TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
104üncü
Birleşim
24
Haziran 2020 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Ravza Kavakcı Kanın, Türkiyede 23 Haziran 2015
tarihinde kadınların seçme ve seçilme hakkının tam
manasıyla uygulandığına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Antalya Milletvekili
Cavit Arının, EXPO 2016 Antalya organizasyonuna ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Adana Milletvekili
Muharrem Varlının, çiftçilerin yaşadığı
sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Orhan
Sümerin, Adana ili Yüreğir ilçesine söz verilen hastanenin ne zaman
yapılacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
2.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, 23 Haziranın demokrasi ve millî iradenin
tecellisi açısından önemli bir gün olduğuna ilişkin
açıklaması
3.- Tekirdağ
Milletvekili İlhami Özcan Aygunun, küresel iklim
değişikliği nedeniyle zor durumda olan çiftçilerin
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, adil yargılanma hakkı ve yargıda liyakate
ilişkin düzenlemelere Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinde yer
verilmediğine, yapılacak olan kısmi yasal
değişikliklerle adalet sisteminin hiçbir temel sorununun
çözülemeyeceğine ilişkin açıklaması
5.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, pandemi sürecinde iş yerlerinin yeniden
açılmasında gerekli kuralların bir an önce belirlenerek
esnafın mağdur edilmemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
6.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, 218 sıra sayılı Kanun
Teklifinin Meclis Genel Kurulunda kabul edilmesiyle bir demokrasi
ayıbı olan 1960 darbesinin Türk tarihinden silindiğine ve
başta Adnan Menderes olmak üzere demokrasi şehitlerini rahmetle andığına
ilişkin açıklaması
7.- İzmir Milletvekili
Murat Çepninin, ölüm orucuna devam eden Avukat Ebru Timtik ile Avukat Aytaç
Ünsalın ölümleri gerçekleşmeden adil yargılanma taleplerinin
karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Demirin, İstanbul ilinde yaşanan sel ve su
baskınlarının bir daha yaşanmaması için
kalıcı tedbirlerin uygulanması gerektiğine,
vatandaşların mağduriyetlerinin giderileceğine ve
hayatını kaybeden Suriyeliye Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
9.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Çernobil faciası sonrasında Doğu
Karadeniz Bölgesinde artan kanser ölümlerinin önüne geçebilmek amacıyla
Artvinli vatandaşların onkoloji hastanesi açılmasını
talep ettiğine ve 25 Haziran Kazım Koyuncuyu ölümünün 15inci
yıl dönümünde rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
10.- Gaziantep Milletvekili
Bayram Yılmazkayanın, yaşanan pandemiyle birlikte Gaziantep
ilinin sorunlarının arttığına, evlerin kira ve
satış bedellerinin aşırı yükselmesiyle hemşehrileri
için pahalı bir kent hâline geldiğine ve yetkilileri önlem almaya
davet ettiğine ilişkin açıklaması
11.- Mersin Milletvekili
Hacı Özkanın, siyasetlerinin 83 milyon vatandaşın kendini
özgür, güvende hissetmesi ve müreffeh bir hayat sürmesi olduğuna, ülkeye
kazandırılan yatırımlarla büyük ve güçlü Türkiye hedefine
ulaşılmasını sağlayan başta
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere emeği
geçenlere teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
12.- Adana Milletvekili
Müzeyyen Şevkinin, imar planları yapılırken en az yüz
yıllık akış ve yağış rejiminin göz önünde
bulundurulmamasının, derelerin yeterince ıslah edilmemesinin ve
altyapı eksikliğinin vatandaşların canına mal
olduğuna ilişkin açıklaması
13.- Uşak Milletvekili
Özkan Yalımın, Uşak iline yeni bir stadyum yapılabilmesi
için Gençlik ve Spor Bakanlığının 2021 bütçesinden ödenek
ayrılması gerektiğine, pandemi sürecinde elektrik ve doğal
gaz faturalarını ödeyemeyenlere ek süre verilmesini Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması
14.- İstanbul
Milletvekili Ali Kenanoğlunun, Basın İlan Kurumu
tarafından Evrensel gazetesine verilen cezanın düşünce ve ifade
özgürlüğüne verilmiş en uzun ilan kesme cezası olduğuna
ilişkin açıklaması
15.- Eskişehir
Milletvekili Jale Nur Süllünün, Covid-19 küresel salgınının
gıda politikalarının ve tarımda üretimin önemini ortaya
koyduğuna, çiftçilerin sesine kulak verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
16.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, 24 Haziran 2018 seçimleriyle yürürlüğe giren
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yönetimde istikrar, temsilde
adalet, güçlü yasama, yürütme, yargı ile demokratik uzlaşma ve siyasi
istikrar üzerine inşa edildiğine, Cumhur İttifakının
ve milletin eseri olduğuna, millî güvenlik, dış politika ve
ekonomiyle ilgili etkin, hızlı, isabetli kararların
alınmasını kolaylaştırdığına,
coronavirüs salgınına karşı verilen mücadelede bir kez daha
rüştünü ispat ettiğine, 2023 seçimlerine kadar geçirilecek
istikrarlı dönemde birçok temel problemin aşılmasını
sağlayacağına ilişkin açıklaması
17.- İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Hakkâri ili Yüksekova ilçesinde
açılan taciz ateşi nedeniyle yaralanan ve tüm çabalara rağmen
kurtarılamayarak şehit olan Piyade Sözleşmeli Onbaşı
Recep Duraka Allahtan rahmet dilediğine, iktidarın Avukatlık
Kanununu değiştirerek çoklu baro sistemini getirmek istediğine,
savunma yürüyüşü başlatan baro başkanlarının
başkente girişinin engellendiğine, barikatların
kaldırılarak Anıtkabire yürüyüşün gerçekleşmesi için
İYİ PARTİ Genel Başkanı Meral Akşenerin
girişimlerde bulunduğuna, vatanı için kanını ve
uzuvlarını feda eden gazileri mağdur eden sistemin bir an önce
değişmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
18.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, 23 Haziran 2020 tarihli Genel Kurul
görüşmelerinde Venedik Komisyonunun hazırlamış olduğu
kayyum raporunu ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının
ihlal edildiğini ifade etmesinin ardından Elâzığ ili
Sarıcan Belediyesine kayyum atandığına, her atanan kayyumun
halk iradesinin, sandık iradesinin yok sayılması anlamına
geldiğine, gazetecilik yapmanın, iktidarın
yaptığı yanlışları kamuoyuyla
paylaşmanın suç olmadığına, gazetecilerin
yargılanmasını kınadıklarına ve
tutukluluklarının bir an evvel sona erdirilmesi için
çağrıda bulunduklarına ilişkin açıklaması
19.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, Yassıada
yargılamalarının hukuki dayanağının ortadan
kaldırılmasını öngören 218 sıra sayılı Kanun
Teklifinin Meclis Genel Kurulunda kabul edilerek darbeci zihniyetin tarih ve
millet önünde mahkûm edildiğine, 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı
seçiminin ve 27nci Yasama Dönemi milletvekili genel seçiminin 2nci yıl
dönümüne, hızlı ve etkili karar alma süreçlerini ortaya koyan
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bölgesel ve küresel
anlamda netice elde etme imkânı sunduğuna, çoklu baro sisteminin
Anayasaya aykırı olduğuna dair mülahazaların doğru
olmadığına ve milletin ihtiyaçlarını giderecek,
mesleki dayanışmayı ortaya koyacak bir kanun teklifini Meclis
gündemine getireceklerine ilişkin açıklaması
20.- Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin, Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemirin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
21.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Tokat Milletvekili Özlem Zenginin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
22.- Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
23.- Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin, İstanbul Milletvekili Engin Altayın AK PARTİ grup
önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
24.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Tokat Milletvekili Özlem Zenginin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
25.- Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
26.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Tokat Milletvekili Özlem Zenginin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin tekraren açıklaması
27.- Muğla Milletvekili
Süleyman Girginin, Orman Genel Müdürlüğü bünyesinde beş ay yirmi
dokuz gün süreyle geçici işçi pozisyonunda çalışan yangın
müdahale işçilerinin mağduriyetini giderecek bir çalışmanın
yapılıp yapılmadığını Hazine ve Maliye
Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
28.- Şanlıurfa
Milletvekili Zemzem Gülender Açanalın, 22 Haziran Urfa iline
şanlı unvanının verilişinin 36ncı yıl
dönümü vesilesiyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm
şehitleri rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
29.- Mersin Milletvekili
Zeynep Gül Yılmazın, İstanbul Milletvekili Züleyha Gülümün
görüşülmekte olan 216 sıra sayılı Kanun Teklifinin birinci
bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
30.- Balıkesir
Milletvekili Fikret Şahinin, Balıkesir ilinde yaşanan
yoğun yağış nedeniyle Sındırgı, Bigadiç,
Savaştepe ve Kepsut ilçelerinde tarımsal üretim alanlarının
zarar gördüğüne ve Ziraat Bankasının büyükbaş dişi
hayvanların kesimini önlemek ve damızlık hayvan
ithalatını azaltmak amacıyla gerçekleştirdiği projeye
Balıkesir ilinin dâhil edilmediğine ilişkin açıklaması
31.- Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğitin
görüşülmekte olan 216 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
32.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Tokat Milletvekili Özlem Zenginin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
33.- Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
34.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Tokat Milletvekili Özlem Zenginin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin tekraren açıklaması
35.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Adıyaman Milletvekili Abdurrahman
Tutderenin görüşülmekte olan 216 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 13üncü maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
36.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
37.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
38.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili
Engin Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
39.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
40.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
41.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili
Turan Aydoğanın görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 17nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
42.- İstanbul
Milletvekili Turan Aydoğanın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlunun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
43.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili
Turan Aydoğanın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
44.- İstanbul
Milletvekili Turan Aydoğanın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlunun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren
açıklaması
45.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Kütahya Milletvekili İshak Gazelin görüşülmekte
olan 216 sıra sayılı Kanun Teklifinin ikinci bölümü üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
46.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili
Engin Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
47.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, Çorum Milletvekili Tufan Kösenin görüşülmekte olan
216 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadeleri
ile Antalya Milletvekili Rafet Zeybekin görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Kanun Teklifinin ikinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
48.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
49.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, Mersin Milletvekili Cengiz Gökçelin görüşülmekte
olan 216 sıra sayılı Kanun Teklifinin 22nci maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
50.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İYİ PARTİ
Grubunun, Adana Milletvekili İsmail Koncuk ve 19 milletvekili
tarafından, yükseköğretim kurumlarında öğrenim gören
mağdur durumdaki öğrenciler için af çıkarılması
talebinin incelenmesi amacıyla 3/6/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan (10/2842) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 24 Haziran 2020 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun,
Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir ve
arkadaşları tarafından, özellikle son aylarda artış
gösteren şüpheli kadın cinayetleri ve kadına yönelik her türlü
şiddetin araştırılması amacıyla 22/6/2020
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Haziran 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Adana
Milletvekili Ayhan Barut ve arkadaşları tarafından, Çukurovada
tarımsal üretimdeki tüm sorunların tespiti, üretime ve üreticiye
destek verilmesi amacıyla 22/6/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 24
Haziran 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ Grubunun,
Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun 25 Haziran 2020 tarihli Perşembe günü ile 216
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin
tamamlanamaması hâlinde çalışılmasına karar verilen 26
Haziran 2020 Cuma günü toplanmamasına ilişkin önerisi
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ağrı
Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemirin, İstanbul Milletvekili
İffet Polatın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında HDP
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Adıyaman
Milletvekili Abdurrahman Tutderenin, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının yaptığı açıklaması
sırasında CHP Genel Başkanına ve şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydının, Adıyaman Milletvekili Abdurrahman
Tutderenin sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Adıyaman
Milletvekili Abdurrahman Tutderenin, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- İstanbul
Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 128 milletvekilinin Hukuk
Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2735) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 216)
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Kırşehir
Milletvekili Metin İlhanın, hamilelerin, doğum sonrası
emzirme döneminde olan çalışanların ve engelli durumda olan
personelin idari izin kapsamı dışında tutulmasına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/29501)
2.- Aydın Milletvekili
Aydın Adnan Sezginin, Diyanet İşleri
Başkanlığının Ailenin Korunması ve Kadına
Yönelik Şiddetin Önlenmesi Projesine ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/29910)
3.- Şırnak
Milletvekili Hüseyin Kaçmazın, bir siyasi parti binasına
yapıldığı iddia edilen saldırılara ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/30194)
4.- Şanlıurfa
Milletvekili Ayşe Sürücünün, Şanlıurfa ilinde trafikte seyir
halindeyken bir kişinin silahla ateş etmesi sonucu
yaşamını yitiren kişiye ve olayın soruşturulma
sürecine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/30195)
5.- Zonguldak Milletvekili
Deniz Yavuzyılmazın, Türkiyenin nükleer silah programı
dâhilinde bir çalışması olup olmadığına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/30196)
6.- Adana Milletvekili Ayhan
Barutun, narenciye üreticilerinin sorunlarına ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/30197)
7.- Batman Milletvekili
Necdet İpekyüzün, üniversitelerde açılan kadro ilanlarına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/30198)
8.- Diyarbakır
Milletvekili Remziye Tosunun, Diyarbakırın Bağlar ilçesinde
polisin dur ihtarına uymayan bir kişinin gözaltına
alınmasıyla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/30199)
9.- Eskişehir
Milletvekili Jale Nur Süllünün, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ile
Odunpazarı Belediyesinin aşevi hesaplarına bloke konmasına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/30201)
24 Haziran 2020 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.02
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
104üncü Birleşimini açıyorum. (x)
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 23 Haziran 2015
tarihinin Türkiyede kadınların seçme ve seçilme hakkının
tam manasıyla uygulandığı gün olması münasebetiyle söz
isteyen İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kana aittir.
Buyurun Sayın Kan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili Ravza Kavakcı Kanın, Türkiyede 23
Haziran 2015 tarihinde kadınların seçme ve seçilme hakkının
tam manasıyla uygulandığına ilişkin gündem
dışı konuşması
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Sayın
Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; Gazi Meclisimizi saygıyla,
hürmetle selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, bugün Hakkâri
Yüksekovada terör örgütü tarafından açılan taciz ateşi sonucu
şehit olan kahraman askerimize Allahtan rahmet; ailesine,
yakınlarına sabırlar diliyorum. Yaralı olan
kahramanımıza da Rabbimden acil şifalar diliyorum. Aziz
milletimizin başı sağ olsun.
Dün İstanbulda, önceki gün Bursada
yaşanan sel felaketinde hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza ve Suriyeli kardeşimize de Allahtan
rahmet diliyorum. Ailelere başsağlığı diliyorum,
geçmiş olsun.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 23 Haziran 2015 bir pazar günüydü. 7 Haziran seçimleri
sonrası Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu yeni döneme, 25inci
Dönem milletvekillerini ilk defa karşılamaya
hazırlanmıştı. Yeni seçilmiş milletvekilleri ant
içerek vazifeye başlamak için heyecanla beklemekteydiler ancak bu ant içme
töreni öncekilerden çok farklıydı. 23 Haziran 2015, hem Türkiye Büyük
Millet Meclisi hem de Türkiye Cumhuriyeti için tarihî bir gündü. Türkiye
Cumhuriyetinde kadınlar birçok gelişmiş ülkeden daha önce 5
Aralık 1934 tarihinde, verdikleri mücadele neticesinde seçme ve seçilme
hakkını elde etmişlerdi. Bu, Türkiye için büyük bir gurur kaynağıydı
ancak kadınların seçme ve seçilme haklarıyla alakalı tarihî
bir gerçek daha vardı ki on yıllarca ülkemiz ve milletimiz için utanç
vesilesi oldu. Bu da kamu kurumlarındaki
ayrımcılığın Türkiye Büyük Millet Meclisinde de
başörtülü kadınlara karşı uygulanmasıydı. Bunun
en çirkin örneği de 2 Mayıs 1999da millî iradenin hiçe
sayılarak burada, bu Genel Kurulda adı konmamış bir darbe
yapılması, seçilmiş bir başörtülü kadın
milletvekilinin Bu kadına haddini bildirin. cümlesiyle başlayan
süreçte seçilme ve hizmet hakkının zorbaca gasbedilmesiydi; çok sinir
bozucu. O karanlık günde sadece millî iradeye darbe
yapılmamış, aynı zamanda ülkemizin itibarı yerle bir
edilmişti.
23 Haziran 2015 tarihî bir gündü çünkü ilk defa
erkek milletvekilleriyle başı örtülü olmayan kadın
milletvekilleriyle beraber başörtülü kadın milletvekilleri de Merve
Kavakcıya ve ona oy verenlere yapılan hukuksuz, saygısız
muameleden 16 yıl 1 ay 21 gün sonra, yani toplam 5.896 gün sonra, Türk
kadınının seçme ve seçilme hakkını elde edişinden
81 sene sonra Meclis Genel Kurulunda ant içerek seçilme haklarını
kullanabilmişlerdi. Dün 5inci seneidevriyesini idrak etmiş
olduğumuz 23 Haziran 2015 milletvekili yemin töreni hem seçme ve seçilme
hakkının bütün kadınlar tarafından kullanılmaya
başlandığı gün olarak hem de kadına karşı
ayrımcılığın en çirkin örneklerinden birisinin millî
iradeye düşen gölgesinin ortadan kalktığı gün olarak tarihe
geçmiştir.
Bu vesileyle, kadınların ve gençlerin her
daim önünü açabilmek için mücadele eden, millî iradeyi temsilde başörtülü
kadınların da haklarını kullanmalarının önünü
açan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan
Beyefendi başta olmak üzere demokrasimize ve millî iradeye gölge
düşüren başörtüsü yasağının tarihin karanlık
sayfalarına gömülmesinde ve seçme ve seçilme haklarını tam anlamıyla
81 yıl sonra kullanabilmelerinde emeği geçenlere gönülden
şükranlarımı sunuyorum, bugünleri gösteren Rabbime hamdolsun,
elhamdülillah
(x) (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Son olarak dün, 1960 yılında
Yassıadada yapılan sözde yargılamaların hukuki
dayanağını geçmişe dönük olacak şekilde ortadan
kaldırarak yok hükmünde sayılmalarını sağlayacak,
altmış yıllık utancı tarihe gömen kanun teklifi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RAVZA KAVAKCI KAN (Devamla) Başkanım bir
dakika daha rica edebilir miyim?
BAŞKAN Tamlayın sözlerinizi.
Buyurun.
RAVZA KAVAKCI KAN (Devamla) Bu utanç verici
kararı tarihin karanlık sayfalarına gömecek olan kanun teklifi
Meclis Genel Kurulunda oy birliğiyle kabul edildi.
23 Haziran 2015te ilk başörtülü milletvekili
yeminiyle, 23 Haziran 2020de, dün akşam 27 Mayıs
mağdurlarını belki biraz ferahlatacak olan kanunla, darbeci
zihniyetin milletimizin şahsımanevisinde açmış olduğu
yaralara inşallah bir damla merhem oluruz.
Bu kanunda desteklerinden dolayı bütün
milletvekillerine teşekkür ediyorum.
Bugün ayrıca 24 Haziran,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk
uygulamasının seneidevriyesi; bu vesileyle bütün
çalışmalarımızın hayırlara vesile
olmasını diliyorum.
Genel Kurulu saygı ve hürmetle
selamlıyorum. Aziz milletimize saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim başkanım.
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
EXPO 2016 Antalyayla ilgili söz isteyen Antalya Milletvekili Cavit Arıya
aittir.
Buyurun Sayın Arı. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.-
Antalya Milletvekili Cavit Arının, EXPO 2016 Antalya organizasyonuna
ilişkin gündem dışı konuşması
CAVİT ARI (Antalya) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; EXPO
2016, 2010 yılında başlayan bir Antalya serüveniydi.
Olimpiyatlar ve Dünya Kupası ardından en büyük organizasyon olarak
kabul edilen yüz altmış yıllık EXPO, tarihinde ilk kez
Türkiyede düzenlenecekti. Antalya kent dinamiklerinin yoğun çabası
ve mücadelesiyle 23 Kasım 2011 tarihinde Antalya EXPO mücadelesini
kazandı ve 2016 EXPO düzenlemesi Antalyaya verildi. Tabii ki bu
kazanım Türkiyemiz ve Antalyamız adına önemli bir
kazanımdı çünkü EXPO tarihî geçmişiyle önemliydi. EXPO
geçmişinde, örneğin dünyanın ilk EXPOsunda 1851
yılında Londrada ünlü Crystal Palace, 1889 yılında
Pariste Eyfel Kulesi, 1958de Belçika Brüksel mimarisinin sembolü hâline gelen
izotoplar; bu örnekler anlatıldığında Antalya halkı
heyecanlanmıştı.
Çiçek ve çocuk temalı Botanik EXPO 2016,
gençler ve çocukları hedef alan, gelecek nesiller için yeşil bir
dünya anlayışıyla başlamıştı. Hedefleri ise
uluslararası tanıtıma katkı sağlamak, ulusal ve
uluslararası çevre problemlerini ortaya koymak ve alternatif enerji
kaynaklarına dikkat çekmek, kentsel alanda yeşil yaşam alanları
yaratmak, eko ve yeşil turizmi desteklemek, kente yeni altyapı
kazandırmak, kentin ekonomik gücünü artırmak, tarımsal
potansiyeli ve endemik zenginliğimizi dünyaya tanıtmak. Bunlar
kâğıt üzerinde yazılı olan güzel hedeflerdi ancak EXPO
hakkını Antalya kazandıktan sonra maalesef beklenen
başarı sergilenemedi; çünkü devreye siyasi hırs girdi; çünkü
devreye iktidarın Her şeye ben hâkim olurum.
anlayışı girdi. Önce kanun lazımdı ancak tam bir yıl
sonra çıkarılabildi. Kanun çıktı, bu sefer de sürecin
başından itibaren katkı koyanlar devre dışı
bırakıldı, yok sayıldı. İlk başta proje
maliyeti 180 milyon, katılımcı olabilecek ülke sayısı
100, ziyaretçi sayısı en az 8 milyon olarak ifade edilmişti.
Tabii ki böyle projelerde ilk yapmanız gerekeni yaptınız ve EXPOyla
ilgili her türlü ihale ve alım işi, Devlet İhale Kanunuyla kamu
alım hükümlerinden muaf tutuldu. Bu durum da tabii ki kafalarda soru
işareti bırakmadı değil. Sonuçta o dönemki Tarım
Bakanlığının açıklamasına göre 1 milyar 720
milyon TLye gerçekleşti yani ilk başta ifade edilen 180 milyon
bedelin neredeyse 9 katı bir paraya mal edildi. Devlet İhale
Kanunuyla kamu hükümlerinden muaf tutulması bu sonuçta etkili olmuş
mudur diye düşünmeden geçmek mümkün değildir.
Tüm bunlara rağmen zar zor yetiştirildi ve
hatta, resmî açılışta dahi eksikleriyle açılabildi.
Maalesef, daha başlangıçta ölü doğum oldu. Peki, ne mi oldu? Tam
bir fiyasko. Katılımcı ülke sayısı çok düşük, pek
çoğumuzun adını ve yerini dahi bilmediğimiz ülkelere üste
para verilerek davet yapıldığı iddiaları oldu; ancak
16 ülke katılabildi. Fuar geliri, hedeflenen 300 milyon iken 20 milyon TL
olabildi, neredeyse yüzde 1i.
Ziyaretçi sayısı da 5 milyon yabancı,
3 milyon yerli turist olarak planlanmış iken ancak 4 milyon
ziyaretçi. Hemen hemen hepsi Türk ve çoğunlukla ücretsiz konser
izleyicileri. EXPO hayali böylece siyasete alet edildi, beceriksizlik
kurbanı oldu ve ranta teslim edildi.
Aksu ilçemiz sınırlarında 1.200 dönüm
birinci derece tarım alanı kullanılamaz hâle getirildi. Bilinen
şekliyle o tarihte sadece imalata harcanan 1 milyar 720 milyon yani 610
milyon dolar, bugün itibarıyla 4 milyar 200 milyon heba edilmiş oldu.
Geçen yıl Tarım İl Müdürlüğü tarafından düğün
yeri olarak kiralamalar yapılarak dünyanın en pahalı düğün
salonu unvanını aldı. İşte, bir beceriksizliğin
tipik örneği; her şeyi siyasallaştırmak gayretinin
yarattığı tablo. Diğer kurum harcamalarıyla
yaklaşık 5 milyar yani -eski parayla- 5 katrilyonluk bir ölü
yatırım.
Şu an Antalya halkının gözü önünde
duran bir enkaz vaziyetinde. Sayın yetkililer, bu alan ne olacak?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CAVİT ARI (Devamla) Başkanım,
bitiriyorum.
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
CAVİT ARI (Devamla) Bu kadar yapılan
millî servet heba mı olacak? Kim nasıl kullanacak belirsiz, acı
manzara ortada. Hiç olmazsa bu saatten sonra daha bilimsel bir
değerlendirme yapılmalı, kentin önde gelen
kurumlarının da görüşü alınarak; örneğin, tarım
ve teknolojinin buluştuğu bir bilişim merkezi dâhil çeşitli
seçenekler araştırılıp bulunmalıdır.
Ülkemizin gelecekte gerçekleştirebileceği
uluslararası organizasyonlara ışık tutması
amacıyla EXPO 2016 Antalyaya ait tüm sürecin öncesi ve sonrasıyla
araştırılması, kamu zararının ortaya
çıkarılması ve geleceğe yönelik bir ders alınması
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisince araştırma
açılmasında fayda bulunduğunu ifade etmek istiyorum. Kamu
kaynaklarının doğru kullanılması adına konuyu
gündeme bir kez daha taşımak istedim. Gereğini bilgilerinize
sunuyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
çiftçilerin yaşadığı sorunlar hakkında söz isteyen
Adana Milletvekili Muharrem Varlıya aittir.
Buyurun Sayın Varlı. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.-
Adana Milletvekili Muharrem Varlının, çiftçilerin
yaşadığı sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
MUHARREM VARLI (Adana) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çiftçilerin sorunları hakkında gündem
dışı söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, vatan mücadelesinde hayatını
kaybeden şehitlerimize ve sel felaketinde hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine
başsağlığı diliyorum; sözlerime böylece başlamak
istiyorum.
Kış aylarında tarımsal don ve
mayıs ayı içerisinde yaşanan aşırı
sıcaklardan ve ardından da çok ciddi bir fırtına
sonrasında narenciyede yüzde 80e varan hem çiçek hem meyve dökümü
yaşandı. Bunu, sahada gezen, tespit yapan milletvekili arkadaşlarımız
ve ilçe tarım müdürlükleri yetkilileri de gördüler. Umarım,
Sayın Tarım Bakanı da bizi izliyordur; zaten kendisine de bu
konuyu bizzat ilettik. Çiftçilerimiz, bu konuda bir an önce çözüm üretilmesini
bekliyor; narenciye sektöründe üretim yapan değerli çiftçilerimiz, bir an
önce bu manada sıkıntılarının giderilmesini bekliyor.
Yine, o dönemde birdenbire sıcak çökünce buğday erken yetişti,
erken yetişince ardından yaşanan fırtına
dolayısıyla, çırpma neticesinde aşağı yukarı
dönümde 100 kilogram ile 150 kilogram arasında bir ürün
kaybı yaşandı. Bu da yine ilçe tarım müdürlüğü
yetkililerince ve o dönem sahada gezen milletvekili
arkadaşlarımız tarafından tespit edilip Sayın Bakana
iletildi. Buğday üreticilerimiz de bu ürün kaybından dolayı
yaşadıkları problemin, inşallah, bir an önce giderilmesini
bekliyorlar.
Yine, soğan ve
patates üreticileri... Geçen yıl, tüketiciyi korumak adına -aradaki
depocuyu da ortadan kaldırmak adına- bir tedbir
alınmıştı. İhracat kısıtlaması
yapıldı. İhracat kısıtlaması neticesinde
-soğan ve patates yetişince, ihracatın açılması biraz
gecikince- ne yazık ki birçok çiftçimiz patatesini ve
soğanını tarlada bırakmak zorunda kaldı. Bu manada,
onların ÇKS kayıtları da olmadığı için çok daha
ciddi mağduriyetleri var. Tarım Bakanlığı yetkilileri
ve Sayın Bakana buradan duyurmak istiyorum; inşallah, bu manada bir
imkân varsa, soğan ve patates üreticilerimiz de -korunması
açısından- bir destek bekliyorlar.
Yine, Avrupa
Kupası düşünülerek ve yaz sezonunda gelecek turistler
düşünülerek çok ciddi bir karpuz ekimi yapılmıştı.
Karpuzda da ne yazık ki şu anda çok ciddi bir fiyat kaybı ve
zarar yaşıyor çiftçilerimiz. Dolayısıyla, bu manada, karpuz
üreticilerimizin zararlarının bir an önce giderilmesi de
çiftçilerimizin beklentileri arasında.
Pamuk, Türkiyenin en
önemli endüstriyel bitkisi. Daha önceki konuşmalarımın hepsinde
de pamuk destek priminin en az 1,2 lira yapılması gerektiğini
söylemiştim ancak üç yıldan bu yana hep 80 kuruşta devam
ediliyor. Dolayısıyla, pamukta, geçen yılki ekimin en az yüzde
70 kaybıyla bu yıl yüzde 30 oranında bir ekim yapıldı.
Dışarıdan çok ciddi pamuk ithal etmek zorunda kalıyoruz.
Dünyanın en büyük pamuk ihracatçısı Amerika Birleşik
Devletleri. Amerika Birleşik Devletleri bizim çiftçimize vermiş
olduğumuz desteğin en az 3 katını veriyor.
Dolayısıyla, Amerikalı çiftçi pamuk üretiyor ve dünyanın
her tarafına da pamuk ihraç ediyorlar. Biz de bu manada çiftçimizi
desteklersek, prim desteğini artırırsak, inanıyorum ki
bizim çiftçimiz de çok ciddi bir pamuk ekip hem kendi ihtiyacımızı
karşılayacak hem de dünyanın değişik ülkelerine ihracat
gerçekleştirecektir.
Yine, KGF dağıtıldı, çok da
güzel oldu yani sanayici, esnaf, iş adamı bu manada bir soluk
aldı, nefes aldı ama bundan çiftçimiz faydalanamadı. Artı,
KGFnin faiz oranı yüzde 7,5ken çiftçimizin Ziraat Bankasındaki
yapılandırması yüzde 9. Sayın Bakana ve Tarım
Bakanlığı yetkililerine de bunu buradan duyurmak istiyorum. Bu
manada, bu faiz oranlarını da biraz geriye çekerlerse çiftçimize çok
önemli bir katkı sağlamış olacaklar.
Yine, şu sıralarda et ve süt
fiyatları çok iyi, gerçekten hayvancılık iyi gidiyor; bu manada
Tarım Bakanlığı güzel işler yaptı, buradan
kendilerini kutluyorum ama ithalat lobisi çalışmaya başladı
Et fiyatları yükseldi, süt fiyatları yükseldi, bir an önce
dışarıdan et getirelim, süt getirelim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
MUHARREM VARLI (Devamla) Eğer
dışarıdan et ve süt getirirsek, inancınız olsun,
şu anda kendini toparlayan hayvancılık, et ve süt fiyatları
birdenbire dip yapacaktır; bütün hayvancılar, hayvancılık
yapanlar bundan zarar görecektir. Dolayısıyla üreten,
insanlarımızı doyuran sektör zarar edince de
hayvancılığın dışına çıkan bir insan
bir daha tekrar o hayvancılığı yapmaz arkadaşlar.
Gerçekten, gidin bir ahıra; o kokuyu, o yapılan işleri, o
emeği bir görün yani hakikaten, süte verilen paranın ne kadar az
olduğunu, ete verilen paranın ne kadar az olduğunu göreceksiniz.
Ama bir ithalat lobisi var bu ülkede, sesleri o kadar yüksek çıkıyor
ki ben duyuyorum şimdi televizyonlarda filan sürekli konuşuyorlar:
Et fiyatları yükseldi, süt fiyatları yükseldi. İnşallah o
da dengelenecektir yakın zamanda. Biz yeter ki üretici
kardeşlerimizi, üretici insanlarımızı koruyalım; bu ülkenin
insanı her şeye muvaffak olacaktır.
Pandemi döneminde gördük ki evet, enerji çok önemli;
evet, petrol çok önemli ama en önemli şey gıda, gıda olmazsa
insan yaşayamaz.
Hepinize saygılar sunarım. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika
süreyle söz vereceğim.
Sayın Sümer
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Adana Milletvekili Orhan Sümerin, Adana ili Yüreğir ilçesine söz verilen
hastanenin ne zaman yapılacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) Teşekkür ederim Başkan.
Adanada büyük şehir hastanelerinin
açılmasıyla birlikte bazı hastaneler kapatıldı,
bazıları da tamamen yıkıldı. 1896 yılından
beri Adanalılara hizmet eden Yüreğir Devlet Hastanesi maalesef 2013
yılında yıkıldı. Bu hastane sadece Yüreğire
değil, Karataş ilçemize bağlı köylere de hizmet veriyordu.
Kentin güneyinde yaşayan yaklaşık 450 bin kişi şu anda
hastanesiz. Herkes kilometrelerce uzaktaki Şehir Hastanesine gitmek
zorunda. Yıkılan hastanenin yerine 250 yataklı bir hastane
açılacağı belirtildi, Yatırım programına
alındı. denildi, sonra projenin yatak sayısı 100e
düşürüldü. Defalarca bu konuyu gündeme getirdik, Adana Valiliği
sık sık açıklamalar yaptı ancak hâlâ ortada bir hastane
yok, temel de yok.
Sağlık Bakanlığı
yetkililerine sesleniyoruz: Yaklaşık 450 bin kişi büyük bir
mağduriyet yaşıyor. Bunların sesini ne zaman
duyacaksınız? Söz verdiğiniz hastaneyi ne zaman
yapacaksınız? Adana Şehir Hastanesi için doluluk garantisi
verildiği için mi Yüreğire hastane yapılmıyor,
Yüreğirliler cezalandırılıyor?
BAŞKAN Sayın Şeker
2.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, 23 Haziranın demokrasi ve
millî iradenin tecellisi açısından önemli bir gün olduğuna
ilişkin açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, dün, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde tarihî bir gün yaşadık. 1950de milletin
oyuyla iktidara gelip on yıl süreyle millete hizmet eden, ülkenin ufkunu
açan, ulaşım başta olmak üzere ciddi yatırımlar yapan
Demokrat Partiyi ve milletin iradesini hazmedemeyen darbecilere, darbe
sevicilere ve darbeden beslenenlere, bu Gazi Meclis hayatta
unutamayacakları dersi verdi.
27 Mayıs 1960 darbesinde Başbakan rahmetli
Adnan Menderes ve bakanlarını idam eden darbeci zihniyetin bu süreçte
yaşattığı acıların, zulümlerin bir nebze de olsa
giderilmesi için 218 sıra sayılı Yasa Teklifi, dün, Genel
Kurulda oy birliğiyle kabul edilerek demokrasi tarihimizdeki bu kara leke
silinmiş oldu. Dün, demokrasimiz ve millî iradenin tecellisi
açısından son derece önemli bir gündü. Emeği geçenlere
teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Aygun
3.-
Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygunun, küresel iklim
değişikliği nedeniyle zor durumda olan çiftçilerin
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ)
Ülkemizin neredeyse tamamında küresel iklim değişikliğiyle
çiftçilerimiz zarar gördüler. Pandemi sürecinde tarımın önemini bir
kez daha gördük. Bu sebeple, acil olarak, vermiş olduğumuz kanun
tekliflerimizi ya destekleyin ya da yürütme getirsin biz destekleyelim.
Ülkemizin her yerinde afet bölgesi yaparak çiftçilerimizin borçlarını
yapılandıralım, borçların faizini silelim, anaparayı 5
eşit taksite bölelim. TARSİM ve tarımsal desteklerdeki engel
olan ÇKSnin yerine, TÜKAS veya AYS sistemlerini getirerek TARSİM ve
desteklemelerden çiftçilerin faydalanmasını sağlayalım.
Yine, elektrik ve su borçları dolayısıyla bloke edilen
tarımsal desteklerdeki bu uygulamaya son verelim.
Yine, tarımsal destekleri veriyorsunuz ama bir
de stopaj, gelir vergisi diye yeni vergi ekliyorsunuz. Destek, çiftçinin
işini yürütmesi için verilendir ama vergi alınması, herhâlde
iktidarın âcizliğini ortaya koymaktadır.
Bir an evvel çiftçiye destek olalım, köstek
olmayalım diyorum, Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Özdemir
4.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, adil yargılanma hakkı ve
yargıda liyakate ilişkin düzenlemelere Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinde yer verilmediğine, yapılacak olan kısmi yasal
değişikliklerle adalet sisteminin hiçbir temel sorununun
çözülemeyeceğine ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün, Genel Kurulda ikinci yargı paketinin
görüşmelerine başlayacağız. Partili
Cumhurbaşkanlığının talimatıyla, yargı
sisteminin vesayet altında olduğu, yargı
bağımsızlığı ve
tarafsızlığının hiçe sayıldığı bir
döneme şahitlik ediyoruz. Oysa yargının ve kamu yönetiminin
bugün en öncelikli çözülmesi gereken sorunu olan adil yargılanma
hakkı ve yargıda liyakate ilişkin düzenlemelere teklifte hiç yer
verilmemiştir. Yargı paketlerinin hazırlanma gerekçesinin Avrupa
Birliği mevzuatına uyum olmasına karşın, bu pakette de
AB raporlarında yer alan bağımsız, tarafsız, özerk ve
liyakate dayalı yargı ve adalet sistemimize ilişkin
çağrı ve uyarılar maalesef, dikkate
alınmamıştır. Bundan önce olduğu gibi yapılacak
olan bu kısmi yasal değişikliklerle adalet sistemimizin hiçbir
temel sorunu çözülemeyecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
5.-
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, pandemi sürecinde iş
yerlerinin yeniden açılmasında gerekli kuralların bir an önce
belirlenerek esnafın mağdur edilmemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Hükûmetin pandemi sürecinde yeniden iş
yerlerini açma takvimi evlere şenlik. Açılacak iş yerlerini de
maalesef, sağlığa göre değil, ideolojik
saplantılarınıza göre belirliyorsunuz. Kafeler, lokantalar,
AVMler açık ama internet kafe ve bilgisayar oyunlarının
oynandığı yerler hâlâ kapalı. Buralardaki esnaf binlerce
lira kira ödüyor, çok zor durumda. Bu kapsamda ülkemizde 16 bin iş yeri
var. Bunların sorununu bir an önce çözün ki bırakın kâr etmeyi
en azından zararları azalsın, güçlükle de olsa ayakta
kalabilsinler. Düğün salonlarını açıyorsunuz da buralar
neden kapalı? Sağlık Bakanlığına buradan
sesleniyoruz: İçişleri Bakanına anlatın, virüs insandan
insana bulaşıyor, bilgisayardan insana değil. Futbol liglerini
başlattınız ama e-spor oyunlarının oynandığı
yerler kapalı. Buraları bir an önce gerekli kurallar neyse
belirleyerek açın, esnafı daha fazla perişan etmeyin.
Düğünlerin serbest olduğu bir yerde bilgisayar oyunlarıyla
oynamanın neden yasak olduğunu insanlar anlamakta güçlük çekiyor.
Gerekli temizlik tedbirleri alınarak buralar rahatlıkla
açılır.
BAŞKAN Sayın Taşkın
6.-
Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, 218 sıra
sayılı Kanun Teklifinin Meclis Genel Kurulunda kabul edilmesiyle bir
demokrasi ayıbı olan 1960 darbesinin Türk tarihinden silindiğine
ve başta Adnan Menderes olmak üzere demokrasi şehitlerini rahmetle
andığına ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Dün görüşerek kabul ettiğimiz kanun, bir
demokrasi ayıbı olan 1960 darbesini etkileriyle beraber, Türk
tarihinden tamamen silmiştir. Bilindiği üzere, 27 Mayısta
milletin demokratikleşme ve kalkınma çabasına darbe
yapılmış, dönemin Başbakanı Adnan Menderes,
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye
Bakanı Hasan Polatkan idam edilmiştir. 1960la
başlayan,1971-1980 ve 28 Şubatla devam eden ve 15 Temmuzda milletin
yumruğuyla sonlanan demokrasi ayıbı silsilesinin hukuk
sistemimizden temizlenmesi bir demokrasi zaferidir. Millî iradeden
kaynaklanmayan hiçbir iradenin yaşayamayacağının
göstergesidir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğanın önderliğinde cumhuriyet tarihimizi cumhur
düşmanı, darbeci zihniyetten temizlemeye devam ediyoruz.
Başta rahmetli Menderes olmak üzere, demokrasi
şehitlerine bir kez daha Allahtan rahmet diliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Çepni
7.-
İzmir Milletvekili Murat Çepninin, ölüm orucuna devam eden Avukat Ebru
Timtik ile Avukat Aytaç Ünsalın ölümleri gerçekleşmeden adil
yargılanma taleplerinin karşılanması gerektiğine
ilişkin açıklaması
MURAT ÇEPNİ (İzmir) Avukat Ebru Timtik
yüz yetmiş dört gündür ve Avukat Aytaç Ünsal yüz kırk üç gündür ölüm
orucundalar, adil yargılanma talebiyle ölüm orucundalar.
Evet, darbe mahkemeleri, savunma hakkını
kısıtlayarak, delilleri toplamadan, tanıkları dinlemeden,
son sözleri sorulmadan gizli tanık ifadeleriyle kararlar verdi. İlk
duruşmada tahliye edilmelerine rağmen, birileri öyle istediği
için, tekrar tutuklanıp onlarca yıl cezaya
çarptırıldılar. Ebru Timtik ve Aytaç Ünsalın
tek talebi adil yargılanmak. Neyi bekliyorsunuz, zaman daralıyor.
Avukatların talebi adalettir; meslek hayatları halkın
haklarını savunmakla geçen arkadaşlarımızın
talepleri, ölümleri olmadan karşılanmalıdır. Ebru ve Aytaç
yaşasın!
BAŞKAN Sayın Demir
8.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Demirin, İstanbul ilinde yaşanan
sel ve su baskınlarının bir daha yaşanmaması için
kalıcı tedbirlerin uygulanması gerektiğine,
vatandaşların mağduriyetlerinin giderileceğine ve
hayatını kaybeden Suriyeliye Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
MUSTAFA DEMİR (İstanbul)
Teşekkürler Başkanım.
Son yıllarda yaşanan ani
yağış, sel, dolu olayları gün geçtikçe şiddetini
artırmaktadır. Biliyoruz ki bütün altyapıyı bu tür ekstrem
durumlar için tasarlamak ve yeniden inşa etmek mümkün değildir. Ancak
sel, taşkın öncesi ve esnasında alınabilecek tedbirlerle
maddi hasarı minimize etmek mümkündür.
Meteorolojinin günlerdir yaptığı
uyarılar doğrultusunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi
gerekli önleyici müdahalelerde bulunabilmeliydi. İstanbulumuzda dün
yaşanan sel ve su baskınlarının bir daha
yaşanmaması için kalıcı tedbirleri titizlikle
uygulamalıyız. Devletimiz, Hükûmetimiz, İstanbul
Valiliğimiz, belediyelerimiz aracılığıyla, mağdurlarımıza,
kullanılamayacak durumda olan ev eşyalarına yeniden eşya
yardımı, çıkabilecekleri yeni evlerle ilgili kira desteği
verilecek; mağdur olan vatandaşlarımıza sahip
çıkılacaktır.
Bu arada Suriyeli misafirimize Allahtan rahmet
diliyor, tüm İstanbulumuza tekrar geçmiş olsun diyorum.
BAŞKAN Sayın Bayraktutan
9.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Çernobil faciası
sonrasında Doğu Karadeniz Bölgesinde artan kanser ölümlerinin önüne
geçebilmek amacıyla Artvinli vatandaşların onkoloji hastanesi
açılmasını talep ettiğine ve 25 Haziran Kazım
Koyuncuyu ölümünün 15inci yıl dönümünde rahmetle andığına
ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Çernobil faciası neticesinde Doğu
Karadeniz Bölgesinde her gün artan kanser vakaları nedeniyle
vatandaşlarımız kanser hastalığı tanısı
sebebiyle hastanelere akın etmekte ve tedavisi için çevre il ve ilçelere
gitmek zorunda kalmaktadır. Kalp ve damar hastalıklarından sonra
2nci sırada olan kanser ölümleri Karadenizde hemen hemen her eve
uğramış, her ailenin canını yakmıştır.
Bu nedenledir ki Artvin ilindeki vatandaşlarımız özellikle de
sahil şeridimizde bir onkoloji hastanesinin olmasını talep
etmektedir. Karadenizde her geçen gün artan kanser ölümlerinin önüne
geçebilmek ve bölge insanının sıklıkla
yaşadığı kanser hastalığında tedaviyi
sağlayabilmek adına onkoloji hastanesinin bir an önce
açılması elzemdir.
Bu vesileyle, yarın, 25 Haziran 2005 tarihinde
kaybettiğimiz, Karadenizin şair ceketli çocuğu Kazım
Koyuncunun da 15inci ölüm yıl dönümüdür. Bu vesileyle de Türkiye Büyük
Millet Meclisinden Karadenizin bu sanatçısını saygıyla
anıyorum, rahmetle anıyorum, tekrar bütün ailesine ve sevenlerine
başsağlığı diliyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yılmazkaya
10.-
Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkayanın, yaşanan pandemiyle
birlikte Gaziantep ilinin sorunlarının arttığına,
evlerin kira ve satış bedellerinin aşırı yükselmesiyle
hemşehrileri için pahalı bir kent hâline geldiğine ve
yetkilileri önlem almaya davet ettiğine ilişkin açıklaması
BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) Sayın
Başkan, Gaziantep ilimizde sorun çok. Artan salgınla birlikte
ekonomik sorunlar ve işsizlik yüzünden esnafımızın
çaresizliği, insanımızın ümitsizliği had
safhadadır. Kahvehaneler ve lokantalar en zor durumda olanlardan.
Ayrıca, bu sorunların
yarattığı ekonomik yansımalar sonucu ev
kiralarının ve gıda fiyatlarının aşırı
yükselmesi kentimize dolaylı yoldan daha büyük zararlar vermektedir.
Özellikle konut kredilerinin düşmesini fırsat bilen emlak
simsarlarının oluşturduğu balon fiyatlar yüzünden ev
fiyatları 100-150 bin TLlik artış göstererek gerçek
fiyatlarından çok yüksek düzeylerde seyretmektedir. Öğrenciler,
memurlar için pahalı olan Gaziantep, hemşehrilerimiz için de çok
pahalı bir kent hâline gelmiş durumdadır. Üniversitelere gelen
öğretim üyeleri kira yüzünden kentimizden kaçmak istiyor. Evlenecek olan
gençler, ev almak isteyen insanlar, kendi memleketinde çalışıp
bir ev sahibi olmak isteyen Gazianteplilerin, bırakın ev almayı,
aldıkları maaşlar yüksek kiralara bile yetmiyor. Kentin
yöneticilerini bu konuda gerekli önlemleri almaya davet ediyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Özkan
11.-
Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, siyasetlerinin 83 milyon
vatandaşın kendini özgür, güvende hissetmesi ve müreffeh bir hayat
sürmesi olduğuna, ülkeye kazandırılan yatırımlarla
büyük ve güçlü Türkiye hedefine ulaşılmasını sağlayan
başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere
emeği geçenlere teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Bizim siyasetimiz, Türkiyenin, 83 milyon
vatandaşımızın her birinin kendini özgür, güvende, huzurlu
hissetmesi, müreffeh bir hayat sürmesi siyasetidir. Ülkemizde, 2002
yılında toplam havalimanı sayımız 26 iken bu
rakamı 56ya çıkardık. Hâlen inşası süren
havalimanlarımızla bu sayı daha da artacak. Terminallerimizin
yolcu kapasitesini 60 milyondan 318 milyona yükselttik. Yurt
dışından sadece 60 noktaya yapılan uçuşları, 290
ilaveyle 350ye çıkarmayı da başardık. Bunlar sadece hava
yolu taşımacılığında
yaptıklarımızdır.
Ülkemize kazandırılan devasa
yatırımlarla büyük ve güçlü Türkiye hedefine ulaşmamıza
katkı sağlayan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, emeğe geçenlere teşekkür
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Şevkin...
12.-
Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkinin, imar planları
yapılırken en az yüz yıllık akış ve
yağış rejiminin göz önünde bulundurulmamasının,
derelerin yeterince ıslah edilmemesinin ve altyapı eksikliğinin
vatandaşların canına mal olduğuna ilişkin
açıklaması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) İmar
planları yapılırken en az yüz yıllık akış ve
yağış rejiminin göz önünde bulundurulmaması, dere
yataklarına ve taşkın alanlarına uyulmaması, buralara
bina yapılması, derelerin yeterince ıslah edilmemesi ve
altyapı eksikliği vatandaşımızın canına mal
oluyor. Bursa Kestelde 5, İstanbul Esenyurtta 1 insanın
hayatını kaybettiği sel felaketleri buna acı örneklerdir.
İmar planlarına esas jeolojik etütler
mutlaka yapılmalı, jeolojik sakıncalı alanlara
yerleşerek dere yataklarının akış rejimi değiştirilmemelidir.
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2019 Yılı Faaliyet
Raporunda yer alan performans sonuçlarına göre, akarsularda ıslah ve
taşkın kontrolleri inşasının sadece yüzde 34ünün
gerçekleştirilmesi kötü bir örnektir. Raporda, taşkınlardan kaynaklanan
ekonomik kaybın her yıl ortalama 100 milyon dolara
ulaştığı belirtilmiştir. İktidar, tasarruf
önlemleri bahanesiyle DSİ gibi birçok kamu kurumunun ödeneğini
kesmektedir. İsraf harcamalarına bir an önce son verip acil tedbirler
alınmalıdır. Vatandaşımızın ölmemesi için
dere yataklarında ve altyapıda acil tedbirler
alınmalıdır.
BAŞKAN Sayın Yalım...
13.-
Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, Uşak iline yeni bir
stadyum yapılabilmesi için Gençlik ve Spor
Bakanlığının 2021 bütçesinden ödenek ayrılması gerektiğine,
pandemi sürecinde elektrik ve doğal gaz faturalarını
ödeyemeyenlere ek süre verilmesini Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
talep ettiğine ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Uşak ilimizdeki 1 Eylül Stadyumunun ömrünü
tamamlamış ve de Uşakımıza yakışmayan bir
durumda olması sebebiyle yeni stadyum yapılmasıyla alakalı
Spor Bakanlığına verdiğim önergenin cevabı geldi. Bakanlık,
Bütçe imkânları içerisinde değerlendirilecek. diye cevap verdi. Ben
de şimdiden, 2021 yılı Spor Bakanlığı bütçesinde
Uşaka yeni bir stadyum bütçesinin oluşturulması için tüm
Uşak halkı adına talepte bulunuyorum.
Diğer bir sorun ise, pandemi süresince birçok
vatandaşımız çalışamadı veya yeterince maddi
geliri olmadı ve elektrik, doğal gaz faturalarını
ödeyemediler. Bu hafta başından itibaren birçok konutun ve birçok
iş yerinin maalesef elektrik ve doğal gazları kesildi. Enerji
Bakanından faturaların ödenmesi için bir ek süre daha verilmesini
acilen talep ediyorum. 2020 yılında bu tip kesilme olaylarıyla
karşılaşılmamasını özellikle talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kenanoğlu
14.-
İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlunun, Basın İlan Kurumu
tarafından Evrensel gazetesine verilen cezanın düşünce ve ifade
özgürlüğüne verilmiş en uzun ilan kesme cezası olduğuna
ilişkin açıklaması
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, Basın İlan Kurumu, Evrensel gazetesine, Ragıp
Zarakolunun Makus kaderden kaçış yok başlıklı
yayınlanan yazısı nedeniyle basın tarihine geçecek rekor
bir ceza vermiştir. Yazı nedeniyle Evrensel gazetesine ve internet
sitesine kırk beş gün süreyle resmî ilan ve reklamların
kesilmesi cezası verilmiştir. Ragıp Zarakolu, 5 Mayıs
2020de Evrenselde yayınlanan yazısı nedeniyle,
Cumhurbaşkanlığı ve AKP temsilcilerinin darbecilik
iddialarına hedef olmuştur. Aslında söz konusu yazı,
darbeyi savunan değil, aksine eleştiren bir yazıdır.
Yazarın kendisi de daha sonra yaptığı açıklamada
darbelerden mağdur olmuş birisi olduğunu ve darbeyi
savunmasının mümkün olamayacağını
açıklamıştır.
Düşünce ve ifade özgürlüğüne verilen
kırk beş günlük ilan kesme cezası şimdiye kadar
verilmiş en uzun ilan kesme cezasıdır. Evrensel gazetesine
verilen bu ceza, muhalif basını susturma ve cezalandırma
yöntemidir. Patronsuz özgür basın boyun eğmeyecek, susmayacak ve
gerçekleri yazmaya devam edecektir.
BAŞKAN Sayın Süllü
15.-
Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllünün, Covid-19 küresel
salgınının gıda politikalarının ve tarımda
üretimin önemini ortaya koyduğuna, çiftçilerin sesine kulak verilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) Kendi kendini
besleyen 7 ülkeden biriyken son on sekiz yılda çiftçimiz tohum, gübre,
ilaç, mazot, elektrik, sulama maliyetleriyle bırakın bizleri
beslemeyi, kendini besleyemez duruma getirildi. Üstüne üstlük, önce don,
kırağı, ardından dolu ve sel baskınlarıyla sadece
Eskişehirde yüz binlerce dönümdeki emeği heba oldu, bu yıl hiç
gelir elde edemeyecek.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak çiftçimizin sesini
duyurmaya çalışıyoruz. Ne yazık ki yürütme çiftçinin sesine
kulak tıkıyor. Covid-19 küresel salgını, gıda
politikalarının ve tarımda üretimin önemini açıkça ortaya
koydu. Çiftçinin sesini bugün duymayacak isek ne gün duyacağız?
Siyasi ve rantsal projelerle uğraşmayı bırakın, yoksa
hep birlikte açlığa mahkûm olacağız.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini
karşılayacağım.
Sayın Akçay, buyurun lütfen.
16.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 24 Haziran 2018 seçimleriyle
yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
yönetimde istikrar, temsilde adalet, güçlü yasama, yürütme, yargı ile
demokratik uzlaşma ve siyasi istikrar üzerine inşa edildiğine,
Cumhur İttifakının ve milletin eseri olduğuna, millî
güvenlik, dış politika ve ekonomiyle ilgili etkin, hızlı,
isabetli kararların alınmasını
kolaylaştırdığına, coronavirüs salgınına
karşı verilen mücadelede bir kez daha rüştünü ispat
ettiğine, 2023 seçimlerine kadar geçirilecek istikrarlı dönemde
birçok temel problemin aşılmasını
sağlayacağına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 24 Haziran 2018 Genel Seçimlerinin siyasi ve demokrasi
tarihimizde somut ve önemli bir yeri bulunmaktadır. Aziz milletimiz, 16
Nisan 2017 Halk Oylamasıyla Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemine Evet. demiş, 24 Haziran 2018 Genel Seçimleriyle de bu karar
teyit ve tescil edilmiştir.
24 Haziran seçimlerinde, millî irade güçlü
şekilde teşekkül etmiş, yürütme erki yüzde 53 oyla iktidara
gelmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki parti sayısı 11dir
ve 5 parti grup kurmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüz
yıllık tarihinde, yüzde 95 gibi en yüksek temsiliyete
ulaşmıştır.
24 Haziran 2018 seçimleriyle yürürlüğe giren
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi dört sütun üzerine
inşa edilmiştir:
1) Yönetimde istikrar, temsilde adalet.
2) Güçlü yasama, güçlü yürütme, güçlü yargı.
3) Denge ve denetim mekanizmaları.
4) Demokratik uzlaşma ve siyasi istikrar.
Türkiye Büyük Millet Meclisi de yüksek temsiliyete,
çoğulculuğa, uzlaşmacı bir yapıya ve kuvvetler
ayrılığına sahiptir. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemine neden, nereden ve nasıl geldik? Bu sorulara
açıklık getirmek için yaşadığımız tarihî,
siyasal süreçlere ve hadiselere bakmamız gerekmektedir. Geçen yüz on iki
yıl içinde demokrasimiz ve siyasi hayatımız çok sayıda
darbelerle, muhtıralarla, vesayet girişimleriyle kesintiye
uğramış, yapısal sorunlar nedeniyle çıkan hükûmet
krizleriyle siyasal istikrar sağlanamamıştı. Eski sistemle daha
fazla mesafe alamayacağımız 15 Temmuz hain FETÖ darbe
girişimiyle de iyice ortaya çıkmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yasama, yürütme ve yargı
arasındaki yetki ve sorumluluk çizgilerinin belirgin şekilde
netleştirilmesi mecburiyet hâline gelmiştir. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi, Cumhur İttifakının ve milletimizin eseridir.
Cumhur İttifakı, ne seçim ittifakıdır ne iktidar
koalisyonudur; Cumhur İttifakı, bir sistem ittifakıdır.
Bunu özellikle vurgulamak istiyorum ve tekrarlıyorum: Cumhur
İttifakı bir sistem ittifakıdır. Türkiye ve Türk milleti
ortak paydasında bir ideal ve değer birlikteliği, millî
mutabakat zeminidir. Değerler zeminine dayalı, ilkeli, tutarlı,
şeffaf, dürüst, kalıcı ve kurucu bir ittifaktır. Eski
sistemde alışık olduğumuz seçim sonrası hükûmet kurma
tartışmaları, siyasi krizler, demokrasiyi tıkayan
girişimler tarihe karışmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Seçimin akabinde,
Cumhurbaşkanı, kabinesini süratle teşkil etmiş, ülke
gündemine, temel konulara odaklanmıştır.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, millî güvenlik,
dış politika ve ekonomiyle ilgili etkin, hızlı, uyumlu ve
isabetli kararların alınmasını
kolaylaştırmıştır. Hızlı ve etkin karar alma
mekanizmasıyla, ekonomi politikaları, dönüşüm ve
değişim süreci daha koordineli bir şekilde yönetilmiştir.
Türkiye, eski döneme nispetle
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle dış
politikada daha etkin ve belirleyici hâle gelmiştir. Türkiye, başta
Mavi Vatan, Libya, Suriye ve Irak olmak üzere bölge ve dünya
politikalarında belirleyici olmuştur.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin güçlü yapısı,
etkin ve dinamik karar alma süreci nedeniyle başta FETÖ ve PKK olmak üzere
terör örgütleriyle etkin bir mücadele yürütülmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Bu sistem, coronavirüs
salgınıyla verilen mücadelede bir kez daha rüştünü ispat
etmiş, devlet millet uyumu ve iş birliğiyle kararlı
adımlar atılmıştır. Bu sisteme keyfî olarak günlük
siyasi dürtülerle değil bir zaruret sonunda geçilmiştir.
Yapacağımız iş, bu sistemin bütün kurum ve
kurallarıyla yerleşip işletilmesine çalışmaktır.
Türkiye 2023 seçimlerine kadar geçireceği
istikrarlı dönemde çözüm bekleyen birçok temel problemi
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle aşabilecektir.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Grup Başkan
Vekillerimizden de biraz kısa tutmalarını rica ediyorum çünkü on
beş dakika içinde bir ara vermem gerekiyor.
Sayın Dervişoğlu, buyurun.
17.-
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Hakkâri ili
Yüksekova ilçesinde açılan taciz ateşi nedeniyle yaralanan ve tüm
çabalara rağmen kurtarılamayarak şehit olan Piyade
Sözleşmeli Onbaşı Recep Duraka Allahtan rahmet dilediğine,
iktidarın Avukatlık Kanununu değiştirerek çoklu baro
sistemini getirmek istediğine, savunma yürüyüşü başlatan baro
başkanlarının başkente girişinin engellendiğine,
barikatların kaldırılarak Anıtkabire yürüyüşün
gerçekleşmesi için İYİ PARTİ Genel Başkanı Meral
Akşenerin girişimlerde bulunduğuna, vatanı için
kanını ve uzuvlarını feda eden gazileri mağdur eden
sistemin bir an önce değişmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Anladım efendim.
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Dün Hakkâri Yüksekovada keşif ve gözetleme
faaliyeti esnasında, İran tarafından açılan ateş
sonucunda yaralanan 2 askerimizden Piyade Sözleşmeli Onbaşı
Recep Durak hastanedeki tüm çabalara rağmen kurtarılamayarak
şehit olmuştur. Şehidimize Allahtan rahmet, kederli ailesine ve
aziz milletimize başsağlığı diliyorum. Yaralı
olan diğer askerlerimize de acil şifalar temenni ediyorum.
İktidar Avukatlık Kanununu
değiştirip büyükşehirlerdeki baroları bölerek çoklu baro
sistemini getirmek istiyor. Böylece kendisine muhalif sesleri kısmayı
amaçlıyor.
Bu kapsamda dün Sayın Genel
Başkanımız Meral Akşener Hanımefendi, yirmi yedi saat
boyunca barikatlarla ve kalkanlarla durdurulan baro başkanlarını
yerinde ziyaret etti ve destek verdi. Barikatın kalkması ve baro
başkanlarının Anıtkabire yürümesi için birtakım
girişimlerde bulundu. Yapılan girişimler sonucu barikatlar
kalkarak baro başkanlarının Anıtkabire yürüyüşü
gerçekleşti.
Görüldüğü üzere, baro
başkanlarının Anıtkabire yürümesiyle dünya tersine
dönmedi.
Yirmi yedi saat boyunca verilen o antidemokratik
görüntüler, sadece vicdanları yaralamakla kalmadı aynı zamanda
ülkemizin demokratik itibarına da zede oluşturdu.
Yabancı sermayeyi ülkeden kaçırmanın,
yeni gelecek yabancı yatırımcılara da Türkiyenin hukuk
devleti olmadığı algısını oluşturacak
görüntüler vermenin ekonomiye de zarar verdiğini maalesef fark
edemiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) 2010 referandumuyla boynuna urgan geçirdiğiniz yargı
bağımsızlığını, bugün baroları da
bölerek infaz etmeye kalkıyorsunuz.
Geçtiğimiz yıllarda periyodik olarak artan
maliyetlere rağmen, SGKnin 2012den beri uyguladığı sabit
fiyat tutumu nedeniyle gazilerimiz, protez ve ortezlerini temin edemeyecek hâle
gelmişti. 2017 yılında, SGK, bu sorunun sözde çözümü
amacıyla, gazilere, mevcut listede yer almayan veya listedeki
fiyatların üstünde olan protez, ortez ihtiyaçlarını
yalnızca Gaziler Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde yaptırmaları şartıyla
ödeyeceğini yayınladığı tebliğle duyurdu.
Hastanede oluşan yoğunluk nedeniyle gaziler, protez ve ortezlerini
sekiz ila dokuz ay gibi uzun sürelerde temin edebilmeye başladılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) - Protezlerin kalitesi ve gazilerin istedikleri protezi komisyonun
uygun görmemesi büyük bir sorun olarak durmaktadır. Vatanı için
kanını ve uzuvlarını feda eden gazilerimizi mağdur
eden bu sistemin bir an önce değişmesi gerekmektedir. Gazilerimizin
tekrar, 2017 yılı öncesinde olduğu gibi sorun yaşamadan
istedikleri protezleri, evlerine en yakın fizik tedavi merkezinde
yaptırmalarının önü mutlaka açılmalıdır. Bu,
topraklarımızı korurken kolunu, bacağını kaybeden
gazilerimize olan bir borcumuzdur.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sistemle ilgili tartışmalara zaten gün
içindeki konuşmalarda döneceğim efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Oluç, buyurun.
18.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, 23 Haziran 2020 tarihli
Genel Kurul görüşmelerinde Venedik Komisyonunun hazırlamış
olduğu kayyum raporunu ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartının ihlal edildiğini ifade etmesinin ardından
Elâzığ ili Sarıcan Belediyesine kayyum
atandığına, her atanan kayyumun halk iradesinin, sandık
iradesinin yok sayılması anlamına geldiğine, gazetecilik
yapmanın, iktidarın yaptığı yanlışları
kamuoyuyla paylaşmanın suç olmadığına, gazetecilerin
yargılanmasını kınadıklarına ve
tutukluluklarının bir an evvel sona erdirilmesi için
çağrıda bulunduklarına ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sayın vekiller; dün
burada Avrupa Konseyi Venedik Komisyonunun kayyum raporunu
konuşmuştum hatırlarsanız. Avrupa Konseyi Venedik
Komisyonunun hazırlamış olduğu bu kayyum raporunun
aynı zamanda Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi
sözcüleri tarafından da desteklendiğini
açıklamıştım ve o 20 sayfalık raporda da Türkiye,
uluslararası hukuku ve imzalamış olduğu Avrupa Yerel
Yönetimler Özerklik Şartını ihlal ediyor sonucunun
olduğunu anlatmıştım.
Bugün sabah Elâzığ Karakoçan ilçesine
bağlı Sarıcan Belediyesine kayyum atandı, böylece 65
belediyemizden 11 belediyemiz kaldı. Yani aslında uluslararası
alanda da bu kayyum atama ve belediye eş
başkanlarımızı görevlerinden uzaklaştırma
politikasının demokrasiyle bir alakası olmadığını
herkes görüyor, biliyor ve Avrupa Konseyi de -ki Türkiyenin üye olduğu
Avrupa Konseyinden bahsediyorum- bu konudaki tutumunu çok net belli ediyor.
Şimdi, hazin bir durum; bu iktidarın
durumu gerçekten çok hazin. Neden hazin diyorum? Bakın, dün burada bütün
partiler olarak 27 Mayıs darbesi sonrasında yaşananları
tartıştık ve o dönem mahkemelerinin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması doğrultusunda bir adım attık
ama 27 Mayısın temel özelliği, esas itibarıyla halkın
iradesinin yani sandık iradesinin önüne geçilmesi ve bu sandık
iradesinin yok sayılmasıydı. İşte, biz konuşurken
hep şunu söylüyoruz, ben tekrar söyleyeceğim: Yassıadaya gidip
Menderes olmakla, Ankarada bulunup Kenan Evren olmakla demokrat olunmaz. Bu
iktidar Ankaraya geldiği zaman Kenan Evren gibi davranıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bu iktidar,
darbeci bir zihniyete sahip çünkü her atanan kayyum -65 belediyemizden 11
belediye kaldı- seçmen iradesinin, halk iradesinin, sandık iradesinin
açıkça çiğnenmesi, gasbedilmesi ve yok sayılmasıdır.
Çok net olarak söyleyeyim, bunun hiçbir açıklaması yoktur.
Dolayısıyla, aslında sizin darbe
karşıtlığınız sadece sizin
iktidarınızın tehdidiyle ilgilidir yoksa ilkesel bir darbe
karşıtlığınız yoktur, ilkesel olarak halkın
iradesinin çiğnenmesine, sandık iradesinin ve adaletinin yok
sayılmasına bir karşıtlığınız yoktur.
Bunu çok net bir kez daha bugün Sarıcan Belediyesine kayyum
atanmasıyla da görmüş olduk. Bakın, kayyumlar üzerine çok
konuştum ben burada, konuşmaya da devam edeceğim, bu dönem
bitene kadar da bu kayyum meselesini konuşmaya devam edeceğiz.
Hatırlarsanız, Mardin Büyükşehir Belediyesine kayyum
atanmıştı o zaman Vali Mustafa Yaman.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen sözlerinizi.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Vali Mustafa
Yamanla ilgili çok açıklamalar yapmıştım burada, onun
usulsüzlükleri hakkında ve o zaman bu usulsüzlüklerden iki tanesine de
burada değinmiştim yine. Bir tanesi, akrabasını göreve
getirmiş olması; ikincisi de İzmirde yaşayan bir kişinin
belediyeden maaş alması meselesiydi. Şimdi, son düzenlemeyle bu
Mardin kayyumu ve Mardin Valisi görevden alındı iktidarınız
tarafından. İlginçtir, akrabası ve İzmirde bankamatikçi
olan o memur da görevden alındı. Yani, niye bunu söylüyorum? Sizin yaptıklarınızın,
iktidarınızın bu alanda yaptıklarının bütün
hepsini bu Mecliste dile getiriyoruz, sizler de bunun hepsinin doğru
olduğunu biliyorsunuz ama buna karşı itiraf etmiyorsunuz; bunu
bir kez daha vurgulamış olayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bitiriyorum
efendim.
Kayyum deyince, en son Batman kayyumunun bir
azizliğine de değinmek istiyorum. Şimdi, Batmanda yaya
geçitlerine Türkçe ve Kürtçe önce yaya
(x) yazılmış. Batman
kayyumu ne yapmış? Türkçe önce yaya lafını orada
bırakmış
(x) yani Kürtçe önce yaya
lafının hepsinin üstünü boyatmış. Bu da Batman kayyumunun
Kürtçe karşısındaki ve Kürt halkının tutumu
karşısındaki cevabı oluyor; bunu da belirtmiş olalım.
Son olarak bir noktaya değinmek istiyorum
Sayın Başkan, izin verirseniz: Türkiyede gazeteciler
yargılanmaya devam ediyor. Sadece 22-26 Haziran tarihleri arasında
tam 20 gazetecinin duruşması var. Şu anda bir duruşma var;
Yeni Yaşam gazetesinden gazeteci Aydın Keser, Ferhat Çelik; OdaTVden
Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç
ve Yeniçağdan Murat Ağırel duruşmaya çıktılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Tamamlıyorum efendim.
Dört aydır tutuklular ve dört aylık süreci
tek kişilik hücrelerde izolasyon altında geçirdiler ve şu anda
duruşmadalar. Neden yargılanıyorlar? Sansür baskısına
boyun eğmedikleri için, iktidarın öngördüğü şekilde
gazetecilik yapmadıkları için yargılanıyorlar. Biz, bir kez
daha söyleyelim: Gazetecilik yapmak suç değildir, iktidarı
eleştirmek suç değildir, iktidarın yaptığı
yanlışları açıkça kamuoyuyla paylaşmak, haber ve iletişim
özgürlüğünü ve hakkını kullanmak suç değildir.
Gazetecilerin yargılanmasını kınıyoruz, protesto
ediyoruz. Bir an evvel gazetecilerin tutukluluğunun sona ermesi için
çağrıda bulunuyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu
19.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun,
Yassıada yargılamalarının hukuki dayanağının
ortadan kaldırılmasını öngören 218 sıra
sayılı Kanun Teklifinin Meclis Genel Kurulunda kabul edilerek
darbeci zihniyetin tarih ve millet önünde mahkûm edildiğine, 24 Haziran
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ve 27nci Yasama Dönemi
milletvekili genel seçiminin 2nci yıl dönümüne, hızlı ve etkili
karar alma süreçlerini ortaya koyan Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin bölgesel ve küresel anlamda netice elde etme imkânı
sunduğuna, çoklu baro sisteminin Anayasaya aykırı olduğuna
dair mülahazaların doğru olmadığına ve milletin
ihtiyaçlarını giderecek, mesleki dayanışmayı ortaya
koyacak bir kanun teklifini Meclis gündemine getireceklerine ilişkin
açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Dün çok önemli, tarihî bir ana hep beraber
şahit olduk. Türkiye Büyük Millet Meclisi, dünkü tarihî oturumunda 27
Mayıs darbesinde haksız ve hukuksuz olarak kurulan Yassıada
mahkemesinin kararlarına dayanak olan kanuni düzenlemeleri keenlemyekûn
yok sayarak hem darbeyi ve sonuçlarını hem de darbeci zihniyeti,
tarih önünde de millet önünde de bir kez daha mahkûm etmiştir. Bu
vesileyle yüce Meclisimizi ve bu karara, bu teklife oy veren bütün milletvekillerimizi
tebrik ediyorum ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün 24 Haziran 2018
Cumhurbaşkanı Seçimi ve 27nci Dönem Milletvekili Genel Seçiminin
2nci yıl dönümü. Dolayısıyla parlamenter hükûmet sisteminden
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişin 2nci
yıl dönümü olması münasebetiyle hakikaten bugün de tarihî bir gün.
Daha önce yürütmenin çift başlı olması münasebetiyle gerçekten
iki ileri bir geri adım atmak durumunda kalan ve millet iradesinin
tahakkuku konusunda farklı vesayet odaklarının rol
çalabildiği eski sistem yerine egemenliğin kayıtsız
şartsız millete ait olduğu gerçeğinden hareketle,
yapılan halk oylaması neticesinde milletimizin onayıyla Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemine geçilmesi kararı verilmişti. Bu sistemin bütün
unsurlarıyla yürürlüğe girmesi 24 Haziran 2018 tarihiyle söz konusu
olmuştur. Dolayısıyla kuvvetler ayrılığına
dayalı, yasama, yürütme ve yargının özerkliği esasına
dayalı ve bu 3 kuvvetin erkler ayrılığıyla beraber
uyumlu bir şekilde milletin hizmetinde olma gerçeğini ortaya koyan bu
sistemle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Yeni Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemiyle hızlı ve etkili karar alma süreçleri söz konusu olmuş
ve bu manada doğrudan demokrasinin bir gereği olarak ve
yansıması olarak aziz ve asil milletimiz hem yasama
organını, milletvekillerini kendi iradesiyle doğrudan
seçmiş hem de yürütme organını, Cumhurbaşkanını
bizzat kendisi belirlemek suretiyle ikincil bir iradeden birincil bir iradeyle
söz sahibi olma imkânına kavuşmuştur. Bu çok ama çok
kıymetlidir. Dolayısıyla tarihî süreç içerisinde, daha önce
hükûmet kurma girişimleriyle ilgili Güneş Motellerin, 28
Şubattaki milletvekili pazarlarının kurulduğu
gerçeğinden hareketle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen,
Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı)
nasıl akamete uğradığını
hep beraber müşahede ettiğimiz parlamenter hükûmet sistemi artık
millet iradesiyle geçmişte kalmış, yepyeni imkânlar sunan ve
Türkiyenin ulusal, bölgesel ve küresel denklemde gerçekten etkin rol oynayabileceği
bir yönetim sistemi cumhuriyet rejimimizi taçlandıracak, millî iradeyi
hızlı bir şekilde tecelli ettirecek, milletimiz lehine
doğru, faydalı, yararlı işlerin bir an evvel hayata
geçmesine sebebiyet verecek demokratik Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi iki yıldır uygulanmaktadır.
Dolayısıyla bu manada da tekrar bu hükûmet sistemiyle ilgili pandemi
süreciyle bilhassa hem içeride vefa destek grupları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu,
tamamlayın çünkü ara vermem lazım.
Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hemen bitiriyorum.
Hem pandemi kurullarının kurulması
hem de Vefa Sosyal Destek Gruplarıyla içeride muazzam organizasyonlarla 65
yaş üstündeki insanlarımızın ihtiyaçlarının
evlerinde temini, ekonomik istikrar paketiyle hakikaten ihtiyaç sahiplerinin
ihtiyaçlarının giderilmesi gibi hızlı karar alma
süreçleriyle milletimizin hizmetinde bize böyle bir imkânı tanıyan
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi aynı zamanda da
bölgesel ve küresel anlamda da hakikaten muazzam işlere hızlı
bir şekilde imza atma ve netice elde etme imkânını bizlere
sunmuştur. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu konuda
süreç içerisinde hep beraber değerlendirmelerimizi yapacağız.
Son olarak, ifade edildiği için cevap vermek
istiyorum. Çoklu baro sistemiyle ilgili farklı mülahazalar söz konusu.
Henüz ortada bir teklif yok, bunların hepsi düşünülüyor, bütün
düşünceler ortaya konuluyor.
Son olarak, efendim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bitiriyorum, bir dakika
Bu konuda çoklu baro sisteminin Anayasaya
aykırı olduğuna, Anayasanın ihlali olduğuna
ilişkin düşünceler ve mülahazalar asla ve kata doğru
değildir. 2012 yılında Meclisin iradesiyle ortaya konulan emsal
kanunlarda birden fazla odanın kurulabilmesi imkânı
getirilmiştir ve Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine Anayasaya
aykırılık iddiasıyla kanunun iptali için
başvurmuş ancak Anayasa Mahkemesi oy birliğiyle bunun tamamen
Meclis iradesinde olduğunu ve birden fazla oda kurulmasının
Anayasaya aykırı olmadığını net bir şekilde
hükme bağlamıştır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Dolayısıyla, bu konuda herhangi bir tereddüt
söz konusu değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Biz her daim milletimizin emrinde, milletimizin
ihtiyaçlarını gidermeye
(CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından gürültüler)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Bahtınız açık olsun!
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı)
ve meslek anlamında da mesleki anlamda da
özgürlüklerin genişletilerek en güzel şekilde mesleki
dayanışmayı ortaya koyacak bir kanun teklifini inşallah
Meclisin önüne getirmeye azmücezmükastettik diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
birleşime saat 15.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.46
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 104üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
İYİ PARTİ Grubunun, Adana Milletvekili İsmail Koncuk ve 19
milletvekili tarafından, yükseköğretim kurumlarında öğrenim
gören mağdur durumdaki öğrenciler için af çıkarılması
talebinin incelenmesi amacıyla 3/6/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/2842) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Haziran 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
24/6/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 24/6/2020 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Dursun
Müsavat Dervişoğlu
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Adana Milletvekili İsmail Koncuk ve 19
milletvekili tarafından yükseköğretim kurumlarında öğrenim
gören mağdur durumdaki öğrenciler için af çıkarılması
amacıyla, 3/6/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulmuş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerin 24/6/2020 Çarşamba günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere İYİ PARTİ Grubu adına Sayın İsmail Koncuk.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL KONCUK (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok güçlü bir talep var, öğrenci affıyla
ilgili çok güçlü bir talep var. Tabii, bir feryat var aslında, bu feryada
kulak vermek durumundayız. Gerçekte 1983 yılında ilk af
çıkarıldı, ondan sonraki süreçte yani 1984, 86, 88, 91, 93, 95,
97, 2000, 2005, 2008, 2011, 2012 ve 2018 yıllarında hep öğrenci
affı çıktı yani bu, artık geleneksel bir uygulama hâline
geldi ki doğrusu da budur. Doğrusu da budur. Biz,
çocuklarımızın eğitim hakkı önündeki tüm engelleri
kaldırmalıyız.
Düşünün, ciddi sosyoekonomik problemler
yaşayan bir ülkeyiz, geçim aczi içerisinde insanlarımız,
çocuklarını binbir zorlukla, işte kurslara gönderiyor,
üniversiteyi kazanmalarını sağlıyor ama birtakım
sebeplerle çocuk üniversiteyle ilişiğini kesmek zorunda kalıyor
veya lisansüstü çalışma yapanların belli bir sürede bu
çalışmayı bitirmesi lazım, bitiremiyor.
Dolayısıyla, bütün bunlar bizim sorumluluğumuzda.
Bir milletvekilimiz soru önergesi vermiş, gelen
cevapta, 18 Mayıs 2019 tarihinden sonra 481.237 öğrenci
üniversitelerden kaydını sildirmiş yani bu, tahmin ederim bu
süreçte daha da artmış, 500 binleri aşmış bir sayıyla
karşı karşıyayız.
Değerli milletvekilleri, 2018 yılında
bir öğrenci affı çıkarıldı, seçimden hemen önce.
Bakın, bunu yapmayın. Şimdi, birtakım problemleri
öteliyorsunuz, öteliyorsunuz, öteliyorsunuz AK PARTİ iktidarına
söylüyorum- tam seçim döneminde seçim oyu artsın, nemalanalım
düşüncesiyle öğrenci affını getiriyorsunuz,
sözleşmeliliği kaldırıyorsunuz vesaire. Şimdi, bunu
bir strateji hâline getirdiniz. Ya, hiç mi hayır lazım değil ya!
Yani her zaman bir şeyi, sosyal bir olayı, bir problemi, insanlarımızın
yaşadığı sıkıntıyı oya mı tahvil
etmek lazım her şeyde? Yani seçim dönemini bekleyerek mi bir karar
vermek lazım? Bu bir problemdir. Daha birçok problem var.
Sürekli kanun teklifleri getiriyorsunuz ama millete
dokunan, milletin derdiyle hemhâl olan bir anlayışla kanun
tekliflerinin getirilmediğini görüyoruz biz. Onun için, bu 500 binin
üzerindeki öğrencimiz
Yaptığı açıklamalarda bu
rakamın 800 bin civarında olduğunu söylüyor. Bir öğrenci
affı talebi var. Öğrenci affı değil aslında bu,
eğitim hakkı talebi. Yani ben okumak istiyorum kardeşim; ben
birtakım sebeplerle bu eğitim hayatıma ara vermek zorunda
kaldım ama ben yeni bir hak talep ediyorum.
Şimdi, düşünün, Yüce Kuran
(x)
diye başlıyor yani Yüce Allahın adıyla oku. Oku
kardeşim. Bizim dinimizin ilk emri Oku. Şimdi hem bunu
diyeceğiz hem Beşikten mezara oku. diyeceğiz, böyle bir kültür
dairesinden geleceğiz ama 800 bin olduğu söylenen memleket
evladının eğitim talebine
Ya, ben okumak istiyorum. diyor,
çok basit bir talep, okuma talebi. Bu bir haktır. Ülkeyi yönetenlerin
eğitim hakkının önündeki tüm engelleri kaldırmak gibi bir
mecburiyeti vardır. Bu bir siyasi talep değil. Bundan daha tabii bir
talep olamaz.
Onun için, ben, AK PARTİ Grubunun bu konuda
daha sosyal düşünmesini, bu nemalanma işini de oya tahvil etme
işini de bir yana bırakarak seçim dönemi öncesinde de
öğrencilerin problemlerini duyduklarını göstermelerini
bekliyorum. Bu öğrenci affı talebine bütün
gruplarımızın olumlu oy vermesini öğrencilerimiz adına
istirham ediyorum.
Saygılar sunarım. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkaların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Necdet İpekyüz.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, tüm itirazlarımıza rağmen,
tüm uyarılarımıza rağmen salgın devam ederken, benim
vekili bulunduğum Batmanda, Siirtte, Cizrede, Şırnakta,
Adanada, Denizlide pandemi böylece hortlamışken, insanlar
hastanelerde yer bulamazken, sınav tarihini 2 kez değiştirip
gençleri bu hafta sonu sınava gönderenlere ne demeli bilmiyorum ama bütün
ailelere başarılar diliyorum, gençlere başarılar diliyorum.
Türkiyede yaşam zor. Birçok
itirazımıza rağmen, ekonomik kriz, siyasi kriz, diplomatik kriz
dememize rağmen, birçok itirazımız görünmez kılınıyor,
görülmek istenmiyor.
Gençlerin problemleri çok büyük. Gençlerin
problemlerinin başında, son on sekiz yılda kaç sefer
eğitimin değiştiğini kimse bilmiyor. Evet, kitap ücretsiz
dağıtılıyor, okullar ücretli oldu ve giderek kamuyla
vakıf adı altında açılan yerlerde öğrenciler ciddi
problemler yaşıyor. Ve öyle bir hâl aldı ki öğrenci
gittiğinde iş bulmak için, yurt dışına çıkmak
için çaba harcıyor veya bir yerde memur olmak için. Öğrenci
geleceğiyle ilgili, yeni yaşamla ilgili, özgürlükle ilgili, fikirle
ilgili, düşünceyle ilgili bir düzeyden mahrum bırakılıyor.
Türkiyenin en çok ihtiyaç duyduğu şey,
özgür gelecek için gençlerin önünü açmak lazım, desteklemek lazım,
eğitim olanaklarını seferber etmek lazım ve geldiğimiz
aşamada, baktığımızda, bu insanları tümüyle
mahrum ediyoruz. Birçok yerde üniversite açıp sonra da İlk 500e
niye giremiyoruz? diyoruz ama öğrenciler gittikleri yerde yemek,
konaklama, ev bulma, bir yığın problem yaşıyor. 550
liralık bir burs veriliyor ama yetmiyor, çoğunuza mesaj geliyor Bir
burs bulabilir miyiz? diye.
2,5 milyon kişi sınava giriyor. Bunlar
gelecekleriyle ilgili bir düzenleme yaparken, bir taraftan da ekonomik
nedenlerle, siyasi nedenlerle okuyamayan insanlar var, okula gidemeyenler var,
devam edemeyenler var. Meclis, pandemi sonrası
açıldığında, pandemi döneminde İnfaz
Yasasını konuştu, hırsıza,
dolandırıcıya, katillere olanak tanıdı, af
çıkardı ama gelecekle ilgili, öğrencilerle ilgili bir düzenleme
yok.
Bir diğer problem, Türkiye, şu anda,
Avrupa Birliği ülkelerinde genç işsizliğinde başı
çekiyor. Bu genç işsizliğinde de en çok başı çeken,
üniversite mezunu gençler, ön lisan mezunu, lisan mezunu gençler; bunlarla
ilgili bir düzenleme yapılmıyor. Altında ne yatıyor?
Ekonomik ve siyasal nedenler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Siz, tablonun sadece
görünen kısmına bakar buz dağının alt
kısmına bakmazsanız hepimizin geleceğini mahrum edersiniz.
Sayın vekiller, bakın, Meclisin ikinci
yılı; ilk geldiğimizde de arşiv taraması, güvenlik
soruşturması birkaç kez konuşuldu, şu anda da
İçişleri Komisyonunda arkadaşlarımız bunu
görüşüyorlar. Bir taraftan insanlar işe girerken arşiv
taraması, güvenlik soruşturması diyorsunuz; bunu iktidar
tanımlıyor, süreyi uzatıyorsunuz, diğer taraftan biz,
burada, gençlerle ilgili bir af, gelecekle ilgili bir kurgu yaparken Gençler
üniversiteyi kazanırken de engel çıkaralım, para
yatırmadığında engel çıkaralım,
düşüncesinden dolayı engel çıkaralım.... Öyle bir hâle
getirdiniz ki gençler artık düşünmekten, ifadeden korkuyor. Ne
olursunuz özgürlüğün önünü açalım, geleceğin önünü açalım,
gençlerle ilgili yapacağımız her düzenlemede önlerini
açalım, bu ülke daha iyi geleceklere kavuşsun.
Saygılar sunuyorum.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Özgür Ceylan.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ
grup önerisi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2002 Kasım
ayından bugüne ülkenin eğitim politikalarıyla oynamak
devriiktidarınızda alışkanlık hâline geldi. On sekiz
yıldır eğitim emekçilerinden, sendikalardan, velilerden yükselen
talepleri görmezden gelen siyasal iktidar -sözüm ona- Eğitimde devrim
yapıyoruz. diyerek Türk eğitim sistemini kaosa sürüklemiştir.
On sekiz yıllık AKP iktidarında 7 kez Millî Eğitim
Bakanı, 15 kez de millî eğitim sistemi değişmiştir.
Sarayın dindar ve kindar nesiller yetiştirmek adına yapboz
tahtasına çevirdiği eğitim sisteminin hiç şüphesiz ki
ortaya çıkardığı en büyük mağdurları eğitim
çağındaki çocuk ve gençlerimizdir. Bir diğer mağdur
kesimse, çocukları kaliteli bir eğitim alsın diye dişinden
tırnağından artırarak fedakârlık yapan bu
çocukların kıymetli anneleridir, aileleridir.
Değerli milletvekilleri, saray iktidarı,
hedeflerine sorunsuz ulaşabilmenin yeni kuşakları kendi dünya
görüşüyle eğitmekten geçtiğinin farkında ve
planlamalarını bu hedefe uygun olarak hayata geçiriyor. 2005
yılından itibaren eğitimin içeriğine yapılan
müdahaleler, laik ve bilimsel eğitimin aşınmasını
hızlandırmıştır. Ders kitaplarında bilimsel
anlayıştan uzaklaşılmış, cinsiyetçi,
ayrımcı ögeler yer almıştır. Anayasa ve
Danıştay kararlarına aykırı olmasına rağmen,
MEB ısrarla vakıf ve cemaatlerle protokoller imzalamış,
eğitimin her kademesinde bu vakıf ve cemaatler paralel bir
bakanlığa dönüşmüştür. İktidar, her
başarısız sözde reform girişimi sonrası yeni bir
reform projesi açıklamaktan geri durmuyor.
Başarısızlığını ise eğitimin
dinselleştirilmesi ve özelleştirmesi için attığı ve
atacağı yeni adımların gerekçesi hâline getiriyor ve bunu
da Yeni diyerek topluma sunuyor.
Bugün, vaka sayılarının yeniden
artmaya başladığı pandemi döneminde, sınavları
makul bir tarihe ertelemeyerek sağlıklarını riske
attığınız gençlerden önce üniversite şansını
yakalayan ama çeşitli nedenlerle eğitim hayatına devam edemeyen,
üniversitelerle ilişiği kesilmiş gençlerimiz var.
Değerli milletvekilleri, işsizliğin,
özellikle de genç işsizliğin çığ gibi büyüdüğü
ülkemizde, okullarıyla ilişkileri kesilmek zorunda
bırakılan gençlerimizin de yeni bir başlangıca hakları
olduğundan, üniversiteyle bağı kopan ya da koparılan
gençlerimizin topluma faydalı bir birey olarak yetişmeleri için, arzu
etmeleri hâlinde eğitim öğretim hayatına yeniden
dönebilmelerinin yolunun açılması gerektiğine
inandığımızdan, İYİ PARTİnin grup önerisini
destekleyeceğimizi belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Nazım Maviş, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NAZIM MAVİŞ
(Sinop) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversite
politikamızın temelinde iki hedefimiz oldu: Birinci temel
amacımız herkesin eğitime erişimini sağlamak, ikinci
temel amacımız da eğitimin vatandaşımız
üzerindeki maliyetini azaltmak oldu.
Eğitim hakkı isteyen herkese bu
hakkını kullanabilmesi için her ile üniversite açtık. 7 milyon
740 bin öğrencimiz yükseköğrenimde öğrenim görüyor. Eğitime
erişimi engelleyen katsayı adaletsizliği gibi engelleri ortadan
kaldırdık, böylelikle yükseköğrenim görmek isteyen herkese
eğitime erişim imkânı sağladık. Ayrıca,
vatandaşımız üzerindeki eğitim maliyetini azaltmak için her
adımı attık. Harçları kaldırdık, kredi ve burs
miktarlarını artırdık; barınma ihtiyacı duyan ve
KYKye başvuran öğrencilerin yüzde 90ı yurtlarımıza
yerleştiriliyor. Bugün 1 milyon 600 bin öğrenciye burs ve kredi veriliyor,
yaklaşık 400 bin öğrenci devletimizin yurtlarında
kalıyor. Neden? Güçlü Türkiye için, güçlü vatandaş için, nitelikli
insan gücü için; eğitim, azınlıkların, gücü yetenlerin
eriştiği bir imkân değil, Anadolu çocuklarının da
eriştiği bir imkân olsun diye.
Değerli arkadaşlar, hiçbir
arkadaşımızın her ne sebeple olursa olsun eğitimine
ara vermesine, eğitimi terk etmesine gönlümüz razı olmaz. Zaten
bugün, öğrencinin eğitimini sürdürmesi için sistem her türlü
zorlayıcı şartı taşıyor: Telafi imkânı, ek
sınav imkânı, uzatma, ek bütünleme, derse girmeyene tekrar
imkânı, uzaktan eğitim, açık öğretim, ikinci öğretim
yani sistem âdeta atılmayı güçleştiren bir mekanizma olarak
çalışıyor. Yani öğrencinin eğitimini sürdürebilmesi
için âdeta bir zorlama söz konusu. O nedenle artık atılmak ya da
ayrılmak zorlaştırılmış, devam âdeta
kolaylaştırılmıştır.
Değerli milletvekilleri, bir konuda politika
oluştururken temel yaklaşımımız birçok bileşeni
hesaba katmak olmalıdır. Hele hele eğitim gibi hepimizin ortak
davası olan bir alanda etraflıca düşünülmeden, akıllı
planlama yapılmadan, artısı eksisi hesap edilmeden popülist
gerekçelerle karar alamayız. Bu nedenle, varsa bir toplumsal talep, bu
teklifin rasyonalitesini çok iyi ölçerek değerlendirmeliyiz.
Değerli milletvekilleri, eğitim bizim en
önemli ortak davamız, bu ülkenin güçlü geleceğini eğitimle
inşa edeceğiz, Türkiyemizi yarınlara güçlü eğitim
yapımızla taşıyacağız. Üniversitelerimizi büyük
Türkiye davamızın kaldıracı olarak görüp teklif, öneri ve
politikalarımızı bu zemine oturtmamız gerekir diye
düşünüyorum. Eğitimini sürdürmek isteyen herkese eğitime
erişim imkânı bugün sağlanmaktadır. Her karar sistem
bütünlüğü içinde değerlendirilmelidir. Verdiğimiz kararlar bir
açıdan pozitif sonuçlar doğururken diğer yandan sistemin
bütünlüğünü tehdit etmemelidir. Bu nedenle ne karar alınırsa
alınsın mevcut planlamayı bozmasına müsaade etmemeliyiz,
sistemi titizlikle korumalıyız, kamu kaynaklarının rasyonel
kullanımına dikkat etmeliyiz. Üniversitelerimizin eğitim
disiplini, başarı ortamı titizlikle korunmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Maviş.
NAZIM MAVİŞ (Devamla)
Üniversitelerimizin gerek öğrenci gerek öğretim kadrosu
planlamasında olumsuz sonuçlar doğurabilecek adımlardan
kaçınmalıyız. Bir şey yapıp başka bir şeyi,
daha büyük bir şeyi bozmamalıyız. Bu nedenle böyle bir politika
için, bir af politikası için bütün bunların altyapı olarak
hazırlanması gerektiğini düşünüyorum.
Bakın, değerli arkadaşlar, bu karar
en çok bize yarar, bunun siyasi kazancı iktidara aittir ancak biz buradan
bir kazanç elde etme peşinde değiliz; biz, iyi düşünerek
doğru karar vermek, rasyonel karar vermek ve popülizme kurban olmamak
derdindeyiz. Bu nedenle, böyle bir karar için bu çerçevede düşünülmesi
gerektiğini sizlerle paylaşıyorum.
Değerli milletvekilleri, gelecek bizim,
çocuklarımız bizim, Türkiye bizim ve üniversitelerimiz bizim. Tabii
ki Her şeye rağmen ben eğitimime devam etmek istiyorum.
diyenleri duyacağız, duyuyoruz da. Ama sorunlu bir politika tutumu
gereği olarak bütün bunları da hesaba katarak karar almamız
gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Koncuk, buyurun.
İSMAİL KONCUK (Adana) Bizi popülist
davranmakla itham etti, bir dakika yerimden söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN Sayın Koncuk, popülist
davranmak kaba, yaralayıcı, hakaret içeren bir söz anlamına
gelmiyor da
İSMAİL KONCUK (Adana) Popülist davranmak
ithamdır, bir dakika yerimden söz hakkı istiyorum.
BAŞKAN Yani şöyle: Hakaret olsa 69a
göre söz veririm Sayın Koncuk da 60a göre yerinizden söz istemenizin bir
şeyi yok yani.
Müsaade ederseniz
İSMAİL KONCUK (Adana) Ben bir cevap
vereyim ama.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yoklama talep
ediyoruz.
BAŞKAN Evet, yoklama talebi var, yoklama
talebini işleme alacağım.
Sayın Altay, Sayın Tarhan, Sayın
Kaya, Sayın Biçer, Sayın Kılıç, Sayın Yılmazkaya,
Sayın Bülbül, Sayın Gökçel, Sayın Budak, Sayın Barut,
Sayın Hancıoğlu, Sayın Aydoğan, Sayın Zeybek,
Sayın Beko, Sayın Girgin, Sayın Özer, Sayın
Gaytancıoğlu, Sayın Tığlı, Sayın Arı,
Sayın Tokdemir.
Değerli arkadaşlar, yoklama için üç dakika
süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika veriyorum.
Kapanma Saati: 16.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.23
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 104üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN İYİ PARTİ grup
önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
İYİ PARTİ Grubunun, Adana Milletvekili İsmail Koncuk ve 19
milletvekili tarafından, yükseköğretim kurumlarında öğrenim
gören mağdur durumdaki öğrenciler için af çıkarılması
talebinin incelenmesi amacıyla 3/6/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/2842) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Haziran 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
İSMAİL KONCUK (Adana)
Başkanım, söz talebimiz vardı 69a göre.
BAŞKAN Oturum geçti Sayın Koncuk.
İSMAİL KONCUK (Adana) Ama ben
zamanında istemiştim.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
2.-
HDP Grubunun, Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir ve
arkadaşları tarafından, özellikle son aylarda artış
gösteren şüpheli kadın cinayetleri ve kadına yönelik her türlü
şiddetin araştırılması amacıyla 22/6/2020
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Haziran 2020 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
24/6/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 24/6/2020 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Saruhan Oluç
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
22 Haziran 2020 tarihinde Ağrı
Milletvekili Sayın Dirayet Dilan Taşdemir ve arkadaşları
tarafından (7835 grup numaralı) özellikle son aylarda artış
gösteren şüpheli kadın cinayetleri ve kadına yönelik her türlü
şiddetin araştırılması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
24/6/2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
(Uğultular)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, çok
uğultu var, biraz sessizlik rica ediyorum lütfen.
Önerinin gerekçesini açıklamak üzere
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Dirayet Dilan
Taşdemir. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA DİRAYET DİLAN
TAŞDEMİR (Ağrı) Teşekkür ederim Başkan.
Şüpheli kadın ölümleri ve kadına
yönelik her türlü şiddetin araştırılması önergesini
partimiz verdi. Partimiz adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, ilimiz
Ağrıda sadece bir ay içerisinde 5 kadın şüpheli bir
şekilde yaşamını yitirdi; yine Mardinde 4
kadının, Diyarbakırda 2 kadının, Sinop ve Antalyada
2 kadının intihar ettiği iddia edildi, söylendi ve kadınlar
yaşamını yitirdi. Şüpheli bir biçimde
yaşamını yitiren bu kadınların çoğunun vücudunda
darp izine rastlandı. Aynı zamanda kadınların aileleri de
beyanda bulundu; kadınların aile içerisinde şiddet
gördüğünü, şiddete maruz kaldığını ifade etti.
Otopsi raporlarında şiddet gördüklerine dair bulgulara
rastlandı. Yine, bu korkunç beyanlara ve bu tabloya rağmen ciddi bir
soruşturma yürütülmedi, olay intiharmış gibi algılanmak
istendi ve belki de intihar süsü verildi. Bu şekilde olay
sıradanlaştırılmaya çalışılıyor.
Etkin bir soruşturma yürütülmediğini ifade
ettim değerli arkadaşlar. Hem Aile, Çalışma ve Sosyal
Hizmetler Bakanlığı hem de söz konusu illerin Çalışma
ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri bir girişimde bulunmadı
hatta bir açıklama da yapmadı.
(Uğultular)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, çok
uğultu var, rica ediyorum, lütfen
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
Evet, arkadaşlar, çok ciddi bir konuyu konuşuyoruz. Eğer
konuşmak istiyorsanız dışarı çıkın ya da
sessiz olun biz burada düşüncelerimizi ifade edelim. (AK PARTİ
sıralarından Sana ne! sesi) Ama müdahale ediyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Taşdemir, siz Genel
Kurula hitap edin.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
Değerli arkadaşlar, yine ilgili kurumlar bu konudaki
sorumluluklarını yerine getirmiyor. Bakın, intihar eden
kadınlardan biri Ağrılı, 25 yaşındaki Ceylan
Akpolat; şiddet gördüğüne dair resmî başvurusu var ama ne
oluyor? Herhangi bir işlem yapılmıyor, üç gün sonra
Ceylanın intihar ettiği söyleniyor. Hani, çok hedef
yaptığınız, tartıştığınız İstanbul
Sözleşmesi eğer uygulanmış olsaydı belki de bugün
Ceylan yaşıyor olacaktı.
Yine, değerli arkadaşlar, son dönemlerde
kadına yönelik şiddet, kadın cinayeti ve kadın
intiharlarında ciddi bir artış var ve bu
artışları istatistiklerde de görmek mümkün. Bakın, sadece
2020nin ilk üç ayında 66 kadın öldürülmüş, 31 kadın taciz
edilmiş, 145 kadına şiddet uygulanmış yani özellikle
pandemi sürecinde kadına yönelik şiddetin yüzde 30lara
vardığını bizler biliyoruz. Bu, sadece resmî olarak
istatistiklere yansıyan rakamlar. Biz, durumun çok daha korkunç
olduğunu biliyoruz.
Yine, tabii ki bütün bu kadına yönelik
şiddetin bu kadar artış göstermesinde elbette ki
yürüttüğünüz politikalar ciddi anlamda etkili oluyor. Bakın,
İnfaz Yasası adı altında -hepimiz biliyoruz- bir özel af
yasası çıkardınız, o zaman da bizler defaatle söyledik Bu
yasayla kadınlara şiddet uygulayanlar çıkacak, tekrar
kadına yönelik şiddet olayları yaşanacak. dedik. Yine, 156
tane kadın kurumu da bu bağlamda çağrıda bulundu ama
maalesef bunların hiçbiri dikkate alınmadı. Resmen erkeklere
Çıktığınız zaman yarıda
bıraktığınız işi tamamlayın. dediniz.
Dolayısıyla bu, şiddeti teşvik etmektir. Bu suç
işlendi.
Değerli arkadaşlar, kadınlar
şiddetle baş başa bırakılıyor. Bu yetmezmiş
gibi bir de yıllardır kadına yönelik şiddetle mücadele eden
kurumlar hedef hâline getiriliyor. Bakın, OHAL bahanesiyle tam 43 tane
kadın kurumunu yani şiddetle mücadele eden kadın kurumunu
kapattınız, kadın mücadelesini yürüten aktivistleri
gözaltına aldınız, tutukladınız, rehin
aldınız. Sadece bir ay önce, değerli arkadaşlar,
Diyarbakırda Rosa Kadın Derneği -biliyorsunuz Rosa Kadın
Derneği Diyarbakırda kadına yönelik şiddetle mücadele eden
bir kurum- sabahın köründe basıldı,
arkadaşlarımız gözaltına alındı, sonra
tutuklandılar. Bakın, biz ifadelerine baktık, neymiş bu,
Rosaya gece yarısı bu kadar operasyonlarla
arkadaşlarımız neden gözaltına alınmış;
yapılan sorgulamada sorulan soru: Neden kadına yönelik şiddetle
mücadele ediyorsunuz? Dolayısıyla, bu ülkede kadına yönelik
şiddetle mücadele etmek suç hâline getirilmiş bulunuyor.
Bakın, siz kadınların şiddete
rıza göstermesini istiyorsunuz. Bu politikalarınızla kadına
yönelik şiddet uygulayan erkekleri de cesaretlendiriyorsunuz. Bu
politikalardan kaynaklı ya kadınlar katlediliyor ya da kadınlar
yaşamlarına son vermek zorunda kalıyor yani diğer bir
adıyla kadınlar intihara sürükleniyor.
Değerli arkadaşlar, aslında biz
defalarca söyledik, istatistikleri de paylaştık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
Kadın örgütleri çağrıda bulundu. Bu ülkede gerçekten bir cins
kırımı yaşanıyor ama bu ciddiyetle yaklaşan bir
iktidar, bir mekanizma söz konusu değil. Bununla mücadele eden bütün
mekanizmalar zaten bizzat bu iktidarın eliyle ortadan kaldırıldı.
Onun için de biz diyoruz ki: Sorumluluğunuzu yerine getirin, sessiz
kalmayın, kadına yönelik şiddet ve özellikle son günlerde artan
şüpheli ölümlere ilişkin bu araştırma önergemizi kabul
edin, bir araştırma komisyonu kurulsun; kadınlar neden intihara
sürükleniyor, neden kadınlar katlediliyor; bunu bu komisyon
araştırsın, kamuoyuyla paylaşsın, sonucunda da ciddi
mekanizmaları hep birlikte örelim, kadına yönelik şiddetle ciddi
bir mücadele hattı da oluşturalım.
Teşekkür ederim.(HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Aylin Cesur, buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYLİN
CESUR (Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Kadın cinayetlerini konuşuyoruz. 27nci
Dönemde iki yıl içinde her yolu denedik, gerek burada gerek sivil toplum
örgütleriyle her platformda sesimizi duyurmaya çalıştık ama
duymadınız. Ben bu kürsüde defalarca konuştum, önergeler verdim.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci Döneminde bu konuda 50 tane araştırma
önergesi, 834 soru önergesi ve 29 tane kanun teklifi var; hepsini reddettiniz.
Ben bugün susmaya karar verdim, ebedî
suskunluğa mahkûm ettiğiniz, sararmış bedenleri ve
morarmış dudaklarıyla artık konuşamayan
kadınlarımızın sessizliğiyle hitap edeceğim.
(Hatip tarafından çeşitli
pankartların Genel Kurula gösterilmesi)
BAŞKAN Aylin Hanım, biraz daha
hızlı hareket ederseniz, bir dakikanız kaldı.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Okuyamadık
ki.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen biraz
sessizlik.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Çok
hızlı çeviriyorsunuz, okuyamıyoruz hiçbir şey.
BAŞKAN Radiye Hanım, okumak için öne
geleceksiniz.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli)
Haklısınız Başkanım.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Biraz
daha büyük punto olması lazımdı. Yani hepsini
göstermene gerek yok.
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, lütfen araya girmeyin.
OYA ERONAT
(Diyarbakır) Sizin önergeniz değil ki.
(İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
AYLİN CESUR
(Devamla) Değerli milletvekilleri, vicdanlarınız susmuş,
körelmiş; analarınızın, kızlarınızın,
karılarınızın yüzlerine bakabilmek için önergeleri
reddetmeyin; kadınlarımız ölmesin.
Saygıyla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Gülizar Biçer Karaca,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şüpheli
kadın ölümlerinin araştırılması için verilen bu önerge
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım.
Değerli
milletvekilleri, Bianet verilerine göre mayıs ayı içerisinde en az 23
kadın ölümü basına şüpheli olarak geçti. Kadın
Cinayetlerini Durduracağız Platformunun raporlarına göre de
yine mayıs ayında, en az 21 kadın cinayete kurban gitti; en az
18 kadının ölüm sebebi de şüpheli olarak girdi.
Neden Bianetten ya da
diğer sivil toplum örgütlerinin raporlarından bahsediyorum? Çünkü
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığında bu
verilere ulaşmak mümkün değil. Bakanın çok yoğun
işleri var. Bakanlık, ne kadınlara ilişkin bu verileri
kayıtlarında tutuyor ne de bizlerin verdiği soru önergelerine ya
da bilgi edinme taleplerimize yanıt veriyor.
Geçtiğimiz
günlerde bu Meclisten geçen İnfaz Yasasına ilişkin 12 maddelik
bir soru önergesi sunduk Bakana; 11 maddesine cevap vermedi, sadece 1ine
yanıt verebildi. Sorulardan bir tanesi şuydu: İnfaz Yasası
kapsamında şiddet uyguladığı için hükümlü hâle gelmiş ve bu yasa
nedeniyle tahliye edilecek erkek ve hükümlülerin, İstanbul Sözleşmesi
uyarınca, mağdurlarına bilgi verme yükümlülüğünü yerine
getirdiniz mi? Ama yanıt yok. Neden? Biz de bilmiyoruz. Bakanın bunlarla
uğraşacak, kadınla uğraşacak çok zamanı yok
anladığımız kadarıyla ama yine iyi ki sivil toplum
örgütleri var, kadın örgütleri var. Onların raporunda bir kadın
-kendisini döven eski kocası- ölümün eşiğinden dönen bir
kadın telefonla arıyor, diyor ki: Beni koruyun, bana güvenlik önlemi
uygulayın. Gelen cevap aynen şu: Bir çıksın da ondan
sonra düşünürüz. Kadın öldüğünde mi düşüneceksiniz
değerli arkadaşlar?
Ben, şüpheli ölümler noktasında, 2010
yılında maalesef şüpheli bir ölümle hayatını
kaybetmiş genç öğretmenimiz Esin Güneşin hikâyesini sizlerle
paylaşmak istiyorum. Esin Öğretmenimiz Siirtte görev yapmakta,
eşine boşanmak istediğini ifade ettiğinde, eşi
Barışalım. diyerek pikniğe götürür, eşiyle birlikte
giderler ama Esin Öğretmenimizin eşi tek başına döner;
ifadesinde şunu söyler: Ayağı takıldı, uçurumdan
aşağıya düştü. Ve kaza olarak geçer kayıtlara.
Ardından ailesi ve kadın örgütleri mücadele eder, savcılık
takipsizlik kararı verir. Ardından yine mücadele devam eder ve
sonuçta, Esin Öğretmenimizi kocasının uçurumdan
aşağıya attığı ispat edilir ve bu ispat
edildikten sonra da eşi ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına çarptırılır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Karaca.
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Devamla) O kadar
çok bu anlamda kadın var ki, şüpheli ölmüş, ısrarlı
takip konusu edilememiş ama bugün kayıtlara kaza olarak
geçmiş.
İçişleri Bakanı 2020nin ilk
beş ayında kadın cinayetlerinde düşüş
yaşandı. dedi. İşte, neden verilerde Kadın
cinayetlerinde düşüş yaşandı. diye çıkıyor
biliyor musunuz? Bu şüpheli ölümler kadın cinayeti olarak
işlenmiyor, takip edilmiyor.
Devlet yaşatmalıdır, kadını
da yaşatmalıdır. O yüzden ne mi istiyoruz? Hem kadın
örgütleri hem kadın vekiller hem tüm kadınlar diyor ki: Alo 183ü
sadece şiddet ihbar hattı hâline getirin.
KADES uygulaması var. Bakan
açıklıyor: Şu kadar, şu kadar KADES indirildi, uygulama
yürürlükte. diye. Ama şunu hiç düşündük mü: Kaç kadının
Türkiyede akıllı cep telefonu var, hatta kaç kadının
telefonu var? Bunu düşünmek lazım değerli arkadaşlar.
Kadınlar yaşarsa İstanbul
Sözleşmesi yaşatacak eğer İstanbul Sözleşmesini siz
tartışmaya açarsanız. Kadını İstanbul
Sözleşmesi yaşatır ama iktidar öldürür! (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Sayın İffet Polat, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İFFET POLAT
(İstanbul) Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; HDP
grup önerisi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, şiddete maruz kalan ve
hayatlarını kaybeden tüm kadınlarımıza rahmet ve
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Biz on sekiz yıla yakın
iktidarımız süresince kadına yönelik şiddeti önlemek
adına büyük çaba harcadık ve harcamaya da devam ediyoruz. Çünkü bizim
inancımızda ve değerler sistemimizde kadın,
ayaklarının altına cennetlerin serildiği kutsal bir
varlıktır. Sayın Cumhurbaşkanımız, Genel
Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan Kadınlara
yapılan ayrımcılık ırkçılıktan beterdir ve
insanlığa ihanettir. diyerek her daim
kadınlarımızı kendilerini ifade etmede, haklarını
talep etmede cesaretlendirmiştir.
Bizim iktidarımızdan evvel, kadına
şiddet konusunda yapılanlar âdeta bir hiçtir. Biz, AK PARTİ
hükûmetleri olarak, kadına yönelik şiddeti ayrı bir suç
kategorisinde değerlendirerek bu konuyu yakinen takip etmiş, gerek
yasal düzenlemeler gerekse sahadaki tedbir ve denetlemeleri en üst düzeyde
tutmuşuzdur. Bugün, kadına şiddet mevzusunda Aile,
Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı
ortak koordinasyonla çalışmaktadır. 6284 sayılı
Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair
Kanun bizim dönemimizde çıkmış bir kanundur. Kadına
şiddet, bizim kanunlarımızda ciddi cezası olan büyük bir
suçtur. Tüm yasal düzenlemelerin hedefi, kadına şiddeti
sıfıra indirmektir. Bu mesele, toplumumuz tarafından ortak sorun
olarak kabul edilmesi ve çözümü yolunda gayret gösterilmesi gereken bir
meseledir. Ayrıca biz, kadına şiddeti sıfıra indirmek
için çaba içindeyken her kadın cinayetini, Hükûmeti ve devleti köşeye
sıkıştırma malzemesi yapanların da asla samimi
olmadığını düşünüyoruz. Tam bu noktada, dağa
kaçırılıp teröre kurban edilen genç
kızlarımızı ve kadınlarımızı da
unutmamak gerekir. Bu da kadına şiddetin başka bir yönüdür,
bununla da mücadeleyi sürdürüyoruz. Dağa kaçırılan, teröristlere
peşkeş çekilen kızlarımızın,
kadınlarımızın hakkını savunmayıp
kadına şiddet mevzusunda timsah gözyaşı dökenleri de samimi
bulmuyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Özellikle, HDP il binası önünde Covid-19
pandemisine rağmen evlat nöbetlerini sürdüren Diyarbakır Annelerinin
direnişini görmezden gelen, onları yadsıyan, vicdanı
körelmiş zihniyeti de kınıyorum. Vicdanın körelmesini
gösteren en önemli gösterge, bir kadını çocuğundan
koparmaktır. Görevi başında şehit edilen Aybüke
Öğretmenin katli de terörün kadına yönelik şiddetinin bir
parçasıdır. Çünkü, terör, Aybüke gibi Çalıkuşu misali
idealist kadın öğretmenlerimizin doğunun yoksul ve
dezavantajlı köylerine gidip kız çocuklarını
eğitmesini, rol model olmasını, geleceğin güçlü
kadınlarına katılmasına engel olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız sözlerinizi
Sayın Polat.
İFFET POLAT (Devamla) Kadına şiddet
açık ve net bir toplum sorunudur. Günümüzde medya ve diğer
iletişim araçlarıyla özendirilen, değer ve
inançlarımızdan kopuk yaşam şekli aile değerlerimizi
yozlaştırmakta ve yıpratmaktadır. Bunun için, öz
değerlerimizin bize vazettiği, kadını en mukaddes yere koyan
aile modelimize dönüş şarttır. Güçlü toplumu güçlü aile
yuvalarıyla kurabiliriz. Yuvayı dişi kuş yapar. atasözünü
de hatırlatarak, ailenin en temel unsuru olan kadının da
saygınlığını, haklarını koruyarak toplumu
güçlü kılabileceğimizi ifade etmek isterim.
Bu araştırma önergesine grubumuz
adına aleyhte oy kullanacağımızı belirtmek ister, bu
duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi Grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Bir sataşma var Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Taşdemir.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Bizim samimiyetsiz olduğumuzu ve AKPyi köşeye
sıkıştırmak için kadın cinayetlerini gündeme
getirdiğimizi ifade etti. Buna cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Yerinizden vereyim isterseniz.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Hayır Başkan, kürsüden konuşmak istiyorum.
BAŞKAN Peki, buyurun.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Bu kadar
alınganlık doğru değil.
DİRAYET DİLAN
TAŞDEMİR (Ağrı) Alınganlık sizin işiniz.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemirin, İstanbul
Milletvekili İffet Polatın HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
HDP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben aslında, AKP hatibi gelip burada kadın
cinayetleri ve şüpheli kadın ölümleriyle ilgili konuşurken ne
diyeceğini açıkçası biliyordum, hani tahminen, ne
söyleyeceğini, nereye bağlayacağını gerçekten çok iyi
biliyordum. Tipik, klasik bir AKP gerçekliğiyle karşı
karşıyayız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Şimdi bize hamaset yapmayın.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen sessiz
olalım.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
- Bakın, ben açık ve net söyledim, dedim ki: Kadına yönelik
şiddet ve kadın ölümlerinde artış var. Onu söyledim. Dedim
ki: Bakın, ilk üç ayda, 2020nin ilk üç ayında 66 kadın
katledilmiş. Şimdi siz bunun cevabını verin, bu ülkeyi siz
yönetmiyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Hamaset yapmayın, oraya buraya götürerek
RECEP ÖZEL (Isparta) Hadi oradan!
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen sessiz
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
Bakın, siz hep bunu yapıyorsunuz, bu sizin tarzınız. Ne
zaman gerçekle yüzleştiğinizde, verecek cevabınız
olmadığında, başlıyorsunuz hamaset yapmaya. Bu
hamaseti bırakın, sorumluluğunuzu yerine getirin. Kadına
yönelik şiddette adım atın, politika üretin; şunu
yaptık deyin, bunu yaptık deyin, şunu yapamadık deyin. Siz
bunlardan kaçınıyorsunuz, başlıyorsunuz hamasetvari
söylemlere; yok şöyle olmuş, yok böyle olmuş, yok şurada
şu şunu yapmış; bunu bir kenara bırakın. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU BAN (Erzurum)
Aybüke Öğretmen
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
Samimiyet testi siz değilsiniz, bağırma öyle! Kes sesini!
Bağırma öyle! Dinlemeyi öğrenin! Bağırma, dinlemeyi
öğrenin!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan,
olmaz öyle
BAŞKAN Arkadaşlar, bakın hatibin
söylediklerini bile duyamıyoruz.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
Bakın, kadına şiddet politiktir, öyle, değerlerle falan
izah edilecek durum değildir. Onun için de bu ülkeyi on sekiz
yıldır siz yönetiyorsunuz, kadına yönelik şiddetten de siz
sorumlusunuz, elbette ki bunun hesabını da siz vereceksiniz, biz de
burada bunu söyleyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
RECEP ÖZEL (Isparta) Hadi oradan ya!
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Devamla)
Buyurun varsa sözünüz burada ifade ediniz, bağırma
çağırmanın dışında.
BAŞKAN Sayın Taşdemir,
konuşmanızı yaptınız, yerinize lütfen.
Sayın Zengin, buyurun.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) Kandil
mağarasında tecavüze uğrayan kadınların
haklarını da söyle!
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Sen iktidarsın, sen koruyacaksın! Dağdakini,
Kandildekini koruyoruz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Konuşma! Seviyeli ol!
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) Yakında
orada olacağız.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Kandildeyiz,
oradayız.
BAŞKAN Sayın Şahin, Sayın
Eronat, Sayın Demirbağ; bakın, Sayın Grup Başkan
Vekiline söz verdim, lütfen.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) Onların
haklarını da biz koruyacağız. Sizin elinizden
kurtaracağız onları.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
Sayın Zengine söz verdim.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
20.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan
Taşdemirin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, ben arkadaşlarımı da anlıyorum.
Sayın Başkanım, şimdi
samimiyetsiz kelimesinden yola çıkarak buraya gelip Erzurum
Milletvekilimiz lütfen söz vermenizi rica edeceğim- Sayın Zehra Taşkesenlioğluna
ne demek Terbiyesiz! diye bağırmak? Bu kürsüden bu laflar
nasıl söyleniyor?
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Ben öyle bir şey söylemedim, Terbiyesiz! demedim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Hayır, söylediniz.
Aynı şeydir, Kes sesini! aynı şeydir. Böyle bir şey
olamaz! Olamaz böyle bir şey! Buraya çıkıyorsunuz, kendiniz
diyorsunuz ki
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Öyle demedim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Bir susarsanız
cevap vereceğim.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) Sizin
vekilleriniz sustuğunda biz de susacağız.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Başkan, öyle bir kelime kullanmadım.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sizin orada
kullandığınız ifadeyi kullanmak istemiyorum. Lütfen, söz
bende, şu anda söz bende. Siz orada o lafları söylerken biz dinledik.
Buradaki problem şudur: Samimiyetsiz
kelimesiyle buraya geliyorsunuz, size bir saldırı yok.
Arkadaşım elbette ki bir cevap verecek size. Ha, siz kürsüye
geldiğinizde, bu önergeyi verdiğinizde kelime kelime ne
söyleyeceğinizi ben de biliyorum. Asla yeni bir şey söylemiyorsunuz.
Bu ülkede AK PARTİ gelene kadar kadın kelimesinin adı yoktu ya
Türkiyede, adı yoktu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) AK
PARTİden önce kadının adı yokmuş ülkede! Yazık
ya! Doğru konuş biraz!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Aynen öyle, aynen öyle.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) AK PARTİ
gelmeden önce Türkiye yoktu ya!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Bakın, şunu
söyleyeceğim: Daha evvel, partimizin en son yaptığı
kadın kolları kongresinde ben şunu ifade ettim: Eğer
Türkçede kelimelerin dişi ve erili olsaydı AK PARTİ dişil
bir kelime olurdu. Bir kadın kelimesi olurdu, kadın. Evet, kadın
kelimesi olurdu. Neden? Çünkü AK PARTİyi inşa eden en önemli unsur
kadınlardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) O yüzden ben, bütün kadın arkadaşlarım ve
erkek arkadaşlarım ve Sayın Cumhurbaşkanımız
kadınlarla alakalı her tür hakkı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin, tamamlayın
sözlerinizi.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Biz, bütün
yaptığımız çalışmalarda önce kadınlar için,
onların hakkını, hukukunu, hayatını
kolaylaştırmak için gayret sarf ediyoruz; sosyal güvenlikten,
sağlık hizmetine, aile politikalarımıza kadar her konuda
önce kadın vardır.
Bu, şu anlama gelmiyor: Türkiyede cinayetlerle
ilgili problem var mıdır? Vardır. Bununla alakalı da biz,
sonuna kadar uğraşıyoruz. Bakın, bütün milletvekili
arkadaşlarım bu duruşmaları takip ediyor, ben dâhil, takip
ediyoruz. Bunu yapan insanların hak ettiği cezayı alması
için uğraşıyoruz. Zaten önümüzdeki günlerde, yargıyla
alakalı bu konuda, kanunların da daha işler hâle gelmesiyle
alakalı gayret sarf ediyoruz. Alt komisyonumuzun raporunu birkaç gün sonra
açıklayacağız, tamamladık ve bu manada şu Mecliste
ortaklaşacağımız bir konu varsa kesinlikle kadın
meselesidir. Bu neyin bağırması çağırması ben
anlayamıyorum yani?
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Yani siz
kadınları bizden daha mı çok tutuyorsunuz? İnanmıyorum
ben buna.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Bir cümle,
tamamlayacağım.
BAŞKAN Buyurun, son cümlenizi alayım.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Bu Mecliste bütün siyasi
partilerin ortaklaşacağı yegâne konu kadın meselesidir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ve HDP,
kadınları bizden daha fazla savunacak en son partidir.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Oluç, buyurun.
21.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın vekiller; aslında kadın
arkadaşlarımız bu konuyu tartışıyorlar ve ben
öyle sürmesini de doğru bulurum fakat doğrudan doğruya HDP en
son partidir bu konuda. sözünü ettiğiniz için ben söz aldım. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen müsaade edin.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Şimdi,
burada tartıştığımız konunun HDPyle bir
alakası yok. Burada tartıştığımız konu,
Türkiyedeki toplumsal bir soruna işaret ediyor yani kadın
cinayetleri, kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz gibi çok ciddi
toplumsal bir sorun var, bir erkek egemenliği sorunu var. Şimdi, bu
sorunun yarattığı sonuçlar var ve bunlar insan canını
alan sonuçlar. Sizler hepiniz, bizler hepimiz bunu görüyoruz, izliyoruz her
gün. Şu ya da bu parti değil, toplumdaki kadınların
tamamını etkileyen sonuçlarla karşı
karşıyayız. Sadece yoksul, işçi, emekçi kadınları
ya da köylü kadınları değil eğitimli, şehirli, kentli
kadınları da etkileyen şeyler. Sizler de bunları
biliyorsunuz. Dolayısıyla, bu konuyu tartışırken, hep
birlikte, bu sorunların çözümü doğrultusunda ne adımlar
atılabilir diye bakıyoruz. Yani, o yüzden, hani demiyoruz ki: AKP bu
konuda bu işi yapıyor. Size iktidarla ilgili bir şey söyleniyor
efendim. Buradaki parti meselesi değil, iktidarla ilgili bir şey,
iktidarın önlem alması gerektiğine dair. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
İktidar kim?
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Dolayısıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi bunun birinci dereceden
müsebbibidir ya da HDP birinci dereceden müsebbibidir. diye bir
tartışma anlamsız olur çünkü toplumsal bir sorunla
karşı karşıyayız. O yüzden de hepimizin bu konuyu bu
gözlükle, bu anlayışla tartışmamız gerekiyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Yalnız ben de tabii ki böylesi önemli bir
konunun sadece kadınların kendi aralarında
tartışacakları bir konu olduğu kanaatinize
katılmıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, sizin yorum yapma hakkınız yok.
BAŞKAN - Sayın Oluç, yani ben düzeltmeniz
için mikrofonu açıyorum, buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, sadece kadınlar tartışsın anlamında
söylemedim, bugün bu tartışmayı sürdürürken dedim, yoksa belki
de kadınlardan daha fazla erkeklerin bu konunun farkına varması
gerekir; o konuda sizinle aynı fikirdeyim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Zengin, buyurun.
22.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, İstanbul Milletvekili Hakkı
Saruhan Oluçun yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, doğrusu itirazınıza çok teşekkür
ediyorum, bize arkadaşlarımız şimdi ifade ettiler,
düzeltmeniz de çok iyi oldu Sayın Oluç.
Şimdi Sayın Grup Başkan Vekilinin
ifadeleri beni teyit ediyor, ben de böyle düşünüyorum zaten. Fakat
aynı ekipte beraber, aynı partide beraber
çalıştığı arkadaşları bunu itham ederek
burada bize söylüyor. Şunu yapmanız lazım, bu Türkiye meselesi,
aynen size katılıyorum: Bunu hep beraber çözmeyle alakalı bir
gayret ortaya koyalım ama siz buraya gelip böyle biraz da bağır
çağır, terbiyeli, terbiyesiz, parmak salla
Yani iş alıp
başını gidiyor gerçekten.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Öyle bir cümle kullanmadım.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Efendim, Kes sesini!
diye, inanamıyorum yani bir milletvekili bulunduğu yerden Kes
sesini! diye bağıramaz.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN Sayın Zengin, ben daha
fazlasını da duyuyorum da
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Ben Grup Başkan
Vekilinin aynen bizi teyit ettiği kanaatindeyim, teşekkür ederim.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
CHP Grubunun, Adana Milletvekili Ayhan Barut ve arkadaşları
tarafından, Çukurovada tarımsal üretimdeki tüm sorunların
tespiti, üretime ve üreticiye destek verilmesi amacıyla 22/6/2020
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 24 Haziran 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisinin Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
24/6/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 24/6/2020 Çarşamba günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Adana Milletvekili Ayhan Barut ve
arkadaşları tarafından, Çukurovada tarımsal üretimdeki tüm
sorunların tespiti, üretime ve üreticiye destek verilmesi amacıyla,
22/6/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (1863 sıra no.lu) diğer
önergelerin önüne alınarak, görüşmelerinin 24/6/2020 Çarşamba
günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Evet, önerinin gerekçesini
açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ayhan
Barut, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AYHAN BARUT (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Partimizin grup önerisi olarak verdiği
Çukurovada tarımsal üretim ve sorunları hakkında söz
almış bulunuyorum.
Çukurova denilince, adam eksen adam bitecek verimli
toprakları, edebiyatçıları, sanatçıları, şairleri
akla gelir. Çukurova denilince tarımın başkenti Adana akla
gelir. Adanamız kuzeyde sırtını Toroslara
dayamış, güneyde kucağını Akdenize açmış,
içerisinden Seyhan ve Ceyhan Nehirlerinin geçtiği ve hayat verdiği,
bir yılda üç ürün alınabilen bereketli topraklar üzerine
kurulmuştur. Ancak ne yazık ki son zamanlarda, son yıllarda,
bereketi başına neredeyse bela olur hâle gelmiştir. Çukurova
çiftçileri kan ağlamaktadır, Çukurova çiftçileri sizlere feryat ve
sitemini yapmaktadır. Eğer Çukurova gibi bir bölgede, bölgemizde
çiftçi kan ağlıyor ise ve zor durumdaysa diğer bölgelerdeki,
örneğin İç Anadolu Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesindeki
çiftçilerin hâlini artık siz düşünün diyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz tarımsal
üretiminin narenciyede yüzde 30unu, soyada yüzde 65ini, mısırda
yüzde 20sini, pamukta yüzde 10unu, ayçiçeğinde yüzde 8ini ve
buğdayda yüzde 5ini Adanalı üreticiler karşılamaktadır
ve böylesine bereketli bir bölgede bu üreticilerimiz perişan hâldeler,
çözüm üretin diye ağıt yakmaktadırlar. Bu çiftçilerimizin sesini
artık duyun. Mısırdaki sağır sultan duydu ama iktidar
duymadı ya da duyup da işine gelmedi.
Değerli arkadaşlar, üreticilerimizin
kullandığı girdiler; mazottan gübreye, ilaçtan tohuma,
elektrikten suya varıncaya kadar son iki yılda yüzde 200
oranında arttı ama üreticilerin maliyetleri, bu ürün maliyetinin
altında kaldı. Hükûmetin yapmış olduğu
yanlış ithalat politikalarından biri de turfanda olarak
yetişen soğan ve patatesin üretim merkezi olan Adanamızda
hasadın başladığı dönemde Mısır ülkesinden
on binlerce ton ithalat yapılmasıydı. Salgınla mücadele
bahanesiyle de ihracatı yasakladılar. Tam da o günlerde bu kürsüde
biz bu ithalatın yapıldığını ve yanlış
olduğunu haykırmıştık. İktidar mensupları
ise bizim ülkemiz için yapılmadığını söylemişti
ancak ne yazık ki birkaç gün sonra tüm ürünlerin ülke sathında
satışa geçtiğini, iç piyasada tüketildiğini görmüş
olduk. Peki, sonuç nedir? derseniz, soğan ve patates elde kaldı,
tarlada çürümeye terkedildi.
Yine, ülkemizin en erkenci karpuzunun
yetiştiği Çukurovada hasada ramak kala, bir hafta kalıncaya
kadar sınır ticareti adı altında İrandan karpuz
ithalatı yapıldı. Ayrıca, depolarda on binlerce ton limon,
ihracat yasağına takılarak çürümeye terk edildi, yeni hasat
sezonuna hazırlanan taze limonun geleceği de tehlikeye
atıldı.
Mayıs ayının ikinci
yarısından itibaren bölgemizde oluşan mevsim normallerinin
üzerindeki aşırı çöl sıcakları ve poyraz nedeniyle
narenciye büyük bir zarar gördü, yüzde 80lere varan hasar oluştu. Bu
konuyla ilgili doğal afet ilan edilmesini istedik, doğal afet ilan
edilmedi. Yerine TARSİM olarak
TARSİMde, sıcak ve poyraz,
teminat kapsamına girmedi. Son yapılan çalışmalar
kapsamında TARSİM bu afetleri 2021 teminatına almayı
kararlaştırmış olsa da narenciye üreticisinin 2020
yılındaki zararı yanına kâr kaldı.
Değerli milletvekilleri, önceden Çukurova ve
Adana denilince herkesin aklına beyaz altın pamuk gelirdi.
Stratejik bir ürün olan pamuk aynı zamanda ihracatımızın
temelini oluşturan tekstil ve konfeksiyon sanayisinin de ham maddesidir.
Ancak, son dönemlerde pamuk neredeyse yok olmaya mahkûm olmuş, eski Türk
filmlerinde görebiliyoruz. Çiftçinin beyaz altını, beyaz altın
diye bilinen pamuğu artık çiftçinin beyaz kefeni ve kara talihi
hâline gelmiştir. Neden? Çünkü pamukta net bir şekilde ithalatçı
konumdayız. Her yıl 500 bin tonun üzerinde bir miktarla, 1 milyar 200
milyon dolar civarında para vererek ithalat yapmaktayız. Ayrıca
üreticilerimiz pamuğu maliyetinin altına satmaktadır. İki
yıl önce pamuk fiyatı 4,5 lira iken son iki yıldır bu 3
lira ve 3 lira civarında, 3 liranın altında satılıyor.
Pamukta uygulanan prim tutarıysa son üç yıldır 80 kuruş olup
çok çok yetersizdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
AYHAN BARUT (Devamla) Öyleyse çare, prim
tutarını artırmak; 1,5 TLye çıkarmak ve çiftçiye hasatla
birlikte peşin ödenmesi. Buradan iktidara sesleniyorum: Çiftçinin
sorunlarını çözün, borçlarını faizsiz erteleyin, yeniden
destekler verin. Ama tabii ki nerede? Tarımın tsini bilmeyen,
çiftçinin çsini bilmeyen bir Tarım Bakanı var. Sorun çözmeyi bir
tarafa bırakın, oluşan afetlerde bile çiftçisine Geçmiş
olsun. demiyor.
Bu salgın döneminde hepimiz şunu gördük ki
tarım çok önemlidir. Elinizi yüreğinize götürün, üretime ve üretene
destek olun diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu adına
Sayın Mehmet Metanet Çulhaoğlu, buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET METANET
ÇULHAOĞLU (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi hakkında görüşlerimi ifade etmek
üzere İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım. Heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Senenin her günü tarım faaliyetlerinin
yapıldığı, ülkemizin tarım alanındaki
belkemiği, toprağının verimliliğiyle ünlü,
tarımının beşiği ve zenginliğiyle filmlere konu
olan Çukurova bölgemizde çiftçilerimizin, üreticimizin, tarımla
uğraşan bütün insanlarımızın perişan
olduğunu görmekteyiz. AK PARTİ iktidarı döneminde tohum, gübre,
mazot, zirai ilaç, elektrik ve sulama girdi fiyatları yüzde 200lere varan
şekilde artmış, ürettiğinin
karşılığını alamayan çiftçilerimiz tarla, bahçe
ve traktörlerini ipotek ettirmiş, hatta bunları satmak zorunda
bırakılmıştır; banka ve Tarım Kredi
Kooperatifleri borçları boyunlarını bükmüş ve ürünleri
çürümeye terk edilmiş çiftçimizin dayanma gücü kalmamıştır.
Tarım Kredi Kooperatiflerine ve Ziraat
Bankasına olan borçlarının iki yıl süreyle ertelenmesi ve
kredi limitlerinin en az yüzde 25 artırılarak can suyu olarak
çiftçilerimize faizsiz ek kredi sağlanması -önergemdeki- talebimi bir
kez de Genel Kurulda belirtmek istiyorum. 50 derece sıcak ve 95 derece
rutubet altında üretmeye çalışan çiftçilerimiz, üretim
maliyetlerinin son iki yılda artmasıyla, ürettiklerini istenen fiyata
satamamaları nedeniyle perişandırlar.
Buğday hasat döneminde buğday ithal etmek,
patates hasat döneminde patates ithal etmek, soğan hasat döneminde
soğan ithal etmek çiftçilerimize Siz ekmeyin, üretmeyin. demektir.
Çukurova bölgemiz bu yıl mevsim
değişimleri nedeniyle de beklenmedik kayıplar
yaşamıştır. Özellikle buğday ve narenciye büyük zarar
görmüştür. 14 Mayıs25 Mayıs tarihleri arasında rüzgâr ve
sıcak nedeniyle zarar gören narenciyede üreticimizin yüzde 90
civarında kaybı vardır. Yani 300 kilo ürün veren bir ağaçta
anca 30 kiloya yakın ürün kalmıştır. Çukurova narenciyede
üretiminin yüzde 10unu karşılıyor. TARSİMin sıcak ve
rüzgâr nedeniyle uğranılan zararı kapsam dışı
olarak kabul etmesi narenciye üreticisini altından kalkamayacağı
bir konuma getirdi. Bu yetmezmiş gibi bir de şiddetli yağmur ve
yer yer dolu yağışları da çiftçilerimizin
mağduriyetini artırdı. Çukurova kısa zamanda afet bölgesi
ilan edilmeli, sebze üreticileri, karpuz üreticileri destekten
yararlandırılmalıdır. Yağlı tohum desteklemeleri
hâlâ ödenmeyen çiftçilerimiz var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) Özet
olarak: TARSİM sigortası kapsamı genişletilerek
çiftçilerimizin mağduriyetleri giderilmeli; Ziraat Bankası, kredi
borcu olan çiftçilerimize iki yıl faizsiz erteleme yapmalı; kredi
borcu olanlara ek limit artırılarak bir yıl faizsiz destek
sağlanmalı; Çiftçi Kayıt Belgesi olan çiftçilerimizin 2019
desteklemeleri baz alınarak 2020 yılı için destekleme hak
edişlerinin yüzde 50si kadar hemen destek verilmeli; mazot, gübre, ilaç, tohum
maliyetlerinin yüzde 40ını devlet karşılamalı.
Bu önerilerimizi lütfen dikkate alın.
Çiftçilerimiz üretemez ise Türkiye zor günler geçirir, bunu hepimiz biliyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Ayşe Sürücü, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYŞE SÜRÜCÜ
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AKP iktidarının on sekiz yılda ithalata dayalı tarım
politikaları yüzünden çiftçinin tarımdan vazgeçip hızla
yoksullaştığı bir döneme girmiş bulunmaktayız.
Tarımı bitirme noktasına getiren, ekim alanlarını
daraltıp aynı ürünü ithal eden bu iktidar, tohum, mazot, gübre ve
zirai ilaçların karşılanmasını planlamak yerine
yabancı şirketlerin kâr oranlarını düşünmektedir.
Çiftçiyi tarımdan vazgeçirip ülkede yetişebilecek tarım
ürünlerini yüz ölçümü Urfadan küçük olan ülkelerden ithal ediyorsunuz. Urfa,
Mardin ve Diyarbakır verimli topraklara sahip iken Tarım Bakanı
bu 3 tarım kentini tohum desteğinden mahrum etmiş bir durumda.
Birkaç hafta önce, Urfaya bağlı Bozova, Hilvan, Karaköprü
ilçelerinde binlerce fıstık ağacı, mercimek, tarım ve
buğday ürünleri dolu yağışı sonrası ciddi bir
zarar gördü. Çiftçiye gereken destek sunulmamıştır.
Yine aynı şekilde, pandemi sürecinde
mevsimlik tarım işçileri de salgın, kötü iş ve yaşam
koşullarıyla baş başa
bırakılmıştır. Ciddi düzeyde emek sömürüsü içinde olan
bu işçiler bu koşullarda çalışmak zorunda
bırakılmıştır.
Tarım Bakanlığının
tarımdan, çiftçiden ve mevsimlik işçilerden haberi yoktur.
Unutmayın ki yetki ve sorumluluk paraleldir.
Yine, Urfa, Mardin ve Diyarbakırda var olan
DEDAŞ sorunu şehrin sosyal ve ekonomik açıdan en büyük problemi
hâline gelmiş durumda. Çiftçiler sayenizde ciddi ekonomik buhran
yaşarken, aynı zamanda DEDAŞın pençesinde de
çırpınmaktadır. Su kamusal hizmetken suyun
çıkarılmasında neden özel sektör araya girerek bunu oldukça
maliyetli bir hizmete dönüştürmüştür? Kamusal hizmetiniz Urfa, Mardin
ve Diyarbakıra neden ulaşmıyor? Su özelleştirilemiyor ama
suya giden tüm yollar özel ve paralı. Desteklemelere istediği gibi el
koyan DEDAŞ beyliği yüzünden Urfada pamuk ve mısır ekimi
durma noktasına gelmiş. Usulsüz uygulamalarla, su kullanılmayan,
ekim yapılmayan, elektrik saati olmayan tarlaya binlerce liralık
elektrik borcu çıkarılmaktadır.
Her ne hikmetse, bir el sürekli olarak
DEDAŞı koruyor. DEDAŞ, tüketicinin mali gücüne ganimet
anlayışıyla yaklaşıyor. Sömürünün hiçbir
odağına izin vermeyeceğiz.
Biz, son olarak, DEDAŞın
kamulaştırılması için kanun teklifi verdik. AKP
iktidarının DEDAŞla organik bir bağı yoksa
reddetmelerinin de bir açıklaması olamaz. Sonuna kadar DEDAŞa
açılan tüm davaların ve DEDAŞın usulsüzlüklerinin
takipçisi olacağımızı, kimsenin istediği gibi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
AYŞE SÜRÜCÜ (Devamla)
el koyma
faaliyetlerine müsaade etmeyeceğimizi buradan bir kez daha dile getiriyor,
teşekkür ediyorum.
Saygılar. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Abdullah Doğru. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH DOĞRU
(Adana) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi aleyhinde söz almış
bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Adanamız üreten Türkiye'nin kalbidir. Adana,
gerçek dışı bilgiler üzerine bina edilmiş
tartışmaların dar penceresine
sıkıştırılmamalıdır. AK PARTİ, gece gündüz
demeden, üreticilerimizin menfaatleri için çalışmaktadır. AK
PARTİ hükûmetlerinin Adanamız için geçmişten günümüze
yapmış olduğu icraatlar ortadadır.
Şunu çok net bir şekilde ifade etmekte
fayda görüyorum: Türkiyede üretim AK PARTİnin koruması altındadır.
Biz, yalnızca üreticilerimizi dinliyor, onların ihtiyaçlarına ve
taleplerine göre hareket ediyoruz. Sahada doğal afetlerin
yarattığı sonuçların, hatta dünya genelinde yaşanan
pandeminin dahi bir istismar aracı hâline getirilmesi, her şeyden
önce, üreticilerimize yapılmış büyük bir
haksızlıktır. Tarım ve Orman
Bakanlığımızın kurumları ile Hükûmetimiz, âdeta
Adananın üzerine titremektedir. Bu konuya ilişkin veriler de zaten
ifademi destekleyecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; salgın nedeniyle çiftçilerimizin üretimden çekilmemesi,
aksine tarlasının ve işletmesinin başında olması
amacıyla 2020 yılı içerisinde destekleme ödemelerinin önemli bir
kısmı çiftçilerin hesaplarına yatırılmıştır.
Bu salgın döneminde mazot, gübre desteği olarak 96 milyon TL,
yağlı tohumlu bitkiler fark ödemesi olarak 247 milyon TL, hububat
fark ödemeleri olarak 23 milyon TL, toplamda 426 milyon TL destek
sağlanmıştır.
Adanamızda mayıs ayında etkisini
gösteren aşırı sıcak ve kuvvetli rüzgâr nedeniyle 10
ilçemizde, 321 köyde yaklaşık 8 bin çiftçimizin toplam 519 dekar
ekili ve dikili alanında hasar meydana gelmiş olup parsel bazlı
hasar tespitleri devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar, narenciyenin
sıcaktan kaynaklanan sorunlarıyla ilgili -sayın
konuşmacılar da ifade ettiler- Bakanlığımız,
bilim kurulu oluşturarak önümüzdeki yıl TARSİM kapsamına
alınmasıyla ilgili çalışmayı başlattılar.
Karpuzla ilgili söylenen söz doğru değil.
Karpuz üreticilerimiz hasada başlamadan önce
Bakanlığımızın almış olduğu kararla,
300 dolar vergiyle sınırdan gelen karpuzun önü kesilmiş ve
-sahada bizzat karpuzun hasadına eşlik etmiş bir kardeşiniz
olarak, bir milletvekili olarak söylüyorum- sahadaki karpuzcu
kardeşlerimiz de bu hakkı teslim edip Hükûmetimize teşekkür
etmişlerdir.
Soğan ve patatesle ilgili kısımda,
soğan ve patatesin, özellikle pandemi döneminde oluşan hadiseyle
ilgili, kendi üreticisini koruma refleksiyle; pandeminin de nerede
duracağının belli olmadığı bir dönemde, kendi
tüketicisini koruma adına ithalatın izne bağlandığı
bir dönemde, maalesef üretici hızlı bir şekilde hasada
başladı. Maşallah, bu sene, soğan ve patateste, özellikle
soğanda çok ciddi rekolte artışı da vardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDULLAH DOĞRU (Devamla) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ABDULLAH DOĞRU (Devamla) Bu rekolte
neticesinde, soğanla ilgili çiftçilerimizin mağduriyeti,
doğrudur, söz konusudur.
Tarım Kredi Kooperatifi ve TARSİM, bu
sıcak ve rüzgârdan kaynaklanan sebeplerden dolayı çitçilerimizin
kredisini altı ay faizsiz uzatıyor. Tarım
Bakanlığına bağlı, Tarım Bakanlığı
tarafından tutulan tutanaklarla beraber Ziraat Bankası da 5inci ve
6ncı aydaki kredi faizlerini ertelemiştir.
Özellikle bir hususu da belirtmek istiyorum:
Tarım Bakanı tarımın tsinden anlamıyor. cümlesi
doğrusu talihsiz bir cümle olmuştur. Sayın Bakanımız,
bizzat tarım yapan bir Bakandır.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Cumhurbaşkanımızın önderliğinde, Adanalı
üreticilerimiz için, Tarım ve Orman Bakanlığımız ve
Hükûmetimizin ilgili kurumlarınca gerekli çalışmalar
yürütülmektedir. Adanalı hemşehrilerime milletimizin kürsüsünden
sesleniyorum: Devlet sizin yanınızdadır, nerede ihtiyaç varsa
imkânlar dâhilinde karşılayacak kudret ve kabiliyete fazlasıyla
sahiptir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi
24/6/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 24/6/2020 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Muhammet
Emin Akbaşoğlu
Çankırı
AK
PARTİ Grubu
Başkan
Vekili
Öneri:
Genel Kurulun;
24 Haziran 2020 Çarşamba günkü (bugün)
birleşiminde 216 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
24 Haziran 2020 Çarşamba günkü (bugün)
birleşiminde 216 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 25 Haziran 2020 Perşembe
günkü birleşiminde 216 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
25 Haziran 2020 Perşembe günkü
birleşiminde 216 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde haftalık
çalışma günlerinin dışında 26 Haziran 2020 Cuma günü
saat 14.00'te toplanması ve bu birleşiminde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında
bulunan işlerin görüşülmesi ve bu birleşiminde 216 sıra
sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere söz talebi yok.
İYİ PARTİ Grubu adına Sayın
Fahrettin Yokuş, buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi İYİ PARTİ Grubu adına saygıyla
selamlıyorum.
Efendim, AK PARTİ, grup önerisiyle,
Meclisimizin yasama sürecini biraz uzatmak arzusunda. Elbette ki milletimizin
beklediği düzenlemelerin Meclisimizde zamanında çıkması bizim
de dileğimizdir ancak son haftalar içerisinde Meclisimizde, başta
Meclis Başkanımızın makamında, bazı
gruplarımızda, efendim, özellikle basın bölümünde, birçok yerde
maalesef coronavirüse yakalanmış pek çok insanımız var.
Şu anda Meclis önemli bir tehdit altında. Her ne kadar biz
dışarıdan misafir almıyoruz ama görünen şu ki burada
ciddi bir sıkıntı var. Elbette, sağlıklı
çalışabilmek için önce sağlıklı ortamların
sağlanması lazım. Yani eğer burada milletvekillerimizin
büyük bir bölümü virüs korkusuyla sıkıntı yaşayacaksa buna
bir çare bulunması lazım. Çalışmaksa bizim işimiz,
İYİ PARTİ olarak biz daha çok çalışmayı, daha çok
üretmeyi, burada daha çok müzakere yapmayı arzuluyoruz; bunda hiçbir sorun
yok ancak riskli bir ortamda çalışıyoruz. Bugün bazı yeni
tedbirler de alındı, bunları hepimiz biliyoruz. Bu noktada, bu
önerinin böyle düşünülmesini, sıkıntısız bir
şekilde çalışma şartlarının
sağlanmasını bekliyoruz.
Bu düzenlemeler yapılırsa burada huzur
içinde bir çalışma sürdürürüz diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Engin Altay. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul)
Sayın Başkan, sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
AK PARTİnin saygıdeğer
milletvekilleri, biraz önce okunan AK PARTİ grup önerisiyle, zaten 1inci
sırada olan 216 sıra sayılı Kanun Teklifinin bugün sabaha
kadar bitirilmesi öngörülüyor, öneriliyor, dayatılıyor. Elbette, bir
parti hiyerarşisi anlayışı içerisinde sizin bu öneriyi
desteklemenizi çok doğal buluyorum. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine şöyle bir baktığımız zaman da çok zaman
gereksiz yere erken kapatarak, hatta aç-kapa yaparak
Şunları çok hatırlarsınız:
Salı günü çalışalım, çarşamba, perşembe
çalışmayalım. Yüz defa bununla karşılaştık.
Şimdi, her sene olduğu gibi, Meclisin
Anayasa gereği tatile girmesi gereken 1 Temmuz öncesinde apar topar bir
kanun teklifi yüklemesiyle karşı karşıyayız.
Bunların hepsi ilaç olsa sizi de öldürür, milletin de bir işine
yaramaz. Şunun için: Neredeydiniz şimdiye kadar? Sizin grubunuzu yani
grup yönetiminizi bürokratlar teslim almış, ehliyetsiz ve liyakatsiz
bürokratların imza atmaktan korkmasından kaynaklı olarak Her
şeye bir kanun çıkarın kardeşim. noktasına
gelmiş bir bürokrasi var. Bu yeni değil, epeydir böyle. Biz de
diyoruz ki: Burada Covid kaynaklı mağduriyetlerle ilgili iyi
şeyler yapalım, esnafın, çiftçinin, dar gelirlinin, sanayicinin,
ticaret erbabının, turizmcinin, işine gidemeyen berberin, kahvecinin,
garsonun, üç dört ay boyunca kirasını ödeyemeyen iş sahiplerinin
sorunları için burada sabahlayalım ama gelen teklifler Covid
kaynaklı sorunlara çözüm üreten teklifler değil.
15 Temmuz şehit yakınları ve gazilere
toplanan para nerede demekten dilimizde tüy bitti.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Anlatmaktan bizim de
dilimizde tüy bitti Engin Bey.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bu Meclisin
Arkadaş, sahiden, bu paralar niye hak sahiplerine gitmiyor? demesinden
daha doğal ne olabilir? Beşiktaş saldırısında toplanan
paralar nerede demekten dilimizde tüy bitti. Bunlar yok, hayır; ne var?
Biz grup önerisini veririz, elhamdülillah, AK PARTİ Grubu 220 kişi
burada dimdik ayakta, geçiririz. Elbette geçirebilirsiniz, buna da saygı
duyarım ama sizin de yöneticilerinizin de bir şeye saygı
duyması lazım. Muhalefetin bir görevi, sokağın iz
düşümü olan Meclise sokağın meselelerini yansıtmaktır.
Vatandaşların, ahalinin içinde bulunduğu hâli, durumu Mecliste
konuşmak için biz buradayız. Vatandaşların içinde
bulunduğu hâli ve yaşadığı sorunları çözmek için
buradayız. Hukuk Muhakemeleri Kanunuyla ilgili değişiklik
teklifi 67 madde, 5-6 maddesi sorunlu, bunun dışındakiler
hakikaten sorunsuz, evet ama bir yandan da AK PARTİ bize şunu
yapıyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Dışarıda
baro başkanları bir tepki ve protesto hakkını kullanmak
istiyor, çembere alınıyorlar, baro başkanına su
verdiği için büfe sahibine 12 bin lira ceza yazıyorlar. İstanbul
İl Başkanımızın cezası, tam yenilenen
İstanbul seçimlerinin olduğu gün, 23 Haziranda, âdeta 806 bin oy
farkının intikamını alırcasına onaylanıyor.
Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu gibi gazeteciler
saatlerdir yargı karşısında. Şunun için yargı
karşısında: Efendim, Libyada hayatını kaybeden
MİT mensubu şehitlerimizi ifşa etmişler. Vallahi de billahi
de böyle bir ifşa varsa bunu ilk Recep Tayyip Erdoğan yaptı.
Bana Sayın Erdoğan -şahsıma değil ama- medya üzerinden
dedi ki: Libyada şehitlerimiz var. Medya üzerinden
Sayın
Erdoğan medya üzerinden dedi ki: Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu
olmayan unsurlarımız Libyada. Eğer MİT mensupları bu
şekliyle ifşa olmuşsa ve bunun için şimdi İstanbulda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son cümlenizi alayım.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Çağlayan
Adliyesinde hâkim karşısında iseler vallahi ben o hâkimin
yerinde olsam, o savcının yerinde olsam
Cumhurbaşkanlığına bir yazı yazarım, Sayın
Cumhurbaşkanı, senin kastettiğin Libyadaki şehitler kimdi?
Bunu sen söyledin, millet haber yaptı. Sayın Cumhurbaşkanı,
senin Libyada TSK mensubu olmayan unsurlardan kastın kimdi? Ben bunlara
ceza vereceğim ama sana da ceza vermem gerekir bu durumda. diyecek
yürekli, namuslu hâkimlere, savcılara bu milletin, bu memleketin
ihtiyacı var. (CHP sıralarından alkışlar)
Biz şimdi burada Bu kanun geçsin... Buyurun,
geçsin. Peşinen anlaşalım ve ben size bir şeyi daha
söyleyeyim: AK PARTİnin gündemi o kadar yüklü ki, size 7 Temmuzda tatile
çıkaracağız. diyorlar ya, vallahi billahi bu gündemden
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT
(İstanbul) Tatil değil.
ENGİN ALTAY (Devamla) Efendim?
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT
(İstanbul) Tatil değil.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Çıktığımız tatile devam edelim. diyor.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) Tatil
değil ya, tatil yok.
ENGİN ALTAY (Devamla) Hiç sorun değil.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bize 25 kişi
yeter, size 220 kişi lazım; hiç fark etmez, hiç fark etmez. (CHP
sıralarından alkışlar)
Madem öyle, ben yine bir el uzatıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ettim Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
El uzatıyorum, diyorum ki: Üzerinde
mutabık kaldığımız konuları 7 Temmuza kadar
bitirelim; tartışmalı, münakaşaya muhtaç konuları
ekime bırakalım. Bunu yaparsanız, hiç kimseyi Covid virüsüne
maruz bırakmadan bu Meclis güzel bir iş yapmış olur.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Şu anda benim odamın da bulunduğu
2nci kat karantinada. Çay ocakları kapatıldı, Covid var. Yani
bundan korkmamak lazım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Maskesi yok
Başkanım, çok da bağırıyor.
ENGİN ALTAY (Devamla) Yeni normalden sonra
Meclisteki Covidli sayısı 11i geçti. E, hepimiz bunlarla temas
ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) Yani burada
yaptığımız iş hakikaten değerse ölelim;
değerse ölelim, hakikaten ölelim. Bu vatan için, bu bayrak için, bu millet
için, bağımsızlığımız için ölelim.
BAŞKAN Değerli Grup Başkan Vekilim,
teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla) Ama, tekrar ediyorum,
ehliyetsiz ve liyakatsız bürokratlara teslim olmayın Sayın Grup
Başkan Vekilleri; bunu söylüyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla) Biraz dik durun.
Bürokratlara haddini bildirmek gerektiğinde bildirin. Türkiye Büyük Millet
Meclisinden daha büyük bir güç yoktur diyorum ve
BAŞKAN Sayın Altay
ENGİN ALTAY (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım, cümlemi tamamlayayım, müsaade edin.
BAŞKAN- Korsan bildiriye döndü hakikaten.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Evet, hakikaten.
ENGİN ALTAY (Devamla) Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, aziz milletimizin menfaatine çalışmalarına her türlü
katkıya hazırız ama
BAŞKAN Tatil kulağa hoş geliyordur,
doğru söylüyorsunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla)
ben AK PARTİ
milletvekillerimiz için üzülüyorum çünkü burada, oylamalarda, yoklamalarda
anormal bir sosyal mesafe ihlali yapılıyor ve bu beni üzüyor. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
SELMAN ÖZBOYACI (Konya) Sen kendine bak, kendine.
BAŞKAN Arkadaşlar, laf atmayın
lütfen.
Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Maskesi yok Sayın
Başkanım.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, söz istiyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla) Sayın
Başkanım, laf atma bir ritüeldir, ben saygıyla
karşılıyorum, yeter ki taciz olmasın. Laf atmaya
açığız.
BAŞKAN Taciz etmeyin arkadaşlar.
ENGİN ALTAY (Devamla) Sataşma, Meclisin
ritüelidir. Her zaman sataşmalara açığız arkadaşlar
ama tacize kapalıyız.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Zengin, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
23.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın AK PARTİ grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekilleri; şimdi, birkaç
şey ifade etmek istiyorum. Sayın Grup Başkan Vekili kürsüden
dedi ki: Bu bürokratlara haddini bildirin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, evet,
dedim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Şimdi, biz, prensip
olarak, yönetim tarzı olarak ne bürokratlara ne vatandaşlara had
bildirmeyi tercih etmiyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) O sizin
tercihiniz, ben olsam bildiririm.
BAŞKAN Arkadaşlar, buna da itiraz
etmeyin lütfen.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat)
Alışılmış bir şey var. Biz, herkese, hem
vatandaşlarımıza hem bürokraside çalışan
arkadaşlarımıza
Ki onlar da bu işin bir parçası.
İşini iyi yapanla yola devam; noksan varsa, hukuk içerisinde biz
onları bu görevlerinden başka yerlere kaydırıyoruz. Bizim
işimiz had bildirmek değil, iş yapmak, birincisi bu.
İkincisi, şimdi, Sayın Başkan dediler ki: Size 220
kişi, bize 20 kişi. E güzel, doğru mu doğru fakat içinde
çok acayip bir tenakuz barındırıyor. Hem diyorsunuz ki: Vatan
için ölürüz. E tamam da yani biraz tuhaf bir şey değil mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Saray için
değil ama vatan için
BAŞKAN Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Yani şunu demek
istiyorsunuz: Bizim işimiz ayak diremek, iş yapmak değil. Biz
size ayak direriz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır.
Söylediklerimi çarpıttın, sataşma yaptın.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) O çıkıyor
buradan, dolaylı olarak o çıkıyor, 20 kişiyle o
çıkıyor.
Biz daha evvel bunu tecrübe ettik, bakın,
infazla alakalı bir düzenleme yaparken. Kaçsa kaç yani ister 220, ister
daha fazla; biz buradayız, bir yere gitmiyoruz. Bunlardan da korkmuyoruz,
hastalıktan da korkmuyoruz aslında ama sonuçta, biz bunu, kendimizi
koruyarak yapmak istiyoruz. Fakat şunu görüyoruz, tabii bunu da söylememiz
lazım: Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu hastalığın var
olmasının farklı anlamları var tüm Türkiye açısından.
O yüzden bize düşen, ister iktidar ister muhalefet, her birimize
düşen sorumluluk içerisinde elzem addettiğimiz
çalışmalarımızı yapalım, beraber yapalım,
hep beraber. Şimdi müzakere edeceğiz, hangi şartlarda
çalışacağız diye. Hepimizin sağlığı
kıymetli. Bu çerçeve içerisinde bir programlama yaparak meseleyi
tamamlayalım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Cumhurbaşkanımızla ilgili çağrı oldu, ona cevap vermem
lazım Sayın Başkanım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) O versin, sen
niye veriyorsun?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Genel
Başkanımız
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Bir defa
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Şimdi, Sayın
Grup Başkan Vekili, Grup Başkan Vekilliğinin ne anlama
geldiğini unuttu diye düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız
Recep Tayyip Erdoğan bizim Grubumuzun Başkanıdır, ben de
onun vekiliyim, onun vekili sıfatıyla cevap veriyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet. O kadar
biliyorum, o kadar biliyorum.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) O zaman laf atmayın
veyahut da doğru laf atın. Bence biraz
paslanmışsınız laf atmak konusunda.
Sonuçta, şununla bağlayacağım:
Bir defa, Türkiye mahkemelerinin böyle bir görevi yok, böyle bir
yazılı, bilmem işte, Şunu yapın. Korkmayın,
girin. falan
Bu korkmak lafını çok
kullanıyorsunuz, bir kelimeyi kim çok kullanıyorsa aslında, o
kendisinde yoktur. Türkiyede hâkimler ve savcılar da maşallah pek
cesurdur hakkı, hukuku, adaleti yerine getirmek için.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, biraz sessiz lütfen.
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Efendim, kürsüde
söylediklerimi çarpıtmıştır Sayın Zengin; cevap
hakkımı kullanmak istiyorum. İster kürsüden ister
BAŞKAN Söz verdim zaten, yerinizden.
Buyurun.
24.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Söylediklerimi
hakikaten çarpıttınız Özlem Hanım, doğru bulmuyorum,
yakışık almadı. Ben Türkiye'deki bütün hâkim ve
savcıları kastetmedim ama şunu söyleyeyim: Türkiye'de
azımsanmayacak kadar hâkim ve savcının karar
aşamasında Bu kararı verirsem Sayın
Cumhurbaşkanımız nasıl düşünür, bu kararı
nasıl yorumlar? diyerek karar verdiğini çok biliyoruz, bir.
Bir şey daha biliyoruz, AK PARTİ il ve
ilçe başkanlığı yapıp hâkimlik ve savcılık
sınavlarıyla atadığınız hâkimlerin artık,
hukukun evrensel normlarına göre değil AK PARTİ normları ve
Sayın Erdoğanın normlarına göre karar
aldığının sayısız örneği var, iki.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Öyle
olmasaydı, bölge adliye mahkemesi, normal şartlarda bir buçuk
yıl sürecek bir incelemeyi öne alıp 23 Haziran günü İstanbul
İl Başkanımızla ilgili ilk derece mahkemede verilen
kararı onamazdı. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde
Şimdi, cumhuriyetimizin niteliklerini sayarken
diyoruz ki demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti diyoruz, devletin
niteliklerini sayarken. Ama sayenizde, devletin niteliklerinde demokratik
kısmı neredeyse tamamen bitti, sabahleyin jüristokrasi var,
akşam otokrasi var; sabah jüristokrasi, akşam otokrasi. Ben diyorum
ki gelin demokrasi ipine sımsıkı sarılalım, hepimizin
ihtiyacı olan budur. Recep Tayyip Erdoğan bugün orada oturuyorsa,
bugün seçilmiş Cumhurbaşkanıysa bunu demokrasiye borçludur.
Borçlu olduğu demokrasiye karşı biraz daha vefalı
olmasını kendisinden beklemek benim hakkımdır. Kendisi aday
yapılmamıştı, seçime sokulmamıştı
söylediği bir şiir vesair yüzünden. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak o zaman dedik ki bu, demokrasi normlarına uymaz; bu, hakkaniyetli
değil; bu, adil değil, Erdoğanın siyaset yapabilmesi
lazım dedik.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bu doğru değil.
Doğru değil.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Çok ayıp!
Buna Doğru değil. diyorsan hakikaten sana yazıklar olsun, buna
Doğru değil. diyorsan!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bana göre değil.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama doğru
Bülent Bey. Niye böyle tahrik ediyorsun? Sataşmaya tamam dedik ama sen
taciz yapıyorsun. Hangimiz yalan söylüyorsa Allah onu bildiği gibi
yapsın. Cumhuriyet Halk Partisi olmasaydı, Erdoğan bugün belki
yapacaktı ama o zaman açık siyaset yapamayacaktı. Biz samimi
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Şekeri
çıktı Başkanım. Çay içsin gelsin.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum,
arkadaşlar.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bir dakika
Sayın Başkanım, böyle olmuyor. Çoğunluk partisi Grup
Başkan Vekilinin sözünü hiç böyle Teşekkür ediyorum. diye
kesmediniz. Bunu yapmayın lütfen. Biz şu anda yeterince gerginiz
-istemesek de- bir de lütfen, siz germeyin tutumunuzla.
BAŞKAN Ben mi geriyorum?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben sözümü
tamamlamak durumundayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Benim germeme ihtiyacınız
yok maşallah; kendi kendinizi geriyorsunuz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Maşallah,
siz de epey katkıda bulunuyorsunuz.
BAŞKAN - Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Cumhuriyet Halk
Partisi, Recep Tayyip Erdoğanın önündeki siyaset yapma engelinin
kaldırılmasında samimi katkıda bulunmuştur.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Millet
kaldırmıştır, millet.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Allah bildiği gibi yapsın.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sen buna
Doğru değil. diyorsan ben daha sana ne diyeyim bilmiyorum ama biz,
diyoruz ki gelin demokrasi ipinden ayrılmayın. Sayın
Erdoğana da çağrımdır, demokrasi ipinden ayrılmayalım.
Demokrasi hepimiz için ve ülke için ekmek kadar, su kadar, hava kadar
ihtiyaçtır diyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Oylayalım
Başkanım.
BAŞKAN Efendim, Sayın Zenginin söz
talebi var Sayın Turan.
Sayın Zengin, buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ben vazgeçiyorum, feragat
ediyorum hakkımdan. Sataşma hakkımı kullandım
Başkanım.
BAŞKAN Peki.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun.
25.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Bir cümle ifade
edeceğim. Şimdi, doğrusu böyle sataşmamak lazım yani
hakikaten sataşmamak lazım. Bir de yapılan şeyler
karşısında, hacminin ötesinde bir iyilikmiş gibi
göstermemek lazım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Millet yaptı bu
işi ya!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sonuçta, milletimizin
yaptığını görüyorsunuz yani. Milletimiz, o seçimlerdeki
gayreti, devamındaki desteği bu kadar zamandır
Yani bu Her şeyi
bize borçlu. falan, neredeyse her şeyi size borçlu olacak Türkiye.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Borçlusunuz
demedim ya!
Sayın Başkanım
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) İş buna
dönüyor.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Bir on saniye
Demokrasiden, hukuktan bahsediyorsak şu
söylediğimiz şeylerin kendi hayatımızdaki iz
düşümlerine bir bakalım diyorum.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Bakın, Özlem Hanıma da
teşekkür ettim. Onu kaçırmayın.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bitirince
ettiniz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Altay.
26.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben de bir cümle
söyleyeceğim. Biz, o zaman bir iyilik yaptıysak -öyle
düşünmedim, öyle söylediysem onu geri alayım ama- biz demokrasiye
sadakatimizin ve bağlılığımızın
gereğini yaptık, Recep Tayyip Erdoğana özel bir katkı
sunalım diye yapmadık.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hapse girerken
neredeydiler?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Adamın
demokratik hakkıydı, önünü açtık.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Parti
kapatılırken neredeydiler?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bugün olsa gene
yaparız.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ne var bunda?
Bundan bile gocunuyorsunuz ya!
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, birleşime on
beş dakika ara veriyorum ve Grup Başkan Vekillerimizi kürsü
arkasına davet ediyorum.
Buyurun.
Kapanma Saati: 17.37
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.10
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 104üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Alınan karar gereğince denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan İstanbul
Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Özlem Zengin ile 128 Milletvekilinin Hukuk Muhakemeleri
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Teklifleri
1.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 128 milletvekilinin
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2735) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 216) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde
Komisyon Raporu 216 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bu teklif İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel
kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif, tümü üzerinde
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde gruplar adına ilk söz,
İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Dursun
Müsavat Dervişoğlunun.
Buyurun Sayın Dervişoğlu.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin geneli hakkında konuşmak üzere huzurunuzdayım. Yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Teklif, esas itibarıyla oldukça teknik bir
kanun teklifi anlamı içeriyor, yargının işlerliğini
artırmak ve usuli eksiklikleri gidermeyi amaçlıyor ancak Türk
yargısının usuli eksikliklerden çok daha önce ele
alınması gereken bir siyasallaşma sorunu vardır.
Yargının siyasallaşması hukuk sistemimizin bir sorunu
olduğu gibi, aynı zamanda ekonomik sorunların da temel
kaynağını oluşturmaktadır. Bilindiği üzere Türk
ekonomisi son iki yıldır ciddi bir darboğazın içindedir. Bu
darboğaz milletimizin fakirleşmesine de sebep olmaktadır. Bu
süreçte, Hükûmet, neredeyse ayda bir ekonomi paketi açıklayarak sorunlara
çözüm getirmeye gayret sarf etmektedir. Başından beri, açıklanan
PowerPoint paketlerin maalesef sorunları gideremeyeceğini parti olarak
dile getirmiştik. Bu söylemimizin arkasındaki sebep de paketlerin
içeriğinin yanı sıra, yaptığınız nedensellik
hatasıydı. Siz, paket hazırlarken sadece ekonomik nedenleri göz
önünde bulundururken perde arkasında bu meselelerin doğrudan
demokrasi ve hukukun üstünlüğü kavramlarıyla alakalı
olduğunu göz ardı ettiniz. Oysaki bu saydıklarım ekonomik
büyüme ve kalkınma için olmazsa olmaz şartlardandır. Çok
açık bir şekilde ifade etmek gerekir ki Türk ekonomisinin
boğuştuğu sorunların esas sebebi, demokrasiden ve hukuktan uzaklaşılmasıdır.
İçinde ne olduğu belli olmayan PowerPoint sunularından öteye
gidemeyen ekonomi paketlerinin de birer fiyasko olduğu ortaya
çıktığına göre, artık meselenin asıl sebeplerini
tartışıp çözmenin zamanı geldiği kanaatini
taşıyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, ekonomi ve
hukuk birbirine zincirleme bağlı davranışlardan
oluşur. Bu zincirin herhangi bir noktasına yapılacak müdahale er
ya da geç diğer halkaları da etkileyecektir. Türkiyenin adım
adım hukukun üstünlüğü, demokrasi ve basın özgürlüğü
endekslerinde yaşadığı düşüş tüm ekonomik
göstergelerde de bozulmayı beraberinde getirmiştir. Bu
düşüş, 2010 Anayasa referandumuyla başlamış
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle daha da
derinleşmiştir. Zincirleme bir şekilde ifade edecek olursak
yatırımcılara karşı ülkesinin güvenilir bir
yatırım limanı olduğunu kanıtlayan bir ülke, zaman
içerisinde temel hukuk ilkelerine bağlılıktan ve demokrasinin
temel prensiplerinden uzaklaştığı takdirde
yatırımlarını kaybetme tehlikesiyle de karşı karşıya
kalabilir. Bu doğrultuda doğrudan yabancı yatırımlarla
ülkeye gelen döviz miktarının azalması döviz kurunun
yükselmesine ve ülkenin para biriminin değer kaybetmesine yol açabilir.
Böyle bir ihtimalde ulusal para biriminin değer kaybı iç talebi olumsuz
etkileyeceği için üretim miktarını düşürecek ve bu
vesileyle de büyüme hızının yavaşlaması oldukça
muhtemel hâle gelecektir.
Üretimi potansiyelinin altına düşen bir
ülkede, istihdam oranının azalarak işsizliğin
artacağı hususu da yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle ekonomik
ilerleme ile demokratik ilerlemenin beraber yürüdüğünü kabullenmek
gerekmektedir ve bu iki süreç de birbirinden ayrılmayacak şekilde
hukukun üstünlüğü kavramıyla bağlantılı
görülmektedir. Sağlıklı işleyen bir devlet mekanizması
için bahse konu kavramların iç içe girmiş oldukları gerçeği
unutulmamalıdır. Bu nedenle Türkiye benzeri ekonomik modellere sahip
ülkelerde istikrarlı bir ekonomik büyüme hedefleniyorsa hukukun
üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı
gibi değerlere bağlılık vazgeçilmez olmak zorundadır.
Şimdi, özellikle son on yılda demokrasi ve
hukuk alanlarında yaşadıklarımızın ekonomi üzerindeki etkilerini yakından inceleyelim. Yargıyla
ilgili önemli düzenlemeler içeren 2010 referandumu ve yeni yönetim sistemini
belirleyecek olan 2017 referandumuyla birlikte hem yargı
bağımsızlığı hem de demokratik ilerleme
alanlarında ciddi kayıplar yaşanmıştır.
Demokrasilerde yargının siyasallaşması ve Parlamentonun güç
kaybetmesi kuvvetler ayrılığı ilkesine zarar vermektedir.
Neredeyse yirmi yıldır ülkemizde yargı sistemi planlı ve
sistematik olarak tahrip edilmekte, Anayasaya sıkı sıkıya
bağlı yargıçlar yerine cemaatlere, tarikatlara ve hatta terör
örgütlerine bağlı yargıçlara emanet edilmektedir.
2010 Anayasa
değişikliği referandumunun sonuçlarını 15 Temmuz 2016
darbe kalkışmasıyla gördük. Bu kalkışmadan ders
çıkarmamız gerekirken sanki ülkenin tek sorunu parlamenter sistemin
eksikleriymiş gibi 2017 Anayasa değişikliği referandumu
gerçekleştirildi. Ne vadederek yaptınız? Demokratik sorunlar
aşılacak. dediniz, aşıldı mı? Yargısal
sorunlar aşılacak. dediniz, aşıldı mı? Ekonomik
sorunlar aşılacak. dediniz, aşıldı mı? Sonuç ne?
Sonuç, koskocaman bir hiç.
Yeni sistemin ilk bir
buçuk yılında Cumhurbaşkanlığı tarafından
toplamda 55 Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve bu kararnameler
içerisinde toplamda 2.064 madde çıkarılırken Meclis bünyesinde
toplamda 57 kanun ve bu kanunlar içerisinde 1.046 madde
çıkarılmıştır. Bu istatistik dahi Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin Parlamentoyu nasıl etkisiz kıldığının
göstergesidir. Liberal demokrasilerde parlamentoların asli yasama
organı biçiminde görev yapması temel kural iken yürütme erkinin
başı konumunda olan Cumhurbaşkanı, yasama organına
kıyasen daha fazla hükmün Türk hukuk sistemi içerisine dâhil olmasına neden
olmuştur; şüphesiz bu durum erkler ayrılığı
prensibinin tahribatını da beraberinde getirmiştir.
Bakın, biz muhalefet partisi olarak
bakanlıklara 2.656 adet soru önergesi iletmişiz; bunlardan 1.262
adedine cevap vermeye dahi tenezzül etmediler. Aynı süreçte 116
araştırma önergesini grup önerisi olarak Genel Kurula sunduk;
bunların tamamı toplumun sorunlarını gidermek üzerineydi,
aralarında EYTliler vardı, 3600 ek gösterge vardı, coronavirüs
önlemleri vardı. Sonuç ne oldu? Tamamı iktidar grubunun
oylarıyla gündeme dahi alınmadı. E, hani yeni sistemde Meclis ve
milletvekillerinin önemi artacaktı, Meclis şeffaf bir denetim
görevini yerine getirebilecekti? Bugün görüyoruz ki yeni sistem diye
getirdiğiniz bu anlayış, yürütmeye denetimsiz bir yönetim
hakkı sunmaktadır. Hükûmet, tüm kurumlarıyla birlikte,
sorgulanamayan ve denetlenemeyen bir yetkinin sahibidir.
Öte yandan, partili
Cumhurbaşkanlığı sisteminin uygulanmaya
başlanmasıyla üst kurul bürokratlarının Parlamentonun
onayına sunulmaksızın Cumhurbaşkanı tarafından
atanması, bağımsız idari otoritelerin hukuki güvencesini ve
bağımsızlıklarını ortadan
kaldırmıştır. Atamalar bu şekilde yapılırken
TÜİK Başkan ve Başkan Yardımcısı görevden
alınmış ve üst düzey bürokratların kariyerlerinin tek bir
kişinin sözüne bağlı olduğu ortaya
çıkmıştır. Bunu, Merkez Bankası
Başkanının Aynı kulvarda değildik, gerekeni
yapmadı. denilerek görevden alınması da takip etmiştir.
Tüm bu gelişmeler, 2001 sonrası dönemde ihdas edilen ve yasayla
bağımsız kılınan düzenleyici, denetleyici
kurumların artık bağımsız olmadığına
işaret etmektedir. Türk ekonomisini 2001 krizine götüren şartların
bir daha yaşanmasına mâni olmak için inşa edilen kurumların
geçmişten ders almamışçasına yeniden siyasetin güdümüne
sokulması, güven olgusunu büyük oranda zedelemiştir.
Yine, 90lı yılların pek revaçta olan
uygulaması bütçe dışı fonların, örneğin Türkiye
Varlık Fonunun dünyada eşi benzeri olmayan bir biçimde
Sayıştay denetiminin dışına
çıkarılması, kurumlarımızda yaşanan
yozlaşmayı gözler önüne sermektedir.
Sayın milletvekilleri, yargı ve kamu
bürokrasisinde bu keyfî gelişmeler yaşanırken hukukun üstünlüğü
açısından ülkelerin kıyaslandığı endekslerde de
ileri gitmemiz beklenmemelidir. Dünya Adalet Projesi adlı kuruluşun
yayınladığı 2020 yılına ilişkin Hukukun
Üstünlüğü Endeksinde Türkiye'nin 128 ülke arasında 107nci
sırada yer aldığını; Mısır, Kongo, Venezuela
gibi ülkelerle aynı kategoride değerlendirildiğini görmekteyiz.
Türkiye, hükûmetin yetkilerinin kısıtlanmasına ilişkin
sıralamada 124üncü, temel haklar sıralamasında ise 123üncü
sırada yer alıyor. Geçmiş tarihli raporlara
bakıldığında, Türkiye, 2019 yılında Hukukun
Üstünlüğü Endeksinde 126 ülke arasında 109uncu sıradadır.
2009 yılından bu yana yayınlanan endekste, Türkiye her geçen gün
daha da geriye gitmektedir. 2011de 44üncü sırada olan Türkiye, 2014te
59uncu sıraya, 2016da ise 99uncu sıraya gerilemiş; partili
Cumhurbaşkanlığı sistemi sonrasında ise 109uncu
sıraya gerilemiş durumdadır yani Bangladeş, Myanmar gibi
ülkelerle birlikte değerlendirilmeye başlanmıştır.
Yine, bağımsız uluslararası
kuruluşlar tarafından yayınlanan hukukun üstünlüğü hususunu
ihtiva eden bir diğer demokrasi endeksinde Türkiye Ne demokratik ne de
diktatöryal olarak tanımlanabilecek hibrit bir rejimle yönetiliyor. diye
tarif edilmiştir. Bu durum, artık vatandaşların günlük yaşantısına
da yansımış durumdadır. Vatandaşlarımız
arasında adalet sisteminden memnuniyet oranı 2007de yüzde 67 iken
2018de bu oran yüzde 44lere düştü. Ne yaptınız, ettiniz
vatandaşı da bu ülkede adalet olmadığına ikna ettiniz.
Şimdi, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden
ya da yargının bağımsızlığından
uzaklaşmak ekonomimize nasıl tesir etmiş bakın, hep beraber
inceleyelim. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine
geçtiğimiz ikinci yılda, tüm gelişmekte olan ülkelerden
neredeyse her konuda negatif olarak ayrışmış
durumdayız. 2018 yılında yüzde 2,6; 2019 yılında ise
yüzde 0,9 büyüyebilen Türkiye, 2020 yılında gerçekleşmesi
muhtemel daralmayla cumhuriyet tarihinin en kötü üç yıllık
performansını sergilemiş olacaktır. Yine, bu süre
zarfında, kişi başına düşen millî gelirimiz 2 bin
dolardan daha fazla azalmış durumdadır. İşsizlik
verileri de sistemin işlevsizliğini ortaya koymaktadır. 2017de
yüzde 10,9 olan işsizlik oranımız, yeni sisteme geçişle
birlikte tırmanışa geçmiş ve tarihî seviyelerini
görmüştür. İşsizlik oranı, 2019un ortalarında yüzde
14lere kadar yükselmiştir. 2002 yılında icralardaki dosya
sayısı 8 milyon 600 bin iken 2019 yılı Eylül ayı
sonunda icralardaki dosya sayısı 21 milyonu geçmiştir. 2002
yılında karşılıksız senet tutarı 800 milyon
lira civarında iken 2019 yılında ödenemeyen senet tutarı 27
kat artarak toplam 21,4 milyar liraya yükselmiştir. 2002 yılında
toplam karşılıksız çek tutarı 2,2 milyar iken 2019
yılında toplam karşılıksız çek tutarı 12,5
kat artarak 27,3 milyar liraya yükselmiştir. Sayın
Cumhurbaşkanı Dövizlerinizi bozdurun. çağrısı
yaptığında 130 milyar dolar olan döviz tevdiat hesapları
200 milyar doların üzerine yükselmiştir. 2001den bu yana ilk kez
toplam mevduatın yarısından fazlası döviz cinsine geçmiştir,
hâlen de toplam mevduatın neredeyse yarısı döviz olarak durmaktadır.
Sistemin yarattığı belirsizlik sabit
sermaye yatırımlarını durdurmuştur. Türk sanayicisi,
girişimcisi 2001 krizinin ardından ilk kez net borç ödeyici pozisyona
geçmiştir, iki yılda 50 milyar dolara yakın borç
kapatmıştır. 2002 yılında aile geliri içinde borç
oranı yüzde 4,7 iken yeni sistemin daha ilk yılında bu oran
yüzde 54e çıkmıştır. Son yıllarda azalma eğilimi
içerisinde olan doğrudan yabancı yatırımlar 2019
yılıyla durma noktasına varmıştır. 2020nin ilk
dört ayı, 1980den bu yana en çok sermaye
çıkışının yaşandığı dönem olarak
kayıtlara geçmiştir. 2012 yılında devlet tahvillerinin
dörtte 1i yabancıların elindeyken bugün, bu, yüzde 5 seviyesine
gerilemiş durumdadır. Üstelik bu rakamlar sadece son iki yılda
değil, yaklaşık on yıldır kötüye gitmektedir. Son iki
yılda olan, bu kötü gidişatın hız kazanması ve bu kötü
gidişatın her geçen gün daha kendini hissettirmesi hâlidir.
Bakın, hukukun üstünlüğüyle ilgili bir
endeks değer var, her yıl için hesaplanır. 2009da bu endeks
değerimiz 0,49; on yıl içinde sürekli aşağıya
doğru gelmiş ve 2019da 0,39 olmuştur. Aynı on yıl
içerisinde tüm ekonomik göstergeler bozulmuş, neredeyse iyiye giden hiçbir
şey kalmamış. Sizce bu tesadüf müdür? Yok tesadüf değilse
gerçekten ekonomi ve hukuk arasında kuvvetli ilişkiler
ağını yönetememek gibi bir problemden muzdarip durumda
mıyız? Şimdi yeniden söylüyoruz; mesele -almaya
çalıştığınız ekonomik tedbirlerin ötesinde- yeni
paket açıklayarak ya da yurt dışında
yatırımcıları ikna etmeye çalışarak içinden
çıkılabilecek bir durum olmayı geçmiştir. İktidar
olarak yok ettiğiniz hukuku, adaleti, demokrasiyi yeniden inşa etmek
mecburiyetiyle karşı karşıyasınız. Emin olun, bu
konuda doğruları yapmaya gayret sarf ettiğiniz müddetçe,
muhalefet olarak sizden desteğimizi esirgemeyeceğiz. Siz yeter ki
doğru yolu bulunuz. Hep beraber ülkemizin gerçek sorunlarına
yönelelim ve bunu gerçekleştirmek için de gönül birliği, el
birliği, iş birliği yapmaktan geri durmayalım.
Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum, sabrınız için teşekkür ediyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
birleşime 18.45e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.31
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.51
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 104üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
216 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
Teklifin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Sayın Halil Öztürk, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HALİL ÖZTÜRK
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 216 sıra sayılı Kanun Teklifinin geneli
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri
izleyenleri saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, bugün 24
Haziran; Cumhur İttifakının ülkemizi, demokrasimizi
güçlendirmek adına milletimizden almış olduğu vekâletinin
2nci yıl dönümü. Cumhur İttifakı olarak milletimize hizmet
adına çıkmış olduğumuz muzaffer yolda 2023 lider ülke
Türkiyeye inanmış bir şekilde kararlılık ve birlik
içinde yine milletimizle yürümeye devam edeceğiz. Bu kapsamda,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilke ve
esaslarıyla oturması, kurum ve kurallarıyla güçlenmesi için
gerekli ve istekli çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Hukuk sistemimiz, hızlı
değişimlerin yaşandığı bir dönem içerisindedir.
Özellikle hukukumuzun temel kanunlarında yapılan
değişiklikler diğer hukuk dallarında da etkiler
yaratmıştır. Lakin gelinen süreçte gerek hukuk
yargılamalarında gereksinim duyulan yeni düzenlemeler gerekse mevcut
uygulamalara cevap vermekte yetersiz kalan mevzuat ile hukuk yargılamalarını
hızlandıracak yeni uygulama önerilerine ihtiyaç duyulmuştur.
Görüşmekte olduğumuz teklif de bu kapsamda
hazırlanarak Adalet Komisyonumuzda önceki hafta görüşülüp önümüzdeki
son hâli almıştır. Bu kapsamda teklifte, yargılama
süreleri, feragat, sulh, kabul, bazı tebligat zorunlulukları,
belirsiz alacak davası, ihtiyati tedbir, ön inceleme, tahkim, ara
buluculuğa teşvik, mahkemelerin uzmanlaşması gibi çok
sayıda göze çarpan değişikliğin yer
aldığını görmekteyiz.
Saygıdeğer milletvekilleri, teknoloji ne
kadar gelişirse gelişsin, bu sayede insana duyulan ihtiyaç ne kadar
azalırsa azalsın, insanın merkezde olduğu çağın
ilk dönemlerinden bugüne değerini yitirmeyen yegâne alan hukuk
alanıdır. Çünkü hukuk, en genel anlamıyla insanların
birbirleriyle ve oluşturdukları topluluklarla olan ilişkileri
düzenleyen evrensel kurallar manzumesidir.
Hukukun temel amaçlarından birisi, toplumsal
barışı sağlamak ve adaletin gerçekleştirilmesine
hizmet etmektir. Bireyler arasında ortaya çıkan
uyuşmazlıkların çözümünde adalet ve hakkaniyet gibi insana özgü
kavramlar uygulama alanı bulacağından bu ideallerin
gerçekleştirilmesinde insan unsurunun bertaraf edilmesi düşünülemez.
Hukukta kuralı koyan da kuralın muhatabı olan ve kuralı
uygulayan da insandır. İdeal olan, insanların barış ve
huzur içinde yaşaması olsa da uyuşmazlığın
olmadığı bir toplum henüz söz konusu değildir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürkün de belirttiği
üzere, Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin devlet hâlinde
varlığı kabul olunmayacaktır. Bu bakımdan belirtmek
isterim ki adalet hizmetimiz asla yeni zümrelere, paralel yapılara veya
belli gruplara teslim edilmemeli, daima hukukun üstünlüğü hedeflenmelidir
çünkü bizler biliriz ki adalete dayanmayan kuvvet zalim olacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, hâlen
Türkiyede hukuk yargılamalarına, uygulamanın makul sürede
yargılanma hakkını yeterince korumaya elverişli
olmadığı ve usulün karmaşık olduğu
doğrultusunda eleştiriler mevcuttur. Bugün için uygulama şekli
bakımından hukukçuların dahi zaman zaman üzerinde mutabık
olamadıkları usul hükümleri bulunmaktadır. Bilindiği üzere
hukuk yargılaması basit ve yazılı olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır. Her usul sistemi kendi içinde farklı
aşamalardan oluşmakta ve derecelendirilmiş aşamalardan
birisi tamamlanmaksızın diğer aşamaya geçilememektedir. Bu
nedenle yargılamalar uzayabilmekte ve kişilerin hakkına
kavuşması gecikebilmektedir.
Mevcut sorunları gidereceği öngörülen
kanun teklifinde yer alan düzenlemelere başlıklar hâlinde
hızlıca bakıldığında; resen SEGBİS uygulamasının
hayata geçirileceği, boşanma ve velayet davalarının gizli
duruşmayla yapılabileceği, hukuk yargılamasında sulh
ve ara buluculuğun etkinliğinin artırılması, toplu
mahkemelerde kararların mahkeme heyeti tarafından verilmesi
zorunluluğu, sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemeleri ile özel yasalarla
kurulan mahkemelerin yahut yargı çevresini belirleme yetkisinin
kapsamının genişletilmesi, Türk Ticaret Kanununda dava
şartı, ara buluculuğa tabi uyuşmazlıkların
kapsamının genişletilmesi gibi önemli düzenlemeler göze
çarpmaktadır. Diğer yandan ön inceleme, belirsiz alacak davası,
yargılama süreleri, ahzükabza sulh, kabul, bazı tebligat
zorunlulukları, bozmadan sonra ıslah, ihtiyati tedbir, kanun yoluna
müracaat, tamamlama kararları, tahkim, delil tespiti, mahkemelerin
uzmanlaşması gibi pek çok usul kurumuyla ilgili düzenlemeler de yine
bu teklif içerisinde yer almaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, kanun
teklifinin düzenlediği ve önemli bulduğumuz bir husus ise, tüketici
davalarında ara buluculuğun zorunlu hâle getirilmesidir. Türkiyede
hâlen, sicile kayıtlı 10 binin üzerinde genel hukuk ve iş hukuku
alanında uzman ara bulucu görev yapmaktadır. İhtiyari ara
buluculuk istatistiklerine baktığımızda, 2019 yılı
sonu itibarıyla yüzde 97lik bir anlaşma oranı görülse de dava
şartı ara buluculuk uygulama istatistiklerinde bu oran düşük
kalmaktadır. Bakıldığında, 2019 sonu itibarıyla
dava şartı ara buluculuk görüşmeleri sonunda anlaşma
oranı yüzde 65ler seviyesindedir. Ticari uyuşmazlıklarda ise bu
oran yüzde 57lerde kalmıştır. Söz konusu oranların
yukarıya çekilebilmesi için, vatandaşlarımızı dava
öncesi sulh yönüne taşıyabilecek tanıtım, bilgilendirme ve
benzeri uygulamaların daha etkin kullanılması gerektiği
ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan, ülkemizde adalet hizmetlerinin
etkinliğini artırmak amacıyla tüketici hukukunun yanı
sıra sermaye piyasası hukuku, banka
ve sigorta hukuku, ticaret hukukunda yargı dışı ve mahkeme
kökenli alternatif uyuşmazlık çözümlerine başvurulması
özendirilmelidir. Açılan dava sayısına oranla sulh ve feragat sayısının
düşük olduğu bir yerde sınırlı ara buluculuğun
tek başına işlevsel olacağını düşünmek de
çok mümkün görünmemektedir. Ara buluculuğun Türkiyede işlevsel bir
hâl kazanması için, rasyonel bir planlamayla kurumsal engeller ve
teşvikler sağlanmalı, ara buluculuk avantajlı hâle
getirilmeli, ara buluculuğa kolay bir erişim
sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, yeri gelmişken
önemli bir konuya da değinmek istiyorum: Bugün her ne kadar Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun yürürlükte olsa da biz tüketicilerin hukuki
anlamda sorunları devam etmektedir. Coronavirüs salgın döneminde
artan on-line alışverişlerde, çok sayıda tüketicimizin
şikâyetleri artmıştır. Coronavirüsle mücadeleyi fırsata
çeviren kişi, kuruluş, organize çeteler, sosyal medyayı da
kullanarak hiç çekinmeden devletimizin Cumhurbaşkanlığı
forsunu, çok ciddi kuruluşların arma ve logolarını koyarak
sayfa açmaktadırlar. Bu bakımdan, sosyal medyada sahteciliği,
sahte hesapları önleyecek tedbirler içeren Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunmuş olduğumuz kanun teklifimizin
gündeme alınarak görüşülmesi, başka önemli
faydalarının dışında aynı zamanda
tüketicilerimizi de koruyacak ve istenmeyen dolandırıcılık
hadiselerinin önüne geçecektir. Çünkü hâlen Kredi kartı
aidatlarınızı, borçlarınızı ödüyoruz. gibi süslü
ve makyajlı söylemlerle reklam yapan dolandırıcılar
tarafından, vatandaşımızın o linki
tıklamasıyla karşısına profesyonelce hazırlanmış
bir sayfa çıkmakta ve tıklaya tıklaya işlem yaparken bir
bakmışsınız ki dolandırılmışsınız.
Özellikle bankacılık ve telefon şirketleriyle on-line
alışveriş sitelerinden kaynaklı artan söz konusu
şikâyetler nedeniyle vatandaşlarımızın
çaresizliğine tüketici hakem heyetleri de yetişememektedir.
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun uygulanması konusunda
başta ilgili bakanlık olmak üzere diğer yetkili kuruluşlar
uygulamadaki aksaklıkları ve sorunları giderici önlemleri
almalı, denetimlere de ağırlık vermelidirler. Bununla
birlikte, yasada gerekli güncellemeler yapılarak yeni, tüketici mahkemelerinin
yanı sıra ihtisas mahkemeleri yani bankacılık,
telekomünikasyon gibi yeni mahkemeler de kurulabilmelidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, adalet
sistemimizin iş yükünü hafifletmeye yönelik yasal çalışmalar
devam etse de iş yükü bakımından henüz arzu edilen seviyelere
gelinememiştir.
Yüksek yargı üyeleri arasında göze çarpan
farklı ücret uygulamaları dikkat çekici bir hâl
almıştır. Bu kapsamda Yargıtay ve Danıştay gibi
yüksek mahkemelerimizde görev yapan üyelerimizin maaş ve sair özlük
hakları Anayasa Mahkemesi üyeleri düzeyine getirilerek eşitsizlik
giderilmeli ve yüksek mahkemelerimiz bakımından bir hakkaniyet
sağlanmalıdır. Yüksek mahkemelerdeki üyelerin görev
sürelerindeki on iki yıllık sınırın
kaldırılması, yine bu alandaki büyük bir beklentiyi çözüme
kavuşturacaktır. Zira, malumunuz olduğu üzere
Yargıtayın hafızasının muhafazası
bakımından bu husus oldukça önemlidir. Nitekim, Yargıtay
üyeliğine seçilen bir hâkim dairede görev aldığı vakit, o
dairenin iş ve işleyişini öğrenmesi, oradaki mevzuata tümüyle
hâkim olması bakımından birkaç yıllık bir sürenin
geçmesini beklemekte, tam olgunlaşma evresinde görev süresi
dolduğundan Yargıtay üyeliği sona ermekte, ondan sonra da yerel
mahkemeye giderek birikmiş o tecrübeyi heder etmektedirler. O
bakımdan bu hususun da dikkate alınması ve önümüzdeki yargı
paketlerinde bu hususta bir iyileştirme, bu hususun önünü açacak, yaş
sınırını ortadan kaldıracak bir düzenlemenin
getirilmesi de bizler açısından, Yargıtay üyeleri
açısından önemli bir gereksinimdir.
Yine Yargıtay tetkik hâkimi olarak görev
yapanların özlük ve mali işlemleri, malumunuz olduğu üzere,
Ankara Adliyesince yerine getirilmektedir. Bu
arkadaşlarımızın kadroları da yine Ankara Adliyesinden
alınarak Yargıtay bünyesine verilmelidir. Diğer taraftan, Yargıtay
ve Danıştayda görev yapan adalet çalışanlarına da
öncelik verilmelidir. Önceden verilen mesai ücretlerinin kesilmesi ve
başka yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesi
çalışanlarının almış olduğu yargı
tazminatından mahrum kalmaları Yargıtay ve Danıştay çalışanlarında
motivasyonun düşmesine sebep olmaktadır, bu durumun da giderilmesi
elzemdir.
Değerli milletvekilleri, adalet sistemimizdeki
mevcut iş yükünün yanı sıra adalet
çalışanlarımızın gerek özlük gerekse ekonomik
beklentileri her geçen gün daha da belirginlik kazanmaktadır. Bu kapsamda,
denetimli serbestlik müdürlüklerinde çalışanlarımızın
talepleri, genel idari hizmetler sınıfından
çıkarılarak emniyet hizmetleri sınıfına dâhil
edilmeleri, ceza infaz kurumunda çalışan infaz koruma
memurlarına verilen yıpranma hakkı payının, aynı
unvana sahip denetimli serbestlik müdürlüğünde çalışanlara da
verilmesidir. Denetimli serbestlik müdürlüğünde çalışan infaz
koruma memurlarının, cezaevlerinde çalışan
meslektaşları gibi sosyal yardımlardan faydalanma beklentileri
bulunmaktadır.
Yine, değerli milletvekilleri, adaletin tecelli
etmesi bakımından savunma hakkına sahip ve
sacayağının üçüncü ayağı
meslektaşlarımın yani avukatlarımızın da güncel,
çözüm bekleyen sorunları bulunmaktadır. Bu kapsamda,
avukatlarımızın ihtiyacı olan UYAP sistemine erişimde
daha geniş yetkiler bir an önce tanımlanmalıdır.
Diğer taraftan, bugün noter olabilmek için -bu
önemli değerli meslektaşlarım, değerli
mevkidaşlarım- müracaatta bulunan genç bir
meslektaşımıza, Allah ömür verirse, yüz on yıl sonra
noterlik sırası gelmektedir. Bu bakımdan noterlik sistemini
güncelleyerek bu önemli sorunu çözebilmeliyiz.
Yine, avukatlık hizmetindeki yüzde 18 KDV
oranı oldukça yüksektir ve bütün davalar bakımından bu KDV
oranının düşürülmesi, yüzde 8lere çekilebilmesi öngörülmelidir.
CMK ve adli yardım sisteminin iyileştirilmesi konusunda da gerekli
adımlar atılmalıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, adaletin
tahkim edilmesinde büyük bir özveriyle çalışan, adalet hizmetlerinin
temel taşları olan yazı işleri müdürleri, zabıt
kâtipleri, mübaşirler, teknik personel ve diğer tüm adalet
çalışanları için Yargı Reformu Strateji Belgesinde müjdeli
haberler verebilmeliyiz. Bu kapsamda, sözleşmeli infaz koruma
memurlarına kadro verilmesi oldukça önemli bir husustur.
Diğer taraftan, Danıştay 15.
Dairesinin almış olduğu bir karar neticesinde, infaz koruma
memurlarımızın görevleri sırasında silah
taşıma ruhsat talepleri Emniyet Genel Müdürlüğünce geri
çevrilmektedir. Bu bakımdan, hem Adalet Bakanlığı hem de
İçişleri Bakanlığı gerekli düzenlemeyi yaparak bu
mağduriyeti derhâl gidermelidir. Emekli infaz koruma
memurlarımızın taşıdıkları risk sebebiyle,
silah taşıyabilmeleri için vermiş olduğumuz kanun teklimiz
hâlen Meclis İçişleri Komisyonundadır.
Mesai mefhumu gözetmeksizin tozlu arşiv ve
dosya yığınları arasında, yetersiz kalan ücretlerine
rağmen iş yükünün büyük bir kısmını omuzlayan adalet
çalışanlarına yönelik özlük ve mali talepleri içeren teklifin
kapsamı arasında, adalet personeli için adalet hizmetleri
sınıfının oluşturulması, ulaşım
ödeneğinin tüm adliye çalışanlarına teşmil edilmesi,
adalet çalışanlarına fiilî hizmet zammının getirilmesi
gibi gerçek anlamda reform sayılacak düzenlemeler de yer
almalıdır.
Çok kıymetli milletvekilleri, Türklerde eski
devirlerden itibaren yazılı olmamakla birlikte köklü bir hukuk
anlayışının, adalet anlayışının
varlığı bugün tartışma götürmez bir gerçektir. Bu
kapsamda Yusuf Has Hacipin 11inci yüzyılda kaleme aldığı,
bir siyasetname niteliği taşıyan ve âdeta yol gösterici olan
Kutadgu Bilig bu iddianın güçlü bir delilidir. Yusuf Has Hacip bu eserde
Adalet göğün direğidir, yıkılırsa gökyüzü yerinde
durmaz. diyerek adaletin önemini ve hukukun temel olduğunu yüzlerce
yıl evvel ortaya koymuştur.
Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk Her işte
hakkı gözet / Adalet ile hükmet; ilimden, ustan söz et / Budur elbet
Selçuklu Sultanlığında izzet
diyerek Selçuklulardaki adalet
anlayışını yıllar önce gözler önüne sermiştir.
Dünyaya ve gönüllere taht kuran Osmanlıdaki
adalet sisteminin özünü ifade eden ve günümüzde geçerli olan hukukun
üstünlüğü hukuki güvence gibi kavramların, modern kavramların
Osmanlıda tam anlamıyla hüküm fermanı olduğunu göz
ardı etmeyelim.
Sultan III. Mustafanın mütemadiyen
tekrarladığı şu ifadeler oldukça önemlidir: Bir memleketin
hukukçusu bozulursa adaleti de bozulur. Adalet olmayan memlekette ise dirlik ve
düzen kalmaz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, hâkimlerin hem
vatandaşların hürriyetini düşünmesine hem de devlet otoritesinin
güçlü kılınmasına dikkat ve riayet etmelerini istemiş, bunu
da adalet ve hukukun önemine binaen ifade etmiştir.
Bugün de Yargı Reformu Strateji Belgesinde
önümüze gelen kanun tekliflerinin amacı, hukuk alanındaki
sorunları gidermek, yeni yasal düzenlemelerle adalet sistemimizin
ihtiyaçlarını karşılayarak güçlendirmektir. Bizler,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, adalet sistemimizin
vatandaşlarımızın tereddütsüz güvenebileceği, adalet
duygusunun zihinlerde ve kalplerde yer ettiği bir yapıda olması
gerektiğine inanıyoruz ve bu konuda başta Sayın Genel
Başkanımız olmak üzere, bütün grubumuzla birlikte yapılan
her türlü yargı reformuna ilişkin değişikliklere olumlu ve
lehte oy kullanıyoruz.
Katı kuvvetler ayrılığına
dayalı Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde yargı
reformu paketleriyle güçlendirilen bağımsız ve tarafsız
yargı erki, vatandaşlarımızın hak ve hukukunun
teminatı durumundadır.
Yargı Reformu Strateji Belgesi kapsamında
daha nice faydalı yeniliklerin yargı sistemine
kazandırılması temennisiyle, görüşülmekte olan kanun lehine
oy kullanacağımızı belirtiyor, Genel Kurulu bir kez daha
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Abdullah Koç. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ABDULLAH KOÇ (Ağrı) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üçüncü yargı paketi olarak
Meclise sunulan Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerine
partim adına söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle yargıda reform diye topluma
yansıtılan bu değişiklikler neler getirdi, nelere yol
açıyor bununla başlamak istiyorum. Reform, en yakın
anlamıyla daha iyi duruma getirmek için yapılan değişiklik,
düzeltme, ıslahat demektir. Yargıda yapılan bunca düzeltme,
topluma, halklara, çalışana, gazeteciye, siyasi tutsaklara, KHKyle
işten atılanlara ve nihayetinde bu ülkede bir düzeltme, bir yenilik
getirdi mi ona bakmamız gerekiyor. Türkiye'nin hukuk tablosu ortada,
iktidarın hukuk alanına yapmış olduğu müdahalenin ne
boyutta olduğunu bu kürsüde defalarca dile getirdik ve dile getirmeye
devam ediyoruz. Hukuk devleti ilkesi, özgürlükçü, çoğulcu,
çağdaş demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur. Hukuk devleti,
hukukun üstünlüğünün yaşama geçirildiği, yönetimde keyfîliğin
önlendiği, devletin hukuka bağlı olduğu, yargının
bağımsız niteliğiyle siyasal baskı ve
karışmalardan etkilenmeden çalıştığı, hukuk
kurallarının herkese eşit uygulandığı, hak ve özgürlüklerin
güvenceye alındığı, bireylere hukuk güvenliğinin
sağlandığı bir sistemi ifade etmektedir. En yakın bir
tarihteki hukuksuzluklara baktığımız zaman, değerli
arkadaşlar, milletvekili Leyla Güven, Musa Farisoğulları ve Enis
Berberoğlunun isimlerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunda
okunmasıyla birlikte milletvekilliklerinin düşürülmesini,
yargılanmaları devam ettiği için Anayasa ihlali olarak
değerlendirmek mümkündür. Yargıtaydan sonra Anayasa Mahkemesine
başvurular yapılmış, karar beklenmeden vekillikleri
düşürülmüştür. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat
için Anayasa Mahkemesine başvurusu şartı mevcuttur. Anayasa
Mahkemesi yolu artık iç hukukta zorunlu hâle gelmiştir.
Yargıtay, Danıştay tarafından verilen nihai kararlara
karşı Anayasa Mahkemesi başvurusunun sonucunu beklemek kesinlik
kazanmıştır. Tam da bu noktada vekilliklerin düşürülmüş
olması Anayasanın çiğnenmesi anlamını
taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin Demirtaş hakkında verilen ihlal
kararlarının uygulanmaması Anayasayı
tanımamaktır Osman Kavala örneğinde olduğu gibi. Avukatlar
tahliye ediliyor, Selçuk Kozağaçlıyı başka bir mahkeme
yeniden tutukluyor ve mahkeme heyeti dağıtılıyor;
Anayasanın 138inci maddesi bu kararlarla çiğneniyor ve ihlal
ediliyor.
Sayın milletvekilleri, hukuk devletinin
zerresinden bahsetmek gün itibarıyla mümkün değildir. Hukukun
üstünlüğüne dayanan devlet anlayışı ortadan
kalkmıştır, hukuki güvence kalmamıştır,
düşünce özgürlüğü rafa kaldırılmıştır,
basın özgürlüğü kalmamıştır, toplantı ve gösteri
yürüyüşü hakkı rafa kaldırılmıştır.
Cezasızlık hâli devam etmektedir. Bakın,
Suruç katliamı, Roboski, Madımak, Musa Anter cinayeti, Ankara Gar
patlaması, sokakta vatandaşa yapılan işkenceler, infazlar,
kadın cinayetleri, cinsel istismarlar ve daha birçok olayda davalar,
soruşturmalar devam ediyor, ya hiç yapılamıyor ya da derinleştirilemiyor.
Yargının gelmiş olduğu hâl bu şekilde ne yazık
ki. Yargıya güven duygusu yüzde 20lerde. Hukukun Üstünlüğü
Endeksinde 120 ülke içinde Türkiye maalesef 107nci sırada. Hâkim karar
verirken bir kulağı sarayda, bir gözü kolluk gücünde; işte,
Türkiye'nin yargı tablosunu bu şekilde özetleyebiliriz.
Peki, bu paket bir reform ise bütün bu
olumsuzluklara, hukuksuzluklara bir çare oldu mu? Kesinlikle belirtmek isteriz
ki çare değil ve bir çare getirmedi. Bu reformlardan kimler
nemalanıyor? Bu değişikliklerden sadece elit bir kesim, sadece
imtiyazlı bir kesim faydalanıyor. Ayrıca, yenilik, ıslahat
da içermediği kesin bir şekilde ortada. Toplumun, meslek
gruplarının ve emekçilerin adalet talebi karşılandı
mı? Bu asla karşılanmadı.
Peki, ortada ne var? Değerli arkadaşlar,
Türkiyede siyasallaşan ve tarafsızlığını yitiren
bir yargı varken kimse mahkemelerden bağımsız kararlar
almasını beklemesin ve beklemek de mümkün değil. Her şeyden
önce yargı bağımsızlığına, kuvvetler
ayrılığına ve hukukun üstünlüğüne saygı duyan bir
cumhurbaşkanına ve kuvvetler ayrılığına ihtiyaç
vardır, bunu burada belirtmek gerekiyor. Erdoğanın yargı
bağımsızlığıyla ve hukukun üstünlüğüyle
çelişen açıklamalarını kronolojik olarak belirtmek
gerekirse: 2008 yılındaki Ergenekon davasındaki tavrı ve
2014 yılındaki Twittera erişim yasağının
kaldırılmasına ilişkin olan Anayasa Mahkemesinin
vermiş olduğu karara karşı olan tavır, 2014
yılında Galataport hakkında Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulu kararının tanınmamış olması,
Haziran 2017 tarihinde adalet yürüyüşünü gerçekleştiren Cumhuriyet
Halk Partisinin Genel Başkanının yapmış olduğu bu
eyleme karşı olan tavır ve 7 Kasım 2018 tarihinde, 31 Mart
2019 tarihinde gerçekleştirilecek olan yerel seçimlerle ilgili Bu
seçimlerde, teröre bulaşmış olanlar sandıktan çıkarsa
anında gereğini yapıp kayyum tayinleriyle yolumuza devam
edeceğiz. şeklindeki beyanları ve 15 Aralık 2018de
gazeteci Fatih Portakalı hedef alan konuşmaları, 23 Aralık
2018 tarihinde sanatçı Metin Akpınara ilişkin olan tavrı
ve kendisi hakkında başlatılan soruşturma, 21 Eylül 2019
eski Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaşın
tutuklanması üzerine Sonuna kadar bu işin takipçisiyiz, takipçisi
olacağız, bunları bırakamayız. şeklindeki
müdahaleler. Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere
yargıya yürütme makamı tarafından sık sık müdahale
edildiği Türkiyenin başka bir gerçeği değerli
arkadaşlar.
İşte tam da bu noktada darbelere
karşı ülkede artık olmayan bir adaletin sağlanması
için, emekçinin derdine derman olabilmek için, toplumsal barışı
tesis etmek için, Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü için ve bütün bu
sorunların çözüm noktası olarak demokratik bir anayasa
yapımı için Hakkâriden, Edirneden yollara çıktık ve
çıkmaya devam edeceğiz. Büyük manipülasyonlara rağmen barışçıl
ve demokratik hakkımız olan yürüyüş hakkımızı
kullandık. Anayasal olan ve tamamen rafa kaldırılan
toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkının
kullanılmasının demokratik toplum inşası için zorunlu
olduğunu hatırlatmak için yollara düştük ve bu yollarda olmaya
yine devam edeceğiz.
Kayyumlardan kaynaklı yargının
yürümediğini ve ne yazık ki kanun hükmündeki kararnamelerle
işlerinden atılan kişilerin hâlâ hukuk önünde çare
bulamadığını çok net bir şekilde biliyoruz.
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanununun ihlal edildiğini daha dün barolara
yapılan muameleyle hep birlikte gördük ve demokratik hakkını
kullanan barolar engellendi ve âdeta açlıkla terbiye edilmeye
çalışıldı. Türkiyede hangi gösteriye izin veriliyor diye
sormak gerekirse 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu çekirdek anayasal bir haktır, hiçbir surette
müdahaleye maruz kalamaz diye belirtmek istiyoruz. Ancak bu, her seferinde bu
konuda demokratik toplumun ve sivil toplum örgütlerinin talepleri bir bahaneyle
engelleniyor. 2911 sayılı Yasanın uygulanmaması yönünde,
mevcut olan iktidar, elinden gelen bütün çabayı sarf etmektedir.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede bu
baskıyı uygulayan iktidar mıdır değil midir, bunu net
bir şekilde bütün halkımız biliyor ve bütün sivil toplum örgütlerine,
halkın bütün kesimlerine bu yöndeki uygulamaları net bir şekilde
gözler önüne seriliyor.
Anayasanın 34üncü maddesine göre herkesin,
önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu herkesçe
bilinen bir gerçektir değerli arkadaşlar.
AKP Hükûmeti, son dönemlerde, 81 ilde 2911
sayılı Kanun, Anayasanın 34üncü maddesi ve uluslararası
sözleşmelerin uygulanması önünde çok ciddi engeller ortaya
koymaktadır ve özellikle partimizin bu demokratik hakkını
kullanmaya yönelik olan tavrını çok ciddi bir şekilde
engellemeye çalışmaktadır. Bu şekilde bizim partililerimiz,
siyasi çalışma yapan arkadaşlarımız gözaltına
alınmakta ve sokakta açık bir şekilde işkenceye maruz
kalmaktadırlar.
Anayasanın 135inci maddesi yargının
bağımsızlığını ve
tarafsızlığını ifade etmektedir. Hükûmetin mevcut
uygulamalarının Anayasaya aykırılık teşkil
ettiği de açık bir gerçektir. Yargı enkaz hâlindeyken, bütün bu
uygulamalara dur diyecek tek mekanizmayken işlemez ve tarafsızlığını
yitirmiş hâldedir. Yenilik diye getirilen bu düzenlemeler ise toplumu
kandırmaktan, oyalamaktan başka bir anlam
taşımamaktadır. Bu nedenle, bu bir reform veya ıslahat
değildir; bunun mevcut iktidarın giderayak mensuplarına,
sermayedarlarına bir armağandan başka bir düzenleme de
olmayacağı açıktır değerli arkadaşlar.
Sayın milletvekilleri, bütün bunlara
rağmen huzurdaki değişiklikler de yargının
sorunlarına çare olmayacak, bu düzenleme milyonlarca ağacın
kesilmesine ne yazık ki neden olacaktır. (2/2735) esas numaralı
Teklifle Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile 61 kanun maddesinde
değişiklik öngörülmektedir. Evrensel hukuk normlarını
çiğneyen bir anlayış söz konusudur bu değişikliklerde.
Evrensel hukuk ilkelerinin ihlali olan torba yasa yöntemi AKP tarafından
2010 yılından bu yana sistematik olarak da
kullanılmaktadır. Bilindiği üzere, AKP iktidarından önce
Türkiye Büyük Millet Meclisinde sadece 1 adet torba yasa getirilmiştir.
AKP iktidarının ilk döneminde 2 ayrı torba yasa Meclise gelirken
2010 yılından sonra ise bu sayı hızla artarak 2011
yılında 35e çıkmıştır. Torba yasa
sayısındaki artışla AKPnin demokratik
politikalarının giderek şiddetlenen bir seyir izlemesi durumu
artık rastlantı değildir. Torba yasalar, AKPnin gittikçe
otoriterleşen yönetiminin yasama alanındaki somut
çıkarlarıdır. Ülkede her alanda yaşanan otoriterleşme
ve tekelleşme yasama alanında da yaşanmakta, yasama süreci
teknik bir formata dönüştürülmektedir. Toplumsal etkileşim ve
müzakere kanalları ne Meclis içinde ne de dışında STKlere
ve meslek örgütlerine yönelik işletilmektedir; bu da Parlamentonun
işlevsizleşmesi ve itibar kaybetmesine neden olmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemine geçişle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinin
itibarsızlaştırılması süreci son hızla devam
etmektedir. Sarayda hazırlanan torba yasalar, kanun teklifinin
altında imzası olan milletvekilleri tarafından önce
komisyonlara, ardından da virgülüne dokunulmadan Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna sunulmaktadır. Sadece teknik prosedür yerine getirilerek
bu vesileyle idari onay ofisi hâline getirilen Meclise yasama sürecinde bir
araç rolü biçilmektedir. Yeni sistemle birlikte torba yasalarla götürülen
yasama süreci, Meclisten uzak tutulmaktadır. Yasama sürecinde Meclisi
devre dışı bırakan Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi, torba yasa hükûmet sistemine dönüşmüş
durumdadır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle
birlikte yasamanın tek formatı hâline getirilmiş olan torba
yasalar, yasama kurnazlığını ve keyfîliğini de ifade
etmektedir.
1927 yılından bu yana uygulanan ve köklü
bir içtihatla günümüze kadar sirayet eden 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu, AKP Hükûmeti tarafından 1 Ekim 2011 yılında
kapsamlı bir değişikliğe uğratılmıştır.
Bu kanun, ilk uygulama tarihinden itibaren içinde çelişik hükümler
barındırmasından dolayı kısmi değişikliklere
uğramıştır. Bazı maddeleri ise Anayasaya
aykırılıkları nedeniyle kanundan
çıkarılmıştır. Bu kanuna eklenen bölge adliye
mahkemeleri de yargılama açısından ciddi sorunları ortaya
çıkaran başka bir yol hâline getirilmiştir. Yargıtay öncesi
kanun yolu olarak öngörülen bu mekanizma, âdeta, dosyaları arada bir rafta
bekletme aracına dönüştürülmüştür. Davaların karara
bağlanma süreci, temyiz aşaması da gözetildiğinde âdeta bu
süreci 2 kat daha uzatmıştır. Bu husus, makul sürede karar verme
ve hakkın tecelli etmesini sağlama ilkesini ihlal eder hâle
gelmiştir.
Bu teklif bir torba, halk arasındaki
tanımıyla çorba bir tekliftir. Anayasaya bağlılık,
demokratik ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşır bir yanı da
ne yazık ki yoktur. Bu torbanın içerisine HMK, İcra ve
İflas Kanunu, Kadastro Kanunu, Sigortacılık Kanunu, Türk Ticaret
Kanunu, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Sınai Mülkiyet
Kanunu hakkında çeşitli düzenlemeler getirilmektedir. İşte,
tam da bu nokta AKP Hükûmetinin ülkeye, kanuna ve Meclise bakış
açısını yansıtmaktadır. Bu düzenlemenin yenilik
doğuran bir yönü de ne yazık ki yoktur. Türkiyedeki tüm temel
yasalar bir kez daha yapboz tahtasına dönüştürülmüştür. Bu temel
yasaların çoğu da temel kanun değişikliğiyle AKP
hükûmetleri döneminde gerçekleştirilmiştir. Halkların, toplumun
iradesini yansıtmayan bu yasaların hepsi uygulanamaz hâldedir.
Evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde bu teklife
baktığımız zaman, yine mevcut olan Anayasayı bir
tarafa bıraktığımız ve teknik alanda da kanun yapma
tekniğine de aykırı olan bir kanun teklifiyle karşı
karşıya olduğumuz açık bir durumdur. Elbette, yargı
paketi olarak, bir reform olarak kamuoyuna sunulan bu ikinci pakette gerçek
anlamda meslek kuruluşlarının, gerçek anlamda hukuk
profesörlerinin ve kürsülerinin bu konudaki görüşleri, bu konudaki
eleştirileri ve katkılarının olmadığı
bilinen bir gerçektir. Türkiye'de yürürlüğe giren
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle yasama
organının ne denli devre dışı
bırakıldığının, yasama organının yasa
yapma tekniğinden ne denli uzaklaştığının
başka bir versiyonunu da biz bu kanun teklifinde görüyoruz. Yine, bir
torba yasayla maalesef bu halk karşı karşıya.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle,
meydana getirilen bu kanun teklifiyle şu anda görüştüğümüz
yasada bizim özellikle İnsan Hakları Sözleşmesine ve mevcut
olan meri yasalara aykırı olduğunu düşündüğümüz
bazı hükümler mevcuttur.
Bakın, değerli arkadaşlar, 28inci
maddede değişiklik öneren bu teklifin bazı sakıncalı
yönleri söz konusudur. Kanunun mevcut hâliyle yalnızca genel ahlakın
ve kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı
hâllerde yargılamanın gizli yürütülmesi mümkün iken sunulan teklifte
yargılamayla ilgili kişilerin korunmaya değer üstün bir
menfaatinin söz konusu olması durumunda da yargılamanın gizli
yürütülmesine imkân sağlanmaktadır. Peki, bu ne demektir?
Hâlihazırda muhalefet ve iktidar mensuplarının taraf olduğu
soruşturma ve ceza davalarında yürütme erkinin güçlü bir
hissedilirliği mevcut iken bu teklifle hukuk muhakemeleri yoluyla
bazı belgelerin kamuoyunda tartışılması
imkânını sağlayan düzenlemelerin hedef
alındığı söylenebilir. Kişilerin korunmaya değer
olan üstün menfaatinin zarar görmesinin söz konusu olması durumunda somut
olayın ceza yargılaması dışında kalan yönleriyle
ancak hukuk muhakemesine konu olabileceği gerçeği
karşısında bu teklifin anılan siyasi gerekçelerle
sunulduğu ve bu saikle düzenlendiğini belirtmek gerekir. Teklifte sunulan
değişikliğin uygulama alanı bulabileceği davalarda kamuoyunu
yakından ilgilendiren önemli bilgi ve belgelerin
tartışılmasının önüne geçileceği endişesini taşımak
demokratik ülkelerde gayet olağan bir durumdur. Kaldı ki mevcut madde
metniyle ilgili ne üst yargı mercilerinde ne de doktrinde kayda değer
bir tartışma yürütülmemiştir ve bu yönde ciddi bir halk
oylamasına veya halka da gidilmiş değildir.
Değerli arkadaşlar, hukuk yargılama
mantığı çerçevesinde bakıldığında hâkimin
hükmün kurulduğu ana kadar görüşünü belirtmeme ihsasırey
yasağı dediğimiz bir ilkeyle karşı karşıya
olduğunu burada belirtmek istiyoruz fakat bu uygulamayla bu metinde ve bu
teklifte getirilen başka bir maddede ise hâkimin reyini belirtme ve mevcut
olan durumda kişiyi dava açmaya zorlama gibi bir ilkeyle biz
karşı karşıyayız. Dolayısıyla ihsasırey
ilkesinin de ihlal edilebileceği endişesini
taşımaktayız. Gerekçede belirtilen kaygıların tam
olarak giderilmesi ve vatandaşın dava açma aşamasında yüklü
yargılama giderleriyle karşı karşıya kalma ihtimali
söz konusudur.
Diğer bir husus ise bu kanun teklifinde yine
getirilen, mevcut olan mahkeme kararının, tedbir
kararlarının uygulanmaması durumunda, mahkeme tarafından,
hukuk mahkemeleri tarafından verilebilecek olan bir disiplin hapsinden
bahsediliyor.
Değerli arkadaşlar, ceza yargılama
sistemi açısından baktığınız zaman, yine,
doğal hâkim ilkesine aykırı olabilecek, kişinin hürriyetini
doğrudan doğruya hedef alabilecek olan bu teklifin ve bu maddenin de
yine, bütün detaylarıyla araştırma yapabilecek olan ceza
davasından mahrum bırakılarak, hukuk mahkemesi tarafından
bir hapsin verilmesi, bir kararın verilmesi ve hürriyeti
bağlayıcı bir cezanın verilmesinin de yine, Anayasaya,
uluslararası sözleşmeye aykırı olduğunu belirtmek
istiyoruz.
Son olarak, şunu belirtmek istiyoruz
değerli arkadaşlar: Bu kanun teklifinin
yapılanmasının, mevcut olan bu kanun teklifinin bu Genel Kurula
getirilmesinde ihtiyacı olan halkların, ihtiyacı olan
emekçilerin, ihtiyacı olan işçinin, ihtiyacı olan sokaktaki
vatandaşın bir talebi olmadığını ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Koç.
ABDULLAH KOÇ (Devamla)
kesinlikle belirli bir
kesimin ve belirli bir zümrenin istekleri doğrultusunda bu kanun
teklifinin Meclise sunulduğunu belirtmek istiyorum ve bu nedenle eksik yönleriyle
kabul etmediğimiz hususların olduğunu belirtmek istiyor,
saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Tufan Köse.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TUFAN KÖSE (Çorum) Teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere Genel Kurulun
huzurundayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu, 63 maddeden oluşan bir tekliftir Sözde
teklif diyoruz işin esasında çünkü düzenleme talebini eğer
milletvekilleri yaparsa -parlamenter demokrasinin argümanlarıyla
konuşuyorum- bu teklif olarak geçer ama hükûmet tarafından gelirse,
bunun ismi işin esasında tasarıdır. Güya bu teklifin sahibi
de bir Grup Başkan Vekili olmak üzere 130 AK PARTİli, Adalet ve
Kalkınma Partili Cumhurbaşkanı. Hâlbuki hepimiz biliyoruz ki bu
teklifin de asıl sahibi Cumhurbaşkanlığında
oluşturulan Hukuk Politikaları Kurulunun üyeleri ve Adalet
Bakanlığının birkaç bürokratından ibaret. Yine, bir
AKP klasiği olan
RECEP ÖZEL (Isparta) Tufan Bey, yanlış
biliyorsunuz. İnan ki yanlış biliyorsunuz.
TUFAN KÖSE (Devamla) Doğrudur.
Eğer o 128 arkadaştan 100ü biliyorsa,
30u, 40ı
RECEP ÖZEL (Isparta) Teklifin sahibi
hazırladı, ciddiyim, yanlış biliyorsun. Bak, bu konuda emin
ol.
TUFAN KÖSE (Devamla) Doğrudur. Yani
bilemiyorum doğru değil ama yine bir AKP klasiği olan,
yaklaşık on sekiz yıldır, torba kanun şeklinde önce
Komisyona, Komisyondan da Genel Kurulun huzuruna bu kanun teklifi
sunulmuştur. Her torba kanunda olduğu gibi kanun yapma tekniği
açısından son derece sorunludur. Mevzuattaki bütünlüğü bozar şekilde
Hukuk Muhakemeleri Kanununda, İcra ve İflas Kanununda, İdari
Yargılama Usulü Kanununda, Tüketici Kanununda ve benzer kanunlarda olmak
üzere 9 temel kanunda, yaklaşık 9 ayrı kanundaki usul
hükümlerini değiştirmiştir. AKP klasiği. dedik. Teknik
bir düzenleme olmasına karşın muhalefet partileriyle hiçbir
diyalog kapısı aralanmamıştır, hiçbir uzlaşı
çabasında da bulunulmamıştır. Yalnızca 18inci maddede
-ki bu 18inci maddede de iktidar partisinin milletvekillerinin de
değişiklik önergesi vardır- değişiklik
yapılmıştır. Bunun dışında, bugün 24 Haziran
2020, tam iki sene olmuş. İki yılda Adalet Komisyonundan 6 tane
kanun teklifi, yine sözde teklifler geçmiş, toplamda 196 madde değişmiş.
Olağanüstü Hal Kanunu var bunun içerisinde, biz af kanunu diyoruz siz
infaz düzenlemesi diyorsunuz, o var, çok önemli kanunlar var; bir tek muhalefet
partisinin önergesi kabul edilmemiş, değişiklik önergesi kabul
edilmemiş.
İşin esasında, az evvel, zannedersem
bir partinin Grup Başkan Vekili olmalı, Milliyetçi Hareket Partisinin
Grup Başkan Vekili olmalı, işte, bugün 24 Haziran 2018in
yıl dönümü olması dolayısıyla diyor ki:
Cumhurbaşkanlığı sistemi uzlaşmacı bir
sistemdir, millî mutabakatı sağlayan bir sistemdir. Hâlbuki,
görüyorsunuz, iki yıl içerisinde Adalet Komisyonunda 196 tane madde
değişmiş; sadece 1 madde, 18inci maddedeki muhalefet partisinin
önergeleri iktidar partisinin önergesi olması hasebiyle
değiştirilmiş. Bu teklif, teknik bir teklif. Amaç, aslında,
biraz yargılamaları hızlandırmak ama sadece kanun değişiklikleriyle
yargılamayı hızlandırmanın mümkün
olmadığı zaten gözle görülüyor, sabit, bunu bütün hukukçular da
bilir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun, 2011de yürürlüğe girmesinden sonra
aynı amaca matuf 18, bununla beraber 19 değişiklik
yapılıyor. Bu değişikliklerin hiçbirisi
yargılamaları hızlandırmaya, maalesef, yetmedi. Demek ki
sadece yasaları değiştirmekle hızlandırmak mümkün
değil. Bu kanun teklifi, eski adıyla Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun yani Hukuk Muhakemeleri Kanununun sistematiğini, amacını
ve ruhunu da bana göre ve tecrübeli hukukçulara göre, bu işi bilenlere
göre de bozmaktadır.
Arkadaşlar, eğer amaç makul sürede
yargılamanın sağlanmasıysa yani yargılamaları
hızlandırmaksa Gecikmiş adalet, adalet değildir.
diyorsak, hukukun başlıca, çok temel sorunları var, onları
çözerek işe başlamak gerekir, yoksa usul kanunlarındaki
değişikliklerle yargılamayı
hızlandıramıyoruz diyorum. Burada bir nokta koyuyorum, biraz
sonra yargının temel sorunlarından da kısaca bahsetmek
istiyorum.
Şimdi, geçtiğimiz günlerde -dün değil
evvelki gün- baro başkanları Ankaraya geldi; İstanbul Barosunun
Başkanı var, İzmir Barosunun Başkanı var. Düzenlenmek
istenilen Avukatlık Kanununa ilişkin 80 baronun tavrı
aslında benzer, birbirine çok yakın. 56 baro başkanı yani
21inci yüzyılda, demokrasiyle yönetildiği iddia edilen bir ülkede,
olmayacak bir şekilde, Ankaranın girişinde seyahat özgürlükleri
de engellenerek yirmi yedi saat orada polis ablukası altında tutuldu.
Bunlardan bir kısım arkadaşlar, baro başkanları, meslektaşlarımız
aradı bizi, son gün özellikle, dün yani uzlaşma sağlanmadan önce
neredeyse can güvenliklerinden endişe eder hâle geldik. Yani nedir bu
tavrın gerekçesi? Hakikaten anlamak mümkün değil. Yani Her
yaptığımız doğru, herkesin düşüncesini de biz
belirleyeceğiz. mantığıyla giderseniz, bu işin
sonunda ülkenin de gideceği yer üçüncü sınıf bir demokrasidir.
Bizim iddiamız, Türkiyeyi birinci sınıf demokrasiyle yönetilen
bir ülke yapmak.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
baroların böyle parçalı baro gibi, çoklu baro gibi, nispi temsil
gibi, bunlara ihtiyacı yok; bunlar oturulur, konuşulur. Bunları
avukatlar konuşur, barolar, baro başkanları, yöneticileri, bilim
adamları konuşur ama baroları parçalamak, güçsüzleştirmek
ve susturmak için yapılacak her düzenlemenin karşısında
Türkiyenin bütün demokratik güçleri -başta Cumhuriyet Halk Partisi,
Millet İttifakı olmak üzere- duracaktır.
Ben de bir avukat olarak, avukatların
sorunları çok başka; avukat olan arkadaşlarımız bilir,
tahmin ediyorum siz de bilirsiniz. Avukatların gündeminde net yoksulluk
var arkadaşlar, yoksulluk; avukatlar yoksullaşıyor gittikçe.
İşsizlik ve ağır vergi yükleri var avukatların
gündeminde. SGK primleri var ödenemeyen; ben de geçmişte SGK primlerini af
kanunlarından yararlanarak öderdim. Avukatların komik düzeyde emekli
maaşları var, çok komiktir. Angarya düzeyindeki CMK ücretleri var
avukatların sorunlarında. Avukatların adliyelerde hatta mahkeme
salonlarında uğradıkları hakaret ve şiddet var.
Ücretsiz ve güvencesiz yapılan stajlar var, stajyer
avukatlarımızın sorunları var. Bunların yanı
sıra düzensiz bir şekilde ve kontrolsüz bir şekilde açılan,
bugün de sayıları zannedersem 133ü bulan -öyle söyleniyor, ki
bunların yaklaşık 57 tanesi 2002den sonra AKP iktidarı
döneminde açılmıştır- merdiven altı hukuk fakülteleri
var, bunun hukuka yansımasını biraz sonra
değerlendireceğim. Hukuk fakültelerinin kontrolsüz açılması
da başlı başlına bir sorundur. Şimdi, maalesef, her
yeri kontrol altına almaya çalışıyor iktidar partisi
başta Cumhurbaşkanı olmak üzere ki yargının en büyük
sorunlarından biri de Sayın Cumhurbaşkanın öznel
tavırlarıdır, biraz sonra ona da değineceğim.
Hâkim ve savcıları bir şekilde
yıllardır kontrol altına aldınız, zaten
alamadıklarınızı ihraç ettiniz bir kısmını
cezaevine gönderdiniz, bir kısmını emekliye sevk ettiniz, bir
kısmını emekli olmaya zorladınız -ki biraz sonra
onlardan da zaman kalırsa bahsedeceğim- sıranın avukatlara
geldiğini düşünüyorsunuz.
Bakın, arkadaşlar, burada hep söylüyoruz
Herkesin bir gün hukuka ihtiyacı olacak. diye, yarın hepinizin de
avukatlara ihtiyacı olacak, bizlerin de olacaktır mutlaka. O yüzden,
baroları da yalnızca avukatların örgütlendiği bir yapı
olarak görmek doğru değil, barolar hukukun üstünlüğünü savunan,
bağımsız yargının da hayata geçmesinin teminatı
olan bir kurumdur. Savunmayı örgütsüz bırakmak istiyorsunuz,
savunmayı örgütsüz bırakarak bağımsız yargıya bir
darbe daha vurmak istiyorsunuz. Buna izin vermeyeceğimizi bilmenizi
istiyorum.
Devamında, sanki böyle bir hınç alır
gibi, İstanbul İl Başkanımız Canan
Kaftancıoğlunun cezası
Sanırsınız cinayet
işledi ya da geçenki af kanununda affettiğiniz organize suç örgüt
liderlerinden birisiymiş gibi dokuz yıl sekiz ay yirmi gün hapis
cezası verildi 23 Haziranda, özellikle de 23 Hazirana nasıl denk
getirdiyseniz yani bunu kimse yemez arkadaşlar, bakın; bunu kimse
yemez. Bu, gidişin başlangıcı. Bir örnek vereceğim.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) Çok canları
yandı.
TUFAN KÖSE (Devamla) Tabii ki. Bu bir gösteridir,
güç göstergesidir. Biz hukuk falan tanımayız. İstanbul'daki
rant düzenimizi kim bozduysa biz onun cezasını da o gün
onaylarız. (CHP sıralarından alkışlar) Rant düzenini
bozdurmayacağız. diyorsunuz ama biz o rant düzenini bozduk
İstanbul'da; umuyorum ve diliyorum, ilk yapılacak genel seçimlerde
Türkiye'de de rant düzeninizi bozacağız. Dokuz yıl sekiz ay
yirmi gün ceza almış.
Bakın, bu Libyayı muhasara altına
alan bir donanma vardı. O donanma gemisinin de -Haçlı
donanması demişti Sayın Cumhurbaşkanı ona bir
dönemlerde, öncesinde- adı Andrea Doriaydı hatırlarsanız.
Andrea Doria, Preveze Deniz Zaferinde Barbaros Hayreddinin
karşısında mağlup olan haçlı donanması
generaliydi. Bakın, çağrışım yapıyor;
haçlılar, Andrea Doria, Libya muhasarası -muharip Türklerin lideri, o
dönemdeki Arapların lideri Barbaros Hayreddin Paşa- bugün de
İstanbulda rant düzeninizi bozan Sayın Canan
Kaftancıoğlunun dokuz yıl sekiz ay yirmi günlük
cezasının onaylanması. Bunlar Türk milletinin de kabul
etmeyeceği, çok haksız mesajlardır.
Şimdi, geldim, sorunları
konuşacağız arkadaşlar. Öncelikle bizim en büyük
sorunlarımızdan biri, tarafsız ve bağımsız
yargı; tarafsız ve bağımsız yargımız yok.
Sayın Recep Özel çok iyi biliyor, İstanbul seçimlerinden
hatırlar; neredeyse Sayın Cumhurbaşkanı da Yüksek Seçim
Kurulunun bir üyesi olarak günlük o şeylerle ilgili konuşmalar
yapıyordu.
Yargının siyasallaşması çok
önemli, yargı siyasallaştı. Yani şöyle bir tarama
yaptım, bildiğimiz şeyler de: Bir dönem insanlar cemaate
yakın avukat falan arıyorlardı; hakikaten, hatırlıyorum,
kendi memleketimde de, son yıllarda da AKPye yakın avukatlar aramaya
başladılar davaları görülsün diye. Niye, filan diye
düşünüyorsunuz. Bakıyorsunuz ki yapılan atamalar, kimi il
başkanı, kimi ilçe başkanı, kimi kadınlar kolu
başkanı filan 2018de yapılan atamalar. Yeni yapılan hâkim,
savcı atamaları, yine benzer. Yargıda kadrolaşma çok
yaygın. Yargıyı vesayet altına almaya
çalışıyordunuz, aldınız. Özellikle 2010da
yapılan referandumla önce FETÖcüler aldı yargıyı vesayet
altına -daha sonra FETÖyü yıktık, devirdik 15 Temmuzdan sonra-
sonra da AKPnin yargısı hâkim hâle geldi.
Cumhurbaşkanının tavırları
dedim; ondan biraz sonra bahsedeceğim.
Şimdi, arkadaşlar, 2002de bu memlekette 7
bin civarında hâkim varmış, bugün 25 bin hâkim var. Bu 7 bin
hâkimin de yarısının emekli olduğunu söyleyelim. 3.500
civarında bir hâkim sizin iktidar döneminizden önce kalan hâkim,
yaklaşık 22-23 bin hâkim bu iktidar döneminde göreve
başlatılmış. Cumhuriyet tarihinin en çok hâkim ve
savcı atamasını yapan iktidar sizsiniz. Tabii, en çok hâkim ve
savcı atamasını yapan iktidar siz olduğunuz gibi en çok
hâkim ve savcıyı ihraç eden iktidar da sizsiniz. 5 binin üzerinde de
hâkim ve savcı sizin döneminizde çeşitli gerekçelerle -ki özellikle
de Fetullahçı terör örgütü üyesi olmak hasebiyle- ihraç edilmişler.
Yargıdaki siyasal kadrolaşma öyle bir yere
gelmiş ki -bakın, konuşuluyor, sizler daha iyi biliyorsunuz
bunu- yani öyle sadece AK PARTİli değil, artık orada
mikromilliyetçilik de başlamış zannedersem, Hakyolcu hâkim ve
savcılar, Pelikancı hâkim ve savcılar, Menzilci hâkim ve
savcılar, Adalet ve Medeniyet Derneği çıktı son zamanlarda,
bu derneğin yaptığı ve önayak olduğu atamalar, sonuç
Sonuç, yargıya güven yüzde 20ye düşmüş yani tuz kokmuş son
üç döneminizdeki.
Bakın, arkadaşlar, on sekiz yıl evvel
ben de genç bir insandım. Bugün yargıda olan ne varsa bütün sorumluk
size ait. Türkiye Adalet Akademisinden tutun da HSKnin yapısına
kadar ne varsa. Bakın, yargıda reform çalışmaları var.
Aslında çok uzlaşmacı, bana göre çalışan da uygar da
bir Adalet Bakanımız var, bir şeyler de yapmaya
çalışıyor; biraz sonra ona da değineceğim. Ekonominin
düzelmesi de sosyal adaletin, sosyal barışın, iç
barışın sağlanması da bana göre her şey
yargıya bağlı; yargının tarafsız,
siyasallaşmamış, bağımsız ve güvence içerisinde
hâkimlerden oluşan bir yargının olmasına bağlı
ülkemizin de 21inci yüzyıla hazırlanması.
Şimdi, sorunlardan bahsederken Adalet
Bakanı dedim. Adalet Bakanımız, zaman zaman güzel
konuşmalar yapıyor. Yargı Reformu Strateji Belgesi üzerine de
yaklaşık bundan bir buçuk yıl evvel bir konuşma yaptı.
Şimdi, tabii, bu kanun teklifinin geliş sebebi de o reform belgesinin
bir yansıması olarak diyorlar ama reform falan değil bu kanun
teklifi, maddelerde arkadaşlarımız da anlatacaklar. Bu kanun
teklifi, sadece bir kısım engelleri yani yargılamanın
hızlanmasındaki yargıç gözüyle olan engelleri aşmaya
çalışan, bizim de çoğu maddesine
katıldığımız -5-6 madde hariç- bir şey.
Sayın Bakan yaptığı
konuşmada diyor ki Bu reformun vizyonu güven veren ve erişilebilir
bir adalet sistemi. birincisi bu. İkincisi Adalet kapısına
gelen hakkına erişebileceğinden emin olmalı. diyor. Yani,
aslında şöyle de demek istiyor Sayın Bakan: Ülkemizde güven veren
ve erişilebilir bir adalet yoktu bu zamana kadar. O günden sonra da çok
bir değişiklik olmadı. Herkesin, hakkında
ulaşılabileceğinden emin olduğu bir adalet sistemi de yok.
diyor Sayın Bakan, sonra da Sayın Bakan şöyle de yapıyor:
İngilterede bir mahkeme, belli gerekçelerle FETÖcü Akın İpeki
iade etmiyor. İşte, gerekçesi de çok basit gerekçeler, aynı
Sayın Adalet Bakanının gerekçelerinin bir benzeri. Adil
yargılanma yok. diyor, Ülkede, insanların siyasi nedenlerle
soruşturulduğuna ve kovuşturulduğuna dair yaygın
kanaat var. diyor, bir de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
3üncü maddesine de dayanıyor İşkence ve insanlık
dışı muamele görme ihtimali var. diye.
Şimdi, bakın, biz, uygar dünyanın,
demokratik dünyanın güvendiği bir hukuk sistemine sahip
olmadığımız için Akın İpeki bugün bize iade etmiyorlar.
Sahi, bu arada Akın İpeki geçiyorum, Fetullah Gülen ne oldu? Bilen
var mı arkadaşlar? Böyle çok güçlü delillerle ve dosyalarla
Amerikaya gitmişti dönemin Adalet Bakanı Sayın Bekir
Bozdağ, yanlış hatırlamıyorsam. Nerede şimdi
Fetullah? Yani, insanlar kuşkulanıyor biliyor musunuz? Yürekten
söylüyorum, ben kuşkulanıyorum şahsen, acaba Fetullah Gülenle
arka kapı diplomasisi mi yürütülüyor diye, yani görüşülüyor mu acaba
diye. Yani, niye şüpheleniyoruz? Bir taraftan da bir kısım
Fetullah Gülen cemaatinin ya da terör örgütünün liderleri, kadroları, önde
giden insanları, bugün iktidar partisinin en üst düzeyindeki,
noktalarındaki insanlarla beraber yurt dışı seyahatlerine
gidiyor, ticaret yapıyor, iş yapıyor. Fetullah yargısı
diye bir yargının, Fetullah borsası diye borsanın
oluştuğunu da sizin kendi milletvekilleriniz, geçmiş dönem
milletvekilleriniz zaman zaman söylüyor.
Bir kez daha soruyorum, Fetullah Gülen ne oldu?
Terör örgütü lideri Fetullah Gülen ne oldu? Yeniden acaba bir arka kapı
diplomasisinin görüşmesi mi yapılıyor?
Şimdi, arkadaşlar, tabii, yargı,
işin esasında 15 Temmuzdan sonra bozulmadı ama 15 Temmuzdan
sonra da çok önemli gelişmeler oldu. Bir Anayasa Mahkemesi üyesi ki
suçüstü hariç gözaltına alınması mümkün değil ve Anayasa
yargısına tabi yani Yüce Divanda yargılanması gereken
hâkim, Ankara Cumhuriyet Savcısının talimatıyla Anayasa
Mahkemesi Başkanının ve Uyuşmazlık Mahkemesi
Başkanının gözü önünde gözaltına alınıyor ve
gık diyemiyorlar. O, hani, 30 Ağustos resepsiyonunda Sayın
Cumhurbaşkanının önünde yerlere kadar eğilen Anayasa
Mahkemesinin Başkanının gözü önünde
Yani, o gün aslında
yargı bitiyor. Devam ediyoruz, ekim ayında da Anayasa Mahkemesi bir
karar veriyor: Ben, olağanüstü hâl kararnamelerini inceleyemem. diyor ve
zaten 20 Temmuz darbesini meşrulaştırıyor.
Bakın, o kararı veren Anayasa Mahkemesi
Başkanı -çok bilinen bir fotoğraf da yine görmenizde fayda var-
yerlere kadar eğilmiş. Burada da bir tane daha var. Kim var? Zerrin
Hanım var, o da Danıştay Başkanı; önünü
düğmelemeye çalışıyor, görüyorsunuz, Zerrin Hanım da
önünü düğmeliyor da
Tabii, bu tosuncuk düzeninde kızı da bir
gün sonra Elâzığdan Ankaraya geliyor,
Cumhurbaşkanlığına daire başkanı oluyor. Bunlar
bu, bunlar on sekiz yılda Türkiyenin geldiği demokrasinin fotoğrafları.
(CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, bir de Amerikadan fotoğraflar var.
Bu Obama, Obamanın karşısında herkes ayakta
alkışlıyor, konuşma bitmiş olmalı muhtemelen,
birliğin günü. Orada, yargıçlar, hatta yargıçların bir
kısmı da katılmamış tarafsızlığımıza
gölge düşer diye, yerlerinden kalkmıyorlar. Bakın, yerlere kadar
eğilmiş, düğmesi olmayan cüppesini iliklemeye çalışan
bir yüksek yargı başkanı ve Anayasa Mahkemesi Başkanı,
bir de Amerikada yüksek yargıçlar Obamanın
karşısında -bakın, oturuyorlar, burada fotoğraf daha
net- oturuyorlar, sadece Obamanın değil, Trumpın
karşısında da oturuyorlar. Yüksek yargıçlar önünü
düğmelemez, zaten düğmesi yok cüppelerinin önünde. E, böyle bir
düzenden de herhâlde bağımsız ve tarafsız bir yargı
çıkmaz diye düşünüyorum.
Şimdi, hâkim, savcı kuraları da son
zamanlarda bir partinin de Genel Başkanı olan
Cumhurbaşkanının huzurunda yapılıyor, işte o
saray dediğimiz yerde yapılıyor. İşte bu fotoğraflar,
arkadaşlar, önü düğmeli, ayakta alkışlanan fotoğraflar
bağımsız ve tarafsız yargıyı yani üçüncü kuvveti
saraya, bir partinin Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanına kul
eden düzenin fotoğrafları, az gelişmiş demokrasinin
fotoğrafları. Böyle bağımsız yargı olur mu?
Samimiyetle soruyorum: Böyle bağımsız yargı olur mu? Bu fotoğraflar,
bakın, yargıyı üçüncü kuvvet olmaktan çıkaran bir düzenin
yansıması. Bu fotoğraflar, yargıya bir partinin -ismini de
söyleyeyim- Adalet ve Kalkınma Partisinin üniformasını giydiren
düzenin fotoğrafları, düğmelenmiş cübbelerle.
Arkadaşlar, bu fotoğraflar, kuvvetler
ayrılığını, bağımsız yargıyı
ayaklarına vurulmuş bir pranga olarak gören zihniyetin
yansımasının fotoğrafları.
Şimdi, konuşmamın başında
bir şey daha söylemiştim: Cumhurbaşkanının
tavırları, bana göre, bağımsız yargının
önündeki en büyük engel, ne Anayasa Mahkemesi kararı tanıyor ne Ona
uyarım. diyor ne Bilirim. diyor. İşte, son günlerde
zannediyorum Selahattin Demirtaş hakkında bir karar verdi Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi tutukluluğunun
kaldırılması filan diye. Ne diyor? Tahliye kararlarına
karşı biz karşı hamlemizi yaparız, işi de
bitiririz. diyor. Yahu, arkadaş, bir Cumhurbaşkanının
görevi midir? Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı
eleştirilebilir arkadaşlar, hukukçular eleştirebilir, başka
şeyler de yapılır, temyizi yapılır, itirazı
yapılır; o ayrı bir şey ama sen Cumhurbaşkanı
olarak, bağımsız olma noktasındaki bir makamda olarak
nasıl bu kararı
Üstelik de senin karşında Cumhurbaşkanı
adayı olmuş, bir partinin de geçmiş dönem Genel
Başkanı hakkında böyle bir şey diyebiliyorsun?
Bakın, akademisyenler hakkında şöyle
laflar söylüyor; alçak zalim kapkaranlık cahil ruhları
kirlenmiş diyor; beraat kararı veriyor mahkemeler. Ya, şimdi,
alçak hakaret değil mi? Eleştiri sınırları
içerisinde. Bu, eleştiri sınırları içerisinde midir? Ben
şimdi burada kime alçak desem kavga da etmeye çalışır
benimle, tazminat davası da açar; doğru mu? Bakın, bu
lafların üzerine Ankaradaki mahkeme beraat kararı veriyor, vermiş
yani kararlara yansımış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
TUFAN KÖSE (Devamla) Tamamlıyorum Sayın
Başkanım.
Şimdi, yine çok uzatmayacağım; bu Can
Dündar, Erdem Gül -işte bizim şu an Adalar Belediye
Başkanımız- haklarındaki kararla ilgili
konuşmaları var. Ergenekonun savcısıyım. diyordu;
bakın, hiç konuşmuyor şimdi, Ergenekon terör örgütü diye bir
örgütün olmadığı yargı kararlarıyla kesinleşti.
Binnetice, Sayın
Cumhurbaşkanının tavırları da Türk
yargısının bağımsızlığı ve
tarafsızlığı önündeki en büyük engeldir. Yani, bu kanun
teklifi çok şeyi çözmeyecek ama dediğim gibi çok da
itirazımız olan bir kanun teklifi değil ama bu kanun teklifiyle
ve kanun yapmakla ne yargılamalar hızlanır ne adalet
sağlanır ne adil yargılama sağlanır. Onun için,
önümüzde çok uzun bir yol var. Gerçekten samimiyetle, yürekten ve gerçekten
hukukçu gözüyle, objektif olarak Türkiyedeki bu gecekondu mevzuat sistemini
değiştirmemiz gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahıslar adına ilk söz
Sayın Turan Aydoğanın.
Değerli arkadaşlar, hepimiz
konuşurken biliyorum zor olduğu için çıkarıyoruz maskeleri.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Nefes almak zor
oluyor.
BAŞKAN Ama yani Covidi de bence hesaba
katmanızda fayda var hatta tavsiyem, otururken de sosyal mesafe
kuralına uyarak birer koltuğu boş bırakıp
oturmasıdır milletvekili arkadaşlarımızın.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Buraya kimseyi
yaklaştırmazsanız sorun yok Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sizde sorun olmayabilir de sizden
başkasına sorun olmasın Sayın Aydoğan.
Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP
sıralarından alkışlar)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bu Meclis çatısı altında sürekli
-dikkat ederseniz- yargıdan ve yargı
bağımsızlığından bahsediyoruz çünkü yargı da
yargı bağımsızlığı da ekmek gibi, su gibi,
nefes alma alanı gibi bir ihtiyaç.
Şimdi, size bir örnek vereceğim, ne kadar
bağımlı ya da bağımsız bir
yargımızın olduğu anlaşılacak. Antalyada iktidar
partisinin bir belediye başkanı, bundan aşağı
yukarı bir ay önce 2 bakanın karşısında
çıktı, bir rüşvet meselesi konuştu. Sağır sultan
duydu bunu, bir 500 bin liralık rüşvet konuşuldu. 2 bakan,
bakanlardan biri hatta Sayın Başkan, o sizinle ilgili bir para değil,
sizden önceki belediye başkanı aldı onu. dedi. Herkesin önünde
bir rüşvet mevzusu konuşuldu, hiçbir savcı bununla ilgili bir
soruşturma açmadı. Niye? Çünkü işaret alamadılar herhâlde,
değil mi? Rüşvet suç mudur? Suçtur. Bakanlar kamu görevlisi midir?
Kamu görevlisidir. Belediye başkanı, konum itibarıyla bunu
yazılı olarak kendi genel merkezine bildirmiş midir?
Bildirmiştir. Ortada bir suç var, ne ihbar eden var ne resen
soruşturan var. Antalya değil bütün dünya bunu biliyor ve biz, burada
bağımsız ve tarafsız bir yargı var mı yok mu hâlâ
bunu konuşacağız, öyle mi?
İki, yerel seçimlerden önce,
aşağı yukarı bir yıl önce 7-8 büyükşehir belediye
başkanı görevinden alındı. Alınmadı, istifa
ettiler. diyeceksiniz ama o mecbur bırakmanın bir görevden alma olduğunu
burada konuşmak zorundayız. Hatta biri ağlaya ağlaya gitti.
Onların haklarını da biz savunduk, dedik ki: Seçilmişleri
siz böyle gönderemezsiniz. Niye gitti bu arkadaşlar ya? Bu ülkenin
bağımsız yargısı yok mu? İşledikleri suçlar
varsa niye bildirmediniz? Sizden olanı yanınıza
alacaksınız, sizden olmayanı yargılattıracaksınız
da bunun adı bağımsız yargı mı olacak?
Üç, başka bir şey söyleyeceğim:
Gencecik bir kardeşimiz, bir vatansever delikanlı Adanada Vefa
Sosyal Destek Grubunda da görev yapan bir partilimiz, Yüreğir Gençlik Kolu
Başkanımız, akşam saatlerinde bir kalabalığın
içerisinde dağıtım yapılırken Nereye gidiyor? diye
sorgulayınca, kaymakamın şoförü -önce kaymakam olduğunu
söyledi- sonra silahla tehdit etti ve bu kardeşimizi ondan sonra da şikâyet
ettiler, hakkında yapılan soruşturma sonucunda serbest
bırakıldı. Sayın Cumhurbaşkanı çıktı
ertesi gün dedi ki: CHPnin gençlik kolları teröre bulaştı. Bu
kadar masumane bir olay. Sonra o kardeşimiz tekrar gözaltına
alındı ve tutuklandı. Ama sonra ortaya bir şey
çıktı, ortaya kamera kayıtları çıktı. Çocuk
hiçbir şey yapmamış ama kaymakamın şoförü nüfuz
kullanıyor orada. Bir Ben kaymakamım. diyor; iki, neredeyse
silahı milletin gözüne sokuyor. Ne yaptı sizin
bağımsız yargınız?
Her önüne gelenin Ben kaymakamım. dediği
yerde Türk Ceza Kanununa göre suç işlenmiyor mu? O kardeşimiz
bayramı cezaevinde geçirdi. Eğer vicdanınız varsa o
kardeşimizden özür dilemek zorundasınız. (CHP
sıralarından alkışlar) Çünkü bir parti devleti
yarattınız. Çünkü savcılar, hâkimler o parti devletinin
muktedirlerine bakarak hareket ediyorlar. Maalesef, korkuyorlar. Üzülüyorum
bunları ben buradan söylerken.
Bu rezaletin bir ucu nerede çıktı, biliyor
musunuz? Sizin paralel hukuk yapılanmanızda çıktı, paralel
hukuk yapılanmanız var. Ortada bir Adalet Bakanlığı
var, ortada bir Hâkimler ve Savcılar Kurulu var. Bunlar Anayasaya göre ikisi
de Sayın Cumhurbaşkanına doğrudan bağlı. Hiç öyle
bağlı değil de HSK seçimle geliyordu falandı filandı
demeye kalkmayın; tamamen Cumhurbaşkanının kontrolündeki
vekiller ve asaleten atamalarla beraber gelen bir HSKya rağmen, bir de
sarayda Hukuk Politikaları Kurulunuz var. O Hukuk Politikaları
Kurulunun üyelerinden bir tanesi Burhan Hoca, İstanbulda sulh ceza
hâkimine tavassutta bulundu ya!
Anayasa açık. Anayasada yargı
bağımsızlığı tarif edilirken yargının
hiç kimseden telkin almayacağı anlatılıyor orada. Hiç
kimsenin yargıya müdahale edemeyeceği, yargıçların
bağımsız olduğu ortaya çıkıyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Reddetmedi, itiraz etmeyin. Reddetmedi,
hayır! Dedi ki: Ben yaptım bunu kardeşim. Yaptım ama gel
gör ki niye yaptım. Aynen Şener Şen gibi. Ben yaptım ama
bu suç olmaktan çıktı 2014 yılında. dedi. Dava
açılmadan bu tavassutu yaptım. dedi.
O hâkim kendini anlatabilmek için kapı
kapı gezdi ama ona hiç acımıyorum biliyor musunuz. Hiç acımıyorum
çünkü kurduğunuz sulh ceza mahkemeleri aslında bir özgürlük
katliamı yapıyor, sürekli, sürekli. Birisi tutukluyor, öbürü arkadan
tutukluluğun itirazını reddediyor. Öyle bir mekanizma
oluşturdunuz ki Türkiyede özgür nefes almak mümkün değil. Bu kadar
kepazelikten sonra dün bir olay yaşadık. Dün, İstanbulun halk
iradesi tarafından teslim alındığı günün birinci
yıl dönümüydü, halk iktidarının birinci yıl dönümüydü.
Göğsümüz kabardı, Belediye Başkanımız çıktı,
o bir yıl içerisinde sizin bütün engellemelerinize rağmen, bütün yasa
dışı tutumlarınıza rağmen, bir genelgeyle mümkün
olmayacak bir biçimde parasını bloke etmenize, yoksullara her türlü
yardımı yapmasını engellemenize, hatta ve hatta Halk Ekmek
tarafından yoksul semtlere kurulacak olan bayilikleri Belediye Meclisinde
engellemenize rağmen, -millet bunu duysun- ucuz ve kaliteli ekmek
almayı bile engellemenize rağmen yiğitler gibi nasıl
çalıştığını anlattı ve gururlandık.
Akabinde ne oldu biliyor musunuz? Akabinde
Yarın kalkar bir şey söylersiniz, bilemiyorum. Bu kararı veren
hâkimlerle ilgili istiğfar edersiniz Bizim bilgimiz yoktu, falan
cemaatti, filan cemiyetti, FETÖcüydü falan. diyebilirsiniz, bilemiyorum ama
Sayın Cumhurbaşkanının bilgisi olmadan sivrisineğin
bile uçmadığı bu ülkede bu kararın İl
Başkanımız Sayın Canan Kaftancıoğlu için
Ancak
şunu söyleyebilirim onunla ilgili: Kadınların yiğit
lideridir, bir mücadele kadınıdır, bu kararlardan korkacak
birisi değildir, bu güdümlü yargının durduracağı kimse
değildir. Okuduğu şiir kadar da kendisine yakınız.
Sayın Canan Kaftancıoğluyla ilgili kararı istinaf
mahkemesinin onadığını açıkladılar. Bu istinaf
mahkemeleri cahiller ordusu mu? Bilmiyorlar mı, bu kararı 23 Haziranda
açıklarsalar benim gibi bir milletvekili de çıkar burada ayıplar
ve bu, yargı bağımsızlığının üzerine
gölge diye tanımlanır. 22 Haziranda açıklayamazlar
mıydı ya da 30 Haziranda açıklayamazlar mıydı? Daha
erken ya da daha geç
Hukukçuyuz hepimiz. Rövanşist bir mantıkla
beraber Türkiyede her yere fincancı katırı gibi dalan bir hukuk
dünyası yarattınız. Ne oldu işte? Gördük, baro
başkanları yürüyecek. Anayasadaki seyahat özgürlüğüne,
Anayasadaki toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğüne ve
Anayasada baroların kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu
tarifine rağmen sıradan bir polis memuru, baro başkanına
hukuk öğretmeye kalkıyor. Buradaki hukukçular iyi düşünsünler,
bu baro başkanları rastgele seçilmez, bulundukları mesleğin
cevherleridirler, öyle kolay değildir, kitlesel önderlik vaziyetleri
vardır, hukuk bilgileri o kadar, tartışılacak kadar,
zayıf değildir. Bir polis memuru baro başkanına diyor ki:
Buradan yürüyemezsin, oradan yürürsün, falanca da ihlaldir
Kaç kuruşluk
hukuk bilgisiyle söylüyor, hiç düşündünüz mü? Gözünüzde bir
canlandırsanıza yarattığınız rejimi. O baro
başkanlarını yağmurda tuttunuz, o baro
başkanlarını sıcakta süründürdünüz, onlara çay veren büfeye
para cezası kestiniz, onlara yemek getirenlerin yemeği
ulaştırmasını engellediniz, sonra da ertesi gün, aynen bu
tek adam rejimine yaraşır bir biçimde Sayın Bakan ziyaret
edildi; öyle oldu, böyle oldu, lütfettiniz, izin verdiniz. Ne yapıyorsunuz
ondan sonra? Ondan sonra kalkıyorsunuz diyorsunuz ki: Biz dünyada
lobicilik yapacağız. Yapmanıza gerek yok ki bu kepazelik önünüzde.
Dünya bunlara bakar, sonra ne der biliyor musunuz? Avrupa Konseyi diyor ki:
Bizim ligimizde yargısından kaygı duyduğumuz 4 ülkeyi
açıklıyoruz: Macaristan, Polonya, Romanya -bir de size altın
nişan- Türkiye. Türkiyedeki yargı sisteminden içinde
bulunduğumuz çağa uygun lig kaygı duyduğunu
açıklıyor, bu hâldeyiz. Niye duymasın? Baro başkanları
tekmelendi. Baro başkanına yumruk atan polis memuruyla ilgili ne
yaptı sizin iktidarınız? Acaba bir idari soruşturma bile
açmaya tenezzül etti mi? O baro başkanlarını orada yirmi küsur
saat tutmaya utanmadınız mı? O baro başkanlarını
toplumun önünde tartaklamaya utanmadınız mı? İçinizde
avukat arkadaşlarımız var benim gibi, o baro
başkanlarına bu zorbalığı nasıl
anlatacaksınız gidince kendi ilgili baronuzda, nasıl
anlatacaksınız? Ama Allah razı olsun, o kadar güzel bir şey
yaptınız ki biz bin yıl anlatsaydık bu toplum bunu
anlamayacaktı. Bu toplum dün bir şey gördü: Sizin olduğunuz
yerde hukuk yok, sizin olduğunuz yerde insan hakları yok, sizin
olduğunuz yerde hiçbir şeyin güvencesi yok, hatta sizin
olduğunuz yerde demokratik kurumlar dâhil hiç kimsenin nefes almasına
alan yaratacak kadar hukukun kırıntısı bile yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydoğan,
tamamlayın sözlerinizi.
TURAN AYDOĞAN (Devamla) Zaten bugünlerde de
burada bize bunları yaşatıyorsunuz, bu Parlamentoda da
yaşattığınız bu, bu Parlamentoda da zaten üstünlerin
hukuku arayışı içerisindesiniz.
Bakın, bu kanunla ilgili hiç
konuşmadım çünkü iyi yaptığınız şeylerin
içerisine kötü birkaç maddeyi doldurdunuz ve bunu berbat ettiniz, torba kanun
şekline soktuğunuz için. Basit, 2nci maddesinde getiriyorsunuz,
diyorsunuz ki: Korunmakta üstün menfaati olanlarla ilgili duruşmalar
kapalı yapılabilir. Kimdir bu korunmada üstün menfaati olan özel
zümre? Bir zümre iktidarı olduğunuzu burada aslında ortaya
koyuyorsunuz. Anayasanın 141inci maddesi açık değil mi? Bütün
duruşmaların aleni olacağı orada yazmıyor mu? Kamu
güvenliği ve küçük çocukların menfaati hariç hiçbir
duruşmanın asla kapalı olamayacağı yazmıyor mu?
Siz bu Anayasaya bağlı değil misiniz? İşinize
geldiği zaman tek adam rejimine gücü bu Anayasadan buluyorsunuz da
duruşmaların aleniliği söz konusu olunca o zümre hukukunuzla
kimi koruyacaksınız? Kimdir bu üstün menfaati olanlar?
Açıklayın da bu millet bilsin; herhâlde biz değilizdir, herhâlde
sıradan, borca batmış vatandaş değildir. Kimdir? Yoksa
Sayın Cumhurbaşkanının etrafındaki o otokratik
zümrenin herhangi bir davada yargılanma ihtimali mi geliyor
aklınıza?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Süleyman Bey, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
27.-
Muğla Milletvekili Süleyman Girginin, Orman Genel Müdürlüğü
bünyesinde beş ay yirmi dokuz gün süreyle geçici işçi pozisyonunda
çalışan yangın müdahale işçilerinin mağduriyetini
giderecek bir çalışmanın yapılıp
yapılmadığını Hazine ve Maliye Bakanından
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla)
Teşekkürler Başkan.
Hazine ve Maliye Bakanlığına: Orman
Genel Müdürlüğünde beş ay yirmi dokuz gün süreyle geçici işçi
pozisyonunda çalışan 8 bin orman yangın söndürme işçisi
bulunmaktadır. 2020 için işçilerimizin alımları ocak
ayından itibaren başlamıştır. İlk alınan
işçilerin süreleri haziran ayı itibarıyla dolacaktır. Bu
aylarda ülkemizde yoğun orman yangınları yaşanmaktadır.
Orman yangınlarıyla mücadele eden işçilerimizin süre
uzatımının yapılmaması yangınlara karşı
zafiyetimizi artıracaktır. Daha önceki yıllarda dört aylık
süre uzatımı yapılmıştı. Bu yıl da orman
yangın işçilerimiz süre uzatımı beklemektedir. Orman
yangınlarına hızla müdahale eden ancak iş akitleri
askıya alınmak üzere olan yangın işçilerinin ve ailelerinin
mağduriyetini giderecek çalışma yapmayı düşünüyor
musunuz? Yıl boyuncu ihtiyaç duyulan yangın işçilerinin daimi
kadroya alınması konusunda herhangi bir çalışmanız var
mı?
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 128 milletvekilinin
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2735) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 216) (Devam)
BAŞKAN Şahıslar adına ikinci
söz Sayın Abdullah Gülerin.
Sayın Güler, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ABDULLAH GÜLER (İstanbul)
Saygıdeğer Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri;
ilk imza sahibi bulunduğumuz, her ne kadar muhalefet tarafından
Hazır geldi, ellerine verildi. gibi bir ifade kullanılmış
olsa bile uzun zaman emek sarf ettiğimiz, gerek hazırlanma
aşamasında gerek Komisyon görüşmeleri aşamasında
siyasi partilerimizin ve ilgili temsilcilerimizin de görüşlerini
aldığımız Hukuk Muhakemeleri Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifimizin geneli üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Hakkâri Yüksekovada sınır
bölgesinde Jandarma Onbaşımız Recep Durak bir saldırı
sonrası şehit oldu. Kendisine Allahtan rahmet diliyorum, mekânı
cennet olsun; geride kalanlara da sabır diliyorum. Tabii burada
uyuşturucu kaçakçısı, çocuk tacizcisi, zalim, insanlık
düşmanı PKKyı da bir kez daha telin ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Cumhurbaşkanımızın yargıda şeffaflık, daha
adil karar alma ve yargılama süreçlerinin hızlanması
açısından 30 Mayıs 2019 tarihinde kamuoyuna
açıklamış olduğu Yargı Reformu Stratejisi Belgesi
kapsamında düzenlenmesi planlanan, yargı paketlerinden birincisi olan
39 maddelik 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunumuz, 17 Ekim
2019 tarihinde Genel Kurulumuzda kabul edilerek
kanunlaşmıştır. Yine bu kapsamda, uzun bir
çalışmayla beraber, 14 Nisan 2020 tarihinde Genel Kurulumuzda kabul
edilen 69 maddelik 7242 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun sayesinde ceza ve infaz
konularında yeni düzenlemeler getirilmiştir. Bugün de
görüşmelerine başlayacağımız 216 sayılı ve
66 maddeden oluşan üçüncü yargı paketimiz yani Hukuk Muhakemeleri
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifimiz, özellikle yargılama sürelerinin
kısalmasını ve kolaylaşmasını sağlayacak
birçok düzenleme içermektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, teklifimizle
Hukuk Muhakemeleri Kanununun Anayasa Mahkemesince iptal edilen hükümleri,
kanunda düzenlenen yargılama aşamalarının her biri için
tebligat yapma zorunluluğunun kaldırılması, ön inceleme,
belirsiz alacak davası, yargılama süreleri, feragat, sulh ve kabul,
bazı tebligat zorunlulukları, bozmadan sonra ıslah,
ihtiyatı tedbir, kanun yoluna müracaat, tamamlama kararları, tahkim,
delil tespiti, ticari defterlerin ibrazı, heyetli mahkemelerin
çalışma usulü, sulh ve ara buluculuğa teşvik, mahkemelerin
uzmanlaşması, ses veya görüntü nakli yoluyla duruşmaların
yapılması gibi pek çok alanda usul kurumuyla ilgili düzenlemelerimiz
burada yapılmaya çalışılmaktadır.
Heyet hâlinde çalışan ticaret mahkemeleri
daha işlevsel ve etkin hâle getirilmektedir. Yine sulh ve asliye hukuk
mahkemeler ile özel kanunlarla kurulan hukuk mahkemelerinin yargı
çevresinin, il ve ilçe sınırlarına bakılmaksızın
Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve
Savcılar Kurulunca belirlenebilmesine imkân sağlanmaktadır. Yine
bazı tüketici davalarında uygulamada olan, zorunlu ara buluculuk
olarak adlandırılan dava şartı olarak ara buluculuk hükümleri
getirilmektedir. Teklifimiz toplamda 66 maddeden oluşmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi
Türk adli yargı sistemimizde mahkemelerimiz, hukuk ve ceza
yargılaması olarak iki bölümde faaliyet yürütmektedir. 6100
sayılı Kanun, hukuk yargılamasına ilişkin usulü
düzenlemektedir. 18 Haziran 1927 tarihinde kabul edilen mülga 1086
sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yerini, 1 Ekim 2011 tarihinde
yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa
bırakmıştır. Hukuk yargılamasının daha
hızlı ve etkin yürütülmesi ile yargılama sürelerinin kısaltılmasına
hizmet etmesi beklenen 6100 sayılı Kanun, sekiz yılı
aşkın süredir mevcut uygulama hâlinde bulunmaktadır. Kabul
edildiği günden bugüne kadar 6100 sayılı Kanunun 49 maddesinde
değişiklik yapılmıştır. Ayrıca, kanunun
3üncü, 20nci, 102nci ve 398inci maddelerinde yer alan bazı hükümler
Anayasa Mahkememiz tarafından iptal edilmiştir. 6100 sayılı
kanunun uygulandığı süre içinde kanunun bazı hükümleri
uygulayıcılar ve doktrin tarafından eleştirilmiş ve
daha hızlı ve daha ucuz yargılamayı sağlamak
amacıyla çeşitli görüş ve öneriler dile getirilmiştir.
Mahkeme kararlarında, Yargıtay içtihatlarında ve
akademisyenlerin ve uygulayıcıların makale ve eserlerinde dile
getirilen bu eleştiriler, görüş ve öneriler milletvekillerimizce ve
grubumuzca değerlendirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, son on beş
yılda yargıda etkinliğin ve verimliliğin
artırılması, yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılması ve adaletin eksiksiz gerçekleşmesini
temin etmek amacıyla birçok reforma imza atılmıştır.
Bu reform sürecinin önemli bir parçası olan ve yargılama usulünde
önemli rol oynayan istinaf mahkemeleri, 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete
geçmiştir. Ancak, istinaf hükümleri bölge adliye mahkemelerinin göreve
başladığı tarihe kadar uygulanamadığından bu
hükümlerin değiştirilmesine yönelik eleştiriler, 20 Temmuz 2016
tarihi itibarıyla başlayan uygulamadan sonra gündeme getirilir
olmuştur.
Mahkemelerce verilen isabetli kararlar ve makul
sürede yargılama, vatandaşların hukuki tatmini yanında, bir
ülkedeki adil yargılanma hakkı ve hukuki güvence
varlığının önemli göstergelerindendir. Bu hususların
gerçekleştirilmesinde istinaf mahkemeleri oldukça önemli bir işlev
üstlenmiştir. İstinaf kanun yolu, yargı sistemimizde var olan
hukuki başvuru yollarını kuvvetlendirerek adil yargılanma
hakkını daha da koruyucu bir hâle getirmektedir.
Bugün ülkemizde adli ve idari yargıda bölge
adliye ve bölge idare mahkemelerince verilen kararlar için temyiz kanun yolu
bulunmaktadır. Temyiz mahkemesi olarak Yargıtay ve
Danıştayın asli görevi, mahkemelerce verilen kararların
hukuka uygunluğunu denetlemektir, başka bir ifadeyle ülkemizde
hukukun aynı şekilde uygulanmasını sağlamaktır.
Bu sebeple temyiz incelemesinde uyuşmazlığın maddi yönü
denetlenmemektedir. Hukuki meselenin yanında maddi meselenin de
denetiminin yapıldığı istinaf kanun yolunun amacı ise
uyuşmazlığa konu maddi olayda doğru bir kararın
verilmesini temin etmek ve daha güvenli bir yargılama yapmaktır.
İstinaf kanun yolunda yargılama konusu, ilk derece mahkemesinin
kararı değil, aksine ilk derece mahkemesinde çözümlenen
uyuşmazlığın bizatihi kendisidir. Bu sebeple istinaf
mahkemeleri uyuşmazlığı ilk celsede alan mahkemeler kadar
yetkili olduklarından bilimsel çalışmalarda da 2nci birinci
derece mahkemeler olarak da değerlendirilmektedir. İstinaf mahkemesi,
yerel mahkeme kararını kaldırmak suretiyle kendisi ilk derece
mahkemesi gibi yeniden yargılama yaparak işin esası
hakkında karar verebilmektedir. Bu nedenle istinaf kanun yolu,
vatandaşlarımızın temel hak ve hürriyetlerinin
korunması bakımından daha büyük bir koruma
sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; teklif kapsamında hukuk yargılamasında yer alan
bazı müesseseler revize edilmektedir. Bu çerçevede özellikle uzun
yargılamaları önleyecek ve uygulamada sorun olarak görülen hükümler
yeniden düzenlenmektedir. Özellikle belirsiz alacak davalarından
alacağın tamamı dava edilmekte ancak davanın
açıldığı tarihte alacağın miktar veya
değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi davacıdan
beklenememekte veya bu belirlemeyi yapmak davacı açısından
imkânsız bulunmaktadır. Uygulamada sorun yaşanan ve doktrinde de
tartışılan bu konu, alacağın miktar veya
değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu
anın tespitine yöneliktir. Teklifimizde, alacağın miktar ve
değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün hâle geldiği
anın tespitiyle ilgili düzenleme yapılmaktadır.
Delil avansının dava açılırken
mahkeme veznesine peşin olarak yatırılması
uygulamasının dava açan kişilere ağır bir mali yük
getirmesi ve hak arama hürriyetinin ihlali sonucunu doğurması
nedeniyle bu avansın dava açılırken mahkeme veznesine peşin
olarak yatırılması zorunluluğu teklifimizle
kaldırılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere
yargılamanın her aşamasında tebligat zorunluluğunun getirilmesi
gereksiz masrafa, yargılamanın uzamasına neden olmaktadır.
Bu şikâyetlerin azaltılması amacıyla 186ncı maddede
değişiklik yapılmaktadır. Yapılan
değişiklikle, sözlü yargılama için taraflara davetiye
tebliğ edilmesi zorunluluğu kaldırılmaktadır.
Yargıtay tarafından bozulan veya bölge
adliye mahkemesi tarafından kaldırılan hükme ilişkin olarak
ilk derece mahkemesince tahkikata ilişkin bir işlem
yapılması durumunda, aynı davada daha önce ıslah yoluna
başvurulmamış olması ve bozma kararına uymakla ortaya
çıkan hukuki durum korunmak şartıyla tahkikat sona erinceye
kadar da ıslah imkânı getirilmektedir.
Değerli milletvekilleri, istinafın
kapsamı genişletilmektedir. Buna göre aleyhine ihtiyati tedbir ve
ihtiyati haciz kararı verilen taraf, bu karar yüzüne karşı
verilmişse doğrudan istinaf kanun yoluna başvurabilecek,
yokluğunda verilmişse öncelikle kararı veren mahkemeye itiraz
edecek ve itirazın reddi durumunda istinaf kanun yoluna
başvurabilecektir.
3402 sayılı Kanuna eklenen maddeyle
kadastro mahkemesinin veya otuz günlük askı süresinden sonra kadastro
öncesi nedene dayalı olarak açılan davalarda genel mahkemelerin
verdiği kararlar ile orman kadastrosuna ilişkin davalarda bu
mahkemelerce verilen kararlara karşı miktar ve değere
bakılmaksızın istinaf veya temyiz kanun yoluna başvuru
yapılmasına imkân sağlanmaktadır.
Değerli milletvekillerimiz, tüketici hakem
heyetlerinin görevi kapsamında olmayan ve doğrudan tüketici
mahkemelerinde açılması gereken davalarda, dava şartı ara
buluculuk usulünün uygulanması kabul edilmektedir. Bilindiği üzere,
zorunlu ara buluculuk uygulaması 2018 yılında iş
uyuşmazlıklarında, 2019 yılında ticaret
uyuşmazlıklarında başlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı.)
BAŞKAN Toparlayın sözlerinizi.
ABDULLAH GÜLER (Devamla) Hâlen de bu ara buluculuk
sistemi başarıyla uygulanmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, yapılan
düzenlemeler ilk derece yargılamasında 3,7 milyon ve kanun yolu
incelemesinde 550 bin olmak üzere toplam 4,2 milyondan fazla dosyanın daha
hızlı ve daha ucuz bir şekilde sonuçlanmasına katkı
sağlayacaktır. Dolayısıyla bu düzenlemeler, 4 milyonu
aşkın hukuk davasına taraf olan, avukatlık ve hâkimlik
yapan, bilirkişilik görevini icra eden, hakemlik yapan pek çok
kişiyi, hukuk sürecini doğrudan etkileyecektir. Teklifimizle
yargılamayı uzatan sorunların giderilmesi, yargıya güvenin
artırılması, ticari hayatın ve yatırımların
olumlu yönde etkilenmesi hedeflenmektedir.
Teklifin hukuk sistemimiz ve yargı
camiamız için hayırlı olmasını diliyor, aziz milletimizi
ve yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, teklifin
tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yok.
Teklifin maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm, 1 ila 20'nci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm adına ilk söz İYİ
PARTİ Grubu adına Sayın Hasan Subaşının.
Buyurun Sayın Subaşı. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN
SUBAŞI (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yargı reformu olarak anılan, Hukuk
Muhakemeleri Kanunu ve bazı kanunlarda değişikliğe dair
teklif hakkında İYİ PARTİ adına değerlendirme
yapacağım. Adalet Komisyonunda ve muhalefet şerhimizde de
belirttiğimiz gibi bazı sakıncalı maddeler
dışında basit ve zorunlu düzenlemelerdir. Önceki düzenlemelerde
de olduğu gibi yargı da adalet reformu olarak
adlandırılması söz konusu olamaz.
2018 tarihinde Adalet Bakanlığınca
yapılmış sunumda yargının güven kaybettiği,
yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığının güçlendirilmesi gerektiği söylenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına yargının
uyum sağlamakta zorlandığı ve hızlı adaletin
sağlanmasının gerektiği açıklanırken aslında
en önemli sorunumuz dile getirilmişti; bu, aynı zamanda bir
itiraftı. On sekiz yılda maalesef en çok gerileyen, en çok ihtiyaç
duyulan adalettir. Gerçek bir yargı reformuna mutlak ihtiyaç var; toplumun
huzuru, güvenlik ve barış içinde yaşaması için yeni ve
sivil bir anayasaya ihtiyacımız olduğu gibi.
Hukuk devletini ve adaleti inşa etmek zor
değil ama bunun için muhalefete, muhalif görüşlere, sevmediklerinize,
ayrıştırdıklarınızın fikirlerine, özetle
geniş bir katılıma ihtiyaç var. Oysa siz muhalif görüşleri
duymak istemiyorsunuz hatta yargıyı baskılayarak, muhaliflerin
özgürlüklerini kısıtlayarak bu yolla iktidarınızı
sürdürmeyi tercih ediyorsunuz. Belki hepiniz değil ama sizi yöneten o yolu
seçtiği için öyle oluyor. Her şey onun ufuk çizgisiyle
sınırlı, adalet ve demokrasi anlayışıyla
sınırlı. Yasama ve yürütme kontrolünde, onun için görevlerini
yeterince yapamıyorlar, yargı yeterince adalet
dağıtamıyor. Yasama gerekli kanunları gerektiği
zamanda çıkaramıyor. Devlet israftan, millet darlıktan
kurtulamıyor.
Yargının kontrol edilemeyen
ayağı savunmaya, avukatlara ve barolara da el atıldı. Baro
başkanlarının en doğal anayasal hakkı olan gösteri ve
yürüyüş eylemleri sembolik olmasına rağmen devlet şiddeti
kullanılarak engellenmek istendi. Engel sürdürülse, başkanlar
vazgeçse bundan sonra kim haklarını kullanmaya cesaret edebilirdi.
Baro başkanlarını, bir hakkın ne pahasına olursa olsun
korunması gerektiğini gösterdikleri için teşekkür ediyor, kutluyoruz.
Dün, altmış yıl öncesinin zulmünü
hatırladık. O günlerde amcam, Demokrat Parti Antalya Milletvekili
İbrahim Rauf Subaşı tutukluydu Yassıadada,
yargılanıyordu. Babam Avukat Mahmut Celalettin Subaşı da
amcamın Yassıada duruşmalarında savunmasını
yapıyordu. Demokrat bir aileydik; o günleri pek konuşmak,
hatırlamak istemezdik. Devlete ve millete ne de kimseye
kırgınlığımız olmadı. Tüm darbe dönemlerinde
baskıcı rejimlerin yargıya el attıklarını
biliyorduk ama savunma ayağına el attıklarına tanık
olmamıştık. Aynı zamanda parti olarak ad olarak
seçtiğiniz adaleti arıyorsak altmış yıl öncesinin
kararlarını yok hükmünde saymanız adaleti
sağlamayacaktır.
Demokrasi arıyorsak Yassıadaya
Demokrasi adını koymak da kimseye yetmeyecektir. Belki ders
çıkarmak, ibret almakla olumlu adımlar atabiliriz. 1960 ihtilali
darbelerin anasıdır. denir. Gerekçeleri, demokrasi ve hukuk
arayışıdır, vatanı korumak ve kurtarmaktır.
Sonrasında ise 1971,1980,1997 yıllarında da darbeler
yaşanmış ve muhtıralar verilmiş, gerekçe yine
vatanı korumak ve kollamak olmuştur. Ne güzel demiştir
-hatırlamıyorum kimin dediğini- aslında: Vatanı
kurtarıcılardan kurtarmak gerekir. diye. Yine Mevzubahis vatansa
gerisi teferruattır. sözü, savaşta söylenebilecek en güzel
sözlerdendir. Bu söz Atatürke mal edilerek, bu güzelim milletin millî
heyecanlarını tetikleyerek milletin en çok zorluk ve darlık
çektiği onca sorunun üzerini örtmek için, bunları unutturmak için
söylenen ezberlerimizden biridir. Vatan savaş hâlinde;
canımızı, kanımızı vereceğimiz vatan
sathıdır. Teferruat ise barış hâlinde, genelde
yurttaşların hak ve özgürlüklerini kısıtlamak için
kullanılır. Bir yasa hazırlanacak ya da bir şiddetin üzeri
örtülecekse sıkça söylenir. Son söyleyen de -benim
hatırladığım- Barolar Birliği Başkanı Sayın
Metin Feyzioğlu; saraydaki konuşmasında dile getirmişti.
Sıraladığım darbe ve
teşebbüslerin yanında 15 Temmuz 2016 kalkışmasından
söz etmeden geçemeyiz. Nasıl ki 1960 ihtilali, darbelere açılan
kapı ise son 15 Temmuz 2016 kalkışması da son perdenin kapanışıdır
umarım; iktidarın gafleti nedeniyle devleti tehlikeli ellere teslim
etmesi sonucu ortaya çıkmış bir kalkışmadır.
İktidar, müteaddit defalar uyarılmasına rağmen tehlikeyi
görmezden gelmiştir. O gün uyaran muhalif gazeteler bugün FETÖden sorgulanırken
yine muhalif gazetecilerin, siyasetçilerin AİHM ve AYM kararlarına
rağmen tutuklu olmaları da yine gaflettir. En kötüsü de her darbe ve
baskı dönemindeki gibi yine yargının, siyasi erkin etkisi
altında kararlar vermesidir. Yani, altmış yıl öncesinden
ders çıkarılmamıştır. İktidar, samimiyet
sınavından sürekli sınıfta kalmıştır.
Sınıfta kalmasına kalsın da ülke sınıfta
kalıyor çünkü siyasi iktidarınız devleti kötü yönetiyor, hatta
yönetemiyor.
Devlet organının kurumları
vardır. Bu kurumlarda yetişmiş liyakat sahibi insanlar
katkı sağlar. Bu yetişmiş insanların kim
olduğunun, ne düşündüğünün, renginin, ırkının
önemi yoktur; görevini layıkıyla yapan yurtsever
vatandaşlarımızın olması yeterlidir. Yöneticiniz Emre
Cemil Ayvalının itiraf ettiği gibi, FETÖcülere Kemalistleri
kırdırmak istediniz. Oysa FETÖcüler suç örgütü, Kemalistler ise
sizin sevmedikleriniz. Ancak, bu size yetmedi. Devleti, siyasi partinizi
yönetir gibi yönetmeye kalktınız. İşin ehlini değil,
sizin gibi düşünen ve yaşayan, kendinize bağlı kişiler
aradınız. Bu yöntemle değil devlet yönetmek, dernek bile
yönetilemez. Sonuçta, sizi, bizi, hepimizi FETÖ kalkışmasından,
sağcı, solcu, her düşüncedeki yurttaşımız ile
Kemalist, vatansever subay ve askerlerimiz kurtardı. Peki, ders
çıkardınız mı, ibret aldınız mı? Baro
başkanlarına günlerdir uygulanan şiddet, ders
çıkarmadığınızı gösteriyor. Baro
başkanlarını, eylem yapanları pek sevmiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Subaşı.
HASAN SUBAŞI (Devamla) Muhalif görüşte
de olabilirler ama onların hak ve özgürlüklerine saygı duymaya
başladığınızda demokrat olmak için bir adım
atmış olursunuz. Yoksa, Yassıadaya demokrasi adını
koymanız sizi demokrat yapmaz. Partinin başındaki adalet sizin
adaletli olabileceğinizi göstermez. Nitekim ne olduğunuzu ve ne
olmadığınızı dünyaya gösterdiniz.
Son olarak, devleti teslim ettiğiniz FETÖ
örgütünün bugün en büyük düşmanınız olduğunu söylüyorsunuz,
kökünün kazındığını söylüyorsunuz ama sürekli asker,
polis, bürokrat operasyonlarına devam ediliyor. Belki sadece bekçilere
güvenmek istiyorsunuz. Peki, yine yanılıyor ve
kandırılıyorsanız; baskıladığınız,
akordunu bozduğunuz yargı da sağlıklı kararlar veremez
olduysa
17-25 Aralık 2013 tarihi milattır. denmesinin hukuki
hiçbir değeri olmadığını hukukçular olarak biliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN SUBAŞI (Devamla) İzin verin,
bitireyim.
BAŞKAN Uzatmayı verdim ama selamlama
için vereyim.
Buyurun.
HASAN SUBAŞI (Devamla) Ama yargı bunu
bilmezden geliyor ve etki altında kalıyorsa, bir suçu
soruştururken ağacın gövdesine, köküne inmiyor,
yapraklarıyla uğraşıyorsa nasıl doğru sonuca
varılır? Böyle bir yargılama faaliyeti
olamayacağını dünya biliyor, küçük düşüyoruz; en önemlisi,
soruşturmaların doğru sonuçlara varması neredeyse
imkânsız hâle geliyor. Siz sanıyor musunuz ki bu yargılama
kalıbı 1960 yargılamalarından daha adil olsun?
Saygı sunuyorum. (İYİ PARTİ ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Yiğit Bulut, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yücel Bulut.
BAŞKAN Yücel Bulut, pardon.
ERKAN HABERAL (Ankara) Tam adamına benzettin
Başkan.
BAŞKAN Yok, doğru söylüyorsunuz ama o
benzetmek değil, gözümüzün görmemesi.
Yücel Bey, kusura bakmayın.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YÜCEL BULUT (Tokat) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 216 sıra sayılı Kanun
Teklifinin birinci bölümü üzerinde MHP Grubu adına söz almış
bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan evvel, son birkaç
haftadır çok yoğun bir şekilde dolu yağışına
maruz kalan ve bu nedenle de tarladaki bütün mahsulü telef olmuş olan
Niksar Ovasındaki çiftçilerimize, Erbaanın köylerindeki
çiftçilerimize, yine Turhal ve Zilenin köylerinde ağır hasara maruz
kalmış çiftçilerimize geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Buna
ek olarak yine Bursanın Kestel bölgesinde zarara uğrayan
vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunarken
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Allahtan rahmet
diliyorum.
Bu ağır hasarı bizzat yerinde
incelemiş, bu köylerin önemli bir kısmını gezmiş,
vatandaşı dinlemiş bir milletvekili arkadaşınız
olarak bugün, burada, bir hususu açıklığa kavuşturmak
istiyorum. Şimdi, gerçekten, yerinde yapılan incelemede görülüyor ki
çaresiz durumda olan köylü bütün ürününü ve mahsulünü kaybetmiş durumda ve
ciddi bir ekonomik darboğazın içerisinde. Devletimizin yetkilileri
birçok bölgede incelemelerini yapmış durumdalar ve devletin bütün
imkânlarıyla da seferber olacağından zerre kadar şüphe
duymuyorum ancak adaleti tartıştığımız bugün, gün
boyunca adaleti tartıştığımız bu Mecliste,
adaletin yalnızca ama yalnızca adliye saraylarından, adalet saraylarından
dağıtılan bir nimet ya da hizmet olmadığını,
devletin bütün teşekkülüyle adil ve adaletli bir şekilde davranmak
mecburiyetinde olduğunu bilerek devletin, zarara uğramış
çiftçilere içinde bulunduğumuz bu zor günlerde en adaletli ve hakkaniyetli
çözümü üretmesi gerektiğine inanıyorum.
Gerçekten de değerli milletvekilleri, şu
anda birçok çiftçimiz, Anadoluda bu dolu felaketine maruz kalan
insanlarımız vadeli bir şekilde borçlanmış durumdalar;
banka kredisi ve banka yükü altındalar, birçoğunun çok yakın
vadeli senetleri var ve ellerindeki bütün birikimi de bu felaket nedeniyle
kaybetmiş durumdalar. Pandemi nedeniyle zaten
sıkıntılı bir süreç geçiren
vatandaşlarımızın, ki bu süreçte devletimizin üstün bir
başarı ortaya koyduğuna inanıyorum ve bu başarıyı
da taçlandıracak bir hamle olarak bu çiftçilerimize en hakkaniyetli
çözümün bir an önce üretilmesi gerektiğini burada vurgulamak istiyorum.
Huzurda görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Kanun Teklifine gelince, kanun teklifinin metni
incelendiğinde, özet itibarıyla adaletin süratle tesisine
ilişkin eksikliklerin giderilmeye çalışıldığı,
müphem hükümlere açıklık getirildiği, işlevini
yitirmiş olan birtakım hükümlerin de kanun metninden
çıkarıldığını görüyoruz.
Şimdi, uygulamanın getirdiği
tecrübeye uygun olarak pratik birtakım düzenlemeler kanun metnine
işlenmiş ve görüşmeler boyunca da görüşmüş
olduğumuz kanun teklifine ilişkin olarak esaslı bir itiraz
hiçbir gruptan gelmedi. Farklı fikirler, farklı münakaşalar
elbette ki Parlamento çatısı altında yapıldı ancak
kanun teklifinin doğrudan doğruya metnine ilişkin esaslı
bir itiraz söz konusu olmadı. Gerçekten, burada hemfikir olunan bir konu
var. Yargı teşkilatının yaşamış olduğu,
yargının yaşamış olduğu ağır
travmanın bir neticesi olarak Türkiyede kapsamlı ve köklü bir
yargı reformuna ihtiyaç duyulduğu zaten açık bulunmaktaydı.
Nitekim siyasi iktidar ve Adalet Bakanlığı da ortada bulunan bu
ihtiyacı nazara alarak yoğun bir çalışma
başlattı, Yargı Reformu Strateji Belgesi adı altında
bir yol haritası hazırlandı. Bugün gelen kanuni düzenleme de
yargı reformu çatısı altında peyderpey Meclise gelen
düzenlemelerden bir tanesi.
Şimdi, bu düzenlemelerden birçoğunu
yapabiliriz. Yargıya işlevsellik kazandırabilmek için, sürat
kazandırabilmek için, hız kazandırabilmek için ama bir şeyi
nazara almak zorundayız. O da nedir? İstediğiniz kanun metnini,
yargıya ilişkin olsun ya da başka idari bilimlere, hayatın
başka alanlarına ilişkin olsun istediğimiz kanun teklifini
çıkartabiliriz ama son tahlilde çıkaracağımız her
kanunu muhakkak ama muhakkak uygulayıcısının vicdanına
teslim etmek zorundayız. Dolayısıyla, kanun metninde ne yazarsa
yazsın uygulayıcının vicdanıyla sınırlı
olan bu düzenleme, bu Parlamentonun amacına, hedefine aykırı bir
anlamı uygulayıcının dilinde ve elinde kazanmaması
lazım. Bunu niye söylüyorum? Az önce ifade etmiş olduğum gibi,
adalet, yalnızca ama yalnızca hâkimde, savcıda ve adliye
binalarında aranacak bir vasıf değildir. Devlet
teşekkülünün tamamında, bütününde, her memurda, her kademede, devlet
adaletle hükmetmek zorundadır ve vicdan sahibi olmak zorundadır.
Dolayısıyla her şey gelir, döner dolaşır ve insan
unsuruna dayanır. İnsanın temiz, ahlaklı, vicdanlı ve
faziletli olması gerekiyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, biz 15
Temmuzdan itibaren toplum olarak ciddi bir travma yaşadık ve bu
travmayı, belki bir başka milletin başına gelse, bir
başka ülkenin başına gelse atlatması çok zor olan bu
travmayı, insanımızın sağduyusu, devlete
bağlılığı, sadakati gibi en zor zamanlarda dahi çileye
talip olmak adına devletinin yanında konumlanması sayesinde atlattık
ama bugün gelmiş olduğumuz noktada şunu görüyoruz: Evet, devlet
yeni baştan revize ediliyor, reformlar birbiri ardına
yapılıyor ancak içinde bulunduğumuz bu iklim içerisinde sadece
bugünü değil, geleceğin planlamasını da yapabilmek
adına bu Parlamentonun, insanı insan yapan bütün değerlerin
önünde saygıyla eğilecek bir duruşa sahip olması gerekiyor.
Bundan zerre kadar şüphem yok çünkü birinci ihtiyacımız -az önce
ifade ettiğim gibi- insan unsuru.
Şimdi, bir tehlikeden bahsetmek istiyorum
sizlere, dilediğimiz kadar hâkim, savcı alabiliriz, dilediğimiz
kadar mahkeme binası açabiliriz, dilediğimiz kadar devlet memuru
alabiliriz fakat içinde bulunduğumuz sistem içerisinde, bence şu an
için bir millî güvenlik tehdidi ve tehlikesi hâline gelmiş ve önümüzdeki
günlerde daha da artacağına inandığım bir tehlikeye
işaret etmek istiyorum. Ahlaklı insanı hangi iklim içerisinde
yetiştireceğiz? Bugün Türkiye'nin egemenlik haklarını
tanımayan, Türk mahkemelerinden verilmiş kararları
tanımayan, âdeta bir sosyal bataklığa dönmüş olan sosyal
medya iklimi tüm Türkiyeyi ve her tarafı kuşatmış durumda.
Sizin evlerdeki çocuklarınız, bizim çocuklarımız,
akrabalarımız, 18 yaşından küçük genç kardeşlerimiz
artık bataklığa, çukura ve lağıma dönmüş bu
sosyal medya iklimi içerisinde tamamen ama tamamen manipülatif bilgiyle, itibar
suikastlarıyla, hakaretlerle ve iftiralarla bezenmiş bir sosyal medya
iklimi içerisine hapsedilmiş durumda. Şimdi, isim vermek istemiyorum
ama buradaki milletvekili arkadaşlarımızdan eğer hâlâ
görmeyenler varsa lütfen şimdi ya da akşam eve gidince Tiktok
denilen bir rezalet var, bu rezaleti bir kontrol etsinler. Sizin belki ayda
yılda bir göreceğiniz ama yeni neslin her gün içine günden güne daha
da saplandığı bir bataklık hâline gelmiş bu sosyal
medya platformlarından biz sağlıklı bir nesil
çıkarmaya çalışıyoruz. 200 tane baskı yapan,
bakın, sadece günlük 200 baskı yapan yerel gazetelerin dahi egemenlik
hakkımızın bir gereği olarak Basın Kanunuyla
denetlenmiş olduğu bir ülkede bizim egemenlik
haklarımızı tamamen hiçe sayan, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları tarafından kullanılan, Türkiye'nin içinde
yayın yapan ve maalesef özgürlük adı altında her türlü
pisliği ve melaneti 12-13 yaşındaki çocukların gözünün
içine sokan sosyal medya platformlarına karşı acilen bu Parlamentonun
bir tedbir alması lazım. Kırıkkale Milletvekilimiz Halil
Öztürk Bey bir kanun teklifi verdi. Elbette ki, bu kanun teklifinin
kapsamı genişletilebilir, yeni tekliflerle daha zengin hâle
getirilebilir. Bizim derdimiz bu platformların kökten
kapatılması, yok edilmesi değil, ancak bunu işleten
şirketlerin Türkiyenin egemenlik haklarına, ahlaki birikimine,
kültürel birikimine, hukuk birikimine saygı duyacağı bir zemine
çekilmesi. Bu, yalnız ama yalnız siyasi iktidar için, bizler için
yahut da muhalefet için bir tehlike değil, bunu siyasi mülahazaların
dışında değerlendirmemiz lazım. Evinizdeki
evladınız bunlarla zehirleniyor. İşte bir taraftan
ahlaklı bir kuşağa, insan unsuruna bu kanunları teslim
etmek mecburiyetimiz varken bu birbiri ardına çıkarmış
olduğumuz kanunları yarın uygulayıcı olarak biz bu
çocuklara teslim edeceğiz, bu gençlere teslim edeceğiz. Hangi siyasi
fraksiyona mensup olursa olsun, hangi siyasi çizgiye sahip olursa olsun, ister
muhafazakâr bir ailenin çocuğu olsun, ister ülkücü bir ailenin çocuğu
olsun, ister CHPli, ister HDPli bir ailenin çocuğu olsun, şu anda,
bütün gençler birbirine benzemeye başladılar. Bütün değer
yargıları en dipte birbirine benzemeye başladı; çukur ve
lağım bir kültür bütün Anadolunun dört bir yanını
kuşatmaya başladı. Bu büyük tehlikeye karşı herkes
uyanık olmak zorunda. Dolayısıyla, fikir hürriyeti ile kamu
güvenliği arasında, fikir hürriyeti ile gençlerin ahlak ve
değeri arasında bir orta yol bulmak ve bu işi çözüme
kavuşturmak zorundayız. Aksi takdirde, zerre kadar şüpheniz
olmasın ki yarın hepimiz gelip geçeceğiz ama bu devletin
anahtarını teslim ettiğimizde, bu kanunları
vicdanlarına emanet edeceğimiz insan malzemesini bulmakta zorluk
çekeceğiz.
Dolayısıyla, huzurdaki bu kanun teklifini,
elbette ki yargı reformunun bir parçası olarak faydalı, zaruri
ve kaçınılmaz görmekle birlikte işaret etmiş olduğumuz
tehlikelerle ilgili de bu Parlamentonun en kısa zamanda bir çözüm üretmesi
gerektiğini bir kez daha tekrar ediyor, sizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Züleyha Gülüm, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) Merhabalar.
Evet, yine bir torba
yasayla karşı karşıyayız. Maalesef, artık uzun
bir zamandır yasalar torba yasa şeklinde geliyor ve bu şekilde
de geçiyor, hiçbir değişiklik olmadan. Yasalar öyle bir hâle geldi ki
ne hâkimlerin ne avukatların, hangi yasa ne zaman, nasıl
değişti, nasıl uygulanacak, bunları takip etmesi bile
imkânsız hâle geldi. Bu açıdan, bu yasa tekniğinden gerçekten
bir an önce vazgeçmek gerekiyor çünkü uygulayıcıların bunu
anlamasına, bilmesine ve uygulamasına ihtimal yok; belki de
anlaşılmasın diye yapıyorsunuz, onu da bilemiyorum.
Şimdi, Abdullah
Vekilimiz aslında bizim eleştirilerimizi genel olarak aktardı
ama ben özellikle bu yasadaki zorunlu ara buluculuk dava şartına
değinmek istiyorum. Bunu daha önce de iş hukukunda
getirmiştiniz. İş hukukundaki sonuçlarını
hatırlatmak gerekiyor, iş hukukundaki sonuçları şudur:
Güçlünün güçsüzü ezdiği, haklı olanın haksız
çıktığı ve güçlünün iktidarını, yani sermayenin
iktidarını sürdürdüğü bir sürece doğru yol aldı.
Buradan yola çıkarak, umardık ki tüketici haklarına en
azından bunu getirmeseydiniz çünkü tüketici haklarında da şirket
ve tüketici karşı karşıya geliyor, burada güçlü olan
şirket olduğu için de avukatıyla, tüm mekanizmalarla hazır
bulunduğu için de maalesef burada tüketicilerin aleyhine kararlar
verilmeye başlanacak.
İş hukukunda
nasıl olduğunu size bir örnekle anlatayım. Bir işçi ara
buluculuk görüşmesinden çıkıp imzaladığı bir
metnin ne olduğunu bile anlamadan, imzaladığı bir metni
avukata danışmaya gidiyor, avukat diyor ki: Geçmiş ola, bütün
haklarınızdan vazgeçmişsiniz; böyle bir sözleşmeyi, ara
buluculuk sözleşmesini imzalamışsınız. Farkında
bile değil, çünkü siz güçlü ile güçsüzü eşit
koşullardaymış gibi karşı karşıya
getiriyorsunuz, buradan da diyorsunuz ki: Hadi bakalım, anlaşın.
Zorunlu avukatlık da yok, avukattan yararlanma hakkı da tanımıyorsunuz.
Dolayısıyla, aslında iş hukukunda gerçekleşen
hikâyenin kendisi tüketici haklarında da olacak ve sonuçta kaybeden
tüketiciler olacak. Sadece bu da yetmeyecek, uzlaşma olmaması
durumunda da yine
yargılama süreci uzayacak, yıllara varan süreçlerle insanlar
haklarını elde edemeyecekleri için aslında yargıya
başvurmaktan da vazgeçecekler, ki sizin zaten uzun bir zamandır
uyguladığınız yöntem, yargıya başvurulmasın,
başka yollarla çözülebiliyorsa çözülsün. Özellikle şu
lafınız çok belirleyici: Ucuz yöntemle çözmek. Kabul edilebilir bir
yöntem gerçekten değil.
Toplama baktığımızda, ara ara
açıklamalarınızdan da görüyoruz -yasalara uymanın çok da
gerekli olmadığını söyleyen açıklamalarınız
da var-zaten kararları da şöyle değerlendiriyorsunuz:
İktidarımızın işine yarayan kararsa iyi, işine
yaramıyorsa bu karar kötü karar. Hatta bunu biraz daha ileriye
götürüyorsunuz -son hâkim ve savcıların atamalarında da gördük-
sizin istemediğiniz kararları veren hâkimleri ya
soruşturmanın konusu hâline getiriyorsunuz ya sürgün ediyorsunuz ya
da görevden alıyorsunuz; ne uluslararası sözleşme ne Anayasa
tanıyorsunuz; hiçbir hak, hukuk tanıdığınız yok.
Aslında, bu sıralarda oturan siz AKP
vekillerinin de sanırım bu konularda pek bir hükmü yok. AKPli bir
vekil İstanbul Sözleşmesinin onaylanması sırasında
şunu söylüyor: Neye el kaldırdığımızı,
içeriğini bilmiyorduk; o nedenle İstanbul Sözleşmesine Evet.
dedik. Bunu diyerek de aslında buradaki gerçekliği başka
nedenle de olsa açıkça ifade etmiş oluyor.
Aslında adınızda adalet var ama
maalesef uygulamalarınızda adaleti göremiyoruz. Türkiye tarihinin en
büyük hukuksuzluklarına, adaletsizliklerine imza atmış bir parti
olarak tarihe geçtiniz. İktidarınız on sekiz yıldır
devletin bütün kurumlarını âdeta bir parti şubesi hâline
getirdi. Liyakati değil, sadakati önceleyen; insanları
işleriyle, ekmekleriyle sınayan; Hayır. diyene
sopasını gösteren bir iktidarınız var. Gücünüzün
yetmediği STKleri, meslek örgütlerini yandaş medya ve
maaşlı troller aracılığıyla hedef hâline getiriyorsunuz,
düşmanlaştırıyorsunuz, olmadı bölmeye
çalışarak tahakkümünüz altına almaya
çalışıyorsunuz. İşte barolar tam da bu tahakküm
derdinize karşı; adalet, demokrasi, insan hakları
tanımazlığınıza karşı; herkesi sizin emir
kulunuz hâline getirme, avukatları susturma isteğinize
karşı bir yürüyüş gerçekleştirdi. Muktedirlere itaat
etmeyeceğiz; güçten değil, haktan yana olacağız.
Baroları susturmak halkı susturmaktır. demek için yollara
düştüler. Cevabınız; polis saldırısı, yerlerde
sürükleme, aç susuz bırakma, yağmur altında saatlerce bekletme,
gözaltı tehdidi oldu. Zira sizin lügatınızda hak aramak,
özgürlük, demokrasi, adalet diye bir kavram zaten hiç olmadı. Sizin için,
hak arayan herkes teröristti.
Biliyoruz, uzun süredir baro yönetimlerini bir türlü
ele geçiremiyordunuz, itaat eden barolar ve avukatlar yaratamıyordunuz.
Tüm baskılarınıza rağmen avukatlar direniyor, asla geri
çekilmiyordu. Duruşma salonlarından yaka paça atsanız da
cezaevlerine tıksanız da ezilenlerin yanında olmaya, sözünü
söylemeye, demokratik haklarını kullanmaya devam ediyorlardı.
İşte bu nedenledir ki bu saldırı dalgasını
başlattınız. Buradan avukatların, baroların
direnişini selamlayalım.
Şimdi, bu direnişlere AKP Grup Başkan
Vekili diyor ki: Yürümek ne? Daha düzgün bir davranış bekliyoruz.
Eğer iletişim tarzınız yoksa yürümek değil,
koşsanız da faydası yok. Demokratik bir eyleme
yaklaşım biçiminiz bu. Peki, geçmişte ne diyordunuz? Eski Refah
Partili Ahmet Yavuz birkaç sene önceki yazısında şunları
söylüyor: 28 Şubatın ateşli günlerinde Refah Partisi
kapatılma sürecindeyken parti kurmayları bir değerlendirme
toplantısı alıyor. Bu baskılara ve gidişe
karşı eylem planları tartışıyorsunuz, o
sırada dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Recep Tayyip Erdoğan ayağa kalkıyor ve diyor ki: Hocam,
İstanbuldan Ankara'ya yürüyelim, Boğazdan 1 milyon kişiyle
geçelim. Bu adaletsizliği, hukuksuzluğu ve
haksızlığı protesto edelim. Yani siz de yürümek
istiyorsunuz. 28 Şubat sürecinde Kalkın, yürüyelim. diyenler bugün
aynı taleplerle yola çıkanları darbettiriyor. Yani şunu
söylüyorsunuz: Haksızlık bize yapılırsa yürümemiz makbul,
size yapılınca değil.
Avukatların yaşadıkları birçok
sorun dururken siz kendinize itaat eden barolar yaratmak için harekete
geçtiniz. Avukatların mali imkânlarının güçlendirilmesini
konuşmuyorsunuz, işçi avukatların sorunlarını
konuşmuyorsunuz, avukatın delil toplama gücünün
artırılmasını konuşmuyorsunuz, büyük şehre
yığılan avukatların problemlerini konuşmuyorsunuz;
yüzlerce avukatın ruhsatları gasbedildi, mesleklerini yapmaları
engelleniyor, ruhsatı verilmeyen avukatları konuşmuyorsunuz.
Avukatlar sırf avukatlık yaptıkları için gözaltına
alınıyor, tutuklanıyor. Avukat Ebru Timtik yüz yetmiş dört
gündür, Avukat Aytaç Ünsal yüz kırk üç gündür adil yargılanma talebiyle
ölüm orucundalar. Hiçbir hukuki dayanak veya delil olmaksızın,
yargılanan avukatlara, savunma hakları ihlal edilerek on yıllara
varan cezalar verdi iktidarın güdümündeki bu yargı. Ebru ve Aytaç
buna rağmen konuşulmuyor. Sizin derdiniz, kurduğunuz
saltanatı, içinde bulunduğunuz şatafatlı hayatı devam
ettirmek.
Dün, burada, şöyle cümleler
kullandınız: Biz halkın iradesiyle geldik, halkın
iradesiyle gideriz. Peki, sizi halk seçti de Leyla Güveni, Musa
Farisoğullarını, Enis Berberoğlunu kim seçti? Onlara oy
verenler sizin gözünüzde halk değil mi? Bu, halkın iradesini hiçe
saymak değil mi?
Milletvekillerimizi düşürürken çeşitli
bahaneler ileri sürüyorsunuz, yargı diyorsunuz. Bağımsız
bir yargı olmadığını hepimiz biliyoruz ve üstelik de
bu milletvekillerimizin düşürülmesine yol açan mahkemenin bütün
üyelerinin, savcılarının, Emniyet aşamasındaki
görevlilerin hepsinin FETÖden dolayı yargılanıp da içeri
atıldığını siz de çok iyi biliyorsunuz ama buna
rağmen, işinize geldiğinde yargı, işinize
gelmediğinde yargının kararlarını kabul etmeyen bir
iktidarsınız maalesef.
Yine, bu ünlü bağımsız
yargınız, CHP İstanbul İl Başkanı Canan
Kaftancıoğluna yedi yıl önceki tweetleri nedeniyle dokuz
yılın üstünde ceza verdi. Ne tesadüftür ki İstanbul seçiminin
kaybedildiği gün verildi. Herhâlde sizin
duyarlılığınız, iktidarın bu belli günlere
takıntılı olma duyarlılığı mahkeme
başkanında da varmış, o da bugüne denk getirerek böyle bir
karar verdi.
Yine, Sara Kaya, belediye eş
başkanlarımızdan Sara Kaya hakkında, siyaset
yaptığı için on altı yıl hapis cezası verdi sizin
bağımsız yargınız, güya bağımsız
yargınız demek lazım.
İşte, siz, şimdi, buradan sürekli
bağımsız yargı deyip duruyorsunuz ama gerçekler ortada.
Bu ülkede ne bağımsız bir yargı var ne adalet var ne
demokrasi var. Bunu sadece biz değil, bütün dünya biliyor. Güneş balçıkla
sıvanmıyor, gerçekler açıkça ortada.
Son olarak şunu söylemek isterim:
Halkların Demokratik Partisi olarak bir yürüyüş başlattık.
Bu yürüyüş demokrasi için, özgürlükler için, adalet içindi, aslında
bütün Türkiye toplumunun talepleri içindi, herkes içindi. Bu yürüyüşün
coşkusunu, direnişini hep birlikte gördük, siz de bunu çok iyi
gördünüz. Halkın nasıl talepleri var, bunu da çok iyi
gözlemlemişsinizdir. Zira emniyet güçleriniz bizi çok yakından takip
ediyordu, hatta sürekli, engelleme hattında önümüzde duruyorlardı.
Dolayısıyla, aslında halkın taleplerinin ne olduğunu
belki, bir kez daha Emniyete sorarsanız, onlar size daha yakından
anlatırlar.
Diğer bir meselemiz, kadınlar olarak
kadın kampanyamızla yürüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Gülüm.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) Bu dönemde, özellikle
corona günlerinde erkek şiddetiyle baş başa
bıraktığınız ayrımcı İnfaz
Yasasıyla fail erkekleri eve göndererek ölmemize sebep olduğunuz,
korumadığınız biz kadınlar için yürüyoruz.
Boşanmak istediği erkek tarafından, yıllarca darbedilen ve
defalarca koruma talep etmesine rağmen korunmayan, kanıyla katilin
adını ve Kurtuldum. diye yazan -dikkatinizi çekiyorum- Ölerek
kurtuldum. diyen bir kadın, Nurtaç Canan için yürüyoruz.
İktidarınızın korumadığı için ölümü
kurtuluş olarak gören kadınlar için yollardayız. Kadın
mücadelemiz her yerde. diyerek biz kadınlar, erkek devlet şiddetine,
kadın cinayetlerine, çocuk istismarına, kayyum politikalarına
karşı hep birlikte alanlardaydık, sokaklardaydık, mor
konvoylarımızla yollardaydık. Sokakları, meydanları
terk etmediğimiz gibi Mecliste de kadın-erkek eşitlik
mücadelemiz sürecek ve bir gün, mutlaka, bu ülkeye demokrasiyi, özgürlükleri,
kadın-erkek eşitliğini getireceğiz.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, lütfen maske
kuralına uyalım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, tamam ama Genel Kurul çok sıcak, lütfen klimaların
açılması talimatı verin.
BAŞKAN Tabii, kapıların da hepsini
açalım, biraz da klimayı daha yüksekte
çalıştırsınlar.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Kapı
değil efendim, klima açsak daha iyi olmaz mı?
BAŞKAN Evet, Sayın Açanal buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
28.-
Şanlıurfa Milletvekili Zemzem Gülender Açanalın, 22 Haziran
Urfa iline şanlı unvanının verilişinin 36ncı
yıl dönümü vesilesiyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
tüm şehitleri rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
ZEMZEM GÜLENDER AÇANAL (Şanlıurfa)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Önce İngilizlerin, sonra Fransızların
işgaline uğrayan, 11 Nisan 1920de çok kısıtlı
imkânlarla işgalcileri vatan topraklarından kovarak tarih yazan Urfa
halkı, Kurtuluş Savaşında gösterdiği
kahramanlıklarla Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 22 Haziran
1984 yılında şanlı unvanı, 2016da İstiklal
Madalyasıyla onurlandırılmıştır. İslam
coğrafyasının ateş çemberine alındığı
bugünlerde ecdadımızın bizlere bıraktığı
bilinç ve şuurla mirasa sahip çıkmaktayız. Bu inanç ve
kararlılıkla, Urfamıza şanlı unvanının
verilişinin 36ncı yıl dönümünü kutluyor, başta Gazi
Mustafa Kemal olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle
anıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) Başkanım, bir
söz talebimiz vardı, az önceki hatibin konuşması üzerine
kısa bir söz rica ediyorum.
BAŞKAN Peki, buyurun.
29.-
Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmazın, İstanbul Milletvekili
Züleyha Gülümün görüşülmekte olan 216 sıra sayılı Kanun
Teklifinin birinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, az önceki hatip ara buluculukla ilgili
bilgi verdi, konuştu fakat bu bilgi doğru bir bilgi değil. Bu
konuda millete doğru bilgi vermekte fayda olduğunu düşünüyorum.
Ben de hem hukukçu hem ara bulucuyum, ilk ara buluculardanım ve
yıllarca da yaptım ara buluculuğu. Ara buluculuk, hatibin
dediği gibi süreci uzatan ve güçsüz tarafı ezen bir sistem değildir.
Ara buluculuk, tam tersi, yargı yükünü azaltmıştır.
Taraflar anlaşmak zorunda değildir, burada ezilen bir taraf yoktur ve
süreci istedikleri yerde kesebilirler ya da devam ettirebilirler. Ara buluculuk
kısa ve masrafsızdır, her iki tarafın kazanması
üzerine inşa edilmiştir. Güçsüz tarafın hukukunu koruyan çok iyi
bir sistemdir. Dolayısıyla, tüketici hukukunda da getiriliyor
olmasını önemsiyorum ve çok özel buluyorum burada da bu düzenlemeyi.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Ondan mı
işçi hakları, işçiler ara bulucular tarafından ihlal
ediliyor? Hak ihlalleri oluyor, ondan mı?
ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) Bana gelenlerin hiçbiri
de ezilmedi.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Yapmayın
eylemeyin ya.
ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) Hiç ezilmedi bana
gelenler, hiç ezilmedi.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Siz o zaman
işveren ara bulucusu olarak mı oradaydınız?
ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) Yok valla, çok
işçi de
Kendi adınıza konuşun. Her şeyi çok iyi
biliyorsunuz ama öyle değil, tamam mı!
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Ben de ara bulucuyum.
ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) Tamam, ben de ara
bulucuyum.
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 128 milletvekilinin
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2735) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 216) (Devam)
BAŞKAN Evet, birinci bölüm üzerinde gruplar
adına son söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Alpay
Antmenin. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALPAY ANTMEN (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin birinci
bölümü üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım.
Bugüne kadar, Hukuk Muhakemeleri Kanununda
yapılan değişiklikler tam 19 kez, evet, tam 19 kez, çoğu
reform adı altında ve yargılamanın
hızlandırılması amacıyla yapılmışsa da
bu değişikliklerden sonra yargının hızlanması
mümkün olmamış, sorunlar da çözülmemiş hatta bazen daha da
ağırlaşmıştır.
Bu kadar tecrübeden sonra sadece kanun
değişikliğiyle yargının
hızlandırılamayacağının
anlaşılması beklenirken ve yargının, bir
kısmı çok temel ve diğer sorunları ortadayken sadece kanun
değişikliği yaparak yargının hızlanması
düşüncesi beyhude bir çaba olmaktan öteye gitmeyecektir. Hatta henüz bir
kanuna yeni alışırken yeniden değişiklik
yapılması, mevzuat karışıklığı
sebebiyle farklı sorunlar doğuracaktır. Burada açıkça
söylüyorum: Bu değişikliklerin tamamına yakını
hâkimlerin gözüyle yapılmış ve fakat savunma makamını
oluşturan avukatlar hiçbir şekilde nazara alınmadan bu
değişiklikler getirilmiştir.
Maddelere geçildiğinde arkadaşlarım
ayrıntılarıyla anlatacaklar ama yargının içinde
bulunduğu durum ortadayken,
bağımsızlığını kaybetmiş bir yargı
varken, önemli davalarda mahkeme kararlarının hukuki yerine siyasi
olduğu ortadayken, adalet mekanizmasına güven tamamen ortadan
kaldırılmışken, haklıyı değil güçlüyü
koruyan bir mahkeme sistemi yaratılmışken bizim görüşüp
konuşmamız gereken kanun bu mu olmalıydı? Allah
aşkına, bunları mı konuşmalıydık? (CHP
sıralarından alkışlar)
Keza, FETÖcü hâkim ve savcıların
yargıdan ayıklanmasından sonra, son dört yılda mesleğe
alınan hâkim ve savcıların öz geçmişlerine
bakmanızı istiyorum. Gerek hukuk nosyonlarının
tartışmalı olması ve gerekse de özellikle AKP il ve ilçe
teşkilatlarında görev yapmış avukatlar hâkim ve savcı
yapılarak yargıda hızlanan kadrolaşmayı burada
tartışmamız gerekmiyor mu?
Mafya dışarıdayken, suç örgütleri
mitingler düzenlerken, çeteler insanları tehdit ederken, sokakta
silahlı çatışma yaparken, insanları güpegündüz öldürürken
bunlar sizleri rahatsız etmiyor mu? Vatandaş adaleti adliyeler yerine
-mahkemelerde değil- ya tanıdıkla ya da sosyal medyada
arıyor; bu sizin uykularınızı neden kaçırmıyor?
Bir ülke düşünün, işçi haksız yere
işten atılıyor, ara buluculuk, ara buluculuk diyorsunuz ama
işçinin hakkı yeniyor, mahkemeye gidiliyor, mahkemesi dört sene
sürüyor. (CHP sıralarından alkışlar) Yargıtayda bir
dosya iki sene bekliyor. Bu mu adalet? Geciken adalet, adalet mi
arkadaşlar?
Kadın taciz ve tehdit ediliyor, yardım
istiyor Koruyun beni, kurtarın beni diye haykırıyor, onu ölümle
tehdit eden pespaye sokağa bırakılıyor, sonra o adam o
kadını vahşice katlediyor. Bunları konuşmamız
gerekmiyor mu?
Bir de sizin geçirdiğiniz son af var; mafya
dışarı çıktı, çeteler dışarı
çıktı. Bir kısım çıkanlar gitti adam öldürdü, çocuk
öldürdü. Gün gün tutuyorum bu kayıtları, isteyen olursa verebilirim.
Yani, sizin ısrarla getirdiğiniz af yüzünden masum bir çocuğun
öldürülmesi sonrasında, hâlen çıkıp bunu savunacak
mısınız? Ülkenin hukuk açısından mevcut durumu,
iktidar ve ortağını rahatsız etmiyor mu?
Değerli milletvekilleri, adaletsizlik her
yerde. Vatandaş bir asgari ücretle iş bulamıyor. Aç
vatandaş, aç! Ama bazı baylar ve bayanlar üç hatta dört yerden yüklü
maaş alıyor. Üniversite mezunları, yüksek lisans mezunları,
doktora yapan bilim insanları atanamıyor ama yağlı
güreşçi Vakıfbank yönetimine atanabiliyor. Yağlı kapı
dedikleri bu değil mi? Liyakat, adalet, eşitlik ne oldu? Tuş
oldu. Hak mı, reva mı? Günah değil mi, günah değil mi, bunu
düşünün.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Günah,
vallahi günah.
ALPAY ANTMEN (Devamla) Bir de Türkiye Wushu
Federasyonu var -Allaha şükür- evlere şenlik. Yaşananlar tam
Zaytung, Zaytungu bile geçti. Bu federasyonda tek kişinin
katıldığı yarışma düzenleniyor, katılan da
federasyon başkanın eşi, oğlu da hakem, sonra şampiyon
ilan ediliyor, aile komple federasyon. Damat ile hala yarışmaya
katılıyor, hakem teyze filan aile arası -kendi kendilerine
maaş da bağlamışlardır Allah bilir- yani
bildiğiniz aile federasyonuna çevirmişler. Kimden öğrendilerse
pes!
Değerli milletvekilleri, yoksulluktan,
açlıktan vatandaşın kendisini yaktığı, toplu
intihar ettiği bir dönemde bu yaşananlar hangi akla, hangi vicdana
sığar? Adalet bunun neresinde? Bir yanda kendisine yağlı
kapı bulan yağlı güreşçiler, bir yanda tüm ailesini federasyonda
maaşa bağlamış garip garip aileler; diğer yanda
işsizlikten, açlıktan intihar eden benim canım
vatandaşım. İnsaf, merhamet, vicdan; Allah aşkına,
merhamet! (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte Meclis
zayıflatıldı, yargı tek adama bağlandı ve medya
da sarayın kontrolüne verildi. Türkiye, darbe dönemlerinde bile
karşılaşmadığı uygulamaları,
baskıyı, tutuklamayı, sansürü yaşamak durumunda
bırakılıyor. Daha dün -hepimiz gördük- bu ülkenin namuslu,
şerefli, haysiyetli baro başkanları kendi başkentlerine
geldiler, 100-200 metre sembolik yürümek istediler; yirmi altı saat
taşın üstünde, betonun üstünde, yağmurda, çamurda,
sıcağın altında enterne edildiler. Bu suçtur, var mı
bunun üzerine gidecek bir cesur savcı? Yok. Filmlerde kaldı. Bakınız,
bazı baro başkanlarımız polis tarafından darbedildi.
İnşallah o polis, avukata muhtaç olur. Hangi yüzle ona gidecek, merak
ediyorum.
Sağanak yağmura karşı çadır
kurmak isteyen Ankara Büyükşehir Belediyemiz engellendi. Önce yemek bile
verilmedi. Ülkede teröristlere çadır kurup hâkim ve savcı
gönderiyorsunuz, bu ülkenin namuslu, şerefli, haysiyetli baro
başkanlarını güneşin altında, yağmurun
altında berhava ediyorsunuz. Yazıklar olsun! Seyyar tuvaletler bile
engellendi. Baro başkanları ve avukatların
ihtiyaçlarını gideren pastaneye 12 bin lira ceza verdiniz. Ben bunu
karşılamaya hazırım, hodri meydan! Gece üşümesinler
diye evinden battaniye getiren bir avukat polislerce tartaklandı,
eşinin önünde hakarete uğradı. Basın mensupları içeri
alınmadı. Tam bir hukuksuzlukla, tam bir zorbalık
yaşadı. Tüm dünya kendi başkentinde yürüyemeyen hukukçuları
gördü. AK PARTİ içerisinde değerli milletvekilleri var, hukukçular;
baro başkanlarını orada görünce ne hissettiler, sormak istiyorum.
Bakın, değerli iktidar milletvekili
arkadaşlarım, bu elimde tuttuğum Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası hepimizin namusumuz ve şerefimiz üzerine uymaya,
bağlı kalmaya ant içtiğimiz Anayasamız. Anayasanın
34üncü maddesi ne diyor? Herkes, önceden izin almaksızın,
silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri
yürüyüşü yapabilir. Ne oldu? Siz baro başkanlarını
yürütmediniz. Adamın üzerinde cübbesi var, 200 metre yürüyecek, ne olurdu
yürüseydi? Güneşin altında, yağmurun altında, aç, susuz,
önce yanarak, sonra ıslanarak yirmi altı saat beton üstünde,
açıkta bekleyen bu adamlar kendileri için mi geldiler Ankaraya? Kendileri
için mi yürüdüler? (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Hepsini tanıyorum, her birine kefilim, her biri
mesleğinde temayüz etmiş hukukçular. Tek dertleri hukuk ve adalet.
Var mı Türkiyede? Yok. Dünyada hiçbir iktidar baro başkanlarına
bunu yapmadı, bu rezaletle de tarihe geçtiniz, helal olsun! Sonra biz tek
adam saray vesayeti dikta rejimi deyince alınıyorsunuz.
Alınmayınız. Hukukçularını kaldırımda bile
yürütmeyen bir rejime ne denir Allah aşkına? Baro
başkanının dövüldüğü bu anlayışa hangi ismi
veriyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Ben söyleyeyim
sayın milletvekilleri, bunu tanımlamaya diktatörlük kelimesi bile
az gelir. Siyasal tarihte ve siyaset biliminde sizin
anlayışınıza totaliter diktatörlük deniyor. Bu kelimenin
ne anlama geldiğini bilmiyorsanız bir bilene sorun.
Değerli milletvekilleri, neresinden tutsak
elimizde kalıyor. Hukuksuzluk bir değil binlerce. Dün baro
başkanları haksız bir şekilde engellendi, bugün
İstanbulda başka bir hukuksuzluk var. Yine dünyaya rezil oluyoruz.
Birçok Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili orada. Gazeteciler bu ülkede
totaliter diktatörlük rejiminden nasibini alıyorlar. Barış
Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç, Ferhat Çelik,
Aydın Keser ve Murat Ağırel tamamen hukuksuz bir şekilde
yargılanıyorlar, bir kimlik açıklamışlar diye. Bu
kimliği ilk Sayın Cumhurbaşkanı açıkladı. Bu
gazetecilerin yargılanmalarının asıl sebebi başka.
Neden yargılanıyorlar biliyor musunuz? Bu kitapları
yazdıkları için, bu kitapları yazdıkları için. (CHP
sıralarından alkışlar) Kitap yazdılar! Hadi
bunları yalanlayın, hadi bunları tekzip edin, hadi bu kitaplar
nedeniyle onlara savunma hakkı vererek yargılayın.
İktidarın FETÖ konusunda hiç de öyle
kandırılmadığını, bilerek ve isteyerek iş
birliği yaptığını belgeleriyle ortaya döktüler, onun
için yargılanıyorlar. Masumlardan, hukukçulardan, gazetecilerden,
yazarlardan, aydınlardan, gençlerden, kadınlardan, emekçilerden,
sanatçılardan, her bir muhalefet edenden, size benzemedikleri, sizin gibi
düşünmedikleri için nefret ettiğiniz insanlardan intikam almaktan
vazgeçin. Adalet size de lazım olacak, Allah korusun, bir gün
yargılanırsanız bağımsız yargıçlar
karşısında kendinizi savunmak isteyeceksiniz. O zaman bugünleri
hatırlayınız, ne hâle geldiğinizi ve bu ülkeyi ne hâle
getirdiğinizi hatırlayınız. Hukuku aratmayın, adaleti
unutmayın, hak yemeyin.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Fikret Şahin
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
30.-
Balıkesir Milletvekili Fikret Şahinin, Balıkesir ilinde
yaşanan yoğun yağış nedeniyle Sındırgı,
Bigadiç, Savaştepe ve Kepsut ilçelerinde tarımsal üretim
alanlarının zarar gördüğüne ve Ziraat Bankasının
büyükbaş dişi hayvanların kesimini önlemek ve damızlık
hayvan ithalatını azaltmak amacıyla gerçekleştirdiği
projeye Balıkesir ilinin dâhil edilmediğine ilişkin
açıklaması
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hafta sonu Balıkesirde yoğun yağmur
ve dolu yağışı nedeniyle özellikle Sındırgı,
Bigadiç, Savaştepe ve Kepsut ilçelerimizdeki tarımsal üretim
alanlarında büyük zararlar meydana geldi. Başta sebze,
mısır, buğday ve tütün üreticileri olmak üzere tüm
çiftçilerimizin bir yıllık emekleri heba oldu. Büyük ekonomik
zorluklar içinde olan çiftçilerimiz daha da zor durumda
kalmışlardır. Bu nedenle, ÇKS kaydı ve TARSİM
sigortası olmayan üreticiler de dâhil olmak üzere tüm üreticilerimizin
zararları karşılanmalı, çiftçilerimizin tarımsal
üretime devam edebilmeleri için gerekli destekler verilmelidir.
Ayrıca Ziraat Bankasının
büyükbaş dişi hayvanların kesimini önlemek ve damızlık
hayvan ithalatını azaltmak amacıyla gerçekleştirdiği
projeye hayvancılıkta marka olmuş Balıkesir ilimizin dâhil
edilmemiş olmasını yadırgıyor, ilgililerden bu proje
kapsamında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaya
Yok.
Sayın Kılıç
Yok.
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ile 128 milletvekilinin
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2735) ve Adalet Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 216) (Devam)
BAŞKAN - Birinci bölüm üzerinde
şahıslar adına ilk söz Sayın Zeynel Emrenin.
Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından
alkışlar)
ZEYNEL EMRE (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Mevcut kanun teklifiyle ilgili Komisyon
aşamasında şunu ifade ettik Komisyon üyesi
arkadaşlarımızla birlikte: Bu teklifin özelinde, şu madde
çok kötüdür, aman geçmesin, çok büyük yanlışlıklar doğurur
gibi bir yaklaşım içerisine girmedik. 66 maddenin, birkaç tanesi
hariç, çoğuna katıldığımızı da ifade ettik.
Ama bir gerçek var ki ortada, bütün bunlar, yargı reformunun, o
yargıda açıklanan Strateji Belgesinin devamında, Yargıda
reform yapılacak. diye gelen -paketler hâlinde, birinci, ikinci- üçüncü
yargı paketi; bu üçüncüsü.
Burada bir reform yok yani bir yenileşme yok,
eskiyi düzeltme yok; Hukuk Muhakemeleri Kanununda bazı aksayan yönlerin,
ağırlıklı olarak da lojistik olarak tarif edilecek
kısımların giderilmesi var.
Bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak itiraz
ettiğimiz maddelerden biri 2nci madde. Birazdan maddelere
geldiğimizde onu da konuşacağız.
Şimdi, biliyorsunuz, Ceza Muhakemesi Kanununda
yargılama aşamasında bazen duruşmaların gizli
yapılması ihtiyaçtır. Mesela, çocuğun üstün yararı
gereği duruşmaları gizli yapabilirsiniz. Ama hukuk
davalarında böyle bir ihtiyaç pek yoktur. Üstüne üstlük, bu gelen teklifte
de, mevcut düzenleme daha da genişletilerek, ilgililerin herhangi birinin
başvurusu üzerine hâkimin duruşmayla ilgili gizlilik kararı
verebilmesi hükme bağlanıyor.
Değerli arkadaşlar, bir hukuk
davasında nasıl olur, nasıl bir gizlilik oluşabilir?
Bakın, biz gerçek anlamda bir hukuk devleti olsak burada farklı
ihtimalleri konuşabiliriz ama bu ülkenin 2nci partisinin Genel
Başkanı, benim Genel Başkanım, sadece Mecliste
yaptığı, salı günü grup toplantısında
yaptığı konuşmalar nedeniyle milyonlarca lira tazminata
mahkûm oldu ve bunları daha yargılamanın ilk aşaması
bittiğinde, kesinleşmeden tahsil etme yönüne gitti mahkemeler. Yani
Yargıtayda, daha sonraki safahatta bunlar elbette geri dönüyor, döndükleri
oluyor ama bir de siz, buradaki maddi, manevi tazminat davalarının
gizli yürütüldüğünü düşünün. Şimdi, Genel
Başkanımız Man Adalarına ilişkin bilgi açıkladı,
tazminat davasının konusu oldu. Ya vatandaşımızın
bilmesi gerekmez mi kim haklı, kim haksız? İşte siyasi
çekişmenin olduğu nokta, keyfiyete dayalı düzenlenebilecek
maddeler.
Şimdi, Ergenekon, Balyoz başta olmak üzere
kumpas davalarında izlenen temel bir metot vardı, FETÖcülerin
izlediği metot: Bir doğru bilginin üzerine öyle bir manipülasyon
inşa ediliyordu ki artık orada yargılanan insanların, o
doğruları anlatıp da gerçeğin gün yüzüne çıkması
bir iki seneyi alıyordu, birkaç sene yatıyorlardı. Şimdi
FETÖ gitti, FETÖnün yerine gelenler başka bir metot uyguluyor. Burada da
olanın yanına ilaveler yapılıyor ve Yeter ki insanlar
tutuklu kalsın, mağduriyet yaşasın, biz kendi kinimizi,
intikamımızı alalım. deniyor.
Ben, bugün yargılanan Barışların
dosyasını satır satır okudum. Bakın, birincisi,
tartışmalı bir konu. Nedir o? MİT mensuplarının
kimliğinin deşifre edilip edilmemesi. 2014 yılında
yapılan bir değişiklik var: Birisi deşifre etse de
tekrardan onun haber yapılmaması bekleniyor, tamam mı?
İşin bir kısmı bu. Ama bununla birlikte, ilave ne
yapılıyor? Orada bir şey ilave edilmiş, denilmiş ki:
Burada casusluk suçu var. Değerli arkadaşlar, dosyaya bakın,
nasıl bir casusluk suçu var? Hangi ülke lehine casusluk
yapılmış? Sırf tutuklanabilsinler diye ilave yapılıyor
burada.
Bugün aslında içinde bulunduğumuz durumun,
gerçekten acıklı, acınası durumun en çarpıcı
örneklerinden biri baro başkanlarımızın başına
gelen. Türkiyede yürütmenin tahakkümü altındaki yargı ve özellikle o
bağımlılık ilişkisi içerisinde, savunma makamı,
iddia makamı ve karar makamı diye düşündüğünüzde
bunların kuvvetinin birbirine denk olması gerekirken burada
olağanüstü bir haksızlığın, eksikliğin
yaşandığı bir durumda bu ülkenin baro başkanları
ülkenin başkentinde âdeta gözaltına alındı. Giriş
çıkış serbest ama gözaltındasın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZEYNEL EMRE (Devamla) Başkanım, bir
dakika daha verirseniz toparlayacağım.
BAŞKAN Tamamlayın.
ZEYNEL EMRE (Devamla) Yiyecek sokmak yasak,
battaniye yasak, oturak götüremezsin, başkası giremez; âdeta
gözaltındalar. Belediye onlara yardım etmek istiyor orada
bulundukları süre içerisinde -ya, ayıp, ben söylemekten
utanıyorum ama söylememiz lazım, insanlar bunları öğrensin-
seyyar tuvalet kurmak istiyor, müsaade etmiyorlar. Baro başkanları
yakındaki bir pastaneye gidiyor tuvalet için, ihtiyaçlarını
gidermek için, o pastane sahibine Sosyal mesafeye uyulmadı. diye 12 bin
lira ceza kesiliyor. Allah aşkına, değerli arkadaşlar,
böyle hukuk devleti olur mu? Bütün parlamentolarda en çok avukatlar
vardır, avukatların yaşadığı haksızlığa
karşı çıkmayan bir Parlamentodan kimseye hayır gelmez
değerli arkadaşlar.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Ramazan Cana
mı söyledin, Ramazan Cana? Gören olmamış ama onun da hukuk
okuduğu söyleniyor.
BAŞKAN Sayın Ramazan Can burada yok,
arkasından konuşmayın.
Evet, şahıslar adına ikinci söz
Belgin Uygurun.
Buyurun Sayın Uygur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BELGİN UYGUR (Balıkesir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımız
tarafından açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesinin temel
amaçlarından biri de hukuk yargılamasının
sadeleştirilmesi ve etkinliğinin artırılmasıydı.
Bu çerçevede yapılan bu düzenleme, adaletin tesisi, yargıda
etkinliğin artırılması ve yargılamaların makul
sürelerde tamamlanması amacıyla bugüne kadar gerçekleştirilen
reformların devamı niteliğindedir. Teklifin hazırlık
süreci uzun bir geçmişe sahiptir ve son derece titiz bir
çalışmanın sonucunda ortaya çıkmıştır. Teklif
Yargıtay, Danıştay, tüm bakanlıklar, ilgili kurum ve
kuruluşlar, Türkiye Barolar Birliği, bünyesinde hukuk fakültesi
bulunan üniversiteler, hukuk dernekleri olmak üzere 100 farklı kurum ve
kuruluşun görüşleri alınarak hazırlanmıştır.
Hukuk Muhakemeleri Kanununun aksayan taraflarının tespit edilmesi ve
çözüm bulunması, ön inceleme kurumunun gözden geçirilmesi, yargılama
usullerinin daha işlevsel hâle getirilmesi, alternatif
uyuşmazlık çözüm yollarının hukuk yargılamasında
etkin bir şekilde kullanılabilmesi ve buna engel olan unsurların
sistem dışına çıkarılması amacıyla
hazırlanan kanun teklifimiz reform niteliğinde bir düzenlemedir. Bu
çerçevede, Hukuk Muhakemeleri Kanununun hukuk yargılamasına hâkim
olan ilkeler çerçevesinde gözden geçirilmesi, yargılamanın daha etkin
ve verimli bir şekilde yürütülebilmesi, uygulamacıların ve
akademisyenlerin dile getirdiği yargılama sorunlarının
çözüme kavuşturulabilmesi amaçlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; teklifimizdeki bazı yeniliklere değinecek olursak,
mevcut uygulamada, belirsiz alacak davasında alacağın
tamamı dava edilmekte ancak davanın açıldığı
tarihte alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak
belirlenebilmesi davacıdan beklenememekte veya bu belirlemeyi yapma
davacı açısından imkânsız bulunmaktadır. Bu soruna
çözüm olması amacıyla, alacağın miktar ve değerinin
tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün hâle geldiği anın
tespitinin mahkemece yapılması öngörülmektedir.
Yine, delil avansının dava
açılırken mahkeme veznesine peşin olarak
yatırılması uygulamasının dava açan kişilere
ağır bir mali yük getirmesi ve hak arama hürriyetinin ihlali sonucunu
doğurması nedeniyle bu avansın dava açılırken mahkeme
veznesine peşin olarak yatırılması zorunluluğu
teklifle kaldırılmaktadır.
Davaların gereksiz yere uzamasının
önlenmesi ve çelişkinin giderilmesi amacıyla, hâkimin reddine
ilişkin merci kararlarına karşı da dava konusunun miktar ve
değerine göre derhâl istinaf kanun yoluna başvurulabilecektir.
Yine, yapılan düzenlemeyle, iş yükünün
azaltılması ve usul ekonomisi ilkesinin etkin bir şekilde
uygulanabilmesi amacıyla, Yargıtay tarafından bozulan veya bölge
adliye mahkemesi tarafından kaldırılan hükme ilişkin
olarak, ilk derece mahkemesince tahkikata ilişkin bir işlem
yapılması durumunda tahkikat sona erinceye kadar da ıslah
yapılabilmesi imkânı getirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
netice itibarıyla, yapılan düzenleme, ilk derece
yargılaması ve kanun yolu incelemesi olmak üzere yaklaşık
4,2 milyondan fazla dosyanın çok daha hızlı ve etkin bir biçimde
sonuçlanmasını sağlayacaktır. Yine, bu teklifimiz, 4
milyondan fazla hukuk dosyasının taraflarını,
avukatlık veya hâkimlik yapanları, bilirkişileri, hakemlik
yapanları doğrudan etkileyecektir. Böylece, teklifle,
yargılamayı uzatan sorunların giderilmesi, yargıya olan
güvenin de artırılması hedeflenmektedir.
Kanun teklifimizin ülkemize, hukuk sistemimize,
yargı camiamıza hayırlı olmasını temenni ediyor,
Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birinci bölüm üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır. Soru- cevap işlemi yok.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri,
varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1inci madde üzerinde 2 adet önerge vardır,
önergeleri aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşmekte olan 216 sıra sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 1inci maddesiyle 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 20nci maddesinin (1)inci
fıkrasında yapılan dava açılmamış
sayılır ve görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkemece
bu konuda resen şeklindeki ibare değişikliğinin dava
açılmamış sayılır ve görevsizlik veya yetkisizlik
kararı veren mahkemece resen şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Süleyman
Bülbül Turan
Aydoğan
Zeynel Emre
Aydın İstanbul
İstanbul
Cengiz
Gökçel Rafet
Zeybek Sevda
Erdan Kılıç
Mersin
Antalya İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Evet, önerge üzerinde söz talebi
Sayın Sevda Erdan Kılıçın.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
teklifinin 1inci maddesi üzerindeki önergeyle ilgili söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Açıkçası bu maddede tarafların hak
kaybına uğramalarının önüne geçilmektedir fakat teklifin
geneline baktığımızda bazı aksaklıklar
olduğunu tespit etmiş bulunmaktayız. Son yıllarda giderek
artan şekilde birçok temel kanunda değişiklikler
yapılmaktadır. Bu değişikliklerin neredeyse tümü, hiç
tartışılmadan, ilgili kişi ve kurumların
görüşleri alınmadan, alelacele Meclise getirilmiş, kısa
sürede de kanunlaşmıştır. Acele kanunlaşma
telaşı kısa bir süre sonra aynı kanun üzerinde defalarca
değişiklik yapılması zorunluluğunu ortaya
koymuştur; bu da yasama faaliyetlerini kısır döngüye
sokmuş, işlevsiz çalışmasına neden olmuştur. 1086
sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 1927 yılından 2011
yılına kadar seksen dört yılda 33 kez değişmişken
2011 yılında çıkardığınız kanun 19 kez
değişikliğe uğramıştır. Bu
değişiklik de, kanunun sistematiğini ve ruhunu bozmanın
yanında, ilgili kişi ve kurumlarca da hiç tartışılmadan
yürürlüğe konmasına sebep olmuştu. Bir söz vardır İyi
yasalar daha iyilerinin yapılmasına, kötüler de daha kötülerin
yapılmasına sebep olur. diye.
Sayın milletvekilleri, bugüne kadar
yapılan değişikliklerin çoğu reform adı altında
yapılmış, yargılamanın
hızlandırılması amacıyla yapılmış fakat
yargılama daha da ağırlaşmıştır. Çözüm
bekleyen, bilinen sorunlar ortadayken sık sık kanun değiştirmenin
uygulamaya da büyük zarar verdiğini söylemek durumundayız. Bu kadar
sık kanun değişikliği hem hâkimlerin ve
savcıların hem avukatların takip etmekte zorlanmasına neden
olmakta; bu kadar sık kanun değişikliği, uygulamanın
yerleşmesine, içtihatların oluşmasına ve çelişkilerin
giderilmesine engel olmaktadır. (CHP sıralarından
alkışlar)
Yargıda değişiklik
yapılırken çözülmemiş sorunlardan işe başlamak
gerekir. Hukuk fakültelerindeki eğitimin nasıl daha nitelikli
olabileceğinin ele alınması, hukuk fakültesi açma
hızının kesilmesi gerekmektedir. Öğretim üyesine,
kütüphaneye, bilgiye, tecrübeye sahip olmayan hukuk fakülteleri mantar gibi
türemiştir. Bu sorunun önüne geçilmedikçe, sorunun köküne inilmedikçe
hiçbir sorunu çözemeyiz çünkü hukukun en önemli ihtiyacı iyi
yetişmiş hukukçulardır.
Hukuk sistemimizde yargı ve hâkim
bağımsızlığı da en başlıca
sorunlardandır ki arkadaşlarımız bugün fazlasıyla
açıkladılar. Hâkimlerin mesleğe alımında yapılan
sözlü sınavların bağımsız ve tarafsız
kişilerce yapılmaması, sınavı geçenlerin çoğunun
iktidar partisinin ya üyesi ya da sempatizanı olması yargı
bağımsızlığını ortadan kaldıran
unsurlardandır. Elbette tüm kanunlar zaman içinde
değiştirilebilir ancak bunlar yapılırken vatandaşların
ihtiyaçları, ilgililerin görüşleri esas alınmalıdır.
Teklifin tamamına baktığımızda, Anayasa ihlal
edilmiş, hak arama özgürlüğü kısıtlanmış, yüz
yüzelik ilkesi çiğnenmiş, vatandaşların
duruşmaları izleyebilme hakları elinden alınmış,
zorunlu ara buluculukla Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve
doğal hâkim ilkesi de çiğnenmiştir. Sonuç olarak, birkaç
yararlı hüküm dışında değişiklik yapmak için
değişiklik yapıldığını, bunların
çoğunun da kanun yapma tekniğine, usul hükümlerinde dikkate alınması
gereken temel amaç ve ilkelere aykırı olduğunu görmekteyiz.
Teklife bakıldığı zaman,
düzenleme, taraf menfaatlerini korumaktan çok mahkemelerin uygulamalarına
kapı aralamakta, onların daha az usulle bağlantılı
olacak işlerini yapmakta ve sanki Her yiğidin bir yoğurt
yiyişi var. anlayışı gibi Her hâkimin ayrı bir usulü
var. anlayışının yerleşmesini sağlayacaktır
ki bu da hâkimler üzerindeki iktidar baskısını daha da
artıracaktır. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, işkencelerin en
kötüsü kanunla işkence etmektir. Gelin, biz,
vatandaşlarımıza ve hukukçularımıza bu zulmü reva
görmeyelim. Bu kanunlar, avukatlar, hâkimler, savcılar ve barolar,
kısacası adalet hem size hem bize, dolayısıyla hepimize bir
gün lazım olacaktır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin 1inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
değiştirilmiştir ibaresinin yeniden düzenlenmiştir
ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dursun
Müsavat Dervişoğlu Dursun
Ataş Hayrettin
Nuhoğlu
İzmir Kayseri İstanbul
Ümit
Özdağ Mehmet
Metanet Çulhaoğlu
İstanbul Adana
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BELGİN UYGUR
(Balıkesir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Ümit Özdağın.
Buyurun Sayın Özdağ. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÜMİT ÖZDAĞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasi hem çok eski hem de çok
yeni bir yönetim anlayışı. İlk temel uygulamasını
Yunanda görüyoruz. Fransız Devriminden sonra Avrupada ortaya çıkan
ulus devletler de 19uncu yüzyılda demokratik siyasal sistemleri
geliştirmeye başladılar. Demokrasinin gelişimi, fikir
hürriyeti ve basın özgürlüğüyle paralel süreçler olarak gelişti.
Basına yönelik baskılar, fikir hürriyetine ve demokrasiye
saldırı olarak anlaşılmıştır. Basına
yönelik baskılar da fikir hürriyetlerine ve demokrasiye saldırı
niteliği taşır.
Son aylarda ülkemizde otoriter rejimi tahkim etme
hevesleri çerçevesinde basın üzerindeki baskıların
arttığını görüyoruz. Bir yandan baroları bölmeye çalışırken
diğer yandan İş Bankasında Atatürkün hisselerine el
konulması hamleleri yapılmakta, basına ağır
baskılar uygulanmaktadır. Artan otoriter rejim heveslileri, bazı
medya ve sosyal medya trollerini fişeklemekte, TVlerde hangi
komşularını öldürmek için liste yaptıklarını
açıklayanlardan çocuklarımızın canını nasıl
koruyacağımızı soranlara kadar her türlü
saldırıyla karşılaşmaktayız. Allah hiçbir anne babayı
çocuğunun canını savunmak zorunda bırakmasın. Ne
yazık ki bu hezeyanlara iktidar partisinin temsilcilerinden tepki
gelmemektedir.
Değerli milletvekilleri, bugün İstanbulda
yargılamaları başlayan Yeniçağ gazetesinden Murat
Ağırel, OdaTVden Barış Pehlivan ve Barış
Terkoğlu, yine geçtiğimiz günlerde Ankarada tutuklanan Müyesser
Yıldız son tutuklama dalgasının hedefindeki
araştırmacı gazetecilerdir. Ne Ağırel ne Pehlivan ve
Terkoğlu ne de Yıldızın gerçek tutuklanma nedenleri
iddianamelerde ileri sürülen hususlar değildir. Bu gazeteciler uzun saha
ve kütüphane araştırmalarına dayanarak yazdıkları
kitaplardan ve yaptıkları araştırmalardan dolayı
tutuklanmışlardır. FETÖnün etkin olduğu ve iktidarla
ittifak içinde olduğu süreçte FETÖcü gazetecilerden birisi şöyle
söylemişti Ergenekon, Balyoz kumpasının psikolojik baskı
ortamını haklı çıkarmak için: Köşe yazarları
cesur olmalı. Oysa demokratik bir ülkede bir gazetecinin veya köşe
yazarının cesur olmasına gerek yoktur ancak antidemokratik bir
sistemde gazeteci olmak için cesur olmak gerekir.
Değerli milletvekilleri, bugün yargılanan
Murat Ağırel, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu
ve Müyesser Yıldız sadece Ergenekon, Balyoz günlerinin değil,
bugünlerin de cesur gazetecileridir. Onlar, bazı sözde gazeteciler gibi
FETÖnün maddi ve manevi imkân ve kabiliyetlerinden sonuna kadar istifade edip,
son anda AK PARTİ trenine atlamayı tercih edenlerden değil,
AKP-FETÖ ittifakı günlerinde de FETÖyle mücadele için özgürlüklerinden
vazgeçmeyi göze almış, gerçek vatanperver ve demokrat gazetecilerdir.
Nasıl geçmişte FETÖ bu gazetecileri korkutamadıysa bugün de
yapılan baskılar korkutamayacaktır. Ancak 20072012
arasında yapılan baskı ve yıldırma operasyonları
için FETÖ yapmıştı. mazeretiniz var fakat bugün yapılan
baskılar için suçu atabileceğiniz bir casus örgütü de yok. Bu
vatansever gazeteciler Türkiyenin sırlarını açıklamazlar;
aksine, bu vatansever gazeteciler Türkiyenin sırlarını göz
bebekleri gibi saklarlar. Özetle, bu davalardan, Türkiyenin millî
güvenliğini sağlamak noktasında hiçbir şey çıkmaz
ancak Türkiyede hukukun zayıflatılması ekonominin
zayıflatılması anlamına geleceği için daha az ve daha
pahalı dış borç çıkar.
Küresel sistemin corona salgını
sonuçları altında zorlandığı, kaynakların
azaldığı, jeopolitik gerilimlerin arttığı,
Türkiyenin Libyadan Suriyeye, Doğu Akdenizden Karadenize, mavi
vatanda alarm durumunda olduğu, kırılgan ittifakların ve
güçlü düşman cephelerin varlığını sürdürdüğü,
ekonomik krizin ağırlaştığı, terör örgütlerinin
fırsat kolladığı bir süreçte vatanseverleri hapishanede
tutmak, muhalefete düşman muamelesi yapmak, doğru bir politika
değildir. Bu politikadan vazgeçmek iktidarın da menfaatinedir,
Türkiyenin de Türk halkının da menfaatinedir. Bu baskı
politikalarının sonuç almayacağını daha önce gördük.
Türkiye, bundan önce baskı politikalarını nasıl
aştıysa bu baskı politikalarını ve otoriter rejimi
tahkim etme çabalarını da demokratik hukuk devleti içerisinde
aşmayı başaracaktır.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde 2 adet önerge vardır,
önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme
alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 2nci
maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Süleyman
Bülbül Turan
Aydoğan Zeynel
Emre
Aydın İstanbul İstanbul
Rafet
Zeybek Alpay
Antmen Cengiz
Gökçel
Antalya Mersin Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BELGİN UYGUR
(Balıkesir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Zeynel Emrenin.
Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından
alkışlar)
ZEYNEL EMRE (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Az evvel Genel Kurula hitap ettiğimde 2nci
maddeye ilişkin sakıncaların bir kısmını dile
getirmiştim.
Değerli arkadaşlar, şimdi, ben size
Anayasamızın 141inci maddesini okuyacağım, sonra sizden
ricam, özellikle AK PARTİ Grubuna sesleniyorum, siz de bu 2nci maddeyi
okuyun, birlikte değerlendirin; oy vereceksiniz.
Madde 141- Mahkemelerde duruşmalar herkese
açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya
tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın
veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı
hallerde karar verilebilir.
Küçüklerin yargılanması hakkında
kanunla özel hükümler konulur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.
Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.
Değerli arkadaşlar, siz şimdi bu
2nci maddede hukuk mahkemelerinde duruşmaların gizli
yapılmasına yönelik bir düzenleme getiriyorsunuz. Anayasayı
okudum. Ben kendi grubumdan değil sizden şu soruya cevap vermenizi
bekliyorum: Anayasanın 141inci maddesine aykırılık
oluşturuyor mu oluşturmuyor mu? Peş peşe siz okuyun.
Şimdi, siz, bu Anayasaya bağlılık yemini etmiş
insanlar olarak bizim bunu Anayasa Mahkemesine götürmemizi niye bekliyorsunuz?
Daha sonra diyorsunuz ki: Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine gitti.
Anayasaya aykırı iş yapmayın. Anayasa açık burada. Bu
ne biliyor musunuz? Bu, işte, öyle bir keyfiyet ki nasıl olsa ne
yapsanız yanınıza kâr kalıyor, nasıl olsa ne
yapsanız sizi durduracak bir yargı mekanizması,
cezalandıracak bir mekanizma yok.
Şimdi, ben size en son, çarpıcı,
partimize yönelik yaşadığımız saldırılardan
bir örnek daha vereceğim. İl Başkanımız Canan
Kaftancıoğlunun cezası onaylandı, dokuz yıl sekiz ay.
Şimdi, bu, 31 Martta
yaşadığınız hezimetin bir sonucu esasında. Seçim
sonuçlarına hezimet demem. Seçimlerde kazanırsınız,
kaybedersiniz, halk buna karar verir ama bunu hezimet hâline getiren sizlersiniz.
31 Martta Yüksek Seçim Kurulu, Anadolu Ajansı ve AKP eliyle kurulmak
istenen kumpasa, çarka çomak sokan Canan Kaftancıoğluna ceza
verdiniz. (CHP sıralarından alkışlar) İşin
gerçeği bu. Bu Parlamentoda bundan yedi sekiz yıl önce yapılan
açıklamalar, atılan tweetlere göre insanlar yargılansa
Meclisin üçte 1i ceza alır, AKP Grubunun da en az yarısı içeri
girer.
VELİ AĞBABA (Malatya) Grup kalmaz!
ZEYNEL EMRE (Devamla) Sizin Kandil ve
İmralıyla ilgili söyledikleriniz arşivlerde kayıtlı,
bunların onda 1ini hiçbir Cumhuriyet Halk Partili söylemiş
değil.
VELİ AĞBABA (Malatya) Fetullahla
ilgili
ZEYNEL EMRE (Devamla) Veli Bey, o da cabası
yani Fetullahla ilgili olanı da ayrı.
Seneler itibarıyla altı, yedi, sekiz
yıl önceki açıklamalara bakalım. Ben size bir kronoloji
vereceğim. Velev ki bizim İl Başkanımızın
2012den itibaren attığı tweetler suç unsuruydu. Daha önce
Parti Meclis Üyesiydi, ondan önce İl Başkan
Yardımcısıydı; neden bunlarla ilgili bir soruşturma
yoktu da Ocak 2018de, İl Başkanı olduktan sonra hakkında
soruşturma açıldı? Madem bunlar suçtu, neden Ocak 2018de
açılan soruşturmadan sonra dava açılmadı da İstanbul
seçiminin -31 Mart seçiminin- geçilmesi beklendi? Nasıl ki İstanbul
seçiminden zaferle ayrılındı, onu YSK darbesiyle gasbettiniz, 22
Mayısta, üstünden bir buçuk, iki ay geçtikten sonra hakkında
iddianame düzenlendi. 28 Haziranda yani 23 Haziranda tekrardan İstanbul
kazanıldıktan sonra duruşmaya gittik, 3 celsede dokuz yıl
sekiz ay ceza. Şimdi, istinaf mahkemesinin normal seyrinde ilerleyen bir
iş olsa bir, bu kadar yakın tarihte karar verilmezdi; iki, 23 Haziran
2020de yani yıl dönümünde, Büyükşehir Belediyemizin bir
yıllık faaliyetlerinin açıklandığı günün hemen
birkaç saat sonrasında bu karar açıklanmazdı. Türkiye bir hukuk
devleti olsaydı bırakın bunların olmasını,
bunları yapanların, bu kumpasları kuranların içeri girmesi
gerekirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZEYNEL EMRE (Devamla) Başkanım, hemen
tamamlıyorum.
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın.
ZEYNEL EMRE (Devamla) Değerli
milletvekilleri, hepimiz bu Parlamentoda gelip geçiciyiz, Parlamento kalacak;
söylediğimiz her söz de tutanaklara işliyor, tarihe
bıraktığımız mirasımızdır. Burada
doğruya Doğru. diyen, yanlışa Yanlış. diyen
kendisine, ailesine, kendisinden sonraki nesle de miras bırakacak. Burada
yaptığımız işler, işte asıl onlar bizim
alnımızın ak mı, kara mı olduğunu tarih önünde
gösterecektir. Eğer alnı ak, gönlü huzurlu bir şekilde bu
Parlamentodan zamanı geldiğinde gitmek istiyorsanız,
yanlışa Yanlış. demeyi bilin değerli
arkadaşlar.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin 2nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
değiştirilmiştir ibaresinin yeniden düzenlenmiştir
ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hayrettin
Nuhoğlu Dursun
Müsavat Dervişoğlu Dursun
Ataş
İstanbul İzmir Kayseri
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu İsmail
Koncuk
Adana Adana
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BELGİN UYGUR
(Balıkesir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Hayrettin Nuhoğlunun.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hukuk Muhakemeleri Kanunu
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifini görüşüyoruz. Yargı Reformu Strateji Belgesi
kapsamında reform olarak sunulan ve ikinci yargı paketi adı
verilen bu teklif bir torba kanun niteliğinde olup içinde 9 ayrı
kanuna ilişkin değişiklikler bulunmaktadır. Bu değişiklikleri
konuşmak yerine yargının, adaletin ve hukukun
olmadığı bir süreçte yapılan yanlışları
konuşmanın daha doğru olacağını düşünüyorum.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemine geçildikten sonra devletin temel yapısı çözülmeye
başladı. Bozulan yapıdaki göstergelerden bir tanesi
Cumhurbaşkanlığı teşkilatında oluşturulan
politika kurullarıdır. 9 tane olan bu kurullardan biri de Hukuk
Politikaları Kuruludur. Bugün, bu Kuruldan bahsedeceğim çünkü bu Kurul,
geçen ay Cumhurbaşkanının Yüzde Elliden Fazla Oyla Seçilmesinin
Bazı Anlamları Üzerine başlıklı bir açıklama
yayınlamıştır. Bu açıklamayla, millî birlik ve
bütünlüğü bozma niyeti sinsice uygulanmak istenmektedir. Bu açıklama,
Anayasanın ruhuna tamamen aykırı olmanın yanında,
Anayasada geçen Türk milleti ifadesiyle de açıkça çelişmektedir.
Bu açıklamada Türkiye toplumu çok kimlikli bir toplumdur. hükmü
verildikten sonra Bizim toplumumuz farklı kimlik gruplarının
bir bileşkesidir. Bireylerimiz tek boyutlu ve tek kimlikli değildir.
Hiçbir kimlik grubu yüzde 50den fazla bir sosyolojik güce sahip değildir.
Yapılan tüm araştırmalar da aynı sonucu vermektedir.
ifadeleri yer almaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türk devletini temsil
eden, yürütme yetkisini tamamen bünyesinde barındıran
Cumhurbaşkanlığının resmî bir Kurulu tarafından
temel ilkelere aykırı ifadelerin kullanılması,
Anayasayı yok saymanın yanında millî kimlik ve millî birlik
açışından çok sakıncalıdır. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti devletinin
kuruluş felsefesindeki ortak geçmiş, ortak değerler ve ortak
gelecek tasavvuruna dayalı kurucu ilkelerinden intikam
alırcasına Türk milleti yerine Türkiye toplumundan dem
vurulmaktadır. Anayasanın 3üncü maddesi Türkiye Devleti, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. ve 66ncı maddesi Türk
Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes
Türktür. demektedir. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif
edilemez maddelerden olan 2nci maddede Cumhuriyetin nitelikleri
sayılırken
başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan
cümlesindeki başlangıç ilkelerinde 9 defa Türk
geçmektedir. Türk vatanı, Türk devleti, Türk milleti, Türk
varlığı, Türk vatandaşı ve Türk evladı işte
bu başlangıç kısmında geçmektedir. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar) Değiştirilmesi
teklif bile edilemeyecek bu ifadeleri değiştirmeyi, sakın ha hiç
kimse kafasından geçirmesin. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yüzyıllık reklam arası. derken
kafalarından neler geçirdiklerini böylece açığa vurmaya
başladılar. Azıcık varsa, akıllarını
başlarına almalarını şiddetle ikaz ediyorum. Türk
milleti, bir kalabalıktan ibaret değildir, yani halk
yığını veya kitle değildir; tarihî derinliği
olan, binlerce yıllık geçmişinden günümüze savaş,
barış, hüzün ve coşku gibi her türlü olay
karşısında davranış biçimi oluşturmuş, bilgi
ve tecrübelerini şuur altında biriktirmiş bir topluluktur. Bu
milletin şuurunu bozmaya çalışanlar milletin kudreti karşısında
boğulup gideceklerini bilmiyorlar mı? (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Yapılan tüm
araştırmalar aynı sonucu vermektedir. diyerek Hiçbir kimlik
grubu yüzde 50den fazla bir sosyolojik güce sahip değildir.
yalanını pervasızca ifade etmektedirler.
Ben, size kapsamlı bir araştırmadan
bahsedeceğim: 2014 yılında bir devlet üniversitemiz
tarafından yaptırılan Türkiyede Kimlikler, Kürt Sorunu ve
Çözüm Süreci: Kamuoyundaki Algılar ve Tutumlar başlıklı
araştırmada, Türk milleti dışında etnik aidiyet yüzde
14ü geçmemektedir. Bu araştırmayla ilgili daha kapsamlı
bilgileri zaman zaman bu kürsüden açıklamaya devam edeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) Şunu da
hatırlatmak isterim ki: Cumhurbaşkanlığı makamı
çok kutludur. O makamın bünyesinde görev yapan herkes,
Cumhurbaşkanının ettiği yemine tıpkı
Cumhurbaşkanı gibi uymak mecburiyetindedir. Cumhurbaşkanı,
görevine başlarken bu kürsüden büyük Türk milleti ve tarih huzurunda
namusu ve şerefi üzerine ettiği yeminde Anayasaya bağlı
kalacağını taahhüt etmiştir. Görüldüğü gibi, o yemin
metninde Türk milleti vurgusu yapılmakta ve Anayasaya bağlı
kalınacağı sözü verilmektedir. Beklentimiz gayet
açıktır, Türklüğe düşman olanların en kısa
zamanda Cumhurbaşkanlığı bünyesinden
uzaklaştırılması ve Anayasaya bağlı
kalınacağının açıklanmasıdır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü madde üzerinde 3 önerge vardır. 2si
aynı mahiyette olan bu önergeleri okutup birlikte işleme
alacağım. İlk okutacağım 2 önerge aynı
mahiyettedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 3üncü
maddesinde geçen bulunması ibaresinin olması olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Gülüstan
Kılıç Koçyiğit Murat
Çepni Necdet
İpekyüz
Muş İzmir Batman
Filiz
Kerestecioğlu Demir Kemal
Bülbül Pero
Dundar
Ankara Antalya Mardin
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Süleyman
Bülbül Turan
Aydoğan Zeynel
Emre
Aydın İstanbul İstanbul
Cengiz
Gökçel Rafet
Zeybek Alpay
Antmen
Mersin Antalya Mersin
Kani
Beko
İzmir
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BELGİN UYGUR
(Balıkesir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeler
üzerindeki ilk söz Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğitin.
Buyurun Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine, bir torba yasa karşımızda ve
aslında AKPnin yazboz tahtasına dönen hukuk sistemini yeniden
tartışmaya açmış durumdayız. Tabii, ben bu madde
üzerindeki konuşmamda hukuka yaptığınız kötülükleri ve
artık bu ülkede hukuk olmadığını
anlatmayacağım, zaten bu herkesin malumu, ortada bir yargı da
yok, ortada bir hukuk sistemi de yok. Aslında, hukukun
araçsallaştırılıp AKPnin sopasına döndüğü,
muhalif olanları terbiye etme aracına döndüğü bir süreçle
karşı karşıyayız. Onun yerine, ben size aslında
bir kadın kampanyasını anlatacağım.
Evet, HDP Kadın Meclisi olarak Kadın
Mücadelesi Her Yerde diye bir kampanya başlattık. Kürtçesi
(x)
diye. Bu şiarımızla, aslında bu kampanyamızla sokakta,
evde, fabrikada, tarlada, kısacası yaşamın her
alanında kadınlara yönelik saldırılara karşı bir
mücadele hattını açığa çıkarmak ve kadınlarla bir
araya gelip örgütlenerek kurduğunuz bu eril devlet sistemini
değiştirmek için de çalışıyoruz, çabalıyoruz.
Evet, sizler, AKP iktidarı, on sekiz
yıldır kadınların bütün haklarını sistematik
olarak yok etmek için çalışıyorsunuz. Evet, bir makbul
kadın yaratmaya çalışıyorsunuz; çocuk büyüten,
kocasının eşi olan, evde oturan ve toplumsal cinsiyet rollerine
hapsolmuş bir kadınlık kimliği yaratmak istiyorsunuz. Bu
kimliğin dışında kalan bütün kadınları da
ötekileştiriyor, hedef hâline getiriyor ve sürekli onları nefret
söylemlerinin hedefi hâline de getiriyorsunuz. Bunu nasıl
yapıyorsunuz? Çok açık ve net: Sabah akşam yandaş
kanallarınıza, havuz medyaya profesör, yazar, gazeteci adı
altında insanları çıkarıyorsunuz ve bu insanlar,
kadınların nasıl iffetli olması gerektiğini,
kadınların ne kadar çocuk doğurması gerektiğini,
kadınların nasıl hareket etmesi gerektiğini sabah
akşam bizlere anlatıp duruyorlar.
Başka ne yapıyorlar? Bunlar çocuk
istismarcılarının aklanması için bir algı
yaratıyorlar, bir basın operasyonu yapıyorlar. Evet, biz
şunu çok iyi biliyoruz ki AKPnin 15 yaşından küçük olan
çocuklara tecavüz edenleri tecavüz edilenlerle evlendirmeye dönük bir
taslağı var, tasarısı var
AYŞE KEŞİR (Düzce) Yok öyle bir
şey!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla)
ve bunun için toplumsal ortamı hazırlamak için de şimdi
algılar yaratıyorlar. Adının önünde koca koca profesör
yazanları sabah akşam televizyona çıkarıp evliliği
kurtarma, evliliğin geleceğini kurtarma adı altında
aslında tecavüzü resmîleştirmenin, yasallaştırmanın
yolunu da açmış oluyorlar.
AYŞE KEŞİR (Düzce) İftira
atıyorsun, iftira atıyorsun!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla)
Bağırma! Dinle istersen.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Ama yalan
konuşuyorsun.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) Şimdi,
şunu çok iyi biliyoruz: Uzun süre Hayat Evet Sığar. diye
söylediniz, hayat eve gerçekten sığdı mı? Evet, sizler için
hayat eve sığmış olabilir ama bu ülkede yaşayan
kadınlar için hayat eve sığmadı. Her ay ortalama 25-30
kadın evlerinde en yakınları tarafından katledildiler.
Bunlar kimlerdi, katledenler? Eşleri, oğulları, babaları ya
da erkek arkadaşlarıydı. Siz buna yönelik bir tedbir
aldınız mı? Hayır. Siz ne yaptınız? Kadın
merkezlerini kapattınız, eş başkanlığı
terörize ettiniz, hedef hâline getirdiniz ve en önemlisi, kadın
derneklerinin sabahın beşinde kapısını kırarak
talan ettiniz, o derneğin yöneticilerini, başkanlarını
gözaltına alıp tutukladınız. Neden? Çünkü orada mücadele
eden kadınlar, sizin erkek sisteminize karşı mücadele
ediyorlardı, kadına şiddete karşı mücadele
ediyorlardı ama siz onları mücadele alanlarından alıp
çocuklarıyla cezaevine gönderdiniz ve bunu da bir marifetmiş gibi
savunuyorsunuz.
Şimdi, İçişleri
Bakanlığınız sabah akşam övünüyor Şöyle iyiyiz,
böyle iyiyiz. diye. Peki, soruyoruz: 5 Ocaktan beri kayıp, olan yüz
yetmiş iki gündür Dersim gibi küçücük bir ilde bulunmayan Gülistan Dokuyu
bulmak için İçişleri Bakanlığı ne yaptı?
İçişleri Bakanlığı, Gülistan Dokunun erkek
arkadaşı olan Zaynal Abarakovu aklamak için niye çalışıyor?
Zaynal Abarakovun Rusça olan yazışmaları niçin tercüme
edilmedi; niçin ifadesine gidilip evinde başvuruldu; niçin polis olan üvey
babası soruşturma sürecinde görevden alınmadı, görevden el çektirilmedi?
Evet, bu soruların yanıtı ne
yazık ki sizde yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla)
Çünkü sizler, sabah akşam, bu ülkede özgürlük isteyen kadınları
hedef hâline getiriyorsunuz. Bakın, bütün kadın mücadelesinin öncüleri;
Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak, Çağlar Demirel neredeler? Sizin
politikalarınız nedeniyle,
araçsallaştırdığınız yargı nedeniyle
cezaevindeler. Sayın Leyla Güvenin milletvekilliğini
düşürdünüz, CHPnin İstanbul İl Başkanı Sayın
Canan Kaftancıoğluna sırf İstanbulu size kaybettirdi diye
yedi yıl önce attığı tweetler nedeniyle soruşturma
açtınız ve öyle bir hezimet yaşamışsınız ki
o yenilginin yıl dönümünde de onun cezasını
onayladınız. Gerçekten anlamak mümkün değil.
Biz, her koşulda sizin bu cinsiyetçi
politikalarınızla, kadın düşmanı
politikalarınızla mücadele edeceğiz; ne olursa olsun bu ülkeyi
eşit, özgür, demokratik bir ülke yapacağız diyorum.
Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Zengin, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, Muş
Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğitin görüşülmekte olan
216 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesiyle ilgili
önerge üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekilleri; şimdi,
konuşmanın içerisinde o kadar çok şey var ki yani
saldırılar, saldırılar, saldırılar. Bir defa
şunu çok net söylemek istiyorum, gün içerisinde de konuştuk bu
mevzuyu: Kadın meselesi HDPnin tekeline kalacak bir mevzu değildir,
kadın meselesi bu Meclisteki bütün siyasi partilerin meselesidir. Ben
böyle inanıyorum, biz böyle inanıyoruz.
Kadınların özgürlüğüyle alakalı
olarak yaptığımız işler de ortadadır. Böyle,
kadın dernekleri üzerinden terörün legalize edilmesine de müsaade edecek
değiliz yani biz, kadın derneklerinin ne olduğunu gayet iyi
biliyoruz. Hakla, hukukla, kadınların hakkıyla alakalı
işler yapan, özgürlüklerle ilgili çalışmalar yapan bütün derneklerin
-legal derneklerin- çalışmalarında bu ülkede hiçbir sorun yoktur
ama şu vardır: Uzun zamandır, kadınlar üzerinden terörün
legalize edilmesiyle alakalı bir gayret var, özel bir gayret var. Bu
manada, bunlar konuşulurken meseleyi asla çarpıtmamak lazım.
Şimdi, sayın hatip diyor ki: Kanallara çıkıyor insanlar ve
-inanılır gibi değil- tecavüzcüsüyle evlendirilmesiyle
alakalı gayret sarf ediliyor. Ya, bu nasıl bir mantık, anlamak
mümkün değil. Bir defa, bu tecavüzcüyle evlenme meselesiyle alakalı;
zaten bunu kaldıran bizleriz yani kaldıran bizleriz. Ha, şu var,
bunu da burada söylemekte mahzur görmüyorum çünkü bunları siz de gayet iyi
biliyorsunuz. (HDP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açalım mikrofonu.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Söyleyeceğim ne
olduğunu.
Şimdi, mesele şudur: Bir defa, sizleri,
tek tek gruplarınızı da ziyaret eden
Biz Türkiye Büyük Millet
Meclisiyiz; derdi olan buraya geliyor, Türkiyede kimin ne derdi varsa buraya
geliyor. Yok mu kardeşim Roman kardeşlerimiz? CHPyi ziyaret etmedi
mi? Roman milletvekilleriniz her gün size söylemiyorlar mı? HDPyi ziyaret
etmedi mi? İYİ PARTİyi, MHPyi ziyaret etmedi mi
kardeşlerimiz? Bu insanlar, şu anda resmî olarak evli; 286 insandan
bahsediyoruz. Resmî evli bu insanlar ve eşleri hapishanedeyken hâlâ evlat
sahibi olmaya devam ediyorlar. Yani bu insanların
Bu talep kimin
talebidir, bizim talebimiz mi? Vatandaşın kendi talebi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Sizlere de geliyorlar,
anlatıyorlar dertlerini. Yani burada şov yaparken
vatandaşın her konuyla alakalı derdini buraya
taşıyorsunuz. Biz biliyoruz, sizleri ziyaretlerimiz esnasında
diyorsunuz ki: Evet, biz bunu kabul ediyoruz, böyle bir problem var.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Ankara) Hiç öyle bir şey demedik. Asla böyle bir şey demedik.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Aynen öyle!
Madem böyle bir problemin var olduğunu kabul
ediyorsunuz
(HDP sıralarından gürültüler) Ben sizin grubunuz için
söylemiyorum, bu Meclisteki diğer tüm arkadaşlarım, CHP Grubu da
dâhildir. Bu ziyaretlerde kastın ne olduğu bellidir. Bu meseleyle
alakalı, bu problemle alakalı, acaba hukuka uygun nasıl bir
çözüm olur diye vatandaşın meselesi üzerine kafa yormayı, hiç
kimse tecavüzcüyle evlendirmek olarak addedemez. Bunu biz reddediyoruz. Ha,
kaldı ki televizyonda da çıkıp konuşan benim de fikrinden
rahatsız olduğum bir sürü insan var, pek çok kişi var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Biz, ekranlarda
konuşan herkesin hamisi değiliz. Bizim AK PARTİ olarak kendi
fikriyatımız vardır. Kendi meselelerimizi de kendi
milletvekillerimiz, kendi arkadaşlarımız üzerinden çıkar,
anlatırız ama bu konuyu çarpıtacaksınız, kadın
meselesini baş tacıymış gibi göstereceksiniz ama bir
taraftan da kadınlar üzerinden terörü legalize etmeye
çalışacaksınız, biz de buna müsaade etmeyeceğiz.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Koçyiğit, siz çok
ağır bir konuşma yaptınız, sizin konuşmanıza
ya da şahsınıza yönelik, herhangi bir cevap vermenizi
gerektirecek bir cevap olmadı ama Grup Başkan Vekiliniz olarak
Sayın Oluça söz vereceğim.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) Sayın
Başkan, şunu ifade edelim: Terörü legalize etme kavramını
iade ediyoruz, ben böyle bir kavram kullanmadım, bu anlama gelecek bir
ithamda da bulunmadım. Bu, kayıtlara geçsin, bunu da asla kabul
etmiyoruz.
BAŞKAN Kayıtlara geçti.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ben kullanıyorum,
öyle yapıyorsunuz. Ben kullanıyorum ve bilerek, iradi olarak
kullanıyorum, gerekirse bin defa söylerim aynı lafı. Bu
nasıl bir şeydir ya! Biz sizin derneklerinizin ne
yaptığını gayet iyi biliyoruz, gayet iyi. Dağa insan
götürmeye çalışıyorsunuz oradan.
BAŞKAN Sayın Oluç, buyurun.
32.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun,
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, önce, tabii ki bizim öyle bir
iddiamız yok. Türkiyedeki kadınların sorunları
hakkında, ezilmeleri hakkında, erkek egemenliği nedeniyle
tacize, tecavüze, şiddete uğramaları hakkında çok
iddialı politikalara sahibiz, bu çok net. Ama Kadın meselesi HDPnin
tekelindedir. diye bir şey asla söylemedik, tam tersine kadın
sorununun
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Hatipleriniz öyle
konuşmuyor Sayın Başkan. Size katılıyorum ama
konuşmacılarınız öyle konuşmuyor.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bu sizin
iddianız olduğu için söylüyorum.
Bu konuda kadınların sorunlarıyla
ilgili
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Sayın Zengin, ne söylediğimizi biliyoruz, iddiamız var.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ben de gayet iyi
biliyorum.
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin.
Sayın Koçyiğit, bakın, Grup
Başkan Vekiliniz konuşuyor, rica ediyorum.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Kadınların sorunlarıyla ilgili olarak ne kadar çok siyasi parti,
sivil toplum kuruluşu, dernek, vakıf ne kadar çok
çalışırsa ve kadınların erkek egemenliği
karşısındaki mücadelesine ne kadar destek verirse biz de bunu o
kadar iyi buluruz. Dolayısıyla tekelimizde olmasını
istemeyiz, tam tersine mümkün olduğu kadar geniş bir kesimin,
kadınların haklarını ve hukukunu savunmalarını
isteriz, doğru buluruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) İkincisi:
Şimdi, Sayın Zengin, öyle bir şey söylediniz ki Bu kadın
derneklerini biliyoruz biz. dediniz. Yani ne demek bu? Şimdi, Dernekler
Yasasına göre kurulmuş dernekler var ve çalışma
yapıyorlar, bunların tüzükleri var, faaliyet alanları var;
bunlardan bir tanesi Rosa Kadın Derneğiydi. Rosa Kadın
Derneği, Diyarbakırda, çok uzun zamandır, kadınların
şiddete uğramaları karşısında kadınlarla
dayanışma yapan, destek olan ve bu şiddet
karşısında mücadele eden bir dernekti. Şimdi, buna yönelik,
bu derneğin kurucularına, yöneticilerine yönelik -aralarında
bizim geçmiş dönem milletvekillerimiz de vardır, örneğin Ayla
Akat Ata gibi- bir operasyon düzenlendi ve gözaltına alındılar;
bir kısmı gözaltından sonra serbest bırakıldı,
bir kısmı tutuklandı. Şimdi yani siz böyle
düşündüğünüz için yapıyor işte yargıçlar,
savcılar bunları. Yani siz diyorsunuz ya Kadın derneklerini
biliyoruz biz. diye, siz böyle dediğiniz için yargı da
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Aynen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Öyle oluyor
efendim. Ya da yargı öyle yaptığı için siz böyle
demiyorsunuz; siz siyasi yargıya varıyorsunuz, sonra savcılar bu
konuda adım atıyorlar, o savcıların attığı
adımları da tahakküm ve baskı altındaki yargıçlar
uyguluyorlar.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Hayır, vakıa
öyle, vakıa öyle olduğu için.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Böyle
gelişiyor süreç.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Siz
Hayır. diyorsunuz ama biz bunun böyle olduğunu görüyoruz ve
biliyoruz.
Sonuncusu: Şimdi yani İçişleri
Bakanınız, hem 8 Mart kadın yürüyüşü konusunda hem 25
Kasım kadınların şiddete karşı evrensel olan
yürüyüşleri konusunda bu yürüyüşlere terör damgasını vurdu.
Bu kadınlar İstanbulda ve Türkiyenin birçok yerinde yürüdüler ve
özellikle İstanbulda yürüyenlerle ilgili olarak terör damgası vurdu
İçişleri Bakanınız. Şimdi bu, sağlıklı
bir yaklaşım değil. 8 Mart sadece bu İçişleri
Bakanı döneminde kutlanmıyor ya da 25 Kasım yürüyüşleri
sadece bu İçişleri Bakanı döneminde olmuyor, geçmişte de
vardı. Dolayısıyla sizin beğenmediğiniz, sizi eleştiren,
sizin politikalarınızı doğru bulmayan kadınların
eylemine terör damgasını vurmak sizin iktidarınızın
uygulaması; bu da doğru bir şey değil, bunu da kabul edin.
Şimdi, son olarak şunu da söylemek
istiyorum: Yani bu tür lafları gerçekten kullanmayalım birbirimize
karşı bu tartışmaları yaparken. Dediniz ki:
Kadınlar üzerinden terörü legalize etmek
diye bir kavram... Yani
gerçekten ben bunu size yakıştıramıyorum Sayın Grup
Başkan Vekili. Bu şekilde tartışarak herhangi bir sorunu
çözemeyiz. HDP, çok açık biçimde hem kadınların mücadelesi
açısından hem de demokratik siyaset açısından çok
açık, net, şiddet karşıtı politikaların temel
savunucusu ve yürütücüsüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Tamamlıyorum efendim.
Bu konudaki tutumumuzu her zaman da açıklıyoruz,
her fırsatta da bunları vurguluyoruz üstelik. Dolayısıyla
şunu kabullenmiyorsunuz, ben bunu anlıyorum: Bir
tahammülsüzlüğünüz var eleştiriye karşı ama kabullenin siz
de bunu. Biz biliyoruz; Adalet ve Kalkınma Partisi -bu sıralarda
oturan kadın vekiller de dâhil olmak üzere söylüyorum bunu- önemli bir
kadın mücadelesinin içinden gelerek, bir hak mücadelesinin içinden gelerek
buraya geldi. Evet, bunu görüyoruz ama sizi eleştiren, sizin
politikalarınızı doğru bulmayan her sivil toplum
kuruluşunu ya da siyasi partiyi de terörü legalize etmekle
suçlayamazsınız. Eleştiriye tahammül göstermeyi
öğrenmelisiniz yani kusura bakmayın bunu söylediğim için.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Zengin
ENGİN ALTAY (İstanbul) Başkan yeter
ya!
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Hiçbir
söylediği eleştiri değil, ağır hakarettir.
33.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Şimdi, Sayın
Başkanım bakınız, problem şundan kaynaklanıyor:
Şimdi, ben buraya geldiğimde CHP Grubundan milletvekili
arkadaşlarımız kürsüden çok ağır şeyler
söylediler, fakat bir şeyi var, o ağırlığın da
bir oranı var, bir dozu var. Şimdi, sayın hatip kürsüye
çıkıyor, Tecavüzcüyle evlendirilmeyi makul görmek, teşvik
etmek diye cümleler kuruyor. Bunu ilk defa yapmıyor, defaatle aynı
şey oluyor, yani şu oluyor: Biz AK PARTİ Grubundaki bütün
vekiller, özellikle kadın vekiller tecavüzsever, tecavüzcülerle evlendirilmeye
meyyal
Ya, siz aklınızı peynir ekmekle mi yediniz? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bir insan,
kadını bırak gram merhameti olan bir insan nasıl tecavüz
Bu kelimeyi ben burada kullanmaktan bile hayâ ediyorum.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) -
İnsanlar yaşıyor bunu.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Biz, bununla
alakalı, lütfen Sayın Oluç, sonuna kadar mücadele eden
insanlarız. Yani bu konuyla alakalı bu kürsüden tecavüzcü diye siz,
bana -bana derken şahsımı değil, grubu kastediyorum- bunu
defaatle söylerseniz bu tahammülsüzlük değildir, buna bir cevap vermekten
başka çaremiz yok, artık içimizden bir şeyler kopuyor
devamlı olarak. Şimdi devam ediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ben İstanbulun,
Türkiyenin en büyük ilinin Kadın Kolları
Başkanlığını yaptım üç yıl; bu süre
içerisinde biz defaatle eylemler yaptık 8 Martta, 25 Kasımda.
Eylemden kastım bugünlere dair, anlamına önemine
8 Martta, 25
Kasımda, şiddetle alakalı mücadelenin ne olduğuna dair
eylem yapmaktan daha tabii ne olabilir ki? Bütün kadınlar için bu geçerli.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) -
Kadın derneklerinin kapısına neden kilit vuruyorsunuz o zaman?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ama İstiklal
Caddesiyle alakalı son dönemde yaşanan süreçlerde İçişleri
Bakanlığımız çok tabii olarak eylem güzergâhları
belirliyor, diyor ki: Eyleminizi orada yapmayınız, burada
yapınız.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) Kadınlara saldırdılar Sayın
Zengin.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Bir saniye, müsaade eder
misiniz
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Bizi dövdüler, polis bizi dövdü.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Müsaade eder misiniz
Yani Burada yapmayınız, şurada
yapınız. demek, bu eylemeleri terörize olarak görmek Bunu
yapmayın. demek değildir. Ama ısrarla ısrarla ısrarla
bir dayatma var: Eylemi yaparım, kendim istediğim gibi
yaparım. Eylemi, hukukun içerisinde yaparız. Ben eylem yapa yapa
buralara geldim arkadaşlar.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) Hukuku kim belirliyor?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Eylem yapa yapa, hukukun
içinde kalarak.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) Hukuku kim belirliyor?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Ama şunu da
söylüyorum
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Kim belirliyor hukuku?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Bir saniye, son bir
cümle
Zaten karşılıklı dinleyemediğimiz için bu
oluyor.
Şimdi, diyorsunuz ki: Siz böyle
düşündüğünüz için yargı karar veriyor. Hayır, Sayın
Oluç, hayır, o sebeple değil. Biz, bir olayı, vakıayı
tespit olarak görüyoruz. Yani bu manada kadın örgütlerinin, bizatihi,
sadece kadın örgütü olarak kalması başımızın
tacıdır ama buradan yola çıkarak, terörün
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Siz
mahkeme misiniz karar veriyorsunuz?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - Müsaade eder misiniz
Hanımefendi!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Siz
mahkeme misiniz?
BAŞKAN Buyurun lütfen.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ben şu an
konuşuyorum; bana açık mikrofon, bana açık!
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Boş konuşuyorsun!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ve nihayetinde, bunu
bilerek ben tekrar iradi olarak ifade ediyorum: Hiçbir derneğin -ister
kadın derneği ister genç derneği, ne olursa olsun- terörün
zemini için, tohum atması için kullanılmasına da müsaade
etmeyeceğiz; bu kadar! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) Kim karar veriyor buna, kim karar veriyor ya?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Etmeyeceğiz!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Siz buna karar veriyorsunuz, siz yargıç mısınız?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) İnsan olarak
etmeyeceğiz.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) İnsan olarak değil, siz
yargının yerine koyuyorsunuz kendinizi.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Yargının yerine
koymuyorum, siz yargının yerine koyuyorsunuz kendinizi.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) Siz yargının yerine koyuyorsunuz
Sayın Zengin, böyle bir şey olamaz! Olur mu ya?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Grup Başkan Vekiliniz
gereken cevabı
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Siz Kürtleri, her kurumu terörize ettiğiniz için bugün böyle.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
sıkıldık artık, müdahale edin lütfen.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Hayır, hiç
değil; siz kendiniz ediyorsunuz, bizatihi kendiniz.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Terörize edemezsiniz, yok böyle bir hakkınız!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Hayır, siz terörize
ediyorsunuz; şu üslubunuza bakar mısınız! Üslup konusunda
kürsüde konuşmaktan bile
Bir konuşma yayıyorsunuz, her şey
darmadağın oluyor. Hayret bir şey ya!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
O sizin sorununuz.
BAŞKAN Müsaade eder misiniz artık.
Sayın Oluç, buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Tecavüzcüymüş
Bir daha bu kelime konuşulursa çok fena olacak yani bu kelimeyi bir daha
duyarsak burada bakayım ne olacak!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Sayın Başkan, tehdit ediliyoruz ya, böyle bir şey var mı?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ne demek tecavüzcü ya,
ne demek tecavüzcü ya?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Sayın Başkan, tehdit ediliyoruz, lütfen ama.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ne demek tecavüzcü ya!
Bu kürsüye çıkıp ne demek bu ya? Her gün aynı şey oluyor.
Biz bunu reddediyoruz ya! Sizsiniz tecavüz eden!
BAŞKAN Canım yani Parlamento
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Böyle bir şey var mı Sayın Başkan, tehdit ediyor Sayın
Grup Başkan Vekili bizi, böyle bir şey olabilir mi?
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Yeter artık, yeter!
Nedir bu tecavüz meselesi? Böyle bir şey olamaz! Tehdit eden sizsiniz!
MEHMET CİHAT SEZAL (Kahramanmaraş) Sen
git dağdaki tecavüzleri konuş, git dağdakilere sesini
çıkar.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
İndir o elini indir!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) İnsanın bir
sabrı var artık, insanın bir sabrı var.
BAŞKAN Evet arkadaşlar, müsaade eder
misiniz artık.
Sayın Oluç buyurun.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Devamlı olarak
aynı şeyi söylüyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Oluç
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Yapmadığınız bir şey mi?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Kaç kere cevap verilecek
bir konuya?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Ya, basına sızdı işte; taslağınız
sızdı basına.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Kaç defa cevap verilecek
bir konuya? Yeter! Kaç defa cevap verilecek?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Taslağı hazırlayıp hazırlayıp duruyorsunuz, sonra
inkâr ediyorsunuz.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat)
Arkadaşınız oradan, kürsüden Kes sesini! dedi bugün, Kes
sesini! diyor arkadaşınız benim arkadaşıma; daha buna
cevap verilmedi!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Kes sesini! demedim Sus! dedim.
KEMAL ÇELİK (Antalya) Kimsin sen ya?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Kürsüye çıkan bir
kadın, bir kadına Kes sesini! diyemez, diyemez! Hayret bir
şey! Daha bunun cevabı verilmedi. Oraya çık tecavüz de, oraya
çık Kes sesini! de; bu nasıl bir şeydir?
BAŞKAN Sayın Zengin
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ama lütfen Sayın
Başkanım, bakın Kes sesini! dedi, görüyorsunuz;
arkadaşlarımıza söz verme imkânımız bile olmadı.
BAŞKAN Sayın Zengin
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Kürsüye çıkan bir
insan, bir kadın bir kadına Kes sesini! diyemez.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Kes sesini! demedim, Sus, dinle! dedim, Sus dinle! dedim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Başkanım, Meclis terörize edilmeye çalışılıyor.
Kulağımızın dibinde cır cır cır, bıktık
artık ya!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Diyemezsiniz!
Diyemezsiniz!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Sus dinle! dedim.
BAŞKAN Sayın Zengin, burada
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Tecavüz savunucusu
diyemez!
ENGİN ALTAY (İstanbul) O da bir
kadına diyor Özlem Hanım.
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin ya!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Sus dinle! dedim. (AK PARTİ sıralarından Sen kes sesini!
sesleri)
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Bir sus oradan.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Bak Kes sesini! diyor.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Hiç kimse söyleyemez
bunu, kürsüden söylüyorsunuz bunu. Söyleyemezsiniz, bu kadar!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Bak, erkek arkadaşın oradan hakaret ediyor, önce
arkadaşını sustur!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Söyleyemezsiniz!
Kürsüden söylüyorsunuz.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Sen de söyleyemezsin! Sen bizi tehdit edemezsin!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Bana sen diyemezsiniz,
bu kadar! Yeter artık!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Özlem Hanım
sizinkiler de diyor.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Siz bizi tehdit edemezsiniz bu Mecliste.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ben kimseyi tehdit
etmem, alenen fikrimi söylüyorum.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Böyle bir şey var mı ya! Hakaret ediyor arkadan ya!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Oluç, isterseniz
uzatmayalım bu işi. Konuşacak mısınız?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Evet Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
Sayın Altay da topa girdi, sizden sonra da ona
söz vereceğim.
34.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun,
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Birincisi
şunu söyleyeyim; İçişleri Bakanının sözüyle ilgili
şunu söyledim: Kendisi açıklama yaptı 8 Mart ve 25 Kasım
eylemleriyle ilgili olarak, dolayısıyla herhangi bir şey
uydurmadım; kendi açıklaması, kendi sözleriydi bunlar, onu
aktardım. Birincisi o, kayıtlara geçsin.
İkincisi: Yani gerçekten şu anda
derneklerle ilgili konuştuğunuz konu Sayın Zengin, doğru
bir tutum değil. Yani siz bu konuşmayla Adalet ve Kalkınma
Partisinin Grup Başkan Vekili olarak böyle söylediğiniz zaman
kaçınılmaz olarak yargıdaki siz Öyle demedim. diyeceksiniz
ama- savcıların bir kısmı bunu emir telakki ediyorlar, öyle
davranıyorlar.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Hiç alakası yok,
hiç alakası yok.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Öyle efendim,
siz Hayır. deseniz de öyle telakki ediyorlar diyorum.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat)
Arkadaşlarınız kürsüde bunları bize söylediği için;
kürsüde bu laflar söylenmeyecek, olamaz! Bunu kabul edemeyiz biz.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) -
Dolayısıyla siyasi iradenin, Grup Başkan Vekillerinin görevi bu
tür şeyleri söylemek değildir. Bunu söylemiş olayım.
Sonuncusu da şu
BAŞKAN Sayın Grup Başkan Vekilleri,
rica ediyorum, lütfen, tadında bırakalım. Sözlerinizi
de tamamlayın. Birbirimize ne söyleyeceğimizi, ne
söylemeyeceğimizi de öğretmeyelim burada yani.
Buyurun.
ÖZLEM ZENGİN
(Tokat) Sayın Başkan...
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Tabii, ben de onu söylemeye çalışıyorum. Yani
zaten bizim ne söyleyeceğimiz öğretilmeye
çalışıldığı için bu tartışma buraya
geldi.
BAŞKAN
Hayır, siz de aynı şeyi yaptınız da onun için
söylüyorum.
ÖZLEM ZENGİN
(Tokat) Başkanım, lütfen. Ben ne söyleyeceğimi gayet iyi
biliyorum, hakaret etmezse cevap vermeyeceğim.
BAŞKAN Lütfen
tamamlayalım.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Tamamlıyorum.
ÖZLEM ZENGİN
(Tokat) Hakaret etmezse söylemeyeceğiz nasıl yapması
gerektiğini.
BAŞKAN
Sayın Zengin...
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Hayır, bu kadar gergin tartışmaya gerek yok
yani.
ÖZLEM ZENGİN
(Tokat) Olamaz böyle bir şey!
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Anlattıklarımı ben çok net söyledim; siz niye
bana bağırıyorsunuz, ben onu anlamış değilim.
Benim anlattıklarımla ilgili söyleyeceğiniz bir şey varsa
söyleyeceksiniz.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) Sayın Zengin, hakikati söylüyoruz,
zorunuza gidiyorsa yapmayacaksınız!
ÖZLEM ZENGİN
(Tokat) Ne demek? Biz yalan mı söylüyoruz?
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) Yapmayacaksınız!
ÖZLEM ZENGİN
(Tokat) Hiç alakası yok!
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) Zorunuza gidiyorsa yapmayacaksınız!
BAŞKAN
Sayın Koçyiğit, bir müsaade edin lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Şimdi, buradan yalan söylemekle ilgili bir laf mı
duydunuz benden?
ÖZLEM ZENGİN
(Tokat) Tamam artık yani, artık yeter!
BAŞKAN
Değerli arkadaşlar, lütfen.
Sayın Oluç,
tamamlayın siz de sözlerinizi.
ÖZLEM ZENGİN
(Tokat) Yetmiyor, Grup Başkan Vekilinden daha çok biliyor; yetmiyor,
daha çok söyleyecek; o az gelir.
BAŞKAN
Sayın Zengin, lütfen, müsaade eder misiniz, rica ediyorum.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Sayın Zengin, yani sakin bir şekilde tartışalım.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 22.11
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.25
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 104üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
216 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin
ile 128 milletvekilinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2735)
ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 216) (Devam)
BAŞKAN Komisyon yerinde.
Aynı mahiyetteki önergeler üzerinde ikinci söz,
Sayın Kani Bekonun.
Sayın Beko, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
KANİ BEKO (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yıllarca taşeron
işçileri yürüyüşler yaptı, mitingler yaptı, grevler
yaptı; söyledikleri tek şey vardı: Taşeron sistemi
yasaklansın. Nedenine gelince Türkiyede AKP iktidara geldiği günden
bu yana 25 bine yakın işçi kardeşimiz işçi
sağlığı, iş güvenliği önlemleri
alınmadığından dolayı maalesef öldüler; bunların
yüzde 94ü taşeron işçisiydi.
Cumhurbaşkanı 2018 yılında
kamuda, belediyelerde ve özel idarelerde çalışan işçilere bir
müjde vermişti, demişti ki: Biz taşeron işçilerine kadro
vereceğiz. Evet, kadro verildi. Peki, nerelerde, kimlere verildi bu
kadrolar? Sarayda, Başbakanlıkta, MİTte, Türk Silahlı
Kuvvetlerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan bazı
taşeron işçisi olan arkadaşlarımıza kadro verildi. Bu
kadro değil, ne anlama gelir? Bu, kadrolaşmak anlamına gelir.
Bunun dışında kalan 750 bin işçi
arkadaşımızı da şirketlere geçirdiler. Peki, daha
sonra ne oldu? Sarayın talimatıyla çıkarılan 696
sayılı KHKyle 2020 yılına kadar toplu iş
sözleşmesi yasak, ikramiye yasak, sosyal haklar yasak; sadece yüzde 4+4
oranında zam yaparak üç yıldan bu yana bu işçi
arkadaşlarımız sadece bu hakları aldı, siz de biliyorsunuz.
Yıllık enflasyona baktığımızda yüzde 25 ama pazar
enflasyonuna baktığımızda ise enflasyon aslında yüzde
40. Eşitlik ilkesine ve Anayasa'ya aykırı olduğunu ben
buradan defalarca söyledim. Hatırlarsanız, geçen yıl bu konuyla
ilgili bir kanun teklifi vermiştim ve sizlerden de rica ediyorum -bu çok
önemli bir konu, çok hassas bir konu- gelin, bu kanun teklifini hep beraber
değerlendirelim; kamudaki, belediyelerdeki ve özel idaredeki
arkadaşlarımızın sorunlarına çare bulalım.
Bir başka önemli mesele: TÜRK-İŞe,
HAK-İŞe ve DİSKe bağlı, onlarla beraber 15e yakın
sendikanın 12 Haziranda maalesef yetkileri düştü. Yani bundan sonra
eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinde biz bu saydığım
sendikalara toplu sözleşme yetkisini buradan çıkaramazsak 10 bine
yakın işçinin, ailelerini de eğer düşünecek olursak 50 bine
yakın insanın insan olmaktan kaynaklanan temel
ihtiyaçlarını giderebilecek bir maaş alamayacaklarını
buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.
OECD ülkelerinin istatistiklerine
baktığımızda, Türkiye olarak sendikalaşma
oranında maalesef sonuncu sıradayız. Aslında burada
yapılması gereken çok basit: Sendikal hak ve özgürlüklerin önünü
bizim açmamız gerekiyor, dolayısıyla barajların
kaldırılması gerekiyor.
Sevgili mücadele arkadaşlarım, dünyada
darbe yapan bir sendikaya ben rastlamadım; kırk beş yıl
sendikacılık yaptım. Dolayısıyla sendikaların
daha fazla örgütlenmesi, işçi kardeşlerimizin daha fazla
sendikalı olması hem demokrasi açısından hem de
eşitlik, özgürlük, barış, kardeşlik, adalet açısından
daha iyi olur diye düşünüyorum.
Şöyle bir düşünün: Eğer 10 milyona
yakın işçi sendikalı olsaydı, örgütlü olsaydı Türkiye
darbeler ülkesi kesinlikle olmazdı.
Geçen ay Çalışma Bakanı bir genelge
gönderdi. Genelgede diyor ki: Covid-19, bir meslek hastalığı ve
iş kazası değildir. Siz düşünebiliyor musunuz
arkadaşlar, Covid-19la Türkiyedeki ve dünyadaki başta tabii ki kamu
çalışanları ve onlarla birlikte işçiler gece gündüz
çalışırlarken bir Çalışma Bakanı bu güzelim
insanları arkadan hançerledi. Ne dedi? Corona virüsü kesinlikle meslek
hastalığı ve iş kazası değildir. dedi. Ama
dünyadaki birçok ülke bu konuyla ilgili karar aldı, karar almasına da
gerek yok, Dünya Sağlık Örgütünün, Uluslararası
Çalışma Örgütünün Bulaşıcı hastalıklar iş
kazasıdır ve meslek hastalığıdır. diye
kararı vardır. Bu genelgenin bir an önce geri çekilmesini buradan
talep ediyorum.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: Sevgili
arkadaşlarım, değerli kardeşlerim; bu kürsülerden 10
milyona yakın işçi arkadaşımızı da
konuşalım. 620 bine yakın sağlık emekçisi görev
bekliyor, bu kürsülerden bunları da konuşalım. Gelecek
gençlerin, gençlerse öğretmenlerin eseridir. diye Mustafa Kemalin güzel
bir sözü var ama 500 bine yakın ataması yapılmayan
öğretmenin 100e yakını intihar etti, bu kürsülerden biz bunları
da konuşalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
KANİ BEKO (Devamla) 30 bine yakın sosyal
hizmet uzmanı görev bekliyor, bu kürsülerden bunları da
konuşalım diyorum.
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür
ediyorum.
Sağ olun, var olun diyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin 3üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan
değiştirilmiştir ibaresinin yeniden düzenlenmiştir
ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dursun
Müsavat Dervişoğlu Dursun
Ataş Hayrettin
Nuhoğlu
İzmir
Kayseri
İstanbul
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Şenol
Sunat Aydın
Adnan Sezgin
Adana
Ankara
Aydın
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Aydın Adnan Sezginin.
Buyurun Sayın Sezgin. (İYİ PARTİ
ve CHP sıralarından alkışlar)
AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin 3üncü maddesi, yargıcın tarafsızlığını
temin etmek ve güçlendirmek açısından olumlu görünmektedir. Ancak
gerek kanun teklifinin geneli, gerek hukuk ve adalet sistemimizdeki
uygulamalar, hukukun üstünlüğü ilkesi ve adalete güvenin yeniden tesisi
açısından yetersiz kalmaktadır. Özellikle, 2010
yılında bazı çevrelerin teşviki, belki de zorlamasıyla
iktidar tarafından hayata geçirilen Anayasa değişikliği
sonrasında, yargı erkinin çok önemli 2 kurumu olan Anayasa Mahkemesi
ve HSYK siyasi otoritenin âdeta, mutlak hâkimiyeti altına girmiştir.
2010 referandumu, ülkemizde güçler
ayrılığındaki aksaklığın derinleşmesinde
yeni bir aşama oluşturmuştur. Ardından 2017
yılında daha da garip bir düzenlemeyle Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yetkileri kısıtlanmış, yürütme organı,
Parlamento denetiminden muaf hâle getirilmiştir. Ne denge, ne de denetleme
mekanizması kalmıştır. Partili, hatta partizan
Cumhurbaşkanlığı makamı, kararnameler yoluyla Meclisin
yasama yetkisine fiilen ortak hâle gelmiştir, hatta hâkim hâle
gelmiştir. Dolayısıyla devlet, iktidar, yargı ve yasama
kavramları birbiriyle örtüşmeye, karışmaya başlamıştır.
Devletin omurgası, şeması iğdiş edilmiştir. Bu
değişiklikleri mümkün kılan referanduma dair iktidarın
savlarını biliyoruz.
2017 referandumunun hangi koşullar altında
yapıldığı ve meşruluğu
tartışmasına girmeyeceğim. Burada üzerinde durulması
gereken husus, referandumdan çıkan düzenlemelerin zaman içinde Sayın
Erdoğana ve tek adamlı rejimine daha uygun hâle getirilmesi için
daimi darbe hamleleriyle yoğrulmasıdır. Evet, bir daimi darbe
ikliminde yaşıyoruz, hukuka ve demokrasiye karşı daimi
darbe.
Bu süreçte atılan her adım güçler
ayrılığı ve denge denetleme anlayışını
da ihlal etmektedir. Yönetim erki ile mahkemeler arasında hiçbir
demokratik hukuk devletinde kabul edilemeyecek bir iltisak tesis
edilmiştir. Siz, istediğiniz kadar Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk
devletidir. deyin, ne vatandaş ne ecnebi buna inanmaktadır.
Maalesef, Türkiye, 1755te ölen Montesquieunun sözlerinin çok gerisinde
kalmıştır, 21inci yüzyılın ilk çeyreğinde.
Şimdi de yargının üç temel unsurundan
biri olan savunma yani avukatlar kıskaca alınmaya
çalışılıyor. İktidar ve ortağı
tarafından ortaya atılan düzenlemeyle baroların da
ayrıştırılması isteniyor. Londra baroları, Paris
baroları, New York baroları diye ifadeler duydunuz mu hiç? Atina,
Kahire ve Encemine baroları ifadelerini bile duymanız mümkün
değildir. Bu hiçbir çağdaş hukuk devletinde olmayan bir
uygulamadır. Bu girişimi ancak demokrasiden ve hukuk devletinden
ayrılan yönetimlerin kurumları imha etme planının bir faslı
olarak görebiliriz.
Bu düzenlemeye demokratik bir şekilde tepki
veren baro başkanlarına karşı iktidar partisi
mensupları tarafından telaffuz edilen Demokrasiden bahsedip
yürüyüş yapıyorlar. ifadesi, iktidarın hukuk ve temel
özgürlükler anlayışının özünü ortaya koyan bir örnektir.
Provokasyonlara rağmen, sağduyudan ve demokrasi normlarına uygun
tutumlarından uzaklaşmayan baro başkanlarımıza
teşekkür ediyorum.
Sayın Genel Başkanımızın
dediği gibi, bugünler elbette geçecek; hukukun üstün, yargının
bağımsız ve adaletin tüm vatandaşlarımıza
uzandığı bir Türkiyeye elbette kavuşacağız.
Mevcut kanun teklifi bu hedeflere yönelik bir adım değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) Gerçek anlamda
demokratik bir siyasal düzene kavuşmak için önce bir zihniyet
değişimi, sonra yasalarda tadilat ve toplumsal sözleşme
mahiyetinde yeni bir anayasa gerekmektedir. İktidarın bu yönde bir
iradeye sahip olmadığını biliyoruz. Dolayısıyla,
hukukun üstünlüğü anlayışının tesisi ancak
iyileştirilmiş parlamenter demokratik rejimi tesis edecek bir iktidar
değişimiyle gerçekleşecektir, bu da çok uzak değildir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4üncü madde üzerinde 1 adet önerge vardır,
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 4üncü
maddesinde geçen kanunun ibaresinin yasanın olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Murat
Çepni Kemal
Bülbül Filiz
Kerestecioğlu Demir
İzmir Antalya Ankara
Pero
Dundar Necdet
İpekyüz
Mardin Batman
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Pero Dundarın.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
PERO DUNDAR (Mardin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 4üncü madde üzerinde grubum adına söz
almış bulunmaktayım.
Konuşmama başlarken, şüpheli bir
şekilde yaşamını yitiren, ancak resmî kayıtlara
intihar olarak geçen kadınların yaşamlarından bahsetmek
istiyorum. Bakın, sadece seçim bölgem olan Mardinde iki hafta içerisinde
4 kadın yaşamına son verdi. Ağrıda beş haftada 5
kadın şüpheli bir şekilde öldü, öldürüldü ya da ölüme
zorlandı. Sizlere sorayım: İki haftada 4 kadının
şüpheli bir şekilde yaşamlarına son vermesi normal midir?
Bizler bu ölümlerin arkasındaki hikâyeleri çok iyi bilmekteyiz. 2013
yılında, korucu Abdülkerim İşler tarafından tecavüze
uğrayan Nurcan Fidan, evinde bulunan av tüfeğiyle yaşamına
son vermiştir. Olaya sebebiyet veren kişi hakkında defalarca suç
duyurusunda bulunulmasına rağmen bırakın cezai
yaptırım uygulamayı, ifadesine dahi
başvurulmamıştır. Nurcanın annesinin direkt kendi
ifadesini okumak istiyorum: Yedi yıldır durmadan gözyaşı
döküyorum. Buna sebep olan kişi ise, her gün arabasıyla
kapımın önünden geçiyor. diyerek isyanını dile getiriyor.
Yine, Nusaybinde 12 yaşındayken
kaçırılarak evlendirilen -eşi tarafından sistematik
şiddete maruz kalan, susturulan, çoğu zaman derdini dahi anlatamayan
nice kadınlar gibi- 55 yaşındaki Zehra Yalçın intihara
sürüklenmiştir. Torun sahibi bir kadının yaşadıklarının
anlatılmaması, ölümü seçmek zorunda bırakılması bu
cinayetlerin önlenmesine dönük yeterli tedbirleri almayanların
sorumluluğundadır.
İktidar da bu hikâyeleri çok iyi biliyor.
Kadınların arkalarında bıraktıkları hikâyeler;
erken yaşta evlilik, zorla evlendirilme, sistematik şiddet, ekonomik
yoksunluk, adliye kapılarında sürünme, cezai yaptırımlara
uyulmaması, şiddet uygulanarak iyi hâl indirimleri ve daha birçok
hikâye, buradan saymakla bitmeyecek.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ve yine maalesef ki kadınların şiddet
görmesine, ölmesine sebebiyet veren bu nedenler, bugün bu iktidar
tarafından meşrulaştırılmaya,
yasallaştırılmaya çalışılıyor. Bu bilinen
yaşanmışlıklara ve sonuçlara rağmen erken yaşta
evliliğin önünü açmaya dönük tartışmaları gündeme getirmek,
kadın cinayetlerine ve katliamlarına evet demektir. Adliye
koridorlarında darp izleriyle koruma talep eden ancak hiçbir sonuç almadan
yaşadığı şiddet ortamına geri dönmek zorunda
kalan kadınların ölümünden, bugün iyi hâl indirimleriyle şiddet
uygulayanları savunanlar sorumludur. Kadına yönelik şiddeti
önlemeye dönük imzalanan uluslararası sözleşmeleri yok sayanlar
sorumludur. Bu sözleşmelerin iptal edilmesine dönük bangır
bangır bağıranlar sorumludur. Kadına yönelik şiddet ve
katliamlara karşı çıkan kadın örgütlerini, kadın
siyasetçileri, aktivistleri, korumaları terörize ederek de hedef hâline
getirenler bugün yaşanan şüpheli kadın intiharlarının
asıl sorumlularıdırlar. Yaşamın her alanında
eş başkanlık ve eşit temsiliyeti savunan kadına yönelik
şiddetle mücadele merkezlerini kapatan kayyumlar sorumludur.
Yaşamına son veren kadınların
ölüm nedenleri intihar değil, cinayettir ve bu cinayetleri işleyen
sadece tek bir fail değil bütün bu zihniyeti besleyen yasalar ve bunu
destekleyen anlayışlardır. Tüm bunları konuşurken
maalesef ki bugün Diyarbakırda da bir kadın katledildi. Haberini
izleyerek aldık bunun özellikle de. Hemşireydi ve beşinci kattan
kendini atarak intihar etti.
Son olarak şunları belirtmek istiyorum:
Erkek egemen anlayış karşısındaki diz çökmeyen, boyun
eğmeyen bir kadın direnişinin olduğu da hepimizin
malumudur. Burada bir kez daha belirtmek istiyorum: Baskı, zulüm,
gözaltı, tutuklama, kayyum atama, yok saymayla yıldırılmayacak
bir direnişle Kadın mücadelesi her yerde. diyoruz.
Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
4üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5inci madde üzerinde 2si aynı mahiyette olmak
üzere 3 adet önerge vardır. Aynı mahiyetteki 2 önergeyi ilk
okutacağım ve birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/216) sıra
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 5inci
maddesinde geçen muhtemel ibaresinin olası olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Murat
Çepni Kemal
Bülbül Şevin
Coşkun
İzmir
Antalya
Muş
Filiz
Kerestecioğlu Demir Pero
Dundar Necdet
İpekyüz
Ankara
Mardin
Batman
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Süleyman
Bülbül Turan
Aydoğan Zeynel
Emre
Aydın
İstanbul
İstanbul
Cengiz
Gökçel
Rafet Zeybek Hasan
Baltacı
Mersin
Antalya
Kastamonu
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki önergelere
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeler
üzerinde ilk söz Sayın Şevin Coşkunun.
Buyurun Sayın Coşkun. (HDP
sıralarından alkışlar)
ŞEVİN COŞKUN (Muş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 5inci maddesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir kez daha, her
şeyin iç içe geçtiği, kimin neye karşı oy vereceği
belli olmayan bir teklifiyle karşı karşıyayız.
Deneyimlediğimiz üzere, torba yasalar, AKP iktidarının daha
fazla otoriterleşmesine zemin hazırlamakta ve bu noktada Meclisi bir
araç olarak kullanmaktadır. Bu durumun toplum yararına
olmadığını buradan bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, son yıllarda ülke
toplumsal, siyasal ve iktisadi şiddet sarmalının içine
sokulmuştur. İnsanların hiçbir sorununa çözüm olmayan, toplumda
karşılığı her geçen gün azalan ve toplumsal rıza
üretmeyen siyasi iktidar, sürekli olarak şiddet ve baskı yöntemlerine
başvurmaktadır. İktidar kaynaklı şiddet, artık,
toplumun her kesimine yayılmakta ve toplumsal alanda her sorun
şiddeti doğurmaktadır. Yaratılan bu ortam en başta
kadınları hedef almaktadır. Coronavirüs günlerinde çok
konuşuldu, salgın döneminde kadınlara yönelik şiddet yüzde
30 artış gösterdi, pandeminin ilk ayında 29 kadın
katledildi. Ancak bu veriler sadece işin görünen kısmıdır.
İktidar, artık, yarattığı manipülasyonlarla,
basın gücüyle gizleyemediği, tartışılmasının
önüne geçemediği gerçeklerle karşı karşıya
kalmıştır.
Değerli milletvekilleri, kadınların
içine sokulduğu şiddet sarmalı bundan çok daha
fazlasıdır. Şiddet ev içine, sokağa, iş yerlerine,
belediyelere, siyasi partilere, kadın örgütlerine, cezaevlerine, her yere
yayılmıştır. Kadınların sokaklarda, mahallelerde,
parklarda, tüm kamusal alanlarda özgür şekilde hareket etmesi, Hükûmetin
kadın karşıtı politikaları ve söylemleri nedeniyle her
geçen gün kısıtlanmaktadır. Kadınlara şiddet, taciz ve
tecavüz vakalarına karşı Hükûmet, etkili mücadele etmemekte,
aksine, çıkarttığı yasalarla kadına yönelik
şiddeti meşrulaştırmaktadır. Kadınların sözü
bizzat bu iktidar tarafından siyasal alandan silinmek istenmektedir. En
son Rosa Kadın Derneğine ve TJA aktivistlerine yönelik operasyonlar,
kadınların siyasette ve toplumsal alanda söz söyleme isteğine
yönelik bir siyasal operasyondur. Batmanda İkiköprü belde belediyesine
atanan kayyum sonrasında, verdiği direnişle herkesin
yakından tanıdığı Eş Başkan Hatice Taş
3 gündür gözaltında. Kayyumlar döneminde birçok belediye eş
başkanımız da tutuklanmıştır. Bu tutuklama ve
gözaltılar kadınların siyasal alanda var olmasına
karşı alerjisi olan iktidarın aklıdır. Yargı,
kadınların eşit temsiliyet arayışına, eş
başkanlık çizgisine yönelik iktidar tarafından şiddet
aracı olarak kullanılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, özellikle 2016
yılında uygulamaya konulan OHAL sonrası, cezaevleri sistematik
şiddet ve işkence merkezlerine dönüştürülmüştür.
Cezaevlerinde sağlık, iletişim, ifade özgürlüğü ve hatta
yaşam hakkı ihlalleri her geçen gün artmaktadır. En büyük
sorunlardan biri hamile kadınların tutuklanması ve yüzlerce
kadının çocuklarıyla birlikte cezaevinde tutulmasıdır.
Türkiye cezaevlerinde şu anda 700ü aşkın çocuk annesiyle
birlikte tutuluyor. Bu durum başta çocuğa, anneye, aileye ve
aslında toplumun tamamına yönelik bir şiddet biçimidir. Oysa
böylesi durumlarda, çocukların yüksek yararı korunmalıdır
ve annelere yönelik somut koşullar gözetilerek infaz düzenlemeleri tekrar
yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Diyarbakırda
Gönül Aslan 3 yaşındaki oğluyla cezaevine gönderilmiş,
yoğun tepkiler üzerine Aslan tahliye edilmişti. Ancak bundan bir süre
sonra Diyarbakırın Lice ilçesinde ifade vermek için gittiği
adliyede tutuklanan Eylem Oyunlu, henüz kimliği dahi
çıkmamış 10 günlük bebeği ve 2 yaşındaki
çocuğuyla cezaevine gönderilmiştir. Bu durum yargının
keyfiyetini gözler önüne sermektedir. Yine Fatma Demirhan, 4
yaşındaki çocuğuyla birlikte Muş E Tipi Kapalı
Cezaevinde tutulmaktadır. Çocuğunda yetersiz beslenme ve kötü
koşullar nedeniyle sağlık problemlerinin olduğunu
biliyoruz.
Ev hapsi, denetimli serbestlik veya elektronik
kelepçe gibi tedbirler dahi böylesi durumlarda uygulanmamakta. Bu bir
düşman hukukudur. Cezaevleri yetişkinler için dahi yaşama
tutunmaya yetecek koşulları sağlamazken çocukların
yıllar boyu oralarda tutulması akla ziyan bir uygulamadır.
Çocukların geleceğini en fazla belirleyecek olan
çağlarını bu mekânlarda geçirmeleri onları bir nevi
geleceksizliğe mecbur bırakmaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Coşkun
sözlerinizi.
Buyurun.
ŞEVİN COŞKUN (Devamla) - Bu Meclisin
görevi, bu kötü koşulları tartışmak, sorgulamak,
açığa çıkartmak ve yeni bir düzenlemeyle bu düşman hukukunu
ortadan kaldırmaktır.
Değerli milletvekilleri, biz kadınlar,
şiddetten beslenen yönetimleri reddediyoruz. HDP Kadın Meclisi olarak
Kadın mücadelesi her yerde. sloganıyla 8 Martta bir kampanya
başlattık ve bu kampanyamız önümüzdeki süreçte de devam
edecektir; evde, sokakta, Mecliste, iş yerinde, kısaca
yaşamın her alanında olmaya devam edeceğiz. Kadınlar,
yeni bir toplumsal düzeni, insanların özgürce yaşayabileceği
demokratik yönetimi oluşturacak güce sahiptir. Her yerde ve her alanda,
her zamanda ve her koşulda kadınlar bu güçlerini kullanacaktır,
bundan imtina etmeyecektir. Hiçbir şiddet, bu gücün
karşısında duramamıştır ve bundan sonra da duramayacaktır.
Sözlerimi Sevgili Gülten Akının bir dizesiyle
bitirmek istiyorum ve kadınlara seslenmek istiyorum: Avcunda
sıkıca sakladığın/ Renkli kırık camlar/
İki elin kızıl kanda/ Aç avuçlarını sesini yükselt/
Gel, dirilt, değiştir.
Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeler
üzerinde ikinci söz talebi Sayın Hasan Baltacının.
Buyurun Sayın Baltacı. (CHP
sıralarından alkışlar)
HASAN BALTACI (Kastamonu) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yetmiş beş günlük aranın ardından
yaklaşık dört haftadır bu Meclis çalışıyor. Dört
hafta boyunca; Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu, Rekabetin
Korunması Hakkında Kanun, şimdi de ikinci yargı paketinin
devamı kapsamında bir kanun teklifiyle karşı
karşıyayız. Şöyle bakıyorum; sanki bu ülkede
işsizlik bitmiş, sanki bu ülkede ekonomik kriz çözülmüş, sanki
bu ülkede kadınlar ve çocuklar güvende, sanki bu ülkede kadınlara ve
çocuklara karşı şiddet uygulanmıyor, sanki bu ülkede
gençler başka bir ülkede yaşama hayali kurmuyormuş gibi, her
şey normalmiş gibi Meclis yasama faaliyetine devam ediyor
değerli arkadaşlar. Yalnız, şu bir gerçek ki Meclisin
gerçeği ile sokağın gerçeği arasında çok büyük bir
fark var.
Bugün bu Mecliste yoğunluklu olarak,
ağırlıklı olarak kadına şiddet üzerine birçok konuşma
yapıldı. Biraz sonra bir fotoğraf göstereceğim. Şimdi,
bu fotoğraf Kastamonuda çekildi, cuma günü çekildi. Bu fotoğraf,
bizim için bu Mecliste, bu Meclis kürsüsünde sadece bir örnek olabilir ama bu
fotoğrafta bahsi geçen kadın Kastamonu Kırkçeşme Mahallesinde
yaşayan Seher Yardımcı. Onun için bir örnek olmanın
ötesinde bir fotoğraf bu fotoğraf. Seher Hanım cuma günü
işten çıkıyor saat yedi civarlarında, güpegündüz, evine
doğru gidiyor. Tam evine yaklaşacağı sırada hiç
tanımadığı, arasında hiçbir husumetin
bulunmadığı bir erkek tarafından öldüresiye dövülüyor
değerli arkadaşlar. Mahallelinin yardımları sayesinde
saldırgan yakalanıyor, polise teslim ediliyor. 27 ayrı suçtan
sabıkası bulunan saldırgan, Seherden önce 3 kadını
daha darp ediyor, 1 çocuğu daha darp ediyor, mahallelinin
yardımıyla polise teslim ediliyor. Seher hastaneye
kaldırılıyor, Seherin hastanede tedavisi devam ederken
saldırgan serbest bırakılıyor. Daha Seher hastaneden
taburcu olmadan, 27 ayrı suçtan sabıkası bulunan saldırgan
sabah elini kolunu sallaya sallaya karakoldan çıkıyor, gidiyor.
Kamuoyunun yoğun baskıları sayesinde bir gün sonra yakalama
kararı veriliyor ama saldırgan şu anda bilindiği
kadarıyla İstanbula kaçıyor, kimse de yerini tespit edemiyor.
Değerli arkadaşlar, bir an önce
sokağın gündemine geri dönmemiz lazım. Seher için işlemeyen
adalet Düzeniniz batsın. diyen bir tır şoförü için
işleyebiliyor. Seher için harekete geçmeyen yargı, Seher için
harekete geçmeyen kolluk güçleri akşam tweet atanın sabah
kapısını kırabiliyor. Seher için harekete geçmeyen
yargı, milim milim hesaplayıp tam da 23 Haziran günü, yine kadın
olan bir il başkanına sırf seçimi kazandı diye dokuz
yıl ceza verebiliyor. Bu kürsüden bunun gibi birçok konuşma
yapıldı. Ben bu fotoğrafı sizin vicdanınıza
emanet ediyorum demiyorum. Son kez ve bir kez daha hatırlatıyorum,
şunu söylüyorum: Kadın bedeni ve çocuk bedeni üzerine hiçbir iktidar
inşa edilemez. (CHP sıralarından alkışlar) Buradan
bütün Türkiyeye şunu söylüyorum: Bizim iktidarımız bu düzeni değiştirmek
uğruna kurulacak, bizim iktidarımız eşitlik üzerine, güven
üzerine ve adalet üzerine kurulacak.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sana da darbeci
derler!
HASAN BALTACI (Devamla) Bu ülkede kadınlar ve
çocuklar özgür bir şekilde ve güven içerisinde yaşayabilecek. Bu
ülkenin gençlerinin bu ülkeyi terk etmenin hayalini kurmayacağı bir
iktidar yakındır. Olabilir, seçim kazanan herkese dava açabilirsiniz,
seçim kazanan herkesi hapse atabilirsiniz, sizi eleştiren gazetecilere
savcı daha mütalaasını hazırlamadan hâkimler tutuklama
kararı verebilir ama ilelebet sürmeyecektir. Sizi kadınların
ahı yıkacak arkadaşlar.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Kayıtlara geçmesi açısından
BAŞKAN Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Baştan aşağı kendi kurgusu
çerçevesinde kafa karışıklığını ortaya koyan
gerçek dışı birtakım beyanlarda bulunmuş bir hatibi
dinledik. Dolayısıyla, gerçekten bütün iddiaların reddedilmesi
gerektiğini vurgulamak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Kayıtlara geçti.
Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Efendim
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben de
kayıtlara geçmesi bakımından söylüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hatibin kürsüde
söyledikleri tamamıyla Türkiye gerçeklerini yansıtmaktadır.
Teşekkür ederim efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Kayıtlara geçmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Hukuk
Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 5inci maddesinde yer alan
eklenmiş ibaresinin ilave edilmiş ibaresiyle
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Dursun
Müsavat Dervişoğlu Dursun
Ataş Hayrettin
Nuhoğlu
İzmir Kayseri İstanbul
Mehmet
Metanet Çulhaoğlu Şenol
Sunat
Adana Ankara
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BELGİN UYGUR
(Balıkesir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Şenol Sunatın.
Buyurun Sayın Sunat. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 5inci maddesi üzerine
İYİ PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Evet, bugün Hukuk Muhakemeleri Kanununda
değişiklik yapıyoruz ama birkaç gündür hukuk, her zaman
olduğu gibi ayaklar altında. Barolarda, dolayısıyla
Avukatlık Kanununda yapılacak değişiklikler, sadece
avukatları değil, tüm adalet sistemini ve toplumun tamamını
etkileyecek düzeydedir sayın milletvekilleri. Görüyoruz ki sıra,
yargı sisteminde ele bir türlü geçiremediğiniz barolara geldi.
Sayın milletvekilleri, her birey ve bireyleri
temsil eden kurumlar, görüşlerini hukuk çerçevesinde dile
getirebilmelidirler. Yargının üç erkinden biri olan savunma
makamının seçilmiş temsilcileri, baro başkanları,
Türkiyenin başkentinde 200 metre yürümek istedikleri için soğukta,
yağmur altında bekletildi, itilip kakıldı, tam yirmi yedi
saat. Yeşil pasaport verdiniz ama Ankaraya sokmadınız. Ankara
ayazında, yağmur altında, başkent kapısının
önünde bekletilen kişiler; hakkı yenen memurları, grev yapan
işçileri, kumpas kurulan askerleri, parası hortumlanan esnafı,
mağdur olan EYTlileri, şiddete uğrayan kadınları,
evlatları tecavüze uğrayan, katledilen aileleri savunan,
hakkımızı, hukukumuzu korumak için çırpınan Türk
yargısının saygın avukatlarıydılar.
23 Haziran sabah saat dörtte, Ankara girişinde
bekletilen baro başkanları ve avukat arkadaşları ziyaret
ettim. Getirilen battaniyelerin bu avukat arkadaşlara verilmemesine
şahit olduk, bu acımasızlığı anlamak emin olun
mümkün değil. Polis ile baro başkanlarını karşı
karşıya getirenlere yazıklar olsun.
(Uğultular)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri biraz
sessiz, lütfen
ŞENOL SUNAT (Devamla) Ey İçişleri
Bakanı, sizin derdiniz nedir, ne yapmak istiyorsunuz
açıklamalısınız. 60 il baro başkanının
meşru hak ve talepleri için yaptıkları zararsız bir
yürüyüş eylemine bile tolerans gösterilmeyen bir sistemde artık
özgürlüklerden bahsetmenin bir anlamı yoktur.
Soruyorum sizlere sayın milletvekilleri:
Malımızı, canımızı, onurumuzu savunmak için
vekâlet verdiğimiz kişilerin konuşamadığı ve dahi
yürüyemediği bir ülkede milletin hakkını, hukukunu kimler
koruyacak? Ey iktidar milletvekilleri, ilgisiz milletvekilleri, demokrasi mi
istiyorsunuz yoksa iyice totaliter bir rejime evrilen bu düzene devam mı
etmek istiyorsunuz?
Demokrasinin uygulanabilmesinin yolu güçler
ayrılığının hakkıyla uygulanabilmesidir
sayın milletvekilleri, kuvvetlerin birbirinden bağımsız
hareket etmesidir. Karar vereceksiniz, milletvekilleri olarak karar
vereceksiniz hukuk devleti mi olacaksınız yoksa aklına
estiği gibi ve işine geldiği gibi kanunlarla oynayan, değiştiren,
en üst norm olan Anayasaya aykırı işlem ve uygulama yapan kanun
devleti mi?
Bu ülkede ifade özgürlüğü var mı
sayın milletvekilleri, basın özgürlüğü var mı?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Var, var.
RECEP ÖZEL (Isparta) Var, var.
ŞENOL SUNAT (Devamla) Bir elin
parmakları kadar kalmış gazeteciler kumpas ve iftiralarla
cezaevinde sayın milletvekilleri. Vatandaşın doğru haber
alma hakkını engelliyorsunuz, sizlere sesleniyorum. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, lütfen
ŞENOL SUNAT (Devamla) Bakınız, yargı
bağımsızlığını yok eden 2010 Anayasa
referandumuyla yapılan değişikliklerle yargı, Türk
Silahlı Kuvvetleri ve asayişi FETÖye teslim ettiniz. Yargı ele
geçirildi, vatanseverler cezaevlerinde çürürken vatan hainleri Türk
Silahlı Kuvvetlerinin tepe noktalarına oturtuldu. Peki, başa
gelen kumpasçı hainler ne yaptı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Sunat, sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
ŞENOL SUNAT (Devamla) Devletimizin kozmik
odalarına girildi, sırlarımız ifşa edildi. Şu an
bulunduğumuz Gazi Meclisimiz dâhil tüm milletin üzerine bomba
yağdırıldı.
Evet, değerli milletvekilleri, ülkeyi
kurumsuzlaştırdınız. Ne kadar acıdır ki bugün de
inatla aynı hatalara devam ediyorsunuz ama büyük Türk milleti rahat olsun,
biz aynı hataların tekrar edilmesine asla müsaade etmeyeceğiz.
Sizler zamanında defalarca
kandırıldığınızı ifade ettiniz ama durumlara
baktığımızda kandırılma
olmadığını, sinsi bir planın devam ettiğini
görmekten muzdaribiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
5inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6ncı madde üzerinde 1 adet önerge vardır,
okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
6ncı maddesinde geçen duraksamaya ibaresinin tereddüde olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Murat
Çepni Kemal
Bülbül Filiz
Kerestecioğlu Demir
İzmir Antalya Ankara
Pero
Dundar Necdet
İpekyüz Musa
Piroğlu
Mardin Batman İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BELGİN UYGUR
(Balıkesir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Evet, önerge üzerinde söz talebi
Sayın Musa Piroğlunun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
MUSA PİROĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, hukuk üzerine konuşuyoruz, iki gündür bunun üstüne
konuşuyoruz. Dün bu Meclis 27 Mayıs askerî darbesinin
sonuçlarını yargıladı ve Yassıada mahkemesinin
sonuçlarını yok hükmünde saydı ama aynı Meclis 12
Martı, aynı Meclis 12 Eylülü ve sonraki darbeleri de yok saydı.
Yok sayılmasın, kayda geçsin, unutuldu sanılmasın diye...
12 Mart: Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan. 12 Eylül: Necdet
Adalı, Erdal Eren, Serdar Soyergin, Veysel Güney, Ahmet Saner, Kadir
Tandoğan, Mustafa Özenç, Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun,
Necati Vardar, Ali Aktaş, Ramazan Yukarıgöz, Ömer Yazgan,
Erdoğan Yazgan, Mehmet Kambur, İlyas Has, Hıdır Aslan.
Halkların vicdanında, yüreğinde ve hafızasında
isimleri onur diye yazılıdır. (HDP sıralarından
alkışlar)
MURAT ÇEPNİ (İzmir)
Yaşıyorlar!
MUSA PİROĞLU (Devamla) Bu Meclis
aynı zamanda Ziverbey işkencehanelerini, bu Meclis aynı zamanda
12 Eylül işkencelerini, Mamakı, Metrisi, Diyarbakırı ve
Nevala Kasabayı da yok saydı. Halklar bunları da unutmadı.
Burada Yassıada mahkemeleri üzerine büyük
laflar edildi ama darbeyle yüzleştiğini iddia edenler aynı gün
HDP belediyelerine saldırmaktan, belediyelere kayyum atamaktan, sivil
darbeler yapmaya devam etmekten geri durmadılar. Yassıada
hâkimlerinden şikâyet ettiler ama onların hâkimleri ve onların
verdiği cezalar nedeniyle Avukat Ebru Timtik yüz yetmiş dört gündür,
Avukat Aytaç Ünsal yüz kırk üç gündür adil yargılanma talebiyle
açlık grevine, ölüm orucuna devam ediyor; bu unutulmasın, yok
sayılmasın. Burada Yassıada hâkimlerini şikâyet edenler, Yassıada
hâkimlerinin yaptıklarından rahatsız olanlar unutmasınlar
ki Yassıadayı yok sayarken Deniz Gezmişin, Yusuf Aslanın
ve Hüseyin İnanın idam cezası kararı bu Mecliste, bu
Mecliste Demokrat Partinin devamcısı olan partililer tarafından
verildi. Meclis, Yassıada mahkeme kararlarını yok sayarken kendi
kararlarını duymazdan, kendi kararlarını görmezden geldi,
halklar bunu da unutmayacaklar. Eğer Yassıada hâkimlerinden
şikâyet ediyorsanız şunu bilin: Mahkemelerde verilen kararlar,
savcılarınızın verdiği kararlar, baro yöneticilerine
saldıran polislerin uygulamaları ve zabıtalarınızdan
bürokratlarınıza kadar yapılan uygulamaları eğer
Yassıada hâkimleri görselerdi önünde hazır ola dururlardı.
Eğer 12 Eylül darbecileri bugünleri görselerdi önünüzde hazır ola
durur, selam verirlerdi çünkü onların yaptıklarını katbekat
aşan, onların aklına getirmedikleri zulmü fazlasıyla yapan
bir yerde duruyorsunuz.
Eylem Oyunlu, 10 günlük bebeği ve 2
yaşında çocuğuyla tutuklandı, bebekleriyle beraber. 700e
yakın bebek hapishanede yatıyor. Yasemin Baltacı, savcı
kadını tutukladı, 2 çocuğunun yetiştirme yurduna
verilmesini istedi. Şimdi bir başka engelli çocuk, Nurbanu bebek,
babası hapiste diye bakım aylığı kesildi.
Savcılarınız, polisleriniz,
bürokratlarınız, memurlarınız hiç yargılanmayacaklar,
hiç hesap vermeyecekler gibi düşünüyorlar. Birileriniz onlara söylesin
-size çok güveniyorlar- onlara deyin
Siz gidicisiniz, kaybediyorsunuz,
biteceksiniz ama onlar kalacak ve halkın huzurunda, halkın vicdanında
hesap verene kadar onların peşinden biz koşacağız.
Halka karşı kim suç işlemişse onun hesabını biz
soracağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.
MUSA PİROĞLU (Devamla) Bitirdim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
RECEP ÖZEL (Isparta) Tehdit ediyor ya adam!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sen halka
karşı suç mu işliyorsun?
RECEP ÖZEL (Isparta) Tehdit ediyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sen halka
karşı suç mu işliyorsun?
MUSA PİROĞLU (Devamla) Bir şey
diyebilir miyim?
BAŞKAN Tabii ki, buyurun.
MUSA PİROĞLU (Devamla) Tehdit, bu
Meclisten çıkan bir sürü kanundur; tehdit, bekçi kanunudur; tehdit,
insanların hayatını zehir eden yasaları
çıkarmaktır; tehdit, sizin savcılarınızın yaptığıdır;
insanları çocuğuyla tehdit etmektir, insanların geleceğiyle
tehdit etmektir, insanların çocuğunu hapsetmektir. Tehdit bizim
yaptığımız değildir, biz halka karşı suç
işleyenlerle uğraşıyoruz, kendinizi orada görüyorsanız
bu tehdidi üstünüze alınabilirsiniz. (HDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, bravo,
güzel bir konuşma oldu, halka karşı suç işleyenler üstüne
alınsın.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
6ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
7nci madde üzerinde 1 adet önerge vardır,
okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 7nci
maddesinin tekliften çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat
Çepni Kemal
Bülbül Filiz
Kerestecioğlu Demir
İzmir
Antalya
Ankara
Pero
Dundar Necdet
İpekyüz Erdal
Aydemir
Mardin
Batman
Bingöl
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BELGİN UYGUR
(Balıkesir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Erdal Aydemirin.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, Bursa ilimiz Kestel
ilçesinde yaşanan bir doğal felaket neticesinde sele kapılan ve
yaşamını yitiren Bingöllü hemşehrilerim Bilen ailesine
Allahtan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.
Arkadaşlar, dün bu Meclis,
Yassıadanın bir demokrasi adası olduğunu
kararlaştırdı ve ilan etti. Bunun öncülüğünü, bu yasa
teklifini de iktidar partisi olan AKP yaptı.
Şimdi, ben buradan diyorum ki AKP darbeci bir
partidir, AKP darbesever bir partidir. Nedenini soracak olursanız, daha
dün kendisine demokrat olan, kendisini âdeta hukuk ve demokrasi savunucu ilan
eden AKP, aradan bir gün geçmeden yani bugün
Elâzığ ilimize
bağlı Karakoçan ilçesinin Sarıcan beldesi eş
başkanları dün gözaltına alındılar, bugün de maalesef
ki yerlerine, siyasi darbe yapılarak AKP tarafından kayyum
atandı. Yapılan bu kayyum darbesini kabul etmediğimizi ve
belediye eş başkanlarımızın yanlarında
olduğumuzu buradan, bir kere daha, yüksek sesle ifade ediyoruz.
Arkadaşlar, yine, Türkiye baroları, baro
başkanları nezdinde bir savunma yürüyüşü başlattı. Bu
savunma yürüyüşü esnasında baro başkanlarına yönelik
yapılan tartaklama, itilme ve benzeri olayları hiçbir şekilde
kabul etmediğimizi, baro başkanlarına yapılan itiş kakış
ve tartaklamanın, bağımsız ve tarafsız olan,
olması gereken yargının savunma ayağına
yapıldığını, baro başkanlarının
şahsını bağlamadığını,
dolayısıyla yapılan bu uygulamaları hiçbir şekilde
kabul etmediğimizi buradan bir kere daha haykırıyoruz, baro
başkanlarının yanında olduğumuzu belirtiyoruz.
Arkadaşlar, en son 14 Haziran 2020 tarihinde
Bingöl ili Karlıova ve Yedisu ilçeleri arasında bir deprem
yaşandı. Bingöl ilimiz maalesef ki Doğu Anadolu ve Kuzey Anadolu
fay hatlarının -deprem fay hatlarının- kesiştiği
bir bölgede bulunmasından kaynaklı sık sık depremlerle yüz
yüze kalmakta. 15 Aralık 1934 Bingölde, Bingöl merkezli 4,9
şiddetinde olan depremde 12 Bingöllü hemşehrimiz yaşamını
yitirdi. 17 Ağustos 1949 Karlıova depreminde, 6,7 şiddetinde
yaşanan bu depremde 450 Bingöllü hemşehrimiz yaşamını
yitirdi. 24 Eylül 1968 Bingöl-Elâzığ bölgesinde 5,1 büyüklüğünde
deprem yaşanmış ve bu depremde 2 kişi hayatını
kaybetmiş. 22 Mayıs 1971 Bingöl merkezde 6,8 şiddetinde bir
deprem yaşanmış 872 Bingöllü hemşehrimiz
yaşamını yitirmiş. En son 1 Mayıs 2003te Bingöl
ilinde yine 6,4 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiş, bunun
neticesinde de 175 kişi, Bingöllü hemşehrimiz yaşamını
yitirmiş.
Arkadaşlar, şimdi, ben desem ki AKP
döneminde tedbirsizlik ve dikkatsizlik, alınmayan önlemler neticesinde
yaşanan depremlerden kaynaklı, biraz önce saymış
olduğum süre içerisinde meydana gelen depremlerde maalesef ki yüzlerce
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ERDAL AYDEMİR (Devamla)
hatta
sayısı binlere yakın Bingöllü hemşehrimiz
yaşamlarını yitirdi. Şu anda bu konuşmayı
yaparken bile Bingölde olası bir deprem mümkün; bunu, bilim
insanlarımız her platformda yüksek sesle ifade etmekte. Özellikle
Bingöl-Palu arasında, Palu-Sivrice arasında olası bir depremin
hem de 7 şiddetinde olacağı bilim insanları tarafından
deklare edildi. İşte bu depremler olmadan alınması gereken
tedbirlerin bir an önce Hükûmet tarafından alınması gerekir.
Birinci derece deprem bölgesinde bulanan yapıların, binaların
taştan yığma, kerpiçten yığma evler olması
nedeniyle bunların bir an önce tespit edilip, deprem olmadan önce, insan
ölümleri yaşanmadan önce bu bina ve yapıların
yıkılıp yerlerine depremlere dayanıklı binaların
yapılması ve burada yaşayan vatandaşlarımıza
teslim edilmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
ERDAL AYDEMİR (Devamla) Bu, depremler yaşanmadan
önce Hükûmetin alması gereken ivedi ve zorunlu bir tedbir olarak ortada
durmakta.
BAŞKAN Ben selamlama için söz verdim, hemen
toparlarsanız...
ERDAL AYDEMİR (Devamla) Hemen
toparlıyorum.
Buradan özellikle Bingöl ve ilçelerinde olası
bir depreme hazırlıklı bir şekilde olunmasına bütün
Bingöllüleri davet ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
7nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9uncu madde üzerinde 1 adet önerge vardır,
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 9uncu
maddesinin tekliften çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Murat
Çepni Kemal
Bülbül Filiz
Kerestecioğlu Demir
İzmir Antalya Ankara
Necdet
İpekyüz Pero
Dundar
Batman Mardin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BELGİN UYGUR
(Balıkesir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Murat Çepninin.
Buyurun Sayın Çepni. (HDP
sıralarından alkışlar)
MURAT ÇEPNİ (İzmir) Teşekkürler
Başkan.
Genel Kurul ve değerli halkımız;
evet, üçüncü yargı paketini tartışıyoruz. Yargı
reformu adı altında bir torba yasada memleketin hâlipürmelalini
tartışacağız.
Şimdi, dinleyen sanır ki reform
dediğimizde iyileştirme akla gelir; memleketin adalet konusundaki
karnesinin iyileştirileceği, eleştirilere dönük öz
eleştirel bir yaklaşımla kimi eksikliklerin giderileceği
düşünülebilir. Oysa bunun böyle olmadığını hem
yasayı yapanlar hem de tüm halklarımız çok net olarak
biliyorlar.
AKP iktidarının yürüttüğü siyasetin
kendisinin net olarak bir kayyum sistemi olduğunun altını çizmek
lazım. Bu kayyum sistemi sadece HDP belediyelerine yönelik
gerçekleştirilen kayyum darbesiyle sınırlı değildir.
AKP faşist koalisyonu tam olarak tüm halklarımızın yani
eşitlik isteyen, demokrasi isteyen, özgürlük isteyen kim varsa onun
üzerine çöken bir karabasan gibi bir kayyum sistemidir. Dolayısıyla
bugün yaşadığımız gerçeklik tam olarak AKPnin ve
saray iktidarının özgürlük isteyen kim varsa zapturapt altına
alma siyasetidir.
Bakın, daha dün avukatlara, baro
başkanlarına yönelik geliştirilen müdahale işte bu ülkenin
gerçekliğidir. Bugün, gençlerin üniversitelerde geliştirdiği
akademik demokratik mücadele karşısında hem geliştirilen
sivil faşist örgütlenmeler hem de polis işgaliyle
gerçekleştirilen müdahaleler işte bu ülkenin gerçekliğidir.
Bakın, hemen her gün
yaşadığımız, bu coğrafyanın hemen hemen her
köyünde yaşadığımız; madenlere karşı, enerji
yatırımlarına karşı köylülerin, ekolojistlerin yani
bir bütün halkımızın Havamızı, suyumuzu, köyümüzü
zehirlemeyin. diyenlerin karşısına dikilen polis kuvveti
işte bu ülkenin gerçekliğidir.
Bakın, kolluk güçleri; sarayın kolluk
güçleridir, sarayın korumalarına dönüşmüştür. Bugün,
geçirdiğimiz, daha yakın zamanda geçirdiğimiz bekçi yasası,
işte polisin, Jandarmanın, güvenlik güçlerinin yetmediği
koşullarda iktidarın devreye soktuğu yeni bir paramiliter
kuvvettir. İşte bu koşullarda biz hukuk devletini
tartışıyoruz değerli arkadaşlar. Ülke yarı
açık bir hapishaneydi, şimdi tümüyle kapalı bir hapishaneye
dönüşmüş durumda. İşte, hukuk tartışıyoruz,
evet, işte Ebru Timtik, Aytaç Ünsal arkadaşlarımız, avukat
arkadaşlarımız bugün ölüm orucundalar. Ne için ölüm orucundalar?
Adil yargılanmak için ölüm orucundalar. İfadeleri doğru dürüst
alınmadı, tanıklar dinlenmedi, son sözleri sorulmadan onlarca
yıl ceza verildi bu arkadaşlarımıza. Nasıl verildi?
Gizli tanıklarla verildi ve bu arkadaşlarımız bu
coğrafyada avukat olarak halkın haklarını savunmak için
mücadele ettiler ve bugün ölüm orucundalar adil yargılanmak için. Peki,
iktidarın kulakları sağır ama halklarımız bunun
hesabını mutlaka soracaktır.
Evet, biz, bu tablonun gerçekliğini şöyle
ortaya koyuyoruz: Bu karanlık mutlaka aydınlanacak, mutlaka bu
topraklara güneş doğacak, bundan hiç kimsenin şüphesi
olmasın. İşte, Halkların Demokratik Partisi olarak
başlattığımız demokrasi yürüyüşü tam olarak
böyledir. Soluksuzlara soluk olmak için, sesi kısılanlara ses olmak
için başlattığımız yürüyüş, bu topraklara mutlaka
ve mutlaka özgürlüğü getirecektir. Ne ilk yürüyüşümüzdür ne de son
yürüyüşümüzdür. İşte, George Floydun katledilmesinden sonra
başlatılan yürüyüşler Amerikanın Gezisidir. Tüm dünyada
yükselen bu özgürlük sesi tüm halklarımızın umudu olmaya devam
edecektir, bundan kimsenin bir şüphesi olmasın. Halkımıza
bu açlığı, yoksulluğu, ölümü, cinayeti reva görenler,
yarın halklarımızın demokrasi, özgürlük mücadelesinde hesap
vermekten kurtulamayacaklar.
Evet, ben de tekrar etmek istiyorum: Bugün iktidara
güvenenler, saraya güvenenler ve halkımıza şiddet uygulayanlar
bilsin ki bu iktidar gittiğinde, onların uçakları hazır
olup kaçtığında, biz bu suçları işleyenlerle mutlaka
hesaplaşacağız, bundan kimsenin bir şüphesi olmasın.
Tüm halklarımıza cesaretle, umutla ve kararlılıkla mücadele
etme çağrısı yapıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, hatibin dile getirdiği tüm
iddiaları reddettiğimizi ifade etmek istiyorum. Kimsenin bir yere
kaçtığı yok ancak bu millete ihanet eden teröristlerin
ağzıyla konuşan, kendisini onların temsilcisi konumunda
hissedenler bu ülkeden kaçacaklardır; bunun kayıtlara geçmesini
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
MURAT ÇEPNİ (İzmir) Terörist sizsiniz,
siz!
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
9uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
10uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
11inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
12nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
13üncü madde üzerinde 1 adet önerge vardır,
önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
13üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
Süleyman
Bülbül Turan
Aydoğan Zeynel
Emre
Aydın İstanbul İstanbul
Cengiz
Gökçel Rafet
Zeybek Alpay
Antmen
Mersin Antalya Mersin
Abdurrahman
Tutdere
Adıyaman
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ BELGİN UYGUR
(Balıkesir) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Abdurrahman Tutderenin.
Buyurun Sayın Tutdere. (CHP
sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hepiniz çok iyi
hatırlarsınız, geçen hafta perşembe günü Genel Kurulda,
tütün üreticilerini yakinen ilgilendiren, AK PARTİ tarafından
getirilen bir yasa teklifi AK PARTİnin oylarıyla
kanunlaştı. Bunun üzerine, salı günkü grup toplantısında
Sayın Genel Başkanımız çıkan kanuna ilişkin olarak
özellikle Adıyaman başta olmak üzere Türkiyedeki bütün tütün
üreticilerinin ve tütün esnafının yaşayabileceği
mağduriyeti dile getirdi ve bütün tütün üreticilerinin duygularına
tercüman oldu. (CHP sıralarından alkışlar) Genel
Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlunun
açıklamasından sonra iktidar cephesinde bir tedirginlik, bir
telaş; Twittera yüklenmeye başladılar, benim Adıyamandaki
milletvekili arkadaşlarım basın açıklaması üstüne
basın açıklaması yapmaya başladılar.
Değerli arkadaşlar, Sayın Muş Twitterda
Genel Başkanın açıklamasını eleştiriyor.
Adıyamandaki milletvekili arkadaşım Sayın Ahmet
Aydın, Genel Başkanın açıklamalarının doğru
olmadığını söylüyor.
Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal
Kılıçdaroğlunun grup toplantısında Adıyaman
tütün esnafına ilişkin yapmış olduğu açıklama
doğrudur, altına da hepimiz imzamızı atarız. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, Sayın Genel Başkanın
açıklamalarını sağa sola evirerek, çevirerek,
yaptığınız yanlışı, tütüncüye getirmiş olduğunuz
hapis cezasını örtbas edemezsiniz. Halkımız, Türkiyenin
her tarafındaki tütüncüler, tütün esnafı bunun farkındadır,
bunun böyle bilinmesi gerekir.
Şimdi, Sayın Aydın
açıklıyor Biz AK PARTİ olarak hep tütüncünün yanında
olduk. diyor. Bakalım, 2002den bu yana AK PARTİ iktidarı
gerçekten tütüncünün yanında olmuş mu? AK PARTİnin tütün
karnesine bakalım. AK PARTİ 2008 yılında TEKELi
özelleştirdi mi? Özelleştirdi. 2008 yılında tütünle ilgili
4733 sayılı Yasayı çıkardı mı?
Çıkardı. Çıkardığı kanunla sarmalık tütün
başta olmak üzere bütün tütün üretiminin ticaretine ilişkin idari
para cezalarını getirdi mi? Getirdi. 2017 yılında
getirdiği teklifle tütünün tohumuna dahi hapis cezasını getiren
AK PARTİ, Adıyamanda halk ayaklanınca, millet meydanlara
dökülünce, bütün tütüncüler eylem yapınca teklifini geri çekti mi? Çekti.
Adıyaman meydanında tütüncüye gaz sıkan, cop vuran kimdi? AK
PARTİydi. Siz bu şekilde mi tütüncünün yanında oluyorsunuz?
2017 yılında yasa
çıkardınız, aradan üç buçuk yıl geçmiş henüz bir
çalışma yapmamışsınız, kooperatiflere
ilişkin kanun çıkarmamışsınız, yönetmeliği
çıkarmamışsınız, bugün çıkıyorsunuz
Sayın Genel Başkanın söyledikleri yanlış.
diyorsunuz. Hadi oradan! Sayın Genel Başkanın söyledikleri tam
da doğru. Sizin yaptığınızı söylüyor. Siz, ticari
amaçla makarona ve sigara kâğıdına tütün konularak
satılmasına üç yıl hapis getirmediniz mi arkadaşlar? Kim
getirdi? Siz getirdiniz. Tütün ticaretine ilişkin üç yıllık hapsi
bir yıl kim erteledi? Siz ertelediniz. Bu kanunu 2017 yılında
kim çıkardı? Siz çıkardınız arkadaşlar. Kim
getirdi? Hiçbir şey yokmuş gibi bugün çıkıp bu hapis
cezasını, çiftçinin, üreticinin, esnafın
yaşayacağı mağduriyeti örtbas etmek adına Twittera
sarılmak doğru değil.
Ben Sayın Muşa buradan sesleniyorum,
Adıyamana misafir etmek istiyorum. Sayın Muş, buyurun gelin,
Adıyamanda tütüncü pazarını beraber gezelim. Tütüncü
pazarını birlikte gezelim, Urfadaki tütün pazarını
birlikte gezelim. Adıyamandaki tütüncü, tütün üreticisi sizin
yapmış olduğunuz çalışmalardan ne derece memnun ne
derece şikâyetçi, kendiniz bizzat görün, dinleyin. Niye
sorunlarını yok sayıyorsunuz? Bu kürsüden defalarca söyledik.
Artık yeter, duyun milletin çığlığını, duyun
bu esnafın çığlığını, bu üreticinin
çığlını. Siz, kendi üreticinize üç yıl hapis
cezası getiren iktidar olmaktan niye kendinizi kurtaramıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Ya,
Abdurrahmancığım, üreticiye kim getirmiş? Beraber
konuştuk, böyle bir şey var mı ya?
ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) Şimdi,
söylüyorum, AK PARTİ iktidarı döneminde, 2002de tütün üreticisi
sayısı 405 bin iken 2018de 56 bine düşmüş, tam 349 bin
kişi tütünden elini çekmiş değerli arkadaşlar. Ürün olarak
2002 yılında 159.521 ton üretim varken 2018 yılında
82.500e düşmüş. Ne olmuş bu insanlara, nereye gittiler? Sizin
yanlış politikalarınız nedeniyle tarladan, tütünden,
üretmekten elini çekmek zorunda kaldılar.
Gelin değerli arkadaşlar, yol
yakınken bu işi, bu mağduriyeti gerçekten bitirelim.
Bakınız, benim milletvekili arkadaşım Ahmet Aydın,
Adıyaman için kıymetli bir insan, çok da gayreti var. AK PARTİ
İktidarı AK PARTİ milletvekillerini de mağdur ediyor. Her
sabah, insanlar yakalandığında bizi arıyorlar O valiyi
ara, bu savcıyı ara. Artık bize de milletvekili
arkadaşlarıma da gerçekten gına geldi, yeter artık. Gelin,
bu işi hep beraber düzeltelim. Türkiyede tütün bir gerçekliktir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) - Başkanım,
bir dakikanızı daha alabilir miyim?
BAŞKAN - Alamazsın, başka zaman
başımla beraber de...
ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım
BAŞKAN Hayırdır Sayın
Akbaşoğlu?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım, kayıtlara geçmesi
açısından
BAŞKAN Sayın Başkan, toptan bir
geçirin kayıtlara, zaten iki konuşmacı kaldı.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Grup Başkan Vekilimiz Mehmet Muş
Beyle ilgili bir açıklamada bulundu.
(Uğultular)
BAŞKAN Arkadaşlar, duyamıyorum ki,
lütfen
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sonuçta, Sayın Mehmet Muş, Sayın
Kılıçdaroğlunun yanlış yönlendirmeyle
yanlış bilgi verdiğini kamuoyuyla paylaşmış
TURAN AYDOĞAN (İstanbul)
Yanlış konuşmuş!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı)
ve bu konuda boş sigarayı saran çiftçiyle
ilgili
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu, lütfen
yeni sataşmaya mal olmayacak şekilde kayıtlara geçirirseniz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı)
herhangi bir problem olmadığını ve bu konuda, bu
işi ticarete dökerek merdiven altı ticaret yapanlarla ilgili
düzenleme olduğunu kayıtlara geçirmiş.
Sonuç itibarıyla, bu konuda Sayın Mehmet
Muşun herhangi farklı töhmet altında bırakıcı
bir yaklaşımı değil, tam tersine açıklayıcı
bir yaklaşımı söz konusudur.
BAŞKAN Keşke yerinizden söz verseydim
Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bu konuyla ilgili, Adıyaman milletvekillerimizle
ilgili de değerli hatip birtakım suçlamalarda bulundu
ENGİN ALTAY (İstanbul) Suçlama
değil!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) O konuyla ilgili de Adıyaman Milletvekilimizin
açıklık getirmesini istirham ediyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkanım
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu, rica
ediyorum, lütfen yani
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.34
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.48
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 104üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu
açıyorum.
Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere ve
arkadaşlarının önergesinde kalmıştık.
Öncelikle Sayın Akbaşoğluna bir söz
vereceğim.
Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Şöyle: Biz açıklamayı
yapmıştık. Adıyaman milletvekillerimizle ilgili bir beyanda
bulunmuştu, o konuya açıklık getirmek üzere Adıyaman Milletvekilimiz
Ahmet Aydın Bey açıklama yapacaktır.
BAŞKAN Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
35.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının,
Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutderenin görüşülmekte olan 216
sıra sayılı Kanun Teklifinin 13üncü maddesiyle ilgili önerge
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Evet, çok
teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.
Az önce, Cumhuriyet Halk Partisi Adıyaman
Milletvekilimiz Sayın Abdurrahman Tutderenin konuşmasını
dinledik. Benzer konuşmayı, maalesef, dün, Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı grup toplantısında ifade etti. Şunu
gördüm ki keşke Sayın Genel Başkanı doğru bir
şekilde bilgilendirselerdi de Genel Başkan yalan yanlış
beyanlarda bulunmak zorunda kalmasaydı.
Şimdi, öncelikle bir soruyu ben sormak istiyorum
Cumhuriyet Halk Partisine ve Sayın Genel Başkanına. Siz, gerçek
manada tütün üreticisinin yanında mısınız yoksa
aracının, tüccarın yanında mısınız? Bir defa
bir karar vermeleri lazım.
İkincisi: Burada, hepimiz tabii ki siyaset
yapıyoruz ama o gariban, fukara köylünün, çiftçinin alın teri
üzerinde algı operasyonu yapmayalım, alın teri üzerinde siyaset
yapmayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Şimdi, dünkü grup
konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı: Yetki
belgesi almadan veya bildirimde bulunmadan tütün ticareti yapanlara yönelik
cezai uygulama temmuzda başlayacak. 2020nin Temmuz ayından itibaren
yaprak tütün kullanan, içen, satanlar, satışa arz edenler,
bulunduranlar ve nakledenler üç ila altı yıl arasında
cezalandırılacak, esnafa öngördükleri bu.
Adıyamanlıları da göreceğiz, Urfalıları da
göreceğiz, bakalım ne diyecekler? dedi.
Şimdi, Adıyamanlı şunu diyor:
Bu, bir yanlış beyan. Doğrusu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edilen kanunla birlikte, tütün ticareti yapanlara uygulanacak hapis
cezası, bir defa bu temmuzda uygulanmayacak, 2021e ertelendi.
İkincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda kabul edilen bu kanunla, tütün çiftçisinin kendi ihtiyacı için
ürettiği tütünü kıymasına, satmasına, makarona
doldurmasına, taşımasına veya kullanmasına
ilişkin hiçbir yasak ve kısıtlama getirmemekte olup bu konuda
çiftçiye verilecek hiçbir ceza da bulunmamaktadır.
Yine, vatandaşlarımız kendi
ihtiyacı için aldığı sarmalı,
kıyılmış tütün mamullerini sarabilir, makarona
doldurabilir, taşıyabilir ve tüketebilir. Bu alanda herhangi bir
yasaklama ya da kısıtlama bulunmamakta. Kaldı ki,
bahsedildiği gibi, Şanlıurfada da tütün üretimi
yapılmamaktadır aslında. Doğru bilgilenseydi, herhâlde
bunları kullanmazdı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Son, son, bitiriyorum
efendim. Sayın Başkan, çok önemli bir konu olduğu için
BAŞKAN Son cümlenizi alayım.
Buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) AK PARTİ her
zaman tütün üreticisinin yanında oldu. Tütünü kimler bitirdi? 1969
yılından beri getirilen kısıtlamalar ve kanunlar var. Yine,
ilgili tüzükte tütünü kıymak devlet tekelinde. Yine, aynı
şekilde, 1995te tütüne ilk defa kota getiriliyor ama tütünü asıl
bitiren, TEKELin özelleştirilmesine sebebiyet veren ve daha AK
PARTİnin kurulmadığı tarihlerde, 2001 yılında,
Ecevitin Başbakanlığı döneminde, Özelleştirme Yüksek
Kurulunun 5/2/2001 tarihli 2001/06 sayılı Kararıyla TEKEL
özelleştirme kapsam ve programına alınmış ve TEKELin
özelleştirilme süreci böylece başlamış; yerli tütünü
asıl, tümden bitiren budur.
Yine, aynı şekilde, meşhur
Derviş yasaları var, Kemal Derviş yasaları. 4733
sayılı Yasa da o zaman çıktı. 4733 sayılı Tütün
Kanunu, IMFye verilen taahhütler kapsamında hazırlanan Derviş
yasalarından bir tanesiydi. Ekiciye sadece 200 kilogram sözleşme
yapma imkânı veriliyor, destekler kaldırılıyor ve TEKELin
tütün alımından tamamen çekilmesi tütün üretiminin azalmasında
en önemli nedenler arasındadır.
Bir de kaldı ki Adıyamanda tütün üretimi
2011den 2019a kadar gittikçe artarak devam
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydın
Açalım mikrofonu da kayıtlara geçsin,
stenograf arkadaşlar zorlanmasın.
Buyurun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Yine, bütün bunlara
rağmen, AK PARTİ olarak Adıyamanda tütün üretiminin
artırılması amacıyla, Adıyaman tütününün yanında
Virginia tütünü, İzmir menşeli tütün ve Katerini tipi tütün üretimine
başladık. Aldığımız bu tedbirlerle, 2011
yılında 2.111 üretici 1 milyon 515 bin 689 kilogram tütün üretirken
bu sayı 2019 yılında 5.502 üreticiye yükselmiş, üretilen
tütün miktarı da 8 milyon 797 bin 826 kilograma
çıkmıştır.
Yine, bir müjde olarak, inşallah -teklifi de
verdik- sigaralarda kullanılan tütün oranının en az yüzde 30
mecburiyetini getiren bir teklifimiz önümüzdeki hafta Komisyonda
görüşülmeye başlanacak.
Sarmalık tütünle ilgili de, ilk defa biz bunu
yasal hâle getiriyoruz. Bunun bir gramının
satışının yasak olduğu geçmişten beri, CHP
zihniyetinden, döneminden beri devam eden bir yasaktı; biz bunu yasak
olmaktan, kaçak olmaktan çıkarıyoruz. İnşallah, yönetmelik
de yakında yayımlanacak, yayımlanacak yönetmelikle de birlikte
bu sarmalık kıyılmış tütünü de tamamen legal bir hâle,
yasal bir hâle getiriyoruz.
Söyleyeceklerim şimdilik bunlar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Evet, Sayın Altay, buyurun.
36.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim hoşgörünüze. Meclis Başkan Vekilliğimizi ve Grup
Başkan Vekilliğimizi yapan Sayın Aydına gösterdiğiniz
hoşgörüye yürekten teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Aynı hoşgörüyü size de
göstereceğim, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Eksik
olmayın.
Sayın Ahmet Aydının bu
konuşmasını, işin doğrusu mahcubiyet içerisinde bir
telaş, bir panik olarak değerlendirdim. Şunun için: Sayın
Aydın bu Mecliste, Meclise kendi partisi tarafından getirilen tütün
kanunu görüşülürken hakikaten çok feryat etti, parti içi
mekanizmaları çok zorladı. Sezarı öldür hakkını ver
ama Sayın Aydının söyleyebileceği fazla bir şey de
yok. Milletvekilimizin, Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutderenin
kürsüde söylediği hiçbir rakamı yalanlayamadı.
Şunu ben de kabul ederim: Türkiye tütünü AK
PARTİyle birlikte bitmedi, öncesinde bu bitirildi, ben bunu kabul
ediyorum. Ben Karadeniz çocuğuyum. Karadenizde tütün üreticisinin ve
tütünün nasıl bitirildiğini biliyorum. Bu, sizden önce oldu fakat her
yerde tütün bittiydi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Adıyamanda
gerçekten tütün üreticisi -şimdi Adıyaman Milletvekilimizin de bir
söz hakkı doğdu, takdir edersiniz- hâlâ çok güçlü bir şekilde
var idi. Kaç yıl oldu o kanun geleli Abdurrahman Bey?
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) 2017de.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Aydın, AK PARTİnin tütün politikaları doğru idiyse 2017de
bu mesleki feryadınız neydi, telaşınız neydi?
Bunları biliyoruz. Ben sizi takdir de ediyorum. Sayın Milletvekilimiz
de zaten sizin Adıyamanlılar tarafından da sevildiğinizi
söyledi ama AK PARTİnin, daha doğrusu AK PARTİ hükûmetlerinin
Adıyamana karşı ayıbını burada feryat ederek
örtemezsiniz. Adıyaman sizin hakkınızı ayrı verir, AK
PARTİnin cezasını ayrı verir diyorum ve çok polemik olsun
da istemiyorum ama Adıyaman Milletvekilimizin konuşmasıyla
ilgili de Sayın Aydının yalan yanlış beyanından
kaynaklı olarak kürsüden iki dakika cevap vermesi uygun diye düşünüyorum.
BAŞKAN Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutderenin,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının yaptığı
açıklaması sırasında CHP Genel Başkanına ve
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Genel
Başkanımız konuşmasının başında esnaf
diyor. Esnaf ne demek? Bir işin ticaretini yapan, ondan kazanç
sağlayan. diyor, zaten ticaret diyor. Orada,
arkadaşlarımız, kelime oyunuyla Genel Başkan
yanlış söylüyor. diyor, kesinlikle doğru değil,
konuşmanın başından sonuna kadar bir bütün olarak
değerlendirildiğinde ticareti kastettiği açıktır.
Ayrıca, Genel Başkanımızın
Adıyaman tütününe altın sarısı demesi mi
yanlış? Bu, sizleri rahatsız mı ediyor?
Değerli arkadaşlar, biz, burada,
milletvekili arkadaşlarımızı eleştirmiyoruz, biz sizin
tütün politikanızı eleştiriyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar) Arkadaşlarımız gayret gösteriyorlar -beraber,
ben vekil seçilmeden önce de birlikte bu iş için çok büyük mücadeleler
verdik- ancak Adıyaman vekillerini de dinlemiyorsunuz siz.
Adıyamanın AK PARTİ vekillerini AK PARTİ ve saray
dinlemiyor artık. Onlar söylüyorlar zaten oradaki mağduriyeti,
dinlemiyorsunuz; büyük sigara şirketleri şu anda büyük sigara
şirketleri kazansın diye kendi üreticinize üç yıl hapis
getiriyorsunuz arkadaşlar. Ya, üç yıl hapis, bir paket sigara satana
üç yıl hapsi hangi vicdan kabul eder? Arkadaşlar, hiçbir vicdan bunu
kabul etmez. Cezada ölçülülük diye bir şey var, orantılılık
diye bir şey var, bunu kabul etmek mümkün değildir. Şunu en son
söylüyorum, Allah kimseyi yanlışı savunmak zorunda
bırakmasın diyorum.
Teşekkür ediyorum (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sayın
Başkan
ENGİN ALTAY (İstanbul) Çok güzel, tamam
Ahmet Bey, mesele bitmiştir.
BAŞKAN Sayın Aydın, açalım
mikrofonunuzu. Buyurun, buyurun.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Beş dakika
olsun Sayın Başkan.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Sabahlayacağız öyle anlaşıldı, hadi bakalım!
BAŞKAN Performansınıza
bağlı.
AHMET AYDIN (Adıyaman)
Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şunu söyleyeyim: Arkadaşlar, elimizi
vicdanımıza koyalım. Bu tütün ne durumdaydı? Kim bu tütünü
bitirdi? Kim de bu tütünü aşağıdan alıp yukarılara
kadar taşıdı?
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) On sekiz yıl kim
iktidardaydı arkadaşlar?
AHMET AYDIN (Devamla) Bakın, şunu
söylüyorum: Ben az önce rakam söyledim Adıyaman tütünü bitti.
diyorsunuz. 2011 yılından 2019 yılına kadar 2.111
üreticiden 5.500 üreticiye çıkarmışız. Kim yaptı bunu?
AK PARTİ iktidarı yaptı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yeni ürünler getirdiği için yaptı.
İkincisi, bakın, Ahmet Aydın olarak
önce şunu söyleyeyim: Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 2007 yılında milletvekili seçildim, bu sarmalık
kıyılmış tütünle ilgili ilk önerge, 2008 yılında
benim önergemdir, şahsımın önergesidir. 1 gram
satışı yasaktı; grubumuzla, Sayın
Başbakanımızın da -o zaman ki- onayıyla 50 kilograma
kadar serbest hâle getiren bu gruptur, AK PARTİ Grubudur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Yoksa 1 gramı dahi
yasaktı.
Üçüncüsü, cezası çok ağırdı
sarmalık kıyılmış tütünün, 5 bin liraydı, 1 kilo
da olsa bin kilo da olsa. Bunu 250 kilodan başlatıp, kademelendirip
cezasını düşüren yine bu grup oldu.
Bakın, arkadaşlar, üretimi artıran
biziz, bu sarmalık kıyılmış tütünle ilgili, bunu ilk
defa yasal hâle getireceğiz ama ne olursunuz tüccarı,
aracıyı değil gerçek manada çiftçiyi hepimiz takdir edelim,
çiftçi için burada gayret edelim ya!
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Edelim
AHMET AYDIN (Devamla) Üreticiyi
bırakmışız
Üretici için bir düzenleme
yapmışız. Üreticiyle ilgili en ufak bir problem değil,
üretici kooperatifini kuracak, bu kooperatif üzerinden ürettiği ürünü
kayıt altına alarak satacak ve ilk defa son yirmi yılın en
düşük vergisini gene Cumhurbaşkanımızın kararıyla
bizler verdik. Bakın, bu vergi oranı yüzde 40a düştü, yüzde 40
oranına düştü. Her şeyde vergi artarken Adıyaman tütününde,
bu kıyılmış tütünde vergi yüzde 40a düştü. O yüzden
ne olursunuz elinizi vicdanınıza koyun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET AYDIN (Devamla) - Böyle tütün üzerinden yalan
siyasetle bir yere varamazsınız.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sayın
Aydın, iktidarınızda kurulmuş bir tane kooperatif var
mı? Kooperatif kuralım. diyorsun ya.
AHMET AYDIN (Devamla) Yalan siyasetle bir yere
varamazsınız. Vatandaşımız gerçeği biliyor,
üreticinin yanında hep birlikte olalım.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALPAY ANTMEN (Mersin) Cezayı
kaldıralım cezayı. Hadi, madde ihdasıyla cezayı
kaldıralım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Aydın, hemşehrisi, memleketlisi Abdurrahman Tutderenin biraz önce
kürsüdeki beyanlarını yalan siyaseti diye nitelemek suretiyle ve
Tüccarı değil, çiftçiyi düşünün. demek suretiyle de Sayın
Tutderenin, Adıyaman tütün üreticisi için yaptığı
çalışmaları göz ardı etmek suretiyle bir
itibarsızlaştırma hamlesi yapmıştır, kendisine
sataşmıştır, söz talep ediyoruz efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tutdere. (CHP
sıralarından alkışlar)
4.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutderenin,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biz öyle yalan
yanlış beyan kullanmayız; avukatız, delilsiz hiç
konuşmayız. Elimde Tütün Eksperleri Derneğinin 2018
yılı tütün raporu var, bu Ahmet Beyde de var. Bu toplantıdan
sonra inşallah tekrar bir inceler.
Değerli arkadaşlar, tekrar
açıklıyoruz: AK PARTİnin iktidara geldiği 2002
yılında 405 bin tütün üreticisi varken 2018de 56 bine
düşmüştür; yüzde 86 azalma, 349 bin düşüş olmuş.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Adıyamanda
kaçtı? Adıyamanı da söylesene.
ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, yine -AK PARTİ iktidarı döneminde- sizin döneminizde
siz kendi tütününüze üç yıl hapis getirirken 2019 yılında yurt
dışından 106 milyon 938 bin 435 kilogram tütün aldınız,
buna karşı 544 milyon 358 bin 364 Amerikan doları Amerika üreticisine
para verdiniz. Kendi üreticinize hapis, Amerikalıya da dolar veriyorsunuz;
yapmayın, etmeyin!
AHMET AYDIN (Adıyaman) Amerikaya da siz
bağladınız, işte TEKEL kapandığı için öyle
olur.
ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) - Ben Ahmet Beyin
şu şeyine katılırım
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Ya, böyle bir üslup
olamaz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) TEKELi
kapattınız.
ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) Gelin, bu sorunu
çözelim, bu Meclis bu sorunu çözsün; çözmeliyiz, hepimize
sorumluluk düşüyor. Bu konuda bütün gruplardan destek istiyoruz.
Adıyamanlılar adına, Türkiyedeki bütün tütüncüler adına
destek istiyoruz; gelin, bu çözümü birlikte oluşturalım.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Yasal hâle getirdik.
ABDURRAHMAN TUTDERE
(Devamla) - Siz 2017 yılında 4733 sayılı Yasaya şerhi
kaldırdınız, kaçakçılık kanununa arkadan dolanıp
sağ cepten çıkarıp sol cebe koydunuz, üç yıl hapis
getirdiniz.
İBRAHİM
HALİL FIRAT (Adıyaman) 2002de ortadan kaldırdınız
zaten.
ABDURRAHMAN TUTDERE
(Devamla) - Bunu siz getirdiniz değerli arkadaşlar, konuşturmayın
beni. 50 kilo şeyi satmak için değil, içmek için... Ticaret olarak
Türkiyede şu anda 1 gram tütün satmak suçtur, idari para cezası
öngörülüyor değerli arkadaşlar, nerede serbest?
AHMET AYDIN
(Adıyaman) - Bu cezayı kim getirdi?
ABDURRAHMAN TUTDERE
(Devamla) - Ahmet Bey, her gün sabahları saat üçte, dörtte yolda yakalanan
insanlar seni aramıyor mu, vicdanına söyle. Arıyorlar
değerli arkadaşlar, yasak çünkü şu anda da yasak.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) İşte, yasal hâle getiriyoruz.
ABDURRAHMAN TUTDERE
(Devamla) - Yasal hâle getirin.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Getiriyoruz.
ABDURRAHMAN TUTDERE
(Devamla) Getirin. diyoruz arkadaşlar zaten, biz başka bir
şey istemiyoruz.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Teşekkür et işte, getiriyoruz.
ABDURRAHMAN TUTDERE
(Devamla) Yasal hâle getirin; yetki sizde, halk sizi iktidara getirmiş,
getirin diyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Maksat hasıl oldu, tamam; konu
kapanmıştır, bizim açımızdan
kapanmıştır.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Sadece sonuç söyleyeceğim Başkanım, söz
istemiyorum ben, şunu söyleyeceğim: Zaten bu dediği
sıkıntıları gidermek adına bunu yasal bir zemine
oturtuyoruz. Tütün, kaçak olmaktan çıkıp yasal bir zemine oturuyor.
Ama yasa dışı hareket edenlere ilişkin ceza geliyor.
Üretimini de satışını da serbest hâle getiriyoruz, bunu
desteklemen lazım.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun
Sayın Altay.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
37.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının yerinden sarf ettiği
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan, Genel Kurulun huzurunda Grup
Başkan Vekili olarak Adıyaman Milletvekilimize talimat veriyorum
efendim: Pazartesi günü Adıyaman tütün pazarında olacak.
MUSTAFA AÇIKGÖZ
(Nevşehir) Talimat mı?
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Evet, talimat.
AK PARTİmizin
Adıyaman milletvekilleri de pazartesi gitsinler, Adıyaman tütün
üreticisiyle bir hemhâl olsunlar bakalım; Yüreğiniz yetiyor mu,
yetmiyor mu, bu kadar basit, hadi bakalım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Akbaşoğlu, buyurun.
AHMET AYDIN
(Adıyaman) Geçen perşembe, cuma günü oradaydım ben.
BAŞKAN
Sayın Aydın, Sayın Grup Başkan Vekiline söz verdim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Pazartesi saat yedide.
BAŞKAN
Arkadaşlar müsaade edin.
Buyurun.
38.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Biraz evvel CHP
Adıyaman Milletvekilinin ortaya koymuş olduğu iddialarla ilgili, Sayın Grup
Başkan Vekilimiz Mehmet Muş Beyle ilgili iddialara açıklama
getirdik. Adıyaman Milletvekilimiz de bu konuyla ilgili iddialara müdellel
bir şekilde, rakamsal bir şekilde uzunca bir açıklama yaptı
ve kayıtlara geçirdi.
AK PARTİ kuruluşundan bugüne kadar
halkın içerisinde halkın isteklerini yerine getirme iradesini her
daim ortaya koyduğu için iktidar olma başarısını ve
sonucunu elhamdülillah gerçekleştiriyor. Dolayısıyla
Adıyamanda halkın arasında zaten milletvekillerimiz; pazarda
tütüncü esnafının, üreticisinin yanında ve bu konuyla ilgili
gerekli yasa teklifini de sunduklarını biraz evvel
açıkladılar. Bu konuyla ilgili CHPnin teklifine her zaman hodri
meydan diyoruz!
Teşekkür ediyorum. [CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar (!)]
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
39.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) O zaman buradan
Adıyamanlı hemşehrilerime sesleniyorum: Milletvekilimiz
Abdurrahman Tutdere pazartesi günü sabah yedide Adıyaman tütün
çarşısında olacak.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Provokasyonun aracı
olamayız.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Benim arzum,
Ahmet Beyin de diğer milletvekili arkadaşlarımızın da
orada olması; orada kendilerini Adıyaman halkına takdim
etsinler, görelim. Var mısınız?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Ederler.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hodri meydanla
olmaz! Geliyor musunuz? Gidiyor musunuz? Pazartesi sabah yedi
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Öyle bir şey yok.
Öyle bir şey olamaz! Provokasyonun aracı olamayız biz. AK
PARTİ vekilleri her zaman gider, sizin dediğiniz zaman değil!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben her gün
oradayım demekle olmaz.
Konu, maksat hasıl olmuştur bizim
açımızdan.
BAŞKAN Burada bir meydan okuma olduğu
için Sayın Aydına da söz vereceğim.
AHMET KAYA (Trabzon) Meydan okuma değil davet
var, davet!
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Provokasyonun aracı
olamayız biz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya, gidiyor mu,
gitmiyor mu? Gidemez ya!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Gidecektir o.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hadi gitsin!
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin.
Buyurun Sayın Aydın.
40.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydının,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
AHMET AYDIN (Adıyaman) Teşekkür ediyorum
Başkanım.
Ben 5 dönemdir milletvekiliyim, ondan önce de
beş yıl il başkanıydım ve ömrüm, hayatım hep
halkın arasında geçti. Birilerinin Halka git. demesiyle gitmem; o
provokasyonlara da kimse prim vermesin.
Şimdi, şunu ifade etmek istiyorum: Bu tütüne
en çok emek verenlerden biriyim, bütün Türkiye bilir beni; Abdurrahman Bey de
az önce söyledi, teşekkür ediyoruz. 2008 yılından itibaren en az
benim 3-4 tane önergem farklı farklı tarihlerde bu tütün
iyileştirmesiyle birlikte verildi. Şu anda yapmış
olduğumuz, tümden bu tütünün yasal hâle gelmesi. Kaldı ki bu
kooperatifler kurulana kadar, yönetmelik yayınlanana kadar bir yıl da
erteledik. Neyi ertelemedik? Üç yıl kime geliyor? Arkadaşlar, tütün
üreticisine değil, o makaronu imal etmek de suç değil; boş
makaronu alabilirsin, kendi ihtiyacın için doldurup içebilirsin ama
makaronu al, git, kayıt dışı doldur, sat; piyasa allak
bullak. Abdurrahman Bey de biliyor ki -aslında geri planda da kendisi de
diyor- piyasayı bozan bu makarondur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET AYDIN (Adıyaman) Kurallara uygun
hareket edilmesi lazım ve bizlerin tümden bu sarmalık tütünün yasal
çerçevesini çizerek yasal zemine oturtmamız, onun dışında
yasa dışı hareket edenlere ilişkin de muhakkak ki ceza
vermemiz gerekir.
Ben bunun için tekrar teşekkür ediyorum, çok
sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Kifayetimüzakere
Değerli milletvekilleri, bakın, Sayın
Tutdere önerge üzerindeki konuşmasını bitirdiğinde saat
23.32ydi, şu an saat on ikiyi sekiz geçiyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben buradan,
Sayın Ahmet Aydının pazartesi günü tütün pazarına
gitmeyeceğini anladım.
AHMET AYDIN (Adıyaman) Sizin söylemenizle
değil Sayın Altay; ben her perşembe, cuma oradayım.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Sayın Altay, biz
her zaman halkımızın içindeyiz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Gidin,
gidemiyorsunuz.
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin. Hukuk
Muhakemeleri Kanununu bıraktınız, otuz altı dakikadır
tütünü konuşuyorsunuz.
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) Ama orada ceza var
Başkanım, önerge bu.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin
ile 128 milletvekilinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2735)
ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 216) (Devam)
BAŞKAN 216 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
13üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17nci madde üzerinde 2 adet önerge vardır,
önergeleri aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 17nci
maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Süleyman
Bülbül Kani
Beko Zeynel
Emre
Aydın İzmir İstanbul
Rafet
Zeybek Servet
Ünsal Cengiz
Gökçel
Antalya Ankara Mersin
Turan
Aydoğan Fikret
Şahin Ahmet
Kaya
İstanbul Balıkesir Trabzon
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Turan Aydoğanın.
Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP
sıralarından alkışlar)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Gecenin geç bir saati oldu ama güzel bir tütün
tartışmasını hep beraber izledik.
Bugün gazeteciler yargılandı. 3 gazeteci
arkadaşımız, Barış Terkoğlu, Aydın Keser,
Ferhat Çelik tahliye edildiler. Bunu söylerken böyle çok dikkatli söylüyorum
çünkü Türkiyede her tahliyeden sonra yedi yedi bir zar atılıyor, ertesi
gün o tahliyeye itiraz ediliyor, sonra tahliye edilenler birdenbire tekrar
içeri alınıyor. Umarım böyle bir şey olmaz. Bize
alışkanlık hâline getirtmezsiniz böyle bir tabloyu, mahcup
etmezsiniz bu ülkeyi daha fazla. Aynı davadan yargılanan 3 gazeteci
arkadaşımız da hâlâ içerideler. Bu da bizim
ayıbımız. Basın özgürlüğü diyen
arkadaşlarımız çıkar bunu açıklarlar.
Bir ayıp daha yaptık burada İnfaz
Yasası sırasında. Bu gazetecilerin
yargılandığı maddeyi, özel olarak, Türk tarihinde
görülmemiş, hukuk tarihinde görülmemiş bir şekilde infazdan
istisna hâle getirdik. Ayıplarımız çok,
ayıplarımız oldukça fazla.
Konuştuğumuz madde sanal ortamda
duruşma yapmayla alakalı. Yalnız başlığa
başka yerde duruşma yapılması şeklinde de bir ekleme
yapılarak hem sanal ortamdaki duruşmanın hem de duruşma
hâkiminin, güvenlik açısından tedbir alma ihtiyacı duyduğu
zaman, duruşmayı aynı il sınırları içerisinde
nakletmesinin eklendiğini görüyoruz.
Sanal ortamda yapılacak olan duruşmayla
ilgili ben size önce bir çağrı yapayım. Adliyeleri
dışarıdan görüyorsunuz, avukatlar üst üste. O kadar
beceriksizsiniz ki UYAP sistemini bile doğru düzgün
çalıştırılıp yeterli insan
yerleştirilmediğinden dolayı bütün meslektaşlarımızı
şu anda Covid salgınına esir etmiş hâldesiniz. Arada bir
bakın, adliyelerdeki o yığılmalara bir bakın, ondan
sonra böyle çapınıza uygun işler yapın diyeceğim ama
önce onu çözün.
Burada yüz yüzelik ilkesine aykırılık
getiren bir maddeyi hayata sürüyorsunuz. Bunu defalarca Komisyonda
anlattık. Burada, bu konularla ilgili tekrar size eleştiriler
yapmayacağım, artık bu saatte size hikâye anlatacağım.
Duruşma nakliyle alakalı şunu
söyleyeyim; bunu Komisyonda da söyledik: Böyle bir ihtiyaç hasıl olur ise
HSYKnin bilgisi ve koordinesi dâhilinde olsun. Bir hâkim, başka bir
mahkemenin duruşma salonunun bile müsait olup
olmadığını bilmeden duruşma tarihi vermeye
kalkmasın. Ayrıca, aciz hâkimler olabilir, duruşmaların
bulunduğu yerde aslında idare edebilecekleri duruşmaları
Çünkü o kadar değişik hâkim tipi ortaya sürdünüz ki şu anda,
ortalama üç yıllık hâkimlerle yönetiliyor bu memleketteki
duruşmalar. O duruşmaları nakletmeleri rastgele olmasın,
bir HSYK kontrolü olsun dedik, dinlemediniz, devam edin.
Ben, hikâyeye geleceğim şimdi.
Geçmişe dönersek hikâye 2009 yılıyla alakalı. Devlet
Denetleme Kurulu 2009 yılında bir inceleme yapıyor, çok mahir
müfettişler var. O müfettişler diyorlar ki: Türkiyedeki meslek
örgütlerinin seçim sisteminin değişmesi lazım. Sayın Gül
Cumhurbaşkanıyken bir rapor veriyorlar. Sonra ortaya çıkıyor
ki bu raporu veren müfettişler FETÖcü, yargılanıyorlar, içeride
kalıyorlar; belki de mahkûm oldular, bilmiyorum, masumiyet karinesine
aykırı bir şey söylemek istemiyorum ama veryansın
ettiğiniz FETÖden kurtulma safhasında bu raporu verenlerin FETÖcü
olduğu ortaya çıkıyor. Hemen o 2009 yılının
akabinde 2010 yılında referandum oluyor, referandumla HSYKyi
değiştiriyorsunuz ve hukuk camiasını FETÖye terk
ediyorsunuz. Sonra yaşadıklarımızı hep beraber gördük.
Bu, 2009 yılındaki Devlet Denetleme Kurulu raporunu
uygulamıyorsunuz, uygulayamıyorsunuz -FETÖcülerin verdiği
rapor- zaman geçiyor, 2012-2014 yıllarında İstanbul Barosunda
seçimler oluyor -hatta hatırladığım kadarıyla buradaki
seçimlere Sayın Filiz Kerestecioğlu da başkan adayı olarak
katılmıştı- FETÖcüler, ısrarla o seçimler
sırasında bir sızma taktiği hayata geçirmeye
çalışıyorlar öncesinde ve devamında. Hatta İstanbul
Barosunun bir Yönetim Kurulu üyesi tespit ediliyor ve dışlanıyor
ama ona rağmen FETÖcülerin sızma taktiğini hayata geçirdikleri
süreç içerisinde -bu konular varken- Adalet Bakanlığına bir
ihtarname gidiyor. Sizin, o tarihte İstanbul Büyükşehir
Belediyesindeki Grup Başkan Vekiliniz Avukat Rıza Sakanın
ihtarnamesi. O da aday oluyor, seçim kaybediyor sonra Adalet
Bakanlığına diyor ki: Balyoz duruşmasını basan
İstanbul Barosunun Yönetim Kurulunu görevden alın. Avukatlık
Kanununun 92nci maddesine göre bunlar yargılanıyor.
Yargılanmaları bitmeden görevden alın ve beni kayyum olarak
atayın. Darbecilik başlıyor yani baroya karşı darbe
süreci başlıyor. Öncesinde de bu 2009 yılının hikâyesi
var. Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Grup Başkan Vekiliniz Sayın
Cahit Özkan, o tarihte Hukukçular Derneğinin Başkanı, o da bu
çağrıya ayak uyduruyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TURAN AYDOĞAN (Devamla) Balyoz davasında
diğer tarafta yer alıp onlara destek olurken bu çağrıya
ayak uyduruyor ve Balyoz davasını basan İstanbul Barosunun
Yönetim Kurulu üyelerine el çektirmenin yani İstanbul Barosunun meşru
zemininde seçilmiş olan Yönetim Kurulu üyelerine el çektirmenin yolunu
arıyorsunuz.
Hikâye size bir şey anlattı mı?
Hikâyeden bir şey çıkardınız mı? Hikâyenin
devamını şimdi siz hayata geçiriyorsunuz. O raporu size
hatırlatıyorum, FETÖcülerin raporu diyor ki: Kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşlarının seçim sistemiyle
oynanılması lazım. Aynen bugün, sizin
tartıştığınız tablo o hikâyede gizli. Bu hikâyeyi
avucunuza bırakıyorum; umarım devamını
yapmazsınız, kendinizi mahcup etmezsiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu,
buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
41.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili Turan Aydoğanın
görüşülmekte olan 216 sıra sayılı Kanun Teklifinin 17nci
maddesiyle ilgili önerge üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Evet, Sayın Başkanım, sayın
konuşmacının anlattığı hakikaten kendi tasviriyle
ve tasvibiyle hikâye.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Rapor orada
bakarsın, rapor orada. Ben hikâye diye anlattım.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Biz, FETÖnün teklifini kabul ediyor değiliz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Uyguluyorsunuz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) 2012 yılında millî iradenin tecelligâhı
olan bu Mecliste 6326 sayılı Kanun kabul edilmiş ve bu kanun,
Anayasanın 135inci maddesi kapsamında bir meslekle ilgili
odanın çoklu olarak oluşabileceğine ilişkin hükümleri
ihtiva ediyor. CHP de bunu Anayasa Mahkemesine Anayasaya
aykırılık iddiasıyla götürüyor ve Anayasa Mahkemesi oy
birliğiyle Anayasaya aykırı olmadığını
hüküm altına alıyor. Dolayısıyla, çoklu oda Anayasaya
aykırı değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bu konuda zikredilen töhmetler
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkan, ben seçim sisteminden bahsettim, çoklu odadan bahsetmedim, dikkat
etmediniz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı)
ancak kendi ortaya koymuş olduğu geçersiz ve gerçek
dışı iddialara yöneliktir, bizimle uzaktan yakından ilgisi
yoktur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Altay
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hatibimizin biraz
önce yaptığı konuşmayı tahrif edip
çarpıtmıştır, yerinden söz talep ediyoruz efendim.
BAŞKAN Grup adına söz veriyoruz.
Buyurun Sayın Aydoğan.
42.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğanın,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkanım, vallahi, çarpıtmanın âlâsını gördüm ben
burada. Ben çoklu barodan bahsetmedim çünkü o zaten olmayacak bir şey; o,
hikâyenin öbür kısmı. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir
sistemi, Anayasanın amir hükmüne rağmen dayatmaya
çalışıyorsunuz. Anayasa Mahkemesinden döner, dönmez. deyip de
bizi buralarda oyalamayın. Çoklu baroyu tartışmaya açmak bir
ayıp zaten.
Burada avukatlar var; avukatlık mesleğinin
nasıl disipline edilebileceğini, hukukun üstünlüğünün nasıl
savunulacağını, çevre hakkının, kadın
hakkının, bir şekilde pozitif
ayrımcılığın nasıl savunulacağını
hepsi biliyorlar. Az önce örnek verdim İstanbul Barosu Balyoz
davasını bastı. dedim; işte o, hukukun üstünlüğünü
savunmaktı, insan haklarını savunmaktı, Türkiyenin
düzenini savunmaktı. Yani insan biraz ders alır ya, o baronun o
tarihte yaptığından ders alır. Ama ben onu söylemedim, ben
seçim sisteminden bahsettim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Bu, hani,
yutturmacalar var ya Daha demokratik olacak, nispi olacak.
yutturmacaları var ya, o raporun içerisinde aynen var; 2009
yılında, resmî olarak, Sayın Abdullah Gülün döneminde DDKnin
yazmış olduğu raporun içerisinde aynen var. Sayın Grup
Başkan Vekiline diyorum ki: Eğer onlara yük olacaksa raporun bir örneğini
getirip ellerimle teslim edeceğim kendisine ama kendisi de hukukçudur, bu
kadar bağnazca bir tartışma yapmamızın da bir
anlamı yoktur. Biz hukukçular önümüze dayatılanın ne
olduğunu, mesleğimizle ilgili olmadığını; aksine,
bu ülkede hak aramanın önünün kesilmesinin olduğunu, hukukun
üstünlüğünün yok edilmesinin olduğunu hepimiz biliyoruz; dilsiz
şeytanı oynamamıza gerek yok.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
43.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili Turan Aydoğanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sayın hatibin biraz evvel kürsüden ifade ettiği hususlara, bizi
töhmet altında bırakıcı iddialarına
cevabımızı verdik. Biraz evvelki açıklamaları o
cevabın üstünü örtmeye, maalesef gerçek dışı birtakım
yaklaşımlarla işi saptırmaya yönelik oldu, bizim
açıklamalarımıza karşılık gelen bir açıklama
olmadı. İşin özü şudur: Sayın CHP sözcüleri, çoklu
baroyla ilgili teklife dönük, barolarla ilgili kanun teklifi
çalışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunuyorlar
ve sözcüleri, çoklu baro sisteminin Anayasaya
aykırılığını iddia ediyor. Bunun emsal kanununun
2012de Meclisten geçtiğini ve CHPnin de Anayasa Mahkemesine bununla
ilgili başvuruda bulunduğunu ifade ettim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bu konuda çoklu odanın, birden fazla oda
kurulması imkânının tamamen Türkiye Büyük Millet Meclisinin
takdirinde olduğunu ve Anayasaya aykırılık teşkil
etmediğinin Anayasa Mahkemesince karara
bağlandığını ifade ettim. Aynen bu
açıklamaları tekrarlıyorum, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Grubumuz
adına Turan Beye efendim.
BAŞKAN Efendim?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkanım, bir dakika istirham ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Aydoğan.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Grubumuz
adına sınırsız efendim, Turan Bey sınır yok.
44.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğanın,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin tekraren açıklaması
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Efendim, ben
hikâyeyi iyi anlatamadım, anlaşılmamış,
ısrarcı olmayacağım. Anlayanlar için anlattım
hikâyeyi, yeteneklerim sınırlı, bu kadar anlatabiliyorum, daha
fazla anlatıp zamanınızı çalmayayım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum o zaman.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Ama izin
verirseniz burada AK PARTİ Grubundaki avukat
meslektaşlarımı... Aynen, az önce çağırdınız
ya Adıyamanda tütün pazarına...
BAŞKAN Siz çağırdınız,
ben çağırmadım.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Ya, hep beraber
çağırdık, gelemediler. Ben de buradaki avukat
meslektaşlarımı, İstanbul Barosu üyesi olanları
önümüzdeki hafta İstanbul Barosunun herhangi bir biriminde, baro
yetkilileriyle karşı karşıya gelmeye
çağırıyorum. Yürekleri yetiyorsa gelsinler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu,
buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Cevap vermeye hakikaten lüzum hissetmiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, avukatlar meclisi değil. Bir
kere Türkiye Büyük Millet Meclisi...
BAŞKAN - Sizin de mikrofonunuzu açayım
Sayın Akçay, kayıtlara geçsin.
Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tamam, ben söylediğimi
söyledim.
BAŞKAN Tamam ben duydum, kayıtlara
geçti, teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin
ile 128 milletvekilinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2735)
ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 216) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 17nci maddesiyle
değiştirilen 6100 sayılı Kanunun 149uncu maddesinin
dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Özlem
Zengin Mehmet
Doğan Kubat Recep
Özel
Tokat
İstanbul Isparta
Ceyda
Bölünmez Çankırı Muhammed
Fatih Toprak Mustafa
Levent Karahocagil
İzmir
Adıyaman
Amasya
Oya
Eronat
Diyarbakır
(4) Mahkeme, fiili engel veya güvenlik sebebiyle
duruşmanın il sınırları içinde başka bir yerde
yapılmasına, yargı çevresi içinde yer aldığı
bölge adliye mahkemesi adalet komisyonunun uygun görüşünü alarak karar
verebilir.
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Önergeyle, mahkemenin fiilî engel veya güvenlik
sebebiyle duruşmanın il sınırları içinde başka
bir yerde yapılmasına karar verirken yargı çevresi içinde yer
aldığı bölge adliye mahkemesi adalet komisyonunun uygun
görüşünü alması gerektiği hükme bağlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 17nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
18inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
19uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
20nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Böylece birinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm 21 ila 43üncü maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde gruplar adına ilk
söz, İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Ayhan Erelin.
Buyurun Sayın Erel. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL
(Aksaray) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk
milleti; Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin ikinci
bölümü üzerinde partim İYİ PARTİ adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Uğultular)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, biraz
sessiz lütfen.
İkinci bölümün de maddelerinin oylamaları
ve önerge oylamaları olacak, onu da bilginize sunayım.
Devam edin Sayın Erel, buyurun.
AYHAN EREL (Devamla) Görüşmekte
olduğumuz kanun teklifinin amacına baktığımızda,
daha çok yargılamanın hızlandırılması ve
yargılamanın bir an önce tecelli etmesi olduğunu görmekteyiz.
Ancak mevzuata baktığımızda, mevzuatta aslında çok
önemli problemler olmadığını ancak mevzuatı, kanunu
uygulayan kişilerin hatalarından kaynaklanan gecikmeler olduğunu
görmekteyiz.
Yine, bunların başında -Komisyonda da
ifade ettiğim gibi- bilirkişi müessesesine bir çekidüzen verilmesi
gerekmektedir. Yine, üst mahkemelerde temyiz aşamasındaki dosyalarda
hâkimler tarafından giderilebilecek eksiklikler ve noksanlıklar
anında yerel mahkemeye gönderilmekte, bu gidiş gelişler dosyanın
bir yılına mal olmaktadır. Dosya tekrar temyiz
aşamasında esas numarası almakta, sıraya girmekte, böylece
dosya maalesef altı yılda karara çıkmamaktadır. Bu durum da
adalete olan güveni ve adalete olan inancı sarsmaktadır.
Yine bu kanun maddesinde,
baktığımızda 362/1 (a) bendinde günümüzdeki rakamlarla
72.070 Türk lirasına kadar olan davalar hakkında verilen kararlara
karşı temyize gidilemiyor. Dolayısıyla, miktar
itibarıyla temyiz yolunun kapalı olması, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesinin 6ncı maddesi ile Anayasamızın
36ncı maddesine aykırı bir durum meydana getirmekte ve
vatandaşların adil yargılanma hakkını zedelemektedir.
Dolayısıyla, bu hükmün, sınırlamanın ortadan
kaldırılması gerektiği kanaatindeyiz.
Değerli milletvekilleri, bölgemizde,
çarşıda, pazarda gezerken bazı iş yerlerinin
duvarlarında Hazreti Ömere ait olduğu bilinen: Bugün Allah için ne
yaptınız? şeklinde bir söz yer almaktadır.
Biz de seçim bölgelerimize gittiğimizde
vatandaşlar bize: Siz, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde millet için ne
yapıyorsunuz, bizim için ne yaptınız? dediğinde,
onları tatmin edecek şekilde, sizin için şu şu olumlu
yasaları, şu şu olumlu düzenlemeleri çıkardık diyerek
göğsümüzü gere gere cevap verememenin maalesef ezikliğini ve
mahcupluğunu yaşamaktayız.
Oysa burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk
milletinin en üst düzeyde iradesinin temsil edildiği yer. Biz de Türk
milleti adına burada onların yerine kanun yapma, onları mutlu
etme, huzur ve güven içerisinde yaşatma sevda ve kaygısı
içerisindeyiz ama baktığımızda, maalesef milletimizin beklentilerine,
milletimizin hasretine, milletimizin özlemine cevap verecek -iki
yıllık vekillik hayatımda- birkaç düzenleme
dışında, bir düzenleme olmadığını
görmekteyiz. Yani, millet bizi buraya kendilerini mutlu etmek için kendi
sorunlarına çözüm bulunsun diye gönderiyor. Maalesef bir saattir burada
bir kısır çekişmenin, bir kısır kavganın
istemeyerek de şahidi olduğumuzu görmekte ve bunu da bir vekil olarak
millet adına üzüldüğümüzü beyan etmekteyim.
Vatandaş ne istiyor? Vatandaş iş
istiyor, vatandaş aş istiyor, vatandaş adalet istiyor,
vatandaş huzur istiyor, vatandaş rahat yaşamak istiyor. Bunlar
için bir düzenleme yapılmasını bekliyor.
Baktığımızda, siyasi irade günümüzde vatandaşın,
milletin huzurunu sağlamak yerine maalesef sanki birileri AK PARTİye
kötülük edercesine milletin huzurunu kaçırmak için düzenlemeler
yapıyor. Bunlardan bir tanesi, işte barolarla ilgili Avukatlık
Yasasında bir değişikliğe gidiliyor. Yani,
baktığımızda toplumun böyle bir talebi yok,
avukatların da böyle bir talebi yok. Bir baro başkanı, bana göre
haddini aşan bir açıklamayla gündemi değiştiriyor.
Aslında gündemin değiştirilmesi AK PARTİnin de işine
geliyor ama bu bahane edilerek Barolar Birliğinin yapısını,
seçim şeklini değiştirme yoluna gidiliyor ve bu, o meslek
mensuplarını huzursuz ediyor.
Bunun yerine, gelin, vatandaşın özlemle
beklediği, hepimizin, hepinizin söz verdiği 3600 ek göstergeyi
öğretmenlerimiz, sağlıkçılarımız, polislerimiz
başta olarak nasıl düzenleyebiliriz, bunun
tartışmasını yapalım. Ama bunun
tartışmasına hiç kimse girmiyor maalesef iktidar tarafında.
İş bulamayan, atanamayan
öğretmenlerimiz var, sağlık personeli var, mühendislerimiz var,
iktisadi idari bilimler fakültesi mezunlarımız var. Bunların
gençlikleri bitti, ihtiyarladılar, saçlarına yıldızlar
yağdı, iş, aş diye feryatları hâlâ duvarları,
dağları deliyor ama siyasi iradeden, AK PARTİden maalesef bu
konuda bir adım, bir önlem gelmiyor.
Yine, öğrencilerimiz iş
bulamadıkları için Kredi Yurtlar Kurumuna olan borçlarını
ödeyemiyorlar. Bununla ilgili de bir düzenlememiz yok.
Yine, kamyoncular, otobüsçüler zor şartlardalar
Köprülerden, otobanlardan geçerken bizden para almayın. Uçakta KDVyi
düşürdünüz, otobüslerden de KDVyi düşürün. diyorlar ama maalesef bu
Meclisten ses çıkmıyor.
Ehliyet affı gündemde. Bir şekilde
ehliyetini kaptıran, idari para cezasını ödeyen
vatandaşlar, evine, çoluğuna çocuğuna aş götürmek için
ehliyetlerini geri istiyor. Buna da duyarsız kalıyoruz.
Esnaf kredi alamıyor. Sicil affı
getirin. diyorlar ama bu beklentiye maalesef bu Meclis gene duyarsız
kalıyor.
Yine, kadroya alınamayan taşeron
işçilerimiz mutsuzlar. Aynı yerde aynı işi yapan
insanlardan, işçilerden bir kısmı devletin güvencesi
altında ama maalesef bir kısmı hâlâ patronun iki
dudağının arasına kaderini sıkıştırmış
durumda.
Yine -geri çekildi deniliyor ama bilmiyorum- bir
kıdem tazminatı olayı var. İşçiler bas bas
bağırıyorlar: Kıdem tazminatımıza
dokunmayın. O bizim kızımızın çeyiz parası, o
bizim oğlumuzun düğün parası, o bizim emeklilikte
alacağımız iki gözlü bir evin parası, o bizim -Allah nasip
ederse- hac farzını yerine getirebileceğimiz bir beklentimiz.
Buna dokunmayın. diyorlar ama maalesef işçinin alın terine, göz
nuruna, nasırlı elleriyle elde ettiği gelirine dahi göz dikecek
duruma gelmiş bulunmaktayız. Hani hep beraber
bağırıyorsunuz ya Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek
bayrak. diye, avukatlar da Tek baro. diye haykırıyorlar. Lütfen bu
sese duyarsız kalmayın.
Sayın milletvekilleri, yine, gençlerimiz bizim
geleceğimiz, gençler bizim ümidimiz; gençler varsa, gençler iyi
yetişirse, gençler idealleriyle, ülküleriyle, hayalleriyle, düşleriyle
bir memleket sevdası kurarlarsa Türkiye Cumhuriyeti devleti de o idealler,
ülküler, hevesler, hayaller, hikâyeler, destanlar ölçüsünde büyük olur ama
maalesef günümüzde artık gençler ideallerini, heveslerini, hayallerini
kaybettiler. Bakın, yapılan araştırmalarda 20 yaş
altı 5 milyon gencimizin yüzde 70i Eğer iktidara yakın bir
tanıdığımız yoksa işe girme imkânımız
yok. gibi bir algının, düşüncenin, kaygının,
endişenin içindeler. Yine, bu gençlerimizin yüzde 63ü, ülkemizde
yaşanan gazeteci, haberci ve yazar tutuklamalarından dolayı
düşüncelerini ifade etmekten, fikirlerini, duygularını
paylaşmaktan, iki arkadaşıyla bir arada fikir
tartışması yapmaktan korktuklarını söylüyorlar. Yine,
bunların yüzde 20si, mevcut eğitim sisteminden memnun olmadıklarını,
bu mevcut eğitim sisteminin kendilerini mutlu etmediğini söylüyorlar.
Yine, bu gençlerin yüzde 70i, eğer imkân olursa yurt
dışında eğitim görmek istediklerini söylüyorlar.
Değerli milletvekilleri, yine, bu gençlerimize
baktığımızda, bu gençlerimizin 3ünden 2si imkân ve
fırsat olursa ülkemizi terk etmek istiyorlar. Burası çok önemli,
bakınız, 5 milyon gencin 3ünden 2si imkân ve fırsat olursa
ülkemizi terk edip başka ülkelere gitmek istiyorlar. Yani bu durumda gençliği
olmayan bir ülkenin, gençliği bu kadar karamsar olan bir milletin
geleceğinden ümitvar olmak, geleceğiyle ilgili güzel şeyler
düşünmek acaba mümkün müdür? Niye bu gençler ülkemizi terk etmek düşüncesine
kapıldılar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
AYHAN EREL (Devamla) Bu gençler, acaba uğruna
atalarının kan döktüğü, can verdiği bu vatan
topraklarını niçin terk etmek istiyorlar? Analarını,
babalarını, bacılarını, kardeşlerini
bırakarak gurbet ellerine niye gitmek istiyorlar? Gelin, bunları
araştıralım. Bırakın bu kısır çekişmeyi
Sayın Grup Başkan Vekillerim, bırakın bu kayıkçı
dövüşünü, milletin gündemine dönün yani millet sizi buraya bir saat
diğer milletvekillerinin hakkını gasbetmek üzere
görevlendirmedi. Siz İYİ PARTİnin, tartışmaya katılmayan
diğer milletvekillerinin, dolayısıyla bizim temsil
ettiğimiz İYİ PARTİli 5 milyon seçmenin de
hakkını yiyorsunuz diyorum.
Hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İkinci söz, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Sayın Sermet Atayın.
Buyurun Sayın Atay.
MHP GRUBU ADINA SERMET ATAY (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 216 sıra sayılı,
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yeni adıyla Hukuk
Muhakemeleri Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin ikinci bölümü üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına konuşma yapmak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanununda yargılamanın hızlandırılması, adil
yargılanma hakkının daha etkin sağlanması
amacıyla yargı camiasından gelen talepler, Anayasa Mahkemesi
kararları, Yargıtay ve bölge adliye mahkemesi uygulamaları
dikkate alınarak hazırlanan bu teklif Genel Kurulda görüşülmek
üzere önümüze gelmiş bulunmaktadır. Bu teklif maddeleri
incelendiğinde kanunun 3, 20, 102 ve 398inci maddelerinde yer alan
bazı hükümlerin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği,
boşluk doğan bu hususta yeni düzenlemelerin yapılmasının
gerekli olduğu anlaşılmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun
yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2011 tarihinden itibaren kanunun bazı
hükümleri, özellikle uygulayıcılar ve doktrin tarafından
eleştirildi. Bu hususta mahkeme kararlarında, Yargıtay içtihatlarında,
üniversitedeki akademisyenler ile avukatların çeşitli şekillerde
kanuna yönelik eleştirileri ve uygulama önerileri bu kanun teklifinde
değerlendirilmiş bulunmaktadır.
Bu kanun teklifinin 20nci maddesiyle, 6100
sayılı HMKye 183/A maddesi eklenerek asliye ticaret mahkemesi gibi
belirli nitelikteki davaları heyet önünde gören mahkemelerin
çalışma yöntemi açıklığa kavuşturulmaktadır.
Düzenlemeyle, naip hâkim görevlendirilmesine imkân sağlanarak toplu
mahkemelerde yapılan yargılamanın hızlanması
sağlanacaktır. Bunun yanında, getirilen düzenleme sayesinde 5235
sayılı Kanunun 5inci maddesiyle yeknesaklık
sağlanmış olmaktadır.
Yasa teklifinin 21inci maddesiyle, sözlü
yargılama usulünü düzenleyen HMKnin 186ncı maddesinde
yargılamanın nedensiz yere uzamasını, suistimali
engelleyici nitelikte bir düzenleme yapılmaktadır. Her ne kadar sözlü
yargılama, hukuk yargılamasının en önemli aşaması
kabul edilse de HMK yürürlüğe girdikten sonra, geçen süre zarfında
sözlü yargılama aşamasının tahkikat bittikten sonra
yargılamayı uzatmak için bir araç olarak
kullanıldığı görülmüştür. Bu düzenlemeyle, sözlü
yargılamanın tahkikatın tamamlanmasından itibaren iki hafta
içerisinde yapılması sağlanarak bu suistimal engellenmiş
olacaktır.
Yasa teklifinin 22nci maddesiyle, HMKnin
206ncı maddesinde değişiklik yapılarak imza atamayan
kişiler, okuma yazma bilenler ve okuma yazma bilmeyenler olarak ikili
ayrıma tabi tutulmuşlardır. Düzenlemeyle, okuma yazma
bildiği hâlde imza atamayanların geçerli bir şekilde senet
imzalaması için noterler tarafından onaylama işlemi zorunlu
kılınmış olup okuma yazma bilmeden imza atamayanların
geçerli bir şekilde senet imzalaması için düzenleme işlemi
zorunlu kılınmıştır. Böylelikle her iki durum, korunan
menfaat dengesine göre birbirinden ayrılmış olmaktadır.
Yasa teklifinin 23üncü maddesiyle, HMKnin 215inci
maddesinde değişiklik yapılarak adi senetlerin hüküm ifade
edeceği tarihle ilgili önemli bir belirleme yapılmaktadır.
Doktrin ve yargı uygulaması işbu olumlu düzenlemeyi destekler
niteliktedir. Yapılan düzenlemeyle, doktrin ve yargı
kararlarıyla sabit olan adi senetlerin geçerli olacağı tarihi
belirleyen uygulama kanunlaştırılmış olmaktadır.
Yasa teklifinin 24üncü maddesiyle, hukukun önemli
bir ilkesi gereği hiç kimse kendi düzenlediği belgeyi kendi lehine
delil olarak kullanamaz, dayanamaz. Bu ilkeye rağmen HMKnin 222nci
maddesinin lafzından, yargılamanın karşı tarafın
ticari defterlerinden hiçbir kayıt içermemesi hâlinde kendi ticari
defterlerine dayanan taraf lehine delil teşkil edebilmesine imkân
tanıdığı sonucu çıkmaktaydı. Bu düzenleme hemen
hemen tüm hukukçular tarafından eleştirilmekteydi. HMKnin 222nci
maddesinde yapılan bu düzenlemeyle, yargılamanın
tarafının kendi düzenlediği ticari defterlere
bağlayıcı bir delil olarak dayanabilmesinin yolu
kapanmış olmaktadır.
Yasa teklifinin 25inci maddesiyle, HMK 281
düzenlemesinde değişiklik yapılarak bilirkişi
raporlarına, karşı beyan ve itirazlarda bulunmak üzere verilen
sürelerin uzayabilmesine imkân tanınmıştır. Dava
dilekçesine karşı süre uzatım talebinde bulunulabilmesine
rağmen yargılamada büyük öneme sahip, dava ve cevap dilekçelerinden
daha kapsamlı olabilen bilirkişi raporlarına karşı
süre uzatım talebinde bulunulmaması bir çelişki
oluşturmaktaydı, bu düzenlemeyle bu çelişki giderilmiş
olmaktadır.
Yasa teklifinin 26ncı maddesiyle, HMK 290
düzenlemesinde keşif sırasında hâkimin tüm işlemleri
yazması gerekliliği belirtilmesine rağmen uygulamada hâkimlerin
keşif yeri ve mahalliyle ilgili gözlemlerini keşif tutanağına
yazmadığına rastlanılmaktaydı, hâkimin keşif konusu
ve mahalliyle ilgili gözlemleri yazması bir zorunluluk olarak
düzenlenmiş, böylelikle keşifte yapılacak işlemler
açıklığa kavuşturulmuştur.
Yasa teklifinin 27, 28 ve 29uncu maddeleriyle,
değişiklik paketiyle HMKye 305/A maddesi eklenerek uzun zamandır
eleştirilen bir boşluk giderilmiştir. Mevcut düzenlemeyle
hâkimin tarafların taleplerinden biri veya birkaçı hakkında veya
talep olmasa dahi hüküm kurulması gereken -yargılama giderleri gibi-
hüküm kalemleri hakkında hüküm kurmaması hâlinde bu eksiklik tashih
ve tavzih yoluyla giderilmemekteydi. Diğer bir ifadeyle, böyle bir
eksiklik olması hâlinde bu eksikliğin giderilmesinin tek yolu istinaf
veya temyiz etmekti. Yapılan bu düzenlemeyle, yargı
kararlarının sırf bu sebeple istinaf ve temyiz edilebilmesi zorunluluğu
ortadan kaldırılmış olmaktadır. Böylelikle kararlar
sırf bu sebeple istinaf ve temyiz edilmeyecek, unutulan hüküm kalemleri
ilk derece mahkemesinin hükmüne eklenebilecektir.
Yasa teklifinin 30 ve 31inci maddesiyle, feragat,
kabul ve sulh işlemlerinin hüküm kesinleşmeden önce
yapılabileceği doktrin ve yargı kararlarında kabul
edilmekteydi ancak ilk derece mahkemesinde hüküm verildikten sonra feragat,
kabul ve sulh işlemleri bulunması hâlinde, feragat, kabul ve sulha
yönelik kararı kimin vereceği tartışmalı bir husustu,
HMK 310 ve 314üncü maddesi hükmünde yapılan düzenlemeyle ilk derece
mahkemesinde hüküm verilmesinden sonra, bu şekilde bir işlem
yapılması hâlinde, bu işleme yönelik kararın kimin
tarafından verileceği, yargı kararlarını da kabul edildiği
şekliyle açıklığa kavuşturmuş olmaktadır.
Yasa teklifinin 32nci maddesiyle, HMK 317nci
maddede değişiklik yapılarak uygulamadaki adıyla, dava
dilekçesine karşı süre uzatım talebinde bulunulması ve
mahkemece bu talebin kabul edilmesi hâlinde sürenin hangi tarihten itibaren
uzatılacağına ilişkin tartışma
sonlandırılmış olmaktadır.
Yasa teklifinin 33üncü maddesiyle, dava
açılışında ödenen başvuru harcı esasında
yargılama gideri olmasına rağmen HMK 323 düzenlemesinde
yargılama gideri olarak kabul edilmemekteydi, 323üncü maddede
yapılan değişiklikle başvuru harcının da
yargılama gideri olarak kabul edilmesi olumlu bir gelişme
olmuştur.
Yasa teklifinin 35inci maddesiyle, mevcut
düzenlemede, yokluğunda ihtiyati tedbir kararı verilmesi hâlinde, bu
karara itiraz üzerine verilen kararın istinaf edilebilmesi mümkün
olmasına rağmen yüzüne karşı ihtiyati tedbir kararı
verilen tarafın bu karara karşı istinaf hakkı
bulunmamaktaydı, HMK 341de yapılan bu düzenlemeyle kararların
yüze karşı mı yoksa tarafın yokluğunda mı
verildiği şeklindeki gerekli olmayan ayrım ortadan
kaldırılmış olmaktadır.
Yasa teklifinin 36ncı maddesiyle,
yürürlüğe girdiği tarihten bu yana hukuk
uyuşmazlıklarının çözülmesinde olumlu katkıda bulunan
bölge adliye mahkemelerinin hangi hâllerde duruşma yapmadan karar
verilebileceği doktrinde çeşitli tartışmalara sebep
olmuştur, HMK 353 hükmünde yapılan düzenlemeyle
uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli
delillerin toplanmış olması hâlinde duruşma yapılmadan
karar verilebilecek, böylelikle istinaf yargılaması daha da
hızlandırılmış olacaktır.
Yasa teklifinin 37nci maddesiyle, bölge adliye
mahkemesinin uyuşmazlığı duruşma açarak esastan
incelemesi hâlinde esastan ret şeklinde hüküm oluşturup
oluşturmayacağı tartışmalı bir husustu, HMK
356ncı madde hükmünde açık bir şekilde düzenleme yapılarak
bölge adliye mahkemesindeki yargılama sonucunda esastan ret
şeklinde karar verilebileceği düzenlenmiş ve böylelikle
tartışma giderilmiştir.
Yasa teklifinin 38inci maddesiyle, mevcut HMKde
358nci madde hükmünde giderlerin ne zamana kadar
yatırılacağı bilinmemekte ve giderlerin
yatırılmaması hâlinde yargılamanın sırf bu
sebeple uzamasına sebep olunmaktaydı, maddede yapılan
değişiklikle giderlerin yatırılması hususundaki
belirsizlik giderilerek istinaf yargılamasının daha
hızlı ve etkin bir şekilde yapılabilmesine imkân
sağlanmış olmaktadır.
Yasa teklifinin 39uncu maddesiyle, HMK 359 hükmünde
yapılan düzenlemeyle, sırf gerekçe yazmak adına hukuki güvenlik
açısından gerekli olmayan hususlara gerekçeli kararda yer verilmesi
zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır.
Değişiklikle emek ve zamandan tasarruf sağlanacaktır.
Yasa teklifinin 40ıncı maddesiyle -güncel
hukuk usulü mevzuatında merci kavramı yer almamaktadır-
HMKnin 363üncü maddesinde değişiklik yapılarak merci
kavramı, doğru bir kullanım olan yargı yeri
kavramıyla değiştirilmektedir.
Bütün bu değerlendirmeler
ışığında, yasa teklifi üzerine yapmış
olduğumuz inceleme ve değerlendirmede kanun teklifinin
yasalaşması hâlinde, hedeflenen yargılamanın
hızlanması, adil yargılanma hakkının daha etkin
sağlanması amaçlarının gerçekleşebileceği,
uygulamada -özellikle avukat meslektaşlarımızın- hukuki
anlamda birçok aksayan ve yargılamayı gereğinden fazla uzatan
HMKnin bazı maddelerine açıklık getireceği ve faydalı
olacağı kanaatindeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERMET ATAY (Devamla) Tamamlıyorum
Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.
SERMET ATAY (Devamla) Bu kanun teklifinde
emeği geçen milletvekillerimize, yargı mensuplarımıza ve
akademisyenlerimize teşekkür ediyoruz.
Kanunun Türk yargısına hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Filiz Kerestecioğlu, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konu hukuk olunca epey kâğıtlarla
geldim elimde, aslında hukuksuzluk olunca biraz da tabii kağıtlar
çoğalıyor. Ben avukatlık yaptığım yıllarda
da hukuk usulünü çok fazla sevmezdim, fazla usule uymaya da gayret eden bir
insan olmadığım için belki. Ama bugün
baktığımız şeyde Yargılamada ekonomik
olacağız, iş yükünü azaltacağız. diyerek
çıkılan yolda yine tasarrufa gidilen yerin hak arama yolları ve
adil yargılamanın teminatı olan düzenlemeler olduğunu
görüyoruz. Mesela gizli tanıklarla düzmece yargılamalar yetmemiş
olacak ki bir de şimdi tarafların katılamadığı
gizli duruşma yapılması isteniyor. Bunun kıyası
nasıl yapılacak, bunun savunmayı engelleyip engellemediği
neye göre ölçülecek, belirsiz. Bir başka madde de dava yeri
değişikliğiyle ilgili. Kamuoyunun ilgisine mazhar
tartışmalı davalarda toplumsal muhalefeti özellikle engellemek
için duruşma yerinin değiştirilmesi zaten çok sık
başvurulan bir yöntemdi. Gezide Ali İsmail Korkmazın ölümüne
neden olanların yargılandığı davadan
Demirtaşın yargılandığı davaya, bunun pek çok
örneğini gördük biz. Şimdi, bu usul tümüyle meşru
kılınmak isteniyor. Bunlar gibi, kuralsızlığa
kanunilik kazandırmaya yönelik pek çok madde var.
Biliyorsunuz amaç ve araç, yol ve hedef birbirinden
ayrı düşünülemez, hukukta da usul esasa ilişkindir. Tüm
taraflara eşit şekilde adalete ulaşma adımlarını
sağlayan bir yol yordam olmaksızın sağlıklı bir
yargılamadan da bahsedilemez. Dolayısıyla Yargılamada
ekonomik olacağız. diye bu eşitliği bozacak bir düzenleme
yaparsanız zaten adil bir sonuç da aramıyorsunuz demektir.
Şimdi, usulü bırakacağım, biraz
da hukukun esasına bakmak istiyorum. Şimdi, bugün İçişleri
Komisyonundaydık ve İçişleri Komisyonunda hukukun, adaletin, hak
aramanın, insan haklarının esasına ilişkin bir yasa
teklifi görüşülüyor: Güvenlik Soruşturması ve Arşiv
Araştırması Kanunu Teklifi. Şimdi, halk da tam bunu
bekliyordu yani özellikle, gerçekten bu salgın koşullarında, bu
ekonomik koşullarda diyordu ki halkımız: Ya, ne olur bizi biraz
daha araştırın yani hakikaten, güvenlik yetmiyor,
doymadınız güvenliğe, biraz daha güvenlik soruşturması
yapın, biraz daha, hani kendimiz yetmiyoruz, sülalemizin de aynı
şekilde herhangi bir geçmişi var mı suça ilişkin, onu da
araştırın, bir de arşiv araştırması
yapın. Yani, gerçekten, şu Mecliste, salgından sonra açıldığı
zamandan beri ele aldığımız yasalara
baktığımızda halkın ihtiyaçlarına hiçbir
şekilde karşılık vermeyen yasalarla, tekliflerle bizi
uğraştırdığınızı görüyoruz.
Evet, şimdi, bu güvenlik konusuna, hakikaten,
ister ta 12 Eylül zamanında 1402likler açısından bakın
ister bugünün OHAL ilanından sonra KHKlerle işten atılanlar ya
da soruşturma geçirip aslında beraat ettiği hâlde işe
döndürülmeyenler açısından bakın, bunların insanlara ne
kadar büyük zararlar verdiğine çok ciddi olarak hepimiz tanık
oluyoruz. Dört yılı geçti, dört yılı geçti, insanlar hâlâ
adalete erişemiyorlar, işlerinden oldular ve adalete erişim
mümkün değil. Üstelik, baktığınızda, mesela bir
insanın neden işe alınmadığını, hangi
soruşturmanın hangi gerekçesi nedeniyle alınmadığını
da öğrenemiyorsunuz. Ancak dava açıyor, dava açtığı
zaman görüyorsunuz ki orada gerekçe var. Gerekçe ne mesela? Ailesinden birinin
terörle iltisaklı olması.
Şimdi, iltisak sihirli bir kavram, mesafe
sihirli bir kavram, talimat sihirli bir kavram, terör sihirli bir kavram.
Bunlar asla tartışılmayan ve buradan avaz avaz
bağrılınca, böyle, diğerlerinin hain olduğu ne kadar
net bir şekilde ortaya konularak gururla kürsüden ayrılınan,
böyle konuşulan kavramlar. Yani Türkiyede o kadar fazla terörist var ki
hakikaten -yani tırnak içerisinde söylüyorum tabii- ve bu insanlar adalete
erişemiyorlar. Yani iş aramada sizin babanızın suçunun ne
ilişkisi var o insanla, sizin annenizin suçunun ne ilişkisi var o
insanla? Hani, nerede kaldı suçların şahsiliği? O yüzden
usulden değil esastan konuşalım. Esas bu; suçların
şahsiliği yok, masumiyet karinesi yok, tabii hâkim ilkesi yok.
Ben size birkaç örnekle geldim. Şimdi, diyelim
ki yargılandı ve ceza aldı, o yüzden şahsi olarak işe
alınmadı ve işte, böyle bir uygulamayla karşı
karşıya kaldı. Şimdi, yargının durumuna
baktığımız zaman, gerçekten trajikomik bir örnek vermek
istiyorum. 30 Mart 1972de Tokatın Kızıldere köyünde öldürülen
Mahir Çayanın 2012 yılında kurulan YPGnin mensubu
olduğunu öne süren savcılık, 1 Haziran 1971de de İstanbul
Maltepede öldürülen Hüseyin Cevahirin 1978de kurulan PKK ve KCKnin de üyesi
olduğunu iddia etti. Yani gerçekten, neresinden tutsanız,
baksanız, hani tarih
İnsan açar bir tarihe bakar, Hüseyin Cevahir
kim, Mahir Çayan kim, ne zaman ölmüşler, ne yapmışlar diye.
Bunların resimlerini sosyal medyada paylaşan bir sol parti üyesi
hakkında, Facebookta yaptığı bu paylaşımlar
nedeniyle, terör örgütü propagandası yapmak suçlamasıyla iddianame
hazırlanıyor, iddianame hazırlanmakla kalmıyor, mahkeme de
bu iddianameyi kabul ediyor. E, şimdi
Hani belki bunu duyurmasak bu
arkadaş bundan ceza alacak, ondan sonra, aradan zaman geçecek, iş
başvurusu yapacak, arşiv araştırması yapılacak
Ha, bunların hem PKK, KCK hem YPGyle alakalı olarak aslında
ilişkileri varmış. Yani bu yargıya yargı diyemiyoruz
arkadaşlar, hakikaten diyemiyoruz. Yani dökülüyor, böyle tiril tiril
dökülüyor. Bizim o kadar değerli hâkimlerimiz vardı ki. Hakikaten
sıkıyönetim mahkemelerinde de orada bile vardı değerli
hâkimler. En azından bazı şeyleri
tartışabildiğimiz, müzakere edebildiğimiz insanlar vardı.
Bugün bunu bulamıyoruz yani bugün yandaşlıktan başka bir
şey bulamıyoruz yargıda ve bunu yaptığınız
zaman bu yargılamaları yapanlar ya da o getirdiğiniz güvenlik
soruşturmaları, arşiv araştırmalarını
yasalaştırdığınızda yarın bunun size
döndüğünü göreceksiniz. Yani, bunlar bize hakikaten her dönem olur zaten.
Bize her gün bayram gibi yani sol olanlara, muhalif olanlara her zaman zaten
güvenlik soruşturması vardır, adli sicil vardır, işte
arkanda bir dolu kuyrukla gezersin, bir de beraat edersin onlar silinmezler,
bir de onları sildirmekle de seni uğraştırırlar. Hani
bunları hep biz yaşarız ama yani korkarım ki sizler de
yaşayacaksınız. İşte, Türkiyeye bunu
yaptığınız zaman, hiçbir zaman bizim demokrasiye
ulaşmamız mümkün değil.
Bir başka örnek veriyorum. Evrensel
gazetesinden Ender İmrekin dün duruşması vardı ve şu
nedenle yargılandı Evrensel gazetesi yazarı:
Cumhurbaşkanı Erdoğanın eşi Emine Erdoğana
güzel vasıf atfetmeyerek hakaretten yargılandı, Parıl
Parıl Parlıyordu Hermes Çanta başlıklı makalesi
yüzünden ve içinde hakaret içeren hiçbir şey yok yani 3 kere okudum
yazıyı. Ben de otuz beş yıllık hukukçuyum.
G20 demek dünyanın gelişmiş 20si
arasında yer almaktır ve elbette bunun çarpıcı biçimde tüm
dünyanın gözüne sokulması gerekirdi. Türkiyenin ne denli
gelişmiş bir ülke olduğunu, giden heyetten first ladynin
parıl parıl parlayan Hermes çantasından anlamış oldu.
Markaysa marka ve ederi medyada yer aldığına göre tamı
tamına 50 bin dolar. Türkiyede işsizlik varmış, iş
bulamadığı için intihar edenlerin sayısı
artıyormuş, iş cinayetlerinde her ay onlarca, yüzlerce işçi
ölüyormuş, Türkiye kadın cinayetleri işlenen ülkelerin en önünde
koşuyormuş, yoksulluk derinleşiyormuş, enflasyon
artıyor, borç batağına batmış, ülke ekonomisi
kötüymüş, 1 dolar 6 lira ediyormuş -ki daha fazla- bunların bir
önemi yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) İtibarda tasarruf olmaz. demişti
Cumhurbaşkanı. Düşünce özgürlüğünde tasarruf olur, hukukta,
adalette, eşitlikte, özgürlükte tasarruf olur ama sarayın
itibarında tasarruf olmaz. Ancak tarihe ayakkabılarıyla,
çantalarıyla, gardıroplarıyla geçenler, saraylarıyla,
sarayın itibarıyla övünenler, halklar nezdinde hiç de iyi intiba
sahibi olmadılar. Tarihten ders çıkarmakta yarar yok mu?
Evet, hakaret bunun neresinde? Bunu sadece sizlerin
takdirine bırakıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu...
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bu konuda, millete hizmetle tarihe geçtiğimizi
kayıtlara geçirmek istedim.
Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) AK PARTİnin
millete hizmetleri olmuştur, Türkiyeyi geçmişte yöneten bütün siyasi
iktidarların hizmetleri elbette olmuştur -kayıtlara geçsin diye
söylüyorum- ama milletimize kötülükleri ve fenalıkları da olmuştur
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu...
ENGİN ALTAY (İstanbul) Gerek yok, tamam,
maksat hasıl oldu.
BAŞKAN Olur mu Sayın Altay!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Peki.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Siz, istemeden açmış oldunuz ama...
BAŞKAN Sizin mikrofonunuzu mu? İstemeden
açmadım Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Şöyle: Sayın Grup Başkan Vekili,
kötülüklerle ilgili aynaya bakarak geçmişinizi hatırlamış
olabilirsiniz.
Teşekkür ederim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
lütfen, istirham ediyorum. Yani lütfen, bu kadar muhavere olmaz yani, her
işin bir şeyi var.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Olmaz ama neden
hep son sözü Akbaşoğlu söylüyor, onu anlamış değilim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Siz sataşıyorsunuz. Bakın, biz
kötülüklerle ilgili değil, hizmetimizle ilgili gelişmeleri söyledik.
ERKAN AKÇAY (Manisa) 2 Grup Başkan Vekilinin
diyaloğunu mu dinleyeceğiz?
BAŞKAN Sayın Akçay, siz de
haklısınız.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Görüşmelerimize devam
edelim efendim.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Rafet Zeybek. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAFET ZEYBEK (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, eğer İnfaz
Yasasındaki düzenlemeyi saymazsak bu ikinci yargı paketi olarak
geliyor ama -açıkçası arkadaşlar da çok değindi- bunun
neresi reform, neler getiriyor? Evet, bizim de desteklediğimiz maddeler
var, olabilir ama her zaman yapılan, teknik içerikli düzenlemeler. Bunlar,
yargının sorunlarını çözücü falan değil. Bu anlamda
lütfen Reform yapıyoruz. falan demeyin.
Bakınız, 2011 yılında Hukuk
Muhakemeleri Kanununda toplu bir değişim yapıldı. O günden
bugüne 18 kez değişmiş, bu 20nci değişiklik. Yani, 20
sefer reform oldu mu, bilmem. Yani, bunlar reform değil. Bakın,
yargıda eğer reform yapmak istiyorsanız olmazsa olmaz diye
ısrarla bağırdığımız yargıyı
bağımsız bir hâle getirin, bağımsız. (CHP
sıralarından alkışlar) Yani, dünyanın her yerinde
böyledir değerli arkadaşlar. Eğer yargı
bağımsız değilse, ne kadar iyi yasa çıkarırsanız
çıkarın, ne kadar uğraşırsanız
uğraşın, ne kadar bağırırsanız
bağırın, o ülkede adalet dağıtamazsınız, o
ülkede kalkınma sağlayamazsınız, demokrasiyi
sağlayamazsınız. Yani, bu gerçeği bilmek lazım.
Değerli arkadaşlar, bakın, 2009
yılında büyük bir yargı reformu yapıldı, yani öyle
denildi. 2011de yapıldı, 2012de yapıldı, 2013de
yapıldı ama 2010 yılında Anayasa değiştirildi.
Bakın, 29 maddeydi 27sinde o zaman hiç unutmuyorum, MHP dâhil hepsi
dediler ki 27 maddeye biz de destek olalım ama 2 madde ileride çok
sıkıntı yaratacak, Hakimler ve Savcılar Kurulu ile Anayasa
Mahkemesi maddeleri çıkarılsın. dendi, bu 2 madde için Anayasa
değiştirildi o zaman, bu 2 madde için. Ne oldu, o Anayasa
değiştirildi? Yargı, FETÖye teslim edildi. Orada
Yanıldık falan. denildi ama yanınılmadı, bilindi,
söylendi çünkü. Yani, Bu yargı bir cemaatin kontrolü altına girer.
dendi, herkes dedi. Ben de o zaman tanıdığım AK
PARTİli siyasilere Bu çok tehlikeli, bu 2 maddenin
değiştirilmesi, yapmayın. dedik, yapıldı. Ne zamana
kadar 2013 Aralıkına kadar, 2013 Aralıkında kendinize
dokununca Eyvah. dediniz bu yanlışmış. Arkadaşlar,
biz yıllarca bağırdık yanlış diye. Bu sefer ne
yaptınız, 2017ye geldik Ya bunu cemaatten kurtaralım, FETÖden
kurtaralım ama yürütmenin emrine alalım. İnanın, 2010 Anayasa
değişikliğiyle yargı ne kadar FETÖye bağlandıysa
2017 değişikliğiyle de o kadar yürütmeye
bağlıdır.
Bir de şu çok önemli: Değerli
arkadaşlar, bir sorunu çözmek için onu önce teşhis edeceğiz.
Eğer siz, Türkiyede yargı bağımsız. diyorsanız
asla yargının sorunlarını çözemezsiniz. Ne kadar reform
yaparsanız yapın çözemezsiniz. Şu gerçeği görün: Türkiyede
yargı vallahi de bağımsız değildir billahi de
bağımsız değildir tallahide bağımsız
değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu kadar net
söylüyorum, bu kadar iddialı söylüyorum. Yirmi yedi yıl, içinde görev
yaptım, bağımsız olmadığı zamanlarda görev
yaptım, gördüm o yargının
sıkıntılarını, o FETÖnün neler
yaptığının acısını yaşadık biz.
Şimdi, bunu siz hâlâ Yargı bağımsız, yargıya ne
yapılacak? İşte adalet dağıtıyor. Böyle
yargı olmaz değerli arkadaşlarım bir kere.
Bir kere, bir de şu var: Adalet gerçekten
herkese lazımdır, herkese yani size karşı olanlara da
lazımdır. Eğer adaleti sadece kendinize isterseniz
Daha
doğrusu, o, adalet de değildir, şunu istersiniz: Yahu, mahkemeler
bizim istediğimiz gibi karar versin, muhalif insanlara ne yaparsa
yapsın. Eğer bunu derseniz bir gün o yargı gelir, aynı
sizin yaptığınız gibi, birilerinin yanında yer
alır, sizi karşısına alır; öyle olmuştur tarihte.
İnanın, abartısız söylüyorum, ben o görevim
sırasında FETÖcü hâkim ve savcılara Arkadaşlar,
yapmayın, hukuku bu kadar yıpratmayın, hukuka bu kadar
aykırı dava açmayın, işlem yapmayın. dedim, güldüler,
umurlarında değildi. Şunu da söyledim: Yarın öbür gün, bu
hukuksuzluğun bedelini yine hukuk karşısında ödersiniz.
Ödüyorlar, bakın, ödüyorlar.
Buradan AK PARTİli arkadaşlara da
söylüyorum: Hukuku yok ederseniz, adaleti yok ederseniz -asla şüpheniz
olmasın- bir gün o kadar çok ihtiyaç duyarsınız. Bugün
Türkiyede maalesef hukuk da yargı da tamamen yürütmenin kontrolü
altına alınmış, yürütmeden gelecek talimatlarla, yürütmenin
nasıl düşündüğünü düşünerek karar veriyor hâkim ve
savcılar. Değerli arkadaşlar, hepimizin
tanıdığı hâkim ve savcı vardır. Ben
konuşuyorum hâlâ Acaba böyle bir karar verirsem başıma ne
gelir? diye korkuyor. Şu hep sabittir: Korkan bir hâkim
Tarafsızım, bağımsızım, adalet
dağıtıyorum. diyebilir mi? Korkuyor, bugün hâkim ve
savcılar korkuyor. Yani Verdiğim karar birilerinin hoşuna
gitmezse başıma ne gelir? diyor ve haklı olarak korkuyorlar.
Çünkü o kararlar beğenilmezse o hâkim ve savcılar hakkında
derhâl inceleme başlatılıyor. İşte, en son, Gezi
davasında gördük; beraat veriyor Bu nasıl böyle karar verir? Hemen
inceleme başlatın. Ondan sonra da siz bu yargıya diyorsunuz ki:
Yargı bağımsızdır, yargı tarafsız karar
veriyor, yargı adil davranıyor. Yapmayın, bu adil
yargılama falan değil değerli arkadaşlar. Yani, işte
FETÖnün yaptıklarını biz söylediğimizde isyan ediyordunuz,
Bu yargı bağımsız, böyle şey mi olur? Şimdi siz
de şu gerçeği görmediniz mi: Evet, FETÖnün hâkim olduğu dönemde
yargı bağımsız değildi arkadaşlar, değildi;
talimatla iş yapıyorlardı. Tamam, o zaman bir örgüt
talimatıyla yapıyordu, şimdi yürütme talimatıyla yapmasının
ne farkı var? Devletin işte 3 tane gücü; yasama, yürütme, yargı.
Yargı bağımsızdır; biz Yargı Türkiyede hepimiz
için bağımsızdır. dediğimiz gün Türkiyede adalet
dağıtılmaya başlar ama bunu hepimiz diyebileceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, gerçekten Türkiyede bağımsız bir yargı
isteniyorsa yapılması gerekenler çok net. Şimdi, 2010
yılı Anayasa değişikliğinin zararlarını
gördük, 2017 Anayasa değişikliğinin zararlarını
görmeye devam ediyoruz. Gelin, bir Anayasa değişikliği
yapalım, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapısını bir
değiştirelim -öncelikle Anayasa değişikliği şartı-
ondan sonra yasal değişiklikleri yapalım, hâkimlik teminatı
getirelim. Bu teminat, mesleğe alınmada olsun, mesleğe
alırken bir hâkimlik teminatı olsun. Örneğin, işte,
yazılı sınavlarda sorun olmuyor ama mülakatlarda nasıl
hâkim alınıyor, kimler alınıyor? Yani bunu objektif
kurallara taşımadıktan sonra
Daha alınırken, hâkim
olurken referansla hâkim olan bir insan adalet dağıtmaz;
dağıtmaz, öyle derdi yoktur onun. (CHP sıralarından alkışlar)
O referansla gelmiştir, hangi iktidar döneminde gelirse gelsin; bak, o
anlamda da ayrım yapmıyorum ama olmaz.
Yine, hâkim, her an sürüleceğim, her an
soruşturma geçireceğim, her an işte disiplin
soruşturması sonucunda meslekten atılacağım korkusuyla
yaşayabilir mi, adalet dağıtabilir mi? Olmaz. Bu teminatları
sağlamak zorundayız. Yoksa boş yere Yargı
bağımsızdır. diye kendimizi belki avuturuz ama ondan sonra
bir gün bir bakarız ki yargı bağımsız falan
değilmiş, yargı hakikaten Türkiyede adaleti yok etmiş.
Daha doğrusu -en çok sizler söylersiniz AK PARTİli arkadaşlarımız-
eğer adalet yoksa devlet yoktur, devlet çöker; adalet çökerse devlet
çöker. Şimdi adalet çökme noktasına gelmiş, güven o kadar
düşmüş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
RAFET ZEYBEK (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, yine, bu adalet konusunda, yargı konusunda bir
samimiyet gerekiyor. Gerçekten adalet istemek gerekiyor, ama herkes için
adalet. Yani evet, içtenlikle Türkiyede yargı bağımsız
olsun, tarafsız olsun, adalet dağıtsın. demek lazım.
Bu sadece benim istediğim gibi, benim düşüncelerim gibi karar
veriyor. diyorsanız bu ülkede asla adalete hizmet etmezsiniz, adaleti yok
edersiniz. Bu nedenle, bu yanlışlardan dönelim. Bunun tek şeyi
vardır, ne kadar yasa çıkarırsanız çıkarın, ne
kadar reform yaparsanız yapın, eğer hem o dediğimiz Anayasa
değişikliğini hem yasal değişiklikleri yapıp
bağımsız bir yargı sağlayamazsanız bu ülkede
adaleti ayakta tutamazsınız; bu kadar net konuşuyorum,
tutamazsınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Altay,
arkadaşa bir sorun bakalım, hâkimlik yaparken iktidardan baskı
uygulanmış mı kendisine?
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Savcıydı o.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Savcıydı,
savcılık yaptı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yani savcılık
yaparken talimat verdi mi iktidar size?
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) FETÖyle
savaştı, FETÖyle.
RAFET ZEYBEK (Antalya) Ben, yasaların ve
vicdanımın dışında hiçbir güce boyun eğmedim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Anladım da, rica eden
oldu mu, baskı uygulayan oldu mu?
RAFET ZEYBEK (Antalya) Olmaz mı, tabii ki
verdi hâkimlere, savcılara.
BAŞKAN Şahıslar adına ilk söz
Sayın İshak Gazelin.
Buyurun Sayın Gazel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İSHAK GAZEL (Kütahya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, hepinizi, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Üzülerek görüyorum ki CHPli sözcüler, HDPli
sözcüler kürsüye her çıktıklarında hukukun
siyasallaştığından bahsediyorlar.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Evet. Yalan mı?
İSHAK GAZEL (Devamla) İktidarın
yargının üzerinde tahakküm kurduğundan bahsediyorlar ve bu
konuda
(CHP sıralarından gürültüler)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Geçen yıl
YSKnin İstanbul kararını hatırlatayım sana sevgili
kardeşim.
İSHAK GAZEL (Devamla) Yani bir dinlerseniz
ben de
Burada konuştuk, biraz önce sizin sözcünüzün yapmış
olduğu konuşmayı dinledik değerli arkadaşlar.
Eğer bizim bir hafızamız
olmasaydı, eğer CHP iktidarının geçmiş yıllardaki
uygulamalarını görmeseydik
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) CHP ne zaman
iktidar oldu?
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) Hangi
CHP iktidarı yapmış?
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Hangi CHP
iktidarının uygulaması?
İSHAK GAZEL (Devamla)
eğer CHP
iktidarının koalisyon ortağı olduğu zamanlarda
almış olduğu yetkiyle yargı üzerinde yapmış
olduğu o tahrifatı görmemiş olsaydık neredeyse bunlara
inanacaktık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ama CHPnin geçmişi ortada, bu konuda en son
söz söylemesi gereken CHPdir. CHPnin sicili kabarık bu konuda. Mehmet
Moğultayı, Seyfi Oktayı hatırlatıyorum size. (CHP
sıralarından gürültüler)
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Hepsi hikâye ya,
hepsi hikâye bunların!
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Kardeşim,
FETÖ yargısını görmüşsündür, FETÖ!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
İSHAK GAZEL (Devamla) Mehmet Moğultay
Adalet Bakanıyken
BAŞKAN Sayın Gazel, bir dakika
Sayın milletvekilleri, böyle bir müzakere usulü
yok ki. Hatibe saygı göstermek zorundasınız.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Gösteriyoruz.
FETÖ yargısını görmüş Başkanım,
karıştırmış CHPyle.
BAŞKAN - Müsaade edin. Eğer itiraz varsa,
Grup Başkan Vekiliniz orada, gereken itirazı yapar. Aynen kendisinin
söylediği gibi, sizin şu anda yaptığınız taciz,
sataşma da değil.
Lütfen devam edin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, keşke
ALPAY ANTMEN (Mersin) Böyle bir usul yok,
azarlayamazsınız!
BAŞKAN Müsaade edin lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, uyarınız doğrudur.
BAŞKAN - Sizden alıntı yaptım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama aynı
uyarıyı AK PARTİ Grubuna da yapabilmelisiniz. Ben sizi o zaman
tarafsız bir Başkan olarak kabul ederim.
BAŞKAN - Sayın Altay, her zaman
yapıyorum, onda hiç sıkıntı yok.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır
efendim, yapmıyorsunuz! Oradan taciz gelince yapmıyorsunuz!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım, bu konuda gerekli
ikazları her zaman yapıyorsunuz. Bununla beraber, biraz evvel gruplar
teker teker konuştular, bizim grubumuzdan tek çıt çıktı
mı?
BAŞKAN Çıkmadı.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bugün
çıkmadı, dün çıktı canım, Allah Allah!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Çıkmadı. O kadar. Dolayısıyla, bakın,
sonuç itibarıyla Meclis İçtüzüğünü herkesin uygulaması
gerekiyor Sayın Grup Başkan Vekili.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Bir CHPli
Adalet Bakanının ismini söyleyebilir mi? Sor bakalım,
söyleyebilir mi? Soralım mı Başkan? CHPli bir Adalet
Bakanının ismini söyleyebilir mi, sor bakalım.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Lütfen grubunuza bunu hatırlatın.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sen kendin
hatırlatsan biz de hatırlatırdık. Bir partinin
geçmişine mesnetsiz oradan laf edilmez.
BAŞKAN Evet, devam edin lütfen.
İSHAK GAZEL (Devamla) Mesnetsiz falan
değil.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bir tek CHPli
Adalet Bakanı söylemezsen namertsin!
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Neyi
biliyorsun?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Söyle,
bildiğini anlat!
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Bir isim söyle,
bir isim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Geçmişini
biliyoruz. Ne var geçmişimizde bizim?
BAŞKAN Sayın Gazel, devam edin.
İSHAK GAZEL (Devamla) Şimdi, Mehmet
Moğultay SHPden Adalet Bakanıyken SHPnin bir il kongresinde sorulan
bir soru üzerine ne demişti? Hâkimleri ve savcıları
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) O SHPydi!
İSHAK GAZEL (Devamla) SHP sizin
geleneğinizden. Sonra CHP oldunuz, sonra CHP oldunuz; birleştiniz
SHPyle. SHP il kongresinde, Adalet Bakanıyken Hâkimleri ve
savcıları SHP örgütünden gelen referansla değil de Refah
Partisinden gelen referansla mı alacağım, MHPden gelen
referansla mı alacağım? demişti. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Bir kişi
söyle, bir kişi! CHP örgütünden bir kişi söyle, bir kişi söyle!
CHP örgütünden bir kişi söyle!
BAŞKAN Sayın Aydoğan, müsaade eder
misiniz...
İSHAK GAZEL (Devamla) Bunları nasıl
unuttunuz? Bunlar unutulacak değil. Milliyetçileri mi
alacağım? demişti. Bu sözü söyleyen bir siyasi geleneğin
temsilcilerinin, bu kürsüde yargının siyasallaşmasını
eleştirmesini ben samimiyetsiz buluyorum ve tamamen bir pozdan ibaret buluyorum.
[AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP sıralarından
alkışlar (!)]
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Ben de seni
alkışlıyorum, vallahi billahi ya (!)
İSHAK GAZEL (Devamla) 27 Mayıstan
itibaren Türkiyede yargıyı seçim dışında iktidar
olmanın bir aparatı hâline getiren CHPdir, CHP zihniyetinin
kendisidir. Bunları ne çabuk unuttunuz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu ülkede, 28 Şubat döneminde
temel insan hakları için yapılan bir mücadele vardı, inanç
özgürlüğü için yapılan bir mücadele vardı, başörtüsü
mücadelesi vardı.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Ne alakası var!
İSHAK GAZEL (Devamla) AK PARTİ iktidara
geldikten sonra başörtüsüyle ilgili bütün yasal düzenlemeleri yapmaya
başladığında, CHP tarafından Anayasa Mahkemesine
götürülerek bütün düzenlemeler, yasakçı anlayışa hukuki bir
kılıf bulunmaya çalışılmadı mı? Bunu yapan
CHP değil miydi değerli arkadaşlar? [(AK PARTİ
sıralarından alkışlar; CHP sıralarından Bravo!
sesleri, alkışlar (!)] Önce bu geçmişi göreceksiniz, ondan sonra
samimiyetinizi ortaya koyacaksınız. (CHP sıralarından
gürültüler)
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Ne alakası var!
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Ne alakası
var!
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin!
İSHAK GAZEL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu ülkede mahkemelerin ideolojik aparat hâline getirilmesinden
dolayı bir Başbakan idam edildi, 2 Bakan idam edildi; yüreğimiz
yanıyor, yüreğimiz yanıyor. Sizlerden bunlara karşı
samimi bir eleştiri şimdiye kadar duymadık, bundan sonra da
duymayacağız. Bu ülkede partiler kapatıldı, bu ülkede siyasetçiler
yasaklandı 28 Şubat döneminde. Hâkimler ve savcılar cübbeleriyle,
darbecilerle dayanışmalarını alenileştirmek için,
darbecilerle ilişkilerini göstermek için brifinglere gittiler. O zaman
hiçbir şey söylediniz mi hâkimlere ve savcılara? Cübbeleriyle brifing
alan hâkimlere ve savcılara bir tek kelime ettiniz mi? Ondan sonra da
burada söylediğiniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın.
İSHAK GAZEL (Devamla) Sayın
Başkanım, bir dakika
Hemen sözümü tamamlayacağım.
BAŞKAN Verdim, verdim, buyurun, siz devam
edin.
Sizin bir dakika da alacağınız var,
kesintiye uğradı.
İSHAK GAZEL (Devamla) Tekrar ediyorum:
Değerli arkadaşlar
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir)
Zekeriya Öz ne oldu? Bir anlayalım bakalım, Zekeriya Öz nerede
şimdi, bir de onu söyleyin.
ALPAY ANTMEN (Mersin) Makam aracını ne
yaptınız?
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin.
Sayın Antmen, lütfen
Sayın Şahin
İSHAK GAZEL (Devamla) Şunun
altını çiziyorum: Türkiyede yargıyı, seçilmeden iktidar
olmanın aracı yapan CHPdir, CHPnin ideolojisidir. [CHP
sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar (!)]
Ve şunu da söylemek istiyorum değerli
arkadaşlar: CHP ne zaman yargının
siyasallaştığını iddia ediyorsa, bilin ki yargı
normal mecrasında yürüyordur, doğal seyrinde yürüyordur. [AK PARTİ
sıralarından alkışlar; CHP sıralarından alkışlar(!)]
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Eyvallah
BAŞKAN Sayın Aydoğan, bakın,
tutanaklara AK PARTİ ve CHP Grubundan alkışlar olarak giriyor.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Aynen öyle
yazın, aynen öyle yazın, aynen!
İSHAK GAZEL (Devamla) Bir de, değerli arkadaşlar,
şunu söyleyeceğim, hemen ondan sonra sözlerime son vereceğim.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Köşeli
bakış açınızla o kadar anlatabiliyoruz.
İSHAK GAZEL (Devamla) Bugün Canan
Kaftancıoğlu çok gündem oldu, bununla alakalı
Canan
Kaftancıoğlu, CHP İstanbul İl Başkanı olduğu
için ceza almadı.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Canan
Kaftancıoğlu kahraman olduğu için cezalandırıldı.
İstanbulu alan kahraman!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın.
İSHAK GAZEL (Devamla) Canan
Kaftancıoğlu, Sakine Cansız lehine yapmış olduğu
paylaşımlardan dolayı ceza aldı.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Boş
boş konuşma! İstanbulu elinizden aldı, haramilerin elinden
aldı!
İSHAK GAZEL (Devamla) Canan
Kaftancıoğlu, CHP İl Başkanı olduğu için ceza
almadı, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğana hakaret ettiği için ceza aldı.
Cumhurbaşkanına alenen hakaret etmek suçundan ceza aldı.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Hortumunuz
kesildi! Hortumunuz kesildi, hortumunuz!
BAŞKAN Sayın Aydoğan
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Bana
söyleyemezsin sevgili Başkanım, ona söyleyeceksin!
İSHAK GAZEL (Devamla) Canan
Kaftancıoğlunun tweetleri burada. Ben, şimdi, burada Grup
Başkan Vekilinize de vereceğim, her birinize vereceğim. Şu
tweetleri yüzü kızarmadan okuyacak bir CHPli var mı? Allah
aşkına bana söyleyin!
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Hortumunuz
kesildi İstanbulda, hortumunuz kesildi! Çok konuşma!
BAŞKAN Evet, Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben de yerimden
bir değerlendirme yapacağım bu konuşmayla ilgili. Çünkü
oraya çıkarsam iki dakikayla sınırlı olacak. Biraz
geniş bir değerlendirme yapma ihtiyacı duyuyorum. Sayın
Akbaşoğluna gösterdiğiniz toleransı herhâlde bize de
gösterirsiniz.
BAŞKAN Siz de Sayın
Akbaşoğluna gösterdiğim tolerans üzerinden beni sürekli
baskı altında tutuyorsunuz. Nasıl bir demokrasi
anlayışıdır bu?
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Estağfurullah Başkanım, baskı ne haddime?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım, ben geniş bir
değerlendirme yapmadım. Hiç, cevap dahi vermedim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Vermedin mi?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Yerimden kayıtlara geçsin diye cevap verdim ama daha
gerekçelendirirken gerçek olmayan bir gerekçeye dayandırıyor.
Milletin huzurunda, her şey huzurda, evet.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bağır,
bağır.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müsaade
edin. Bakın, Sayın Grup Başkan Vekiline söz verdim.
Sizden etraflıca bir değerlendirme bekliyoruz.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
45.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Kütahya
Milletvekili İshak Gazelin görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Kanun Teklifinin ikinci bölümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Milletvekilini biraz uğultu, gürültü
arasında dinlemeye çalıştım.
MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) Siz
yaptınız.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben Siz
yaptınız. demedim ki zaten.
İSHAK GAZEL (Kütahya) Doğru, doğru,
tamam.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
ENGİN ALTAY (İstanbul) Siyaset
münakaşadır, müzakeredir, bunları biliriz ama şu doğru
bir söz değildir: Efendim, biz sizin geçmişinizi biliyoruz. Bunu
söyleyip gerisini getirmezseniz, bu, töhmet altında bırakmadır;
izleyenlerde, insanların kafasında kuşku oluşturmaktan
başka bir işe yaramayan bir âcizliktir ve siyasi etiğe de
sığmaz. Kardeşim, siz, geçmişte şunu, şunu,
şunu yaptınız. dersiniz, biz de çıkarız
Geçmişte yapılanlar şu, şu, şu sebeple
yapılmıştır, doğrudur. deriz, Şu, şu,
şu olmasaydı iyiydi. denebilir. Tıpkı Recep Tayyip
Erdoğanın yıllarca FETÖyü besleyip büyütüp devleti teslim
ettikten sonra milletin huzuruna çıkıp Allahım beni affet!
Milletimden özür diliyorum. demesi gibi. Bunlar siyasette olabilir de.
Geçmişte ne varmış? Yargı
bağımsızlığı noktasında geçmişte bir
Sayın Bakan, kendisinin çok tahrik edilmesi üzerine yani Adliyeye
Alevileri alıyorsun, solcuları alıyorsun, partilileri
alıyorsun. denmesi üzerine adamcağız demiş ki
HASAN ÇİLEZ (Amasya) O kadar masum
değil.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bir dakika
Dinle, sonunu dinle kardeşim ya!
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Ama bu kadar masum
değil anlattığın ya.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sonunu dinle ya!
Refleks. Demiş ki: Ne yapacaktım? Bunu mu? Ben bu sözü tasvip
etmedim, siyasi hayatım boyunca tasvip etmedim. Kaldı ki Mehmet
Moğultayın Bakan olduğu dönemde kaç hâkim, savcı
alındı biliyor musun Sayın Milletvekili? 800 kişi.
EYÜP ÖZSOY (İstanbul) 2 bin!
HALİL ETYEMEZ (Konya) 5 bin!
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Mehmet
Moğultay döneminde 5 bin!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yahu, bir dakika
arkadaşlar
AK PARTİ döneminde yargıya 5 bin teröristi
soktunuz, yargıyı teslim ettiniz, sonra bunların aralarında
çıkar uyuşmazlığıyla 2013te yollar
ayrılınca, bunlar da alçak bir darbe girişiminde bulununca,
yargıya kendi ellerinizle soktuğunuz en üstten ilk dereceye kadar
hâkimi, savcıyı temizlediniz, sonra neredeyse 25 bin hâkim, savcı
aldınız. Almayacak mısınız? Alacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Fakat burada
üniversite 1incisi olarak çıkmış bir insanı eleyip de AK
PARTİ il, ilçe teşkilatlarındakilerle
-çalışmış, çabalamış, onların da hakkıdır,
bir şey demem- yargıyı doldurursanız ve sonra bu
doldurduklarınız şöyle bir şey yaparsa siz yargıya
güveni sıfırlamış olursunuz: Bugünkü, sadece bugünkü
duruşmada
Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat
Ağırel hâlâ cezaevinde, bunlara isnat edilen suç, MİT mensubunun
cenazesini haber yapmak suretiyle MİT Kanununa karşı muhalefet
etmek. Şimdi, ben diyorum ki: Bugün, bu akşam Barış
Pehlivan, Hülya Kılınç, Murat Ağırel cezaevinde
yatıyorsa bu suçtan Sayın Erdoğan hakkında da bir
işlem yapılabilmeli. Neden? Söylüyorum, bugün de söyledim, bugün
Genel Kurulda olmayanlar içinde söyleyeyim; ben Libyada MİT mensubunun
cenazesini daha gazetede görmeden Sayın Erdoğandan duydum, Libyada
şehitlerimiz var. dedi. Demedi mi arkadaşlar? Daha ileri gitti Sayın
Erdoğan, dedi ki: Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olmayan
unsurlarımız Libyada mücadele ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Türkiyenin, Türk
Silahlı Kuvvetleri mensubu olmayan ama Libyadaki iç savaşta
mücadele, müdahale eden unsurları ne olabilir? MİTten başka ne
olabilir kardeşim?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Libyada mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Bunu ifşa
eden Recep Tayyip Erdoğandır ama yargı, evet, üzülerek
söylüyorum -tüm hâkim ve savcıları kastetmem mümkün değil ama
kahir ekseriyette yargı- yürütmenin basıncı ve vesayeti
altındadır ki onun için Sayın Erdoğanla gidip Rizede çay
toplamışlardır. Onun için, Cumhurbaşkanının
karşısında cübbesini ilikleyen hâkime hâkim denmez, cübbesini
ilikleyen savcıya da savcı denmez. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Vekilime şu konuda üzüntülerimi
sitemlerimi ileteceğim: Adnan Menderes meselesini, daha dün Mecliste
görüştüğümüz meseleyi yeniden açarak Bu konuda samimi bir
eleştiri duymadık. dedi Sayın Milletvekilim.
İSHAK GAZEL (Kütahya) O dönem için söyledim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Yanlış söylüyorsun Sayın Vekilim. O dönemi oku,
İsmet Paşanın bir kitabı var, sana vereyim de oku.
Kaldı ki o dönemde yapılan yanlışa da yanlış
deriz. Ben, 27 Mayıs için, Türkiye tarihinin en kara günü demişim.
Ben CHP Grup Başkan Vekiliyim, herhâlde bu sözü kendi şahsım
adına söylemiyorum ve bunu 2015ten, daha geri gideyim, 2010lardan beri
söyleyegeliyorum. Partimden bu konuda bir ikaz almamışım, bir
uyarı almamışım. Yaptıklarınızı
anlatırsınız, eleştirirsiniz ama iftira atmak,
insanların kafasında kuşku bırakacak şekilde
muğlak sözler söylemek o kürsüde yapılacak iş değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Sayın
Milletvekili, size bu konuda üzüntülerimi belirtmek istiyorum. Elbette bizi
eleştireceksiniz. Türkiyede başörtüsü meselesinde bizim Anayasa
Mahkemesine bir müracaatımız yoktur. Sayın kadın
milletvekillerimizin Meclise başörtüsüyle geleceği açılışta
-Hangi tarihti? 2012- bize medya mikrofon uzatıyor. Hepiniz bekliyorsunuz,
şimdi CHP diyecek ki Olmaz, burası laik bir ülke. falan. Öyle
bekliyordunuz. Ne dedik? Geç bile kaldılar, buyursunlar gelsinler. dedik
ya.
İSMAİL KAYA (Osmaniye) Hay Allah
razı olsun sizden, duyan da inanır ya!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Evet, evet. Bakın, İstanbulda bir ilçede birisi bana dedi
ki: Meclise başörtüsü soktunuz. Beni eleştiriyor. Elimi masaya
vurdum, keşke otuz sene önce girseydi dedim. Ayıp ediyorsunuz arkadaşlar,
ayıp ediyorsunuz.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli)
Türban değil, başörtüsü.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Bizim anlayışımız budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son kez açıyorum mikrofonu
Sayın Altay, toparlayın lütfen.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Size tavsiyemiz ve ricamız da şudur: İnançlar
üzerinden, yaşam tarzı üzerinden, kılıf kıyafet
üzerinden, mezhep aidiyeti üzerinde siyaset yapmak bu ülkeye yapılabilecek
en büyük kötülüktür.
İSMAİL KAYA (Osmaniye) Biz de onu söyledik
işte yıllarca.
RADİYE SEZER
KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Keşke o zaman da böyle söyleseydiniz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) O zaman böyle söylüyordum Hanımefendi ben.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli)
Duymadık, hiç duymadık.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Takip etseydiniz,
ne yapayım ben? İstanbulun göbeğinde söyledim ben bunu.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli)
Bağırmadan, sessiz söyleyin. Duyuyoruz, niye
bağırıyorsunuz?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır ama O
zaman da söyleseydiniz. diyorsunuz, bilerek provoke ediyorsunuz. (CHP
sıralarından alkışlar) Açın, arşivlere
bakın.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Biz
başka bir yerde mi yaşadık? Siz başka bir yerde mi
yaşıyordunuz? Ben onları nasıl yaşadım? Kimler
söyledi onları, kimler yaptı?
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu
46.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Engin Altay, kendi kanaatlerini ortaya koydular,
belki şahsi kanaatleri farklı olabilir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır,
hayır, partimin kanaatleridir söylediklerim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bunları ortaya koymuştur ama biraz evvel de
gördüğümüz gibi, aslında kendi içindeki çelişkiler de milletin
huzurunda biraz evvel beyan edilmiştir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ne
çelişkisi?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Farklı farklı yaklaşımlarla maalesef
kendisi azınlıkta kalan bir görüşü temsil eder noktada
olmuş çünkü CHPnin kurumsal kimliğinin nasıl bir tavır
ortaya koyduğu herkesçe malumdur.
Bu konuda, MİT Kanunuyla ilgili Sayın
Cumhurbaşkanımıza oradan bir suç oluşturmaya dönük çok
zorladı Sayın Engin Altay. MİT Kanunu çok açık; MİT
Kanunu, MİT mensuplarının ifşasının yasak
olduğunu ifade ediyor. Bu ifşayı yapmak gazetecilik
değildir. Gazeteciler de suç işleyince cezasını çekerler,
herkeste, her vatandaşta olduğu gibi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Dolayısıyla bu konuda biraz evvel hem CHP
adına konuşan milletvekili hem de Sayın Grup Başkan Vekili
konuşurken FETÖnün HSYKyi ele geçirdiğinden bahsettiler.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Geçirmedi mi?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Evet, doğru, HSYKyi ele geçirdi FETÖ.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sayenizde,
sayenizde.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Niye?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Ele
geçirmediler, teslim ettiniz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Yapılan referandum sonucunda oluşturulan
çerçevenin bozulmasıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Anayasa Mahkemesine
iptal davası açtı ve o çerçeve, iptal davası sonucu bozuldu ve
FETÖnün istediği denklem böyle oluşturuldu. HSYKyi FETÖye teslim
eden CHPdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından gürültüler)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan...
BAŞKAN İkinci bölüm üzerindeki
görüşmeler...
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sonuçta...
BAŞKAN Bitmedi mi konuşmanız?
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Arkadaşlar, bir müsaade eder
misiniz lütfen. Bakın, gürültüden takip edemiyorum.
Sayın Akbaşoğlu, bitirmediniz mi
konuşmanızı?
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkan...
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Zekeriya Özün
makam arabasını da biz verdik(!)
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Akbaşoğlu savcı mı, hâkim mi?
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu,
bitirmediniz mi konuşmanızı?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Efendim, mikrofon...
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı)
Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, biraz evvel FETÖyle ilgili zikredilen
hususlarda Mehmet Moğultay ve Seyfi Oktayın tutum ve
davranışları ortadadır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya, siz onlara
rahmet okuttunuz!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) FETÖnün ileri gelen savcılarının
mesleğe başladığı tarih, Seyfi Oktay ve Mehmet
Moğultay zamanıdır, bu da net ve açık bir durumdur. (CHP
sıralarından gürültüler) FETÖyle CHPnin ilişkisi çok eskiye
dayanmaktadır.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Bilmeden
konuşuyorsun!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek ile FETÖnün
arasındaki ilişkiyi ortaya koymak gerekir. Bu suçlayıcılar,
önce kendi tarihlerine ve aynaya bakarak kendileriyle hesaplaşmak
durumundadırlar, ondan sonra ancak söz söyleme hakkına sahiptirler.
Bunun kayıtlara geçmesi açısından açıklanmasını
gerekli gördüm.
Teşekkürlerimi sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Geçti.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçay, buyurun.
VELİ AĞBABA (Malatya)
Akbaşoğlu, Seyfi Oktayın ayağının tozu
olamazsın sen!
BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade eder misiniz.
Bakın, bir Grup Başkan Vekiline söz verdim, ilk defa söz istedi
Sayın Akçay.
Sayın Ağbaba, lütfen...
VELİ AĞBABA (Malatya) Ama
Akbaşoğlu kimin avukatı, Akbaşoğlu?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hakkın ve halkın avukatı.
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Sen kimin
avukatısın? Burada ne konuşuyorsun sen?
VELİ AĞBABA (Malatya) Bağırma!
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Yalan
söylüyorsunuz!
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade eder misiniz
lütfen!
VELİ AĞBABA (Malatya) Bağırma!
Otur yerine!
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Sen bağırma!
Sabahtan beri vır vır vır!
VELİ AĞBABA (Malatya) Bağırma!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sen
bağırıyorsun!
VELİ AĞBABA (Malatya) Çok
bağıranlar FETÖcü.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen
bağırıyorsun.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen sessizlik
Bakın, Sayın Akçaya söz verdim. Lütfen,
herkes sussun.
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Teröristlere
ağladığını bu millet biliyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) Anca gidersin,
anca! Taş arabası!
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Teröristlere
ağladın sen bu kürsüde.
VELİ AĞBABA (Malatya) Kim çok
bağırıyorsa o FETÖcüdür!
MUSTAFA AÇIKGÖZ (Nevşehir) Sen
bağırıyorsun!
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
yaklaşık on iki saattir çalışmalarımızı
sürdürüyoruz. Gece saat 01.30 ve hâlâ daha gereksiz bir tartışma
içerisindeyiz ve bir Grup Başkan Vekiline söz verdim. Böyle bir şey
yok! En sessiz
Grup Başkan Vekilinize yapıldığı zaman
bu saygısızlık, ortalığı ayağa
kaldırırsınız. Olur mu böyle şey?
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Bravo
Başkanım!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ceza verin
Başkanım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Akçay.
47.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Çorum
Milletvekili Tufan Kösenin görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadeleri ile Antalya
Milletvekili Rafet Zeybekin görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Kanun Teklifinin ikinci bölümü üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sabahtan beri yaptığımız
görüşmelerde mümkün olduğunca görüşmelerin sürüncemede
kalmaması, gereksiz polemiklere ve tartışmalara girmemek için
azami özeni göstermemize rağmen, bu saate kadar geldik. Ancak bugünkü
yapılan görüşmelerde dile getirilen bazı görüşlere
ilişkin görüşlerimi de kısaca Genel Kurula arz etmek istiyorum
Sayın Başkan. Söz verdiğiniz için de ayrıca teşekkür
ederim.
Şimdi, efendim, Cübbesinin düğmesini
ilikleyen hâkimler. denildi. Bildiğim kadarıyla, hâkimlerin ve
avukatların cübbesinde düğme yok dolayısıyla hiçbir hâkim
de ilikleme yapmaz; onun için zaten düğme yoktur ve Anayasa Mahkemesi
Başkanının Sayın Cumhurbaşkanına Cumhuriyet
Bayramı tebrikatındaki bir baş selamını Yerlere kadar
eğildi. diye söylemek iftira mahiyetindedir ve son derece
yanlış söylenmiştir. Yani bir Anayasa Mahkemesinin, mahkeme
başkanlarının veya devlet adamlarının birbirlerini
baş selamıyla selamlaması, yerlere kadar eğilmek
değildir, sadece saygı ifadesidir. Artık, bunu siyasi polemik
yapmaktan vazgeçmemiz lazım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir de
Adalet Bakanlığına veya adliyeye hâkim olarak, savcı
olarak MHPlileri mi alacaktım, Refah Partilileri mi alacaktım?
sözü, Moğultayın bu sözü adliyede, adalet müessesesinde
kadrolaşmanın sembol sözü olmuştur, Seyfi Oktayın buna
benzer açıklamaları da bu minvalde olmuştur. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bu talihsiz bir
açıklama, şimdi bu bir yafta hâlinde Moğultayın üzerinde
durmaktadır.
Şimdi, bir de değerli
arkadaşımız Antalya Milletvekili Sayın Rafet Zeybeki de
ben dikkatle dinliyorum. Şimdi, genellikle yargı
bağımsızlığı ve
tarafsızlığından bahseder haklı olarak, kendisi de bir
hukukçu olarak buna önem atfeder dolayısıyla bunu da takdirle
karşılarız. Şimdi, yargı
bağımsızlığını ifade ederken
yargının yönetime, yönetim erkine yani yürütmeye
bağlandığını ifade etti. Bu doğru değil arkadaşlar.
Bilhassa 2017 Anayasa referandumuna atıfta bulunarak söyledi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Şimdi, Anayasa'ya ve
kanunlara baktığımızda HSK üyelerinin seçim tarihleri ile
Cumhurbaşkanı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin
farklı tarihlerde olduğunu, aralarında iki yıllık bir
fark olduğunu görürüz. Ben arkadaşlarımıza bu
hazırlamış olduğumuz tabloyu da arz ederim. Bunu da biz,
anayasal sistemin zaman güvencesi olarak ifade ederiz. Dolayısıyla bu
konuda da Cumhurbaşkanının seçmesi veya Türkiye Büyük Millet
Meclisinde seçimin yapılması, yargının yürütmeye veya
siyasete bağlanması anlamını taşımaz. Türkiye, bu
konuda da yeterince acı tecrübeler yaşamıştır. Dünya
örneklerine de baktığımızda, elbette millî iradeyi temsil
eden makamların en üst yargı organlarının üyelerini
belirlemede belli atama takdirlerinin olduğunu da kabul etmemiz
lazım, ikincisi.
Son olarak şunu ifade ediyorum, biraz evvel
Rafet Bey konuşmasını bitirdikten sonra -hep bağımsızlıktan
bahsetti- sordum: Rafet Bey, bu görev yaptığınız süre
içerisinde, savcılık veya hâkimlik yaptığınız
süre içerisinde siyasi iktidarlardan bir baskı, telkin ve talep gördünüz
mü? dedim, Bana kimse talepte bulunup baskı yapamaz. demekle yetindi.
Anladım ki siyasi iktidarlardan kendisine herhangi bir baskı
gelmemiş.
Yalnız çok dikkat çekici ve bir hatıra
olarak da anlatayım. Yine Rafet Bey arkadaşımızın
bundan üç dört ay evvel kürsüde yaptığı konuşmada
hafızama nakşeden şu sözlerini de burada sizlere aynen
tekrarlamak istiyorum. Şimdi de bu tutanaklara bakmış
değilim ama üç dört ay evvelki yaptığı konuşma
hafızama kazınmış durumda. Konuşmasının bir
yerinde dedi ki: Ben kırk yıldır siyasetin içindeyim, böyle
bağımlı yargı, böyle taraflı yargı görmedim. Ve
ben, tabii, Rafet Beyi tanımıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Şöyle düşündüm:
Demek ki Rafet Bey siyasette tecrübeli bir arkadaşımız,
bulunduğu yerlerde il, ilçe başkanlığı
yapmıştır, belediye meclis üyeliği
yapmıştır, il başkanlığı
yapmıştır, CHPnin belli kademelerinde görev
yapmıştır, tecrübelidir filan dedim. Fakat üç dört cümle sonra
dedi ki: Ben otuz küsur yıl savcılık yaptım, böyle
bağımlı yargı, böyle yargıya baskı
yapıldığını görmedim. Acaba dedim, ben mi
yanılıyorum? Tekrar tutanaklara da bir bakmak lazım. Rafet
Beyin savcılık yaptığı zamanlarda siyaset de
yaptığı anlaşılıyor. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ben, bunu, bütün samimiyetimle ifade ediyorum ve
hafızama nakşolan bir durum var. Tutanaklara da bakarız öyle mi,
değil mi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Değil,
değil
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ama iyi
hatırlıyorum ben, öyle dedi. Kırk yıldır siyaset
içerisindeyim, siyaseti biliyorum -beş cümle sonra da- otuz küsur yıllık
savcıyım, ben böyle yargı görmedim dedi.
Hepinize teşekkür ediyorum arkadaşlar.
Benim söyleyeceğim bu kadar. Biraz da tutarlı olmak gerekiyor
iddialarda. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Altay
Açalım mikrofonu
48.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, sadece Sayın Akçayın duyması bizim için
yeterlidir.
Rafet Beyin o konuşmasında, Sayın
Akçay Kırk yıldır siyasetin içindeyim. değil
başlangıç Kırk yıldır mesleğin içindeyim.
şeklindedir. Tutanaklara bakarız, aksi varsa ben sizden yarın
özür dilerim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, değerli milletvekilleri
Sayın Gazel, daha görüşmeler devam ediyor
İSHAK GAZEL (Kütahya) Buradayım
Sayın Başkan, gitmiyorum.
BAŞKAN Ha, buyurun. Yani aşağı
yukarı bir saattir uğraşıyoruz.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin
ile 128 milletvekilinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2735)
ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 216) (Devam)
BAŞKAN İkinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa
o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
21inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
22nci madde üzerinde 2 adet önerge vardır,
önergeleri aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 216 sıra sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 22nci maddesinin teklif
metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Bülbül Rafet
Zeybek Zeynel
Emre
Aydın Antalya İstanbul
Fikret
Şahin Yüksel
Özkan Ünal
Demirtaş
Balıkesir Bursa Zonguldak
Cengiz
Gökçel
Mersin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Cengiz Gökçelin.
Buyurun Sayın Gökçel. (CHP
sıralarından alkışlar)
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Mersinin Üseli köyünde doğan,
hayatını çiftçilikten kazanan bir milletvekili olarak
konuşuyorum.
Çocukluğumda, yanımda, yöremde herkes
ekmeğini topraktan kazanırdı. İnsanlar, dereden su
taşır, tarımsal üretim yapar para kazanırdı,
çoluğuna çocuğuna gelecek kurardı. Köylünün kendi arazisi de
vardı, hazine arazisi de kullanırdı. Çiftçinin ezilmesine hiçbir
zaman izin verilmezdi. Çiftçinin ürettiği, alın teri döktüğü,
çoluğunun çocuğunun geleceği olan hazine arazisi elinden
alınmazdı, rantiyecilere peşkeş çekilmezdi. Bugün ise
vatandaşın her biri ayrı dertli, bir dokunup bin ah işitiyoruz.
On sekiz yılda iktidar, köylüyü dert yükü altında ezdi, hayatından
bezdirdi.
Değerli milletvekilleri, önceki gün Mersinde
tarımın kalesindeydim. Kaleköylü, Çiftlikköylü hemşehrilerim
tarım yapmak istedikleri için topraklarını imara
açtırmadılar. Atalarından, dedelerinden kalan arazilerde üretim
yapıyorlar. Arazilerini sulamak için binbir emek çektiler, sulama
birliği kurdular. 24 bin dekar araziyi sulamaya başladılar;
içinde kendi arazileri de vardı, ecrimisil ödedikleri hazine arazileri de
vardı. Ama ne oldu? Güzelim tarım arazilerini ranta kurban ettik; her
yer beton oldu, beton toprağı yedi, zehirledi, bitirdi. 24 bin dekar
araziden kala kala 9 bin dekar kaldı, 5 bin dekarı Kaleköye ait.
Kale düşerse bu bölgede tarım diye bir şey kalmayacak.
Köylülerin üzerinde üretim yaptığı
hazine arazisine ısrarla birileri el koyma peşinde. Mersin
Üniversitesine yakın bölgede 260 dekarlık hazine arazisi var.
Kaleköylü, Çiftlikköylü hemşehrilerim yüz yıldır bu hazine
arazisinde üretim yapıyor, ecrimisil ödüyor ve üstünde insan
sağlığına en faydalı olan limonu üretiyor, zeytin ve
şeftali üretiyor. Bu arazinin bir yüzü Akdenizi görüyor, diğer
tarafı heybetli Toroslara bakıyor. Beton
meraklılarının ağzını sulandırıyor bu
arazi, rantiyecilerin iştahını kabartıyor.
Mersin Üniversitesi yakınındaki 260 dönüm
hazine arazisinin TOKİye tahsis edildiğini öğrendik. Köylülerin
elinden araziyi alıp başkalarına kullandırmak için
yapılan bir oyun bu bence. Bu hazine arazisini köylülerin elinden
alıp kime kullandıracaksınız? Ben, size söyleyeyim kime
kullandıracaksınız: Bu, asla Çiftlikköylü, Kaleköylü hemşehrilerim
olmayacak; ancak yandaşlar ve rantiyeciler kullanacak bu araziyi. Bu
araziyi tarımdan çıkarıp beton yığınına
çevirmek hangi akla, hangi mantığa sığar? Allahtan korkun!
Bu devirde yeni beton yığınlarına mı; tarım
ürünlerinin üretildiği, vatandaşın nefes alabileceği
alanlara mı ihtiyaç var? Siz, tutup, yüz yıldır limon, zeytin,
şeftali yetişirken köylünün arazisini alıp beton
yığınına çevirmeye çalışıyorsunuz; yok böyle
bir şey, Allahtan korkun! Yenişehire, Mezitliye ihanet etmeyin;
Mersine ihanet etmeyin.
İşinize gelince hukuk, işinize
gelince Allah korkusu diyorsunuz. Hazine arazisini Kaleköylü, Çiftlikköylü
hemşehrilerimin elinden alanın Allah korkusu var mıdır?
Orada benim Kaleköylü, Çiftlikköylü hemşehrilerimin hiç mi hakkı yok?
Tamam, arazi hazine arazisi. Bizim köy yerinde bir deyim var kadim hakkı
diye. Buradaki hazine arazileri atalarından miras olarak kalmış,
tarımsal üretimde kullanmışlar; cefa çekmiş,
sulamışlar; ülke ekonomisine katkıda bulunmuşlar,
çoluğunun çocuğunun geçimini sağlamışlar. Bu araziler
bu köylülerin hakkı, Çiftlikköylülerin hakkı bu. 260 dekar arazinin
tahsislerinin derhâl yapılıp tapularının köylüye verilmesi
gerekiyor. Biz, üretelim diyoruz, çiftçi köylü para kazansın, mutlu olsun
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Gökçel.
CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, burada anlatmak istediğim şu: Bu bahse konu olan
arazi Kaleköylü ve Çiftlikköylü vatandaşlar tarafından
kullanılıyor. AKPli arkadaşlar, özellikle dinleyin. MHPli
arkadaşlar, özellikle dinleyin. Baki Bey bilir, Kaleköylülerin yüzde 80i,
90ı ya AKPye oy veriyor ya MHPye oy veriyor. Burada bu
vatandaşları mağdur etmeyin, bu insanların atalarından
kalan bu arazileri ellerinden alıp TOKİ vasıtasıyla
birilerine peşkeş çektirmeyin. Bu insanlar alın teri döküyorlar,
içerisinde elli altmış yıllık ağaçlar var, bu
ağaçları tarımdan uzaklaştırmayın. Bugün en çok
ihtiyaç duyduğumuz limon üretiliyor bu arazide. Bu arazileri, betona
peşkeş çektirmeyelim diyorum.
Ben, ülkemizde, hâlâ içinde insan sevgisi olan,
demokrasi ve hukukun üstünlüğüne inancı olan yargı
mensuplarının da var olduğunu düşünüyorum ve şunu
söylüyorum: Ben bir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CENGİZ GÖKÇEL (Devamla) Başkanım,
şunu söylememe müsaade edin.
BAŞKAN Yok, artık etmeyeceğim.
CENGİZ GÖKÇEL (Devamla)
Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olarak herhangi bir siyasi partiden belediye
başkanı adayı olmuş, partinin il başkanı
olmuş, ilçe başkanı olmuş ve bir mahkemede hâkim olan,
savcı olan birileri tarafından yargılanmak istemiyorum. Evet,
ülkenin genel sorunu bu, beğenseniz de beğenmeseniz de bu. Bu gerçek
ay gibi, güneş gibi ortada duruyor. Eğer bu ülkede demokrasiyi ve
ekonomiyi ayağa kaldırmak istiyorsanız bu gerçekten hareket
edersiniz. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Sayın Gökçel, teşekkür
ediyorum.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli)
Duymuyoruz, biraz daha bağır (!)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurun.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sesini
kulisten dinlediler.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen, müsaade eder
misiniz! Sayın Demirbağ, lütfen!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Biraz da oraya
bağırın.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
sayın hatip konuşmasında partimizin de adını zikretmek
suretiyle, sataşma olarak kabul ettiğimiz bazı ifadeler
kullandı.
BAŞKAN Sayın Akçay, sataşma yok.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Var.
BAŞKAN Yani sadece, Sayın
Şimşekin de bildiğini ve vatandaşların AK PARTİ
ve MHPye oy verdiklerini söyledi. Ha, grup adına istiyorsa yerinden söz
vereyim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Baki
Şimşek konuşacak, sağ olun efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Şimşek.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
49.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, Mersin
Milletvekili Cengiz Gökçelin görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 22nci maddesiyle ilgili önerge üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Başkan, bir köylü ve çiftçi
çocuğu olarak biz, her zaman tarım arazilerinin korunmasından,
narenciye üreticisinin, Kaleköylülerin ve Çiftlikköylülerin korunmasından
yanayız. Kaleköy ve Çiftlikköyün bağlı bulunduğu
sınırlar, Mezitli Belediyesi, Cumhuriyet Halk Partili bir belediye;
Mersin Büyükşehir yine Cumhuriyet Halk Partili bir belediyedir. Burada,
hep beraber tarım arazilerinin korunması için mücadele edelim ama
imar planlarıyla ilgili yetki Mezitli Belediyesi ve Büyükşehir
Belediyesindedir ve her ikisi de Cumhuriyet Halk Partilidir.
JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir) Bakanlıkta,
bakanlıkta.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Sadece
bununla da kalınmayıp yine, Akdeniz ilçesi
sınırlarında bulunan narenciye bahçelerinin bulunduğu yerde
de imar planı yapılarak buranın da lojistik merkezi yapılmasına
dönük çalışmalar vardır. Burada da narenciye bahçelerinin
korunması gerekmektedir. Biz her zaman dün de bugün de yarın da
çiftçinin, köylünün ve emekçinin yanındayız ve her zaman da mücadele
etmeye hazırız.
Saygılar sunuyorum.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin
ile 128 milletvekilinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2735)
ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 216) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) Başkanım
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sataşma yok ki! Cevap
vermeyecek mi? Müsaade et, cevap versin yani.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Devam, devam. Evet, devam edelim.
BAŞKAN Müsaade edin de nasıl
yöneteceğime ben karar vereyim Sayın Akbaşoğlu.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 216 sıra
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 22nci
maddesinde geçen veya ibaresinin ya da olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Murat
Çepni Kemal
Bülbül Ayşe
Sürücü
İzmir
Antalya
Şanlıurfa
Filiz
Kerestecioğlu Demir Necdet
İpekyüz Pero
Dundar
Ankara
Batman
Mardin
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Ayşe Sürücünün.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKP, iktidara geldiği 2002
yılından beri ciddi insan hakkı ihlallerine imza
atmış, kamusal alanda ve siyasette kadına tahammül edemeyip
kadın mücadelesini ortadan kaldırmak istemiş, kadın
dayanışma ağlarını ve kadın derneklerini terörize
etme çabasına girerek toplumsal cinsiyet eşitsizliğini
derinleştirmek istemiştir.
Yine, son haftalarda kadınlara yönelik
dayanışma ağı ören ve kadın hakları
savunuculuğu yapan Rosa Kadın Derneği ve Tevgera Jinen
Azadın üyeleri siyasi operasyonlarla gözaltına alınıp
tutuklanmıştır. Kadın hakları savunucuları
başta olmak üzere, düşüncelerinden ve siyasi fikirlerinden
dolayı kadınların cezaevlerinde tutulması kabul edilemez
bir durumdur. Ve yaşanan bu hukuksuzluk karşısında
kadınların derhâl serbest bırakılması gerektiğini
bir kez daha buradan vurguluyoruz.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede her gün
onlarca kadın katledilirken failleri yargılamayan iktidar, kadın
hakları savunucularını şafak operasyonlarıyla
evlerinden almaktan geri durmuyor ve kadın temsili olan eş
başkanlığı hedef hâline getiriyor. Fakat AKP iktidarı
şunu da unutmasın ki iktidarda, yargıda, kamusal alanda,
temsiliyette ve hayatın her alanında erkek zihniyetini hâkim
kılmaya çalışsa da bu anlayışı değiştirecek
olan eş başkanlık sistemine asla engel olamayacaklardır. Yükselen
kadın özgürlük mücadelesini durduramayan AKP iktidarı, kadın
muhalefetine saldırmanın yolunu, kadın temsili olan eş
başkanlık sistemini terörize etmekte buluyor. Şiddete maruz
kalan, kamusal hizmet alamayan, siyaset, temsil, ifade ve eylem hakları
ellerinden alınan kadınlara yaşatılan antidemokratik
durumun tam karşısında eş başkanlık sistemimiz
durmaktadır.
AKP, yerel yönetimler noktasında da
kadınlara geniş bir dayanışma ağı kuran HDP
belediyelerine pandemi sürecinde bile kayyum atamaktan geri durmamıştır.
Hukuksuzca tutuklanan belediye eş başkanlarımıza, eş
başkanlık uygulaması gerekçe gösterilerek soruşturmalar
açılmıştır. Kadın siyasetçilerin, kadın eş
başkanlarımızın siyaset ve yönetim hakkını
gasbeden bu iktidar, yargıyı siyasallaştırmış,
mahkeme heyetlerini yönlendirmiş, kadın temsiliyetine karşı
iktidar zırhını giyinerek kadın
kazanımlarımıza saldırmaktadır. Figen Yüksekdağ,
Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak, Sara Kaya, Hatice Taş ve tutuklu
diğer eş başkanlarımız şu anda AKP
iktidarının cezaevlerinde rehin tutulmaktadır.
İktidarın yargıya hazırlattığı mesnetsiz,
elle tutulmayan, içi boş, halk iradesini gasbetmeye yönelik iddianameler,
kâğıt israfından başka hiçbir şey ifade etmemektedir.
Atadığınız kayyumlarla belediye
kaynaklarını, kamu hizmeti yerine çerez ve altın varaklı
banyolara harcadığınızı bütün halk biliyor.
Kayyumların ilk icraatları kadın kurumlarını
mühürleyip müdürlükleri işlevsizleştirmek olmuştur. AKP iktidarı
tarafından, eş başkanlığı hedef hâline getiren,
terörize eden açıklamaların yapılması ve kayyumlara gerekçe
olarak eş başkanlığın gösterilmesi, AKPnin kadın
iradesinin temsiliyetine tahammül edememesinin bir kanıtıdır.
İktidar, istediği kadar eş başkanlık sistemimizi
terörize etmeye çalışsın, bunu gerekçe yaparak eş
başkanlarımıza soruşturma açsın, bizler mor çizgimiz
olan eş başkanlıktan asla vazgeçmeyeceğiz.
Dünyada bir ilk olan eş başkanlık
sistemimiz, kadın iradesini açığa çıkaran ve eşit
temsiliyet gücünü yaratan en demokratik temsiliyet biçimidir. Her alanda
kadınların temsil gücü olarak eş başkanlık sistemini
sonuna kadar savunacağız ve sürdüreceğiz. Mor direnişimizi
ve kadın muhalefetimizi iktidarın müsaadesine
bırakmayacağız. Sokaklar bizimdir, tarlalar, fabrikalar,
üniversiteler faşizme karşı kadınların direniş
alanlarıdır. AKP iktidarı şunu unutmasın: Eş
başkanlık mor çizgimizdir, kadın özgürlük mücadelemizden asla
vazgeçmeyeceğiz. Kadın Mücadelesi her yerde.
(x)
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Buyurun Sayın Akçay.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
50.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, İstanbul
Milletvekili Engin Altayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Biraz evvel, Cumhuriyet Halk
Partisi Antalya Milletvekili Sayın Rafet Zeybekin geçmişte Genel
Kuruldaki Kırk yıldır siyasetin içinde olan bir kişi
olarak
diye devam ettiği konuşmasına bir atıfta
bulunmuştum ve konuşmasının daha sonraki cümlelerindeki
İşte, şu kadar yıl savcılık yaptım.
ifadesine atıfta bulundum. Bugün de Otuz yıl falan
savcılık yaptığını. ifade etti. Öncelikle, kendi
hafızamı tebrik ediyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Altayın
hafızası kötü.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Şimdi, Sayın Altay
da bu konuşmanın, siyasetin içinde değil de kamunun içinde
olarak söylenmiş olacağını ifade etmişti. Aynen
okuyorum tutanaklardan; 15/10/2019, Yasama Yılı 3, Birleşim 6:
Kırk yıldır siyasetin içinde olan birisi olarak bu tür
kişileri politikanın yüz karaları olarak
değerlendiriyorum. diye bir cümle. Birkaç cümle sonra da Değerli
milletvekilleri, 2009 yılında
Ben o zaman cumhuriyet
savcısı olarak görev yapıyordum; dikkatle takip ettim...
Takdirleri yüce milletimize ve Genel Kurulun
bilgilerine arz ediyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin
ile 128 milletvekilinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2735)
ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 216) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylamıştık.
22nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime bir dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:01.58
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 01.59
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 104üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu
açıyorum.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 25 Haziran
2020 tarihli Perşembe günü ile 216 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde
çalışılmasına karar verilen 26 Haziran 2020 Cuma günü
toplanmamasına ilişkin önerisi
24/6/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 24/6/2020 Çarşamba
günü (bugün) yaptığı toplantıda Genel Kurulun 25/6/2020
tarihli Perşembe günü ile 216 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde
çalışılmasına karar verilen 26/6/2020 Cuma günü
toplanmaması önerisinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görülmüştür.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Özlem
Zengin Engin
Altay Hakkı
Saruhan Oluç
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi Halkların
Demokratik Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Erkan
Akçay Dursun
Müsavat Dervişoğlu
Milliyetçi
Hareket Partisi İYİ
PARTİ
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
BAŞKAN Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
216 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin
ile 128 milletvekilinin Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2735)
ve Adalet Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 216) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir iş
bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 30 Haziran 2020 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 02.01
(x) 7/4/2020 tarihli 78inci Birleşimden itibaren coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonundaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümlerde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) 216 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.