TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
11inci
Birleşim
30
Ekim 2019 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Zafer Sırakayanın, 30 Ekim Türkiye-Almanya
İşgücü Anlaşmasının 58inci yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Batman Milletvekili
Mehmet Ruştu Tiryakinin yerel yönetimlerde yaşanan sorunlara
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Eskişehir
Milletvekili Arslan Kabukcuoğlunun, 30 Ekim Mondros Müterakesinin
101inci yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
IV.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Denizli Milletvekili Cahit
Özkanın, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin
yaptığı gündem dışı konuşması
sırasında AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Fatma
Kurtulanın, belediyelere kayyum atamak suretiyle Anayasanın ve
Belediyeler Yasasının ihlal edildiğine ilişkin
açıklaması
2.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, 29 Ekim Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluşunun 96ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
3.- Osmaniye Milletvekili
Mücahit Durmuşoğlunun, 29 Ekim Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluşunun 96ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
4.- Gaziantep Milletvekili
İmam Hüseyin Filizin, eğitim camiasının
itibarının korunması gerektiğine ilişkin
açıklaması
5.- Mersin Milletvekili
Hacı Özkanın, 29 Ekim Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun
96ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıçın, 29 Ekim Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluşunun 96ncı yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
7.- Hatay Milletvekili
Sabahat Özgürsoy Çelikin, ABD Temsilciler Meclisinin 1915 olaylarını
"Ermeni soykırımı" olarak tanıyan karar
tasarısını kabul ettiğine ve tarihî gerçeklerin parlamento
eliyle değiştirilemeyeceğine ilişkin açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Hayati Arkazın, 29 Ekim Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun
96ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
9.- Mersin Milletvekili Olcay
Kılavuzun, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını tebrik ettiğine
ve Avrupanın sözde medeniyet merkezi sayılan başkentlerinde
Türklere karşı yapılan saldırıların arttığına
ilişkin açıklaması
10.- Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycanın, Kahramanmaraş ilinin Türkiyenin 17nci
büyük şehri olmasına rağmen ulaşım sorununun devam
ettiğine ilişkin açıklaması
11.- Niğde Milletvekili
Selim Gültekinin, Türk Kızılayının 151 yıldır
insani yardım alanında yürüttüğü çalışmalarıyla
küresel bir aktör hâline geldiğine ilişkin açıklaması
12.- İzmir Milletvekili
Murat Çepninin, Soma maden işçilerinin mağduriyetinin giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
13.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, 29 Ekim Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun
96ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
14.- Eskişehir
Milletvekili Arslan Kabukcuoğlunun, Sağlık
Bakanlığının yeterli kadro açmaması nedeniyle
işsiz kalan sağlık alanında eğitim görmüş
gençlerin sesinin duyulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
15.- Amasya Milletvekili
Mustafa Levent Karahocagilin, Amasya Çevre Yolu Projesinin 2019
yılı sonu itibarıyla tamamlanacağına ilişkin
açıklaması
16.- Sivas Milletvekili
Semiha Ekincinin, 29 Ekim Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 96ncı
yıl dönümünü kutladığına ve Kızılay
Haftasına ilişkin açıklaması
17.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, Türkiyenin terörle
mücadelesini sekteye uğratmak ve uluslararası kamuoyundaki konumunu
zayıflatmak amacıyla DEAŞ konusunun gündeme getirilmeye
çalışıldığına ilişkin açıklaması
18.- Denizli Milletvekili
Gülizar Biçer Karacanın, Denizli Milletvekili Şahin Tinin CHP grup
önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, ABD Temsilciler Meclisinin
sözde Ermeni soykırımının tanınmasına
ilişkin kararının kınandığına,
reddedildiğine, yok hükmünde sayıldığına ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından alınan kararın Resmî Gazetede
yayımlanmasına dair tezkeresi (3/915)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, 5-6 Kasım 2016
tarihlerinde Arnavutlukun başkenti Tiran'da düzenlenecek olan
RACVIAC-Güneydoğu Avrupa Parlamentoları Savunma ve Güvenlik
Komiteleri Yıllık Toplantısına İçişleri
Komisyonu Başkanı Kahramanmaraş Milletvekili Celalettin Güvenç
ile Millî Savunma Komisyonu Başkan Vekili Bursa Milletvekili Refik Özenin
katılması hususuna ilişkin tezkeresi (3/916)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İYİ PARTİ
Grubunun, Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs ve 19 milletvekili tarafından,
Karadeniz'de yaşanan deniz kirliliği ve bu kirliliğin
sebeplerinin araştırılması, deniz kirliliğinin önlenmesi
için gereken tedbirlerin tespiti amacıyla verilmiş olan (10/1908)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2019 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun,
Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir ve
arkadaşları tarafından, IŞİD/DAEŞ terör örgütüne
karşı yürütülen mücadelenin tüm boyutlarıyla ortaya
çıkarılması ve kamuoyunun aydınlatılması
amacıyla 30/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30
Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Denizli
Milletvekili Gülizar Biçer Karaca ve 19 milletvekili tarafından,
Acıpayam depremzedelerinin sorunlarının tespiti ve bu
sorunların giderilmesi için gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan (10/1997) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
30 Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun
Kullanılmış Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif Atık
İdaresinin Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşmeye Türkiye
Cumhuriyetinin Beyanlarla Birlikte Katılmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1801) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 88)
2.- Edirne Milletvekili Fatma
Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin
Su Ürünleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/2214) ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 106)
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Temsil ve Tanıtma
Ödeneğine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan
Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin cevabı (7/18483)
2.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, önerge ve kanun teklifi iadelerine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya
Sadi Bilgiçin cevabı (7/18488)
3.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, görevde yükselme ve unvan
değişikliği sınavına ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin cevabı
(7/18896)
4.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Fethullahçı Terör Örgütünün (FETÖ/PDY)
15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi İle Bu Terör Örgütünün
Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporuna ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin cevabı
(7/18897)
5.- İzmir Milletvekili
Bedri Serterin, TBMMde gıda mühendisi istihdamına ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi
Bilgiçin cevabı (7/19319)
6.- Zonguldak Milletvekili
Deniz Yavuzyılmazın, soru önergelerinin
cevaplandırılmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin cevabı (7/19320)
7.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, ziyaretçi girişlerinde kartvizit
yasağı uygulanıp uygulanmadığına ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi
Bilgiçin cevabı (7/19765)
30 Ekim 2019 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ
(İstanbul), Barış KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
11inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Birleşime 14.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.04
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.35
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ
(İstanbul), Barış KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
11inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Türkiye-Almanya
İşgücü Anlaşmasının 58inci yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Zafer Sırakayaya
aittir.
Buyurun Sayın Sırakaya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Zafer Sırakayanın,
30 Ekim Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşmasının 58inci
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
ZAFER SIRAKAYA (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 30 Ekim 1961 tarihinde Almanyayla
imzalanan İşgücü Anlaşmasının 58inci yıl dönümü
nedeniyle şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, Gazi Meclisimizi ve siz değerli milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, göç aslında
insanlığın kaderi; insanlığın kaderi olması
dışında göç, biz insanların da hikâyesinin
başlangıcıdır. Biz inananlar ana rahminden dünyaya, oradan
toprağa ve en sonunda mahşerde var olacağımıza inanan
bir göçmen topluluğuyuz aslında.
Sayın milletvekilleri, dünya ekonomik
sistemindeki eşitsizliğin artması ve gelir makasının
ülkeler arasında giderek açılması sonucunda, mukayeseli olarak
daha iyi imkânlara sahip bir hayatın özlemi insanları göç etmeye
teşvik etmekte. Üstat Necip Fazıl Kısakürek bu
adaletsizliği şu şekilde vurgulamış: Allahın on
pulunu bekleyedursun on kul/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir
pul/ Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa/ Yaşasın,
kefenimin kefili karaborsa!
Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütünün
raporuna göre bugün dünyada 272 milyon insan göçmen konumundadır,
bunların 65 milyonu ise çocuklardan oluşmaktadır. Dünyanın
vicdanı olarak nitelendirilen, insani yardım noktasında dünyada
lider olan Türkiye, en çok sığınmacıyı da misafir eder
konumdadır. Medeniyetimiz kendisine ihtiyaç duyan insanlara el uzatmaktan
hiçbir zaman geri durmamıştır. Türkiye, bugün de ölümden kaçan,
yerinden edilmiş başta Suriyeliler olmak üzere tüm mazlum milletler
konusunda önemli bir süreci başarıyla sürdürmektedir.
İnanıyorum ki yürütülen terörle mücadele operasyonlarıyla bölge
terör örgütlerinden temizlenecek ve ülkemizde misafir olarak bulunan
Suriyeliler güvenli bir şekilde tekrar ülkelerine döneceklerdir.
Sayın milletvekilleri, 30 Ekim 1961 tarihinde
Türkiye ile Federal Almanya arasında imzalanan anlaşmadan bugüne
kadar geçen zamanda Almanyada 3,5, bütün dünyada yaklaşık 6,5
milyonluk bir nüfusa ulaşan vatandaşlarımız
hâlihazırda 4üncü nesillerini yaşamaktadır. Tabii ki bu, kolay
bir süreç olmadı. 2000li yıllarda Türkiye iç siyasetindeki istikrar
ve kalkınmayla birlikte gelen aktif dış politika vizyonu
kapsamında Türk vatandaş diasporasına yönelik ilgi bütüncül bir
hâl almış ve kurumsallaşma tarihindeki en zengin dönemini
yaşamıştır. 2002 yılı itibarıyla vatandaşlarımızın
hizmet aldıkları konsolosluklarımızdaki fiziki
imkânları düzelmiş, başta Yurtdışı Türkler ve
Akraba Topluluklar Başkanlığı olmak üzere birçok yeni yapılanmaya
gidilerek yurt dışı Türklerle sürekli irtibat hâlinde
olunmuştur. Yine, Hükûmetimizin çalışmaları neticesinde
yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları, ilk kez
2014 yılında, bulundukları ülkelerde oy kullanabilme
imkânını haiz olmuşlardır.
Sayın milletvekilleri, nüfusunun
yarısına yakını 30 yaş altında olan
diasporamızın bilhassa genç mensuplarına yönelik
çalışmalarımızı, onların çift dilli bir
eğitim sayesinde kültür ve kökenlerini bilmelerini çok önemsemekteyiz. Gün
geçmiyor ki Avrupada bir camimize saldırılmasın, bir vatandaşımız
göçmen veyahut da Müslüman kimliği sebebiyle hakarete uğramasın.
Bu ırkçılık, bizzat Avrupa kaynaklı
araştırmalarda ve raporlarda ortaya konulduğu üzere, kendini
sokak saldırılarından iş alımlarında yapılan
ayrımcılığa kadar farklı şekillerde
göstermektedir. Biliyoruz ki yurt dışındaki Türk toplumumuzun
ana vatanları Türkiye'ye duyduğu aidiyet ve güven hissi
yıllardır her türlü siyasi görüş ve çıkarların
üzerindedir. Bunun için yeni bir çalışmayı hayata
geçirdiğimiz hepinizin malumudur: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu bünyesinde yurt dışında yaşayan
vatandaşların sorunlarını çözüme katkı sağlamak
amacıyla Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Alt
Komisyonu kurulmuştur. Hayırlı uğurlu olsun.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın geçtiğimiz yıl Bosna Hersek ziyaretinde
müjdesini verdiği Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Alt Komisyonu yurt dışındaki
vatandaşlarımızın tespit edilen ihtiyaçlarının
ivedi şeklide giderilmesinde ve daha önce bahsi geçen
sorunlarının Meclis gündemine taşınmasında mühim bir
merhale teşkil edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Sırakaya, sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
ZAFER SIRAKAYA (Devamla) - Komisyonu üyelerinin
şu hususlardan hiç şüphe duymadıklarını biliyorum:
Türk diasporası için çalışmak Türkiye için
çalışmaktır ve özellikle diasporada yaşayan gençlerimizin
eğitimine, sağlığına, bilinç ve aidiyetine
sunabileceğimiz katkılar tüm milletimizin geleceğinin
korunması anlamına gelecektir. Bu vesileyle Yurtdışı
Türkler ve Akraba Topluluklar Alt Komisyonunun
çalışmalarının muvaffak olmasını Yüce Rabbimden
temenni eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündem dışı ikinci söz, yerel
yönetimlerde yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen Batman
Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakiye aittir.
Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP
sıralarından alkışlar)
2.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin yerel
yönetimlerde yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yerel yönetimlerde
yaşanan sorunlarla ilgili olarak gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Hepinize saygıyla selamlıyorum.
En sonda söyleyeceğimi en başta
söyleyeyim. Türkiye, kalıcı bir olağanüstü hâl rejimiyle
yönetilmektedir. Evet, ülkemizin geçmişinde OHAL rejimleri de
sıkıyönetim rejimleri de darbe rejimleri de yaşandı. Evet,
bugünden geriye bakıldığında, bu ülkede yaşayan
insanların büyük bir çoğunluğu darbe rejimlerini de
sıkıyönetim rejimlerini de OHAL rejimlerini de iyi biçimde yâd
etmiyor, hatta benim gibi pek çok insan kâbus gibi görüyor ve lanetliyor.
Sizler de iktidara gelirken OHALi kaldırma vaadinde bulundunuz ama
şimdi hiç kimsenin aklına gelmeyen bir şey yaptınız:
Ülkemizi kalıcı bir OHAL rejimine soktunuz ve kesintisiz biçimde OHAL
rejimi uyguluyorsunuz, üstelik açıkça Anayasayı yok sayarak. Örnek
mi? Anayasa, madde 127: Bir belediye başkanı ancak görevi nedeniyle
bir suç işlerse görevden alınabilir veya
uzaklaştırılabilir. Anayasa hükmü tartışmayı
gerektirmeyecek açıklıkta: Görevi nedeniyle bir suç işlerse
Peki, görevi nedeniyle bir suç işlemediği
hâlde bir belediye başkanını görevden
uzaklaştırırsanız ne olur? Hem Anayasayı ihlal
etmiş hem de çiğnemiş olursunuz. İşte siz, göreviyle
ilgili haklarında hiçbir dava ve soruşturma olmadığı hâlde
13 belediye başkanımızı görevden
uzaklaştırdınız. Üstelik bunlardan birini halkın
egemenlik günü olan 29 Ekim günü yaptınız ve halk egemenliğini
de 29 Ekimde yok saydınız. Bu da size yetmedi, belediye
başkanlarının yerine vekâlet edecek kişiyi belediye
meclislerinin belirlemesine de izin vermediniz, bazı belediyelerimizin
meclislerini de lağvettiniz. Peki, yerine kimi getirdiniz? Kuruluş
felsefenizi yok sayarak, seçilmişlerin yerine atanmış vali ve
kaymakamları getirdiniz. Bütün bunları neye dayanarak
yaptınız? İşte, bir OHAL kanun hükmünde kararnamesine
dayanarak yaptınız. Reddettiğiniz her tür yönetim biçimini
iktidara geldikten sonra fazlasıyla yerine getirdiniz.
Ben şimdi size çarpıcı bir iki örnek
vereceğim. Bu gördüğünüz fotoğrafları anımsıyor
musunuz, bu gördüğünüz fotoğrafları? Ankaranın Sincan
ilçesinde seçilmiş belediyeden rahatsız olanlar, Kudüs Gecesi
etkinliğinden rahatsız olanlar ne yapıyor? Devletin zor
aygıtını gösteriyor; tankları yürütüyor ve böylece Sizi
ezeriz. diyor. Ne diyordu 28 Şubat darbecileri? Etkisi bin yıl
sürecek. diyordu. Peki, ne oldu? Kaybettiler.
Şimdi size başka fotoğraflar
göstereceğim. Bunları görüyor musunuz? Peki, bunları görüyor
musunuz? Bunları? Bunların hepsi belediye binaları, şu anki
belediye binaları. Bunları görüyor musunuz, Mardin Büyükşehir
Belediyesinin girişi? Bunlar Diyarbakır, Mardin ve Van
Büyükşehir Belediyelerinin girişi. Değişen hiçbir şey
yok, ruh aynı, bakış aynı, yine seçilmiş belediyelere
tahammül edemeyen bir siyasi iktidar yine devletin zor aygıtını
gösteriyor, TOMAlar, Akrepler ve adı her neyseler.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Teröristlere
yardım etmeyecek o belediyeler.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Ne
diyor muktedirler? Ya itaat edersiniz ya da ezeriz. 28 Şubat
mağduruydunuz, yeni bir 28 Şubat rejimi kurdunuz. O zamanki
muktedirler ne diyordu, biliyor musunuz? İrtica diyordu, Şeriat
hortladı. diyordu, Cumhuriyet elden gidiyor. diyordu. Siz ne
diyorsunuz? Terör diyorsunuz, beka diyorsunuz, Ülkemizin geleceği
tehdit altında. diyorsunuz. Özetle, değişen hiçbir şey yok
tıpkı kaybetmeye mahkûm olduğunuz gibi. Reddettiğiniz her
tür yönetim biçimini bu şekilde tekrar tekrar yerine getiriyorsunuz. Belki
de ülkemizin temel sorunu bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tiryaki, sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Siyasi partiler demokrasi değil, devletin
gücünü ele geçirmek istiyor tıpkı bugün
yaptığınız gibi ama bu, kaderimiz değil; bu,
halklarımızın kaderi değil. Her düşüncenin özgürce
ifade edildiği, her inancın özgürce yaşandığı,
her kimliğin kendisini özgürce geliştirebildiği, Kürt sorununun
barış ve kardeşlik içerisinde çözülebildiği, bir OHAL
KHKsiyle insanların işinden, ekmeğinden edilmediği; herkes
için eşit, ulaşılabilir nitelikli eğitim ve
sağlık hizmetinin sunulduğu, adalete güvenin yeniden tesis
edildiği bir ülke mümkün ve bizler bedeli ne olursa olsun bunun için
mücadele etmeye devam edeceğiz diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın
Başkanım
BAŞKAN - Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sataşmadan
dolayı söz istiyorum efendim. Hatip konuşmasında grubumuzu
doğrudan hedef alarak defalarca sataşmıştır. Münferit
olarak sizin kurumuş siyasi görüşünüz ifadesini
kullanmıştır. Söz istiyorum efendim.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Kurumuş mu? Ben öyle bir şey söylemedim.
BAŞKAN Buyurun.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Batman
Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin yaptığı gündem
dışı konuşması sırasında AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'de bir Kürt sorunu yoktur; Kürtlerin,
Arapların, Türkmenlerin barış içerisinde yaşamasına
engel olan bir fitne ve terör sorunu vardır. Bu terör sorununu iyi anlamak
istiyorsanız, parçalanan imparatorluk döneminde Fastan Tunus, Cezayir,
Libya, Yemen, Suriye, Şam, Bağdat, Filistine; Balkanlardan ta Varşovaya
kadar ihanet tohumlarını görürsünüz.
Bakınız, bizim anayasal düzenimiz
vardır; bu coğrafyada -bizim üzerimize- barış içerisinde
yaşamak üzere Kürtleri, Arapları ve Türkmenleri, tabii ki Yezidileri,
Keldanileri, Nasturileri bir arada yaşatacak hukukun üstünlüğüne
dayanan bir dünya görüşümüz vardır. Bunun için orada terörle mücadele
ediyoruz.
Bakınız, eğer gerçekten orada
Kürtleri, Arapları ve Türkmenleri düşünüyorsanız yapmanız
gereken tek bir şey vardır: Petrol şirketlerinin, silah
baronlarının ve faiz lobilerinin
Hani, atıyorlar ya
tweetleri, ne diyorlar? Deyrizordaki petrol kuyularımızı
güvence altına aldık. Çıkıp acaba bir tek sözünüz var
mı? Olamaz. Çünkü orada yapılmak istenen, orada Kürtlerin,
Arapların ve Türkmenlerin hakkı olan yer altı ve yer üstü
kaynaklarını
HÜDA KAYA (İstanbul) Siz getirdiniz,
IŞİDle beraber taşıyan sizsiniz.
CAHİT ÖZKAN (Devamla)
insan kaynaklarını, ekonomik kaynaklarını
oranın insanlarına, Kürtlere, Araplara, Türkmenlere değil,
bugüne kadar dünyanın başına bela olan ve dünyayı sadece
5ten ibaret gören uluslararası vesayete vermektir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Aranıza mesafe
koyun, mesafe.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) Biz, Kürtlerin bu
ülkede kurucu bir unsur olduğuna inanıyoruz. Hani diyoruz ya etle
tırnak değil, bizzat kurucu unsur.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Hakkı
olmasın ama kurucu unsur olsun!
CAHİT ÖZKAN (Devamla) Onun için burada
Kürtlerin etnik kimlik ifadesinin ve her türlü dil ifadesinin özgürlüğünün
temellerini attık.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Her tarafı
yasakladınız be!
CAHİT ÖZKAN (Devamla) - Her şeye
rağmen bu özgürlük mücadelesini Kürtler, Araplar ve Türkmenler için devam
ettireceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) Yüzde 77ye saygı
gösterin. Yüzde 77 Cizre.
FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın Başkan
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sataşmadım.
BAŞKAN Buyurun Sayın Kurtulan.
FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın Başkan,
takdir edersiniz ki grubumuza sataşarak, hatibimizin
konuşmalarının tümüyle dışına çıkarak
Oysaki konumuz kayyumdu, kayyuma dair AKP ne söylemek ister biz onu beklerken
hatip başka bir şeyden, başka bir yerden, yine terör
kavramının arkasına sığınarak yine partimize
ithamlarda bulunmuştur. Ben buradan, yerimden
BAŞKAN Buyurun.
Yerinizden ama süreniz iki dakika.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulanın, belediyelere
kayyum atamak suretiyle Anayasanın ve Belediyeler Yasasının
ihlal edildiğine ilişkin açıklaması
FATMA KURTULAN (Mersin) Tamam.
Sayın Başkan, şunu söyledi hatibimiz:
29 Ekim günü Cizre Belediyemizde
Tıpkı 28
Şubatçıların zihniyeti gibi belediyelerimize
Daha önce 12
belediyemizde olduğu gibi, 29 Ekim günü Cizre Belediyemiz de ablukaya
alınarak -tanklarla, toplarla- çok yoğun güvenlik tedbirleri
alınarak işgal edilmiştir. Biz buna da işgal diyoruz.
Alınıyorsunuz, kızıyorsunuz ama başka bir
karşılığı yok. Bir halkın iradesi
29 Ekim günü
de özellikle planlıyorsunuz, özellikle 29 Ekime gölge düşürmek,
oranın artık tekçi zihniyete hizmet eden bir sistem hâline
döndüğünün mesajını bizzat siz vermek istiyorsunuz.
Burada belediyelere kayyum atayarak Anayasayı
da ihlal ettiğinizi, aynı zamanda Belediyeler Yasasını
ihlal ettiğinizi, biz her daim bunu söylüyoruz, tekrar burada da
söylüyoruz.
Sizin söylediğiniz terörle bağlantı
vesaire dediğinizi, defalarca söyledik, savcıların böyle bir
iddiası yok, böyle bir iddianamesi yok. Savcılar bunu demezken AKP
neye dayanarak burada, özellikle bu kürsüde söylüyor? Hiçbir dayanağı
yok.
AKP, belediye başkanlarının görev
süreleri boyunca, belediye başkanlarının
başkanlığa geliş sürecinde hiçbir zaman görevleriyle ilgili
bir soruşturma, kovuşturma yok iken keyfî, tümüyle AKPnin siyasi
ihtiyaçları doğrultusunda ihtiyaç duyup kayyum atamayı bir idare
şekli, bir yönetim şekli olarak önüne koymuştur. 3
büyükşehirden başladı, peyderpey devam ediyor ve öyle görünüyor
ki bu yazı, Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
sözü sadece bu duvarda kalmaya devam edecektir.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
3.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlunun,
30 Ekim Mondros Müterakesinin 101inci yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
BAŞKAN Evet, gündem dışı
üçüncü söz, Mondros Ateşkes Mütarekesiyle ilgili söz isteyen
Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğluna aittir.
Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Mondros Mütarekesinin 101inci yıl dönümünü
münasebetiyle söz almış bulunmaktayım.
İttihat ve Terakki Cemiyeti, Birinci Dünya
Savaşının ayak sesleri gelmeye
başladığında, İngiltere ve Fransadan,
imparatorluğun bütünlüğünü korumak için garanti beklemiş,
olmayınca da Almanyadan gelen ittifak teklifini havada
kapmıştır.
Günün sonunda Birinci Dünya Savaşında
mağlup olduk. Mütareke görüşmelerinin başlamasıyla Mondros
Limanından Osmanlının üzerine karabulutlar gelmeye
başladı.
Mütarekeler savaş hâlini durdurup
barış zeminini hazırlamak için yapılır ancak Mondros
Mütarekesinin maddelerinin çokluğu ve ayrıntılı
oluşu, silahlar sussun ve sonra barış olsun
mantığıyla hazırlanmadığını gösterir.
Mondros Mütarekesi, 30 Ekim 1918 yılında
imzalandı. Toplam 24 maddeden oluşur ve bazı maddeleri
şunlardır:
1. madde: Çanakkale ve Karadeniz
Boğazları serbest olarak seyrüsefere açılacak, boğazlardaki
istihkâm mevkilerini itilaf devletleri işgal edecek.
5. madde: Hudutlarda ve karakolda iç güvenliği
temin edecek askerlerden fazlası terhis edilecek.
7. madde: İtilaf devletlerinin güvenliğini
tehlikeye düşürecek bir durumda imparatorluğun herhangi bir
kısmı işgal edilecek.
24. madde: Vilayat-ı Sittede (Erzurum,
Erzincan, Sivas, Van ve Siirt) karışıklık çıkarsa
itilaf devletleri işgal edecek. denilmekte, nüfusun ancak yüzde 15i
Ermeni olan bu illerde bir Ermeni devleti kurulması planlanmaktadır.
Kürtler ise Sivas, Ankara, Konya, Halep, Adana, Erzurum, Van, Bitlis, Harput,
Diyarbakır ve Musulda devlet kurmak istemektedirler.
Mütarekeyi imzalayanlar ve Osmanlı
yöneticileri, mütarekenin çok kötü şartlar
taşımadığı, itilaf devletlerini kızdırmamak
gerektiği ve bu devamlılıkla daha olumlu bir barış
antlaşması imzalanabileceği hususlarında
vatandaşı ikna etmeye çalışmışlardır. Bunun
yanında, pek çok kamuoyu lideri, Mondrosun ağır şartlar
taşıdığını ve kabul edilebilir bir sözleşme
olmadığını vatandaşa anlatmaya
çalışıyorlardı.
Mütarekenin imzalanmasını takiben, 3
Kasım 1918 Musul, 5 Kasım 1918 İskenderun, 13 Kasım 1918
İstanbul ve başka istilalar, ilhaklar imparatorluğun dört bir
tarafında yaşanmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu bu
felaketlerle uğraşırken Ben bu makama hiç
hazırlanmamıştım, layıkıyla tahsil edemedim. Dünyada
bir hevesim kalmadı. Şaşırmış bir hâldeyim. Bana
dua ediniz. sözleri, mütarekeden dört ay önce tahta çıkan Sultan
Vahdettinin şeyhülislama samimi itirafıdır.
Kâğıt üzerinde ordu mevcudu 1,5 milyon
olarak gözükmekle beraber, gerçek mevcut 70 binden ibaretti. Aziz vatanın
bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün
orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi
bilfiil işgal edilmiş olsa da Vatanın bağrına
düşman dayasın hançerini, bulunur elbet kurtaracak bahtı kara
maderini. diyen bir lideri Allah bu millete nasip etmiş; Yüce Atatürkün
önderliğinde, Türk milleti canını dişine takmış,
günümüzün modern Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur.
Genel Başkanımız Sayın Meral
Akşener Türk milletinin kaderinde devlet kurmak vardır. der. Bu
devlet kurma kabiliyeti, tarihin her safhasında, çabasıyla ve
kudretiyle yeniden meydana gelmeyi bilen Türk milletinin asaletidir ve bu
asalet, yıkılan ve kurulan her Türk devleti için, kan verir, can
verir ve gözyaşı döker.
Kalite literatüründe hata altın
değerindedir. Hata, ileride, hataya gidecek yolları kapatacak dersler
çıkartıldığında kıymetlidir.
29 Ekim 1923ten dört yıl üç yüz
altmış dört gün önceki tarih de bizim için çok önemli bir tarihtir.
29 Ekim 1923 bizim gururumuz, onurumuz, dirilişimiz ve ayağa
kalkışımızdır. 30 Ekim 1918 ise hiç unutmamamız
gereken ibretimizdir, dersimizdir; gafletin bir ülkeyi nerelere
götüreceğinin ifadesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kabukcuoğlu,
sözlerinizi tamamlayın lütfen.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla)
Tamamlıyorum Başkanım.
Sayın milletvekilleri, ülkemizin gitmekte
olduğu yer cehalettir. Türk milletinin başına bir şey
gelecekse tarihimizde pek az görülen kurumsallaşmış cehaletten
ve yobazlıktan gelecektir. Toplumu ileriye taşıyan tüm
değerlerde olduğu gibi, bilgeliği
sıradanlaştırdınız, cahilliği ise
kurumsallaştırdınız. Çocuklarımız, gençlerimiz
cahilliğin, ümitsizliğin pençesinde kıvranıyor;
çağın ihtiyaç duyduğu eğitimi alamıyorlar. Bunun
mucidi AK PARTİ iktidarıdır. Tarih yolsuzluklarla paralel
ilerleyen yatırımlarınız için ne der bilinmez ancak
kurumsallaşan cehaletle ülkenin geleceğini mahvediyorsunuz. Aç
olalım, yoksul olalım ama gençlerimizi, çocuklarımızı cehaletten
kurtarmak önceliğimiz olsun. Bir başka mütareke, bir başka
kuruluş istemiyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden bir dakika süreyle
söz vereceğim. Bu sözlerin ardından da sayın grup başkan
vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
İlk olarak Sayın Taşkın, buyurun
lütfen.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının,
29 Ekim Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 96ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyetimizin 96ncı yıl dönümü dün tüm
yurtta büyük bir coşkuyla kutlandı. Aziz milletimizin Cumhuriyet
Bayramını kutluyor, Kurtuluş Savaşımızın
kazanılmasına ve cumhuriyetimizin kuruluşuna öncülük eden
kahramanlarımızı saygıyla yâd ediyorum. Bu vesileyle tüm
şehitlerimize de Allahtan rahmet diliyorum.
Malazgirtten İstiklal Harbine uzanan ve
günümüze kadar gelen kadim tarih yürüyüşümüzde hiç değişmeyen
bir gerçek, millet olarak ülkemizin bekası söz konusu olduğunda tüm
farklarımızı aşarak, birlik, beraberlik, kardeşlik
içinde hareket edebilme kabiliyetimizdir. En son Barış
Pınarı Harekâtı da bir kez daha göstermiştir ki milletimiz
o engin irfanıyla bağımsızlığına ve
geleceğine yönelik her türlü tehdit karşısında tek yürek,
tek yumruk olmayı sürdürmektedir diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Durmuşoğlu
3.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun,
29 Ekim Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 96ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Teşekkürler Sayın Başkan.
29 Ekim sıradan bir tarih değil. Tarihi
şan ve şerefle dolu yüce milletimizin, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
liderliğinde, yedi düvele karşı göğsünü siper edip istiklal
mücadelesini vererek bağımsızlık ateşiyle
yazdığı bir destandır. Bin yıldır üzerinde en çok
oyun ve senaryo planlanan bu coğrafyada yaşamak,
varlığımızı ve geleceğimizi korumak amacıyla
devamlı bir mücadele içinde olduk. Son dönemde de terör örgütlerinin
saldırılarından 15 Temmuz hain darbe girişimine kadar
yaşadığımız tüm hadiseler, üzerimizde oynanan
oyunların bir parçasıdır. Aziz milletimizin bundan bir asır
önce olduğu gibi günümüzde de oynanan bu oyunları bozacağına
yürekten inanıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, aziz milletimizin 29
Ekim Cumhuriyet Bayramının 96ncı yıl dönümünü yürekten
kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere canlarını
bu uğurda feda eden aziz şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi de
minnetle yâd ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Filiz
4.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filizin,
eğitim camiasının itibarının korunması
gerektiğine ilişkin açıklaması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta Diyarbakırda bir
ortaokulda görsel sanatlar öğretmeni Yasin Güneş,
davranışlarından şikâyetçi olduğu öğrencinin
durumunun velisine iletilmesinden sonra okula gelen veli ve 2 oğlu tarafından
okul bahçesinde darbedilmiştir. Olay üzüntü vericidir.
Konuyla ilgili olarak tarihimizden bir örnek vermek
istiyorum: Fatih Sultan Mehmet bağırıp çağıran, ders
dinlemeyen bir çocuktu. Ben Padişahın oğluyum. diye
Akşemsettini tehdit ettiğini öğrenen II. Murat,
Akşemsettinle beraber kurdukları mizansen gereğince ders
sırasında kapıyı açıp bir anda içeri girer.
Akşemsettin padişaha hiddetlenir ve sınıfa girmesi için
izin istemesi gerektiğini bağırarak söyler ve derhâl
sınıftan çıkmasını ister. Padişahın özür
dileyerek mahcup bir şekilde dışarı çıkmasını
şaşkınlıkla izleyen Fatih allak bullak olmuş, o günden
sonra asla yaramazlık yapmamıştı çünkü güvendiği
dağlara kar yağmıştı.
Sonuç olarak eğitim camiamızın
itibarı korunmalıdır diyor, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Özkan
5.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, 29 Ekim
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 96ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Gururla kutladığımız
cumhuriyetimizin 96ncı kuruluş yıl dönümünde,
şehitlerimizin kanlarıyla sulanan bu cennet vatan
topraklarının bütünlüğünü ve cumhuriyeti korumanın azim ve
kararlılığı içindeyiz. Cumhuriyetimizi ve onun sahip
olduğu temel değerleri yüceltmek ve sürekli kılmak ancak huzur,
güven ve barış içerisinde yaşayan, her alanda görev ve
sorumluluklarını bilen, güçlü toplumların sahip olduğu
güçlü devletle mümkündür. Milletçe el ele verip bu gücü oluşturmak için
hepimize önemli görevler düşmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle başta Gazi
Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere istiklal mücadelemizin bütün
kahramanlarını, eşsiz fedakârlıklarıyla milletimizin
gönlünde ölümsüzleşen bütün şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi
şükranla anıyor, aziz milletimizin 29 Ekim Cumhuriyet
Bayramını kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Kılıç
6.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, 29 Ekim Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun
96ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Dün cumhuriyetimizin 96ncı kuruluş
yıl dönümünü kutladık. Ünlü sosyolog İbni Halduna göre
devletler ve medeniyetler asabiyyet, mücadele ve irfanla kurulur. Devletlerin
de insanlar gibi ömürleri vardır. Devlet ve medeniyetin gelişimi
birbiriyle atbaşı gider. Devletler gelişip toplumlar refaha
kavuşunca tembelleşir, israfa ve masraflara dalarlar. Bu durum
onları gayrimeşru ve etik olmayan yollara sevk eder ve bu da onlarda
kişilik ve alışkanlık hâline gelir. Bu da devlet ve toplum
hayatında çürümelere yol açıp onları yıkılışa
sürükler, yerlerine yeni toplumlar, yönetimler ve medeniyetler gelir. Tarih
bunun şahididir. Biz, bundan önce olduğu gibi yolumuza adalet ve
hakkaniyetle devam edelim, devletimiz ve medeniyetimiz ebet müddet olsun.
BAŞKAN Sayın Çelik
7.- Hatay Milletvekili Sabahat Özgürsoy Çelikin, ABD Temsilciler
Meclisinin 1915 olaylarını "Ermeni
soykırımı" olarak tanıyan karar
tasarısını kabul ettiğine ve tarihî gerçeklerin parlamento
eliyle değiştirilemeyeceğine ilişkin açıklaması
SABAHAT ÖZGÜRSOY ÇELİK (Hatay)
Teşekkürler Sayın Başkan.
1915 Ermeni olaylarının sözde
soykırım olarak tanınmasını öngören karar
tasarısı, ülkemizin Suriyenin kuzeyinde terör örgütlerine
karşı yapmış olduğu Barış Pınarı
Harekâtı nedeniyle Türkiyeye yaptırımları öngören yasa
tasarısı ABD Temsilciler Meclisinde kabul edilmiştir. Bizim
açımızdan hiçbir bağlayıcılığı
bulunmayan bu kararla, kendi tarihleri kan, gözyaşı, zulüm ve
soykırımla dolu olan ülkelerin tarih boyunca mazlumun umudu, zalimin
korkusu olan devletimizi soykırımla itham etmeleri gerçekten
trajikomiktir. Tarih yazmak parlamentoların işi değildir. Tarihî
gerçekler parlamento eliyle de değiştirilemez. Gerçeklerden uzak,
yalan ve yanlış sözde Ermeni soykırım yasası bizim
için yok hükmündedir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Arkaz
8.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkazın, 29 Ekim
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 96ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
29 Ekim Türk milletinin destan mücadelesidir, 29
Ekim Türkün karakteridir, 29 Ekim Sakaryada yakasından tuttuğun
düşmanı Dumlupınarda yere sermektir, 29 Ekim Samsunda ilk
adımdır, 29 Ekim Çanakkalede 11 devlete kafa tutmaktır;
Amasyada, Sivas ve Erzurumda milletin bağımsızlığı
ve bölünmez bütünlüğüdür; Ankarada çelikten iradedir; Kahramanmaraş,
Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay, Balıkesir, İzmirde
Kuvayımilliye ruhudur.
Başta Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk
olmak üzere şehitlerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Ne mutlu Türküm diyene! (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Kılavuz
9.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuzun, 29 Ekim
Cumhuriyet Bayramını tebrik ettiğine ve Avrupanın sözde
medeniyet merkezi sayılan başkentlerinde Türklere karşı
yapılan saldırıların arttığına ilişkin açıklaması
OLCAY KILAVUZ (Mersin) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı
tebrik ediyorum. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere silah
arkadaşlarını rahmetle, minnetle yâd ediyorum.
Özellikle son dönemlerde Avrupanın sözde
medeniyet merkezi sayılan başkentlerinde Türklere karşı
yapılan saldırılar artmıştır. Geçtiğimiz
günlerde Almanyada Türk Hava Yollarının ofisine saldıran
bölücüler, yine Norveçin Oslo kentinde, ellerinde terör örgütü PKKyı
simgeleyen bez parçalarıyla, yoldan geçen ve içinde küçük bir
çocuğumuzun bulunduğu otomobile saldırmışlardır.
Bu aşağılık saldırılar karşısında
polislerin hiçbir şey yapmadığı, hatta hadiselere göz
yumduğu anlaşılmaktadır. Bu hainlerden bazıları
da ne yazık ki Türk pasaportu taşımaktadır. Devletimiz
muhakkak ki bu olaylara karışan hainlerle ilgili gerekli
soruşturmayı yürütecektir. Avrupa ülkelerinin, orada yaşayan
soydaşlarımızın haklarını korumak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aycan
10.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycanın,
Kahramanmaraş ilinin Türkiyenin 17nci büyük şehri olmasına
rağmen ulaşım sorununun devam ettiğine ilişkin
açıklaması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, Kahramanmaraş Türkiyenin 17nci büyük şehri
olmasına rağmen çok ciddi ulaşım sorunları
yaşayan bir şehirdir. Yıllardır kara yollarının
yapımı bitmemiştir. Göksun-Kahramanmaraş, Göksun-Elbistan,
Kahramanmaraş-Çağlayancerit, Göksun-Andırın kara
yolları bu sene de bitmemiştir. Kış mevsimine girerken bir
türlü bitmeyen yollar, ulaşım sorunlarına ve trafik
kazalarına neden olmaktadır. Kahramanmaraş sadece kara
yollarında değil demir yollarında da sıkıntılar
yaşamaktadır. Yolcu taşımacılığında
demir yollarından hiç yararlanamamaktadır, bu konuda da bir
gelişme olmamıştır. Uçak ulaşımında da
sıkıntılar yaşanmaktadır. Kahramanmaraş-Ankara
uçak seferi günün en olmayacak saatlerinde ve günde 1 kezdir fakat her gün
yapılmamaktadır. Bu sıkıntıların bir an önce
giderilmesini bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gültekin
11.- Niğde Milletvekili Selim Gültekinin, Türk
Kızılayının 151 yıldır insani yardım
alanında yürüttüğü çalışmalarıyla küresel bir aktör
hâline geldiğine ilişkin açıklaması
SELİM GÜLTEKİN (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ne zaman ihtiyaç olsa
yardıma ilk koşan Kızılay, yüz elli bir yıldır
sınırları aşarak dünyanın sayılı iyilik
hareketlerinden biri olmuştur. Kızılay, ihtiyaç anında
dayanışmanın, ızdırap anında eşitliğin,
savaşın en kızgın anında
insancıllığın, tarafsızlığın ve
barışın simgesidir. Türk Kızılayı, insani
yardım alanında yürüttüğü yardım
çalışmalarıyla küresel bir aktör hâline gelmiştir. Son on
yılda din, dil, ırk ayrımı gözetmeden 138 farklı
ülkede doğal ve insan kaynaklı afetlere müdahale etmiş, ihtiyaç
sahiplerinin barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını
karşılamış, kalıcı refaha yönelik pek çok
başarılı çalışmaya imza atmıştır.
Ülkemizde de doğal afetten sağlık hizmetlerine, kan temininden
ilk yardıma, afetlerde acil beslenme ve barınmadan mültecilerin barınması
gibi birçok konuda aktif rol oynamaktadır. Unutmayınız ki
Kızılay, ihtiyaç sahibinin kim olduğuna bakmadan ona elini
uzatan bir yardım kuruluşudur. İyi ki varsın
Kızılay diyor, Gazi Meclisi ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Çepni
12.- İzmir Milletvekili Murat Çepninin, Soma maden
işçilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MURAT ÇEPNİ (İzmir) Teşekkürler
Başkan.
Somalı maden işçileri yirmi altı
gündür direnişteler. 2014 yılında 301 işçinin iş cinayetlerinde
hayatını kaybetmesinden sonra, 3.500 civarında madenci de
gerekçesiz, tazminatsız işten
çıkarılmışlardı. Dört yıldır ödenmeyen
tazminatları nedeniyle BAĞIMSIZ MADEN-İŞ Sendikası
öncülüğünde işçiler Ankaraya yürüyüş başlattılar
fakat işçilerin önü Manisa Kırkağaçta kesildi, hâlen aynı
yerde engelleniyorlar. Engelleme kanunsuzdur. Barikat, hakkını arayan
işçiye değil, işçileri katledenlere kurulmalıdır.
Tazminatlar derhâl ödenmelidir, engellemeye son verilmelidir.
BAŞKAN Sayın Şeker
13.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, 29 Ekim
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 96ncı yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 96ncı
yıl dönümünü kutlarken dış destekli teröre karşı
verilen mücadelede de şehitlerimiz oluyor. Mehmet Akif Ersoyun
dediği gibi Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?/
Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan
şüheda. Evet, bu cennet vatan için Gölcük ilçemizde Teğmen Kamuran
Ablakı, bir gün önce de Darıca ilçemizde Barış
Pınarı Harekâtında şehit olan Tahsin Sarıtosunu
Hakka uğurladık, mekânları cennet olsun.
Ey dünyadaki teröristler ve teröristlere destek
verenler, siz bunu hiçbir zaman unutmayın ki benim bu Tahsinim ve
binlerce Tahsinler var. Siz bir yere gidecek delik bulamayacaksınız,
unutmayın bunu. Bu al bayrak, bu ay yıldızlı
bayrağımız var oldukça, bu Türk milleti var oldukça kaçacak
delik bile bulamayacaksınız hainler. diye seslenen şehidimizin
babası Ramazan Sarıtosunu kutluyor, şehitlerimize Allahtan
rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum. Selam olsun sana ey
şehidim, selam olsun sana ey Mehmet.
BAŞKAN Sayın Kabukcuoğlu
14.- Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlunun,
Sağlık Bakanlığının yeterli kadro açmaması
nedeniyle işsiz kalan sağlık alanında eğitim
görmüş gençlerin sesinin duyulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizde, devletinin İhtiyacım var.
demesine güvenerek eğitim görmüş, mezun olduktan sonra da
Sağlık Bakanlığının kadro açmaması veya çok
düşük sayıda kadro açması nedeniyle atama bekleyen yüz binlerce
gencimiz işsizdir. Sağlık Bakanlığının,
hemşire, fizyoterapist, acil tıp teknisyeni ve teknikeri, fizik
tedavi teknikeri, tıbbi sekreter, ameliyathane teknikeri gibi on dokuz
ayrı meslek alanında atama bekleyen bu gençlerimizin sesini
artık duymasını, bu gençlerimizin hepsini istihdam edemese bile
istihdam sayısını en azından kabul edilebilir bir düzeye
çıkarmasını ve Bakanlık sesimizi duydu, alımları
ciddi rakamlara ulaştırdı, bu sefer yerleşemezsem bile bir
dahaki alımda da mutlaka bana sıra gelecektir. ümidini vermesini
istiyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
BAŞKAN Sayın Karahocagil
15.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagilin,
Amasya Çevre Yolu Projesinin 2019 yılı sonu itibarıyla
tamamlanacağına ilişkin açıklaması
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Amasya il merkezinde trafiği büyük ölçüde
rahatlatacak olan çevre yolu projemiz çeşitli afet ve tabii heyelanlardan
dolayı bir türlü bitirilememiştir. 11,6 kilometre uzunluğundaki
Amasya çevre yolumuzda nihayet sona yaklaşılmakta, son rötuşlar
yapılmaktadır. Şu anki duruma göre Bağlarüstü
kavşağımız ve tüm bağlantı yolları
bitmiştir. Terminal kavşağımızdaki
çalışmalar bitmiş fakat buradaki özel mülkiyetle olan mahkemenin
sonucu beklenmektedir. Ferhat arası bağlantı yolları ve
viyadükler bitmiş, sadece Tokat yönündeki ana yola
bağlantımız yapılmaktadır. 11,6 kilometre
uzunluğunda çevre yolumuzun tüm alt, üst, sanat yapıları ve
asfalt kaplaması bitmiştir, 2019 yılı sonu itibarıyla
halkımızın ve ülkemizin hizmetine açılacaktır. Rabbim
kazadan beladan uzak, hayırlı eylesin inşallah.
BAŞKAN Sayın Ekinci
16.- Sivas Milletvekili Semiha Ekincinin, 29 Ekim Türkiye
Cumhuriyetinin kuruluşunun 96ncı yıl dönümünü
kutladığına ve Kızılay Haftasına ilişkin
açıklaması
SEMİHA EKİNCİ (Sivas) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Cumhuriyetin temellerinin
atıldığı, Millî Mücadeleye yüz sekiz gün ev sahipliği
yapmış, 4 Eylülde de Kongresinin 100üncü yılını
coşkuyla kutlamış sultan şehir Sivas ve Sivaslılar
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum ve cumhuriyetimizin
96ncı yılını kutluyorum.
Sayın Başkanım, 29 Ekim-4 Kasım
tarihleri arasında kutlanan Kızılay Haftası nedeniyle AK
PARTİ kadroları olarak 31 Ekim Perşembe günü saat 11.00den
itibaren 81 ilde Kızılayımıza kan
bağışında bulunacağız. Ben buradan tüm vatandaşlarımızı
Kızılaya kan bağışı yapmaya davet ediyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, birleşime otuz
dakika ara veriyorum; grup başkan vekillerimizi, lütfen, kürsü
arkasına bekliyorum.
Kapanma Saati: 15.14
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.04
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ
(İstanbul), Barış KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
11inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Değerli arkadaşlar, birleşime
altmış dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.05
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.59
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ
(İstanbul), Barış KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
11inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Birleşime saat 17.15e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati:17.00
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.58
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ
(İstanbul), Barış KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
11inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının ABD Temsilciler Meclisinin sözde Ermeni
soykırımının tanınmasına ilişkin
kararının kınandığına, reddedildiğine ve yok
hükmünde sayıldığına dair bir tezkeresi vardır, okuyup
oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, ABD Temsilciler Meclisinin sözde Ermeni
soykırımının tanınmasına ilişkin
kararının kınandığına, reddedildiğine, yok
hükmünde sayıldığına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından alınan kararın Resmî Gazetede
yayımlanmasına dair tezkeresi (3/915)
30/10/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı
Konu: ABD Temsilciler Meclisi Kararının
Kınanması ve Reddedilmesi ile Yok Hükmünde Sayılması
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
ABD Temsilciler Meclisinin, bir kısım
çevrelerin sözde Ermeni soykırım iddiaları bağlamında
gündeme getirdiği tezleri sahiplenmesini, akıl ve vicdan sahibi
üyelerin itirazına rağmen bir karara dönüştürmesini Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak esefle kınıyor ve reddediyoruz. (AK
PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Daha önceki yıllarda da benzeri girişimler olmuş,
Temsilciler Meclisindeki oylamalara bu şekilde düşmanca
yansımamıştı. Geçen süre içinde değişen, tarihin
belgeleri değil, bugünün küçük çıkar hesaplarında
boğulmuş utanç verici bir siyasi zihniyettir.
Alınan karar, açıkça tarihî gerçeklerin
karartılması girişimidir. Türkiye, her zaman bu tür iddialar
karşısında arşivlerin açılmasını
savunmuş, görevin tarihçilerde olduğunu belirtmiş, siyaseti
soysuzlaştıran girişimlerin anlamsızlığını,
kin ve nefret doğurucu potansiyelini vurgulamıştır.
Ne yazık ki Temsilciler Meclisi, bu
kararıyla, aynı zamanda kölelik karşıtı, insan
hakları bildirgeleri çizgisinde değil, aksine, köleci, sömürgeci,
çıkarcı, emperyal siyaset istikametindeki mirasa bir katkıda
daha bulunmuştur. Türkiye'yi, her bir satırı ahlak, akıl ve
tarihî bilgiler ışığında suç olan satırlarla
yargılamaya cüret eden bu tavrın kaynağı, hiç şüphesiz
sadece kirli vicdan yüküdür. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihî
olaylarla ve iddialarla alakalı kararlar almanın parlamentoların
işi olmadığına ilkesel olarak inanmaktadır.
Öte yandan, Türkiye'ye yaptırım
uygulanması tehdidiyle alınan Temsilciler Meclisi kararının
nezdimizdeki anlamı, sadece, şantaj girişimidir. Türkiye hiçbir
zaman şantaja boyun eğmemiştir, bu kararı da tek vücut
olarak şiddetle reddettiğimizi ilgili siyasetin sahiplerine
bildiririz.
ABD ile Türkiye arasındaki uzun yıllara
dayalı stratejik müttefikliğin, dostluğun, teröre
karşı iş birliğinin, kimi siyasetçiler eliyle sistematik
bir şekilde tahrip ve yok edilme girişimlerine karşı,
Türkiye olarak artık bıçağın kemiğe
dayandığını kuvvetle ifade ediyor, iki ülke arasındaki
dostluğa katkı sunmak bir yana, düşmanlığı
körükleyecek bu türden kararları ucuz çıkar hesaplarıyla alan
zihniyeti ve siyaseti şiddetle kınıyor, yok hükmünde sayıyoruz.
(AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bu düşüncelerle, ABD Temsilciler Meclisinin
mezkûr kararlarının tümüyle kınanmasını, reddini, yok
hükmünde sayılmasını ve yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından alınan kararın Resmî Gazete'de yayımlanması
hususunu Genel Kurulun tasviplerine arz ederim.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Oylamaya geçmeden önce sırayla grup başkan
vekillerimize üçer dakika söz vereceğim.
Sayın Dervişoğlu, yerinizden söz
verecektim ama kürsüden mi yapmak istiyorsunuz konuşmayı?
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Evet.
BAŞKAN Tamam, kürsüden yapın.
Buyurun. (İYİ PARTİ ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Teşekkür ederim efendim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna gönderdiği tezkere üzerinde İYİ PARTİnin
görüş ve düşüncelerini paylaşmak üzere huzurunuzdayım. Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler
Meclisinin dün cumhuriyetimizin 96ncı yıl dönümüne rastlayacak
şekilde kabul ettiği 2 karar tasarısı Türkiye-Amerika
Birleşik Devletleri ilişkilerinin tarihinde görülmemiş bir ezici
çoğunlukla kabul edilmiştir. 435 koltuklu Temsilciler Meclisinde
hâlen 432 üye -234ü Demokrat, 197si Cumhuriyetçi, 1i
bağımsız- ve 3 boş koltuk bulunmaktadır. Bu dikkate
alındığında hemen hemen herkesin oy
kullandığı anlaşılmaktadır. Geçmişte Türkiyeyi
gözeten oyların geleneksel olarak 90 veya 120 civarında
seyrettiği düşünülürse hem Kongre içindeki hem de ABD toplumu
nezdindeki lobi faaliyetlerinin iflas ettiğini de düşünmek için pek
çok neden bulunmaktadır. Harcanan milyonlara rağmen ortada Türk
lobisi diye bir şey kalmadığı, hain FETÖ lobisinin de jilet
atmaya devam ettiği görülmektedir. Erdoğanın medet umduğu
Arap-Müslüman lobilerinin de konuya lakayıt kaldıkları
anlaşılmaktadır.
Bu kararlarla Amerika Birleşik Devletleri,
Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğanı saran cendereyi
sıkmaya ve şantajını artırmaya devam etmektedir. Bu
tür kararlar öncesinde genelde Türkiye'nin yanında yer alan Pentagon ve
bir tür sigorta görevi yapan lobilerin de kaybedilmekte olduğunun
işaretleri görülmektedir. Alınan kararların Senato ve
Trumpın onaylarından geçmesi gerekecektir ama her gün
başımızın üstünde sallanan kılıçlara da bir
yenisi eklenmektedir. Senatonun üçte 2 çoğunlukla tasarıları
benimsemesi hâlinde Trumptan medet ummak da anlamsız hâle gelecektir. 24 Nisan
2020ye gelindiğinde, Trumpın 1915 olaylarını anma
vesilesiyle yapacağı konuşmada büyük felaket yerine başka
kavramları da kullanabilmesi ihtimali mevcuttur. Bu konuya özellikle
dikkatinizi çekiyorum.
Böyle durumlarda millî birlik ve beraberliğin
en güçlü hâliyle seslendirilmesi icap eder. Sayın Genel
Başkanımız Meral Akşener Hanımefendi, siyasetüstü bir
iradeyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Dervişoğlu,
sözlerinizi tamamlayın lütfen.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Bu tehditler karşısında tek bir partimiz vardır, o da al
bayrak partisidir. demişlerdir. (İYİ PARTİ ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Bu kapsayıcı
siyasi yaklaşım, devlet yöneticisinin sahip olması gereken
vakarı gösterir. Türk milletinin çıkarları söz konusu
olduğunda partiler arası rekabeti geri plana bırakır, al
bayrak altında birleşiriz.
Millet olmak, nimet ve külfetlerde de beraber
olmaktır. Türkiye, bugün, ordusuyla, milletiyle, dünya kamuoyundaki
mesnetsiz tepkilerin karşısında her zamankinden daha büyük bir
millî dayanışma içinde olmaya mecburdur. İYİ PARTİ
olarak bu hassasiyeti göstereceğimizin bilinmesini isterim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının Meclisimize sunduğu tezkereye
evet oyu vereceğimizi ancak bunun yeterli olmayacağını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisinin aldığı
kararın bizzat Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan
tarafından Amerika Birleşik Devletleri Başkanına bir
mektupla iletilmesinden yana tavrın geliştirilmesini buradan diliyor,
evet oyu vereceğimizi tekrar ifade ediyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Dervişoğlu.
Sayın Akçay, buyurun lütfen. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Amerika Birleşik Devletleri Kongresinin
Temsilciler Meclisinde bir kısım, Ermenilere yönelik sözde iddialar
bağlamında alınan, müttefiklik anlayışına ihanet
anlamına gelen kararı, Türk milletinin temsilcisi olan Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak reddediyoruz ve
kınıyoruz. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Türkiye'nin Barış Pınarı
Harekâtındaki haklı, hukuki, meşru ve başarılı
tutum ve operasyonlarını hazmedemeyenler, tehdit ve sözüm ona
yaptırımlarla sahneye çıkma gayretine girmişlerdir. ABD
Temsilciler Meclisi, sözde Ermeni soykırımını tanıyan
ve Türkiyeye yaptırımları içeren 2 teklifi kabul etti. Bu 2
teklif, birbirinden bağımsız, müstakil değerlendirilecek
teklifler değildir. Her 2si de bölgemizde ve Suriyede
oyunlarını bozan Türkiyeye karşı atılmış
köhne adımlardır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar) ABD Meclisi, bu tekliflerle, Türkiyeden intikam alma ve
tehdit etme amacı taşımaktadır. Bu tehditlerin
nazarımızda bir sinek vızıltısı kadar değeri
yoktur. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Özellikle sözde Ermeni soykırımına ilişkin kabul edilen
tasarı, âciz ABD siyasetinin bir girişiminden öte anlam ifade
etmemektedir.
Türkiye'nin sözde Ermeni meselesine ilişkin
görüş ve tutumları bütün dünyaca bilinmektedir. Mesele tarihî bir
meseledir, biz tüm arşivlerimizi açarak tarihçileri göreve davet ettik.
Türkiyeyi tarihî olaylarla karalamaya çalışanlar, tarihin önünde
mahkûm ve mahcup olacaklardır. Ancak bu girişimlerin ABDden gelmesi
daha da trajiktir. 70 milyondan fazla Kızılderili yerli halkı katleden,
35 milyondan fazla Afrikalı insanın kanına giren; İkinci
Dünya Savaşında ABDde yaşayan Japonları temerküz
kamplarına hapsedip Hiroşima ve Nagazakide atom bombalarıyla
yüz binlerce insanı kitleler hâlinde katleden; Nikaraguadan İrana,
Latin Amerikadan Asyaya birçok ülkede kanlı darbeler tezgâhlayan
kısa, kirli ve kanlı tarih sahibi bir ülkenin Temsilciler Meclisi,
tarihî ve insani olaylarla alakalı konuşmaya hiç hakkı olmayan
bir meclistir. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akçay, sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
ERKAN AKÇAY (Devamla) Değerli
milletvekilleri, bu gelişmelerin gösterdiği bir gerçek var ki, ABD
devlet aklının düştüğü zavallı durumu gözler önüne
sermektedir. Türkiyeyi -sözüm ona- tehdit etmek amacıyla, tarihî ve
hukuki dayanağı bulunmayan, asılsız ve iftira
niteliğindeki iddialar gündeme getirilmektedir. Her ne kadar bu
saldırıların bir hükmü yoksa da dikkat etmemiz gereken,
ülkemizin bütüncül ve karma saldırılarla karşı
karşıya olduğudur. Bunlara karşı Türk kamuoyunun tek
bir ses olarak cevap vermesi önem arz etmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bugün
gösterdiğimiz ortak tavır, bugün bu kararlı sesin bu kürsüden
yedi düvele ilanı, dünyaya net bir cevap olacaktır. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, ülkemize yönelik bir küstahlığı
reddediyor, Başkanlık tezkeresine büyük bir onurla kabul oyu
vereceğimizi ilan ediyorum. (MHP, AK PARTİ ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Akçay, teşekkür
ediyorum.
Sayın Oluç, buyurun lütfen. (HDP
sıralarından alkışlar)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, hazırlanmış olan
tezkereye destek vermiyor olmamızın nedenlerini kısaca
açıklamak istiyorum.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Çok
şaşırdık(!)
NECDET İPEKYÜZ (Batman) Dinleyin.
BAŞKAN Arkadaşlar, sessiz lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) ABD Kongresinin
Temsilciler Meclisi tarafından dün itibarıyla 296 sayılı
Ermeni katliamını soykırım olarak tanımlayan
tasarı başlıklı bir metin kabul edilmiştir. Konu
bugüne kadar, ABDyle birlikte, toplamda 30 ülke tarafından benzer
içeriklerle yasa hâline getirilmiştir. Onlarca yıldır
çeşitli dönemlerde ve çeşitli ülke parlamentolarında
tartışılan ama ne yazık ki kendi ülkemizin
kurumlarında ve Meclisinde bir tabu olarak tutulan ve
tartışılmayan, coğrafyamızı
çoraklaştıran tüm tarihsel olayları şöyle veya böyle tüm
yönleriyle tartışıp açığa
çıkaramadığımız her gün, ülkemize ağır
toplumsal ve siyasal bedel ödetmektedir. Tarihsel ve siyasal
sorunlarımızın Türkiye'de ve tarihimizle yüzleşme
bağlamında ele alınmaması, sorunların
uluslararası boyutlara taşınmasına,
topraklarımızdaki sorunların küresel güçler ve devletler
tarafından kendi amaçları yönünde kullanılmasına yol
açmaktadır. Bu, bir kez daha açığa çıkmıştır.
HDP olarak, tarihte yaşananların iç
siyasette iktidarların kendi pozisyonlarını
sağlamlaştırma aracı hâline getirilmemesi ve defakto olarak
ülke dışına havale edilmemesi gerektiğini bir kez daha
vurguluyoruz. Ortak ve eşit bir geleceği, toplumsal
barışı kurmak için, halkların acısı hiçbir
iktidarın çıkar aracı hâline getirilmemelidir. Bildiriler
hazırlayıp yayınlamak tarihsel sorunların çözüm yolu
olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
OLCAY KILAVUZ (Mersin) Yazıklar olsun be!
BAŞKAN Sayın Özkoç, buyurun lütfen.
(CHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Amerika Birleşik
Devletleri Temsilciler Meclisi, dün, 1915 olaylarını
soykırım olarak tanıyan ve Suriyenin kuzeyindeki
operasyonlardan dolayı Türkiye'ye yaptırım
uygulanmasını öngören 2 ayrı tasarıyı kabul etti.
Türkiye'yi hedef alan bu tasarıları Cumhuriyet Halk Partisi olarak
reddediyoruz ve kınıyoruz. (CHP, AK PARTİ ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Birincisi, Ermeni meselesi yüz yıl boyunca
uluslararası siyasetin çıkar malzemesi hâline getirilmiştir.
Türkiye-Ermenistan sınırını belirleyen Kars
Antlaşması hakkında Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye
Büyük Millet Meclisine bilgi verirken Ermeni meselesi denilen ve Ermeni
milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin
ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele Kars
Antlaşmasıyla en doğru çözümü bulmuştur. Asırlardan
beri dostane yaşayan iki çalışkan halkın dostluk
bağları memnuniyetle kuruldu. diyerek bu konuda en net fikri beyan
etmiştir. 1 Mart 1922ye dayanan bu tespit bugün hâlâ geçerliliğini
korumaktadır.
1915 yılında yaşanan olaylar her iki
halkın hafızasında çok derin yaralar açmıştır. Bu
acı olayların izlerini silmek, hafızalardaki yaraları
onarmak üçüncü devletlerin yersiz girişimleri ve meclislerinde alınan
kararlarla mümkün olmayacaktır. Tarih yazmak, tarihi yorumlamak
Meclislerin görevi değildir. Tarihin tartışmalı dönemleri,
uzmanların, tarihçilerin tarafsız, sansürsüz, ön yargısız
yöntemlerle yürüteceği çalışmalarla açığa
kavuşturulabilir. Türkiye, bu noktada tarih komisyonu kurulması yönünde
10 Nisan 2015te tarihî bir adım atmıştır. Gerçeklerin
ortaya çıkarılması için çok cesur bir adımdır ve
ülkemizin söz konusu döneme ilişkin bütün arşivleri
araştırmacılara açılmış durumdadır.
Ermenistanın da benzeri bir adım atması, ortak
yaralarımızın ortak bir yaklaşımla
onarılması için de önem taşımaktadır.
Yapılması gereken, Türkiye ve Ermenistan
halklarının ayrışmasını ortadan kaldıracak
adımların atılması ve yeni nesillerin
çatışmacı değil, barışçıl bir anlayışla
geleceğe bakmalarını sağlamaktır. Türkiye ve
Ermenistan bunu kendi iç dinamiğiyle pekâlâ başarabilecek güce,
imkâna sahiptir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkoç, sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) ABD Temsilciler
Meclisinin böyle bir konuda müdahale hakkı yoktur, haddi de yoktur. (CHP,
AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
İkinci konu: Bu yaptırımlar, Türkiye
Cumhuriyetinin yöneticilerini, milletimizi hedef almaktadır. Suriye
politikasına ve süreç yönetimine ilişkin eleştirilerimiz kendi
iç işimizdir, iç siyasetimizdir. Hiçbir ülke Türkiye Cumhuriyetini
yaptırımlarla terbiye etmeye kalkamaz. (CHP, AK PARTİ ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu tasarıyı kabul etmiyoruz ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinin ortak önergesinin altına imza atarken, eğer
bu ülkeler Türkiye için bir şey yapmak istiyorlarsa, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden onlara sesleniyoruz: Gölge etmesinler başka ihsan istemez.
(CHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özkoç, teşekkür
ediyorum.
Sayın Özkan, buyurun lütfen. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında Amerikan
Temsilciler Meclisi tarafından kabul edilen sözde Ermeni
soykırımı yasa tasarısını nefretle ve esefle
kınıyoruz. Bunun altını net bir şekilde çiziyoruz.
Çok söze gerek yok. Fazla söz işin özünü
kaybettiriyor.
Bakınız, şanlı tarihimize
baktığımız zaman, Adriyatikten Çin Seddine,
Baltıktan Afrika ortalarına kadar medeniyetimizin inşa
ettiği bütün coğrafyada, tarih okuması yapıldığında,
sadece adalet, barış, güvenlik, huzur ve refah vardır. (AK
PARTİ, CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ve tarihimize baktığımızda,
yine, Ermenilerle ilgili tek bir şeyi görürüz: Ermeniler, fetihte Fatihin
yanında, Osmanlıda tebaayısadıka olarak, bütün
coğrafyada, huzur ve barış içerisinde, en güzel iklimi
yaşadılar. Onun için, bugün sözde Ermeni soykırımı
iddiasını ortaya atan Ermeni diasporasının, Amerika
Birleşik Devletlerinin Temsilciler Meclisinin asla ve asla bir Ermeni
meselesi, Ermeni derdi yoktur. Kürtlerle ilgili, bu coğrafyada huzurun ve
barışın egemen olduğu, bütün dinlerin, etnik grupların
bir arada yaşadığı o iklimle ilgili nasıl nefret
tohumlarını bugün ekiyorlarsa geçmişte de ne Kürt meselesi oldu
ne Ermeni meselesi oldu ABD için. Tek bir dert vardır; sadece ve sadece,
petrol, doğal gaz, yer altı ve yer üstü zenginlikleri meselesi.
Onun için, Sayın
Cumhurbaşkanımız 2005 yılında bütün dünya kamuoyuna
ilan etmişti Gelin, bütün arşivlerimizi açalım, hep beraber bu
tarihsel gerçekliği ortaya çıkaralım. demişti.
İşte biz, bütün dünyayı davet ediyoruz; eğer tezinizde
iddialıysanız, eğer bir davanız varsa, samimiyseniz, gelin
arşivlerinizi açın. Biz inanıyoruz ve tarihinde adalet ve
barıştan, dünyada huzuru ve barışı egemen
kılmaktan başka herhangi bir düşüncesi olmayan ve bütün dünyada
adaleti egemen kılan şanlı ecdadımızın
mirasına sahip çıkıyoruz. Biz güveniyoruz, tarihimize
güveniyoruz; arşivler açıldığı zaman bütün dünya bütün
gerçeği görecektir.
Son olarak, bugün ABDnin tek bir derdi vardır;
attığı tweetlerden de anlaşılacağı üzere,
sadece, petrol, doğal gaz sorunu vardır. İşte biz diyoruz
ki: Tarihinizde Azteklere ve İnkalara, bütün o Latin Amerikadaki
soykırımlara kadar gerçeği gizleseniz de eninde sonunda bütün
insanlık bu işlemiş olduğunuz soykırım
iddialarını açığa çıkaracaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen
Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Devamla) Son olarak, bugüne
kadar bütün insanlığa vadettiğimiz adalet ve
barışı yeniden ilan ediyoruz. Ermeniler bu coğrafyada, aziz
milletimizle yan yana, omuz omuza, barış içerisinde
yaşadılar ve bundan sonra da barış içerisinde yaşamaya
devam edecekler.
Bütün insanlığa vadediyoruz ki Amerika
Birleşik Devletlerinin bütün dünyada insanlığa karşı
işlemiş olduğu suçları inşallah tek tek ortaya
çıkaracağız ve bütün insanlık adına hepsinin
hesabını soracağız.
Bugün bu metne destek veren bütün siyasi parti
gruplarına yürekten teşekkür ediyorum, milletvekillerimize yürekten
teşekkür ediyoruz. Bu hukuki metin tarih nezdinde geleceğe intikal
edecek gerçek bir vesika olarak bütün insanlığın adaletinin ve
vicdani kanaatinin göstergesi olacaktır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Değerli milletvekilleri, Başkanlık
tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Meclis
Başkanımız Mustafa Şentop tarafından Genel Kurulun
bilgisine ve onayına sunulan tezkereye verdikleri destekten dolayı
bütün milletvekillerimize teşekkür ediyoruz.
Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler
Meclisinde alınan bu kararların ne Türk milletinin vicdanında ne
de evrensel hukuk nezdinde ne bir kıymeti ne de bir meşruiyeti
vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da en güzel cevap
verilmiştir.
Hepinize kalbî şükranlarımı
sunuyorum. (AK PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup
oylarınıza sunacağım:
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, 5-6 Kasım 2016 tarihlerinde
Arnavutlukun başkenti Tiran'da düzenlenecek olan RACVIAC-Güneydoğu
Avrupa Parlamentoları Savunma ve Güvenlik Komiteleri Yıllık
Toplantısına İçişleri Komisyonu Başkanı
Kahramanmaraş Milletvekili Celalettin Güvenç ile Millî Savunma Komisyonu
Başkan Vekili Bursa Milletvekili Refik Özenin katılması
hususuna ilişkin tezkeresi (3/916)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
5-6 Kasım 2016 tarihlerinde Arnavutlukun
başkenti Tiran'da düzenlenecek olan RACVIAC-Güneydoğu Avrupa
Parlamentoları Savunma ve Güvenlik Komiteleri Yıllık
Toplantısına İçişleri Komisyonu Başkanı ve
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Celalettin Güvenç ile Millî Savunma
Komisyonu Başkan Vekili ve Bursa Milletvekili Sayın Refik Özenin
katılması hususu 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunun 9uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ PARTİ Grubunun, Trabzon Milletvekili
Hüseyin Örs ve 19 milletvekili tarafından, Karadeniz'de yaşanan deniz
kirliliği ve bu kirliliğin sebeplerinin
araştırılması, deniz kirliliğinin önlenmesi için
gereken tedbirlerin tespiti amacıyla verilmiş olan (10/1908) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2019 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
30/10/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 30/10/2019 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Dursun
Müsavat Dervişoğlu
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs ve 19 milletvekili
tarafından Karadeniz'de yaşanan deniz kirliliği ve bu
kirliliğin sebeplerinin araştırılması, deniz
kirliliğinin önlenmesi için gereken tedbirlerin tespiti amacıyla
9/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerin 30/10/2019 Çarşamba günlü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Hüseyin Örs
konuşacak.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN
ÖRS (Trabzon) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Bugün bir tevafuk oldu, Karadenizde deniz
kirliliğinin azaltılması, ekosistemin korunması ve
balıkçılık sektörünün sorunlarıyla ilgili vermiş
olduğumuz araştırma önergesi ile biraz sonra
konuşacağımız Su Ürünleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi aynı güne geldi. Ben bu
araştırma önergesine vereceğiniz desteğin daha sonra
görüşeceğimiz Su Ürünleri Kanunundaki -olumlu yanları da var
tabii ama- olumsuz yanların düzeltilmesine katkı olacağı
düşüncesiyle sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, son yıllarda
Karadenizde deniz kirliliği artmış, deniz ekosistemi
bozulmuş ve bu durum Karadeniz Bölgesi ile ülkemiz
balıkçılığını ciddi şekilde tehdit eder hâle
gelmiştir. Ülkemiz denizlerinin en verimlisi olan, avcılık
yoluyla yapılan balık üretimimizin yaklaşık yüzde 70ini
karşılayan ve denizel ilgi alanımızın en büyük
olduğu -ki bu alan da 166 bin kilometrekaredir- Karadenizde geçmişte
26 ekonomik balık türü avlanırken bugün bu sayı maalesef 6 türe
kadar düşmüştür. Bölgemiz üniversiteleri, Karadenizi ve
balıkçılığı tehdit eden kirliliğe çözüm bulmak
adına, deniz çöplerinin azaltılması ve deniz ekosisteminin
korunmasına yönelik projeler ve araştırmalar
yapmaktadırlar. Burada çalışan akademisyen
arkadaşlarıma da huzurlarınızda teşekkür etmek
istiyorum.
Karadenizde yapılmış olan ilk
incelemelere göre kilometrekare başına yaklaşık 1 milyon
mikroplastik yani 5 milimetreden daha küçük plastik parçacıkları
tespit edilmiştir. Tespit edilen kirliliğe nehirler,
balıkçılık aktiviteleri, kıyısal yerleşim, derin
deniz deşarjları, özellikle kıyılardaki çöp boşaltma
alanlarının neden olduğu belirlenmiştir. Balıklar ve
omurgasız canlılar bu kirlilikten oldukça fazla etkilenmektedirler.
Bunun sonucunda, Karadenizdeki ve ülkemizdeki balıkçılık
sektörü de son derece olumsuz etkilenmiştir. Bu durum,
balıkçılığın gerilemesine ve yıllar sonra
balık miktarı ve çeşitliliğinde önemli derecede azalmalara
neden olacaktır. Sinop Karasu, Samsun Kızılırmak ve
Yeşilırmak, Ordu Melet, Giresun Aksu, Trabzon Değirmendere ve
Rize Fırtına Nehirlerinin Karadenize döküldüğü nehir
ağzı ve kıyısal bölgelerden alınan deniz suyu ve
sediman örnekleri incelenerek mikroplastiklerin kompozisyonu,
dağılımı ve olası kaynakları
araştırılmıştır.
Yürütülen deneysel çalışmalarla
mikroplastiklerin Karadenizde besin zincirinin işlevine etkileri
değerlendirilmiştir. Mikroplastik tespit edilen balıkların
ve omurgasız canlıların tüketilmesi yoluyla insan
sağlığı da tehlike altındadır. Karadenizde en
sık rastlanan mikroplastikler, sentetik kıyafetlerin
yıkanması sonucu kanalizasyon yoluyla denizlere ulaşan
mikrofiberler ve büyük boyutlu plastiklerin parçalanması sonucu
oluşan mikro parçacıklardır. İnsanların
kullandıkları ambalajlar başta olmak üzere; cam, metal, plastik,
strafor gibi katı atıklar, kullanıldıktan sonra geri
dönüşüm sistemleri yerine maalesef, doğaya
bırakılmaktadır. Özellikle son yıllarda Karadenizde
doğa, yayla ve kıyı turizminin gelişmesi ve piknik gibi
günübirlik aktiviteler sonucunda ortaya çıkan katı atıklar,
bulundukları yerlere, havzalara, dere yataklarına
bırakılmaktadır. Bu atıklar, doğrudan ya da rüzgâr ve
akarsular yoluyla hem doğaya hem de denize ulaşarak kirliliğe
neden olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Karadenizde küresel
ısınmayla, kıyıların doldurulmasıyla oluşan
deniz kirliliği ve sayıları azalan, boyları küçülen
balıkların bilinçsiz ve aşırı avlanmasıyla
kıyı balıkçılığı da yok olma tehdidiyle
karşı karşıyadır. Karadenizde kıyılarda
oltayla ve ağla yılın on iki ayı avlanan yerli
balıklardan mezgit, barbun ve kalkan sürülerinde azalma ve boy küçülmesi
yaşandığı gözle görülen bir gerçektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Örs, tamamlayın
sözlerinizi lütfen.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Balıkların yaşadığı
alanlar dolgularla, yollarla ve parklarla yok edilmekte, belediyelerimiz derin
deniz deşarj sistemi adı altında evsel atıkları
denize atmakta, bu atıklar arındırılmadan sulara
karışmaktadır. Bu durum balık popülasyonunun
geleceğini tehdit etmektedir. Yapılan bir araştırma
sonucuna göre, Karadenizde kalıcı organik kirleticiler, metaller,
böcek ilaçları, biyositler, ilaçlar, alev geciktiriciler, endüstriyel
kirleticiler ve kişisel bakım ürünleri dâhil olmak üzere, deniz
ekosistemi ve insan sağlığı için tehlikeli 124 madde tespit
edilmiştir.
Yukarıda izah edilen bilimsel gerçekler
ışığında, Karadenizde deniz kirliliğinin
azaltılması, deniz ekosisteminin korunması, Karadeniz
Bölgesinde ve ülkemizde balıkçılık sektörünün
sorunlarının incelenmesi yönünde vermiş olduğum bu
araştırma önergesine desteğinizi bekler, hepinizi en derin
saygılarımla selamlarım. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Mahmut Toğrul, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, İYİ PARTİnin
vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine grubum adına
söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve Genel Kurulun sevgili emekçilerini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ekolojik krizin deniz
ekosistemi üzerindeki yıkıcı etkisi telafi edilemez noktalara
gelmiştir. Karadeniz Stratejik Eylem Planı Anlaşması
doğrultusunda hazırlanan Karadeniz Nasıl Kurtulur? konulu
çalışma raporunda Karadenizin ekolojik dengesinin çökme
aşamasında olduğuna dikkat çekildi. Uzmanlar, 17 ülkenin ev,
tarım ve sanayi atıklarını bıraktığı
bir çöplük hâline gelen Karadenizin ciddi biçimde hasta olduğunu
belirterek Karadenizin hacminin yüzde 87sinde deniz yaşamının
tamamen yok olduğunu açıklıyor. Özellikle petrol ve kimyevi
atıkların her geçen yıl artması, bilinçsiz balıkçılık,
kıyıların ve iç bölgelerin doğal dengesinin
korunmamasının Karadenizi çöküşe doğru götürdüğü
belirtilen raporda ülkelerin bunu durdurmak için gerçekçi politikalar
uygulamadığı belirtilerek Çoğu ülke sırf kısa
vadeli masraflarını ve borçlarını karşılamak için
çevre sermayelerini yani ormanları, doğal peyzajları, biyolojik
çeşitlilik ve deniz ekosistemlerini yok pahasına sattılar.
denilmektedir.
Son otuz yılda Karadeniz
balıkçılığının dramatik biçimde bozulduğu
hususunda hiç şüphe bulunmamaktadır. Satılmak için yakalanan
balıkların çeşitliliği bu dönemde yaklaşık 26
türden 6 türe kadar inmiştir. Karadeniz manzarası, bitki ve hayvanlar
için çok önemli olan habitatlarla birlikte yavaş yavaş ortadan
kayboluyor; manzara ve biyolojik çeşitlilik, güzellik ve ekoloji
birbirleriyle yakından bağlantılı olarak yok oluyor.
Tüm Karadeniz ülkelerinin kıyı bölgelerini
etkileyen ciddi bir sorun da erozyon ve toprağın
bozulmasıdır. Plajlardaki kum ve çakıl nehirlerden doğal
olarak gelir ancak birçok nehir üzerine kurulan barajlar kum ve
çakılların plajlara ulaşmasını
azaltmıştır. Öte yandan, ormanların yok edilmesi toprak
erozyonuna neden olmuş ve bazı yerlerde toprağın suya
akarak heba edilmesini artırmıştır. Kıyı bölgesi
bir ülkenin hudutlarıyla sınırlı değildir ve yönetim
planlarında sınır ötesi sorunlar da dikkate
alınmalıdır.
Değerli milletvekilleri, özellikle Karadenizde
yakalanan balıkların hemen hemen hepsinde mikroplastiğe
rastlanmıştır. Bu mikroplastikler, balıkların
tüketilmesi yoluyla besin zincirine girerek aynı şekilde
insanlığı da tehdit etmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu tehditlerin
yanı sıra, özellikle son dönemlerde AKPnin savaş, kayyum,
tecrit politikalarının da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen
Sayın Toğrul.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) -
bu ülkenin
insanını psikolojik olarak aynı şekilde etkilediğine
ve ülkede ilaç tüketiminin, özellikle psikolojik amaçlı kullanılan
ilaçların tüketiminin arttığına da buradan dikkat çekmek
isterim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Necati Tığlı.
Buyurun Sayın Tığlı. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NECATİ TIĞLI (Giresun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karadenizde ve
denizlerimizdeki kirliliğin azaltılması, ekosistemin
korunması ve balık neslinde meydana gelen azalmanın
araştırılması amacıyla ilgili, İYİ
PARTİ Grubu tarafından verilen grup önerisi üzerine söz aldım.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Kirlenen denizler, yok olan balıklar, geri
dönüşü olmayan çevre olayları, yarınlara umutla bakamayan
nesiller, bunların hepsi ve belki daha fazlası uygulanmayan kanunlar
ve yönetmeliklerin eseridir. Gelişen teknoloji, artan ihtiyaçlar,
sömürülen sulak alanlar, plansız çalışmalar, hepsi ekosistemi
derinden zedeleyen unsurlardır.
Üç tarafı denizlerle çevrili muhteşem bir
ülkede yaşıyoruz. Karadeniz suları, eşsiz güzellikleri ve
bereketiyle yıllarca ülke ekonomisine balıkçılık sektöründe
katkı sağladı ama bugün hiç de öyle değil, Karadenizde
balık yok, ekosistem yok. Kirlenen denizlerimizde oksijen hızla
azalmakta ve yaşamsal döngü yok olmaktadır. Denizler, sahil
kenarları, koylar, sit alanları yapılaşmaya açılıyor,
etrafındaki ağaçlar katlediliyor, dereler ıslah edilmiyor ve
iktidar partisi bunları kazanmak için hiçbir çaba göstermiyor. Eğer
Çaba gösteriyoruz. diyorsanız, bugün burada bu konuyla ilgili Meclis
araştırması açılmasına Evet. demeniz gerekiyor, aksi
durumda sizlere inanmamız mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri, mesele sadece
Karadenizin meselesi değil, Marmara, Ege, Akdeniz sanki çok mu temiz? Van
Gölü, Eber Gölü, Kızılırmak havzası, buralar da aynı,
her bir sahil de her bir koy da her bir liman da. Su üzerinde karpuz
kabuğu, naylon poşet, pet şişeler atık yağlar
eşliğinde dans ediyor. Bunlar, kıyılarda görülen atık
maddeler. Eğer birazcık daha açılırsak klozetten araba
lastiğine, misinalardan piknik tüplerine kadar her şeyi
bulabilirsiniz.
Ülkede kırk sekiz yıllık bir Su
Ürünleri Kanunu var; bazı maddeler yenilendi, o da uluslararası
kriterlerde değil. Denizlerde balık bitti. diyoruz ama bu ülkede
kurulan balık çiftlikleri bile çevreci değil. Düşünsenize,
balık ürettiğiniz çiftlikler bile sahilleri, koyları, denizleri
kirletiyor. İç sularda patlayan balık çiftliklerinden kaçan
balıklar bir anda baskın tür oluyor ve su havzalarındaki
ekosistem tamamen değişiyor. İşte, o denizlerden,
zamanında 600 bin tondan fazla balık yakalanıyordu ama
şimdi yakalanan balık 300 bin tonun altında. Karadenizin
incisi, vatandaşımızın gözdesi hamsi 400 bin tonlardan 100
bin tonlara düştü, bu yıl daha da azaldı. İstavrit, hamsi,
mezgit yok denecek kadar az, hepsi limit altı yani 13 santimin
altında. Karadenizde üreyen uskumru ise şimdilerde sadece usta
şeflerin yemek kitaplarını süslüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECATİ TIĞLI (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen
Sayın Tığlı.
NECATİ TIĞLI (Devamla) Tüm bunlar olup
biterken vatandaşı müşteri gibi gören iktidar partisi iş
adamı gibi, atanan bakan CEO gibi çalışıyor, olan da
denizlerimize, su ürünlerimize ve vatandaşımıza oluyor. Hem
denizlerimizdeki kirliliğin hem doğal hayatın hem balıkların
hem de tüm su ürünlerinin korunması için İYİ PARTİ
tarafından verilen grup önerisini kabul ediyoruz ve Meclis
araştırması açılmasını talep ediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Yusuf Ziya Yılmaz.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF ZİYA YILMAZ
(Samsun) Çok Saygıdeğer Başkanım, çok
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; yüce Meclisi ve
değerli heyetinizi en içten duygularımla, sevgi ve saygıyla
selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
İYİ PARTİli
meslektaşımın Karadenizdeki kirlilikle ilgili Meclis
araştırması açılmasına ilişkin verdiği
önerge üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım, bendeniz
Samsunda on dokuz sene Büyükşehir Belediye Başkanlığı
yapmış olan bir arkadaşınızım. Bu süre
içerisinde, Karadenizdeki kirliliğin sorumluluğunun, Karadenizdeki
kirliliğin önlenmesiyle ilgili birçok çabanın, birçok aktivitenin
içerisinde âcizane oldum. Bu süreç içerisinde sadece, 900 kilometrelik Sarptan
Kurucaşileye kadar olan Karadenizdeki bizim sahillerimizi değil,
karşı tarafı da Bulgaristanın, Romanyanın,
Gürcistanın, Ukraynanın ve Rusyanın sahillerindeki
şehirleri ve oradaki atık su arıtma tesislerini de âcizane
tetkik etmeye, incelemeye çalıştım. Değerli
arkadaşlarım, gördüm ki Karadenizin kirlenmesine büyük oranda sebep
olan üç faktör var. Bir tanesi Dinyeper Nehri, bir tanesi Tuna; Burgaz ve
Köstence Limanlarından deşarj olan atıklar, hatta sadece ve
sadece nehirlerin getirdiği teressübat ve kirletici kimyasallar
değil, aynı zamanda bu şehirlerin katı atık deponileri
de sahillerinde yani büyük oranda katı atık deponilerindeki
plastikler ve kimyasallar oradan çeşitli feyezanlarla birlikte, aralıklı
olarak denize karışıyor. Bunu Orman ve Su İşleri
Bakanlığımız ile Çevre ve Şehircilik
Bakanlığımıza yıllarca ilettik. Yıllardır bu
takibin, karşı sahillerdeki bu kötü uygulamanın nedenleriyle
ilgili ülkemiz mücadele ediyor.
Hiç unutmuyorum, Orman ve Su İşleri
Bakanımız Veysel Eroğlu Beyin zamanında, uluslararası
sözleşmelere attığımız imzaların gereği,
birçok uluslararası toplantıda hakikaten bunun mücadelesini çok ciddi
bir şekilde verdiğimize bizzat tanıklık ettim ve bunun gereği
olan, bizim tarafın yapması gereken müeyyideleri eksiksiz yerine getirdiğimizi,
Samsunda yaptığımız bir uygulamayla size sunmak istiyorum.
Hepinizin bildiği gibi, Samsun 700 bin nüfuslu
bir kent ve bu kentin arıtmaları yani denize olan
deşarjlarıyla ilgili atık su arıtma tesislerinin
uluslararası standartlarda yapılması gerekiyordu.
Arkadaşlar, 2 tane büyük arıtma tesisi
yaptık Samsunda, bunun 1 tanesi 105 bin metreküp/gün kapasiteli, 1 tanesi
de 40 bin metreküp/gün kapasiteli. 2 tane arıtma tesisi yaptık. 105
bin metreküp/gün kapasiteli atık su arıtma tesisi 35 milyon euroya
mal oldu bize.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Yılmaz.
YUSUF ZİYA YILMAZ (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Diğer 40 bin metreküp/gün kapasiteli atık
su arıtma tesisi de 20 milyon euroya mal oldu.
Değerli arkadaşlarım, bu atık su
arıtma tesislerinin yapım maliyeti değil, bunların
işletme problemleri de var. Karşı taraftaki, biraz önce
söylediğim Burgaz, Köstence ve Varna gibi diğer şehirlerin
belediyeleriyle, yerel yönetimleriyle olan konuşmalarımızda bize
verdikleri cevaplar şu doğrultudaydı: Atık su arıtma
tesislerini yapmak için Avrupa Birliğinden yeteri kadar fon alıyoruz,
kredi alıyoruz, alabiliriz ancak tesisi yapmak yetmiyor, tesislerin
işletme masrafları çok yüksek. Bu cevabı vermişlerdi, hiç
unutmuyorum.
Hakikaten, bizler, Samsunda
yaptığımız bu 105 bin metreküp/gün kapasiteli atık su
arıtma tesisine ayda 1,5 milyon TL civarında işletme
masrafı yapıyoruz yani şunu söylemek istiyorum: Ülkemiz Karadenizi
kirleten bir ülke değil, Karadenizi kirleten karşı sahildeki
ülkeler ve ülkelerin şehirlerinin, özellikle Tuna, Dinyeper ve Dinyester
Nehirlerinin atıklarından oluşmakta.
Bu konuda, tabii ki Karadenizimizdeki
balıkçı da bundan etkileniyor ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Yılmaz.
YUSUF ZİYA YILMAZ (Devamla)
Karadenizimiz
gibi bir iç deniz de etkileniyor ama 160 milyon nüfuslu bir Avrupanın
atığının da Karadenize gelmiş olması bir
şanssızlık; önlenmesiyle ilgili uluslararası sözleşmelerdeki
haklarımızı ve duruşumuzu ülkemiz daha ciddi bir
şekilde, daha kararlı bir şekilde yürütecektir diye
düşünüyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ PARTİ grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet
Taşdemir ve arkadaşları tarafından,
IŞİD/DAEŞ terör örgütüne karşı yürütülen mücadelenin
tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılması ve kamuoyunun
aydınlatılması amacıyla 30/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30
Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
30/10/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 30/10/2019 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Fatma
Kurtulan
Mersin
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
30 Ekim 2019 tarihinde Ağrı Milletvekili
Dilan Dirayet Taşdemir ve arkadaşları tarafından,
IŞİD/DAİŞ terör örgütüne karşı yürütülen
mücadelenin tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılması ve
kamuoyunun aydınlatılması amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisine verilmiş olan 4070 sıra numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerinin 30/10/2019 Çarşamba günkü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili
Sayın Necdet İpekyüz.
Buyurun Sayın İpekyüz. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman)
Sayın Başkan, değerli üyeler; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Malum, Suriyede, yakın mesafede günlerdir
birçok şey konuşuluyor ve hele son dönemde Orta Doğudaki
komşularımızda bir canavara, vahşet örgütüne dönüşen
IŞİDle, DAİŞle ilgili her gün bir haber duyuyoruz. Bu
yaşanan süreçte, IŞİDin barbarlığı açıkça
bütün dünya tarafından bilinirken ve her gün yeni bir tehdit, yeni bir
katliam konuşulurken, bir anda Kobanide IŞİD
yayılırken kesildi ve kesilmesinin en büyük nedeni
Düştü,
düşecek derken orada mücadele verenler bütün dünyaya bir ilham
kaynağı oldu. Böyle barbar bir örgütle, böyle dehşet saçan ve
insanlığı tümüyle vahşetle karşı
karşıya bırakan örgütle insanlar savaşarak onları alt
etmeyi becermeye çalıştılar.
IŞİD sadece yeni değildi.
IŞİDe baktığımızda, aslında Irakta
Ezidilere yönelik yaptığı saldırı hâlâ akıllarda,
hafızalarda. Neydi? O dönem Ezidilere saldırdılar ve kâfir
dediler, sanki müstahak dediler; mallarına el koydular. Arkadaşlar,
malları değil, kadınları ve çocukları ganimet olarak
kullandılar. Dünya tarihinde
21inci yüzyılda böyle bir vahşete
dünya tanıklık ediyordu. Sonra ne oldu? Yayılarak geldiler.
Peki, neler oluyordu IŞİDe baktığımızda?
Arkadaşlar, sanki bizden uzak görünüyor. Ben
bir hazırlık yapayım diye çıktım: 2013, Reyhanlı.
Hatırlıyor muyuz? 53 kişi yaşamını yitirdi. 2014,
Niğdede 1 astsubay, 1 polis, 1 kamyon şoförü yaşamını
yitirdi. 2015te Sultan Ahmette 1 polis... Tekrar 2015 Mayıs, HDPnin
Adana ve Mersin il örgütlerine bombalı saldırı
yapıldı, seçimlere bir ay vardı. Ne oldu? 5 Haziran 2015, bomba
patlatıldı, 2 tane, peş peşe, ben ve oğlum
oradaydık. Ne oldu? 4 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce
yaralı. Ne oldu? 20 Temmuz 2015. Arkadaşlar, bombalı saldırıları
biz katliam diye tanımlıyoruz. Suruçta 33 genç katliama maruz
kaldı IŞİD bombasıyla. Tekrar ne oldu? 10 Ekim 2015, 105
kişi tren garının orada yaşamını yitirdi. Ne oldu?
12 Ocak 2016, Sultan Ahmette tekrar bomba patladı, 10 kişi
20 Mart
2016, İstiklal Caddesinde 4 kişi, Amerikan Konsolosluğunun
bitişiğinde
28 Haziran 2016, arkadaşlar, Atatürk
Havalimanı kan revan içinde kaldı, 45 kişi
yaşamını yitirdi. 3 Ocak 2017, Reina saldırısı...
Şimdi, bunları uzatabiliriz. Bunun Türkiyede dönem dönem periyodik
nasıl arttığını görüyoruz. IŞİDin bu kadar
saldırısı varken Suriyede de yeni bir güncelleme var;
cezaevleri boşalıyor, kamplar boşaltılıyor. Peki,
bunlar nereye gidecek, nasıl olacak, ne yapacağız biz? Bizim,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunu araştırmamız lazım.
Bugüne kadar sadece bu olayları konuşurken, değerlendirirken
şimdi bunların nereye gittiğini, nasıl olduğunu, neler
yaptığını araştırmamız lazım. Niçin
araştırmamız lazım? Çünkü bunu araştırmazsak
Iraktan kalkan uçaklar Reyhanlının karşısında
bombayı atıp IŞİDin liderini öldürebiliyor. Uyuyor muyuz
ya arkadaşlar? IŞİDİn tekrar, tetikçi isimlerinden birisi,
bütün medyanın söylediği İlhami Balı diye bir
şahıs, Ankarada Anadolu Otelinde -lüks bir otelde-
ağırlanıyor, gecelerce kalıyor. Peki, ne oluyor, bu ölenler
kim, nedir, yaşamımız, geleceğimiz ne olacak? Biz
bunları araştırmazsak, biz bunları öğrenmezsek her gün
karanlık bir olayla karşı karşıya kalacağız
ve gerçekten, barış yapabileceğimiz, bir arada Türkiyeyi daha
demokratik bir düzeye götürebileceğimiz insanlar hep düşman
gösterilir; asıl düşman ve terörist olanlar, bizi her gün mahkûm
edenler, yanı başımızda bizleri ezecekler, yok edecekler ve
Türkiyeyi kaosa sürükleyecekler. Madem kaos, bunu araştırmamız
lazım.
Bugün uluslararası ajanslara düşen bir
isim, bir haber var çünkü sabah da tekrar Kobaniyle ilgili konuşma
olmuştu. Sabah düşen haber şu: Taha Abdurrahim, diyor ki: Biz
tam Şama saldıracaktık, Türkiyeden Bağdadiyi
yönlendirdiler, yönümüz Şamdan Kobaniye döndü. Doğru mu değil
mi, yanlış mı değil mi, bunları
araştıralım, öğrenelim. İnsanlığa
karşı suç işleyen en barbar örgüt, yakın çağın
bütün tehlikeli tarzıyla çocuk, kadın demeden insan kafası
kesenlere yönelik bir araştırma yapmamız lazım. Çünkü biz
bunu araştırmadığımızda bunlar, bu süreçte her
gün yanı başımıza gelecekler. Sınır
dediğiniz zaten tel ağıyla örülmüş bir şeydir.
Reyhanlı dediğiniz yer, birisi oradan öksürse diğer taraftan neredeyse
Çok yaşa. diyebileceğimiz bir mesafededir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Sayın
Başkanım, toparlıyorum.
BAŞKAN Son sözlerinizi alayım.
Buyurun.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Mademki Suriyeyle
ilgili gece gündüz konuşuyoruz, bir yığın şey
yapıyoruz, bizim bunu araştırmamız lazım çünkü bu
sadece Suriyeyle sınırlı değil; yarın öbür gün
yanı başımızda -nasıl dün yaşandıysa- birçok
şeye gebe olacaktır. Tehlikelerden korunmak için, böyle komplocu,
kaotik, karmakarışık süreçlerden korunmak için bunu
araştırmamız lazım; her birisinin ne olduğunu,
nasıl olduğunu, cezaevlerinden kaç kişinin
boşaltıldığını, kamplardan nerelere gittiklerini.
Hele hele Rusyayla, Amerikayla yapılan görüşmelerde ve buna benzer uluslararası
sözleşmelerde, anlaşmalarda bu IŞİDle ilgili ne
konuşuldu, DAİŞle ilgili ne konuşuldu; bu Meclise bilgi
verilmesi lazım. Bunun için de araştırılmasını
istiyoruz.
Saygılarımla. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Yüksel Mansur Kılınç.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YÜKSEL MANSUR KILINÇ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyetimizin 96ncı yılını
ülkemizin dört bir yanında ve Atamızın huzurunda hep birlikte
büyük bir coşkuyla kutladık, kutlu olsun.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin IŞİD,
DAİŞ terör örgütüne karşı yürütülen mücadelenin tüm
boyutlarıyla ortaya çıkarılması amacıyla vermiş
olduğu grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle terör olaylarında hayatını kaybeden şehitlerimizi
ve yurttaşlarımızı rahmetle anıyorum.
IŞİD terör örgütü, son derece ciddi ve
günümüzün en tehlikeli terör örgütlerinden biridir. Bu örgüt, dini istismar
eden, insanları öldüren, kafaları kesen vahşi bir terör
örgütüdür. Yaptığı terör eylemleriyle ülkemizi kana bulayan bu
örgütün sığınmacı toplumlar içerisinde gizlendiği,
Türkiyede faaliyetlerini gizli olarak yürüttüğü, üçüncü ülkelere ülkemizden
sızdığı bilinmektedir.
IŞİD terörü sonucu ülkemiz ağır
bedeller ödemiştir; başta Reyhanlı, Ankara Garı, Suruç,
İstiklal Caddesi, Sultan Ahmet, Diyarbakır, Reina katliamları
olmak üzere IŞİD terörüyle yüzlerce vatandaşımız can
vermiştir. IŞİD teröristleri bu dönem ülkemizde ellerini
kollarını sallayarak eylemler yapmışlar ve
sınırlarımızı istedikleri gibi geçebilmişlerdir.
Suriyede ve Irakta toprak hâkimiyetini kaybeden bu
örgüt, klasik terör örgütü yapılanmasına dönüşmüştür. Bu
örgütün faaliyetleri, güvenlik kuvvetlerimizin aldığı tedbirler
ve sınır bölgemizde alınan önlemlerle
sınırlandırılmıştır. Ancak IŞİD ve
benzeri yabancı terörist, savaşçı unsurlarla mücadele çok yönlü
olarak yürütülecek bir çabayı gerektirir. Bu terör örgütleriyle mücadele,
özellikleri gereği uluslararası iş birlikleri yapılarak,
kaynakları kurutularak ve doğru dış politikalar yürütülerek
sağlanabilir. Egemen güçler Orta Doğuda kan akmasını
isterler, çatışma isterler ve terörü beslerler. Son noktada ABD
Başkanı Trump, IŞİD teröristleriyle mücadele
sorumluluğunu Türkiyeye verdiğini açıklamış ve buna
da ne yazık ki ciddi bir yanıt verilememiştir. IŞİDin
beslendiği Orta Doğuda terörle kalıcı ve sonuç
alıcı mücadele Suriye yönetimiyle doğrudan görüşmelerle
sağlanabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kılınç,
sözlerinizi tamamlayın lütfen.
YÜKSEL MANSUR KILINÇ (Devamla) Ülkemizde ve
bölgemizde her türlü terörist faaliyetlere karşı ve tabii,
IŞİD ve benzeri yabancı terörist, savaşçı unsurlara
karşı kalıcı ve sonuç alıcı mücadele, Cumhuriyet
Halk Partisinin ısrarla önerdiği Türkiye, Irak, İran ve
Suriyenin bir araya gelmesiyle kurulacak olan Ortadoğu barış ve
iş birliği teşkilatı OBİTle ve OBİT
önderliğinde yapılacak iş birliğiyle gerçekleştirilebilir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Hacı Bayram Türkoğlu.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HACI BAYRAM TÜRKOĞLU
(Hatay) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun,
Suriyede yaşanan yeni gelişmeler ve DAEŞle mücadeleyle ilgili
Meclis araştırması açılması önerisi üzerine söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Suriyedeki gelişmelerle ilgili birkaç söz
etmek isterim. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğanın kararlılığı ve risk yönetme kabiliyeti
sayesinde, Türkiyeye güvenlik sorunu ihraç edilen Suriye sahasında üç
önemli harekât, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış
Pınarı Harekâtları başarıyla
gerçekleştirilmiştir. Barış Pınarı
Harekâtında ve terörle mücadelede toprağa düşen tüm
şehitlerimizi rahmetle anıyorum, gazilerimize Allahtan acil
şifalar diliyorum.
Bugün PYD-YPGnin kontrolünde bulunan doğu
Suriyenin büyük bir kısmı geleneksel Arap ve Türkmen yerleşim
bölgeleridir. ABD desteğiyle PYD-YPGnin bu bölgeleri ele geçirmesinden
sonra bu bölgelerdeki nüfus yapısının bozulduğu, Arap ve
Türkmenlerin bu bölgeleri boşaltmak zorunda kaldıkları bilinmektedir.
Bu durumun iyi bir örneği sınırdaki Tel Abyad bölgesidir.
Suriyedeki bu bölgelerin tekrar eski sahiplerine bırakılması
gerekmektedir. Ankara, Türkiye-Suriye sınırında Fırat
Nehrinden Irak sınırına kadar ve Suriyede 30 kilometre kadar
derinliği olacak bir güvenli bölge oluşturmaya çalışmaktadır.
Bu güvenli bölgenin Ankara için ilk amacı, Türkiye
sınırının güvenliğinin sağlanması ve
doğu Suriyeden Türkiyeye yönelik terörizm tehdidinin yok edilmesidir.
Bunun için, bu bölgenin Türkiye tarafından denetlenmesi kadar PYD-YPG,
DEAŞ unsurlarından temizlenmesi de Türkiye Cumhuriyeti devleti için
büyük önem taşımaktadır. Başlıca amaç, Suriyeden
başlayan ve ülkemizde güvenlik tehdidi oluşturan terör eylemlerine
son vermek ve bölgedeki teröristleri etkisiz hâle getirmek; ikinci husus,
Suriyenin toprak bütünlüğü ve birliğini korumak; üçüncü hedef ise
sivilleri, teröristlerin baskı ve zulmünden kurtarıp
militanların eylemleri yüzünden ayrılmak zorunda kaldıkları
evlerine güvenli bir şekilde dönmelerini sağlamaktır. PYD-YPG
teröristleri tarafından Türkiye sınırını geçip burada
saldırılar gerçekleştirmesi için DEAŞ
militanlarının serbest bırakıldığına dair
güvenilir kanıtlar bulunmaktadır. En son YPG çekilirken orada serbest
bıraktıkları DEAŞlı militanların 300e
yakını, tekrar, oradaki güvenlik güçlerimiz tarafından
tutulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Türkoğlu,
tamamlayın lütfen
HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Devamla) - DEAŞla
mücadeleye gelince: 30 ilde 64 noktada terör ve istihbarat birimlerinden
uzmanları bünyesinde bulunduran risk analiz birimleri oluşturularak
terör örgütü IŞİD, El Kaide ve yabancı teröristlere
ağır darbe indirilmiştir.
Bu birimlerin bünyesinde görev yapan uzman terör ve
istihbarat görevlilerince terör örgütlerine yönelik tüm gelişmeler, örgüt
mensuplarının yurt içi ve dışındaki faaliyetleri
düzenli olarak takip edilmektedir.
Başka ülkelerin istihbarat birimleriyle
koordinasyon ve iletişim hâlinde faaliyetlerini sürdüren güvenlik
birimlerinin çalışmaları kapsamında, çatışma
bölgelerine geçecekleri belirlenen 75.480 yabancı uyruklu kişiye
Türkiyeye giriş yasağı konulmuştur. Polis, Jandarma,
MİT ve hudut birliklerince bu kişilerin sınırlarda takibi
yapılarak illegal olarak ülkeye girişlerinin engellenmesi için ortak
çalışmalar yürütülmektedir.
Güvenlik güçlerince yurt içinde terör örgütüne
yönelik çalışmalar kapsamında 2016da 783, 2017de 1.391,
2019da -15 Ekim itibarıyla- 1.035 olmak üzere 4.536 operasyon
düzenlenmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Devamla) Operasyonlarda
gözaltına alınan 13.696 zanlıdan 4.517si
tutuklanmıştır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Türkoğlu.
HACI BAYRAM TÜRKOĞLU (Devamla) Evet, durumu
bilgilerinize arz eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Türkiyenin
terörle mücadelesini sekteye uğratmak ve uluslararası kamuoyundaki
konumunu zayıflatmak amacıyla DEAŞ konusunun gündeme getirilmeye
çalışıldığına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu DEAŞ terör örgütüyle ilgili bazı
hususlarda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak görüşlerimizi ifade
etmekte fayda mütalaa ediyoruz.
Bu DEAŞ terör örgütü, özellikle Barış
Pınarı Harekâtının başlamasıyla birlikte
çeşitli mahfillerce -ki başta ABD ve AB olmak üzere- gündeme
getirilmektedir. Hatırlayacak olursak Barış Pınarı
Harekâtına başlarken bu uluslararası çevreler, bölgedeki
PKK/YPGnin -sözüm ona- DEAŞla mücadele ettiğini öne sürerek Türkiye
karşıtı bir kampanya yürütmüşlerdi. Aradan geçen günlere,
sahadaki başarılara, harekâtın meşruiyetinin ve
haklılığının kabulüne rağmen bu iddialar
çeşitli kamuoyunda ve uluslararası birtakım mahfillerde
cılız seslerle de olsa gündeme getirilmeye
çalışılmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bir dakika değil
Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen sözlerinizi
Sayın Akçay.
Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sistematik bir şekilde,
Türkiyenin terörle mücadelesini sekteye uğratmak, ülkemizin
uluslararası kamuoyundaki konumunu zayıflatmak amacıyla bu
DEAŞ konusu gündeme getirilmeye çalışılıyor.
Geçtiğimiz haftalarda bu konuda çeşitli
konuşmalarımız oldu. Türkiyenin DEAŞla mücadeledeki
haklı, güçlü ve etkin konumunu dile getirmeye devam ederiz. Öncelikle
belirteyim ki DEAŞ konusunda Türkiyeye atılmak istenen çamur tutmaz,
tutmadı ve tutmayacak. DEAŞın ülkemizdeki
saldırıları biliniyor. Yani biraz önce konuşma yapan bütün
konuşmacılar da DEAŞ terör örgütünün Türkiyede
gerçekleştirdiği saldırıları tarihleriyle de dile getirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Akçay,
buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Buna ilaveten
şunları da hatırlatmak isterim: DEAŞın Musul
Konsolosluğumuza yönelik saldırı ve baskını vardı
ki konsolosluklar da Türkiye Cumhuriyeti toprağıdır. 1
Mayıs 2016da Gaziantep İl Emniyet Müdürlüğü önünde 3
polisimizin şehit edildiği, 15i polis 34 kişinin
yaralandığı saldırı. 26 Ağustos 2016da Gaziantepte
kına gecesinde 54 kişinin hayatını kaybettiği
canlı bomba saldırısı. 16 Ekim 2016da yine Gaziantepte
DEAŞa yapılan hücre evi baskınında yine bir canlı
bombanın kendini patlatması sonucu 3 polisimiz şehit
olmuştu. Saldırılar bir grup ya da topluluğa değil tüm
Türkiye'ye yapılmıştır. Orada hedef alınan
kişiler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır ve Türkiyedir.
Bir kısmı YPG tarafından serbest
bırakılan, bu Barış Pınarı Harekâtı
süresince Suriyedeki bu kamplarda hapishane denilen yerlerde tutulan
DEAŞlılar söz konusu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Akçay lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Türkiye'nin Fırat
Kalkanı Harekâtında etkisiz hâle getirdiği yaklaşık
3.500 DEAŞlı var. Yine Türkiye'nin, tıpkı Zeytin Dalı
ve Barış Pınarında PKK ve YPG işgalinden
kurtardığı gibi Fırat Kalkanında da DEAŞ
işgalinden kurtardığı Cerablus, Rai, Dabık, Kabasin ve
El Bab gibi yerleşim yerleri var.
Türkiye, yurt içinde DEAŞla etkili bir
mücadele stratejisi ve faaliyetleri yürütmektedir. Türkiye, bu örgütü Eylül
2013te terör örgütü olarak tanımlamış ve mücadelesini de çok
boyutlu olarak sürdürmüştür ve sürdürmektedir. 2013-2017 yılları
arasındaki mücadeleden bazı rakamları verecek olursak
DEAŞla ilişkisi olduğu belirlenen 12 dernek
kapatılmış, 3.840ı yabancı uyruklu olmak üzere 9.350
kişi gözaltına alınmış, 4.550 kişi
sınır dışı edilmiş; çatışma bölgesine
gitmek isteyen, 99 ülkeden 4.957 kişi sınır dışı
edilmiş ve 146 ülkeden 53.781 kişiye yurda giriş
yasağı konulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akçay, son cümlelerinizi
alayım lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
Görüşlerimizi bu şekilde ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet
Taşdemir ve arkadaşları tarafından,
IŞİD/DAEŞ terör örgütüne karşı yürütülen mücadelenin
tüm boyutlarıyla ortaya çıkarılması ve kamuoyunun
aydınlatılması amacıyla 30/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30
Ekim 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi
Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca
ve 19 milletvekili tarafından, Acıpayam depremzedelerinin
sorunlarının tespiti ve bu sorunların giderilmesi için gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/1997) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 30 Ekim 2019 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
30/10/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 30/10/2019 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Özkoç
Sakarya
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca ve
arkadaşları tarafından, Acıpayam depreminde toplanan
paraların kime ne kadar dağıtıldığı ve
nereye harcandığının araştırılması
amacıyla 23/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (1297 sıra no.lu) diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 30/10/2019 Çarşamba
günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Gülizar Biçer Karaca
konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜLİZAR BİÇER KARACA
(Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki
deprem gerçeğiyle seçim bölgem Denizli bu yıl 2 kez yüzleşmek
durumunda kalmıştır. İlki 20 Mart 2019 tarihinde
Acıpayam ve Serinhisar ilçelerimizi etkileyen 5,5 şiddetindeki,
diğeri 8 Ağustos 2019da Bozkurt, Çardak ve Baklan ilçelerimizi
etkileyen 6 şiddetindeki yıkıcı depremlerdir. İlk
deprem sonrasında, 21 Martta İçişleri Bakanı, Acıpayam
ziyaretinde Cumhurbaşkanının Acıpayamda soğuk aylarda
deprem nedeniyle vatandaşlarımızın mağduriyetinin
mutlaka önlenmesi gerektiğini söylediğini ve bu nedenle de kesin
talimat uyarınca depremzedelerimize nakdî yardımda
bulunulacağını ifade etmişti. Ardından, hemen
Sayın Bakan Zehra Hanım geldi ve dedi ki: Acıpayamda depremde
zarar gören, psikolojik anlamda zor durumda kalan
vatandaşlarımıza psikolojik destek vereceğiz. Ancak 31
Mart seçimlerine on gün kala verilen bu vaatler, 31 Mart seçimlerinden sonra
maalesef yerine getirilmedi. Acıpayamda bize verilen bilgilere göre,
AFADdan edindiğimiz bilgilere göre depremzedelere destek için 3 milyon
800 bin lira para aktarıldığı bildirilmiştir. Ancak
depremin üzerinden yedi ay geçmiş olmasına rağmen, hâlâ 270
ailemiz tavanı delik, tabanı delik konteynerlerde yaşamaya
çalışmaktadır ve 1.246 ağır hasarlı binadan
sadece 496sı yıkılmış, diğerleri hâlâ aynı
vaziyette durmaktadır. Kış gelmiş, Acıpayamdaki
depremzedelerimiz hâlâ söz verilen nakdi yardımlara, geçici ya da
kalıcı konutlara kavuşmamıştır. Yine,
Acıpayamdaki depremzedelerimiz konteynerlere elektrik ve su
aboneliği almak için abone bedeli ödemek durumunda kalmıştır.
Konteynerlerde soba yakılamamaktadır, elektrikle ısınmak
zorundadırlar. Onca mücadeleden sonra, daha bu aydan itibaren sadece 80er
lira elektrik faturası yardımı yapılabileceği ifade
edilmiştir. Ne psikolojik destek verilmiş ne de başka herhangi
bir şekilde depremzedelerimize bir destek sağlanmış ve
verilen sözlerin üzerinden yedi ay gibi bir zaman geçmiştir.
Yine, Bozkurt ilçemizde 6 büyüklüğündeki
depremin üzerinden iki buçuk ay gibi bir zaman geçmiş ve Belediye
Başkanımız hemen Belediye Meclis toplantısını
gerçekleştirerek depremzedelerin evlerini kendi yapması durumunda
harç almayacağını, onların subasmanlarının
belediye tarafından yaptırılacağını ve çimento
yardımında bulunacağını ifade etmiştir ve
yapmaktadır. Muhtarlara gönderdiği yazıda, 15 ailenin
aşırı derecede yoksul olduğunu, evlerini kendilerinin
yapamayacağının ve herhangi bir şekilde bir krediyi ödeme
imkânlarının olmadığının tespit edilmesi
durumunda da kendilerine anahtar teslim evlerini on beş gün içinde teslim
edeceği belirtmiştir. Yine, Bozkurt Belediyemiz, depremzedelerimizin
tamamına psikolojik destek sağlanmak adına bilim
insanlarıyla özel bir çalışma yürütmüştür. Yine, depremzede
gençlerimizden üniversiteyi kazananların tamamına burs
kaynağı yaratmış ve depremzede
çocuklarımızın tamamına kışlık bot, mont ve
her türlü desteği sağlamıştır.
Değerli milletvekilleri, iki buçuk ayda Bozkurt
ilçemize gönderilen 500 bin liradır sadece. Tüm depremzedelerin
yaraları sarılmıştır, şu an konteynerde ya da
çadırda kalan bir tek depremzede bulunmamaktadır ama Acıpayam
ilçemizde 270 aile hâlâ konteynerlerde, soğukta soba kuramadan, elektrik
sobası dahi olmadan yaşamak durumundadır.
Şimdi diyebilirsiniz Acıpayam depremine
ilişkin neden bir araştırma önergesi oylayalım, neden
komisyon kuralım? diye. Şöyle: Afet yönetiminin nasıl
başarılabildiğini Bozkurt depreminden öğrenelim;
Acıpayamda afetin nasıl yönetilemediğini, nasıl
olumsuzluklarla vatandaşlarımızın mağdur
edildiğini gözler önüne serelim.
Yine, Anayasamızın 2nci maddesi Türkiye
Cumhuriyeti devletinin sosyal bir hukuk devleti olduğunu ifade etmektedir.
Sosyal devlet olarak vatandaşlarımızın sosyal ve ekonomik yönden
dezavantajlı duruma düşmeleri durumunda
vatandaşlarımıza her türlü desteğin verilmesi anayasal bir
sorumluluktur. İşte, Acıpayam ilçemizde yedi aydan beri sosyal
devlet olmanın gereği yerine getirilmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Karaca.
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Devamla) 3 milyon
800 bin liranın ne olduğunu sorduğumuzda Acıpayam
Belediyesi Hafriyata harcadım. demekte, Denizli Büyükşehir
Belediyesi Hafriyatı ben yaptım. demekte. Yani sizin
anlayacağınız AK PARTİli 2 belediye kendi aralarında
dahi anlaşarak 3 milyon 800 bin liranın hesabını
verememektedir.
Bizler de diyoruz ki gelin, derman belediyecilikle
vatandaşlarımızın derdine dayanışma ruhu
içerisinde nasıl dermen olduğunu Bozkurt Belediyemizden görelim;
saray belediyeciliğinin de vatandaşlarımızı seçimden
sonra nasıl unuttuğunu ve 3 milyon 800 bin liranın
hesabını nasıl veremediklerini deprem ülkesi olan Türkiye
Cumhuriyetinde araştıralım ve
vatandaşlarımızın deprem vergileri konusunda da buradan
çıkacak rapor emsal olsun diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Yasin Öztürk.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN
ÖZTÜRK (Denizli) Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; yüce
heyetinizi ve depremde aldığı yaralarla hayatını
sürdürmeye çalışan değerli hemşehrilerimi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisiyle Acıpayamdaki sorun Meclis gündemine geldi ama
bu sorun Acıpayamlı vatandaşlarımızın gündeminden
hiç düşmedi. Sadece Acıpayam değil, ağustos ayında
beşik gibi defalarca sarsılan Çardak ve Bozkurt ilçelerimizin
gündeminden de düşmedi. Neden mi dersiniz? Acıpayamda
yapılanlar ve söz verilip de yapılmayanlar ortada; hâl böyle olunca
Çardak ne beklesin, Bozkurt ne istesin!
Bakınız, Acıpayam depremi 20 Martta
meydana geldi, üzerinden yedi ay geçti, kış kapıda. 27 Haziranda
Meclis Genel Kurulunda Acıpayam depremi hakkında gündem
dışı söz aldım; depremin üzerinden üç ay geçmişti ve
yapılanlar göz boyamadan öte değildi ama yine de belki sorunu
Mecliste haykırırsam yetkililer de dikkate alır diye
çabalamıştım.
Önce verilen sözlerden başlayarak yapılanları
sıralayalım: Depremin ardından AFAD, Acıpayamın afet
bölgesi ilan edilmesine karar verdi. Denizli Valimiz de 5 Nisanda bir
açıklama yaparak bölgenin İçişleri Bakanlığı
tarafından genel hayata etkililik kapsamına
alındığını duyurdu. Deprem bölgesinde mikrofonlardan
vatandaşa seslenen siyasilerimiz toplu konut projelerinin üç ay içinde
hazırlanacağını, mağdur olan vatandaşların
ev sahibi olacağını büyük bir müjde gibi verdi. Ee, ne oldu? Verilen
söz yalan oldu. 13 Eylül 2019 tarihinde Denizli Valiliği Acıpayamda
deprem çalışmalarını değerlendirmek üzere
yaptığı çalışmaların sonucunu açıkladı;
buna göre bir ay öncesine kadar hâlâ kesin hasar tespiti, itirazlar ve yeniden incelemelerle
uğraşılmış. Bir de 9 Ekim tarihinde AFADdan bir
açıklama var ki evlere şenlik: Acıpayam depremi hak
sahipliği başvuru listeleri Acıpayam
Kaymakamlığı, 56 mahalle muhtarlığı ve
Acıpayam Belediye Başkanlığınca askıya
çıkmıştır. Başvurular Acıpayam
Kaymakamlığına yapılacaktır. Başvuru
başlangıç tarihi 25 Eylül, başvuru bitiş tarihi 23
Kasım. Ya, hani devletin verdiği söz, hani üç ayda toplu konut
projeleri hazırlanacaktı? Bırakın üç ayda toplu konut
projelerinin hazırlanmasını, sekiz ayın bitiminde daha hak
sahipleri için başvurular sonuçlanacak.
Değerli milletvekilleri, geçen haftalarda
Acıpayam depreminden etkilenen vatandaşlarımız ziyaretimize
geldi. Valilik raporunda diyor ki: AFAD ve Sosyal Yardımlaşma Genel
Müdürlüğünce Acıpayamdaki çeşitli kurumlara toplamda 3 milyon
800 bin yardım ödeneği gönderildi. Şimdi, ya vatandaş bize
durumu doğru aktarmıyor ya da yapıldığı söylenen
yardım rakamlarında bir sıkıntı var. Kimseyi zan
altına bırakmak gibi bir niyetimiz yok ama bildiğimiz bir
şey var: Depremin ardından Acıpayam Kaymakamlığı
Bakanlığa bir yazı yazarak gönderilen 1 milyon 800 binin temel
ihtiyaçlara yetmeyeceğini bildirmiş, istediği 2,5 milyon ek
kaynak talebiyse resmî yazıyla reddedilmiştir. Bu yazı,
reddedilen talep ve gönderildiği söylenen rakamlar kayıt
altında. O zaman, bu paralar kime dağıtıldı, ne
yapıldı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Öztürk, sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) Bu arada, yeri
gelmişken hatırlatmak istiyorum, 1999 depreminden sonra ilk önce bir
yıl için, daha sonra her yıl uzatılmasının ardından
2003 yılında kalıcı hâle gelen bir vergi var: Özel
iletişim vergisi. 1999 yılında deprem yaralarının
sarılması, iletişim altyapısının
iyileştirilmesi için alınmaya başlandı. Buradan sormak
istiyorum: Özel iletişim vergisinden elde edilen gelirlerden
Acıpayama, Çardaka, Bozkurta ne kadar kaynak aktarıldı?
1999dan itibaren özel iletişim vergisinden toplam 64 milyar
toplanmış, 2019 yılı için hedef 3,5 milyar. Bu verginin
sadece Denizlili vatandaşlardan alınan kısmı bile
kendilerine aktarılsaydı yaralar çoktan sarılırdı.
Yapılanları görünce vatandaşımız diyor ki:
İşimiz Allaha kaldı. Elimizden sadece dua etmek geliyor.
Cenab-ı Allah bu ülkeyi her türlü afetten korusun.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Erol Katırcıoğlu.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin Acıpayam depremiyle
ilgili verdiği grup önerisiyle ilgili olarak konuşacağım.
Sayın Karaca aslında Türkiyenin önemli
bir gerçeğini konu etti: Deprem. Deprem, hakikaten sadece Denizli
Acıpayamla ilgili konuşulacak bir konu değil; esasında, Türkiyeyi
konuşmaya başladığımızda deprem gerçeğinin
Türkiyenin önemli bir gerçeği olduğunu düşünerek
yaklaşmamız lazım gelir diye düşünüyorum.
Fakat Sayın Karaca, esasında, deprem
gerçeğini ifade ederken bir başka gerçeğimize daha referans
vermiş oldu, o da şu: Bir anlamda, Türkiye'nin devlet
anlayışı, devlet yaklaşımı ile deprem gibi
toplumsal felaketler arasındaki ilişkiye işaret eden bazı
tespitlerde bulundu. Şimdi, ne olmuş orada? Deprem olmuş, yedi
ay geçmiş, devlet görevlileri birtakım vaatlerde bulunmuşlar
fakat Sayın Karacanın söylediği gibi bu vaatler
gerçekleşmemiş ve oradan giderek Sayın Karaca diyor ki: Bu
nasıl bir sosyal devlet?
Arkadaşlar, esasında, bir devletin sosyal
bir devlet olmadan önce hukuk devleti olması lazımdır yani bir
devlet hukuk devleti olmadan sosyal devlet olamaz. Dolayısıyla da bu
tartışmada, üzerinde düşünmemiz gereken konulardan biri olarak
bence en azından, Türkiye Cumhuriyeti devleti gerçekten bir hukuk devleti
midir? sorusunu sormamız lazım. Aramızda hukukçular var, bunu
benden daha iyi değerlendirebilirler ama ben, açıkçası şunu
ifade edeyim size: Bir zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti devleti -ki ben onu
daha çok Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle
bağlantılı olarak görüyorum- Türkiye devlet yapısı,
bir hukuk devleti olmaktan uzaklaşıyor diye düşünüyorum. Bunun
sebebini ya da en azından Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemini oturup konuşmaya kalktığımızda,
sanırım, görmemiz gereken nokta, tarafsız olması gereken
devlet kurumlarının giderek Hükûmet kurumları hâline gelmiş
olmasıdır. Bunun çok önemli sonuçları olduğu kanaatindeyim.
Dolayısıyla da Türkiyede depreme, özellikle İstanbul gibi bir
kentin depremle ilişkisi üzerinden baktığımızda, hukuk
devleti olmak, sosyal devlet olmak gibi konular çok daha önemli ve üzerinde
düşünmemiz gereken konular diye düşünüyorum.
Sürem bitmek üzere ama Sayın Başkan bir
dakika daha verecektir umarım.
Şöyle bir cümle de söylemek istiyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Katırcıoğlu.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Sayın
Cumhurbaşkanı çok sıklıkla kullanıyor beka sorunu
olarak, Suriyeyi işaret ediyor, Suriyedeki olayları işaret
ediyor ama arkadaşlar, bu vesileyle söylemiş olayım ki beka
sorunu denilen sorun esasında İstanbul depremiyle çok yakından
ilgili bir konu diye düşünüyorum yani bir an için hayal edin 7,2lik -7,3;
her neyse- bir depremin İstanbulda yaşanmasıyla birlikte
Türkiyenin çok zor koşullara gireceğini, hatta -şunu
söyleyeyim- uzun yıllar kendini toparlayamayacağını
bilmemiz lazım.
O sebeple de bu vesileyle bu araştırma
önergesinin desteklenmesi gerektiğini düşünüyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Şahin Tin.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞAHİN TİN
(Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün cumhuriyetimizin 96ncı yıl dönümünü
büyük bir coşkuyla kutladık. Bu vesileyle bir kez daha
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Atatürkü ve silah
arkadaşlarını saygıyla yâd ediyorum.
Evet, CHPnin önergesi var, bu konuyla ilgili
arkadaşlar konuştular ama verilen bilgilerin ne yazık ki
gerçekleri yansıtmadığını buradan belirtmek istiyorum.
Gerçek veriler, devletimizin verileri buradadır. Bunu da buradan arz etmek
istiyorum. Bu gelen paraların nereye gittiğini, nerelerde
kullanıldığını tek tek ortaya koyacağız.
Bilindiği gibi, ilimizde 20 Martta
Acıpayam ilçemizde 5,5 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi.
Depremin ardından yirmi beş dakika içerisinde şahsım ve
buradaki Denizli Vekillerimiz Grup Başkan Vekilimiz Cahit Özkan, Ahmet
Yıldız, Nilgün Ök; Valimiz, Büyükşehir Belediye
Başkanı Osman Zolan hemen zarar gören mahallelerimize
ulaştık ve buralardaki incelemelerimize başladık. AFAD,
Kızılay, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
müdürlükleri burada hemen çalışmalara başladılar. Aynı
günde 1.640 adet çadır verildi; bakın, 3.032 adet battaniye, 1.358
adet yatak ve diğer malzemeler tedarik edildi. Ayrıca 3.500
kişiye de burada yemek çıkarıldı ve verildi. Fakat üzücü
olay şudur: Yine, oradan gelen bilgiler ve depremin hemen ardından
İçişleri Bakanımız ile Aile, Çalışma ve Sosyal
Hizmetler Bakanımız bölgeye geldi ve bizzat mahalle mahalle
yıkılan evleri, depremzedeleri dolaştılar ama ne yazık
ki Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, 8 Ekimdeki grup
toplantısındaki konuşmasında dedi ki: Efendim, bakanlar
geldi, makam araçlarından inmeden gittiler. Böyle yanlış,
saptırma bir konuşma ve de söylem olamaz.
İşte, bakın, İçişleri
Bakanımız halkımızın içerisinde, vekillerimiz yine
aynı şekilde ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanımızın nasıl halkla beraber
dolaştıklarını burada görebiliyorsunuz.
Burada birçok saptırmalar olmakta, görülmekte.
Bir vekilimiz CHPli bir belediye başkanını övmekte, AK
PARTİli belediyelerimizin yaptıklarını hiç görmemekte.
Ben, bir deprem afeti üzerinden politika
yapılmasının doğru olmadığını buradan
ortaya koymak istiyorum. Bu, ne yazık ki Türkiye'de çok acı bir
siyaset tablosunun ortaya konulduğunu da göstermektedir.
Şimdi, 3 milyon 800 bin TL ödenek
aktarıldı. Bu para nereye gitti, onu da sizlere kısaca
açıklamak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tin, son bir dakika,
sözlerinizi tamamlayın lütfen.
ŞAHİN TİN (Devamla) Tamam,
inşallah.
Gelen parayla 268 adet konteynerin
altyapıları yapılmıştır. Konteyner sevkiyatı
için 755 bin TL, konteynere elektrik bağlamak için 102 bin TL, su ve
kanalizasyon için 372.400 TL, konteyner tamiratları için 301 bin TL,
konteynerin elektrik faturaları ödemeleri için 18.160 TL
harcanmıştır. Yine, depremzedeler için Sosyal
Yardımlaşma Vakfınca 1 milyon 400 bin TL nakdî ödeme
yapılmıştır. Ayrıca, 400 bin TL de AFAD
tarafından herhangi bir acil kullanım alanı için
tutulmaktadır. Toplamda 3 milyon 350 bin TL, artı 400 bin TL ödenek
bu şekilde Acıpayamdaki depremzedelerimiz için
harcanmıştır.
İçme suyunu Büyükşehir Belediyemiz ücret
almadan orada karşılamakta, bu konteynerlerde kalan
vatandaşlarımızın her ay 80 TL elektrik paraları da karşılanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ŞAHİN TİN (Devamla)
Başkanım, bir dakika daha rica edeceğim. Bu, depremle ilgili
olduğu için önemli bir konu çünkü.
BAŞKAN Kayıtlara geçsin, siz
konuşun.
ŞAHİN TİN (Devamla) Ama önemli
Başkanım.
BAŞKAN Tabii ki önemli, her şey önemli
burada, önemsiz bir şey yok.
ŞAHİN TİN (Devamla) Şimdi,
Acıpayamda TOKİ tarafından yapılmış 440 konut
var. Çevre ve Şehircilik Bakanımız Murat Kurum geldiğinde
Evet, bu 440 konutu hemen depremzedelerin emrine veriyorum. dedi ve 2020nin
ilk üç çeyreğinde de bu 440 konut, isteyen her depremzede
kardeşimize, vatandaşımıza, Acıpayamlı
hemşehrimize verilecektir.
Biliyorsunuz, bir de hak sahipliği konusu var,
çok önemli. DASK sigortasından dolayı ne yazık ki bugün
Acıpayamda sadece 24 vatandaşımız yardımlardan
faydalanabilmekte ama 960 tane ev hasar görmüş, ağır
hasarlı. Bu evlerin de yardım alabilmesi için, hak sahibi olabilmesi
için burada siz değerli vekillerimizin de katkısıyla
Acıpayam, Bozkurt ve Çardakla ilgili özel bir yasa
çıkaracağız bu depremzede kardeşlerimiz için.
BAŞKAN Sayın Tin, teşekkür
ediyorum.
ŞAHİN TİN (Devamla) Hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın
Başkanım, değerli hatibin söylediklerinde gerçeği
yansıtmayan olaylar olduğu için arkadaşımızın bir
söz talebi vardır.
BAŞKAN Sayın Özkoç, herhangi bir
sataşma yok, suçlayıcı bir ifade yok.
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli) Genel
Başkanımıza sataştı.
BAŞKAN Efendim, sataşmadı;
Sayın Genel Başkanın 8 Ekimdeki grup toplantısında
yapmış olduğu konuşmada Sayın Bakanların arabadan
inmediklerini ifade ettiğini ancak fotoğraflar göstererek Sayın
Bakanların halkın arasında bulunduklarını ve arabadan
indiklerini söyledi.
Sayın Özkoç, siz çok deneyimli bir Grup
Başkan Vekilisiniz, bir sataşma yok ama yerinizden söz
istiyorsanız bir dakika yerinizden söz vereyim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Yerinden söz verin.
BAŞKAN - Sayın Karaca, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
18.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karacanın,
Denizli Milletvekili Şahin Tinin CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, sayın hatibin bahsettiği ve
Sayın Genel Başkanımızın ifade ettiği mesele
Bozkurt depremi sonrasında yaşanmıştır ve Rüzgâr gibi
geçti. ifadeleri gerçeği yansıtmaktadır. Sayın hatip, hangi
ilçe için olduğunu ifade etmekte sanıyorum
zorlanmıştır. Şu an 270 aile konteynerde yaşamakta ve
konteynerde yaşayan bu aileler bu kışı anlaşılan
orada geçirecektir. Sayın Genel Başkanımız Bakanlar geldi,
kahvede vatandaşlarla sohbet ederek gitti. ifadesini Acıpayam için
kullanmış ve Rüzgâr gibi geçti, arabadan dahi inmediler.
beyanını ise Bozkurtta yaşanan deprem sonrası için
kullanmıştır. Ben, sayın hatibin beyanını bu
şekilde ifade ederek düzeltmek isterim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.31
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.49
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ
(İstanbul), Barış KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
11inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince gündemin Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Genel Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Kullanılmış Yakıt
İdaresinin ve Radyoaktif Atık İdaresinin Güvenliği Üzerine
Birleşik Sözleşmeye Türkiye Cumhuriyetinin Beyanlarla Birlikte
Katılmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Kullanılmış
Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif Atık İdaresinin
Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşmeye Türkiye Cumhuriyetinin
Beyanlarla Birlikte Katılmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Teklifi (2/1801) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 88)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Edirne
Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ile
40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Edirne Milletvekili Fatma Aksal ve Kayseri Milletvekili
İsmail Emrah Karayel ile 40 Milletvekilinin Su Ürünleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2214) ve
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 106)
(X)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 106 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince,
bu teklif İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde, İYİ PARTİ
Grubu adına Sayın Dursun Müsavat Dervişoğlu.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi kırk sekiz
yıl sonra değiştirilmek üzere Meclisimizin Genel Kuruluna
gelmiştir. Bu durum, üç tarafı denizlerle çevrili olan ve 8.333
kilometre kıyısı olan ülkemizde su ürünlerine dair yasama
çalışmalarımızın eksikliğini gösteriyor.
Su ürünleri, günlük yaşantımızda
tükettiğimiz gıda içinde genetiğiyle oynanmamış,
doğal ve sağlıklı gıda ürünleri arasında ilk
sırada yer alıyor ancak ülkemizde 2000 yılında kişi
başına düşen yıllık balık tüketim miktarı 8
kilogram iken 2017de 5,5 kilograma gerilemiştir. Balık
popülasyonunun korunmasında ve kaçak avcılığın
engellenmesinde ruhsata el koymanın ve para cezalarının yeterli
olmadığı görülmektedir.
Caydırıcılığın yeterli olmaması yasak ve
kontrolsüz avlanmanın önünü açmış, denizlerdeki su ürünleri
çeşitliliği azalmıştır. Orman Kanununda uygulanan
kamu alanında izinsiz ağaç kesimlerinde verilen hapis cezaları
gibi caydırıcı cezalar bu kanun teklifinde de yer
bulmalıydı çünkü denizlerimiz de en az ormanlarımız kadar
kıymetli ve önemlidir.
Türkiyeyi çevreleyen denizlerde avlanan balık
türü sayısı 100 civarında olup bu sayı her geçen gün
azalmaktadır. Ülkemiz denizlerinden en verimlisi olan, avcılık
yoluyla yapılan balık üretimimizin yaklaşık yüzde 70ini
karşılayan Karadenizde geçmişte 26 ekonomik balık türü
avlanırken bugün bu sayı 6 türe kadar inmiştir. Denizlerimizde
son otuz yılda gözlenen biyolojik çeşitlilik kayıpları,
yabancı türlerin girişinden, aşırı ve yasa
dışı avcılıktan, kirlilikten, habitat tahribinden,
iklimsel salınımlardan, su rejimine yapılan müdahalelerden
kaynaklanmaktadır. Aşırı ve yasa dışı
avcılık denizlerimizde birçok türde görülmektedir. Bu durum,
balık stoklarımızın yıpranmasına ve
azalmasına vesile olmaktadır. Marmara Denizinde ve diğer
denizlerimizin bazı bölgelerinde trol avcılığı yasak
olmasına rağmen bu avcılık şekli de kaçak olarak devam
etmektedir. Balıkçılarımızın çeşitli yasaklara
karşı yaptığı ihlaller maalesef yetkili otoritelerce
yeterince kontrol edilememektedir.
Türkiye'nin balıkçılık
politikası sürdürülebilir değildir. Balıkçılık
biliminde sürdürülebilirlik, bir sonraki dönemde de avlanabilecek balık
olmasını sağlayabilmek için bugün avlanan balık
miktarının belli bir düzeyde tutularak stokların doğru
yönetilmesidir. Sürdürülebilir balıkçılık yalnız ekonomik
değil, ekolojik ve sosyal içeriği olan da bir ifadedir.
Ülkemizde balık stoklarını tehdit
eden bir diğer önemli etken ise denizlerimizin ve iç
sularımızın kirlenmesidir. Kentsel ve endüstriyel atık
suların denize deşarjı, kıyı
yapılaşmaları, tarım arazilerinden ve kentlerden yüzey
akışıyla taşınan kirleticiler, katı atıklar
ve denizlerde hidrokarbon arama faaliyetleri denizlerimizin kirlenmesine neden
teşkil etmektedir. Kirlilik ve aşırı avcılık,
Karadenizde mersin balığının neslinin tükenmesine, hamsi
başta olmak üzere diğer ekonomik balık türlerinin
stoklarının azalmasına neden olmuştur. Yine, denizlerimizde
uskumru ve kılıç balığının neredeyse yok
olmasında, mezgit ve levrek başta olmak üzere pek çok balık
türünün azalmasında en önemli etken aşırı avcılık
ve kirliliktir.
Kanun ve değişiklik getiren taslak,
balıkçılık yönetimi için ülkemizin de kabul ettiği
ekosistem temelli yaklaşım esasından uzaktır.
Yararlandığımız türlerin içinde bulunduğu ortamın
yönetimine, ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik bir
düzenleme de getirmemektedir. 2002 yılından itibaren Avrupa
Birliği ilişkilerinde sağlanan ilerlemeler genelinde tavsiye
edilen, eğitimi verilen, taslakları hazırlanmış ve
hâlen Bakanlık raflarında duran balıkçılık yönetim
planlarının hazırlanması ve devreye sokulması
konusunda hiçbir ifade yer almamaktadır. Her tür veya her deniz için
farklı balıkçılık yönetim planlarına da ihtiyaç duyulmaktadır.
Sadece ticari öneme sahip türlere odaklanarak
balıkçılığın ilerlemesi sağlanamaz. Ekosistemde
yer alan -avlansın avlanmasın, korunsun korunmasın- bütün türler
birbirleriyle ilişki hâlindedirler. Bu ilişkiyi korumak için, zemini
taradıkları sırada zeminde yaşayan bitkisel ve hayvansal
dip canlılarına zarar veren yöntemlerin de yasaklanması
gerekmektedir.
Ekosistem dengesini öngören ve uzmanların
denetim ve gözetiminde işlenmesi gereken bir anlayış yerine,
kanun teklifinin 2nci maddesinde gördüğümüz gibi, doğayı,
çevreyi, kültürel yapıları tahrip edecek rant odaklı projelerin
önünü açan kanun maddelerini kabul etmiyoruz.
2nci maddede, deniz ve iç sularda veya bu yerlerden
su alınarak karadaki su ürünleri yetiştiricilik bölgelerinin
belirlenmesinde, tahsis edilecek ticari yapılarda Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının ve Kültür ve Turizm
Bakanlığının altmış gün içinde görüş
bildirmemesi durumunda olumlu görüş alındığını
varsaymak ve projeyi onaylamak art niyetli bir değişiklik talebidir.
Bu teklif onaylanırsa ülkemizde kültür ve doğaya zarar verecek her
proje, bakanlıklarda altmış gün sümen altı edildiği
takdirde onaylanmış sayılacaktır. Yetiştiricilik
bölgelerinin belirlenmesinde bakanlıkların altmış gün
içinde izin vermesi bir zorunluluk hâline getirilmelidir. Türkiyede
balıkçılık kaynaklarını inceleyen, stoklar ve popülasyonlarla
ilgili önemli verilerin toplanmasını sağlayan, sürdürülebilir
balıkçılık için önemli çözüm önerileri sunan, çok önemli
çalışmaları yapan ve bu konularda mühendisler yetiştiren
deniz bilimleri, su ürünleri ve su bilimleri fakülteleri mevcuttur. Bu
fakültelerde yetiştirilen balıkçılık teknolojisi mühendisi,
su ürünleri mühendisi ve su bilimleri mühendislerinin sayısı bugün 15
bine ulaşmış durumdadır ancak bu mühendislerin büyük bir
çoğunluğu işsiz ya da kendi mesleği dışında
çalışmak durumunda kalmış insanlardır.
Kanun teklifinin 8inci maddesiyle, su ürünleri
kontrol görevlilerine yardımcı olarak fahri su ürünleri görevlisi
adıyla yeni bir görev yetkisi getirilmektedir. Maddede belirtilen fahri
su ürünleri görevlisi ibaresi tartışmaya açık bir ibaredir.
Balıkçılık, su ürünleri alanında eğitim
almış olanların dışında bu ibareyle
yapılacak görevlendirmelerin çok yararlı olmayacağı da
aşikârdır. Bu sebeple, fahri su ürünleri görevlisi yerine,
alanında uzman, akademik mesleki bilgi almış su ürünleri
mühendisi, su bilimleri mühendisi, balıkçılık teknolojisi
mühendisi gibi dört yıllık ve dengi, hâlihazırda çok sayıda
mezunu olan ancak işsiz durumdaki üniversite mezunlarına istihdam
sağlanması da çok önemlidir. Dolayısıyla kanunun ilgili
maddelerinde balıkçılık teknolojisi mühendisliği, su
ürünleri mühendisliği ile su bilimleri ve mühendisliğine yer
verilmesini talep ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti, 24 Haziran 2018den
itibaren resmî olarak Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine
geçiş yapmış ve bugüne kadar on beş aydan fazla bir süreyi
de bu sistemle geçirmiştir. Sistemin yol açacağı
çarpıklıklar ve işlevsizliği üzerine yoğun
eleştiriler yapılmasına rağmen geri adım
atılmamış ve maalesef ve maatteessüf bugün tek adam rejimi gibi
algılanan bu garabet rejim yürürlüğe girmiştir.
Sağlam bir ekonomi için olmazsa olmazlardan
hukukun üstünlüğü yargının
bağımsızlığı kuvvetler
ayrılığı kurumların
bağımsızlığı gibi kavramların zedelenecek
olması dahi ekonomi çevrelerinde endişeyle
karşılanmıştır. Nitekim 24 Hazirandan sonra özellikle
iç siyasette yaşanan yozlaşma, hukuksuzluk ve kurumlar üzerindeki
iktidar baskısı ile dış siyasetteki gelişmeler bir
araya gelince ekonomik verilerin neredeyse tamamında önemli ölçüde bir
gerileme yaşandığı gözlenmektedir.
Yabancı yatırımlara oldukça ihtiyaç
duyan ekonomimiz açısından demokrasiden uzaklaşmanın
etkileri son derece yıkıcı olmuştur. Yabancı ve yerli
yatırımcının güven ortamı olmadan yatırım
yapamadığı aşikârken bu güveni zedeleyecek hemen her
etmenin meydana gelmesi, yeni sistemin henüz altı ay sonra ekonomik
küçülmeyle karşılaşmasına sebep olmuştur.
Türkiye ekonomisi 2018in son çeyreğinde yüzde
3 küçülmeyle karşı karşıya kalmıştır. Bunu
2019un ilk çeyreğinde yüzde 2,6; ikinci çeyreğinde ise yüzde 1,5
oranında küçülme takip etmiş ve ekonomimiz resesyona girmiştir.
Geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye
Bakanı Sayın Berat Albayrak tarafından açıklanan yeni
ekonomi programında 2019 için beklenen büyüme oranımız yüzde 0,5
olarak açıklanmıştır. Bunun anlamı şudur: Yeni
sistemin ilk yılında Türkiye ekonomisi yerinde saymaktan öteye
gidemeyecektir.
Dolar kuru 4,73 seviyelerindeyken 2018 yaz sonunda
tırmanışa geçmiş, bugün itibarıyla 5,76
seviyelerindedir. Döviz kurundaki bir yıllık artış yüzde 22
civarındadır. İthal girdili üretimimizin yaygın olması
sebebiyle, özellikle imalat ve sanayi sektöründe firmalarımız ciddi
bir ödeme sorunuyla karşı karşıya kalmış,
konkordato ve iflas süreçleri başlamıştır. Yeni sistemle
beraber istikrar sağlanacak, üretim kanadı güçlenecek. denilirken
henüz ilk aylardan itibaren üreticimiz iflasla burun buruna gelmiştir.
Mevsim etkilerinden
arındırılmış işsizlik oranımız 2008
küresel krizindeki seviyelere yeniden ulaşmıştır. O dönemde
küresel çapta meydana gelen kriz neticesinde işsizlik oranımız
aniden yükselişe geçmiş ve daha sonra yine küresel boyutta
oluşan iyimser ortamla birlikte tekrar tek haneli rakamlara dönmüştü.
Bugün ise on yıl öncesinde olduğu gibi küresel bir kriz
olmamasına rağmen işsizlik seviyemiz aynı oranlara
yükselmiştir.
Çözüm reçetesinin olmazsa olmazlarından
demokrasi ve hukukun üstünlüğü kavramlarını göz ardı
ederek atılacak tüm adımlar arzulanan etkiyi göstermekten uzak
kalacaktır. Ekonomimiz öngörülür olmaktan çıkmış,
uluslararası piyasalar nezdinde güven kaybetmiştir.
Kısacası, uçuşa geçeceğimizi dile getirdiğiniz bu yeni
sistemle birlikte ekonomimiz tam anlamıyla yere çakılma tehlikesiyle
karşı karşıya bırakılmıştır.
Tüm yetkilerin tek kişide
toplandığı, güçler ayrılığı ilkesinin
ortadan kalktığı, hukukun üstünlüğü ve
yargının bağımsızlığı
kavramlarının yok edildiği, bağımsız
kurumlarımızın iktidarın emrine girdiği, demokrasinin
rafa kaldırıldığı bu sistemle ekonomik kalkınma
ve istikrar mümkün değildir. Ekonomi, güven ve öngörü ister. Yarın ne
olacağı bir kişinin iki dudağı arasında iken ne
yatırımcı ne işveren ne de ücretli çalışan
kendini güvende hisseder. Böyle bir ortamda ne sağlıklı tüketim
ne sağlıklı üretim ne de sağlıklı
yatırım gerçekleştirilebilir.
Maalesef, siyasi irade on yedi yıllık
iktidarında ekonomik kalkınma olgusunun manasını
unutmuş ve kendini sayısal olarak büyütmeye motive etmiş, ancak
onu da başaramamıştır. Bunun sonucu olarak, istenilen
büyüme performansına ulaşılamadığı gibi
eğitimde, sağlıkta, sosyal ve kültürel alanlarda, çevre
sorunlarında dünya standartlarının gerisinde
kalınmıştır.
İnsanoğlu var olduğundan beri
çevreyle iç içe yaşamış ve ondan yararlanmıştır.
Rant ve sermaye odaklı kontrolsüz üretim zamanla çevrenin tahrip olmasına
neden olmuş, sonuçta doğa, insanların ihtiyaçlarına cevap
veremez hâle gelmiştir. Günümüzde sağlıklı yaşanabilir
çevre alanları azalmış, özellikle vatandaşlarımızın
yoğun olarak yaşadığı kentlerde havamız,
denizlerimiz ve toprağımız ciddi oranda niteliğini
kaybetmiştir.
Reel sektörün ve sanayinin her zaman ekonomik
gelişmenin temel itici gücü olduğuna inanan bir siyasi partiyiz ancak
ekonomik kalkınmanın mutlak surette insani, ahlaki ve vicdani
yönlerini de dikkate almak mecburiyetindeyiz. Salt tüketime dayalı,
sınırsız, fütursuz ve yozlaşmış bir ekonomik
büyüme modeli, telafisi mümkün olmayan çevre tahribatına da sebep
olmaktadır. Dolayısıyla bir yandan ekonomik büyüme hedeflerimizi
gerçekleştirirken diğer yandan Türkiye'nin kültürel ve kentsel mirasını
koruyacak tedbirleri de geliştirmek mecburiyetindeyiz.
Bu kanun teklifinin bütünü hakkında hazır
söz almışken ekonominin gerçeklerini de heyetinizle paylaşmak
istedim. Su Ürünleri Kanununda değişiklik istenen maddeler üzerinde
milletvekili arkadaşlarımız İYİ PARTİnin
görüş ve kanaatlerini paylaşmaya devam edecektir.
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum
efendim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Dervişoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Sayın Hasan Kalyoncu, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Su Ürünleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Gazi Meclisimizin
eseri, ilelebet payidar kalacak olan Türkiye Cumhuriyetinin 96ncı
yılını ve Cumhuriyet Bayramımızı kutluyorum.
Başta Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk
olmak üzere kurtuluş ve kuruluş mücadelesinde kan ve ter akıtan
kahramanların hepsini rahmet ve minnetle anıyorum.
Ülkemizin Suriye ve Irak
sınırlarının gerisinde tutunmaya çalışan terör
yapılarını yıkmak üzere gerçekleştirdiği Zeytin
Dalı, Fırat Kalkanı, Pençe 1 ve Pençe 2 operasyonları ile
özellikle Barış Pınarı Harekâtında birçok
başarı kazanan ordumuza teşekkürlerimi sunuyor ve terörle
mücadeleyi işgal olarak niteleyen tüm tarafları şiddetle
kınıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Bölgenin
huzur ve istikrar bulması için gerçekleştirilen bu kahramanca
harekâtların Kürtlere karşı yapıldığı
iftirasını teröriste sahip çıkma veya en hafifinden terör
örgütlerine yaranma gayreti olarak görüyorum ve lanetliyorum.
Bu hayati dönemde görev alan kahraman askerlerimizin
alınlarından öpüyorum. Şehitlerimize Allahtan rahmet, gazilerimize
acil şifalar diliyorum. Ayrıca terörist saldırılarla
evinde, sokağında, okulunda günlük hayatını sürdürürken
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet ve
yaralılarımıza sağlık niyaz ediyorum.
Bu kutlu çatının altında Türkiye
Cumhuriyetinin yüceltilmesine hizmet eden her çabamız eminim onların
ruhunu şad edecektir. Bu şuurla görev yaptığından
şüphe duymadığım milletvekillerini, Genel Kurulu ve aziz
Türk milletini saygıyla selamlarım.
Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi
1915 tehcir olaylarını kendilerince soykırım sayan bir
karar almıştır. Anlaşıldığı
kadarıyla, ABD Kongresinde Ermeni lobisi ile Türkiye düşmanları
iş birliği içinde, yangından mal kaçırır gibi, kendi
yerleşik usullerinin dışında
hızlandırılmış bir karar almışlardır.
Kahramanlıklarını alkışladığımız
ordumuzun eliyle Türkiye Cumhuriyetinin elde ettiği
başarının sesi okyanus ötesinden gelmiştir. Suriyede ABD
beslemelerinin yaşadığı hezimet, bir dediği bir
dediğini tutmayan Başkanlarında olduğu gibi Amerikan
Kongresinde de kuyruk acısına yol açmış görünüyor. Acele
etmelerinin sebebi, Türklerin en büyük bayramı olan 29 Ekim gününe denk
getirilmesi de tesadüf değildir. Alınan karar bizim için yok
hükmündedir. Tekerleme hâline gelen stratejik ortaklık meşhur bir
yalan hâline dönerken hâlâ himaye edilen Pensilvanyada yerleşik
teröristbaşı aklımızdan çıkmıyor. Üstelik
ürettikleri yeni teröristleri Türkiye Cumhuriyetine muhatap etmeye de
uğraşıyorlar. ABD Temsilciler Meclisinin kararına konu
edilen 1915 olayları, Birinci Dünya Savaşı sırasında
düşmanla iş birliği yapan Hınçak, Taşnak terör
örgütlerinin Türklere karşı uyguladıkları katliam ve
ordumuzu arkadan vuran ihanetine karşı alınan bir tedbirler
dizisidir. Bu terör örgütlerinin Anadolunun çeşitli bölgelerinde
gerçekleştirdiği kıyımlar, Talat Paşadan
başlayarak diplomatlarımıza karşı yaptıkları
terörist saldırılar, Ermenistanın Dağlık
Karabağı işgali ve Hocalıda uyguladıkları
soykırım hakkında bir kelam eden de çıkmıyor.
Kıymetli milletvekilleri, uzun zamandır
gündemde yer alan ve bundan sonra sürekli üzerinde
konuşacağımız konuların başında küresel
ısınma ve iklim değişikliği sorunu gelmektedir. Bu
konuda Türkiye, uluslararası anlaşmalar ve diğer önleyici
tedbirler konusunda üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirme gayretindedir.
Dünya karbon salımında payı yüzde 1 düzeyinde olan Türkiyenin
iklim değişikliği konusunda tek başına önlem
alması yetersizdir. Fakat karbon salımından dolayı
oluşan küresel ısınma ve iklim değişikliklerinden
ülkemizin etkilenmesi de kaçınılmazdır. Ancak bizim de ülke
olarak iklim değişikliğinin oluşturacağı etkilere
karşı tedbirler almamız ve bunu titizlikle uygulamamız
gerekmektedir. Meydana gelecek sağanak yağışlara göre
şehirlerin altyapı planlamalarının, tarım
alanlarında drenaj sistemlerinin ve yağmur suyu depone alanları
oluşturma çabalarının acilen devreye sokulması
gerekmektedir.
Yeryüzüne düşen yağışlar
tarım alanlarında oldukça büyük hasarlara sebebiyet vermektedir. Bu
sebeple, seracılık ve altyapıda yağış rejimindeki
değişimlere göre tarım alanlarının uygulanması ve
planlanması gerekmektedir. Ayrıca, su taşıma sistemlerinde
açık kanalların tamamen terk edilmesi ve kapalı kanal
uygulamasına da geçilmesi gerekmektedir. Bu sayede buharlaşmadan
kaynaklı kayıpların büyük bir çoğunlukla önüne
geçilebilmesi mümkündür.
İklim değişikliğinden olumsuz
etkilenecek alanların başında su ve su ürünleri gelmektedir.
Üzerine konuşmakta olduğumuz Su Ürünleri Kanunu en son kırk
sekiz yıl önce yapılan düzenlemelerle 1971den beri yürürlüktedir.
Geçen süre içerisinde su ürünleri avcılığı,
yetiştiriciliği, sularda kirlilik düzeyleri ve kirleticilerde çok
büyük değişimler yaşanmıştır.
(Uğultular)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen biraz sessiz,
lütfen.
Değerli milletvekilleri
Haydar Bey, lütfen
HASAN KALYONCU (Devamla) Bu kanun günümüz
şartlarında oldukça yetersiz kalmıştır. Bugün Meclise
gelen kanun teklifi birçok düzenlemeyi içine almaktadır.
Ruhsatlandırmalardan kaçak avcılığa ve
biyokaçakçılıktan iç sulara kadar ihtiyaç duyulan birçok konuyu
düzenlemektedir. Komisyon çalışmaları süresince sektörle
alakalı kişi ve kuruluşlarla da görüşmeler
yapılmış, görüşleri alınmış ve teklif bu
katkılarla memnuniyet verici bir noktaya taşınmıştır.
Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket
Partisinin önerisiyle kalkınma planında yer alan İstilacı
Türler ve Patojenlerle İlgili Mücadele Eylem Planına uygun olarak bu
kanun teklifinde iç sularda balıklandırma çalışmaları
düzenlenmiştir. Akarsularda balık geçitlerinin yapımı ve
şekli kanunla belirlenmiş ve akarsularımızda balık
çeşitliliğinin korunmasına katkı
sağlanmıştır. Ayrıca, kooperatiflerin daha etkin bir
biçimde su ürünleri alanında rol alması
sağlanmıştır. Güncel durumda da yunus avcılığı
ise kanunla tamamen yasaklanmış durumdadır.
Teklifte yer alan kaçak avcılıkla ilgili
hükümler, biyolojik çeşitliliğin korunması ve
sürdürülebilirliği sorununun çözümüne sağladıkları
katkı dolayısıyla oldukça önemlidir. Bu kanunun kapsamı
dışında olmakla birlikte, kaçak avcılık ve
biyokaçakçılıkla ilgili mücadele açısından gümrüklerde
eğitimli personellerin bulundurulması ve kontrolün
artırılması da gerekmektedir. Bu sebeple gümrüklerde yeteri
kadar biyolog, hidrobiyolog ve su ürünleri mühendisleri istihdam edilmelidir.
Bu şekilde, Türkiye Cumhuriyeti olarak sahip olduğumuz, hayvan ve
bitki ayrımı yapmadan, canlı türleri ve genetik materyallerin
yurdumuzda kalması sağlanacak ve bu millî
varlıklarımız korunacaktır.
Su kaynaklarımızın korunması ve
geliştirilmesi kaçınılmaz bir gereklilik ve idarenin
sorumluluğundadır. Bu sorumluluk ihmal edilirse su
kaynaklarımız ve bu kaynaklarda yapılması beklenen üretim
çok yakın gelecekte birçok problemle karşı karşıya
kalacaktır. Bu konuların Tarım ve Orman
Bakanlığının gelecek planlamalarında yer alması
ve tabii ki sadece planda kalmayıp uygulanması zorunludur. Bu
bağlamda, örneğin, yer altı su havzaları konusunda
Bakanlıktan en üst düzeyde yapılan beyanları duymak memnuniyet
vericidir. Uygulama örneklerinin de bir an önce hayata geçirilmesi oldukça
önemlidir. Keza su kaynaklarının doğru kullanılması
bakımından, sulu tarım alanlarında hâlâ vahşi
sulamanın devam etmesi hem su kullanımı hem de zirai üretimin
verimliliği açısından göz ardı edilemeyecek bir problem
alanıdır. Bu konuda çiftçilerin bilinçlendirilmesi ve desteklenmesi
gerekmektedir.
Son yıllarda karasal tarımın
yanında sucul üretim veya sucul tarım diyebileceğimiz su
ürünlerine dayalı besin ve beslenme oldukça yüksek seviyelere
ulaşmıştır. Bunu sadece balık olarak
değerlendirmemek gerekiyor, balığın yanında diğer
su ürünleri de oldukça etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Bu su
ürünlerinin kullanıldığı birçok alan olmasına
rağmen burada size sadece ilaç ve kozmetik sanayisini örnek olarak
gösterebilirim.
Su ürünleri denildiğinde akıllara direkt
su ürünleri mühendisleri gelmektedir fakat su ürünleri dediğiniz zaman
içerisinde böcek türlerinden mikroorganizmalara ve balıklara kadar çok
fazla organizmanın var olduğu ve ülkemizde bu konu geçtiğinde
hidrobiyologların, biyologların ve limnologların dışarıda
tutulduğu görülmektedir. Hidrobiyoloji ülkemizde en eski bilim
dallarından biri olarak şu anda da faaliyet göstermektedir.
Değerli arkadaşlar, sucul sistemlerdeki en
önemli sorunların başında su kirliliği ve bu kirleticilerle
mücadele gelmektedir. Özellikle iç sularda yapılacak iyileştirme ve
planlamalar büyük önem taşımaktadır. Göllerimizin kuruması
ve kirlenmesinin önüne geçebilelim ki sudan ve su ürünlerinden bahsedebilelim.
Bu sebeple, atık su deşarjlarında deşarj kriterleri bir an
önce uygulamaya sokulmalıdır. Aynı şekilde, belediyeler
tarafından arıtma tesislerinin yapılması kadar bu
tesislerin yüzey ve yer altı su kaynaklarının geleceğini
tehdit etmeyecek yerlerde kurulması da önemlidir. Ayrıca, alınan
tüm önlemlerin takibi ve kontrolü çok iyi şekilde planlanarak
uygulanması gerekmektedir. Bu sebeple, bütün vatandaşlarımızda
sosyal bilincin oluşturulması, mahallî ve merkezî idare birimlerinin
titiz davranmaları da önemlidir. Kanunların
oluşturulmasının yanında toplumun bilinçlendirilmesi de
biyoçeşitliliğin korunması ve temiz çevre açısından
oldukça önemlidir.
Ayrıca, sivil toplum örgütlerine de bu konuda
oldukça büyük görev düşmektedir. Çevreci kuruluşların daha
dikkatli ve tedbirli davranmaları gerekmektedir.
Orman yangınlarından sonra ağaç dikme
sevdalısı olan belediyeler, kamuoyuna kendilerinin ne kadar çevreci
olduklarını göstermeye çalışırken aynı
belediyeler lağımı plajlara ve denizlere deşarj etmektedir.
Doğa korumacı, çevreci sivil toplum
kuruluşlarına düşen görevi huzurunuzda ifade etmek istiyorum:
Terör örgütlerinin çevreyi ve çevre sorunlarını ülkeye zarar verecek
faaliyetlerinin malzemesi hâline getirmeleri engellenmelidir. Faaliyetlerinin
odağına yeşili doğayı veya doğal hayatı
koruma kavramlarını yerleştiren çevreci hareketler terör
örgütleri için kitlesel eylem alanı ve eylemci bulma fırsatı
durumuna gelmektedir. FETÖ, DEAŞ veya benzeri örgütlerin terörist emel ve
eylemlerini din maskesiyle cilalamaları gibi, çevrecilik örtüsünü pek
severek kullanan yapılara karşı uyanık olmak samimi çevreci
kuruluşların görevidir. Günümüzde orman yakan PKK ve destekçileri
çevreci örtüyü sıkça kullanır hâle gelmektedir.
Halkımızın çevre sorunlarına
yönelik duyarlılığının, ülke yararına,
biyoçeşitliliğin korunmasına ve geliştirilmesine
yönlendirilmesi gerekmektedir. Çevre sorunlarını terör eylemi hâline
gelmekten uzak tutmak gerekmektedir.
Bu anlamda, toplumsal açıdan
farkındalık yaratan güzel örneklerden birini de Ülkü Ocakları
sergilemektedir. Ülkü Ocakları Çevrecilik milliyetçiliktir.
sloganıyla çıkış yaparak ülke değerlerine sahip
çıkmış ve sosyal sorumluluğu üzerine
almıştır. Burdur Gölü kirliliği ve canlılarının
ele alındığı, yılkı atlarının
envanterinin çıkarıldığı başarılı
çalışmaları mevcuttur. Aynı zaman da ülke genelinde
çevreyle ilgili tüm sorunları il bazında tespit ederek bu
sorunların giderilmesinde sorumluluk sahibi kurumlarla iş
birliği projeleri ülkemiz için oldukça önemlidir. Vatanseverliğin
vatan içinde var olan tüm değerlere sahip çıkılması
olduğu gerçeğini ifade ederek çalışma planlarını
bu doğrultuda geliştirmektedir. Meclisimiz ve milletimizin huzurunda
emeği geçenleri kutluyorum.
Ülkemizdeki çevreci hareketlere
bakıldığında, bir kısmının sürdürülebilir
yönetimden uzak, problemleri derinleştiren bir tutum izledikleri
görülmektedir ve sansasyonel eylemler peşinde koşmaktadırlar. Fakat
ülke açısından önemli faaliyet alanlarında ve ülke ekonomisine
katkı sağlayan girişimlerde bu çevreci örgütlerin bir
kısmı çok aktif olurken diğer kirletici unsurlarla mücadeleleri
görmezden gelme gibi özellikleri de gözden kaçmamaktadır. Örnek olarak,
İzmir Büyükşehir Belediyesinin çevreye büyük zarar veren
Harmandalı Çöplüğü ve denize akıtılan atık sular
çevreci kuruluşların dikkatini çekmezken maden arama
çalışmalarını çevre katliamı olarak
nitelendirebilmektedirler. Oysa çöplüklerin sızıntı
sularından tutun da tamamı doğru yönetilemediğinde,
atık sular kontrol altına alınmadığında çevreye
vereceği zarar, maden ocakları ve maden arama faaliyetlerinden daha
fazla yıkıcıdır. Ayrıca, hem verdikleri zarar hem de
çöpe atılan değerler dolayısıyla çöp yönetiminin
yetersizliğinin genel ekonomiye maliyeti oldukça yüksektir. Bunun
yanında, çevreci protestolar içerisinde birçok istihbarat örgütü ve terör
örgütü yönlendirmelerde bulunmakta; ülkemizde bunu birçok olayda görmekteyiz,
daha eskiden var olan olaylar içerisinde de yer almaktadır. Ülkemizde bir
çevre terörü ve ekolojik terör oluşumu gündeme gelmektedir.
Sayın milletvekilleri, çevreci kuruluşlara
bu uyarıyı yapmamın açık bir gerekçesi var: Ülkemizde
çevreyi siyaseten kullananlar bir yandan çevreci söylemleriyle gündeme gelmeye
çalışırken diğer taraftan ormanları
yaktığını ilan eden terör örgütünü
kınayamamıştır. Bu çelişki, hem ülkemizin doğal
güzelliklerine hem insanımıza hem de eli kanlı terörle yürütülen
mücadeleye zarar verecek noktadadır.
Çevreci kuruluşların temel amacı
yaşanabilir ve sürdürülebilir bir ekosistemi gelecek nesillere aktarma
konusunda toplumsal duyarlılık geliştirmek ve bilinçlenmeye
katkı sağlamaktır. Ülkemizde var olan değerlerin,
biyoçeşitliliğin varlığını devam ettirmesi ve
canlıların yaşanabilir bir çevrede var olmasını
sağlamasıdır. Çevreci hassasiyetler ile ülke
çıkarlarının ve ekonomisinin barış içerisinde ve
sürdürülebilir olması gerekmektedir.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak kirliliğe
karşıyız. Siyasetin kirlenmesine, toplumumuzun
yozlaşmasına, fikirlerdeki kan lekesi taşıyan
kirliliğe ve de çevre kirliliğine karşıyız.
Bu vesileyle, tüm değerlerimizin korunması
dileğiyle, çevrecilik milliyetçiliktir diyorum, Genel Kurula ve aziz Türk
milletine saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Rıdvan Turan. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları
karşısında bizi izleyen değerli halkımız;
hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Evet, şimdi 1380 sayılı Su Ürünleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine
değerlendirmelerimizi ifade edeceğim.
Kırk sekiz yıllık bir kanundan
bahsediyoruz. Kırk sekiz yıldan beri üç tarafı denizlerle
çevrili olan memlekette yerine getirilen, alternatif olarak sunulan herhangi
bir değişiklik yok, kırk sekiz seneden beri deyim yerindeyse
Asar-ı Atika Müzesine gitmeyi hak eden bir kanunla su ürünleri
süreçlerini değerlendirmeye ve yapılandırmaya
çalışıyoruz. O sebeple, kırk sekiz yıllık bir
kanunu değiştirecekseniz zannediyorum ki bunu layıkıyla
yerine getirmek gerekir çünkü kırk sekiz yılda ekolojik yapı,
sosyolojik yapımız, nüfusumuz, baştan sona her şey
değişmiş durumda fakat tabii, kanunun bütününe
baktığımızda bu hassasiyeti yeterince göremiyoruz. Daha
bilimsel temeller üzerine bina olmuş, daha fazla
araştırmayı, sorgulamayı, soruşturmayı gerektiren
ve daha fazla bilirkişinin duhul etmesini gerektiren bir kanun teknik
düzenlemeler düzeyinde ele alınmamalı.
Evet, kanun oldukça teknik düzenlemeleri içermiş
ve bu sayede de kırk sekiz yıldan beri memleketin ihtiyacı olan
değişiklikleri ne yazık ki içermiyor. Örneğin, gemilerin
ruhsatlandırılması meselesi var. Yine, su ürünleri istihsal
hakkının kiralanması gibi teknik düzenlemeler var. Tarım ve
Orman Bakanlığına kira yetkisinin tanınması gibi,
fahri su ürünleri görevlileri gibi birtakım kavramlar var, birtakım
teknik düzenlemeler var. Fakat değerli arkadaşlar, üç gün değil,
beş gün değil, on gün değil, kırk sekiz yıllık
bir zaman dilimiyse söz konusu olan şey, herhâlde, her şeyden çok,
denizlerimizdeki, deniz ekosistemindeki ve iç sulardaki mevcut
değişikliğin ne olduğunu bilimsel bir perspektifle ele
almak, değerlendirmek ve bunun üzerine bir kanunu bina etmek gerekir. Bu
böyle olmadığında yapacağımız şeyler ister
istemez teknik düzenlemenin ötesine geçmeyecektir, bürokratik birtakım
tedbirler almanın ötesine geçmeyecektir.
Peki, bu kırk sekiz yıl içerisinde ne
oldu? Örneğin, bu kırk sekiz yıl içinde çok temelli 2 faktör
kökten değişti. Bir tanesi, kuşkusuz o yıllarda
bağıra bağıra gelen ama gelişmiş ülkeler
başta olmak üzere bütün emperyalist, kapitalist blokun
kulaklarını tıkadığı ekolojik kriz adım
adım kapımıza gelmiş durumda. Dolayısıyla
kırk sekiz yıl öncenin esası ile şu anda deniz
ekosisteminin ihtiyaçları arasında inanılmaz büyük farklar var.
Meseleye bu zaviyeden bakıldığında denizlerdeki durumun ne
olduğunu, nasıl ele aldığınızı mutlaka
başka bir eksenden değerlendirmek gerekir.
Yine, kırk sekiz yıl önce denizden
hayatını sürdüren insanların, balıkçıların maddi
durumu -geçimlik- hayatlarını idame ettirme durumu
değerlendirildiğinde, herhâlde şu anda endüstriyel
balıkçılığın revaçta olduğu, kapitalistlerin
bütün dünya denizlerini kendi babalarının malı gibi gördüğü
ve buna bağlı olarak son derece ciddi bir tüketim ve yok etme
kültürüyle denizlere saldırdığı koşullar aynı
koşullar değil. O nedenle bu ikisini birbirinden ayırmak
gerekir.
Türkiye denizlerinde öncelikle ekolojik kriz ciddi
bir tahribat yaratmış durumda. Örneğin, bazı türler
ısınmayla beraber, küresel ısınmayla beraber daha önce
bizim denizlerde yokken son on yıl, on beş yıl içerisinde
denizlerde yavaş yavaş boy göstermeye başladılar.
Örneğin aslan balıkları gibi Kızıldenize has
canlılar, yine balon balığı gibi bizim denizlerde olmayan
ve gıda zincirinin en tepesinde olan ve diğer ticari değeri var
olan balıkları yiyerek hayatlarını sürdüren bu
canlılar, ekolojik krizin ve küresel ısınmanın Türkiye
denizlerindeki önemli göstergelerinden bir tanesi olarak gündemde.
Bu kadar mı? Tabii ki değil. Aynı
zamanda buna ek olarak endüstriyel balıkçılığın ortaya
koyduğu devasa bir balık kaynaklarını tüketme
hırsı var. Yani geçimlik balığını yakalayan,
ondan hayatını idame ettiren insanların tersine devasa
gırgır ve trol tekneleriyle yapılan olağanüstü avlarla, bu
avların sonucunda da balık rezervlerinin giderek azalmasıyla
karşı karşıyayız.
Ben Mersin Vekiliyim, birkaç hafta önce denizde
milyonlarca küçük balık ölüsüyle karşı karşıya
kaldık. Sonradan öğrendik ki orada bir trol teknesi... Biliyorsunuz,
trol tekneleri denizin tabanını tarayarak giderler,
dolayısıyla balık yumurtalarını, yavru
balıkları, artık karşılarına ne çıkarsa yok
ederler. Milyonlarca balık denizin yüzeyine serilmiş, ölü vaziyette.
Yani balıkçılığın bu biçimiyle yapılıyor
olması, bir endüstri kolu hâline dönüştürülmüş olması ne
yazık ki var olan ekolojik krize bir ek olarak, özellikle gırgır
ve trol teknelerinin deniz rezervlerini yok etmesi sonucunu doğurdu. Bu
kadar mı? Ne yazık ki değil. Aynı zamanda denizlerimizde
endüstriyel kirlilik... Ben Türkiye'nin pek çok yerinde dalış
yaptım, hâlâ yapıyorum; her sene, bir sene öncesine göre deniz
ekosisteminin, deniz dibi eriştelerin giderek daha fazla
azaldığını, balık yumurtlama alanlarının
tahrip olduğunu bizzat şu iki gözümle görüyorum. Yani öylesine bir
noktaya gelinmiş durumda ki özellikle kimi zaman yerel yönetimlerin
gereğini yapmaması sebebiyle, kimi zaman büyük endüstriyel
firmaların gerekli arıtma tesislerini kurmamış olması
sebebiyle endüstriyel kirlilik yüzünden denizlere zehir akıtıyoruz
değerli arkadaşlar.
Karadenizdeki balık çeşitliliği
olağanüstü fazladır, bu son derece önemlidir aslına
bakılırsa fakat gelinen noktada Karadenizde avlanabilecek balık
sayısı 5-6 tür civarına gelmiş durumda. Karadenizin
özelliği şudur: 100 metrenin altında canlı hayatı
yoktur, hidrojen sülfür gazı vardır. Bu sebeple de 100 metrelik su
sütununun içerisinde dünyanın en orijinal balıklarının bir
arada bulunduğu -lezzet itibarıyla da- ve dünyanın başka
pek çok yerinde karşılaşılmayan özellikleri içerisinde
barındıran bir denizdir. Bu nedenle Marmara çok önemlidir çünkü bütün
organik besinler Marmaraya Karadenizden gelir, oksijen de Egeden ve
Akdenizden sağlanır, dolayısıyla bu alanlar bizim büyük
bir kıskançlıkla korumamız gereken alanlardır. Ama gelinen
noktada, özellikle, biliyorsunuz, bir Kanal İstanbul Projesi
konuşuldu. Kanal İstanbul Projesi gibi projeler, derin deşarj
sistemleri gibi sistemler denizleri mahvetti. Hele 10 sanayileşmiş
ülkenin bütün atıklarının Karadenize döküldüğü düşünülürse
-bunun içerisinde, tabii, Kızılırmakın
taşıdığı atıklar- aynı zamanda günde
aşağı yukarı 2,5 milyon metreküp
arıtılmamış atığın İstanbulda denize
deşarj edildiği düşünülürse arkadaşlar -söylemek istemem
ama- birkaç seneye kadar bu çok sevdiğimiz balıkların büyük bir
kısmını bulamayacağız.
Karekin Deveciyan diye -daha önce Komisyonda da
anlatmıştım- Osmanlı Ermenisi bir vatandaş var; son
anda katliamdan kurtulmuş, bu İstanbul Balık Halinin de müdürü.
Önemi şu: Reşad Ekrem Koçu, ondan İstanbul Ansiklopedisinde
heykeli dikilmesi gereken adam diye bahseder. Sebebi, Türkiye denizlerindeki
balık çeşitliliğinin belgelemesini yapmış, resimlerini
çizmiş, nasıl avlanılacağı konusunda da son derece önemli,
tarihe geçecek bir kitap kaleme almış. O zaman İstanbul
denizlerinde 100e yakın tür varken 1960ta avlanabilir 60 türden
bahsediliyordu. Şimdi bir an düşünün: Marmaraya özgü mavi orkinos
yok oldu. 80ler döneminde Japonlar ANAPla yaptıkları anlaşma
sonucunda geldiler, bütün balıkları topladılar; kırk
yıldır uskumru görünmüyor, kılıç
balığını gören yok, mersin balığı bitti.
Buna benzer çok şeyden bahsedebiliriz yani Karekin Deveciyanın su
ürünleri hal müdürüyken kalem altına aldığı,
kitabını yazdığı ve bastığı yer
nazarıitibara alındığında son derece kötü bir noktada
olduğumuzu hep beraber galiba görmek durumundayız, hep beraber bilmek
zorundayız.
Peki, çözüm ne? Arkadaşlar, eğer iki temel
meseleden bahsediyorsak bunlardan bir tanesi ekolojik kriz. Kuşkusuz,
Türkiye tek başına bu meseleleri çözemez ama örneğin, Enez
Çayının hâli biliniyor, Gedizin hâli biliniyor,
Kızılırmakın hâli biliniyor, neredeyse bütün iç
sularımız kirlenmiş durumda. Kirliliğe bağlı
olarak yirmi yıl içerisinde Van Gölü büyüklüğünde bir su kütlesini
yitirmiş durumdayız. Devletin bu konuda Sermaye ne eylerse iyi
eyler. politikasını bırakarak gerçekten ekolojik
yapıyı korumak ve savunmak adına kimsenin gözünün
yaşına bakmadan önlemler almasını, tedbirler
almasını beklemek gerekir. Bunun yapılmadığı
koşullarda sonuç almak mümkün değil.
İkinci temel meseleyse, ikinci çok önemli
meseleyse şu değerli arkadaşlar: Tarım mevzusuna nasıl
bakıyorsak balıkçılığa da öyle bakmak gerekir. Bunlar
birbirinden radikal biçimde ayrılabilecek, kopartılabilecek meseleler
değildir. Türkiyede tarımın kurtuluşu küçük aile
tarımcılığındadır. Bakın, çok farklı
bir şey söylüyorum, endüstriyel tarımcılık Türkiye
tarımını uluslararası tekellere yem etmiş durumdadır,
küçük aile tarımcılığı bitmek üzeredir. Girdi
maliyetlerini bunun üzerine koyduğunuzda gerçekten küçük aile
tarımının ayakta kalma şansı ve ihtimali
kalmamıştır. Oysaki küçük aile tarımı monokültürel
değildir, polikültüreldir; farklı türleri, farklı bitkileri
yetiştirmeye dayalıdır, istihdam yaratandır, tarımsal
zehirleri az kullanandır, az girdi kullanandır. Oysa endüstriyel
tarım bunların hepsini yapar. Türkiye'nin tarımının
kurtuluşu nasıl ki küçük aile tarımının gönencindeyse,
güçlendirilmesindeyse -ki dünyada her şeye rağmen dünya tarımsal
üretiminin yüzde 80i küçük aile tarımcıları tarafından
yapılıyor değerli arkadaşlar- Türkiyede mutlaka
yapılması gereken şey budur. Fakat suda
karşılığı ne bunun? Suda
karşılığı da şu: Balık kooperatiflerinin, su
ürünleri kooperatiflerinin, bunların desteklenmesi lazım. Oysa
teklifte bunları desteklemek değil, ne yazık ki bunların
voli alanlarında, meralarda öncelikli olma hâlini, öncelikli balık
yakalama hâlini talileştiren tedbirler var. Buradan hareketle, bu
meselenin ne yazık ki bizim su ürünleri konusundaki sorunlarımızı
çözmeyeceğini açık yüreklilikle ifade etmek gerekir.
Söylenecek çok şey var. Şimdi gelelim
ikinci faslımıza.
Diyarbakır, Kulp, Mardin, Van, Hakkâri,
Yüksekova, Kayapınar, Bismil, Kocaköy, Karayazı, Nusaybin, Erciş
ve son olarak da Cizre. Halkların Demokratik Partisinin 13 belediyesine kayyum
atanmış durumda. İstanbula da bir kayyum operasyonunun
başladığını bu sabah haberlerde izledik. Boğaz
mevzuatını değiştirmek suretiyle, onu Büyükşehir
Belediyesinin uhdesinden çıkarmak suretiyle aslında -belki adına
kayyum denilmese de- orada bir irade gasbının adım adım
şekillendiği ortaya çıkıyor.
Değerli arkadaşlar, demokrasi adına
çok laf söyleniyor ama yaşadığımız şey bizatihi
bir olağanüstü hâlin kalıcılaşması durumudur. Bu
belediye başkanlarımızın görevleriyle ilgili bir kabahati
var mı, bir suç işlemişler mi? Yok. Yasalara, Anayasaya
aykırı, kökten aykırı, bunu kimse savunamayacak. AKPliler
için söylüyorum özellikle, gelecek yıllarda bunu kimse savunamayacak. Hadi
görevden aldın, yerine meclisten birinin seçilmesine niye engel oluyorsun?
Onu da engelliyorsun. Niye, biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Çünkü
bu bir irade gasbı operasyonu. Yani burada atılan adımların
her biri demokrasinin hiçe sayıldığı bir siyasi ortamı
koşulluyor.
Kardeşim, şimdi, bu Meclisin vazifesi bu
iradeye sahip çıkmak değil mi? Türkiye Büyük Millet Meclisi bu
iradeye sahip çıkmazsa kendi meşruiyetini tehlike altına, risk
altına atmış olmaz mı, tartışma gündemine
sokmuş olmaz mı? Yani bu konularda haksız yere kayyum
atanmış olan bu 13 belediyeye ilişkin duvardan ses çıkıyor,
taştan, kayadan ses çıkıyor ama Meclisimiz bu konuda ne
yazık ki üç maymunu oynuyor değerli arkadaşlar.
Bu meseleyi içeren esas mesele Kürt meselesi. Bunu
açık konuşmakta fayda var. Sabahtan beri pek çok konuşmacı
Kürt meselesi yok. diye bir laf serdetti. Vallahi, yani
karısını döven koca için kadın meselesi diye bir şey
yok, feminizm gereksiz bir şey; işçisini sömüren, ciğerini söken
patron açısından sınıf meselesi yok. Zaten ezen böyle bakar
Öyle bir mesele yok. der. Oysa, değerli arkadaşlar, meseleler,
ezenin gözünden değil, ezilenlerin gözünden, hak gasbına
uğramışların, mağdurların gözünden
bakıldığında anlam kazanır. E, şimdi, Kürt
meselesi var desen ne, yok desen ne, orada han duvarı gibi bir mesele var.
Bugün kuzey Suriyede bir problem yaşıyor muyuz? Söylemiyorum ne
problemi olduğunu. Dünyada diplomatik olarak tek başına
kalmayı başarmış bir iktidar var mı? Hangi meseleden
olduğunu söylemiyorum, söylemeyince mesele ortadan kalkmıyor. Bu
mesele Kürt meselesidir. Kürt halkının bu ülkede kurucu bir özne
olarak eşit haklara sahip bir biçimde yaşayıp yaşamama
meselesidir. Hiç kimse kalkıp şunu söylemesin Ya böyle bir mesele
var mı kardeşim, nerede, hangi konuda eşitsizlik var? Al
işte! Al işte, halk, 13 tane belediyesine oyunu vermiş, yüzde
70lerle, yüzde 60larla, yüzde 65lerle insanları belediyeye
taşımış Belediye başkanımdır. demiş;
bunun karşısına iktidar çıkmış,
İçişleri Bakanı çıkmış, demiş ki: Vallahi
ben bunu görevden alıyorum. Aha, işte, Kürt meselesinin bundan daha
somut bir ifadesi olabilir mi? Mesele kriminal bir mesele değil.
Bakın, yıllardan beri böyle konuşuyoruz. Ben otuz küsur
yıldır sol siyaset içerisinde ilk var olduğum zamandan beri
Kürt meselesi eşittir terör meselesi. Hayır, Kürt meselesi, bir
halkın demokratik hak ve özgürlükleri meselesidir, eşit
vatandaşlık talebi meselesidir. E, her şeye terör gözünden
bakarsan yapacağın şey nedir? Bütün bu meseleleri, çok derin
tarihsel ve siyasal backgroundu olan bu meselelerin hepsini güvenlikçilere,
polise, askere havale etmektir.
Değerli arkadaşlar, buradan
çıkış yok. Bakın, memnun muyuz hâlimizden ya, şu
dünyadaki hâlimizden memnun muyuz? Bu siyasetin bizi getirip
tıkadığı yer burasıdır.
Buradan çıkışın tek bir yöntemi
var değerli arkadaşlar. Bakın, kavgaya, dövüşe gerek yok,
ses yükseltmeye gerek. Buradan çıkışın tek yöntemi,
barış politikasına sarılmaktır.
Kürt vatandaş benim kardeşimse, onun,
hattın altındaki benim neyim oluyor? O şimdi kendi demografisine
ilişkin bu saldırgan tutumu görmüyor mu zannediyorsunuz? Bunun
halklar arasında uzun erimli husumeti provoke etmeyeceğini mi
zannediyorsunuz? Siyaset üç günlük mesele değildir. Siyaset yüz
yıllık meseledir, yüz yıl ileriyi görme meselesidir.
Meseleye bu zaviyeden bakınca değerli
arkadaşlar, mutlaka ve mutlaka, bizim rasyonel bir akılla bütün
farklı bakışları bir araya toplayacak, yan yana, bütün
çoğulculuğumuzla beraber var olabileceğimiz yeni bir siyaset
kültürünü üretmek gibi bir sorumluluğumuz var, bir zorunluluğumuz
var. Bunu yaptığımız koşullarda
Yine, o ülke, bu
ülke, falanca ülke bizim iç işlerimizle oynamak, birtakım
şeyleri provoke etmek isteyecektir, her ülke her ülke için bunu ister ama
evinizin içerisinde huzur olursa emin olun ki dışarıdan kimin ne
dediğinin önemi yoktur. Ve bizim evimizin içerisinde huzurun
olmamasının en büyük sebebi de Kürt sorununun barışçıl
ve demokratik bir biçimde çözülmüyor olması, çözümsüzlükteki
ısrardır.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
hatip konuşmasında, millî irade gasbı olduğu
iddiasıyla AK PARTİ Grubunu işaret etmiştir. Kayıtlara
geçmesi için
BAŞKAN Yerinizden, buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Kayıtlara geçmesi
için ifade etmek istiyorum.
Tabii, demokrasi ve hukukun üstünlüğü
birbirinden ayrılmaz parçalardır. Hukuku yok sayarak demokrasiyi
hayata geçiremeyiz, demokrasiyi de hukuki gerekçelerle ortadan
kaldıramayız. Onun için, bugün Türkiye Cumhuriyeti devletinde bütün
idarenin iş ve işlemleri elbette yargının denetimine
tabidir, ancak diğer taraftan da Anayasanın 127nci maddesi ile,
Yerel Yönetimler, Mahallî İdareler ile İl İdaresi Kanunuyla
ilgili düzenlemeler çerçevesinde, bütün HDPli belediyelerle ilgili değil,
suça ulaştığı iddiasıyla yine hukuk çerçevesinde
alınan kararlardır. 69 tane HDPli belediye varken bunlardan sadece
12 tanesiyle ilgili bir karar alınmıştır, bunlar da zaten
yargının denetimindedir. Onun için millî irade gasbını
kabul etmiyoruz. Anayasal hukuk düzenimizin gereği yerine getirilmektedir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Özkan.
FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın Başkan
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Anayasal suç işliyorsunuz. Anayasa 127ye açıkça aykırı bir
husustur.
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade eder misiniz
lütfen.
Sayın Kurtulan, buyurun.
FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın Başkan,
ben de kayıtlara geçsin diye ifade etmek isterim. Her zaman bunu söylemeye
devam edeceğiz. Millî irade deyip daha çok destek çeperinizi
genişletmeyi hedefleyerek yaptıklarınızı kamufle
edemezsiniz. Bir hak gasbıdır, millî irade vesaire değildir.
AKPnin, Cumhur İttifakının siyasi ihtiyaçları
doğrultusunda Anayasanın ayaklar altına alındığı,
Belediye Yasasının ayaklar altına alınıp
çiğnendiği bir durumla karşı karşıyayız.
Tümüyle, özellikle Kürtlerin Kendi iradem. dediği seçimlerle, özellikle
bir seçim öncesi kayyum atamanız durumunda, hâlâ aynı kayyumları
da aday göstermeniz durumunda, seçimler sonucunda Kürtlerin bu adayları
reddederek tekrar kendi adaylarını seçme durumunu hazmedememe
durumuna karşı bir tutumunuzdur kayyum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FATMA KURTULAN (Mersin) Bitireyim Sayın
Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
FATMA KURTULAN (Mersin) - Zaten hemen seçimin
gecesinde, gece yarısında, özellikle 3 büyük kentteki ilgili
valilerinizin Bunu kabul etmiyoruz. deyip kayyumu hemen, anında
istemeleri de bunu neye istinaden yaptığınızın
göstergesidir. Demagojiyi bırakın; kayyumu niye atadınız,
Anayasayı niye çiğniyorsunuz, bunu halka biraz izah edin.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Kurtulan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın
Orhan Sarıbal.
CHP GRUBU ADINA ORHAN SARIBAL (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmelerine
başladığımız Su Ürünleri
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifiyle
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi adına görüşlerimi ifade etmek isterim.
Kabul tarihi 22 Mart 1971 ve yayımlanma tarihi
4 Nisan 1971 olan kırk sekiz, kırk dokuz yıl önce
yapılmış bir kanun. O kanun çıktığından
bugüne kadar dünyada çok şey değişti, elbette Türkiyede de, bu
coğrafyada da birçok şey değişti. 1380 sayılı
Kanunun, bu kanunun çeşitli maddelerini değiştirmek ve bu
kanunla ilgili yeni bir yaklaşımı ortaya koymak adına
iktidar bir teklif getirdi. Bu teklifi Komisyonda inceledik, gördük ki teklife
imza atan milletvekillerinin tekliften haberi yok. Yani her konuda, her maddede
bir eleştirimize, elbette daha doğruya doğru bir
eğilimimize, yönelmemize rağmen ne yazık ki iktidar -nereden
geldiyse- kelimesine bile dokunmadan Komisyondan hızlıca geçirme
çabası içerisinde oldu. Oysa 2018 yılında Giresun
Milletvekilimiz Sayın Necati Tığlı bir yasa teklifi
sunmuş, yine 2019 yılında Sinop Milletvekilimiz Barış
Karadeniz bir teklifte bulunmuş. Normalde Komisyonun yapması gereken
neydi? Bu teklifleri, bu önermeleri birleştirip oradan daha doğru,
daha bilime yakın, daha Türkiye'nin gerçeklerine yakın bir yasa
teklifini daha geliştirip, büyütüp daha doğru işler
yapmaktı ama bunların hiçbiri önemsenmedi. Özellikle alt komisyonda
ısrarla incelenmesi talebimiz ne yazık ki kabul edilmedi. Sonra
gördük ki şöyle bir şey çıkıyor ortaya: Aslında amaç,
evet, ufak tefek düzenlemeler yapmak ama onun altında -diğer
alanlarda olduğu gibi- emperyalizmin ve kapitalizmin bir dayatması
olan, denizlerin ticarileşmesi, denizlerde yapılacak olan yeni
yatırımların adrese gitmesi. Hukukun tamamen bir kenara
bırakılıp keyfî bir idare sonucu denizlerin talanının
daha da önünün açılmasına dair bir tutumu ne yazık ki
görüşmeler bittiği andan itibaren gördük ve anladık.
Değerli milletvekilleri, Türkiye 8.333
kilometrelik kıyı şeridine sahip ve 177.714 kilometre
uzunluğunda akarsulara sahip muhteşem bir ülke. Su alanları
üzerinden değerlendirdiğimizde, bu ülke 26 milyon hektar alana sahip;
hemen hemen ekilebilir biçilebilir toplam tarım alanımız kadar,
26 milyon hektar. Bu, kocaman, devasa bir alan. Bu, dünyanın en önemli su
havzaları, su kıyıları üzerinden çok önemli bir alan. Bunun
karşılığında Türkiyede 100 binden fazla aile
doğrudan, 500 binden fazla kişi de dolaylı olarak bu
balıkçılık sektörüyle bizzat ilgilenmekte. 2002
yılında hemen hemen 8 bin civarında olan tekne sayısı
bugün 22 bine ulaşmış durumda.
Bu koşullarda, özellikle bu su meselesine
şöyle bir bakmamız gerekiyor: Değerli milletvekilleri, bugün
soluduğumuz havanın oksijeninin yüzde 80ine yakını su
alanlarından elde edilmektedir. Hani hep orman deriz ya, Orman oksijen.
Orman bizim hayatımız. deriz, elbette öyle, elbette kıymetli
ama dünyadaki oksijen rezervinin yüzde 80inin denizlerden, su havzalarından
elde edildiğini görmek zorundayız. Yani ne demek istiyoruz?
Ormanları korumaya çalışıyoruz, elimizden geleni yapmaya
çalışıyoruz, Ormanlara dokunulmasın. diyoruz ama iş
suya gelince ne yazık ki suları koruyamıyoruz. Şu anda
sularımızın aşağı yukarı hepsi kirli. Hem
Karadeniz meselesi üzerinden hem de sularımızın kirlenmiş
olması meselesi üzerinden diğer arkadaşlarımızın
zaman zaman söyledikleri, elbette balık popülasyonumuzun da hem çeşitlilik
anlamında, deniz biyoçeşitliliği anlamında, bitkisel çeşitlilik,
elbette hayvansal çeşitlilik ama aynı zamanda da balık türleri
açısından geriye doğru gittiğini, ilerlemediğini,
gerilediğini çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. İşte
en basitinden, Karadenizde 26 olan balık çeşitliliğimizin bugün
6ya kadar düştüğünü bizzat Karadenizli milletvekillerimizin
söylediğini biliyoruz. Aynı şekilde Türkiye coğrafyası
açısından ve iç sular ve denizler açısından
bakıldığında da 100 çeşidin çok alt düzeylere
düştüğünü, hemen hemen 20-25 çeşide kadar düştüğünü
birlikte görüyoruz ve anlıyoruz.
Değerli milletvekillerimiz, yine, 2002
yılında özellikle Türkiye'de üretilen toplam balığın
avcılıkla üretilen kısmı yüzde 90, yüzde 90
avcılıkla. Bugün geldiğimiz noktada kültür balıkçılığı,
yetiştirme balıkçılığı ve doğal
avcılıkla gelinen oran yüzde 50-yüzde 50. Yani aynen
tarımın diğer alanlarında olduğu gibi, şirket
tarımı, endüstriyel tarım, monokültür, belirli ürünlerin
üzerinden tarımı sürdürme ve ondan büyük tekellerin hegemonya
oluşturması ve gıda üzerinde de dünyayı teslim alması
meselesi aslında deniz ve balık ürünlerinde de
karşımıza çıkmakta. Çünkü kültür
balıkçılığında, balık
yetiştiriciliğinde türler belli, çeşitler belli ve onları
üretenlere bakıyorsunuz, hepsi birer şirket; ihracat yapıyor ama
ülkemin insanı balık tüketiminde ne yazık ki gerilere
düşmüş durumda.
Peki, balık kirliliğini gideren en önemli
araç nedir? Deniz patlıcanı denen bir canlı. 15-20 santim
boyutunda, bütün dünyada ülkelerin koruduğu, bir yılda 150 ton
civarında temizlik yapan bu canlı ne yazık ki bizim ülkemizde
tutulup satılıyor para ettiği için. Oysa bütün dünya ciddi
anlamda buna bir yasak getirmiş ama bizde çok hızlı bir
şekilde tutulan ve satılan bir canlı olarak denizlerimizde
asıl görevi olan deniz temizliğini yapamaz durumda
yaşamını sürdürmektedir.
Diğer bir konu: Yine, 2002 yılında
denizlerimizde 523 bin ton balık avlanırken günümüzde bu miktar yüzde
46lık düşüşle 284 bin tona inmiştir, 284 bin ton. 2002de
64-65 milyon insanın olduğu bu topraklarda bugün 82 milyon ülke
insanımız, sığınmacı olarak
-sayısını bilmiyoruz ama- 4-4,5 milyon ve 25 milyon turistin de
geldiğini varsayarak
Bakan kırmızı et pahalı diye
-seyrediyor ya bizim Bakan, ne söylediğini aslında tam da bilmiyor
ama söylüyor- şunu demişti: Kırmızı et
yiyemiyorsanız balık yiyin.
Balık karnesine bir bakalım ne kadar
balık yiyeceğiz diye: 2002 yılında toplam 567 bin ton olan
avcılığımızın yüzde 45 düşüşle 314 bin
ton olduğunu görmek zorundayız. Balık üretimimiz
yaklaşık olarak 250 bin ton civarında azalmış, Bakan
ne diyor: Kırmızı et pahalı, yemeyin. Siz balık
yemeye devam edin. Kendisinin yediği kesin ama halkımızın
ne yediği belli değil.
Sadece yetiştiriciliğin yani kültürel
balıkçılığın artmış olmasının
toplam su ürünleri, balık üretimimizin arttığı
anlamına gelmeyeceğini çok net bir şekilde söylemekte yarar
olduğunu bir kez daha sizlerle paylaşmak isteriz.
Bu koşullar şunu gösteriyor: Denizlerimiz
ölüyor, denizlerimiz kirleniyor. Yine söylendi bugün, asıl önemli olan,
tabii, kâr ve rant. Dolayısıyla küresel ısınma ve iklim
değişikliğini önceleyerek ısı
değişikliğinin yarattığı iklim krizi, iklim
krizinin enerjiyle ilgili getirmiş olduğu sorunlar, ülkemizin
ısrarla dayattığı HESler, HESlerin getirmiş
olduğu kirlilik -bunun devamında- nehirlerde, iklim
değişikliğinin etkisiyle çok fazla yağış ve buna
bağlı çamurlar, bataklar; elbette özellikle söylemek lazım,
Karadeniz Sahil Yolu; Karadeniz Sahil Yolundan sonra Karadenizin artık
bir çöplüğe dönüşmüş olması ve denizlerin, özellikle
Karadenizin ısrarla kirlenmesi; yetmez, belediyelerin evsel
atıkları; yetmez, endüstriyel atıklar; yetmez, hayatın her
alanında insanın kullandığı kendi yaşam
alanlarını ısrarla kirletme anlayışı,
denizlerimizi hızlıca kirletmekte ve ne yazık ki bir süre sonra
denizlerimizde canlıların yaşama olanağının
yavaş yavaş tükenmesi meselesi.
Değerli arkadaşlar, öyle ki balık eti
meselesi üzerinden 2018le 2002yi kıyasladığımızda,
hatta 2000 yılından baz alırsak 2000 yılıyla bugün
arasında kişi başına düşen balık miktarında
1,9 kilogram azalma var ama dünya verilerine bakıyorsunuz, kişi
başına yıllık 20 kilogramın üzerinde. Hemen yanı
başımızdaki Yunanistan, hemen yanı
başımızdaki Bulgaristan ve diğer ülkelerde kişi başına
20 kilogram/yıl balık düşerken bizde ne yazık ki 6,1
kilogram seviyesinde.
Yine, Karadenizden söz etmişken elbette
hamsiyi mutlaka söylemek lazım. Hamsi, 2002 yılında 373 bin ton
üretilirken bugün geldiğimiz noktada 96 bin ton civarlarına
düşmüş durumda, nereden bakarsanız bakın, ciddi bir azalma,
ciddi bir kayıp. İlgili Bakan hâlâ Ya, kırmızı et
pahalı, balık yemeye devam. anlamında bir tuhaf
tutarlılığı göstermeye çalışıyor ve devam
ediyor.
Balıkçılık alanında
avcılıkla ilgili tutumda gerileme olurken ihracat gerekçesiyle
hızlıca kültür balıkçılığının önünü
açtık. Kültür balıkçılığının adı
şu, arkadaşlar: Kültür balıkçılığı, bizim
denizdeki floramızı bozarken aynı zamanda uygulanan yemlerle
denizin tabanını da kirletmektedir. Fütursuzca ve kuralsız bir
şekilde ülkenin her tarafında, tatlı su demeden, tuzlu su
demeden kültür balıkçılığının önü açılmakta
ve buralarda ciddi anlamda bir kirlenmeyi de kendisiyle getirmekte ama aynen
biraz önce söylediğim gibi, tek tip, monokültür balık üretimini
artırmakta. Oysa denizlerimizdeki biyoçeşitliliği bir
şekilde azaltmakta ve yok etmektedir.
Değerli milletvekilleri, gelen teklif, birkaç
değişik yönüyle de gerçekten çok ilginç. Aslında su
kooperatifleri, balıkçılık kooperatifleri ısrarla mutlaka
bizi dinliyorlar- bu teklifin kanunlaşmasını talep ediyorlar.
Bunları anlayabiliyoruz, kaçak balıkçılığın
önlenmesi, balıkçılık sertifikasının
sağlanması, tescilinin yapılması, bütün bunları
anlayabiliyoruz. Bunlar yaklaşım olarak doğru sayılabilir
ama birkaç şey var ki mutlaka bahsetmek lazım.
Su ürünleri birlikleri, balık kooperatifleri
daha önce barınaklardan tutun da bütün bu sahil kenarındaki
projelerde katkıları olan, payları olan ve kamu tarafından
korunan, öncelikle onların hakkı olan bir yapı içerisindeydi.
Şimdi bu tasarı diyor ki: Bir proje getirin, getirdiğiniz proje
bizler tarafından incelenecek. Özellikle bu proje, Çevre Şehircilik
ve Turizm Bakanlığına sorulacak, görüşleri alınacak,
altmış gün bekleyeceğiz, altmış gün içerisinde
eğer bunlara ilgili kurumlar tarafından bir cevap gelmezse bilin ki
bu, olumluluk anlamına gelir. Anayasanın 40ıncı maddesi
der ki: Böyle bir hakkınız yok. Yani altmış gün sonra
şunu söylerseniz anlarız: Kamu kurumundan cevap gelmediği için
buna bir işlem yapamayız, olumsuzdur. anlamını taşıyan
bir ifade elbette makul. Ama hayır, Altmış günde cevap gelmediyse
projeniz makul, uygulanır. demek, hakikaten hiçbir açıdan bir hukuki
anlam taşımadığı gibi, gerçekten bu kanunun içini
doldurmaya dair önemli bir veri olarak karşımızda
durmaktadır.
İkincisi: Kamu İhale Kanununu es geçerek
bu sahil bölgelerinde balıkçı barınakları ve diğer
yapılarla ilgili ihale açılacak ya da öneride bulunulacak. Eğer
öncelediğimiz su kooperatifleri, su birlikleri, balıkçılık
kooperatifleri almazlarsa bunlar üçüncü şahıslara yani tüzel
kişiliklere verilecek. Bunun kriteri ne? Nasıl olacak? Su
kooperatifi, balıkçılık kooperatifi gelecek, diyeceksiniz ki A
sahilinin ilgili barınağının size verilme fiyatı 1
milyon lira. Kooperatif de diyecek ki: Benim bunu alma gücüm yok. Ne
yapacaksınız? O zaman sizin gücünüz yoksa kenara çekilin, biz bunu
bir arkadaşımıza, dostumuza verelim. Bu, kesinlikle
olmaması gereken, kesinlikle geçmemesi gereken önemli maddelerden bir
tanesi.
Bir önemli madde de bir önceki bahsettiğimiz
altmış günlük mesele. Bunun gerçekten ne vicdana ne
insanlığa ne hukuka sığar bir tarafı vardır. Bu 2
maddenin, kesinlikle olumlu olarak geçmemesi, bu Meclis tarafından
düzeltilmesi gerekir. Bu 2 madde, bütün bu teklifin altını dolduran
ve denizlerimizin, kıyılarımızın ve küçük
balıkçılığımızın öldürülme maddeleridir. Bu
konuda özellikle dikkatinizi çekmek isterim.
Bununla mı sadece? Hayır. Avrupa
Birliğinde, bütün dünyada sahilden itibaren 50 metre derinliğe kadar
avcılık yapılmaz. Bizim ülkemizde, özellikle Karadeniz meselesi
üzerinden 24 metreydi yani 24 metre derinlikten sonra avlamaya müsaade
ediliyordu. Şimdi bu, 18 metreye düşürülüyor. 18 metreye
düşürülmesi demek, Karadenizin daha da yıpratılması, daha
da yok edilmesi, ne yazık ki balık popülasyonunun daha da bitirilmesi
anlamına gelir. Buna da müsaade etmemeli bu Meclis. Bu derinliğin
bizim açımızdan 50 metreye çekilmesi ama hiç olmazsa önceki gibi,
şu anda mevcut uygulandığı biçimiyle 24 metre
derinliğinde kalması gerekmektedir. Eğer biz bunu 18 metreye
çekersek Karadenizi bitirme sürecini daha da
hızlandırırız.
Diğer bir konu, değerli arkadaşlar, 1
Nisan ile 15 Eylül arasında avlanma yasağı uygulanıyor,
Akdenizde başka, Karadenizde kısmen ve Marmara ve diğer
denizlerde. Değerli arkadaşlar, bu yasakların çeşitli
yöntemleri var. Bir kota mevzusu var, kota mevzusu şu: Bizde tekneye
Günlük şu kadar avlayacaksın. deniyor, bizdeki model bu. Oysa dünya
şunu yapıyor: Bir, balık rezervine göre yani o denizde ya da
gölde ne kadar balık var, ona göre bir planlama yapıyor. İki,
hangi çeşit avlanacaksa onun mevcut durumuna göre bir kota getiriyor ve
düzenleme yapıyor. Üç, günün belirli saatlerinin dışında
avlanmaya izin vermiyor. Oysa bizde sadece teknelere Günlük şu kadar
tutacaksınız. diyorlar. Onu da denetleyen kim, nasıl, onu bilmiyoruz.
Önemli bir konu daha, değerli arkadaşlar,
1971, şu anda 2019, kırk dokuz yıl. Kırk dokuz yıl
önce su ürünleri fakültesi var mıydı arkadaşlar? Kırk dokuz
yıl önce su bilimleri ve mühendisleri, teknolojisi, fakülteleri var
mıydı arkadaşlar? Yoktu, hiçbiri yoktu. Kırk dokuz yıl
önce balıkçılık teknolojisi, mühendisleri, fakültesi var
mıydı arkadaşlar? Yoktu, şimdi var, hepsi var, 15 bin de
meslektaş arkadaşımız var, 15 bin ama fahri denetçi diye
bir kavram geliyor, fahri denetçi. Bütünüyle söylemek isterim, biz fahri
denetçi kavramının bütününe global olarak, bütünsel olarak
karşıyız grup olarak, net. Belli ki çoğunluk esasına
göre buradan bu çıkacak. O zaman şunu yapmalıyız: Yani ne
iş yaptığını bilmediğimiz, ne olduğunu
bilmediğimiz, hangi sıfatın olduğunu bilmediğimiz
kişilere gönüllülük üzerinden bir fahri denetçilik vereceğiz ama bu
meslektaşlarımıza hiçbir sorumluluk vermeyeceğiz.
Yine, balık hallerinde ya da sağlık
ocaklarında çalışan veteriner hekimlere, doktorlara bir
balığın pazara sunulup sunulmayacağına, bir
balığın çöpe atılıp atılmayacağına
karar verme yetkisini veterinere vereceğiz, doktora vereceğiz ama ne
yazık ki bu 3 grup mühendis arkadaşımıza vermeyeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN SARIBAL (Devamla) Başkanım,
bitiriyorum.
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
Bir dakika süre verdim, bir dakikada
toparlayın.
ORHAN SARIBAL (Devamla) Çok teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
arkadaşlarımız şu anda mağdur. Bir mesleği yok
sayma, bir mesleği görmeme, bir mesleği
itibarsızlaştırma, bunları kabul etme
olanağımız yoktur. Bize söylenen şudur: O
arkadaşlarımız yeterli ders almamaktalar. diyerek bir de o
arkadaşlarımızın aldıkları meslek eğitimine
haksızlık ediyoruz. O 15 dersi sayacağım, arkadaşlar:
Balık anatomisi ve fizyolojisi, balık sistematiği, histoloji ve
embriyoloji, akuakültürde su kalitesi yönetimi, genel parazitoloji, patoloji,
balık hastalıkları, akvaryum balık hastalıkları,
balık sağlığında biogüvenlik, balık
sağlığına giriş, su ürünlerinde farmakoloji,
balık hastalıkları teşhis ve tedavi, balık
immünolojisi ve aşılama, balık sağlığı
yönetimi, su omurgasızları hastalıkları.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN SARIBAL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu alanlarda eğitim alan 3 grup meslek
arkadaşlarımızın bu kanunda bir tek yerde yeri yok.
BAŞKAN Sayın Sarıbal, teşekkür
ediyorum.
ORHAN SARIBAL (Devamla) Değerli
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sözümü bitireyim.
BAŞKAN Süreniz bitti.
ORHAN SARIBAL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu ülkede üniversite kuruluyor, fakülte kuruluyor, bilim
insanları emek veriyorlar, dört yıl, beş yıl aileler, bütün
devlet buraya hizmet ediyor ve bugün biz bu insanlara Siz yoksunuz. diyoruz.
(CHP sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına ilk söz, Sayın Okan
Gaytancıoğluda, buyurun.
ORHAN SARIBAL (Devamla) Kısaca, bu kanun
bütün olarak yeniden ele alınmalı, doğru bir denizcilik
politikasıyla denizlerimizin, sularımızın yönetimini ortaya
koyacak yeni bir kanunla ancak sorunlar giderilebilir. Palyatif, geçici, durumu
idare eden, adrese teslim politikalara sahillerimizi bırakma
hakkını kimseye vermiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bravo!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan, hatip kürsüdeyken başkasını
çağıramazsınız.
BAŞKAN Sayın Tanal, lütfen, rica
ediyorum, lütfen.
Buyurun Sayın Gaytancıoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın Başkan,
1923 tutanakları elimde, o tarihlerde Meclis Başkanı daha
insaflı davranıyor.
BAŞKAN Lütfen yerinize oturur musunuz
Sayın Tanal, rica ediyorum, lütfen. Beyefendi, lütfen, Sayın
Gaytancıoğlu kürsüde.
Buyurun Sayın Gaytancıoğlu.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizim Genel Başkan
Yardımcımızı konuşturmadınız, ben oradan
devam edeyim bari. (CHP sıralarından alkışlar)
Yani bu kadar çok üniversite kuruluyor, bu kadar çok
fakülte kuruluyor, hocalar yetiştiriliyor Sen bu işi
yapamazsın, senin yerine birilerine biz kurs veririz, o kursu verdikten
sonra ona fahri unvanı veririz, sonra onlara da görev veririz.
diyorsunuz. Arkadaşlar, maaş vermediğiniz, kadro
vermediğiniz insan görevini yapar mı? İhbarcı deyin,
geçin. Yani böyle elli yıl sonra bir yasayı getiriyoruz
Yasalar
kolay çıkmıyor, komisyon aşaması var, onun öncesi var.
Herkesle görüşüldü mü? Sorunun tüm muhataplarıyla görüşüldü mü
Sayın Vekilim? Bunları konuştuk ama orada da gördük ki çok eksik
var.
Yasa olumlu mu? Evet. Çıkması gerek mi?
Evet ama eksikleri çok fazla. Neden? Dediğim gibi, yasalar kolay
hazırlanmıyor. Sorunu kim çözer? Sorunun sahibi çözer. Sorunun
sahiplerine danışılmış mı? Yok. Ya, kooperatiflerle
dünya kalkınıyor. Avrupası, Amerikası, dünyanın
gelişmiş ülkeleri, az gelişmiş ülkeleri dahi
kooperatiflerin önemini biliyor, yasalarına koyuyor, teşvikler
veriyor, destekler veriyor, biz kooperatifleri kaldıralım, yerine E,
bizim yandaşlarımız var, onlara nasıl rant
sağlayacağız? Onlara birtakım kolaylıklar
sağlayalım. diyerek bunları yok sayıyoruz. Ne zaman? Elli
yıl önce bunu düşünmüşler, yasaya koymuşlar, biz elli
yıl sonra kaldırıyoruz. Hâlbuki dünya, kooperatiflerin önemini
daha çok anlıyor ve buna göre yasaları yeniliyor.
Peki, Türkiye böyle bir yasayı
çıkarmalı mı? Evet. Neden? Lafa gelince diyoruz: Üç
tarafımız denizlerle çevrili. Ama balık yemiyoruz. Neden?
Nasıl yiyelim? Balıkların hepsi azalmaya
başlamış. Bilinçsiz avlanma, niteliksiz bir şekilde
yapılan denetimler
Kişi başına balık eti tüketimimiz
7-7,5 kilogramlara gerilemiş; hâlbuki girmeye
çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinde bu,
25 kilogram yani hiç denizi olmayan ülkelerde bile 20-25 kilogram balık
eti tüketiliyor -ki çok sağlıklı bir et- biz ise 7 kilogramlara
düşmüşüz. Hem çok pahalı hem de bunun nedeni, vahşice
avlanmalar.
Yasa çok güzel, cezaları artırıyor,
destek veriyoruz, vahşice avlanmanın önüne geçiyor, teknoloji
çağındayız, teknolojiyi yoğun kullanan bir sistemle
denetimler yapılacak, ağır cezai müeyyideler var, yeri geldiğinde
tekneler alıkonulacak. Bunları destekliyoruz, güzel ama dediğim
gibi eksiklikleri çok fazla.
Balık neslinin tükenmesiyle ilgili bir
çalışma yok. Biz öğrenciyken, bundan otuz sene önce uskumru
yiyorduk, uskumru yok. Hamsiyi bile, biraz avlanma yasağı
yapıyoruz, boyu büyüyor da ondan sonra yiyebiliyoruz. Demek ki bir
yerlerde bir sorun var. Biz sorunu çözmeden yeni sorunlar yaratmaya
çalışıyoruz çünkü sizde sürdürülebilirlik kavramı yok.
Dünyada her şeyin sürdürülebilirlik kavramı var. Sürdürülebilir
kalkınma var sürdürülebilir denizcilik var sürdürülebilir tarım
var; demek ki burada da bizim gelecek nesillere bir sürdürülebilir denizcilik
kavramı bırakmamız lazım yani balık nesillerini
görmeleri lazım, avlanma kültürünü bilmeleri lazım. Mesela, bunun
eğitimi yok. Yasanın içerisinde eğitim faaliyetlerine bir yer
verilmemiş. Eğitimi yapan -daha önceki arkadaşım da
bahsetti- su ürünleri fakülteleri mezunları işsiz, birçok fakülte
kapanıyor ama biz onlara görev vermiyoruz, onun yerine, sektörün
dışından kişilere görev veriyoruz. Sizin için maalesef
bunlar çok önemli kavramlar değil, sizin için rant önemli.
Bakın, kendi bölgemizden de bir örnek vermek
istiyorum: Cuma günü Saros Körfezine bilirkişi gelecek ve FSRU
limanı yani sıvılaştırılmış doğal
gazı getirip normal doğal gaza çeviren bir liman projesi
yapılmak isteniyor. Yapılmalı mı? Evet. Neden? Enerji
lazım ama oraya mı yapılması lazım? Hayır. Neden?
2-3 kilometre ilerisinde fay hatları var, burası olmaz ve orada kendi
kendini temizleyebilen bir körfez. Dünyada kaç tane kendi kendini
temizleyebilen körfez var biliyor musunuz? 1 veya 2 tane, 1 tanesi bizde var.
Siz ne yapıyorsunuz? Oradaki balık
popülasyonunu, oradaki deniz altında yaşayan canlılar
popülasyonunu bir anda yok sayabilecek büyük tonajlı gemilerin girmesine
izin veriyorsunuz. İşte, ondan sonra sürdürülebilirlik
kavramından söz edemiyoruz yani sürdüremiyoruz. Neyi sürdüremiyoruz? Orada
yaşayan canlılar belki beş sene, on sene sonra ölecekler. Belki
biz görmeyeceğiz ama çocuklarımız da görmeyecek. Yani o yüzden,
bu, olmalı mı? Evet, olmalı. Yeri doğru mu? Yeri
yanlış, yerini başka bir yer yapmak lazım, bilim
adamlarına sormak lazım.
Yine, buna göre, bu yasayı da aynen bu
şekilde, ciddi bir şekilde hazırlayıp
Daha farklı bir
şekilde fakültelerden, bilim adamlarından, konuyla ilgili uzmanlardan
görüş alarak çıkartabilseydik çok daha iyi olacaktı.
Şimdi, biraz sonra -bugün olmaz belki ama
yarın- bütün eller kalkacak sizinkiler- kabul edilecek. Eksiklerini
sonradan göreceğiz hep beraber ama iş işten geçecek.
Bakın, bizim de destek verdiğimiz bir
yasayı hep beraber güle oynaya çıkarmak varken, eksiklerini birlikte
çözmek varken siz, yine Biz yaparız, bu iş oldu. diyorsunuz. Tek
tebrik ettiğim konu, bereket, torba yasa hâline getirmediniz, tek bir yasa
olarak Meclise getirdiniz, bu konuda, evet, tebrik ediyorum. Ama, dediğim
gibi, fakülteleri kuruyoruz, yatırımlar yapıyoruz, 81 ile
üniversite kurdunuz, biz de destek verdik, fakülteler kurdunuz ama talep
azaldı, bazı meslekler neredeyse kayboluyor. Sözler veriyorsunuz,
niye söz veriyorsunuz? 10.500 ziraat mühendisi, veteriner, su ürünleri
mühendisi, gıda mühendisi hani çalışacaktı, hani
atanacaktı? Nerede kadro? Yok. Nerede bu arkadaşlar? Bu
arkadaşlar gıda mühendisi ise gıda denetimine gitmesi gerekmez
mi? Su ürünleri mühendisiyse Türkiyedeki balık popülasyonunun
artmasına destek vermesi uygun değil mi, denetimleri bunların
yapması uygun değil mi? Türkiye saman ithal ediyor, ziraat
mühendisleri devlette işe giremiyor. Türkiye tarımı gün geçtikçe
çöküyor, çiftçi borçlanıyor, Türkiye üretemiyor ama ziraat mühendisleri
çalışmıyor.
Yine aynı şekilde, veterinerler, veteriner
hekimler, Türkiyede yılda 500 bin tane buzağı ölüyor
500
binden bahsediyoruz. Bunların yarısı dişi doğursa
Türkiyede hayvan varlığı ne kadar artar hepiniz
düşünebilirsiniz ama biz ne yapıyoruz? Veteriner hekimleri
atamıyoruz, görev vermiyoruz, çalıştırmıyoruz; bunun
yerine en kolayını yapıyorsunuz, sıkıştığınız
zaman gümrük vergilerini sıfırlıyorsunuz, hayvan ithalatı
yapıyorsunuz, kırmızı et ithalatı yapıyorsunuz.
Sonra diyoruz ki size: Ya, siz Türkiye tarımının durumunu
görmüyor musunuz, çiftçinin durumunu görmüyor musunuz,
hayvancılığın durumunu görmüyor musunuz? Bugün
yetişemedim, bir dakikalık soru soracaktım, yine aynı
soruyu soracaktım: Neden bu çiftçinin 2018 yılı buzağı
desteklerini ödemiyorsunuz, neden ödemiyorsunuz?
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) Para
yok, para.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) Niye para yok?
Başkasına gelince para buluyorsunuz, çiftçiye gelince para mı
bitiyor, nereye gitti? Diyorsunuz ki: Sertifikalı tohumluk kullan.
Çiftçiye biz de söylüyoruz Sertifikalı tohumluk kullan. diye. Çiftçi
gidiyor sertifikalı tohumluk kullanıyor, Destek vereceğim.
diyorsunuz; ya, 2018in desteğini ödemiyorsunuz arkadaşlar, iki ay
sonra 2020ye giriyoruz yani iki ay var. Siz hâlâ 2018in desteklerini
ödemediniz. Bu ne biçim iş?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Para yok!
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) 2019 bitiyor,
2020ye giriyoruz, para yok. Para var; para istediğinize var, çiftçiye
gelince yok, alın teri dökene yok, emek sarf edene yok; yandaşlara
var, vatandaşlara yok.
Evet, bu su ürünleri teklifine destek veriyoruz ama
eksiklerinin de olduğunu her fırsatta söylüyoruz, söylemeye devam
edeceğiz.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ettim.
Evet, şahısları adına ikinci
konuşmacı Sayın Fatma Aksal, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FATMA AKSAL (Edirne) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Balıkçılık, çok eski zamanlardan beri
insanlar için gıda ve istihdam sağlayan ve
balıkçılıkla uğraşanlar için ekonomik fayda temin eden
temel kaynaktır. Bugünkü anlamıyla balıkçılık
aktivitesi, döviz geliri demektir, yatırım demektir ve en önemlisi de
artan nüfus için değerli bir gıda kaynağı demektir.
1971 yılında yürürlüğe giren 1380
sayılı Su Ürünleri Kanununun, gelişen teknolojik imkânlar,
çevresel, ekonomik ve sosyal hususlar ile sektörün ihtiyaçları da göz
önüne alındığında, günümüzün koşullarına uygun
hâle getirilme ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Hazırlanan kanun teklifiyle,
balıkçılık kaynaklarımızın korunması ve su
ürünlerinin sürdürülebilir yönetimine ilişkin hususlarda düzenlemeler
yapılmaktadır.
Ticari amaçlı su ürünleri avcılık
faaliyetlerinde bulunacak gerçek ve tüzel kişiler ile ticari amaçlı
su ürünleri avcılık ya da yetiştiricilik faaliyetlerinde
bulunacak gemiler ve diğer su vasıtaları için Tarım ve
Orman Bakanlığından ruhsat tezkeresi veya izin
alınması zorunlu hâle getirilmiştir.
Balıkçılık kaynakları,
yenilenebilir kaynaklar olmasına rağmen sonsuz değildir.
Endüstrileşmiş filolar, 1950lerden 1970lere kadar yeni avlanma
alanları keşfetmişler, yeni teknolojileri kullanarak daha fazla
balık avlamışlardır. FAO verilerine göre, 1950lerde 20
milyon tonun altında olan av miktarı, 1970lerde 60 milyon ton
sınırına dayanmıştır. Son yıllarda
aşırı avlanma nedeniyle okyanuslardan ve denizlerden karaya
çıkarılan balık miktarında bariz bir azalma
gözlemlenmektedir. Avlanan balık miktarı azalırken deniz
ürünleri tüketimine olan talep sürekli artış göstermiştir ve
buna paralel olarak su ürünleri yetiştiriciliği
yaygınlaşarak artmıştır. Su ürünleri
yetiştiriciliği, hızla artan su ürünleri talebinin
karşılanması, artan nüfusla birlikte kıymetli, protein
değeri yüksek besin ihtiyacının karşılanması,
sanayi sektöründe ham madde temini, doğal balık stoklarına olan
av baskısının azaltılması, istihdam yaratması,
yüksek ihracat ve döviz girdisi sağlaması ve kırsal
kalkınmaya katkısıyla öne çıkmaktadır.
Ülkemizde su ürünleri yetiştiriciliği,
2001 yılından itibaren sürekli bir artış göstermiştir.
2001 yılından bugüne Türkiyedeki yetiştiricilik, 67.250 tondan
350 bin tonlara ulaşmıştır. Üretilen su ürünlerinin önemli
bir kısmı, ihraç edilerek ülkemiz ekonomisine ciddi döviz girdisi
sağlamaktadır. Balık çiftlikleri konusunda önemli mesafe katetmiş
olmamıza rağmen hâlâ arzu ettiğimiz noktada değiliz.
Şu an itibarıyla 100 ülkeye 1 milyar dolar olan balık
ihracatımızın 2023 yılına kadar 2 milyar dolara
çıkmasını hedeflemekteyiz.
Bu kanun teklifiyle su ürünleri
yetiştiriciliğinde su alanı ve suyun kiralanmasında yetkili
kurumların belirlenmesi amaçlanmaktadır.
Su Ürünleri Kanununun 4üncü maddesinde
yapılan değişikliğe uyum sağlaması amacıyla
Hazinenin veya Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde
veya devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerdeki su ürünleri
üretim hakkının kiraya verilmesine ilişkin işlemlerin,
Tarım ve Orman Bakanlığınca yerine getirileceği
düzenlenmektedir. Düzenleme sonrası iller arasındaki farklı
kiralama uygulamaları ortadan kaldırılmış olup
ekonomimize ciddi katkı sağlayan, su ürünleri ihracatına ciddi
katkı veren, deniz ve iç sulardaki istihsal hakkının
kiralanmasına ilişkin usul ve esasları düzenleyen ve kanun
değişikliğiyle tekraren uzatılmak zorunda kalınan bu
geçici madde, genel kural hâline getirilmektedir.
Balıkçılık faaliyetlerinin
gerçekleşmesinde en önemli unsurlardan biri, balıkçı
barınaklarıdır. Balıkçı gemilerinin barınma, av
araç ve gereçlerini depolama, avlanılan veya yetiştirilen ürünleri
karaya çıkarma ve depolama gibi avcılık ve yetiştiricilikle
ilgili hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla yapılan
balıkçı barınaklarından yararlanma hakkı, öncelikli
olarak ticari balıkçılar ve su ürünleri yetiştiricilerinin
olacaktır. Balıkçı barınaklarının
kiralanmasına yönelik çalışmaların Tarım ve Orman
Bakanlığı tarafından yapılması, kiralanma
sürecinin kısalmasını sağlayacaktır.
Besin zincirinin en tepesindeki yunuslar,
ekosistemin sağlığı konusunda gösterge türleridir.
Yunusların azalması sürdürülebilir balıkçılığa ve
tüm ekosisteme zarar vermektedir. Yunus avcılığına müsaade
edilebileceği anlamı taşıyan maddenin ikinci fıkra
hükmü yürürlükten kaldırılarak yunus türlerini koruma altına
alan ve ülkemizce de taraf olunan Bern Sözleşmesi hükümlerine uyum
sağlanmaktadır.
Akarsularda üreme ve beslenme göçü yapan su
ürünlerinin neslinin devamının sağlanması bakımından,
akarsuların üzerine kurulmuş veya kurulacak olan baraj ve regülatör
gibi su yapılarında su ürünlerinin geçmesine imkân veren balık
geçidi yapılması ve işler durumda bulundurulması zorunlu hâle
getirilmektedir. Ancak yüksekliği 20 metreden fazla olan su
yapılarında balık geçişlerinin işlevsiz
olacağı bilimsel araştırmalar sonucunda
anlaşıldığı için, balık geçidi
dışında farklı göç yapıları, asansörle
taşıma gibi tedbirler alınacaktır.
1380 sayılı Su Ürünleri Kanununda, adli
yargı organları, istihsal vasıtalarının ve su
ürünlerinin mülkiyetinin kamuya geçirilmesi taleplerinde yetkisizlik nedeniyle
işlem yapamamaktadır. Bu durum, kabahat işleyen kişinin
kabahatinin yaptırımsız kalmasına neden olmaktadır.
1380 sayılı Su Ürünleri Kanunuyla 5326 sayılı Kabahatler
Kanununun uyumlaştırılması ve güncellenen idari
yaptırımlarla, başta balık olmak üzere, yasa
dışı su ürünleri avcılığı ve kural
dışı su ürünleri yetiştiriciliği faaliyetlerinde
caydırıcılığın sağlanması
amaçlanmaktadır.
Su ürünleri avcılığı çok
geniş alanlarda ve günün her saatinde yapılan bir faaliyet
olduğu için, avcılık faaliyetlerinde getirilen düzenlemelere
aykırı faaliyetlerin denetlenmesi amacıyla fahri su ürünleri
görevlisi uygulaması getirilmektedir.
İç sular, Karadeniz, Marmara Denizi,
İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında, gemilerdeki faaliyetlerin
yürütülmesinde gerekli olan aydınlatma hariç, avlanma amaçlı
ışık kullanan gemiler için sahip ve donatanlarına 50 bin
lira idari para cezası verilecektir. İstihsal edilen su ürünlerine ve
gemi hariç, av gemisine bağlı olup olmadığına
bakılmaksızın avcılık amacıyla
ışık sağlayan her türlü su vasıtasına el
konularak mülkiyeti kamuya geçirilir. Kabahatin işlenmesinde
kullanılan gemiler ile gerçek ve tüzel kişilerin ruhsat tezkereleri,
kabahatin ilk defa işlenmesi hâlinde bir ay, ikinci defa işlenmesi
hâlinde üç ay geri alınır, tekrarlanması hâlinde iptal edilir ve
gemi hariç, istihsal vasıtalarına el konularak mülkiyeti kamuya
geçirilir.
Son yıllarda özellikle beyaz kum midyesi ve
deniz patlıcanı kaçak yollardan yurt dışına
çıkarılmaktadır. Denizlerin âdeta filtresi olan bu ürünlerin
kaçak yollardan yurt dışına çıkarılması,
aynı zamanda ihracatımızı olumsuz yönde etkilemekte ve
döviz kaybına neden olmaktadır. Yapılan değişiklikle,
doğal kaynaklarımızın korunması amacıyla, su
ürünlerini izinsiz olarak yurt dışına çıkaranlara ve yurt
içine canlı olarak sokanlara 5 bin liradan 100 bin liraya kadar para
cezası verilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FATMA AKSAL (Devamla) Başkan, bir dakika
BAŞKAN Sayın Aksal, lütfen
toparlayın sözlerinizi.
FATMA AKSAL (Devamla) Ayrıca, söz konusu su
ürünlerine, istihsal ve nakil vasıtalarına el konularak mülkiyeti
kamuya geçirilir. Bu gibi faaliyette bulunanlara fiilin iki yıl içinde
tekrarlanması hâlinde bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası
verilir ve istihsal olunan su ürünlerine, istihsal ve nakil
vasıtalarına el konulur.
Görüşülmekte olan Su Ürünleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını diliyorum, sizleri
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Aksal, teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, teklifin tümü
üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yok.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkan, var
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Bir söz talebi vardır, önce onu
karşılayacağım.
Sayın Tanal, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkanım, 1923 yılındaki Meclis tutanaklarını
size gösterdim. Tabii ki o şekilde hitap ettiğiniz için öncelikle
sizlere ben teşekkür ediyorum tüm değerli milletvekili
arkadaşlarımızın huzurunda.
Benim sorum şu: Bu kanunun 18inci maddesinde
1/1/2020 tarihinde yürürlüğe girer. diyor. Neden bu yürürlük tarihi
ertelenmiş? Sebebi nedir?
İkincisi: Yine kanunun 10uncu maddesinin
(2)nci fıkrasında diyor ki: Muhafazası mümkün su ürünleri ile
istihsal vasıtaları hakkında mülkiyetin kamuya geçirilmesi
kararı kesinleştikten sonra aşağıdaki işlemler
uygulanır. Peki, muhafazası mümkün olmayan su ürünleriyle ilgili bu
kanunda bir açıklık yok, bununla ilgili ne düşünürsünüz?
Bir başka sorumuz: Burada geçen ibarede deniz
ve içsularda balıklandırma denilmiş. Bunun içerisine, evet, iç
sular denilince göl ve nehirler giriyor ancak göletler girmiyor. Buna da bir
açıklık getirir misiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, Sayın Tanal, buyurunuz
lütfen.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkanım, ben anlayışınıza teşekkür ederim,
ayrıca bana söz verdiğiniz için çok sağ olun.
BAŞKAN Estağfurullah.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bununla ilgili bir de
2nci maddede şu geçiyor: Deniz ve iç sularda veya bu yerlerden su
alınarak karada su ürünleri yetiştiricilik bölgeleri belirlenirken
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Kültür ve Turizm
Bakanlığının uygun görüşü alınır -içimizde
hukukçu arkadaşlarımız var- altmış gün içerisinde
cevap verilmemesi halinde uygun görüş verilmiş sayılır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bu, hukukun genel
ilkelerine aykırılık teşkil eder. Anayasanın
40ıncı maddesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sağ olun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Değerli
Başkanım
BAŞKAN Sayın Tanal,
arkadaşlarımız yani Komisyon üyeleri ve teklif sahibi
sorularınızı, notlarını aldılar, yarın
cevaplayacaklar.
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama böyle söz
kesilmez ki!
BAŞKAN Birleşime üç dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 21.37
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.38
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN YILMAZ
(İstanbul), Barış KARADENİZ (Sinop)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
11inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
106 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir iş
bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 31 Ekim 2019 Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.39