TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
26ncı Birleşim
4 Aralık 2019
Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili Arzu Erdemin, 3 Aralık Dünya Engelliler
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Kırşehir Milletvekili Metin İlhanın, 3 Aralık Dünya
Engelliler Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Edirne Milletvekili Fatma Aksalın, 26 Kasım 2019 tarihinde
Arnavutlukta meydana gelen depreme ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ve egemenliğin
kayıtsız şartsız milletin olduğuna ilişkin
açıklaması
2.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Denizli Milletvekili Cahit Özkanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
3.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
4.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Denizli Milletvekili Cahit Özkanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin tekraren açıklaması
5.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin tekraren açıklaması
6.-
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin, Deniz Kuvvetleri
Komutanlığının Millî Savunma Bakanının
onayıyla 2015 mezunu 316 deniz astsubayını ihraç ettiğine
ilişkin açıklaması
7.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında görev yapan milletvekillerinin Mecliste
görüşülen tekliflerde olumlu veya olumsuz oy kullanma iradesini ve
yetkisini Anayasadan aldığına ilişkin açıklaması
8.-
Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, 4 Aralık Dünya
Madenciler Gününe ilişkin açıklaması
9.-
Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun, 4 Aralık Dünya
Madenciler Gününe ilişkin açıklaması
10.-
Adana Milletvekili Orhan Sümerin, Suriyeli Çocukların Türk Eğitim
Sistemine Entegrasyonunun Desteklenmesi Projesine ilişkin
açıklaması
11.-
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Edirne ili Havsa,
Lalapaşa ve Meriç Adliyeleri ile ülkemizin diğer ilçelerindeki adliyelerin
kapatılmasının vatandaşın adalete
ulaşmasını güçleştirmek, devlete olan güvenini sarsmak için
yapılmış bir FETÖ projesi mi olduğunu, adliyelerin
kapatıldığı 2012deki HSYK kararını alan HSYK
üyelerinden kaçı hakkında FETÖ/PDY soruşturması
açıldığını ve kaçının ceza
aldığını Adalet Bakanından öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
12.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, HDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaşa geçmiş olsun dileğinde
bulunduğuna ve cezaevlerindeki tüm sanık ve tutukluların
sağlıklarının korunmasının devletin
sorumluluğu olduğuna ilişkin açıklaması
13.-
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, 4 Aralık Dünya Madenciler
Gününe ilişkin açıklaması
14.-
Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansurun, AK PARTİ hükûmetleri döneminde
Hatay ilinin her daim göz ardı edildiğine ilişkin
açıklaması
15.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, AKPnin gündemi ile
vatandaşların gündeminin örtüşmediğine ilişkin
açıklaması
16.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, madencilerin 4 Aralık Dünya
Madenciler Gününü kutladığına, narenciyeyle ilgili teşvik
paketinin açıklanmadığına ilişkin açıklaması
17.-
Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutderenin, Van ili Çaldıran
ilçesinde bir kaza kurşunu sonucu şehit düşen hemşehrisi
Piyade Uzman Onbaşı Fırat Demire Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin açıklaması
18.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının, iktidarın tarım
politikalarının baştan sona yanlış olduğuna
ilişkin açıklaması
19.-
Muğla Milletvekili Yelda Erol Gökcanın, 5 Aralık Türk
kadınına seçme seçilme hakkının verilmesinin 85inci
yıl dönümü vesilesiyle AK PARTİ olarak aileye ve
kadınlarımıza hak ettikleri değeri verdiklerine
ilişkin açıklaması
20.-
İstanbul Milletvekili Ali Şekerin, kadın cinayetlerinin ciddiye
alınması, İstanbul Sözleşmesinin bir an önce hayata
geçirilmesi ve Meclisin bu konuda üzerine düşen sorumlulukları yerine
getirmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
21.-
Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, TANAPla Asya ile Avrupanın
bir kez daha birbirine bağlandığına ilişkin
açıklaması
22.-
Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkayanın, 4 Aralık Dünya
Madenciler Gününe ilişkin açıklaması
23.-
İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlunun, AKPli belediyelerin
çalışanların iş sözleşmesini hiçbir gerekçe
göstermeden feshetme uygulamalarından vazgeçmesi gerektiğine ve HDP
Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaşa geçmiş olsun
dileğinde bulunduklarına ilişkin açıklaması
24.-
İstanbul Milletvekili Arzu Erdemin, vergi, SGK ve diğer kamu
borçları sebebiyle birçok işletmeye elektronik haciz işlemi
uygulanması sonucu oluşan sıkıntıların
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
25.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Muratlı Sınır
Kapısının bir an önce açılarak yöre halkının
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
26.-
Osmaniye Milletvekili Baha Ünlünün, Osmaniye ili Kadirli ilçesinde bulunan Ala
Camisinin restorasyon çalışmasının tarihe ihanet
olduğuna ve kültür mirasımızın hak ettiği değeri
görmesi konusunda yetkililere çağrıda bulunduğuna ilişkin
açıklaması
27.-
Ankara Milletvekili Erkan Haberalın, 4 Aralık Dünya Madenciler
Gününe ilişkin açıklaması
28.-
Konya Milletvekili Abdulkadir Karadumanın, 4 Aralık Dünya Madenciler
Gününe ilişkin açıklaması
29.-
Zonguldak Milletvekili Ahmet Çolakoğlunun, 4 Aralık Dünya Madenciler
Gününe ilişkin açıklaması
30.-
Adana Milletvekili Ayhan Barutun, çiftçilerin dertler deryasında
boğulduğuna, ekonomik krizle birlikte artan maliyetler ve
ağırlaşan yükle üreticilerin ayakta durmaya
çalıştığına, üretimden kazanamayan çiftçinin
elektriğinin kesilerek cezalandırılmasını kabul
etmediklerine ilişkin açıklaması
31.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü
vesilesiyle Hükûmeti iş ve işçi güvenliği konusunda tedbirler
almaya davet ettiklerine, Soma madencilerinin mağduriyetinin giderilmesi
gerektiğine, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü vesilesiyle Aile,
Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanının kamudaki engelli
kadro açığının tamamlanması konusuna titizlikle
eğilmesini beklediklerine, Merkez Bankasının İstanbul iline
taşınması sürecine ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
Kanununun 2nci maddesindeki Bankanın merkezi Ankaradadır.
hükmünün baypas edilerek Merkez Bankasının merkezinin İstanbula
taşınmasının hukuksuzluk olduğuna, 2018
yılının buzağı desteklemesinin hâlâ ödenmediğini
Tarım ve Orman Bakanına hatırlatmak istediğine ilişkin
açıklaması
32.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü
vesilesiyle Soma maden faciası sonrasında gerek adli gerekse idari
sürecin işletilmeye devam ettiğine, bir avuç kömür için helalle
sözleşerek bir ömür feda eden madencilerimize sağlıklı bir
ömür dilediğine ve maden facialarında hayatını kaybedenleri
rahmetle andığına ilişkin açıklaması
33.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, İnsan Hakları
Derneğinin verilerine göre cezaevlerindeki durumun iktidar partisinin
anlattığı gibi güllük gülistanlık
olmadığına, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin
Demirtaşın sağlık durumuna ve Selahattin Demirtaşın
sağlık sorunları üzerinden kamuoyunda tartışılmak
istememesine rağmen meselenin üzerinde durmaya devam edeceklerine, 4
Aralık Dünya Madenciler Gününün kutlamadan çok hayatını
kaybeden maden emekçilerini anma ve geride kalan maden işçilerinin
sıkıntılarını dile getirme günü hâline geldiğine
ilişkin açıklaması
34.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü
vesilesiyle madencilerin beklediği düzenlemenin
yapılmadığına, 13 Mayıs 2014 günü Soma Eynez Maden
Ocağı ne kadar güvenliyse bugün de madenlerin o kadar güvenli olduğuna,
evinin önünde uğradığı bıçaklı saldırı
sonucu Ceren Özdemirin hayatını kaybettiğine, Şule Çet
cinayeti davasında ağırlaştırılmış
müebbedden müebbede dönüştürmenin yaşandığına ve
İstanbul Protokolüne uygun olarak kadın cinayetlerinde indirime
gidilememesinin yasal düzenlemeye kavuşması gerektiğine, AK
PARTİ Sözcüsü Ömer Çelikin İstanbul Şehir Üniversitesine
yönelik açıklamasının bir suçüstü durumu olduğuna
ilişkin açıklaması
35.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü
vesilesiyle 30 Haziran 2012de İş Sağlığı ve Güvenliği
Yasasını hayata geçirdiklerine fakat yasal düzenlemelerin evrakta
olmasının ayrı idari uygulamalarla
vatandaşlarımızın gündelik hayatına olumlu
katkılar sunmasının ayrı bir durum olduğuna, Mecliste
grubu bulunan siyasi partilerin ortak çalışmasıyla iş
güvenliği konusunda yeni tedbirlerin hayata geçirilmesi gerektiğine,
İstanbul Şehir Üniversitesiyle ilgili durumun Danıştay
kararı olduğuna, AK PARTİ Sözcüsü Ömer Çelikin İstanbul
Şehir Üniversitesine yönelik açıklamasının sorulan sorular
üzerine yapıldığına ilişkin açıklaması
36.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Denizli Milletvekili Cahit Özkanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
37.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
38.-
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğanın din, mezhep, Alevi kesimine ilişkin bir
tanımlama içerisinde hiçbir zaman olmadığına ve bu ülkede
Alevi, Sünni herkesin kaderinin ortak olduğu düşüncesinde
olduklarına ilişkin açıklaması
39.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 82 milyon insanımızı
herhangi bir nedenle inanç, felsefi düşünce, dil, din ve mezheplere göre
ayırmaya, ötekileştirmeye çalışılmasının
vatan hainliği olduğuna ilişkin açıklaması
40.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, HDP grup önerisi
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasında
Alevi inancına sahip yurttaşlarımızın
yaşadığı sorunlara dikkat çektiğine ilişkin
açıklaması
41.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, sataşma, söz atma ve amacı
aşan ifadelerin Türkiye Büyük Millet Meclisinin mehabetine uygun
olmadığına, maksadını aşan sözlerin geri
alınması gerektiğine ilişkin açıklaması
42.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, HDP grup önerisi
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında hiçbir milletvekilini ilzam edici bir cümle
kullanmadığına ilişkin açıklaması
43.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, İstanbul Milletvekili Mustafa
Sezgin Tanrıkulunun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
olarak kendilerine düşen sözün gereğini yerine getirdiğine,
İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulundan da aynı
davranışı beklediğine ilişkin açıklaması
44.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
45.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Meclis çatısı
altında yapılan tartışmaların sorunları çözücü
olması gerektiğine ve Türkiyede yaşayan
yurttaşlarımızın her türlü farklılıklarıyla
bir birlik oluşturduğuna ilişkin açıklaması
46.-
Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun, Halkların Demokratik
Partisine yönelik siyasi soykırım operasyonlarının devam
ettiğine ilişkin açıklaması
47.-
Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlunun, Malatya ilinin çehresini
değiştirecek yatırımların beklediğine
ilişkin açıklaması
48.-
İstanbul Milletvekili İbrahim Özden Kaboğlunun, Balıkesir
Milletvekili Pakize Mutlu Aydemirin insan hakları ihlallerinin
araştırılması amacıyla TBMM
Başkanlığına verilmiş olan CHP grup önerisi üzerinde
AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
Türkiyede insan hakları ihlalleri olduğunu söylemek abesle
iştigaldir. ifadesine ilişkin açıklaması
49.-
Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagilin, AK PARTİ hükûmetlerinin
on yedi yıldır köylünün, tarımın yanında yer
aldığına ilişkin açıklaması
50.-
Antalya Milletvekili Feridun Bahşinin, Kumluca-Kemer yolu
yapımına ne zaman başlanıp ne zaman
tamamlanacağını, Alacasu mevkisi ve Phaselis Antik Kenti
arasında bulunan tünelin ne zaman bitirileceğini Ulaştırma
ve Altyapı Bakanından öğrenmek istediklerine ilişkin
açıklaması
51.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu
Tiryakinin 143 sıra sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonu Raporları üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve Barış
Pınarı Harekâtını yürüten Mehmetçiklerimizin ülkemizin bu
topraklardaki istiklal ve istikbalini güvence altına
aldığına ilişkin açıklaması
52.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Adana Milletvekili Tulay
Hatımoğulları Oruçun 143 sıra sayılı Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Raporları üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki AK PARTİ
Grubuna yönelik ithamlarını reddettiklerine ilişkin açıklaması
53.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Adana Milletvekili Kemal Peközün 143
sıra sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu
Raporları üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
54.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 57nci Hükûmetin
gerçekleştirdiği yapısal reformlarla Türkiye Cumhuriyetinin
iftihar edeceği bir Hükûmet olduğuna ilişkin
açıklaması
55.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Sayıştay raporlarında tespit
edilen eksikliklerin gündeme getirilmesinin ve gerekli suç duyurularında
bulunarak yolsuzluklardan bu millet adına hesap sorulmasının
Meclisin başlıca görevi olduğuna ilişkin
açıklaması
56.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Sayıştayın, KİT
Komisyonunun ve Parlamentonun bir bütün hâlinde
çalışmasının ülke kaynaklarına sahip
çıkılması açısından önemli olduğuna ilişkin
açıklaması
57.-
Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygunun, 3üncü Türkiye
Tarım ve Orman Şûrası tavsiye kararlarında sorunlara ve
çözüm önerilerine yönelik tek bir cümlenin bulunmadığına
ilişkin açıklaması
58.-
Düzce Milletvekili Ümit Yılmazın, 18 Temmuzda Düzce ili ve
ilçelerinde meydana gelen sel ve heyelanın yol açtığı
mağduriyetin giderilmediğine ilişkin açıklaması
59.-
Mersin Milletvekili Olcay Kılavuzun, bazı belediyelerde
işçilerin işten çıkarılmasıyla yaşanılan
mağduriyetlerin giderilebilmesi için kadroya alınmayan
işçilerimizin haklarının teslim edilmesinin zaruret
olduğuna ilişkin açıklaması
60.-
Muğla Milletvekili Süleyman Girginin, Ermenek, Kozlu, Şirvan, Soma
başta olmak üzere maden katliamlarında yitirilen işçileri
saygıyla andığına, madenlerde
dayıbaşılık mekanizmasının lağvedilmesi, ton
başına üretim sisteminden vazgeçilmesi ve denetimlerin işçi
örgütlerine açık olarak yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
V.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
İYİ PARTİ Grubunun, 21/11/2019 tarihinde Aksaray Milletvekili
Ayhan Erel ve 19 milletvekilinin, atanamayan öğretmenlerin
yaşadıkları sorunların incelenerek bu sorunların
çözümü için izlenecek yolların belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan (10/2158) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 4 Aralık 2019
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
HDP Grubunun, 2/12/2019 tarihinde İstanbul Milletvekili Zeynel Özen ve
arkadaşları tarafından, Alevilere yönelik gerçekleşen
sistematik saldırıların detaylı olarak
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 4
Aralık 2019 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gökün, kökeni ne
olursa olsun bütün yurttaşlarımızın Türkiye Cumhuriyetinin
eşit birer yurttaşı olduğuna, partilerin ulusal
bütünlüğümüzün bozulmaması adına hassas davranması
gerektiğine ilişkin konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gökün, İstanbul
Milletvekili Züleyha Gülümün ifade ettiği üzere Meclisteki kadın
çalışanların kılık kıyafetine
karışıldığı yönünde bir uygulamanın olmadığı
bilgisine ulaşıldığına ve konuyla ilgili gerekli
araştırmayı yaparak Meclisi bilgilendireceğine ilişkin
konuşması
3.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gökün, Anayasada ve
kanunlarda belirtilen konularda Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim
görevini yerine getirmesinin esas olduğuna ilişkin
konuşması
VII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.-
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun, Kamu İktisadi
Teşebbüslerinin 2011-2014 ve 2015-2016 Yılları Denetimine
İlişkin Raporlarının Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun
2015-2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2011-2016 Yıllarına Ait Bölümleri ile
Raporların Bu Bölümlerine Yapılan İtirazlar ve Komisyonun
Görüşü (3/21, 22, 23, 24, 25, 26, 27) (S. Sayısı: 143)
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin, Topkapı
Sarayının Cumhurbaşkanlığı Milli Saraylar
İdaresi Başkanlığına bağlanmasına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/21167)
4 Aralık 2019 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: Barış KARADENİZ
(Sinop), Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
26ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 değerli
milletvekilimize gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 3 Aralık
Dünya Engelliler Günü nedeniyle söz isteyen İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Arzu Erdeme aittir.
Buyurun Sayın Erdem.
Süreniz beş dakika Sayın Erdem.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdemin, 3
Aralık Dünya Engelliler Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, Gazi Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. Ekranları başında bizi
izleyen aziz Türk milletini de saygılarımla selamlıyorum.
Bakanlıklarımızın, engelli
aylığı, engellilik indirimi, mesleki eğitim
programları, istihdam vergisi indirimi, engelli park yeri kullanım
kartları, ulaşım indirimi hakkı ve engellilerimizle ilgili
yapılmış birçok düzenlemesi bulunmaktadır. Bunlar elbette
ki çok faydalı, çok yararlı ve engellilerimiz tarafından da
oldukça olumlu karşılanmaktadır. Ancak engellilerimizle ilgili
yapılması gereken, düzenlenmesi gereken, aslında birçok
mağduriyete sebep olmuş olan husus var ki bu konuları da bizler
Milliyetçi Hareket Partisi olarak gündeme taşıdık,
taşımaya da devam edeceğiz.
Evet engelli vatandaşlarımız diyoruz
ama engelli demememiz gerekiyor, dememiz gereken aslında
kısıtlı. Kısıtları ne oluyor? 1 kolu olmuyor ama
diğer kolunu 2 kolu olandan daha güçlü bir şekilde kullanıyor. 1
bacağı olmuyor ama 2 bacağı varmış gibi
aslında daha güçlü ayaklarının üzerinde duruyor. Gözleri
olmuyor, göremiyor ama yürekleriyle hissediyor. Duyamıyor ama herkesten
daha fazla sezgisi, herkesten daha fazla aslında bu konuda kendi
duyguları var, bunlarla birlikte hareket ediyor.
Engellilerimizle ilgili mağduriyetlere
geldiğimizde; bizler sesi olduk, sesi olmaya da devam edeceğiz. Çünkü
şunu istiyoruz: Engellilerimiz yani kısıtlı
kardeşlerimiz evlerde olmasınlar, bizlerle birlikte sokaklarda
olsunlar, meydanlarda olsunlar, iş sahasında olsunlar,
istihdamın içerisinde olsunlar, bürokraside olsunlar, siyasette olsunlar,
bunun olması için de mutlak ve mutlak eğitim sisteminde düzenlemeler
yapılması gerekiyor. Çünkü hepimizin çocuklarımıza
şunu öğretmesi gerekiyor: Kısıtlı olmanın hiçbir
farkı yoktur aslında, fark bizim kalplerimizde, işte bu
farkı oluşturan da aslında kişinin kendisi ve
eğitimimizle alakalı bizim belki çocuklarımıza
aktaramadıklarımız. İşte bu konuda
okullarımızda kısıtlı kardeşlerimizle ilgili,
çocuklarla ilgili hiçbir ayrıcalığın
olmadığını, onların da bizler gibi bireyler
olduğunu, hiçbir farkın olmadığını başta
çocuklarımıza öğretmemiz gerekiyor.
Bunun dışında, özellikle toplum
içerisinde hareket kabiliyetlerini kolaylaştırmak açısından
da yapılması gereken düzenlemeler bulunmaktadır elbet. Bunlar
hangileri? Özellikle engelli park yerleriyle alakalı; park alanlarına
hâlâ bizler belki gerekli duyarlılığı göstermiyoruz ve
oraya engelli olmayan kişiler park etmektedir. İşte bu konuyla
ilgili vermiş olduğumuz önergede cezai şartın
artırılması ve bu konuyla ilgili oraya park eden, engelli
olmadığı hâlde aracını oraya park eden kişilere
bir uygulamanın getirilmesi gerekmektedir. Çünkü bu engelli park yerleri,
aslında bakıldığında, nerede? Daha çok dairelerin yakınlarında
yani nüfus müdürlüğünün yanında veya okulların yanında.
Buralarda insanların işleri olduğu zaman engellilerimiz
araçlarını park etmekte zorluk çekiyorlar, özellikle bununla ilgili
bir düzenleme yapılması gerekmektedir.
Yine, aynı şekilde, göz bebeğimiz
olan evlatlarımızı yetiştiren öğretmenlerimizin tekrar
buradan sesi olmak istiyorum. 3.500 engelli öğretmenimiz vardı, Millî
Eğitim Bakanlığımızın da hakikaten üstün
gayretiyle bunların sayısı -bu açıdan Sayın Millî
Eğitim Bakanımıza da teşekkür etmek istiyorum- 1.200e
kadar düştü şu an ve istihdam konusunda özellikle engelli
kardeşlerimizin her alanda istihdamına öncelik sağlanması
gerekmektedir.
Yine, kalan 1.200 engelli öğretmenimizin
tamamının istihdamının sağlanması, kendi
alanlarında öğretmenlik yapmaları noktasında da gerekli
desteğin verilmesi gerekmektedir. Ki aralık ayından sonra, ocak
ayında zannedersem bu konuyla ilgili sayılar açıklanacak. Bu
sayılarda da hiçbir engelli kardeşimizin özellikle evinde mahkûm
kalmaması, evin içerisinde bulunmak zorunda kalmaması için bir
çalışma yapılması ve istihdamlarının önünün
açılması gerekmektedir.
Yine, aynı şekilde, engelli olup özellikle
omurilik felçli olanlar ve bu konuyla ilgili özellikle hareket kabiliyeti
olmayanlar dikiz aynalarıyla beraber aracı kullanabiliyorlar. Tamamen
felçli olanlarla değil ama boynunu çevirmekte kısıtlı
olanlarla ilgili bir çalışma yaptık ve bununla ilgili Avrupa
örneklerini alıp 2 tane dikiz aynasını kullanmak suretiyle
ehliyet engelinin olmadığını belirttik ve bunu da yine
başta İçişleri Bakanlığımız olmak üzere
diğer bakanlıklarımıza da bildirdik.
Bu konuyla ilgili benim söylemek istediğim:
Düzenleme noktasında, duyarlılık noktasında hepimizin
sırtında vebaldir aslında, hepimizin boynunun borcudur
aslında, kısıtlı olan vatandaşlarımıza
destek olmak, bu konuyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında, bu Gazi Meclis çatısı altında özellikle
kısıtlıların duasını almak. Özellikle 3.500
öğretmen kardeşimizin sayısı 1.200e düşürüldüğünde
inanın alınan hayır dualarının haddi var, hesabı
yok; bir de boynumuzun borcu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ARZU ERDEM (Devamla) Hemen bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ARZU ERDEM (Devamla) Ben hepinizden bu konuda
gerekli hassasiyetin gösterilmesini rica ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun Lideri başta olmak üzere, her bir milletvekilinin de bu hususta
gerekeni yapacağını tekrar belirtmek istiyorum. Her birinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP, AK PARTİ ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
3 Aralık Dünya Engelliler Günü nedeniyle söz isteyen Kırşehir
Milletvekilimiz Sayın Metin İlhana aittir.
Buyurun Sayın İlhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın İlhan.
2.- Kırşehir Milletvekili Metin
İlhanın, 3 Aralık Dünya Engelliler Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
METİN İLHAN (Kırşehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık Dünya
Engelliler Günü dolayısıyla grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda
engelli bireylerin haklarını ve refahını teşvik etmek,
ayrıca engelli bireylerin durumuna dair politik, sosyal, ekonomik ve
kültürel yaşamın her alanında farkındalığı
artırmak amacıyla 1992 yılında Uluslararası Engelliler
Günü ilan edildi. Ülkemizde de 3 Aralıkta, sosyal yaşamda, iş
yaşamında kendilerine çok zor yer bulan ve aşılması
zor güçlüklerle karşılaşan engellilerin farkına
varmamız, onlarla birlikte yaşadığımızı
unutmamamız amacıyla çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Bu
günde engelli vatandaşlarımız özellikle sosyal medyada duygusal
paylaşımlara konu olmaktadır. Devletin kurumlarının da
belirli gün ve haftalardaki rutin etkinliklerinin ötesine gidemeyen
şekilde sürdürdüğü bir gün olarak hayatımızda yer
almaktadır. 3 Aralık ve kamuoyunda gündem oluşturan engellilerle
ilgili münferit olaylar da bitince engelli vatandaşlarımız
hayatın içinde hiç yokmuş gibi bizler tarafından görmezden
gelinmekte ve standart yaşamımıza devam etmekteyiz. O yüzden, bu
güne özel kullanılan empati amaçlı, süslü ifadeleri
kullanmayacağım. Zira, siyasetin toplumu her açıdan
kutuplaştırdığı, ekonomik krizin sosyal buhranlara yol
açtığı bir ortamda empatiden söz etmek biraz
aymazlıktır. Siyasetçilerin ve bürokrasinin, en azından bu
günde, faturaları kamu kaynakları tarafından
karşılanan, lüks toplantı salonlarında, resmî, duygusuz ve
hissiz bir ortamda şifahi etkinlikleri bir yana bırakıp
hayatın doğal akışı içinde, başta engelli
vatandaşlarımız olmak üzere toplumun her kesiminden insanlarla
ortak etkinlikler düzenlemesi daha makbul olacaktır.
Değerli milletvekilleri, engelli
vatandaşlarımızın yaşamlarını eğitim,
sağlık, ekonomi ve sosyal açıdan olumsuz etkileyen birçok sorun
hâlâ mevcudiyetini korumaktadır. Meclis bünyesinde kurulan Down sendromu,
otizm ve diğer gelişim bozukluklarının
yaygınlığının tespiti amacıyla kurulan
araştırma komisyonu olarak uzunca bir çalışma
programımız oldu. Birçok şehirde incelemelerde bulunduk.
Tespitlerimizi, görüş ve önerilerimizi de ekleyerek
raporlaştırmaya devam etmekteyiz. Yaptığımız alan
incelemelerinde olumsuz birçok durumla karşılaştık.
Örneğin, ilk incelemede bulunduğumuz, kendi şehrim de olan
Kırşehirde ve diğer tüm illerde tespit ettiğimiz
kadarıyla, devlet bu konuda bazı çalışmalarda
bulunmuş. Ancak engelsiz yaşam merkezlerinin ve okulların ne
sayı olarak yeterli olduklarını ne de
çalışanların yeterli eğitim düzeyinde ve tecrübede
olduklarını gördük. Birkaç on saatlik bir sertifika programıyla
yeterlilik sağlanamaz. Bu çok büyük bir eksikliktir.
Gittiğimiz her yerde ailelerin çabalarına
ve devletin desteğine olan ihtiyaçlarına tanık olduk. Ülke
genelinde gündem oluşturan Aksaraydaki gerçekten de çok vahim olay ve
Kayserideki rehabilitasyon merkezinde engelli bir çocuğun iç acıtan
dövülme görüntüleri sonrası bir anne şu trajik cümleyi kurdu: Ben
ölünce evladım ne olacak? Bir anne olarak engelli çocuğumdan önce
ölmek korkutuyor beni. Bir anneye bu cümleyi söyletebiliyorsak bu sorunun ne
kadar büyüdüğünü göreceğiz ve Anayasanın 42, 49, 50 ve 70inci
maddelerinde belirtilen hakları sağlamak adına, başta
Meclis olmak üzere, yürütme organlarıyla ve yerel yönetimlerle hep
birlikte, uyum içinde üzerimize düşen görev ve sorumluluklar neyse
eksiksiz olarak yapacağız.
İnceleme yaptığımız illerde
ailelerin eğitim ve ekonomi gibi birçok sorunla mücadele ettiklerine
şahit olduk. Bu yüzden işe alınmada sadece engelli
vatandaşlarımıza değil, engelli bireyin anne ve
babasına da pozitif ayrımcılık yapılması
inanın elzem durumda gözükmektedir. Çünkü ülkemiz nüfusunun onda 1i
engelli vatandaşlarımızdan oluşmakta ve aileleriyle
birlikte bu sayı yaklaşık 25 milyona ulaşmaktadır. O
zaman engelli vatandaşlarımızın öncelikli talepleri olan
eğitimde, ulaşımda, iş bulmada eşit
haklarının yanı sıra kent politikalarında söz ve karar
sahibi olmaları için gerekli düzenlemeleri yapmak durumundayız.
Yürütme de üzerine düşeni yapmakla yükümlüdür. Zira, bu konuda
aksaklıklar devam etmektedir. Örneğin, Millî Eğitim
Bakanlığında atama bekleyen 1.250 engelli öğretmen adayı
var. Mevcut kanun gereği 35 binin üzerinde engelli öğretmenin
çalışması lazımken Bakanlık kadrolarında 6.956
engelli öğretmen çalışmaktadır. Hangi gerekçe 1.250
öğretmen adayının aylardır beklemesine neden
olmaktadır? Bu mu bizim empatimiz? Bu mu bizim
farkındalığımız? Bu mu bizim pozitif
ayrımcılığımız? Bu mu bizim vizyonumuz?
Sayın Bakandan bir an önce bu sorunun çözümü noktasında ne
yapması gerekiyorsa yapmasını bekliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
METİN İLHAN (Devamla) Kamuya
alınmada, tayin, nakil, rotasyon emeklilik, özlük hakları ve benzeri
durumlarda da ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bunları görmezden
gelemeyiz. Ayrıca, engelli vatandaşlarımızın
istihdamıyla ilgili yeni politikalar belirlememiz ve bir an önce hayata
geçirmemiz gerekiyor.
Türkiye, engellilerin eğitimi konusunda da
gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında olması
gereken düzeyin çok gerisindedir. Engellilerin eğitim alma ve meslek
edinme taleplerini gerçekleştirme olanakları son derece sınırlıdır.
Özel eğitime bütçeden yeterli kaynak sağlanmamaktadır. Özel
eğitim kurumları ve kamuya ait okulların sayısı
yeterli değildir. Ayrıca, mevcut özel eğitim okullarının
ve kurumlarının belli illerde yoğunlaşması, diğer
illerde ve bölgelerde yaşayan engellileri ve ailelerini çaresizliğe
itmektedir. Bu konuda da acilen harekete geçilmelidir.
Değerli milletvekilleri, engelli
vatandaşlarının yaşamlarını
kolaylaştırmak devletin asli görevidir, vatandaşına
sunduğu bir lütuf değildir, bunu lütfen unutmayalım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
26 Kasım 2019da Arnavutlukta ve Bosna-Hersekte meydana gelen deprem
hakkında söz isteyen Edirne Milletvekilimiz Sayın Fatma Aksala
aittir.
Buyurun Sayın Aksal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
3.- Edirne Milletvekili Fatma Aksalın, 26
Kasım 2019 tarihinde Arnavutlukta meydana gelen depreme ilişkin
gündem dışı konuşması
FATMA AKSAL (Edirne) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi, tarihî ve kültürel
bağlarımızın bulunduğu dost ve kardeş
Arnavutlukta 26 Kasımda 51 kişinin hayatını
kaybettiği ve 900den fazla insanın yaralandığı 6,4
büyüklüğünde bir deprem yaşanmıştır. Arnavutluk
Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı olarak Arnavutlukta
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, yaralılarımıza
acil şifalar diliyorum.
Türkiye olarak süratle, AFADa bağlı
kurtarma ekiplerimizi, Sağlık Bakanlığı UMKE
ekiplerimizi, Kızılayımızı ve Genelkurmaya
bağlı bir uçağımızı acil olarak bölgeye
gönderdik. Medeniyetimizin bize yüklediği mesuliyetin gereği olarak
Türkiye her zaman dost ve kardeş Arnavutlukun yanında olmuştur
ve olmaya devam edecektir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın Arnavutlukta 500 konut inşa edeceğiz.
müjdesi de Arnavutluk halkının yaralarını sarmaya
yardım edecektir.
Değerli milletvekilleri, bölgemizde
yaşanan doğal felaketlerin yanında güzel gelişmeler de
hız kesmeden devam etmektedir. Bunların son örneği, seçim bölgem
Edirnenin İpsala ilçesinde geçtiğimiz hafta sonu
yaşanmıştır. Güney Gaz Koridorunun en önemli halkası
Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesinin Avrupa
bağlantısı açılış töreni Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan Devlet Başkanı
Sayın İlham Aliyevin katılımlarıyla
gerçekleşmiştir. Törene ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanımız Sayın Profesör Doktor Mustafa Şentop, Bosna
Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyesi Şefik Caveroviç,
Gürcistan Başbakanı; Türkiye, Katar, Kuzey Makedonya ve Bulgaristandan
bakanlar; Türkiye, Yunanistan, Bosna Hersek, Sırbistan ve Avrupa
Birliği temsilcileri ile çok kıymetli milletvekillerimiz
katılmışlardır.
Türkiye'nin doğusundan batısına 20
il, 67 ilçe ve 600 köyden geçerek İpsaladan Avrupaya uzanan ve enerjinin
İpek Yolu olarak tanımladığımız bu tarihî
iletişim hattı Türkiye-Yunanistan sınırında TANAPa
bağlanarak Adriyatik doğal gaz boru hattının da
inşaatı sona erdikten sonra tarihte ilk defa Azerbaycan gazı
Hazar havzasından Avrupa pazarına doğrudan iletilmiş
olacaktır.
Ticari operasyon kapsamında 25 Kasım 2019
tarihi itibarıyla BOTAŞa 3,3 milyar metreküp gaz taşıyan
TANAP, önümüzdeki yıldan itibaren 16 milyar metreküplük bir
taşıma hacmine ulaşacak olup Azerbaycan gazının 10
milyar metreküpü Avrupaya ihraç edilecektir. Enerji
savaşlarının yaşandığı, petrolün insan
kanından değerli olduğu bir dönemde barış projesi
olarak gördüğümüz TANAP ülkemize, bölgemize ve Edirnemize ciddi ekonomik
katkı sağlayacaktır. AK PARTİ iktidarında 81 ilimizin
tamamında doğal gaz kullanılmaya başlanmış,
doğal gaz kullanımı lüks olmaktan çıkmış ve
nüfusumuzun büyük çoğunluğunun kullanımına
sunulmuştur. Batılı birçok ülkenin Türkiyenin
atılımlarını engellemesine, kazanımlarını
baltalamasına, terör örgütlerine karşı yürüttüğü
mücadelesinde teröristlerin yanında yer almalarına rağmen TANAP
gibi devasa ve barışa hizmet eden bir projenin hayata geçirilmesini
sağlayan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğana ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham
Aliyeve şükranlarımı sunuyorum.
Yarın 5 Aralık; Türkiye'de kadınlara
seçme ve seçilme hakkının verilişinin 85inci yıl dönümü.
Kadınlarımıza 1934 yılında bu hakkın verilmesine
vesile olan Gazi Mustafa Kemal Atatürke şükranlarımı sunuyorum.
Kadınlarımızı her zaman siyasetin nesnesi değil öznesi
olarak gören Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğana, tek vekil
çıkardığımız Edirne ilimizi yüce Parlamentoda temsil
etme görevini şahsıma ve Edirne AK PARTİ İl
Başkanlığı görevini bir kadına tevdi ettiği için
saygılarımı ve teşekkürlerimi sunuyorum.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Halk tevdi
etti, halk.
FATMA AKSAL (Devamla) Genel Kurulunuzu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
müsaadenizle, kısa bir açıklama yapmamız lazım.
BAŞKAN Nedir Özgür Bey talebiniz?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, sayın hatibin
konuşması sırasında kullandığı bazı
cümlelere itirazımız var, o konunun kayda geçmesi gerekiyor. Müsaade
ederseniz yerimden
BAŞKAN Kayıtlara geçmesi
açısından buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
sayın hatibi dikkatle dinledik. Gazi Mustafa Kemal Atatürke, kadına
seçme ve seçilme hakkı noktasında hakkını teslim etmesi,
teşekkürü grubumuzu da ziyadesiyle memnun etti. İktidar partisinden
bu tip açıklamaları duymaya çok ihtiyacımız var ama
ardından kullandığı bir cümle sanıyorum kendisinin de
istemediği şekilde kayıtlara geçti, o konuda bir düzeltmeye
ihtiyaç var. Edirneden tek milletvekili çıkmıyor
FATMA AKSAL (Edirne) AK PARTİ
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Edirnede Adalet ve
Kalkınma Partisinin tek milletvekili var, birincisi bu.
İkincisi: Edirneyi temsil etme görevini
şahsıma tevdi eden Sayın Recep Tayyip Erdoğan
diyor bu da
doğru değil. Edirneyi temsil görevini kendisine Edirnedeki
seçmenler vermiştir. Bunun düzeltilmesi gerekiyor.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özkan, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ve
egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğuna
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
tabii, sadece Türkiye'de değil, biz Türkiye'den örnek verdiğimiz
zaman maalesef anlaşılmıyor. İllaki Avrupadan olacak.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ne demek o?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) İllaki Batı
demokrasilerinden olacak.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Edirne de
Avrupa! (CHP sıralarından gülüşmeler)
BAŞKAN Sessiz olalım arkadaşlar.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bakınız,
dünyada gerek parlamenter sistemin gerek başkanlık sisteminin
işleyişinde -hani tek parti döneminden örnek vermiyoruz ama-
öncelikle seçimlerde parti kendi çalışmalarını yapar ve
aday, namzet gösterir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Konuya gelsin
Sayın Başkan, konuya gelsin!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Gerek il
başkanlığı gerek milletvekilliği süreci
bakınız, adaylıkla, namzetle başlar. Şimdi il
başkanlığında ne oluyor?
ALİ ŞEKER (İstanbul) Üyeler
seçiyor.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Milletvekilliğinde
zaten, elbette kararı milletimiz veriyor. İl
başkanlığında da aynı şekilde o ildeki delegeler
ve en geniş anlamda seçmen tabanını temsil eden partililer
yapıyor. Yani aday göstermek de önemlidir. Bu noktada öncelikle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın Sayın Özkan. Yani
maksat hasıl olmuştur.
Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Hayır efendim,
hasıl olmadı. Müsaade ederseniz
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ona sen mi karar vereceksin
ya! Başkan yönetiyor burayı! Ne demek ya!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) O zaman biraz daha devam
et sen, biz hep dinleyeceğiz seni!
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, lütfen
şey yapmayınız.
Tamamlayın, toparlayın lütfen.
Yani konunun ne olduğu
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
bu üslubu kabul etmiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi ne derse onun haricinde
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Biz mikrofonsuz konuşuyoruz,
bir şey demiyoruz. Başkanın işine karışıyor!
BAŞKAN Sayın Özel, lütfen, rica
ediyorum
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
müsaade ederseniz
Bakınız, bu üslubu bir Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkan Vekiline karşı AK PARTİ Grup
Başkan Vekili yapsa yaygara kopar. Bunu kabul etmiyorum. Benim ne demek
istediğim ve dediklerimden neyin hasıl olacağı meselesi
şahsımı ilgilendirir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hiç alakasız bir
şeyi anlatıyorsun.
BAŞKAN Toparlayalım Sayın Özkan,
lütfen
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Burada Sayın
Milletvekilimizin kürsüden konuştuğu meselenin özü:
Bakınız, bugüne kadar gerek Parlamentoda gerek parti
teşkilatlarında -kadın kollarında, gençlik kollarında-
belediye başkanlıkları nezdinde AK PARTİ Genel
Başkanımızın ve Cumhurbaşkanımızın
kadınlarımızın alması gereken görevler
noktasındaki hassasiyetini ifade etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkan, toparlayın
lütfen.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bu noktada Partimizin
adayının kadın olması ve Edirne İl
Başkanımızın da kadın olması, parti olarak da
Genel Başkan olarak da Cumhurbaşkanı olarak da Sayın
Cumhurbaşkanımızın hassasiyetidir. diyerek orada bir
teşekkürü ifade etti.
NURAN İMİR (Şırnak) O nedenle
bir sürü kadın milletvekili içeride, belediye başkanları
içeride! Yüz binlerce oyla seçilen kadınlar nerede?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bunun oraya, buraya
çekilmesini asla kabul etmiyoruz.
BAŞKAN Peki. Bence de büyütülmemesi gerekir.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Egemenlik,
kayıtsız şartsız milletindir. Bu ülkede geleceği de
milletimiz tayin edecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim, sağ olun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, uzatmayalım ama.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
uzatmayalım tabii de siz mikrofonu dahi açmadan Kayda geçsin. dediniz,
ben saygı gösterdim, konuştum. Beyefendi kalktı.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Şu anki gibi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Mikrofonu açıldı.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bakın, şu
anda biz buradan müdahale ettiğimiz zaman nasıl cevap veriyor?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Et, et; nasıl istiyorsan
et!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
bunlara da müdahale edin.
BAŞKAN Sayın Özkan, bakın
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Birazcık da terbiyeye
davet ediyorum seni ya! Böyle şey olur mu ya!
BAŞKAN Sayın Özel
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Terbiyeye sen
geleceksin! Önce kendin geleceksin terbiyeye!
BAŞKAN Sayın Özkan, bir sakin
olalım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
Bir oturur musunuz siz
Sayın Özel, bir saniye
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
biraz önce müsaade etmedi. Kabul etmiyorum.
BAŞKAN Sayın Özkan, bakın, çok
değerli 2 Grup Başkan Vekilimizin bu şekilde
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Biraz önceki
değersiz miydi Sayın Başkan?
BAŞKAN Bir saniye, rica ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Değersiz dendi mi sana
ya! Sana değersiz kim dedi ya!
BAŞKAN Rica ediyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Kubat, yarın
da böyle olur burası.
BAŞKAN Bakın, siz de konuştunuz,
lütfen, rica ediyorum
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yarın da böyle
yaparız müzakereyi.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Yapalım! Hodri
meydan!
BAŞKAN Sayın Özkan
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye Sayın Özel
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bunların şekeri
mi yükseliyor, ne oluyor?
BAŞKAN Değerli arkadaşlarım,
ortada çok da karmaşık bir durum olduğunu ben görmüyorum.
Sonuçta bir sayın hatip konuşma yaptı, kendisini bağlayan
bir konuşma. Sayın Özelin birtakım itirazları oldu,
Sayın Özkan da birtakım açıklamalarda bulundu.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Yaparken
karşılık geldi hemen.
BAŞKAN Bir saniye Sayın Özkan
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tayyip Erdoğan taklidi
yapma bana, kendin gibi ol. Yaparken
BAŞKAN Bence Grup Başkan Vekillerinden
biri konuştuğu zaman -ki her zaman- birbirimize saygı göstermek
gerektiği çok açık çünkü bu konuda Başkanlık Divanı
olarak ben arzu eden Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini zaten
karşılıyorum ve Grup Başkan Vekillerimizin her biri de
kendi muratlarını anlatacak son derece ehliyette, yetenekte. O
nedenle bu tabloları fazla bir tartışmaya çekmek de
yanlıştır.
Buyurun Sayın Özel.
2.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
birinci husus şu: Sayın Edirne Milletvekili
konuşmasını yaptı. Konuşmasının bir
kısmına da duyduğumuz memnuniyeti ifade ettik. Sonra da
Kendisinin de istemeyeceği şekilde kayda geçti. dedim ve ifadeleri
tekrar ettim. Kendisi de başıyla da tasdik ederek öyle demek
istemediğini söyledi.
FATMA AKSAL (Edirne) Tamam.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sorun zaten ortadan kalkar ama
benim burada yaptığım meselenin kendisi, aslında Sayın
Milletvekilinin hukukunu savunan, tartışmayı olmadığı
bir mecraya çeken Grup Başkan Vekili benim. Otuz sene sonra okurlar. Bir
milletvekilinin Edirnenin tek vekili ifadesi ve Bu görevi bana tevdi eden
Genel Başkanım Recep Tayyip Erdoğan ifadesi, o milletvekili için
de aşkın zamanlı bir durumda tutanakta sorundur. Bunun
düzeltilmesi iyi bir şeydir.
BAŞKAN Tamam.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Benim katkım bu
çerçeveyle sınırlı ve aksini kabul edemem. Biz hepimiz,
aynı zamanda, Anayasaya göre Edirnenin de milletvekilleriyiz. Bunu kabul
edemeyiz. Sonrasında Cahit Özkanın Bugünkü gündem zaten bir denetim
konusu, yirmi iki yıldır yapmadığımız bir
işi bugün yapacağız, bugün gündem tıkansa da bir şey
olmaz. diye tutup da işi bir kavgaya dönüştürmesi, demediğimiz
şeyleri söylemesi ve abuk sabuk bir vücut diliyle bir yaklaşımda
olması tarafımızdan not edilir. Yarın, 31inci maddesinden
başladığımız kanunda akşama kadar
çalışalım, sabaha kadar çalışalım, pazartesiye
çalışalım sorumluluğu beyefendinindir.
BAŞKAN Peki. Sayın Özel, toparlayın
lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Doğan Kubata
da Sayın Grup Başkanına da buradan durumumuz açıkça ifade
olunur. Herkes üslubunu bilecek, kimle konuştuğunu bilecek. Meclis
Başkanına Maksat hasıl olmadı. demek haddinize
değildir; bağırmak, çağırmak haddinize değildir.
Hepimiz, o Divana, o Divanın ilk yöneticisi Sinop Milletvekilinden Gazi
Mustafa Kemal Atatürke kadar o Divanda oturan herkese ve millete, milletin
temsilcisine saygılı olmak durumundayız.
Sizin bu üslubunuzu kınıyoruz, telin
ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Biz de seni
kınıyoruz.
BAŞKAN Sayın Özkan, sizin de açalım
mikrofonunuzu; toparlayın, gündemimize devam edelim ondan sonra.
Buyurun.
3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
her kim ne konuşuyorsa kendisinin hasıl etmek istediği neticeyi
de kendisi bilir. Ben burada ne konuşuyorsam bu neticeyi hasıl etme
görevi de benimdir. Burada müsaade ederseniz diğer Grup Başkan
Vekilleri de nasıl konuşuyorsa, kendi grubu adına
yaklaşımı neyse onun hasıl olmasını beklemek
durumundayız diye düşünüyorum. Bu, bir.
İkincisi: Biraz önceki abuk subuk ifadesini
aynen iade ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Et!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Lanetliyoruz.
ifadesini aynen iade ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Misliyle lanetliyoruz!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Biz bu ülkede
kadınların ve gençlerin siyasette daha aktif rol almaları için
sadece yasal düzenleme ve reform yapmadık. Bunun idari pratikleriyle
Mecliste, il belediyelerinde, ilçe teşkilatlarında,
başkanlık ve yönetim noktasında adımlar attık. Ama
Cumhuriyet Halk Partisinin Hodri meydan! Hodri meydan! Ne zaman AK
PARTİli bir milletvekili kürsüye çıktı ya da AK PARTİli bir
kadın Grup Başkan Vekili çıktı, bunlarla
sorunlarının olduğunu görüyoruz. (CHP sıralarından
Aaa
sesleri) Sistematik bir şekilde sürekli AK PARTİ Grup
Başkan Vekillerine saldırılarını görüyoruz. Bunu telin
ediyoruz, reddediyoruz, buna asla müsaade etmeyeceğimizi ilan ediyoruz.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Peki.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Şimdi, Sayın Özel şöyle
yapalım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Nasıl yapacağız
Sayın Başkan?
BAŞKAN - Bir saniye
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Niye müdahale
ediyorsun? Başkan işte, Başkanlık Divanı belirler.
BAŞKAN - Sayın Özkan, yani
karşılıklı konuşmayın. Ben herkesi duyuyorum.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Efendim, bakın,
biz dediğimiz zaman Başkanlık Divanı
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Doğan ağabey,
yarın yanımıza gelmeyin!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bırak, gelmesin
vallahi!
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
Sayın Grup Başkan Vekillerimiz
(AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Benim kadın
milletvekili arkadaşım böyle yapacak
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Yarın gelmeyin
yanımıza!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Sonra bizden müsamaha
bekleyeceksiniz. Yok böyle bir şey!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben size müsamahayı
yarın göstereceğim!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Yok böyle bir şey!
BAŞKAN - Sayın Grup Başkan
Vekillerimiz, biraz sakin olalım.
Sayın Aygun, oturur musunuz yerinize, Grup
Başkan Vekiliniz ayakta.
Değerli arkadaşlar, bir sakin olalım.
Yani güne başlarken böyle bir tartışmanın içerisinde olmak
Daha konuşacağımız çok konu var yani onlara da rahat bir
zemin hazırlayalım.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Özgür Bey
başlattı.
BAŞKAN - Sayın Özel, sizden
toparlayıcı bir konuşmayla tartışmayı bitirmenizi
rica ediyorum.
Buyurun.
AYHAN EREL (Aksaray) - Vatandaş gülüyor, sizin
şu yaptığınız ayıp bir şey ya!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bitirmez, yeni
tartışma açar.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar,
Sayın Tunç, rica ediyorum
4.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
yapılan iş, grubumuza saygısızlık, grubumuza hakaret,
grubumuza iftira, baştan aşağı bühtan. Yapmaya
çalıştığı mesele
Sayın milletvekili kürsüden
indiği anda son derece normal bir ses tonuyla, hiç bağırmadan
çağırmadan, yerimden ve sizin takdirinizle de mikrofonum bile
açılmadan, kayda geçsin diye, son derece saygılı bir dille
söyledim; kendisinin de düşmek istemeyeceği bir durumun
düzeltilmesinin doğru olacağını söyledim. Burada doğru
bir yaklaşım: Sinirleri bozulmamış, kimyası
bozulmamış bir grup başkan vekili kendisi hiç topa girmeden
sayın vekiline söz verir, sayın vekil niyetini açıkça ifade eder
ve sorun ortadan kalkar. Biz defalarca bunu yaptık, bizim
arkadaşlarımızın maksadını aşan
beyanlarında yaptık ama sayın vekil söz talep ettiği hâlde
Hayır, ben yapacağım. deyip ayağa kalkıp Adalet ve
Kalkınma Partisi kongresinde konuşur gibi bir söyleve bürünmenin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın Sayın Özel,
artık tartışmayı bitirelim lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
hiçbir mantığı
yok, baştan aşağı yanlış. Kendisi geçmişten
alışkanlığıyla -belli kumpasların kurulması
ya da savunulması noktasındaki geçmişi- doğrudan, milletin
önünde grubumuza kumpas kurmaya çalışıyor. Bu, geçmiş
pratiğinden kaynaklanıyor. Diyor ki: Kürsüde bir kadın
varmış da ben tahammül edemiyormuşum.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hep öyle oldu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Böyle bir yaklaşım,
âdeta, işlenmemiş bir suçu işlenmiş gibi gösterip onun
üzerinden algı yaratmaya çalışan, kendisinin uzak
olmadığı FETÖcül akılların FETÖcül hamlesidir. Kayda
geçsin efendim.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan.
5.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
görüldüğü gibi, burada Meclisin mehabetine yakışmayan ve mevcut
144 sayılı Teklifin görüşmelerini tamamlamaya engel olan
tavrın müsebbibi biz değiliz. Baştan itibaren şahsıma,
grubumuza dönük iddiaları ve ithamları asla kabul edilir değil,
aslında bir özrü mutlaka hayata geçirmesi gerekiyor. Mecliste mademki
şahsıma karşı abuk sabuk ifadelerini kullandı ve sayın
milletvekillerimize karşı, onun ne demek istediğini tevil eden
Ne demek istediyse kürsüde duyduk ve bunu da ifade ettik.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) İzin verseydi de
açıklama getirseydiniz.
BAŞKAN Sayın Özel, lütfen
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ve arkasından,
lanet eden tavrının kabulü mümkün değildir. Bakın, ben bu
ülkede, hukuk camiasında, sivil toplum kuruluşlarında
başkanlık ve yöneticilik yapmış hukukçu bir
milletvekiliyim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Biliyoruz biliyoruz, FETÖnün
kumpas davalarını savunuyordun sen.
BAŞKAN Toparlayın Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ne yaptıysak
kamuoyunun önünde. Bakınız, bizim videolarımız var,
defalarca dönüyor, gelin izleyin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Balyozu savunuyordun sen!
Ergenekonu savunuyordun sen!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Biz ne Balyozculara ne
Ergenekona
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Balyoz kumpasını
savundun sen!
BAŞKAN Mikrofonu açalım.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) -
ne de FETÖye bu
ülkeyi teslim edemeyiz, asla. Mücadelemize devam edeceğiz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kumpas davalarını
savundun!
BAŞKAN Sayın Özkan, toparlayın,
tamamlayalım.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bakınız,
mademki bir cevap istiyor
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kumpas davalarını
savundun!
BAŞKAN Toparlayarak bitirelim Sayın
Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bakınız, FETÖ
terör örgütüyle ilgili, bu ülkede 17-25 Aralık darbe teşebbüsüne
rağmen çıkıp da grup toplantılarında o
şantajı, montajı yayınlayanların yaptıkları
tarihe not düşülmüştür.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Suç
ortağınızla birbirinize girdiniz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Nasıl,
geçmişte darbelerle iltisaklı durum varsa mutlaka o şantaj ve
montajları yayınlayanlar tarih nezdinde bunun da hesabını
verecektir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, söz
istemiyorum, sadece kayda girsin.
BAŞKAN İyi olur.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Cahit Özkanı duyup da
anlayamayanlar alıcılarının ayarıyla oynamasın,
kapatılmış olan bir televizyonun yayınını
dinlediniz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Peki, şimdi değerli
arkadaşlar
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Başkanım,
müsaade edin kayıtlara geçmesi için.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yahu bu çok komik oldu
Sayın Başkan, lütfen keser misiniz?
BAŞKAN Bir saniye
Bir saniye
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bu iş çok komik
olmaya başladı yahu!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Kayıtlara geçsin.
BAŞKAN Sayın Özkan, siz de lütfen
kayıtlara geçmesi için söyleyiniz. Bu tartışmayı artık
bitirelim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Allah Allah!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) 17-25 Aralık darbe
teşebbüsü olmuş, alenen ihanet tırnaklarını, ihanetini
ortaya koymuş ve kapanan Samanyolu TVde Zaman gazetesinin ve Samanyolu
TVnin PRını yapmış Genel Başkan da bunun
hesabını verecek.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
kendisi saydığı televizyonlarda, sayısız programda
ülkenin namuslu askerlerine, namuslu yurtsever insanlarına kurulan kumpas
davalarını bütün bedeniyle savunmuş bir kişidir. FETÖ
konusunda bu Mecliste en son konuşacak 3 kişiden 1i Cahit
Özkandır.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Çok önemli,
kayıtlara geçsin Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen yani benim de artık
sabrımı taşırmamak gerekiyor.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
bir ara verin, beş dakika bir ara verin, Allah aşkına, lütfen.
AYHAN EREL (Aksaray) Hakkımızı
gasbediyorsunuz ya! Böyle saçma şey olur mu ya? Bu Mecliste başka
partiler de var, ayıp bir şey ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bakınız,
ihanet ortaya çıkmış ve hain FETÖ terör örgütü bütün ihanetini
kusmuşken oralara gidip yayınlar yapan ve PR yapanlardan biraz önce bahsettim.
BAŞKAN Bize doğru dönün Sayın
Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ama Cahit Özkan olarak,
bakınız, 17-25 Aralık darbe teşebbüsünde 17 Aralık
günü 15 Temmuz milatlığında FETÖ terör örgütü nasıl ortaya
çıktıysa, 17 Aralıkta ekranlarda bu ihaneti bugünkü
çıplaklığıyla anlatan bir hukukçu milletvekiliyim, asla
kabul etmiyorum ve reddediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Cahit Özkan, külahıma
anlat, külahıma!
BAŞKAN Değerli arkadaşlar
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
bir ara verin Allah aşkına ya, bu, zulme dönüştü.
BAŞKAN - Yok, ben anlayışım
gereği değerli arkadaşlarım, özellikle Grup Başkan
Vekillerinin tartışmalarında, söyleyebilecekleri hiçbir konu
eksik kalmasın diye olağanüstü tolerans gösteriyorum. Çünkü herkesin
sorumlu olduğu bir siyasi partisi var, bir grubu var ama Grup Başkan
Vekillerimizin de buna bir özen göstermesi gerektiği çok açık;
sonuçta, ilerleyen bir gündemimiz var.
Bunu neden yapıyorum değerli
arkadaşlarım? Tartışmayı bir anda kestiğim zaman
-kesebilirim, buna benim yetkim var ama- diğer bir Grup Başkan Vekili
de Bana söz tanınmadan tartışma kesildi. diye bir
anlayış içerisine girebilir. O bakımdan, birbirimize
saygılı olmaya her zaman riayet edeceğiz. Söz talebi konusunda
hiçbir sıkıntı yok, biraz daha makul olalım, biraz daha
serinkanlı olalım, daha görüşmelerimizin
başındayız.
Şimdi, ben sisteme giren değerli
milletvekillerimizin söz taleplerini yerine getireyim, ondan sonra Sayın
Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayayım.
İlk söz Sayın Çelebiye ait.
6.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
Deniz Kuvvetleri Komutanlığının Millî Savunma
Bakanının onayıyla 2015 mezunu 316 deniz astsubayını
ihraç ettiğine ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Millî
Savunma Bakanının onayıyla 20/11/2019 tarihinde 2015 mezunu 316
deniz astsubayını ihraç etti. İhraç olmadan önceki on sekiz
aylık sürede de idari izindeydiler. Devletimiz on sekiz aylık süre
içerisinde suçlu ile suçsuzu, siyah ile beyazı, yaş ile kuruyu
ayırt edemedi, Topunu atalım. dedi. Okula girişteki komisyon
üyelerinin FETÖcü olduğu belirtilerek işlem yapılmış
durumdadır. Bu tarz toplu muameleler hukuk devleti ilkesiyle
bağdaşmaz, FETÖyle mücadeleyi sekteye uğratır, FETÖnün
mağdurları istismar etmesine yol açar diyorum, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Şeker
7.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında görev yapan
milletvekillerinin Mecliste görüşülen tekliflerde olumlu veya olumsuz oy
kullanma iradesini ve yetkisini Anayasadan aldığına
ilişkin açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Gerek daha önceki parlamenter sistemde gerekse
bugünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde
Anayasanın 87 ve 88inci maddelerine göre yasa yapma yetkisine Türkiye
Büyük Millet Meclisi, Anayasanın 89uncu maddesine göre de Genel Kurulda
görüşülüp kabul edilen kanunlardan uygun bulunanların Resmî Gazetede
yayınlanmasına, uygun bulunmayanların ise tekrar görüşülmek
üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilmesine
Cumhurbaşkanı yetkilidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında görev yapan tüm milletvekilleri Mecliste kabul edilen bütün
kanunlara olumlu veya olumsuz oy kullanma iradesini bir
başkasının arzu ettiği şekilde değil, kendi özgür
iradesiyle, gücünü ve yetkisini Anayasadan alarak yerine getirir. Kendi
düşüncesi doğrultusunda oy kullanan milletvekillerine
Aklını başka tarafa kiralamış. demek
milletvekillerine ve onları seçen seçmene karşı yapılan en
büyük saygısızlıktır diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Taşkın
8.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, 4 Aralık Dünya Madenciler Gününe ilişkin
açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bugün 4 Aralık Dünya Madenciler Günü.
Ekmeğini yüzlerce metre yerin altıdan çıkarmak için alın
teri döken tüm madencilerimizin Dünya Madenciler Gününü kutluyor, bu
uğurda hayatını kaybetmiş maden şehitlerimizi de
rahmetle yâd ediyorum.
Ülkemizin kalkınmasında
tartışılmaz öneme sahip olan madenlerimizin
çıkarılmasında en büyük pay şüphesiz madenci
kardeşlerimizindir. Tam bağımsız Türkiye için yerli ve
millî öz kaynaklarımızın değerlendirilmesi enerjide olmazsa
olmazımızdır. Keşfedilen her kaynak ve üretime geçilen her
maden ülkemizin kalkınmasına hizmet demektir.
Çevre ve insan sağlığına
duyarlı bir üretim anlayışıyla maden zenginliklerimizi
ekonomiye kazandırmalıyız. AK PARTİ olarak bu bilinçle
maden sektörümüzün sorunlarının çözümü için politikalar
oluşturmakta, madenciliğimizin gelişmesini sağlayacak her
türlü adımı atmaktayız.
Tüm madenci kardeşlerimizin Dünya Madenciler
Gününü tekrar tebrik ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Durmuşoğlu
9.- Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğlunun, 4 Aralık Dünya Madenciler Gününe ilişkin
açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Madencilik dünyanın en meşakkatli, emek ve
alın teri gerektiren mesleklerinin başında geliyor.
Geleceği uğruna gece gündüz demeden çalışan tüm madencilerimizin
4 Aralık Dünya Madenciler Gününü kutluyor, bu uğurda
yaşamını yitiren maden şehitlerimizi yâd ediyor, tüm maden
emekçilerine ve ailelerine sağlıklı, mutlu bir ömür diliyorum.
Madenci kardeşlerimizin emekleri bizlerin en
büyük emanetidir. AK PARTİ olarak yer altı zenginliklerimizi gün
yüzüne çıkararak ülkemizin ilerlemesinde, refah düzeyinin yükselmesinde
önemli pay sahibi olan işçi ve emekçilerimizin haklarını korumak
ve çalışmalarının karşılıklarını
alabilmelerini sağlamak için gerekli her türlü düzenlemeyi yapmak
öncelikli hedeflerimiz arasındadır. Yer altında vurulan her
kazma, çıkarılan her bir kaynak ve madencilerimizin alnından
dökülen her damla terin 2023, 2053 ve 2071 hedeflerimize giden yolun bir parçası
olduğunu bir kez daha dile getirerek Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Sümer
10.- Adana Milletvekili Orhan Sümerin, Suriyeli
Çocukların Türk Eğitim Sistemine Entegrasyonunun Desteklenmesi
Projesine ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bilindiği gibi, Millî Eğitim
Bakanlığı Suriyeli Çocukların Türk Eğitim Sistemine
Entegrasyonunun Desteklenmesi adlı bir proje
başlatmıştı. Bu kapsamda geçici eğitim merkezleri
oluşturulmuş ve buralarda Suriyeli eğiticiler
görevlendirilmişti. Bu merkezler kapatıldıktan sonra binlerce
Suriyeli öğrenci devlet okullarına yerleştirilmişti.
Şimdi de kapatılan bu merkezlerde çalışan binlerce Suriyeli
eğitici devlet okullarında görevlendirilmeye başlandı.
Sadece Adanada göreve başlayan Suriyeli sözleşmeli öğretmen
sayısı 830. Hangi eğitimi aldığı devlet
tarafından dahi bilinmeyen, pedagojik formasyonu olmayan bu Suriyeli
eğiticilere çocuklarımız teslim ediliyor. Eğitimini
tamamlamış ve her türlü yeterliliği olan on binlerce gencimiz
öğretmen olarak sırada beklerken Suriyelilere bu hak kim
tarafından, nasıl tanınmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
11.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, Edirne ili Havsa, Lalapaşa ve Meriç Adliyeleri
ile ülkemizin diğer ilçelerindeki adliyelerin
kapatılmasının vatandaşın adalete
ulaşmasını güçleştirmek, devlete olan güvenini sarsmak için
yapılmış bir FETÖ projesi mi olduğunu, adliyelerin
kapatıldığı 2012deki HSYK kararını alan HSYK
üyelerinden kaçı hakkında FETÖ/PDY soruşturması
açıldığını ve kaçının ceza
aldığını Adalet Bakanından öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
AKP döneminde birçok ilçe adliyesi
kapatılmıştır. Edirne ilinde de HSYKnin almış
olduğu kararla 2012 yılında Havsa, Lalapaşa ve Meriç
Adliyeleri kapatılmıştır. Oysaki devlet, yürütme
teşkilatını kurduğu ilçelerde yargı
teşkilatını da kurmak zorundadır. 2012de adliyeleri
kapatılan ilçelerimizde yaşayan vatandaşlarımız
adalete ulaşmakta zorluk yaşamaktadır. Adliyesi
kapatılmış olan Meriç ilçemiz terör örgütü üyelerinin yurt
dışına kaçış için kullandıkları bir yerdir
ve geçen yıl 25 bin göçmen yakalanmıştır. Buradan Adalet
Bakanı Abdulhamit Güle soruyorum: Bu adliyelerin ve ülkemizin diğer
ilçelerindeki adliyelerin kapatılması vatandaşın adalete
ulaşmasını güçleştirmek, devlete olan güvenini sarsmak için
yapılmış bir FETÖ projesi midir? Havsa, Meriç ve Lalapaşa
Adliyelerinin de kapatıldığı 2012deki HSYK
kararını alan HSYK üyelerinden kaçı hakkında FETÖ/PDY
soruşturması açılmıştır, kaçı ceza
almıştır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tanal
12.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaşa
geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ve cezaevlerindeki tüm
sanık ve tutukluların sağlıklarının
korunmasının devletin sorumluluğu olduğuna ilişkin
açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Cezaevlerinde bulunan kişilerin
sağlık sorunu Türkiye'nin insan hakları sorunudur, bu konu ciddi
bir şekilde ele alınmalıdır. Eski HDP Eş Genel
Başkanı Sayın Selahattin Demirtaşa geçmiş olsun, acil
şifalar diliyorum. Selahattin Demirtaşın hastaneye gecikmeli
olarak sevk edilmesi insan hakları ihlalidir. Devlet cezaevinde bulunan
tüm sanık ve tutukluların sağlıklarının
korunması, kollanması devletin insan hakları açısından
objektif sorumluluğudur. Bu sorumluluğun gereği gibi yerine
getirilmesine, tüm cezaevlerinin tekrar mercek altına alınmasına
davet ediyorum ben.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Tunç
13.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, 4
Aralık Dünya Madenciler Gününe ilişkin açıklaması
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bugün 4 Aralık Dünya Madenciler Günü. Benim
memleketim Bartında da madencilik önemli bir faaliyet. Yerin yüzlerce
metre altında ekmek mücadelesi vererek dünyanın en zor ve
meşakkatli görevini icra eden tüm madencilerimizin Madenciler Gününü
kutluyorum. Bu vesileyle şehit madencilerimizi de rahmetle anıyorum.
Son yıllarda madencilerimizin emeklilik yaşının yedi
yıl erkene çekilmesi, hafta tatilinin iki güne çıkarılması,
günlük çalışma saatinin azaltılması, aylık
ücretlerinin 2 asgari ücretin üzerine çıkarılması başta
olmak üzere önemli düzenlemeler gerçekleştirdik. Bundan sonra da
madencilerimizin yanında olmaya devam edeceğimizi belirtiyor, 4
Aralık Dünya Madenciler Gününü kutluyorum.
BAŞKAN Sayın Güzelmansur
14.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansurun, AK
PARTİ hükûmetleri döneminde Hatay ilinin her daim göz ardı
edildiğine ilişkin açıklaması
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
AK PARTİ hükûmetleri döneminde Hataya her
zaman üvey evlat muamelesi yapıldı, Hatay her daim göz ardı
edildi; bunu rakamlar da doğruluyor. En önemli gösterge de kısaca
SEGE denilen, illerin sosyoekonomik gelişmişlik
sıralamasını gösteren endekstir. 2003 yılı illerin
sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında yani SEGE 2003
endeksinde Hatay 29uncu sıradaydı. SEGE 2011 endeksinde ise Hatay
46ncı sıraya geriledi. Yani Hatay AK PARTİnin sekiz
yıllık iktidar döneminde 17 sıra geriletildi; üstelik, SEGE 2011
verilerine Suriye krizinin etkileri yansımış değil, misafir
ettiğimiz 500 bin Suriyelinin yükü yansımış değil.
Bunlarla SEGE yayınlansa Hatay daha da gerilere düşmüş olacak.
Ya iktidar bu yanlışlıkları düzeltecek, Hataya
hakkını verecek, Hataya adil davranacak ya da Hatay ilk seçimlerde
gereğini fazlasıyla yapacak.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Köksal
15.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu
Köksalın, AKPnin gündemi ile vatandaşların gündeminin
örtüşmediğine ilişkin açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) AKPnin gündemi ile
vatandaşın gündemi birbirini tutmuyor. Maalesef, toplumun
değişik kesimlerindeki sıkıntılar hâlâ görmezden
gelinmekte. Kamuda ve yerelde çalışan tüm sözleşmeliler, geçici
ve mevsimlik işçiler, kadroya geçirilmeyen ancak kamuda esas işi
yapan taşeron işçiler kadro bekliyor. Özelleştirme mağduru,
696 sayılı KHKyle sözde 4/B sözleşmeli personel statüsüne
geçirilenler 4/A memur pozisyonuna geçirilmeyi bekliyor. Onlar ikinci
sınıf muamele görmek istemiyor, seçim meydanlarında AKPnin
verdiği sözlerin tutulmasını bekliyorlar. Kredi çekip
ödeyemediği için icralık olan vatandaşlar beş yıl
kredi kullanamıyor. Bunların çoğunluğu esnaf ve ekonomik
açıdan zordalar. Talepleri, bir an önce sicil affının
getirilmesi.
Öte yandan, 669 sayılı KHKyle
okulları kapatılan askerî öğrenciler yıllardır
güvenlik soruşturmasından geçirilip haklarının iade
edilmesini bekliyor. 12nci dönem astsubay kursiyerleri mağduriyetlerinin
giderilmesini bekliyor. 2015 yılında polis meslek yüksekokulunu
bitiren 1.803 polis mağduriyetlerinin giderilmesini bekliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şimşek
16.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin,
madencilerin 4 Aralık Dünya Madenciler Gününü kutladığına,
narenciyeyle ilgili teşvik paketinin açıklanmadığına
ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, 4 Aralık Dünya
Madenciler Gününü kutluyorum. Yerin yüzlerce metre altında evlerine helal
lokma götürme mücadelesi veren madencilerimizin Allah yardımcısı
olsun diyorum.
Sayın Başkan, narenciye sezonu
başlamış, sezonun ortalarına gelinmiştir. Bugün
itibarıyla, Mersin halinde portakalın kilosu 1 TL, mandalina 80
kuruş, limon 2,5 TLdir. Maalesef, sezon ortasına gelmiş
olmamıza rağmen narenciyeyle ilgili bir teşvik paketi
açıklanmamıştır. Her yıl verilen teşviklerle
ilgili bu yıl ne olacağı henüz belli olmamıştır.
Ben ton başına 100 TLden aşağı olmamak üzere acil bir
teşvik paketi açılmasını bekliyorum. Ayrıca da
narenciye ürünlerinin, meyve suyu ve diğer yan sanayi ürünlerinin mutlaka
okullarda ve kamuya açık alanlarda kullanımının teşvik
edilmesini bekliyorum. Yerli ürünlere sahip çıkılmasını
bekliyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi kantinlerinde bile maalesef yerli muz
göremiyoruz; yine, seçim bölgem olan Mersin Anamurda yetişen yerli muzu
göremiyoruz. Bununla ilgili destek bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Tutdere
17.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman
Tutderenin, Van ili Çaldıran ilçesinde bir kaza kurşunu sonucu
şehit düşen hemşehrisi Piyade Uzman Onbaşı Fırat
Demire Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Adıyamanımızın Samsat ilçesi
nüfusuna kayıtlı hemşehrimiz Piyade Uzman Onbaşı
Fırat Demir, Vanın Çaldıran ilçesinde bir kaza kurşunu
sonucu şehit düşmüştür. Şehidimize Allahtan rahmet,
ailesine ve tüm sevenlerine sabır diliyorum.
Adıyamanımızın, milletimizin başı sağ olsun
diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Akın
18.- Balıkesir Milletvekili Ahmet
Akının, iktidarın tarım politikalarının
baştan sona yanlış olduğuna ilişkin
açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) Sayın
Başkan, teşekkürler.
İktidarın tarım politikaları
baştan sona yanlış. Bunun sonucunda, üreticimiz perişan
durumda. Borç gırtlağa, icra da kapıya dayanmış
durumda. Üreticimizin sattığından kazanamadığını,
her gün zarar ettiğini artık çocuklar bile biliyor ama iktidar maalesef
hâlâ anlamadı. Alın işte, 2019 yılı da bitti, 2020
kapıda. Üreticimiz 2018de alması gereken 350 lira ile 500
liralık buzağı desteklemelerini hâlâ almadı. Ne zaman
alacak, o da belli değil. İktidar desteklemeleri ötelemeyi bir
alışkanlık hâline getirdi. Üreticimiz destekleme için
devamlı faiz ödüyor. Sayın Tarım Bakanı
hayvancılıkta yıl sonuna kadar yaklaşık 800 milyon
lira daha ödemeyi öngördüklerini anlattı. Bir umut ödeme
yapılsın diye bekleyen üreticilerimizin bekleyişine bir an evvel
son verilmelidir.
BAŞKAN Sayın Gökcan
19.- Muğla Milletvekili Yelda Erol
Gökcanın, 5 Aralık Türk kadınına seçme seçilme
hakkının verilmesinin 85inci yıl dönümü vesilesiyle AK
PARTİ olarak aileye ve kadınlarımıza hak ettikleri değeri
verdiklerine ilişkin açıklaması
YELDA EROL GÖKCAN (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürkün 5 Aralık 1934te kadınlarımıza
seçme ve seçilme hakkını vermesinin 85inci yıl dönümü hepimize
kutlu olsun.
Kadınlara seçme ve seçilme hakkının
verilmesiyle, Türk kadını çok sayıda Avrupa ülkesinden daha önce
demokratik hakkına kavuştu. Bu vesileyle Gazi Meclisimizin bir
kadın milletvekili olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürkü rahmet, minnet ve
saygıyla anıyorum.
AK PARTİ olarak biz de aileye ve
kadınlarımıza hak ettikleri değeri veriyoruz.
Kurulduğumuz günden itibaren aileye ve kadınlarımıza
yönelik çok sayıda yapısal reform yaptık. Genel
Başkanımız, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan başkanlığında
kadınlarımız için her türlü pozitif katkıyı verdik,
vermeye de devam edeceğiz.
Bu vesileyle özellikle başta Muğlalı
kadınlarımız olmak üzere tüm kadınlarımıza selam
ve saygılarımı iletiyorum.
Bu duygular ışığında,
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Şeker
20.- İstanbul Milletvekili Ali Şekerin,
kadın cinayetlerinin ciddiye alınması, İstanbul
Sözleşmesinin bir an önce hayata geçirilmesi ve Meclisin bu konuda
üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
ALİ ŞEKER (İstanbul) Sayın
Başkan, bugün Şule Çet Davasındaydık. İstanbul
Sözleşmesi hayata geçirilmediği için
ağırlaştırılmış müebbet indirimli müebbete
çevrildi; otuz dört yıl sonra, katil yine aramızda dolaşacak.
Güleda, Ispartada on yedi saat boğazlanarak katledildi ve bu arada
karakola götürüldüğü hâlde katil, karakoldan serbest
bırakıldı. Hâlbuki Çatalcada pazarda Dürdane Özselgin, Hükûmeti
eleştirdiği için gece misafirliğe gittiği yerden tutuldu,
gözaltına alındı ve savcılığa
çıkarıldı. Biz, kadın cinayetlerinde artık bu işin
ciddiye alınması, İstanbul Sözleşmesinin bir an önce
hayata geçirilmesini istiyoruz. Daha dün, Ceren Özdemir aramızdan
ayrıldı, gencecik bir kızımız, 20 yaşında.
430 kadın on bir ayda katledildi. Bunların önünü almanın yolu
Meclisin sorumluluğunu yerine getirmesinden geçiyor.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Özkan
21.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın,
TANAPla Asya ile Avrupanın bir kez daha birbirine
bağlandığına ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Ülkemizin barışçıl vizyonunun en
somut nişanesi olan TANAPla Azerbaycandan Avrupaya uzanan 3.500
kilometrelik enerji koridorunun en önemli parçası olan, 13 bin kişiye
istihdam sağlayan Azerbaycan doğal gazı, Türkiye üzerinden 20
il, 67 ilçe ve 600 köyden geçerek Avrupa kapısına ulaşıyor.
Dünya gündeminin ticaret savaşlarıyla,
terörle, sokak olaylarıyla, istikrarsızlıklarla meşgul
olduğu bir dönemde, Avrupa ile Asyayı TANAPla bir kez daha
birbirine bağlıyoruz.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın teşrifleriyle açılışı
gerçekleştirilen, Türkiye ile Azerbaycan kardeşliğinin
Anadoluya atılan imzası, dostluğumuzun sembolü TANAPın
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Yılmazkaya
22.- Gaziantep Milletvekili Bayram
Yılmazkayanın, 4 Aralık Dünya Madenciler Gününe ilişkin
açıklaması
BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; 4 Aralık Dünya Madenciler Günü
vesilesiyle hafızaları tazelemek istiyorum.
Oğlum yüzme bilmezdi. diyen Ayşe
teyzeyi, oğlunun cenazesine yırtık lastikleriyle katılan
Recep amcayı, sedye kirlenmesin diye sedyeye alınırken
çizmelerini çıkaran madenciyi, Somada madenciye tekme atan Yusuf Yerkeli
unutmayın.
Zonguldaklı bir madencinin sözleri
şöyleydi: Aşağıda ölüm var, yukarıda açlık.
Aşağıdaki ölüm olasılık, yukarıdaki açlık
kesin. Yerin metrelerce altında ölümle burun buruna çalışan tüm
emekçi kardeşlerimin güvenli çalışma şartlarına
kavuşması için mücadele edeceğiz.
4 Aralık Dünya Madenciler Günü vesilesiyle,
ekmeğinin peşinde hayatını kaybeden, başta Soma ve
Ermenek olmak üzere maden kazalarında yaşamlarını yitiren
bütün madencilerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Kenanoğlu
23.- İstanbul Milletvekili Ali
Kenanoğlunun, AKPli belediyelerin çalışanların iş
sözleşmesini hiçbir gerekçe göstermeden feshetme uygulamalarından
vazgeçmesi gerektiğine ve HDP Eş Genel Başkanı Selahattin
Demirtaşa geçmiş olsun dileğinde bulunduklarına
ilişkin açıklaması
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkan
Yardımcısı olan ve aynı zamanda İzmir Bergama
Belediyesinde sözleşmeli memur olarak çalışan Aydın
İlerinin yıl sonu itibarıyla iş sözleşmesi hiçbir
gerekçe gösterilmeden feshedilecektir. 23 Haziran İstanbul seçimlerinde
CHP adayı lehine sosyal medya paylaşımında bulunan
Aydın İleri önce bodrum kattaki depoya sürülmüş, belediyenin insan
kaynakları müdürü tarafından da saldırıya uğramıştır.
Şimdi ise 31 Aralık itibarıyla AKPli Bergama Belediyesi
tarafından sözleşmesinin yenilenmeyeceği kendisine
yazılı olarak bildirilmiştir. Haklı bir sebep göstermeden
siyasi saiklerle iş akdi feshedilen Aydın İlerinin yanında
olduğumuzu bir kez daha belirtiyor, AKPli belediyeleri bu uygulamalardan
vazgeçmeye çağırıyoruz.
Ayrıca, Edirnede siyasi rehin olarak tutulan
önceki Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin
Demirtaşa geçirmiş olduğu rahatsızlıktan dolayı
geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor ve halkımızın iradesi
olan Demirtaşa özgürlük talebimizi tekrar dile getiriyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Erdem
24.- İstanbul Milletvekili Arzu Erdemin,
vergi, SGK ve diğer kamu borçları sebebiyle birçok işletmeye
elektronik haciz işlemi uygulanması sonucu oluşan
sıkıntıların giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ARZU ERDEM (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Vergi, SGK ve diğer kamu borçları
sebebiyle 100 binlerce işletmeye elektronik haciz işlemi
uygulanmaktadır. Borcunu ödeyemeyen yaklaşık 2,5 milyon vergi
mükellefiyle SGK borcunu ödeyemeyen 800 bin civarındaki şirket ve
gerçek kişilere e-haciz giderken toplam mükellef sayısının
3,3 milyona ulaştığı belirtilmiştir. E-haciz sebebiyle
tüm bankalardaki tüm hesaplarına bloke konulan mükelleflerin
mağduriyetlerini gidermek adına borç miktarı kadar bloke
konulması ve kalan hesap bakiyesinin kullanıma açık
bırakılması hususunda bir çalışma yapılması
gerekmektedir. Ayrıca, bu konuda art arda gelen e-haciz işlemlerinin
yapılandırmasının da yapılması gerekmektedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bayraktutan
25.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, Muratlı Sınır Kapısının bir
an önce açılarak yöre halkının mağduriyetinin giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Artvinin Borçka ilçesini Gürcistana bağlayan
Muratlı Sınır Kapısıyla alakalı 31 Ağustos
2013 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla bir karar
alınmıştır. O tarihten bugüne kadar geçen altı
yıl içerisinde ne yazık ki Muratlı Sınır
Kapısının kurulmasına ilişkin karar kâğıt
üzerinde kalmıştır. Sarp Sınır Kapısı
Türkiyenin önemli kapılarından bir tanesidir, yılda 6,5 milyon
kişinin geçmesiyle alakalı önemli bir kapıdır. Bu kapı
bugün itibarıyla ne yazık ki ihtiyaçlara da cevap vermemektedir. Bu
konuda Bakanlar Kurulu kararının bir an önce pratiğe dökülmesi,
gerekli işlemlerin yapılmasına ilişkin bir siyasi iradenin
ortaya konulması gerekmektedir. Gürcistan tarafı da bu beklenti
içerisindedir, Türkiye de bu beklenti içerisindedir ama ne yazık ki
yıllardır bir yılan hikâyesine dönen bu kapının
kurulmasıyla alakalı işlem gecikmektedir.
Buradan, Parlamentodan bir kere daha sesleniyoruz:
Muratlı Sınır Kapısı bir an önce kurulsun, yöre
halkının bu konudaki mağduriyeti giderilsin.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Ünlü
26.- Osmaniye Milletvekili Baha Ünlünün, Osmaniye
ili Kadirli ilçesinde bulunan Ala Camisinin restorasyon
çalışmasının tarihe ihanet olduğuna ve kültür
mirasımızın hak ettiği değeri görmesi konusunda
yetkililere çağrıda bulunduğuna ilişkin
açıklaması
BAHA ÜNLÜ (Osmaniye) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Seçim bölgem Osmaniyenin Kadirli ilçesinde bulunan,
yaklaşık bin sekiz yüz yıllık tarihinde önce manastır,
sonra kilise, daha sonra ise cami olarak hizmet veren ve doksan dört
yıldır ibadete kapalı olan Ala Camisi, Roma, Bizans ve Türk
İslam medeniyetlerini bir arada yaşatmış, bölgenin en
önemli kültür miraslarından biridir.
Alaüddevle Mescidi olarak da bilinen Ala Camisinin
restorasyon çalışması sonrası ortaya çıkan durum tek
kelimeyle rezalettir. Caminin restorasyonunda metal malzeme
kullanılmıştır. Taş yapı olan cami orijinal
hâlinden çok farklı bir yapıya dönüştürülmüştür. Bu
yapılan, tarihe, kültüre ve ülkeye ihanettir. Buradan yetkilileri göreve
çağırıyorum ve kültür mirasımızın hak ettiği
değeri görmesini istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Haberal
27.- Ankara Milletvekili Erkan Haberalın, 4
Aralık Dünya Madenciler Gününe ilişkin açıklaması
ERKAN HABERAL (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Kömür demek, emek demek; emek demek, Zonguldak
demek. Bir avuç aş için bir kamyon taş taşıyan,
soğukta donmayan tek şey olan alın terlerini bu memleket için
akıtan, yer altından güneşi hayal edenlerin Madenciler Günü
kutlu olsun.
Zonguldaktaki, Somadaki, ülkemin her
diyarındaki bütün maden şehitlerimize karanlıklar içinde
yaşadınız, nurlar içinde yatın diyerek
saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Karaduman
28.- Konya Milletvekili Abdulkadir
Karadumanın, 4 Aralık Dünya Madenciler Gününe ilişkin
açıklaması
ABDULKADİR KARADUMAN (Konya) Sayın
Başkan, çok teşekkür ederim.
Bugün Dünya Madenciler Günü. Ben, özellikle,
ekmeğini yerin yüzlerce metre altındaki taşlardan çıkaran
maden emekçilerini buradan selamlıyorum.
İktidarın maden emekçileriyle ilgili
zayıflarla dolu karnesine bakınca karneyi şu şekilde
özetlemek istiyorum: 22 Kasım 2003te, Karamanın Ermenek ilçesinde,
özel bir firmanın işlettiği kömür ocağında grizu
patlaması nedeniyle 10 işçi yaşamını yitirdi. 8 Eylül
2004te, Kastamonunun Küre ilçesinde, bakır ocağında çıkan
yangın sonucu 16 çalışan yaşamını yitirdi. 23
Şubat 2010da, Balıkesirin Dursunbey ilçesine bağlı
Odaköyde, toplam 47 kişinin çalıştığı maden
ocağında meydana gelen grizu patlamasında 17 kişi
yaşamını yitirdi. 13 Mayıs 2014te, Manisanın Soma
ilçesinde, Soma Holding tarafından işletilen kömür ocağında
meydana gelen faciada 301 maden emekçisi yaşamını yitirdi.
Aynı yıl, 28 Ekim 2014te, Ermenekte meydana gelen faciada 18 maden
emekçisi yaşamını yitirdi. 17 Kasım 2016da, Siirt
Şirvanda, maden ocağında meydana gelen heyelan sonucu yine 10
işçi hayatını kaybetti.
Bunlar sadece önemli birkaç örnek. Önemli
görülmediği için kayıtlara girmeyen, sadece istatistiklerde yer alan
daha yüzlerce işçi ölümünü elbette ki sayabiliriz. Ancak, bu karne, en
basit güvenlik önlemlerini dahi almadan işçi çalıştıran
holdingleri denetlemeyen iktidarın karnesidir. Bu karne, din
bezirgânlığı yaparak maden cinayetlerini kadere bağlayanların,
maden ocaklarında insan hayatını hiçe sayan rant merkezi
anlayışını mübah sayanların karnesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Karaduman, size makul
süreyi verdim, sürenizi bitirdiniz ama tamamlayın hadi, lütfen; siz Saadet
Partisi adına söz aldınız.
Buyurun.
ABDULKADİR KARADUMAN (Konya) Teşekkür
ederim.
Bu karne, Soma faciası ardından ölü
sayısı artmasın diye dualar edilirken, 302yle
kapatırız. diyerek devleti şirket gibi yönetenlerin karnesidir.
Bu karne, holdingleri zenginleştirmek için maden cinayetlerini işin
fıtratı olarak görenlerin karnesidir.
Bütün bunlar yaşanırken sedye kirlenmesin
diye çizmesini çıkaran koca yürekli emekçiyi
unutmadığımız gibi, holdingleri kayırmak uğruna
madencilerin hayatını hiçe sayan iktidarın kömür karası
uygulamalarını da elbette ki unutmuş değiliz. Bu vesileyle
madencilerimizi bir kere daha selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Çolakoğlu
29.- Zonguldak Milletvekili Ahmet
Çolakoğlunun, 4 Aralık Dünya Madenciler Gününe ilişkin
açıklaması
AHMET ÇOLAKOĞLU (Zonguldak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; enerjiye ihtiyacın ve enerji
kaynaklarına ulaşımın her geçen gün biraz daha
zorlaştığı dünyamızda doğal kaynakların
önemi, kuşkusuz, tüm çevrelerce bilinmektedir. Ülkemizin
kalkınmasında tartışılmaz öneme sahip olan
madenlerimizin gün yüzüne çıkarılmasında en büyük pay,
şüphesiz, madenci kardeşlerimizindir. AK PARTİ iktidarı
olarak bizler de ülkemizin ekonomisinde önemli bir yere sahip olan maden
sektörümüzün sorunlarının çözümünde uzun vadeli politikalar
oluşturmaktayız. Bir Zonguldaklı olarak, Zonguldak Milletvekili
olarak ekmeğini binlerce metre yerin altından çıkartarak
ülkemizin ve insanlarımızın aydınlık geleceği
uğruna alın teri döken tüm madencilerimizin Madenciler Gününü
kutluyorum. Bu uğurda yaşamını yitiren maden
şehitlerimizi minnet ve şükran duygularımla anıyorum,
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Son olarak Sayın Barut
30.- Adana Milletvekili Ayhan Barutun, çiftçilerin
dertler deryasında boğulduğuna, ekonomik krizle birlikte artan
maliyetler ve ağırlaşan yükle üreticilerin ayakta durmaya
çalıştığına, üretimden kazanamayan çiftçinin
elektriğinin kesilerek cezalandırılmasını kabul
etmediklerine ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) Sayın Başkan,
alın teriyle kara toprağı işleyip binbir emekle ekip biçen,
tarlasında ve bahçesinde yazın sarı sıcağına
karşın, kışın yağmur ve ayazına rağmen
üretmeye çalışan çiftçilerimiz dertler deryasında
boğuluyor. Ekonomik krizle birlikte artan maliyetler ve
ağırlaşan yükle üreticilerimiz ayakta durmaya
çalışıyor. Üreticilerimiz maliyetlerin düşürülmesini,
sırtlarındaki yükün hafifletilmesini, ürünlerinin para etmesini,
tarımın desteklenmesini, özendirici ve teşvik edici desteklerin
verilmesini istiyor. Buna rağmen üreticilerin çilesini kimse görmüyor,
feryadını duymuyor. Bu duruma can alıcı bir örnek vermek
istiyorum: Mardin Kızıltepede çiftçilerimizin elektrikleri
kesilmiş durumda. Neden? Çünkü fahiş oranda gelen elektrik
faturalarını ödeyemiyorlar. Neden ödeyemiyorlar? Örneğin,
mısırın parası elektrik borcunu ödemeye yetmiyor.
Elektrikleri kesilen çiftçiler buğday ekecek, ekemiyor, mağdur
ediliyor. Şimdi, çiftçilerimiz ne yapsın? Üretimden kazanamayan
çiftçinin elektriğini bile keserek cezalandırılmasını
kabul etmiyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ederim değerli
milletvekilleri.
Şimdi Grup Başkan Vekillerimizin söz
taleplerini karşılayacağız.
İlk söz, İYİ PARTİ Grubu
adına Grup Başkan Vekili Sayın Türkkana aittir.
31.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, 4
Aralık Dünya Madenciler Günü vesilesiyle Hükûmeti iş ve işçi
güvenliği konusunda tedbirler almaya davet ettiklerine, Soma
madencilerinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine, 3 Aralık
Dünya Engelliler Günü vesilesiyle Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanının kamudaki engelli kadro açığının
tamamlanması konusuna titizlikle eğilmesini beklediklerine, Merkez
Bankasının İstanbul iline taşınması sürecine ve
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Kanununun 2nci maddesindeki
Bankanın merkezi Ankaradadır. hükmünün baypas edilerek Merkez
Bankasının merkezinin İstanbula
taşınmasının hukuksuzluk olduğuna, 2018
yılının buzağı desteklemesinin hâlâ ödenmediğini
Tarım ve Orman Bakanına hatırlatmak istediğine ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün Madenciler Günü. Ekmeğini yerin
binlerce metre altından çıkaran, emek ve alın terinin timsali
madencilerimizin Dünya Madenciler Gününü kutluyorum. Bu uğurda
yaşamını yitiren tüm madencilerimizi de rahmetle anıyorum.
Tüm maden emekçilerine ve ailelerine sağlıklı ve mutlu bir
yaşam diliyorum. Bu vesileyle, Somadaki maden kazasında, zihnimize
kazınan, madencilere tekme atan adam Yusuf Yerkel, senin de Madenciler
Günün kutlu olsun!
Maden işçilerimiz kuralsız, güvencesiz,
denetimsiz çalışmaya ve toplu ölümlerin gölgesinde kalmaya devam
ediyor. Avrupada işçi kazalarında maalesef 1inci
sıradayız. İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği Meclisinin yayınladığı rapora göre,
Türkiyede 2018 yılında 1.900 işçi iş kazalarında
yaşamını yitirmiş, 2019 yılının ilk sekiz
ayında ise 1.174 işçi daha hayatını kaybetmiş.
Hükûmeti iş ve işçi güvenliği için ciddi tedbirler almaya ve
konuya önemle eğilmeye davet ediyoruz.
Bu arada tazminatlarını hâlâ alamayan Soma
madencilerimizin mağduriyetlerini de yakından takip ediyoruz. Bu
konuda Hükûmetten, bir an önce, daha hızlı adım
atmalarını bekliyoruz.
Dün Dünya Engelliler Günüydü, burada herkes gibi
biz de onların sorunları olduğunu, bunların çözümü için
harekete geçilmesi gerektiğini ifade etmiştik. Bugün de vurgulamak
istiyoruz ki kamuda 20 binin üzerinde engelli kadro açığı var.
Engellilerin istihdam edilmesi gereken oran kamuda yüzde 4 iken bu oran 50 ve
üstü işçi çalıştıran özel işletmelerde ise yüzde 3.
Türkiyedeki toplam engelli sayısını düşündüğünüzde bu
çok düşük bir oran olarak kalmakta ve gerçek ihtiyacı
karşılamamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Baktığımızda, bu oranlara bile
uyulmadığını görüyoruz. Kadrolar doldurulmuş
değildir ve hemen hemen her kurumda boşluklar mevcuttur. Bu
eksikliğin bir an önce tamamlanması gerekmektedir. Sayın Aile,
Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanının konuya titizlikle
eğilmesini ve atama sorununu ivedilikle çözmesini bekliyoruz.
Merkez Bankasının İstanbula
taşınması daha önce gündeme gelmiş, bu öneri yoğun
eleştirilerle karşılaşmış, âdeta
unutulmuştu; aslında unutulmamıştı, unutturulmak
istenmişti. Bankanın birçok departmanı ve Hazine ve Maliye
Bakanlığının bazı bölümlerinin Ankaradan
İstanbula taşınacağı, taşınmanın
yıl sonunda başlayacağı, tüm sürecin iki yıl
içerisinde gerçekleşeceği ve 2022 başında da
tamamlanacağı birkaç ay önce basında
çıkmıştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bakın, Merkez
Bankası İnsan Kaynakları Genel Müdürü Sinan Binbir, Yönetim
Komitesinin 3 Aralık 2019 tarih ve 52400 sayılı
Kararını çalışanlara ilettiği yazısında
-dün cereyan ediyor bu- ne diyor dün: Araştırma ve Para
Politikası Genel Müdürlüğü, Bankacılık ve Finansal
Kuruluşlar Genel Müdürlüğü, İletişim ve Dış
İlişkiler Genel Müdürlüğü ve Piyasalar Genel Müdürlüğü için
1 Ocak 2020 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere İstanbulda
çalışma ofisi kurulması; bu birimlerde
çalışanların 1 Ocak-30 Nisan 2020 tarihleri arasında
belirlenecek takvim çerçevesinde çalışma ofislerine nakledilmeleri;
İstatistik Genel Müdürlüğü, Ödeme Sistemleri Genel Müdürlüğü ve
Yapısal Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğü için 1 Ocak
2020 tarihinden geçerli olmak üzere İstanbulda çalışma ofisi
kurulması ile yeterli sayıda çalışanın
çalışma ofisine nakledilmeleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
İstanbulda
kurulacak çalışma ofislerinin bilişim ve destek faaliyetlerinin
yürütülmesini teminen Bilişim Teknolojileri Genel Müdürlüğü, Destek
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, İnsan Kaynakları Genel
Müdürlüğü ve Başkanlık Ofis Müdürlüğünden yeterli
sayıda çalışanın İstanbulda görev yapmak üzere
nakledilmeleri uygun görülmüştür.
Bakın, arkadaşlar, bu ne demek biliyor
musunuz? Merkez Bankası Kanununun 2nci maddesi Bankanın merkezi
Ankaradadır. diyor. Şimdi, bu hüküm baypas edilerek Merkez
Bankasının merkezi İstanbula taşınıyor. Bunun
adı hukuksuzluktur. 4 birimdeki çalışanların tamamı, 3
birimden ise seçilenlerin bir kısmı zorla İstanbula
gönderiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Merkez
Bankasının mevcut çalışan sayısı
yaklaşık 4.800 kişi, bu personelin de yarısının
İstanbula gönderilmesi düşünülüyor. Bu 2.400 kişi İstanbul
Ataşehir ekonomisi için ve orada malum birtakım müteahhitlerin konutları
için talep yaratacak. Ankaranın Ulus ekonomisi ise önemli talep kaybıyla
karşı karşıya kalacak. Eğitim öğretim
yılının ortasında böyle bir taşınma
çalışanların ailelerini sıkıntıya sokacak.
Personelin morali neredeyse sıfırlanmış. Bankanın
yetişmiş personeli İstanbul finans piyasası tarafından
yağmalanma tehlikesiyle karşı karşıya yani Merkez
Bankası yetişmiş insan kaynağını kaybedecek.
Merkez Bankası bir itfaiye gibidir
arkadaşlar. Finansal istikrarla ilgili bir sorun
çıktığında, yangının söndürülmesi için Merkez
Bankasının Hazinenin bulunduğu lokasyonda olması şarttır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Merkez Bankasını
İstanbula taşımanın Ankara alerjinizden başka hiçbir
gerekçesi olamaz.
Bir konu da hayvancılıkla alakalı.
Burada Anadoludan gelen birçok milletvekili arkadaşımız var,
aynı sorunlar onlara da iletiliyor. Bütçe o kadar patladı ki 2018
yılının buzağı destekleme primleri 2019un sonuna
gelinmesine rağmen henüz hayvancılara ödenmedi. Zaten yem almakta
zorlanan hayvancılar buzağılarını çok ufak yaşta
kesmek zorunda kalıyorlar. Bunu, uçak meselesiyle ilgilenen, orman
uçaklarının çalışıp çalışmamasıyla
ilgilenen ama gerçekte ilgilenmesi gereken konunun tarım ve
hayvancılık olduğunu belirtmemiz gereken Tarım
Bakanına bizzat hatırlatmak istiyorum. Bırakın uçaklar
üzerinden prim yapmayı, kimlerden uçak
kiralayacağınızı, gelin, çiftçilere, hayvancılara
buzağı destekleme primini ödeyin.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Akçayda.
32.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 4
Aralık Dünya Madenciler Günü vesilesiyle Soma maden faciası
sonrasında gerek adli gerekse idari sürecin işletilmeye devam
ettiğine, bir avuç kömür için helalle sözleşerek bir ömür feda eden
madencilerimize sağlıklı bir ömür dilediğine ve maden
facialarında hayatını kaybedenleri rahmetle
andığına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün Dünya Madenciler
Günü. Bugünü kutlamak isterdim ve kutlamak istiyorum ancak dilim buruk,
kalbimiz de hüzünlü maalesef. Madencileri anarken onların
sorunlarını, yaşananları ve elbette, 13 Mayıs 2014te
Somada yaşanan faciayı da unutmak mümkün değil. 13 Mayıs
2014te Somada hayat durdu, 301 ailenin ocağına ateş
düştü, evlatlar babasız, babalar anneler evlatsız kaldı.
Türk milleti ilk günden itibaren var gücüyle bu acıyı sahiplendi, tüm
imkânlarıyla Somanın yanında oldu. Fakat aradan geçen beş
yılı aşkın süre içerisinde yüreklerdeki acı hâlâ dinmedi.
Facia sonrasında gerek adli gerekse de idari
süreç işletilmeye devam ediyor. Elbette, acıları dindirmek için
Somanın beklediği, adalettir. 13 Nisan 2015te Akhisar
Ağır Ceza Mahkemesinde olası kastla öldürme, bilinçli taksirle
birden fazla kişinin ölümüyle birlikte birden fazla kişinin
yaralanmasına neden olma, neticesi sebebiyle
ağırlaşmış yaralama suçlarından 301 kez, iki
yıldan yirmi beş yıla kadar hapis cezası istemiyle 51
sanıklı dava açıldı ancak bu sanıklardan 37si beraat
etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Somadaki adalet
arayışının bir diğer boyutu da madencilerimizin
tazminatları meselesidir. Tazminatlara ilişkin olarak Nisan 2015te
6645 sayılı Kanunun 40ıncı maddesiyle getirilen
düzenlemeyle, redevans sözleşmeleri çerçevesinde yer altı maden
işletmeciliği yapan şirketlere ve ortaklarına ait
malların Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından
satışından elde edilecek gelirin öncelikle kıdem
tazminatları için kullanılacağı hükmü getirilmişti.
Aradan geçen dört buçuk yılda bu hüküm maalesef işletilmemiştir.
Söz konusu şirketlere ve ortaklarına ait mallara el koyma ve takip
yoluyla satış işletilmemiş, işçiler tazminatlarını
alamamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Özetle, mevcut durum
itibarıyla, Soma havzası içinde yer alan Soma Kömür
İşletmeleri ve Uyar Madencilik çalışanlarının ne
şirketten ne de Türkiye Kömür İşletmelerinden
tazminatlarını alabilecekleri bir mevzuat bulunmamaktadır.
Somada ve genelde tüm yer altı madenciliği sektöründe adaleti tesis
etmek için, Soma havzası içinde yer alan şirket
çalışanlarının -3213 sayılı Maden Kanunu
kapsamında redevans sözleşmelerini kapsayacak şekilde bir yasal
düzenlemenin yapılması gerektiği ortaya çıkıyor-
kıdem ve ihbar tazminatlarının Türkiye Kömür
İşletmeleri tarafından ödenmesinin de sağlanması
gerektiğini düşünüyoruz.
Bu özel gün münasebetiyle, bir avuç kömür için
helalle sözleşerek bir ömür feda eden madencilerimize huzurlu,
sağlıklı, mutlu bir ömür diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Başta Soma olmak üzere,
elim maden facialarında hayatlarını kaybeden bütün
madencilerimizi rahmetle anıyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Söz sırası, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Oluçta.
Buyurun Sayın Oluç.
33.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, İnsan Hakları Derneğinin verilerine göre
cezaevlerindeki durumun iktidar partisinin anlattığı gibi güllük
gülistanlık olmadığına, HDP Eş Genel Başkanı
Selahattin Demirtaşın sağlık durumuna ve Selahattin
Demirtaşın sağlık sorunları üzerinden kamuoyunda
tartışılmak istememesine rağmen meselenin üzerinde durmaya
devam edeceklerine, 4 Aralık Dünya Madenciler Gününün kutlamadan çok
hayatını kaybeden maden emekçilerini anma ve geride kalan maden
işçilerinin sıkıntılarını dile getirme günü
hâline geldiğine ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, bir kez daha, önce
cezaevleriyle ilgili konuşmak istiyorum.
Bugün, İnsan Hakları Derneğinin de
son verilerine göre, 220 bin kapasiteli olan Türkiye cezaevlerinde
yaklaşık 280 bin tutuklu, hükümlü bulunuyor ve bunlar arasında
457si ağır olmak üzere 1.334 hasta tutuklu ve hükümlü de yer
alıyor. 2017 yılı başından bu yana cezaevlerinde 50ye
yakın tutuklu ve hükümlü, hasta oldukları için
yaşamını yitirmiş vaziyette. Aşırı
kalabalık koğuşlar, sağlığa erişim
hakkının engellenmesi, kelepçeli muayene, revire geç
çıkarılmak, hastane sevklerinin ya geç yapılması ya da hiç
yapılmaması, ısıtılmayan ve
havalandırılmayan koğuşlar, gün
ışığından yeterince faydalanamama, hapishanelerde
yeterli doktor ve sağlık personeli bulundurulmaması, atak
geçirme riski yüksek ve kendi ihtiyaçlarını karşılayamayan
mahpusların tek kişilik yerlerde tutulması gibi bir çok sorun
var; sıraladığımızda bunların hepsini görüyoruz.
Bakın, birkaç tane örnek de vermek istiyorum:
Elâzığ Cezaevinde sıcak su verilmiyor; Tarsus T Tipi Kapalı
Cezaevinde içme suyu hijyenik değil; Tekirdağ 2 No.lu F Tipi
Cezaevinde kitap ve gazeteler verilmiyor; Bolu F Tipi Kapalı Cezaevinde
tekmil dayatılıyor; Balıkesir Cezaevinde 15 mahpusa 5 kişilik
yemek veriliyor; Adana Kürkçüler Cezaevinde çıplak arama
dayatılıyor; İzmir Ödemiş Cezaevinde revir hakkı on
beş günden ayda 1e düşmüş vaziyette; dün konuştuk,
Bakırköy Kadın Kapalı İnfaz Kurumunda mahpuslar, özellikle
kadın mahpuslar şiddete maruz kalıyor; Osmaniyede kötü muamele
ve ayakta sayım dayatması sebebiyle açlık grevi sürüyor;
Kahramanmaraş Türkoğlu Cezaevinde, defalarca konuştuk,
çıplak arama dayatması yapılıyor. Örnekleri sıralamak
mümkün.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Yani
cezaevleri, kesinlikle, iktidar partisinin anlattığı gibi güllük
gülistanlık bir vaziyette değil; birinci olarak bunu saptamamız
gerekiyor. Biliyorum ki bütün gruplarda, Mecliste bulunan parti
gruplarının hepsinde, zaman zaman cezaevlerinde yatmış olan
çok sayıda milletvekili de var; dolayısıyla, özellikle
onların bir kez daha dikkatini çekmek istiyorum ki bugün cezaevlerindeki
kötü muamele, kötü koşullar, işkence son derece
sıkıntı verici bir duruma ulaşmıştır.
Duyarlı olmaları gerekiyor.
Geçtiğimiz günlerde -burada iki gündür
defalarca konuştuk, dile de getirdik- önceki dönem Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaş bir rahatsızlık
geçirdi; nefes darlığının ardından bir
baygınlık ve bir süre bilinç kaybı yaşadı cezaevinde.
Birkaç gündür kendisiyle doğrudan doğruya görüşme yaptı
vekillerimiz, arkadaşlarımız, avukat
arkadaşlarımız da; şu anda durumu daha uygun ama tabii ki
dikkat çekilmesi gereken bir durumla karşı karşıyayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edelim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Eş Genel
Başkanımız Selahattin Demirtaş geçtiğimiz salı
günü bu rahatsızlığı yaşıyor, ilk müdahaleyi
hemen yanındaki, önceki dönem milletvekilimiz Abdullah Zeydan
gerçekleştiriyor ve cezaevi görevlilerine haber veriyor. Ardından EKG
yapılıyor, cezaevi doktoru muayene ediyor ve diyor ki: Özellikle üç
alanda tetkikler yapılmadan bir teşhis konulamaz. Nöroloji,
kardiyoloji ve gastroenteroloji bölümlerinde acil tetkik yapılması
gerekir. fakat, salı günü bu iş oluyor -çarşamba,
perşembe, cuma, cumartesi, pazar- pazartesiye kadar -bunun neden
olduğunu, hâlâ Adalet Bakanlığından doyurucu bir cevap
alamadığımız için bilemiyoruz- ne hikmetse Selahattin
Demirtaş tam teşekküllü bir hastaneye gönderilmiyor ve sonunda
partimizin de çeşitli girişimleri sonucunda Selahattin Demirtaş
hastaneye gönderiliyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) -
ve
tetkiklerinin bir kısmı yapılıyor, bir kısmı
henüz yapılmamış vaziyette. Onun da yapılmasını
bekliyoruz.
Elbette ki Selahattin Demirtaş şuna
özellikle vurgu yaptı yapılan bütün görüşmelerde:
Sağlık sorunları üzerinden kamuoyunda tartışılmak
istemediğini, cezaevinde sağlık sorunu yaşayan tek
tutuklunun kendisi olmadığını, cezaevinde sağlık
sorununun çok ciddi bir mesele olduğunu ve dolayısıyla kendisini
öne çıkarmanın etik açıdan kendisine doğru gelmediğini
bize özellikle vurguladı. Biz ama, ona rağmen bu meselenin üzerinde
durmaya devam edeceğiz çünkü burada yıllarca milletvekilliği
yapmış, yıllarca parti eş genel
başkanlığı yapmış bir kişinin bile
başına bunlar gelebiliyorsa cezaevinde, diğer tutukluların
ve hükümlülerin başına gelenleri herhâlde tahmin edebiliyorsunuzdur.
Dolayısıyla biz hem Selahattin Demirtaşa buradan bir kez daha
geçmiş olsun diyoruz, bu konun takipçisi olacağımızı
belirtiyoruz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Tamamlıyorum efendim.
hem de onun da işaret ettiği gibi, hasta
ve tutuklu olan bütün hükümlüler ve tutuklular için sorunların takibinin
sürdürülmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.
Son olarak, 4 Aralık Dünya Madenciler Gününe
değinmek istiyorum. Biz de elbette ki isterdik ki Dünya Madenciler Günü
Türkiyede de aslında kutlansın, madencilerin çalışma ve
yaşam koşullarının ne kadar iyi olduğu konuşulsun
ama maalesef Türkiyede Madenciler Günü, kutlamadan çok, hayatını
kaybeden maden emekçilerini anma, geride kalan maden işçilerinin
sıkıntılarını dile getirme günü hâline gelmiştir.
Somayı elbette ki unutmuyoruz, 13 Mayıs
2014te 301 madenci hayatını kaybetmişti; gene, 2014te 18
kişi Karaman Ermenekte hayatını kaybetmişti madencilerden;
2015 yılında 73 madenci yaşamını yitirmişti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Tamamlıyorum.
2016da, Siirt Şirvanda 16 madenci göçük
altında kalarak yaşamını yitirmişti; 2017de,
Şırnak Cudi Dağı eteklerinde, yine göçükte 7 madenci
yaşamını yitirmişti. Maalesef şirketlerin kâr
hırsı, üretim zorlaması nedeniyle madenciler her gün, her an
iş cinayetlerine kurban gitme tehlikesiyle karşı
karşıya bulunuyorlar. Madencilerin çalışma
koşullarının, yaşam koşullarının
iyileştirilmesi birinci görev olarak hâlen karşımızda
duruyor. Esas sorun, madencilik iş kolundaki redevans ve taşeron
sistemidir. Bu sistemden vazgeçilerek kamunun bu konudaki denetiminin
artırılması ve insanca yaşama ve çalışma
koşullarının sağlanması gerekiyor; bir kez daha
vurgulamış olalım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Gruba adına Grup Başkan Vekili Sayın Özelde.
Buyurun Sayın Özel.
34.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, 4
Aralık Dünya Madenciler Günü vesilesiyle madencilerin beklediği
düzenlemenin yapılmadığına, 13 Mayıs 2014 günü Soma
Eynez Maden Ocağı ne kadar güvenliyse bugün de madenlerin o kadar
güvenli olduğuna, evinin önünde uğradığı
bıçaklı saldırı sonucu Ceren Özdemirin hayatını
kaybettiğine, Şule Çet cinayeti davasında
ağırlaştırılmış müebbedden müebbede
dönüştürmenin yaşandığına ve İstanbul
Protokolüne uygun olarak kadın cinayetlerinde indirime gidilememesinin
yasal düzenlemeye kavuşması gerektiğine, AK PARTİ Sözcüsü
Ömer Çelikin İstanbul Şehir Üniversitesine yönelik
açıklamasının bir suçüstü durumu olduğuna ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün 4 Aralık Dünya Madenciler Günü. Dünyada
birçok ülkede bu gün, madenlerin tatil edilmesi ve yerin binlerce metre
altındaki partilerle kutlanıyor ama Türkiye, bugünü bir yas günü
olarak anmak durumunda. 13 Mayıs 2014te Türkiye tarihinin en büyük
iş cinayeti ve dünyanın en büyük maden facialarından bir tanesi
yaşandı. Üzerinden beş buçuk yıl geçti. O dönem, herkes
Unutursak yüreğimiz kurusun. dedi, devlet sözler verdi. Sözleri 3
kategoride hatırlamak gerekirse: Şehit ailelerine verilen sözler,
hâlen yaşayan madencilere verilen sözler ve madenlerdeki iş
güvenliği için verilen sözler. Şehit ailelerine verilen sözler
kısmen tutuldu, mevcut madencilere verilen sözlerin pek azı tutuldu
ama iş güvenliğiyle ilgili, özellikle Soma Maden Komisyonunun
oluşturduğu raporun Mecliste ele dahi alınamamış
olması ve ortaya koyduğu tavsiyelerin hiçbirinin neredeyse hayata
geçirilmemiş olmasıyla, hatta havza madenciliğine geçilmeli önerisi
yerine, Sayın Berat Albayrakın defalarca buraya getirdiği
önergeler sonucunda maden ruhsatlarının, mevcut ruhsatların bile
bölünerek, parçalanarak alt işleticilere verilmesine imkân sağlayan
düzenlemelerle bugün Türkiyedeki madenler, 13 Mayıs 2014 günü Soma Eynez
Maden Ocağı ne kadar güvenliyse maalesef o kadar güvenli.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bugün Türkiyede madenler,
madenciler üç vardiya hâlinde, güvensiz ve Devlet Denetleme Kurulunun raporuna,
Soma Komisyon raporundaki yüzlerce sayfalık önerilere kulak asmayan,
idarenin şımarttığı, önünü açtığı
birileri tarafından, kâr amaçlı olarak işletilmeye devam
etmektedir.
2.700 işsiz kalan madenciye beş buçuk
yıldır verilmeyen parasının, uzun süredir gayretlerimiz ve
en son geçtikleri bir yürüyüşün sonucunda, Bakan tarafından, 2020nin
ilk çeyreğinde ödenme sözü verilmiştir Eynez Maden Ocağı
için. O sözün tüm gruplar olarak takipçisi olmamız gerekiyor. Ama,
Sayın Bakan çözüm için kendisine giden madencilerle yaptığı
görüşmede Atabacası ve Işıklar ve Uyar Madencilik için, Sayın
Bakan Atabacası ve Işıkları söylemiştir, ayrıca,
BAĞIMSIZ MADEN İŞ SENDİKASI, ek bilgisi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Atabacası ve
Işıkları Sayın Bakan ifade etmiştir ve Uyar
Madencilikle ilgili, BAĞIMSIZ MADEN İŞ ve daha sonra söylemini
BAĞIMSIZ MADEN İŞe uyumlaştıran sarı sendika da,
bugüne kadar madencileri defalarca mağdur eden Uyar Madenciliği de
ifade etmiştir. Mecliste bir torba yasada düzenleme
yapılacağı en üst ağızdan ifade edildi. Şimdi, bu
konuda torba yasalar var, içinde çeşitli düzenlemeler var ama madencilerin
beklediği düzenleme hâlen daha yok. Mademki iktidar partisi Biz
bakanlıklardan bağımsız, kendi gündemimize hâkim düzenleme
yapıyoruz. diyor, düzenleme taslağını getirsinler veya 5
partiden ortak bir komisyonla katkı verelim; bu işin derhâl çözülmesi
lazım. Hâlen daha neden bu düzenleme yapılmadı anlamak mümkün
değildir.
Sayın Başkan, Ceren Özdemiri, 20
yaşındaki evladımızı dün akşam evinin önündeki
bıçaklı bir saldırıda kaybettik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hepimizin yüreği
yanıyor ve bu evladımızın ölümüyle cinayete kurban giden
kadın sayımız kasımda 39a, 2019da da 390a
çıktı. Rakamlar son derece korkunç. Meclise görevler düşüyor.
Daha bugün Şule Çet cinayeti davasında kravat taktı diye
ağırlaştırılmış müebbetten müebbede
dönüştürme yaşandı. İstanbul Protokolüne uygun olarak, bu
tip cinayetlerde asla ve asla indirime gidilmemesinin yasal düzenlemeye
kavuşması lazım. Arabuluculuk Kanununda, uzlaşmayı
düzenleyen kanunlarda da gerek hukuk gerek ceza davalarında, kesinlikle,
kadına karşı yapılan kusurlarda bunun devreye girmemesi
gerekiyor. Bu yasal düzenlemeyi Meclis yaparsa ancak caydırıcı
olacak.
Son olarak değineceğim konu: İstanbul
Şehir Üniversitesine bir üniversitenin yönetiminin hami üniversite olarak
atanacağını, bir kayyum atanacağını
öğrendik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bunu
kimden öğrendik? Bunu Adalet ve Kalkınma Partisinin Sözcüsünün MYK
sonrası toplantısından öğrendik. Kayyum atama yetkisi,
idareye verilen bir yetki olabilir -ki tartışılır- ancak
bir siyasi partiye verilen bir yetki değildir. Aynı Ömer Çelik,
Cumhurbaşkanının veto haberini de hiç erinmeden,
sıkılmadan verdi: Cumhurbaşkanımız termik
santrallerle ilgili düzenlemeyi veto edecek. Hangi yetkiyle? Cumhurbaşkanı
yetkisiyle. Sen nereden çıkıyorsun? AK PARTİ MYK
toplantısından çıkıyorsun. Sen nesin? AK PARTİnin
Sözcüsüsün. Parti devleti eleştirilerini haklı çıkaran, itiraf
niteliğindeki bu durumu tüm vatandaşlarımızın görmesi
gerekiyor. AK PARTİ MYK siyasi pozisyon alır, siyasi rakipleriyle
nasıl mücadele edeceğini konuşur ama eski bir
Başbakanın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
kendi partisinin 3üncü
Başbakanının, 2nci Genel Başkanının bir parti
kurduğu sırada, MYK toplantısından kayyum kararı
çıkarıyorlar; akıl alır gibi değil. Bunu Ömer Çelik de
gerekçelendiriyor Başbakanken hukuksuz iş yapmış,
işletme hakkı vereceğine tapu vermiş. diyor. Tamam,
bunlar, Davutoğlu, partisinin kuruluş dilekçesini hazırlarken mi
aklınıza geldi? Bunu şimdi mi öğreniyorsunuz? Bugüne kadar
gereğini niye yapmadınız? Kaldı ki bunun gereğini
yapacak olan YÖKtür, Millî Eğitim Bakanlığıdır,
yürütmenin kendisidir. AK PARTİ MYK kim oluyor? Siz, nasıl, devleti
partiye, partiyi devlete, demokrasiyi bir parti devleti şeklî
demokrasisine dönüştürürsünüz? Bunu kabul etmek mümkün değildir; bir
suçüstü durumudur, Ömer Çelik suçüstü yakalanmış, parti devletini
itiraf etmiş, devletin bir partinin çıkarına yönetildiğini
itiraf etmiştir.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın
Özkanda.
Buyurun Sayın Özkan.
35.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, 4
Aralık Dünya Madenciler Günü vesilesiyle 30 Haziran 2012de İş
Sağlığı ve Güvenliği Yasasını hayata
geçirdiklerine fakat yasal düzenlemelerin evrakta olmasının ayrı
idari uygulamalarla vatandaşlarımızın gündelik
hayatına olumlu katkılar sunmasının ayrı bir durum
olduğuna, Mecliste grubu bulunan siyasi partilerin ortak
çalışmasıyla iş güvenliği konusunda yeni tedbirlerin
hayata geçirilmesi gerektiğine, İstanbul Şehir Üniversitesiyle
ilgili durumun Danıştay kararı olduğuna, AK PARTİ
Sözcüsü Ömer Çelikin İstanbul Şehir Üniversitesine yönelik
açıklamasının sorulan sorular üzerine
yapıldığına ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla, muhabbetle
selamlıyorum.
Tabii, her şeyden önce, 4 Aralıkta,
milletimizin hatıralarında bir taraftan madencilerimizin bugününü
anarken, diğer taraftan da bugünü, türkülerimize, sızılı,
acılı hikâyelere konu olan madencilerimizin günü olarak kutluyoruz.
Yerin metrelerce, yüzlerce, binlerce metre altında, evine
aşını, ekmeğini götürmek için alın terleriyle
çalışan işçilerimiz, maalesef, tarihte yaşanan acı
hikâyelerle, iş kazalarıyla hafızalarımızda çok
acıklı bir yer işgal ediyorlar. Tabii, bu noktada
yaptıkları görevleri -cephedeki Mehmetçikimiz gibi- yerin yüzlerce,
binlerce metre altındaki gayretleri, çalışmaları da yerin
yüzlerce, binlerce metre yukarısındaki al
bayrağımızı göklerde çok daha yukarılarda
dalgalandıran bir başarıya dönüşüyor. Bu noktada, bizlerin,
her gün evinden çıkıp evine aş, ekmek götürmek için
çalışan emekçilerimizin, işçilerimizin, özellikle
madencilerimizin -aileleri, eşleri, anneleri, babaları- huzur
içerisinde akşam eve gelebilecekleri bir iş güvenliği sistemini
hayata geçirmemiz lazım. Onun için bugün Parlamentoda hepimize büyük
görevler düşüyor. Bu bağlamda, 13 Nisan 2014ten tam yirmi ay evvel
30 Haziran 2012de İş Sağlığı ve Güvenliği
Yasasını hayata geçirdik. Tabii, yasal düzenlemelerin
kâğıtta olması, evrakta olması ayrı bir şey, bunların
ete kemiğe bürünüp idari uygulamalarla
vatandaşlarımızın gündelik hayatına olumlu
katkılar sunması ayrı bir durum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Türkiyede bu yasal
düzenlemeler elbette olumlu, güzel çalışmalardır ve
Parlamentomuzun başarısıdır ancak bu yasal düzenlemelerin,
işte, Somadaki faciada ortaya çıktığı gibi idari
anlamda uygulama sorunlarından kaynaklı sebeplerle
vatandaşlarımızın mağduriyetine neden olduğu da
açıktır. Bu bağlamda 30 Haziran 2012de yapılan yasal
düzenleme İş Sağlığı ve Güvenliği
Yasası bir taraftan uygulanırken diğer taraftan da özellikle
maden sektöründe yani en riskli alan olan madencilik faaliyetinde farklı
iş güvenliği tedbirlerinin alınmasıyla ilgili yasal
düzenlemeleri de Mecliste grubu bulunan tüm siyasi partilerin ortaklaşa
çalışmasıyla hayata geçirmek durumundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Tabii, biraz önce
Sayın Akçay da ifade etti, yargıyla ilgili,
vatandaşlarımız gerek cezai müeyyidelerle ilgili gerek de
tazminat haklarını ararken Türk milleti adına karar veren
yargımız da bir taraftan vicdanlarda karşılık bulacak
kararları verirken diğer taraftan da yasaların tam
anlamıyla uygulanmasını sağlamak durumundadır. Bu
anlamda, yasal düzenlemelerden ziyade idari pratiklerin çok önemli olduğu
kanaatindeyiz.
Sayın Grup Başkan Vekili ifade ettiği
için açıklama zaruretinde hissediyorum. Özellikle geçen hafta Sayın
Cumhurbaşkanımızın kullanmış olduğu veto
yetkisiyle ilgili, Parti Sözcümüz olan Ömer Çelikin açıklaması
sorulan soru üzerine olmuştur. Daha evvel Sayın
Cumhurbaşkanlığımızın makamından
yapılan açıklamayla ilgili gazetecilerin soruları üzerine yapılan
açıklamadır, bir açıklama mahiyetindedir, bunu ifade etmek
isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) İkincisi de,
Şehir Üniversitesiyle ilgili durum, bilindiği üzere ta 2017de
başlayan yargısal sürecin yani Danıştayla başlayan
dava sürecinin neticesinde bugünlere gelmiştir. Yani Danıştayın
bir kararı vardır ve bu karara da herhangi bir kişinin siyasi
parti kurma aşamasından çok önce, yıllar evvel başlayan
yargısal sürecin neticesinde gelinmiştir. Bu noktada da biz hukukun,
şeriatın kestiği parmak neyse ona tabi olmak zorundayız.
Anayasal sistemimizin, hukuk düzenimizin gereğinin yerine getirildiği
kanaatindeyiz. Bu konudaki takdir de kamuoyunundur.
Bu vesileyle, inşallah bugün 144 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
başlayacağız ve bütün siyasi parti gruplarıyla beraber
barış içerisinde, uzlaşarak önümüzdeki yasal düzenlemeleri
hayata geçireceğimize inanıyor, yeniden Genel Kurula saygı ve
sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
kısa bir açıklama yapmam lazım çünkü farklı bir şey söyledi
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
36.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, çok
basit bir şey var. Yanlış duymadıysam diyor ki: Veto
cevabı, soru üzerinedir. Ömer Çeliki biz dikkatle
Hepimiz parti
sözcüsüyüz, birbirimizi satır satır takip ediyoruz.
Söylediğinizde hemen aradım, yukarıdan teyit ettirdim, kendisi
basın toplantısına bu açıklamayla başlıyor, soru-cevapta
değil. Sayın Grup Başkan Vekili bu bilgiyi teyit etsin. Bacayla
ilgili veto Ömer Çelikin hazırladığı metninde ve
basın toplantısının başlangıcında
kullandığı ifadedir, bir.
İki: Adalet ve Kalkınma Partisi kendine
her şeyi hak görüyor ve olağan gibi anlatıyor. İYİ
PARTİ, Milliyetçi Hareket Partisi, CHP, HDP, MYK toplantısından
kayyum kararı çıkarabilir mi? Biz siyasi partiyiz. Adalet ve
Kalkınma Partisi de çıkaramaz. Onların devletteki yürütme
görevleri ayrıdır. O açıklamayı Bakanlar Kurulu toplantısından
sonra yaparsınız, o açıklamayı
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın yapar, o
açıklamayı ilgili bakan yapar, o bakanlığın sözcüsü
yapar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bir cümlem kaldı.
BAŞKAN Bir cümleyle toparlayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) AK PARTİ MYK
toplantısından çıkıp önünü ilikleyip kameraların
karşısına geçeceksin, arkada partinin amblemi, diyeceksin ki:
Biz Şehir Üniversitesine hami üniversite atıyoruz. Bu olmaz. Bunu
hiçbir parti yapamaz, sen de yapamazsın; yaparsan parti devleti
suçlamasıyla karşı karşıya kalırsın, bunu
kabul etmiş olursun.
Bu iki husus çok önemli.
Teşekkür ediyorum
anlayışınız için.
BAŞKAN Peki.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Başkanım,
küçük bir açıklama yapacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ağabey, bir teyit et de
sonra açıkla, ilk cümleye öyle başlıyor.
BAŞKAN Sayın Özkan, siz de bir
toparlayın.
37.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Efendim, şu anda
bu Şehir Üniversitesiyle ilgili kayyum diye ifade edilen olay, herhangi
bir kayyum olayı değil. Bakınız, şu anda yeni kurulan
vakıf üniversitelerinin -sadece Şehir Üniversitesi değil-
akademik kadrolarının yerleşmesi ve akademik anlamda rekabetçi
bir ortamda başarıya ulaşabilmeleri için hâlihazırda bu
üniversitelere destek veren üniversiteler var. Zaten bu, bir kayyum değil,
daha evvel yasal düzenlemelerle ve uygulamalarla, YÖKün kararlarıyla da
şekillenen bir durumdur. Bu bağlamda, hür, özgür, serbest, akademik
alanda herhangi bir kayyum söz konusu değildir; sadece, akademik
başarılara ulaşsın diye farklı üniversitelerle
beraber, kadrosu yerleşmiş üniversitelerle beraber çalışma
imkânıdır.
Genel Kurulun dikkatine sunarım.
BAŞKAN Peki.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bunun partiyle ne ilgisi var,
onu soruyoruz.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Sayın Grup Başkan Vekillerini odamda
bekliyorum.
Kapanma
Saati: 15.42
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.15
BAŞKAN: Başkan
Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER:
Barış KARADENİZ (Sinop), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
26ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ PARTİ Grubunun, 21/11/2019
tarihinde Aksaray Milletvekili Ayhan Erel ve 19 milletvekilinin, atanamayan
öğretmenlerin yaşadıkları sorunların incelenerek bu
sorunların çözümü için izlenecek yolların belirlenmesi amacıyla
verilmiş olan (10/2158) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 4 Aralık 2019
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 4/12/2019 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Aksaray Milletvekili Ayhan Erel ve 19 milletvekili
tarafından üniversitelerimizin eğitim fakültelerinden mezun olan ve
atanamayan öğretmen sayılarındaki artışın
sebepleri ve atanamayan öğretmen sayılarındaki hızlı
artışın ortaya çıkardığı etkilerin ve
sonuçların tüm yönleriyle araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 21/11/2019 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerin 4/12/2019 Çarşamba günlü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - İYİ PARTİ grup
önerisinin gerekçesini açıklamak üzere, İYİ PARTİ Grubu
adına Aksaray Milletvekilimiz Sayın Ayhan Erel. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Erel.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL
(Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk
milleti; üniversitelerimizin eğitim fakültelerinden mezun olan ve
ataması yapılamayan öğretmen sayılarındaki
artışın sebepleri ve bu hızlı artışın
ortaya çıkardığı etkilerin ve sonuçların tüm
yönleriyle araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla vermiş olduğumuz araştırma
önergesi hakkında partim İYİ PARTİ adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben öğretmen olmak istiyorum/Ben şairimin
mısralarında dil/Genç kızımın gergefinde nakış
nakış gül/Aşığımın sazında tel/Öpülesi
bir el olmak istiyorum/Ben öğretmen olmak istiyorum/Ben öğretmen
olmalıyım diyorum/Çünkü inanıyorum
Allahıma/İnanıyorum Beşikten mezara kadar oku diyen
Peygamberime/İnanıyorum Ne mutlu Türküm diyen Atatürküme.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüzde 70 değil, 700 değil, 7 bin değil,
yaklaşık 700 bin öğretmen atama bekliyor. Şimdi, bir ana
olarak, bir baba olarak empati yapalım: On iki yıl boyunca ilkokul,
ortaokul, lise; çocuğunuzu her türlü fedakârlığı yaparak
okutuyorsunuz, neticede yarış atı gibi
yarıştırdığınız evladınızın,
soktuğunuz üniversite seçme sınavları sonucunda bir
üniversitenin sosyal bilgiler öğretmenliği bölümünü
kazandığını sevinçle duyuyorsunuz, hissediyorsunuz. Yine, o
üniversite hayatı boyunca bir anne olarak, bir baba olarak yemiyorsunuz,
içmiyorsunuz, giymiyorsunuz; çocuğunuz gurbet ellerde perişan
olmasın, aç susuz kalmasın diye yeri geliyor siz aç susuz
kalıyorsunuz, çocuğunuzun okumasını
sağlıyorsunuz. Dört sene başarılı bir şekilde
eğitim öğretim hayatını tamamlayan genç bu üniversiteden
mezun olduğunda Hayır, benim sana ihtiyacım yok. diyorsunuz.
Bir de atanamayan öğretmenin yerine kendimizi
koyalım: Gençliğini, çocukluğunu dört duvar arasında
geçiriyor, netice itibarıyla yaptığı hazırlıklar
sonrasında girdiği üniversite sınavında
başarılı oluyor ve demin söylediğim gibi güzel bir
üniversitenin sosyal bilgiler öğretmenliği bölümünü kazanıyor.
Dört yıl boyunca öğretmenlik üzerine türküler diziyor, şiirler
söylüyor, hayaller ve düşler kuruyor. Dört senenin sonunda başarıyla
okulunu bitirdiğinde de önüne Çin Seddi gibi bir duvar: Hayır, sen
öğretmen olamazsın.
Bakın Yahu bir sürü öğretmenimiz var,
boşta geziyor; resim öğretmeni matematik, müzik öğretmeni beden
eğitimi dersine giriyor. Öğretmen ihtiyacı var ama bakın ki
siz bunları sınavla alıyorsunuz, o zaman niye okutuyorsunuz? Bu
öğrencilere yazık değil mi? Öğretmen almıyorum. de,
bu evlatlarım okumasın boşuna ama biz iktidar olunca boşta
öğretmen adayı kalmayacak.
Sisteme bak, 72 bin öğretmen
açığı var, sen sınavla öğretmen seçiyorsun, hangi akla
hizmet ediyorsun, bırak da öğretmenlerimiz okul seçsin, göreve
başlasın; önüne neden engel koyuyorsun? İnşallah, biz
hükûmeti kurduğumuzda bütün öğretmenleri göreve başlatacağız,
bu öncelikli eğitim sorununu çözeceğiz.
Buradan sözüm tüm genç öğretmen
adaylarına: Siz merak etmeyin, biz geldiğimizde üniversiteyi
bitirdiğinizde Sınavı kazanamazsam ne yapacağım?
korkun olmayacak çünkü sınav olmayacak.
Birçok gencimiz, özellikle öğretmen
adaylarımız işsiz kaldı. Ülkede eğitim çökmüş,
köy okulları kapanmış, merkezdeki okullar bile öğretmen
diye can çekişiyor, sen sınavla öğretmen almaya çalışıyorsun.
Bıraksana genç öğretmenlerimiz gitsin çalışsın. O
kadar sene beklet, sonra al, o adamda artık heves mi kalır,
öğretmenlik yapabilir mi? Ama inşallah, biz iktidar olunca
öğretmenler okulun bittiği gün hazırlıklarını
yapacak, ertesi gün görev aşkıyla okuluna gidecek, hiç merak
etmeyin.
Bu sözlerin altına burada bulunan tüm vekillerle
birlikte 82 milyon milletimiz imza atar.
Kime ait bu sözler? Bu sözler, 2002
yılında, Gaziantepte, Samsunda, İstanbulda ve İzmitte
seçim öncesi konuşmalarını yapan bugünkü Sayın
Cumhurbaşkanımıza ait.
Ben de şimdi buradan soruyorum: Mademki
ihtiyacınız yok, niçin beş sene bizim gençlerimizin
hayalleriyle, düşleriyle oynuyorsunuz, onların hayallerinin katili
oluyorsunuz? Yazık, günah değil mi? Her ile üniversite açmak marifet
değil, marifet üniversiteden mezun ettiğiniz gençlere iş
bulabilmek. Ne yapsın bu çocuk? Ne yapsın bu genç?
Sayın Hocam, siz öğretmensiniz.
Öğretmen olma hevesiyle, öğretmen olma düşüyle, öğretmen
olma ülküsüyle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Erel.
AYHAN EREL (Devamla)
dört senesini
harcamış Sana ihtiyacım yok. diyorsun. Ne yapacak? Gelin, bu
sorunu çözelim. Yani her şeyi planlayan, her bilgiye erişen
bürokratlar, Türkiye'nin ne kadar öğretmene, hangi branşta
öğretmene ihtiyacı olduğunu bilemiyor mu? Her yıl
eğitim fakülteleri, öğretmen yetiştiren kurumlar, 50 bin genci
gene dört sene, beş sene oyalayacak. Almayın arkadaşlar,
yapmayın, yazıktır gençlerimize.
Bakın, geçen de söyledim, bu memlekette,
Çanakkale savaşlarında 250 bin vatan evladı, cumhuriyetin ön
sözünü yazmak adına canlarını heba etmiştir ama günümüzde 3
milyona yakın gencin gençliği hiçbir işe yaramadan heba
olmaktadır. Gelin, bir anne olarak, bir baba olarak, bir öğretmen
adayı abisi olarak, ablası olarak bu gençlerimizin derdine derman
olmaya bakalım, ne yapabiliriz diye araştıralım. Bundan
sonra geleceklerin ümitlerini öldürmeyelim, bunlar atanıncaya kadar en
azından eğitim fakültelerine öğrenci almayalım diyor,
hepinizi duyarlılığa davet ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneri üzerinde konuşmak isteyen,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekilimiz
Sayın Mahmut Toğrul.
Buyurun Sayın Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, AKP döneminde belki de en
sıkıntılı alanlardan biri eğitim sistemindeki
keşmekeşlik. Bakın, AKPnin iktidarı boyunca 7 Millî
Eğitim Bakanı değişti ve her gelen sistemin sorunlu
olduğunu, yapboz tahtası gibi, kökten değişime ihtiyaç
olduğunu söyledi ama bugün geldiğimiz noktada maalesef öğretmen
yetiştirme politikamız sıkıntılı,
öğrencileri eğitme, öğrencileri sağlıklı bir
eğitimle geleceğe hazırlama noktasında
sıkıntılıyız ve en önemlisi, değerli
arkadaşlar, Yükseköğretim Kurulu her şeye
karışıyor ama nasıl bir sonuçsa bir türlü bir planlama
yapamıyor; bu ülkenin önümüzdeki dönemde kaç öğretmene ihtiyacı
var, kaç mühendise ihtiyacı var, kaç doktora ihtiyacı var, kaç
avukata ihtiyacı var ilişkisini kuramıyor. Bir
Yükseköğretim Kurulu bunu planlayamıyorsa zaten ülkenin
üniversiteleri üzerine bir karabasan gibi çöken bu Kurul daha ne yapacak
değerli arkadaşlar?
Değerli arkadaşlar, bugün Türkiyede çok
ciddi sayıda öğretmen açığı var. Resmî rakamlara göre,
110 bin civarında öğretmen açığı var ama bunun
yanında 92 bin civarında ücretli öğretmen alıyoruz. Niye
peki? Çünkü daha az ücret veriyoruz, daha esnek koşullarda
çalıştırıyoruz. Kendi gençlerimize bu kötülüğü nasıl
yapabiliriz?
Değerli arkadaşlar, bugün bu ülkede
yaklaşık 700 bin gencimiz üniversiteyi bitirmiş, öğretmen
olmaya hak kazanmış ama öğretmen olarak atanamıyor.
Şimdi, iktidara sorduğumuzda, biraz önce sayın vekil, iktidar
öncesi AKP Genel Başkanının nasıl söz verdiğini
söyledi. E, bir de sonrası var: Herkese iş vermek zorunda
mıyız? diyorlar. İşte, AKPnin on yedi yılda
geldiği nokta budur; önce herkese vaat, arkasından Devlet herkese
iş vermek zorunda değil. deniyor.
Değerli arkadaşlar, bu gençlerimize daha
fazla kötülük etmeyelim. Evet, hep beraber oturup bu ülkede kafa yoralım.
Üniversite gençliğinin yüzde 40ı işsiz kalıyor.
Bakın, bu öğretmenlerimize bir gelecek sunalım.
Öğretmenlerimiz psikolojik olarak intiharın eşiğinde. Her
gün, intihar eden öğretmenlerle, öğretmen adaylarıyla
karşılaşıyoruz. Peki, ne yapıyoruz? Bir de sınava
tabi tutuyoruz, KPSS sınavına. Eskiden iki yıl geçerliydi,
şimdi her yıl yapma kararı aldık. KPSSye giren her 100
öğretmenden sadece 16sı atanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Toğrul.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Bitiriyorum hemen
Sayın Başkan.
BAŞKAN Lütfen.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Geriye kalan 84
kişi başka yerlere kalıyor.
Bakın, bugün, gidin, öğretmen olan, asker
olan
Öğretmen olan bir kişi, asker olarak, polis olarak veya
başka yerlerde çalışmak zorunda kalıyor. Hatta, çoğu
inşaatlarda hayatını idame ettirmek zorunda kalıyor.
Eğer bu ülke gerçekten çağdaş, medeni ölçülerde bir demokrasiyi
kurgulayacaksa, her şeye öğretmenden başlamalı çünkü
hepimizi yetiştiren, bir öğretmendir.
Bunun gerekliliği içinde davranalım ve bu
gençlerimize gelin, hep beraber bir gelecek hazırlayalım diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın
Yıldırım Kayaya aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Kaya.
CHP GRUBU ADINA YILDIRIM KAYA (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Madenciler Günü. Hani 301
madenci Somada katledildiğinde Bu işin fıtratında var. denmişti
ya, işte o günü, o madencileri ve binlerce madenciyi rahmetle
anıyorum, gün yüzü görmeyen madencilere de buradan selam gönderiyorum.
Yarın 5 Aralık, kadınların seçme
ve seçilme hakkını elde ettiği gün; Mustafa Kemal Atatürkün
Avrupa devletlerinden önce armağan ettiği bir gün. Kadınlara
seksen beş yıl önce verilen değer ile bugün Ceren Özdemire
saplanan bıçak! İşte kadının değerinin ve
kadının öneminin seksen beş yıl sonra geldiği nokta
budur.
Dün de Dünya Engelliler Günüydü. Hepimiz
bulunduğumuz her yerde gerçekten yaldızlı sözlerle Dünya
Engelliler Gününü kutladık ama atama bekleyen 1.250 engelli
öğretmenin sorununa bir dirhem çözüm üretemedik. Gerçekten samimi
olalım. Dünya Engelliler Gününde 1.250 engelli öğretmenin
atamasını yapsak ne olurdu, yasal zorunluluk zaten bu atamayı
yapmamızı da emrediyordu.
Bugün başlayan bir grev var. Dedik ki:
Okulları özelleştirmeyin. Parası olana özel kolejlerde
eğitim olanağı sağlamayın. Öğretmenlerin
maaşları verilemediği için Doğa Kolejinde öğretmenler
greve başladı; öğrenci velileri destekliyor, öğrenciler
perişan, sonuçlarının ne olacağı belli değil.
2023 Eğitim Vizyonunun bir yıllık sürecini Sayın Millî
Eğitim Bakanı Ziya Selçuk açıkladı. Bir yılda o kadar
çok şey yapmış ki atanamayan öğretmen sorununu çözmüş,
engelli öğretmen sorununu çözmüş, ücretli öğretmen sorununu
çözmüş, sözleşmeli öğretmen sorununu çözmüş,
Öğretmenlik Meslek Kanununu çıkarmış, bir de 3600 ek
göstergeyi vermiş gibi konuşuyor. Bunların hiçbirinin
olmadığını Sayın Millî Eğitim Bakanı biliyor
ama Millî Eğitim Bakanı acil atama bekleyen 60 bin öğretmenin
sorununu çözmeye dair de en ufak bir şey söylemedi.
Öğrenciler af bekliyor, öğretmenler
mesleğe başlamak için ders bekliyor. Şimdi, bu dert küpüyle
yanıp tutuşan eğitim camiasının sorunlarını
çözemediğimiz müddetçe, bu ülkenin ekonomik sorunlarını
çözemeyiz, engellilerin sorununu çözemeyiz, kadın cinayetlerinin önüne
geçemeyiz, mahpushanelerde bakılmayan hasta mahpusların
sorunlarını çözemeyiz.
Her şeyin başı eğitimden
geçiyor. Atanmayan öğretmenler var, atanamayan değil, öğretmen
ihtiyacı var ve atanmıyor. Atanan öğretmenlere ne
yapılıyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YILDIRIM KAYA (Devamla) Sayın Başkan,
tamamlıyorum.
BAŞKAN Tamamlayalım.
YILDIRIM KAYA (Devamla) Şırnak Silopiyi
bilirsiniz, Anadolu İmam Hatip Lisesi var orada bir ay önce göreve
başlayan bir müdür 18 maddelik ferman yayınlamış,
öğretmenlere Ne istersem onu yapacaksınız. diyor. Buna ses çıkarmayan
bir Millî Eğitim Bakanlığı olur mu?
Şimdi, biz diyoruz ki: Çöplerden yiyecek
toplayanlar var. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı
çıkıyor diyor ki: Bu sahte. Şimdi, bu, on yedi
yıldır atanmayan bir fizik öğretmeninin dramı. Ankarada
Çankaya sokaklarında kâğıt topluyor oğluyla birlikte, bu da
diploması. Eğer buna inanmıyorsanız Sahte.
diyorsanız, dersiniz. Ben size söyleyeyim, Ramazan Gezer, İnönü
Üniversitesi Fizik Bölümünden mezun olmuş, 4 çocuğu var,
çocuklarıyla birlikte geçimini sağlamak için kâğıt
topluyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
sesleniyorum: Eğer gerçekten Engelliler Gününü kutluyorsanız,
öğretmen sorununa sahip çıkıyorsanız gelin bu önergeye bari
kabul oyu verin de yarın veto yediğinizde
alkışlamayın veto edeni çünkü veto eden de sizin Genel
Başkanınız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Siirt Milletvekilimiz Sayın Osman
Örene aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Ören.
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN ÖREN (Siirt)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ
Grubunun vermiş olduğu araştırma önergesi üzerine AK
PARTİ Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi
Meclisimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, kamusal ihtiyaçlar
kişilerin tek başlarına karşılayamadıkları
ancak karşılanması zorunlu olan ihtiyaçlardır. Bu
ihtiyaçlar devlet eliyle yerine getirilmek durumundadır. Devletin bu
hizmetleri yerine getirebilmesi için birtakım harcamalar yapılması,
bu harcamaları karşılayabilmesi için de gelir toplaması
gerekmektedir. Devlet, bu hizmetleri yaparken hangi ihtiyaçlar için ne kadar
harcama yapacağını, harcamanın hangi gelir
kaynaklarıyla sağlanacağını ve bunların olumlu ve
olumsuz sonuçlarını hesap etmek zorundadır.
Bakanlığımızın
öğretmen ihtiyacı ilgili yıl bütçe kanunlarında öngörülen
kadrolardan Hazine ve Maliye Bakanlığınca kullanım izni
verilen kadro sınırında karşılanabilmektedir.
Malumlarınız olduğu üzere, en yüksek sayıdaki kadrolar
Millî Eğitim Bakanlığına tahsis edilmektedir, bu da
eğitime verdiğimiz önceliği göstermektedir. Tahsis edilen
öğretmen kadroları illerin alanlara göre öğretmen
ihtiyaçları dikkate alınarak il millî eğitim müdürlüklerine
dağıtılmakta, il millî eğitim müdürlüklerince atama
yapılacak alanlar ile bu alanlara atanacakların istihdam
edileceği eğitim kurumları belirlenmekte, belirlenen eğitim
kurumlarına ilgili mevzuat çerçevesinde yapılan duyurular
doğrultusunda başvuruda bulunan öğretmen adayları
açısından tercihleri göz önünde bulundurularak atamalar
yapılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; eğitim öğretim hizmetleri sınıfındaki
mevcut personelimiz hakkında bazı bilgileri sizinle paylaşmak
istiyorum.
2003 yılından 2019 yılına kadar
651.664 öğretmen ataması gerçekleştirilmiştir.
Bakanlığımıza bağlı resmî okullarımızda,
kurumlarında görev yapan 946.114 öğretmenimiz bulunmaktadır.
Hükûmetlerimiz döneminde atanan öğretmen sayımız mevcut resmî
öğretmen sayısının yüzde 69una karşılık
gelmektedir. Bu, aynı zamanda, genç bir öğretmen kadrosuna sahip
olduğumuzu gösterir. Nitekim, 40 yaş ve altındaki öğretmen
sayımız toplam öğretmen sayımızın yüzde 65ine
tekabül etmektedir. Ülkemizin tüm coğrafi bölgelerindeki öğretmen
doluluk oranları birbirine yakın bir orana yükseltilmiştir.
Coğrafi bölge bazlı norm kadro doluluk oranları Akdeniz
Bölgesinde yüzde 91,58; Doğu Anadolu Bölgesinde yüzde 90,61; Ege
Bölgesinde yüzde 94,81; Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yüzde 88,65;
İç Anadolu Bölgesinde yüzde 95,74; Karadeniz Bölgesinde yüzde 92,73;
Marmara Bölgesinde yüzde 84,12 olup ülke genelinde ise doluluk oranı
yüzde 90,34 seviyesindedir. Örnek vermek gerekirse, kendi ilim olan Siirt 2003
yılında 2.265 öğretmen sayısındayken yüzde 100
artışla 4.493 öğretmen sayısına ulaşmıştır.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir)
Sınıflar kaç kişilik?
OSMAN ÖREN (Devamla) 25-30
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız, bir dakika ek
süre veriyorum.
Buyurun.
OSMAN ÖREN (Devamla) Bakanımız
Sayın Ziya Selçukun kamuoyunda belirttiği üzere Yükseköğretim
Kurulu ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında
öğretmen yetiştiren yükseköğrenim kurumlarının bugünkü
ve gelecekteki muhtemel kontenjanları konusunda çalışmalar
yürütülmektedir.
Bu duygularla İYİ PARTİ Grubunun
vermiş olduğu araştırma önergesini kabul
edemeyeceğimizi belirterek hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, 2/12/2019 tarihinde İstanbul
Milletvekili Zeynel Özen ve arkadaşları tarafından, Alevilere
yönelik gerçekleşen sistematik saldırıların detaylı
olarak araştırılması amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 4 Aralık 2019 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
4/12/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 4/12/2019 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Saruhan Oluç
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
2 Aralık 2019 tarihinde İstanbul
Milletvekili Sayın Zeynel Özen ve arkadaşları tarafından
verilen (4285 sıra numaralı) Alevilere yönelik gerçekleşen
sistematik saldırıların detaylı olarak
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 4/12/2019 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Zeynel Özen.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır Sayın Özen.
HDP GRUBU ADINA ZEYNEL ÖZEN (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son zamanlarda Alevilere
karşı artan ev işaretlemesi, provokasyonlar
dolayısıyla Alevilerin duyduğu korku ve kuşkuların
giderilmesi; aynı zamanda, toplumsal bir barışın
sağlanması için bu araştırma önergesini vermiş
bulunuyoruz.
Biliyorsunuz, bu ev işaretlemeleri kırk
bir yıl önce Maraşta başladı. Bu ev
işaretlemelerinden dolayı yüzlerce vatandaşımız
katledildi. Son yıllarda 32 ev işaretlemesi olayı olmuştur,
yüzlerce Alevinin evi işaretlenmiştir. Size hepsini
göstermeyeceğim -listesi elimde- iki tane resim göstereyim, bunlar yeterli
sayılır. Defolun Aleviler Alevilere ölüm gibi yazılar
yazılmıştır. Bunlar, devletin Aleviliği makbul bir
inanç olarak saymamasından kaynaklanıyor. Aynı zamanda, tüm
katliamlarda ve ev işaretlemelerinde hiçbir fail yargı önüne
çıkarılmamıştır. Ya Bunlar dış güçlerin
oyunları. denilmiş ya da bir çocuğun, bir sarhoşun yaptığı
bir eylem olarak gösterilmiş. Bu da cezasızlık hukukunu
getirmiştir.
Diyanet aracılığıyla Alevi
köylerine cami yapımıyla, Alevi köylerine din görevlisi
atanmasıyla yurt içinde böyle yapılırken yurt
dışında SETA, TİKA, DİTİB
vasıtalarıyla, özellikle, SETAnın
hazırladığı raporlarda Alevi örgütleri, Aleviler terörist
örgütlerle yan yana getirilmek istenilmektedir. Biliyorsunuz, tarihimiz boyunca
Aleviler inancından, etnik kimliğinden dolayı bir insanın
burnunu kanatmamıştır arkadaşlar. Diğer tarafta
TİKA, özellikle Balkanlardaki dergâhlarımıza bugün el koymak
istemektedir. DİTİB tarafından, iktidarın
yarattığı kendi Alevi dedeleriyle, gri pasaportlu dedeleriyle
bizim cemevlerimize girilmek isteniyor. Şunu bilesiniz: Hiçbir cemevimize
de giremiyorlar. Bunların hepsi beyhude çabalardır. Buna son verin.
Diğer taraftan, Cumhurbaşkanının
açıklamaları bunun tuzu biberi olmuştur. Cumhurbaşkanı
geçen hafta yaptığı açıklamada özellikle Almanyayı
hedef göstermiş, Alevileri Alisiz Alevilik diye parçalamaya, ötekileştirmeye
ve hedef göstermeye çalışmıştır. Avrupada Avrupa
Alevi Birlikleri Konfederasyonunun 300 cemevi var. Bu cemevlerimizin hepsinde
Şah-ı Merdan Alinin resimleri vardır arkadaşlar ve
Avrupada Alevilik dersleri verilmektedir. Bu derslerde müfredatın büyük
bölümü Şah-ı Merdan Aliyle ilgilidir. Ben burada hodri meydan diyorum.
Eğer Avrupadaki cemevlerimizin birinde Şah-ı Merdan Alinin
resmi yoksa ben milletvekilliğinden istifa edeceğim. Ben de bu
iddiada bulunanları samimiyete davet ediyorum, gereğinin
yapılmasını istiyorum. Eğer yapılmazsa ben de
davacı olacağım, mahkemeye vereceğim arkadaşlar. Hiç
kimsenin -bir devlet de olsa, cumhurbaşkanı da olsa- başka bir
inancı tarif etme hakkı yoktur arkadaşlar. Biz Aleviler olarak
tüm inançları kutsal görürüz, onların hepsine de aynı
saygıyı gösteririz.
Alevilerin evlerine çarpı atılıyor.
Arkadaşlar, Alevilerin evlerine çarpı atmanıza gerek yok. Tüm
vatandaşlara sesleniyorum, Alevilerin kapılarını
çalın, bir kırmızı gül verin, sizi mihman edecek orada ve
hiçbir vatandaşımızı inancından ve etnik
yapısından dolayı ötekileştirmeyecek.
Diğer taraftan, Alevileri hedef alan bu
işaretlemeler, provokasyonlar, nefret söylemleri gerçekten bazı
yerlerde başarılı olmuştur. Sivasta, Maraşta
Aleviler yerinden yurdundan edilmiş, ya metropollere gitmişler ya
yurt dışına gitmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Özen.
ZEYNEL ÖZEN (Devamla) Onun için yüce Mecliste ben
bu araştırma önergesinin desteklenmesini istiyorum çünkü toplumsal
barışı ancak ve ancak biz eşit yurttaşlık
hakkını tanıyarak sağlayabiliriz. Eşit
yurttaşlık da bu ülkenin beka sorunudur arkadaşlar. Eğer
beka arıyorsanız siz tüm etnik gruplara, inançlara eşit
yaklaşmak zorundasınız.
Ben teşekkür ediyorum, yüce Meclisi de
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
38.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın din, mezhep, Alevi kesimine ilişkin bir
tanımlama içerisinde hiçbir zaman olmadığına ve bu ülkede
Alevi, Sünni herkesin kaderinin ortak olduğu düşüncesinde
olduklarına ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Bir Alevinin kapısına atılan
çarpı benim kapıma atılmış demektir, bu ülkedeki her
insan böyle düşünür. Bu alçakça bir iştir, onu belirteyim. En fazla
karşı olanlar bu milletin ortak kaderi üzerine hassasiyet
taşıyanlardır ki bu ülkenin çok büyük çoğunluğu bu
istikamettedir, onu belirtmek isterim.
Sayın Cumhurbaşkanımız herhangi
bir şekilde din, mezhep, Alevi kesimine ilişkin bir tanımlama
içerisinde hiçbir zaman olmamıştır. Alevi
çalıştayları marifetiyle Türkiyenin toplumsal entegrasyonu
istikametinde siyasal değeri kesinlikle çok yüksek birçok işe imza
atmıştır. Bizim yaklaşımımız, bu ülkede
Alevi, Sünni herkesin kaderinin ortak olduğudur. Bunu belirtmek istedim.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 2/12/2019 tarihinde İstanbul
Milletvekili Zeynel Özen ve arkadaşları tarafından, Alevilere
yönelik gerçekleşen sistematik saldırıların detaylı
olarak araştırılması amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 4 Aralık 2019 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Söz sırası, İYİ
PARTİ Grubu adına Ankara Milletvekilimiz Sayın İbrahim
Halil Orala aittir. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine İYİ
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle son günlerde Alevi
vatandaşlarımızın yaşadıkları mahallelerde
yaşanan kapıların işaretlenmesi ve nefret söylemi içeren
ifadelerin duvarlara yazılması hadiselerini şiddetle kınıyorum.
Bu durum asla kabul edilemez.
Kıymetli milletvekilleri, milletimiz Türk
Kürt Alevi Sünni sağcı solcu gibi tanımlamalarla
ayrıştırılmaya çalışılmış, bunlar
üzerinden terör ve şiddet eylemleri planlanmıştır.
Açıkça ifade etmek istiyorum, bugün bunların hiçbir hükmü yoktur. Biz
bütün farklılıklarımızı zenginliklerimiz,
şerefimiz sayarız. Biz hep birlikte Türk milletiyiz.
Saygıdeğer milletvekilleri, âlemlere
rahmet olarak gönderilen Efendimiz Hazreti Muhammed (SAV) Ali bendendir, ben
Alidenim. buyurmuştur. Biz, mızrak uçlarına Kuran
sayfaları takan fitnecilerin değil, her daim ehlibeytin yanında
olmuşuz ve olmaya da devam edecek bir milletiz. Türk milleti, camilerinde
süsleme hatları olarak, Allah ve Muhammed lafzıyla birlikte Hazreti
Ali, Hazreti Hasan, Hazreti Hüseyinin lafızlarını da
işlemiştir. Bu, hürmetin; bu, sevginin zirvesidir. Alevilik, Türk
kültürünün asla vazgeçilmeyen bir parçasıdır. Türkistandan
Anadoluya gelen alperenler Bektaşi inanışlarıyla
Anadoluyu Türkleştirmiş ve
Müslümanlaştırmıştır. Biz hamken Yesevi
ocağının, Hacı Bektaş Veli ocağının
ateşinde pişmiş bir milletiz. Böyle bir milletin Alevi-Sünni,
Sünni-Alevi diye ayrılması, bölünmesi doğal değildir,
doğru değildir. İzmir Gaziemirde kapısına işaret
koyulan vatandaşlarımız Biz mahallemizde böyle şeyler
konuşmayız. Aleviymiş, Sünniymiş, aslolan
insanlıktır. Kim ya da kimler yaptıysa ayrışmaya izin
vermeyiz. ifadeleriyle milletimizin bir iradesinin tecellisini ortaya
koymuşlardır.
Sayın milletvekilleri, Resulullah Efendimiz
Veda Hutbesinde şöyle buyurur.
(Hatip tarafından Veda Hutbesinin bir
bölümünün okunması)
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) Arapın
Aceme, Acemin Arapa asla üstünlüğü yoktur; üstünlük takvada yani Allah
korkusundadır. Biz, buna iman ettik, bu inançla büyüdük. Bizim gözümüzde
milletimizin arasında hiçbir ayrım ve fark yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Oral.
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) - Bu
meseleleri kaşımanın da milletimize hiçbir faydası yoktur.
Toplumsal kutuplaşmaya yol açan bütün iktidar politikalarını bu
kürsüden sonuna kadar eleştirmeye devam edeceğiz. Ancak şunu da
belirtmeliyiz ki: Siyasi varlığını Kürt, Türk meselesini
kaşımak üzerine kuran siyasi organizasyonların, ihanet
şebekesi PKKya terör örgütü diyemeyen siyasetçilerin de Alevi
kardeşlerimizin temiz duygularını istismar etmelerine izin
vermeyeceğiz.
Bu duygularla teşekkür ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, ben
de yerimden
BAŞKAN Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
39.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 82
milyon insanımızı herhangi bir nedenle inanç, felsefi
düşünce, dil, din ve mezheplere göre ayırmaya, ötekileştirmeye
çalışılmasının vatan hainliği olduğuna
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
düşüncemiz, her kim aziz milletimizi, aziz Türk milletini, 82 milyon
insanımızı herhangi bir nedenle, hangi gerekçeyle olursa olsun
etnik, mezhebi, inanç, felsefi düşünce, dil, din, cins vesaire
ayrımıyla ayırmaya, bölmeye, ötekileştirmeye
çalışırsa hepimiz bilelim ki o bir vatan hainidir, ülkemizin,
milletimizin birliğine beraberliğine kastetmiş demektir. Bu, her
türlü tartışmadan varestedir. Özellikle, geçtiğimiz günlerde
İzmirde bir Alevi vatandaşımızın evine işaret ve
hakaretamiz ifadelerin konulması geçmişte uzun yıllar denenen
birtakım alçak provokasyonların en son örneklerinden birisi
olmuştur ve eski bir tezgâh yeniden sahneye konulmaya
çalışılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Akçay,
lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Aziz Türk milleti de gerekli
dersleri çıkardığı bu kışkırtmalara itibar
etmeyeceği kadar feraset sahibi olduğunu ortaya koymuştur.
Hiç kimse nereye ne işaret koyarsa koysun, her
ne yaparsa yapsın, milletimizin ayrılabileceğini düşünenler
varsa bunlar tescilli vatan hainleridir ve o fırçayı tutan el bu
memleketin evladına ait değildir, o boyanan boya da bu
toprakların boyası değildir ve olmayacaktır da hiçbir
zaman. Türk milletinin ayrılmaz bir bütün olduğunu ve tesadüfen bir
araya gelen bir toplum olmadığını bu şuursuzların
bilmesi gerekir. Öğrettik, öğretmeye de devam ederiz.
Teşekkür ederim Sayın Başkan,
sağ olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 2/12/2019 tarihinde İstanbul
Milletvekili Zeynel Özen ve arkadaşları tarafından, Alevilere
yönelik gerçekleşen sistematik saldırıların detaylı
olarak araştırılması amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 4 Aralık 2019 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Söz sırası Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mustafa
Sezgin Tanrıkuluda. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Tanrıkulu.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şu tespiti yapalım: Sonuçta bu
coğrafyada, bu cumhuriyette Alevi yurttaşlarımız
ayrımcı bir muameleye tabi tutuluyorlar ve bir derin devlet
politikası olarak yıllardır Anadolu coğrafyası Alevi
nüfustan arındırılıyor. Dolayısıyla duvara yazılan
bu işaretleme basit bir işaretleme değil, aynı zamanda bir
koddur. O kod da Maraştan, Çorumdan, Sivastan gelen bir koddur, Alevi
yurttaşlarımızın yaşadığı dehşetin
kodudur ve Alevi yurttaşlarımızın
yaşadığı travmanın kodudur; böyle anlaşılması
lazım. Yani her yıl birkaç tane böyle yapılır, Alevi
yurttaşlarımıza bir korku salınır ve sonuçta Anadolu
coğrafyasında tek tük kalmış Alevi
yurttaşlarımız kendi bulundukları yerlerden merkeze,
merkezden metropollere ve metropollerden Avrupaya ve bütün dünyaya
yayılır ve artık Anadolu topraklarını değil,
dünya coğrafyasını kendilerine yurt edinirler; böyle bir kötü
mirasa sahibiz. Ve bu Parlamentoda geçmişten bugüne Alevi
yurttaşlarımızın uğradığı
ayrımcı muamele noktasında bir adım atamadık.
Eşit yurttaşlıktan kaynaklanan sorunlar var ve ağır
sorunlar var. Alevi yurttaşlarımız kendi inançlarını
kendileri gibi, kendi istedikleri gibi yaşayamıyor; hâkim ideolojinin
ve inancın dayattığı biçimde yaşıyor.
Bunları ben söylüyorum. Bunları biz söylemeliyiz, Alevi
inancından gelmeyen yurttaşlarımız söylemeli; Alevi
dostlarımız, arkadaşlarımız ve yurttaşlarımız
değil. Maalesef burada hamasi nutuklar atılır ama Alevi
yurttaşlarımızın talepleri, kamusal talepleri bu Parlamento
tarafından yerine getirilmez. İşte, daha yeni, Diyanet
İşleri Başkanlığı bütçesi görüşüldü;
talepleri var. Ne kadar bütçe ayrılıyor? Sıfır.
Naci Bey, size soruyorum: 64üncü Hükûmet
Programında aynen şu cümle var: Geleneksel irfan merkezleri ve
cemevlerine hukuki statü tanıyacağız. 65inci Hükûmet
Programı var hemen sonrasında; cemevleri düşmüş Hükûmet
Programından, irfan merkezleri kalmış. Adalet ve
Kalkınma Partisinin siyasal tercihi de bu. Bakın, 2 Hükûmet
Programından okudum bunları, geçtiğimiz dönemde okumuştum.
Dolayısıyla, Alevi yurttaşlarımızın kamusal
alanda yaşadığı bu ayrımcı muamele, sıradan
yurttaşlarımızı Alevi yurttaşlarımıza
karşı ayrımcı bir nefret söylemine karşı da
yönlendiriyor.
Elimizi vicdanımıza koyalım ve
araştıralım, varsanız araştıralım. Şu
anda kamusal hizmetlere girmede ve kamusal hizmetlerde yükselmede Alevi
yurttaşlarımıza ayrımcılık uygulanıyor mu,
uygulanmıyor mu? Gelin araştıralım. Son zamanlarda girenler
arasında oran olarak kaç yurttaşımız hâkim olmuştur,
savcı olmuştur? Kaç valimiz içerisinde Alevi
yurttaşımız vardır? Kaç büyükelçimiz içerisinde Alevi
yurttaşımız vardır? Neden cemevleri yoktur, neden?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Yok ki,
yok ki zaten.
OLCAY KILAVUZ (Mersin) - Bölücülük yapma, bölücülük.
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın
Tanrıkulu, tamamlayalım.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Bakın,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları var, Hükûmet bu
kararlara uymaya çalışıyor, neden Alevi
yurttaşlarımızın inançları ve eğitimleriyle
ilgili olarak bu kararlara karşı direnir bu Hükûmet?
Dolayısıyla bu, Hükûmetinizin siyasal tercihidir, bu siyasal tercih
Alevi inancının kamusal yaşamda tanınmasının
karşısındadır. Eğer Türkiyede birliği ve beraber
yaşamayı savunuyorsak bundan vazgeçmeliyiz ve Parlamento olarak bu
yurttaşlarımızın yaşadığı
ayrımcı uygulamayı, kamusal yaşamda
uğradıkları ayrımcı uygulamayı burada
araştırmak zorundayız.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
OLCAY KILAVUZ (Mersin)
Ayrımcılığı sen yapıyorsun! Bölücülük
yapıyorsun!
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Çok
ileri gidiyorsunuz, çok ileri gidiyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu
OLCAY KILAVUZ (Mersin) Sen çok ileri gidiyorsun.
Ayıp be!
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu, Sayın
Kılavuz, lütfen
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Biraz sessizce dinleyin ya. Bu ne utanmazlık ya!
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sen utanmazsın!
OLCAY KILAVUZ (Mersin) Bölücülük yapıyorsun!
Terbiyesiz herif! Utanmaz herif!
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu, Sayın
Kılavuz, Sayın Akçay, lütfen
OLCAY KILAVUZ (Mersin) Senin bu millete
düşmanlığın var.
BAŞKAN Sayın Kılavuz
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Bakın,
esaslı bir konuyu konuşuyoruz. Bir tek kelime kimseye hakaret ettim
mi ben? Bir tek kelime hakaret ettim mi kimseye? Bunu bile dinlemekten
acizsiniz. Utanmazlar! (MHP sıralarından gürültüler)
OLCAY KILAVUZ (Mersin) Sen utanmazsın!
Konuşma! Terbiyesiz herif! Sen bir utanç vesikasısın!
BAŞKAN Sayın Tanrıkulu, lütfen
yerimize oturalım. Lütfen değerli arkadaşlar
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Ayıp ya! Ayıp ya!
OLCAY KILAVUZ (Mersin) Yazıklar olsun be!
BAŞKAN Değerli arkadaşlar
Sayın Tanrıkulu
OLCAY KILAVUZ (Mersin) Alevi kardeşlerimizi
burada istismar ediyorsun.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Hak
mahrumiyetine uğrayanların hakkını talep etmek bölücülük
değildir.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Ayıp ya! Utan ya! Utan ya!
BAŞKAN Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
saati: 16.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.13
BAŞKAN: Başkan
Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER:
Barış KARADENİZ (Sinop), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
26ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, biraz
önceki oturum olağan dışı ve hoş olmayan bir
şekilde kapanmıştı, bu konuda kısa bir söz talebimiz
var. Uygun görmeniz durumunda İstanbul Milletvekilimiz Sayın Sezgin
Tanrıkulu bir açıklama yapacak.
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanrıkulu.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
40.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, HDP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasında Alevi inancına sahip
yurttaşlarımızın yaşadığı sorunlara
dikkat çektiğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar söz aldım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yani Alevi yurttaşlarımızın
sorunlarıyla ilgili olarak önemli bir konuyu konuştuk, birazdan da
konuşmaya devam edeceğiz. Ben, kürsüden, sonuçta, bir hukukçu olarak,
bu cumhuriyetin bir yurttaşı olarak, bir milletvekili olarak kendi
gözlemlerimi partim adına aktarmaya çalıştım. Tek bir gruba
hakaret etmedim, tek bir gruba kötü bir söz söylemedim, tek bir milletvekiline
de kötü bir söz söylemedim; sadece, Alevi inancına sahip
yurttaşlarımızın yaşadığı sorunlara
dikkat çektim. Ancak konuşmam sık sık kesildi, müdahale edildi
yani burada duymadığım sözler de söylendi -onları bir
tarafa bırakıyorum- ama benim kendi üslubum, hem Parlamentoda hem de
sivil yaşamdan gelen üslubum söylenen o sözleri söylemeye uygun
değil. Dolayısıyla, Parlamentonun bu konu üzerinde de
mehabetinin bozulmasını hiçbir biçimde istemem ama bu konunun
hassasiyeti böyle bir tartışmaya uygun değil, bunu da
belirteyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) Yani
keşke bu gerilim olmadan bu konuyu çok daha etraflı
konuşabilseydik; yurttaşlarımızın
yaşadığı ayrımcı muamelelere dikkat çeken, bunu
nasıl gidereceğimize dönük durumlara dikkat çeken bir konuşma
olsaydı. Ben bunu yapmaya çalıştım ancak benim de hoş
görmediğim bir durum ortaya çıktı. Bunu belirtmek ve Parlamentonun
takdirine sunmak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Akçay, siz de bir
değerlendirme yapacaktınız.
Buyurun.
41.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
sataşma, söz atma ve amacı aşan ifadelerin Türkiye Büyük Millet
Meclisinin mehabetine uygun olmadığına, maksadını
aşan sözlerin geri alınması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Sezgin Tanrıkulunun o bahse
konu ifadelerini geri almasını beklerdim. Zaman zaman ve hatta
sıklıkla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerek kürsüdeki
konuşmacıların gerekse Genel Kurulda bulunan milletvekillerinin
karşılıklı sataşma, söz atma ve amacı da
aşan ifadeleri, tahrikkâr sözleri olabiliyor, geçmişte de
bunları çok yaşadık ancak bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisinin
mehabetine uygun değil ve milletvekillerinin
saygınlığına da uygun düşmüyor. O bakımdan ve
konuşulan konunun hassasiyeti nedeniyle, zaten Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak da ben görüşlerimizi ifade ettim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Şimdi, hadisenin meydana
geliş şekli bir an
Bunu uzun uzadıya tartışmaya da
gerek yok ancak bunu ifade ederken maksadını aşan sözlerin de
geri alınması gerekir. Ben, maksadını aşan sözler var
ise olanları MHP Grup Başkan Vekili Erkan Akçay olarak alıyorum,
Sezgin Tanrıkulu da bu sözleri geri alıyor mu?
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
Sayın Tanrıkulu
42.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, HDP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında hiçbir milletvekilini
ilzam edici bir cümle kullanmadığına ilişkin
açıklaması
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, ben de bu konunun uzamasını istemediğim
için biraz önceki konuşmayı yaptım. Evet, yani hem kürsüye,
üzerime yüründü hem de burada, ben de söylemeyi uygun görmediğim sözlerle
karşı karşıya kaldım ve Git! diye bir ifade
kullandım; bunu belirteyim. Dolayısıyla, bana atfen söylenen o
kelimeyi de kullanmadım, bir kez daha Genel Kurulun takdirine sunuyorum
ancak şunu söyleyeyim: Yani bu konu konuşulurken hiçbir
milletvekilini ilzam edici bir cümle kullanmadığım hâlde, Alevi
yurttaşlarımızın uğradığı
ayrımcılığa dikkat çeken bu konuşma nedeniyle bana
gösterilen bu tepkinin de benim kimliğimden kaynaklı bir tepki
olduğunu da burada bir kez daha ifade ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özel
ERKAN AKÇAY (Manisa) Hayır, Sayın
Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Bir saniye
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) Hayır, Alevi
yurttaşlarla ilgili hiç kimsenin bir tepkisi yok, Sezgin Tanrıkulu
konuyu çarptırıyor.
BAŞKAN Sayın Enginyurt, lütfen
tartışmayın.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) Aleviler biziz, biz
Aleviyiz. Bu cümle çok çirkin.
BAŞKAN Sayın Enginyurt, Grup Başkan
Vekiliniz ayakta, lütfen
Sayın Enginyurt, lütfen
Lütfen
Değerli arkadaşlarım, bir önemli
konuda hiç kimsenin kalbinin kırılmasını istemediğimiz
bir gerçek. Bence bütün konuşmalarımızın bu çerçevede
yapılması gerekiyor. Kimsenin incinmemesi ve
tartışmaların da sağlıklı belli bir diyalog
içerisinde geçmesi gerekiyor.
Sayın Özel, sizin de söz talebiniz var ama
Sayın Akçay bir tamamlasın ondan sonra size söz vereyim.
Buyurun Sayın Akçay.
43.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili olarak kendilerine
düşen sözün gereğini yerine getirdiğine, İstanbul
Milletvekili Sezgin Tanrıkulundan da aynı davranışı
beklediğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Sezgin Tanrıkuludan bu ifadelere ilişkin sözlerini geri
almasını beklerken, mevzuyu daha da dağıtan, hatta
farklı mecralara taşıyan birtakım isnatlarda bulundu; diyor
ki: Bunun benim kimliğime yöneltilen bir taarruz olduğu
Kardeşim, senin kimliğin nedir ki? Kimliğin ne? Hangi kimlik?
Hepimizin kimliği milletvekili kimliği ve parti kimliklerimiz var.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Kimliği mi var ki?
BAŞKAN Susalım değerli
arkadaşlar, lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Şimdi, bunu, lütfen,
konunun hassasiyeti nedeniyle bir tartışmaya açmayalım, açarsak
bu uzar gider; hepimiz de üzülürüz, bunlara da gerek yoktur. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin mehabetine uygun, maksadı aşan ve hakarete varan
sözlerin sarf edilmemesi gerekir. Ben, Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkan Vekili olarak bize düşen sözün gereğini yerine getirdim,
Sezgin Tanrıkuludan da aynı davranışı bekliyorum,
eğer getirmezse gereğini de elbette grubu yapacaktır diye
düşünüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Özel, lütfen, siz de bu konuyu, önemi ve
Meclisin mehabeti açısından bir değerlendirin.
OLCAY KILAVUZ (Mersin) Konuyu
çarptırıyor Sayın Başkanım, samimi ve dürüst
davranmıyor.
BAŞKAN Sayın Kılavuz
Sayın
Kılavuz
OLCAY KILAVUZ (Mersin) - Onun için lütfen dürüst
olsun.
BAŞKAN Rica ediyorum, lütfen
Sayın
Kılavuz, rica ediyorum.
OLCAY KILAVUZ (Mersin) - Çünkü bütün Alevi
kardeşlerimiz hepimizin canıdır, hepimizin
başının üstünde yeri vardır.
BAŞKAN Değerli arkadaşlarım
OLCAY KILAVUZ (Mersin) - Ama konuyu başka
mecraya taşıyarak Alevi vatandaşlarımızı istismar
ediyor; bu çok büyük bir ayıptır.
BAŞKAN Sayın Kılavuz, lütfen, böyle
bir usul yok. Bakın, Grup Başkan Vekillerimiz konuyu
açıklıyorlar. Yani -belki maksadı aşan- bilemediğim,
kapattığımız andan itibaren yaşanan bir
tartışmayla ilgili konuşuyorsunuz, bizim tanık
olduğumuz bir olay değil.
Sayın Özel, lütfen siz de toparlayın ve
diğer konuşmacılara fırsat verecek bir konuşma
sürecine girelim.
44.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, hem
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili sıfatıyla hem de
olayın canlı ve yakından bir tanığı olarak hem
konuya bir açıklık getirelim hem de bu hassas konuyu Meclise
yakışır bir şekilde tamamlayalım,
sonlandıralım.
Sondan başlayalım. Sezgin Beyin
gösterdiği hassasiyet apayrı ama Alevilerle ilgili konu
tartışılırken biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
özellikle, Alevilik mezhebinden olmayan bir arkadaşımızı kürsüye
çıkardık ki bu meseleye bir mezhepsel
tartışmaymış gibi yaklaşılmış
olmasın.
Sezgin Beyin ifadesini şimdi televizyondan
dinleyen öyle bir şey anlar ki, bir yanlışı ortaklaşa
yapmayalım. Sezgin Bey kimliğimden dolayı derken onun
kastettiği mesele ile bugün tartıştığımız
mesele aynı mesele değil.
METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) Böyle
bir mesele yok ki zaten.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yani bu yanlışı
yapıp da sanki Alevi yurttaşların sorunu konuşulurken bir
Aleviye tahammül edilememişçesine bir şeyden bahsetmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu konunun yanlış
anlaşılması bu ülkeyi sıkıntıya sokar.
İki: Sezgin Beye konuşması
sırasında, konuşmasının sonlarında çok laf
atıldı. Siz, hassasiyetle, tartışma büyümesin diye
kestiniz. O sırada Sezgin Bey kürsüdeydi. Kürsüye doğru yürümeler
olunca ben koştum, koluna girdim; giderken kürsüye yürüyenleri görünce -kendisinin
biraz önce ifade ettiği gibi- Git!" diye ifade kullandı. Bu
ifade bundan bir harf eksiltmeyle başka türlü anlaşıldıysa
o sözü ben kendim geri alıyorum, değil Sezgin Bey ama bir kişiye
kullanmadığı bir sözü de geri aldıramazsınız, o
da başka bir sonuç doğurur. Üzerine yüründüğü için Git!"
dedi; bunu Git! duyan arkadaşlar var, öbür türlü duyan arkadaşlar
var. Hiçbir milletvekili o bir harf eksiğiyle o kelimeyi kullanmaz,
kullanmamalıdır, kullanmadık. Ardından da, Sayın
Akçayın içeride de burada da söylediği gibi, bu sözün öyle
anlaşılması üzerine söylenen sözleri hiçbir gruba ve kendi
grubuna yakıştıramadığını veya
kullanılmaması gerektiğini söylemesi, o ifadeleri de bence son
derece uygundur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayın, bitirelim
artık Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu meselenin burada bu
şekilde bağıtlanması, bağlanması ve gündemimize
kaldığımız yerden devam etmemizin Türkiyenin de Meclisin
de hayrına olduğunu düşünüyorum.
Sayın Akçayın Bu yapılmazsa
grupları
derken de tutanak altında olmayan bir süre olduğu
için İç Tüzüksel, yapacak bir şey yok zaten, onun
dışında da bir başka şey anlamak istemeyiz. O konuda
da tutanak açıkken söylenen sözlerle ilgili, grupların ve sizin
yapacağınız işlemler var; tutanağın kapalı
olduğu süreyle ilgili de hassasiyetimizi ortaya koyuyoruz. Bu konuda tüm
yanlış anlaşılmaları, tüm bu gruplar olarak bertaraf
ediyoruz.
BAŞKAN Peki.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Levent Gökün, kökeni ne olursa olsun bütün
yurttaşlarımızın Türkiye Cumhuriyetinin eşit birer
yurttaşı olduğuna, partilerin ulusal bütünlüğümüzün
bozulmaması adına hassas davranması gerektiğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN Değerli arkadaşlarım,
elbette hepimizin ortak değerleri var, ortak değerlerimizin en
başında gelen payda Türkiye Cumhuriyetinin eşit birer
yurttaşı olmamız. Bu ülkede yaşayan, kökeni ne olursa
olsun, bütün yurttaşlarımız Türkiye Cumhuriyetinin eşit
birer yurttaşıdır ve devletin görevi de yükümlülüklerini herkese
eşit yerine getirmesidir.
Türkiyedeki yaşanan sıkıntılar
karşısında bence yapılması gereken, bütün partilerin,
bütün yurttaşlarımızın ortak bir yurttaşlık
duygusu içerisinde hareket etmesi ve ulusal bütünlüğümüzün
bozulmaması adına çok hassas davranılmasıdır.
Ben, bu tartışmada gerek Sayın
Akçaya gerek Sayın Özele teşekkür ediyorum. Sayın
Bostancı da az önce yaptığı açıklamalarla buna
katkı sağladı. Birazdan Sayın Oluça da söz vereceğim.
Ama öncelikle grup önerisinin bir ikmalini tamamlayayım, ondan sonra
diğer çalışmamıza devam edelim.
Hep kendimize yakışanı yapalım.
Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşları olarak kendimize düşen
görev, böyle tartışmalarda sorunları tartışmak ama
tartışmaların başka mecralara kaymasını da
önlemek olmalıdır diye düşünüyorum.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 2/12/2019 tarihinde İstanbul
Milletvekili Zeynel Özen ve arkadaşları tarafından, Alevilere
yönelik gerçekleşen sistematik saldırıların detaylı
olarak araştırılması amacıyla verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 4 Aralık 2019 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Son konuşmacı olarak, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz Sayın
Cemal Bekleyi davet ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Bekle.
AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL BEKLE (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; HDP Grubu
tarafından Meclis Başkanımıza sunulan, Alevi toplumunu
hedef alan tehdit ve sorumluların bulunmasına yönelik Meclis
araştırması komisyonu kurulması teklifi üzerine AK
PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Malumunuzdur ki, geçtiğimiz günlerde
İzmirimizin Gaziemir ilçesinde Alevi bir
vatandaşımızın evi çirkin bir saldırıya maruz
kalmıştır. Öncelikle, bunu yapanları şiddetle
kınıyorum. Nitekim, başta Sayın
Cumhurbaşkanımız olmak üzere, İçişleri
Bakanımız, AK PARTİ Sözcümüz Sayın Ömer Çelik ve
Emniyetimiz olaya anında müdahale etmiş, en sert tepkiyi vererek
milletimizin birliğine ve beraberliğine sahip
çıkmıştır. Sorumlular hakkında gerekli idari
soruşturma ilgili bakanlığımız ve
kurumlarımızca devam etmekte olup failleri en kısa sürede
yakalanıp yüce adaletin önünde hesap verecektir.
Biz, AK PARTİ olarak, etnik kökene dayalı
ayrımcılığı reddettiğimiz gibi, mezhep ve
meşrep eksenli ayrımcılığı da reddediyoruz.
Bizler, her zaman, farklılığımızın bir
zenginliğimiz ve birlikteliğimizin geleceğimiz olduğuna
inanmış bir anlayışa sahibiz. Bahsi geçen konuda -ki
hepimiz biliyoruz- biz bu oyunu daha önce de millet olarak gördük; Çorumda
gördük, Kahramanmaraşta gördük, onlarca evladımızı
provokasyonlara kurban verdik. Bu yaşananlar, maalesef, çocukken
dinlediğimiz Ali Baba ve Kırk Haramiler masalını
hatırlatıyor bize. Ali Babanın evine işaret koyan
haramilerin yaptığı gibi, Alevi
vatandaşlarımızın evine işaret koymak da harami
işidir; bunu yapanlar haramidir, bunu yapanlar hayduttur, bunu yapanlar
alçaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye, artık, soğuk savaş
döneminden kalma çatıştırıcı, kavgacı
böl-parçala-yönet politikalarını geride bırakmıştır.
Başta Alevi yurttaşlarımız olmak üzere, tüm milletimiz bu
bayatlamış oyunlara gelmeyecek kadar tecrübe
kazanmıştır.
Nasıl ayıralım? Alevi
kardeşlerimiz, yıllardır omuz omuza, beraberce
yaşadığımız, bazılarımızın
kapı komşusu, bazılarımızın iş arkadaşı,
bazılarımızın damadı,
bazılarımızın gelini, sizden, bizden, bu toplumun ta
içinden gelen kardeşlerimizdir. Hâl böyleyken Alevi Sünni diyerek neyi
neyden ayırmaya, kimi kimin yanından uzaklaştırmaya
çalışıyoruz?
Ben, bugün yüce Meclisimizin, değerli
milletvekillerimizin huzurunda, Türk milletinin huzurunda, provokasyonlara
gelmememiz gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Nasıl
ki etin tırnaktan ayrılması mümkün değil ise bizlerin de bu
anlamda Alevi-Sünni diye ayrıştırmaya çalışmamız
mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
CEMAL BEKLE (Devamla) Bu toprakların
mayasını çalan Hünkâr Hacı Bektaş Velilerin, Anadolumuzun
gönül sultanı Yunus Emremizin, hoşgörümüzün timsali Hazreti
Mevlânamızın, Pir Sultan Abdalımızın öğretileri
var iken bu öğretiler buna müsaade etmez; hemen her ailede var olan
Alilerimiz, Hüseyinlerimiz, Hasanlarımız, Fatmalarımız,
analarımız buna müsaade etmez ve yine, en kutsalımız
camilerimizin en güzel yerlerini, en nadide köşelerini süsleyen ehlibeyt
isimleri buna müsaade etmez. Bu millet hiçbir zaman 4 halifeyi birbirinden
ayırmamıştır, her birini eşit sevmiştir. Hazreti
Peygamber Efendimizin Ayrılıkta azap vardır, birlikte rahmet.
sözü boşuna söylenmemiş bir sözdür.
Sözümü Hacı Bektaş Veli hazretlerinin bir
sözüyle bitirmek istiyorum: Bir olalım, iri olalım, diri
olalım.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Sayın Oluç, bir söz talebiniz vardı.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
45.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, Meclis çatısı altında yapılan
tartışmaların sorunları çözücü olması gerektiğine
ve Türkiyede yaşayan yurttaşlarımızın her türlü
farklılıklarıyla bir birlik oluşturduğuna ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, evet, bir gerilim
yaşadık. Meclisimiz, bütün milletvekillerimiz, bütün partiler
aslında bu tür konuları suhuletle tartışabilmelidir ve ele
alabilmelidir çünkü konu ciddidir, konunun toplumsal ve tarihsel bir yanı
vardır. Bu tür tartışmalar bu Mecliste ilk defa
yapılmıyor, daha önce çeşitli tartışmalar da yapıldı.
Ben yanlış hatırlamıyorsam sayıyı, 7 kez Alevi
Çalıştayı yapıldı, tartışıldı.
Yani bu tartışmaların sorunları çözücü adımlar
doğrultusunda olması iyi bir şey olur. Dolayısıyla,
gerginliğe gerek olmadığını düşünüyoruz.
Türkiye'de yaşayan herkes, bütün
yurttaşlarımız her türlü farklılıklarıyla bir
birlik oluşturmaktadır. Yani bütün kültürel, kimliksel, etnik,
inançsal farklılıkların hepsi bizim zenginliğimizdir ve bu
farklılıkların birliği bizim aslında gücümüzü
oluşturmaktadır. Dolayısıyla hiçbir
yurttaşımıza karşı ayrımcılık
yapılmasını, nefret söylemini kimse kabullenmemelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Alevi sivil
toplum kuruluşlarının, derneklerinin talepleri, esas
itibarıyla eşit yurttaşlık talepleridir; cemevlerinin
ibadethane kabul edilmesi gibi taleplerdir. Dolayısıyla bunların
hepsinin suhuletle tartışılabileceğini düşünüyoruz.
Bir kez daha teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Peki.
Değerli arkadaşlarım, birazdan Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun raporlarına ilişkin
görüşmelere başlayacağız.
Şimdi, öncelikle bazı hususları
açıklamak istiyorum. Bu Komisyon raporları yaklaşık on yedi
yıldır görüşülmeyen bu raporlar üzerindeki görüşmelerde
konuşma süreleriyle ilgili Kanunlar Dairesi ve Meclis parti grupları
olarak bir çalışma yapıldı ve bu çalışma
çerçevesinde, partilerin kendi gruplarının belirledikleri süreler
çerçevesinde siyasi partilere ve itiraz eden milletvekillerimize söz
vereceğiz.
Tabii, ben her zaman, grubu bulunmayan siyasi
partileri de gözetiyorum. Grubu bulunmayan siyasi partilerimize de grup
konuşmalarından sonra -yerlerinden- isterlerse söz vereceğim.
Bir hazırlık yaparlarsa da iyi olur.
Değerli arkadaşlarım, bu süreler
İç Tüzükten kaynaklanan süreler değil; her partinin süresini Grup
Başkan Vekilleri belirlediği için
konuşmacılarımızın konuşma sürelerine azami
riayet etmelerini rica ediyorum. Yani konuşma süreleri biten
arkadaşlarımız konuşma sürelerinde sözünü çok açık bir
şekilde tamamlayamamışsa ek süre vermemeyi düşünüyorum
çünkü uzun bir görüşme bizi bekliyor.
Ayrıca, şimdi söz vereceğim 5
arkadaşımın dışında, 60a göre söz taleplerini de
ancak birleşimin sonunda yerine getireceğimi ifade ediyorum.
Dolayısıyla süratli bir görüşme yapmak ve tartışmaları,
konuşmaları, müzakereleri bitirmek durumundayız. Bu çerçevede,
siyasi parti gruplarımızın temsilcilerinin kendilerine
ayrılan ve gruplarının kendilerine tahsis ettiği süreleri
en iyi şekilde kullanmalarını kendilerinden rica ediyorum.
Şimdi 60a göre söz taleplerinden ilk söz,
Sayın Toğrula aittir.
Buyurun.
46.- Gaziantep Milletvekili Mahmut Toğrulun,
Halkların Demokratik Partisine yönelik siyasi soykırım
operasyonlarının devam ettiğine ilişkin
açıklaması
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, partimize yönelik siyasi
soykırım operasyonları maalesef devam ediyor. Elbistanda Ali
Kısa, Elif Kısa ve Bekir Kara 03/12/2019da, gece gözaltına
alındılar, bugün tutuklandılar. Aynı kişiler 13
Kasımda gözaltına alınmıştı ve iki gün sonra
serbest bırakılmıştı. Ancak tekrar gözaltına alınan
bu 3 arkadaşımız bugün tutuklandı. Ali Kısa ve Bekir
Kara şu anki ilçe yöneticimiz, Elif Kısa ise önceki ilçe yöneticimiz.
Ali ve Elif Kısa 70 yaşındalar ve 2 çocukları var
Sayın Başkan; biri yüzde 80 zihinsel engelli, diğeri de duyma ve
konuşma engelli. Evde başka kimseleri yok. 2 çocuk evde tek
başına kendine bakma ve yaşamlarını sürdürebilme gücü
ve becerisinde değil. Aile bunu gözaltında dile getirmiş ancak
ikisi buna rağmen tutuklanmıştır. Ben burada
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN 60a göre bir dakika biliyorsunuz.
Sayın Fendoğlu
47.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal
Fendoğlunun, Malatya ilinin çehresini değiştirecek
yatırımların beklediğine ilişkin açıklaması
MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) Teşekkür
ederim Başkanım.
İlimiz Malatyanın çehresini
değiştirecek ve en kısa zamanda yapılması ve
bitirilmesi gereken yatırımlarımız mevcuttur. Şöyle
ki: Hızlı tren projesi, 4 Eylül Mavi Treninin -üç buçuk yıldan
beri yapılmıyor- yeniden seferlerine dönmesi, Kuzey Çevre Yolu,
şehrin büyümesi için yeni alt merkezler, besicilik organize sanayi sitesi,
Şahnahan Deresinin iyileştirilmesi ve çevresindeki köylerle birlikte
arıtma projesinin yapılması, TİGEM arazisinin hayvancılığa
açılması, Akçadağ Sultansuyu Harasında -ki burası
Osmanlı mirasıdır, at yetiştirmede bir numaradır
Türkiyede- hipodrom talepleri vardır. Yine, kimya organize sanayisinin
kurulması ve son olarak da yine kayısı birliğin
kurulması ve Şire pazarının daha iyileştirilmiş
bir yere taşınması Malatyamızın ve bölgemizin
çevresini ve ekonomisini değiştirecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Kaboğlu
48.- İstanbul Milletvekili İbrahim Özden
Kaboğlunun, Balıkesir Milletvekili Pakize Mutlu Aydemirin insan hakları
ihlallerinin araştırılması amacıyla TBMM
Başkanlığına verilmiş olan CHP grup önerisi üzerinde
AK PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
Türkiyede insan hakları ihlalleri olduğunu söylemek abesle
iştigaldir. ifadesine ilişkin açıklaması
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verilen
insan hakları ihlallerini araştırma önergesi üzerine Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz alan vekil Türkiyede insan
hakları ihlalleri olduğunu söylemek abesle iştigaldir.
demişti. Vekil Pakize Mutlu Aydemirin İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu üyesi olduğunu öğrenmiş bulunuyorum.
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun görevi insan hakları
ihlallerini incelemek, araştırmak ve gereğini yapmak olduğuna
göre kendisi abesle iştigal etmiyor mu? Abesle iştigal etmek boş
işlerle uğraşmaktır. Eğer insan hakları ihlalleri
yoksa kendisini bu Komisyondan istifaya davet ediyorum ve bu konuyu, bu
talebimi AK PARTİ Grubunun takdirlerine sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Karahocagil
49.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent
Karahocagilin, AK PARTİ hükûmetlerinin on yedi yıldır köylünün,
tarımın yanında yer aldığına ilişkin
açıklaması
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya)
Kırsalda 25 bin proje, toplam 10 milyar TL hibe ödemesiyle 200 bin
yurttaşımıza istihdam sağladık.
Gıda denetimlerini yılda 1 milyonun
üzerinde çıkardık. Denetçi sayısı 2002de 1.500ken 2018de
bu sayıyı 6.825e, denetim sayısını 1 milyon 124 bin
918 adede çıkardık.
Bitkisel üretimimizi yüzde 20 artırdık.
Başta buğday, mısır, çeltik ve ayçiçeği olmak üzere
birçok üründe cumhuriyet tarihimizin üretim rekorlarını
kırdık. 2002de 98 milyon ton olan bitkisel üretimimiz 2018 yılında
117 milyon tona çıkmıştır. Üreticiyi korumaya yönelik 2019
yılında hububat, bakliyat, üzüm, çay ve fındık alım
fiyatları enflasyon oranı üzerinde hasat öncesinde
açıklanmıştır.
On yedi yıldır köylünün, tarımın
yanında yer alan AK PARTİ Hükûmeti, bundan sonra da tüm gücüyle
üretimin, köylünün
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bahşi
50.- Antalya Milletvekili Feridun Bahşinin,
Kumluca-Kemer yolu yapımına ne zaman başlanıp ne zaman
tamamlanacağını, Alacasu mevkisi ve Phaselis Antik Kenti
arasında bulunan tünelin ne zaman bitirileceğini Ulaştırma
ve Altyapı Bakanından öğrenmek istediklerine ilişkin
açıklaması
FERİDUN BAHŞİ (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kumluca ile Antalyayı birbirine bağlayan
D400 Kara Yolu 2018de meydana gelen heyelan nedeniyle uzun süre trafiğe
kapanmıştı. Heyelanın ardından bölgede yol yapım
çalışmaları başlatılmıştır ve hâlâ
devam etmektedir. Ayrıca, yine bu yol üzerinde Alacasu mevkisi ve Phaselis
Antik Kenti arasında bulunan bölgede de Ocak 2016dan beri 1.300 metrelik
bir tünel yapımına başlanmış ama bir türlü
bitirilememiştir. Buna göre, Kumluca-Kemer yolu işinin başlama
tarihi nedir, ne zaman tamamlanacaktır? Yolun çökmesinde yüklenici
firmadan kaynaklı hatalar var mıdır? Yapımına 2016da
başlanan Alacasu mevkisi ve Phaselis Antik Kenti arasında bulunan
tünelin bitirilmesi ne zaman olacaktır? Bu bölgede sürekli ölümlü trafik
kazaları yaşanmaktır. Kara yolunun ve tünelin bir an önce
tamamlanması için ne beklenmektedir? Biz Ulaştırma Bakanına
soruyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, alınan
karar gereğince gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin
2011-2014 ve 2015-2016 Yılları Denetimine İlişkin Raporlarının
Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün
2011-2016, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk
Orman Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo-Televizyon
Kurumunun 2015-2016, Toplu Konut İdaresi
Başkanlığının 2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demiryolları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016
Yıllarına Ait Bölümleri ile Raporların Bu Bölümlerine
Yapılan İtirazlar ve Komisyonun Görüşü üzerindeki
görüşmelere başlıyoruz.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2011-2014 ve 2015-2016
Yılları Denetimine İlişkin Raporlarının Devlet
Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun
2015-2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2011-2016 Yıllarına Ait Bölümleri ile
Raporların Bu Bölümlerine Yapılan İtirazlar ve Komisyonun
Görüşü (3/21, 22, 23, 24, 25, 26, 27) (S. Sayısı: 143) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon raporlarının itiraz edilen
bölümleri ve raporlara yapılan itirazlar ile Komisyonun görüşü 143
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Komisyon raporları, Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun
2015-2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2011-2016 yılları hesap ve işlemlerinin
ibra edilmesi şeklinde karara bağlanmıştı.
İtirazlar üzerine Komisyonun itiraz olunan hususlara dair görüşü ise
bu kuruluşlara ait hesap ve işlemlerinin ibra edilmesi
şeklindedir. Görüşmeler sonunda, itiraza konu edilen ve itiraz
üzerine ibra edilmelerine karar verilen 6 kuruluşa ait 32 hesap yılına
ilişkin Komisyon görüşü ayrı ayrı oylarınıza
sunulacaktır.
Yapacağımız genel görüşmede ilk
söz hakkı, itirazı yapan milletvekili veya uygun görülecek diğer
milletvekiline aittir. Daha sonra, siyasi parti grupları adına 1
üyeye, şahısları adına 2 üyeye söz verilecektir.
Ayrıca, istemi hâlinde Komisyona söz verilecek, bu suretle görüşme
tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri, itirazı yapan
milletvekili için on dakika, Komisyon için yirmi dakika, siyasi parti
grupları için, alınan karar gereğince altmış
beşer dakika -ki bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir- ve şahıslar için onar dakikadır.
Değerli milletvekilleri, bu çerçevede
açıkladığım görüşme sürecinde ilk söz, itiraz sahibi
milletvekili olarak İzmir Milletvekilimiz Sayın Atila Sertele
aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Sertel, süreniz on dakika.
ATİLA SERTEL (İzmir) Sayın
Başkanım, sevgili arkadaşlar, KİT Komisyonunun sevgili
Başkanı ve üyeler; 2003 yılında bu Meclise Atatürk Orman
Çiftliğinin hesapları getirilmiş 1998 ve 1999
yıllarının denetlemesine ilişkin. O tarih de Demokratik Sol
Parti, MHP ve Anavatan Partisinin koalisyonu olduğu dönem. O dönemde
Atatürk Orman Çiftliğine ilişkin hesaplar Meclis Genel Kuruluna
indirilerek görüşülmüş. 2004 yılında, yine, 2000-2001
yıllarına ait dönem Meclis Genel Kuruluna getirilmiş ve 2004
yılından bugüne kadar KİT Komisyonunun
çalışmaları ne yazık ki Meclise Genel Kuruluna
indirilmemiş ve burada tartışılmamış,
konuşulmamış.
Aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT
Komisyonun kurulma amacı, Türk milleti adına yasama yetkisini
kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun denetim yetkisinin
KİT Komisyonuna verilmesinden ibaret. Yani biz burada ne yapıyoruz
KİT Komisyonu üyeleri olarak -35 kişi- bütün partilerin katılımıyla?
KİTlerdeki hesapları, bilançoları ve aynı zamanda
işleyişi Sayıştay raporlarına da bakarak;
eksiklikleri, aksaklıkları ve muhasebe hatalarını da
bularak denetlemeye çalışıyoruz.
Tabii, son dönemde, geçtiğimiz günlerde
konuştuğum gibi, Sayıştay raporlarının
hazırlanmasında eksiklikler var. Siyasi iktidarın
baskısı temelinde oluşturulan Sayıştay raporları
bilançolara ve yolsuzluklara fazla girmemesine rağmen, biz, geçmiş
dönemde yapılan hukuksuzluklara, haksızlıklara da itiraz ederek
Meclisin önüne indirip tartışmak, konuşmak istedik. Burada
Devlet Hava Meydanları İşletmesini, Çay İşletmeleri
Genel Müdürlüğünü, Atatürk Orman Çiftliğini, Türkiye Cumhuriyeti
Devlet Demiryollarını, Türkiye Radyo Televizyon Kurumunu ve Toplu
Konut İdaresi Başkanlığını Cumhuriyet Halk
Partisinde itiraz eden grup adına arkadaşlarımız onar
dakika anlatacaklar; ben de TRTyle ilgili düşüncelerimi
söyleyeceğim.
Ama şunun altını çizmek istiyorum
sevgili arkadaşlar: Çoğunluk her zaman azınlığı
oylarıyla yenebilir; o komisyonda bütün hukuksuzluklar, hesap, muhasebe
hataları olmasına rağmen eller kalkar, vicdanlar susar,
Akladık. zannedersiniz, Aklandı. sanılır ama toplum
nezdinde onu aklamak mümkün değildir. Biz bununla ilgili geçmiş
dönemden pek çok olayı sevgili başkanım -KİT Komisyonu CHP
grup başkanıydı o zaman- Haydar Akar ve diğer
arkadaşlarımızla birlikte Türkiye'nin, kamuoyunun gündemine
taşımaya çalıştık, hatta suç duyurularında
bulunduk fakat sonuç alamadık çünkü Komisyonda kalkan eller o
yolsuzlukları, o usulsüzlükleri örttü. Bu yolsuzlukları ve usulsüzlükleri
söyleyen biz değiliz, toplum da bizi yanlış anlamasın yani
bir iddia ortaya koyup da Bunlar böyle oldu. diyen de biz değiliz.
Diyenler kimler? Sayıştay müfettişleri. Sayıştay
müfettişleri inceliyorlar, raporlar hazırlıyorlar ve o raporlar Meclise
geliyor ve o Sayıştay raporlarını KİT Komisyonu
üyeleri olarak bizler okuyoruz ve orada gördüğümüz eksikliği,
aksaklığı KİT Komisyonunda dile getirmeye
çalışıyoruz.
Sevgili arkadaşlarım, onlardan iki tane
çarpıcı örneği vermek istiyorum. Biri, Phuket Adasına
giden bir genel müdür; 38 bin lira yapmış kendi
maaşını, TÜBİTAK bünyesinde faaliyet gösteren Marmara
Teknokentin Genel Müdürüyken maaşına olağanüstü zam yaparak çok
güzel bir ortamı kendine sağlamış.
Aslında bir haksızlığı ve
hukuksuzluğu da Mecliste huzurunuzda söylemek istiyorum. KİTlerde
bir eşitlik ve adalet de yok, KİTlerde genel müdür
maaşlarında da bir adalet ve eşitlik yok; isteyen istediği
gibi yönetim kurulu üyeliklerini de isteyen istediği gibi
maaşlarını da ayarlayabilir bir noktada, bunun da
haksızlık olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, KİTlerde
yönetim kurulu üyeliklerinin de liyakat temelinde
olmadığını buradan ifade etmek isterim. Niye ifade etmek
isterim? Hiç olayla ilgisi olmayan kişilerin ve eski AK
PARTİlilerin, eski bakanların, eski milletvekillerin o komisyonlarda
maaşa bağlandığının gerçeğini de burada
ifade etmek isterim.
Bu Genel Müdürün adını da vereyim: Orhan
Çömlek. Bu Genel Müdür, Genel Müdür olduğu sırada Phuket
Adalarına bir şirket tarafından davetli olarak götürülüyor.
Uçak biletleri alınıyor, otelde ağırlanıyor, yemesi
içmesi sağlanıyor; her şey güzel. Bu şirketle ne
ilişkisi var onu bilemem ama şirket tarafından
ağırlandığı gerçeği var. Ama bu Genel Müdür ne
yapıyor? Orada topladığı faturaları, orada
topladığı fişleri getiriyor, kendi kurumundan tahsil
ediyor; yetmiyor, yolluk ve ödenek alıyor sevgili arkadaşlar. Bunu
tespit ettik, arkadaşlarımla beraber basın toplantısı
yaptık, açıkladık. Fakat bu arkadaş görevden
alındığında, biz, hak yerini bulmuş, tamam, çok güzel
oldu; bu Orhan Çömlekin çömleği patladı dedik. Meğerse
adamı aldılar oradan ama Sağlık Bilimleri Üniversitesi
öncülüğünde kurulan teknoparkın genel müdürü yaptılar ve bu
Genel Müdür de ne yazık ki devam ediyor oradaki görevine.
Yine, PTTdeki bir hadiseden bahsetmek istiyorum:
Eskiden, 2015 yılına kadar bir genel müdürün toplam harcama yetkisi
sınırlıydı, 2.750 lira aylık bir örtülü ödenek
harcaması vardı. 2015te bunu yönetim kurulu kararıyla kaldırdılar,
sonrasında bu tören ve temsil ağırlama giderleri öylesine
arttı ki uçsuz bucaksız bir noktaya vardı. Kenan Bozgeyikten
önceki Harun Maden isimli Genel Müdür, 750 bin TL örtülü ödenekten bir yıl
içinde para harcadı, 750 bin TL. Hani diyoruz ya her seferinde işte
yetim hakkıdır, garibanların hakkını çiğniyorlar,
yiyorlar falan. Hep edebiyatını yapıp da somut olarak bu
insanları cezalandırmadığımız sürece Türkiyedeki
yolsuzlukların ve hukuksuzlukların da üstesinden gelemeyeceğimiz
belli.
Ondan sonraki genel müdür de aynı şekliyle
bu işi yaptı. Bize yaptıkları açıklamada Kenan
Bozgeyik bize yaptığı açıklamada -o da sekiz ayda 458 bin
lira civarında para harcamış- Bizim maaşlarımız
yetmiyor. O yüzden bu örtülü ödeneği biz yönetim kurulu üyelerine, orada
bulunan daire başkanlarına fiş ve fatura
karşılığı paylaştırıyoruz. dedi.
Meğerse balık restoranından fiş geliyor, gümüş
takıdan fiş geliyor, takım elbiseden fiş geliyor;
beyefendilerin maaşlarına ekleniyor.
Biz de dedik ki: Ya, bunu böyle yapmayın, gidin
iktidardan zam isteyin, maaşlarınız normal düzeye gelsin. 1
kişi almamış arkadaşlar, ona teşekkür ediyorum
gerçekten; Doktor Ahmet Genç. Yönetim Kurulu üyesi, Hazineden gelen Doktor
Ahmet Genç örtülü ödenekten 1 kuruş kullanmamış. (CHP
sıralarından alkışlar) Diğerlerinin hepsi bunu
kullanmış.
Bunları niye anlattım? Bu ve benzeri
olaylar o kadar çok ki KİTte, o kadar çok tartışıyoruz ki.
Sayın Başkan da biliyor, buradaki arkadaşlarımız da
biliyor. Biraz sonra arkadaşlarımız da anlatacak bütün
kurumlardaki olayları, ben de TRTyi anlatacağım on
dakikalık sınır içerisinde. Sürem bittiği için kesmek
istiyorum ama şunu söylemek istiyorum arkadaşlar: Ya, bu, bir vicdan
meselesinden öte bir hadise. Yasalara uymayan, kanunları çiğneyen,
usulsüzlük yapan kimse onu asla kimsenin korumaması lazım. Eğer
bunu yaparsak Türkiyede gerçekten tüyü bitmemiş yetimin hakkını
savunan insanlar oluruz ama ötesi lafügüzaf olur, hikâye olur. Bal tutan
parmağını yalar. der gibi, bal tutanlar parmaklarını
yalamayı sürdürdüğü müddetçe de Türkiye bir adım ileri gidemez.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Raporu Grup Başkan
Vekillerine beşer dakika söz vereceğim. Arzu eden Grup Başkan
Vekili kullanabilir, arzu etmeyen kullanmayabilir; kendisinin takdiridir.
Grupların adına verdiğimiz bu sözlerin emsal teşkil etmemek
üzere olduğunu da kayıtlara geçiriyorum.
Şimdi ilk sözün İYİ PARTİ Grup
Başkan Vekili Lütfü Türkkana ait olduğunu ifade ediyor, kendisini
kürsüye davet ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Türkkan. Bunlara
bugün uzatma uygulamayacağımızı baştan açıklamıştık.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 6 kamu kuruluşunun 2011-2016
yılları arasındaki Sayıştay denetim
raporlarını konu alan tespitleri için ilgili itirazların KİT
Komisyonunda görüşülmesiyle ilgili söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu kurumlar arasında Devlet Hava
Meydanları İşletmesi var, Çay İşletmeleri Genel
Müdürlüğü var, Atatürk Orman Çiftliği var, Türkiye Radyo Televizyon
Kurumu var, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve Devlet
Demiryolları Genel Müdürlüğü yer alıyor. Bu kurumlarla ilgili
detaylı konuşmaya sürem yeterli değil, beş dakika bunun
için yeterli bir süre değil ama muhalefet şerhimizde de zaten
bunlarla ilgili birçok itirazımızı belirttik. Bu yüzden
kısa kısa değinerek bir tablo çizmek istiyorum size.
KİT Komisyonundaki görüşmelerde itiraz
edilen konular ne kadar hayati olursa olsun, itiraz muhalefetten geldiği
için, her şeyde olduğu gibi kesinlikle bu itirazlar kabul görmüyor ve
zannediyorsunuz ki Her şeyi biz doğru yapıyoruz. Doğru
yapmadığınız ortaya çıktı. İşte, dün
Sayın Cumhurbaşkanı Doğru yapmıyorsunuz. dedi, hatta
bir de sizi suçladı, sermaye yanında yer almakla suçladı; Ben
halkımın yanımdayım, ona evet diyenler sermaye
yanında. dedi, sizi sermaye yanında olanlar olarak suçladı Sayın
Cumhurbaşkanı. Geç kalmış, on yedi senedir siz sermayenin
yanındasınız, Sayın Cumhurbaşkanı on yedi sene
sonra söylüyor bunu. Bu muhalefet sözcülerinin tekliflerini, önerilerini
dikkate almazsanız başınıza bu kazalar daha çok gelecek.
Bunu Komisyonda da yaşadık. Örneğin,
ÇAYKURla ilgili görüşmede
Kuruluş sürekli zarar ediyor. Enteresan
bir şey söyleyeceğim size: ÇAYKUR Varlık Fonuna devredilmeden
önce devamlı kâr eden bir kuruluştu, Varlık Fonuna bir
devredildi ÇAYKUR zarar etmeye başladı. Bununla ilgili ben -milletvekili
değildim o dönem, bir ara dönemde- dedim ki: ÇAYKURu yurt
dışına satacaklar. Şimdi Sanayi Bakanı olan Sayın
Mustafa Varank, o zaman danışmandı, itiraz etti Böyle bir
şey olur mu?, önemli bir bürokrat daha itiraz etti Böyle bir şey
olur mu? Bakın, buradan bir daha söylüyorum: ÇAYKUR zarar ettirilerek,
değeri düşürülerek yine bir yandaşa peşkeş çekilmek
üzere kılıf hazırlanıyor, şu anda siz de ona alet
oluyorsunuz. Sermayeden yanasınız." diyor ya onu söylüyorum.
Sermaye dediğiniz böyle bir katılımcı bir sermaye de
değil, milletin sermayesi de değil, bir KOBİ de değil; 5-6
müteahhidin arasında paylaştırılan bir sermayeden
bahsediyorum. Sermaye düşmanı gibi de kimse düşünmesin beni.
Bunu sıklıkla yapıyorsunuz zaten sadece ÇAYKURda değil.
Bu yapılan itirazların hiçbiri
incelenmediği için de bir sonuca varılmıyor. Şunu biliyoruz
ki: Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar süregelen bu köklü kurum ve
kuruluşlar sizlerin yönettiğiniz süreçteki kadar kötü yönetilmedi,
sizlerin yönettiğiniz süreçteki kadar hiç kötü kokular gelmedi bu
kurumlardan. Sizlerin yönettiğiniz süreçte her türlü vurgun vesaire gibi
söylentiler ayyuka çıktı ve bunları yalanlamak için de hiçbir
şey yapmadınız yani sanki Alan razı satan razı, biz
yapıyoruz, size ne? der gibi pozisyondasınız. Bunlarla ilgili
hiç hesap sorulmaz mı? Vallahi soruluyor yani seneler sonra da olsa
mutlaka soruluyor, bunu da bir kere daha size ikaz edeyim istiyorum.
Devlet Hava Meydanları İşletmesinden
bahsedeceğim üçüncü havalimanıyla ilgili. Üçüncü havalimanı
önemli bir projedir, yeri yanlış seçilmiştir bence, teknik
adamlar da öyle diyor. Şu anda suyun tahliyesi konusunda ciddi meseleler
var, kış geldi, uçuşlar ciddi anlamda sekteye uğruyor.
Üçüncü havalimanı bu ülke için, turizmin kalkınması için,
özellikle Uzak Doğuya transit sefer yapılabilecek güzel bir lokasyon
olması açısından İstanbulda üçüncü havalimanı önemli
bir meseledir ama tabii Yeşilköy'ü de kapatmamak kayıt ve şartıylaydı;
oraya da yazık ettiniz, onu da söyleyeyim. Yeri, seçilen yeri
yanlıştır; bunu da ekoloji uzmanları söylüyor, teknik
adamlar söylüyor. Ama burada, bir de Kütahya Zafer Havalimanı var. Yani
Kütahya Zafer Havalimanı tam bir garabet; yapılma şekli,
ihalesi, verilen garanti sayısı tam bir garabet; çok kötü örnekler
bunlar.
Bu kurumların hangisinden bahsedeceğime
ben de şaşırıyorum ama beş yılda
konuşulması gereken o kadar çok konu var ki; örneğin, TRT.
İbrahim Erenin çiftliğine dönmüş. diyorum, beni ikide bir
mahkemeye veriyor. Bu İbrahim Ereni ben çok eskiden tanırım,
gençliğini bilirim, babası arkadaşım ama arkadaş yani
bu Hükûmete yakın olmak demek, sana verilen kurumu babanın
çiftliği gibi yönetmek anlamına gelmez ki ya. İyi yönet, biz de buradan
alkışlayalım Bakın, İbrahim Eren TRTyi o kadar güzel
yönetti ki. diyelim ve bundan da onur duyalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sağ olun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İkinci söz talebi Sayın
Akçayın.
Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biraz sonra
arkadaşlarımız bu raporlara ilişkin grubumuzun
görüşlerini bir saat boyunca ayrıntılı olarak ifade
edeceklerdir. Şu kadarını söyleyeyim: Biz Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak bu KİT raporlarının Genel Kurulda
görüşülmesini ve tartışılmasını olumlu
bulduğumuzu ifade ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Peki, ben de teşekkür ederim.
Söz talebi Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekili Sayın Hakkı Saruhan Oluça aittir.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, kamu iktisadi
teşebbüslerini tartışmaya başlayınca tabii, kısa
bir hatırlatma yapmak istiyorum. Bunun tarihine kısaca bir bakmak
lazım, çok hızlı geçeceğim. Türkiyede 84 yılında
başlatıldı bir özelleştirme harekâtı diyelim, otuz
beş yılını geride bıraktı ve bu sırada
birçok KİT başta olmak üzere, çok sayıda kamu üretim alanı,
arsası ve varlığı satıldı. 96da KİT
sistemindeki kuruluş sayısı 58ken, 2003 sonrası
hızlanan özelleştirmelerle KİT sayısı 18e kadar
geriledi, KİTlerin özelleştirilmesinin yüzde 90 gibi bir
çoğunluğu aslında Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarları döneminde yaşandı. 25 milyar doları aşan
değerde KİT sanayi kuruluşunun satışının
yanı sıra sayıları 100ü aşan irili ufaklı ve
Anadolunun özellikle az gelişmiş illerine
dağılmış kamu işletmesi de kapatılarak
KİTlerin tasfiye süreci sürdürüldü. Özelleştirme dalgası
hız kazanmadan önce, 1984te KİTlerde 653 bin kişi
çalışıyordu, şimdi sanıyorum bu rakam 100 binin
altına indi. KİT sisteminin toplam gelire katkısı 1985te
yüzde 6,2 iken geldiğimiz noktada yüzde 1in altına geriledi.
Şimdi, KİTlerin tasfiye sürecinde en
büyük zararı sanayi sektörü gördü, kamunun sanayiye
yatırımı neredeyse durduruldu ve payı hızla
azaldı. Bu büyük tasfiyenin ardından KİTlere sanayide, enerjide
yatırım kapıları kapatıldı ancak onlardan
doğan açık özel sektör yatırımlarıyla kapatılamadığı
için Türkiye hem sanayisizleşme sorunu yaşamaya başladı hem
de enerji arzı güvensizliği sorunuyla karşı
karşıya kaldı.
Türkiyede KİTlerin özelleştirmeler ve
kapatmalarla tasfiyesi sürecinde ekonomik rasyonellerden çok ideolojik ve
politik saiklerle hareket edildiği söylenebilir. KİTler
özelleştirilerek sermayeye peşkeş çekilmeye devam edildi,
özelleştirmeler işsiz bıraktı, güvencesiz
çalışmayı öne çıkardı ve sendikasızlaştırdı.
Özelleştirmeden elde edilen 65 milyar doları aşan gelirin ise
ÖİB verilerine göre yüzde 60ı hazineye aktarıldı ve kamu
açıklarının daraltılmasında, bütçedeki
boşlukların yamanmasında kullanıldı; diğer yüzde
40lık kısım ise sistemin faiz giderlerine ve borç taksitlerine
harcandı.
Şimdi, AKPnin ekonomi
yönetiminin tarihine aslında KİTler açısından
baktığımızda, bunların tasfiyesinin tarihi olarak da
değerlendirmek mümkün. Yandaşın zenginleştirildiği,
taşeronlarda çalışan işçilerin her geçen gün daha
güvencesiz ve kırılgan bir pozisyonda
çalıştığı bir dönemden söz ediyoruz. KİTlerde
verimli üretim koşullarını oluşturma hedeflenmedi, insanca
yaşam koşullarının sağlanması hedeflenmedi, kamu
hizmetinin yurttaşlara kaliteli olarak verilmesi hedeflenmedi. Şimdi,
mesela bugün konuştuk Madencilik Günü diye, madencilik alanındaki
kamu yatırımları geri plana düşürüldüğünden beri
redevans sistemi ve taşeron sistemi nedeniyle madencilikte ölümler
arttı. Şimdi, bunu tartışmıyoruz doğru dürüst.
Bugün tartışacağız, konuşacağız, son derece
verimsiz yapılan işler ve yanlış uygulamalar sonucunda
Devlet Demiryollarındaki kazaların başımıza neler
getirdiğini herkes izliyor.
Bakın, 18 elektrik
dağıtım şirketinin tamamını Adalet ve
Kalkınma Partisi özel sektöre devretti. 2012den Ağustos 2019a kadar
10 termik santral ile 89 HES, 1 jeotermal santral ve 1 gaz türbin santrali
devredildi, 15 HESe ilişkin özelleştirme çalışmaları
da sürüyor.
Şimdi, burada, Plan ve
Bütçede konuşulan, Cumhurbaşkanının veto ettiği 50nci
maddeyi konuşacağız ya yarın, işte 50nci maddedeki
mesele, yani termik santrallerle ilgili olan mesele de aslında
özelleştirme ve KİTlerle ilgili bir meselenin devamıdır.
Oradaki özel şirketler kendilerine verilen teşvikleri de ceplerine
atarak filtre takmadan halkı ve doğayı zehirleyerek üretimlerine
devam etmişlerdir altı yıl boyunca ve şimdi ne oldu? Deniz
bitti, suyun sonuna gelindi. Dolayısıyla doğa hakkını,
insan hakkını, insan yaşamını hiçbir şekilde
ciddiye almayan bir çalışmayı sürdürmüşlerdir.
TRT açısından
baktığımızda -zamanım tükendiği için sadece iki
cümleyle söylemek istiyorum- TRT sürmekte olan bir KİTtir ama
iktidarın yandaş şirketidir yani TRTnin
çalışmalarına baktığımızda bunu görüyoruz.
Bir tek şeyi söyleyeceğim: TRT Haber, 1 Şubat-29 Mart 2019
arasında yerel seçimler döneminde 57 gün boyunca Adalet ve Kalkınma
Partisine 146 saat 38 dakika, HDPye 36 saniye propaganda imkânı
vermiş. Bakın, 146 saat 38 dakika
karşılığında HDPye 36 saniye. Vakit
olmadığı için diğer partileri tek tek söyleyemiyorum, onlarınki
de çok düşük. İşte, TRT dediğiniz, bugün konuşulacak
olan KİT de aslında iktidarın bir şirketi hâline
gelmiştir. Bunu da bir kez daha kayıtlara geçsin diye söylemek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Süreye
dikkatlerinizden ötürü ben sizlere teşekkür ediyorum. Bunu bugün böyle
gerçekleştirmemiz zorunlu değerli arkadaşlar.
Söz sırası,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Özgür Özele aittir.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika
Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün olağan
dışı bir görüşme yapıyoruz. Aslında bir
ödevimizi, bir görevimizi yapmadık, yapmadık, yapmadık; on
beş yıldır yapılmamış bir görüşmeyi
yapıyoruz. Ve bugün yine, son altı yılın KİT
raporlarının kesinleşmesinin önündeki bir engeli kaldırıyoruz.
Aslında Sayıştayın bunu beklememesi lazım ve bir
usulsüzlüğü gördüğünde doğrudan ihbarda bulunmak görevi ama
içinde bulunduğumuz düzende bu cesareti kolay kolay gösteremiyor. O yüzden
KİT Komisyonu raporlarının kesinleşmesi lazım. Bu
kesinleşme, KİT Komisyonunda görüşüldükten sonra eğer
süresi içinde itiraz edilmezse kendiliğinden gerçekleşiyor.
Elimizde bir rapor var. Aslında bu raporun
tamamının bütün milletvekillerine dağıtılması
gerekirdi. Sayın Doğan Kubatın önerisi ve grupların uygun
görmesiyle biz bunu bir gün için bu kadar kâğıt israfı
olmasın diye yetecek sayıda KİT Komisyonu üyelerine
basılmasına ve gruplara belli sayıda
dağıtılmasına tamam dedik. Elinizdeki rapor 870 sayfa.
İçinde son altı yılda KİT Komisyonunda görüşülen
konulara Cumhuriyet Halk Partisinin süresi içinde itirazı var, o itiraz
başvurusunu 781inci sayfada görebilirsiniz.
Aslında bunu her yıl yapmak gerekirken ve
yirmişer dakika bu itirazı görüşmek gerekirken altı
yıldır yapmadığımız için bugün özel bir
uzlaşıyla hepsini birden yapıyoruz. Yüz yirmişer dakika
üzerinde konuşmanın olanaklı olmadığı için de
süreyi altmışar dakikaya indirdik. Her grup kendi takdirine göre
süreyi bölüştü ve biz bunun üzerinden Meclisin bir ayıbını
ortadan kaldıracağız. Ve şöyle bir uzlaşının
tekrarını iktidar partisinden -teyiden- bekliyoruz. Bundan sonra da
Meclis her sene görüşmesi gereken KİT Komisyonu
itirazlarını süresi içinde görüşecek, Meclise getirecek, rapor
kesinleşecek. Ve kimse bu düzen içinde bazısının beş yıl,
bazısının on yıl olan zaman aşımı
sürelerinden Meclis kendi görevini yapmadığı için suç
işleyenler kurtulamayacaklar. Aynı Kamu Denetçiliği yani
Ombudsman raporunu, 2013, 2014, 2015, 2016nın raporunu 11 Ocak 2018de
görüşmüştük. O gün söz verdi bütün Meclis, 2017 Ombudsman raporunu da
1 Kasım 2018de görüştük. Bu sene görüşmemiz gereken 2018 Kamu
Denetçiliği raporunu da bütçe bittikten sonra, yeni yıl gelmeden önce
görüşmemiz gerekiyor çünkü grupların birbirlerine tutanak altında
verdiği taahhüt bu. Ve bu görüşme bundan sonra her yıl, bir
önceki yılın KİT Komisyonuna itiraz yapıldıysa,
aynı 3346 sayılı Kanunun 8inci maddesinde dediği gibi,
itirazdan hemen otuz gün içinde Komisyonda görüşülmesi lazım ama burada
9uncu ayda görüşüldü ve yirmi gün içinde Mecliste gündeme alınıp
on beş gün içinde de bu görüşmenin tamamlanması gerekiyor.
Şimdi, öyle bir durumdayız ki bir KİT
Komisyonu var, görevini yapıyor. Bütün partilerden KİT Komisyonu
milletvekillerine teşekkür ederiz, partimden görevli 8
arkadaşımın emeklerine ayrıca teşekkür ediyorum.
Süresi içinde muhalefet bir gün geçirse rapor kesinleşecek, muhalefet bir
gün geçirmiyor ama süresi içinde yapılan itirazı süresi içinde, otuz
günde görüşmüyorlar, dokuz ay sonra görüşüyorlar. Bu da doğru
bir şey değil.
Aslında şunu da söyleyelim:
Bu Komisyonun sadece iktidar partisinden oluşması da doğru
değil. Muhalefet partilerinden bu Komisyonun Başkanlık
Divanının oluşması lazım. Aslında denetim
işlerinde muhalefetin güçlü, iktidarın zayıf olması
lazım ki etkin bir denetim yapılsın ama maalesef bunların
hepsi bir kenarda. Ama bugün bir eksikliğin ortadan
kaldırılmasını ve gelecekte, artık Meclis adına
denetim yapan Sayıştayın raporlarının
görüşülmesini -bir parti ya da 20 milletvekili itiraz edebilir, bu
hepimizin hakkı- süresi içinde o görüşmelerin yukarıda
tamamlanıp buraya gelmesine bir örnek teşkil etmesi
açısından önemsiyoruz. Buna katkı sağlayan tüm
milletvekillerine de teşekkür ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Cahit Özkana aittir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle, Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemiyle beraber Meclisimizin denetim vazifesini çok da hassasiyetle
yerine getirmesi bizim için önemlidir. Açıkçası, bugüne kadar
KİT raporlarının ve Ombudsmanlık raporlarının
gecikmeli olarak da görüşülmemiş olması ve bugün görüşüyor
olmamız Meclisimizin denetim faaliyeti açısından değerlidir.
Bu noktada, itirazlarını ileri süren ve bugün bu görüşmenin
yapılmasına vesile olan tüm siyasi parti gruplarına ve özellikle
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna teşekkür ediyoruz.
Tabii, KİT Komisyonunda görüşülen ve
özellikle bugün Mecliste itirazı nedeniyle görüşülmesi
gerçekleştirilecek olan Devlet Hava Meydanları İşletmesi
Genel Müdürlüğü, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Atatürk
Orman Çiftliği Müdürlüğü, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, Toplu Konut
İdaresi Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
İşletmesi Genel Müdürlüğünün, bu KİTlerin
görüşülmesini tamamlayacağız.
Ancak biraz önce, Sayın Grup Başkan
Vekillerimizin de ifade ettiği üzere, özellikle, Meclisin denetim
vazifesini daha etkin bir şekilde yerine getirebilmesi için Meclisimizin
de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine uygun, yeni bir
İç Tüzüke ihtiyacı olduğu da açıktır. Bu noktada, hem
bu İç Tüzükü yerine getirmek hem de daha etkin denetim faaliyeti için
etkin denetimi sağlayacak bir İç Tüzük çalışması da
Meclisimizin gündemindedir; gündeminde olması gerektiğine
inanıyoruz.
Bakınız, tabii, KİTlerin etkin,
verimli şekilde çalışması, kârlılığı
hedeflemesi ve özellikle kamu maliyesine yük getirmemesi açısından
denetimleri çok önemlidir. Bu bağlamda, bugüne kadar, özellikle on yedi
yıllık süre zarfında, KİTlerde verimliliğin
artırılması, etkin ve yeterli kârlılığın
sağlanması ve kamu maliyesine yük getirmemesi açısından
çalışmalar sonuç vermiş, bu noktada olumlu neticeler
almış bulunuyoruz. Ancak şu an Mecliste görüşmesine
başlamış olduğumuz KİT raporları bizim için çok
önemli. Her şeyden önce, âdeta bir beytülmal niteliğinde olan ve
vatandaşlarımızın emanetini taşıyan bu
kurumların vatandaşlarımızın alın teri olarak
onların hizmetinde etkin ve verimli, kârlılıkla
çalışmasını sağlarken diğer taraftan varsa bir
suistimal onların da takibi Meclisimizin üzerinde bir vazifedir.
Bu bağlamda, özellikle bu denetim vazifesinin
yolunu açan milletvekillerimize ve parti gruplarımıza teşekkür
ediyorum ancak yeniden ifade ediyoruz ki KİT raporu ile Kamu
Denetçiliği raporunun bundan sonra her yıl içerisinde vaktinde,
saatinde bu Mecliste denetiminin sağlanmasının da AK PARTİ
Grubu olarak bizim de üzerimize düşen bir vazife olduğunu
düşünüyoruz. Sadece Sayıştay raporlarıyla değil,
aynı zamanda KİT Komisyonunun çalışmalarıyla, yine
Meclis Genel Kurulunda, varsa bir eksiklik veya bir itiraz, bu kutsal çatı
altında onların da değerlendirilmesinin yapılarak
vatandaşımızın bize vermiş olduğu Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. anlayışıyla
üzerimize düşen vazifeleri çok daha etkin bir şekilde yerine
getirebileceğimize inanıyorum.
Ancak şunları da kısaca ifade etmenin
gereği olduğunu düşünüyorum: Özellikle suistimaller
değerlendirilip bu Meclis çatısı altında bu itirazlar
değerlendirilirken diğer taraftan da KİTlerimizin son on yedi
yıllık süre zarfında ortaya koydukları performans ve
başarılar da milletimizin takdirini elbette
toplamıştır. Bakınız, 2002 yılından itibaren
KİTlerde yaşanan kârlılık sayesinde 2002-2018
yılları arasında verimlilik 16 kat artmıştır.
Brüt satışlar 2002de 23 milyar TL iken bugün 130 milyar TLnin
üzerine çıkmıştır. Yine 2019 yılında bu rakam
yüzde 23 oranında artmıştır. KİTlerin yatırım
harcaması 2018 yılı itibarıyla 19 milyar TL iken bugün,
2019 yılı itibarıyla yüzde 12 artmak suretiyle 21,8 milyar TLye
ulaşmıştır.
Özetle, Meclis bugün denetim vazifesini yerine
getiriyor. Bu denetim vazifesini daha etkin yerine getirebilmek için her sene,
zamanında bu raporların değerlendirilmesi gerektiğini ifade
ediyor; yeniden, bu çalışmaya katkı sunan bütün parti
gruplarına teşekkür ediyor; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Değerli milletvekilleri, şimdi raporlar
üzerinde, parti gruplarının sözcülerini kürsüye davet edeceğim.
İlk söz İYİ PARTİ Grubuna
aittir.
Parti gruplarının söz hakkı
altmışar dakikadır. Parti grupları bizlere gönderdikleri
listedeki sayın milletvekillerine bu süreleri paylaştırdı;
biz de o sürelere uyarak arkadaşlarımızın söz sürelerini
takip edeceğiz.
İYİ PARTİ adına ilk söz, Samsun
Milletvekilimiz Sayın Bedri Yaşara aittir.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Yaşar, süreniz kırk beş
dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ
YAŞAR (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum,
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun
2011-2016 yılları arasında 6 kamu kuruluşunun
Sayıştay denetim raporlarına konu olan tespitleri üzerine
yapılan itirazlar Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda
görüşülerek bugün Genel Kurul gündemine alındı. Ben de bugün
İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Esasında, kurumların işleyişi ve
mali disiplinleriyle ilgili yaşanan aksaklıkların ve
eksikliklerin giderilmesi açısından bu tür itirazların
yapılmasının, demokratik zeminde tartışmaya
açılmasının ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında denetiminin yapılmasının ülkemiz demokrasisinin
gelişmesine önemli katkılar sunacağına canıgönülden
inanıyorum.
Muhalefet adına yaptığımız
itirazlarımız KİT Komisyonu metinlerinde mevcut ama
yaptığımız bu itirazların en azından Genel
Kurulda da görüşülmesinin, tartışılmasının kamu
adına, millet adına büyük katkıları
olacağını düşünüyoruz.
Diğer taraftan, muhalefetin görüşlerinin
önemsenmemesinin yanında bir başka konu da görüşmelerin bir
oldubitti niteliğinde
Sayıştay raporlarına yapılan
itirazların görüşüleceği dün gece yarısı bizlere
iletildi ve üzerinden on iki saat dahi geçmeden Genel Kurul gündemine geldi.
Üstelik görüşmelerine devam edilen başka bir kanun teklifi varken
böyle bir karar alındı. Biz İYİ PARTİ Grubu olarak
hemen her konuda kendimizi hazır hissediyoruz ancak bu uygulama Türkiye
Büyük Millet Meclisinin saygınlığına da bir miktar uygun
düşmüyor. Netice itibarıyla bu daha önceden haber verilmiş
olsaydı daha farklı mecralarda bunu tartışma
fırsatı da olurdu.
Genel olarak, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne,
binbir emekle yoğrulan kurum ve kuruluşlarımız bugün
maalesef hiç olmadığı kadar kötü durumdadır. Kamu
kurumlarının -biraz önce Grup Başkan Vekili ifade etti ama-
bankaların dışında kâr edenlerinin sayısı bir
elin parmaklarını maalesef geçmiyor. Zaten bu yönetim modeli sonucu
kamu iktisadi teşebbüsleri daha önce de özelleştirilirken hepimiz
biliyoruz ki çoğu arsa bedelleriyle özelleştirildi ve bunlar da
mevcut faaliyetlerine devam etmiyorlar. Bunu Süt Endüstrisi Kurumundan görmek
mümkün, Et ve Balık Kurumundan görmek mümkün. Biz biliyoruz ki
bunların çoğu sadece ve sadece arsa olarak değerlendirildi.
Hâlbuki bunlar özelleştirilirken özellikle daha rantabl işletilmesi,
daha efektif işletilmesi açısından özel sektöre
devredilmişti, maalesef çoğu bugün kendi faaliyet alanlarında
görev yapmıyorlar. Bununla beraber, yine özelleştirilen kurumlardan
termik santraller; 2013, 2014, 2015 yıllarında özelleştirilen
termik santraller biz biliyoruz ki yatırım yapacaklardı, verimi
yükselteceklerdi, daha yüksek kalorili kömürlerle enerji üreteceklerdi ve
Türkiyenin enerji açığını bir şekilde kapatacaklardı
ama görüyoruz ki bu geçen süre içerisinde daha filtrelerini bile
takamadılar. Maalesef, geçtiğimiz dört yıllık, beş
yıllık süre içerisinde -burada geçtiğimiz hafta da gündeme
geldi- muhalefetin bütün feryatlarına rağmen Bu süreyi
uzatmayalım, iki buçuk yıl çok fazla, uzata uzata bugünlere geldik,
kamu sağlığını tehdit eder nitelikte bu süreyi
uzatmayalım. dedik; buradaki iktidar partisi milletvekillerinin
tamamı bu konuda olumlu görüş beyan etti, bizim
feryatlarımızı duymadı, Allaha şükür ki Sayın
Cumhurbaşkanımız bir yanlıştan dönmenin erdem
olduğunu bir kez daha Parlamentoya hatırlatmış oldu. Ümit
ediyoruz ki özellikle muhalefetten gelen tekliflere her ne şartta olursa
olsun olumsuz cevap verilmesi fikrinden de bu vesileyle bu örnekte
gördüğümüz gibi vazgeçmiş oluruz, yoksa Parlamentoda özellikle iktidar
partisi milletvekillerimiz ret deyip daha sonra bu karara evet denilmesinin
mutluluğunu yaşama ikileminden de kurtulmuş olurlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Devlet Hava Meydanları İşletmesiyle Komisyonda
yapılan görüşmelerde ağırlıklı olarak
İstanbul üçüncü havaalanı ve Kütahya Zafer Havaalanı
projelerinde yaşanan sorunları dile getirmiştik, hem Komisyonla
hem de kuruluş yetkilileriyle görüşlerimizi
paylaşmıştık. Özellikle Türkiyede bu tür yatırım
projeleriyle ilgili ihaleye çıkılırken
hazırlıkların ciddi olarak yapılmadığı ve
bazı hukuki boşluklara sebebiyet verildiği görülmektedir.
Herhangi bir yatırım yapılacağı zaman önce fizibilite
çalışması yapılır, fizibilite aşamasında
havaalanı gibi büyük yatırımlar için yapılacak
yatırımın yeri, konumu, hava şartları, rüzgâr
yoğunluğu, zemin incelemesi, bulunduğu konum ve ulaşım
noktaları dâhil, her bir konu en iyi şekilde hesap edilip gerekli
altyapı çalışmaları yapıldıktan sonra ihaleye
çıkarılması gerekir. Olması gereken budur ancak tabloya
bakıldığında bu ölçülere ne kadar uyulduğu
tartışmalıdır. Üstelik İstanbul Havaalanı için
hazineden herhangi bir garanti verilmeyeceği söylenmişti, daha o
günlerde yerli bankalardan belli miktar devlet garantisi kapsamında da
krediler kullanılmıştı.
Şunu açıklıkla ifade edelim:
Türkiye'nin kesinlikle üçüncü havaalanına ihtiyacı var. Burada bütün
bunları eleştirirken bizim Havaalanı yapılmasın,
demir yolu yapılmasın, köprüler yapılmasın, barajlar
yapılmasın. diye bir iddiamız yok. Bunlar yapılsın
ama daha önceden bunlarla ilgili gerekli çalışmalar, ön etütler,
fizibiliteler yapılsın, Türkiyenin bütçesinin nelere mal
edileceği konusunda fikir ve düşüncelerimiz net olsun.
İstanbul Havaalanı da daha önce denizden
90 metre yükseklikte planlandı ama daha sonra yapılan
çalışmalar sonucunda 60 metre olarak bu gerçekleşti. Kotun 60
metreye düşürülmesiyle beraber doğal olarak havaalanı
maliyetinde de belli düşmelerin olması gerekir ama görünen o ki bu
maliyetlerdeki azalmalara rağmen biz daha çok işletme sürelerini
devrettik ilgili yatırımcı kuruluşlara ama bu işletme
süresiyle ilgili, süreyle ilgili herhangi bir kısalma söz konusu
değil. Ümit ediyoruz, bundan sonraki görüşmelerde en azından,
devlet lehine olan bu gelişme de veyahut da yatırımın
miktarının azalmasına yönelik gelişmelerin devlet lehine
olarak tezahür eder diye düşünüyoruz.
Yine bu yatırımlar yapılırken
özellikle yapılan işin maliyeti -İstanbul Havaalanı için
söylüyoruz- KDV dâhil yaklaşık maliyeti 26 milyar euro; bu maliyet
benzer havaalanlarına kıyasla normal bir maliyet değil. Çinde
bunun 2 katı büyüklüğünde yapılan bir havaalanının
maliyeti yaklaşık 11 milyar euro; demek ki biz bunun
yaklaşık 2 katına bu havaalanını mal etmişiz.
İşte bizim de tam itiraz ettiğimiz nokta burası.
Diğer taraftan, havaalanıyla ilgili
işlemler yapılırken de yani havaalanının
işletmesi yapılırken de bugün İstanbul Havaalanına
indiğiniz andan itibaren havadaki süre kadar neredeyse havaalanı
içerisinde de seyahat ediyorsunuz; o yetmiyor, havaalanında uçaktan
indiğiniz andan itibaren otobüsle de ilgili terminallere gitmek ciddi bir
zaman alıyor. Aynı şekilde, altyapı
yapılmadığı için, İstanbulda metro
bağlantısı, üçüncü havaalanına metro bağlantısı
olmadığı için bugün İstanbul Havaalanından bir
taksiye bindiğiniz zaman Bahçelievlere yazdığı ortalama
taksi ücreti paralı yol da dâhil 185 TL yani neredeyse uçak bedeli kadar
bugün metro bağlantıları, gerekli bağlantılar
yapılmadığı için şehir içi ulaşıma belli bir
bedel ödüyorsunuz. Dolayısıyla, bu bir planlama işidir, işletme
de bir planlama işidir, yatırım da bir planlama işidir.
Bunlar doğru düzgün yapılmış olsaydı herhangi bir
sorun yaşanmazdı diye düşünüyoruz.
Bunun yanında gerek yap-işlet-devret
modelleriyle gerekse de kamu-özel iş birliğiyle yapılan köprüler
dâhil -Osmangazi Köprüsü dâhil, Yavuz Sultan Selim Köprüsü dâhil-
havaalanları dâhil, önümüzde şehir hastaneleri var, işletmeye
alındı, başladı, göreceğiz, şu ana kadar verilen
rakamların, garantilerin tuttuğu bir projeye daha rastlamadım.
Ne köprüde ne yolda ne de havaalanında -burada da 20 milyon yolcu
hedefliyoruz, göreceğiz- şu ana kadar bu rakamların hiçbiri
tutmadığına göre Bu işte bir yanlışlık
var. demektir. Biz buna dikkat çekmek istiyoruz. Yani verilen garantilerle bu
iş yürümüyor. Maliyetlerde bir farklılık var, bizim de en fazla
üzerinde durduğumuz konu bu. Dolayısıyla bizim 2020 bütçesinde
bu garantilerle ilgili şu an ayırdığımız para
yaklaşık 16 milyar TL. Yani bu garantiler yerine gelmeyecek, bu rakam
da daha net değil, önümüzdeki zamanda göreceğiz ama şimdiden
hastaneler, otoyollar, köprüler ve verilen garantilerle ilgili bütçeden
ayrılan para 16 milyar TL.
Özel şirketlerin yatırımlar
yapmasını sağlamak için aslında bizim fikrimiz şu:
Köprü mü yapmak istiyor, yol mu yapmak istiyor, devletten hiçbir garanti
istemesin, kendi imkânlarıyla istediği köprüyü yapsın,
fiyatını da kendisi koysun. İstediği fiyatta da insanlar o
köprüden geçsinler, istediği anda istiyorsa da o yolu kullansınlar
ama devlet bu işi yapacaksa buna teminat verdiği zaman otomatikman
devlet de bu yükümlülüğün altına girmiş oluyor. Bugün, bu
şirketler uluslararası arenada kredi alırken ne yapıyor? Bu
verilen garantileri götürüp diyor ki: Bizim köprüden geçse de geçmese de biz
bu parayı alacağız. Bu bir garantidir, bu da bir şekilde
devleti dolaylı da olsa borç yükü altına, garanti yükü altına
sokmaktadır. Zaten bugünkü bütçede ayrılan rakam da bunu teyit eder
niteliktedir.
Aynı şekilde bir başka örnek verecek
olursak Zafer Havaalanı, herkes konuşuyor, hepimiz konuşuyoruz.
Devlet diyor ki: Buraya yılda 4 milyon yolcu inecek. Peki,
gerçekleşen rakam ne kadar? 200 bin yolcu. Bu ne demek? Yüzde 5
oranında gerçekleşti demek.
Değerli arkadaşlar yani bu hesaplama
yöntemine, bu hesap kitap işine akıl sır ermez; bunu normal
matematik kuralları içerisinde yorumlamak mümkün değil. Yani herkesin
hesabı yüzde 5 şaşar, bizim hesabımız yüzde 95
şaşıyor; bunun bir izahı olamaz. Ama bazı
yatırımların da yapılma zarureti vardır, her şey
maliyet demek değildir. O zaman devlet oraya havaalanı yapacaksa,
yapmak mecburiyeti varsa yapmalıdır; bunun da biz arkasında
duruyoruz. Bunu bu tür modelle değil, kendi bütçesine koyar, der ki Ben
Zafer Havaalanını yapacağım. Gerçek maliyeti neyse,
rakamlar neyse devlet bunu yapar. Devlette hizmet önceliklidir. Devlet o
işin kârına, zararına bakmaz, o hizmetin oraya
ulaşması kârdan, zarardan daha önemlidir. Dolayısıyla bu
tür yatırımları, kamu-özel iş birliğiyle değil,
devletin yapmasının daha faydalı olacağı
kanaatindeyiz.
Diğer taraftan, genelde, tabii, biz bunları
eleştirdiğimiz zaman diyorlar ki: Biz işe kümülatif
bakıyoruz. Ne demek kümülatif bakıyoruz: Biz devletiz, işte,
kurumun bir tanesi kâr ederken, bir tanesi zarar eder, öbürü başa baş
gelir. Yani siz bir işi idare ediyorsanız, bir holdingseniz, bir iş
sahibiyseniz, A şubeniz kâr eder, B şubeniz zarar eder, C
şubeniz de başa baş gelir. Dolayısıyla biz işin
sonucuna bakarız. Sonucunda bu iş netice itibarıyla
kârlıysa kârlı sayarız. Bu modeli devlette uygulamanın da
devlette bu modelle işlem yapmanın da biz doğru
olmadığını düşünüyoruz. Devlet, gerçekten kâr eden,
kâr edebilecek müesseseleri özel sektörle beraber iş birliği
içerisinde yapar ama zaruri işleri de kendisi yapmalıdır diye
düşünüyoruz.
Bunun yanı sıra ÇAYKUR... Çay
denildiği zaman, Rizede yaşayan vatandaşlarımız için
bu bitkinin ne anlam ifade ettiğini iyi bilmek, iyi anlamak ve ona göre
bir politika belirlemek gerekir.
Çay Rizede her şey demektir; düğünler,
nişanlar, çocukların okul masrafları gibi ailelerin her türlü
geçimi bu bitkiye göre ayarlanır, hasılat zamanına göre
belirlenir ve programlanır. Bu sebeple çay, göz ardı edilebilecek bir
konu değildir.
Rakamlara baktığımızda, ÇAYKUR
2011 yılında zarar etmiş, 2012 yılında zarar
etmiş, 2013 yılında zarar etmiş. 2014 yılında
zararı 331 milyon TL. Peki, 2018 yılında şirketlerin
yönetim kurulları bir araya gelmiş ve demişler ki: Artık
bu kötü gidişe bir son vereceğiz, bütün hesapları
düzelteceğiz. Bu düşünceyle 2018 yılı projeksiyonu olarak
demişler ki: Biz ÇAYKUR olarak bu sene 42 milyon lira kâr edeceğiz.
Böyle bir projeksiyon orta yere koymuşlar, böyle bir çalışma
orta yere koymuşlar. Peki, bu hedefin gerçekleşip
gerçekleşmediğine şöyle bir baktığımız
zaman, aynı yıl içerisinde kurum 657 milyon TL zarar ediyor, 2018
yılı. Yani siz 42 milyon lira kâr hedefliyorsunuz, 657 milyon zarar
ediyorsunuz.
Şimdi bunu çıkıp birinin izah etmesi
gerekir, buna birinin bir şey söylemesi gerekir. Yani siz bir müessesede
Biz bu sene 42 milyon kâr edeceğiz. diyeceksiniz, o yılı 657
milyon zararla kapatacaksınız. Bunun izahı olamaz. Özel sektörde
bu işletmenin başındaki adam hiçbir itiraza, hiçbir
uyarıya, hiç bir ikaza gerek kalmaksızın
Ben olsam
istifamı götürür masanın üzerine koyarım. O zaman siz
istifanızı masanın üzerine koyacaksınız, bir
başkaları gelecek bununla ilgili gerekli işlemleri yapacak.
Başarılı olamayan ve kurumu her geçen
gün eriten bir yönetim görevde kalmaya devam ederse biz de bu sonuçları
izlemeye devam ederiz.
ÇAYKUR 2017 yılında çay üretiminin
yaklaşık yüzde 41ini karşılıyor. Yani Türkiye'deki
üretiminin yaklaşık yüzde 41ini ÇAYKUR, yüzde 59unu da özel sektör
karşılıyor. Ne oluyor biliyor musunuz? Özel sektörün tamamı
kâr ediyor ama bu işin yüzde 41ine sahip ÇAYKUR her dönem zarar ediyor.
Şimdi, aynı malzeme, aynı üretici, aynı ham madde aynı
pazar ama farklı 2 tane yönetim var. Hatta, hâlâ çay
fabrikalarını yapmaya devam ediyorlar. İşte bunları
sorduğumuz zaman aldığımız cevaplar farklı tabii,
kurum yetkilileri daha çok işçi sayısındaki artış
Geçici işçileri kadroya geçirdik, maaşlar arttı, ek masraflar
oluştu. Kredi kullandık, faiz ödedik, maliyetlerimiz arttı.
diyorlar. Bakın, bunların tamamı,
çalıştığınız ortamdaki bu
saydığınız her şey sizin rakipleriniz için de geçerli;
onlar da personel çalıştırıyor, onlar da enerji tüketiyor,
onlar da bankalardan zaman zaman finansman kullanıyor
dolayısıyla bunun arkasına saklanamayız.
Bu manada, Türkiye'deki çay tüketimine
baktığımız zaman, dünyada şampiyon olduğumuz
ender konular vardır, o da çay tüketimi konusu, yıllık ortalama
3,5 kilogramla dünya 1incsiyiz. Dolayısıyla pazar
açısından fazlaca bir problem yok ama özellikle reklam bütçesinden
bahsetmek istiyorum ben biraz da. Tabii, fabrikalar üretiyor, reklam
yapacaklar. Reklam bütçelerinin diyelim ki yaklaşık yüzde 70ini,
75ini dar bir bölgede, yüzde 25ini de Anadolunun genelinde harcıyor
yani pazarın yüzde 75ine reklamdan yüzde 25, pazarın yüzde 25ine de
reklamdan yüzde 75. Dolayısıyla -ÇAYKUR bugün özellikle spor
kulüplerini de belli oranda destekliyor, buna da hiç itirazımız yok
ama- sattığı alan itibarıyla düşündüğünüz zaman,
bunun dağıtımını da orantılı bir
şekilde yapması lazım.
Diğer taraftan, tabii, zaman zaman Komisyondaki
görüşmelerimizde hep Çay yasası çıkmalı. Bu, bizim önemli
sorunlarımızdan bir tanesi. diyorlar. İyi, tamam. Biz de
Komisyonda mutlu olduk, dedik ki KİT Komisyonunun diğer bir görevi de
bize denetime gelen kurum ve kuruluşların önünü açmak, onların
faaliyet alanlarını daha genişletmek. Ne tür probleminiz varsa
iktidar ve muhalefete hiç bakmaksınız her türlü katkıyı
vermeye hazır olduğumuzu ifade ettik. Komisyon
toplantısından sonra biz ÇAYKURun yetkililerini aradık Siz bu
çay kanunuyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Talebiniz nedir? Nasıl yardımcı
olalım? İster iktidar ister muhalefet, biz bu çay yasasıyla
ilgili Meclise bir teklif vermek istiyoruz. İnanır
mısınız hiç kimseyle görüşemedik, yetkililer de burada.
Dolayısıyla hâlâ, bugün çay yasasının bu Meclise gelip
gelmeyeceği konusunda hiçbir fikrimiz yok. Önemli değil, kurumlar
başarılı olsun; bu kurumlar milletin kurumları, bizim
vergilerimizle yaşayan kurumlar, vergilerimizle yapılan kurumlar.
Buradan bir kez daha ifade ediyorum: İnşallah biz çay
yasasının -iktidar getirsin, muhalefetin de bir önemi yok- geçmesi
konusunda da her türlü katkıyı sağlayacağız.
Diğer taraftan, bu sene çay fiyatı ilan
edildi, 3,03 TL/kg. Şimdi bunu bölgemiz memnuniyetle
karşıladı. Ama buradaki mesele şu: 3,03le tespit edilen
fiyatla kurumun aldığı çay miktarı belli. Çayın
tamamını alamadığı için bu sefer üreticiler otomatikman
özel sektörle karşı karşıya kalıyor. Ne oluyor biliyor
musunuz? Özel sektörün fiyatı şu an 1,8 ila 2 lira arasında.
Bunun anlamı ne? Siz 3,03 fiyat tespit etmişsiniz, belli bir kota
var, o kotadaki miktar kadar çayı götürüyorsunuz, fabrika alıyor ama
diyor ki: Benim bundan sonrasını işleme kapasitem yok.
Çayın önemli bir kısmını da özel sektör
işlediğine göre fiyatı da onlar belirliyor. İstediği
fiyattan... Çünkü vatandaşın öncelikleri var, hepsini sezona göre
ayarlamış; borçları var, taksitleri var, elektrik parası
var, okul parası var, vergisi var, sağa sola borcu var; onu beklemesi
mümkün değil, kotasını da doldurduğu zaman otomatikman özel
sektörün kucağına düşüyor, 1,8 ile 2 lira arasında çay
fiyatları tespit edilmiş oluyor ve işlem de bunun üzerinden
görülüyor. Dolayısıyla, sizin 3,03 olarak afişe ettiğiniz
fiyatın pazarda çok da fazla bir anlamının
olmadığını hep beraber görmüş oluyoruz.
Dolayısıyla devletin bu konuya bir miktar da müdahale etmesi gerekir
diye düşünüyoruz.
Diğer bir mesele de özellikle farklı
bölgelerden kaçak çay giriyor. Tabii kaçak çay ülkemize girdiği zaman,
vergilerden de muaf olduğu zaman otomatikman yerli üreticilerin rekabet
gücünü de kırmış oluyor. Bu manada da devletin bununla ilgili
tedbirler alması lazım. Bu kaçak olarak giren çaydır,
sigaradır, diğer, alkollü içeceklerdir, ne ise bunlarla ilgili
tedbirlerin alınması ve yerel üreticilerin korunmasında da fayda
var. Zaten vergilerin çoğunu da dolaylı vergiler üzerinden alıyorsunuz,
sigaranın üzerinden alıyorsunuz, alkollü içeceklerden
alıyorsunuz, benzinden alıyorsunuz. Yani bu da ülkenin, özellikle
vergi konusunda çok ciddi oranda gelir kayıplarına sebep oluyor.
Tabii, sonuç olarak ne oluyor biliyor musunuz?
İşte Bu kurumlar öyle kötü yönetildi, böyle kötü yönetildi. derken
ha bire her yıl zarar beyan edince artık diyoruz ki bu kurumlar
yakamızdan düşsün. Ne yapıyoruz? Alıyoruz bunları
özelleştirme kapsamına. İşte bizim bütün endişemiz de
burada. Bugün Trabzondan başlayıp Rizeye kadar sahildeki en
kaliteli arsalar ÇAYKURun bünyesinde. Yarın özelleştirme
kapsamına alındığı zaman biz göreceğiz ki yine
arsaları değerlenecek. O fabrikalar da bir bir kapanacak diye
endişe içerisindeyiz. Ümit ediyoruz ki en azından ÇAYKURun kaderi
diğer özelleştirilen kurum ve kuruluşlar gibi olmaz. Muhalefet
olarak her zaman şunu söylüyoruz: Kurumlarımız gelişsin,
geliştirmeliyiz. Bugün işsizliğin had safhaya
çıktığı bir dönemde bu kurum ve kuruluşların çok
ciddi oranda desteklenmeye ihtiyacı var. Özellikle ÇAYKUR Anadoludur. Biz
bugün Anadoludaki müesseseleri kapatarak nüfusun önemli bir
kısmını da Marmara Bölgesine yığdık.
İşte sanayinin bir tarafta yoğunlaşmasının
bedelini 99 depremiyle hep beraber de ödedik. Anadoludaki bu kuruluşlar,
Et Balıklar, Sümerbanklar, Anadoludaki bu çimento fabrikaları da
dâhil çok ciddi istihdamlar sağlıyordu. Ama bu özelleştirme
hadiselerinden sonra bu fabrikaların tamamı kayboldu gitti. Ümit
ediyoruz ki ÇAYKURun da kaderi diğer kurumlarla aynı olmaz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere yolcu ölüm oranı en düşük olan
taşımacılık yöntemi hava yolu, ondan sonra ise demir
yoludur. Raylı ulaşım genel olarak son derece güvenlidir.
İstatistiklere göre 1 milyar yolcu kilometresine düşen yolcu ölüm
oranı trende 0,16 ve otomobile göre ise 28 kat daha düşüktür. Yani
kara yolundaki kaza oranları ile demir yolundaki kaza oranlarına
şöyle bir baktığımız zaman, demir yolunda 28 kat daha
düşük olduğunu görüyoruz. Ama Avrupa Birliği rakamlarına
göre, 2016 yılında 28 Avrupa Birliği ülkesinde 450,7 milyar
yolcu kapasitesine karşılık 1.787 kaza meydana gelmiş,
1.742 ölüm ve yaralanma olmuştur. Aynı yıl ülkemizde sadece 4,3
milyar yolcu kilometresine karşılık 120 kaza olmuş, 153
yurttaşımız ölmüş veya yaralanmıştır. Bu
rakamlar ülkemizde tren kazalarının Avrupa Birliğine göre 7 kat
daha sık olduğunu, bu kazalarda 9,3 kat daha fazla
vatandaşımızın hayatını kaybettiğini veya
yaralandığını ortaya koymaktadır.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiyede de demir
yolu kazaları sonucu ölüm vakalarının azaltılmasına yönelik
çalışmalar yapılmaktadır. Demir yolu kazaları sonucu
ölüm vakalarının azaltılmasına yönelik çalışmalar
yapabilmek için ilk önce kaza nedenlerini bilmek ve geçmiş kazalarla
karşılaştırmalar yapabilmek gerekmektedir. Demir yolu
kazaları nedeniyle meydana gelen ölüm vakaları dünyada düşme
eğilimindedir. Avusturalya, Avrupa Birliği, ABD, Kore, Kanadada
milyon tren kilometresine düşen ölüm oranı 2003-2012 arasında
0,15 ile 0,8 aralığında bulunmaktadır. Türkiyede bu oran
3ün üzerindedir.
2008-2012 yılları arasında dünya
ortalamasının yaklaşık 5 katı kadar
insanımız hayatını kaybetmiştir. 22 Temmuz 2014
tarihinde Pamukovada yaşanan tren kazasında 41 insanımız
hayatını kaybetti. Bilirkişi incelemesinde 80 kilometre
hızla gitmesi gerekirken 132 kilometre hız yapan makinistler ile yol
tamiratlarını yapmayan ve sinyalizasyon hatası nedeniyle Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryolları 8de 4 oranında kusurlu bulunmuştu.
Ağustosta Kocaelideki tren kazasında yine 8
insanımızı kaybettik. 27 Ocak 2008 tarihinde Kütahya tren
kazasında 9 insanımız hayatını kaybetti, 37
vatandaşımız yaralandı. Aynı şekilde, 8 Temmuz
2018 tarihinde Çorluda 25 vatandaşımızı kaybettik, 328
yaralı var. 13 Aralık 2018de Ankarada yaşanan yüksek
hızlı tren kazasında da 9 insanımızı kaybettik.
Peki, ne oldu? Bunun sonuçlarında neler oldu,
neleri inceledik, bunlardan hangi dersleri çıkardık? Dedik ki, Çorlu
tren kazasında havzada öngöremediğimiz bir yağmur
yağdı, yağmasından dolayı havzada sular yükseldi,
menfezler de bu suyu taşımadı; su oranı yükselince de
rayların altındaki toprak sıvılaştı,
gevşedi. Sonuç? Travers çöktü. Nerede olur bu biliyor musunuz? 21inci
yüzyılda ancak Türkiyede olur. Yani bizler, hepimiz biliyoruz ki bu
ülkedeki elli yıllık, altmış yıllık, yetmiş
yıllık, yüz yıllık yağışlar bilinir. Bu
yağışların oranı da bilinir, toplanan suyun hacmi de
bilinir, bu suyun geçeceği hemzemin geçitlerin kesitleri de bilinir.
Biz bu filmi Çorluda seyrettik de
Geçen, Samsun
bölgemizde de yağmur oldu. Aynı olay, Terme, Çarşamba, aynı
şekilde havzadan toplanan yağmurlar
Orada da köprüler vardır.
Köprü kodları düşüktü, köprülerin altından geçen su
miktarına göre yükseklikler hesap edilmediği için suyla beraber gelen
heyelanla taş ve ağaç parçaları köprünün önünün
tıkadı. Sonuç: Terme ve Çarşamba sular altında kaldı.
Bu da buna benzer. Bunlar öngörülebilir, bunlar hesaplanabilir. İnsanlar
denizin üzerinden tren yollarını yaparken biz Çorluda, Pamukovada
işletme hatasından daha çok üretim hatasından kaynaklanan
olayları göz ardı edersek yani bizler problemleri halının
altına süpürdüğümüz sürece çözüm üretmemiz mümkün değil, mümkün
de olmaz. Bundan dolayı ne bir genel müdür ne bir daire başkanı
istifa etti; bunların faturası da makiniste, yol memuruna
çıkarıldı. Sonuç?
Bakın, aynı şekilde, Osmangazi
Köprüsü yapılırken -biliyorsunuz bu projeleri yabancılarla
beraber yaptık- orada bir halat koptu; bu projede çalışan bir
Japon mühendis bu kopan halat yüzünden intihar etti. Şimdi, onlardaki
görev ve sorumluluk bilinci bu ama biz deminden beri saydığım
onlarca insanımızı bu kazalarda kaybetmiş olmamıza
rağmen bu Parlamento kürsüsünde muhalefetten bir sürü
arkadaşımız Bu konu araştırılsın, bu tren
kazaları araştırılsın
Bunda ne var? Bu konunun
araştırılması şu Parlamentoda kime nasıl bir
rahatsızlık verir, ben merak ediyorum. Yani ortada bir sorun var. Bu
Parlamentonun görevi de bu oluşan sorunlara bir çözüm üretmek.
Şimdi, Parlamentoda 600 milletvekili
arkadaşız, Parlamentoya da geleli aşağı yukarı,
yaklaşık bir buçuk yıla yakın bir süre oldu. Meclisin
araştırılmasına karar verdiği konular sadece ve sadece
bir elin parmaklarını geçmiyor. Neleri araştıralım
dedik? Hayvan haklarını, diğer taraftan, uyuşturucu
bağımlılığıyla ilgili bir konuyu, Rabia Nazla
ilgili bir konuyu, ilaçla ilgili bir konuyu araştıralım dedik.
Yani neticede bir elin parmaklarını geçmiyor. Bu Parlamentoda dünya
kadar deneyimi, birikimi olan arkadaşlarımız var. En
azından bu temel konularda kurulan araştırma komisyonları
Meclis adına çalışıyor, Meclis adına görev
yapıyor, bulduğu sonuçları da hem Meclisle hem kamuoyuyla
paylaşıyor. Dolayısıyla, gelin, bu yanlıştan
vazgeçin. Bu araştırma önergeleri hepimizin, kamunun da sizin de
bizim de yararımıza; en azından çözüm bulma konusunda, çözüm
üretme konusunda önümüzü açacak çalışmalardır. Ümit ediyorum,
bundan sonraki dönemlerde hiç olmazsa buraya gelen konularla ilgili
araştırma önergelerine olumlu cevaplar verirsiniz.
İşte, aynı şey, termik
santrallerle ilgili de yine araştırılsın dedik. Bu filtre
meselesi gündeme geldi, herkes çıktı kürsüde saatlerce konuştu.
Sonuç? El birliğiyle geçirdik, Sayın Cumhurbaşkanımız
Ya, bir yerde bir yanlış yapıyorsunuz. dedi ve geri döndü.
İşte, bu yanlışların sayısını da
azaltalım. Kamu sağlığından, halk
sağlığından daha önemli bir şey olduğuna ben
inanmıyorum.
Yine, Demiryollarında -Sayın Genel
Müdürümüz de burada, Komisyonda da her zaman böyle bu konuları
tartışıyoruz- şu ana kadar ihale ettiğimiz hiçbir
rakamla biz imalatı tamamlayamadık. Yani örnek söyleyeyim, diyeyim
ki: Biz Ankara-Sivas arasını 1 milyon liraya ihale ettik.
Yapılan ihalelerin hiçbir tanesi ihale edilen rakamlar üzerinden
sonuçlanmadı; yüzde 20, yüzde 40 maliyetlerde artış var, bizim
de itiraz ettiğimiz konular tam burası. Yani bu devirde bu
maliyetleri tespit edebiliriz, bu maliyetleri hesap edebiliriz. Diyoruz ki:
İşte, tünelden geçiyor, jeolojik etütler var, yerin 1.500 metre
altından geçiyoruz. Bütün bunların hepsi doğru ama insanlar
Marsa araç indiriyor, Marstan numune alıyor, aldığı
numunelerle Marsta hayat olup olmadığını bilebiliyor. Yani
bilimin, teknolojinin bu kadar ilerlediği bir dönemde Demiryollarında
böyle oluyor da Karayollarında farklı mı oluyor? Yok.
İşte, sorun burada. Sizin yatırımlarla ilgili hesap
ettiğiniz maliyetlerin hiçbir tanesi tutmuyor; tutmadığı
zaman siz bütçenize yatırım için 10 lira koymuşsunuz,
çıktı 15 liraya. Tabii ki Plan ve Bütçe Komisyonunda da zaman zaman
görüşmelere gittik, açıklar artıyor. İşte bu sene 130
milyar küsur bütçe açığı var. Neden açık var? Sizin
hesaplamalarınız ile sonuçların arasında fark var da onun
için. Dolayısıyla, bu yatırımlara başlamadan önce
mutfakta iyi çalışmamız lazım. Eğer mutfakta iyi
çalışırsanız o mutfaktan kaliteli yemek çıkar. Ama
sadece siyaseten, meydana çıktığınız zaman Bu yolun
ihalesini bir hafta sonra istiyorum. derseniz, doğru, ihaleyi
yaparsınız, olur ama hiçbir zaman sonucu da belli olmaz.
Yine, aynı şekilde 2000 yılında
da ben bu Parlamentodaydım, o zaman 57nci Hükûmet döneminde bir yasa
çıkardık, dedik ki: Maliyeti belli olmayan bir işin ihalesini
yapamazsınız. bir. Yatırım yapacağınız
rakam bütçenizde yoksa ihaleyi yapamazsınız. iki.
Hesabınız kitabınız en fazla yüzde 10 şaşar.
üç. Ne oldu biliyor musunuz? Siz o Kamu İhale Yasasını 186 kez
değiştirdiniz, kendinize uygun bir ihale yasası oluşturmaya
çalıştınız. Rekabeti ortadan kaldırdınız.
Bunu kamu adına soruyorum ben, rekabeti orta yerden
kaldırdığınızda işte o zaman ortaya farklı
şeyler çıkıyor, farklı hadiseler çıkıyor. Sonuçta
bu ihale yasaları dünyanın hiçbir tarafında bu kadar
değişmez. Şu anda bulmaca gibi, ihalenin sonucunu
değerlendirmek için insanların önce bir bulmaca çözmesi lazım
Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim: Kendi
bölgemiz Samsun. Sivas Yıldızeli -Kalın İstasyonu-
ilçesinden Samsun arası 378 kilometre. Ulu Önder Atatürk Cumhuriyet Döneminde
bunun ihalesini yapmış, 1924te başlamış, 1931de yani
yedi yılda o günün teknolojisiyle, kazmayla kürekle bu yolu
tamamlamış. Ne oldu sonuç? Bizler 2014 yılında ihaleye
çıkmışız, Dört yılda bunun revizyonunu
yapacağız. demişiz; yedi yılda kazmayla kürekle
yapılan demir yolunu dört yılda onaramadık arkadaşlar.
Bugünkü teknolojiyi sizler düşünün, bugün içinde bulunduğumuz
şartları sizler düşünün.
Bütün bunları söylerken
Tabii ki çok ciddi
oranda demir yolları yapıldı. Ben emeği geçenlere buradan teşekkür
ediyorum. En ufak bir itirazımız yok. Zaten on yedi yıldır
bu ülkede iktidar olanların birinci görevi de bu işleri yapmak. Yani
biz kamu adına, millet adına teşekkür ediyoruz ama on yedi
yıldır iktidarda olan insanların da herhâlde bunları
yapması lazım gelir diye düşünüyoruz. Ben bu yönü
itibarıyla da teşekkür ediyorum.
Bunun devamında, tabii, çok önemli
bağlantılardan biri de Bakü-Tiflis demir yolu. Ben buradan emeği
geçen herkese teşekkür ediyorum. Bugün Pekinden çıkan bir tren
Praga, Avrupaya kadar hiç mola vermeden, Marmarayı da kullanarak
geçiyor. Tabii zaman zaman bizim muhalefet diye bildiğimiz
arkadaşlarımız gündeme getirmiyor ama unutmayalım,
Marmarayın temeli 57nci Hükûmet tarafından atılmıştır.
Ben buradan da hiç olmazsa o gün bu Parlamentoda olan biri olarak o zaman da
emeği geçenlere huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Demir yollarının önemini burada anlatmayla
bitirmemiz mümkün değil, sadece bir örnek verip geçeyim: Bugün sizler Kars
hattında bilet bulmakta zorlanırsınız. Bugün, demir
yollarında, işte, sadece nostalji olsun diye biletler
alınıyor, günübirlik Karsa gidiyorlar geliyorlar. Önemi şu:
Bence Türkiyenin her yolu demir ağlarla örülmeli ki Onuncu Yıl
Marşında da hep Demir ağlarla ördük. diyor, ta o zamandan bu
hedef gösterilmiş. İnanıyoruz ve ümit ediyoruz ki biz de en
azından o kültürden gelen insanlar olarak Türkiyeyi demir ağlarla
donatırız.
Tabii, diğer bir konu
başlığımız da TOKİ. TOKİ hakikaten
kuruluş itibarıyla ciddi hizmetler veren, ciddi projelere adım
atmış bir kurum. Bu yönüyle TOKİnin varlığından
şahsen ben gurur duyuyorum. Şimdiye kadar 815 bin civarında
konut yaptı. Buna diyebileceğimiz bir şey yok. Yalnız,
özellikle ihalelere çıkarken diğer kurum ve kuruluşlarda olan
hastalıklar üç aşağı beş yukarı TOKİde de
var; onlar da mutfakta iyi çalışmıyorlar, onlar da
planını, projesini, zemin etütlerini, bununla ilgili
çalışmaları net yapmadığı için zaman zaman
sorunlar yaşanıyor. Örnek, işte, Zonguldakta toplu konut
yapılıyor, toplu konut için tespit edilen alan heyelan bölgesi.
Gidiyorlar, bakıyorlar, buraya bu yapılmaz. Ne olacak? Yeri
değiştirmek lazım. İkinci zemin etütleri
yapılıyor, yer değiştiriliyor, buraya kazık
çakılması lazım, foraj yapılması lazım, bu
şartlar altında buraya konut yapılamaz. Devamında, tabii,
yer değişikliği yapılıyor, yer
değişikliği yapılınca ek maliyetler çıkıyor.
Gümüşhane Milletvekilimiz Cihan Bey biraz önce buradaydı, aynı
şekilde, bakın, Gümüşhanede bir devlet hastanesi
yapıldı, bir türlü açılamıyor. Neden? Çünkü kaygan bir zemin
üzerinde. Biz şu an Gümüşhane Devlet Hastanesini açmak için hastaneye
harcadığımızdan belki de daha fazla bir parayı
hastaneyi yerinde tutmak için harcıyoruz. Aynı şekilde, zemin
kaymasın diye bir etüt yaptılar Boşaltalım, taş
dolduralım, ağırlığı taşısın.
Geldiler, baktılar, harcadılar, bu olmadı. E, ne yapalım?
Buraya kazık çakmamız lazım. Peki
Şimdi ona karar
verdiler. Bakın, bu maliyetleri topladığınız zaman
neredeyse hastane maliyetine denk gelecek rakamlara ulaşıyoruz.
Bunu şunun için söylüyorum: Bugün özellikle
teknik elemanlar konusunda ülkemizde çok ciddi oranda işsizlik var.
Bakın, 2019 yılı bütçesinde de mühendislerle ilgili doğru
düzgün alım yok. Bugün jeoloji mühendisleri neredeyse dernek kuracaklar
yani geçmişte ziraat mühendislerinin kurduğu gibi bugün jeoloji
mühendisleri de işsiz jeoloji mühendisleri derneği kuracaklar. Bu
kadar elemanımız varken bununla ilgili gerçekten çok ciddi
çalışmalar yapabiliriz. Daha ihalelere çıkmadan önce zemin etütleri
yapılır, alanlar tespit edilir, buna göre de imalatlar
yapılır. Bunun yanı sıra, eğer TOKİ bir yerde bir
şehirleşme yapmak istiyorsa bununla beraber oraya kanalını,
suyunu, elektriğini, telefonunu, her türlü yolunu, izini, altyapısını
götürecek, ondan sonra imalat yapacak ama bizde işler tersine. Önce
binayı yapıyoruz, sonra da ona altyapı götürmeye
çalışıyoruz, bundan dolayı da ciddi sorunlar
yaşıyoruz.
Tabii, TOKİnin amacı özellikle dar
gelirlilere yönelik konut yapmak, bunu ben destekliyorum, grup olarak
destekliyoruz çünkü bugün 2.050 lira asgari ücretin olduğu bir ülkede dar
gelirlilerin konut sahibi olmaları mümkün değil,
dolayısıyla devlet sosyal devlet olma özelliğinden kaynaklanan
sebeplerden dolayı bunlar yapılmalı, otuz yıl, kırk
yıl vadeli neyse vatandaşa tahsis edilmeli. Ama bu görevini yaparken
özellikle Anadolu şehirlerinde -burada Anadoludan bir sürü milletvekili
arkadaşımız var- Anadoluda bu yap-sat tabir ettiğimiz
firmalar var. TOKİ oralarda konut yapıp sattığı zaman
çünkü TOKİnin şeyi belli, arsa maliyeti sıfıra yakın
ama oradakiler yüzde 30-yüzde 40, zaman zaman yüzde 50 kat
karşılığı inşaatlar yapmaya
çalışıyorlar. Ne oluyor bu sefer? TOKİnin
fiyatlarıyla rekabet etmeleri mümkün değil, bugün Anadoluda gerçekten
bu manada ciddi sıkıntılar var, bu manada ciddi kayıplar var.
Yani inşaat sektörü deyip geçmemek lazım. Bugün inşaat sektörü
yaklaşık 300 kalem malzemeden oluşuyor yani elektriği,
mekaniği, tesisatı, boyası, camı, çerçevesi, yolu, izi,
yemesi, içmesi, bununla beraber etkilediği alan fazla. Her zaman da
inşaat sektörü lokomotif sektör olmuştur. İnşaatta
işler düzeldiği zaman diğer sektörlere de otomatikman sirayet
eder, TOKİ de bu manada önderlik yaparsa tabii ki mutlu oluruz ama tabii,
devlet hiçbir zaman kendi vatandaşına rakip olmaz, özellikle lüks
konut sektörüne girmesini ben TOKİye çok da büyük katkı
sağlamayacağını düşünüyorum. Bunun yanı
sıra, tabii, TOKİde bugün rakamlar oldukça düşük, çok ciddi
oranda zararlar var. Firmaların çoğu TOKİnin
kapısından bile geçmek istemiyor. Bir ihale yöntemleri var, bir de
yaklaşık maliyet hesapları var. Bunu neye göre yapıyorlar,
nasıl tespit ediyorlar; piyasaya göre mi tespit ediyorlar,
Bayındırlık Bakanlığı birim fiyatlarına göre
mi tespit ediyorlar bilmiyorum ama adına sınır değeri
diyorlar, bu sınır değerin altıydı, üstüydü,
topladı, çıkardı ama bugün gerçek manada TOKİ mağduru
dünya kadar firma var. Benim bildiğim, ciddi firmaların çoğu bu
şartlardan dolayı TOKİnin çok fazla önünden geçmiyor.
Tabii, rakamlar düşünce kalite de düşüyor.
Şimdi, zaman zaman Sayın Başkan diyor ki: Bizde memnuniyet
yüzde 90. Ya, insanlar kafasını sokacak ev arıyor,
kafasını soktuktan sonra tabii memnun, yağmurdan kurtulmuş,
yaştan kurtulmuş; ona bakmıyor, onun kaliteyle, standartla bir
işi yok. O, sadece kafasını sokacak iki göz bir oda,
yaşayabileceği bir mekân arıyor. Yani bunun üzerinden giderek
yorum yapmak, bunun üzerinden giderek ifadeler kullanmak doğru değil.
Dolayısıyla bu düşük maliyetler kaliteye de ciddi oranda tesir
etti, ümit ediyorum ki bundan sonra da bunlar dikkate alınır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BEDRİ YAŞAR (Devamla) - Tabii, burada
kesinlikle, iktidarıyla muhalefetiyle kurumlar bizim
kurumlarımız, bunların başarılı olması için
biz her zaman elimizden gelen gayreti gösteriyoruz, gösteririz.
Belki de Parlamentonun en uyumlu Komisyonu
-başta Başkanımız olmak üzere, ona da teşekkür
ediyorum- KİT Komisyonu, beraber çalışıyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu
adına söz sırası, Denizli Milletvekilimiz Sayın Yasin
Öztürke aittir.
Sayın Öztürk, süreniz on beş dakika.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN
ÖZTÜRK (Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
Genel Kurulumuzda iktidarın icraatını kurumlar nezdinde,
KİT Komisyonu raporlarıyla masaya yatırıyoruz.
İYİ PARTİ Grubu adına ben de Türkiye Radyo Televizyon
Kurumu ve Atatürk Orman Çiftliği üzerine değerlendirmelerde bulunmak
üzere huzurlarınızdayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Radyo
Televizyon Kurumu, devlet adına radyo ve televizyon
yayınlarını gerçekleştirmek amacıyla 1 Mayıs
1964te özel yasayla özerk, tüzel bir kişiliğe sahip olarak
kurulmuş, 1972de Anayasa değişiklikleriyle Kurum, tarafsız
bir kamu iktisadi kuruluşu olarak tanımlanmıştır.
1993 yılında Anayasanın 133üncü maddesinde yapılan
düzenleme ile özel radyo ve televizyon yayınları serbest
bırakılmış, TRTnin özerkliği yeniden tesis
edilmiştir.
TRT, bugün, özerkliği ve
tarafsızlığı Anayasada hükme bağlanan kamu hizmeti
yayıncısı olarak hizmet vermektedir. Anayasal olarak düzenleme
tarafsız, özerk ve kamu hizmeti yayıncısı olarak
tanımlansa da Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun son dönem yayıncılık
anlayışı İktidara destek ol, muhalefeti görme, göreceksen
de şaşı gör. üzerine kurulmuştur.
Özellikle seçim dönemlerinde partilere, partilerin
genel başkanlarına ve/veya adaylara eşit süre ayırması
gereken TRT, 24 Haziran seçimlerinde AK PARTİ adayı Sayın Recep
Tayyip Erdoğana 105 dakika, Cumhuriyet Halk Partisi adayına 37
dakika, partimiz İYİ PARTİnin Genel Başkanı ve
Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Meral Akşenere 14
dakika yer vermiştir. Aynı sözde tarafsızlık ilkesi yerel
seçimlerde de uygulanmış, AK PARTİyle ilgili yaklaşık
50 saat aleyhte tek bir kelime olmadan yayın yapılırken
Cumhuriyet Halk Partisi için yaklaşık 12 saat yayının 6
saati aleyhte, İYİ PARTİ için yapılan 2 saatlik haberin 1
saat 12 dakikası aleyhte yayınlara ayrılmıştır.
Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun kamu
yayıncılığında yer alan kamu kelimesini iktidar
olarak algılamasını geçtik, TRT gerçek anlamıyla kamu yani
devlet ilkelerini de alaşağı etmiştir. İstanbul
seçimleri öncesinde kırmızı bültenle aranan bir teröristi
ekranlara çıkararak iktidarın bir etnik köken üzerindeki
oylarını yönlendirmeye çalışmış, çok büyük bir
ayıba ve çok büyük bir rezalete imza atmıştır. TRTnin,
bırakın ekranlarına çıkartmayı,
kapısının bile önünden geçirilmeyecek olanlar TRT
ekranlarına çıkarılmıştır. Muhalefet liderlerine
kapatılan ekranlar PKK terör örgütü elebaşı Abdullah
Öcalanın kardeşi Osmana sonuna kadar açılmış,
İmralıdan servis edilen mektup ve teröristbaşı Abdullah
Öcalanın İstanbul seçimiyle ilgili görüşleri TRT
ekranlarından vatandaşlarımıza aktarılmaya
çalışılmıştır. Ekranlarında muhalefet
liderlerine yer vermeyen, milletin parasıyla yayın yapan kamu kurumu,
milletin evlatlarına kurşun sıkanları ekranlarına
çıkararak adını hem ülke tarihine hem de TRT tarihine kara bir
leke olarak yazdırmıştır.
2019 yılı itibarıyla
yaklaşık 7 bin personeli bulunan TRT, personel
fazlalığına rağmen, her türlü teknik imkânına
rağmen bazı programlarını dış yayın olarak
yaptırmaktadır. Ticari sır olarak saklanmaya çalışılsa
da Sayıştay raporlarına yansıyan verilere göre kurumun
hizmet alımları önceki dönemlere göre yüzde 10 civarında artarak
1 milyar 47 milyon 373 bin lira olarak gerçekleşmiştir. 2017
yılında kurum dışında yaptırılan programlara
383 milyon 510 bin lira ödenirken, haberler için de 445 milyon 75 bin lira
ödeme yapılmıştır. Bu arada hizmetinden
yararlandırılan kurum dışı şahıslara
ödemeler adı altında 53 milyon 550 bin lira
aktarılmış, kurum dışından kiralanan program
giderleri de yüzde 153 oranında artışla 2017 yılında
14 milyon 607 bin 327 TL olarak yansımıştır. Peki, ticari
sır olarak saklanan nedir? TRTnin en fazla para ödediği miktar
Diriliş Ertuğrul dizisine. Ertuğrul Gazi dirilse sefere
çıksa bile diziye verilen paradan daha az parayla zafere
ulaşacağı kesindir. Bir kamu kurumu, harcamalarını
ticari sır bahanesiyle saklayamaz. Neden saklama ihtiyacı hisseder?
Saklarsa bu rakamların altında farklı bir şeyler
vardır. Bir kamu kurumu cam gibi olmalı, şeffaf olmalı;
yönetimiyle, harcamasıyla, bütçesiyle, geliriyle, gideriyle, reklamıyla,
uygulamalarıyla hesap verebilir olmalıdır. Kamu
yayıncılığı yapan TRTden bu şeffaf
yaklaşımı biz de kamu adına istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, her türlü
imkânına rağmen rating ölçümlerinde alt sıralarda yer alan
TRTnin bol keseden yaptığı harcamaların kaynağı
nedir? Vatandaşın ödediği elektrik faturalarından
alınan yüzde 2 TRT katkı payı, bandrole tabi cihaz türleri
üzerinden alınan pay, genel bütçeden ayrılan pay, radyo ve televizyon
vasıtasıyla yapılan her çeşit ilan ve reklam ile faaliyetlerden
elde edilen gelir; film, plak, nota, yapım, yayın ve
satışından elde edilecek gelirler, radyo ve televizyonla ilgili
her türlü ticari işlemler, düzenlenecek konser ve benzeri programlara
giriş ücreti ve bu gibi durumlar. Evet, TRTnin kaynakları bunlar. Bu
kaynakları vatandaşlardan alırken siyasi görüşüne
bakmaksızın herkesten alan TRT, yayın politikası izlerken
yandaş kanallardan farklı davranmıyor.
TRT 2015 yılında elektrik
faturalarından 842 milyon 800 bin lira, bandrol ücretlerinden 679 milyon
100 bin lira ve reklam gelirlerinden 100 milyon 200 bin lira olmak üzere toplam
1 milyar 622 milyon 100 bin lira gelir elde etmiştir. 2016
yılında elektrik faturalarından 793 milyon 400 bin lira, bandrol
ücretlerinden 962 milyon 100 bin lira ve reklamlardan 212 milyon 100 bin lira
olmak üzere toplam 1 milyar 967 milyon 600 bin lira gelir elde etmiştir.
TRT, her türlü gelirine rağmen 2015 yılını
yaklaşık 147 milyon lira, 2016 yılını ise 252 milyon
lira zararla kapatmıştır.
TRTnin diğer gelirlerini bir tarafa
bırakalım, kendisine mukabil, kendisine muadil diğer özel radyo
ve televizyon kuruluşlarının reklam gelirleriyle ayakta
durabildiği ve ticari kazanç sağlayabildiği günümüz
şartlarında TRT, elektrik faturalarından alınan katkı
payı olmadan da yayıncılık faaliyetini devam ettirebilecek
konumdadır. Devlet televizyonu olma vasfını yitirmiş,
tarafsızlığını rafa kaldırmış TRTye
vatandaşın cebinden para aktarılması uygulamasına bir
an önce son verilmelidir. 2017 yılında, sanayiciye destek olmak için
elektrikten alınan TRT fonu kaldırılmışken
vatandaştan kesilen faturalardan katkı payı alınmaya hâlen
devam edilmektedir. Bu, alınmamalıdır.
Bu vesileyle AK PARTİ Grubuna sesleniyorum: Siz
de bu ayıbı görüp TRTye elektrik faturalarından ayrılan
katkı payının kaldırılması için verdiğim
kanun teklifini bir an önce gündeme alın, hem ekonomik darboğazdaki
vatandaşımız rahatlasın hem de TRT bol keseden
yaptığı harcamalarına bir kamu kurumu olduğunu
hatırlayarak çekidüzen versin.
Değerli milletvekilleri, yine,
hayırsız mirasyedinin yaptığı harcama misali harcanan
bir ata mirası da Atatürk Orman Çiftliği. Atatürk, Türk milletinin
Millî Mücadelede kazandığı zaferi ekonominin ve sosyal
hayatın diğer alanlarında yapmış olduğu
dönüşüm ve değişimlerle de taçlandırmak istemiş ve
1925 yılında adı daha sonradan Atatürk Orman Çiftliğine
dönüşecek olan Gazi Orman Çiftliği bu amaçla kurulmuştur. Büyük
Önder, tarım alanında gerçekleştirilen
başarıların önemli ve bu ilk sembolünü 1937 yılında
Türk milletine şartlı olarak bağışlamıştır.
Peki, şart nedir? Tarımı geliştirmek ve bu alanı tarım
arazisi olarak kullanmak. Atatürk Orman Çiftliğinin
sınırları belirtilirken o zaman Ankaranın
şartlarında en çorak, en işe yaramaz araziler olarak tesis
edilmiştir. Buradaki amaç, Bu verimsiz, çorak arazilerde bir şey
üretmeyi başarabilirsek gelecekte hem Türk tarımına hem Türk
hayvancılığına hem Türk meyve ve sebze üretimine gerekli
olan tohum modelleri buralarda geliştirilir, örnek üretimler
yapılır ve bu da Türkiye genelinde uygulanabilir. diyerek Türkiyedeki
ilk modern tarımcılığın öncülüğünü başlatmıştır.
Peki, uygulandı mı? Uygulandı, uygulamada
başarılı da olundu. Başta toprak ıslahı için
Ankaranın merkezinde bulunan bu çorak arazilerden yaklaşık 55,5
bin dekar arazi çiftliğin ilk kuruluşunda tahsis edildi. Atatürk bu
konuyu o kadar önemsedi ki cumhuriyetin kuruluşundan sonra çekilen ilk
fotoğraflara bakarsanız Atatürkün hep çiftlikteki
hayvancılıkla ilgili, üretimle ilgili, tarımla ilgili
fotoğraflarını görürsünüz. Aslında, bu da Ulu Önder Atatürkün
tarım ve üretim konusunda ne kadar yüksek bir öngörüye sahip
olduğunun en temel örneklerinden biridir. Ankaranın hemen yanı
başında böyle bir modelle üretimlerin yapılması ve bu
üretime böyle bir alan tahsis edilmesi de takdire şayandır.
Peki, tarımsal amaçlı kullanım
şartıyla bırakılan bu mirasımız ne oldu?
Tarım amacına hizmet etmesi lazım gelen Atatürk Orman
Çiftliği arazisinde önce ufak ufak eksilmeler yaşanmaya başlandı;
2011 yılına gelindiğinde ise alanın üzerindeki koruma
kalktı ve sit alanı olmaktan çıkarıldı; şu an
yaklaşık 22 bin hektar tarım arazisi çeşitli
şekillerde kullanılamaz hâle geldi; üzerine Külliye
yapıldı; yapımı bir türlü bitirilemeyen, Ankara için rekor
fahiş zarara mal olan, bitirilemediği için Çinlilere devredilen,
devredildikten hemen sonra da iflası açıklanan Ankaparka devredildi.
Ankapark yapılırken Hayvanat Bahçesi kapatıldı.
Bakın, daha iyisini yapmak kaydıyla bu tür
operasyonlar olur, dünyanın her yerinde de olabilir ama Daha iyisini
yapacağız, merak etmeyin, Orta Doğu ve Balkanların, hatta
dünyanın en büyük parkını yapacağız, en orijinal
aletleri getireceğiz. denirken değil en orijinal alet, en büyük park
daha açılışında en çok zarar eden park yapıldı.
Dolayısıyla bu tür tahsislerin nelere mal olduğunu hep beraber
görüyoruz.
Devamında olanları da söyleyeyim: Birinci,
ikinci, üçüncü Melih Gökçek ile Ankara Mimarlar Odası savaşları
başladı, üzerine yol, kavşak inşaatları
yapıldı, kuruluşunda 55 bin dekar olan arazi 33 bin dekara
düştü. Yönetim, Melih Gökçekten alamadığı
alacağını, yerel iktidar değişince, Mansur
Yavaşı zor duruma düşürmek için icra işlemine
başvurdu.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz
tarımının son dönemlerini hepimiz biliyoruz. Malumun
ilamını buradan bir daha ayrıntılı rakamlarla
vermeyeceğim ama tarımda kendi kendine yeten bir ülkeden ithalat
yapar bir ülke hâline geldik. İhracatımız bile iktidara
dayalı ürünlerden oluşuyor. Irkların geliştirilmesi
adına hayvan ithalatını açtık, şu anda bizim bir
ırkımız yok, yüksek verimli kültür sığır ırklarının
tohumlanmasında ilk uyum şartı kaldırıldı.
Ülkemizde cumhuriyetin kuruluşundan bu yana verimli kültür
sığır ırkı geliştirmek için çalışmalar
yapılırken 2019 Türkiyesinde Tarım Bakanlığı 24
Ekimde otuz yıldır yapılan ıslah programından
vazgeçilerek süt tipi hayvanlara istenilen et tipi spermaların
atılabilmesine izin verdi. Biz bu konuyu sorunca da bir ay sonra
vazgeçildi. Tarım politikamızı yapboz tahtasına döndürdük.
Böyle bir tarım ve hayvancılık politikası olmamalı,
olamaz.
Aynı şekilde, meyvecilik
açısından bir çalışmamız yok. Atatürk Orman
Çiftliğinde bu yapılabilirdi. Bir sürü sebze var, tohumculuk var,
model bahçeler burada oluşturulup bunların üzerinden üretimler
yapılır, ondan sonra da Türkiye genelinde bu tür uygulamalar
yapılır, İsrailden tohum almak zorunda kalmazdık.
Tabii, bunun yanı sıra, Atatürk Orman
Çiftliğinde şu veya bu şekilde kiralamalar var. Tabii, devlet,
bunu denetlemekte bazen zorlanıyor. Tahsis edilen alan gasba
dönüşüyor, kullanımdan daha çok alan işgal ediliyor. Zaten
Sayıştay raporları da bunu gösteriyor ve söylüyor.
Detayında diyor ki: Siz başlangıçta şu kadar alanı kapalı
alan, bu kadar alanı açık alan gibi kiraladınız ama
işin sonucu itibarıyla -yani günün sonunda- kapalı
alanların miktarı arttı, açık alanların miktarı
arttı; dolayısıyla, bundan dolayı da hak
kayıpları var.
Bugün Atatürk Orman Çiftliği arazisi tarım
arazisi olmaktan çıkmış, rant alanına
dönüşmüştür. Hatta Atanın şartlı mirasının
üzerine bugün Amerikan Büyükelçiliği yapılmaktadır. Ankara 4.
İdare Mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı vermiş olması
ayrı bir kazanç ama asıl önemlisi, Atanın mirası üzerine
Amerikan Büyükelçiliğinin yapılmasına izin verilmesi de yerli
ve millî anlayışla bağdaşmamaktadır. Değerli
milletvekilleri, yine bu vesileyle iktidara seslenmek istiyorum: Gelin birlikte
Atamızın mirasına sahip çıkalım. Bugün 22 bin
dekarı kaybolsa da kalan 33 bin dekarı oraya buraya tahsis etmek
yerine, gerçek amacıyla kullanalım.
Son olarak da, Buhari sayfa 190da geçer, rivayet
olur ki Peygamber Efendimiz, Hayber Savaşında ölen Kirkire için Bu
adam cehennemliktir. buyurdu. Devlet malından bir hırka bile olsa
aşıran, çalan cehennemliktir. Umarım devlet işi yapan hiç
kimse Kirkirenin durumuna düşmez, hele hele iktidarı elinde tutanlar
bu duruma düşmesin. Beytülmale sadece dilinizin ucuyla değil,
uygulamalarınızla da sahip çıkın diyorum, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şimdi, söz sırası
Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna ait.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk söz
Ankara Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Karakayaya aittir.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakika Sayın Karakaya.
MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada bazı
KİTlerimizin belli faaliyet yıllarına ilişkin denetim
raporlarına yapılan itirazları müzakere ediyoruz,
görüşüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
görüşlerimizi aktarmak üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında müzakerenin daha faydalı
olabilmesi açısından bazı kavramların yeniden
hatırlatılmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Denetim,
geniş kapsamlı bir kavram; denetim kavramı çoğu zaman
kontrol, revizyon, teftiş, inceleme, murakabe gibi kavramlarla
karıştırılır ve bu karıştırma
kafaları da karıştırır. Şimdi, bugün burada bu
kürsüden bazı örneklerini de aslında gördük. Ben, burada belki daha
faydalı olması bakımından bazı hususların altını
çizmekte yarar olduğunu düşünüyorum.
Aslında KİTlerin denetimini
konuşuyoruz. Anayasamızda Türkiye Büyük Millet Meclisince
yapılacak denetimlerin iki temel kaynağı var, iki kaynağa,
iki maddeye dayanıyor: Biri, malumlarınız 160ıncı
madde, bu daha çok merkezî yönetim idareleriyle alakalı, sosyal güvenlik
kurumlarını da içine alan denetimlerle alakalı ki burada
Anayasamız bu madde kapsamında aslında Sayıştayı
yetkili kılıyor ve Sayıştay tarafından hükme
bağlanıyor. İkinci dayanak, ikinci madde 165inci madde, yine
burada da kamu iktisadi teşebbüslerinin denetimi gündeme getiriliyor ve
bunların Türkiye Büyük Millet Meclisince denetiminin yapılabilmesi
için yasal bir düzenlemeye işaret ediyor. Bu kapsamda da 3346
sayılı Yasa çıkarılıyor ve Sayıştaya
ilişkin, Sayıştayın kuruluş kanununda bu hükümler yer
alıyor. Bir de öteden beri gelen 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname var.
Değerli arkadaşlar, aslında KİT
Komisyonu gerçekten teknik ve özellikli bir Komisyon. KİTlerin şöyle
bir gruplamasına bakacak olursak bunların bir kısmı
üretimde öncülük yapmak maksadıyla kurulmuş, oluşturulmuş
olan KİTler, genel ekonomi içerisinde bunlara belli işlevler,
görevler verilmiş; bir kısmı düzenleyici kurum niteliğinde
olanlar, piyasayı regüle edenler; bir kısmı başka amaçlarla
yani KİTlerin ana statülerine baktığımızda onlara
verilmiş olan genel ekonomi içerisinde bazı işlevleri yerine
getirmek, görevleri burada sayılmış olan hususlar var.
Şimdi, biz genellikle görüyoruz -ki bu zaman zaman KİT Komisyonunda
da oluyor- tüm denetim ve gözetim işlevini, ölçütü kâr noktasına
getirip dayıyoruz. En büyük yanlışlardan biri olduğunu
düşünüyorum çünkü KİTlerin hepsinin belli bir işlevi
vardır, fonksiyonları vardır, KİTler öncelikle o
görevlerini yerine getirmek durumundalar ancak o işlevleri yerine
getirirken de kârlılık ve verimlilik esasına göre hareket etmek zorundadırlar.
Biz burada bir KİTi Zarar etti, kâr etti tek ölçütüyle, tek amacı
oymuş gibi değerlendirip, arkasından da örneğin bir piyasa
düzenleyen kurumu -benim de daha önce Genel Müdürlüğünü yaptığım-
diyelim ki Toprak Mahsulleri Ofisini bu açıdan değerlendirip Kâr
etmiyor, zarar etmiyor. der, arkasından da Hububat piyasası
düştü, çiftçi zarar etti. diye soramayız, bu bir tenakuzdur.
Dolayısıyla biz burada önce KİTlerin esas işlevlerinin ne
olduğuna bakmak durumundayız ama bu işlevleri yerine getirirken
de kârlılık ve verimlilik esasına uygun hareket edip
etmediğine de bakacağız çünkü kamu kaynağını
verdik, Anayasamız da buna özel bir önem veriyor, KİT Komisyonunda
genellikle bu konudaki uzman, bu konuya yakın olan parti üyeleri
tarafından oluşturuluyor. Bunu belki karıştırmamak
lazım diye bunun altını çizme ihtiyacı duydum;
değilse, burada konuşulurken şunu görüyoruz ki iki cümle,
peş peşe gelen iki cümle birbiriyle çelişiyor arkadaşlar.
Yani KİTler ya asli görevlerini yapacaklar ya da kâr edecekler;
amaçları kârsa bırakalım serbest piyasa ekonomisi, özel sektör
yapsın gitsin. Bunları karıştırmamamız gerekir
diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii ki bizim Türk
denetim sistemini alıp ayrıca analiz edebiliriz. Ben bu kürsüden
birkaç defa daha söyledim, 5018i, herkesin övdüğü bir dönemde, zamanda
evet, ben de övüyorum, 5018 önemli bir reformdu ama 5018in esasında
Anglo-Sakson hukuk sisteminin yapısı vardır. 2001deki o
Enronlar, Datcomlar, WorldComlar krizlerinde bunlar ortadan kalktı, bu Amerika
dahi hibrit sistemlere geçti ama biz Türkiye olarak, genel anlamda
bakıldığında, Türk denetim sistemi Anglo-Sokson hukuk
sistemine uygun, oysa Türkiye Kara Avrupa hukuk sistemini uygulayan bir ülkedir
ve denetim sistemi de daha önce buna uygundu. Burada eksiklikler var; bu
rezervimi bir kenara bırakıyorum ama diğer taraftan da
baktığımızda, KİTlerin denetimi, kamu
kaynaklarının kullanılması açısından, belki
denetim açısından Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim görevleri
içerisinde en veballi olanı da budur; biz Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bu konuyu gerçekten bu kapsamda görüp buna göre değerlendiriyoruz.
Ama şunu da hemen ifade etmemiz gerekir, hiç kimse mali denetim
açısından bakıldığında, iktidarlar kendilerini
denetimsizleştirmek için denetimi iktidarsızlaştıramazlar
ama bu, genellikle sadece Türkiyede değil, sadece bugün değil,
geçmişte de bugün de ve bir çok ülkede de yapılan bir şeydir.
Ama bununla birlikte muhalefet de hükûmetleri ve kurumları
işlevlerini yerine getiremeyecek şekle sokacak tarzda denetim gücünü
kullanmamalıdır. Teknik bir Komisyondur, teknik bir konudur, denetim
konusudur, bunun ilkeleri vardır, standartları vardır.
Bugün Sayıştaydan bahsediyoruz.
Değerli arkadaşlar, Sayıştay bin yılı
aşkın Türk devlet geleneğini içinde barındıran bir
denetim kuruluşudur, saygın ve köklü bir denetim kuruluşudur.
Karahanlılar döneminden gelen bir yapıya dayanmaktadır.
Gaznelilerin, Selçuklunun, Osmanlının devlet tecrübesini de taşır,
gelir. KİTlerin denetimi açısından
baktığımızda değerli arkadaşlar, KİTler
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu tarafından denetleniyordu
biliyorsunuz. 2010 yılında yapılan düzenlemelerle
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Sayıştay bünyesine
alındı. Ben Kapatıldı. demiyorum, teknik olarak öyle olabilir
ama şu anda mevcudiyetini, işlevlerini, fonksiyonunu
Sayıştay içerisinde yerine getirmektedir.
Yine raporlarda görüyoruz, zaman zaman
konuşuluyor, şu çok gündeme getiriliyor, deniliyor ki:
Sayıştay Rapor Değerlendirme Kurulu belli konuları arka
plana atıyor, Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiyor. Öncelikle
şunu belirtelim: Değerli arkadaşlar, Sayıştay Rapor
Değerlendirme Kurulu, 3346 sayılı Kanunda olan bir Kuruldur ve
bu Kurulun rapor üretme süreci vardır, rapor hazırlama süreci
vardır. KİTlerde denetim kesikli bir işlev değil,
KİTlerdeki denetim sürekli bir denetimdir. KİTlerde
Sayıştayın bu konuyla ilgili biriminden denetçiler ve bir grup
başkanı nezaretinde sürekli olarak o kurumda kalırlar.
Doğru mu Sayın Genel Müdürüm? Burada eski KİT genel müdürlerimiz
de var. Sabah akşam mesailerini sürekli orada harcarlar.
Yaptığınız yönetim kurullarının
kararlarını hemen gönderirsiniz, bir gün gecikse itiraz gelir.
Dolayısıyla dönem tamamlandığında bu raporlar
hazırlanır, kuruma gönderilir, kurum raporu okur, itirazları
varsa söyler, üzerinde bir daha çalışılır ve bu bir taslak
rapordur, Sayıştaya verilir, Sayıştayda Rapor
Değerlendirme Kuruluna gider -11 kişiden oluşur, bunun 2si
hesap daire başkanıdır- ve burada müzakere edilir, raporu
hazırlayanlar gelir, kurumdan gelen görüşler alınır, burada
değerlendirilir ve sonuçta Sayıştay raporu olarak
basılır, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelir, KİT Komisyonunda
görüşülür. Yani bunun süreçleri, bu süreçlerde itirazlar vardır ve bu
süreçlerde herkes söyleyeceğini söyler. En son olarak KİT Komisyonuna
da kurum başkanı, kurum yetkilileri gelir, orada
hesaplarını verirler ve karar verilir.
Bakın, bugün de buraya geldik, ibra
edilmiş KİTlerin bazı yıllarına ait
hesaplarını bugün Genel Kurula getirdik. Getirelim çünkü bu, bizim
denetim hakkımızdır, sonuna kadar yapalım ama dediğim
gibi, bu denetimin de bir teknik konu olduğunu ve o şekilde olaylara
bakılması gerektiğini de bilmemiz gerekir, buna dikkat etmemiz
gerekir diyorum. Şunu söylemiyorum: Elbette bizim denetim yapı ve
sistemimiz içerisinde yasama denetimi var, şu anda bizim
yaptığımız denetim; burada yargının denetimi var;
aynı zamanda yürütmenin de kendi içinde bir denetim mekanizması var;
yanlış yapanların -bu kurumlardan gidip- yargıda ya da
kendi içerisindeki ceza sistemi içerisinde cezalandırılması her
zaman söz konusudur. Yani dolayısıyla öyle başıboş bir
durum da söz konusu değildir. Yine, baştan söylediğim gibi,
burada kamu kaynakları kullanılmaktadır, bu kamu
kaynaklarının kullanılmasında denetimin belki birçok
alandan çok daha sıkı bir biçimde yapılması gerekir; biz
buna inanıyoruz ve olaylara da bu hassasiyetle yaklaşıyoruz.
Değerli arkadaşlar, burada bir iki hususu
da dile getirmekte fayda var belki. Tabii, Sayıştay 2018 Aralık
ayının sonlarında denetim rehberini yeniledi. O denetim
rehberinde getirilecek KİT denetim raporlarının formasyonunda da
bazı değişiklikler yaptı. Bu değişiklikler önemli
değişiklikler ve önemli bir kısmı da uluslararası
denetim standartlarına uygun. Daha önce görüş bildirme buralarda
yoktu; görüş olumlu, olumsuz, neyse, bir görüş beyanı da burada
yer alacak. Bu açıdan baktığımızda olumlu
gelişmeler ama mali tablolarının hazırlanmasında
KİTlerin birçoğunda eksiklik var. Bağımsız denetime
tabi olanlarda, halka açık olanlarda o uluslararası finansal
raporlama standartlarına uygun raporlar, evet, geliyor, ekstra istiyoruz
ama bizim KİT Komisyonuna gelen raporların önemli bir kısmı
tek düzen muhasebe sistemine göre gelmekte. Burada muhasebe temel kavram ve
ilkeleri açısından bazı konular maalesef vergi temelli olarak
alındığından dolayı, finansal raporların bizim
anladığımız anlamda gerçeği
yansıtmasını engellemektedir. Bu, sistemle alakalı bir
durum. Belki bunların düzeltilmesi gerekiyor. Bir de yeni formatta, mali
raporlarla ilgili kısımda biraz kırpma söz konusu, biraz
daraltılma söz konusu. Ben bunun 2019 yılında uygulanmadan,
buranın tekrar bir gözden geçirilmesinin uygun olacağı kanaat ve
düşüncemizi ifade ederek hepinize tekrar saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz sırası, Ankara Milletvekilimiz Sayın Nevin
Taşlıçaya aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MHP GRUBU ADINA NEVİN TAŞLIÇAY (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı
söz alma şansım olamadığı için burada beş
dakikanızı rica edeceğim.
İnsan hayatının bu kadar ucuz
olamadığı bir Türkiye temennisiyle başlamak istiyorum.
Ceren Özdemire rahmet, ailesine sabır diliyorum.
5 Aralık 1934 tarihinde Türk
kadınının elde ettiği seçme ve seçilme hakkı sayesinde
bir kadın milletvekili olarak Genel Kurulu ve aziz Türk milletini gururla
selamlıyorum.
Bugün Türk dünyasının göz bebeğiyse
Türkiye, coğrafyamız kan gölüyken bu topraklarda huzurla, insanca
yaşayabiliyorsak bedeli ödendiği içindir. Türk kadını,
hürriyet içinde dinini yaşıyorsa, okuyup hâkim, doktor, iş
kadını olabiliyorsa, özgürsek bugün, Osmanlı
aydınlarının, cumhuriyetin, Mustafa Kemalin sayesindedir. Modernleşme
tartışmaları 19uncu yüzyılın başlarına
tekabül eder bu topraklarda ancak cumhuriyetle tastamam hâle gelmiştir.
Bugünlerin mimarları; Namık Kemaller, Ziya Gökalpler, Yusuf
Akçuralar, Ağaoğlu Ahmetler, Nezihe Muhiddinler, Şefika
Gaspıralılar, Halide Edipler ve bu aziz vatanın kurucusu Gazi
Mustafa Kemal iyi ki vardılar ve hep var olacaklar.
Cumhuriyetin kadınları, ecdadından
aldığı güçle yarınlar için her ortamda ve nihayet
milletinin kaderi için sandık başındadır. Atatürkün
öncülüğünde önce 18 vekil temsil etti Türk kadınını
Mecliste. Belediyeden muhtarlığa, vekillikten azalığa, Türk
kadını Avrupalı hemcinslerinden çok evvel siyaset sahnesinde
yerini aldı. Beklenen odur ki zamanla birlikte kadın vekil
sayısı da artış göstersin, nüfustaki oran Meclise de
yansımış olsun.
Ne yazık ki bugün Meclisteki
varlığımızın emaresi dile getirilen
sorunlarımız; eğitimsizlik, mesleksizlik, işsizlik,
verimsizlik, dolayısıyla öz güvensizlik bunlardan birkaçı.
İşsizlik bahsinde, işsizlik kadar önemli başka bir sorun
daha var, o da mesleksizlik. Mesleki yeterliliği olan kadın
sayımız çok az. Kadınlarımız; gündelik ev işçisi,
kasiyer, mevsimlik tarım işçisi, çocuk bakıcısı,
güvenlik görevlisi ve çoğu da sigortasız. Kadınlarımız
meslek sahibi olduklarında hem ücret hem iş refahı
açısından daha rahat çalışıyorlar. Eğitim alan
kadınlarımız sadece belli alanlarda değil, fiziki
şartlarının el verdiği tüm alanlarda
başarılı olabilecek kabiliyete de sahiptirler. Kadının
ekonomik hayatta var olmasını savunuyorsak kültürel
normlarımızın korunması için, kadının ev
işlerindeki payının hafiflemesi için, hane halkının öz
bakımını tek başına kadının üstlenmemesi
için çözümler üretmek zorundayız ki aile ve iş hayatı çatışmasın,
huzursuzluk körüklenmesin. Kadının güçlenmesi; ekonomide, siyasette
ve toplumda etkin bir hâlde var olabilmesi topyekûn bir bilinç ve özverili
çalışmalar bütünüyle mümkündür.
Maddenin manayı yendiği,
karanlığın aydınlığı yuttuğu, cehaletin
her yeri sardığı ve duyguların hiçe
sayıldığı bu yüzyılda insanlığın
ihtiyacı olan tam da kadının vicdanı, merhameti, adalet
duygusu, hakkaniyeti ve kanaatkârlığıdır.
Değişimin öncüsü, üretimin gücü olabiliriz. Türk kadınları
Türkiye'nin yarınlarıdır. Doğal akış bunu getirmiştir,
toplumsal bilinç bu seviyededir. Kadınlarımızın motivasyonu
Türkiye'nin yarınları için ümit kaynağımızdır.
Türk kadınları Türkiye'yi omuzlayacak, Türkiye'yi hedeflerine
ulaştıracak önemli ve stratejik bir güçtür. Türkiye'nin
kadınları başta kendileri olmak üzere, çocuklarını
geleceğe hazırlayacak bilince ve tecrübeye sahiptir. Türkiye'nin
kadınları Türkiye'nin yarınlarıdır.
Son olarak, önümüzdeki salı günü 100üncü
yılı kutlanacak olan Türk kadın hareketinin mihenk
taşlarından 10 Aralık 1919da Kastamonu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
tarafından yapılan Kastamonu mitinginde Gerekirse
evlatlarımızın kanlarına kendi kanlarımızı
karıştırarak erkeklerimizle bir safta dinimiz ve istiklalimiz
için haksız zalimlere tarihin lanetlerini terk ederek şehametle
öleceğiz. diyen Zekiye Hanım başta olmak üzere, Kastamonulu
kadınlarımızı ve Millî Mücadelemizin tüm
kahramanlarını rahmet ve minnetle anıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP, AK
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası Hatay
Milletvekilimiz Sayın Lütfi Kaşıkçıya aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süremiz yirmi dakika Sayın
Kaşıkçı.
MHP GRUBU ADINA LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin önemli
KİTlerinden olan Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün ve
Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün
2011-2016 yıllarına ait bölümleri ile raporların bu bölümlerine
yapılan itirazlar ve Komisyon görüşüyle ilgili, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, geçtiğimiz
günlerde Tel Abyad bölgesinde mayın patlaması sonucu şehit olan
hemşehrimiz Uzman Onbaşı Harun Çınara Allahtan rahmet
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Komisyonun ilk
toplantılarında bundan sonraki komisyonlarda nasıl
davranacağımıza dair bize önemli bir yol haritası
olması noktasında, Sayın Genel Başkan
Yardımcımız Mevlüt Karakaya Hocam bir izahatta bulunmuştu.
O izahat şu şekildeydi: Arkadaşlar, KİT Komisyonu, esas
itibarıyla teknik bir komisyon yani siyasi olmaktan daha çok teknik ve
vebali olan bir komisyon. Kamu kaynaklarının
kullanıldığı ve sermayenin denetlendiği bir komisyon.
İşte biz bu sözlerden sonra bütün
katıldığımız Komisyon toplantılarında vebali
ve teknik bakış açısını bir kenara bırakmadan tüm
toplantılara katılıp katkı sunmaya devam ettik.
Bugün sizlere, burada, Türkiyenin çok önemli
KİTlerinden ikisi, ÇAYKUR ve Devlet Hava Meydanları
İşletmesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin yapılan
itirazlara nasıl baktığına dair fikirlerimizi burada
sizlerle paylaşmak istiyorum. Tabii, ÇAYKUR ve Devlet Hava
Meydanlarıyla ilgili yapacağım konuşmanın
başında bu iki önemli kurumla ilgili öncelikle sizleri bilgilendirip,
daha sonra itirazlara Milliyetçi Hareket Partisinin nasıl
baktığı, hangilerini destekleyip hangilerini desteklemediği
konusunda fikirlerimizi sizlerle paylaşacağım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Doğu Karadeniz Bölgesinin ekonomik ve sosyal yönden
kalkınması, geliştirilmesi ve göç olgusunun
yarattığı sosyal problemleri azaltmak amacıyla çay
tarım ve sanayisi uzun yıllar devlet tarafından
desteklenmiş ve teşvik edilmiştir. İlk yaş çay
yaprağı hasadı ve kuru çay üretimi 1938 yılında
gerçekleştirilmiştir. 1940 yılında çıkartılan
3788 sayılı Çay Kanunuyla ülkemiz çaycılığı
güvence altına alınmış ve çay bahçesi kuracaklara
ruhsatname alma zorunluluğu getirilmiştir. Bu yasal gelişmenin
ardından çay tarım alanları giderek genişlemiş ve
üretim miktarı hızla yükselmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ilk çay fabrikası 1947 yılında, günlük 60 ton
kapasiteli olarak Rize Merkez Çay Fabrikası adı altında
işletmeye açılmıştır. Çay tarım
alanlarının ve yaş çay yaprağı üretiminin
artması, çay işleme fabrikalarının sayısının
da giderek artmasını zorunlu kılmış, 1973
yılında kurulan yaş çay işleme fabrika sayısı
32ye, 1985 yılında ise 45e ulaşmıştır. 1963
yılına kadar ithalatla karşılanan iç tüketim talebi, 1963
yılından sonra yurt içi üretimle karşılanmaya
başlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, 1971 yılında
1497 sayılı Çay Kurumu Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Bu
kanunla tarım, üretim ve pazarlama dâhil tüm faaliyetler Çay Kurumu Genel
Müdürlüğüne devredilmiştir. Kurum tüzel kişiliğe sahip,
faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı
bir iktisadi devlet kuruluşu olarak 1973 yılında Rizede
faaliyetlerine başlamıştır. Daha sonra Çay Kurumu, 1982 yılında
çıkartılan 2929 sayılı Kanunla Çay İşletmeleri
Genel Müdürlüğü adı altında faaliyetlerini devam ettirmek üzere
kamu iktisadi kuruluş kapsamına dâhil edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, tüketiminde 1inci
olduğumuz ve aynı zamanda şiirlere, şarkılara konu
olan çayın bugünlerine şöyle bir göz atalım: Ülkemizde çay
tarımı Doğu Karadeniz Bölgesinde, Rize, Artvin, Trabzon,
Giresun ve Ordu illerini kapsayan 778 bin dekar alan üzerinde
yaklaşık 200 bin üretici aile tarafından
yapılmaktadır. Bir başka deyişle, ülkemizde
yaklaşık her yıl 72 bin futbol sahası büyüklüğünde
alana çay ekimi yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu kadar geniş
bir alanda yapılan çay tarımından geçen yıl itibarıyla
yaklaşık 1 milyon 200 bin ton yaş çay elde edilmiştir.
Tesislerde yapılan işlemlerle kurutulan çay miktarı ise 230 ile
250 bin ton aralığındadır. Vatandaşlarımız
tarafından üretilen çaylar ÇAYKUR ve özel sektör tarafından
alınmaktadır. Üretilen çayın tek başına
yaklaşık yüzde 50si ÇAYKUR tarafından
alınmıştır.
ÇAYKUR, 46 yaş çay işleme ve 1 paketleme
fabrikası, 1 pazarlama ve üretim bölge müdürlüğü, 8 pazarlama bölge
müdürlüğü, bunlara bağlı 25i ev dışı tüketim
bayisi, 45i reyon bayisi, 99u da perakende bayisi olmak üzere 169 bayi;
Anatamir Fabrikası, Atatürk Çay ve Bahçe Kültürleri Araştırma
Enstitüsünden müteşekkil olup Türkiyede çay sektörünün önemli ve en büyük
lider kuruluşudur.
Çay sektörünün bu lider kurumunda 1 Kasım 2019
tarihi itibarıyla 1.285i memur, 1.312si daimî, 8.644ü geçici olmak
üzere toplamda 11.241 memur ve işçi personel bulunmaktadır.
ÇAYKUR sadece bir iktisadi kuruluş
değildir, aynı zamanda Doğu Karadeniz Bölgesi ekonomisinin temel
gelir kaynağı olan çayı bölge halkına ekmek
kapısına dönüştüren bir kurumdur. Bölgenin kalkınması
için son derece önemli olan ÇAYKURun varlığını devam
ettirmesi elbette hepimiz için son derece önemlidir.
Değerli milletvekilleri, ÇAYKURla ilgili
Komisyon toplantılarında en çok
tartıştığımız konuların başında
hiç şüphesiz ki ekonomik ömrünü tamamlamış yaşlı
çaylıkların yenilenmesi meselesi gelmektedir. Sayıştay
raporlarında da bu eksik dile getirilmektedir. Tıpkı kentsel
dönüşümde olduğu gibi, yaşlı çaylıkların
yenilenmesi işi, arazilerin sökülmesi, hazırlanması,
gübrelenmesi ve fidan dikimine hazır hâle getirilmesi aşamalarının
tek tek geçilmesiyle ancak mümkündür. ÇAYKUR bu sorunun çözümüyle ilgili
bazı faaliyetlere başlamış ancak bu
çalışmalarının yetersiz olduğunu da ayrıca
belirtmiştir. ÇAYKURun da belirttiği üzere, çaylıkların
yenilenmesi meselesinde karşılaşılan en önemli sorun, fidan
üretimindeki yetersizliktir. Yine, sadece ÇAYKUR tarafından cüzi miktarda
fidan üretimiyle çay bölgelerinin yenilenme çalışması
yapılamayacaktır. Çay fidanı üretiminde muhakkak özel sektör teşvik
edilmeli ve sürecin içine dâhil edilmelidir. Çaylıkların yenilenmesi
sürecinde doğacak verim kayıplarının ve yapılan
harcamaların devlet tarafından çiftçilerimize ödenmesi ise yine,
stratejik ürün olan çayın devamı için son derece önemlidir.
Çiftçilerimizden daha fazla ürün satın almak için bankalardan kredi çekmek
zorunda kalan ÇAYKUR özellikle kamu bankaları tarafından
desteklenmelidir. Bölgedeki çay bahçelerinin konumu iklim özelliği
nedeniyle organik tarıma geçme kolaylığı
tanımaktadır. Giderek büyüyen çay pazarında organik ürünlere
olan talebin artması, bölgenin organik tarıma geçme
kolaylığı ve tarım politikası kapsamında
teşvik fırsatlarından yararlanılarak organik çay
tarımının yaygınlaştırılması
amacıyla yapılan çalışmaların sürdürülmesi ve bu
fırsattan iyi yararlanılması ayrıca önem arz etmektedir.
Değerli milletvekilleri, çay konusundaki bir
önemli konu ve sıkça tartışılan bir mesele de ithal çay
meselesidir. Gerek ÇAYKUR gerekse özel işletmelerin elindeki stoku
eritebilmeleri için ithal çaya ek vergiler konulmalıdır. Türk
çayının, başta Hindistan olmak üzere Sri Lanka ve
Endonezyanın boyalı çayına kurban edilmesinin önüne
geçilmelidir.
Çayla ilgili önemli olarak gördüğümüz bir
diğer konu da çay kanununun çıkarılması
zorunluluğudur. Çay sektörünün tümünü kavrayacak, çay üreticilerinin
mağduriyetini gidermek, çay tarım alanlarının tespiti ile
çay piyasasının düzenlenmesi ve denetlenmesi, yaş çay bitkisi
üreticileri ve çay imalatçılarının haklarını korumak
ve yükümlülüklerini belirlemek amacıyla hazırlanan çay kanunu
taslağının yasalaşması artık
kaçınılmazdır.
Bugün Meclis Genel Kurulunda konuşulan bir
diğer kurum ise Devlet Hava Meydanları İşletmesidir.
Tıpkı ÇAYKURda yaptığım gibi, önden Devlet Hava
Meydanları İşletmesinin faaliyetleriyle ilgili kısa bir
bilgi verip daha sonra, tartışılan konular üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisinin nasıl bir bakış açısı ortaya
koyduğunu da sizlerle paylaşacağım.
1933 yılından itibaren sektörün temel
altyapısını oluşturan ve değişik isim ve
statülerde faaliyet gösteren, en son 233 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye tabi olarak faaliyetlerini KİK olarak yürüten bir
kuruluştur. Sermayesi hazineye ait olan bu kuruluş aynı zamanda
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının ilgili
kuruluşu statüsündedir. Kuruluşun üstlenmiş olduğu iki ana
görev vardır; bunlardan birincisi, Türkiye geneline
yayılmış olan havalimanlarının işletilmesi, bir
diğeri de Türk hava sahasının yönetilmesidir. Türkiye genelinde
aktif olarak işletilen toplam 56 havalimanının 49u bilfiil
Devlet Hava Meydanları tarafından işletilmektedir. Geriye kalan
havalimanlarından Sabiha Gökçen Havalimanı, Savunma Sanayii
Başkanlığı; Eskişehir Hasan Polatkan Havalimanı,
Eskişehir Teknik Üniversitesi; Aydın Çıldır Havalimanı
ise Türk Hava Yolları tarafından yönetilmektedir. Yine, İstanbul
Zafer, Zonguldak Çaycuma ve Gazipaşa-Alanya ise özel sektör
tarafından işletilmektedir.
Değerli milletvekilleri, yaklaşık 1
milyon kilometrekare olan Türk hava sahasında uçuş yapan ve
havalimanlarına iniş-kalkış yapan uçaklar ile ülkemiz
üzerinden transit geçiş yapan tüm hava araçlarına hava seyrüsefer
hizmetleri de yine bu kuruluş tarafından verilmektedir.
Yıllık 317 milyon yolcunun kullandığı hava
meydanlarında 49.755 kişinin direkt ve dolaylı yoldan istihdam
edilmesini sağlayan Devlet Hava Meydanlarında kadrolu personel sayısı
10.686 kişidir.
Değerli milletvekilleri, milyon dolarlık
projeleri ihaleye çıkartan ve bu projelerin nihayete ermesi için denetleme
faaliyetlerinde bulunan bir kurumun sürekli göz önünde olması
kaçınılmazdır. Yapılan işlerin hacmi göz önüne
alındığında tartışma yaratması
doğaldır ancak bizce burada önemli olan iki husus vardır; biri,
yapılan ihalelerin şeffaflığı, ikincisi ise ülkemize
sağlayacağı katkıdır.
Bugün özellikle burada çokça
tartışılacağını düşündüğüm iki proje
üzerinden görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Birincisi,
İstanbul Havalimanıyla ilgili yapılan tartışmalar,
diğeri ise bölgesel havalimanı olarak planlanan ve yapımı
tamamlanıp işletmeye alınan Zafer Havalimanıdır.
İstanbul Havalimanıyla ilgili Sayın Genel
Başkanımızın şu ifadeleriyle konuya bakış
açımızı belirtmek istiyorum: Türkiye gelişen, büyüyen, bir
ayağı Batıda bir ayağı Doğuda olan bir
ülkedir. Böyle bir ülkenin böylesine büyük bir havalimanına ihtiyacı
vardı. Bize bu hizmeti sunanları tebrik ediyorum.
Sayın Genel Başkanımızın da
belirttiği üzere Türkiye Doğu ile Batının kesişim
noktasıdır. Bu coğrafi konumumuz her alanda olduğu gibi
ulaştırma alanında da birtakım fırsatları
beraberinde getirmektedir. Ülkemize düşen ise bu fırsatları iyi
görüp ülke menfaatine projeler üretmektir. İşte tam bu noktada
İstanbul Havalimanı Projesi de Türkiyeyi hava
ulaşımında gerek yolcu ve gerekse yük
taşımacılığında öncü ve belirleyici bir aktör
konumuna taşıyacaktır. Komisyon toplantılarında
projeyle ilgili yapılan eleştirilere
baktığımızda, projeyi eleştirenlerin de bu projenin
ülkeye sağlayacağı katkıyı önemsediğini
görmekteyiz. Yapılan eleştirilerin daha çok ihale
aşamasında ve yapım sırasında yaşanan
gelişmelerle ilgili olduğu ortadadır. Yoksa herkes bu projenin
gerekliliğine ve İstanbul Havalimanının ülkemizi dünyada
yeni bir bağlantı noktası hâline getireceğine
inanmaktadır.
İstanbul Havalimanıyla ilgili getirilen
temel eleştirinin, ihale aşamasını takiben sözleşme
imzalandıktan sonra yapılan proje değişiklikleridir. Bu değişikliklerin
ek maliyet artışına neden olduğu savunulmaktadır ve bu
doğru bir eleştiridir. Zaten Devlet Hava Meydanları da bunu
kabul etmektedir. Kesin projelerin uygulama projelerine dönüştürülmesi
aşamasında yapılan değişiklikler zaman zaman iş
artışlarına sebep olmakta, bu durum da maliyet
artışlarını beraberinde getirmektedir. Bu ifade Devlet
Hava Meydanları İşletmesine aittir. Bunu neden önemsiyorum?
Yapılan yanlışı örten bir yönetim yok, bilakis bunun
sıkıntı olduğu kurum tarafından da ifade ediliyor. Bu
problemin ortadan kalkması için de söz konusu kanun hükmünde kararnamenin
ilgili maddesinde değişiklik yapılabilmesi durumunda kesin ve
uygulama projelerinin yapılması, yaptırılması ve
onaylanması gerçekleşmiş olacak ve böylece istenmeyen proje değişikliği
ve maliyet artışlarının önüne geçilmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri, Devlet Hava
Meydanları İşletmesiyle ilgili bir diğer tartışma
konusu da Zafer Havalimanıdır. Planlanması yapılırken
bölgesel bir havalimanı olarak düşünülmüş ve Kütahya, Afyon ve
Uşak illerine hizmet vermesi planlanmıştır. Bu 3 ilimizin
gerek yurt dışında yaşayan nüfusu ve gerekse turizm
potansiyeli dikkate alınarak planlanan proje hazırlık
aşamasında yetkililer tarafından fizibil bulunmuştur. Ancak
proje bitip havalimanı vatandaşların hizmetine
açıldığında havalimanının istenilen kapasitede
doluluk oranlarını yakalamadığı görülmüştür.
Yap-işlet-devlet modeliyle ihalesi yapılan
Kütahya Zafer Havalimanında verilen yolcu ve gelir garantisinin
gerçekleşmesi yüzde 5 dolaylarında kalmıştır. İç
hatlarda garanti edilen 570 bin yolcuya karşılık 28.439,
dış hatlar için garanti edilen 398.843 yolcuya
karşılık 13.437 yolcu olarak gerçekleşmiştir. Bu da
Sayıştay raporlarına göre ek bir maliyet doğurmuştur.
Zafer Havalimanının içinde bulunduğu
bu durumdan nasıl çıkacağıyla ilgili sizlerle fikirlerimizi
paylaşmak istiyorum. Zafer Havalimanında yaşanan bu
sıkıntıların çözümü için uçak ve yolcu trafiğinin
artırılmasına yönelik projeler geliştirilmeye
başlanmış, işletmeci şirket ile Devlet Hava
Meydanları Genel Müdürlüğü yetkililerinden oluşan bir komisyon
kurulmuş, komisyon çalışmaları kapsamında bölge
turizmiyle ilgili, alakalı acentelerle görüşmeler
başlamıştır. Tüm bu çalışmaları bizler de
destekliyor ve havalimanının gerçek potansiyeline ulaşması
için yurt dışı ve yurt içi yeni güzergâhlar eklenmesinin de
faydalı olacağını düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu kurumlar
milletimizin birikimleriyle kurulmuş ve bugünlere gelmiştir. Yönetim
farklılığından kaynaklanan değişimleri bizler
KİT Komisyon toplantılarında çok rahat bir şekilde gözlemleyebiliyoruz.
Kurumlar, başındaki yöneticilerle bambaşka yolculuklara
çıkabileceği gibi, büyük sıkıntılar içine de
sokulabiliyorlar. O yüzden sermayesi devletimizin yani milletimizin olan bu
güzide kurumların başındaki yöneticilerin belirlenmesi
aşamasında liyakatten hiç taviz verilmemesi gerekmektedir.
Bu arada, geliştirdiği yeni yönetim
şekliyle genel müdürlüğünü üstlendiği kurumuna farklı bir
vizyon kazandıran BOTAŞ Genel Müdürü Sayın Burhan Özcan ve tüm
yönetimine teşekkür ederim. Özellikle Aksaray ilimizde Tuz Gölü Doğal
Gaz Depolama Alanında sergilemiş oldukları çevreci
yaklaşım sayesinde, yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya kalan flamingo popülasyonunda artış
sağlanmış ve üst üste uluslararası çevre ödülüne layık
görülmüştür.
Değerli milletvekilleri, sözlerime son
verirken
Bir Komisyon toplantısında -tarih 12 Aralık 2018,
önemli olduğu için burada sizlerle paylaşmak istiyorum- Devlet Hava
Meydanları İşletmesinin
tartışıldığı bir toplantıda Hatay
Milletvekili olarak Hatay Havalimanının isminin Hatay Tayfur Sökmen
Havalimanı olmasını teklif etmiştim. Bu teklifim üzerine
sağ olsun, Komisyonda bulunan tüm partili arkadaşlar bu teklifimize
evet cevabı verdiler. Bunun üzerine Sayın Komisyon
Başkanımız bu teklifi bireysel bir tekliften çıkarıp
bir Komisyon teklifi hâline getirmeyi bizlere önerdi ve o gün Komisyonda olan
bütün milletvekillerinin imzasıyla bir tutanak hazırlandı, bu
tutanak da burada şu an elimde. Bu tutanak benim için son derece önemli
çünkü Komisyonda herhâlde çok fazla uygulanmayan bir yöntemdi ama böyle bir
şeyin de bana denk gelmesi ayrıca büyük bir onur. Biz o gün, Hatay
ilimize hizmet vermekte olan havalimanının Tayfur Sökmen
Havaalanı olarak değiştirilmesi hususunda Komisyonumuzun
tavsiye kararının Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığı ile Devlet Hava Meydanları İşletmesi
Genel Müdürlüğüne iletilmesini arz ve teklif etmiştik. Tabii, bu,
bizim Komisyonun Bakanlığın yerine geçip bu
havalimanının ismini değiştirme yetkisi yok, sadece biz
böyle bir teklif sunarız ancak bu teklif önemli bir teklifti çünkü
Komisyondaki tüm milletvekillerinin ortaklaşa imza altına
aldığı ve Sayın Başkanımızın da ilk
imzayı attığı bir teklifti. Biz bu teklifi
Ulaştırma Bakanlığına Komisyon olarak ilettik.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) Bizim
desteğimiz sürüyor Sayın Vekilim.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) Aynen, aynen.
LÜTFİ KAŞIKÇI (Devamla) Gönlümüz
şunu arzu ediyordu ki
Bu çok kıymetli bir Komisyon, tabii, devletin
önemli KİTlerini denetleyen bir Komisyon fikir birliğiyle bir
havalimanının isminin değişmesi noktasında bir karar
vermiş, dolayısıyla Bakanlığımızın da
bu talebi özel bir talep olarak değerlendirip Hatay Cumhuriyetinin ilk ve
son Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmenin isminin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFİ KAŞIKÇI (Devamla)
Hatay
Havalimanına eklenmesi teklifimize Bakanlıktan bir cevap verilmesini
de ayrıyeten bekliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP,
AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, Konya
Milletvekilimiz Sayın Esin Karaya aittir. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakika Sayın Kara.
MHP GRUBU ADINA ESİN KARA (Konya) Sayın
Başkan, büyük Türk milletinin değerli milletvekilleri; KİT
Komisyonunda bazı iktisadi kurumların 2011-2016 dönemlerine
ilişkin yapılan itirazlar üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz
adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Dünden bugüne Türk kadının
omuzlarında vatanın yükü, boğazlarında cesaretin
madalyaları vardır. Türk kadını koruyandır,
kollayandır, kol kanat gerendir. Kadın annedir, kadın
vatandır, kadın ülkedir, kadın gelecektir, kadın gelecek
nesillerin teminatıdır. (Lider Devlet Bahçeli)
Birçok ülkede kadına seçme ve seçilme
hakkı verilmez iken 5 Aralık 1934 tarihinde kadına seçme ve
seçilme hakkı veren Başbuğ Atatürk'ü rahmet ve minnetle
anıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün 4 Aralık Dünya Madenciler Günü. Yerin yüzlerce
metre altında ekmek parası için mücadele eden tüm maden
işçilerimizin Madenciler Gününü kutluyor, maden kazalarında yaşamını
yitiren maden işçilerimize Allahtan rahmet diliyorum. Temennimiz bundan
sonra hiçbir maden kazasında can kaybımızın
olmamasıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasamızın 57nci maddesi devletin
şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir
planlama çerçevesinde konut ihtiyacını karşılayacak
tedbirleri almasını, ayrıca toplu konut teşebbüslerini
desteklemesini düzenlemektedir. Ülkemizde Toplu Konut İdaresi konut
üretimiyle birlikte bakanlıklar ve diğer kamu
kuruluşlarıyla yapılan protokoller çerçevesinde
sağlık, eğitim, güvenlik, spor ve hizmet binalarının
inşasına devam etmektedir. Genellikle çok katlı ve çok konut
bulunduran binaların inşa edildiği görülmektedir. Toplu Konut
İdaresi tarafından inşa edilecek yapılarda çok katlı,
ruhu olmayan yapılardan ziyade, konutlarda yatay mimari
anlayışı ile kendi kültürümüzü yansıtan az katlı,
mahalle kültürünün devam edebileceği binaların inşa edilmesine
önem verilmelidir.
Ülkemiz deprem kuşağında yer
aldığı için Bakanlık tarafından açıklanan acil eylem
planları çerçevesinde öncelikli olarak dönüşüme girmesi hedeflenen
1,5 milyon konut bulunduğu belirtilmiştir. Bu konutların bir an
önce yapılması ve güvenli yaşam alanlarının hizmete
sunulması oldukça önemlidir.
Ayrıca, şehit ailelerine verilen faizsiz
konut kredisi yanında şehit ailelerine TOKİ tarafından
sağlanacak her türlü destek, hem şehitlerimizin emanetlerine sahip
çıkılması hem de kamu vicdanının rahatlaması için
uygun bir davranış olacaktır.
Toplu Konut İdaresi
Başkanlığının, Sayıştay denetim raporunda
itiraz edilen konulara verdiği cevapta Projelerle ilgili yer seçimi,
yatırım programı gibi konular protokolün
yapıldığı idarenin tasarrufuna ait bulunmaktadır.
denilmiştir. Toplu Konut İdaresinin Komisyona sunmuş olduğu
raporda İlgili kurumlardan uygun görüş alınmasına
rağmen, projelerin bir kısmında, uygulama aşamasında,
ilgili belediyeler tarafından imar planında değişiklik
yapılabilmekte, arsa sınırları değiştirilebilmekte,
ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından proje değişiklik
talepleri yapılabilmektedir. Bu çerçevede, özellikle Millî Eğitim
Bakanlığı projelerinde, aynı arsa üzerinde İdaremizden
eğitim binası yapımı talep edilirken Bakanlıkları
tarafından da idaremize herhangi bir bilgi verilmeksizin eş
zamanlı ihaleler yapılabilmekte ve eğitim tesisi
bağışçılarına bu alanlar tahsis edilebilmektedir.
ifadesi yer almaktadır. Bu açıklamadan, ilgili bakanlıklar ile
TOKİ arasında iletişim kopukluğunun söz konusu olduğu
görülmektedir. Yine, aynı durum, raporda belirtilen, Konyada 32 derslikli
okul yapımı için gerçekleştirilen ihaleden sonra
yaşanmıştır. Söz konusu alanda Selçuklu Belediyesinin
ortaokul yapımı inşaatının devam etmesi nedeniyle
belediyece tahsis edilen başka bir arsaya okul binasının
yapılması kurumlar arasındaki iletişimsizliği göstermektedir.
Yine, Sayıştay raporundaki mülkiyeti
idareye ait olan arsa ve arazilerin Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım
Ortaklığına yapılan satışlarıyla ilgili
soruya İdarenin cevabında, İdarenin bütçeden kaynak alan bir
kurum olmadığını, acil kaynak temini için hızlı
çözüm üretme zarureti doğduğunu, iştiraklere peşin ödeme
yöntemiyle satış yaptıklarını beyan etmiştir.
TOKİ yöneticileri, Emlak Konut Gayrimenkul
Yatırım Ortaklığı Anonim Şirketinin yüzde 49
hissesine sahip olduklarından dolayı şirket tarafından elde
edilecek gelirin bu orandaki kısmının İdareye ait
olduğunu beyan etmiştir. Öncelikle, kurumun finans
ihtiyaçlarını planlayarak doğrudan arsa satış yöntemi
yerine ihaleli satış yöntemine geçmesi gerekmektedir. Ayrıca,
iştiraki olan şirkete arsa satışları Kurumlar Vergisi
1 Seri No.lu Genel Tebliği uyarınca transfer
fiyatlandırması ve örtülü sermaye kazancı bakımından
ilişkili kişi, ortak ve ortak ilişkili kişi kriterleri göz
önüne alınarak değerlendirilmelidir. Yine, Toplu Konut İdaresi
Başkanlığının vermiş olduğu cevaplarda,
kurum iştiraklerince yapılan arsa satış
karşılığı gelir paylaşımı
işlerinde ödenecek bedellerin indirgenmiş nakit akımı
yöntemiyle günümüze indirgendiğinde azalacağı beyan
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, TOKİ
tarafından, seçim bölgem olan Konyanın Toroslar üzerinde kurulu
Hadim ilçesinde yapımı tamamlanan Bozkır Barajının
suları altında kalacak olan Dedemli Mahallesindeki 350 hanenin
yaklaşık 110 kilometre mesafedeki merkez Meram Çarıklar
Mahallesinde yapılan TOKİ konutlarına taşınması
planlanmıştır. Bu konutların yapımının
sobalı olarak planlandığı, doğal gaza çevrilmesi
gerektiği yönünde hemşehrilerimizin talepleri bulunmaktadır.
Çevre kirliliğini artıracağı göz önüne alınarak ve
günümüz şartlarında, yeni konut yapımlarında sobalı
dairelerin olmadığını dikkate alırsak sobalı
yapılan bu konutların Konyamıza
yakışmadığı aşikârdır. Toplu Konut
İdaresinin hemşehrilerimizin taleplerini dikkate
alacağını umut ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyada demir yolu taşımacılığı
ilk kez İngilterede 1804 yılında buharlı lokomotifin
yapılmasıyla başlamış ve 1825 yılında
aynı ülkede demir yollarının aktif kullanımı
gerçekleşmiştir. 19uncu yüzyılın başında
hızlı bir gelişme gösteren demir yolları
taşımacılığı önemli itici güçlerden biri hâline
gelmiştir. Günümüz ticaretinin gelişmesi, üretilen malların
hızlı, düzenli, güvenli bir biçimde, düşük maliyetlerle
nakledilmesi gelişmiş demir yolu taşımacılığının
hedefleri arasında yer almaktadır. Bununla birlikte, seyahat hizmetlerinde
hız, güven, konfor ve kalitenin de artması diğer bir
kazanım olmaktadır. Dünya ticaretinde tercih edilebilecek
taşımacılık hizmetleri arasında demir yolu
taşımacılığı hem yük hem de yolcu transferinde
maliyet ve verimlilik açısından ön plana çıkmaktadır. Demir
yolu taşımacılığı ekonomik avantajı ve çevre
dostu olması nedeniyle taşımacılık alanında
kendisine oldukça önemli bir yer edinmektedir.
Ülkemizde ilk demir yolu 1856 yılında bir
İngiliz firması tarafından İzmir-Aydın arasında
yer alan 130 kilometrelik hat üzerinde inşa edilmiştir. Onuncu
yılın sonunda hattın yapımı tamamlanmış,
daha sonra da aynı hat 608 kilometreye
çıkarılmıştır. Millî Mücadele döneminde demir yolu
taşımacılığının önemi ortaya
çıkmış, cephe gerisinden ulaştırılan
yardımlar ve askerî mühimmat demir yolu
taşımacılığının önemini bir kez daha ortaya
koymuştur. Millî Mücadele sonrasında 4 bin kilometrelik demir yolu
hattı sınırlarımızda kalmıştır.
Günümüzde yüksek hızlı demir yolu
taşımacılığı büyük önem
kazanmıştır. Ülkemizde ilk olarak Ankara-Eskişehir
hızlı tren hattı 2009da hizmete açılmış,
sırayla Ankara-Konya, Konya-İstanbul, Ankara-İstanbul
hatları bunu takip etmiştir. Bu hatlarla birlikte ülkemizde 50 milyon
civarında yolcu, taşımacılık hizmetinden
yararlanmıştır. Ülkemizde demir yolu
taşımacılığı adına gurur verici
çalışmalar yapılmaktadır. 1999 yılında, 57nci
Hükûmet döneminde projesine başlanılan ve 2013 yılında
hizmete giren Marmarayla iki kıta arasındaki ulaşımın
beş dakikadan kısa bir süreye düşmesi, yine, Bakü-Tiflis-Kars
Projesinin devreye girmesi, Çinden İngiltereye uzanan Tek Kuşak
Tek Yol Projesi kapsamında tarihî İpek Yolunun yeniden
canlandırılması demir yolu
taşımacılığı adına ülkemizde yaşanan
önemli gelişmelerdendir.
Hatırlatmamız gereken bir konu da Çinden
İngiltereye uzanan demir yolu projesiyle, Türkiyenin ticaretini
etkileyebilecek, ihracatının düşmesine neden olabilecek
durumlara karşı tedbirleri de almak zorunda olduğumuzdur.
Komisyon çalışmaları
sırasında Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğüne yönelik
yapılan itirazlarla ilgili olarak verilen cevaplarda 4734
sayılı Kamu İhale Kanununun 62nci maddesi gereğince,
ihaleye konu olan yapım işinin özgün nitelikte ve karmaşık
olması nedeniyle teknik ve mali özelliklerinin gerekli olan netlikte belirlenemediği
durumlarda ön veya kesin proje üzerinden ihaleye çıkılabilir.
ifadesi yer almaktadır. Ancak aynı kanun metinlerinde, istisnalar
arasında yer alan Demir yolu projeleri için arsa temini, mülkiyet ve
kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması şartı
aranmamaktadır. ifadesi yer almaktadır. Komisyon
çalışmaları kapsamında izahı istenilen kesin proje
yönteminin kullanılma nedenleri arasında bu gerekçeler
sayılmıştır.
Yine, kurum tarafından verilen izahatta,
uygulama proje yapımında yaşanan diğer handikaplar
arasında, altyapı projelerinde proje aşamasında elde edilen
verilerin işin bütününe dair verileri yansıtmaması, zemin
etütleri 20-30 metre gibi kısa aralıklarla yapılsa dahi gerçek
zemin koşullarının verilerini tam olarak yansıtamaması
ve projelendirme esnasında güzergâh üzerinde yoğun yerleşim
yeri, tarlada ekili ürün ya da yoğun ormanlık alanların varlığı
gibi nedenler yer almaktadır. Tüm bu nedenler
ışığında, altyapı projelerinin uygulama projesi
olarak hazırlanması proje hazırlama sürecini uzatacak ve ek
maliyetlerle karşılaşılacaktır. Katlanılan tüm bu
zaman ve para kaybına rağmen zemin karakterinin net olarak
belirlenmesinin yine mümkün olamayacağı şeklinde bir savunma
yapılmıştır.
Yine genel müdürlük, altyapı projelerinin
uygulama projesi olarak hazırlanması hâlinde çok uzun proje
hazırlama süreci ve ilave maliyetlerle
karşılaşılmasına rağmen zemin
karakteristiğinin yüzde yüz olarak belirlenemeyeceğini belirtmiştir.
Genel müdürlüğün beyanında, demir yolu hatlarının
yapım işlerinde ilave olarak iş ve parasal yüklerin genellikle
zemin koşullarının farklılaşması nedeniyle ortaya
çıktığı, bu nedenle de sık sık projelerde
revizyona gidildiği ifade edilmiştir.
Komisyon çalışmalarımızda birçok
kamu iktisadi teşebbüsünde dikkat çektiğimiz noktalardan biri de
bilanço kalemlerindeki şüpheli alacaklar ve bunlara ayrılan
karşılıklardır. İşletmenin net satışlarının
yüzde 15i tutarında şüpheli alacakları ve bunlara ayrılan
karşılıklar görülmektedir. Kamu kuruluşlarındaki
şüpheli alacağın tamamına karşılık
ayrılması, bu alacakların tahsil edilememe
imkânlarının yüksek ve teminatsız kaldığını
göstermektedir. Kamu iktisadi kurumlarının bu tarz
alacaklarını teminatsız bırakmasını, her
karşılığın da işletmenin kârını
düşürdüğünü göz önüne alırsak olumlu
karşılamadığımızı ifade etmek istiyorum.
Seçim bölgem olan Konyamız için büyük önem
taşıyan, yapım ihalesi 2016 Temmuz ayında gerçekleşen
ve Cumhurbaşkanımız tarafından 2nci 100 Günlük Eylem
Planı kapsamında açıklanan Konya Garının
yapımı hâlâ tamamlanmamıştır. Garın bir an önce
hayata geçirilmesi, yine Konya-Karaman hızlı tren hattının
tamamlanarak faaliyete geçirilmesi Konyamız açısından önem arz
etmektedir.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 10uncu
yılında demir yollarının önemini Onuncu Yıl
Marşıyla vurgulamıştık. Temennimiz, cumhuriyetimizin
100üncü yılında, 2023 lider ülke Türkiye hedefimizde millî ve yerli
demir yolu endüstrisinin kurularak kendi millî hızlı trenlerimizle 81
vilayetin demir ağlarla örüldüğü, her limana her ilden
bağlantının olduğu demir yollarımızın
kurulmasıdır.
Genel Kurulumuzu ve ekranları başında
bizleri izleyen büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası Ordu
Milletvekilimiz Sayın Cemal Enginyurta aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Enginyurt.
MHP GRUBU ADINA CEMAL ENGİNYURT (Ordu)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün Ordu ilinde hakikaten yürekleri yakan bir
cenaze töreni yapıldı. Dün akşam cezaevinden firar eden psikopat
bir katil, Ceren Özdemir isimli kızımızı katletti. Orduda
son beş günde 5 tane cinayet, 2 tane intihar vakası gerçekleşti.
Türkiyenin birçok yerinde bu tip cinayetler, şiddet olayları her
geçen gün artmaya başladı. Bu durum, kendi ailemizden başlamak
üzere, toplumun bütün kesimlerini rahatsız ediyor artık. Büyük bir
huzursuzluk, büyük bir tedirginlik baş gösterdi. Evladımızı
evden sokağa çıkarmaktan imtina eder hâle geldik. Bu toplumsal
şiddetin bir an önce tedavi edilmesi gerekir.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı,
muhterem liderim Sayın Devlet Bahçeli 8 Ocak 2019 tarihinde Ruh
sağlığı kanunu çıkarılmalıdır.
dediğinde birileri bunu sosyal medyada alaya aldı, ciddi görmediler
ama bugün geldiğimiz nokta gösteriyor ki hiç
tanımadığı Ceren Özdemiri, hayatının hiçbir
devresinde görmediği bir Ceren Özdemiri, Ordulu olmadığı
hâlde, Amasyalı bir katil gecenin bir yarısında
acımasızca bıçaklayarak öldürüyorsa bu, toplumdaki ruh
sağlığının ne noktaya geldiğinin en acı
göstergesidir. Dolayısıyla, bu şiddet eylemleri, bu şiddet
davranışları topyekûn gözden geçirilmelidir. Bu
yapılırken şu hatadan da bir an evvel dönmeliyiz: Efendim,
kadına şiddet, kadına şiddet
Orduda yine dört gün önce
şiddetin boyutu bu sefer bir kadın üzerinden gerçekleşti. Bir
hanımefendi, kocasını uykudayken bıçakladı; yetmedi,
baltayla keserek öldürdü. Demek ki şiddet cinsiyet tanımıyor. Şiddetin
cinsiyeti olmaz. Şiddet topyekûn bir hastalık hâline geldi; bunun
için, sayın liderimin dediği gibi, acilen bir ruh
sağlığı yasası çıkarmak zorundayız. Toplum
her geçen gün kontrol edilemez bir noktaya gidiyor. İnşallah bu
konuda Meclisimiz üzerine düşeni yapar diyorum. Ceren kardeşime,
Ceren kızıma Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum.
Ayrıca, bir konuya değinmek istiyorum:
İzmirde bir şerefsiz, bir alçak, bir evin kapısına Defol
Alevi! yazıyor. Güvenç Abdal dergâhından, Gümüşhanenin Kürtün
ilçesinin Taşlıca köyünden yerleşik bir düzenle Karadenize yayılmış
Çepnilerin olduğu bir vilayetin milletvekili olarak, Türküz biz, türkü
söyleriz. diyen Âşık Veyselin ve onun gibi Türklük ve Türklüğe
inanç noktasında yüksek sadakat gösteren Alevilerin böylesine hakarete ve
tehdide maruz kalmasını şiddetle protesto ediyorum,
lanetliyorum! Bunu ilk gün attığım tweette de söyledim, en
ağır şekilde hakaret ettim. Çünkü cami de bizim, cemevi de
bizim. Liderimiz Devlet Bahçeli de aynen böyle söyledi; bütün ülkücüler de, biz
de buna samimi duygularla inanıyoruz: Cami de bizim, cemevi de bizim;
semah da bizim, cem de bizim. (MHP sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, asla ve kata Alevi
kardeşlerimizin dışlanmasına, ötekileştirilmesine
müsaade etmemeliyiz. Hangi partiden olursak olalım, Hacı
Bektaş-ı Velinin Bir olalım, iri olalım, diri
olalım. dediği gibi Rabbim birliğimizi, beraberliğimizi
bozmasın diyor, hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
şimdi söz sırası Halkların Demokratik Partisi Grubunda.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
ilk söz, Batman Milletvekilimiz Sayın Mehmet Ruştu Tiryakiye aittir.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika Sayın Tiryaki.
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ
(Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; KİT Komisyonunun kamu iktisadi teşebbüslerinin
2011-2016 yıllarına ait raporlarının, raporların bu
bölümlerine yapılan itirazların ve Komisyon görüşünün üzerine
grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bizler de grup olarak bu raporun her bir bölümüyle
ilgili ayrı ayrı değerlendirmede bulunacağız. Ben de
yapacağım konuşmada özellikle Atatürk Orman Çiftliği ve
Devlet Demiryollarıyla ilgili görüşlerimizi kısaca sizinle
paylaşmak istiyorum.
Önce Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili kısa
bir değerlendirme yapmak isterim. 1925 yılında kurularak 1937
yılında Atatürk tarafından hazineye şartlı
bağışlanan Atatürk Orman Çiftliği, arazisinin yarıya
yakınını kaybetmiş durumda. Çiftlik, Atatürk
tarafından satın alınan 20 bin dekar arazi üstünde 1925
yılında kurulmaya başlanır. Bozkırda ağaç
yetiştirmek yerli ve yabancı uzmanlarca çılgınlık
olarak nitelendirilirse de birkaç yılın ardından çabalar sonuç
verir ve Atatürk Orman Çiftliği yeşillenir. 1937 yılına
kadar çevre arazilerin de satın alınmasıyla çiftlik 52 bin
dekarlık bir alana ulaşır. 30 bin dekarla başlayan Atatürk
Orman Çiftliğinin hikâyesi 52 bin dekara kadar yükselir. Atatürk, ölümünden
bir yıl önce, 1937de yazdığı vasiyet mektubuyla Çiftlikği
üzerindeki bütün zirai işletmeler, taşınır ve
taşınmaz mallarla birlikte hazineye bağışlayarak
emanet eder. Çiftlik, 1950lere kadar genel olarak
varlığını korur, arazisinde büyük bir kayıp
yaşanmaz. Burada, arazilerin devri için bir kanuni düzenleme
yapılması şartının aranmasının da önemli bir
etken olarak altını çizmek isteriz. Ancak Mimarlar Odası
verilerine göre 1950 ve 1983 yılları arasında
çıkarılan kanunlarla çiftlik arazisinin genelde merkezden uzak
kısımları çeşitli kuruluşlara devredilir ya da
satılır ve yüz ölçümü 52 bin dekardan tekrar 30 bin dekarlara kadar
iner. Kanunlarla kamu kurumlarına devredilen arazilerin bir
kısmı daha sonra yapılan özelleştirmelerle özel mülkiyetin
de eline geçer.
2006 yılına kadar Atatürk Orman
Çiftliğini göreceli olarak koruyan husus sit alanı olarak ilan
edilmesidir. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 1992de
çiftliği doğal ve tarihî sit alanı olarak ilan eder. 1998
yılında ise birinci derece sit alanı olarak belirlenir.
Yasalarımızda doğal sit alanları kamu yararı
açısından mutlak korunması gereken alanlar olarak
tanımlanır ve bazı zorunlu altyapı hizmetleri
dışında bitki örtüsü, topoğrafyası, siluet etkisini
bozabilecek tahribata yönelik eylemlerde bulunulması açıkça
yasaklanır. Kurulun bu kararları kayıpların önüne
geçilmesinde bir derece etkili olur ancak sit alanları içinde
ruhsatsız ve kaçak yapılaşmalar, hükûmetlerin Bize iş
yaptırmıyorlar. dediği odalar tarafından açılan davalara
rağmen yine de devam eder, Atatürk Orman Çiftliği yağmalanması
sürer. Çiftlikle ilgili her türlü imar planını yapma yetkisinin 2006
yılında Ankara Büyükşehir Belediyesine verilmesiyle yeni bir
tahribat süreci başlar. Belediyenin çiftliğin tarihî çekirdek
olarak da adlandırılan alanlarını
hızlandırılmış trafiğe dâhil ederek 40 metre gibi
geniş otoyolları geçirmesi yol kenarında yapılaşmaya
ve çiftliğin halktan kopmasına yol açar. 2011 yılında
başlayan yeni bir süreç, merkezdeki bazı alanı sit alanları
olmaktan çıkarılmasıyla başlar ve bu arada Atatürk Orman
Çiftliğine Cumhurbaşkanlığı Külliyesi
yapılır, bunun temelleri atılır, hemen ardından
çiftlik içerisindeki hayvanat bahçesi kapatılır, Ankaranın eski
Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçekin
tartışmalı projesi olan Ankaparkın inşasına
başlanır ve bu proje tamamlanır. Böylece Atatürk Orman
Çiftliğinin çok büyük bir bölümü yağmalanmış olur.
Çiftlikteki toprak kaybı bununla da kalmaz; 555 bin metrekarelik
kısmı Sağlık Bakanı Fahrettin Kocanın eskiden
sahibi olduğu Medipol grubunu kuran TEBA Vakfına kiralanır.
Kent büyüdükçe arazileri ve özellikle de çekirdek
bölgesi önemli bir rant alanına dönüşen Atatürk Orman Çiftliği
gerek resmî kurumların gerekse de özel girişimcilerin
iştahlarını kabartmaya devam ediyor.
Son olarak, Atatürk Orman Çiftliğinin
parçalanmasına yeni bir proje ve yapılarla devam ediliyor.
Duyduğumuz kadarıyla, bildiğimiz kadarıyla Gençlik ve Spor
Bakanlığı çiftliğe yeni bir proje için
hazırlıklara başlıyor. Bakanlık, Atatürk Orman
Çiftliği Spor Vadisi Projesi adı altında çiftliğin kalan
kısmını da yağmalamayı düşünüyor.
Atatürk Orman Çiftliğinin
varlığı bence Ankara için, Türkiyenin başkenti için büyük
bir şans. Umarım, bu yağma bir yerde durur ve
çocuklarımıza, torunlarımıza kalacak bir miras olarak,
Atatürkün mirası olarak varlığını koruyabilir. Yirmi
beş yılı aşkın bir süredir Ankarada yaşayan biri
olarak ben bu yağmanın önemli bir kısmına
tanıklık ettim, gerçekten en üzüldüğüm alanlardan birisidir.
Bir de konuşmamın ikinci bölümünde Devlet
Demiryollarıyla ilgili birkaç şeyin de altını çizmek
isterim. Ucuz, güvenli, hızlı ve erişilebilir bir
ulaşım faaliyeti devletin en temel yükümlülüklerinden biridir.
Şimdiye dek kaynakların önemli bir kesimi kara yollarına
harcandı, ekonomik kaynakların önemli bir kısmının
harcanması yanında ulaşımın da ana giderini kara
yollarına yapılan harcama oluşturdu. Kısa vadeli, yerel
yönetimlerin iş birliği olmadan, kâr odaklı bir sistem
oluşturuldu.
Önümüzdeki dönemde demir yollarına
ağırlık verileceği söyleniyor olsa da altyapısı
ve denetimi konusundaki tereddütler devam ediyor. Öte yandan Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryolları gibi köklü bir kurumun organizasyonel
yapısının dağıtılması öngörülüyor. Kâr
hırsı politikalarının nasıl sonuçlar
yaratacağına Çorlu ve Ankarada meydana gelen tren facialarında
hepimiz tanıklık ettik. Ülkenin en köklü, yıllarca en nitelikli
teknik personellerini yetiştirmiş kurumu olan Türkiye Cumhuriyeti
Devlet Demiryolları kâr amaçlı ticari bir kuruma dönüştürülüyor,
yapısal olarak da bölünüyor. Ben size bunu birazdan özetle aktaracağım.
Daha önce Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demiryolları Meslek Lisesi vardı ve mesleki eleman
yetiştiriyordu, bu kapatıldı. Birçok atölyesi, basım ve
dikimevleri kapatıldı. Nitelikli ve uzman personel yetiştirmek
yerine pek çok hizmet taşeron eliyle gördürülüyor, Demiryollarında
çok hayati önemdeki kadrolar ortadan kaldırılıyor. Örneğin
Çorlu tren faciasında, yolu kontrol etmekle görevli personeller olan yol
çavuşları kadrosu yok edildiği için böyle bir faciaya hepimiz
tanıklık ettik. Eleman yetersizliği nedeniyle birçok istasyon ya
kapatıldı ya da günün belirli saatlerinde hizmet verebilir hâle
getirildi. Verimsiz oldukları gerekçesiyle çok sayıda tren istasyonu
kapatıldı, günün sadece belirli saatlerinde hizmet veriyor. Haydarpaşa
Limanı ve Garı kentin kültürel dokusuna, kent siluetine ve kentsel
mirasa uymayan rant merkezlerine dönüştürülmeye
çalışılıyor. Haydarpaşa Garı gibi kent
hafızasında çok önemli bir yere sahip olan gar binası
yıllarca kapatılarak tali hâle getirildi. Aslında demir
yollarını kullanan tüm yurttaşları etkileyecek biçimde
demir yolculuğu kültürü, dayanışması ve birikimi bir bütün
olarak yok ediliyor.
Demir yollarında kamusal işletmecilikten
nasıl vazgeçildiğini ben tarihsel olarak kısaca size aktarmaya
çalışacağım ve bunun nelere mal olduğunu. Ülkemizde
demir yollarının tarihçesi 1856 yılına
dayandırılıyor. Bu tarihlerde yabancı şirketler eliyle
verilen tren işletmeciliği, cumhuriyetle birlikte yabancı
şirketlerin egemenliğinden alınıyor ve yurdun dört bir
yanına demir yolları götürülüyor. Çok sıkça dile getiriyorsunuz
ya millîlik, millîlik, millîlik diyorsunuz, eğer gerçekten bir millîlik
arayacaksınız, tam örneği, devlet demir yollarının
cumhuriyetle beraber uluslararası şirketlerden alınarak ülkenin
egemenliğine verilmesidir. Yapacaksanız bu tür millîleştirme
işlemleri yapın.
1950li yıllara gelindiğinde Amerika
Birleşik Devletleriyle girilen ekonomik ve siyasi ilişkiler
kapsamında ülkemiz kara yolu ağırlıklı bir
ulaşım politikası izlemeye yöneliyor. Amerikan Karayolları
Genel Müdür Yardımcısı Hilts bir heyetle 1950li yıllarda
Türkiyeye geliyor ve bu tarihten sonra Türkiyedeki yolcu
taşımacılığının da tarihi bir anda
değişiyor. Bu tarihi, bir milat olarak ele almalıyız.
Neden? Çünkü o günden bugüne kara yolu sistemi tek taraflı olarak
besleniyor, diğer ulaşım sistemleri ise göz ardı ediliyor.
Ben taşımacılığın
ulaştırma sektörüne göre dağılımını
aktaracağım. 2016 yılı Demiryolu Sektör Raporundan
aldığım bir veridir bu. Şimdi, taşınan yükler ve
yolcu sayılarının 1950li yıllardan bugüne nasıl
değiştiğini özetle size anlatacağım.
1950li yıllarda yük
taşımacılığının yüzde 25i kara yoluyla,
yüzde 68,2si demir yoluyla, yüzde 6,8i ise deniz yoluyla
yapılıyormuş; kara yoluyla yüzde 25i, demir yoluyla yüzde
68,2si, deniz yoluyla da yüzde 6,8i. 1960ta bu oran, kara yollarında
yüzde 25ten yüzde 45e, 1970te yüzde 75,4e, 2000de yüzde 90a
ulaşmış. Amerika Birleşik Devletleri Karayolları Genel
Müdürünün Türkiyeye geldiği tarihten sonraki elli yıl içerisinde
taşımacılığın geldiği nokta bu. Peki, bu
süre içerisinde demir yolu taşımacılığı ne
olmuş? Yüzde 68den yüzde 3,9a düşmüş. Yolcu
taşımacılığı ne olmuş bu süre içerisinde?
1950de yolculukların kara yoluyla yüzde 50,3ü, demir yoluyla yüzde
42,2si, deniz yoluyla da yüzde 7,5u yapılıyormuş. Sizce 2005
yılında ne olmuştur? Demir yollarıyla yüzde 42 olan
taşımacılık oranı yüzde 1,1e düşürülmüş,
kara yolu taşımacılığı da yüzde 50den yüzde 90a
yükselmiş; yüzde 90ın üstünde olmamasının nedeni, hava
yolu taşımacılığının biraz
artmasıdır. İşte ülkenin demir yolu tarihi tam olarak
bundan ibaret.
1960 yılından sonra ülkemiz ekonomisi
beşer yıllık planlama dönemlerinin yapıldığı
yıllardır. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
döneminde, 1963-1967de ulaştırmayla ilgili ana ilkeler bölümünde
şöyle bir tespit yapılmış, denilmiş ki: Demir
yollarımızın yapım tekniği eski tekniğe
dayanmaktadır. Yol boylarında ileri işletmeciliğin
gerektirdiği düzeltmeler yapılmamıştır. Demir
yolları bundan böyle yurdumuzun şartlarına uygun standart ve teknikte
yapılacaktır. Bu, doğru bir tespit. İkinci Beş
Yıllık Kalkınma Planında da Üçüncü Beş
Yıllık Kalkınma Planında da Dördüncü ve Beşinci
Beş Yıllık Kalkınma Planında da aynı tespitler
yapılmış fakat demir yollarının hiçbir sorunu
çözülememiş, hiçbir önemli adım atılmamış.
1980li yıllarda yeni bir döneme girdik. Bu,
ülke tarihi açısından çok önemli bir dönemdir. Darbelerle
anılır ya, aslında neoliberal politikaların da temelinin
atıldığı tarihlerdir. O yıllar demir yollarında
da -tırnak içerisinde- yeniden yapılanma olarak
adlandırılan bir dönemdir. Fakat bu yeniden yapılandırma
demir yollarının parçalanıp özelleştirilerek tasfiye
edilmesi ve sermayenin bu alana girmesi sonucunu doğurmuştur. Bu
konuda ülkemizde atılan ilk adım, 1995-1996 tarihleri arasında
Dünya Bankası fonlarından sağlanan hibeyle Booz Allen Hamilton
firmasınca yürütülen çalışmalardır. 1995-1996
yıllarında ilk uluslararası proje, Dünya Bankası
fonlarıyla desteklenen Uluslararası Yeniden Yapılandırma
Araştırması Projesidir. 2000li yıllarla birlikte yeniden
yapılandırma süreci hızlandırılmış ve
değişik finans kuruluşlarının ve değişik
ülkelerin anlayışlarının yansıtıldığı
çalışmalar raporlaştırılmıştır. Bu raporlar
incelendiğinde, temel mantığın serbestleşmenin
önündeki engellerin kaldırılması olarak nitelendirilebilir.
Çalışmaların dikkat çeken ortak noktasıysa, çok ilginç,
harcamaların neredeyse tamamı hibe olarak yapılıyor ve bu
finans kuruluşları tek bir kuruşu bile faizsiz olarak vermezken,
bu yeniden yapılandırma projelerinin tamamını faizsiz
olarak destekliyorlar. Ve bu fonları kimler veriyor? Ya Dünya Bankası
ya da Avrupa Birliği destekliyor. Bunları da ücretsiz
kullandırmaktan geri çekinmiyorlar.
Peki, 1995-1996, 2004-2005, 2005-2006, 2006 ve
2009-2010 yıllarında -tırnak içerisinde- yeniden
yapılanma adı altında Dünya Bankası veya Avrupa
Birliğinin desteklediği bu projeler sonucunda ülkemizin demir yolu
sistemi için ne öneriliyor bir bakalım bunlara. Diyorlar ki: Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryollarını kâr amaçlı bir ticari kuruma
dönüştürün, böylece kamu hizmeti veren bir kuruluş olmaktan
çıkarın. Devlet Demiryollarının hem dikey olarak
altyapı ve işletmeciliğini hem de yatay olarak faaliyet
alanlarını bölün, asli olmayan faaliyetlerinin tamamını da
tasfiye edin. Peki, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının
yeniden yapılandırılması çalışmalarının
başlamasından ve altyapı, üstyapı olarak 2ye bölünmesine
kadar geçen bu süre içerisinde ne oluyor? Biraz önce özetle söyledim, meslek
liseleri kapatılıyor, basım ve dikimevleri,
çamaşırhaneler, kurum eczaneleri kapatılıyor. Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryolları hastaneleri önce SSKye daha sonra
Sağlık Bakanlığına devrediliyor. Haydarpaşa
dışındaki bütün limanlar özelleştirme kapsamına
alınıyor, bu kapsamda Mersin ve Samsun Limanları özel
şirketlere devrediliyor. Bu arada, Haydarpaşa Limanı ve
Garı kentin kültürel dokusuna, kent silüetine ve kentsel mirasa ihanet
edercesine rant merkezlerine dönüştürülmeye
çalışılıyor. Eleman yetersizliği nedeniyle birçok
istasyon ya kapatılıyor ya da günün belirli saatlerinde hizmet
verebilir hâle getiriliyor. Birçok atölye kapatılıyor, kurumdaki
personel sayısı hızla azaltılıyor ve pek çok hizmet
taşeron eliyle veriliyor. Şu anda taşeronda çalışan
personel sayısının 5 binin üzerinde olduğu biliniyor.
Şimdi, bu konuda alanla ilgili
çalışma yürütenlerin, sendikaların bir dizi önerisi var, yeniden
Amerikayı keşfetmeye gerek yok, şunları söylüyorlar -ve
biz bunların hepsine imza atıyoruz- diyorlar ki: Öncelikle,
ulaştırma bir kamu hizmeti olarak ele alınmalıdır.
Ulaştırma sektörünün alt sektörlerini oluşturan demir yolu,
deniz yolu, kara yolu ve hava yolu sistemleri bir bütün olarak ele
alınmalı, yatırımlar birbirini tamamlar nitelikte olmalıdır.
Deniz ve su yolları potansiyelinden yararlanılmalı, üç
tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde deniz
taşımacılığı teşvik edilerek yeni hatlar
açılmalıdır. Özellikle yük
taşımacılığının demir yolu ve deniz yoluna
kaydırılması için yeni düzenlemeler
yapılmalıdır.
Tırnak içerisinde bir şey
söyleyeceğim: Şimdi demir yollarında bir
taşımacılık yapmak isterseniz yükünüzün en az 500 ton
olması lazım. 500 tona ulaşmıyorsa demir yolu
taşımacılığından yararlanamıyorsunuz.
Büyükşehir ve sanayi merkezlerimiz
çağdaş standartlara uygun demir yollarıyla birbirlerine ve
limanlara bağlanmalıdır. Kent içi ve kentler arası
ulaşımlarda toplu taşımacılık birincil öncelik
taşımalı ve özendirilmelidir. Kentlerin kaderini etkileyecek
büyük projelerde sendikalar, meslek odaları, demokratik kitle örgütleri ve
üniversitelerin görüşlerine mutlaka başvurulmalıdır.
Başta metro ve hafif raylı sistemler olmak üzere, kent içi
ulaşım projeleri geliştirilmelidir, hizmet dışı
bırakılmış bakım ve tamir atölyelerine tekrar
işlevsellik kazandırılmalıdır. Bugün Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryolları bünyesinde ciddi boyuta ulaşan
personel açığı ve yaygınlaşan unvan
dışı çalıştırmalar acil olarak yeni personel
istihdam edilerek giderilmeli; demir yolu sanayisine, yan sanayisine, ray,
tekerlek gibi, mutlaka yatırım yapılmalıdır.
Gündemin dışında bir şeyi
paylaşmak isterim. Şimdi, önceki gün -belki izlemişsinizdir-
Suriye'nin Tel Rıfat bölgesinde bir katliam yaşandı; 8i çocuk
10 kişi yaşamını yitirdi. Bu katliamın failinin Millî
Suriye Ordusu dediğiniz çeteler olduğu söyleniyor. Emin olun, Suriyede
işlenen her cinayetin mutlaka bir gün hesabı sorulacak ve emin olun,
bu hesap sorulurken bizim ülkemize de bir pay düşecek. Umarım,
onların suçlarından, onların işlediği cinayetlerden,
onların işlediği katliamlardan Hükûmetiniz uluslararası
arenada sorumlu tutulmaz. Eğer tutulursa, inanın, bunun bedeli çok
çok ağır olur.
Son olarak bir şey daha söyleyeyim. Halepçe
katliamı herkesin zihinlerinde nasıl yer etmiştir biliyor
musunuz? Sevgili Ramazan Öztürkün çektiği bir fotoğrafla; bir baba
yere yığılmış durumdadır ve kucağında
çocuğu vardır. Dünyanın dört bir yanında
heykelleştirilmiştir bu resim. Tel Rıfattaki katliam da tam
olarak hafızalara böyle kazımıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Bir
iki cümle söyleyeceğim, bitiriyorum Sayın Başkan. Eğer söz
vermezseniz
BAŞKAN Kusura bakmayın Sayın
Tiryaki
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Yok,
önemli değil Sayın Başkan.
Çok üzülerek söylüyorum, yayınlanan görüntü tam
olarak böyleydi. 10 kişi yerde yatıyor, bunlardan 8i çocuk ve bir
ana çocuğunun üzerine yatmış, göz yaşları döküyor.
Umarım, bunun hesabını bir gün size sormazlar diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özkan, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
51.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin 143 sıra
sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Raporları
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ve Barış Pınarı Harekâtını
yürüten Mehmetçiklerimizin ülkemizin bu topraklardaki istiklal ve istikbalini
güvence altına aldığına ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
şu anda Barış Pınarı Harekâtını yürüten kahraman
Mehmetçikimiz, ülkemizin bu topraklardaki barışını,
huzurunu, istiklal ve istikbalini güvence altına alıyor.
Bakınız, Ankarada ABDyle bir mutabakat
yapıldı, bir anlaşma yapıldı ve ABD, Türkiyenin o
topraklarda haklı, BM ve NATO çerçevesinde meşru bir müdafaa
hakkının olduğunu ilan etti, kabul etti. Arkasından Soçi
Zirvesi oldu. Soçi Zirvesinde Rusyayla bir mutabakata varıldı.
Türkiyenin, diplomatik anlamda, oradaki ulusal güvenliğe, bölgesel
barışa hizmet ettiğini onlar da kabul etti. Bitmedi; daha dün
Sayın Cumhurbaşkanımız İngilterede NATO Zirvesi
vesilesiyle İngiltere, Fransa ve Almanya Başbakanlarıyla bir
araya geldi. Orada da bir mutabakat çıktı, onlar da Türkiyenin
oradaki varlığının, kendi ulusal güvenliği ve BM
çerçevesinde meşru müdafaa hakkı olduğunu kabul etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) ÖSO
çeteleri ne olacak?
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Demek oluyor ki bugün
Türkiyenin oradaki varlığı, ulusal güvenliğimiz
açısından, uluslararası hukuk açısından, hem
uluslararası toplumun hem de uluslararası hukukun kabul ettiği
bir durumdur.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Bunu ayrı
tartışırız. Katliam, katliam
NURAN İMİR (Şırnak) Sizin
oturmadığınız, mutabakatta
bulunmadığınız tek güç Kürtlerdir, Kürtler!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bu çerçevede oradaki
meşru müdafaa hakkımızın bu şekilde
aşağılanmasını asla kabul etmediğimizi ifade
ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
NURAN İMİR (Şırnak) Herkesle
oturuyorsunuz, bir Kürtlerle oturamıyorsunuz!
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, bir
saniye
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
(Devam)
1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2011-2014 ve 2015-2016
Yılları Denetimine İlişkin Raporlarının Devlet
Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun
2015-2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2011-2016 Yıllarına Ait Bölümleri ile
Raporların Bu Bölümlerine Yapılan İtirazlar ve Komisyonun
Görüşü (3/21, 22, 23, 24, 25, 26, 27) (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, söz
sırası Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Mahmut Toğrula
aittir.
Buyurun Sayın Toğrul.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Buna cevap versene: Annesi
Kalk oğlum. diye başında ağlıyor. Bunları
aktarmıyor musunuz?
NURAN İMİR (Şırnak) Herkesle
mutabakat kuruyorsunuz, Kürt nerede, Kürt? Orada yaşayan Kürtler
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, lütfen.
Sayın Peköz, lütfen.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Ya,
çocuklar ölmüş!
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım,
lütfen
Bakın bir konuşmacınızı davet ettim.
NURAN İMİR (Şırnak) Çocuklar
ölmüş, dikkatinizi çocukların katliamına
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım
Sayın Oluç, arkadaşlarınızı
uyarırsanız, konuşmacınız kürsüde.
Değerli arkadaşlarım, Halkların
Demokratik Partisi adına değerli bir konuşmacı kürsüde,
lütfen dinleyelim.
Buyurun Sayın Mahmut Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, KİT Komisyonu
Raporunun Devlet Hava Meydanları bölümüyle ilgili grubum adına söz
aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve Genel Kurulun sevgili emekçilerini
saygıyla selamlıyorum.
AKP iktidarı sürekli büyük rekorlar
peşinde koşmak istiyor. İktidarın, en büyük cami, en büyük
havalimanı, en büyük AVM gibi bir hastalığı mevcut ama her
defasında çok büyük projeleriniz fiyaskoyla sonuçlanmakta ve can
kayıplarına yol açmaktadır. Can kayıplarına yol açan
en büyük projeleri yapma sevdanızdan ne zaman vazgeçeceksiniz, bunu
anlamış değiliz.
En büyük projelerinizden biri de İstanbul
Havalimanı. İstanbul Üçüncü Havalimanı Projesi, AKPnin
uluslararası ayakları da olan inşaat sektörüne ve yandaş
sermaye gruplarına ciddi iş sahası yaratma amaçlı bir
projedir. Bu nitelikleriyle bu hava yolu projesi, on yedi yıllık AKP
dönemini de simgeleyen bir projedir.
İstanbul Havalimanı için önce
İstanbulun akciğerleri olan kuzey ormanları yok edildi.
Bölgenin rüzgâr durumunun uçuş güvenliğini tehlikeye sokacak
nitelikte olduğu söylendi ama bu uyarıya da kulak asılmadı.
Sulak zemine yapılmasının riskleri sıralandı, bunu da
dinleyen olmadı. İnşaat devam ederken havalimanı
şantiyesi sular altında kaldı, doğanın ikazı da
ciddiye alınmadı.
36 bin işçinin
çalıştığı üçüncü havalimanında
çalışanlar açısından çok ciddi sorunların
çıktığını da hep beraber gördük çünkü insanca
yaşama koşullarını dile getirerek bir protesto eyleminde
bulunmaya çalışan yüzlerce işçi geceleri kapıları
kırılarak gözaltına alındı. Bugüne kadar Türkiyede
işçilerin toplu olarak gözaltına alınması en çok sizin
döneminizde, AKP iktidarı döneminde yaşandı. Çok büyük
suçlamalarla karşılaşan bu işçilerin tamamı suçsuz
oldukları için ilk duruşmada tahliye edildiler. Her şeyden önce
insanca yaşama koşullarında çalışmak istemenin
suçlanacak bir tarafı da yoktur.
Yapımında çalışan işçiler
dünyanın en büyük havalimanı şantiyesinde insanlık
dışı koşullarda çalıştırıldı,
iş cinayetleri sonucu yaşamını yitirdi. İstanbul
Havalimanının yapımı sırasında 52 işçinin
iş kazasında yaşamını yitirdiği ifade ediliyor
fakat gayriresmî rakamların bunun çok üzerinde olduğu söyleniyor,
sayı 500lerle ifade ediliyor. Havalimanı inşaatında göçmen
işçilerin çalıştırıldığı,
sigortasız, kayıtsız işçi
çalıştırıldığı iddiaları da söz konusu
oldu. Ücretlerin bir kısmının açıktan ödendiği,
dolayısıyla da vergi kaçırılmasının söz konusu
olduğu iddiaları yoğun olarak gündeme geldi.
Yine, havalimanı inşaatında
çalışan işçiler 24 Haziran seçimleri için oy kullanmak
istediklerinde bu işçilerin çoğunun iktidar yanlısı
olmadığı, muhalefetteki partilere oy verecekleri
düşünüldüğünden izin verilmedi. Gitmeleri hâlinde işlerini kaybedecekleri,
döndüklerinde ise işe alınmamakla tehdit edildiler.
Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu eski
Başkanı Hamdi Topçu Yerelden Globale THYnin Yükseliş Dönemi
kitabında, o dönem Ulaştırma Bakanı olan Binali
Yıldırımın bastırmasıyla yeni havalimanı
yapıldığını söylüyor. Topçu, kitabında, 26 milyar
euroya mal olan İstanbul Havalimanı yerine 2 milyar liraya yeni bir
pist yapılması hâlinde Atatürk Havalimanının 2030
yılına kadar ihtiyacı karşılayabileceğini
söylediğini fakat Binali Yıldırımın buna
karşı çıktığını ifade ediyor.
Yapmış olduğunuz havalimanı o
kadar büyük ki sorunları havalimanının kendisinden büyük,
sorunları say say bitmek bilmiyor. Pilotların üçüncü
havalimanıyla ilgili çok fazla eleştirisi var. Hava durumunu
pilotlara ikaz edebilecek bir radar sistemi şart ama İstanbul
Havalimanında bir hava durumu radarı yok. Yere indikten sonra
kullanılan yaklaşma sistemleri doğru düzgün
çalışmıyor. Pistlerin ısıtma sistemi yok, kar
yağdığı zaman büyük risk oluşturuyor. Havalimanının
yol güzergâhında leylek sürülerinin olduğu, uçak motorlarına takılmaları
hâlinde bir faciaya neden olabileceği defaatle ifade edildi.
Havalimanı meydanı yerine sanki AVM mantığıyla
yapılmış bir havalimanı söz konusu. Hem havalimanına
ulaşım hem de havaalanı içindeki ulaşım çok zaman
alıyor ve ekstra maliyetlere neden oluyor.
Siyasi iktidar tarafından dünyanın en
büyük havalimanı olarak tanıtılan İstanbul
Havalimanında 17 Mayısta 8 uçak rüzgâr nedeniyle piste inemedi ve
Çorlu Havalimanına yönlendirildi. Yine, havalimanındaki D7 no.lu
körükte arıların kovan yaptığı, kovanından
çıkan arıların çevredeki ağaçlara konamayınca
uçakların yanaştığı körüğe konmak zorunda
kaldığı haberlere yansıdı.
Türk Hava Yolları eski Yönetim Kurulu
Başkanı Hamdi Topçunun da belirttiği gibi, bir pist
yapımıyla karşılanacak olan ihtiyacın 2015 yerine dört
yıl gecikmeli, 2019 yılında teslim edilebilen üçüncü
havalimanıyla karşılanmaya çalışılması
siyasi reklamdan başka bir şey değildir. Üstelik bu siyasi
reklam emekçilerin sömürülen emekleri ve hayatları üzerinden inşa
edilmiştir.
Türk Hava Yollarının yapısı da
sizin iktidarınız döneminde büyük bir dönüşüm yaşadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğanın İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığı döneminde danışmanlığını
yapan Mehmet İlker Aycının 2015 yılında Türk Hava
Yolları Yönetim Kurulu Başkanı olarak göreve
başlamasıyla kurumun yapısında büyük bir değişim
yaşandı. İcra Komitesi Başkanı olarak da görev yapan
Aycı döneminde Yönetim Kurulundan genel müdürlüklere, yurt
dışı temsilciliklerden bölüm şefliklerine kadar pek çok
isim koltuğundan oldu. Yeni gelen isimler kim peki? Yeni gelen isimler
Bilal Erdoğanın mezun olduğu Kartal Anadolu İmam Hatip
Lisesi mezunları. Bilal Erdoğanla aynı yıl mezun olan
yaklaşık 80 kişiye üst kademelerde yer verildi. Birçok alanda
olduğu gibi bu alanda da liyakate önem verilmediği için 2019
yılının ilk yarısını 1 milyar lira zararla
kapatan ve hisseleri son bir yılda yüzde 22 değer kaybeden bir Türk
Hava Yolları söz konusu.
Üst üste yedi yıldır dünyanın en iyi
havalimanı seçilen Singapore Changi Airport yılda 56 milyon yolcuya
ulaşmıştır ve maliyeti sadece 1,3 milyar dolardır,
rant havalimanının bize maliyeti ise 26 milyar eurodur. Bu maliyet,
ülke kaynaklarının keyfî gerekçelerle nasıl çarçur
edildiğinin, nasıl yandaşlara peşkeş çekildiğinin
de resmidir.
Konu uzmanı ilgili meslek örgütlerinin,
STKlerin itirazlarının görmezden gelindiği havalimanı
projesine, proje aşamasında yapılan tüm itirazlar maalesef
doğru çıkmıştır. Bu aşamadan sonra
havalimanındaki teknik yetersizliklerden dolayı
gerçekleşebilecek her türlü kazadan birinci dereceden
iktidarınız sorumlu olacaktır.
İstanbul Havalimanıyla ilgili bu
sorunların yanında, Mersin Çukurova Havalimanının
yapımının neden durdurulduğu, bu havalimanının
bitmesi hâlinde şu anda mevcut olan Adanadaki havalimanının
konumunun ne olacağı meçhuldür.
Yine, Devlet Hava Meydanları
İşletmesine ait İzmir Hacılar Koyundaki sosyal tesisin
2015 yılında Ensar Vakfına kiralandığı iddia
ediliyor, bu sosyal tesisle ilgili iddialar ortada kalmıştır.
Değerli milletvekilleri, seçim bölgem Gaziantep
Havalimanında sefer sayısının azlığı,
uçuşların hava durumundan kaynaklı gecikmeli gerçekleşmesi
ya da iptal edilmesi, bilet fiyatlarının pahalı olması,
terminal binasının mevcut fiziki görüntüsü, sanayi ve turizm kenti
olan Gaziantepe yakışmıyor. Gaziantep halkı
havalimanının böylesi olaylarla anılmasını hak
etmiyor. Gaziantep gibi bir sanayi ve ticaret kenti, daha modern ve ihtiyaca
cevap veren bir havalimanını hak etmektedir.
Gaziantep Havalimanı terminal
binasının yenilenmesi ve tadilat işlemleri için 1 Haziran 2018
tarihinde ihaleye çıkılmış ve yeni terminal
binasının temeli 9 Haziranda atılmıştı. Altı
yüz günde tamamlanacağı açıklanan projenin 20 Ocak 2020
tarihinde bitirileceği belirtilmişti. Fakat terminal
binasının temeli atıldıktan sonra ihaleyi alan firma
işi önce yavaşlatmış daha sonraysa işi nerdeyse durma
noktasına getirmiştir. Dolayısıyla, söz konusu tarihte
havalimanının bitmesi mümkün görünmüyor. İşin
yavaşlama nedeni olaraksa mevcut apronun yanındaki taksi yolu olarak
tarif edilen pist ile terminal binası arasındaki kot farkı
olduğu söyleniyor. Yüklenici firmanın söz konusu kot farkından
kaynaklı eğimin düzeltilmesi için ayrı bir ihale talep
ettiği ve bu talep karşılanmayınca işi
yavaşlattığı söylenmektedir. Gaziantep Havalimanı
terminal binasının tadilatı öyle bir hâl aldı ki tam
yılan hikâyesine dönmüş durumda. Tüm bunlara rağmen Gaziantep
Havalimanındaki bazı yetkililere göre eski binanın
tadilatı ve yeni bir terminal binasının yapılması en
az 2023 yılını bulacaktır.
Son olarak, Gaziantep Havalimanının
artık geleneği hâline gelen sis rötarı, havaların
soğumasıyla ulaşımda aksamalar yine kendini göstermeye
başladı. Son zamanlarda Gaziantep Havalimanına sis nedeniyle
uçaklar inemiyor, Gaziantepe düzenlenen seferlerin birçoğu ya iptal ediliyor
ya gecikmeli gerçekleştiriliyor ya da başka kentlere yönlendiriliyor.
Uçak seferlerinde yaşanan iptaller vatandaşları isyan
ettirmektedir. Gaziantepli, komşu kentlerden uçmaya zorlanıyor.
Değerli milletvekilleri, Kütahya
Havalimanından hiç bahsetmek istemiyorum, zamanım da doldu. Yüzde 5
doluluk oranı, yüzde 95 garanti devlet bütçesinden
karşılanır durumda. Bunu da milletimizin takdirlerine sunuyorum,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası Adana Milletvekilimiz
Sayın Tulay Hatımoğulları Oruçta. (HDP
sıralarından alkışlar)
Sayın Oruç, süreniz on dakika.
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
sözlerime Tel Rıfatta yaşanan sivil ve çocuk katliamını kınayarak
başlamak istiyorum.
Bugün 4 Aralık Dünya Madenciler Günü.
Özelleştirme, sendikasızlık, kâr hırsı, güvencesizlik
madenciyi öldürmeye devam ediyor. Soma, Ermenek, Şirvan daha dün gibi
hatıralarımızda. Madenciler Gününü kutlayabilmek için
başta bu Meclis olmak üzere herkesin görev ve sorumluluklarını
yerine getirmesi lazım.
Evet, ve bir kadın cinayeti daha; Ceren Özdemir
dün Orduda katledildi. Kim tarafından? Yine erkek şiddeti
tarafından. Bu kürsülerde sıklıkla dillendirdiğimiz ama
başta iktidar partisi olmak üzere genel anlamda kulak arkası edilen
6284 sayılı Kanun uygulanmazsa, altına imza atmış
olduğumuz İstanbul Sözleşmesi uygulanmazsa bizler daha nice
Cerenleri kaybedeceğiz.
Değerli arkadaşlar, ÇAYKURla ilgili
konuşacağım. Çay, Doğu Karadeniz Bölgesinin çok önemli bir
gelir kaynağıdır ve biz çaydan bahsederken sıradan bir
işten bahsetmiyoruz, orada yaşayan insanların ekmeğini
yediği bir işten bahsediyoruz. O nedenle çok daha titiz bir biçimde
ele almak zorundayız.
Özel şirketler açıldığı
zaman, özel şirketleri desteklemek için ÇAYKURa kota
uygulanmıştır. 2017 yılından itibaren, toplanan
çayın yüzde 42sini ÇAYKUR, yüzde 58ini özel şirketler işliyor.
ÇAYKUR üretimi kadar pazarlama faaliyeti de yürütmek durumunda kalan bir kurum
ve pazarlama faaliyeti yine özel pazarlama şirketlerine devredilmiş
durumda.
ÇAYKUR zarar ediyor, evet ama zarar ettiriliyor
çünkü bu iktidar uyguladığı neoliberal politikalarla bu ülkenin
halkına ait olan kamu mallarını Zarar ediyor. gerekçesiyle
parsel parsel satma konusunda oldukça uzman bir iktidar hâline gelmiş
durumda.
Bakın, Katar sermayesine, Lübnanda Haririlere,
Suudilere, fark etmez, yeter ki bir sermaye gelsin ve bu kurumları
alsın. Devlet sözüm ona kendi yükünü hafifletiyor. Oysaki kendi üzerinde
hafiflettiği yükün bedelini halka, 82 milyon vatandaşın
sırtına yüklüyor. Sizin mantığınızla, evet,
beytülmal korunmalı ama beytülmal korunmuyor, yedikçe yeniyor. E, zaten
hazine malı, devlet malı deniz misali Mutlaka yemeliyiz. diye
bakıyorsunuz ve bunu kim yiyor? Saray ve etrafındakiler ama AKPye oy
veren yoksul, emekçi insanlar bunları izliyor. Bunu kendi seçmeninizle de
paylaşmıyorsunuz. Ben burada AKP seçmenine seslenmek istiyorum: Beytülmali
parsel parsel satanlar sizin malınızı parsel parsel
satıyor. Bu konuda hepimiz daha fazla uyanık olmak durumundayız.
Bir Varlık Fonu çıkarıldı
başımıza. Varlık Fonuna baktığımızda,
ÇAYKUR, Ziraat Bankası, PTT, Eti Maden, TÜRKSAT -daha bu liste uzar gider-
hepsi Varlık Fonuna devredildi. Yani onlarca taşınmaz, banka,
kamu hissesi Varlık Fonuna devredildi. Bunun sebebi nedir? diye
sorduğumuzda, tabii ki sebep olarak şu iddialar ortaya
atılıyor: Türkiyenin ekonomik büyümesine katkı sağlamak,
uluslararası kurumsal yatırımcıların ilgisini çekmek
ve büyük projelere kaynak sağlamak. Bu amaçların hangisi tuttu,
onlara bakalım. Ülke ekonomisi büyüdü mü? Kesinlikle hayır, tam
tersi, çokça derinleşen bir ekonomik krizle karşı
karşıyayız. Artan enflasyon ve pahalılık
insanların yüreğine hançer gibi saplanmış durumda.
İnsanlar aç, güvencesiz, geleceksiz. EYTli emeklilik bekliyor, kamu
emekçisi 3600 ek göstergeyi bekliyor, öğrenci KYK borcunun ödenmesini
bekliyor; işçi, emekçi yaşanabilir bir asgari ücret bekliyor.
Peki, gelelim uluslararası kurumsal
yatırımcının ilgisini çekmeye. Bu ülkede antidemokratik
uygulamalar arttığından beri yabancı
yatırımcının bu ülkeden nasıl parça parça
çekildiğini en iyi biz değil, iktidar bilir. Öte yandan, yerli
sermaye bile kaçış yolları arıyor. Bununla ilgili
Cumhurbaşkanının bir açıklaması vardı. Banka
hesaplarınıza el konur. tehdidi bile savruldu yerli sermayenin
Türkiyede tutulması için. Geriye kaldı büyük projelere kaynak
sağlamak. Evet, bu amacı tutturduğunuzu düşünüyoruz.
Doğruya doğru demek lazım. Projeleriniz, Man Adasında
servet biriktirmek, yeşil dolarları ayakkabılara doldurmak,
saraylar, saltanatlar kurmak; bunları tutturdunuz, yani
şatafatlı bir hayatın hedefini on ikiden vurdunuz, tebrikler.
Ancak bir talihsizliğiniz oldu, bu talihsizliği de söylemeden
geçemeyeceğim: Bu hesapları
sıfırlayamadığınız için halk beytülmalin
nasıl çalınıp çırpıldığına
tanıklık etti.
Değerli arkadaşlar, Türkiye bir tarım
ülkesi. Verimli toprakları ve zengin sularıyla esasen dünyanın
en önemli alanlarından biri olan tarım politikalarını
doğru düzgün geliştirmeyi başarsaydı bu ülke, hiçbir
şeye ihtiyacı olmazdı ancak gelip görelim ki çay, buğday,
tütün, pamuk, bu kota arttıkça artıyor. Şu an bu ülke domatesi,
patatesi, eti ithal eder duruma gelmiş durumda. Yani biz üretimi
teşvik edeceğimiz yere -kota uygulamalarıyla- yandaş
firmalara tarım alanını da peşkeş çekmek için kota
uygulamalarından geri adım atmadık. Ülkenin doğusunda
terör sendromu var." deyip hayvancılık sektörü orada da bitirildi.
Şimdi, helal mi, haram mı bilmiyoruz -bu tartışmayı
daha çok AKP sıraları yapıyor- et ithal ediliyor.
Değerli arkadaşlar, hibrit tohuma da
değinmek istiyorum. Bugün, bir nostalji olsun diye söylemiyorum, bir
domatesi yediğimizde diyoruz ki: Nerede eski domatesin tadı? Çünkü
eski domatesin tohumunu çiftçi kendi toprağından üretiyordu. Oysa
şimdi kanser vakalarını artıran ve ticarileştirme
amacıyla gerçekleştirilen bu hibrit tohum politikaları,
Hollandaya, İsraile bağımlı hâle getiren bu tohum politikası
bu ülkenin içine atılmış en büyük dinamittir. Bu sadece ekonomik
alanda değil, aynı zamanda sağlık politikaları
bakımından içimize atılmış büyük bir dinamittir.
Değerli arkadaşlar, bizler bu politikalara
karşı insanca yaşamak için toprağımıza, suyumuza,
çayımıza, zeytinimize sahip çıkacağız. İnsanca
yaşamak için ekmeğimize, özgürlüğümüze sahip
çıkacağız. Sermaye kayıtsız şartsız egemen
kişilere kesilirse fukaranın hakkını kim savunur? Her
şey şirketler ve sermaye için olursa ve devlet bunlar için çalışırsa,
onlara hizmet ederse halka ne kalır? Halka açlık kalır, zam
kalır, zulüm kalır.
Evet beytülmal lafını bugün
ağzımızdan düşürmedik, iktidarın beytülmale
yaklaşımı Hazreti Muhammedin şu sözlerinde gayet güzel
tanımlanmıştır, der ki Hazreti Muhammed: Bir insanın
namazı niyazı sizi aldatmasın; o insanın dirhemle ve
dinarla ilişkisine bakın. Gerisi lafügüzaftır.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
52.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Adana
Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruçun 143 sıra
sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Raporları
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
AK PARTİ Grubuna yönelik ithamlarını reddettiklerine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
hatibin kürsüden grubumuzu itham eden bütün konuşmalarını
reddediyoruz, ithamlarını reddediyoruz. Beytülmale sahip
çıktığımız içindir ki bugün milletimizin gönlünde taht
kuran icraatları hayata geçirebildik ancak hem Terörle mücadele edelim.
deyip hem FETÖyle mücadeleye katkı sunuyoruz. deyip de 17 Aralıkta
FETÖnün yargı darbesine konu olan kavramların Meclisin kürsüsünden
ifade edilmesini doğru bulmadığımızı ifade
ediyor, teşekkür ediyorum.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
(Devam)
1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2011-2014 ve 2015-2016
Yılları Denetimine İlişkin Raporlarının Devlet
Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun
2015-2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2011-2016 Yıllarına Ait Bölümleri ile
Raporların Bu Bölümlerine Yapılan İtirazlar ve Komisyonun
Görüşü (3/21, 22, 23, 24, 25, 26, 27) (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN Söz sırası Adana
Milletvekilimiz Sayın Kemal Peköze aittir.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Sayın Peköz, süreniz on dakika.
HDP GRUBU ADINA KEMAL PEKÖZ (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, Komisyon Başkanı ve
Sayın Komisyon üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
TRT, bilindiği gibi bir kamu kuruluşudur
ve amacı, kuruluşundan itibaren gelişmeleri yurt içine ve yurt
dışına anlatmak, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeler
konusunda toplumu bilinçlendirmek ve kamuoyu oluşturmaktır. TRT, 82
milyon vatandaşın vergileriyle bütçesini oluşturmakta,
dolayısıyla 82 milyon vatandaşa eşit mesafede olmak ve ona
göre hizmet üretmek zorundadır. TRTye baktığımızda,
bu eşit mesafeyi ve bu tarafsızlığı göremiyoruz.
Örneğin partilerle ilgili yayınlarında bu tarafsızlık
ilkesini göremediğimizi rakamlarıyla anlatmaya
çalışacağım. Partilerin oyları yüzde üzerinden
hesaplanır, 100 baremlik bir yayın meselesini gündeme
aldığımız zaman AKPye 43 saat, CHPye 24 saat, MHPye 13
saat, HDPye 11 saat ve İYİ PARTİye 9 saat gibi bir
zamanın ayrılması gerekir.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) 9 dakika
KEMAL PEKÖZ (Devamla) Benim söylediğim, ayrılması
gereken.
17 Nisan-6 Mayıs 2018 tarihleri arasında
yirmi üç günde yapılan yayınlarda AKPye 36 saat, MHPye 1 saat 40
dakika, CHPye 3 saat 4 dakika, İYİ PARTİye 9,5 dakika, HDP ve
Saadet Partisine ise 0 saniye zaman ayrılmıştır. Yine, 1
Şubat-29 Mart 2019 tarihleri arasına
baktığımızda, AKP'ye 146 saat 38 dakika, MHPye 18 saat 14
dakika, CHPye 21 saat 12 dakika, İYİ PARTİye 4 saat 35 dakika,
HDPye 36 saniye ama aynı zamanda 5 saat 37 saniye de HDP aleyhine yayın
yapmıştır TRT.
Açıkça görülmektedir ki TRT tarafsız bir
kurum olmaktan uzaklaşmıştır. Her dönem TRT iktidarlar
tarafından kullanılmıştır ama hiçbir dönem 12 Eylül
iktidarı ve şimdiki on yedi yıllık iktidar tarafından
kullanıldığı kadar kullanılmamıştır.
Eğer TRT iddia edildiği gibi tarafsız yayın yapıyorsa
-TRTde zaman zaman tartışma programları yapılmakta ve
güncel siyasal konular tartışılmakta, bu tartışmalara
konuklar çağrılmaktadır- bunların da kriterlerinin
olması gerekir. Aynı zamanda farklı siyasal görüşteki
kişilerin de bu programlarda yer alması, objektif
değerlendirmeler yapmaları gerekir.
Ancak bugüne kadar yapılan hiçbir
tartışmada partimizi temsilen veya bizce objektif olarak
değerlendirme yapacağı düşünülen kimse
çağrılmamıştır. Zaman zaman partimizle ilgili olumlu
şeyleri dile getirenler de kim olduğuna, nereden geldiğine,
hangi siyasal görüşte olduğuna bakılmaksızın, bir daha
programlara çağrılmamıştır. Bu da iktidarın
istemediği hiçbir düşüncenin TRTde dile getirilmediğinin en iyi
göstergesidir çünkü iktidar, TRTyi tam bir algı merkezi ve dezenformasyon
aracı olarak kullanmaya devam etmektedir. 6 milyondan fazla oy
almış bir partiyi TRTnin görmezden gelmeye hakkı da haddi de
yoktur. Bu durum hukuki olmadığı gibi ahlaki de değildir.
Bu sorumluluğu yerine getirmeyenler zamanı geldiğinde gerçek
hukuk önünde hesabını vermekten kaçınamayacaklardır.
Yine, bir başka durum, dış
yapımlarla ilgili. 2015-2016 yıllarında dış
yapımlar için 1 milyar 548 milyon lira para ödenmiştir. Hizmet
alımlarıyla birlikte bu rakam 2 milyar 147 milyon 647 bin liraya
yükselmektedir. TRTnin yayınlarına baktığımızda
iç yapımların oranı yüzde 61, dış yapımların
oranı ise yüzde 39dur. 7.338 personeli olan ve yetişmiş
personel çalıştırması gereken, varsa eksiklik bunu kurum
içi eğitimle, yetenek ve beceri geliştirme eğitimleriyle
personelini yetkin duruma getirmesi gereken bir kuruluşun neden
dışarıdan iş yaptırdığını ve bu
kadar parayı neden dışarıya ödediğini anlamak mümkün
değildir. Bunun iki sebebi olabilir: Ya kurum gerçekten niteliksiz
insanlar tarafından yönetilmekte ve niteliksiz personel
çalıştırılmakta, yandaşlar alınırken
herhangi bir nitelik aranmamakta ya da başka firmalara para
aktarmanın aracı olarak kullanılmaktadır. Komisyonda bu
firmalarla ilgili ve kişilerle ilgili sorduğumuz soruya Genel
Müdürlük sadece Zaman zaman değişiyor, muhtelif kişilerden ve
kesimlerden hizmet alınıyor. demiş, net bir açıklama ve
adres vermekten kaçınmıştır.
Yine, başka bir durumdan bahsedecek olursak 703
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 95inci maddesiyle 2954
sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununa geçici bir madde
eklenmiş, eklenen bu geçici maddeye göre, TRT Yönetim Kuruluna 9 Temmuz
2019 tarihine kadar istihdam fazlası personeli havuza gönderme hakkı
ve yetkisi tanınmıştır. Aynı zamanda
değişim ofisleri adı altında da bürolar
oluşturulmuştur. Bu ofislerin normalde değişim
sırasında yol göstermesi gerekirken
Tatilde veya izinde bile
personel olsa bunları çağırıp Emekliliğin dolmak
üzere -veya doldu- sizi başka bir kuruma göndermek durumunda
kalacağız, ya emekli olun ya da istifa edin. baskısı
yapılmış, bu nedenle de 1.702 kişi emekli edilmiştir
çeşitli teşvikler de önerilerek çünkü daha sonra bunların yerine
kendi istedikleri insanları almak istedikleri için. Bu emekli olmayan ve
istifa etmeyen 222 kişiden 2si farklı kurumlara, 143ü kişi hiç
istemedikleri ve ilgisi olmayan kurumlara gönderilmiştir, örneğin ses
ve koro sanatçısı olanların Tarım
Bakanlığına gönderilmesi gibi.
Yine, bu gönderilen personelin yerine hemen yeni
personel alındığı bilinmektedir. Bir yandan 1.600 personel
alınmış, bunların 800ü taşeron firmadan kadroya
geçirilmiş, 700ü ise yeniden alınmıştır. Aynı
zamanda, şu anda da TRT, personel alımı için ilan vermeye devam
etmektedir. Madem bu kadar ihtiyacınız yoktu, istihdam
fazlasıydı, bu insanları başka kurumlara gönderdiniz, niçin
yeniden personel alımı için ilan vermeye devam ediyorsunuz? Diyelim
ki taşerondakini aldınız ama hiç olmazsa niçin yeni personel
aldığınızı izah etmeniz gerekir.
Yine, aldığı bu personellerle özel
sözleşmeler yapmakta ve özel sözleşmelerine şöyle bir madde
konulmaktadır: Siz eğer dışarıda herhangi bir yerde
aldığınız maaşlarla ilgili herhangi bir yere bilgi
verir ya da açıklama yaparsanız sözleşmenizi feshederiz. diye
de bir madde konup insanların herhangi bir konuda açıklama
yapmasının ya da kendileriyle ilgili, maaşlarıyla ilgili,
sosyal haklarıyla ilgili açıklamasının da önüne
geçilmiş olmaktadır.
Yine, TRT, yakın zamanda şirketleşme
hedefi gütmekte ve yüzde 1 bile bir şirkete ortak olmuş olsa bu
şirketin Kamu İhale Kurumunun dışına
çıkacağını biliyoruz. Dolayısıyla da bugüne kadar
yaptığının çok daha fazlasını yapacak,
istediği kesimlere istediği kadar program yaptırıp
istediği kadar para aktarabilecektir.
Yeni alınan personelin ise hangi kritere göre
alındığı hiç kimse tarafından bilinmemektedir. Kurumda
bir yandan iktidara yakın kişiler işe alınırken,
yetersizlik nedeniyle dış yapımlara para aktarmaya da bu
şekilde devam edilecektir. Bunların ciddi bir devlet kurumu
olması gereken bir kurumda olması, yaşanması kabul
edilemez. Bizler de bunu kabul etmiyoruz. Kontrol ettiğiniz bütün
kurumları muhalefete karşı bir sopa olarak kullanan bir iktidar
olarak tarihe geçeceksiniz.
Tel Rıfat katliamı bir çocuk
katliamıdır, ölen 10 kişinin 8i çocuktur. Bu,
büyüttüğünüz, beslediğiniz, desteklediğiniz ve
Yanımızda savaşıyorlar. diye
meşrulaştırmaya çalıştığınız ÖSO
çeteleri tarafından yapılmıştır. Bunu lanetle ve
nefretle kınıyorum.
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
53.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Adana
Milletvekili Kemal Peközün 143 sıra sayılı Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonu Raporları üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
gerçekten, cevap vermeyelim diye düşünüyorum ancak sayın hatibin
kürsüden konuşma yaparken TRTyle ilgili eleştirilerine sonuna kadar
saygılıyız, yapacak bir şey yok. Ancak millî iradeyi gasbeden
12 Eylül darbecileri ile yüzde 50den fazla oy alarak millete hizmet götüren ve
millî iradeyi
KEMAL PEKÖZ (Adana) Yüzde 92miz var, yüzde 72miz
var
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
temsil eden Sayın
Cumhurbaşkanımızla ilgili, darbeciler ile seçilmiş iradeyi
benzeştiren, kıyaslayan ve aynı zemine oturtan
yaklaşımını kabul etmiyoruz. Her şeyden önce bunun
demokrasimize ve görev yaptığımız bu kutsal Meclis
çatısına ve mehabetine uygun olmadığını
düşünüyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
(Devam)
1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2011-2014 ve 2015-2016
Yılları Denetimine İlişkin Raporlarının Devlet Hava
Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun
2015-2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2011-2016 Yıllarına Ait Bölümleri ile
Raporların Bu Bölümlerine Yapılan İtirazlar ve Komisyonun
Görüşü (3/21, 22, 23, 24, 25, 26, 27) (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına son söz İstanbul Milletvekilimiz Sayın Züleyha Gülüme
aittir. (HDP sıralarından alkışlar)
Sayın Gülüm, süreniz on dakika.
HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul)
Merhabalar.
TOKİyle ilgili konuşmadan önce, iki
konuya değinmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, Eş
Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaşı tüm hukuk
kurallarını çiğneyerek tutukladınız, tahliye olacakken
yeni dosyalar çıkarıp yine hukuku çiğneyerek tutukluluğunun
devamına karar verdiniz. Sadece o değil, tüm parti yöneticilerimize
yönelik baskılarınız yargı aracılığıyla
sürüyor. Ama herhâlde korkularınız o kadar büyük ki bu baskı da
yetmemiş, tutuklamalarınız da yetmemiş,
sağlığıyla alenen oynuyorsunuz; ciddi bir
rahatsızlık geçirmesine rağmen tedavisini yaptırmıyor,
sağlığının ciddi bir risk altına girmesine yol
açıyorsunuz. Demirtaşın sağlığından ve
cezaevlerindeki tüm tutsakların sağlığından siz
sorumlusunuz, bunu unutmayın. Rehineliğine son verin ve Selahattin
Demirtaşı serbest bırakın.
Bir diğer konumuz -umarız doğru
değildir- Mecliste kadın çalışanların kılık
kıyafetine karıştığınızın duyumunu
aldık. Kadınlara şöyle dediğinizi duyduk: Uzun yelekler
giyeceksiniz, o zamana kadar da geniş pantolon giyin. dediğinizi
duyduk, umarız doğru değildir. Kadınların bedenlerine
müdahale etmekten vazgeçin, giyim kuşamlarına müdahale etmekten
vazgeçin. Kadınlar nerede ne giyeceğine kendisi karar verebilir.
Bugün burada lanetlediğiniz kadın cinayetleri meselesi var ya,
erkekler aynı gerekçelerle öldürüyor, kılığı
kıyafeti gerekçesiyle öldürüyor, oturuşu kalkışı
gerekçesiyle öldürüyor. Siz de aynı zihniyete sahipseniz burada da
kadınların kıyafetlerine müdahale edersiniz doğal olarak.
TOKİyle ilgili kısma gelince
Halkın
olan her değerin, kamuya ait bütün varlıkların haraç mezat
ulusal ya da uluslararası sermayeye aktarıldığı bir
süreçten geçiyoruz. Kentler, neoliberal değişim sürecinde sermayenin
rant alanı olarak yeniden biçimlendiriliyor tarafınızdan. Kent
merkezleri yoksullardan arındırılıyor, hatta mahalle
kavramı ortadan kaldırılmaya çalışılıyor,
gecekondu bölgeleri kentsel dönüşüm adı altında
akıllı binalardan oluşan uydu kentlere dönüştürülüyor.
Kentin yarattığı değerler, TOKİ
aracılığıyla, kentlilere değil, sermaye birikimine
kullandırılıyor. TOKİ için yasalar
çıkarılıyor, mevcutlar değiştiriliyor,
sınırsız yetkiler veriliyor. TOKİ Evsizlere ev,
işsizlere iş sağlamak, yoksulları ev sahibi yapmak.
reklamıyla kuruldu oysa gerçek böyle değil. AKP iktidarı, hemen
her konuda olduğu gibi bu konuda da gerçekleri gizliyor. TOKİ,
zenginlere akıllı evler üretmekle meşgul. TOKİ,
yoksulları ev sahibi değil, devletin kiracısı yapıyor.
Kalitesiz evleri insanlara yirmi yıl vadelerle satıyor,
kiracılık âdeta bir ömre yayılıyor. TOKİye olan
borçlarını ödeyemeyenler hacizle karşı karşıya.
Bölgenin değişen ekonomik, sosyal, kültürel ortamında
barınamayan yoksullar mahallelerini terk etmek zorunda kalıyor.
İstanbul Taşolukta yeni konuta hak kazanan 300 aileden sadece 27si
mahallede kaldı. Oysaki hasılat paylaşımı yöntemiyle
üst gelir grubuna yönelik 3.454 konutta iade oranı ise sadece 0,4 idi.
Yoksullara yapılan binaların kalitesi ile zenginlere yapılan
binaların kalitesi arasındaki fark bu oranlarla açıkça
görülüyor.
Kentler kimliksizleştiriliyor. Kentlerin,
mahallelerin farklı sosyal, kültürel, fiziksel özellikler
taşımasına aldırmadan aynı tip, kimliksiz konutlar
üretiliyor. Yoksullara kalitesiz konut, TOKİnin gerçeği.
İstanbul örneği, TOKİnin yoksullara kalitesiz ev
sattığını gösteriyor; konutlar çürümeye, dökülmeye
başladı. Dersimde TOKİden ev satın alanlar evlerin
kalitesizliğinden şikâyetçi. Nusaybinde TOKİ evlerinde
dış duvarlarda kullanılan yapıştırma taşlar
dökülmeye başladı. Altyapı sorunları çözülmedi, konutlarda
çatlaklar oluştu, sokaklarda yollar çöktü. Atık suların Çağ
Deresine bırakılması sağlık sorunlarına ve
ekosistemin bozulmasına yol açacak.
Şırnak Merkez, Cizre, Silopi, İdil
ilçelerinde 2016 yılında ilan edilen sokağa çıkma
yasakları sonrasında Şırnak Merkezin yüzde 65i
yıkıldı, yurttaşlar evlerini terk etmek zorunda
bırakıldı. TOKİ tarafından yapılan toplam 9.270
konutun yapımı bitmesine rağmen konutlar hâlâ hak sahiplerine
teslim edilmedi. Bazı konutlarda ortak alan ücreti olarak
yurttaşlara yeni borçlar çıkarıldı. Konutların
zeminlerinde kaymalar ve altyapılarında sorunlar ortaya
çıktı.
Diyarbakırın Sur ilçesinde kentsel
dönüşüm bahanesi ve sokağa çıkma yasakları yıkım
politikalarıyla halk yerinden yurdundan edildi. Yenişehir ilçesi
Üçkuyular Mahallesinde müteahhit firma iflas etti; tam olarak tamamlanmayan
evler teslim edildi. Binaların duvarlarında derin çatlakların
oluştuğu, doğal gaz bağlanmadığı,
asansörlerin çalışmadığı ortaya çıktı.
Açık kanalizasyonlar nedeniyle çocuklar hastanelik oldu.
İstanbulda Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, bilimsel çalışmalara ve mahkemelerin
kararlarına rağmen, kamu alanlarını rant ve çıkar
uğruna yapılaşmaya açıyor; tarihî alanları, yaşam
alanlarını yok ediyor. TOKİ, sosyal konutlar kapsamında
yurttaşların barınma ihtiyaçlarına değil; yüksek
katlı plazalar, AVMler, lüks beş yıldızlı oteller
yaparak yandaşların çıkarına hizmet ediyor. Özellikle
kamuya açık yaşam alanlarını, deprem toplanma yerlerini bu
amaçlar uğruna imara açarak kentin tarihini, doğasını ve
geleceğini yok ediyor.
Zeytinburnu ilçesi Kazlıçeşme
Mahallesindeki 120 dönüm kamu alanı TOKİye devredildi. Bu
düzenlemeyle hâlihazırda nüfus ve yapı yoğunluğu fazla olan
bölgede trafik ve altyapı sorunları gibi sorunlar yumağı
daha da şiddetlendi.
Manisada yapılan TOKİ konutları hak
sahiplerine eksikleri tamamlanmadan verildi. Eksiklerin giderilmesini isteyen
yurttaşlar muhatap bulamadı. En yakın okul ve sağlık
ocağı 10 kilometre uzakta.
Kentte kentleşmeye ait kurallar sermayenin
ihtiyaçları üzerinden belirleniyor. 2/B ve kentsel dönüşüm denen afet
yasası ile büyükşehir yasası peş peşe
çıkarıldı. TOKİye sunulacak, yerleşime açılacak
alanlar belirlendi. Üst ölçek planlarında Datça, Bozburun, Fethiye
örneklerinde olduğu gibi kıyılara, marinalara; doğal
alanlar ise agro turizmine, otellere ve yapılaşmaya
açılıyor.
Büyükşehir yasasını
çıkardınız. Bunu köylerde, beldelerde yaşayanlara daha iyi
bir hizmet götürmek için yaptığınızı söylediniz ama bu
yalan da hızla ortaya çıktı. Köylerin meralarını,
tarım alanlarını hızla belediye il
sınırlarına alıp TOKİleştirmeye devam
ediyorsunuz. Halkın ve Türkiyenin doğal varlıklarını
tahrip edip yeni rant alanları yaratıyorsunuz. Yalnız tek bir
günde, TOKİ tarafından, aralarında Muğla Datçanın da
bulunduğu 26 ilde 993 bin metrekare büyüklüğünde 87 arsa
satışa çıkarıldı. TOKİ
aracılığıyla iktidar tarafından hayata geçirilen
rantçı, yok edici anlayış sadece Türkiye
sınırlarında değil. Suriyede güvenli hat işine
TOKİ olarak girebiliriz. diyerek kuzey Suriyeye işgal
girişiminde de rant odaklı niyetinizi açıkça ortaya koydunuz.
Kentlerde gecekonduda yaşayan konut sahiplerine
önce konutların tapusunu alabilecekleri söylendi, sonra kentsel
dönüşüm yasası çıkarıldı, riskli alan ilan edilen
yerlerde konutların deprem yönetmeliğine uygun olmadığı
gerekçesiyle yıkım başladı. Rant çalışmaya
başladı, insanlar mahallerinden sürüldü, şehir
dışına itildi, mülksüzleştirildi. Çekmecede,
Süleymaniyede, Gülsuyunda, Sulukulede yapıldı ve yapılmaya
devam ediyor. Deprem riski öncelikli olmayan bölgeler bile -örneğin Beşiktaş,
Ortaköy, Okmeydanı- bu kapsama alındı. Gaziosmanpaşa, zemin
olarak en sağlam yerlerden biri olmasına rağmen riskli bölge
ilan edilerek 2 katlı konutlardan dahi insanlar evlerinden sokaklara
atıldı. Binanın güvenliğine bakılmadan yandaşlara
kaynak için imar barış ruhsatları verildi. Rant değeri taşımayan,
zemini sağlam olmayan mahallelerse, yoksul insanlar ise göz ardı
edildi.
Sayıştay raporunda TOKİ
şantiyelerinde seyyar kabloların muhafaza altına
alınmamış olduğu, yüksekten düşme tehlikesi olan
yerlerde emniyet tedbirlerinin olmaması gibi eksiklikler tespit edildi.
TOKİ için işçinin hayatının da bir önemi yoktu. Zira
TOKİde çalışan çok sayıda işçi ücretlerini
alamadı, ücretlerini alamadığı gibi hayatlarından da
oldu. Neredeyse sınırsız yetkilerle donatılmış
rantçı TOKİ anlayışınız, işlerini vergilerden
ve denetimden muaf sürdürmekte ve daha da önemlisi uyguladığı
ihale sistemiyle bir kamu kuruluşu olmasına rağmen özel bir
şirket gibi davranmakta, gücünü kamu kaynaklarından sağlamakta
da beis görmemektedir. İhale işlemlerinde kendi yandaşı
şirketlere ihale vermekte, yandaşlarına rant alanı
açmaktadır. Konut sorunu diyerek neoliberalizmin insafsız
çarkına kurban ettiğiniz şey halkın barınma
hakkıdır ve talebin muhatabı da devlettir. Sosyal devlet
olmanın gereği barınmanın temel bir insan hakkı olduğu
gerçeğinin kabul edilmesi, sağlıklı, güvenli,
yaşanabilir bir çevreye sahip konutun kamu tarafından ihtiyaç
sahiplerine bedelsiz verilmesidir. Sermaye odaklı değil, insan
odaklı bir yaşam esas alınmalıdır. (HDP
sıralarından alkışlar)
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Levent Gökün, İstanbul Milletvekili Züleyha Gülümün ifade ettiği
üzere Meclisteki kadın çalışanların kılık
kıyafetine karışıldığı yönünde bir
uygulamanın olmadığı bilgisine
ulaşıldığına ve konuyla ilgili gerekli
araştırmayı yaparak Meclisi bilgilendireceğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Sayın Gülüm, az önce
konuşmanızda ifade ettiğiniz hususla ilgili hemen bir
araştırma yaptırdım bu kıyafetlerle ilgili konu nedir
diye çünkü Meclis Başkan Vekili olarak benim bildiğim bir husus yok,
Başkanlık Divanında tartıştığımız
bir husus yok ama Meclisimizin Genel Sekreteriyle az önce
arkadaşlarımız görüştüler, böyle bir uygulamanın
olmadığını söylediler. Ben tekrar o konuyu bir
araştıracağım ama sizin bildiğiniz somut bir şey
varsa -nereden kaynaklandı, ne oldu- onu da bilmek isterim yani konuyu
aydınlatmak bizim de görevimizdir ama şu anda
ulaştığımız bilgi böyle bir olayın
olmadığı konusunda. Siz iddialarınızı
belgelerinizi toplayın, ben onlarla ilgili gerekli
araştırmayı da yaparım, Meclisimizi de bilgilendiririm.
(CHP sıralarından alkışlar)
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) Olur.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, son
oturumumuz yaklaşık dört saati aştı, sanırım
biraz ara verme zamanı geldi.
Birleşime on beş dakika veriyorum.
Kapanma Saati: 21.23
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.50
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP
ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Nurhayat ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
26ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
143 sıra sayılı Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine devam ediyoruz.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
(Devam)
1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2011-2014 ve 2015-2016
Yılları Denetimine İlişkin Raporlarının Devlet
Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun
2015-2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2011-2016 Yıllarına Ait Bölümleri ile
Raporların Bu Bölümlerine Yapılan İtirazlar ve Komisyonun
Görüşü (3/21, 22, 23, 24, 25, 26, 27) (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN Komisyon yerinde.
Değerli milletvekilleri, rapor üzerindeki
görüşmelerde Cumhuriyet Halk Partisinin
konuşmacılarının söz taleplerini
karşılayacağım.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz
Trabzon Milletvekilimiz Sayın Ahmet Kayaya aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Kaya, süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA AHMET KAYA (Trabzon) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016 yılları
arası raporlarına itirazlarımız konusunda grubumuz
adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulumuzu saygıyla
selamlıyorum.
Devlet Hava Meydanları İşletmesi
Genel Müdürlüğü, sermayesinin tamamı devlete ait olan ve tekel
niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve
pazarlamak üzere kurulan bir kamu iktisadi teşebbüsümüzdür. Havaalanı
işletmeciliği doğal tekel niteliğindedir ve
havaalanlarının kamu yararı gözetilerek inşa edilmesi ve
işletilmesi kanunun emridir. O nedenle havaalanlarının
yapım aşamasında oluşan maliyet artışları
ile işletilmeleri sırasında oluşacak zararlar doğrudan
kamu zararı niteliğindedir.
Sayıştay raporlarında Devlet Hava
Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğüne ilişkin dikkat
çekilen husus şudur: Kuruluşun yatırım projeleriyle ilgili
olarak anahtar teslimi götürü bedel teklif alınmak suretiyle ihale edilen
terminal binası ve otopark inşaatı gibi yapım
işlerinde, arazi topografyası ve kotları ile projedeki temel
kotlarının farklı olması sebeplerinden dolayı
sözleşme imzalandıktan sonra proje değişikliği
yapılarak işin adet ve alan olarak miktarı
değişmediği hâlde maliyet artışlarından
dolayı ilave iş artışlarına yol açmayacak şekilde
hazırlanması
Sayıştay tespitinde de ifade edildiği
gibi, havaalanı inşaatı ve işletmesi gibi temel kamu
hizmetlerinden sorumlu kuruluşun, zemin ve mânia gibi temel hususlar
çözümlenmeden inşaat işlerine girişmesi ve birçok projede bu
sorunların yaşanması kabul edilebilir değildir.
Yap-işlet-devret modelindeki temel ilke,
yapım maliyetinin ve işletmecilik risklerinin yüklenici
tarafından iyi hesaplanması ve üstlenilmesidir. Bu işlerde
kuruluş tarafından yükleniciye gelir garantisi verilmesi aslında
bütün risklerinin kamu tarafından üstlenilmesi anlamına gelmektedir.
İstanbul üçüncü havalimanı inşaatında olduğu gibi,
projenin finansmanı için finansal riskin dolaylı olarak kamu
tarafından üstlenilmesi anlamına gelen kamu bankalarından
talimatla kredi sağlanması yükleniciler için projenin neredeyse
hiçbir riskinin üstlenilmemesi anlamındadır.
Bu havaalanı projesinde Devlet Hava
Meydanları İşletmesinin verdiği 6,3 milyar avro gelir
garantisi ve kamu bankalarından talimatla sağlanan krediler
aslında orta ve uzun vadeye yayılmış kamu borçları
niteliğindedir ve bu nedenle, devletimiz, bilançolarında görünmeyen
büyük borç yüküyle karşı karşıyadır.
Yap-işlet-devret modeliyle yapılan Kütahya
Zafer Havaalanına verilen yolcu ve gelir garantisinin gerçekleşme
oranı yüzde 5i bile bulmamıştır. İç hatlarda 570 bin
yolcu garantisi verilmesine rağmen taşınan yolcu
sayısı 28.439, dış hatlarda 398.843 yolcu garantisine
rağmen taşınan yolcu sayısı 13.437de
kalmıştır. Bundan dolayı firmaya 5 milyon avro ödeme
yapıldığı Sayıştay raporlarına
yansımıştır. Bu durum, Devlet Hava Meydanları İşletmesinin
yürüttüğü projelerde tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu
yararı gözeterek üretmek ilkesinin somut biçimde ihlal edildiğini
göstermektedir.
Bunları söylediğimizde Devlet Hava
Meydanları İşletmesinin bize cevabı şu olmuştur:
Yapılması planlanan havalimanı projeleriyle ilgili olarak,
bölge ihtiyaçlarını dikkate alan, gerçekçi ve doğru verilere
dayalı fizibilite etütleri yapılması ve böylece ihtiyacın
çok üzerinde kapasiteye sahip havalimanları yapılmasından imtina
edilerek gereksiz maliyetlerin oluşmadan önlenmesi.
İşte biz de tam bunu söylüyoruz:
İhtiyacın çok üzerinde kapasiteye sahip havalimanlarını
neden yaptınız? diye soruyoruz. Kütahya Zafer Havalimanında
verilen yolcu garantisinin yüzde 5ine ulaşılamamıştır.
İstanbul için yıllık 220 milyon yolcu öngörülmüş, bu
sayıya 2050 yılında bile ulaşılması zor
görünmektedir. Böyle bir iş olur mu? İhtiyacın çok üzerinde
kapasiteye sahip havalimanları yapılmasından imtina etmemişsiniz,
yüksek maliyetlerin oluşmasına mani olmamışsınız,
yapımcılara kamu bankalarından talimatla kredi
sağlamışsınız; yetmemiş, üstüne bir de gelir
garantisi vererek bütün risklerin kamu tarafından üstlenilmesine sebep
olmuşsunuz. Gerçekten izah edemiyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar) Hizmeti eleştirmeyi asla doğru bulmam. Bu
memleketin, bu milletin faydasına bir çivi çakana Allah razı olsun.
demeyi görev sayarım ama burada maalesef bunu diyemiyoruz.
İstanbul üçüncü havalimanı ihalesi 3
Mayıs 2013te yap-işlet-devret modeliyle yapılmış ve
Limak, Cengiz, Kolin, Mapa, Kalyon ortak girişimi yer teslimiyle
başlayan ve yirmi beş yıl sürecek olan havalimanının
işletme işini KDV dâhil 26 milyar 139 milyon avro teklif vererek
kazanmıştır. Bu nedenle inşaat işi işletme süresi
ve yıllık 1 milyar 45,5 milyon avro tutarındaki kira ödemesi
ihaleden hemen sonra başlamıştır. Ancak, işi alan
İstanbul Grand Airport şirketi yer tesliminin geç
yapıldığı gerekçesiyle iki yıllık kirayı
yani 2 milyar 90 milyon avroyu ödememiş, devlet hazinesi zarara
uğratılmıştır. Sadece bu değil, ödenmeyen iki
yıllık kira dışında işletmeye geçildikten sonra
2019 ve 2020 kiralarının da yirmi beş yıl ötelendiği
ve süre sonuna eklendiği yönünde duyumlarımız vardır. Bu
konuların Ulaştırma Bakanlığı tarafından
açığa kavuşturulmasını bekliyoruz.
Burada bir diğer gariplik de yer teslimi
yapılmadan inşaat çalışmalarına
başlanmış olmasıdır. Yer teslimi yapılmayan
projenin temeli 7 Haziran 2014 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan tarafından
atılmıştır. Yani yer teslimi temel atma töreninden on bir
ay, ihale tarihinden iki yıl sonra yapılmıştır. Bu,
dünya yolsuzluk tarihinde görülmemiş bir olaydır.
Üçüncü havaalanının 90 metre kotunda
yapılması için ihaleye çıkılmıştır ancak
ihale sonrası yapılan değişiklikle havalimanı kotu 60
metreye düşürülmüştür. Havalimanı kotu, pist koordinatları,
dolgu alanı ve dolgu teknikleri gibi ihaleye esas inşaat
maliyetlerini kökten değiştiren plan değişiklikleri
yapılmış ve bu değişiklikler sonucunda Sayıştay
tespitlerine göre -evet, bizim değil Sayıştay tespitlerine göre-
yatırım bedeli 1 milyar 354 milyon avro düşmüştür. Bizim
tespitlerimize göre bu rakam 2,5 milyar avrodur. Bu durum ihale
şartlarının ihale sonrası değiştirilerek
haksız kazanç sağlanması anlamına gelmektedir. Müteahhit
şirketlerin ihaleyi alırken söz verdikleri kredi
finansmanını bulamaması üzerine üçüncü havalimanı uygulama
sözleşmesinin borç üstlenimiyle ilgili 36ncı maddesinde
değişiklik yapılarak bir kamu kuruluşu olan Devlet Hava
Meydanları İşletmesi koşulsuz kefil
yapılmıştır. Sonradan yapılan bu değişiklik
ihale şartnamesine ve sözleşmesine aykırıdır.
Özetlersek, üçüncü havalimanı ihalesinde
zamanında yer teslimi yapılmayarak 2 milyar 90 milyon avro,
havaalanının kotu yani yüksekliği ve pist yerlerinde ihale
şartnamesine aykırı değişiklikler yapılarak 2,5
milyar avro olmak üzere, toplamda 4 milyar 590 milyon avro kamu zararı
oluşmasına ve bu tutarın yapımcı şirketlere
haksız olarak aktarılmasına sebep olunmuştur. Yapılan
yolsuzluğun Türk lirası olarak karşılığı 32
milyar lira olup Türkiye kamu bütçesine maliyeti yüzde 5 kadardır.
Üçüncü havalimanı ihale şartnamesinde
olmayan koşulsuz finansman garantisi sonradan verilmiştir.
Yapılan işlemler Türk Ceza Kanununun 236ncı maddesinde
belirtilen edimin ifasına fesat karıştırılması
suçunu oluşturmaktadır. Tespit ettiğimiz bu hususlar
Sayıştayın 2015 ve 2016 raporlarında yer almasına
rağmen gereği yerine getirilmemiş ve suç duyurusunda
bulunulmamıştır. Sayıştay neden suç duyurusunda bulunmamıştır?
Bu, kritik sorudur.
İstanbul üçüncü havalimanıyla ilgili
işletme güvenliğini tehlikeye sokacak ve işletme maliyetlerini
çok artıracak önemli teknik eksiklikler de bulunmaktadır.
Havalimanı inşaatı başlamadan önce yeterli
araştırmalar yapılmadığı için
havaalanının uçuş güvenliğiyle ilgili ciddi kuşkular
oluşmuştur. Havaalanı yapılan alan eski maden sahası
olup zemini pasa olarak tabir edilen çürük zeminden oluşmaktadır,
bu durum ciddi çökme riskleri doğurmaktadır.
Havaalanının bulunduğu yerde yeterli
hava ölçümleri yapılmamıştır. Ayrıca, havaalanı
kuşların göç yolları üzerinde bulunmaktadır; bu sebeple,
burada, özellikle kış aylarında çiğ, dönen rüzgârlar ve
kuş sürüleri kaynaklı uçuş güvenliğini tehlikeye
düşürecek tehditler bulunmaktadır.
Üçüncü havaalanında 330 uçaklık filosu
olan Türk Hava Yollarına uçaklarının teknik
bakımlarını yapabileceği bir hangar
yapılmamıştır; bu durum, terminal binası ile uçaklar
arasında yük ve yolcu taşıma mesafesini ve süresini
artırmış, Türk Hava Yollarının işletme
maliyetlerini yükseltmiştir.
Sorunsuz çalışan Atatürk Havalimanı
birçok mali ve hukuki bilinmezlik içinde çürümeye terk edilmiştir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası Adana
Milletvekilimiz Sayın Orhan Sümere aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Sümer.
CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜMER (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ÇAYKUR işletmeleri 2011-2016
yılları raporlarına itirazlarımız konusunda grubumuz
adına söz almış bulunmaktayım.
Kamu iktisadi teşebbüsleri yani KİTler,
kamunun mal ve hizmet üretimi ve ticaretinde bizzat yer aldıkları
teşebbüs organlarıdır. Kapitalist ekonomi modeli benimsemiş
ülkelerde bile KİTlerin ekonomide belirleyici bir rolü bulunmaktadır
çünkü KİTler ülke ekonomilerinin sigortası ve dinamosu
durumundadırlar. Sadece ekonomik olarak değil, sosyal olarak da
KİTlerin önemi hâlen korunmaktadır. Sanayinin
altyapısının oluşmasından bölgeler arası
dengesizliğin giderilmesine, istihdam sağlanmasından
demokrasilerin olmazsa olmazlarından olan sendikaların
yaşayabilmesine kadar birçok alanda KİTlerin etkisi ve önemi
büyüktür. Kimi sektörler vardır ki bunlar stratejik bir öneme sahiptir, o
alanda üretimin devam etmesi özel sektöre bırakılmayacak kadar
önemlidir. Demir yolu taşımacılığından hava yolu
taşımacılığına, madencilikten stratejik
tarım ürünlerinin üretimine kadar geniş bir alanı kapsar.
Bizler KİT Komisyonu olarak şunu gördük:
Neredeyse, her iktisadi teşebbüs kötü yönetiliyor ve zarar ediyor, üstelik
bu zararlar katlanarak artıyor. Kuruluşlar faiz sarmalından
çıkamıyor ve amaçlarını gereği gibi yerine
getiremiyor. Hele hele bazı KİTler bulundukları bölge için
hayati önemde. Bunların amacının gereği gibi yerine
getirilememesi toplumsal sorunlara yol açabilecek bir nitelikte. İşte
bu kurumlardan biri de ÇAYKUR.
ÇAYKUR, Doğu Karadeniz Bölgesi ekonomisinin
temel gelir kaynağı olan çayı ekmek kapısına
dönüştüren bir kurumdur. 210 bin aile çay tarımıyla
uğraşıyor. Dolayısıyla, bu kurumun yönetimi milyonlarca
insanı doğrudan ilgilendiriyor. Peki nasıl yönetiliyor bu kurum?
Bilançodaki zararlar, yıllar içindeki tutarsızlıklar,
pazarlamanın özel sektöre devredilmesi gibi kötü yönetime ilişkin
birçok veri var. Bunlar bir şekilde telafi edilebilir, iyi bir yönetimle
bunlar halledilebilir. Ancak öyle bir konu var ki, sayın milletvekilleri,
işte bu çay için tehlike çanlarının çalıyor olması
demektir. O da, yaşlanan ve giderek ekonomik ömrünü tamamlayan
çaylıklar. Bir çay bahçesinin en fazla yüz yıllık bir ömrü var.
Türkiyede de yaklaşık seksen yıldır çay üretimi
yapılıyor ve üretim yapılan çaylıklar yenilenemiyor.
Ekonomik değeri giderek azalan çaylıklar yirmi yıl sonra ömrünü
tamamen tamamlamaya başlayacak. Üstelik bir çay bahçesinin yenilenmesi
öyle kolayca olmuyor. ÇAYKURun bir önlem alması ve bahçelerin
yenilenmesine bir an önce başlanması lazım.
Bakın, biz itirazımızda şöyle
diyoruz: İyi yönetilemeyen ÇAYKURun, çay üreticilerine, yaşlanan
çaylıklarının yenilenmesi için gerekli ve yeterli desteği
mümkün olamamaktadır ve olmayacaktır. ÇAYKUR yönetimi
itirazımıza ilişkin verdiği cevapta, çaylık
alanların yenilenmesinde tıpkı kentsel dönüşümde
olduğu gibi bir mevzuatın gerekliliğinden bahsediyor. Bu
mevzuatın ardından arazilerin sökülmesi, hazırlanması,
gübrelenmesi ve fidan dikimine hazır hâle getirilmesinin beş
yıla yakın bir süreç alacağını belirtiyor ve
şunları söylüyor: Geniş çaplı bir alanda kısa sürede
çaylık alan yenilenmesi mümkün görülmemektedir. Alınacak sonuçlar ve
fidan ihtiyacının giderilmesine yönelik çalışmaların
tamamlanmasından itibaren büyük alanlar için yenilemeye ilişkin bir
kararname hazırlanması uygun olacaktır. Aslında, burada,
ÇAYKUR yönetiminin merkezî idareye, Tarım ve Orman
Bakanlığına bir sitemi var. Elbette bu kadar büyük bir
organizasyonu ÇAYKUR tek başına yapamaz. Merkezî yönetim de
anladığımız kadarıyla bu soruna karşı kör,
sağır ve dilsiz. Neden bu sorun sürekli ötelenir? O zaman, bu kurumun
iyi yönetildiğini kim iddia edebilir? Neden Meclisimiz üretimi
destekleyen, üreticinin yüzünü güldürecek düzenlemeler yapmıyor?
Yine kuruluşun iyi yönetilip yönetilmediğine
dair en temel bulgulardan biri de bilançolarıdır. 2010
yılına kadar kâr eden kuruluşun 2011 yılında 26 milyon
927 bin TLyle başlayan zarar etme dönemi 2018 yılında 657
milyon TLye çıkmıştır. 46 yaş çay işleme
fabrikası, 1 paketleme fabrikası, 1 ana tamir fabrikası,
pazarlama ve üretim bölge müdürlüğü, 8 pazarlama bölge müdürlüğü,
Atatürk Çay ve Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü ve ülke genelinde
12.500 çalışanıyla çay sektöründe olan ülkenin en büyük
kuruluşu nasıl zarar eder? Aynı sektörde bulunan ve ÇAYKURa
göre imkânları daha kısıtlı olan özel sektör kâr elde
ediyor da ÇAYKUR neden zarar ediyor? Aklımıza bazı şeyler
geliyor. ÇAYKUR kasıtlı olarak zarar ettirilip özelleştirilmek
mi isteniyor? diye sormadan da edemiyoruz.
ÇAYKUR yönetimi, bu zararların gerekçesi
olarak, maalesef, toplu iş sözleşmesinin imzalanamamasından
dolayı geçmiş yıllardan getirilen yükten ve işçilik
giderlerinin arttığından bahsediyor yani kötü yönetimin faturasını
emeğiyle çalışan işçilere kesiyor. Açıkçası, bu
durum, sosyal devlet ilkesi bir tarafa, en temel çalışma etiğine
bile uymuyor. Faaliyet zararının faturasını işçilere
kesen ÇAYKUR, bu dönemde milyonlarca TL faiz ödemiş. Sayın
milletvekillerimiz, faiz ödemeleri kurumun en önemli gider kalemlerinden biri
hâline gelmiş. ÇAYKUR son altı yılda 85 milyon 912 bin TL faiz
ödemiş, keşke bu yaptığı faiz ödemelerini üreticiye
verseydi.
ÇAYKUR, ödenen faizlere ilişkin bizim
itirazımıza rağmen, verdiği cevapta, sermayenin
yetmediği yerlerde ve ihtiyaç duyulan sermayenin kamu kaynaklarından
karşılanamadığı durumlarda kredi
kullanımının zorunlu hâle geldiğini söylüyor.
Kamu kaynakları devletin malı
denizmiş gibi yandaş iş adamlarına sonuna kadar
açılırken, kamu bankaları iktidara yakın patronlara
verdikleri milyarlarca TL batık krediyi toplayamazken bir kamu
teşebbüsü olan ÇAYKUR faiz bataklığında inliyor.
Yandaş medyaya milyarlarca TL ilan veren bu bankalar ÇAYKURun finans
ihtiyacını neden düşük faizlerle karşılayamaz?
Sayıştayın 2014 Yılı
Raporunda, faiz sarmalına giren ve bundan bir türlü çıkamayan kurum
hakkında şöyle bir öneri yer alıyor: Her yıl yabancı
kaynak kullanımı ihtiyacı içinde bulunan kuruluşun
finansman dengesi sağlamaya yönelik ödeme sistemi oluşturması ve
nakit varlıkların daha etkili ve verimli kullanması
amacıyla finansman yönetiminin bir bütün olarak değerlendirilerek
kredi kullanımı ve nakit akışı dengesinin
iyileştirilmesi yönünde çaba gösterilmesi. Peki, ÇAYKUR herhangi bir çaba
göstermiş midir? Gösterseydi galiba bu durum böyle olmazdı.
Kurumun finansman dengesi sağlayamaması
başlı başına kötü bir yönetimin göstergesidir. Peki,
merkezî yönetime ne demeli? Milyonlarca insanı yakından ilgilendiren
bu kurumun finans ihtiyacı neden kamu kaynaklarından
karşılanmaz? Kamu kaynakları ÇAYKUR için kullanılmayacak da
kimin için kullanılacak? Aslında kötü yönetim sadece ÇAYKURla
sınırlı değil, baktığımız zaman bütün
kamu yönetimi kötü hâlde. Hani derler ya Balık baştan kokar. diye,
işte ÇAYKURun da şu anki durumu maalesef öyle. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, bu kadar faaliyet
zararı olan, milyonlarca TL faiz ödemek durumunda kalan Türkiyenin en
büyük çay üreticisi ÇAYKUR kâr elde edemezken çok önemli olan pazarlama
işinin yüzde 90ını ise maalesef özelleştirmiş.
Kurulduğu günden bu yana kendi çayını kendi pazarlayan ÇAYKUR,
kendilerinin bir kamu kuruluşu olduğunu ve bu
kısıtlamalardan dolayı bu işi özel sektöre
devrettiğini açıklıyor. Yani arkadaşlar, kötü yönetim bizzat
ÇAYKUR tarafından da kabul ediliyor.
Sayın milletvekilleri, çay tarımı
milyonlarca insanı doğrudan ilgilendirmektedir. Su gibi, ekmek gibi
neredeyse her gün tükettiğimiz yaşamsal bir gıda hâline gelen ve
stratejik öneme sahip çay sektörünün maalesef kapsamlı bir kanunu da yok.
Sektör, hâlen, 1984 yılında çıkarılan ve özel sektöre de
çay üretimini açan, yürürlük ve yürütme maddesiyle birlikte 5 maddelik bir
kanunla düzenleniyor. Çay sektörü otuz beş yıldır kanun
bekliyor, artık yeni bir kanun zorunlu hâle gelmiştir. Çay üreticisi
giderek sektördeki payını artıran özel şirketlerin
inisiyatifine bırakılmamalıdır. Çay kanunu
çıkarılmalı ve çayda taban fiyat uygulamasına
başlanarak fiyat karmaşasına da son verilmelidir.
Bir milletvekili olarak, parti ayrımı
yapmadan, başta Karadeniz milletvekilleri olmak üzere Meclisteki tüm
milletvekillerimize sesleniyorum: Yüz binlerce ailenin geçim kaynağı
olan çay piyasasının düzenlenmesi ve böylece ÇAYKURun daha etkin bir
hâle getirilmesi için gerekli düzenlemeleri birlikte yapalım. Bu Meclisin
yapacağı en hayırlı işlerden biri de bu olacaktır
diyor, bu temenniyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Sayın Baha Ünlüde. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Ünlü.
CHP GRUBU ADINA BAHA ÜNLÜ (Osmaniye) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2011-2016 yıllarına
ilişkin Atatürk Orman Çiftliği KİT Komisyonu raporlarına
yaptığımız itiraz üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak 2011
yılından beri her KİT Komisyonu toplantısında KİT
denetim raporlarına yaptığımız itirazların
başında, Atatürk Orman Çiftliğinin cumhuriyetimizin kurucusu Ulu
Önder Mustafa Kemal Atatürkün vasiyetine göre yönetilemediği gelmektedir.
Atamızın vasiyeti ve bağış mektubuna göre
çiftliklerin; yerine göre arazi ıslah ve tanzim etmek, muhitlerini
güzelleştirmek, halka gezecek ve dinlenecek sıhhi yerler, hilesiz ve
nefis gıda maddeleri temin eylemek Atatürk Orman Çiftliğinin
görevidir. Bu kuruluşun ve sahibi olduğu arazi
varlığının Atatürkün vasiyetine uygun biçimde
kullanılması evrensel medeni hukukun gereğidir. Atatürk Orman
Çiftliğinin bir bütün olarak korunması yüce Türk milletinin
dileğidir, arzusudur çünkü biraz önce belirttiğim gibi Atatürk Orman
Çiftliği Atamızın bize emanetidir. Buna rağmen Atatürk
Orman Çiftliğinin arazi varlığı yağmalanmış
durumdadır ve bu yağmanın acilen engellenmesi yönündeki
Sayıştay tespiti ve önerisinin gereği yerine getirilmesi
gerekmektedir. Geçtiğimiz yıllarda bu konuları kamuoyunun
gündemine gerek basın yoluyla gerekse Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
yaptığımız itirazlarımızla birçok kez
getirmiştik fakat Atatürk Orman Çiftliğinin
yaptığımız itirazlara verdiği cevaplar hiçbir zaman ne
halkımızı ne de CHP olarak bizleri tatmin etmemiştir.
1983 yılında çıkarılan bir
yasayla, Atatürk Orman Çiftliği arazilerinin bir bölümü şartlı
biçimde ve tıp fakültesi yapılması amacıyla Gazi
Üniversitesine verilmiştir fakat daha sonra TOKİye devredilen bu
arazilerin 37 bin metrekaresi TOKİ tarafından 88 milyon dolar bedelle
Amerika Birleşik Devletlerine satılmıştır. Çukurambar
semtinde bulunan 37 bin metrekarelik bu arazide yeni Ankara Büyükelçiliği
inşası hızla devam etmektedir. Atatürk Orman Çiftliğine ait
Etimesgut Bahçekapı Mahallesinde bulunan 300.492 metrekarelik diğer
arazi ile Susuzda bulunan 657 bin metrekarelik arazi ihalelerinin 6
Mayısta yapılacağı 24 Nisan 2019 tarihinde Resmî Gazetede
yayımlanmıştır fakat sonradan, Atatürk Orman Çiftliğine
ait Etimesgut Bahçekapı Mahallesinde bulunan 300 bin metrekarelik
arazinin tekrardan açık artırmayla 17 Eylül 2019 tarihinde ihaleye
çıkarılacağı Resmî Gazetede
yayımlanmıştır. Şimdi, ne oldu da 6 Mayıs 2019da
ihalesi yapılan Atatürk Orman Çiftliği alanlarının 300 bin
metrekaresi yeniden kiralama ihalesine çıkarıldı? Bunun
arkasında dönen ihale oyunlarının kamuoyuna
açıklanması gerekmektedir. Neyse ki Etimesgut Bahçekapı
Mahallesinde bulunan arazi ihalesini, Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanımız Mansur Yavaşın talimatıyla 17 Eylül
2019 tarihinde yapılan ihaleye giren Ankara Büyükşehir Metropol
İmar AŞ kazanmış ve Atatürk Orman Çiftliği arazisinin
yapılaşmaya açılmasının önü kesilmiştir. Böylece,
Mustafa Kemal Atatürkün mirası olan Atatürk Orman Çiftliği
arazisine, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından kamucu bir
bakış açısıyla sahip çıkılmıştır.
Belediye, Atatürkün vasiyetine sahip çıkmış ve Atatürk Orman
Çiftliği arazisinin özelleştirilmesine izin vermemiştir. Bu
arazide çiftçimize dağıtılmak üzere tohum yetiştirilmeye
başlanmış ve Atatürkün şartlı
bağışına uygun olarak, Atatürk Orman Çiftliğinin
kuruluş amaçlarından biri olan tohum dağıtma,
damızlık dağıtma işlevi yıllar sonra tekrar aktif
hâle getirilmeye başlanmıştır.
CHP Grubu olarak geçmiş dönem KİT denetim
raporlarına yaptığımız diğer önemli
itirazımızsa kira alacakları konusunda Türkiye Büyük Millet
Meclisi KİT Komisyonunun 24/11/2018 tarihli toplantısında,
Ankara Büyükşehir Belediyesinin Atatürk Orman Çiftliğine
ödemediği birikmiş kira borcunun 87 milyon TLyi geçtiğinin
ortaya çıkması üzerine, 2018 tarihi itibarıyla Ankara
Büyükşehir Belediyesinden olan yapılandırılmamış
kira alacaklarının tamamı tahsil edilmiştir. Borç
yapılandırması haricinde 14/03/2018 tarihi itibarıyla kira
alacaklarının toplamı olan 67 milyon 169 bin 724 TL için icra
takibi başlamış olup, 21/11/2018 tarihi itibarıyla
alacakları, icra takibi dâhil 87 milyon 950 bin 805 TLdir. Ankara
Büyükşehir Belediyesinin bu keyfî tavrı, kurumu çok ciddi mali
sıkıntıya sokma riskini ortaya çıkarmıştır.
Atatürk Orman Çiftliğinin ulusal ekonomiye faydalı olabilmesi için
özerk bir tarzda, ekonominin kuralları ve ekonomik gerekler dâhilinde
verimlilik ve kârlılık ilkeleri doğrultusunda
yönetilmediği, kuruluş amaçlarına ulaşmasını teminen
faaliyetlerinin mevzuata ve Atatürkün vasiyetine uygun bir biçimde
yürütülmediği ortadadır. Kurum, verdiği cevapta, Büyükşehir
Belediyesinin Atatürk Orman Çiftliğinden kiralamış olduğu
yerlerle ilgili ödemediği kiralar nedeniyle Atatürk Orman Çiftliği
tarafından 7 adet icra takip dosyasının
açıldığını, 4 adet de daha önceden
açılmış, bakiyesi kalan icra takip dosyasının
olduğunu belirtmiştir.
Atatürk Orman Çiftliği, Ankara Büyükşehir
Belediyesinden, gerek Belediye tarafından gerek icra dosyalarındaki haciz
işlemlerinden kaynaklı olarak bugün itibarıyla 14 milyon 212 bin
580 TL tahsilat olduğunu, 7/3/2019 tarihinde, Belediyeyle, takibe
konulmuş veya konulmamış 118 milyon 972 bin 670 TL
tutarındaki tüm alacaklarla ilgili borç yapılandırma protokolü
imzalanmış olduğunu ve birinci taksitin Belediye tarafından
ödendiğinin cevabını da iletmiştir.
Her zaman olduğu gibi Atatürk Orman
Çiftliğinin verdiği bu cevap ne CHP Grubu olarak bizi ne de
halkımızı tatmin etmemiştir çünkü faiz hariç anapara
ödemesi yapılmıştır, faiz borcunun cezasıyla birlikte
devam ettiğini belirtmiştir. Bu durum gerçekten vahim bir durumdur.
Melih Gökçek ve ardından gelen Büyükşehir
Belediye Başkanı Atatürk Orman Çiftliğine olan tüm borcu ödemesi
gerekirken sadece anapara ödemesi yapmış ve faiz borcunu
cezasıyla birlikte CHPli Ankara Büyükşehir Belediyesine
bırakmıştır.
Aslında Gökçek, açıklamalarında,
kendi döneminde Ankara Büyükşehir Belediyesinin maddi açıdan güçlü ve
iyi yönetilen bir Belediye olduğunu her fırsatta iddia etmekteydi.
Fakat yaklaşık on yılı AKP yönetiminin kanatları
altında, yirmi beş yıl Başkanlığını
yaptığı Ankara Büyükşehir Belediyesinin borcundan
dolayı icra takibine uğraması gerçekten kötü belediyecilik
örneği oluşturmuş ve Belediyeyi, dolayısıyla tüm
Ankara halkını zarara sokmuştur. CHPli Ankara Büyükşehir
Belediyesi ve Ankara halkının geçmişte kendi yönetiminden
kaynaklanmayan bir borcun faizini ödemeye mahkûm edilmesi adaletli
değildir.
CHP Grubu olarak yaptığımız
diğer itirazımız ise Atatürk Orman Çiftliğinin geçmiş
yıllardaki bilanço ve gelir tablolarına
bakıldığında her ne kadar Atatürk Orman Çiftliği kâr
etmiş gibi görünse de gerçekte zarar eden bir kuruluş olduğudur.
Sayıştayın geçmiş yıllardaki Atatürk Orman
Çiftliği raporlarında, kiracıların
kiraladığı açık ve kapalı alanları sürekli
genişletme eğilimleri ve haksız kazanç sağlama
girişimlerinin olduğu belirtilmiştir. Yine Sayıştay
kurumunca, alınan mahkeme kararlarına karşın yıllarca
devam eden tahliye ve kira alacağı sorunlarının üzerine
kararlılıkla gidilmesi gerekliliği belirtilmiştir.
Kiracıların sözleşme hükümlerine uymamasında en büyük
etken, kiracıların kullanımına verilen kapalı ve
açık alanların yüz ölçümü ve mevcut durumlarını gösteren
parafe edilmiş krokilerin sözleşme eki olarak kiracılara teslim
edilmemesi ve sözleşmelerde aykırı davranışların
kesin tahliye şartı olduğu konusunda yeterli açıklıkta
hüküm bulunmaması, hatta kullanıma verilen alanın ada, parsel
numaralarının dahi sözleşmede yer almaması olmuştur.
Teşekkür ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası İzmir
Milletvekilimiz Sayın Atila Sertele aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Sertel.
CHP GRUBU ADINA ATİLA SERTEL (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kıymetli arkadaşlar, benim sevdiğim
bir söz var: Deveye sormuşlar Boynun niye eğri? diye, deve Nerem
doğru ki? demiş. TRTyi anlatacak tek cümle herhâlde bu olsa gerek.
Neresinden tutsam, neresinden başlasam? diye hep düşündüm, dedim
ki: Önce bu halktan topladığı elektrik paralarından
başlayayım, sonra reklam gelirlerinden ne kadar almış ona
bakalım ve bandrolden ne kadar almış ona bakalım.
TRTnin 2015 yılında toplam geliri 1
milyar 776 milyon, eski parayla söylediğimizde 1 katrilyon 776 trilyon.
Bu, yüzde 86sı halkın cebinden alınmış bir para;
elektrik parası, katkı payları, bandrol ücretleri. 2016da
TRTnin bütçesi 2 milyar 243 milyon liraya çıkmış yani 2
katrilyon 243 trilyon lira. 2017deki rakamı da söyleyeyim: 2 milyar 437
milyon, yani 2 katrilyon 437 trilyon.
Şimdi, TRTnin aslında 16 televizyon
kanalı var, 7 radyo kanalı var, 7 binden fazla insan görev
yapıyor; çok etkili olması lazım, çok izlenmesi lazım, çok
reytingi olması lazım; ne yazık ki öyle değil. Bu elektrik
paylarından alınan paranın har vurup harman savrulduğu ve
gerçekten yönetiminin de, denetiminin de olmadığı bir kurum
olarak karşımıza çıkıyor.
Aslında TRTnin, yasalarla koruma altına
alınmış ve tarafsız yayıncılığı
ilke edinmiş bir yayıncılığı sürdürmesi
lazım ama tarafsızlık mı? Çiğniyorlar.
Yandaşlık mı? Sonuna kadar. Bütün rakamlar bize bu gerçeği
şöyle gösteriyor: Arkadaşlarımız burada bahsettiler gündüz
ama asıl rakamları verirsek TRTnin adaletsizliğini, TRTnin
vicdansızlığını, hukuksuzluğunu siz ve
halkımız çok daha iyi öğrenecek. 24 Haziran
Cumhurbaşkanlığı Seçimleri vardı; AKP Genel
Başkanı Recep Tayyip Erdoğana TRT altmış yedi saat
elli sekiz dakika ayırdı, Cumhuriyet Halk Partisi adayı Muharrem
İnceye altı saat kırk üç dakika; İYİ PARTİnin
adayı Sayın Meral Akşenere ayrılan dakikayı
söylüyorum -saat değil- on iki dakika kırk üç saniye. Recep Tayyip
Erdoğana altmış yedi saat, Meral Akşenere on iki dakika,
Saadet Partisi Cumhurbaşkanı adayı Temel Karamollaoğluna
sekiz dakika, HÜDA PAR diye bir parti var -oy oranı sıfır- yirmi
üç dakika, yüzde 12 civarında oy alan HDPye sıfır dakika, hiç
yer ayrılmamış. Böyle bir seçim sisteminin içinde böyle bir
TRTnin anlatılabileceği en çarpıcı tablolardan biri.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Haram zıkkım olsun
onlara, haram zıkkım; verdiğim her kuruş.
ATİLA SERTEL (Devamla) Yerel seçimlere
geliyorum arkadaşlar, yerel seçimlerde AK PARTİye kırk dokuz
saat elli sekiz dakika on iki saniye vermişler, kırk dokuz saat elli
sekiz dakika on iki saniye; aleyhte hiç yayın yok, aleyhte tek kelime yok,
hiç eleştiri yok, mümkün değil, mümkün değil AK PARTİyi
eleştirmek. MHPye gelmiş, üç saat otuz iki dakika yirmi altı
saniye vermişler Milliyetçi Hareket Partisine; aleyhte hiç yayın yok,
hiç yayın yok. Cumhuriyet Halk Partisine beş saat kırk yedi dakika
yirmi beş saniye lehte, beş saat elli altı dakika on beş
saniye aleyhte; dengelemişler.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tebrik etmek lazım,
dengelemişler(!)
ATİLA SERTEL (Devamla) Beş saat lehte,
beş saat aleyhte; AK PARTİye kırk dokuz saat.
ALİ ŞEKER (İstanbul)
Sıfırlamışlar, orayı da
sıfırlamışlar.
ATİLA SERTEL (Devamla) İYİ
PARTİye verilen dakikayı söylüyorum, saat yok onlara, onlara saat
yok; elli beş dakika otuz iki saniye.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa)
Teşekkür ederiz, teşekkür ederiz(!)
ATİLA SERTEL (Devamla) Ama bir saat on iki
dakika da aleyhte haberler yapmışlar.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) O sarayın
adaleti, sarayın adaleti.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Şu TRTyi bir
alkışlayalım(!) [CHP sıralarından alkışlar
(!)]
ATİLA SERTEL (Devamla) Cumhur
İttifakını elli üç saat otuz dakika otuz sekiz saniye lehte
konuşmuşlar, aleyhte hiç yayın yok; Millet
İttifakını altı saat elli iki dakika lehte, yedi saat
sekiz dakika aleyhte konuşmuşlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Vallahi, vergi veriyorum,
haram ediyorum onu!
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Zıkkım
olsun!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Haram ediyorum,
verdiğim vergiler haram olsun!
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Haram
zıkkım olsun, boğazınıza dursun!
ATİLA SERTEL (Devamla) HDPyi söyleyeyim:
HDPden gene ses yok, sıfır dakika yani gerçekten rekoru
kırmışlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Buraya temsilci göndermeye
de utanmıyor bu TRT kurumu! Utanır insan, buraya gelmez!
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, lütfen
hatibi dinleyelim.
ATİLA SERTEL (Devamla) TRT, herkese terörist
terörist diye bağırıp gezenlerin, onu terörist, bunu terörist
yapanların ses ve söz konusu da oldu. Bir baktık, Osman Öcalan
ekranlarda, TRT Kurdîde. Anaa, Osman Öcalan, televizyonda.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne işi varmış
orada, kim getirmiş?
ATİLA SERTEL (Devamla) Herkese terörist
diyorsun, PKKnın kurucularından birini televizyona
çıkarıyorsun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Onlara o
yakışıyor! Herkes yakışanla beraber.
ATİLA SERTEL (Devamla) Sonra şikâyet
ediliyor, Ankara Cumhuriyet Savcılığı diyor ki: Efendim,
bu ifade özgürlüğü, adam ifade ediyor kendisini. diyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Ama
milletvekilleri içeride.
ATİLA SERTEL (Devamla) TRTye dilekçe verdi,
o nedenle onu çıkardılar ifade özgürlüğü temelinde. diyor. O
günlerde ne yaptım biliyor musunuz arkadaşlar? Hemen oturdum, eski
bir gazeteci olarak, cemiyet başkanı olarak, milletvekili olarak
TRTye bir dilekçe yazdım. Ben Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Atila
Sertel olarak düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. diye Genel Müdüre faks
çektim, ses yok. Bir süre sonra tekrar faks çektim, dedim ki: Ben de
görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Kardeşim yani biz
milletvekiliyiz. Hadi bizi bırak, CHPyi bırak, HDP hiç yok,
İYİ PARTİ, MHP yok; ya, AK PARTİden de milletvekili
çıkmıyor TRTye kardeşim, çıkarmıyorlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bölücü olsaydın
çıkardın!
ATİLA SERTEL (Devamla) Çıkmak için
uğraştım, bana yanıt bile vermediler arkadaşlar,
yanıt; gerçekten yazıklar olsun! Vicdansız TRT, hukuksuz TRT,
yandaş TRT; gerçekten çok kötü bir TRT yönetimiyle karşı
karşıyayız.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Ahlaksız
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Haram yiyen TRT! Söyle,
söyle, rahat ol.
ATİLA SERTEL (Devamla) Arkadaşlar,
bunlar elektrik paralarını topluyorlar, har vurup harman
savuruyorlar. Ben sordum, program başına kaç para ödüyorsunuz
arkadaş diye? Bu düzen, iyi düzen, karşıma çıktı Ersin
Düzen. 34.350 lira program başına para ödüyorlar Ersin Düzene
arkadaşlar, Spor Stüdyosu diye program yapıyor. 2-3 eski futbolcuyu
alıyor: O goldü, o ofsayttı, yok o hakem yanlış
yaptı, korner yanlış atıldı da o yüzden de
Böyle bir
şeyi 34.350 liraya mal ediyorlar, bu TRTnin rakamı. Topladık
arkadaşlar, topladığım para ne çıktı biliyor
musunuz? Gerçekten çok üzücü bir rakam -hani milletvekillerine Çok para
alıyor, çok para alıyor. diyorlar ya ama utanır insan- 278 bin
lira her ay Ersin Düzenin programına katkı veriliyor.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Soygun düzeni bu
işler.
ATİLA SERTEL (Devamla) TRTnin bütün
bütçesinin yüzde 60ı dış yapımlara gidiyor
arkadaşlar. Bir şeye daha dikkatinizi çekeceğim -söyledim AK
PARTİ Grup Başkan Vekiline- Miraç Kandili Özel yayınına,
TRT dış yapımına 900 bin lira para veriyor, 900 bin lira;
onların rakamları. Ya, yemin ederek söylüyorum: İzmirde
istedikleri camiyi açacağım, istedikleri müezzinleri, vaizleri
getireceğim, canlı yayın araçlarını getireceğim,
ben yaptıracağım TRTye, bedava, bedava, 5 kuruş
aldırmayacağım ya. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Ayıptır, günahtır ya!
Bu halkın parasını siz savurmak için mi bu TRTyi tutuyorsunuz
ayakta? Hangi camimize gitseniz size oradaki din adamları gerçekten 5
kuruş para almadan oradan her türlü yayını yapar, her türlü
kandil yayınını yapar.
Sevgili arkadaşlarım, çok üzülüyorum, bir
gazeteci olarak üzülüyorum yani TRTnin bütün yönetimi açısından da
üzülüyorum. TRT bu halkın kurumu. Kimse bu konuda taraf olmamalı.
Bütün siyasi partiler bu TRTnin düzelmesi için çalışmalı. Çünkü
TRTnin asli görevi, Türkiyedeki yayıncılığı
tarafsız, doğru ve iktidarın sesi olarak değil, bütün
milletin, Türk milletinin, Türkiyenin toplumsal sesi olarak dünyaya
ulaştırmasıdır, dünyanın TRTyi izlemesi lazım.
Bakın arkadaşlar, bir rakam daha
vereceğim, bitireceğim. Çok sevdiğiniz bir dizi var, o dizinin
reytinglerini de biliyoruz ama verilen parayı da bilmenizi isterim.
Arkadaşlar, o dizi Diriliş dizisi. 2016 rakamıyla söylüyorum: 1
milyon 100 bin lira her hafta o diziye para veriyorlar, her hafta 1 milyon 100
bin lira.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Vay, vay, vay, vay, vay,
vay, vay!
ATİLA SERTEL (Devamla) Bugünlerde soruyorum
TRTye Bunları açıklayın. diye, açıklamıyorlar. TRT,
halkın parasını har vurup harman savuruyor, Meclise dahi gerekli
bildirimleri yapmıyor. Gerçekten hakkımı helal etmiyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP, HDP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası İzmir
Milletvekilimiz Sayın Sevda Erdan Kılıça aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Kılıç, süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; KİT Komisyonunun
2011-2016 yıllarını kapsayan TOKİ Raporu üzerinde
grubumuzun itirazları üzerine söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
TOKİnin kuruluş amacı ve felsefesine
baktığımızda, Kurum, evi olmayan orta ve dar gelirlilere
sosyal konut yapmak amacıyla kurulmuştur ama bugün geldiğimiz
noktada maalesef bunun böyle olmadığını, rantın
merkezi hâline geldiğini görmekteyiz. 1984 yılında kalite
sembolü olup piyasadaki şirketlere örnek olarak gösterilen TOKİ
günümüzde kalitesizliğin sembolü hâline gelmiştir. Günümüzde
TOKİ sayesinde kentler özelliğini yitirmiş, tarih boyunca
kimlikleri olan bu şehirler âdeta kimliksizleştirilmiş,
şehirlerimiz, giriş ve çıkışlarına TOKİnin
yaptığı çirkin, yüksek katlı binalar nedeniyle nefes alamaz
hâle gelmiştir. TOKİ, bugün amacı dışında, sosyal
konut yapmaktan çok hastane, köprü, iş merkezi, AVM yapma yoluna
girmiştir. TOKİ, AKP hükûmetleri döneminde 70 milyar TLnin üzerinde
5 binden fazla ihale gerçekleştirmiş ve bu dönemde müteahhit
firmalara 50 milyar TLnin üzerinde hak ediş ödemesi
yapmıştır. Kamu İhale Kanununa 2003 yılında
eklenen ve TOKİye kamulaştırma, mülkiyet, arsa temini, imar
işlemleri ve uygulama projesine ilişkin şartlar
aranmaksızın ihale yapma yetkisi veren düzenlemeyle ilgili ciddi
sorunlar yaşanmaktadır. TOKİye verilen bu yetki,
koordinasyonsuzca ve ihale sonrası ortaya çıkan sorunlar nedeniyle,
Sayıştay raporlarında da gördüğümüz üzere önemli zararlara
yol açmıştır. Sayıştayın, TOKİnin hesaplarına
ilişkin raporlarında, mülkiyet, arsa temini ve uygulama projesi gibi
süreçler tamamlanmadan yapılan ihaleler sebebiyle kamu zararına yol
açan birçok örnek vardır. Örneğin, Tokatta hastane inşaatı
için yapılan ihaleden sonra hastanenin yapılacağı bölgenin
altından fay hattı çıkmıştır. Konyada ise 32
derslikli okul yapımı için gerçekleştirilen ihaleden sonra
aslında o alanda belediyenin zaten 2 adet okul yapmış
olduğu ortaya çıkmıştır. Bunlar sadece birkaç
örnektir.
Bir diğer önemli konu ise TOKİnin
iştiraki olan Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım
Ortaklığı Anonim Şirketidir. Emlak Konut A.Ş.nin
gerçekleştirdiği birçok lüks konut projesinde satılan
bağımsız bölümlere ilişkin tapu harçları
satış bedeli üzerinden değil, arsa payı üzerinden
ödendiği için bu yolda kamunun gelir kaybına
uğradığı ortaya çıkmıştır.
İktidarın arsa, emlak rantı tezgâhı hâline getirdiği
bu şirketin Sayıştay denetiminden kaçırılmasının
yolu ise 18 Kasım 2013te yapılan bir halka arz operasyonuyla
gerçekleşmiştir. Halka arz sonucunda TOKİnin ve kamunun hissesi
yüzde 49,33e düşmüş ve kamu payı yüzde 50nin altına
düştüğü için şirket Sayıştay ve KİT Komisyonu
denetim alanından çıkarılmıştır. Halka arzda
Emlak Konut AŞnin yüzde 26,66 oranındaki hissesi 1,3 milyar TL
bedelle borsadaki yatırımcılara satılmıştır
ancak şirketin yeniden AKP Hükûmetinin kontrolüne girmesini sağlamak
amacıyla borsada işlem gören yüzde 2,73 oranındaki hissesi daha
sonra geri alınmıştır. Sonuçta dolaylı olarak kamunun
hâlen yüzde 50 hissesi bulunmaktadır. Buna rağmen, ısrarla,
şirket, yeniden Sayıştay ve KİT Komisyonu denetimine
girmesi gerekirken bu gerçekleştirilmemektedir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Daha fazla usulsüzlük var mıdır? Tabii ki
vardır. Emlak Konut AŞnin, az önce söylediğimiz gibi, 25,66 oranındaki
hissesi 1,3 milyar TL bedelle yatırımcılara
satılmıştır yani şirketin yüzde 2,73 oranındaki
hissesinin bedeli 138 milyon TLdir ancak 18 Kasım 2013te 138 milyon
TLye satılan bu hisse yaklaşık kırk beş elli gün
sonra -138 milyon TLye satılan hisse- 223 milyon TLye aynı
şirket tarafından geri alınmıştır.
Dolayısıyla elli gün sonra şirket tam tamına 85 milyon TL
zarara uğratılmıştır.
Sayın milletvekilleri, hesaplar ortada. Bence
elimizi vicdanımıza koyup dinlemeye devam edelim bu TOKİnin
yaptıklarını. Peki, rant burada bitmiş midir? Hayır,
bitmemiştir. TOKİ, denetimden çıktıktan sonra, bu
şirkete çok değerli arsaları doğrudan
satmıştır. Şirket, bu kamu malı olan arsaları,
TOKİden devraldığı bedellerin çok üstünde fiyatlarla
çeşitli firmalara, arsa karşılığı gelir
paylaşımıyla peşkeş çekmiştir. TOKİ çok
değerli arsaları düşük bedellerle Emlak Konut AŞye
devretmiş, şirket bu arsaları düşük paylar
karşılığında çeşitli firmalara vermiş;
sadece vermekle de kalmamış, daha inşaatına
başlanmamış bağımsız bölümleri peşin parayla
satın alıp o firmaların inşaat
yatırımlarını da finanse etmiştir.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hepsi uydurma!
Hepsi uydurma!
SEVDA ERDAN KILIÇ (Devamla) TOKİde dönen
dolapları, yolsuzlukları, rantı burada anlatmaya başlasam
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sen hiç okudun mu
Sayıştay raporlarını?
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Hepsi uydurma!
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, bir
sayın hatip konuşuyor. Lütfen, rica ediyorum
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Tane tane anlatıyor,
anlayana!
SEVDA ERDAN KILIÇ (Devamla) TOKİde dönen
dolapları burada anlatmaya çalışsam on dakika yetmez, saatler
sürer ama saat bile çatlar benim anlattıklarım
karşısında. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Başta ne demiştik? TOKİ evsizleri ev
sahibi yapmak için kuruldu ama sonuçta geldiğimiz noktada TOKİ
rantın merkezi hâline geldi.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Kamu İhale
Yasasına göre ihale yapıyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Dinle, dinle öğren!
Dinle öğren!
SEVDA ERDAN KILIÇ (Devamla) TOKİ zenginlere
ev yapıp, fakirlerin evlerini başlarına yıkıp
yandaş şirketleri de zenginleştirmiştir.
Peki, bu zenginleşme nasıl olmuştur?
TOKİnin işlerinin büyük bir kısmı 2000li yıllarda
kurulan firmalara verilmiştir. Bu şirketlerin kim olduğuna
baktığımızda, tabii ki, tahmin edeceğiniz gibi hepsi
yandaş firmalar çıkmıştır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ondan bağırıyor
zaten.
SEVDA ERDAN KILIÇ (Devamla) İnşaat ve
gayrimenkul sektörü darboğazdayken, inşaatçılar ve müteahhitler
kan ağlıyorken bazı firmaların kârına kâr katması
hakikaten ibretlik bir durum.
Peki, örnek vermek gerekirse
Bu örnekleri ben
vermiyorum, Sayıştay veriyor; Sayıştay raporlarında
var. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Duydun mu nereden
okumuş, öğrenmiş?
Raporu ver, raporu; okusun.
SEVDA ERDAN KILIÇ (Devamla) Mesela ben çok merak
ediyorum, bu Pasifik İnşaat kimin? Bu Tahincioğlu
İnşaat kimin? Bu Makro İnşaat kimin? Bu firmaların
diğer firmalardan farkı ne, özelliği ne?
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Beylikdüzü
inşaat kimin mesela, Beylikdüzü İnşaat? İmamoğlu
İnşaat kimin?
SEVDA ERDAN KILIÇ (Devamla) Yoksa saraylarda,
yukarılarda akrabaları, eşleri dostları mı var?
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Mesela
İmamoğlu İnşaat kimin?
BAŞKAN Sayın Güler
Sayın Güler,
rica ediyorum
Sayın Güler, rica ediyorum
SEVDA ERDAN KILIÇ (Devamla) Yoksa TOKİ
yukarıda dayısı olanları kollayıp onların para
kazanmasını sağlayıp İşleri yolunda gitsin,
dayısı olmayan batsın. diye mi düşünüyor? (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Aynen öyle.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Dayıları
bağırıyor oradan dayıları.
SEVDA ERDAN KILIÇ (Devamla) Peki, şimdi,
farklı bir açıdan da bakalım: TOKİ bu kadar ev
yapıyorken, inşaat yapıyorken bakıyoruz, TOKİde bir
memnuniyetsizlik oranı var yüzde 50nin altında. 46 bin davadan,
TOKİ, 26 binini kaybetmiş; bunun sonucunda da 165 milyon lira
tazminat ödemiş ve bu davaları kaybetme sebepleri usulsüz ihale,
işleri teslim etmeme, işçi alacakları ve icra şeklinde.
İş demişken iş güvenliği
açısından da baktık TOKİye. Tabii, TOKİ yönetiminin
gözünde insan hayatının bir demir parçası kadar değeri
olmadığını gördük. Bir demir parçası kadar TOKİ
gözünde insan hayatının bir değeri yok. TOKİnin
yaptığı konutlarda çalışırken birçok işçi
hayatını kaybetmiş, iş kazasına
uğramış. Ve şantiyelere bakalım dedik. Mesleki
eğitimlerin tam olarak verilmediğini, iş elbisesi ve koruyucu
araç gereçlerin temin edilmediğini, iş güvenliği açısından
gerekli önlemlerin alınmadığını da gördük. Bunu ben
söylemiyorum, yine Sayıştay raporlarında var, bakıp
okuyabilirsiniz.
Şimdi, sayın milletvekilleri, bu ülkede
dar gelirliler, bırakın ev sahibi olmayı yiyecek ekmek
bulamıyor; elektriğini, suyunu, doğal gazını
ödeyemiyorken, vatandaş yoksulluktan kıvranırken sizler
yandaş firmalara kamunun parasını, hepimizin vergisini
peşkeş çekiyorsunuz TOKİ aracılığıyla. (CHP
sıralarından alkışlar)
Tüm bu gerekçelerle parti grubumuzun
yaptığı itirazlar da dikkate alınarak ülkenin en büyük
müteahhidi hâline gelen TOKİnin ibra edilmemesi ve kurum yöneticilerinin
yargı önüne çıkıp adaletin tecelli etmesi için tüm
milletvekillerimizin elini vicdanına koyup oy kullanmalarını
diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, Zonguldak
Milletvekilimiz Sayın Deniz Yavuzyılmaza aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 4 Aralık Dünya
Madenciler Günü. Hayatta olup da çalışan, yerin ve denizin yüzlerce
metre altında çalışan madencilerimizi ve daha önce maden
kazalarında kaybettiğimiz maden şehitlerimizi saygıyla
selamlıyor, minnetle anıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Dün katledilerek hayatını kaybeden Ceren
Özdemir kardeşimize Allahtan rahmet, yakınlarına ve tüm
Türkiyeye de başsağlığı ve sabırlar diliyorum.
Daha önce aktif siyaset hayatına partimizin yaptığı bir ön
seçimle katılmıştım 2015 yılında. Bu kararı
vermeme neden olan hazin olay Özgecan Aslan cinayetiydi. O nedenle bugün Ceren
Özdemire sahip çıkamamış olmamızdan dolayı gerçekten
bir milletvekili olarak çok çok üzgünüm. Bu Türkiye'de yaşanan her
acının ve her sevincin ortağıyız. Bu nedenle bu
sorumluluğu hepimiz lütfen üzerimizde hissedelim.
Evet, KİT Komisyonu raporlarını inceliyoruz,
Sayıştay denetiminden gelen raporları inceliyoruz. O nedenle
biraz da Sayıştay raporları konuşsun diyorum. Eti Maden
İşletmeleri Genel Müdürlüğü Sayıştay Denetim Raporu
bakın elimde gördüğünüz.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ)
Göster, iyi göster.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Beyefendiye göster.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) Eti Maden
İşletmelerinin yurt dışında 2 tane şirketi var,
1i Finlandiyada 1 tanesi de Lüksemburgda, bunların da altında 4
tane iştirakleri daha var yani toplam 6 tane şirket var.
Sayıştay bu şirketlerde görev alan yönetim kurulu
başkanlarının, denetçilerinin, yönetim kurulunda yer
alanların maaşlarını yazıyor ve sonra da
şirketlerin genel müdürlerinin maaşını yazıyor.
Bakın, ne diyor? Diyor ki: Şirketlerin genel müdürlerine ise ortalama
13.500 avro tutarında aylık maaş ödemesi
yapılmaktadır. (CHP sıralarından Ooo sesleri) 13.500
avro yani yaklaşık olarak 87 bin TL. Ne demek 87 bin TL?
Cumhurbaşkanının maaşından yüksek bir maaş demek.
Ne demek 87 bin TL? Asgari ücretin 40 katı maaş demek.
Bu şirket Genel Müdürlerinin kim olduğu
belirtilmiyor. Türkiyede mi yaşıyorlar, yurt dışında
mı yaşıyorlar belli değil, oysaki Sayıştay
denetiminde, denetimin hemen başında, bakın, genel müdürler,
yönetim kurulu üyeleri, hepsinin adı, soyadı, her şey var ancak
bu şirket genel müdürleri belli değil.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Niye
saklıyorlar?
DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) Bununla
kalıyor mu? Bu, KİTten bir tane örnek.
İkinci bir örnek verelim: Yine Marmara
Teknokent AŞ Denetim Raporu. Bakın, denetim raporunda Şirket
Genel Müdürü 2016 yılı için ikramiyeler dâhil toplam brüt ücret
384.994,33 TL; bunun aylık -kendisi çarpmış, bölmüş orada;
12ye bölmüş- 32.082,86 TLye tekabül ettiği anlaşılmaktadır.
diyor ve ben KİTleri yönetme tarzınızı şu anda
anlatıyorum. Aynı zamanda diyor ki Genel Müdüre yapılan
maaş düzenlemesi, sözleşme yenileme tarihinden itibaren
yaklaşık yüzde 60lık bir zam getirmektedir.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş)
Maşallah!
DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) - Bunu
Sayıştay raporunda yazıyor, sonra da devam ediyor, yine yurt
dışı gezilerinin kurum tarafından finanse
edildiğinden, kredi kartı verildiğinden, taşıt
verildiğinden, taşıtın rakamının çok yüksek
olduğundan bahsediliyor. Sayıştay da Bir Taşıt Kanunu
var. diyor ve Kanunun şu kısmını söylüyor:
Taşıt Kanunu, 237 sayılı Kanun diyor ki: Kullanılacak
bu taşıtların muayyen ve standart tipte lüks ve gösterişten
uzak memleket yollarına elverişli ucuz ve ekonomik olanlarından
temin olunması şarttır. diyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ne kullanıyormuş?
DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) - Devam ediyorum,
Phuket Adasına implantla ilgili yapılan bir gezi var. Bununla ilgili
olarak da bu implant sempozyumunu -artık bilmiyoruz, böyle bir sempozyum
gerçekten oldu mu olmadı mı ama- düzenleyen firmaya yine
Sayıştay raporunda diyor ki: DTİ adlı firmadan 2015 ve
2016 yılları içinde toplam 123.627 dolar kira alınması
gerekirken bu kiranın alınmadığını,
alınmadığı hâlde alınmış gibi
gösterildiği
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Maşallah!
DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla)
Dolayısıyla, bu Phuket gezisini düzenleyen firmaya da böyle bir
kayırmacılık yapılmış. Şimdi, bunlar Genel
Müdürlerle ilgili yapılan usulsüz uygulamalar. Zaten Sayıştay
bunu tespit etmiş.
Şimdi, gelelim, daha genel
sıkıntılara, daha genel uygulama problemlerine. TEİAŞ,
bir KİT kuruluşu. Bakın, TEİAŞ termik santrallere ceza
kesmiş biliyor musunuz? Bir Komisyon toplantısında soru sorduk,
CD içinde yanıtla geldi, oradan çıktısını aldım;
kaynak TEİAŞ. Bakın, Çatalağzı Termik Santraline
(ÇATES) kesilen ceza 447 TL. Bir yıl içinde kesilen ceza.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Trafik cezası mı,
kırmızı ışıktan mı geçmiş!
Kırmızı ışıktan mı geçmiş ÇATES!
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Trafik
cezası kesmiş ya! Bir yanlışlık olmasın!
DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) Zaten çevre
muafiyeti olduğu için dolayısıyla başka bir ceza yok.
Devam edeyim, Silopi ve Çayırhandaki termik
santrallere kesilen ceza 1.261 TL.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) O da trafik
cezası.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) - Evet, şimdi,
bu cezaları bir kenara koyduk. Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı da zaten 31/12/2019a kadar hiçbir şekilde
faaliyet durduramıyor, idari para cezası da kesemiyor. Peki, ne
yaptılar? Bir yandan bu cezayı keserken bir yandan da kapasite
mekanizması adı altında teşvik verdiler bu filtresiz
santrallere. Bakın, teşvik ne kadar? Yine Enerji
Bakanlığı, yine TEİAŞ üzerinden 2018 ve 2019
yıllarında toplam teşvik miktarı 1 milyar 100 milyon TL, 1
milyar 100 milyon. Kaynak nereden? TEİAŞın sitesine girin, kapasite
mekanizması teşviki yazın, ay, ay bunu orada veriyor. Yeter mi?
Yetmez. 2020 yılında bu santrallere yine teşvik verilecek mi?
Evet, verilecek, yine teşvik verilecek.
Şimdi, Devlet Demiryollarına gelirsek
eğer, Devlet Demiryollarına... Hangi Devlet Demiryolları?
Marşandiz İstasyonunda sinyalizasyon olmadığı için
manuel raylar kumanda edilmeye çalışılarak 9
vatandaşımızı kaybetmemize, Çorlu tren
katliamının yaşanmasına neden olan Devlet
Demiryolları. Bakın, yine bir resmî yanıttan size söylüyorum: Bu
sinyalizasyon yoktu ve yapılmadan açıldı ya, bakın
nasıl açılmış, nasıl orada bir yüksek hızlı
tren, adı öyle ama tabii hızlı tren olarak
çalıştırılıyor? Bir gara yolcu garantisi veriliyor.
Ankara Yüksek Hızlı Tren Garı kamu-özel işbirliği
(KÖİ) projesi şeklinde inşa edilmiş ve 29 Ekim 2016
tarihinde hizmete açılmıştır. Sözleşmeye göre, yirmi
yıl altı ay işletme süresi bulunmakta olup yolcu
başına 1,5 dolar artı KDV, yolcu garantisi üstündeki rakamlar
için ise yolcu başına 0,5 dolar artı KDV ödeme yapılacaktır."
diyor. Yolcu garantisi var. Dolayısıyla bunu ödememek için hızla
açtınız.
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) Ne ilgisi var onun?
DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) Şimdi,
göstereyim size, bakın, annesinin kelimeleriyle size sesleniyorum: Bu
çocuğun adı Oğuz Arda Sel. 8 Temmuz Çorlu tren katliamında
hayatını kaybetti, bugün tam beş yüz on dört gün oldu.
Adını da yüzünü de iyi ezberleyin." Böyle diyor bir anne.
Sinyalizasyonu yapmadan, bu sistemleri güvenli olmadan çalıştırmak
bir katliamdır diyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Deniz Bey,
şimdi, Sayıştayı kapattıracaksın bunlara ya! Niye
anlatıyorsun? Sayıştayı kapatır bunlar şimdi?
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, KİT
Komisyonu Raporu üzerindeki görüşmelerde son grubumuz AK PARTİ Grubu.
AK PARTİ Grubunun sözcülerine söz vereceğim.
İlk söz, Aydın Milletvekilimiz Sayın
Mustafa Savaşa aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakika Sayın Savaş.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ŞAVAŞ
(Aydın) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu
raporlarına yaptığı itirazlar nedeniyle hazırlanan
Komisyon Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz alıyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, kamunun mal ve hizmet
üretimiyle ticari faaliyette bulunması genel olarak ekonomik ve sosyal
nedenlere dayanmaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin ilk yılarında
özel teşebbüsün yeterli sermaye birikimine sahip olmaması,
altyapı sorunları, yetişmiş insan gücünün yetersizliği
ve dünyayı sarsan 1929 ekonomik krizinin etkileri nedeniyle, kamunun,
planlı bir şekilde bizzat kuracağı iktisadi
teşebbüsler aracılığıyla sanayileşmeyi ve
kalkınmayı sağlayacak bir ekonomik modele geçilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; KİTlerin, iktisadi alanda ticari esaslara göre
faaliyette bulunan kuruluşlar olmaları ve piyasa
koşullarına göre hareket etmeleri gereğinin bir sonucu olarak,
genel bütçeli kuruluşların klasik denetiminden farklı bir
şekilde denetlenmelerini zorunlu kılmıştır.
KİTlerin denetlenmesi 1961 Anayasasına
girmiş, KİTlerin Türkiye Büyük Millet Meclisince denetiminin özel
bir kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. 1982 Anayasasında da bu
hüküm korunmuştur.
KİTler, hâlen 1982 Anayasasının
165inci maddesi gereğince 1987 yılında çıkarılan 3346
sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye
Büyük Millet Meclisince Denetlenmesi Hakkında Kanun çerçevesinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından denetlenmektedir.
Kanunla sermayesinin yarısından
fazlası devlete ait olan kamu kuruluş ve
ortaklıklarının denetimlerini gerçekleştirmek üzere 35
üyeli Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu kurulmuştur.
İlgili denetim faaliyeti 3346 ve 6085 sayılı Kanunlarda
öngörülen usuller çerçevesinde Sayıştay
Başkanlığınca denetlenen kuruluşların her biri
için hazırlanan yıllık denetim raporları üzerinden
gerçekleştirilmektedir. Sayıştay
Başkanlığının yüz elli yedi yıllık bilgi ve
birikimiyle hazırladığı yıllık denetim raporu,
denetlenen kuruluşların bütün yönleriyle
karşılaştırmalı olarak incelenmesi sonucunda
hazırlanan, kuruluşların bir çalışma dönemine
ilişkin tüm bilgilerini, sorunlarını ve sorunlarla ilgili çözüm
yollarını kapsayan ve performanslarını değerlendiren
işlem, bilanço ve sonuç hesaplarına ilişkin görüşleri
içeren bir rapordur. Her raporun sununda, denetlenen kuruluşlarla ilgili
analizlere, bulgulara ve önerilere yer verilmektedir. Birazdan
değineceğim üzere, KİT Komisyonu -hem alt komisyon hem üst
komisyon- toplantılarında bu önerileri tek tek görüşmekte ve
kararlar almaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; KİT Komisyonu, denetlenecek kuruluşların
durumunu, ulusal ekonomiye faydalı olabilmeleri için ekonominin
kuralları ve ekonomik gerekler dâhilinde, verimlilik ve kârlılık
ilkeleri doğrultusunda yönetilerek kuruluş amaçlarına
ulaşmalarını teminen, faaliyetlerini mevzuata, uzun vadeli
kalkınma planına ve planın uygulama programlarına
uygunluğu yönünden denetlemektedir. Denetim, önce, Komisyonun ihtisas
alanlarına göre kuracağı alt komisyonlar marifetiyle
kuruluşların merkezinde yapılmaktadır. KİTlerin
kuruluş, işletme, fabrika ve tesislerinin de yerinde incelendiği
alt komisyon toplantıları sonucu hazırlanan rapor Komisyona sunulmaktadır.
KİT Komisyonu, alt komisyonun raporlarını ve ilgili
kuruluşların raporlarındaki önerilere ilişkin cevap ve
görüşleri birlikte ele alarak kuruluşların durumunu yeniden
denetlemekte ve sonuçlandırmaktadır. Esas olarak dosya üzerinde
yapılan denetimlerde, denetlenen kuruluşların yönetim
kurulları, yöneticileri, Sayıştay denetçileri, ilgili ve
bağlı bulundukları bakanlık temsilcileri,
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe
Başkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı
yetkilileri ve ilgisine göre diğer kamu kuruluşları da
hazır bulunmakta ve gerekirse dinlenmektedir. Toplantıda önce
kuruluş yönetim kurulu başkanı ve genel müdürü tarafından
bir sunum yapılmaktadır. Bu sunumda kurumun faaliyetleri, hedefleri,
projeleri ve yatırımlarıyla ilgili bilgiler verilmektedir. Daha
sonra, Sayıştay denetim raporunda yer alan bulgu ve öneriler tek tek
görüşülmekte, gereği yerine getirilen öneriler gündemden
çıkarılmakta, gereği kısmen yerine getirilen öneriler
Sayıştay Başkanlığının izlemesine
bırakılmakta, gereği yerine getirilmeyen öneriler ise gündemde
bırakılarak bir sonraki yıl tekrar görüşülmektedir.
Komisyon bu önerilerin görüşülmesi
sırasında gerek duyulması hâlinde bazı problemlerin
çözülmesi veya sürecin hızlandırılmasını teminen
kuruluş ve Bakanlık nezdinde tavsiye kararları alabilmekte; bir
konunun Bakanlık denetim birimlerince incelenmesini, gerekirse
soruşturulmasını isteyebilmektedir.
Önerilerin görüşülmesinin ardından geneli
üzerinde yapılan görüşmelerde Komisyon üyeleri ve dileyen
milletvekilleri süre sınırı olmaksızın kuruluşla
ilgili görüşlerini açıklayarak sorularını sormaktadır.
Bu sorular kuruluş yöneticileri tarafından yanıtlanmakta,
detaylı çalışma gerektiren hususlara ise on beş gün içinde
yazılı olarak cevap verilmektedir.
Görüşmelerin tamamlanmasının
ardından kuruluşun bilanço ve netice hesaplarının ibra edilmesine
veya edilmemesine gerekçeli olarak karar verilmektedir.
İlgili yılın denetim programında
yer alan tüm kuruluşların denetlenmesi için yılda ortalama 35
alt ve 25 üst olmak üzere toplam 60 toplantı yapılmaktadır.
Bütün kuruluşların denetiminin tamamlanmasının
ardından hazırlanan KİT Komisyonu raporu tüm milletvekillerine
dağıtılmakta, Cumhurbaşkanlığına
gönderilmekte ve şeffaflık adına Komisyonun web
sayfasında yayımlanarak denetim sonuçları kamuoyuna
duyurulmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütün bu süreçlerden geçerek hazırlanan Komisyonun 2011-2016
yıllarını kapsayan raporları sizlere
dağıtılmıştır. Raporların Komisyonca daha
önce ibra edilen Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel
Müdürlüğünün 2011-2016 arası, Çay İşletmeleri Genel
Müdürlüğünün 2011-2016 arası, Atatürk Orman Çiftliği
Müdürlüğünün 2011-2016 arası, Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun 2015
ve 2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
2011-2016 arası, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016 yılları
arası hesap yıllarına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
tarafından 3346 sayılı Kanunun 8inci maddesi uyarınca
itiraz edilerek ibra edilmemesi talep edilmiştir.
Söz konusu itirazlar, aynı madde uyarınca
önce Komisyonda görüşülmüştür. Komisyon, itirazların kabul
edilmemesi yönündeki görüşünü rapora bağlayarak kanunun 8inci
maddesine göre son kararı vermek üzere Genel Kurula getirmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren kurulan
KİTler, özel sektörün gerçekleştiremediği
yatırımları yapmak, özel sektöre öncülük etmek, ekonomik
kalkınmayı sağlamak, piyasada düzenleyici rol üstlenmek,
ekonomiyi yönlendirmek ve sosyal hizmet nitelikli faaliyetler vasıtasıyla
gelir dağılımını düzenlemek amaçlarına hizmet etmiştir.
Ancak daha sonra uygulanan yanlış
politikalar sonucunda KİTler, AK PARTİ hükûmetlerine kadar geçen
dönemde kârlılık ve verimlilikten uzaklaşmış, görev
zararları nedeniyle genel bütçe üzerine sürekli baskı yapan, deyim
yerindeyse dipsiz bir kuyu hâline gelmiştir.
Bunun sonucunda, 1990lı yıllardan
itibaren KİTlerin zararları sürekli gündemi meşgul etmiş
ATİLA SERTEL (İzmir) Mevlüt Bey
Mevlüt
Bey, sizin iktidar döneminizi anlatıyor.
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla)
bu yıllarda
birçok KİTteki atıl istihdam, kötü yönetim, üretim teknolojisinin
eskimesi gerekçe gösterilerek bazı KİTlerin kapatılması
bile gündeme gelmiştir.
ATİLA SERTEL (İzmir) 90lı
yılların sonuna geldi. Sizin dönemi anlatıyor.
BAŞKAN Sayın Sertel
Sayın Sertel
MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) 90lı yılla?
Anlamadım.
ATİLA SERTEL (İzmir) Sizin dönemi
anlatıyor, KİTler sizin döneminizde zarar etmiş. Onu
anlatıyor.
BAŞKAN Sayın Sertel, Sayın
Karakaya, lütfen
Rica ediyorum arkadaşlar.
MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) KİTlerin
değerlendirilmesi, kâr zarar değerlendirilmesi
BAŞKAN Sayın Karakaya, değerli
arkadaşlarım; bir değerli konuşmacımız, hatip
Rica ediyorum
MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) Oraya söyleyin.
BAŞKAN Ama rica ediyorum.
MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) Başkanım, oraya
söyleyin.
BAŞKAN Rica ediyorum arkadaşlar
Konuşulacak yer burası mı?
MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) Lütfen
Başkanım, oraya söyleyin.
BAŞKAN Sayın Savaş, buyurun.
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılından itibaren AK
PARTİ hükûmetleriyle birlikte ülkemizde siyasi istikrarın
sağlanması ve yakalanan güven ortamına bağlı olarak
faiz oranlarının düşmesi sonucunda Türkiye ekonomisi
ortalamanın üzerinde büyümüş, KİTler de daha kârlı ve
verimli çalışmaya başlamıştır.
AK PARTİnin iktidara geldiği 2002
yılında kamu bankaları dışındaki mevcut
KİTlerin aktif toplamı 35 milyar TL iken 2018 yıl sonunda bu
rakam, mevcut KİTler dikkate alındığında,
yaklaşık 6 kat artışla 238 milyar TL olarak
gerçekleşmiştir. Yine kamu bankaları dışındaki
KİTlerin hazineye katkısı 2002 yılında 1,9 milyar TL
iken yüzde 350 artışla 2018 yıl sonu itibarıyla
yaklaşık 7 milyar TLye yükselmiştir. Bunun 3,3 milyar TLsi
temettü, 1,3 milyar TLsi hasılat payı ve 2,4 milyar TLsi de
kurumlar vergisidir. Söz konusu KİTlerin 2002 yılında
yaptığı yatırım harcaması 1,1 milyar TL iken
yüzde 1.700 oranında artışla 2018 yıl sonu itibarıyla
19,5 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. On yedi yıl içerisinde
KİTlerin aktif toplamının yüzde 585, hazineye
katkısının ise yüzde 350 oranlarında artması, bu
kuruluşların kendilerine verilen görevleri yerine getirmede,
kaynaklarını etkili ve verimli bir şekilde kullanarak ulusal
ekonomiye katkı sağlamada ne kadar başarılı olduklarının
açık bir göstergesidir. Yukarıda belirtildiği üzere, 2002-2018
yılları arasında KİTlerin yatırım
harcamalarının artması bizlere, bu kuruluşların
kaynaklarını cari giderlere değil, yatırım
harcamalarına yaparak ekonomiye fazlasıyla geri
kazandırdıklarını göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; KİT Komisyonu denetimindeki kamu bankalarının
ekonomimize ve hazineye verdiği desteğe örnek verecek olursak, Ziraat
Bankasının aktif büyüklüğü 2018 yılı sonunda 2002
yılına göre 13 kat, öz kaynakları ise 26 kat artış
göstermiştir. Halk Bankasının ise aktif büyüklüğü 2018
yılı sonunda 2002 yılına göre 22 kat, öz kaynakları
ise 16 kat artış göstermiştir. Hazinemiz, 2002 yılından
bu yana Ziraat Bankasından 11,1 milyar TL ve Halk Bankasından ise 3,6
milyar TL net temettü geliri elde etmiştir. Ziraat Bankası ve Halk
Bankası, hazineye yaptıkları katkının yanı
sıra, verdikleri kredilerle çiftçiye, esnafa, üretime, yatırıma
ve ihracata bu dönemde önemli katkılar sunmuştur.
Komisyonumuz tarafından denetlenen Ziraat
Bankası ve Halk Bankası dışındaki bankalar olan
EXIMBANK ile Kalkınma ve Yatırım Bankası da 2002 ve 2018
yılları arasında yaklaşık 1 milyar TL hazineye temettü
ödemesinde bulunmuştur.
Ayrıca, 2002 yılından önce verimsiz
olarak faaliyetlerine devam eden KİTlerin kârlı ve verimli hâle
getirilmesinden sonra yapılan özelleştirmelerle hazineye ilave kaynak
sağlanması ve daha az borçlanılması sonucunda bütçe
disiplinine de katkı sağlanmıştır.
2002de faiz harcamalarının bütçe
giderleri içerisindeki payı yüzde 43 iken, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde yapılan ekonomik düzenlemeler sonucunda bu oran yüzde 10lara
gerilemiştir. Yani bütçedeki giderlerin yaklaşık yüzde 90ı
doğrudan doğruya vatandaşlarımıza hizmet olarak
ülkemizin kalkınmasına destek olacak alanlara
aktarılmıştır. Bunun sonucunda Türkiye ekonomisi
potansiyelinin üzerinde büyüme sağlamış ve büyümenin nimetleri
tüm topluma adaletli olarak dağıtılmıştır.
AK PARTİ hükûmetlerimizle birlikte Türkiye'nin
makroekonomik göstergeleri sağlam temeller üzerine oturmuştur. Elde
edilen büyük başarılar ve hedef olarak açıklanan küresel ölçekli
projeler sonrasında milletimiz ve devletimiz, kanlı terör
eylemleriyle, hain darbe girişimleriyle, finans odaklı ekonomik saldırılarla
yolundan saptırılmak istenmiştir. Ancak ekonomi yönetimimizin
aldığı doğru kararlar ve yapılan stratejik hamlelerle
bu girişimler başarıyla bertaraf edilmiştir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Türkiye ekonomisi, KİTler dâhil olmak üzere,
tüm ekonomik birimleriyle geleceğe daha güvenli yol almaktadır.
Bu vesileyle Genel Kurulumuzu saygıyla
selamlıyor, alınacak kararların hayırlara vesile
olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası Ankara
Milletvekilimiz Sayın Nevzat Ceylana aittir.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakika Sayın Ceylan.
AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT CEYLAN (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 2 güzide
kuruluşumuz olan TRT ve TOKİ hakkında konuşmak istiyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bugün yıpratmak için olağanüstü çaba
gösterilen TRTnin görmezden gelinen gurur verici yanlarından da bahsetmek
istiyorum. [CHP sıralarından alkışlar (!)]
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Hahha, çok
komiksin!
NEVZAT CEYLAN (Devamla) TRT hem Türkiyede hem
uluslararası arenada, insana ve teknolojiye yaptığı
yatırımlarla ve en önemlisi insan odaklı yayınlarıyla
Türkiyenin yüz akı kurumlarından bir tanesidir.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Türkiyenin yüz
akımı mı, kara yüzü mü?
NEVZAT CEYLAN (Devamla) Bu ülkenin tek kamu
yayıncısı olan TRT insan ve değer odaklı dizi,
belgesel, çizgi animasyon, kültür sanat, haber, spor gibi temalarda yayın
yapan 14 televizyon kanalıyla; 1927de başlayan ve bugün hem kültürel
hem de müzik temalarında uzmanlaşmış 16 radyosuyla Türkiyede
bütün vatandaşlarımızın bu alanlardaki bütün ihtiyaç ve
taleplerini karşılamaktadır. TRTnin, bu kapsayıcı
uluslararası vizyonuyla gönül coğrafyamız ve tüm dünyadaki
insanlara ulaştığını gözlemliyoruz. TRT bütün
kanallarıyla hem kültür ihraç etmekte hem de kara propagandanın,
bilgi kirliliğinin panzehri olmaktadır. İlk ağızdan,
en doğru şekilde gerçekleri ve tüm olan biteni dünyaya anlatan TRT
Türkiye açısından stratejik bir öneme sahiptir.
Değerli arkadaşlar, TRT tarihin ruhunu
incitmeyen, Türkiyede ve yayınlandığı bütün ülkelerde
izlenme rekorları kıran çok kaliteli diziler yapıyor.
Gençlerimiz başta olmak üzere her yaştan vatandaşımız
bu yapımların etkisiyle tarihe ilgi duymaya başladı. Bu
ilgi sayesinde kendi köklerine bağlı, kendi tarihine değer veren,
öz güvenli bir toplum oluşuyor. TRT sadece tarih dizileriyle değil;
maalesef karamsarlık, umutsuzluk ve şiddet aşılayan
diğer dizilerin aksine toplumsal değerlere saygılı
dizileriyle ailece güvenle izlenebiliyor. TRTde yayınlanan dizilerde
kadına şiddet uygulanan bir tane sahne göremezsiniz, bir tane
şahsiyeti zedeleyen çocuk sahnesi göremezsiniz. Reyting
savaşının bu türden rijit sahneler üzerinden
yapıldığı ortamda TRT kültür kodlarımıza dayanan
bir duruş sergileyerek sektöre de örnek olmaktadır. TRT bu dizileri
100den fazla ülkeye satıyor. Bunun maddi gelirinden ziyade manevi
kazanımlarının daha önemli olduğunu görüyoruz. Bugün
dünyanın birçok ülkesine gittiğiniz zaman Türkiyeden
geldiğinizi söylediğinizde TRTnin yayınladığı
dizilerden bahsedildiğini görürsünüz. Güney Amerikada çocuğunun
adını Ertuğrul koyanlar varsa, dünyanın her yerinden, her
tarafından izleniyorsa, TRTnin dizileri heyecanla takip edilip
hayatlarının bir parçası hâline getiriliyorsa bu büyük
başarıyla gururlanmak düşer bizlere.
TRT bir kamu yayıncısı. TRT bunun
gereğini her anlamda yapıyor. Spor
yayıncılığının okulu olan TRT bütün spor
dallarındaki müsabakalar yayınlansın, spora ilgi küçük
yaşlarda başlasın diye ikinci spor kanalını
kurmuş bulunuyor. Bugün futbolla beraber federasyonlarımızın
sayısı 65e ulaştı. Bu da birçok faaliyet, şampiyona
ve organizasyon demek. TRT Spor 2yle amatör branşlarımız
futbolun gölgesinden çıkıp seslerini daha gür duyurulabilecekleri bir
mecra buldu. Çocuk kanalı Türkiye'ye değil, dünyaya açılan bir
kapı hâline geldi. Bu, çocuk kanalında reklam alınmaması da
ayrıca bir önem arz etmektedir. TRTnin reklam gelirlerinin son üç
yılda tam 5 kat arttığını da özellikle söylemek
istiyorum. Bu konunun da son derece önemli olduğunu belirtmek istiyorum.
Yine, TRT Worldün dünya çapında yayınlarıyla çok ilgiyle
izlendiğine şahit oluyoruz. TRTnin sadece ülkemizde değil,
dünyada iyi işler yaptığını, çabasını hep
beraber gördüğümüzü de burada ilave etmek istiyorum. Yine, TRTnin ortak
yapımcısı olduğu işlerden Oscar adayı olan
filmlerin olduğunu da görüyoruz.
Evet, TRTyi eleştirecekseniz burada ancak bir
kısmını anlatabildiğim başarıların daha
ötesini yapabilsin diye eleştirilebilirsiniz ama diğer
eleştirileri de kabul etmek mümkün değildir. Bir defa, TRT payı
diye temcit pilavı gibi ortaya getirilen haberlere de milletimizin itibar
ettiğini sanmayın. Bizim milletimiz 100 liralık bir elektrik
faturasında TRT için ayrılacak 1 lirayı çok görecek
tıynette bir millet değildir. TRTyi yıpratma niyetinde olanlar
bizim milletimizin feraset duvarına çarpacaklardır. Evet, ben TRTyi
bu yaptığı güzel çalışmalardan dolayı huzurunuzda
tebrik ediyorum.
Diğer bir konu, değerli arkadaşlar,
Toplu Konut İdaresi. Toplu Konut İdaresi de özellikle dar ve orta
gelirli vatandaşlarımızın sosyal konut
ihtiyacının karşılanması yönündeki
çalışmalarını titizlikle sürdürmektedir. 1984
yılından 2002 yılına kadar on dokuz yıl içinde 43 bin
konut üreten TOKİ, 2002-2019 yılları arasında on altı
yıl içinde 855 bin konut rakamına ulaşmıştır. Ürettiği
konutların yüzde 36sı sosyal konut olup yaklaşık 3,5
milyon vatandaşımız bu konutlarda oturmaktadır.
Ayrıca, konut üretiminin yanında kamu kuruluşlarının
ihtiyaç duyduğu eğitim, sağlık, spor ve güvenlik
amaçlı hizmet binalarının yanında millet bahçelerinin
yapımında da önemli görevler üstlenmiştir. 2003-2019
yılları arasında 23.916 derslikli 1.086 okul, 40.120 yatak
kapasiteli 266 hastane, 72 bin öğrenci kapasiteli yurt ve pansiyon, 993
ticari iş yeri, 228 kamu hizmet binası, 19 stadyum olmak üzere; sevgievi,
engelsiz yaşam merkezi, huzurevi, halk eğitim merkezi, kültür merkezi
ve toplum merkezi gibi 14.808 sosyal donatı alanı inşa
edilmiş ve edilmeye devam etmektedir.
2019 yılı içinde Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından 5 Mart tarihinde 82 ilde 140
projeyle başlatılan sosyal konut kampanyasıyla -50 bin konut-
geliri alt ve orta düzeyde olan vatandaşlarımızın on ile
yirmi yıl arasında kira öder gibi, evinde oturarak ev sahibi
yapılması sağlanmıştır. Büyük beğeniyle
karşılanan bu 50 bin sosyal konuta 638 bin başvuru
olmuştur. Yine, bu yıl içinde 35 bin konutun satışı
gerçekleştirilmiş olup 46 bin konutun da
vatandaşlarımıza teslimi sağlanmıştır.
Yapılan 855 bin konutun yüzde 86sı orta ve alt gelirliler için
yapılmıştır, sosyal konutların diğerlerinin bu konutların
finansı için yapıldığını da burada özellikle
belirtmek istiyorum. Bu konutlar öncelikle dar ve orta gelir düzeyindeki
vatandaşlarımıza verilmiş olup engelliler, şehit
aileleri ve maluller ile emekliler için de ayrıca bir kontenjan
ayrılmıştır. Özellikle evi olmayan emekliler için her
projeden ayırdığımız konut oranı yüzde 25tir,
240 aya kadar vade yapılmaktadır yani yirmi yıl. Hâlen
TOKİnin 317 aktif şantiyesinde yaklaşık 83 bin konut ve
ilave sosyal donatıların inşası devam etmektedir.
Bunun yanında, TOKİden konut alıp
borcunu erken kapatıp tapusunu almak isteyen konut ve iş yeri
alıcılarından gelen yoğun talep nedeniyle, geri ödemeleri
devam eden gayrimenkuller için bu yıl 2 ayrı indirim kampanyası
düzenlenmiştir. Yine, eylem planı kapsamında 2.014 şehit
ailesi ile görev mağduru vatandaşlarımıza 243 milyon TLlik
faizsiz konut kredisi kullandırılmıştır. Bu rakam ekim
ayı itibarıyla toplamda 24.537 aileye olmak üzere 1 milyar 212 milyon
TLye ulaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli üyeler;
ülkemizde kentsel dönüşüm Çevre ve Şehircilik
Bakanlığımızın ve TOKİnin öncelikli görevleri
arasında 1inci sıradadır. Özellikle afet riskinin, çarpık
kentleşmenin yoğun olduğu şehirlerde yürütülen kentsel
dönüşüm çalışmaları kapsamında yerel yönetimlerle
iş birliği hâlinde, hak sahipleriyle uzlaşma sağlanarak
147.460 konut ihale edilmiştir. 115.404 konut tamamlanarak hak sahibi
vatandaşlarımıza teslim edilmiştir.
Beş yıl içinde yapılacak alanlara
ilişkin çalışmalar devam ederken İstanbulda 22 ilçede
20.175 konutluk 39 proje başlatılmış bulunmaktadır.
Ankarada ise 21 farklı kentsel dönüşüm projesinde 40.760 konut
üretilmiş olup bunların yaklaşık 30 bini hak sahiplerine
teslim edilmiştir. 9 kentsel dönüşüm projesi ise devam etmektedir.
Evet, TOKİ tarafından hâlen 40 ilde 110
projede kentsel dönüşüm çalışmaları devam etmektedir.
TOKİ tarafından güneydoğuda 18 bin konut
yapılmıştır, göçten dolayı bazı konutların
boş kaldığı da bir gerçektir.
Nusaybindeki konutların dış
cephelerinde dökülen taşlar hakkında bir konuşmacı bilgi
sundu. Bu taşların düşmesinin sebebi hain terör örgütünün bu
konutlara yaptığı havan saldırısından
kaynaklanmıştır, bunu da özellikle sizlere söylemek istiyorum.
Yine, Şırnak ve Diyarbakırda sosyal
iyileştirmeler yapıldığını ve
Şırnakın yeniden inşa edildiğini de bütün kamuoyu
biliyor. Surdaki vatandaşlarımıza Üçkuyular ve Çölgüzelinde
yapılan konutlar teklif edildi. Tamamen uzlaşma ve vatandaş
rızasıyla, isteyenlere de yerinde, Suriçinde konutlar verildi.
Yapılan çalışmalarla Sur yirmi dört saat yaşanır hâle
geldi. Eskiden esnaf hava kararmadan kepengini kapatırken şu anda
yirmi dört saat boyunca esnafımızın da
vatandaşımızın da gezdiği bir yer hâline getirildi.
Güneydoğuda TOKİ tarafından yaklaşık 17 milyar TLlik
yatırım yapıldığını da burada özellikle
ifade etmek istiyorum.
Sanayi alanlarının dönüşümü
kapsamında ise 18 projede yaklaşık 10 bin iş yeri
projelendirilmiştir. Bu sanayi iş yerlerinin 1.420si
tamamlanmış, 3.422sinin inşaatı devam etmekte olup 4.591
iş yeri de proje aşamasındadır.
Şehirlerimizin geleceğini ilgilendiren
önemli projelerden biri de millet bahçeleridir. TOKİ tarafından 3ü
bitirilerek hizmete açılan ve proje çalışmaları yürütülen
96 millet bahçesinin yapım, ihale ve projelendirme
çalışmaları da devam etmektedir. Ayrıca TOKİ projeleri
içerisinde yaklaşık 60 milyon metrekare yeşil alan, 21 milyon
ağaç ve çalı dikimi gerçekleştirildiğini de bilmenizi
istiyorum.
Bunun dışında, güney ve doğu
sınırlarımızı korumak amacıyla acil
sınır duvarı çekilmesi yönünde alınan karar gereğince
TOKİ tarafından Gaziantep, Kilis, Hatay, Mardin, Şanlıurfa,
Şırnak, Ağrı ve Iğdır illerinde
yaklaşık 820 kilometrelik sınır hattı ihalesi
yapılmış olup bunun 653 kilometrelik kısmı
bitirilmiş bulunuyor.
TOKİnin konut üretiminde düşük katlı
yatay mimariyi esas alan, güvenli, sağlıklı ve çevreyle
bütünleşen projeler geliştirdiği de
malumlarınızdır. Bu yıl beş katı geçmeyen 50 bin
konut inşaatı başlatılmış bulunmaktadır.
Yapılan araştırmalarda TOKİden memnuniyetin yüzde 80in
üzerinde olduğu da bilinmektedir. Bunun çok önemli bir başarı
olduğu görüldüğünden dolayı da 700 bin kişi konut sahibi
olmak için TOKİye müracaatta bulunmaktadır. Ayrıca tüm konut
uygulamaları afet riskleri göz önüne alınarak yer seçiminden
projelendirme ve inşa aşamasına kadar imar ve inşaat
mevzuatına uygun olarak gerekli denetim mekanizmalarıyla birlikte
eksiksiz olarak gerçekleştirilmektedir.
Emlak Konutun halka arz edilmesinin
Sayıştay denetimiyle ilgisi bulunmamaktadır, tamamen borsaya
açılmak suretiyle dışarıdan yabancı sermaye ülkemize
bu sayede getirilmiştir. Tekrar hisse senedi satılmasının
da tamamen şirket değerini koruma amacıyla
yapıldığını özellikle söylemek istiyorum. SPK Geri
Alınan Paylar Tebliğine de bu yapılan çalışmanın
uygun olduğu bilinmektedir.
Ülkemiz için büyük bir sosyal hizmet üreten, her
ilde ve şehirde projeler geliştiren Toplu Konut İdaresinin 2023
yılına kadar 250 bin konut üretecek şekilde
planlamasını yapması ve 2020 yılında ise 50 bin yeni
konut ihalesi için çalışmalarını sürdürmesini takdirle
karşılıyoruz.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası Bursa
Milletvekilimiz Sayın Mustafa Esgine aittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on beş dakika Sayın Esgin.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ESGİN (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; KİT Komisyonu
raporlarına yapılan itirazlar üzerine Atatürk Orman Çiftliği
Müdürlüğü ve Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü faaliyetleri
için hazırlanan Komisyon görüşü üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Atatürk Orman Çiftliği 1925 senesinin ilkbahar
mevsiminde Ankara civarında bataklık, çorak ve elverişsiz bir
yerin Atatürkün Bunu biz ıslah etmezsek kim gelip ıslah edecektir?
demesi üzerine 55.538 dekar arazide kurulmuş olan Gazi Orman Çiftliği
olarak faaliyete geçmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk çok sevdiği bu
yeri 11/6/1937 tarihinde hazineye yani dolayısıyla millete hediye
etmiştir. Atatürk Orman Çiftliği, 1950 tarihli 5659 sayılı
Kuruluş Kanunu'yla yönetilmektedir; tüzel kişiliği haiz,
Tarım ve Orman Bakanlığına bağlı bir
kuruluştur; Sayıştay denetimine tabi olup Türkiye Büyük Millet
Meclisi KİT Komisyonunda ibra olmaktadır, tüm yatırım ve
harcamalarını hazineden hiçbir ödenek almadan
gerçekleştirmektedir.
Atatürk Orman Çiftliği 55.538 dekar arazide
kurulmuşken 1939 ile 1983 yılları arasında çıkan
kanunlar ve kararlarla yaklaşık 22.239 dekarının
çeşitli kurum ve kuruluşlara satışları
yapılmıştır; 1938-1950 yılları arasında
8.334 dekarı satılmıştır -gerçi muhalefet sözcüleri ne
yazık ki bu bilgiyi atladılar- 1950-1960 yılları
arasında 11.300 dekarı, 1960-1980 yılları arasında 167
dekarı, 1980-1983 yılları arasında 2.338 dekarı yani
toplam 22.239 dekarı satılmıştır; hâlen arazi varlığı
33.252 dekardır. 1983 yılından günümüze kadar son otuz altı
yıldır Atatürk Orman Çiftliğinin varlığında
herhangi bir değişiklik olmamıştır.
Atatürk Orman Çiftliği, hâlihazırda süt
fabrikasında 57 çeşit ürün, meyve suyu ve bal fabrikasında 32
çeşit ürün üretmektedir; iç mekân ve dış mekân süs bitkileri,
sertifikalı ve pasaportlu meyve fidanı üretimiyle tarımsal
faaliyetlerine devam etmektedir; 82 adet kamu kurumu, 68 adet özel sektör olmak
üzere 150 adet kiracısı bulunmaktadır. 1925-2002
yılları arasında yetmiş yedi yılda 4.500 dekar alan
ağaçlandırılırken 2002den günümüze kadar, on yedi
yılda 17.700 dekar yani yaklaşık 4,5 katı kadar
ağaçlandırma çalışması
yapılmıştır. Atatürk Orman Çiftliği arazisinin yüzde
67sine tekabül eden yaklaşık 22.200 dekarlık alan park, orman
ve rekreasyon alanına dönüştürülerek halkımızın
hizmetine sunulmuştur. 2011 yılından 2016 yılına kadar
KİT denetim raporuna yapılan itirazlarda her yıl âdeta aynı
itirazların yapıldığı ve özetle Bilanço ve gelir
tablosuna bakıldığında her ne kadar Atatürk Orman
Çiftliği kâr etmiş görünse de zarar eden bir kuruluştur.
itirazları yer almaktadır. Oysa gerçekte müdürlüğün faaliyet ve
kira gelirleri birlikte ve ayrı ayrı değerlendirildiğinde
kârlı bir kamu kuruluşudur. Aralık 2019 tarihi itibarıyla
kurum bünyesinde çalışan işçi sayısı 362dir.
Atatürk Orman Çiftliği, gıda ürünleri
üretimi ve tarımsal faaliyetlerin yanı sıra çevre düzenlemesi
faaliyetleri, kültür ve eğitim faaliyetleri alanında da önemli
çalışmalar yapmıştır. Biraz da bunlardan bahsedecek
olursak, mülkiyeti Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğüne ait olan
Almanya eski büyükelçilik binasının 2015 yılında
restorasyon çalışması tamamlanmıştır. Restore
edildikten sonra başbakanlık genelgesi kapsamında kiralama izni
alınmış ve bir kamu üniversitesine kiralanmıştır.
1934 yılında Atatürkün talimatıyla yaptırılan tarihî
hamam, Kültür Varlıklarını Korumu Bölge Kurulu tarafından
korunması gerekli kültür varlığı statüsünde tescil
edilmiş olup sanat galerisi olarak işlevlendirilmesi amacıyla
yeniden restore edilmiş, kültür mirasımıza 2019
yılında kazandırılmıştır. Atatürk Orman
Çiftliği sınırları içerisinde yer alan Gazi Orman
Parkı, yine Atatürk Orman Çiftliği öz kaynakları ile 2011
yılında çocuk oyun alanları, oturma alanları,
peyzajları ve kaldırımları yeniden düzenlenerek halkın
kullanımına sunulmuştur. Az önce bir arkadaşımız
da ifade etti yani Atatürkün 1937 yılında çiftliklerin halka devri
hakkında yazdığı feragat mektubunda bahsetmiş
olduğu, yerine göre araziyi ıslah ve tanzim etmek, muhitlerini
güzelleştirmek; halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi
yerler temin eylemek misyonu doğrultusunda bugün de aynı
çalışmalar devam ettirilmektedir.
1925 yılında ahır olarak
kullanılmak için yapılan bina, 2009 yılında basit
onarım izni alınarak Atatürk Orman Çiftliği Müze ve Sergi Salonu
olarak Mayıs 2010 yılında hizmete girmiştir. Yine aynı
yıl, Kasım 2010da Kültür ve Turizm Bakanlığının
denetiminde özel müze statüsüne girmiştir. Müzede hâlihazırda
çiftlikte kullanılan eski makine ve ekipmanlar sergilenmekte olup sergi
salonu her türlü kültürel ve sanatsal faaliyetler için kullanılmaktadır.
Atatürk Orman Çiftliği 2020 bütçesi 136 milyon
985 bin TLsi cari, 17 milyon 15 bin TLsi yatırım olmak üzere 154
milyon TLdir. Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü bütün
yatırım ve cari harcamalarını kendi öz kaynaklarıyla
karşılamaktadır.
Atatürk Orman Çiftliği arazisinin özel bir
vakfa veya kuruluşa verilmesi gündemiyle ilgili söylenebilecek bir tek
şey vardır: Atatürk Orman Çiftliği envanterinde böyle bir arazi
kaydı olmayıp herhangi bir arazi tahsisi veya satışı
da söz konusu değildir. Yani bu konu Atatürk Orman Çiftliğiyle
ilgili gündemin kapsama alanı dışındadır.
Yine, Amerika Birleşik Devletleri büyükelçilik
inşaatı alanı, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü yasal
tasarrufunda olan bir parsel değildir. Bir kez daha ifade ediyorum: 1983
yılından günümüze kadar, son otuz altı yıldır Atatürk Orman
Çiftliği arazi varlığında hiçbir değişiklik
olmamıştır.
Yine, muhalefet sözcüsü
arkadaşlarımız Atatürk Orman Çiftliğinin 2011
yılında sit alanı olmaktan
çıkarıldığını ifade ettiler, bu bilgi doğru
bir bilgi değil. Atatürk Orman Çiftliği arazileri 1998
yılından beri birinci derece tarihî ve doğal sit
alanıdır, bu iddialar gerçeği yansıtmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet
Meclisi KİT Komisyonunda ibra olunan bir diğer kurumumuz Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğüdür. Doğu Karadeniz Bölgesi
ekonomisinin temel gelir kaynağı olan çayı bölge halkına
ekmek kapısına dönüştürmek, bölgenin ekonomik ve sosyal yönden
kalkınması, geliştirilmesi ve göç olgusunun
yarattığı sosyal problemleri azaltmak amacıyla ilk yaş
çay yaprağı hasadı ve kuru çay üretimine 1938 yılında
başlanmış ve uzun yıllar devlet tarafından
desteklenmiş, teşvik edilmiştir. 1982 yılında
çıkarılan 2929 sayılı Kanunla Çay İşletmeleri
Genel Müdürlüğü adı altında faaliyetlerini devam ettirmek üzere
kamu iktisadi kuruluşu kapsamına dâhil edilmiştir. ÇAYKUR Genel
Müdürlüğü 1994 yılında 4046 sayılı Kanunla
Başbakanlıkla ilişkilendirilerek KİK kapsamından
çıkarılmış ve iktisadi devlet teşekkülleri arasına
alınmıştır. ÇAYKUR, 46 yaş çay işleme
fabrikası, 1 çay paketleme fabrikası, 1 pazarlama ve üretim bölge
müdürlüğü, 8 pazarlama bölge müdürlüğü, ana tamir fabrikası,
Atatürk Çay ve Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü,
11.241 çalışanı ve günlük 9.095 ton yaş çay işleme
kapasitesiyle Türkiye çay sektörünün en büyük kuruluşudur. ÇAYKUR,
Türkiyenin tarım politikasına uygun olarak çay ziraatını
gerçekleştirmek, ekonomik gereklilik, kârlılık ve verimlilik
ilkeleri doğrultusunda sermaye birikimine yardım ederek
yatırım kaynağı oluşturmak, serbest piyasa
şartlarında en çok faydayı temin etmek, gerekli ham madde
teminiyle her türlü çay ürünü üretmek, pazarlamak, ithal ve ihraç etmek, iç ve
dış pazarlarda teşekkülün rekabet gücünü artırmaya yönelik
çalışmalar yapmaktadır.
ÇAYKURun faaliyet alanlarına da değinecek
olursak, işletmeye uygun nitelikteki yaş çay yapraklarını
satın almak, kuru çay üretmek ve ürettirmek, satın alınan çay
yapraklarını işlemek ve değerlendirmek için teknolojik
faaliyette bulunmak, ürettiği veya ithal ettiği kuru çayların iç
ve dış isteklerine uygun olarak harmanlanmasını,
paketlenmesi ve pazarlamasını sağlamaktır. ÇAYKUR Genel
Müdürlüğünün 2 milyar 945 milyon TL sermayesi bulunmaktadır. Yaş
çay alım fiyatı genel yatırım ve finansman programı
kararnamesi doğrultusunda yönetim kurulunca belirlenmektedir.
Teşekkül olarak ödemelerde belirlenen esasa göre satın alınan
yaş çayların ürün bedelleri bir sonraki ay içerisinde
üreticilerimizin hesaplarına aktarılmakta ve bu uygulama bütün sürgün
dönemlerinde aynı şekilde sürdürülmektedir. Kaliteli yaş çay
yaprağı temini amacıyla budamaya tabi tutulan çaylıklar
nedeniyle üreticilerin uğradıkları gelir kayıpları
budama tazminatı olarak ödenmektedir. Tarım ve Orman
Bakanlığı, 2003 yılından itibaren çay üreticilerine
yaş çay yaprağı ürünü için kilogram başına destekleme
ödemesi yapmaktadır. Kilogram başına 13 kuruş fark ödemesi
desteği yapılmaktadır.
2007 yılından itibaren organik çay
tarımı faaliyetlerine başlanmış olup yıllara göre
satın alınan organik yaş çay miktarı organik alanların
artmasıyla birlikte artış göstermektedir. Hâlen 12 bin
üreticiyle 38 bin dekarda organik çay üretimi yapılmaktadır.
Kuruluşun kârlı ve verimli bir yapıya
kavuşması için, satışların artırılması
ve stok yükünün azaltılması, pazarlama ve satış
maliyetlerinin gözden geçirilmesi, nakit ve fon akışına önem
verilerek finansman ihtiyacının azalması için çaba
gösterilmiş ve 2016 yılı faaliyet döneminde 82,1 milyon TL kârla
kapatılmıştır. 309,2 milyon TL birikmiş geçmiş
yıllar zararı olarak ifade edilen konunun yanı sıra,
ÇAYKURun kendi öz sermayesiyle yapmış olduğu önemli ve büyük
yatırımları da göz ardı etmemek gerekmektedir.
ÇAYKUR, bakın, yapmış olduğu çok
sayıda yatırımdan sadece üçüne, evet, 100. Yıl Çay
Paketleme Fabrikasına, Fındıklı (Sümer) Çay
Fabrikasına, Pazar Taşlıdere Çay Fabrikasına yaklaşık
olarak 850 milyon TL yatırım yapmıştır değerli
arkadaşlar ve bu noktada ÇAYKURun zarar ettiğini ifade etmek
kesinlikle mümkün değildir. ÇAYKUR, bu anlamda, bazı yıllarda
fiilî olarak kâr etmiştir ama bu kadar büyük yatırımları da
beraberinde yapan bir kurum olarak ÇAYKURu görmekteyiz.
Önümüzdeki süreçte çaylık alanların
rehabilitasyonu, organik çay tarımının
yaygınlaştırılması için -bu da bugün çok gündeme gelen
bir konuydu- yoğun bir sürecimiz var, çabamız var. Teknolojik yeniliklerin
üretim süreçlerinde kullanılması ve pazar payının
sürdürülebilir seviyede artırılması çalışmalarına
devam edilecektir. Çaylıkların yenilenmesiyle ilgili, TÜBİTAK,
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi ve ÇAYKURun, gen havuzu
oluşturulması çalışmaları devam etmektedir.
Bu vesileyle, sözlerime son verirken Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi
adına son söz Erzincan Milletvekilimiz Sayın Süleyman Karamana
aittir.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Karaman, süreniz on beş dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN KARAMAN
(Erzincan) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu
raporlarına yaptığı itirazlar nedeniyle hazırlanan
Komisyon raporu üzerine, AK PARTİ Grubu adına, Demiryolları ve
Devlet Hava Meydanlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Demir yollarımızın
geliştirilmesi, cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi,
2003 yılında Hükûmetimiz tarafından yeniden devlet
politikası olarak ele alınmıştır. Bugün Türkiye yüksek
hızlı tren ülkesiyse evvela bu karar sayesindedir, bu politika
sayesindedir; yeni yüksek hızlı tren hatları
yapılıyorsa bu politikanın bir neticesidir. Raya muhtaç Türkiye
ray satar duruma gelmişse; yüz yıldır el değmeyen yollar
yenilenmişse; kendi rayını, kendi malzemelerini kendi üretiyorsa
bunlar, demir yollarının devlet politikası olmasıyla
gerçekleşmiştir. Bugün Marmaray işliyorsa, kent içi
ulaşımda raylı sistem çözümleri üretilmişse bu kararın
sonucudur; Millî Sinyal başta olmak üzere yerli bir demir yolu
endüstrisinin temeli atılmışsa bundan dolayıdır;
lojistik merkezler kurulmuşsa bundandır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) On senedir Millî Sinyali
duyuyoruz ama daha icraat yok.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Doğu Asyadan
Batı Avrupaya modern Demir İpek Yolu bağlantısı
sağlanmışsa bu kararın meyvesidir. Geçen ay Çinden
Çekoslovakyaya ilk uluslararası yük treni seferleri yapılmıştır.
Emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.
Demiryolları, ülkemizin küresel ve kıtalar
arası ticaretten daha fazla pay alması için stratejik öneme sahiptir.
Trilyonlarca dolarlık kıtalar arası ticarette köprü konumunda
bulunuyoruz. Pekinden Londraya, kesintisiz Demir İpek Yoluyla, Asyadan
Avrupaya ve Avrupadan Asyaya taşımacılıkta en
avantajlı koridor hâline geliyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bursa yolu ne oldu, Sivas
yolu ne oldu; onu söyle ya. Ne zaman bitecek?
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Yurt içinde üretim
merkezlerinin demir yoluna bağlanmasıyla, bu fotoğraf bir arada
düşünüldüğünde, demir yolu, Türkiye lojistik ve ticaretinin
vazgeçilmezi hâline geliyor. Bu yatırımlar her şeyden önce
Türkiyenin geleceğine yapılan yatırımlardır. Bütün
bunları demir yollarının devlet politikası olarak ele
alınmasına borçluyuz.
Burada mirasını devralmaktan iftihar
duyduğumuz, cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte demir yolu
yapımını millî hedef hâline getiren Gazi Mustafa Kemal Atatürk
ve arkadaşlarını minnetle, rahmetle yâd ederken; kaderine terk
edilen demir yollarını, 2nci demir yolu seferberliğini talimatlarıyla başlatan
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğana
şükranlarımızı arz ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) O dönemin Ulaştırma
Bakanı, son Başbakanımız Sayın Binali
Yıldırıma teşekkür ediyorum. Emeği geçen
Hükûmetimize, Ulaştırma Bakanlarımıza teşekkür
ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Krediyi kim buldu, krediyi?
İstanbul-Ankara
Proje kimin?
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Ya, bir dur, bir dinle ya!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sen dinle, ben biliyorum,
doğru söylemiyor da onun için söylüyorum.
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Biz sizinkiler
konuşurken hep dinledik.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, lütfen
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Demir yollarında
atılan her adımda Hükûmetimizle birlikte heyecan duyan
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Recep Tayyip Erdoğanla
ne ilgisi var?
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Dinle bir, ondan sonra
konuş.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, lütfen
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla)
demir yolu meselesini
millî mesele olarak kabul edip her türlü desteği veren
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Oktay Vural projesi,
İspanyol kredisi, hazır kredi
BAŞKAN Sayın Akar
Değerli
arkadaşlar, lütfen
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla)
son on beş
yılın Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine bir kez daha
şükranlarımı arz ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sivas hattını
yapabildiniz mi? Bursa hattını yapabildiniz mi? Karaman
hattını yapabildiniz mi? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Konuşmacıyı dinleyelim
Sayın Akar.
Değerli arkadaşlar, lütfen,
karşılıklı olmasın, sayın hatibi dinleyelim.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Edirne
Kapıkuleden Van Kapıköye kadar, Karstan İzmire kadar
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Hazır krediyle
yaptınız, yarısı da konvansiyoneldi onun.
BAŞKAN Sayın Akar
Sayın Akar, son
konuşmacımızı dinliyoruz.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla)
kar kış
demeden hizmet eden Demiryolcu arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Onun için
makasçıyı hapse attınız.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eski fotoğrafı yeniden hatırlayalım.
Demir yollarını halkımızın yüzde 98i seviyor ancak
yüzde 2si biniyordu. Kara tren gecikmesiyle maruftu, meşhurdu.
Demiryollarında, ihmal edilen, yatırım yapılmayan kurum
psikolojisi hâkimdi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Elektrikli tren geldi de
devrim oldu. diyordunuz.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Hızlı tren
rüyaydı, Marmaray rüyaydı, yerli demir yolu endüstrisi rüyaydı.
AK PARTİ hükûmetlerinden önce Demiryolcular kendi içlerine
kapanmışlar, yarım asırlık ihmalin neredeyse
kapısına kilit vurma noktasına getirdiği bir buçuk
asırlık bu mirası güç bela ayakta tutmaya
çalışıyorlardı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Doğru söylüyorsun!
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Bugün gelinen nokta pek
çok açıdan TCDDyi dünyanın ilk 10 ülkesinin demir yolları
arasına sokmuştur. Hükûmet olarak Demiryolcuların
gerçekleşmesini bekledikleri rüyalardan güç alındı, milletimizin
demir yolu sevgisinden güç alındı, Parlamentomuzun
sınırsız desteğinden güç alındı, hep birlikte
Demir Yollarını bugüne getirdik.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Karaman,
Sayıştayın eleştirisi var T26 Tüneline, onu açıklar
mısın?
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Bu konuları en iyi
Haydar Bey bilir ama devamlı oradan benden daha çok konuşuyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Eyvallah Sayın Karaman,
eyvallah.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Güç aldık, hep
birlikte Demir Yollarını bugüne getirdik.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir şey
söyleyeceğim, konuşmayacağım söz.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Bu yatırımlar
2023 yılına kadar hız kesmeden devam edecek. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Söz,
konuşmayacağım; T26 Tünelini bir açıkla,
konuşmayacağım.
BAŞKAN Sükûnetle dinleyelim değerli
arkadaşlar, lütfen, sükûnetle dinleyelim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İhaleyi nasıl verdiniz? Söz,
konuşmayacağım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bakın, herkes konuşuyor,
lütfen sükûnetle dinleyelim, rica ediyorum.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) On beş yılda
halkımızın yüzde 72sinin demir yollarından istifa
edebileceği bir büyüklüğe ulaştık. On beş yılda
137 milyar TL demir yolu yatırımı yaptık.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bir şey soruyorum, onu
açıkla, konuşmayacağım.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Proje stokumuzun
büyüklüğüyse 98 milyar TLdir.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ)
Belli, stoklar bitti.
(Uğultular)
BAŞKAN Uğultuyu keselim arkadaşlar,
lütfen
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Hedef,
insanımızın tamamının demir yollarından istifade
edebileceği bir ağ oluşturarak gelecek kuşaklara miras
bırakmaktır.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) Ne
mirası?
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Demir yolu
yatırımlarını 81 milyon insanımızın
tamamı destekliyor, siyasi irade destekliyor, siyasi partilerimiz
destekliyor
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bursa hattını kaça
ihale ettiniz, yüzde kaç gerçekleşme oldu?
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla)
Parlamentomuz
destekliyor, sadece Haydar Bey desteklemiyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Teşekkür ediyorum.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Toplumun bütün
katmanları, bütün kesimleri destekliyor ve istiyor.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bak, bir soru: Bursa
hattını kaça ihale ettiniz, yüzde kaç gerçekleşme oldu?
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Ya, bir dinle, dinle!
BAŞKAN Sayın Akar, lütfen
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Ya, siz akşama kadar
yalan, dolan, iftira atıyorsunuz biz sizi dinliyoruz, siz dinlemiyorsunuz
ya!
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, sessiz
olalım lütfen
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ya, bir soru soruyorum ya,
bir soru soruyorum, cevap versin.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, lütfen
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Ne söyleyeceğim?
Boş konuşuyorsun ya!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayıştay
raporundan bir soru soruyorum, bir cevap
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Boş
konuşuyorsun! İftiracısınız! Hamasetçisiniz!
BAŞKAN Sayın Akar
Lütfen, değerli
arkadaşlarım
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bursa hattını kaça
ihale ettiniz, gerçekleşme oranı ne kadar? Tek bir kelime, tek bir
cümle, tek bir soru.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Bugüne kadar
olduğu gibi bundan sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisinin
desteğinin Demiryollarının yanında olacağına
inancımız tamdır.
BAŞKAN Sayın Karaman, bir saniye lütfen
Sayın Karaman, bir saniye
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Karaman, Google
haritasından, Googledan proje yaptınız bu ülkede siz.
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Ya bu mu konuşuyor?
BAŞKAN Sayın Akar
Değerli
arkadaşlarım, bakın
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Haydar Bey, gel buraya
BAŞKAN Sayın Karaman
Sayın
Karaman, rica ediyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ben anlatacağım
onları.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Gel, gel.
BAŞKAN Sayın Akar, lütfen
Bakın, bu saate kadar -çok uzun bir saat-
görüşmeleri yaptık; AK PARTİ Grubu adına son
konuşmacıyı dinliyoruz. Lütfen, sükûnetle dinleyelim değerli
arkadaşlarım; herkes konuşuyor
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Başkan, bir sürü
trene de bindirip gezdirdim; öğrensin
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
Sayıştay raporlarını görüşüyoruz.
BAŞKAN Lütfen
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Talebim şu: Sayıştay
raporlarındaki tespitleri anlatsın, TCDDnin Genel Müdürü değil
ki icraatları anlatıyor.
BAŞKAN Lütfen Sayın Akar, böyle bir usul
yok ama. Lütfen rica ediyorum
Sayın Karaman, siz lütfen devam edin; sürenize
ben bir dakika da ekleyeceğim.
Buyurun.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) İki dakika da benim
için ver Sayın Başkan!
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Demir yollarında
bu gelişmeler olurken elbette bazı eleştiriler olabilir. Türkiye
bu alanda dünyanın ilk sıralarına yerleşinceye kadar,
ülkemiz yeniden hızlı demir yolu ağıyla örülene kadar bu
yatırımlar sürecek diyoruz.
ENEZ KAPLAN (Tekirdağ) Kazalarda mı
birinci olacağız?
BAŞKAN Siz Genel Kurula hitap edin Sayın
Karaman, lütfen.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Sayın Başkan,
yüce Meclisin değerli üyeleri; CHP Grubunun itirazlarına bir göz
atalım. Birinci itirazı ne? Kurumun uygulama projelerinin tüm
detaylarıyla hazırlanmadığı ve kesin projelerle
ihaleye çıkıldığı eleştirisidir. Anahtar teslimi
götürü bedel işlerin uygulama projesiyle ihaleye çıkılması
esastır.
ATİLA SERTEL (İzmir) İzmir-Ankara
hattı ne oldu?
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Esasen, altyapı
kurumları da TCDD de bunu istemekte ve mümkün olduğunca da uygulamaya
çalışmaktadır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sivas hattı ne oldu?
Kaçta bitireceğiz, gerçekleşme oranı ne, maliyeti ne?
Sayıştayın tespitleri doğru mu?
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, lütfen
Rica ediyorum değerli arkadaşlar.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayıştayı
boşa çalıştırıyoruz ya!
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Ancak çok büyük
altyapı projelerinde uygulama projesi mümkün olmamakta ve çok uzun zaman
almaktadır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Serbestleşme
olmasına rağmen Mazıdağı Projesini niye Cengiz
İnşaata verdiniz?
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Bu yüzden 4734
sayılı KİK Kanununun 62/(c) maddesi doğrultusunda,
kurumlara kanuna uygun olarak kesin projeyle de ihaleye çıkma yetkisi yüce
Meclis tarafından verilmiştir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) 109 milyona niye Cengize
verdiniz Mazıdağını?
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, lütfen
Sayın Akar, rica ediyorum.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) O hâlde, kurumlar
kısa zamanda işi bitirmek için kanundan gelen bu yetkiyi zorunlu
hâlde kullanabilirler. Demir yolu projeleri kilometrelerce uzunlukta, her türlü
topografik araziden geçen altyapı yapım işleriyle birlikte, her
biri ayrı bir ihale konusu olabilecek teknik özellikleri ve büyüklükleri
haiz elektrifikasyon, sinyalizasyon ve telekomünikasyon sistemlerinden
müteşekkil üstyapı sistemlerini de bünyesinde bulundurmaktadır.
Altyapı projelerinin hazırlanmasında çok uzun proje
hazırlama süreçleri ve çok kısa aralıklarla sondajlar
yapılsa dahi elde edilen verilerle uygulama aşaması
farklılık gösterebileceğinden, uygulama projeleri yerine 4734
sayılı Kamu İhale Kanununa uygun olarak yapım işleri
kesin projelerle ihale edilmektedir.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Allah aşkına bir
şey söyle.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) İkinci itiraza
gelirsek, TCDDnin demir yolu yapım işlerine özgü, kendi birim fiyat,
tarif ve analizlerinin yapılması konusunda ilgili Bakanlıkla
birlikte çalışma yürütülmesi konularını kapsamaktadır.
4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 62nci maddesinin (c)
fıkrası demir yolu işlerinde kamulaştırma
yapılmadan işin ihale edilmesine imkân vermektedir. Projelerin
hazırlanma aşamasında, güzergâhın geçtiği yerlerde
mülkiyet sahibi olan özel ve kamu tüm kuruluşların görüşleri
alınarak gerekli koordinasyon yapılmaktadır. Bu, her durumda
yerine getirilmesi gereken, zaten yerine getirilen bir husustur; aksi takdirde,
projenin sahaya uygulaması mümkün olmayacaktır. Demir yolu inşaatlarında
elektrifikasyon ve sinyalizasyon işleri dâhil tüm
altyapı-üstyapı projelendirme işlerinde menfez, köprü, viyadük,
mevcut yapılar ve gabariler de dikkate alınmaktadır.
Altyapı işlerinde uygulama projesi hazırlamak süre ve diğer
hususlar açısından her zaman mümkün olmadığından
kanuna uygun olarak kesin projeler hazırlanmakta ve projelere dayalı
olarak da ihalelere çıkılmaktadır.
TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü yüz
altmış üç yıllık bilgi ve birikime sahip bir
kuruluştur. Elde edilen bu tecrübe, her kurumda olduğu ve olması
gerektiği gibi, teknik ve idari şartnamelere yansıtılmakta
ve sürekli geliştirilmektedir.
Eleştiri konusu bazı şekil ve teknik
konulara yönelik hususlar kurum tarafından gerek Sayıştay
denetim raporlarına cevap aşamasında gerek KİT alt
komisyonu toplantılarında yapılan uygulamalarla
anlatılmış, açıklamalar yapılmış,
eleştiri konularına yönelik hususların giderilmesi için azami
gayret gösterilmiştir. Bütün bu konularda Demiryolcuların
gösterdiği dikkate ve ilgiye teşekkür ederken ülkemizi dünyanın
8inci, Avrupanın 6ncı hızlı tren ülkesi hâline getiren
Hükûmetimize ve Demiryolculara teşekkür ediyorum.
Bu arada müsaade ederseniz iki konuya da
açıklık getirmek istiyorum. Bir kere, TRTde Ersin Düzene bölüm
başı 2.500 lira veriliyor, 34.500 lira değil; yanlış
bilgi. TRT kandil programlarını iç yapım olarak
yapmaktadır, iddia edildiği gibi bir ödeme yoktur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Karaman,
alanın değil orası senin.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Bunlar da benim
alanım.
TOKİye gelince, sosyal konut inşaatı
yüzde 86, lüks konut inşaatı ise yüzde 14 oranında
yapılmaktaydı ancak 2019dan sonra artık, sosyal konut
yapımına TOKİ devam ediyor, TOKİye de başarılar
diliyorum.
Şimdi, Devlet Hava Meydanlarında
yapılan itirazlara gelelim. 2003ten sonra Hava yolu halkın yolu
hâline gelecek, herkes uçağa binecek. sloganıyla başlayan
havacılıktaki gelişmelerde en büyük pay
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile
zamanın Ulaştırma Bakanı, son Başbakanımız
Sayın Binali Yıldırımındır. Zatıalilerine
ve tüm Ulaştırma Bakanlarımıza teşekkürlerimi
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunun
başarılmasında, havalimanlarındaki gelişmedeki en
büyük pay ise Devlet Hava Meydanları İşletmesinindir. Dünyada
yap-işlet-devret yönteminin gelişmesi ve havacılıkta söz
sahibi olmamız bu kurumun başarısı ve Türk müteahhitlerinin
başarısıdır, hepsine ayrı ayrı teşekkür
ediyorum.
2008den itibaren Atatürk Havalimanı ihtiyaca
cevap verememiş, her ne kadar Sabiha Gökçen Havalimanı da
genişletilerek faaliyete geçirilse de oluşan talep her iki
limanın kapasitesinin üzerine çıkmış, 2012
yılında İstanbulda yeni bir havalimanı ihtiyacı
oluşmuş ve İstanbul Havalimanının fizibilite çalışmaları
başlamıştı.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bizi
kandırmış bu Sayıştaycılar hep!
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Bugün dünyanın
gıpta ettiği en büyük havalimanı İstanbulda inşa
edilmiştir. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Devlet Hava Meydanlarıyla ilgili itirazların ilki,
havalimanları kamu yararı gözetilerek inşa edilmelidir
eleştirisidir. Zaten havalimanları yapılırken fizibilite
yapılır ve fizibilite çalışmaları, teknik
çalışmalar, planlamalar, çevre şartları da dikkate
alınarak yapılmaktadır.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Zafer Havaalanına
neredeyse 3 kentin toplam nüfusu kadar garanti vermişsiniz,
bayağı iyi fizibilite yapmışsınız;
alkışlıyorum sizi!
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Devlet Hava
Meydanlarının hem Türkiyede hem de yurt dışındaki
başarısı da bundan gelmektedir.
İtiraz edilen 2nci konu ise, kurumun uygulama
projelerinin tüm detaylarıyla hazırlanmadığı ve kesin
projelerle ihaleye çıkıldığı eleştirisidir.
(Uğultular)
BAŞKAN Uğultuyu keselim değerli
arkadaşlar, lütfen, rica ediyorum.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Anahtar teslimi götürü
bedel işlerin uygulama projesiyle ihaleye çıkılması
esastır. Esasen, altyapı kurumlarından bunu istemektedir ancak
çok büyük altyapı projelerinin uygulama projeleri mümkün olmamakta veya
çok uzun zaman almaktadır. Bu yüzden 655 no.lu Kanun Hükmünde Kararname
ile 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanuna uygun olarak kesin projeyle ihaleye çıkmaya yetki
tanınmıştır. Öyleyse, kanundan gelen bu yetkinin
eleştiri konusu olmaması lazım.
3üncü itiraz ise İstanbul
Havalimanının ihalesinde Devlet Hava Meydanlarının garanti
vermesi, borç yüklenmesiyle ilgilidir. Öncelikle her iki konu da yasa
gereğidir. İstanbul Havalimanında ihaleye çıkılırken
bu hususlar şartnamede duyurulmuş ve ihaleye bu şekilde
çıkılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Karaman, az önce sözünüzü
kestiğimiz için size bir dakika süre veriyorum, devam edin.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Zira, bu ihale 3996
sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin
Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkındaki Kanuna tamamen uygun olarak yürütülmüş ve bundan sonra da
bu kanun çerçevesinde yürütülecektir. Kaldı ki anılan kanuna göre
garanti verme, borç üstlenme yetkisi kuruma aittir yani Devlet Hava
Meydanlarına aittir. Kurum da kanundan gelen bu yetkisini
kullanmış, ayrıca, hazine garantisi de verilmemiştir.
4üncü itiraz ise Zafer Havaalanıyla
ilgilidir. 2011 yılında Ulaştırma Bakanlığı,
Devlet Hava Meydanları ve Afyon, Kütahya, Uşak illerinin
yetkilileriyle görüşülerek ilk defa her ile bir havalimanı yerine
bölgesel havalimanı yapımına dönük fizibilite ve teknik
çalışmalar yapılmış ve bu 3 ilin yurt içi ve yurt
dışı bağlantıları burada fizibil olduğunu
göstermiştir.
Burada, zamanım bitmeden şunu söyleyeyim:
Zafer Havaalanına ödenen Devlet Hava Meydanı gelirinin sadece yüzde
8idir, 443 milyon dolar kâr etmiştir Devlet Hava Meydanları. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Nerede, nerede?
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Bu, büyük bir
başarıdır. Emeği geçen herkesi kutluyoruz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ankara dış
hatlardan mı, nereden etmiştir?
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla)
Yap-işlet-devret...
CAVİT ARI (Antalya) Nereden bahsediyorsunuz,
nereden?
BAŞKAN Evet, teşekkür ederiz Sayın
Karaman, süreniz bitti.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Ya boş ver! Sayın
Karaman, bizi kandıramazsın sen.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Yüzde 96
sapmışsınız.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Ek süre verecektiniz.
BAŞKAN Ben size bir dakika süre ekledim.
Teşekkür ederim.
SÜLEYMAN KARAMAN (Devamla) Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar; Komisyon sıralarından
alkışlar)
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayemde
alkışlıyorlar!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ya komisyon
alkışlamaz, yeni bir moda mı bu? Yeni bir moda herhâlde.
Başkan, eski köye yeni adet oldu. Başkan, biz
alkışlarız, sen alkışlama.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Bak, benim sayemde
alkışlıyorlar, benim sayemde alkışlıyorlar!
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, bir
saniye
Değerli arkadaşlarım, gürültüyü bir keselim, Sayın
Akçay'ın bir söz talebi oldu.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Başkan, eski köyde
yeni adet oldu.
BAŞKAN Sayın Türkkan, Sayın Akçaya
söz verdim
Değerli arkadaşlar, bir Sayın Grup
Başkan Vekiline söz verdim, herkes konuşuyor. Böyle bir tablo yok.
Rica ediyorum arkadaşlar, birbirimize saygılı olalım.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Görmedik Sayın
Başkanım, tabii ki.
BAŞKAN Buyurun Sayın Akçay.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
54.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 57nci
Hükûmetin gerçekleştirdiği yapısal reformlarla Türkiye
Cumhuriyetinin iftihar edeceği bir Hükûmet olduğuna ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugünkü görüşmeler esnasında bazı
konuşmacı arkadaşlarımız kürsüde görüşlerini
ifade ederken zaman zaman 57nci Hükûmet Dönemine atıfta bulundular. Ona
ilişkin bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, 57nci Hükûmet, 1999
ve 2002 yılları arasında, üç buçuk yıl devam eden,
Türkiye'nin en uzun ömürlü koalisyon Hükûmetidir; bir. Ayrıca, Türkiye'nin
en reformist hükûmetlerinden biridir, bilhassa koalisyonlar dönemi
bakımından. Son derece bozuk bir finans ve mali yapı devralarak
sağlam bir finans ve mali yapı devretmiştir. Ayrıca, pek
çok yapısal reform yapılmış, uygun küresel ortamda siyasi
bedeli ödenmiş bir Türkiye devretmiştir.
Sadece başlıklar hâlinde saymak bile uzun
dakikalar ve saatler alabilecek bu yapısal reformların bazı
önemli gördüğümüz başlıklarını sayacak olursak: Merkez
Bankasının özerk hâle getirilmesi, bankacılık reformu, kamu
bankalarının yeniden düzenlenmesi, kamu finansmanı ve borç
yönetiminin düzenlenmesi, görev zararlarının tasfiyesi. Bu çerçevede,
97 adet, görev zararlarına ilişkin kararname yürürlükten
kaldırılmıştır ve bu görev zararları tasfiye
edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bütçe ve harcamaya
ilişkin düzenlemelerle, yatırım ortamının
iyileştirilmesiyle, kamu proje stokunun rasyonalizasyonuyla; bireysel
emeklilik, işsizlik sigortası, birtakım tarım reformu,
çiftçi kayıt sisteminin getirilmesiyle; enerji piyasalarının
düzenlenmesiyle, kamu ihale sistemine ilişkin temel bir yapılandırmayla;
çeşitli, sağlık alanında ve yapılarda güvenliklerin
sağlanmasıyla -ve daha sayabileceğimiz pek çok,
demokratikleşmeye, Medeni Kanuna, memurlara, sendikaya ve bir dizi
yapıların sahibi- Türkiye Cumhuriyeti'nin iftihar edeceği bir
Hükûmet olmuştur. Bu hatırlatmayı da yaptım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Ben de teşekkür ederim.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
(Devam)
1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2011-2014 ve 2015-2016
Yılları Denetimine İlişkin Raporlarının Devlet
Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun
2015-2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2011-2016 Yıllarına Ait Bölümleri ile
Raporların Bu Bölümlerine Yapılan İtirazlar ve Komisyonun
Görüşü (3/21, 22, 23, 24, 25, 26, 27) (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, gruplar
adına konuşmalar sona erdi.
Şimdi şahıslar adına 2
arkadaşımıza söz vereceğiz.
Grubu olmayan partilerimize de söz vereceğimi
ifade etmiştim ama eğer buradalarsa -ben şu anda göremiyor
olabilirim- bana bilgi verirlerse onlara da şahıslar adına
sözlerden sonra söz vereceğim.
Şahıslar adına ilk söz İzmir
Milletvekilimiz Sayın Atila Sertele aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Sertel, süreniz on dakika.
ATİLA SERTEL (İzmir) Sayın
Başkanım, kıymetli arkadaşlarım; Sayın Grup
Başkan Vekilimiz Özgür Özele teşekkür ediyorum, söz
hakkını bana verdi. Bu eksik kalan bir hadisenin tamamlanması
için, bir yol açımı için teşekkür ettiğimi bir kez daha
ifade etmek istiyorum.
Bir teşekkürüm de Sayıştaya.
Gerçekten uğraşıyorlar ve gerçekten iyi raporlar
hazırlıyorlar fakat hazırlanan raporlar, son dönemde, bir grup
tarafından eleniyor, o elenenleri ancak biz okuyabiliyoruz;
okuduklarımızı da buradan aktarıyoruz, arkadaşlar bağırıyorlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Elekçiler de burada
mı?
ATİLA SERTEL (Devamla) Yani, burada bizim
arkadaşlarımızın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
konuşan arkadaşlarımızın verdikleri rakamlar ve
iddialar tamamen doğru ve bu, Sayıştay raporlarından
alınan donelerle ortaya konuluyor, hiç kimse kendi niyetini ya da kendi
rakamını söylemiyor. Sayıştayın müfettişlerinin
hazırladığı rakamları okudukları için,
anladıkları için, geliyorlar burada anladıklarını aktarıyorlar.
Ama okumayanlar, ama anlamak istemeyenler bu işi yine anlamıyor ve
biz bir türlü anlatamıyoruz. Zaten Sen ne anlatırsan anlat senin
anlattıkların karşıdakinin anladığı
kadardır. derler.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sizin için de geçerli
aynı şey. Sizin anladığınızı nereden
bileceğiz?
BAŞKAN Sayın Özel, rica ediyorum...
ATİLA SERTEL (Devamla) Şimdi, Sayın
Başkan Milletvekillerinin yazılı sorularına on beş
gün içinde yanıt veriyor KİTler. dedi. Bunu TRT adına kabul
etmek mümkün değil. Bizim sorduğumuz soruların hiçbirine TRT
yanıt vermiyor. Burada yüce Meclise şikâyet ediyorum: Biz TRTyi
denetlemiyoruz arkadaşlar. Bedri Bey de, herkes de burada, yukarıda
Allah var, aşağıda da kullar var, milletvekilleri var, TRT de
var. (AK PARTİ sıralarından Allah her yerde var. sesleri)
KİTlerin kalkınmasını, AK
PARTİ dönemindeki durumunu, geçmiş hükûmetler dönemindeki durumunu
herkes biliyor. Yani KİTler nasıl peşkeş çekiliyor, ne
oluyor, bunu herkes değerlendirecek.
Ama ben, TRTde kaldığım yerden devam
edeyim arkadaşlar. TRT öyle bir kurum ki hak eden insanları, yani
bizi bırakın, hadi muhalefeti bırakın
Ben soruyorum AK
PARTİ Grubuna: Kaç milletvekilini konuk olarak aldı da TRT -kendi
arkadaşlarımızın görüşlerini bir yana
bıraktı- AK PARTİ iktidarının gidişatıyla
ilgili kaç milletvekiliyle röportaj yaptı? Soruyorum. Bakın, ama TRT
bir aklıevveli çıkarıyor. Bu aklıevvel Doçent Doktor Teyfur
Erdoğdu. Onu RTÜKe şikâyet ettim. Adam TRT 1de diyor ki: Ben, çok
fazla, rüyamda Peygamberi, Allahı ve Kâbeyi görüyorum. Bir gün odaya
girdim, Kâbe örtüsü var. Ya, hakikaten nereden buluyor TRT bu manyakları
ya? (CHP sıralarından alkışlar) Nereden buluyor, ben
soruyorum. Yani inanılmaz bir şey.
Bakın, arkadaşlar, TRT aynı zamanda
çok yanlış bir uygulamayı da yaptı. Hani diyor ya AKP
iktidarı Biz FETÖye karşı mücadele ediyoruz, FETÖye karşı
şöyle yaptık, FETÖye karşı böyle yaptık. Hakikaten
yıpratmak için söylemiyorum, Nevzat Bey iyi dinlesin beni,
şarkıdan, türküden bahsetti, ona bir şarkı
söyleyeceğim şimdi, görecek. Gülenin güftelediği, o terör
örgütünün FETÖnün başı olan Gülenin güftelediği
şarkı TRT ekranlarında çaldı. Ne zaman çaldı biliyor
musunuz arkadaşlar? 24 Haziran seçimlerine iki gün kala, 22 Haziran günü,
güftelediği şarkı çaldı. Şarkının adı
Bulanlar Hakkı Buldu diye yazdı, altına da Güfte: Fetullah
Gülen yazdı. Bundan haberiniz var mı?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Var.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Var tabii.
ATİLA SERTEL (Devamla) Niye TRTyle ilgili
soruşturma açılmadı? Herhangi bir televizyonda Fetullah Gülenin
ismi yazılmış olsaydı, Halk TVde, TELE 1de, KRTde, CNN
Türkte, Kanal Dde, nerede olursa olsun o televizyonu mutlaka mahkûm
ederdiniz, kapatma cihetine giderdiniz. Yalan mı? İnsan utanır
yani ben bunları söylerken gerçekten utanıyorum.
Bakın, arkadaşlar, TRT aynı zamanda
sansürcü. Birçok şarkıyı, birçok şarkıcıyı
sansür etti yani 12 Eylül dönemini arattı. 142 Türkçe, 66 Kürtçe
şarkıyı yasakladı TRT. Mesela Sılanın bir
şarkısını yasakladı, Müstehcen diye bir şarkısını
yasakladı. Adı Müstehcen diye yasakladı, içinde ne
yazdığı önemli değil. Sılanın Yan Benimle
şarkısını yasakladı. Bütün dünya dinliyor, konserleri
doluyor, bizim TRT bunu yasaklıyor. Hadi Yan Benimle Müstehcen oldu,
yasakladınız, peki Selim Bölükbaşının Dere Akayi
Deresini TRT niye yasakladı? Sansürcü TRT, yasakçı TRT. Yani Nevzat
Bey, bunları bil.
Şimdi, memleketin birinde milletvekilleri bir
heyet olarak bir gölün kenarına gidiyorlar bir kurumdan
çağrılı olarak. Göl kenarında beraber sohbet ederken
flamingolar geziyor orada, -böyle uzun bacaklı, beyaz gagalı filan-
Yahu, bunlar ne? diyor milletvekili. Diyorlar ki: O flamingo. Peki, bunu
kim besliyor? diyor. Ya bu flamingolar kendi doğal ortamı
içerisinde yaşıyorlar. diyor. Peki, bunlar yeniyor mu? diyor.
Yok, onlar yenmez. diyor. E o zaman niye besliyorlar? diyor. Şimdi, bu
hikâye aynen doğru ama bir başka ülkede, burada değil. Sözüm
meclisten dışarı, kimse yanlış anlamasın. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, bütün bunları bilmeyen, okumayan
insanların gelip burada ahkâm kesmesini anlamak mümkün değil.
Bakın, ben gazeteciyim ve gazeteci olarak da
çok açık ve net sordum ve soruyorum: İzmirde TRTnin 10 adet
silahı kayboldu arkadaşlar, güvenliğin kullandığı
10 adet silah kayboldu. Bu silahların konusu bana geldi, araştırdım,
doğrulattım; hakikaten kayıp. Gündeme getirdim, basın
açıklaması yaptım, TRTdekiler hiç yalanlamadılar Evet,
silahlar kayıp. dediler. Peki, ne olacak? dedim, TRT Genel Müdürüne de
sorduk. Ya, bir kurumdan 10 silah çıkıyor, maazallah gitseler, o silahla
birini vursalar TRT katil de olacak yani TRTnin silahıyla vuracaklar.
Böyle bir şeyi sordum, araştırdılar
taraştırdılar, dediler ki: Güvenlik şube müdürü ile birini
açığa aldık. Bir ay açıkta kaldı bu arkadaşlar,
bir ay sonra görevlerine iade edildiler. Sordum Silahlar bulundu mu? Silahlar
gene yok. 10 silah kayıp; hiçbir soruşturma yok, hiçbir şey yok.
Başıbozuk, sistemsiz, düzensiz, ilkesiz
Böyle bir yapı ya,
böyle bir yapı, ne anlatayım daha size?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
İsmail Cem zamanında da öyleydi.
ATİLA SERTEL (Devamla) Ve çok açık ve
net, diyor ki işte bir arkadaş: Ya, elektrik paylarından birer
lira
Yazıklar olsun ya, ne birer lirası ya? 2015 yılında
bu fakir fukara halktan topladıkları elektrik payı 843 milyon lira,
2016 yılında 793 milyon lira, 2017de 690 milyon lira yani trilyon
lira. Bu fakir halktan topluyorsunuz siz ya, garibandan topluyorsunuz ya.
Bandrol ücreti olarak 2015te 679 milyon topladınız, 2016da 962
milyon, 2017de 1 milyar 472 milyon para topladınız.
Reklam gelirleri arttı. Ne arttı ya? 17
tane kanal var, aldıkları reklama bak: 2015 yılında 100
milyon lira. Gelirinin yüzde 86sını elektrikten, bandrolden alan bir
kuruma, halkın cebine elini sokmuş bir kuruma, bütün gelirlerini
halktan emen bir kuruma, böyle bir yapıya nasıl
Başarılı. denir ya arkadaş, nasıl
Başarılı. denir?
Sonra, bakın diyorlar ki: Dış
yapımlara para harcanmıyor. Biraz önce söyledim Miraç Kandiline
900 bin lira ödediler. diye. Bakın, okuyorum: Dirilişe her hafta 1
milyon 100 bin lira ödemişler 2016da. Muna isimli filme 1 milyon lira
ödemişler ve bu film TRTde gösterime girmedi arkadaşlar, gösterime;
1 milyon lira uçtu gitti, yazık. 14 milyon 650 bin liraya bir film daha
çekmişler, 2007 yılından beri gösterime girmedi. Filinta diye
bir hikâye vardı 56 bölümlük, sezon finali yaptı; bölüm
başına 850 bin lira verdiler. Milat diye bir dizi yaptılar,
750 bin lira. Say say bitmez.
Arkadaşlar, vicdan var, hukuk var, adalet var
ve insanların da beyni var. Ben beyinlere seslenmek istiyorum, beyni olan
beni anlar. Bu kadar basit.
Teşekkür ediyorum. (CHP, HDP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahıslar adına son söz
talebi Kırıkkale Milletvekilimiz Sayın Ramazan Cana aittir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Can.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
KİT Komisyonunun KİTlerle ilgili
raporlarına yapılan itiraz sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna gelen bütçelerle ilgili söz almış bulunmaktayım.
TRT, Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü,
Devlet Hava Meydanları İşletmesi, Atatürk Orman Çiftliği,
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve Devlet
Demiryolları Türkiyenin en güzide kuruluşlarından. Özellikle
Devlet Demiryollarıyla ilgili cumhuriyetin kuruluşunda ciddi bir
hamle Gazi Mustafa Kemal Atatürkün liderliğinde başlamış
ve ondan sonra devam ettirilememiş. Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğanın riyasetinde ikinci hamle başladı. Bunda
emeği geçen bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Netice itibarıyla ciddi yatırımlar yapılmıştır.
Hızlı tren ve Türkiyedeki ana arterleri birbirine bağlama
noktasında inşallah 2020 yılında da ciddi mesafe
alınacak. Devlet Hava Meydanlarının yatırımları
hakeza, Atatürk Orman Çiftliğine yapılan yatırımlar ve
Toplu Konut İdaresi
Özellikle son dönemde estetik üzerine ve fiyat
anlamında, piyasayı oluşturma anlamında da Toplu Konut
İdaresinin güzel hizmetleri olmuştur, teşekkür ediyoruz.
TRTyle ilgili burada bir sürü şeyden
bahsedildi. TRT son dönemde ciddi manada -Kürtçe yayınlar, Arapça
yayınlar, belgeseller, müzik kanalları- güzel yatırımlar
yaptı. Burada TRTyle ilgili itiraz edilirken dikkatimi çeken bir nokta,
dizilere ödenen fiyatlardan bahsedildi. Acaba dizilere ödenen fiyatlara mı
itiraz ediliyor, yoksa dizilerin içeriğinin yerli ve millî olmasına
mı itiraz ediliyor? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
İçeriğine
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) TRTyi kel
Alinin bağına çevirdiniz be! Hâlâ savunuyorsunuz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) TRT çiftlik olmuş
Ramazan Bey, çiftlik, çiftlik! İbrahim Erenin çiftliği olmuş
TRT!
RAMAZAN CAN (Devamla) TRT
çocuklarımızın geleceğine, yerli ve millî olarak güzel,
eğitici öğretici ciddi derecede yatırımlar
yapmıştır.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Millî tarafı
kalmamış, Osman Öcalanı televizyona çıkarmış.
Daha ne millîsi ya!
RAMAZAN CAN (Devamla) Netice itibarıyla her
kurum eleştirilebilir, hiçbir kurum eleştiriden ari değildir.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Ramazan Bey, muhatap olma.
RAMAZAN CAN (Devamla) Ama geleneklerimize
göreneklerimize, yerli ve millî olmaya da dikkat eden
kurumlarımızın yaşatılması önemlidir diye
düşünüyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Osman Öcalanı
çıkarırken yerli ve millî miydi?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Ramazan Bey, muhatap olma sen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Osman Öcalanı
çıkarırken hem yerli hem millî miydi, nasıldı? Onu anlat.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya)
Kırmızı bültenle arandığından haberi yokmuş!
Sizin neden haberiniz var, dünyadan haberiniz yok!
RAMAZAN CAN (Devamla) Bütün gruplar bu bütçelerle
ilgili konuşmaları da kamuoyuyla paylaştı, Genel Kurulun
takdirine arz etti. Özellikle KİT Komisyon Başkanımız
Mustafa Savaş, grup sözcülerimiz Mustafa Esgin, Süleyman Karaman, Nevzat
Ceylan ağabeyimizin beyanlarına iştirak ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özel, bir söz talebiniz
oldu, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
55.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
Sayıştay raporlarında tespit edilen eksikliklerin gündeme
getirilmesinin ve gerekli suç duyurularında bulunarak yolsuzluklardan bu
millet adına hesap sorulmasının Meclisin başlıca
görevi olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, on
beş yıl sonra ilk kez böyle bir oturum gerçekleşti, çok
önemliydi. Altı yıldır KİT Komisyon raporları
kesinleşemiyordu, onun kesinleşmesinin önündeki bir engel bertaraf
ediliyor. Sayıştay bu Meclisin, Meclis adına denetim yapan
elidir; bu milletin elidir, vicdanıdır, aklıdır.
Sayıştay, bu millete Meclisin verdiği sözü tutmasına olanak
tanıyan, bu Meclisin namusudur. Sayıştay raporlarında
tespit edilen eksiklikleri gündeme getirmek, varsa açıklanamayan
meselelerin üstüne gitmek ve gerekli suç duyurularında bulunarak
yolsuzluklardan bu millet adına hesap sormak da bu Meclisin başlıca
görevidir, yasama kadar önemli denetim görevinin gereğidir.
Bu noktada, eğer bir ülkede yolsuzluklarla
ilgili veya hepimizin vergilerinin harcanmasıyla ilgili yani devletin alan
sağ eli ile veren şefkatli sol elinin dengesiyle ilgili birileri
harama, birileri haksızlığa, yolsuzluğa
bulaşmışsa, parayı doğru harcamamışsa bunun
hesabı sorulurken bunu yerlilik, millîlik veya inanç ekseninde kategorik
bir savunmaya sokarak hamaset üzerinden bu meseleye bir koruma zırhı
yerleştirirseniz, yaptığınız iş sadece
hırsızı, yolsuzu korumak, kollamak olmaz;
yaptığınız iş aynı zamanda, savunduğunuz
değerleri değersizleştirmek olur, buna dikkat etmek lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Böylesine özel bir gündemin,
özel bir gündemin, özel bir oturumun sonunda Efendim, bu kadar para çarçur
edildi ama, 1 tane bölüme milyon TLler verildi ama, sen bunun parasında
değil, yerlisinde, millîsinde
deyip, bir hamasetle buna alkış
alıp bu haksızlığa, bu israfa kategorik olarak bir
zırh örüyorsan senin yaptığın iş
hırsızı güçlendirir millî değerler, yerli değerler
dediğin değerleri de değersizleştirir, yerlerde süründürür.
Herkes buna dikkat etsin.
Bugünkü görüşmelerde başta
şahsınıza, tüm Grup Başkan Vekillerimize, tüm grup
müdürlerimize -hep beraber bunlar oldu- ve KİT Komisyonunun parti
ayırmadan bütün üyelerine, emek veren bütün bürokratlara ve özellikle
Sayıştayın emekçilerine teşekkür ediyoruz. Bundan sonra bu
görüşmelerin her yıl zamanında yapılması
noktasındaki ortak sorumluluğumuzu hatırlatarak saygılar
sunuyoruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan.
56.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Sayıştayın, KİT Komisyonunun ve Parlamentonun bir bütün
hâlinde çalışmasının ülke kaynaklarına sahip
çıkılması açısından önemli olduğuna ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi gecenin bu saatinde saygıyla,
muhabbetle tekrar selamlıyorum.
Tabii, biz de grubumuz adına yapılan
konuşmaların tamamında KİTlerin denetimi
açısından Meclisimizde gerek KİT Komisyonunun gerekse Genel
Kurulun çalışmalarının önemine vurgu
yapmıştık. Tabii bu çalışmalar olacak ve biz de bugüne
kadar olmayışından dolayı Keşke olsaydı. diye
temennimizi ifade ediyoruz. Bundan sonra gerek Kamu Denetçiliği Kurumunun
raporu gerekse Sayıştay raporu, KİT raporu konusunda
bunların her yıl, süresinde, zamanında görüşülmesi
gerektiğine inanıyoruz ve biz de taahhüt ediyoruz. Kaldı ki on
yedi yıldan beri bu raporların Meclis Genel Kurulunda
görüşülemiyor olması tek başına AK PARTİ Grubumuzun
engellemiş olduğu bir husus değildir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Aa! Bu ne ya!
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Muhalefet mi
engelledi?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Kaldı ki İç
Tüzük gereği bunların önlenebilmesi mümkün değildir.
Bu bağlamda, sistemimizin
çalışması, Sayıştayımızın, KİT
Komisyonumuzun, Parlamentomuzun bir bütün hâlinde çalışması
kesinlikle beytülmale, ülkemizin kaynaklarına sahip çıkmak
açısından önemlidir. Bunların denetimi son tahlilde milletimize
kazandıracaktır. Milletimize kazandıracak bu KİT raporunun
görüşülmesine vesile olan Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve diğer tüm
gruplara teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
(Devam)
1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2011-2014 ve 2015-2016
Yılları Denetimine İlişkin Raporlarının Devlet
Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun
2015-2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2011-2016 Yıllarına Ait Bölümleri ile
Raporların Bu Bölümlerine Yapılan İtirazlar ve Komisyonun
Görüşü (3/21, 22, 23, 24, 25, 26, 27) (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu raporlarının itiraz edilen
bölümleri ve raporlara yapılan itirazlar ile Komisyonun görüşüne
ilişkin genel görüşme tamamlanmıştır.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Levent Gökün, Anayasada ve kanunlarda belirtilen konularda Türkiye Büyük
Millet Meclisinin denetim görevini yerine getirmesinin esas olduğuna
ilişkin konuşması
BAŞKAN Ben de bir iki şey söylemek
isterim.
Bir devletin saygınlığı ve bir
sistemin işleyişiyle ilgili kamuda herkes tarafından
oluşturulacak vicdan o sistemin denetlenmesiyle mümkündür. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin denetim görevini yerine getirmesi, hele Anayasada ve
kanunlarda belirtilen konularda bunları hiç aksatmadan yerine getirmesi
esastır ve asıl olmalıdır.
Ben bugün uzun aralardan sonra ilk defa
görüşülen KİT Komisyonu raporlarının müzakerelerine
Başkanlık etmekten de büyük bir mutluluk duydum. Bir denetimin
sergilenmesi açısından sayın milletvekillerimizin
görüşlerinin ifadesine de olağanüstü bir hoşgörüyle, herkese
serbestlik tanıdığıma da inanıyorum. Umuyorum ve
diliyorum ki emsal olan bu görüşme, bundan sonra, öteki yıllarda bir
rehber niteliğinde ülkemizdeki denetimler konusunda esas olacaktır.
Önemli bir iş yapılmıştır bugün. Ben de bütün
milletvekillerine teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, birleşime on
dakika ara veriyorum. Sayın Grup Başkan Vekillerini odama bekliyorum.
Kapanma
Saati: 00.17
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 00.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Levent GÖK
KÂTİP
ÜYELER: Barış KARADENİZ (Sinop), Emine Sare AYDIN YILMAZ
(İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
(Devam)
1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonunun, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 2011-2014 ve 2015-2016
Yılları Denetimine İlişkin Raporlarının Devlet
Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011-2016, Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğünün 2011-2016, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun
2015-2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
2011-2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2011-2016 Yıllarına Ait Bölümleri ile
Raporların Bu Bölümlerine Yapılan İtirazlar ve Komisyonun
Görüşü (3/21, 22, 23, 24, 25, 26, 27) (S. Sayısı: 143) (Devam)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, az önce
de ifade ettiğim gibi Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu
raporlarının itiraz edilen bölümleri ve raporlara yapılan
itirazlar ile Komisyonun görüşüne ilişkin genel görüşmeyi
tamamlamıştık.
Komisyonun görüşü, yapılan
itirazların reddedilerek daha önce ibraz edilen Devlet Hava
Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011 ila 2016, Çay
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün 2011 ila 2016, Atatürk Orman
Çiftliği Müdürlüğünün 2011 ila 2016, Türkiye Radyo-Televizyon
Kurumunun 2015 ila 2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
2011 ila 2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011 ila 2016 yılları
hesap ve işlemlerinin ibra edilmesi şeklindedir.
Şimdi itiraza konu edilen kuruluşlar ve
hesap yıllarına ilişkin Komisyon görüşünü 3346
sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile Fonların Türkiye
Büyük Millet Meclisince Denetlenmesinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun
8inci maddesine göre ayrı ayrı oylarınıza
sunacağım.
Değerli milletvekilleri, Devlet Hava
Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011 yılı
hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Devlet Hava Meydanları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2012 yılı hesap ve işlemlerinin ibra
edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Devlet Hava Meydanları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2013 yılı hesap ve işlemlerinin ibra
edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Devlet Hava Meydanları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2014 yılı hesap ve işlemlerinin ibra
edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Devlet Hava Meydanları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2015 yılı hesap ve işlemlerinin ibra
edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Devlet Hava Meydanları İşletmesi
Genel Müdürlüğünün 2016 yılı hesap ve işlemlerinin ibra
edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün
2011 yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin
Komisyon görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün
2012 yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin
Komisyon görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün
2013 yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin
Komisyon görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün
2014 yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin
Komisyon görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün
2015 yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin
Komisyon görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğünün
2016 yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin
Komisyon görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün 2011
yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon
görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün 2012
yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon
görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün 2013
yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon
görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün 2014
yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon
görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün 2015
yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon
görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğünün 2016
yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon
görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun 2015 yılı
hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun 2016
yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon
görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Toplu Konut İdaresi
Başkanlığının 2011 yılı hesap ve
işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Toplu Konut İdaresi
Başkanlığının 2012 yılı hesap ve
işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Toplu Konut İdaresi
Başkanlığının 2013 yılı hesap ve
işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Toplu Konut İdaresi
Başkanlığının 2014 yılı hesap ve
işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Toplu Konut İdaresi
Başkanlığının 2015 yılı hesap ve
işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
2016 yılı hesap ve işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin
Komisyon görüşünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011 yılı hesap ve
işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2012 yılı hesap ve
işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2013 yılı hesap ve
işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2014 yılı hesap ve
işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2015 yılı hesap ve
işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları
İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2016 yılı hesap ve
işlemlerinin ibra edilmesine ilişkin Komisyon görüşünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu şekilde, Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu raporlarının itiraz edilen
bölümlerine konu kamu iktisadi teşebbüslerine ilişkin Komisyon
görüşüyle ilgili oylamalar sonucunda Devlet Hava Meydanları
İşletmesi Genel Müdürlüğünün 2011 ila 2016, Çay İşletmeleri
Genel Müdürlüğünün 2011 ila 2016, Atatürk Orman Çiftliği
Müdürlüğünün 2011 ila 2016, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun 2015 ve
2016, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının 2011 ila
2016 ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi Genel
Müdürlüğünün 2011 ila 2016 yılları yönetim kurulları ibra
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bir iki
arkadaşımıza söz verdikten sonra finali yapacağız. Söz
verdiğim için, bekleyen arkadaşlarımızın, 4
arkadaşımızın 60a göre söz taleplerini karşılayacağım.
Sayın Aygun, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
57.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan
Aygunun, 3üncü Türkiye Tarım ve Orman Şûrası tavsiye
kararlarında sorunlara ve çözüm önerilerine yönelik tek bir cümlenin
bulunmadığına ilişkin açıklaması
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
3üncü Türkiye Tarım ve Orman Şûrası
yapıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan şûradaki
konuşmasında tarım kredi faizlerinin yüksek olduğunu
belirtmiştir. Tarım Bakanı ise Çiftçinin gündeminde 3 konu var,
bunlar; girdiler, destekler ve borçlar. diye konuşmuştur. Ancak bu
açıklamalar ile şûranın tavsiye kararları arasında bir
paralellik yoktur. Tavsiye kararlarında bu sorunlara ve çözüm önerilerine
yönelik tek bir cümle dahi bulunmamaktadır. Sayın Bakan, şûra
tavsiye kararları sonrasında iki ayrı yol haritası planlanarak
bir eylem planı hazırlanacağını belirtmiştir. Ne
var ki tavsiye kararlarında çiftçinin girdi maliyetleri olan mazot, gübre,
ilaç, yem, tohum maliyetleri ve faizlerin çözümüne yönelik bir ifade yer
almamakta ve çiftçinin sorunlarına çözüm olması mümkün değildir.
Zaten bizler alıştık, Birinci 100
Günlük Eylem Planı, İkinci 100 Günlük Eylem Planı; sizler
sözleri suya yazıyorsunuz ve unutuyorsunuz. Gelin hep birlikte çiftçinin
girdi maliyetlerini aşağı çekecek doğru destekleme modeli
ve borçlar sorununu Mecliste çözelim ve sağlıklı, güvenli
gıda üretiminin önünü hep birlikte açalım diyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yılmaz
58.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmazın, 18
Temmuzda Düzce ili ve ilçelerinde meydana gelen sel ve heyelanın yol
açtığı mağduriyetin giderilmediğine ilişkin
açıklaması
ÜMİT YILMAZ (Düzce) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
18 Temmuz tarihinde Düzcenin Akçakoca, Cumayeri,
Gümüşova ilçeleri başta olmak üzere birçok noktasında sel ve
heyelan felaketi meydana gelmiştir. Bu felaketlerin neticesinde başta
çiftçilerimiz olmak üzere bölgede faaliyet gösteren tüm esnafımız
doğrudan etkilenmiştir. Felaketten sonra bölgeyi ziyaret eden
bakanlarımız ve kurum amirleri çiftçilerimizin ve
esnafımızın banka borçlarının ve tarım krediye
olan borçlarının erteleneceği ve yeni kredi
imkânlarının sağlanacağını ifade ettiler ancak
geçen süre zarfında çiftçilerimizin tarım krediye ve Ziraat
Bankasına olan borçları ertelenmemiştir. Esnafımızdan
sadece 55-60 kişiye kredi çıkartılmış,
esnafımızın da kredi borçlarına yönelik bir girişim
söz konusu olmamıştır.
Buradan vatandaşa yardımcı
olacağının sözünü veren yetkililere sesleniyorum: Sözünüzün
gereğini yerine getirip bir an önce çiftçimiz ve
esnafımızın borçlarını erteleyin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kılavuz
59.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuzun,
bazı belediyelerde işçilerin işten çıkarılmasıyla
yaşanılan mağduriyetlerin giderilebilmesi için kadroya
alınmayan işçilerimizin haklarının teslim edilmesinin
zaruret olduğuna ilişkin açıklaması
OLCAY KILAVUZ (Mersin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Son günlerde bazı belediyelerde basit
gerekçelerle binlerce işçi kardeşimiz işten
çıkartılmaktadır. Kısa bir mesajla yahut bir telefonla
işten çıkarılan işçilerimizin yaşadığı
sıkıntılar hepimizi derinden yaralamaktadır.
Hâlihazırda çalışan kardeşlerimiz ise böylesi
baskıcı bir psikolojik ortamda çalışma mücadelesi veriyor.
Ailelerine rızık temin etmekten başka bir derdi olmayan
işçilerimize yapılan bu zulüm hiçbir siyasi, insani, vicdani
gerekçeyle açıklanamaz. Bu konuda yaşanan mağduriyetlerin ve
eşitsizliklerin giderilmesi için kadroya alınmayan tüm
işçilerimizin haklarının teslim edilmesi bir zarurettir. Bu
karışık durumun giderilmesi için, Hükûmetimizin kamuda
çalışan tüm işçilere ve sözleşmeli memurlara kadro vererek
meseleyi kökünden çözmesi herkesin beklentisidir.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Son olarak Sayın Girgin
60.- Muğla Milletvekili Süleyman Girginin,
Ermenek, Kozlu, Şirvan, Soma başta olmak üzere maden
katliamlarında yitirilen işçileri saygıyla
andığına, madenlerde dayıbaşılık
mekanizmasının lağvedilmesi, ton başına üretim
sisteminden vazgeçilmesi ve denetimlerin işçi örgütlerine açık olarak
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Eski bir maden işçisi olarak Ermenek, Kozlu,
Şirvan, Soma ve birçok maden ocağında, maden katliamlarında
yitirdiğimiz işçilerimizi saygıyla anıyor; işçi
sağlığını ve doğayı korumayı hedef
alan, kamu eliyle işletilen bir madencilik yaratma mücadelemizi
onların anısına ithaf ediyorum.
Madenlerde dayıbaşılık
mekanizması lağvedilmelidir, ton başına üretim sisteminden
vazgeçilmelidir. Hâlihazırda üretime devam eden bütün madenlerin, sunulan
plan ve projelerle, fiiliyattaki üretim sürecine uygunluğu acilen
denetlenmeli, bu denetimler işçi örgütlerine açık
olmalıdır. Maden havzalarımızın, maden
işçilerinin direniş tarihinden aldığı feyzle emek cehennemine
karşı bir direniş yatağına er ya da geç
dönüştürüleceği inancıyla selam olsun tüm maden emekçilerine.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, bugün
önemli bir görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmeye katkı
sağlayan tüm siyasi parti gruplarına, konuşmalarını
yapan tüm değerli milletvekillerimize, Değerli Komisyonumuza,
toplantımıza iştirak eden kamu kuruluşu temsilcilerimize ve
bu saatlere kadar Mecliste bizlere yardımcı olan Kanunlar
Başkanlığına, tüm arkadaşlarımıza, tüm
Meclis çalışanlarımıza ayrı ayrı teşekkür
ediyorum.
Alınan karar gereğince, kanun teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek üzere 5 Aralık 2019 Perşembe günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.54