TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
28inci
Birleşim
9
Aralık 2019 Pazartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Teklifleri
1.- 2020
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/278) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 129)
2.- 2018
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277), 2018
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifine İlişkin
Olarak Hazırlanan 2018 Yılı Genel Uygunluk Bildirimi ile 2018
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 189 Adet
Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporu, 2018 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2018 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/871), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2018
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/881) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 130)
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili
Pervin Buldanın 129 sıra sayılı 2020 Yılı Bütçe
Kanun Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
2.- Ankara
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İzmir Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlunun 129 sıra sayılı 2020
Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018
Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde CHP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
4.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, İstanbul Milletvekili Nurettin Caniklinin
129 sıra sayılı 2020 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 130
sıra sayılı 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin
tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
5.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, İstanbul Milletvekili Nurettin Caniklinin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
6.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, İstanbul Milletvekili Nurettin Caniklinin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması
7.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, İstanbul Milletvekili Nurettin Caniklinin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Kriterlerini kaybetmişler. ifadesine istinaden söz
talebinde bulunduğuna ve talebinin haksız olmadığına
ilişkin açıklaması
8.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın 129 sıra sayılı
2020 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018
Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde yürütme adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve kayyum
atamalarıyla ilgili sözlerinin mesnetsiz, hayal ürünü, hukuksuz ve
asılsız olduğuna ilişkin açıklaması
9.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, Cumhurbaşkanı Yardımcısı
Fuat Oktayın 129 sıra sayılı 2020 Yılı Bütçe
Kanun Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde yürütme adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
10.- Ankara
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, saray denilen yerin milletin
evi olduğuna, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın da
milletvekillerinin de millete hesap vereceğine ve AK PARTİ iktidarlarının on
yedi yıldır bu hesabı alnının akıyla
verdiğine ilişkin açıklaması
11.-
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın,
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç ile Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
12.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine, yürütmenin yargı üzerinde
tahakküm kurduğuna ve yapılan konuşmaların tarihe birer
belge olarak geçtiğine ilişkin açıklaması
13.- Ankara
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Kürt
düşmanısınız. sözünü reddettiklerine ve asıl
meselenin terör olduğuna ilişkin açıklaması
14.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Türkiyede yaşayan
farklı kimliklerin, kültürlerin, ana dillerin geleceği ortak hâle
getirilmek isteniyorsa mevcut politikalardan vazgeçilmesi ve çözüm
yollarının birlikte bulunması gerektiğine ilişkin
açıklaması
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Nurettin Caniklinin, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoçun yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.-
İstanbul Milletvekili Nurettin Caniklinin, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoçun yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle
tekraren konuşması
9 Aralık 2019 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.03
BAŞKAN: Mustafa
ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Burcu
KÖKSAL(Afyonkarahisar), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
28inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündemimize göre, 2020 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Teklifinin görüşmelerine başlayacağız.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi
(1/278) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 129) (x)
2.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Teklifi (1/277), 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Teklifine İlişkin Olarak Hazırlanan 2018 Yılı Genel
Uygunluk Bildirimi ile 2018 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporu, 189 Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay
Denetim Raporu, 2018 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve
2018 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/871), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca
Hazırlanan 2018 Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim
Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/881) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 130) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, Komisyon Raporları
129 ve 130 sıra sayılarıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Görüşmelerimizin hayırlı
olmasını Cenab-ı Haktan diliyorum.
Şimdi, yürütme adına bütçe sunuş
konuşmasını yapmak üzere Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Sayın Fuat Oktaya söz vereceğim.
Buyurun Sayın Oktay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; sizleri Sayın
Cumhurbaşkanımız ve şahsım adına sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
24 Ekimdeki sunuşumuzun akabinde, 6-29
Kasım 2019 tarihleri arasında gerçekleşen yoğun
çalışmalar sonucunda, 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Teklifi ile 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifine yönelik
Plan ve Bütçe Komisyonunda gerçekleştirilen görüşmeler
tamamlanmıştır. Otuz yedi gün boyunca harcadıkları
emek ve verdikleri yoğun mesai nedeniyle Plan ve Bütçe Komisyonumuzun
Değerli Başkan ve üyelerine, çalışanlarına, sürecin
verimli şekilde geçirilmesine katkı sağlayan Bakan
arkadaşlarıma ve kamu kurumlarımızın kıymetli
temsilcilerine teşekkür ediyorum.
Bugün, 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanunu Teklifi ve 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Teklifinin Meclis Genel Kurulunda görüşülmesine başlıyoruz.
Millî iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütçe
görüşmelerinin, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Kabinesinin
vizyonunu ortaya koyması ve milletimiz önünde hesap verme mecrası
olarak bir büyük fırsat olduğuna inanıyoruz.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin 2nci ve AK PARTİ
hükûmetlerinin 18inci bütçesi olan 2020 yılı merkezî yönetim
bütçesinin devletimize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyorum.
Ekonomide yaşanan dalgalanmalar,
yaptırım tehditleri ya da bölgesel belirsizlikler Türkiyeyi
hedeflerinden uzaklaştırmamış, aksine bizleri hedeflerimize
daha sıkı sarılmaya yöneltmiştir. 2020 yılı bütçesi,
bu doğrultuda, On Birinci Kalkınma Planı ve Yeni Ekonomi
Programı hedeflerini merkeze alan, her alanda gelişmeyi öngören,
sanayicimizin, esnafımızın çiftçimizin,
çalışanlarımızın, öğrencilerimizin,
gençlerimizin, kadınlarımızın,
çocuklarımızın, kısacası 82 milyon, hepimizin
bütçesidir. 2020 yılı bütçesini, toplumumuzun tüm kesimlerini
kapsayan, sürdürülebilir ekonomik kalkınma ve toplumsal refah
artışı için bir fırsat olarak görüyoruz. Bu kapsamda, bugün
küresel ekonomideki son gelişmeler, Türkiye ekonomisinde genel görünüm,
merkezî yönetim bütçemize dair gelişmeler, öngörüler ve yine, bu çerçevede
2018 yılı merkezî yönetim kesin hesabı, 2019 yılı
merkezî yönetim bütçe gerçekleşmeleri, 2020 yılı merkezî yönetim
bütçesi, gelir politikaları ve uygulamalarından bahsedeceğim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe sunuşumuza ilk olarak içinde bulunduğumuz
küresel ekonomik görünüme değinerek başlamak istiyorum. 2020
yılında küresel büyüme açısından ılımlı bir
toparlanma beklenmektedir.
2018 yılında başlayan iktisadi
faaliyetteki yavaşlama eğilimi, Amerika Birleşik Devletleri ve
Çinin istikrarsız ilişkisi, Brexite
dair belirsizliklerin her geçen gün farklı bir boyutuyla öne
çıkmasına bağlı olarak küresel ticaret hacmi
zayıflamış ve küresel büyümeye dair endişeler 2019
yılında da devam etmiştir. Küresel ekonomi, ticari ve jeopolitik
gerginliklerin yanı sıra, uluslararası ekonomik ve ticari
iş birliğinin geleceğine yönelik belirsizliklerdeki artış
yatırımcı güvenini ve küresel ticari gelişmeleri olumsuz
etkilemiştir.
Bu çerçevede, 2018
yılında küresel büyüme yüzde 3,8den yüzde 3,6ya gerileyerek ivme
kaybetmiştir. 2018 yılında gelişmekte olan ekonomilerde,
gelişmiş ülke ekonomilerine göre daha zayıf bir iktisadi
faaliyet gözlenmiştir. Bununla birlikte, 2019 yılının
ikinci çeyreğinden itibaren gelişmiş ekonomilerde uygulanmaya
başlayan nispeten daha gevşek para politikaları küresel
ekonomiyi desteklemeye başlamıştır.
Diğer taraftan, 2019
yılı ikinci çeyreğinde küresel ticarete ilişkin
kaygıların yeniden tırmanması ve ayrıca, Orta
Doğu kaynaklı jeopolitik risklerin belirginleşmesi, yıl
genelinde büyümeye yönelik risklerin artmasına neden olmuştur. Bu
çerçevede, küresel ekonomik büyümenin küresel kriz sonrasındaki en
düşük seviyeye gerileyerek yıl sonunda yüzde 3 olarak
gerçekleşmesi öngörülmektedir.
Ülkemizin de
aralarında bulunduğu gelişmekte olan ekonomilerde küresel
ticaret savaşları nedeniyle korumacılık eğilimlerinin
artması, güven ve yatırım ortamının
zayıflaması ve Çinde görülen belirgin ekonomik yavaşlama 2018 yılında
olduğu gibi 2019 yılında da sürmüştür. Gelişmiş
ülkelerde göreli gevşek olarak uygulanmaya başlanan para
politikasının da etkisiyle 2020 yılında gelişmekte
olan ekonomilere yönelik sermaye akımlarının artması ve
bunun da büyümeyi olumlu yönde desteklemesi öngörülmektedir. Bu çerçevede, 2018
yılında yüzde 4,5 oranında büyüyen gelişmekte olan
ekonomilerin büyüme oranlarının 2019 yılında yüzde 3,9
oranına gerilese de 2020 yılında tekrar yüzde 4,5 seviyelerine
çıkması ve ortalama olarak yüzde 4,6 oranında büyümesi
beklenmektedir. Gelişmiş ekonomilerde bu yıl ve önümüzdeki
yıl büyüme oranının yüzde 1,7 olması beklenmektedir.
Geçtiğimiz dönem ortalamalarına göre söz konusu düşük büyüme beklentisi,
başta ticari gerilimler kaynaklı olmak üzere dış talebin
zayıflamasına bağlı olarak öne çıkmaktadır. Güçlü
seyreden istihdam gelişmelerine rağmen, Amerika Birleşik
Devletlerinin ticaret anlaşmazlıkları büyüme üzerinde
baskı oluşturmakta, ticaret savaşının etkileri birçok
sektöre yayılmaktadır. Bu doğrultuda, Amerika büyümesinin 2018
yılındaki yüzde 2,9 seviyesinden kademeli olarak
aşağıya inmesi ve 2019 ve 2020 yıllarında
sırasıyla yüzde 2,4 ve yüzde 2,1 olması beklenmektedir.
Avro bölgesinde ekonomik büyüme 2018 yılı
ortasından itibaren yavaşlamış ve 2019
yılının ilk yarısında da zayıf bir performans
göstermiştir. İhracat kanalındaki yavaşlama otomotiv
sektörü başta olmak üzere sanayi üretimine
yansımıştır. Brexit sürecindeki dalgalı seyrin
getirdiği belirsizlikle birlikte, avro bölgesinin büyümesinin 2019
yılında yüzde 1,2 seviyesinde kalması beklenmektedir. Buna
rağmen, 2020 yılında beklenen göreli olumlu küresel atmosfere
bağlı olarak, avro bölgesinde ekonominin hafifçe
toparlanacağı ve yüzde 1,4 oranında büyüme kaydedeceği
öngörülmektedir. Sonuç olarak küresel ekonomik büyümenin, destekleyici
politikalar ve iktisadi faaliyette beklenen canlanmayla birlikte 2020
yılında 2019a kıyasla bir miktar daha yüksek olması ve
yüzde 3,4e yükselmesi tahmin edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
küresel büyümeyi etkileyen en önemli faktör ticaret hacmine yönelik
gelişmelerdir. Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasında artan
ticaret tansiyonunun olumsuz etkileri, küresel ticaret hacmindeki
artışı sınırlandırmakta ve buna bağlı
olarak tüm dünyada korumacı politikaların artış göstermesi
küresel büyüme oranlarını baskılamaktadır. Bunun önemli bir
sonucu olarak, 2018 yılında yüzde 3,6 oranında artan
dış ticaret hacminin 2019 yılında yüzde 1,1; 2020
yılında ise iyileşme göstererek yüzde 3,2 oranında artması
beklenmektedir.
Finansal kırgınlıkların
yükseldiği mevcut küresel ortamda büyümeyi desteklemek amacıyla,
gelişmiş ülke merkez bankaları genişletici para
politikaları uygulamaktadır. Bu para politikası duruşunun
2020 yılında da devam etmesi beklenmektedir. Nitekim, Amerika Merkez
Bankası FED 2008 yılı sonrasında, ilk kez 2019
yılı Temmuz ayında faiz indirimine gitmiş, eylül ve ekim
aylarında da faiz indirimlerine devam ederek genişletici para politikasını
sürdürmüştür. FEDin 2020 yılında da faiz indirimine
gidebileceği, Avrupa Merkez Bankasının politika faizlerinin de
sıfır seviyelerine yakın kalmaya devam edeceği
değerlendirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2018 yılında işsizlik oranı, küresel
düzeyde yüzde 5 olarak gerçekleşmiştir. Genç işsizliğin
yanı sıra, eğitim ve gelir düzeylerindeki eşitsizliklere de
bağlı olarak iş gücü piyasasının gerektirdiği
becerilere uygun, yeterli iş gücünün olmaması küresel iş gücü
piyasasının kronik problemleri arasında öne
çıkmaktadır.
Küresel büyümede öngörülen zayıflama, aynı
zamanda talebi de olumsuz etkileyerek enflasyon oranlarının
düşük seviyelerde kalmasına neden olmaktadır. Buna
bağlı olarak petrol fiyatları düşük bir seyir izlemektedir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bizde niye yükseliyor
Başkanım?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Önümüzdeki dönemde de küresel enflasyon oranının yatay bir seyir
izlemesi beklenmektedir. 2018 yılında gelişmiş ekonomilerde
yüzde 2 olarak gerçekleşen ortalama enflasyonun, 2019 yılında
yüzde 1,5 oranında gerçekleşmesi tahmin edilmektedir. 2018
yılında yüzde 4,8 olan yükselen ve gelişmekte olan ekonomilerin
enflasyon oranının ise 2019 yılında yüzde 4,7 olarak
gerçekleşmesi öngörülmektedir.
2019 yılı başlarında petrol
piyasaları arz yönlü olarak baskılanmış ve fiyatlar
yukarı yönlü hareket etmiştir. İran ve Venezuela
yaptırımlarının yanı sıra, Libyada artan
çatışmalar ile OPEC ve Rusya başta olmak üzere OPEC
dışı bazı ülkelerin üretim kısıntısı
kararını yürürlüğe koyması neticesinde brent petrolün
varil fiyatı 70 dolar seviyesini aşmıştır. Ancak
mayıs ayıyla birlikte ticaret savaşı geriliminin yeniden
tırmanması, talep yönlü endişeleri tetikleyerek petrol
fiyatlarını aşağı yönlü
baskılamıştır. Ticaret belirsizliklerinin sürmesi ve
ekonomik aktivitede küresel düzeyde devam etmesi beklenen yavaşlamaya
bağlı olarak talebin ve üretimin düşmesi petrol
fiyatlarının önümüzdeki dönemde de aşağı yönlü hareket
etmesini sağlayabilecek faktörler olarak öne çıkmaktadır.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bize
yansıması olacak mı Başkan?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Orta Doğudaki petrol üreticilerine yönelik jeopolitik risklerin
artması ve Amerikanın kaya petrolü üretiminde yavaşlamanın
devam etmesi petrol fiyatları üzerinde arz tarafından yukarı
yönlü riskler olarak değerlendirilmektedir. Bütün bu
değerlendirmelerin sonucunda, ortalama petrol fiyatlarının 2019
yılında 61,8 Amerikan doları, 2020 yılında ise 60
Amerikan dolarının altında olması beklenmektedir. Bununla
birlikte, petrol üretici ülkelerce yeni arz
kısıtlamalarının gündeme getirilmesi 2019 yılı
tahminleri üzerinde yukarı yönlü risk oluşturmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ekonomimizin küresel büyüme ve ticarete bağlı
dış talepteki toparlanma beklentisiyle genişletici para
politikalarından olumlu etkilenmesi beklenmektedir. Diğer taraftan,
küresel finans piyasalarında ortaya çıkabilecek dalgalanmalar ve
petrol fiyatlarında meydana gelebilecek yukarı yönlü hareketler
Türkiye ekonomisinde cari işlemler dengesi ve enflasyon üzerinde risk
oluşturabilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye ekonomisindeki gelişmelere geçmeden önce, son on
yedi yılda gerçekleştirdiğimiz temel icraatlardan ve
hizmetlerden bazılarına çok kısaca değinmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi,
ekonomideki başarılarımızın arkasında bütçe
disiplinindeki istikrarlı duruşumuz bulunmaktadır. 2002
yılında yüzde 11,2 olan bütçe açığını 2018
yılı sonunda yüzde 2ye indirmiş durumdayız. Böylece, vergi
gelirlerimizi daha etkin harcayabileceğimiz bir mali yapıya
kavuşmuş durumdayız. Bu sayede oluşturduğumuz mali
alanla büyüme ve istihdamın desteklenmesinin yanı sıra,
başta ulaştırma, AR-GE, eğitim ve sağlık gibi
ekonomik ve sosyal alanlarda büyük altyapı yatırımlarına
imza atarak önemli gelişmeleri gerçekleştirdik. 20032018 döneminde
yıllık ortalama yüzde 5,6 oranında büyüme sağlayarak
ekonomi genelinde toplamda 9,8 milyon, yıllık ortalama olarak ise
yaklaşık 610 bin yeni istihdam oluşturduk.
AR-GE harcamalarının millî gelir
içerisindeki payını 2002 yılındaki yüzde 0,51den 2018
yılında yüzde 1,03yükselttik. Söz konusu harcama tutarı, 2002
yılında toplamda 1,8 milyar lira iken 2018 yılında toplam
38,5 milyar liraya çıkmıştır.
Başta ulaştırma olmak üzere pek çok
alanda önemli altyapı yatırımları oluşturduk. Bu
çerçevede, havalimanı sayımızı 56ya, bölünmüş yol
uzunluğumuzu 2019 yılı Kasım ayı itibarıyla
27.123 kilometreye yükseltirken yine, daha önce kullanımda olmayan hızlı
trenlerin kullanımı için 1.213 kilometrelik hat oluşturmuş
durumdayız.
Derslik sayısını toplamda 343 binden
721 bine çıkararak ilköğretimde derslik başına düşen
öğrenci sayısını 36dan 24e indirdik.
10 bin kişiye düşen hastane
yatağı sayısını 24,8den 27,9a çıkarırken
nitelikli yatak sayısını da 19 binden 145 bine yükselttik.
Sağlık yatırımlarımızın sonucunda, bin
canlı doğumda bebek ölüm hızını 31,5ten 6,8e; 100
bin canlı doğumda anne ölüm oranını ise 64ten 13,6ya
geriletmiş olduk.
Söz konusu kazanımlarımıza imkân
tanıyan bütçe disiplinine yönelik istikrarlı tutumumuzu, büyümeye ve
refaha daha fazla destek olmasını sağlayacak şekilde ortaya
koymaktayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde Türkiye ekonomisine
ilişkin gelişmeleri sizlere aktarmak istiyorum. Ülkemiz, son on yedi
yılda sadece ekonomik değil siyasi anlamda da dünyada
ağırlığını hissettirmeye başlamış
ve dünyanın bölgesel güç merkezlerinden biri hâline gelmiştir. Bu
durum, aynı zamanda ülkemizin siyasi ve iktisadi rakiplerinin dikkatinden
kaçmamış ve yapılan bilinçli hamlelerle, ülkemiz çok sayıda
iç ve dış siyasi ve iktisadi şoklarla karşı
karşıya kalmıştır. Bunların son örneği,
geçtiğimiz yıl ağustos ayında başlayan spekülatif kur
saldırılarıdır. Ancak her türlü açık tehdit ve
baskıya rağmen, Sayın Cumhurbaşkanımızın
liderliğinde Hükûmetimizin kararlı tutumuyla saldırılara
boyun eğilmemiş ve alınan tedbirlerle bu şoklar etkisiz
hâle getirilmiştir. Şokların neticesinde yükselen enflasyonla
oldukça kararlı bir mücadele ortaya konulmuş,
halkımızın desteği alınarak beklentiler iyi yönetilmiş
ve enflasyonda belirli bir düşüş gerçekleştirilerek fiyat
artışında katılaşmanın önüne geçilmiştir.
Mali disiplinden taviz vermeden, vergi indirimleri, istihdam teşvikleri ve
kredi programlarıyla ekonomik büyüme desteklenmiştir. Uygulanan
dış ticaret politikaları ve alınan tedbirlerle
ithalatın kompozisyonu ihracatı destekleyecek şekilde
değişmeye başlamış, turizm gelirlerinin
desteğiyle cari işlemler fazlası veren bir ekonomiye doğru
önemli adımlar atılmıştır. Hane halkı tüketiminin
ve özel sektör sabit yatırım harcamalarının zayıf
kaldığı 2018 yılında bile yüzde 2,8 oranında
büyüme kaydedilmiştir. 2019 yılının ilk yarısında
toparlanmaya başlayan ekonomik aktivitede büyümenin kaynağı, net
ihracat ve kamu harcamaları olmuştur. Özellikle 2019
yılının üçüncü çeyreğinde belirginleşen finansal
şartlardaki iyileşme ve enflasyondaki düşüşle birlikte,
risk primi ve belirsizlikler azalmıştır. Böylece, ekonominin,
genel olarak tüketim harcamaları kaynaklı yüzde 0,9 oranında
büyüyerek üç çeyrek sonra yeniden büyüme patikasına girmesi
sağlanmıştır. İktisadi faaliyetin toparlanmaya
başladığı 2019 yılının üçüncü
çeyreğinde, mevsimsel etkilerden arındırılmış
gayrisafi yurt içi hasıla yüzde 0,4 oranında artarak iki çeyrektir
devam eden pozitif görünümü korumuştur. Son çeyrekte de önemli bir
sıçramayla büyümenin artmasını ve 2019 yılını
yüzde 0,5 oranında pozitif bir büyümeyle kapatmayı öngörüyoruz.
Yeni Ekonomi Programında öngörülen para ve
maliye politikaları koordineli bir biçimde uygulanmaya devam edecektir.
Bunun yanı sıra, yargı reformu stratejisi ve vergi reformu gibi
temel alanlarda öngörülebilirliği güçlendirecek adımlarla ekonomide
yapısal dönüşüm, enflasyonu daha da aşağıya çekerken
ekonominin sürdürülebilir bir büyüme patikasına oturmasına da
yardımcı olacaktır. Bu çerçevede, 2020 yılı büyüme
hedefimiz yüzde 5 olarak belirlenmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; döviz kurlarındaki yükselme sonucu oluşan maliyet
baskısı ve fiyatlama davranışlarında ortaya çıkan
bozulma neticesinde on iki aylık tüketici enflasyonu Ekim 2018de yüzde
25,2 seviyesine ulaşmıştır. Para ve maliye
politikaları arasındaki güçlü koordinasyon, petrol ve diğer
emtia fiyatlarındaki aşağı yönlü hareket, kamu fiyatlama
mekanizmaları ile kur kaynaklı fiyat dalgalanmalarının
tüketici enflasyonu üzerindeki etkisinin yumuşatılması ve
enflasyonla mücadele çerçevesinde gösterilen toplumsal destek neticesinde
enflasyon düşüş eğilimine girmiştir. Bu çerçevede, tüketici
enflasyonu 2018 yılı sonunda Yeni Ekonomi Programı tahminleriyle
uyumlu olarak yüzde 20,3 seviyesine ve 2019 Kasım ayı itibarıyla
da yüzde 10,56 seviyesine gerilemiştir. 2019 yılı sonunda
TÜFEnin, Yeni Ekonomi Programı hedefi olan yüzde 12 seviyesinin
altında gerçekleşmesini öngörmekteyiz.
(İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun
Genel Kurul Salonunu teşrifi sırasında CHP
sıralarından ayakta alkışlar)
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
Yeni Ekonomi Programında öngörülen politikaların hayata
geçirilmesiyle enflasyonun kalıcı olarak düşük, tek haneli
seviyelere indirilmesi temel hedeflerimizdendir. Bu çerçevede, enflasyonun 2020
yılında yüzde 8,5a 2022 yılında ise yüzde 4,9a
düşmesini beklemekteyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel gelişmeler bölümünde değindiğim üzere,
en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa Birliği ekonomisindeki
yavaşlama ihracatımızı olumsuz etkilese de 2018
yılı sonunda genel ticaret sistemine göre 176,9 milyar dolar
seviyesine yükselmiştir. Yıllık ihracatımızın
2019 yılı sonunda 180 milyar doları aşmasını
bekliyoruz. 2020 yılı ihracat hedefimiz ise 190 milyar dolardır.
Seyahat gelirlerinin ise 2019 yılı sonunda
29 milyar dolara ulaşacağını tahmin ediyoruz. Bu çerçevede,
turizmdeki canlanmanın sürmesini beklediğimiz 2020 yılında
da seyahat gelirleri hedefimizi 34,3 milyar dolar olarak öngörmekteyiz.
Cari işlemler dengesinin, Yeni Ekonomi
Programında öngörüldüğü şekliyle 2020 yılında makul
düzeylerde bir açık vermesi beklenmektedir. Enflasyondaki gerilemeyle
birlikte, risk primlerindeki düşüş ve kaliteli sermaye girişleri
için ortamın elverişli hâle gelmesi dış finansmanın
temel belirleyicisi olacaktır. Bu kapsamda, cari işlemler
açığının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranının 2020 yılında yüzde eksi 1,2 olarak
gerçekleşmesi beklenmektedir.
Üretimdeki dönüşüme bağlı olarak
önümüzdeki dönemde yüksek katma değerli ürün ihracatının
artırılmasını da bekliyoruz. Bu durum, aynı zamanda
yerlileştirme yoluyla ithalata olan
bağımlılığın azaltılmasıyla da
desteklenecektir. Seyahat gelirlerinin de önemli derecede artacağı
öngörüsü neticesinde cari işlemler dengesinde kalıcı
iyileşme sağlanacak, dış finansman ihtiyacı azalacak,
dengeli ve sürdürülebilir büyüme eğilimi korunacaktır. Türkiye,
önümüzdeki dönemde de yeni nesil uygulamalarla hızlı ve kolay
ticaretin adresi ve bölgesinde güvenli bir liman olmaya devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2018 yılında yaklaşık 550 bin kişilik
ilave istihdam sağlanmış ve işsizlik oranı yüzde 11
seviyesinde gerçekleşmiştir. Büyümedeki gelişmeler istihdama da
yansımakta, iş gücü piyasamız ekonomideki büyümenin yönünden
etkilenmektedir. Nitekim, 2018 yılının ikinci
yarısında başlayan ekonomik yavaşlama neticesinde,
işsizlik oranının 2019 yılı sonunda yüzde 12,9 olarak
gerçekleşmesi beklenmektedir. Diğer taraftan, 2020 yılında
hedeflenen yüzde 5lik büyümeyle birlikte, iktisadi faaliyette toparlanma ve
bunun sonucunda iş gücüne katılım ve istihdam oranında
iyileşme kaydedilmesi öngörülmektedir. İstihdama yönelik olarak
iktisadi güven ortamının güçlenmesi sonucunda ertelenmiş
yatırımların hayata geçirilmesi ve üretimdeki artışla
birlikte istihdam teşviklerinin etkili bir biçimde uygulanmaya devam
edileceğini ifade etmek isterim. Ayrıca, iş gücü piyasasına
yönelik yapısal adımlar atılacaktır. Bu çerçevede, iş
gücü piyasası deneme ve denkleştirme süresi ve kısmi süreli
çalışma konularının taraflar arasında mutabakatla
esnekleştirilmesi öngörülmektedir.
Kadın istihdamı için 2020
yılında da güçlü bir destek paketini uygulamaya koyacağız.
Kadınların, çalışma hayatına girişini
kolaylaştıracak ve kadın istihdamını yükseltecek esnek
çalışma imkânlarının artırılması; kadın
kooperatiflerinin güçlendirilmesi; çocuk bakım hizmetleri ve ihtiyaca göre
belirlenmiş mesleki eğitim programlarının
yaygınlaştırılması için teşvik
uygulamalarımızı artırarak sürdüreceğiz.
İstihdam teşviklerinin ihtiyaçlara göre
yeniden tasarlanarak hayata geçirilmesi ve gençlerin, iş
dünyasının ihtiyaçlarına uygun mesleki eğitim
programlarına dâhil edilmesi suretiyle genç işsizliğin azaltılmasını
sağlayacağız. Bu çerçevede, istihdamın 2020
yılında 2019 yılına göre 1 milyon 52 bin kişi
artması, işsizlik oranının ise yüzde 11,8e gerilemesi
beklenmektedir. Yeni Ekonomi Programına göre, önümüzdeki üç yılda
istihdamı 3,2 milyon kişi artırarak 2022 yılında
işsizliği yüzde 9,8e indirmeyi hedefliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; merkezî yönetim bütçemize yönelik gelişmelere ve temel
büyüklüklere geçmeden önce, kamu maliyesine yönelik bugüne kadar elde
ettiğimiz kazanımları yine kısaca paylaşmak istiyorum.
Kamu maliyesinde en önemli
kazanımlarımızdan biri, faiz ödemelerinin bütçe içindeki
payını azaltmış olmamızdır. 2002
yılında faiz harcamalarının bütçe giderleri içerisindeki
payı yüzde 43,2 iken 2020 yılı bütçesinde bu oranın yüzde
12,7 seviyesinde kalmasını öngörmekteyiz. Bu çerçevede
oluşturduğumuz mali alanla vatandaşlarımıza hizmet
olarak ayrılan kaynakların miktarını da önemli ölçüde
artırmaktayız. Vergi gelirleri ile faiz giderlerini
karşılaştırdığımızda da yine benzer bir
görünüm ortaya çıkmaktadır. 2002 yılında toplanan her 100
liralık verginin 85,7 lirası faiz harcamalarına giderken 2020
yılı bütçesinde sadece 17,7 lirasının faiz
harcamalarına ayrılacağı tahmin edilmektedir.
Kamu maliyesinin bir diğer önemli
kazanımı ise borç stokunda ciddi oranda bir düşüşün
sağlanmasıdır. 2000li yılların başında
gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde 76,1 seviyesinde
bulunan Avrupa Birliği tanımlı borç stoku seviyesi 2019
yılı ikinci çeyreği itibarıyla yüzde 32,2 seviyesine
inmiştir. Avrupa İstatistik Ofisi verilerine göre aynı dönemde
28 AB üyesi ülkenin borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı
yüzde 80,5 düzeyindedir. 2019 Ekim ayı IMF Küresel Ekonomik Görünüm
Raporuna göre, söz konusu oran gelişmiş ülkeler için yüzde 103,1;
gelişmekte olan ülkeler için ise yüzde 53,3 seviyesinde
bulunmaktadır. Yüzde 32,2yle borç stokumuzun düşük seviyelerde
bulunması maliye politikamızın işlevselliğini önemli
ölçüde artırmıştır. 2019 yılında yüzde 32,8
olması beklenen AB tanımlı genel yönetim borç stokunun gayrisafi
yurt içi hasılaya oranının 2020 yılı itibarıyla
yüzde 33,2 ve Yeni Ekonomi Programı dönemi sonunda ise yüzde 32,3
seviyesine gelmesini hedefliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde bütçede
kazanımlarımızın sürmesine yönelik öngördüğümüz ana
perspektif ve maliye politikalarını aktarmak istiyorum.
Planda verimlilik odağında sanayi
sektörünün itici güç rolünü üstlendiği ihracata dayalı
istikrarlı bir büyüme modeli çerçevesinde hedeflerimizi belirlemiş
durumdayız. Belirlediğimiz büyüme modelinde, bir taraftan
yatırımların üretken alanlara yönlendirilmesi, diğer
taraftan yurt içi tasarrufların artırılması
amaçlanmaktadır. Bu kapsamda, plan dönemi sonunda yurt içi
tasarrufların millî gelire oranının yüzde 30un üzerine
çıkarılmasını hedefliyoruz. Kalkınma planında
yurt içi tasarrufların arttırılması için hane halkı ve
firmaların tasarrufa özendirilmesinin yanında, kamu
tasarruflarının arttırılması ve bu tasarrufların
ekonominin verimli alanlarındaki yatırımlara yönlendirilmesini
öngörmekteyiz. Planda öngörülen büyümeyi destekleyici maliye
politikalarının hayata geçirilebilmesi için program bütçe sistemine
geçilmesinin yanı sıra, maliye politikasının
etkinliğini artırmak için harcamalar gözden geçirilmektedir. Buna ek
olarak vergi adaletini güçlendirecek ve vergi tabanını
genişletecek revizyonların yanı sıra, yerel yönetimlerin öz
gelirlerinin artırılması da öngörüler arasındadır.
Ayrıca, sosyal güvenlik sisteminin güçlendirilmesi için kayıtlı
istihdamın arttırılması, sistemin kapsadığı
nüfusun genişletilmesi ve prim tahsilatlarının
arttırılması sağlanarak emeklilik ve sağlık
harcamalarının kamu maliyesi üzerindeki baskısının
kontrol altında tutulması hedeflenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2020 yılı merkezî yönetim bütçe büyüklüklerine geçmeden
önce, 2020-2022 dönemi Yeni Ekonomi Programındaki kamu maliyesine
ilişkin politika ve öngörüleri ortaya koymak istiyorum. 2018
Ağustosunda yaşanan kur şokundan sonra uygulanan maliye
politikaları, iktisadi faaliyetin yanı sıra cari açık ve
enflasyonla mücadeleyi desteklemiştir. Uygulanan etkin bütçe
politikaları sayesinde 2018 yılında merkezî yönetim bütçe
açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde
2 gibi makul bir seviyede gerçekleşmiştir. 2020-2022 döneminde de
mali disiplini kararlılıkla sürdüreceğiz. Bu kapsamda, bütçenin
gelir performansının yükseltilmesine yönelik sürekli gelir
kaynaklarıyla vergi tahsilatında etkinliğin
artırılması ve ekonomide kayıt
dışılığın azaltılmasını
hedefliyoruz, kaynakların verimli kullanılmasını ve
belirlenen alanlarda tasarrufların artırılmasını
sağlayacak yapısal değişiklikleri hayata geçireceğiz;
böylece kamu borçluluğu düşük düzeylerde tutulmaya devam edilecektir.
Yeni Ekonomi Programının
kapsadığı önümüzdeki üç yıllık dönemde de bütçe
açığının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranının yüzde 3ün altında kalmasını hedefliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde bütçe gerçekleşmeleri
çerçevesinde 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifine
ilişkin bazı büyüklükleri sizlerle paylaşmak istiyorum: 2018
yılında bütçe giderleri 830,8 milyar, bütçe gelirleri 758 milyar,
bütçe açığı 72,8 milyar, faiz dışı fazla 1,1
milyar TL olarak gerçekleşmiştir.
2018 yılı merkezî yönetim bütçe tahmini ve
yıl sonu gerçekleşmelerine bakılacak olursa 2018 yılı
bütçe giderleri bütçe başlangıç tahminine göre yüzde 10,8
oranında, yıl sonu gerçekleşme tahminine göre yüzde 1
oranında artmıştır; buna karşın bütçe
gelirlerimiz bütçe başlangıç tahminine göre yüzde 8,1 oranında,
yıl sonu gerçekleşme tahminine göre yüzde 1,1 oranında
artış göstermiştir. 2018 yılında 72,8 milyar lira
olarak gerçekleşen bütçe açığı başlangıçta
öngörülen açığın 6,9 milyar lira üzerinde, yıl sonu
gerçekleşme tahmini ise 0,7 milyar lira üzerinde
gerçekleşmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2019 yılı merkezî yönetim bütçe
gerçekleşmelerine ilişkin yıl sonu beklentilerimiz ise şu
şekildedir: 2019 yılında merkezî yönetim bütçe giderlerinin
992,4 milyar, merkezî yönetim bütçe gelirlerinin 867,4 milyar, bütçe
açığının 125 milyar, faiz dışı
açığın 21,9 milyar TL olarak gerçekleşeceğini tahmin
etmekteyiz. 2019 yıl sonu bütçe açığının 125 milyar
lirayla bütçe başlangıç hedefinin 44,4 milyar lira üzerinde
gerçekleşeceğini beklemekteyiz. Bu açığın, millî
gelire oranının ise yüzde 2,9 olacağını öngörmekteyiz.
Bütçe giderlerinin detaylarına bakacak olursak;
2019 yılında -rakamları yaklaşık olarak veriyorum-
personel giderlerinin 250 milyar, sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi
giderlerinin 44 milyar, mal ve hizmet alım giderlerinin 78 milyar, cari
transferlerin 397 milyar, sermaye giderlerinin 75 milyar, sermaye
transferlerinin 15 milyar, borç verme giderlerinin 29 milyar ve faiz giderlerinin
103 milyar TL olarak gerçekleşmesini beklemekteyiz. 2019
yılında, vergi gelirlerinin ise yaklaşık 668 milyar lira,
vergi dışı gelirlerin ise yaklaşık 200 milyar lira
olacağını öngörmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde, sizlere 2020 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi hakkında bazı bilgiler vermek
istiyorum. 2020 yılı bütçemizde; bütçe giderleri 1 trilyon 95,5
milyar, faiz hariç giderler 956,5 milyar, bütçe gelirleri 956,6 milyar vergi
gelirleri 784,6 milyar ve bütçe açığı 138,9 milyar olarak
öngörülmektedir. 2020 yılı bütçe giderlerinin ekonomik
sınıflandırmaya göre dağılımı ise; personel
giderleri 282,5 milyar, sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderleri
48,1 milyar, mal ve hizmet alımı giderleri 75,6 milyar, cari
transferler 451,1 milyar, sermaye giderleri 56,6 milyar, sermaye transferleri
6,8 milyar, borç verme giderleri 27,1 milyar, yedek ödenekler 8,8 milyar ve
faiz giderleri 138,9 milyar olarak öngörülmektedir. 2020 yılında
merkezî yönetim bütçe gelirlerinin 2019 yılı gelir hedefine göre,
yüzde 10,3 artışla 956,6 milyar lira, vergi gelirlerinin yüzde 17,5
oranında artarak 784,6 milyar lira, vergi dışı gelirlerin ise
172 milyar liraya ulaşacağını tahmin etmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçelerimiz ekonomimizdeki gelişmelere göre şekillendirdiğimiz
maliye politikalarımızın bir yansımasıdır. Bu
çerçevede 2020 yılı bütçemiz ekonomide öngördüğümüz dengelenme,
disiplin ve değişim yaklaşımımıza uygun olarak
hazırlanmıştır. Ekonomide dengelenme çerçevesinde elde
ettiğimiz kazanımların geliştirilmesi, üretim ve verimlilik
odaklı sürdürülebilir büyümeyle adaletli paylaşımın tesisi
2020 yılı bütçemizin temel amacıdır. 2020 yılı
bütçesi de önceki 17 bütçemizde olduğu gibi bir hizmet bütçesi olacaktır.
Faiz ödemelerinin bütçe içindeki payı azalırken vatandaşa hizmet
olarak gidecek ödemelerin payının artması
sağlanacaktır. Bütçedeki kaynaklarımız
vatandaşlarımızın ihtiyaç duyduğu hizmetlerin
karşılanmasında kullanılacaktır. Yeni Ekonomi
Programında öngördüğümüz şekilde bütçenin sağlam ve
sürdürülebilir gelirlere dayanması, toplanan gelirlerin ise
vatandaşlarımıza hizmeti esas alan bir anlayışla
kullanılması en temel önceliğimiz olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin beşerî kapasitesinin güçlenmesine yönelik tüm
kademelerde kapsayıcı ve kaliteli eğitim hamlesiyle bilgiyi
ekonomik ve sosyal faydaya dönüştüren, teknoloji kullanımına ve
üretime yatkın, nitelikli ve mutlu bireylerin yetiştirilmesi her
zaman temel önceliğimiz olmuştur.
Hükûmetlerimiz döneminde temel kamu hizmeti olarak
gördüğümüz eğitim hizmetlerine yaygın ve erişilebilir
olması doğrultusunda önemli ilerlemeler
sağlanmıştır. Öğretmen sayıları arttırılmış,
başta kız çocukları ve dezavantajlı öğrenciler olmak
üzere eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranlarında
artış sağlanmış ve derslik başına düşen
öğrenci sayısı önemli ölçüde azalmıştır.
Eğitime ilişkin hareket noktamız,
güçlü öğretmen güçlü gelecektir. Eğitim bizim için her zaman bir ülke
ve millet ödevi olmuştur. 2020 yılı bütçemizde de eğitime
her zamanki gibi büyük önem vermekteyiz. Eğitime
ayırdığımız bütçe kaynaklarını 2020
yılında 176,1 milyar liraya çıkarıyoruz. Böylelikle bütçe
giderlerinin yaklaşık yüzde 16,1ini tek başına
eğitime ayırıyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bütçemizde eğitimin her kademesinde
niteliğin arttırılmasına yönelik tekli eğitime
geçilmesi, okul öncesi eğitimin
yaygınlaştırılması, mesleki ve teknik eğitim
atölye ve laboratuvarlarının modernizasyonu, tasarım ve beceri
atölyelerinin kurulması, öğretmenlerin mesleki gelişimlerinin
desteklenmesine yönelik yapacağımız yatırımlar 2020
yılında ön plana çıkacaktır. Buna ilaveten, 2020
yılı bütçemizden öğrencilerimize doğrudan nakdî ve ayni
olarak önemli destekler sağlamaya devam ediyoruz. Bu kapsamda tahsis
edilen ödenek tutarı 26,4 milyar liradır. 2 milyon öğrencimizin
faydalandığı burs ve eğitim kredisi için 12,5 milyar lira,
1milyon 315 bin öğrencimizin faydalandığı taşımalı
eğitim ve yemek yardımı programı için 4,5 milyar lira, 403
bin engelli evladımızın faydalanacağı eğitim
programları için yaklaşık 3,7 milyar lira, öğrencilerimize
destekleme ve yetiştirme kursu çerçevesinde 1,8 milyar lira, özel okullara
giden yaklaşık 260 bin öğrencimize eğitim desteği
kapsamında 804 milyon lira, pansiyonlarda barınan 353 bin
öğrencimize barınma desteği olarak 1,2 milyar lira,
üniversitelerde harcı kaldırmamız sonucunda 2 milyon 186 bin
üniversite öğrencisi için üniversitelerimize 602 milyon lira, ücretsiz kitap
desteği kapsamında 1,3 milyar lira destek verilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekleştirmiş olduğumuz reformlarla
vatandaşlarımıza sunduğumuz sağlık hizmetlerinin
kalitesini artırıyor ve her bir vatandaşımız için
ulaşılabilir hâle getiriyoruz. Toplumumuzda sağlıklı
nesillerin yetişmesi için sağlık alanındaki
harcamalarımızı da yıllara sâri olarak yükselttik.
Sağlığa, 2020 yılı bütçesinde 188,6 milyar lira kaynak
ayırıyor olacağız. Böylece, 2002 yılında yüzde
11,3 olan sağlık harcamalarının bütçe içerisindeki
payını 2020 yılında yüzde 17,2ye çıkarıyoruz. Bu
kapsamda, 2020 yılında tedavi harcamaları için 98,4 milyar, ilaç
harcamaları için 47,3 milyar, aile hekimliği için 10,5 milyar lira
kaynak ayırmış durumdayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2020 yılında özel sektörün yenilikçi ve üretken
yatırımlarını teşvik edecek altyapı
yatırımlarını desteklemeye devam edeceğiz. Bu
çerçevede, 2020 yılında merkezî yönetim bütçesinden
yatırımlara 64,1 milyar lira kaynak ayırdık.
Yerel yönetimlere verdiğimiz önem
doğrultusunda, iktidarımız döneminde, yerel yönetimlere bütçeden
ayrılan kaynakları da arttırmış durumdayız. Bu
kapsamda, büyükşehir ve diğer belediyelerimiz ile özel idarelerimize
ayırdığımız kaynağı 2019 yılı
bütçesine göre yüzde 18,2 artırarak 97,3 milyar lira seviyesine
ulaştırıyoruz.
Ekonomi politikalarımızın önemli
eksenlerinden birisini de bölgesel ve kırsal kalkınma
oluşturmaktadır. Hükûmetlerimiz döneminde özel amaçlı bölgesel
ve kırsal kalkınma projelerine önceki dönemlere göre çok daha fazla
kaynak ayırdık, ayırmaya da devam ediyoruz. Köylerin
altyapısını güçlendirmek amacıyla oluşturduğumuz
KÖYDES Projesi için 1,5 milyar lira, belediyelerin su ve kanalizasyon
altyapılarını güçlendirmek amacıyla oluşturduğumuz
SUKAP projesi için 837 milyon, sokak aydınlatmaları için 2,4 milyar
lira kaynak ayırıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sosyal yardımlar alanında reform olarak
nitelendirebileceğimiz birçok yeni uygulamayı hayata geçirdik ve
sosyal yardım programlarını çeşitlendirdik. Bu kapsamda,
2020 yılı bütçemizde sosyal harcamalar için
ayırdığımız kaynak miktarını 69,5 milyar
liraya çıkardık. Bu tutar 2020 yılı bütçesinin yüzde
6,3üne denk gelmektedir. 2002 yılında bu oran yüzde 1,3 ve ayrılan
kaynak ise sadece 1,6 milyar liraydı. 2020 yılında, ödeme gücü
olmayan vatandaşlarımızın sağlık giderlerini
karşılamak amacıyla 13,4 milyar lira, 65 yaş üstü
yaşlılarımız, bakıma ihtiyacı olan engelli
vatandaşlarımız ve engelli vatandaşlarımızın
yakınlarına bağlanan aylıklar kapsamında 11,6 milyar
lira, engelli vatandaşlarımızın evde bakımına
destek amacıyla 9,4 milyar lira, yoksul ailelere elektrik tüketimi
desteği kapsamında 1,8 milyar lira, ekonomik yoksunluk içinde olan
çocuk ve gençlerimizin aileleri yanında yetişmelerine imkân
sağlayan sosyal ve ekonomik destek ödemeleri için 1,6 milyar lira kaynak
ayırdık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kadının konumunun güçlendirilmesi temel
politikalarımızdan birisidir. Bu kapsamda eğitim,
sağlık, ekonomi, karar alma mekanizmalarına katılım
temel eksenleri üzerine inşa edilen Kadının Güçlenmesi Strateji
Belgesi ve Eylem Planını uygulamaya devam ediyoruz. Kadın
girişimciliğini geliştirmeye yönelik olarak kadın
kooperatifçiliğini destekleme konusunda yeni adımlar atıyoruz,
81 ilimizde kadın kooperatifçiliği çalışma gruplarını
oluşturmuş durumdayız. Teşvik ve desteklerimizin de
etkisiyle 2023 yılında kadın istihdam oranını yüzde
34e, kadın iş gücüne katılım oranını ise yüzde
38,5 seviyesine yükseltmeyi hedefliyoruz.
Kadına yönelik şiddete karşı
mücadelemizi sıfır tolerans anlayışıyla
sürdürüyoruz. Bu çerçevede Mercan Seferberliğini başlatarak Aile,
Çalışma ve Sosyal Hizmetler, Adalet, İçişleri, Millî
Eğitim, Sağlık Bakanlıklarımız ve Diyanet İşleri
Başkanlığımızla bir araya gelerek 2020-2021
Koordinasyon Planımızı da hazırlamış
durumdayız. 81 ilde hizmete açtığımız şiddeti
önleme ve izleme merkezlerinden bugüne kadar toplamda 514 bin kişi
yararlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; istikbalimizin teminatı gençlerimizin serbest
zamanlarının değerlendirilmesi, kişisel ve sosyal
gelişimin desteklenmesi, zararlı alışkanlıklardan
korunması ve karar alma süreçlerine aktif katılımlarına
imkân sağlanmasına yönelik çalışmalarımız da yine
aralıksız olarak devam etmektedir.
Gençlerimize
bağımlılığın her türüyle mücadele hakkında
seminer ve eğitimler verilmekte, bağımlılıkla mücadele
konusunda projeler desteklenmektedir.
Üniversite öğrencilerimizin ekonomik olarak
desteklenmesi ve modern ortamlarda barındırılması ile
sağlıklı ve dengeli beslenmelerinin sağlanması için çalışmalarımız
sürdürülmektedir.
Spor alanında ise stadyumlar, yüzme
havuzları, gençlik merkezleri, spor salonları, atletizm pistleri ve
benzeri gençlik ve spor tesislerinin yapımı ve mevcut tesislerin
modernizasyonları gerçekleştirilmektedir. Yatırım programında
bulunan 37 adet stadyum, 294 adet spor salonu ve 79 adet yüzme havuzu olmak
üzere 1.220 adet gençlik ve spor tesisi projesinden 962 tanesi tamamlanarak
hizmete sunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tarım ve orman alanı her zaman önem verdiğimiz
alanların başında gelmektedir. Üreticimizin en önemli sorunu
olan mazot kullanımını azaltarak yüzde 90a varan tasarruf
sağlayan yüzde 100 yerli ve çevreci elektrikli traktör prototipini
geliştirdik, buna benzer çalışmalarımızı da
artırmaya devam ediyoruz.
2020 yılında bütçemizden tarım ve
ormana ayırdığımız kaynağı 40,3 milyar
liraya çıkartıyoruz. Bu kapsamda, tarımsal destek
programları için 22 milyar, tarım sektörü yatırım
ödenekleri için 5,1 milyar, tarımsal kredi sübvansiyonu, müdahale
alımları, tarımsal KİTlerin finansmanı ve ihracat
destekleri için 6,3 milyar lira kaynak ayırıyoruz. Tarımsal
destek programları için ayırdığımız
kaynağı 2019 yılı ödeneklerine göre yüzde 36,7
oranında artırarak 22 milyar liraya çıkarmaktayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde artan enerji talebinin sorunsuz
karşılanması amacıyla millî kaynaklarımızın
öncelikli kullanılması hususuna dikkat ederek tüm enerji
kaynaklarımızı milletimizin hizmetine sunmak için
çalışmalar aralıksız devam etmektedir. Bu kapsamda
enerjinin yüksek verimle kullanılması, arz güvenliğinin tahkim
edilmesi ve cari açığın azaltılmasına katkı
sağlanması amacıyla yerli ve yenilenebilir
kaynaklarımızı azami ölçüde değerlendirmekteyiz. Hazardan
İtalyaya uzanan TANAP ile Asyayı Avrupaya bağlayarak bölgede
enerji üssü olma yönündeki iddiamızı gerçekleştirmeye devam
etmekteyiz. Ülkemize ve Avrupaya doğal gaz arz edecek TürkAkım
Projesinin de inşaat ve imalatı tamamlanmıştır. Fatih
ve Yavuz gemilerimiz Doğu Akdenizdeki sondaj faaliyetlerine devam
etmektedir. Millî gemilerimizle 2020 yılı içerisinde 5 kuyu daha
açarak petrol ve doğal gaz arama faaliyetlerine, aktif bir strateji
izlemeye bu alanda devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; reel kesim destekleri için bütçemizden 44,5 milyar lira kaynak
aktarmaktayız. Böylece son iki yıl içinde önemli ölçüde
artırdığımız reel sektör desteklerine 2020
yılında da devam ederek özel sektör aracılığıyla
büyüme stratejimizi sürdürmekteyiz. Büyüme ve istihdam alanlarında olumlu sonuçlarını
hep beraber gördüğümüz sosyal güvenlik işveren prim desteklerine reel
sektör destekleri içerisindeki en büyük payı vermeye devam ediyoruz. Bu
çerçevede, 2020 yılında işletmelerimiz tarafından Sosyal
Güvenlik Kurumuna ödenmesi gereken 25,3 milyar lira tutarındaki
işveren primini bütçemizden karşılamaktayız. Ekonomiyi
canlandırmak için aldığımız tedbirler kapsamında,
hazine destekli kefaletle sağlamış olduğumuz krediler çerçevesinde
2020 yılı bütçesinde 5 milyar lira kaynak ayırdık.
İhracatçımızın rekabet gücünü artırmak amacıyla
bütçeden ihracat destekleri kapsamında 3,8 milyar lira harcamayı
hedefliyoruz.
Tarım ve hayvancılık sektöründe
faaliyet gösteren işletmelerimizin ihtiyaç duyduğu finansmanı
düşük maliyetle karşılaması için Ziraat Bankası aracılığıyla
tarımsal kredilere verdiğimiz faiz destek tutarını
yaklaşık yüzde 23 oranında artırarak 4,2 milyar liraya
çıkarmaktayız.
Esnafımızın finansmana erişimini
sağlamak ve finansman maliyetlerini düşürmek en önemli
önceliklerimizden birisi olmuştur. 2020 yılında bu amaçla Halk
Bankası aracılığıyla
kullandıracağımız esnaf kredileri için faiz desteği
olarak 2,2 milyar lira kaynak ayırdık.
Genç girişimcilerimizin desteklenmesi ve
KOBİlerimizin markalaşması, kurumsallaşması,
dijitalleşmesi, AR-GE faaliyetlerinin geliştirilmesi, üretim
kapasitelerinin artırılması, katma değerli yüksek
teknolojinin KOBİler vasıtasıyla tabana yayılması,
yenilikçi ve rekabetçi bir yapıya ulaşmalarını
sağlamak amacıyla KOSGEB bütçesine 1,4 milyar lira
ayırmaktayız.
Ülkemizde sanayinin gelişmesi ve üretim
kapasitesinin artırılması amacıyla 2020 yılı
bütçesinden Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız
aracılığıyla kullandırılmak üzere teşvik
ödemeleri kapsamında 1 milyar liralık kaynak ayırdık.
Bütçemizden, başta TÜBİTAK olmak üzere,
kamu ve özel sektör AR-GE harcamalarına destek sağlarken, diğer
taraftan vergi ve diğer mevzuat düzenlemeleri vasıtasıyla özel
sektör AR-GE yatırımları için önemli katkı veriyoruz. Bu
amaçlarla 2020 yılı bütçemizde yaklaşık 5,5 milyar lira
kaynak ayırmaktayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, Dijital Türkiye çalışmaları kapsamında
kaynaklarımızı yine verimli kullanarak, teknolojiyi sadece
tüketen değil üreten bir Türkiye olmak için var gücümüzle üretmeye,
kullanmaya ve çalışmaya devam ediyoruz. Bu çerçevede, 9 Aralık
2019 tarihi itibarıyla Dijital Türkiye Platformu üzerinde 44 milyondan
fazla kullanıcı sayısına erişilmiş olup 638 kurum
ve kuruluşa ait toplam 5.115 hizmet sunulmaktadır. Sıfır
Belge Politikası çalışmalarımız kapsamında toplam
111 adet süreç sadeleştirilmiş olup hizmet başına,
vatandaşa verilen kamu hizmeti başına düşen ortalama belge
sayısı 3,8 iken, yaptığımız çalışmalar
neticesinde, talep edilen ortalama belge sayısı 0,34e
düşürülmüştür. Buradaki hedefimiz bunu sıfıra indirmektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yatırımların güvenli ve sürdürülebilir
kaynaklarla finansmanı çerçevesinde yurt içi tasarruf oranının
arttırılması, Hükûmetimizin ekonomi politikasının
önemli bileşenlerinden biridir. Yurt içi tasarrufların arttırılması
yoluyla sürdürülebilir yüksek büyümeyi sağlamayı hedeflemekteyiz. Bu
amaçla attığımız adımlardan biri de 2013
yılı itibarıyla geçiş yaptığımız
bireysel emeklilik sisteminde doğrudan devlet katkısı
sistemidir. 2020 yılında bireysel emeklilik sistemi kapsamında
bütçeden aktarılacak devlet katkı tutarının 5,1 milyar
liraya ulaşmasını öngörüyoruz. Böylece, 2020 yılı
sonunda bütçeden karşılanan toplam devlet katkısı
tutarı 25,6 milyar liraya ulaşmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2002 yılı sonundan bu yana kamu görevlilerimizin
mali ve sosyal haklarında ciddi iyileşmeler sağladık,
onların yaşam standartlarını yükselttik ve yükseltmeye de
devam edeceğiz. 2002-2019 Ekim döneminde kamu görevlilerimizin aylık
ve ücretlerinde enflasyonun oldukça üzerinde artışlar
sağladık. Bu kapsamda aile yardımı ödeneği dâhil en
düşük memur maaşı 2002 Aralık ayında 392 lira iken
2019 Ekim ayında 3.707 liraya çıkarıldı; artış
oranı yüzde 846ya ulaştı. Aile yardımı ödeneği
dâhil ortalama memur maaşı 2002 Aralık ayında 578 lirayken
2019 Ekim ayında 4.483 liraya çıkarıldı; artış
oranı yüzde 676ya ulaştı. Muhtar aylığı 2002
Aralık ayında 97 lira iken 2019 Ekim ayında 2.027 liraya
çıkarıldı; artış oranı yüzde 1.982ye
ulaştı. Güvenlik korucularının ücretleri 2002 Aralık
ayında 236 lira iken 2019 Ekim ayında 2.162 liraya
çıkarıldı; artış oranı yüzde 815e
ulaştı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; demokrasilerde iyi işleyen bir yargı sisteminin
varlığı tartışılmaz bir ihtiyaçtır. Bu,
aynı zamanda sosyal ve ekonomik kalkınmanın da vazgeçilmez
gereğidir. Malumunuz olduğu üzere Yargı Reformu Strateji Belgesi
30 Mayıs 2019 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız
tarafından kamuoyuna açıklanmıştır. Strateji belgesi
toplumsal taleplerin karşılanmasını,
vatandaşlarımızın etkili ve daha kaliteli adalet hizmetini
makul sürede alabilmelerini sağlamak amacıyla
katılımcı bir anlayışla
hazırlanmıştır. Açıklanmasından itibaren belgeye
yönelik yoğun toplumsal ilgi doğru istikamette olduğumuzu
göstermiştir.
Yüce Meclisimizin siz değerli üyelerinin
destekleriyle belgede öngörülen hedeflerin gerçekleştirilmesi
amacıyla hazırlanan birinci yargı paketi
yasalaşmıştır. Bu paket kapsamında birçok yenilik
getirilmiştir. İfade özgürlüğünün güvencesinin
artırılması, soruşturma aşamasındaki tutukluluk
sürelerine azami sınır getirilmesi, hukuk mesleklerine giriş
sınavının getirilmesi, yeni muhakeme ve yargılama
usullerinin getirilmesi ve avukatlara hususi damgalı pasaport verilmesi bu
yeniliklerden sadece bazılarıdır. 2020 yılında da yeni
reform paketleriyle sistemimizi daha güçlü hâle getirmeyi hedeflemekteyiz, bu
konudaki kararlılığımız tamdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sahada ve masada güçlü olmaya dayanan girişimci ve insani
dış politikamızı millî menfaatlerimize, bölgemizin ve dünyanın
barış ve istikrarına, insanımızın refah ve
huzuruna odaklanan bir yaklaşımla uygulamaya devam edeceğiz.
Dünya küresel düzeyde istikrarsızlık, belirsizlik ve ciddi
sınamalarla mücadele halindedir. Böylesi bir ortamda hayata
geçirdiğimiz insani dış politika ve
Cumhurbaşkanımızın Dünya 5ten büyüktür. söylemiyle
küresel sistemin çarpıklıklarına Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi üzerinden yönelttiğimiz eleştiriler dünya
çapında yankı bulmuştur.
Suriyede yaşanan insani krize karşı
yürüttüğümüz açık kapı politikası ve dünya
mazlumlarına her şartta kol kanat geriyor olmamız var olan
ezberleri bozmuştur. Suriye meselesi en hayati dış politika
başlıklarından birisi olarak gündemimizdeki yerini korumaktadır.
Ülkemizde bulunan sığınmacıların ülkelerine gönüllü ve
güvenli geri dönüşleri ancak Suriyenin yeniden huzura, güvene ve
istikrara kavuşmasıyla mümkündür. Barış Pınarı
Harekâtıyla ülkemizin güvenlik endişelerinin giderilmesi, bölge
halkının PKK, YPG/PYD ve DEAŞ baskısından
kurtarılması ve Suriyeli sığınmacıların
ülkelerine güven içerisinde dönmeleri için uygun ortamın
oluşturulması, Suriyenin toprak bütünlüğünün muhafazasına
katkı verilmesi hedeflenmiştir. Bu doğrultuda 4 bin kilometrekareyi
aşkın alanı bilfiil terörden arındırdık ve
sahadaki kararlı duruşumuzu diplomatik hamlelerle perçinledik.
Aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri ve Rusyayla sağlanan
mutabakatlarla harekâtın meşruiyetinin tescil edilmesini ve güvenli
bölgenin tanınmasını sağladık. Barış
Pınarı Harekâtı bölgesinde terörle mücadelemiz bu alanda terör
tamamıyla temizlenene kadar sürecektir. Bu vesileyle tüm
şehitlerimize bir kez daha Allahtan rahmet, gazilerimize
hayırlı ve uzun ömürler diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dış politikada kararlı duruşumuzun bir
diğer örneği Doğu Akdenizde son dönemde tırmanan
hidrokarbon kaynaklarının paylaşım sorununa karşı
ülkemizin izlediği tavizsiz politikadır. Bu konudaki
kararlılığımızı, etkin diplomatik
girişimlerimiz yanında sahada arama faaliyetlerimiz dâhil
uygulamalarımızla da gösteriyoruz. Libyayla
imzaladığımız Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat
Muhtırasıyla karşılıklı iki
kıyıyı dostluk köprüsüyle birbirine bağlamış
durumdayız. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilip Sayın
Cumhurbaşkanımızın onayının ardından Resmî
Gazetede yayımlanan bu anlaşma dün itibarıyla Libya Ulusal
Mutabakat Hükümeti Başkanlık Konseyi tarafından da
onaylanmıştır. Türkiye ne Kıbrısta ne Egede ne de
Doğu Akdenizdeki hak ve çıkarlarından en küçük bir taviz vermeyecektir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ülkemiz bölgede
yaşanan belirsizliklerden yakından etkilenirken Birleşmiş
Milletler, Avrupa Birliği ve NATO gibi kuruluşlar bu süreçte
Türkiyeye karşı üzerlerine düşen sorumluluklarını ne
yazık ki yerine getirmemişlerdir. Tüm bunlara rağmen
Cumhurbaşkanımızın liderliğinde devletimiz kendi
göbeğini kendisi kesmeyi bilmiş, uluslararası alanda söz sahibi,
güçlü bir aktör hâline gelmiştir.
Milletimizin topyekûn desteğiyle yurt içinde ve
yurt dışında terörle kararlılıkla mücadele etmeye
devam ediyoruz. Güvenlik güçlerimiz ve Silahlı Kuvvetlerimizin etkin,
caydırıcı ve saygın nitelikleriyle yurt içinde Kıran
ve yurt dışında Pençe gibi operasyonları başarıyla
sürdürerek terör tehdidini kaynağında yok etmekteyiz.
Türk milletine ihanet eden FETÖ üyeleri gibi yurt
dışına kaçarak kurtulacağını zanneden hainler de
Türk adaletine hesap vermekten kaçamamaktadır. Nerede olurlarsa olsunlar,
bulup adalete teslim etmeye devam edeceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Artık, başka ülkelerin belirlediği
çerçevede değil, kendi menfaatleri çerçevesinde hareket eden, hem masada
hem sahada kazanan bir Türkiye vardır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bundan sonra da bölgemizde ve
dünyada ecdadımızın, medeniyetimizin bize işaret ettiği
insan odaklı politikalarımızı uygulamayı
sürdüreceğiz. Yurt içinde ve yurt dışında terörle
kararlılıkla mücadele etmeye devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; millî güvenliğimizin temini maksadıyla millî savunma
sanayimizin gelişiminin ne denli önemli bir mesele olduğu son
yıllarda yaptığımız yurt içi ve yurt
dışı operasyonlarda kendini bir kez daha göstermiştir. Son
yıllarda Savunma Sanayii Başkanlığımızca yürütülen
projeler ordumuzun ve güvenlik güçlerimizin her geçen gün gelişimine katma
değer sağlamaktadır, sağlamaya da devam edecektir.
Savunma sanayisi ciromuz 2002 yılında 1
milyar dolar düzeyindeyken günümüzde 8 milyar 760 milyon dolara
ulaşmıştır. Dünyanın en büyük 100 savunma sanayisi
şirketi arasında bu yıl itibarıyla 5 Türk şirketi yer
almaktadır. Savunma ve havacılık ihracatımız 2018
yılı sonunda 2 milyar 188 milyon dolara
ulaşmıştır. 2019 yılı üçüncü çeyreğinde bir
önceki yıla kıyasla da yüzde 37,7lik bir artış
sağlanan ihracatımızın yıl sonunda rekor bir düzeyde
gerçekleşmesini beklemekteyiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Yurt içinde ve yurt dışında ordumuz
ve güvenlik güçlerimize teslimatı gerçekleşen yerli taarruz
helikopterimiz ATAKın sayısı 50yi aşmış, özgün
genel maksat helikopterimiz GÖKBEY de ilk uçuşunu gerçekleştirmiştir.
ANKA insansız hava aracı hizmete devam ederken AKINCI taarruzi
insansız hava aracı ise test uçuşlarına
başlamıştır. Yüksek faydalı yük kapasiteli
insansız hava aracımız AKSUNGUR ise bu yıl sonu
itibarıyla kullanıma hazır hâle gelecektir. Bunların
yanında millî gemimiz MİLGEMin 4üncüsü TCG Kınalıada
yerli gemisavar füzemiz ATMACA Silah Sistemi entegre edilmiş hâlde bu
yıl içerisinde Deniz Kuvvetlerimize teslim edilerek göreve
başlamıştır. TCG Anadolu çıkarma gemimiz ise suya
indirilmiştir. Savunma sistemleri üzerinde
çalışmalarımız da yoğun şekilde devam etmektedir.
Savunma sanayisinde yerlileşme ve millîleşme hamlemiz 2020 bütçe
döneminde de güçlenerek sürecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde gelir politikaları ve
uygulamalarımız hakkında yine kısaca bilgi sunmak
istiyorum. 2020-2022 döneminde kamu gelir politikalarımızı;
büyümenin desteklenmesi, kamu harcamaları için finansman
sağlanması, kalkınma ve gelir adaletinin desteklenmesi,
ekonomimizin rekabet gücünün artırılması ve yurt içi
tasarruflara katkı sağlanması hedefleri doğrultusunda
yürüteceğiz. Ağustos 2018de başlayan spekülatif kur
saldırılarına karşılık Hükûmetimizin proaktif bir
yaklaşımla gelir politikalarıyla ilgili aldığı
tedbirler ekonominin canlanması için hayati rol oynamıştır.
Bu uygulamalarımızın başında akaryakıt ürünlerine
yönelik uygulanan tavan fiyat sistemi olan eşel mobil sistemi gelmektedir.
Petrol fiyatları veya döviz kurları kaynaklı akaryakıt
fiyatlarının artması durumunda, ÖTV tutarının bu
artış kadar azaltılması yoluyla pompa satış
fiyatlarını belirli seviyelerde tuttuk. Bu politikayla
vatandaşlarımız ve üreticiler için fiyat yükünü azaltmanın
yanı sıra, belli oranda kamu gelirinden vazgeçerek enflasyonun
aşağıya inme sürecine önemli oranda katkı
sağladık. Buna ilaveten, 2019 yılında ekonomik aktivitenin
daha da canlanması için bir yıl süreyle uygulanmak üzere tapu
harcında yüzde 25 indirim sağladık. Konut ve bazı iş
yerleri alımında KDVyi yüzde 18den yüzde 8e düşürdük. Beyaz
eşya alımında ÖTVyi sıfırladık, mobilyada KDVyi
yüzde 18den yüzde 8e düşürdük. Ocak-haziran dönemi için altı
aylık uygulanmak üzere otomobil alımlarında yaklaşık
yüzde 30 indirim sağladık. Ticari araç alımlarında KDVyi
yüzde 18den yüzde 1e düşürdük.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütçe disiplininden taviz vermeden belirli vergi
indirimleriyle büyümeyi ve dezenflasyon sürecini desteklediğimiz gibi,
bütçenin gelir performansını yükseltmek amacıyla
kalıcı gelir kaynakları ile vergi tahsilatında
etkinliğin artırılması için
çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Bu çerçevede,
kalkınma hedeflerimizle uyumlu şekilde ihracat odaklı teknoloji
tabanlı bir üretim modeline geçmeyi öngörmekteyiz. Bu doğrultuda,
yüksek katma değerli üretime, nitelikli istihdama ve ihracata dayalı
bir büyüme modeli için 2019 yılında imalat sektörüne yönelik ilave
destekler sağladık. Önümüzdeki dönemde de ekonomi genelindeki rekabet
ve verimliliği artırmak üzere yüksek katma değerli üretim ve ihracatı
artırmak için düzenlemeler yaparak ekonomide öngördüğümüz
yapısal dönüşümün temellerini
sağlamlaştıracağız. Buna yönelik olarak imalat
sanayisinde finansmana erişim kanallarını artıracağız.
KOBİlerden istenen teminat maliyetlerini hafifleteceğiz, Kredi
Garanti Fonu uygulamasını sanayi odaklı olarak
geliştireceğiz. Katılım bankacılığı
enstrümanları ve Bireysel Emeklilik Fonlarının sanayi
projelerine yatırım yapmasına yönelik düzenlemeleri uygulamaya
koyacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
vergisel teşvikleri önümüzdeki dönemde de tüm sosyoekonomik etkileriyle
ele alarak vergi harcaması nitelikli tüm düzenlemeleri gözden
geçireceğiz. Mükerrer teşvik ve destekleri sadeleştirip etkin
olmayanları kademeli olarak kaldıracağız. Uygulamaya koyduğumuz
yeni düzenlemelerle vergi tabanını genişletecek, vergide adaleti
pekiştirerek tahsilatta etkinliği artırmaya devam edeceğiz.
Vergi mevzuatının daha basit ve anlaşılır hâle
gelmesi, getirilmesi amacıyla mükellef uyumunu da gözetecek şekilde
sadeleştirilmesine yönelik çalışmalara da kararlılıkla
devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kayıt dışı ekonominin
azaltılması için planlı bir mücadele yürüterek hükûmetlerimiz
döneminde kayıt dışı istihdam oranını 2002
yılındaki yüzde 52,1 seviyesinden 2018 yılı sonu
itibarıyla yüzde 33,4e indirdik. Son dönemde kayıtlı
istihdamın desteklenmesi, iş gücü maliyetlerinin ve
işsizliğin azaltılması amacıyla çok önemli
düzenlemeleri hayata geçirdik. Kadın, genç ve engelli istihdamında teşvik
süresini uzatarak on sekiz ay olarak belirledik. İmalat ve bilişim
sektörlerinde işe alınacaklar için desteğin daha yüksek tutarda
olacak şekilde 2019 yılı için kişi başına 2.712
liraya kadar uygulanmasını mümkün kıldık. 2018-2020
yıllarında işe alınacak her bir işçi için asgari ücret
üzerinden ödenmesi gereken tüm SGK primleri ve vergilerin on iki ay boyunca
devlet tarafından karşılanmasına imkân sağladık.
2019 yılı Şubat ve Nisan ayları arasında işe alınan
sigortalılar için verilen 1.113 liralık vergi ve prim desteğine
ilave olarak üç ay boyunca kişi başına aylık 2.021 lira
ücret desteği sağladık. İşverenlerimizin yükünü
hafifletmek için 2016 yılından beri uyguladığımız
asgari ücret desteğini 2019 yılında da devam ettirdik. Bu
kapsamda, 500ün altında çalışanı olan iş yerlerinde
aylık kişi başı 150 lira, diğer iş yerlerinde 101
lira destek verdik. Kalkınmada öncelikli il ve ilçelerde SGK işveren
primlerine verilen 5 puanlık indirime ilave olarak 6 puan daha indirim yapılması
uygulamasını 2019 yılında da sürdürdük. Bu kapsamda,
kişi başına aylık 281 lira ile 1.113 lira arasında
destek verdik. İşbaşı eğitim programlarıyla
katılımcılara üç ay süreyle aylık 2.021 lira ödemekteyiz.
Yararlanma süresini imalat ve bilişim sektörlerinde altı ay, siber
güvenlik, kodlama gibi alanlarda dokuz ay olarak uygulamaktayız.
İmalat sanayisinde işbaşı eğitim programlarına
katılan, 2-5 yaş arası çocuğu olan kadınlara 400 lira
ile çocuk bakım desteği sağlıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2020 yılı merkezî yönetim bütçemiz küresel düzeyde
finansal dalgalanmaların ve ticaret savaşlarının
yaşandığı, ülkemizin jeopolitik risk ve tehditlere maruz
kaldığı bir ortamda hazırlanmıştır.
Önümüzdeki dönemde de On Birinci Kalkınma Planı ve Yeni Ekonomi
Programında ortaya konulan hedeflere ulaşmak üzere, 2020
yılı bütçemizde olduğu gibi, gerekli kaynakları kademeli
bir biçimde ayıracak ve bütçede büyümeyi ve kalkınma hedeflerimizi
desteklemesine yönelik politikalarımızı sürdüreceğiz. Yeni
hükûmet sisteminin getirdiği avantajları da kullanarak kamu
yönetiminin ve kamu maliyesinin etkinliğinin daha da
artırılmasını sağlayacağız.
2020 yılı bütçemizin nihai amacı,
vatandaşlarımızın refahını artırmak ve
onlara daha hızlı ve kaliteli hizmet sunumunu sağlamaktır.
Uluslararası alanda ise Hükûmetimizin tüm dönemlerinde olduğu gibi,
bu dönemde de ülkemiz, bölgesinde yükselen ekonomik ve siyasi bir güç olmaya
devam etmektedir.
Bütçeyi, mali disiplinden taviz
vermeyeceğimiz, kamu gelirlerinin artırılacağı, kamu
harcamalarında etkinliğin sürdürüleceği ve tasarrufların
üretken alanlara yönlendirileceği bir yapı üzerine inşa ettik.
Sözlerime son verirken
çalışmalarımız boyunca sağladığı
vizyon, liderlik ve güçlü destek nedeniyle Sayın
Cumhurbaşkanımıza, Strateji ve Bütçe
Başkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığımız
başta olmak üzere bütçe ve kesin hesap kanun tekliflerinin
oluşturulmasına katkıda bulunan tüm
bakanlıklarımıza; bağlı, ilgili, ilişkili kamu
idarelerimizin yönetici ve çalışanlarına teşekkür ediyorum.
24 Ekimden bugüne kadar, bütçe ve kesin hesap kanun
tekliflerinin Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri sırasında
katkı sağlayan ve destek veren başta Komisyon Başkanı
ve üyeleri olmak üzere, katılım sağlayan tüm milletvekillerimize
şükranlarımı sunuyorum. Genel Kuruldaki görüşmeler
esnasında sağlayacağınız katkılardan dolayı
şimdiden Sayın Başkan ve Genel Kurul üyelerine, sizlere yürekten
teşekkür ediyorum.
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Oktay.
Değerli arkadaşlar, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.24
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.31
BAŞKAN: Mustafa
ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Burcu
KÖKSAL(Afyonkarahisar), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 28inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2020 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Sayın milletvekilleri, bütçe görüşmeleri,
Genel Kurulun 3/12/2019 tarihli 25inci Birleşiminde alınan karara
uygun olarak bastırılıp dağıtılan programa göre
yapılacaktır. Başlangıçta, bütçenin tümü üzerindeki görüşmelerde
siyasi parti gruplarına ve İç Tüzükün 62nci maddesi gereğince,
istemi hâlinde, görüşlerini bildirmek üzere yürütmeye seksener dakika söz
verilecek ve bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilecektir.
Şahısları adına yapılacak konuşmaların
süresi ise onar dakika olacaktır.
Şimdi bütçenin tümü üzerinde siyasi parti
grupları, yürütme ve şahısları adına söz
alanların adlarını sırasıyla okuyorum: İYİ
PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Kocaeli Milletvekili
Sayın Lütfü Türkkan ile Bursa Milletvekili Sayın İsmail
Tatlıoğlu; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup
Başkan Vekilleri Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay ile Sakarya
Milletvekili Sayın Muhammed Levent Bülbül; Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Eş Genel Başkanlar İstanbul
Milletvekili Sayın Pervin Buldan ile Van Milletvekili Sayın Sezai
Temelli; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Genel Başkan ve
İzmir Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Nurettin Canikli ile Mersin Milletvekili Sayın Lütfi Elvan.
Tarafımca uygun görülmesi ve gruplarca
mutabakat bulunması nedeniyle, emsal teşkil etmemek üzere, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde temsil edilen ancak grubu bulunmayan siyasi parti
temsilcilerine beşer dakika söz vereceğim.
Bu kapsamda, Türkiye İşçi Partisi Genel
Başkanı ve İstanbul Milletvekili Sayın Erkan Baş;
Saadet Partisi adına İstanbul Milletvekili Sayın Nazır
Cihangir İslam; Demokrat Parti Genel Başkanı ve Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Gültekin Uysal ile Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı ve Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Desticiye söz
vereceğim.
Şahsı adına, lehte, İstanbul
Milletvekili Sayın Erol Kaya; yürütme adına Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Sayın Fuat Oktay; şahsı adına,
aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Erol Katırcıoğlu.
Şimdi, gruplar adına ilk söz,
İYİ PARTİ Grubu adına Grup Başkan Vekili ve Kocaeli
Milletvekili Sayın Lütfü Türkkana aittir.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz kırk dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii,
gözlerimiz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunda -biraz evvel burada
bulunan- şu ana kadar, on yedi yıllık hükûmetleri döneminde
büyük sorumluluk taşımış Sayın Binali
Yıldırımı, Genel Başkan Vekilini arıyor ama
Parlamentonun ne kadar işlevsiz kaldığı, bütçenin, bütçe
görüşmelerinin ilk gününde dahi gösterilen ilgiden belli. Buna daha
ileriki konuşmalarımızda biraz daha değineceğiz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Onlar da burada Sayın
Başkan, gelecekler şimdi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi
üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
On iki gün boyunca bütçeyi
konuşacağız burada. Geçim sıkıntısı çeken,
evinde tenceresi kaynamayan insanlarımızın, siftah yapamayan
esnafımızın derdine çare olup olmayacağını merakla
beklediği ülkenin bütçesini konuşacağız. Cumhuriyetimizin kurucusu
Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: Ekonomisi zayıf bir ulus
yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa,
kalkınma ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal
yıkımlardan kaçamaz. Amerikalı yazar Leo Huberman da diyor ki:
Her uygarlıkta ekonomi, politika, yasalar, eğitim birbirine
bağlıdır; her biri ötekine dayanır ancak bütün bunlar
içinde ekonomi en önemlisidir, temel etmendir.
Bu sene bütçede 63,5 milyar lira
yatırımlara harcanırken 139 milyar lira borç faizlerine
ayrılmış. Geçen sene buna benzer rakamları da yine
konuşmamın başında söylemiştim. O zaman da 65 milyar
lira yatırımlara harcanırken 117 milyar lira borç faizlerine
ayrılmıştı; dikkatinizi çekiyorum, borca değil sadece
borç faizine; Galata tefecilerine düşmüş, iflas etmiş tüccar
gibi. Üstüne üstlük, geçen seneye göre hem yatırımlara
harcadığınız para daha düşük, hem de borç faizlerine
ayrılan para geçen seneden 22 milyar lira daha fazla.
Ülkemize dair sadece birkaç rakam vereceğim
size: 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.103 lira,
yoksulluk sınırı 6.849 lira; asgari ücret 2.020 lira, ortalama
emekli maaşı 1.500 lira. Yıllardır dindar ve muhafazakâr
toplumdan bahsedip durdunuz. Asgari ücreti belirlerken neden Diyanetin
açıkladığı fitre rakamına göre hesaplamıyorsunuz?
Ya işinize gelmiyor veyahut da matematiğiniz zayıf. Çünkü
vatandaşlarımızı martı gibi simitle beslenen
canlılar yerine koyuyorsunuz. Türk milletini Stalinin tavuğuna
benzettiniz. Stalinin tavuğunun hikâyesini burada çoğu
arkadaşımız bilir. Oysaki Diyanetin
açıkladığı rakama göre, 1 kişinin bir günlük
öğünü 23 lira, 4 kişilik bir aile için düşündüğümüzde bu
rakam ayda 2.760 lira; o da aç kalmaması için sadece. Bu şartlarda,
siz insanları açlığa mahkûm ediyorsunuz çünkü on yedi
yıllık iktidarınızın sırrı, Türkiyede
açlığı ve yoksulluğu kullanarak iktidarda kalmak. Bu kadar
parayı insanların ihtiyaçlarına ayırmak, yatırım
yapmak yerine siz sadece borç faizine ödüyorsunuz. Türkiyenin yatırıma
ihtiyacı var, gelecek nesillerimiz için bu yatırımı yapmak
zorundasınız ancak siz bu yatırımları yapmamakta
ısrar ediyorsunuz. Bu şartlarda, gelecek nesillere yaşanabilir
bir Türkiye nasıl bırakacağız? Milletimiz bunu hak ediyor
mu? Yazık değil mi bu millete?
Şimdi cevap verin, bütçeyi mi
konuşalım ekonomiyi mi konuşalım? İçinizden geçen ama
söylemekten korktuğunuz cevabı ben biliyorum aslında.
Göreceğiz bakalım, 2020de ekonomiyi düzeltebilecek misiniz. Burada
ben de ekonomiyle ilgili rakamlar veriyorum, daha da vereceğim; beni de
terörist yerine koymazsınız inşallah. Demokratik
toplumların en yüce değerlerinden olan ifade özgürlüğüne
karşı gösterdiğiniz bu düşmanca tavır son derece
anlamsız, çirkin ve devlet adamı adabına uygun değil,
kesinlikle yakışmıyor. Kaldı ki ekonomide terör estiren de
sizsiniz. Neden terör estirdiğinize gelince; bir kere, ilk düğmeyi
yanlış iliklediniz siz. İlk düğme yanlış
iliklenince geri kalan düğmeler de yanlış iliklenmiş
oluyor. Ekonomide düğme yanlış iliklenince ne olur?
Tıpkı, enflasyonu uzun süre manipüle eden, kâğıt üzerinde
rakamlarla oynayan Arjantin ekonomisi gibi çakılırsınız
sonunda. Belki umut olsun diye söyledi, belki danışmanları
gerçekleri kendisinden sakladı ama Sayın Cumhurbaşkanı
2020de yüzde 5 büyüyeceğimizi söyledi. Dedim ya, düğme
yanlış iliklenince gerisi de yanlış geliyor.
Unutulmasın ki bir ülkenin iktisadi verilerinin doğruluğu o
ülkenin aynı zamanda namusudur.
Siz, şimdi, bütün hesabınızı
yüzde 5 büyüme üzerine yapacaksınız, gerçeklerden uzak bu rakam
yüzünden hiçbir hedefinizi gerçekleştiremeyecek ve bütçede tahmininizden
daha fazla açık vereceksiniz. Sonuç ne olacak? Daha da
fakirleşeceğiz, daha da borçlanmak zorunda kalacağız.
Dış politikadaki tutarsızlığınız yüzünden,
hukuku, adaleti, demokrasiyi askıya almanız yüzünden borç da
bulamayacaksınız, bulsanız da tefeci faiziyle
bulacaksınız, şimdi yaptığınız gibi. Faizler
ekonomiyi daha da zorlayacak, vergi terörü estireceksiniz. Ekmek aslanın
ağzındayken aslanı bile ekmeğe muhtaç hâle getireceksiniz.
Bir daha, ekonomik gerçekleri söyleyenleri terörist diye suçlarken 2 kere
düşünün. Maalesef, hiçbir önleminiz, getirdiğiniz ilave vergiler
ekonomik sıkıntılara çözüm olmayacak. Ben istemez miyim yüzde 5
büyüyelim? Hepinizden daha fazla ben isterim, bunu becerebilirseniz gurur da
duyarım ama kazın ayağı hiç öyle değil maalesef. 2020
yılında gayrisafi yurt içi hasılamız 4,8 trilyon lira,
bütçemiz de bu paranın yüzde 22si kadar yani 1,1 trilyon lira olacak;
tahmin ettiğiniz gelir miktarı da 956 milyar lira. Geçen sene tahminî
bütçe açığını tutturamadınız; bütçe
açığı için yaklaşık 80 milyar lira öngörmüştünüz
ancak açıkladığınız Yeni Ekonomi Programında
bütçe açığını 125 milyar lira olarak ifade ettiniz. IMFye
göre bu, 165 milyar lira, orada da yine bir saklama var. Bu sene de 139 milyar
lira öngörüyorsunuz. Bu tutarsızlığınızla 2020 bütçesindeki
rakamları nasıl tutturacaksınız merak ediyorum. Üstelik bu
sene Merkez Bankasında yedek akçe de yok yani Merkez Bankasında
boşaltacağınız para da kalmadı. Sizin tahminlerinizde
bile Maastricht Kriterlerinin de sınırlarındayız. En ufak
bir şaşmada bunun üstüne çıkılacağını tahmin
etmek çok zor değil. Bu açığı kapatmak için şapkadan
tavşan çıkaracak hâliniz de yok; ya borçlanacaksınız ya da
vergi oranlarını, ürün ve hizmet fiyatlarını
artıracaksınız. Yani, milletimizi daha da yoksullaştıracak,
daha da fukaralaştıracaksınız; sosyal problemler 2020
yılı içerisinde kontrol edilemez boyutta artacak. Neden kontrol
edilemez diyorum? Çünkü 2020 yılı 2008 yılında olduğu
gibi teğet geçmeyecek, dünya ekonomilerinde beklenen büyük buhran ve onun
oluşturduğu tsunami maalesef bizi de vuracak. Maalesef diyorum çünkü
ülke ekonomimiz dışarıya, üretimimizin tamamı ithalata
bağlı yani dünyadaki yangından etkilenmememiz söz konusu
değil. Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor? Önümüzdeki yıl 2019
yılındaki tablonun daha da ağırlaşacağı,
ithalata dayalı üretimimizde daralmaya gidileceği, sanayide
çarkların durmasıyla iflasların ve işsizliğin daha da
artacağı, artan yokluk ve fukaralıkla beraber alım gücünün
ve tüketimin düşeceği, dolayısıyla vergi gelirlerindeki
artışın yakalanamayacağı gerçeği
karşımıza çıkıyor. Hâlâ şu gerçeği
kabullenemediniz: Getirdiğiniz vergiler ekonomik
sıkıntılara çözüm olmaz, olamaz çünkü gelirinizden çok daha
fazlasını harcıyorsunuz, devleti çok pahalı yönetiyorsunuz.
Belki bazen küçük harcamalar gibi geliyor size ama Amerikalı devlet
adamı Benjamin Franklinin dediği gibi Küçük harcamaları gözden
kaçırmayın, bazen küçük bir delik koca bir gemiyi batırır.
Siz ne yapıyorsunuz? Harcamaları kısmak yerine vergi yükü
altında ezilen vatandaşı daha da boğuyorsunuz, yeni
vergiler icat ediyorsunuz. Getirdiğiniz bazı vergiler başka
ülkelerde de var ancak o ülkelerin alım güçleri yüksek, insanları
rahatça harcayabiliyorlar. İnsanımız yazın artık
köyüne bile gidemiyor. 4 kişilik bir ailenin köyüne gidip gelmesi en az 3
bin lira. Ne yapsın bu vatandaş? Kredi kartına mı
yüklensin? Bankaların allı pullu yaz kredilerini kullanıp daha
da mı borca batsın? Var ise hanımının bileziklerini mi
bozdursun? Ben ülkem adına utanıyorum. Dünün Demirperde ülkesi
dediğimiz Bulgaristanda sıradan bir işçi Antalyada 5
yıldızlı otelde bir hafta tatil yapıyor, benim
vatandaşım ise AKBİLi dolduracak para bulamıyor.
Onların geldiği nokta ile bizim geldiğimiz noktayı
açıklayacak çok müşahhas bir örnek bu. Türk milletine siz bunu reva
görüyorsunuz.
Turizm Kalkınma Ajansı diye bir ajans
kurdunuz, bu ajans ne yapar anlamadım, çok ciddi de bir para toplayacak.
Bu ajans kimlerden kurulu diye bakıyorum, Fettah Tamince var mesela; bu
ajansa bulabildiğiniz tek adam bu. İnsan kaynağınız da
tükendi sizin, Merkez Bankasındaki paraları tükettiğiniz gibi,
insan kaynaklarınız da tükendi.
Bizden önce buzdolabı yoktu. gibi bir
yalanı siyaset dilinde kullanabiliyorsunuz. Bununla ilgili de iki cümle lafınız olsun istiyorum ben.
Zengine vergi getirdik. dediniz, aslında böylece beyaz
yakalıları vurdunuz. Vergi oranını yüzde 35ten yüzde 40a
çıkardınız. Kim bu insanlar? Yok ettiğiniz orta direkten
geri kalan, asıl harcamayı yapan, asıl KDV
topladığınız insanlar. Üç beş kuruş fazla vergi
almak için bu insanların tüketimine balta vurdunuz; aslında,
dolaylı olarak esnafı da vurdunuz. Eğer zenginden vergi almak
isteseydiniz, şirketinden belli bir miktarın üzerinde kâr payı
alanın stopaj oranını artırırdınız. O zaman
şöyle derdiniz: Zengine vergi getirdik. Eğer zenginden daha çok,
fakirden daha az almak istiyorsanız, asgari ücretliden kesilen vergiyi
kaldırın, asgari ücretli nefes alsın. Suriyelilere 40 milyar
dolar harcamakla övünen bir devletin, açlık sınırının
altında yaşayanların maaşından gelecek vergiye
ihtiyacı olmaması gerekir; ikisinden birisi yanlış bunun.
40 milyar dolar harcayacak kadar hovardalık yapabiliyorsanız, asgari
ücretliden vergi almayacaksınız.
Ama insanlardan sakladığınız
gerçek şu: Siz bu vergileri, zenginden daha çok, fakirden daha az almak
için değil, bütçe açığını gidermek, taahhüdünü
verdiğiniz olmayan yolcunun, olmayan hastanın, geçmeyen aracın
bütçedeki deliklerini kapatmak için getirdiniz. Keşke sadece bütçe
açığını gidermek olsa yine iyi. Benim
anlamadığım, ülkeyi neredeyse üzerinize geçirdiniz ya, ülke
sizin üzerinize geçti, siz ne zaman doyacaksınız? Şu masadan
Elhamdülillah. diyerek ne zaman kalkacaksınız, merak ediyorum. Bir
Elhamdülillah. deyin ya Hamdolsun, bu kadar doyduk. deyin ama hâlâ milletin
sırtına çökmüşsünüz, devlete çökmüşsünüz, fakir fukara
açlıktan perişan durumda, siz hâlâ doymayı bilmediniz.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Yani siz
iktidara gelirken yandaşlarınızla beraber masaya oturup
Türkiyeyi kendinize pay mı ettiniz arkadaşlar ya da iktidarda kalmak
için kendi sermayenizi yaratırken nasıl olsa kadı bizim,
aynı kadı, bunu düşünerek ipin ucunu mu
kaçırdınız? Tek derdiniz yandaşlarınızı
doyurmak oldu, tek çareniz de dışarıdan borç almak.
Beyler, vallahi kendinize gelin. Tıpkı
Lale Devrinde olduğu gibi, bu ülkenin, borç bulsanız dahi, gereksiz
projeler, gereksiz giderler için harcama yapma lüksü yok. Bakın, bize
benzeyen devletler için de en büyük tehlike dış borç faiz
sarmalına düşmek. Osmanlı İmparatorluğunun çökmesinin
en önemli sebebi de buydu. 1881 yılında Düyun-ı Umumiye idaresi
de bu sebeple kuruldu. Devlet yöneticilerinin en başta bilmesi gereken
husus da budur. Bugün, hangi devlet olursa olsun, başka bir devletten borç
alıyorsa peşinen, buyruk almayı da kabul etmiş olur. Bu
borçlardan kurtulmak da öyle söylenildiği gibi, zannedildiği gibi
kolay değil. Hatırlayın, borçlanma arttıkça Osmanlı
İmparatorluğunun dağılma süreci de
hızlanmıştı ve kala kala, bize sadece yedi de 1i
kaldı Osmanlının.
Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik durumu
çok ciddiye almak gerekiyor arkadaşlar. Ben, sizlerin bu işi yeteri
kadar ciddiye aldığınız kanaatinde değilim. Biraz da
buradan esinlenerek söylüyorum: Eğer bu kafayla gidilirse, iş ciddiye
alınmazsa Türkiye, Osmanlı İmparatorluğunun son
zamanlarındaki Düyun-ı Umumiyeye benzer bir hâlle karşı
karşıya kalabilir. Allah göstermesin, bu da çok tehlikelidir. O
dönemin şartları ile şimdiki şartlar aynı mı?
diye soracaksınız bana ama
Türkiyede insanları
doyuramazsanız Türkiyeyi de yönetemezsiniz. Almanların İkinci
Dünya Savaşında aç kalmamak için saksıda yetiştirdiği
soğanı, patatesi bile bu millete kilosu 10 liradan yedirdiniz siz,
unutmayın. Özelleştirme adı altında sata sata hiçbir
şey bırakmadınız, ederi olanları da Varlık Fonu
dediğiniz bu kumbaranın içine attınız. Neden? Çünkü elde
avuçta bir şey kalmayacağını bildiğiniz için, tek
teminatınız, tek ipotek göstereceğiniz Varlık Fonu var, o
kadar. Bu dönemin Düyun-ı Umumiyesi de Varlık Fonudur. 19uncu
yüzyılda devletin gelirine el koydular, şimdi ise elde kalan ne varsa
yabancılara sattığınız için, 80 milyon
vatandaşımızı bir müşteri gibi görerek emperyalistlerin
önüne attınız. Siz değil miydiniz Türkiyeyi bir şirket gibi
yönetmek isteyen? Maalesef, işte, o şirketi
batırdınız, müflis bir şirketin yöneticileri olarak
karşımızda duruyorsunuz. Öyle ki Türkiyeyi dünyanın en
pahalı yaşam koşullarına sahip ülkesi hâline getirdiniz.
Örnek mi istiyorsunuz? Bakın emeklilerimize, asgari ücretin dahi
altında maaş almak zorunda bırakılan emeklilerimiz var bu
ülkede. Yaşlarının getirdiği yorgunluğu ülkemizin
güzelliklerini görerek üzerlerinden atmalarını bir kenara bırakın,
aç kalmadan geçirdikleri günlere şükreder hâle gelmiş durumdalar;
kiralarını, doğal gaz faturalarını ödeyemedikleri için
kara kışı en sert şekilde hissetmek zorunda kalacak
emekliler. Bu zorlukları yaşayanlar, sadece seçim zamanında
hatırladığınız emekli vatandaşlarımız.
Bir de emekliliği hak ettikleri hâlde
maaşa bağlanmayanlar, emeklilikte saraya takılanlar var,
aylardır hükûmete seslerini duyurmaya çalışanlar var ancak bir
türlü isteklerini kabul ettiremiyorlar. Suriyelilere 40 milyar dolar
harcadığını söyleyen millî ve yerli anlayış,
kendi vatanında, kendi evlatlarını sığınmacı
yerine koyuyor. Mecliste, bu konuda getirdiğimiz önergelerin
tamamını reddettiniz. Bu konunun çözümü için hangi
koşulların gerekli olduğunu ve bütçeye ne kadar maliyet getireceğini
dahi araştırmaktan imtina ettiniz. Merak ediyorum, sahi siz gerçekten
millî ve yerli misiniz?
İYİ PARTİ olarak her ortamda EYTli
vatandaşlarımızın sorunlarını dile getirmeye
devam edeceğiz ve haklı mücadelelerine sahip
çıkacağız; iktidara geldiğimiz ilk dönemde onların bu
meselelerini mutlaka çözeceğiz. Emin olun, emeklilerimizin yaşam
koşullarını iyileştirmek ve emeklilikte yaşa
takılanların sorunlarını çözüme kavuşturmak çok zor
değil. Türkiye'nin bu yapısal sorunlarını aşabilecek
yeterli gücü ve potansiyeli var, yeter ki kaynaklar iyi kullanılsın.
Kaynakların doğru kullanılmadığının zaten
siz de farkındasınız. Sizin Türkiye Cumhuriyetini
düşürdüğünüz duruma -dış politikadan güvenliğe,
ekonomiye, devlet mekanizmasının çökmesine-
baktığımda, aklıma Selçukluların son dönemi geliyor.
Ne vardı son dönemlerinde? Ekonomik ve siyasi olumsuzluklarla,
karışıklıklarla birlikte halka ağır vergiler
yüklenmişti, bu süreçle de Selçuklu Devleti dağılma sürecine
girmişti. Büyük Selçukluların ünlü Veziri, büyük devlet adamı
Nizamülmülk herhâlde bazı gerçekleri görmüş olacak ki sahip
olduğu ilim ve fikirle, devlet adamlarına her zaman ders
niteliğinde olan Siyasetnameyi kaleme almış. En çok da bunu
dinlemesi gereken Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız
olmalıdır. Nizamülmülkün Siyasetnamede devletin bekası için
verdiği 7 öğütten birini size hatırlatmak istiyorum, hem de
bekanın ne olduğunu da bu şekilde öğrenmiş olurlar;
siz de öyle. Nizamülmülk şöyle söylüyor Siyasetnamede: Devlet, kolay
kolay herkese nasip olmayacak büyük bir nimettir. Bu nimete sahip olan kimse,
ahirette büyük bir külfetle de karşı karşıya olduğunu
bilmelidir. Fırsat eldeyken devletin malını devlet için
harcamalı, dünyalık yığmak yerine
Bir daha
tekrarlıyorum:
dünyalık yığmak yerine ahiret için
hazırlık yapmalıdır. Kendisi son derece rahat yaşarken
halkı yoksulluk çeken devlet adamını çetin bir hesabın
beklediği çok açıktır. Hazreti Ömer dahi bu azaptan korkuyorsa,
diğerlerinin vay haline! Ne güzel bir nasihat. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Madem kefenle yola
çıkacaktınız bence böyle çıkın.
Kaynakları kendinize ve
yandaşlarınıza kullandırıyorsunuz. Kaynak olmasa
şehir hastanelerine yirmi beş yıl boyunca kira ödemez, milletin
sırtına yaklaşık 40 milyar dolar yük bindirmezdiniz. Hani
kaynak yoktu? EYTliye yok, 3600 ek gösterge bekleyen memura yok, atama bekleyen
öğretmenlere yok ama tabelasında Sağlık
Bakanlığı yazan, aslında birer özel hastane olan
şehir hastanelerine kaynak var. Emekliye kaynak yok ama 4 milyon yolcu
taşıyacağı taahhüt edilip yaklaşık 200 bin
yolcuyu geçemeyen Zafer Havalimanını yapan müteahhide kaynak var.
Kanal İstanbul gibi, ekolojik anlamda İstanbulu mahvedecek bir
projeye, Zafer Havalimanı gibi balon bir projeye kaynak buluyorsunuz ancak
reel sektörü harekete geçirecek, istihdamı artıracak üretim ekonomisine
kaynak bulamıyorsunuz. Çalışmayan insanlardan nefes alma vergisi
alamayacağınıza göre, bu insanlara iş alanları
yaratmak zorundasınız çünkü ne kadar gizleseniz de 2020
yılında Türkiye'nin en büyük problemi -bugünü bile mumla aratacak
olan- işsizlik sorunu olacaktır. İşsizlik problemi,
beraberinde sosyal problemleri de getiriyor.
Ben Kocaeli Milletvekiliyim, sanayicilik
yapıyorum yirmi beş yıldır. Üretimi, aşı,
işi, geçimin ne olduğunu, insanlarımızın bu konuda
nasıl zorluk çektiğini yakından biliyorum. Kocaelide
oğluna pantolon alamadığı için kendini yakan babayı,
İsmail Devrimi hatırlıyor musunuz? Çocuğuma bir pantolon
alamıyorsam niye yaşıyorum ki! dedi ve maalesef, 45
yaşında hayatına son verdi. İstihdamın en kolay
olduğu şehirlerden biriydi Kocaeli bir zamanlar. Biz, milletvekili
olarak, iş için müracaat edenlere en rahat bir şekilde çözüm
bulabilen insanlardık. Burada bulunan bütün Kocaeli milletvekilleri olarak
şu anda telefona çıkmak istemiyoruz insanların böyle bir
meselesine çözüm bulamadığımız için. Kocaelide durum buysa
Kocaeli gibi imkânlara sahip olamayan şehirlerde neler
yaşandığını siz bir düşünün. Millet borç içinde,
gırtlağına kadar borcu var insanımızın
artık. Bakın, bankalara ve finansman şirketlerine olan tüketici
kredisi ve kredi kartı borçları 1 Ocak-22 Kasım 2019 tarihleri
arasında toplam 51 milyar lira artarak 569,5 milyar lirayla rekor
kırdı. Bu artışın 4 milyar liralık
kısmı sadece bu son bir haftada yaşandı, son bir haftada
milletin 4 milyar lira borcu arttı. Vatandaşın takibe
alınan tüketici kredisi ve kredi kartı borcu ise 2,9 milyar lira daha
artarak 22 Kasım 2019 tarihi itibarıyla 21,6 milyar lira oldu.
Bankacılık sistemine olan borçları son aylarda yeniden
hızla artmaya başlayan vatandaşların tüketici kredisi ve
kredi kartı borçları nedeniyle bankalara ilk on aylık dönemde
ödediği faiz de 64 milyar liraya ulaştı. Vatandaş, iktidara
geldiğinizin hemen bir sene sonrası yani 2003 ile 2019 Ekim
arasında bankalara ne kadar faiz ödedi biliyor musunuz? 511 milyar lira.
Zamanında ödenmediği için takibe alınan krediler 49 milyar lira
artışla 26 Kasım itibarıyla 142 milyar liraya ulaşarak
yeni bir rekor kırdı. Ekonomide gerçekten rekorlar kırmaya devam
ediyorsunuz. Kredi stokunun yüzde 8,2 oranında arttığı bir
dönemde batık kredilerdeki artış oranı yüzde 52yi buldu.
Batık kredilerin toplam kredilere oranı ise yüzde 5,5. Milletimiz
batmış vaziyette ya, bu tablonun gösterdiği şekil o, bu
millet batmış. Her gün, işsiz insanlarımızın,
borçlu insanlarımızın yaşadığı acı
olaylara şahit oluyoruz. İnsanlar hayatına son veriyor, toplu
ölümler başladı, ailece ölümler başladı, ocaklar sönüyor
artık. Yani burada ismini anmak istemiyorum, bir zehirli maddeyle beraber
insanlar kendini zehirliyor. Onu yasaklamayı durdurun, konu o değil
çünkü, konu siyanür değil. İnsanlar geçinemiyor arkadaş ya,
çalışsa bile geçinemiyor, umutları kalmamış,
yarından beklentileri yok. İzmirde eşinin Pazara gidelim.
dediği adam, Sen biraz oyalan, duş alayım. diyerek banyoya giriyor
ve kendini öldürüyor. Ali Kabasakalı hatırlıyor musunuz? Ali
Kabasakal, eşinin Pazara gidelim. sözünden sonra banyoya gidip
hayatına son veriyor. Parası olmadığı için eşine
yalan söylemek zorunda kalıyor; av tüfeğiyle kendini vuruyor, intihar
ediyor. Eşine Param yok. diyemiyor, cebinden de sadece 1,5 lira çıktı
Alinin. Lütfen, bir empati yapın; burada, evli olan
arkadaşlarımız var, çoluk çocuğu olan
arkadaşlarımız var; bir adamın eşine Param yok.
demesi kadar zulüm bir şey yoktur, çocuklarına Ben sana
alamıyorum... demesi kadar o adama zulmedeceğiniz hiçbir şey
yoktur. İnsanlar bu kadar çaresiz. Siz burada istediğiniz kadar pembe
tablolar çizin, gerçeklerden kaçamıyorsunuz. Bu gerçekler, bunların
hepsi, aslında sizlerin eseri. Son zamanlarda insanlarımız, yaşadıkları
ekonomik bunalımların bir neticesi olarak savaşmaktan, kavga
etmekten vazgeçip intihara sürüklenmeye başladılar. Bu tablo hepimiz
için aslında bir utanç vesilesidir. Kendi
vatandaşımızın huzurunu ve refahını
sağlayamayan bir ülke hâline geldiğimiz için, bu gerçekle
yüzleşmemiz, buna çözüm aramamız gerekiyor. Bir şeyler yapmak
için daha kaç insanımızın hayatına son vermesini
bekliyorsunuz siz? Eğer bir şeyler yapmak isteyip de
yapamıyorsanız bu ülkeyi iyi yönetemiyorsunuz demektir. O zaman görevi
devretmenizin zamanı da gelmiş, hatta geçmiş oluyor. Bir an
önce, yönetemediğiniz bu ülkeyi yönetmekten vazgeçip kenara çekilmenizi
tavsiye ediyorum.
Fatih Sultan Mehmet Hanın bir sözü var:
İnsanlara Dinin ile namazın var mı, oruç tutuyor musun? gibi
Allahın soracağı sorular sormayacaksınız. İnsanlara
Aç mısın, ne ihtiyacın var, bir sorunun var mı? gibi
kulun kula soracağı sorular soracaksınız. diyor. Siz
insanımıza hiç Aç mısınız? diye soruyor musunuz?
Yok. Namaz kıldın mı? eyvallah Hacca gittin mi? eyvallah
zekat zekat konusu pek konuşulmuyor, o dikkatimi çekiyor, zekattan hiç
bahseden yok. Zekat paraya taalluk ettiği için para vermek isteyen pek
yok. Zekat konusunun geçtiğini hiç duymadım, hiç, konuşan da yok
ama diğerleriyle ilgili sorular çok. Siz, dalga geçer gibi, enflasyonun
yüzde 9 olduğunu açıklarken vatandaşımız markete,
pazara gittiğinde neredeyse her şeyin yarı yarıya
arttığını, elektrik faturasının, doğal gaz
faturasının arttığını, bırakın ay
sonunu, ay ortasını bile getiremediğini görüyor. Siz memura,
emekliye yüzde 3, yüzde 4 zammı reva görürken vatandaş, kira
artışının maaş artışından fazla
olmasıyla yani masraflarının da daha da artmasıyla -geçen
seneye göre- daha fakir kaldığını görünce çaresizlikten ne
yapacağını şaşırıyor. Vatandaşın
umudu var aslında. Vatandaşın umudu, sizin bir an önce
iktidardan gitmenizde, bir tek umudu o kaldı. (İYİ PARTİ ve
CHP sıralarından alkışlar) Bugün seçim olsa iktidar partisi
olarak o sandıktan çıkamayacağınızı siz çok iyi
biliyorsunuz, bunu bildiğiniz için de milleti oyalıyorsunuz.
Vatandaş sizin işsizliğe bir çözüm
bulamayacağınızın, yokluk ve fukaralıkla mücadele
etmediğinizin, buradan da beslendiğinizin farkında. Demokrasiyi
askıya almışsınız, hukuk devleti çökmüş,
yargıya güven neredeyse hiç kalmamış, insanlar adaleti
Twitterdan arıyor. Başına bir şey geldiğinde
gideceği herhangi bir yargı sistemi olmadığı için
Twittera yazayım, belki bir çözüm bulunur. diyor. Türkiyede adaletin
ve yargının geldiği sistem bu ama baktığımızda
hep haklısınız; kim gerçeği dile getirirse getirsin, mutlaka,
hain, terörist, FETÖcü, dış güçlerin oyunu, beka meselesi
yalanlarına sarılıp duruyorsunuz ve bunu elinizdeki medya gücü
sayesinde, tüm gerçekleri eğip bükerek, algı operasyonlarıyla
yapıyorsunuz. Binlerce yıllık devlet geleneğine sahip
Türkiye Cumhuriyetini kabile devletine çevirdiniz. Devlet teamüllerini yok
sayarak ahbap çavuş ilişkileriyle yönetilen saray bürokrasisiyle
birlikte devleti halkından kopardınız. İşte bu yüzden,
sizin duymadığınız çığlıkları,
feryatları duyun diye bu kürsüden dile getiriyoruz, getirmeye de devam
edeceğiz.
Peki, on yedi yılda nereden nereye gelen, dile
getiremediğiniz rakamlara bakalım: 2002de benzinin litre fiyatı
1,62 lirayken bugün neredeyse 7 lira. Asgari ücretle 17 gram altın
alınıyordu 2002de, bugün ancak üstünü tamamlayarak 7 gram altın
alabiliyorsunuz. 50 kiloluk bir çuval un 2002de 18 lirayken bugün ne kadar
biliyor musunuz? 168 lira. Siz iktidara geldiğinizde, Türkiyede en
pahalı ekmeğin kilosu 1 liraydı, şimdi yaklaşık 6
lira. Boş yere demiyorum gerçek ekonomi vatandaşın evindeki
tenceresinden, gelen faturasından, yediği ekmekten geçiyor diye. Ama
siz pişkince On yedi yılda ihracatımız yaklaşık
165 milyar dolara geldi, millî gelirimiz 10 bin dolara çıktı ama yol
yaptık, köprü yaptık. nidalarıyla bu çığlıklara
kulaklarınızı tıkıyorsunuz. Dünyanın 17nci büyük
ekonomisini neredeyse ilk 20nin dışına çıkarmak
üzeresiniz. Kişi başına 10 bin dolara gelince, ya bu 10 bin
dolar nerede Allah aşkına çok merak ediyorum. Bizim Karamürselde
Orhan Kılınçsoy var Ağabey, benim 3 çocuğum var,
köroğluyla biz 5 kişiyiz, Sayın Bakan da oradaysa selam
söyleyin, benim 50 bin dolarımı senenin başında versin, hem
vallahi hem billahi ben hiç ses etmeyeceğim. diyor. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Orhan Kılınçsoy sizden 50
bin dolar bekliyor. Bu 10 bin dolar varsa bize gönderin, Karamürsele, ben hiç
ses etmem, efendi gibi çoluğumla çocuğumla bu seneyi geçiririm.
diyor. Gerçek ekonomi milletin evinde kaynattığı tencereden
geçiyor ama Yol yaptık. derken gıda harcamalarındaki düşüşten,
milletin boğazından kısmasından da bahsedin biraz, bahsedin
ki ekranlarda yer alsın, en azından, devletin kanalında milletin
feryadına Osman Öcalana yer verdiğiniz kadar yer verin, fazlasını
istemiyoruz, Osman Öcalana ne kadar yer veriyorsanız milletin
feryadına da o kadar yer verin ekranlarda. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Görüyorum ki ne bütçe programınızda ne
Cumhurbaşkanlığı 2020 Strateji Belgesinde
işsizliğe gerçek bir öneriniz yok, daha doğrusu, çözmeye
niyetiniz de yok. Bakın, 2018 yılında ortalama işsizlik
yüzde 10,4 iken 2019 yılında ortalama işsizlik yüzde 13,8
olmuş yani işsizlik yüzde 33 oranında artmış.
Sayı olarak baktığımda, 2018 yılında ortalama
işsiz sayısı 3 milyon 339 bin, 2019 yılında ortalama
işsiz sayısı ise 4 milyon 475 bin kişi; özetle, son bir
yılda işsiz sayısında 1 milyon 150 bin kişilik
artış olmuş.
Kahramanmaraş mebusu var mı burada? Çok
söz alırdı, o yokmuş.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Olmaz
mı!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Ali burada.
Bu sayı, Kahramanmaraş ilimizin toplam
nüfusuna karşılık geliyor. Siz yoksulluğu yönetmiyor,
yoksullukla yönetiyorsunuz bu ülkeyi. Evet, altını çiziyorum, siz
yoksulluğu yönetmiyorsunuz, yoksullukla ülkeyi yönetiyorsunuz.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bu, sizin
şiarınız olmuş, yönetim biçiminiz olmuş.
Yoksulluğu gerçekten çözmek isteseydiniz kısa vadede ülkeyi
kalkındıracak, aslında birer fabrika olan Anadolunun bereketli
topraklarını görmezden gelmezdiniz. Ülkenin kısa vadede kalkınmasının
ilk yolu tarımdan geçiyor. Çünkü ne kadar sübvansiyon, ne kadar
teşvik, vergi ve yatırım kolaylığı getirseniz de
sanayinin ve sanayicinin kısa sürede ayağa kalkacak hâli maalesef
yok, üzülerek söylüyorum, yok.
Dünyadaki yeni ekonomik gelişmeleri de göz
önüne alırsak, gelişen ekonomilerin nefesinin tükendiğini de
hesaba katarsak tüm bu gelişmelerin dışında tarımla
ülkemizi yeniden kalkındırabiliriz. Bu durum hem ülkemizin
dışa bağımlılığını azaltır
hem kendi kendimize yeten bir ülke oluruz hem de yerinde istihdamı
sağlayabiliriz. 1970te tarımsal istihdamın toplam istihdama
oranı yüzde 65 iken bu oran bugün yüzde 7ler seviyesine gelmiş.
Tekelleşen büyük tarım şirketlerini, ezilen çiftçiyi
düşünürsek hem üretici az kazanıyor hem tüketici gıdaya
pahalı ulaşıyor. Yani, ülkemizi ancak dışarıya
bağımlı bir hâlde yönetiyoruz.
Amerikan Büyükelçiliğinin en önemli birimini
herkes Siyasi Müsteşarlık zanneder, değil mi? Hayır.
Buradan söylüyorum: Amerikan Büyükelçiliğinin en önemli birimi Tarım
Müşavirliğidir. Türkiyede son on yedi yılda -bundan önceki yıllarda
da bu, maalesef, mevcut ama son on yedi yılda tahakkümü daha fazla-
tarımla ilgili çıkan her kanuna mutlaka Amerika Tarım
Müşaviri bir vesileyle müdahale eder, bir vesileyle mutlaka olayın
içerisine zerk eder kendi ülkesinin menfaatlerini. Amerikanın Türkiyede
en etkili olduğu lobi, en etkili olduğu bakanlık da Tarım
Bakanlığı; Tarım Bakanlığı, Amerikanın
rızası olmadan hiçbir şey ama hiçbir şey yapamıyor.
Tohumdan ilaca, tarım ürünleri ithalatına kadar
yaşadıklarımız asla rastlantı olamaz; aksini
düşünmek de saflık olur. Aslında ne kadar acı, değil
mi? Binlerce yıl onlarca medeniyeti doyuran bu devasa fabrikayı yani
Anadoluyu tekrar tarımla ayağa kaldırmalıyız ama
maalesef, iktidarın bu konuda gerçekçi ve yapıcı politikası
yok. Aksini iddia etmeyin çünkü üreticilerimizin daha 2018 buzağı
destekleme primlerini dahi ödemediniz; 2019 bitiyor. Kendisini doyuramayan
üretici neredeyse 2 kat artan yem fiyatlarını nasıl ödeyecek,
hayvanları nasıl doyuracak? Sizin bu tarım
politikalarınız yüzünden hayvancılıkta da dışa
bağımlıyız. Millet eti çok yediğinden değil ha,
sakın yanlış anlamayın bu ithalatı Millet çok et
yiyor, o yüzden ithal ediyoruz. diye. Hayır. Hayvancılık bitti,
Türkiyede hayvan popülasyonu azaldı; o yüzden Sırbistandan helal
kesilmiş sığır getiriyoruz, Sırbistandan helal
kesilmiş sığırları getiriyoruz. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer
üretemiyorsanız, kazanamıyorsanız parasını verip ithal
bile edemezsiniz bütçeniz bu şekilde giderse. İşte, yokluk ve
fukaralık da burada başlıyor. Tarımda ve
hayvancılıkta dışa bağımlı hâle gelmemiz, bu
yüzden, tesadüf olamaz; bunu en iyi, zamanında dünyanın küresel
gıda çetelerinden birinin mümessilliğini yapan Sayın Bakan,
Tarım Bakanımız bilir.
Değerli arkadaşlar, tarım
alanında hep kendi kendimize yetebildiğimizle övündük; biz ilkokulda
öyle derdik: Türkiye, dünyada kendi kendine yetebilen 7 ülkeden bir tanesi.
Maalesef, beton ekonomisine geçişle birlikte büyümenin ve
kalkınmanın tarımsal ekonomiyle değil inşaat ve beton
ekonomisiyle olacağına inandınız siz ancak böyle
olmadı. Sizin bu tutumunuz, tarımsal üretime yapılan destekleri
günün şartlarına uygun hâle getirmemeniz ve çiftçimizin her gün artan
maliyetlerine çözüm üretememenizin neticesinde ülkemiz ekonomisinin
çatısını oluşturan tarım çökme seviyesine geldi.
Bakın, Konya şehrimiz kadar olan Hollanda bizden daha fazla üretir
hâle gelmiş. Bizse en verimli topraklarımızın üzerine beton
döküyoruz, dökmeye de devam ediyoruz. Mesela Tarsusa yapılmak istenen
Çukurova Bölgesel Havalimanı; 7 bin dönümlük birinci sınıf
tarım arazisinin üzerine havalimanı inşa etmek hangi aklın
ürünüdür? Onu sormak istiyorum size. Bir taraftan Tarım
alanlarının muhafazası için projeler geliştiriyoruz.
diyeceksiniz, diğer taraftan birinci sınıf tarım arazisi 7
bin dönümün üzerine -Tarsusa- havalimanı yapacaksınız; böyle
bir çelişki olur mu, böyle bir tenakuz olur mu? Toprağa kazmayı
vurduğunuzda bereket fışkıran o topraklara bu eziyeti
yaparken hiç acımıyor musunuz? Üstelik defalarca yüklenici
firmanın değişmesi ve o toprakların atıl hâlde
bırakılması, yöneticilik basiretsizliğinizin de somut bir
örneği bu proje.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülke ekonomisindeki en önemli problemlerden bir tanesi de bir
türlü ortadan kaldıramadığınız kayıt
dışı ekonomidir. OECDnin ülkeler arasında
yaptığı kıyaslamaya göre, Türkiye, kayıt
dışı ekonominin gayrisafi yurt içi hasılaya oranında
yüzde 28,72yle dünyanın ilk sırasında yer alıyor. Biraz
evvel Sayın Başkan anlattı ya kayıt dışı
ekonomide nerelere geldiğimizi, gerçek rakam burada; OECD raporunda yüzde
28,72yle 1nci sırada yer alıyoruz. Bu oran kaçakçılık
faaliyetlerinde dünyaca ünlü Meksikanın bile üzerinde. Meksika bizim
yanımızda yine geride kalmış, yine rekor kırmışız
orada da.
Geçtiğimiz günlerde TÜSİADın uyarısı
da dikkat çekiciydi. TÜSİAD Başkanı İşsizliğin
ve dış borç oranımızın daha önce hiç
karşılaşmadığımız seviyelerde olduğunun
bilincinde olmamız gerekiyor. dedi. Çözüm önerisi de verdi TÜSİAD, krizden
çıkış için demokrasiyi işaret etti; o hiçbir zaman
beğenmediğiniz, sevmediğiniz, size yabancı gelen
demokrasiyi işaret etti. Parlamenter sistemden
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra yeni sistemin
kurumsal yapısının henüz oturtulmamış olması
yapısal sorunların çözümünde bizi yavaşlatıyor. dedi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada bir kez daha tekrar ediyorum:
İyileştirilmiş parlamenter sisteme bir an önce dönmezseniz
yapısal reformların çözümünde mesafe almak bir yana, bu
sorunları artarak yaşayacağımız gün gibi
ortadadır.
Konuşmamın başından beri
bahsettiğim konuların, içinde bulunduğumuz olumsuz tablonun
temelinin neye dayandığını söylememe gerek yok aslında
ama yine de söyleyeceğim. 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan
referandumla anayasal sistemimizi kökten değiştirecek birtakım
düzenlemelerin hayata geçmesi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi olarak adlandırılan bu yeni düzendir. Tek adam sistemi
dediğimiz bu sistemde cumhuriyetimizin en temel varlıklarından
Merkez Bankasının başına gelenleri hatırlayın.
2012 yılında iktisat eğitimi bile almamış Murat
Çetinkayayı Merkez Bankası Kanununu değiştirerek
Başkan Yardımcısı yaptınız, 2016
yılında Başkan olarak atadınız. Bu zatın
aldığı idari kararlar, liyakatsiz atamaların kuruma
verdiği zarar yetmezmiş gibi, yine aynı Başkanı
sözünüzü dinlemediği için bir kararnameyle görevden aldınız.
Sizin ekonomi yönetiminizin özeti Merkez Bankasıdır aslında, hiç
gerisini bahsetmeye gerek yok. İktisat eğitimi almayan bir adamı
önce Başkan Yardımcısı yaptınız, sonra
Başkan yaptınız, sonra da Bu bizim sözümüzü dinlemedi. deyip
bir kararnameyle görevden aldınız. Hem Merkez Bankasının
itibarını yerle bir ettiniz hem de yabancı sermaye ve
uluslararası yatırımcıların gözünde asla güvenilmez
bir ülke hâline getirdiniz ülkeyi.
Bugün sistemin yürürlüğe girmesinin üzerinden
yaklaşık beş yüz gün geçti. Geçen beş yüz günde bizzat
Cumhurbaşkanı ve bakanlar tarafından birçok farklı
başlıkta kısa, orta vadeli program ve paketler kamuoyuna ilan
edildi. Bu planlardan istenilen sonuçların elde edilemediği
anlaşıldı. Bu beş yüz günde
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, plan, program
yapmanın mümkün olmadığı, kurumların çözüldüğü,
yasama, yürütme, yargı erklerinin iç içe geçtiği bir hâl aldı.
Beş yüz günde uygulamaya konulan tüm programlar neticesinde gelinen nokta,
ortaya çıkan tablo şöyle özetlenebilir: Millî hasıla yüzde 15,
fert başına millî gelir ise yüzde 13,4 azaldı bu beş yüz
günde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Türkkan, bir dakika
veriyorum.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Toparlıyorum
Başkanım, müsaade ederseniz.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminin ekonomi yönetimi göreve başladığında 17nci
sırada olan Türk ekonomisi, yapılan tahminlere göre yıl sonunda
20nci sıraya düşecek. Enflasyon, geçtiğimiz yıl
yaşanan yükselişin ardından bir miktar azalmış olsa da
Türkiye, OECD ülkeleri içinde en büyük çaplı ekonomik bir resesyon
yaşayan Arjantinden sonra hâlen en yüksek enflasyona sahip ülke
konumunda. Bu beş yüz günde Türk lirası dolara karşı yüzde
23 değer kaybetti, döviz cinsi mevduatların oranı yüzde 44ten
yüzde 52ye yükseldi. Alınmaya çalışılan tüm önlemlere,
yapılan tüm düzenlemelere rağmen döviz cinsi mevduatlar cumhuriyet
tarihinin zirvesinde kalmaya devam ediyor. Ülkedeki kayıtlı
işsiz sayısı yüzde 40,3 arttı, toplam işsiz
sayısı ise 8 milyon ile 130 ülke nüfusundan fazla. Genç işsiz
sayısındaki artış daha da vahim; resmî kayıtlara göre
her 4 kişiden 1i işsiz, son bir yılda genç işsiz
sayısı 515 bin artarak 2 milyon 800 bine ulaştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Bir sayfa kaldı
Sayın Başkan.
BAŞKAN Bitirelim lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Teşekkür ederim.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminden önceki son on iki aylık dönemde yani 2017 Temmuz ile 2018
Haziran arası bütçe açığı 68 milyar lira iken son on iki
aylık yani Kasım 2018 ile Ekim 2019 arası bütçe
açığı 111 milyar lira oldu.
Tüm bu rakamlar bir şeyi gösteriyor: Ne
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ne de ekonomi
yönetiminin bir karşılığı kalmıştır.
İYİ PARTİ, Türk devletinin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne ve Atatürkün kurduğu Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kuruluş ilkelerine bağlı kalarak devlet
yönetmeye namzet bir siyasi partidir. Biz iyileştirilmiş parlamenter
sistemi, hukukun üstünlüğünü, erkler arası denge ve denetim mekanizmasını
hâkim kılacağız, Türkiyenin ihtiyaç duyduğu çoğulcu
demokrasi ve liyakat esasına dayalı bürokrasiyle kişi hak ve
hürriyetlerinin, ifade ve basın özgürlüğünün hâkim olduğu bir
toplum inşa edeceğiz. İYİ PARTİ iktidarıyla
tüketim ve israf ekonomisi bitecek, Türkiye reel sektöre ve tarımsal
üretime öncelik vererek üretim ekonomisine geçecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Bizim hedeflerimizden
uzak; köylüyü, çiftçiyi, sanayiciyi, işçiyi, emekliyi,
yaşlıyı, öğrenciyi mutlu edebilecek hiçbir planı
içinde barındırmayan, hakikatlerden tamamen uzak bu bütçeye
hayır oyu vereceğimizi ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, birleşime
kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.18
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.05
BAŞKAN: Mustafa
ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Burcu
KÖKSAL (Afyonkarahisar), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 28inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
2020 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Şimdi, söz sırası, İYİ
PARTİ Grubu adına ikinci konuşmacı Bursa Milletvekili
Sayın İsmail Tatlıoğlunda.
Buyurun Sayın Tatlıoğlu.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz kırk dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) Sayın Başkan,
Parlamentomuzun saygıdeğer üyeleri, değerli parlamenterler; 2020
yılı bütçesi ve 2018 yılı kesin hesabıyla ilgili
partimizin görüşlerini paylaşmak için yüce Meclisin ve aziz
milletimizin huzurundayız. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Öncelikle bir şeyi vurgulamak istiyorum ki
gerçekten Parlamentoda muhalefet ve iktidar gibi değişik yapılar
söz konusu. Muhalefetten tabii ki yapıcılık bekleniyor ama esas
yapıcılık iktidardan beklenir, iktidarın
yapıcılığı önemlidir. Bütçe görüşmesinin bu
gününde bu özensizlik bizi bir yere götürmez. Bu gün Cumhurbaşkanlığı
bütçesinin, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin de
seviyesini ve çizgisini göstermiştir. Bugün burada Sayın
Cumhurbaşkanı olmadı, Sayın Yardımcısı var
ama Sayın Bakanlar ve de Cumhurbaşkanına doğrudan
bağlı kurumlar olmalıydı çünkü bütçe hakkını
kullanıyoruz. Bütçe hakkı, Parlamentodan eski bir haktır; bütçe
hakkı, Magna Cartada, Magna Cartadan önce Kutadgu Biligde yer
almış sözleşmelere kadar dayanan ve belki ondan daha eski
metinlerde yer bulan bir haktır; bütçe hakkı, demokratik rejimlerin
özüdür ve bu, cumhuriyetin 97nci bütçesi, Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin ikinci bütçesi. Görüştüğümüz bu bütçe, siyasal
olduğu kadar sosyal, ekonomik ve içtimai bir eylem planıdır. Bu
planla ilgili bir kanaat oluşturacağız. Bütçe görüşmeleri
esasında genel görüşmelerdir ve biz bugün 2020 bütçesini genel
görüşmeler çerçevesinde ele alacağız.
Çok değerli milletvekilleri, bugün önümüzde
2020 bütçesi var. Bu bütçeyle bugün Cumhurbaşkanlığı bizden
1 trilyon 96 milyarlık bir harcama yetkisi istiyor. Diyorlar ki: Bize
2020 yılı için 1 trilyon 96 milyarlık bir harcama yetkisi verin.
Bunun için 957 milyar liralık bir gelirimiz var ve bununla bu bütçede de
139 milyar liralık bir açık öngörüyoruz. Biz esasında bugün
evet veya hayır demekle bu bütçe sürecinde, kamunun
kaynaklarından 1 trilyon 96 milyar lirayı alıp toplumun
hizmetine sunulacak unsurları belirliyoruz. Esasında, Hükûmet etmek
budur, bunun dışında Hükûmet diye bir şey yok. Hükûmet
etmek, bütçe yürütmektir ve bütçe yapmaktır. Onun için Hükûmet edenler ve yürütenler
bugün burada nezaketen olsun bulunmalıydılar. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Bakın,
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız bile yok.
Evet, şimdi, tabi ki biz bu Meclise yeminli
gelmiyoruz. Uygulamalardan görülecektir ki olumlu bulduğumuz hususlara
evet diyoruz, olumlu bulmadıklarımıza hayır diyoruz.
Geçen sene de böyle yaptık ve bu bütçeyi belli kriterler çerçevesinde ele
aldık. Yani önce bütçenin oturduğu ekonomik zemine baktık, sonra
bütçeyi yürütenlerin referanslarına baktık, bu bütçeyi
yapanların referanslarına baktık ve ona göre bir karar verdik.
Şimdi, bu çerçevede yine bu değerlendirmeyi yapacağız ama
öncelikle şunu söylemek istiyorum: Rakamlar gerçekleri söylemeyi
bırakınca umut da yüzü terk edermiş, tebessümden terk
edermiş. Ben Almanyada bir mühendisle
karşılaşmıştım 9 Kasım 1989da Berlin
Duvarının yıkıldığı gün oradan geçen, orada
bulunan bir mühendisle, dedim ki: Neydi durum? Dedi ki bana: Bize hep
şöyle diyorlardı: Yirmi yıl ilerideyiz. Her zaman bunu
anlatırlardı, ta ki 9 Kasım 1989da bu duvar
yıkılıp da biz görünceye kadar hep bir yirmi yıl ileride
olduğumuza inandık. Meğerse bu duvar bizim
kafalarımızdaymış. Bu rakamlar bizim
kafalarımızdaymış.
Şimdi başlangıçta söyleyeyim: 5,7lik
büyüme eğer gerçekse o zaman bu 8.800-9.000 doları
açıklamamız lazım. TÜİK, maşallah, sel
basmış süthane gibi, ne kadarı süt ne kadarı su bunu ayrıştırmak
mümkün değil. Diyeceksiniz ki: Ya resmî rakamlarda bu olur mu? Oluyor
efendim.
Bakın, ben size bir tablo arz etmek istiyorum:
Arjantinin -aşağıda mavi- 2006dan sonra resmî enflasyon
rakamı hep yüzde 10larda gidiyor ama esas enflasyon yüzde 25lerde
gidiyor. Bu nedenledir ki, böyle durumlar nedeniyledir ki Arjantin ekonomisi
bugün, maalesef, dünyadan çok uzak, savrulmuş durumda. Şimdi bu
anlamda bakalım, Türkiye, gerçekten bu coğrafyaya yeni
taşınmadı, komşuları da yeni komşular değil,
yeni kiracılar değil. Türkiye, zamanın ruhunu sürdüre
gelmiş bir Türkiye; nüfusunu 28 milyondan 82 milyona
çıkarmış, okuma yazma oranını 1960larda yüzde
30lardan 2000lerde 90a, sonra 96ya çıkarmış; Türkiye
1960tan 1980e 28 bin okul inşa etmiş ve 1980de 53 bin okula sahip
olmuş, üniversitesini arttırmış, 1.000 kişiye
düşen araç sayısını arttırmış bir ülke
olarak geldi.
Bu süreçte ekonomiye bakalım: Türkiye, 1960 ile
2019 arası, çok değerli milletvekilleri, ortalama 4,5 büyümüş ve
bu 4,5un geldiği nokta bugün 8.800-9.000 dolar.
Türkiye 1960 ile 1975 arası -bunlar da
TÜİKin onayladığı rakamlardır, oranlardır- yüzde
5,5 büyümüş. Eğer Türkiye bunu devam ettirseymiş bugün millî
gelirimiz 18 bin dolar olurmuş. 1 puan arttırsaymışız
Türkiye olarak, 6,5 olsaymışız Türkiye bugün 30 bin
dolarları bulmuş zengin bir ülke olurmuş. O kadar
zenginliğe yelken açmak zor bir şey değil, istikrarlı
büyümeden ve kaliteli büyümeden geçiyor.
Evet, Türkiye 2003-2007 arasında da ciddi
büyümüş, 6,8 büyümüş ama TÜİK yeni seride 7,3 büyümüş.
Parlak bir dönem ve 10.500 dolara gelmiş millî gelir. Başarılı.
2001 krizinden sonraki reformlar ve Avrupa Birliği süreci ve
çıpası Türkiyeyi buralara taşımış.
Yıldız bir Türkiye var.
2008-2019 arası: Türkiye, 2008den sonra bu
gelişmeyi kırmaya başlamış, bir negatif
ayrışmaya başlamış ve Türkiye, maalesef, 2008den
sonraki gelişmesiyle hem kendi çizgisinden hem de gelişmekte olan
ülkelerle -kendi çizgisindeki ülkelerle- negatif ayrışmış
ve bu ayrışma son beş yılda derinleşmiş.
Bakın, 1960tan 2020ye kadar beşer yıllık aralarla
bölelim, 12 tane beş yıl. 2016-2020 son beş yıl
arasındaki büyüme rakamı, eğer 2020deki bütçe büyümesini yüzde
3 kabul edersek 3,3 kaçıncıdır? 12 tane beş
yıllık dönemin kaçıncısıdır son beş
yıl? İlk 3te değil arkadaşlar, 11inci. Son beş
yıllık büyüme performansı, sadece 1976-1980 arasındaki
yüzde 2,5luktan iyi. Diyeceksiniz ki: Ya burada yüzde 5 yazıyor. Biz
yüzde 5lik büyümeyi sağlayacağız, kabul ediyoruz ve 3,7ye
çıkartıyoruz. Son beş yıllık büyümeyi 3,7ye
çıkarttığımızda da son beş yıllık
büyüme 1960tan itibarenki on iki yıllık dönemin 3üne girmiyor,
10uncu; 1991 ve 1995 yılları arasındaki büyümeden daha iyi. E,
bunu alkışlayalım mı? Bu performansın sahiplerinin
getirdiği bu bütçeye de tamam, böyle devam edin mi diyelim; demek mi doğru?
Kesinlikle değil . Bu toplumun bütçe hakkını bu şekilde mi
kullanmak lazım?
Gelişmekte olan ülkelere bakalım.
Hakikaten 2003-2007 arasında gelişmekte olan ülkelerde büyük bir
fırtına var, yükseliş var. Çok az da olsa altında ama o
trendi tutuyor Türkiye. Ama Türkiye 2008den itibaren gelişmekte olan
ülkelerle de negatif ayrışıyor. Son beş yıl
gelişmekte olan ülkelerin büyümesi 4,4; Türkiye burada da altta. Hele son
iki yıl bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin bütçe
rakamlarıyla -bu seneyle beraber- 1,5 ortalama; 1,6. Bu bizi çok bir yere
götürmüyor. Türkiye dünya ekonomisiyle ve kendi çizgisiyle
ayrışıyor. Bu dönem, 2008 sonrası AK PARTİ 2008den
itibaren Türkiyenin ekonomik olarak önünü kesmiştir. Bunun adı,
budur.
İşsizlik, ister on yıllık
alalım ister beş yıllık alalım tarihin zirvesi, hiç tartışmaya
gerek yok. Nasıl olur da yüzde 5,7 büyürüz de istihdamı
genişletemeyiz bu çerçevede. Bu kedi-ciğer meselesi, değil mi?
Nedir bu negatif ayrışma? Bu bir, evet, kalitesiz büyümedir. Birçok
teknik nedenleri vardır ama daha ziyade nedir? Bu fotoğrafın
sahiplerine biz yeni bir bütçe veremeyiz. Genel global unsurlardan bahsettik.
Bakın, Türkiyenin 2002 dış borcunun toplam gayrisafi millî
hasılaya oranı yüzde 58. Bugün? Yüzde 62. Bu, bizim Türkiyemiz.
Nasıl 2007ye seviniyorsak buna da sevinmek isteriz ve önemli olan, bu bir
fotoğraf, bir sahne değil. Bu bir süreç, böyle gidiyor bu süreç.
Rezervlerimizin kısa vadeli
borçlarımıza oranı yine aynı. 2008den itibaren giderek
savrulan bir Türkiye var değerli arkadaşlar. Biz 2000
yılından 2010 yılına kadar hep şöyle
konuşuyorduk: Güney Kore ile Çin bizi geçti. Doğru ama 2000
yılında beraber olduğumuz ülkeler var bizim: Polonya, Romanya,
Malezya, Doğu Avrupa ve Uzak Doğu ülkeleri. Bunlar da bizi geçti
arkadaşlar. Bakın, Romanya 2000 yılında 1.662 dolardan 13.000
dolara geldi. Dünya Bankası rakamları bunlar. Polonya 4.400 dolardan
15.900 dolara geldi. Malezya 4.300 dolardan 11.000 dolara geldi. Yani 2000de
beraber olduklarımız da bizi geçti. Çünkü biz negatif
ayrışmaya girdik. Dolayısıyla 2000de 17nciyiz, 2008de
17nciyiz yine ama bugün 19uncuyuz. Fert başına millî gelirde
2000de 70inciyiz, 2008de -iyileştik- 65inciyiz, 2019da 81inciyiz. Bu
da Dünya Bankası kaynağı.
Çok değerli arkadaşlar, bu şunu
gösteriyor ki: Tarihin, zamanın gerisine düşülüyor. Bu zaman, çeyrek
yüzyıl önceki zaman değil. Daha önce, durduğunuzda geri
kalıyordunuz; şimdi, yavaşladığımızda geri
kalırız. Bunun sebebi şu: Türkiye 2008den sonra yapısal
reformları bıraktı ve bugün geldiğimiz nokta sadece
ekonomik bir tıkanma değil, ekonomiyi de içine alan bir yapısal
tıkanmadır. Bunu yapısal reformla çözebiliriz.
Peki, diyeceksiniz ki: Türkiye neden 2008den sonra
yapısal reformları yapamadı, nereye harcadı bu enerjisini?
Ne oldu da Türkiye bu yola devam edemedi? 3 tane kırılma var arkadaşlar,
biz yapısal reform beklerken radikal kırılmaları
yaşadık. Birincisi, maalesef, FETÖ süreci ve 2010 referandumudur.
2010 referandumu milletimizin de tuzağa düşürülmesidir.
İkincisi, PKKyı muhatap alan çözüm sürecidir. Üçüncüsü, tarihî
kodlarımızı dikkate almayan dış
politikamızdır ve Orta Doğu sürecidir. Türkiye tekrar yolsuzluk,
yoksulluk ve yasaklar girdabına girmiştir.
Rahmetli Dündar Taşer Azizi vakt idik, adâ
zelil kıldı bizi. diye aktarır ve Osmanlıyla ilgili
şöyle bir not düşer: Ne Kadızadeliler İslamı
anladı ne de Avrupacılar Batıyı. Bu nedenle de 25 milyon
kilometrekareden geldik geldik Sakarya sahillerine. Evet, 2008den itibaren bu
coğrafyayı, yaşadığı coğrafyayı ve
çağı kavramadan uzak kadroların getirdiği yer
burasıdır. Bu açık, net. Enerjimizi buralarda harcadık. Yoksa
biz, yükselen bir Türkiye ve güçlü bir Türkiye olmaya her zaman çok
yakınız. Neden? Çünkü bu ülkenin güçlü Türkiye olmak için ihtiyaç
duyduğu ne varsa hepsine sahibiz. Bu, bugün de böyle, yarın da böyle
olacak, dün de böyleydi. Mesele bu kodlara uygun
Çok değerli milletvekilleri, çok değerli
arkadaşlar; bu bütçeye kadar oldukça çok plan gördük; orta vadeli planlar,
yeni ekonomik programlar, kalkınma planları. Bu bütçeyi
yapanların getirdiği planların tamamında yüzde 20den fazla
sapma var. Dolayısıyla bu bütçeyi yapanların referansları
ile bir bütçe yapma noktasında, hedefleri olan bir bütçe yapma
noktasında uygulamadan baktığımızda büyük bir mesafe
var. Nereye geldi Türkiye? Devleti yöneten planlamadan planlama yapamayan
devlete geldik. Evet, Türkiyenin geldiği nokta bu.
2023 hedefleri vardı, geçen sene burada
konuşuyorduk, Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımız da konuştu. Düşünebiliyor musunuz, 2019un
Mart ayında, Sayın Erdoğanın bulunduğu büroda seçim
çalışmaları yapılıyor, 2023 hedefleri
yazılıyor; buradaki binada da On Birinci Kalkınma Planı
yapılıyor, hedefleri çöpe atıyoruz. Bu kadar ilintisizlik,
iletişimsizlik var, bu kadar büyük kopukluk var ve bizim sekiz yıldır
peşinden koştuğumuz, geçen sene burada onlarca defa Sayın
Oktayın, Sayın Bakanların, 31 Martta Sayın
Erdoğanın dile getirdiği 2023 hedefleri birden çöp oldu. 2023
yılını inşallah cumhuriyetimizin 100üncü şeref
yılı olarak kutlayacağız ama bu yönetimin, ekonomik
hedefler açısından çöp yılı, maalesef böyle, çöp
yılı. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Yani 25 bin dolar fert başına millî gelir, 2
trilyon dolar millî gelir, 500 milyar dolar ihracat; bunlar
yazılmış fakat politikaların merkezinde yok; yazıda
var, dilde yok. Neden? Dışişleri fetih için Suriyede;
İçişleri PKKya mahkeme için Haburda; Millî Savunma tenzil ve terfi
işlerinde; Ekonomi kredi tahsisinde, inşaat desteğinde;
Ulaştırma müteahhit organizasyonunda; Çevre Bakanlığı
Bodrumda bisiklet yolu yapıyor; Şehircilik butik arsa peşinde;
Sanayi ve Teknoloji de maalesef asansör test merkezinde. Her bir atın
farklı yöne koştuğu bir at arabası, bunun başka tarifi
yok; o nedenle mesafe yok. Enerji var, harcama var ama yol alınmıyor.
Bu iş şimdi 2053, 2071
Gençler 2071
diyor, yaşlılar da 2053 diyor; hedefler. Ya ben ölürüm ya
padişah ölür ya at ölür. hikâyesi var ya, buna döndü bu iş.
Artık kelimeleri de anlamsızlaştırdık.
Şu bütün bakanlıklar içerisinde,
yaptığının ekonomiye tesirini ölçen bir tek bakanlık
var, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı. Sırf bu
heyecanları eksilmesin diye eleştirmiyorum, eleştirecek çok
şey var ama eleştirmiyorum. Harcamasının ekonomiye etkisini
yazan tek bakanlık Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığı; başka hiç kimsenin harcamayla, bütçeyle
alakası yok. Böyle bir düşünce yok, olsaydı burada devlet olurdu
bugün. Çünkü bu bütçe devletin bütçesi. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Millet de bu bütçeyi getirenlere bu muameleyi yapacak.
Çok değerli arkadaşlar, şimdi, size
geçen sene 2019 bütçesini getirdik, 2,3 büyüyeceğiz. dedik, büyüyemedik.
80,6 milyar açık dedik, IMF tanımıyla 200 küsur milyar da biz
165 diyelim, yüzde 100,4 büyüdü.
Geçen sene burada Bu 2019 yılı bütçesinin
gelir bütçesini Avusturyalılar, harcama bütçesini de Avustralyalılar
yapsa bu kadar kopuk olmaz. demiştim, işte meydanda; giderler yüzde
22 artmış, gelirler yüzde 6 artmış. Kamu kesimi borçlanma
gereği Maastricht Kriterlerini zorlayarak tekrar Türkiyeye Merhaba
dedi, önemli bir yapısal problemimiz daha ortaya çıktı. Gelinen
noktada Türk ekonomisine büyük bir yara açılmıştır.
Şimdi, 2019 bütçesini burada görüyoruz. Peki,
arkadaşlar, bu bütçenin, her bütçenin siyasi bir sonucu olmaz mı?
Şimdi, 2019 bütçesi ekonomiyi küçülttü mü? Küçülttü değil mi? 2,3tü;
0,25 küçülttü. İşsizliği arttırdı mı?
Arttırdı. Kamu dengesini bozdu mu? Bozdu. Fakirliği
arttırdı mı? Arttırdı. Şimdi, bunu
alkışlayacak mıyız biz? Peki, bu bütçe sonucundan hiç kimse
mahcubiyet duymayacak mı ya? Hiç kimse rahatsız olmayacak mı?
Biri çıkıp Bu sorumluluk benim ve ben bırakıyorum. demeyecek
mi? (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Samimi
söylüyorum, ailenin parası olsaydı babası görevden
alırdı. Bu bütçenin sonucu olmaz mı?
Başarısızlığın bir sonucu olmaz mı?
Bakın, piyasadan da kopmuşuz. Otomotiv
sektörü ne diyor? Diyor ki: Türk vergi sistemi uyumlu olmaktan
çıktı, çağın gerisinde kaldı ve otomobilde
Avrupanın 11inci piyasasına düştük. Otomobilciler kendileri
söylüyorlar. Zaten harcama şöyle arkadaşlar, harcama politikası
şöyle: Biz örtülü ödenek biliriz ama giderek devlet örtünüyor artık.
Devletin bütün harcamaları örtünüyor yani Hazine-Merkez Bankası
ilişkileri, Hazine-Merkez Bankası-kamu bankası ilişkileri
örtülü gidiyor. Kara bulmaca bunlardan daha kolay. Varlık Fonu bir âlem,
Cumhurbaşkanının başında olduğu bir fonu gelin de
denetleyin bakalım haydi, gelin de hep beraber denetleyelim.
Şimdi, çok değerli milletvekili
arkadaşlar, yeni bir bütçeyle beraberiz. Bu bütçe, 1 trilyon 96 milyar
lira harcama yetkisi istiyor bizden. Biraz önce de söyledim, 957 milyar lira
gelir toplama, 139 milyar lira da açıkla Ben yüzde 5 büyüyeceğim.
11,8 işsizlik olacak ve Türkiyede yeni bir dengeleme
yapacağım. diyor. Şimdi, köylü yürüyor, bir köyün
başında adam bekliyor, ona soruyor, diyor ki: Aşağı
Belen köyüne ne kadar zamanda gidilir? Köyün başında bekleyen
vatandaş susuyor, öbürü de kızıp gidiyor. Bir kaç dakika sonra
bağırıyor, diyor ki: Aşağı Belen köyüne kırk
beş dakikada gidilir. Dönüyor diyor ki: Ya biraz önce neden söylemedin?
Yürüyüşünü gördüm. diyor. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, arkadaşlar, bu yürüyüşe bu
onay verilir mi? Yani bu kadar yürüyüşe bu onay verilir mi? Bunun
sorumluluğu yok mu millet nezdinde ve Allah nezdinde? Daha ciddi bir
şey söyleyeyim size, bu bütçenin vizyonu yok, bu bütçe Türkiyeyi nereye
taşıyacak? Nereye taşır bu bütçe? Misyonu da yok. Bu bütçe
bir sanayileşme bütçesi mi? İstihdamı arttırma bütçesi mi?
Tarımı geliştirme bütçesi mi? Gelir
dağılımını düzeltme bütçesi mi bu bütçe? Hiçbirisi.
Peki ne bütçesi? Abdülhak Mollanın -Abdülhak Hamitin dedesi- meşhur
bir berceste mısrası var, bu bütçenin başına bunu
yazacağız: Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bu
bütçenin başına yazmamız gereken başlık: Gerçekten her
şey var, derde deva bir şey yok.
Çok kıymetli milletvekilleri, AK PARTİ
grubumuz komisyonda gerçekten bundan daha kalabalıktı zaman zaman,
onun için Komisyona gelen arkadaşlara da teşekkür ederiz.
İçişleri, Dışişleri ve
Millî Savunma Bakanlığı bütçelerini beraber değerlendirdim
ben. Millî Savunma Bakanlığı 53 milyar, İçişleri
Bakanlığı toplam 77 milyar, Dışişleri de 6 milyar
lira ödenek talep ediyor. Neden beraber değerlendirdim? Üçünün de ortak
konusu terör. Sayın Soyluyu dinlerken de âdeta 90lı yıllara
gittim. Orada, Komisyonda da söyledim.
Şimdi, değerli arkadaşlar Türkiye bu
coğrafyaya yeni taşınmadı. falan diyoruz ya, şimdi
bir Türkiyeden bahsedeyim ben size: 9 Ekim 1988, devrin Kara Kuvvetleri
Komutanı Reyhanlıya gidiyor ve Suriyeye elini uzatıyor
Sabrımızı taşırmayın. diyor -bu sözü 2000lerden
sonra her gün bir bakanımızdan duyduk- ve yirmi gün sonra Abdullah
Öcalan Suriyede yok, Yunanistanda. Orada akşam kalamıyor, aynı
gün Rusyaya gidiyor, burada barınamıyor. 12 Kasımda
İtalyada, orada da barınamıyor. 16 Ocakta Rusyada tekrar, orada
da olmuyor, on üç gün sonra Yunanistanda tekrar. Belarus ve Hollandadan
oturum izni isteniyor, olmuyor, 5 Ocakta Kenyadan alınıp gelinip
İmralıya konuluyor. Bakın Türkiye Cumhuriyeti devletine,
Türkiye Cumhuriyeti devleti Öcalanı bu dünyada hiçbir ülkede
barındırmayacak itibara sahipti.
RADİYE SEZER KATIRCIOĞLU (Kocaeli) Sanki
o dönemde yaşamadınız.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Süleyman Şahı
kaçırdı bunlar, Süleyman Şahı.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Bunda ne var, söyle
yani bilelim.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Sizi
İstanbulda biliyorduk ama buraya kadar gelmişsiniz, hoş
geldiniz.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Evet, aynen öyle.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Hoş
geldiniz. Biz orada heykeliniz de oldu zannediyorduk, hoş geldiniz.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Peki, PKK eşittir PYD. Ben bu konulara girmek
istemiyorum çünkü nazik konular ama hem Putin hem Moskova görüşmesinde hem
Beyaz Saray görüşmesinde hem de NATO toplantısında ya
itibarımızda bir aşınma ya da politikayı yürütenlerin
farklı dil kullanmasının yansımalarını gördük
sanki.
Çok değerli arkadaşlar, yine devam edeyim.
15 Ağustos 1984te Şırnak baskınıyla
başlamış bir PKK mücadelemiz var ve ne yazık ki bu
mücadelede 2002de terörü bir yere getirmiş Türkiye var ama Plan Bütçe
Komisyonunda aynı terörü konuşan bir Türkiye bulduk tekrar. Bu tür
konularda iktidarın yapıcılığı, muhalefetin
yapıcılığı, devletin
toplayıcılığı beklenir. 7 Ekim 2019da Trumpın
hakaretamiz mektubuna şahit olduk. 8 Ekimde sabahleyin Sayın Meral
Akşener grup toplantısında Türk kamuoyuna bu mektubu
reddettiğini, Mehmetçikimizin yanında olduğumuzu söyledi ve
Bugün partimizin adı al bayrak partisidir. dedi. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar) Bir gün sonra, 9 Ekimde
Barış Pınarı Harekâtı başladı, 10 Ekimde
Sayın Erdoğan hepimizi AK PARTİye davet etti. Yani
esasında, biz 16 Nisan 2017de neyi kaybettiğimizi o zaman
anladık. Biz devletimizin başını kaybettik galiba, zor
zamanda herkesi kucaklayan bir makamı kaybettik galiba diye
düşünmemek zor doğrusu. Buna ne derseniz deyin ama burada bir
sıkıntı olduğu gerçekten açık.
Zamandar, Adalet Bakanlığına
bakalım. Sayın Bakan Bursada açıklama yapıyor 6 Kasım
2014te, Abdulhamit Gül o zaman Bakan değil: Yargıya güven yüzde
60-70lerden 20lere düşmüştür. diyor Abdulhamit Bey 6 Kasım
2014te. Şimdi 19,7 milyar liralık bir ödenek istiyor. Biz bu
parayı mahkemelere verelim, Bakanlığı kapatalım.
Adaleti olmayan Bakanlığın da böyle bir paraya ihtiyacı
olmaması gerekir. Hâkimlerimize maaşlarını personel
üzerinden verelim ve bu Bakanlığımızın
kapısına kilit vursak toplumumuz adaleti kendiliğinden çok daha
iyi bir yere getirir diye düşünüyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, tarım en
çok konuşulan bir konu ve gerçekten de bir problem hâline geliyor. 40,3
milyar lira bir ödenek talebi var bizden. Orman
Bakanlığının 35 biniyle beraber 150 bin mevcutlu bir
Tarım Bakanlığını konuşuyoruz. 2002de tarım
kesiminin 2,6 milyar lira borcu, 37 milyar lira üretimi var. Üretim 6 misli
artmış, tarım kesiminin borcu tam 45 misli artmış. Bakın,
bir Tarım Bakanlığı düşünün ki envanteri yok. Bu, ne
kadar patates üretileceğiyle ilgili doğru bir rakam yok demek ortada,
zaten onun için patatesi, soğanı yönetemiyor. Yani Türkiyede ne
kadar meyve var, ne kadar turunçgil var, bunu hesap edebilmesi teknik olarak
mümkün değil çünkü bu Tarım Bakanının elinde böyle bir
envanter yok. Ve 2,5 milyon aileye düşmüş. Bugün tarım, tekstil
kadar teknik bir alan oldu, artık bildiğimiz tarım değil.
Esasında, tarıma teknik kadrolar lazım. 2,5 milyon ailenin 1,5
milyonunu alın; büyük firmaları, orta ölçekli işletmeleri
alın, bize esasında 2 milyon teknik tarım elemanı
lazım, tarım teknik lisesi mezunu lazım. Bu çerçevede, Türkiye,
tarım meslek liselerini açsa, yılda elli bin mezun verse elli
yılda bu ihtiyacını anca karşılar, elli yılda. Bu
kadar açığı göremeyen bir Tarım Bakanına böyle bir
bütçe vermenin yeri var mı?
Şimdi, Adanaya gittik biz. Ben Sayın
Bakanın da, Bakanlığında gitmesini isterim, ticaret
borsası nasıl olurmuş, ticaret odası nasıl
olurmuş, çiftçi birlikleri nasıl olurmuş orada hiç olmazsa
görmüş olurlar. Adanaya gittik, Adanalı çiftçi birlikleri
toplanmışlar, bu problemi görmüşler ve Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliğiyle bir tarım Anadolu meslek lisesi
açmışlar Sarıçam ilçesinde. Diyor ki: Baktık, dönem sonu
35 öğrenci var. Yahu ne oldu buna, neden 35 öğrenci oldu?
Meğerse liselere diğer ilçelerden eleman alınmıyormuş,
öğrenci alınmıyormuş." Bakın, ne kadar hazır
Millî Eğitim Bakanlığımız değil mi Türkiye!
Tarım Bakanlığımız olayın ne kadar farkında!
Adanaya tarım meslek lisesi kuruyoruz ve biz onu Adananın
öğrencilerine açamıyoruz; bunu bilmiyoruz, bakmıyoruz,
görmüyoruz, takip etmiyoruz, devletin bütünlüğünde böyle bir şey
kalmadı. Millî Eğitim Bakanlığına Neden bu 35
öğrenci? diye sorduklarında Efendim, Sarıçam ilçesi
dışında bir yerden öğrenci alamıyoruz, bizim kanunumuz
böyle. diyorlar. Ve biz maalesef çiftçimizin, sanayicimizin çok gerisindeyiz,
insanımızın çok gerisindeyiz, bütün bu anlamda çok gerisindeyiz.
Bir Muş düşünün değerli arkadaşlar
-Muş milletvekili var mı bilmiyorum- 1 milyon 670 bin dönüm bir
Muş; karpuz yetişiyor, kavun yetişiyor, üzüm yetişiyor,
Karasu ve Murat bu topraklardan geçiyor. Muş kaçıncı biliyor
muyuz arkadaşlar Türkiyede millî gelirde? Sondan 3üncü. Yahu, istiyoruz
ki coğrafya kaderimiz olsun, kaderimiz, coğrafya bizim kaderimiz
olsun. Bu coğrafya bizim kaderimiz olsa şu ülkeyi yönetenler, siyasi
liderlik, biz şu bölgesel istikrarı sağlayıp hukukun
üstünlüğünü koyup dükkânlarımızı, siyaset
dükkânını kapatsak on yıl sonra bu ülkeyi zengin ülke buluruz.
Hiç! Bu ülkenin potansiyeli böyle ama hukukun üstünlüğü
Nedir hukukun
üstünlüğü? Hukukun üstünlüğü, kalkınmanın
bismillahıdır. Bunu yapmadan hiçbir şey olmaz. Medeniyetin
kapısıdır, kalkınmanın bismillahıdır hukukun
üstünlüğü. Biz zannediyoruz ki gözlerimizi kapatınca dünya
karanlık oluyor.
İşte, Sayın Oktayı dinledim
Dünya olumsuz. dedi. Dünya olumsuz değil, dünya dünden daha iyi bir
dünya. Biz yürüyemiyorsak dünya da yürüyemiyor değil. Dünya 30 trilyondan
90-100 trilyona rampalamış bir dünya. Dünyada artık genç
milyarderler konuşuluyor. Bakın, bugün, dünyayla entegre olmak
dünyaya açılmak, mal satmak değil, bu bitti; global veri
akışına entegre olmak dünyayla irtibatlı olmak. Bu sizin
kalkınmanıza çarpan etkisi yapıyor daha önce kamu
harcamaları yapan
Bunun için artık ülkelerin eskisi gibi o kadar
kaynağa ihtiyacı yok. Artık, yavaş yavaş madenler bile
para etmiyor, başka bir dünyayı yaşıyoruz zenginliğin
Doğuya kaydığı. Bırakın Korenin falan,
Tayvanın, herkesin, bütün ülkelerin 2023 planları var. Bakın,
İrlanda 2023 için 91 bin dolar diyor. Çin 13.700 dolar diyor. Yani her
Çinli; 1,4 milyar Çinlinin her birisi 82 milyon Türkün her birisinden daha
zengin. Çinin elini nasıl kaldırırsınız siz bir
konuya koyduğu zaman. Ben utandım ve çok üzüldüm, bir defa daha
vurguluyorum, Sayın Erdoğanın Çinde Uygur Türkleri için Gayet
rahat. demelerine. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu olmamalıydı, en azından sessiz
kalmalıydık ya. Çinin gücü bizim bunu dememize yetmemeliydi.
Çok değerli arkadaşlar, bütün bu
çerçevede, Türkiye, siyasal iklimini değiştirmek mecburiyetindedir.
Türkiye, yeni bir iklimle, demokratik, hukukun üstünlüğü olan ve
Avrupayı Avrupa yapan meritokrasiyi getirip, liyakati esas alan ve bütün
politikaların merkezine kalkınmayı koyan ekonomik
coğrafya kavramını bütün politikaların merkezine koyan bir
siyasal iklimle çok kısa sürede güçlü bir Türkiyeye ulaşır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Tatlıoğlu, ek bir
dakika veriyorum.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Bu
Türkiye, güçlü bir ülke olmak için ihtiyaç duyduğu her şeye sahiptir.
Aziz milletimizin ve bu ülkenin buna azmi de vardır, buna gayreti de
olacaktır. Türkiye'nin, artık yeni bir iklime kucak açmadan bu
sorunları çözmesi mümkün değildir, bu bütçeyle gitmesi zaten mümkün
değil ama Türkiye'nin 21inci yüzyılın yarışan
ülkeleri arasına girmesi Türkiye'nin imkânları çerçevesinde çok
mümkündür. Türkiyede bu kadrolar vardır ve siyasi liderlik olarak
hepimizin temel görevi bunun önünü açmaktır.
Hepinize, yüce Meclise saygılar sunarım.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına ilk konuşmacı Grup Başkan Vekili ve Manisa
Milletvekili Sayın Erkan Akçay. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Akçay.
Süreniz kırk dakikadır.
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2020 Yılı Bütçe Kanun
Teklifi ile 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifi görüşmelerine
başlıyoruz. Bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı
ve muhterem heyetinizi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken güzel ülkemiz Türkiyemizi
bizlere vatan yapan aziz atalarımızı, cumhuriyetimizin kurucusu,
Türk milletinin ortak değeri, büyük komutan ve devlet adamı Mustafa
Kemal Atatürkü, vatan uğruna toprağa düşen kahraman
şehitlerimizi, partimizin kurucusu Başbuğumuz Alpaslan
Türkeşi rahmet ve şükranla anıyorum. Şu anda
sınır ötesinde ve yurt içinde terörle mücadelede destanlaşan
başarılar elde eden güvenlik güçlerimizi tebrik ediyor, her birini
Cenab-ı Allaha emanet ediyoruz.
Bütçe görüşmelerini
gerçekleştirdiğimiz Türkiye şartları, yoğun ve zorlu
bir gündemle yüklüdür; amansız bir şekilde devam ettiğimiz
terörle mücadele, ülkemizi diz çöktürmeye yönelik ekonomik
saldırılar, dış politikada bekamızı hedef alan
tehditler, sınırlarımızın güvenliği için
yürüttüğümüz askerî harekâtlar gündemin öne çıkan birkaç
başlığıdır. Türkiye bu karmaşık ortamda
haklı ve doğru bir çizgide dimdik ilerlemektedir.
Değerli milletvekilleri, bütçe
görüşmelerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak, milletin
parasının milletin hangi hizmetinde ne kadar
kullanılacağını tartışacağız öteki
beriki değil Türk milleti ve Türkiye diyeceğiz. Bütçe
görüşmelerinde siyasetimizin öznesi insan, nesnesi devlet, yüklemi hukuk
ve demokrasi, cümlesi ise millettir. Önce ülkem ve milletim ilkesiyle hareket
edeceğiz. Esnafımızın, çiftçimizin, işçimizin,
memurumuzun, sanayicimizin, emeklimizin, gençlerimizin, velhasıl bütün
sosyal kesimlerimizin sorunlarını gündeme getireceğiz.
Eğitim, aile, sağlık, tarım, sanayi, enerji
politikalarına değineceğiz. Tarihî çıkar ve egemenlik
haklarımızı savunacağız. Bütçe görüşmelerini,
Komisyon aşamasında olduğu gibi Genel Kurulda da sabırla,
titizlikle, dikkatle takip edeceğiz. Demokratik olgunluk, kapsamlı
hazırlık ve polemiklerden uzak, objektif ve gerçekçi sunuşlarla
düşüncelerimizi paylaşacağız. Aklımızda ve gönlümüzde
büyük Türkiye idealiyle yarınları inşa için milletimizin
verdiği sorumlulukla hareket edeceğiz çünkü bizim sevdamız
Türkiyedir, sedamız Türk milletidir.
Değerli milletvekilleri, bize göre siyasetin
anlamı, demokratik bir yarış ve rekabet içinde hareket ederek
ülke meselelerini çözmek, millî ve büyük hedeflere hep birlikte yürümektir.
Siyaset, hiçbir zaman idari maslahatçılığın,
eyyamcılığın, popülizmin, ucuz siyasetin esiri
olmamalıdır. Gündelik siyasi çekişmelerin girdabına
kapılmak siyaseti demokratik bir yarış olmaktan
çıkarır, siyaset bir kavga alanı hâline gelir ve kör
dövüşüne döner. Polemik üretmek, demagoji yapmak, dedikoduyla
uğraşmak, iftira atmak, kutuplaşmayı,
ayrımcılığı teşvik ve tahrik etmek, yabancı
ülkelerin, illegal örgütlerin, FETÖnün, PKKnın emellerine,
politikalarına yaslanıp bundan siyasi çıkar ummak siyaset
değildir. Bu tutumların hiç kimseye bir faydası
olmayacağı gibi, en büyük zararı da ülkemiz ve milletimiz görür.
Bizim anlayışımıza göre bir
siyasetçi, siyasi rant uğruna Türkiyeyi risk ve belirsizliğe çekmek
için el ovuşturmamalıdır, dibi görünmeyen kuyulardan su
içmemelidir. Kriz çıkarmak, toplumsal kargaşa ve çatışma
yaşayan ülkelerin iç çalkantılarını Türkiyeye
taşımak için özel bir çaba içinde olmamalıdır. Hiçbir
siyasetçi, Türkiyede can ve mal güvenliği olmadığı,
yatırım yapılamayacağı hezeyanıyla Türkiyeyi
uçuruma itmek için pusuya yatamaz. Türkiye, hayati ve beka ölçeğinde
harekâtlar yaparken, Türkiyeyi nüfus mühendisliği yapmakla, işgalci
olmakla, korsan devlet benzetmesiyle itham ederek kendi devletini, hükûmetini,
ülkesini karalayan, yabancılara şikâyet eden, kundaklayan bir
anlayışta olamaz. Terör örgütleriyle al takke ver külah olamaz. Millî
meselelerde Türkiye'nin karşısında mihrak hâline gelemez.
Yabancı başkentlerin esaretine giremez. Böyle bir siyaset
anlayışını reddediyor ve lanetliyoruz. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak konjonktürel değil, ilkelerimizle hareket ediyoruz. Millet
yararına olmayan hiçbir işin içerisinde olmadık,
olmayacağız. Hükûmetin bu yöndeki çabalarına bundan önce
olduğu gibi bundan sonra da katkı vermeye devam edeceğiz.
Milliyetçi Hareket Partisi ilkeli, sorumlu, sorun çözen ve dürüst siyasi
duruşundan taviz vermeden, Cumhur İttifakının
sorgulanmasına ve yıpranmasına müsaade etmeden mücadelesine
kararlılıkla devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Hiçbir sözümüzü unutmayacağız, hiçbir vaadimizden
sapma göstermeyeceğiz.
Değerli milletvekilleri, bütçe hakkı
parlamentoların varlık sebebidir. Devletin mali ve ekonomik yönü
bütçeyle belirginleşir. Bütçe, devlet ile vatandaşları ekonomik,
sosyal, mali ve siyasi düzlemde bir araya getirmektedir. Bütçe hakkı, bir
devletin demokratik niteliğinin ilk şartı olup parlamento
yoluyla hükûmeti denetleme araçlarından biridir.
Bütçeyi yürütme organı olan
Cumhurbaşkanlığı hazırlıyor, Meclise sunuyor ve
Mecliste kabul edilerek kanunlaşıyor. Parlamenter sistemde, yasama ve
yürütme organlarının aynı siyasi partiden veya koalisyonlardan
oluşması, yürütmenin yasamaya tahakkümü âdeta bir mecburiyetti. Bunun
sonucu olarak, sistemin işleyebilmesi için her iki organ aynı mali
politikaları savunmak durumundaydı.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bu mecburiyeti ortadan
kaldırmıştır. Yasama organı, bütçede kendi
beklentilerini, kendi düşüncelerini öne çıkarabilecektir,
dolayısıyla yürütme, çok daha dikkatli, ayrıntılı ve
uygulanabilir bir bütçe hazırlamak mecburiyetinde hissedecektir. Meclis,
bütçeyi tahlil etmek ve gerek görmesi durumunda değişiklik yapmak
hakkına da sahiptir. Meclisin bütçeyi inceleyebilmesi, bütçeye dair bilgi
ve belgelere zamanında ve yeterince erişmesiyle mümkündür.
Hükûmetin 5018 sayılı Kanuna uygun bir
şekilde bütçe sürecini yönetmesi, yasama ile yürütme arasındaki bilgi
asimetrisini de giderecektir. Bu nedenle Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe
üzerindeki kapasitesinin artırılması, Parlamentonun bütçe
hakkını pekiştirecek adımlardan biri olacaktır. Bu
kapsamda, Plan ve Bütçe Komisyonu bünyesinde bütçe ofisinin kurulması ve
Sayıştayın görev ve kapasitesinin mali
danışmanlık sağlayacak şekilde genişletilmesi
yerinde olacaktır.
Bütçe sürecinde Meclisin yasama yetkinliğini
artıracak adımlardan biri de ihtisas komisyonlarının bütçe
sürecine dâhil olmasından geçmektedir. Örneğin,
Dışişleri Bakanlığı bütçesi Dışişleri
Komisyonunda, Adalet Bakanlığı bütçesi Adalet Komisyonunda
görüşülebilmelidir.
Sayın milletvekilleri, son yıllarda
yaşadığımız hadiseler bize göstermektedir ki devletli
olmak Türk milleti için bir varlık meselesidir. 15 Temmuzdan PKK terörüne,
asimetrik ekonomik saldırılardan egemenliğimize yönelik
tehlikelere karşı tek
güvenli kalemiz devlettir, Türkiye Cumhuriyetidir. Türkçede devlet terimi
bir hukuk ve siyaset terimi olmanın ötesinde derin sosyokültürel anlamlar
da ifade eder. Devlet üstün hayır, en yüksek kemal, en büyük saadettir.
Devlet birliktir, berekettir. Devlet olmazsa milletin siyasi, askerî, ekonomik
gücü, medeniyet tahayyülü de geçersizdir. İşte, bu nedenle devletin
işleyişinde bir saniye dahi acze düşülmesi, şu veya bu
sebeple zafiyet gösterilmesi, varlığının tehdit edilmesi
düşünülemez. Milletin ve devletin bekası hiçbir vakit ihmal edilemez.
Günümüzde Türk devlet ülküsü binlerce
yıllık Türk tarihinden beslenir. Bu ülkü kahramanca savunulmuş,
nice evladını şehadet mertebesine
ulaştırmış, bütün kültür motiflerimize, bengi taşlara
işlenmiş, destanlara konu olmuştur. Milletimiz her zaman evine
ve ocağına sahip çıktığı gibi, hatta daha fazla,
devletine sahip çıkmıştır. Kimi zaman ayağında
çarığıyla, kimi zaman yalın ayak; vatanı, milleti,
devleti uğruna gözünü kırpmadan cepheden cepheye koşmuştur.
Bilmekteyiz ki devletsiz ve ordusuz milletler ayak altında ezilir. Türk
devlet felsefesinde Kızılelma ülküsü bengi devleti ebet müddet
hikmetihükûmet gibi adlandırmalara tabi olmuştur. Bütün bu
kavramlar töre etrafında, hukuk etrafında şekillenmiştir.
Öyle ki bengi ilden devleti ebet müddete ve nihayet cumhuriyete uzanan süreçte
bağlayıcı olan en mühim unsur, kuşkusuz, töredir, hukuktur.
Türk devlet felsefesinin iki bin iki yüz yıllık tarihini sürekli, bir
bütün hâline getiren, törenin, hukukun üstünlüğü ve devamıdır.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın, devleti yaşat ki
millet yaşasın. anlayışı bu şuurun ifadesidir.
Ey Türk, titre ve kendine dön. Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız
yer yarılmadıkça senin ilini ve töreni kim bozabilir! seslenişi
ve nidası hafızalarımızda ve şuurumuzda daima
yankılanmaktadır.
Muhterem milletvekilleri, yönetim sistemleri
teorilerle değil, gerçekler ve olgularla inşa edilir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin hiçbir anayasa
kitabında yazmadığı söylenmektedir. Bu görüş, yönetim
sistemlerinin toplumla birlikte yaşayan ve gelişen dinamik bir alan
olduğunu göz ardı eden bir görüştür; bu, Aristocu, sakat bir
mantıktır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
teorisi yokmuş. Milletin gerçekleri karşısında hangi
teoriye ihtiyaç var? Bu yerli ve millî modele hak ettiği değeri
vermek için, bir teorisyenin, bir Batılının, bilmem kimlerin
referansını ve onayını bekliyorsanız, merak etmeyin, o
günler de yakındır. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemini karalamak ve itibarsızlaştırmak için tekerleme
hâline getirilen ucube sistem tek adam rejimi rejime kasteden anayasa
değişikliği gibi ifadeler, gerçek dışı, absürt
ve bizatihi kendisi ucube söylemlerdir. Türkiye'nin demokrasi birikiminin
çağın gerekleri, ülkemizin gerçekleri ve ihtiyaçlarıyla
birleştiği aşamada Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi gündeme gelmiştir. Bu model, devlet erklerinin hem kendi içinde
hem de birbirlerine karşı güçlendirilmesini ve
sınırlandırılmasını ifade eder. Sistem 3
sacayağı üzerine inşa edilmiştir; millî devlet, güçlü
iktidar, demokratik istikrar. Bu itibarla, Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi yönetimde istikrarı, temsilde adaleti hedeflemiştir,
bu hedef gerçekleşmiştir. Devletimizin dirliği, milletimizin
birliği, vatanımızın bütünlüğü istikbal ve
istiklalimizin güvencesidir. Cumhuriyetin başarısı cumhurun
irade ve istikbalidir, Türk milletinin tarihin süzgecinden 21inci yüzyıla
taşıdığı devlet idealidir; hedefi, güçlü devlet, güçlü
millet, güçlü Meclis, güçlü yargı ve güçlü Türkiyedir.
Türkiye, 9 Temmuz 2018 tarihinden bu yana on yedi
aydır Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle
yönetilmektedir. Geçiş evresi son derece uyumlu geçmiştir. Eski
sistemdeki hükûmet kurulma sürecinde yaşanan gerginlik, çalkantı ve
krizler yaşanmamıştır. Seçimin akabinde,
Cumhurbaşkanı, Kabinesini süratle teşkil etmiş, ülke
gündemine temel konulara odaklanmıştır. Sistem, demokratik kurum
ve kurallar çerçevesinde sağlıklı bir şekilde
işlemektedir. Yeni hükûmet sistemiyle kalıcı istikrar, siyasi
istikrar sağlanmış, hızlı ve etkin icraat sistematik
hâle gelmiş, güvenli ve huzurlu Türkiye'nin yolu inşa
edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, yeni ve
sağlam esaslarıyla Türk milletini emin ve metin bir istikbale
taşıdığı kadar, asıl siyasi fikir ve
anlayışlarda yarattığı yenilik itibarıyla da büsbütün
yeni bir siyasi hayatın vasatı olmuştur. Bu sistem, millî
güvenliğimizde, dış politikada ve ekonomiyle ilgili etkin,
hızlı, uyumlu ve isabetli kararların alınmasını
kolaylaştırmıştır. Türkiye, 15 Temmuz hain darbe
girişimiyle başlatılan ülkemizi işgal planının
çok cepheli devam ettirildiği süreçte tüm tehdit ve saldırılara
daha güçlü şekilde karşılık vermiştir, terörle
mücadelede önemli ve büyük bir başarı
sağlanmıştır. Kıran operasyonlarıyla terörün kökü
kazınmaktadır. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış
Pınarı ve Pençe Harekâtlarıyla yüz yıllık emperyalist
terör devleti projesi çöpe atılmıştır.
Sistemin sağladığı
hızlı ve etkin karar alma mekanizmasıyla ekonomik politikalar,
dönüşüm ve değişim süreci daha koordineli bir şekilde
yönetilmektedir. Türkiye, tarihinin en büyük ekonomik
saldırılarına maruz kalmasına rağmen,
faiz-kur-enflasyon sarmalından çıkarılması konusunda önemli
bir mesafe almıştır. Yeni sistemle büyük bir atılımın
gerçekleştirilmesi ve öngörülen hedeflere ulaşılması için
yapısal sorunlara yönelik tedbirlerin hızla alınması
gerekmektedir.
Elbette bugünlere gelmek kolay olmadı, Türk
demokrasisi çeşitli zamanlarda darbelerle, muhtıralarla ve vesayet
girişimleriyle kesintiye uğradı. Yaşanan yönetim krizleri,
büyük ölçüde yönetim organları arasındaki ilişkilerin
belirsizliğinden, yetki ve sorumluluk kargaşasından
kaynaklanmıştır ve bu durumu hükûmet krizleri olarak çokça
gördük.
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, kuvvetler
ayrılığı prensibine dayanan fren-denge mekanizmasını
işleten çoğunlukçu demokraside çoğulcu bir model olarak ortaya
çıkmıştır. Tabii, çoğulculuğun ilk
adımı da kuvvetler ayrılığının
inşasıdır.
Öte yandan, Parlamentonun sahip olduğu denetim
yetkisini, seçim sistemiyle beraber getirilen ittifak imkânı gibi
araçları, çoğunlukçu demokrasi modelinde çoğulculuğu ve
uzlaşmayı temin eden araçlar arasında saymamız gerekir.
Parlamentonun sandalye dağılımı
da çoğulculuğun inşası bakımından önemli bir
göstergedir. Bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 9 siyasi parti, 5 parti
grubu ve 4 bağımsız milletvekili bulunmaktadır.
Parlamentodaki bu sandalye dağılımı, 100üncü
yılındaki Meclisimizde temsiliyetin en geniş toplumsal kesimlere
dayandığını göstermektedir. 24 Haziran 2018de
vatandaşlarımızın verdiği oyların yüzde 95i
Mecliste temsil edilmektedir ki bu durum tarihimizin en yüksek temsil
nispetidir. Parlamentonun bu aritmetiği, denetim mekanizmalarını
da güçlendirmektedir.
Sayın milletvekilleri, millet ve devlet
olmanın, toprak bütünlüğü içinde yaşamanın ilk şartı
güvenliktir. Devletimizin dirliği, ülkemizin bütünlüğü, milletimizin
birliği olmadan ne hürriyeti ne demokrasiyi ne refah ve
kalkınmayı ne de insan haklarını sağlayabilirsiniz,
her işin başı önce güvenlik. Bu nedenle, terörle mücadele en
hassas konumuzdur, bu mücadele çok boyutlu bir mücadeledir. Devlet, terörle
sahada mücadele ederken sivil toplumda, kamu hayatında, siyasette,
kültürde, sanatta, medyada ve eğitimde de mücadele edilir ve edilmelidir.
Eğer bunlardan biri eksik olursa, terörün bu alandan güç, taban ve menfaat
devşirmesine, terörizmin fonlanmasına mâni olunmazsa nihai
başarıya ulaşılamaz. Bunun içindir ki terörü destekleyen ve
onların sözcülüğünü yapan bütün unsurlarla ve terörün maddi kaynaklarıyla
mücadele ediliyor. Bunun içindir ki milletimizin alın teriyle kurup
işlettiği hiçbir kamu kurum ve kuruluşunda hiçbir terör örgütü
mensubu veya destekçisine yer verilemez. Terörle her alandaki mücadelede
demokrasi, özgürlük, insan hakları yaygarası koparanlara diyorum ki
devletimiz âciz değildir ve bu mücadeleyi, kim ne derse desin,
kararlılıkla sürdürecektir ve terörün de kökü mutlaka
kazınacaktır.
Bilindiği üzere, 15 Temmuz 2016
akşamı, devşirilmiş FETÖcü ajanlar darbe hevesiyle
Türkiyeyi işgal girişimine kalkışmıştı.
Türk milleti, 251 şehidi, 2.194 gazisiyle destanlaşan bir mücadele
vermiştir. Emperyalizmin kiralık ajan katili FETÖ
darmadağın edilmiştir. Türk milleti, istiklal ve istikbaline
kanıyla, canıyla, imanıyla sahip çıkmıştır.
Uzun yıllar sinsi ve sistematik şekilde devlet ve toplum
hayatına ahtapot gibi sızan FETÖyle mücadele 15 Temmuz
akşamı sona ermemiştir; Silahlı Kuvvetler, Emniyet,
bürokrasi, iş dünyası, eğitim, sivil toplum, yargı ve medya
gibi alanlarda FETÖyle yoğun ve kararlı bir mücadele
sürdürülmektedir. Siyasi, hukuki, diplomatik ve güvenlik araçlarıyla
yürütülen bu mücadelede takdir edilecek sonuçlara da
ulaşılmıştır. Türk milletinin beka ve onur meselesi
olan FETÖnün kökünün kazınması için atılan adımları
desteklemeye devam edeceğiz.
FETÖ ve FETÖcülük, yapısı itibarıyla
maddenin üçüncü hâli olan gaz hâline benzemektedir; rengi ve kokusu yok ama çok
zehirli ve sinsidir, her tarakta bezi vardır, her kalıba girmektedir.
Bu gibi örgütlerin ortaya çıktıkları ortam, tutundukları
kök ve dallar da analiz edilmeli, devletimizi içten içe kemiren hiçbir
yapıya müsamaha edilmemelidir. Stratejik devlet konseptiyle mücadele
sürmelidir.
Terörle mücadelenin diğer bir ayağı
PKK/PYDyle mücadeledir. Bu mücadele tüm askerî, idari ve adli araçlarla gerek
yurt içinde gerekse de sınır ötesinde başarılı bir
şekilde devam etmektedir. Türkiye, bu örgütün hem kendisiyle hem de sivil
toplumdaki, siyasi yapı ve medyadaki diğer destekçileriyle mücadele
etmektedir.
Güney sınırlarımız boyunca terör
mevzileri ve inleri yok edilmekte, teröristler etkisiz hâle getirilmektedir. Bu
istikamette Suriyede Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve
Barış Pınarı Harekâtları gerçekleşti; Irakta
Pençe Operasyonlarına imza atıldı; amaç Türkiye'nin
güvenliğini tesis etmek. Sınır ötesi harekâtlarla Türkiye, terör
örgütleriyle mücadele ederken bir taraftan millî güvenliğini tesis
etmekte, diğer taraftan da komşu ülkelerin toprak bütünlüğüne
yönelen tehditleri bertaraf ederek uluslararası barış ve
güvenliğe karşı yükümlülüklerini yerine getirmektedir.
Özellikle, Barış Pınarı Harekâtıyla
vurguladığımız kararlılık, emperyalist projelere
karşı bir set olmuştur. Bölgede siyasi ve ekonomik
çıkarından başka bir amacı olmayan yabancı güçler,
birbiri ardına tehditlerle karşımıza
çıkmıştır. Oysa biz haklıyız ve güçlüyüz.
Tehditlere aldırış etmeden
kararlılığımızı gösterdik. ABDyle ve Rusyayla
imzalanan mutabakatlarla da haklılığımızı yedi
düvele kabul ettirdik. Şu an herkes bu örgütün sadece Türkiye için
değil, başta Suriye olmak üzere tüm bölge ülkeleri için bir tehdit
unsuru olduğunu kabul ediyor. Bu hâlde, Suriyenin toprak bütünlüğünü
tehdit eden terör örgütleriyle mücadele etmek artık tüm uluslararası
camianın sorumluluğundadır. ABD, Rusya ve İran başta
olmak üzere, bugün Suriye hakkında söz söylemeyi kendisine hak gören
ülkeler, Suriyenin toprak bütünlüğüne ve terör örgütlerini yok etmeye
yönelik tutumlar almalıdır, Türkiye'nin sınır ötesi
harekâtlarını da bu çerçevede görmeleri ve mutlaka desteklemeleri
gerekir.
Terörle mücadelenin bir diğer boyutu da
DEAŞla mücadeledir. Dünyada gerek sahada gerekse sosyal ve mali
kaynakları bağlamında DEAŞla en etkin ve
başarılı bir şekilde mücadele eden tek ülke Türkiyedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dış politikada bağımsızlık ve
millî egemenlik, sosyal, ekonomik ve siyasi bakımdan yabancı
güçlerden bağımsız, egemen politik bir alanın
kurulması ve bu alandaki egemenliğin uluslararasında
tanınması ve saygı görmesiyle mümkündür. Bağımsız
dış politikanın somut göstergesi ise sahada ve masada güçlü
olmaktır. Bugün, Türkiye, dış politikada sahada da masada da
belirleyici konuma gelmiştir. Barış Pınarı
Harekâtında sahadaki başarı masaya güçlü bir şekilde
oturmamıza vesile olmuştur. Bu hamlelerle, Türkiye millî
çıkarlarını korumakta ve güçlendirmektedir; Türkiye, bölgesinde
ilteber devlet konumuna gelmektedir. İlteberlik derleyen ve toplayan olma
sorumluluğunun gücünü ve yetkisini ifade eder. Bu vazifede
yapıcı siyaset ve saygınlığın
varlığı rızayı tesis etmekte -güçlendirmekle birlikte-
yetersizdir. Rıza, gücün bir yansımasıdır; güç ise sahadaki
varlığınızdır. Türkiye, ilteber devlet rolünü sahadaki
ve masadaki gücüyle inşa ettiği bölgesel ve küresel rızayla
tesis etmektedir.
Dış politikada tarihin ve
coğrafyanın mantığına uygun olarak hareket etmek
zorundayız; binlerce yıllık Türk devlet geleneğine, millî
kültürümüze, hariciye tecrübesine bağlı olarak
bağımsız dış politikaya devam etmeliyiz. İkili
ilişkilerdeki tüm olumlu gelişmelere rağmen, kuşkulu ve
uyanık ve aynı zamanda akıllı ve iddialı olmak
durumundayız.
Türkiye, emperyalist ülkelerin taşeronu terör
örgütleriyle mücadelesini sınır içinde ve sınır ötesinde
başarıyla sürdürürken diğer taraftan, mülteci krizleriyle
baş ediyor; bir taraftan, üyesi bulunduğu uluslararası kuruluşlarda
millî çıkarlarımızı gerçekleştirmeye gayret ediyor.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak dış
politika anlayışımız, Türkiye'nin uzun ve köklü bir devlet
geleneğine sahip güçlü bir ülke olduğu gerçeğinden hareketle,
tarihî, sosyal ve kültürel unsurları da dikkate alan, çok boyutlu bir
temele dayanmaktadır. Ülkemizi ve coğrafyamızı stratejik
güce dönüştürerek bir ayağımızla Doğuya,
diğeriyle Batıya tutunmak Türkiyeyi uluslararası politikada
sıkıştırmak isteyenlere en büyük cevap olacaktır.
21inci yüzyılın uluslararası
politikası hızlı ve etkin diplomasiyi, millî iradeyi
arkasına almış güçlü bir yönetimi zorunlu kılmaktadır.
Dış politika ile devletlerin yönetim sistemleri arasında
yakın bir bağ vardır. Dünya konjonktürü içinde dış
politikada ülkeler kendilerini ilgilendiren sorunlarda genellikle iki tür ilişki
içindedir: Meselelere ya mahkûmsundur ya da hâkimsindir. Türkiye, mahkûm
ilişkilerden hâkim ilişkilere geçmiştir, bunu da yönetim
sistemini iyileştirerek ve güçlendirerek başarmıştır.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle Türkiye gücüne güç
katmıştır. Türkiye Cumhuriyeti bu sistemle daha derli toplu bir
devlet hâline gelmiştir. Gururla söylemeliyim ki Türkiye bu sistemle
dış politikada daha etkin ve belirleyicidir. Son yıllarda
dış politikada önemli kazanımlar elde ettik. Bölgemizde ve
uluslararası siyasette proaktif yaklaşımla suyun
yatağını belirleyen, suyu mecrasında akıtan ülke
konumuna geldiğimizi lütfen unutmayalım; bu durum, hiç şüphesiz
ki bu yeni sistemle gelen imkân ve fırsatları doğru ve
zamanında değerlendiren, tehditlere yerinde, zamanında ve güçlü
bir şekilde cevap veren bir dış politika yönetimi sayesinde
olmuştur. Burada iki hususun altını çizmeliyiz. Birincisi:
Dış politikada artık etkin ve hızlı biçimde hareket
kabiliyetine kavuştuk. İkincisi ise eski hükûmet modelindeki siyasi
sorumluluğun bölünmüşlüğü hâli ortadan
kalkmıştır. Dış politika söz konusu olduğunda
siyasi sistem etkili çalışmaktadır, iç politikadaki siyasi
istikrar dış politikaya olumlu yansımıştır.
Dış politikamızın arkasında güçlü millî iradeye sahip
yürütme ve millî iradeyle birlikte güçlü temsiliyete sahip Türkiye Büyük Millet
Meclisi bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz üç
buçuk yılda ekonomide zor günler yaşadık, 15 Temmuzun
devamı niteliğindeki ekonomik operasyonlara maruz kaldık.
Özellikle son iki yılda daha önce şahit
olmadığımız ölçüde saldırıları
göğüsledik. 2000 ve 2001 yıllarında nasıl ki Türkiyeye
karşı mali ve ekonomik bir savaş açıldıysa bugün de
benzeri günlerden, zamanlardan geçiyoruz. Kriz havarilerinin oyunları o
günlerden itibaren peşimizi bırakmadı. Kur silahıyla
geldiler, dış ticaretle tehdit ettiler, piyasalarla oynayıp
milletimizin boğazındaki lokmaya göz diktiler; yılmadık,
yıkılmadık. Taşeron sözcüler, yerli iş birlikçiler
Türkiyeyi can ve mal güvenliği olmayan, yatırım yapılamaz
ülke ilan etmekten utanmadılar ancak milletimiz itibar etmedi. Artık
herkes farkında ki, karşılarındaki Türkiye birlik ve
beraberlik içinde, maddi manevi tüm gücüyle hak ve çıkarlarını
koruyan bir ülkedir, tüm kriz tellallarına karşı psikolojik
üstünlüğü ele geçirmiştir. Krizden medet ummanın Türkiyeye
ihanet olduğu bilinciyle hareket ediyoruz. Küresel simsar ve
soyguncuların tehdit ve sinsi operasyonlarına karşı
milletçe bir ve bütün olarak aynı tepkiyi göstermekten başka çaremiz
yoktur. Elbette, Türkiye ekonomisindeki sorunlara gözümüzü kapatamayız;
yapısal sorunları, reformları konuşacağız ve
konuşmamız lazımdır. İşsizlikten borçluluğa,
tarımdan sanayiye, faizden enflasyona makroekonomik sorunları
tartışacağız. Ancak unutmayınız ki ekonomiye
çığ düştüğünde bu çığdan muaf olacak hiç kimse
yoktur.
Ekonomi kelimesinin kökeni kelime itibarıyla
ev içi işler anlamına gelmektedir. Bu nedenle diyoruz ki, millî
ekonomi seferberliğine girişmeli ve üretime odaklanmalıyız.
Üretim ekonomisini inşa etmeye yönelik yapısal reformları hayata
geçirmek bir mecburiyettir. Milletimizin geleceği, sıcak para
mahfillerine, rant lobilerine, emek hırsızlarına teslim
edilemez. Üreten, geliştiren, yatırım ve tüketim ölçülerini
rasyonel eşiklerde planlayan, kendi dinamiklerinden güç alıp millî ve
manevi özellikleriyle ayakta duran ekonomiye sahip olmalıyız.
Ekonomi, millî tasarruflara ve millî kaynaklara dayanmalıdır.
Ekonomi, borç ve rant sarmalından, savurganlıktan
kurtarılmalıdır. Sanayimizi, bilim ve teknolojimizi süratle
ileri seviyelere getirmeliyiz. İstihdam sorunu mutlaka çözülmelidir,
tarım ve hayvancılık güçlendirilmelidir. İşçisi,
emeklisi, memuru huzurlu ve güvenli bir ekonomik ortama mutlaka
kavuşturulmalıdır. Gelir dağılımını
iyileştirip eşitsizlikleri giderecek adımlarla yoksullukla
mücadele edilmelidir. Bu alan sadece insani bir temenni değil, aynı
zamanda sürdürülebilir ekonomik büyüme ve istikrarlı demokrasinin de
şartlarıdır. Büyüyen ekonomiden emeklinin, işçinin,
çiftçinin, esnafın daha çok pay alması sağlanmalıdır.
Millet büyümedikçe rakamların büyümesinin de pek bir anlamı yoktur.
Sayın milletvekilleri, millî kültür, gündemin
yoğun maddeleri arasında kaybolma eğilimi gösteren ancak dünden
yarına millî kimlikle var olmanın göstergesi olan bir alandır.
Bir milletin kendi kimliğiyle varlığını
sürdürebilmesi, bireylerde millî kültür bilincinin oluşmasına ve
yaşanmasına bağlıdır. Güçlü ve müreffeh ülkeler içinde
yer almamız, teknolojik ve toplumsal refahın yükselmesinin yanı
sıra, millî kültürümüze sahip çıkarak onu geliştirmek ve daha
ileriye götürmekle mümkün olacaktır. Bugün, ülkemizin içinde
bulunduğu bunalımların aşılmasının, büyük
bir millet ve devlet olarak yaşamamızın yolu millî
birliğimizin ve bütünlüğümüzün millî kültür ekseninde
kurulmasından geçmektedir. Millî kültürü işlemenin en etkin yolu
sanattır. Sanat, millîlik niteliğiyle bir kimlik ve yaşama
tarzı hâline gelir. Sanatla beslenmeyen bir kültür yok olmaya mahkûmdur.
Sanatın her alanında millîliği öne çıkaran özgün eserler
teşvik edilmelidir. Sanat anlayışımızda Dede Korkut
tarzını uygulamalıyız; eğlenmenin yanı sıra
bilgiyi, katılımı, sorgulamayı esas alan, kültürel köklere
uygun, folklorun derinliğini temsil eden bir sanat; bu tarzı, modern
teknolojinin bütün imkânlarıyla, bütün sanat dallarıyla
işlemeliyiz; pek çok ülke bunu yapmaktadır. Kaynağını
kültür pınarlarımızdan alan sanat eserleriyle kültürümüz 21inci
yüzyılın ihtiyaçlarına göre donatılmalıdır.
Sayın milletvekilleri, Türkiyenin
savunmasında, dış politikasında ve terörle mücadelesinde,
sınır ötesi harekâtlarında ülkemize engel olma gayretine giren
devletlerin yıllardır sarıldığı ilk koz silah
araç ve gereç satışlarının engellenmesidir. Millî savunma
sanayisinin önemini her gün bir kez daha anlıyoruz. Savunma gücü, bir
milletin bağımsız, güçlü ve müreffeh bir ülke olarak
yaşamasında en önemli etkenlerdendir. Türkiye, bu alanda önemli
ilerlemeler sağlamıştır. Savunma sanayimizdeki yerlilik
oranı yüzde 70lere ulaşmıştır. Terörle mücadele ve
sınır ötesi harekâtların başarısında yerli silah
araç ve gereçlerinin önemi açıktır. Türkiyenin güvenliği,
Mehmetçikimizin kahramanlığı ve
fedakârlığının yanı sıra, yerli ve millî savunma
sanayimizle güçlenecektir. Hedefimiz yüzde 100 yerli üretimdir ve bu hedefe mutlaka
ulaşacağız.
Muhterem milletvekilleri, büyük ve güçlü Türkiyeyi
inşa ediyoruz. Bu inşada temel kazacağız, iskele
çıkacağız, taş taşıyacağız çünkü bu
vatan bizim, bu yuvada hepimiz yaşıyoruz. Haksızlığın,
hukuksuzluğun, adaletsizliğin, ekonomik sıkıntıların,
kültürel yozlaşmaların, beka tehditlerinin üzerine üzerine
süreceğiz atlarımızı. Türk milletinin güzel
yarınları için bıkıp usanmadan, ardımıza bakmadan
temizleyeceğiz bütün engelleri. Ahlakı, erdemi, bilgiyi, bilimi,
üretimi, emeği, saygıyı ve sevgiyi hâkim
kılacağız.
Kurtuluş Savaşımıza benzer bir
mücadele yöntemini benimsemeliyiz. O güne kadar klasik savaş
doktrinlerinde hat savunması yani mevzi mücadelesi yürütülüyor, ordular
kaybettikleri mevziden geri çekilip bir başka hâkim tepeye yerleşiyordu.
Vatan toprakları istila edilirken Gazi Mustafa Kemal Atatürk Hattı
müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün
vatandır. demiş ve millî mücadeleyi topyekûn bir direniş ve
kahramanlık destanına dönüştürmüştü. Bugün de topuyla
tüfeğiyle, taşeron örgütleriyle, iş birlikçileriyle, ekonomik
silahlarıyla, kültür emperyalizmiyle, yabancılaşma ve
yozlaşma furyalarıyla gelen düşmana karşı mevzi
değil, topyekûn satıh savunması yapacağız. Tarih, Türk
milletini yeniden şahlanmaya davet etmektedir. Bu görev, mazlumun
ahını zalimden sorup dünya nizamında insanı insan
kılma davasıdır. Çağrımız huzura, refaha,
esenliğe, dayanışmayadır; çağrımız Türklük
gurur ve şuuruna, İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa,
adaletle yarışa, birliğe, kardeşliğe, Hak yoluna,
hakikat yolunadır; çağrımız dilde, fikirde, işte
birliğedir. Yaşasın Türkiye! Sonsuza kadar var ol Türk milleti!
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Konuşmama son verirken 2020 yılı
bütçesinin Türkiyemiz için hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce
heyetinizi ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına ikinci konuşmacı, Grup Başkan Vekili ve Sakarya
Milletvekili Sayın Muhammed Levent Bülbül.
Buyurun Sayın Bülbül. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz kırk dakikadır.
MHP GRUBU ADINA MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2020 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi ve aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bütçe kanunu teklifi, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin 97nci, Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminin ise 2nci bütçesidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ortaya
çıkmasında önemli katkılar sunduğumuz
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin 2nci bütçesini de
desteklediğimizi ifade etmek istiyoruz.
9 Temmuz 2018 tarihinden bugüne kadar
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle yönetilen Türkiye
Cumhuriyeti devleti, bu kısa sürede ülkemizi, bölgemizi, hatta
dünyayı etkileyecek mahiyette ciddi meselelere muhatap olmuş,
karşılaştığı sorunlara hızlı ve etkin
çözümler üretmiştir. Millî politikalar ekseninde hareket eden devletimizin
atmış olduğu adımlar milletimizin nezdinde de
karşılık bulmuş, büyük bir teveccühle desteklenmiştir.
Devletimiz yeni sisteme geçişini bu zamana kadar sorunsuz bir şekilde
gerçekleştirmiş ve gerçekleştirmeye devam etmektedir.
Kuşkusuz, hiçbir hükûmet sisteminin uygulanmaya başlandığı
anda kusursuz ve eksiksiz olması beklenemez ancak hamdolsun ki
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi uygulanmaya
başlandığı andan itibaren sonuç vermeye
başlamıştır. 24 Haziran 2018 tarihindeki seçimlerden sonra
Cumhurbaşkanımızın yeminiyle birlikte kabine
oluşmuş, hiçbir fasıla olmadan çalışmalarına
başlamıştır. Önceki sistemden alışık
olduğumuz seçim sonrası hükûmet kurma tartışmaları,
siyasi krizler ve olası demokrasiyi tıkayan girişimler tarihe
karışmıştır. Ülkemizin güvenliğini ve
bağımsızlığını ilgilendiren millî
meselelerle birlikte 24 Haziran Seçimlerinin hemen sonrasında zuhur eden
ve ülkemize yönelik küresel ölçekli ekonomik saldırılara
karşı, Hükûmet tarafından proaktif çözümler ve etkili tedbirler
üretilmiştir. Alınan bu tedbirlerin etkisi ve isabeti bugün çok daha
iyi anlaşılabilmektedir. Yürütmenin, karşılaşılan
bu sorunlara ve saldırılara karşı pozisyon almasında,
hamleler üretebilmesinde, kuşkusuz, Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemiyle kazanmış olduğu imkânlar ve kabiliyetler
önemli rol oynamıştır.
15 Temmuz hain darbe girişimi, Türkiyenin
bekasına yönelen, bugüne kadar benzeri görülmemiş çapta ve mahiyette
bir saldırı girişimidir. Türk devletinin, Türk milletinin bir
gün gelip kendi ordusunun uçaklarıyla, helikopterleriyle, tanklarıyla
ve silahlarıyla saldırıya uğrayabileceği, 251
şehit verip 2.196 vatandaşının yaralanacağı
kimsenin aklının ucundan dahi geçmezdi; bu yönüyle,
karşılaşılan saldırı, tarihte eşi görülmemiş
büyük bir ihanettir. 15 Temmuz hain darbe girişimine kadar terörle
mücadele eden devletimiz, bu tarihten sonra da terörü kaynağında yok
etmeye karar vermiş, bu çerçevede Fırat Kalkanı, Zeytin
Dalı, Barış Pınarı ve Pençe Harekâtlarıyla
sınır ötesinde, iç güvenlik harekâtlarıyla ülke
topraklarında PKK/PYD, DEAŞ, FETÖ terör örgütlerine karşı
mücadelede büyük bir başarı elde etmiştir.
Türkiye, amansız bir mücadele verirken
saldırılar bununla sınırlı kalmamış,
Ağustos 2018de finans sistemimize yönelik dış kaynaklı
saldırılarla ülkemizin ekonomisi çökertilmeye çalışılmıştır.
Bu süreçte Türkiye mali yönden ciddi zararlara uğramıştır.
Neyse ki karşılaştığımız ekonomik
saldırılar, devletimizin atmış olduğu isabetli
adımlar ve açıklanan ekonomik programlar sayesinde önemli ölçüde
bertaraf edilmiştir. Geçmişte bu kadar büyük ekonomik
saldırılar neticesinde ortaya çıkan ekonomik krizler, her
defasında hükûmet krizine dönüşmüş ve ülkemizde siyasi anlamda
büyük değişiklikler meydana getirmiştir.
Saldırıyı gerçekleştiren odaklar, Türkiyede yine aynı
şekilde siyasi ve sosyal kaos planı yapmışlardır ancak
bu defa devletimiz, yeni hükûmet sisteminin verdiği imkânlarla daha
hızlı ve etkin tedbirler alarak başarılı hamlelerle
kaos tacirlerinin heveslerini kursaklarında
bırakmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, birçok olumsuzlukla
karşılaşsa da vatandaşından almış
olduğu yüksek destekle uluslararası camiada meşruiyetinden
şüphe edilemeyen, kararlılığı sınanamayan,
itibarı yüksek, bölgesinde belirleyici bir devlet olma yolunda artan bir
kararlılıkla yürümektedir. Türkiye'nin mevcut durumda ekonomik yönden
kırılganlıkları devam etmekle birlikte, olumlu
gelişmelerin yaşandığı bir sürecin içerisine
girmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ekonomik
saldırılarla bir anda ters düz olan ekonomik veriler kısa bir
süre içerisinde dengelenmeye başlamış; döviz, faiz ve enflasyon
rakamlarında olumlu yönde değişiklikler meydana gelmiştir.
Enflasyon, 2018 yılı Ekim ayında TÜFEde yüzde 25,2 düzeyine
çıkmışken 2019 yılı Kasım ayında yüzde 10,6
düzeyine gerilemiştir. Faizlerde dört ayda 10 puanlık indirim
gerçekleşmiştir. 2018 yılında Türkiyenin ekonomik yönden
uçuruma gittiğini, IMFyle anlaşmadan krizden
kurtulamayacağını, hatta Cumhurbaşkanlığı
yönetim sistemini değiştirmeyi de içine alan Anayasa
değişikliği olmadan Türkiyenin ekonomik olarak kendine
gelemeyeceğini ifade edenler, bugün bu gelişmelere karşı
diyecek söz bulamamaktadırlar.
Türk ekonomisinin 2019 yılında önemli
oranda küçüleceğini söyleyen IMF, OECD, Dünya Bankası, Avrupa
Birliği Komisyonu ile uluslararası kredi derecelendirme
kuruluşları Türkiyeye dair değerlendirmelerini pozitif yönde
revize etmek zorunda kalmışlar; 2020-2021 büyüme tahminlerini yüzde
3,1-yüzde 4 olarak düzeltmişlerdir. Türkiyenin 2019 yılı içinde
hızlı bir toparlanma sürecine girdiği,
sıkıntılı ve zor günleri geride
bıraktığı zikrettiğimiz uluslararası kuruluşlar
tarafından teyit edilmektedir. Ekonomi Güven Endeksi bu süreçte
artış göstermiş, Reel Kesim Güven Endeksi kasım ayında
105,9 düzeyine çıkarak 2018 Mayıs ayından bu yana en yüksek
seviyeye ulaşmıştır.
Bizler Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiyenin
ekonomik alanda vermiş olduğu mücadeleyi beka mücadelemizin bir
parçası olarak değerlendirmekteyiz. Bu manada Türkiye aleyhine
gerçekleşecek her türlü operasyona, manipülasyona karşı
devletimizle ve Hükûmetimizle beraber olduğumuzu,
halkımızın ekonomik problemlerini giderecek, refah seviyesini
yükseltecek her türlü adımı desteklediğimizi ifade etmek
isteriz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yapmış olduğumuz bu genel değerlendirmeden
sonra 2020 yılı bütçesi ile Yeni Ekonomi Programı çerçevesinde
ortaya konulan hedeflerle ilgili değerlendirme yapmak istiyoruz.
2019 yılı bütçe görüşmelerinden önce,
20 Eylül 2018 tarihinde açıklanan 2019-2021 yıllarını
kapsayan Orta Vadeli Program, diğer adıyla Yeni Ekonomi
Programı dengeleme, disiplin ve değişim
anlayışıyla oluşturulmuştur. Programın
açıklanmasından sonra ekonomik hedefleri olumsuz yönde etkileyecek
küresel, bölgesel birçok gelişme yaşanmıştır; buna
rağmen ortaya konulan hedeflerin gerçekçi ve tutarlı olduğu
görülmüştür. 2020-2022 yıllarını kapsayan Orta Vadeli
Program da Yeni Ekonomi Programı olarak
adlandırılmış, 30 Eylül 2019 günü
açıklanmıştır. Fiyat istikrarı, finansal istikrar,
cari işlemler dengesinde son bir yılda elde edilen
kazanımların korunup geliştirilmesi, üretim ve verimlilik odaklı
sürdürülebilir büyüme ile adaletli paylaşıma yönelik ekonomik
dönüşüm ve değişimin gerçekleşmesini amaçlayan program,
önemli ve gerçekçi hedefler ortaya koymaktadır. Buna göre, 2019
yılı kişi başı millî gelir bir önceki yıla göre
600 dolar gerileyerek 9.093 dolar olarak tahmin edilmekte, programın son
yılı olan 2022de bu rakamın artarak 10.534 dolara yükselmesi
hedeflenmektedir.
Ekonomimizin, son çeyrekte
yaşadığı daralmadan sonra, 2019 yılının
üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre
yüzde 0,9 büyüdüğü açıklanmıştır. Bu sayede ülkemizin
2019 yılını yüzde 0,5 oranında ekonomik büyümeyle
kapatması mümkün olabilecektir. Piyasalar bu durumu olumlu bir
gelişme olarak değerlendirmektedir. 2020 yılının
birinci çeyreğinden itibaren küresel bazda beklenen faiz indirimleri ve
ticaret savaşlarında tansiyonun düşmesiyle, ihracat
rakamlarının da desteğiyle Türkiye ekonomisinin büyüme
rakamlarında artış olması beklenmektedir.
Program değerlendirildiğinde 2020
yılından itibaren 2022 yılına kadar her yıl yüzde 5
oranında büyümenin hedeflendiği anlaşılmaktadır.
İhracatın 2020 yılında yüzde 4,7 artışla 190
milyar dolar olması, ithalatın ise 2020 yılında 231,5
milyar olması hedeflenmektedir. Ekonomideki toparlanmayla birlikte yurt
içi talepte artış beklentisi, ithalat artış
oranının ihracat artış oranından daha yüksek
olmasına neden olmaktadır.
Turizm gelirlerinin 2019 yılında 29 milyar
dolar olması beklenmektedir. Ekonomimiz açısından son derece
önemli olan turizm gelirleri, cari açığın üç sene sonunda
sıfırlanması hedefinin temel dayanaklarındandır.
Bunun dışında imalat sanayisinde
yerli ara malın kullanımının artırılması,
yüksek katma değerli ürünlerin ihracatında artışın
temin edilmesi her yıl yüzde 5 büyürken, cari açıkta düşüşü
temin edecek ana unsurlar olarak görülmektedir. Üretimde, sanayi sektöründe
2020 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın büyüme
oranının üzerinde, yüzde 6 seviyesinde artması ve program
döneminde bu artışın devam etmesi beklenmektedir.
İşsizlik 2019 Ağustos ayı
itibarıyla yüzde 14 seviyelerine yükselmiştir, özellikle genç
işsizlik yüzde 27,4 düzeylerindedir, 15-24 yaş grubu gençlerde ne
eğitimde ne istihdamda olanların oranı yüzde 30,1dir; bu
rakamlar oldukça yüksektir. Programda 2019 yılı için yüzde 12,9
olarak beklenen işsizlik oranının 2020 yılında yüzde
11,8e ineceği, 2022 yılında ise yüzde 9,8e gerileyeceği
beklenmektedir.
2019 yılında TÜFE yüzde 12 olarak
beklenmekte, 2020 yılında yüzde 8,5; 2021 yılında yüzde 6;
2022 yılında ise TÜFEnin yüzde 4,9a gerilemesi hedeflenmektedir.
2020 yılı merkezî yönetim bütçesi,
sürdürülebilir büyüme ve adaletli paylaşıma yönelik ekonomik
dönüşümün gerçekleştirilmesi, mali disiplinin sürdürülmesi, kamu
dengelerinin iyileştirilmesi, maliye politikasının
sürdürülebilirliğinin gözetilmesi ve kamu maliye alanının elde
edilen kazanımlarının gelecek dönemde korunması başta
olmak üzere, belirlenen hedeflerin gerçekleştirilmesi amacını
taşımaktadır. 2020 yılı merkezî yönetim bütçe
ödenekleri içinde en büyük payı, sırasıyla, cari transferler ile
personel giderleri almaktadır. Bütçede 2020 yılında cari
transferlerin 451,1 milyar TL olması, personel harcamalarının
ise 282 milyar 488 milyon TL olması öngörülmektedir. Enflasyon
oranları dikkate alındığında toplu sözleşmelerle
belirlenen ocak ayında yüzde 4, temmuz ayında yüzde 5 maaş
zammının yeterli olmayacağı, kamuda çalışan
personelin maaş artışının enflasyonun gerisinde
kalacağı anlaşılmaktadır.
Bütçede 2019 yılında 103 milyar TL
olması beklenen faiz giderlerinin 2020 yılında 138,9 milyar
TLye yükselmesi beklenmektedir. Burada faiz giderlerinde yüksek bir
artış söz konusu olmaktadır. Türkiyenin gerek orta vadeli
programda gerekse 2020 bütçesinde ortaya koymuş olduğu beklenti ve
hedeflerin planlandığı şekilde gerçekleşmesi büyük
önem arz etmektedir. Ülkemiz, önünde duran kritik meselelerle
uğraşırken ekonomi ve maliye politikalarında disiplini
elden bırakmamalı; üretim, iş gücü piyasası, eğitim ve
tarım gibi alanlarda alacağı yapısal tedbirlerle üretime
dayalı ekonomik büyümeyi ve gelişmeyi temin edebilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren fiilen ve resmen
uygulanmaya başlanan Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi,
yukarıda ifade ettiğimiz sıkıntıları aşma
konusunda uygulandığı kısa dönem içerisinde dahi
rüştünü ispat etmiş iken hükûmet sistemimize yönelik haksız,
mesnetsiz ve hatta iftira boyutuna varan saldırıların
olduğu gözlenmektedir.
Cumhurbaşkanlığı yönetim
sistemi, Türk milletinin devlet anlayışına, yönetim felsefesine
uygun bir sistemdir. Dünyada bugüne kadar örnek gösterilen, övülen ne kadar
ülke yönetimi sistemi varsa içinde bulunduğumuz dönemde bu ülkeler siyasi
krizlerle, sistemsel tıkanıklıklarla karşı
karşıya kalmaktadırlar. Ülkemizde uygulanan
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi Türkiyenin ihtiyaçlarına
göre şekillenmiş olan 21inci yüzyılda Türkiyeyi güçlü
kılacak ve demokratik yönden geliştirecek Türkiyeye özgü bir
sistemdir. Bu sistemin dünyada uygulanmakta olan diğer başkanlık
sistemlerinin uygulamaları üzerinden değerlendirilmesi hiçbir zaman
doğru neticeler vermemekte, vatandaşımızın
yanlış bilgilenmesine sebep olmaktadır.
16 Nisan 2017 referandum sürecinden bugüne kadar
Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemiyle ilgili olarak birçok
iftiranın, yalanın ve çarpıtmanın kamuoyunda yer
aldığını görmekteyiz. Fakat gerçekler ortadadır, on
yedi aylık uygulama dönemi dahi göz önüne alındığında,
sisteme yönelik eleştirilerin haksızlığı ortaya
çıkmaktadır. Kabul edilen ve uygulamaya konulan sistemle yasama,
yürütme ve yargı arasında kuvvetler
ayrılığının daha belirgin hâle gelmesi
amaçlanmış, bu amaç gerçekleşmiştir.
Bugün yürütme, yetkiyi doğrudan milletten
almaktadır. Yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı,
seçildiği anda Kabinesini oluşturabilmekte, yemin töreniyle birlikte
Hükûmet görevine başlamaktadır. Daha önceki sistemde olduğu gibi
hükûmet pazarlıkları, koalisyon görüşmeleri, yeniden erken seçim
ihtimali söz konusu olmamaktadır. Cumhurbaşkanı ile Bakanlar
Kurulu ve Başbakan arasında yetki karmaşası ve iki
başlılık söz konusu olmamaktadır. Siyasi istikrar güçlü bir
şekilde ortaya çıkmakta, vesayet ve ara rejim ihtimali minimuma
inmekte, ülkemiz dış müdahalelere karşı daha korunaklı
hâle gelmektedir. Cumhurbaşkanı, sorumsuz değil, siyasi ve cezai
olarak sorumluluk altında olmaktadır. Yüzde 50+1 halk desteğiyle
meşruiyeti en yüksek seviyede olan Cumhurbaşkanı,
istikrarlı ve güçlü bir yönetim sergileyebilme imkânına
kavuşmuştur. Karar alma süreçleri hızlanmış,
meselelerin üzerine etkili ve güçlü bir şekilde gidilebilmiştir.
Ülkemize yönelik terör saldırıları ve finansal manipülasyonlara
karşı Hükûmetin verdiği beka mücadelesinde
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin önemli faydalar
sağladığını görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde en fazla
haksızlığa uğrayan kurumun Türkiye Büyük Millet Meclisi
olduğu kanaatindeyiz. Uygulanmakta olan yeni sisteme göre, temsilde adalet
anlayışı çerçevesinde Meclis daha güçlenmiştir. Türkiye
Büyük Millet Meclisinde hâlihazırda 9 siyasi parti temsil edilmekte, 5
siyasi parti grubu bulunmaktadır. Seçmenin siyasi tercihi en üst seviyede
Meclise yansımış bulunmaktadır. Bu çeşitlilik eski
sistemde olsaydı koalisyon mecburiyetlerinden bahsedilecek, yönetimin
istikrarlı bir şekilde tesis edilmesi imkânsız hâle
gelebilecekti. Ancak, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde,
Mecliste böyle bir çeşitlilik varken dahi yürütmede tek
başlılık ve istikrar temin edilebilmektedir. Yasama ve denetim
fonksiyonları bağımsız hâle gelmiş olmasına
rağmen, Meclisimiz -kasıtlı ve haksız bir şekilde-
hükmü kalmamış, değersiz ve fonksiyonsuz olarak tarif
edilmektedir. Cumhurbaşkanı karşısında güçsüz ve
fonksiyonsuz olduğu iddia edilen Meclis, ilk defa,
Cumhurbaşkanını işlediği iddia edilen bir suçtan
dolayı soruşturma ve nihayetinde Yüce Divana sevk etme hakkına
sahip olmuştur. Yine, diğer başkanlık sistemlerinde
olmayan, Meclis seçimleriyle birlikte Cumhurbaşkanlığı
seçimini yenileme hakkına da sahip olan Meclis, güçlü bir Meclistir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, yeni sistemin
uygulanmaya başladığı andan itibaren, bugüne kadar
yoğun bir yasama performansı ortaya koymuştur. Türkiye'nin
Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetileceğini iddia
edenler de şahit olmuştur ki devletimiz Gazi Meclisin
çıkardığı yasalarla yönetilmektedir. Artık Bakanlar
Kuruluna verilen yetki çerçevesinde çıkarılan kanun hükmünde
kararnamelerle Meclisi baypas etme ve Meclisin yasama yetkisinin yürütme
tarafından gasp edilmesi dönemi sona ermiştir. Yasalar,
milletvekillerinin teklifiyle Meclise sunulmakta, komisyonlarda ve Genel Kurulda
görüşülüp yasalaşmaktadır. Bakanlar Kurulunun kanun
tasarısı sunma imkânı ortadan kalkmıştır. Meclis
kendi gündemini belirlemektedir. On yedi aylık uygulama sürecinde Meclise
gelen birçok yasa teklifi, gerek komisyonlarda gerek Genel Kurulda yapılan
görüşmeler neticesinde muhalefetin eleştirileri de göz önüne
alınarak önemli değişikliklere uğramıştır.
Yani bu teklifler, Meclise sunulduğu gibi harfine dokunulmadan motomot
değil, esaslı görüşmeler ve tartışmalar neticesinde
önemli değişikliklere uğrayarak Mecliste
yasalaşmışlardır. Bu durum demokrasimiz açısından
sıhhat alameti olarak değerlendirilmelidir.
Milletimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisini
yaşadığı her türlü sıkıntıda,
mağduriyette ve adaletsizlikte çare olarak görmekte, ümidini buraya
bağlamaktadır. Meclis, her gün, sıkıntılarını
ve taleplerini dile getirmek üzere Meclise gelen
vatandaşlarımızla dolup taşmaktadır.
Vatandaşlarımızın talep ve beklentileri
milletvekillerimizce değerlendirilmekte, sunulan kanun teklifleriyle
meselelere çözüm üretilmeye çalışılmaktadır.
İfade ettiğimiz hususlar çerçevesinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin etkisizleştiğini, hükmünün
kalmadığını söylemek mümkün olamayacaktır.
Meclisimizin yasama faaliyetlerinin,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ruhuna uygun
şekilde gerçekleşmesi için elbette yapılması gereken
bazı çalışmalar bulunmaktadır. Bunların başında,
İç Tüzük değişikliği gelmektedir. İki yıla
yaklaşan uygulama tecrübesi de göz önüne alınarak milletvekillerinin
yasama faaliyetlerini etkinleştirmesi için İç Tüzük düzenlemelerine
ihtiyaç bulunmaktadır. Yasama kalitesinin arttırılması,
yasama ve denetim süreçlerinde komisyonların etkili hâle getirilmesi,
kanun tekliflerinin etki analizini yapacak ve bunları raporlayacak
sistemin veya altyapının oluşturulması, denetimin
etkinleştirilmesi kapsamında kesin hesap ve denetim raporlarının
görüşüleceği ayrı bir daimî ihtisas komisyonunun kurulması
gerektiği kanaatindeyiz. Bir önceki bütçe görüşmelerinde ifade
ettiğimiz İç Tüzük değişikliğinin bu yasama
yılı içerisinde gerçekleşmesi samimi beklentimizdir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak İç Tüzük değişikliği
çalışmalarına her türlü olumlu katkıda bulunmaya hazır
olduğumuzu ifade etmek istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yargıya olan güvenin yeniden tesis edilmesiyle ilgili
olarak yapılan çalışmalar neticesinde 30 Mayıs 2019
tarihinde Cumhurbaşkanımız tarafından Yargı Reformu
Strateji Belgesi açıklanmıştır. Güven veren ve
erişilebilir bir adalet vizyonu ortaya koyan bu belge, yargının
toplumumuzda hak ettiği itibar seviyesine yükselmesi açısından
son derece mühimdir. Yargıya güvenin artırılması, insan
odaklı hizmet anlayışının geliştirilmesi, hak ve
özgürlüklerin daha etkin korunup geliştirilmesi, yargı
bağımsızlığı ve
tarafsızlığının geliştirilmesi, hukuki güvenliğin
güçlendirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması,
makul sürede yargılanma hakkının gözetilmesi, yargı
reformunun ilke ve değerleri olarak sayılmıştır. Bu
çerçevede, belli amaçlar ve hedefler deklare edilmiştir.
Yargı Reformu Strateji Belgesi çerçevesinde
yargıya ilişkin yasal düzenlemelerin ve değişikliklerin
paketler hâlinde Meclise gelebileceği ifade edilmiş, bu kapsamda
birinci yargı paketi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 24 Ekim
2019 tarihinde yasalaşmıştır.
Birinci yargı paketiyle hapis cezası
beş yıla kadar olan ve bölge adliye mahkemesinde kesinleşen
belirli suçlara ilişkin davalarda Yargıtaya temyiz
imkânının verilmesi içtihat birliğinin temin edilmesi
açısından önemlidir.
Tutuklama sürelerinin soruşturma sürecinde
ciddi bir sınırlamaya tabi tutulması,
savcılarımızın soruşturmayı çok daha
hızlı ve etkin bir şekilde yapmasına imkân sağlayacaktır.
Bu sayede, tutuklamanın, âdeta bir cezalandırma vasıtası
olmaktan çıkması, gerçek manada tedbir olarak uygulanması söz
konusu olacaktır.
Yine, uzlaşmanın, ön ödemenin, basit
yargılama usulünün ve seri yargılama usulünün getirilmesini önemli bir
gelişme olarak değerlendiriyoruz.
Adalet Akademisinin yeniden teşekkül
ettirilmesini olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. Hukuk mesleklerine
giriş sınavının Türkiye kamuoyunda her zaman
tartışılan bir mesele olarak bu pakette neticeye ulaştırılmış
olmasını isabetli buluyoruz.
Çocuk veya mağdurların ifade ve
beyanlarının özel ortamda, adli görüşme odalarında
alınmasının sağlanmış olması önemli bir
eksikliği gidermiş olmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteklemiş
olduğumuz birinci yargı paketi, kuşkusuz strateji belgesinde
ortaya konulan bütün hususları kapsamamaktadır. Bu durum herkes
tarafından biliniyor olmasına rağmen, yargı reformu birinci
paketten ibaretmiş gibi değerlendirilerek yapılan
değişikliklere yöneltilen eleştirileri doğru bulmadığımızı
ayrıca ifade etmek istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye içeriden ve dışarıdan
varlığına, bekasına yönelen birçok tehdit ve
saldırıyla kıran kırana mücadele içerisindedir. Bu tehdit
ve tehlikelere karşı ihmalkâr davranmak, gevşeklik göstermek
ölümcül neticeler doğurabilecektir. Bu kapsamda, Türkiye, yurt içinde
milletimizin huzur ve güvenliğini tehdit eden unsurlarla etkin ve
kararlı bir mücadele içerisindedir. İsabetle dile getirildiği
üzere, terörün dini, dili, ırkı, mezhebi, cinsiyeti
bulunmamaktadır. Terör, terördür ve hedefi bütün insanlıktır.
Bulunduğumuz coğrafyada Türkiye, ne yazık ki her dönemde
fitneyle, terörle, kalkışmalarla mücadele etmek zorunda
kalmıştır. Bu dönemde de FETÖ, PKK/YPG-PYD, DEAŞ, DHKP-C
gibi terör örgütleri, Türkiyeye muhasım büyük güçlerin
taşeronluğunu üstlenmişlerdir. Devletimiz, bu terör örgütlerine
karşı en etkin yöntemlerle mücadele etmekte ve netice
almaktadır; Allahın izniyle, son terörist etkisiz hâle getirilene
kadar, bu mücadele kararlılıkla devam edecektir. Türkiyede ve
dünyada özgürlük, demokrasi, insan hakları gibi evrensel değerleri
kılıf olarak kullanıp işledikleri terör suçunu örtmeye
çalışanlar; bilinçli olarak terör örgütüne terör örgütü, teröriste
terörist demeyenler er ya da geç deşifre olacak ve Türk devletinin ve
Türk milletinin gazabına uğrayacaklardır.
Dünyada en önemli gündem maddelerinden biri olan ve
insanlığın en büyük krizlerinden biri olarak gösterilen düzensiz
göç, mültecilik ve sığınmacılık Türkiye için de önemli
bir meseledir. Türkiye 4 milyona yakın mülteciye ve
sığınmacıya ev sahipliği yapmaktadır. Dünyada
sığınmacılara ve mültecilere Türkiye gibi değer veren
ve insanca yaşamak için gereken asgari koşulları temin eden
başka bir ülke bulunmamaktadır. Dünya, ne yazık ki aynı
hassasiyet içerisinde değildir. Ancak Türkiyenin bundan sonra herhangi
bir toplu göçü veya mülteci akınını kabul edebilmesi de mümkün
değildir. Ülkemizde misafir ettiğimiz sığınmacıların
güvenli ve gönüllü bir şekilde ülkelerine dönmeleri için azami gayret sarf
edilmelidir.
Bu kapsamda, devletimizin ortaya koyduğu
politika son derece önemlidir. Ülkemizde bulunan Suriyeli
sığınmacıların geri dönüşünü temin etmek
maksadıyla sınırlarımızda terörden arındırılmış
güvenli bölgede meskûn mahaller oluşturulması ve bu
sığınmacıların buralara yerleştirilmesi son
derece insani bir çözüm şeklidir. Suriyenin kuzeyinde Fırat
Kalkanı Harekâtı, Zeytin Dalı Harekâtı ve Barış Pınarı
Harekâtıyla oluşturulan güvenli bölgelere bugüne kadar 400 bin
Suriyelinin geri döndüğü ifade edilmektedir. Türkiyenin uluslararası
camiada deklare ettiği güvenli bölgenin belirtilen şekilde
oluşması hâlinde ilk aşamada 1 milyon, sonrasında ikinci
aşamayla birlikte toplam 2 milyon Suriyeli
sığınmacının bu topraklara yerleşmesi temin
edilecektir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türkiyenin
açıklamış olduğu bu projeyi değerli buluyor ve
destekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, dünyada tarih boyunca en çatışmalı ve
kargaşalı 3 bölge olan Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğunun tam
ortasında yer almaktadır. Böyle önemli bir coğrafyada
yaşamanın büyük fedakârlıklar gerektirdiği
tartışmasızdır. Bu topraklarda var olabilmek için tarih
boyu nice şehitler vermiş olan Türk milleti, bugün hâlâ bu
toprakların kan bedelini, can bedelini ödemektedir. Orta Doğuda
yaşanan gelişmeler, yüzyıl önce emperyalist güçler
tarafından çizilen sınırların değiştirilmesine,
bizzat komşumuz olan ülkelerin parçalara ayrılmasına yönelik
gayretler sonunda bu ülkeleri yangın yerine çevirmiş, yaşanan iç
savaşlarda emperyalist devletlerin etkisiyle milyonlarca masum insan hayatını
kaybetmiş; Suriye, Irak gibi ülkeler yaşanılamaz hâle
gelmiştir. Bu devletlerde ortaya çıkan otorite boşluğu,
terör örgütlerinin bu topraklarda yuvalanmasına ve güçlerini
arttırmasına neden olmuştur. Özellikle, ülkemizin
sınırlarına yerleşen ve yerleştirilen bu terör
örgütlerince bir terör koridoru oluşturulmaya
çalışılmıştır. Bu örgütler, vatandaşlarımıza
saldırılar düzenleyerek insanlarımızın
yaralanmasına, hayatlarını kaybetmesine neden
olmuşlardır. Bu terör örgütleriyle sınır ötesinde mücadele
etmek mecburiyeti doğmuş, 2016 yılında
gerçekleştirdiğimiz Fırat Kalkanı Harekâtıyla
yaklaşık 3 bin kadar DEAŞlı terörist etkisiz hâle
getirilmiş, 2018 yılında Zeytin Dalı Harekâtıyla
4.500 civarında PKK/PYD-YPGli terörist etkisiz hâle getirilmiş, 9
Ekim 2019 tarihinde başlatılan Barış Pınarı
Harekâtıyla bugüne kadar 1.200 kadar PKK/YPG-PYDli terörist etkisiz hâle
getirilmiştir. Türkiye, bu harekâtlarda Birleşmiş Milletler
Şartının 51inci maddesi gereğince meşru müdafaa
hakkını kullanmıştır. Yine bu kapsamda, Irakın
kuzeyinde gerçekleştirdiğimiz Pençe Harekâtlarıyla PKK terör
örgütüne büyük darbe vurulmuştur. Türkiye, gerçekleştirdiği bu
harekâtla terörü kaynağında yok etmeye yönelik önemli
başarılar elde etmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, icra edilen ve
edilmekte olan terör harekâtlarını ve operasyonlarını en
güçlü şekilde desteklediğimizi bir defa daha ifade etmek istiyoruz.
Türkiyenin sahada Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçleriyle elde
ettiği başarıların yanında diplomatik alandaki
başarıları da takdire şayandır. Böyle zorlu
şartlarda, dünyadaki büyük bütün güçlerin devrede olduğu bir
coğrafyada kendi yaptığı planı uygulayabilmek, hak ve
hukukunu kimseye muhtaç olmadan temin edebilmek önemli bir meseledir; Türkiye
bunu başarmaktadır. Bunun yanında, komşu ve kardeş
Suriye halkının geleceğinin ve ülkenin toprak bütünlüğünün
korunması bağlamında Astana, Soçi ve Cenevre süreçlerinde siyasi
bir çözüm sağlanması ve bütün tarafların
katılımıyla anayasa çalışmalarının
devamı, Türkiyenin üzerinde durduğu ve önem verdiği
çalışmalardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti devleti, güney sınırlarında
bir terör koridoru oluşturulmasına müsaade etmediği gibi,
Doğu Akdenizde Kıbrıs Türk halkının ve Türkiyenin
haklarının yok sayılmasına da müsaade etmemektedir. Güney
Kıbrıs Rum kesimi tarafından Doğu Akdenizde
Mısır, İsrail ve Yunanistanın birlikteliğiyle hukuka
aykırı şekilde yürütülen sondaj faaliyetlerine karşı
Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden
almış olduğu sondaj ruhsatlarıyla Oruç Reis ve Barbaros
Hayrettin Paşa gemileriyle sismik araştırma yaparken Fatih ve
Yavuz sondaj gemileriyle sondaj faaliyetlerini yürütmektedir. Gemilerimize bu
faaliyetlerinde ordumuzun deniz ve hava unsurlarınca yedi gün yirmi dört
saat refakat edilmektedir.
Türkiyenin Doğu Akdeniz konusunda
şakası yoktur, yaptıkları blöf değildir. Bu alanda var
olduğu ifade edilen hidrokarbon yatakları hem Türkiye için hem Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için hayati önem taşımaktadır.
Akdenizde yaşanan hâkimiyet mücadelesinde Libyayla imzalanan Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin
Mutabakat Muhtırası ülkemiz açısından son derece önemli
diplomatik bir başarı olarak görülmelidir.
Ülkemiz ne yazık ki enerji konusunda büyük
oranda dışa bağımlıdır, enerji
ihtiyacının büyük bir kısmını ithalat yoluyla temin
etmektedir. Enerjide dışa bağımlılığının
azaltılması için kömür ve yenilenebilir enerji kaynaklarının
azami seviyede değerlendirilmesi, enerji ithalatında kaynak ve kaynak
ülke çeşitliliğinin sağlanması, etkin bir talep yöntemi
meydana getirilerek enerji arzının kesintisiz ve yeterli bir şekilde
gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Türkiye, doğal gazını Rusya,
İran ve Azerbaycandan temin etmekte, Cezayir ve Nijeryadan da
sıvılaştırılmış gaz satın
almaktadır. Doğal gaz ithal ettiğimiz ülke
sayısının sınırlı olması nedeniyle
yaşanabilecek sıkıntılara karşı Türkiyenin
kaynak ülke çeşitlendirilmesinde alternatiflerini değerlendirmesinin,
depolama alanlarının sayısının, kapasitesinin ve
günlük enjeksiyon imkânlarının artırılmasının
büyük önemi bulunmaktadır. Bu sayede olağanüstü durumlara ve
mevsimsel dalgalanmalara karşı önemli tedbir geliştirilmiş olacaktır.
Türkiyenin jeopolitik konumu enerji nakil
hatlarında vazgeçilmez bir ülke hâline gelmesine neden olmuştur.
Mevcut petrol ve doğal gaz boru hatlarına ilave olarak Azerbaycan
doğal gazını Avrupaya taşıyacak olan TANAP Avrupa
bağlantısı 30 Kasımda hizmete
açılmıştır. Yine, Rusyayla birlikte hayata geçirilen
doğal gaz boru hattı projesi olan TürkAkım Projesinde Karadeniz
bölümü geçilmiş, boru hattı Türkiyeye
ulaşmıştır. Bu boru hatları sayesinde Türkiye'nin
stratejik ve jeopolitik önemi daha da artmış olmaktadır.
Türkiye'nin yenilenebilir enerji alanında,
özellikle güneş ve rüzgâr enerjisi konularında yüksek bir potansiyele
sahip olduğu ifade edilmektedir. Ülkemizin son yıllarda bu alanda
yatırımlara önem veriyor olması memnuniyet vericidir. Madencilik
sektöründe ise ülkemiz ham madde üretip satan bir ülke durumundan
çıkıp sanayiyle entegre olan, katma değeri yüksek ürünleri
üreten ve bunu dünyaya pazarlayan ülke durumuna gelebilmelidir. Bu kapsamda
altın, toryum, bor ve benzeri kıymetli madenlerin yüksek teknoloji
kullanılarak katma değeri yüksek ürünlere dönüştürülmesi ve bu
ürünlerin pazarlanması gerekmektedir. Bu hususta millî bir politika
çerçevesinde gerekli adımların atılmasında büyük bir yarar
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
millî eğitim, istikbalin inşası, istiklalin güvencesidir.
Millîlik, binlerce yıllık devlet ve millet geleneğini ifade
eder. Eğitim ve savunma alanlarındaki millîlik, milleti millet yapan
değerlerin birleşimine işaret eder. Eğitim
politikamız, Türk milletine mensubiyetin gurur ve şuuruna sahip,
manevi ve ahlaki değerlerimize bağlı,
çağımızın bilimsel gelişmelerine açık, analiz
eden, üreten ve problem çözen, kültürlü, inançlı, toplumsal duyarlılığı
olan nesiller yetiştirmek şeklinde olmalıdır. Millî bir
eğitimin gerçekleştirilmesi için çağımızın
gereklerine uygun planlamalar yapılması ve bunların tatbik
edilmesinin yanında, değerlerimizin yozlaşmasına
karşı bu topraklarda ortaya çıkan bilginin ve hikmetin rehber
olarak öğretilmesi, genç kuşaklara aktarılması
sağlanmalıdır. Bu kapsamda, Millî Eğitim
Bakanlığımızca açıklanan 2023 Eğitim Vizyonu
Belgesini önemsediğimizi ifade etmek istiyoruz. 2023 Eğitim Vizyonu
Belgesinde Türkçe dil yeterlilikleri konusuna ayrı bir başlık
açılarak Türkçenin korunması ve geliştirilmesi temel
eğitimin omurgası olarak ele alınmış ve Türkçenin Söz
Varlığı Projesi hayata geçirilmiştir. Bu gelişmeyi
Milliyetçi Hareket Partisi olarak kıymetli bulduğumuzu ifade etmek
istiyoruz. Ayrıca, yine 2023 Eğitim Vizyonu Belgesinde belirtildiği
üzere ilkokul ve ortaokullarda bazı yeniliklere ve düzenlemelere
gidilmiştir. Eylül ayı sonu itibarıyla 69 ayını
dolduran çocuklar ilkokula kayıt edilmiştir. 60 ayını
dolduran çocuklarımızın ilkokula başlayabildiği önceki
düzenlemeden vazgeçilmiş olması isabetli bir gelişmedir.
İlkokul ve ortaokul öğrencilerinin el, algoritma, robotik ve sanatsal
tasarım becerilerinin geliştirilmesi için okullarımızda 3
bin civarında tasarı beceri atölyesinin açılması ve bu
atölyelerin sayısının 10 bine çıkarılmasının
hedeflenmesi de yine olumlu bulduğumuz gelişmelerdendir.
Öğrenciler bugün hâlâ müfredat ve sınav
sistemi konularında sık sık yaşanan
değişikliklerden oldukça olumsuz etkilenmişlerdir ve
etkilenmektedirler. Bu kapsamda, istikrarın temin edilmesi önem arz
etmektedir. Özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerin tespiti ve bu kapsamda
eğitim veren kurumların yaygınlaştırılması
ile eğitim kurumlarının programlarının günün
ihtiyaçlarına uygun şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Öğretim
programları, düşünme ve öğrenmeyi merkezine alan, bilgiye
ulaşabilen, değerlendiren, ekip çalışmasında uyumlu
bireylerin yetiştirilmesi amacına yönelik olarak ele
alınmalıdır.
Öğrenciler ilköğretim ve ortaöğretim
kademelerinde bilgi, beceri ve kabiliyetleri ile istekleri çerçevesinde uygun
olan bölümlerde ve alanlarda kendilerini geliştirmeli, yüksek
öğrenimde bu alanlarda okuyabilmelerine imkân tanınmalıdır.
Öğretmenler yönünden ise öğretmenlik meslek kanununun ivedi olarak
çıkarılması, öğretmenlik mesleğinin
itibarının yükseltilmesi gerekmektedir. Ücretli, vekil,
sözleşmeli öğretmenliklere son verilmeli, tek bir statüde kadrolu
olarak öğretmenler güvence altına alınmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tarım ve hayvancılık, 2023e kadar üzerinde
büyük bir hassasiyetle durmamız gereken bir meseledir. Ülkemizin millî ve
yerli bir anlayışla güçlenmesi ve refahının yükselmesi
açısından tarım ve hayvancılığa dair hedeflenen
seviyelere ulaşılması büyük önem arz etmektedir.
2018 ve 2019 yılında tarımsal
büyümenin ortalama yüzde 2 oranında olduğu görülmekte, gayrisafi yurt
içi hasıla içindeki tarımsal büyümenin payının 2020
yılında yüzde 6,1 seviyesinde olması beklenmektedir. 2019
yılında özellikle fındık, çay gibi ürünlerde belirlenen
fiyatlar çiftçiyi rahatlatsa da diğer ürünlerde -özellikle mısır
ve pamukta- çiftçimiz yılı zararla kapatmak zorunda
kalmıştır.
2020 yılında tarımsal desteklemelerin
22 milyar düzeyine çıkmasını, tarımsal ve
hayvancılık kredilerinde sıfır faiz
uygulamalarının devam edecek olmasını olumlu bulsak da desteklemelerin
daha yüksek miktarda ve daha etkin bir şekilde gerçekleştirilmesinin
gerekli olduğunu düşünmekteyiz. Çiftçilerimizin kredi
borçlarının yeniden yapılandırılması büyük bir
ihtiyaçtır. Yine, çiftçilerimizin en önemli girdileri olan mazot, ilaç ve
gübre fiyatlarında çiftçimize destek sağlanmalıdır.
Son olarak, tarım ve hayvancılık
hususunda Türkiyede millî tarım politikasının önemine vurgu
yapıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bülbül, bir dakika
ekliyorum, buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Devamla) Son olarak,
Türkiyede millî tarım politikasına Milliyetçi Hareket Partisi olarak
son derece önem atfettiğimizi ifade etmek istiyoruz. Bu politika
çerçevesinde Türkiye, inşallah, tarımda tohum, ilaç, gübre vesair bu
manadaki girdilerde de millîleşmeyi, yerlileşmeyi temin edecek ve
dışa bağımlılıktan kurtulacaktır diye
düşünüyorum.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle,
görüşülmekte olan 2020 Yılı Bütçe Kanun Teklifinin ve 2018
Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin ülkemiz için hayırlar
getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, şimdi
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına ilk konuşmacı,
Eş Genel Başkan ve İstanbul Milletvekili Sayın Pervin
Buldan.
Buyurun Sayın Buldan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz 40 dakika.
HDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2020 yılı bütçesi üzerine Halkların Demokratik
Partisi olarak görüşlerimizi ifade etmeden önce, sizleri ve ekranları
başında bizleri izleyen tüm halkımızı saygıyla
selamlıyorum. Aktif demokratik siyasetin içerisinde olması gerekirken
cezaevlerinde rehin tutulan Sevgili Selahattin Demirtaşı, Sevgili
Figen Yüksekdağı, Sevgili İdris Balukeni, Selma Irmakı,
Sebahat Tunceli, Çağlar Demireli, Gülser Yıldırımı,
Abdullah Zeydanı, Gülten Kışanakı, Aysel Tuğluku,
Selçuk Mızraklıyı ve isimlerini sayamadığım tüm
milletvekili, belediye eş başkanı ve parti yöneticisi
arkadaşlarımızı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar) Şu sıralarda
olması gereken siyasetçiler dört duvar arasındadır.
Sanmayın ki cezaevinde olan sadece HDPdir; HDPnin şahsında
demokrasi ve özgürlükler tutukludur, adalet tutukludur, barış
arayışları tutukludur.
Egemenliğin halkta değil, muktedirlerin
elinde olduğu otoriter bir düzende yaşıyoruz. Meclisin
kurulmasının üzerinden neredeyse bir asır geçti ama yüz
yıldır cumhuriyet demokrasiyle buluşamadı. Bu yüzdendir ki
bir asırdır bu ülkede krizler hiç bitmiyor.
Hatırlayalım, Meclis 1920de
kurulduğunda çoğulculuk esasına dayanıyordu. 1921
Anayasası, temsilî demokraside Meclisi, yerelde ise doğrudan
demokrasiyi yani halkın doğrudan kendi kendisini yönetmesini işaret
ediyordu. Mustafa Kemal, Erzurum Kongresindeki konuşmasında Biz
Türk ve Kürt milleti, iki halkın, milletin hakkı, hukuku diyerek
cumhuriyetin kurucu halklarına, hakkına ve hukukuna vurgu
yapıyordu. 1924 Anayasasıyla birlikte tarihî kırılma
yaşandı ve etkileri günümüzde de en ağır biçimde devam
eden, kimliklerin, inançların ret ve inkârına dayalı tekçi,
milliyetçi ulus sistemine geçildi. Eğer 1920nin kurucu aklı ve
çoğulculuk esası terk edilmeseydi, kurucu halkların hakları
teslim edilseydi bugün demokratik cumhuriyet çatısı altında
ademimerkeziyetçi bir idari düzende yaşıyor olacaktık; krizler
yaşanmayacaktı, halklar birbirinden kopmayacaktı; Kürtler,
Aleviler, Sünniler, Ermeniler, Araplar, Süryaniler, Ezidiler, Çerkezler, Lazlar
olarak kendi kimlik, kültür, inanç ve dillerimizle eşitçe ve özgürce bir
arada yaşıyor olacaktık. Ne yazık ki böyle bir ortamda
değiliz, egemenliğin halkta olduğu, sadece bir duvar
yazısından ibarettir. O duvarların arkasında başka
işler dönüyor. Halka güvenmeyen, inanmayan, halkın taleplerini
bastıran, hesap vermeyen, halkı sadece seçmen olarak gören, tekçi,
merkeziyetçi, milliyetçi, otoriter bir sistem bir asırdır ayakta
tutulmaya çalışılıyor. Bunun bedelini ise tüm toplum
ödüyor. Toplumu bir arada tutacak olan adalet duygusudur,
barıştır, eşit yurttaşlıktır, özgürlüktür,
gerçek demokrasidir. Bu değerler asla ayrıştırmaz,
birleştirir. Asıl bunların olmadığı bir ortam
ayrıştırmaya götürür. Kürtün Türk kadar, Alevinin Sünni kadar,
kadının erkek kadar, yoksulun zengin kadar, işçinin patron kadar
hakkı hukuku yoksa orada toplumsal vicdanlar ve duygu parçalanır,
kırılır. 1920 Meclisinde varlığı tanınan
Kürtlerin bugünkü Mecliste konuştuğu Kürtçe bilinmeyen dil olarak
kayıtlara geçiriliyorsa işte kırılma burada
yaşanır. Roboskide uçaklarla katledilen köylüler için adalet
işlemiyorsa duyguda parçalanma burada yaşanır. Cizrede bir anne
10 yaşındaki kızı Cemilenin cansız bedenini
buzdolabında bekletmek zorunda bırakılıyorsa en büyük
kırılma buradadır. Tedavi edilmediği için cezaevinde
yaşamını yitiren 60 yaşındaki Emine anneye taziye evi
verilmez, taziye çadırının kurulması engellenirse, ölümde
bile ayrımcılık yapılırsa kırılma burada
olur. Kürtün binbir emekle, bedel ödeyerek seçtiği belediyeler kayyumla
gasbedilirse en büyük kırılma burada olur. Somada yerin yüzlerce
metre altında can veren maden işçileri için adalet işlemiyorsa
kırılma işte burada yaşanır. Maraşta katledilen,
Sivasta yakılan Aleviler dışlanırsa, hakları teslim
edilmezse ve hâlen evlerine çarpı işareti konuluyorsa işte
kırılma burada yaşanır. Ayşe Tubaları, Emine
Bulutları, Özgecanları, Cerenleri, Şuleleri koruyacak bir devlet
ve adalet yoksa kırılma burada yaşanır. Uğurları,
Kemal Kurkutları, Berkinleri, Ceylanları, Ali İsmailleri
katledenlerden hesap soracak bir adalet yoksa asıl kırılma
burada yaşanır. Devletin itibarından tasarruf olmaz. denilerek
halkın sofrasından, emekçinin alın terinden çalınırsa
kırılma burada olur. Muktedirler için işleyen hukuk sokaktaki
bir insanımıza uğramıyorsa, herkes adalet diye feryat ediyorsa
işte burası Türkiyenin büyük kırılma
yaşadığı bir noktadır. Bu kırılma
derinleştikçe çöküş de hızlanacaktır.
Evet, sayın milletvekilleri, bir ülkede adalet
için mücadele yürüten yığınla insan varsa, adaleti tesis etmek
insanlar için bir mücadele yoluna, alanına dönüşmüşse bu noktada
devletin varlık amacını ve aslında neye hizmet
ettiğini iyi sorgulamak gerekir. Zira, adaleti sağlamak devletin
varlık amacı, asli görevidir. Adaleti sağlamak toplumun
omuzlarındaki yük değildir, olmamalıdır. Adında adalet
olan bir partinin iktidarında adalet mumla aranır hâle geldiyse bunun
sorumlusu tabii ki Hükûmettir. Bürokratlara, mülki amirlere Gerektiğinde
hukuku, mevzuatı bir kenara bırakın. diyen bu iktidardır.
Anayasa Mahkemesinin kararını tanımak, güvenmek zorunda
değilim. diyen bu Hükûmetin Bakanıdır. Anayasa Mahkemesi
kararına saygı duymuyorum. diyen bu ülkenin
Cumhurbaşkanıdır. Demirtaşın tahliyesi gündeme
geldiğinde Bırakamayız. diyerek yargının yerine
karar veren yine AKP Genel Başkanıdır. Görevlerinden alınan
belediye eş başkanlarımız için Yargılanıyorlar,
ceza alacaklar. diyerek yargı adına hüküm veren
Cumhurbaşkanının Sözcüsüdür. Kendisini Parlamentonun iradesi
üzerinde gören, seçilmişler üzerinde vesayet kurmaya çalışan bu
iktidarın savcısıdır, hâkimidir, polisidir. Şimdi
hangi adaletten hangi hukuk sisteminden söz edeceğiz?
Demirel, Susurluk için Devlet, bazen rutin
dışına çıkar. demişti. AKP iktidarında, rutinin
dışına, hukukun dışına çıkmak artık
rutin bir gelenek hâline geldi. Ağzını açan, iktidarı
eleştiren, tweet atan Kriz var. diyen kim varsa içeriye
atılıyor. Yolsuzluk, hırsızlık yapan, nefret suçu
işleyen, farklılıklara hakaret eden, işkence yapan, ihaleye
fesat karıştıran tek bir kamu görevlisinin, siyasetçinin
cezaevinde olduğuna tanık olmadık. 28 Şubatta sokaktaki
kebapçılar dahi iç düşman olarak gösterilmişti. On yedi
yıllık AKP iktidarında, soğan, patates, elinde doları
olan dahi terörist oldu. 28 Şubatta herkes fişlenmişti,
şimdi de fişleniyor. O kadar çok terörist üretildi ki kişi
başına düşen millî geliri aştı. AKP,
değiştirme iddiasıyla iktidara geldiği düzene o kadar çok
benzedi ki vesayetin ve statükonun bayrağını hiç yere
düşürmedi.
İktidarın kullandığı on
kelimeden dokuzu otoriter devletin dilidir: Beka düşman hain
ihanet vesaire, sıralanıp gidiyor. İktidarın
ağzından demokrasi lafı çıkmıyor, barış
lafı çıkmıyor, adalet lafı çıkmıyor. Reform
dediniz tüm değerleri deforme ettiniz, anormal olan ne varsa normal hâle
getirdiniz. Hukuk dışılığı kaldırmanın
yolu, hukuku ortadan kaldırmaktır. Şu an yapılan tam da
budur. Bakınız, Demirtaş ve Yüksekdağ dâhil tutuklu
HDPlilerin fezleke ve iddianamelerini hazırlayanlar cemaatin savcı
ve hâkimleridir; üstelik bazıları da şu an cezaevindedir.
FETÖcülerin fezlekesiyle tutuklanan Demirtaşın,
Yüksekdağın tahliyesini engelleyen kimdir? Bizzat AKP Genel
Başkanıdır. Demirtaş, Yüksekdağ ve tutuklu tüm
seçilmişler derhâl serbest bırakılmalı ve bu hukuksuzluğa
son verilmelidir.
Cemaat, paralel devlet kurmaktan, darbe girişiminden
yargılanıyor ama o paralel yapı döneminde yapılan
hukuksuzluklar aynen devam ediyor. 2009-2012 arası cemaatin paralel
devletinde 10 bin Kürt siyasetçi tutuklandı, 2015ten bu yana ise
gözaltına alınan HDPli sayısı 15 bin
dolayındadır, 5 bini tutukludur. Peki, ne değişti? 15
Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL rejimiyle
Kürtlere, toplumsal muhalefete, demokrasi mücadelesi verenlere karşı
yöneltilen hukuksuzluk düzeni, darbeyi aratmayan uygulamalar aynen devam
ediyor.
Sayın milletvekilleri, Anayasa ve hukuku yok
sayan bir sistemin varlığına her gün yaşanan örnekleriyle
tanık oluyoruz. Nerede görüyoruz bunu? Kayyum gasbında. 6sı
mazbatası verilmeyen toplam 34 belediyemize hukuksuzca el konulup kayyuma
teslim edildi. Seçilmiş 17 belediye eş başkanımız
şu an tutukludur. Kayyum belediyeleri, askerî kışlaya
dönüştürülmüş durumdadır, halkın belediyeleri halka
kapatılmıştır.
Anayasanın 67nci maddesi ne diyor?
Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme,
seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasî parti içinde siyasî
faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.
diyor. Kayyum düzeniyle, halka Anayasada tanınan seçme, seçilme
hakkı resmen ortadan kaldırılmıştır; seçmen
iradesi ve Anayasa yok hükmünde sayılmıştır. 6 milyon
insanın oyunu hiçe sayıp halk iradesinin karşısına
kayyumu dikmek Siz seçseniz de yönettirmeyiz. demek darbe değil midir?
Ve kayyum, sadece bizim belediyelerimiz için değil, tüm ülke sathına
yayılmak istenen bir rejim biçimidir. Yereli, yerel demokrasiyi ortadan
kaldıran, tekçi, merkeziyetçi sistemi yerellerde de devreye koymak isteyen
bir anlayışın varlığını herkes görmelidir.
İktidarın iddiası: HDPli belediye başkanları teröre
bulaşmış, dağa para göndermiş. Tek bir belge, tek bir
kanıt yok, hepsi laf, hepsi yalan. Görevden alınıp tutuklanan
eş başkanlarımızın görev süresinde geçirdiği tek
bir soruşturma dahi yok. Kayyum atamaları siyasi bir operasyondur.
AKP, seçimle elde edemediğini kayyum zoruyla ele geçirmektedir.
Belediyeler, kayyumların hırsızlığı,
yolsuzluğu nedeniyle zaten borç ve haciz batağındadır.
Personel maaşı zar zor ödeniyor. Paralar nereye gitmiş biliyor
musunuz? Ben size söyleyeyim -Sayıştay da bunu zaten tespit etti-
kayyumların şatafatına, fıstıklı
kadayıflarına, bakanlara yalakalık olsun diye alınan
hediyelere gitmiş. Kayyumların yolsuzluk suçu Sayıştay
raporlarıyla sabittir. Yerellerde âdeta yolsuzluk düzeni kurulmuştur.
İlla teröre destek aranacaksa, cemaate Ne istediniz de vermedik.
diyenlerde aranmalıdır. (HDP sıralarından
alkışlar) Yolsuzluk, yasa dışı aranacaksa kayyumlarda
aranmalıdır, kayyum hırsızlıklarını ortaya
çıkaran HDPli belediyelerde değil.
Sayın milletvekilleri, kayyumun asıl
hedefi eş başkanlıktır. Eş başkanlık
sistemi, eril, tekçi sisteme karşı geliştirilen alternatif bir
modeldir. Eş başkanlık sistemi, tüm kadınlar için büyük bir
kazanım olarak Türkiye demokrasi tarihine geçmiştir. Eş
başkanlık, demokratik, ahlaki ve politik toplumun siyaset dilidir.
Eş başkanlık, toplumu özgür, eşit, demokratik yönetmenin
kurumudur. Tek başkanlığın, tek adam yönetiminin panzehri
eş başkanlıktır. 19 Ağustosta başlayan kayyum
darbesinde esas hedef eş başkanlık sistemimiz olmuştur.
Kayyum atanan belediyelerimizin kadın eş belediye
başkanları şu an tutukludur. Eş başkanlık
kurumunun hedef alınmasının en büyük nedeni, erkeklik
rejimindeki ısrardır. Kayyum, kadınların iradesine
yöneltilmiş siyasal bir şiddettir. Önceki kayyumlar atanır
atanmaz ilk olarak yerel yönetimlerimizdeki kadın kurumlarını,
şiddete karşı çalışma yürüten kadın merkezlerini
kapatmıştır. Kadın düşmanlığı kayyum
rejimiyle sürdürülmektedir. Sokakta kadını hedef alan şiddet ile
siyasal alanda eş başkanlığı hedef alan siyasal
şiddet, aynı erkek iktidar zihniyetinin bir yansıması
olarak karşımızdadır.
Biz HDP olarak buna eyvallah demeyeceğiz;
eş başkanlıktan asla vazgeçmeyeceğiz; bir milim dahi geri
adım atmayacağız; tek başkanlık değil, eş
başkanlık demeye devam edeceğiz. (HDP sıralarından
alkışlar) İktidarın gaspçı kayyum zihniyetini, kayyum
darbesini her yerde teşhir etmeye devam edeceğiz. Halkın
iradesine sahip çıkmak onurdur, bu onura bizler sahip
çıkacağız. Kayyumları gönderene kadar
yılmayacağız, hukuki demokratik mücadelemizi daha da büyüteceğiz.
İktidar kayyumlarla asla başaramayacaktır. Başarsaydı
umumi müfettişler başarırdı. Onlar kaybetti, bugünkü
kayyumcular da kaybedecektir. Yarın halkın önüne sandık konulsa
kayyumcular tarihin en büyük tokadını yiyecektir.
Demokrasiden, halk iradesinden yana olan herkesi,
demokratik siyaset yürüten tüm kesimleri iktidarın kayyum darbesi
karşısında sessiz kalmamaya çağırıyoruz. Halk
iradesini temsil eden bu Parlamentoyu da kayyum hukuksuzluğu
karşısında tavır almaya çağırıyoruz. Meclis,
halk iradesinin, seçilmişlerin iradesinin yanında mı, yasa
dışı kayyumların yanında mı, durduğu yeri
belirlemelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülke manzarası ne yazık ki hiç de iç açıcı
değildir. Hukuku, seçilmiş iradeyi, özgürlükleri bitiren AKP, ülkeyi
en büyük krizlerle karşı karşıya getirdi. On yedi yıl
önce İşsize iş, aşsıza aş. vaadiyle iktidara
geldi. Şimdi iş isteyene Her üniversite mezunu iş bulmak
zorunda değil. yanıtını veriyor. Açlık
sınırının altındaki asgari ücretle Günde 3 öğün
simit yerseniz maaşınız artar. deniliyor. İşsizlik,
yoksulluk, açlık, sefalet, adaletsizlik diz boyu oldu. Tabii ki kriz
sarayın penceresinden bakınca görülmüyor. EYTlilere Para yok.
derken tek kullanımlık mutfak takımına eski parayla 1,4
trilyon, çatal bıçak takımına 1,5 trilyon, mefruşata 3,8
trilyon, giyeceklere 6,1 trilyon, hediyelere 2 trilyon lira para harcayan
saraydan halkın yoksulluğu, sefaleti görülmez.
Ekonomisi çökmüş bir düzen,
yolsuzlukların, yoksullukların, tükenmişliklerin düzenidir.
Toplum, bir yandan insanca yaşam standartlarını hızla
kaybederken diğer taraftan yandaş bir kesim, yoksullaşan
halkın hakkı üzerinden palazlanmıştır. Alımı
yapılan bir top kağıttan bir iğneye kadar her alanda
soyguncuların, talancıların başat olduğu bir
dolandırıcılık düzeni tam anlamıyla hayat
bulmuştur. Sonuç olarak yoksulluk, açlık, çaresizlik içine mahkûm
edilen milyonların içine sürüklendiği trajik tablo ortaya
çıkmıştır. Çaresizlik içindeki insanlar kendilerini bu
acımasız çarktan kurtarmaya çalışmaktadır. Nitekim,
bugün ülkede ucuz ve kolay olan tek şey kalmıştır: Ölüm.
Toplum, Türkiye tarihinde hiçbir dönemde görülmemiş şekilde büyük bir
yıkımla baş başa bırakılmıştır.
İktidar her seçimde halktan yetki istedi,
aldı ama hiçbir sorunu çözmedi. Sistemde sorun var, yetkiler tek
kişide toplansın, tüm sorunları çözeceğiz. denildi,
kurulan tek adam sistemi en büyük sorun hâline geldi. İktidar Türkiye
şaha kalkacak, uçacak. dedi, sarayın harcamaları, şatafat,
israf, enflasyon, dolar uçtu, şaha kalktı. Kitlesel işsizlikler,
KHK zulmüyle aç ve yoksul bırakılan emekçi milyonlar, atanamayan
öğretmenler, kapanan iş yerleri, borç batağında bir toplum,
artan intiharlar, artan zamlar, vergiler; Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin özeti işte budur, çökertilen bir ülke. Yarına
umutla bakabilen, gelecek hayali kurabilen tek bir kişi kalmadı,
insanların gelecek hayalinden bile çalındı. Güvenilecek ne bir
adalet ne de bir hukuk sistemi bırakıldı. Biz ve onlar diyerek
toplum ayrıştırıldı, kutuplaştırıldı.
İnsanlar birbirinin yüzüne bakamaz hâle getirildi. On yedi yılda,
ekonomiden demokrasiye, insan haklarından inanç sorunlarına, bu
iktidarın çözdüğü tek bir sorun yoktur. Reform dediniz,
insanların inancına varıncaya kadar tüm değerleri deforme
ettiniz. İşkenceye sıfır tolerans dediniz, işkence
yapanlara tolerans gösterdiniz. Üstünlerin hukuku değil, hukukun
üstünlüğü dediniz, saray hukukunun üstünlüğünü kurdunuz.
Bağımsız yargı dediniz, yargının düğmesini
saraya iliklediniz. Demokratik devlet dediniz, polis devleti kurdunuz.
Özgürlükler artacak. dediniz Ekonomik kriz var. diyenlerin dahi ellerine
kelepçe vurdunuz. Aleviler yıllardır çözüm bekliyor, bulduğunuz
çözüm Alisiz Alevilik. Kürt sorununu çözeceğiz. dediniz, neredeyse her
bir Kürtün başına birer kayyum atayacaksınız.
Kadınlar eşitlik istiyor, özgürlük istiyor, yaşam
hakkının korunmasını istiyor; çözümünüz Ben
kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum. oldu.
Sağlığı beton yığınına
dönüştürdüğünüz şehir hastaneleriyle müteahhitlere; eğitimi
cemaat, tarikat vakıflarına teslim ettiniz. Sosyal güvenliği
sosyal güvensizliğe dönüştürdünüz. İşsizliği
önleyeceğiz. dediniz, işsiz kitleler yarattınız.
Fabrikalar yapacağız. dediniz, cezaevleri yaptınız.
OHALi biz kaldırdık. dediniz, OHALi geri getirdiniz. Yeşil
alanı artıracağız. dediniz, kasanızdaki yeşili
artırdınız. Kaz Dağından Hasankeyfe, Munzurdan
kuzey ormanlarına varıncaya kadar her yeri şirketlere talan
ettirdiniz. Komşularla sıfır sorun dediniz, karada sorun
yaşamadığınız tek bir ülke kalmadı, şimdi
sıra denizlere geldi, gerginliği denizlere
taşıdınız. Tek dostunuz Putin, bir de ÖSO ve diğer
cihatçı gruplar kaldı ne yazık ki. Avrupa Birliğine üyelik
stratejik hedefimizdir. dediniz, köprüleri attınız, şimdi
Avrasya Birliğine girmeye çalışıyorsunuz. Kimsenin
toprağında gözümüz yok. dediniz, kuzey Suriyeye yerleşmeye,
halkı yerinden yurdundan etmeye çalışıyorsunuz. Ne söz
verdiyseniz tersini yaptınız, ne yaptıysanız tersini
söylediniz.
Evet, sayın milletvekilleri, Türkiye
uluslararası hukuka aykırı bir biçimde 9 Ekimden bu yana kuzey
ve doğu Suriye topraklarında hâkimiyet kurma peşinde, oysa
sınırın o tarafından bu tarafa tek bir çakıl
taşı dahi atılmadı. Hükûmetin söylemediği gerçek
şudur: Kürtler orada kuzey Suriye halklarıyla birlikte demokratik
bir gelecek inşa etmesin, söz sahibi olmasın. Bütün mesele budur.
Türkiyede kayyum atamalarıyla, kuzey Suriyede operasyonlarla Kürtlerin
iradesini engellemeye çalışan bu iktidarı 5 yaşındaki
çocuk dahi görüyor ve biliyor. Moskovaya gidiyorsunuz Aman Kürtler Suriyede
irade olmasın. diyorsunuz. Washingtona gidiyorsunuz, derdiniz Kürtler.
NATO toplantısına gidiyorsunuz, gündeminiz Kürtler. Çünkü içeride ve
dışarıda tüm politikanızı Kürt
karşıtlığı üzerine kurdunuz. Yeter ki Kürtler dünyanın
hiçbir yerinde söz sahibi olmasın, tüm çabanız ve gayretiniz buna
yöneliktir. Peki, soruyorum: Kürtler kaybedince Türkiye kazanmış
mı oluyor? Kuzey Suriyede Kürtler yerlerinden yurtlarından olunca
Edirnenin, Ardahanın, Trabzonun sorunları mı çözülmüş
oluyor? Kürtler Suriyede kaybedince Türkiyede işsizlik, yoksulluk mu
azalıyor, asgari ücret mi artıyor, enflasyon mu düşüyor?
Kürtlerin kaybetmesi için yürütülen her siyaset, Kürt halkına, Türk
halkına kaybettiriyor; Türk halkının bunu görmesi gerekiyor.
Evet, Kürtler kaybederse Kuzey Suriyede IŞİD yeniden canlanacaktır.
IŞİDin büyümesi bu kadar çok mu arzulanıyor? IŞİD,
karanlığı kaybedince Türkiye de mi kaybetmiş oluyor? Ne
yazık ki Kürt sorunu çözülmediği için, Kürt
düşmanlığından vazgeçilmediği için Kürt de Türk de
kaybediyor, tüm coğrafya kaybediyor.
Evet, 2013-2015 arasında Sayın Öcalan
çözüm için tarihsel önemde adımlar atmıştı. Hem içeride hem
Suriyede demokratik bir süreç ilerleyecekti ve bu mesele içeride çözülecekti.
Hükûmet, iktidar hesapları nedeniyle Dolmabahçe Mutabakatını
reddetti, masayı devirdi, 5 Nisan 2015ten itibaren İmralı
tecridini başlattı. Bugün İmralı tecridiyle demokrasi,
barış ve çözüm umutları tecrit altındadır,
halkların demokratik geleceği tecrit altındadır.
Hatırlayalım, Sayın Erdoğan ne
demişti 2010 tarihinde? Güvenlik kaygılarının ön plana
çıkmasından kim kazanacak? Yirmi altı yıldır süren bu
olayların bir kazananı var mı? Eğer demokratik
açılımlardan vazgeçersek Türkiye kaybeder, biz vazgeçmeyeceğiz;
savaş kolaydır, barış zordur, biz zor olana talibiz.
demişti. Aslında zor olan barış değildir, sözün
arkasında durmaktır. Kolay olan ise sözden dönmektir, kolay olan
seçildi ne yazık ki. (HDP sıralarından alkışlar) On
yıl önce Güvenlik kaygılarının ön plana çıkmasının
kazananı yok. derken şimdi nerede duruyor? Demek iktidarı
kazanıyor ki güvenlikçi politikaya sımsıkı
sarılmış durumdadır.
Bir kez daha vurguluyoruz: Çözümsüzlüğün,
tecridin, savaş politikalarının bir kazanımı
olmayacaktır. Kürt sorununa güvenlikçi politikalarla yaklaşan tüm
iktidarlar dağıldı ve gitti, AKP de eninde sonunda o kervana
katılacaktır. Kürt sorununu çözmediniz ama Kürt sorunu sizi mutlaka
çözecektir.
Ne yazık ki çözümsüzlüğün bedelini her
zaman toplum ödüyor, hem canıyla ödüyor hem de ekonomik olarak ödüyor.
2020 yılı bütçesinde savunma harcamaları için 141,1 milyar TL
ayrıldı. Halkın vergileri dağa taşa bomba olarak
yağıyor. Türkiye halkının vergisi kuzey Suriye
halklarının yerinden yurdundan edilmesi için harcanıyor,
halkın vergisi ÖSO çetelerine maaş olarak gidiyor.
Geçen hafta Tel Rıfat ilçesindeki bombardımanda
8i çocuk 10 sivil hayatını kaybetti. Roboski ile Tel Rıfat
aynı trajediyi yaşadı. 9 Ekimden bu yana 478 sivil
hayatını kaybetti. Elbette Kürt halkı bu
yaşadıklarını da bunu yaşatanları da
unutmayacaktır, tarih de bunu unutmayacaktır.
Kürt halkında tarihin en büyük
kırılmasını yarattınız. Bu kırılma size
de yansıyacaktır, sizin iktidarınızda da kırılma
yaratacaktır, o kırılma çoktan başlamıştır
bile. Barış Pınarından size iktidar
çıkmayacaktır. Ve şunu hiçbir zaman unutmayın: Kürt
halkının iradesini tanımadan, Kürtlerle içeride ve
dışarıda barışmadan hiçbir politika
geliştiremezsiniz, geliştirseniz de başarma
şansınız yoktur. Bu yüzyıl, Kürt halkının
kazanacağı, tüm dünya halkları gibi, kimliğiyle, diliyle,
kültürüyle özgürce ve onurluca yaşayacağı bir yüzyıl
olacaktır. Bunu kimse, hiçbir güç engelleyemeyecektir.
Evet, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HDP olarak ısrarla ve inatla savaşa karşı
çıkmaya, barışı kararlılıkla savunmaya devam
edeceğiz. Demokrasinin, adalet duygusunun ortadan kaldırılmak
istendiği bir süreçte Türkiye halklarının tek umudu ve cesaret
kaynağı HDPdir. Halkları, renkleri ortak duyguda,
değişim iradesinde, mücadele dayanışmasında ve özgür
gelecek hedefinde birleştiren HDPdir. 7 Hazirandan başlayıp 31
Mart ve 23 Hazirana varıncaya kadar tüm seçimlerde partimiz demokratik bir
seçenek yaratmıştır. Bu iktidarın gidebileceğine,
değişimin mümkün olduğuna olan inancı güçlendirmiştir.
Bu seçenekte ısrarlıyız, kararlıyız. İşte bu
nedenle iktidarın hedefindeyiz. Şu an binlerce seçilmişi,
yöneticisi, üyesi tutuklu bir partinin Eş Genel Başkanı olarak
konuşuyorum. Partimize yönelik âdeta bir düşman hukuku
işletilmektedir. İktidarın emriyle polis ve yargı HDPli
avına çıkmıştır. Son bir ayda 350 partili
gözaltına alınmış, çoğu tutuklanmıştır.
Her gün bir il ve ilçe örgütümüze baskın yapılmakta, yöneticilerimiz
gözaltına alınmaktadır. İktidar 31 Mart ve 23 Haziran
seçimlerinde kaybetmiş olmasının siyasi intikamını
emrindeki devlet, yargı ve polis gücünü kullanarak HDPden
almaktadır. Bu siyasi mertliğe de, siyasi ahlaka da sığmaz.
Bakın, en son Elbistan ilçe yöneticimiz, 70 yaşındaki Ali
Kısa ile eşi Elif Kısa tutuklandı. Üstelik bakmakla yükümlü
oldukları 2 engelli çocukları var, onlar şimdi annesiz,
babasız kaldı. 70 yaşındaki insanı Parti
yöneticiliği yaptı. diye cezaevine atmak düşman hukuku
değil de nedir?
Suruç Belediye Eş Başkanımız
Hatice Çevik tutuklandı. Kızını Ankara Garı
katliamında IŞİD katletti; kızını IŞİD
katlediyor, annesini ise bu iktidar tutuklatıyor. Bu düşmanlık
hukuku değil de nedir? Bir aile hem IŞİDin hem iktidarın
ortak hedefi nasıl olabiliyor? Bunun cevabını iktidarın
vermesi gerekiyor.
HDPye karşı devreye konulan planın
farkındayız. HDP şahsında demokratik siyaset alanı
topyekûn tasfiye edilmeye çalışılmaktadır.
İktidarın HDPsiz parlamento, HDPsiz yerel yönetimler, HDPsiz
siyaset, HDPsiz yaşam planlarını görüyoruz. Kürtsüz kuzey
Suriye planının buradaki ayağı da HDPsiz Türkiyedir ama
iktidar yanılıyor, Türkiye AKPsiz yapar ama HDPsiz yapamaz. (HDP
sıralarından alkışlar) Çünkü HDP, halklar arası bir
köprüdür, halkları birleştiren tek siyasi güçtür. HDPsiz değil
ama AKPsiz bir Türkiye'nin çok da uzakta olmadığını
şimdiden size hatırlatmak isteriz. HDP, siyasi oyunları, siyasi
hesapları bozmaya devam edecektir. HDP bitmez, bitirilmeyecektir; HDP diz
çökmez, diz çökmeyecektir. (HDP sıralarından alkışlar) Tek
bir HDPli de kalsa HDPnin ilkeleri, demokratik mücadelesi
yaşayacaktır. Gücümüzü halktan, demokratik mücadeleden ve
inandığımız ilkelerden alan bir siyasi hareketiz. Bizi bir
arada tutan makam, mevki, rant değildir; mücadele
kararlılığıdır, dayanışmadır, halka,
özgürlüğe, barışa, demokrasiye olan
adanmışlıktır. 1994te DEP milletvekilleri bu Parlamentodan
yaka paça dışarıya atıldılar, atanlar şimdi
nerede? Hepsi bir kenara atıldı, siyaseten yok oldular gittiler ama
biz yine buradayız. Biz çoğala çoğala, büyüye büyüye geliriz,
bizi tasfiye etmek isteyenler ise azala azala gitmişlerdir ve azala azala
gitmeye de devam edecektir. Gidene yol vermek gerekir, yol verilmezse o yoldan
olunur.
Bu iktidardan hiç kimsenin bir çözüm beklentisi
yoktur çünkü bu iktidarın bir inandırıcılığı
kalmamıştır. AKPnin siyasi hikâyesi bitmiştir;
sürdüremiyor, yürütemiyor, yönetemeyecek de. Zaten AKP diye bir yapı da
kalmamıştır, kayyumcu saray yönetimi vardır, o da
gidicidir. Kurulan Cumhurbaşkanlığı kayyum sistemi siyasi
iflasın eşiğindedir.
Halklarımız rahat olsun; çözüm de, umut da
biziz, halkın kendisidir, Türkiye'nin demokratik vicdanıdır,
toplumsal muhalefettir, ezilenlerdir, emekçilerdir, kadınlardır.
Ezilenlerin sorununu ezenler, sömürülenlerin sorununu sömürenler çözemez.
Adaleti, adaletsizliğe yol açanlar getiremez. Halkların elini, halk
iradesini yok sayanlar tutamaz. İyiliği kötülük,
aydınlığı karanlık getiremez. Yoksulluğu,
yolsuzluk yapanlar bitiremez. Halkın derdini ancak halk gibi
düşünenler; saraylarda değil, halkın içinde yaşayanlar
anlar. Mevlânanın dediği gibi, aynı açıdan değil,
aynı acıdan bakarsak dertlerimize çare olabiliriz. Kibre batanlar,
güce tapanlar, halka tepeden bakanlar bu halkı anlayamaz, derdine çare
olamaz.
Türkiye tam bir yol ayrımındadır,
yönetilemiyor ya bu şekilde çökmeye, uçurumdan yuvarlanmaya devam
edecektir ya da başka bir çıkış yolu bulacaktır.
Çıkış yolu vardır, halkın kendisidir, demokrasidir,
içeride ve dışarıda kalıcı bir
barıştır, herkesi kuşatan gerçek bir adalettir,
özgürlüktür; demokratik, çoğulcu yeni bir anayasadır, demokratik
yerel yönetimler ve güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistemdir ve
merkezî yönetimde, yerel yönetimlerde eş başkanlıktır.
Bunun için, bu iktidarın bir an önce gönderilmesi gerekiyor. En geniş
demokratik toplumsal ittifakla, halkların ittifakıyla,
kadınların ittifakıyla, emekçilerin, işçilerin
ittifakıyla bunu başarabiliriz, başaracağız. Bu nedenle,
erken seçim çağrısı yapıyoruz. Sandık bir an önce
halkın önüne konulmalıdır. Erken genel seçim tüm siyaset
kurumunun ve toplumun acil gündemi olmalıdır. Yarın seçim olsa
iktidarı kaybedecek bir yönetimin gelecek on
yıllarımızı ipotek altına almasına izin
vermeyelim. Haziranlar umuttur, haziranlar cesarettir, haziranlar
başarı ve zaferdir değerli arkadaşlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; toplumun yarısını oluşturan kadın
-her alanda dışlandığı, yok
sayıldığı gibi- bu bütçede de yoktur. Bütçelerin temel
hedefi kaynakların eşit dağılımı yoluyla
toplumdaki eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına
katkıda bulunmaktır. 2020 yılı bütçesi de -öncekiler gibi-
eşitsizliği kaldırmıyor, artırıyor. Sokaktaki
şiddet ile bütçe arasındaki bağ ortadadır. Bütçede
toplumsal cinsiyet eşitliğini
sağlayamadığınız, kadınları
güçlendirmediğiniz zaman ekonomik şiddetin, oradan da fiziki
şiddetin önünü açmış olursunuz. Evet, bu bütçe, ekonomik şiddet
içermektedir. Kadına yönelik erkek ve devlet şiddetinin bu kadar artması
ve her gün onlarca kadının katledilmesi, şiddet ile
iktidarını ayakta tutan ve meşrulaştıran AKP
iktidarının cinsiyetçi, milliyetçi, mezhepçi
politikalarının sonucudur. 2019 yılının ilk on bir
ayında 439 kadın, kasım ayında ise 39 kadın -büyük bir
kısmı eşleri ve aile bireyleri tarafından- katledildi.
Sizler her gün yatağınıza girip uyuduğunuzda o gün en az 5
kadın öldürülmüş oluyor; siz uyuyorsunuz, kadınlar ölüyor. En
son, 20 yaşındaki üniversite öğrencisi sevgili Ceren Özdemir
katledildi. Ceren, Hükümetin ağır ihmali sonucu katliama giden
yolları açılmış bir katilin saldırısı sonucu
katledilmiştir. Şimdi, çıkıp polisin
başarısı ile övünenler var. Sormak istiyorum: Bir katilin 2nci
cinayeti işledikten sonra, bir yaşamı daha söndürdükten sonra
tutuklanmasının neresi başarıdır? Cinsiyet
eşitliğine inanmadığını beyan eden bir Hükûmet,
kadınların maruz kaldığı her türden sorunu, engeli ve
şiddeti aşma basiretini elbette ki gösteremez. Tepeden
tırnağa hiçbir devlet kademesinde kadının hakkı da
hukuku da yoktur. Hükûmetin bütün politik söylem ve icraatlarında hak da
hukuk da erkeklerindir. Hükûmetin sahasında kadınlar erkeklerin
sözüne, gücüne, kararına tabidir. Kadınlar şunu bilmelidir ki
İstanbul Sözleşmesini ve kadınların nafaka
hakkını ortadan kaldırmak isteyen, kadın cinayetlerini
önlemek için Mecliste komisyon kurulmasını engelleyen bir iktidar
zihniyeti kadına şiddeti önlemez. Bu kaynaklar güvenliğe
ayrılıyor ve bütün harcamalar güvenliğe yapılıyor. Ama
kimin güvenliğine! Zira ülkede güvenliğin olmadığını
da biliyoruz, bu ülkede bir tek kişi bile güvende değildir. Her gün
istismara uğrayan çocuk da her gün şiddet gören kadın da
güvencesiz, güvenliksiz ortamda çalışan işçi de seçimlerde
sandığa atılan oylar da çevre de doğa da insan
sağlığı da güvende değildir. Hükûmetin kendisinin
bizzat devletin kendisini tehlikelerin kaynağı ve başaktörü
hâline getirdiği bir ülkede bu cop güvenliği, bu silah
güvenliği, bu cephane güvenliği olsa olsa sadece bu siyasi iktidarın
bekasının güvenliğini sağlamak içindir, başka da bir
şey için değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Buldan, bir dakika ilave
ediyorum, tamamlayalım lütfen.
PERVİN BULDAN (Devamla) Bu anlayış,
ülkeyi faşizmle teslim almaya çalışmakta; genç, yaşlı,
kadın, bebek herkes bu baskılar altında ezilmeye
çalışılmaktadır. Bugün itibarıyla yüzlerce bebek
anneleriyle beraber kaldıkları hapishanelerde büyümektedir. Maruz
kaldıkları olumsuz şartlar ise içler acısıdır.
Çocukları hapishanelerde büyüyen bir ülke geleceksizdir. İktidarın
yarattığı geleceksizliğe karşı kadınlar
olarak, toplum olarak mücadele edersek ortak geleceği, aydınlık
geleceği hep birlikte yaratabiliriz. Kadınları
eşitsizlikten, şiddetten, baskıdan kurtaracak olan,
kadınların ortak mücadelesidir. Bütün kadınları bu anlamda
ortak mücadeleye çağırıyorum. Ben inanıyorum ki
kadınlar bunu başaracaktır çünkü kadınlar gelecektir,
gelecek kadınlarındır. (HDP sıralarından
alkışlar)
Sözlerime Gandinin şu sözüyle son vermek
istiyorum: Adaletsizliği adaletle yıkmak gerekir. Adaletsizlik,
mutlaka ama mutlaka adaletle son bulacaktır diyor, hepinizi sevgiyle
saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Bostancı...
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İstanbul Milletvekili Pervin Buldanın 129
sıra sayılı 2020 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 130
sıra sayılı 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin
tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Sayın Buldanı dinledik.
Konuşmasında, kayyum atanan belediyelere ilişkin
Sayıştay raporundan bahsetti. Doğrudur, bu raporlar var ama
kayyumlara ilişkin değil, önceki dönemlerdeki uygulamalara
ilişkin, Sayıştay Başkanının da bu yönde
açıklaması var. O bakımdan buna dikkat etmek gerekir.
İkincisi: Sayın Buldan Kürt
karşıtlığı Kürt düşmanlığı
şeklinde teşhislerde bulundu; haklıdır, yerindedir, böyle
bir durum var ancak Kürt düşmanlığını kim yapıyor
ona bakmak lazım. Kürt düşmanlığını
Doğal
olarak Kürtler Meclisteki bütün siyasi partilerde var. Demek ki bu partilerin
ve Türkiyedeki siyasetin Kürtlere karşı olduğuna dair bir
atmosfer, bir tavır, bir tutum olsa Kürtlerin de aklı var ve onlar
başka türlü davranırlar, farklı partilere gitmezler. Önce, bütün
partilerde Kürtlerin olduğunu hatırlayalım.
İkinci husus şu: Kürt
düşmanlığı yapan kim? Kürt
düşmanlığını yapan, 1984ten bu yana Kürtlerin ve
Türklerin kanını döken bir terör örgütü var: PKK. PKK aynı
zamanda en çok Kürtlerin kanını döktü. Eğer Kürtlerin
hakkına ve hukukuna ilişkin bir hassasiyetimiz varsa öncelikle bu
terör örgütüne karşı bir tutum, bir tavır koymak, bunu
kınamak, ayıplamak gerekirdi. PKK bunu niçin yaptı? PKK bunu
etnik kimlikçi bir siyaseti inşa etmek için, halkları birbiri
aleyhine düşmanlığa körüklemek için yaptı. Eğer
halkların kardeşliğinden, barışından,
özgürlüğünden bahsediyorsak terör üzerinden yürütülen bu kirli stratejiye
ve siyasete dökülen kana itiraz etmek gerekirdi; edilmedi, buna göz yumuldu.
Demek ki Kürt düşmanlığına göz yumulmuş. 2nci Kürt
düşmanı kim?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) 2nci Kürt
düşmanı PYDdir efendim. PYD Suriyenin kuzeyinde Kürtlerin
kafasını vurdu. Kürtlerin hakkından ve hukukundan bahsedenler
ağızlarını açıp oradaki Kürtlerin hakkına ve
hukukuna ilişkin bir laf ettiler mi? Etmediler. PYD ne yapıyordu? PYD
Suriyenin kuzeyinde, bu Orta Doğu coğrafyasında Türkleri,
Kürtleri, Arapları ve Acemleri birbirine düşürecek ve emperyal
rüyalara alan açacak bir stratejinin, kirli stratejinin aracı olarak iş
gören bir çete, bir terör örgütüydü. Kürtlerin hakkından hukukundan,
barışından bahsedenlerin bu kirli siyasete itiraz etmeleri
gerekirdi; etmediler. Bir Kürt düşmanlığı var. Kürt
düşmanı PKKdır, PYDdir. Buna itiraz edenlerin bu kirli
oyunlara da itiraz etmesi gerekir.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar )
BAŞKAN - Sayın Oluç
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, kayıtlara geçmesi için iki
konuda çok kısa açıklama yapmak istiyorum. Birincisi
Sayıştay raporlarıyla ilgili. Sayıştay raporlarını
bizler de okuduk, sadece bu bütçe dönemindekileri değil, daha öncekileri
de okuduk. Sayıştay raporları, ilk kayyum döneminden, 2016da
atanan kayyumlar döneminden o Sayıştay raporlarının
hazırlandığı döneme kadar yapılan yolsuzlukları,
usulsüz harcamaları çok açık bir şekilde ortaya koymuştur,
ortadadır Sayıştay raporları. İkincisi: Bu dönemde
Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışma yapılırken
Sayıştay Başkanı özellikle kayyum dönemine ait 2017, 2018
ve 2019la ilgili yaptıkları suç duyurularına işaret
etmiştir ve 2017de -yanlış hatırlamıyorsam
rakamı- 31 suç duyurusu yapıldığını ve
bunların kayyum dönemine ait olduğunu
açıklamıştır sorulan soru üzerine. Birinci işaret etmek
istediğim nokta buydu. Raporlar ortada, tekrar hep birlikte bakabiliriz,
zaten önümüzdeki günlerde de bunları tartışacağız.
İkincisi Kürt düşmanlığıyla
ilgili; bunu çok tartışıyoruz, çeşitli kavramlarla da ifade
ediyoruz. Bizim açımızdan mesele şudur efendim: Kayyum
ataması devam ediyor yani durmadı kayyum atamaları ve şu
ana kadar 27 belediyemize kayyum atanmış vaziyette.
Şimdi, Kürt halkının iradesini,
seçimde ortaya koyduğu iradesini kim gasbediyorsa, Kürt halkının
seçme ve seçilme hakkını kim yok ediyorsa, sandık hukukunu ve
adaletini kim yok sayıyorsa, işte onlar aslında halka
karşı bir saygısızlık, halka karşı bir
düşmanlık, halkın hukukunu tanımama adımını
atıyorlardır. Biz esas olarak buna işaret ediyoruz ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
bugün gidin sorun,
Diyarbakırda, Mardinde, Vanda, Hakkâride, Şırnakta, her
yerde gidin sorun Kim size düşman hukuku uyguluyor, kim sizin
haklarınızı gasbediyor? diye sorun, emin olun, herhangi bir
parti seçmeni olup olmadığı fark etmeksizin iktidarı
işaret edecektir halk; sokaktaki ruh hâli budur. Biz, sokağın
ruh hâlini, Kürt halkının sokakta hissettiğini, duyduğunu
ve bizlere söylediğini size taşıyoruz ki bu düşmanca
politikalardan ve uygulamalardan vazgeçilsin istiyoruz, esas olarak
tartıştığımız mesele budur. Bugün yapılan
uygulamalardır ilgimiz. İktidarın yaptığı
uygulamalara karşı politikalar geliştirmekteyiz.
İktidarın yaptıklarını
tanımadığımızı, kabul etmediğimizi anlatmaya
çalışıyoruz çünkü halkın ruh hâli de budur.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2020 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi (1/278) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı: 129) (Devam)
2.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Teklifi (1/277), 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Teklifine İlişkin Olarak Hazırlanan 2018 Yılı
Genel Uygunluk Bildirimi ile 2018 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporu, 189 Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay
Denetim Raporu, 2018 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve
2018 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/871), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu
Uyarınca Hazırlanan 2018 Yılı Kalkınma Ajansları
Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/881) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 130) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Eş Genel Başkan
ve Van Milletvekili Sayın Sezai Temelli.
Buyurun Sayın Temelli. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz kırk dakika.
HDP GRUBU ADINA SEZAİ TEMELLİ (Van)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2020 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2018 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Teklifi hakkında konuşmama başlamadan,
öncelikle, demokratik siyasete vurulan darbe sonucu bugün aramızda
olamayan başta Sevgili Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş
olmak üzere tüm arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar) Kürt halkının, güçlü
iradesiyle desteklediği Gültan Kışanak ve Selçuk
Mızraklı şahsında, haksız, hukuksuz şekilde rehin
alınan belediye eş başkanlarımızı, belediye
meclis üyelerimizi ve il genel meclisi üyelerimizi sevgiyle selamlıyorum.
Yine, Sebahat Tuncel ve Aysel Tuğluk şahsında, Kürt
halkının iradesini hiçe saymak için rehin alınan tüm parti
yöneticilerimize, üyelerimize buradan partimiz ve halkımız adına
selamlarımı iletiyorum. Evet, Kürt düşmanlığı
tartışmasının yanıtı, bugün cezaevinde olan
arkadaşlarımızdır. Tüm cezaevindeki
arkadaşlarımı bir kez daha sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, 2020 merkezî yönetim
bütçesi bir yoksunluk bütçesidir, evet, bir yoksunluk bütçesidir. Bütçe,
yalnızca hesap planı değildir, esas itibarıyla ekonomi
politik bir metindir. 2020 bütçesine baktığınızda
barışın, toplumsal barışın yoksunluğunu
görürsünüz. Bu bütçeye baktığınızda ortak
zenginliğinizden yoksun bırakılmışlığımızı
görürsünüz, topyekûn yoksulluğu görürsünüz. Bütçe olma vasfını
yitirmiş bu metne baktığınızda demokrasi
yoksunluğunu görürsünüz. Toplumsal barışı inşa
edebilmek, cumhuriyeti demokratikleştirebilmek, yoksulluğu
yenebilmek, ortak zenginliğinizi hakça, adaletli bir şekilde üretip
paylaşabilmek adına 2020 merkezî yönetim bütçesini ve
arkasındaki zihniyeti kabul etmiyoruz.
Her şeyden önce bütçe hakkını ve
Meclisin iradesini yok sayarak Meclisin önüne getirilen bu bütçe,
bırakın mevcut yapısal ve tarihsel sorunların çözümüne
katkı sunmayı, sorunları büyüten, çözülemez kılan temel bir
yaklaşımla hazırlanmıştır. Halkların
iradesini kayyumcu bir yaklaşımla gasbeden bugünkü iktidar, Meclisin
iradesini de ipotek altına alma peşindedir. Bütçe hakkının
devredilemez bir toplumsal ve anayasal hak olduğunu en fazla bu Meclis,
bilincine taşımak zorundadır. Kuşkusuz bu Meclis,
halkların temsilcilerinden oluşuyor. Temsilciler, işte, bu hak
gasbına en fazla duyarlılık göstermesi gereken insanlardır.
Bugünkü sistem bu hakkı yok sayarak en temel haklara ve demokratik
siyasete saldırmaya devam ediyor. Seçme ve seçilme hakkı başta
olmak üzere, bütçe yapma hakkını da ortadan kaldırıp bütçe,
Meclis dışında hazırlanıp Meclise havale
edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, öncelikle bir Meclisi var eden en temel işleve sahip
çıkmalıyız; bu, bütçe yapma hakkıdır. Bu
olmaksızın topluma karşı sorumluluğumuzun
tanımı olan temsiliyetten bahsetmek mümkün değildir. Bugün 2020
bütçesinin arkasındaki irade ve akıl, bu temsiliyet ilişkisini koparma
peşindedir. Otoriter rejim özlemiyle demokratik tüm mekanizmaları yok
sayan bu zihniyet, Meclisin en temel işlevini yeni sistemle ortadan
kaldırmıştır; Meclis-bütçe-toplum bağını
koparmıştır. Meclis, bu haktan ve sorumluluktan vazgeçemez.
Bugünkü iktidar, bütçe hukukunu da -diğer hukuki düzenlemelerde
olduğu gibi- askıya almış, hukuk devletinden, anayasal
devletten ve demokratik siyasetten kaçma peşindedir.
Barış, toplumsal barış, siyasi
barış ve iktisadi barış öncelikle meclis hukukuna, bütçe
hukukuna özenle sahip çıkarak var edilebilir. Savaşa,
yoksulluğa, şiddete hep birlikte karşı
çıkmalıyız. Bu çatı altında seçilmişlerin önünde
duran en büyük sorumluluk ve ödev budur. Unutmayın, savaşa,
yoksulluğa şiddete karşı toplumu savunmak gerekir. Barış
ve toplumsal barış için Yurtta sulh, cihanda sulh. ilkesine yeniden
sahip çıkmalıyız. Yurtta, bölgede, cihanda barış için
tezkereci anlayıştan hep birlikte kurtulmalıyız.
Bugün Türkiyenin bir dış politikası
maalesef yoktur. Evet, bugün Türkiyenin bir dış politikaya
ihtiyacı vardır. Türkiyenin dış politikasının
yoksunluğunu bugün Suriye meselesinde olağanca
çıplaklığıyla yaşıyoruz. Bugün dış
politika ve iç politika birbirini gören yerden üretilmek zorundadır.
Bugün, maalesef, Türkiyenin dış politika yoksunluğu
Türkiyedeki iç siyasetin en önemli tıkanıklıklarını
da yaratmaktadır. Türkiye, dış politikadan da yoksun
kalmıştır; jeostratejik ve jeopolitik gelişmelere
duyarsızdır, tüm bu gelişmelere karşı siyaset üretemez
hâldedir. Yüz yıl öncenin kodlarıyla Suriye meselesine yaklaşan,
yüz yıl öncenin anlayışıyla çözüm üretmeye
çalışan bugünkü anlayış Türkiyeyi aslında ciddi bir
çıkmaza sürüklemiştir. Bugün baktığımız zaman
güvenlikçi politikalar adı altında devlet tekelindeki şiddetin
yasa tanımazlıkla topluma yönelmesi hatta bir yönetim
anlayışına dönüşmesi Türkiyenin en büyük sorunudur; buna
engel olmalıyız.
Hukuk devletini, anayasal devleti, denge denetleme
mekanizmalarını vakit kaybetmeksizin birlikte var etmeliyiz. İç
ve dış siyasetin tükenmişliğini, iktidarın yönetememe
hâlini, aczini aşmak zorundayız. Tekçi, kayyumcu anlayıştan
bu Meclisi ve toplumu kurtarma zamanıdır. Bunun yol ve yöntemini
bulmak bizim için başucu ödevidir. Çoğulcu
toplumsallığı gözetip özgür bir siyaset
anlayışıyla hareket etmeliyiz. Unutmayalım, felakete giden
bu yol kader değildir, bugünkü iktidarın kötü
politikalarının ve stratejilerinin sonucudur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir ülkede siyasetin ve toplumun gündemi sürekli hukuksuzluk,
adaletsizlik, otoriterlik ise o ülke artık yönetilemiyor demektir. Bu
yönetememe krizi Cumhurbaşkanlığı sistemiyle daha da
derinleşmiş, sadece bir buçuk yıl içinde Türkiyeyi demokratik
olmayan rejimler kategorisine itmiş ve ülkeyi âdeta açık bir
cezaevine çevirmiştir. Bu siyasi krizin yanı sıra ekonomik kriz
derinleşmiş, bürokratik bir canavar yaratılmış ve
kurumsal kapasiteler çökmüştür. Bu çöküşün ardından yükselen
saray rejimi ebedî başkanlık için adım üzerine adım
atmaktadır. Bu, İstiklal Mahkemeleriyle başlayan, devlet
güvenlik mahkemeleriyle devam eden ikili hukuku derinleştirmiş ve
OHALci anlayışı kalıcı hâle getirmiştir. Bu
ikili hukukun bir yanında olağanüstü hâlin devam ettirilmesi
vardır, diğer tarafta ülke bitmek bilmeyen bir OHAL rejimi
altında yaşamaktadır. Saray rejimi olağanüstü hukuku
muhalifleri susturmak, hak taleplerini bastırmak için kullanmaktadır.
Bu olağanüstü hâl hukuku sivil darbeleri sürekli hâle getirmiştir, bu
olağanüstü hukuk devam ettikçe Türkiye darbe mekaniğinden asla
kurtulamayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; saray rejimine muhalif olan, düşüncesini ifade eden,
örgütlenmek isteyen, köşesinde yazı yazan ve ayrımcı
politika ve pratiklerden dolayı şiddetin hedefi hâline geldiği
için itiraz eden herkesi düşman ilan eden bu tedbir devleti
mantığıyla halklara acı ve açlıktan başka bir
şey getiremezsiniz. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi
ve ikili hukuk nedeniyle Türkiyede yargıya güven, tarihinin en düşük
seviyelerindedir. Hukukun üstünlüğünü güçlünün üstünlüğüne çeviren bu
sistemin adalet ve yargılama adına topluma vereceği bir şey
kalmamıştır. Biz de açıkça diyoruz ki: Bir ülkede adalet
yoksa aslında devlet de yoktur. Bir ülkede adalet yoksa birlikte
yaşam hayali de yoktur. Fransız düşünür Pascalın da
dediği gibi Adalete dayanmayan kuvvet zalimdir. Bu rejimin doymak
bilmeyen siyasi ihtirasları, hukuk devletini çökerterek Türkiyede
demokratik yaşamın tüm alanlarını hedef hâline
getirmektedir. Türkiye, demokrasi endeksinde bugün 110uncu sıraya düşmüştür.
Evet, Türkiye, 110uncu sıradadır.
Bugün basın büyük bir istibdat
altındadır. Geziden bu yana halka pelikan belgeselleri
seyrettirilmeye devam ediliyor. Türkiyede gazetecilere yönelik baskılar
her geçen gün artmaktadır. Türkiyedeki gazeteciler, ödüllerini cezaevinde
alıyor, biliyorsunuz. Basın özgürlüğü endeksinde de 157nci
sıradayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; saray rejiminin sermaye yanlısı politikaları
tarihte hiçbir iktidarda görülmediği kadar işçi
karşıtıdır. İşçilerin temel hakkı olan grev
hakkını bile yasaklayan bu anlayış, Türkiyeyi işçi
hakları açısından dünyanın en kötü 10 ülkesinden biri
hâline getirmiştir. Güvencesiz ve esnek çalışma teşvik
edilmiş, sokağa taşan her işçi direnişi büyük bir
saldırıyla karşılaşmış, yoksullar, ezilenler
ve emekçiler için hayat cehenneme çevrilmiştir. İşçi cinayetleri
gündelik yaşamın istatistiği hâline gelmiştir. Kasım
ayında en az 126, 2019un ilk on bir ayındaysa, 1.606 işçi
yaşamını yitirmiştir. AKP döneminde sadece madenlerde 1.754
işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiştir.
Bu anlayışın kılcal
damarlarında işçi düşmanlığı kadar kadın
düşmanlığı da vardır. Toplumsal cinsiyet
eşitsizliği her geçen gün artmaktadır. Kadınlara dayatılan
Ölüm mü, kölelik mi? ikilemi Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
alametifarikasıdır. Kadınlara karşı erkek
şiddetini artıran bu erkek egemen, cinsiyetçi ve kadın
düşmanı politikaları tarihin çöp sepetine atmak bizlerin
öncelikli sorumluluğudur. (HDP sıralarından alkışlar)
Bu sistem doğaya da düşmandır.
Doğa, kültür ve tarihi tanımazlık had safhaya
çıkmış, yağmaya dönüşmüştür. Kaz
Dağlarından Hasankeyfe, Afrinden Munzura kadar ormanlar,
dağlar, akarsu yatakları, yer altı zenginlikleri, göller
iktidarın ekonomik ve siyasal çıkarları doğrultusunda talan
edilmektedir, yağmalanacak doğal kaynak
bırakılmamıştır. Yüzyıllardır doğayla
uyum içerisinde yaşayan halklarımıza ait sosyal, ekonomik ve
kültürel değerler iktidarın politikaları sonucu ciddi bir
yıkımla karşı karşıyadır.
16 Nisan referandumundan bu yana iktidar,
aklımızla âdeta dalga geçiyor. Bu ülkede Erdoğanın Genel
Başkan olduğu AKP, termik santrallerle ilgili kanun teklifini kendi
partisine mensup milletvekilleriyle yasalaştırdı. Evet, sonra
AKP Genel Başkanı Erdoğan veto etti. Oylamada kanun teklifine
evet verenlerin hepsi alkış kıyametle vetoyu destekledi. Kara
mizah desen, değil; komedi hiç değil; bu, olsa olsa trajedidir.
Türkiye halklarının ve kurumlarının yönetilemediği
gerçeğinin son trajik öyküsü bu termik santral vakasıdır. Bundan
öte, bu termik santral vakalarına dönüp baktığımızda,
aslında Türkiyenin bir enerji politikası
olmadığını da görüyoruz. Tüm dünyada enerji
politikaları iklim krizine çare bulacak şekilde yeniden
yapılandırılırken Türkiyenin enerji politikaları
talancı bir akla sıkışmıştır;
doğayı talan etmeye, Türkiyeye ve dünyaya iklim krizi yaratmaya
devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi
özgürlüklere karşı inşa edilmiş bir sistemdir. Evet, bütün
dünya devletleri için yapılan özgürlük endeksine göre de maalesef 114üncü
sıradayız. Bu sistem, özgür olmayan bir Türkiye yaratırken
Allahın lütfu! diyerek kanun hükmündeki kararnamelere
sarıldı. Bu kararnameler, darbenin siyasi ayağını
korumak ve saray rejimine muhalif olan herkesi susturmak için
kullanıldı.
Barış isteyen akademisyenlere yönelik
nefret dili yetmedi, bir de ihraç edilerek hayatları mahvedilmek istendi.
12 Eylül ceberut uygulamalarına rahmet okutacak şekilde
işlerinden ihraç edilen bu insanların onuru zedelenmek istendi. Ancak
onlar, bu halkın onuru olarak hayatta kalmaya, mücadele etmeye devam
ettiler. Barış akademisyenleri, barış talebinin ve birlikte
yaşama mücadelesinin aydınlık yüzleridir.
Saray rejimi bilmelidir ki zulüm büyüdükçe yenilgi
yaklaşır, zulüm büyüdükçe direniş de büyür. Bu kadar çok
insanın baskı politikalarıyla mağdur edildiği bu
siyasal ortamın sürdürülmesinin imkânı yoktur. Bu zulüm ve rant
devranı sürüp gitmez. Türkiye halklarının bu sistemle
kaybedeceği tek bir gün bile kalmamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tecrit uygulaması, savaş politikaları ve kayyum
atamaları iktidarın ömrünü uzatmak istediği gayrimeşru ve
hukuksuz politikalardır. Bu üç baskı politikasının
aynı anda yürürlüğe konulması rastlantısal değildir.
Mevcut iktidarın sürdürülmesinde birer aygıt hâline gelen bu üç
baskı politikası, iktidarın politik hayatını
sürdürmesi için yaptığı nafile suni teneffüslerdir. Mevcut
siyasi iktidar bugün bu üç uygulama üzerinden hayatta kalmaya
çalışıyor.
Tecrit, hukuk devletini yok sayan bir
uygulamadır. Tecrit politikası, hukukun askıya
alınması yani olağanüstü hâlin süreklileşmiş
olmasının bir göstergesidir. Bu uygulama, Türkiyede yasaların
askıya alınmış olmasının fiilî pratiğidir.
Bu nedenle, tecrit, bu iktidarın bütün hukuksuz politika ve pratikleriyle
doğrudan ilişkilidir. Tecrit, hak ihlallerinin, adaletsizliklerin,
savaş politikalarının normalleştirilmesinde iktidarın
önemli bir enstrümanı hâline gelmiştir. Bu nedenle, tecridin
kalkması demek, Türkiyede hukukun yeniden tesis edilmesinin yolunun
açılması demektir. Tecride zemin olan hukuksuzluk
sorgulanmadıkça bu ülkede adalet tesis edilemez. Tecritle iptal edilen
hukuk, iktidarın demokratik meşruiyetini de ortadan
kaldırmaktadır.
Süreklileşmiş savaş politikaları
ve son olarak kuzey ve doğu Suriyeye yönelik saldırı Kürt
sorununda çözümsüzlük konusundaki ısrardan başka bir şey
değildir. Kuzey ve doğu Suriyeye yönelik son saldırı,
iktidarın Orta Doğuya ihraç ettiği çözümsüzlük
politikalarının da son örneğidir. İktidarla beraber bu
saldırıda rolü olan uluslararası güçler, benzer şekilde,
Orta Doğuya ilişkin savaş dışında bir politika
üretemeyen güçlerdir. Tecritte ısrar eden mevcut iktidar bu devletin oyun
kurucu olduğu bir savaştan medet ummaktadır. Ancak Türkiyede ve
bölgede süregiden savaşın ve çatışmaların çözümü ne
Kürtlerin yok sayıldığı Soçide ne de
Washingtondadır; çözüm bu topraklardadır, yeter ki koster
çalışsın. (HDP sıralarından alkışlar)
İtidal çökünce müzakere olanağı
ortadan kalkarmış. Bu iktidar çökünce itidal yeniden bu ülkede, bu
coğrafyada hâkim olacaktır ve çözüm yolu demokratik bir müzakere
süreciyle mutlaka ortaya çıkacaktır.
İktidarın son saldırısı,
Rojava halklarını Afrinde olduğu gibi yerinden eden, buralarda
sömürgeci emperyalist güçlerle birlikte demokratik yapıyı
değiştirme girişiminden başka bir şey değildir.
Bu politikalar halklar arası çatışmalar için zemin
oluşturmaktadır. İktidarın güvenli bölgeyi inşa ederek
buraya mültecileri yerleştireceği söylemi, bütün dünya
tarafından, kuzey ve doğu Suriye özerk yönetimine yönelik işgali
gerçekleştirme çabası olarak okunmuştur,
yorumlanmıştır. Kürtler başta olmak üzere bütün dünya,
Suriyedeki iç savaşın çözümsüz kalmasının temel nedeni
olarak mevcut iktidarın Kürt düşmanlığını
görmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Suriye krizinin tek çözüm yolu, siyasi diyalog ve müzakereden
geçer. Suriyede nasıl bir çözüm gelişeceğinin
kararını oranın halkları vermelidir. Emperyalistler ve
tekçi, mezhepçi bölge devletleri bu çözüme saygı duymak zorundadır.
Kuzey ve doğu Suriyede hayat bulan yönetim anlayışı sadece
Türkiyede değil sekiz yıldır savaşın merkezi olan
Suriyede ve baskıcı otoriter devletlerin hâkim olduğu Orta
Doğuda, bir arada, barışçıl bir yaşamın
inşa edilmesi açısından önemli bir modeldir. Bu irade ve burada
ortaya çıkan yeni yaşam modeli, Orta Doğu halklarının
bir arada, eşit, demokratik ve barış içerisinde
yaşamasının da modelidir.
Değerli milletvekilleri, kayyum atamaları,
kurmaya çalıştığı yeni rejimi yerelde perçinlemek
isteyen AKP iktidarının Türkiyenin genelinde yürürlüğe koymak
istediği totaliter rejimin en belirgin göstergesidir. Kayyum
atamaları, bir idari ve hukuki işlem değil ideolojik bir
yönelim, iktidar tekniği, yönetim anlayışı ve totaliter bir
rejim dayatmasıdır. Kayyumların atanmasıyla halkın
iradesine el konulmak istenmiş, demokrasinin temel ilkesi olan seçme ve
seçilme hakkı askıya alınmıştır.
Dolayısıyla kayyum pratiği yalnızca irade gasbı
değil, aynı zamanda bir kent hakkı ihlalidir. Bu gasp ve hak
ihlali Şark Islahat Planından umumi müfettişliğe, oradan
OHAL bölge valiliğine, son olarak da kayyum atamalarına kadar uzayan
bir süreçtir. Biz kayyumların yolsuzluklarıyla ilgili defalarca
açıklama yaptık. Diyarbakırda kayyumun kendisine
yaptırdığı saray özentisi odadan, Mardinde kayyumun
aldığı hediyelere kadar her şeyi belgeledik. Hediyelerle
ilgili hâlâ bir açıklama gelmiş değil. Kaldı ki bunlar
işin sadece karikatürü. Yolsuzluğun boyutu tahminlerimizin çok
ötesindedir ama bunlara kulaklarınızı tıkadınız,
halkı yanıltmaya devam ettiniz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mutlak tecrit, işgal ve kayyum politikalarıyla
gideceğiniz yer emperyal güçlerin masalarında haritacılık
oynamaktan öteye gidemez. Kürt halkının bir yüzyıl daha statüsüz
kalmaya tahammülü yoktur. Kürt sorunu artık küresel bir sorundur.
Dolayısıyla da bu sorunun çözümü için şimdi gerçekçi bir
dış politikaya ve bu süreci çözebilecek bir iradeye ihtiyaç
vardır, o irade bugünkü iktidarda yoktur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ekonomik kriz derinleşiyor. Azalan ekmeğimiz ve
ödediğimiz vergiler ve ödeyemediğimiz faturalar, borç
kâğıtları, iflaslar, icralar, her biri ayrı ayrı bu
sistemin büyük felaketini anlatıyor. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi bir veba salgınıdır. Kurumları yönetemeyen
bu anlayış, vebasını ekonomik kriz olarak her birimize
sıçratmıştır. Krizin derinleşmesiyle Türkiyede büyük
bir yolsuzluk ve usulsüzlük ekonomisi baş göstermiştir. Bugün 9
Aralık Dünya Yolsuzlukla Mücadele Günü.
Türkiye, 2018 Yılı Yolsuzluk Endeksinde
78inci sıradadır. Türkiye, yolsuzlukla mücadele etmiyor,
yolsuzluğu âdeta bir kural hâline getiriyor. Bir yanda kriz, diğer
yanda yolsuzluklar yurttaşları daha fazla borç ve hayat
pahalılığıyla karşı karşıya
bırakmıştır. Bugün Türkiyede borçlu olmayan kimse
kalmamıştır. 2019 yılı itibarıyla yurttaşların
bankalara borcu 575 milyar liraya ulaşmıştır. Bugün, son
bir yılda 1 milyon 250 bin yurttaşımız icralık
olmuştur. Toplam icra dosya sayısı 22 milyona
ulaşmıştır.
Kamu-özel ortaklığıyla bu ülke
kaynakları talan ediliyor. Şehir hastaneleri adıyla büyük bir
vaatmiş gibi sunulan -kaldı ki bu hasta garantisi verme konusu
utanmamız gereken bir konudur- hasta garantisi verilerek
Bu
ortaklıkların üç yıllık bütçesiyle aslında hastanesi
olmayan ilçe kalmayabilirdi. Vatandaş borçlu, vatandaş bu borçla tabii
ki hasta olacak; o yüzden, siz de bu garantiyi çok rahat bir şekilde
veriyorsunuz.
Şehir hastanelerine 2020 yılında 10
milyar 610 milyon lira ödenek ayrılıyor. Son üç yılda 19 milyar
300 milyon liraya yükselmiş durumda bu rakam ve şehir hastanelerinin
yirmi beş yılda kamuya getireceği toplam yük 870 milyar lira.
Sağlık hakkını gasp eden bu anlayış, büyük bir
soygundan, yolsuzluktan başka bir şey değil. Yol ve köprüler
farklı mı; hayır. Osmangazi Köprüsünden geçenler de para
ödüyor, geçmeyenler de. İzmire kadar gidecekseniz ödeyeceğiniz rakam
bir akıl tutulmasına işaret ediyor. Bu sistem öyle bir sistem ki
geçsen bir dert geçmesen bin dert.
Ödediğiniz 100 liralık elektrik
faturasının yarısı vergi. Vergide adaletsizlikte neredeyse
dünya şampiyonuyuz. Ülkede vergide adaletsizlik eşi benzeri
görülmemiş bir düzeye ulaşmış durumda. Dolaylı
vergilerin payı yüzde 70. Bu rakamı bulabileceğiniz bir OECD
ülkesi yok. OECD ortalaması yüzde 40lar düzeyinde -ki dünyada
dolaylı vergiler bu anlamıyla tartışılıyor- bizde
yüzde 70e ulaşmış durumda. Vergide adalet yok, ne yatay adalet
var ne dikey adalet var. Yatay ve dikey adalet ne? diye şimdi
birbirinize bakacaksınız. Evet, çünkü vergi salma tekniğini de
bilmiyorsunuz. Saray rejiminin eşitsizliği, âdeta rejimin amentüsü
durumuna gelmiş durumda. Türkiyede korkunç bir gelir ve servet
eşitsizliği var. En zengin yüzde 1lik dilim 2000 yılında
ulusal servetin yüzde 38ine sahipken şimdi yüzde 54üne sahip. Gelir
dağılımına baktığınızda, Türkiye'nin en
yüksek gelire sahip yüzde 20lik grubunun toplam gelirden aldığı
pay yüzde 48. Peki, en düşük yüzde 20lik dilim ne alıyor? Yüzde 6,1.
Evet, çok ciddi bir adaletsizlik görüyorsunuz. İşte, bu
adaletsizliğin altında yatan vergide adaletsizliktir, yatay ve dikey
adaleti sağlayamayan bir vergi sistemidir. Vergiler ve kamu
kaynaklarının talan edilmesi bu ülke insanına enflasyon olarak
geri dönüyor, iktidar ise bu enflasyona karşı yoksulluk
kuyrukları oluşturmaktan başka bir şey yapmıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ekonomik krizin bir tarafında borçlar, vergiler, icralar
varken diğer tarafında israf, faiz ekonomisi ve
kayırmacılık var.
Şu faizlerin düşme hikâyesi var ya,
anlayan beri gelsin. Faiz oranları düşüyor, faiz giderleri
artıyor. Evet Faiz oranlarını 10 puan düşürdük. dedikten
sonra, hem bütçede hem de yurttaşların ödediği faiz yüklerine
dönüp baktığımızda dramatik bir artış
olduğunu görüyoruz. Konversiyon yapıyorsunuz ama yükleri
arttırdığınız için, aslında tüm ülkenin
geleceğini daha büyük bir borç çukuruna sürüklüyorsunuz çünkü topluma
yüklenen kaynak maliyetlerinden bihabersiniz. Ekonomi idaresi âdeta bir yalan
dünyaya, talan dünyaya dönüşmüş durumda. Bakın Enflasyon 15
puan düştü. yalan dünyayı çok iyi açıklıyor. Her şeyin
fiyatının arttığı bir ülkede enflasyon nasıl 15
puan düşebilir? Bu soruyu muhakkak bir kez daha kendi kendinize sormak
zorundasınız.
Bütçede faizler artıyor. Bütçenin giderlerine
bakıyoruz, bütçenin yapısına bakıyoruz; hem faiz
oranları düşüyor hem enflasyon düşüyor ama bütün bu düşmelere
rağmen kırılgan ekonomi olmaya devam ediyoruz.
Kırılgan beşlinin içinden hiçbir zaman dışarıya
çıkamıyoruz. Kırılgan diğer dörtlü zaman zaman
değişiyor ama Türkiye bu konudaki en istikrarlı ülke,
kırılgan beşliyi asla terk etmiyor.
Orta gelir sıkışmasını
neden aşamadınız? Çünkü yolsuzluk ve talan ekonomisine tüm
ekonomiyi tutsak ettiğiniz için orta gelir
sıkışmasını aşmanız mümkün değil.
Unutmayın, iktisadi adalet yoksa toplumsal barış da yoktur,
iktisadi barış da yoktur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2020 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifine baktığınızda
büyük bir tutarsızlık görüyorsunuz. Evet, hesaplar tutarsız,
hesaplarda hatalar var, projeksiyon hataları var ama tüm bunlardan öte,
aslında politik anlamda, yaklaşımda çok ciddi hatalar ve tutarsızlıklar
olduğunu söyleyebiliriz.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminin MRı çekilecekti. 31 Mart darbesinden sonra, 31 Marttaki bu
demokrasi darbesinden sonra sistem bir sarsıntı geçirdi. Bizzat
iktidar partisi MR çekileceğini söyledi ve bu MRın sonuçları
hâlâ çıkmış değil ama 2020 bütçesine
baktığınızda bu MRı görürsünüz. Evet, 2020 bütçesi
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin MRıdır.
Toplumsal rızadan yoksun olan bu bütçe, aslında ekonomik ve siyasi
krizlerin derinleşmesinin ne denli bir boyuta ulaştığını
da bize göstermektedir.
Bakın, kara deliklerden bahsediliyor. Kara
deliklerden ne zaman bahsedilmişti biliyor musunuz? 2005
yılında, Sosyal Güvenlik Kurumu Yasası çıkarken denildi ki:
Kara delikleri kapatacağız. Bugün geldiğimiz noktada sosyal
güvenlik sistemine baktığımızda, artık
karşımızda bir kara delik yok, kara çukur var.
Dolayısıyla bugün, aslında 2020 bütçe teklifiyle karşı
karşıya kaldığımız gerçeklik, bir kara çukur
gerçekliğidir.
Savaş bütçesini önceleyen, şiddeti her
alana yayan bir iktidar anlayışıyla karşı
karşıyayız. Bu iktidar anlayışı işte bu
bütçeye yansımıştır. İHAlar, SİHAlar, bombalar,
biber gazlarıyla varacağınız yer, Orta Doğudaki ve
Türkiyedeki gerilimleri ve ayrışmayı derinleştirmekten
başka bir şey olmayacaktır.
2020 bütçe teklifi aynı zamanda bir talan
bütçesidir. Nereye, nasıl harcanacağı belli olmayan kalemlerle
doludur. Evet, öyle kalemler vardır ki örneğin, bu 2 milyar 735
milyon liralık örtülü ödenek, kâr amacı gütmeyen kuruluşlar
hesabına ayrılan ödenek gibi birçok ödenek bu bütçede
karşımıza çıkıyor. Örneğin, Hâkimler ve
Savcılar Kurulunun bütçesinde kâr amacı gütmeyen kuruluşlara,
transfer kaleminde 410 bin lira ayrılmış. Neden? Bunun
açıklaması yok. Bunu denetleyemezsiniz. Şeffaflık ilkesini
ihlal eden bu ve benzeri harcamalar izaha muhtaçtır. Yedek ödenekler,
yüzde 2 sınırı vardır, 2018 yılında yüzde 7,2ye
çıkmıştır. Ödenek üstü harcama dramatik şekilde
artmıştır. Ödenek üstü harcamayı ne zaman yapabilirsiniz
biliyor musunuz? 5018 sayılı Yasa ne diyor?
Okumamışsınızdır. Savaş zamanı yapabilirsiniz.
diyor. Savaş için ödenek üstü harcama yapıyorsunuz, insanlar
Savaş var. deyince insanları gözaltına alıp
tutukluyorsunuz. E, siz yapıyorsunuz. İşte belgesi; ödenek üstü
harcamaya dönüp bakarsanız savaşı da orada görürsünüz. Bu bütçe,
vergi adaletsizliğini doruğa taşımıştır. Bu
bütçe, aslında ülkenin bütün kaynaklarına fütursuzca
saldırmıştır.
Bir şey hatırlatmak istiyorum değerli
milletvekilleri: Anavatan Partisi zamanında 107 adet fon vardı ve
fonlar, denetim dışı kaldığı için ülke ekonomisi
üzerinde çok büyük tahribatlar yaratmıştı; fonları ortadan
kaldırmak, bu fonları azaltmak size nasip olmuştu. Evet, bununla
da çok övündünüz. Fon sayısını azalttınız ama yine
halkı aldattınız, fon büyüklüğünü devasa boyutlara
ulaştırdınız. O 107 fondan çok daha büyük
fonlarınız var. İşsizlik Sigortası Fonu var;
işsizler için olması gereken bir fonken, bu fon sermaye için
kullanılıyor. Varlık Fonu var; Varlık Fonunun kapasitesi
200 milyar dolardır. Değil 107 tane fon, 1.107 tane fon gelse
Varlık Fonuyla baş edemez. Peki, hangi hukuka dayanarak bunu
yapıyorsunuz? Aslında, fonlar, bütçe denetiminden kaçmaktır.
Fonlar, halkın kaynağını halkın temsilcilerinin
denetiminden kaçırmaktır. İşte, bu, yolsuzluk ekonomisidir;
bu, talan ekonomisidir.
Bütün bunlar bize devletin mali
bunalımının büyüdüğünü gösteriyor. Bütçe
açığına baktığınızda, nakit
açığına baktığınızda, hazinenin nakit
açığına baktığınızda, borçlanma
rakamlarına baktığınızda aslında devletin mali
krizinin büyüdüğünü görürsünüz. Devletin mali krizini büyüten işte bu
ekonomik anlayıştır, işte bu savaş
politikalarıdır, işte bu kayyum rejimidir. Dolayısıyla
kayyum rejimine karşı çıkmadan, savaş politikalarına
karşı çıkmadan bu ekonomiyi düzeltmek mümkün değildir.
Bütçe açığının geldiği ciddi boyut, aslında önümüzdeki
dönem için ekonominin ve toplumun nereye sürükleneceğini bize gösteriyor.
Faiz dışı fazlayla övünüyordunuz, kaldı ki o da toplumu
yoksullaştıran bir şeydi, şimdi faiz dışı
açık da vermeye başladınız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tüm haklarımıza sahip çıkmak için önce bütçe
hakkına sahip çıkacağız. O yüzden de bizler, bütçe
hakkına sahip çıkmak adına, bugün burada tüm
halklarımızı bir arada mücadeleye davet ediyoruz. Emeği
sömürülen ve emeğinin karşılığını alamayan
emekçilerle; işsiz ve umutsuz hâle gelmiş gençlerle; gittikçe
yoksullaşan ve borç batağına giren çiftçilerle; sarayda daha
fazla israfa ödenek verildiği için yıllarca emeklilik bekleyen
emeklilikte yaşa takılanlarla; bir ömür çalışarak emekli
olduktan sonra bile çalışmak zorunda olanlarla; en kötü
koşullarda yaşayıp okumaya çalışan ve devletin
verdiği kredi, sırtlarında kambura dönüşen üniversiteli
işsiz gençlerle; ay sonunu getiremeyen, faturalarını ödeyemeyen
asgari ücretlilerle; toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin gittikçe kurumsallaşmasıyla
her gün farklı biçimlerde şiddetin hedefinde kalan ve en güvencesiz
çalışma şartlarına maruz kalan kadınlarla; hukuksuz
biçimde işlerinden edilen, hakları askıya alınan ve itibarı
zedelenen KHKlilerle; dilinden, kültüründen ve varlığından dolayı
ırkçılığa, şiddete, ayrımcılığa
maruz kalan Kürtlerle; her gün yeni bir sömürü biçimine maruz kalan,
bağı, bahçesi, suyu talan edilen köylülerle; inançları
dolayısıyla mezhepçi politikaların ve şiddetin hedefinde
olan Alevilerle; savaş, siyasi iklim veya ekonomik gerekçelerle
yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda
bırakılan sığınmacılarla, mültecilerle; insanca
yaşama koşulları sürekli ötelenen ve varlıkları
görülmez kılınan engellilerle; aydınlık bir yaşam
umuduyla kadınlarla, emekçilerle birlikte mücadeleyi yükselteceğiz ve
bütçe yapma hakkımızı mutlaka yeniden kazanacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tartışma ve çözüm üretme koşullarının
oluşması için demokratik siyaset çağrımızı bir
kez daha yineliyoruz. Siyasetin düşmanlıklar ve kısa vadeli oy
avcılığı olmadığını, bu dar ve basit
hesapların, Türkiye halklarının geleceğini tehlikeye
attığını bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Bu ülkede
sorunları çözmenin yegâne yolu, demokratik siyasettir. Bu sebeple,
toplumsal barış, siyasi barış ve iktisadi barış
için, HDP olarak, tüm sosyal ve siyasi taraflara demokratik siyaset
çağrımızı bir kez daha Parlamento huzurunda yineliyoruz.
Türkiye halklarının geleceğini ipotek
altına almak için kaleme alınmış 12 Eylül Anayasası
bugün hâlâ hayattadır. Bu anayasa tek adam, tek erkek, tek mezhep diyen,
halkların gerçekliğinden kopuk bir Anayasadır. Bugün, AKP
iktidarı, sürekli olarak bu Anayasaya yama yaparak ayakta durmaya
çalışmaktadır. Bu ülkede yaşayan farklı dil ve dine
mensup insanların, bu ülkenin doğasının, suyunun,
hakkının ve hukukunun başka bir ortaklık sözleşmesine,
toplumsal mutabakata ihtiyacı vardır. Bu sözleşmenin adı
demokratik anayasadır. Türkün Kürtten, Kürtün Araptan, Arapın
Ermeniden üstün olmadığı, halkların bütçe
hakkının kimse tarafından gasbedilmediği,
yargının adalet, siyasetin demokrasiyle var olduğu, iradenin
sahibinin halk olduğu demokratik cumhuriyete ulaşmak için, bugünden
tezi yok, Anayasanın değişmesi için toplumsal mutabakat zemini
yaratılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Temelli, bir dakika
ekliyorum.
Buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) Biz, demokratik
anayasayı hayata geçirerek ortak vatan ve demokratik cumhuriyette
yaşamak için, demokratik siyaset kurumu üzerinde her türlü baskıyı
ve vesayeti uygulamak isteyen kayyumcu anlayışa karşı, bir
kez daha burada hodri meydan diyoruz, erken seçim çağrımızı
yineliyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
Bu Parlamento, kendisini inkâr etmek istemiyorsa ve
iradesine sahip çıkmak istiyorsa, Türkiye halklarının önündeki
en büyük engel olan bu iktidar anlayışını bir an önce
halkın huzuruna götürmelidir. HDP olarak, iktidarın tüm
baskılarına karşı, Türkiye halklarının hâkimliğine,
adaletine ve demokrasi talebine inanıyoruz. Bu ülkeye dair derdi olanlar,
bu ülkenin demokratik geleceğini düşünenler, demokratik
anayasayı hayata geçirme ve demokratik cumhuriyeti inşa etme
zamanının geldiğinin farkındadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) Bir cümle
BAŞKAN Tamamlayınız lütfen.
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) Tüm bu
gerekçelerle, tüm bu duygularla 2020 merkezi yönetim bütçesine hayır oyu
vereceğimizi buradan bir kez daha dile getiriyorum ve herkesi bir kez daha
saygı ve umutla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar birleşime
kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.38
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.30
BAŞKAN: Mustafa
ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Rümeysa
KADAK (İstanbul), Burcu KÖKSAL(Afyonkarahisar)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 28inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
2020 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
Şimdi, söz sırası Cumhuriyet Halk
Partisi grubu adına Genel Başkan ve İzmir Milletvekili
Sayın Kemal Kılıçdaroğlunda.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.( CHP
sıralarından ayakta alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan, değerli milletvekilleri.
Değerli arkadaşlarım, aslında,
oturup Parlamento olarak bir hesaplaşmamız gerekiyor. Neyi
doğru, neyi yanlış yapıyoruz? Parlamento nedir, işlevi
nedir, yetkisi nedir ve biz bu yetkileri başkasına devredelim mi,
devretmeyelim mi? Demokrasi nedir, hukuk nedir, hukukun üstünlüğü nedir,
adalet nedir? Bazen kısır tartışmalar içinde
doğruları yeteri kadar yansıtamıyoruz birbirimize. Oysa
hepimiz insanız ve hepimizde bir vicdan var, hiç kimse bir çocuğun
açlıktan ölmesini istemez, hiç kimse yoksulluğu istemez, hiç kimse
fakirliği istemez; herkes ister ki her evde mutluluk olsun. Aslında
bu, Parlamentoyu oluşturan bütün milletvekillerinin ortak hedefi olmak
zorundadır, böyledir de. Ama bazen irademizi, özgür irademizi kullanamaz
noktaya geliyoruz. Kullanamadığımız için de baskılar
ve etkiler altında kalarak maalesef, Parlamentonun olması gereken
yetkilerini başka yerlere deklare ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, demokrasinin
çıkışı aslında çok basit bir soruyla
başlıyor: Egemenlik yetkisini kim kullanacak? Kral mı
kullanacak, padişah mı kullanacak, bir aile mi kullanacak, herhangi
bir kişi mi kullanacak yoksa egemenlik yetkisi millete mi aittir?
Demokrasi, uzun kavgalardan ve ağır bedeller ödendikten sonra
Egemenlik, kayıtsız şartız milletindir. diye ortaya
çıkmış. Biz de öyle yapmışız zaten, Parlamentoya
yazmışız, buraya Egemenlik, kayıtsız
şartsız milletindir. 1921 Anayasasında, diğer
anayasalarda, darbe anayasalarında ve son Anayasada da Egemenlik,
kayıtsız şartsız Milletindir. der. Peki, millet adına
bu egemenliği kim, nasıl kullanacak? Bir kişi mi kullanacak
millet adına yoksa birbirini dengeleyen güçler mi kullanacak bunu? Bunu
da
Bütün çağdaş demokrasilerde -rejim ne olursa olsun hepsinde-
bilinen bir kural vardır: Yetki, millet adına birbirini denetleyen üç
organa verilmiştir; yasama, yargı, yürütme. Yasamanın görevi kanun
yapmaktır. Yürütme organının görevi bizim
yaptığımız kanunların amacına uygun olarak
uygulamaya konulup konulmadığını denetlemektir. Peki
yargı organı? Yargı organı da yürütmeyi ve bizi denetler.
Dolayısıyla bir güçler dengesi oluşur, dolayısıyla
yetki bir kişide temerküz etmez. Yetkinin bir kişide temerküz etmesi
otoriterleşmeyi getirir, ta Montesquieuden bu yana söylenen sözdür. Hangi
anayasa hukuku kitabını açarsanız açın bu gerçeği
orada görürsünüz. Bizde de bu yetki, egemenlik hakkının kullanılmasıyla
ilgili 6ncı madde Anayasada gayet açık Egemenliğin
kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya
sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ
kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
diyor. Doğru mu? Doğru. Olması mı gerekiyor? Evet,
olması gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, önce ufak bir
konudan başlayayım. Denetim yetkisini, Parlamentonun yetkilerinden
birini yürütme organına veriyoruz ve yürütme organının bizim
çıkardığımız yasalara uygun olarak görev yapıp
yapmadığını denetlemek durumundayız ve denetleyeceğiz.
Nasıl denetliyoruz? Anayasadan yine bir madde okuyayım değerli
arkadaşlarım. Anayasanın 98inci maddesi yazılı soru,
bunların en basit olanı odur. Milletvekilleri, yürütme
organından bilgi almak için veya yürütme organının kendisine
doğru bilgiyi aktarması için yazılı soru önergesi verir.
Sözlüler kalktı, artık bu kürsüye bakanlar gelmediği için sözlü
soru yok, bir yetkimizi daha verdik. Yazılı soru önergesi veriyoruz.
Anayasaya göre yazılı soru önergelerine yürütme organı en geç
on beş gün içinde cevap vermek zorundadır. Ben demiyorum, Anayasa
diyor yani millet diyor, milletin iradesi diyor. Milletvekili sana bir soruyu
soruyorsa on beş gün içinde cevap vereceksin.
Değerli arkadaşlarım, 26ncı
Dönemde süresi içinde cevap verilen önerge oranı yüzde 10,99 yani, yüzde
90ınına süresi içinde cevap verilmemiş. 27nci Dönemde ise
süresi içinde cevap verilen soru önergesinin oranı yüzde 8,19. Yani
yürütme organı diyor ki: Ey Parlamento, ey milletvekilleri; kusura
bakmayın, ben sizi takmam, sizin sorularınıza cevap bile
vermem. Şimdi, ben sizin vicdanınıza sesleniyorum: Bu
Anayasayı sizler kabul etmediniz mi? Bu Anayasayı bizler kabul
etmedik mi? Bu Anayasaya göre on beş gün içinde yürütme
organının cevap vermesi gerekmiyor mu? Niye cevap verilmiyor? Niçin
verilmiyor? O zaman milletvekili olarak sizin ne kıymetiniz var? Yürütme
organı tarafından bir sorunuza bile cevap verilmiyorsa, bana söyler
misiniz Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarı ne oluyor? Buna ben de
itiraz etmeliyim, her partiden milletvekilleri de itiraz etmeli. Böyle bir
rezalet olmamalı. diyebilmeli. Doğrudur, ben şunu kabul ederim,
on beş gün içinde cevap verilemeyebilir, bazı sorular olur ki on
beş gün içinde cevap verilemeyebilir ama o zaman ilgili organ, yani ilgili
bakanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisine bir yazı yazıyor, diyor
ki: Süresi içinde cevap veremiyoruz çünkü bu bilgileri toparlamamız
lazım, bize biraz süre verin. Süre verilir, ondan sonra gelir, bunlar
gelmiyor arkadaşlar.
Başka bir önemli konu: Değerli
arkadaşlarım bütçe dediğimiz olay ciddi bir olaydır. Yani
Parlamento, bütçe hakkını kullanarak yürütme organına diyor ki:
Sen şu kadar vergi toplayacaksın, şu kadar da harcama
yapacaksın, senin sınırlarını bütçe kanunuyla
çiziyorum. Niçin? Anayasa o yetkiyi Parlamentoya vermiş. Vergi koyma
yetkisi Parlamentonundur çünkü vergi Anayasaya göre kanunla konulur, kanunla
kaldırılır. Madem öyle, para alacaklar, borçlanma da
yapabilirler. Borçlanmanın sınırını da Parlamento
belirliyor, ne kadar borçlanma yapacaksın. Öyle ilanihaye, kafanın
estiği gibi, bir yürütme organı borçlanamaz. diyor, onu da çiziyor.
Paranın nerelere harcandığını gelip burada bize
anlatıyorlar: Şuralara, şuralara, şuralara şu kadar
para harcayacağız. Bizler de elimizi vicdanımıza koyup
Evet, parayı oraya harcıyorsa bu bütçeye evet diyeyim. diyorsunuz
veya diyoruz. Eğer buna uymuyorlarsa o zaman Parlamento, buraya
geldiği zaman tekrar denetim hakkını kullanır. Neyle?
Bütçeyle değil, kesin hesap kanunuyla. Çünkü bütçeyle yetkiyi verdik,
paranın nerelere, ne kadar harcandığını kesin hesap
kanunu gösteriyor bize ama şanssızlığımız
şu: Bu Parlamento, bundan önceki parlamentolar da bütçeyi
tartışırlar, kesin hesap kanununu tartışmazlar. Oysa
asıl tartışılması gereken kesin hesap kanunudur.
Benim verdiğim yetkiyi yürütme organı ne kadar kullandı acaba;
yerinde mi kullandı, doğru mu kullandı, yanlış mı
kullandı? Kesin hesap kanununu bir tarafa atıyoruz, bir yıl
sonra, nelerin yapılacağını oturup uzun uzun
tartışıyoruz.
Başka bir önemli konu var: Parlamentoya bugüne
kadar, son düzenlemelere kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip bütçeyi
sunan kişi seçilmiş bir kişidir, arkasında millî irade
vardır. Millî irade ancak der ki: Bu kürsüye çıkarsın, sen konuşursun.
Neden? Seçilmişlere, millî iradenin en önemli unsuruna cevap verecek.
Buraya gelip bütçeyi sunan kişi bir devlet memuru, seçilmiş
değil, arkasında bir irade yok. Sizin vicdanınız bunu kabul
ediyor mu değerli arkadaşlarım? Bir devlet memurunun bu kürsüye
gelip size 2020 bütçesini anlatmasını, 2018 Kesin Hesap Kanunu
Teklifini anlatmasını, sizden oy istemesini siz
vicdanınıza sığdırıyor musunuz? (CHP
sıralarından alkışlar) E, hani biz demokrasi diyorduk? Hani
millî irade diyorduk? Hani milletin iradesi diyorduk? Normalde, buraya
Sayın Cumhurbaşkanının gelmesi lazım, kendi bütçesi,
gelip bütçeyi sunması lazım. Bütçeyi bir devlet memuru sunuyor ama
Sayın Erdoğan dışarıda, başka bir toplantıda
konuşmalar yapıyor. Ne demektir? Benim Parlamentoda kurşun
askerlerim var. Ben ne dersem onlar ellerini kaldırırlar, ellerini
indirirler dolayısıyla benim Meclise gitmeye yetkim bile var ama ben
gitmek bile istemiyorum. Niye gideceğim, orada duracağım
saatlerce. Bunu söylüyor. Kime? Bu Parlamentoya söylüyor. Sizler vicdan
sahibiyseniz buna Dur! demeniz lazım. Bu bütçe kimin bütçesi? 82
milyonun bütçesi. 82 milyona hizmet götüreceksiniz, 82 milyondan vergi
toplayacaksınız ama bu bütçeyi buraya gelip bir devlet memuru
sunacak; olmaz. Bu kürsüye, tarihinde, devlet memurları gelip bütçe
sunmamışlardır.
Ne diyoruz? Gazi Meclis diyoruz. Neden Gazi Meclis?
Millî Kurtuluş Savaşını yöneten Meclistir. Gazi Mustafa
Kemal Atatürke bile başkomutanlık yetkisini üç ay süreyle
vermiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk gelip bu Meclis kürsüsünden
savaşı kazandıktan sonra bir konuşma yapar, değerli
arkadaşlarım. Ne der biliyor musunuz? 4 Ekim 1922de
Arkadaşlar, kalbimde derin bir hasret doğuran ayrılıktan
sonra, tekrar size kavuştuğumdan dolayı pek mesudum.
Cenab-ı Hakka hamdeylerim ki ordularımızın
silahlarına emanet ettiğimiz aziz ve mübarek maksat, arzu
ettiğiniz veçhile emniyet ve itimadınızın mahalline masruf
olduğunu gösteren mesut bir neticeye ulaştı. En karanlık ve
en bedbaht günlerimizde Meclisimizin sarp ve yalçın bir kaya gibi azim ve
imanı bu parlak gelişmeye erişmek için lazım gelen
imkânı daima saklı tuttu. Milletin yazgısını
doğrudan doğruya üstlenerek ümitsizlik yerine ümit,
perişanlık yerine düzen, tereddüt yerine azim ve iman koyan ve
yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin civanmert ve
kahraman ordularının başında bir asker sadakat ve itaatiyle
emirlerinizi yerine getirmiş olduğumdan dolayı memnuniyet
içindeyim. Parlamentoya dönüp Büyük bir sadakatle bana yetkiyi verdiniz,
sizin emirlerinizi ben yerine getirdim diyor. Meclisi nasıl yüceltiyor?
Şimdi, aradan o kadar süre geçti, bu Gazi
Meclise gelip bütçeyi sunacak bir seçilmiş kişi yok. Hani demokrasi
vardı? Nerede bu demokrasi? Nerede bu milletin iradesine saygı?
Değerli arkadaşlarım, başka bir
şey daha var, atanmışların vesayeti olmaz diyoruz. Hep
şikâyet ettik atanmışların vesayetinden, en çok
şikayeti de AK PARTİ Grubu yaptı. Vesayet
Bu Parlamentonun
üzerinde hiçbir vesayeti hiçbirimizin kabul etmesi mümkün değildir.
Aramızda görüş farklılıkları olabilir,
tartışmalar olabilir, farklı olayları, sorunları
çözmede farklı çözümler üretebiliriz ama bu Parlamento üzerinde vesayeti
asla kabul edemeyiz. Bugün burada bir devlet memurunun sunduğu bütçeyle
yürütme organının vesayeti Parlamentonun üzerine düşmüştür.
Bu, doğru değildir arkadaşlar. Gelir buraya seçilmiş birisi
kahramanlar gibi oturur, kendi bütçesini savunur, nasıl getireceğini
söyler.
Bir başka konu, değerli
arkadaşlarım, bu da çok önemli: Rejimi değiştirdik; ister
sistem deyin ister rejim deyin fark etmiyor yani, değişti.
Eskiden ne olurdu? Cumhurbaşkanı yurt dışına
gittiğinde, onu yine seçilmiş bir kişi temsil ederdi. Kim?
Türkiye Büyük Millet Meclisi. Türkiye Büyük Millet Meclisi kimdir? Milletin
oyuyla seçilen, Parlamentonun da iradesiyle o makama oturan kişi demektir.
Ama şimdi, Cumhurbaşkanı bir yere gittiği zaman kim temsil
ediyor? Bir devlet memuru. Hani irade? Hani millî irade? Hani millete
saygı? Nerede bu peki? Bu da doğru değil. Bizim
Başkanımız yani Parlamentonun Başkanı millî iradeyle
seçilmiş kişidir. Cumhurbaşkanı bir yere gittiğinde
onu, o makamı -en azından dönünceye kadar- temsil etmesi, onun
işlerini yürütmesi kadar doğal bir şey olamaz ama bunlar
olmuyor; dolayısıyla, bizler bu konuda da
duyarlılığımızı korumak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, bütçe geldi ve
bütçenin denetimi
Yani bütçenin denetimi derken; 2018, kesin hesabın
sonuçları; 2020, önümüzdeki yıl öngörülen hedefler, bütçeyle
öngörülen hedefler
Burada ne kadar vergi toplanacak, ne kadar harcama
yapılacak, bunların hepsi belli. Az önce ifade ettim: Parlamento, bu
yetkiyi yürütme organına verirken anayasal ve yasal
sınırları dikkate alıyor. Kesin hesap ve bütçe kanunuyla
ilgili Anayasanın bir maddesi var, 161inci madde; şöyle diyor:
Merkezî yönetim bütçesiyle verilen ödenek, harcanabilecek tutarın sınırını
gösterir. Harcanabilecek tutarın Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle aşılabileceğine dair bütçe kanununa hüküm
konulamaz. Niçin? Cumhurbaşkanının yetkisini de sınırlıyor
Anayasa, diyor ki: Evet, sana para veriyorum, bunu harcayacaksın ama
keyfekeder borçlanma, keyfekeder ödemeler yapamazsın. Kim? Anayasa diyor.
Bir de 5018 sayılı Kanun var. Bu, mali
sistemin anayasası olarak tanımlanır. Bütün maliyeciler, devleti
yönetenlerin tamamı, devleti yönetirken mali işlerle ilgilenen her
bürokrat, 5018 sayılı Kanunu bilir. Orada ödeneklerin
kullanılmasıyla ilgili bir madde var, 20nci madde: Kamu idareleri,
bütçelerinde yer alan ödeneklerin üzerinde harcama yapamaz. diyor. Yani
Parlamento ne kadar yetki vermişse Maliye, Adalet, İçişleri,
Sağlık Bakanlığına o kadar ödenek kullanabilirsin,
ödenek üzerinde harcama yapamazsın. diyor. 70inci maddede ilgili
bürokrata diyor ki: Eğer ödenek üzeri harcama yaparsan, şu
cezaları sana veririm.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa,
sınırı getiriyor, 5018 sayılı Kanun, Anayasaya uygun
olarak düzenleme yapıyor, bir bürokrat o düzenlemeye aykırı
hareket ederse ona da ceza öngörüyor. Kim yaptı bunları? Bizler
yaptık yani yasama organı.
Peki değerli arkadaşlarım, 2018
yılı Sayıştay
Sayıştay denen kurum nedir?
Sayıştay denen kurum, Türkiye Büyük Millet Meclisine
bağlıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bütçe
harcamalarını denetler; yani Bizim verdiğimiz yetkiyi acaba
yürütme organı doğru kullanıyor mu kullanmıyor mu? diye
rapor yazar. Nereye? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
yazar. O nedenle Sayıştay, dünya Sayıştaylarıyla
beraber ortak hareket etmek zorundadır, aynı yol ve yöntemi izlemek
zorundadır. 2018 bütçesiyle ilgili kesin hesap kanunu dolayısıyla
Sayıştayın saptadığı bir olay
Şöyle diyor:
2018 yılı merkezi yönetim hükûmet bütçesiyle ilgili olarak 63 milyar
295 milyon 717 bin 486 lira ödeneküstü harcama tespit edilmiş ve bu
harcamaların onaylanması hususu yüce Meclisin takdirine
sunulmuştur. Ne demek? Değerli arkadaşlarım, az önce ne
dedik? Anayasa sınır getiriyor, Ödeneküstü harcama yapamazsın.
diyor. 5018 sayılı Yasa yine aynı sınırı
getiriyor, Ödeneküstü harcama yapılırsa
cezalandırırım. diyor. Ne kadar harcamışlar? Milletin
iradesinin dışında, Parlamentonun iradesinin
dışında kaç lira harcamışlar? 63 milyar -eski parayla
63 katrilyon- 295 milyon 717 bin 486 lira. Ne demek bu? Ne demek Millet
Meclisi? Kim oluyor bu Millet Meclisi? Ben istediğim gibi para
harcarım, kimse de bana hesap soramaz. Bunu söylüyor.
Şimdi, ben sizlerin vicdanına sesleniyorum.
Akşam eve gideceksiniz. Bu para nereye harcanıyor? diye kendi
vicdanınıza sormayacak mısınız? Toplanan para, fakir
fukaranın parasıdır, tüyü bitmemiş yetimin
parasıdır. Bu para nereye harcandı? Neden Parlamentonun iradesi
çöp sepetine atıldı? Neden 63 milyar lira harcandı?
Sayıştay diyor ki: Ben ceza veremiyorum yürütme organına.
Takdir Meclisindir, Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Ben saptadım
ödeneküstü harcamayı, takdiri size bırakıyorum. Eğer yol verirseniz
-ki ben inanıyorum, bundan en ufak bir tereddüt duymuyorum, hepiniz yol
vereceksiniz, elinizi kaldıracaksınız- ben sizden sadece bir
şey istiyorum: Evinize gidip başınızı
yastığa koyduğunuzda bu ülkede milyonlarca fakir fukara var, onları
düşünün sadece, bir vicdan muhasebesi yapın.(CHP sıralarından
alkışlar.) Sadece bu değil, olur ya bir olay olur, bütçenin
dışında bir ek ihtiyaç olabilir, borçlanma olabilir, onu da
kanun öngörüyor. Yüzde 2yi aşmayacak şekilde ödeneküstü harcama
yapabilir, yüzde 2i aşmayacak şekilde. Kaç aşıldı?
Yüzde 7,21. Şimdi, yürütme organına soracağız ama hepsi
devlet memuru ne soracağım ben onlara? Ne soracağız onlara?
(CHP sıralarından alkışlar) Seçilmiş de gelmemiş
ki ben millet adına sorayım! Ne soracağım ben? Size
söylüyorum be, sizin vicdanınıza sesleniyorum. Yasaya
aykırı, Anayasaya aykırı yüzde 7,21 ödenek
artışı var. Ee, siz bunlara ses çıkarmayacak
mısınız? Demeyecek misiniz: Ya arkadaş, biz burada bu
kanunu yaparken oturup tartıştık, günlerce Plan ve Bütçe
Komisyonunda tartıştık. Ne oluyor bize? Nasıl oluyor da
bizim irademizi yok sayıyor yürütme organı? Sizin buna itiraz
etmeniz lazım.
Değerli arkadaşlarım, bir başka
garabete daha değinmek istiyorum. Madem samimi bir konuşma
yapacağız, evet, madem bu Parlamentonun, Gazi Meclisin
saygınlığını koruyacağız bir şey daha
yapmamız lazım. Kanun için dediler ki: Anayasayı
değiştirdik, yürütme organı artık kanun tasarısı
getirmeyecek, kanunu milletvekilleri hazırlayacak. Hangi rejim olursa
olsun dünyanın hiçbir ülkesinde milletvekilleri kanun hazırlamaz
arkadaşlar; liyakatli devlette, liyakati esas alan devlette kanun
taslağını bürokratlar hazırlar. Nasıl hazırlar?
Taslakla ilgili talimat siyasi otoriteden gider, der ki: Bana şu konuda
bir kanun taslağı hazırlayın. Bürokrat ne yapar? O hedefi
alır; sadece Maliye ise Maliye, Maliye değil Adalet
Bakanlığı, onunla değil Sağlık
Bakanlığı, onunla değil başka bir planlama örgütü;
bütün bunlar, bürokratlar oturur konuşur bir taslak hazırlarlar. Taslağı
ilgili bakana sunarlar, bakan bakar, daha tepeye gider, kendisini atayan makama
gider der ki: Bu, bizim partinin öngördüğü amaca uygun bir düzenleme
midir? Oturulur konuşulur, o düzenleme ise bu Parlamentoya gelir. Neden
böyle bir uygulama vardır? Nedeni şu değerli
arkadaşlarım: Yasama organı günlük, sıcak sorunlarla ilgilenmez,
biz kanun yapıcıyız. Nerede yürüyüş oldu, nerede çocuklar
aç, nerede gelir dağılımı bozuk vesaire biz bunun
hesabını sorarız, tartışırız ama bunun
önlemini yasama organı almaz. Yasama organı kanun yapar, bizim
yaptığımız kanuna uyup uymadıklarını da
denetlemek, yürütme organının görevidir. Dolayısıyla
yürütme organı kanunun taslağını hazırlar ve bize
getirir ve bizler oturur, onu tartışırız.
Değerli arkadaşlar, bakın, geçen
hafta 98 maddelik kanun meclisten geçti. Kaç kanunu ilgilendiriyor? 29 kanun, 1
kanun hükmünde kararnameyi ilgilendiriyor. Adım gibi biliyorum, 29 kanunu
Parlamentoda bilen bir tek milletvekili bile yoktur; olmaması da gayet
doğaldır arkadaşlar, ben de bilmem. Neden bilmem? 29 kanunun
birbiriyle bağlantısını kurmak için devlette bu işi
bilen, ömrünü bu işe vermiş insanlarla benim oturup konuşmam
lâzım. Yoksa Parlamento bunu yapamaz değil. Parlamentoya yasa
taslağı gelir, oturur, bunu tartışır. 29 kanun
E, biz
Anayasayı nasıl yaptık? Buyurun, hep beraber ceza kanunu
yazalım, bakalım nasıl yazacağız? Değerli
arkadaşlarım, ister Japonyaya gidin, ister Papua Yeni Gineye, ister
Amerikaya, Kanadaya, ister Rusyaya gidin; devlette liyakatin varlık
nedeni siyasi iktidarın verdiği hedef doğrultusunda bürokrasinin
yönlendirilmesidir. Bürokrasi, ona uygun kanun taslakları hazırlar,
getirir ve sunar. Ha, onu siyasi irade beğenir veya beğenmez,
oranını beğenir veya beğenmez; o, siyasi iradenin
takdiridir. Ama kanun yazma tekniği diye bir teknik vardır.
Yıllarını bu işe veren eski bir bürokrat olarak ifade
ediyorum bunu. Biz de her şeyi bilmeyiz, ben Ceza Kanununu bilmem, Vergi
Kanununu bilirim ama Vergi Kanununun vergi usulleriyle, Gelir Vergisi
Kanununun kurumlar vergisiyle bağlantısını bürokratlar
bilir arkadaşlar. Bir düzenleme yaparsınız, o düzenlemenin
başka yasalardaki yansımaları nedir, ilgili bürokrata sormak
zorundasınız. Peki, milletvekili yürütme organı mı bütün
bunları yapsın? Hayır, yasama organıdır. Dolayısıyla,
Parlamentonun itibarını korumamız lâzım. Bakınız,
kanun geliyor buraya, arkadaşlarıma soruyorum. Milletvekili
arkadaşlarım kanunlarını savunacaklar, imza
atmışlar, sözde bunu yapıyoruz ama bir rol çalıyoruz
yürütme organından, biz bunu yaptık diye. Biz bunu yapmıyoruz.
Gene orada hazırlanıyor, gene oradan size geliyor, biz bunu bilmiyor
muyuz, biliyoruz; siz altına imza atıyorsunuz, Biz verdik.
diyorsunuz. Yahu hazırlayan zaten orası. Onlar hazırlamak
zorundadır çünkü sorunla bizzat doğrudan doğruya
karşılaşanlar onlar, biz değiliz. Onlar sorunla
karşılaşıyorlar ve sorunun çözümüyle ilgili yasal
düzenlemeyi, ön düzenlemeyi yapıp size geliyorlar ve bakan bu kürsüye
çıkıp diyor ki: Şu sorunu çözmek için şu düzenlemeyi
yaptık." Arkasında da bürokratlar var, Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüyorsunuz, bürokratlardan bakanlara sürekli notlar gelir. Niçin? Bakan da
her şeyi bilemez arkadaşlar. Bir insan Ben her şeyi biliyorum.
diyorsa bilin ki o hiçbir şey bilmiyordur.
Değerli arkadaşlarım, başka bir
şey daha ifade edeyim, Anayasanın 104üncü maddesi şöyle diyor:
Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Doğrudur,
adı üstünde Cumhurbaşkanı, cumhuru temsil ediyor ve devam
ediyor: Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla
Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. Bu,
doğru mu? Doğrudur. Peki, değerli arkadaşlarım, bu
tanıma uygun olarak yemin metni de var, 103üncü madde, yemin metni ne
diyor: Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve
üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek
için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih
huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.
Değerli arkadaşlar, birbirimizi
kandırmayalım, Cumhurbaşkanı eğer milletin
Cumhurbaşkanı olacaksa tarafsız olması lazım, partili
Cumhurbaşkanı olmaz. Ha şunu diyebilirsiniz: AK PARTİnin
Genel Başkanı. Cumhurbaşkanı sıfatını
kaldırırsınız, o, onu kullanmaz; hiçbir sorun yok, AK
PARTİnin Genel Başkanı. Yetki de verdiniz, tamam. Ama Ben
cumhurun Başkanıyım. diyorsa tarafsız olması
lazım. Neden Cumhurbaşkanı tarafsız olmak zorundadır?
Şunun için değerli arkadaşlarım: Cumhurbaşkanı
devletin sigortasıdır, tarafsızdır. Tarafsızlık
demek, o, bir siyasi tarafa ya da partiye eğilimli olmayacak anlamına
gelmiyor, elbette o da sandığa gidecek, elbette o da oy kullanacak.
Biz salt, yüzde yüz bir tarafsızlık beklemiyoruz, onun da siyasi
görüşü vardır, biz buna hep saygı duyarız. Ama sonuçta,
Cumhurbaşkanı tarafsızlık üzerine yemin ediyorsa bir siyasi
partinin genel başkanlığını yapamaz arkadaşlar.
Bir siyasi partinin genel başkanlığını yapıyorsa
ettiği yemine ters düşüyor demektir, Anayasayı uygulamıyor
demektir. Başka? Cumhurbaşkanı olabilmesi için bütün
vatandaşlarına eşit davranması lazım, bütün siyasi
partilere eşit davranması lazım. Kullanacağı dil
açısından kucaklayıcı bir dil olması lazım,
kapsayıcı bir dil olması lazım. Herkesi kucaklaması
lazım, sevmese bile sıcak mesajlar vermesi lazım, adı
Cumhurbaşkanı. Sabah, öğle, akşam bakıyorsunuz, bir
öfke, bir kin, bir saldırganlık; bu olmaz, bu
yanlıştır. Böyle bir uygulama hiç olmadı,
olmamalıdır da zaten.
Neden Cumhurbaşkanlığına
tarafsızlık unvanı veriliyor? Çünkü Cumhurbaşkanı
hâkim tayin edecek. Bir partinin genel başkanı hâkim tayin edemez
arkadaşlar. Bir partinin genel başkanı hâkim tayin ediyorsa o
hâkime hepimiz farklı gözlüklerle bakarız. Şimdi, Anayasa
Mahkemesine, diğer yerlere hâkim tayin ediyor. Kim? AK PARTİnin
Genel Başkanı hâkim tayin ediyor. Doğru değil.
Tarafsızlık, eyvallah; oturursunuz yerinize, eyvallah. Ama bir
partinin genel başkanı olarak hâkim tayin ederseniz, olmaz. Benim
tayin ettiğim bir hâkimi düşünün, sizin de o mahkemede
yargılandığınızı düşünün. Hadi bana
inanmıyorsunuz, siz demez misiniz Ya, bunu CHPnin Genel
Başkanı atadı, bu kesinlikle bizim aleyhimize karar verecek.
Der misiniz? Dersiniz. Böyle düşünmek doğal mıdır? Evet, böyle
düşünmek doğaldır. Çünkü bir siyasi partinin genel
başkanı hâkim tayin edemez, hâkim tayin ederse kuvvetler
ayrılığı ilkesi olmaz, bir yerde olur kuvvet. (CHP
sıralarından alkışlar)
Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini
korumak
Sizin ağırınıza gitti mi, gitmedi mi bilmiyorum
ama bir vatandaş olarak benim ağırıma gitti. Trumpın
yazdığı mektup asla kabul edilemez, asla kabul edilemez. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu millete hakaret etmeye kimsenin
hakkı hukuku ve yetkisi yoktur. O mektup geldiği gün ya büyükelçinin
eline verilip gönderilecekti veya Washingtondan Türkiye Cumhuriyetinin
büyükelçisi davet edilip Al kardeşim bu mektubu, götür, aynı
yollarla iade et. diyecekti. Ne demek ya Cebime koyacağım, götürüp
orada iade edeceğim! Ve bir şey söylemeyeceksiniz. Hani şan ve
şerefini koruyacaktın Türkiye Cumhuriyetinin, Türk milletinin
şan ve şerefi korunacaktı?
Bu, benim ağırıma gidiyor. Sizin de
vicdanınıza sesleniyorum: Sizin de ağırınıza
gitmesi lazım. Bunlar doğru değildir, bu tür şeylere Parlamento
olarak hepimizin karşı çıkması lazım. Biz kendi
aramızda kavga edebiliriz; bizim bayrağımız bir,
vatanımız bir. Farklı siyasi görüşlerimiz olabilir;
kimliklerimiz, inançlarımız farklı olabilir ama biz bu vatanda
yaşıyoruz. Bizim vatanımıza bir başka kişinin
farklı bakmasını asla kabul edemeyiz. Beni üzen nokta ne,
biliyor musunuz? Tek bir cümlenin dahi çıkmamış olması. Bu,
benim ağırıma gidiyor. En ağır ve en sert cümlelerle
eleştirilmesi gerekirdi.
Değerli arkadaşlarım, hâkimlerden söz
ettik; yasama, yargı ve yürütme; yasama organı -malum- ve yargı
organı. Anayasada hüküm var: Hâkimler, görevlerinde
bağımsızdırlar. diyor; evet,
bağımsızdır. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî
kanaatlerine göre hüküm verirler. Doğrudur ve devam ediyor: Hiçbir organ
-hiçbir organ- makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez;
genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Bu kadar açık, Anayasa
bu kadar açık.
Peki, arkadaşlar, rejim değiştikten
sonra yargı büyük yara aldı, çok büyük yaralar aldı.
Diyeceksiniz ki: Nasıl bir yara aldı? Yine, Türkiyede kamuoyunun çok
tartıştığı bir konu, Rahip Brunsondan söz ediyorum.
Sayın Erdoğan çıktı, bir konuşma yaptı, AK
PARTİlilerin olduğu bir toplantıda dedi ki: Bu can bu bedende
olduğu sürece o teröristi alamazsın!. Bu sözü kullandıktan
sonra salon alkıştan yıkılıyordu arkadaşlar,
bütün AK PARTİliler alkışlıyorlardı, salon
alkıştan yıkılıyordu. Peki ne oldu? Can duruyor, ten
de duruyor, bakan da duruyor; Brunson nerede? Niye bıraktınız?
Hangi gerekçeyle bıraktınız? (CHP sıralarından
alkışlar) Şimdi siz bana Türkiye Cumhuriyetinde yargı
bağımsızdır. mı diyeceksiniz? Değil
arkadaşlar, hepimiz yarın hâkimlerin önüne çıkabiliriz ama o
hâkimler tarafsız değilse, vicdan sahibi değilse, hukukun
üstünlüğüne inanmıyorsa ben o hâkime nasıl güveneceğim?
Talimatla görüş veren hâkim olur mu, karar veren hâkim olur mu?
Bakın, bir örnek daha anlatacağım.
Türkiye kökenli bir Alman gazeteci uzun süre hapisteydi, bir gecede iddianamesi
hazırlandı, bir gecede; ertesi gün davası görüşüldü,
tahliye kararı verildi. Tahliyeden çıktığı zaman
başka bir mahkemenin tutuklama kararı tebliğ edildi. Havaalanında
uçak bekliyordu, uçağa bindi ve Almanyaya gitti. Şimdi siz bana
Mahkemeler bağımsızdır. mı diyeceksiniz? Şimdi,
bunu Almanlar bilmiyor mu, Amerikalılar bilmiyor mu, Fransızlar
bilmiyor mu, Japonlar bilmiyor mu, Papua Yeni Gineliler bilmiyor mu? Kime
teşekkür ediyor Trump? Sayın Erdoğana teşekkür ediyor,
Türk mahkemelerine değil Erdoğana teşekkür ediyor serbest
bıraktı diye. Şimdi, gitti, NASA yetkilisi var, NASAda
çalışan var Onu da yakında gönderecekler. diyor. Niçin? E, söz
verildi.
Değerli arkadaşlarım, sadece bunlar
mı? Hayır. 15 Temmuz gecesi bu Parlamento tarihe bir not düştü.
Bir daha söylüyorum: 15 Temmuz gecesi bu Parlamento tarihe bir not düştü
Gazilik unvanına uygun bir not düştü. Bombalar yağarken,
kurşunlar yağarken Parlamento kapanmadı. Bir sürü insan içeri
alındı. O karmaşa içinde haksızlık, hukuksuzluk
olabilir ama bir şey var: Daha sonra, bir FETÖ borsası kuruldu
arkadaşlar. Nerede kuruluyor FETÖ borsası? Hukuk içinde kuruluyor;
avukat, hâkim, iş adamı, bunlarla kuruluyor. Bunu ben söylemedim, biz
bunu duyuyorduk ama elde veri olmadığı için bir şey
söyleyemiyorduk. Sabah gazetesinden bir köşe yazarı aynen şöyle
diyor: FETÖ kurtarma borsası oluştuğunu, mahkûmun önem ve
ekonomik gücüne göre serbest kalma maliyeti belirlendiğini, bu iş
için özel uğraşan avukatlar türediğini ifade ediyor. Ne zaman?
2017de değerli arkadaşlarım, 14 Temmuz 2017de. Kim söylüyor?
Bizim havuz medyası olarak tanımladığımız Sabah
gazetesinin yazarı söylüyor. Sonra, sizlerden bir milletvekili, o da
2018de şöyle diyor: Gaziantepte FETÖ borsası olduğunu, milyon
dolarların döndüğünü itirafçı adı altında iş
adamlarının serbest bırakıldığını,
bunun Türkiyenin pek çok yerinde olduğunu söylüyor. AK PARTİ
İzmir İl Başkan Yardımcısı evinde
gözaltındayken, ev hapsindeyken polis kılıklı 2 kişi
geldiler, infaz ettiler, öldürdüler çünkü FETÖ borsasıyla ilgili çok
şey itiraf etmişti.
Peki FETÖ borsası ne demek arkadaşlar?
Para veriyorsunuz, adamın gücü ve önemine göre para veriyorsunuz, serbest
bırakıyorsunuz. Ben defalarca örnek verdim: Bank Asyanın
önünden geçeni içeri attılar, oğlunu FETÖnün okuluna göndereni içeri
attılar; 15 Temmuzdan sonra Pensilvanyaya gidip gelen,
yardımlarını yapan, Bank Asyaya para yatıran kişiyi
baş tacı yaptınız, baş tacı yaptınız.
(CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İsim verdim ben, yer verdim ben, hiçbir şey yapmadınız.
Savcı korkudan iddianame bile düzenlemedi, savcı. Ya, bu nasıl
bir düzendir, nasıl bir şeydir bu? E, ben buna itiraz
etmeyeceğim de
Sizlerin de buna itiraz ettiğini ben gayet iyi
biliyorum. Doğru değil bu. Hukuksa hepimiz için geçerli olması
lazım, kanunsa hepimiz için geçerli olması lazım. Parası
olana bir şey yok, parası olmayan gariban içerde yatacak. Niçin?
Hangi adalet, hangi hukuk, hangi vicdan bunu kabul eder?
Değerli arkadaşlarım, bir şey
daha: Sayın Erdoğanın avukatları
Açık ve net
çağrı yapıyorum buradan, bütün milletvekillerinin huzurunda
Adalet Bakanına çağrı yapıyorum: Erdoğanın
avukatlarının mal varlıklarını araştırın,
milyon dolarlarını araştırın. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Bir daha söylüyorum: Mahkemeden adam kurtarmak,
parayla
Yazıktır, günahtır ya! Gerçekten yazıktır,
günahtır. Hâkim tayin ediyorlar. Hâkimler ve Savcılar Kurulu
üzerindeki en etkili kişiler onlar. Nasıl olur da bir avukat
başsavcıya Şu kül tablasını getirir misin, sigaramın
külünü dökeceğim. der ve başsavcı koşa koşa kül
tablasını getirir önüne koyar avukatın. Bu mudur
arkadaşlar? Bu mudur düzen, bu mudur adalet, bu mudur hak, bu mudur
vicdan? Biz buna isyan ediyoruz. Kimin adına? CHP adına değil
arkadaşlar, bu işin bir partiyle ilgisi yok. Bu bir adalet sorunudur,
benim de sorunum sizin de sorununuzdur ama siz sessiz kalıyorsunuz. En
azından, çok açık bir şey söylemiyorsanız bari gidin,
konuşun; gidin, söyleyin.
Değerli arkadaşlarım, yargıda
ciddi bozulmalar var, çok ciddi bozulmalar var. Bakın, ben size bir örnek
vereyim: 298 sayılı bir Yasa var, ek 7inci maddesi diyor ki: Herkes
seçime katılabilir; hâkim de katılabilir, avukat da katılabilir,
savcı da katılabilir. Seçimi kazandı, milletvekili oluyor;
kazanamazsa eski görevine dönüyor ama bu kanun diyor ki: Yüksek mahkeme
üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar seçimi
kazanamazsa görevlerine dönemezler. Niçin? Siyasi kimliği artık
ortaya çıkmıştır. Siyasi kimliği ortaya
çıktığı için Sen mesleğine dönemezsin. diyor. Kim?
Kanun diyor. Kim buna karar vermiş? Sizler.
Peki, nasıl oluyor da bir partinin il
yönetiminde görev alan avukat veya ilçe yönetiminde görev alan avukat, partiye
kayıtlı avukat hâkim tayin ediliyor? Peki, bu kanun ne? Onlarca
örneği var, isimleri de saymak isterim ama sırf yargıya
saygı duyduğum için o isimleri buradan saymıyorum. Onlarca isim
var. Ya, partili birisini, siz, partisi, kimliği öne çıkmış
birisini yaparsanız bu doğru değildir. O zaman bu kanunu
değiştirin; herkes girsin seçime, kazanan kazandı, kazanmayan
eski yerine dönsün. Mantığı, yasanın
mantığını siz ihlal ediyorsunuz ve çürütüyorsunuz,
yargı organını çürütüyorsunuz. Bunlar doğru değil
arkadaşlar.
Hâkimlere, savcılara kimse talimat veremez.
Anayasa öyle diyor ama ben, bir broşürü kamuoyuyla paylaştım. Ne
diyor broşürde? Tahliye konusunda Hâkimler ve Savcılar Kuruluyla
mutlaka istişarede bulunduktan sonra karar verin. Ne demek bu? Hani,
kimse hâkime talimat veremezdi? Tahliye konusunda istişarede bulunduktan
sonra karar verin. diyor. Yani, siyasi otorite izin vermezse sakın
tahliye etmeyin, siyasi otorite izin verirse tahliye edebilirsiniz.
Değerli arkadaşlar, bu, onlarca, yüzlerce
hâkime ve savcıya dağıtıldı. Size de gelmiş
olması lazım, sizin de görmüş olmanız lazım. En
başta buna Adalet Bakanının karşı çıkması
lazım. Hâkimler ve Savcılar Kurulunun karşı
çıkması lazım ama onlar Efendim, biz, bunu şu amaçla
çıkardık
Hangi amaçla çıkarırsan çıkar Tahliye
konusunda bana danışmadan karar verme. diyorsun sen, Anayasaya
aykırı.
Değerli arkadaşlarım, yargıdaki
bozulmanın bir başka ayağı: Hâkim, hâkimlikten değil
siyasetten güç alıyorsa o en büyük tehlikedir. Hâkim; yasalardan,
Anayasadan, evrensel hukuktan, hukukun üstünlüğünden, insan
haklarından yola çıkarak karar vermek zorundadır, gücünü
evrensel hukuktan almak zorundadır, vicdanında ölçüp tartıp
terazi tamsa kararını vermek zorundadır ama hâkim, gücünü siyasi
otoriteden alıyorsa orada ciddi sorunumuz vardır arkadaşlar.
Bakın, örnek vereyim: Ben Türkiyede hiç
kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. diye çok sık
kullanırım, sizler de çok sık kızarsınız. Çünkü
hukuk güvenliği yok. Hukuk güvenliği olmak zorundadır. Can ve
mal güvenliğini sağlayan, yargının
bağımsızlığıdır. Yargı
bağımsız değilse hiç kimsenin can ve mal güvenliği
yoktur. Niçin? Bir kişinin talimatıyla hâkim karar veriyorsa orada
sorunumuz var demektir.
Bakın, değerli arkadaşlar,
beğenelim veya beğenmeyelim, barış bildirisi
imzalandı. Kaç kişi? 486 akademisyen. Üniversitelerden
atıldılar kanun hükmünde kararnameyle. Gidildi Anayasa Mahkemesine,
Anayasa Mahkemesi Bu, düşünceyi ifade özgürlüğüdür. dedi ve hepsi
beraat etti. Şimdi yürütme organı bunları görevlerine iade
etmiyor. Niçin? Ben yargı kararını uygulamam. diyor. Niçin? O
zaman bu Mahkemenin işlevi ne? Niye bu kararı verdi? Hepimizin oturup
üzerinde düşünmesi lazım değerli arkadaşlarım.
Bakınız, burada arkadaşlar kayyum
uygulamalarından da söz ettiler. Beğenirsiniz veya
beğenmezsiniz; eğer vicdan taşıyorsak, eğer
demokrasiden yanaysak, eğer milletin iradesine saygı gösteriyorsak,
eğer Demokrasi hepimizin ortak savunduğu bir alandır. diyorsak
milletin oyuna darbe vurulamaz arkadaşlar, milletin oyuna darbe vurulamaz.
(CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Kişi, belediye başkan adayı oluyor
mu? Oluyor. Gidiyor savcılığa, diyor ki: Bana iyi hâl
kağıdı ver. Savcı bakıyor, iyi hâl
kâğıdını veriyor Buyur, olabilirsin. diyor.
Müracaatını yapıyor, gidiyor Yüksek Seçim Kuruluna. Yüksek Seçim
Kurulu da Tamam, seçime girebilirsin, hiçbir engel yok. diyor. Seçime
giriyorum, kazanıyorum; vay sen misin kazanan, ertesi gün seni görevden
alıyor. Niye alıyorsun? Hangi gerekçeyle alıyorsun? Kim
alıyor? Yargı değil, yürütme organı alıyor. Seçimle gelen
birisini atamayla gelen kişi görevden alıyor. Ne diyorduk?
Atanmışların vesayeti demiyor muyduk? Sizler demiyor muydunuz
Atanmışların vesayetinden kurtulmamız lazım. diye?
E, nasıl oluyor da seçimle gelen, milletin oyunu alan bir belediye
başkanı atanmışların iradesiyle görevden
alınıyor, oraya atanmış birisi getiriliyor ve görev
veriliyor ona? E, bu millet niye sandığa gitti, niye oy
kullandı, hangi gerekçeyle oy kullandı?
Kızıyoruz
Efendim, bu falan partiden.
Hangi partiden olursa olsun arkadaşlar, buna ortak isyan etmemiz
lazım, yasama organı olarak ortak isyan etmemiz lazım,
yanlıştır bu dememiz lazım. Yargı kararı olur,
eyvallah; dersiniz Yargı, mahkeme karar verdi, tamam. Yargı
kararı yok ortada; tam tersine, yargı Seçime girebilirsin. diyor.
E, şimdi buna itiraz ediyoruz biz, yanlıştır bu. Aynı
yanlışlığı, ben, sizlerin büyükşehir belediye
başkanları zorla istifa ettirildiklerinde de söyledim. Onu oraya
seçen Balıkesir halkıdır. Sen onu zorla istifaya zorlayamazsın.
Ona da itiraz ettik. Niçin? Biz demokrasiyi savunuyoruz arkadaşlar,
demokrasi hepimiz için ortak payda. Demokrasi olmazsa zaten biz burada
olamayız, milletin iradesine saygı göstermezsek zaten biz burada
olamayız, bir anlamı yok zaten. O nedenle ortak hareket etmek
zorundayız belli, temel konularda; bu işin partisi olmaz.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslanın 27
Nisan 2015te, Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıl dönümünde
yaptığı bir konuşmadan bir paragraf okuyacağım
size. Bu paragrafı okumamın nedeni, adaletin
tartışıldığı bir ortamda Anayasa Mahkemesinin
olaya bakışının Türkiye Büyük Millet Meclisi
tutanaklarına geçmesidir. Şöyle diyor: Yargının kurumsal
anlamda siyasal organların etkisi altında kalması ve siyasi
mülahazalar ekseninde ayrışması büyük bir tehlikedir. Bu anlamda
yargının siyasallaşması, hukuk devletinin sonu olur. Devam
ediyor: Diğer yandan, yargının bir vesayet organı gibi
davranarak siyaseten alınması gereken kararları alması da
siyasetin yargısallaşması tehlikesini doğurur. Siyasetin
yargısallaşması ise demokrasinin sonu olur.
Dolayısıyla yargının siyasallaşması ve siyasetin
yargısallaşması demokratik hukuk devleti için aynı ölçüde
tehlikelidir. Yargının vesayet ve siyasetle ilişkisini
normalleştirmenin ve yargı
bağımsızlığını sağlamanın en
önemli anayasal araçlarından biri hiç kuşkusuz ki güçler
ayrılığı ilkesidir. Biz güçleri birleştirdik. Güçler
ayrılığı düşüncesinin altında
anayasacılığın özü olan gücün sınırlandırılması
ihtiyacı vardır. Gücün hukukla
sınırlandırılmadığı yerde temel hak ve
özgürlükler tehlikededir. Onun için diyoruz hiç kimsenin can ve mal
güvenliği yoktur diye, bu metin için söylüyoruz. Ben söylemiyorum, Anayasa
Mahkemesinin Başkanı söylüyor bunu. Montesquieu'nun ifade
ettiği gibi, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin tek elde
toplanması özgürlüğün sonu olur. diyor, doğru.
Değerli arkadaşlarım, ekonomide ciddi
bir tehlikemiz var yani ekonomide kriz var. Hep, iktidar kanadından
şu eleştiri gelir: Efendim, işte şu CHP var ya, CHP
E,
ne olmuş? Bu CHP hep eleştirir, hiçbir öneri getirmez. Krizin daha
başlangıcında arkadaşlarımızla oturduk, bu
işi iyi bilen eski bürokratlar, akademik dünyadan insanlarla
toplandık. Ya, bu kriz hepimizi vuracak. Krizin vuracağı
insanların partisi, A partisi, B partisi... Herkesi vuracak bu kriz. Bu
kriz nasıl aşılabilir? diye oturup bir düşünelim...
Oturduk, düşündük ve 13 maddelik bir metin hazırladık.
İstanbulda, gittim, bir basın toplantısıyla bunu
kamuoyuyla paylaştım. 13 madde...
1inci madde neydi? Devlette liyakat sistemi yeniden
inşa edilmelidir. Devlette liyakat bozulmuştur. Liyakat
ayrıdır, sadakat ayrıdır. Liyakat o işin uzmanı
demektir, o işi en iyi bilen kişidir yani işi ehline teslim
etmek demektir, devlette bunu sağlayın dedim. Bunu sadece burada
söylemedim, bu benim 15 Temmuz sonrası saraya gittiğimde de
ağzımdan ilk çıkan cümleydi. Siz, devlette liyakati bitirdiniz
dedim.
2nci madde: Demokrasiye mutlaka geçmeliyiz, hukukun
üstünlüğü ve hukuk güvenliğini sağlamalıyız dedik.
Kimse güvenmiyor, yatırımcı gelmiyor ve yatırımcı
yatırım yapmıyor. Bu atmosferden Türkiye'nin çıkması
lazım, bunu da önerdik.
3üncü madde: Merkez Bankasının
bağımsızlığını sağlayın. Dünya
finans çevreleri, Türkiyede Merkez Bankasının
bağımsız olmadığına inanıyor. Bu algıyı
değiştirin, deyin ki: Merkez Bankası
bağımsızdır, Hükûmet ona hedef verir, Merkez
Bankasının araçları kullanılarak bu hedeflerin
gerçekleştirilmesi sağlanır; bu kadar.
4üncü madde: Akılcı bir dış
kaynak yönetimine geçilmelidir, akılcı bir dış kaynak
yönetimi. Her önüne gelenden borç almayın, bunu da söyledik.
5inci madde: Dolar endeksli olarak yapılan
ihaleleri Türk lirasına çevirin derhâl. Vatandaşa dediniz:
Dolarları Türk lirasına çevirin. Vatandaşlar koştu, öyle
propagandalar yapıldı ki, televizyonlar her gün yayın
yaptı, krize gidiyoruz; e, herkes fedakârlık yapacaksa en büyük
fedakârlığı da en büyük parayı kazananlar yapsın.
Onları Türk lirasına çevirin dedik.
6ncı madde: Kamu İhale
Yasasını değiştirin. Adamına göre ihale olmaz,
adamına göre kanun olmaz, ihalesiz iş verilmez. Ya, devlette bir kural
vardır, bir kanun vardır, bir adalet vardır, bir hak
vardır, buna göre yapılır. On yedi yılda 187 defa ihale
mevzuatı değişti, 187 defa; bunu da yapmayın dedik.
7nci madde: Sayıştay, uluslararası
standartlara göre denetim yapsın, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetim yapsın dedik, Sayıştaya müdahale etmeyin dedik.
8inci madde: Bütçe disiplinini sağlayın,
bütçe dışında fon olmaz çünkü her paranın denetimi Türkiye
Büyük Millet Meclisine gelsin.
9uncu madde: Bu dış politika bize
hayır getirmedi, dış politikayı değiştirin. Ya,
biz komşularımızla niye kavgalıyız, niye kavga
ediyoruz? Ta, gittik Mısırla kavga ettik. Ro-Ro seferlerimiz
çalışmıyor. Niçin?
Suriye politikasından kim kârlı
çıktı? Şu soruyu, Allah aşkına, vicdanınıza
sorun: Suriye politikasından hangi devlet kârlı çıktı,
hangi devlet? İki devlet: Amerika ve Rusya. Biz ne yaptık? 3 milyon
600 bin Suriyeliyi getirdik. Süleyman Şah Türbesini kaçırdık.
Kendi topraklarımızdan kaçtık, kendi topraklarımızdan,
üstelik karşımızda bir ordu da yok. IŞİD teröründen
kaçtık. Ya, bir devlet kendi toprağını terk eder mi? (CHP
sıralarından alkışlar) Terk ettik, kaçtık ve bunu da
kahramanlık olarak millete sattık. Kendi toprağımızdan
kaçıyoruz, bunu da kahramanlık olarak satıyoruz millete. Allah
akıl fikir versin!
Efendim, 40 milyar dolar harcadık, gerekirse
40 milyar dolar daha harcarız. Harcayın, Meclis yetki vermiş;
40 değil, isterseniz bütün parayı harcayın. Dedik ki bunun bize
faydası yoktur, dış politikayı değiştirin, oturun
konuşun. Ya, biz bu bölgeyi barış havzasına niye
döndürmüyoruz? Üstelik, ölenlerin tamamı Müslüman, tamamı ve bizim
akrabalarımız. Orada da Kürtler var, burada da var. Orada da Araplar
var, burada da var. Orada da Türkmenler var, burada da Türkmenler var. Orada da
Ezidiler var, burada da var. Niçin, egemen güçlerin oyununa gelip de orada o
bölgeyi bir kan havuzuna döndürdük? Bunu değiştirin dedik.
10ncu madde: Geleceğimizi ipotek altına
alan kontrolsüz borçlanmalardan kaçının dedik. Bakın, borçlar
genel müdürlüğü kurdular. Osmanlıdaki adı neydi? Düyun-ı
Umumiye idaresi yani borçlar idaresi, şimdi biz borçlar genel
müdürlüğü kurduk.
11inci madde: Değerli arkadaşlar,
adaletsiz vergi politikasını düzeltin, adaletsiz vergi
politikasını. Geleceğim şimdi, adaletsiz vergi
politikasına bir örnek vereceğim.
12inci madde: Üretim politikasına geçin. Bütçe
politikasını, para politikasını, vergi
politikasını üretime yönlendirin, kim üretiyorsa destek verin.
Eğer buraya yönelirseniz, üretime, istihdama yönelirseniz Türkiye kurtulur
kardeşim, en azından krizi az bir farkla aşmış oluruz
daha büyük sıkıntılara katlanmadan.
13üncü madde: Türkiye israftan kaçınsın,
tasarruf yapılsın. Bunları açıkladım. Şunu
diyebilirsiniz: Efendim, 13 madde eksiktir. Eyvallah. Efendim, 13 maddeden
7si doğru değil. Ben buna da tamam derim ama sizin Genel
Başkanınız, 13 maddeyi açıkladım, aynı gün
Rizede açıklama yapıyor, bana sesleniyor: Ey
Kılıçdaroğlu, şimdi de döviz baronlarıyla beraber
hareket ediyorsun. Pes ya! Kim döviz baronuyla hareket etti? Ben Türkiye'nin
çıkarlarını savunuyorum. Kim döviz baronlarıyla? Ben, senin
dolarla verdiğin ihaleleri, dolarla verdiğin garantileri Türk
lirasına çevir diyorum. Kim baronlarla hareket ediyor? (CHP
sıralarından alkışlar)
Ne diyorduk? Efendim, CHP hep eleştirir, öneri
getirmez. Ee, getirdik. Bunların tamamının doğru
olduğuna inanıyorum, tamamının.
Bakın, değerli arkadaşlar, aylık
2.020 liranın altında yani asgari ücretin altında kaç kişi
aylık alıyor, hiç merak ettiniz mi? Vereyim rakamı: 2 milyon 136
bin kişi. Kaynak Merkez Bankası; benim değil, onların
araştırması. 2 milyon 136 bin kişi asgari ücretin
altında ücret alıyor. Bunlar nasıl geçinecek? Bin liranın
altında emekli aylığı alan, dul ve yetim
aylığı alan 847.643 kişi, 847.643 kişi, dul ve yetim
bin liranın altında aylık alıyor. Kişi
başına aylık geliri 673 liranın altında olan,
kişi başına aylık geliri 673 liranın altında olan
kaç kişi var? 8 milyon 647 bin 283 kişi. 2 bin liranın
altında emekli aylığı alan, 2 bin liranın
altında, 6 milyon 850 bin 513 kişi yani açlık
sınırının altında emekli aylığı alan.
Bin liranın altında emekli aylığı şimdilik yok,
doğru ama sizin emeklilere yaptığınız zamlardan bunlar
faydalanmıyorlar. Çünkü onların emekli aylıkları çok
düşük, yapılan zam bin lirayı doldurmadığı için
onlar bu zamlardan faydalanmıyorlar. Bundan haberiniz var mı,
bilmiyorum. Bin liraya çıkması da bizim ısrarla, ısrarla
söylememiz sonucu
Bin liranın altında emekli aylığı
yok. dediniz, Var. dedik. Şimdi, bin liranın altında dul ve
yetim aylığı alan 847 bin kişi
Ben söylemiyorum,
gidersiniz Sosyal Güvenlik Kurumunun internet sitesine girerseniz, oradaki
rakamları görürsünüz değerli arkadaşlarım.
Devlet borç batağında, yetki verdiniz ama
borç batağında. Borç alan emir alır; doğrudur, zaten emir
alıyor, borç alan emir alıyor. Bakın değerli
arkadaşlar, 2002-2019 döneminde yabancılara ödenen Türkiyedeki
bankalara değil- faiz 173 milyar 55 milyon dolar; 173 milyar 55 milyon
dolar Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları yabancılara faiz
ödediler, Londradaki bir avuç tefeciye. Sizin vicdanınız kabul
ediyor mu? Benim vicdanım kabul etmiyor. (CHP sıralarından
alkışlar) Niye bu kadar faiz veriyoruz? Hangi gerekçeyle veriyoruz?
Faiz ödemelerini çıkardım -ne zaman biliyor musunuz- 2019un
başından -yani bu yıl- şimdiye kadarki. Bir saniyede ödenen
faiz -bir saniyede- 596 dolar, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir saniyede 596
dolar faiz ödüyor, Türk lirası karşılığı 3.362
lira. Bir ayda ödenen faiz -bende dakikada, saatte, günde var ama- 1 milyar 545
milyon 209 bin 370 dolar, Türk parasıyla 8 milyar 700 milyon lira bir ayda
faiz ödeniyor.
Paralar nereye gidiyor? Bu soruyu niye soruyorum? On
yedi yıldır ülkeyi yöneten yürütme organı 2 trilyon dolar vergi
topladı -doğrudur, hakkı olan vergiyi
toplamıştır- 70 milyar dolarlık özelleştirme
yaptı -ona da itirazımız yok, bu da var- 500 milyar
dolarlık borçlandı. Peki, para nereye gitti? Değerli
arkadaşlarım, bir değerli milletvekili Zafer Havaalanından
söz etti. Paraların nereye gittiğini size anlatacağım.
Kütahya Zafer Havaalanı
Rakamlar bana ait değil, Sayıştay
raporundan. Havaalanı yapılır, eyvallah. Biz Havaalanı
yapma. demiyoruz zaten, yapılır ama garanti veriliyor, yolcu
garantisi veriliyor. 2012nin başından 2017nin sonuna kadar garanti
edilen yolcu sayısı 5 milyon 210 bin 383 kişi. Peki, uçağa
binen kaç kişi? 221.562 kişi yani öngörülen hedefin sadece yüzde 4ü,
yüzde 96sı garanti edilmiş. Kaç lira para ödeniyor, garanti
parası? 26 milyon 691 bin 626 avro ödeniyor. Kimin için, ödenen kimin
parası? Kimin parası ödeniyor? Siz bunu sormayacaksınız da
Allah aşkına, kim soracak? Ya, siz bu hesabı nasıl
yaptınız? diye sormayacaksınız da kim soracak? Akşam
eve gideceksiniz ve yatacaksınız ya! Ya, bu fakir fukaradan toplanan
parayla 26 milyon 691 bin 626 avroyu nasıl veriyorsunuz? diye sormayacak
mısınız? Garanti süresi ne zamana kadar sürüyor, biliyor
musunuz? Yirmi dokuz yıl on bir ay, yirmi dokuz yıl on bir ay. Ya,
hangi vicdan, Allah aşkına! Ben ne söyleyeceğim şimdi? Ne
söylememi istersiniz? Yani siz buna isyan etmeyeceksiniz de neye isyan
edeceksiniz? Siz buna itiraz etmeyeceksiniz de neye itiraz edeceksiniz?
Yazık günah değil mi bu fakir fukaranın parasına? (CHP
sıralarından alkışlar)
Diyorlar ki: CHP hep eleştiriyor.
Kardeşim, hastane yapıyorsunuz, itiraz ettik mi? Yok, yapabilirsin.
Havaalanı yapıyorsun, itiraz ettik mi? Hayır, yapabilirsin.
Şehir hastanesi diyorsun, köprü diyorsun, yapabilirsin. Buna itiraz
etmiyoruz ki. (AK PARTİ sıralarından Hepsine ettin. sesleri,
CHP sıralarından gürültüler)
Bir dakika, arkadaşlar
Sorduğumuz soru ne? Soru şu: Kaça
yapıyorsun arkadaş? Ya, tamam, kaça yapıyorsun? Efendim, devlet
sırrı. Ne demek Devlet sırrı. ya? Garanti
vermişsin, doldurmayınca vatandaş para ödeyecek yani benim
vergimle ödeyeceksin sen. Ben bunu bilmeyecek miyim? Sonra Devlet
sırrı. ne demek? Şehir hastanelerinin maliyetini nereden
öğrendik biliyor musunuz? Londrada danışmanlık yapan bir
firmanın internet sitesinden öğrendik. Orada
yayınlamışlar, arzu eden arkadaşlara o internet sitesini
verebiliriz. Sonra Cumhurbaşkanlığına bir rapor verildi,
rakamlar bire bir tutuyor. Ben bilmiyorum, siz de bilmiyorsunuz. Bana
söylenmiyor, size de söylenmiyor ama İngilizler biliyor, bütün
rakamları biliyor.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Bilmesi gerekenler
biliyormuş işte.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bakın, şehir hastaneleriyle ilgili bu soruyu
sorduğumda Erdoğan ne diyor: Neymiş, şehir hastanelerinin
maliyetini kimse bilmiyormuş. Biz kendi cebimizden para vermiyoruz. Biz
buraya yıl, ay, gün koyuyoruz. Bu kadar zaman çalıştırmak
suretiyle bu hastaneyi yapacaksın diyoruz. Buna yap-işlet-devret
denir Bay Kemal. Şehir hastanelerinin nasıl bir modelle
yapıldığından haberi yoktur. Yani, kendi cebimizden para
ödemiyoruz.; böyle diyor. Bu laf doğru, Sayın Erdoğanın
cebinden para ödenmiyor; milletin cebinden para ödeniyor, milletin cebinden.
(CHP sıralarından alkışlar) Kaç lira ödeniyor? 2018de 6
milyar 200 milyon lira, 2019da 9 milyar 700 milyon lira, 2020de -bütçeye
koydular- 18 milyar 900 milyon lira; bunun 10 milyarı şehir
hastaneleri için. Benim vergimi veriyorsun ya, benim vergimi veriyorsun. Kaça
mal ettin? diye soruyorum. Yok, bu gizli. Niye gizli? Faturayı ne kadar
şişirirsen devleti o kadar kazıklarsın,
yap-işlet-devret modeli budur. Eski bir maliyeci olarak söylüyorum, 100
liralık malı 500e aldım. dersin, devletten, 500 artı kâr
koyarsın ve parayı alırsın. Yazık günah değil mi
bu millete ya? Bu memlekete yazık günah değil mi?
Değerli arkadaşlarım, dolarla ihale
veriyorsun, dolarla garanti veriyorsun, dolarla fiyat veriyorsun. Türk
lirasına çevir. diyoruz, Sen baronlarla iş birliği
yapıyorsun. diye suçlanıyoruz. Değerli arkadaşlar, niye
Türk lirasıyla yapmıyorsun bunu?
Şimdi, biliyorlar, bu iktidar gidici. Yerine
halkçı bir iktidar gelecek. (CHP sıralarından
alkışlar) Yetimin hakkını koruyan bir iktidar gelecek. Tüyü
bitmemiş yetimin hakkını koruyan bir iktidar gelecek. Herkese
hesap vermeyi namuslu görev kabul edeceğiz, namuslu görev; hesap vermenin
bir onur olduğunu bütün dünyaya duyuracağız ve biz iktidar
olduğumuzda kesin hesap komisyonu kuracağız, kesin hesap
komisyonunun başkanlığına muhalefetten birisi gelecek çünkü
hesap vereceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Hesap
vermekten korkmayacağız. Bunu bildikleri için ne yaptılar
biliyor musunuz? İhtilaf çıkarsa yani biz yarın, şehir
hastanelerine Bunu nasıl yapıyorsun? diye soru sorduğumuzda
soluğu Londrada, İngiliz mahkemelerinde alacaklar, sözleşmeyi
öyle yaptılar. Hani bunlar yerliydi ya ve millîydi ya! Ne yerlisi, ne
millîsi! (CHP sıralarından alkışlar) Hâkim, İngiliz
hâkim; mahkeme, İngiliz mahkemesi, dava orada görüşülecek. Ya
müteahhit bizden, yapan bizden, iş Türkiyede, her şey Türkiyede,
dava orada görüşülecek. Niçin? Ya bunlar giderse bizim
çıkarlarımız ne olacak? Buradan söylüyorum, bunlar gidecek, ben
bu memlekette 82 milyonun çıkarını korumayı namuslu bir
görev olarak kabul edeceğim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, EYTlilerin
sorunu var, doğrudur. Bu Parlamentodan sizler bir kanun geçirdiniz,
biliyor musunuz nasıl geçirdiniz? Sosyal güvenlikte reform
yapacağız. dediniz. Biz itiraz ettik: Ya bu reform değil, bu
perişan eder insanları. Bir sürü şeyi saymıyorum vaktim
azaldığı için, sadece şunu bilmenizi isterim: Prim ödeme
gün sayısı dolup yaşa takılanlar çalışamazlar,
iş bulsalar da çalışamazlar. Niçin? Çünkü sizin
yaptığınız sözde reforma göre, daha fazla
çalışıp daha fazla prim ödediklerinde emeklilik yaşı
dolduğunda daha az maaş alacaklar, daha az aylık alacaklar,
bunun farkında mısınız? Daha fazla çalışıp
daha fazla prim ödüyorsunuz ama emekliliğe geldiğinizde daha az
emekli aylığı alıyorsunuz; bunlar onun için isyan
ediyorlar. Bu, aile sigortasıyla çözülür. Aile sigortasını belki
çoğunuz duymadınız ama bu Parlamento aile sigortasını
ne zaman kabul etti biliyor musunuz? 1974 yılında. Hiçbir ailenin aç
kalmaması için
Yani aile sigortası ne demek biliyor musunuz?
Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek, hiç kimsenin fakirliğini
fukaralığını teşhir etmeyeceksiniz. Biz bunu
savunuyoruz, yıllarca savunduk biz bunu. Bizim bulduğumuz bir
şey de değil bu, Uluslararası Çalışma Örgütünün kabul
ettiği 9 sigorta dalından birisi. Bunu da yapacağız
değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar, işsizlik
Bizim
siyaseten, çoğu zaman sosyete damat olarak
tanımladığımız Hazine ve Maliye Bakanı var. Niye
sosyete damat? Çünkü bir eli yağda, bir eli balda. Fakirlik nedir,
yoksulluk nedir, bunları bilmez; açlık nedir, soğuk nedir,
sıcak nedir, bilmez; keyfi yerindedir, böyle yaşamıştır.
Şöyle bir açıklama yapıyor bu yılın başında:
Bu yılda, 2019 yılında 2,5 milyon yeni istihdamı hayata
geçireceğiz. Bugün, Türkiye istihdam alanında devrimi
yaşadığı bir günü yaşıyor. Dünyadan haberi yok.
Ne oldu? Kaç paket açıkladı biliyor musunuz? 10 paket, istihdamı
artırma paketi. Her paketi açıkladı, işsizlik arttı,
her paketi açıkladı, işsizlik arttı. 2019da devrim
yapıyoruz. 2,5 milyon kişiye istihdam yaratıyoruz dedi,
işsiz sayısı oldu 8 milyon. Sosyete damat bu işi bilmez. O
paket açıklayacağına, sizden istirhamım, o beyefendiyi paketleyin,
Bakanlıktan alın. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, işsizlik
Meclisin duvarına gelip kendisini yakanlar var, Meclisin
çatısına çıkıp intihar etmek isteyenler var. Rahmetli babam
derdi ki: Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin. İşsizliğin
ne olduğunu biliyor musunuz acaba? Yoksulluğun, fakirliğin ne
olduğunu biliyor musunuz acaba? Bir babanın evine ekmek
getirememesinin dramını acaba kaç kişi biliyor?
Değerli arkadaşlarım, bundan sorumlu
olan yasama organı değil, bundan sorumlu olan yürütme
organıdır. Siz, parayı veriyorsunuz, Vergi topla. diyorsunuz.
Az önce size rakamları verdim. Peki, ne olacak? Hesabını
sormanız lazım. Hesabını sorduğunuz zaman, Türkiye,
gerçek anlamda demokrasiyi o zaman tadacaktır. Ben sana para verdim arkadaş,
bu açlık nedir, bu işsizlik nedir? diye sormamız lazım,
hep beraber sormamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım Her
üniversiteyi bitiren iş bulacak diye bir kaide yoktur. çok talihsiz bir
sözdür. Beylerin çocukları üniversiteyi bitirdiğinde bir sorun
olmayabilir ama bir ailenin, Anadoluda bir ailenin, bir fakir ailenin
çocuğunu üniversiteye gönderirken hangi sıkıntıları
yaşadığını hepimiz biliyoruz ve O üniversiteyi
bitirsin, benden daha iyi bir hayat sürsün. diye baba, anne çocuğunu
gönderir oraya. O iş bulamayacak da kim bulacak işi? Üniversiteyi
bitiren işsizler
Değerli arkadaşlarım, şu
kişiyi görüyor musunuz? Bu kişi şu kişi, İnönü
Üniversitesi Fizik Bölümünden mezun olan kişi. Bu iktidarın, bu
yürütme organının Türkiyeyi getirdiği nokta budur, Türkiyeyi
getirdiği nokta budur.
Değerli arkadaşlarım, on yedi
yıldır ülkeyi yönetiyorlar; bir yıl değil, beş
yıl değil, on yedi yıldır ülkeyi yönetiyorlar. Ben, bir
ara, grup toplantısında, çöpten kâğıt toplayan bir
kadının fotoğrafını gösterdim. Eskişehirden AK
PARTİli bir kadın çıktı O benim, benim dairelerim var.
dedi. O kadının o olmadığı çıktı ortaya.
Niye bunu söylüyorsun? Buyurun, çöpten kâğıt toplayanlar ve çöpten
aldığı yemeği yiyenler. Bunu arabayla giderken hepiniz
görüyorsunuz zaten. Bunlar görünür ama görünmezler; bunlar görünür ama
bunların sorunlarıyla kimse ilgilenmez. Biz, bunların
sorunlarıyla ilgileniyoruz, ilgilenmek zorundayız. Yürütme
organı ne yapıyor? Bunları görmüyor arkadaşlar. Niçin?
Beyler sarayda yaşıyor, sarayda hiçbir sorun yok. Ya, şuna ne
diyorsunuz? İşsizlik kuyrukları.
Bakınız, yürütme organına şu
soruyu sordum: Kaç yerde sınav açtınız? Kaç kişi
başvurdu iş bulmak için? Bu kadar basit bir soru, değil mi?
Aylardır bu soruya cevap alamıyoruz, gerçek işsiz
sayısı ortaya çıkacak, aylardır cevap alamıyoruz.
Sonra diyorsunuz ki: Bu yürütme organına güvenin. Hayır efendim; bu
yürütme organı, milletin parasını koruyamayan bir organdır,
milletin hakkını hukukunu savunamayan bir organdır. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu yürütme organı, binlerce
çocuğun yatağa aç girmesine yol açıyor, binlerce çocuğun.
Değerli arkadaşlarım, bugün Dünya
Yolsuzlukla Mücadele Günü. Ben Man Adasını
açıklamıştım. Neydi Man Adası? Şuydu: Türkiyede
vergi vermemek için Man Adasında şirket kuruyorsunuz 1 sterline;
sonra, alıyorsunuz, bu şirkete bir ticari firmayı
satıyorsunuz 15 milyon dolara. 1 sterlinlik şirket 15 milyon
dolarlık mal alıyor. Para nereye gidiyor? Para Türkiyede. Para,
dolar üzerinden hesap yaptığınız için, ödemeler dolar
üzerinden olduğu için önce referans bankaya gidiyor, Newyorkdaki bankaya
gidiyor, banka işlemi tamamlıyor, işlem tamamlandıktan
sonra Türkiyeye geliyor.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Mahkûm oldunuz
orada.
KEMAL KILIÇDARLOĞLU (Devamla) Biliyorum,
anlatacağım onları da.
SWIFT kayıtları, buna SWIFT kaydı
deniyor, yurt dışına paranın gitmesi ve orada işlem
görmesi. Referans bankada işlem gören SWIFT kaydı deniyor. Hiçbir
banka SWIFT kaydı sahtedir. demiyor, hiçbir banka Banka dekontu
sahtedir. de demiyor. Şu soruyu sorduk: Ne yapıldı? Dedi ki
Sayın Erdoğan: Burada bir ticari firma satışı var.
Sorduk: Hangi şirketi sattın? Hangi şirket satıldı?
Damat orada, oğlu orada, kardeşi orada, yeğen orada, hepsi
orada; nasıl oluyor bu? Nedir bu, biliyor musunuz? Dava açıldı,
önce haberlerle ilgili yasak kararı getirildi. Niye yasak kararı
getiriyorsunuz? Banka Bu sahtedir. demiyor; savcı inceledi, Sahtedir.
demiyor. SWIFT kaydı dolayısıyla yurt dışındaki
muhabir banka Sahtedir. demiyor. Bütün işlemler, adımın Kemal
olduğu gibi, doğru ama yayın yasağı geldi,
arkasından dava açıldı. Ne oldu biliyor musunuz? O davanın
düştüğü 3 mahkemenin hâkimi değiştirildi ve ben Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin en yüksek tazminatına mahkûm oldum ama ben kul
hakkını savunurum arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar) Dünyanın en zengin adamı olmasam bile,
varlıklı adamı olmasam bile, beş kuruşum olmasa bile,
boğazımdan aşağı haram lokma inmez, ben tüyü
bitmemiş yetimin hakkını sonuna kadar savunurum. (CHP
sıralarından alkışlar) Hiçbir mahkeme, hiçbir makam, tüyü
bitmemiş yetimin hakkını savunmamı elimden alamaz.
ARZU AYDIN (Bolu) Bolu Belediyesinde işten
atılan işçilerin hakkını da savunun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Neden, biliyor
musunuz? Nedeni şu: Kurumlar Vergisi Kanununun 30uncu maddesinin 7nci
bendi; açın, bakın. Vergi cennetlerinde ticari işlemlerden elde
edilen kârlar Türkiyeye geldiğinde vergilenmiyor ama yasama organı
dedi ki: Vergileyeceğiz. Vergileyeceğiz de ama paranın
geldiği vergi cennetlerini Bakanlar Kurulu yayınlayacak. Ne kadar?
Yüzde 30 vergileyeceğiz. dedi. Ne zaman? Kurumlar vergisi, 2006
arkadaşlar, şimdi 2019dayız. Bakanlar Kurulu bir türlü bu
listeyi yayınlamıyor. Gelen 15 milyon dolardan da beş kuruş
vergi almıyorsunuz. Elektrik düğmesine bastığı zaman 4
çeşit vergi ödüyor vatandaş, musluğu açtığın
zaman 5 çeşit vergi ödüyorsun, kefen bezi aldığın zaman
vergi ödüyorsun, su içtiğin zaman vergi veriyorsun, dolmuşa
bindiğin zaman vergi veriyorsun, ekmek aldığın zaman vergi
veriyorsun; 15 milyon dolar para gelecek, beş kuruş vergi vermeyeceksin
ve sen saraylarda oturacaksın ve ben buna itiraz etmeyeceğim. Ya,
Allah var ya, Allah var, kul hakkı var ya! (CHP sıralarından
alkışlar) Tazminata mahkûm edecek; etmezlerse namerttirler,
bakın, bir daha, etmezlerse namerttirler. Ben sonuna kadar savunacağım.
(CHP sıralarından alkışlar)
Şehitler ve gaziler var; 15 Temmuz şehit
yakınları ve gazileri
Arkadaşlar, para toplandı. Soruyoruz
ya, ne oldu bu para? Önce birbirlerine attılar sonra Tek Hazine
Hesabında
Tek Hazine Hesabı ne demek biliyor musunuz? Parayı
hazineye devrettik. demek. Hani şehitlerindi bu para?
Yakınlarınındı hani bu para?
Bakın, arkadaşlar önce vakfı
araştırdı, vakıf bulamadılar; sonra vakfı
kurdular zorlamamız üzerine; sonra baktık, vakfın adresi
yanlış. Dediler ki: Efendim, vakıf bu adreste. Gittik o
adrese, vakıf yok. Adresi nereden bulduk? Mahkeme kararıyla. Sonra
dediler ki: Mahkeme kararına yanlış girmiş, adres
başka bir yerde. İl müdürlüğünün üzerine bir branda çektiler
15 Temmuz Gaziler ve Şehitler Vakfı diye üstüne yazı
yazdılar. Ya, insanda biraz ahlak olur arkadaşlar!
Bakın, İnternethaber var, diyor ki: 310
milyon lira para var, toplandı, faize yatırdık, 338 milyon
oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Kılıçdaroğlu, ilave süre veriyorum.
Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - 2016-2019, üç
yılda elde edilen faiz 28.735 lira, üç yılda elde edilen faiz 28.735
lira. Ya, faiz yüzde 1 mi? Yani
şehidin sırtından geçinmek ne oluyor arkadaşlar, ne oluyor
Allah aşkına ya, ne oluyor yani? (CHP sıralarından
alkışlar) Ya, biz bunu sorduğumuz zaman
Biz değil
arkadaşlar, bunu önce sizin sormanız lazım. Niye siz
sormuyorsunuz?
Aynı şekilde, Beşiktaşta yine
bağış kampanyası
52 milyon toplandı. 52 milyon kaç
lira olmuş yetkilinin verdiği bilgiye göre? 58 milyon olmuş yani
6 milyon 233 lira faiz. Ya, arkadaşlar, 6 milyon 233 lira faiz. Ya, arkadaşlar, nasıl olur
bunlar? Ya, şehidin hakkı var ya! Ya, bu para nasıl
kullanılır?
Son, Sayın Başkan, Tank Palete
Bir soru
soracağım sadece, bir soru, sizin vicdanınıza seslenerek
bir soru soracağım sadece. Avrupanın en büyük tank palet
fabrikası, en büyük fabrikası. 20 milyar dolar değerinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Nerede?
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Sayın
Başkan, arkadaşlar merak ediyorlar, acaba lütfedip beş dakika
verebilir misiniz.
BAŞKAN Buyurun.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) - Bakın,
değerli arkadaşlar, tank ihalesi yapılıyor, eyvallah,
itirazımız yok. İlk ihale iptal ediliyor, eyvallah. 2nci ihale
açılıyor; 3 firma davet ediliyor, 1i kazanıyor, eyvallah.
İtiraz ettik mi? Etmedik. O firmaya olağanüstü imkânlar
sağladılar -Resmî Gazetede- gümrük muafiyeti, KDV muafiyeti,
kurumlar vergisi muafiyeti, ücretlerle ilgili vergiler muafiyeti, teknik eleman
kullanırsa onların ücretlerinin devlet tarafından
karşılanması; her şey verildi. Hiç itiraz ettik mi?
Hayır. İhaleyi alan firma birdenbire o kendisine tahsis edilen
alanı bıraktı, Tank Palet Fabrikası ona tahsis edildi. Soru
şu: İhaleyi açıyorsun; eyvallah. Şu cümle olursa ihale
sözleşmesinde hiç itirazım yok: İhaleyi kazanan firmaya
Sakaryadaki Tank Palet Fabrikasında yirmi beş yıl süreyle
üretim yapma hakkını vereceğiz. diye bir madde varsa hiç
itirazım yok. Böyle bir madde var mı? Yok. Niye yok?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Başkan, bir dakika
ekliyorum.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Hemen
bitiriyorum Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.
BAŞKAN Tamam.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Peki ben neye
itiraz ediyorum?
Bakın değerli arkadaşlar, Talip
Öztürk diye kim sormuştu? Sormuştum bu soruyu.
Bakın, savunma sanayisi toplantısında
olayı anlatan kişi ne anlatıyor: Liderimiz bana dedi ki:
-Erdoğanı kastediyor çünkü Erdoğanın himayesinde
yapılıyor bu toplantı, sarayda yapılıyor; BMCyi
nasıl aldığını söylüyor- 'Sen bu işin
altından kalkabilir misin?' Vallahi ne emrederseniz onu yaparım. Ama
buna gücüm yetmeyebilir. Katarla neredeyse tek millet iki devlet hâline
geldik. Katar devletini ve Silahlı Kuvvetlerini bana ortak ederseniz bu
işin altından kalkarız dedim. Sağ olsun, Sayın Emiri
aradı, o da kırmadı. BMCnin yüzde 50 eksi 1ini Katar ordusuna
sattım. Tek başına yapmak istemiyordum. Benim gibi deli bir Laz
ortak da önerdi -Erdoğan öneriyor- bana Sayın Cumhurbaşkanım,
onu da yanıma aldım. -Talip Öztürk- eşit bölüştük."
Bir Tank Palet Fabrikası başka bir
firmaya, ihalesiz, hangi kanuna göre verilir? Ben bunu soruyorum, başka
bir şey sormuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) Sadece bu da
değil, bu da değil değerli arkadaşlar, daha acı bir
şey var, daha acı bir şey var, değerli
arkadaşlarım. Bu Tank Palet Fabrikası, sonra bir anlaşma
imzalanır 21 Ağustos 2019da -bakın, siz bilmiyorsunuz, hepsini
biz biliyoruz- kâr garantili
Burada da garanti veriyorlar. Ne getirirsen
fatura, yüzde 12,5 kâr marjı uygulanıyor, zarar sıfır.
Devletin parasıyla yapıyor, ayrıca yüzde 20 avans ödemesi var.
Fabrikayı veriyorsun, kâr garantisi veriyorsun, bir de yüzde 20 avans
ödüyorsun; askerî sırların da tamamını veriyorsun
sözleşmeye göre. E, bunun adı nedir Allah aşkına? Ben
söylemeyeyim de siz söyleyin. Efendim, bütçede bunların hep birlikte
tartışılması lâzım. Bakın, bunların
hiçbirisinin bir partiyle ilgisi yoktur, tamamının Türkiyeyle ilgisi
vardır, Türkiyenin çıkarlarıyla ilgisi vardır.
Milliyetçiysek Tank Palete sahip çıktığımız zaman
milliyetçiyiz, ordumuza sahip çıktığımız zaman
milliyetçiyiz. (CHP sıralarından alkışlar) Bizim
düşüncemiz budur.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum
değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bostancı
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, İzmir Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun
129 sıra sayılı 2020 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 130
sıra sayılı 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin
tümü üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Sayın Genel Başkanın bütçeye
ilişkin değerlendirmesini seksen küsur dakikalık bir süre
içerisinde dinledik. Ben yanlış dinlemediysem, bu seksen küsur
dakikanın kırk dakikasını doğrudan doğruya
Cumhurbaşkanını eleştiriye ayırdı, kalan
kısmında da dolaylı olarak eleştirilerini sürdürdü; oysaki
konumuz bütçe; kendi takdiri tabii ama burada bütçeyi konuşurken gönül
isterdi ki -özellikle sürekli grubumuza dönüp konuştuğu için
söylüyorum- doğrudan doğruya bütçeye ilişkin
değerlendirmeleri dinleyebilsek, onları da dinledik muhakkak ama
dışarıda, başka mecralarda da zaten siyasetin malum dili
çerçevesinde yürüyebilecek polemiklerin burada zikredilmesini biraz
garipsediğimizi ifade etmek isterim.
VELİ AĞBABA (Malatya) Zoruna mı
gitti hoca?
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Cevap verme
oradan, ayıp be!
BAŞKAN Arkadaşlar, şu ana kadar,
usulüne göre söz alan her hatibi, kesmeden, herkes dinledi, lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) İkinci
olarak: Hazine ve Maliye Bakanı Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Hükûmetinin
bir Bakanı. Kendisinin kamusal işlerine ilişkin eleştiriler
yapmak tabii ki Sayın Genel Başkanın hakkıdır,
herkesin hakkıdır, sadece CHPlilerin değil ama sosyete damat
sözü kesinlikle uygun olmamıştır. Buna itiraz ettiğimizi,
bunun esasen Sayın Genel Başkan tarafından da tekrar
düşünüleceğini ümit etmek istediğimizi söylemek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
MURAT EMİR (Ankara) Bu kadar yolsuzluktan
rahatsız olmadınız mı Sayın Başkan?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Genel
Başkanın oturuyor orada, konuşma!
BAŞKAN Arkadaşlar...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Genel Başkan Meclisin iradesine ilişkin çok önemli vurgular
yaptı. Meclisin iradesi konusunda söylediği teorik sözlere kesinlikle
katılıyoruz. Burada, herhâlde, bütün siyasi partiler Meclisin
iradesinin önemi konusunda ortak bir kanaate sahipler fakat bütçe
görüşmeleri sırasında Sayın Cumhurbaşkanının
gelip bütçeyi sunmamasına ilişkin gerekçeyi ifade ederken Benim
kurşun askerlerim var, TBMMye gelmeme gerek yok. şeklindeki
değerlendirmeyi çok tuhaf bulduğumuzu ifade etmek isterim. Buradaki
milletvekilleri millet tarafından seçilmiş vekillerdir ve Sayın
Cumhurbaşkanının kurşun askerleri değil, yol
arkadaşlarıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Eminim ki Sayın Cumhurbaşkanı bütçeye gelebilir, 1 Ekimde
açılışa gelebilir ama Sayın Genel Başkan her zaman
gelebilir, programının yoğunluğu dolayısıyla
muhakkak- gelemiyor. Burada Kıymetli Grup Başkan Vekilleri ve
arkadaşlar görevlerini ifa ediyorlar.
Biz doğrusu buradaki arkadaşları hiç
Sayın Genel Başkanın kurşun askerleri olarak görmedik,
milletin seçtiği vekiller olarak gördük, o çerçevede baktık;
başka türlü bakmak da bizim aklımıza gelmez.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Kendi
partisi gibi görüyor!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) - Bir başka
husus, Cumhurbaşkanının bütçede gelip gelmemesine ilişkin
konu. Madde 62de Cumhurbaşkanı Yardımcısı ya da
görevlendirilen bir bakan tarafından bütçe sunulabilir. diyor. Biz bu
değişikliği de ortak yaptık, bunu da dikkatinize sunmak
isterim.
Sayın Genel Başkan gece yastığa
başımızı koyduğumuzda fakir fukarayı düşünüp
oy kullanmamızı söyledi. Şundan emin olsun, AK PARTİ Grubu
ama sadece AK PARTİ Grubu değil, buradaki bütün milletvekilleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen Sayın
Bostancı.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Böyle bir usul var
mı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) -
fikirleri
farklı da olsa, siyasi tutumları farklı da olsa, nihayetinde bu
müzakereleri sürdürürken, sadece geceleri başlarını
yastığa koyarken değil, gündüz burada mesai yaparken de bu
memleketin her bir ferdine ilişkin düşünerek davranıyorlar, o
çerçevede oy kullanıyorlar, karar veriyorlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Son olarak şu iki hususu bildirmek isterim:
Cumhurbaşkanının tarafsızlığı meselesi çok
konuşuldu. Anayasa Mahkemesi üyelerinin Cumhurbaşkanı
tarafından, partili Cumhurbaşkanı tarafından
atandığını ifade etti Sayın Genel Başkan.
Aynı Anayasa Mahkemesi üyeleri yani Sayın
Cumhurbaşkanının da atadığı üyeler,
akademisyenlerin bildirisine ilişkin farklı bir karar aldılar.
Yüksek mahkemelere atanan insanların kimliğinin muhakkak o
müktesebata uygun bir şekilde oluştuğunu ve o insanların
özerk bir iradesi olduğunu asla unutmamak gerekiyor.
Son olarak şunu söyleyeceğim, şu
Trump ve mektup meselesi: Türkiyenin onuru, Trumpa Washingtonda o mektubu
iade ederken 1 metre mesafeden yüzüne bakarak o iadenin
yapılmasıdır, Sayın Cumhurbaşkanı bunu yapmıştır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özkoç, buyurun.
3.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun,
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, saygılar
sunuyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Sayın Genel Başkan konuşmasını
yaparken rejim değişikliğinden bahsetti. Sayın sözcü diyor
ki: Sayın Cumhurbaşkanını bütçede eleştirdi. Rejim
değişmeden önce, her bütçede Maliye Bakanı burada bulunurdu,
şu gördüğünüz boş alanda bu cumhuriyetin Başbakanı ve
bakanları hazır olurdu. Onlar millet iradesiyle seçilen
insanlardı ve milleti temsil ediyorlardı ve bu rejim
değişikliğinin sonucunda, bugün burada Maliye Bakanı değil,
milleti temsil eden birisi değil, maalesef, devletin memuru Meclisi
bilgilendirmek durumunda kaldı. Sayın Genel Başkan bunu
eleştirmeseydi de neyi eleştirseydi?
Bugün ya AK PARTİnin Genel
Başkanısınızdır ya Türkiye Cumhuriyetinin
Cumhurbaşkanısınızdır. (CHP sıralarından
alkışlar) AK PARTİnin Genel Başkanıysanız AK
PARTİnin başına geçin, onun
başkanlığını yapın;
Cumhurbaşkanıysanız, o zaman cumhurun başında,
tarafsız, milletin Cumhurbaşkanlığını yapın.
Sayın Genel Başkan bunu söylemeyecek de neyi söyleyecekti?
AK PARTİ içerisinde, bu ülkenin
yetiştirdiği, okuttuğu, devlete ve millete faydalı
olmayı içtenlikle isteyen, yetişmiş çok insan varken, Türkiye
Cumhuriyetinde 82 milyondan eğer damadını getiriyor da mali
işlerin başına koyuyorsan Cumhuriyet Halk Partisinin Genel
Başkanı bunu söyler, eleştiridir, hakkıdır da. Bunu
kimse reddedemez. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Kaldı ki çok
sevdiğiniz, onun Orta Doğu Projesinde eş başkanı,
yardımcısı olduğunuz Amerika Birleşik Devletlerinin
Başkanıyla ilgili Amerikada benim damadım ile onun damadı
bir araya geldiler. diye söyleyen siz değil miydiniz? Canlı
yayında bunu siz söylemediniz mi? Sizin söylediğiniz bir şeyi
Cumhurbaşkanı söyleyince oluyor da Cumhuriyet Halk Partisinin Genel
Başkanı söyleyince olmuyor mu?
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Sayın Genel Başkanın yaklaşık seksen dakikalık
bir konuşmasını izledik; işsizlikten bahsetti, yoksulluktan
bahsetti, intiharlardan bahsetti, acıdan bahsetti, Türkiyede millîlik adına
devşirilen, peşkeş çekilen fabrikalardan bahsetti. Hiçbirine
alınmadınız da sadece Cumhurbaşkanına yapılan
eleştirilere mi alındınız? (CHP sıralarından
alkışlar) Bu memleketin yoksulu canınızı
acıtmadı, fukarası canınızı acıtmadı,
yolsuzluğu canınızı acıtmadı, millîleştirme
adına verilmiş peşkeş canınızı
acıtmadı da Cumhurbaşkanına yapılmış bir
eleştiri mi canınızı acıttı? Eğer böyleyse
biz milletten yana olmaya devam edeceğiz, siz saraydan yana olmaya devam
edin. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2020 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi (1/278) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı: 129) (Devam)
2.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277), 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Teklifine İlişkin Olarak Hazırlanan 2018
Yılı Genel Uygunluk Bildirimi ile 2018 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 189 Adet Kamu İdaresine Ait
Sayıştay Denetim Raporu, 2018 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporu ve 2018 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/871), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2018 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/881) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 130) (Devam)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk
konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Nurettin Canikli.
Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz kırk dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN
CANİKLİ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2020 bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum ve
emeği geçen bütün arkadaşlara da çok teşekkür ediyorum.
Bütçe gerçekten çok önemli, her açıdan önemli.
1050 sayılı eski Kanun vardı bütçeyi şiir gibi
tanımlayan yani harcamalara ve harcamaların yapılmasına
yetki veren, gelirlerin toplanmasına da yetkili kılan bir kanun.
Hatta eski, biraz Osmanlıca ifadelerle Devlet devair ve
müessesatının senevi varidat ve masarifi muhammenatını
gösteren ve bunların tatbik ve icrasına mezuniyet veren bir
kanundur. derdi, hiç unutmadım. Sonra 1050 sayılı Kanun
değişti, Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu geldi. Gerçekten öyle
ve bütçe yürütmeye harcama yetkisi verir, yürütme de verilen bu yetki
çerçevesinde harcamasını ifa eder çünkü yönetmek harcamak demektir,
yönetmeden harcama olmaz.
Şimdi, yalnız, aşağı
yukarı kırk elli yıldan beri şöyle bir uygulama var:
Personel harcamalarıyla alakalı ödeneküstü harcama yapılır.
Yani kırk elli yıldan beri bu uygulama vardır, sadece personel
harcamaları, personel giderleri için ödeneküstü harcama yapılır
ve bu ödeneküstü harcama kesin hesap kanunuyla tamamlama ödeneği olarak
Meclisten talep edilir. Biraz önce Sayın Kılıçdaroğlu
Sayıştayın ifadesini aynen aktardı yani Tamamlama ödeneği
konusunda takdir Meclisindir. diye. 63 milyar liralık bir ödeneküstü
harcamadan bahsetti, sanki olmayan bir para harcanmış ya da
yanlış yerlere harcanmış ve verilmeyen bir yetki
çerçevesinde bir para harcanmış gibi aktardı. Öyle değil.
Personel için harcanan para kırk elli yıldan beri devam eden bir
uygulama.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Hayır,
hayır, personel harcamalarından başka yere aktarılan
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Aynen
öyle, evet, kırk elli yıldan beri devam eden bir uygulama ve
tamamlama ödeneği yani personel harcaması nedeniyle o aşan
ödenek de kesin hesap kanunu çerçevesinde yetki olarak alınır ve
hukuki süreç yani Meclisin yetkilendirme süreci tamamlanır. Bu işin
bütün esası budur. Dolayısıyla açıklığa
kavuşturmak gerekir.
Şimdi, tabii, burada,
Cumhurbaşkanının yetkileriyle alakalı çok ciddi birtakım
tartışmalar gündeme geldi ve özellikle Cumhurbaşkanı izinli
olduğunda ya da herhangi bir şekilde yurt dışına
çıktığında ona vekâlet edecek olanın seçilmiş
biri olması gerekir, Meclis Başkanı olması gerekir
şeklinde biraz önce bir ifade ortaya konuldu. Burada, çok ciddi bir
mantıksal hata vardır. Hani, hep diyoruz ya yasama, yürütme erkleri
mutlaka ayrı olmalıdır; Meclis Başkanı yasama erkinin
başı, Cumhurbaşkanı yürütmenin başı. Dolayısıyla
siz Cumhurbaşkanlığına yasama organından herhangi
birine vekâlet veremezsiniz, o zaman birbirine karışmış
olur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu kadar basit
bir mantık hatasının yapılmasına gerçekten
şaşırdığımı, üzüldüğümü ifade etmek
istiyorum.
Biraz önce, aslında, Naci Bey söyledi ama ben
de vurgulamak istiyorum: Kolay olan Trumpa o mektubu elçilik kanalıyla ya
da postayla ya da başka bir şekilde göndermektir. Esas olan, yüzüne,
gözlerinin içine baka baka onu kabul etmediğinizi göstererek, önüne
koymaktır. Sayın Cumhurbaşkanımız da bunu
yapmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Şahidi var
mı, şahidi?
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
Şimdi biraz önce, yine bakın, FETÖ borsasından bahsedildi. Benim
anladığım şu: Sayın Kılıçdaroğlunun
elinde FETÖ borsasıyla ilgili bazı bilgiler var yani yine kendi
ifadesinden yola çıkarak söylüyorum: Sayın
Cumhurbaşkanımızın avukatları üzerinden FETÖ
borsası kurulduğu ve burada birtakım işlemler
yapıldığı şeklinde elinizde bilgiler, belgeler var,
öyle anladım ben. Peki Sayın Kılıçdaroğlu, cumhuriyet
başsavcılığına şikâyet ettiniz mi bunları?
Ben merak ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yani böyle bir şey varsa, birinin suç işlediğini
öğrenmişseniz, birinin kanunlara aykırı bir şekilde
davrandığını öğrenmişseniz eğer, ne
yaparsınız? Elbette konuşursunuz, söylersiniz ona bir şey
demiyorum ama gidersiniz, en temel vatandaşlık görevi olarak
cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunursunuz. Bu, en
temel vatandaşlık görevidir ama anladığım
kadarıyla böyle bir başvuru yok. Nedir bu şimdi?
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığında dosyası.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, böyle olmaz. Eğer hakikaten elinizde bilgi,
belge varsa -olabilir yani şikâyetiniz, şeyiniz olabilir-
götürürsünüz cumhuriyet başsavcılığına -ki
onların korunması da yok ayrıca, korunma kalkanına sahip
değiller, oradaki avukatlar, ismi geçenler kimse- ama öyle anlıyoruz
ki bu vatandaşlık görevini Sayın Kılıçdaroğlu
yapmamış, ihmal etmiş. Bu, büyük bir eksikliktir; temennimiz, en
kısa süre içerisinde bu eksiği tamamlayıp gereğini yerine
getirmesi.
Doğru, Sayın Kılıçdaroğlu,
hakikaten her gittiği yerde Türkiyede can ve mal güvenliği yok.
diyor. Bugün burada da söyledi, yurt dışına gittiği zaman
da söyledi, söylüyor, devamlı söylüyor ama güzel olan şu: Kimse
itibar etmiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Neden? Geçen yıl 45 milyon kişi geldi Türkiyeye Sayın
Kılıçdaroğlu. Eğer can ve mal güvenliği olmasa ya da o
konuda en ufak bir tereddüt olsa 45 milyon turist Türkiyeye gelmez. On
binlerce insan Türkiyeden konut satın alıyor, yurt
dışından, dünyanın her yerinden. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ve geçen yıl 561 bin kişi
sağlık hizmetlerinden faydalanmak için, sağlık hizmeti
satın almak için Türkiyeye geldi; Amerika, Almanya, İngiltere,
Fransa, bölge ülkeleri, hepsi. Kusura bakmayın, sizi kimse dinlemiyor
Sayın Kılıçdaroğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) İyi ki de dinlemiyor.
Bakın, çok ayrıntıya
girmeyeceğim. Yap-işlet bir finansman modelidir. Yine, kendi içinde
rekabet kuralları çerçevesinde yarıştırılır ve
ona göre ihale edilir, olay bu kadar basittir ve bütün bunların hepsi
Sayıştayın da incelemesine tabidir. Bakın, sadece hukukilik
açısından değil, biliyorsunuz 6085 sayılı Kanunla
2010 yılında değişiklik yapıldı ve orada
Sayıştaya inanılmaz yetkiler aktardık, Sayıştay
denetimi kapsamı dışında olan birçok kurum da
Sayıştay denetimi kapsamına alındı.
Hatırlarsınız, bu tarihten önce, mesela KİTler
Sayıştayın denetimine tabi değildi. Belki birçok kişi
bunu bilmez. Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu vardı
Başbakanlığa bağlı, onların denetçileri
tarafından denetlenirdi. Aynı şekilde belediyelerin iktisadi
işletmeleri de Sayıştayın denetimine tabi değildi.
Başkaları da var ve hepsi, bu 6085 sayılı Kanunla,
2010da, AK PARTİ tarafından
Bütün Meclis destek verdi ama sonuç
itibarıyla Meclisin çalıştırılmasından doğal
olarak AK PARTİ Grubu sorumludur yani en çok desteğe sahip olan grup
sorumludur. Dolayısıyla, 6085 sayılı Kanun 2010
yılında getirilerek Sayıştayın denetiminin önü
açılmıştır, bütün kurumlara teşmil edilmiştir.
Bu, yap-işlet-devret modeli için de geçerli. Sayıştay bütün bu
dosyaları didik didik etmiştir. Bulduğu bazı
eleştiriler vardır ama onlar da esasa müteallik eleştiriler
değil, onu da kamuoyuyla paylaşmıştır. Zaten sizler de
daha önceki Meclis oturumlarında bunları gündeme getirdiniz.
EYT konusu, burada da çok ayrıntıya
girmeyeceğim ama şunu söyleyeceğim sadece EYTyle ilgili:
İnsanlar, 8 Eylül 1999a kadar, prim ödeme sürelerini doldurduktan sonra,
yaş sınırı aranmaksızın emekli
olabiliyorlardı. Ne zamana kadar? 8 Eylül 1999a kadar. Bu tarihte 4447
sayılı Kanun çıktı ve prim ödeme gün
sayısını doldurmalarına rağmen, belli bir yaşa
kadar emekli olamama durumu ortaya çıktı. Ne zaman çıktı bu
kanun? Rahmetli Sayın Bülent Ecevit döneminde. Bu kanunu kim
olgunlaştırdı, kim hazırladı bu kanunu? Sayın
Kılıçdaroğlu; açıklamalarınız da var, sizin SSK
Genel Müdürü olduğunuz dönem Sayın Kılıçdaroğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Doğru
değil, yanlış bilgi veriyorsun! 2008de
çıkardığınız ABOyu anlat sen!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Evet,
evet. Bakın, kanunun hazırlanması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) ABOyu anlat,
2008deki ABOyu!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) 8 Eylül
1999da yasalaştı.
BAŞKAN Arkadaşlar, sayın hatibe
kadar böyle bir usul yoktu. Nereden çıktı bu?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Sayın Kılıçdaroğlunun yine açıklamaları var, çok
daha başka şeyler; onlara girmiyorum.
8 Eylül 1999da kanun çıktı ama onunla
ilgili
Bir kanun hazırlanırken onu kim hazırlar? Biraz önce
Sayın Kılıçdaroğlu da söyledi, ilgili bürokratlar
hazırlar. Hangi bürokratlar? SSK Genel Müdürlüğü bürokratları
hazırladı bu kanunu ve bu kanun aylar, yıllar öncesinden
hazırlandı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ha, şunu söyleyeyim: Yanlış
mıydı? Hayır, yanlış değildi, doğruydu,
doğru bir kanundu; ona itirazım yok Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İzmir) Emekliydim,
emekli.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Yanlış olan şu: O zaman çıkardığınız
kanunu şimdi yerden yere vuruyorsunuz ve onun üzerinden algı
oluşturmaya çalışıyorsunuz
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Genel Başkan
emekliydi o zaman; yoktu, yok!
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın
Genel Başkan görevde değildi o zaman!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
insanların
duygularını suistimal ediyorsunuz; yanlış olan bu,
itirazımız ona. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Görevde
değildi, yanlış söylüyorsun!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Emekliydi, emekli,
yoktu o zaman. Bilerek konuş!
BAŞKAN Arkadaşlar, herkes saygıyla
dinledi kürsüdeki hatibi. Ne oluyor böyle?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Hep
yanlış bilgi veriyorsunuz!
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Başkanım, biz onların hatibini dinledik.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ben hiç
kimseye hakaret etmiyorum, etmem zaten yani düşüncelerimi, kanaatlerimi
olduğu gibi aktarıyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ama emekliydi o
zaman!
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Sayın
Canikli, emekliydi, emekli!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Elbette
o konuyu da kabul edersiniz, etmezsiniz; takdir sizin.
Değerli arkadaşlar, Tank Palet
Fabrikası, tanklarımızın, ALTAY
tanklarımızın üretimi için -bakın, altını
çiziyorum- münhasıran ALTAY tanklarının üretimi için tahsis
edilmiştir, hepsi o, başka bir şey değil. Yani ne mülkiyet
devri söz konusudur ne de başka bir şey. Ücreti mukabilinde, bedeli
mukabilinde
Rakamı da biliyorum ama burada açıklamam doğru
olmaz, rakamı da biliyorum. (CHP sıralarından Açıkla,
açıkla sesleri)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Niye
açıklamıyorsun, neden? Açıkla.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Askerî
bir bilgi olduğu için açıklamam.
Fabrikanın kullanılması hâlinde saat
başı ödenmesi gereken ücreti de biliyorum ve dünya
standartlarının da bir hayli üzerinde.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Söyle, söyle.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ne bir
peşkeş söz konusudur ne de bu anlama gelebilecek bir durum söz
konusudur kesinlikle. Para sağlıyor firma ve ALTAY tankının
üretimi için yapılıyor, başka bir şey için değil.
ALTAY tankına da ihtiyacımız var, ALTAY tankına da ihtiyacımız
var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Epeyden beri
ihtiyacımız var. Neden? Çünkü Almanlardan
aldığımız ya da başka ülkelerden
aldığımız tankları
Gerçi son operasyonlarda
vermediler de artık vermiyorlar, satmıyorlar. Eskileri de orada
kullanamazsınız, operasyonlarda kullanamazsınız. diye
bloke etmeye çalışıyorlar; başkaları için de geçerli.
Dolayısıyla burada herhangi bir yanlış durum söz konusu
değil.
Son olarak, Man Adası davasına gelmek
istiyorum. Mahkemeyi neden kaybettiniz Sayın Kılıçdaroğlu?
Şunun için kaybettiniz
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İzmir) Üst mahkeme
bozdu.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ben izah
edeyim, siz de biliyorsunuz zaten. Dediniz ki: Yurt dışına para
transferi var. Onun üzerine kurulu sistem ya da sizin suçlamanız, yurt
dışına para transferi üzerine kurulu. Ama yurt
dışına hiçbir para transferi olmadığı, bu
SWIFTlerin yurt içi hareketler olduğu anlaşıldı,
doğru mu Sayın Kılıçdaroğlu? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İzmir) Hayır.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Hayır, hayır.
Mahkeme bozdu, mahkeme.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Biliyorum dosyayı, siz de biliyorsunuz, benden daha iyi biliyorsunuz,
benden daha iyi biliyorsunuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Hayır, doğruyu
söyleyin.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Bank of New
Yorka para gitti mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Yapmayın, yapmayın, burada her şeyiyle doğruları
söylemek lazım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) BoNYe para
gitti mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Aslında, bunlar benim programımda yoktu.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Üstat,
bilmiyorsun, bilmiyorsun. Para Bank of New Yorka gitti mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Aslında sonda söyleyeceğim bir konu var, onu en başa almak
istiyorum, Kanal İstanbul meselesi. Onunla bağlantılı
olduğu için söylüyorum, boğazlar meselesi.
Biliyorsunuz, boğazların şu andaki
statüsü 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesiyle kayıt
altına alınmıştır, belirlenmiştir. Bu
anlaşmaya göre, Türkiye, boğazlarından geçecek ticari gemilere
hiçbir müdahalede bulunamaz, serbestçe geçerler. Hiçbir müdahale, bakın,
ticari gemilere en ufak bir müdahale yok ve ayrıca herhangi bir ücret de
talep edemez. Anlaşma bu, 1936 yılında yapılan Montrö
Boğazlar Sözleşmesi. O tarihte yılda toplam 12-13 bin gemi
geçiyordu, bugün 50 bini aşmış durumda. 13 bin tane tanker geçiyor
İstanbul Boğazından. Bu 13 bin tanker de patlayıcı,
yanıcı, sıkıntılı, bomba gibi
kullanılabilecek ya da bomba etkisi yapabilecek ürünler taşıyor,
13 bin. Hatırlayın, geçtiğimiz yıllarda İstanbulu
gerçekten korkutan, hatta bazı yerlerde binaların
camlarının kırılmasına neden olan kazalar ve
patlamalar oldu ve günlerce o kazalarda İstanbul Boğazında,
İstanbulun açıklarında petrol yandı. Sayısız
örnekleri var, ben bunlarda ayrıntıya girecek değilim.
İstanbul büyük tehlike altında. Her bir gemi -bu bahsettiğim
tanker- bir bomba, kimyasal da var üzerinde, nükleer de var, hiçbir müdahalemiz
yok, hatta kılavuz kaptan almak zorunda bile değiller çünkü
anlaşma öyle, uluslararası bir anlaşma ve şimdi bunun
sürdürülme imkânı yok arkadaşlar, bunun sürdürülme imkânı yok.
İstanbul tehdit altında, İstanbul. İstanbul gerçekten her
gün Acaba, bugün olacak mı, olmayacak mı? diye diken üzerinde. Bu
işten anlayanlar bunu biliyor, takip ediyor ve yüreğimiz ağzımıza
geliyor. Şimdi, ne yapmaya çalışıyoruz? İstanbulu bu
tehlikeden kurtarmamız gerekiyor. Bunun da yolu Kanal İstanbul ve
Kanal İstanbul inşa edildiğinde Montrö Boğazlar
Sözleşmesi orası için geçerli değil yani oradan geçecek
gemilerden ücret alacağız, evet, aynen öyle, ücret
alacağız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ve biz şu anda güvenlik nedeniyle boğazları kapatabiliriz ama
gerçekçi bir şey olmaz, bütün ülkeler ayağa kalkar çünkü 50 bin gemi
geçiyor, alternatif bir öneri getirmeden, alternatif bir model sunmadan kapatamazsınız.
Alternatifi de nedir? Kanal İstanbuldur, evet, Kanal İstanbul
inşa edilecek.
Şimdi, bazı ülkeler rahatsız,
özellikle gemisi çok olan Kıbrıs Rum bandıralı gemiler çok
fazla, Yunan bandıralı gemiler, evet, çok fazla, aynen öyle. Geçen
ben trafiğe baktım, rakamlara bir baktım, büyük
çoğunluğunu bu bandıralı gemiler oluşturuyor
arkadaşlar. Bunlar rahatsız çünkü şu anda hiçbir kontrole tabi
olmaksızın, hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın
bir ücret ödemeden geçiyorlar.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) Gemicikleri
olanlar da rahatsız!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Tehlike,
İstanbulun tehlikesi. Tehlike, Türkiye'nin tehlikesi. Şimdi, bunlar
rahatsız, her yerde bağırıyorlar, belki takip
ediyorsunuzdur. Bağırmaları normal çünkü daha önce para
ödemiyorlardı, şimdi, toplam olarak 6 milyar dolar para ödeyecekler,
6 milyar dolar. Onların bağırmalarını anlıyoruz,
onların karşı çıkmalarını anlıyoruz da
bazı arkadaşlar neden karşı çıkıyor onu
anlamıyoruz değerli arkadaşlar, neden? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Onlara ne oluyor?
Bakın, şunu da söyleyeyim: Eğer
tartışma, yap-işlet-devret modeli çerçevesinde burayı
yapacak olanın çünkü böyle iddialar da var- kanalın etrafında
birtakım imtiyaz alanları, haklar kazanıp orada, oranın yer
altı kaynaklarını elde etmesi, milletin malını elde
etmesi ve haksız kazanç sağlaması gibi bir durum veya iddia söz
konusuysa, rahat olun, devlet tarafından yapılabilir. Bakın, çok
net bir şey söylüyorum: Yap-işlete gerek yok, finansmanı
bulunduktan sonra devlet tarafından yapılabilir. Aslında böyle
bir tehlike yok ama sırf algı oluşturmak için söyleniyor. Ama
onların elinden bu silahı da almak için rahatlıkla devlet
tarafından yapılabilir, hiçbir problem de olmaz ve oradan geçen
gemiler çatır çatır Türkiyeye... Çünkü orası bizim
egemenliğimizde, boğazlar da bizim egemenliğimizde, o kadar
tehditle karşı karşıyayız ama hiçbir ücret
alamıyoruz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Alıyoruz ya, belge
var.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Dolayısıyla burada yapılması gereken, kesinlikle bu projeye
destek vermektir. Öyle Ben yaptırmam, efendim, buna izin vermem. gibi
tehditvari açıklamaların hiçbir geçerliliği yoktur; bu proje,
Allahın izniyle yapılacak ve millete hizmet etmeye devam edecek. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, hükûmetler
politikalarını, hedeflerini bütçeler yoluyla hayata geçirir çünkü her
yıl, oluşturulan millî gelirin yaklaşık yüzde 30u bütçeler
yoluyla toplanır ve yeniden dağıtılır.
Dolayısıyla, hükûmetler, politikalarını, sosyal politikalarını,
ekonomi politikalarını bütçe yoluyla realize eder, hayata geçirir.
Ekonomide temel hedef nedir? Temel hedef,
refahın yükseltilmesi, üretilen mal ve hizmetlerin
artırılması ve artırılan bu mal ve hizmetlerin daha
adil bir şekilde dağıtılması; ekonomide temel hedef
budur. Dolayısıyla her şey ayrıntıda
konuşulabilir, edilebilir ama esas araştırılması
gereken, esas irdelenmesi gereken, analiz edilmesi gereken budur.
AK PARTİ olarak bugüne kadarki 18inci
bütçemiz. Geçen 17 bütçe içerisinde ne oldu? Bu hedeflere yaklaşma
konusunda neredesiniz? Bu hedeflere ne kadar ulaşılabildi, ne kadar
ulaşılamadı? Bunların değerlendirilmesi, analiz
edilmesi gerekiyor. Yani gerçekten, Türkiye, refah seviyesini, hükûmetlerden
beklenen bu hedefi bu anlamda yerine getirebildi mi, bu amaca ulaşabildi
mi?
Refahın unsurları nedir? Refahın
unsurları oturduğumuz evdir, kullandığımız
arabadır, yediklerimiz içtiklerimiz, gezdiklerimiz, her neyse; bütün
bunlardır. Öyle değil mi? Refahın unsurları bunlar.
Dolayısıyla, hani biz, son on yedi yılda çok ciddi anlamda reel
olarak millî gelir 3 kat artmıştır yani 236 milyar dolardan 789
milyar dolara çıkmıştır -net, tartışmasız-
kişi başına düşen millî gelir 3.400 dolardan 10 bin
doları aşmıştır, diyoruz ama insanlar bunu çok fazla
somutlaştıramıyor, canlandıramıyor. Nedir bu yani ne
anlama geliyor? Tamam, artmış, etmiş ama ne anlama geliyor? Bu
eleştiriler geliyor, doğrudur, haklıdır bu
eleştiriler. Onun için, bizim yapmamız gereken de bunu ete
kemiğe büründürmek, somutlaştırmak.
Peki, refahın unsurları nedir?
Refahın unsurları biraz önce saydığım
unsurlardır. Refahın en önemli unsurlarından bir tanesi konut
sahibi olmaktır. Türk milleti de konutu sever, hatta dünyada mekân,
ahirette iman olarak sloganlaştırır. Dolayısıyla
konut açısından bakıldığında, on yedi yılda
10 milyonun üzerinde konut üretilmiş ve satılmış yani on
yedi yılda 10 milyon aile Türkiyede konut sahibi olmuş; somut, net.
Bakın etrafınıza, konuşun, herkesi görürsünüz; on yedi
yılda 10 milyon konut. Bu ne anlama geliyor? İnsanların
refahı -ki refahın en önemli, en belirgin, en baskın unsuru bir
ev sahibi olmaktır- açısından bakıldığında,
bu anlamda, 10 milyon ailenin refahı yükseltilecek şekilde ev sahibi
yapılmıştır.
İkincisi: Taşıt; otomobil ve hafif
ticari taşıt, onlar da otomobil gibi kullanılıyor. On yedi
yılda insanımız, vatandaşımız 11 milyon 800 bin
adet taşıt satın almış, refahını bu kadar
artırmış. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Devam edelim yani refahın unsurlarına,
bakın, somutlaştırmamız gerekiyor. Konutların da
önemli bir bölümü orta ve alt gelir grubunda bulunan insanların satın
alabileceği standartta, kulvarda olan konutlar. Lüks konut oranı
yüzde 7- yüzde 8 civarında, onun dışındakilerin tamamı
orta ve alt gelir grubunda bulunan vatandaşlarımızın
satın aldığı konutlar.
Şimdi, bakın, akıllı cihazlar
yani bilgisayar, tablet, cep telefonu vesaire
İnsanımız bunu da
seviyor. On yedi yılda 197 milyon adet akıllı cihaz
satılmış, insanlar bunu almış ve kullanmış,
satın almış.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Bedava
dağıtıyorlar(!)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Yani
refahın bir unsuru, evet, bu da özellikle gelişen teknolojiyle
refahın önemli göstergelerinden bir tanesi. Bilmiyorum, hayal edilebiliyor
mu, on yedi yılda 197 milyon adet ete kemiğe bürünmüş,
almış, satın almış, satın alabilmiş,
satın alabilecek geliri elde etmiş ve bunları
kullanmış.
103 milyon tane beyaz eşya tüketmiş
insanımız, 103 milyon adet. Yani şöyle saymaya
kalkışsanız herhâlde bir ayda sayamazsınız, 103 milyon
adet beyaz eşyayı vatandaşımız almış,
kullanmış. Hepsi var, ayrıntıya girmeyeceğim.
AHMET TUNCAY ÖZKAN (İzmir) 26 milyon
icralık var!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Yediklerimize bakalım: On yedi yılda kişi başına
tüketilen kırmızı etin miktarı 8 kilodan 12 kiloya
çıkmış. Evet yani olmaz olur mu bunun refahla ilgisi? Hep
bunları konuşuyoruz. Kişi başı kırmızı
et tüketimi 8 kilodan 12 kiloya çıkmış. Aynı şekilde,
beyaz et tüketimi 9 kilodan 19 kiloya çıkmış. Yani refah budur
işte; giydiğimizdir, oturduğumuzdur,
kullandığımızdır, aldığımız
taşıtlardır.
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) Siz
yemişsiniz!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Diğer bütün ürünler için geçerli, ben sadece iki tanesinin örneğini
verdim. Yani zeytinde, zeytinyağında, sütte, çayda -neyse yani
hepsinde çok ciddi tüketim olarak söylüyorum, tüketim olarak- çikolatadan tutun
dondurmaya kadar, aynı şekilde, elektrikte, doğal gazda,
akaryakıtta, ayakkabıdan tutun bütün giyim eşyalarında reel
olarak kişi başına tüketim katbekat artmış.
Bir de hizmetlere bakalım. Yani refahın
iki önemli unsurundan biri sağlık hizmeti, biri eğitim hizmeti.
Olmazsa olmaz refahı tamamlayan önemli faktörlerden bir tanesi de
sağlık hizmeti. Sağlık hizmetinin kalitesi,
alınması ya da alınamaması ya da eğitimin kalitesi,
seviyesi yine refah seviyesini belirleyen önemli unsurlardandır.
Bakın, poliklinikte bakılan hasta sayısı yıllık
209 milyondan 800 milyona çıkmış. Yılda şu anda
Türkiyede 800 milyon hasta bakılıyor, 800 milyon; 209 milyondan
gelmiş buralara. Ameliyat sayısı da 3 milyondan 15 milyona
çıkmış. Şimdi, belki bazıları Ya, milleti hasta
ettiniz. diyecek, ben biliyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hasta
etmişsiniz milleti.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Hayır, öyle değil. Herkes bilir, Sayın Kılıçdaroğlu
da çok iyi bilir; önceki dönemlerde -işte, 1990lı yıllar,
neyse- eğer acilse hasta, ameliyat günü için altı ay sonraya gün
verilirdi, acil değilse bir yıldan sonraya gün verilirdi ve hasta
zaten altı ay geçmeden de rahmetli olurdu. Bunları yaşadık,
o günkü gazeteleri açın bakın; hayal anlatmıyorum, açın
bakın o günkü gazeteleri, buna benzer dramatik olaylarla doludur.
Dolayısıyla, millet ulaşamıyordu. Acil, hemen ameliyat
olman gerekir. diyor doktor, altı ay sonraya gün veriliyordu. Böyle bir
sistemden şu anda gerçekten dünyanın en kaliteli sağlık
sistemlerinden bir tanesi kurulmuş vaziyette. Bunu sadece biz
söylemiyoruz, bütün dünya söylüyor, değerli arkadaşlar, bütün dünya
söylüyor.
Bir de şu bilgiyi vereyim onunla alakalı:
Yine 1990lı yıllarda sağlık hizmeti 5,5 milyon metrekare
kapalı alanda veriliyordu ki bu binaların da büyük bölümünde
sıkıntılar vardı. Şimdi 25,5 milyon metrekarelik,
beş yıldızlı otel standartlarında kapalı
alanlarda bu hizmet verilmeye çalışılıyor, onun için
diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu sadece
biz söylemiyoruz, bütün dünya söylüyor. Nasıl söylüyor? Arkadaşlar,
geçen yıl Türkiyeye sağlık hizmeti satın almak için gelen
546 bin yabancı uyruklu insan var, 546 bin, geometrik olarak da
artıyor. Her yerden gelen var, Doğu Avrupa, bölgemiz, Orta Doğu,
İran, Irak ve Amerika, İngiltere, Fransa
ENGİN ALTAY (İstanbul) Saç ektiriyorlar.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Hayır, ona da geleceğim.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Yabancılara var, Türkiyeliye yok.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Belki
garip gelecek ama büyük çoğunluğu ne, biliyor musunuz? Açık kalp
ameliyatı dâhil sofistike operasyonlar için geliyorlar. Yani
açıkçası, ben bu araştırmayı yaparken bende de kalan
şey, genelde işte saç ektirmek, kadınlar güzelleşmek için,
onlar var; öyle değil.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Kaç kişi
Amerikaya gitmiş buradan, söyleyeceğim biraz sonra. Buradan
Amerikaya kaç kişi gitti?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Yani
sadece ucuz olduğu için hiç kimse sağlık hizmeti almak için bir
ülkeye gitmez yani canını emanet etmez, açık kalp ameliyatı
olmaz. Hem dünyanın en kaliteli sağlık hizmetlerinden birini
veriyoruz hem de rekabetçi fiyatla veriyoruz. İşte bu dönüşüm
nedeniyle önümüzdeki
Şunu da söyleyeyim: Normal turist Türkiyeye
geldiğinde 700-750 dolar civarında para bırakıyor, bunlar
ortalama 3.000-3.500 dolar para bırakıyor. Onun için
başladık zaten- çok özel teşviklerle bu alanı
Zaten,
kendiliğinden gelişiyor yani biz bir şey yapmıyoruz. Onunla
direkt bağlantılı değil ama aynı şekilde, dizi film
ihracı; evet, 2019da 500 milyon dolar bekliyoruz değerli
arkadaşlar, 500 milyon dolar. Öyle oturduğunuz yerde bunlar olmuyor.
Yani önceki dönemlerde bu rakamlar sıfır. Sağlık hizmeti
almak için dünyanın her yerinden insanlar geliyor ve gelmeye devam edecek.
Eğitim hizmeti; bu da refahın önemli
unsurlarından bir tanesi, çocuklarımızın kaliteli bir
eğitim alması açısından son derece önemli. En can
alıcı rakamı vereyim: Derslik başına düşen
öğrenci sayısı 36,1den bugün 23,4e düşmüştür,
başka bir sözle izaha gerek var mı arkadaşlar? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bakın, öğretim
elemanı sayısı 631 binden 1 milyon 104 bin 109a
çıkmıştır.
ÖZKAN YALIM (Uşak) İki yıllık
adamları öğretim üyesi yaptınız ya.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Evet,
aynen böyle, rakam burada işte, devletin resmî rakamları. Yani
kabullenmekte zorlandığınızı tahmin ediyorum ama
dolayısıyla üniversitede eğitim gören
Bu da önemli yani refah
seviyesini belirleyen unsurlardan bir tanesi, insanların üniversiteye
gitme seviyesi, 2 milyondan 7 milyona çıkmış, 7 milyona.
İsteyen herkes üniversiteye gidiyor. Bir zamanlar bunlar
söylendiğinde hayalcilikle suçlanmıştı bazı
siyasetçiler geçmişte.
Biraz da eğlenceye, başka şeylere
bakalım. Tabii, refahın unsurları sadece ev, giyme, yeme içme
değil.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Bu millet
zenginlikten intihar ediyor!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Bakın, toplam sinema seyirci sayısı 23,5 milyondan, 2018de, 70
milyona çıkmış değerli arkadaşlar.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bravo (!)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Evet,
evet. Tiyatro seyirci sayısı 1 milyondan 1 milyon 800 bine
çıkmış. 8,7 milyon kişi iç hatlarda hava yolunu
kullanırken -8,7 milyon- bugün bir yılda 113 milyon insan hava yolunu
kullanıyor, refah bu işte. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ve o 11 milyon 800 bin aracı da son derece konforlu
yollarda, mükemmel otobanlarda hakikaten muhteşem manzaralar
eşliğinde kullanıyor; refah bu işte. Sinemasıyla,
sağlığıyla, yediğiyle, içtiğiyle, giydiğiyle
refah bu, ne derseniz deyin.
FEHMİ ALPAY ÖZALAN (İzmir) Spora da gel
Başkanım, spora.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Evet,
dolayısıyla Türkiye bu dönüşümü gerçek anlamıyla
yaşamıştır.
Şimdi, belki bazılarının
hoşuna gitmeyecek olan bir şeyi söyleyeyim: Uluslararası insani
yardım. Bu da refahın önemli unsurlarından bir tanesi, en
azından ben öyle düşünüyorum. 8,07 milyar dolarlık dış
yardımla 2017de ve 2018de Türkiye dünyada nominal olarak -millî gelir
kıyaslaması olmaksızın- en yüksek dış yardım
yapan ülke. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunun
refahla ne ilgisi var? Refahla ilgisi şu: Bir zamanlar bu ülkenin
Başbakanı 1 tanker petrolü kredili olarak alamamıştı.
Bakın, 1 tanker petrolü kredili olarak alamamıştı ya da
IMFden -artık duvara toslandığı için- 200-300 milyon dolar
kredi alabilmek için o güne kadar savunduğu bütün ilkeleri ayaklar
altına alınan bir dönemden
Bugün dünyada ihtiyacı olan
milletlere, topluluklara, ülkelere Türkiye her sene 8,07 milyar dolar
yardım ediyor, dünyada 1 numara. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bu, sadece devletin yaptığı yardım
değil, bütün sivil toplum örgütleri, Kızılayıyla,
Diyanetiyle ve kişilerin yaptığı yardımların
toplamı yani millet olarak, halk olarak. Ha, devletin yaptığı
yardım fazla değil, onu söyleyeyim bakın. Esas burada bu rakama
dâhil olan, milletin kendisinin yaptığı yardımdır;
kendi bağışladığı, kendi gönderdiği
paralardır esas rakamı oluşturan ve sivil toplum örgütleri
vasıtasıyla gönderdiği paralardır. Yani efendim, işte
Türkiyedeki açlara bakmıyorsunuz, onlara gönderiyorsunuz. diyenlere bu
anlamda söylüyorum, bunların büyük çoğunluğunu bu millet
gönderiyor, Türk milleti; Türk milletinin en önemli özelliklerinden bir tanesi
bu işte, evet. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şehitlerinki
nerede, şehitlerinki?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Şehitlerin parası, iyi hatırlattınız, teşekkür
ediyorum. Ne dediniz önce Şehitlerin parasını yediniz.
dediniz, öyle değil mi, bunları da söylediniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Nerede? dedim,
Nerede? dedim.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ne oldu
şimdi; para duruyor, para duruyor, hesapta duruyor, hesapta duruyor,
devletin kayıtlarında duruyor; ne oldu? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Yediniz; yediniz,
yediniz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Yani
gerçekten, bu şekilde...
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hani nerede?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Yediniz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Refahın unsurlarından bir tanesi -az daha unutuyordum- güvenlik; öyle
değil mi, güvenlik yani devletin en temel görevi de vatandaşın
can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Sayın
Kılıçdaroğluyla aynı düşünmüyoruz. Ama güvenlik
noktasında da gerçekten önemli, muhteşem gelişmeler söz
konusudur. Nedir bu? Bugün, 780 bin kilometrekareye Türkiye Cumhuriyetinin her
vatandaşı rahatlıkla girebiliyor, ziyaret edebiliyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Cumhurbaşkanı niye rahat gidemiyor? Cumhurbaşkanı niye
rahat gidemiyor, 3 bin korumayla gidiyor. Meclise bin korumayla geliyor.
BAŞKAN Sayın Altay...
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Yani
bugün Tuncelinin dağlarında şenlikler yapılıyor,
Hakkârinin yaylalarında şenlikler yapılıyor; uçurtma
şenlikleri yapılıyor, isteyen gidip görebilir. Sadece orası
değil, 780 bin kilometrekarenin tamamı güven içerisinde, her Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı bu topraklarda istediği gibi gezebiliyor,
istediği gibi hayatını idame ettirebiliyor.
Şimdi, gelir dağılımıyla
ilgili Lütfi Bey açıklayacak ama- yoksullukla ilgili kısa bir
açıklama yapmak istiyorum. Tabii, çok konuşuluyor yoksulluk
olayı. Yani nedir, trend nasıldır, nereden geldik, nereye gidiyoruz?
Bir analiz yapılırken mutlaka bir yerle, bir dönemle bir
karşılaştırma yapmak gerekiyor, başlı
başına bir rakamı alıp söylemenin çok fazla bir anlamı
yok.
Uluslararası alanda kullanılan rakamlar da
günlük dolar bazlı tüketim rakamlarıdır; 1 dolar var, 2,15 dolar
var, bir de 4,3 dolar var. 1 ve 2yi bırakın, orada Türkiye o
aşamayı geçti. 4,3 doların altında tüketim yapan.
şeklinde yoksulluğun tanımı, uluslararası kategorize
etmek gerekirse bu şekilde tanımlanır. Yani bu bizim
belirlediğimiz bir rakam değil, 4,3 dolar günlük. Bu açıdan
bakıldığında, on yedi yılda günlük 4,3 doların
altında tüketen 19 milyon 500 bin kişi bugün 1 milyon 100 bin
kişiye düştü; bugün değil, daha doğrusu 2015 rakamları
en son. Ondan sonra, TÜİK bu seriyi izlemeyi zaten bıraktı.
Neden bıraktı? Çünkü artık Türkiye bu kulvardan çıktı.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Sıfırladı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Evet,
aynen öyle, sıfırladığı için. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Daha fotoğraflar
var Sayın Başkanım. Fotoğraflar var daha,
fotoğrafları göstermediniz.
BAŞKAN Sayın Grup Başkan Vekili,
lütfen, hatibin sözünü kesmeyin.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Tam
bununla bağlantılı, tam da bugün yayınlandı bütün bu
konuşmaların üzerine. Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı tarafından bugün İnsani Gelişme Raporu
yayınlandı, 2018 dâhil. Orada yolsuzluk, hepsi var, bütün kriterleri
esas alan, son derece komple bir rapor, böyle bir sistem. Ne diyor biliyor
musunuz? Türkiye 189 ülke arasında 59uncu sıraya yükseliyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye ilk defa Çok
yüksek insani gelişme kategorisine girmiş oluyor, ilk kez giriyor.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) İlk kez giriyor
Başkanım.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Bakın, bu raporu biz yayınlamadık, bir şey yapsak bir ton
laf söylersiniz. Birleşmiş Milletler tarafından
yayınlanıyor, bizimle hiçbir alakası yok, uzaktan yakından
alakamız yok.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ya, 3üncü
değil, 59uncu.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Türkiye
ilk defa bu anlamda içinde yoksulluğun da, yoksulluk kriterinin de
olduğu bu kategoride süper lige çıkıyor, süper lige
çıkmış oldu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Arkadaşlar, hep beraber çıktık, hep
beraber çıktık.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Ya Nurettin
Bey, 59; 3 değil.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Yani
sevinebilirsiniz, bu, sadece benim, onun değil, tüm
arkadaşlarımızın, tüm arkadaşlarımızın.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir de
şu faiz konusuna değinildi; girmem gerekiyor. Yanlış
hatırlamıyorsam, Sayın Kılıçdaroğlu Faize
saniyede 596 dolar ödeniyor. dedi. Doğru olduğunu varsayalım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkanım,
vatandaş bana mesaj atmış Bir gram et bulamıyoruz. diye.
Nasıl iş bu?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bugün
eğer on yedi yıl önceki faizlerin ulaştığı seviye
yani bütçe içerisindeki payı aynen korunmuş olsaydı, aynen
korunmuş olsaydı arkadaşlar, bakın
MAHMUT TANAL (İstanbul) Mesaj
atmış, Bir gram et bulamıyoruz. diyor.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - Bir tek sana
gelmiş galiba!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ki
1990lı yıllarda bütçe harcamalarının yaklaşık
yüzde 40ı faize ödenir hâle gelmişti, 1990lı yıllarda,
devraldığımızda aşağı yukarı bu rakam
yüzde 42; 1990lı yıllarda ulaştığı rakam bu yani
100 liralık faizin 42 lirası faiz geliri elde edenlere
aktarılıyor arkadaşlar. 2019 bütçesinde bu rakam, oran ne kadar?
Yüzde 10, yüzde 10. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bunun anlamı şu: Eğer on yedi yılda bu alanda hiçbir
iyileşme ve kötüleşme olmamış olsaydı 2019 bütçesinin
yüzde 42si faiz giderine aktarılacaktı, faize
aktarılacaktı. Faiz gelirini kim elde ediyor? Para babaları,
zenginler, ağalar.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) O
zamanlar saniyede 2.500e çıkarıyorlardı.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) 403
milyar lira aktarılacaktı değerli arkadaşlar, eğer
aynı oran, dediğim gibi yani ne bir iyileşme olsun ne bir
kötüleşme
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Evet, evet.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
Şimdi, grafik de burada, onu da madem şey yaptık
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yüzde 10u gerçek
dışı söyledin, yüzde 17.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Vallahi,
1999da iktidar olan
diyeceksin yani ne diyeyim!
BAŞKAN Arkadaşlar, iyi de bütün
hatipleri dinledi herkes.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Arkadaşlar, bakın, faizin bütçe içerisindeki payını
gösteriyor; en yüksek olduğu tarih de 1990lı yılların
sonu, 2000lerin başı, o yıllar yani.
Baktığınız zaman, 1990lı yıllarda yüzde
40ı aşıyor ve yüzde 42ye geliyor. Sonrasına bakın,
sonrasında on yedi yıllık dönem de şurası. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bakın, düzenli, istikrarlı
bir şekilde, bir yıl değil, iki yıl değil, üç yıl
değil, tam on yedi yıl kesintisiz faizin bütçe içerisindeki payı
düşüyor düşüyor düşüyor ve 2019 bütçesinde 10a kadar geriliyor,
10a kadar geriliyor.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Gezi olaylarıyla
düzeltmeye çalışıyorlardı!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Eğer
o oran aldığımız şekilde kalmış olsaydı
bugün 2019 bütçesinden tam 403 milyar lira ödenmiş olacaktı.
Şimdi ne kadar ödeniyor? 2019 bütçesinden faize 103 milyar ödeniyor.
Aradaki fark 300 milyar; bir yılda faizden 300 milyar tasarruf
değerli arkadaşlar. Bu, tarihin en büyük sosyal
politikasıdır, evet, aynen öyle. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İşte, bunları -bu, bir yılda
tasarruf ettiğimiz 300 milyar lira- nerede kullanıyoruz?
İşte, personele aktarıyoruz, eğitime aktarıyoruz,
sağlığa aktırıyoruz, yola, köprüye
İşte,
bunlar burada yapılıyor, burada yapılıyor. Bakın,
bugüne kadar, on yedi yılda eğitime 1 trilyon 128 milyar
harcamışız. Nerelere gitti bu paralar? deniliyor ya, toplam 6
trilyon 750 milyar harcamışız bütçe yoluyla; hepsi orada zaten.
Eğitime 1 trilyon 128 milyar, sağlığa 1 trilyon 3 milyar,
tarıma 183 milyar, yatırıma 740 milyar, sosyal harcamalara 375
milyar
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Çiftçi öldü,
eğitim bitti, sağlık çöktü
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ha,
sosyal harcamalar 1990lı yıllarda bütçenin sadece yüzde 1i kadar;
sosyal harcamalara 1,3 milyar lira para aktarılıyor. 2019 bütçesinde
bu iş için ayrılan para nedir? Yani, engelli vatandaşlarımızdan
tutun da
Çoğu da evlere aylık nakit ödemeler olmak üzere 62 milyar;
on yedi yılda 1 milyar, 62 milyara çıkartılıyor
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 375
milyarlık sosyal harcama
Bunlar fakir fukara. Yine, 1990lı
yıllarda 1 milyon haneye bu yardım yapılırken bugün 3,5
milyon haneye yapılıyor; 3,5 milyon haneye. O nedenle bu fakirlik
azalıyor işte. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Milleti
işsiz bırakmışsınız, yoksul
bırakmışsınız.
BAŞKAN Sayın Canikli, sürenize bir
dakika ilave ediyorum.
Buyurun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Sosyal
güvenlik harcamaları
Bakın, konuşuyoruz. Bu sene, 2019
bütçesinde sosyal güvenlik sisteminin gelirleri giderlerini
karşılamaya yetmiyor; onun için, bütçeden her yıl para aktarıyoruz.
Bu sene ne kadar? 192 milyar lira değerli arkadaşlarım, 192
milyar lira. On yedi yılda toplam 1 trilyon 182 milyar
aktarmışız. Şimdi, eğer o beklenti içine sokulan
vatandaşlarımız
Onlar kendi açılarından haklı
olabilirler, taleplerine bir şey demiyorum, o ayrı bir şey
-EYTliler için söylüyorum- taleplerini gündeme getirirler. Mesele o
değil, mesele bunun rasyonel bir zeminde değerlendirilip gerçek
anlamda ciddi bir devlet adamı hareketi içerisinde, olup
olmayacağını kararlaştırıp ona göre o insanlara
bir şey söylemek lazım.
Şimdi, onların sorunlarını
çözmemiz gerekir, çözelim; onlara da yaşı beklemeden, primlerini
doldurmuş olanlara emekli hakkı verelim derseniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bir
dakika daha alabilir miyim.
BAŞKAN Sayın Canikli, buyurun, ilave
ettim.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
teknik
düzenlemelerini Sayın Kılıçdaroğlu sizin
yaptığınız, 8 Eylül 1999da, rahmetli Bülent Ecevitin
uygulamaya koyduğu o düzenleme ortadan kalkar, tekrar biz erken emeklilik
sistemine dönmüş oluruz ve bunun da ilk yıl maliyeti 26 milyar, bir
süre sonra da 100 milyara çıkıyor, 100 milyar.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Kaç kişi
oluyor, kaç kişi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Evet,
100 milyar, öyle. 6 milyon kişi var.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) 6 milyon olmuyor,
yanlış bilgi, 1 milyon kişi emekli olacak.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Hemen
emekli olacak 1,5 milyon kişi var. Hemen emekli olacakların -bugün
çıktığı zaman kanun- bütçeye bir yıllık maliyeti
25-26 milyar. Evet öyle, hepsini tek tek, kuruş kuruş çalıştım,
biliyorum. Bir süre sonra da 100 milyara çıkıyor, yıllık
100 milyar ve tekrar 40lı yaşlardaki erken emeklilik sistemine
dönmüş oluyoruz. Bu parayı, bu kaynağı ortaya koymadan o insanlara
Ben bunu çözerim. dediğiniz zaman bu olmaz, olmaz. O insanlara
yanlış bir ümit vermiş olursunuz.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Kısın
sarayın masrafını.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya, bayram
ikramiyesi de olmaz diyordunuz, yaptınız ya.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Bakın, Cumhuriyet Halk Partisinde de bütün Mecliste de bu işi bilen
arkadaşlar var, lütfen, çıksın konuşsunlar onlar da,
paylaşsınlar yani.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Sadece o
vatandaşlarımızın siyasi desteğini
BAŞKAN Sayın Canikli, tamamlayalım
artık lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Nurettin Bey,
bayram ikramiyeleri de olmaz diyordunuz, oldu ama değil mi? Bayram
ikramiyeleri
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) 10
milyar maliyeti vardı, bulduk, bulundu.
Bakın, ben şunu söylüyorum:
Kaynağını bulalım, halledelim. 10 milyarı bulduk, 100
milyarın kaynağı
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Bırakın siz, biz buluruz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Kaynağını ortaya koymadan
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Sarayda,
sarayda.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ama
şöyle değil: Sayın Kılıçdaroğlu daha önce
söylemişti: Benim adım Kemal, ben bulurum. Öyle değil, olmaz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Aynen, sizin kendi ifadeniz, onun için kusura
bakmayın yani başka bir amacım yok, kendi ifadeniz olduğu
için söylüyorum. Yani Nobel Ödüllü o kadar anlı şanlı
iktisatçılar yüzyıllardan beri bu kaynak problemini çözmek için
çalışıyorlar, bir türlü bulamamışlar ama Sayın
Kılıçdaroğlu Ben buldum. diyorsa bu çok kıymetli bir
olaydır yani gerçekten. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar) Biz de destek
veririz, her türlü yani o anlamda problem yok.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bravo!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Ama
ortada bir şey yok, ortada bir şey yok.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Var, var.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Yani içi
boş bir aile sigortasıyla Ben bu işi hallederim. demekle
olmuyor.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum efendim, sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özkoç, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun,
İstanbul Milletvekili Nurettin Caniklinin 129 sıra sayılı
2020 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018
Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, teşekkür
ederim.
Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum:
Sayın Canikli, elbette bir milletvekili olarak Türkiye Cumhuriyetinin
Genel Kurulunda yapılan bir konuşmayı eleştirme hakkına
sahiptir ancak Türkiye Cumhuriyetinin Genel Kurulunda hiçbir bürokrat burada
yapılan konuşmaları eleştirme hakkına sahip
değildir, sadece bilgi verme hakkına sahiptir.
Sayın Caniklinin konuşmasını
çok dikkatle dinledim, kendisine teşekkür ediyorum ama Sayın Canikli,
hani deveye sormuşlar Boynun niye eğri? diye, o da demiş ya
Nerem düzgün. diye; yaptığınız konuşmanın
neresi düzgün, neresini düzelteyim ben onu bilmiyorum.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Rakamlarla konuştu, rakamlarla.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Şimdi, birincisi,
Sayın Kılıçdaroğlu için -1999 yılında Sayın
Bülent Ecevit ile Sayın Milliyetçi Hareket Partisinin birlikte
kurduğu döneme atıfta bulunarak- Sosyal Sigortalarda o dönemde bu
vergi kanunlarını siz hazırladınız. dediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SALİH CORA (Trabzon) Doğru söyledi,
yaptığınız düzenlemenin arkasında durun.
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Şimdi, iyi de
Sayın Canikli, o tarihte Sayın Kılıçdaroğlu emekli,
hiç çalışmadı. (CHP sıralarından alkışlar)
Yani bir insan gerçeği çarpıtır da bu kadar mı
çarpıtır? Bir insan birisine iftira atar da bu kadar mı atar?
Bir insanın yüzü kızarmaz da bu kadar mı pişkinlikle bu
yalanları söyler? (CHP sıralarından alkışlar)
Gelelim hastanelerle ilgili konuya. Dediniz ki:
İngiltereden, Amerikadan geliyorlar. Sayın Canikli, bir buçuk
yıl önce Amerikaya sağlıkla ilgili gittiniz mi? Orada bir
tedavi gördünüz mü?
NURETTİN CANİKLİ (İstanbul)
Gitmedim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Gördünüz, gördünüz, gördünüz.
(CHP sıralarından alkışlar) Onların belgelerini de
getiririz size. Onun için birazcık burada gerçekleri açıklamanız
gerekiyor.
Şimdi, ben buradan gerçekleri tek tek
söylüyorum, gerçekleri çarpıtarak olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Canikli
mektupla ilgili diyor ki: Amerika Birleşik Devletleri Başkanı
Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanına -adını bile anamam,
çok ağır ifadeler kullanıyor- Sen, şöyle şöyle
İlk önce diyorlar ki: Onu çöpe attık, onu buraya koyduk, onu
şuraya koyduk. Eğer devleti bilseydiniz, bunun cevabını
devletin kayıtlarına geçirerek verirdiniz. Amerika Birleşik
Devletlerinde Trumpa bu mektubu verdiniz mi vermediniz mi şimdi
nasıl kanıtlayacaksınız merak ediyorum.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Basın
toplantısında söyledi, daha ne desin yani.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Çünkü o mektubu asla
vermediniz. O mektubu verecek cesaretiniz yok, yüreğiniz yok. O mektubu
cebinizde bıraktınız. (CHP sıralarından
alkışlar)
Tank Paletle ilgili -siz Millî Savunma eski
Bakanısınız- kanıtlayın arkadaşlar bunları
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) 64te on sene
cevap verilmiyor
.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Mektubu mu verdiniz?
Devlet kayıtlarına sokacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RAVZA KAVAKLI KAN (İstanbul) Basın
toplantısını bütün dünya verdi.
BAŞKAN Sayın Özkoç, tamamlayalım
lütfen.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Devlet
kayıtlarına sokacaksınız. İlk önce elçiyi
çağıracaksınız Al bu mektubu diyeceksiniz,
cevabını vereceksiniz. Neymiş efendim? Cebine sokmuş.
Bakın, hâlâ cebindedir. Bakın o mektuba hâlâ cebindedir.
Şimdi bakın, Tank Paletle ilgili
Sayın Canikli konuşuyor, diyor ki: Biz çok doğru bir şey
yaptık, ALTAY tankını yirmi beş
yıllığına tahsis ettik. Sadece onu yapmadınız ki
KDV istisnası verdiniz, gümrük vergisi muafiyeti getirdiniz, KDV iadesi
getirdiniz, yüzde 100 oranında kurumlar vergisi indirimi
yaptınız. On yıllık sigorta primi işveren hissesi
desteğini verdiniz. On yıllık gelir vergisi stopaj desteği
verdiniz. 69 milyon liralık nitelikli personel desteği verdiniz. Yani
bizim işçi BMC için çalışacak, biz ödeyeceğiz. 141 milyon
liralık faiz ve kâr payı desteği verdiniz. 12 milyon liralık
tüketim harcamalarının yüzde 50sini karşılayan enerji
desteği verdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
Sayın Özkoç, bitirelim artık.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Kime verdiniz? Katar
ordusuna verdiniz. Biz demiyoruz ki
Hani millîydi? Hani millî olarak tank
üretecektiniz? Katar ordusu en büyük hissedar, siz bunun cevabını
verin. Bütün bu paraları Katara neden peşkeş çektiniz? Bunun
cevabını verin.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Kılıçdaroğluna diyor ki: Size kimse
inanmıyor. Kılıçdaroğluna inandıkları için
İstanbulu aldık, onun için Ankarayı aldık, onun için
Mersini aldık. Millet İttifakıyla yaptık, milletin
desteğiyle yaptık. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Size artık kimse
inanmıyor.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ ve CHP
sıralarından gürültüler)
SALİH CORA (Trabzon) Aldınız ama
geri bırakacaksınız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Afrikadaki
madenlerin hesabını verin. Afrikadaki maden şirketleriniz ne
oldu?
BAŞKAN Arkadaşlar,
karşılıklı konuşmayın lütfen.
Sayın Canikli
NURETTİN CANİKLİ (İstanbul)
Sayın Başkan, ismimi zikrederek sataşmada bulundu Sayın
Başkan ve ağır ifadeler kullandı yüzü kızarmaz da
diye.
BAŞKAN Buyurun.
Yeni bir sataşmaya mahal vermeyelim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Nurettin
Caniklinin, Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun yaptığı
açıklaması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben Amerikada hiçbir tedavi olmadım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Hiçbir hastaneye
gitmedim, hiçbir sağlık hizmeti almadım.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Göstereceğim.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Bakın, şu olay bile aslında nasıl bir algı
oluşturulmaya çalışıldığının ilginç
örneklerinden bir tanesi. Hep onu söylüyorum, arkadaşlar, bir konuyu enine
boyuna bir araştırın.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Gösteririm, gösteririm.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Yalan!
Yalan!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Göstereceğiz.
BAŞKAN Arkadaşlar, kürsüde
arkadaşımız konuşuyor, lütfen müsaade edin konuşsun.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Yani
kayıtlar burada, Meclisin kayıtları burada, hepsi burada,
bakabilirsiniz. Ne Amerikada bir tedavim vardır
Rahatsızlığımı Türkiye'de, Türk doktorlarında tedavi
oldum ve İstanbulda tedavi oldum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Göstereceğim,
belgeler burada, belgeleri var.
Genel Başkanı da söyleyin.
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Özür dile!
Özür dileyin!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlar, önemli değil, özür dileyip
dilememelerinin çok önemi yok.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Kılıçdaroğlu 8 Eylülde görevde. demedim zaten ben. Bakın,
kanunun yayımlanma tarihi kayıtlara bakın- 8 Eylül 1999. Ama
bir kanun, hele böyle bir kanun, reform mahiyetinde, son derece önemli bir
kanun yıllar öncesinden hazırlanmaya başlanır. Sayın
Kılıçdaroğlunun açıklamaları var...
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Yazıklar olsun
sana!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Evet,
öyle, tabii. Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibi
hazırladı bürokrat olarak." dedim, bakın, bürokrat olarak.
Dolayısıyla söylediğim o.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Yazıklar olsun
size! Hiç bulunmadı. Bu kadar mı yalan söylenir!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sana yazıklar
olsun!
BAŞKAN Arkadaşlar, siz konuşurken
kimse müdahale etmesin istiyorsunuz, başkası konuşurken
konuşturmuyorsunuz, lütfen... Olmaz ki, bekleyin. Söz istiyorsunuz,
herkese söz veriyorum. Lütfen...
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Onlara da birazcık
söyleyin, onlara da!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Arkadaşlar, tank palet üretiminde tank üretimine teşvik
verilmiştir. O saydığınız teşvikler
doğrudur, verilmiştir, civciv üretimine bile veriliyor bu
teşvikler, civciv üretimine bile veriliyor Türkiyede, açın,
bakın.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Tabii!
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Bunu
herkes bilir, ilgili arkadaşlar bilir, katma değer vergisi muafiyeti
vesaire hepsi civciv üretene verilir.
VELİ AĞBABA (Malatya) Katarlılara
verdiniz Tank Paleti, Katarlılara verdiniz.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Civciv
üreteni küçümsediğim için değil ama yeni bir şey değil,
onlara özel olarak verilmiş bir şey değil. Bütün teşvik
belgelerine bakın -ilgilenen arkadaşlar vardır- orada
bunların hepsini görürsünüz.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) İhanet var,
ihanet!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Özkoç...
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, müsaade
ederseniz, benim söylediğim beyanların yalan olduğunu,
doğru olmadığını ifade ettiği için söz
hakkım doğuyor, ona cevap vermek istiyorum.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ne cevabı ya!
BAŞKAN Yerinizden mi?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Yerimden.
BAŞKAN Tamam, peki, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun,
İstanbul Milletvekili Nurettin Caniklinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) İspat
edemeyeceğimiz hiçbir şeyi söylemeyiz. İspat edeceğiniz
şekilde konuşun.
Sayın Kılıçdaroğlu ilgilendi.
dediğiniz dönemde Sayın Kılıçdaroğlu emekliydi ve o
kanunda hiç çalışmadı. Hâlâ çıkarak yüzünüz kızarmadan
bunu söylüyorsunuz. Ben sizin yüzünüze bakıyorum.
Tank Palete verdiğiniz, civcive verdiğiniz
destek mi? Siz civcive verdiğiniz desteği mi veriyorsunuz?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Tankı civcivle bir
mi tutuyorsun?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Civciv üretimi ile
-Millî Savunma Bakanlığı yaptınız- tank üretimini
aynı kefeye koyup da aynı teşvikleri verdiğinizi mi
söylüyorsunuz? Onların hepsini de
Siz Millî Savunma
Bakanlığı yaptınız ama maalesef Millî Savunma
Bakanlığını millet adına
yapmadığınız için, Amerika adına
yaptığınız için bunu bilmiyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından Yuh! sesleri)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Yuh sana
be!
NURETTİN CANİKLİ (İstanbul)
Sayın Başkan
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul)
Yazıklar olsun!
BAŞKAN Bir saniye.
NURETTİN CANİKLİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN - Arkadaşlar, yani bu şekilde
birbirimizi itham ederek bir yere varamayız. Bu, şu ana kadar
yürüttüğümüz tartışmaların usulüne de uygun değil,
lütfen.
Sayın Canikli, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Daha söz istemedi ki
Sayın Başkan.
BAŞKAN Ama söylediğiniz şey
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bakın, Sayın
Başkan, kayıtlara geçsin diye söylüyorum. (AK PARTİ
sıralarından Otur, otur! sesleri)
BAŞKAN - Bir dakika, bir dakika, hayır.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Otur!
Saygılı ol biraz be!
BAŞKAN Sayın Canikliye söz verdim.
Sayın Canikliye söz verdim, sonra.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Peki.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
V.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Nurettin
Caniklinin, Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun yaptığı
açıklaması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle tekraren konuşması
NURETTİN CANİKLİ (İstanbul)
Millî Savunma Bakanlığımız döneminde bir ülkeyi ilgili
Savunma Bakanlığının davetlisi olarak ziyarete gittim.
Normal bir ziyaret. Benim randevu talebim yoktu, ülkenin
Cumhurbaşkanı benimle görüşmek istedi. Ben de merak ettim yani
hani ben talep etmedim. Bir saat on beş dakika görüştük o ülkenin
Cumhurbaşkanıyla ve ülkelerine silahlı İHA
satılması için kırk beş dakika benden rica etmekle geçti,
kırk beş dakika. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
2018 yılında Pakistan Deniz Kuvvetleri
Komutanlığı 4+1 savaş gemisi yapımı,
inşası, anahtar teslim ihalesi uluslararası bir ihaleye
çıktı. Bütün ülkeler, belli başlı ülkelerin hepsi giriyor.
Finansmanını da Çin sağlıyor, finansmanı Çin veriyor,
parayı Çin veriyor. Biz, arkadaşlarımızın çoğunun
Alamayız, alma imkânımız yok. dediği o ihaleyi altı
ay uğraşarak aldık, Türkiye kazandı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Birkaç milyar dolarlık bir ihale. Türk savunma
sanayisinin o güne kadar aldığı en büyük ihracat, anahtar
teslim. Bütün komuta kontrol sistemleri, navigasyon sistemleri, tahrik güç
sistemi hariç onun dışında bütün hepsini kendi yerli
imkânlarımızla yapacak şekilde aldık, anahtar teslim.
VELİ AĞBABA (Malatya) Tank palete gel.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -
4üncüsünde motoru yetiştireceğiz ve 4üncüsüne de inşallah
yerli motoru koyacağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir örnek daha vereyim, neymiş milletin
yanında olmak
VELİ AĞBABA (Malatya) Katar ordusuna
tank paleti verdiniz mi vermediniz mi?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
millet
adına hareket etmek, milletin menfaatini korumak neymiş
arkadaşlarımız öğrensin, kriterini kaybetmişler çünkü,
öyle anlaşılıyor.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) Millî
Savunma Bakanlığı bu işte Sayın Bakanım.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Şimdi, Fırat Kalkanı Operasyonunda 70 tane tankımız
isabet aldı, maalesef, antitank füzeleriyle isabet aldı.
VELİ AĞBABA (Malatya) Katar ordusuna
tank paleti verdiniz mi vermediniz mi, onu söyle!
BAŞKAN Arkadaşlar
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Sonra
arkadaşlarımızla, ilgili savunma şirketleriyle,
mühendislerle hepsiyle görüşmeler yaptık çünkü Zeytin Dalı
Operasyonunu biz biliyoruz, dünya bilmiyor ama
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Canikli, sataşmadan
dolayı konuşulduğunda süreyi uzatmıyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Eski Grup Başkan Vekili,
bilir bu işleri ama
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Sayın
Başkan, gürültüden duyamadık.
BAŞKAN Peki, son bir dakika veriyorum.
Tamamlayın lütfen.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ne yaparız? Nasıl bir şey
yaparız? Tabii, herkesin ilk aklına gelen, işte, şu ülkede
şöyle bir sistem var, bu ülkede böyle bir sistem var. Onları
alamıyoruz, vermiyorlar zaten, hem de çok pahalı. Sonunda bir radar
sistemi ve tankların 6 noktasına, köşelerine bir de orta
noktalarına 6 tane radar, 6 tane bomba yerleştireceğiz, entegre
birbirleriyle ve antitank füzesi ateşlendiğinde radar onu tespit
edecek. Maksimum 1.800 metreden ateşleniyor, o mühimmatın tanka
ulaşma süresi yirmi yedi yirmi sekiz saniye. Radar onu tespit edecek,
izleyecek, tanka muhtemel yaklaşma mesafesini hesap edecek, 11 metre kala
o bomba dışa doğru patlayacak ve imha edecek.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Amerika
bakacak.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) Herkes
bakacak, bakıyor zaten. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ve şu anda bu monte ediliyor değerli
arkadaşlar, monte ediliyor tanklarımıza. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle
bir teknoloji yok, çalışmaları var, yok. Bunları çok
anlatmıyoruz, konuşmuyoruz ama madem milletin menfaati söz konusu
oldu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Bunlar
gelişmeden rahatsız olur Sayın Bakan.
VELİ AĞBABA (Malatya) Tank paleti kime
verdin?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla)
o zaman
milletin menfaatine nasıl politikalar üretilmiş, işte size somut
örnekler.
VELİ AĞBABA (Malatya) Türk Silahlı
Kuvvetlerini Katar silahlı kuvvetlerinin emrine verdin mi vermedin mi?
Soruya cevap ver.
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) -cek,
-cak değil, afaki nutuklar değil. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Özkoç
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, ben az önce,
bakın, şu anda da
BAŞKAN Bir sataşma yok burada, ben
dinledim.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Olsun, o
her hâlükârda konuşuyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Şu anda da
aynısını yapıyorsunuz. Beni dinliyorsunuz, söz isterken
neden söz istediğimi soruyorsunuz ama Sayın Canikliye sormuyorsunuz,
ona hemen söz veriyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) Ama siz
sataştınız.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) İşte,
Meclisin tarafsız Başkanı olmak bu değildir, onu ifade
edeyim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) İlgisi yok, ilgisi yok.
BAŞKAN Nasıl? Bir dakika, tam
duyamadım ben.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Az önce Sayın
Canikli neden söz istediğini ifade etmeden kendisine söz verdiniz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Açık, net. Açık, net bir durum var.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Yüzüne baka baka
dedin yahu! Yüzüne baka baka söylüyoruz. dedin.
BAŞKAN Anlayamadık yani neden
istediğini, tutanaklara bakın isterseniz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Açık ve net. Sonuç itibarıyla söz istiyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, Sayın
Canikli az önce neden söz istediğini ifade etmeden ona söz verdiniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sen duymadın.
BAŞKAN Tamam, anlaşılıyordu
neden istediği.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Öyle mi?
BAŞKAN Evet, işte soruyorum size, ben
anlayamadım çünkü.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Ona niye sormuyorsunuz?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Açık ve net.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Yüzüne baka baka
söylüyorum. diye ifade ettin.
BAŞKAN Onun neden istediğini ben
anladım.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Ha, benimkini
anlayamıyorsunuz!
BAŞKAN Sizinkini anlayamadım. Çünkü
konuşmasını dinledim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Neden biliyor musunuz?
Çünkü siz yüreğinizle, bağımsız, tarafsız Meclis
Başkanı değilsiniz, AKPnin Meclis
Başkanısınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Yok öyle
bir şey!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Alakası yok!
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Hadi oradan be!
Senin işin Meclisi germek be!
BAŞKAN Bunu
reddediyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Reddedebilirsiniz.
BAŞKAN Çok da nezaketsizce bir ifade olarak
görüyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Hiç değil efendim,
gerçeği söylüyorum.
BAŞKAN Hayır.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Gerçeği
söylüyorum.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Yüzüne baka baka
dedin.
BAŞKAN Siz tutanaklara, ne söylediğinize
bakın. Sayın Canikliyi, bizzat ismini zikrederek, başka bir
ülkenin millî savunma bakanı olarak itham ettiniz. Bunun için tekrar
kendisine sormama gerek yok ki. Ama ben konuşmasını dinledim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Ne için söz
istediğini sormak zorundasınız, Meclis Başkanı olarak
sormak zorundasınız.
BAŞKAN Hayır, değilim. Takdir
eder. diyor, İç Tüzükte Başkan takdir eder. diyor.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sataşma var. diyor, sataşmayı da
görüyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Başkan ilk önce
sorar, sonra takdir eder efendim.
BAŞKAN Öyle yazmıyor, beraber
okuyalım.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
ben şimdi söz isteyebilir miyim?
Sayın Başkan, bekliyorum, söz isteyebilir
miyim?
BAŞKAN Hayır, neye dayanarak
istiyorsunuz, onu soruyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Hah, ben de onun
cevabını vereceğim efendim, müsaade ederseniz. Sayın
Caniklinin yerinde olmadığım için
Efendim, Sayın Canikli diyor ki: Bu
arkadaşlar kendi idraklerini kaybettiler. Benim için söylüyor.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Öyle demedi de o anlama
geliyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Ben de diyorum ki
BAŞKAN Bu konuşmasında mı?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bu kürsüde, bu
konuşmada söylüyor.
BAŞKAN Bu konuşmasında öyle bir
şey duymadım ben.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Var efendim ve bu
konuşmasında bizim söylediğimiz sözlerin gerçek
olmadığını ifade ediyor. Bundan dolayı ben de 60a
göre söz istiyorum efendim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Tutanakları
isteyelim. Tutanakları isteyelim.
BAŞKAN Sayın Özkoç, bu
konuşmasında, son konuşmasında size,
şahsınıza veya grubunuza yönelik herhangi bir ithamı ben
işitmedim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, milletvekiline
güvenmiyorsanız elbette tutanaklara bakılır.
BAŞKAN Tabii, tutanağa bakalım.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Elbette istersiniz ama
az önce Sayın Canikliye hiç sormadan verdiğiniz söz
hakkını, bir dakikayı ana muhalefetin Grup Başkan
Vekilinden esirgiyorsanız, onu da buradan açıklayın.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bir sürü
yalanını ortaya çıkardı senin ya, yüzün de
kızarmıyor.
BAŞKAN Sayın Canikliye Başka bir
ülkenin bakanı. olduğunu söylediniz, bunu hepimiz duyduk burada, ona
binaen verdim ben sözü.
Tutanaklara bakalım, dediğiniz varsa, siz
de buyurun.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Tutanaklara bakalım.
BAŞKAN Tutanaklara baktıktan sonra
sataşmadan söz vereceğim 69a göre.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, yerinden.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Ben yerimden, konunun
önemine binaen 60a göre söz istiyorum efendim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Demek ki sataşma
yok.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Böyle bir usul yok ya.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, tutanağı
bekliyor, onu mu bekleyecek, tabii ki şimdi konuşacak.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bu da sizi çok
düşündürüyor biliyorum ama söz verirseniz çok sevinirim.
BAŞKAN Peki.
Lütfen, tek seferde bitirelim bunu.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun,
İstanbul Milletvekili Nurettin Caniklinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin tekraren açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Teşekkürler.
Ben de Sayın Canikli gibi çok duygusal bir
hikâye anlatacağım. Tank Palet Fabrikasını ziyaret ettim.
Tank Palet Fabrikasında yıllardan beri çalışan
EKREM ÇELEBİ (Ağrı)
Çalışmayan
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Türkiyede ve dünyada
hedefine isabet eden ilk obüs topunu üreten, yıllardan beri o fabrikada
askerle ve orduyla bütünleşmiş işçilerle, mühendislerle,
subaylarla görüştüm. Hepsinin gözleri yaşlıydı. Katar
ordusunun ve BMCnin Türkiyede kendi ürettikleri silahı üretmelerinin
asla mümkün olamayacağını, aslında kendilerinin tank üretme
kapasitelerinin olduğunu
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) O senin kendi fikrin.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
obüs tankını
dünyada örnek olarak kendilerinin yaptığını, optik bölümde
F-16 camına varıncaya kadar her şeyi
yaptıklarını, BMC şirketindeki Ethem Sancakın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Verin süre ya, verin,
verin konuşsun.
BAŞKAN Tamamlayalım.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Grup
Başkan Vekillerine ne veriyorsanız ben de onu istiyorum.
BAŞKAN 60a göre söz istediniz siz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Evet efendim.
BAŞKAN Bir dakika ve artı bir dakika
daha veriyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) 60a göre yerinden söz
isteyenlere tam dört dakika konuşturdunuz.
BAŞKAN Grup Başkan Vekillerine,
konuşmalar üzerine, bu şekilde yaptık ama bunu herhâlde sabaha kadar
sürdüremeyeceğimizi takdir edersiniz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Ben de takdir ederim
ama onlara verdiğiniz dört dakikayı ben de talep ederim.
BAŞKAN Onu zaten kullandınız siz
de. Onlara değil de, size de söz verdim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Daha şimdi
başladım efendim, şimdi başladım.
BAŞKAN Size de söz verdim, onlara da söz
verdim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) O obüs
tankını üretebileceklerini ve onun Ethem Sancak gibi hayatı
boyunca silahla hiç alakası olmamış birisine ve Katar ordusuna
neden peşkeş çekildiğini, neden Türk ordusuna
güvenilmediğini, neden Türk mühendisine güvenilmediğini bana
ağlayarak anlattılar. Sizin Millî Savunma Bakanı olarak
vicdanınız elbette ki sızlamayabilir, anlayışla
karşılıyorum ama onların vicdanı sızlıyor.
Onlar Altay tankını yapabilecek güçteler, potansiyeldeler ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) -
onlar yıllardan
beri bu orduya ve millete hizmet ettiler. Şimdi, o tankı
yapanları sizin götürüp Katar ordusuna peşkeş çektiğinizi
söylüyoruz Neden tank üretiyorsunuz. demiyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2020 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi (1/278) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı: 129) (Devam)
2.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277), 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Teklifine İlişkin Olarak Hazırlanan 2018
Yılı Genel Uygunluk Bildirimi ile 2018 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 189 Adet Kamu İdaresine Ait
Sayıştay Denetim Raporu, 2018 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporu ve 2018 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/871), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2018 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/881) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 130) (Devam)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
şimdi söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına ikinci konuşmacı Mersin Milletvekili Sayın Lütfü
Elvanda.
Buyurun Sayın Elvan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz 40 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA LÜTFİ ELVAN (Mersin)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2020 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve ekranları
başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Bütçeyle ilgili değerlendirmeme geçmeden önce
müsaade ederseniz bugün gündeme getirilen bazı hususlara yönelik olarak
düşüncelerimi açıklamak istiyorum.
Birincisi, Cumhurbaşkanı
Yardımcımızın bütçe görüşmelerinde yürütmeyi
temsiliyle ilgili bir eleştiri söz konusu oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı
Anayasada tanımlanmış ve Cumhurbaşkanımıza
vekâlet etme yetkisi verilmiştir. İkincisi, Cumhurbaşkanı
Yardımcımız Hükûmetin bir üyesidir. Üçüncüsü, Mecliste yemin etmektedir.
Dördüncüsü, yargılanması da Anayasanın 106ncı maddesi
gereğince Anayasa Mahkemesinde olmaktadır. Beşincisi, yasama
dokunulmazlığı vardır. Cumhurbaşkanı
Yardımcısı devlet memuru değildir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Cumhurbaşkanı
Yardımcımız, statüsü Anayasada düzenlenmiş bir hükûmet
üyesidir. Burada sanki 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa
tabi bir devlet memuru gelmiş bütçeyi savunuyormuş gibi bir algı
oluşturmak son derece yanlıştır değerli
arkadaşlar. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.
Yeni hükûmet sistemiyle, Anayasa
değişikliği referandumunda, evet, ana muhalefet Hayır
dedi, bizler Evet dedik. Halkımız ne dedi? Halkımız da
Evet dedi ve Anayasanın arkasında olduğunu söyledi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ancak
anladığım kadarıyla, Anayasa değişikliği tam
olarak kavranamamış. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.
Bir diğer husus, yine bildiğim
kadarıyla, Meclis İçtüzüğü tüm partilerin ortak görüşleri
çerçevesinde konuşuldu, tartışıldı ve bu İç
Tüzükte değişiklik oluşturuldu. Şimdi, size İç
Tüzükün 62nci maddesini okuyorum değerli arkadaşlar: Bütçe
sunuş konuşmasını Yürütme adına
Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bir bakan yapar. Bütçe
ve kesinhesap kanun tekliflerinin görüşüldüğü Genel Kurul
oturumlarına Yürütme adına Cumhurbaşkanı yardımcıları
ve bakanlar katılabilir ve görüş bildirebilir. Bu, Meclisimizin
İç Tüzükü. Dolayısıyla, İç Tüzükün gereği neyse
yapılan da odur değerli arkadaşlar.
İkinci husus, yine, bugün burada gündeme
getirilen soru önergelerine yönelik değerli arkadaşlar. 27inci
Dönemde aşağı yukarı bir buçuk yıllık bir süre
geçti. Toplam soru önergesi sayısını biliyor musunuz
arkadaşlar? Ben söyleyeyim: Bakanlarımıza yönelik gönderilen
21.720 soru önergesi var. 21.720. Bakan başına düşen soru
önergesi 1.357. Şimdi bakanlarımız
Evet, soru önergeleri
cevaplandırılmalı; ben karşı değilim, elbette
cevaplandırılmalı ama bir bakana bir buçuk yıllık bir
süre içerisinde tam 1.357 soru önergesi gönderirseniz bakan işini mi
yapacak, haftanın iki üç gününü soru önergesini cevaplamakla mı
geçirecek? Burada, makul oranda bir soru önergesi olması hâlinde, evet, mutlaka
cevaplandırılmalı; buna ben de inanıyorum.
İkinci husus yine soru önergelerine yönelik
olarak: Burada şu ifade kullanıldı, dendi ki: Bu soru
önergelerinin yüzde 8i cevaplandırılmıştır. Ancak
Evet, zamanında olmayabilir, daha sonra da olsa bu sorular
cevaplandırılmalı. şeklinde bir ifade de
kullanıldı ve yine burada cevaplandırılan oranın yüzde
8 olduğu söylendi. Evet, zamanında cevaplandırılan soru
önergelerinin oranı yüzde 8; doğru ama on beş günden sonra
cevaplandırılan soru önergelerini de dâhil ettiğimizde bu oran
yüzde 44,5 değerli arkadaşlar. Düşük bir oran değil, tam
9.672 soru önergesi bakanlarımız tarafından
cevaplandırılmış.
Bir diğer husus, yap-işlet-devret modeline
yönelik olarak, burada yine dile getirildi, Zafer Havaalanından bahsedildi.
Bildiğim kadarıyla, 26 milyon veya 27 milyon euroluk bir ödeme
yapıldığı ifade edildi. Yap-işlet-devret projeleri,
kamu-özel iş birliği çerçevesinde yürütülen projeler. Burada, kamu ve
özel kesim birlikte bir risk paylaşımı yapıyorlar. Peki,
biz Zafer Havaalanına 26 milyon euro ödedik. Yap-işlet-devret modeli
projelerini bir paket olarak düşünmemiz gerekir değerli
arkadaşlar. Bakın, 2018 yılında, evet, 26 milyon euro Zafer
Havaalanı için ödenmiştir ama yap-işlet-devret modeli
projelerinden devletin kasasına 2018 yılında giren miktar tam
440 milyon eurodur değerli arkadaşlar; buna İstanbul
Havaalanı dâhil değildir. 440 milyon euro
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, bir paket
olarak düşündüğünüzde, gerçekten kamu yararına olan ve
vatandaşımıza daha hızlı, daha çabuk hizmet
sunulabilecek bir altyapının oluşturulduğunu görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz
bütçe üzerindeki değerlendirmelerime geçmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel düzeyde ekonomik ve siyasi durumun çok hızlı
bir biçimde değiştiği bir dönemden geçiyoruz. Savaşlar,
bölgesel ve küresel gerginlikler, doğal afetler ve ekonomik
belirsizliklerin arttığı bir süreci yaşıyoruz.
Uluslararası düzeyde ittifakların zayıfladığı,
ekonomik ve siyasi ilişkilerin oldukça karmaşık bir hâle
geldiği, ticari korumacılığın ve siyasi içe kapanma
eğilimlerinin arttığı ilginç bir dönemden geçiyoruz.
Ayrıca, tek kutuplu düzenden çok kutuplu düzensizliğe doğru
küresel devinimin hızlandığı bir zamana şahit
oluyoruz. Siyasi alandaki bu karmaşa, benzer şekilde, ekonomik alana
da yansımakta, bölgesel ekonomik ittifaklar zayıflamakta ve ülkelerin
tek tek çıkarlarına dayalı ticaret anlaşmaları ortaya
çıkmaktadır.
2009 krizinden sonra dünyada en düşük büyümenin
gerçekleştiğini, ticaret müzakerelerinin bir anlamda ticaret
savaşlarına dönüştüğünü, Birleşmiş Milletler,
IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası
kuruluşların yaşanan sorunlara çözüm üretmede yetersiz
kaldığını, hatta uluslararası kuruluşların
ve kuralların bazı ülkeler tarafından hiçe
sayıldığını görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünya ekonomisinde küresel krizden sonra ilk defa 2017
yılında oluşan ciddi orandaki canlanmanın 2018
yılından itibaren yerini yeniden yavaşlamaya bıraktığını
görüyoruz. Gelişmeleri jeopolitik riskler açısından
değerlendirdiğimizde ise Orta Doğuda artan riskler ve
yaşanan terör olayları Türkiyeyi çeşitli kanallardan
etkilemektedir. Bunların ilki seyahat gelirleri, ikincisi ise sermaye
hareketleridir. Her iki husus da terör olaylarına, sıcak ya da
soğuk çatışmalara oldukça duyarlıdır. Bununla
birlikte, Sayın Cumhurbaşkanımızın gösterdiği
kararlılık ve güçlü liderliğinde son yıllarda yurt içinde
ve yurt dışında gerçekleştirdiğimiz terörle mücadele
operasyonları ülkemizin dünyadaki siyasi konumunu güçlendirmiştir. Bu
durum, aynı zamanda ekonomik operasyonlara karşı da ülkemizin
dirayetini artıran psikolojik bir etken olarak da öne
çıkmaktadır. Bu vesileyle kahraman Mehmetçiklerimize, şehit ve
gazilerimize ve yakınlarına şükranlarımı sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yapılan tüm algı operasyonlarına
rağmen TLye olan güven aşınmamış, aksine dezenflasyon
programımızın başarısının da etkisiyle TL
varlıklar her geçen gün yerini sağlamlaştırmıştır.
Jeopolitik risklerin ülkemiz ekonomisini
etkilediği bir diğer kanal da petrol fiyatlarıdır. Nitekim
küresel jeopolitik riskler sadece Orta Doğuda değil, dünyanın
dört bir yanında sürmektedir. Latin Amerika ülkeleri başta olmak
üzere, dış müdahalelerle seçilmiş rejimler, meşru
hükûmetler devrilmeye çalışılmakta ve bu durum, başta
petrol fiyatları olmak üzere, küresel ekonominin dalgalı bir seyir
izlemesine neden olmaktadır. Tüm bu gelişmeler yatırım
kararlarını ve ticareti olumsuz etkilemektedir. Artık,
uluslararası kuruluşlar ve ülkeler makroekonomik tahminleri yapmakta
zorlanmaktadırlar çünkü bugün iyi gibi görünen iklim, yarın
tamamıyla tersine dönebilmektedir. Nitekim IMF on dört ayda tam 5 kez
dünya büyüme tahminini revize etmiştir. Evet, on dört ayda IMF dünya
büyüme tahminini tam 5 kez revize etmiştir. On dört ay önce iyi bir tablo
çizen uluslararası kuruluşlar, bugün farklı bir söylem
içerisinde olabilmektedirler. Yine IMFye baktığımızda, IMF
bir yıl önce Türkiye için şunu söylemişti: Eksi 2,5 Türkiye'nin
küçüleceğini ifade etmişti ama bugün IMF, Türkiye'nin 2019
yılında artı 0,2 oranında büyüyeceğini ifade
etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; böyle bir ortamda, milletler arenasında güçlü kültür ve
medeniyetiyle sayılı ülkeler arasında olan Türkiye, aynı
zamanda etkili devlet geleneği, güçlü liderliği ve onun
arkasında olan milletiyle, işleyen demokrasisiyle küresel ekonomik
meydan okumalara karşı durabilmekte ve kendisine sağlam bir
zemin edinmektedir.
Gezi olayları, hukuk darbesi girişimi, menfur
askerî darbe girişimi gibi kalkışma denemelerine boyun
eğmediğimizi gören ve ülkemizin güçlenmesini istemeyen güçler, 2018
yılı Ağustosunda düğmeye bastıkları ekonomik
algı operasyonundan da kararlı tutumumuz sayesinde hüsranla
çıkmışlardır. Nitekim Türkiye, 2018 yılından
sonra 2019 yılında da yılı pozitif bir büyümeyle kapatarak
ekonomik daralmayla karşılaşmayan ülkeler arasında yerini
korumuştur.
Hatırlarsanız, uluslararası
kuruluşlar başta olmak üzere, Türkiye'nin 2019 yılını
negatif büyümeyle kapatacağını, hatta yüzde 5 oranında
daralacağını iddia edenler vardı ancak bu böyle
olmadı. Zira Hükûmetimiz, sadece zor günlerde değil, icra
ettiğimiz tüm dönem boyunca büyümeyi başarıyla sonuca
götürmüştür, 2013-2018 döneminde ekonomimizi yıllık ortalama yüzde
5,6 oranında büyütmeyi başararak büyüme algımızı bir
üst platoya taşımıştır. Tüm bu olumsuzluklara
rağmen Türkiye ekonomisinin ne kadar güçlü ve dirençli olduğunu tüm
dünyaya gösterdik. Uluslararası bazı kuruluşların Türkiye
ekonomisinin beklenenden daha dirençli olduğunu ifade eden
açıklamalarına hep birlikte şahit olduk. Nitekim Ekim 2018de
Tüketici Fiyat Endeksi yüzde 25ti, bugün yüzde 10,5a düşmüş
durumda. Üretici Fiyat Endeksimiz yüzde 46ydı, bugün yüzde 4,2ye
düşmüş durumda. İki yıllık gösterge faizimiz yüzde
27lerdeydi, bugün yüzde 12 seviyesinde.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2019 yılı üçüncü çeyreğinde Türkiye ekonomisi
yüzde 0,9 oranında büyüyerek 3 çeyrek sonra yeniden büyüme patikasına
girmiştir. Büyüme verileri göstermektedir ki sanayi sektöründe üçüncü
çeyrekte önemli bir toparlanma görülmektedir. Üçüncü çeyrekte yüzde 1,6
oranında büyüyen sanayi sektörünü tarım sektörü de destekleyici
mahiyette takip etmiş ve yüzde 3,6 oranında büyüme kaydetmiştir.
Hizmetler sektöründe inşaat dışı tüm alanlarda kaydedilen
olumlu gelişmeler de göstermektedir ki ekonomik canlanma sürmektedir.
Harcamalar yönüyle değerlendirildiğinde ise ekonomik aktivitedeki
canlılık görülebilmektedir. Nitekim yatırımlardaki daralma
hızının düşmesi ve toplam tüketimin yüzde 2,5 oranında
artış göstermesi bunun en bariz göstergesidir. 2019 yılı
genelinde olduğu gibi, bütçenin disiplinden sapılmadan, makul bir
açık yoluyla ekonomiyi destekleyici bir rol oynaması sağlanmış
ve böylece kamu harcamaları üçüncü çeyrekte de büyümeye destek
vermiştir. Dördüncü çeyrekte de daha yüksek büyüme hızıyla orta
vadeli programda yer alan pozitif büyüme hedefi tutturulacaktır.
2019 yılı bütçe hedeflerini küresel
ölçekte yaşanan gelişmeler ve
karşılaştığımız onca soruna rağmen
önemli ölçüde gerçekleştiriyoruz. İhracat hedefimiz 182 milyar
dolardı, yine 181,4 milyar dolarlık bir ihracatı inşallah
2019 yılında gerçekleştiriyoruz. Cari işlemler dengesine
baktığımızda 2019 yılı hedefi 26 milyar dolar
açıktı ancak yıl sonu gerçekleşme tahminimiz 1 milyar dolar
fazladır. Tüketici Fiyat Endeksine baktığımızda
hedefimiz yüzde 15,9du, yıl sonu beklentimiz yüzde 12. Büyüme,
işsizlik oranı ve bütçe açığında belirlediğimiz
hedeflerden bir miktar sapma oldu ancak bunlar enflasyon, cari açık, faiz
oranlarında düşüş ve ihracatta
sağladığımız başarıyı gölgeleyecek
düzeyde değil.
Değerli arkadaşlar, özet olarak şunu
ifade edebilirim: Küresel ölçekte yaşanan tüm olumsuz gelişmelere
rağmen Türkiye gelişmeye, kalkınmaya ve gelişmiş
ülkelere yakınsamaya devam etmektedir. Nitekim, satın alma gücü
paritesine göre kişi başına düşen gelirde 2002
yılında Avrupa Birliği ortalama gelirinin yüzde 37si
düzeyindeydik yani kişi başına yüzde 37sini ancak karşılayabiliyorduk,
bugün yüzde 65 düzeyine çıktık yani satın alma gücümüz
arttı, Avrupa Birliği ülkelerine yakınsadık ve şu anda
refahımız çok daha üst sıralarda. Satın alma gücü
paritesine göre kişi başına düşen gelirimizi 9.209 dolardan
28.384 dolara çıkardık. Satın alma gücü paritesine göre dünyada
17nci sıradan 13ncü sıraya yükseldik.
En yüksek insani gelişmişlik kategorisine
girmemizle ilgili olarak biraz önce Sayın Canikli de bahsetti ama
kısaca ben de değinmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, bu
sadece ekonomik alanda sağladığınız bir
başarı değil, sadece sosyal alanda sağlamış
olduğunuz bir başarı değildir; hem ekonomik alanda hem
sosyal alanda hem kültürel alanda, tüm alanlarda sizin bir anlamda insani
gelişmeyi çok ön plana çıkardığınızı ve en
yüksek ülkeler grubuna girdiğinizi göstermektedir. Bu ne demektir? Bu
aslında, on yedi yılın bir başarısıdır, AK
PARTİ hükümetlerinin bir başarısıdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu aynı zamanda on yedi
yıllık dönemde kaliteli bir büyüme sürecini
gerçekleştirdiğimizi göstermektedir. Yani zaman zaman şu
söyleniyor: Büyümeniz kaliteli değil. Evet, biz kaliteli bir büyüme
sürecini gerçekleştirdik ki en yüksek insani gelişmişlik grubu
ülkeler arasında şu anda biz yer alıyoruz değerli
arkadaşlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yine, AK PARTİ hükûmetlerinin insana
odaklandığının bir başka göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, bir başka husus;
bu, Plan ve Bütçe Komisyonunda da çok sık dile getirildi, Efendim, bu,
yüzde 1in bütçesidir; bu, sarayın bütçesidir. şeklinde çok
değişik ifadeler kullanıldı, yorumlar yapıldı.
Değerli arkadaşlar, bu bütçe yüzde 100 halkımızın
bütçesidir, halkımızın bütçesidir, halkımızın
bütçesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Önceki 17
bütçede olduğu gibi, bu bütçe de toplumun tüm kesimlerinin
ihtiyaçlarını dikkate alan ve 82 milyonun tamamının
bütçesidir, bu bütçe toplumun tüm kesimlerinin haklarını koruyan bir
bütçedir. Bu kapsamda, bütçemize baktığımızda, 3,4 milyon
kamu çalışanı için 340 milyar lira harcayacağız, 22
milyar lirayı 2,7 milyon çiftçimizle bölüşeceğiz, 24,3 milyon
öğrencimiz için 176 milyar lira harcayacağız, 82 milyon
vatandaşımızın sağlık giderleri için 189 milyar
lira para harcayacağız. Daha detayına girmek istemiyorum ama
burada kadını da bulabilirsiniz, gençleri de bulabilirsiniz,
engellileri de bulabilirsiniz, KOBİ işletmelerini de bulabilirsiniz;
ne arıyorsanız 2020 yılı bütçesinde var değerli
arkadaşlar.
Bir başka husus değerli arkadaşlar,
sık sık ifade ediliyor Vatandaşlarımızı
enflasyona ezdiriyorsunuz. diye. Biz vatandaşlarımızı
hiçbir şekilde enflasyona ezdirmedik, enflasyona ezdirmediğimiz gibi
refah artışından onların hak ettiği payı
almalarını sağladık. Bakınız, örnekler ortada,
enflasyondan arındırılmış şekliyle söylüyorum: En
düşük memur maaşı reel olarak yüzde 74 artmış
-enflasyondan arındırılmış şekliyle- demek ki
refah artışından yüzde 74lük bir pay vermişiz. Net asgari
ücrette reel olarak yüzde 124, en düşük SGK emekli
aylığında yüzde 51,7; BAĞ-KUR en düşük tarım
emekli aylığında yüzde 317, engelli aylıklarında yüzde
507lik bir reel artış var arkadaşlar, yüzde 507; el insaf! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Muhtar
aylığında yüzde 329 reel artış var.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir başka önemli husus Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu ile Sayıştay meselesi. Bildiğiniz gibi, yine AK PARTİ
hükûmetleri döneminde Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu
yasalaştırıldı. Bu kapsamda, bütçe ve kesin hesap
kanunlarının kapsamı ne yapıldı? Genişletildi,
bütçe kanunu sadeleştirildi, mali saydamlık artırıldı.
Meclise gönderilen raporlar son derece genişletilmiş ve
sayıları da artırılmıştır, ki bugün, bu
dönemde, özellikle bu yılki bütçe görüşmelerinde muhalefet
milletvekili birçok arkadaşımızın Sayıştayın
raporlarına teşekkür ettiğine hepimiz şahidiz.
Harcama denetimi anlamında da çok kapsamlı
bir reform daha gerçekleştirdik, 6085 sayılı Sayıştay
Kanununu çıkardık. Bu kanunla birlikte kamu kaynağı
kullanan tüm kurum ve kuruluşlar ne oldu? Denetim kapsamına
alındı. 6085 sayılı Kanun öncesinde -bunu özellikle ifade
etmek istiyorum- kamu kurumlarına ait bir tek denetim raporu dahi olmadan
bütçe müzakereleri gerçekleştiriliyordu. Bir daha tekrar ediyorum: 6085
sayılı Kanun öncesinde kamu kurumlarına ait bir tek rapor dahi
olmadan bütçe görüşmeleri gerçekleştiriliyordu arkadaşlar. 6085
sayılı Kanundan önceki dönemde bütçe görüşmelerinde genel
uygunluk bildirimi dışında düzenli olarak Plan ve Bütçe
Komisyonuna ikinci bir rapor sunulmuyordu. Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi
arkadaşlarımız var, bu yıl kaç rapor geldi arkadaşlar?
Tam 194 rapor geldi değerli arkadaşlar. Bu kanun çıktıktan
sonra Meclisimize 1.315 Sayıştay raporu geldi, oldukça kapsamlı
raporlar ve bizler yararlanıyoruz. Evet, zaman zaman eleştiriyoruz,
zaman zaman yol gösterici tavsiyelerde bulunuyoruz ama şunu ifade
etmeliyim: Plan ve Bütçe Komisyonuna 199 milletvekilimiz geldi ve çok
kapsamlı olarak görüşlerini ifade etti, hem kesin hesap üzerine hem
Sayıştayın raporları üzerine hem de bütçesi üzerine çok
kapsamlı olarak görüşlerini, düşüncelerini aktardılar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir diğer alan gelir dağılımı, sosyal
adaletin tesisi ve evet, fırsat eşitliği konusu. Bu konuda da
zaman zaman işte gelir dağılımının bozulduğu
-ki bugün de ifade edildi- sosyal adaletin tam olarak tesis edilemediği,
fırsat eşitliğinin olmadığı ifade edildi. Sosyal
devlet anlayışının tesisi, gelir
dağılımının iyileştirilmesi ve fırsat
eşitliğinin sağlanmasına yönelik olarak AK PARTİ
hükûmetleri döneminde çok önemli adımlar atıldı; sizler
bunların hepsini biliyorsunuz. 2020 yılı bütçemizde ne kadar?
Yaklaşık 70 milyar lira sosyal harcamalar için ayırdık ve
bütçemizin yüzde 6,3üne karşılık geliyor. Geçmişte bu ne
kadardı? Sadece bütçenin yüzde 1,3ü oranındaydı. Gelir
dağılımını iyileştiren
Evet, gelir
dağılımını iyileştirdik -buna geleceğim
biraz sonra- yoksulluğu da azalttık. Dünya Bankasının
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri Atlası Raporuna göre, dünyada
yoksulluk oranlarını en fazla azaltan ülke olduk ve hükûmetlerimiz
döneminde ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza tam 315 milyar lira
tutarında sosyal yardım sağladık. 2002 yılında
toplumun yüzde 30u -yani o dönemdeki nüfusa göre yaklaşık 20 milyon
kişi- günlük 4,3 doların altında gelirle yaşamını
sürdürüyordu. Peki, o dönemdeki nüfusa göre yüzde 30, bugün bu oran neye
düştü? Yüzde 30dan yüzde 1,6ya düştü 4,3 doların altında
gelirle yaşayan vatandaşlarımızın sayısı.
Nedir bu? 1,2 milyon. Nüfusumuz 80 milyona çıktı, 1,2 milyon
kişi 4,3 dolar gelirin altında; nüfusumuz 60-65 milyon, 20 milyon kişi
4,3 dolar gelirin altında; fark bu değerli arkadaşlar. Demek ki
biz, gelir dağılımını iyileştirmişiz. Bunun
örneklerini de vereceğim, yine yüzde 20lik dilim burada zikredildi,
sizlerle paylaşacağım. En alt gruptaki yüzde 20lik dilim
değerli arkadaşlar, 2006 yılında yüzde 5,1lik paya
sahipmiş; peki, şimdiki pay oranı ne? Yüzde 6,1. Yani en fakir
yüzde 20lik dilimin payı 5,1den 6,1e çıkmış. Peki, en
zengin yüzde 20lik dilime bakalım. 2006 yılında yüzde
48,4müş payı; peki, şimdi ne olmuş? Yüzde 47,6ya düşmüş,
demek ki gelir dağılımında bir iyileşme söz konusu.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir başka husus, yine sık sık dile getirilen
konulardan bir tanesi Türkiye üretmiyor, üreterek büyümüyor, yatırım
yeterince yapılmıyor. şeklinde yorumlar yapıldı.
Burada Üretim yapılmıyor. denildiği için özel sektör
yatırımlarına özel olarak değinmek istiyorum. Özel kesim
tarafından, 2002-2018 döneminde, 2018 yılı fiyatlarıyla
yaklaşık 11 trilyonluk yatırım yapılmış
arkadaşlar. 2002 yılında -yine 2018 yılı
fiyatlarına getiriyorum, sabit fiyatla- özel kesim tarafından 221
milyar liralık yatırım yapılmış. 2018
yılına gelelim, 2018 yılında özel sektör tarafından
tam 947 milyar liralık yatırım yapılmış. Peki,
bunun anlamı nedir? Özel sektör yatırımları tam 5 kat
artmış arkadaşlar, 5 kat artmış. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ve özel sektörün sabit sermaye
yatırımlarının millî gelir içindeki payı da yüzde
15ten yüzde 25e çıkmış. Üretmiyoruz. şeklinde Üretim
ekonomisi yok. şeklinde eleştiriler geliyor. Üretmeden, değerli
arkadaşlar, 34 milyar dolarlık sanayi ihracatını
yaklaşık 150 milyar dolara nasıl
çıkarırsınız sorarım size, nasıl
çıkarırsınız?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Toyotayla, Toyotayla!
LÜTFİ ELVAN (Devamla) Üretmeden 34 milyar
dolardan 150 milyar dolara nasıl çıkarırsınız?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Toyotayla!
LÜTFİ ELVAN (Devamla) 2002 yılında
otomobil ve diğer araçlar dâhil 357 bin araç üretiliyordu, bugün 1 milyon
588 bin araç üretimimiz var; 2002 yılındaki otomobil ve diğer
araçlar da dâhil ihracatımız 2,2 milyar dolar. Peki, bugün ne? 22
milyar dolar, tam 10 kat artmış. Üretmezseniz 22 milyar dolara siz
nasıl çıkacaksınız, sorarım size arkadaşlar,
nasıl çıkacaksınız? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Toyotayla!
LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Bir başka husus,
şunu da söyleyebilirsiniz, diyebilirsiniz ki: Efendim, biz üretiyoruz ama
dünya bizden daha çok üretiyor, diğer ülkeler bizden daha çok üretiyor.
Ona da bakalım, gerçekten biz diğer ülkelerden daha az mı
üretiyoruz? Dünya ölçeğindeki ortalamadan daha az mı üretiyoruz, ona
da bakalım. Ne yapacağız? O zaman imalat sanayisi katma
değerimizin dünya imalat sanayisi katma değeri içindeki payına
bakacağız, değil mi? Dünyadaki payımız ne olmuş
imalat sanayisinde? Peki, 2002de
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) Sadece imalat
sanayisi mi var ya?
LÜTFİ ELVAN (Devamla) - Üretimden bahsediyoruz,
üretimden bahsediyorsak elbette imalat sanayisinden bahsedeceğim.
Şimdi, 2002de yüzde 0,69muş
arkadaşlar. Peki, 2017de kaç olmuş? Yüzde 1,13 olmuş. Demek ki
dünyadaki imalat sanayisi üretiminden daha fazla üretmişiz değerli
arkadaşlar, daha fazla üretmişiz.
Bir başka örnek vereyim: 2002 yılında
5 milyar doların üzerinde ihracat yapan sadece bir sektörümüz vardı.
Neydi? Hepiniz biliyorsunuz, tekstil sektörü.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Onu
batırdınız, o bitti.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) Bugün, 5 milyar
doların üzerinde ihracat yapan tam 11 adet sektörümüz var. Yine, imalat
sanayisi katma değeri itibarıyla dünyada 2002 yılında
10uncu sıradaydık. Peki, kaçıncı sıraya geldik?
13üncü sıraya yükseldik değerli arkadaşlar. Yine, imalat
sanayisi katma değerinde dünyada 20nci sıradaydık, 13üncü
sıraya yükseldik; Avrupada 10uncu sıradaydık, 5inci
sıraya yükseldik değerli arkadaşlar (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bir başka husus, değerli arkadaşlar
-zamanım daraldı- evet, üretim ekonomisi olmadığı için
mi acaba organize sanayi bölgesi sayısını biz 197den 313e
çıkardık? Yine, üretim yapılmadığı için mi 400
bin olan organize sanayi bölgesinde çalışan sayısını 2
milyona çıkardık? 400 bin kişi çalışıyordu,
şu anda organize sanayi bölgelerinde 2 milyon kişi
çalışıyor. Bu kardeşlerimiz ne yapıyorlar
arkadaşlar? Üretim yapıyorlar.
Bir başka örnek: Değerli arkadaşlar,
teknoloji geliştirme bölgelerinde sadece 50 tane işletmemiz
vardı, bugün 5.414 adet işletmemiz var. Evet, üretim
artışı oldu, verimlilik oldu mu? Ona da bakalım; orada da
ciddi bir gelişme var. Örnek vereyim: 2009 yılında bir imalat
sanayi çalışanının 100 birim ürettiğini
varsayalım, bugün bu kardeşimiz 121-122 birim üretmektedir; demek ki
verimlilikte de bir artış söz konusu.
Bir başka önemli husus ithalata olan
bağımlılık; sık sık dile getirilen bir konu.
Evet, ithalat yapımıza baktığımızda ara malı
ithalatının yüksek olduğunu görüyoruz. Ara malı
ithalatının düşürülmesine yönelik aslında çok önemli
adımlar attık, belki bunlar yeterince konuşulmuyor. Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığımız teker teker ithalat
yaptığımız tüm ürünlerin analizini yaptı ve bu
çerçevede Türkiyede üretilebilecek olanlara yönelik yine bu çalışmasını
devam ettirdi. Biliyorsunuz, özellikle yeni uygulamaya koyduğumuz
teşvik sistemiyle ithalata bağımlılığın
azaltılmasına yönelik de ciddi bir teşvik mekanizması ortaya
koyduk. Bununla da kalmadık; üniversitelerimize, TÜBİTAKa ve ilgili
diğer kuruluşlara, ithal ettiğimiz ama Türkiyede üretilmeyen
ürünlerin üretilmesine yönelik çok ciddi AR-GE destekleri vermeye
başladık. Araştırma üniversitelerini belirledik, bölgesel
ihtisas üniversitelerini belirledik ve bu üniversitelerin belirli alanlarda uzmanlaşmalarını
sağlıyoruz. Dolayısıyla, evet, bugün petrokimyasallar, ilaç
-savunmayla ilgili olabilir yine bir miktar- birtakım ithal ettiğimiz
gerçekten yüklü ürünler var, bunların Türkiyede üretimine yönelik çok
önemli adımlar atıldı ve bu çalışmalar hızla
sürdürülüyor ki AR-GE harcamalarımızın millî gelir içerisindeki
payına baktığımızda da, evet, özellikle
araştırma üniversitelerine, TÜBİTAKa vermiş olduğumuz
bu desteklerle AR-GE harcamalarının millî gelir içerisindeki
payı yüzde 1in üzerine çıkmıştır değerli
arkadaşlar.
Bir başka önemli konu ki bunu da ifade
etmeliyim: Dijital Türkiye Projemiz, son derece önemli. Bürokrasi ve
kırtasiye işlemlerinin azaltılmasına, izin ve ruhsat
işlemlerinin basitleştirilmesine, vatandaşlarımızın
bulundukları yerden kamuyla ilgili olarak iş ve işlemlerini
yapabilmesine ve kayıt dışılığın
azaltılmasına yönelik Dijital Türkiye Platformunu oluşturduk.
Şu anda 44 milyondan fazla kullanıcı var değerli
arkadaşlar, 44 milyon ve 5.115 işlem şu anda elektronik ortamda
yapılabiliyor. Vatandaşlarımızın devletle olan
işlerini ve sorunlarını tek bir noktadan çözecek
çalışmalar sürdürülüyor, iş süreçleri kısalıyor. Bu
çalışmalar neticesinde, vatandaşlarımız kapı
kapı dolaşmaktan kurtuluyor. Bu uygulamalar zaman ve para tasarrufu sağlamakta
ve kayıt dışılığı da önemli ölçüde
azaltmaktadır.
Sürem çok kısaldı ama tarıma yönelik
sadece birkaç hususu dile getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar Tarımsal üretim
düşüyor. Tarıma gereken önem verilmiyor. şeklinde
eleştiriler var. Bakın, çok kısa, şunları
söyleyeceğim: Bitkisel üretimimizde artış var mı? Evet,
var. Hayvancılıkta, hayvan sayısında
artışımız var mı? Evet, var. Tarım sigorta
sistemini ilk kez biz uygulamaya koyduk mu? Koyduk. Su ürünleri yok denecek
kadar azdı değerli arkadaşlar, şu anda su ürünleri
ihracatını gerçekleştiriyoruz, hem de önemli oranda; çok önemli
bir gelişme sağladık. Geçmişte sadece sözde olan
kırsal kalkınma anlayışını memleketimizin her
bir sathına yaydık. Nedir bu, biliyor musunuz arkadaşlar?
Kırsal kalkınma projeleriyle 100 bin kardeşimizi kırsal
alanda, köylerde yapılan fabrikalarda istihdam ediyoruz şu anda, 100
bin kardeşimizi. Bunların hepsi önemli diye düşünüyorum.
Bir başka önemli husus, toplulaştırma,
sadece 0,5 milyon hektar alan toplulaştırılmıştı.
Bugün 8,3 milyon hektar alan, evet, toplulaştırma kapsamında ve
bu çalışmalar önemli ölçüde tamamlandı arkadaşlar -bunu da
buradan ifade etmek istiyorum- ve bu çalışmalar neticesinde şu
anda tarımsal üretimde Avrupada 1inci, dünyada ise 7nci sıradayız
değerli arkadaşlar.
Bir başka husus, örtü altı üretimde yüzde
44lük bir artış söz konusu son on altı yılda. Sebze meyve
üretiminde yine son on altı yılda yüzde 89luk bir artış
söz konusu, neredeyse 2ye katlamışız. Ve tohum, şu
söyleniyor: Efendim, tohum ithal ediyorsunuz. Değerli arkadaşlar,
2002 yılında 17 milyon dolarlık tohum ihracatımız
vardı; bugün, 152 milyon dolarlık tohum ihracatımız var,
yüzde 775lik bir artış söz konusu. İhracatın ithalatı
karşılama oranı 2002de yüzde 31di tohumda, bugün yüzde 85,
inşallah 2020 yılında tohumda yüzde 100 yerliliği
hedefliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
son on yedi yılda, AK PARTİ, çok önemli reformlar
gerçekleştirdi, bu reformları gerçekleştirirken hiçbir zaman
popülist bir yaklaşım ortaya koymadı, hep orta ve uzun vadeli
düşündü; milletimizin benimsediği ve sonuna kadar arkasında
durduğu hedefler ortaya koydu. Bu hedefleri milletimiz sahiplendi, bundan
sonra da inşallah sahiplenmeye devam edecek. Bugün, güçlü Meclise ve
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine her zamankinden çok daha
fazla ihtiyaç var. Dünyada güç merkezi Batıdan Doğuya kayarken
Türkiye bu dönüşümün aslında tam da merkezinde yer alıyor.
Geçmişte olduğu gibi, ülkeler yeni bölgesel dengeler kuruyorlar ve bu
dengeler ekonomik, siyasi ve coğrafik olarak Türkiye'yi çok yakından
ilgilendiriyor. Tüm dünyada yaşanan teknolojik gelişmelerle birlikte
Y ve Z kuşaklarının çok farklı geleceğe sahip
olacağı ifade ediliyor. Bu çerçevede, genç nüfusuyla Türkiye bu
dönüşümden en fazla etkilenecek ülkelerden biri olacak. Bu kapsamda, eski
paradigmalar ülkelerin sorunlarını gidermeye yönelik yeni ve
kalıcı çözümler üretemiyor; dünyanın birçok bölgesinde
yaşanan huzursuzluklar ve karmaşaların da aslında temel
nedeni bu.
Diğer taraftan, uluslararası arenada Ben
güçlüyüm, istediğimi yaparım; kural, kaide dinlemem. diyen
yaklaşımlarla karşı karşıya kalıyoruz. Ben
inanıyorum ki, şimdi, küresel ölçekte,
Cumhurbaşkanımızın Dünya 5ten büyüktür. söylemi çok daha
iyi anlaşılıyor değerli arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
LÜTFİ ELVAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ olarak yapısal
reformlarımızı yapmaya devam edeceğiz. Zaman zaman
muhalefetten bazı arkadaşlar Bugüne kadar niye
yapmadınız? şeklinde eleştirilerde bulunuyorlar. Onlara
söyleyeceğim tek söz şu: Dünyadaki değişim ve dönüşüme
bak. Biz, dünyadaki değişim ve dönüşüme ayak uydurmak hatta önde
gitmek zorundayız. Bisikletin pedalını hiç durmadan çevirmeye
devam edeceğiz yani Reformlarda durmak yok yola devam. diyoruz sevgili
kardeşlerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sözlerime son verirken Sayın
Cumhurbaşkanımıza, Cumhurbaşkanı
Yardımcımıza, Hazine ve Maliye
Bakanlığımıza, Cumhurbaşkanlığı
Strateji ve Bütçe Başkanımıza ve ekibine, Plan ve Bütçe
Komisyonumuza ve tüm milletvekillerimize teşekkür ediyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFİ ELVAN (Devamla) -
2020 yılı
bütçemizin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını
diliyor, yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen
kıymetli vatandaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkoç.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun,
İstanbul Milletvekili Nurettin Caniklinin sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Kriterlerini
kaybetmişler. ifadesine istinaden söz talebinde bulunduğuna ve
talebinin haksız olmadığına ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
Meclis Başkanlığımıza tüm saygımla ifade etmek
istiyorum haksız bir talepte bulunmadığımı size
anlatmak için.
Bakın, Sayın Canikli Millet adına
hareket etmek, milletin menfaatini korumak neymiş
arkadaşlarımız öğrensin, kriterlerini kaybetmişler
çünkü; öyle anlaşılıyor. diyor. Kriterlerini
kaybetmişler. sözü bu konuda, bağlamında değerlerini
bilmemek, değerlerine sıkı sıkıya tutunmamak
anlamına geldiği için söz istemiştim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Tamam.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Eğer müsaade
ederseniz kayıtlara geçmesi için bir şey ifade etmek istiyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakanın
anlattıklarını dikkatle dinledim. Bir boksör hikâyesi var,
ünlüdür. Devamlı dayak yiyen boksöre teknik direktörü, antrenörü Ya, çok
iyi gidiyorsun, çok iyi dövüyorsun. falan diyor; bir öyle, iki öyle, üç öyle;
o da diyor ki: Hocam, eğer ben bunu dövüyorsam beni kim dövüyor?
Ben de şimdi Sayın Bakana soruyorum:
Gerçekten bu ekonomi bu kadar iyiyse bu milleti kim dövüyor, bu millet neden
yoksulluktan kırılıyor? Onu anlatması gerekiyor.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.54
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.10
BAŞKAN: Mustafa
ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Burcu
KÖKSAL (Afyonkarahisar), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 28inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
2020 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2020 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi (1/278) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı: 129) (Devam)
2.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277), 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Teklifine İlişkin Olarak Hazırlanan 2018
Yılı Genel Uygunluk Bildirimi ile 2018 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 189 Adet Kamu İdaresine Ait
Sayıştay Denetim Raporu, 2018 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporu ve 2018 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/871), 6085 Sayılı Sayıştay
Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2018 Yılı Kalkınma
Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/881) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 130) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon yerinde.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil
edilen ancak grubu bulunmayan siyasi parti temsilcilerine beşer dakika söz
vereceğim.
İlk olarak, Türkiye İşçi Partisi
Genel Başkanı ve İstanbul milletvekili Sayın Erkan
Baş.
Buyurun Sayın Baş. (CHP
sıralarından alkışlar)
ERKAN BAŞ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu ve bizleri izleyen tüm işçileri,
emekçileri, halkımızı selamlıyorum.
Tabii, Türkiye İşçi Partisi Parlamentoda
çok az sayıda milletvekiliyle temsil edilen bir parti ama gördüğünüz
gibi Mecliste de emekçi yoldaşlarımız sayesinde
ağırlıkları kaldırıp kürsüye büyük bir yükle
gelebiliyoruz. Onlara da son derece saygıyla sevgiyle teşekkür etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün kürsüye
gördüğünüz gibi biraz yüklü geldik. Bütçeyi tartışıyoruz,
vatandaş da izliyor, benim de beş dakika bir konuşma sürem var.
Bu süreyi de binbir zorlukla aldığımızı
halkımızın bilmesini istiyorum, kayıtlara da böyle geçsin. Şimdi,
halkımız bizim ne tartıştığımızı
bilsin diye böyle geldim. Şu gördüğünüz kitaplar, değerli
arkadaşlar, 18 cilt ve 13.506 sayfadan oluşuyor. Bizim burada
tartıştığımız, bugün hani Bütünü üzerinde
tartışıyoruz. diyoruz ya, işte bunların üzerinde tartışıyoruz
aslında.
Ben, cuma günü öğleden sonra saat dörtte
bunları teslim aldım, oturdum, bir hesap yaptım -pazartesi günü
saat on ikide Mecliste bunları görüşmeye başlayacağız-
cuma günü dörtten pazartesi günü on ikiye kadar hiç uyumasam, yemesem, içmesem,
masanın başından hiç kalkmasam altmış sekiz saat
vaktim var ve bu altmış sekiz saat içerisinde şu gördüklerinizi
okuyabilmem için değerli arkadaşlar, saatte tam 200 sayfa okuyabilmem
gerekiyor; bu, takdir edersiniz ki mümkün değil. Şimdi, bu,
imkânsız ve herkes bunu bilsin istiyorum, halkımız bunu bilsin
istiyorum. Çok merak ediyorum gerçekten, var mı arkadaşlar okuyan?
Ben okudum. diyebilecek bir kişi var mı? Bence yok, mümkün
değil, bilimsel olarak bu mümkün değil. Dolayısıyla kimse
okumadı. Yalan yok, ben de tümünü okuyamadım, önemli gördüğüm
bölümlerini incelemeye çalıştım.
Şimdi, ben size şunu söylemek istiyorum:
Okumadınız, ama okumadığınız bu bütçeyi
savunuyorsunuz. İçinde ne olduğunu bilmiyorsunuz ama savunuyorsunuz,
sonra yarın öbür gün geleceksiniz, diyeceksiniz ki:
Kandırıldık. Dememek için değerli arkadaşlar, bunları
okumamız lazım, bunların okunabileceği sürelerin
hazırlanması lazım.
Bakın, değerli arkadaşlar, 13 bin
sayfa diyorum. Bundan en az 600-700 tane basıldı, hepimize
dağıtıldı. Yazık ya, memleketin ağacına
yazık yani boşu boşuna o ağaçları katlediyoruz. Hiç
kimse bunları okumuyor. Şimdi, böyle bir tartışma bence
olmaz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bana göre
en büyük suç halka yalan söylemektir, halka yalan söylemek en büyük suçtur ve
burada sanki bir bütçe tasarısı üzerine konuşuyormuşuz gibi
yapmayalım. Maalesef okumuyorsunuz ve maalesef Adalet ve Kalkınma
Partisi Genel Başkanı diyor ki: Parmak kaldırma makinesi. Ben
buna sadece üzülüyorum ve sizleri uyarıyorum, siz okumuyorsunuz,
bakın, başkalarının okumasına da izin vermiyorsunuz
çünkü bu bütçeyi kaçırmak istiyorsunuz, bu bütçeyi milletvekillerinden
kaçırmak istiyorsunuz. Daha önemlisi, bu bütçeyi işçilerden,
emekçilerden kaçıyorsunuz, halktan kaçıyorsunuz, saklıyorsunuz.
Niye saklıyorsunuz biliyor musunuz değerli arkadaşlar?
Bakın, burada, dünya şampiyonlukları kazanıyorsunuz. Nede
kazanıyorsunuz? Dünyada en çok kamu ihalesi alan 10 şirketi -Cengiz,
Limak, Kolin, Kalyon, MNG- siz yaratmışsınız. Bu bütçe
bunları yaratıyor değerli arkadaşlarım. Bakın,
sonra ne oluyor biliyor musunuz? Atanamadığı için insanlar
üzüntüden kanser oluyor, bunalım kurbanı oluyor, canına
kıyıyor, inşaatlarda amele oluyor, çorbacılık
yapıyor, lokantacılık işine girmek zorunda kalıyor.
Sonra, annelerin canına tak ediyor, hayatlarına son veriyorlar, ondan
sonra çocuğuna kıyafet alamadığı için babalar intihar
ediyorlar, ondan sonra maddi sıkıntı nedeniyle aileler topyekûn
intihar ediyorlar.
Sonuçta değerli arkadaşlar, şunu
bilmenizi istiyorum: Sizin hazırladığınız bu bütçe ne
biliyor musunuz? Şu Yusuf Yerkel var ya sizin kadronuz, işçiye tekme
atan Yusuf Yerkel, aslında siz bu kitapları işçilerin,
emekçilerin, yoksulların kafasına atıyorsunuz. Ya, buradaki
tekmeyle sizin sunduğunuz şu bütçe arasında işçiye
sunulanlar açısından bir fark yok. Niye yok biliyor musunuz
arkadaşlar? Çünkü, Tayyip Erdoğanı hepimiz tanıyoruz
değil mi? Kasımpaşalı, civanmert, delikanlı; öyle
bildik, öyle tanıdık. Bu arada geçen dönemde ne oldu? Bakın,
önce bir kaçak saray oldu, o Kasımpaşadaki gecekondudan
çıktık, bir kaçak sarayımız oldu. Yetti mi? Yetmedi. Bir
tane yazlık saray yaptık. Yetti mi? Yetmedi. Uçan saray yaptık.
Yetti mi? Yetmedi? En son bir tane de yüzen saray yaptık, geldik.
Kasımpaşadan çıktık, saraylar şahı olduk,
saraylar padişahı olduk.
Değerli arkadaşlarım, bakın,
geçen gün bir şey oldu, Tayyip Erdoğan beraber yürüdüğü, beraber
ıslandığı arkadaşlarıyla ilgili konuşmaya
başladı ve dedi ki: Davutoğlu ve Babacan
dolandırıcılık yaptılar. TEKEL özelleştirilirken
rantçılık yaptıklarını söyledi.
Sanırsınız kendisi o zaman muhalefetteymiş ha, öyle şey
yapıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN BAŞ (Devamla) Sayın Başkan,
bir dakika daha
BAŞKAN Şüphesiz.
ERKAN BAŞ (Devamla) Şimdi, bu TEKEL
bizim yüreğimizin yarası. Niye biliyor musunuz? Siz belki yine
buralarda oturuyordunuz, ben TEKEL işçileriyle beraber şu Sakarya
Caddesinde çadırda yatıyordum, bu TEKEL özelleştirilmesin,
TEKEL satılmasın, TEKEL işçileri işsiz kalmasın diye.
Şimdi öğreniyoruz ki işler bozulunca öğreniyoruz ki TEKEL
aslında peşkeş çekilmiş. Yani biz bunları
söylediğimiz için polisten dayak yerken aslında bunlar
yapılmış.
Çok ilginç bir şey var değerli
arkadaşlar, orada ben dikkat ettim, Tayyip Erdoğan 1 Başbakan ve
3 Bakanın ismini saydı: Davutoğlu, Babacan, Mehmet
Şimşek ve Feridun Bilginin ismini saydı. Ben gittim o
kararı buldum ve aldım. O kararda bir imza daha var, Tayyip
Erdoğan hiç adını anmadı. Acaba niye? diye düşündüm.
Niye biliyor musunuz? Çünkü hâlâ AK PARTİli. Ne demek bu? Yani hırsız,
üçkâğıtçı, dolandırıcı, milletin malına
çöken AK PARTİli olursa, o suçlu değil ama AK PARTİden
ayrılmışsa hemen suçlu hâle gelecek.
Keşke daha çok vaktim olsa, daha çok
konuşsak ama bence bütçede şunu konuşmamız lazım
değerli arkadaşlar: Bu yoksulluğu nasıl
aşacağız? Halkın sefalet içinde yaşamasını nasıl
engelleyeceğiz? EYTlileri nasıl emekli edeceğiz? Emekliler
nasıl insan gibi yaşayacaklar? Bu bütçede bunları
konuşmamız lazım.
Hani hep soruyorsunuz ya Kaynak nerede? Kaynak
nerede? Bakın, sizin Genel Başkanınız itiraf etti, dedi
ki: TEKELin arazisini şahıslar kendilerine peşkeş
çekmişler. Ben başka sayayım mı? Paşabahçe, Erdemir,
İsdemir, TEKEL, Sümer Holding, şeker fabrikaları. Yani siz
özelleştirme rekoru kırdınız; bu memleketin işçisinin,
emekçisinin alın teriyle, babalarımızın, dedelerimizin
alın teriyle yapılan her şeyi sattınız. Kaynak mı
arıyorsunuz? Hadi gelin, kaynak bulalım. Hadi şu, halkın
olanlara, o peşkeş çektiklerinizin hepsine yeniden halk adına el
koyalım, bakalım o zaman memlekette emeklilikte yaşa
takılanlar için kaynak çıkıyor mu, yoksullar için kaynak
çıkıyor mu, asgari ücreti artırmak için kaynak çıkıyor
mu. Varsa cesaretiniz biz hazırız. Bu bütçeyi gerçekten
tartışmak istiyorsanız, kaynak yaratmak istiyorsanız,
halkın malına çökenlerden halkın malını geri
alalım, hepsini kamulaştıralım diyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Yine emekçileri
çalıştırdın be!
ERKAN BAŞ (İstanbul) Biz onlarla
yoldaşız zaten, yapacak bir şey yok ki.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Yine emekçileri
çalıştırdın, yine patronluk yaptın.
ERKAN BAŞ (İstanbul) Ben de
çalışıyorum, onlar da çalışıyor. Sizin gibi
onların sırtından yaşamıyorum ben, bak beraber
çalışıyoruz.
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Yine patronluk
yaptın.
BAŞKAN Tamam, arkadaşlar
ERKAN BAŞ (İstanbul) Bak, bak, bak,
beraber çalışıyoruz, sen oturuyorsun, bir kalk da yardım et
ya!
YUSUF BAŞER (Yozgat) Hadi oradan!
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Yine patronluk
yaptın be!
BAŞKAN Şimdi
ERKAN BAŞ (İstanbul) Başkanım,
duydunuz değil mi?
BAŞKAN Duymadım.
ERKAN BAŞ (İstanbul) Hakaret etti
milletvekiliniz oradan.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Büyüklük sizde
kalsın Erkan Başkanım.
ERKAN BAŞ (İstanbul)
Terbiyesizliğin lüzumu yok.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Sen terbiyesizlik
yaptın.
ERKAN BAŞ (İstanbul) Hakaret ediyorsun.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Yani sabahtan
beri güzel bir program yürütüyoruz. Lütfen
ERKAN BAŞ (İstanbul) Başkanım,
hakaret ediyor.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Hakaret değil
canım, hiçbir şey demedim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bir genel başkana
öyle konuşulur mu, ayıp bir şey ya!
YUSUF BAŞER (Yozgat) Hadi oradan! dedim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Ayıp bir şey
gerçekten, çok ayıp ya.
BAŞKAN Arkadaşlar
Şimdi, söz sırası, Saadet Partisi
adına İstanbul Milletvekili Nazır Cihangir İslama ait.
Buyurun Sayın İslam. (CHP
sıralarından alkışlar)
NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul)
Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; öncelikle,
bu konuşma için hem Başkanlık Divanına hem de grubu olan
siyasi partilere teşekkür ediyorum ama bu konuşma
hakkımızın bir türlü İç Tüzüke geçmemesi ve
kurumsallaşmaması açısından da hepinize sitem ediyorum,
bunları lütfen kabul ediniz.
Çok değerli arkadaşlarım, bu bütçe
görüşmeleri, biliyorsunuz, insan hakları, demokrasi ve Hükûmetin
icraatları açısından aslında bir nevi özet oluyor, buradaki
tartışmalarımız buna odaklanıyor. Hep sona
bırakılan bir konudan başlayacağım; çevre meselesi.
Bakınız, Kaz Dağları, Alaplı, Ünye Fatsa ve bunun
dışında 158 yüzeysel su kaynağının 116 tanesinin
içilmez hâle getirilişi, bu hâle dönüşü, sizin nimetlere, evrene ve
çevreye bakışınızın özeti; buradaki
başarınız.
Eğitime gelince, PISA sonuçlarına
bakıyoruz, 72 ülke içinde 52nciyiz, 8inci sınıf
öğrencilerinin yüzde 16sı dört işlemi yapmaktan mahrum; bu da
sizin eğitime bakışınız, eğitimdeki
başarınız. Şehir Üniversitesi hadisesi bir başka
facia. Aslında birkaç sene önce belki de temellerini birlikte
attığınız, açılışını birlikte
yaptığınız bir üniversiteyi ve gerçekten
üniversiteleşmeye çalışan bir üniversiteyi sadece ve sadece
siyasi ayrılıklar yüzünden parçalamaya, kapatmaya, lağvetmeye
çalışıyorsunuz.
Yine bir başka başarınız,
milyoner sayısı. Bu ülke fakirleşirken, siz ekonomiyi
aşağı doğru götürürken, 2012de 54 bin olan milyoner
sayısı, 2019da bakıyoruz, 214 bin kişi. İşte
ekonomideki adalet anlayışınızdaki özet, sizin
başarınız burada. Gayrisafi yurtiçi hasılaya
bakıyoruz, 2013 yılında 950 milyar dolar, istikrarlı bir
şekilde düşmüş ve bugün, 2019da bunu 749 milyara kadar
indirmişsiniz. Bu da sizin ekonomideki başarınızın ve
ekonomideki istikrarınızın özeti.
Çok değerli arkadaşlarım, 2012de
yüzde 8,4 oranında işsizlik vardı bu ülkede ama 2019da siz bunu
yüzde 14e çıkarttınız, genç işsizlik oranı yüzde
27,4. Bu da sizin istihdamdaki başarınızın özeti. Kişi
başına düşen millî gelire bakıyoruz, hedeflediğiniz
9.647 doları 2019da tutturamamışsınız, 9.093 dolarda
kalmışsınız ve bu sene diyorsunuz ki: Biz bunu
arttıracağız, 10 bin doların üzerine
çıkartacağız. İnanalım mı? İnanamayız.
Niçin? E, 2019da yüzde 0,5 büyüme sağlamışsınız,
2020de yüzde 5 büyüme hedefi koymuşsunuz. İnanalım mı? Ben
şahsen inanamıyorum. 2018de bütçe açığı yüzde 10,
2019da sapma yüzde 55.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, saray günde 4,5 milyon lira yiyor. Bu sarayın
masrafları bir gün için 67 bin asgari ücret demek. Örtülü ödeneğe
ayırdığınız para 5 milyar 410 milyon; bu, 223 bin
asgari ücretlinin yıllık geliri demek. İşte, bu da sizin
tasarruf ve kemer sıkma politikanızın özeti.
Sayın Cumhurbaşkanı gitti, İslam
ülkelerine dedi ki: Sizin en zengininiz ile en fakiriniz arasında 200 kat
bir uçurum var. Bizim en üstteki yüzde 20 ile en alttaki yüzde 20ye
bakıyoruz, uçurum 8 kat ama en alttaki yüzde 1 ile en üstteki yüzde 1
arasında bir hesaplama yapsak, inanın, yüzde 200ü de
aşacağını tahmin edebiliriz. İşte, bu da sizin
topyekûn ekonomik başarınızın özeti.
Kayyumlar
Sattığınız beyaz
Toroslar yerine aldığınız siyah Transporterler ve Yusuf
Bilge Tunç, bunlar sizin can güvenliğine ve vatandaşınıza
bakışınızın özeti. 140 bin ihraç, etkilenen 2 milyon
kişi. 17 bin kadın -İslam tarihinin hiçbir döneminde 17 bin kadın
cezaevlerinde yatmadı- 800 çocuk cezaevinde, 70e yakın intihar
Bu,
sizin kendi toplumunuza ve insan haklarına bakışınız,
buradaki başarınız. Ne diyor sizin yetkilileriniz, partinizin
önde gelenleri?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
NAZIR CİHANGİR İSLAM (Devamla) -
Sayın Kurtulmuş diyor ki: Eğer 15 Temmuz olmasaydı biz bu
temizliği 2030da ancak bitirebilirdik. Kafa, bu kafa. Öbür taraftan
Süleyman Soylu, sizin İçişleri Bakanınız, soru
sorduğunuzda insana hakaret eden, insanı FETÖcülükle,
PKKcılıkla suçlayan İçişleri Bakanınız diyor ki:
Ben Anayasa Mahkemesi değilim. Yani diyor ki: Anayasayı da takmam, kanunları
da takmam, sizi de takmam; kısaca özeti bu. İşte, bu da sizin
hak, hukuk ve adalet anlayışınızın özeti. Kadın
cinayetleri, iş cinayetleri ve siyanürle intihar. Siyanürle intihar sadece
fakirlikle alakalı değil, toplumu hiçleştirmenizle ve
duyarsızlığınızla yakından alakalı.
Bunlar ülkemizin başlıca sorunları
ama buradan çıkış mümkün. Bunu da ancak el birliğiyle
yapabiliriz.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.(CHP,
HDP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim.
Şimdi, sıra, Demokrat Parti Genel
Başkanı ve Afyonkarahisar Milletvekili Gültekin Uysalda.
Buyurun Sayın Uysal. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
GÜLTEKİN UYSAL (Afyonkarahisar) - Çok
değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen
aziz milletim; öncelikle görüşmelerimiz hayırlara vesile olsun.
Bildiğimiz gibi, anayasalar milletin canını mutlak iktidara
karşı koruyup iktidarların hakimiyetini
sınırlandırır, parlamentolar da bütçe hakkı
vasıtasıyla milletin malını mutlak iktidarlara, keyfî
anlayışlara karşı korur ve
sınırlandırır.
Magna Cartadan bu yana Vergi verenlerin
hesabını da sorduğu. hükmü parlamentoların varlık
sebebi olmuştur. Bugün tarihî ve kurumsal gelişimi reddedercesine
TBMMyi bu hakkından yoksun bıraktık. Nereye geldiğimize
delil lazımsa, burada yapıyor olduğumuz işin on yıl
önce, yirmi yıl önce ve daha öncesi nasıl
yapıldığını hatırlamak yeter. On yıl önce,
yirmi yıl önce bu mekânda bütçe tartışmaları
yapılırken bütün ülke neredeyse nefesini tutmuş bir hâlde yüzünü
buraya dönüp izlerdi. Burada konuşulan konular, burada verilen kararlar
onun istikbalini tayin edecek; bilirdi ki burada önemli şeyler oluyor,
vekâletini verdiği insanlar önemli kararlar verecek.
Bunca zamandan sonra geriye döndük. Kudret
kapasitemizi aşan dış politika tercihleriyle dünyayla
saygın bağımızı, istikametimizi yitirdik, daha da
önemlisi kazanımlarımızı, demokrasimizin millî iradeyle
bağını, illiyet bağını kopardık. Böyle bir
vasatta 2020 bütçesini güya müzakere ediyoruz. Varlığının
en temel kolonunun çekilip alınmasına rağmen,
sorumluluğumuzu yerine getirmek adına belli değerlendirmeleri
yapmak isterim.
Bütçe üzerinden hükûmetlerin icraatını ve
gelecek programını, öngörülerini uygun bulur veya reddederiz, daha
doğrusu reddederdik ve bu, bir sonuca tekabül ederdi fakat geldiğimiz
noktada, bugün, maalesef, ister bu bütçenin lehine olduğumuzu düşünelim
ister reddedelim, bunun hiçbir şeyi değiştirmediği bir
vakıayla karşı karşıyayız.
Değerli milletvekilleri, burada, sadece 2020
bütçesini değil, on yedi yıllık kesintisiz ama kendilerinin bile
kimi dönemlerini inkâr ettiği AK PARTİ
anlayışının icraatını değerlendirmeliyiz
çünkü on yedi yılda mücadele edeceğini söylediği ne varsa ona
dönüşen bir siyasal anlayış var bugün. Daha önce de ifade
etmiştim, on yedi yıl evvel kuruluş belgesi olan metinlerden
partilerinin ismini çıkarıp önlerine koysak Kim bunu yazdı?
diye kendilerini sorgular hâle gelirler.
Türkiyede muhalefetin bugün söylediği,
kendilerine yönelik eleştirilere, taleplerine bakın, emin olun, on
yedi yıl önce kendileri de bunları tıpkı adalet, demokrasi,
yolsuzlukların önlenmesi, liyakat, nice ilkeli kavram gibi
On yedi yılda tüm yetkilerine,
milyarlarca dolar bütçelerine rağmen, hele ki iki senedir bütçeyi
kendileri bozup yapmalarına rağmen harcadığımız
kaynaklar ülkeyi hedeflediğimiz yere götürmüyorsa savrulduğumuz yeri,
ülkenin savrulduğu yeri sorgulamak mecburiyetindeyiz.
Daha dün, bir eski AKP Diyarbakır milletvekili
kendi ilinde devlet kadrolarının rayiç bedellerinin olduğunu
ifade etti. Fırsat eşitliğinin sağlandığı
bir imkânla layık olanın değil, bedelini ödeyenin kadro
alabildiği bir Türkiye hâline geldik. Dahası; adli, idari, siyasi
denetimin, kamuoyu denetiminin yapılamadığı bir vasatı
yaşıyoruz. İhale Kanununu bile artık kanıksadık,
konuşamıyoruz. Devlet kadrolarında rayiçler belirlenirken
ihalelerin kanuna uygun yapıldığına kim inanır?
Çürümüşlüğün, ülkenin varlıklarının
nasıl keyfî kullanıldığının, çarçur
edildiğinin en net göstergesi son olarak, biraz evvel de ifade edildi,
İstanbul Şehir Üniversitesi üzerinden yapılan suçlamalar, ortaya
dökülen beyanlar. Burada eski Başbakan ima yoluyla,
başbakanların ve cumhurbaşkanlarının, devlet ricalinin
mal varlığının araştırılmasını
istiyor. Burada sorumlu bir siyasetçi olarak Sayın Davutoğlu
iktidarı boyunca şahit olduğu, bildiği ne varsa bütün
bunları imadan daha ziyade kamuoyuyla paylaşmalıdır.
Öyle bir hâldeyiz ki yolsuzluklar, maalesef,
devletimizin millî güvenliğini tehdit eder hâle gelmiştir.
Geçmişte, kuruluş belgelerinde -ifade ettiğim gibi-
demokratikleşme ve kalkınma birbirinin alternatifi değil,
beraber yürümesi gereken, birbirini destekleyen süreçler olarak ifade edilmiştir.
Biz de bunu diyoruz, kalkınma ve demokratikleşme birlikte yürüyen
süreçlerdir. Memleketi daha rahat yönetebilmek adına, içine kapanma
girişimi bir tarafta, diğer tarafta kalkınma beklememiz mümkün
değildir. Demokrasi olmadan kalkınma maalesef olmuyor. Burada denk
getirmek için uğraşacağımız fakat yolsuzluklar,
usulsüzlükler dolayısıyla heba edilmiş kaynaklar, adına
kamu-özel iş birliği dediğimiz garabetler nedeniyle denk
getiremeyeceğimiz bir bütçeyi konuşuyoruz. Denk getirmenin birinci
koşulu, denetime açık ve şeffaf olmasıdır. Hâl böyle
olmayınca, keyfî, denetimsiz rejimin tabii çıktısı çift
haneli işsizlik, çift haneli enflasyon, faiz, yoksulluklar, intiharlar ve
iflaslardır.
Bugün, ne büyük tevafuk ki 9 Aralık Dünya
Yolsuzlukla Mücadele Günü. İşte böyle bir noktada Büyük Millet
Meclisine çağrım, milletimizin vekilleri olduğumuzu
hatırlayalım, bütçenin hakkının Meclise devri için
çalışalım. Gazi sıfatını haiz bu yüce Meclisi en
temel vazifesi ve vasfıyla buluşturup yaralanan demokrasiye bir nebze
olsun şifa bulalım.
Her zaman olduğu gibi, söz milletin diyor,
böyle olması gerektiğine, millet sözünün bir kişi veya grubun
sözünden kıymetli olduğuna inanıyor, hepinizi, aziz milletimi bu
vesileyle saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi söz sırası Büyük Birlik Partisi
Genel Başkanı ve Ankara Milletvekili Mustafa Desticide.
Buyurun Sayın Destici. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri, necip milletim; öncelikle sizleri
saygıyla, sevgiyle, hürmetle ve muhabbetle selamlıyorum.
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi üzerinde görüşlerimizi beş dakika içinde yüce heyetiniz ve
necip milletimizle paylaşmak üzere huzurlarınızdayım.
Sayın Başkan, değerli üyeler; 2020
yılı merkezi yönetim bütçesinin, küresel düzeyde ticaret
savaşlarının ve finansal dalgalanmaların yanı
sıra, ülkemizin jeopolitik risk ve tehditlere maruz kaldığı
bir ortamda hazırlanıp Meclisimize getirildiği bir
vakıadır. Yine, 2020 bütçesinin küresel büyüme açısından
ılımlı bir toparlanmanın yaşanacağı
beklentisine göre hazırlandığı da görülmektedir. Yine, 2020
yılında ise beklentilerin, özellikle küresel büyüme anlamında,
gelişmekte olan ülkelerin sürükleyici, ılımlı büyüme
trendine gireceği de tahmin edilmektedir.
Kıymetli milletvekilleri, her şeye
rağmen, bütçeler; sürdürülebilir büyüme, adaletli paylaşım, mali
disiplinin sürdürülebilmesi, kamu dengelerinin iyileştirilmesi, maliye
politikasının sürdürülebilmesi, kamu maliyesinin korunması
başta olmak üzere bu manada birçok hedefin gerçekleştirilmesini
sağlamak için hazırlanmaktadır. Bu perspektifler
ışığında 2020 yılı merkezi yönetim bütçesine
baktığımızda, aşağıdaki bazı tespitleri
sizlerle paylaşmak isterim.
2020 bütçe giderleri 1 trilyon 95,5 milyar,
gelirleri ise 956,6 milyar ve bütçe açığı ise 138,9 milyar
TLdir. Bu rakamlar itibarıyla bütçe açığının millî
gelire oranı yüzde 3ün altında öngörülmektir. Bu rakamlarda isabetli
olunması hâlinde kamu borç yükünde bir iyileşmeden söz etmek mümkün
olacaktır.
Tabii, önemli meselelerimizden bir tanesi, istihdam
ve işsizlikle mücadeledir. Bütçede 60 bin personel alımı
vadedilmekte, 1 milyon 52 bin yeni istihdam öngörüsü bulunmaktadır. 2019
yılında işsizlik oranının yüzde 13 seviyelerinde
gerçekleşeceği tahmin edilmektedir, 2020 yılından itibaren
yüzde 9,8e doğru bir inişin olması da öngörülmektedir. Tabii,
buna ulaşabilmek için ciddi bir seferberlik yapılması zaruridir.
Kıymetli milletvekilleri, değerli
milletim; bir başka can alıcı meselemiz ise faizdir. Bütçenin
faiz ve yatırımlar dengesi, geçen yıldaki kur
artışında faizler lehine bozulmuştur. 2020
yılında faiz oranları değişmeden de bu dengenin düzelmesi
ve yatırımcı ekonomiye geçişin mümkün
olmayacağını bilmemiz gerekir. Bütçede faiz giderleri için de
138,9 milyar lira ayrılmış görünmektedir. Bu da bütçe içindeki
payının yüzde 13lere yakın bir seviyede olduğunu
göstermektedir. Yani 2020 yılında toplanan vergi gelirlerinden her
100 liranın 17,7 lirası faiz ödemelerine gidecektir. Esas üstüne
gidilmesi ve çözülmesi gereken meselelerden bir tanesi bize göre budur.
Gelirler kısmına
baktığımızda, gelir kalemlerinde 784,6 milyar lira
vergilerden, 172 milyar lira da diğer gelirlerden oluşmaktadır.
Vergi diliminde toplanan vergilerde de bizi rahatsız eden husus
şudur: OECD ülkeleri ortalamasında doğrudan vergiler yüzde 70
oranındayken bizde bu oran sadece yüzde 33tür. Bizde dolaylı
vergiler yüzde 67 seviyesindedir. Kazanandan değil, toplumun zengin,
fakir, orta kesim ayırt etmeden hepsinden eşit vergi
alınması bize göre adil değildir; bu da düzeltilmesi gereken
hususlardan bir tanesidir.
Tabii, cari açıkta ümit verici gelişmeler,
ihracattaki ve turizmdeki artışlardır. İnşallah,
birkaç sene sonra cari açık diye bir meselemiz kalmayacağını
beklemekteyiz.
2020 merkezi yönetim bütçesinde yer alan harcama
kalemlerini, vergi gelirlerine ilişkin düzenlemeler ve olası zamlarla
birlikte değerlendirdiğimizde, 2020 yılında epey bir gayret
göstermemiz gerektiğinin de farkındayız.
Kıymetli milletvekilleri, bütçe, sadece bir
rakamlar geçidi veya bir muhasebe tekniği de değildir. Bütçeyi sadece
borçlarla veya açıklarla değerlendirmek yetersiz olur. Bütçe, büyüme
ve kalkınma için önemli bir politika aracıdır. Bunun için
bütçede mali disiplin, açık veya fazla vermekten ziyade, kaynakları
en verimli, en etkin şekilde kullanmak ve adil paylaşmaktır.
Tabii, burada, asgari ücrette geçen yıl
gerçekten güzel bir artış oldu. 2.020 lirayı -ben geçen sene
buradaki bütçe görüşmelerinde dile getirdim- neye göre
hesaplamıştık? Bir önceki yılın bütçe
artışına göre. Yüzde 26lık bir artış vardı,
bu sene 22,5lik bir artış var. Biz bu artışla birlikte
asgari ücretin 2.475 TL yapılmasını beklediğimizi ifade
ediyoruz.
Bugün 3 şehidimiz var 2si Şırnakta,
1i Bingölde olmak üzere. Sözlerime son verirken kendilerine Allahtan rahmet
diliyorum. Yaralı gazilerimize acil şifalar niyaz ediyorum.
Tabii, burada dile getirilen bazı hususlar bizi
ziyadesiyle rahatsız etmiştir, yaralamıştır, o da
şudur: Terör örgütüyle iltisakı olan belediye
başkanlarının görevden alınmasını demokrasi,
vicdan, millet iradesi ya da milletin oyuna darbe vurma olarak ifade etmek en
hafifiyle büyük bir yanlıştır, herkesin bu yanlıştan
dönmesini bekliyoruz çünkü seçilmiş olmak, teröre ya da teröriste
yardım etmeyi meşru hâle getirmez ve buna kimsenin hakkı yoktur.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla
İçişleri Bakanlığının yaptığı
uygulama da yasalardan kaynaklanmaktadır; keyfî bir uygulama değil,
yasalar yerine getirilmektedir.
Yine, aynı şekilde, Suriyenin kuzeyine
yapılan Barış Harekâtını saldırı ya da
işgal olarak dile getirmek de bize göre vatana ihanetle eş
değerdir. Kürtün, Türkmen veya Alevinin Sünni kadar önemi olmadığını
söylemek sadece ve sadece bölücülüğe hizmet eder çünkü biz; Kürt, Türkmen,
Alevi, Sünni, Boşnak, Çerkez, hepimiz büyük Türk milletinin ferdiyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Süren
bitti, süren.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) Hemen
tamamlıyorum.
BAŞKAN Tamamlayalım, iki dakika ilave
ettim çünkü.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) Biliyorum, çok
teşekkür ederim.
Ben ne kadar önemliysem bir Kürt kardeşim,
Alevi kardeşim de o kadar önemlidir. Bir Türk ne kadar önemliyse bu
topraklarda, Kürtü, Çerkezi de o kadar önemlidir. Bir Sünni ne kadar bu
devletin birinci sınıf vatandaşıysa Alevisi de o kadar
birinci sınıf vatandaşıdır. Onun için, yüce Meclisteki
bu tür ifadeler bizi yaralamaktadır. Burada da sadece tavsiyemiz bu yanlıştan
dönülmesidir çünkü bu yanlıştan dönmeyenlerin acısını
yüz yıl önce bu milletin evlatları birlikte ödemiştir. Onun için
bu bedeli kimseye ödetmeye hakkımız yok diyorum, hepinizi sevgi,
saygı ve hürmetle selamlıyorum. 2020 bütçe görüşmelerinin
hayırlara vesile olmasını yüce Rabbimden niyaz ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, şimdi
şahsı adına ilk konuşmacı, lehte olmak üzere
İstanbul Milletvekili Erol Kaya.
Buyurun Sayın Kaya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
EROL KAYA (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi
hakkında şahsım adına lehte söz almış bulunmaktayım.
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Hemen, sözlerimin başında az evvel de
ifade edildi, bugün şehitlerimiz var, 3 şehidimiz var- bütün
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum, makamları cennet olsun;
gazilerimize de hayırlı, uzun ömürler diliyorum. Ama şehitlerimizden
biri patlayıcı imha komutanı Esma kızımız,
özellikle de altını çiziyorum. Dolayısıyla bu vatan için,
bu millet için gayret eden herkese ne kadar sahip çıkmamız
gerektiğini bir kez daha ifade etmekte fayda var.
Değerli milletvekilleri, bütçenin
hazırlanmasında emeği geçen gerek Sayın Bakanlarımıza
gerekse Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimize teşekkür ediyorum.
Konuşmamda, müsaadeniz olursa teknik rakamlardan ziyade ülkemizin ve
milletimizin geleceğiyle ilgili nelerin önemsenmesi gerektiğinin
altını çizmek istiyorum ama tabii ki hani, bütçeyle ilgili
konuşurken de hiçbir şey söylemezsek ayıp olur diye birkaç
şeyi de ifade edeyim.
Özellikle 2020ye giderken Türkiye'nin büyüme
rakamlarıyla ilgili, dünyadaki ilgili kuruluşların verdiği
olumsuz tabloların olumluya evrildiğine hep birlikte şahidiz. Enflasyonun
2018de yüzde 20lerden, 2019da yüzde 12lere düştüğünü görmekteyiz;
ihracatın 180 milyar doları aşacağı bekleniyor.
Turizmde yüzde 16lık gelir artışıyla 52 milyon turisti
geçtiğimizi ifade etmemizde fayda var. Doğrudan
yatırımın, dünyada 2018de azalırken Türkiyede
artığını da ifade etmemizde fayda var. 2019
yılında çiftçimize, 907 bin çiftçiye 55,9 milyar liralık destek,
yine 560 bin esnafımıza da 40 milyar lira destek verildiğini
söylememizin de önemli olduğunun altını çiziyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 1923ten
bugüne 97nci bütçeyi konuşuyoruz, yani cumhuriyetin kurulduğu günden
bugüne 97nci bütçeyi görüşmekteyiz. Bu bütçe aynı zamanda, AK
PARTİ hükûmetlerinin hazırladığı 18inci, yeni hükûmet
sistemimizin ise 2nci bütçesi; Rabbim hayırlara vesile etsin.
Meclis, millet adına bütçe yapar,
hazırlanan bu bütçeler, millete hizmet etmek için gerekli olan
kaynakların nerelerden ve hangi oranda temin edileceğini ve bu
kaynakların bir yıl boyunca hangi alanlarda kullanılacağını
göstermekte ve bu yönüyle de toplumun ekonomik, sosyal ve siyasal
yaşamı üzerinde doğrudan etkili olmaktadır. AK PARTİ
iktidarlarının geçmiş yıllarda
hazırladığı bütçeler gibi 2020 yılı bütçesi de
yine milletimizin hizmetine esas olan bir bütçe olarak tarihe geçecektir. Bu
bütçede aileye ve sosyal politikalara önem verilmiş olmasıyla,
eğitim ve sağlığa öncelik tanınmış
olmasıyla insan merkezli bir bütçe yapıldığının
bir kez daha altını çizmekte fayda var. Bir başka ifadeyle,
bütçemiz, 82 milyon insanımızın geleceğini düşünen
Hükûmet politikalarımızı gerçekleştirmek ve
çocuklarımızın, gençlerimizin,
kadınlarımızın hayata daha güvenle bakabilmelerini
sağlamak için yapılmıştır. Emeği geçenleri tebrik
ediyor ve teşekkür ediyorum.
Diğer taraftan, 2020 yılına girerken
dünya konjonktürüne baktığımızda siyasal ve ekonomik
krizlerin olduğu bir dönemi görmekteyiz. Ayrıca Türkiyeye yönelik
ardı arkası kesilmeyen spekülatif operasyonlara rağmen ülkemiz
bu süreçten de elhamdülillah- başarıyla
çıkmıştır. Hükûmetimizin önümüzdeki süreçte de ekonomide
dosta güven veren büyüme rakamlarına ulaşacağına
inancım tamdır.
Değerli arkadaşlar, yüz yıllık
cumhuriyet tarihine ve dünyadaki örneklere baktığımızda bir
ülkenin huzur, refah ve kalkınması için üç hususun önemli
olduğunun altını çizmekte fayda var. Birincisi, ülkenin bir
hedefinin olması; ikincisi, bu hedefleri gerçekleştirecek siyasal bir
iradenin bulunması, üçüncüsü ise bu hedeflerin arkasında milletin
inancının ve desteğinin tam olması.
Kıymetli arkadaşlar, Türkiye'nin
kalkındığı, büyüdüğü süreçlere
baktığımızda güçlü ve istikrarlı hükûmetler döneminde
bunun gerçekleştiğini görmekteyiz. Size tarihten bir örnek vermek
istiyorum: Rahmetli Özal 1973 yılında Demirele -bir bürokrat olarak-
Türkiyenin geleceğiyle ilgili, gördüğü, yaşadığı
sorunları tek tek tespit etmiş ve çözüm önerilerini bir mektupla
yazmış. Her ikisini de rahmetle anıyorum. Özal tespitlerinde
Türkiyenin sanayi ve tarım politikasını, enerjiyle ilgili
tespitlerini, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerektiğini, eğitim
ve dış politikayla ilgili önemli hususları, turizmle ilgili
bugünkü yaşadığımız tabloyu o gün öngörmüş ve
önerilerde bulunmuş, toplu konutların yapılması gibi ülke
kalkınmasına motor olacak her şeyi tam elli yıl önce
hükûmete, hükümetin Başbakanına iletmiş ancak bunlar uzun
yıllar yapılamamıştı -başta da ifade ettim ya tam
da bu hususun altını çizmek istiyorum- çünkü ülkemizde güçlü ve
istikrarlı bir yönetim yoktu. Bütün bu hedefler, AK PARTİ döneminde
olduğu gibi ancak ve ancak güçlü ve istikrarlı iktidarlar döneminde
gerçekleştirilebilir. Bir başka ifadeyle, Menderes, Özal ve Tayyip
Erdoğan döneminde Türkiye kayıp onlarca yılını telafi
etmiş ve telafi etmeye de devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; başta da ifade ettiğimiz gibi, ülkemizin asıl
gerçekleştirmesi gereken -2019, 2020 mutlaka önemli, bunları
konuşmamız lazım, bu rakamlar epeyce burada konuşuldu ama-
aslolan 2023, 2053, 2071 vizyonlarıdır.
Dünyanın gelişmiş ülkelerine
baktığımızda her birinin hedeflerinin olduğunu
görmekteyiz. İkinci Dünya Savaşını kaybeden ülkeler
ekonomi savaşını kazanmak için kendilerine hedef koymuş ve
topyekûn bir kalkınma seferberliği gerçekleştirmişlerdir.
Japonya, Almanya, Fransa gibi ülkeler bunun örnekleridir. Güney Kore 1950de
yerle bir olmasına rağmen, bugün dünyada en fazla petrol tüketen, en
fazla çelik üreten ve dünyanın en büyük 10 markasına sahip bir ülke
konumuna gelmiştir. Peki, bu ülkeler bunu nasıl başardılar?
Amerikadan örnek verirsek burada, bugünkü Amerikan devlet
Başkanının ismi kullanıldığı için ben de
eskilerini kullanmakta bir beis görmüyorum- Kennedy 1962 yılında Rice
Üniversitesinde yaptığı konuşmada On yıl içinde aya
gideceğiz. diyor, Amerikan halkına bu hedefi koyuyor ve bu noktada
başlayan çalışmalar Amerikaya bilimin altın
çağını yaşatmış, uzay bilimi ve ona
yardımcı olacak bütün bilimsel çalışmalar doruğa
ulaşmıştır. Bu aynı zamanda bugün dahi Amerikan
ekonomisinin taşıyıcı motoru olmuştur. Uzayın
kapısı aralanmış, ülkeler birbirleriyle uzay
yarışına girmiş, teknolojiler geliştirmiş, tüm
bunlar için bütçeler ayrılmıştır.
Değerli arkadaşlar, dünyada
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi AK PARTİ de Türkiyemize
hedefler koymuştur. Dikkatinizi çekmek istiyorum, yıllık veya
beş yıllık kalkınma planlarından bahsetmiyorum.
Ülkemizin kaderini değiştirecek uzun dönemli hedefler konulmuş
ve planlar yapılmıştır. Nitekim -sadece cari yıllara
göre değil- 2023, 2053 ve 2071 hedeflerine
baktığımızda, 2023 vizyonunda yüksek katma değerli ve
nitelikli ihracatın yapılması, kişi başına
düşen millî gelirin yükseltilmesi, gayrisafi millî hasılanın ilk
10 ülke sıralamasına girecek şekilde artırılması;
kendi uçağımızın, arabamızın,
silahımızın üretilmesi, terörle mücadelenin başarıyla
sonuçlandırılması gibi ekonomide, siyasette, sanayide,
tarımda, eğitimde, sağlıkta hedefler koyuldu, bütçeleri ona
göre şekillendi. Bunun sonucunda da ilk defa Türkiye Uzay Ajansı
kuruldu. Millî uydu üretimi çalışmalarına başlandı.
SİHA ve İHA üretimleri gerçekleştirildi. Savunma sanayimiz büyük
oranda yerlileştirildi. Ulaşım altyapısı
geliştirildi ve güçlendirildi. Sağlık sistemimiz dünyada örnek
uygulamalar içerisine girdi. Bu hedefleri düne kadar hayal etmek bile mümkün
değildi.
Değerli milletvekilleri, yapılacak
hizmetler eldeki imkânlar çerçevesinde ve çevresel faktörlerin
zorlamasıyla sınırlıdır. Bilinmelidir ki PKK, YPG,
DAİŞ ve FETÖ gibi terör örgütleriyle mücadelenin tavizsiz
sürdürüldüğü, sınırlarımızı tehdit eden unsurlara
karşı cumhuriyet tarihinin en büyük sınır
dışı harekâtlarının yapıldığı,
ülkemize yönelik uluslararası ekonomik saldırıların
olduğu, ülkemiz kaynaklarından önemli harcamalar yapılmak
zorunda kalınan tarihin en büyük mülteci girişlerinin
yaşandığı, dünya ticaret savaşlarının hüküm
sürdüğü, önemli uluslararası örgütlerin varlık sebeplerinin
sorgulandığı, dünyada büyüme ortalamalarının ve
ticaret hacimlerinin göreceli olarak daraldığı bir zaman
diliminde bütçemizi yaptık ve hiçbir zaman da zorluklara
sığınmadık. Bu bütçe de diğer 17 bütçemiz gibi, bütün
iç ve dış sorunlara rağmen insan odaklı, hizmet merkezli ve
yatırım hedefli bir bütçedir. Burada, sabahki bölümde, bir
arkadaşımız AK PARTİnin 2023 hedeflerinin ne olduğunu
sordu Hayal miydi, çöp müydü? dedi.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
Türkiyenin son on yılındaki yani AK PARTİnin on yedi
yıllık döneminin son on yılındaki kalkınma
rakamlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. 2010 yılı
yüzde 8,5; 2011 yüzde 11,1; 2012 4,8; 2013 8,5 ve 2013ten itibaren Türkiye bir
kırılma yaşıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Kaya.
EROL KAYA (Devamla) Teşekkür ediyorum.
2014te yüzde 5, 2016 3,2; 2018 2,8 şeklinde
bir trendi görüyoruz. Bu kırılmanın
yaşandığı yıl 2013. Peki, 2013te ne oldu diye
baktığımızda, Mayıs 2013te Türkiyenin ekonomik
göstergelerinde, IMFye olan 23 milyar dolarlık borcun ödendiğini,
Borsa İstanbulun 90 binlerde olduğunu -altı yıl önceyi
konuşuyoruz yani AK PARTİ iktidarının on yedi
yılının son altı yılını konuşuyoruz-
faizlerin yüzde 4,5e indiğini, ihracatın 150 milyar doları
aştığını, Merkez Bankasının ise 135 milyar
dolarlık rezerve sahip olduğunu görmekteyiz. Gezi olayları
başladı, Vandallar bu ülkeyi yakmaya başladılar.
Arkasından MİTe operasyonla Türkiyeyi, devleti aciz bırakmak
isteyen hainlerle karşılaştık. 17-25 Aralık hukuk
darbesinde karanlık odaklarla mücadele etmek zorunda kaldık. 15
Temmuzda -beni bu ifadeden dolayı bağışlasın
arkadaşlarımız- ülkemizi satan şerefsizlere karşı
mücadele ettik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EROL KAYA (Devamla) Başkanım, bir toparlayayım
müsaadenizle.
BAŞKAN Bitirelim lütfen.
EROL KAYA (Devamla) Evet, son olarak da kur
üzerinden ekonomimizi sabote etmek isteyen klavye hırsızlarıyla
karşı karşıya kaldık. Bunlara rağmen
ayaktayız. Bu ülke, bu hainlere ve onlara alkış tutan bedhahlara
rağmen büyümeye devam ediyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Geleceğe daha emin ve daha güvenle bakıyoruz.
Ben sözlerimi bitirirken son olarak şunu ifade
edeyim, Ahmet Hamdi Tanpınar diyor ki: Milletlerin birikmiş kudreti,
nesillerin hatasının üzerinden atlar ve geçer. Bu, milletimizin
büyük ve birikmiş kudreti, bu hataların hepsinin üzerinden
geçmiştir.
Değerli arkadaşlar, 2020 bütçemizin
memleketimize hayırlı olmasını, ülkemize huzurlu ve güvenli
günler getirmesini ve kalkınmamızı daha da büyütmesini
Cenab-ı Haktan niyaz ediyor, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, şimdi, yürütme
adına, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat
Oktayın söz talebi var.
Buyurun Sayın Oktay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz seksen dakika.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri bir kez daha
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, Şırnakta
teröristlerin tuzakladığı bombayı imha ederken şehit
düşen Jandarma Astsubay Üstçavuş Esma Çevike ve Uzman Çavuş
Kemal Sayara, Bingölde şehit olan Jandarma Astsubay Halil Ulaş
Yıldırıma Allahtan rahmet, yaralılarımıza da
acil şifalar diliyorum; tekrar milletimizin başı sağ olsun.
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin ülkemiz ve
milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Yürütme adına şahsıma ayrılan
sürede öncelikle, Cumhurbaşkanlığı Kabinesinin
bakış açısından bütçeyi ana hatlarıyla tekrardan
değerlendirmeye çalışacağım. Bunun yanında,
şu ana kadar bütçe çerçevesinde dile getirilen hususlara da yine cevap
vermeye çalışacağım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, demokrasiyi güçlendirmek, karar alma ve uygulama
mekanizmalarını hızlandırarak milletimize daha etkin hizmet
vermek için Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine
geçmiştir. Hükûmet sistemine geçişin ikinci yılında
sistemin sağladığı imkânlarla ülkemizi daha da ileriye
taşıyacak olan planlı, programlı, verimli, hızlı
ve şeffaf icraatlar ortaya koyduk ve koymaya devam ediyoruz. Sistem,
sağladığı katkılarla aziz milletimiz tarafından
destek görmüş ve benimsenmiştir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi, seçimlerin hemen akabinde hükûmetin hızlı kurulmasıyla,
istikrar, belirgin kuvvetler ayrılığı, etkili kriz
yönetimi, yönetimde sadeleşme, hızlı ve güçlü karar alma gibi başarılı
yönlerini ortaya koymuştur. Bu sistem, kuvvetler
ayrılığının belirginleştiği, istikrarlı
ve sonuç odaklı yürütme ihtiyacına cevap verecek nitelikli, millî
iradeyi daha da güçlü kılan bir yönetim sistemidir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemiyle, hükûmet kurma tartışmaları
sonlandırılmıştır. Türkiyede koalisyon
iktidarlarının ülkeye yaşattığı
sıkıntılar Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemiyle ortadan kaldırılmıştır. Belirgin kuvvetler
ayrılığını tesis eden yönetim sistemimizle birlikte,
kanun yapma yetkisi tamamen Türkiye Büyük Millet Meclisinin olmuştur.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi, aynı zamanda güçlü karar alma ve yine etkili yönetim imkânı
sunmuştur tüm alanlarda. Sisteme geçişle birlikte, gerek iç gerekse
dış tehditlere karşı hızlı ve etkin karar alma ve
terörle daha etkin mücadele kabiliyeti elde edilmiş, ekonomik
saldırılara güçlü bir koordinasyon ve yine, ekonomimizi güçlendiren
programlarla hızla cevap verilmiştir. Aynı şekilde,
diğer alanlardaki tüm uygulamalarda da yine aynı etkin koordinasyon
ve uygulama tüm hızıyla devam etmektedir ve aynı zamanda da
esnekliğiyle tabii ki.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sistemin 1inci yılında
yaptığımız değerlendirme
çalışmalarının sonucunda, ortaya çıkan sorunların
yüzde 98inin uygulama kaynaklı olduğu ortaya
çıkmıştır. Yaşayan ve gelişen bir sistem olan
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili
değerlendirme sonuçları aşamalı olarak uygulamaya
konulmaktadır.
Cumhurbaşkanının
tarafsızlık yemini ile parti başkanlığı
çelişmekte midir? diye bir soru vardı bu çerçevede.
Cumhurbaşkanının tarafsızlığı,
icraatını vatandaşlar arasında ayrım gözetmeden
yapması anlamına gelen bir ilkedir. Cumhurbaşkanının
partili olması, yürütmenin başı olarak, tarafsız
davranmasına engel değildir; kaldı ki geçmişte partisiz
cumhurbaşkanlarının son derece taraflı uygulamalar içinde
olduğu, hatta taraflılıkları nedeniyle siyasi ve ekonomik
krizler çıkardıkları bilinmeyen hususlar değildir. Yine,
bir önceki sistemde başbakanların partili olduklarını da
unutmayalım.
Cumhurbaşkanı
Yardımcılığıyla, bakanlıklarla ve bakanlarla ilgili
de bazı eleştiriler oldu, hatta sert eleştiriler oldu.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi
Meclisten geçmiş, halk oylamasına gitmiş ve millet, egemenlik
hakkını kullanmıştır. Yeni sistemi kabul ederek yine
milletimiz, Parlamento ve yüce Meclisimiz iradesini ortaya koymuştur.
Meclis ve milletin onay verdiği Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi ne diyor? Millet, Cumhurbaşkanını seçer,
belirler; Cumhurbaşkanı da, yardımcısı dâhil kabinesini
belirler. diyor. Muhalefet ne diyor? Ben ne Meclisi ne millet iradesini
tanırım. Milletin ve Parlamentonun onay verdiği bu
uygulamayı kabul etmem. diyor. Seçilmiş
Cumhurbaşkanının, milletin ve Parlamentonun iradesi ve
onayıyla belirlenmiş Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi doğrultusunda Sayın Cumhurbaşkanının siyasi
programını benimsemiş, milletin verdiği yetkiyle
Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak görevini yürüten,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yemin ederek görevine başlamış
birisiyim. Bakanlar da aynıdır. Yani devlet memuru değil, biraz
önce de yine ifade edildiği gibi, Anayasada çerçevesi çizilmiş
Hükûmet temsilcileriyiz. Ama anladığımız kadarıyla
Cumhuriyet Halk Partisinin devlet memurlarıyla da bir
sıkıntısı var. O nedir bilemem, devlet memurları ile
Cumhuriyet Halk Partisi arasında, onu oraya havale ediyorum, devlet memurlarımıza.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Siz, işinize bakın,
onu bize bırakın. İşinize bakın, işinize.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
İşime bakıyorum.
Millet ve yüce Meclis, erkler arası, kuvvetler
ayrılığı çerçevesinde bize bütçe sunma yetkisini de
vermiştir, Cumhurbaşkanına vekâlet etme yetkisini de
vermiştir. Siz, her zamanki gibi, millet iradesini kabul etmeyip
İstemezük. demeye devam edebilirsiniz, serbestsiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) O, millet iradesi
değildir ama sen atanmış adamsın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) 31 Martı kabul etmeyen
bir anlayış söylüyor bunu!
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bakanların siyasi
faaliyette bulunmaları Anayasada yasaklanmış değildir. Bu
nedenle bakanlar siyasi parti üyesi, kurucusu, yöneticisi olabilir; hâliyle de
siyasi açıklama yapar, siyasi iradesini kullanır.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Atanmışlar,
atanmış gibi konuşacak!
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Siyaset, devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve
gerçekleştirme esasları belirlemektir ve Cumhurbaşkanı,
Yardımcısı ve Bakanlar bunların belirlenmesine en üst
düzeyde, yürütme çerçevesinde katkı sağlamaktadır. Üst düzey
katkı sağlanan bir hususta açıklama yapmak işin
tabiatı gereğidir. Bakanlar eğer sadece teknokratlar
olsaydı, Mecliste ant içmezler, kendilerine Anayasada seçilmişlere
tanınmış olan yasama dokunulmazlığı tanınmaz
ve Yüce Divanda yargılanmalarıyla ilgili düzenlemelere yer
verilmezdi.
Diğer taraftan, şunu da hatırlatmakta
fayda var: Her siyasi figür gibi, eleştirildiğimiz bir yerde siyasi
eleştiri hakkımızın olmadığını iddia
etmek ancak abesle iştigal olur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Tapu müdürü gelip bizi
burada eleştirmiyor. Tapu müdürleri eleştirmiyorsa siz de
eleştirmeyeceksiniz!
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2020 yılı
bütçesinin neyi ifade ettiği sorgulandı yine. 2020 bütçesi, on sekiz
yıldır milletin teveccühünü kazanan AK PARTİ hükûmetlerinin
milletten aldığı yetkiye dayanarak
hazırlandığı bir bütçedir; milletimizin hükûmetlerimize
gösterdiği teveccühün 18inci defa tecelli ettiği bir bütçedir;
Cumhuriyetimizin 100üncü yılı olan 2023 yılına uzanan
süreçte hazırladığımız
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin 2nci bütçesidir
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Muhtemelen de son bütçesi
olacak.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
Dokuzuncu ve Onuncu Kalkınma Planlarını hazırlayan ve
uygulayan AK PARTİ hükûmetlerinin hazırladığı On
Birinci Kalkınma Planının 2nci bütçesidir. 2020 bütçesi,
kalkınan, büyüyen, güçlenen Türkiye'nin bütçesidir. 2020 bütçesi,
refahını artıran, gelirini hakça ve adaletli
dağıtabilen, yoksulluğu azaltan, mutlak yoksulluğu ise
sonlandıran Türkiye'nin bütçesidir. 2020 bütçesi,
vatandaşlarından topladığı vergileri faize değil,
okula, hastaneye
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir)
Yandaşa
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
öğrenci yurtlarına, yola, köprüye, baraja, emekliye, çiftçiye,
çalışana, yatırıma, üretime, topyekûn refah
artışına dönüştürebilen Türkiye'nin bütçesidir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) 2020 bütçesi, hedeflerine
uygun olarak gerçekleştirdiğimiz dengelenme sürecinden sonra,
disiplin ve değişim sürecine etkin bir şekilde geçtiğimiz
dönemin bütçesidir.
2020 bütçesi, kabuğunu kırmış,
küresel bir güç hâline gelmiş, bölgesinde ve dünyada sözü dinlenen,
dünyanın ilk 20 ekonomisinden 1i olan Türkiyenin bütçesidir; millî
ekonomimizin tam bağımsızlığı yolunda her alanda
yerli ve millî ekonomi hamlesinin şaha kalktığı bir
değişim döneminin güçlü bütçesidir.
2020 bütçesi, on yedi yıldır olduğu
gibi on sekizinci yılda da millete hizmeti şiar edinen bir bütçedir
ve hepimizin bütçesidir.( AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Fakir fukarayı, yetimi gözeten ve kollayan bir
bütçedir; umutlarının ve hayallerinin peşinde koşan
gençlerimizin yolunu açan, yarınlara güvenlerini arttıran bir
bütçedir; her geçen gün sosyal ve ekonomik olarak güçlenen, toplumun temel
direği olan aile kurumunu ayakta tutan kız
çocuklarımızın ve kadınlarımızın
taleplerini, geliştirdiği destek programları
aracılığıyla hayata geçiren bir bütçedir.
2020 bütçesi, 2018 yılında Türkiye
üzerinden, ekonomi üzerinden oynanmak istenen oyunun
tutmadığını, Türkiye ekonomisine diz
çöktürülemediğini, belli merkezlerin hüsrana
uğradığını gösteren bir bütçedir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2020 bütçesi, ekonomide
sağladığımız güven ve öngörülebilirliğin ekonomik
ve finansal istikrarın güçlenmesini sağlayacak bir bütçedir.
2020 bütçesi, Türkiye ekonomisinin yoluna daha da
güçlenerek devam etmesine katkı sağlayacak bir bütçedir;
yatırımları hızlandıracak, istihdamı
artıracak, enflasyonun ve faizlerin düşmesini sağlayacak bir
bütçedir; her alanda yatırımı, üretimi, istihdamı
güçlendiren ve muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma
hedefimizin kararlılıkla devamı anlamına gelen bir
bütçedir.
2020 bütçesi, iç ve dış tüm tehditlere en
güçlü şekilde karşılık verebilen, iç ve dış
tehditleri yerli savunma sistemleriyle bertaraf edebilen ve terörü
kaynağında yok eden Türkiyenin bütçesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde gerçekleştirdiğimiz
reformlar, uygulamaya koyduğumuz mali disiplin ve gerçekleştirdiğimiz
yatırımlarla ekonomimizi önceki dönemlere göre daha yüksek oranlarda
büyütmeyi başardık, başarmaya da devam edeceğiz. Finans
alanında, bankacılık sektöründeki aktiflerin gayrisafi millî
hasılaya oranının 2002 yılındaki yüzde 59 seviyesinden
2019 yılı Eylül ayı itibarıyla yüzde 104e
ulaştığını da burada ifade etmek isterim. 2019
yılı Ekim ayında bankacılık sektöründe sermaye
yeterlilik oranı yüzde 18,5 seviyesinde ve bu seviye yüzde 8 olan
uluslararası standartların öngördüğü asgari düzeyin oldukça
üzerindedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önümüzdeki dönemde kamu maliyesi alanındaki
politikaları, mali disiplinden taviz vermeden, ekonomik istikrarın
korunmasına, büyümenin desteklenmesine, yurt içi tasarrufların ve
yatırımların teşvikine katkı sağlayacak
şekilde uygulayacağız. Hazine destekli kredi garanti
uygulaması kapsamında, kefalet hacmi kasım ayında
yaklaşık 320 milyar liraya, kredi hacmi ise 367 milyar liraya
ulaşmış olup 295 bin işletmemiz sistemden
faydalanmıştır. Kullandırılan kefaletin yüzde
76sı KOBİlere sağlanmıştır. İVME Finansman
Paketi kapsamında yaklaşık 39,8 milyar liralık kredi
firmaların imkânına sunulmuş, paket kapsamında yaklaşık
49 binin üzerinde kredi adedine ulaşılmış ve firmalara
yaklaşık 24,2 milyar lira kredi tahsis edilmiştir.
Kayıt dışı ekonominin
azaltılması ve kayıtlı ekonominin teşviki
kapsamında planlı ve kararlı bir mücadele stratejisi izlenerek
üç eylem planı uygulanmıştır. 2019-2021 dönemini kapsayan
Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planı
nisan ayı içerisinde yürürlüğe konulmuştur.
Vergi adaletini pekiştirmek üzere, yüksek gelir
gruplarının daha fazla vergi ödemesini temin edecek düzenlemeleri
hayata geçiriyor, uluslararası uygulamaları bulunan bazı
vergileri ihdas ediyor ve dar gelirli vatandaşlarımızı koruyarak
vergilendirme kapasitesini artırıyoruz.
Mükellef dostu dijital uygulamalarla
vatandaşlarımızın vergi dairesine gitme
ihtiyacını en aza indiriyoruz. Böylece vergiye uyum maliyetlerini
düşürüyor, vergisel işlemlerde kolaylık, hız ve etkinlik sağlıyoruz.
Bunun yanı sıra, döviz kurunda meydana
gelen spekülatif ataklara karşı gerekli önlemleri alarak yine kurda
istikrarı sağlamış durumdayız. Döviz cinsinden veya
dövize endeksli yapılan sözleşmelerin, bazı istisnalar
haricinde, Türk lirası cinsinden belirlenmesini zorunlu tutan düzenlemeyle
Türk lirasına olan güven artırılmıştır, borçlanma
maliyetleri aşağıya çekilmiş, AB tanımlı genel
yönetim borç stokunun faiz, kur ve likidite risklerine karşı olan
duyarlılığı önemli ölçüde azaltılmıştır.
2019 yılı içinde yüzde 26 seviyesinin
üzerine çıkan Türk lirası borçlanma maliyeti, 2017 yılı
Ekim ayından beri en düşük seviye olan yüzde 12nin altına
inmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bireysel emeklilik ve otomatik katılım sistemlerinde
tasarruflar artırılmaktadır. 2019 yılı Kasım
ayı itibarıyla bireysel emeklilik sisteminde katılımcı
sayısı 6,8 milyon kişiye ulaşmış, devlet
katkısı fon tutarı 16,4 milyar liraya, toplam fon büyüklüğü
ise 113,2 milyar liraya yükselmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
eğitim, istikbalimizi üzerine bina ettiğimiz ana sütundur. Güçlü
toplum, güçlü ülke idealine ancak beşerî sermayenin iyi
değerlendirilmesiyle, nitelikli bir eğitim öğretim sürecinden
geçirilmesiyle ulaşılabilir. Bu anlayışla eğitime
bütçeden 176,1 milyar lira kaynak ayrılmış olup bu tutar 2020
yılı merkezi yönetim bütçesinin yüzde 16,1ini
oluşturmaktadır. Eğitim alanında gerçekleştirilecek
bütün faaliyetler için Millî Eğitim Bakanlığına 125,4
milyar lira kaynak tahsis edilmiştir. Uygulanmakta olan politikalar
neticesinde tüm eğitim ve öğretim kademelerinin okullaşma
oranlarında önemli artışlar sağlanmaktadır.
Taşımalı eğitim uygulaması için 2020 yılında
4 milyar 514 milyon lira kaynak ayrılmıştır. Organize
sanayi bölgeleri içinde ve dışında açılan özel meslek
liseleri ile diğer özel okullara giden öğrencilere ödenen eğitim
öğretim destekleri için yine 2020 yılında 804 milyon lira kaynak
ayrılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sunulan sağlık hizmetleri kapsamında, 2002
yılından bu yana temel sağlık göstergelerinde önemli
iyileşmeler kaydedilmiştir. Vatandaşımızın
alışkanlıkları, inançları ve beklentilerine saygı
göstererek onların ihtiyaçlarını karşılayan bir
sağlık sistemine sahip olarak hedeflerimize erişeceğimize
inanıyoruz. Bu kapsamda, 2020 yılı bütçesinde sağlık
harcamaları için 188,6 milyar lira kaynak ayırdık. Böylece, 2002
yılında yüzde 11,3 olan sağlık harcamalarının
bütçe içerisindeki payını 2020 yılında yüzde 17,2ye
çıkarıyoruz. Sağlık harcamalarına
ayırdığımız kaynağın 98,4 milyar lirası
tedavi harcamaları için, 47,3 milyar lirası ilaç harcamaları
için, 10,5 milyar lirası ise aile hekimliği için
ayrılmıştır. Erken teşhis ve tedavi ile
kalıcı sakatlığın önüne geçmek için bebeklerde
yapılan tarama programlarında başarı oranı yüzde 99
seviyesine ulaşmıştır. Hastanelerde büyük oranda
koğuş tipi olan odalardan tek ve 2 kişilik, nitelikli odalara
geçilmiştir. Sağlıkta Dönüşüm Programının
başında yüzde 6 olan nitelikli yatak oranı yüzde 70in üzerine
çıkarılmıştır. 2020 yılında 84 hastanenin
daha hizmete alınması planlanmaktadır. Kamu-özel iş
birliği modeli kapsamında 13.423 yataklı 10 şehir hastanesi
hizmete açılmış, yaklaşık 15 bin yatak kapasiteli 9
adet şehir hastanesinin de inşaatları devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tarımsal desteklemeler kapsamında 2003-2018 döneminde 117,4 milyar
lira kaynak kullanılmıştır. 2019 yılı sonunda ise
bu tutarın 134,3 milyar lira olacağı öngörülmektedir. Ekonomik
Kalkınma ve İşbirliği Örgütü OECDnin Tarımsal
Politika İzleme ve Değerlendirme 2019 Yılı Raporuna göre,
Türkiyede toplam tarımsal desteklemelerin gayrisafi yurt içi
hasılaya oranı 2018 yılı tahminine göre yüzde 1,3tür. 2002
yılından bu yana tarım sektörüne yönelik tarımsal
desteklemeler kapsamında mazot, gübre, fındık, çay primi,
buğday ve diğer hububat primi, yem bitkileri,
arıcılık, su ürünleri, yine, bal, küçükbaş hayvan, organik
tarım gibi, kırsal kalkınma, tarımsal sigorta,
lisanslı depolarda ürün depolama gibi birçok destek hayata
geçirilmiştir. Tarımsal destekleme bütçesi, mevcut desteklerde
yapılan prim artışları ve oluşturulan yeni destek
unsurlarıyla birlikte, 2020 yılında 2019 yılı
bütçesine göre yüzde 36,7 oranında artırılmıştır.
Kırsal alanda yatırımlara hibe
desteği sağlayan projeler kapsamında bugüne kadar
yaklaşık 11 bin adet projeye 4,5 milyar lira hibe desteği
sağlanmıştır. 2019 yılında 490 projenin
yatırımı devam etmektedir. Bu projelerle kırsal alanda 9
milyar liralık yatırım yapılmış ve
yaklaşık 92 bin yeni istihdam sağlanmıştır.
Tarımsal kredilerde yüzde 25le yüzde 100
arasında faiz indirimi uygulaması ile hayvancılık
sektöründe sıfır faizli kredi uygulaması devam etmektedir. Son
on yedi yılda, dünyadaki orman varlığı azalırken
ülkemizin orman varlığı 1,8 milyon hektar
artmıştır. 2023 yılı itibarıyla dünya nüfusu
kadar yani 7 milyar fidan toprakla buluşturulacaktır.
İnsan sağlığının önemi
açısından güvenilir gıda tüketimi konusunda tarladan sofraya
güvenilir gıda anlayışıyla tüketici
sağlığını en üst düzeyde korumaya yönelik çalışmalarımız
aralıksız devam etmektedir. Halkın
sağlığıyla kimsenin oynamasına müsaade etmedik,
etmeyeceğiz. Sağlıksız gıda üreten, taklit ve
tağşiş yapan gıda firmalarını kamuoyuna ifşa
ediyoruz ve etmeye de devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2000li yıllarda 130 milyar kilovatsaat seviyelerinde
olan elektrik tüketimi yüzde 134 oranında artarak 2018 yılında
304,2 milyar kilovatsaat ve 2019 yılının ilk on aylık
döneminde 252,2 milyar kilovatsaat olarak gerçekleşmiştir. 2019
yılı Ocak-Ekim döneminde üretilen elektrik enerjisinin yüzde
36sı kömürden, yüzde 46sı yenilenebilir enerji kaynaklarından,
yüzde 17si doğal gazdan, geri kalanı ise diğer kaynaklardan
sağlanmıştır. 2019 yılının yine aynı
döneminde elektrik üretiminde yerli ve yenilenebilir kaynakların
oranı yüzde 64 olarak gerçekleşmiştir. Enerji portföyündeki
yerli ve yenilenebilir enerji payının artırılmasına
yönelik çabalar sürdürülmekte, yerli kömürle birlikte rüzgâr, güneş,
hidrolik, jeotermal gibi yenilenebilir kaynakların enerji üretimindeki payı
artırılarak emisyon azaltımı hedeflenmektedir. Yerli
üretim, yerli istihdam ve AR-GE zorunluluğu bulunan yenilenebilir enerji
kaynak alanları modeli kapsamındaki tesisler, yerli katkı
oranı yüksek ve ileri teknoloji içeren aksamla kurulacaktır. Kurulacak
fabrikalarda ciddi anlamda yerli istihdam oluşturulacaktır.
2000li yıllarda sadece 5 şehirde
doğal gaz kullanılmaktayken bugün 81 ilimizin hepsine ve 530 ilçe ve
beldemize doğal gaz ulaştırılmıştır. Ülkemiz
nüfusunun yüzde 63üne doğal gaz kullanım imkânı sunulmuş
olup doğal gaz arzı sağlanan yerleşim yerlerinin
sayısının artırılması çalışmaları
devam etmektedir. 2018 yılında açılışı
yapılan Güney Gaz Koridorunun ana omurgasını oluşturan
TANAP projesiyle 2019 yılı Ekim ayı sonu itibarıyla
yaklaşık 3 milyar 180 milyon metreküp gaz sevkiyatı
gerçekleştirilmiştir. Ülkemiz üzerinden komşu devletler
sınırına kadar uzanan, her biri yıllık 15,75 milyar
metreküp doğal gaz taşıma kapasitesine sahip 2 hattan
oluşan TürkAkım doğal gaz boru hatlarından biri ülkemize,
diğeriyse Avrupaya doğal gaz arzı sağlayacaktır. 2019
yılı sonuna kadar, TürkAkım üzerinden Türkiyeye doğal gaz
arzı sağlanacaktır. Petrol potansiyelinin ortaya
çıkarılması için 2019 yılının ilk dokuz
ayında 117 adet petrol arama, üretim ve tespit kuyusu
açılmış olup toplam 250 bin metre sondaj
yapılmıştır. Nükleer enerji arz kaynakları
arasına dâhil edilerek, kurulacak sıfır emisyonlu nükleer enerji
santralleriyle kaynak çeşitliliği ve arz güvenliği
artırılacaktır. Son dönemde gerçekleştirilen reformlar
sonucunda enerji sektöründe 100 milyar doların üzerinde yatırım
gerçekleştirilmiş, 2002 yılında elektrik enerjisi
üretiminde yüzde 40 olan özel sektörün payı bugün yüzde 81 seviyesine
ulaşmıştır. Yer altı kaynaklarının etkin
şekilde değerlendirilmesi kapsamında yapılan
çalışmalarla 2002 yılında yaklaşık 700 milyon
dolar olarak gerçekleşen maden ihracatımız 2018
yılında 4,56 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; FETÖ, PKK/PYD-YPG ve DEAŞ başta olmak üzere, terör
örgütlerine karşı yürütülen mücadele, yurt içinde ve yurt
dışında, tüm güvenlik güçlerimizle bütünlük ve koordine
içerisinde, azim ve kararlılıkla sürdürülmüş ve büyük
başarılar elde edilmiştir.
Terör örgütlerine yönelik operasyonlarda
barınma alanları ile lojistik üs ve depoların imha edilmesi,
sözde lider kadroların etkisiz hâle getirilmesi, sınır
hattında ve ötesinde alınan tedbirlerle oluşturulan baskı
neticesinde terör örgütleriyle mücadelemiz sonuna kadar devam etmiştir ve
etmektedir.
Ülkemizi doğrudan hedef alan tüm terör
unsurlarıyla mücadele ederek hem sınırlarımızın
güvenliğini sağlamak hem de sığınmacıların
yurtlarında güven içinde yaşayabilecekleri bir bölge oluşturmak
için yoğun çaba harcıyoruz. Fıratın
batısını terörden temizleyip bölgede hastanelerimizi,
okullarımızı, kilise ve camileri, tarımsal
çalışmaları ve altyapı hizmetlerini nasıl faaliyete
geçirdiysek Fıratın doğusunu da huzur, güvenlik ve temel
hizmetlerle buluşturacağız; bunu Arap, Kürt, Türk, Yezidi,
Keldani, her kökenden kardeşlerimiz için yapacağız.
Suriyede ve sınırlarımızda
masum sivilleri katleden PKKnın uzantısı olan YPG/PKK ve PYD,
DSG -adına ne derseniz, alfabenin tüm harflerini sayabilirsiniz- bunlar
asla ve asla Kürtlerin temsilcisi değil, en az DEAŞ kadar tehlikeli
terör örgütleridir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu gerçeği görmezden gelerek kullanışlı örgüt
ayrımı yapanlar ve açık, kapalı destek verenler
milletimizin vicdanını yaralamaktadır. Bizim mücadelemiz, uzun
yıllardır ülkemize musallat olmuş terör belasını kaynağında
yok etmek içindir ve kararlılıkla da sürecektir.
Haklarında yürütülen adli ve idari
soruşturmalar kapsamında halkın hizmeti için tahsis edilen
belediye imkânlarını terör örgütü lehine kullandığı
tespit edilen belediye başkanları, hukuki bir çerçevede görevden
uzaklaştırılmıştır. Milletin iradesinin ve
kaynaklarının terör örgütleri tarafından gasbedilmesine asla
izin vermeyeceğiz. Teröre destek verdiği tespit edilen kişilere
ve bunların yuvalandığı belediyelere kayyum atanarak
denetim altına alınması anayasal bir yükümlülüktür.
Terör örgütü kuran, üye olan, bunun
propagandasını yapan ve işledikleri suçu öven kişilerin
belediye başkanı adayı gösterilmeleri, görevden
uzaklaştırmaların temel hukuki nedenidir. Hukuki bir dayanağı
olmayan sözde eş başkanlık uygulamasıyla, kim
tarafından seçildiği ve yetkilendirildiği belli olmayan
kişiler, yasa dışı olarak fiilen belediye
başkanlığı yapmaktadır. Bu eş
başkanların belediyeleri bölücü terör örgütüyle iltisaklı,
irtibatlı kişilerin emri doğrultusunda yönettikleri ve
belediyeleri terör örgütünün merkezi hâline getirdikleri, adli ve idari
soruşturmalarda tespit edilmiştir.
NURAN İMİR (Şırnak) Terör
kavramı olmasa nasıl oturacaksınız o koltuklarda,
anlamış değiliz.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Anayasamız, Türk Ceza Kanunu ve ülkemizin bölücü terör örgütlerine
karşı yıllardır verdiği mücadele dikkate
alındığında, belediyelerimizin terör unsurlarından
arındırılması bir zaruret ve demokrasinin gereğidir.
Hangi kisve altında olursa olsun, teröre hizmet ettiği tespit edilen
kişiler görevinden el çektirilerek, hukuk kuralları çerçevesinde
yargılanacaktır; bu, bizim milletimize ve şehitlerimize
karşı en temel görevimiz, boynumuzun borcudur.
Yurt içi ve sınır ötesinde yürütülen
terörle mücadele faaliyetlerinin yanı sıra Kıbrıs ve
çevresi dâhil mavi vatanımızdaki hak, alaka ve menfaatlerimiz de azim
ve kararlılıkla korunmaktadır. Doğu Akdeniz ve
Kıbrısta ulusal menfaatlerimizin korunması amacıyla, TCG
Barbaros Hayrettin Paşa ve yine TCG Oruçreis araştırma
gemilerimiz ile Yavuz ve Fatih sondaj gemilerimiz, Deniz Kuvvetlerimize ait
fırkateyn, korvet, İHA ve SİHA korumasında
araştırma ve sondaj yapılmasına ilişkin faaliyetlerine
hâlen devam etmektedirler ve edeceklerdir de. MİLGEM Projesinin 4üncü
gemisi TCG Kınalıada korveti 3 Temmuz 2017 tarihinde denize
indirilmiş olup geçici teslimi 29 Eylül 2019 tarihinde
yapılmıştır. Projenin, ilk denizaltısı Piri
Reisin Aralık 2019 içerisinde havuza çekiminin gerçekleştirilmesi
planlanmaktadır, 2nci denizaltısı Hızır Reisin
donatımına, 3üncü ve 4üncü denizaltılarımızın
gövde imalatlarına devam edilmektedir. Yine bu dönemde projenin 5inci
denizaltısı Seydi Ali Reisin ilk kaynak töreninin icra edilmesi
planlanmaktadır.
Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından
savunma sistemleri kapsamında büyük AR-GE projeleri
gerçekleştirilmektedir. Savunma ve havacılık sektörü, gerek 8,7
milyar dolara ulaşan cirosu gerekse 2,2 milyar dolara ulaşan
ihracatıyla 2002 yılına göre 8 katın üzerinde
büyümüştür. Bu güçlü büyümesini devam ettirecektir. 2019
yılının üçüncü çeyreğinde ise geçtiğimiz
yılın yine aynı dönemine göre yüzde 37,7 artarak
yaklaşık 1,9 milyar dolara ulaşmış; yine, 2002
yılında 66 olan savunma sanayisi proje sayımız da günümüzde
700e yaklaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; girişimci ve insani dış politikamız
sayesinde sahip olduğumuz 246 dış temsilcilikle dünyanın en
geniş temsil ağına sahip 5inci ülkesi konumuna ulaşmış
durumdayız. Önümüzdeki dönemde de sahip olduğumuz sert ve
yumuşak güç unsurlarını kullanarak Türkiye'nin yurt
dışındaki itibarını daha da yükseltmeye ve
dünyanın farklı coğrafyalarıyla ilişkilerimizi
pekiştirmeye devam edeceğiz. Bu yıl ilan ettiğimiz Yeniden
Asya girişimimiz çerçevesinde küresel siyaset ve ekonomide yükselen bir
coğrafya konumundaki Asya-Pasifik bölgesiyle ilişkilerimizi bütüncül
bir çerçevede yürütüyoruz. Japonyayla ikili ticaret hacminin
artırılmasını sağlayacak Ekonomik Ortaklık
Anlaşmasının kazan-kazan anlayışıyla en
kısa zamanda imzalanması ve Güney Koreyle Serbest Ticaret
Anlaşmasının güncellenmesi için çalışmalar devam
etmektedir.
Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliğiyle (ASEAN)
kurumsal iş birliğinin güçlendirilmesi de Yeniden Asya
politikamızın önemli bir ayağını oluşturuyor. 10
ASEAN ülkesiyle 2002 yılında 1,3 milyar dolar düzeyinde olan toplam
ticaret hacmimiz, bugün, 10 milyar dolar seviyesine yükseldi, bunun çok da
ötesine geçmeyi hedefliyoruz.
Orta Asya cumhuriyetleriyle ortak tarih ve kültüre
dayalı ilişkilerimizi de pekiştirmekteyiz. Bu yıl
Özbekistanın da katılımıyla, Türk Konseyi çatısı
altında Türk dünyasının birlikteliğinin
sağlanması yolunda tarihî bir adım
atılmıştır.
Afrika kıtasıyla da köklü, tarihî ve
kültürel ilişkilerimizi yeniden canlandırma yoluyla büyük ilerleme
kaydedildi. 2008 yılında stratejik ortaklık ilişkisi tesis
etmiş olduğumuz Afrika Birliğiyle 3üncü ortaklık
zirvesini 2020 yılının ilk yarısında ülkemizde
düzenleyeceğiz.
Latin Amerika ve Karayipler bölgesine yönelik olarak
izlenmekte olan açılım da güçlenmektedir. 2002 yılına
kıyasla, bölgedeki temsilciliklerimizin sayısı 6dan 18e,
bölgeye toplam ticaret hacmimiz de 1,5 milyar dolardan yaklaşık 12
milyar dolar düzeyine çıkmıştır.
Yurt dışındaki vatandaş ve
soydaşlarımızın hak ve çıkarlarının
korunması ile onlara sunulan hizmetlerin kalitesinin
artırılması konusunda somut çalışmalarımız
da devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; adalet alanında vizyonumuzu, güven veren ve
erişilebilir bir adalet sistemi olarak belirlemiş bulunmaktayız.
Yargı Reformu Stratejisi kapsamında yürüttüğümüz
çalışmalar, hak ve özgürlüklerin daha iyi korunup geliştirilmesi
alanındaki irademizi ortaya koymaktadır. Soruşturma ve
davaların makul sürede çözülmesine vesile olacak değişikler,
vatandaşlarımızın adalete erişimini kolaylaştıracak
ve güçlendirecek politikalar hayata geçirilmiştir, geçirilmeye de devam
edilecektir. Bu kapsamda, yargının iş yükünü hafifleten,
toplumsal barışa ve uzlaşıya da katkıda bulunan
alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin daha da geliştirilmesi
için önemli değişiklikler yapıyoruz. 1 Ocak 2019 tarihinden bu
yana uzlaştırma görüşmeleri yapılan 237.680 dosyanın
199.194ü yani yaklaşık yüzde 84ü uzlaşmayla
sonuçlanmıştır. Hukuk eğitimi de önümüzdeki süreçte
gündemimizde olacak alanlardan biri olacaktır. Daha güçlü bir adalet
sistemine erişmek için hukuk eğitiminin süresi, hukuk fakültelerinin
aldığı öğrenci sayısı, okutulan müfredat gibi
konularda inşallah köklü değişiklikler gerçekleştirilecektir;
pozitif anlamda tabii ki. Hâkim ve savcı yardımcılığı
da bu alanda yapılan köklü değişikliklerden biri olacaktır.
Avukatlık hizmetlerinin ve savunmanın güçlendirilmesi de ayrı
bir disiplin olarak ele alınmaktır. Zira, bu husus gerek yargı
hizmetlerinin nitelikli yürümesi gerekse vatandaşımızın
hukukunun daha iyi korunması açısından büyük önem
taşımaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatları, Avrupa Konseyinin ve AB kurumlarının yargıyla
ilgili değerlendirmelerini de bu süreçte tek tek ele almakta
olduğumuzu ifade etmeliyim. Yargı Reformu Stratejisiyle birlikte ele
aldığımız diğer bir politika belgesi de İnsan
Hakları Eylem Planıdır. Önümüzdeki süreçte inşallah yeni
eylem planımızı da kamuoyumuzla paylaşacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sosyal hizmet, sosyal yardım, sosyal güvenlik ve çalışma
hayatına dair hizmetlerimiz planlama, koordinasyon, denetim ve verimlilik
açısından ivme kazanmıştır.
Kadının güçlenmesi noktasında en
önemli alanlardan biri olan eğitim alanında son on yedi yılda
büyük bir ilerleme kaydedilmiştir. Şiddetin önlenmesi ve şiddet
mağdurlarının etkin korunması için tüm taraflarla iş
birliği içerisinde gerekli önlemlerin alınması ve
uygulanması amacıyla 2016-2020 yıllarını kapsayan
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 3üncü Ulusal Eylem Planı ile
2018-2023 yıllarını kapsayan Erken Yaşta ve Zorla
Evliliklerle Mücadele Strateji Belgesi ve Eylem Planı uygulamaya
geçirilmiştir.
Çocukları kuruluş bakımına
almadan aile odaklı hizmetlere öncelik verilmekte, böylece aile
bütünlüğünün korunması ve çocukların ailelerinden kopmamaları
sağlanmaktadır.
Sosyal ve ekonomik destek hizmetinden 127 bin çocuk
yararlanmakta. Çocuk başına aylık ortalama 970 lira destek
verilmektedir.
Koruyucu aile yanında kalan çocuk
sayısı, son on yedi yılda 15 kattan fazla
artmıştır. 2002 yılında bu sayı 515 iken 2019
yılı itibarıyla çocuk sayısı 7 bini
aşmıştır. Çok sayıda çocuğun
barındırıldığı yurt ve yuva kapatılarak aile
ortamına yakın ev tipi yatılı birimler olan çocukevleri ve
çocukevleri sitelerine dönüştürülmüştür.
Çocuk işçiliğiyle daha etkin mücadele
etmek, politikaların yerel düzeyde uygulanmasını izlemek ve
denetlemek adına, illerde toplam 567 personelin görev
aldığı çocuk işçiliğiyle mücadele birimleri
oluşturulmuştur.
Ailesi yanında bakımı
sağlanamayan tüm engellilere hizmet verebilmek için kurumsal kapasite
artırılmıştır. Her vatandaş gibi engellilerin de
istihdam hayatına katılmalarını sağlamak öncelikli
konularımızdan biridir.
Aziz şehitlerimizin yakınları ile
kıymetli gazilerimiz, vazife malullerimiz ve yakınları olmak
üzere, toplam 209.916 vatandaşımıza hizmet verilmektedir. 2014
yılından bugüne kadar 26 bini aşkın şehit
yakını, gazi ve gazi yakınının kamuda istihdamı
sağlanmıştır. Şehitlerin 1 yakınını,
gazilerinse kendilerini konut sahibi yapmak amacıyla 1 konutla
sınırlı olmak üzere, Toplu Konut İdaresince faizsiz olarak
kredi ve iki yüz kırk aya kadar vadeli başlangıç sabit
fiyatıyla konut verilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2012 yılında başlayan genel sağlık
sigortası uygulamasıyla yoksul vatandaşların ücretsiz
sağlık hizmeti alabilmeleri sağlanmıştır. Sosyal
Güvenlik Kurumu performans göstergesi olan gelirlerin, giderleri
karşılama oranının 2019 yılı sonunda yüzde 91,5
olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. SGK açığının
gayrisafi yurt içi hasıla içindeki oranının 2019 yılı
sonunda yüzde 0,92 olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. 7143
sayılı Kanunla işverenlerin prim borçları
yapılandırılarak borçlarını ödeme imkânı
sunulmuştur. Tek seferde yapılan oransal artışlarla emekli
aylıklarında 2002 yılından bu yana reel olarak yüzde 48 ila
yüzde 397 oranında artış sağlanmıştır. 2019
yılı Ramazan ve Kurban Bayramlarında 12 milyon emekliye toplam
21,4 milyar lira ödeme yapılmıştır. Bin liranın altında
aylık alan emeklilerin aylıkları yükseltilerek en düşük
emekli aylığı bin liraya çıkarılmıştır
-bununla ilgili biraz daha detay vereceğim birazdan- yani burada bin
liranın altında bir emekli aylığı diye herhangi bir
şey söz konusu değildir. Sosyal güvenlik reformunun ardından,
bugün gelinen noktada, nüfusun tamamına yakını genel
sağlık sigortası şemsiyesi altına
alınmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çevre ve şehircilik alanında hedefimiz
sürdürülebilir çevreyi sağlamak ve yatay mimariyi esas alan, mahalle
kültürünü yaşatan, afetlere karşı dayanıklı, medeniyetimizi
yaşatan şehirleri kurmaktır. Ülkemizde insan odaklı,
doğal hayata ve tarihî mirasa saygılı temel kentsel hizmetlerin
adil ve erişilebilir şekilde sağlandığı,
yaşam kalitesi yüksek ve dayanıklı yerleşimler
oluşturulmasına yönelik çalışmalarımız bugün
olduğu gibi önümüzdeki dönemde de devam edecektir. Kentsel dönüşüm
projeleri için 2012 yılından bugüne kadar yaklaşık 13
milyar lira kaynak kullanılmıştır. Bu kapsamda, 2012
yılından bugüne kadar, riskli alanlarda ve yapılarda toplamda 1
milyon 330 bin bağımsız birim dönüşüm kapsamına
alınmıştır. 2016 yılında terör olaylarından
dolayı zarar gören şehirlerimizde 25.115 konut, 21 okul, 16 cami, 15
park ve 1.670 kilometre altyapı hizmetinin yapımı
tamamlanmıştır. Hak sahibi ailelere konut ve iş yerlerinin
anahtar teslimleri yapılmaya devam edilmektedir. Bu kapsamda 2017-2019
yılları arasında Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı bütçesine toplam 4,8 milyar lira kaynak
aktarılmıştır. İmar barışı
uygulamasından bugüne kadar 7 milyon 451 bin vatandaşımız
yararlanmış ve bu kapsamda yaklaşık 24 milyar lira
Yapı Kayıt Belgesi bedeli tahsil edilmiştir.
Sıfır Atık Projesi kapsamında
bugüne kadar 4 milyon tonun üzerinde değerlendirilebilir atık
toplanmış ve geri dönüşüme
kazandırılmıştır. 2023 yılına kadar ülke
genelinde sıfır atık sisteminin kurulumunun tamamlanması
hedeflenmektedir. Uygulamanın tam anlamıyla hayata geçirilmesiyle
birlikte yıllık 20 milyar liralık bir ekonomik kazanç, 100 bin
vatandaşa doğrudan istihdam sağlamış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; millî teknoloji, güçlü sanayi vizyonuyla Türkiye'nin çağ
atlamasını, yüksek katma değerli yerli ve millî ürünlerin
üretimini sağlayacak 2023 Sanayi ve Teknoloji Stratejisini hayata
geçirmiş bulunuyoruz. Planlı sanayi bölgelerine
sağladığımız desteklere devam ediyoruz. Buna göre,
geride bıraktığımız on yedi yılda 120 organize
sanayi bölgesi, 127 sanayi sitesi tamamlanmıştır.
Hâlihazırda organize sanayi bölgelerinde 2 milyon
vatandaşımız istihdam edilmektedir. AR-GE desteklerinin
niteliksel ve niceliksel olarak geliştirilmesine devam edilmektedir. Bu
kapsamda kurulan 1.562 AR-GE ve tasarım merkezinde 60 bin AR-GE personeli
çalışmaktadır.
TÜBİTAK, AR-GE ve yenilik faaliyetleri
kapsamında özel sektörü, üniversiteleri ve
araştırmacıları desteklemeye devam etmektedir. Üniversite
ve özel sektörümüzün yaklaşık 4 bin projesine 1 milyar liranın
üstünde destek verilmiştir. 2020 yılında da TÜBİTAK
desteklerimizi nitelikli bilgi ve nitelikli insan kaynağı için
proaktif bilgi üretimine odaklıyoruz. Sayısı 85e ulaşan
teknoloji geliştirme bölgelerine bugüne kadar 1 milyar lira kaynak
aktarılmıştır. Buralarda faaliyet gösteren 5.457 teknoloji
tabanlı firmanın satış geliri 83 milyar liraya, ihracat
geliri ise 4,3 milyar dolara ulaşmıştır. Yatırım
Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulunda iş
dünyasının gündeme getirdiği sorunlara, mevzuat düzenlemeleriyle
ve idari iyileştirmelerle çözüm üretmekteyiz. Buna göre, ülkemiz, Dünya
Bankası İş Yapma Kolaylığı Endeksinde geçen sene
17, bu sene 10 basamak yukarı çıkarak 33üncü sıraya yükselmiştir.
Bölgesel girişim sermayesi fonu hayata geçirilecek, kalkınma
ajansları bu uygulamayla bölgesindeki öncelikli sektörlere yönelik
fonları reel sektörün hizmetine sunacaktır. Cazibe Merkezlerini
Destekleme Programıyla bugüne kadar 11 ilde 71 projeye 533 milyon lira
destek verilmiştir.
Diğer taraftan, KOSGEB KOBİlerimizin en
büyük destekçisi olmaya devam etmektedir. KOSGEB destekleriyle, cari
açığı azaltacak yerli üretimin desteklenmesine, yüksek
teknolojinin KOBİler vasıtasıyla tabana yayılmasına
ve teknolojik girişimciliğin desteklenmesine öncelik verilmektedir.
KOBİ finansman destek programlarıyla KOBİlerin finansmana
yıl boyu erişebilmesine ve daha fazla katma değer üretmesine de
imkân sağlanmıştır. Bölgesel, sektörel ve işletmeye
özgü destek modelleriyle KOBİler desteklenmekte ve
dijitalleşmelerine katkı sağlanmaktadır.
Ülkemizin yirmi yıllık hayali olan Türkiye
Uzay Ajansı faaliyete geçirilmiştir. Ajansın
yapılanması sürdürülürken bir yandan da teknik projeler planlanmaya
başlanmıştır. Millî Uzay Programı 2020
yılında ilan edilecek olup konuya ilişkin, pek çok ülkeden
iş birliğine yönelik teklifler alınmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iktidarlarımız döneminde dış ticarette
küresel çapta atılımlar yaparak yeni ihraç pazarları
kazandık, teknolojik dönüşümü ihraç ürün yelpazesine
yansıttık. Ülkemiz 2002 yılında küresel ihracattan yüzde
0,6 pay alırken 2018 yılı itibarıyla bunu 1,5 kat
artırarak yüzde 0,9a taşımıştır. 2019
yılı, küresel ekonomideki yavaşlama, ticaret savaşları,
Brexit gibi yapısal değişikliklerin neden olduğu
belirsizlik ortamı gibi faktörlere rağmen, dış ticarette
başarılı bir performans sergilediğimiz bir yıl
olmuştur. Genel Ticaret Sistemine göre ihracatımızın
yılın ilk on bir ayında yüzde 1,8 oranında artarak 165,1
milyar dolar olarak gerçekleştiğini görüyoruz. Aynı dönemde
ithalatımız ise yüzde 11,3 azalışla 190,2 milyar dolar
olarak kaydedilmiştir. Böylece, 2019 yılının ilk on bir
ayı itibarıyla dış ticaret açığı yüzde 51,8
oranında azalarak 25,2 milyar dolar olurken ihracatın ithalatı
karşılama oranı yüzde 86,8e yükselmiştir. Ayrıca,
Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre cari yılın ilk dokuz ayında
en fazla ihracat gerçekleştiren ilk 50 ülke içinde Türkiye ihracat
artış oranları dikkate alındığında 7nci sırada
yer almıştır.
Müteahhit firmalar bugüne kadar 126 farklı
ülkede toplamda 9.951 proje üstlenmiş olup bu projelerin bugüne kadar olan
toplam tutarı yaklaşık 395 milyar dolardır. Ülkemiz, ENR
2019 dergisine göre en büyük 250 uluslararası müteahhitlik firması
içerisindeki 44 firmasıyla sayısına göre dünyada 2nci
sırada yer almaktadır. Ülkemiz dünyada uluslararası müteahhitlik
gelirlerinden en fazla gelir elde eden 7nci ülke konumundadır. 2020
yılında yıllık proje büyüklüğünün 20 milyar
doları aşması hedeflenmektedir.
TÜRK EXİMBANK 2019 yılı Ekim ayı
itibarıyla bankacılık sektörü tarafından verilen ihracat
kredilerinin yüzde 53ünü tek başına sağlamış, 2019
Ocak-Kasım dönemi itibarıyla toplam 40 milyar liralık destek
sunmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizin kalkınmasında, ulaştırma ve altyapı
yatırımlarımızla sürdürülebilir ulaşım ve
iletişim yapısının oluşturulması burada da önemli
rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra uluslararası
ulaşım bağlantılarının güçlendirilmesi,
Türkiyenin siber güvenliğinin sağlanması, fiber iletişim
altyapısı ve geniş bant iletişiminin yurt genelinde
yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır.
2003-2019 yılları arasında kara
yolları sektöründe 2019 yılı fiyatlarıyla 469 milyar lira
yatırım yapılmıştır. Ülkemizden geçen
uluslararası kara yolu koridorlarının uzunluğu
yaklaşık 13 bin kilometredir. 2003 yılı Ocak ayında
toplam bölünmüş yol uzunluğu 6.101 kilometre iken 2019 yılı
Kasım ayında 27 bin 123 kilometreye ulaşmıştır.
2035 yılında otoyol ağının 8.448 kilometreye ulaşması
hedeflenmektedir. Kara yollarında otoyol ağını
geliştirmek için hizmete verdiğimiz İstanbul-Bursa-İzmir
Otoyolu ve Osmangazi Köprüsüyle beraber, Kuzey Marmara Otoyolu, 1915 Çanakkale
Köprüsü ve Otoyolu, Menemen-Aliağa-Çandarlı Otoyolu, Ankara-Niğde
Otoyolu gibi projeler kamu-özel iş birliği modeliyle yürütülen önemli
projelerdendir. Avrasya Tüneli açılışından günümüze kadar
ülkemize 2,5 milyar lira katkı sağlamıştır.
Demir yollarında yürütülen faaliyetler ile
yüksek hızlı tren ve hızlı tren ağının
yaygınlaştırılması, hatların tamamının
elektrikli ve sinyalli hâle getirilmesi, yerli ve millî demir yolu sanayisinin
geliştirilmesi hedeflenmektedir. 2003-2019 yıllarında demir yolu
sektöründe 2019 yılı fiyatlarıyla 137,5 milyar lira
yatırım yapılmıştır. Söz konusu
yatırımlar ile 2019 yılı Ekim ayı itibarıyla
yüksek hızlı tren hat uzunluğu 1.213 kilometre, konvansiyonel
hat uzunluğu 11.590 kilometre olmak üzere toplam demir yolu hat
uzunluğu 12.803 kilometreye ulaşmıştır. Ankara-Sivas
Yüksek Hızlı Tren, Ankara-İzmir Yüksek Hızlı Tren,
Bursa-Bilecik Hızlı Tren,
Konya-Karaman-Ulukışla-Yenice-Mersin-Adana Hızlı Tren,
Adana-Osmaniye-Gaziantep Hızlı Tren Projeleri, devam eden
projelerimiz arasındadır. Bakü-Tiflis-Kars hattı ve Marmaray
üzerinden Çinden Avrupaya giden ilk yük treni ile 8 güzergâhta
taşımacılık faaliyeti yürütülmektedir. Ulaştırma
ve Altyapı Bakanlığı tarafından 5 ilde yürütülen 9
kent içi ulaşım projesiyle 313,7 kilometre kent içi raylı sistem
yapılmıştır. Gebze-Halkalı Banliyö
Hatlarının İyileştirilmesi Projesiyle Gebze-Halkalı
arası yüz seksen beş dakikadan yüz on beş dakikaya
indirilmiştir.
Hava yollarında yürütülen faaliyetlerle
havacılıkta dünya ortalamasının üzerinde büyüme
sürdürülmesi, havaalanı ağının ülke geneline
yayılması, havacılık teknolojilerinin
yerlileştirilmesi, bölgesel uçuşların yapılması
hedeflerimiz arasındadır. Tüm etapları tamamlandıktan sonra
yılda 150-200 milyon yolcu kapasiteli İstanbul
Havalimanının birinci faz birinci etabı hizmete
alınmış ve dünyanın en gelişmiş havalimanları
arasındaki yerini bu havalimanımız almıştır.
Bununla birlikte, Rize-Artvin Havalimanı, Çukurova Havalimanı, Yozgat
Havalimanı, Bayburt-Gümüşhane Havalimanı, Tokat Havalimanı
Projeleri yapım aşamasındadır.
Denizcilikte yürütülen faaliyetlerle, Türk gemi
sanayisi rekabet gücünün ve marka değerinin artırılması,
ülkemizin dünya deniz ticareti filo büyüklüğünde ilk 10 ülke arasında
yer alması hedeflenmektedir. 2003 yılında uluslararası
liman sayısı 152 iken, bu sayı 2019 yılı Ekim ayı
itibariyle 181e ulaşmıştır.
Dijital dönüşüme verdiğimiz önemin
meyvelerini almaya da devam ediyoruz. Ülkemiz 2017 yılında global
siber güvenlik ekseninde dünyada 43üncü sıradayken, 2018
yılında 20nci sıraya yükselmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hükûmetlerimiz döneminde gerek doğal ve kültürel
kaynaklarımızın korunması ve güçlendirilmesi gerekse hizmet
sektörüne yönelik yaptığımız yatırımlar
neticesinde turizm sektörümüz en çok istihdam sağlayan ve en çok döviz
getiren sektörlerimizden biri olmuştur. Turizm alanında Sayın
Cumhurbaşkanımızın ilan ettiği stratejik sektör olma
noktasında üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğiz
ve getiriyoruz. 2023 hedeflerimiz olan 75 milyon turist ve 65 milyar dolar
turizm geliri hedefine ulaşacağımıza inancımız tamdır.
İnşallah, bu yıl da 50 milyon turist sayısını
geçiyor olacağız.
Ayrıca, Türkiye olarak milletimizin binlerce
yıllık eşsiz kültürüyle bu muhteşem zenginliğin
yansıması olan sanat alanında da dünyada hak ettiğimiz
konuma ulaşacak ve kalıcı hâle getireceğiz. Turizmde,
kültür ve sanatta Türkiye kendi çıtasını belirleyen bir marka
olmaya devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gençlerin karar alma ve uygulama süreçleriyle sosyal
hayatın her alanına etkin katılımları sağlanmakta
ve bu doğrultuda faaliyetler, projeler yürütülmektedir. Bu kapsamda,
gençlik merkezlerimiz, millî, ahlaki, insani ve kültürel değerlerini
benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini
seven, topluma karşı sorumluluk duyan güçlü bir gençliğin yetiştirilmesi
hedefiyle faaliyet göstermektedir. Gençlik merkezlerinin yanı sıra 38
gençlik kampı tesisinden 2019 yılında 125 bin gencimiz
faydalanmıştır. 2020 yılında ise kamplardan
faydalanacak öğrencilerimizin sayısının 2 katına
çıkarılması ve böylece 250 bin gencimizin gençlik
kamplarından yararlandırılması hedeflenmektedir.
Gençlik ve Spor Bakanlığı ile 28
vakıf üniversitesi arasında imzalanan protokol kapsamında,
uluslararası seviyede başarı kazanan sporcuların
Bakanlık tarafından başarılarının belgelendirilmesi
ve protokol imzalanan vakıf üniversitelerinde herhangi bir bölümü
kazanmaları hâlinde yüzde 100 burslu olarak eğitim görebilmelerine
imkân sağlanmıştır. Bunların yanı sıra,
özellikle sporda tesisleşme, spor eğitimi, sponsorluk, sporcu
sağlığının korunması ve uluslararası
organizasyonlar gibi alanlarda önemli çalışmalar
yapılmaktadır. Ayrıca 2020 yılında yatırım
programı kapsamında 101 adet 74.400 kapasiteli, ön protokol kapsamında
13 adet 23.245 kapasiteli olmak üzere toplam yaklaşık 98 bin kapasiteli
yurt hizmete açılacaktır.
Şimdiye kadar birçok konuya cevap vermeye
çalıştım. Müsaadenizle birkaç dakikanızı daha
alıp birkaç soruya daha cevap vermeye çalışacağım
sorduğunuz sorular arasından. Belki burada konular birbirinden
farklı olabilir, sorular çerçevesinde ben gideceğim.
Türkiye, OECD içerisinde Arjantinden sonra en
yüksek enflasyona sahip ülke midir? diye bir soru vardı. En son
açıklanan OECD verilerine göre, 2019 yılı Ekim ayında
Türkiye 8,55 yıllık değişim oranına sahipken Arjantin yüzde
50,5 yıllık değişim oranına sahiptir. Türkiyenin
yıl sonu enflasyon beklentisi de yüzde 12 veya daha altıdır.
Yine Resmî enflasyon rakamı ile gerçek
enflasyon birbiriyle uyumlu mu değil mi? şeklinde bir eleştiri,
soru vardı. Enflasyon sepeti, ağırlıklar ve açıklanan
değişim oranları tek bir bireyi yansıtmamakta, ülke
ortalamasını ifade etmektedir. 2019 yılında TÜFE
kapsamında 81 il merkezi ve 225 ilçeden aylık olarak
yaklaşık 28 bin iş yerinden 895 madde çeşidi için 545 bine
yakın fiyat derlenmektedir. Enflasyon rakamları, diğer ülke
örneklerinde olduğu gibi, belirli bir gelir grubuna -yani düşük, orta
ya da yüksek- ait olmayıp ülkenin tamamına yönelik bir göstergedir.
Başka bir ifadeyle, diğer ülke enflasyon rakamlarında
olduğu gibi, Türkiye rakamları da belirli bir gelir grubuna ait
olmayıp ülkenin tamamına yönelik bir göstergedir.
Dolayısıyla TÜFE rakamlarını bireyler veya haneler kendi
harcama ve tüketim yapılarına göre daha fazla veya daha az
hissedebilir; bu durum, sadece Türkiye için değil, tüm ülkeler için
geçerli bir durumdur.
Yine Faizlere ayrılan para geçen yıla
göre 22 kat daha fazladır. Türkiye, yatırım yapmak yerine borç
faizi mi ödemektedir? diye bir başka soru vardı. 2020
yılında faiz ödemeleri 22 kat değil, sadece yüzde 18
artmıştır. 2002 yılında bütçeler faiz bütçesiyken
iktidarımız döneminde hizmet bütçesine dönüşmüştür, bunu
defalarca izah ettik. 2002 yılında toplanan 100 liralık verginin
yaklaşık 86 lirası faiz giderleri için harcanırken 2020
yılında ise her 100 liralık vergi gelirinin 17,7 lirası
faiz giderleri için harcanmıştır. 2002 yılında
bütçenin yüzde 43,2si faiz harcamalarına giderken 2020 yılı
bütçesinde faiz giderleri için bütçenin sadece 12,7si kadar kaynak ayrılmıştır.
Ekonomimiz ithalata bağımlı.
Önümüzdeki dönem yine ithalata bağımlı
şeklinde,
ithalatla ilgili, yerlileşme ve millîleşmeyle ilgili bir soru
vardı. Burada da yine millî teknoloji, güçlü sanayi -bunu biraz önce de
izah ettik aslında; konuşmacılarımızın da,
hatiplerin de bununla ilgili açıklamaları vardı- vizyonuyla
Türkiyenin çağ atlaması, yüksek katma değerli yerli ve millî
ürünlerin üretimini sağlayarak, 2023 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi
doğrultusunda 2019 yılında yüksek katma değerli ürünlerin
yerli imkân ve kabiliyetlerle üretilmesi için Teknoloji Odaklı Sanayi
Hamlesi Programını başlattık. Bununla ilgili
çalışmalar zaten devam ediyor, listeler belirlendi. Israrla ara
malında, özellikle yine ihraç odaklı üretilen mallardaki ara
mallarında yerlileşme ve millîleşme gayretlerimiz tüm
hızıyla devam etmekte. Savunma sanayimizdeki yerlilik
oranlarımızı inşallah sağlık, bilişim,
ulaşım ve enerji gibi diğer sektörlerimizde de görmeye
başlayacağız.
En düşük emekli maaşlarının
düzeyiyle alakalı bir soru vardı, 1.000 TLnin altında emekli
aylığı alanlarla alakalı. Ben tek tek bir kez daha saymak
istiyorum: 2002 Aralık-2019 Temmuz döneminde en düşük SSK emekli
aylığı 257 TLden nominal olarak yüzde 642, reel olarak yüzde 52
artırılarak 1.906 Türk lirasına yükseltilmiştir. En
düşük BAĞ-KUR çiftçi emekli aylığı 66 TLden nominal
olarak yüzde 1.941, reel olarak yüzde 318 artırılarak 1.343 liraya
yükseltilmiştir. En düşük BAĞ-KUR esnaf emekli
aylığı 150 TLden nominal olarak yüzde 1.050, reel olarak yüzde
135 artırılarak 1.724 liraya yükseltilmiştir. En düşük Emekli
Sandığı emekli aylığı 376,5 TLden nominal olarak
yüzde 487, reel olarak yüzde 20 artırılarak 2.211 TLye
yükseltilmiştir. Ayrıca 7161 sayılı Kanunla ek ödeme dâhil
dosya başı aylık tutarının 1.000 TLden az
olamayacağı düzenlenmiştir. Mevcut durumda, hak sahibi hissesi
oranı uygulanmadan dosya başına ek ödeme dâhil emekli
aylığının 1.000 TLnin altında olması mümkün
değildir.
İçişleri
Bakanlığımızca, yine bir başka şey vardı
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) Dul ve yetim
aylıkları
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Burada zaten bizim kastettiğimiz, bir kişinin ölmesi,
hayatını kaybetmesi durumunda hak sahibi hissesi oranı diye
ifade ettiğimiz budur. Yani birisi hayatını kaybettiği
zaman onun aldığının oğlu, kızı,
yakını, eşi arasındaki paylaşımını
kastediyorsanız, o şahısla ilgilidir. Şahsın emekli
aylığı 1.000 TLnin altında asla değildir, olamaz.
Yine bir başka soru: İzmirde yani
genelde bu intiharlarla ilgili yorumlar olduğu için bunu sadece örnek
olarak vermek istiyorum- Ali Kabasakalın kendini öldürmesinin nedeni
eşine Param yok. diyememesi midir? Burada yine İçişleri
Bakanlığımızca ve yereldeki birimlerimizce yapılan ilk
araştırmaya göre Ali Kabasakalın intihar etmesine ilişkin
olarak aşırı borçlanma, ailevi sorun, alacak, verecek meselesi
gibi intihar etmeye yönlendirici bir sebep tespit edilememiştir.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Aşırı
borçlanma
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Maddiyat dışı özel bir nedenden kaynaklandığı
değerlendirilmektedir, özel olduğu için de burada ifade etmek
istemiyorum. Kendisinin özel hayatıyla ilgili bir sorun olduğu
değerlendirilmektedir. Konuyla ilgili araştırmalar devam
etmektedir. Her intihar olayının üzerine açlık, yoksulluk gibi
söylemlerle bir siyasi gömlek giydirme gayretlerinden vazgeçmemiz
gerektiğini düşünüyorum.
Yine, HDPli belediye başkanlarını
görevden alma nedeni olarak PKKya para aktarıldığı
belirtilmiş olmasına rağmen hiçbir belge bulunmamaktadır.
diye bir söylem vardı. Yine, son mahallî idareler genel seçimlerinden sonra
haklarında silahlı terör örgütüne üye olma, terör örgütü
propagandası yapmak, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü
bozma, suçu ve suçluyu övme gibi PKK/KCK terör suçları kapsamında 36
soruşturma, 20 kovuşturma devam eden 28 belediye başkanı
Anayasa ve Belediye Kanununun verdiği yetkiye dayanarak görevlerinden
uzaklaştırılmıştır.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Yarın seni de
alırlar.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Doğrudan ya da dolaylı olarak terör örgütüne yapılan kaynak
aktarımlarının ihale mevzuatına, imar mevzuatına,
personel mevzuatına aykırı uygulamalarla kendini gösterdiği
gerçeği karşısında PKKya para
aktarılmasının belgesinin olmadığını iddia etmek
bunu öne sürenlerin ne kadar profesyonelce iş gördüklerinin doğal bir
kanıtıdır.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Sizler
yalancısınız, yalancısınız!
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Hukuk dışılığı ortadan kaldırmak için hukuk
ortadan kaldırılmakta mıdır? diye yine bir söylem
vardı.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Bir tane belge koy,
bir tane!
FATMA KURTULAN (Mersin) Cumhurbaşkanı
Yardımcısısınız ya!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Ayıp gerçekten ya!
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Ülkemiz bir hukuk devletidir.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Hadi
canım!
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Devletin her türlü iş ve eyleminde Anayasa altında, anayasal güvence
altında olan bu ilkeye riayet edilmektedir.
NURAN İMİR (Şırnak) En büyük
suç işleyen sizlersiniz.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Anayasanın 125inci maddesi gereğince idarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu da açıktır.
İdarenin olası hukuk dışı uygulamalarına
karşı yargı yolu güvencesi getirilerek etkili bir denetim
mekanizması da öngörülmüştür. Hukukun ortadan
kaldırılması gibi bir durum söz konusu olmadığı
gibi, hukukun evrensel ilkelere göre daha da etkili bir şekilde
uygulanmasına ilişkin mekanizmalar geliştirilerek hukuk devleti
ilkesinin uygulama alanı son on yedi yılda
genişletilmiştir. Hukuk devleti olmak asla suçu ve suçluyu görmezden
gelmek anlamına gelmez, hukuk devleti olmak terör ve teröristi görmezden
gelmek anlamına gelmez; tam tersi suçla, suçluyla, terörle, teröristle
kararlılıkla mücadele anlamına gelir.
Yine Bütçede kadın yok sayılmakta. şeklinde
bir eleştiri vardı. Burada da sadece birkaç örnekle bunu ifade etmek
istiyorum. KOSGEB tarafından kadın girişimciliğinin
artırılması ve yaygınlaştırılması
hedefiyle -somut olarak ifade ettiğim şeyler bunlar- yeni kadın
girişimcilere mevcut desteklere ilave yüzde 20 destek
sağlanmaktadır. GAP İdaresi Başkanlığınca
kadın istihdamını ve kadın girişimciliğini
artırmak için yürütülen Çok Amaçlı Toplum Merkezleri Projesine yine
8 milyon lira finansman desteği sağlanması planlanmakta.
HÜDA KAYA (İstanbul) Kadınlar ölüyor,
kadınlar siyasetten atılıyor
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
YÖKün geleceğin mesleklerine ilişkin yetiştirdiği, doktora
düzeyinde yetiştirilen uzmanların da, yine memnuniyetle ifade
ediyorum, çoğunluğunu kadınlarımız oluşturmaktadır.
Bunun yanı sıra, eşi vefat etmiş
kadınlara yönelik yardımlar, kadın konukevlerindeki giderler,
şiddeti önleme ve izleme merkezlerine bu çerçevede verilen destekler,
Sağlık Bakanlığı kanser, erken teşhis, tarama ve
eğitim merkezlerinde yine kadınlarımızın kanser
taramalarının ücretsiz olarak yapılması bütçemizdeki
kadınlara yönelik uygulamaların sadece birkaçıdır.
Yine, bu Tank Palet Fabrikasıyla ilgili
eleştiriler, defalarca yapılan açıklamalara rağmen tekrar
tekrar gündeme getirilmekte. Fabrikanın mülkiyetinin devlette
olduğunu ve sadece işletme hakkının bir süreliğine
Katar ve Türk iş birliğinden oluşan BMCye devredildiğini
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Yirmi beş
yıllığına
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
yapılacak yatırımlarla da fabrikanın daha etkin ve verimli
şekilde çalışacağını bir kez daha ifade etmek
isterim.
MURAT EMİR (Ankara) Nasıl
devrettiğinizi soruyoruz, nasıl devrettiniz?
ÖZKAN YALIM (Uşak) Çeyrek yüzyıl bir
süre
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Ülke kaynaklarının savunma sanayisinde etkin ve verimli
kullanılmasının sağlanması, fabrikada mevcut atıl
kapasitesinin en aza indirilmesi, fabrika işletme verimliliğinin
artırılması, yeni iş ve üretim imkânları
oluşturulması ve ihracatın artırılması doğrultusunda
yatırımlar yapılması özel sektörün iş yapma
hızından ve yüksek teknolojiye erişim imkânlarından
faydalanılması amaçlanmıştır.
MURAT EMİR (Ankara) 50 milyon dolar
bulamadınız mı bir yerden?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
Bu kapsamda ülkemize herhangi bir ek yük getirmeden, çağın
gereklerine uygun şekilde bu fabrika modernize edilecek, yirmi beş
yıl boyunca fabrikada ihtiyaç duyulacak bütün yenileme
yatırımları bu firma tarafından gerçekleştirilecek ve
kapasite geliştirmeye dönük belirlenecek alanlarda da ilk aşamada en
az 50 milyon dolar tutarında ilave yatırım yapacaktır.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Niye Katar ordusu?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
Savunma sanayisinde diğer tüm alanlarda olduğu gibi yine tank üretimi
alanında da nasıl bir fark oluşturacağımızı
hep birlikte göreceğiz.
15 Temmuz bağışları ve
vakfın kuruluşuyla ilgili yine bir eleştiri, bir soru
vardı. Burada yardım toplama döneminde intikal eden
bağış miktarı Ziraat Bankasında
nemalandırılmak suretiyle toplam 338 milyon 971 bin 731 TL 97
kuruş olarak 2/1/2019 tarihi itibarıyla tek hazine kurumlar
hesabına aktarılmıştır. Tek hazine hesabı
uygulaması kapsamında Türkiye Şehit Yakınları ve
Gaziler Dayanışma Vakfı adına sermaye taahhüdü olarak
Ziraat Bankası Ankara Kamu Kurumsal Bankacılık Şubesi
nezdinde açılan hesaba 10 milyon TL vakıf kuruluş mal
varlığı olarak bloke edilmiştir.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Para neden hak sahiplerine
dağıtılmıyor? Hazineye mi bağış
yapıldı?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
2016/18 sayılı Başbakanlık Genelgesi uyarınca,
FETÖnün darbe girişimi sırasında şehit olan
vatandaşlarımızın aileleri ile gazilerimize yardım
edilmesi maksadıyla dayanışma kampanyası kapsamında
bugüne kadar toplanan bağış tutarının 251 şehidimizin
hak sahipleri ve 2.731 gazimizin tamamı için nasıl
değerlendirileceği Türkiye Şehit Yakınları ve Gaziler
Dayanışma Vakfı mütevelli heyeti kararıyla belirlenecektir.
MURAT EMİR (Ankara) Üç buçuk yıldır
neyi bekliyorsunuz Sayın Oktay? Onu söyleyin. Asıl soru budur.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Son konuşan hatiplerin -son bir soruya da- eleştirileri vardı
bir üniversiteyle ilgili olarak.
MURAT EMİR (Ankara) Hazinede o para duruyor
mu? Nerede o para?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Bizim şehitlerimizin de gazilerimizin de sonuna kadar yanında
olduğumuzu gazilerimiz de şehit yakınlarımız da çok
yakinen bilirler.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Paralarını
yiyerek... Paralarını götürerek...
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Onların kuruşuna dokunmayız, dokundurtmayız, halel
getirtmeyiz; bundan emin olun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZKAN YALIM (Uşak) Neden vermiyorsun o zaman?
Neden hak sahiplerine verilmiyor paralar?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Bir üniversiteyle ilgili, Şehir Üniversitesiyle ilgili gelişmelere
ilişkin yine bir hatibin eleştirileri vardı. Bu da yine
açıklanan bir konu. Buradan bir kez daha konuyu açıklamak istiyorum.
Şehir Üniversitesine ilişkin
gelişmeler:
1) Özelleştirme Yüksek Kurulunun 29/5/2015
tarihli ve 2015/32 sayılı Kararıyla TEKEL İşletmeleri
Genel Müdürlüğünün mülkiyetinde bulunan İstanbul Kartal Dragos
mevkisindeki taşınmazlar Sayın Ahmet Davutoğlunun Başbakanlığı
döneminde İstanbul Şehir Üniversitesine devredilmiştir.
2) Şehir Üniversitesi söz konusu araziler
üzerinde ipotek tesis ettirerek Kartal Dragosta kampüs inşası için
Halkbanktan kredi kullanmıştır.
3) Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
tarafından Özelleştirme Yüksek Kurulunun (2015/32) sayılı
Kararının 237 numaralı parsele yönelik kısmının
iptali talebiyle açılan davada Danıştay 13. Dairesi 4 Temmuz
2019 tarihli Kararıyla taşınmazın mülkiyetinin
İstanbul Şehir Üniversitesine bedelsiz olarak devredilmesine
ilişkin kısmının iptaline karar vermiştir.
4) Karar sonrası hukuki olarak söz konusu
parselin mülkiyeti Maliye hazinesine intikal ettirilmiştir.
Diğer taraftan, Şehir Üniversitesinin
kredi başvurusundaki öngörüleri yıllar içinde
gerçekleşmemiş ve üniversite kredi, anapara ve faiz geri ödemelerini
ödeyecek geliri elde edememiş ve bankaya borçlarını
ödeyememiştir. Bu borçlar 417 milyona ulaşmıştır.
Özellikle hukuka aykırı bir mülkiyet devri kararı üzerine
inşa edilmiş bir üniversite ve üniversitenin bu araziyi teminat
göstererek aldığı, ödeyemediği kredi borcu söz konusudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Oktay, buyurun.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
Yani durum iddia edildiği gibi siyasi bir mesele değil, hukuki bir
süreç ve sonuçtur. Bu konunun siyasi alana çekilmesi, akademisyenlerimizin,
öğrencilerimizin mağdur olarak gösterilmesi son derece
yanlıştır, böyle bir durum bulunmamaktadır.
Cumhurbaşkanımızın
liderliğinde cumhuriyet tarihinin en büyük yükseköğrenim
atılımı gerçekleştirilmiş, bu atılımı
gerçekleştirmiş kadrolar olarak bütün üniversitelerimizi en güçlü
şekilde destekledik, desteklemeye de devam etmekteyiz, aksi bir durum söz
konusu bile olamaz. Şehir Üniversitesinde görev yapan akademisyenlerimizin
ve öğrencilerimizin akademik ve eğitim faaliyetlerinin kesintiye
uğramadan devam etmesi için gerekenler yapılacaktır.
Sonuç olarak, tamamen hukuki bir süreç devam
ederken, Cumhurbaşkanımızla hiçbir ilgisi yokken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Şehir Üniversitesi konusunun kimler tarafından ve nasıl
siyasallaştırıldığını kamuoyunun takdirine
bırakıyorum.
Ben, sadece, süremiz kalmadığı için
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin)
Cumhurbaşkanı açıkladı.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Yine, konuşmamı güzel bir haberle bitireyim.
MURAT EMİR (Ankara) EYTlilere haber mi var?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Zaten yine hatiplerimizce buna değinilmişti zannediyorum. Yine, bugün
yayımlanan İnsani Gelişme Raporuna göre, Türkiye, 2018
yılı bazlı İnsani Gelişme Endeksinde 0,806lık
değere ulaşarak 189 ülke arasında 59uncu sıraya
yükselmiştir. Yani bunun anlamı şu: İnsani
Gelişmişlik Endeksinde 2002de orta insani gelişmişlik
seviyesinde olan Türkiye, 2009da yüksek insani gelişmişlik
seviyesine ve bugün itibarıyla da en yüksek insani gelişmişlik
seviyesine çıkmış durumdadır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bunlar kendiliğinden olmuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bravo(!)
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Bunlar, sizlerin burada anlattığı, çizdiği bir portredeki
Türkiyede olmuyor.
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu düşüncelerle 2020
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin ülkemize ve milletimize bir kez
daha hayırlı olmasını diliyorum.
Görüş ve eleştirileriyle 2020
yılı bütçemizin oluşmasına katkıda bulunan, yine,
başta Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve üyeleri olmak üzere,
tüm milletvekillerimiz ile bütçenin hazırlanmasında yoğun
emeği geçen herkese yürekten teşekkür ediyorum.
Yine, bugünkü eleştirilerinizden ve
katkılarınızdan dolayı da Sayın Başkan ve tüm
üyelere, siz sayın vekillerimize yürekten teşekkür ediyor,
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Oluç, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- İstanbul Milletvekili Hakkı
Saruhan Oluçun, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın 129 sıra sayılı 2020 Yılı Bütçe Kanun
Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018 Yılı Kesin Hesap
Kanunu Teklifinin tümü üzerinde yürütme adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve kayyum atamalarıyla
ilgili sözlerinin mesnetsiz, hayal ürünü, hukuksuz ve asılsız
olduğuna ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, evet Gecenin bu saatinde
polemik yapmak uygun mudur? diyeceksiniz ama kaçınılmaz olarak
tutanaklara geçmesi gerekiyor bazı şeylerin.
Şimdi, Cumhurbaşkanı
Yardımcısının kayyum atamasıyla ilgili söyledikleri
tamamen mesnetsizdir, hayal ürünüdür, hukuksuzdur, kara propagandadır,
asılsızdır. Bu lafları niye sıralıyorum arka
arkaya? Yani tek kelimeyle yalan dememek için bunları
sıralıyorum.
Şimdi, hiçbir belediye
başkanımız hakkında, ister eski olsun ister yeni olsun,
usulsüz harcama, yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma gibi
konularla açılmış en ufak bir dava yoktur; yalandır
bunların hepsi. Bu konuda hazırlanmış hiçbir müfettiş
raporu yoktur, yalandır bunlar. Hiçbir Sayıştay raporu yoktur,
yalandır bunlar. Hiçbir belediye başkanımız hakkında
böyle bir şey yoktur ama
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Siz, kendi
atadığınız, 2016 sonrasında
atadığınız kayyumlardan 9unu, yine siz, yolsuzluk, ihaleye
fesat karıştırma ve usulsüz harcama yani hırsızlık
nedeniyle görevden aldınız, kendi kayyumlarınızı.
Görevden almadıklarınız hakkında da Sayıştay
dosya dosya rapor düzenledi usulsüz harcama, yolsuzluk için. Sayıştay
Başkanı bu Plan ve Bütçe Komisyonunda bunlara tekrar değindi.
Bunların hepsini tartışacağız, bunu söyleyeyim. Halka
hizmet için tesis edilen hiçbir kaynak başka bir amaç için
kullanılmamıştır, külliyen yalandır, külliyen
yalandır, bunu da söyleyeyim.
Şimdi, bakın, 31 Marttan dört buçuk ay
sonra kayyum atamaya başladınız. Hangi kaynağı kullandı
bu belediye başkanları? Sizin bıraktığınız
borç enkazını temizlemek için çalışıyordu o belediye
başkanları. Asılsız iddialarda bulunuyorsunuz. (HDP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Şimdi,
YSKnin kabul ettiği adaylardır, hiçbiri hakkında bir hüküm
yoktur; yalan söylüyorsunuz. Şimdi, belediyelere musallat olan darbeci bir
odak vardır, darbeci bir zihniyet vardır, halkın iradesini
gasbeden, seçim hukukunu, seçim adaletini, sandık hukukunu gasbeden bir
anlayış vardır. İşte, yürütmenin darbeci
anlayışı esas olarak budur.
Şimdi, efendim sözde eş
başkanlık diyorsunuz. Yahu, size danışmanlarınız
yalan yanlış bilgi aktarıyor, siz de kalkıyorsunuz
halkın kürsüsünde bunları anlatıyorsunuz. Nasıl sözde
eş başkanlık oluyor? Her biri seçilmiştir, hiçbiri
atanmış değildir. Nasıl seçilmişlerdir? 1inci
sıradan belediye meclis üyesi olan kimse, 1inci sıradaki kimse o
seçilen kişi eş başkan olarak adlandırılmaktadır.
Hepsi seçilmiş insanlardır, atanmış 1 kişi yoktur
içlerinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Oluç, tamamlayalım
lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Tamamlıyorum efendim.
O kadar çok yalan söylendi ki Sayın
Başkan, kusura bakmayın, tamamlamak zor ama yine de
tamamlayacağım çünkü burada her gün 5 kere de olsa bu gerçekleri
anlatacağız ve konuşacağız, bundan asla
vazgeçmeyeceğiz.
Hedefiniz bellidir: Kürt halkının
iradesini çiğnemek, Kürt halkının iradesini yok saymak, gasbetmek,
seçim hukukunu ortadan kaldırmak, atanmışlar rejimi yaratmak.
Hedefiniz bunlardır. Kürt halkına karşı yürütmenin
düşman olduğunu söylüyoruz, onu destekleyenlerin düşman
olduğunu söylüyoruz. İşte, kanıtı bu kürsüde biraz
evvel yapılan konuşmadır. Kürt halkına, iradesine
karşı düşmanlık budur işte. Yalanlar üzerine inşa
edilmiş bir konuşmadır. Kesinlikle kabul etmiyoruz, asla da
kabullenmeyeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özkoç, buyurun.
9.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun,
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın 129
sıra sayılı 2020 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 130
sıra sayılı 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin
tümü üzerinde yürütme adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım
Sayın Oktay, az önce
yaptığınız konuşmada Cumhuriyet Halk Partisi Lideri
Sayın Kılıçdaroğlunu kastederek Cumhuriyet Halk
Partisinin devlet memurlarıyla bir meselesi var. dediniz. Sayın
Kılıçdaroğlu ile sizi kıyaslayamam; onun yeri
ayrıdır, sizin yeriniz bizim tarafımızdan bilinmektedir ama
kendimle ve arkadaşlarımla, burada bulunan arkadaşlarımla
kıyaslarım. Sizin ile bizim aramızdaki fark şudur
Sayın Oktay: Siz saraya hesap verirsiniz, biz millete hesap veririz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Siz, hayatınızda hiç milletvekili
olmadınız. Burada bulunan her milletvekili milletinin
ayağına gider, onun derdini dinler, ondan oy ister ama ona hizmet
etmek için oy ister ve onun çilesiyle kendisi çilelenir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Sayın Oktay, bin
lirayı nasıl aldıklarını burada abarta abarta
anlatıyorsunuz.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY Gerçek
rakamlar
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - 2 bin lira
alıyorlar. falan diyorsunuz. Ben şimdi size soruyorum: Nominal
olarak siz kaç para alıyorsunuz Sayın Oktay? Reel olarak kaç para
alıyorsunuz? Hani diyorsunuz ya bu nominal reel falan diye, siz hiç
halkın bin lirayla, 2 bin lirayla nasıl geçindiğini biliyor
musunuz?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY Siz ne
kadar alıyorsunuz?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Sarayda yaşamaya
benzemiyor gecekonduda yaşamak; açken çocuklarının gözlerinin
içine bakarken sarayda oturup da iş yapmaya benzemiyor Sayın Oktay.
Onun için, siz yoksuldan, fukaradan bahsederken saraydan bakıp
konuşmayın, milletin yanına gidip konuşun.
Sayın Oktay, siz şehit paralarıyla
ilgili diyorsunuz ki: O paralar hazinede duruyor. ve övüne övüne 309 milyon
liranın 338 milyon lira olduğunu söylüyorsunuz.
Sayın Oktay, biz soruyoruz: Şehit
aileleriyle ilgili toplanan yardım, dünyada hiç görülmemiştir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
neden üç buçuk
yıl bekletilir? Neden? 309 milyon lira 338 milyon lira oldu. diyorsunuz.
Şehit ailelerine ait bu paranın tamamı eğer bir şehit
ailesine ait olsaydı şu anda 495 milyon lira olurdu. Peki, siz, bu
şehit ailelerinin yardım parasının üstüne oturdunuz mu
oturmadınız mı? Milletin şehit parasını siz
hazinede tutarak onları mağdur bıraktınız mı
bırakmadınız mı? Buna niye cevap vermiyorsunuz Sayın
Oktay? Hiç vicdanınız sızlamıyor mu sizin? (CHP
sıralarından alkışlar)
Milletin gözünün içine baka baka bombalanıp da
ölen polislerin parasını vermiyorsunuz Sayın Oktay. Size hiç
vicdanınız sızlamadan burada konuşabilme yetkisini sadece
saray mı veriyor? Peki, millete karşı ne diyeceksiniz Sayın
Oktay?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen Sayın
Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Oktay, siz
diyorsunuz ki: Hastaneler şu anda güllük gülistanlık. Hastaneler
güllük gülistanlıksa, her akşam milletvekillerinin telefonları
gece saat ikide üçte neden çalar? Siz milletvekili
olmadığınız için bilmezsiniz Sayın Oktay. Onların
telefonları yoğun bakım için çalıyor, onlar 3
yaşındaki çocuklar ölmesin diye uğraşıyorlar, onlar
beyin kanaması geçiren 23 yaşındaki kız yolda ölmesin diye
uğraşıyorlar.
Sayın Oktay, siz, hani, bu PKK/PYD bilmem ne,
falan bir sürü şey sayıyorsunuz ya; doğru söylüyorsunuz, biz de
karşıyız da şu PYDli Salih Müslimi siz neden
kırmızı halıyla karşıladınız? Onu
kırmızı halıyla orada neden ağırladınız,
söyler misiniz Sayın Oktay? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Bütün film orada
kopuyor, dağda kopuyor!
BAŞKAN Sayın Özkoç, tamamlayalım
lütfen.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Tamamlıyorum.
Sayın Oktay, siz diyorsunuz ki:
Cumhurbaşkanı tarafsız olmalıdır. Peki, bir Cumhurbaşkanı,
dünyanın neresinde bir belediye başkanına, İstanbul gibi
bir şehrin Belediye Başkanına İki hafta daha yağmur
yağmazsa, su olmazsa bakalım ne yapacaksınız? diyebilecek
vicdana sahiptir? Bizim bunu sorma hakkımız yok mu Sayın Oktay?
Sayın Oktay, kadına şiddetten
bahsediyorsunuz. Kadınlarımız öldürülene kadar feryat ederken
kadınımızın yanında değilsiniz ama kadın
şiddetini kınayanları polis copuyla dövdürüyorsunuz, bu mudur
sizin kadından yana tavrınız?
Siz tam yüz altmış dakika konuştunuz,
şurada dört dakikada cevap vermeye çalışıyoruz. Sizin yüz
altmış dakika konuşacak yetkiyi haiz olmamanız gerekir
çünkü burada milletin vekilleri var, siz sarayın vekilisiniz. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurun.
10.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, saray denilen yerin milletin evi olduğuna,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın da milletvekillerinin
de millete hesap vereceğine ve AK PARTİ iktidarlarının on
yedi yıldır bu hesabı alnının akıyla
verdiğine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Şimdi, arkadaşlar saray saray
diyorlar, bir kere milletin evi saray dediğiniz yer.
NURAN İMİR (Şırnak) Hiçbir
milletin kulu giremiyor oraya! Kandırmayın kimseyi!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Saray
dediğiniz yer milletin evi.
NURAN İMİR (Şırnak)
Şakşakçılar dışında kim girebiliyor oraya!
BAŞKAN Arkadaşlar, Sayın
Bostancı konuşsun mu?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Orada oturan
kişi kendisi gidip de oraya oturmuş değil; onu oraya oturtan
millet, millet! (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
ve HDP sıralarından gürültüler)
NURAN İMİR (Şırnak)
İnanın, sizler bile giremiyorsunuz o saraya randevusuz!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Şimdi
Saray, saray dediğiniz yerde, orada oturan insan milletin iradesini
temsil ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı da milletvekilleri de elbette
millete hesap verecek ve bundan da gurur duyarlar. Önemli olan, o hesabı
alnının akıyla vermek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Hep
veriyorsunuz, her zaman veriyorsunuz! Yalan, yalan, yalan; yalan rüzgârı!
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Biz on yedi
yıldır bu hesabı alnımızın akıyla
verdiğimiz için oradayız Engin Bey, oradayız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Şehitlerin
parasının hesabını verin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara)
Sorularınızın hepsinin cevabı var elbette, bunlar verildi.
Bütün bunlar buralarda çok da müzakere edildi.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sadece şehitlerin
parasını anlatın, sadece şehitlerin parasını!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara)
Söylediğiniz her konu burada müzakere edildi geçmişte,
kayıtları da vardır.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sadece şehitlerin
parası!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Değerli
arkadaşlar, Halkların Demokratik Partisinin Grup Başkan
Vekilinin söylediği konuya ilişkin olarak da geçmişte biz çok
müzakereler yaptık burada. Gecenin bu vaktinde bunu uzatmak niyetinde
değilim. Geçmiş kayıtlara baktığımızda,
bütün söylediklerinin karşılığı vardır,
cevabı vardır.
FATMA KURTULAN (Mersin) Hiç olmadı Naci Bey,
hiç olmadı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Öyle
anlaşılıyor ki o konulara bütçe görüşmeleri boyunca tekrar
gireceğiz. Memnuniyetle konuşuruz, görüşürüz.
FATMA KURTULAN (Mersin) Şu an verin,
şimdi verin! Afaki konuşup konuşup oturdunuz her zamanki gibi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara)
Teşekkürler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Oktay, buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Yüz altmış
dakika konuştu, beş dakika konuştuk efendim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Ya milletvekili beş
dakika konuştu ya!
YUSUF BAŞER (Yozgat) Ya sen de konuştun
ya!
RECEP ÖZEL (Isparta) Siz de seksen dakika
konuştunuz ya!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Beş dakika
konuştum!
BAŞKAN Sayın Özkoç, bu,
Danışma Kurulu kararı olarak geldi, burada oylandı; siz
kabul ettiniz kimin ne kadar konuşacağını.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Peki, efendim, peki. Ama
oylamayı görmedik efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Oktay.
11.- Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın, İstanbul Milletvekili
Hakkı Saruhan Oluç ile Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY Ben on
iki saat dinledim. Burada özellikle şahsıma veya
iktidarımıza yöneltilen bir konuya cevap vermek istiyorum. Kürt
halkına karşı düşmanlık diye bir şey asla söz
konusu değildir. Eğer ki Kürtlerin bir dostunu arıyorsanız
buraya bakabilirsiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Eğer ki Kürtlerin düşmanı kimdir diye bakmak
istiyorsanız, onları dağlara süren, dağlara gönderen,
onları perişan eden, çoluklarını çocuklarını,
ailelerini darmadağın eden
Gidin Diyarbakırdaki annelere
sorun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Baklava yiyen
kayyumlarınıza soralım.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY Siz, bize
ve şahsıma Kürt halkına karşı düşmanlık
besleyen diye bir ifadeyi kullanamazsınız, tamamen reddediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiyede hiçbir ilde ve
ilçede, hiç kimse, yanındakini Kürt müdür, Türk müdür, Çerkez midir, böyle
bir ayrıma asla tabi tutmamıştır. (HDP
sıralarından gürültüler)
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Öldürüyorsunuz, öldürüyorsunuz.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Bir dinleseniz.
Tahammül edemiyorsunuz.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY Kız
verir, kız alır. Bizim de komşularımız olmuştur.
Kız vermişizdir, kız almışızdır. Düşmanlık
diye bir şey söz konusu değildir.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Her
gün onların acısını yaşayan biziz.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY
İfadelerimizin hiçbiri de yalan değildir, gerçeği
yansıtmaktadır. Gider mahkemelere başvurursunuz, gerçeği de
oradan öğrenirsiniz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Tek bir belge yok.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Altın ve gümüş
almaktan öldü kayyumlarınız.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY
Diğer taraftan, bizim millete hesap verip vermediğimizle ilgili
Siz
bizi nerede zannediyorsunuz bilmiyorum Sayın Vekilim? (CHP ve HDP
sıralarından Sarayda, sarayda sesleri)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sarayda zannediyoruz.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY Biz
Allahın her günü
Biz bugün burada millete hesap veriyoruz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Siz
saraydasınız.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY Biz bugün
burada millete hesap veriyoruz. Biz Allahın her günü her bir ilimizde
milletle beraberiz ve bizim telefonlarımız 7/24 açıktır.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Allahın her günü
saraydasınız.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Saraydasınız,
sarayda.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Zalimsiniz, zalimsiniz!
ÖZKAN YALIM (Uşak) Verin o zaman telefon
numaranızı.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY Bizim
hesap verdiğimiz Cumhurbaşkanı da milletin seçtiği ve
milletin iradesiyle gelmiş birisidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Kabinenin bir üyesi olarak da ona
hesap vermek kadar doğal bir şey olamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Siz
saraydasınız, sizi millet seçmedi.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Kadınları öldürüyorsunuz, çocukları aç bırakıyorsunuz,
çocukları tacize maruz bırakıyorsunuz. Daha ne
yapasınız.
BAŞKAN Buyurun.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY Burada
hesap vermekle ilgili son cümleyi ben tekrar ifade etmek istiyorum.
Tabii ki kabinenin bir üyesi olarak,
Cumhurbaşkanının Yardımcısı olarak, Anayasayla
verilmiş, yasalarla çizilmiş görevleri çerçevesinde tabii ki
Cumhurbaşkanına da hesap vereceğiz.
MURAT EMİR (Ankara) Kabine diye bir şey
var mı?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Kabine diye bir
şey yok, kabine diye bir şey yok. Kabine yok, kabine yok.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Memursunuz, memur.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY Ama
milletimize de hesabımız 7/24 devam eder.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Kabine yok!
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY -
Şehit yakınlarımız da gazilerimiz de bizim kendilerine ne
yaptığımızı, kendilerine nasıl değer
verdiğimizi ve her türlü ihtiyaçlarında nasıl yanlarında
olduğumuzu iyi bilirler.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Paralarını
verin, paralarını! Paralarını verin!
ÖZKAN YALIM (Uşak) - Neden paralarını
ödemiyorsunuz?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Paralarını
ödeyin!
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY - Bizi
onlara sorabilirsiniz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖZKAN YALIM (Uşak) - Neden 251 aileye
dağıtmıyorsunuz onları?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Paralarını
verin. Paralarını verin şehitlerin.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Neden
dağıtmıyorsunuz? Başka yerde mi kullandınız?
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) Bu saatte bu
ses
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Kim bastı
ayağına onun, kim?
BAŞKAN - Sayın Oluç, buyurun.
12.- İstanbul Milletvekili Hakkı
Saruhan Oluçun, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine, yürütmenin yargı üzerinde tahakküm kurduğuna ve
yapılan konuşmaların tarihe birer belge olarak geçtiğine
ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Çok kısa iki noktaya değinmek istiyorum.
Birincisi: Evet, tekrarlıyorum, çok net, açıkça tekrarlıyorum,
bu kullanılan ifadeler, yapılan uygulamalar Kürt
düşmanlığıdır. Açıkça söylüyorum bunu. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Kim yaparsa o yapıyordur.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Yalan, yalan!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Kim yaparsa o
yapıyordur. Kürt halkına düşmanlık yapıyorsunuz,
yapmayın ki bağırmak zorunda kalmayayım.
RECEP ÖZEL (Isparta) Yalan, yalan!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Yapmayın
ki bağırmak zorunda kalmayayım. Birincisi bu, bunu tespit
edelim.
İkincisi: Yürütme kendini yargı yerine
koyuyor. Yürütme kendini yargı yerine koyduğu gibi, yargıya bir
tahakküm kurmuş vaziyette.
HASAN ÇİLEZ (Amasya)
Çarpıtmayınız!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Yargının hangi kararları vereceğini de söylüyor.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Mahkemeye gitme yolu
açık, gidebilirsiniz. Kürt düşmanı sizsiniz, siz!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Burada
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısının
yaptığı konuşma açıkça yargı üzerinde
kurulmuş olan tahakkümün hangi safhada olduğunu göstermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Mahkemeye
gidebilirsiniz, problem yok orada. Kanunun verdiği yetkiyi
kullanıyor. Yargı yolu açık, gidebilir.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Ortada hiçbir
yargı kararı yokken yargı kararı varmış gibi
konuşan bir Cumhurbaşkanı Yardımcısını
dinledik biraz evvel. Dolayısıyla işte yargı böyle
yönlendiriliyor, yargı üzerinde tahakküm böyle kuruluyor, yargı
yerine yürütme bu kararları veriyor. İşte biz kuvvetler
ayrılığı ortadan kaldırıldı, hepsi yürütmede
birleştirildi derken zaten bu durumu anlatıyoruz. O nedenle, bu
konuşmaların hepsi aslında tarihe birer belge ve kanıt
olarak da geçiyor; bunu da tekrardan söylemiş olayım.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Sulandırmaya gerek
yok.
BAŞKAN Sayın Bostancı
13.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının, Kürt düşmanısınız. sözünü
reddettiklerine ve asıl meselenin terör olduğuna ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Bu Kürt
düşmanısınız. sözünü bir kez daha çok açık ve net
altını çizerek -ümit ederim muhataplarımız da anlarlar-
reddediyoruz çünkü Saruhan Bey bu tarafa bakarsa bir hayli Kürt mebusun burada
da olduğunu göreceklerdir, diğer tarafa bakarsa orada da
göreceklerdir. Dolayısıyla adı Halklar olan Halkların
Demokratik Partisiyle Kürtleri böyle ajitatif bir şekilde
özdeşleştirici siyasi dilin uygun olmadığı
kanaatindeyim, Kürtlere de hiçbir faydası yok.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Kürt düşmanı
olduğunuz gerçeğini değiştirmiyor.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) - Siz de
biraz hapishanelere bakın, Edirneye bakın.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Kürtlerin
kaderi Türklerle ortak, Kürtlerin ayağına taş değerse
Türklerin de değer. Bu coğrafya öyle bir coğrafya. Biz bunu
biliyoruz, geçmişten biliyoruz, geleceğin görebildiğimiz
hikâyesinden biliyoruz. Ama mesele burada terördür, asıl problem odur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Türklerin de,
Kürtlerin de, Arapların da, Acemlerin de bu coğrafyada
düşmanı terördür, terör. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Taybet
Anaya bakın, Taybet Anaya!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Terör, bu
coğrafyada, Orta Doğu coğrafyasında halkları birbiri
aleyhine kışkırtan en önemli unsurdur, bunu da döktüğü
kanla yapar. Lütfen gözünüzü açın ve bunu görün.
Teşekkürler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın Başkan...
BAŞKAN Buyurun.
14.- İstanbul Milletvekili Hakkı
Saruhan Oluçun, Türkiyede yaşayan farklı kimliklerin, kültürlerin,
ana dillerin geleceği ortak hâle getirilmek isteniyorsa mevcut
politikalardan vazgeçilmesi ve çözüm yollarının birlikte bulunması
gerektiğine ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Polemiği uzatmak için söz almadım.
BAŞKAN Uzuyor ama.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Yeni bir
şey de açmak istemiyorum.
Elbette ki şu tartışılması
ve konuşulması gereken bir konudur: Bu coğrafyada eğer
bizim geleceğimiz ortaksa -ki öyledir- bizim geleceğimizi ortak,
güçlü ve gerçekten Türkiyede yaşayan bütün farklı kimliklerin,
kültürlerin, ana dillerin ortak geleceği hâline getirmek istiyorsak o
zaman bu politikalardan vazgeçilmesi gerekiyor. Bizim işaret
ettiğimiz şey bir suçlama yapmak için değildir, var olan durumun
neye yol açtığını göstermek içindir. Yoksa elbette ki sizin
de sıralarınızda Kürt vekiller var, diğer partilerin de,
bizim de sıralarımızda Kürt vekiller var. Dolayısıyla
meselenin çözümü açısından bu yanlış politikalardan
uzaklaşmak gerektiğine işaret etmek için bu kavramı
kullanıyorum, yoksa herhangi bir suçlama yapmak için değildir.
Eğer hep birlikte bu yapılanların ortak geleceğimiz
açısından zarar verici adımlar olduğunu düşünüyorsak,
o zaman çözüm yollarını da birlikte tartışmak ve bulmak
zorundayız. Bizim söylediğimiz esas itibarıyla budur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
III.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2020 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi (1/278) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı: 129) (Devam)
2.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277), 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Teklifine İlişkin Olarak Hazırlanan 2018
Yılı Genel Uygunluk Bildirimi ile 2018 Yılı Dış
Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 189 Adet Kamu İdaresine Ait
Sayıştay Denetim Raporu, 2018 Yılı Faaliyet Genel
Değerlendirme Raporu ve 2018 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/871), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2018 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/881) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 130) (Devam)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
şimdi şahsı adına ikinci konuşmacı aleyhte olmak
üzere İstanbul Milletvekili Sayın Erol Katırcıoğlu.
Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli vekiller; hepinize iyi akşamlar diliyorum. Epey
geç oldu. Son konuşmacıyım ve on dakikam var. Bu, tabii, çok
şey yüklüyor üzerime.
Vallahi, şöyle söyleyeyim: Sayın
Oktayı ben birkaç defa dinledim, 2 defa en azından Plan ve Bütçe
Komisyonunda uzun uzun dinledim, burada da yüz altmış dakika
dinledim. Şöyle söyleyeyim: Öyle bir tablo çiziyor ki -biraz
masalımsı da bir tablo- en iyileri var orada, en hızlıları
var, en bilmem neleri var, en büyükleri var, yataylar var, dikeyler var, her
şey var. Fakat arkadaşlar, bu anlatılanların hepsi -kusura
bakmayın ama- hikâye, bunlar hikâye; gerçek bu değil, gerçek
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Başarı hikâyesi, başarı hikâyesi.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Peki, siz öyle
düşünün.
Efendim, eğer sokağa
çıktığınızda insanlar gerçekten işsizse, açsa,
evine ekmek götüremiyorsa, intihar ediyorsa, böyle bir Türkiye var ise o zaman
Fuat Oktayın söylediği, çizdiği tablo neye tekabül ediyor
sizce? Gerçeğe tekabül ediyor mu? Hiçbir şekilde etmiyor bence. Çünkü
Oktayın sözcüklerine bakarsanız, hep en büyüklerin, en
hızlıların, en genişlerin olduğu bir tablo çiziyor
bize. Kusura bakmayın ama böyle bir Türkiye yok Sayın Oktay, böyle
bir Türkiye yok.
Şimdi, gördüğünüz gibi, yine konu Kürt
meselesine geldi. Gördünüz mü? Ben buraya her çıktığımda da
bunun altını çiziyorum çünkü Türkiye'nin en önemli sorunu budur ve
fakat sevgili arkadaşlar, bu mesele Naci Beyin de ifade ettiği gibi
ve diğer arkadaşların da zaman zaman ifade ettikleri gibi sadece
lafügüzafla çözülecek bir sorun değildir. Yani Siz kardeşsiniz,
birlikte yaşıyorsunuz. Eyvallah, bunların hepsi tabii ki çok
güzel şeyler ama ortada tarihten gelen sosyolojik ve siyasi bir sorun var
ve bu sorun burada afaki laflarla geçiştirilemez ama burada gördüğüm
kadarıyla birçok milletvekili arkadaşımızın tercihi
bu. PKKya terör örgütü de. Böyle, bir de parmak sallıyorlar.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) De Hocam, de! De
Hocam!
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Ya, mesele bu
değil ki! Mesele bu değil arkadaşlar, mesele bu değil!
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Mesele bu! PKK terör örgütü mü, değil mi?
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Siz bunu bu hâle
getirerek aslında olayı çözümsüzlüğe itiyorsunuz ve bizim Grup
Başkan Vekilimizin söylediği gibi Kürtlere düşmanlık
ediyorsunuz o zaman.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Alakası yok!
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Etmiyoruz.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Ediyorsunuz çünkü
eğer etmiyor olduğunuzu iddia ediyorsanız
HASAN ÇİLEZ (Amasya) O zaman Kürtleri PKKyla
niye eş değer görüyorsunuz?
BAŞKAN Arkadaşlar
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Bir dakika
Bir
dakika
Eğer etmiyorsanız o zaman benim
önerdiğim çerçevede, daha sakin ve işin daha sosyolojik, tarihî
kısımlarını konuşabilecek bir ortamı
yaratmamız lazım. Yoksa böyle laflarla olmaz. Bakın, ben size
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Zaten, şurada beş dakikam kaldı.
Lütfen, izin verin, konuşayım.
SALİH CORA (Trabzon) PKKya terör örgütü
diyor musunuz? Hocam, PKKya terör örgütü diyor musunuz, demiyor musunuz?
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Şimdi,
arkadaşlar, bakın, benim konuşmam da aşağı
yukarı böyle bir çerçevedeydi.
SALİH CORA (Trabzon) Hocam, PKKya terör
örgütü diyor musunuz, demiyor musunuz?
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Ben Sayın
Oktayın bütçesini bir güvenlikçi bütçe olarak nitelendiriyorum.
Baktığımızda
SALİH CORA (Trabzon) Diyor musunuz, demiyor
musunuz?
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Müsaade eder
misiniz?
Baktığımızda
RECEP ÖZEL (Isparta) Cevaplayıver!
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Nasıl cevap
vereyim ben size?
FATMA KURTULAN (Mersin) Dinleyin!
Başkan, kabul etmiyoruz!
ALİ KENANOĞLU (İstanbul)
Başkan, onlara söyler misiniz? Laf atıyorlar, onlara söyleyin!
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Sayın
Başkan, bir şeyler söyleyin.
BAŞKAN Herkes karşı tarafı
görüyor maalesef tabii.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Evet, biz
orayı görüyoruz.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen, hatibin
sözünü kesmeyelim.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Müsaade eder
misiniz?
Bu bütçe bir güvenlikçi bütçedir arkadaşlar,
güvenlikçi bütçedir ve 2020 bütçesinin benim hesabıma göre
aşağı yukarı yüzde 20si iç ve dış güvenlik
harcamalarına ayrılmış durumdadır. Bu, şu
demektir: Yine, Oktayın doğru ve güzel bir şekilde
altını çizdiği gibi belirsizliğin olduğu bir global
dünyanın, ticaret savaşlarının yaygınlaştığı
bir dünyanın içinde Türkiye'nin içine düştüğü ekonomik krizden
çıkması için gerekli olan kaynakların önemli bir
kısmını güvenlik için ayırmış durumdayız.
Şimdi, ben bir hesap yaptım, hesabın ayrıntısına
girmiyorum ama şöyle söyleyeyim size: 2013, 2014, 2015 çözüm sürecinin
olduğu yıllardır; 2016, 2017, 2018 de bir anlamda,
savaşın, darbelerin vesairelerin ortaya çıktığı
yıllardır. Şimdi, 2013 ve 2015 arasındaki savunma
harcamaları eğer daha sonraki yıllarda geçerli olsa idi
arkadaşlar, şu anda 139 milyar Türk lirası tasarruf etmiş
olacaktık ya da tersten söyleyecek olursam, üç yıllık gerginlik
siyasetinin, darbelerin, Suriye dış politikasındaki
adımların sonucu Türkiyede 139 milyar Türk lirasına tekabül
ediyor, maliyeti budur yani. Bunun yıllık
karşılığı da -yıllık bazda
baktığımızda da- 54 milyar Türk lirasıdır. Sadece
hatırlatayım size, birçok bakanlığın bütçesi bu kadar
değildir; Adalet Bakanlığını alın, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığını alın, bu kadar değildir,
biri 17dir, biri 8dir, o civarda bir şeydir. Dolayısıyla da
arkadaşlar, bu bütçe bizim ihtiyacımız olan bir bütçe
değildir, halkın ihtiyacı olan bir bütçe değildir.
Ha, şimdi diyeceksiniz ki
El
kaldırılacak ve geçecek tabii ki malum olduğu üzere fakat ben
burada bir buçuk senedir hep şu cümleyi de söylemek zorunda hissediyorum
kendimi: Yahu, bu kadar akıllı adamlar, kadınlar var bu
Mecliste, seçilmiş gelmişler; böyle saçma sapan bir İç Tüzüke
-affedersiniz ama- böyle saçma sapan bir yasama sürecine nasıl razı
oluyoruz biz? Yahu, hiçbir kanun teklifinin bir virgülünü
değiştirmedi bu arkadaşlar.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Olur mu yahu, kaç tane
değişti.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Hadi canım
siz de! Yapmayın Allah aşkına! Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda
bir buçuk senedir çalışıyoruz.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Hocam, siz
şiddetten ve şeyden başka ne öneri getirdiniz bize ya Plan ve
Bütçe Komisyonunda? Her ağzınızı
açtığınızda
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Arkadaşlar,
böyle karşılıklı konuşamayız, ben kanaatlerimi
söylüyorum size, kanaatlerim bu yöndedir.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Ama gerçekleri söyleyin.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Yani
altını çizeyim: Bu yönetim süreci diyelim veya bu yargı
süreci diyelim, gerçekten her hangi bir şekilde anlamı olan bir
süreç değil. Burada konuşuyoruz, konuşalım, işte ben
de sesimi tüketiyorum, bir şey olacağından değil esasında
yani belki, hani, ne bileyim Biraz etkileyebiliriz belki. düşüncesiyle
bir laflar ediyoruz. Ama ben görüyorum, arkadaşlarım bana söylüyorlar
Ya, anlatıyorsun, anlatıyorsun ama bir karşılık
buluyor musun? diyorlar. Vallahi, doğrusunu isterseniz, sizden birisi de
gelip Ya, Hoca, bunu niye böyle söyledin? de demedi şimdiye kadar da
zaten.
Arkadaşlar, özetle, bakın, ben size
şunu söyleyeyim: Türkiye'nin en önemli meselesi Kürt meselesidir. Kürt
meselesi
RECEP ÖZEL (Isparta) Terör meselesi.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) Terör
meselesi.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Bir dakika
Müsaade edin.
Terör bir sonuçtur arkadaşlar.
BAŞKAN Arkadaşlar, hatibin sözünü
kesmeyin lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Arkadaşlar,
ben size diyorum, eğer bu meseleyi ciddi bir platformda konuşacaksak
bu laflarla ben sizi şey yapmak istemiyorum doğrusunu isterseniz
çünkü ben bu laflardan çok sıkıldım ve çok bildik laflar bunlar
ve bunlarla bir şey olmuyor.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) Hoca,
bir kere söyle PKK terör örgütü. de.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Ben size
söylüyorum, bu ülkede terör bir sonuçtur.
Bakın, ben yine konuşmamda
altını çizeyim: Moro gerillaları diye bir terör örgütü
vardı bir zamanlar. Bir zamanlar diyorum çünkü bu yılın
başında Moro gerillaları
Eli silahlı, Müslüman gerillalar
bunlar, şeriat istiyorlar, çatıştıkları da Hristiyan
Filipinliler. Ve arkadaşlar, 120 bin insan öldü bu savaşta,
altmış, yetmiş yıldır süren bir savaştı bu.
Ve bu savaş bu yılın başında çözüldü ve çözen
ülkelerden biri de Türkiyeydi. Türkiye orada bir aracı oldu,
tarafları dinledi, silahsızlanmanın başında bir Türk
büyükelçi vardı. Dolayısıyla bu mesele oldu. Yani terör, terör
diyorsunuz, orada da terör vardı. Ne yaptınız? Gittiniz
konuştunuz. Konuşmadınız mı orada? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, hiç uzatmayın. Benim
öyle şeylere ihtiyacım yok arkadaşlar, ben içten söylüyorum,
samimi söylüyorum. Yanlış yapıyorsunuz, yanlış
yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz.
Bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi denilen sistem bir ucubedir. Yani bunu nasıl kabul
edebiliyorsunuz, anlamak da mümkün değil.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Milletin tercihi Hocam, milletin tercihi bu sistem.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Bakın, ben
size ne olduğunu söyleyeyim: Tarafsız olması gereken devlet
kurumları hükûmet kurumları hâline geldi ve taraflı hâle
geldiler. Türkiyede bugün bütün kurumlar
Bir örnek vereyim, mesela TRT. En
basitinden TRT, tarafsız bir devlet kuruluşu mudur Allah
aşkına arkadaşlar? Değildir, değil olduğunu siz
benden daha iyi biliyorsunuz. Bizden bir dakika bahsetmiyor arkadaşlar,
bir dakika bahsetmiyorlar bizden. Dolayısıyla da arkadaşlar,
yaptığınız iş yanlıştır.
Yaptığınız yanlıştır ama benim bunu size
söylememin hiçbir kıymetiharbiyesi de yoktur; onu da anlıyorum, onu
da biliyorum. Ama şunu söyleyeyim: Yanlış yapıyorsunuz.
Ve son bir söz olarak da şunu söyleyeyim:
Adalet ve Kalkınma Partisi bu değildi arkadaşlar. Ben, Adalet ve
Kalkınma Partisinin çıkışında o
çıkışı onaylamış insanlardan biriyim. Yazılarımla,
konuşmalarımla onaylamış insanlardan biriyim ama şu
anda geldiğiniz yer, çıktığınız yer değil
arkadaşlar. Şimdi hepiniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SALİH CORA (Trabzon) PKKya terör örgütü
diyebiliyor musunuz? Diyemiyorsunuz. Hocam, PKKya terör örgütü diyebiliyor
musunuz?
BAŞKAN Buyurun Hocam.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Yahu Allahın
aşkına aynı şeyi söylemeseniz ya.
BAŞKAN Ya, arkadaşlar, lütfen ya.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Son olarak
arkadaşlar
RECEP ÖZEL (Isparta) Hocam, bir söyleyiverseniz
ya. Hocam, bence söyleyiverin.
BAŞKAN Arkadaşlar, kürsüdeki hatibe
cevap vermeniz gerekmiyor, lütfen ya.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Müsaade eder
misiniz. Bakın, şunu söyleyeyim arkadaşlar
(AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bakın, arkadaşlar,
uzatırsanız ara vereceğim.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Sayın Fuat
Oktayın söyledikleri, anlattıkları hikâye sizin hikâyeniz mi?
Ben emin değilim, bir daha gözden geçirmenizi tavsiye ederim çünkü sizin
hikâyeniz başka bir hikâyeydi. Bir itirazın hikâyesiydi ama
şimdi bir biatin hikâyesi hâline geldiniz.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, 2020 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, 2020 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Teklifinin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım.
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifinin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Teklifinin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Böylece, 2020 yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanun Teklifi ile 2018 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Teklifinin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
Şimdi sırasıyla tekliflerin 1nci
maddelerini okutuyorum:
2020 YILI
MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE KANUN TEKLİFİ
BİRİNCİ
BÖLÜM
Gider, Gelir,
Finansman ve Denge
Gider
MADDE 1- (1) Bu Kanuna bağlı (A)
işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018
sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan
genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 1.082.021.197.000 Türk
lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan
özel bütçeli idarelere 82.423.174.000 Türk lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan
düzenleyici ve denetleyici kurumlara 7.623.700.000 Türk lirası,
ödenek verilmiştir.
2018 YILI
MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP KANUN TEKLİFİ
Gider bütçesi
MADDE 1- (1) 23/12/2017 tarihli ve 7066
sayılı 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile
10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanununa ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan
genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 751.299.665.000 Türk
Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan
özel bütçeli idarelere 88.528.812.000 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan
düzenleyici ve denetleyici kurumlara 4.673.105.000 Türk Lirası,
ödenek verilmiştir.
(2) Kanunların verdiği yetkiye
dayanarak yıl içerisinde eklenen ve düşülen ödenekler sonrası
2018 yılı merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde
gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı cetvelde yer alan
genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin bütçe giderleri
804.974.429.380,54 Türk Lirası,
b) (II) sayılı cetvelde yer alan
özel bütçeli idarelerin bütçe giderleri 120.749.318.165,28 Türk Lirası,
c) (III) sayılı cetvelde yer alan
düzenleyici ve denetleyici kurumların bütçe giderleri 4.645.284.260,10
Türk Lirası, olarak gerçekleşmiştir.
(3) 2018 yılı merkezi yönetim net
bütçe gideri 830.809.400.604,89 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Anayasanın 161inci maddesi uyarınca, 2020 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Teklifinin görüşmeleri birlikte yapılacağından
okunmuş bulunan 1inci maddeler kapsamına giren kamu idarelerinin
2020 yılı merkezî yönetim bütçeleriyle 2018 yılı merkezi
yönetim kesin hesaplarının görüşülmesine yarınki
birleşimde başlanacaktır.
Alınan karar gereğince, programa göre,
kamu idarelerinin bütçe ve kesin hesaplarını görüşmek için 10
Aralık 2019 Salı günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 01.56