TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
39uncu
Birleşim
20
Aralık 2019 Cuma
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
millî meselelerin yegâne çözüm yeri ve görüşülen bütçenin de yeni hükûmet
sistemindeki esaslara göre hazırlanan ilk bütçe olduğuna, gerek
komisyon ve gerekse Genel Kurul bütçe müzakerelerine katkı yapan Meclis
Başkan Vekilleri, Divan üyeleri, Grup Başkan Vekilleri,
milletvekilleri, Bakanlar ve bürokratlar ile emeği geçen herkese
teşekkür ettiğine ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkanı Mustafa Şentopun, bütçe hakkının
parlamentoların ortaya çıkış sebepleri arasında yer
aldığına ilişkin konuşması
3.- Oturum Başkanı
TBMM Başkanı Mustafa Şentopun, ABD Temsilciler Meclisinin 30
Ekimdeki kararının reddedilmesi ve yok hükmünde sayılmasına
dair aldığımız karar ile yine ABD Senatosu
kararının reddedilmesi ve yok hükmünde sayılmasına dair 13
Aralıkta aldığımız kararın Parlamento kararı
olduğuna ilişkin konuşması
IV.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- 2020 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/278) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(S.Sayısı: 129)
2.- 2018 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277), 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifine İlişkin Olarak Hazırlanan
2018 Yılı Genel Uygunluk Bildirimi ile 2018 Yılı
Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 189 Adet Kamu
İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporu, 2018 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2018 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/871), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu
Uyarınca Hazırlanan 2018 Yılı Kalkınma Ajansları
Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/881) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 130)
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan ile İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun 129 sıra sayılı 2020
Yılı Bütçe Kanunu Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018 Yılı
Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmalarındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Ali Şekerin, bütün yetkilerin tek adama verilmesi hâlinde
ülkede istikrarın olmayacağını ve kimsenin gelip
yatırım yapmayacağını söylediklerine, Barış
Anneleri ile Diyarbakır Annelerinin
yarıştırılmaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
3.- Mersin Milletvekili Fatma
Kurtulanın, kadını öldürmenin kahramanlık
sayıldığı bir ülkede yaşandığına,
kayyum atamalarının izah edilmediğine ve edilemeyeceğine,
Anayasa ile Belediye Kanununun çiğnendiğine ve artık
demokrasiden, adaletten kaçılmaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının 129 sıra sayılı 2020 Yılı Bütçe
Kanunu Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
5.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Mustafa Kemal Atatürkün cumhuriyetin tek
kurucusu olduğuna ve 1923ten 1950ye kadar olan süreçte Cumhuriyet Halk
Partisi devlet partisiyken AK PARTİnin şimdi parti devleti
olduğuna ilişkin açıklaması
7.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun 129 sıra sayılı 2020 Yılı
Bütçe Kanun Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
8.- İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ve Parlamentonun bu bütçeyi onaylamaması durumunda
bunun siyasi sonucunun ne olacağını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
9.- Manisa Milletvekili Özgür
Özelin, Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine,
parlamentoların ve parlamenter demokrasilerin bütçe hakkından
doğduğuna ilişkin açıklaması
10.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Afyonkarahisar Milletvekili Gültekin
Uysalın 129 sıra sayılı 2020 Yılı Bütçe Kanun
Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Teklifinin tümü üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
11.- Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın, HDP Türkiyenin partisi
olduğunu gösterememiştir. ifadesini kullandığına
ilişkin açıklaması
12.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili Hakkı
Saruhan Oluçun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki Ermeni soykırımı iddialarına
ilişkin Mecliste görüşme yapılmadığı için
başka meclisler bu kararları alıyor. ifadesini kabul
etmediklerine ilişkin açıklaması
13.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
14.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemini en az kavrayanın yürütme organı ile AK PARTİ Grubu
olduğuna ilişkin açıklaması
15.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın yaptığı açıklamasındaki ifadelerine
itiraz ettiklerine ilişkin açıklaması
16.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
17.- İstanbul
Miletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
18.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun 129
sıra sayılı 2020 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 130
sıra sayılı 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin
tümü üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
19.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun, Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
20.- Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın, Sakarya Milletvekili Engin
Özkoçun 129 sıra sayılı 2020 Yılı Bütçe Kanun Teklifi
ile 130 sıra sayılı 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Teklifinin tümü üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
21.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Cumhubaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın 129 sıra sayılı
2020 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018
Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde yürütme adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VII.- OYLAMALAR
1.- 2020 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifinin oylaması
2.- 2018 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin oylaması
20 Aralık 2019 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
İsmail OK (Balıkesir)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39uncu
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı Mustafa
Şentop, Türkiye Büyük Millet Meclisinin millî meselelerin yegâne çözüm
yeri ve görüşülen bütçenin de yeni hükûmet sistemindeki esaslara göre
hazırlanan ilk bütçe olduğuna, gerek komisyon ve gerekse Genel Kurul
bütçe müzakerelerine katkı yapan Meclis Başkan Vekilleri, Divan
üyeleri, Grup Başkan Vekilleri, milletvekilleri, Bakanlar ve bürokratlar
ile emeği geçen herkese teşekkür ettiğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, gündeme
geçmeden önce birkaç hususu ifade etmek istiyorum.
Plan ve Bütçe Komisyonumuz, 2020 yılı
bütçesini ve 2018 yılı kesin hesabını 24 Ekim-29 Kasım
tarihleri arasında görüşerek kabul etmişti. Genel Kurulumuz ise
9 Aralık Pazartesi günü başladığı görüşmeleri
bugün sonlandıracak inşallah. On bir gün boyunca gece gündüz
aralıksız devam eden çalışmalarda, milletvekillerimiz, Komisyon
üyelerimiz, yürütmeden bakan ve görevli arkadaşlarımızın
yoğun bir gayretiyle bu son güne geldik. Bugün yapacağımız
kapanış görüşmeleri sonrasında bütçeyi ve kesin hesabı
Genel Kurulun oyuna sunacağım.
Sayın milletvekilleri, malumunuz olduğu
üzere bu yıl Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılışının 100üncü yılıdır. Millî
egemenliğin kayıtsız şartsız tecelli ettiği Meclisimiz
en zorlu Kurtuluş Savaşı ortamında cumhuriyeti kurmuş,
geliştirmiş ve bugünlere getirmiştir. Milletimizin müreffeh
geleceği için çalışan Meclisimiz, millî meselelerin yegâne çözüm
yeri olmuştur, olmaya devam edecektir.
Bütün partilerimize mensup sayın
milletvekillerinin bilhassa bütçe görüşmeleri sürecinde bu kürsüden dile
getirdikleri görüş ve önerileri aziz milletimiz büyük bir merak ve ilgiyle
izlemektedir. Millet iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında yaptığımız
görüşme ve çalışmaların bugüne kadar olduğu gibi
bundan sonra da büyük bir olgunlukla devam edeceğine olan inancım
tamdır.
24 Haziran genel seçimleriyle 16 Nisan 2017de
halkımızın kabul ettiği Anayasa değişikliği
yürürlüğe girmiş ve hükûmet sistemimiz değişmiştir. Bu
bütçe yeni hükûmet sistemi döneminin 2nci bütçesidir ama yeni hükûmet
sistemindeki esaslara göre hazırlanan ilk bütçedir. Yeni hükûmet sisteminin
zaman içinde ve iyileştirmelerle daha da güçlenerek
yerleşeceğine inanıyorum.
Bugüne kadarki çalışmalarda gerek komisyon
ve gerekse Genel Kurul müzakerelerine katkı yapan bütün Meclis Başkan
Vekillerimize, Divan üyelerimize, Grup Başkan Vekillerimize,
milletvekillerimize, bakanlarımıza ve bürokratlarımıza,
bütün Meclis çalışanlarımıza, emeği geçen herkese
özverili çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum.
Bu düşüncelerle, 2020 yılı merkezî
yönetim bütçe görüşmelerinin milletimiz ve devletimiz için hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2020
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerindeki son
konuşmalar yapılacaktır.
IV.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi
(1/278) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 129) (x)
2.- 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Teklifi (1/277), 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Teklifine İlişkin Olarak Hazırlanan 2018 Yılı Genel
Uygunluk Bildirimi ile 2018 Yılı Dış Denetim Genel
Değerlendirme Raporu, 189 Adet Kamu İdaresine Ait Sayıştay
Denetim Raporu, 2018 Yılı Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve
2018 Yılı Mali İstatistikleri Değerlendirme Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/871), 6085 Sayılı Sayıştay Kanunu
Uyarınca Hazırlanan 2018 Yılı Kalkınma Ajansları
Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/881) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S.Sayısı: 130) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bütçe görüşmelerinin sonunda siyasi parti gruplarına
ve İç Tüzükün 62nci maddesi uyarınca, istemi hâlinde,
görüşlerini bildirmek üzere yürütmeye altmışar dakika söz
verilecektir. Bu süreler birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilecektir. İç Tüzükün 86ncı maddesine göre
yapılacak lehte ve aleyhteki kişisel konuşmaların ise onar
dakika olması kararlaştırılmıştır.
Bilgilerinize sunulur.
Şimdi, siyasi parti grupları, yürütme ve
şahısları adına söz alanların adlarını
sırasıyla okuyorum:
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Konya
Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı ile İstanbul Milletvekili
Sayın İsmail Faruk Aksu; Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına, Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Sayın Fatma
Kurtulan ile İstanbul Milletvekili Sayın Hakkı Saruhan Oluç;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
İlhan Kesici; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Grup
Başkanı ve Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Naci Bostancı
ile Malatya Milletvekili Sayın Bülent Tüfenkci ve Kocaeli Milletvekili
Sayın Fikri Işık; İYİ PARTİ Grubu adına,
Bursa Milletvekili Sayın İsmail Tatlıoğlu ile Grup
Başkan Vekili ve İzmir Milletvekili Sayın Dursun Müsavat
Dervişoğlu.
Şahsı adına, lehinde Büyük Birlik
Partisi Genel Başkanı ve Ankara Milletvekili Sayın Mustafa
Destici.
Yürütme adına Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Sayın Fuat Oktay.
Şahsı adına, aleyhinde Grup
Başkan Vekili ve Sakarya Milletvekili Sayın Engin Özkoç.
Ayrıca, tarafımca uygun görülmesi ve
gruplarca mutabakat bulunması sebebiyle, emsal teşkil etmemek üzere,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen ancak grubu bulunmayan siyasi
parti temsilcilerine beşer dakika söz vereceğim. Bu kapsamda, Türkiye
İşçi Partisi Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Sayın
Erkan Baş, Saadet Partisi adına Konya Milletvekili Sayın
Abdulkadir Karaduman, Demokrat Parti Genel Başkanı ve Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Gültekin Uysal ile Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı ve Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Desticiye söz
vereceğim.
Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk söz Konya Milletvekili
Sayın Mustafa Kalaycıya ait.
Buyurun Sayın
Kalaycı. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz
dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüksek heyetinizi ve
ekranları karşısında bizleri izleyen aziz milletimizi
hürmetle selamlıyorum.
Öncelikle, 20-27
Aralık tarihlerini kapsayan, Mehmet Akif Ersoyu Anma
Haftasının hayırlara vesile olmasını diliyor,
bağımsızlığımızın manifestosu, millî
varlığımızın manzum ifadesi olan İstiklal
Marşımızın yazarı millî şairimizi rahmet, minnet
ve şükranla anıyorum. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.
Bütçe, yasama
organınca yürütme organına izin ve yetki verilmesini düzenleyen bir
kanun olup bu izin ve yetkinin mevzuata ve bütçeye uygun şekilde
kullanılıp kullanılmadığının izlenmesi ve
denetlenmesi gerekir. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
denetim görevini yerine getirmesine ve bütçe hakkının
kullanımına katkı sunan anayasal bir kurumdur. Kamu idarelerinin
2018 yılı kesin hesaplarıyla ilgili Sayıştay denetim
raporlarında çok sayıda bulgu yer almaktadır. Bu bulguların
önemli bir kısmının önceki yıllara dair raporlarda da yer
aldığı görülmektedir. Denetim raporlarında yer alan
Sayıştay önerilerine mutlaka riayet edilmelidir. Yetkiyi aşan
ödenek aktarımı ve ödenek üstü giderler gibi bütçe hakkını
zedeleyen uygulamalara meydan verilmemelidir. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminde yasamanın yürütme üzerindeki denetim görevinin daha da
önem kazandığı dikkate alınarak kesin hesapların ve
Sayıştay denetim raporlarının, birçok ülkede olduğu
gibi, oluşturulacak ayrı bir komisyon tarafından
görüşülmesi için Meclis İçtüzüğünde gerekli düzenleme mutlaka yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, gerek içinde
yaşadığımız bölge gerekse de bölgemizin
eklemlendiği küresel zemin ve sınır hatları uzun süreden
beri kaynamaktadır. Karmaşıklaşan, kaotik bir görüntü
çizen, aynı zamanda geleneksel ilişki ve ittifak anlayışlarının
aşınıp erimeye başladığı bir dünya
tablosuyla karşı karşıyayız. İkinci Dünya
Savaşından sonra tesis edilen uluslararası düzen her anlamda
iniş halindedir. Yeni dünya düzeninin kapıları karmaşa ve
kaos dönemine açılmıştır. Küresel istikrarsızlık
günden güne derinleşmektedir. Silahlanma yarışı hız
kazanmıştır. Terör ve asayişsizlik vakaları
patlamıştır. Etnik, dinî, mezhebi hassasiyetler
kışkırtılmakta, kanlı terör örgütleri,
gelişmiş ve güç sahibi egemen devletlerin yeni ortakları olarak
öne çıkmaktadır; küresel emperyalizmin doymak bilmeyen
iştahıyla zulüm saçmaktadır. Paylaşım ve bölüşüm
kavgaları, güç ve egemenlik kutuplaşmaları sertleşmiş,
âdeta seriye bağlanmış durumdadır.
Karşımızdaki dünya tablosu alarm verici düzeydedir. Küresel
adalet, uluslararası hukuk, insanlık vicdanı, insan hakları
ve demokrasi ölümcül yaralar almıştır. İnsanlık derin
bir huzursuzluk sarmalındadır. Biraz hak, biraz demokrasi, biraz
özgürlük hedef ve talebinde olan masum ve mazlumların
karşısında daha çok petrol, daha çok servet, daha çok
şöhret, daha fazla kuvvet peşinde koşan emperyalist ülkelerin
açık cephe almaları insani felaketlerin yegâne sebeplerinden biridir.
Bir diğeri, belki de en etkili sebebi, inanç temellidir.
Bugün küresel çatışma haritasına
bakıldığında kriz ve gerilimlerin ana arterinde özellikle
Türk ve İslam coğrafyalarının bulunduğu çok net bir
şekilde görülebilecektir. İnsanlığın ağır
bir kutuplaşma eşliğinde sıcak savaşa doğru
sürüklendiğini görmek, mutlak ortak akılda buluşup ülkeler
arasında dürüst, kalıcı ve yapıcı ilişkileri
geliştirmek acil bir zorunluluktur. Mutlaka bir şeyler yapmak
gerekmektedir. Giderek daha da acımasızlaşan küreselleşme
olgusu insani bir nitelik kazanmalı, adaletsizlik azaltılmalı ve
milletlerarasındaki dayanışma artırılmalıdır.
İnsanlık, ortak akıl ve küresel vicdan etrafında
buluşmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı
Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli, yerel seçimler öncesinde bu duruma
özellikle dikkat çekmiş ve Birleşmiş Milletlerin bunu
başaramadığını, İnsanlığın Huzuru
Projesini dünya milletleri ve aydınlarının geliştirmesi
gerektiğini söylemiştir. Sayın Genel Başkanımız
İnsanlığın Huzuru Projesi konusunda Milliyetçi Hareket
Partisi AR-GE birimini, alanlarında yetkin ve yetişmiş bilim
insanları ve uzmanlardan teşkil edilmiş bir komisyon marifetiyle
çalışması ve hazırlık yapması hususunda
görevlendirmiştir.
Bütün insanlığın barış ve
mutluluk içinde, insanca yaşayacağı bir dünya idealinin Türkiye
merkezli yeni bir medeniyet inşasıyla mümkün olabileceğine,
bunun lider ülke Türkiye hedefimize ulaşarak
gerçekleşebileceğine inanıyoruz; tarih bunun şahididir.
Lider ülke Türkiye ülküsü, kökleri Türk milletinin tarihine dayanan, manevi
temelini yüce dinimizden, kültürel temellerini ise kadim değerlerimizden
alan ve geleceği kucaklayan bir yaklaşımın ifadesidir.
Biliyor ve inanıyoruz ki geride bıraktığımız
yüzyılın başında Mustafa Kemal Atatürkün önderliğinde
verdiği Millî Kurtuluş Mücadelesiyle yeniden dirilişe geçen
Türkiye, aynı ruh, azim ve heyecanla lider ülke Türkiye ülküsüne mutlaka
ve en kısa sürede ulaşacaktır.
Değerli milletvekilleri, üzerinde
yaşadığımız coğrafyayı tarih şuuruyla
okuyup yorumladığımızda geçmişten bugüne kökleşip
büyüyen düşmanlık salgınının etki ve
dağılım sahalarını anlamlı şekilde analiz
etmemiz de mümkündür. Dikkatlerinizi çekmek isterim ki saldırgan niyetli
gelişmelerin özünde Türk ve İslam değerlerine yönelik hınç,
hırs, öfke ve nefret yatmaktadır. Medeniyetler ve dinler
arasında dokuz asırdır süren yani ilk Haçlı Seferinden
bugüne kadar dinmek bilmeyen bir hesaplaşma aleni şekilde
varlığını göstermektedir. Türkiyenin İslam
ülkelerinin lideri seviyesine çıkma potansiyeli ise her seferinde
engellenmekte, ülkemizin önü iç ve dış blokajlarla kesilmektedir.
İslam toplumlarının adalet, huzur ve
istikrar içinde nasıl yaşadığı, bunun tarihin hangi
dönemlerinde ortaya çıktığı, aklı, vicdanı ve
basireti olan her insanın malumudur. Korkulan, tarihin tekerrürüdür. Bu
amaçla da Türkiye durdurulmak istenmektedir. İslamın her
değerine cephe alan emperyalist ülkeler, Türkiyenin bölgede sözünün
geçmemesi amacıyla her yola ve kirli yönteme başvurmaktadır.
Türkiye, kendisine biçilen rolü sorgulayıp
bağımsız kararlar aldıkça yeni sorunlara zincirleme muhatap
kalmaktadır. Vesayetçi baskıların, siyasi ve ekonomik
dayatmaların bir nedeni, belki de en önemlisi bize göre budur. Bölgesel ve
küresel ilişki ağlarında sesi daha çok duyulan, iradesi daha çok
hissedilen, müdahalesi daha çok görülen Türkiye, elbette malum çevreleri
ürkütmektedir.
Ülkemizin yine önünü kesmek amacıyla son
yıllarda şiddetli bir operasyon sürecinin adım adım icra
edildiği her vicdan sahibi insanımız tarafından
bilinmektedir. Türkiyeyi teslim almayı hedefleyen odaklar, hem masa
başında hem de maşaları vasıtasıyla hesaplaşmak
için adı konulmamış bir savaş
başlatmışlardır. Siyasi kumpaslar, Gezi Parkı
provokasyonu, hendek terörü, isyan denemeleri, darbe teşebbüsü, terör
eylemleri, güney sınırlarımız boyunca terör koridoru
oluşturma girişimi, ekonomik saldırılar alçakça
projelendirilmiş ve sahneye sürülmüştür.
FETÖ, 15 Temmuz 2016 gecesi darbeye heveslenerek
Türkiyeyi işgal etmeye kalkışmıştır. Elbette bu
hain kalkışmanın bedeli teröristler ve destekçileri için çok
ağır olmuştur. Türk milleti kendi kaderine yine kendisi yön
vermekte, geleceğin istikametini irade ve irfanıyla çizmektedir.
Milletimiz 16 Nisan 2017 tarihinde
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesine dair Anayasa
değişikliğini kabul etmiştir. Yeni sistemle parlamenter
sistemin kusur ve eksiklikleri bertaraf edilmiş, millî bekamız daha
da sağlam esaslara bağlanmıştır. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi Türk devlet geleneğine en uygun sistemdir. Güçlü devlet,
güçlü yönetim ve demokratik istikrar yeni sistemin ana omurgasıdır.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle millî birlik ve
beraberlik çok güçlü bir şekilde teyit edilmiş, iç ve dış
mihraklara, terörizme, terör örgütlerine, aynı zamanda yerli ve
yabancı destekçilerine karşı muazzam bir mücadele cephesi
açılmıştır. Terörle mücadelede önemli ve büyük bir
başarı sağlanmıştır. Teröristlerin
yuvalandığı alanlara pençe darbeleri indikçe, operasyonlar
kıran kırana büyüdükçe, yurt içinde ve sınır ötesinde
Türkiye üzerinde plan yapan canilerin Allahın izniyle tümüyle
imhaları kaçınılmaz olacaktır. Fırat Kalkanı,
Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Pençe Harekâtlarıyla
yüzyıllık terör devleti projesi çöpe atılmıştır.
Libyayla imzalanan mutabakat zaptıyla
Doğu Akdenizde Türkiyeyi saf dışı bırakmaya
çalışanların oyunları bozulmuştur. Türkiye, tarihinin
en büyük ekonomik saldırılarına karşı da dik
durmuş, spekülatif saldırılarla ekonomimizi çökertme
girişimlerini etkisizleştirmiştir. Bu süreç zarfında
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi başlıca gücümüz
ve millî duruşumuzun kuvvet kaynağıdır. Terör örgütleri,
ekonomik baskılar, yaptırım tehditleri, siyasi oyunlar,
diplomatik şantajlar Türk milletini haklı davasından geri
döndüremeyecektir.
Cumhurun kendi eseri olan
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi millî bekamızın
sigortası, husumet ve hıyanete karşı güvencedir. Ne Türkiye
eski Türkiye ne de dünya eski dünyadır. Cumhur İttifakı,
şuurla meseleleri kavramış, Türkiye'nin ve dünyanın
gerçeklerini idrak etmiştir. Cumhur İttifakı, Türk milletinin
tarihî uzlaşması, istiklal ve istikbalimizin teminatı, kutlu bir
diriliş ve yükseliş hamlesidir. Sevdamız Türkiyedir. Cumhur
İttifakı, lider ülke Türkiye'nin inşası için
çalışmaktadır. İnanıyoruz ki
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin güçlü yönetim
yapısıyla millî birlik ve dayanışma ruhu içinde, kök
değerlerimiz esasında Türk milleti kadim ve kutlu yürüyüşünü
devam ettirecektir. Cumhur İttifakı, muasır medeniyeti aşma
hedefini yakalama iradesi, Türk devletini ve Türk milletini ilelebet
yaşatma ülküsü, dünyaya vurulacak Türk mührünün müjdecisidir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, biraz önce ifade
ettiğim gibi ülkemiz 15 Temmuz alçak hain darbe girişimi ve terör
saldırılarıyla birlikte ekonomik kuşatmaya da maruz
kalmıştır. Bu saldırılar sonucu döviz kurundaki
yükselişle başlayan finansal dalgalanma, faizlerden enflasyona,
ekonomide daralmadan işsizliğin artışına kadar pek çok
zincirleme etkiye yol açmıştır. Ekonomide yaşanan
sorunlarda bu saldırıların etken olmadığını
söyleyenler bir defa samimi ve dürüst değillerdir. Siyasetten ekonomiye
karamsarlık aşılamaya çalışanlar mazruftan daha çok
zarfla ilgilenmektedir.
Son yıllarda yaşanmadık bir şey
kalmamıştır. Türkiye çok yönlü saldırılara maruz
kalmıştır. Öncelikle, ülkemizi hedef alan saldırılar
karşısında millî bir duruş sergilemek herkes için ahlaki ve
vicdani bir zorunluluktur, vatanseverliğin asgari bir icabıdır.
Bu saldırıların uzun süreli belirsizliğe yol
açtığı, güven ve istikrar ortamına zarar verdiği,
Türkiye ekonomisine önemli bir maliyet yüklediği ortadadır.
Soruyorum: Darbe girişimi olan, terör olayları yaşanan,
şehirlerinde bombalar patlayan bir ülkede yatırım olur mu?
Bırakın yatırımı turist bile gelmez. Nitekim bunlar
hep yaşanmıştır. Hamdolsun tüm saldırılar etkisiz
hâle getirilmiştir. Ekonomik teröristler de püskürtülmüş, alınan
isabetli tedbirlerle döviz kuru ve faiz inmiş, enflasyon
düşmüştür. Türkiye ekonomisi üç çeyrekteki daralmanın
ardından 2019 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 0,9
büyümüştür. 2019 yılında yüzde 0,5 bir büyüme beklenmektedir.
Daha yedi sekiz ay önce Türk ekonomisinin 2019 yılında önemli oranda
küçüleceğini söyleyen IMF, OECD, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği
Komisyonu ile uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları son
raporlarında pozitif büyüme olacağını kabul
etmişlerdir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ülkemizin 2020 ve 2021 büyüme tahminlerini de yükseltmişlerdir. Türkiyede
ekonominin beklenenden daha hızlı bir şekilde
toparlandığı ve Türkiyenin zor bir ekonomik dönemden
çıktığı bu uluslararası kuruluşların
raporlarına da yansımıştır.
Ekonomik göstergeler önümüzdeki dönem için umut
vermektedir. 2018 yılının Ağustos ayından itibaren
daralan sanayi üretimi bu yıl eylül ayında yüzde 3,4, ekim
ayında ise yüzde 3,8 artmıştır. Ekonomiye olan güvende de
önemli düzeyde artış görülmektedir. Ekonomi yönetiminin sağlam
ve kararlı mücadelesi sonuç vermiştir. Şunun bunun
yıkım edebiyatı boşunadır. Makroekonomik göstergeler
düzelmektedir. İşsizlik sorunu da mutlaka aşılacaktır.
Bilindiği üzere, son zamanlarda bölgemizde ve
dünyada sokaklar kışkırtılmakta, kutuplaşmalar
tırmandırılmaktadır. Çeşitli ülkelerde farklı
taleplerle sokaklarda başlayan gösteriler, bilinen sebeplerden ziyade
siyasi bir amaca hizmet etmek üzere yıkıcı bir hâle
dönüştürülmektedir.
Türkiye de çok tehlikeli, barbar senaryoların
hedef ülkesidir. Basit, arızalı ve gayrimillî anlayışta
olanların Türkiyeyi de bu uçuruma itme sinsiliklerinin
farkındayız. Siyasi iktidarı devirelim de ne olursa olsun,
Türkiye batacaksa batsın. diyen, hırsı
akıllarını aşmış, gözlerini kin bürümüş,
hiçbir ilke, ahlaki kural, ortak bakış açısı tanımayan
ve bir yıkım ekibi gibi çalışanlar âdeta
paylaştırılmış görevlerini titizlikle yerine
getirmektedir.
Demokrasi dışı arayışlar
sürmekte, sokaklardan medet uman sorumsuz gruplar bulunmaktadır. Ülkemizde
yaşanan her olayı, her olumsuzluğu, sosyal ve ekonomik
memnuniyetsizlikleri toplumsal infiale dönüştürme çabaları gözlemlenmektedir.
Ancak, Türk milleti sağduyulu, asil ve alicenap bir millettir.(MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Kirli hesapların,
karanlık senaryoların farkında olan milletimiz oyuna gelmez,
algı operasyonlarına prim vermez. Türkiyeden Suriye çıkarmaya,
Türkiyeyi Iraka çevirmeye, Bolivyayı Türkiyeye taşımaya
niyet edenler bunun bedelini çok ağır ödeyeceklerini bir an olsun
akıllarından çıkarmamalıdır. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, konuşmamın
bu bölümünde bazı ekonomik hedefler ve sosyal kesimlerin talepleriyle
ilgili görüşlerimizi ve önerilerimizi paylaşmak istiyorum. 2020
yılında hedeflenen yüzde 5 büyümenin temel belirleyicisinin yurt içi
talep olacağı öngörülmektedir. Özel tüketimin ertelenmiş talep,
kredi ve güven kanalının desteğiyle büyümeye en yüksek
katkı veren kalem olması beklenmektedir. Yurt içi talebin istenilen
düzeyde artması için sadece ertelenmiş talebin yetmeyeceği, borç
yükünün talebin yeterince artmasına engel oluşturabileceği, o
nedenle gelirde artış sağlanması gerektiği
unutulmamalıdır. Daha fazla üretim, daha fazla ihracat, daha fazla
istihdam ve daha fazla gelir için daha fazla yatırıma ihtiyaç
vardır. Yatırımı, üretimi ve istihdamı sürekli
kılmayı öngören üretim ekonomisi hızla tesis edilmelidir.
Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları
bulunmaktadır. Önümüzdeki dönemde dış riskler de göz önüne
alındığında bir taraftan sıkı para
politikası ve etkili maliye politikaları uygulanırken diğer
taraftan başta üretim, tasarruf, vergi, iş gücü piyasası,
eğitim ve tarım gibi temel alanlarda yapısal önlemlerin büyük
bir ciddiyetle hayata geçirilmesi önem arz etmektedir.
Türkiye, bir teknolojik dönüşüm yaşamakla
birlikte hâlen millî yenilik sistemi zayıf, katma değeri yüksek ürün
üretmekte zorlanan, dolayısıyla yüksek teknolojili ürün üretim ve
ihracatında geri kalan, katma değeri orta-yüksek ve düşük
teknolojilerde sıkışmış bir ülke görünümündedir.
Programda da hedeflendiği üzere yüksek katma değerli ürün üretim ve
ihracatının artırılması, yerlileştirme yoluyla ithalata
olan bağımlılığın azaltılması büyük
önem taşımaktadır. Kamu destekleri küresel düzeyde rekabetçi,
AR-GE ve yenilik yapabilme kabiliyeti yüksek, sermaye yapısı güçlü,
ölçek ekonomisinden azami düzeyde faydalanabilecek üretim
yapılarını oluşturacak şekilde
kullanılmalıdır.
2020 yılında bütçe
açığının yaklaşık 139 milyar lira
olacağı tahmin edilmektedir. Bütçe hedeflerinin tutturulması hiç
şüphesiz yüzde 5lik büyüme hedeflerinin tutturulmasıyla
doğrudan ilgilidir. Ayrıca, bütçe açığı hedeflerine
ulaşılması için kamu harcamalarında tasarruf ve vergi
reformuna ihtiyaç bulunmaktadır. Kamuda etkili bir idare ve iş
bölümüyle kaynak israfı önlenmeli, devletten başlayarak tüm toplumda
tasarruf bilincinin oluşturulması yönünde çalışmalar
yapılmalıdır. Bir an önce adil, tabana yayılmış
ve hakkaniyetli bir vergi reformu gerçekleştirilmelidir. Vergi ve SGK
primi teşvikleri tüm iktisadi ve sosyal etkileriyle birlikte
değerlendirilmeli, verilen teşvikler gözden geçirilerek etkin
olmayanlar kademeli olarak kaldırılmalıdır.
Kayıt dışılık önemli bir
sorundur. Kayıt dışı ekonomi ve kayıt
dışı istihdamla mücadelede daha etkili yöntemler benimsenmeli,
kayıtlı ekonomiye geçişin özendirilmesine yönelik yeni tedbirler
uygulamaya konulmalıdır. Vergi denetimine daha fazla önem verilmeli,
kaçakçılık ve kara parayla mücadele daha etkin hâle getirilmelidir.
Ayrıca, döviz bağımlılığını
azaltıcı önlemler bütçe dengesi açısından önemli olup
sermaye piyasalarında derinlik oluşturma ve halka açılmanın
kolaylaştırılması da bütçeye yeni kaynaklar
sağlayabilecektir.
Değerli milletvekilleri, KOBİler
sayıları ve sağladıkları istihdam, üretim ve katma
değerle Türk ekonomisinin lokomotifidir. KOBİlerin katma değeri
yüksek mal ve hizmet üretmeleri desteklenmeli, AR-GE yatırımı
yapmaları ve araştırmacı istihdam etmeleri özendirilmeli,
markalaşmaları, kurumsallaşmaları ve yenilikçi iş
modelleri geliştirmeleri sağlanmalıdır.
Ekonomik sıkıntılardan dolayı
ticaret ve meslek erbabımız, esnafımız ciddi sorunlarla
karşı karşıyadır. KOBİlerin takipteki kredi
borcu yüzde 9,6 olup genel ortalamanın yaklaşık 2
katıdır. KOBİlerin ve esnafın finansman
ihtiyacını karşılayacak, borç
sıkıntısını giderecek önlemler alınmalı,
vergi ve prim oranlarında indirim yapılmalı, piyasayı
canlandıracak, rekabet gücünü artıracak yeni programlar uygulamaya
konulmalıdır. Esnaf ve sanatkârımızı yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya bırakan AVM ve büyük market
zincirlerinin şehir merkezinde şube açmaları, adil rekabet
şartlarını bozmayacak şekilde kurallara
bağlanmalıdır. Esnafımızın sosyal güvenlik
sistemindeki eşitsizliklerinin giderilmesi hususunda haklı talepleri
bulunmaktadır. Esnafın prim gün sayısında ve emekli
aylıklarında eşitlik sağlanmalıdır. Geçmişte
esnaf olarak çalışılmış süreler, daha önce kayıt
ve tescil şartı aranmadan hizmete sayılmalı, geçmiş
hizmetlerin borçlanılmasına imkân verilmelidir. Çıraklık ve
staj süreleri de hizmetten sayılmalı, bu süreler
sigortalılık başlangıç tarihi olarak esas alınmalıdır.
Çiftçimiz kur artışı ve gelen
zamlarla artan girdi maliyetleri nedeniyle zor durumdadır. Üreticinin
temel girdilerini ucuza alabilmeleri sağlanmalıdır.
Tarımsal destekler üretici refahını artıran, girdi
maliyetlerini azaltan, üretim maliyeti ve ürün fiyatı dengesini gözeten,
verimliliği artıran bir anlayışla belirlenmeli ve
uygulanmalıdır. Çiftçimiz ve üreticimizin kredi borçlarının
yüzde 5i oranında 5,2 milyar liralık kısmı takiptedir.
Seçim bölgem Konyada çiftçilerimiz icra uygulamalarından muzdariptir.
(Uğultular)
BAŞKAN Sayın Kalaycı, bir saniye
Değerli arkadaşlar, çok büyük bir
uğultu var. Lütfen, Genel Kurul salonunda konuşmayalım, sükûneti
sağlayalım. Hatibin sesini duyamıyoruz.
Buyurun Sayın Kalaycı.
MUSTAFA KALAYCI (Devamla) Çiftçiye ve üreticiye
yönelik icra uygulamaları durdurulmalı, Ziraat Bankası ve
Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarına ödeyebilecekleri bir
yapılandırma imkânı verilmelidir.
Güçlü bir bitkisel üretim sektörü, güçlü bir
tohumculuk sektörüyle mümkündür. Bu nedenle, Türkiye'de tarımın
güçlenmesi için tohumculuk sektörü daha fazla desteklenmelidir. Üreticilerin
daha çok kazanması ve tüketicilerin daha ucuza gıda tüketimi için
tarımsal üreticilerin en kısa zincirle pazara ulaşımı
sağlanmalıdır.
Elektrik faturaları önemli bir maliyet kalemi
hâline gelmiştir. Çiftçinin enerji maliyetleri düşürülmezse İç
Anadoluda, Konyada sulu tarımdan hızlı bir kaçış
olacaktır; bu da ülke üretimini azaltacak ve ithalatı
artıracaktır. Tarımda kullanılan elektrik için daha düşük
tarife belirlenmelidir. Hâlen 6 ilde çiftçiye elektrikte sağlanan destek
İç Anadolu çiftçisine de verilmelidir. Ayrıca, elektrik fatura
bedellerinin hasat sonrası fatura edilerek tahsili
sağlanmalıdır. Esasen, elektrik faturalarındaki vergi, fon,
pay gibi kesintiler ve kayıp kaçak bedeli ve sayaç okuma bedeli gibi ücretlendirmeler
gözden geçirilerek çiftçinin, sanayicinin, esnafın ve ailelerin elektrik
faturası yükü hafifletilmelidir.
Değerli milletvekilleri, iş gücü
piyasası ve çalışma hayatıyla ilgili bir reform
ihtiyacı bulunmaktadır. Toplumun tüm kesimlerine insana yaraşır
iş fırsatlarının sunulduğu, iş gücünün
niteliğinin yükseltilip etkin kullanıldığı, iş
sağlığı ve iş güvenliği
şartlarının iyileştirildiği bir iş gücü
piyasası oluşturulmalıdır. Çalışma hayatı,
işçi ile işveren haklarının dengeli bir şekilde
korunması yanında, işin korunmasını da dikkate alan
politikalar çerçevesinde tanzim edilmelidir. Eğitim istihdam
planlaması yapılmalı, mesleki eğitim güçlendirilmeli,
istihdamı caydırmayan bir sosyal yardım sistemi kurulmalı
ve sendikal haklar çağdaş normlara uygun hâle getirilmelidir.
Net asgari ücret mutlaka açlık
sınırının üzerinde belirlenmeli ve asgari ücretliye
büyükşehirlerde ulaşım desteği verilmelidir. Asgari
ücretten vergi alınmamalı ve çalışanların asgari ücret
kadar geliri vergi dışı bırakılmalıdır.
İşçi, esnaf ve çiftçi emekli aylıkları 2020 yılı
Ocak ve Temmuz aylarında önceki altı aylık enflasyon
oranında artırılacaktır. Memur maaşları ve memur
emekli aylıklarıysa 2020 yılı Ocak ve Temmuz aylarında
yüzde 4 oranında artırılacak, ayrıca geçmiş altı
aylık enflasyon farkları buna ilave edilecektir. Emeklilerimizin
yıllarca hizmet verdikten sonra, geçim kaygısı duymadan, onuruna
yaraşır bir hayat sürmesini temin etmek devletin önemli ve öncelikli
görevlerinden biridir. Emekli aylıkları arasındaki
eşitsizlikler giderilmeli, emeklilere büyümeden pay verilmeli ve
sağlık hizmetlerinden alınan bazı katılma payları
emeklilerden alınmamalıdır.
Gazilerimize ve şehitlerimizin emanetlerine
sahip çıkmak ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi
sağlamak devlet ve millet olarak hepimizin vazifesidir. Şehitlerin ve
gazilerin ana ve babalarına bağlanan aylık, her biri için asgari
ücretin net tutarından az olmamak üzere
artırılmalıdır. Şehit çocuklarının hepsine
iş imkânı verilmelidir. Gazilerimize ikinci istihdam hakkı
tanınmalıdır.
Geçtiğimiz günlerde 227 gazimizin maluliyet
aylığı sehven bağlandığı gerekçesiyle
kesilmiştir. Gazilerimizin bu mağduriyeti mutlaka giderilmeli,
maluliyetlerinden dolayı çalışma ortamında
sıkıntı çeken gazilerimize üç bin altı yüz günde emekli
olabilme hakkı tanınmalıdır. Terörle mücadelede gazi
olanlara da ÖTVsiz araç alma imkânı verilmelidir.
Kore ve Kıbrıs gazilerimizin gelir ve
iş durumuna bakılmaksızın hepsine aynı tutarda
şeref aylığı bağlanmalı, madalyaları
verilmeli ve diğer haklardan yararlandırılmalıdırlar.
Terörle mücadelede büyük kahramanlık gösteren,
malul sayılmayan gazilerimize öncelikle gazilik madalyası
verilmelidir. Kimseye muhtaç olmadan hayatlarını devan
ettirebilmeleri sağlanmalı, özellikle de sağlık hizmetlerinde
katılım muafiyeti tanınmalıdır.
Değerli milletvekilleri, son olarak,
gençlerimizin KYK kredi borçlarıyla ilgili görüşlerimizi ifade
edeceğim. Sayın Cumhurbaşkanımız Bütçe
müzakerelerinden sonra masaya yatıracağız ve öğrencilerimizin
lehine olacak bir adım atacağız. müjdesini vermiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi de gençlerimizin KYK öğrenim kredisi
borçlarının faizlerinin silinmesi ve ödeme kolaylığı
getirilmesi görüşündedir.
Bütçe müzakereleri boyunca ifade ettiğimiz
görüşlerimizin ve yapıcı önerilerimizin karşılık
bulacağını umuyor, 2020 yılı bütçesinin ülkemiz ve
milletimiz için hayırlı ve bereketli olmasını diliyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bütçeye destek
verdiğimizi belirtiyor, sizlere ve aziz milletimize
saygılarımı sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci
söz, İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksuya aittir.
Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz otuz dakikadır.
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2020
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri ve ekranları
başında bizi izleyen muhterem vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Müzakereleri 24 Ekimde Plan ve Bütçe Komisyonunda
başlayan ve elli sekiz günden bu yana devam eden 2020 yılı
bütçesinin milletimizin huzuruna, refahına, Türkiyenin lider ülke olma
hedefinin gerçekleşmesine katkı sağlamasını temenni
ediyorum.
Konuşmamın başında, bugün
146ncı doğum günü olan İstiklal Marşımızın
yazarı millî şairimiz Mehmet Akif Ersoyu, ayrıca
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkü, tüm kurucu kahramanlarımızı,
Türkün gücünü ve adaletini dünyaya göstermiş muhterem
ecdadımızı ve aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle
anıyorum. Şu an vatan nöbetinde olan, terörle mücadele eden tüm
kahraman güvenlik güçlerimizi Milliyetçi Hareket Partisi adına
selamlıyor, Cenab-ı Haktan yâr ve yardımcıları
olmasını niyaz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasanın
161inci maddesinde, kamu idarelerinin harcamalarının
yıllık bütçelerle yapılacağı belirtilerek, gelir ve
gider unsurları vatandaşlarımız için kanun yoluyla güvence
altına alınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütçe
kanunuyla yürütmeye gelir toplama ve harcama yapma izni verirken bunları
yapacak olan kurumları belirlemekte, aynı zamanda da Anayasanın
160ıncı maddesi uyarınca kamu idarelerinin gelir ve giderlerini
Sayıştay aracılığıyla denetlemekte ve kesin hükme
bağlamaktadır. Ekonomik ve sosyal politikaların temel amacı
toplumsal refahı yükseltmektir. Bunu mümkün kılmak için ise kaynakların
artırılması kadar, mevcut kaynakların bütçe yoluyla adil
bir şekilde dağıtılması da önem arz etmektedir. O
sebeple, bütçe, hem ülke yönetiminde hem de millet hayatında önemli bir
yer işgal etmektedir. Zira, yetimin, işsizin, öğrencinin,
işçinin, memurun, emeklinin, çiftçinin, esnafın, sanayicinin,
kısacası her bir vatandaşımızın bütçede
hakkı ve payı vardır. Bu nedenle, temsilcisi olduğumuz aziz
Türk milleti adına beklentimiz, kaynak tahsisinden uygulanmasına
kadar bütçenin her aşamasında, yürütmenin, bu gerçek
doğrultusunda hareket etmesidir.
Değerli milletvekilleri, bütçe teklifinin
2020-2022 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programda çerçevesi çizilen hedeflerle
uyumlu olduğu görülmektedir. Bütçe gelir ve gider tahminleri
yapılırken 2020 yılında gayrisafi yurt içi
hasılanın yüzde 5 büyüyeceği, TÜFEnin yüzde 8,5 olacağı,
ihracatın 190 milyar dolar, ithalatın ise 231 milyar dolar düzeyinde
gerçekleşeceğine ilişkin Orta Vadeli Program hedefleri esas
alınmıştır. 2020 yılında merkezî yönetim bütçe
gelirinin 956,6 milyar lira, harcamaların ise 1 trilyon 95,5 milyar lira olması
hedeflenmiştir. Söz konusu gelir tahmini ve öngörülen harcama
büyüklüğü sonucunda, bütçe açığının 2019
yılındaki 125 milyar lira seviyesinden 138,9 milyar liraya
çıkması, gayrisafi yurt içi hasılaya oranının ise
yüzde 2,9 olması öngörülmüştür. 2019 yılında millî gelire
oranla yüzde 3,2 olması beklenen kamu kesimi borçlanma gereğinin 2020
yılında yüzde 3e gerilemesi ve program dönemi sonunda yüzde 2,6ya
düşmesi beklenmektedir. Bu şekilde, mali disiplinden taviz vermeden
orta vadede sürdürebilir büyüme hedefinin gerçekleşmesi öngörülmektedir.
Vergi gelirlerinin yüzde 17,5 oranında artarak 784,6 milyar liraya
çıkması, vergi gelirinin gayrisafi yurt içi hasılaya
oranının ise yüzde 16,1 olması beklenmektedir.
Anayasamıza göre vergi yükünün adaletli ve dengeli
dağılımı maliye politikasının sosyal
amacıdır. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi
alınması ve kayıt dışılığın
önlenmesi vergi adaletinin temeli prensibi olsa da vergi sisteminin bu hususta
çözülmesi gereken önemli sorunları hâlen devam etmektedir. Vergiye
ilişkin düzenlemelerde kamu finansmanıyla ilgili önceliklerin
yanı sıra, verginin üretim ve istihdam üzerindeki etkileri ile sosyal
yönü mutlaka birlikte değerlendirilmelidir. İnanıyoruz ki,
basit, açık, düşük oranlı ve adil uygulamalarla vergi
gelirlerini artırmak mümkün olabilecek, herkesin mali gücüne göre vergi
ödediği adaletli bir vergi sistemi beklentisi de gerçekleşmiş
olacaktır.
Kayıt dışılıkla mücadele
için kamu kuruluşlarının, özel sektörün ve meslek
teşekküllerinin içinde olacağı toplumsal bir seferberlik
başlatılmalıdır. Yasa dışı gelirler ve kara
para faaliyetleriyle mücadele edilmesi için kurumlar arası iş
birliği ve koordinasyon güçlendirilmelidir.
Kalkınma hedeflerine ulaşabilmek için
Türkiyenin yatırıma daha fazla kaynak ayırma mecburiyeti
vardır. Yüksek oranlı yatırımların yapılabilmesi
içinse, başta kamu olmak üzere, tasarruf oranlarının
artırılması gerekmektedir. Bilindiği gibi, kamu tasarrufları
bütçe disiplininde de önemli bir yer tutmaktadır. Bununla birlikte
tasarrufların kompozisyonu da önem taşımakta,
yatırımlar yerine tüketim ağırlıklı bir kamu
tasarrufu arzu edilmektedir.
Görüştüğümüz bütçede 56,6 milyar
lirası sermaye giderleri olmak üzere, toplam yatırım
harcamaları için 64,9 milyar lira ödenek ayrılmıştır.
Buna göre yatırım ödeneklerinin bütçe içindeki payı yüzde 5,9a,
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı ise yüzde 1,3e gerilemiştir.
Beklentimiz, ekonomide sağlanacak iyileşme ve kaynaklardaki
artışla birlikte, yatırımlar için ayrılacak payın
da artırılmasıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, küresel güçlerin rekabet ve çatışma
alanı hâline gelen Avrasyanın orta yerinde, stratejik bir
kavşakta bulunmaktadır. Bir yandan AB ve ABD, diğer yandan Rusya
ve Çin olmak üzere, küresel seviyede nüfuz sahibi olan ya da olma arzusu
taşıyan ülkeler, çıkarlarını korumak adına,
dünyanın birçok yerinde tüm insanlığı sarsacak çapta
sorunlara yol açmaktadır. Kimi zaman ticari hırslar, kimi zaman da
siyasi ihtiraslar yüzünden dünya her geçen gün yeni krizlere maruz kalmaktadır.
Jeopolitik gerginliklerin yanı sıra uluslararası ekonomik ve
ticari iş birliğinin geleceğine yönelik belirsizliklerdeki
artış, yatırımcı güvenliğini ve küresel ticari
gelişmeleri olumsuz etkilemiştir. Nitekim, 2018 yılında
başlayan iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın ardından,
ticaret savaşlarıyla birlikte küresel ticaret hacmi de
yavaşlamıştır.
Diğer taraftan, insani ve ahlaki değerleri
hiçe sayan bazı gelişmeler, evrensel düzeyde kabul gören değer
ve kavramların bir araç olmaktan öte anlamını yitirdiğini;
iyi ve kötünün, doğru ile yanlışın birbirine
karıştığını göstermektedir. Demokrasi adına
yapılan işgal girişimleri, eli kanlı terör örgütlerinin
desteklenmesi, zulümlere ve insanlık dramlarına sessiz
kalınması bunlardan sadece bazılarıdır.
Diğer yandan, göz kamaştıran
zenginliklerin yanında, açlıktan, susuzluktan ve göç yolunda ölen
çocukların acısı, dünya kamuoyunda, özellikle de
gelişmiş ülkelerin vicdanlarında yeterince karşılık
bulmamaktadır. Bilhassa İslam coğrafyasında yaşanan iç
çatışmalar ve vekâlet savaşlarından kaynaklı
dramların sonu gelmemektedir. Uluslararası kuruluşların ve
gelişmiş ülkelerin kör ve sağır kaldığı bu
trajediler karşısında Türkiye, yürüttüğü insani
diplomasiyle insanlığın refahı için çaba sarf etmekte ve
katkı vermektedir. Nitekim, Türkiye'nin insani yardımlarda dünyada
ilk sırada yer alması ve 2018 verileriyle Birleşmiş
Milletlerin çok yüksek insani gelişme kategorisine girmeyi
başarması bir tesadüf değildir.
Bununla birlikte, kapsamlı protestolar ve sokak
eylemlerinin bir yenisine, dünyanın farklı yerlerinde, her gün
şahit olunmaktadır. Küresel istikrarsızlık günden güne
derinleşmekte, ekonomik ve sosyal sorunlara, kitlesel infiallere yol
açmakta, toplumsal protestolara ilişkin dinamiklerin altında siyasi
hesaplar ve dış etkiler olduğu gözden kaçmamaktadır. Bu
gelişmelerin çoğu, Türkiye'nin jeopolitik etki alanında
egemenlik haklarımızı tehdit eder şekilde cereyan etmekte
ve ülkemizi yakından ilgilendirmektedir. Uluslararası sistemdeki bu
çalkantılı gidişat, hiç kuşku yok ki, Türkiyeye, güçlü bir
devlet ve bölgesinde lider ülke olma sorumluluğunu yüklemektedir.
Küresel ölçekte bunlar yaşanırken
ülkemizde de önemli gelişmeler olmuştur. Bunların
başında, şüphesiz, Türkiye'nin, 15 Temmuz 2016da tarihinin en
büyük ihanetlerinden biriyle karşılaşması, işgal
edilmek ve demokrasisine darbe yapılmak istenmesi gelmektedir.
Ardından, FETÖ terörüyle eş zamanlı olarak PKK/YPG, DEAŞ
terör örgütleri eylemlerini artırmış, Suriyede baş
gösteren iç çatışmalar ve istikrarsızlık sebebiyle kitlesel
göçle karşı karşıya kalınmış ve 4 milyona
yakın Suriyeli ülkemize gelmiştir.
Türkiyeye, Ağustos 2018de, adı
konulmamış bir ekonomik savaş açılmış, kur ve
faiz üzerinden siyasi operasyon yapılmak istenmiştir. Ekonomi
üzerinden ülkenin istikrarsızlaştırılması çabası,
kuşkusuz ki beka meselesinin önemli bir boyutudur. Millî beka söz konusu
olduğunda, ülkemizin ekonomik gücü, kaynak ve imkânları da elbette
yakın mercek altında tutulmalıdır. Ülkemizin birtakım
ekonomik sorunlar yaşadığına şüphe yoktur. Ekonominin
bazı alanlarında yapısal reformlar yapılmasına ihtiyaç
duyulduğu da aşikârdır. Nitekim, Hükûmet, zamanında
attığı adımlarla önce ekonomik saldırıları
durdurmuş, ardından da oluşan tahribatın
onarılmasına yönelik programı ortaya koymuştur. Bununla
birlikte, ekonomideki en küçük olumsuzlukları yeni bir kriz sinyali olarak
yorumlamak, zaten güç durumda kalan toplumsal kesimleri siyasi
çarpışmaların motoru ve muharrik kuvveti hâline getirmeye
çalışmak, ülkemizin ekonomisine de, millî birliğine de hizmet
etmeyecektir. İyi niyetle yol gösteren, çözüm üreten ve öneren görüş
sahipleri, elbette, ülkenin millî birliğine katkı yapmaktadır.
Ancak ajitasyondan beslenen ve âdeta ülkenin batması için davulla,
zurnayla kehanet savuran odakların angaje oldukları yabancı
mahfillere karşı da daima hazırlıklı ve uyanık
olunması gerekmektedir. Zira, bölgemizde yaşanan kaos ve
kargaşayla beraber Türkiyeye yönelik tehditlerin de ardı arkası
kesilmemiştir.
Bununla birlikte,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesinin
ardından sisteme uyum düzenlemeleri gerçekleştirilmiş, kurumlar
yeniden yapılandırılmış, demokratik süreç içerisinde
yeni yönetim sistemi sorunsuz olarak devreye girmiştir.
Cumhurbaşkanı, milletvekili ve mahallî idareler genel seçimlerinde
vatandaşlarımız demokratik tercihlerini ortaya koymuştur.
Türkiye; Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı,
Pençe ve Barış Pınarı Harekâtlarını
gerçekleştirerek bölgesinde oluşturulmak istenen terör koridoruna
izin vermemiştir. Güvenli bölge görüşmeleri kapsamında ABD ve
Rusyayla imzalanan mutabakatlar, Türkiye'nin tezlerinin kabul edildiği
önemli bir başarı olmuştur. Başta FETÖ ve PKKya yönelik
olmak üzere, terörle mücadeleye etkili biçimde aralıksız devam
edilmektedir. Türkiye, bu süreçte aynı zamanda dünyanın en büyük
projelerine de imza atma başarısını göstermiştir.
İçeride ve dışarıda yaşanan bu gelişmeler, Türkiye'nin
âdeta yedi düvelle mücadele ettiği bir dönemi ifade etmektedir. Bir yandan
terör örgütleri, bir yandan ekonomi üzerinden girişilen
saldırılar, Türkiye'nin de askerî, siyasi ve ekonomik olarak teyakkuz
hâlinde olmasını gerekli kılmıştır. Bu nedenle,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2020 Yılı Bütçe Teklifini
değerlendirirken temel ilkemiz; öngörülen ekonomik, mali ve sosyal
politikalarla birlikte, Türkiye'nin maruz kaldığı beka düzeyinde
ekonomik saldırılar ile bölgesel ve küresel gelişmelerin ülkemize
yüklediği ağır sorumluluğun da göz önünde
bulundurulması olmuştur.
Değerli milletvekilleri, bütçe
kaynaklarının ne yönde ve hangi amaçlara yönelik olarak
kullanıldığı, bütçelerin hedefini göstermesi
bakımından önemlidir. Yıllar itibarıyla bütçeden ayrılan
paylara bakıldığında, eğitim, sağlık, sosyal
güvenlik, sosyal yardımlar, ekonomik destek ve teşviklerin
oranının istikrarlı bir artış içinde olduğu
görülmektedir.
2020 yılı bütçesinde de ekonomik
sınıflandırmaya göre, giderlerin yüzde 24,1ini personel
giderleri, yüzde 43,2sini ise cari transferler oluşturmaktadır. Cari
transferlerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 9,6; personel
giderlerininki ise yüzde 5,8dir. Eğitime ayrılan pay yüzde 16,1;
gayrisafi hasılaya oranı yüzde 3,6dır. Sağlığa ayrılan
pay yüzde 17,7; gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 3,9dur.
Sosyal harcamalara ayrılan pay ise 2003 yılındaki yüzde
1,6lık seviyesinden yüzde 6,3e yükselmiştir.
Türkiye, bütçeden, eğitim başta olmak
üzere, sağlık, sosyal güvenlik ve sosyal destek ödemelerine, çiftçi,
esnaf ve sanayici teşviklerine giderek daha çok pay
ayırmıştır. Bu veriler ışığında,
Türkiye'nin kaynak tahsisinde yoksullukla mücadele ve sosyal adalet ilkesini
öncelediği ve üretimi desteklediği anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, sorunlarımız
bitmemiş olsa da izlenen politikalarla ekonomide önemli
başarılar da elde edilmiştir. Nitekim, güncel makroekonomik
göstergeler buna işaret etmektedir. Ağustos 2018den itibaren yerinde
ve zamanında alınan kararlarla, Türkiyede ekonominin önemli bir
kırılma yaşamadan toparlanması
sağlanmıştır.
2019 yılı Ekim ayı itibarıyla
yüzde 8,55e gerileyen Tüketici Fiyat Endeksi, kasım ayında yüzde
10,56 olarak gerçekleşmiştir. 2019 yılının üçüncü
çeyreğinde ekonomimiz, finansal şartlardaki belirginleşen
iyileşme ve enflasyondaki düşüşle birlikte yüzde 0,9
oranında büyüyerek üç çeyrek sonra yeniden pozitif yönlü ivme
yakalamıştır.
Sanayi üretimi, eylülde aylık bazda yüzde 3,2;
ekimde yüzde 3,8; yıllık bazda ise yüzde 3,4
artmıştır. Aynı zamanda, imalat sanayi genelinde kapasite
kullanım oranı kasım ayında bir önceki aya göre 0,8 puan
artarak yüzde 77,2 seviyesinde gerçekleşmiştir. Ekonomik Güven
Endeksi kasım ayında 91,3e yükselmiştir. Cari işlemler fazlası
ekim ayında 1 milyar 549 milyon dolar olmuş, on iki aylık
dönemde 4 milyar 336 milyon dolara yükselmiştir. İhracatın
ithalatı karşılama oranı yüksek düzeylere
ulaşmıştır. Bununla birlikte, dönemsel farklılık
gösterse de işsizlik oranı henüz beklenen seviyelere
düşmemiştir. 2019 Eylül ayı itibarıyla işsizlik
oranı yüzde 13,8 olmuştur. Üçüncü çeyrekte üretimde görülen pozitif
yönlü eğilime bağlı olarak işsizlik oranı bir önceki
aya göre az da olsa azalmış, genç işsizlik de yüzde 1,3
oranında gerilemiştir. Ancak hâlâ yüksek düzeyde seyreden
işsizliğin, ekonomide sağlanacak büyümeyle birlikte uygulanacak
istihdam teşvik politikalarıyla azaltılması mümkün
olabilecektir.
Değerli milletvekilleri, bu veriler de
göstermektedir ki ekonomideki toparlanmayla birlikte üretim çarkları
dönmeye başlamış, bu süreçte mali disiplin de göz ardı
edilmemiş ve ekonomiye olan güven giderek artmıştır.
Uluslararası ekonomik kuruluşlar, küresel büyüme beklentisini negatif
yönde revize ederken Türkiyeye yönelik büyüme ve diğer makroekonomik
tahminlerini olumlu yönde revize etmiştir. Bununla birlikte, Türkiye
ekonomisinde yaşanan dönemsel sıkıntılar en çok dar gelirli
vatandaşlarımızı etkilemiş, onların hayat
şartlarını zora sokmuştur. Başta işçi, çiftçi,
memur, emekli, esnaf gibi dar ve sabit gelirli vatandaşlarımız
olmak üzere, toplumun tüm kesimlerinin durumlarının giderek
iyileştirilmesini ve daha fazla refah beklentisinin
karşılanmasını mümkün kılacak önlemlerin ve
desteklerin hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, ekonomide sağlanacak
iyileşmeye de paralel olarak, önümüzdeki dönemde, kamu
çalışanlarımızın 3600 ek gösterge talebinin
karşılanması, emeklilerimizin gelir düzeyinin yükseltilmesi;
çiftçi, esnaf ve sanayicimizin girdi maliyetlerinin düşürülerek üretimin
teşvik edilmesi, eş zamanlı olarak da sağlıklı
bir yatırım, üretim, istihdam ve ihracat zincirinin
oluşturulması için sürdürülebilir yapısal önlemlerin devreye
konulması zorunlu bulunmaktadır.
Ülkemizin uluslararası ilişkilerde söz ve
itibar sahibi, kudretli bir devlet konumuna gelmesi için gerekli bütün
şartların hazırlanması partimizin stratejik hedefidir.
Türkiye, iddialarını sürdürmek, çevresinde yaşanan ekonomik,
sosyal ve siyasi gelişmelerde söz sahibi olmak için kendi jeopolitik
hafızasında küresel oyunları boza boza kararlı bir
şekilde yoluna devam etmek durumundadır. Bunun için Türkiye'nin
başkalarının ortaya koyduğu bölgesel ve küresel projelerin
uygulayıcısı değil, millî menfaatlerine uygun
kararların senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusu olması
gerekmektedir. Nitekim, Türkiye, bugün, bölgesel ve küresel gelişmelerin
önemli bir aktörü durumuna gelmiştir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemiyle daha etkin kararlar alarak
caydırıcılığını artırmış,
devasa sorunlarla baş etme ve küresel meydan okumalara karşı
koyma kabiliyetini güçlendirmiştir. Bunun yanında, devlet
kurumlarını ahtapot gibi saran FETÖnün büyük ölçüde temizlenmesi
terörle mücadele başta olmak üzere, kamu politikalarının millî
çıkarlar doğrultusunda tanzim ve icrasının da önünü
açmıştır. Devletin FETÖden tüm unsurlarıyla
arındırılması ve Türk yargısı önünde hesap
vermesinin sağlanması süreci hukuk içinde devam etmektedir. Bununla
birlikte siyaset kurumunun da bu illetten temizlenmesi şarttır ve
ancak bu hâlde mücadelenin kamuoyu vicdanında tam olarak karşılık
bulması sağlanabilecek ve mücadeleye güvenin artması da mümkün
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk milliyetçiliği ve
demokrasiyi ikiz kardeş olarak görüyor, milliyetçiliğimizin manevi
temelini yaşa ve yaşat ilkesine dayandırıyoruz. O sebeple,
kalkınma süreçlerinde ne tok ve esir ne de aç ve hür insanların
olduğu bir düzeni değil; hür fert, mutlu millet ve güçlü devlet
ilkesini esas alan, ekonomik büyümeye, sosyal gelişmeye ve millî
bütünleşmeye dayalı bir kalkınmayı esas alıyoruz.
Gayretimiz ve beklentimiz, insanlarımızın mutlu, huzurlu ve
gelecekten daha umutlu olduğu; devleti, ülkesi ve milletiyle bir ve bütün
olarak daha güçlü bir Türkiye'nin birlikte inşasıdır. Ülkemizin
neresinde yaşarsa yaşasın, yüksek standartlı kamu
hizmetlerinin her vatandaşımız bakımından
erişilebilir olmasını eşitlik ve hakkaniyetin gereği
olarak görüyoruz.
Seçim beyannamemizde, ekonomi
politikasının merkezine insanı koyan, eşitlik, ahlak ve
adalet ilkelerini gözeten bir yönetim anlayışıyla toplumsal
refahın ve huzurun artırılmasını öngörmekteyiz. Kaynak
dağılımında adalet ve etkinliğin, kamu hizmeti
üretiminde ise verimliliğin sağlanmasını; hukuk
normlarında, vergilemede ve bürokratik işlemlerde her bakımdan
öngörülebilir, istikrarlı ve güvenilir bir ortam oluşturulmasını;
yerli ve yabancı yatırımcı için, bütünüyle kurumsal hâle
gelmiş bir yatırım ortamının teşekkül
ettirilmesini gerekli görüyoruz. Bu doğrultuda, yedi temel alanda, reform
niteliğinde yapısal tedbirlerin kısa vadeli acil önlemlerle
birlikte devreye alınmasını ekonomide kalıcı istikrar
sağlanması bakımından önemli görüyoruz. Bunlar; üretimin
artırılması ve ithalat
bağımlılığının azaltılması, yurt
içi tasarrufların ve yatırımların
artırılması, verginin, harcamanın, gelirin adil
bölüşümü ve yoksullukla mücadele, tarım ve hayvancılık,
iş gücü piyasası ve çalışma hayatına ilişkin
reformlardır.
Ayrıca, herkesin üretime
katılmasını ve ürettiği değerden katkısı
ölçüsünde adil pay almasını sağlamayı, ihtiyaç sahiplerinin
sosyal devlet ilkesinin gereği olarak devlet tarafından
desteklenmesini öngörüyoruz. Ülkemizin kendi imkân ve şartları ile
doğal ve beşerî kaynaklarını dikkate alan bir üretim
ekonomisini hayata geçirmesini; bu şekilde, dünyada Türk markalı ürünlerin
artırılmasını istiyoruz. Bilime, bilimsel düşünceye,
yenilikçiliğe ve teknoloji kullanımına dayanan üretim
yöntemlerinin rekabetçi düzeye çıkarılmasını gerekli
görüyoruz.
Kadının konumunun ve aile kurumunun
güçlendirilmesini, kadınların kalkınma sürecinde ve karar alma
mekanizmalarında daha fazla rol almasını -kimden gelirse gelsin-
kadın ve çocuğa karşı şiddetin ve istismarın
bütünüyle önlenmesini gelişmişliğin en önemli göstergeleri
olarak değerlendiriyoruz.
Tarım-sanayi entegrasyonunu sağlayacak,
bölgesel gelişmişlik farklarını azaltacak ve göçün
önlenmesine katkı verecek kırsal kalkınma
politikalarının uygulamaya konulmasını önemsiyoruz.
Çiftçimizin, esnaf ve sanatkârımızın desteklenmesini, her
ailenin mutlaka yeterli ve sürekli gelire sahip olmasını, toplumsal
yapının temel direği olan bu kesimlerin ekonomik
şartların yarattığı olumsuzluklardan etkilenmemesi
bakımından gerekli görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, inanıyoruz ki
Türkiye, bölgesel ve küresel gelişmelerin dayattığı risk ve
tehditleri bertaraf ettiği, fırsat ve imkânları değerlendirdiği,
millî kaynaklarını harekete geçirdiği takdirde 2023, 2053 ve
2071 hedeflerini gerçekleştirebilecek lider ülke ve küresel bir güç
olacaktır. Bunun için, Türk milleti ortak paydasında buluşarak
enerjimizi Türkiye'nin kutlu geleceğinin inşasına odaklamak,
Türkiyeyi rekabet üstünlüğüne sahip bir ülke hâline getirmek için ortak
bir gayret içine girmek yeterli olacaktır. Bu farkındalıkla her
zaman, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Beyin Önce
ülkem ve milletim. düsturuyla hareket edecek, devletin ve milletin
bekasını her şeyin önünde tutmaya devam edeceğiz. Aziz
milletimizin huzur ve refahı için gayret edecek; dik baş, tok
karın ve mutlu yarın için çaba göstereceğiz.
Vatandaşımızın sorunlarına ilişkin taahhüt,
görüş ve önerilerimizin takipçisi olmayı sürdüreceğiz. Millet
yararına olmayan hiçbir işin içerisinde olmayacağız. Varsa
uygulamaya dair aksaklıkları giderecek,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kökleşmesi için
gayret göstereceğiz. Türkiye'nin geleceğine göz dikenlerin kirli
emellerinin boşa çıkarılması için Cumhur
İttifakının güçlü birlikteliğiyle Türkiyeyi istiklal
içerisinde istikbale taşıyacağız. Millî kimliğe ve
millî varlığa her daim sahip çıkacak, devletimizi sıkıntıya
sokacak ve milletimizi hüsrana uğratacak şer girişimlere
karşı millî vicdanın sesi olmaya, ikaz ve
uyarılarımızı yapmaya devam edeceğiz.
Bu düşüncelerle Misakımillînin ilanı
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması gibi Türk tarihinde
müstesna yerleri olan gelişmelerin 100üncü yıllarını idrak
edeceğimiz 2020 yılının ve 2020 yılı bütçesinin
ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni
ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak hem 2020
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifinin tümüne hem de 2018
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümüne kabul oyu
vereceğimizi ifade ederek yüce Meclisin siz değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum.(MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına ilk söz, Grup Başkan Vekili ve Mersin Milletvekili Sayın
Fatma Kurtulana aittir.
Buyurun Sayın Kurtulan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakikadır.
HDP GRUBU ADINA FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Devlet-toplum ilişkisini belirleyen en önemli
nokta, yönetimin adaletli olup olmadığıdır. Adaletle
yönetilen bir ülkede devlet, toplumun kendi varlığını
güvenle sürdürmesinin de garantörüdür. Toplum ancak kendisinden üstün
olmadığının ve kendisine hizmet etme amacıyla var
olduğunun bilinciyle devleti kabul eder. Bu etkileşim arasında
âdeta bir birleştirici görevi gören ise anayasalardır. Toplumun
devlete güvenmesi, devletin varlığını toplumun tüm
değerlerini, haklarını koruyup yüceltmek üzerinden sürdürmesi
ancak güçlü, demokratik, kapsayıcı bir anayasaya
bağlıdır. Devlet, sağlam bir anayasayla şekillenir.
Siyasal erk, bu sağlam anayasayla yetkisini,
sınırlarını bilir ise o ülke güçlü olur; o toplum
eşit, özgür, adil bir biçimde yaşar. Aksi hâlde o toplumda
eşitlik, adalet, özgürlük, hak arayışları, itirazlar
bitmez; yürürlükte olan anayasalar dahi uygulanmaz hâle gelir. Türkiye tarihi
işte bu konuda en iyi örneklerden biridir, üzerine örnek verilebilecek
kadar çok anayasa ve değişikliği içermektedir. Şu an
yaşanan toplumsal krizler belki de en iyi bu konu üzerinde
açıklanabilir.
Değerli arkadaşlar, Osmanlının
1900lü yılların başında çözülmesiyle birlikte kurulan
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş yıllarında kabul edilen 1921
Anayasası önemli ve tarihî bir dönüm noktasıdır. 1921 Anayasasının
ruhu, Anadolu ve Mezopotamyada Kürtler ve Türklerin bir arada
yaşayabilmesinin anahtarıydı; Kürtlerin varlığı
bu Anayasayla kabul edildi, bu Anayasayla devletin isminde etnik vurgu yer
almadı. Türkiye devletinde Kürtlerin de kendilerini yönetebilecekleri
idari bir sistemin uygulanması amaçlandı. 23 maddelik
Anayasanın 14 maddesi Türkiyenin idari sistemine ayrıldı.
İdari birimlerde oluşturulan şûralara özerklik verildi,
halkın kendi kendisini yönetmesi yani doğrudan demokrasi
amaçlandı.
20-22 Ekim 1919 Amasya protokolleri
tutanağının 1inci maddesi Osmanlı Devletinin
düşünülen ve kabul edilen sınırları Türk ve Kürtlerin
oturdukları yerleri kapsamaktadır. şeklinde başlamaktadır.
Bu protokollerde ayrıca, Kürtlerin serbest, özgürce gelişmelerini
sağlayacak şekilde sosyal ve geleneksel haklar yönünden imtiyazlara
nail olmaları, desteklenecekleri güçlü bir şekilde
vurgulanmıştır.
Sadece bu kadar değil; Mustafa Kemalin 23
Nisan 1920de toplanan Birinci Mecliste Bu sınır içinde Türkler
olduğu kadar Kürtler de vardır. Bu unsurlar birbirlerinin
haklarına daima saygılıdır. demiştir.
1921 Anayasası görüşmeleri
sırasında Mustafa Kemal, Büyük Millet Meclisine
yaptığı konuşmada Türkiye halkı kavramını
kullanmış, ortak kader ve çıkara dikkat çekmiştir.
Eğer 1921 Anayasası hayata geçirilebilseydi Türkiye tarihinde bu
ülkedeki insanların bir arada yaşayabilecekleri tarihî bir temel
kurulabilirdi, güçlü yerel yönetimin temelleri oluşturulabilirdi,
birtakım düzenlemelerle merkez ve yerel arasındaki ilişki
hakkaniyetli bir taahhüde dönüştürülebilirdi; işte, o zaman gerçek
anlamda Kürt ve Türk kardeşliğinden söz edilebilirdi. Ancak hayata
geçirilmediği gibi, ilk fırsatta umut vadeden maddeler bir
çırpıda çıkarıldı. Ortak vatanda Türklerin ve
Kürtlerin kader birliğini esas alan 21 ruhu terk edildi; o kader
birliği, taraflardan birinin aleyhine olarak görmezden gelindi. Özellikle,
inkârcı, tekçi 1924 Anayasasına geçişle birlikte
çoğulculuğun, ilericiliğin, gelişmenin,
ademimerkeziyetçiliğin önü tıkandı. Kürtleri ve
haklarını yok sayan hukuki, idari ve sert fiilî uygulamalara
girişildi. Varlıklarının ortadan
kaldırıldığını gören Kürtlerin bugün hâlâ süren
itiraz ve hak taleplerinde ısrarı işte böyle başladı.
Koçgiriyle başlayan yok etme politikası, ağzına kadar
cesetlerle doldurulan Zilan Deresiyle devam etti, her adımda kemiklerin
ortaya çıktığı mağaralarda gazlara boğulan
Dersimle devam etti.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1924ten bu yana devlet aklı, Kürtlerin hak talebine
katliam, inkâr, imha ve asimilasyon politikalarıyla
karşılık verdi. Sadece Kürtlere değil, farklı tüm
inanç, kültür ve etnik farklılıklara verilen cevap Türkiye tarihi
boyunca hep aynı oldu. Kimlikler, diller, inançlar reddedildi; tekleştirilmeye
çalışıldı, kurucu ortaklık yok sayıldı.
Demokratik, çoğulcu ulus yerine tekçi ulus anlayışına
geçilerek yüz yıldır bu ülkeye ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel
olarak çok ağır bedeller ödetildi. Ne yazık ki kuruluş
sürecinde bu farklılıkları görmezden gelmeyi tercih eden bu
akıl hâlâ canlıdır. Bu akıl, bir asırdır Kürt
meselesini askerî yöntemlerle çözebileceğini sanmaktadır. Her gelen
iktidar Bu meselenin sonu geliyor. demekte, söyleyenler gitmekte, sorun ise
yerli yerinde durmaktadır. Tarihî, siyasal, sosyal, kültürel bir sorunu
siyasetin çözüm alanından çıkartarak askerî güvenlik bürokrasisine
havale etme anlayışı, yarattığı çözümsüzlük
nedeniyle âdeta ülkeye siyasî havale yaşatmaktadır.
Bugün yaşadığımız tüm
krizlerin temelinde Kürt sorunu ve demokrasi sorununun çözümsüzlüğü yatmaktadır.
Oysa bu meselenin demokratik çözümü, bütün sorunların çözümünü beraberinde
getirecektir. Artık uluslararası bir mesele olan Kürt sorununun
çözümünün ilk adımı 1921in ruhunu anlamak, o doğrultuda hareket
etmek olmalıdır.
Kürt halkının ve bütün kimliklerin,
inançların varlığının anayasal düzeyde kabulü,
çoğulcu demokrasinin bir gereğidir. Bugün de ihtiyacımız
olan tam da bu esası anlamak, bu esasa geri dönmek, bu yöntemle yüz
yıllık sorunları çözmektir. Bunu reddeden bir anlayış,
sadece kimlikleri inkâr edilen halklara değil tüm topluma zarar vermekte,
bedel ödettirmektedir.
Unutmayınız, Kürt sorunu önünde sonunda
kendi muhatabını yaratacak ve çözümünü bulacaktır; bundan
kaçış yoktur. 1993 ile 2003 yılları arasında tam 9
kez, dönemin iktidar temsilcileri PKK liderleriyle temasa geçip çözüm
yolları aramış, ateşkes ilan edilmesi koşulları
yaratılmıştır. Barış yolunu deneyen
girişimler, mevcut iktidar döneminde dahi birçok kez ortaya çıkmıştır.
Bugünkü iktidar da bu sorunu çözme vaadiyle iktidara geldi, 2013-2015
arasında bir süreç yürüdü. O dönemde çatışmasızlık ve
bu sorunun artık barışçıl yollarla çözüme
kavuşması umuduyla Türkiye âdeta rahat bir nefes aldı. Cenazeler
gelmedi, annelerin gözyaşları durdu; savaşa, savunmaya,
güvenliğe ayrılan harcama kalemlerinde büyük düşüşler
yaşandı. Kürtler ve Kürt sorununun barışçıl yollarla
çözüme kavuşmasında ısrarcı olan bütün çevreler,
iktidarın ana dilde eğitim, kültürel hakların yasal güvenceye
kavuşturulması, idari ve siyasi reformlar, cezaevlerinde 650 hasta tutuklunun
serbest bırakılması konusunda hiçbir adım atmamasına
rağmen, barışta ısrar etmeye devam etti.
Dönemin Başbakanı Erdoğan, Meclisin
ilk zabıtlarında kürdistanın da geçtiğini, lazistanın
da geçtiğini partisinin grup toplantısında söyledi; âdeta kelimelerden
korkar hâle gelmiş olan bugünkü durumlarına işaret eder gibi
Kelimelerden, kavramlardan korkanlar; kendi icat ettiği tabulardan, kendi
imal ettiği kabuslardan korkanlar büyük devlet inşa edemezler.
demiştir.
Hükûmeti sözünü tutmaya çağırmak için
Hükûmet, adım at! mitingleriyle, kalekol protestolarıyla alanlara
çıktı ancak iktidara gelenler iktidarını
pekiştirmekten, yandaşlarını büyütmekten başka bir
şey yapmadı.
İktidar, oy kaybettiğini fark ettiği
ilk andan itibaren çözüm masasını devirdi; Kürt sorununda askerî ve
güvenlikçi yöntemlere geri dönüldü. Roboski hâlâ hafızalarda tazeyken
Cizre bodrumlarında insanlar diri diri yakıldı; onlarca
yerleşim yerindeki yüz binlerce insan yerlerinden edildi; şehirler
tanklarla, toplarla dümdüz edildi.
Bugün, Sur yasağı dört yıl on
sekizinci gününde; hâlâ devam ediyor. Bütün bunlar darbe
mekanizmasını harekete geçirecek. diye
uyardığımızda, kulak tıkandı.
Bugün hâlâ siyasi ayağı açığa
çıkmaya muhtaç, araştırma komisyonu raporu dahi halka
açıklanmayan 15 Temmuz darbesinde 251 insan hayatını kaybetti.
Seçim dönemlerinde OHALi biz kaldırdık.
diye övünen AKP, kendi getirdiği OHAL rejimiyle birlikte yasama, yürütme
ve yargıyı ele geçirdi; ordu, polis, medya, sermaye örgütlerini
iktidarın birer kolu hâline getirdi; demokratik toplumsal muhalefeti
tasfiye etme süreci başlatıldı.
Sayın milletvekilleri, ne yazık ki seçme
ve seçilme hakkının, demokratik siyaset hakkının ortadan
kaldırılmaya çalışıldığı günlerden
geçiyoruz. Partimizin eski eş genel başkanları, milletvekilleri,
yöneticileri, belediye eş başkanları, üyeleri,
çalışanları dâhil neredeyse yarısı cezaevlerindedir.
Demokratik siyaset, dört duvar arasında esir alınmaya
çalışılmaktadır. Eş genel
başkanlarımızı ve milletvekillerimizi âdeta intikam
alırcasına tutuklayan iktidar, yargı eliyle görülmemiş
kararlara imza atmaktadır. Bugün partimizi yargılamaya
çalışan mahkemeler, hukuk mahkemeleri değil AKP mahkemeleridir,
AKP yargısıdır. İktidarın yargısı, Suruçun,
Diyarbakırın, Ankaranın, Tahir Elçi cinayetinin esas
sorumlularını bulmak için çaba sarf etmek yerine fezleke
rekorları kırmakta; cezaevlerini HDPlilerle, muhaliflerle
doldurmaktadır. Aynı yargı Gerçekler dile getirilmesin. diye,
Halk haberdar olmasın. diye, gazeteleri, televizyonları, radyoları
kapatmakta; gazetecileri bir bir cezaevlerine atmaktadır.
Anayasanın, hukukun askıya
alındığı böylesi bir süreçte yerel yönetimlere âdeta siyasi
darbe yaparcasına bir bir el konulmaktadır. İktidar, seçimle
kazanamadığını kayyum atayarak ele geçirmeyi bir gelenek
hâline getirmektedir. 2016 Eylülünden itibaren 94 belediye bu iktidar eliyle
gasbedilmiştir. Kayyumlar âdeta Şark Islahat Planı, umumi
müfettişlikler ve OHAL valiliğinin ardılı olarak
uygulanmaktadır.
AKP iktidarı, ittihatçı zihniyetin uygulamalarını
sistemli bir şekilde takip etmekte ve kendi politikası olarak hayata
geçirmektedir. Bir lokma, bir hırka ilamlarını şatafat ve
israf düzenine dönüştürenlerin iktidarına ellerindeki bütçe yetmiyor
olacak ki halkın belediyelerini de peyderpey ele geçirmektedir.
Halkın sandıklarda verdiği her türlü uyarıya kulak
tıkayanlar, el koydukları belediyelerimizde gözler önüne serilen
şatafattan dahi utanmadan Kürt halkının iradesine yeniden el
koymaya devam etmektedir. Sayıştay raporlarına da yansıyan
usulsüzlükler, yolsuzluklar öyle bir hâl aldı ki kayyumlar 17-25
Aralık yolsuzluk ve rüşvet sisteminin yereldeki ayakları olarak
karşımıza çıkmaktadır. 31 Mart sonrasında, 1
Nisan sabahında belediyelere operasyon için kolları sıvayanlar
19 Ağustostan bugüne 31 belediyemizin eş başkanlarını
görevden aldı yani yaklaşık 4 milyon kişinin seçme, seçilme
hakkı elinden alındı. Biz şu an bu konuşmayı
yaparken bile, Sur Belediye Eş Başkanımız Filiz Buluttekin
evi basılarak gözaltına alındı. Eve giren kolluk,
Buluttekini, eşini ve 10 yaşındaki oğlunu yere
yatırıp kafalarına silah dayadı. Kürt
düşmanlığı dediğimizde buna tepki gösterenler bir kez
daha söylüyoruz: Bu, Kürt düşmanlığıdır. Kürt
düşmanı damgasını, alnınıza
yapıştırıyoruz. (HDP sıralarından
alkışlar)
Aday gösterdiğimiz ve YSK tarafından aday
olmasında hiçbir sorun bulunmayan 6 belediye eş başkanı
arkadaşımızın seçildikten sonra mazbataları ellerinden
alındı yani seçilme hakları ellerinden alındı. YSK
eliyle açıkça tuzak kuruldu. Görevden alınan eş
başkanlarımızın biri bile belediyelerdeki görevinden
dolayı suçlanmadı. Neredeyse tamamı, HDP kimlikleriyle
düşüncelerini ifade ettiği için, bu düşünceleri ve HDPli
olmaları iktidarı rahatsız ettiği için âdeta cezalandırıldı.
Hukuksuzluğun hangi birini sayalım:
Kadın eş başkanların kendi adaylıklarının
tanıtım toplantısına katılmaları dahi suç olarak
gösterildi. İki yüz gün açlık grevinde kalan Leyla Güvenin
açlık grevinde olduğunu söylemek suç sayıldı. Karakola
dönüştürülen belediyeler için Belediyeler karakola dönüştürülmüştür.
demek de tutuklama gerekçesi yapıldı. Nefes alıp vermek dahi suç
hâline getirildi. Daha birkaç gün önce çıktıkları ilk
duruşmada tahliye edilen Kulp Belediye Eş Başkanlarımız,
nükleer silahla dahi suçlanıp halkla âdeta alay edilircesine tutuklanmıştı.
Daha niceleri yalan yanlış suçlamalarla, gizli tanık
beyanlarıyla görevlerinden uzaklaştırıldı. Belediye
meclisinin kendi içinde seçim yapmasına dahi izin verilmedi. Devletin
valileri, kaymakamları halkın iradesinin karşısına
dikildi, bu Meclis de sadece izledi. Kayyumlar, o belediye binalarını
ele geçirmiş olabilir ama halkın iradesini asla ele geçiremeyecekler,
halkın iradesini teslim alamayacaklar. O kayyumlar binaların
kayyumudur, halkımızın iradesi ise dimdik ayaktadır ve ilk
seçimlerde kayyumcu zihniyete gereken cevabı en güçlü şekilde
verecektir.
Kayyum atamaları, aynı zamanda eş
başkanlık sistemimize yani kadın iradesine, kadınların
eşit temsiliyetine ve kazanımlarına bir
saldırıdır. Bu iktidar kadınların iradesinden,
kadınların güçleniyor olmasından açıkça korkmaktadır,
kadınların yükselen mücadelesini kendi iktidarının sonu
olarak görmektedir; bu nedenle kadın karşıtı politikalara
ısrarla sarılmaktadır. Ne yaparsanız yapın biz
kadınlar mücadelemizden de eş başkanlık sistemimizden de
asla vazgeçmeyeceğiz. (HDP sıralarından alkışlar) Her
yerde Tek adam değil çok insan, tek başkanlık değil
eş başkanlık demeye devam edeceğiz.
Sayın milletvekilleri, sadece içeride
değil sınırın dışında da Kürte düşman
anlayışın politikaları tezahür etmeye devam etmektedir.
Sınırın öbür tarafından 2 roket attırıp
savaş gerekçesi çıkartırız. diyen zihniyet, kuzey ve
doğu Suriyede halkların bir arada yaşamını ve
demokratik geleceğini hedef almakta, IŞİD
karanlığına yeniden alan açmaktadır.
Dünyanın gözleri önünde barbar çetelere
karşı duranların yerleşim yerleri barbar çetelerin
artıklarına teslim edilmektedir. Bu çetelerin başı olan
Bağdadi, Türkiyenin 12 gözlem noktasından nasıl olduysa görünmeden
geçerek çetelerin yerleştiği bu topraklara kadar gelebildi;
sınırın sadece 5 kilometre ötesinde öldürüldü. Hâlen Afrinde,
İdlibde bu çetelerin artıkları cirit atıyor.
Sınırın bir tarafına bir
çakıl taşının bile gelmediği Serekaniye ve Gire Spi,
yine bu çete artıklarına teslim edilmek üzere işgal edildi. Sivillerin
üzerine bombalar yağdırıldı; kadınlar, çocuklar,
yaşlılar, işgalden kaçanlar hava bombardımanıyla
paramparça edildi. Rojavada Kürtlerin, Arapların, Ermenilerin,
Sünnilerin, Hristiyanların, Ezidilerin hep birlikte tesis ettiği
birlikte yaşam modeli, maşa olarak kullanılan barbar çetelerin
saldırısına maruz bırakıldı. Yüz binlerce insan
yerlerini, kendi öz topraklarını terk etmek zorunda kaldı.
Demografik yapıyı değiştirmeyi hedefleyen bu
saldırı planı, ne yazık ki tüm Suriye ve Orta Doğu
halklarına ve Türkiye halklarına kaybettirmektedir. Mermi
hesabıyla halka aç kalmayı salık veren zihniyet, kuzeydoğu
Suriyede insanları âdeta savaş silahlarına denek yaptı.
Yandaşlar savaş üzerinden cebini doldururken kuzeydoğu Suriyeye
yapılan işgale işgal dememiz, savaşa savaş dememiz
burada engellenmek istendi ama biz gerçekleri haykırmaya, savaşa
karşı çıkmaya devam edeceğiz. Bizler Suriyedeki sorunlar,
Suriye sınırları içinde, Suriye halklarının iradesiyle
çözülmeli derken iktidar, korsan bir orduyla Suriyeyi istediği
şekilde dizayn etme gayretine durmadan devam ediyor, çetelerin
insanlık suçlarına âdeta ortak oluyor. IŞİD ve El Kaide
unsurlarını da içinde barındıran bu çetelerin maliyeti olan
milyon dolarlar da halkın sırtına yüklenmeye hâlen devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sadece bugün değil, yıllardır halkın
bütçesi güvenlikçi politikalara ve savaşa harcanıyor.
Yıllardır, toplumun her kesimini kıvrandıran sorunların
çözümü, siyasi iktidarlar tarafından bir zaruret olarak görülmüyor.
Bununla birlikte Parlamentonun müdahale yetkisi elinden alındı.
Özellikle de Parlamentonun işlevsizleştirilmesiyle, halkın
parasının halka harcanmamasına âdeta seyirci
kalınıyor.
Bakınız, bütçe, parlamenter rejimlerin
temel varoluş sebeplerinden biridir. Meclisin en asli görevlerinden biri,
halkın parasının halka hizmet olarak dönmesini
sağlamaktır. Bizler bu amaca hizmet edelim diye halk tarafından bu Parlamentoya gönderildik. Ancak bugün üzerinde konuştuğumuz
bütçe, halkın çıkarlarını gözetmekten ziyade saraya hizmet
eden, sermayenin cebini doldurmaya hizmet eden bir hâle getirildi. Haftalarca
parlamenterlerin üzerinde konuştuğu bütçe kalemlerinde herhangi bir
değişiklik yapılamadı. Halkın bütçesinin güvenlikçi
politikalar ve savaşa aktarılan büyük payının eğitime,
sağlığa, refaha, özgürlüğe, adalete, kadına,
tarıma, işçiye, EYTliye, öğrenciye harcanması
engellenmektedir. Çünkü bu bütçe, Parlamentodan ve denetimden uzak bir süreç
içerisinde, sarayda hazırlandı; bir noter gibi, onaylasın diye
de Meclisin önüne konuldu. Daha da önemlisi, bütçe hakkı, halkın
temel hassasiyetlerini, yönetenlerden beklentilerini karşılayacak bir
olgu olmaktan çıkarıldı.
Özellikle bütçedeki
eşitsizlik, kadınlar açısından çok daha vahim bir
noktadadır. Her alanda olduğu gibi, bütçede kadının
adı yok. Kadınlar her gün sokak ortasında öldürülmeye devam
ediliyor. Kadın cinayetleri, kadını mücadelesinden, kamu
alanından ve hatta yaşamdan uzaklaştırma politikalarının
bir tezahürü olarak yaşanmaktadır. Kadını öldürmek
kahramanlık hâline geldi. İşte, bu bütçe de bunu
desteklemektedir.
Her gün en az 1
kadın öldürülürken bütçe kalemleri kadınların lehine
düzenlenmedi; her gün ortalama 5 işçi iş cinayetlerinde
hayatını kaybederken bütçe, işçi ve emekçileri gözetir bir
anlayışla düzenlenmedi; eğitimde son sıralarda
olduğumuz da görmezden gelindi; sağlık harcamalarının
pahalılığı da görmezden gelindi; çiftçinin borç harçtan
elinde geçinecek parası kalmadığı da görmezden gelindi;
pırıl pırıl gençlerin işsizlikten
kırıldığı da görmezden gelindi; insanların
geçinememekten toplu ölümleri seçtiği de artık adalete
inançlarının kalmadığı da görmezden gelindi. Bütün bu
kalemlere harcanmayan her kuruşun, bizleri içinden çıkılmaz bir
sarmala soktuğu açıktır. Halk geçinemediği için toplu
intihar ederken halkın bütçesi, sınır içinde ve sınır
dışında savaşa ve güvenlikçi politikalara
harcanmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, bu ülkede yıllardır, Kürtler
yaşadığını, Ermeniler öldüğünü, Aleviler bir
inanç olduğunu, kadınlar var olduğunu, emekçiler
sömürüldüğünü; doğa, insan kadar hak sahibi olduğunu
kanıtlamaya çalışmaktadır. Artık bu gerçeklere kulak
tıkamanız imkânsızdır. Bu çatı altında Türk,
Kürt, Ermeni, Ezidi, Süryani, Arap, Laz varken, bu topraklarda bu etnik
kökenden halklar yokmuş gibi yaparak bu meseleyi çözemeyiz. Bu Meclis
çatısı altında Alevi, Sünni, Hristiyan vekillerimiz varken, bu
topraklarda bu inançlara mensup halkların olduğunu görmezden
gelemeyiz.
Halkı tek tip
gören, yönetimde, idarede tek tipçiliği dayatan bir akılla
varlık sürdüremeyiz. Halkları bir arada tutacak, birlikte
yaşamalarını sağlayacak yol ve yöntemler, yüz
yıldır uygulanan ve sonuç vermeyen politikalardan çok
farklıdır.
Kimlikleri tek
tipleştiremezsiniz, demokratik çoğulculuğu tüketemezsiniz,
artık bunu anlamanız gerekir. Atılması gereken ilk
adım; tarihle, geçmişle kararlılıkla yüzleşmektir.
Türkiyeyi bu krizler sarmalından ancak yüzleşme ve demokratik
çözümde ısrarla kurtarmak mümkündür. İşte bu yüzleşme, tam
da burada, bu Meclis çatısı altında başlamalıdır.
Bu Meclis, eşit yurttaşlığı önüne vazgeçilmez
şart olarak koymalı, adalet ve özgürlüğü düstur edinmelidir. Bu
devasa sorunu ABD, Rusya ve dış güçlerle değil, kendi içimizde
diyalog kanallarıyla çözmeliyiz. Elbette ki bunun en önemli koşulu;
demokratik, özgürlükçü bir anayasadır. Böyle bir anayasayla iktidarın
sınırları çizilir, iktidar denetlenebilir hâle getirilir, temel
insan hakları güvence altına alınabilir. Toplumun acil olarak
yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır. Toplumun bütün dinamikleri böyle
bir Anayasanın yapılmasında hemfikirdir. Ülkedeki demokrasi
krizinin çözülmesi, Kürt sorununda eşitlikle güçlenmiş, adaletle
bezenmiş, barışçıl bir çözüm, halkın bizden
beklentisidir. Bizden diyoruz, zira halkın iktidardan bir beklentisi
kalmamıştır. Bizler, herkes için, her kesim için kapsayıcı
olabilecek, hak ve özgürlükleri koruma altına alan, çoğulcu
demokratik yerel yönetimleri ve güçlü bir parlamenter sistemi önceleyen,
eş başkanlığı her yönetim kademesinde tanıyan,
kadını koruyan, ekolojik, hayvan dostu bir anayasa yapılması
için öncü olmak durumundayız. Uzun zamandır HDP olarak
yürüttüğümüz demokratik anayasa çalışmasının ortam ve
şartlarının hazırlanması sürecinin başarıyla
sonuçlanması için çaba sarf etmekteyiz. 20 Kasımda Ankarada
geniş katılımlı bir toplantıyla bir deklarasyonla bunu
yayımladık "Hodri meydan." dedik, iktidarı erken
seçime çağırdık çünkü bu iktidar artık miadını
çoktan doldurmuş, toplumun sırtında bir kambura
dönüşmüş. Toplumun büyük kesimi bu kayyum zihniyetini artık
kabul etmemektedir. Kürt ve muhalif düşmanlığı, kadın
karşıtlığı etrafında kenetlenmiş olan bu
iktidarın topluma zarar vermeden varlığını sürdürmesi
artık mümkün değildir. Savaşta ısrara karşı Kürt
sorununda barışı kararlılıkla örmeye devam ederken,
savaşa karşı halkın bütçesinde de ısrarcı olmaya
devam edeceğiz.
Bu bütçe kadın bütçesi olmadığı,
işçinin bütçesi olmadığı, gençlerin, öğrencilerin
bütçesi olmadığı, çiftçinin, emekçinin bütçesi
olmadığı, EYT'linin bütçesi olmadığı için kabul
etmiyoruz. Yoksulluğu savaşla gölgelemeye çalışanların
bütçesini kabul etmiyoruz. Halkı açlıktan kırılırken,
şatafat ve israftan halkın vaziyetini görmeyenlerin bütçesini kabul
etmiyoruz. Dün ölüm yıl dönümü olan Taybet anayı öldüren politikalara
karşı olduğumuz için bu bütçeyi kabul etmiyoruz. Dün yine ölüm
yıldönümü olan ve 32 kişinin hayatını kaybettiği
hayata dönüş operasyonunun talimatını veren zihniyetin
tezahürüne karşı olduğumuz için bütçeyi kabul etmiyoruz. Alevi
yurttaşlarımızın her gün yeni bir Maraş katliamı
endişesiyle yaşamasına karşı olduğumuz için
bütçeyi kabul etmiyoruz. Birkaç gün sonra yıl dönümü olan, 17si çocuk 34
kişinin F-16larla bombalanarak öldürüldüğü Roboskiyi
unutmadığımız için bu bütçeyi kabul etmiyoruz.
Demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesini
dört duvar arasında da olsa kararlıca savunan başta Selahattin
Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere, yol
arkadaşlarımız adına bir kez daha bu bütçeyi kabul
etmediğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Turan
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın
Başkanım, konuşmacı kelime ve kavramlardan
korktuğumuz, AK PARTİ'nin agresif olduğu gibi sataşmalarda
bulundu. İzin verirseniz cevap vermek istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Turan, gruplar adına
yapılan konuşmaların sonunda bunu yapalım; bekleyelim, bir
konuşmacımız daha var.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Peki Sayın
Başkanım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına ikinci söz, Grup Başkan Vekili ve İstanbul
Milletvekili Sayın Hakkı Saruhan Oluça aittir.
Buyurun Sayın Oluç. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz otuz dakikadır.
HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifinin kapanış
konuşmasını yapmak üzere partim adına söz almış
bulunmaktayım. Hazırlanmış olan bu bütçeye hayır oyu
verecek olmamızın bazı nedenlerine değinmek istiyorum.
2019 bütçesini geçtiğimiz yıl yine bu
Mecliste tartışırken makroekonomik öngörülerin doğru
olmadığına dair eleştirilerde bulunmuştuk. Nitekim
şimdi 2020 bütçesini konuşurken bütçe açığı, büyüme
oranı, işsizlik sayıları ve enflasyon gibi öngörülerin
hepsinde ağır sapmaların olduğu açık bir şekilde
ortaya çıktı. Büyük ihtimalle gelecek yıl sonunda iktidarın
bu ekonomi, iç ve dış politika anlayışıyla devam
edilirse yine ağır öngörü sapmalarının yaşanacağını
hep birlikte göreceğiz ve konuşacağız.
2020 bütçesi de yoksulluğun,
işsizliğin, hayat pahalılığının,
zamların, artarak devam edecek olan yolsuzluğun, yeni
çatışma ve savaş hamlelerinin habercisidir. Bu aslında bir
kriz bütçesidir. Yalnızca ekonomik bir krizden söz etmiyorum, siyasal ve
toplumsal krizin bir belgesidir bu bütçe aynı zamanda. İktidarın
bu bütçesi aslında demokratik meşruiyet yitiminin de bir belgesidir.
Bu bütçe, toplum için hem güvenlik sorunu yaratmakta hem de herkesi
iktidarın toplum mühendisliğine maruz bırakmaktadır.
Toplum mühendisliği, bildiğiniz gibi,
sizlerin muktedir olmadan önce ısrarla şikâyetçi olduğunuz,
toplumu ve insanları tek bir potada eritme demektir; herkesi kendinize
benzetmek, herkesi kendi istediğiniz kimliğin içerisine hapsetmek,
homojen ve aynı yapmaya çalışmak demektir; tüm toplumu, Adalet
ve Kalkınma Partisinin ideolojisi kapsamında düşünmeye ve
davranmaya zorlamak demektir. Ama göreceksiniz, Türkiye bu toplum
mühendisliğinizi kabul etmeyecek, bu tutum toplumda güçlü bir desteği
kesinlikle bulmayacak.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tüm bütçe tartışmaları sırasında, gerek Plan ve Bütçe
Komisyonunda gerekse Genel Kurulda sürdürdüğümüz
tartışmaların toplamı, bir yandan adına
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi dediğiniz
sistemsizliğin ve bunun yarattığı çok katmanlı krizin
sonuçlarının eleştirisidir; diğer yandan ise demokrasiyi
kazanmak için yeni bir toplumsal sözleşme çağrımızdır.
Elbette bu çağrı, esasen iktidar karşısındaki tüm
toplumsal ve siyasal muhalefete yöneliktir ama aynı zamanda, iktidar
blokunu da uyarma hedeflidir. Şu çok açık ki tek adam rejimi,
meşruiyet dairesinin dışına çıkmıştır,
demokratik meşruiyeti yoktur. Toplumsal kutuplaştırma,
ayrımcılık, gerginlik, kriz ve baskı, iç ve dış
politikada fiyaskolar, savaş ve çatışma hevesi üreten iktidar
bloku karşısında, toplumsal uzlaşmayı ve toplumsal
barışı sağlama arzusu güçlüdür ve tam bir demokratik
meşruiyete sahiptir.
Hep söylüyoruz, Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarı döneminde Türkiye ağır bir demokrasi krizi içine
girmiştir. Kuvvetler ayrılığının ortadan
kalktığı ve kuvvetlerin tek kişide
birleştirildiği, denge denetlemenin işlemediği,
yargının bağımsız ve tarafsız
olmadığı, her türlü kararın tek kişi tarafından
verildiği, iktidara yönelik yolsuzluk iddialarının
soruşturulmadığı, basın özgürlüğünün
bulunmadığı, tüm muhalif seslerin
bastırıldığı, eğitimin bilimden
koparıldığı, üniversitelerin iktidarın emrine
sokulduğu, her özerk olması gereken kurumun yürütmeye
bağlandığı, devletin partileştiği, kadın-erkek
eşitliğinin bulunmadığı, özgürlüklerin ise sadece ve
sadece siyasal iktidardan yana olanlar için çizilen çizgiler içinde
kullanılabildiği bir ülkenin demokrasiyle yönetildiğini söylemek
mümkün değildir. Bu bir mutlak iktidar yaratma durumudur.
Yurttaşın, sadece seçmen ve vergi ödeyen olarak görüldüğü bir
devlet anlayışıdır bu. Bu anlayış, korku
imparatorluğu ve kötülük üretmektedir; bu anlayış, resmî
ideolojiye karşı Yaşasın mazlumların
dayanışması. diyerek yola çıkıp zalimleşen,
muktedirleşen, firavunlaşan bir koltuk sevdasına
kapılmıştır. Türkiyenin otoriterleşmesinin açık
görünümü, yürütmenin her düzlemde aşırı güçlenmesidir.
Otoriterleşmenin engellenmesi ve demokratikleşmenin
sağlanması için yürütmenin kısıtlanması
kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Türkiyenin bu
demokrasi krizinden çıkması için umut uyandıracak ve güven
verecek bir demokrasi mücadelesi ve projesi topluma sunulmalıdır.
İnsanların kendilerini içinde hissedecekleri ve benimseyebilecekleri bir
demokrasi hamlesi, bu baskı rejiminin önünü kesebilir ve demokratik
değişimi yaratabilir. Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidarını
sürdürmek için toplumu kutuplaştırmakta, hamasetçi bir milliyetçilik
söylemiyle toplumda, iç ve dış düşmanlarla çevrili olunduğu
ve bunların ancak otoriter bir liderin önderliğinde verilecek bir savaşla
yenilebileceği gibi gerçek olmayan bir algı dünyası
yaratmaktadır. İktidara statükoyu değiştirme
iddiasıyla geldiniz, siz yeni bir statüko yarattınız, eski
sisteme benzediniz ve bugünkü durum maalesef budur. Hatırlatalım
size, 28 Şubat döneminde taşra kebapçıları bile iç
düşman gibi değerlendiriliyordu; siz ise patates, soğan ve
ekonomi teröristlerini icat ettiniz. Tüm muhalifler iç düşman gibi
algılanmaya ve anlatılmaya başlandı. Savaş ve
çatışma çıkarmadan, gerginlik ve kutuplaştırma yaratmadan
ayakta duramayan bir iktidar sürecini yaşıyoruz; Afrin, kuzey ve
doğu Suriye, şimdi de doğu Akdeniz. İçişleri içeriyi
karıştırmaktadır, Dışişleri
dışarıyı karıştırmaktadır, Hazine ve
Maliye ekonomiyi karıştırmaktadır; e, olmuşsunuz
ayrıştırma ve karıştırma partisi. Devlet
partileşti, o nedenle iktidara muhalefet etmek devlet
düşmanlığı olarak kabul edilmektedir ve muhalif olanlara
gayrihukuki yaptırımlar uygulanması haklı görülmektedir.
Valilerin Adalet ve Kalkınma Partisi il başkanı,
yargıçların Adalet ve Kalkınma Partisi hukuk bürosu elemanı
gibi çalıştığı, ihalelerin adrese teslim ticari bir
oligarşiye dönüştüğü bir dönemi yaşıyoruz. Türkiyede
siyasetin bu eksenden çıkarılarak barış ve çoğulculuk
eksenine oturtulması önde gelen bir amaç olmalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
gerçekleri konuşmamız sizi rahatsız ediyor biliyoruz ama bizim
üzerinde durduğumuz sorunlar kişisel sorunlarımız
değil, her biri toplumsal sorunlar. Canınızı acıtsa
bile dinlemek durumundasınız. Dinleyin ve tefekkür edin diyoruz.
Bugün bizim söylediklerimizi artık sizin mahalledekiler de söylüyor ama
duymak istemiyorsunuz. Telaşınız ve öfkeniz, tek adam rejimini
sürdürme imkânının daraldığını görmenizden ve
toplumsal, siyasal muhalefetin moral ve öz güveninde yükseliş yaşıyor
olmasındandır. Tek adam rejimi karşısında demokratik
bir duruşu olan toplumsal ve siyasal muhalefetin başarısı,
ancak ve ancak demokrasiyi yeniden kazanma yönünde olursa anlamlı bir
sonuca ulaşacaktır. İktidarın demokratik meşruiyeti
ortadan kaldıran bir çizgide inat ediyor oluşu, ele geçirdiği
tüm devlet aygıtlarını ve kurumlarını kendi
çıkarları için kullanmaktaki kararlı tutumu, evrensel demokrasi
ve hukuk ilkeleri zemininde bir araya gelen toplumsal ve siyasal muhalefetin
önemini de büyütmektedir. Tek adam rejiminin değiştirilip
dönüştürülmesi ancak toplumsal adaleti esas alan, gerçek bir demokrasiyle
mümkündür. Yani çoğulcu, hukukun üstünlüğüne dayanan, insan hak ve
özgürlüklerini temel alan, vatandaşın haklarını ve
demokratik katılımını esas alan, yerel yönetimler
üzerindeki merkezî vesayeti kaldıran, yargı
bağımsızlığı ve basın özgürlüğüyle
demokrasiyi güçlendiren ve güvenceye alan bir demokratik cumhuriyet
seçeneğinin ve hedefinin temayüz etmesi bugünün temel
ihtiyacıdır.
Gerçek bir demokrasi için, katılımcı
bir demokrasiye ihtiyaç vardır. Katılımcı demokrasinin
öznesi ise halktır. Halk, beş yılda bir oy veren, ondan sonra
siyaset sahnesinde olup bitenleri seyreden pasif bir seyirci olmaktan
çıkarılarak siyasetin ana aktörü olmalıdır.
Barışa, demokrasiye, adalete kanal açılmalıdır.
Kanal deyince aklınıza Kanal İstanbul
gelmesin; sözünü ettiğim kanal, İstanbul halkının 31 Mart
ve 23 Haziranda açtığı kanaldır, demokrasi ve adalet
kanalıdır. Bunun unsurlarına 9 maddede kısaca değinmek
istiyorum.
Birincisi: Ekonomik krizin aşılması
için iktisadi adalete ve barışa ihtiyaç vardır. Bugün bütün
dünya, bütün kamuoyu araştırmaları da göstermektedir ki
halkın 1inci ve 2nci sorunu hayat pahalılığı ve
işsizliktir. İktidar kabul etmese de yaşanmakta olan ekonomik
krizin aşılması en temel beklentidir. Ülkeyi ve halkı yoksullaştıran
bu ekonomik krizden çıkış, iktidarın yaptığı
gibi dar gelirlilere, ücretli çalışanlara, emekçilere, işçilere,
esnafa, küçük üreticiye, çiftçiye yeni dolaylı vergilerle yüklenmekle ve
sermayenin çıkarlarını eksen alan bir yerden olamaz.
Yapılması gereken, üretimi artırıcı bir planlama ve
toplumsal adaleti, adil bir bölüşümü sağlayacak düzenlemelerdir. Tek
adam rejiminin ülke kaynaklarını kendi çıkarları için
yağmalaması ve yayılmacı hayallerle gerçekleştirilen
silahlanma ve savaş harcamaları, askerî-sınai kompleks üzerinde
geliştirilmeye çalışılan ekonomi karşısında
toplumsal barış politikaları çıkış yoludur.
İkincisi: Yeni Osmanlıcı
anlayıştan vazgeçilmelidir. İktidarın Suriyeye ve Libyaya
askerî müdahalesi ve Doğu Akdenizdeki maceracı politikalar,
yayılmacı bir dış politikanın unsurlarıdır
ve Türkiyeyi ağır bir mülteci sorunuyla, uluslararası
gerilimlerle, ağır silahlanma ve savaş harcamalarıyla yüz
yüze bırakmaktadır. Bu politikalar Emevi Camisinde namaz
kılacağız. anlayışı, stratejik derinlik
zırvalığının tarihsel sığlığa
dönüşmüş olması, Komşularımızla sıfır
sorun. derken sıfır komşuya varılmış
olması, komşularımızda yaşanan felaketlerden nemalanma
anlayışı ülke için büyük sorunlar yaratmaktadır.
İktidar, dış politika için Artık, oyun kuran bir Türkiye
var. diyor. Doğrusu şudur: Oyun kuran değil, kurduğu oyuna
kendisi düşen, içinden çıkamayan ve küresel güçlerin kurduğu
oyunların uygulayıcısı durumuna gelmiş bir Türkiye
vardır. İktidar, asıl oyunu bu ülkenin yurttaşlarına
kurmaktadır. Yanlış dış politikanın
yarattığı ağır maliyeti karşılayabilmek için
zamlarla, vergilerle, seçmen iradesinin gasbıyla, halkın vergilerini
yandaşlara peşkeş çekmeyle, doğayı tahrip etmekle
asıl bu ülkenin yurttaşlarına karşı oyun kuruyorsunuz.
Yurtta ve cihanda savaş, yurtta ve cihanda kutuplaşma, yurtta ve
cihanda gerginlik anlayışı bir an önce terk edilmelidir.
Türkiye, bölgesindeki komşularına ancak
güçlü bir demokrasi ve ekonomiyle örnek olabilir. Güçlü ve
sağlıklı ilişkilerin temeli budur ve bu olmalıdır,
askerî güç ve tehdit politikaları değil. Güçlü demokrasi, evrensel
demokrasi ve hukuk ilkelerine sahip çıkmakla olur. Avrupayla güçlü,
istikrarlı ve sağlıklı ilişkiler demokrasinin
güçlenmesini sağlayabilir.
Üçüncüsü: Kürt sorununun çözümü için eşit ve
özgür yurttaşlık, güçlü yerel demokrasi temelinde adım
atılmalıdır. Kültürü, ana dili, varlığı yok
sayılan, inkâr edilen, asimilasyona tabi tutulan Kürt halkı, yüz
yıllık bir mücadeleyle kendisine bir yer açmaktadır,
Buradayım. demektedir, Biz varız. demektedir, Eşit
koşullarda, demokratik bir ortamda birlikte yaşayalım.
demektedir, Varlığımı ve kültürümü yok saymadan, üstünlük
taslamadan ortak bir geleceği ortak vatanda kuralım. demektedir. Bu,
kendisine, büyük bedeller ödeyerek açtığı yeri yok etmeye,
kapatmaya çalışan zihniyete ve yapılara karşı da
direneceğini göstermektedir. Milyonlarca Kürt yurttaşın
hakkını, hukukunu, varlığını, iradesini, ana
dilini çiğnemeye, gasbetmeye hakkınız yok. demektedir. Bu tutum
ve çağrı çok açıktır. Bu aynı zamanda bir eşitlik
ve demokrasi teklifidir.
Kürt sorunu görmezden gelinerek Türkiyenin
yönetilmesi de kalkınması da demokratikleşmesi de mümkün
değildir. Cumhuriyet tarihinin de gösterdiği gibi, bastırma
yöntemleri sorunu ortadan kaldırmamakta, aksine, tüm ülkeyi ve
ilişkileri çürütmekte ve bölmektedir. Evrensel hukukun gereği olarak,
Kürt sorununun müzakereler yoluyla; kültür, ana dil ve kimliğin saygı
görmesi, eşit yurttaşlık ve yerel demokrasinin güçlendirilmesi temelinde
çözüm adımlarının atılması hem mümkün hem de
zorundadır.
Bu amaçla, bu Parlamentoya ve Parlamentodaki
partilere çağrımız ve teklifimiz açıktır. Gelin, bu
tarihsel sorunun çözümü doğrultusunda adımlar atabilmek için bütün
partilerin eşit olarak katılacağı bir komisyon
kuralım; birlikte tartışalım, müzakere edelim, hangi
adımların atılacağına dair konuşalım,
toplumsal barış ve toplumsal uzlaşma için adım atalım,
Meclis çatısı altında demokratik bir cumhuriyetin
inşası için çalışmalar yapalım.
Çağrımızın değerlendirilmesini ve bu Meclisin
inisiyatif almasını kaçınılmaz tarihsel bir sorumluluk
olarak gördüğümüzü bir kez daha vurgulayalım. Konuşmak, müzakere
etmek, diyaloğu geliştirmek bir çıkış yoludur.
Konuşarak çözemeyeceğimiz bir sorunumuz yoktur ve
olmamalıdır.
Barış içinde yaşama hakkı temel
bir insan hakkıdır. Barış, tüm insan haklarının
gerçekleşmesinin ön koşuludur. Barışın ve
barışmanın sağlanmadığı bir toplumda ve
ülkede, başta yaşam hakkı olmak üzere hiçbir insan hakkı
güvence altında değildir. Barış, toplum içinde
diyaloğa, karşılıklı anlayışa, müzakereye
dayanan bir kültürdür aynı zamanda. Türkiyede, çatışma
kültürüne son vererek barış kültürünü yeşertecek, savaş
politikalarını sona erdirecek, toplumsal uzlaşıyı
sağlayacak bir ortama ihtiyaç vardır. Yurttaşların
devletten barışın sağlanmasını talep etme
hakkı vardır ve biz bu hakkı kullanmakta kararlıyız.
Barış, aynı zamanda, savaş ve çatışma
nedenlerinin de ortadan kalkması demektir. Birlikte yaşam iradesini
güçlendirecek demokratik ve adil bir düzenin kurulması ancak eşitler
arasında ve özgür bir diyalogla olur.
Dördüncüsü: Çoğulculuk, demokrasiyi yok eden
çoğunlukçuluğun panzehridir. Çoğulculuk ilkesi, demokrasinin en
temel unsurudur. Çoğulculuk, farklı kimlik ve kültürlerin
tanınması, kamusal alanda farklılıklara yer açılması
ve bireylerin farklılıklarıyla birlikte eşit olarak
yaşayabilmesi olanağını sağlar. Çoğulcu bir
toplumdaki eşitlik anlayışı farklılıkları
görmezlikten gelen değil, farklılıkları kabul eden bir
eşitlik anlayışıdır. Farklılıkların
tanınması ve anayasal güvence altına alınması gerekir.
Birlik, bütün farklı kimlikleri asimile eden tek bir kimlikle
sağlanamaz. Farklı kimliklere saygı gösterilmesi gönüllü
birliği sağlar ve güçlendirir. Farklı kimliklere sahip
toplumların birlikte yaşaması, aralarında güçlü iletişim
sağlanmasıyla mümkün hâle gelir. İletişimin amacı,
birbirini zorla değiştirmek değil, birbirini tanımak ve
kabul etmektir. Yürütmeyi dengelemek için katılımcılık,
demokratik bir toplum için vazgeçilmezdir. Bizler
katılımcılık derken sizler kayyum diyorsunuz. Yerel idareyi
ve seçmen iradesini çiğniyorsunuz. Katılımcı bir
demokrasinin gerçekleşmesi için Türkiyede bir ademimerkeziyetçilik
reformuna gidilmesine, merkez-yerel ilişkisinin yeniden
tanımlanmasına ihtiyaç vardır. Bizler Hizmet, yerindelik ilkesi
uyarınca daha etkin bir biçimde verilmeli, halk karar alma sürecine
katılmalı. derken siz merkezden vali ve kaymakamları kayyum
olarak atıyorsunuz. Merkezin baskıcı vesayetini
artırıyorsunuz. Kayyum, başkasına ait bir işi görmek
için tayin edilen kimsedir. Yani iradeye el koyan, ipotek koyan, gasbeden bir
anlayıştır. Kayyum atadığınız yerlerde Kürt
halkının iradesi yok sayılmaktadır. Belediye
binalarına el koyabiliyorsunuz evet; halkın kaynaklarını
talan edebilirsiniz evet; ihale şampiyonları yaratabilirsiniz evet;
yetimin, yoksulun hakkını çereze, kadayıfa, tespihe, hediyelere
verebilirsiniz evet ama asla kalıcı olamazsınız, asla bir
halkın iradesine el koymayı başaramazsınız. (HDP sıralarından
alkışlar) Bu tutumla Kürt halkının gönlüne giremeyecek,
Kürt halkının onayını alamayacaksınız, bu çok
net. Güçlü yerel demokrasi üzerinde yükselen güçlü parlamenter sistem yürütme
gücünün paylaşılmasına yol açar, sizin
yarattığınız sistemde ne yazık ki böyle bir olanak
yoktur.
Beşincisi: Demokrasinin vazgeçilmez ilkesi din
ve vicdan özgürlüğü ve laikliğin güçlendirilmesidir.
Yurttaşların farklı inançlarından dolayı
ayrımcılık yaşaması, kendilerini güven ve huzur içinde
hissetmemeleri ciddi bir toplumsal sorundur. Alevi toplumu da Hristiyanlar da
son derece kaygılıdır ve haklıdırlar. Devlet, tüm
inançsal kimlikler karşısında eşit mesafede durarak
eşitliği sağlayarak farklı inanç ve kültürlere, anayasal
güvencenin uygulayıcısı olmalıdır. İnançlardan
birine özel destekler sunmak -ki bugün Diyanetin durumu budur- inanç
özgürlüğünün güvencesini ortadan kaldırır. Türkiyenin inançlar
ve halklar çeşitliliği, iktidar politikaları sebebiyle
aşınmakta ve halklar arasında ayrışma
yaşanmaktadır. Toplumsal barışın sağlanabilmesi
için ilk elden atılması gereken adım inanç, ibadet, dil ve
kültür alanlarında eşitliğin ve özgürlüğün
sağlanmasıdır. Bu kapsamda, tüm inanç merkezleri gecikmeden
yasal statüye kavuşturulmalıdır.
Altıncısı: Kadına yönelik
ayrımcılık ve şiddet son bulmalıdır. Toplumsal
cinsiyete yönelik ayrımcılık ortadan
kaldırılmalı, toplumsal cinsiyet eşitliği her alanda
sağlanmalıdır yani kadınlar ve erkekler eşit haklara
sahip olmalıdır. Kadına yönelik şiddetin son bulması
için Türkiyenin ilk imzacısı olduğu İstanbul
Sözleşmesiyle ilgili yükümlülükler yerine getirilmelidir.
Eş başkanlığa ve eşit
temsiliyete ideolojik karşıt yaklaşım, kadınlar
üzerinde erkek egemenliğinin devam edebilmesi için
kullanılmaktadır. Eş başkanlık sistemi, toplumun yarısını
oluşturan kadınların eşit temsili demektir. Kotalarla
değil, eşit temsille kadınlar kendi sorunlarına sahip
çıkabilir ve erkeklerin egemenlik kurmasını engelleyebilir.
Yedincisi; Hukuk devleti yeniden
yapılandırılmalı, yargı
tarafsızlığı ve bağımsızlığı
sağlanmalıdır. Adalete inancın
sarsıldığı ve toplumda adalete güvenin inanılmaz
azaldığı günümüz Türkiyesinde adil yargılanma ve savunma
hakkının sağlanması son derece acil bir ihtiyaçtır.
Adaletin temeli olan hukuk Türkiyede her zaman
sorunluydu. Ancak askerî müdahaleler ve nihayet tek adam rejimi hukuku tümüyle
işlevsizleştirdi. Yargı tümüyle bağımlı,
taraflı ve siyasal bir hâle geldi. Evrensel hukukla
bağlarını kopardı. Hukukun üstünlüğü yerini üstünlerin
hukukuna bıraktı.
Bakın paralel yapı diye
adlandırdığınız dönemde yaşanan hukuk
skandalları sonucunda 10 bin gözaltı ve tutuklu vardı. Sona
erdirildiği söylenen bu dönemde, yaklaşık 5 bin hâkim ve
savcının görevden ihraç edildiği son dört yıllık
dönemde yine yaklaşık 10-15 bin arası partilimiz gözaltına
alındı ve yaklaşık 10 bine yakını
tutuklandı. Paralel yapıyı kuranların usulleri
kalıcı oldu, hazin olan bir durum budur esas itibarıyla.
Eğer bir ülkede adalet yozlaşırsa o memleketin dibi
oyulmuş demektir. Adaleti çökmüş bir milleti hiç kimse kurtaramaz.
der Yaşar Kemal.
Attığınız adımlarla
yargı, yasama ve yürütme işlemlerini denetleyebilecek bir kurum
olmaktan çıktı. Adalet dağıtmak için yargı
tarafsız ve bağımsız olmalı, Hâkimler ve Savcılar
Kurulunun yapısı değişmeli, siyasal iktidarın
baskı ve yönlendirmelerine karşı güvenceye
kavuşturulmalı, atamalarda sadece liyakat ölçüt olmalıdır.
Sekizincisi: Yönetim biçiminin demokratik ve
parlamenter bir hâle getirilmesi şarttır. Demokrasi, iktidarın,
yasama ve yargı gibi farklı kuvvetlerin tek elde ve kişide
toplanması kesinlikle değildir. Mutlak iktidarcı, tüm iktidarı
tek elde toplayan ve denetlenmeyi imkânsız kılan, denge denetleme
mekanizmalarını işlevsiz kılan mevcut ucube sistem
Türkiyenin sorunlarını artırmaktadır. Halkın özgürce
bilgilenme, kısıtlanmadan seçme, seçilme ve iktidarı
denetleyebilme hakkının her türden vesayet kurumundan
kurtarılmasının sağlanması gerekir. Güç
yoğunlaşmasını önlemek, gücün
paylaşılmasını sağlamak çoğulcu demokrasi için
elzemdir. Toplumsal uzlaşıyı sağlayacak bir tutum ancak
böyle gelişebilir. Parlamenter demokrasinin yerinden yönetim ilkesiyle
güçlendirilmesi bugünün ihtiyacıdır.
Değerli vekiller, geniş tabanlı bir
toplumsal sözleşme yapılmalıdır. Tüm bu temel
sorunların çözümü, tek adam rejimi inşası sürecinde daha da
ağırlaşmış olan Anayasa sorunuyla doğrudan
bağlıdır. Türkiyenin, hukukun üstünlüğüne dayalı,
katılımcı ve çoğulcu parlamenter demokrasiyi, kuvvetler
ayrılığını, denge ve denetleme
mekanizmalarını, demokratik yerel yönetimleri güvenceye alacak bir
anayasaya ihtiyacı vardır. Yeni bir demokrasi projesinin aracı,
yeni bir anayasadır. Yeni bir anayasa yapılmadan bir demokratik
Türkiyeyi hayata geçirmek olanaksızdır. Bunlar için ilk adımda
bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç vardır. Bütün siyasi partilerin ve
sivil toplumun katkısıyla tüm toplum kesimlerinin
katılabileceği bir süreç, demokratikleşmenin önünü
açacaktır. Yeni bir anayasa öncesinde, bir geçiş dönemi için bir
ilkeler bildirisi üzerinde uzlaşı sağlanması önemlidir.
Yeni anayasa, herkesin farklı kimliği, kültürü, ana diliyle eşit
yurttaşlık haklarına kavuşacağı; eğitim,
sağlık ve iş güvenliğine sahip olduğu; devletin
herkesin inancına ve yaşam tarzına, siyasi düşüncesine
karşı tarafsız ve saygılı olduğu; kadına
yönelik şiddetin son bulduğu; tarihî ve doğal
varlıkların, diğer canlıların yaşam
alanlarının ve kentlerin korunduğu bir yaşamı; hukukun
üstünlüğünü, evrensel hukuku ve sosyal devleti güvenceye
almalıdır.
Bütün halklarımıza bir kez daha
çağrı yapıyoruz: Bugünkü rejimin halklarımıza
demokrasi, adalet, barış ve özgürlük getirmeyeceği kesindir.
Demokratik siyaset, dayanışma, toplumsal ve siyasal muhalefetin
birlikte hareket etmesi bu cendereden çıkışın yoludur.
Emekten, demokrasiden, özgürlüklerden, adaletten, eşitlikten yana olan tüm
kesimlere çağrımızdır: Hep beraber demokrasi ve adalet için
mücadele edelim. Bu iktidarın siyasetinin ve uygulamalarının
mağdur ettiği kesimler olarak çok kalabalığız ve
bizler her geçen gün daha da güçleniyoruz. Çağrımız bu
güçlenerek büyüyen bizleredir.
Emeği sömürülen işçiye, ürününün
karşılığını alamayan çiftçiye, siftah bile yapamadan
dükkânını kapatan esnafa; hiç durmadan eriyen asgari ücretle
yaşam mücadelesi veren, borçlanmak zorunda kalan, kötü beslenmeye mecbur
olan, işsizlik belasıyla boğuşan halklarımıza
nefes aldırmak için; adil bir vergi sistemi ve israfları bitirerek oluşturacağımız
kaynaklarla yoksulların gelirini artırmak için; iş cinayetlerine
son vermek, işsizlik ve kayıt dışı
çalışmayı önlemek, tüm güvencesiz çalışma biçimlerini
kaldırmak için; savaşın, israfın ve yönetememenin yol
açtığı ekonomik krizin ağır yükünün halklar üzerine
yıkılmasını engellemek, ekmeğimizi adaletli
bölüşmek için; erkek egemen zihniyetle hayatın her alanında
mücadele etmek için; kadınların bedenine, söz ve yaşam
hakkına sahip çıkabilmeleri için; eşit işe eşit ücret
için; kadınların eşit temsiliyetini güvence altına almak,
eş başkanlığı her yerde var etmek için; ev içindeki
emeği görünür kılmak için; düşüncelerini özgürce ifade edebilen
nesiller yaratabilmek için; gençlerin geleceğe daha güvenle ve umutla
bakabilmeleri için; aktif düşünen, üreten, eleştiren ve topluma dair
tasarıları olan bir gençlik için; her bir çocuğun mutlu ve
barış ortamı içinde yaşayabilmesi için; ana dilinde
bilimsel ve insan haklarına dayalı bir eğitim sistemi için;
çocuğa yönelik cinsel şiddet suçlarını önleyecek politikalar
geliştirebilmek için; Kürt sorununda onurlu ve kalıcı
barışı sağlamak, demokrasi ve diyalogla örülen bir
toplumsal uzlaşma ve toplumsal barış yolu için; geçmişle
yüzleşmek ve geleceği sağlam kurabilmek için; savaştan,
işgalden ve şiddetten yana politikaları bitirmek için;
demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir yönetim
anlayışını geliştirmek ve uygulamak için; ezilen ve
dışlanan tüm kimlik, inanç, kültür gruplarının ve cinsiyet
kimliğinin üzerindeki baskıların bitmesi için; ormanları,
kıyıları, meraları, tarım arazilerini, sit
alanlarını, doğal, kültürel ve tarihsel zenginliklerimizi
korumak için; doğa hakkını savunmak ve kaynakları tahrip
eden israf projelerini durdurmak için bu ülkenin bütün ezilenlerine, yok
sayılanlarına, görmezden gelinenlerine, mağdurlarına ve
mazlumlarına sesleniyoruz, bu çağrımız sizedir: Bu sistemin
değişmesi için yan yana gelelim. İktidar
zayıflamıştır ve gidicidir. Bizler ise öz güvenli ve
moralliyiz. Halklarımızla her yerde, yan yana, omuz omuza olmakta ve
demokratik siyaset mücadelemizi büyütmekte; barış, adalet, özgürlük,
eşitlik mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdürmekte
kararlıyız. Bu şekilde de devam edeceğiz. Biz ne kadar
güçlü ve birlikte olursak, hep birlikte mücadelemizi
ortaklaştırırsak bu iktidar da o kadar hızlı
değişecektir.
Hepinizi, bizleri izleyen halklarımız
dâhil olmak üzere saygıyla selamlıyorum. Hepimizin yolu açık
olsun diyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Turan
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
konuşmacıların -2siyle beraber söylüyorum- grubumuzu da ilzam
ederek yapmış olduğu bazı ifadeler var. Onlara da ifade
etmiştim, ona ilişkin cevap vermek istiyorum isterseniz.
BAŞKAN Yerinizden açalım, olmaz mı?
Daha rahat olursunuz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sataşma kürsüden
geldi Sayın Başkanım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yerinden daha
uzun oluyor, kürsüden verin Başkanım. Yerinden on dakika
konuşuyor.
Takdir sizin tabii ki.
BAŞKAN Yo, on dakika olmaz.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Aha, saat dördü
beş geçiyor.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan
ile İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun 129 sıra
sayılı 2020 Yılı Bütçe Kanunu Teklifi ile 130 sıra
sayılı 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmalarındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Engin Bey, hoş
geldiniz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
HDPnin 2 konuşmacısını da
yakinen takip etmeye çalıştım. Birkaç hususun altını
çizmek isterim: Bir tanesi, ısrarla ve tekraren Bütçe sarayda
hazırlandı. Bu rejimin doğal sonucu bu. gibi bir ifadede
bulundular. Oysa hepimiz biliyoruz ki parlamenter rejimde de, şu anki
sistemde de bütçe hazırlama yetkisi yürütmenindir. Daha önce Bakanlar
Kurulunun olduğu yürütme erki bunu yaparken bugün de
Cumhurbaşkanlığı sisteminin gereği olarak, bu usule
uygun olarak yapılmakta. Dolayısıyla çok yersiz bir yaklaşım
diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, bir diğer mesele, yine
arkadaşlar Bütçede kadın yok. ifadesini çok sık tekrar
ettiler. Oysa, Kadının Güçlendirilmesi Strateji Belgemiz başta
olmak üzere 81 ilde yapılan çalışmalar, kadın
kooperatifçiliğinin önünün açılması, teşvikler, destekler
gibi birçok alanda kadınlarımızla ilgili yapılan
çalışmalar aslında bütçemizde var. Bu konunun da tekrar bir
gözden geçirilmesinin faydalı olduğu kanaatindeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bütçemizde
değil, bütçe AK PARTİ bütçesi mi?
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen Sayın
Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
altmış dakikalık ithamın cevabı bir dakikayla
olmaması lazımdı, kürsüden olması lazımdı.
BAŞKAN Ama sizin sözcünüz konuşacak ya,
orada da cevabın bir kısmı verilebilir.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bir de Tek adam rejiminin meşruiyeti yoktur. gibi çok afaki bir ifade
kullanıldı.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Tek seçmen
rejimi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bakınız,
değerli arkadaşlar, bu ifadeyi kullanırken
Hepimiz bu
Parlamentonun birer mensubuyuz dolayısıyla aslında
ALİ ŞEKER (İstanbul) İtiraz
ettik.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ali Şeker, siz
CHPlisiniz, HDPli değilsiniz, bir durun Allah aşkına ya!
HDPye cevap veriyorum, CHPye değil.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Biz de itiraz
ettik bu sistemin yanlışları üzerine.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Gönderme mi
yaptın aklın sıra!
BAŞKAN Sayın Turan, lütfen Genel Kurula
hitap edin.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Değerli
arkadaşlar, bir defa, tek adam rejimi değil, Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi.
İkincisi, eğer bu sistem meşru
değilse buradaki vekillik de meşru olmaz. Yürütme de, yasama da
direkt halkın seçimiyle, iradesiyle göreve gelmiş iki erktir. O
yüzden, yasama da meşrudur, yürütme de meşrudur. Bunu, böyle, sadece
kendimizi ayırarak yürütmenin meşru olmadığını
ifade etmenin akla ziyan bir yaklaşım olduğu kanaatindeyim
Sayın Başkan.
Onun dışında, kayyumlarla ilgili
meseleyi çok tartıştık bütçe boyunca fakat bugün tekrar gündem
oldu. Bakınız, kayyum eleştirisi yapılabilir, buna
anlayış göstermeye çalışıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tamam, bitti.
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Fakat kayyum
eleştirisi yaparken Kürt halkının iradesine el konduğu
ifadesini doğru bulmuyoruz Sayın Başkan. O sandıklarda Kürt
olmayanın da oyu var.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
İnsaf!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Siz sandıklara
giderken Sen Kürt müsün, sen Türk müsün? tarzı bir ayrım
yapmayız. Biz 82 milyonun eşit vatandaşlık hakkı
olduğunu kabul ederiz. Dolayısıyla bu ifadenin doğru
olmadığı kanaatindeyiz.
Ayrıca, yine Kürt halkının iradesi
derken bu iradenin inkıtaya uğramasını -güya- hukukun
değil de AK PARTİ yargısının hayata geçirdiğini
ifade ettiler.
Bakınız, Sayın Başkan, kayyumluk
meselesi anayasal bir tedbirdir.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Yanlış!
AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) Hiç
alakası yok!
MAHMUT TANAL (İstanbul) Anayasada kayyum yok
ya, ona dair düzenleme yok.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bir kimse durup dururken
kayyum atanmasını talep etmez, istemez fakat dünyanın hiçbir
tarafında hem demokrat hem terörist olunmaz! Hem demokrat eğilimli
hem terörist eğilimli olunmaz! Hem halkın temsilcisi hem Kandilin
temsilcisi olunmaz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, eğer böyle bir mesele varsa buna idarenin el
koymasından daha doğal bir şey olamaz diye düşünüyorum.
Bakınız, elimde birkaç örnek var,
eğer kürsü hakkı verseydiniz ifade edecektim ama bunlar belediye
başkanlığı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Başkanım
FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN Son olarak, lütfen, Sayın Turan.
Dördüncü dakikaya giriyoruz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben size dedim.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan, bütçe bari böyle geçmesin.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
elimde sayısız dosya var, belediye başkanlığı
makamıyla bağdaşmayacak birçok eylemin merkezi olmuşlar.
Dolayısıyla, şehit yakınlarını işten
çıkarmaktan tutun da teröristleri götürürken yakalanmaya kadar dünya kadar
dosya var.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Hepsi yalan!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Eğer böyle bir
şey varsa idare buna el koyacaktır tabii ki. (HDP
sıralarından gürültüler)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Baklavalar,
fıstıklar nereden, sen onlardan bahset?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan,
Kürtlerin veya Türklerin büyümesi veya küçülmesi diye bir mesele olmaz. Bin
yıldan beri bu ülkede beraber yaşıyoruz. Dolayısıyla,
Türkiye büyürse Kürt de büyüyecek Türk de büyüyecek. Bu ayrımcı dilin
kimseye faydası olmadığı kanaatindeyim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kaldı ki PKK, bu
topraklarda Kürtlerin hakkı için değil, Türkiye'nin büyümesini
engellemek isteyen emperyal güçlerin bir maşası olarak
kurulmuştur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bütün
partilerin, bütün temsilcilerin istisnasız Dur. demesini ve
kınamasını bekleme hakkımız var diye düşünüyorum.
Kaldı ki son on yılda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Son bir dakika Sayın
Başkan.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Başkan, biz
bu saçları değirmende ağartmadık!
BAŞKAN Doğru. On dediniz ama daha var.
Yani tartışmaların toplamı bir
gruba ait konuşma süresi kadar tutacak.
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan, bu başka bir konuşma oluyor ya!
BAŞKAN - Sayın Turan, lütfen
tamamlayalım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
son on yılda Kürtler için yapılan, tüm Türkiyemizin
vatandaşları için yapılan birçok yatırım, birçok
hizmet, birçok eşitlik açısından yapılan anayasal düzenleme
herkesin malumudur. Kötü muameleye son vermekten tutun da Kürtçe televizyon
diline kadar birçok alanda adım atılmıştır. Eğer,
bu konuşmacının ayrımcı dili devam edecekse hiç
kimseye faydası olmadığı kanaatindeyiz.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Ya zaten
konuşacaksınız. Grup sözcüsüne gerek kalmadı, saatlerce
cevap veriyorsunuz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Kürtleri
seviyorsanız yakalarından düşün. diyoruz Sayın
Başkan. Kürtleri seviyorsanız Diyarbakır Annelerinin
yanında yer alın, oğullarını dağa çıkaran
insanlara Dur demekte yardımcı olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu vesileyle, herkesi daha hassas bir dile davet
ediyorum Sayın Başkanım. (HDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Sayın
Başkan
FATMA KURTULAN (Mersin) Sayın Başkan
BAŞKAN - Bir dakika, yavaş, yavaş,
teker teker.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Sayın
Başkan, sataşmadan söz istiyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, Ali
Şeker
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Doğrudan ismi
anılarak yapıldı.
BAŞKAN Sayın Şeker, buyurun.
2.-
İstanbul Milletvekili Ali Şekerin, bütün yetkilerin tek adama
verilmesi hâlinde ülkede istikrarın olmayacağını ve kimsenin
gelip yatırım yapmayacağını söylediklerine,
Barış Anneleri ile Diyarbakır Annelerinin
yarıştırılmaması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ALİ ŞEKER (İstanbul) Sayın
Başkan, başkanlık rejimine geçerken ne sıkıntılar
yaşanacağını bir bir anlattık ve bu rejim
değişikliğinin Türkiye'ye ne kadar büyük
sıkıntılar yaşattığını herkes biliyor;
rekor işsizlik, gençlerin iş bulamaması ve kaotik bir dönem. Bu
kadar yüksek miktarda işsizliğin olduğu ve bu kadar iflasın
olduğu bir dönemin habercisiydik, dedik ki: Burada eğer tek adama
bütün yetki verilirse bu ülkede istikrar olmaz, kimse gelip yatırım
yapmaz. Tek adam rejimi, tek adam olmakla kalmadı, tek seçmen olmaya
çalıştı ve kayyumlar atadı.
Bugün sabah 10 yaşındaki çocuğun
kafasına silah dayanarak işlem yapılmasından MHP'li,
HDP'li, AKP'li, İYİ PARTİ'li herkesin de rahatsız
olması gerekiyor. Bu konuda, eğer siz bir yanlış
söylüyorsanız CHP'li buna itiraz etmeyecek. gibi bir söylemi kabul etmek
mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Onun için
diyoruz ki: Bu ülkede demokrasi olsun. Barış Anneleri ile
Diyarbakır Annelerini yarıştırmayın. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kurtulan
3.-
Mersin Milletvekili Fatma Kurtulanın, kadını öldürmenin
kahramanlık sayıldığı bir ülkede
yaşandığına, kayyum atamalarının izah
edilmediğine ve edilemeyeceğine, Anayasa ile Belediye Kanununun
çiğnendiğine ve artık demokrasiden, adaletten
kaçılmaması gerektiğine ilişkin açıklaması
FATMA KURTULAN (Mersin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bu bütçede kadının adı yok.
demiştik, bir kez daha söylüyoruz. Sizin lideriniz, daha doğrusu
Cumhurbaşkanının Kadın ve erkek eşitliğine ben
zaten inanmıyorum.undan başlayıp gelen bir baskı
sarmalı tüm topluma yayılmış durumda. Konuşmamda da
şunu söyledim: Artık kadını öldürmenin bir kahramanlık
olarak sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Artık
kadınların -hepiniz bir düşünün, bunun üzerine gerçekten
düşünmenizi rica ediyorum- öldürülme biçimindeki vahşet gitgide çok
daha acımasız boyutlara ulaştı. Yani artık erkeklerin
-özellikle vekili olduğum kentte 2 kadın cinayeti, Özgecan ve onun
kuzeni olan Cemilenin- öldürme biçimine, kemikle etin kemikten ayrılana
kadar, makineden kıyma yapılana kadar -bunu gerçekten söylemek vicdanen
insanı üzüyor ama- kadını öldürme biçimine bakarsanız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hepimizi üzüyor
Sayın Başkan bunlar.
FATMA KURTULAN (Mersin) Evet, insan olan herkes
buna üzülüyor. Bunlar, sizin politikalarınızın ürünüdür diyoruz.
BAŞKAN Yeni tartışma konuları
açmayalım lütfen.
FATMA KURTULAN (Mersin) Sizin buna karşı
tedbir almamanızın sonucudur diyoruz. Bunu söyleyeyim.
Bakın, Şilide başlayan,
dünyanın her yerinde kadınların, yaptıkları dansla
kadına yönelik şiddeti protestolarını saldırıya
uğratan tek sizsiniz, kadınları polise dövdürten sizsiniz
arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ARZU AYDIN (Bolu) Çünkü bu ülkenin
kadınları polisine sahip çıkıyormuş.
FATMA KURTULAN (Mersin) - Parmak sallamayın
oradan hanımefendi, çıkın kürsüde konuşun. Parmak
sallamayın, utanın biraz ya! Kadın olarak bu durumda bile
sataşıyorsunuz ya, insan bunu kaldıramıyor gerçekten ya!
BAŞKAN Lütfen, lütfen
FATMA KURTULAN (Mersin) Kadın olarak destekleyeceğinize,
bundan utanacağınıza bir de bunları savunuyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Kurtulan, Genel Kurula
hitap edelim.
FATMA KURTULAN (Mersin) Değerli
arkadaşlar, diğeri, kayyumlarla ilgili
Bakın bir örnek verdim
size, bu sabah Sur Belediye Başkanımız Filiz Buluttekinin evi
basıldı, eşiyle birlikte 10 yaşında
Bakın,
Avrupada bir ev baskını olduğunda polis aşağıda,
asansörde küçük çocukların evden çıkmasını bekler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
FATMA KURTULAN (Mersin) Okula gidiyorsa, okula
gitme saatine kadar polis bekler, ondan sonra
Yani çocukların gözünün
önünde baskını yapmaz.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Çocuklar dağa
gidiyor, dağa; çocukları dağa götürüyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Eronat, lütfen
FATMA KURTULAN (Mersin) - Ama sizin polisiniz 10
yaşındaki çocuğun kafasına silah dayıyor.
Oya Eronat yine oradan konuşuyor.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Doğru
söylüyor, yalan mı söylüyor? Doğru söylüyor tabii.
FATMA KURTULAN (Mersin) 10 yaşındaki
çocuğun ve Belediye Başkanının eşinin kafasına
silah dayıyor. Bunun terörizmle ne alakası var, bir açıklar
mısınız? Bunu ne yapacaksınız? Biraz sonra Süleyman
Soyluya bağlanacaksınız, Süleyman Soyluya Böyle bir şey
oldu mu? diyeceksiniz; telefon kayıtlarından bazı milletvekillerini
arayacak Böyle bir şey olmadı. diyecek, bizim önümüze
sunacaksınız.
Buradan şunu unutmayın: Bütçe
görüşmeleri boyunca bunu söyledik, kayyumları izah edemiyorsunuz,
edemeyeceksiniz zaten.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Çocuklara ne
olduğunu en iyi bilen Oya Eronat, unutmayın bunu. Çocuğuna ne
olduğunu siz de iyi bilirsiniz Oya Eronatın.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Çok iyi
biliriz!
FATMA KURTULAN (Mersin) - Anayasayı
çiğneyen, Belediye Yasasını çiğneyen bir
durumdasınız. Yargılanacaksınız, bunun
hesabını vereceksiniz; bunu unutmayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FATMA KURTULAN (Mersin) Son bir şey
söyleyebilir miyim Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
Tamamlayalım lütfen.
FATMA KURTULAN (Mersin) Son olarak şunu
söyleyeyim: Diyarbakır Anneleri dedikleri anneler
Diyarbakırda
öyle 38 anne değil, 13 ailedir, 3ü Diyarbakırdan, diğerleri,
diğer illerden toplamadır. Sabahleyin polis servisi bunları
alıyor, akşamları Polis Okuluna götürüp konaklatıyorlar,
akşam sabah getir götür işi yapıyor, öğlen yemekleri
Emniyetten karşılanıyor -belki kayyum getiriyor, bilemiyoruz-
hatta orada yevmiye veriliyor. PKKnin kaçırdığı askerin
annesinin yevmiyesi ile dağa gidenin annesinin yevmiyesi farklıdır.
Olay da çıktı, aralarında kavga da oldu, bunu biliyorsunuz.
Hatta o sırada kapımızda otururken bir annenin çocuğu,
evladı dağda çatışmada öldürüldü ve o anne çocuğunun
taziyesinde kurmak için yine çadır bulamadı. İşte sizin
annelere biçtiğiniz rol budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
FATMA KURTULAN (Mersin) O mesele,
Diyarbakırda binamızın önüne sizin bakanların da boynunu
bükerek gidip oturduğu, merdivenlerinize kaç bakanımızın
da oturduğu dediğiniz olay bundan ibarettir. Bütün bu
politikalarınız sonuç vermeyecek arkadaşlar. Burada
mesajlarımızda da söylediğimiz gibi -biraz kulak verin-
artık demokrasiden, adaletten kaçmanın vakti değil.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Arkadaşlar birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
saati: 16.16
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.26
BAŞKAN: Mustafa
ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 39uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/278) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 129) (Devam)
2.-
2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277), 2018
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifine İlişkin
Olarak Hazırlanan 2018 Yılı Genel Uygunluk Bildirimi ile 2018
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 189 Adet
Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporu, 2018 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2018 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/871), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2018
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/881) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 130)
(Devam)
BAŞKAN Komisyon yerinde.
Şimdi, söz sırası Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın İlhan
Kesiciye aittir.
Buyurun Sayın Kesici. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz altmış dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İLHAN KESİCİ
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2020
Yılı Bütçe Kanun Teklifi ve 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu
Teklifi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, görüşlerimizi
arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Yüce heyetinizi en yüksek
saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, 2020 yılı
bütçesinin yüce devletimize ve aziz milletimize hayırlar ve güzellikler
getirmesini temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, 2020 yılı
bütçesi Adalet ve Kalkınma Partisinin, AK PARTİnin 18inci bütçesi.
Bu, aynı zamanda, on yedi yıl kesintisiz ve tek başına bir
AK PARTİ Hükûmeti var demek. Bu, Türk siyasi tarihi bakımından
tek örnektir, bundan daha başka bir örnek yoktur. On yedi yıl, on
sekiz yıl kesintisiz ve tek başına iktidar olmayı
olağanüstü bir siyasi başarı olarak da görüyorum ben.
Şimdi, siyasi başarının
yanında, acaba, bu on yedi yılda bir de ekonomik başarı var
mıdır; bu siyasi başarı beraberinde bir ekonomik
başarı getirmiş midir, onu arz etmeye çalışacağım.
Bu işleri bilenler bakımından bunun
birkaç tane kriteri var. Birincisi -daha çok benim bir numaraya
aldığım kriter- büyüme hızlarıdır. Ekonomi bu
zaman dilimi içerisinde yıllık ortalama ne kadar büyümüştür?
2003-2019 yılları arasında, on yedi yılda ekonominin büyüme
hızı, şimdiki, son millî gelir değişikliğiyle
birlikte yüzde 5,3 oldu. Bundan bir evvelki seri yani iki sene önceki seri
itibarıyla bakarsak, bu rakam yüzde 4,7 idi. Buna mukabil, ben çok partili
rejime geçtiğimiz tarihi esas alıyorum, 1946dan 2002
yılına kadar yani AK PARTİ iktidara gelmeden önceki elli yedi
yıl içerisinde, yıllık ortalama büyüme hızı bir
evvelki seriye göre 5,1 idi. Yani AK PARTİ, aynı seriyle mukayese
edildiği zaman, ondan daha yüksek bir ekonomik performans
sergilemişti ama şimdiki seride ikisi de eşitlenmiş oldu.
Öyle görülüyor ki eğer bir millî gelir serisi daha yenilenmiş olursa,
değiştirilmiş olursa, Allauhalem, belki AK PARTİninki eski
dönemi geçmiş olabilir. Bunu bir münasebetle,
arkadaşlarımızın kayıtlarında olsun diye de arz
etmiş bulundum.
Şimdi, bir dönemler, özellikle 2007 ve 2008
yıllarında büyük ekonomik efsane olarak adlandırılan
birkaç kriter vardı, onların başında da kişi
başına düşen millî gelir vardı. Yani o sıralarda
deniliyorduk ki: Kişi başına düşen millî geliri 3
katına çıkardık, millî gelir büyümesini de 3 katına
çıkardık. Bu söylem 2006nın ortalarında, 2007de
başladı, neredeyse 2014 yılına kadar devam eder oldu ama
son sıralarda tedavülden kalktı, artık böyle bir söylemle
karşılaşmıyoruz. Bunun sebebi şudur: Bu millî gelir
seviyeleri, kişi başına düşen millî gelir rakamları
vesaire iki rakamla ifade edilir; bir, cari fiyatlar dediğimiz
fiyatlardır. Kafanızı çok meşgul etmek istemiyorum ama bunu
söylemezsek olmayacak, onun için söylüyorum. Cari fiyatlar o günün
fiyatlarıdır, amenna. Ama dönemleri ve birbiriyle mukayeseleri filan
yapılacak ise artık cari fiyatlar bir rafa kaldırılır,
adına sabit fiyatlar dediğimiz fiyatlarla
çalışılır. Bu, 2007deki Millî geliri 3e katladık.
lafı şuradan kaynaklanıyordu: 2002 yılında kişi
başına düşen millî gelir -o zamanki seri itibarıyla
söylüyorum bunu- 3.492 dolardır, 2007 yılında bu 9.247 dolar.
Yani buna bakanlar, bilmeyenler... Şimdi, daha doğrusu, devlet
katında kullanan arkadaşlarımız da oldu bunu. Bu
arkadaşlarımız bazen bakan oldular, bazen ekonomik işlerden
sorumlu Başbakan Yardımcısı oldular, bazen diğer
bakanlar oldu; Ekonomi Bakanlığının
dışındaki bakanlar da bunu kullandılar. Başka yani bu
ekonomi literatürüne yeteri kadar hâkim olmayan, vâkıf olmayan
arkadaşlar kullanırsa amenna. Yani 3 ile 9u gördü; 2007nin,
2002nin başında 3lü bir rakam, 3 binli bir rakam, 2007de de 9lu
bir rakam Evet, güzel, bunu 3 katına çıkardık. diyebilir. Ama
bilen insanlar, bilmesi icap eden insanlar bu işi böyle kullanırlarsa
bu, çok ayıp bir şeydir; bağışlamanızı
dileyerek söylüyorum. Kendisini herhâlde kandırıyor değildir ama
milletimizi, devletimizi, icap ediyorsa dünyayı belki böyle kandırma
amaçlı olmuş olur, iyi bir şey değildir. Zaten şimdi
bu 3 katına çıkmış olan millî gelir çıkmış
olsaydı yani nerede olmuş olurdu? Yani su vardı, su ne oldu?
İnek içti. İnek ne oldu? Dağa kaçtı. Dağ ne oldu?
Yandı, bitti, kül oldu. değil mi? Böyle 3 katına
çıkmış olan bir millî gelir, ortadan tebahhur edecek,
buharlanacak bir hadise değildir. Hâlbuki sabit fiyatlarla
bakıldığı zaman olan şudur: 2002 ile 2007
arasındaki kişi başına düşen millî gelir
artışı yüzde 31dir. Yani biri, 3 kat dediğiniz zaman yüzde
300 eder, öbürü normal, düzgün bir hesapla baktığınız zaman
yüzde 31 eder. Yani bunun aslını, esasını böyle görelim.
Ama 2019a kadar olanına bakalım, yine bu sefer cari fiyatı
kullanmaya gerek yok; normal, sabit fiyatlarla 2002 ile 2019 arasında
geçen on yedi yıl zarfında normal şartlarda kişi
başına düşen millî gelir artışı yüzde 90dır
yani 1 katı olmamıştır. Yani 100, 200 olmamıştır
ancak yüzde 90 artmıştır; 0,90. Bu performansı ben millî
gelir büyümesi, kişi başına düşen millî gelir büyümesi
olarak kuvvetli bir performans olarak görmüyorum, zayıf bir performans
olarak görüyorum. Kaldı ki bunun, bu rakamların bir de hangi bedelle
elde edildiğine de zaten ayrıca bakacağız.
Değerli milletvekilleri, şimdi, tam bu
hesaba uygun, Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımızı da aslında bu hesap dolayısıyla
tenzih etmek istiyorum. Ama Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcımız, devletimizin 2 numaralı makamıdır;
Genel Kurula yaptığı bütçe sunuş konuşması var,
bu konuşmanın 41inci sayfası var -ilgili
arkadaşlarımızın elinde varsa bakabilirler- o 41inci
sayfada şunu diyor: Aile yardımları dâhil en düşük memur
maaşı 2002nin sonunda, Aralık 2002de -bir rakam- 392 Türk
lirasıydı. Biz bunu on yedi senede, 2019 Ekim ayı itibarıyla
3.707 Türk lirasına çıkardık, -makul- Artış yüzde
846dır. İşin yanlış olan yeri burasıdır.
Yani bu ikisi de biraz önce arz ettiğim gibi cari rakamlardır,
birbiriyle mukayese edilebilir rakamlar değildir. En azından burada
kale alınması, dikkate alınması lazım gelen rakam,
enflasyondur. Hâlbuki enflasyon sıfır gelmiş olsa bu iki
rakamı beraber mukayese edebiliriz yani onu ona böldüğümüz zaman bu
rakam çıkabilir. Bu sene beklediğimiz enflasyon yüzde 12
civarındadır, geçen sene 20 küsur idi ama bu on yedi yılın
ortalaması yüzde 11,1. Hiç olmazsa bu 392 rakamını -arkadaşlarımızın
elinde cep telefonları var- 2009a kadar yürütürlerse enflasyon
miktarıyla, bu rakam 2.311 Türk lirası eder. Demek ki 2.311 Türk
lirasıyla teslim aldık, şimdi 3.700 lira oldu; bunu buna
bölersek çıkan rakam yüzde 60tır yani yüzde 846lık bir
artış hiçbir hâl ve şartta söz konusu olamaz. Zaten yüzde 846,
yüzde 900 demek, on yedi senede her yıl ortalama yüzde 50lik bir
artışa denk düşer ki hepimizin bayram etmesi lazım,
hepimizin alkışlaması lazım, davul zurna çalmamız
lazım.
Bunun birazcık daha sofistike hesaplama hâli
şudur: Yıllık ortalama -bu aile yardımları dâhil- en
düşük memur maaşındaki artış yüzde 2,8 eder yani
düzgün bir hesap yaparsak yüzde 2,8lik bir memur maaş
artışı olmuş; bu, çok iftihar edilecek bir şey
değil. Yani bunu bir tespit olarak böyle söylemek doğrudur
Birazcık daha artırsak daha iyi olabilir. denilebilir ama bununla
böyle Yüzde 846lık bir artış yaptık. filan
tarzında
Bir şey iyi gitmiyor, bu hesap yanlış bir hesap.
Biraz önce Osman Bak Bey söyledi -aziz dostumuz o,
bizim NATO Parlamenter Asamblesinin de Başkanı- onun ricası
üstüne söylüyorum. Daha önce ben bu tür hesaplarla ilgili bir Erzurum
ağzı söylemiştim, o arzuyuumumi üstüne arz etmek istiyorum
tekrar. Bu bizde de yine var: Ettekraruahsen, tekrar iyidir; velev kane yüz
seksen, velev ki yüz seksen kere de tekrar olsa iyidir. Bu bakımdan iyi.
Erzurumlu esnaf, tabii, bizim esnaf. Tüccar para
kazandığı zaman gözünü hacca diker, hacca gitmeye diker,
Erzurumlu da bu dert içerisinde. Muhasebecisi işte hesap kitap yaptı
-biraz önce yüzde 846lık artışa benzeyen bir hesap
getirmişler önüne- baktı, çok hoşuna gitti, dedi: Hesaba
bakirem, hac lazım olmuş, tamam. Bir de şimdi, benim gibi bir
adam gelmiş olsun. Efendim, ya bu işin aslı, esası böyle
değil, şöyledir. O zaman dedi: Cüzdana bakirem, zekete muhtaç.
Cüzdana baktı, zekâta muhtaç. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi bu hesaplar, biraz böyle hesaplar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ama Erzurumlu hacca
gitti, sıkıntı yok!
İLHAN KESİCİ (Devamla) Elbette,
Allah kabul etsin, Allah gitmeyenlere de nasibi müyesser eylesin.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
yanlış ekonomi politiğin, politikanın
yanlışlığının belkemiği, adına
düşük kur, yüksek faiz dediğimiz hadisedir. Bir ara çok
konuşuluyordu, şimdi yine o da çok konuşulmaz oldu her ne
hikmetse. Düşük kur, yüksek faiz bunun arkasından gelen şeyin
adı sıcak para yani göreceğiz şimdi, iliğimizi
kemiğimizi emmiş olan -on yedi sene içerisinde- bu, hadisenin
aslı esası bu.
Şimdi somut bir örnek vereyim. Bu
vereceğim örnekte, Merkez Bankasının Emeklilik Fonu da var bunun
içerisinde, ben onu basite indirgeyerek anlatacağım -Merkez Bankası
kayıtlarında da bulunabilir, Hazine Müsteşarlığı
kayıtlarında da bulunabilir vesaire- o da şu: AK PARTİ
iktidarı ekonomi yönetimi bütün dünyayla temaslarında,
anlatımlarında demiş olmalı ki: Bizim kur politikamız
bu olacak, faiz politikamız bu olacak. Adına dünya finans
çevreleri denilen çevreler -bunun da nereler olduğunu çok bilmiyorum,
bugünlerde yine konuşulacaktır bu başka siyasi mahfiller
itibarıyla- bunlar, AK PARTİ ekonomi yönetimine inandılar, büyük
paralarla geldiler, büyük fonlarla geldiler; mesela basit örneği 100
dolarlık bir fonla. Ben 100 dolar diyeyim, siz onu 100 milyon dolar olarak
algılayın. Zaten mesela o kayıtlarda 100 milyon dolarlık
bir Emeklilik Fonu var A ülkesinin. 100 dolarla geldi -2003 yılının
ortalama kuru 1,49; bu 1,5 liraya yakın, ben 1,4 olarak alayım, AK
PARTİye biraz daha torpil yapmış olayım- bozdurdu, 140
Türk lirası. Faiz nispeti hem hazine tahvilleri itibarıyla hem banka
mevduat faizleri itibarıyla yüzde 20nin üstünde, biraz indiriyorum, yüzde
18 yaptım bir başka sebep dolayısıyla; yüzde 18den hazine
tahvilleri veya mevduat faizi olarak koydum, mevduat getirisi olarak. 2008
yılı ortasına kadar geldi, 2008 yılı ortasında bu
140 liranın bu faizlerle ulaştığı nokta 320 Türk
lirası; iyi para. Bunu dolara böldü, o zamanki dolar fiyatı, kur 1,3
TL idi; 1,3e böldü, elde ettiği rakam 246 dolar. Başına dönelim
lafın, 100 dolarla geldi, bir şeyler yaptı, çıkıp
gidecek, 246 dolar oldu. Değerli milletvekilleri, aziz milletvekilleri;
bu, dolar üstünden ortalama yüzde 20lik bir getiri yapar. Dünyada, Allahualem,
başka dünyalar varsa o dünyalarda da 2002ler, 2003ler, 2007ler
civarında böyle bir faiz getirisi yoktur. Bunu uzatın, daha sonra,
ben uzatacağım zaten; işte, Türk ekonomisinin iliğini
kemiğini emen, bizi hâlsiz hâlde bırakan, tweetlerle tehdit
edilebilir ülke hâline getiren hadisenin aslı, esası budur.
Şimdi, benim aklımda bununla ilgili,
rahmetli Maliye Bakanımız Kemal Unakıtan vardı, ona ait
olarak kalmış şimdi söyleyeceğim söz. Ama Googlea
baktım, eşleştiremedim, denkleşmedi laf. Eğer
söyleyeceğim sözün aslı Kemal Unakıtana aitse laf onundur
-fikrî mülkiyet haklarına saygı sadedinde söylüyorum bunu- eğer
ona ait değil gibiyse mesela, şerefle ben kendi üstüme o lafı
almak istiyorum. O şu, Unakıtan Bey ayrıldıktan sonra
Maliye Bakanlığından dedi ki: Yahu, bu yabancılar
-sıcak parayı kastediyor, biraz önceki hesaba benzeyen bir hesap-
meğer bizi iki kere öpüyorlarmış. Hem Türkiyeye gelişte
öpüyorlar hem Türkiyeden çıkışta öpüyorlar; bu nasıl
iş anlayamadım. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Olan budur.
Değerli milletvekilleri, o dönemler AK
PARTİ ekonomi yönetimini yere göğe sığdırmayanlar,
davullar zurnalar eşliğinde bayram edenler, aslında işte bu
söylediğim düşük kur, yüksek faiz hesabıyla Türkiyede iş
yapmış olan insanlardır. Bunun sonucunda şöyle bir şey
oldu, bu düşük kur dolayısıyla
(CHP sıralarından
alkışlar) Dış ticaret bölümünde söylemem daha uygun olur.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Erzurumlu hacdan geldi
İlhan Bey.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Evet.
Burada bir şey var, buradan bir dış
ticaret bölümüne doğru geleyim. O notlarım da
karışmış, aklımızda kaldığı
kadarıyla
Bu, düşük kurun kendisini en çok
hissettireceği yer dış ticaret rejimi ve dış ticaret,
ithalat, ihracat ve diğer döviz getirici faaliyetler, döviz götürücü
faaliyetler. İhracatımız ile ithalatımız var.
Ekonomiyle ilgili 5-6 bakanımız varken mesela, tek bir ayın
ihracatında küçük bir yüzde artış veya mevsimsel hâle göre bir
ihracat artışı olduğu zaman bakan seviyesindeki
arkadaşlarımız yeri göğü inletiyorlardı
İhracatta dünyanın 1incisi olduk, Çini geçtik, Maçini geçtik.
Marsta bir şey varsa mesela Onu da geçtik. falan diye
Karsta bir laf
var, bugünlerde de bu kaz muhabbeti vardır: Kazın cücüğü güzün
sayılır. diye. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Yani kaz, bahar da geldi, o zaman Kazın kaç tane
cücüğü var? Bu kadar. dersiniz ama süreç içerisinde bir
kısmını yel alır, bir kısmını sel alır,
bir kısmını tilki kapar, bir kısmını komşu
bahçelerdeki çocuklar çalar. O yüzden, kazın cücüğü güzün
sayılır. Yani Bir aylık ihracatı böyle ettik, Çini
geçtik. Öbür aylık ithalatı böyle ettik, Maçini geçtik. Yok. Güz ne
zaman oldu? Güz, şimdi, bugün yani on yedi tam yıl AK PARTİ iktidarı.
On yedi tam yılı tamamladık, güz geldi -zaten güz mevsimindeyiz-
şimdi kazın cücüğünü sayalım.
İhracatımız
ile ithalatımızın arasındaki fark 1 trilyon 50 milyar
dolar. Ya, hafazanallah yani değil mi? Dış ticaret
açığımız 1 trilyon 50 milyar dolar. Peki,
ihracatımız ne kadarmış? 2 trilyon 100. İthalatımız
ne kadarmış? 3 trilyon 100, aradaki fark 1 trilyon. Dış
ticaret açığı, ihracatının tam yarısı kadar
olan dünyada medeni tek bir tane ülke yoktur yani gayrimedenisi de yoktur da
yani biz bir onu oradan alalım. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Bir daha arz ediyorum -not
karıştı, dolayısıyla Osman Beyin yüzünden oldu o- on
yedi yılda Türk ekonomisi 1 trilyon 50 milyar dolar dış ticaret
açığı verdi. Bu açık, toplam ihracatımızın
tam yarısıdır. Yani işte o kur düşükken yediğimiz
hurmalar şimdi güz geldi -2019un güzünde- yavaş yavaş
tırmalayarak çıkmaya başladı. (CHP sıralarından
alkışlar) Şimdi, bu dış ticaret
açığının bizi getireceği yer, adına cari işlemler
dediğimiz rakamdır. Bu cari işlemler yani mal ihracatı,
ithalatının dışında döviz kazandırıcı
faaliyetlerimiz var, döviz harcamalarımız var, onların
tamamı da bu işin içine dâhil edildiğinde cari işlemler
açığı ortaya çıktı; 575 milyar dolar. Bir daha arz
ediyorum: 575 milyar dolar. Bu şu demek: Hiçbir şekilde bizim olmayan
bir parayı harcamamız demek. 575 milyar doları, on yedi senede
bizim olmayan bir parayı harcadık. Yani elin parasıyla
düğün yapmış olduk değil mi, el parasıyla düğün
yapıyoruz. Şimdi, bunu bize kara kaşımız, kara gözümüz
nedeniyle yapmadılar, işte karşılığında borç
verdiler. Şimdi, bu borca bakalım, bizi yavaş yavaş
asıl konuya doğru getiriyor.
Türkiyenin -elbette bütün dünyanın borcu var,
harcı var, borç alır, yıllar itibarıyla alır, derler,
toplar- 2002 yılında bir dış borcu var. Yani bu,
Türkiyenin 2002de dış borcu demek, aynı zamanda şu demek:
Cumhuriyet, 2002de tam 80 yaşında bir rejimdir. Cumhuriyetin seksen
senede toplam birikimli dış borcu yani 2002de, Türkiye
sathında, adına iktisadi kıymet diyebileceğimiz ne kadar
kıymet var ise -fabrikalar, yollar, hanlar, hamamlar vesaire- bütün
bunları elde edebilmek için yaptığımız toplam
dış borç. Bu rakam 131 milyar dolar. Bunun -bir kısmı- 44ü
özel, 87si kamu olmak üzere neticede 131 milyar dolarlık bir
dış borcumuz var. Şimdi, bu rakamın bugünkü hâli 447 milyar
dolar. Fark yani sadece on yedi yılda yapılan, rakam ne? 316 milyar
dolar. Şimdi bir daha ben söyleyeyim: Seksen yılda Türkiye
sathındaki bütün iktisadi kıymetlerin
karşılığı mahiyetinde olan dış borç 131
milyar dolar, on yedi yıl içerisinde yapılmış olan
dış borç 316 milyar dolar; bu çok fazla ve
karşılığı yok. Buna ilaveten bir de şunu
eklememiz lazımdır: 70 milyar dolar da özelleştirme yaptık.
Bu ne demek? Ya başlangıçtaki 131den düşmemiz lazım
doğru düzgün bir mukayese yapabilmek için, oradan düşmezsek bu 316ya
eklememiz lazım. Biz 316ya ekleyelim, bu daha hafifletir konuyu. Demek ki
131 milyar dolar dış borca eklenen rakamı söylüyorum,
ulaştığı noktayı söylemiyorum: Eklenen, rakam 386
milyar dolar. Bu, iyi bir şey değil değerli arkadaşlar,
değerli milletvekilleri. Bütün bunları da ben -yani daha sonra
söyleyecektim ama burada da söyleyelim, ne olur ne olmaz, notlar yine
karışabilir- sadece böyle bir geçmişin muhasebesini yapmak
tarzında değil, o amaçla değil, üzerinde oturduğumuz zemin
ne tür bir zemindir, bu zeminin üstünde artık ne tür hareket etmemiz
lazım gelir, o amaçla arz ediyorum.
Şimdi, bu borçlar oldu, dış ticaret
açığı oldu, cari işlemler açığı oldu,
borçlar aldık, borçları ödedik, iyi, güzel; şimdi geldik bunun
bedelini ödemeye; bedeli faiz. Dış borca on yedi yılda
ödediğimiz faiz rakamı 173 milyar dolar, tekraren arz ediyorum,
dış borca ödediğimiz faiz 173 milyar dolar. Bu çok, çoktan çok
daha doğrusu yani. İşte, o başta hurma vesaire falan dediğimiz
işlerin bizi getirdiği nokta bu.
Buradan bir de kamu sektörüne bakmak istiyorum,
sadece kamuya, özel sektörü hiç dâhil etmemek üzere arz etmek istiyorum. O da
şu: Bu süreç içerisinde, sadece kamunun dış ve iç borç ödemesi
460 milyar dolar. Bunun 80i dış, 380i iç olmak üzere 460 milyar
dolar. Bu, çok olağanüstü bir rakam. Yani Türkiye tarihinin
geçmişinde, evveliyatında, Selçuklusunda, Köktürkünde, hiçbirinde
buna benzeyen bir şey bulabilmek söz konusu değil.
İnşallah, bundan sonra da hiçbir hâl ve şartta bizim böyle bir
ekonomi durumumuz olmaz. 463 milyar dolar, ya, 460
Değerli arkadaşlar, biz bir Atatürk
Barajı Projesi yaptık, iyi bir projedir, ben Devlet Planlama
Teşkilatında uzmanken onun hazırlıklarında da
bulundum. 1992 yılında açıldı Atatürk Barajı,
açılışında da Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı
olarak bulundum. Elbette dünya güzeli projelerimizden bir tanesi. Yirmi yedi
sene geçti, Atatürk Barajına biz 4 milyar dolar verdik. Demek ki bu faizi
4 milyar dolara bölsek -bir gösterge için söylüyorum- 115 tane Atatürk Barajı
yapar. Devletin ödediği faiz 115 tane Atatürk Barajı yapar. Elbette
sıfırlama söz konusu olmaz. Allah sizi inandırsın, daha
düzgün bir ekonomi yönetimi aynı sonuçlara ulaşacak tarzda
çalışmış olsa bu 115 Atatürk Barajının
sayısı yani 460 milyar dolarlık rakam en az yarısına iner,
bu da -115in 50si olsun- yani 50 tane Atatürk Barajı eder. Yani bir
Atatürk Barajı şu demek arkadaşlar; ben
hafızalarınızı da tazelemek sadedinde söyleyeyim: Maliyeti
4 milyar dolar, arkasında biriktirdiği suyla her yıl 10 milyon
dönüm arazi suluyor, 10 milyon dönüm; yirmi yedi yılda elde ettiğimiz
elektrik enerjisi 250 milyar kilovatsaat, 250 milyar kilovatsaat. Bütün bunun
karşılığında elde ettiğimiz rakam 25 milyar dolar
yani 4 milyar dolar harcadık, yirmi yedi yılda 6 katı bir
rakamı bize getiri olarak getirdi. Proje dediğiniz budur, değil
mi? Şimdi, bu on yedi yılda, Allah rızası için bir tane
böyle bir şey göstermek mümkün mü? Değil. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu faiz işinin farkına
Sayın Cumhurbaşkanımızın 2015 yılı seçimlerinden
önce uyandığı kanaatindeyim ben çünkü 2015 seçimlerinden önce,
Merkez Bankası Başkanı, ekonomik işlerden sorumlu
Başbakan Yardımcımız, muhtemelen Maliye
Bakanımızdan, onlardan müteşekkil bir heyetten köşkte,
Külliyede bir brifing aldı, faiz brifingi aldı. Ben bunu şöyle
yorumladım: Demek ki meselenin canının bu olduğunun
farkına varılmış fakat meselenin canı bu olmakla
beraber asıl odaklanılması gereken yer, Merkez Bankası
faizleriyle mi yaklaşmaktır meseleye, başka alanlarda mı
yaklaşmaktır; bu, ayrı bir şey. Ama demek ki faizin önemi,
en yüksek katta yeteri kadar algılanmış olarak yorumladım
2015 yılında. Şimdi, buraya kadar
Şimdi, değerli milletvekilleri, biraz bu
faiz filan vesaire yani benim çalışırken de canımı
acıtıyor, burada size arz ederken de konuşurken de
canımı acıtıyor; Allah bilir, sizin de canınız
bir yerlerde acımış olabilir.
Bu hadiseyi biraz yumuşatmak için küçük bir
fıkra anlatmak istiyorum. 1990lar
Hâliyle, fıkranın
taraflarından birisi Amerikalı olur; Amerikalı, zengin birisi. 4
motorlu bir jetle bizim buralarda da dolaşıyor, altımızdaki
Orta Doğu coğrafyasında da dolaşıyor, Arap
Yarımadasında da dolaşıyor. Diyelim ki Yemen
civarında bir yerde olmuş olsun; 4 motordan 1i istop ediyor. Kuleyi
arıyor, kuleyi aradı: Selamünaleyküm ey kule! Aleyna ve
aleykümselam ey yankee! Muhabbet güzel, böyle yürüyor. Diyor ki: Ya kule,
benim 4 motorlu bir jetim var; 1 motor istop etti. Ben bu işlerde huzursuz
olurum. Mümkün olan en uygun, en yakın havaalanına beni indir.
Kuleden cevap: Sen merak etme, keyfine bak. Bunun İngilizcesi Dont
worry, be happy. Bob Marley diye melez bir şarkıcı var
1990larda; bu Dont worry, be happy onun şarkısıdır,
bütün dünyayı kasıp kavuran bir şarkı.
Amerikalının çok hoşuna gidiyor Ya, biz Orta Doğudaki bu
insanları küçümsüyoruz. Bak, adam hem teknolojiyi en son hâliyle
kullanıyor; kuleyi yönetiyor, uçakları yönetiyor, hava trafiğini
yönetiyor hem de bizim Bob Marleyin şarkısı ta buralara kadar
gelmiş, adam bir de bunu biliyor. Yani bu çok hoşuna gidiyor. Neyse,
bir müddet daha gitti, 2nci motor istop etti; aynı mükâleme. 3üncü motor
istop etti; aynı mükâleme. 4üncü motor da istop etti; kuleyi
canhıraş tekrar aradı: Ey kule, selamünaleyküm.
Aleykümselam. 4üncü motor da istop etti, beni acele yere indir. Kuleden
cevap, Dont worry bölümü tamam: Merak etme
Fakat burada be happy yok,
onun yerine başka bir laf var: Repeat after me
yani Ben ne dersem onu
tekrar et. Olur. Eşhedü en la ilahe illallah
(CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sonuç, öncülüne göre değişiyor Sayın
Başkan. Sonuç, öncüllerine göre değişiyor.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Evet.
Şimdi, eninde sonunda bu işlerin, 4üncü
motorun da sıkıntıya gireceği böyle bir vadiden Allah
korusun bizi. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli milletvekilleri;
işsizlik bu 21inci yüzyılın en önemli meselesi. Biz,
şimdiye kadar ekonomi politikalarında -ben dâhil- bu işe gereken
ehemmiyeti vermiş sayılmayabiliriz, sayılmayız. Yani bizim
önceliklerimiz başka öncelikler idi ama işsizlik, şimdi 21inci
yüzyılda bütün önceliklerin başında. 21inci yüzyılın
bu ekonomi politikalarıyla ilgili sadece bir satır, bir cümle edip bu
vadiden tekrar çıkmak istiyorum. 21inci yüzyıl; dış
politikanın tamamı dış ekonomik ilişkilerdir. Yani
zaten bütün tarih belki de dış ekonomik ilişkilerdir. Biz onu,
böyle bakmayı çok bilmeyiz. 21inci yüzyıl milliyetçiliği de
ekonomik milliyetçiliktir. Yani 21inci yüzyılda bütün yapılacak
milliyetçilik de ekonomiye odaklanmak durumundadır, böyle bakıyoruz.
Şimdi, işsizlik bunun, ekonomi
politikalarının en uç noktası, ucu. Yani bir
yığın iş yapacağız; sonuçta imal etmemiz gereken şey,
istihdam. Amerikan ekolü
Evet, takdim tehir olsun, olabilir. Şimdi,
istihdam
BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) Sen de hep
90lı yılların fıkralarını anlatıyorsun.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Bu 2002ye
gelindiğinde -bir rakam- işsiz stoku devraldı AK PARTİ; 2
milyon 650 bin. 2002deki bu rakam, değerli milletvekilleri, normal bir
yıl rakamı değil. Sebebi şu: Önünde, üç dört sene önce 1994
ekonomik krizi var, daha sonra 1999 depremi var, millî gelir yüzde 3,5
daraldı, daha sonra 2001 yılı ekonomik krizi var, millî gelir
yüzde 6 daraldı. Yani son dört beş yıl içerisinde neredeyse
ekonomi yüzde 15 civarında daraldı. Bütün bunların ucu,
işsizlik olarak ortaya çıktı. Ve o rakam, bu rakam; normal
herhangi bir yıl rakamının çok üstünde bir rakamdır; 2,650.
Tamam, aradan on yedi sene geçti. Deminki aldığımız bütün
borçları harçları kullandık yani AK PARTİ ekonomi yönetimi
kullandı. Allahualem, ne olması icap eder? Bu 2,650
aşağı doğru iniyor olabilir, değil mi? Olabilir veya
yerinde sayıyor olabilir; ona dahi razıyız, şükürler olsun.
Bu rakamın şimdi ulaştığı rakam 4,600.
Şimdi, bunu büyümsediler. 4,600 değil; 4,556. diye ben bir yerde
kullandım. Bir Ekonomi Bakanımız -biraz da endirekt cevabi
mahiyette- Ya 4,600 nereden çıktı, bunun essahı
4,556dır. filan dedi. 4,600
Aslında bu bile bizim
meramımızı göstermez, içinde bulunduğumuz hâli göstermez.
Bu, kayıtlı, müracaat etmiş, işsizliğini takip eden,
iş arıyor olduğunu takip eden. Bunun çok daha önemli alt bölümü
veya özü genç işsizlerin işsizliği, gençlerin işsizliği.
Şimdi, bizim en büyük
varlığımız, istikbale ait, geleceğimize ait en büyük
varlığımız, en büyük insan sermayesi diyebileceğimiz
toplum dilimi gençlerimiz. Yani 15 yaş ile
Genç tanımı odur; 15
ile 29 yaş arasındaki grup. Bunun nüfusu 11-12 milyon; 11,5-12
milyon. 11,600 görünüyor; tamam. Bunun içerisinde bir 3,5 milyon var ki ne
iş arıyorlar ne de herhangi bir okula gidiyorlar; eğitimde
değiller, işte değiller. Bunun kayıtlı hâli, bu kadar;
3,5 milyon olarak görünmüyor ama kayıtlı hâlde görünmemesinin de
sebebi, Allah bilir, devlete olan güvenlerinin azalmış olması,
bu kurumlara da olan güvenlerinin azalmış olması. Bu 3,5
milyonun 600 küsur bini üniversite mezunu, yüksekokul mezunu; 600 küsur bini
lise mezunu; 650 küsur bini teknik lise mezunu; ya 2 milyon. Anneler babalar,
yememişler yedirmişler, içmemişler içirmişler,
giymemişler giydirmişler, gezmemişler gezdirmişler; bu
insanları, bu 2 milyon genci, lise mezunu, teknik lise mezunu, üniversite
mezunu hâline getirmişler ama bu insanlara iş veremiyoruz.
Şimdi, bu, şu demek: Bir ev için en
sıkıntılı hâl, hepimizin
Yani aslında AK
PARTİli milletvekili arkadaşlarımızın bunu hepimizden
çok iyi biliyor olduklarını düşünüyorum ben; sebebi, bize,
muhalefet partilerine iş talebiyle ilgili gelen talep 1 ise AK PARTİli
arkadaşlarımıza gelen talep en az 10dur herhâlde yani iktidar
partisi olmaları hasebiyle, olmaları münasebetiyle.
Bu gençlerimizin işsizliği aynı
zamanda şu demek: Bu gençlerin hayallerini öldürüyoruz, yani hayal
bırakmıyoruz. Üniversiteyi bitirmiş olan, liseyi bitirmiş
olan genç hayal ediyordu; işe girecek, işinde yükselecek, tayin
olacak, terfi olacak, yurt dışına gidecek, işte, ailesine
ve Türkiyeye çok daha büyük hizmetler yapacak, evlenecek barklanacak, yurt
yuva sahibi olacak vesaire... Bütün bu hayallerin hiçbirini artık hayal
edemez hâle geliyorlar, onların hayallerini öldürmüş oluyoruz.
İkinci bölümü: Toplum kendi geleceğini çürütmüş oluyor. Kendi
geleceğimiz bu gençler bizim, 15-29 yaş grubundaki gençler; kendi
geleceğimizi çürütmüş oluyoruz.
Bu bakımdan burada müthiş bir israf var.
Bu israf, insan sermayesi, insan israfıdır. Hepimiz daha çok böyle
Filan makamda, mevkide uçaklar var; israf. Falan makamda, mevkide otomobiller
var, makam arabaları var; israf. Doğrudur da yani ben de bu israf
bölümüne elbette katılıyorum ama
Bu, havaalanlarında görüyoruz,
belediye başkanlarımızın kuşe kâğıtlara
bastırdığı, böyle tuğla büyüklüğünde, kendisini
öven, belediye başkanlığı hizmetlerini öven dergiler var
-nefret ediyorum onları görünce- falan; bunların tamamı israf
ama bu israfların en büyüğü, bu gençlerin işsizlik israfı.
(CHP sıralarından alkışlar) Bunun yerine bir şey
koymamız da söz konusu değil.
Şimdi, bu yani yüksek katlarımızda,
devlet yüksek katlarımızda bazen bununla ilgili -ben mugalata
diyorum- mugalata da dolaşıyor. Nedir o? Ya, bu işsizlik böyle
ama malum, teknoloji çok gelişti, fabrikalarda artık insanlar
neredeyse çalışmaz hâle geldi. Bu teknoloji ve robot endüstrisi
-işte, birazcık daha bilimsel konuşmak istiyorsa- 4üncü Sanayi Devrimi
falan, 4üncü Endüstri Devrimi bunu böyle getirdi. İlk nazarda
insanın kulağına da hoş geliyor, Ya doğruluk
payı da olabilir. deniyor, değil mi? Ben de önce böyle
doğruluğuna inandım, sonra baktım; ya, bu, dünyanın en
ileri teknolojilerini kullanan ülke kim? Amerika. Dünyada fabrikalarında
en çok robot istihdam eden ülke kim? O da Amerika. Hatta fabrikalarda
robotları istihdam etmiyorlar, robotları işçi olarak
çalıştırmıyorlar, fabrikaları robotlarla yönetiyorlar
yani fabrikaların yönetimi de robotlarda. Tamam, o zaman
işsizliğin diz boyu olmuş olması icap etmez mi Amerikada?
Eder. Hâlbuki, en son işsizlik rakamı ne? Bundan on beş gün
öncesi itibarıyla, Amerikanın işsizlik rakamı son kırk
dokuz yılın en düşük rakamı.
Şimdi, başında bin türlü bela olan
bir Amerika Başkanı var, değil mi, Sayın Başkan Trump.
Trump, işte, azil işleriyle filan da boğuşuyor,
uğraşıyor. Amma, Allah sizi inandırsın, yüzde yüze
yakın katiyetle söylüyorum ki Trump hiçbir şekilde azle filan
uğramayacak. Sebebi, işte, bu, Amerikada son kırk dokuz
yıldaki işsizlik seviyesinin en düşük seviyede olmuş
olması. Bu bakımdan, devletimizi yöneten
arkadaşlarımızın yani Teknolojinin getirdiği
özellikler dolayısıyla işsizlikle uğraşmakta
sıkıntımız oldu, o bakımdan bizi mazur görün.
dememeleri doğrudur. Eğer derlerse yine o kişi başına
düşen millî gelirin 3 katına artırılması gibi, önce
kendilerini, sonra da bizi kandırmaya teşebbüs etmiş olurlar.
Demin arkadaşımız
İşsizlikle ilgili bir söz var mı? filan dedi, ben de dedim
Var. Ona da Bayburttan, bu sefer Bayburttan gelsin laf. Şimdi,
Bayburtlu işsiz. Çok daralır yani insanlar, evde otursan
oturamazsın, çarşıya çıksan çıkamazsın filan.
Bayburtlu, bir arkadaşıyla dertleşiyor: Ya çarşıya
çıkırem, darlanirem; eve dönirem, evde de horlanirem. Yani
çarşıya gidiyor daralıyor adam, kahvede mi otursun, ne
yapacağı da belli değil, oturamıyor; eve geliyor,
hanımdan azar işitiyor, hanım tarafından horlanıyor. O
yüzden, evlerin huzuru, saadeti; toplumun huzuru, saadeti...
Yani burada bizim grup da -Allah bilir- konferans
dinler gibi dinliyor, arada bir çepik çalsalar olur yani. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) 90lı
yılların fıkralarını anlattığın için
grup da anlayamıyor; AK PARTİ dönemini anlat.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Doğru.
Şimdi, değerli milletvekilleri, mesela, bu
işleri ilk defa ben mi söylüyorum? Bu işler hiç mi söylenmedi? 2007
yılında, 14 Aralık 2007de -bugün itibarıyla tam bir hafta
önce- ben yine bu kürsüdeyim, 2007nin, en şaşaalı, en parlak
dönemi olarak kabul edilen ekonomi yönetimini yine eleştiriyorum.
Aşağı yukarı, 2007ye kadar olan rakamları ele
alırsak, bugünkü söylediklerimin tıpatıp
aynısıdır çünkü yanlışlık, tam anlamıyla,
böyle, bir format atılmış gibi geliyor.
Ben söyledim, başka söyleyen yok mu, başka
akıllı? Var, IMF. IMF, 2007 yılında... AK PARTİnin
çok anti IMFciliği filan vardır ama şimdi, IMFyle son ikraz,
son borçlanma 2005 yılında yapılmıştır, AK
PARTİnin 3üncü yılı döneminde, kapsadığı alan
2008e kadar yani 2005-2008 döneminde.
IMF, her yıl -bizim de üyeliğimiz,
ortaklığımız münasebetiyle- gelir, her ülkede
çalışır, sonra da rapor hazırlar: Türkiye Raporu.
Şimdi, bunu da arkadaşlarımız... Benim konuşmam, bir
daha söylüyorum, 14/12/2007de; Meclis zabıtlarında da var, ilhankesici.org
diye benim bir internet sitem var, orada da var; ilgilenenler, meraklananlar
buralara müracaat edebilirler.
Öbürü de IMFnin 7 Kasım 2007 tarihli Türkiye
Raporu. 7 Kasım 2007 tarihli Türkiye Raporunda IMF diyor ki...
Çeşitli ülkelerle ilgili kırılganlık göstergeleri icat
etmiş, 5-6 tane parametre var, 6-7 tane ülke var. Bunların içerisinde
2007 ekonomisi itibarıyla en kırılgan ülkenin adı Türkiye.
Bu, 2007de. Yani bütün dünyanın AK PARTİ ekonomi
politikalarını alkışladığı, çepik
çaldığı diye bildiğimiz, inandığımız,
gördüğümüz, medyalarda şey yaptığımız şey;
IMF raporu da böyle diyordu. Bunu niye arz etmiş oldum? Bunu şunun
için arz etmiş oldum ki biraz daha akıllanmamız icap eder. Yani
bu eleştirilerden, ister IMF tarzı, kaynaklı uluslararası
organizasyonlar olsun ister hakiki anlamda yerli ve millî -İlhan Kesici
gibi, işte başka arkadaşlarımız gibi- kaynaklar olsun,
bunların söylediklerine kulak vermek lazımdır, yoksa çok daha
sıkıntılı bir hâle geliriz.
Şimdi, buradaki arkadaşımız
söyledi 1990lı yıllara gidiyoruz, AK PARTİ dönemine doğru
gelelim. diye. Tam AK PARTİ dönemine geldim, 2019, içinde
bulunduğumuz yıl.
Sen de dinle.
BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) Fıkralar öyle
dedim.
İLHAN KESİCİ (Devamla) 2019
yılı bütçesi yani içindeyiz, daha henüz çıkmadı, bu bütçe.
Bu bütçeye bakarken 3 tane parametreye baktım ben.
Bir: Bütçenin açığı neydi, ne oldu?
Öyle bakılır. Bütçenin açığı 80 milyar
liraymış. Neyle gerçekleşti? 125; yüzde 50 fazla. Bu, çok fazla
bir artış. Kaldı ki bu, 125 sayılmaz. Merkez Bankası
Başkanı arkadaşımız da var. Plan ve Bütçe Komisyonunda
hem bizim arkadaşlarımız hem de muhalefete mensup
arkadaşlarımız -ben de katıldım
toplantıların bir bölümüne- orada çokça ifade ettiler, bu Merkez
Bankası yedek akçesinin gelir irat edilmesiyle ilgili husus. Orada 40-45;
galiba 45in 40ı, 41i civarında bir rakam, efendim, gelir irat
edildi bütçeye. Demek ki onu da koyarsanız bu rakam, yani 2019
yılının, bu senenin bütçesinin açığı, 80 yerine
oldu 160 küsur; 2 katı. Bu ne demek? Ne bütçe var ne bütçe disiplini var;
hiç bir şey yapmasanız zaten anca böyle gider yani. (CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İkinci açık; cari işlemler
açığı. Türkiyede bu on yedi yılda, deminki
söylediğimiz rakamı bölersek, 30-32 milyar dolar her yıl cari işlemler
açığı veren bir ekonomimiz var. 2019da da buna benzeyen bir
rakam koymuşlar, 26 milyar dolar; iyi. Gerçekleşme, artı 1
milyar dolar. Yani bütün tarihimizde, bütün tarihimizde demeyelim de
-1999-2000de var, 2002de var- son yirmi yılda diyelim, ilk defa cari
işlem fazlası veriyoruz. Hepimizin candan alkışlaması,
tebrik etmesi icap eder ilk nazarda. Ben de o hissiyat içerisindeyim yani, bir
alkışlayayım falan diye. Fakat sonra, dibine doğru bir
eşeleyelim değil mi yani Nasıl oldu bu, birden nasıl 1
milyar dolar fazlalık vermeye başladık? diye. İlk
baktığım kalem ihracat kalemi, herhâlde ihracatımız
kayda değer bir nispette artmıştır. Allah Allah,
ihracatımız azalmış, 10 milyar dolar. E, ihracat
artmadıysa nereden olacak yani, başka bir kalemden mi arttı?
Başka kalem de yok. E, ithalatımıza bakalım. Hah,
rakamı yakaladık; ithalatımız 43 milyar dolar
azalmış. Bu iyi mi, kötü mü? İyiyse, baştan o hedefi öyle
koymak lazım. Sonra kalemlerine baktım, lüks tüketim malları
-işte bu 4x4ler, 4 çekerli otomobiller, cipler, İstanbulda o ilk
dönemde yani kur sabitken, herhangi bir hareketliliği yokken en ucuz
ithalatla falan elde edilmiş olan şeyler- eğer bunlar ihracat
kaleminden düştüyse buna da şükürler olsun, bu da iyidir. Hayır,
2019 yılı ithalat kalemlerini arkadaşlarımız takip
ederlerse, burada 43 milyar dolar olarak düşen kalemin adı makine
teçhizat alımları. Makine teçhizat alımları demek sanayi
yatırımı demek, imalat sanayisi demek. Yani biz bir cari
işlem fazlası vermiş oluyoruz ama en kötü yerinden, kanatarak
vermiş oluyoruz. Bunu da arkadaşların huzuruna getirmek istedim.
Üçüncü şey büyüme, büyüme hedefi. Yüzde 2,3.
Ya, bu 2,3 ne? Cumhuriyet Döneminde 1923-2019 -ister 2002yi alın ister
2019u alın, aynı rakam- ortalama büyüme hızı 4,7; içinde 1929
buhranı var, İkinci Dünya Savaşı var beş sene, daha
sonraki dönemlerde ihtilaller var -1960, 1970, 1980, Kıbrıs vesaire-
bir yığın iş var; ortalama büyüme hızı 4,7. Yani
içinde bulunduğumuz yıl, bütün cumhuriyet tarihinin ortalama
hızının yarısını hedef olarak aldık
kendimize; vahim bir şey.
Peki, 2,3ü aldık da gerçekleştirdik mi?
Hatırlayın, birinci çeyrek, 1inci üç ay eksi, 2nci üç ay eksi,
3üncü üç ay 0,9 oldu; zorlamalı bir rakamdır ama 0,9 oldu. Bu 0,9a
neredeyse bayramlar ve mitingler yaptık yani ilgili bakanlarımız
A memleketine gitti, B memleketine gitti, mitinglerle karşılanır
gibi oldu; işte, orada çok iddiayla söylendi ki: Üçüncü çeyrek artık
artı oldu. filan... Dördüncü çeyrek gelecek. Ne olacak yani?
Hasılıkelam ne burada? Hasılıkelam, işte, 2019
yılının tamamı muhtemelen 0,5 büyümüş olacak, buna
bayram ediyoruz. Ya, Allahtan korkmak lazımdır, öyle değil mi?
Yani şu kadar bütçe harcıyoruz, bu kadar para harcıyoruz, bu kadar
bilmem ne harcıyoruz; bütün bu faaliyetlerin tamamı yüzde sıfır
büyüme elde etmek için mi yani?
Şimdi, rahmetli anamın güzel bir lafı
var buna benzeyen hâllerde; hem rahmetle anmış olayım hem onu da
arkadaşlarımıza intikal ettirmiş olayım, arz
etmiş olayım: Kuru çula oturduk. denir bu tür durumlarda yani
sıfıra sıfır, elde var sıfır. Ne yaptık?
Kuru çula oturduk kaldık, kuru çulun üstünde kaldık yani, değil
mi? Sıfır büyüme o demek. Zaten o lafların başında bir
yerinde söylemiştik o yüzde 5,3lük büyüme bir essah büyüme midir,
vasıflı bir büyüme midir değil midir? İşte,
sonuçları buradan belli oluyor.
Şimdi, deminki notların
karışmasında bir
Bütçe, 2020. Bugünü de bıraktım,
şimdi yarına geldim artık. Yarından sonra, bu
yarını da arz ettikten sonra huzurlarınızdan herhâlde ayrılacağım.
Yarınımız, 2020 yarınımız bir hafta on gün
sonrasından itibaren, bir de geleceğimiz. Fakat bu geleceğimiz
dediğimiz zaman şimdi laf biraz garip kaçabilir filan; o yüzden
geleceğimiz bölümünü çıkarayım, ya istikbalimiz diyeyim ya
yarınımız diyeyim, orada kalayım ben. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bu 2020 yılında başka bir faktöre
dikkatinizi çekmek istiyorum, o da şu: Devletimizin gelirleri var bütün bu
harcamaları yapmak için. Bu gelir kaleminde hem maliyecileri hem bu
ekonomiyle ilgilenen insanları -beni dâhil- böyle usandıracak tarzda
çetrefil kalemler var. Başında yazar Devlet gelirleri. Tamam.
Altında bir sütun Vergiler. Tamam. Onun altında başka bir alt
başlık Gelir ve kazanç üzerinden alınan vergiler. Tamam. Onun
altında başka bir alt başlık Gelir vergisi. Ha,
yakaladım. Şimdi, bu gelir vergisi dediğimiz şey şu:
Bizim serbest meslek mensuplarımız var, serbest meslek işi yapan
arkadaşlarımız var; mühendislerimiz, doktorlarımız,
avukatlarımız, başka serbest meslek erbabı. Bunların tabi
olduğu vergi mükellefliğine beyana dayalı mükellefler,
beyannameli mükellefler diyoruz. Sayıları 2 milyon
civarındadır.
Şimdi, arkadaşlarımız bu bölüme
-zaten çok dikkatli dinlediklerini görüyorum ben, çok şükür ama-
birazcık daha sanki konsantre olurlarsa çok iyi olur. Beyana dayalı
mükelleflerimizin, serbest meslek mensuplarının -vergilerinin
rakamını söylemeyeceğim- sayıları 2 milyon
civarındadır. Biraz daha alt gelir grubu -eskiden götürü usulle de
diyorduk- basit usulle vergi mükellefi olan vatandaşlarımız var.
Bunların sayısı da 800 bin civarındadır. Bir de bana
benzeyen, maaşlı, ücretli gelirleri olan insanlar var. 3 milyon
civarında devlet memurumuz var; 14-15 milyon civarında da özel
sektörde çalışanlarımız var ücretli, maaşlı,
asgari ücretliler dâhil olmak üzere. Bir de bunların tamamından vergi
alıyoruz biz. Bir de Hazine ve Maliye Bakanımızın da yine
Meclise sunuş konuşmasında Plan ve Bütçe Komisyonunda
dağıttığı ve konuştuğu bir
kitapçık var; bu. Şimdi, onun da 11inci sayfasında güzel
şeyler var vergi dairelerinin nasıl güzelleştirileceğine
dair. Hoş kelimeler de var: İnteraktif vergi
danışmanlık hizmetlerini geliştireceğiz, interaktif
vergi dairelerini çoğaltacağız. Böyle güzel laflar yani netice
itibarıyla. Bunları da yapalım. Bunlar için Maliye Bakanlığı
ayrıca çok masraf da ediyor yani bu insanlardan bu vergileri toplayabilmek
için. Şimdi, hepsini yaptık, bu insanlardan vergilerini
topladık. Bunlar da ezayla cefayla -yani bu beyannameleri doldurmak bir
derttir, muhasebecilerle uğraşmak bir derttir, götürüp vergini
yatırmak bir derttir vesaire- bütün bu dertlere de katlandık,
yatırdık; bir rakam etti bu rakam, bir torba.
Bunun
karşılığında
Bu kitap, 2020 Yılı
Cumhurbaşkanlığı Programı. Bu kitabın 60
küsuruncu sayfasında böyle bir tablo var; bütçe. Benim de, tabii, üstünde
Karmakarışık olmuştur, arkadaşlar görmeyebilir. Burada
bir faiz kalemi var. O faiz kalemi -şimdi öbür, eski faizi
bıraktım bir kenara, yenisine geldim- 138 milyar 940 milyon yani 139
milyar lira. Bu bütçede, 2020 yılı bütçesinde faiz kalemi 139 milyar
lira. Bu, demin saydığım 20 milyon insandan; 3 milyon devlet
memurundan, 14-15 milyon ücretli çalışan insanların
maaşlarından yapılan kesintiler, 2 milyon serbest meslek, 800
bin basit usulle vergi mükellefi olan arkadaşlarımızdan
topladığımız rakam, vergi bunun altında. Şimdi
yeni vergiler de getiriyoruz; bu, kıymetli konutlar, değerli konutlar
vesaire
Benim elbette öyle bir konutum yok, İstanbulda kirada
oturuyoruz; Ankarada da TOKİ evlerinde, aldığımız,
İncekteki bir TOKİ evinde oturuyoruz. Beni doğrudan
ilgilendiren bir tarafı yok ama bu bilgiyi niye arz etmiş oldum?
Burada büyük bir delik var. Nasıl -uzay bilimleriyle ilgilenen arkadaşlarımız
söylüyor- kara delik etrafında ne görürse yutuyor; sağından
solundan, yanından yöresinden geçen bütün gezegenleri yani güneş
sistemi gibi sistemler dâhil, o çaptaki bütün sistemleri böyle hüp diye
vantuzluyor, yutuyor. E, şimdi bu hazinenin dibi delik. (CHP
sıralarından alkışlar) Yani bu nereden geldi? Bu, elbette,
bugünün meselesi değil; asıl vurgulamak istediğim hususlardan
biri de o yani 2020nin, 2019un da meselesi değil, ta 2003
yılından itibaren gelen hadise.
Şimdi, burada, Sayın Genel
Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu bir münasebetle bu
faizlerle ilgili bir rakam söyledi. Benim de AK PARTİde
tanığım çok çeşitli arkadaşım, birden, ilk nazarda
çok itiraz ettiler. Sayın Genel Başkan, yine bu bütçedeki rakamı
söylemek üzere- burada rakamı söylemedi sadece, o benim gibi
anlatmadı- dedi ki: Devlet, her gün, her saat 2,6 milyon dolar faiz
ödüyor. Şimdi, bu 139 milyar lirayı üç yüz altmış beş
güne bölelim ellerimizle, onu da yirmi dört saate bölersek
bulacağımız rakam aynen bu 2,6 milyon dolar. Onu da sonra dolara
çevirirsek -2019 yılının ortalama dolar kuru 6dır- 6ya
bölersek bu rakam çıkar.
Sayın Başkan, bana çok mu vakit
verirsiniz, az mı vakit verirsiniz? Ona göre kendimi organize edeyim. Üç
dakika buradan var, bir de verdiniz zaten, dört; olabilir, evet. Onu birden
çoğaltırsınız, biraz zam yapılabilir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, burada
çözümle ilgili bir şey arz etmeden huzurlarınızdan inmek istemiyorum.
Çözüm şu: Yani bir kere, ben, bütün bu anlattığım
şeyleri, Allah bilir, belki de sadece şimdi kuracağım cümle
için -altlık- anlatmış oldum: Durum ciddidir. Yani Türk
ekonomisinin içinde bulunduğu durum ciddidir. Başka terminolojiler
kullanan arkadaşlarımız var içeride, dışarıda.
Ben kriz kelimesini sevenlerden değilim, kullananlardan da değilim;
ne şimdi ne başka zamanlar. Ama onun yerine bir ciddiyet arz
ediyorum. Bu durum ciddidir. Bir ara bir deterjan reklamı vardı
beyazdan beyaz diye, ben de ona benzeterek diyorum ki: Bu, ciddiden de
ciddidir. Yani devletimizi yönetenlerin bu meseleye böyle bakmaları
lazım.
İki: Bu işlerde sihir yoktur, sihirbaz da
yoktur. Ya, en allamesini bulalım, getirip oturtalım, bu işleri
o halletsin. Böyle bir şey de yoktur. Mesele, çok ciddi bir şekilde
bu işin de ele alınmasını icap ettiren bir hâldir.
Şimdi, bu ciddiyetin hemen yanında benim
kendi kullandığım bir terminoloji var. 2001in önünde
kullandım bunu, 1994 krizinin önünde de kullandım bu tabiri.
Şimdi, bir hafta on gün sonra kışa gireceğiz, aslında
mevsim olarak güya kıştayız ama henüz girmedik, kışa
gireceğiz. Her kıştan sonra bahar olmuyor, bazen
kıştan sonra kara kış geliyor. Ben 2001 ve 1994 öncesinde
kara kış tabirini kullandım. Şimdi, bundan endişe
ediyorum, kara kış hafifime geliyor, onun yerine literatürde bir
İngilizce makalede yakaladığım bir laf var, nükleer
kış. Yani icaplarını yapmaz isek, içinde bulunduğumuz
hâli küçümsersek, üstesinden kolay gelebileceğimize inanırsak
İlgili bakanlarımızın da bazen
ifade ettiği bir laf var: Kötüsü artık geride kaldı. Mesela
cari işlemler 1 milyar dolar fazla mı verdi: Yaşa, var ol!
Artık kötü günleri geride bıraktık, bundan sonra önümüz parlaktır
-Geleceğimiz parlak! demeyelim ama- istikbalimiz parlaktır. Veya
yine, sıfır büyüme, 2018in dördüncü çeyreği -millî gelirde-
eksi, 2019un birinci çeyreği eksi, ikinci çeyreği eksi ama üçüncü
çeyrek artı, sıfır filan oldu, böyle Hah, kötü günler geride
kaldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kesici, buyurun.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Hayhay. Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu lafı da unutmak lazım. Yani sihir
aramamak, sihirbaz aramamak, bu lafı Kötü günleri geride
bıraktık artık, işi ona göre organize edelim. hâlini de
bırakmak lazımdır. Ciddiyetle ama gerçekten, çok fazla
ciddiyetle, çok ciddi bir program hazırlamak lazımdır, çok
ciddi. Biz bunun altında kapsamlı gibi süslü laflar filan da
kullanırız yani kapsamlı laflar, süslü, kapsamlı
program, ciddi program vesaire ama essahtan ciddi bir program
hazırlamak lazım.
Sayın Cumhurbaşkanımız
yaklaşık bir ay önce bir televizyon programında seçimlerin
Haziran 2023te yapılacağını, normal zamanda
yapılacağını söyledi. Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Sayın Devlet Bahçeli Bey de seçimlerin zamanında
yapılacağını söyledi. Bu iyi. Bu ne demek, niye iyi
diyorum yani? Bu ne demek? Önümüzde üç buçuk yıllık bir zaman dilimi
var. Son altı ayını seçim kampanyalarına
bırakalım, üç yıllık bir zaman dilimi var. Bu hazırlanacak
olan program, plan üç yıllık bir program olsun, hakiki anlamda bunu
kullanalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLHAN KESİCİ (Devamla) Bir dakika
daha lütfederseniz
BAŞKAN Tabii, peki.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Sağ
olun.
Bu, danışmanlık şirketleri filan
da var. Hükûmetimizin veya yönetimimizin bunlardan McKinsey ve benzeri
firmalarla çalıştığını da arada bir okuyoruz,
biliyorum ben. Bunlar da iyidir. Ama şuna inanın ki en azından
benim tanıdığım bir yığın insan
itibarıyla Türkiyede, McKinsey uzmanlarının Türkiye bilgisinden
çok daha üstün vasıflı çok arkadaşlarımız var. (CHP,
HDP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Bütün bunlar davet bekler. Yani bu arkadaşlarımız para
istemezler, pul istemezler, makam istemezler, mevki istemezler; istemiyorlar,
ben biliyorum yani istemediklerini. Ama bu insanlar memleketlerine hizmet etmek
istiyorlar. Bu büyük programın içerisinde bu
arkadaşlarımızın da değerlendirilmesi lazım.
İnat etmekten yani sadece kendi arkadaşlarımız
tarzında bir inattan vazgeçmek lazım.
Eğer bir otuz saniye verirseniz Sayın
Başkan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLHAN KESİCİ (Devamla) Vermediniz
galiba.
BAŞKAN Buyurun.
İLHAN KESİCİ (Devamla) Sağ
olun.
Siyaset ve devlet büyüğümüz rahmetli Osman
Bölükbaşının siyasetçilere çok hoş bir tavsiyesi var,
onunla bitirmek ve huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum; o da
şu
İlk ikisi, bu üçüncü lafı söyleyebilmek için aynen benim
gibi. Osman Bölükbaşı diyordu ki: Zengini hayırsız evlat
batırır, memuru süslü avrat batırır, siyasetçiyi kuru inat
batırır. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Şimdi, bu kuru inattan vazgeçmek, Türkiyeyi
ihtiyacı olan normalleşmeye, uzlaşmaya davet edici bir mahiyette
çağrıda bulunmak lazım.
Sayın milletvekilleri, bu kadar, bunca lafı
ettikten sonra, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak 2020 bütçesine ret
oyu vereceğiz ama yine, sözlerimin başında da ifade ettiğim
gibi, bütçenin devletimize, milletimize hayırlar, güzellikler getirmesini
temenni ediyor, huzurlarınızdan ayrılıyorum.
Çok teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.53
BAŞKAN: Mustafa
ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 39uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yerinde.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına ilk söz Grup Başkanı ve Ankara Milletvekili Sayın
Mehmet Naci Bostancıya aittir.
Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI
(Ankara) Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; biraz
önce salona baktığımda, aklıma konferansa ilişkin usta
birisinden öğüt almak isteyen acemi konferansçı geldi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) AK PARTİ Grubu
gelmemiş.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Ben
varım, hepinize yeterim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Ustasından
öğüt alırken Nasıl yapayım, nasıl anlatayım?
Dili nasıl kullanayım, jestler, mimikler nasıl olsun? diye
çeşitli tavsiyeler aldıktan sonra, en son
Ayaklarınızın ucuna basarak çıkın çünkü salondakileri
uyandırmamak lazım. demiş. Benim öyle yapmama gerek kalmayacak
diyordum, AK PARTİ Grubu geldi, diğer arkadaşlar da geliyorlar.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Yok, daha gelmediler
Başkanım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Geliyorlar,
geliyorlar.
Şimdi, İlhan Beyi dinledik. Esasen,
Mecliste bütçe tartışmaları boyunca birçok konuşma
dinledik. Sloganların dile getirildiği, iki cümlelik, üç cümlelik
klişe ifadeler üzerine eleştirilerin yapıldığı
konuşmalar da oldu. Demokraside bunlar da olur muhakkak. Mukayese
edildiğinde gayet güzel, dinleyenle iletişim kurmak isteyen,
iktidar-muhalefet sınırlarını esneten bir konuşma
yaptı Sayın Kesici, o bakımdan teşekkür ediyoruz. Fakat
birkaç hususu benim aklım almadı, o bakımdan bunları sormam
gerekiyor; kendisi burada yok ama arkadaşlar iletirler muhakkak.
Konuşmasına başlarken Bu, 18inci
bütçe. AK PARTİ on yedi yıldır bu bütçeyi yapıyor. Bu bir
siyasi başarı. dedi. Fakat Ekonomi
diyerek başladı,
ondan sonra da on yedi yıla ilişkin son derece
başarısız bir ekonomik tablo çizdi. Benim
anlayamadığım -herhâlde milletimizin de
anlayamadığı- şu oldu: AK PARTİ nasıl oluyor da
on yedi yıldır siyasette başarılı oluyor, ekonomide
sınıfta kalıyor? Bu denklem nasıl mümkün? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Acaba, ekonomi bilgileri mi noksan,
yeteri kadar rakamlara mı bakmadılar?
Ama ben biliyorum ki halkımız -sizler de
biliyorsunuz- hayatı gayet iyi bilir, geçimi iyi bilir, siyaseti iyi okur,
sahaya bakar kim ne söylüyor ve kim ne yapıyor diye, bütün bunları
değerlendirir ve o çerçevede, son derece rasyonel bir şekilde siyasi
tercihlerde bulunur. Dolayısıyla benim bildiğim, demokrasilerde
ekonomik başarısızlık beraberinde siyasi
başarısızlığı getirir. Siyasette başarılı
bir dönemden, uzun bir dönemden bahsediyorsanız, ekonomiye ilişkin
çok dramatik bir tablo çizmeniz bir paradoks oluşturur, birincisi bu.
İkincisi de Sayın Kesici sürekli
eleştirilerden bahsetti. Ekonomide eleştiri yapmak mümkün, çok
çeşitli biçimlerde eleştiriler bu coğrafyada Osmanlıdan
beri, cumhuriyetten beri o kadar çok söylendi ki. Mesela, Mehmet Ali Ayni
vardı, Kastamonulu, bu işlere ilişkin birçok mülahazası
vardı. Ohannes Paşa, Parvus Efendi vardı geçmişte,
Sayın Kesici de bunları gayet iyi bilir. Kadro Hareketi vardı
mesela cumhuriyetin başlarında. Yanlış anlamadıysam,
İlhan Kesici Beyin muhakkak öyle bir göndermesi yoktur ama onlar
otarşik bir ekonomik yapı tahayyül ediyorlardı; içe kapalı,
denk bütçe, devletçi bir ekonomi. Daha sonra da ekonomiye ilişkin hususlar
çok tartışıldı, çok farklı fikirler, tezler ileri
sürüldü ama aslolan şu: Bütün bu tartışma bulutlarının
ötesinde, demokratik ülkelerde insanlar ne olup bittiğine bakarlar ve
karar verirler.
Tabii, Sayın Kesicinin bunca
eleştirisinden sonra -yaman eleştirisi diyeyim, o da
sihirbazlıktan bahsetti ama- bu bir saatlik konuşmadan sonra ben
beklerdim ki -tabii, bir saat böyle olmamalıydı- şapkadan bu
konuşma üzerine artık tavşan çıkarmak olmazdı;
bekledim, Boeing 737 çıkacak mı? Öyle yapmayın, böyle yapın.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tabii, böyle bir şeyi
duymayı çok isterdim ama sonuçta bu güzel konuşmanın,
fıkralarla süslü konuşmanın bize söylediği veya benim
sınırlı aklımla anladığım Ciddi
olalım. Ciddiyet kesinlikle önemli ama ciddiyet bir 737 değil,
ciddiyet tavşan da değil. Ciddiyet, her aklı başında
insanın bu tür meselelere ilişkin yapması gereken, dikkat ve
itina göstermesi gereken bir husus, kıymetlidir. Tabii, siyasetlerin,
iktidarların herhangi bir kompleksi olmaz; Sadece kendi
aklımızdan faydalanalım
" Memleketin bütün aklından
faydalanmak, akıllı insanların işidir çünkü gerçek dünyada,
hayatta herkes herkesin öğretmeni ve herkes herkesin öğrencisidir, akıllı
insanlar böyle bakarlar.
Kıymetli arkadaşlar, bütçeye ilişkin
konuşmaları izlerken -ben de 2011den bu yana Meclisteyim- bu
Mecliste çok çeşitli tablolar içerisinde beni bir bakıma üzen tablo
nedir diye düşündüğümde, burada uluslararası
anlaşmaları geçiriyorduk, muhalefetle bir
anlaşmazlığımız oldu, onlar da Meclisi terk ettiler,
bizi protesto ettiler. Biz, burada tek başımıza kaldık ve
uluslararası anlaşmaları kendi başımıza
yaptık, aslında
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hızlı
hızlı yaptınız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Evet
yaptık, 30 kadar uluslararası sözleşme vardı, onları
yaptık. Orada Meclise baktığımda, bu Meclis dedim eksik bir
Meclis, bu Meclis böyle çalışamaz, Türkiye Cumhuriyetinin
demokrasisinin Meclisi kesinlikle bu değil, muhalefet olmalı,
muhalefet itiraz etmeli, muhalefet kendi yaklaşımını, kendi
perspektifini mutlak surette bu kürsülerden, bu yerlerden dile getirmeli, bunu
çok önemli görüyoruz. Hani hep söylenir ama sadece söylemek yetmez, altını
çizmek lazım: İktidar her yerde vardır, muhalefet demokrasilerde
vardır. Türkiye demokratik bir ülkedir, iyi ki muhalefet, sizler
varsınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bize de kayyum
gelmezse şimdilik buradayız.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Tabii,
muhalefetin buradaki rolü, fonksiyonu bence hem kendi adına hem de üçüncü
göz kamunun adına konuşmaktır yani Vatandaş sizin
yapıp ettiklerinize böyle bakıyor. şeklinde bir pozisyon
çerçevesinde olup bitenleri değerlendirmektir. Doğrusu, kamunun
adına, gerçekten kamunun muhakemesi ve tahayyülü üzerinden hakikatçi
siyasi dile yaslanan eleştiriler gördüm mü? Gördüm ama çok az gördüm.
Keşke daha fazla olsaydı. Daha fazla olsaydı o zaman işte
demokrasiyle kastettiğimiz muhalefetin hem kendi kesimlerini temsil
etmesine hem de kamunun adına üçüncü göz olarak eleştirilerini dile
getirmesine, bunun da anlamlı ve faydalı sonuçlar üretmesine
ilişkin o ilişki, iletişim biçimi daha iyi gerçekleşirdi.
Bunun yeteri kadar verimli olduğu kanaatinde değilim. Hatta, benim aklıma
gelen, bu Amazon yerlilerini hatırlatan tablolar çok oluştu burada,
konuşmalarda biraz öyle bir hava vardı. Pierre Clastres Devlete
Karşı Toplumda, Amazon yerlilerinin,
savaşçılarının gece olduğunda ormanın
derinliklerine gittiğini, orada bir ateşin etrafında
toplandıklarını ve sonra ateşe bakarak hep birlikte
şarkı söylediklerini anlatır ama Amazon yerlileri aynı
şarkıyı söylemezler, herkes kendi şarkısını
söyler, herkesin söyleyeni ve dinleyeni sadece kendisidir, söylenen de hiç
değişmez: Ben ne yaman savaşçıyım ve bugün o
geyiği, o maymunu nasıl avladım, bilin ey ahali! Bazen
konuşmalar o kadar kendi içine kapandı ki, o kadar kendi kendine
söylenmeye dönüştü ki ta Amazon yerlilerinden kalan o atmosferi
hatırlattı, o atmosferler burada teşekkül etti. Oysaki bu
Meclisten murat, iletişiminden murat, bu kürsüden murat müzakere
esaslı bir dille bu işleri yürütmek. Müzakere denilince de tabii
sözler, müzakerenin anlamına ilişkin sözler çok güzel ve parlak
-önemli olan icra etmek- sınırlar koymadan, duvarlar koymadan,
karşı tarafı incitmeden, onu kendi anlattığın
meseleye ortak kılacak bir akıl ve duyarlılıkla
konuşabilmektir.
Nelson Mandelanın -başarılı bir
siyasetçi, çok da uzun, çileli bir hayatı var- düşmanını
kazanma sanatı diye hayatı özetlenebilir. Irkçı, beyaz rejimin
olduğu Güney Afrikada siyahların lideri olarak onlara itiraz eden ve
yeni bir düzenin kurulmasına dair -ne pahasına olduğunu
arkadaşlar muhakkak biliyorlar- mücadele eden bir lider, Nobel de
almıştı. Nelson Mandela, düşman hukukunun olduğu Güney
Afrikada, düşmanlarıyla mücadele ederken onların kalbine ve
aklına seslenen bir dille, onları kazanmaya yönelik bir
yaklaşımla bütün siyasetini yürüttü. Kaldı ki, Türkiyede
kesinlikle bir düşman hukuku yok, bir ırkçı rejim yok. Burada,
en fazla rekabetten bahsedilebilir, siyasi fikir
farklılıklarından bahsedilebilir. Burada, böylesine dozu
düşük ve insanlar arasındaki anlaşmazlık konularına
bakıldığında mukayeseli bir şekilde Güney Afrikayla
ölçülemeyecek bir ülkede, belki rakiplerini kazanmaya ilişkin
insanların yükleneceği yükümlülük daha azdır. Birbirimizi
kazanabiliriz. Sadece kendi kamımıza, sadece kendi çevremize hitap
eden bir akılla değil, ötekine, başkasına, onu kazanmaya
dönük, onun aklına ve kalbine yönelik bir dille konuşmalar
yapılsaydı, yapıldı tabii yapılmadı değil
ama daha çok olsaydı herhâlde daha anlamlı olurdu.
Değerli arkadaşlar, burada, bütçeye
ilişkin değerlendirmeler yapılırken Bu bütçe yüzde 1in
bütçesi. Bu bütçe bir azınlığın bütçesi. Bu bütçe
zenginlerin bütçesi. denildi. Burada da bir haksızlık ve hakikate
uymayan bir değerlendirme var. Bunlar slogan işte! Bunu söyleyen
arkadaşların bildiği hakikati millet bilmiyor mu? Millet, yüzde
1in bütçesini gördü ama AK PARTİye destek verdi: Git bütçeyi yeniden yap.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sonra
İstanbul seçimlerinde millet fişinizi çekti.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - O zaman, AK
PARTİ büyücülük mü yaptı acaba, hokus pokusla mı götürüyor
işi? Böyle bir şey yok.
Eğer yüzde 1in çıkarlarını esas
alan bir bütçe yapıyorsanız demokratik bir siyasette
sınıfta kalırsınız. AK PARTİnin de on yedi
yılda ne yaptığı ortada. Dezavantajlı gruplardan alt
kesimlerdeki insanlara, orta sınıflara kadar oradaki sosyal
mobiliteyi nasıl hızlandırdığı ve bütün bu
konulara ilişkin kaynakların dağılımı hususunda
kesinlikle mukayese kabul etmez bir şekilde hangi önemli işleri
yaptığı ortada.
Hep rakamlardan bahsedilir. En üst yüzde 20 ile en
alt yüzde 20
Bakın, geçmiş yıllardan bugüne doğru, evet,
mütevazı ölçeklerdedir, dramatik bir şekilde her şeyi
değiştirmek ve yatay bir eşitlikte homojen bir ulus
oluşturmak kolay bir iş değildir. Bunu laflarla
yaparsınız da gerçeklikle yapamazsınız ama AK PARTİ
mütevazı ölçeklerde kendisini özellikle temsil eden alt ve orta
sınıfların çıkarları istikametinde, onların millî
gelirden daha fazla pay alabileceği bütçeler yaptı, harcamalar
yaptı, destekler sağladı. O yüzden millet AK PARTİye
destek verdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ekonominin çok temel bir tanımı
vardır: Kıt kaynaklarla sonsuz arzular arasında bir denge
sağlamak. Bu, kolay bir iş değildir çünkü
kaynaklarınız belli, Türkiyenin kaynakları da belli.
İnsanların ise arzuları sonsuz. İktidar olan her kimse,
sırtında yumurta küfesi olan, şüphesiz o arzuları bütünüyle
karşılayamaz ama imkânlar ölçüsünde rasyonel mantıkla
tercihlerde bulunarak bir denge sağlar. Gerçekçi bir dengedir, hayali
değildir, kışkırtıcı değildir,
insanların ayaklarını yerden kesen, onlara masallar gördüren
tablolar değildir ama gerçek dünyaya ilişkindir. İğneyle
kuyu kazmak gibi o insanların hayatını pozitif bir şekilde
değiştirmeye yöneliktir. AK PARTİ bunu yaptı ama
muhalefetin, özellikle -gerçi ana muhalefet değil, 2nci parti Mecliste-
diline baktığımızda, burada kıt kaynaklar
kısmına yani ekonominin en temel unsurunu, bu ülkenin
imkânlarını, onları parantez içine alan ama insanların
sonsuz arzularına sürekli vurgu yapan bir dille burada siyaset
yaptıklarını, birtakım kesimleri temsil ettikleri
iddiasıyla konuştuklarını ve böylelikle hep arzulara
seslenen bir dil üzerinden popüler bir yaklaşım sergilediklerini
görüyoruz. Ne görüyoruz? Ona ver, buna ver, şuna ver, onu eksik
bırakma, ona da ver, şu kesime de ver. Kabaca
yaklaşımı şöyle özetleyebilirim: Köylüye dönüp, Ey köylü
kardeşim! Niçin buğdayın fiyatını bu Hükûmet
artırmıyor? Güzel. Şehre dönüp, Ey şehirli kardeşim!
Niçin ekmeği pahalı yiyorsun? Bu, bir paradoks. Hem
buğdayın fiyatını artırmak hem de ekmeğin
fiyatını düşürtmek, işte o, şapkadan bir şey
çıkartmaya benzer ki AK PARTİ sihirbaz bir parti değil, AK
PARTİ gerçeklerin partisi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir başka şey, infial stratejisi yani
sanki toplumun çeşitli kesimleri infial içinde de değerli
arkadaşlarımız bu infiali temsil ediyorlar kürsüde. Tabii,
eğer toplum infial içindeyse bunu temsil etmek anlamlıdır ama
infial stratejisiyle topluma Ne duruyorsunuz, kalkın ayağa! demek;
bu, propagandadır ve tarih boyunca infial stratejisine uygun birçok örnek
vardır. Bakın tarihe, mesela Fransız İnkılabı
dediğimiz
Fransız İnkılabı 1789da oldu, tarihin en
büyük yalanlarından biridir, Kraliçe Marie Antoinette demiş ki:
Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler. Kışkırtmaya
bakın. Ekmek bulamıyorlarsa, pasta yesinler. Ne zaman diyor bunu?
İşçilerin günde bir kilo ekmek parası kazandıkları bir
zamanda Kraliçe böyle diyor. derseniz insanlar sokağa iner. Fukara
Kraliçe ne demiş, öyle dememiş. Ekmeği idareli
kullanmalarına ilişkin bir laf söylemiş ama maksat, o zalim
krallığa karşı, o eşitliksiz krallığa
karşı, o tiranlığın krallığına
karşı özgürlüğü, eşitliği ve kardeşliği
kurmak ise Marie Antoinettenin söylediğinin ne önemi var; infial
stratejisiyle insanları sokağa dökersin, döktüler. Bastillei
bastılar, Bastille
Güya böyle yönetimin cezalandırdığı
halk ve orta sınıftan insanlar orada kalıyorlarmış da
onlar da 3üncü Meclisin taraftarlarına katılarak inkılabı
gerçekleştirmişler, bu da ayrı bir yalan da
Bastillede
soyluların insanları kalırdı, o Bastille hikâyesi de farklı.
Kastım şu: Derdim tabii, Fransız İhtilalini anlatmak
değil ama bu infial stratejisine dayalı propaganda dilinin tarihte de
çok insanca, hani pek insanca, hani pek insanca örnekleri vardır. Onu
alırsınız, elbette devrim yapmak için değil ama demokratik
siyaset içerisinde, o rekabet içerisinde bir yerlere yerleştirerek aynı
yöntemle gidersiniz.
Eşitlik, kardeşlik, özgürlük diye
sokaklara dökülenler ne yaptılar? O sokaklara dökülenler Saint-Justün
ifadesiyle Özgürlük düşmanlarına karşı özgürlüğün
tiranlığını kurdular. Demek ki sadece güzel sözler
söylemek yetmiyor, sadece slogan atmak yetmiyor. Sen ne yapacaksın? Bunun
sonunda ne gerçekleştireceksin? Ve Fransız İhtilalinin
bulduğu giyotindi -cumhuriyet düşmanlarına karşı yirmi
dört saat çalışan giyotin- çünkü o kadar çok düşman vardı
ki. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik sloganlarıyla iktidara
gelenler bunu yaptı.
1917de Sovyet Devrimi ekmek ve barış
diye yola çıktı, insanları ekmeğe de barışa da
muhtaç etti. Stalin de 27 milyon kişiyi öldürdü. 1991de Bolşevik
rejimi biterken Svetlana Aleksiyeviç İkinci El Zamanda gayet güzel
anlatır, onlar da başka bir rüyanın peşine düştüler.
Sonuçta yıktılar Sovyetler Birliğini ama yerine harabe hâlinde
yeni bir düzen kurdular. Son derece dramatik ve acıklı.
Kastım şu: İnsanların
arzularına hitap eden ama gerçeklerle ilişkisiz siyasal dil
trajediler yaratıyor. Gerçekçi olmak lazım. Bu ülkenin
imkânlarına bakacaksınız, yapılanlara
bakacaksınız, hakikatçi bir siyasi dille elbette
eleştirilerinizi yapacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Süre ne çabuk
geçiyor.
BAŞKAN Ekledim bir dakika, buyurun Sayın
Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, söylenecek çok
söz var.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Verilecek cevap
da var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Muhakkak,
muhakkak. Olmaz mı?
Cumhuriyet Halk Partisinin bütün eleştirileri
tek adam ve saray çevresinde yürüdü. Bu da tabii, slogan atmanın bir
başka biçimi. Sonuçta saray dediğiniz yer, bu ülkede
insanların seçimle gittikleri ve meşruiyetini milletin oyuyla
aldıkları yerdir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Orada oturan insan da böyle bir meşruiyet temelinde;
tıpkı sizlerin geldiği gibi. Sizlerin de
yaslandığı aynı meşruiyetle gelen insan gibi, ona
yönelttiğiniz eleştiriler aslında, netice olarak kendinize de
yönelttiğiniz bir eleştiri mahiyeti kazanıyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şu tek adam meselesine gelince burada da
söylenecek çok söz var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Keşke
Sayın Erdoğanın mitinglerine gitseniz. Gitmeniz de gerekir
esasen çünkü bu millet
ENGİN ALTAY (İstanbul ) Gidiyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Hayır,
seyirci olarak gidin canım, bağırmanıza gerek yok. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Keşke orada Sayın Erdoğan ile
insanlar arasındaki ilişkinin mahiyetine yönelik gözlemler
yapsanız. Rakibinizi öğrenmeniz gerekmiyor mu? O bakımdan çok
önemlidir bu. Yani ne tür bir bağ var ki insanlar Sayın
Erdoğanı bu kadar seviyorlar?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bütün meydanlar
dolu Sayın Bostancı.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Kendi
gözlerinizle yerinde görseniz daha iyi olur ama o bağı ben size
söyleyeyim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hangi liderin
meydanı boş kalmış canım!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Hani tek
adam diyorsunuz ya, oradaki insanlar bütün coşku ve heyecanlarıyla
diyorlar ki: Ey Erdoğan, sen siyasetin tekisin, biriciğisin ve
vallahi adam gibi adamsın. Tek adam
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Rakibini de kesinlikle öğrenmek
gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bir beş dakika
daha verin Başkan.
BAŞKAN Birer birer veriyoruz.
Tamamlayalım lütfen Sayın Bostancı.
Buyurun.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Teşekkür
ediyorum.
Bir başka propaganda dili, böyle tekil
birtakım olayları alarak oradan bir ülke kompozisyonu çıkarmak.
Vallahi, o arkadaşları dinlerken aklıma hep eleştirmenlerin
ilk başta ne yapacaklarını bilemedikleri resimdeki Dadaizm
geliyordu. Böyle bir sürü şeyden kolaj yaparsın, ortaya parlak
renklerle örülü resimler koyarsın; insanların aklı ermez Ne
oluyor, ne bu kompozisyon? diye. Çok Dadaist bir yaklaşım diyeyim
ben. Mevzu şu: Mesela intiharlar diyorsunuz; ya, intiharlar
dünyanın birçok ülkesinde var ve daha çok da kuzey ülkelerinde var,
biliyorsunuz. Durkheim Suicide diye intihar üzerine bir çalışma
yaptı. E, Türkiyede de insanlar yaşıyor, intihar edenler
olabilir. Sizin insanların hayat şartları ile intihar
arasında kurduğunuz bağlantı kesinlikle sadece siyasal
kasta yönelik, o insanlarla da bir ilgisi olmayan, propaganda diline yaslanan
bir değerlendirme. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Biz
söylemiyoruz, onlar söylüyorlar.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Mektup
bırakıyorlar, mektup.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Bence parça parça
vermeyin Başkanım, bir bütün olarak verin.
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen Sayın
Bostancı.
Buyurunuz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Şimdi,
şunun için söylüyorum: Bakın, farzımuhal, insanlar,
durumları trajikleşti, yoksulluğa düştüler
-mantığınız bu varsayıma dayanıyor- ondan sonra
da dayanamadılar, intihar ettiler.
Kıymetli arkadaşlar, şartlar insanlar
için nihai belirleyici değildir. Derler ki: Kaynayan su patatesi
yumuşatır, yumurtayı sertleştirir. Önemli olan
insanların mahiyetidir, mahiyeti. Kimi insanlar şartlar
zorlaştıkça ondan kendilerini bileyerek çıkarlar, kimi insanlar
da psikolojileri itibarıyla farklı bir yere savrulabilirler ama
intihar dediğiniz hadise bununla ilgili değildir. Aranızda
tıpla ilgili olan, psikiyatriyi bilen insanlar da var. Bir de bu
işleri bu kadar kürsülerden konuşmak da doğru bir iş
değil. Yani bakarsanız literatüre, böylesine siyasal kasta yönelik
intihar da intihar konuşmalarının bir faydası yok,
haberciliğinin de bir faydası yok.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Siz de
olağan karşıladınız zaten.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Şimdi,
kadın cinayetleri meselesine gelince, bakın, kadınlar konusunda
AK PARTİ bu ülkeye çok önemli işler yaptı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Ne yapıyoruz Sayın
Bostancı, diğer arkadaşlardan mı keselim?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Evet, son bir
dakika, affedersiniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkanım, siz böyle bir dakika, bir dakika verince tüm dikkatimiz
dağılıyor.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Başkanım,
toptan verin.
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Kızların okullaşmasına ilişkin çok büyük hamleler
yaptı. Bu ülke, Türkiye modernleşirken tarım kesiminde en
geniş istihdam kadınlara aitti, onların daha fazla kamusal
hayata girmesi için imkânlar sağladı, kadın şiddeti,
cinayetleri, cinsiyet eşitsizliğine ilişkin nice hukuki
düzenlemeler yaptı. Bütün bunlara ilişkin
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ama uymuyorsunuz ki.
Başkanım, onları uygulamıyorsunuz ki.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Siz
biliyorsunuz.
Şimdi, kadın cinayetleri meselesi,
dünyanın birçok ülkesinde var. Fransada 94 yaşındaki adam, 92
yaşındaki karısını öldürdü ve Fransa ayağa
kalktı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Kötü örnek, örnek
değildir. Başkanımız diyor ki: Kötü emsal, emsal olmaz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bunun arkasında geleneğe
ilişkin, kültüre ilişkin bütün toplumlarda toplumsal birçok hikâye
varken ve kadınların tarihine ilişkin uzun bir geçmiş
varken meseleyi getirip Efendim, bu AK PARTİyle
bağlantılı. demek, en azından ayıp bir şey. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) Bütün iktidarlarla
bağlantılı, sizin olduğunuz gibi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Çünkü eminim
burada bu işleri bilen ve muhakeme eden arkadaşlar, bu
haksızlığa partileri dolayısıyla seslerini
yükseltmeseler de içlerinden isyan ediyorlardır diye düşünüyorum.
Sabrınız için teşekkür ediyorum,
sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN Grup adına yapılan
konuşmalar bittikten sonra söz vereceğim Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Peki efendim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
ikinci söz, Malatya Milletvekili Sayın Bülent Tüfenkciye aittir.
Buyurun Sayın Tüfenkci. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT TÜFENKCİ
(Malatya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi ve bizleri izleyen kıymetli
vatandaşlarımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
2018 yılı kesin hesabı ve 2020
yılı bütçesi üzerinde grubumuz adına söz almış
bulunuyorum.
Millî iradenin tecelligâhı Meclisimizdeki bütçe
görüşmelerinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bugün itibarıyla 2020
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ve 2018 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifini tamamlamış olacağız.
Bu süreçte her bakanlığın bütçesini görme şansı
bulduk. Yüce Meclisimiz, geçtiğimiz on bir gün boyunca bütçe üzerine
ilgili ilgisiz, haklı ve haksız değerlendirmelere sahne oldu.
Kuşkusuz, bu değerlendirmeler, demokrasinin gereği ve
milletimizin sesi olması dolayısıyla oldukça kıymetlidir.
Her şeye rağmen verimli bir bütçe görüşmesi süreci
geçirdiğimizi düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar;
baktığımız zaman, esasında muhalefetin de 90lı
yıllarda kaldığını biraz önceki konuşmalarda
görmüş olduk. Niye görmüş olduk? Daha hâlâ zannediyorlar ki
Türkiye'nin sadece bir Atatürk Barajı var ve Atatürk Barajının
dışında bir baraj AK PARTİ döneminde yapılmadı.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Oysa
baktığımız zaman, ben ifade edeyim İlhan Beye: Sadece
AK PARTİ döneminde 565 baraj yapıldı, sadece; 553 de HES
yapıldı Sayın Vekilim. Baktığımız zaman,
Ermenek ve Deriner Barajı yükseklik bakımından
Yusufeli
Barajı dünyanın en büyük barajı, ondan yükseğini de yapmaları
mümkün değil. Sadece Deriner Barajından Türkiye'nin yıllık
kazancı 6 milyar. Dolayısıyla bu noktada biz 90lı
yılları çoktan aştık ve gelinen noktada her alanda en az
3,5-4 kat büyüyen bir Türkiye var.
AK PARTİ olarak on yedi yıllık
dönemde siyasi ve ekonomik istikrarın göstergesi olan 18inci bütçemizi
görmüş olmanın gururunu yaşıyoruz. On yedi yıllık
iktidarımız döneminde bütçe disiplinindeki istikrarlı
duruşumuzu her zaman sergiledik ve bu bütçede de bunu görüyoruz. AK
PARTİ yönetimiyle birlikte, uzun yıllar Türkiye'nin gündemine oturan
bütçe açıkları azalmış ve son bulmuştur. 2002
yılında yüzde 11,2 olan bütçe açığının 2018
yılı sonlarına doğru yüzde 2ye düştüğünü
görüyoruz. Bütçe disiplinini esas alan ve güven veren yönetimlerimizle faiz
harcamalarında dramatik bir düşüşü yaşadık. 2002
yılında faiz harcamalarının bütçe içerisindeki payı
yüzde 43,2 iken 2020 yılı bütçesinde bu oranın yüzde 12,7
seviyesinde kalması beklenmektedir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminin 2020 yılı bütçesine baktığımızda -On
Birinci Kalkınma Planı ve Yeni Ekonomik Program- hedeflerimizi
merkeze alan, her alanda gelişmeyi öngören, çalışanı,
emekçiyi, üreticiyi, çiftçiyi, kadınlarımızı ve
gençlerimizi destekleyen, kısaca 82 milyonun bütçesi olduğunu
görüyoruz.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel ekonomi, ticaret savaşları başta olmak
üzere, Brexit, para ve maliye politikalarına ilişkin belirsizliklerin
ve jeopolitik gelişmelerin etkisiyle dünya ticaretinin zayıf seyrini
sürdürdüğünü de görmekteyiz. Bu durum uluslararası kuruluşlar
tarafından da teyit edilmektedir. IMF, yüzde 3,9 olan 2019 yılı
ekonomik büyümesinin tahmin oranlarını yüzde 3e düşürmüş;
dikkatinizi çekmek isterim ki bu oran, son on yılın en düşük
seviyelerindedir.
2019 yılında küresel büyümenin yüzde 1,4
seviyesinde kalacağı da ifade edilmektedir. Dünya Ticaret Örgütü ise
2019 yılı dünya mal, ticaret artışı oranına
ilişkin tahminini yüzde 4ten yüzde 1,2ye indirmiştir. Küresel
ekonomideki yavaşlamaya ve ticaret ortamındaki olumsuzluklara
rağmen, Türkiye ekonomisi dengelenme ve toparlanma sürecine girmiştir
ve hedefine de kararlılıkla yürümeye devam edecektir. Ekonomide
yaşanan dalgalanmalar, uygulanan yaptırımlar ve bölgesel
belirsizlikler Türkiyeyi hedefinden uzaklaştırmamıştır,
aksine, bizleri hedeflerimize daha da
yakınlaştırmıştır.
Dış ticarette Türkiye, çizilen tablonun
aksine, oldukça güçlü ve olumlu bir performans sergilemeye devam ediyor. 2019
yılında küresel ihracat birçok ülkede azalış gösterirken
Türkiye güçlü konumunu koruyarak ihracatını artırmaya devam
etmektedir. Nitekim, bir örnek vereyim, Dünya Ticaret Örgütünün verilerine
göre, ilk dokuz ayda verisi açıklanan 69 ülkeden 50sinin ihracatında
azalış görmekteyiz. Buna karşın, Türkiye,
ihracatını yüzde 2,3 oranında artırmıştır.
Ülkeler sıralamasına baktığımızda,
artış oranı bazında ihracatta 7nci sıradayız;
değer olarak da ihracat artışında 5inci sırada
bulunmaktayız. 2002 yılında 5 milyar doların üzerinde
ihracat yapan tek sektörümüz varken bugün 5 milyar doların üzerinde
ihracat yapan 11 sektörümüz bulunmaktadır. Genel ticaret sistemine göre
nominal ihracat, ekim ayında, on iki aylık miktara
baktığımızda, 179,9 milyar dolara ulaşmış,
on iki aylık ithalatsa 205 milyar dolara gerilemiştir. Burada
baktığımızda, yine, çizilenin aksine, makine ve
teçhizatlardaki göreceli azalışın -esasında,
azalış değil- yerli üretimle doldurulduğunu görebiliriz.
Makine ve teçhizat üretiminde sadece 2010 ile 2018 arasındaki
artış rakamlarını söyleyeyim sizlere: Biz yüzde 103,7
oranında makine ve teçhizat üretimimizi artırmışız.
2018de de 2019da da yerli üretimin artması devam ediyor. Bu,
Hükûmetimizin yerli üretime vermiş olduğu desteklerden
dolayıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2019 yılı sonunda yıllık ihracatımızın 180
milyar doları aşmasını bekliyoruz. 2020 yılında
ise hedeflenen ihracat 190 milyar dolardır. Hükûmetlerimizin
sağladığı destek ve teşviklerle, inşallah,
dış ticarette yakaladığımız bu yüksek ivme daha
da artarak devam edecektir.
Bilindiği üzere, 2018 yılının
ikinci yarısında ülkemiz ekonomisine karşı, özellikle döviz
kuru kanalıyla ciddi spekülatif saldırılar gerçekleşti.
Döviz kurunda yaşanan dalgalanmalar, bir yandan enflasyon üzerinde
yukarı yönlü baskı oluştururken diğer taraftan da büyüme
rakamlarını olumsuz etkiledi. Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın liderliğinde Hükûmet olarak
küresel koşullardaki belirsizliklerin ve ülkemize karşı
yapılan ekonomik saldırıların üstesinden gelmek için denge,
disiplin ve dönüşümü önceleyen Orta Vadeli Program oluşturuldu. Bu
kapsamda, öncelikli hedeflerimizi enflasyonla mücadele, cari
açığın azaltılması, sağlıklı ve
sürdürülebilir büyüme olarak ortaya koyduk ve politikalarımızı
da bu hedeflere uygun olarak sergiledik.
Faizi enflasyonun müsebbibi görerek faizleri
düşürme, enflasyonu tek haneli rakamlara düşürme mücadelesini bu
bütçede de görmekteyiz. Son dönemlerde açıklanan rakamlar
uyguladığımız politikaların etkisini gösterdiğini
ve ekonomimizin toparlanma sürecine girdiğini de ortaya koyuyor. Nitekim,
geçtiğimiz günlerde açıklanan Sanayi Üretim Endeksi ekimde geçen
yılın aynı ayına göre yüzde 3,8 artış
göstermiştir. Biraz önce imalat sanayisindeki kapasite kullanım
oranındaki sekiz yıllık artışı söyledim, son
kasım ayında da on beş ayın zirvesine
çıktığını görmekteyiz. İmalat sanayisi katma
değeri itibarıyla dünyada 2002 yılında 20nci
sıradayken bugün 13üncü sıraya yükseldik. Tüm bu veriler ekonomimizin
canlandığının da göstergeleri.
Diğer taraftan, enflasyon verilerinde de önemli
iyileşmeleri görüyoruz. Yıl başından bu yana tüketici
enflasyonunda 10 puana yakın düşüş sağlandı. Bu
durumun yansımalarını güven endeksindeki iyileşmelerde de
görmekteyiz. Yeni Ekonomik Programda enflasyonun 2020 yılında yüzde
8,5e, program dönemi sonunda da yüzde 4,9a düşmesi hedeflenmektedir.
İşte, bütçenin de buna uygun yapıldığını
müşahede etmekteyiz.
Faizlerde kayda değer düşüşler
gerçekleşmiştir. Son beş ayda faizlerde 1.200 baz puan indirim
sağlandı. Merkez Bankasının uyguladığı gerçekçi
para politikası ve kamu bankalarının üreticinin yanında
güçlü duruşuyla piyasalar üzerindeki faiz baskısı da bertaraf
edildi. Türkiye için kronik bir problem olan cari işlemler dengesinde
cumhuriyet tarihinin en yüksek cari fazlasını verdik. 2019 yılı
Eylül ayı itibarıyla yıllıklandırılmış
cari işlemler dengesinde 5,9 milyar dolar fazla oluşmuştur. Bu
sonucun ortaya çıkmasında kuşkusuz, Hükûmetin
aldığı yerinde ve doğru kararlar etkili olmuştur.
2019un üçüncü çeyreğinde Türkiye ekonomisi
yeniden büyümeye başladı. Bu büyüme rakamları gösteriyor ki
ekonomimizi hedef alanlar bir kez daha hüsrana uğramıştır.
Mali disiplinden taviz vermeden vergi indirimleri, istihdam teşvikleri ve
kredi programları ekonomik büyümeyi desteklemektedir. Dördüncü çeyrekte
inşallah yüzde 4 veya 5 oranında büyümeyi yakalayacağız ve
bu yılı öngörülen şekilde, pozitif bir büyümeyle
kapatacağız. Nitekim, uluslararası derecelendirme
kuruluşlarının da tahminlerini bu şekilde yukarıya
doğru revize ettiklerini görüyoruz.
2002-2018 yılları arasında ortalama
yüzde 5,5 oranında büyüme kaydederek dünyanın en hızlı
büyüyen ekonomilerinden biri olduk. İhracatımızı da yine 36
milyar dolardan 180 milyar dolarlara, 190 milyar dolarlara çıkardık.
Geçtiğimiz on yedi yılda atmış olduğumuz tohumların
bugün gerçekten hayata geçtiğini görmek, verim verdiğini görmek
bizleri de mutlu etmektedir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Turizmde 2018 yılında 45 milyon
ziyaretçiyle küresel düzeyde 2nci sıradan daha da yükselerek
inşallah 2020de 50 milyonun çok üzerinde tamamlamış
olacağız.
Küresel doğrudan yatırımlar 2018
yılında yüzde 13 gerilerken Türkiye'ye gelen doğrudan
yatırımlar yüzde 13 artarak 13 milyar dolara
ulaşmıştır.
Bazı arkadaşlar Türkiye değerlendirmesi yaparken özellikle uluslararası sermayenin
Türkiyeye gelmediğinden bahsederler oysa elimizdeki rakamlara
baktığımızda durumun bunun tersi olduğunu da
görüyoruz. Uluslararası jeopolitik baskılara rağmen,
firmaların çoğu, özellikle Batı medyasının ve ülkemize
karşıt lobilerin baskılarına rağmen, yatırım
için Türkiyeyi tercih etmektedirler. 199 ülkenin yer aldığı en
fazla dış yatırım alan ülkeler sıralamasında,
2018de, bir önceki yıla göre Türkiye 4 basamak yükselmiştir. Ülkemize
güvenen, yatırım yapan herkes kazanmıştır ve kazanmaya
da Allahın izniyle devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şirketler
kapanıyor. deniliyor, ekim ayında kurulan şirket
sayısı bir önceki aya göre yüzde 8,5 ve önceki yılın ekim
ayına göre ise yüzde 18 oranında artış göstermiştir.
Açılan şirket sayısındaki artış, yıllık
yüzde 21i bulmaktadır. Hükûmetimizin yeni açıklamış
olduğu Değişim başlıyor. temalı Yeni Ekonomi
Programıyla birlikte, çok daha hızlı bir ivme yakalayacağımız
da aşikârdır. Ekonomik toparlanma daha da hızlanacak ve
yılın ilk yarısında yaşanan ekonomik kayıplar da
telafi edilecektir.
Cumhurbaşkanımız,
Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
liderliğinde, AK PARTİ, hükûmetleri döneminde, ekonomiden
sağlığa, eğitimden sosyal hayata kadar her alanda cumhuriyet
tarihinin en önemli icraatlarını başarmıştır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Her türlü terör
saldırısına ve finansal saldırılara rağmen
sağladığımız her iyileştirmeyi
vatandaşımıza, esnafımıza, sanayicimize, üreticimize
yansıtıyoruz. Gerçekleştirdiğimiz atılımlar,
uluslararası arenada da karşılık bulmaktadır. Türkiye,
İnsani Gelişme Endeksinde tarihinde ilk kez çok yüksek insani
gelişme kategorisinde yer alarak, 189 ülke arasında 59uncu sıraya
yükselmiştir. Bu durum, Türkiyede beklenen yaşam süresi, ortalama
ömür süresi, bebek ölümlerinin azalması, kişi başına
düşen millî gelirde önemli bir gelişme gösterdiğinin de
kanıtıdır. Bu başarı on yedi yıllık AK
PARTİ hükûmetlerinin başarısıdır. Özellikle, beklenen
yaşam süresindeki artış AK PARTİ hükûmetlerinin
sağlık alanında yürüttüğü başarılı
performanstan kaynaklanmaktadır. 10 bin kişiye düşen hastane
yatağı sayısı 24,8den 27,9a çıkarken nitelikli yatak
sayısını da 19 binden 145 bine yükselttik. Sağlık
yatırımlarımız sonucunda 1.000 canlı doğumda
bebek ölüm hızını 31,5ten 6,8e, 100 bin canlı
doğumda anne ölüm oranını ise 64ten 13,6a geriletmiş
olduk.
Birileri veya bazılarımız şehir
hastanelerini eleştiri bombardımanına tutuyoruz. Orada
birtakım finansmanlardan veya şunlardan bunlardan dem vuruyoruz.
Hâlbuki insanımıza sağladığı konfor, son
teknolojilerin kullanılması, çalışanlarının rahat
ortamda çalışması bizim insana verdiğimiz değerin bir
göstergesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK
PARTİ, insan odaklı, insanı önceleyen hizmet yapmakta,
dolayısıyla paradan da önemli insanımızın
sağlıklı yaşamına, uzun ömürlü yaşamına ve
sağlığa kolay erişimine önem vermektedir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bugün sağlığa her
vatandaşımız çok kolay ve dünyaya göre gerçekten çok ucuz bir
şekilde ulaşabilmektedir.
Değerli arkadaşlar, hiç kuşkusuz, AK
PARTİ hükûmetleri sosyal yardımlarda da dünyanın
sayılı ülkeleri arasındadır. Sosyal yardım
alanında reform olarak nitelendirebileceğimiz birçok yeni
uygulamayı hayata geçirdik ve sosyal yardım programlarını
çeşitlendirdik. Bu kapsamda 2020 yılı bütçesinde sosyal
harcamalar için ayrılan kaynak miktarının 69,5 milyar
liraya çıkarıldığı görülmektedir ve bu tutar 2020
yılı bütçesinin yüzde 6,3üne denk gelmektedir.
Baktığımız zaman, Türkiyede 4,3 doların altında
yaşamını sürdürenlerin oranının 1,6ya geldiğini
görmekteyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bir önceki Başbakanımız burada, kendisi
Ulaştırma Bakanıyken de Türkiyenin bütün
altyapısını halletti. Şimdi 2020 bütçesiyle de,
inşallah, o altyapının üzerine üstyapıyı da kullanarak
Türkiyeyi şaha kaldıracağız; buna da eminiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Sizler de o yollardan, o
köprülerden geçerek bunun konforunu ve keyfini inşallah yaşamış
olacaksınız.
Değerli
arkadaşlar, biz bir yandan ekonomiyi kalkındırırken bir
yandan da terörle mücadele ediyoruz. Bir yandan terörle mücadele ederken
demokrasimizi kalkındırmayı, demokrasimizi geliştirmeyi ve
adalet noktasında da yeni reformlarla insanımıza daha adil bir
düzeni de vadediyoruz.
Değerli
arkadaşlarımız, ekonomimizin omurgası olan
esnafımızın finansa erişimini sağlamak ve finansal
maliyetleri düşürmek AK PARTİ hükûmetlerimizin her zaman
önceliği olmuştur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT TÜFENKCİ
(Devamla) Üç dakika Sayın Başkanım, bir dakika değil.
BAŞKAN Yok,
bir dakika veriyoruz.
Buyurun.
BÜLENT TÜFENKCİ
(Devamla) Esnaf ve sanatkâr kooperatifleri aracılığıyla
esnaf ve sanatkârlarımıza sağlanan düşük faizli finansman
desteği bu yıl 23 milyar lirayı, toplam kredi ise 40 milyar lirayı
bulmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, ekonomiyi geliştirirken sınır ötesinde ve yurt
içinde de terörle aralıksız mücadele ettiğimizi biliyorsunuz.
Milletimiz teröre karşı dirayetli ve kararlı duruşuyla
büyük başarılar elde etmiştir. Mücadelemiz, en son terörist
etkisiz hâle gelinceye kadar devam edecektir. Hem PKKyla hem PYDyle hem
FETÖyle mücadelemiz Allahın izniyle, milletin desteğiyle de devam
etmektedir. Bu vesileyle, bu topraklar için canını veren bütün şehitlerimize
Cenab-ı Allahtan rahmet, gazilerimize de uzun ömürler diliyorum.
Değerli Başkanım, değerli
arkadaşlar; 2020 yılı bütçemizin milletimize, ülkemize
hayırlar getirmesini Cenab-ı Allahtan temenni ediyorum, emeği
geçenlere teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
üçüncü söz Kocaeli Milletvekili Sayın Fikri Işıka aittir.
Buyurun Sayın Işık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2020
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ve 2018 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ iktidarı, iktidarı
devraldığı 18 Kasım 2002den bugüne kadar milletimizin
desteğiyle, ülkemizin kronik hâle gelen pek çok meselesini ele aldı,
risk alarak cesur adımlar attı ve çok önemli, çok gayretli
çalışmaların sonucunda da pek çok sorunu çözüme kavuşturdu.
Ekonomiden siyasete, dış politikadan sosyal politikalara, insan
haklarından özgürlüklere kadar pek çok alanda ciddi derecede
reformları hayata geçirdi. Milletimizin desteği AK PARTİnin
başarısını, AK PARTİnin başarısı
milletimizin desteğini sağladı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu, destek-başarı verimli
döngüsünün de kazananı ülkemiz, milletimiz ve Türkiyeye umut bağlayan
milyonlarca mazlum oldu. Bundan dolayı Allaha hamdediyoruz. Bu
desteği bugüne kadar bizden esirgemeyen milletimize de bir kez daha
milletin kürsüsünden şükranlarımızı sunuyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, biraz önce
burada ifade edildi, çok partili hayata geçtikten sonra hiçbir partiye üst üste
18inci Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bütçesini yapmak nasip olmadı. Bu,
bizim açımızdan gerçekten çok ama çok önemli. Elbette
başarılarımız önemlidir. Başarılarımız,
yeni başarılar için referanstır. Biz, elbette geçmişe
takılıp kalmayacağız,
başarılarımızı yeterli görmeyeceğiz, yeni
başarı hikâyeleri yazmak için de durup dinlenmeden
çalışmaya devam edeceğiz. Zira, Peygamber Efendimizin İki
günü müsavi olan ziyandadır. hadisişerifi hepimiz için eşsiz
bir öğüttür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, Mevlâna Hazretlerinin Dünle beraber gitti cancağızım,/ Ne
kadar söz varsa düne dair./ Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...
Haddizatında siyaset de dünden dersler çıkararak, dünün
tecrübelerinden yararlanarak yarını inşa etme
sanatıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tüm dünyada hemen hemen her alanda var olan belirsizliklerin daha da
arttığı, risk ve tehditlerin daha da çeşitlendiği,
istikrarsızlığın küreselleştiği olağan
dışı bir dönemi yaşıyoruz. Huzurun,
barışın, umudun egemen olması gereken bu gezegen, bugün
maalesef korkunun, endişenin ve kaygının merkezi hâline geldi.
İnsanoğlu kendi elleriyle dünyanın düzenini bozdu, tahrip etti.
Bunun sonucunda da başta iklim değişikliği, içilebilir
temiz su kaynaklarının hızla azalması, hava kirliliği,
pek çok canlı türünün yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya kalması gibi, bugün bildiğimiz bilmediğimiz
pek çok sorunla yüz yüzeyiz.
Çözülmesi gereken devasa problemler varken,
maalesef, bunları çözme sorumluluğunu üstlenmesi gereken siyaset
alanında eyyamcılık, popülizm, ırkçılık,
ayrımcılık gittikçe yaygınlaşıyor. Küresel
aktörlerin bu sorunlarla birlikte mücadele etmesi gerekirken, onlar kendi iç
politik dinamikleriyle birbirleriyle kıyasıya mücadele içine giriyor,
gelecek kuşakların üzerimizdeki emanetinin korunması için
gereken gayreti göstermiyorlar. Hatta zaman zaman, bu gayreti gösteren
gençlerle alay dahi edebiliyorlar. Birleşmiş Milletler gibi
uluslararası kuruluşların etkinliklerinin çok
azaldığını, hemen hemen hiç kalmadığını
görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel rekabetin bölgemizden Asya-Pasifike
kaydığı ve aktörler arasındaki mücadelenin sadece ekonomik
alanda değil, aynı zamanda siyasi, hatta askerî alanda da
yoğunlaştığını müşahede ediyoruz. Kapitalist
sistemin 1970li yılların ikinci yarısında girdiği
krizden çıkmak için Çini dünya ekonomisine açma kararı ve
sonrasındaki gelişmeler uykudaki devin uyanmasına ve Batı
hegemonyasındaki küresel düzenin tehdit edilmesine sebep oldu. Çinin
ekonomik yükselişi, bu yükselişin getirdiği siyasal nüfuz
alanı oluşturma ve genişletme hamleleri, özellikle Kuşak ve
Yol Projesiyle hem enerji arz güvenliğini hem de pazarlarını
garanti altına alma girişimleri, başta ABD olmak üzere tüm
Batıyı ciddi manada tedirgin etti hatta korkuttu.
Önümüzdeki on yılda Çinin dünyanın en
büyük ekonomisi olacağı varsayılıyor. Bu, ABD
dolarının dünya rezerv para birimi olma özelliğine yani
doların tahtına yönelik şu ana kadarki en büyük ve en önemli
tehdit. Öyle ya, dünya ekonomisinde yüzde 20 ağırlığa sahip
Çinin para birimi yuanın dünya rezerv para birimindeki
ağırlığı yüzde 1, dünya ekonomisinde yine
yaklaşık yüzde 20 ağırlığa sahip Amerikanın
para biriminin dünya rezerv para birimindeki ağırlığı
yüzde 60. İşte aslında Amerika-Çin ticaret
savaşlarının temelinde bu rezerv para birimindeki dengesizlik
yatıyor.
Zaman zaman ateşkes olsa da özellikle 2020
Kasımındaki Amerikan seçimlerinden sonra Amerika-Çin ticaret
savaşlarının şiddetlenerek devam edeceğini öngörmek
kehanet olmasa gerek. Çinin kuşatılması, ekonomisinin
yavaşlatılması, bölgedeki siyasi ve askerî nüfuzunun
sınırlandırılması, artık ABDnin birinci
önceliği hâline geldi. Yani artık küresel mücadelenin merkezi
Indo-Pasifik Okyanusu oldu. Hong Kongdaki gelişmeler, Çinin Tayvan
politikası, Güney Çin Denizindeki ihtilaflar ve oluşturulan suni
adalar bu mücadelenin sadece ekonomik ve siyasi boyutta kalmayabileceğini,
olayın her an askerî bir boyuta da taşınma riskinin göz
ardı edilmemesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.
Biraz önce ifade etmeye
çalıştığım gelişmelerin yanında, özellikle
gelişmiş ülkelerde devletlerin borçluluk seviyeleri, kur ve ticaret
savaşları, korumacı ekonomi anlayışının
tekrar nüksetmesi küresel durgunluk yani resesyon endişelerini her geçen
gün daha da artırıyor. Ayrıca, teknolojideki baş döndürücü
gelişmeler -ki detaylarına birazdan girmeye
çalışacağım- hem bireysel hem toplumsal hem de ulusal
düzeyde güvenlik endişelerini körüklüyor. Bütün bu endişeler,
neredeyse bütün dünyanın askerî harcamalarını
artırmasına, savunma ve güvenliğe daha fazla kaynak
ayırmasına sebep oluyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önümüzdeki bu belirsizlik dönemi ve yeni jeopolitik
gelişmeler, hem ülkemiz hem de insanlık için yeni tehditler ama
aynı zamanda da yeni fırsatlar sunuyor. Çok güzel bir söz var:
Kötümserler her fırsatı tehdit, iyimserlerse her tehdidi fırsat
olarak görürler. Türkiyeye yakışan ihtiyatlı bir
iyimserliktir. Öncelikle, bölgesel ve küresel risk ve tehditleri avantaja
döndürmenin yollarını aramalıyız. Yine, başka bir
güzel söz de Fırsatlar hazırlıklı beyinler içindir.
Türkiye'nin fırsatları değerlendirecek birikimi vardır,
yeter ki biz bu birikimi yerinde, zamanında ve doğru şekilde
kullanalım.
Tüm etnik ve dinî unsurlarımızla millet
olma bilincimiz, ortak tarih şuurumuz;, Çanakkalede, Kurtuluş
Savaşında, 15 Temmuz hain darbe girişiminde olduğu gibi
çok zor zamanlarda ortaya koyduğumuz asil tavır ve binlerce
yıllık devlet geleneğimiz geleceğe güvenle bakmamız
için yeterlidir, tabii ki Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ifadesiyle Vatanını
en çok seven, görevini en iyi yapandır. düsturunu aklımızdan
çıkarmadan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüzde teknolojide baş döndürücü gelişmeler
yaşanmaktadır. Her sabah yeni, insan hayatını kolaylaştıran
ancak zaman zaman da insanı dehşete düşüren buluşlara,
keşiflere uyanmaktayız. Artık hiçbir şey eskisi gibi
değil. Teknoloji yaşam tarzımızı, çalışma,
üretim, yemek, eğlence gibi günlük hayatımızı kökten
değiştiriyor. Teknoloji insanları birbirinden
uzaklaştırırken, makinaları birbiriyle konuşturuyor.
Artık, kas gücü gerektiren pek çok işi, gelişmiş robotlar
yapıyor. Özellikle emek yoğun sektörlerde robotlar insanları
ekmeğinden ediyor. Bundan dolayı da bazı gelişmiş
ülkelerde sosyal güvenlik sisteminin çökmemesi için insanın yerine
çalışan robotlardan vergi alınması
tartışılıyor. Yaşlılara hizmet verecek
insansı robotlar tasarlanıyor. Uzuv kaybı yaşayan insanlara
özel protezler kolaylıkla üç boyutlu yazıcılarda üretilip o
uzvun yerine yerleştirilebiliyor. Beyinden gelen sinyali algılayarak
komuta dönüştüren ve bu sayede pek çok engellinin normal bir hayat
sürmesini sağlayan cihazlar üretiliyor. Otonom araçlar yük, silah, insan
taşıyan insansız hava araçları, ulaşım başta
olmak üzere pek çok alanda ezberleri bozuyor. Bilgiye erişimin hem çok
kolaylaşması hem de maliyetinin çok düşmesi, başta
eğitim ve sağlık olmak üzere her alanda önemli imkânlar sunuyor.
Kullandığımız pek çok cihazda
artık en önemli maliyet unsuru yazılım oldu. Özellikle, ünlü
fizikçi Stephan Hawkingin İnsanlığın son buluşu
olacak. dediği yapay zekâ alanındaki gelişmeleri bazen
hayranlık, bazen şaşkınlık, bazen de dehşet
içinde izliyoruz. Örneğin, bazı kanser türlerinin doktorlar
tarafından yani insan unsuru tarafından teşhis oranı yüzde
65teyken yapay zekâyla teşhis oranı yüzde 98lere çıkıyor.
Yapay zekânın, üretimden uzay çalışmalarına kadar neredeyse
girmediği hiçbir alan kalmadı. Şu anda Amerika Birleşik
Devletlerinde yılda yaklaşık 500 milyar dolar AR-GE
harcaması yapılıyor. Bu AR-GE harcamasının
yaklaşık üçte 1i yapay zekâ alanında yapılıyor. Zira
geçenlerde yapay zekâyla çalışan 2 robotun,
yazılımcılarının bilmediği bir dilde
konuşmaya başladıkları fark edildi ve korkularak
fişleri çekildi. Böyle bir dünyaya gidiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, güncel
tartışmalardan biri de Nükleer silahlar mı daha tehlikeli,
yapay, zekâ mı daha tehlikeli? sorusu. Güvenli haberleşme için,
şifrelenmiş ve kolay kolay kırılamaz denilen bilgilerin
kuantum bilgisayarlar yardımıyla çok kısa sürede ve kolayca
kırılacağı, çözüleceği biliniyor. Artık, dünya
insanoğlunun Marsa ne zaman ayak basacağını ve Marsta
yaşamın ne zaman başlayacağını
tartışıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; teknolojik gelişmelerin gıda güvenliğinden veri
güvenliğine, bireysel güvenlikten ulusal güvenliğe kadar her
alanı içine aldığını görüyoruz. Siber
saldırılarla sadece ülkelerin askerî, ekonomik, sosyal
altyapıları hedef alınmıyor, ülkelerin karar alma mekanizmalarının
oluşumuna müdahale edilerek politik ve sosyal düzen dahi
değiştirilebiliyor. Bir nakliye uçağından atılan
binlerce katil droneun, hedefindeki binlerce askeri imha edebileceği bir
dönemdeyiz. Sadece askerî amaçlarla kullanılmayan, daha çok sivil
amaçlarla uzaydan konum belirlemek için kullanılan GPS uydularının
lazer silahlarıyla yüzlerce kilometre öteden vurulabileceği
endişesi hem büyük korku oluşturuyor hem de güvenilir alternatif
arayışlarını zorluyor. Bu örnekleri çoğaltmak,
onlarca, yüzlerce örnek vermek mümkün.
Bugünün dünyası dünden daha güvenli değil.
Öyle gözüküyor ki yarın da bugünden daha güvenli olmayacak. Peki, biz
yarına hazır mıyız? Bir ülkenin yarın nerede
olacağını, bugün hangi alanlara
yoğunlaştığına bakarak kolayca anlayabiliriz.
Geleceğin dünyasında var olmanın, iddialı olmanın tek
yolu bilim ve teknolojiyi tüketenler liginde değil, bilakis bizzat bilim
ve teknolojiyi üretenler liginde olmaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye son on yedi yılda AK PARTİ iktidarı
döneminde bu alanlara çok ciddi yatırım yaptı, ciddi kaynak
ayırdı, AR-GE ve inovasyona çok ciddi destekler verdi, vermeye de
devam ediyor. Yapılanların takdiri hakkaniyet gereğidir.
Peki, yapılanlar yeterli mi? Elbette ki
hayır. Bilim ve teknoloji alanında kıyasıya yarış
sürerken yapılanları yeterli görmek çok büyük bir yanılgı
olur, bedeli de ağır olur. Elbette almamız gereken daha çok
yolumuz var. Bilim ve teknoloji, AR-GE ve inovasyon alanında
sürdürülebilir bir başarının olmazsa olmazı biraz önce
ifade etmeye çalıştığım tehditlere karşı
koymanın, fırsatlardan da en iyi şekilde yararlanmanın
anahtarı nitelikli insan gücüdür.
Yer altı zenginliğine sahip olduğu
hâlde nitelikli insan gücüne sahip olmadıkları için
halkının büyük bir kısmının fakruzaruret içinde
yaşadığı onlarca ülke örneği vermek mümkün ama yer altı
zenginliği olmadığı hâlde nitelikli insan gücüne sahip ülke
halkının önemli bir kısmının fakruzaruret içinde
yaşadığı bir tek örnek vermek dahi mümkün değil.
Kainatın öznesi insandır. Onun içindir ki
medeniyetimizin en temel ayırt edici özelliklerinden birisi
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. düsturudur. Önemli
olan insandır, insana yapılan yatırımdır. İnsana
yapılan yatırım, geleceğe yapılan
yatırımdır. Hazreti Ali Efendimiz Çocuklarınızı
kendi zamanınıza göre değil, onların
yaşayacağı çağa göre yetiştirin. buyuruyor.
Türkiye'nin en önemli önceliği eğitimdir; adalet, güvenlik, refah,
huzur ancak iyi ve kaliteli eğitimle sağlanır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ iktidarı döneminde eğitimde çok önemli
mesafeler aldık. Özellikle eğitimde nicelik sorununun çok büyük
oranda çözüldüğünü söyleyebilirim. Bu dönemde kız
çocuklarımızın okullaşma oranları, özellikle
diğer okullaşma oranları, öğretmen sayıları,
okulların fiziki şartları, derslik başına düşen
öğrenci sayıları, öğrenci başına düşen
öğretmen sayıları gibi, eğitimde teknoloji
kullanımı gibi pek çok alanda AK PARTİ döneminde devrim
niteliğinde iyileşmeler sağlandı. Yine Meclisimizin tasvibi
ve onayıyla her yıl bütçemizden en fazla ödeneği Millî
Eğitim Bakanlığımıza tahsis ediyoruz.
Eğitimin kalitesi noktasında almamız
gereken daha çok mesafenin olduğunun hepimiz farkındayız.
Bakanlığımızın bu konudaki
çalışmalarını takdir ettiğimizi ve her zaman
desteklediğimizi buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
her şeyin değiştiği, dünyanın, çağın,
alışkanlıkların, üretim biçimlerinin
değiştiği, değişmeyen tek şeyin değişim
olduğu bu zaman diliminde elbette eğitim alanında da köklü
değişimler yaşanıyor. Bozmanın, tahrip etmenin,
yıkmanın, yerle bir etmenin çok kolay olduğu bu zaman diliminde
yaşadığımız dünyayı kendi ellerimizle cehenneme
çevirmek istemiyorsak insanlık olarak değerler eğitimine
odaklanmalıyız. Erdemli insan yetiştirmek için daha çok
çalışmalıyız. Kadınlarımıza,
çocuklarımıza hatta engellilerimize yönelik şiddetin gündemden
düşmediği, kadın cinayetlerinin her gün yüreğimizi
dağladığı günümüzde Bir insanı öldüren bütün
insanları öldürmüş gibidir. temel düsturunun neden hayat bulmadığını
bütün toplum olarak düşünmeliyiz. Önceliğimiz çok bilgili insan
değil, çok iyi insan yetiştirmek olmalı. Bilgiye
ulaşmanın çok kolaylaştığı bu çağda
eğitim piramidinin kaidesi değerler eğitimi olmalı, onun
hemen üzerine beceri eğitimini yerleştirmeliyiz. Medeniyet
değerlerimizle donanmış, öz güveni yüksek, dünyaya açık,
analitik düşünen, kararlı ve sabırlı bireyler
yetiştirmek zorundayız. Ayrıca, kod yazmayı bilmeyen gencin
okuma yazma bilmiyor konumuna düşeceği yakın geleceğe
hazırlık için kodlama konusuna çok daha fazla önem vermeliyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, katma değeri yüksek AR-GE ve inovasyona dayalı
üretim, Türkiyenin sürdürebilir büyümesi, refahının artması,
ekonomik ve siyasi istikrarı için elzemdir. Bugünkü küresel
koşullarda Türkiye ölçeğinde bir ülkenin sürümden kazanarak büyüme
şansı bana göre yoktur. Üretimin, hatta hizmet sektörünün her
alanında yenilikçi olmak zorundayız; her gün daha iyisi için
çalışmak, daha kaliteli, daha uygun maliyetli ürün ve hizmet sunmak
zorundayız. Zira, biz İki günü müsavi olan ziyandadır.
anlayışının mensuplarıyız. Biraz önce de ifade
ettim, Türkiye, bilim ve teknoloji üreten ülkeler liginde olmalıdır;
tribünde seyirci değil, sahada oyuncu olmalıyız; bize
yakışan da budur. Bunun için, üniversitelerimize, kamu ve özel
sektörümüze düşen çok önemli görevlerin olduğunu biliyoruz. Özel
sektörümüzün son yıllarda bu alana çok ciddi kaynaklar
ayırdığını, ciddi yatırımlar
yaptığını, çok önemli çalışmalar yürüttüğünü
biliyoruz. Devletimizin desteklerinden de faydalanarak AR-GE ve inovasyon
alanında özel sektörün her geçen gün artan gayretlerini yakinen takip ve
takdir ediyoruz. Sizlerin desteği ve onayıyla kabul edilen AR-GE
reform kanunu sonrasında özel sektörün AR-GE merkezi sayısı
1.200ü, tasarım merkezi sayısı 350yi geçti. Sayıları
85i bulan teknoparklarımızdaki binlerce firmamızda on binlerce
gencimiz AR-GE yapmaktadır. Kamu tarafı, destek ve teşviklerle
özel sektörün bu alanda daha fazla yoğunlaşmasını
sağlıyor. Türkiyenin AR-GE harcamaları her geçen yıl
artmakta; bu, patent, faydalı model gibi alanlara yansımaktadır.
AR-GE ve inovasyon faaliyetlerini yeterli görmemiz elbette mümkün
değildir. Türkiyenin sorunu kaynak sorunu değildir, Türkiyenin
sorunu AR-GEde kalite sorunudur. Bu sorunu da zaman içinde çok
çalışarak, ekosistemimizi güçlendirerek çözeceğiz inşallah.
Gerek temel gerekse uygulamalı bilimler
alanında bilginin ana üretim üsleri üniversiteler ve araştırma
merkezleridir. Bugün ülkemizde 200ün üzerinde üniversite ve 8 milyona
yakın üniversite öğrencisi vardır. Bu anlamda, cumhuriyetimizin en
temel hedeflerinden olan eğitimde fırsat eşitliği büyük
oranda sağlanmıştır. Ancak üzülerek ifade etmemiz gerekir
ki üniversitede kalite sorununu henüz aşamadık. Bakın, YÖKün bu
konudaki çalışmalarını destekliyoruz ama G20 üyesi bir
Türkiye, satın alma gücü paritesinde dünyanın 13üncü ülkesi ama
dünyanın ilk 100, ilk 250, hatta bazı endekslere göre ilk 400ünde
bir tek Türk üniversitesi olmayan bir Türkiye. Bunun üzerinde hepimiz çok ciddi
çalışmalıyız, düşünmeliyiz ve hep birlikte bu yüce
Meclisin önderliğinde bir yükseköğretim reformunu artık hayata
geçirmeliyiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, AR-GE ve
inovasyon alanında, ekosistemimizi güçlendirmeliyiz, uluslararası
iş birliğine önem vermeliyiz, özellikle dünyadaki Türk araştırmacıların
aklından, birikiminden daha fazla yararlanmayı
sağlamalıyız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, jeostratejik konumu nedeniyle savunma ve güvenlik
alanında da daima güçlü, dikkatli ve kararlı olmak zorundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Işık, buyurun.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Bölgemizdeki
devlet otoritesi kaybolan veya büyük ölçüde zaafa uğrayan ülkeler, vekâlet
savaşları, ülkelerin istikrarsızlaştırılması
için maşa olarak kullanılan terör şebekeleri, terör estiren
devletler veya nüfuz alanını genişletmek için birtakım
atraksiyonlar yapan devletlerin varlığı her zaman bizi tetikte
olmaya zorluyor.
Kötü komşu insanı ev sahibi yapar.
özdeyişinin ne kadar yerinde olduğunu Kıbrıs
Barış Harekâtında gördük. Cumhuriyetimizin ilk
yıllarında o kadar zorlu şartlarda başlayan yerli ve millî
savunma sanayisi hamlesi, maalesef, daha sonra siyasi nedenlerle kesildi ama
1974 Harekâtında görüldü ki bu işin şakası yok ve o 1974
Harekâtının tecrübesi, o acı tecrübe bize ASELSAN, TUSAŞ,
HAVELSAN gibi tatlı meyveler, bereketli meyveler verdi. İşte, bu
noktada daha fazla dikkat etmek durumundayız.
Sayın Başkanım, özellikle savunma
sanayisi AK PARTİ iktidarının gerçekten bir başarı
hikâyesidir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın liderliğinde on yedi yılda, Türkiye, savunma
sanayisinde çok büyük bir devrim yaptı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİKRİ IŞIK (Devamla) Sayın
Başkanım, son bir
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
FİKRİ IŞIK (Devamla) - Türkiye, yüzde
24lerde olan yerlilik oranını yüzde 65lerin üzerine
çıkardı ve çok ciddi bir kalite artışı
sağladı. Bu noktada, gerçekten, Türkiye, bu sayede de terörle
mücadele başta olmak üzere Türkiyeye yönelik tüm tehditlere açıkça
meydan okuma noktasında çok daha yeterli hâle geldi. İşte, bu
noktalarda çalışmalarımızı durmadan, dinlenmeden devam
ettirmek zorundayız. Gelişen şartlara göre savunma konseptimizi
yenilemek bir ihtiyaç olarak gözüküyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu bütçenin hazırlanmasında büyük emek var. Ben,
emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. On gün
sonra gireceğimiz yeni yılın ülkemiz için, milletimiz için
hayırlı olmasını, bütün insanlık için huzur, bereket
ve esenlik getirmesini Cenab-ı Allahtan niyaz ediyorum. Desteklerinizle
kabul edileceğine inandığım kanun teklifinin, bütçemizin
şimdiden ülkemize, milletimize hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Altay
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım, 60a göre söz talebim var, pek kısalığı
takdirinize ait olmak üzere.
BAŞKAN Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
4.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının 129 sıra
sayılı 2020 Yılı Bütçe Kanunu Teklifi ile 130 sıra
sayılı 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Önce, peşinen şunu söylemem lazım ki
AK PARTİ Grubuna mensup sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk
Partisinin bütçe görüşmeleri boyunca ileri sürdüğü -ekonomik, sosyal,
hukuki, kültürel, eğitim, sağlık, tarım, orman dâhil
bütçeyle ilgili- eleştirilerine bugün de geçmişte de somut, net bir
yanıt getiremediler tıpkı bugün Sayın Naci
Bostancının konuşmasında olduğu gibi. Zira,
Sayın Bostancı, âdeta Gözünün üstünde kaşın var.
konuşması yaptı. Sayın Kesicinin Siyasi başarı
var ama ekonomik başarısızlık var. demesini büyük bir
çelişki olarak değerlendirmesi bence kendi çelişkisidir, şu
açıdan: Evet, AK PARTİ on yedi yıl boyunca toplumun teveccühüne
mazhar olmuştur ama her şeyin sonu olduğu gibi bunun da bir sonu
vardı ve bu gerçekleşti. Milletin, AK PARTİnin siyasi kredisini
de yenilenen İstanbul seçimlerinde kestiğini ve bu şekilde de AK
PARTİye Sen işin tadını kaçırdın, senin ülkeyi
yönetme ehliyetine el koyuyorum. dediğini, sanıyorum, Sayın
Bostancı atladı ya da o günlerde yurt dışındaydı,
onu bilemiyoruz Yine, Sayın Bostancının yirmi dakikalık
konuşmasının sekiz dakikasında 12 defa Sayın Kesici
ibaresini, ifadesini kullanarak konuşması da Sayın Kesicinin
bugün dolu, güzel, Türkiye gerçeklerini yansıtan, zaman zaman Hükûmete yapıcı,
yönlendirici uyarılar da getiren bir konuşma yaptığının
açık delilidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Kendisine,
Sayın Kesiciye Grup Başkan Vekili olarak bu vesileyle ben de
teşekkür ediyorum bu güzel konuşma için. (CHP sıralarından
alkışlar)
Yalnız ben de şunu çelişkili
buluyorum: İktidar yani 1inci parti bütçeyi savunmak yerine muhalefeti
eleştiriyor. Bu ne yaman bir çelişkidir. Bugün, biraz önce Sayın
Turan bütçemiz diye ifade etti. Evet, bu bütçe, şekilsel olarak her ne
kadar yürütmenin bütçesi gibi algılansa da bu bütçe aynı zamanda AK
PARTİnin de bütçesidir. Sayın İlhan Kesicinin
kullandığı bütün rakamlar zaten devletin resmî
rakamlarıdır, kamu kurum ve kuruluşlarının
rakamlarıdır. Tabii ki Sayın Bostancının bu
rakamları çürütecek hâli yoktu; e, Recep Tayyip Erdoğanı
eleştirecek hâli de olmadığına göre Sayın Kesiciyi
eleştirmesini çok anlayışla karşılıyorum. Bu
konuda bir eleştirimiz yok zira ülkenin hâli ortada.
Yine, bir çelişki kendi içinde ama şunu
söylememiz lazım: Bize dedi ki: Siz köylüye gidiyorsunuz, efendim
Buğday ucuz. diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şehre
iniyorsunuz Ekmek pahalı. diyorsunuz. dedi. Sayın Başkan,
evet, doğru; şunun için doğru: Dünyanın bütün ülkelerinde
tarım desteklenir yani sübvansiyon diye bir kavram var. Sayın
Bostancı felsefeci olduğu için ekonomik kavramlardan belki biraz uzak
kalmıştır ama yani gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde
1ini yasaya koyduğunuz hâlde çiftçiye vermediğiniz için buğday
ucuz, ekmek pahalı; mazot, gübre, tohum, ilaç, yem gibi girdi
maliyetlerinden ÖTV, KDV aldığınız için buğday ucuz,
ekmek pahalı. Keşke pırlantadan ve yatlara verdiğiniz
benzinden ÖTV, KDV alsanız da çiftçinin girdi maliyetleri aşağı
çekilse biz de köylüye gidip sizin buğdayınız ucuz diyemesek.
(CHP sıralarından alkışlar) Stratejik ürünleri
tüccarın insafına, çiftçiyi, köylüyü de tefecinin insafına terk
ettiğiniz için bu ülkede buğday ucuz, ekmek pahalı. Yani
buğdayın ucuz, ekmeğin pahalı olması bir çelişki
değil, bir AK PARTİ garabetidir. Bunun da altını çizmemiz
lazım Sayın Başkan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Erdoğanın mitinglerini izlememek ne mümkün? Erdoğan mitinglere
başladığı zaman Türkiyede sadece biz değil, 82
milyon, paşa paşa, Erdoğanı bütün televizyon kanallarında
sabah, öğlen, akşam izliyor. Yalnız son kampanyada bir şey
oldu, Erdoğanın mitingleri rötarlı olmaya başladı. Bu
kadar özel uçağı varken, bu kadar devlet imkânı, 3 bin koruma
varken, bütün yollar o gitmeden üç saat önce açılırken
Erdoğanın mitingleri rötarlı olunca biz o vilayetteki
teşkilatlarımızı aradık; yahu, niye bu miting
başlamıyor dedik. Dediler ki: Ağabey, Sayın
Cumhurbaşkanı geldi, otelde; meydan boş, onun için mitingler
rötar yapıyor. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Ben de Sayın Bostancıya bunu
hatırlatmış olayım.
Şu tartışmayı artık bitirelim:
Hani diktatör diyoruz, tek adam diyoruz, kızıyorsunuz; bence
kızmayın, Türk Dil Kurumunu kapatın. Biz demiyoruz, bunu Türk
Dil Kurumu diyor. Tekrar hatırlatıyorum, bütün siyasi yetkileri
elinde bulunduran kimseye, işte o sizin
kızdığınız kelime söyleniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Türk Dil Kurumunu
kapatmaktan başka bir çareniz yok. Ha Hayır, bütün siyasi yetkiler
Erdoğanın değil, bizim de yetkimiz var. derseniz, biz onu
bilelim.
EYÜP ÖZSOY (İstanbul) Sizin var mı
yetkiniz?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Onu bilmek
istiyoruz, onu göremiyoruz. Meşruiyet tartışması önemli bir
tartışmadır. Meşruiyetin bir yasal dayanağı
vardır, bir vicdani dayanağı vardır. Bazen yasal olarak
meşru olursunuz, vicdani olarak gayrimeşru olursunuz. Görülür,
algılanırsınız ama -bir şey söyleyeyim- ettiğiniz
yemine riayet etmezseniz hem hukuki olarak hem de vicdani olarak
gayrimeşru olursunuz. Bunun da altını çizmek istiyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bostancı
5.-
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul
Milletvekili Engin Altayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın Başkanım,
teşekkürler.
Ben felsefeci değilim, Mülkiye mezunuyum.
Siyaset bilimi, sosyal bilimler
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır,
felsefeyi kimse senin kadar bilmez.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara)
Estağfurullah.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bir de İsmet
abi var burada senin gibi bilen, başka yok.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Yok, yok; her
şeyi bildiğim iddiasında da değilim. Mütevazı
ölçeklerde bildiklerimizi paylaşmaya çalışıyoruz Engin Bey.
Önemli olan, ne bildiğimiz değil de ne anlatmaya
çalıştığımız. Halkımız ariftir,
yarım anlattıklarımızı da tamamlamayı bilir
ayrıca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şu tek adam meselesi lüzumsuz bir slogan
olarak görülüyor, o bakımdan bir eleştiri şeklinde ifade ettim.
Aslında, söylemem gereken başka bir şey daha var, Sayın
Altay hazır konuyu açmışken onu söyleyeyim: Şevket Süreyya
Aydemirin Tek Adam diye 3 cilt kitabı vardır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Biz tek adamdan
rahatsız değiliz, niye rahatsız olalım?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Arkadaşlar
muhakkak okumuşlardır ve tahmin ediyorum, Cumhuriyet Halk Partisinin
kolektif hafızasında hayli hâkim bir yeri vardır. Şevket
Süreyya Aydemirin Tek Adamla kimi anlattığını
arkadaşlar bilirler ve sanıyorum, arka planda, bilinçaltında
öyle bir özdeşleşme de var.
İSMET YILMAZ (Sivas) Özlem var, özlem
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Üçüncü olarak;
şu eleştiri meselesi
Siz bizi eleştirdiniz, tabii ki
eleştirin, biz faydalanmak isteriz bundan; hiç problem yok.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Siz savunma
makamındasınız şu anda.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Biz de sizi
eleştirelim, siz de ondan faydalanırsınız. Birbirimizi
eleştirmekte bir sakınca yok.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Aman aman, hiç
almayalım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Ayrıca,
İlhan Bey bizim eski dostumuzdur, aramızda o kadar hukuk olsun.
Teşekkürler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, efendim, çok kısa
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
6.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Mustafa Kemal Atatürkün
cumhuriyetin tek kurucusu olduğuna ve 1923ten 1950ye kadar olan süreçte
Cumhuriyet Halk Partisi devlet partisiyken AK PARTİnin şimdi parti
devleti olduğuna ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Biz Mustafa Kemal
Atatürkün çift adam olduğunu söylemedik; onun, cumhuriyetin tek kurucusu
olduğunu herkes -herhâlde Sayın Bostancı da- kabul ediyordur.
Yalnız, o dönem ile bu dönem hep
karşılaştırılır; çok açık ve samimi bir
şey söyleyeyim de bu tartışma da bitsin: Cumhuriyetimizin
kuruluşundan, 1923ten 1950ye kadar olan süreçte, o yirmi yedi yılda
Cumhuriyet Halk Partisi bir devlet partisiydi; ben bunu kabul ediyorum ama siz,
şimdi parti devletisiniz. Devlet partisi olmanın şartları o
günün koşulları gereği bir zaruretti ama parti devleti olmak
tehlikeli; işte, oradan tehlikeli işlere yol açılır,
kapı açılır. Buna kafa sallarsanız bin tane örnek veririm
ama keşke Cumhuriyet Halk Partisinin o dönemki devlet ahlakını,
devletin gerçek anlamda bekasına olan samimiyetini 2008den sonraki AK PARTİde
görebilsek. Hep söyledim, burada da söyleyeyim: Siz 2008de mutasyon
geçirdiniz, başkalaştınız; kurulduğunuz gündeki AK
PARTİ değilsiniz artık. Bunu millet de görüyor; umarım, siz
de görüyorsunuzdur.
Teşekkürler. (CHP sıralarından
alkışlar)
EYÜP ÖZSOY (İstanbul) Siz
aynısınız ama!
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Birleşime kırk dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.16
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.03
BAŞKAN: Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
İsmail OK (Balıkesir)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 39uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/278) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 129) (Devam)
2.-
2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277), 2018
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifine İlişkin
Olarak Hazırlanan 2018 Yılı Genel Uygunluk Bildirimi ile 2018
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 189 Adet
Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporu, 2018 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2018 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/871), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2018
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/881) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 130)
(Devam)
BAŞKAN Komisyon yerinde.
Şimdi İYİ PARTİ Grubu adına
ilk söz Bursa Milletvekili Sayın İsmail Tatlıoğluna
aittir.
Buyurun Sayın Tatlıoğlu.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) Sayın Başkan, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin saygıdeğer mensupları; 2020 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Teklifi hakkında İYİ PARTİnin
görüşlerini paylaşmak için huzurunuzdayım. Partim ve
şahsım adına yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Çok değerli milletvekilleri, hükûmet etmek,
bütçe yürütmektir. Bu nedenle de bütçe hakkı, esasen Parlamentodan daha
eskidir ve demokrasilerin de temel unsurudur.
Bugünkü bütçe, bu bütçe, cumhuriyetimizin 97nci
bütçesi ve bu çerçevede bizdeki tarihi itibarıyla gerçekten Kutadgu
Biligde bahsedilen hakan ile toplum arasındaki sözleşmeye ve daha
sonra da Magna Cartaya kadar giden bir sözleşme geçmişi
vardır.
Bu bütçe bizden bir yetki istiyor, diyor ki: Bana 1
trilyon 95 milyar liralık bir harcama yetkisi verin. Bunu
karşılamak için 957 milyar liralık gelir toplama ve de 139
milyar liralık bir açıkla bu bütçeyi yürütme yetkisi verin.
Doğrusunu söylemek gerekirse bugün bütçe
konuşmalarında, esasında, bütçenin tekniği üzerine çok az
konuşma dinledik. Bütçe, temel olarak bir siyasi metindir. dedik. Ben
şu konuda bir tespit yapmak veya bakış açımızı
ortaya koymak istiyorum.
Esasında 24 Haziran 2018 tarihli seçimin
oluşturduğu bir Parlamentodayız ve bu bütçe o Parlamentonun
hakkı. O seçim, Parlamentoda hiçbir partiye tek başına bütçe
yapma yetkisi vermemiştir. Eski tabiriyle koalisyon, yeni tabiriyle bir
ittifak bütçesidir, dolayısıyla 2019 bütçesi ve 2020 bütçesi bir
ittifak bütçesidir, doğrusu da budur çünkü 16 Nisan 2017 tarihinde
yapılan referandum neticesindeki sistem değişikliğiyle, 24
Hazirandaki seçimin sonucunda Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı
seçilmiştir ve ittifakın Cumhurbaşkanıdır,
dolayısıyla bir siyasi birliktelik vardır. 24 Haziran 2018
seçimleri, ilk defa, AK PARTİye Ben sana tek başına bütçe
yapma yetkisi vermiyorum. demiştir ve dolayısıyla bugün de bu
yaptığımız bütçe AK PARTİ ve bir ittifakın
bütçesi olarak karşımıza geliyor. Bu millî iradeyi bu
şekilde belirlemek ve bu tespiti yapmak lazım. O nedenle, bu, 18inci
AK PARTİ bütçesi değil; bu, Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi gereği bir ittifakın 2nci bütçesidir. 24 Haziran
seçiminin sonucu bu yetkiyi almıştır, daha sonraki seçimlerde de
bu süreç bu şekilde devam etmiştir.
Şimdi, buradan hareketle şunu belirtmek
istiyoruz: Ne kötülemek ne de övmek meşrebimizde yok. Meşrebimizde ne
var? Gördüğümüzü söylemek var. O nedenle, bu neleri gördüğümüz,
tamamen devletin rakamlarında, academianın rakamlarında,
kamuoyunun rakamlarında olan şeylerdir.
Çok değerli arkadaşlar, neredeyiz diye bir
tespit yapmamız lazım. Hangi ekonomik ortamda bir bütçe
yapılıyor ve bu bütçenin, esasında, matematiği nedir,
felsefesi nedir, misyonu nedir, hangi kesimlere neler söylüyor, Türkiyeyi
nereye taşımak istiyor; bütün bunlar esasında bütçede bulunur
çünkü bütçeyi kaldırdığınızda demokratik rejimlerde başka
bir metin, yol haritası yoktur.
Şimdi çok hızlı olarak bakmak
gerekirse
Bakın, bir bütün olarak 1960 ile 2020 arasını
beşer yıllık dönemlere böldüğümüzde, 12 tane beş
yıllık dönem çıkıyor. Son beş yıl, 2016-2020 dönemi
Türkiyede bu 12 dönemin 11incisidir. Sadece büyüme bakımından yüzde
3,3le 1976-1980 arası dönemden daha iyidir -o dönemde yüzde 2,5luk bir
büyüme var- ama kalkınma planında ve bütçe hedefinde yüzde 5lik
büyüme hedefi gerçekleştirildiğini kabul etsek de bu son beş
yıllık büyüme 11inci sırada yer alıyor. Bunu şunun
için belirtiyoruz: Türkiyedeki ekonomik yapı ve gelişim, çok net
ifade etmek gerekirse, 2008den beri bir negatif ayrışma
içerisindedir, hem kendi çizgimizde hem de gelişmekte olan ülkelerle
karşılaştırdığınızda. Ne dedik? Ne
kötülemek ne övmek, 2002-2007 dâhil, bu dönem gerçekten, Türkiye'nin o
beşer yıllık dönemleri itibarıyla
baktığımızda en parlak 2nci beş yılı, çok
değerli bir dönem ama 2008den itibaren negatif ayrışmaya giden
bir dönem. Bunun nedenlerini daha önce de belirtmiştik ama şimdi
bunların üzerinde durmayacağım.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemine ait son iki yıllık büyüme yüzde 1,5 yani 2018 ve 2019
sonuçlarının ortalaması yüzde 1,5luk büyüme. Bu, Türkiyeyi
taşıyacak bir büyüme değil. Türkiyeyi bir bisiklet gibi
düşünürsek ayakta kalmak için yüzde 5 büyümesi lazım, Türkiyenin
normali yüzde 7dir ve Türkiye'nin yüzde 7lik büyümeye gücü vardır.
Türkiyeyi yüzde 7lik büyümeye sürükleyecek veya yükseltecek şartlar,
araçlar ve atmosfer yaratılabilir Türkiyede, bunlar olmuştur
geçmişte. Ama son on yıllık şartlarla geldiğimiz nokta
bunu göstermiyor.
Bir başka şey, enflasyon. Çok değerli
arkadaşlar, Sayın Işık konjonktürel gelişmelerden
bahsetti, çok da doğru şeylerden bahsetti, bütçeden bahsetmedi ama
artık iktisat, enflasyonu dünyanın bir makroekonomik problemi
olmaktan çıkarıyor, bunu artık önemli bir problem olmaktan
çıkarıyor. Ekonomik olarak olağanüstü hâlin bulunduğu bir
ekonomik atmosferde çift haneli enflasyon rakamları geçerli. Bakın,
bütün dünyadaki gelişmeler 2000den beri böyle. İşsizlik ve
enflasyonda, maalesef, OECDde Arjantinden sonrayız. Neden Arjantin
olduğu da çok açık, belli.
Peki, işsizlik? Çok değerli
arkadaşlar, bütün cumhuriyet tarihinin bir bütün olarak en kötü on
yılı ve en kötü beş yılı. Bunun sebebi var, sebebi
şu: Türkiye 2010dan sonra büyümedi mi? Büyüdü ama kalitesiz büyüdü
Türkiye. Bütün academianın ve uzmanların tarifi bu. Ne demek
kalitesiz büyümek? Büyürsünüz ama enflasyonu ve işsizliği
dizginleyemezsiniz; istihdam yaratmayan bir büyüme, buna bazıları
Hollanda hastalığı derler. Bu büyüme, istihdam yaratmayan bir
büyüme ve bu, tıkar bir müddet sonra ve tıkıyor. Geldiğimiz
noktada -Sayın Kesici de çok değerli rakamlarla anlattı-
bakın, 2002ye döndük. Geçen yılki konuşmamda, 2007nin gerisine
düşüyoruz dedim, bu sefer, 2002nin gerisine düşüyoruz, ana
rakamlarda düşüyoruz. Bakın, 2002de, Türkiye'nin dış
borcunun millî gelire oranı yüzde 54; bu, yüzde 36ya kadar inmiş,
başarı sağlanmış ama bugün yüzde 62. Bu, şu
demek: 460 milyar dolar dış borcumuz var. Bugün, aşağı
yukarı, yüzde 5in üzerinde bir faiz ödememiz söz konusu. Eğer,
Türkiye'nin risk primini indirecek bir yönetim olsa, Türkiyede ekonomi
yönetimi değişse ve güven verecek bir ekonomi yönetimi olsa -çok
açıkça söyleyeyim- yani dese ki: Sayın Kesici, gel bir ekip kur.
Sayın Yılmaz, bir ekip kurun. -veya başka bir isim- bu, 2 puan
düşer. 2 puan ne demek? 9,2 milyar dolar demek Türkiye için. Bak, her sene
1 tane Kanal İstanbul çıkartıyoruz -Sayın Kesicinin
tabiriyle- Atatürk Barajı çıkartıyoruz 2 tane.
Çok yerinde bir şey söyledi Sayın
Işık, teşekkür ediyorum. Bugün, büyüme kaynak meselesi
değil; bugün, büyüme veri meselesi. Evet, çeyrek yüzyıl önce kaynak
meselesiydi ama bugün çok daha farklı. Bakın, 2004ten beri dünyadaki
son gelişmelere baktığımızda, dünya mal ticaretindeki
gelişmeler 2 misli artmış, sermaye gelişmeleri yüzde 35
artmış ama veri akışı 5.500 kat artmış.
Bugün, dışa açık ekonomi ne demek, dışa açık
toplum ne demek? Dışa açık toplum, mal satan, mal alan toplum
demek değil; bugün, dışa açık toplum, global veri
akışına entegre olmuş toplum demek ve bizim bunu
yapabilmemiz için en az 25 milyar dolarlık altyapı
yatırımı yapmamız lazım fiber kablo olarak. Durduk 200
bin kilometrede, bunu 2,5 milyon kilometre yapmamız lazım. Bunu
yapmadan ilerleyemeyiz. Çünkü bugün bilgi ekonomisi dediğimiz şey
artık büyümenin ana nedeni. Daha önce biz de anlatırdık -iktisat
anlatan arkadaşlarımız da dinleyenler de- Büyüme tasarrufun
fonksiyonu. derdik. Bugün artık büyüme tasarrufun o kadar fonksiyonu
değil; büyüme bilginin fonksiyonu. O nedenle, elbette ki ülkenize
yabancı yatırımı getirmek için zemin
hazırlayacaksınız, hazırlayacağız fakat esas
olan, ülkeye bilgiyi getirmek ve bilgiyi yaşatmak için atmosfer
hazırlamak lazım. Bu bilgi, hangi ortamlarda barınır, hangi
ortamlarda yaşar? Bunları insanın yaşaması
teşvikle olmuyor. Kitap şöyle diyor: İnsanların siyasi
düşüncelerini bulmak için ayak izlerini takip edin. Nerede yaşamak
istiyorsunuz? sorusu Hangi siyasi ortamda bulunmak istiyorsunuz?un
cevabıdır. Kendi kendimize soralım: Nerede yaşamak isteriz
Türkiye olmasa? Allah muhafaza, hani mecbur kaldık, bir başka yerde,
nerede? İşte, o ortamdır siyasi düşüncemiz. Öyle yedi
sülalemiz Avrupa vatandaşı, Amerika vatandaşı,
bağlantılarımız, başka türlü olmaz. Bu çerçevede,
bilgiyi buralarda ikamet ettirmek zorundayız. Öyle 1 milyon 700 bin
öğrenciyi ilave harcamadan 7 milyon 700 bine çıkarıp 12 Eylül
dönemi gibi işsizliği buralarda stoklamanın anlamı yok.
Ben asistandım, YÖKten bir paşa geldi,
şöyle bir amfimiz vardı 20 kişilik, hem bu sıradan hem
buradan girişler vardı. Paşa dekana dedi ki: Bu son
sırayı, son yeri, merdivenleri kaldıracaksınız. Ne
yapacağız? Buraya da sıra yapacaksınız, buraya da
öğrenci koyacağız.
Şimdi, o gün ile bugünün bu üniversite anlayışı
arasında çok büyük bir fark yok. Bu üniversiteden, bu üniversite
anlayışından bunlar çıkmaz. Bu atmosferi gerçekten bu
anlamda değiştirmemiz lazım.
Bakın, çok değerli arkadaşlar,
1980lerde konuşuyorduk biz; Çinle beraberdik, Koreyle beraberdik. 2000lerde
biz Romanyayla, Polonyayla, Malezyayla beraberdik, hatta bizden geriydiler
ama bugün Romanya, Polonya ve Malezya, Türkiye millî gelirinin 2 misli, yüzde
50, yüzde 100 üzerindeler. Bunun bir sebebi olmalı ve bir sebebi var. Bu
bizim yakalayamayacağımız sebep değil. Nasıl
yakaladık 2008de? 2008den sonra neyi bıraktıysak, tekrar
toplamamız gereken budur.
Şimdi, bakın, Türkiyede bütçenin gelir ve
harcama taraflarını reforme etmek mecburiyetindeyiz. Geçen sene
söyledim, dedim ki: Bu bütçenin gelir bütçesini Avusturyalılar, giderini
Avustralyalılar yapmış olsa, bu kadar bölük olmazdı. Yani
muhtemelen bu dinlenmedi, dinlense de ne olacak? Ama IMF tanımıyla,
uluslararası tanımıyla 165 milyar minimum bütçe
açığı var 80,6dan, 120 milyar değil bütçe
açığı. Öyle geçici, bir defaya mahsus gelirleri bütçenin geliri
saymıyorlar. Dolayısıyla şimdi, bakın, vergi
sistemimiz -234 tane vergi var- kanunlara sığmıyor. Ve Allah
aşkına, vergi tahsilat tahakkuk oranına bir bakın, bir
bakın, indirin, kendi Maliye Bakanlığı sitesinden indirin,
tahsilat oranı ne kadar düşmüş. Ne oluyor? Fakirin
fukaranın, orta gelirlinin sırtına vergi bindirmeye
başlıyoruz. Bununla çıkamayız, harcamalar da böyle. Türkiyede
sosyal güvenlikte 15 yaş üstü 61 milyon insanımız var. 33 milyon
iş gücümüz var, 28 milyonu çalışıyor diyoruz. 21,5 milyon
kayıtlı işçimiz var. 13 milyon da emeklimiz var. Bu emeklileri
taşır mı 21,5 milyon? Yani 20 kişi
çalışıyor, 13 tane emekliye bakıyor, bir de kendilerine
bakacaklar.
Şimdi, bakın, 2002de SGKnin gelirlerinin
giderleri karşılama oranı yüzde 71,5muş. Reform
yapmışız 2008de. Bak, bu -6-7 milyon diyoruz- EYTlileri de
dışarıda bırakmışız. Bugün ne biliyor
musunuz? Devlet katkısını bırakın, yüzde 73. Bir yere
gelmedik, aynı yerdeyiz. 218 milyar lira sosyal güvenlik
açığımız var. Yani bu bütçeyle, bu gelirle, bu harcama
yapısıyla yapamayız. Ne yapmamız lazım?
Bakın, çok değerli arkadaşlar,
Türkiye gibi bir ülke, 21,5 milyon değil, asgari 38 milyon
insanını SGKye kayıtlı çalışan yapmak zorunda.
Yani biz şöyle bakıyoruz meseleye: Bu kadar işsiz var demiyoruz.
Biz diyoruz ki 15 milyon, 16 milyon insanımızın üretim gücünden
yoksunuz. Hâlbuki bunlar çok zor değil. Bir örnek vereyim müsaadenizle.
Bakın, istihdam için kredi veriyoruz. Diyoruz ki 5 kişi çalıştırırsan
200 bin lira sana iki yıl ödemesiz kredi. Diyelim ki bir firma 200 bin
lira aldı, 2 kişi çalıştıracak. İhtiyacı yok
ama 2 kişiyi çalıştırırsa bu parayı alacak. 2
kişinin maliyeti yıllık 84 bin lira; yüzde 15ten 30 bin lira da
faizi, 114 bin lira. Bakın bakalım, faizi nereye geliyor 200 bin
liranın arkadaşlar. Biz çorbacının
satışını artırmadan mutfakta çalışan
sayısını artır diyoruz. Bu ne yapar? Çorbacıyı
batırır. Üretimi böyle artıramayız. Hâlbuki dünya
şöyle diyor, biliyor muyuz: KOBİler üzerinden büyüyün. Düşük
gelirli KOBİlerimiz, düşük teknolojili KOBİlerimiz. Ortalama
3,1 kişi çalışıyor KOBİde, 3 milyon KOBİmiz
var. Dünyada 6 kişi çalışıyor, bizde 3,1. Ama bir tık
teknolojimizi artırsak 6 çalışan 12ye çıkıyor. Bizde
de 3,1; 5,5a çıkıyor. Yani bunun 3 milyonunu bırakın, 1,5
milyon KOBİde gerçekleştirsek bunu, biz aşağı
yukarı 5-6 milyon insanımıza iş veririz. Bakın, bu
istihdam konusu bunun için önemli. Bilgiyle ve teknolojiyle yürüyor artık.
Bu efsaneydi: Efendim, teknoloji geliyor, işsizlik aldı
başını çıktı. Bunu bitirdi dünya. Almanyada yani
teknolojinin olduğu yerlerde işsizlik yüzde 4ün altına
düştü. Bütün ülkelerde böyle düştü. Bakın, bizdeki yanlış
şurada: Okuma yazma bilmeyenlerde işsizlik yok, ilkokul
mezunlarında da işsizlik az, eğitim seviyesi yükseldikçe
işsizlik çoğalıyor. Bu ne demek? Bizim üretim yapımız
buna dayalı değil, yani çok konservatif. Hani diyorduk ya O,
90lı yıllara ait söylem. 60lı yılların 50li
yılların hikâyesi bunlar. Bu dünyayı şimdi böyle okuyamayız.
Peki, şimdi nasıl okuruz? Bir yapısal tıkanmayı
anlatıyoruz, geldiğimiz nokta bu. Sadece ekonomik, teknik bir problem
değil, yapısal tıkanma.
Yani dış
politikamız da böyle. 2010a göre pasaportumuz bugün daha mı
değerli, 2010da mı daha değerli? Bunun cevabını ben
vermek istemiyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL
TATLIOĞLU (Devamla) Dört dakika istiyorum efendim. Birer, birer beş
dakika.
BAŞKAN
Sayın Tatlıoğlu, buyurun.
İSMAİL
TATLIOĞLU (Devamla) Bizim bunu sorgulamamız lazım. Bunu ne
kadar gönlüm istiyordu, ben yurt dışına çok gittim 2008,
2010larda; gurur duyduğum bir Türkiye vardı ama çok üzüldüğüm
bir Türkiye var. Sorgulanıyorum, ben, milletvekili pasaportumla sorgulanıyorum;
siz de sorgulanıyorsunuz. Biz bu değiliz ve asla da bu
olmayacağız; çıkacağız buradan.
Hukuk,
kalkınmanın bismillahı, hiçbir şey yapamayız yani biz.
Bismillahirrahmanirrahim
Hukukun üstünlüğü, kalkınmanın
bismillahı. Hukukun üstünlüğünü sağlayacağız,
meritokrasiyi yerleştireceğiz, liyakati merkeze
yerleştireceğiz ve Türkiyenin akıllı gücünü
kullanacağız. Ne bu? Entelektüel sermayesi ve ekonomik
coğrafyası.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL
TATLIOĞLU (Devamla) Türkiyenin entelektüel sermayesine olan
imanımız siyaset yapma nedenimizdir ve bu nedenle şunu
söylüyoruz: Türkiyenin güçlü bir ülke olmak için ihtiyaç duyduğu ne varsa
bu Türkiyede var, hepimizde var. Ben katılıyorum Sayın Kesicinin
bu ülkeden 20 tane
Hepimiz yazabiliriz kaliteli, birinci sınıf yönetici
sınıfını. Sizin içinizden de, bunun içinden de hepimiz
yazabiliriz, yeter ki buradan arayalım. Ama buradan aramazsak ortak vicdan
bizi yanlış yere götürüyor ondan sonra. Bireysel olarak hepimiz
meleğiz. Ama ortak vicdana geldiğimizde o zaman boynumuz bükülüyor
ama millet huzurunda da, Allah huzurunda da tek tek hesaba çekileceğiz. Bu
anlamda, beşerî sermayemizi planlayamayan bir ülke olma durumunda
olamayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Son
BAŞKAN Buyurun.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Çok
değerli Parlamento üyesi, çok kıymetli milletvekili
arkadaşlarım; Türkiye zor günleri, bu yapısal
tıkanmayı aşacak güçtedir. Bu gücü milletimiz harekete
geçirmektedir ve bu devam edecektir. Türkiye, bu içine girdiğimiz
Bakın, bir şey daha söyleyeyim bu
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili. Bunun
kurumsallaştırılması için hiçbir şey
yapılmadı. Kanun yapma kalitemiz aşağılarda sürünüyor.
Dün daha Komisyonda beraberdik arkadaşlar. Artık, kanun yapma dilini
bile unuttuk. Ben şuna inanıyorum: Bunu getiren partilerimizin
bununla ilgili inançlarındaki bir eksiklik olarak görüyorum. Ya onlar da
demek ki bu konuda tam bir imana sahip değiller ki bunun
arkasını kurumsallaştırmıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla)
Bitiriyorum efendim.
Buradan, Türkiye, iyileştirilmiş bir
parlamenter sistemle yapısal reformları yaparak çıkacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İYİ PARTİ Grubu adına ikinci
söz, Grup Başkan Vekili ve İzmir Milletvekili Sayın Dursun
Müsavat Dervişoğluna aittir.
Buyurun Sayın Dervişoğlu.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz kırk dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifinin
bütünü hakkında İYİ PARTİnin görüş ve düşüncelerini
açıklamak üzere huzurunuzdayım. Yüce Meclisimizi ve aziz milletimizi
en samimi duygularımla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, gerek Komisyon
çalışmaları aşamasında ve gerekse Genel Kuruldaki
görüşmeler esnasında üstün bir performans sergileyen
milletvekillerimize, değerli Meclis bürokratlarına, grup çalışanlarımıza
ve cefakâr Meclis personeline şükranlarımı sunuyorum.
Bilindiği gibi Gazi Meclis unvanına
sahip tek Parlamento olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, kurulduğu ilk
günden itibaren tarihin kendisine yüklediği sorumluluğun
şuuruyla hareket etmeye muvaffak olmuştur. Bu sorumluluk
çerçevesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin kendisine tevdi etmiş
olduğu kanun yapma iradesiyle kişi hak ve hürriyetlerini, ifade
özgürlüğünü ve devlet yönetiminde adaleti gözetme iradesini sonuna kadar
muhafaza edecektir.
Hâkimiyet kayıtsız şartsız
milletindir. Millete ait egemenliğin hiçbir şart altında hiçbir
kişiye, kuruma, zümreye ya da sınıfa
bırakılmamasını temin etmek ve millet iradesini millet
çıkarları doğrultusunda tecelli ettirmek, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin üyelerinin namusu ve şerefi üzerine ettiği yeminin
gereğidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, milletine
karşı bir diğer önemli sorumluluğu da vatandaştan
tahsil edilen vergilerin nereye sarf edileceği hususudur. Esasen,
vergilendirme düzenlemeleri ve bu vergilerin harcandığı
kalemlerin denetlemeleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en mühim
görevlerinden biridir. Eğer yüce Meclisimiz, vergi tarhı ve
sarfı yetkisini şeklen elinde tutmasına rağmen fiilen
kaybetmişse, o takdirde bu büyük Meclis yetkilerini yitirmiş ve bir
kenara itilmiş demektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, üstün iradenin üstün
müessesesi olduğunu bilerek ve öncelikle kendi vasfına, kendi
haklarına sahip çıkarak hareket etmek zorundadır. Meclisimizin
üstün iradesi ve vasıfları yürütme erki tarafından tahakküm
altına alınsa da yetki ve sorumlulukları mütecaviz politikalarla
sınırlandırılsa da Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihin
kendisine vermiş olduğu sorumluluk bilinciyle temsil ettiği
milletin hakkını ve hukukunu elbette ki savunacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günlerdir bu yüce çatının altında bütçeyi
konuşuyor, bütçeyi tartışıyoruz. Muhalif olanlar bütçenin
yetersizliğini ve herhangi bir derde deva olamayacağını,
muvafık olanlar ise bu bütçenin milletin bütçesi olduğunu ve her derdin
çaresinin bu bütçenin içinde bulunduğunu anlatmaya çalıştı.
Netice itibarıyla, bu bütçe iktidarın yani
Hükûmetin bütçesidir. Bu bütçede vatandaş yoktur; bu bütçede emekli, dul,
yetim yoktur; işçi, köylü, çiftçi yoktur; esnaf, tüccar, sanayici yoktur;
atanamayan öğretmenler, emeklilikte saraya takılanlar, iş
arayıp da bulamayanlar yoktur. Bu bütçe, maaşların nasıl
ödeneceğine, sosyal yardımların nasıl
karşılanacağına, faizlerin ne şekilde
kapatılacağına, müteahhitlerin beklentilerine nasıl cevap
verileceğine göre kurgulanmıştır. Kısaca, vizyondan
mahrum, misyonunu belirleyememiş, hedeflerini ortaya koyamamış
bir bütçeyle karşı karşıyayız.
Kanun teklifinde giderler toplamı 1 trilyon 95
milyondur. Bu, bana, rahmetli Cumhurbaşkanımız Süleyman
Demirelin, Başbakanlığı döneminde Bir gün gelecek,
Türkiye trilyonluk bütçeler yapacaktır. sözlerini hatırlattı.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Ama o
zaman paradan sıfır atılmamıştı. Bugün yeniden
trilyonluk giderlerden bahsediyorsak paramızdan 6 sıfırı
neden attığımızın da cevaplanması
lazımdır. Soruyorum: Mademki eski hamam, eski tas olacaktı,
paradan 6 sıfırı niye attınız? Sadece bu durum bile
ekonominin nasıl kötü yönetildiğinin bir emaresidir.
Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; gelir toplamı 956 milyar 600 milyonluk bütçede
yatırımlara ayrılan pay sadece 64 milyar liradır. 2019
bütçe teklifinde öngörülen bütçe açığı 80 milyar olarak belirlenmiş,
139 milyar olarak gerçekleşmiştir. Şayet Merkez Bankası
ihtiyat akçesini, imar affından gelen meblağı ve bedelli
askerlikten kaynaklanan katkıları buna eklerseniz bütçe
açığının 180 milyarın üzerinde olduğunu tespit
edersiniz. Şimdi, 2020 bütçe teklifinde 139 milyar liralık bir
açık öngörüyorsunuz. Geçen seneki gibi har vurup harman savurmaya devam
ederseniz önümüzdeki yılın açığı 200 milyarın çok
üzerinde seyredecektir.
Güllük gülistanlık bir tablo çiziyorsunuz. Faiz
giderlerinin bütçe içindeki payı her geçen yıl giderek artıyor.
Gelir adaletsizliğini doğrudan etkileyen dolaylı vergilerin
toplam vergi gelirleri içindeki payı da yükseliyor. Dolaylı vergiler
gelir seviyesinden bağımsız olarak herkesten eşit olarak
toplanıldığından bu vergilerin oranının
yükselmesi gelir bölüşümü adaletsizliğini de derinleştirmeye
devam ediyor. Türkiye'nin yüzde 20si gelirin yüzde 47sini almaktadır.
Her çocuk 5.500 dolar borçla doğmaktadır. Gelişmişlik
sıralamasında bir iki basamak yükseldik diye neredeyse davul
çaldıracaktık. Nereyi aydınlatmak istiyorsanız feneri oraya
tutuyorsunuz. Ben biraz da karanlıkta bırakmaya
çalıştığınız yeri aydınlatayım
istiyorum.
Türkiye kişi başına millî gelir
sıralamasında 2002de 70inci sıradayken bugün 81inci
sıradadır. Dünya millî gelirinden aldığımız pay -çok
eskilere gidiyorum- 1960 yılında yüzde 1in üzerindeyken bugün yüzde
0.86dır. O gün de 20nci sıradaydık bugün de önümüzdeki
yıl itibarıyla 20nci sırada olacağız.
Dönemlere göre işsizlik ortalaması yüzde
8ler civarındayken bugün yüzde 15e yaklaşmıştır.
İşsiz üniversite mezunlarının oranı 2004de 12,9ken
bugün yüzde 27,5tur. Türkiyenin brüt dış borç stoku 2002
yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 54,8iyken bugün
bu oran yüzde 61,9dur.
Türkiye Dünya Basın Özgürlüğü Endeksinde
157, Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 109, yargı
bağımsızlığında 104, Demokrasi Endeksinde
110uncu sıradadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine hak
ihlali münasebetiyle yapılan müracaatta 3.128 duvarına
dayanmıştır, Türkiye orada da zirvededir.
Cumhurbaşkanına hakaretten açılan
dava sayısı 17.500 civarındadır. Son otuz iki
yıllık dönem incelendiğinde, açılan davaların yüzde
91i Sayın Erdoğan dönemine rastlar. Darbeci Kenan Evrenin 340,
Özalın 207, Demirelin 158 dava açtığı düşünülürse
nasıl bir hoşgörüsüzlük ortamında bulunduğumuz
anlaşılacaktır. Dünya hoşgörü endeksi olsa onda da sonuncu
olurduk.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tarımın gayrisafi yurt içi hasıladaki payı
2002de yüzde 10,3ken bugün 5,7dir. 500 bin kişi, toprağa
düşürdüğü terin karşılığını
alamadığı için çiftçilikten vazgeçmiştir. Yanlış
tarım politikaları yüzünden ekilemeyen verimli arazi miktarı
Hollandanın yüz ölçümü kadardır. Birçok sanayi kuruluşu
şalter indirmiştir. İflaslar, konkordatolar birbirini kovalamaktadır.
Esnaf kepenklerini kapatmış, borçlarıyla uğraşmaktadır.
İcra ve haciz dosyalarının sayısı 20 milyonun çok
üzerine çıkmıştır. Yani aslına bakarsanız
eserinizle ne kadar övünseniz azdır.
On yedi yıldır geçmişi kötüleyerek
kendinizi parlatmaya çalışıyorsunuz. Siz diyorsunuz ki: Bizim
dönemizde çağ atladık. Devletin iki yakasını bir araya
getirdik. Bizim getirmiş olduğumuz bütçeleri müzakere edelim.
Neden? Bütçeler bir anlam ifade etmiyor ki. Sulu boyayla
yapılmış resim gibi makyajlanmış bütçenin hiçbir anlamı
yoktur. Getirilmiş olan bütçenin bir anlamı olmuyor çünkü yeni
getirilen bütçelerde kanunlarla yeni vergi paketleri getiriliyor, yıl
içinde sürekli değiştiriliyor, sene sonunda bambaşka bir sonuç
ortaya çıkıyor.
Bütçe niçin yapılıyor? Ülkede ekonomik
istikrar sağlansın, enflasyon azaltılsın, işsizlik
önlensin, kalkınma sağlansın, gelir dağılımı
iyileşsin, ihracat artsın diye. Hâlbuki getirilen bütçelerde tam
tersi bir durum tezahür ediyor. Önümüzdeki sene ne kadar yeni vergi
çıkacak, kamu ürünlerine ne kadar zam gelecek; hiçbiri bu bütçede yer
almıyor.
2002 yılı kişi başına
düşen vergi geliri 640 dolardı. 2020 yılı kişi
başına düşen vergi geliri 1.650 dolar. Bütçede taban fiyatlar ne
olacak, belli mi? Hayır. Elektrik fiyatları ne olacak, belli mi?
Hayır. Doğal gaz fiyatları ne olacak, belli mi? Hayır. Yeni
vergiler konacak mı, belli mi? Hayır. Vergi oranlarında bir
değişim olacak mı, belli mi? Hayır. Gelir ve kazanç
üzerinden alınan vergilerle mi bütçe geliri artacak? Hayır.
Dolaylı vergiler azalacak mı? Hayır. Vergi adaleti
sağlanacak mı? Hayır. Gelir dağılımı
adaletsizliği azalacak mı? Hayır.
E peki, siz on yedi yılda neler
yaptınız? Serbest piyasa nizamını tesis ediyoruz. diye
vatandaşı işinden gücünden edip her ayın 9u, 19u, 29unda
Millî Piyango bayilerinin önünde, hafta içi altılı ganyan bayilerinin
önünde, toto ve loto bayilerinin önünde vakit geçirip hayaller
kurmasını sağladınız. Yetmedi, tanzim satış
çadırları önünde kışın soğuğunda,
ayazında patates, soğan kuyrukları önünde beklemesini
sağladınız.
Merkezî Hükûmet bütçesini büyüttük. diye sürekli
anlatıyorsunuz. Büyüttüğünüz tek şey, vatandaş üzerindeki
vergi ve borç yükü oldu. Bütçeyle ilgili gayrisafi yurt içi hasılaya
baktığımızda ne görüyoruz? 700 ile 800 milyar dolar
arasında gidip gelen bir orta ölçekli ekonomi görüyoruz. Kişi
başına düşen gelirde de artış sağlayamayan,
sadece hesaplama yöntemini değiştirerek kişi başına
düşen geliri 10 bin doların altına indirmemek için bin türlü
manevraya başvuruyorsunuz.
Enflasyonda, işsizlikte, cari işlemler
açığında aynı rakam oyunlarını görüyoruz. Cari
fiyatlarla baktığımızda ülke ekonomisi büyüyor diyoruz ama
uluslararası normlara baktığımızda hem bütçe
büyüklüğü hem de gayrisafi yurt içi hasıla küçülüyor.
Maliye Bakanını dinlesek 2018 ve 2019
yılında güllük gülistanlık dönemler geçirmişiz. Sayın
Bakanın performansına bakacak olursak şöyle bir
değerlendirmeye gidebiliriz: Enflasyonda şampiyonuz, işsizlikte
şampiyonuz, bütçe açığında şampiyonuz, borçları
artırmada şampiyonuz, yatırımları düşürmekte
şampiyonuz, faiz ödemelerini artırmakta şampiyonuz, borçlanmakta
şampiyonuz. Tüm madalyaları topladığını, rekor
üstüne rekor kırdığını söyleyebilirim. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
2020 yılı bütçesinin tek anlamı,
bizim açımızdan, geleceğe ayna tutması ve Türkiye
ekonomisinin -önümüzdeki dönem için söylüyorum- 2019 yılını
aratma tehlikesi göstermesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu bütçe Sayın Cumhurbaşkanlığı
Hükûmetinin bütçesidir. Sayın Cumhurbaşkanı, görüşmeler
başladığından beri herhangi bir mazereti olmamasına
rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisindeki görüşmelere
katılım göstermemişlerdir. Bütçeyi yardımcısı
marifetiyle sunmuşlar ve anlaşılan odur ki yine
yardımcısı aracılığıyla savunacaklardır.
Esasen, Cumhurbaşkanının Meclise ihtiyacı yoktur, belki de
gelmemekte haklıdır. Bu bütçe Meclis tarafından reddedilse bile
kendisi açısından değişen hiçbir şey
olmayacaktır. Yetkilerinden kaynaklanan bir oranı eski bütçenin
üzerine koyarak yoluna devam edecektir. Yani bizim canhıraş bir şekilde
Komisyon aşamasından başlayarak verdiğimiz mücadele onun
şahsı açısından bir önem taşımamaktadır.
Bize düşen sadece etkisizleştirilmiş ve yetkileri
kısıtlanmış Meclisin itibarını korumaya
çalışmaktan ibarettir. Meclisin itibarını korumak için
mücadeleye devam edeceğiz. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; bu zamana kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde birçok sorun
bütçe görüşmeleri aşamasında tartışıldı.
Türkiyenin karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve sosyal
meseleler üzerinde siyasi partilerin sözcüleri görüş ve düşüncelerini
açıkladılar. Ancak bu zamana kadar hiç değinilmemiş bir
konuya da müsaadenizle ben işaret etmek istiyorum. Anayasamız
Sayıştaya, devlet kurumlarının gelir gider ve
mallarını Türk milleti adına denetlemek ve Türkiye Büyük Millet
Meclisine doğru ve yeterli raporlar sunmak görevi tevdi etmiştir. Söz
konusu Sayıştay raporları, devlet kurumlarının
idaresinde pek çok yolsuzluk, usulsüzlük ve israf bulunduğunu
göstermektedir. 2018 Sayıştay raporlarında,
yap-işlet-devret modeliyle gerçekleştirilen İstanbul
Boğazı Karayolu Tüp Geçişi Projesinde yani Avrasya Tüneli
Projesinde gelecek dönemlere ait muhtemel gelire
ilişkin muhasebe kayıtlarının gerçeği
yansıtmadığı görülmüştür. Sayıştay
raporundan söylüyorum. Rapor, vazgeçilen gelirlerin yatırım maliyetinden
fazla olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Sayıştayın açıkladığı verilerde, gelecek
yıllara ait gelirler hesabının 17 milyar 575 milyon lira eksik
göründüğü tespit edilmiş ve bu, raporda
açıklanmıştır. Milletin kesesinden eksik gösterilerek
kaybolan 17 milyar 575 milyon liranın akıbeti nedir? Türk milleti
adına bunu sormak boynumuzun borcudur. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yine 2018
Sayıştay denetim raporlarına göre, Göç İdaresi Genel
Müdürlüğünün Avrupa Birliğinden Suriyeli
sığınmacılar için aldığı 60 milyon avroluk
hibenin kayda geçmediği tespit edilmiştir. Göç İdaresi Genel
Müdürlüğü, Türkiyedeki sığınmacılara yönelik
yürütülen projeler için aldığı parayı kayıtlara
geçirmemiştir. Söz konusu 60 milyon avro yani 381 milyon lira ne
olmuştur? Bunun hesabını sormak da boynumuzun borcudur.
Yine
Sayıştay raporuna göre, Ulaştırma, Denizcilik ve
Haberleşme Bakanlığı bir proje için yüklenici firmaya 658
milyon lira hak ediş ödemesi gerçekleştirmiştir. Bunun
karşılığında gerçekleştirilen imalatların
yaklaşık maliyet değeri 231 milyon liradır. Bir başka
deyişle, yüklenicinin yapmış olduğu yaklaşık
maliyeti 231 milyon lira olan iş karşılığında 658
milyon yani 2,8 kat fazla ödeme yapılmıştır. Milletin
kesesinden yandaşa yapılan 426 milyon liranın akıbeti ne
olmuştur? İYİ PARTİ olarak bunun da hesabını
sormak milletimize karşı boynumuzun borcudur. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, adına
yap-işlet-devret denilen ancak esası itibarıyla bugün ancak
yap-işlet-yürüt gibi algılanan kamu-özel iş birliği
girişimleri memleketimizdeki yolsuzluğun, israfın bir diğer
adresidir. 2003 yılı sonrası dönemde
ağırlıklı olarak uygulanan kamu-özel iş birliği
modeli iktidarın elinde önemli bir araç olarak, ileri teknoloji
geliştiren veya hizmetin istisnai özelliklerinden kaynaklanan tercihlerin
çok ötesine taşınmış ve yandaşa kaynak
aktarımının bir metodu hâline getirilmiştir. 2003-2018
yılları arasında 158 altyapı yatırımı
gerçekleşmiştir. Devlet garantili ihalelerle ihya edilen yandaş
şirketler 50 milyar dolar yatırım yapmış, 72 milyar
dolar kazanç elde etmişlerdir. Böylelikle bu şirketler kendilerine
verilmiş devlet garantisiyle yüzde 147 kâr elde etmiş oluyorlar.
Dolaysıyla ifade edeceğim bu model yap-işlet-devret olarak
değil, artık literatüre yap-işlet-yürüt modeli olarak
geçmelidir.
Dünya Bankası verilerine göre, dünyada en çok
kamu ihalesi alan 10 şirketten 5i Türkiyede. Adalet ve Kalkınma
Partisi yalnızca ihale dağıtma hususunda değil, aynı
zamanda Kamu İhale Yasasını değiştirme hususunda da
bir rekoru elinde tutuyor. On yedi yıl boyunca Kamu İhale Kanunu
yaklaşık 190 kez değiştirilmiş bulunuyor. Bir ülkede
ayda ortalama bir kere Kamu İhale Kanunu neden değişir
değerli milletvekilleri? O ülkede kanuna göre ihale değil, ihaleye
göre kanun yapıldığı için değiştirilmiş
olabilir mi acaba? Kamu kaynaklarının kamu-özel iş birliği
uygulamalarıyla israfa ve ranta açık hâle getirildiği artık
yadsınamaz bir gerçektir. İhaleye göre yapılan kanunların
ekonomik bedelleri Türkiye için ağır maliyet içermektedir. Milletimiz,
hazine garantili bu projelerin yatırım ve maliyet bilgilerine
ulaşamayarak kendi cebinden ödediği birçok bedelden habersiz
bırakılmıştır. Milletin iradesiyle milleti temsil etme
payesini almış milletvekilleri olarak asli görevimiz, millet
aleyhindeki her türlü faaliyeti ortaya çıkarmaktır.
Kamu-özel iş birliği modeli, Türkiyede
zenginliğin ve rantın dolaylı yollarla iktidar destekçisi
sermayeye aktarıldığı bir mekanizma hâline
dönüşmüştür.
Osmangazi Köprüsünün günlük geçiş garantisi 40
bin araçtır ve işletme süresi yirmi iki yıldır.
Yıllık 14 milyon geçiş garantisi verilen Osmangazi Köprüsünden
2018 yılında geçen araç sayısı 9 milyona ancak
ulaşmıştır. Diler ve umarım ki önümüzdeki dönemler
içinde bu vadedilen miktara ulaşsın ama bugünün şartlarına
bakarak, demek oluyor ki günlük 35 dolar artı KDV geçiş ücreti olan 5
milyonun üzerindeki aracın ücretini hazine yani millet yüklenici firmalara
ödemek durumundadır.
Geçenlerde de söyledim, şimdi tekrar ediyorum:
Size sorsam diyeceksiniz ki: Devletin kasasından beş kuruş bile
çıkmadı. Bunu kabul ediyorum, devletin kasasından beş
kuruş çıkmamıştır ama bu 5 müteahhidin eli de aziz
milletimizin cebinden çıkmamaktadır. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Yirmi iki yıllık sözleşmeyi göz
önünde bulundurduğumuzda devletin toplam zararı milyarlarca dolar
edecektir. Millet, işsizlik ve yoksulluğun pençesindeyken, millete,
ağır vergi yükü altında her gün ezilme mecburiyeti
oluşturulmuşken yandaşları ihya edenlerden hesap sormak da
bu Meclisin görevleri arasındadır.
Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığının açıklamış olduğu verilere
göre, başka bir yap-işlet-yürüt projesi olan ve devletin
yıllık 49 milyon araç geçiş garantisi verdiği Yavuz Sultan
Selim Köprüsünde de durum aynıdır.
Yine, proje yatırım maliyeti 50 milyon
avro olan Kütahya Zafer Havalimanında yüklenici firmaya yılda 1
milyonluk yolcu garantisi verilmiştir. 2018 yılında Zafer
Havalimanının toplam yolcu trafiği 100 bin
civarındadır. Bakanın verdiği bilgilere göre, garantili
yolcu sayısına ulaşılamadığı için devletin
şirkete beş yılda toplam ödemesi 26 milyon 691 bin avroya yani
160 milyon Türk lirasına karşılık geliyor. Zafer
Havalimanının sözleşme taahhüdü 21 Mart 2044'e kadardır.
Her yıl ortalama 6 milyon avro zarar edildiği
düşünüldüğünde, 2012de hizmete giren havalimanı otuz iki
yılda 192 milyon avroyu milletin sırtına külfet olarak
yükleyecektir. Bu, 5 adet Zafer Havalimanı demektir.
Ayrıca görülmektedir ki devlet
kurumlarındaki yolsuzlukların yanı sıra kamu-özel iş
birliği de bütçe kaynakları kullanılarak, devlet
borçlandırılarak yandaş müteahhitlerin zengin edildiği bir
talan düzeninin parçası olmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisi,
rantçı ve partizan politikaları sonucunda ülkemizde halkın
kaynaklarını sömüren bir zümre ortaya
çıkarmıştır. Bu yeni sosyete, saray çevresinde kümelenen ve
saray kapısında rant bekleyen yandaş zümredir.
Millî kaynakları ve refahı sömüren bu
kesimin hayatında yoksulluk yoktur, doğal gaz, elektrik, su
faturası derdi de yoktur, kira derdi hiç yoktur, mutfak ya da okul
masrafı hiç yoktur, işsizlik ve umutsuzluk söz konusu bile
değildir, enflasyon ve geçim sıkıntısından
bahsedilemez bile. Yandaş zümrenin hissesinde devlet kurumlarından
çift dikiş maaşlar vardır, ihale vardır, rant vardır;
yandaş zümrenin hissesinde lüks ve israf vardır.
2020 bütçesinin neredeyse yüzde 75'i vergiden
sağlanacak gelirlerle elde ediliyor. Yandaşlara vergi afları
çıkarılırken, yandaşlar halkın vergileriyle ihya
edilirken vatandaşlarımız ağır vergi altında
eziliyor, âdeta inim inim inletiliyor. 82 milyon vatandaşın
emeğini saray çevresindeki bir avuç yandaşa yağmalatan bu düzen
elbet bir gün değişecektir. Herkes şunu iyi bilsin ki bu bütçe,
Adalet ve Kalkınma Partisinin dağıttığı
israfı ve rantı, başarısız olmuş ekonomik
politikalarını yoksul halka yükleyen bir bütçedir. Bu bütçe, milletin
bütçesi değil, Beştepenin bütçesidir. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Anadolumuzun herhangi bir ücra köşesinde bir
vatandaşımız yastığa başını aç
koymuşsa; bir anne, bir baba en basit ihtiyaçları
karşılayamadığı için evladına mahcupsa; vatandaşlar
yokluktan, yoksulluktan, umutsuzluktan kendi hayatına ve hatta
çocuklarının hayatına son verebilecek bir cinnet ortamına
taşınmışsa konuştuğumuz kanun tekliflerinin de
bütçenin de hiçbir anlamı kalmamış demektir. Gazi Meclisimiz
100üncü yılında anlamından uzaklaşmış,
amacından sapma noktasına doğru yol almaya mecbur
bırakılmış durumdadır.
Millî kaynaklarımız, usulsüzlükler ve
yolsuzluklarla yandaş tüccara teslim edilirken emeklilikte yaşa
takılan kardeşlerimiz yok sayılmaktadır; sahip
oldukları haklar gasbedilmekte ve ellerinden alınmaktadır.
İYİ PARTİ Grubu olarak, 82 milyona verdiğimiz sözü tutmak
için mücadelemizi sürdüreceğiz; gerek emeklilikte yaşa
takılanlar ve gerekse 3600 ek gösterge dâhil olmak üzere her mecrada
milletin yanında, rant düzenin karşısında olacağız;
iç politikada ve dış politikada Türk milletinin çıkarları
ne ise de onu savunmaya devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliği verilerine göre Türkiye, dünyada en fazla
sığınmacı barındıran ülkedir. Suriyeli
sığınmacı sayısı, Türkiyenin kültürel ve etnik
dokusunu değiştirecek bir biçimde hızla artamaya devam
etmektedir. Şu an her 15 kişiden 1i Suriyeli. Suriyeli
sığınmacılar vatanlarına geri gönderilmezlerse 2040
yılında Suriyeliler, Türkiye nüfusunun yüzde 10unu oluşturacak.
Daha bugünden Kilisteki Türk nüfusu 90 bin iken Suriyeli nüfusu 130 bine
ulaşmışsa işaret ettiğim tehlikeyi doğru kavramak
mecburiyetindesiniz. 2040 yılında Şanlıurfa, Gaziantep ve
Hatay Türk kenti olmaktan çıkacak, Adana ve Mersin yarı yarıya
Türk kimliğini yitirecek. Böyle bir demografik bozulma, Türkiyede millî
devletin ayakta kalmasını da sekteye uğratacak gelişmeleri
beraberinde getirecektir.
Ürdünde Suriyeli sığınmacı
sayısı 650 bin seviyesindeyken Irak, ülkesinde 230 bin Suriyeli
sığınmacıyı barındırıyor. 97 milyon
nüfusu olan Mısırdaki sığınmacı
sayısı, bizim yalnızca Kilis vilayetimizdeki Suriyeli
sığınmacıların sayısına eşittir. Avrupa
ise Türkiyeyi Suriyeli sığınmacıların kendi
memleketlerine gelmesini önleyen bir duvar gibi görüyor. Türkiyede bulunan
Suriyeli sayısı, Avrupa Birliği ülkelerindeki toplam Suriyeli
sayısından daha fazla. Ülkemiz, bazı Avrupa Birliği
ülkelerinin nüfusundan fazla sığınmacının toplumsal ve
mali külfetlerine katlanmaktadır. Cumhurbaşkanı Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın açıklamasına göre bugüne kadar Suriyeli
sığınmacılara 40 milyar dolar harcanmıştır.
Türkiyeyi kaçak göç merkezi hâline getirmeyi amaçlayan dış
baskılara karşı koymayı beceremediğimiz
aşikârdır. Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinin
yanlış dış politikası sonucunda dünyanın en büyük
göç merkezi konumuna geldi. Türk halkının vergileri üzerinden finanse
edilen sığınmacıların Türkiyedeki
varlığı artık sürdürülebilir değildir.
Memleketimizde 7,5 milyon
vatandaşımız işsiz. Türkiyede genç işsizlik
oranı yüzde 27yi aşmış durumda. 1 milyon 600 bin iş
arayan gencimiz var. Vatandaşımız gün sonunda Yarını
nasıl atlatacağız? derdine düşüyor. İcra
dosyalarının sayısı -ifade ettiğim gibi- 20 milyonu
geçmiş durumda. Vatandaş ağır vergi yükü altında
ezilirken bu toplumun Adalet ve Kalkınma Partisinin yanlış
dış politikalarını daha fazla finanse edecek gücü
kalmamıştır.
Suriyeliler, Türk iş gücü piyasasını
da olumsuz yönde etkilemektedirler. Türkiyede çalışan 1 milyonun
üzerinde Suriyeli, Türklerin işsiz kalmasına yol açacak şekilde
düşük ücretlerle çalıştırılıyor. Suriyeliler,
sayıları 15 bini geçen açtıkları ticarethanelerde vergi
ödemiyorlar. Türk esnafı öderken Suriyeli esnaf hem vergi ödemiyor hem de
kaçak mal satıyor. Bu şartlarda Suriyeli esnafla rekabet edemeyen
Türk esnafı, dükkânını Suriyelilere devrederek işi
bırakıyor. Bölgedeki işsiz kalan Türkler, Suriyelilerden iş
istiyorlar. Gaziantepte, Hatayda, Şanlıurfada yaşanan durum
budur.
Diğer taraftan, 620 bin Suriyeli çocuğun
eğitim sistemimiz üzerine getirdiği yük de inanılmaz
boyuttadır. Çocuklarımız, eğitim sisteminde yıllarca
emek vererek bir noktaya gelmeye gayret ediyor. Anneler babalar,
dişlerinden tırnaklarından artırdıklarıyla çocuklarını
okutmaya çalışırken sığınmacı statüsündeki
öğrenciler ise aynı yere sınavsız geliyor. Suriyeli
öğrencilere 1.200 lira burs verilirken Cumhurbaşkanımız
Sayın Erdoğan Türk öğrencilere Burs alıp bedavacı
olmayın, kredi alıp geri ödeyin. diyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da
diyor ki: "Benim ülkemde 380 bin Suriyeli çocuk doğdu. Meclis de
yardımcı olsa keşke bu çocuklar doğar doğmaz Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı yapılsa. Keşke
doğduklarında vatandaşlık versek de memleketlerine
döndüklerinde ceplerinde ay yıldızlı kimlik
taşısalar. Yani bir tek, uğur, kadem için çeyrek altın
takmadığı kalmış Sayın İçişleri
Bakanının. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Bakanım, vatandaşlık
verilen Suriyeliler neden bu ülkeyi terk etsin, terk edecekse neden
vatandaşlık verilsin? Suriyelilere vatandaşlık vermek
Türkiyenin yalnızca bugününe değil, aynı zamanda
geleceğine de yapılmış bir ihanet olacaktır. Böyle bir
ihanetin hesabını tarih ve millet karşısında asla
veremezseniz.
Şimdiden uyarıyoruz, sonradan
kandırıldık demeyin. Batı güçleri Suriyeli
sığınmacıların entegrasyon politikalarını
savunsa da Suriyeli Araplar ile Türk toplumu arasında sosyolojik bir
bütünleşme mümkün değildir, sağlanamayacaktır. Suriyeli
sığınmacılara geri dönecekleri bir vatan vermek Türkiye'nin
görevi olmalıdır. Bu şartları sağlayacak dış
politikayı uygulamak, Türkiyenin millî güvenlik meselesidir. Adalet ve
Kalkınma Partisi, 26 Mart 2012de Suriyedeki büyükelçisini çekerek,
Şam yönetimiyle yapılan diplomatik ilişkileri tamamen durdurarak
Türk dış politikasında geleneksel aktif denge ilkesini radikal
bir biçimde terk etmiştir.
Memleketimiz mezhepsel gruplar üzerinden Orta
Doğudaki savaşlara taraf olmuş gibi bir girdaba
sürüklenmiştir. AK PARTİnin gönül coğrafyamız
dediği Orta Doğuda güttüğü yeni Osmanlıcılık
politikası çerçevesinde, Türkiye tarihsel politikalarından
koparılarak yalnızlaştırılmak istenmektedir. Türk
milleti odaklı değil, ihvan odaklı siyaset memleketimize
dış politikada her aşamada mevzi kaybettirdi. (CHP sıralarından
alkışlar) Dış politikada cumhuriyet tarihindeki tüm
kazanımlarımızı on yıl içinde erittik.
1998 döneminde yaşananları
hatırlayın. Bir kuvvet komutanı Suriyeye gittiğinde
dünyanın dengesini değiştirmişti. Adana Mutabakatıyla
bugün geldiğimiz noktada, AK PARTİnin Orta Doğu bataklığına
saplanan dış politikasında tutunulan son dalın Adana
Mutabakatı olduğunu görüyoruz. 1998 yılında Suriyede yok
edilmiş, 1999da Türkiyede bitme noktasına gelmiş olan PKK
terör örgütü, on yedi yıllık Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı
sonunda -yanlış politikalar yüzünden- Suriyenin kuzeyinde, daha önce
tahayyül bile edemeyeceği stratejik bir avantajı ele
geçirmiştir.
Adana Mutabakatının
kazanımları, Türkiyenin salt millî çıkarları gözetmesi ve
Orta Doğuda aktif denge politikası izlemesinin bir sonucuydu. Bugün
ortaya çıkan tablo ise mezhepçi ve gerçekçi olmayan dış
politikanın sonucudur.
Suriyeli sığınmacıların
vatanlarına geri gönderilmesi, bu millî güvenlik sorununun bertaraf
edilmesi için de elimizden gelen bütün katkıyı sağlamaya devam
edeceğiz. Hiçbir surette Suriyenin kuzeyinin
boşaltılmasına, demografik olarak PKK'ya terör devleti
kurması için tahsis edilmesine, Suriyelilerin ellerinden
vatanlarının alınmasına izin vermeyeceğiz.
Suriyelileri vatanlarına geri göndereceğiz. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, içeride ve
dışarıda Türkiyeyi çevrelemiş bu siyasi, ekonomik ve
toplumsal sorunları derinleştiren temel problem
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemidir. Devlet üç temel erkten
oluşur: Yasama, yürütme ve yargı. Yasama Meclistir, yasa yapar;
yürütme hükûmettir, yasaları icra eder; yargı, yasamanın
çıkardığı ve yürütmenin icra ettiği yasaların
Anayasaya uygun olup olmadığını denetleyen kurumdur. Bir
devletin demokratik olabilmesi güçler ayrılığı
dediğimiz erkler arası denge ve denetim mekanizmasının
olmasıyla mümkündür. Ancak 16 Nisan 2017 referandumuyla geçilen
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle, devlet yönetiminde yasama,
yürütme, yargı ortadan kalkmış yerini
Recep-Tayyip-Erdoğan almıştır. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Devletin bütün kurumları tek bir kişiye
bağlıyken o ülkede adalet olmaz, o ülkede demokrasi olmaz çünkü
adalet ve demokrasi, tek adam yönetimiyle asla bağdaşmaz.
Bir Cumhurbaşkanı düşünün ki sabah
parti mitingi yapsın, öğleden sonra yüksek yargı
mensuplarını atasın. Bir Cumhurbaşkanı düşünün ki
bir taraftan, Cumhurbaşkanı sıfatıyla illere vali tayin
etsin; öbür taraftan, dönsün, parti Genel Başkanı sıfatıyla
partisine il başkanını atasın. Bu, Türkiyeyi bir parti
devletine doğru sürükler, götürür ve parti devletlerinde iktidar partisine
mensup değilseniz devletin kapısında yeriniz kalmamış
demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Dervişoğlu,
buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Bir devlet, vatandaşları arasında hakkaniyeti
sağlayamıyorsa devlet olma vasfını kaybetme tehlikesiyle
karşı karşıya kalmış demektir. Bu siyasal
sistemde Cumhurbaşkanı artık Türk milletinin değil bir
siyasi kesimin temsilcisi durumuna gelmiştir. Dünya hukuk literatüründe
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi diye bir anayasal düzen
yoktur. Bu sistem, Cumhurbaşkanlığı makamı ile millet
arasına maalesef set çekmektedir. Bu sistemin siyasi ve toplumsal
ayrışmayı körüklemesinin yanı sıra, ekonomiye
verdiği zarar da ortadadır. 2017 yılında Türkiye, gayrisafi
yurt içi hasılasında dünya sıralamasında 17nci
sıradayken Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ikinci
yılında iki sıra düşerek 19uncu sıraya
gerilemiştir; önümüzdeki yıl 20nci sıraya inmesi kaçınılmazdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Lütfen Başkanım
BAŞKAN Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
2002-2007 arasındaki ekonomik gelişme devam etseydi bugün Türk
ekonomisi çok daha güçlü olacaktı. Bu demektir ki parlamenter sistemde de
ekonomik kalkınma sağlanabiliyor ve bu demektir ki
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, millet için değil
lider için tasarlanmış bir sistem olma özelliğiyle kendini
hissettiriyor.
Bugüne kadar yapmış olduğunuz
hataların Türkiyeye maliyetinin ne kadar büyük olduğunu asla
unutmayın. Devletin kurumlarını FETÖye
açtığınızda, FETÖnün bu kurumları işgal etmesine
müsaade ettiğinizde sizleri uyarmıştık. Milliyetçi ve
Atatürkçü Türk subayları Ergenekon ve Balyoz gibi kumpaslarla FETÖ
tarafından tasfiye edilirken de sizleri bilgilendirmiştik. Tüm
uyarılarımıza rağmen yapmış olduğunuz
yanlışların siyasi, toplumsal ve ekonomik travmasını
milletçe yaşadık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Aynı hoşgörüyü istirham ediyorum efendim.
BAŞKAN Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) -
En azından bundan sonrası için, devlet yönetiminde tek adam rejiminin
anayasal çerçevesi olan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
sona erdirilmesi konusunda uyarılarımızı dikkate
almanızı temenni ediyoruz. Gazi Meclisi devre dışı
bırakarak, yok sayarak ülke yönetme hevesinizin memleketimizi başka
bir felakete sürüklemesinden endişe ediyor, bunu engellemek için tüm
siyasi irademizi seferber edeceğimizi de buradan ilan ediyoruz.
Artık, Meclis, yürütme organı üzerinde
anayasal araçlar yoluyla herhangi bir siyasi denetim yetkisine sahip değil
ise bunun çözümü iyileştirilmiş, denge ve denetim mekanizmaları
güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüştür. Bugün, Meclis, muvazaa
yoluyla saray bürokrasisinden gelen kanun tekliflerini onaylan bir devlet
kurumuna dönüştürülmeye çalışılıyorsa da bunun çözümü,
dediğim gibi, iyileştirilmiş parlamenter sisteme dönüştür.
Bugün, Türkiye büyük Millet Meclisi en temel görevi
olan vergi sarfında fiilî bir denetim ve kontrol yetkisine bile sahip
görünmüyor ise bunun çözümü de iyileştirilmiş parlamenter demokratik
sisteme dönüştür.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasanın 87nci maddesine
göre bütçeyi onaylarsa hükûmet görevine devam eder, onaylamazsa hükûmet
düşerdi. Şimdi soruyorum: Bugün başlayan bütçe
görüşmelerinin sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
mensupları bu bütçeyi kabul etmezse bunun siyasi sonucu ne olacaktır?
Maalesef, Türk milletinin bütçesini denetleme görevi fiilen milletin Meclisinin
elinden alınmıştır ve Meclis -bugün burada ifa
ettiğimiz gibi- şeklî bir denetlemeyi yapmaktan öteye gidemeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) -
Cumhurbaşkanlığının hazırladığı bütçe
Meclisimiz tarafından kabul edilmediği takdirde bir önceki
yılın bütçesi yeniden değerleme oranı ölçüsünde
artırılarak uygulanacaksa o hâlde, Türkiye Büyük Millet Meclisi
düşünsün bakalım, acaba neyi görüşüyor?
İYİ PARTİ olarak Türk devletinin
ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ve Atatürkün kurduğu büyük
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş ilkelerine sıkı
sıkıya bağlı kalarak Türkiyede iyileştirilmiş,
güçlendirilmiş, denge ve denetim mekanizmaları ortaya koyulmuş
parlamenter demokratik sistemi yani gerçek demokrasiyi, hukukun
üstünlüğünü ve devlet yönetiminde güçler ayrılığı
ilkesini tesis etmek için yapılması icap eden her türlü mücadeleyi
ertelemeden yerine getireceğimizi buradan dünyaya ilan ediyor,
sabrınız ve nezaketiniz için şükranlarımı sunuyor,
yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum efendim. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Bostancı, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
7.-
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun 129 sıra sayılı 2020
Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018
Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde İYİ
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) - Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Sayın Dervişoğlunun
konuşmasında itiraz edeceğimiz çok husus var. Tabii ki
görüşlerini anlatacaklar, biz de görüşlerimizi anlatacağız.
Ben birkaç tane itiraz noktasına işaret etmekle iktifa edeceğim.
Bunlardan birincisi şu: Dış
politikayı tanımlarken Millet odaklı değil, ihvan
odaklı. diyor. Bunu kabul etmiyoruz; Türkiyenin dış
politikası bellidir. Kafkaslardan Balkanlara ve Orta Doğuya yönelik
sosyokültürel ilişkiler çerçevesinde teşekkül etmiş hem geleneksel
bir ilgiden oradaki insanların hakkaniyeti ve adaleti adına hem de
yaşanan dramatik olaylara karşı -insani normlar temelinde
itirazların- onların sesi olmaktan kaynaklanan bir dış
politika vardır. Bunun temelinde insani değerler vardır.
İkincisi: Bu tek adam eleştirisi öteden
beri dile getiriliyor, sadece Sayın Dervişoğlu da söylemedi
bunu. Bunun, bu eleştirilerin arkasında esasen Sayın
Cumhurbaşkanının karizmatik bir figür olarak siyasette
oynadığı rol vardır. Eleştirileri bu şekilde dile
getiren arkadaşlar, odaklarına Cumhurbaşkanını alarak
buradan bir siyasi netice devşirmeye çalışmaktadırlar;
bütün hedeflerinde Cumhurbaşkanı olması dolayısıyla
böyle bir propagandayı yürütmektedirler, bunu reddediyoruz.
Diğer taraftan, bütçe meselesi... Parlamenter
sistemde hükûmet teklif ederdi, Meclis bütçe üzerine değerlendirme yapar,
kabul yahut da reddederdi. Bugün de Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminde Cumhurbaşkanı bütçeyi teklif ediyor. Burada
Mecliste, Meclis bütçeyi kabul yahut reddeder. Sayın Dervişoğlu
da reddedilmesi durumunda ne olacağını tabii ki biliyor,
konuşmasının sonlarına doğru ifade etmişti.
Herhangi bir kriz durumu söz konusu değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Saraydan gelen
kanunlar tanımı kesinlikle doğru değil, reddediyoruz.
Burada, esasen, Meclisin yaptığı işe yönelik de olumsuz bir
yaklaşım söz konusu hep beraber yaptığımız
işe. Kanunlara ilişkin yürütmenin görüşleri, değerlendirmeleri,
talepleri elbette alınır çünkü sonuçta
çıkarttığınız kanunları uygulayacak olanlar
onlardır. Yarın başkaları da benzeri şekilde bu sistem
içerisinde işleri yürütecek olsalar, yürütmenin ne düşündüğü,
tekliflerinin ne olduğu konusunda bir dikkati ve hassasiyeti muhakkak hesap
edeceklerdir. Ama kanunların nihai olarak tekemmül etmesi, müzakere
edilmesi Mecliste yapılmaktadır ve biz bunu yaparken de Sayın
Cumhurbaşkanının talimatı ve yaklaşımı
çerçevesinde, bütün siyasi partilerle müzakereyi ve mutabakatı dikkate alarak
yapmaya çalışıyoruz. Her konuda
anlaşacağımız anlamına gelmiyor ama hangi konuda
anlaştığımız, hangi konuda
anlaşmadığımız herkes tarafından açıkça
bilinen bir süreçte bu işleri yapmak istiyoruz; hep böyle davrandık,
bundan sonra da bu şekilde davranacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sayın Başkanım...
BAŞKAN Sayın Dervişoğlu...
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Ben, yeteri kadar şahsıma hoşgörü göstermiş
olmanız münasebetiyle Sayın Hocama cevap vermeyeceğim efendim.
BAŞKAN Buradan, yerinizden mikrofonu
açtılar zaten, buyurun.
8.-
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve
Parlamentonun bu bütçeyi onaylamaması durumunda bunun siyasi sonucunun ne
olacağını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Adalet ve Kalkınma Partisinin Değerli Grup
Başkanının görüş ve düşüncelerini, daha siyaset
sahnesine çıkmadan geçmişten beri önemsediğimi defaatle ifade
ettim. Şahsi bir hukukumuz da var kendileriyle. Ben meramımı
gayet net bir biçimde açıkladığımı zannediyorum. Ben
diyorum ki netice itibarıyla, bu Parlamento bu bütçeyi şayet
onaylamazsa bunun siyasi sonucu ne olacaktır? Yani sadece
Cumhurbaşkanımız Anayasada kendisine tanınmış
haklardan yararlanarak bütçenin üzerine bir ekleme yapıp bunu sürdürecek.
Bu, Meclisin sadece yetkilerinin elinden alınması değil -belki
de alışamadık yeni sisteme, ondan da kaynaklı olabilir-
yetkilerinin elinden alınmasıyla sınırlı değil,
aynı zamanda itibarının da zedelenmesi anlamına geliyor.
Duygusallığımı bağışlayın efendim,
gerçekleri söyleme alışkanlığından vazgeçemiyor, Genel
Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
9.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine, parlamentoların ve parlamenter demokrasilerin bütçe
hakkından doğduğuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Naci Bostancı değerlendirmesinde, Meclisin
çalışma pratiğine yönelik hepimizi de şahit tutan bir
açıklamada bulundu. Keşke öyle olsa, keşke Meclis kendi gündemine
hâkim olsa, keşke Meclis yasama kalitesi noktasında da kendi
kararlarını verebilse; milletvekilleri, dakika başı
değişen ve saraydan gelen gündemlerle ve, bakanların
ağzından duydukları, bakanların müjdeledikleri vaatleri
sıraladıkları birer kanun tasarısı değil -eski
adıyla ama- kanun eskiziyle karşılaşıp da onun
altına imza atarak Anayasaya karşı muvazaa suçu işlemeden
yasama yapabilseler.
Ama bir diğer husus da Sayın Grup
Başkanına itiraz edeceğimiz, Bütçenin kabul edilmemesi
durumunda hiçbir şey olmayacak, yeniden değerleme oranında
artırıp yürüyeceğiz. diyor ya
Bence, 16 Nisan rejime kasteden
Anayasa değişikliğinin Türkiyeye dayattığı
şey ve demokrasi yürüyüşünde attırdığı en büyük
geri adım budur çünkü siz de uzmanlığınız gereği
ve geçmişte, hem akademisyenliğiniz hem
yaptığınız görevler gereği çok iyi bilir ve teyit
edersiniz ki Sayın Başkan, parlamentolar bütçe hakkından
doğmuştur. Vergiye rıza ilkesi ve bu konuda toplumun, vergilerin
nasıl toplanacağına, bunların nasıl
dağıtılacağına yani devletin alan sağ eli ile
veren sol elinin dengesi üzerine toplumsal rıza üretimi
bütçe hakkıdır ve bu parlamentoyu, parlamenter demokrasiyi
doğurmuştur. Bunun üzerine kanun teklifi bir hak olarak ortaya
çıkmıştır, dilekçe hakkı önemli bir evrensel anayasal
kazanımdır. Bugün Efendim, Parlamento bütçeyi reddetse de yürür
gider. dediniz mi siz
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Parlamento bütçeyi reddedebilir mi? Edebilir, edebiliriz. Sonra yeniden
değerleme oranında artırırız, Sayın
Cumhurbaşkanı yürütmeye devam eder, yürür gider, ülkeyi yönetmeye
devam eder. İşte, bu, Parlamentonun kendini inkârıdır; bu,
evrensel ve çok uzun süreli bir mücadelenin kaybedilmesidir; bu, Türkiyeye
attırılmış tarihî bir geri adımdır. Ve maalesef,
devletler bu tip geri adımları, yasama, yürütme, yargının
birbirine birleşip tek elde toplanması gibi geri adımları
çok ağır bedeller ödeyerek ancak geri alırlar, alamazlarsa da
felaketlerle karşılaşırlar. Süreci ve söylemi ülkenin
bekası üzerine oturtmuş bir partinin, ortadan kalkmış kuvvetler
ayrılığı ve Parlamentonun kendini inkârı anlamına
gelecek Ne olur canım, bütçe geçmezse yürür gider. demesidir esas beka
sorunu.
Bu konuya dikkat
çekmek istedim Sayın Başkanım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Özel, bana atıf yaptınız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Evet.
BAŞKAN - Birkaç
şey söylemem gerekir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
İç Tüzük 64, şahsınıza sataşılma durumunda bunu
imkân dâhilinde kılıyor.
BAŞKAN Evet,
birkaç şey söylemem gerekir.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Ama Başkan sataşmalara katılamaz Sayın
Başkanım, 64üncü madde öyle diyor ya.
BAŞKAN
Sayın Tanal, nasıl?
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) Açıklama, bilgilendirme
MAHMUT TANAL
(İstanbul) İç Tüzük Başkan tartışmalara
katılamaz. diyor Başkanım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Tartışmaya katılamaz, kendisine
sataşıldığında kendini savunma hakkı
saklıdır.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Yani Meclis Başkanı İç Tüzükü ihlal ederse
biz ne yapacağız?
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) Efendim, bir atıf var.
BAŞKAN
Sayın Tanal, anlamadım. Yani bana bir atıf yapıldı,
ben burada görüşümü açıklamazsam Sayın Özelle aynı fikirde
olduğum anlamına
gelecek.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkanım
BAŞKAN O zaman bana atıf
yapmayacaksınız konuşurken. Benim konuşmamı
istemiyorsanız, tartışmanın içerisine girmemi
istemiyorsanız bana atıf yapmayacaksınız, çekmeyeceksiniz
tartışmanın içerisine beni.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkanım, o zaman siz gelirsiniz, bu sıralara oturursunuz, bu
tartışmalara öyle katılırsınız.
BAŞKAN Sen merak etme, ben
tarafsızlığımın farkındayım. Anayasadaki
mevcut meri hükmü savunuyorum şu anda.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı Mustafa Şentopun, bütçe
hakkının parlamentoların ortaya çıkış sebepleri
arasında yer aldığına ilişkin konuşması
BAŞKAN Şimdi, ben, tabii, şu anki
sıfatımın dışında daha önce Anayasa
Komisyonundayım ve bu çalışmanın daha öncesinde de içinde
bulundum. Tabii, bütçe hakkıyla ilgili bu durum aslında -Sayın
Dervişoğlu da ifade etti, Sayın Tatlıoğlu da ifade
etti- parlamentoların ortaya çıkış sebepleri
arasındadır, hatta onu önceleyen bir durum İngilterede
bakıldığında. Ancak bizim bu bütçeye koymuş
olduğumuz husus yani bütçe Parlamentoda kabul edilmediği takdirde yürütmenin
geçici bir bütçeyle devam etmesi şeklindeki bir düzenleme, bizim icat
ettiğimiz bir şey de değil. Bu, Amerika Birleşik
Devletlerinde de tartışılan bir şeydir uzun zamandır.
Biz 2012 yılında bu çalışmaları yürütürken, burada
arkadaşlarımızdan dâhil olanlar da vardı o süreçlere. Bu
konu o zaman da görüşüldü, tartışıldı. Burada Meclisin
gerek hazırlanacak bütçeyle ilgili gerekse bütçenin uygulanması
sonrası kesin hesapla ilgili denetimini ortadan kaldıran bir husus
değil buradaki düzenleme; bunu ifade etmek isterim.
Daha fazla da dâhil olmayayım
tartışmanın içerisine.
Teşekkür ederim.
IV.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/278) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 129) (Devam)
2.-
2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277), 2018
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifine İlişkin
Olarak Hazırlanan 2018 Yılı Genel Uygunluk Bildirimi ile 2018
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 189 Adet
Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporu, 2018 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2018 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/871), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2018
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/881) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 130)
(Devam)
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar,
şimdi ise Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen ancak grubu
bulunmayan siyasi parti temsilcilerine beşer dakika süreyle söz
vereceğim.
İlk olarak Türkiye İşçi Partisi Genel
Başkanı ve İstanbul Milletvekili Sayın Erkan Baş.
Buyurun Sayın Baş. (HDP
sıralarından alkışlar)
ERKAN BAŞ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Değerli Başkan.
Genel Kurulu ve bizleri ekranları
başında izleyen, ülkenin alın teriyle, emeğiyle
yaşayan tüm yurttaşlarını sevgiyle saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi -galiba on iki gün oldu- on iki gündür
konuşuyoruz. Bizim zaviyemizden gözüken şu: Aslında siz
ezberlediklerinizi anlatıyorsunuz, biz ise halk adına direniyor,
doğruları söylemekte diretiyoruz ama siz de doğruları
görmezden, duymazdan geliyorsunuz çünkü tarafsınız. Biz de
tarafız; 22,5 milyon SGKlinin tarafıyız, 12 milyon asgari
ücretlinin tarafıyız; milyonlarca emeklinin, emeklilikte yaşa
taktığınız insanların ve geleceğini kurmaya
borçlu olduğumuz 20 milyon gencin, çocuğun tarafındayız.
Kısacası, evet, yüzde 99 adına konuşuyoruz ve bu bütçeyi
reddediyoruz, bu bütçeden razı değiliz çünkü önerdiğiniz
şey, sarayın bir dakikada harcadığı parayla bir
işçinin bir ay boyunca hayatını idame ettirmesi; bunu
reddediyoruz.
İnsanların sizin kanunlarınız
yüzünden mesleklerini yapamayıp sokakta simit satmak zorunda
kaldığı, açlıktan sokakta bayıldığı
Her gün yeni bir geçim sıkıntısı intiharıyla
karşı karşıya kalmaya fıtrat denmesini öneren bu
bütçeyi reddediyoruz.
84 bin çocuğun anne olduğu, kadına
şiddetin her gün arttığı, kadın cinayetlerinin
önlenemediği bir dönemde sadece Cumhurbaşkanının eşi
ve kızları katılacak diye bir toplantıya devlet bütçesinden
1 milyon lira harcanmasını reddediyoruz.
Bu ülkede çocuklar hâlâ birilerinin
sırtında dere geçerek okullarına ulaşmaya
çalışırken, üstelik Anayasada laiklik maddesi varken, aslında
varlığını tartışmamız gereken Diyanet
İşleri Başkanlığına 11,5 milyar bütçeyi
reddediyoruz.
Bu savaş, yıkım ve ranta
ayrılmış bütçeyi Cumhurbaşkanlığından
geldiği gibi, tek bir kalemini sorgulamadan değerlendirmeye razı
değiliz ve soruyoruz: Bu bütçe tartışılırken
memleketin hâline bakınca vicdanınız rahat mı? Her 5
çocuktan 1inin çalışmak zorunda olduğu bir ülkede
yandaşlara kepçeyle verirken halkımızdan bir yudumu esirgemekten
korkmuyor musunuz? Gerçekten, bu halkın isyanından korkmuyor musunuz?
Bakın, çok açık söyleyeyim: Eğer vicdanınız
sızlamıyorsa bile bilin ki bu bütçe başınızı çok
ağrıtacak. Efendiler, halkın damarına bastınız,
bu bütçe sizi rahat uyutmayacak.
Değerli milletvekillerim, bütçeyi
yapanların ve onaylayanların gözleri paradan, kârdan başka bir
şey görmez olmuş. Dün Barış yoldaşım buradan
gayet güzel, özetle anlattı. İtibar düşkünü, mal mülk
düşkünü, para pul düşkünü olunmuş, bu bir saplantı
olmuş.
Ama bizim de bir sevdamız var; memlekete,
insana, doğaya, adalete, özgürlüğe sevdalıyız. Bakın,
göreceksiniz, kuracağımız düzende tek bir kadın sokakta
endişeyle gezmeyecek.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Hayal serbest.
ERKAN BAŞ (Devamla) Tek bir genç özgürce
düşünebilir miyim, araştırabilir miyim, okuyabilir miyim,
sevgilimle el ele gezebilir miyim, internete parasız girebilir miyim diye
dert etmeyecek. Gazeteci, aydın, akademisyen özgürce üretmekten
korkmayacak. Biz fikirleri değil, işsizliği
yasaklayacağız, sömürüyü yasaklayacağız, yoksulluğu
yasaklayacağız. Hiç merak etmeyin, kaynakları da
bulacağız.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Ne zaman?
ERKAN BAŞ (Devamla) Babalar gibi
satarız. dediğiniz halkın değerlerini, kamu
varlıklarımızı, işletmelerimizi tek tek geri
alacağız. Devlet garantisiyle yandaşlara aktardığınız;
köprü, yol ve hastanelerde kaybettiğiniz milyarları halka geri
vereceğiz.
Bir yanda saray, bir yanda gecekondu; bu düzen devam
etmeyecek. Bir yanda gösteriş, bir yanda sefalet olmayacak. Herkese
eşit, parasız eğitim ve sağlık hizmeti
ulaştırılacak. Bu ülkenin tüm yurttaşları elektrik,
su, barınma gibi en temel insani haklarına eşit şekilde
ücretsiz ulaşacak. Parası olan Bilal bedelli askerlik yaparken
parası olmayan Mehmet ölmeyecek. Bu utançların hepsi sizinle birlikte
tarihe gömülecek ama yaşattıklarınızı
unutturmayacağız. Sivas vilayet binasının adını
Metin Altıok yapacağız, Sağlık
Bakanlığına Türkan Saylanın adını
vereceğiz, Diyarbakır Jandarma Karakolunun yerine Ape Musa kültür
merkezi kuracağız. (HDP sıralarından alkışlar)
Şişli Meydanının adı Hrant Dink olacak, Millî
Kütüphanenin adı Uğur Mumcu olacak, Taksim Meydanı da 1
Mayıs özgürlük meydanı olacak. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, hatibin sözünü
kesmeyin.
ERKAN BAŞ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, tamam, anladım, şunu merak ediyorsunuz: Sarayı
ne yapacaksınız? Kaçak saray aynen kalacak. Halkın
parasıyla yaptığınız sarayı, halkımız
sizi unutmasın diye utanç müzesi yapacağız, bin odasında da
yaptıklarınızı anlatacağız. (HDP
sıralarından alkışlar)
NİLGÜN ÖK (Denizli) Bunları
yapacağım. diyemiyorsun, isim değiştirebiliyorsun yani.
Vizyon bu kadar.
ERKAN BAŞ (Devamla) Peki, değerli
arkadaşlar, bitiriyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
ERKAN BAŞ (Devamla) Sayın Başkan,
konuşsun arkadaşlar kürsüye gelip. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
ERKAN BAŞ (Devamla) - Şimdi, değerli
arkadaşlar, iki teşekkürüm var, bir tanesi Sayın Naci
Bostancıya. Naci Beyin konuşmasını dikkatle izledim. Yüzde
1in bütçesi. ifadesi için Bunlar slogan. dedi. Bakın, Naci Bey,
açık söyleyeyim: Slogan atmak aslında kötü bir şey değil,
slogan uzun bir mücadele sürecinin hedeflerini en kısa biçimde
anlatmanın yolu. Ya, keşke benim de sizin gibi bir saatim olsa da
daha uzun uzun anlatabilsem, inşallah hep beraber Meclisimiz o
fırsatı da bize bir gün tanıyacak.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Burası dans yeri,
dans! Dansla anlat!
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) 300 vekilin
olsun, ondan sonra.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen hatibin sözünü
kesmeyin.
ERKAN BAŞ (Devamla) Şimdi, değerli
arkadaşlar, halkımız biz kısa konuşsak da anlar ama
ben Naci Beyin söylediği önemli bir şeye geleceğim, diyor ki:
Kıt kaynaklar ile sonsuz arzular arasında denge sağlamak zor;
Türkiye'nin kaynakları kıt, insanların arzuları sonsuz.
Ben de cevap veriyorum Naci Bey: Türkiye'nin kaynak sorunu var. Kaynak var ama
sarayın ve patronların arzusunun sınırı yok, ona
yetmiyor bizim kaynaklarımız. (HDP sıralarından
alkışlar) Naci Bey, 2 bin lira asgari ücretlinin bitmeyen arzusundan
ne olur? Sadece insanca yaşamayı özlemiş bu insanlar. Özetle,
arzular sonsuz değil insanca, kaynaklar kıt değil ama
peşkeş çekilmiş.
Ama bir konuda Naci Beyin çok tutarlı
olduğunu söylemem gerekiyor: Fukara Tayyip Erdoğanı savunmak
için fukara kraliçeyi savunmanızı takdirle karşıladım.
Yalnız, bir şeyi hatırlatmam gerekiyor: Eğer o Fransız
yoksulları fukara kraliçeye karşı ayaklanıp, monarşiyi
devirip cumhuriyeti kurmasaydı biz bugün bu kürsülerde
konuşamazdık, bunu da aklımızda tutmamız gerekiyor.
(HDP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN BAŞ (Devamla) Başkanım,
toparlayayım.
Değerli arkadaşlar, son olarak, bu bütçe
sürecine emeği geçen tüm saray eşrafına ve AKPli vekillere
teşekkür etmek istiyorum. Biz kapitalizmin insanın insanı
sömürmesi üzerine kurulu bir düzen olduğunu anlatıyorduk, siz güzelce
gösterdiniz. Bu bütçeyle halkın önünde sadece ve sadece iki seçenek
kaldığını siz de itiraf etmiş oldunuz; ya AKP
yönetecek, saray, savaş ve sömürü düzeni devam edecek ya halk örgütlenecek
ve bu saltanat düzenine bir son verecek.
Ben, bu vesileyle, Türkiye İşçi Partisinin
2020 bütçesine dair kayıtlara geçmesini istediğim son sözünü de
tarihsel bir anekdotla bağlayayım. Bu bütçe diyor ki: Ya
barbarlık ya sosyalizm! (HDP sıralarından alkışlar)
VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) Tam
sloganlık oldu işte.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Saadet Partisi adına Konya Milletvekili
Sayın Abdulkadir Karaduman.
Buyurun Sayın Karaduman.
ABDULKADİR KARADUMAN (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Burada 2020 yılı için görüşülen bütçe
82 milyon vatandaşımızın hayatını doğrudan
etkileyecek bir bütçedir. Ancak bu bütçe teklifine
baktığımızda görüyoruz ki, ifade edilen hususlara baktığımızda
Türkiye, geleceği parlak bir ülkedir ve geleceği parlak olarak
kalmaya devam edecektir. Ancak ne var ki, bu bütçe iktidar için artık,
denizin değil kumun dahi bittiğinin göstergesi hâlindedir.
Belli ki üzerinde konuştuğumuz bu bütçe,
komşusu açken tok yatmamak için sermaye sahiplerinin mahallesine
taşınanlar tarafından hazırlanmış bir bütçedir.
Bu bütçeyi hazırlayan anlayışla, bu bütçeyi hazırlayan
kapasiteyle golf sahaları yapabilirsiniz, stadyumlar, millet bahçeleri,
bacasız fabrika dediğiniz cezaevleri açabilirsiniz. Yüzme
havuzları, İnşallah müşteri sayısı artacak.
dediğiniz hasta garantili şehir hastaneleri, geçiş garantili
köprü ve otoyollar, yolcu garantili havalimanları yapabilirsiniz ancak bir
tane dahi fabrika açamazsınız. Bakın, yine, diğer taraftan,
şeker fabrikalarını satar Rusyadan şeker ithal edersiniz.
Vatandaşa mermi hesabı yapıp Sakaryadaki Tank Palet
Fabrikasını yabancı sermayeye peşkeş çekersiniz. Bu
ülkeyi Kanadanın mercimeğine, Gürcistanın samanına,
İsrailin tohumuna muhtaç hâle getirirsiniz.
Öyle ki 1986 yılından 2004
yılına kadar yapılan özelleştirmelerin toplam tutarı 8
milyar dolar iken son on dört yılda yapılan özelleştirmelerin
toplam tutarı 60 milyar doların üzerindedir.
Bütün bunların neticesinde, 2002
yılında iktidara geldiğiniz gün nüfusun yüzde 1i toplam
servetin yüzde 38ine sahipken bugün geldiğimiz noktada nüfusun yüzde 1i
toplam servetin yüzde 60ına sahip hâle gelmiştir. İşte,
bunun adı sömürge tipi kalkınma modelidir.
Şu elimde gördüğünüz kitabı eğer
okursanız sömürge tipi kalkınma deyince neyi ifade ettiğimizi
öyle zannediyorum ki çok daha iyi anlarsınız. Diğer yandan,
üretim ekonomisini değil, ifade ettiğim sömürge tipi kalkınma
anlayışını benimseyenlerin yegâne ödevi, faiz lobisine
hizmet etmekten başka bir şey olmayacaktır.
Bilinir ki bizim inancımızda bir zekât
müessesesi vardır. Zekât, kaynakları zenginden fakire doğru
aktararak toplumda gelirin adil bir şekilde
paylaşılmasını sağlarken faiz tam aksine
kaynakların zenginde temerküz etmesini sağlayarak gelir
dağılımında adaletsizliği derinleştirir.
Dolayısıyla faiz, zengini daha da zengin, yoksulu daha da yoksul
yapan bir sömürü aracıdır.
Bakınız, tam da burada yıllara göre
bütçede faize ayrılan miktarı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bakın, 2006 yılında 45 milyar TL para bütçeden faize
ayrılmışken 2020 yılı bütçesinde bunun 3 katından
fazlası yani 138 milyar lira para faize ayrıldı. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
NİLGÜN ÖK (Denizli) Yanlış bilgi
veriyorsun.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bütçe nerede, bütçe?
BAŞKAN Arkadaşlar, fonda konuşma
yapmayın.
Bir konuşmacı var, dinliyoruz zaten. Gerek
yok.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Gerçekler
rahatsız ediyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Süresinden
alıyorlar Başkanım.
BAŞKAN Devam edin lütfen.
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) 2006
yılında bütçeden 45 milyar lira faize ayrılmışken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Üç
dakikasını yediler Başkanım.
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla)
2020
yılı bütçesinde bunun tam 3 katından fazlası
BAŞKAN Sayın Karaduman, bir dakika.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Üç
dakikasını yediler hatibin efendim.
BAŞKAN İsterseniz bekleyelim,
arkadaşlar bitirsin konuşmalarını.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hatibin üç
dakikasını yediler Başkanım.
BAŞKAN Ben size söz vereceğim.
Arkadaşlar, bitti mi? Bittiyse hatibe söz
vereyim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sizi gidi faizciler
sizi." diyor ya, ondan rahatsız oluyorlar.
BAŞKAN Buyurun lütfen.
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) Bir daha
baştan alıyorum: 2006 yılında bütçeden faize ayrılan
miktar 45 milyar TLyken getirdiğiniz 2020 yılı bütçesinde faize
ayrılmak istenen miktar bunun 3 katından daha fazlası, 138
milyar TLdir.
NİLGÜN ÖK (Denizli) O zaman getirdiğimiz
bütçenin
Neyse ya!
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) 138 milyar
TLdir. Bakın, yatırım için ayırdığınız
miktarın 2 katından daha fazlası faizci, rantiyeci
anlayışa aktarılmak istenmektedir. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
Buradan hareketle, bakın, sadece bu 138 milyar
TL Sağlık Bakanlığı, Gençlik ve Spor
Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Seni tebrik ediyorum
be! CHP, Saadet Partisini alkışladı, helal olsun sana!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Alkışlayacağız tabii, ittifak ortağımız.
BAŞKAN Sayın Bak, lütfen
Sayın Karaduman, buyurun.
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) Faiz için
ayrılan bu 138 milyar TL, Sağlık Bakanlığı,
Tarım ve Orman Bakanlığı, Gençlik ve Spor
Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
için ayrılan toplam bütçeden daha da fazladır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
İç Tüzüke aykırı konuşması zaten.
BAŞKAN Sayın Turan, lütfen müdahale
etmeyin.
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) Bu tablo
aynı zamanda bu ülkede kaynakların nereye
aktarıldığının en bariz göstergesidir.
Şimdi, siz burada Faiz bir dünya
gerçeğidir. diyebilirsiniz ama biz diyoruz ki: Faiz bir dünya
gerçeği değil, köleliğin ta kendisidir. (CHP, HDP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Bu sebeple,
biz Saadet Partisi olarak, faizin yüksek olmasına değil, bizatihi
faizin kendisine karşıyız.
Diğer taraftan, bu bütçede kepenk kapatmak
zorunda kalan esnafımız yoktur, mahsul üretemeyen çiftçimiz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
on dakika daha ver!
BAŞKAN Sayın Karaduman,
tamamlayalım lütfen.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya,
Başkanım, biraz daha süre ver de, alkışlıyorlar, çok
iyi; CHP, Saadet Partisini alkışlıyor!
BAŞKAN İşte, Sayın Turanla
başlamıştık, onun etkisi bunlar, onun artçıları.
Buyurun Sayın Karaduman.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkanım, faizciler böyle yüksek ses çıkarıyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) Faiz lobisi
bağırıyor!
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bir de, faiz dersi
başlıyor CHPye.
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla)
Başkanım, susacaklarsa ben başlayayım.
BAŞKAN Arkadaşlar, biraz müsaade
ederseniz
MAHMUT TANAL (İstanbul) Faiz lobisi böyle
yüksek ses çıkarıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşmayı tamamlayana kadar
süre vereceğim.
Buyurun.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli)
Vatandaşın parasını yersiniz, şimdi de hatibin
zamanını yiyorsunuz ya.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Ya, CHP, ders
alın adamdan. Bak, alkışlıyorsunuz, çok güzel oluyor!
BAŞKAN Osman Bey
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Bizim ittifak
ortağımız, niye rahatsız oluyorsunuz ki?
ALİ ŞEKER (İstanbul) Faiz lobisini
savunmayın.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Dinleyin,
alkışlayın, bir daha alkışlayın!
BAŞKAN Osman Bey
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) Bu bütçede
kepenk kapatmak zorunda kalan esnafımız yoktur; mahsul üretemeyen
çiftçi, cebinde parası kalmayan öğrencimiz yoktur; ay sonunu
getiremeyen memurumuz, mezarda emekliliği reva gördüğünüz EYTli
yoktur; bu bütçede açlığa mahkûm edilen milyonlarca asgari ücretlimiz
yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) Bu bütçe,
Güvenparkta kendisini ateşe veren işsiz
vatandaşlarımızın derdine derman olacak bir bütçe
değildir. (CHP sıralarından alkışlar)
Daha dün, Çorumda 2 genç yoksulluk sebebiyle
intihar etti ve evvelki gün Konyanın Ilgın ilçesinde, yine 2 genç
yoksulluk sebebiyle intihar etti. Keza, İstanbulun Fatih ilçesindeki,
Antalyadaki intihar olayları yine geçtiğimiz günlerde yaşandı.
Yoksulluk toplumun geneline sirayet etmişken sizler itibarda tasarruf
etmemekte ziyadesiyle ısrarcısınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) - Sonuç olarak,
milletimizin bu bütçeye tepkisini sizlere gösteriyorum.
(Hatibin kırmızı kart göstermesi)
(CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bir de Erbakan Hocadan
bahset.
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) - Bu bütçe,
halkın bütçesi değil, israfın, faizin ve rantın bütçesidir.
Bütçeyi bu şekliyle onaylamamız, bu günaha ortak olmamız asla
mümkün değildir. Bu kart, milyonlarca insanımızın
yüreğinin ve vicdanının sesidir. Yine bu kart, alın terini,
emeği ve hoşgörüyü tasallutunuzdan kurtarmak adınadır.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Erbakan Hoca o
kırmızı kartı sana gösterirdi.
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) - Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bravo (!) Erbakan Hoca
olsaydı kırmızı kartı sana gösterirdi!
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, Demokrat Parti Genel Başkanı
ve Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Gültekin Uysal.
Buyurun Sayın Uysal. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜLTEKİN UYSAL (Afyonkarahisar) Çok
Değerli Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2018 kesin
hesabı ve 2020 bütçesiyle ilgili değerlendirmeler yapmak üzere
sizlerin huzurundayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Büyük Millet Meclisimizin en asli vazifesini
yaptığı, görüşmesi gereken bütçeyi konuşuyoruz. Bütçe
vesilesiyle, sadece 2018i, 2020yi değil, topyekûn, on yedi
yıllık iktidarın hülasasını
yapacağımız, beraberinde muhasebesini
yapacağımız, yarınlara dair de en üst düzeyde
değerlendirmeler, yüksek oktanlı müzakerelerle beraber karara
bağlayacağımız bir görüşme olmalı idi. Ama bugün,
birtakım sistemik ve yapısal engeller, barajlar ve siyasetin
altyapı eksiklikleri dolayısıyla, buradaki hâlden de
anlaşıldığı gibi, başta
Cumhurbaşkanının, birinci derecede sunan siyasal kurum olarak
Cumhurbaşkanlığının temsil düzeyi maalesef düşük
profilli, usulü tamamlama işlemi cihetinde devam etmektedir.
Bugün buradaki değerlendirmeler,
kutuplaşma, demokratik tavır alanlarının daralması,
bir doğruyu bin türlü yalanlayabilme sanatı, bir
yanlışı bin türlü savunabilme sanatı olarak da ifade edilebilecek
çerçevede; nitelikli değerlendirmeleri, müzakereleri de beraberinde
maalesef yapamıyoruz. Bütçeler, bütçe vesilesiyle meclisler öncelikleri
tayin eder, siyasi öncelikleri ortaya koyar.
Burada, üç tane beş yıllık
kalkınma planını uygulamış, beraberinde 18inci bütçeyi
görüşüyoruz. Bütçeler, planlar, programlar, orta vadeli programlar, Yeni
Ekonomi Programları ve en son, On Birinci Kalkınma Planı
vasıtasıyla da ifade edildi. Sadece bir şeyin altını
çizmek isterim: 2014-2018 arasında yatırımların çoğu
sanayi ve ihracat dışındaki sektörlere gitti. 2019-2023
döneminde sanayi ve teknolojiye öncelik vereceğiz. diye ifade
kullanılmış ama bütün bunlara bağlı
kalınmadığını, iktidarın kendisinin bu
programlar, bütçelerle de, bütçe kaynaklarının
aktarımından
MHP temsilcisi de ifade etti, bütçe hakkının
kötüye kullanıldığının altını çizdi.
Elbette siyasi partiler isimlerinden başlayarak
iddialarıyla, programlarıyla sınanır. Ben, çok özelde parti
tüzel kişiliğimizin birinci derecede muhatap olduğu bir
hukuksuzluk üzerinden değerlendirmelerimi de yapmak ve tamamlamak
istiyorum. Biliyorsunuz, Demokrat Parti, Anavatan Partisi ve Doğru Yol
Partisinin birleşimiyle beraber, bugün kök hücrede buluşarak
hayatiyetini devam ettiriyor. Bir siyasi parti olarak, asgarisinde siyasi
nezaketsizlik, üstünde siyasi ahlaksızlık ve hukuksuzlukla maalesef
altı yedi yıldır karşı karşıyayız.
Genel Merkez olarak kullandığımız Dışişleri
Bakanlığının yanındaki Genel Merkezimiz, hukuksuz bir
şekilde, uzunca yıllar Ankaranın Büyükşehir Belediye
Başkanlığını yapmış, Moğol
istilasından sonra Ankaranın uğradığı en büyük
yağma teşebbüsüne muhatap kalmış (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar) bir kişinin
tasarruflarıyla, 2014 seçimleri öncesi bugün Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanı olan Sayın Mansur Yavaşın
partimizden aday olacağıyla ilgili kamuoyuna birtakım beyanlar
düşünce, bir gece ansızın partinin bulunduğu alanın
imarını değiştirerek her zamanki oyununu oynadı.
Mahkemeye gittik, idari mahkeme lehimize karar verdi. Yeniden Büyükşehir
Meclisine başvurduk, kanunun arkasından dolanarak yeniden bir karar
ihdas etti; öncesinde idari alan ilan ettiğini arkasından kültürel,
sosyal idari alan ilan ederek yeniden mahkemeye gitmemizin yolunu açtı.
Yeniden mahkemeye gittik, iptal edildi bu hukuksuzluk ve bu dönem
Büyükşehir Belediyesine başvurarak bu hukuksuzluğun
giderilmesini, kanunla beraber tescillenmiş yargı kararının
uygulanmasını talep ettik ama meselenin Melih Gökçek
olmadığını, Melih Gökçeki bile arar hâle geldiğimizi,
sistematik hukuksuzluk icat eden bir siyasi aklın devrede olduğunu
gördük.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Uysal, buyurun.
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) Bu sefer Ankara
Büyükşehir Belediye Meclisinde çoğunluğun iktidar partisinin
elinde olması hasebiyle sanayi depolama alanı ilan edildi -tekrar
altını çizmek istiyorum, sanayi depolama alanı- yeni bir
hukuksuzluğu icat etti. Bu hususu da Sayın Başkan veto etti,
yeniden komisyona gitti, Genel Sekreterinden bakanlarına,
Cumhurbaşkanlığına varıncaya kadar AK PARTİnin
ilgililerine iletmemize rağmen bu hukuksuzlukta ısrarlarını
gördük.
Bugün Akifin 146ncı doğum yıl
dönümü. Açık yüreklilikle ifade etmek isterim ki siyasi heyet olarak,
siyasi itikadınız, iddia ettiğiniz değerler,
bayraklaştırdığınız değerler
dolayısıyla Aliya İzzetbegoviç ve Akifi anlasanız yeter
kanaatindeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) İzzetbegoviç
Düşmana benzediğinizde kaybedersiniz. diyor. Evet, hukuksuzluk icat
etmek noktasında maalesef Türkiyeye kötü bir miras
bırakmış FETÖcülerin usulünü bugün kendinizin dışındaki
insanlara uygular hâle geldiğinizi görüyorum. İtikatta Müslüman ve
demokratız ama amelde baktığınızda, icra
ettiğiniz gerçek hukuksuzluk, yolsuzluk.
Tam projeyle bütünleşecek Ankara
Büyükşehir Belediye Meclisinde bir Grup Başkan Vekiliniz var,
adı da Mümin. Mümin olmak, elinden, dilinden emin olmaktır. Bütün bu
bayraklaştırdığınız değerlerle beraber
maalesef hak davasını kaybettiniz, hukuk davasını
kaybettiniz, eninde sonunda iktidarı da kaybedeceksiniz. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA AÇIKGÖZ (Nevşehir) Sahada görüşürüz.
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) Ben bütün bu
olumsuzluklara rağmen Türkiyenin, cesametiyle mütenasip bir ölçekte
siyasi akılla buluştuğu takdirde, önümüzdeki on yıllar
içerisinde demokrasisine, hukukuna, ekonomisine, eğitimine yeni bir
derinlik ve boyut katabildiği takdirde kendi kudret kapasitesiyle
buluşacağı ve ortaya koyduğumuz hedeflere yürüyeceği
kanaatiyle, bütçenin -aleyhte oy vermemizin hiçbir mana ifade etmemesinin
bilinciyle- aleyhinde olduğumuzu, ret oyu vereceğimizi ifade ederek
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
10.-
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Afyonkarahisar
Milletvekili Gültekin Uysalın 129 sıra
sayılı 2020 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 130 sıra
sayılı 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Teşekkür ediyorum.
Sayın Uysal konuşmasını yaparken
Sayın Gökçekle ilgili olarak Moğol istilasından sonra,
Ankaranın uğradığı en büyük felaket, yağma ve
talan gibi birtakım ifadeler kullandı.
AHMET KAYA (Trabzon) Az bile söyledi!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Gökçek Ankarada yirmi küsur yıl -otuz yıla yakın- Belediye
Başkanlığı yaptı. Herkesin sevmesi gerekmez, öyle bir
şart yok ama Belediye Başkanlığı görevine
Ankaralıların oylarıyla seçildi. (CHP sıralarından
gürültüler)
ALİ ŞEKER (İstanbul) Siz de
sevmiyorsunuz.
AHMET KAYA (Trabzon) Niye görevden
aldınız?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sevildiyse niye
görevden aldınız?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara)
Dokunulmazlığı yok, şu anda sivil bir vatandaş. Bir
insan hakkında -kim olursa olsun, sadece Sayın Gökçekle ilgili de
değil- böyle genelgeçer sözlerle bu tür iddialarda bulunmak doğru bir
yaklaşım değil.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Niye görevden
aldınız?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Varsa bir
iddianız, o söylediğiniz ağır sözlerin
karşılığı olan bir durum varsa, mahkemeler orada,
savcılar orada; hiçbir dokunulmazlığı yok. Bir
müracaatları var mı acaba arkadaşların?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Hâkimi
değiştiriyorlar!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara)
Dolayısıyla, bakın, bu tavır doğru bir tavır değil;
doğru bir üslup değil.
Teşekkür ederim.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Siz görevden
almanızın gerekçesini söylediniz mi Sayın Başkan?
BAŞKAN Teşekkür ederim.
IV.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/278) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 129) (Devam)
2.-
2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277), 2018
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifine İlişkin
Olarak Hazırlanan 2018 Yılı Genel Uygunluk Bildirimi ile 2018
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 189 Adet
Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporu, 2018 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2018 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/871), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2018
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/881) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 130)
(Devam)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
şimdi söz sırası Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve
Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Desticide.
Sayın Desticinin şahsı adına
lehinde de söz hakkı var. Bu iki konuşmayı birleştirerek
Sayın Desticiye on beş dakika süre veriyorum.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara)
Saygıdeğer Başkan, kıymetli milletvekilleri; öncelikle
sizleri sevgiyle saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum.
Bütçe görüşmelerinin son günündeyiz. Öncelikle,
bugün tamamlanacak olan görüşmelerin ülkemiz, milletimiz, devletimiz için
hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Sözlerimin başında, şehitlerimizi bir
kere daha rahmetle anıyorum, gazilerimize acil şifalar niyaz ediyorum
ve şu anda hem ülke içinde hem ülke dışında terörle
mücadele eden güvenlik güçlerimizin, kahramanlarımızın Rabbim
yâr ve yardımcısı olsun diyorum.
Biraz önce Grup Başkan Vekilleri arasında
da tartışma konusu oldu, ben de oradan başlamak istiyorum. Yeni
sistemle birlikte bazı grupların özellikle Grup Başkan
Vekilleri, Meclisin önemini yitirdiği, milletvekillerinin etkisiz bir hâle
geldiği noktasını ısrarla vurguluyorlar. Ben, burada, Grup
Başkan Vekillerinin buna katkısından bahsedeceğim. Burada
on iki gündür, her gün aşağı yukarı on iki saat -en az on
iki saat; on beş, on altı saate varan süreler oldu- konuşuldu.
Bunların yaklaşık -yani 5 grup 1 Hükûmet- dört yüz yirmi
dakikası bu şekilde konuşuldu ama görüşmeler yedi yüz
dakikanın üzerinde sürdü. Geriye kalan -yaklaşık- bazı
günler iki yüz dakikasını, bazı günler üç yüz
dakikasını Grup Başkan Vekillerimiz konuştu; hem de
neredeyse her gün aynı konular konuşuluyor ve bunun da Meclis
Danışma Kurulunun bir kararı olduğu söyleniyor. Meclis
İçtüzüğünün 60ıncı maddesi yerinden söz isteyen
milletvekillerine söz vermeyi gerekli kılıyor. Bu işletilmiyor,
milletvekillerine söz verilmiyor ama Grup Başkan Vekili kalkıyor,
istediği kadar konuşuyor, Meclis Başkan Vekillerimiz de
Açınız. diyor, devam ediyor.
Şimdi, milletvekillerini çoğunlukla ve
yoğunlukla burada görmek istiyorsak milletvekillerini konuya dâhil
edeceğiz, milletvekillerine söz vereceğiz, milletvekilleri görüş
ve fikirlerini dile getirecekler. Bunu, ben, burada, bir gruba bağlı
olmadığım için çok rahatlıkla beyan edebiliyorum. Biliyorum
ki arkadaşlarımızın pek çoğu bu görüşte ama
maalesef bunu dile getiremiyorlar. Ben bu hususta hem Grup Başkan
Vekillerimizin hem de Meclisi yöneten Meclis Başkan Vekillerimizin daha
duyarlı olmasını arzu ediyorum.
Tabii, buradan sistem tartışmalarına
girdiğimizde bir kere şunu görmek lazım arkadaşlar: Evet,
sistemler önemlidir ama daha önemlisi zihniyettir, daha önemlisi insandır.
Bakın, İngiltere de parlamenter sistemle yönetiliyor, Etiyopya da parlamenter
sistemle yönetiliyor; ikisi de aynı düzeyde demokratik diyebilir miyiz? Ya
da ABD de başkanlık sistemiyle yönetiliyor, Kongo da
başkanlık sistemiyle yönetiliyor; ikisi de demokratik diyebilir
miyiz? Diyemeyiz.
Biz de 2017ye kadar parlamenter sistemle
yönetildik, bunun 1950ye kadar olanı demokratik olmayan parlamenter
sistemdi. 1950den sonra da yarı demokratik parlamenter sistemle
yönetildik. Önemli olan zihniyettir ve bize göre, bu yeni sistemin en büyük
avantajı ve ülke için faidesi de yasama ve yürütmenin net olarak birbirinden
ayrılmış olmasıdır. Ama maalesef Meclisimiz, eski
alışkanlığı olduğu için, Meclisin, yasa yapma
yerine, yürütmenin işlevini yapmasını arzu eder hâldedir. Biz bu
sistemin en büyük avantajlarından birinin bu olduğuna
inanıyoruz, bir kere daha dile getiriyoruz. Eksiklikleri,
noksanlıkları yok mudur? Elbette ki vardır. Bunların bir
kısmı uyum yasalarıyla, bir diğer kısmı da yeni
yapılacak kanuni düzenlemelerle ya da Anayasa değişiklikleriyle
giderilebilir ama bizim önümüze bakma gibi bir yükümlülüğümüz vardır.
Tabii, burada, yine bu bütçe görüşmelerinde
dile getirilen en önemli tartışma konularından biri şudur:
Maalesef, üzülerek ifade ediyorum, 15 Temmuz darbe gecesi yaşananlar
üzerinden gruplarımız birbirini -bana göre- haksız bir
şekilde itham etmektedir. 15 Temmuzda, hain FETÖ darbe girişimine ve
onun arkasındaki güçlere bu Meclis kahramanca karşı durdu.
Başta Cumhurbaşkanımızın dirayeti, devleti
yönetenlerin ferasetiyle, kurumlarımız ama belki de en önemlisi bütün
siyasi partilerimiz net ve ortak bir duruş sergilediler.
Dolayısıyla ben, o gün gösterilen duruşun bugün bir kavga ya da
ayrışma sebebi olmasını doğru bulmuyorum. Burada
grupların birbirine haksızlık yapmamasını ve birbirini
alkışlamasını istirham ediyorum. Çünkü darbe gecesi, biz
hep birlikte bu darbeye karşı durduk. İstenen neydi? Sokakta
milleti karşı karşıya getirmek ama hiçbir siyasi partimiz
buna müsaade etmedi. Onun için, biz bunun kıymetini bilelim. Bu konuda
gruplarımızın birbirine haksızlık
yapmamasını istirham ediyorum.
Tabii, burada, yüreğimizi yakan bir husus,
kadına yönelik şiddet, küçük yaştaki
çocuklarımızın kaçırılıp tecavüz edilip
öldürülmesi. Bunları bir kere daha şiddetle lanetliyorum. Elbette ki
önleyici tedbirleri Adalet Bakanlığımız son günlerde tekrar
açıkladı ama biz cezai müeyyidelerin artırılmasından
yanayız ve özellikle de şu iki suç için: Bir,
kadınlarımızı haksız ve hukuksuz bir şekilde,
hunharca, isteyerek, bilerek öldüren ya da küçük yaştaki
çocuklarımızı kaçırıp tecavüz ettikten sonra öldüren
sapık caniler için ve bir de bizzat bombayı patlatarak ya da
kurşunu sıkarak askerimizi, sivilimizi, polisimizi şehit eden
teröristler için idam cezasının geri getirilmesini arzu ediyoruz.
Burada deniyor ki: Bunun geri dönüşü yok. ama son olarak Orduda da
gördük, her şey açıkta, geri dönüşe gerek yok çünkü adam Ben
yaptım. Çıkarsam tekrar yapacağım. diyor.
Tabii, bütçemizin kronikleşmiş problemleri
var, dünden gelen ve bugünün problemleri var. Bunlardan birincisi faiz, bizim
bundan kurtulmamız gerekiyor. Bu anlamda da kurtulmak Faize
karşıyız. demekle olmuyor; üretimi desteklememiz gerekiyor,
tarımı desteklememiz gerekiyor, çiftçiyi desteklememiz gerekiyor,
sanayiciyi desteklememiz gerekiyor. Desteklerin yetersiz olduğunun ve daha
da artırılması gerektiğinin altını da kalın
harflerle çiziyorum.
Tabii, bir başka husus, toplanan vergiler.
Bizim gelir kaynaklarımızın yüzde 80inden fazlası
vergilerden toplanıyor. Daha önce de ifade ettim, OECD ülkeleri
ortalaması yüzde 70 doğrudan vergilerden oluşurken biz de bu
oran maalesef, sadece yüzde 33, yüzde 67si dolaylı vergilerden
toplanıyor. Bu da ne demektir? Bu da zengin ile fakirin, asgari ücretli
ile vergi rekortmeninin aynı vergiyi ödemesi demektir. Bu
adaletsizliğin ortadan kaldırılması lazım ve çok
kazanandan çok, az kazanandan az vergi sisteminin Türkiyeye mutlaka
yerleştirilmesi gerekir.
Tabii, istihdam, işsizlik en önemli
problemlerimizden. Tabii, 0,5 büyüyen ekonomimizin işsizliğe çare
olmayacağını biliyoruz çünkü nüfusumuz yüzde 1in üzerinde
artıyor. Nüfusunuz yüzde 1in üzerinde artıyorsa, büyümeniz bunun
altındaysa biliniz ki işsizlik artacaktır ama inşallah,
2020de hedef yüzde 5 büyümedir; bu başarıldığı zaman,
elbette ki işsizliğin azaltılması noktasına da bir
katkı sağlayacaktır.
Tabii, burada bir başka kronikleşmiş
problemimiz, gelirin adil dağıtılmasıyla ilgilidir.
Bütçemiz bir önceki yıla göre yüzde 22,5 artmıştır. O
hâlde, bütün kesimlerin bundan aynı oranda pay alması gerekir ama
baktığımızda bu böyle midir? Böyle değildir; asgari
ücrete en azından bu oranda zam yapılmalıdır,
artış yapılmalıdır ki asgari ücretliler bu ülkede,
çalışan itibarıyla 6-7 milyon ama ailesiyle birlikte 20 milyonun
üzerinde bir nüfusa tekabül etmektedir.
Tabii, bütçenin olumlu yönleri de vardır;
bunlardan biri, cari açığın azalması. İhracatın artmasıyla
ve ithalatın gerilemesiyle, özellikle turizm gelirlerimizdeki
artışla da cari açık oldukça azalmıştır. Ama cari
açığı azaltmanın bir başka yolu da çok net şudur:
Bizim Çinle olan -en son 2018i söylüyorum- dış ticaretimizin yekûnu
23 milyar doların üzerindedir; bunun 2,91 milyar doları ihracat,
20,71 milyar doları da ithalattır. Yani eksi 17 milyar 800 milyon
dolar. Biz bunu çizdiğimiz zaman cari açığımızın
yarısı gidiyor. Bunu niye söylüyorum? Çünkü biz Çinden ne
alıyoruz? Oyuncak alıyoruz, otomatik bilgi işlem makineleri
alıyoruz, hücresel ve diğer kablosuz ağlar için telefonlar
alıyoruz ağırlıklı olarak. Bunları başka
yerlerden de alabiliriz. Çin, Doğu Türkistandaki Uygur Türklerine zulüm
etmeye, onların onlarcasını her gün öldürmeye, yüzlercesini
ağır işkencelere tabi tutmaya, yüz binlercesini yerinden,
yuvasından koparmaya ve en önemlisi, dinlerini, inançlarını,
kültürlerini, Müslümanlıklarını ve Türklüklerini
yaşamalarına müsaade etmediği sürece biz bunu
yapmalıyız. Eğer bizimle dost olmak istiyorsa bunun yolunun
Doğu Türkistandan geçmiş olacağını bilmelidir diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, kıymetli
milletim; tabii, bir önemli olumlu gelişme de savunma sanayimizdeki
ilerlemenin ve dışa bağımlılığın
giderek azalması ve yerli üretimin yüzde 70ler seviyesine
çıkmış olmasıdır. Bu da gurur vericidir. Tabii, burada
da en çok gündeme getirilen konulardan bir tanesi Sakaryadaki Tank Palet
Fabrikasıyla ilgilidir. İhale yapılmış mıdır,
nasıl yapılmıştır, kime verilmiştir; bunları
bir kenara bırakıyorum ama Katardan yabancı sermaye diye
bahsedilmesini, Katara peşkeş çekildi denmesini ben doğru
bulmuyorum çünkü bizim dostlara ihtiyacımız var. Biz, Azerbaycanla
her şeyimizi ortak yapabiliriz, Pakistanla her şeyimizi ortak
yapabiliriz. Libyayla bir münhasır sınır güvenliği
mutabakatı imzaladık, çok doğru. Hepimiz
alkışladık, bu Meclis de alkışladı. Ama
şimdi, Libyayla güvenlik ve askerî iş birliği yapmaya kalkıyoruz,
bazı gruplar bunu onaylamıyor.
Arkadaşlar, biz bunu yapmak zorundayız. Biz,
eğer kendi güvenliğimizi sağlamak istiyorsak bunu yapmak
zorundayız. Bakın, biz ne zaman büyüme ve gelişme adına
güçlü adamlar attıysak karşımıza ABD Senatosunda sözde
Ermeni soykırımı, ekonomik yaptırımlar, Avrupa
Birliğinde farklı yaptırımlar ortaya çıktı.
Dolayısıyla biz bunu görmeliyiz ve bu anlamda, birlik olmaktan ve
birlikte hareket etmekten de başka çaremiz yok çünkü biz, Türkiye olarak
enerjide dışa bağımlıyız.
Kullandığımız petrolün yüzde 90ını, doğal
gazın yüzde 99unu ithal ediyoruz. Son günlerde, Libyanın
uluslararası toplum tarafından tanınan Ulusal Mutabakat
Hükûmetiyle imzaladığımız Güvenlik ve Askerî İş
Birliği Mutabakat Muhtırası ve Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakatı
bir defa daha takdir ettiğimizi ve inşallah, önümüzdeki günlerde
gelecek olan Libyayla güvenlik ve askerî iş birliği
anlaşmasını da desteklediğimizi buradan ifade etmek
istiyorum.
Arkadaşlar, bakın, biz savunma sanayisinde
ilerlemek zorundayız, kimin ürettiği ikinci plandadır, önemli
olan, bizim üretmek zorunda olduğumuzdur. Bakın, rahmetli Özal
Türkiyedeki güçlü bir gruba bu alana girmesini söylemiştir, FNSS. Bugün
onların yüzde 49u BAE şirketinindir. Bizim TEInın bir
kısmı İngiliz General Electricindir. Dolayısıyla da
bunlara ses çıkarılmayıp sadece Katar üzerinden yüklenilmesini
ben şahsen doğru bulmuyorum. Bunu söylerken şunu ifade ediyorum:
Elbette ki birinci önceliğimiz kendi imkânlarımızdır ama
biz dostlarımızı da kollamak, gözetmek, onlarla da
işbirliği yapmak zorundayız ve Türkiye dostlarını
çoğaltmak zorundadır. Nasıl bir Amerika bir Rusya gidip
başka ülkelere üs kuruyor, oralarda ortak projeler yürütüyorsa biz de
bunları sağlamalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Bunların
hepsi İngiliz ekolünden ülkeler Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Destici, tamamlayalım
lütfen.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) Tabii, bir
diğer konu, arkadaşlar, sosyal politikalar. Sosyal politikalara
ayrılan payın artırılmasından da bizim ziyadesiyle
memnun olduğumuzu ifade etmek istiyoruz.
Tabii, Suriye konusu, Barış
Pınarı Harekâtı, maalesef
Tabii, ben konuşmaya
başlayınca bu HDP Grubu, PKKnın uzantıları
dışarı çıkıyor, konuşacaklarımdan rahatsızlar,
yine söyleyeceğim. Burada kahraman ordumuzu katliamcı, devletimizi
işgalci göstermek kabul edilemez. Burada bir kere daha Meclis
Başkanlığına, Başkan Vekillerine sesleniyorum: Biz
birbirimize karşı ağır söz söylediğimizde Meclis
İçtüzüğünün 67nci maddesi işleme konuluyor ama bunlar devlete
işgalci, orduya katliamcı diyor, haklarında hiçbir
işlem yapılmıyor, hiçbir Başkan Vekili bununla ilgili
İç Tüzükü işletmiyor; burada da İç Tüzükün işletilmesi
lazım. Hiç kimse aklına estiği gibi devletimizi katliamcı,
ordumuzu işgalci gösteremez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım, lütfen.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla)
Başkanım, son olarak şunu ifade edeyim: Kayyum atamaları
var; vicdan, demokrasi, millî iradeyle bunlar savunulmaya
çalışılıyor, bir de deniyor ki: Niye YSK o zaman bunları
aday yapmış? Bunu bir milletvekilinin söylemesinden hicap
duyarım çünkü YSK eğer bir cezası varsa aday yapmaz. Ama
Belediyeler Kanununun 46ncı maddesi ve Terörle Mücadele Kanunu ne diyor?
Eğer teröre destek verdiğini, bir iltisakını sezersen sen
bunu geçici olarak alırsın. Eğer mahkemelerde aklanırsa
yani hakkında bir ceza olmazsa görevine geri döner. Dolayısıyla
da bunların savunulacak bir tarafı yok. Onun için, devlet,
İçişleri Bakanımız ve Bakanlık kanundan
aldığı yetkiyi kullanmakta ve doğru yapmaktadır.
Sonuna kadar destekliyoruz çünkü bunlar PKKnın
uzantısıdır, bu açık ve net. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Evet, daha söyleyeceklerim var ama sürem bir grup
süresi kadar değil ama buna da teşekkür ediyoruz, buna da âdeta
şükrediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YILDIZ (Denizli) Biz de Doğu Türkistan
için teşekkür ediyoruz Başkanım.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) Evet,
teşekkür ediyorum.
Başkanım, sadece selamlayacağım.
BAŞKAN Tamam. Bitirelim lütfen.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) Bu bütçenin
hazırlanmasında emeği geçen başta Sayın
Cumhurbaşkanımıza, Cumhurbaşkanı
Yardımcımıza, bütün kurumlarımıza, katkısı
varsa Meclisimize, gruplarımıza, herkese teşekkür ediyorum.
Bütçenin bir kere daha hayırlı olmasını temenni ediyorum ve
Büyük Birlik Partisi olarak bütçeye evet oyu vereceğimizi buradan ilan
ediyorum.
Hayırlı olsun diyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, şimdi, yürütme
adına söz talebinde bulunan Cumhurbaşkanı Yardımcısı
Sayın Fuat Oktaya söz vereceğim.
Buyurun Sayın Oktay. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz altmış dakikadır.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri şahsım
ve Sayın Cumhurbaşkanımız adına saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ile 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifi görüşmelerinin
sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu uzun süreçteki yoğun emek ve
katkılarınız için teşekkür ederim.
Şahsıma ayrılan sürede, öncelikle
yürütme adına bütçeye ilişkin değerlendirmelerimizi ana
hatlarıyla aktaracağım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye eskiden, tüm saldırıları,
tuzakları, senaryoları, oyunları sınırları içinde
kabul etmek, mücadele yürütmek zorunda kalan bir ülkeydi. Bu denklemin yol
açtığı kısır döngü yüzünden ülkemizin çok uzun
yılları mücadelelerle, hatta kimi zaman, kimi dönemlerde kardeş
kavgalarıyla heba olmuştur. Ülkeyi bu çıkmazdan kurtarmakla
sorumlu olanlarsa kimi zaman kendi iç sorunlarında boğulmaları,
kimi zaman ayaklarına takılan çelmeler sebebiyle çaresiz
kalmışlardır.
Hamdolsun, son on yedi yıldır Türkiye,
sahip olduğu dirayetli, kararlı, bilinçli, gayretli ve
başarılı yönetim sayesinde her alanda âdeta çağ
atlamıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Geldiğimiz noktada artık mücadeleyi kendi
içimizde değil, bölgesel ve küresel düzeyde yürütüyoruz. Son yıllarda
ülkemize yönelik saldırıların ve husumet dalgalarının
artmasının gerisinde bu gerçeğin kabullenmek istenmemesi vardır
ama isteseler de istemeseler de büyük ve güçlü Türkiye gerçeğini herkes
kabul etmek zorunda kalacaktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Suriyeden Akdeniz ve Libyaya, terör örgütleriyle
mücadeleden ekonomik tuzakların kırılışına kadar
yaşadığımız her gelişme, Türkiyenin gelecek
hedeflerine ulaşma azim ve kararlılığının
tezahürüdür.
Bir ülkede her şey değişirken, toplum
değişirken, yönetim sistemi değişirken, güvenlik
paradigmaları değişirken, diplomatik dil değişirken,
ekonominin ölçekleri değişirken yürütmenin de dâhil olduğu
siyaset kurumunun yerinde sayması düşünülemez. Milletin sesi, nefesi,
temsilcisi olarak gördüğümüz siyaset kurumunda yasama ve yürütme
arasındaki ilişkilerin de toplumsal dinamikler çerçevesinde
değişime uğramaması düşünülemez.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişimiz de
toplumun, toplumumuzun bu değişim arzusunun ta kendisidir,
tezahürüdür. Bu değişim ve dönüşümün lokomotifliğini yapan
da yine millî iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir,
Meclisimize ise güvenimiz sonsuzdur.
Ezanına ve
bayrağına sahip çıkarak darbe girişimlerini bile akamete
uğratan Türkiye, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
sağladığı hız ve esneklikle başarılarını
taçlandırmaya devam edecektir. Hayatı demokratik mücadeleyle
geçmiş, demokrasinin işlemesi ve onun en büyük teminatı olan
yüce Meclisimizin varlığını sürdürmesi için askerî ya da
sivil vesayet teşebbüslerine karşı defalarca, defalarca
canı pahasına savunma yapmış, mücadele etmiş, kendisini
cesurca ortaya koymuş bir lider olan Sayın
Cumhurbaşkanımız, bu anlamda tek adam benzetmesinin
yapılabileceği en son insandır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2020nin tüm
alanlarda ülkemiz ve milletimiz için hayırlı gelişmelerin
yaşandığı bir sene olacağına inanıyorum.
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi adına, bu konuda üzerimize
düşen tüm görevleri layıkıyla yerine getirmenin gayreti içinde
olacağımızı huzurlarınızda tekraren ifade etmek
istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; iyi bütçe uygulamaları ve mali
disiplin, Hükûmetimizin güven veren politikalarıyla
özdeşleşmiştir. 2020 bütçe hazırlık sürecinde,
bütçemizin ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerimize hizmet eden bir
yapıda olması temel önceliğimiz olmuştur. Bu çerçevede 2020
bütçesi, Türkiye ekonomisinin yoluna daha da güçlenerek devam etmesine
katkı sağlayacak bir bütçedir. Bütçe, dünyanın ilk 20 büyük
ekonomisinden biri olan Türkiye bütçesi olarak finansal istikrara vesile olacak
bir vizyon içermektedir. 2020 bütçesi, enflasyon ve faizlerin daha da
düşmesini sağlayarak vatandaşlarımıza verdiğimiz
sözleri hayata geçirmemizi sağlayacak, kaynaklarını faize
değil, yatırıma, üretime ve topyekûn refah
artışına dönüştürecektir. Bütçemiz, fakir fukarayı, yetimi,
çocukları, gençleri, kadınları, engellileri, toplumun tüm
kesimlerini gözeten ve kollayan, özellikle yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımız da dâhil hepimizin bütçesidir.
AHMET AKIN (Balıkesir) Hangi ülkede?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
Aynı zamanda, iç ve dış kaynaklı tüm tehditlere, yerli ve
millî savunma sistemleriyle en güçlü şekilde karşılık veren
ve bertaraf eden Türkiye'nin bütçesi olarak hazırlanmıştır.
2020 yılı bütçesi, her alanda yerli ve millî ekonomi hamlesinin
değişim döneminin ve muasır medeniyetler seviyesinin üzerine
çıkma hedefimizin de bir göstergesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ekonomimizin gelişmesi, özel sektörümüzün büyümesi, adil
gelir dağılımının ve sosyal kalkınmanın
sağlanması, dış faktörler ve iç dinamiklerimiz kadar kamu
politikalarıyla da doğrudan alakalıdır. Kamu
politikalarının en başında da tabii ki bütçe
politikaları gelmektedir. AK PARTİ bütçeleri
vatandaşımızın göz nuru ve alın teri olan vergi
gelirlerinin vatandaşlarımıza en iyi hizmetlerle dönmesini
sağlamak üzere oluşturulmuştur.
İktidarımızın her döneminde benimsenen mali disiplinle,
bütçe gelirleri faiz ödemelerine değil milletimizin refahı için
harcanmıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Biz, kendimizi anlatmaya fazla da ihtiyaç duymuyoruz
aslında. İcraatlarımız ve Türkiye'nin her alanda
ulaştığı seviye Cumhurbaşkanımız
liderliğinde sahip olduğumuz ilerleme ve kalkınma yolundaki
kararlılığımızı açık ve net şekilde
anlatmaktadır. Büyük şehirlerden köy ve mezralara kadar ülkemizin her
bir karışında milletimize
ulaştırdığımız hizmetleri anlatıyorum size.
Sağladığımız ilerleme, sosyal yardımlarla darda
bırakmadığımız ihtiyaç sahibi
vatandaşlarımız, destek imkânlarını
artırdığımız engelli kardeşlerimiz, kaliteli
sağlık hizmetlerine ulaşan vatandaşlarımız ile
daha kaliteli ve ulaşılabilir eğitim alan öğrencilerimizin
gözlerinden okunuyor.
Ülkemizin kutlu yürüyüşünü durdurmak
isteyenlere karşı kendi icraat gündemimize sıkı
sıkıya sahip çıkmayı 2020 bütçesiyle de sürdüreceğiz.
Bu yürüyüş, ülkemizin egemenliğini, hak ve menfaatlerini;
milletimizin, tüm dostlarımızın ve
mazlumlarımızın hukukunu korumak içindir. Bu yolculukta önümüze
çıkan ve çıkarılan engelleri birer birer geride
bırakırken artık, tehdit endişe ve kriz gibi
kavramların bizdeki karşılığı da değişmiştir.
Güçlenerek çıktığımız zor
zamanlardan elde ettiğimiz tecrübeler sayesinde, engelleri bertaraf ederek
yeni yaklaşımlar ve stratejiler geliştirmiş
durumdayız. Önceki dönemlerde olsa sorun kaynağı olabilecek ve
büyük tahribatlar oluşturabilecek nice meselenin üstesinden başarıyla
geliyoruz. Kazandığımız başarılarla Zor ve imkânsız
diye bir şey yoktur. anlayışını her alanda
yerleştirdik.
Cumhurbaşkanımızın
liderliğinde kazandığımız öz güven sayesinde hedefine
odaklanan sanayicilerimiz, ihracatçılarımız, bilim
insanlarımız, öğretmenlerimiz ve toplumumuzun tüm kesimleri daima
daha da ileriye gitme kararlılığını
taşımaktadır.
Türkiye, bugün hem siyasi, ekonomik ve sosyal hem de
askerî bakımdan eskisiyle mukayese edilemeyecek kadar güçlü bir
konumdadır. Artık, kendisine güvenen, gücüne inanan ve tuzakları
bozan bir Türkiye vardır. Son dönemde Suriyede yürüttüğümüz
harekâtlar, terörle mücadele operasyonları ve Akdenizde, Doğu
Akdenizde attığımız stratejik adımlar bu duruşun
en somut göstergeleridir. Bugün, ekonomisini toparlamış, güney
sınırlarındaki oyunu bozmuş, birlik ve beraberliğini
koruyan bir Türkiye olarak ilerlemeye devam ediyoruz, edeceğiz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Yola çıktığımızda
hedefimiz, sadece, Türkiyeyi büyük ve müreffeh bir ülke yapmak değil,
aynı zamanda, ekonomik büyümenin toplumumuzun tüm kesimlerine daha adil ve
dengeli yansımasıydı. Bütçe politikalarımız da bu
dengeyi kurmaya yöneliktir. Gelir dağılımını ölçen
Gini katsayısının 2002 yılındaki 0,44 seviyesinden
2018 yılında 0,408e düşmüş olması da bu durumu teyit
etmektedir. 2003-2018 arasında ekonomimizi, görülmemiş boyuttaki
küresel krize rağmen yıllık ortalama yüzde 5,6 oranında
büyüttük. 2020 yılında da yüzde 5 büyüme hedefimizle, küresel büyüme
beklentisi olan yüzde 3,4 oranından daha fazla büyüme sağlamayı
yine hedefliyoruz.
Sadece ekonomiyi büyütmedik,
vatandaşlarımızın refahını da artırdık.
Satın alma gücü paritesine göre kişi başına gelirimizse
10.685 dolardan 28.044 dolara çıkmış durumda. Avrupa
İstatistik Kurumu EUROSTAT verilerine baktığımızda,
satın alma gücü paritesine göre Türkiyedeki
vatandaşlarımızın ortalama alım gücü, Avrupa
Birliğinde yaşayan ortalama bir vatandaşın alım
gücünün üçte 2sine ulaşmıştır. Bu durumu, on yedi yıl
önce -hasretle aradığınız- ortalama bir
Avrupalının üçte 1i düzeyinde olan alım gücümüzün artık
Avrupa standartlarına hızla yaklaştığının da
bir başka göstergesi olarak sunmak isterim.
2020 yılı merkezî yönetim bütçemiz de
vatandaşlarımızın alım gücünü koruyacak kaynak
yeterliliğine ve dağılımına sahiptir. Bu sebeple,
saygıdeğer milletvekilleri Tüm kesimleri enflasyona ezdirmedik.
derken bu cümleyi laf olsun diye kurmuyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Kesici, konuşmasında, uçağın 4
motorunun da gittiği, sonrasında da şahadet getirmekten
başka bir şansı kalmayan pilota dair bir fıkra anlattılar.
1990ları çok iyi anlatan bir fıkraydı bu; çok
haklıdır, öyle de oldu zaten. Kendisinin fıkrada
anlattığı gibi, 1990ların sonunda millet olarak
nihayetinde topyekûn şehadet getirdik ve sonrasında, AK PARTİ
iktidarlarıyla tekrardan şaha kalktık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Eğer müsaade ederseniz çok
hızlı birkaç hatırlatmayı da yapmak isterim.
Son on altı yılda bu on altı
yıldaki kıyaslamaya girmeyecektim, siz fıkrayı
anlatınca girmek istedim- yaptığımız bu
atılımlarla alt orta gelir ülke grubunda olan ülkemizi üst orta gelir
grubuna yükselttik Sayın Kesici. Millî gelirimizi 3,3e katlayarak 236
milyar dolardan 2018 yılında 789 milyar dolara çıkardık.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) 1990larda
kendini yakan insanlar yoktu, şimdi insanlar açlıktan kendilerini
yakıyor. Her gün intihar var, her gün intihar.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
O kasaların nasıl atıldığını da
hatırlıyoruz.
Refahı artırdık, kişi
başına millî gelirdeki 2002 yılındaki 3.581 dolar
seviyesini 2,7 kat artırarak 2018 yılında 9.693 dolar seviyesine
ulaştırdık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Satın alma gücü paritesine göre -biraz önce de ifade
ettim- kişi başı millî gelirimizi de 10.685 dolardan 28.044
dolara çıkardık. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HAŞİM TEOMAN SANCAR (Denizli) Enflasyon
ne oldu, enflasyon?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Satın alma gücü paritesine göre yine, biraz önce ifade ettim- kişi
başına millî gelirde 2002 yılında ABnin ortalama gelirinin
yüzde 37si düzeyindeydik, 2018 yılında yüzde 65i düzeyine
çıktık.
KADİM DURMAZ (Tokat) İyice dış
borçlanıp
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
İhracatta pazar ve ürün çeşitliliğini sağlayarak
ihracatımızı 4,7 kat artırdık.
ŞENOL SUNAT (Ankara) Maşallah,
maşallah(!)
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
2002 yılında 36,1 milyar dolar olan ihracatımızı 2018
yılında yaklaşık 168 milyar dolara
ulaştırdık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2003 yılından önce, son on altı yıl öncesi enflasyon
ortalaması yüzde 68,8di; son on altı yıldan bahsediyorum 2003
öncesindeki.
KADİM DURMAZ (Tokat) Dış borca az
sonra gelecek, dur.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
2003 yılından itibaren geçen on yedi senede, bu süre içerisinde
yıllık enflasyon ortalaması yüzde 9,7 olarak
gerçekleşmiştir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yüzde 68,8; on yedi yılda yüzde 9,7 ve daha da
düşüreceğiz. Gelecek yıl yine görüşeceğiz, tek haneli
enflasyon rakamlarıyla yine burada konuşuyor olacağız
inşallah.
AHMET AKIN (Balıkesir) - Gelecek yıl siz
yoksunuz, gelecek yıl yolcudur Abbas.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
Görüşeceğiz.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Sayın Başkan,
bizde gelir sıfır, enflasyon yüzde 30.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
2002 yılında yüzde 11,5 olan merkezî yönetim bütçe
açığının millî gelire oranı 2018 yılında
yüzde 2 seviyesine geriledi Sayın Kesici; yüzde 11,5tan yüzde 2ye.
KADİM DURMAZ (Tokat) Güldürdünüz ama.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
2002de merkezî yönetim harcamalarının yüzde 43,4ü -neredeyse
yarısı- faize gidiyordu.
HAŞİM TEOMAN SANCAR (Denizli)
İşsizliği anlat, işsizliği!
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
2019 yılı itibarıyla bu oran yüzde 10,4e inmiş durumda;
yüzde 43,4ten; yüzde 10,4e. 2002 yılında vergi gelirlerinin yüzde
85,7si faiz harcamalarına gidiyordu, bu oran 2019 yılında yüzde
15,4e kadar indi; biz indirdik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
2002 yılında yüzde 72,1e ulaşan AB
tanımlı kamu borç stokunun millî gelire oranı 2019
yılında yüzde 32,8e kadar düştü, biz düşürdük. Bu oranla
Avrupanın en iyi olan ülkeleri arasındayız, Avrupanın
diyorum bak.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bravo, hatta
1inciyiz(!)
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu)
Konuşmanızın fıkra bölümü bu mu Sayın Başkan?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Yine, Sayın Kesici konuşmasında, AK PARTİ Hükûmetleri
olarak sürekli en düşük memur maaşındaki yüzde 846lık
nominal artıştan bahsettiğimizi ancak reel artış
olarak bir artış olmadığını söylediler. O zaman
reel artışlardan da bahsedeyim: 2002de en düşük memur
maaşı 392 lirayken şimdi 3.334 liradır, reel
artış oranı yüzde 74tür. Net asgari ücret 184 liraydı
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Bir bardak su
kaç lira Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, bir
bardak su kaç lira?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Biraz önce anlattım size satın alma paritesine göre; bu, o demek
zaten.
KADİM DURMAZ (Tokat) 7 küçük altın
alıyordun o zaman, bugün 3 tane alınıyor.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Net asgari ücret 184 liraydı, şimdi 2.021 lira; reel artış
oranı yüzde 124.
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Sayın Başkan,
millî gelirin yüzde 90ı kadar ülkeyi borçlandırdınız.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen, sadece
Sayın Oktaya söz verdik, başka kimseye vermedik.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Engelli aylığı 25 liraydı, şimdi 720 lira; reel
artış oranı yüzde 508. Yaşlılık
aylığı 25 liraydı, şimdi 607 lira; reel artış
oranı yüzde 408.
HAŞİM TEOMAN SANCAR (Denizli)
İşsizlik?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
En düşük SSK emeklisinin maaşı 257 liraydı, bugün 1.906
lira; reel artış oranı yüzde 52.
HAŞİM TEOMAN SANCAR (Denizli)
İşsizlik?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
En düşük BAĞ-KUR tarım emeklisinin maaşı 66
liraydı, bugün 1.343 lira; reel artış oranı yüzde 317.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Dolar kaç,
dolar?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
En düşük BAĞ-KUR esnaf emeklisinin maaşı 157 liraydı,
şimdi 1.725 lira; reel artış oranı yüzde 135tir.
Sayın Kesici, biz çok iyi arkadaşlarla
çalışıyoruz. Anladığım kadarıyla sizin
arkadaşlarınız IMFyle çalışmayı tercih
ediyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Emeklimiz, işçimiz, çiftçimiz,
esnafımız, memurumuz başta olmak üzere, toplumumuzun tüm
kesimlerine reel anlamda artış
sağladığımızı ve bu reel gelir
artışıyla tüm kesimlerin alım güçlerinin
artığını mutlulukla görmekteyiz.
HAŞİM TEOMAN SANCAR (Denizli) Hepsi
perişan, hepsi.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Saraydan öyle
görünüyor.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu gelir
artışını sadece borçlanarak yapmıyoruz. Aslolan,
büyüttüğünüz gelirinizin borçlarınızın üzerinde
artmasıdır. Bugün, Avrupanın pek çok gelişmiş
ülkesinin kamu borç stoku -biraz önce gene ifade ettim- millî gelirin yüzde
60ı olan Maastricht Kriterlerinin fersah fersah üzerindeyken Türkiye
Cumhuriyeti devleti bunun sadece yarısı kadar, yarısı
seviyesinde bir borçluluğa sahiptir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
vatandaşlarımızın alın teriyle elde ettiği
kazancından ödediği vergilerin faiz ödemelerine gitmesine rıza
göstermeyeceğimizi açıkça ortaya koyarak iktidara geldik.
Rayından çıkmış ekonomik dengeleri göreve geldiğimiz
ilk yıldan itibaren hızla rayına oturtarak paradan para
kazanılmasını değil alın terini önceleyen bütçeler
ortaya koyduk. Bu yaklaşımla oluşturduğumuz mali alandan
her daim kastımız vergilerimizin faize değil okula,
öğretmene, fırsat eşitliğine, hastaneye, ilaca, doktora,
yola, köprüye, mühendise, sulamaya, tohuma, çiftçiye gitmesidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İnsani
gelişmişliği, bütçe kaynaklarımızdan
yönlendirdiğimiz ekonomik ve sosyal altyapı yatırımlarının
ve transfer harcamalarının yanı sıra dezavantajlı
kesimleri de destekleyerek artırıyoruz. Türkiye, bugün en yüksek
insani gelişmiş ülkeler ligindeyse şayet buna yeni geçtiysek
bunu mutlak yoksulluğu yok ederek, göreli yoksulluğu en aza indirerek
sağladık ve gelir dağılımını
iyileştirerek yaptık, yapmaya çalışıyoruz. Oluşturduğumuz
sosyal yardım şemsiyesi sayesinde açlıktan ölümleri,
soğuktan donmaları ülkemizin gündeminden çıkardık.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Meclisin önünde
kendini yakıyor insanlar.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Artık kimse bunları tartışmıyor; daha fazla gelir,
daha fazla refah elde etmeyi tartışıyor. Hamdolsun Hükûmet
olarak sadece daha fazlası için eleştiri alıyoruz.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Dolar kaç
lira oldu, dolar?
KEMAL ZEYBEK (Samsun) Tekelci kompradorlardan
nasıl para aldığınızı anlatın.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel düzeyde müreffeh
toplumlar, düşünen, çalışan ve üreten toplumlardır. Bu
açıdan ekonomimizin tüm aktörleri için daha iyi bir ortam oluşturma
çabalarımız sürecektir. Birlik ve beraberlik içerisinde ekonomik
problemlerini çözmüş, her türlü tehdidi bertaraf etmiş daha güçlü bir
ülke olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. İş
adamlarımızın ve yatırımcılarımızın
daha verimli bir ortamda üretip karşılığını
aldığı, kârını daha fazla yatırıma
ayırdığı, tüketicinin üretilen mal ve hizmetleri daha makul
fiyatlarla temin ettiği bir ekonomik yapıyı hedefliyoruz.
Bu kapsamda gösterdiğimiz çalışmalar
neticesinde Türkiye, Dünya Bankası İş Yapma
Kolaylığı Endeksinde 2005 yılında 155 ülke
arasından 93üncü sırada yer alırken son iki yılda, 190
ülke arasında 60ıncı sıradan 27 sıra ilerleyerek
33üncü sıraya yerleşmiştir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Benzer şekilde, iki yılda bir yayımlanan
Birleşmiş Milletler e-Devlet Gelişmişlik Endeksinde
ülkemiz 2016 yılında 68inci sıradayken 2018 yılında
15 sıra birden yükselerek 53üncü sıraya yükselmiştir.
Bürokrasinin Azaltılması ve Dijital Türkiye kapsamında
sürdürdüğümüz başarılı çalışmalar neticesinde alt
endekslerden biri olan Çevrimiçi Hizmet Sunumu Endeksinde yani kamu
hizmetlerinin dijital ortamdan vatandaşa sunulmasında ülkemiz 2016
yılında 67inci sıradayken 2018 yılında 40 basamak
yükselerek 27nci sıraya yerleşmiştir. Bunları biz
söylemiyoruz, uluslararası göstergeler söylüyor.
Vatandaşlarımız kamu hizmetlerini her geçen yıl bir önceki
yıla göre daha fazla ve kaliteli olarak evinden ve kendi iş yerinden
almaya devam edecektir.
Müteşebbis ve mülkiyet haklarının
daha ileri bir şekilde korunduğu, fiziki altyapı
ihtiyacının önemli ölçüde karşılandığı, daha
kurumsal ve daha öngörülebilir bir ekonomi yapısına yönelik
çalışmalarımıza da yine aralıksız devam ediyoruz.
Daha fazla değer üreterek bu değeri milletimizin yararına
kullanabilen, refahı paylaşan bir Türkiye için de demokratik
ortamımızı koruyup geliştirmekte kararlıyız.
Bunun önemli bir parçası olan yargı reformu stratejisi
kapsamında yürüttüğümüz çalışmalar hak ve özgürlüklerin
daha iyi korunup geliştirilmesi alanındaki irademizi de ortaya
koymaktadır. Birinci ve ikinci yargı reformu paketlerindeki
çalışmamız artarak devam edecektir. Soruşturmaların ve
davaların makul sürede sonlandırılmasına vesile olacak
değişiklikler, vatandaşlarımızın adalete
erişimini kolaylaştıracak ve güçlendirecek politikalar hayata
geçirilmiştir, geçirilmeye de devam edilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle
ülkemizin demokratik kurum ve kuruluşlarının daha etkin, karar
alma ve uygulama mekanizmalarının ise daha hızlı ve esnek
çalışmasını sağlayarak aziz milletimize daha kaliteli
hizmet vermekteyiz.
Hukukun üstünlüğü ilkesiyle hareket eden
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sayesinde ekonomiye
yönelik saldırılara çok daha hızlı bir şekilde
karşılık verilerek bertaraf edilmiştir.
2002 yılında 175 ülke arasında
96ıncı sıradayken ve yine orta düzeyde insani
gelişmişlik gösterirken biraz önce ifade ettiğim bu
katsayıda şu anda en üst düzeydeki kategoriye de yükselmiş
durumdayız. Şunu ifade etmek isterim bu endeksle ilgili: İnsani
Gelişme Endeksi, sadece satın alma gücü paritesine göre, sadece
ekonomiye göre değil aslında satın alma paritesine göre,
kişi başına gelir, ortalama eğitim süresi ve ortalama
sağlıklı yaşam süresi bazında hesaplanmaktadır
yani satın alma paritesi, eğitim ve sağlık hizmetleri;
bütüncül bir endeks.
2018 yılını kapsayan
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksinde Türkiyenin
ileriye gidiyor olması da halkımızın gelişme ve refah
seviyesinin küresel düzeyde en üst seviyede tescil edilmiş
olmasını, sağlanan kalkınmamızın
uluslararası göstergelerde de ortaya konduğunu göstermekte.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şunun da farkındayız ki gelir
artışı, insani gelişme için sadece bir araçtır; nihai
hedef, nihai amaç değildir. Nihai hedef, bizatihi vatandaşların
toplum içerisinde ve birey olarak daha huzurlu olması ve
gelişmiş yaşam standartlarına kavuşmasıdır.
Ancak rakamlarla anlattığımız
icraatlarımızın, çok partili siyasi tarihimiz boyunca milletimizin
bir kez bile tek başına hükûmet etme güvenini vermediği
taraflarca tam anlaşılamadığını da müşahede
ediyoruz. Oysa yaptığımız icraatlar, güneşin
balçıkla sıvanması çabalarının önünde koca bir kale
gibi durmaktadır. Bizler derslik sayısını
artırdık, derslik başına düşen öğrenci
sayısını ilköğretimde 24e, genel öğretimde 21e,
mesleki eğitimde 19a, ortaöğretimde ise 20ye indirdik;
taşımalı eğitimle 1 milyon 315 bin öğrenciyi okula
taşıyoruz. dediğimizde sadece kulaklara hitap eden birkaç
rakamdan bahsetmiyoruz.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir)
Eskişehirde 32 kişi.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Eğitim alanında sağladığımız ilerlemeyle,
ülkemizin en ücra köylerinden saatlerce yol yürüyerek okula erişmek için
uğraş veren minik ayaklara güç olduk, çocuklarımızın
okula erişiminin önündeki engelleri kaldırdık demiş
oluyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Babalar
çocukları sırtlarında taşıyorlar orada, sudan
geçiyorlar.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
İnsani Gelişme Endeksindeki temel kriterler arasında yer alan
ortalama eğitim süresinde gösterdiğimiz artışın
arkasındaki anlam da budur. Biz, okul inşa ettikçe, eğitim
kampanyaları düzenleyip ailelere eğitim desteği ve
danışmanlık verdikçe bu sefer de eğitimimizin kalitesine
kara çalınmaya çalışıldı. Oysa biz, bu kesimlerden çok
daha önce eğitime erişimi sorun olmaktan çıkardık ve
kaliteyi öncelediğimizi ilan ettik. En son açıklanan PISA
sonuçlarıyla puanını en çok artıran ülke olarak
eğitimde bir yol katettiğimiz görülmüştür.
HAŞİM TEOMAN SANCAR (Denizli) PISAda
kaçıncıyız? Ya, PISAda rezil olduk.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
İyi ama yetmez dedik. Daha üst sıralara çıkmak zorundayız
ve bütçede eğitime ayırdığımız yüksek payla da bu
iddiamızın gereğini yerine getiriyoruz. Önümüzdeki dönemde
ülkemizin kalitede de daha üst basamaklara çıktığını
inşallah hep birlikte göreceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bizim için insanımız ve onun refahı
kalkınmamızın temel amacıdır. Güçlü bir beşerî
sermayesi olmayan milletlerin müreffeh bir hayat sürmesi de mümkün
değildir. Uyguladığımız sosyal politikalarla
geçmişe göre çok daha iyi şartlarda yaşamakta olan
vatandaşlarımızı, milletimizin geleceğine daha fazla
katkı veren bireyler hâline getirmeyi arzuluyoruz. Sosyal yardım
harcamalarının millî gelire oranını yaklaşık 3
katına çıkardık. Bu kapsamda, 2020 yılı bütçemizde,
yine sosyal yardım harcamaları için de yaklaşık 70 milyar
lira kaynak ayırdık. Çocuklarımız, gençlerimiz, engelli
vatandaşlarımız; şehit, gazi yakınlarımız ve
yaşlılarımız için sosyal hizmet merkezleri
aracılığıyla da ülkemizin her noktasında
çalışmalar yürütmekteyiz.
Aileyi güçlendirmek ve aileyi zayıflatan
etmenleri ortadan kaldırmak için kamu-sivil toplum iş birliğini
sonuna kadar destekliyoruz. Kadın güçlü olursa aile de toplum da güçlü
olur anlayışıyla kadınlarımızın toplumsal
statüsünün yükseltilmesine büyük önem veriyor ve gereğini de
yapıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Kadına yönelik şiddete karşı yürüttüğümüz mücadele
kapsamında Mercan Seferberliği başlatılmış olup
2020-2021 Koordinasyon Planı hazırlanmıştır. 81 ilde
hizmete açtığımız şiddeti önleme ve izleme
merkezlerinden ise yine bugüne dek 514 bin kişi
yararlanmıştır.
Engelli vatandaşlarımız için
erişebilirliği de yine en temel insan hakkı olarak görüyor,
engelli bireyler için eğitimde, sağlıkta ve istihdamda
fırsat eşitliği sağlıyoruz.
Şehitlerimizin bizlere emanet
bıraktığı ailelerinin, gazi ve gazi
yakınlarımızın bizlerde yeri müstesnadır.
İstihdam hakkı kapsamını genişletme, eğitim
desteği, faizsiz konut kredisi desteği, ücretsiz seyahat hakkı
ve ÖTV muafiyeti gibi birçok alanda sosyal ve ekonomik desteklerle şehit
ve gazi yakınlarımızın ve gazilerimizin yanlarındayız.
Bugün de 572 şehit yakınının, gazi ve gazi
yakınının daha atamalarını gerçekleştirdik;
hayırlı ve uğurlu olsun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz, Avrupa Birliği ülkeleri arasında genç
nüfusun ülke nüfusuna oranının en yüksek olduğu ülkeler
arasındadır. İstikbalimizin teminatı gençlerimizin sosyal
anlamda güçlendirilmesi, karar alma süreçlerine aktif
katılımlarının sağlanması ve kişisel
gelişiminin desteklenmesine yönelik çalışmalar bizim dönemimizde
ivme kazanmıştır. 18 yaşındaki gençlere seçme ve seçilme
hakkı verilmesini sonuna kadar savunan ve veren de biz olduk. Ülkemizde
gönüllülüğün kurumsallaştırılması ve
yaygınlaştırılması amacıyla 2019 yılı
Gönüllülük Yılı ilan edilmiş, tüm illerimizden gençlerimiz
gönüllü sosyal faaliyetlere teşvik edilmiştir.
Genç yetenekleri keşfetmek amacıyla
yürüttüğümüz Sportif Yetenek Taraması Programıyla
geçtiğimiz yıl farklı yaş gruplarından 802 bin çocuk
ve gencimize ulaşılmıştır. Biz bu yetenekleri sonuna
kadar geliştirecek altyapıyı da oluşturuyoruz şimdi.
Gençlik ve spor hizmetleriyle, burslarla, kredilerle
ve gençlerimize sunduğumuz yurt imkânlarıyla gençlerimizin
yanında olmaya da devam edeceğiz. 2020 bütçesi gençlerin iş
dünyasının ihtiyaçlarına uygun mesleki eğitim programlarına
dâhil edilmesi suretiyle genç işsizliğin azaltılmasına da
katkı sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; insani gelişmişlik düzeyindeki
başarımızda sağlık alanında atılan önemli
adımların da rolü büyüktür. 82 milyon
vatandaşımızın sağlık hizmetlerine erişimini
ve sağlık hizmet kalitesini artırdığımız
tartışmasız bir gerçektir. Yine, aynı şekilde hemen
herkesi sağlık güvencesi şemsiyesi altına
aldığımız, sosyal güvenlik kapsamını genişlettiğimiz
görmezden gelinemez. Sağlıkta sağlanan ilerleme de birer
rakamdan ibaret değildir. Ülkemizde doğum esnasında anne ve
bebek ölümlerinin oldukça azalması sağlıktaki gelişmelerin
bir örneğidir. Türkiyede 2002 yılında canlı doğumda
anne ölüm oranı yüz binde 64 iken 2018 yılında yüz binde 13,6ya
düşmüştür. Sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı yüzde
39,5 iken bu oran 2018 yılında yüzde 70,4e yükselmiştir. Hiç
kimsenin kuşkusu olmasın; 2020 yılı merkezî yönetim
bütçemiz, hastaneye, doktora, tedaviye ve ilaca rahat erişimin temel
garantisi olarak bu yıl da vatandaşlarımızın
hizmetinde olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tütün, alkol, uyuşturucu ve davranışsal
bağımlılıklarla mücadele, üzerinde hassasiyetle
durduğumuz en önemli çalışma alanlarımızdan bir tanesidir.
Halk sağlığı ve toplum huzurumuzun, yaygınlaşan
bağımlılık eğilimlerinden korunması için eylem
planlarını ve strateji belgelerimizi hayata geçirmiş
durumdayız. Uyuşturucuyla mücadele kapsamında teknik cihaz
kapasitemizi ve personel sayımızı artırarak hem
sınır hem de sokak güvenliğine yönelik tedbirlerimizi
güçlendirdik. Doğrudan uyuşturucu madde
bağımlılığıyla alakalı
kayıplarımızda 2018 yılında yüzde 37,5lik bir azalma
sağladık. Madde bağımlılığıyla mücadele
kapsamında tedaviye erişim imkânlarını artırmayı
sürdüreceğiz. Bu mücadelede, gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerin de çok çok ötesinde olduğumuzu buradan bir kez daha ifade etmek
isterim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiyede sanayinin daha da rekabetçi hâlâ gelmesi için
yüksek katma değerli üretime odaklanmış durumdayız. Verimlilik
artışı, etkin dijitalleşme ve yerelden kalkınma,
sanayi alanında öncelik verdiğimiz temel alanlar olmayı
sürdürüyor. Ayrıca, KOBİlerin teknolojik yeniliklerini süratle
uyumlarını sağlamak, rekabet güçlerini yükseltmek, ekonomiye
katkılarını artırmak da önemli bir gündem maddemiz. Yüksek
teknolojili alanlar ve imalat başta olmak üzere, AR-GE ve inovasyon
projelerinde çıktıların somutlaşarak ticari prototip ve
ürüne dönüşmesini de önemsiyoruz. Bugün sayıları 85e
ulaşmış olan ve 1 milyar lira kaynak
aktardığımız teknoloji geliştirme bölgelerinde
faaliyet gösteren 5.500 firmanın satış geliri 83 milyar liraya,
ihracat geliriyse 4,3 milyar dolara ulaşmış durumdadır.
Ayrıca, bunların piyasasıyla buluşmasını
kolaylaştırmak için de yine girişimcilere ve KOBİlere
destek sağlıyoruz ve 2020 yılı bütçesiyle daha da
fazlasını sağlayacağız.
Yatırımcıların yoğun
şekilde talep ettiği ilçe bazlı bölgesel teşvik modeline de
geçiş çalışmalarında sona yaklaştık, yakın
zamanda inşallah bunu da kamuoyuyla paylaşacağız.
Yürüttüğümüz önemli projelerden olan yerli
otomobil projesinde de yine kritik bir eşiği aşmak üzere
olduğumuzu buradan bir kez daha ifade etmek isterim. Yerli otomobil
projesini, elektrikli, otonom ve bağlantılı araç
teknolojilerinin temelden dönüştürdüğü otomotiv endüstrisinde
geleceğin teknolojilerini yakalamak açısından bir fırsat
olarak görüyoruz. Yerli otomobil prototipi -geçen de bu konuda bir soru
vardı, yakında demiştik- 27 Aralık 2019da kamuoyuna tanıtılacaktır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Söyledikse
yaparız. Elektrikli otomobil üretimine dönük büyük bir ekosistem bu
girişimle birlikte hayata geçmiş olacak. Ayrıca, oluşan bu
ekosistem, uçan araç, insansız otonom sistemler gibi daha ileri
teknolojilere de altyapı oluşturacaktır.
Ülkemiz uzay sanayisi, aynı anda birkaç önemli
ve büyük projeyi yürütebilecek kabiliyete de ulaşmıştır.
TÜRKSAT 5A uydusunu 2020 yılının üçüncü çeyreğinde
fırlatacağız ve önümüzdeki yıl sonunda da inşallah bu
uyduyu hizmete alacağız. 2021de uzaya
fırlatacağımız İMECE uydumuz ise ilk yüksek
çözünürlüklü millî görüntülü uydumuz olacak. Diğer bir büyük projemiz
TÜRKSAT 6A projesidir. Türkiye'nin en büyük AR-GE projesi olan millî
haberleşme uydusu TÜRKSAT 6Ayı 2022 yılında hizmete almak
için TÜBİTAK, ASELSAN, TAI ve KOBİlerimiz iş birliği
içinde yoğun şekilde çalışmaya devam etmektedir.
Bunların yanı sıra, millî uzay programını 2020
yılında ilan ediyoruz. Uydu sistemlerinin yanı sıra, uzaya
erişim için fırlatma sistemleri geliştirmeyi, böylece yerli
imkânlarla üretilecek hava ve uzay araçları projelerine de teknoloji
transferi sağlamayı planlıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; beşerî sermaye ve teknoloji odaklı kalkınma
vizyonumuzun başarısının en somut göstergelerinden biri de
savunma sanayisi alanında kısa sürede katettiğimiz mesafedir.
Türkiye gibi, soğuk savaş süresince uzun yıllar her türlü
vesayet güçlerinin devreye sokulduğu bir ülkede, on yedi yıl gibi bir
sürede savunma sanayisi yerlilik oranı yüzde 20lerden yüzde 70ler
seviyesine çıkarılmıştır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) 66 olan savunma sanayisi projesi
sayımız da -önceden de ifade ettik- bugün 700 civarındadır.
Yani 700 ayrı projeyi aynı anda yürüten bir sektörden bahsediyoruz.
İhracat rakamlarımızı paylaştık, ciroları
paylaştık; bunlar, bu sektörde artarak devam edecek.
Millî teknoloji hamlemizi başarıya
taşıyan adımlar, bilinçli bir gayretin, millî şuurun,
stratejik görüşlülüğün, sabrın ve yılgınlığa
hiçbir surette prim vermeyen bir iradenin sonucudur. S-400 ve F-35le
başlayan süreçte bizi yaptırımlarla tehdit edenler, savunma
sanayisinde gerçekleştirdiğimiz millî teknoloji hamlesine bakarak
tehditlerin bizi yerli tasarım ve üretime daha da motive edeceğini
bilmeliler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye,
çok uzak değil, yakın bir gelecekte kendi hava savunma sistemlerine,
F-35 benzeri ve hatta daha üstün teknolojiyle insanlı ve insansız
savaş uçağına, insansız kara savunma araçlarına sahip
ve tasarımdan üretime lider konumdaki ülkelerden biri olacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanımız
önderliğinde millî güvenliğe dair öz güvenimiz artmış;
dosta güven, düşmana korku salınmıştır. Milletimizin
desteği, Hükûmetimizin kararlılığı ve kahraman
güvenlik güçlerimizin fedakâr çalışmalarıyla terörü
zayıflatıyor ve yok ediyoruz. Ülke
sınırlarımızın ötesinde oluşturulmaya
çalışılan tüm tehditleri bertaraf ediyoruz. Millî
güvenliğimize yönelik her türlü plan ve operasyonlara karşı
hazırlıklı ve güçlü duruşumuzu sürdürüyoruz. Güvenlik
güçlerimiz, nitelikli insan kaynağı, yüksek teknoloji oranı ve
her geçen gün gelişen altyapısıyla terörün ve terör destekçisi
güçlerin üstesinden gelecek güçtedir. Ülkemizin her karış
toprağında güvenliğin tam olarak sağlanması için
güvenlik güçlerimiz azami fedakârlık göstererek büyük başarı
kaydetmiş ancak terörün hain tuzak ve pusularıyla kayıplar da
verilmiştir, verilmeye de devam ediliyor ne yazık ki.
Bu vesileyle, Türk milletinin kahraman
evlatları olan şehitlerimize bir kez daha Allahtan rahmet diliyorum.
Gazilerimize minnet ve şükranlarımızı sunuyor, hayatta
olanlarına sağlıklı, uzun ömürler diliyorum. Şehit ve
gazilerimizin ailelerine sabırlar diliyor, gösterdikleri
fedakârlıklar için milletimiz adına bir kez daha
şükranlarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ulaştırma, enerji, çevre, turizm ve tarım olmak
üzere fiziki altyapıya yönelik yatırımlara aralıksız
devam ediyoruz. Bu kapsamda bölünmüş yol projelerimize devam ediyoruz.
2020 yılında 27.165 kilometrelik bölünmüş yola ilaveten 405
kilometre bölünmüş yol ve 1.400 kilometre yeni bitümlü sıcak kaplama
yapıyor olacağız. 653 kilometre köprü ve viyadüğe ilave
olarak yine 35 kilometre uzunluğundaki köprü ile 500 kilometrelik tünel
uzunluğuna ilave olarak 34 kilometrelik tünelin yapımını
tamamlayarak hizmete sunacağız. Yine, aynı şekilde Kuzey
Marmara Otoyolunun kalan 137 kilometrelik kesimini ve
Diğer otoyol
projelerimizin de vakit sınırından dolayı tamamına
giremeyeceğim ama bugüne kadar yaptıklarımızın bundan
sonraki yapacaklarımızın garantisi olduğunu sizlerin
bildiği, milletimizin bildiği varsayımından hareketle,
buradaki projelerimize, ulaşımdaki projelerimize bütün
hızımızla devam edeceğiz. Aynı şekilde, bu sadece
kara çerçevesinde değil, hava, deniz ve demir yolu ulaşım
ağındaki tüm projelerimiz ve hatta kent içi raylı ulaşımlarda
da artarak devam etmiş olacak.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel elektrik üretiminin yüzde 25inin yenilenebilir enerji
kaynaklarından elde edildiği dikkate alındığında,
2017 yılından 2019 yılı Ekim ayı sonu itibarıyla
ulaşmış olduğumuz yüzde 46lık yenilenebilir
kaynaklardan elektrik üretim oranıyla ülkemiz dünya
ortalamasının çok üstünde yer almaktadır. Doğal gazda arz
güvenliğinin sağlanması hususunda oldukça önem taşıyan
TANAP projesi ülkemizin yanı sıra, Avrupaya da doğal gaz
arzına hazır hâle getirilmiştir. Ayrıca, ülkemize ve
Avrupaya doğal gaz arz edecek yer altı TürkAkım Projesinin
inşaat ve imalatı tamamlanarak testlere
başlanmıştır. Yer altı doğal gaz depolama
kapasitelerinde 3,4 milyar metreküpe ulaşılmış olup 2023
yılında bu kapasite 10 milyar metreküpe ulaşacaktır.
Enerji, içme suyu ve sulama maksatlı inşa
edilen baraj yapımlarına hız verdik ve toplam 166 milyar
metreküp depolama hacmine ulaştık. Teknik ve ekonomik olarak
sulanabilir 8,5 milyon hektar arazinin 6,6 milyon hektarını sulamaya
açtık. Bu alanın 2018 yılı sonu itibarıyla 4,31 milyon
hektarı DSİ tarafından sulamaya açılarak yine, çiftçimize
32 milyar lira yıllık net gelir satışı
sağlamış durumdayız. 2023 yılında sulanabilir
arazilerimizin tamamını yani 8,5 milyon hektar alanı sulamaya
açmayı almayı hedefliyoruz.
Baraj ve sulamaya ilişkin de bazı
şeyler söylenmişti; müsaadenizle, çok hızlı bir
şekilde yine bazı kıyaslamaları vermek istiyorum, sadece
son on altı yılla ilgili de değil: 1954-2002 yılları
arasında toplam 276 baraj yapılmış iken son on yedi
yılda 565 baraj yapılmıştır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Gölet, gölet;
sulama göleti onlar.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Detaylarını vereyim: Bunlardan 276sı baraj -276dan 565e,
kıyaslamayı söyleyin- HESler 97den 553e, gölet -dediniz ya- ve
bent 228den 374e
Yani onlar da ayrı ayrı, bunu artırabiliriz.
Dolayısıyla dönemimizden önce, AK PARTİ döneminden önceki ihale
bedeli veya tamamlanan baraj maliyetleri ile bu dönemden bizim dönemimizde
yapılan ihale bedeli veya tamamlanan baraj maliyetleri arasında da
üçte 1 ile dörtte 1 oranında tasarruf sağlanmıştır.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Tarımsal Arazi Edindirme ve Değerlemesi Projesi
kapsamında bugüne kadar 15 ilde, 199 köyde 16.151 çiftçi ailesine 1 milyon
44 bin dekar hazine arazisi dağıtılmıştır. Hâlen
7 ilimizde, 28 köyde yaklaşık 254 bin dekar alanda arazi dağıtım
çalışmaları da devam etmektedir.
Gelecek nesillere temiz ve gelişmiş bir
ülke ile yaşanabilir bir dünya bırakmak amacıyla
başlattığımız, ülkemizin en büyük çevre hareketi
Sıfır Atık Projesini 2023 yılında tamamlayacağız.
Bununla yıllık 20 milyar liralık bir ekonomik kazanç, 100 bin
vatandaşımıza doğrudan istihdam sağlamış
olacağız.
Yine, Toplu Konutla birlikte -detaylara
girmeyeceğim, vakit daraldığı için- 100 bin sosyal konut
projesini de -bu çerçevede- kamuoyuyla paylaşmış
durumdayız; bu da önemli bir adım. Toplu Konut İdaremiz, projeleri,
meydanı, okulu, camisi, parkı, yeşil alanı, diğer tüm
özellikleriyle geleneksel mahalle kültürümüze uygun şekilde
tasarlamaktadır. Gelir seviyesinden bağımsız olarak tüm
vatandaşlarımız için her açıdan güvenli evleri ve insan
onuruna uygun mahalle ortamlarını hayata geçirmekte
kararlıyız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; turizm potansiyelimizin, kültür, sanat değerlerimizin ve
kültürel diplomasimizin de yine öneminin bilincindeyiz. Turizm alanında
sadece deniz, kum, güneş değil, onun ötesinde, inanç,
sağlık, gastronomi, kongre, kış, spor ve yayla turizmi gibi
alanlardaki potansiyelimizi en iyi şekilde değerlendirerek turizm
faaliyetlerimizi de tüm bölgelerimize ve on iki aya yaymak için
çalışmalarımızı da bugüne kadar olduğu gibi,
bundan sonra da yoğun şekilde sürdürüyor olacağız. Burada
da kendi rekorlarımızı hem turizm gelirlerinde hem turist
sayısında artırarak devam edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iktidarlarımız döneminde pazar ve ürün
çeşitliliğini sağlayarak ihracatımızı 4,7 kat
artırdık. Dış ticarette küresel çapta atılımlar
yaparak yeni ihraç pazarları kazandık, teknolojik dönüşümü ihraç
ürün kompozisyonuna yansıttık. Ülkemizin küresel ihracattan
aldığı payı 1,6 katına çıkarak yüzde 0,6dan 2018
yılı itibarıyla yüzde 0,9a taşıdık. Bu kapsamda,
1 milyar doların üzerinde ihracat yaptığımız ürün
sayısını 9 üründen 33 ürüne taşıdık. Yine, 1
milyar doların üzerinde ihracat yaptığımız ülke
sayısını 8den 17e yükselttik.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ)
Şeker ne oldu, 1.400 ton şeker?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dış politika
açısından içinde bulunduğumuz zorlu konjonktür ve ciddi
sınamalara rağmen, bölgemizde barışı ve millî
çıkarlarımızı başarıyla korumaktayız.
Benimsediğimiz girişimci ve insani diplomasi
yaklaşımımızın vizyonu geniş ve manevra
yeteneği yüksektir. Türk dış politikası yerli, millî
unsurlarımızı, girişimci ruhumuzu, insani ve vicdani
kültürümüzü yansıtmaktadır. Bugün dünyanın birçok bölgesinde
dinamikleri olumlu yönde etkiyebilecek şekilde sahada ve masada söz sahibi
ülkeler konumundayız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Cumhurbaşkanımız liderliğinde
güçlünün değil, haklının hakkını teslim eden
uluslararası bir sistemi önemsiyoruz. Bunun için Dünya 5ten büyüktür.
diyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunun
yanı sıra, ara buluculuk ve kalkınma yardımları gibi
öncelikli alanlarda lider rol üstleniyoruz.
Cumhurbaşkanımızın izlediği yoğun mekik
diplomasisiyle küresel ve bölgesel konuları en üst düzeyde ele almayı
sürdürüyoruz.
Dış politikada girişimci
yaklaşımımız, Barış Pınarı
Harekâtında olduğu gibi barışın yolunu açmak için
diplomasi ve yumuşak gücümüzün yanı sıra gerektiğinde sert
gücümüzü kullanabilmeyi de içermektedir. Tüm millî meselelerde hasmane ve
yıkıcı bir tavır içinde olan herkes
karşısında bizi bulacaktır. Bu konuda da en büyük güç
kaynağımız milletimizdir.
Yeri gelmişken ifade etmek isterim ki
Barış Pınarı Harekâtı nedeniyle Amerika Birleşik
Devletleri Kongresinin Türkiye'yi baskı altında tutmak için ülkemiz
aleyhinde aldığı kararlara yüce Meclisimiz, 4 parti grubunun
yaptığı ortak açıklamayla en güzel cevabı
vermiştir; bunun için şükranlarımızı sunuyoruz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Gazi Meclisimizin Genel
Kurulunda, 4 parti grubu, Amerika Senatosunun 1915 olaylarına dair tarihî
ve hukuki dayanağı bulunmayan kararını kınayıp
reddederken ne yazık ki HDP, Türkiye'nin partisi olduğunu
gösterememiştir. Sadece geride bıraktığımız haftaya
baktığımızda bile Mecliste görüşülen önemli konularda
Türkiye'nin hayati çıkarlarının karşısında
nasıl konumlandıklarını rahatlıkla görebiliyoruz.
Bunun yanı sıra, son dönemlerde ülkemizin attığı en
stratejik adımlardan biri olan Libya Mutabakatını hukuksuz diye nitelemiş ve Millî Savunma
Bakanlığının bütçesine savaş bütçesi diyerek
karşı çıkmışlardır. Oysa, kendini bu ülkenin bir
ferdi olarak gören herkese düşen, ülkemizin başarılarından
rahatsız olmak değil, gurur duymaktır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Türk tarihine dil
uzatanlara özellikle ifade etmek isterim ki Türk tarihi farklı kimlikleri
yok ederek değil; etnik, coğrafi, dinî farklılıkları
zenginlik görerek ortak bir potada yoğuran, bütünleştiren
zenginliklerle doludur. Kürt düşmanı olanlar da Kürtlere yönelik tüm
gelişmelerin ve çözümlerin önünde engel olanlar da PKKnın tüm
eylemlerine ses çıkaramayan HDPnin kendisidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Kendi
insanını ve milletimizin çıkarlarını hor görenler,
bizim yedi düvele nasıl meydan okuduğumuzu; sadece oyuncu değil,
oyun kurucu olduğumuzu anlayamaz. Milletimizin tarihine ve birliğine
dil uzatanların muhasebesini, önceden de ifade ettiğim gibi, tarihe
ve milletimizin vicdanına bırakıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dış
politikamızın esin kaynağı millî değerlerimiz,
dayanağı da insanımız olmaya devam edecektir. Doğu
Akdenizdeki enerji kaynaklarının bölgede barışın ve
istikrarın perçinlenmesi için bir fırsat olarak
kullanılması gerektiğini en başından beri savunuyoruz.
Hidrokarbon kaynakları meselesinde meşru
çıkarlarımızdan en küçük bir taviz vermeyeceğiz. Şu
anda Barbaros Hayreddin Paşa ve Oruç Reis sismik araştırma
gemilerimiz ile Yavuz ve Fatih sondaj gemilerimiz Deniz Kuvvetlerimize ait
fırkateyn, korvet, İHA ve SİHAlarımız korumasında
faaliyetlerine devam etmektedir.
Doğu Akdenizdeki
sondaj faaliyetlerimiz bahane edilerek Avrupa Birliği tarafından
onaylanan yaptırım taslağının da bizim nezdimizde
hükmünün olmadığını buradan bir kez daha ifade etmek
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Diğer önemli bir
kazanımımız, Doğu Akdenizde Libyayla imzaladığımız
münhasır ekonomik bölge anlaşmasıdır. İki
kıyıyı dostluk köprüsüyle birbirine
bağladığımız bu anlaşma ve Libyayla yakın
iş birliğimiz, her iki ülkenin çıkarlarına ve bölgede
barışa katkı vermeye devam edecektir.
Sahada, masada ve düşüncede güçlü olmaya
dayanan dış politikamızı, millî menfaatlerimize, bölgemizin
ve dünyanın barış ve istikrarına ve
insanımızın refah ve huzuruna odaklanan bir yaklaşımla
uygulamayı sürdüreceğiz.
Yurt dışındaki vatandaş ve
soydaşlarımızın hak ve çıkarlarının
korunması ile onlara sunulan hizmetlerin kalitesinin
artırılması konusundaki somut çalışmalarımız
da devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; elde ettiğimiz başarıların
tamamının aziz milletimize ve ülkemize ait olduğunun
bilincindeyiz. 82 milyon vatandaşımızın başarı
hikâyeleri, cumhuriyetimizi ve demokrasimizi daha güçlü hâle getirmiştir.
Ülkemizi cumhuriyetimizin 100üncü yılında Atatürkün işaret
ettiği muasır medeniyetler seviyesinin de ötesine
ulaştıracak vizyonu taşıyor, hizmetlerimize ve
politikalarımıza yansıtıyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Dönüşüme seyirci kalmayarak
hızla değişen dünyayı yakalayabilecek, ülkemizi daha
gelişmiş ve müreffeh hâle getirecek politikaları 2020
yılı bütçemiz çerçevesinde hayata geçirmeye devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Oktay, buyurun.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY (Devamla)
Gelecek nesillerimizin 2053 ve 2071 vizyonlarını
gerçekleştirebilmeleri için doğru bildiğimiz yolda azimle ve
kararlılıkla yürümeyi sürdüreceğiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken, 2020 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin
hazırlanmasında gösterdiği liderlik ve ortaya koyduğu
vizyon için Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğana şükranlarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Eğitimden sağlığa,
barınmadan sanayiye ülkemize çağ atlatarak özgürlük
alanlarını genişleten, güvenliği ve adaleti herkes için
tahkim eden Hükûmetimize, Cumhur İttifakı çatısı
altında destek veren sayın milletvekillerimize ve Genel Başkan
Sayın Bahçeliye teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar) 2020 yılı merkezî yönetim
bütçemizin yüce Meclisteki görüşmelerindeki destek ve katkıları
için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı başta olmak üzere tüm
milletvekillerimiz ile bütçenin hazırlanmasında emeği geçen Plan
ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve üyelerine, bakanlıklarımız,
ilgili kurum ve kuruluşların başkan ve
çalışanlarına, emeği geçen herkese yürekten teşekkür
ediyor, şimdiden yeni yılınızı tebrik ediyorum. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Bu düşüncelerle, bir kez daha, 2020
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifini ve 2018 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifimizin ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Oluç, buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Partimizin adını vererek doğrudan bir
sataşma olduğu için kürsüden cevap hakkımı kullanmak
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Cumhubaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın 129 sıra sayılı
2020 Yılı Bütçe Kanun Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018
Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde yürütme adına
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan. Sayın vekiller, birkaç noktaya kısaca
değinmek istiyorum, çok tartıştık bu süre boyunca ama hani
sanmayın ki Bugün 13üncü gün, yoruldular, bunu son anda söyleriz de
cevap vermezsiniz. diye düşünmeyin.
EYÜP ÖZSOY (İstanbul) Daha önce de söyledik.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) Daha
önce de söyledik.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Dinleyin be, biz de
dinledik!
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) Dinle!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Yani on üç gün daha
burada otururuz, on üç gün daha -7/24 burada otururuz- bize yönelik
saldırılarınızın hepsine cevap veririz.
Şimdi, birincisi, şunu söyleyelim: Evet,
siz iktidarsınız ve yürütmesiniz; doğru ama siz Türkiye demek
değilsiniz, siz Türkiyenin bir parçasısınız sadece. Yani
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı bir parti olarak parçadır,
Türkiye'nin tamamı değildir. Ve hep de siz olmayacaksınız,
bunu unutmayın.
Dolayısıyla HDPnin
politikalarını eleştirebilirsiniz, HDPnin
politikasını doğru bulmayabilirsiniz, çeşitli kavramlarla
nitelendirebilirsiniz ama HDP Türkiye'nin partisi değildir. demek
ayrımcılıktır, ötekileştirmektir, nefret söylemidir,
asla kabul edilebilir bir şey değildir. HDP, Türkiye'nin
Anayasasına, yasalarına, seçim yasalarına bağlı
olarak faaliyet sürdüren bir partidir. Evet, bu Anayasayı
eleştirmektedir; evet, bu yasaları eleştirmektedir; evet,
Türkiyede bir tek adam rejimi olduğunu söylemektedir, bunu
değiştirmek için demokrasi mücadelesi vermektedir ama bu demek
değildir ki bunları yapıyoruz ve Türkiye'nin partisi değiliz.
Şimdi, ikincisi, tam tersine, HDP, sizin sözünü
ettiğiniz konuda en istikrarlı ve kararlı duruşu
göstermiştir. Bugüne kadar sizin yanlış
politikalarınız 40 ayrı ülkenin parlamentosunda Türkiye'yi kınama
kararlarının alınmasına neden olmuştur. En sonunda Amerikan
Parlamentosunda olmuştur. Hâlbuki doğru olan şey, bu konunun,
biz söylediğimiz, yaptığımız, açıklamada da bunu
belirttik...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Beyaz
adamın adamları sizi vay!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Dinle! Dinle!
BAŞKAN Sayın Oluç, 69a göre sadece iki
dakika ama bitirelim lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Teşekkür ederim.
Hâlbuki olması gereken, bizim en
başından beri söylediğimiz, tarihsel ve toplumsal bir sorunumuz
olan bu konunun yani Ermeni meselesinin, 1915in ve sonra
yaşanmış olanların bu Parlamentoda, Türkiye'nin
kurumlarında tartışılmasıdır,
konuşulmasıdır, bunun bir tabu olmaktan çıkartılmasıdır.
Burada konuşulmadığı,
tartışılmadığı için işte yabancı
devletlerin parlamentolarında bu kararları alma cüretini
göstermektedirler. Dolayısıyla biz bunu hep söyledik. Bu konuda da
bizim tutumumuz Türkiye'nin tutumudur, Türkiye'nin bir parçasının
tutumudur, bunu unutmayın.
Diğer konular -tartışmaya devam
edeceğiz, yarın da var- Libya, gelecek gündeme,
tartışacağız. Ne başarısından
bahsediyorsunuz? Başarısızlık, hukuksuzluk ve birkaç ay
sonra orada da Suriyedeki gibi duvara çarpmayla karşı
karşıya kalacaktır bu iktidar. Bunu da bir kez daha
belirtmiş olayım.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Oktay
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
11.-
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın, HDP
Türkiyenin partisi olduğunu gösterememiştir. ifadesini
kullandığına ilişkin açıklaması
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sadece bir düzeltme benimki. HDP, Türkiyenin
partisi değildir. diye bir ifade kullanmadım, HDP, Türkiyenin
partisi olduğunu gösterememiştir. ifadesini kullandım.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, HDP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar
ENGİN ALTAY (İstanbul) Gene
sataşma, gene sataşma. Ayrıca, yürütmenin sataşması
diye bir usul yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Atanıyor, geliyor,
sataşıyor; atanıyor, geliyor, sataşıyor,
seçilmişe sataşıyor.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
12.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki Ermeni
soykırımı iddialarına ilişkin Mecliste görüşme
yapılmadığı için başka meclisler bu kararları
alıyor. ifadesini kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Sayın Saruhan Bey Ermeni
soykırımı iddialarına ilişkin olarak Mecliste görüşme
yapılmadığı için başka meclisler bu kararları
alıyor. şeklinde bir illiyet bağı kurdu. Bu
mantığı kabul etmiyoruz. Şu bakımdan: Esasen bu
konuların görüşüleceği yer hakikaten parlamentolar değil.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Neresi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Bu
konuların görüşüleceği yer, tarihçilerin çalışma
alanlarıdır. Eğer politikacılar bu işe ilişkin
olarak konuşurlarsa, takdir edersiniz ki konuşmanın tarihsel
verilerle tahkim edilmesi meselesi, ne ölçüde tarihî hakikate
aracılık eder hususu biraz muallak kalır. O yüzden, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin ve bizim Parlamentonun da genel tavrı, bu
konuların, sadece Ermeni soykırımı meselesi
iddialarının değil, aynı zamanda diğer tarihsel
olayların da -zaman zaman burada görüş açıklıyoruz elbette
ama- daha çok tarihçilerin işi olduğu hususudur. O yüzden, burada bir
tartışmayı gerekli görmeyiz. Tarihçiler görevlerini
yapmalı, bu konuya ilişkin, diğer tarihî meselelere ilişkin
görüşlerini ortaya koymalılar.
Mesele şu: Birtakım arşivlerin
açılması konusu var. Türkiye arşivlerini açtı;
Ermenistanın elinde arşivler var, bunlar açılmadı,
açılması lazım. Tarihte ne olaylar yaşandı ve hangi
vesikalar var; bunları uluslararası araştırmacılara
açın ki ne olup bittiğine ilişkin insanların da bir fikri
olsun, madem birtakım iddialarınız var. Ama onları
saklayın, öbür taraftan bir propaganda yürütün; bunu da reddediyoruz, bu
doğru bir iş değil. Ermenistanın ve özellikle diasporada
bu işten beslenen çevrelerin yürüttüğü bir propaganda var, bunu
reddediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sırayla gidiyoruz.
Sayın Oluç, buyurun.
13.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Şimdi, efendim, Naci Beyin söylediğine
ilişkin bir şey söylemek istiyorum: Bugüne kadarki tutum esas
itibarıyla bu konunun hiçbir şekilde ele
alınmamasıdır. Doğru, tarihçilerin
tartışması ve tarihçilerin araştırması bu konu
açısından çok önemlidir. Arşivlerin açılması,
değerlendirilmesi çok önemlidir. Ama içinde tarihçilerin de
olacağı, Meclisin bu konunun sahibi olduğunu göstereceği
bir çalışmaya ihtiyaç vardır. Bugüne kadar bu Meclis
Sadece
şu dönemi kastetmiyorum, bütün geçmiş dönemi kastediyorum. Bugüne
kadar 40 ayrı devletin parlamentosunda karar
alınmıştır, her seferinde bu Meclisin aldığı
tutumu biliyoruz. Kınayan bir bildiri yayınlanır, iş
kapatılır. Bir daha karar alındığında bir
kınayan bildiri daha yayınlanır, yine kapatılır.
Hâlbuki olması gereken şey Evet, bu bizim tarihimizin,
topraklarımızın bir meselesidir. Biz bunu enine boyuna
tartışacağız. Sahibi biziz bu tartışmanın.
tavrı alınabilmiş olsaydı parlamentolarda kararlar bu kadar
rahat alınamazdı.
İFFET POLAT (İstanbul) Olmayan şey
tartışılmaz.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
İşaret etmek istediğimiz konu esas itibarıyla budur, yoksa
politikacılar karar vermeyecek elbette ki. Ama tarihçilerle beraber
politikacılar da bu kararda bir rol oynayacaklar, buna dikkat çekmek
istemiştim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
14.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini en az kavrayanın
yürütme organı ile AK PARTİ Grubu olduğuna ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, aslında, bizce çok
yanlış, çok ucube bir sistem bu sistem ama biz hep şunu
söyleyegeldik: Burada bulunan bulunmayan herkesin bu Anayasaya uymak gibi bir
mecburiyeti var. Bu sistem de maalesef bu Anayasada var, itiraz etmiyoruz.
Ama bir şeyi tespit ettik bu bütçe
görüşmelerinde, o da şu: Bu sistemi en az kavrayan yürütme
organı ve AK PARTİ Grubu. Niye? diyeceksiniz. Şimdi, eskiden,
eski sistemde Parlamentonun içinden çıkan bir hükûmet vardı,
sıcak siyasetten gelen, orada yoğrulan bir hükûmet vardı ve
bütçe tartışmalarında da hükûmetin doğal olarak
Parlamentonun içinden çıktığı için de polemik yapmak,
yasama organı üyeleriyle didişmek gibi bir hakkı da vardı
ama şimdi bu sistemde bir kişi halkın oyuyla seçiliyor, Cumhurbaşkanı
oluyor, o da teknokratlarını tayin ediyor. Dolayısıyla
şuraya geleceğim: Buraya gelen bütün sayın bakanlar, Sayın
Erdoğan hariç, bizden yani Meclisimizden para istemeye geliyor. Bizim
Meclisin tensibine, takdirine muhtaçlar. Bunlar bir bütçe getirmiş, Bu
kadar para lazım bana. diyorlar. Bu Meclis onay verirse bu yürütme bu
parayı sarf edecek, kullanacak. Buraya bizden, sizden, hepimizden para
istemeye gelenlerin, hangi partiden olursa olsun, yasama üyeleriyle polemik
yapmak, didişmek, onlara laf yetiştirmek gibi bir hakkı yok. Bu
sözüm Sayın Fuat Oktayla sınırlı değil, bilakis
(AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Ya, siz yetkinizi bilin, yasama
üyesi olduğunuzu bilin önce ya. Ayıptır ya! Kapı kulu
olmayın kardeşim, yasama üyesi olun! (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Geçmişte de
şimdi isimlerini saymayayım- kimi bakanların bu polemikleri
oldu ve AK PARTİ Grubunca da hoş karşılanmadı.
Dolayısıyla yürütme gelir, Ben bunu istiyorum, bir yıl boyunca
şu işleri yapacağım. der, biz de deriz ki:
Şurası doğru, şurası yanlış;
şurası az, şurası çok. Olay böyle
yapılmalıdır. Yürütme organının yasama üyelerini, hele
hele de kimi siyasi partileri hedef alarak Türkiye'nin partisi olduydu,
olmadıydı. demesine, bunlara gerek yok. Her parti kendinden
mesuldür. Hiçbirimizin hiçbirimize, kimi konularda buna milliyetçilik dâhil,
vatanseverlik dâhil, ayar verme lüksü de hakkı da yoktur diye
düşünüyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bostancı
15.- Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili Engin Altayın yaptığı
açıklamasındaki ifadelerine itiraz ettiklerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, çok teşekkürler.
Öncelikli şu kapı kulu ifadesi hiç uygun
düşmedi Engin Bey, kapı kulu ifadesi diyorum hiç uygun düşmedi,
hayır Engin Beyin de kastının öyle olduğunu
düşünmüyorum yani yaklaşımı itibarıyla, dili,
tavrı itibarıyla.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yani çok biat
etmeyin demek istedim, öyle söyledim. Yasama üyesi olduğunuzun da
farkında olun demek istedim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Şimdi,
söylenen teze iki açıdan itiraz ediyoruz. Bunlardan birincisi şu:
Eğer mesele bütünüyle teknik bir mesele olsaydı, şurada on iki
gündür bütçe üzerinde konuşuyoruz, arkadaşlar da teknik
konuşmalar yaparlardı. Arkadaşların yaptığı
bütün konuşmalar ve değerlendirmeler kesinlikle siyasi ve eğer
bakarsak polemikler, birçok polemik var, herkes polemik yapıyor aynı
zamanda, siyasi değerlendirme yaparken. Dolayısıyla, bütçesi
üzerine konuştuğumuz sayın bakanların buraya gelip
kendilerine ilişkin burada savunma yaparlarken Bir dakika ben bu siyasi
değerlendirmelere katılamayacağım, her ne kadar benim bütçem
üzerine bunları yaptıysanız da bunları benim konuşmam
mümkün değil, ben size sadece rakamlardan bahsedeceğim. demesi
mümkün değil.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Ama had
bildiremez.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Çünkü bu tezi
bir kere arkadaşların değerlendirmeleri tekzip ediyor.
İkinci husus şudur: Arkadaşlar,
siyasetin dışında alan yok, alan. Tamam mı? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Siyaset hava gibi her yerdedir.
Siyasetin üstü yoktur, siyasetin yanı yoktur, siyasetin altı yoktur.
Her şey siyasetin konusudur ve siyasetle ilişkilidir. Bakın,
şu Meclisteki oturma düzeni bile siyasetle ilişkilidir. Siyasetin en
temel kurallarından birisidir. Bak aramızda feministler var
değil mi, feminizmi dile getirenler? Feministlerin o malum mottosunu
hatırlayalım, gönderme yapıyorum: Özel olan politiktir.
slogan. Özel olan bile siyasaldır. diyorlar yani burada mesele sadece
kadın meselesini dile getirmek değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Çünkü siyasetin
dışında kesinlikle alan yoktur ve her kim ne söylüyorsa
kesinlikle siyasetin içinde konuşuyordur. Ben konuşacağım,
sen konuşma. Böyle bir şey olmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Sayın Altay
16.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Bostancı sözlerimi çarpıttı.
Ben bilakis mesele siyasi dedim zaten. Şimdi Sayın Bostancı
diyor ki: Mesele teknik değil, siyasi. Bunu ben söyledim, bunu ben
söylüyorum. Onlar teknokrat.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Değil.
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Ya
adamın özel yaşantısına giriyorsun, ondan sonra cevap
vermemesini bekliyorsun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teknokrat.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Değil.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya Allah Allah!
Dün müsteşar neyse, bugün sayın bakanlar odur. Ben -herhâlde
Sayın Bostancı atladı- burada bizimle polemik yapma yetkisi
Sayın Erdoğanındır dedim. Bizimle polemik yapma yetkisi
Sayın Erdoğanın vardır, bakanların yoktur ve
yaptırmayız, altını tekrar çiziyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Geçmişte müteaddit defalar
söyledik. Bunun için Genel Kurula ara verildi. Arkada da AK PARTİnin kimi
yöneticileri bu tezimizi çok haksız bulmadı, altını
çizerim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Alakası yok.
BAŞKAN Sayın Oluç
17.-
İstanbul Miletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bir noktaya çok kısa değinmek istiyorum.
Evet, tabii, siyaset yapmak doğru yani özel olan da politiktir ayrıca
hakikaten feministlerin dediği gibi fakat şöyle bir sorun var:
Yürütmeyi temsilen buraya gelen Cumhurbaşkanı
Yardımcısının Meclisin 3üncü büyük partisini ve
aldığı oylarla -aileleriyle beraber- 20 milyondan fazla
insanı temsil eden bir partiyi Türkiyenin partisi olduğunu
gösterememiştir ve Kürt düşmanıdır. diye
tanımlaması
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Doğru,
Amerikanın partisi.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) -
geldiği
pozisyon itibarıyla uygun değildir. Yani, ikincisine cevap bile
vermedim dikkat ederseniz çok muhatap alınacak bir şey
olmadığı için.
Biz sizinle tartışırız, biz
Adalet ve Kalkınma Partisini çeşitli şeylerle itham edebiliriz,
suçlayabiliriz, eleştirebiliriz; siz cevabını verirsiniz ama
yürütmenin en tepesinden gelen kişinin, hele atanmış olan bir
kişinin Meclisin 3üncü partisini bu şekilde değerlendirmesi
hiçbir şeye uygun değildir.
Nezaketimizden dolayı diğer konuya
girmedik ama onu unuttuk zannetmeyin, sizinle tartışmaya devam
edeceğiz, onlarla değil.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, ben de
çok kısa bir açıklama yapmak isterim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) İç Tüzük
64'ü hatırlatıyoruz efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) 64 efendim, İç Tüzük 64
BAŞKAN Tamam, 64e göre konuşuyorum.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı Mustafa Şentopun, ABD
Temsilciler Meclisinin 30 Ekimdeki kararının reddedilmesi ve yok
hükmünde sayılmasına dair aldığımız karar ile
yine ABD Senatosu kararının reddedilmesi ve yok hükmünde
sayılmasına dair 13 Aralıkta aldığımız
kararın Parlamento kararı olduğuna ilişkin
konuşması
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
hatırlayacaksınız, 30 Ekimde Amerika Birleşik Devletleri
Temsilciler Meclisinin aldığı bir karar üzerine, daha sonra da
geçenlerde Amerika Birleşik Devletleri Senatosunun aldığı
karar üzerine 13 Aralıkta Türkiye Büyük Millet Meclisinden 2 karar
alındı. Bunu bazı arkadaşlarımız kürsüden,
bazı arkadaşlarımız da yerlerinden ifade ettiler ve 4
partinin bildirisi diye nitelendirdiler. Hukuken bu, 4 partinin bildirisi
değil, parti gruplarının aralarında anlaşarak bir
bildiriyi açıkladıkları, yayınladıkları
olmuştu fakat 30 Ekimdeki Temsilciler Meclisi kararının reddedilmesi
ve yok hükmünde sayılmasına dair olan karar, yine 13 Aralıktaki
Senatonun kararının reddedilmesi ve yok hükmünde
sayılmasına dair kararlar hukuki niteliği itibarıyla
Parlamento kararıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kararıdır. Yani daha önceki metinlerden farklı bir hukuki
niteliği var, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurumsal olarak vermiş
olduğu, Başkanlık tezkeresi üzerine yapılan oylamayla
vermiş olduğu karardır. Bunu ifade etmek isterim. Grupların
bildirisi olarak değil, Parlamento kararı olarak bunun nitelendirilmesi
gerekir. Hukuki niteliği budur, doğru olan budur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Özür dilerim, ben
sizin bu tartışmaya müdahil olacağınızı
düşünerek 64 hatırlatması yapmıştım.
BAŞKAN 64'ü bilerek konuştum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır,
hayır. Yani siz başka bir konu gündeme getirdiniz.
BAŞKAN Ama niyetimi bilmiyorsunuz tabii, ne
olduğunu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Niyet okumamak
lazım evet, niyet okumamak. Bizim niyetimizi de okumayın.
BAŞKAN Okumamak lazımmış,
tecrübeyle sabit oldu.
Teşekkür ederim.
IV.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/278) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 129) (Devam)
2.-
2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277), 2018
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifine İlişkin
Olarak Hazırlanan 2018 Yılı Genel Uygunluk Bildirimi ile 2018
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 189 Adet
Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporu, 2018 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2018 Yılı Mali
İstatistikleri Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/871), 6085
Sayılı Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2018
Yılı Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi (3/881) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 130)
(Devam)
BAŞKAN Şimdi, değerli
arkadaşlar, şahsı adına ikinci konuşmacı, aleyhte
olmak üzere Grup Başkan Vekili, Sakarya Milletvekili Sayın Engin
Özkoç.
Buyurun Sayın Özkoç. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye,
Osmanlıdan başlayarak parlamenter sistemi ve cumhuriyetle birlikte
temelde kuvvetler ayrılığını esas
almıştır. Bu yapı 9 Temmuz 2018 tarihine kadar devam
etmiştir. Söz konusu tarihte Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürkün kurduğu cumhuriyet rejimine
darbe vurmuştur. Parlamenter rejimde millete hesap verilirdi, bu
sistemdeyse saraya hesap veriliyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet.
MUSTAFA AÇIKGÖZ (Nevşehir) Yine millet
seçiyor, kim seçiyor?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Parlamenter rejimde
millet tarafından seçilen Başbakan ve bakanlar milletin Meclisine
karşı sorumluydular, saray rejimindeyse Başkan ve onun
atadığı bürokratlar var.
ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) Yine sorumlu.
MUSTAFA AÇIKGÖZ (Nevşehir)
Cumhurbaşkanını kim seçiyor?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Parlamenter rejimde
milletin vergileriyle oluşturulan bütçe Sayıştayın
denetimine tabiydi, şimdi sarayın denetiminde. Parlamenter rejimde
bütçeyi seçilmiş Maliye Bakanı sunarken saray rejiminde tek kişi
tarafından atanmış bürokratlar sunuyor. Saray rejiminde
kuvvetler ayrılığı yok edilmiştir. Dördüncü kuvvet
olan basın da büyük ölçüde millet adına yayın yapmaktan
çıkmış, saray basını hâline gelmiştir.
Peki, tek adam rejiminde ne oldu? Burada Sayın
Fuat Oktay az önceki konuşmasında -büyük bir
şaşkınlıkla izledim- Sayın İlhan Kesiciye cevap
verirken Biz bu fakirin ve mazlumun parasını 2 bin liraya
çıkaran iktidarı temsil ediyoruz. dedi.
ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) Doğru.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Bu para sizin
kurtarmaya çalıştığınız Simit Sarayında 4
kişilik bir ailenin sadece çay ve simit parası
karşılığıdır o da 2.400 liradır. (CHP
sıralarından alkışlar) Övünerek
anlattığınız, Türkiyeyi getirdiğiniz nokta işte
tam da budur.
Milletin cüzdanı boşaldı. Mutfakta
yangın büyüdü. İşsizlik rekor düzeye ulaştı.
Türkiye'nin sırtındaki borç yükü ağırlaştı.
Vatandaşın vergisi faiz lobilerine aktı. Türk lirası eridi.
Adalet sistemi çöktü. Türkiye, Yolsuzluk Algı Endeksinde 25 sıra
geriye gitti. Ülkede huzur, refah kalmadı. Kadın cinayetleri,
uyuşturucu, çocuk tacizleri aldı başını gitti. Saray
milleti unuttu, şimdi adında saray var diye Simit
Sarayını kurtarmaya çalışıyor. (CHP sıralarından
alkışlar)
Yaratılan adaletsiz, haksız, hukuksuz bu
düzen son ve büyük halkasını yarattı: Tank Palet. Bizi,
televizyonlara çıkarmayanlar, bu ihanet çemberinde bulunan Ethem Sancaka
şov yaptırıyorlar. Geçen gün, bakıyorum, televizyonda
atıp tutuyor, yayına katıldım telefonla, dengesi bozuldu ve
bana nereden bulduğu anlaşılmayan bir cesaretle Gel,
televizyonda birlikte tartışalım. dedi. Daha sonra, moderatör
beni aradı, ben bu teklifi derhâl kabul ettim. (CHP sıralarından
alkışlar) Dün, moderatörden bana bir telefon geldi, Ethem Sancak
demiş ki: Bu programa AKPnin temsilcisi katılmadığı
için ben gelemeyeceğim. Normaldir, mert dayanır, namert kaçar! (CHP
sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar) Zaten, bizim
muhatabımız da Ethem Sancak değildir, bizim muhatabımız
olayın siyasi ayağıdır; askerî fabrikamızı Katar
ordusunun büyük ortağı olduğu bu yapıya peşkeş
çekenlerdir. Ethem Sancaka talimat vererek geri çekilmesini söyleyen AKP Genel
Başkanı ne zaman isterse istediği kanalda Sayın Kemal
Kılıçdaroğluyla milletin karşısına
çıksın. (CHP sıralarından alkışlar) Bizler de
AKP'li muhataplarımızın istedikleri her platformda
karşılarına çıkmaya hazırız, hodri meydan diyoruz
onlara! (CHP sıralarından alkışlar) Tank Paletle ilgili son
ve tek sözümüz var: Tank Palet vatandır, satılamaz diyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, gelelim bütçedeki üç
günahınıza: Az önce, Sayın Fuat Oktay tam 7 kere şehit ve
gazilere neler yaptıklarını anlattı, tam 7 kere hamaset
yaptı. Bu vatan toprağında ay yıldızlı
bayrağımız dalgalanıyorsa, darbeciler, vatan hainleri,
işgalciler emellerine ulaşamadılarsa, hâlâ minarelerden ezanlar
okunuyorsa, bunu, bu vatan uğruna canını vermiş şehit
ve gazilerimize borçluyuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Hangi görüşten olursak olalım, hangi etnik kimliğe sahip olursak
olalım, yaşam tarzımız ne olursa olsun bizim sevdamız
ülkemizedir, Türkiye'yedir, bunun adı da yurtseverliktir. (CHP
sıralarından alkışlar) Emperyalistlere, iç ve dış
düşmanlara karşı bizi bir arada tutan yurtseverliğimizdir.
Şimdi, sizin birinci günahınız:
Nasıl oluyor da, 15 Temmuz darbesine karşı canını
vermiş şehitlerimizin aileleri için toplanan yardım
paralarını tam üç buçuk yıldan beri tek hazine hesabında
tutup buna el koyabiliyorsunuz? Efendim, neymiş, vakıf
kuracakmışsınız; neden üç buçuk yıldan beri
kurmadınız, elinizi tutan bir kimse mi vardı? Efendim, para, üç
buçuk yılda 330 milyon olmuş; bir vatandaş bu parayı
yatırsaydı bankaya, 500 milyon olurdu. Ormanları
sattınız, limanları yağmaladınız, kaçak
yapılardan rant sağladınız, fabrikaları
sattınız, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını
500 bin dolara peşkeş çektiniz; sıra şehidin parasına
mı geldi! (AK PARTİ sıralarından Yuh! sesi) Size yuh!
YAVUZ SUBAŞI (Balıkesir) Sana yuh!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - Günah iki: 10
Aralık 2016da Beşiktaşta terör saldırısı
meydana geldi, 39 polis 8 sivil vatandaşımız şehit oldu,
teröre kurban gittiler. Onların aileleri için de toplanan 55 milyon
lirayı vermediniz, tam üç yıldan beri tek hazine hesabında
tutuyorsunuz. Para orada mı? Hayır, kullanıyorsunuz. Bir
vatandaş bu parayı yatırsaydı 75 milyon lira para yapardı.
Aradan üç yıl geçti, orada şehit düşen ailenin babası evini
satışa çıkardı yoksulluktan dolayı. (AK PARTİ
sıralarından Yalan! sesleri)
Bu ülkede el atıp kirletmediğiniz bir
şey kaldı mı? Hayır. Sıra terör şehitlerine
geldi. Hiç mi üzülmüyorsunuz, hiç mi vicdanınız sızlamıyor,
hiç mi kul hakkından korkmuyorsunuz, hiç mi şehitlerimizin
akıtılan kanının hesabından korkmuyorsunuz? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Günah üç: Gazilerimize bağlanan
aylığı kestiniz. Kaç kişiler? 377 kişi. Her şey
bitti, sıra gazilere geldi. Bu bütçede 377 gaziye ayıracak
parayı bulamadınız da Simit Sarayını kurtaracak milyon
dolarları mı buluyorsunuz, yazıklar olsun size! (CHP
sıralarından alkışlar)
Bu kadar mı vefadan, vicdandan noksan bir
noktadayız. Yol bitti, yolun sonuna geldiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkoç, buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Milletin değil,
sarayın; şehidin ve gazinin parasına el koyan bu günah bütçesine
elbette biz hayır diyeceğiz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP iktidarında laik, demokratik, parlamenter
sistem olacak, hukukun üstünlüğü olacak. Hiçbir çocuk CHP iktidarında
yatağa aç girmeyecek. (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Sosyal devlet inşa edilecek.
Kimse yaşam tarzından, kökeninden, inancından dolayı
farklı muamele görmeyecek.
MUSTAFA AÇIKGÖZ (Nevşehir) At, at!
YUSUF BAŞER (Yozgat) 28 Şubatı
unutmadı bu millet.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Üreten Türkiye olacak,
hakça paylaşan Türkiye olacak ve son olarak, cumhuriyeti biz demokrasiyle
taçlandıracağız ve mazlumun ve mağdurun laik, demokratik
cumhuriyetini silah arkadaşlarıyla birlikte bize emanet eden gerçek
Başkomutan Mustafa Kemal Atatürke şükranlarımı sunarak
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından Bravo! sesleri,
alkışlar)
MUSTAFA AÇIKGÖZ (Nevşehir) Senin dediklerin
asla olmayacak Allahın izniyle.
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
18.-
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun 129 sıra sayılı 2020 Yılı
Bütçe Kanun Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018 Yılı
Kesin Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Sayın Özkoçun bu davudi sesinden sonra benim
sesim biraz alt perdeden gelebilir.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Akbaşoğlu konuşsun! (Gülüşmeler)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Özkoç konuşurken düşündüm ki böyle bir konuşma Meclis
kürsüsünden daha çok, emin olun, meydanlarda Sayın Özkoçun elinde
megafonla yapacağı bir konuşmaya daha uygun düşerdi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü gerçekten de burada
müzakereye ilişkin dil konusunda herkes zaman zaman konuşuyor,
müzakere dilinin
Böyle bir dil olmadığı kanaatindeyim. Bu benim
görüşüm, siz farklı görüşte olabilirsiniz ama ben de kanaatimi
söylüyorum. Belki Engin Bey de Sayın Özkoç da geceleyin düşünür Ne
ölçüde ben karşı tarafa fikirlerimi anlattım? diye. Şimdi,
bir kere, hem bu konuşmada hem de benzer türden konuşmalarda
fakirlikten fukaralıktan, 2 bin liradan, onun neye yeteceğinden
bahsedildi. Asgari ücret 2003 yılında 160 dolar
civarındaydı. AK PARTİ çalışmış,
çabalamış, uğraşmış; on yedi yıl sonra 350
doların üzerine kadar çıkarmış. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şimdi, on yedi yıldır bu bütçe
üzerinde konuşulur; CHPnin saygın
konuşmacılarının, 160 doları 350 doların üzerine
çıkarmış AK PARTİye yaklaşımını bir
tık daha öteye taşıyacak, üzerine 5 dolar daha koyacak bir
değerlendirmelerine rastlamadım; bu da benim görüşüm. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, Tank Palet konusunda arkadaşlar bir
propaganda içindeler. Tabii ki gidip bunu çeşitli kanallarda yapabilirler,
anlatabilirler ama bunu böyle yiğitlik geleneğimiz, mertlik,
namertlik göndermesi üzerinden kendi propagandalarının aracı
yapmak için birtakım ortamlar kurma
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bostancı,
tamamlayalım lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya, Ethem
Sancakın avukatı mısın Naci ağabey sen?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Kimsenin
avukatı değiliz tabii ki.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya, Ethem Sancak
çıksın, yarın kanallarda söylesin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Kastım
şu: Böyle bir dile gerek yok. Tabii ki tartışılabilir,
konuşulabilir eğer muhatabı da kabul ederse ama bunun üzerinden,
belli ki iki konu üzerinden propaganda yapmak istiyorsunuz.
Başkalarının sizin bu yaklaşımınıza,
çağırmanıza illa ses vermesini beklemeyin; gidin, anlatın
derdiniz neyse. Halkımız da bunu satın alırsa ona göre
değerlendirir.
Şehitler ve gaziler konusuna gelince;
bakın, bu herhâlde herkesin meselesidir; ne sadece CHPnin ne sadece AK
PARTİnin.
BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa) Para
nerede para, şehitlerin parası?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Bu konuda
herkesin hassasiyeti vardır. Şehitlerin ve gazilerin her
kuruşuna ilişkin AK PARTİ Grubu gereken takibi yapar, Hükûmeti
de gereken hassasiyeti gösterir. Bu konularda konuşurken daha dikkatli
olalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkürler.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özkoç
19.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, çok
teşekkür ediyorum.
Anladım ki iktidarın şehitlerin ve
gazilerin el konulan parasıyla ilgili söyleyecek sözü yok. Aslında,
gerçekten bu konuda başlarını önlerine eğmeleri gerekiyor.
Şehitlerimizin ve gazilerimizin -Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir kere
daha- haklarını, o toplanan paraları bir an önce kasanızdan
çıkartın, o mazlumlara verin, o mağdurlara verin. Bir an önce
yapın bunu, bir an önce yapın. (CHP sıralarından
alkışlar) Bundan kurtulamazsınız, bunun peşini
bırakmayız.
Kesinlikle Ethem Sancakın
avukatlığını yapmayın. Ethem Sancakın avukatlığını,
Doğu Akdenizde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine
karşı, Türkiyeye karşı, Amerikan emperyalizmiyle beraber
petrol arayan Katarlılar yapar, size düşmez o. Ethem Sancakı
onlar savunurlar, sakın bunu yapmayın.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde -kendinizin neyle
geçindiğine bakmayıp- millete Siz on yedi yıl önce 150 dolar
alıyordunuz, şimdi 2 bin lira alıyorsunuz; ne büyük
başarıdır. demeyin, bunun utancı içinde boğulursunuz,
bu millet de size hak ettiğiniz dersi verir.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkan, kayıtlara geçsin. AK PARTİ Grubu kimsenin
avukatlığını yapmaz. İtiraz ettiğimiz o sizin
gönderme yaptığınız husus değil, kullandığınız
dilin yanlış olduğu hususu. O yüzden, bizi onun, bunun, şunun
avukatı gibi göstermeyin lütfen.
BAŞKAN Sayın Oktay
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkan, böyle bir usul yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Son söz milletvekilinin.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
hiç olmazsa son söz milletvekilinin olsun.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Böyle bir usul
yok.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) İç Tüzük
İç Tüzük
BAŞKAN İç Tüzük 62ye göre söz alabilir.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
siz Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil ediyorsunuz, bizi temsil ediyorsunuz,
hiç olmazsa son söz bir milletvekiline ait olsun.
BAŞKAN - İç Tüzük 62ye göre söz alma
imkânı var, lütfen
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Hayır, yok
böyle bir usul.
BAŞKAN Yeni bir icat çıkarmıyorum.
ERKAN BAŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, İç Tüzüke göre son söz milletvekilinin.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) İç Tüzük
İç Tüzük
BAŞKAN Buyurun.
20.-
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın, Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun 129 sıra sayılı 2020 Yılı
Bütçe Kanun Teklifi ile 130 sıra sayılı 2018 Yılı Kesin
Hesap Kanunu Teklifinin tümü üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Müsaade ederseniz 3 konuda benim açıklamam
olacak.
Birincisi, şehit yakınları ve
gazilerimizle alakalı. Gerek istihdam gerek faizsiz konut kredisi gerek
ücretsiz seyahat hakkı gerekse de ÖTV muafiyeti gibi birçok sosyal ve
ekonomik desteklerle şehit ve gazilerimizin yanında olduğumuzu şehitlerimizin
yakınları da bilir gazilerimiz de bilir. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar...
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Paralarını
verin, paralarını, şehitlerin el koyduğunuz
paralarını verin!
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY 15 Temmuz
bağışları ve vakfın kuruluşuyla ilgili bunu
önceden de ifade ettik, bu bilgeleri size önceden de verdik. (CHP
sıralarından gürültüler)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Şehitlerin el
koyduğunuz paralarını verin! Hamaset yapmayın!
YUSUF BAŞER (Yozgat) Sus be!
BAŞKAN Arkadaşlar...
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY Bununla
ilgili toplanan para, kuruşu kuruşuna hazinenin
hesabındadır dedik.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Hazinenin değil,
şehitlerin hesabına yatır!
BAŞKAN Arkadaşlar, söz verilmeden kimse
konuşamaz.
Arkadaşlar...
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY
Şehitlerimiz de şehit yakınlarımız da gazilerimiz de
bunun bir kuruşuna hiç kimseyi dokundurtmayacağımızı,
son kuruşuna kadar onların olduğunu bilirler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler) Dolayısıyla bu para şu anda Ziraat
Bankasının...
AHMET KAYA (Trabzon) Kasada dursun diye mi
toplandı o paralar?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY
Şehit Yakınları ve Gaziler Dayanışma Vakfı
kurulmuştur, dolayısıyla bu vakfın kararı çerçevesinde
de bu para yine şehit yakınlarımız ve gazilerimiz için
harcanacaktır. Bundan şehit yakınlarımız ve
gazilerimiz emindirler, siz de emin olun lütfen. (CHP sıralarından
gürültüler)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Hiç emin değiller.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY
İkincisi: Simit Sarayıyla ilgili Bunun kurtarılması. diye
bir şey söz konusu değildir. Ziraat Girişimin de böyle bir
kararı yoktur.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Para, para, para...
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY Üçüncü
konu da müsaadenizle, şahsımla ve şahsım nezdinde
Cumhurbaşkanı Yardımcılığı ve bakanlarla
ilgili konudur. Bunu ben önceden de aynen ifade ettim, şu an da
tekrarlıyorum: Yeni Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemiyle ilgili buraya geleceğiz, biz burada millete hesap veriyoruz
sizin nezdinizde, sizlere hesap veriyoruz, Meclise. Burada her türlü
eleştiriyi alacağız ama hiçbir cevap hakkımız
olmayacak. Böyle bir şey söz konusu olabilir mi? (CHP
sıralarından gürültüler) Şimdi, Cumhurbaşkanı
Yardımcısı ve bakanların siyasi faaliyette bulunmaları
Anayasada yasaklanmış değildir.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Evet.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY
Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Yardımcısı,
Yardımcıları veya bakanlar, herhangi bir siyasi parti üyesi,
kurucusu, yöneticisi olabilirler. Dolayısıyla siyasi açıklama da
yapar, siyasi iradesini de kullanır. (CHP sıralarından
gürültüler) Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve bakanlar
sadece teknokrat olsaydı Mecliste yemin etmezler, Anayasada sizlere,
seçilmişlere tanınmış olan yasama
dokunulmazlığı kendilerine tanınmaz ve Yüce Divanda
yargılanmalarıyla ilgili herhangi bir düzenlemeye de yer verilmezdi.
Ben tekrar ifade etmek istiyorum.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Para nerede, para?
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY - Her
siyasi figür gibi, eleştirildiğimiz bir yerde siyasi eleştiri
hakkımızın olmadığını iddia etmenin abesle
iştigal olduğunu ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özkoç
21.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın
Başkanım, öncelikle şunu ifade edeyim: Bu sistemi biz
getirmedik. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA AÇIKGÖZ (Nevşehir) Millet getirdi,
millet!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Eğer bu sistemin
mağduruysanız, onu, siz, bize değil, gidin bu sistemi getiren
Cumhurbaşkanınıza söyleyin, gidin ona söyleyin. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
REFİK ÖZEN (Bursa) - Millet getirdi, millet!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) İkincisi: 15
Temmuz şehitleriyle ilgili toplanan para için Valiliğe
başvurulurken Şehit ailelerine dağıtılacak. diye
başvuruda bulunulmuştur. On beş gün içerisinde dağıtılması
gerekirken tam üç buçuk yıldan beri bütçe içerisinde Tek Hazine
Hesabında tutmayın, şehidin hesabına yatırın,
şehide verin o paraları. Burada hamasetle şehitlerin
yakınlarının evlerini satacak noktaya geldiklerini
gizleyemezsiniz.
REFİK ÖZEN (Bursa) Hamaset yapan sensin!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Mademki bu vatanı
bu kadar çok düşünüyorsunuz, bu milleti bu kadar çok düşünüyorsunuz,
o zaman millete Şehit yakınına vereceğim. dediğin
parayı şehit yakınına ver. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
IV.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/278) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 129) (Devam)
2.-
2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277), 2018
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifine İlişkin
Olarak Hazırlanan 2018 Yılı Genel Uygunluk Bildirimi ile 2018
Yılı Dış Denetim Genel Değerlendirme Raporu, 189 Adet
Kamu İdaresine Ait Sayıştay Denetim Raporu, 2018 Yılı
Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu ve 2018 Yılı Mali İstatistikleri
Değerlendirme Raporunun Sunulduğuna Dair Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/871), 6085 Sayılı
Sayıştay Kanunu Uyarınca Hazırlanan 2018 Yılı
Kalkınma Ajansları Genel Denetim Raporunun Sunulduğuna Dair
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/881) ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (S.Sayısı: 130) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 2020
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Şimdi, 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanun Teklifi ile 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Teklifinin oylamalarını yapacağız.
Teklifler açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım.
Tekliflerin açık oylamasının
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Şimdi, 2020 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanun Teklifinin açık oylamasına başlıyoruz.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 2020
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifinin açık oylama
sonucunu okuyorum:
Kullanılan
oy sayısı :
488
Kabul :
329
Ret :
159 (x)
|
Kâtip Üye Bayram Özçelik Burdur |
Kâtip Üye İsmail Ok Balıkesir |
Böylece, 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe
Kanun Teklifi kabul edilmiştir, hayırlı olsun. (AK PARTİ ve
MHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, 2018 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Teklifinin açık oylamasına başlıyoruz.
Oylama için üç dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 2018
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi açık oylama
sonucunu okuyorum:
Kullanılan
oy sayısı :
481
Kabul :
326
Ret :
155 (x)
|
Kâtip Üye Bayram Özçelik Burdur |
Kâtip Üye İsmail Ok Balıkesir |
Böylece, 2018 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Teklifi kabul edilmiştir, hayırlı olsun. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Plan ve Bütçe
Komisyonunda 197 saat 23 dakika, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
ise 156 saat 10 dakika süren görüşmelerin ardından, 2020
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2018 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifini kabul ettik.
Gerek Komisyon gerekse Genel Kurul müzakerelerinde
katkı yapan, çalışmalarda emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum. Bilhassa milletvekillerimize, Meclis Başkan Vekillerimize, Kâtip
Üyelerimize, Grup Başkan Vekillerimize, stenograflarımıza,
kavaslarımıza, Mecliste çalışan bütün
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
2020 yılı bütçesinin milletimiz ve
devletimiz için hayırlı olmasını Cenab-ı Haktan niyaz
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Gündemimizdeki konular böylece
tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince denetim
konuları ve kanun teklifleri ile komisyonlardan genel diğer
işleri sırasıyla görüşmek için 21 Aralık 2019
Cumartesi günü saat 12.00de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.11