TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
40ıncı
Birleşim
21
Aralık 2019 Cumartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun,
Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Gündemin
"Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında bulunan 155, 71 ve 76 sıra
sayılı Kanun Tekliflerinin sırasıyla 1, 2 ve 5'inci
sıralarına; bastırılarak dağıtılan 158
sıra sayılı Kanun Teklifinin ise 48 saat geçmeden yine bu
kısmın 3'üncü sırasına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel
Kurulun, 21 Aralık 2019 Cumartesi günkü (bugün) ve 07 Ocak 2020 Salı
günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek
gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine, 07 Ocak 2020 Salı günkü birleşiminde 131
sıra sayılı 2018 yılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesine; 158 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin 21 Aralık 2019 Cumartesi günkü birleşiminde
tamamlanması hâlinde 24, 25, 26 ve 31 Aralık 2019 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günleri ile 2 Ocak 2020 Perşembe günü
toplanmamasına, 158 sıra sayılı Kanun Teklifinin İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
IV.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık
Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
V.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya
Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî İş
Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2451) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S.Sayısı:155)
2.- İzmir Milletvekili
Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti ile Moldova
Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1598) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 71)
3.- Trabzon Milletvekili
Salih Cora ile 3 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair kanun Teklifi (2/2452) ile Plan ve Bütçe Komisyon
Raporu (S. Sayısı: 158)
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Diyarbakır Milletvekili Hişyar
Özsoyun 155 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde HDP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Diyarbakır
Milletvekili Hişyar Özsoyun, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine ve şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Aydın Milletvekili
Aydın Adnan Sezginin, İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkırın 155 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
4.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Ünal Çeviközün, İstanbul Milletvekili Volkan
Bozkırın 155 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
5.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Ünal Çeviközün, Ankara Milletvekili Emrullah
İşlerin 155 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
6.- Ankara Milletvekili
Emrullah İşlerin, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin
155 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesi üzerinde HDP
Grubu adına yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
7.- Batman Milletvekili
Mehmet Ruştu Tiryakinin, Ankara Milletvekili Emrullah İşlerin
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Diyarbakır Milletvekili Hişyar
Özsoyun sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, terörle etkin mücadelede temel hak ve
özgürlüklere dokunulmaması gerektiğine, hiçbir demokatik talebin
teröriste masumiyet, terörizme meşruiyet sağlamayacağına,
hiçbir güvenlik kaygısının da temel hak ve özgürlüklerin gasbedilmesine
dayanak yapılamayacağına ilişkin açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
5.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, FETÖnün siyasi
ayağının ortaya çıkarılması, acılar
yaşanmasın diye mücadele edilmesi, demokratik siyaset zemininde
sorunların çözümü için adım atılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, demokratik siyasete değil, dağa ve
teröre karşı olduklarına ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal
Çeviközün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve Türkiye'nin tarihinin ve
geldiği noktanın ortada olduğuna ilişkin açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Adana Milletvekili Tulay
Hatımoğulları Oruçun 155 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 1inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine, ülkemizi yerli ve millî silah
teknolojileriyle donatmaya devam edeceklerine ilişkin açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu
Tiryakinin 155 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesi
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine, Türkiye'nin Suriyenin kuzeyine yaptığı
operasyonların terör örgütlerine yönelik olduğuna ilişkin
açıklaması
10.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
155 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesi üzerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
11.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçten Meclisin
meaisini israf etmeye yönelik AK PARTİ Grup Başkan Vekilinin her
konuşmacıdan sonra konuşmanın içeriğiyle ilgili yorum
yapmasına müsaade etmemesini talep ettiğine ilişkin
açıklaması
12.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, 115 sıra sayılı Kanun
Teklifine hayır oyu verdiklerine ama 71 sıra sayılı Kanun
Teklifine kabul oyu vereceklerine ilişkin açıklaması
13.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın 158 sıra sayılı Kanun Teklifinin
birinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
14.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
15.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Akit TV sunucusunun Cumhuriyet gazetesine
yönelik Hep birlikte toplanıp Cumhuriyet gazetesi önüne bir el
bombası atalım. ifadesine istinaden İçişleri
Bakanını göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
16.- Burdur Milletvekili
Bayram Özçelikin, 20 Aralık Mehmet Akif Ersoyu doğumunun
146ncı yıl dönümünde rahmetle andıklarına ilişkin
açıklaması
17.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, çeşitli sebeplerle üniversitelerinden kaydı
silinen öğrenciler yeniden okullarına dönmek için af beklediği
gibi kredi kartı borçlularının da yapılandırma ve
sicil affı beklediğine ilişkin açıklaması
18.- Gaziantep Milletvekili
İmam Hüseyin Filizin, 25 Aralık Antepin kurtuluşunun 98inci
yıl dönümünde şehitleri ve ebediyete intikal eden gazileri rahmetle
andığına ilişkin açıklaması
19.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, güvenlik soruşturmasının objektif
kriterlerle yapılacak şekilde mevzuatımızda yer alması
gerektiğine ilişkin açıklaması
VIII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin, geçirdiği trafik
kazası sonucu hayatını kaybeden TBMM Koruma Daire
Başkanlığında görevli polis memuru Coşkun Yurdusevene
Allahtan rahmet dilediğine ilişkin konuşması
IX.- OYLAMALAR
1.- (S.Sayısı:155)
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin
oylaması
2.- (S. Sayısı: 71)
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti ile Moldova Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifinin oylaması
3.- (S. Sayısı:
158) Trabzon Milletvekili Salih Cora ile 3 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair kanun Teklifinin oylaması
21 Aralık 2019 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi
BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa),
Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40ıncı
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
III.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine; Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmında bulunan 155, 71 ve 76
sıra sayılı Kanun Tekliflerinin sırasıyla 1, 2 ve
5'inci sıralarına; bastırılarak dağıtılan
158 sıra sayılı Kanun Teklifinin ise 48 saat geçmeden yine bu
kısmın 3'üncü sırasına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel
Kurulun, 21 Aralık 2019 Cumartesi günkü (bugün) ve 07 Ocak 2020 Salı
günkü birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek
gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine, 07 Ocak 2020 Salı günkü birleşiminde 131
sıra sayılı 2018 yılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesine; 158 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin 21 Aralık 2019 Cumartesi günkü birleşiminde
tamamlanması hâlinde 24, 25, 26 ve 31 Aralık 2019 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günleri ile 2 Ocak 2020 Perşembe günü
toplanmamasına, 158 sıra sayılı Kanun Teklifinin İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
21/12/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 21/12/2019 Cumartesi günü
(bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince, grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mehmet
Muş
İstanbul
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmında bulunan 155, 71 ve 76
sıra sayılı Kanun Tekliflerinin sırasıyla 1, 2 ve
5'inci sıralarına; bastırılarak dağıtılan
158 sıra sayılı Kanun Teklifinin ise 48 saat geçmeden yine bu
kısmın 3'üncü sırasına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
21 Aralık 2019 Cumartesi günkü (bugün) ve 7
Ocak 2020 Salı günkü birleşimlerinde denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi,
21 Aralık 2019 Cumartesi günkü (bugün)
birleşiminde 158 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
7 Ocak 2020 Salı günkü birleşiminde 131
sıra sayılı 2018 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesi;
158 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin 21 Aralık 2019 Cumartesi günkü birleşiminde
tamamlanması hâlinde 24, 25, 26 ve 31 Aralık 2019 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günleri ile 2 Ocak 2020 Perşembe günü
toplanmaması,
158 sıra sayılı Kanun Teklifinin
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve
bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir.
158 sıra sayılı Trabzon
Milletvekili Salih CORA ile 3 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2542) Kanun Teklifi. (2/2542) |
||
BÖLÜMLER |
BÖLÜM MADDELERİ |
BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI |
1. BÖLÜM |
1ila11'inci
maddeler |
11 |
2. BÖLÜM |
12 ila 20nci
maddeler |
9 |
TOPLAM MADDE SAYISI |
20 |
BAŞKAN Öneri
üzerinde söz talebi yok.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
IV.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.-
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan üyeliğe
seçim
BAŞKAN - Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Halkların
Demokratik Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Bitlis Milletvekili Mahmut
Celadet Gaydalı aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar
gereğince gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya
alınan, Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya
Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî İş
Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Teklifleri
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2451) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:155) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Yerinde.
Komisyon Raporu 155
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde gruplar adına ilk söz, İYİ PARTİ Grubu adına
Sayın Aydın Adnan Sezginin.
Buyurun Sayın
Sezgin. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ
PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 27 Kasım 2019 tarihinde
Libyadaki Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle 2 farklı mutabakat
imzalanmıştır.
(Uğultular)
AYDIN ADNAN
SEZGİN (Devamla) Sayın Başkan, epey uğultu var. Çok ciddi
bir konu konuşuyoruz.
BAŞKAN
Değerli arkadaşlar, biraz sessiz lütfen.
AYDIN ADNAN
SEZGİN (Devamla) Bunlardan ilki, Türkiye ile Libya arasındaki,
deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına
ilişkindi. Bu anlaşmayla, Doğu Akdenizdeki haklarımızın
korunması ve uluslararası hukuk nezdinde kayda geçirilmesi
amaçlanmıştır. On sekiz yıllık iktidar, Doğu
Akdenizdeki haklarımızın hukuki güvence altına
alınmasında ve hidrokarbon kaynaklarına ilişkin ciddi arama ve sondaj
çalışmalarının başlatılmasında
gecikmiştir. Doğrudan ulusal güvenliğimiz ve Doğu
Akdenizdeki çıkarlarımızla ilgili olan Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılmasına
İlişkin Mutabakata İYİ PARTİ olarak destek verdik,
veriyoruz. Bunu geç atılmış bir adım olarak
değerlendiriyoruz ve gecikmenin kısmen de olsa bu vesileyle telafi
edilmesini temenni ediyoruz.
İYİ PARTİ, uluslararası
meşruiyete dayalı veya ulusal güvenliğimizi ve
çıkarlarımızı doğrudan ilgilendiren konularda askerî
iş birliği ve yurt dışına asker gönderme girişimlerini
her zaman desteklemiştir. Ancak Libyayla imzalanan Güvenlik ve Askeri
İş Birliği Mutabakat Muhtırası doğrudan millî
güvenliğimizle ilgili olmayan bir alanda fevkalade riskli bir
girişimdir. Bu muhtıra, Libyadaki iç savaşın tam
anlamıyla bir tarafı hâline gelmemize neden olabilecek, millî
güvenliğimize zarar verebilecek, ulusal çıkarlarımıza
aykırı bir teşebbüstür. Libyayla ilgili değerlendirmeler
yapılırken sorunun bölgesel çatışmaya dönüşme ihtimali
mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
İktidarın yanlış
politikaları nedeniyle ülkemiz, Suriyede ucu açık, benzer bir
maceraya itilmiş; maliyet, zarar ve ilave tehditlere maruz
kalınmıştır, ağır tehditler sürmektedir. Bugün
Suriyede sarf edilen gayretler 2011 koşullarını tesis etmeye
yöneliktir. Maalesef ve maalesef, bu hedefin çok uzağındayız.
Libyada benzer bir maceraya girilmemelidir, teenni ve tedbir elden
bırakılmamalıdır. Suriye kriziyle ilgili zarar ve tehditler
devam ederken millî güvenliğimizi doğrudan ilgilendirmeyen bir iç
savaşa taraf olmak, dış politikadaki itibarımız ve
vatandaşlarımızın huzur ve güvenliği
açısından hiçbir fayda getirmeyeceği gibi pek çok zarara da
neden olacaktır. Hiçbir evladımızı tehlikeye atmamalıyız.
Cumhurbaşkanlığı kararıyla 16 yaş altı ve 55
yaş üstü Libyalılara vize muafiyeti getirilmesi de hem iç
savaşın şiddetlenecek olmasının hem de ülkemize yeni
bir sığınmacı akınının ön
işaretleridir.
Biz bu mutabakata karşı çıkarken
aslında ulusal güvenliğimizi doğrudan tehdit etmeyen bir iç
savaşın tarafı olmaya karşı çıkıyoruz;
Mehmetçikimizin, evlatlarımızın kanının dökülmesine
karşı çıkıyoruz; Libyaya silah ambargosunun
uluslararası hukuka aykırı şekilde ihlal edilmesine ve
ülkemizin uluslararası hukuk nezdinde uğrayabileceği zararlara
karşı çıkıyoruz; millî güvenliğimize halel
getirebilecek gizli bilgi ve belgelerin üçüncü tarafların eline geçmesine
karşı çıkıyoruz; yeni bir sığınmacı
akınına karşı çıkıyoruz. Misratada Osmanlı
Döneminden miras ve hâlihazırda Sarraj Hükûmetini destekleyen
akrabalarımızın, dostlarımızın daha büyük
tehlikelere maruz bırakılmamasını istiyoruz. Libyadaki iç
savaşa taraf olunmasına, Suriyede
yaşadıklarımıza benzer ekonomik, askerî ve siyasi sorunlara
maruz kalmaya karşı çıkıyoruz. Meseleye rasyonel bir
bakışla, millî çıkarlarımıza ve ulusal güvenliğimize
öncelik veren bir anlayışla yaklaşıyoruz.
Biliyorsunuz, iktidar başta olmak üzere,
bazı çevreler askerî mutabakat metninin amaçlarından birisinin de
mavi vatan olarak tanımlanan deniz yetki alanlarımızdaki
çıkarlarımızın korunması olduğunu öne
sürmektedirler. Deniz yetki alanlarımızla ilgili
haklarımızın korunması için Libya iç savaşına
doğrudan taraf olunması gerekli değildir. Deniz yetki
alanlarıyla ilgili muhtıra zaten Birleşmiş Milletler
nezdinde kayda geçirilmiştir. Mutabakata göre, değişiklikler
için her iki tarafın da onayı gerekmektedir. Libyada iktidarın
değişmesi hâlinde mavi vatana ilişkin hak ve
çıkarlarımızın korunması amacıyla hukuki bir zemin
zaten mevcuttur. Kaldı ki Libyada iktidarın değişmesi
hâlinde yeni gelen iktidar da bu mutabakata sadık kalmayı tercih
edecektir çünkü bu mutabakat, Libyanın bilinen deniz yetki
alanını 36 bin kilometrekare artırmaktadır. Buna
karşı çıkan bir Libya yönetimi vatana ihanet suçlamasına
maruz kalacaktır.
Değerli arkadaşlar, mutabakat metni çok
sayıda muğlak ve ucu açık hüküm taşımaktadır;
askerî eğitim, savunma sanayisi, terörizmle ve yaşa
dışı göçle mücadele gibi pek çok alanda iş birliği
öngörmektedir. Metinde geçen terörle mücadele ifadesi Hafter güçleriyle
mücadele anlamına gelmektedir. Türkiye, böylelikle, Hafter güçlerinin
birlikte hareket etmekte olduğu başta Rusya ve daha az belirgin
olmakla birlikte ABD olmak üzere pek çok güçlü aktörü de
karşısına almaktadır. İhvancı saiklerle düşmanlaştırdığımız
Libyanın komşusu Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik
Arap Emirlikleri ve Fransa, irili ufaklı başka ülkeler de bu listeye
ilave edilebilir. Cezayirin de İhvancı bir yönetimi desteklemesi
herhâlde beklenmemelidir. Trablus Hükûmetini destekleyen ülkeler arasında
Türkiye dışında sadece Katar bulunmaktadır. İtalya ve
İngiltere ise ekonomik bazı çıkarları uğruna
muğlak bir tutum sergilemektedirler, bir savaşa doğrudan taraf
olmaları ihtimali çok çok azdır. Haftere yardım eden büyük
güçler, başta Rusya, her iki tarafla da görüşebilmektedir. Biz ise
ülke ve bölge gerçeklerinden tamamen bihaber şekilde iç savaşa taraf
olmakta ısrar ediyoruz. Ne uğruna? Öncelikler arasında
İhvancı hayal ve hevesler olduğu anlaşılıyor.
Kurulan düşler de var tabii.
Şimdi, kalkıp iktidar cenahı Libya
dostumuzdur. Kültürel bağımız vardır. Gönül
coğrafyamızın parçasıdır. Tarihî
mirasımızdır. gibi hamasi sözler edecektir. Hamaset,
dış ilişkilerde birçok değeri, ilkeyi ve kavramı
tahrip eder; tıpkı ciddi kurumları
yozlaştırdığı gibi. Hamasete sarılan
arkadaşlara şunu hatırlatmak isterim: AK PARTİ
iktidarı, 2011 yılında Libyaya karşı düzenlenen ve o
günlerde Fransada Sarkozy gibi bir şarlatanın Haçlı Seferi
olarak tanımladığı NATO müdahalesine koşarak dâhil
olmuştur. Bu kavramı yani Haçlı Seferi ifadesini Putin de
kullanmıştır. Obama bu operasyona En büyük hatam. demiş,
İngilterede David Cameron büyük itibar kaybı
yaşamıştır. Operasyonun, Sarkozynin şahsi menfaatleri
yönünde başlatıldığına ilişkin onlarca kitap ve
doküman vardır.
Dönemin Başbakanı olarak bu felakete imza
atanlar arasında bulunan Sayın Erdoğan, önce NATOnun ne
işi var Libyada? Türkiye olarak biz bunun
karşısındayız. Böyle bir şey düşünülemez.
demiştir. Ardından 5 savaş gemisi ve 1 denizaltımızla
Türkiyeyi Kaddafi karşıtı operasyona dâhil etmiştir, hava
operasyonlarına katkıda bulunmuştur. Sayın Erdoğan,
yine o dönemdeki bir açıklamasında Türkiye, Libya konusunda NATOnun
devreye girmesinde ısrarcı ve aktif rol aldı. ifadelerini de
kullanabilmiştir. 2011-2012de ortaya konulan bu mübeddel ve
yanlış tutumlar anımsanmalıdır. O dönemden beri
Libyada iç karışıklık, iç savaşa dönüşerek
sürmektedir. AK PARTİ iktidarı bugün Libyada yaşanan felaketin
baş sorumluları arasındadır.
BM Güvenlik Konseyinde alınan Libya kararı
askerî müdahaleyi öngörmüyordu ancak daha sonra bu karar ihlal edilerek
müdahale gerçekleştirilmiştir. Müdahaleye karşı çıkan
Rusya, haklı bir şekilde, aldatılmış hissine
yönlendirilmiştir. Rusyayı Orta Doğu ve hatta küresel
siyasetini değiştirmeye sevk eden unsurlardan biri de Libya
meselesidir. Rusyanın Libyada hâlen muhasebe ettiği önemli ekonomik
ve stratejik çıkarları vardır.
Öte yandan Suriyede Rusya ve ABDnin belirli
uzlaşılar içine girebileceğini, Türkiye'nin bunu sağlayan
etkin aktör olmaması durumunda bu uzlaşılardan zarar
görebileceğini muhtelif zeminlerde belirtmiştik. Maalesef, sonuçta bu
gerçekleşti ve iktidarın hatalarının olumsuz
sonuçlarını acıklı şekilde yaşıyoruz.
Suriyede, uzaklardan gelen devletlere tabi bir konumda bulunuyoruz. Libyada
da benzer gelişmelerle karşılaşmamız büyük ihtimaldir.
ABD tarafından Libyadaki çatışmaları bitirmek için
Rusyayla anlaşmaya istekli oldukları yönünde açıklamalar
yapılmış, bu açıklamalar Rusya tarafından da olumlu
karşılanmıştır. Varılacak
uzlaşının -muhtemel uzlaşının- Sarraj Hükûmetini
dışlaması ve AK PARTİ iktidarının
yaptığı bütün planları bir anda altüst etmesi, Türkiye'nin
Libyada yine âciz ve çaresiz kalıp ağır zarar gören taraf olması
bir ihtimaldir.
Dışişleri Bakanlığı ve
Millî Savunma Bakanlığı tarafından mutabakat
kapsamında herhangi bir muharip kuvvetin Libyaya gönderilmeyeceği
öne sürülse de Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yapılan
açıklamalar bunun aksini işaret etmektedir. Sayın
Cumhurbaşkanı, yaptığı bir açıklamada Libyadan
talep gelirse asker ve askerî araç desteği gönderilebileceğini
belirtmektedir, ayrıca, konuşmalarında, özel güvenlik
şirketlerine bağlı birliklerin sevk edilebileceğini de
söylemektedir. Bu tür modeller cumhuriyetimizin geleneğinde yoktur, keza
bu yöntemde tecrübemiz de eksiktir. Sayın Cumhurbaşkanının
Başdanışmanı olan ve aynı zamanda SADATın sahibi
zat Adnan Tanrıverdi de Türkiye'nin tıpkı Rus Wagner, ABDli
Blackwater gibi paralı asker çalıştıran özel askerî
şirketlere ihtiyacı olduğunu belirterek Libyaya bunların
gönderilmesi faydalı olur. ifadelerini daha birkaç gün önce dile
getirmiştir.
Zaten uzun bir süredir Trablus Hükûmetine askerî
malzemeyle destek olunduğu kamuoyuna yansımaktadır.
Mutabakatın 3üncü maddesine göre, iktidar, kara, deniz, hava araç
gereçlerini ve silahları Trablus Hükûmetine tahsis edebilecektir.
Ayrıca taraflardan biri diğer tarafa personel veya savunma ve
güvenlik kuruluşları mensubu sivil şahıslar
gönderebilecektir. Bu tanımdaki savunma ve güvenlik kuruluşları
net olarak tanımlanmamış, sivil şahısların
nitelikleri belirtilmemiştir. Böylelikle, Libyaya muharip güç gönderme
yetkisiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve milletin iradesi devreden
çıkartılmaktadır.
Belirttiğim bu hususlar mutabakat metninin
aslında örtülü bir asker gönderme tezkeresi olduğu izlenimi
yaratmaktadır. SADAT adlı şirketin Libyada aktif rol
alacağı yönünde malum iddialar ve işaretler de bellidir.
Ayrıca mutabakat hükümleri, Libyaya uygulanan silah ambargosuna da
aykırıdır.
Ayrıca İdlibden cihatçı
militanların Libyaya Türkiye aracılığıyla
gönderilmekte olduğu iddiaları da vahimdir. Doğru olsun ya da
olmasın, Türkiye böyle bir zan altında
bırakılmamalıdır. Son olarak yayınlanan BM Libya
uzmanları raporu, Türkiyenin silah ambargosunu ihlal ettiğini çok
açık bir şekilde belirtmektedir. Biz, Türkiyenin güvenliğiyle,
millî güvenliğiyle doğrudan ilişkili olmayan bir meselede silah
ambargosunu da delerek iç savaşın asli tarafı olunmasına
karşı net bir karşı duruş sergiliyoruz. Hafteri
destekleyen Rusyanın Dışişleri Bakanlığı
Sözcüsü tarafından yapılan konuyla ilgili açıklamalar oldukça
önemlidir. Bunu daha üst düzeyde yapılan açıklamalar izlemiştir.
Bize böyle davranmayın. diyorlar.
Görüldüğü gibi, iktidar, çok yakın
ilişki içinde bulunduğu Rusyayla da Libyada ters düşmekte,
yanlış hedef ve hamlelerle barışçıl çözüm
yollarını yıpratmaktadır. Suriyede benzer bir tutumla,
birçok partnerimizin aksi görüşlerine rağmen, yanlış tutum
benimsenmiş ancak daha sonra hem ABDnin hem de Rusyanın önümüze
koyduğu koşullara tabi olmak zorunda kalınmıştır.
Korkarım, Sayın Cumhurbaşkanı 8 Ocakta Putinle
gerçekleştirdiği toplantıda yine Rusyanın önümüze
koyacağı bazı koşulları kabul edecek ve çeşitli
tavizler vermek zorunda kalacaktır. Suriye konusunda 2011den itibaren
sarf edilen gayretlere rağmen ikna edilemeyen Moskovanın, bugün
Libya konusunda ikna edilmesini beklemek saflıktır. Bu süreçte
uluslararası hukuku ihlal eden devlet imajımız perçinlenecek,
itibarımız daha da yıpranacaktır.
Evet, Libyalılara getirilen vize muafiyeti, Suriyeden
olduğu gibi, belki on binlerce, hatta yüz binlerce Libyalının
Türkiyeye iltica etmesi sonucunu da beraberinde getirebilecektir. Suriyelilere
ilaveten bir de Libyalı sığınmacılar sorunu ortaya
çıkacaktır.
Libyadaki gelişmeler bu kadar zorlu bir
aşamaya gelmişken imzalanan askerî mutabakat, bilahare yapılan
açıklamalar iç savaşın körüklenmesi anlamına gelmektedir.
Bu anlaşmanın Haftere karşı caydırıcı
olması düşünülüyor olabilir ancak gelişmelere
bakıldığında bunun tam aksi sonuç yaratması ve iç
savaşın şiddetini kışkırtıcı bir etkide
bulunma ihtimali daha yüksek gözükmektedir. Mısır, Doğu
Akdenizde sahici mermilerle deniz tatbikatı yapmaktadır.
İktidarın amacı meşru hükûmeti korumak ise Türkiye buna tek
başına teşebbüs etmemeli, uluslararası meşruiyet
zemini temin edilmesi için çaba sarf edilmelidir. 2012 yılında
Libyayla imzalanan askerî iş birliği mutabakat muhtırası o
dönemin koşullarına göre olumlu gibi gözüküyordu. Ancak bugün durum
siyasi ve askerî olarak tamamen farklıdır.
Libyadaki iç savaşın
barışçı çözümü amacıyla Berlin Konferansı
girişimine destek olunmalı, barış süreci desteklenmelidir.
Libyada millî güvenliğimizi gerçekten tehdit eden bir sorunun ileride
yaşanması durumunda ise yani haklı gerekçelerle asker
göndermeniz icap ederse Hükûmet yüce Meclise bir tezkereyle başvurur, konu
o günün şartları bağlamında değerlendirilir. Ancak bu
mutabakat muhtırasına ve iktidar cenahından yapılan
açıklamalara bakıldığında, âdeta bir tezkereye gerek
kalmaksızın Libyaya gönderilecek Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının sevkine hazırlık yapıldığı
izlenimi edinilmektedir.
Bu millet, Atatürkün önderliğinde Sevri
ilanihaye tasfiye etmiştir. Sevr, bizim için, porselen üretimi merkezinden
ibarettir. Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz günlerde
yaptığı bir açıklamada Libya ile yapılan mutabakatlar
sayesinde Sevrin ters yüz edildiği ifadesini kullandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) Bu ifadeyle ne
kastedildiğini anlayamamakla birlikte, siyasi kültürümüze ilişkin bir
gerçeği ifade etmek istiyorum. Siyasi gündemimizde Sevr ne zaman
sıkça kullanılmaya başlanırsa bazı iç politika
mülahazalarının ve kaygılarının öne
çıktığı bir gerçektir. Öte yandan, eğer gerçekten bir
Sevr tehlikesi varsa şu anda, demek ki hasımlarımıza
iktidar cesaret vermiştir. Belki de Sayın Cumhurbaşkanı
uyduruk bir uzmanın hazırladığı Sevilla haritası
ile Sevr arasında sürçülisan eylemiştir. Sonra, Libyanın sahil
ve çölleri ile Sevr arasında nasıl bir irtibat olabilir?
Mevcut koşullar altında biz, İYİ
PARTİ olarak, Libyayla yapılan Güvenlik ve Askerî İş
Birliği Mutabakat Muhtırasına ulusal
çıkarlarımıza atfettiğimiz önem doğrultusunda karşı
çıkıyoruz. Yüce Meclisin, milletin sağduyusunun sesi olarak bu
teklife aynı şekilde karşı çıkmasını ümit
ediyoruz.
Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına ikinci söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın
Kamil Aydının.
Buyurun. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 155 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal
Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî İş Birliği
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi en kalbî
duygularımla, saygıyla muhabbetle selamlarım.
Sayın milletvekilleri, insanlık tarihinin
sırasıyla, avcı-toplayıcı,
tarım-hayvancılık ve akabinde birey algısının ve
onun zihinsel kapasitesinin öncelenmesiyle sanayi toplumları
aşamalarından geçtiği herkesçe bilinen açık bir gerçektir.
Buna paralel olarak toplumsal yapıların da klanlardan, kabilelerden
feodal yapılara ve imparatorluklara ve oradan da ulus devlet
yapılarına evrildiğini biliyoruz. Skolastik Orta Çağ
Avrupasında, feodal uygulamalar sonrası özellikle, siyasi tarihe
kanlı Otuz Yıl (Mezhep) Savaşları olarak geçen olaylar
akabinde Vestfalya Anlaşmasıyla, sistematik bir yapıya
dönüşen eşitlik ve egemenlik odaklı ülkesel yapılara
geçiş sağlanmıştır. Akabinde, Fransız
İhtilali sonrası daha da sistematikleşen ulus devlet
modelleriyle, ulusal çıkarların ve ulusal egemenliklerin merkeze alındığı
uluslararası ilişkiler algısı etkinlik kazanmaya
başlamıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, böylece çok
uluslu bir yapıya bürünen Avrupanın zaman zaman kendi
aralarındaki egemenlik ve çıkar çatışmaları yanı
sıra, hasta adam olarak yaftalayıp kirli plan ve projeler üreterek
Osmanlı Devleti ve onun hâkimiyetindeki 24 milyon kilometrekare
coğrafyayı ortak paylaşım alanı ilan ettikleri de
tarihî bir vakıadır. Diğer bir ifadeyle, Birinci Dünya Harbi ve
beraberinde açılan onlarca cephe ve Batı tahrikli ve destekli
isyanlar serisi başlamış ve Osmanlı Devleti
dağılma sürecine girmiştir. Batının 17nci
yüzyılda başlattığı uluslaşma sürecini, ancak üç
yüz yıl sonra zor şartlarda başarabilme kabiliyetini göstererek
yüksek azim ve kararlılıkla, halklar aşamasından yeniden
dirilişle millet olma bilincine erişen Türk milleti, bir anlamda
Sevri ters yüz edip Türkiye Cumhuriyeti devletini kurarak egemen uluslar
topluluğuna katılmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, aynı
zamanda, dünden bugüne uluslararası mücadelenin ve mücadele yöntemlerinin
de sürekli değiştiğine tanıklık etmekteyiz. Zaman
zaman dünya savaşları, iç savaşlar, isyan ve ayaklanmalar
şeklinde tezahür eden bu mücadele gerçeği ışığında,
Türkiyenin de her durum ve şartta, en köklü devlet olma geleneğinden
edindiği tecrübeyle, çevresinde ve dünyada olanlara kayıtsız
kalması beklenemez yani dün olduğu gibi bugün de Orta Doğu
başta olmak üzere yakın coğrafyamızda eşitlik ve
egemenlik odaklı uluslararası anlaşmalardan ve
bağımsızlık karakterine
bağlılığından hareketle, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin her türlü inisiyatif ve sorumluluk alma zorunluluğu vardır
çünkü devir bekle, gör. ya da Bana değmeyen yılan bin
yaşasın. devri değildir artık; aksine, olası olumsuzlukları,
tehditleri ve felaketleri önceden engelleme adına uluslararası
düzeyde proaktif bir yaklaşım öncelemek devridir. Bunun en belirgin
örneğini, yakın tarihimizde Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı
ve Barış Pınarı Harekâtlarında çok açık bir
biçimde ortaya koyduk. Yani içeriden ve dışarıdan terörle zaafa
uğratılmaya çalışılan ülkemiz, uluslararası
yapılarla oluşturulan lojistik destekle köşeye
sıkıştırılarak güney sınırımızda
bir prefabrik vekâlet yapı oluşturmaya yönelik tüm planları
alınan hızlı karar ve inisiyatifle
etkisizleştirmiştir. İlginç ve kabul edilemez olansa bir
taraftan Türkiyenin her yerinde canlı bomba ve patlayıcı yüklü
araçlarla yapılan terör saldırılarının artması
öte yandan güney sınırımızdan maruz kaldığımız
terör saldırılarından dolayı alınan terörü
kaynağında yok etme kararına o gün karşı çıkan
zihniyetin bugün de maalesef, Doğu Akdenizde ön açıcı bu
hamlemize karşı çıkmasıdır. O gün bataklık
mazeretine sığınanlar, bugün de en büyük kıyı şeridine
sahip ülkemiz için buraları bataklık göstermeye
çalışmaktadırlar.
Saygıdeğer milletvekilleri, günümüz
uluslararası siyasi gelişmeler ışığında
Türkiye, kendini çevreleyen denizlerde de rahat ve huzurlu değildir.
Örneğin, bir taraftan ABDnin ve ABnin, öte yandan Rusyanın
mücadele alanını Karadenize kaydırdığının
farkındayız. Ukrayna ve Gürcistandaki gelişmeler, Bulgaristan
ve Romanyanın Avrupa Birliği üyesi olması bölge ülkelerini yeni
bir kaosa sürüklemeye açıktır. Öte yandan, Egedeki adalar ve
kıta sahanlığı sorunları hâlâ devam etmektedir. Son
yıllarda buna, bir de Akdenizde özellikle hidrokarbon kaynak
arayışı süreciyle başlayan yeni bir kriz eklenmiştir.
Yani Barbaros Hayrettinin Türk gölü hâline getirdiği, 16ncı
yüzyıldan beri yaklaşık beş yüz yıllık hâkimiyet
ve egemenlik alanımız olan ve bugün de mavi vatan dediğimiz bölgede,
Türkiye bir oldubittiye getirilmeye çalışılmaktadır. Daha
açık ifade etmek gerekirse Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimi
başta olmak üzere Mısırın, İsrailin bugüne kadar
gerek kendi aralarında ve gerekse Libyayla ikili ticari anlaşmalar
yaparken veya tek taraflı, tek başlarına münhasır ticaret
alanları ilan ederken artık Bekle, görden ya da Bana değmeyen
bin yaşasın. mantığından hareket ederek edilgen
kalmak yerine, hamle yapıp ön almak yani proaktif davranmak
kaçınılmaz bir hâl almıştır. İşte bu
anlaşmayla yapılan da odur. Buna mukabil, maalesef, dün hamlesizlik
eleştirileri yapıp denizlerde özellikle Yunanistanın hak
gasbını işaret edenler, bugün yapılan ön alıcı
hamlelere karşı rahatsızlıklarını ve
muhalefetlerini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadırlar. Bu
çelişkiyi anlamak da gerçekten çok zor bir durum diye düşünüyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, millî
güvenliğimiz, deniz hukukumuz ve insani sorumluluğumuz
açısından böylesine önemli bir meselede siyasetüstü, ülküsel ve
ilkesel davranıp öyle karar vermemiz gerekirken ipe un serme,
bağcıyı dövme amaçlı eleştiri ve muhalif hamleler öz
güvenden yoksun, aşağılık kompleksi içeren ezik bir
psikolojinin tezahürüdür.
Yapılan eleştirilere
baktığımızda, birkaç tutarsız iddiadan öteye gitmediğini
görmekteyiz. Örneğin, sıklıkla dile getirilen eleştirilerin
birincisi, bölgede yalnız bırakıldığımız
iddialarıdır. Şimdi, burada bir parantez açmakta yarar
görüyorum. Efendim, niye yalnız bırakılmışız? Bir
taraftan İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs Rum kesimi ve
Yunanistan bir araya gelmiş, anlaşmalar yapmış; Biz niye
yalnızız? Sanki Rum kesimi başta olmak üzere Yunanistan,
Mısır ve İsrail kapımızdan hiç ayrılmadı,
bacadan attık kapıdan geldiler, kapıdan attık bacadan
geldiler, ısrarla bizimle bir anlaşma zemini aradılar, biz yok
dedik.
Değerli milletvekilleri, her defasında,
defaatle vurguladığımız bir tarih bilincinden bahsettik.
Bakın, sizleri 2004 yılına götürmek
istiyorum, Allah aşkına, Türkiye Cumhuriyeti devleti gerçekten
Yurtta sulh, cihanda sulh. ana ilkesine
bağlılığını her zaman uygulamaya
çalışmış ve göstermiştir. Biz, gerek AB sürecinde
gerekse en son, Kıbrısta bir barış, bir çözüm
sağlanması adına vermediğimiz taviz
bırakmadığımız bir Annan Planına Evet. deme
saflığını gösterdiğimiz dönemde dahi, karşı
taraftan hiçbir adım atılmadığına hep beraber
tanıklık etmedik mi? Hatta, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin banisi rahmetli Denktaşın biraz da
maneviyatını incittik gibi.
Şimdi, biz bunları yaparken bugüne kadar,
ne oldu da yalnız kaldık? Teslimiyetçi
olmadığımız için, mandacılara Evet. demediğimiz
için tabii ki yalnız bırakıldık. Yalnızlık da
Allaha şükür, çok da öyle küçümsenecek bir şey değil; o zaman
ne Millî Mücadele ne de Mustafa Kemal Atatürkten bahsetmek yerinde olurdu.
Gündeme getirilen diğer eleştirel bir
husus ise şudur: 2011de Kaddafiye uygulanan ambargo bağlamında
Libyaya askerî yardım yapılması yasağını içeren
Birleşmiş Milletler kararını engel olarak
göstermektedirler, özellikle bu anlaşmaya karşı çıkan
taraflar.
Şimdi, burada, Birleşmiş Milletlerin
aldığı kararları, bir çırpıda benim aklıma
geldi, sizlerin de hafızalarınızı tazeleme adına
söylemek istiyorum. Bu bağlamda yani haksızlıkları, silah
ambargolarının uygulanabilirliklerini içeren anlaşmalara
baktığımızda, bizi ilgilendirmesi hasebiyle birkaç örnek
vereceğim.
Şimdi, Filistinle ilgili o kadar karar var ki,
İsraile karşı uygulanan o kadar çok karar var ki ambargo
mahiyetinde. Myanmarla ilgili o kadar karar alındı ki. Doğu
Türkistanla ilgili kararlar alındı ve alınmakta. Hatta,
işgal altındaki Azerbaycan toprağı Dağlık
Karabağ hakkında o kadar Birleşmiş Milletler kararı
var ki hatta, AGİT Minsk Grubuna görev verilip sorunun çözülmesi yönünde
adımlar atılmasına rağmen, Allah aşkına bugün
neler yapıldı? Hangi alınan karar gerçekten uygulandı ve
caydırıcılık içerdi? Dahasını söyleyeyim: Yine
Doğu Akdeniz, Libyayla yapılan mutabakat bağlamında
söyleyelim. Bugün, Allah aşkına Hafter dediğimiz illegal bir
yapının içerisinde Mısırın da Rusyanın da
ABDnin de ve diğer birçok bölge ülkelerinin de eli ayağı yok
mu? Müdahalesi söz konusu değil mi? Silah yardımları yok mu?
Bunlar, kayıt altına alınmış bilgi ve belgelerle sabit
oluşumlar. Şimdi, bize gelince çok kuralcı çok hassas
davranıyoruz. Birleşmiş Milletler kararı; aman, bizi
cıs diye yakar. Yok öyle bir şey. Söz konusu egemenlik ise söz
konusu bölgedeki istikrarın teminatı ise diğerlerine
uygulanmayan şeyin bize uygulanmasını defaatle söylemek
gerçekten, abesle iştigaldir.
Saygıdeğer milletvekilleri, yine muhalif
olma noktasında dile getirilen diğer önemli bir husus da Avrupa
Birliğinin Yunanistanın yanında olması,
yaptığımızı kabul etmeme girişimleri. Yani Avrupa
Birliği üyesi olmamamız hasebiyle ve Güney Kıbrıs Rum
kesiminin ve Yunanistanın da üyesi olması hasebiyle, gerçekten, bir
anda -AB kararı şeklinde- bir üniversitenin raporundan hareketle,
bizi sanki Akdenizde küçük bir alana sıkıştırma gibi,
uluslararası çok etkin bir yasaymış gibi bahsedildiğine tanıklık
etmekteyiz. Hâlbuki söz konusu kıta sahanlığıdır.
Kıta sahanlığımızla ilgili uluslararası
denizcilik hukukunun söyledikleri çok açık ve nettir.
Dolayısıyla bir ana kara parçasını yok sayıp
önceliği adalardan hareketle küçük kara parçalarına vermek, hiçbir
hukuki gerekçeyle açıklanamaz. Çünkü Türkiye, gerçekten,
yaklaşık olarak 1.800 kilometrelik bir kıyı şeridi
olan ana karaya sahipken Rodosu, Giriti, şunu bunu bahane ederek bir
üniversitenin hazırladığı raporu hukuki bir belge olarak
önümüze koyup dayatmayı, bu kürsülerden ifade etmeyi de gerçekten çok
anlamlı bulmuyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, yapılan
diğer bir eleştiri de görüşmekte olduğumuz
anlaşmanın muharip güç gönderme iddiasında olduğunu iddia
etmek, gündeme getirmektir. Biraz önce de ifade edildi, biz Komisyonda bunu
enine boyuna tartıştık, en yetkili ağızdan da bunun
öyle bir adımı içermediğini duyduk ama niyeyse sürekli bunu
speküle edip yapılan bu anlaşmayı hafife almak, itibarsızlaştırmak,
anlamsızlaştırmaktır yapılan şey.
Şimdi, nedir o zaman?
Baktığımızda, Anayasanın 92nci maddesi hükmü çok
açıktır, çok sarihtir. Muharip birlik göndermenin nihai kararı,
daha önce Lübnan ve Afganistan örneklerinde olduğu gibi, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edilmesi gereken bir tezkereyle alınır. Yani
bu hüküm açıkken bunu hâlâ temcit pilavı gibi ısıtıp
ısıtıp burada gündeme getirmenin bir anlamı yok çünkü
burası gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti devletinin en yüksek
makamıdır. Dolayısıyla iki düşünüp bir konuşmakta
yarar var diye düşünüyorum.
Öte yandan, metinde maddeler hâlinde ifade
edildiği gibi, ikili anlaşmanın merkezinde kısaca amaçlanan
şey, savunma ve güvenlik gücü oluşturulması adına
eğitim, teçhizat ve yardım taleplerini karşılayıp
koordine edilecek bir savunma ofisi kurmaktır; bu kadar net.
Sayın milletvekilleri, düne kadar, AB
tarafından -üye devletlerin lehine- her türlü siyasi ve hukuki ihlalleri
içeren ve Türkiyeyi Antalya-Hatay arasında bir hatta mahkûm eden
haritayla oluşan sorun; bugün de 23 ülkenin kıyısının
bulunduğu Akdenizde 60tan fazla ülkenin muhatap olmaya
çalıştığı bir Doğu Akdeniz hidrokarbon meselesi
gündemdedir.
Biraz önce ifade ettim, en uzun kıyı
şeridine sahip olan bir ülke olarak Allah aşkına, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin bütün bu oluşan ilgilye, alakaya, bölgeye yönelime
karşı bigâne ve de duyarsız kalması beklenebilir mi?
Elbette ki beklenemez. Ana kara parçasından 200 deniz mili uzaklık
mesafesini kıta sahanlığı ilan etme, uluslararası
deniz hukukunun sağladığı bir haktır.
Dolayısıyla bugüne kadar düşey sınırlarla 40 bin
kilometrekare alana sıkıştırılmaya
çalışılan deniz kıta sahanlığımız,
Libyayla yapılan bu anlaşmayla diyagonal hatlar oluşturularak
150 bin kilometrekare alana çıkarılmaktadır. Allah
aşkına, bunun neresi Türkiyeyi riske atan, Türkiyeyi yok sayan,
Türkiyeye zararlı bir anlaşmadır?
Münhasır ekonomik bölge ise bir bölge
altındaki her türlü varlığın -canlılar hariç-
sahipliğini ifade eder. Ana kara önceliği noktasında Türkiye'nin
önceliği yok sayılarak AB üyesi olması hasebiyle -Avrupadaki
bir üniversite raporunun hukuki bir dayanak kabulünden hareketle- Yunan
adalarını ana kara parçası kabul edip Türkiyeyi bir dar alana
hapsetmeye çalışmak, kısaca abesle iştigaldir ve bir
karşılığı da yoktur; bizim nezdimizde de yok
hükmündedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Mustafa Kemal
Atatürkün 3 defa niyetlenip 2 defa gerçekleştirdiği Trablus
seyahatleri var. Bunlar beyhude çabalar değildi, bunlar 1908-1911de
gerçekleştirilen gerçek atılımlardı. Her türlü fakruzaruret
içinde, ümidin tükendiği bir ahval ve şerait içerisinde bile, bir
milis kuvvet görünümünde, ecdat yadigârı topraklara gidip dönemin
emperyalistlerine karşı bölge halkının direnişine
katkıda bulunan büyük devlet adamı Mustafa Kemali bir kez daha
rahmetle, minnetle, şükranla anıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Tüm çabasıyla, dayatılan her türlü Sevr
talimatını yok hükmünde sayarak muhtaç olduğumuz kudretin her
şeyin üstesinden gelmeye yeteceği ülküsünü bizlere aktaran Mustafa
Kemal Atatürkün ideali, o günkü Libyaya gidiş ideali idealimiz,
bozkurtça duruşu da duruşumuzdur. (MHP sıralarından
alkışlar) Bugün de aynı duygu ve düşüncelerle hem bölgedeki
varlığımıza, egemenlik ve istikbalimize büyük katkı
sağlayacağına inandığımız bu anlaşmaya
Milliyetçi Hareket Partisi olarak içtenlikle ve hiçbir tereddüde yer vermeden
destek verdiğimizi belirtir, yüce heyetinizi en kalbî duygularımla
saygıyla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına üçüncü söz,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili
Sayın Hişyar Özsoyda.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY
(Diyarbakır) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye ile Libya arasında imzalanan bu güvenlik ve
askerî iş birliği anlaşmasına yönelik olarak grubum
adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Yalnız bu Libya meselesine girmeden önce, dün
yaşanan bir olayı tekrar sizin dikkatinize sunmak istiyorum.
Diyarbakır Milletvekiliyim. Dün sabah, Sur Belediye
Başkanımız Filiz Buluttekinin gözaltına
alındığı haberini aldık. Dün sabah saat beş
buçukta, bütün binası sarılarak, kendisi, eşi ve 10
yaşındaki çocuğu yere yatırılarak ve kafasına
silah doğrultularak gözaltına alınmış bir kadın
Belediye Başkanımız; kendisiyle daha önce bir yıl kadar
çalışmıştık, eski İl Eş
Başkanımızdı. Doğrusu, sadece dikkatinize sunmak
istiyorum bu meseleyi. Öyle Aman yapmayın, etmeyin. diyecek bir noktada
değiliz yani öyle merhamet gerektirecek bir noktada filan değiliz. Bu
çirkinliğin artık sınırı filan kalmamış.
Şunu da söyleyeyim size: Bu emri veren yani Filiz Başkanın bu
şekilde gözaltına alınma emrini veren şahsın,
Diyarbakır Terörle Mücadele Amirinin şu an FETÖ davasından
derdest olan bir davası söz konusu, hâlâ terör örgütü üyeliğiyle
yargılanan birisidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan da o
davanın içerisindedir, tarafıdır. Bu hâlâ devam ediyor. Süleyman
Soylu, sıkılmadan, utanmadan Efendim, haklarında terör örgütü
soruşturması var. deyip belediye başkanlarımızı
bir bir görevden alırken hakkında soruşturma değil, terör
davası olan kişi şu an Diyarbakır Terörle Mücadele
Amiridir. Bu konuda eğer yanlış bilgimiz varsa biz Hükûmet
kanadından rica ediyoruz, lütfen, açsınlar, Süleyman Soyluya ya da
Adalet Bakanı Abdulhamit Beye sorsunlar; Diyarbakırdaki Terörle
Mücadele Amirinin terör davasından bir davası, derdest olan
davası, Cumhurbaşkanın da tarafı olduğu bir
davası hâlâ var mı yok mu? Bunu bir öğrenmek istiyoruz.
Ses tonum yükseliyor, değerli arkadaşlar,
malum ben şu kürsüde, şu ana kadar çok, böyle ses tonunu
yükseltmemeye çalışan bir arkadaşınızım fakat
artık tuzun koktuğu bir noktadayız. Size bu zulmü yapmayın
demiyoruz, zulmünüz artsın ki siyaseten sonunuz çok daha çabuk gelsin
çünkü zalimler giderayak zulümlerini artırırlar. 10
yaşındaki bir çocuğun kafasına silah dayamak nedir ya?
Filistinde olduğu zaman televizyon kanallarında çarşaf
çarşaf Bakın, İsrail zulmü. Bakın, Filistinli çocuklara ne
yapıyorlar? deniliyor. Gazzeye değil, bir de dönün, gözünüzün
önündeki Sura bakın. Sur öyle bir yer ki beş yıldır orada
çatışmalar bitmiş, beş yıldır hâlâ Surun
mahallelerine girilmiyor, sokağa çıkma yasağı var. Hûkümete
sorduğumuz zaman kafalarını önlerine eğiyorlar. Bu zulmün
hesabı er geç sorulacak. O insanlar, HDPnin belediye başkanları
öyle itip kakabileceğiniz belediye başkanları değil; yüzde
65 üzerinde oyla seçilmiş ve Surda uygulanan bütün vahşete
rağmen seçilmiş bir insan. Kafasına silah dayayacağız
saat beş buçukta
Ya, minimum devlet nezaketi de mi kalmamış
sizde? Çetelere mi iş yaptırıyorsunuz? Sabah sekiz buçukta
gönderin 2 polis memurunu, deyin ki: Başkan ifadeniz var, buyurun gelin.
Zor bir şey mi? Bu kadar mı? Ama Evin etrafını
saralım
Gözü kapalı Robocoplar mobocoplar
Yani bir Filiz
Başkan, bir Kürt kadını, bir Belediye Başkanı üzerinden
erkekliğinizi, delikanlılığınızı mı
test etmeye çalışıyorsunuz? Bunlar kayıtlara geçsin.
Göreceğiz, yarın öbür gün bütün bunların hesabının
nasıl tek tek sorulduğunu göreceğiz. (HDP sıralarından
alkışlar)
Ben ses tonum yükseldiği için özür diliyorum
ama gerçekten çirkefliğin, çirkinliğin boyutunu başka türlü
ifade edemiyorum.
Kıymetli arkadaşlar, bunu belirttikten
sonra, Libyayla yapılan bu anlaşmanın teknik detaylarına
kısmen gireceğim, Komisyonda çok fazla
tartışıldı. Fakat anlaşmanın teknik, spesifik
detaylarına girmeden önce, ben Orta Doğudaki genel durum
hakkında birkaç analizde bulunmak istiyorum, bence ihtiyacımız
var.
Bakın, Orta Doğu coğrafyası
Kuzey Afrikayla birlikte kan revan içerisinde -2011 yılında
aslında herkesin heyecanla beklediği yani birtakım şeylerin
Arap Baharıyla birlikte Orta Doğuda değişeceğini
düşündüğü- işte Bahreynden tutun, Tunus, Mısır,
Libya, Suriye, Irak her taraf kan revan içerisinde. Sanki orada ölenler de
-burada bazen konuşuluyor- sanki orada yaşayanlar da -tırnak
içerisinde söylüyorum, İslami referanslarla siyaset yapanları
kastederek söylüyorum- kâfir. Müslüman olmasa da kimsenin öldürmeye hakkı
yok da
Böyle bir fetih ruhuyla Orta Doğuya tekrar gireceğiz
Hatta yeni Osmanlıcılığın hayallerini kuranlar var.
Yüz yıllık bir Arap milliyetçiliğinden bahsediyoruz -hani reel
bile düşünürseniz- kimse, Türkiyeye orayı yedirmez bir defa. Bu,
bugünden yarına öyle o kadar kolay olabilecek bir şey değil,
artı, başka bölgesel güçler var. Türkiye, 2011 yılında bu
Arap Baharı meselesi başladığı zaman ne yaptı?
Aslında, çok beklenmedik bir şey yapmadı, Batı
ittifakının içerisinde yer aldı, değil mi? Hem
Mısırda hem Suriyede hem Libyada bunların içerisinde yer
aldı ve yeni Orta Doğuda pozisyon kapmaya çalıştı
-bütün güçler böyle yaptı, reel politik, ortam
karışmış- Acaba, biz buradan Türkiye'nin menfaatlerine
neyi koparabiliriz? bunun derdine düştü. Yalnız, yolda giderken
birkaç tane arıza çıktı kıymetli arkadaşlar. Bu
arızalardan bir tanesi Mısırdaki deneyim; İhvanın
iktidara gelmesi ve İhvanın, işte Birleşik Arap
Emirliklerinin, işte Orta Doğunun en rezil, en berbat rejimlerinden
biri olan Suudi Arabistanın -ki kral öldüğü zaman burada, bu ülkede
bayraklar yarıya indiriliyordu, ulusal yas ilan ediliyordu- bunların
desteklediği Sisi tarafından Mursinin indirilmesi.
Şimdi, Arap Baharı
başladığı zaman, ilk plan şöyleydi, aslında
Türkiyedeki genel algı da şuydu: Elli yıldır Orta
Doğunun başına musallat olan Baas mantığı
tasfiye edilecekti; Mısırda, işte Libyada Kaddafi, işte
Suriyede Hafız Esad ve oğlu Beşar Esad, Irakta -zaten tasfiye
edilmişti iktidardan indirilmişti- Saddam Hüseyin.
Dolayısıyla Baasın karşısında kurulan temel güç
olan İhvanın da çok geniş anlamda güçlenebilme,
yayılabilme imkânı ortaya çıkacaktır. Bir iki kaza
çıktı. Bunu hiç tartışmıyorum çünkü Mursinin orada, o
hücrede katledilmesi tam bir vahşettir; siyasetine
katılırsınız, katılmazsınız, en nihayetinde
seçilmiş bir siyasetçinin mahkeme esnasında, orada, o şekilde
ölmesi bütün Orta Doğu halkları için çok büyük bir utanç vesilesidir.
Ben şahsen, İhvanın iktidara geldikten sonra durumu çok iyi
kontrol edemediğini, çok daha farklı şeyler yapabileceğini
düşünüyorum fakat bu, idam cezasını veyahut da ölmesini
gerektirecek bir durum değil.
Mısırda hâl böyle; Mursiyi iktidardan
düşürdüler ama daha öncesinde başka bir durum oldu. Biliyorsunuz,
Libyada Türkiye'nin de desteğiyle Kaddafiyi indirdiler; NATO orada
cinayet işledi, gittiler, Kaddafiyi katlettiler. Ondan sonra ne oldu? Ne
kadar El Kaideci, ne kadar kesim varsa, işte savaş ağaları,
kabileler, DAİŞ Libyayı tam bir savaş alanına
çevirdiler, zaten hâlâ da sırtını doğrultabilmiş
değil fakat orada başka bir şey de oldu arkadaşlar.
Biliyorsunuz, 2012 yılının Eylül ayında Amerika Birleşik
Devletlerinin Libya Büyükelçisini öldürdüler. O noktada, Amerikanın
siyaseten bir değişikliğe gitmesi durumu oldu. Obama Biz bu
insanları destekliyoruz da iktidarı ellerine geçirdikleri ilk anda
öldürdükleri bizim büyükelçimiz. Yani BAAS dağıtıldıktan
sonra, Baas rejimleri çöktükten sonra ortaya çıkabilecek güçlere Batı
güvenmemeye başladı doğrusu. Biliyorsunuz, Libyadan çekildi
Amerika Ben bu işin içerisinde yokum; canınınız cehenneme,
ne yapıyorsanız yapın! dedi. 2013 yılında Mursi bu
şekilde, iktidardan bir darbeyle düşürülünce aslında, herkes
2013ten sonra Esadın hiçbir yere gitmeyeceğini biliyordu. Çünkü bu
bir konsept, bu, Orta Doğunun yeniden dizaynı meselesi. Eğer
Mursi orada devrilmiş, yerine Sisi gibi birisi gelmişse, eğer
Libyada İslamcılara destek Amerika tarafından bitirilmişse
tabii ki bunun Suriyede, Irakta da sonuçları olacak. Ki beklenen oldu,
2014 yılından itibaren, uluslararası güçler, zaman içerisinde
aslında Esadı devirme stratejisinden vazgeçtiler çünkü temel
kaygı şu: Tamam, bunlar diktatör vesaire, biz bunları
iktidardan indiriyoruz ama yerine gelen insanlarla biz nasıl iş
yapacağız? Bunun telaşına düştüler.
Dolayısıyla İhvan geleneğinin komple tasfiyesi için birçok
noktada el sıkışıldı; sadece IŞİD, Nusra
meselesi falan değil.
Bu arada, zamanımız çok yok şunu
tartışmak için: İhvan geleneği farklı bir gelenektir;
çıkışı, sömürge karşıtı
çıkışı, işte, Seyyid Kutublardan tutun getirin falan,
bu bambaşka bir silsiledir de Türkiyede, maalesef, kimse bunu da
doğru düzgün tartışmıyor, hepsini eşleştiriyor;
işte, IŞİD, El Kaide, İhvan falan diye böyle bir skalada
hepsini yan yana diziyor. O meselenin içerisine çok fazla girmeyeceğim ama
belli ki İhvan çizgisine yönelik olarak çok geniş çaplı,
bölgesel ve küresel bir saldırı söz konusu. Bunun
dışında kalan iki tane güç var; biri Türkiye, biri de Katar, iki
tane güç var ortada. Yavaş yavaş meseleyi Libyaya getirmeye
çalışıyorum. Şimdi, hem Suriyede hem de Libyada
Batıdaki ittifakın tavır değiştirdiği noktada,
Türkiye, bölgesel bir güç olduğu için, kendi otonom siyasetini sürdürmeye
devam etti. Yani daha önce NATO içerisinde Libyaya saldırırken, daha
önce uluslararası koalisyonla Esadı devirmeye
çalışırken Batıdaki politika değişiklerine
rağmen, Türkiye olduğu yolda devam etti. Bakın, 2014
yılında herkes Esadın gitmeyeceğini biliyordu ama Türkiye
çok uzun bir dönem Esad gitsin. diye oradaki her türlü örgüte silah
veriyordu. Bunun için, Batı ittifakıyla ciddi anlamda bir karşıtlığın
içerisine girdi, Libyada hakeza.
Bakın, çok ilginç bir durum. Suriye meselesi
çokça tartışılıyor kamuoyunda, medyada fakat Libya
konusunda Türkiye toplumu hiçbir şey bilmiyor. Ben iddia ediyorum,
şurada oturan milletvekillerimizin yarısı da Libyada ne
olduğunu bilmiyor çünkü çok fazla tartışılmıyor. Ama
Türkiye'nin Libya meselesine dâhil olması bugünlük bir mesele değil.
Bakın, size -anlaşma imzalıyoruz ya-
çok ilginç bir durum
Sanki, bu anlaşma yapıldıktan sonra
Türkiye, Libyaya silah gönderebilecekmiş. Ya, Türkiye 2012
yılından beri düzenli olarak zaten silah gönderiyor. Size birkaç tane
örnek vereyim: 2013te Libyaya giderken fırtınaya yakalanıp
Yunanistan sahiline sığınmak durumunda kalan Türkiye gemisinde
silahlar bulunmuştu; ilk de orada, hatırlarsanız. Sonra,
Ağustos 2014te Hafter, Türkiyeden Derneye giden geminin silah yüklü
olduğunu belirtip vurulmasını o zaman emretmişti. 2014
yılında Mısırda durdurulan bir gemide yine silahlar
çıkmıştı. Aralık 2014te Mısrata Limanına
yanaşan Kore gemisinde de Türkiyeden yüklenen silahlar vardı;
sanırım, Mersinden onları doldurmuşlardı. Eylül
2015te İskenderundan mühimmat yüklenmiş bir gemi yine Yunanistanda
yakayı ele verdi. 23 Kasım 2017de Mısırın Port Said
Limanında durdurulan gemide 29 konteyner silah çıktı,
Mersinden yüklenmişti bunlar da. 18 Aralık 2018de de silah yüklü
bir gemi Khums Limanında Türk yapımı silahlarla birlikte
yakalandı ki Eylül 2018de Birleşmiş Milletler yani söz konusu
komite Türkiyenin düzenli olarak Libyaya silah gönderdiğini zaten
belgelemiş durumda yani yeni bir durum değil. Yani biz, sanki bu
anlaşma olacak...
Benim düşüncem şu: Şu ana kadar
yapılana zaten şu an parlamenter bir kılıf uydurulmaya
çalışılıyor. Zaten silah gönderiyorsunuz, zaten askerî
danışmanların gittiği söyleniyor, onu teyit etmek lazım
bilmiyorum ama Türkiye çok boyutlu bir şekilde zaten Libya
savaşının içerisinde. Şimdi, ben şu argümanı
yapmayacağım, biraz önceki hatipler de konuştular: Efendim,
Türkiyenin Libyaya silah göndermesi uluslararası anlaşmalara,
BMnin 2011 sayılı kararına aykırıdır.
Doğrudur, aykırıdır ama gerçekten oturup uluslararası
hukuk üzerinden bir argüman yapılmasını ben de abesle
iştigal görüyorum, mesele bu değil. Yani şöyle demiyorum:
İktidar Efendim, Birleşik Arap Emirlikleri yapıyor, biz de
yaparız. diyor, mesele bu değil.
Şimdi, ben geçen gün şu kürsüde, şu
konuşmayı yaptım, dedim ki: Arkadaşlar, ulusal çıkar
meselesi nedir?. Her şeyden önce bunu bir tartışmamız
lazım. Yani iki siyasi parti yan yana gelecek Türkiyenin ulusal
çıkarı budur. diyecek, biz de Eyvallah. diyeceğiz diye bir
şey yok. Bu ülkenin ulusal çıkarı nedir gerçekten? Türkiyede
yaşayan değişik halkların, artı Libyada
yaşayanların, Suriyede yaşayanların pratik, somut anlamda
çıkarlarını konuşmamız lazım.
Şimdi, uluslararası hukuku bir köşeye
bırakıyorum, pratik baktığınız zaman Türkiye
şöyle bir durumun içerisine çekiliyor: Şimdi, Hafter güçleri yüzde
70-80 oranında Libyayı kontrol ediyorlar. Alay konusu olmuştu,
bazıları Efendim, onlar hep çöl möl falan. da bütün petrol,
doğal gaz da çölün içerisinde, Trablusta petrol mü var?
Hafter, Birleşik Arap Emirliklerinin
desteğini almış, hava gücü; Suudi Arabistan sonuna kadar para
akıtıyor, Mısır, parayı bırakın Benim için
ulusal güvenlik meselesi diyor çünkü İhvan dövüşüdür hâlâ onlar
için, buradan oraya tekrar gelebilir, bu kaygıyı
yaşıyorlar, geçen biliyorsunuz, Trumpın da desteğini
aldı, Trump da Hafterin terörle mücadele konusunda kendisine
desteğini, memnuniyetini ifade etti. Rusyanın bir Wagner Grubu var,
alandalar, sahadalar; lojistik, askerî istihbarat her türlü desteği
sunuyorlar. Bunun dışında, Fransa, Libya savaşına
müdahil olmuş durumda. Gerçekten de Türkiye ve Katar
dışında
Ki bunlar, uluslararası kamuoyunda İhvanı
destekleyen 2 güç olarak tarifleniyor, bölgesel güç Türkiyede. İngiltere
ve İtalyanın da son derece taktik yaklaşımları söz
konusu. Yarın, Hafter lehine değişsin, ben size
Bakın,
siyaseti bırakacağım eğer çıkmazsa. Hafter ile
İtalya direkt anlaşacaklar. Yani kimse Libya savaşında
dengenin ne olacağını bilmediği için yumurtaları
aynı sepete koymuyor.
Şimdi, Türkiye 82 milyon ülke, 80 milyonun bu
meseleden haberi yok, detaylarından haberi yok. Suriyede yapılan
hataların Türkiyeye faturası ortada. Bakın, o hatalar yüzünden
Türkiye kaç defa Suriyeye müdahil olmak zorunda kaldı. Rojava meselesine
bugün girmeyeceğim, çok fazla girdik. 4 milyon mülteciden bahsediliyor, bu
arada rakam 2 milyon 700 bin. O rakamlar şişirilerek biraz daha
politik baskı artırılmaya çalışılıyor.
Bunun dışında, savaşçılar
söz konusu, ne olacakları belli değil. Esad orada kalacak yani tam
allak bullak olmuş bir durum ortada. Suriyedeki bütün o Gideceğiz,
bir koyup üç alacağız. siyasetinin sonuçlarını bu ülke
yaşadı bakın. Şimdi, sonra Efendim biz bilmiyorduk. gibi
bir noktaya girmeyin. Evet, Türkiyenin, Doğu Akdenizde enerji
politikaları bağlamında bu gerilimde kaygıları söz
konusu. Fakat bunu gidermenin yolu şu mudur: Efendim bizi Doğu
Akdeniz masasından attılar. Biz de Libyaya girerek fiiliyatta bu
deniz alanlarını sınırlandırıp, Trablus
Hükûmetiyle askerî anlamda bir ittifakın içerisine girip hatta mümkünse
Hafteri biraz daha geriletip dışlandığımız
Doğu Akdeniz masasına geri dönmek istiyoruz.
Geçen gün söyledim, tekrar etmekte fayda var.
Arkadaşlar, bütün bu tartışmaların göbeğinde çok
konuşulmayan mesele, aslında odadaki fil, Kıbrıs
meselesidir yani önemli oranda Kıbrısta yaşayan Türk
vatandaşlarının, Kuzey Kıbrısta
yaşayanların bu durumdan nasıl faydalanıp
faydalanamayacağı meselesidir. Biz HDP olarak bunu ifade ettik, biz o
adanın hem güneyinde hem kuzeyinde olan halkların eşit
şekilde bu kaynaklardan faydalanması gerektiğini
düşünüyoruz, sonuna kadar, yani orada bir adaletsizliğin
olmaması lazım. Fakat Doğu Akdenizde herkes
kılıçları çekmiş kuşanmış, bu gerilimin
içerisinde biz de bu ülkeyi alacağız, o savaşın içerisine
çekeceğiz, orada pozisyon kazanacağız falan
Tercih sizin,
nasıl olsa buradan geçecek. Biz HDP olarak bu siyasetin yanlış
olduğunu düşüyoruz.
Türkiye, bölgesel güç olarak eğer
farkını ortaya koymak istiyorsa yapması gereken şey, bu
çelişkilerin daha fazla militarize edilip derinleştirilmesinden
ziyade, Orta Doğuda yeni bir nizamın kurulabilmesi için modeller
üretmek, bunun üzerinden gitmek zorunda. Aksi hâlde körfez çeteleriyle birlikte
-ki o körfez çetelerinin otuz kırk yıldır bu Orta Doğuda
yaptıklarının haddi hesabı yok, hepiniz biliyorsunuz- hani
uluslararası hukuk üzerinden değil, insani girişim üzerinden
bile değil
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Başkan,
hemen bitiriyorum.
BAŞKAN Sayın Özsoy, tamamlayın
sözlerinizi.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) -
bütün bu insani
ve uluslararası referansların ötesinde, Türkiye, küresel güçlerin,
bölgesel güçlerin olduğu bir savaşın içerisinde açıktan
taraf olacaktır. Bu bir iç savaş değildir, Suriye bir iç
savaş değildir, Suriye küresel bir savaştır, bölgesel bir
savaştır. Suriye halklarından ziyade, Orta Doğuda, dünyada
ne kadar emperyal niyeti olan güç varsa orada çatışıyor.
Şimdi Libya iç savaşı. diyoruz. Ya, ne iç savaşı,
içinde bütün küresel ve bölgesel aktörlerin olduğu, vesayet
savaşlarının üretildiği bir noktada iç savaş
değil, bu başka bir şey. Dolayısıyla Türkiyenin
kaygıları olmakla birlikte, bu kaygıların Orta Doğuda
yeni bir savaş cephesini, daha doğrusu, olan bir savaş cephesini
derinleştirmek değil, mümkün mertebe modeller üreterek bir
uzlaşma zemini oluşturarak bu meseleleri siyasi diplomatik
diyaloğa doğru evriltmek gerekiyor diyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın hatip, konuşmasının ilk bölümünde
grubumuza dönerek Zulmünüzü artırın ki sonunuz yakın olsun
Diyarbakırdaki bir belediye başkanının gözaltına alınmasıyla
alakalı olarak oradaki işlemleri zulüm olarak partimize
atfetmektedir; bu bir sataşmadır Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Diyarbakır Milletvekili
Hişyar Özsoyun 155 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önce sayın hatibin ortaya
attığı iddialarla alakalı açıklık getirmek
istiyorum.
Diyarbakır Terörle Mücadele Daire
Başkanını söyledi sanırım, yanlış
anlamadıysam. Şube müdürü
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) Şube
müdürü.
MEHMET MUŞ (Devamla) Daire başkanı
yok, şube müdürü. Belki ben yanlış not aldım.
Bu konunun içeriği şudur değerli
arkadaşlar: Organize suçlardan aranan birisine işlem
yapılıyor, bu şube müdürü yapıyor. Bu, organize suçlarla
ilgili işlem yapılan kişinin ortaya attığı bir
iddia. Bakanlık, ne kadar organize işlerden kaçakçılıkla
ilgili işlem yapılsa dahi bu iddiayı araştırıyor,
idari işlem yapıyor. İdari işlemin sonucunda bu
iddianın asılsız olduğu ortaya çıkıyor ve adam
görevine devam ediyor; herhangi bir yargılama, vesaire falan söz konusu
değil.
Şimdi, değerli milletvekilleri, ikinci bir
konu, 10 yaşındaki bir çocuğun başına silah
dayanması. Şimdi, bunu da konuştum; böyle bir şey yok.
Böyle bir şeyi, bir kere, bizim de kabul etmemiz mümkün değil. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Kabul
etmeyin, kabul etmeyin.
MEHMET MUŞ (Devamla) Oradaki personelin de
bize aktardığı: Böyle bir şey yok. Biz,
Diyarbakırda il binanızın önünde çocuklarını bekleyen
annelerin çocuklarını indirmeye çalışan bir iktidarız.
10 yaşındaki çocuğun başına niye silah
dayasınlar? Nasıl böyle bir şey yapsınlar?
OYA ERSOY (İstanbul) - Biz soruyoruz onu
işte, ona cevabı siz vereceksiniz.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Niye
dayıyorlar?
MEHMET MUŞ (Devamla) Bu, bizim kabul
edeceğimiz bir şey değil.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Biz de onu
soruyoruz, niye yapıyorlar bunu?
MEHMET MUŞ (Devamla) Şimdi, bakın,
gelelim ikinci konuya: Diyor ki
HAMZA DAĞ (İzmir) Milletin kürsüsünde
açık açık yalan söylüyorsunuz; yakışıyor mu yani
Sayın Özsoy, yakışıyor mu? Yalan söylüyorsunuz, yalan
yalan!
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır)
Terbiyesizlik yapıyorsunuz.
HAMZA DAĞ (İzmir) Ya, sen terbiyesizlik
yapıyorsun.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Sen
terbiyesizsin.
MEHMET MUŞ (Devamla) Şimdi, bu
gözaltına alınan Sur Belediye Başkanı nereden
çıkıyor, biliyor musunuz?
Bakın, şu kardeşimizi tanıyor
musunuz? Bakın, bu kaç yaşında, biliyor musunuz? Kaç
yaşında, biliyor musunuz? 15 yaşında.
HAMZA DAĞ (İzmir) 82 milyona
saldırıyorsun. Ayıptır ya!
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) Ben
açıklama istedim. Terbiyesizlik yapıyorsunuz.
HAMZA DAĞ (İzmir) Terbiyesizlik
yapıyor. ne demek? Adam, yalan söylediğini çıkartıyor
işte.
MEHMET MUŞ (Devamla) 15 yaşında,
Eren Bülbül. Kim şehit etti Eren Bülbülü? PKKlı teröristler
şehit etti. Peki, Eren Bülbül kardeşimiz 15 yaşındaydı
-Maçkada- Maçkalı. Onu şehit eden teröristlerin cenazesini Sur
Belediye Başkanı kaldırıyor. Bak, Sur Belediye
Başkanı cenazede boy gösteriyor. Şimdi, burada çıkıp
10 yaşındaki bir çocuktan
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Ya, kendi
Akitinizin yaptığı, a Haberinizin yaptığı
haberleri delil olarak getiriyorsunuz.
MEHMET MUŞ (Devamla) Başına silah
dayadılar. diyor ama teröristlerin katlettiği 15 yaşındaki
Eren Bülbülün cenazesini kaldıranlara tek laf etmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (Devamla) Sayın Başkan,
tamamlıyorum.
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET MUŞ (Devamla) Ondan sonra
çıkıp burada çocuklardan bahsediliyor.
Değerli arkadaşlar, siyasi olarak siz
tavrınızı 15 yaşındaki bir çocuğu katleden
teröristlerden yana koymuşsunuz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Kendi
televizyon kanallarınız yalan haberler yapıyor, o yalan
haberleri de belge diye sunuyorsunuz.
OYA ERSOY (İstanbul) Berkin Elvanı kim
katletti?
MEHMET MUŞ (Devamla) Bir diğer konu:
Bir Kürt kadını üzerinden mi erkekliğinizi gösteriyorsunuz?
Bir kere, bu, kürsüye yakışan bir ifade değil. Çok ayıp!
Çok yakışıksız bir ifade. Bir de akademisyen bir
milletvekili konuşuyor bunu.
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) Olan
biten yakışıksız değil de benim bunu burada söylemem
yakışıksız, öyle mi?
MEHMET MUŞ (Devamla) Şimdi, bak, ben
size bir şey söyleyeyim: Eğer erkekliğini göstermeye
çalışan birisini arıyorsanız biçirpinin Abbasa
bakacaksınız. Siz iyi tanırsınız biçirpinin
Abbası yani sapık Abbas.
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır)
Bilmiyorum, vallahi bilmiyorum.
MEHMET MUŞ (Devamla) 15-16 yaşındaki
Kürt kızlarını dağa kaçıran PKK, ona peşkeş
çekiyor. O zaman siz bu kürsüden önce onları lanetleyeceksiniz, biçirpinin
Abbasa lanet okuyacaksınız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) O kızların üstünde erkekliğini göstermeye
çalışan biçirpinin Abbas yani sapık Abbas; bunu iyi
tanırsınız.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır)
Başkan
BAŞKAN Efendim, Sayın Özsoy?
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) Ya,
açık sataşma var.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) PKKya
sataştı.
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin,
duyamıyorum lütfen.
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) Üst üste
açık sataşmalar var. Üst üste açık sataşmalarda bulundu,
çok ağır ithamlarda bulundu. Müsaadenizle söz istiyorum.
METİN YAVUZ (Aydın) Size
sataşmadı, PKKya sataştı.
RECEP ÖZEL (Isparta)
Avukatlığını mı yapıyorsunuz?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Biçirpinin Abbasa
sataşıyorum, evet.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Tamam
da o zaman git, Abbas mıdır kimdir onunla konuş. Sen niye bize
dönerek söylüyorsun bunları ya?
BAŞKAN Buyurun.
2.-
Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoyun, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine ve
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır)
Değerli arkadaşlar, bakın
MEHMET MUŞ (İstanbul) Kız
çocuklarını dağa götürüyorlar, kız çocuklarını.
Onları da eleştirin.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Biz
sana diyoruz ki devletin polisi bunu yapmış, sen bilmem kim ne yapmış
diyorsun ya
Böyle bir cevap var mı yani.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Arkadaşlar,
müsaadenizle
Ben dört buçuk yıldır burada olan bir
arkadaşınızım. Benim ses tonumun yükseldiğini duyan
olmamıştır burada. Yani ben buranın kavga, laf
yarıştırma yeri olmadığını düşünüyorum.
Siz, şöyle alın bu meseleyi, deyin ki
Ben kendisini de yakından
tanıyorum, il eş başkanlığımızı
yapmış bir insan Filiz Başkanımız, avukatının
paylaştığı böyle bir bilgi söz konusu. Evet, sadece çocuk
değil
HAMZA DAĞ (İzmir) - Biraz araştırmanız
gerekmez mi burada konuşmanız için.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Ya bir dinle,
dinle!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla)
Araştırdık, konuştuk; bizdeki bütün bilgiler bunu teyit
eder nitelikte.
HAMZA DAĞ (İzmir) Biraz
araştırmanız gerekirdi, önemli bir şey çünkü.
OYA ERSOY (İstanbul) Ya bir dinleyin!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Ben onun için
açıklama istedim böyle bir şey var mı yok mu?
HAMZA DAĞ (İzmir) Ciddi bir mevzu. Bu
kürsüden konuşurken sadece bir haberle bunu dillendirmeniz doğru
değil.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) İkincisi:
Sayın Muş, sizin söylediğiniz doğru değil. Mersinde
2. Ağır Ceza Mahkemesinde derdest olan dava var, detaylarına
burada girmek istemiyorum.
HAMZA DAĞ (İzmir) 10
yaşındakini kınadınız yani!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Var yani öyle
yok diye bir şey yok bu emniyet şube amiriyle ilgili olarak. Bunu
da şunun için dedik: Yani bizim bir tane belediye başkanı
Bakın, ya siz yani neler
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) 10
yaşındaki çocuk ne oldu?
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Müsaade edin.
Bingölde -bir önceki dönem vekili olduğum
Bingöl- Gençte bir il yöneticimizin oğlu dağda ölmüş -cenazeye
de değil, taziyeevi de bırakmamışlar- ben evine gittim
Fatiha okudum. Biz böyle durumlarda ne deriz? Allah başka evlat
acısı göstermesin. dersin, ne diyeceksin? Dilin orada duruyor yani
ne diyebilirsin? Bir Fatiha okuduk diye benim hakkımda şu an fezleke
var Sayın Muş.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Yani
teröristlerin cenazesine gidip Fatiha okudunuz!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Yani siz
terörist dersiniz, ben -kim olursa olsun- Allah size başka acı
vermesin. diye ailelerine giderim. Bunun bir suç
olmadığını hepiniz biliyorsunuz yani her defasında
topu taca atmanın yoludur bunlar.
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) 15
yaşındaki Eren Bülbülden de bir bahsedin ama Eren Bülbülden de bir
bahsedin yani. Burada PKKca şehit edilen de bir bahsedin yani.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Kusura
bakmayın, şunu da ifade edeyim hemen bitiyorum Başkan.
Bakın, dört buçuk yıldır bize sürekli
olarak terörist terör örgütü destekçisi diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) Eren
Bülbülden de bir bahsedin, bir duyalım bakalım. Yazıklar olsun!
BAŞKAN Buyurun.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Bakın,
toplum sizin gibi düşünmüyor.
METİN YAVUZ (Aydın) Lanetleyin,
lanetleyin.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Bakın,
toplum sizin gibi düşünse bizi bu Meclisten atardı, toplum
atmıyor. Dolayısıyla ben rica ediyorum: Gerçeklere geri dönün
diyorum size. Eğer bu vahşet varsa ben daha önce, darbe sürecinden
önce şu Mecliste size aynen şunu söyledim, açın kayıtlara
bakın, dedim ki: Bizim oralarda öyle şeyler oluyor ki darbe geliyor.
Bildiğimiz yani içeriden bilgi almıyoruz, dikkatli olun, geliyor,
adım adım geliyor. Orada yaşananlar dönüp Ankarada sizi
vuracaktır. diye ben burada söyledim. Bumerang etkisi olacak.
Bakın, orada pazılarını şişiren asker gelip
burada size saldıracak, sivil siyasetin beynini dağıtacak diye
benim Mecliste konuşmam oldu, kimse dinlemedi. Şu an benzer durumlar
söz konusudur. Sadece sizi uyarıyoruz. Dinlersiniz, dinlersiniz;
dinlemezseniz sizin siyasi tercihinizdir. Biz de siyaseten bunun
hesabını sonuna kadar soracağız.
HAMZA DAĞ (İzmir) Bütün bunlara siz
karşı çıksaydınız! (HDP sıralarından
gürültüler)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Bağırma! Bağırma!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
ZAFER IŞIK (Bursa) Sen bağırma, sen
bağırma!
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Ne
bağırıyorsun buraya doğru?
HAMZA DAĞ (İzmir) Burada
karşılıklı konuşuyoruz; o mikrofondan konuşuyor,
ben mikrofonsuz konuşuyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, uzatacak değilim. (HDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bir dakikanızı rica
ediyorum
Arkadaşlar, duyamıyorum bir müsaade edin.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) O
bağırıyor!
HAMZA DAĞ (İzmir) Sana mı
soracağım konuşup konuşmayacağımı?
BAŞKAN - Sayın Dağ, bir müsaade edin.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
HAMZA DAĞ (İzmir) Sana mı
soracağım bağırıp
bağırmayacağımı? Sana mı soracağım
konuşup konuşmayacağımı? Senden izin almaya hakkım
yok benim. Allah, Allah!
BAŞKAN Açalım Sayın Muşun
mikrofonunu.
Buyurun.
VII.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Diyarbakır Milletvekili
Hişyar Özsoyun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, burada Var mı yok mu? diye, böyle bir olay
HAMZA DAĞ (İzmir) Bağırma
Ne
demek bağırma? Hakaret etmedim, bir şey demedim. (HDP
sıralarından gürültüler)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Böyle bir üslup
Sürekli sesinizi yükseltmeyin, yükseltmeyin!
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Konuşmacı ilk konuşmasında Böyle bir şey
kulağımıza geliyor, böyle bir şey var mı
arkadaşlar? diye sormuyor, direkt itham var. Böyle bir şey
yapıldı mı diye araştırdık Yok diyor Emniyet.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Var!
MEHMET MUŞ (İstanbul) İtham bu.
(HDP sıralarından gürültüler)
Şimdi, diyor Bize avukatların
verdiği bilgi bu. Sizin avukatların verdiği bilgi
yanlış. Emniyetten bilgi alıyorum 10 yaşındaki bir
çocuğa niçin, niçin silah dayayalım? diyor.
Şimdi Var mı yok mu? diye soruyor,
cevabını veriyorum. İlkinde itham ediyor, Avukat bize böyle
bilgi verdi. Sizin avukatın verdiği bilginin doğru
olduğunu nereden bilelim?
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır)
Bakın, avukatı Filiz Hanımla konuşup bu bilgiyi
paylaştı.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bunun bir
propaganda aracı olarak kullandığına adım gibi eminim.
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) Hiçbir
şey yok! Tamam. Biz sözümüzü geri alıyoruz, hiçbir şey yok
ortada! Siz devam edin!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Şimdi,
ikincisi Sayın Başkan, bakın, insanlar tabii ki cenazeye
giderler, tabii ki taziyeye giderler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Bu bizim
toplumumuzdadır acıyı paylaşmak, acıyı
paylaşmak toplumumuzdadır.
Benim söylediğim şu: Bakın, 15
yaşındaki Eren Bülbülü şehit eden teröristlerden Zeynel kod
adlı Mehmet Yakışırın cenaze törenindesiniz.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) A Haberin
haberi ya!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bu sizin siyaseten
koyduğunuz tavırdır. (HDP sıralarından gürültüler) Siz
Eren Bülbülün cenazesine değil onu katledenin cenazesine
gitmişsiniz. 15 yaşındaydı bu çocuk. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) 15 yaşında! Ben
Hişyar Beyden bunu da dile getirmesini beklerdim. Bunu dile getirmesini
beklerdim.
HİŞYAR ÖZSOY
(Diyarbakır) Devam edin hâlâ, sonuna kadar devam edin! Hiçbir şey
demiyorum.
BAŞKAN Sayın
Oluç, buyurun.
2.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Sayın vekiller, konumuz biraz değişti
ama yine de birkaç şey söylemek istiyorum.
Birincisi, şimdi, Sayın Muş burada
diyor ki işte İtham ediyorsunuz. falan. Ben daha açıkça
söyleyeyim, evet, size onlarca ve yüzlerce örnek gösteririz Emniyetin, kolluk
güçlerinin evlere sabah nasıl baskın yaptığına;
ağır silahları kadınların, erkeklerin,
çocukların, yaşlıların kafasına nasıl
dayadığına dair onlarca örnek verebilirim. İtham ediyorum
ya! Açıkça itham ediyorum. O kolluk güçlerine emri veren
İçişleri Bakanı, insan haklarını açıkça her yerde
çiğnemektedir.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul)
Yargılanacaklar.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Ya, bizim kendi
arkadaşlarımızın, sadece Diyarbakır değil,
İstanbulda, İzmirde, Ankarada evlerine yapılan
baskınlarda bunların hepsi yaşandı. Gelip kendileri,
aileleri, avukatları bize anlatıyor.
METİN YAVUZ (Aydın) Çanak
tutacaksınız, ne yapacaktı? Teröre çanak tutacaksınız,
ne olacaktı?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) İtham
ediyoruz ya! Aksini siz ispat etmek zorundasınız.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul)
İtham mı ediyorsunuz, biz de sizi itham ediyoruz.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Kesinlikle, o
İçişleri Bakanınızın ve o Emniyetin söylediklerine ne
beni ne bizim arkadaşlarımızı, ne halkımızı
asla inandıramazsınız, külliyen yalan söylüyorlar, ne diyecek?
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) Sizin
halkınız kim ya?
METİN YAVUZ (Aydın) Sizin
halkınız kim?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Adam 10
yaşındaki çocuğun kafasına silahı dayadım.
diyebilir mi? Utanır bunu söylemeye, onun için reddediyor. Şimdi bu
birincisi.
İkincisi, Eren Bülbül meselesi. Eren Bülbülün
acısı bizim, hepimizin acısıdır, ailesinin
acısı hepimizin acısıdır.
METİN YAVUZ (Aydın) Allah, Allah ya!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bu konuyu böyle
tartışarak hiçbir yere varamazsınız.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Siz niye
tartışıyorsunuz?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bakın, ben
söylüyorum. Her öldürülen insan, kim olursa olsun; çocuk, genç, kadın,
yaşlı, her öldürülen insanın acısı hepimizin
acısıdır ve bunu hissediyoruz.
METİN YAVUZ (Aydın) Gittiniz, orada
Fatiha okudunuz mu?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bu acılar
yaşanmasın, daha fazla göz yaşı dökülmesin, hiçbir aileye
ateş düşmesin diye mücadele ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
Son kez açıyorum Sayın Oluç.
METİN YAVUZ (Aydın) Orada Fatiha
okudunuz mu, orada?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yahu, siz de
Fatihasına da karışmayın adamın ya! Ayıp ya!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ya, cenazeye ölen
için gidilmez gidilmez, ailesi için gidilir.
BAŞKAN Arkadaşlar lütfen
Sayın Oluç, devam lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Onun için
tekrar vurgulayayım.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul)
Teröriste Fatiha mı okunur ya!
BAŞKAN Sayın Kılıç
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sana ne
Fatihasından ya! Sen Allahın tahsildarı mısın?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Her ölen
kişi bu ülkede hepimizin canını acıtmaktadır hepimize
acı vermektedir, hiç kimse acıları birbirine karşı
kullanmaya kesinlikle çalışmasın.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) Engin Bey,
teröriste Fatiha mı okuyacağız?
BAŞKAN Sayın Şahin
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Engin Bey,
teröriste Fatiha mı okuyalım Allahını seversen! Bunu
savunma bari.
ENGİN ALTAY (İstanbul) İstismar
ediyorsunuz ya! İstismar ediyorsunuz ya!
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) Savunulacak
şey mi bu ya!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Şimdi,
gelen son bilgi, Mersin 2nci Ağır Ceza Mahkemesinde dosya
numarası E.2015/370, o sözü edilen kişinin FETÖcülükten dolayı
yargılandığı dosya. Buna da cevap verin bakalım.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Hani
yalandı? Kim yalan söylüyormuş?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Cumhurbaşkanının müdahale talebi var.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Hani
yoktu dava? Kimmiş yalancı? Kendi arkadaşına söyleyeceksin
yalancı diye.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen...
Sayın Altay...
Sayın Tiryaki, bakın, Sayın Altaya
söz verdim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Bakın, size dosya numarası veriyoruz.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul)
Cumhurbaşkanı müdahale talebinde bulunuyor.
HAMZA DAĞ (İzmir) 10 yaşındaki
çocuktan sözünü geri aldı, geri aldı.
BAŞKAN Sayın Katırcıoğlu,
Sayın Dağ...
ENGİN ALTAY (İstanbul) Süre bitti.
BAŞKAN Arkadaşlar, ne kadar
tartışırsanız tartışın bu şekilde, ara
vermeyeceğim.
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sükûneti
sağlayın.
BAŞKAN Sayın Altay, sizin sesiniz gür
çıksın.
Buyurun.
3.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, terörle etkin mücadelede temel
hak ve özgürlüklere dokunulmaması gerektiğine, hiçbir demokatik
talebin teröriste masumiyet, terörizme meşruiyet
sağlamayacağına, hiçbir güvenlik kaygısının da
temel hak ve özgürlüklerin gasbedilmesine dayanak
yapılamayacağına ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben teşekkür
ederim. Sizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ama bu tarz tartışmaları doğru
bulmuyorum, ahlaki de bulmuyorum. Niye bulmuyorum?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Hangi
tartışmaları?
METİN YAVUZ (Aydın) Allah, Allah!
Hoş değil!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Allah, Allah!
diyor peşinen ya!
Bir kere, tekrar edeyim, oradan bir ses geldi,
sayın milletvekili diyor ki: Fatiha okudun mu? Ya, sen Allahın
tahsildarı mısın kardeşim?
METİN YAVUZ (Aydın) Kendisi söyledi
burada.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sana ne ya! Okur
okumaz adam ya, okur okumaz! Bu, bir.
AK PARTİ Grubu ve AK PARTİnin Sayın
Grup Başkan Vekilleri buradaki milletvekillerinin imanını;
vatanseverliğini; devlet sevgisini, saygısını; bayrak
sevgisini, saygısını ölçecek bir teraziye sahip değil,
böyle bir şey yok. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
METİN YAVUZ (Aydın) Allah, Allah!
Avukatlığına mı soyundun sen? Bak, nereye getiriyor
olayı ya!
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Siz, âdeta,
burada HDPye ayar vermeye çalışıyorsunuz, veremezsiniz,
yanlış yaparsınız. Bunu yaparken de şehit
kanlarını istismar ederek yapıyorsunuz. Ayıp, ayıp!
METİN YAVUZ (Aydın) Yuh!
Avukatlığına mı soyundun sen!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Adam diyor ki:
Eren Bülbülün acısı benim acım, Eren Bülbülün ailesinin
acısı benim acım. Bunun üstüne laf edilir mi ya! Sizin kafa -daha
önce de söyledim, MHP yanlış anladı- bu kafa işte, bu
yaklaşım, ayrıştırıcı yaklaşım, bu
ülkeyi bölecek asıl budur.
METİN YAVUZ (Aydın) Tamam, işte, ayrıştırmasın,
oraya da gitsin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Terörü istismar
eden var.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Kim söyle?
KAMİL AYDIN (Erzurum) Kim, kim?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın Altay,
söyle, terörü kim istismar ediyor?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bunlar ediyor, AK
PARTİ. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
METİN YAVUZ (Aydın) Ayıp ya! Yuh
olsun!
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Yazık,
yazık!
KAMİL AYDIN (Erzurum) Yazıklar olsun ya!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sana ne, onlar
cevabını verir ya! Nasıl ediyorlar söyleyeyim ya!
METİN YAVUZ (Aydın) Bu kadar şey
yapma ya! Uğraşma bu kadar yaranmak için! Yazıklar olsun!
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul)
Yazıklar olsun!
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Merak ettim,
soruyorum ya!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben onlara
hitap...
Şimdi, kardeşim, bu, bize
bulaşmaz.
AHMET BERAT ÇONKAR
(İstanbul) - Bir terör örgütünün peşine takıldınız
hepiniz. Böyle bir şey olabilir mi?
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Biz... Asıl terörist sensin, sensin terörist.
AHMET BERAT ÇONKAR
(İstanbul) Bir terör örgütünün peşine...
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sensin, terörist sensin!
METİN YAVUZ
(Aydın) Terörü savunma!
HÜSEYİN YAYMAN
(Hatay) Ya, HDPye sen ayar ver.
AKİF ÇAĞATAY
KILIÇ (İstanbul) Yazıklar olsun!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) FETÖdür terör örgütü, onun peşine siz
takıldınız.
AHMET BERAT ÇONKAR
(İstanbul) Siz takıldınız.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) FETÖyle PKKnın ne farkı var?
İFFET POLAT
(İstanbul) Siz kendinize bakın ya!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) FETÖ Meclisi bombaladı. FETÖyle PKKnın bir
farkı yok.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Açalım sistemi.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Beyler, böyle bir yere varamazsınız!
AKİF ÇAĞATAY
KILIÇ (İstanbul) Hadi canım ya!
HAMZA DAĞ
(İzmir) Yapma ya!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Böyle bir yere varamazsınız!
HAMZA DAĞ
(İzmir) Hayret bir şeysin ya!
TURAN AYDOĞAN
(İstanbul) Genel Başkanımız PKK
saldırısına uğradı.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Turan Bey bir dakika.
AHMET BERAT ÇONKAR
(İstanbul) FETÖyü de destekleyen sizsiniz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Biziz değil mi?
AHMET BERAT ÇONKAR
(İstanbul) Evet.
GÜLİZAR
BİÇER KARACA (Denizli) Yuh, yuh!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Şimdi, buna pişkinlik denir de...
Bak, tekrar ediyorum:
Burada kimsenin kimseye ayar verme hakkı yok arkadaşlar.
Eleştirilere cevap verirsiniz, ayrı bir şey.
HÜSEYİN YAYMAN
(Hatay) Ya, eleştiriliyor ya!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Eleştirilere cevap vermektir Mehmet Beyin işi.
HÜSEYİN YAYMAN
(Hatay) Ya, tamam işte.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ya, şuraya niye gittin? Şurada ne kadar dua
okudun, söyle bakayım?
AKİF ÇAĞATAY
KILIÇ (İstanbul) Allah Allah!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Bir de kaç sure okuduğunuzu, kaç ayet okuduğunuzu
soracaklar yakında!
HAMZA DAĞ
(İzmir) Yapma ya!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Böyle bir şey yok arkadaşlar!
HÜSEYİN YAYMAN
(Hatay) Ya, HDPyi sen niye savunuyorsun Engin ağabey?
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan, tekrar ediyorum: Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi, PKKyı öteden beri eli kanlı bir terör örgütü olarak gördük
ve addettik.
AKİF ÇAĞATAY
KILIÇ (İstanbul) İşte, onlar söylemiyorlar onu.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ya, ben bunu bin kere söyledim bu Mecliste!
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Açalım sistemi.
Sayın Altay, son
kez açıyorum sisteminizi.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Hükûmete şunu söyledik: Terörle etkin mücadele edin ama
terörle etkin mücadele ederken temel hak ve özgürlüklere dokunmayın, sivil
kayıplar noktasında hassasız dedik.
Tekrarın gücünden
dolayı tekrar söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, silah
sesleri ve barut kokusu içerisinde özgürlük, bağımsızlık
çığlığının, barış
çığlığının sesi duyulmaz, bir. Bu lafım
PKKya ya da PKKyı destekleyen özgürlükçülere.
İFFET POLAT
(İstanbul) O tarafa doğru bakın, öbür tarafa söyle.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Beni siz sinirlendirdiniz, onlar sinirlendirse onlara
bakarım.
Ancak bir şey
var, bakın, devam ediyorum, anlayışımızı ortaya
koyuyorum. Hiç bir hak talebi, hiç bir demokratik talep teröriste masumiyet,
terörizme meşruiyet sağlamaz.
YAŞAR KIRKPINAR
(İzmir) Destekleyene de sağlamaz.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Güzel mi? Burası güzel. Hiç bir güvenlik
kaygısı da temel hak ve özgürlüklerin gasbedilmesine dayanak yapılamaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Doğru.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Doğru.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şimdi, PKK
terör örgütünün işlediği cinayetler için, siz, 6 milyon oy
almış bir siyasi parti grubunu burada hedef gösterirseniz,
onların Meclis dışındaki can güvenlikleriyle de
oynamış olursunuz.
METİN YAVUZ (Aydın) HDPnin avukatı
mısın?
HAMZA DAĞ (İzmir) Ya, HDP hiç
eleştirilmeyecek mi? HDP hiç eleştirilmeyecek mi?
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Ben
haklının yanındayım; sen haklı ol, senin de
yanında olayım.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay)
Siz,
ittifak yapıp bu partilileri atma meselesini
HAMZA DAĞ (İzmir) Yani AK PARTİ
eleştirilebilir, HDP hiç eleştirilemez!
BAŞKAN Evet, teşekkür ederim,
kayıtlara geçti.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bitirmedim.
BAŞKAN Bir kez daha söz vermeyeceğimi
söyledim. 5 sefer söz verdim Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Nerede 5 sefer
verdin ya?
BAŞKAN Farkında değilsiniz.
Peki, son bir kez daha söz veriyorum, son kez.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Engin Bey, HEPlileri
siz attınız SHPden ya.
BAŞKAN Arkadaşlar, bir müsaade edin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Son söz: Orta
yerde bir terör var, mücadele edilmesi gereken terör örgütleri var.
HAMZA DAĞ (İzmir) Anayasaya hüküm
koyalım Madde 5: HDP eleştirilemez, HDPye söz söylenemez, bunu da
CHP olarak biz destekleriz. diye koyalım Anayasaya bir hüküm.
BAŞKAN Arkadaşlar, bir müsaade edin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Bunlarla hep
birlikte mücadele edelim ama bu teröristlerin işledikleri cinayetlerden
kendimize bir siyasi çıkarım elde etmeye, bunu siyaseten kullanmaya
çalışmayalım. Terörü istismar ediyorsunuz. dediğim budur.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teröristin
cenazesine gitmek istismar değil midir, bunun için bir sözünüz yok mu
sizin? (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Var, söyledim ya.
Çok ayıp!
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Ne diyorsunuz?
Cenazesine gitmekle ilgili bir şey söyleyin, teröristin cenazesine gidenle
ilgili bir kelam edin Allah rızası için de biz de dinleyelim! Hadi,
dinleyelim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teröristin
cenazesine giden yok, ayıp ediyorsun! Hareket çekme bana! Hareket çekme
bana!
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teröristin
cenazesine gidenle ilgili bir kelam edin Allah rızası için,
başka bir şey istemiyoruz!
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teröristin
cenazesine gitmedim. diyor adam, Gitmedim. diyor adam; bırakın ya!
Kaldı ki kimsenin dışarıdaki insani yaklaşımlarla
taziyeye gitmesi de sizin meseleniz olmaz, olmamalı. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Altay.
Sayın Muş, buyurun
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Yanlış
yerden girdin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ne
yanlışı ya? Terörist mi bunlar?
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) Destekliyorlar.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Ya, bu HEPlileri siz
attınız.
ENGİN ALTAY (İstanbul) O zaman Mithat
Sancarı oraya oturtmayın kardeşim. Mithat Sancar oradan Meclisi
yönetiyor, oturtmayın o zaman. Ayıp ya! (CHP sıralarından
alkışlar)
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) Ya,
kuliste de bize böyle yaklaşmıyorlar.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Gidin, dövün
bunları; hadi, kalabalıksınız, bunların hepsini dövün!
HAMZA DAĞ (İzmir) Ya, işi
karıştırma. İşi karıştırdın.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) Senin
oylarınla oturuyor orada, senin oyunla oturuyor!
METİN YAVUZ (Aydın) İşiniz
gücünüz demagoji!
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Ya, SHPnin içinden
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
bakın, bir Grup Başkan Vekili ayakta, konuşmak için bekliyor hem
de sizin kendi Grup Başkan Vekiliniz. Müsaade edin.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Arkadaşlar,
sakin olalım.
BAŞKAN Buyurun.
4.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Şimdi,
öncelikle, biz AK PARTİli Grup Başkan Vekilleri, elimizde bir terazi
var, kimin ne işleyip işlemediğini ölçmüyoruz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, ayar
çekiyorsunuz, millete ayar veriyorsunuz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) İkincisi:
Burada milletvekilimize Terörist sensin. diye ifade kullandı Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet,
kullandım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Milletvekilimiz
öyle bir şey söylemedi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır, bir
dakika, milletvekilinin ne dediğine bak.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bu sözleri size
iade ediyorum, hepsini size iade ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben de sana iade
ediyorum!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Kusura bakma,
böyle bir şey yok!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Terörün
peşine takıldın. dedi bana.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Demedi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Terör örgütünün
peşine takılmışsınız. dedi, aynı şey.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Terörist demedi
kimse size, terörist demedi size. Bütün, aynılarını size iade
ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Siz de FETÖ'nün
peşine takıldınız, alayınız. Hayret bir şey
ya!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, Sayın Altaya bu ifadelerin tamamını iade ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben de sana
ettim, 2 misli hem de.
MEHMET MUŞ (İstanbul) İkinci konu
şu: Şimdi, tartışma
Burada bir iddia ortaya
atılıyor, iddiaya cevap veriliyor; Sayın Altay
çıkıyor, âdet hâline getirmiş, bizim gruba dönüp ayar vermeye
çalışıyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya, kaç Fatiha
okuduğunu söylüyor adam. Onlara ne ya?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Kusura bakma,
cevabını onlar verebilir ya, kendilerini savunabilirler, siyasette
bulunuyorlar; size avukatlık vazifesi mi verdiler?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Çok ayıp ya,
çok ayıp!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Her oturumda
Sayın Altay bunu yapıyor. Dönüp bizim grubumuza ayar vermeye
çalışıyor. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, ben
doğrunun yanındayım.
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Az önce ayardan
bahsediyordunuz, bunu yapmayın; Sayın Altay, bunu yapmayın.
Kusura bakmayın
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ne yapıp
yapmayacağımı sana mı soracağım? Bak, şimdi
de bana ayar veriyor; HDP'ye ayar bitti, bana veriyor.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Grubumuza dönüp
fırça atmaya çalışıyorsunuz ya! Böyle bir şey olur mu?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ne
fırçası ya? Adamları sorgulayamazsınız. Ayıp ya!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Terörü istismar
ediyorlar. Her kim ki terörü istismar ediyorsa Allah bin belasını
versin. [AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP ve HDP
sıralarından alkışlar (!)]
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Âmin,
Allah bin belasını versin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yüz bin versin,
yüz bin versin!
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Âmin.
MEHMET MUŞ (İstanbul) İkinci konu:
Şimdi, değerli milletvekilleri, burada bir çocuktan bahsediliyor.
Bakın, bizim hiçbir çocuğa, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
altında yaşayan hiçbir evlada -8 yaşında, 10
yaşında, 15 yaşında- silah dayama gibi bir şeyi kabul
etmemiz mümkün değil. Aradım, teyit ettim diyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Dayamışsınız ya, dayamışsınız
işte.
OYA ERSOY (İstanbul) Artık
saklanmıyor zaten.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Mümkün değil,
kabul etmeyiz, edemeyiz; bunu alenen söylüyorum. Fakat Eren Bülbülü birileri
katletti arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Katleden kim? Kim
katletti bu çocuğu? PKKlı teröristler.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ceylan
Önkolu kim katletti?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Şimdi siz
insanların taziyesine katılırsınız, cenazesine
katılırsınız
Ankara Kızılayda otobüs bekleyen
annenin karnındaki çocuğu katleden PKKlı teröristin cenazesine
omuz verirseniz siz siyasi tavrınızı onlardan yana
koyarsınız; bunu söylemeyecek miyiz? (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bizim burada kimseye
Sen teröristsin. diye bir ifademiz olmadı.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Var.
HAMZA DAĞ (İzmir) Eleştirmeyecek
miyiz yani?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Söylediğimiz
şu
Söylediğimiz şu
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ne
bağırıyorsun!
HAMZA DAĞ (İzmir) Sen de eleştir,
sen de eleştir ki normale gelsin. Her siyasi parti iyi olsun yani.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Nasıl
istiyorsanız öyle anlayın.
Söylediğimiz şu: Şimdi burada bütün
partiler siyaset yapıyor. Türkiyede siyaset zemininde herkes talepte
bulunabilir. Meşru alanda taleplerini dile getirebilir ama siz bir
taraftan Meşru alanda siyaset. diyeceksiniz, diğer taraftan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açalım sistemi
MEHMET MUŞ (İstanbul) -
Diyarbakır
il binasının önünde anne diyor ki: Evladımı buradan
götürdüler. (HDP sıralarından gürültüler) Anne diyor ki:
Evladımı buradan götürdüler. Onları görmeyeceksiniz, kör
olacaksınız, sağır olacaksınız
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Onları siz duyun, siz..
OYA ERSOY (İstanbul) Berkinin annesine
küfredene söyleyin bir laf.
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Bağırma!
Bağırma!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Biz bunu dile
getirince de Siz bu insanlara terörist diyorsunuz. diyeceksiniz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Biz hiç kimseye, hiçbir
partiye terörist demedik, demeyiz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Var, dediniz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ama şunu
ifade ederiz: Terörle aranıza mesafe koyun deriz, terör örgütünü
lanetleyin deriz ama meşru zeminde taleplerinizi iletin, meşru
zeminde siyaset yapın.
Bakın, bizim ilçe
başkanlarımızı, il başkan
yardımcılarımızı PKK terör örgütü katletti.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) Hamile
kadınlar cezaevlerinde düşük yaptı.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Güneydoğuda,
Şırnakta il başkan yardımcımızı
katlettiler, ilçe başkanlarımızı katlettiler. Bu anlamda
mücadele eden bir siyasi partiyiz. Kusura bakmayın, bunların
bilinmesi lazım.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Muş.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Ya, HEPlileri SHP
attı.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, müsaade
eder misiniz. Yani bu bir müzakere zemini olmaktan çıkıyor ama ne
olursa olsun burayı kapatmayacağım. Onu da size söyleyeyim. Onun
için lütfen, Grup Başkan Vekillerinden de rica ediyorum. Yani
söyleyeceklerini söylesinler ama üslubu içerisinde.
Buyurun Sayın Oluç.
5.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, FETÖnün siyasi
ayağının ortaya çıkarılması, acılar
yaşanmasın diye mücadele edilmesi, demokratik siyaset zemininde
sorunların çözümü için adım atılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, şimdi, bakın, size
bir şey sorulduğu zaman cevap veremediğinizde hep aynı
şeye başvuruyorsunuz.
METİN YAVUZ (Aydın) Niye cevap
veremiyoruz?
RECEP ÖZEL (Isparta) Niye cevap
veremeyeceğiz?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bu iyi bir usul
değil.
Birinci soru şuydu: Bu yargılanan terörle
şube müdürü meselesiydi. Ortaya çıktı, yargılandı,
size dosya numarasını da verdim. Cumhurbaşkanı müşteki
ha!
Bakın, ben bize burada bir şey
söylemiştim. Demiştim ki: Mesela sizin vekilleriniz arasında
kimin Fetullahla beraber fotoğrafı varsa onlar kendilerini
affettirmek için en fazla bize bağıran, hakaret eden,
saldıranladır.
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Ne alakası var!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Ve hâlâ da
aynı şeyi söylüyorum. Neden bunu rahatlıkla söylüyorum? Çünkü
siz siyasi ayağı ortaya çıkarmadınız. Siyasi ayak
sizin gövdenizin içinde. Şimdi, bu, bir.
İki: FETÖyle ilgili, iltisaklı olan hangi
emniyet mensupları varsa onlar bize yönelik en ağır
saldırıları yapıyorlar. Muhaliflere yönelik en
ağır saldırıları yapıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açalım sistemi
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Neden? Çünkü
kendilerini affettirmek istiyorlar. Onlar henüz atılmamış
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Ne alakası var?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - 33 bini
atıldı, İçişleri Bakanı 33 bin kişiyi attı.
İçinden atılmamış olanlar da kendilerini affettirmek için
bize saldırarak kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Bunu
da söyleyeyim, kayıtlara geçsin.
Şimdi, bu Emniyet Müdürü böyle birisi. 10
yaşındaki çocuğun başına silah dayamışlar
oraya giden polisler. Ya, Berkin Elvanı kim öldürdü? Örnekleri saymaya
devam edeyim mi? Ceylan Önkol nasıl öldü? Uğur Kaymaz ne oldu?
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Yasin Börüye ne oldu?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Şimdi,
bunları söylerken aslında utanarak, sıkılarak söylüyorum.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Ölüleri mi
yarıştıracağız?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Sayın Yayman,
siz bunları benden daha iyi biliyorsunuz.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Biliyorum. Onun için
yakıştıramıyorum size.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Şimdi,
Roboski ne oldu, Roboski?
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Ölüleri mi
yarıştıracağız?
BAŞKAN Sayın Yayman, lütfen,
karşılıklı değil
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Şimdi niye
bunları söylüyorum?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son kez açıyorum
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) -
Acıları yarıştırmak için değil; bizim
acımız daha fazla, sizinki daha fazla, daha az, daha az demek için
değil; bu acılar yaşanmasın, bunun için mücadele edelim,
demokratik siyaset zemininde bu sorunların çözümü için adım
atalım diyoruz.
Ben, dün, burada açık teklifte bulundum Meclis
kürsüsünde bütün siyasi partilere. Bunun yolu budur. Demokratik siyaset
konuşacak, tartışacak, birlikte çözüm yolu bulacak. Sayın
Muşun diliyle olmaz bu. Sayın Muşun dili dağa
çıkışları artırır.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Allah, Allah!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Sayın
Muşun dili demokratik siyaseti ortadan kaldırır, etkisiz hâle
getirir. Biz ise demokratik siyaset etkili olsun, gelin bu sorunu birlikte
çözelim diyoruz. Bir daha bunu teklif ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Ahmet Ünal Çeviköz, İstanbul Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sonra söz veririm size.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sonra söz
vermenizin bir anlamı yok. Sonra söz vermenizin bir anlamı yok
Sayın Başkan.
BAŞKAN
Konuşmacıyı çağırdım Sayın Muş. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET MUŞ
(İstanbul) İsmim zikredilerek bana sataşmada bulunuldu.
BAŞKAN
Bakın, sisteme arkadaşlar girmişler. Ben buradan sizin söz
isteyip istemediğinizi göremiyorum.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, yirmi dakika sonra aynı
tartışmayı başlatmanın bir manası yok. (CHP
sıralarından gürültüler)
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Başlamayız ya.
BAŞKAN - Siz
söyleyin, kayıtlara geçsin
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Hatip kürsüde, böyle bir usul yok efendim.
HÜSEYİN YAYMAN
(Hatay) Ya, o sırayı bozan siz, çözüm süreçlerini bombalayan siz,
demokratik siyasetten bahseden siz; nasıl oluyor bu?
BAŞKAN
Sayın Çeviköz, biraz bekleteceğim, müsaade edin. (CHP
sıralarından gürültüler)
Buyurun Sayın
Muş.
6.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, demokratik siyasete değil,
dağa ve teröre karşı olduklarına ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Sanki biz demokratik siyasete
karşıymışız gibi bir ifadede bulundu. Ama biz
dağa karşıyız, teröre karşıyız; bunu
bilesiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
Sayın
Başkan, lütfen dikkat edilsin. Böyle şey olmaz ya!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Millî meselelere dönelim, Libya Anlaşması var.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2451) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:155) (Devam)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Çeviköz.
CHP GRUBU ADINA
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Hükûmeti Arasında
Güvenlik ve Askeri İş Birliği Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Libyada 2011 yılında Muammer Kaddafinin devrilerek
ülkenin parçalanmasından bu yana geçen sekiz yılda ne
çatışmalar sona erdi ne iktidarın bu ülkeye müdahalesi eksik
oldu. 2011 yılında Libyaya müdahaleye yeşil ışık
yakan iktidar, bugün hatalarından ders almadan aynı çizgiye devam
ediyor. Ülkede 2011-2015 yılları arasında süren
çatışmaların 17 Aralık 2015te Fasın Suheyrat
kentinde imzalanan Libya Siyasi Anlaşması ve bu Anlaşmaya
referansla aynı ay içinde alınan Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 2259 sayılı Kararıyla
yatışacağı umuldu ancak çatışmalar
şiddetlenerek devam etti ve Libyadaki bölünmüşlük derinleşti.
Bugün Libyadaki
tablo kabaca şu şekildedir: Bir yanda Başbakan Fayez Al-Sarraj
liderliğinde Trablustaki Ulusal Mutabakat Hükûmeti ve bunun karşısında
yer alan Libya Ulusal Ordusunun Komutanı Halife Hafter liderliğinde
ülkenin doğusunu büyük oranda kontrol eden Tobruk Hükûmeti. Bu
bölünmüşlük ülke içinde, silahlı güçlerden kurumlara kadar uzanan
geniş bir yelpazede etkisini göstermekte. Ancak Libyadaki durum sadece bu
iç bölünmüşlükle açıklanamaz. IŞİD ve Ensar El Şeria
gibi El Kaide uzantılı örgütlerin faaliyet gösterdikleri Cezayir,
Çad, Sudan, Mısır, Tunus, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri,
Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerinin aktif bir şekilde taraf
oldukları; Fransa, İngiltere ve İtalya gibi Avrupa ülkelerinin
müdahil oldukları, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya gibi küresel
güçlerin de ağırlıklarını her geçen gün daha fazla
hissettirdikleri kaotik bir savaş sahasıdır Libya. Türkiye Aralık
2015te imzalanan Libya Siyasi Anlaşmasına kadar ülkedeki
saflaşmada, Trablusta İhvanın etkin olduğu grupların
yanında yer aldı, Katar ve -el-Beşir devrilene kadar da-
Sudanla aynı doğrultuda hareket etti. Hafter ise Mısır,
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa ve Rusyanın aktif
desteğini aldı, almaya da devam ediyor.
Libyada durum böylesine karışık ve
tehlikeliyken Türkiye'nin Libya denkleminde yangına benzin döktüğü
görüşünü destekleyen bulgular giderek çoğalıyor. İşte,
böyle bir ortamda gündemimize gelen ve bugün üzerinde konuşmakta
olduğumuz Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat
Muhtırasının onaylanmasına karşıyız. Neden
karşı olduğumuzu, hem Türkiyede kamuoyuna daha net ve açık
şekilde anlatmak hem yüce Meclisimizde anlamak istemeyen çevrelerin de
anlamasına yardımcı olmak amacıyla huzurunuzdayım.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2011
yılında, Libyadaki çatışmaları
yatıştırmak ve ülkede huzur, barış ve istikrarı
sağlamak amacıyla 2 önemli karar aldı. Bunlar, 1970 ve 1973
sayılı Kararlardır. 1970 sayılı Kararın (9)uncu
paragrafı Libyaya yönelik geniş kapsamlı silah ambargosunu
düzenlerken Birleşmiş Milletlere üye bütün devletlere önemli
sorumluluklar yüklemektedir. Bu karar uyarınca Libyaya silah
satışı, ihracı ve transferi yasakken, Türkiyeden Libyaya
gemiler ve uçaklar dolusu silah, SİHA ve zırhlı araçlar
gönderildiğini Birleşmiş Milletler kayda geçirmiştir.
Şüphesiz bunun anlamı şudur: Türkiye, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin Libyaya ilişkin kararlarını ihlal
etmektedir. 1973 sayılı Karardaysa söz konusu silah ambargosuna
uyulup uyulmadığını gözlemleyip raporlaması için bir
uzmanlar veya bilirkişiler heyeti oluşturulmaktadır.
İşte, bu uzmanlar heyetinin hazırladığı
raporlarda Türkiye'nin Libyadaki yangına nasıl benzin döktüğünü
bütün çıplaklığıyla anlatılmaktadır.
Şimdi soruyorum: Bir yandan uluslararası
hukuka dayalı meşruiyet tezleri ileri sürerek Libyanın
Birleşmiş Milletler tarafından tanınan hükûmetiyle
anlaşma imzaladık, ne var bunda? diye soracaksınız ve bu
hükûmetle anlaşmalar imzalamayı haklı göstermeye
çalışacaksınız, öte yandan aynı Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin kararlarına aykırı hareket ederek
Libyaya silah ambargosunu delip silah göndereceksiniz. Bu nasıl bir
uluslararası hukuk anlayışıdır? Bu keyfî uygulamalara
dayalı dış politika anlayışı ülkemizi ne
yazık ki dünyanın neredeyse en yalnız ülkelerinden biri hâline
getirmiştir. Türkiye buna layık değildir değerli
milletvekilleri.
İktidar, İhvan
dayanışmasıyla Libyadaki yangına benzin dökmeye devam
ettikçe bunun ağır maliyetleri olacak, bu maliyeti de
halkımız ödeyecektir. Biz bu şekilde dar görüşlü, ideolojik
ve taraf tutan, ülkemizi yalnızlaştıran politikalara karşıyız,
onay vermeyeceğiz ve neden onay vermeyeceğimizi de ülkemizin,
yurttaşlarımızın üzerine yüklenecek maliyetlerinin neler
olacağını da kısaca sıralamak isterim:
1) Libyadaki savaş uzayacak ve ülkeye istikrar
gelmesi gecikecektir, Türkiye bunu mu istemektedir?
2) Doğu Akdenizdeki gerilim daha da
artacaktır. Yumuşak güç kullanmayı beceremediğini anlayan
iktidar savaş tellallığıyla neyi hedeflemektedir?
3) Mısır, Fransa ve Rusya başta olmak
üzere, Hafteri destekleyen ülkelerle, sanki mevcut dış politika
sorunlarımız yetmiyormuş gibi, yeni ve büyük sorunlar yaşayacağız.
Dış politika sorun çözmek için midir, yoksa sorun yaratmak için mi?
4) IŞİD ve Ensar El Şeria başta
olmak üzere, El Kaide uzantılı örgütler kendileri için elverişli
ortamı Kuzey Afrikada daha da genişleteceklerdir. Libyaya
gönderilen silahların bu örgütlerin eline geçtiğine ilişkin
raporlar vardır. İktidar bu gelişmeye destek veren taraf olarak
görülmekten gurur mu duymaktadır?
5) Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararlarını defalarca ihlal eden ülke konumuna düşecek
ve ağır ithamların muhatabı olacaktır. Suriyede
desteklenen grupların işlediği suçlar bir insanlık suçu
olarak görülürken ve ileride Türkiyeyi ciddi olarak sıkıntıya
sokabilecekken, bunları temizlemek yerine şimdi başka
suçlamalarla karşı karşıya gelmek mi istenmektedir?
6) Türkiye, Libyaya ilişkin diplomatik
süreçlerden daha fazla dışlanacaktır. Bu konuda bir soru
sormayacağım. Zira, zaten Türkiye'de mevcut iktidar artık
diplomasi denen kavramın tamamen dışındadır. Onun
için dışlansa ne yazar dışlanmasa ne yazar?
7) Libya, örtülü silah satışları için
bir pazar hâline dönüşecek, bu da küresel güvenliği tehdit edecektir.
Böyle bir silahlanma yarışını mı arzuluyoruz?
8) Libyadaki istikrarsızlık Kuzey
Afrikadaki diğer ülkelere de yayılacaktır. Suriye
bataklığı yetmedi, Libyada bu kadar hevesle yeni bir iç
savaşa taraf olmaya hazırlanılıyor. Peki, bundan sonraki
hedef neresidir?
9) Libya pazarı Türk şirketlerine tamamen
kapanacaktır. Hatırlanacağı üzere, 2011 yılından
önce Türk şirketleri Libyada milyarlarca dolarlık iş hacmine
sahiplerdi. Yarın öbür gün Libyada iktidarın değişmesi
hâlinde kiminle iş yapmayı sürdüreceğiz?
Değerli milletvekilleri, Libyadaki
çatışmalara taraf olmanın maliyetleri bu kadar yüksekken,
Trablus Hükûmetiyle imzalanan Güvenlik ve Askerî İş Birliği
Mutabakat Muhtırası, iktidarın, taraf tutan
politikasının dozunu artırmak istediğini göstermektedir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bölgemizdeki yangına benzin döken bu
mutabakat muhtırasına olumlu bakmamız mümkün değildir.
Öncelikle, 27 Kasımda Akdenizde Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılmasına
İlişkin Mutabakatla birlikte imzalanan bu mutabakat Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine 14 Aralıkta getirildi, 16 Aralıkta da
Dışişleri Komisyonunda görüşüldü. İktidar, bu
mutabakatı Türkiyenin çıkarları öyle gerektirdiği için
değil İhvan kardeşliği öyle gerektirdiği için yüce
Meclise sunmuştur. Başka bir ifadeyle, Türkiye mecbur
kaldığı için değil, her an devrilebilecek Trablus Hükûmeti
mecbur kaldığı için bugün bu mutabakatı konuşuyoruz.
Hükûmetin yanlış politikalarının faturasını
ödemekte olan halkımızın şimdi bir de
evlatlarının Libyadaki savaşa gönderilmesine biz seyirci
kalamayız.
Değerli milletvekilleri, söz konusu mutabakat
birçok muğlak, ucu açık ve Türkiyeyi Libyadaki savaşın
doğrudan tarafı kılacak ifadelerle donanmıştır.
Bunları da bu işin ne kadar çarpık olduğunu anlatmak için
sırasıyla dikkatlerinize sunmak isterim. Mutabakat
Muhtırasının 3üncü maddesinde yer alan tanımları,
Libyanın yıllardır iç savaş yaşayan bir ülke
olduğunu hiç aklımızdan çıkarmadan değerlendirmemiz
gerekir. Gönderen taraf kabul eden tarafa personel, malzeme ve teçhizat
gönderecek taraf olarak tanınmaktadır. Türkiyenin Libyaya askerî
yardım göndermesinin önünü açan bu tanım, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 1970 sayılı Kararına
aykırıdır.
Misafir personel, taraflardan herhangi birinin bu
mutabakatın uygulanması amacıyla diğer tarafa
gönderdiği personel veya savunma ve güvenlik kuruluşları mensubu
sivil şahısları ifade eder. denmektedir. Bu ifade de yer alan
savunma ve güvenlik kuruluşları tanımlanmadığı
gibi sivil şahısların kimler olacağı da belirsizdir.
İktidarın, savunma ve güvenlik kuruluşları mensubu sivil şahıslar
örtüsü altında, şiddetli bir iç savaşın
yaşandığı Libyaya birtakım paramiliter unsurları
konuşlandırmak için kendisine alan açma çabasından çok ciddi
endişe duyuyoruz.
İmzalanan metin, askerî nitelikli bir mutabakat
muhtırası olmasına ve iş birliği alanlarının
büyük kısmının da güvenlikle yakından ilişkili
olmasına rağmen, sanki Libyaya muharip güç gönderilmeyecekmiş
görüntüsü verilmektedir. Ama uluslararası basına bakıyorsunuz,
hatta daha bugün Çin kaynaklarından gördüğümüz kadarıyla hâlen,
şu anda Libyada Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının
bulunduğuna dair çok ciddi raporlar yer almaktadır.
Ama daha vahim bir durum var değerli
milletvekilleri, bu mutabakat muhtırasının Türkçe metninde yer
alan sivil şahıslar ifadesi muhtıranın İngilizce
metninde geçmiyor. Uluslararası anlaşma metinlerinin dahi
iktidarın hilelerinden kaçamadığını gösteren bu durum
resmen bir skandaldır. Kandırılmaktan muzdarip iktidar,
şimdi de kendi Parlamentosunu kandırmak istemektedir. Bu bir
uluslararası hukuk ihlalidir ve sırf bu nedenden ötürü bu mutabakat
muhtırasının, değil onaylanmak, derhâl geri çekilmesi
gerekir.
Devam ediyorum. Hibe kelimesi Bir malzeme veya
hizmetin bağışlanmasını veya bedelsiz devrini ifade
eder. şeklinde tanımlanıyor. Türkiyenin, Libyadaki
çatışmanın taraflarından birine askerî nitelikte bir
malzeme veya hizmet bağışlaması veya bedelsiz devri söz
konusu oluyor. Hatta hizmet kelimesinin tanımına bakarsak, Türkiye
Trablustaki hükûmete, mülkiyeti elde olmak kaydıyla kara, deniz, hava
araç gereç, silahları, bina ve eğitim üssü tahsis edebilecek. Bu
tanım Türkiyenin Ulusal Mutabakat Hükûmetine savaş uçağı
ve savaş gemisi başta olmak üzere bir çok askerî aracı tahsis
etmesine olanak tanımaktadır.
İktidarın ne yapmak üzere olduğunun
farkında mısınız değerli milletvekilleri? Türkiyenin
Libyadaki Ulusal Mutabakat Hükûmetine askerî personel, malzeme ve teçhizat
göndererek ülkedeki savaşa doğrudan müdahalesine zemin
hazırlamakla ülkemizdeki ekonomik kriz unutturulmaya
çalışılıyor. İhvancı gruplar
çocuklarımızın kanlarıyla kurtarılmaya
çalışılıyor. Bir kez daha söylüyorum, bunun için verecek
canımız yok.
Bu mutabakat uyarınca çeşitli gizlilik
derecelerine sahip bilgi ve malzeme de Trablus Hükûmetiyle
paylaşılacak. Savaş hâlinde ve çok zayıf olan bir hükûmete
askerî ve stratejik önemdeki gizli bilgileri vereceksiniz. Peki, bu Hükûmet
yarın devrildiğinde, verdiğiniz bilgilerin güvenliğini kim
sağlayacak?
Değerli milletvekilleri, Mutabakat
Muhtırasının İstihbarat başlıklı 8inci
maddesi uyarınca Türkiye, Ulusal Mutabakat Hükûmetine birçok taahhüdün
dışında operasyonel iş birliği taahhüdünde de
bulunuyor, hem de bu iş birliğinin kapsamını
tarafları hedef alan ulusal güvenliğine yönelik tehditler ve
tarafları karşılıklı ilgilendiren bölgelerdeki
güvenlik gelişmeleri ifadeleriyle bir hayli de geniş tutuyor.
Başka bir ifadeyle neredeyse güneşin altındaki her şey
Trablustaki İhvancılara operasyonel istihbarat desteği
verilmesini sağlayabilir. Bu mudur dış politika, bu mudur hukuk,
bu mudur Türkiye'nin menfaatlerini gözetmek? (CHP sıralarından
alkışlar)
8inci maddenin (4)üncü fıkrası da
şu şekilde: Çalışma ilkeleri alanında
danışmanlık hizmeti vermek, istihbari ve operasyonel
faaliyetlerin koordinesini sağlamak için yeterli sayıda personel
Türkiye ve Libyadaki Savunma ve Güvenlik İş Birliği Ofisi
bünyesindeki ilgili kurumlar tarafından atanır. deniyor. Görev
tanımı ve personel sayısı gibi diğer hususlar
düzenlenecek protokolle belirlenir.miş. Bu nasıl bir ifadedir
değerli milletvekilleri? İlgili kurumlar hangileridir, belli
değil; ofise atanacak personel ne iş yapacak, belli değil.
Sayısı daha sonra protokolle belirlenecek. Bakınız,
danışmanlık hizmeti ve istihbari ve operasyonel faaliyetlerin
koordinesi kisvesi altında Türkiyeden Libyaya birtakım paramiliter
güçlerin, hatta Suriyenin İdlib vilayetindeki yabancı
savaşçıların sevk edilmesine neden olabilecek bu düzenleme,
bölgenin güvenliği için çok büyük bir tehdit oluşturmaktadır ama
sadece bölgenin değil, Türkiye'nin ulusal güvenliği için de fevkalade
büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Zira, iktidara
yakınlığı bilinen SADAT isimli özel güvenlik
şirketinin Libyaya savaşçı gönderebileceğine ve
İdlibdeki savaşçıların Libyada görüldüklerine
ilişkin, uluslararası basında haberler bolca
yayınlandı. Bu haberler Türkiyeyi, Suriyede olduğu gibi, tüm
uluslararası toplum önünde de yeni yeni suçlamalarla yapacaktır. Bu
mudur Türkiyeye layık görülen?
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak Türkiye
Cumhuriyeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik
ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırası,
Libyanın egemenliğine ve Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin, Libyadaki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan 1970
sayılı Karar başta olmak üzere, aldığı bütün
kararlara aykırıdır. Uluslararası hukuk önemlidir,
uluslararası hukuku önemsediğimi özellikle burada tekrarlamak
istiyorum. Çünkü Daha evvel başka ülkeler için alınmış
olan birtakım Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararlarını başkaları ihlal ediyorsa o zaman Türkiyede
ihlal eder. anlayışı fevkalade yanlış bir
anlayıştır. Çünkü, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye
Cumhuriyetinin uluslararası hukuka saygın bir aktör olması için
çalışıyoruz ve bunu arzuluyoruz. Bunu düşünmeyenlere de bu
şekilde düşünmelerini tavsiye ediyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bundan daha önemlisi Ülkemizin
çıkarlarına aykırıdır. dedik. Üstelik Misafir
personel, misafir öğrenci, savunma ve güvenlik kuruluşları
mensubu sivil şahıslar örtüleri altında da Libyaya askerî
kuvvet sevk etmenin önü açılıyor. dedik. Türkiyeden Libyaya uçak
ve gemilerle zaten gönderilmekte olan silah, cephane, İHA, SİHA ve
BMC üretimi zırhlı araçların sevkiyatının hız
kazanmasına da bu mutabakat metni zemin hazırlıyor. Trablustaki
hükûmete şimdiye kadar gönderilen teçhizattan daha fazlasının
gönderilmesi amaçlanıyor. İktidar, Suriyede olanlardan hiç ders
almamış, bölgemizde akan kanı da umursadığı yok.
Ancak bu mutabakatla Doğu Akdenizdeki çıkarlarımızı
koruyacağız. aldatmacasıyla halkımızı
kandırmanıza biz asla müsaade etmeyeceğiz. Libyaya asker
gönderme konusunun bir beka sorunu olmadığının, bu
argümanın halkımızın nezdinde bir karşılık
bulmadığının öğrenildiğini düşünüyorduk.
Fakat görüyoruz ki bu anlayıştan hâlâ vazgeçilmemiş.
Halkımızın bütün evlatlarının canı
kıymetlidir. İnsanlarımızın huzur ve güvenliklerinden
daha büyük bir beka da yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)
Bugünkü askerî yardım yapacağımız Libya,
Kıbrısta yanımızda duran bağımsız ve egemen
Libya değildir, vekil güçlerin etkisinde, iç savaş içinde olan bir
ülkedir. Türkiye eğer Kıbrıstan kaynaklanan ahde
vefasını göstermek istiyorsa bunu Libyadaki iç savaşa müdahil
olmayarak, Libyanın toprak bütünlüğünü savunarak gösterebilir.
Ülkemizin menfaatlerini mi korumak istiyorsunuz? O zaman, Libyadaki
savaşa taraf olmayın. Libyaya silah ve savaşçı
göndermeyin. Fikriniz sorulmadıkça başka ülkelerin iç işleri
hakkında fikir vermekten bile kaçının.
Diyelim ki bu teklif onaylandı ve Libyaya uçak
veya gemi gönderdiniz, Türk gemi ve uçaklarını vurma emri veren
Hafter kuvvetleri de bize saldırdı. Ne yapacaksınız? Onun
için, Cumhuriyet Halk Partisi olarak son kez uyarmak isteriz:
1) Bu kanun teklifini geri çekin, yoksa
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının ihlal
edilmesini onaylamış olacaksınız.
2) Bu kanun teklifini geri çekin, yoksa ihvan
saplantınız yüzünden evlatlarımızın uzak
coğrafyalarda ölümüne neden olacaksınız.
3) Bu kanun teklifini geri çekin, yoksa Türkiyenin,
bölge ülkeleri Rusya ve Fransanın karşımızda
olacağı bir savaşa girmesine yol açacaksınız.
4) Bu kanun teklifini geri çekin, yoksa ileride
tarih önünde sorumlu olacaksınız.
Siyasi tarihimizde söylenen en önemli sözlerden
biridir: O zaman sizi biz bile kurtaramayız.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Volkan Bozkır buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında
Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifine
ilişkin olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Anlaşmanın detaylarına girmeden önce
dünyada hâlihazırda birçok ülkede sorunlar yaşanıyor ve bölgesel
ve küresel barış ve istikrar çok sıkıntılı bir
dönemden geçiyor. Latin Amerikada Şili, Bolivya ve Venezuelada; Asyada
İran, Hong Kong ve Keşmirde; Avrupada Fransa, İspanya,
Birleşik Krallıkta yaşananlar gerçekten tedirginlik
yaratıyor. Belçika, Hollanda, İsveç, İspanya ve İtalyada
hükûmet kuramama sıkıntıları var.
Avrupa Birliği eskiden cazibe merkeziydi ancak
şu anda üye ülkelerinin sorunlarını karşılayamaz bir
noktaya gelmiştir ve bundan da önemlisi, özellikle Doğu Akdeniz,
Suriye, Irak, İran, Kuzey Afrika ağırlıklı olarak yeni
bir düzen, geleceğe yönelik yeni dengeler oluşturulma çabaları
da sürmektedir.
Türkiye olarak bu gelişmeleri yakinen takip
ediyoruz. Burada tabiatıyla izlenebilecek 2 tür politika var. Bir tanesi,
eskiden olduğu gibi, bırakalım olaylar devam etsin,
gelişmelere göre sonuçlarına bakalım, ona göre bir tutum
alalım, nehrin akışından ayrılmayalım, kurulu
düzenin izinde yürüyelim, dış politikada çok az sayıda konuyla
iştigal edelim, dış işleri mensupları olarak bu
konulardan başka konulara kesinlikle el atmayalım. Bu bir politika ve
uzun zamandır da Türkiyede uygulanan bir politikaydı ama bugün
Türkiye başka bir şey uyguluyor ve başka bir politika uyguluyor.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) Hangisi doğru?
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Dış politikadaki
gelişmeleri izlemek yerine, artık sorunların çözümünde mutlaka
danışılan, kararlarda rol alan ve oyun kurucu rolündeki bir
Türkiye sahnede güçlü bir şekilde yerini almış bulunuyor.
Suriyede gerçekleştirilen Fırat
Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı
Harekâtları sonucunda ülkemizin güneyinde bir terör koridoru
oluşturulması planları nasıl akamete
uğratıldıysa Libyayla varılan bu son 2 mutabakat bu
çerçevede çok büyük önemi haizdir ve önümüzdeki yıllarda atılan tüm
bu adımların değeri daha da net olarak
anlaşılacaktır.
Libyayla imzaladığımız,
Akdenizde deniz yetki alanlarının
sınırlandırılmasına ilişkin Mutabakat
Muhtırasının aralık ayı başında yüce
Meclisimizde büyük bir destekle onaylanmasıyla bu konuda birlikte hareket
etme irademizi tüm dünyaya duyurduk. Varılan bu tarihî nitelikteki ve son
derece önemli mutabakatla Doğu Akdenizde ülkemizin, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ve Libyanın mevcudiyetini ve
egemenlik haklarını görmezden gelenlerin planlarını da
akamete uğrattık.
Köklü tarihî, kültürel ve akrabalık
bağlarımız Libyayla derin ilişkiler geliştirmemize
imkân sağlamıştır. Libyanın gönlümüzde ayrı bir
yeri vardır. Onay süreci tamamlanan Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat
Muhtırasıyla artık denizden de komşu olduğumuz
Libyada güvenlik ve istikrar sağlanacak -bu ülkeyle siyasi
ilişkilerimizi daha da geliştirmeye yarayacağının
ötesinde- bölgede sağlanacak istikrarda -demin bahsettiğim- bütün bu
kurulması planlanan yeni düzenin ve yeni oyunun bizim arzu etmediğimiz
şekilde gerçekleşmesinin önüne âdeta bir set çekecektir. Libyayla
güvenlik ve askerî iş birliğimizi geliştirme amacına matuf
bu muhtıra da Libyalı kardeşlerimizin uzun yıllardır
hasretini çektiği kalıcı barış ve istikrara
kavuşması için meşru Hükûmet tarafından yürütülen
çabaların aslında desteklenmesi amacıyla atılmış
çok önemli bir adımdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, Libyada 2011 yılından bu yana yaşanan
ihtilafa son verilmesi amacıyla Birleşmiş Milletler
öncülüğünde yürütülen geçiş sürecini desteklemektedir. Esasen,
Libyadaki sürecin başından bu yana da ülkemiz her zaman Libya
halkının ve halkı temsil eden meşru aktörlerin yanında
yer almıştır. 2011 yılındaki Libyadaki Geçiş
Konseyini ve 2012de seçimle iktidara gelen Millî Genel Kongreyi de bu amaçla
destekledik. 2014 yılında çatışmaların sona
erdirilmesi için Libyada tüm taraflara çağrıda bulunmamız da bu
anlayışımızın bir tezahürüdür.
Hatırlayacağınız üzere, 2014ün
sonunda Birleşmiş Milletlerin
kolaylaştırıcılığında başlayan
müzakerelerde de tüm taraflara müzakerelere katılma
çağrısında bulunduk. Günümüzde bu müzakereler sonunda
oluşturulan ve Fasın Süheyrat şehrinde 2015 yılında
imzalanan Libya Siyasi Anlaşmasının ardından
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararıyla
oluşturulan Başkanlık Konseyi ve Libyadaki geçiş sürecini
yönetmesi için yetkilendirilen Sayın Fayez Saraç
Başkanlığındaki Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle
ilişkilerimizi yakın iş birliği içinde yürütmekteyiz. Ne
var ki, Libya Siyasi Anlaşmasının imzalanması ve
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Ulusal Mutabakat Hükûmetini
tek meşru yapı olarak tanımasının ardından
Libyadaki sorunlar sona ermemiştir. Libya Temsilciler Meclisi üyeleri
arasında görüş ayrılıkları ortaya
çıkmıştır, üyelerin bir kısmı Tobrukta,
diğer bir kısmı da Trablusta toplanmaktadır.
Geçtiğimiz son sekiz aya
baktığımız da ise, Libya gündemini meşgul eden
başlıca konu, ülkenin doğusunu gayrimeşru şekilde
hâkimiyeti altında bulunduran, kendinden menkul, Libya Ulusal Ordusu Komutanı
Halife Haftere bağlı unsurların Trablustaki meşru
hükûmeti devirmeye yönelik çabalarıdır. Gerçekten geçmişi son
derece şaibeli noktalarla dolu olan bu Hafter, çözüm çabaları devam
ederken ve Libyalılar arasında geniş bir mutabakatın
sağlanması amacıyla Birleşmiş Milletler gözetiminde
Ulusal Kongre toplanması hazırlıkları ileri bir
aşamaya varmışken ve Birleşmiş Milletler Genel
Sekreterinin Libyada bulunduğu sırada Trablusa yönelik saldırıları
başlatmıştır. Aslında sadece bu bile Güvenlik Konseyi
kararlarının uygulanmasına ve Libyada millî iradenin tecelli
etmesine mâni olmayı hedeflediğinin en güzel göstergesidir.
Başta Mısır ve Birleşik Arap
Emirlikleri olmak üzere bazı ülkeler tarafından desteklenen Haftere
bağlı unsurlar aylardır sivil, kadın, çocuk
ayrımı gözetmeksizin yerleşim yerlerini, mülteci barınma
merkezlerini, hastaneleri, fabrikaları, havalimanlarını hedef
almaktadır ve Hafterin saldırıları nedeniyle yüz binlerce
kişi insani yardıma muhtaç hâle gelmiştir; keza on binlerce
kişi ülkeyi terk etmek zorunda kalmış, yüzlerce kişi
hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır. Nisan
ayından bu yana Trablusta yaşanan çatışmalarda Dünya
Sağlık Örgütü verilerine göre 1.100 kişi hayatını
kaybetmiştir, bunların 106sı sivildir ve 286sı sivil
olmak üzere 5.558 kişi yaralanmıştır. Uluslararası Göç
Örgütü verilerine göre de çatışmalardan ötürü yerlerinden
edilmiş kişi sayısı 119.925 olarak kaydedilmiştir.
Trablusun güneydoğusundaki Tacura ilçesinde bulunan göçmen kampı
hava saldırısıyla bombalanmış, 600ü aşkın düzensiz
göçmenin barındığı bu kampta 53 kişi
hayatını kaybetmiş, 130 kişi yaralanmıştır.
Bunları niçin söylüyorum? Bütün bu durum hem
Libya hem komşuları için, aslında tüm bölge için ciddi bir
tehdittir ve dünyadaki terör örgütleri Afganistanda yer bulamadıkları
zaman başka ülkelere gelmişlerdir, Suriyeye gelmişlerdir,
Iraka gelmişlerdir, yine, bir boşluk bulduklarında Libyaya da
gelmişlerdir. E, bugün, Libyada, Libyanın özellikle güney
bölgelerinde, başta DEAŞ terör örgütü olmak üzere, çok kapsamlı etkinlikler,
faaliyetler ve insan kıyımı yaşanan olaylar
bulunmaktadır. Bütün bunlar Haftere bağlı güçler ile Ulusal
Mutabakat Hükûmeti arasındaki bir çatışma ortamından âdeta
güç bulmaktadır. Dolayısıyla Türkiye olarak bizim burada yapmak
istediğimiz, Birleşmiş Milletler ve bütün uluslararası
camia tarafından tanınmış olan Ulusal Mutabakat Hükûmetine
her türlü eğitim, yardım, bilgi aktarımı sayesinde orada
bunlarla mücadele edebilecek güçleri oluşturmalarına
yardımcı olmak ve bu sayede de Libyanın istikrara ve
barışa kavuşmasını ve terörün veyahut da Hafter tipi
güçlerin dünya sahnesinde yer almasını önleyecek bir noktaya
gelmesidir.
Demin burada bahsedildi, Hafter petrolü kontrol
ediyor. Çöl dediğiniz o bölgeler aslında önemli bölgelerdir ama
netice olarak biz bütün bu güce sahip Hafterin yerine Trablusa
sıkışmış Ulusal Mutabakat Hükûmetini neden
destekliyoruz? Aslında, bu, tabii, cevaplanması gereken bir soru
çünkü haritaya bakıp haritada kırmızı alanları
Haftere ayırıp Ne kadar çok kırmızı alan var.
yeşil alanları Ulusal Mutabakat Hükûmetine ayırıp Ne kadar
az yeşil alan var. diyerek bu sorunu anlamak imkânına sahip
değiliz. Libyada kilometrekare başına 4 kişi düşer
ama Trablusta kilometrekare başına 25 bin kişi düşer.
Dolayısıyla, Trablus Libyadır, Libya da Trablustur.
denildiği zaman olayı daha yakından görme imkânına sahip
oluruz. Dolayısıyla, Trablus ne kadar, uluslararası toplumun,
Birleşmiş Milletlerin tanıdığı bir Ulusal
Mutabakat Hükûmetinin elinde kalırsa o kadar, bölgede, Libyada istikrar
ve huzur devam edebilir.
Ayrıca, Libyada petrol üretim tesislerinin
önemli bir bölümünün Hafterin elinde olması çok fazla da bir şey
ifade etmemektedir çünkü petrol ihracatı Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde Trablusta bulunan ulusal petrol
şirketi tarafından yönetilmektedir ve elde edilen gelir de Libya
Merkez Bankasında toplanmaktadır. Hafter bunu
değiştirebilmek için çok büyük çaba sarf etmiş ama başta
Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere muhtelif ülkeler tarafından
bu çabaları engellenmiştir.
Biz, Türkiye olarak, başından beri,
Libyadaki sorunun askerî bir çözümünün mümkün olmadığını
ve mevcut sorunların ancak Birleşmiş Milletler himayesinde
Libyalı tüm kesimlerin katılımıyla ve bizzat
Libyalılar tarafından yürütülecek bir siyasi süreçle kalıcı
bir çözüme kavuşabileceğini savunageldik. Uluslararası camiaya
da Libyadaki tüm muhataplarımıza da bu yönde mesajlar verdik ve
vermeye de devam edeceğiz.
Biz, başından itibaren savaşı
değil, diplomatik çabaları destekledik, bu çabalara aktif olarak
katıldık ve destek sağladık.
Son olarak, Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu vesilesiyle New Yorkta toplanan Güvenlik Konseyine, sürekli üye 5
üyenin ve onun dışında da Türkiye ve gerekli ülkelerin
katıldığı, İtalya, Almanya, Mısır,
Birleşik Arap Emirlikleri ve Afrika Birliği temsilcilerinin
katıldığı, P5 artı 5 diye tabir edilen konferansa
katıldık. Bunun akabinde de Almanyanın girişimiyle,
Libyada kalıcı bir ateşkes sağlanması ve siyasi
sürece geri dönülmesi için, Birleşmiş Milletler himayesinde,
Libyalılar arasında yürütülecek görüşmeler için -uygun zemine
ulaştırmak amacıyla- Berlinde başlatılan sürecin de
aktif bir üyesi olarak görev alıyoruz. Bu diplomatik çabalar, Berlin süreci
şayet olumlu sonuçlanabilirse, başından beri sergilediğimiz
bu yapıcı tutum ve ülkede ateşkesin bir an önce
sağlanması, bir anlamda gerçekten Türkiye'nin önemli
katkılarının da bir tezahürü olacaktır. Berlin
toplantıları şayet başarıya ulaşırsa, Berlin
süreci Libyayla ilgili önemli bir noktaya gelirse, ateşkes, siyasi sürece
dönüş, güvenlik reformu, ekonomik reformlar gibi konular da bu
şekilde ele alınacaktır.
Benden önce söz almış bazı
milletvekillerimizin Türkiye'nin Libyadaki çatışmalara taraf
olacağı yönündeki iddialarını da gerçekten anlamakta zorluk
çekiyorum. Türkiye, Libyada meşru Hükûmete yönelik saldırılar
karşısında meşru Hükûmetin yanındadır. Bunun
Çatışan taraflardan birinin yanında yer almak şeklinde
nitelendirilmesi gerçekten kabul edilmesi ve anlaşılması mümkün
olmayan bir yorumlamadır. Ve bu son derece yanlış ve tehlikeli
emsallere yol açabilecek bir değerlendirmedir. Libyada -kalıcı
barışın tek yolu- siyasi sürece geri dönülebilmesinin önündeki
temel engel Hafterin sürdürdüğü maksimalist yaklaşım ve
saldırganlıktır. Biz, uluslararası camiaya mevcut durumun
sürdürülemez olduğunu vurguluyoruz, bir an önce ateşkes
sağlanabilmesi için Hafteri cesaretlendirecek adımlardan uzak
durulması gerektiğini telkin ediyoruz. Benden önce bu kürsüden söz alan
çok değerli meslektaşlarımın, milletvekillerinin ifade
ettiği şekilde de, Hafteri Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak da
cesaretlendirmekten kaçınmamız önem arz etmektedir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Suriye konusunda yaptığımız
gibi, 500 bin Suriyelinin kanına girmiş, sözde, Suriye rejiminin
başındaki Beşar Esadla el sıkışma
yarışına giren bazı milletvekillerimizin bu kez de gidip
Hafterle el sıkışma yarışına girmeleri gerçekten
kabul edilemez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sözlerimin sonuna gelmeden önce bir hususa daha
burada değinmek istiyorum. Benden önce söz alan konuşmacılar
arasında yıllarca Dışişleri Bakanlığı
bünyesinde birlikte görev yaptığımız, politikalar
ürettiğimiz, ülkemizin yararına gerçekten önemli çabalar sarf
ettiğimiz arkadaşlarımız da var fakat benim daha önceki
dönemlerde de -ben 4 dönemdir milletvekilliği yapıyorum- yine bu
Mecliste birlikte görev yapmaktan onur duyduğum büyükelçilik
yapmış meslektaşlarım bu kürsülerde hitap ettiler, bu
Mecliste görev yaptılar fakat şöyle bir şeyi anlamakta güçlük
çekiyorum: Aşağı yukarı AK PARTİ hükûmetleri
zamanında büyükelçilik unvanını almış, müsteşar
yardımcısı olmuş, çok önemli büyükelçiliklerimizde görev
yapmış bu arkadaşlarımızın, ben hasbelkader,
bulunduğum görevler itibarıyla bulundukları yerlerden
gönderdikleri kriptoları da bizzat okumuş birisi olarak, o zaman, o
görevler sırasında Hükûmetimizin dış
politikalarını son derece destekleyen, hatta bu politikaları
daha da ileriye götürmek için çaba sarf eden durumlarını gözlemledim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu her zaman
söylüyorum, ben AK PARTİ hükûmetleri zamanında büyükelçi oldum,
müsteşar yardımcısı oldum, müsteşar oldum,
milletvekili oldum, Dışişleri Komisyonu Başkanı oldum,
Bakan oldum. (CHP sıralarından gürültüler)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul)
Maceracılığa 2012den sonra başladınız da o
yüzden.
BAŞKAN Arkadaşlar, ben duyamıyorum,
lütfen
VOLKAN BOZKIR (Devamla) - Benim buradan
konuşurken, bunları söylerken bir sıkıntım yok ama bu
çok değer verdiğim, aile dostu olduğum
arkadaşlarımın çok büyük bir sıkıntı içinde
olduğunu tahmin ediyorum. Çünkü o zaman, daha görevdeyken başka
şeyleri söyleyip emekli olduğunun ertesi günü gelip
milletvekilliğinde Bu iktidarın dış politikasını
kınıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu iktidar dış politikayı bilmiyor. Bu iktidar dış
politikasıyla ülkeyi felakete götürüyor. demeyi ben aslında hem
izana sığdıramıyorum hem de bu arkadaşlar adına
da üzüntü duyuyorum.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sizden önceki
Bakan ne yaptı?
BAŞKAN Sayın Gürer, hoş geldin!
VOLKAN BOZKIR (Devamla) Bu sözlerle birlikte
sözlerimin sonunda şu hususları belirtmeyi arzu ediyorum. Gerçekten,
bu anlaşmalarla birlikte Libyada uluslararası meşruiyete sahip
Hükûmetin ülkenin içerisinde bulunduğu güvenlik tehditleriyle başa
çıkabilmesi için ihtiyaç duyduğu disiplinli ve
kurumsallaşmış güvenlik güçlerine sahip olabilmesini teminen
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti
Arasında Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat
Muhtırasının yüce Meclisimiz tarafından ivedilikle
onaylanarak yürürlüğe girmesi önem taşımaktadır.
Konuşmamda yüce Meclisin dikkatine getirmeye
çalıştığım hususlar çerçevesinde AK PARTİ Grubu
olarak bu mutabakat muhtırasına destek veriyoruz ve olumlu oy
kullanacağız. Yüce Meclisimizin değerli mensuplarının
da ülkemizin Doğu Akdenizde ve Kuzey Afrikadaki
çıkarlarının etkili bir şekilde korunması ve
kollanması amacıyla her zaman gösterdikleri birlik ve
dayanışmayı bugün bir kez daha ortaya koyacaklarına
inanıyorum.
Bu temenniyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Dervişoğlu,
buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hatibi dinledik, konuşmalarının
arasında, partimizi temsilen konuşan Aydın Milletvekilimiz
Aydın Adnan Sezgin Beyin ifadelerine istinaden Büyükelçiyken
yapmadığınız eleştirileri siyasete girdikten sonra
BAŞKAN Açık sataşma var, söz
verebilirim kürsüden.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama hangisini
kastetti?
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) 69a göre söz istiyoruz efendim. Sayın Sezgin
konuşacak.
BAŞKAN Tabii, tabii, buyurun Sayın
Sezgin.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Çok teşekkür ederim.
İSMAİL TAMER (Kayseri) İYİ
PARTİyi kastetti; CHPyi kastetmedi, İYİ PARTİyi
kastetti.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Orayı
mı kastettiniz?
BAŞKAN Arkadaşlar dedi efendim,
Sayın Çeviközü de kastetti bana göre.
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezginin, İstanbul Milletvekili
Volkan Bozkırın 155 sıra sayılı Kanun Teklifinin
tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Dışişleri Komisyonu Sayın
Başkanının ifadelerini dinledik. Evvelemirde, kendisinin
memuriyeti biraz unuttuğu kanaatindeyim. Evet, şerefle Türkiye
Cumhuriyeti devletini devletin büyükelçisi olarak temsil ettik. Ben kendi
adıma örnek vermek istiyorum: Moskova Büyükelçiliğim
sırasında Suriye ihtilafıyla ilgili olarak görüşlerimi, o
dönemin hükûmetinin görüşlerine aykırı olmasına
rağmen, çok açık bir şekilde ifade ettim ve o dönemde dile
getirdiğim eleştirileri çeşitli yollarla -bunun yöntemleri
vardır, onu bir gün anlatırım size- açıkça, sözle,
şifahen ve yazılı olarak
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) En
çok biz biliyoruz o yöntemleri, sadece siz bilmiyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Kılıç, lütfen
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) Belki bütün
kriptoları ve telgrafları okumamıştır Sayın
Bozkır. Bugün ne düşünüyorsam orada hepsini dile getirdim.
Roma Büyükelçiliğim sırasında da
Türkiye'nin, Libya konusunda ciddi hatalar yaptığını,
fevkalade vahim eleştirilere tabi tutulduğunu,
Dışişlerinin görüşlerini de aşan yanlışlar
içine girdiğini defaatle yazdım ve bunun bir ölçüde düzeltilmesini de
sağladım.
Onun için, Sayın Bozkırın, özellikle
Dışişleri Komisyonu Başkanı olarak ve
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Başkanlığına
aday bir arkadaşımız olarak bu Mecliste yanlış,
doğru olmayan
Başka bir kelimeyi kullanmamak için bu tabirleri
kullandım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) Bitiriyorum.
BAŞKAN Uzatma yapmıyorum, iki dakika
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla)
Açıkçası, Sayın Bozkıra bu yaklaşımı, bu
tarzı, bu tutumu yakıştıramadım ve mesleki
geçmişiyle de bağdaştıramadım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Ses gelmiyor
Başkanım, biraz ses verin ne olur. Cebinizden para mı gidiyor
Başkanım? Ne olacak, ha öyle konuşmuş ha böyle.
BAŞKAN Elektrik gidiyor, elektrik.
Soruyorsunuz ya elektrik paralarını sonra.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla)
Saygılarımı sunarım. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Çeviköz, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz iki dakikadır, uzatma yapmıyorum.
4.-
İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviközün, İstanbul Milletvekili
Volkan Bozkırın 155 sıra sayılı Kanun Teklifinin
tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) Sayın
Başkan, çok teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, diplomatlar olarak
Meclis gündemimizi bu şekilde, kendi aramızdaki
tartışmalarla meşgul etmekten dolayı hakikaten üzüntü
duyuyorum, bunu bağışlamanızı diliyorum.
Ancak Sayın Bozkırın bazı
ifadelerine elbette yanıt verilmesi gerekiyor çünkü şahsımla
ilgili de kullandığı bazı ifadeler var. Bir kere, her
şeyden evvel, bir devletin temsilini yapan büyükelçi
yazdığı kriptolarda ne ifade ederse etsin, bunlar, uzun bir süre
gizlilik gerektiren bilgilerdir. Ben de Sayın Bozkırın
yazdığı kriptoları okudum ama benim meslek terbiyem, onun
yazdığı kriptolardaki ifadeleri söylememe izin vermiyor. Bu bir.
(CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
İkincisi: Aile dostu olmamız,
meslektaş olmamız, bütün bunların hepsi fevkalade güzel ifadeler
ancak şunu da belki söylemekte yarar var: Devleti temsil ettiğiniz
zaman devletin ali çıkarlarını sonuna kadar savunursunuz. Bugün
farklı siyasi partilerde görev yapıyor olmamız, benim devleti
temsil ettiğimi ve devletin çıkarlarını gözettiğimi
gösteriyor. Ama Sayın Bozkırın bugün iktidar partisinde yer
alması, demek ki bütün kariyeri boyunca iktidarı temsil ettiğini
gösteriyor. (CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Çok teşekkür ederim.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2451) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:155) (Devam)
BAŞKAN Evet, şahıslar adına
ilk söz Sayın Emrullah İşlerin.
Buyurun Sayın İşler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 155 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti
Arasında Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Meclisimiz, bugün, iki ülke arasındaki
mutabakat muhtırasını oylayacaktır. Bu münasebetle,
Türkiye'nin Akdenizdeki enerji politikaları ve dış
politikası açısından tarihî bir oturum
gerçekleştirmekteyiz. Türkiye, Akdenizde mavi vatanı müdafaa etmek,
enerji arzı güvenliğini sağlamak ve oyun kurucu aktör olmak için
ciddi bir mücadele içindedir, Libyadaki Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
Akdenizde önemli bir müttefikidir. Dolayısıyla Ulusal Mutabakat
Hükûmetinin yanında durmak, Akdenizdeki hak ve
çıkarlarımız açısından bir zorunluluktur. Türkiye'nin
Libyada ne işi var? şeklinde eleştiriler duymaktayız.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal İtalyanlara karşı
Libyanın müdafaası için neden oraya gittiyse bugün biz de aynı
ruhla Libyada olacağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Zira, Türk devleti, Akdenizde Türkiyeye parmak
sallayanlara karşı yanımızda duran Libya halkına
destek olmayıp da Akdenizde Türkiye'nin haklarını gasbetmek
isteyenlerin safında bulunan Hafterin Trablusu ele geçirmesine seyirci
mi kalacaktı? Yine, muhalefetten bazı vekillerin Trablus Hükûmeti
cihatçıdır. şeklinde açıklamalarını üzülerek duyduk.
Türkiye'nin müttefiki olan Başkanlık Konseyi, 2015 yılında
Birleşmiş Milletler öncülüğünde devam eden müzakereler sonucu
ortaya çıkan Libya Siyasi Anlaşmasından doğan ve
Birleşmiş Milletlerin Libyanın meşru otoritesi olarak
tanıdığı, uluslararası tanınırlığı
olan siyasi yapıdır. Trablus yönetimi cihatçıdır.
şeklinde, uluslararası basından alıntılama yapmak
suretiyle Türkiye'nin Libya politikasını eleştirmek, en basit
bir ifadeyle, dikkatsizliktir. Zira, tanımlamalarına itibar edilen
uluslararası basın, PKK ve PYD gibi terör örgütlerini kahraman
olarak takdim etmektedir. İlla da Libyada Kim kimdir? diye merak
ediyorsanız, açın, Birleşmiş Milletlerin kararlarına
bakın. Hem illa da Libyada bir cihatçı arayacaksanız, Hafterin
komutanlarına bakmanız yeterli olacaktır çünkü Hafter
saflarında savaşan çok sayıda radikal komutan ve militan
bulunmaktadır. Örneğin Mahmut el Verfalli isimli komutan,
uluslararası mahkemelerce mahkûm edilmiş radikallere sadece bir
örnektir. Ayrıca, bunun yanında, Hafterin en büyük destekçisi
Medhalilerdir -bilmiyorum duydunuz mu bu ismi ama- bunların Suudi
Arabistan tarafından desteklenen aşırı örgütler
olduğunu, Selefi görüşlere sahip kimseler olduğunu buradan
hatırlatmakta fayda görüyorum.
Öte yandan, sizin cihatçı diye
suçladığınız, Ulusal Mutabakat Hükûmetine bağlı Mısrata güçleri, 2016 sonunda, 2017de Sirtede
DEAŞçılarla mücadele ederken, sizin laik ve seküler
dediğiniz Hafter, onlara karşı Cufrada harekete geçmiştir.
DEAŞa karşı Libyada gerçek mücadeleyi yürüten, Ulusal
Mutabakat Hükûmetine bağlı güçlerdir.
Bir diğer ifadeyle, Türkiye, Libyada
uluslararası meşru bir hûkümetle muhataptır. Ona bağlı
askerler ise hiyerarşik düzenli askerî birliklerdir. Buna karşı
Haftere destek verenler, darbeci bir lider ve ona bağlı radikal,
düzensiz ve paralı, silahlı gruplarla muhataptır. Türkiye ise
uluslararası meşruiyeti haiz bir hûkümetle muhataptır. Türkiye,
attığı bu adımla Libyada iç savaşın bir
parçası olmamaktadır, Libyada demokratik ve sivil bir yönetim altında
bir güvenlik sektörü reformu için Ulusal Mutabakat Hükûmetine destek
vermektedir.
Aslında Türkiyenin Libyaya ilişkin
pozisyonunda kriz başladığı günden bu yana bir
değişiklik olmamış, uluslararası toplumun
mutabakatıyla çizilen meşruiyet sınırları dışına
çıkılmamıştır. Bakın, 2015 yılı
sonunda, bugün Hafteri el altından destekleyenler de dâhil, bütün
bölgesel ve küresel aktörler toplanarak Ulusal Mutabakat Hükûmetini Libyanın meşru otoritesi
olarak tanımıştır, Türkiye de bunlardan biridir. Hatta bugün
Haftere alenen destek verenler dahi, uluslararası resmî platformlarda
Biz Ulusal Mutabakat Hükûmetini meşru muhatap kabul ediyoruz. diyerek
Hafterin illegal bir milis lideri olduğunu kabul etmektedir. Ulusal
Mutabakat Hükûmeti, 2016
yılı Mart ayında Trablusta göreve başlamış,
Türkiye ve bütün dünya onu muhatap alacağını duyurmuştur.
Ancak Akdenizde Türkiye karşıtı fiilî durum yaratmak
isteyenler, meşru bir hükûmet yerine, illegal bir milis liderin kendileri
için daha elverişli bir muhatap olduğunu düşünerek onu el
altından desteklemeye başlamıştır.
Burada Birleşmiş Milletlerin ambargosu
dile getirildi. Yıllardır bu ambargoya rağmen Haftere her türlü
silah desteğini verenlere karşı bir çift sözünüz oldu mu? (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Muhalefet
vekillerine soruyorum: Türkiye karşıtı denklemde, sırf daha
elverişli olur diye altına imza attıkları tüm
anlaşmalar hilafına, illegal bir milis lideri illegal bir biçimde
destekleyenlere karşı ne yapmamızı bekliyordunuz?
Altını çizmek gerekir ki Türkiye'nin
asıl hedefi, Libyada krizi derinleştirmek değil, çözümdür.
Biraz önce, burada, Türkiye'nin diplomatik etkinliklerde olamayacağı,
yer alamayacağı ifade edildi. Hâlbuki şu an devam eden bir
Berlin Süreci var, o dahi dile getirilmedi konuşma yapılırken.
Bu münasebetle, devletin ilgili birimleri, Berlinde Libya krizinin çözümü için
devam eden müzakerelere iştirak ederek büyük konferansın
hazırlıklarını sürdürmektedir. Türkiye, Libyada askerin
demokratik yönetimin kontrolünde olduğu, siyasi iradenin toplumsal
talepleri temsil ettiği, meşru bir siyasal sistemi hem Libyanın
hem bölgenin istikrarı ve Türkiye'nin hak ve çıkarları için
zorunlu görmektedir. Berlinde dile getirdiği bu görüşüne hiçbir
aktör itiraz edememektedir, zira Türkiye bu görüşlerinde
haklıdır.
Bu münasebetle, kısaca tekrar ifade etmek
gerekirse: Yanlış kaynaklardan yanlış bilgilere dayanarak
Türkiye'nin Libya politikasını eleştirmeyin. Ciddi ve yerinde
bir eleştiriniz varsa zaten dikkate almaktan çekinmeyiz, sizden de
memleket menfaatine olarak bunu bekleriz. Türkiye, Libyada doğru yerde
durmakta, doğru aktörlerle Türkiye menfaatine iyi işler
yapmaktadır. Uluslararası meşruiyeti haiz Ulusal Mutabakat
Hükûmetiyle imzaladığımız bu anlaşmanın Libyada
istikrarın sağlanmasına ve kurumsal altyapının
güçlendirilmesine katkı sağlayacağına inanıyor ve tüm
dostlarımızı da Libyaya bu konuda destek olmaya davet ediyoruz.
Mutabakat muhtırasının yürürlüğe girmesi güvenlik, askerî
eğitim ve öğretim, savunma sanayisi, terörizm ve yasa
dışı göçle mücadele, lojistik alanında iş
birliği, haritacılık alanında iş birliği ile
askerî planlama, tecrübe aktarımı gibi konularda Libyayla iş
birliğimizin daha ileri seviyelere taşınmasının hukuki
altyapısını oluşturacaktır.
Öte yandan, muhtıra hem Libyada
istikrarın sağlanmasına ve kurumsal altyapının
güçlenmesine hem de ülkemizin Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika bölgesindeki
çıkarlarının korunmasına ciddi katkı
sağlayacaktır.
Biraz önce, Mustafa Kemal Atatürkün Trablusta
görev yaptığını ifade ettim. Orada ne işimiz var?
diyenlere bu soruyla cevap verdim ama burada biraz önce yapılan
konuşmada öyle bir tavır sergilediler ki tam bir teslimiyetçi
tavır. Size sorulmadıkça hiçbir şeye karışmayın,
görüşünüzü bildirmeyin. dediler. Ya, hiç, Mustafa Kemali anlamadınız
mı? Mustafa Kemalin dış politika vizyonunu hiç
okumadınız mı?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sen
okumamışsın, sen!
EMRULLAH İŞLER (Devamla) 1934te o
zamanın kıt imkânlarıyla Balkan Paktının
kurulmasına öncülük eden kimdir? Mustafa Kemal değil midir?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Yemene de
gitti, Yemene de mi gidelim?
EMRULLAH İŞLER (Devamla) 1937de Sadabat
Paktının kurulmasına öncülük eden kimdir? Mustafa Kemal Atatürk
değil midir? Bugün Mustafa Kemal Atatürk yaşasaydı bizim
izlediğimiz politikanın aynısını izlerdi. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Desene, Viyana
kapılarına yürüyeceksin yakında!
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Ne oldu,
rahatsız mı oldunuz Sayın Gürer?
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Niye
rahatsız olalım?
EMRULLAH İŞLER (Devamla)
Bakınız, İhvancı suçlaması yapılıyor. O
zaman şu soruyu sormamız lazım: Biz Libya Siyasi
Anlaşmasının ortaya çıkarmış olduğu Ulusal Mutabakat
Hükûmetiyle muhatap oluyoruz.
Bunları İhvancı olmakla suçluyorsunuz. O zaman, bunları destekleyen
bütün uluslararası toplum İhvancıları mı destekliyor?
Bu soruya cevabınız ne olacak, onu merak ediyorum doğrusu.
HACI TURAN (Ankara) Veremez, veremez!
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Kaddafi dirilse
de sizi bir anlatsa!
EMRULLAH İŞLER (Devamla)
Bakınız, Türkiye başından beri Libyada siyasi çözümden
yana oldu ve Özel Temsilci atandıktan sonra ilk ziyaretimizi doğu
tarafına yaptık. O zaman Temsilciler Meclisi Başkanı olan
-şimdi de olan- Akile Salihle ilk görüşmemizi yaptık 2014
yılında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İşler, bir dakika
ek süre veriyorum, tamamlayınız.
Buyurun.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Ve onlara
şunu söyledik, dedik ki: Biz Libyada herkese eşit mesafedeyiz.
Libyada siyasi bir kriz var. Çözüm istiyoruz, çözümün de diyalog yoluyla
olmasını öneriyoruz. Dış müdahalelere
karşıyız ve Türkiye olarak ara buluculuk yapmaya
hazırız. ama ellerinin tersiyle ittiler, dediler ki:
Birleşmiş Milletler süreci var, biz onu destekliyoruz. Biz de
Türkiye olarak dedik ki: Biz de BMnin sürecini destekliyoruz, girişimini
destekliyoruz. Peki, biz destekledik, her türlü desteği verdik, Suheyrat
Anlaşması öncesinde ve sonrasında da bugüne kadar da destek
veriyoruz. Ve bugün, Siyasi Anlaşmanın ortaya
çıkarmış olduğu Ulusal Mutabakat Hükûmetini de
destekliyoruz. Resmî muhatap, meşru muhatap budur; Libyada 2 hükûmet
yoktur, tek bir meşru Hükûmet vardır, karşısında
terörist, darbeci bir lider vardır, onun paralı askerleri
vardır. Biz Ulusal Mutabakat Hükûmetini desteklerken siz kimleri
destekliyorsunuz Allah aşkına? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Biz bu güvenlik ve askerî iş birliği
anlaşmasının hayırlı uğurlu olmasını
diliyoruz her iki ülke için.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sizin kimi
desteklediğinizin önemi yok, Parlamentonun iradesi önemli burada,
Parlamentonun iradesi önemli. Haddinizi bilin!
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Evet,
Parlamentonun iradesini biraz sonra yapılacak oylamada göreceğiz.
Ben şahsım adına, bu mutabakat
muhtırasının lehinde oy kullanacağımı ifade eder,
hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
konuşmalar tamamlanmıştır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Parlamentonun
iradesine bakacaksınız.
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin lütfen
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Parlamento
sayısal bir mesele değildir, idari bir meseledir.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
Sayın Altaya söz verdim.
Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Konuşmasının birkaç safhasında ayrı ayrı
sataştı. Birincisi: Herhâlde, hatibimizin yaptığı
konuşmayı kastederek -biz öyle anladık- Mustafa Kemal Atatürkü
anlamadınız mı? sözünü Cumhuriyet Halk Partisine bir
sataşma olarak
BAŞKAN Genel Kurula söyledi gibi geldi bana.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır, bize
söyledi.
KAMİL AYDIN (Erzurum) Niye size söylesin?
ENGİN ALTAY (İstanbul) İlaveten
Biz merkezî yönetimi destekliyoruz, siz kimi destekliyorsunuz? sorusuyla
kamuoyunun da kafasında istifham yaratacak bir algı oluşturdu.
İki dakika cevap hakkı talep ediyoruz
efendim.
BAŞKAN Tabii.
Siz mi?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ünal Bey,
efendim.
BAŞKAN Sayın Çeviköz, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Çeviköz, diplomatik bir dille,
sataşmaya mahal vermeden
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
5.-
İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviközün, Ankara Milletvekili Emrullah
İşlerin 155 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Her şeyden evvel, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
izlediği dış politika ile AKPnin izlediği dış
politikayı bu şekilde mukayese edip sanki birbirini
andırıyormuş gibi bir hava yaratılmasını
kesinlikle kabul etmiyorum, fevkalade büyük bir haksızlık olarak
görüyorum; bu bir. (CHP sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Tam
aynısı.
NURETTİN CANİKLİ (İstanbul) Tam
da aynısı.
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) İkincisi:
Biz dedik ki: Bu bölgedeki ülkelerin iç işlerine ve kendi
aralarındaki meselelere karışmayın; bu, Mustafa Kemal
Atatürkün bize vermiş olduğu düsturdur. Ama siz bunu yapmıyorsunuz.
Siz bölgede her bulduğunuz fırsatta iç işlerine
karışıyorsunuz, her bulduğunuz fırsatta ikili
meselelerin içine giriyorsunuz.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) Amerika herkesin
işine karışıyor da biz karışınca ne oluyor
ya!
KAMİL AYDIN (Erzurum) Bizim işimize
karışanlara da bir cümle söyle ya!
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) Şimdi,
bakın, şöyle bir durum var: İhvanı destekleyenler
kimlerdir? diye sordunuz. Siz İhvanı nerede bulursanız
destekliyorsunuz. Libyada Birleşmiş Milletlerin tanıdığı
meşru hükûmettir. deyip İhvanı destekliyorsunuz; Suriyede,
Birleşmiş Milletlerin tanıdığı meşru
hükûmeti değil, muhalefeti, İhvancı olduğu için
destekliyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Bu sizin
gayet açık bir politikanız. Her yerde İhvanı
desteklediğiniz o kadar net ki bunun için dünyada İhvanı
başka kimin desteklediğini sormanıza gerek dahi yok.
Bir de Mustafa Kemalle ilgili olarak son zamanlarda
piyasada dolaşan bazı sözler var, onu da size hatırlatayım.
Sevri ters yüz ettik. denilen ifadeyi kesinlikle tarih bilgisine sahip
olmamak olarak yorumluyorum çünkü Sevri ters yüz eden Gazi Mustafa Kemal
Atatürk ve silah arkadaşlarıdır, İsmet İnönüdür,
Lozan Anlaşmasıdır. Tarihi ters yüz etmeyin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bir de temel coğrafya bilgisine ihtiyaç var.
Mısırın Libyada ne işi var? diye soruldu. Açın,
haritaya bakın, ne işi olduğunu oradan çok net görürsünüz. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
7.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Ahmet
Ünal Çeviközün sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve Türkiye'nin tarihinin ve
geldiği noktanın ortada olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerlendirmelerimizi hem Komisyon Başkanımız
hem de Emrullah Bey detaylı bir şekilde yapmıştır.
Herkes meramını kamuoyuna anlatmaktadır. Fakat burada Sayın
Cumhurbaşkanımızı kastetti sanırım Sayın
Çeviköz.
Sayın Çeviköz, sizden biz tarih dersi alacak
değiliz. Türkiye'nin tarihi ortadadır, Türkiye'nin geldiği nokta
ortadadır.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Coğrafya da zayıf Başkan.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Kurtuluş
Savaşını topyekûn bir milletin nasıl verdiğini ve
büyük bir destansı mücadeleyle bugünlere geldiğini, ortak bir
değer olduğunu hepimiz kabul ederiz sanırım. Bir daha
hatırlatmakta fayda buluyorum, sizden tarih dersi alacak falan da
değiliz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Tam net
çıkaramadık
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tutanaklara
geçsin diye söylüyorum.
BAŞKAN Arkadaşlar, yavaş biraz.
Sayın Çilez
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Libyada kimi
desteklediklerini anlamadık ama Sayın Başkan.
BAŞKAN Kayıtlara geçti Sayın Çilez.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Her yere salça
olmaya gerek yok, diplomaside de böyledir bu iş.
(AK PARTİ sıralarından
milletvekiliyle doğru konuş, ne demek salça olmak sesi)
Sayın Başkan, insanların bazen bir
şeye gerçekten ihtiyacı olur, almazlar.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Türkiye'nin güney
sınırında kim var, onu söylemedi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tarih dersi de
ihtiyaç olunup alınmayacak derslerden biri olarak tutanaklara geçsin. (CHP
sıralarından alkışlar)
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2451) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:155) (Devam)
BAŞKAN Evet, değerli arkadaşlar,
konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yok.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:14.38
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi
BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar),
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 40ıncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
155 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÛMETİ İLE LİBYA DEVLETİ ULUSAL MUTABAKAT HÜKÛMETİ
ARASINDA GÜVENLİK VE ASKERÎ İŞ BİRLİĞİ
MUTABAKAT MUHTIRASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1-
(1) 27 Kasım 2019 tarihinde İstanbulda imzalanan Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında
Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat
Muhtırasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Gruplar adına ilk söz,
İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Ahmet
Kamil Erozan.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET
KAMİL EROZAN (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konunun özüne girmeden bir hususu vurgulamak isterim.
Rahatsızlık duyduğum için bu hususu vurgulamak istiyorum. Biraz
evvel, Milletvekilimiz Aydın Adnan Sezgin konuşurken bu mikrofonlar otomatik
olarak kapandı ve Cumhuriyet Halk Partisi sıralarından bir
arkadaşımız Niye sözü kesiliyor? gibi bir yankı verdi.
Ben, üzülerek söylüyorum Sayın Başkanım. Sayın Başkan
Burada elektrik harcanıyor. dedi. Yani bu mikrofonlarda elektrik
harcanıyor. Ben altmış sene evvel ilkokula giderken bize
başka bir şey öğretiliyordu. En ucuz elektrik, en ucuz enerji
tasarruf edilendir.
AHMET AKIN (Balıkesir) Aynen öyle.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) Bunun da yolu
boşa yanan ampulleri söndürmekten geçer.(İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Bostancı dün yaptığı
konuşmada Bildiklerimizi paylaşmaya çalışıyoruz.
ifadelerini kullandı. Biz de bunu yapıyoruz ve emin olun, bunu sizden
daha çok yapmak durumundayız. Bunun temel sebebi de muhalefetin ve bu
meyanda İYİ PARTİnin sizin sahibi olduğunuz ve kontrol
ettiğiniz medya kaynaklarına erişiminin
bulunmamasıdır. İşte, bu nedenledir ki biz her
fırsatı, sosyal medyayı ve tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisi
Televizyonunu da bildiklerimizi halkla paylaşmak için yoğun bir
şekilde kullanmaya çalışıyoruz. Bu
paylaşımların bir hedef kitlesi de sizler ve özellikle iktidar
partisidir. Zira pek çok defa, söylediklerimiz karşısında Bunu
da nereden çıkardınız? türünden bilgi eksikliği temelinde
gündeme getirdiğiniz sorulara muhatap oluyoruz. Bu sorulara verdiğim
cevaplara aldığım yankı ise zaman zaman beni
şaşırtıyor. Burada şöyle bir sorun olduğu
kanaatindeyiz: Siz resmim bütününü göremiyorsunuz yani vatandaşlarımızın
bir kısmının yoğun olarak aynı televizyon kanallarını,
aynı gazeteleri okumalarından kaynaklanan sebeplerle, resmin
bütünündeki netliği oluşturamadığınızdan, bizim
size söylediklerimiz Hayırdır inşallah! dedirtiyor size.
Bugün de söylediklerim karşısında
bazıları da şaşkınlık ifade edecekler, bundan
eminim. Nitekim, bunun bir örneğini biz geçen hafta bu KOC meselesi
üzerinden yani Kürt kurtuluş güçleri üzerinden söylediğimizde,
Sayın Çavuşoğlu Tercüme hatasıdır. dedi,
geçiştirdi. Şimdi söyleyeceklerim acaba ne hatasıdır, ona
siz karar vereceksiniz.
Askerî iş birliğiyle ilgili olan mutabakat
pek çok sakıncalı unsurlar içermektedir. Daha önce Libya Siyasi
Anlaşmasında iki taraf olarak masaya oturtulan güçlerden biri olan
Hafterin birliklerine bu anlaşmayla terörist gruplar
yakıştırması yapılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti,
Suriyede bir başka ülkenin iç işlerine karışmanın
sonuçlarıyla hâlâ uğraşırken yeni bir hatayı da Libya
üzerinden yapmak üzeredir. Suriyede sınır güvenliği tehdidinden
hareketle müdahale edildiğini söylemek mümkün olsa da Libyada
yapılan Mutabakat Muhtırası sonrasında, Libya çöllerinde
canı pahasına çarpışacak Mehmetçike âdeta davetiye
çıkarılması beklenmektedir. Bunun sorumluluğu kime ait
olacaktır? Her ne kadar Dışişleri Bakanlığı
ve Millî Savunma Bakanlığı tarafından Mutabakat
kapsamında Libyaya muharip asker bir güç gönderilmeyecek. denilmiş
olsa dahi Dışişleri Bakanlığı memuru
dediğimiz o mahlukat bunu böyle okumaz: Muharip asker
göndermeyeceğiz. demek, Muharip sivil göndereceğiz. demektir. Ona
biraz önce arkadaşlarımız da değindiler. Buna mukabil
Cumhurbaşkanımız daha da cesur davranıyor, Libyadan talep
gelirse asker ve askerî araç desteği gönderilebileceğini söylüyor.
Bunun, Libyaya uygulanan ambargo üzerindeki sonuçlarına da değindi;
daha fazla uzatmamak için oraya girmiyorum. Oysa, Türk ordusunu yurt
dışında görevlendirebilecek tek güç, gücünü tamamen milletten
alan ve milletin temsilcilerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisidir;
bunu yok sayıp, ülke içinde kaybedilen itibarı yeniden sağlamak
adına politik maceralara yönelmek büyük riskleri üstlenmek olacaktır.
İzin verirseniz, söz konusu Güvenlik ve Askerî
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin dört
sakat tarafına değinmek istiyorum; bir tanesi teknik açıdan.
Kanun teklifi olarak bu dağıtıldı bize. Anlaşma kaç
sayfa? Anlaşma 40 sayfa. Burada ne kadar var? 11 sayfa var. 18 sayfa olan
Arapça nerede? Yok. Burada Arapça bilen Komisyon üyeleri var, İngilizce
bilen Komisyon üyeleri de var. Arapçası 18 sayfa, İngilizcesi 11
sayfa. Ama sonunda, biz onayladığımız zaman şu
önümüzdeki 11 sayfayı onaylamayacağız, 40 sayfayı
onaylayacağız. Bunun üstünde -bu sayfaları açarsanız-
anlaşmanın altında 3 tane mühür var, bu mühürler ilkokul
kitaplarındaki kenar süsü değil; burada Savunma
Bakanlığının mührü var, Dışişleri
Bakanlığının mührü var,
Cumhurbaşkanlığının mührü var. Yani, buraya bu
mühürleri basanlar bu metinlerin uygunluğunu tasdik etti ve bunu sizin
huzurunuza getirdi. Biraz evvel Sayın Çeviköz buna değindi, maalesef
oraya dönmek durumundayım.
Bu anlaşmanın içine bakarsanız
şöyle bir ifade yazıyor: Güvenlik kuruluşları mensubu
sivil şahıslar. Ben şimdi soruyorum, bunu tasdik edenler bana
lütfen bunun karşılığını, güvenlik
kuruluşları mensubu sivil şahıslar ifadesini
anlaşmanın Arapça ve İngilizcesinde göstersinler. Yok. Yani,
şunu mu bekleyeceğiz şimdi biz? Sayın
Cumhurbaşkanının önüne gidecek, Sayın
Cumhurbaşkanı bunu size geri gönderecek; bunu mu bekleyeceğiz?
Niye? diyecek Sayın Cumhurbaşkanı; Bu anlaşmalar
birbirini tutmuyor kardeşim, bunu nasıl onayladınız
Mecliste de bana gönderdiniz? demeyecek mi Cumhurbaşkanı?
Cumhurbaşkanı diyecek herhâlde. Peki, siz onaylayacak
mısınız bunu, aynı KOC örneğinde olduğu gibi?
Niye Türkçesinde var da öbürlerinde yok? Bunu kim yazdı, birisi kaçamak
olarak mı ekledi bu cümleyi buraya? Biraz evvel SADAT denildi, SADAT
değil sakat. Üstelik şöyle bir şey var: Bu üç metin de
eşit şekilde geçerlidir. yazıyor anlaşmanın sonunda.
Başka bir şey daha yazıyor, Uyuşmazlık hâlinde
İngilizcesi geçerlidir. diyor. İngilizcesi ne bu ifadenin? Yok. Yine
mi yeni bir şey öğrendiniz ben söyleyince? Eğer
biliyorsanız bunu, niye buraya sevk ettiniz? Komisyondan nasıl geçti
bu? Alın götürün Komisyona geri.
Hukuki açıdan -söylediğim bu teknik
meseleydi- Libya Ulusal Mutabakat Hükûmetinin bir anlaşma yapması
için mutlaka Meclisin onayı gerekir. Meclis yok, Meclis var ama orada
değil, Hafterin kontrolünde Meclis, Tobrukta. Dolayısıyla bunu
geçiremiyorsunuz. Çakma bir onay sürecinden geçti bu anlaşma, Libya
tarafında, çakma. Bunu orada Hükûmet onayladı, Hükûmetin
onaylaması buna bir hukuki değer kazandırmıyor. Ulusal
siyaset anlaşmasına uygun değil bu. Dolayısıyla sizin
karşınızda her ne kadar meşru olduğu bilinen bir
Hükûmet olsa da süreçler hatalı.
Askerî açıdan, metinde Libyaya
gönderileceği ifade olunan yeterli sayıdaki personel
sayısını bana birisi söylesin. Nedir yeterli sayı? Meçhul.
Başka bir ifade daha var, Türk Silahlı Kuvvetlerinden kimlerin ve
hangi sayıda katılacağı meçhul olan tatbikatlardan
bahsediyoruz. Yani Libyayla müşterek tatbikatlar yapacağız.
Buraya 50 kişi mi gidecek, 1.500 kişi mi gidecek? Buna kim karar
verecek? Biraz evvel arkadaşlarımız değindiler Bu acaba
bir dolaylı tezkere midir? diye. Tatbikat yapıyoruz. diye
çarşamba günü 1.500ü yollarsanız sizin alnınız ak,
İş birliği protokolü çerçevesinde -veyahut- mutabakat
muhtırası içerisinde bunu yapıyoruz. diyeceksiniz ama Mehmetçik
arka kapıdan Libyaya gitmiş olacak.
Siyasi açıdan, bir defa, bu
anlaşmanın mavi vatanla uzaktan yakından hiçbir alakası
yoktur. Dolayısıyla, bunu savunanların, o dosyayı
açmalarını biz yadırgıyoruz. Bu mutabakat
muhtırası bizce akıbeti tehlikeye girmiş ve iç savaşın
taraflarından biri olan Libyadaki Müslüman Kardeşler rejimine verilmek
istenen ideolojik ve askerî desteğin kılıfından başka
bir şey değildir. Aklımıza gelen bir soru da var: Türkiye
Cumhuriyeti kendi siyasi pozisyonunu güçlendiren deniz yetki alanlarına
ilişkin bir mutabakat muhtırasına imza atmış olsa da
neden Libyanın iç siyasi dengelerini doğrudan etkileyecek bir
iş birliği anlaşmasına girmemiştir? Bu iki
anlaşma arasında acaba bir ilintili koşullandırma var
mıdır? Yani Libyalılar Deniz yetki alanları için
mutabakatı imzalarız ama siz de askerî iş birliği
anlaşmasını imzalayıvereceksiniz. demişler midir?
Üstelik bu anlaşmayla belki de -sözünü ettiğim, biraz evvel
değindiğim- o ilintiden ötürü bir koşullandırma olduğu
kanaatindeyim.
Buradaki en üzücü ve acı taraf şudur: Bize
bu anlaşmalar millî bir politikanın ifadesi olarak getiriliyor.
Hâlbuki bizim anladığımız millî politikalar,
anlaşmaların onaylanması aşamasında gösterilmesi
gereken bir dayanışma değildir. Bu anlaşmalar, bu tür
anlaşmalar eğer millî nitelikliyse biz de tabii destekleriz ama bunun
millîlik sıfatını edinebilmesi için, bunun oluşması
açısından sizin muhalefetle görüşmüş olmanız
lazım. Siz muhalefetle görüşmüyorsunuz, kendi bildiğinizi
okuyorsunuz, ondan sonra buraya getirip masamızın üstüne koyduktan
sonra Bunun altını lütfen noter gibi tasdik edin. diyorsunuz. Bu
bina noterlik değildir, biz de noter kâtibi değiliz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Kayseri Milletvekili Sayın İsmail Özdemir.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında
Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasına Dair Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi
Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.
Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili olan, 2
boğazıyla dünyanın en önemli su yollarına sahip, Asya ve
Avrupa Kıtalarını birbirine bağlayan, küresel sistem
açısından tarihin her döneminde önemini koruyan, Balkanlar, Orta
Doğu ve Kafkasya coğrafyasını kontrol edebilen bir alana
sahiptir. Sahip olduğumuz bu eşsiz jeopolitik konum yüzlerce
yıldır küresel hesapların tümünün merkezinde yer
aldığımız gerçeğini karşımıza
çıkarmaktadır. Hiç kuşku yok ki stratejik hesapların
çakıştığı bu süreçte bizim açımızdan öne
çıkan bölge, güney sınırlarımız boyunca uzanan tüm
alanı, bilhassa da Doğu Akdenizi kapsamaktadır. Doğu Akdenizin
önemi sadece bu bölgede son yıllarda keşfedilen hidrokarbon
yatakları sebebiyle değil, aynı zamanda bölgeye açılan
Kerkük-Ceyhan ile Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hatları münasebetiyle de
artmıştır. Buna Mısırda yerleşik ve
yenileştirilmesi değerlendirilen LNG yani
sıvılaştırılmış doğal gaz istasyonu da
dâhildir, dahası bölgede bulunan Baniyas, Lazkiye ve Hayfa
limanlarına kadar uzatılması yahut açılması bazı
çevrelerce hesap edilen yeni ulaşım ve enerji nakil hatları da
mevcuttur. Böylesi bir dönemde Hazar, Basra Körfezi, Kızıldeniz,
Karadeniz ve Doğu Akdeniz arasında kalan bölge küresel ve bölgesel
hâkimiyet hesaplarının merkezidir. Dikkat edilirse, bahse konu
alanın içerisinde savaşlar, iç savaşlar, kriz, kaos, toplumsal
eylemler, rejim ve sınır değişikliği gayretleri de
artmıştır.
Dolayısıyla bu coğrafyanın önem
ve özelliğinin yanında, Türkiyenin Doğu Akdenizde egemenlik
haklarını koruma çabası beraber değerlendirildiğinde,
son zamanlarda yaşananların bizim açımızdan yüksek düzeyde
millî güvenlik riski yarattığı gerçeği
karşımızda durmaktadır. Bu şartlarda, yaşanan
gelişmelere seyirci kalamayacağımız gerçeği ve kabulü
de malumdur. Bütün bunlar olurken Libya Hükûmeti ile Deniz Yetki Alanları
Mutabakat Muhtırası imzalamamızın hemen ardından Ulusal
Mutabakat Hükûmetine yönelik Hafter güçlerine başta Birleşik Arap
Emirlikleri olmak üzere bazı ülkelerin verdiği desteğin
artmış olması da manidardır. Açık ve net bir
şekilde görülmektedir ki Türkiye, Doğu Akdenizde batı
sınırlarını tayin etmişken, bölgede enerjiye
dayalı hesaplarda ülkemizi dışlamak isteyen kesimlerin
kendilerine hedef olarak seçtiği yer yine Libyanın kendisi
olmuştur.
Bu kapsamda Libya Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
çağrısına cevap vermek, imzalanan Güvenlik ve Askerî
İş Birliği Mutabakat Muhtırasına destek olmak ülkemiz
için mutlak bir gerekliliktir. Uzun süreden bu yana güney
hudutlarımız boyunca uzanan sahada terör devleti
yaratılması girişimiyle başlayan sürecin en önemli
ayağının bu terör devletinin Akdenize
çıkarılması, Kıbrıstaki haklarımızın
oldubittiye getirilmesi ve en nihayetinde Doğu Akdenizdeki münhasır
ekonomik bölgelerimizin gasbıyla beraber tamamlanmak istenilen kirli ve
karanlık resmin kendisi olduğunu ifade ediyorduk.
Suriyede icra ettiğimiz Fırat
Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekâtları
ila Irakın kuzeyinde icra edilen Pençe harekâtları ne derecede millî
güvenliğimizi doğrudan ilgilendiriyorsa Libyayla varılan deniz
yetki alanlarının sınırlandırılması
anlaşmasıyla şimdi, dost ve kardeş Libyalıların
kendi topraklarını mütecaviz eylemlere karşı
savunmalarına yardımcı olmak da aynı değer ve
anlamdadır. Bunun için yüz yıl sonra Sevr Anlaşmasını
yeniden tedavüle sokma planları yapanların hesaplarının bir
ayağının kırıldığı yer Irak ve
Suriyenin kuzeyiyse diğer ayağının
kırıldığı yer de Doğu Akdenizdeki münhasır
ekonomik bölgemizin batı hudutlarının tayin edilmesi
olmuştur.
Yeri gelmişken, Libyadaki
istikrarsızlık yaratma eyleminin merkezinde olan güruha da
değinmekte fayda vardır. Meşru Hükûmete karşı
kullanılan Hafterin geçmişte ülkenin güneyinde bulunan Çadla
yapılan bir savaşta esir düştükten sonra ABD tarafından
kurtarılıp okyanus ötesine götürüldüğünü ve Kaddafinin
devrilmesinin hemen ardından yine bu ülkeye tekrar gönderildiğini
hatırlatmak isterim. Dolayısıyla Hafter ve çevresindeki
bazı sözde kuvvet komutanları ya ABD ya da Yunanistanın
eğitiminden geçmiş isimlerdir; Fransa tarafından açıkça
desteklenmektedirler, buna Mısır da dâhildir. Libyadaki varlık
gerekçeleriyse mevcut gündeme bakılırsa istikrarsızlığı
artırmada ve yeni karanlık hesapları hayata geçirebilmede araç
olarak kullanılmalarıdır. Enerji konusunu hayati bir mesele
olarak gören Rusyanın da Hafter güçlerine son dönemde destek vermeye
başladığı malumunuzdur. Ülkemizin Rusyayla temasları
ise böylesi bir dönemde sürmektedir.
Yaşananlar genel olarak değerlendirilip
Ankara merkezli; ABD, Rusya yahut Çin değil, Ankara merkezli
okunduğunda açıkça görülmektedir ki buradaki amacın biri Libya
Ulusal Mutabakat Hükûmetini devirmekse, diğeri Türkiyenin Akdenizdeki
egemenlik haklarını gasbedecek çabalara destek vermek, bu
çabaların yol almasını sağlamaktır.
Dolayısıyla Libya Ulusal Mutabakat Hükûmetine yönelik
altını çizerek söylüyorum- şimdiki yönelen tehdit Türkiye
açısından da bir millî güvenlik meselesidir, beka sorunumuzdur.
Libyayla deniz yetki alanlarının
sınırlandırılmasına yönelik mutabakat
muhtırasının ardından yine Libya Ulusal Mutabakat
Hükûmetinin talebiyle imzalanan güvenlik ve askerî iş birliği
mutabakat muhtırası memnuniyet verici bir gelişmedir. Özellikle,
dost ve kardeş Libyanın karşı karşıya
kaldığı zorluklar ve meşru Hükûmetin kendi ülkesindeki
barışı ve istikrarı tesis etme anlamında Türkiyenin kapısını
çalması, ülkemizin erişmiş bulunduğu seviyeyi göstermenin
yanı sıra, güven verici hâlini de yansıtmaktadır.
Geçmişte Somali, Katar ve Afganistan gibi
ülkelerde ikili yahut çok uluslu anlaşma ve misyonlar çerçevesinde
erişmiş olduğumuz seviyenin tarihî
bağlarımızın olduğu Libyada da kendisini gösterecek
olması bu açıdan önemlidir.
Türkiye, Libyada macera peşinde değildir;
aksine, kendi haklarını gasbetmek isteyen çevrelerin
hesaplarının başladığı yerde karanlık
planlarını boşa çıkarmak, bölgesel barış ve
istikrara katkı sağlamak gayretindedir. Burada da yapılan
bazı yorumlara göre, kimi ifadelerde Mısırın Libyada
neden bulunması veyahut bulunduğu gerektiğiyle alakalı
konular tartışılırken haritaya bakılması
gerektiği de ifade edilmiştir. Bu yorum sahiplerinin aynı
anlayışla Türkiyenin neden Suriyede bulunduğu gerçeğini
görmeleri ve dahası Libyayla gerçekleştirilen iki
anlaşmanın da öneminin farkında olmaları gerekir. (MHP ve
AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Libya, bize büyük atalarımız Mustafa Kemal
Atatürkün, Enver ve Nuri Paşaların mücadelelerinin emanetidir. Demem
odur ki bir kez yükselen bayrak, bir daha inmeyecektir; zalimin zulmü varsa
Türk milletinin de aklı, vefası, feraseti ve hepsinden öte
Allahı vardır. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Türk milleti, yüz yıl önce binbir zorluk ve
yokluk içerisinde büyük fedakârlıklarla hürriyet mücadelesi vermiş,
Libyalıların yanında olmuştur. Bugün, onlar için
şartlar yeniden ağırlaşmışken, emperyalist hesap
ve tezgâhlar yeniden alevlenmişken bizler de Libyaya,
Libyalıların meşru gayretlerine ve taleplerine
arkamızı dönemeyiz. Bugün Doğu Akdeniz ile bilhassa Libyada
olan bitenleri biz görmezden gelsek bile coğrafya mutlaka gerçekleri
gözümüzün içerisine sokacaktır. Coğrafyanın çaresiz
kaldığı yerde ise bu kez tarihin hakikatleri kaçınılmaz
olarak haykıracaktır.
Önemli olan bir başka husus ise Libyayla
vardığımız Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat
Muhtırası, Doğu Akdenizdeki jeopolitiğin Türkiye lehine değişmeye
koyulduğu gerçeğidir. Nitekim, bu mutabakattan hemen sonra, bazı
ülkeler Türkiyeyle deniz yetki alanlarının
sınırlandırılması anlaşması yapmayı
düşünmeye koyulmuşlardır. Bu ülkeler Türkiyeyle
anlaşırlarsa Doğu Akdenizdeki münhasır ekonomik bölge sahaları,
Güney Kıbrıs Rum kesimiyle yaptıkları anlaşmayla
kıyaslandığında çok daha büyük olabileceklerdir. Bu
kapsamda, basına da yansıyan bazı bilgilere göre, kimi ülkeler
daha şimdiden, belirli düzeylerde de olsa Türkiyeyle temaslarda bulunma
konusunda zemin yoklamaya başlamışlardır.
Benzer şekilde, İsrailin Doğu
Akdenizde kendi münhasır ekonomik bölgesinden çıkaracağı
gazı, Türkiye üzerinden Avrupaya taşınması konusunun
değerlendirildiği yine ifade edilmeye koyulmuştur. Zira,
Libyayla varılan mutabakat, sadece 2 ülkenin deniz yetki
alanlarının tayin edilmesiyle sınırlı
kalmamış, Doğu Akdenizden Avrupaya
uzandırılması istenilen enerji nakil hatlarının
Türkiyenin onayı olmaksızın hayata geçemeyeceği
gerçeği de tüm tarafların karşısına
getirilmiştir. Dolayısıyla diplomaside elimiz güçlenmiştir.
Barışçıl yollardan sorunların
çözümü anlamında Türkiye önemli ve kimsenin görmezden gelemeyeceği
bir çıkış yapmayı başarmıştır.
Gerginliklere mahal vermeden, hak ve adilce bir yaklaşımla Doğu
Akdenizdeki yetki alanlarının tespit edilmesi ve aynı
anlayışla bölgenin zenginliğinin paylaşılması
konusundaki tezimiz hiç şüphe yok ki güçlenmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi, bu gerekçelerle
mutabakat muhtırasına destek vermekte, beka meselemiz
açısından bunu millî bir ödev olarak görmektedir. Çünkü biz her zaman
önce ülkem ve milletim diyen asil Türk milletinin evlatlarıyız.
Bu vesileyle sözlerime son verirken Gazi Meclisimizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Muhtıranın onaylanmasıyla beraber
hayırlara vesile olmasını da Cenab-ı Allahtan niyaz
ediyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yakın bir
zamanda Türkiye ile Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasında deniz yetki
alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin
bir mutabakat muhtırası imzalandı ve bu mutabakat
muhtırası oy çokluğuyla Genel Kuruldan geçti. Bunun
görüşülmesi sırasında muhalefet tarafından şu soru
soruldu: Bunun akabinde bir askerî anlaşma var mı, bir askerî
anlaşma önümüze gelecek mi? Oysaki alınan yanıt Bunun asla
böyle bir şeyle alakası yoktur. şeklindedir. Yine aynı
biçimdeki Komisyon görüşmelerinde bu muhtıra önümüze geldiği
zaman yani Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle Güvenlik ve Askerî İş
Birliği Mutabakat Muhtırası önümüze geldiğinde, bu alakalar
sorulduğunda hâlâ ısrarlı bir biçimde alakasız denmeye
devam edildi. Bu da hiçbir biçimde doğruları yansıtmamaktadır.
İktidar, ağzını her açtığında diyor ki:
Meşru hükûmet BM tarafından kabul ediliyor. Peki, aynı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Libya için Silah ambargosu
uygulanacak. demişti ama bu ambargoyu yıllar yılıdır
Türkiye delmektedir. Yani siz, Birleşmiş Milletlerin
kararını açık bir biçimde, ayan beyan bir biçimde
çıkarlarınıza göre, plan ve politikalarınıza göre
yönlendiriyorsunuz; bu da kamuoyunda hiç inandırıcı değil.
Bakın, Ulusal Mutabakat Hükûmeti meşru
değildir ve biz şu haritayı gösterdiğimizde çok
rahatsız oluyor iktidar partisi. Bakın şu haritada koca
kırmızı alan diye ifade edildi ya az önce, evet, koca bir
kırmızı alanı Hafter güçleri denetliyor; şu yeşil
alanı Trablus Hükûmeti denetliyor ve aşağıda kalan
kısmı da şu an kabileler denetlemektedir. Şimdi bu
haritayı biz gösterirken burada azınlığın
haklarının korunmaması yönünde bir şey söylemek istemiyoruz
asla. Şu an yüzde 10u Trablus Hükûmetinin denetiminde olan bir Libyadan
bahsediyoruz. Hakkaniyet çerçevesinde, biz HDP olarak elbette her daim azınlıklardan
yanayızdır fakat buradaki durum asla öyle değil, bunun da böyle
olmadığını şunlarla ifade etmek isterim: Bakın
Suheyrat Anlaşması imzalanmış 2015te Fasta
Birleşmiş Milletlerin gözetiminde ve denmiş ki: Bir ulusal
mutabakat hükûmeti olacak ve bu, Libya Temsilciler Meclisinde de kendini temsil
edecek. Ama gelinen noktada ne oldu? Bunun akabinde yine Birleşmiş
Milletlerin hakemliğinde düzenlenmesi beklenen Libya ulusal
konferanslarının hiçbiri gerçekleşmedi ve hiçbir biçimde bu
Hükûmet, Temsilciler Meclisinden güvenoyu almadı, gelip orada yeminini de
etmedi. Yani kurallara da baktığımız zaman, hukuka da
baktığımız zaman ortada gayrimeşru bir Hükûmet var.
Peki, bize deniyor ki: Muhalefet bunlarla yani Hafter güçleriyle el
sıkışmak mı istiyor? Biz hiç kimseyle el
sıkışmak falan istemiyoruz, biz Libyanın iç işlerine
karışılmasını doğru görmediğimizi ifade
ediyoruz. Tıpkı Suriyede Suriyenin iç işlerine
karışmayın. dediğimiz gibi, Libyada da Libyanın iç
işlerine karışmayın. diyoruz; bu kadar basit. Çünkü oraya
karışmak istiyorsunuz, İhvancılık kemerini
savunuyorsunuz. Suriyeden Fasa kadar önünüze gelen her İhvancı
akımı desteklediniz.
Bugün Mısır'la aranızın bozuk
olmasının en temel sebebi, Müslüman Kardeşler Hükûmetini
desteklemeniz değil midir? Darbeye, askerî darbeye en fazla karşı
olan biz, HDP olarak, elbette Sisi Hükûmetinin meşruluğunun
tartışılması gerektiğini ve hukuksuzluğun
olduğunu biliyoruz ama buna rağmen, Mısırda alınan
tavır da ortadadır.
Aynı zamanda, bizler iktidara şu soruyu
yöneltmek istiyoruz: Gayriresmî bir şekilde yıllardır silah
gönderiliyor, şimdi bu gayriresmîliği burada resmileştirmeye mi
çalışıyorsunuz? Bizdeki yanıt nettir; bunu, bu silah
sevkiyatını ve askerî sevkiyatı resmileştirmek
istiyorsunuz.
Yine, muhtıranın 3üncü maddesinin 3üncü
bendinde şahıslardan bahsediliyor. Benden önceki hatipler de bu
konuya değindiler. Burada siz hangi şahsı nereye
gönderiyorsunuz? Bunu hukukta nereye sığdırıyorsunuz? Bugün
Rusyanın Wagner güçlerini oraya sevk etmesine karşı, siz
Türkiyeden SADAT güçlerini sevk etmeyi planlıyorsunuz. Buradan ben
şunu sormak istiyorum: Türkiye Kim savaşırsa ben ona asker
gönderirim. diye şirket mi kurmaya başladı? Bugün Nijerya derse
ki Boko Haramla ben mücadele edemiyorum, buyurun gelin. siz şirketinizi
mi oraya göndereceksiniz? Taliban karşıtı şirketinizi mi
oraya göndereceksiniz? Şirketlerin savaşları yönettiği
dönemler Türkiyede çok açık, ayan beyan bir biçimde hayata geçmiş
durumdadır. Sadece bu mudur? Elbette sadece bu değildir. Bakın,
aynı zamanda oralara silah satmak, Orta Doğu ve Kuzey Afrika
ülkelerinin Türkiyeden silah alabileceği bir pazar oluşturmak
bakımından da adımlar atıyorsunuz. Çünkü bu ülkede
damatların, dünürlerin silah şirketi var ve artık silah
sanayisine özel olarak ağırlık veren bir iktidar var. Bunu neden
yapmaktadır? Daha fazla SİHAyı, daha fazla İHAyı
satmak ve aile çevresinde zenginlikleri, ganimetleri daha da
arttırmayı hedefliyorsunuz.
Yine, aynı biçimde, 13üncü maddede mali
hususlar konuşulmuş, mali hususlar yazılmış.
Bakın, 13üncü madde hele de öyle bir talihsiz ki, biz bu Mecliste daha
dün, gece yarılarına kadar devam eden bütçe görüşmelerini henüz
yeni nihayetlendirmişken, henüz bu ülkenin içinde bulunduğu ekonomik
krizi, açlığı, yoksulluğu daha taptaze
konuşmuşken ve bu ülkedeki yoksulluktan dolayı intiharları
hâlâ yepyeni konuşuyorken, siz kalkıp gönderen taraf olarak Libyaya
gidecek olan sivil, askerî bütün lojistik desteğin maliyetini
yüklenmiş oluyorsunuz. Bu da Türkiye halklarına, bu ülkenin yoksullarına
karşı işlenmiş olan en büyük günahtır.
Değerli halklarımız, ekranı
başında bizi dinleyen değerli vatandaşlarımız;
bakın, hâlâ bize deniyor ki: Terör, terör
Ülkenin bekası.
Allahınız aşkına, hadi Suriyede bir kesime bunu
inandırdınız, Libya konusunda size kim inanır ya? Hangi
beka sorunundan bahsediyorsunuz ya? Burada bekasını
düşündüğünüz Müslüman Kardeşler ve sizin savaştan elde
edeceğiniz ganimetlerdir, ötesi hiç değildir.
Evet, burada Oyun kurucu olmalıyız.
deniyor bize ve sürekli muhalefeti iş bilmez, dış siyaset bilmez
olarak eleştiriyorsunuz. Siz burada oyun kurmuyorsunuz. Bugün AKPnin
-özellikle 2011de Suriyede savaş başladığından
bugüne kadar- Orta Doğuyla ilgili sergilemiş olduğu
dış siyaset aslında dış siyaset bilmezliğin ta
kendisidir. Bu, ülkeyi savaşa sürüklemenin ve savaş oyunu
kurmanın ta kendisidir. Böyle bir devlet yöneticiliğini biz asla
kabul etmiyor ve irademizi size -bu anlamıyla- asla teslim etmek
istemiyoruz.
Bakın, burada, bir Libya atraksiyonunun
ayrıca nedenleriyle ilgili şunu ifade etmek istiyorum: Libyanın
iç işlerine karışarak yayılmacı siyaseti daha da
derinleştirmek ve buna diyorsunuz ki: Libyayla gönül
coğrafyamız var. Herkesin herkesle bir gönül coğrafyası
olur, olmalıdır da. Biz aynı coğrafyanın
insanlarıyız ama aynı coğrafyadaki ülkelerin iç siyasetine
müdahale etmek, açıktan taraf olmak asla kabul edeceğimiz bir
şey değildir.
Değerli arkadaşlar, biz, her zaman için,
HDP olarak uluslararası siyasette de Türkiyede de barış dedik,
barış demeye de devam edeceğiz. Barış sizlerin
sandığı kadar pasif, barış sizlerin
sandığı kadar devleti bilmez, uluslararası ilişkileri
bilmez değildir, barış sizlerin zannettiği kadar da
oturduğunuz yerde emeksiz, sizin tabirinizle oyun kurmamak hiç değildir.
Barış oyununu kurabilmek demek, bu ülkeyi ve bu coğrafyayı
-Orta Doğu ve Afrikayı kastederek söylüyorum- çok iyi bilmekten ve
derinlikli siyaset üretmekten geçmektedir. Ama sizler savaş oyunu kurarak
oyun kuruculuğunuzla övünüyorsunuz. Bizim sizlere ve Türkiyede ki bütün
siyaset yapanlara önerimiz: Biz barış siyasetini elbette bu bölgede
kurabiliriz. Komşularımızla kavga etmeden, ha bire savaş
seferleri düzenlemeden bu ülkede yaşanabilir ve emin olun ki
barış bir yanıyla ucuzdur, bir yanıyla da sizlerin asla
değerini bilemeyeceği kadar da emeği hak eden bir iştir.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
8.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Adana Milletvekili Tulay
Hatımoğulları Oruçun 155 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine,
ülkemizi yerli ve millî silah teknolojileriyle donatmaya devam edeceklerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sayın
konuşmacıyı dinledik burada, daha fazla İHA,
SİHA satmak, daha fazla para kazanmak ve burada aileye daha fazla para,
ganimet getirmek için bu anlaşma yapılıyor gibi bir iddia var.
Bunun yersiz olduğunu, doğru olmadığını, kabul
etmediğimizi ifade etmek isterim. Fakat şunu da belirtmek isterim:
Epey bir zamandır, Türkiyenin millî imkânlarıyla
geliştirdiği bu SİHA ve İHAlara karşı
Ve bunu
geliştiren genç bir mühendis var, idealist bir mühendis -on beş
yıl önce başlamış bu işlere, belki daha da fazla-
Selçuk Bayraktar ve bugün Türkiyenin terörle mücadelesinde yüz akı olan,
bu SİHA ve İHAları geliştirmeyi başaran bir mühendis.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HİŞYAR
ÖZSOY ( Diyarbakır) Bir de Ethem Sancak var.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) - Fakat belli çevreler tarafından, maalesef, Mecliste de
belli konuşmacılar tarafından, birilerinin sürekli bir
itibarsızlaştırma, sürekli bunu yermek, sürekli burada
kazanılan başarıyı hakir görmek gibi bir çabanın
içerisinde olduğunu müşahede ediyoruz. Ne yaparlarsa yapsınlar
-SİHAlardan sonra şimdi daha büyükleri geliyor, taarruz SİHAlar,
ondan sonra da daha büyükleri gelecek- Türkiye kendi imkânlarıyla dünyada
en üst lige buradan devam edecektir. Birilerinin söylediklerine pabuç
bırakacak değiliz, ülkemizi yerli ve millî silah teknolojileriyle
donatmaya devam edeceğiz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2451) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:155) (Devam)
BAŞKAN Evet ,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Haluk Koç.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Koç,
şahsı adına da söz talebiniz vardı; süreniz on beş
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
AHMET HALUK KOÇ (Ankara) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlarım, görüşülmekte olan mutabakat metninin 1inci
maddesi üzerinde grubum ve şahsım adına söz aldım,
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Daha önce Libyayla
ilgili ikiz anlaşma diyeceğim- deniz
sınırlarını yetkilendirme mutabakat muhtırasıyla
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış ve o
mutabakat metnine niye olumlu oy vereceğimizi ifade etmiştim. Burada hatipleri dinledim. Konu,
inanın, siyasetin demagojik özelliklerinin kullanılmaması
gereken bir konu. Efendim Şöyleydi, böyleydi
Biz oraya gittik;
işte, Mustafa Kemal Atatürkün Libyada ruhu esiyor. Türkiye orada
yalnız mı kalacak, etkisiz mi kalacak? Amerika orada, Rusya orada,
biz niye olmayalım? Bunun dışına çıkarak bazı
değerlendirmeler yapmamız gerekiyor.
Özellikle her birinizin samimiyetine inanan bir
kardeşiniz olarak paylaşmak istediğim şu husus çok önemli:
Yani sizler Türkiyeyi bizden daha çok seviyorsunuz, biz daha az seviyoruz;
sizler Türkiye'nin çıkarlarını bizden çok daha iyi
düşünüyorsunuz bizim bu konuda eksiklerimiz var gibi bir düşünce,
duygu içindeyseniz burada yanılıyorsunuz. Bunu özellikle ifade etmek
istiyorum. Burada, bakın, bu deniz sınırlarıyla ilgili olan
mutabakat metninde, sırasında da söylemiştim
Şimdi, her türlü cevval sözleri söylüyorsunuz,
bizim sormamız gereken -demagoji yapmayacağım- tek soru var:
2004 yılından itibaren Doğu Akdenizde, Güney Kıbrıs
Rum Yönetimi ABye girdikten sonra, Yunanistanla beraber ikili bir güç olarak
üçüncü ülkeleri yanlarını alıp münhasır ekonomik bölgeler
ilan ederken sizler, bizler ne yapıyorduk? (CHP sıralarından
alkışlar) Evet, ne yapıyorduk? İsrail, Ürdün,
Mısır üçüncü partner olarak buralara girerken, hatta şu anda
bize müttefik olarak gözüken Katarın gaz şirketleri dahi oluşan
ekonomik anlaşmalarda yerini alırken, Filistin yönetimi buralarda pay
alırken bizler ne yapıyorduk? Libyayla ilgili ne dedik? Libyayla
ilgili -Libyanın anatomisine, siyasi anatomisine girmeyeceğim,
söylendi, çok anlatıldı- Bizim attığımız
adım -uluslararası hukuktan kaynaklanan Türkiye'nin tezleri- bu
kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeler
bakımından doğrudur -deniz hukuku ticaretine göre taraf olmasak
da- fakat gecikmiş bir adımdır. dedik.
Hatırlıyorsunuz Libyayla yapılan ilk anlaşma
doğrudur, gecikmiş bir adımdır ama dikkatinizi şu
hususlara çekiyoruz: Çok kaygan, kırılgan bir yapıyla biz bunu
imzalıyoruz. dedik. O kaygan, kırılgan yapıyı ifade
etmek istemiyorum. Birçok konuşmacı, bilhassa daha önce diplomatik
görevde bulunan, hem İYİ PARTİden hem Cumhuriyet Halk
Partisinden hem diğer partilerden arkadaşlarımız, hatipler
açıkladılar. Yani Kaddafi sonrasında Libyada Trablus Hükûmeti,
mutabakat hükûmeti ve Tobruktaki Temsilciler Meclisi nasıl oluştu,
hangi süreçlerden geçti, Birleşmiş Milletlerde resmî muhatap olarak
tanınmasına rağmen Tobruktaki Temsilciler Meclisi onayı
olmadan bir uluslararası anlaşmanın vücuda gelmesinin
sıkıntılarını anlattılar
arkadaşlarımız.
Bazı konuşmacıları dinledim,
inanın üzüldüm de. Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Türkiyenin
Doğu Akdenizde gecikmiş olan hak arama gayretlerinin sonuna kadar
yanındayız. (CHP sıralarından alkışlar) Sonuna
kadar yanındayız ve bu konuda size ağır eleştirilerimiz
var, geç kaldınız. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
yaşayan soydaşlarımızın haklarını
savunuyorsunuz. O haklar savunulurken -o zaman da söylemiştim- Rauf
Denktaşın burada nasıl
itibarsızlaştırıldığına da tanık olan
bir milletvekiliyim. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
suçlayacaksınız, günlük siyasetle birtakım faturalar
çıkarmaya çalışacaksınız ama yakın dönemde
yaptığınız hatalar size hatırlatılınca lütfen
ders alın. Niye Libyada bu Askerî İşbirliği
Anlaşmasına karşıyız? Libyanın siyasi
anatomisine girmiyorum, söyledim, Libyadaki sıkıntılı
kaygan durumu söyledim, Libyadaki bloklaşmayı söyledim. Berlin,
Napoli konferanslarında -Sayın Fuat Oktay burada konuştu ama-
Türkiyenin Napolideki konferansa alınmadığını
söyledim.
EMRULAH İŞLER (Ankara) Öyle bir şey
yok ya!
AHMET HALUK KOÇ (Devamla) Ben söyledim, kalkar siz
ifade edersiniz. Ben sizi dinledim, hiç ağzımı da açmadım.
Mustafa Kemal Atatürkten esinlendiğinizi söylemiştiniz.
İnşallah, geçerli bir kavram olarak bundan sonraki
hayatınıza da Mustafa Kemal Atatürk yön verir, inşallah. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bakın, o
gün söylediğim sözlerden bir tanesini daha söyleyeceğim:
Dünyanın önünde, ta Kamboçyadan başlayan, Suriyeye kadar uzanan,
Küba dâhil, değişik süreçler, iç savaşlar tarihi var; daha
Çini, Güney Afrikayı söylemedim. Bu iç savaşlar, bir defa çok uzun
süren savaşlardır çünkü bir ülkede iç savaş
çıktığı zaman -Allah Türkiyeyi korusun- mutlaka vekâleten
bu savaşa müdahil olan taraflar vardır. Değerli
arkadaşlarım, iç savaşlar, dünyada hiçbir konvansiyonla
sınırlanmayan, hiçbir uluslararası anlaşmayla bir ahlak
getirilmeyen, en acımasız, en kuralsız, en gaddar, kardeşin
kardeşi, komşunun komşuyu öldürdüğü, öldürebildiği,
sabah selam verenin akşam düşman olduğu savaşlardır.
Böylesi bir Libya yakın dönemine tanık oluyoruz.
Suriyede hata yaptık. Hata yapmadık.
diyeniniz varsa çok katı bir ideolojik pencereden bakıyordur. Türkiye
daha hâlâ, bugün, Suriyede, Suriye iç savaşına taraf olmanın
siyasi, ekonomik, insani, sosyal, kültürel, demografik bedelini ödemedi,
ödeyemiyor; fatura önümüzde.
Şimdi, Libya; Mustafa Kemal Atatürk de
gitmişti, Enver Paşa da gitmişti. Doğru, o zamanlar
Osmanlı toprağıydı; Osmanlı toprağıydı,
vatandı. O vatan şu anda bizim elimizde değil. Biz, kendi
vatanımıza dönük tehditlere karşı atacağımız
her adımda, bir millî mutabakat çerçevesi içinde her zaman
hazırız ama Libyadaki iç savaşa Türkiyenin ulusal
çıkarları dışında, bazı ideolojik
koşullanmalarla taraf olmasının getirebileceği
faturaları takdirlerinize sunmak istiyorum. Suriye örneğini lütfen
unutmayın. İç savaşların süresini söyledim,
acımasızlığını söyledim. Daha sonrasında,
uzun yıllar kalan, milletler arasındaki, ülkeler arasındaki
düşmanlığı, hasedi söyledim. Türkiyeyi böyle bir
faturanın içine sokmayın.
Bakın, kırılgan yapı dedik.
Trablus Millî Mutabakat Hükûmeti Birleşmiş Milletlerce, evet,
tanınan bir hükûmet. Libyadaki iç savaş farklı şekilde
sonuçlandı, süreç aktı geldi ve Libyada bir yönetim
değişikliği oldu. O zaman, buradaki bu hamasi sözler, bu
iddialar havada mı kalacak? Biz vaz mı geçeceğiz Doğu
Akdenizdeki iddiamızdan, attığımız gecikmiş
adımların doğruluğundan vaz mı geçeceğiz?
Söylemek istediğimiz bu.
Bir yapı değişikliğinde
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Rusya ve Amerikanın
önderliğinde kimi tanıyacak? Yeni yapıyı tanıyacak.
Böyle bir denge var Libyada, bunu anlatmaya çalışıyoruz.
Efendim, siz ona karşısınız, buna bilmem nesiniz. Böyle
bir şey yok. Libyadan uzak duralım değerli arkadaşlar,
Libyadan uzak duralım. Bu uzak durma lafı Türkiyenin
menfaatlerini orada gözetmeyelim anlamında değil, buradan demagoji
yapmayın, bunu ifade etmeye çalışıyorum.
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Uzak durarak
nasıl anlaşma imzalayacağız o zaman Sayın Hatip?
Lütfen
AHMET HALUK KOÇ (Devamla) Sayın hatibin
herhâlde kişisel bir söz hakkı da var Sayın Başkan. Talep
ederse Grup Başkan Vekili, benim sözümü kesmek yerine kürsüyü
kullanabilir. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bakın,
anlaşılabilir bir şekilde huzurlarınıza şu
cümleleri bir kere daha getiriyorum: Burada Türkiyenin, çıkarları
doğrultusunda Akdenizdeki enerji ve saha genişletme yarışına
katılması oldukça normal bir durumdur, doğrudur;
uluslararası deniz hukukuna göre de Türkiyenin haklı tezlerindendir.
Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin hiçbir kuşkusu yok; atılacak her
adımda, Türkiyeyle beraber, getireceğiniz her noktada biz olumluyuz.
Ancak tabii, bunu neyle mukayese edeceğiz? Tıpkı Yunanistan
gibi, tıpkı Mısır gibi, onlar ne adım atıyorsa
Türkiye'nin de bu hakkını kullanması kadar doğal bir
şey yoktur ancak henüz sahada şartların
belirginleşmediği iki hükümetli, iki ordulu karışık
bir Libya iç siyaset ortamında, Türkiye, ucu açık bu anlaşmayla
-anlaşma mutabakat filan da değil, bu açıkça bir tezkeredir-
tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayını almadan oraya -değişik
hatipler söylediler- sivil tarifi altında muharip unsurlar gönderebilir.
Bu yanlıştır. Bunu huzurlarınızda samimi bir
şekilde paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu
anlaşmanın geleceği Libyadaki iç savaşın galibine
bağlıdır. Size bir cümle daha: Bu anlaşmanın
geleceği Libyadaki iç savaşın galibine bağlıdır.
O zaman stratejik davranmakta
Çünkü uluslararası politika ve diplomasi,
her ne kadar kendi mesleğim değilse de, ulusların
çıkarlarına dayanır, bir dönem vekâlet alan siyasi
yapıların kendi ideolojik beklentilerine göre şekillenmez,
aradaki fark budur.
Burada değişik laf atmalar da oldu.
Bilmiyorum, siyaset zaman zaman tabii ki bulunduğunuz siyasi kimliğin
ya da siyasi yapının gerektirdiği davranışları,
sözleri sizden konuşmacı olarak oraya temsilen
çıktığınızda ister, doğalı budur ama
defterin bir kenarına da insan hatıralarını yazar herhâlde.
Sizlerde bilmiyorum böyle bir tarihsel not tutma
alışkanlığı olanlar var mı? Bilhassa Sayın
Bozkır Avrupa Birliği Bakanıyken, ben de parti sözcüsüyken böyle
bir tartışmamız olmuştu ama hep bir nezaket içerisinde olmuştur
o tartışmalar. Sayın Bozkıra o zaman söylemiştim:
Şimdi AK PARTİ Hükûmetinin bir bakanı olarak bunları
söylüyorsunuz Sayın Bozkır, ama ben sizi tanıyorum, diplomasiden
de tanıyorum, meslekten de tanıyorum. Mutlaka bu söylediklerinizi bir
not alıyorsunuz, daha sonra siyaseti
bıraktığınızda, hatıralar
yazdığınızda itiraflar bölümünde herhâlde söyledikleriniz
yer alır. demiştim.
Efendim, saygılar sunuyorum. Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, 1inci madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yok.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkanım
soru-cevap işlemi var, niye yok? Allah aşkına, nasıl yok?
BAŞKAN - 1inci maddenin üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır. 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum.
MADDE
2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2inci madde üzerinde ilk söz,
İYİ PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Ahmet
Kamil Erozana ait. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET
KAMİL EROZAN (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu Libya konusunun ve Güvenlik ve Askerî İş
Birliği Mutabakatının yeterince konuşulduğu
varsayımından hareketle, ben izin verirseniz dış
politikanın iki farklı konusuna değinmek isterim. Bir tanesi ABD
yaptırımları. Biliyorsunuz, Amerikan Senatosu önceki gün
bunları kabul etti, dün de Trump imzaladı. Bunun
imzaladığı aslında bir yaptırım metni değil
ama 2020 yılına ilişkin Amerika savunma bütçesinin içindeki
türlü çeşitli paragraflar. Bunlardan 4 tanesi Türkiyeyi ilgilendiriyor.
Birincisi, ABD 2020 yılı bütçesinin içine Türk Akımı
Projesine ait su altı boru döşeme çalışmalarında
bulunan gemilere yönelik yaptırımlar öngörüyor. Sonunda bu Türk
Akımı en çok bizim faydalanacağımız, tabii ki de yine
Rusyanın faydalanacağı
Dolayısıyla, bir taşla
iki kuş, hem Türkiyeye hem Rusyaya bir yaptırım var.
İkincisi, Türkiyeye satılmayacak
F-35lerin üreten şirketin elinde kalmaması için ABD Hava
Kuvvetlerine satılması kararı alındı ve dün Savunma
Bakanı Esper yaptığı bir açıklamayla Türkiye S-400
almakla F-35 almamak konusundaki kararlılığını ortaya
koydu. dedi. Dolayısıyla bu uçaklar da gitti.
Üçüncüsü, GKRYye yani Güney Kıbrıs Rum
Yönetimine silah satış ambargosu koşullu olarak
kaldırıldı. Yani kara para aklama dosyası vardı biliyorsunuz
Rumların, artı Rus donanmasına sağladıkları
lojistik destekler var. Eğer bunlara devam ederseniz biz de size silah
satmayız ama adam olursanız satarız. dediler.
Dolayısıyla, karşımızdaki husumet cephesinin askerî
donanımına katkıda bulunmak suretiyle Türkiyeye dolaylı
bir yaptırım uygulanmaktadır. Bunun da ötesinde, Yunanistan,
Amerika Birleşik Devletlerinden insansız hava araçları alma
yoluna gidiyor.
Dördüncüsü, S-400lerden vazgeçilmesi kaydıyla
Patriot satabiliriz. Bu bir uyarı, hâlâ Vazgeçerseniz
diyorlar.
Dolayısıyla bunların hepsi gündemde. Bu yaptırımlardan
memnuniyet duymak tabii ki mümkün değildir ama bir soruyu sormak
durumundayız: Niye bu hâllere düşülmüş ve bu
yaptırımlara düçar olunmuştur? Bu da cevabını maalesef
bildiğimiz bir sorudur.
Türkiyenin dış politikasının
müzakere yeteneği erimiş, ekonomisi zayıf düşmüş,
yumuşak gücü olması gereken lobicilik faaliyetleri harcanan
milyonlara rağmen iflas etmiş, bir kuruş para harcanmadan
yıllarca Türkiyenin yanında durmuş ABDdeki Musevi cemaati,
iktidarın eylem ve söylemleriyle devre dışı
bırakılmıştır. 31 Mart yerel ve özellikle 23 Haziran
İstanbul seçimleri sonrasında iktidar müzakere masasına
oturduğunda muhataplarınca topal ördek olarak görülmeye
başlanmıştır. Nasıl çıkılacak bu
kısır döngüden? diye düşünen yoktur. Görüldüğü
kadarıyla iktidar çatışmacı karakteriyle olası bir
seçim perspektifinde yaptırımlardan hoşnut bile olmaktadır.
Gündemdeki yaptırımlarda da yolun sonuna gelinmiş değildir.
Batı âleminin Noel ve yılbaşı tatiline
girmesiyle ocak ayının ortasına kadar yeni bir
yaptırım gelmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Ancak, ocak
ayının ikinci yarısında ve şubat başında
yeni dosyaların gündeme geleceğini de görmemek büyük bir hata
olacaktır. Sonra şaşırmayın diye uyarıyoruz.
Görüyoruz, dinliyoruz, okuyoruz, temaslar yürütüyoruz, konuşuyoruz ama
neticede biz muhalefetiz. Elimizden gelenin azamisini
yaptığımızdan da eminiz.
İkinci konu olarak Montröye değineyim. Bu
hafta yaptığım konuşmada Montrönün msine de xine de
sakın ha dokunmayın dedim. İlave ettim, gökten değil
Moskovadan taş yağar dedim. Montrö imzalandığında
Karadenizde 4 ülke bulunmaktaydı; Türkiye, Sovyetler Birliği,
Bulgaristan ve Romanya ama 3 tanesi -Sovyetler Birliği, Bulgaristan,
Romanya- Varşova Paktındaydı, bir de Türkiye vardı. Yani
NATOnun ucu Türkiye, öbür tarafta Varşova Paktı. Aradan geçen zaman
içinde Varşova Paktı zaten çöktü, Bulgaristan ve Romanya NATO ülkesi
oldu ama Karadeniz bugün geçmiştekinden çok daha sorunlu bir coğrafya
hâline geldi. Bugün Moldovadaki Transdinyester meselesi, Gürcistandaki
Abhazya ve Osetya meseleleri, Ukraynadaki Kırım ve Donbass
meseleleriyle Karadeniz bilinenden daha da dalgalı hâle geldi. Böyle bir
ortamda Türkiyenin güvenliği açısından Montrö Boğazlar
Sözleşmesi her zamankinden daha da önemli bir duruma geldi. Ulusal
güvenliğimizin ve egemenliğimizin kelimesine dahi dokunulmaması
gereken bir başka tapu hâline geldi.
Ben bu hafta Sayın Çavuşoğluna bu
Montrö, sonuçları ve Kanal İstanbulla irtibatlı olarak 9 tane
soru yönelttim, ümidim bunları cevaplayabilmesidir. Cevaplar cevaplamaz, o
ayrı mesele ama sadece benim sorduğum soruları alıp
Sayın Cumhurbaşkanına koşup gitse şunu demesi
lazım: Sayın Cumhurbaşkanım, bundan sonra sakın ha
Montrö kelimesini ağzınıza almayın. Bunun bu kadar
hassas bir yönü olduğunu ihtiyaten tekrarlamak istiyorum.
İzin verirseniz, dün Sayın İlhan
Kesicinin rahmetli Unakıtandan aktararak verdiği öpme metaforundan
devam edeceğim. Varşova Paktı ne zaman çöktü, biliyor musunuz?
Varşova Paktının çöküşüne giden yol 7 Ekim 1989 tarihinde
olmuştur. 7 Ekim 1989 tarihi, Doğu Almanyanın kuruluşunun
40ıncı yıldönümüdür. Gorbaçov, Doğu Almanyaya gitti,
Honeckeri öptü. Öyle sizin benim bildiğiniz gibi öpmedi,
dudaklarından öptü. Onun adı sosyalist kardeşlik
öpücüğüdür ama bu, ölüm öpücüğü oldu. Sonra ne yaptı Gorbaçov?
Sırayla herkesi öptü, hepsini öptü; bir tanesini öpemedi. Sona kalan dona
kaldı, onu da Romen halkı öptü. Ondan yadigâr geriye bir saray kaldı.
Bugün gidin Bükreşe, orada muhteşem bir saray duruyor, o tarihten
yadigâr. Bunu niye anlatıyorum? Rahmetli Unakıtanın hikâyesi
anlatılırken bize dediler ki: Batılılar iki defa öpüyor.
Batılılar iki defa öper, Ruslar üç defa öper. Metafor değil bu,
gidin bir Rusun elini sıkın, öperken üç defa öper sizi. Bunu niye
söylüyorum? Başka bir sebepten dolayı geçmişte,
hatırlarsınız, burada metafor olarak söylediğim,
ayıyla yatağa girilmez, ayıyla öpüşülmez de. Niye bunu
söylüyorum? Bu Libya meselesiyle ilgili asker gidiyor, gitmiyor
tartışmasını yaparken Putinden bir ses geldi, duydunuz
veya duymadıysanız benden duyun, Sakın ha, 8 Ocağa kadar,
ben senle görüşünceye kadar kılını
kıpırdatmayacaksın." dedi. Kılını
kıpırdatmayacaksın. Kelimeler bu değil ama mesaj bu. Niye?
Biraz evvel söylediğim sebeplerle 8 Ocağa kadar herkes uyuyor,
tatilde. Putine dokunmayın, sakın ha. Dolayısıyla böyle
tehlikeli sularda hele Montröyle oynaşmanın sonucunu ben tarif
ettim. Bunu sizin için söylemiyorum, Türkiye Cumhuriyeti için söylüyorum, bu
devlet için söylüyorum.
Sözlerimi birkaç selamlamayla bitireyim. Bir defa
hepinizi selamlarım. Bu yılın son konuşmasını
yapıyorum ben huzurunuzda. Dolayısıyla 2020
yılının ülkemiz, vatandaşlarımız, komşularımız
ve bölgemiz için huzur ve refahlı olmasını dilerim, bir. İki,
ayrıca 2020 yılının iyileştirilmiş,
güçlendirilmiş ve kuvvetler ayrılığına dayalı,
yeni bir demokratik düzene geçmemize de el vermesi en samimi dileğimdir.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ
(Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 155 Sıra Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerine ben
de birkaç şey söyleyeceğim. Öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Daha önce İçişleri
Bakanlığı bütçesi görüşülürken de söylemiştim, tekrar
edeyim, evet, dünyanın pek çok bölgesinde güvenlik sorunu var.
Bulunduğumuz bölgede de bir güvenlik sorunu var, dolayısıyla Türkiyenin
de bir güvenlik sorunu var. Bunda herhangi bir tartışma yok.
Türkiyenin bu güvenlik sorunları nedeniyle önlem alması da
anlaşılır bir şey. Fakat asıl sorun şu ki:
Türkiye hem ülkesinde hem bulunduğu bölgede güvenlik sorunları
yaşanmasına neden olacak politikalar yürütüyor. Dolayasıyla
Türkiye, aynı zamanda, bu güvenlik endişesi yaratan
politikaların mimarı.
Şimdi, biz bunları söylüyoruz ve Hükûmet
cevap verirken Biz proaktif siyaset izliyoruz. diyor, Artık izleyici
olmayacağız. diyor, Aktif siyaset izleyeceğiz. diyor. Peki,
Hükûmetin izlediği bu proaktif siyaset bize şimdiye kadar neler
kazandırdı, ben size birkaç tanesini söyleyeyim.
Konuyla ne alakası var diyeceksiniz? ama önce
ilginç bir örnek vereyim: Bakın, sanki dünyanın en zengin
ülkesiymişiz gibi dünyada en geniş alana uçak seferi yapan ülke
durumundayız. Türk Hava Yollarının gitmediği ülke yok,
gitmediği şehir yok.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Bunu nasıl
eleştiriyorsunuz, hayret ya!
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Şimdi, o kadar çok ülkeye uçak gidiyor ki bu yüzden ne oluyor, ben size
onu söyleyeceğim.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Her uçakta 1 Türk
iş adamı var.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Bu
yüzden Türkiyenin kendi içerisinde pek çok şehre uçak seferi
yapılamıyor; 5 sefer yapılan kentlerde uçak seferi 3e
düşüyor, 3 sefer yapılan yerlerde 1e düşüyor; doğudan
İzmire gidecekse gitmiyor, bilmem şuraya gidecekse gitmiyor. Sadece
bunun maliyeti ne, biliyor musunuz? 2019 yılı için söyleyeyim: 1
milyar 200 milyon dolar zarar ediyor, 1 milyar 200 milyon dolar zarar. Ne diye?
Siz buna Büyük proaktif dış siyaset. diyorsunuz. Bakın, bu
verileri karşılaştırın, araştırabilirsiniz.
Ha, başka ilginç bir şey daha
söyleyeceğim: Türk Hava Yolları, borsaya diyor ki: Biz şu kadar
kâr ettik. Aynı dönem için Maliyeye yazıyor, diyor ki: Şu
kadar zarar ettik. Bunu araştırıp öğrenebilirsiniz, bu
hesaplarla ilgili o kadar tutarsız rakamlar dönüyor.
Şimdi, Emevi Camisinde namaz kılmaya
gidecektiniz, Emevi Camisinde namaz kılmaya giderken milyonlarca
insanın kendi ülkesini terk etmesinde pay sahibi oldu bu Hükûmet;
binlerce, on binlerce insanın ölümünde pay sahibi oldu bu Hükûmet ve çok
dramatik bir şey oldu: Kürtler ile Türklerin tarihsel
kardeşliğine -gelecekte göreceksiniz- çok büyük zararlar verdi bu
Suriye politikanız. El Kaidenin, IŞİDin
artıklarını savunma görevi verilmiş gibi
Emin olun,
dünyanın pek çok noktasından Türkiyeye aynen böyle
bakılıyor. Sizin o ÖSO, SMO -Suriye Millî Ordusu- dediğiniz,
İdlibdeki kol kanat gerdiğiniz örgütleri bütün dünya İŞİD
artığı, El Kaide artığı örgütler olarak görüyor
ve âdeta size de bunların hamiliği verilmiş durumda.
Şimdi, Mursiyle, Mursi Hükûmetiyle öyle bir
ilişki kurdunuz ki
Bakın, haksız bir şekilde bir askerî
darbeyle devrildi ve hepimiz buna karşı çıktık, siz de
doğru bir şey yaptınız, karşı
çıktınız ama Mısırla artık bu ülkenin neredeyse
hiçbir siyasi ilişkisi kalmamış durumda ve herkes bu siyaseti
şöyle okuyor: Türkiye ile Mısır arasındaki ilişki
aslında olağan, anlaşılır bir ilişki
değilmiş, İhvancılarla kurulmuş bir
ilişkiymiş. Ben size birazdan bunun nasıl olduğunu
anlatacağım.
Bakın, Kıbrısın çevresi 13 tane
ayrı sahaya bölündü, 13 ayrı sahaya. Bu sahaların içerisinde
herkes enerji kaynaklarını arıyor. İkili anlaşmalar
var, üçlü anlaşmalar var, dörtlü anlaşmalar var. İsrail var,
Mısır var, Kıbrıs Rum Kesimi var, Yunanistan var,
İngilizler var, Hollanda firmaları var, Ruslar var, Amerikalılar
var. Kim yok? Türkiye yok. Neden? Hiç kimse Türkiyeyle bir anlaşma yapmak
istemiyor, hiç kimse Türkiye'nin orada bulunmasını istemiyor.
İnanılmaz bir yalnızlık ve siz buna kutsallık
atfediyorsunuz. Türkiye'nin onlarca, yüzlerce yıl sonraki menfaatlerini
aslında bu dış siyasetle gömmüş durumdasınız.
Kopenhag Kriterleriyle Avrupa üyeliğinin
kapısı sonuna kadar açılmıştı, şimdi sadece
gümrük birliği olsun mu olmasın mı tartışması
yürüyor, Şanghay Beşlisine gideceğiz, o da onlar alırsa.
İşte, Türkiyede yürütülen dış siyasetin geldiği nokta
bu.
Sanki çok başarılı bir dış
politika yürütülüyormuş, çok başarılı bir dış
siyaset yürütülüyormuş gibi şimdi Libyayla önce bir anlaşma
imzaladınız -bizim dışımızda hiç kimse o
anlaşmaya karşı çıkmadı- şimdi de bir askerî
mutabakat anlaşması getiriyorsunuz. Bir harita çizdiniz -o harita ne
anlama geliyor ben bilmiyorum- Türkiyeden Trablusa doğru böyle bir hat
çizilmiş durumda ve diyorsunuz ki Biz bunu barış koridoruna
çevirdik. Yani iki ülke Akdenizde böyle bir harita çizebiliyor mu? Bu
haritayı çizdiğinde onun kontrolüne mi geçiyor?
Sayın Bakanım diyelim ki mesela, Fastan
İsraile böyle bir hat çizildiği zaman Fas ile İsrailin oluyor
mu bütün Akdeniz? Bu, böyle bir şey değil ki. Ben size
söyleyeceğim hangi kısmını desteklediğimizi.
İSMET YILMAZ (Sivas) - Komşularıyla
çizer.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) -
Şimdi, bakın, genel gerekçede şöyle diyorsunuz: Tarafların
egemenliği ve eşitliğine karşılıklı
saygı temelinde güvenlik ve askerî alanlarda iş birliğinin
geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Evet, tarafların
egemenliği ve eşitliğine karşılıklı
saygıya evet diyoruz, bunda hiçbir zorun yok. Ama güvenlik ve askerî
alanlarda iş birliğine kesinlikle hayır diyoruz. Hayır
demeliyiz, neden? Herkes anlattı. Çünkü Libyanın geleceğiyle
ilgili hiç kimse bir öngörüde bulunamıyor.
Bugün Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle kurduğunuz
ilişkinin gelecekte ne olacağını hiç kimse kestiremiyor.
Herkes söylüyor, Ulusal Mutabakat Hükûmeti, evet, Libyanın tamamında
egemen hâle gelebilir, Hafter güçlerini yenebilir fakat bunun tersi de
olabilir. Eğer Hafter güçleri orada yönetimi ele geçirirse -büyük bir iç
savaş yaşanıyor- o zaman Mısırla olan ilişkinin
bir benzerini Libyayla yaşamış olacaksınız ve bütün
anlaşmalar bir yana ilişkiler de kopma noktasına gelecek.
Herkes söyledi, ben de tekrar edeyim,
altını çizmekte yarar var: Evet, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 2011 yılında aldığı 1970
sayılı Karara aykırı işler yapılması
anlamına geliyor bu sözleşme. Çünkü Libya üzerinde bir silah
ambargosu var, bu anlaşmayla o silah ambargolarını da
delmiş olacaksınız. Ben tekrar etmeyeceğim,
arkadaşlarımız bugüne kadar bu silah ambargosunun fiilen
nasıl delindiğini tek tek anlattılar.
Şimdi, ben Hükûmetin tercihinin siyasi
olduğunu çok somut olarak size söyleyeceğim, bugün burada bir kez
daha gördük. Emrullah Bey burada mı bilmiyorum ama şimdi, biraz önce
Hafterden bahsederken iki şey söyledi, dedi ki: Hafter Selefidir,
Vehhabidir; Vehhabi, Suudi Arabistanın desteğini almaktadır.
Böyle söylediniz değil mi Sayın Bakan?
EMRULLAH İŞLER (Ankara) - Öyle demedim
ama
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) -
Benzer bir şey söylediniz.
Şimdi, pek çok kişi Ulusal Mutabakat
Hükûmetini oluşturan gruplardan bir tanesini de İhvancı olarak
tanımlıyor, dolayısıyla Burada bir tarafta Vehhabiler var,
bir tarafta İhvancılar var. Türkiye bu perspektifle ittifaklarını
geliştiriyor. diyor.
Şimdi, bakın, geçen bu Mecliste
IŞİDçilerle, El Kaidecilerle ilgili tartışma yürütülürken
çokça insan onlara cihadist Selefiler dedi. Grup Başkan Vekiliniz Özlem
Hanım dedi ki: Bu dili kullanmayın, siz bu örgütlere iltifat
etmiş olursunuz. İslamın kendi müktesebatı içerisinde cihadın
bir yeri var, Selefilik akımının bir yeri var; siz Selefi
dediğiniz zaman onlara iltifat etmiş olursunuz. Şimdi,
bakın, bir başkası söylese Sayın İşler, bunun bir
önemi yok ama siz Kral Suud Üniversitesinde eğitim almış
birisiniz, siz İlahiyat Fakültesinde tefsir üzerine hocalık
yapmış birisiniz. Eğer sadece Vahabi diye Hafteri
yargılarsanız, İslam içerisinde koca külliyatı olan
İbni Teymiyyeyi de suç örgütü gibi görmüş olursunuz. Ben, bunu size
yakıştıramadığımı söylemek isterim. Bir
başkası söylese, emin olun, bunları söylemezdim.
Şimdi, sürem bitti ama şunu söyleyeyim:
Gerçekten daha önce de tekrar tekrar söyledik ama bir daha altının
çizilmesi gerekiyor. Hangi konuda eleştiri yaparsak yapalım fark
etmiyor, biz şöyle bir şey söylüyoruz, diyoruz ki mesela 8inci
sınıfa gelmiş çocuklarımızın yüzde 16sı
dört işlemi bilmiyor. Çıkıyor milletvekilleriniz, diyor ki:
Siz önce terörle aranıza mesafe koyun. Diyoruz ki: İlk 500
üniversite arasına Türkiyeden 2 tane üniversite ya giriyor ya girmiyor;
ilk 200 üniversite içinde Türkiyeden bir üniversite yok. Siz önce şunu
kınayın: Bu öğretmen öldürüldü, onunla ilgili ne diyorsunuz?
diyor. Yani hangi konu olursa olsun fark etmiyor, hele hele hak ihlalleriyle
ilgili olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Sayın Başkan, bir dakika verirseniz bitiriyorum.
Dilimiz döndüğünce anlatacağız çünkü
herkes bu konuda sadece muhalefete ulaşmaya çalışıyor. Bu
ülkede o kadar çok hak ihlali yaşanıyor ki, emin olabilirsiniz,
kaçırılan insanlar var, yerde sürüklenen Cumartesi Anneleri var
İSMAİL TAMER (Kayseri) Diyarbakır
Anneleri var.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
açlık grevinde olan çocuklarını cezaevi kapısında
bekleyen annelerin tartaklanması var. Cezaevlerinde inanılmaz hak
ihlalleri var, içeri girerken Hoş geldin. diye
çırılçıplak soyup dövüyorlar. Bunu, milletvekillerimiz
Komisyonla birlikte gittiklerinde öğrendiler. Seçme seçilme hakkını
gasbettiniz, kayyum var mı? Var. Bunun gibi her şeyi anlatıyoruz;
Grup Başkan Vekillerinizin bir tane argümanları kalmış,
dönüp dolaşıp sadece terörist diyorlar, Biz terörle mücadele
ediyoruz. diyorlar, 15 Temmuzda şöyle oldu. diyorlar.
METİN GÜNDOĞDU (Ordu) Zaten en önemlisi
o, en önemlisi o, en önemlisi terörist zaten. PKKlı olmaktan başka
ne var önemli?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Bu
masalı artık hiç kimse yutmuyor diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
9.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Batman
Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin 155 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 2nci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine, Türkiye'nin Suriyenin
kuzeyine yaptığı operasyonların terör örgütlerine yönelik
olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şunu ifade etmek gerekir:
Suriyede pek çok ülke var, orada bir iç savaş var, oradaki iç
savaşın çıkmasından Türkiye Cumhuriyeti devletini sorumlu
tutmak kabul edilecek bir şey değildir; ne insafa ne izana
sığar. Zaten bunun toplum nezdinde de bir
karşılığı yok, onu belirtmek isterim. Biz kaçan
insanlara kapılarımızı açtık. Orada iç savaş
çıktıktan sonra Türkiye bu durumla karşı karşıya
kaldı ve ortaya çıkan terör örgütlerine karşı kendi
sınırlarını, kendi toprağını, kendi
vatandaşını korumak üzere oraya müdahalelerde bulundu.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) Doğru
değil.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Şimdi,
şunu da ifade etmek isterim: Türkiye Cumhuriyeti devletinde Türklerle
beraber Kürtler de yaşıyor, diğer etnik unsurda insanlar da var,
vatandaşlarımız da var; hepsi Türkiye Cumhuriyetinin
kıymetli birer üyesi, birer vatandaşı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Türkiyenin
Suriyenin kuzeyine yaptığı operasyonlar, oradaki Kürtlere
yönelik değil, orada ortaya çıkan terör örgütlerine yöneliktir, bunun
altını çizmek gerekir. Bizim, civar ülkelerde,
komşularımızda yaşayan hiçbir etnik kökenli insana
karşı hasmane bir tutumumuz asla olmamıştır, Kürtlere
karşı da asla böyle bir şey olamaz. Oradaki mücadelemiz
-başından beri de defalarca burada ifade ettik- orada ortaya
çıkan terör örgütlerine yöneliktir, Kürtlere yönelik asla değildir
çünkü Kürtler bizim ülkemizin asli unsurları.
Bir de Bu El Kaide, IŞİD
artıklarıyla iş tutuyorsunuz. gibi bir şey söyleniyor
kürsüde. Şimdi, bakın, DEAŞa -adına DEAŞ deyin,
IŞİD deyin, ne derseniz deyin- en büyük darbeyi vuran Türkiye
Cumhuriyeti devletidir. DEAŞ ve IŞİD, PYD ve PKK için
kullanışlı, elverişli bir enstrümandı. Neden bir
enstrümandı? Kendilerine bir meşruiyet alanı oluşturuyorlardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Biz PKK,
DEAŞla mücadele ediyoruz, işte, Biz, bu kafa kesen örgütle
mücadele ediyoruz. diye kendilerine meşru bir alan
oluşturuyorlardı.
Şimdi, DEAŞ ve oradaki diğer terör
örgütleri Türkiye Cumhuriyeti tarafından bertaraf edilip, bunlara çok
ağır bir darbe vurulup minimize edilince diğer terör
örgütlerinin meşruiyet kaynağı ortadan kalkıyor,
kendilerine sağladıkları meşruiyet kaynağı
ortadan kalkıyor. Tabii, bu birilerini acıtabiliyor; bunun
farkındayız.
Türk Hava Yollarının -böyle bir
eleştiriyi ilk defa duydum- yurt dışına bu kadar sefer
yapmasından mutluluk duymak gerekir. Türk Hava Yolları hem bu
işten para kazanıyor hem oradaki ticaret hacmimizi geliştiriyor
hem de oradaki ülkelerle ilişkilerimizi geliştiriyor. Ben, buradan
neden bir rahatsızlık duyulduğunu anlayamadım. İç
seferlerle alakalı olan problem de şudur değerli
arkadaşlar: Türk Hava Yollarının satın almış
olduğu uçaklarda çıkan teknik arızalardan dolayı -bu, Türk
Hava yolları kaynaklı değil; bütün dünyada bu var- o uçaklar
kullanılamıyor; ondan kaynaklı bir problem var. Yoksa Türk Hava
Yollarının bu kadar fazla noktaya uçması
Air Francedan tutun
da pek çok hava yolu şirketinin pazarını almıştır,
bu da takdir edilmesi gereken bir şeydir diye düşünüyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Muş.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Zaman tasarrufu
yapacağız. diye bize soru sorma hakkı vermiyorsunuz; Grup
Başkan Vekili konuyla ilgisi, alakası olmayan şeyler söylüyor,
ona süre veriyorsunuz. Böyle şey mi olur ya Başkan!
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Sayın
Başkanım, ismimi anarak sataşmada bulundu, cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN Sayın İşler, ne
dediler?
EMRULLAH İŞLER (Ankara) İsmimi
anarak benim yanlış bilgiler verdiğimi, Hafterin
DEAŞçı vesaire olduğunu söylediğimi
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz iki dakikadır.
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.-
Ankara Milletvekili Emrullah İşlerin, Batman Milletvekili Mehmet
Ruştu Tiryakinin 155 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci
maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, ben Libyadaki
çarpıklığı ortaya koymak için şunu söylemiştim:
Trablus Hükûmetinin güçleri DEAŞla mücadele ederken Hafter ise Cufrada
onlara karşı saldırıya geçmiştir ve Hafterin en büyük
destekçileri Medhalilerdir. Belki bu ismi ilk defa duyuyorsunuz. Medhaliler
kimdir? İşte, Selefi Vahabi akımın
Kim bu Selefi Vahabi
akım? Sayın Tiryaki, El Kaide örgütünün temeli onlar değil mi?
DEAŞ örgütünün temeli onlar değil mi? Trablus Hükûmetini ve
Trablusta mücadele edenleri cihatçı diye suçlayacaksınız
İhvancı diye suçlayacaksınız; ondan sonra, işte bu
DEAŞın uzantısı olan Medhalilerle birlikte iş tutan
insanı da meşru bir taraf gibi göstereceksiniz. Ben, bunu
eleştirmek için söyledim.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Kimse
meşru falan göstermiyor, çarpıtmayın ya!
EMRULLAH İŞLER (Devamla)
Dolayısıyla, bakın, Hafter âdeta bir teröristtir, bir
darbecidir. Neden bu Hafter hakkında bir çift laf söylemiyorsunuz? Bu
milletin kürsüsünden neden bir laf söylemiyorsunuz? Ben bunu
eleştiriyorum. Bunun arkasındaki destekçiler işte,
DEAŞın, Kaidenin uzantılarıdır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Onun için, bakınız,
Trablus Hükûmetinin beraber hareket ettikleri Misrata güçleri Sirtede
DEAŞa karşı mücadele ederken onlar ise onlara başka
alanlarda saldırıda bulunuyordu. Libyada DEAŞla gerçek
mücadeleyi yapanlar onlardır. Dolayısıyla, bu yanlış
anlamayı gidermek için söz aldım.
Türkiye olarak da, biliyorsunuz, Suriyede de -az
önce Grup Başkan Vekilimiz de söyledi- DEAŞa karşı en
etkili operasyonu Fırat Kalkanıyla biz yaptık. Ama maalesef,
sizin kaynak olarak aldığınız uluslararası medyada
sanki biz DEAŞı destekliyormuşuz gibi gösteriliyoruz ve onu da
sizler, maalesef, uluslararası medyadan alarak bu milletin kürsüsünde veya
başka platformlarda sürekli dile getiriyorsunuz.
Türkiye her türlü terör örgütüne
karşıdır; nokta.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Tiryaki, buyurun.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Benim
söylediğimi çarpıtmıştır. Benim söylediğimin
dışında bambaşka bir şeyle beni itham etti. Biz sanki
Hafteri destekliyormuşuz gibi
BAŞKAN Sataşma var, buyurun.
İki dakika.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Hayır efendim, bir dakika yeter bana.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
ne dedi, sataştı? Hocam, ne dedi, sataştı?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Benim
Hafteri desteklediğimi söyledi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Tamam, Hafteri
desteklemediğini kürsüden söyle o zaman.
BAŞKAN Söylemediğini söylemiş gibi
gösterdi.
Siz buyurun Sayın Tiryaki.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hafteri
kınayacakmış Başkanım.
7.-
Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin, Ankara Milletvekili Emrullah
İşlerin sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Sayın Başkan, hiçbir milletvekilimiz ve benim gördüğüm kadarıyla,
bugün söz alan hiçbir milletvekili Hafteri desteklemedi. Dolayısıyla
bu, bize atılmış büyük bir iftiradır. Biz sadece Libyada
METİN GÜNDOĞDU (Ordu)
Kınadığınızı da söyleyin.
BAŞKAN Arkadaşlar, bir müsaade edin,
lütfen
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Arkadaşlar, siz taraf tutuyorsunuz diye, siz Libya iç savaşında
taraf tutuyorsunuz diye herkes taraf tutmak zorunda değil. Biz tam olarak
bunu söylüyoruz, siz bir taraf tutuyorsunuz. Diyoruz ki: Bu iç savaşta
taraf tutmayın. Hiçbirimiz Hafteri desteklemedik, Hafteri destekleyecek
konuşma yapmadık. Dolayısıyla, söze buradan girilmesi
yanlış.
İbni Teymiyye konusunda, Vahabilik konusunda
söylediğim sözün arkasındayım. Bir ilahiyatçının, Kral
Suud Üniversitesinde eğitim görmüş bir ilahiyatçının Hafter
üzerinden İbni Teymiyyeyi, Vahabiliği suç örgütü gibi göstermesini
eğer AK PARTİ Grubu doğru buluyorsa ben bir şey
söylemiyorum, o kadar. (HDP sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Öyle bir
şey söylemedik canım!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hiç anlamamış
Sayın Başkan.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Ben,
İbni Teymiyyeyi okumuş biriyim.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2451) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:155) (Devam)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, gruplar
adına son söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Engin
Altaya ait.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) İbni Teymiyyeyi
anlatmanızı istiyoruz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben
bilmediğini bilenlerdenim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bülent Bey, müdahale
etmeyin.
BAŞKAN Sayın Turan, şöyle
alalım istiyorsanız sizi.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul)
Sayın Başkan, sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Stratejik derinlikten değerli yalnızlığa
doğru savruldunuz; Allah hayretsin sonunuzu. Fakat sizin sonunuz
Türkiye'nin de kaderini etkilediği için burada yapıcı,
uyarıcı eleştirilerimizi, anlayışımızı
ortaya koymak istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu Mecliste yüzlerce
uluslararası anlaşma onaylandı, yüzlerce ve Cumhuriyet Halk
Partisi bunların sanıyorum yüzde 90ınına da kabul oyu
verdi. Neden? Uygundu; Türkiye'nin menfaat ve çıkarları gözetildi,
Cumhuriyet Halk Partisi bu uluslararası anlaşmalara, mutabakat
metinlerine kabul oyu verdi. Yine, bu Mecliste onlarca tezkere
görüşüldü. Cumhuriyet Halk Partisi, 1 Mart 2003 tarihindeki tezkerede
Parti yönetiminizin ısrarla istediği, arzu ettiği 2 tezkerede;
hem yabancı, Amerikan kuvvetlerinin Türkiyede konuşlanması ve
hem de Irakın kuzeyinde yabancı askerlerle birlikte Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının müdahalesi noktasındaki
tezkerelerde sadece Cumhuriyet Halk Partisi değil, AK PARTİ Grubunun
içinden de 100e yakın sayın milletvekili hayır diyerek
Türkiyeyi bir uçurumun kenarından aldı. Allah onlardan razı
olsun; bunu söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bunları niye söylüyorum? Uzun
zamandan sonra, değerli arkadaşlar, şöyle bir tablo var: Bu
mutabakat metninin görüşüldüğü Dışişleri Komisyonunda
Mecliste pek sık olmayan bir şey oldu, pek sık rastlanmayan bir
şey oldu. Mecliste toplamda 5 siyasi parti grubu, 10 tane de parti var ama
5 siyasi parti grubundan 3 tanesi, bu mutabakat metniyle ilgili, Komisyonda
olumsuz görüş beyan etti. Bu, önemli bir şey ve değerli bir
şey. Ben isterdim ki bu tabloda... Zira, on-on iki gün önce gene Libyayla
münhasır ekonomik bölgenin sınırlanmasıyla ilgili koridoru
tanzim eden mutabakat metnine de Cumhuriyet Halk Partisi de İYİ
PARTİ de müspet oy kullandı. Yani Cumhuriyet Halk Partisinin ve
İYİ PARTİnin derdi, AK PARTİnin Doğu Akdeniz
Bölgesine yönelik politikalarından bir şey elde etmek, siyasi
çıkarım elde etmek değil; tam tersine, eğriye eğri,
doğruya doğru demek. Bu noktada, ben Hükûmetten, yürütmeden şunu
beklerdim: Yahu, Meclisin 5 grubunun 3ü bu mutabakat metnine hayır
diyor, ki Genel Kurulda da bu böyle olacak. diye düşünüp yasama
organına da saygı anlayışı çerçevesinde, Sayın
Bakanın -prosedürde bu mümkün- gelip öncelikle yüce Genel Kurulu, bizleri
ve sizleri bilgilendirmesi ve bu metinden bizim kaygı duyduğumuz
hususlarla ilgili yine sizi ve bizi bilgilendirmesini beklerdim; bu
olmamıştır yani Biz bunu göndeririz, bu geçer. Geçer, hiç
mesele değil. Ama bakın, değerli arkadaşlar, mesela bizim
hayır dediğimiz tezkerelerden -hani dedim ya, onlarca tezkere,
yüzlerce uluslararası anlaşma yaptık- ikisi de Suriye
tezkereleridir. 2012 ve 2014 sanıyorum, değil mi Özgür, öyle
olması lazım?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Evet.
ENGİN ALTAY (Devamla) İkisine de
hayır dememizin gerekçelerini samimi ve yapıcı bir
şekilde bu kürsüde ortaya koyduk. Mesela, ben konuşmuştum, bir
tanesi şöyleydi: İçinde 11-12 defa Suriye Merkezî Yönetimi
Şam Hükûmeti Esad rejimi ifadeleri geçiyordu. Yani şimdi siz
diyorsunuz ya Serracı Birleşmiş Milletler tanıyor. diye,
Birleşmiş Milletlerin tanıdığı, meşru olarak
kabul ettiği Suriye Merkezî Yönetimine açık bir savaş
tezkeresiydi; mahiyet oydu, niyet o olmayabilir, metin o idi. Biz buna da
karşı çıktık. O zaman ki uyarılarımızı
gerçekten açık kalple AK PARTİ yönetimi dinleseydi, bugün Suriye de
bu hâlde olmazdı, Türkiye de bu Suriye sınırında
yaşadığı sıkıntıların hiçbirini
yaşamazdı ve Türkiyedeki 3 milyon 600 bin Suriyeli hem Türkiyede
bize hayatı zorlaştırmaz hem de burada kendileri de çok
gayriinsani şartlar içinde yaşamak zorunda kalmazdı. Demek ki
Cumhuriyet Halk Partisini dinlemek lazım, hiç değilse arada bir
dinlemek lazım. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Evet, tabii
(!)
ENGİN ALTAY (Devamla) Biz, seçim
sathımailinde, sizi refüze edecek, siyasi olarak sizin zarar
göreceğiniz bir yaklaşım içinde oluruz tabii, ama böyle
konularda olmayız, olmadık. Yani elbette, Hükûmetin, yürütmenin
kendince gerekçeleri vardır ama şunu belirtmek isterim ki, burada,
kim legal kim illegal belli değil değerli arkadaşlar, belli
değil.
Efendim, Hafter terörist; Serrac,
Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği, tanıdığı
lider
Ya, bunların ikisi beraber yola çıktı, sonra
yolları ayırdılar. Hafter, kendisini destekleyenlerle birlikte
Tobruka geçti; ikisi de iktidar savaşı veriyor, ikisi de; birinden
biri olacak. Şunun garantisi sizde yok: Serracın ve ekibinin
Libyanın tek ve mutlak hâkimi olacağıyla ilgili garanti sizde
yok, kimsede yok ve bana göre de -böyle bir öngörüde bulunmakta bir zarar
görmüyorum- Serracın iktidardaki ömrünün çok uzun olduğunu ben
zannetmiyorum.
Efendim, bizim bölgedeki menfaatlerimiz
Ya,
bölgedeki menfaatlerimiz karşılıklılık esasına
göre kurulacağı için
Libyada Serrac gitti, varsayalım Hafter
geldi. Yani Hafterle temas etmeyecek misiniz? Mısırda
düştüğünüz hataya Libyada da mı düşeceksiniz? Böyle böyle
değerli yalnızlık diye diye kendimizi dipsiz kuyulara mı
atacağız? (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye
bunu hak eden bir ülke değil. Bana ne Serracdan, bana ne Hafterden! Ama
ben şundan rahatsızım: Bakın, dünya basınında
var: Türkiye'nin Trablusa bir grup özel kuvvet, askerî danışman ve
askerî teçhizat gönderdiği, Türkiye'nin Libyadaki duruma
katılım amacında da Doğu Akdenizdeki
çıkarlarını genişletmek
falan filan yani dünya diyor ki
şu anda: Türkiye, Libyaya sivil görünümlü asker, askerî teçhizat ve
mühimmat gönderdi orada. Zaten bunu Birleşmiş Milletler
raporları da söylüyor. Biz gerekirse Dünya 5ten büyük. muhabbetiyle,
eğer bizim Doğu Akdenizdeki hak ve menfaatlerimize yönelik bir gasp
olursa Birleşmiş Milletlere rağmen de iş yaparız;
Yapmayın. demeyiz ama ortada böyle bir hâl yok değerli
arkadaşlar, ortada böyle bir hâl yok şu anda.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Belki var!
ENGİN ALTAY (Devamla) Dolayısıyla,
şimdi, burada Türkiyeyi bir ateşe atmak, Türkiyeyi
Türkiyeye bir
şey olmaz, büyüğüz, güçlüyüz; çok şükür, elhamdülillah.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Helal olsun
be!
ENGİN ALTAY (Devamla) Ama değerli
arkadaşlar, ama değerli arkadaşlar, hep söylüyorum, bazen de bu
yüzden tartışıyoruz; şehit edebiyatı bu Meclisin en
son yapacağı iştir. Hiçbirinizin çocuğu gitmeyecek
Libyaya, benim yeğenim de gitmeyecek. Arkadaşlar, Türk Silahlı
Kuvvetleri, şanlı Türk Silahlı Kuvvetleri, Libyada şu anda
geçici olarak, Trablusta Libyaya hâkim, yönetimine hâkim gibi görülen Serrac
ve avanesini korumak için lejyoner olarak kullanılamaz! Türk Silahlı
Kuvvetleri bunu hak etmez! Bu, doğru bir yaklaşım değil!
(CHP sıralarından alkışlar)
Bakın, samimiyetimizi on gün önce Libyayla
ilgili mutabakat metnine evet diyerek gösterdik. Parti aidiyeti ve parti
hiyerarşisi içinde buna evet diyecek olabilirsiniz ama ben şunu
söyleyeyim: 1 Mart 2003 tezkeresine hayır diyen AK PARTİ mensubu
97-98 sayın milletvekilini, hepsini hâlâ bugün gönül borcuyla, vefa
borcuyla, şükran borcuyla yâd ediyoruz. Gelin, onlardan olun; gelin,
onlardan olun. (CHP sıralarından alkışlar) Türkiye'nin ali
menfaatlerini önceleyelim, burası Meclis. Ne var yani? Bu yanlış,
burada bir hata var, bunun düzelmesi lazım; bunu söylüyoruz.
Suriye konusu, güvenli bölge
Güvenli bölge
kaldı mı değerli arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Altay, tamamlayın
sözlerinizi.
ENGİN ALTAY (Devamla) Peki efendim.
Bizim güvenli bölge diye murat ettiğimiz sahada
en az hâkimiyeti olan maalesef biziz. Güvenli bölge; belirsiz, riskli bölgeye
dönüştü. Daha ileri gidiyorum, sizin güvenli bölge diye murat
ettiğiniz alan şu anda bir tampon bölge ve yeri geldiğinde, kimi
silahlı güçler -Rusyasıdır, ABDsidir, şusudur busudur,
SDGsidir- Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik, bazı bölgelerde
tahkimat kurabilen bir noktaya geldi. Bu nasıl güvenli bölge?
Barış Pınarı
Barış Pınarı
Yanlış. Ne oldu? Esad aşağıdan geliyor, siz Libyayı
bırakın
12 tane mi gözetleme kulemiz vardı Ünal Bey?
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) Evet, 12.
ENGİN ALTAY (Devamla) 12 gözetleme kulemizden
3ünü tahliye ediyoruz, haberiniz var mı? Niye ediyoruz?
NİYAZİ GÜNEŞ (Karabük) Karamsar
olma, karamsar.
ENGİN ALTAY (Devamla) Hani güvenli bölge
kurmuştuk? Yahu, bırak bölgeyi, Türkiye'nin orada, İdlibde,
IŞİD başta olmak üzere kimi cihatçı örgütleri kontrol
etmesi için kurulan 12 gözetleme istasyonumuzun 3ünü tahliye etmezsek o
askerlerimizin canları tehlikede.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son cümlelerinizi alayım,
buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) Hâl böyleyken
burnumuzun dibindeki derde bakalım. Orada da lütfen bizi dinleyin,
Cumhuriyet Halk Partisinin sesine ve tezlerine kulak verin. Mehmetçik için
ağıt yakmak, övgü düzmek değil; ben Mehmetçikin gereksiz yere
kanı akmasın, analar ağlamasın diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum
efendim. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
10.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın 155 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesi
üzerinde CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, biz burada muhalefetin söylediklerine her zaman kulak veriyoruz,
kulak vermiyor değiliz, dinliyoruz. Fakat burada Türk askerinin lejyoner
olarak kullanılacağı ifadesini kabul etmemiz mümkün değil,
bu yanlış bir ifade, doğru bir ifade olmamıştır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Göndermeyin,
olmasın.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Biz bunun
doğru olmadığını söylüyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi
tersini söyleyebilir, doğru bir ifade olmamıştır.
İkincisi: Suriye tezkeresi ile Suriye iç savaşının
ilişkisini biz anlayamadık. Orada zaten bir iç savaş
çıkmış. Orada iç savaş çıkışının
arkasındaki dinamikler çok farklı, çok boyutlu. Biz daha sonraki
süreçlerde bir tezkere çıkarmışız. Yani orada bu işler
çıkmış, Suriye bir iç savaşa sürüklenmiş, akabinde
Türkiye bir tezkere çıkarıyor. Dolayısıyla bunu
doğrudan Türkiye'nin çıkardığı bir tezkereyle
ilişkilendirmek doğru değil. Kaldı ki, Esad yönetimi
yaptığı çeşitli açıklamalarla oradaki iç savaştan
dolayı Batılı ülkelere yönelik pek çok suçlama dile
getirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bir diğer
mesele, Suriyede mevcut olan mücadele sadece bir iktidar mücadelesi
değildir, bunun dış güçler boyutu vardır, uluslararası
boyutu vardır ve bu, Doğu Akdenize dayanmaktadır.
Dolayısıyla, Doğu Akdenizde Türkiye'nin hakları
vardır, Türkiye o haklarını savunmak durumundadır ve
meselenin, sadece, Türkiye'nin bir askerî iş birliği
anlaşmasının ötesinde, uluslararası boyutunu düşünmek
lazım ve Doğu Akdenize dayanan bir boyutunun olduğunu da
unutmamak gerekiyor. Bakın, dün veya ondan önceki gün, uyruğu
belirsiz uçaklar orada şu andaki Trablus yönetiminin mevzilerini
bombaladılar. Yani orada farklı uluslararası unsurlar da
işin içerisinde.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Altay
11.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçten Meclisin meaisini israf etmeye
yönelik AK PARTİ Grup Başkan Vekilinin her konuşmacıdan
sonra konuşmanın içeriğiyle ilgili yorum yapmasına müsaade
etmemesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ben, Mehmet Muşun bu
konuşmasının sataşma konuşması olduğunu
zannetmiyorum çünkü benim kimi görüşlerimle ilgili katılma ya da
katılmama şeyinde bulundu.
Yalnız, bu uygulamayı doğru
bulmadığımı müteaddit defalar söyledim. Her hatip
konuştuktan sonra AK PARTİnin konuşmanın içeriğiyle
ilgili bir yorum yapması gibi bir yaklaşımı,
anlayışı doğru bulmuyorum. Böyle bir durum, Meclisin
mesaisini ve zamanını sadece israf etmekten başka bir şey
değildir.
Mehmet Muş benim konuşmalarıma
katılmadığını söyledi. Ben de kendisine biraz önce
yaptığı konuşmaların hiçbirine
katılmadığımı söyleyeyim ama bu bir şeyi değiştirmez.
Eğer bu konuyla ilgili söyleyecek sözü varsa -ki vardır- onu da
ekonomik çalışma bakımından kullanmıyor ama
kullanmış kadar oluyor. Kürsü açık, AK PARTİnin söz
hakları var, çıkar konuşur. Bunu doğru bulmuyorum ve buna
müsaade etmemenizi talep ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bu konuyu Grup Başkan Vekillerimizle
konuşalım, bir ortak karar alalım, bundan sonra bu sözü
vermeyelim yani. Benim işim de rahatlar burada emin olun Sayın Altay.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî
İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2451) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:155) (Devam)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, 2nci
maddenin görüşmeleri tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yoktur.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Evet, 3üncü madde üzerinde söz talebi
yok.
Soru-cevap işlemi yok.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için verilen süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, pusula
veren milletvekillerimiz lütfen dışarıya çıkmasınlar,
iki dakika sonra bir oylamamız daha var.
(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN Tekirdağ Milletvekili Mustafa
Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat
Hükûmeti Arasında Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 395
Kabul : 269
Ret : 125
Çekimser : 1(x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Burcu
Köksal Mustafa
Açıkgöz
Afyonkarahisar Nevşehir
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
2nci sıraya alınan, İzmir
Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti ile
Moldova Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
2.-
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti ile Moldova Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1598) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 71) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 71 sıra sayısıyla
basılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz isteyen? Söz talebi yok.
Yerinden, Sayın Altaya söz vereceğim.
Sayın Altay, buyurun.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
12.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, 115 sıra sayılı
Kanun Teklifine hayır oyu verdiklerine ama 71 sıra sayılı
Kanun Teklifine kabul oyu vereceklerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Biraz önce oylanan mutabakat metnine hayır
oyu verdik, çekincelerimizi anlattık ama şimdi görüşülecek olan
uluslararası anlaşmayla ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin hiçbir
çekincesi yoktur. Kürsüde de söylediğim gibi, mesela, bu anlaşmaya da
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak kabul oyu vereceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Yani bizim derimiz
bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek.
Anlayışımızın paylaşılması, bilinmesi
için bu sözü aldım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
2.-
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti ile Moldova Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1598) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 71) (Devam)
BAŞKAN - Evet, teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
İLE MOLDOVA CUMHURİYETİ ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 5
Mayıs 2017 tarihinde Kişinevde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile
Moldova Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Oy
birliğiyle kabul edildiği tutanaklara geçsin.
BAŞKAN Oy birliğiyle kabul
edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için verilen süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyor,
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN İzmir Milletvekili Binali Yıldırım'ın
Türkiye Cumhuriyeti ile Moldova Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 380
Kabul : 377
Ret : 3(x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Burcu
Köksal Mustafa
Açıkgöz
Afyonkarahisar Nevşehir
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:16.37
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi
BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Burcu KÖKSAL (Afyonkarahisar), Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 40ıncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
3üncü sıraya
alınan, Trabzon Milletvekili Salih Cora ile 3 Milletvekilinin Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Trabzon
Milletvekili Salih Cora ile 3 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair kanun Teklifi (2/2452) ile Plan
ve Bütçe Komisyon Raporu (S. Sayısı: 158) (X)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 158 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu teklif, İç Tüzükün 91nci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklif, tümü üzerindeki
görüşmeleri tamamlanıp maddelere geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylaanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde ilk söz, gruplar adına
İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Behiç Çelikin.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 158
sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde İYİ
PARTİ Grubu adına konuşma yapmak üzere söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Kanun yapma tekniği açısından sürekli
olarak eleştirdiğimiz bu torba kanun teklifiyle bir kez daha
karşı karşıya geliyoruz. İnanın, biz
eleştirmekten bıktık ama maalesef kanun teklifini yapanlar
bıkmadı. Hukuk devletinin biçimsel bir istisnai uygulaması olan
bu yöntem artık iktidar ve onun Parlamentodaki partisi olan AK PARTİ
tarafından genelleştirilmiştir. Bu uygulamalar ileride hukuk
fakültelerinde öyle zannediyorum ki ders olarak okutulacak ve sizler suimisal
olarak zihinlerde yer edeceksiniz.
Değerli arkadaşlar, kanun teklifinin
içeriğinin, birçok mevzuatı yeniden düzenleyerek hüküm
itibarıyla Anayasaya ve yasalara aykırılık teşkil
ettiği açıktır, barizdir. Zaten Genel Kurula kadar gelme
aşamasında bu maddeleriyle evvela ana ve tali komisyon olarak en az 5
komisyonda görüşülmesi gerekirken bu da yapılmamıştır.
Kanun teklifi, içerik olarak Orman Kanunu, Kültür ve Turizm
Bakanlığı Döner Sermaye Kanunu, Kamulaştırma Kanunu,
Katma Değer Vergisi Kanunu -Güvenlik Soruşturması Kanunu ki bu,
daha sonra çekiliyor- 4706 sayılı Kanun, 5320 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanunu, 6107 sayılı
İller Bankası Kanunu, Türkiye Sağlık Enstitüleri Kanunu ve
7183 sayılı Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme
Ajansı Hakkında Kanunu kapsamaktadır.
Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği
gibi Türkiye Cumhuriyetinin, Anayasasının 2nci maddesine göre
demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu açıktır;
devletin temel vasfı da millî devlettir, bunu üniter özelliğiyle de pekiştirmiştir.
Yine, bir buçuk asra yakın parlamento ve seçim deneyimi olan bir tarihe
sahibiz. Devletin kişi hak ve özgürlükleri noktasında en belirgin
vasfının demokrasi olduğu gerçeği de inkâr edilemez. O hâlde,
devletimizin demokratik cumhuriyet olarak nitelendirilmesi doğrudur.
Demokratik cumhuriyetin hukuk devletinin tüm diğer hükümlerini
benimsemiş olması arzu edilir fakat bu çoğu defa mümkün olmaz,
olamaz. Veya hukuk devletinin temel değerleri yerleştirilmiş
olsa bile sırf şahsi ya da zümrevi çıkarlar için peyderpey
aşındırılarak bir görüşe ram olan noktaya
indirgenebilir. Nitekim bunları hep birlikte yaşıyoruz.
Değerli arkadaşlar, devletin
varlığı, devletin otoritesi ve gücü ile demokrasi, kişi hak
ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü, insan hakları arasında bir
paradoks mevcuttur. Bunu zamana ve zemine göre iyi dengelemek, dengelemeyi
başarabilmek asıl beka sorunudur. Ceberut devlet
anlayışına yönelmek sağduyu sahibi kişilerin
yapacağı bir icraat değildir. Burada, Türk toplumunun oldukça
kentlileştiğini, şehir kültürüne adapte olduğunu; yeni
nesil gençlerin istemlerinin iş, aş, özgürlük olduğunu iyi
anlamalı ve kolektif taleplerine uygun cevap bulmada, icraat yapmada
yarışmalıyız.
Demokrasi demişken tabii ki en önemli ilkesi
çoğunluğun yönetim hakkı olmalı. Bunu tamamlayan ise
azlığın yani muhalefet hukukunun korunmasıdır.
Anayasada madde 138de ifade edilen bağımsız yargı,
28inci maddede ifadesini bulan bağımsız ve özgür medya, STKler,
hukukun üstünlüğü, teşebbüs özgürlüğü hep demokrasinin içerdikleridir.
Kadınların, çocukların, engellilerin pozitif
ayrımcılıkla topluma kazandırılması,
sağlıklı toplum yaratmanın başlıca temellerinden
biridir.
Değerli arkadaşlar, rahmetli Demirel,
demokrasinin en önemli göstergesinin sandık olduğuna, millet
çoğunluğunun böyle tecelli edeceğine inanıyordu. Ben
Sayın Demirelin sandık ve seçimle ilgili bir anekdotunu
paylaşmak isterim, şöyle diyor: Ne kadar oy aldığın
değil, nasıl oy aldığın önemlidir. Onca zorluklarla,
zahmetlerle, mücadelelerle yaşanan bir seçim sürecini düşünün. Bu
hengâme içerisinde seçim kurulları, sandık kurulları,
yandaş imam, öğretmenler, mudilerini ziyarete giden müdürler, geçici
de olsa işe alınan -İŞKUR gibi- yurttaşlar, dağıtılan
hediyeler, paralar, haksız yapıştırılan yaftalar, tek
kale yayın yapan güçlü TVler, radyolar, partizan sermaye ve müteahhitler,
gasbedilen din, inanç ve millî değerler, çocukları kamuda
çalışan aileler; yetmiyor, mühürsüz oy kullanma hakkı verilmesi
gibi
Sonuç, korku ve endişe.
İşte, Sayın Demirelin işaret
ettiği, demokrasinin olmazsa olmazı ne kadar oy
aldığın değil, nasıl oy aldığındır
yani oyların demokrasi tanımı içerisinde bir özgül
ağırlığının olduğu gerçeğinin
altını çiziyor.
İYİ PARTİ olarak, 24 Haziran 2018
seçimlerinde almış olduğumuz 5 milyon oyun, arz etmiş
olduğum engellerden süzülüp gelen saf, idealist oylar olduğunun
bilincindeyiz. Bu sebeple, yolumuz ne kadar zorlu, yıpratıcı,
engelli olsa da aşmasını bilecek cesurlar olarak ülkemizin
geleceğine bir güneş gibi doğacağız. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bugüne kadar uygulanan sistemde, Graham Fullerin, Walter
Lippmannın ileri demokrasi ve Yeni Türkiye Cumhuriyeti gibi
öngörüleri üzerine bina edilen birtakım icraatlarla 2015 yılına
kadar ülke yönetilmeye çalışılmıştır ama sonuçta,
tabii, devlet hâkimiyeti sarsılmış, 2015ten sonra Türk
Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçlerimiz ülkenin bütünlüğünü
sağlamayı başarmıştır. Bunlar, tabii, AK
PARTİnin karnesine kırık bir not olarak geçecektir ve en son
şunu ifade etmek isterim: Ülkenin yönetimi Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi olarak adlandırılan bu ucube sistem içerisinde
sürdürülürken on yedi aydır hem yasamada hem yürütmede hem de yargıda
tanıklık ettiğimiz hadiseler ortadadır. Ülke yeniden,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denen otokratik sistemle,
yönetilemez hâle sokulmuştur. Bunun reçetesi yok mu? diye sorulursa: evet,
var; arkadaşlar, bunun reçetesi iyileştirilmiş parlamenter
sistemdir. Cumhurbaşkanının güç ve kudreti korunarak Türkiye
Büyük Millet Meclisi içinden yürütme erkinin çıkacağı bir sistem
kurulabilir; bu, millet için, herkes için iyi olabilir. Buna inanalım;
hukukun üstünlüğüne inanalım, bağımsız ve
tarafsız yargıyı tesis etmeye yeter ki karar verelim,
inanalım; ekonomi yönetiminde subjektifliği ortadan
kaldıralım, ekonomi güvenliğini ve teşebbüs
özgürlüğünü getirelim.
Arkadaşlar, demek ki böylece kuvvetler
ayrılığının yeniden tesis edildiği ülkemizde
herkesin yarınından emin olacağı bir iyi yönetilen Türkiye modelini tahakkuk ettirmiş olabiliriz, hedefimiz bu
olmalıdır.
Değerli
arkadaşlar, dün bütçe kanunu yürürlüğe girdi. Bütçenin milletimize,
devletimize ve herkese hayırlı uğurlu olmasını
diliyorum. Bütçe, biliyorsunuz, denk bütçe değildir, açık vermiş
bir bütçedir, 139 milyar TLlik bir açık öngörülüyor. Bu konuda, mutlaka,
israfa gitmeden, tasarruflu bir şekilde yürütmenin bütçeyi
kullanmasını buradan, bu kürsüden salık veriyoruz.
Söz konusu kanun
teklifinin tümü üzerinde görüşlerimi en başta ifade etmiş
olmakla birlikte gerek kamulaştırma konusuyla ilgili hükmün gerekse diğer
hükümlerin dikkatle kanunlaştığı takdirde tatbikinin
önemini özellikle huzurlarınızda vurgulamak istiyorum. Ülkenin
mükemmel ve iyi yönetilmesini diliyorum.
Bu duygularla partim
adına almış olduğum sözün sonuna geliyorum, sözümü burada
noktalarken yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Kalaycı.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 158 sıra sayılı Kanun Teklifinin geneli
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu
vesileyle Genel Kurulu hürmetle selamlıyorum.
Torba kanun teklifi
verilmesi, tekliflerin etki analizinin bulunmaması, teklifle önerilen
düzenlemelerin ilgili ihtisas komisyonlarında görüşülmemesi gibi
sıkça tartışılan konuları disipline etmek üzere,
İç Tüzük değişikliğinin bir an önce yapılması
gerektiği, böylelikle kısır çekişme ve zaman
kayıplarının önleneceği, kaliteli bir yasama
çalışmasına imkân sağlanacağı yönündeki
görüşlerimizi Milliyetçi Hareket Partisi olarak tekraren
hatırlatıyor ve yineliyoruz. İç Tüzük değişikliği
konusunda bir kez daha çağrı yapıyoruz.
Kanun teklifinin 1inci ve 3üncü maddelerinde,
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından tabiat parkı
ve millî parklarda yatırımcılara kiraya verilen mesire
yerlerinin, diğer turizm tesislerine oranla toplam yatırım ve
işletme maliyetinin daha düşük ve yatırımın geri
dönüş süresinin daha az olması nedeniyle kira süresinin yirmi dokuz
yıldan yirmi yıla düşürülmesi, ayrıca bu hükmün daha önce
ihalesi yapılmış veya sözleşmeye bağlanmış
kiralama işlemleri hakkında uygulanmaması öngörülmektedir.
Kanun teklifinin 2'nci maddesinde, orman
sınırları dışına çıkarılabilecek
alanlara bazı sınırlamalar getirilerek orman
alanlarını korumaya yönelik düzenleme yapılmaktadır.
Kanun teklifinin 4, 5 ve 11inci maddelerinde, 657
sayılı Devlet Memurları Kanununa göre memurluğa
atanacaklar için genel şartlar arasında sayılan Güvenlik
soruşturması, arşiv araştırması
yapılmış olmak. ibaresinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi
dolayısıyla yeni bir düzenleme yapılmaktadır. Kamu
hizmetlerinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi
amacıyla, memuriyete atanacaklar için yapılacak güvenlik
soruşturması ve arşiv araştırmasının ilke ve
kuralları belirlenmekte, veri güvenliğine ilişkin önlemler
alınmakta, ayrıca tesis edilen işlemlere karşı
açılan ve açılacak davalarda oluşabilecek tereddütlerin
giderilmesine ilişkin düzenleme yapılmaktadır.
Kanun teklifinin 6ncı maddesinde, Kültür ve
Turizm Bakanlığı tarafından sunulan kamu hizmetlerinde
ihtiyaç duyulan taşınmaz mal alımları ile kültür ve turizm
yatırımlarına ilişkin kamulaştırma bedelleri için
gerekli desteğin döner sermayeden sağlanmasına imkân verilmesi
düzenlenmektedir.
Kanun teklifinin 7nci maddesinde, TOKİye
yöneltilen bazı davalarda husumetin Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına yöneltilmesi amaçlanmaktadır. 2004
yılında Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü kaldırılarak
görevleri Toplu Konut İdaresi Başkanlığına
verilmiştir. Bu çerçevede, Arsa Ofisi Genel Müdürlüğünün
yapmış olduğu kamulaştırma iş ve işlemlerine
yönelik davalarda husumet TOKİye yöneltilmektedir. TOKİ'nin
taşra teşkilatı bulunmadığından davaların
yerelden takibinde zorluklar yaşanması nedeniyle 2004
yılından önceki söz konusu kamulaştırma iş ve
işlemlerine ilişkin davalarda husumetin Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına yöneltilmesi düzenlenmektedir. Ülkemizin muhtelif
illerinde açılmış yaklaşık 450 davanın Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı tarafından takip edilmesi,
hizmetlerin daha etkin ve verimli yürütülebilmesi yönünden kamu yararına
uygun olacaktır.
Kanun teklifinin 8inci ve 9uncu maddelerinde,
geçmiş yıllarda yapılan kamulaştırma işlemleri
için açılan davalarda taşınmazın değerinin o
taşınmazın idare adına tescil edildiği tarihin
değerlendirme tarihi olarak esas alınması ve o tarihteki
vasfı gözetilmek suretiyle tespit edilmesi ve Toptan Eşya Fiyat
Endeksi, Üretici Fiyat Endeksi ya da Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi
tablosundaki aylık değişim oranları esas alınmak
suretiyle dava tarihi itibarıyla güncellenerek hak sahiplerine ödenmesi,
ayrıca bu düzenlemenin daha önce açılmış ve devam eden
davalar ile icra takipleri hakkında da uygulanması düzenlenmektedir.
Bu suretle, hükmedilecek tazminat tutarının belirlenmesinin
davacı yönünden sebepsiz zenginleşmeye meydan verilmeksizin adil
denge ilkesine uygun, kamulaştırmanın
yapıldığı sıradaki piyasa değeriyle arasında
makul bir oran olması amaçlanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin benzer nitelikli davalarda verdiği kararlardaki
yaklaşımı da el konulan mülkün değerinin ve
kamulaştırma tazminatının, kamulaştırmanın
yapıldığı sıradaki piyasa değeriyle arasında
makul bir ilişki olmalıdır şeklindedir.
Kanun teklifinin 10uncu maddesinde,
yatırım ve üretimin teşvik edilmesi amacıyla sanayi sicil
belgesini haiz katma değer vergisi mükelleflerine münhasıran, imalat
sanayisinde kullanılmak üzere yapılan yeni makine ve teçhizat
teslimleri ile AR-GE, yenilik ve tasarım faaliyetlerinde bulunanlara
münhasıran bu faaliyetlerde kullanılmak üzere yapılan yeni
makine ve teçhizat teslimlerine ilişkin KDV istisnasının
uygulama süresi 31/12/2022 tarihine kadar uzatılmakta ve Cumhurbaşkanına
bu uygulama süresini iki yıla kadar uzatabilme hususunda yetki
verilmektedir.
Kanun teklifinin 12nci maddesinde, kamu
taşınmazları üzerinde turizm yatırımı
gerçekleştirmek amacıyla irtifak hakkı tesis edilen veya
kullanma izni verilen yatırımcı ve işletmecilerin kesin
tahsis, kesin izin, irtifak hakkı veya kullanma izni sürelerinin
kampingler ve günübirlik tesisler ile konaklama unsuru içeren mesire yerleri
için kırk dokuz yıldan yirmi yıla düşürülmesi, ayrıca
bu hükmün daha önce başvuran ancak işlemleri henüz sonuçlanmayan
sözleşmeler hakkında da uygulanması düzenlenmektedir.
Kanun teklifinin 13üncü maddesinde, mevcut
soruşturmaları daha etkin ve süratli bir şekilde
yürütebilmelerine ve sonuçlandırabilmelerine imkân sağlamak
amacıyla cumhuriyet savcılarının asliye ceza mahkemelerinde
duruşmaya çıkmaya başlayacağı tarih sekiz ay
uzatılarak 1/9/2020 olarak düzenlenmektedir.
Kanun teklifinin 14 ve 15inci maddelerinde, Kültür
ve Turizm Bakanlığına bağlı müze ve ören yerlerinde
uygulanan su ve atık su tarifesi ile yine söz konusu yerlerde Jeotermal
Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanununda yer alan kaynaklardan elde
edilen su, gaz ve buharın elde edilmesi, iletilmesi ve
kullanılmasında uygulanan su ve atık su tarifesinin kamu kurum
ve kuruluşlarına uygulanan tarifelere göre belirlenmesine yönelik
düzenleme yapılmaktadır.
Ayrıca, henüz ödenmemiş olan geçmiş
su ve atık su kullanım borçları ile Jeotermal Kaynaklar ve
Doğal Mineralli Sular Kanununda yer alan kaynaklardan elde edilen su, gaz
ve buhar kullanımı borçlarının yeniden
yapılandırılması düzenlenmektedir.
Kanun teklifinin 16ncı maddesinde, İller
Bankasının genel ve özel idareli bütçeler ile il özel idareleri ve
belediyeler adına yapacağı ihalelerde resmî dairelere
tanınan damga vergisi muafiyetinden istifade etmesi düzenlenmektedir.
Kanun teklifinin 17nci maddesinde, Türkiye
Sağlık Enstitüleri Başkanlığında görevlendirilen
öğretim üyelerine ilave ödeme yapılması öngörülmekte ve bu
suretle nitelikli akademik personel istihdamının sağlanabilmesi
düzenlenmektedir.
Kanun teklifinin 18inci maddesinde, Türkiye Turizm
Tanıtım ve Geliştirme Ajansı personeli hakkında
uygulanmayacak mevzuatın netleştirilmesi amaçlanmaktadır.
Kanun teklifinin bazı maddelerine yönelik
Milliyetçi Hareket Partisi olarak önerdiğimiz hususlar, Plan ve Bütçe
Komisyonunda önergelerle ilave edilmiştir.
Kanun teklifinin ülkemiz ve milletimiz için
hayırlar getirmesini diliyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Garo Paylan. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmeleri
meclisler için çok önemlidir, Türkiye Büyük Millet Meclisi için de çok önemli
görüşmeler.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Bitti bütçe.
GARO PAYLAN (Devamla) Ve bu görüşmelerin
arasına çok olağanüstü bir durum olmazsa başka yasa teklifleri
getirilmez arkadaşlar. Yalnızca Genel Kurul çalışır,
komisyonlar çalışmaz ve başka bir yasa teklifi görüşülmez.
Ama olağanüstü bir şey olmuş herhâlde ki Plan ve Bütçe
Komisyonunu toplantıya çağırdılar arkadaşlar.
Sayın Başkan bilir, biz yüzlerce saat komisyonda
çalıştık, yüzlerce saat Genel Kurulda çalıştık.
Bu yorgunluğun üzerine çok olağanüstü bir şey oldu herhâlde diye
gittik Plan ve Bütçe Komisyonuna, 18 maddelik bir teklif, torbaya
atılmış, her biri ayrı bir komisyonu ilgilendiriyor, hepsi
birbiriyle alakasız maddeler ve bu yorgunluğun üzerine onu
görüştük.
Maddelerin içinde arkadaşlar, öyle
sakıncalı bir madde vardı ki -3 madde- güvenlik
soruşturmasıyla ilgili. Tartışmamızın yüzde
90ı güvenlik soruşturması üzerine oldu arkadaşlar.
Bakın, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra
Türkiye bir olağanüstü hâl yaşadı. Olağanüstü hâl
kalktı arkadaşlar ama olağanüstü durum ortadan kalkmadı.
Uzatılmış bir olağanüstü hâl yaşıyoruz, hâlâ
yaşamaya devam ediyoruz. Darbe girişiminin üzerinden üç buçuk
yıl geçti hâlâ olağanlaşamadık, hâlâ olağanüstü hâl
şartları bize dayatılıyor.
Bakın, bu kamudan ihraçlarla
ilgili, Anayasa Mahkemesi bu yıl 2 karar verdi; biri martta biri
kasımda açıklandı. Arkadaşlar, diyor ki: Bu ihlaller
Anayasaya aykırıdır. Anayasa madde 20 Özel hayatın
gizliliği, madde 38 masumiyet karinesi, madde 15, madde 128
Pek çok
maddeye aykırı. Ve Anayasa Mahkemesi bu maddeleri iptal etti
arkadaşlar. Meclisimize yana yakıla bu yüzden bu torba yasa getirildi
ve bu yüzden bu yorgunluğun üzerine hepiniz buradasınız. Ama
arkadaşlar, bu torba yasayı ve güvenlik soruşturması
maddelerini buraya gönderen bir zihniyet. O zihniyetin bugünkü sahibi de
Sayın Süleyman Soylu maalesef. Bakın, Süleyman Soylu, Bütçe
Komisyonuna İçişleri bütçesi görüşülürken geldi ve aynen
şöyle dedi: 26 bin kanun hükmünde kararnameliye hâkimler beraat verdi.
Bunlar işlerine dönecek mi, dönmeyecek mi? Soru bu. Mahkemeler ne derse
desin, beraat de etseler ben onlarla çalışmak zorunda değilim.
Arkadaşlar,
bakın, bu torba yasadaki güvenlik soruşturması maddeleri,
devlete yeni alınacak memurları ve devlette yeniden
çalışacak memurları belirleyecek bir güvenlik
soruşturması ve bu güvenlik soruşturmasını buraya
gönderen de maalesef Süleyman Soylu ve Süleyman Soylunun zihniyetini
paylaşanlardır. Arkadaşlar, bakın, o maddelerde o kadar
subjektif, o kadar her yere çekilebilecek ifadeler var ki, inanın bugün
Süleyman Soylu ve onun zihniyetindekiler bir parti devleti inşasına
girişebilirler. Yarın öbür gün güç bir başkasının
eline geçerse -eğer bu maddelere evet derseniz- onlar bu maddelerle bir
parti devleti inşasına girişebilirler. Bakın ne diyor
madde? Devlete sadakatle bağlılık istiyor. Bugünlerde bunun
nasıl yorumlandığını çok iyi biliyoruz. Bugünlerde bu,
Tayyip Erdoğana sadakat ve bağımlılık olarak
yorumlanıyor. Bunu sevebilirsiniz bugünlük ama yarın öbür gün
düşünün ki güç bir başkasının eline geçti, o
başkasına sadakat ve bağlılık olarak yorumlanabilecek
bir madde.
Diyor ki: Terör
örgütleriyle eylem birliği içinde olmak
Değerli arkadaşlar, 90larda,
80lerde, 70lerde kimlerin terör örgütleriyle eylem birliği içinde olmak
yaftasıyla bu devletten uzak tutulduğunu en iyi sizler biliyorsunuz,
en iyi bizler biliyoruz, hepimiz biliyoruz. Bu Mecliste bulunan herkes bu
milletin temsilcisi ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin belli dönemlerinde bu
devletten uzak tutulmak için terör örgütleriyle eylem birliği içinde
olmakla yaftalandı. Bakın, bir HDP mitingine katılmak maalesef
terör örgütleriyle eylem birliği içinde olmak diye mahkeme
kayıtlarında var arkadaşlar. Bugün böyle yorumlanıyor,
yarın başka türlü yorumlanabilir. Diyor ki: Terör örgütlerinin
propagandasını yapmak.
Arkadaşlar, zamanınızı almamak
için söylüyorum, yüzlerce dosyadan size çıkarabilirim; ya, gençlerimiz bir
tweet atmış ya, iktidarı eleştiren bir tweet
atmış diye terör örgütü propagandası yapmaktan
yaftalanıyor. Barış istemiş diye, savaşa hayır
demiş diye terör örgütü propagandası yapmaktan yaftalanıyor ve
güvenlik soruşturmalarına böyle geçecek, maalesef insanlarımız
devletten uzak tutulmaya çalışılacak.
Peki, kim yapacak bu güvenlik
soruşturmasını? Değerlendirme komisyonları
arkadaşlar. Peki, onlara bilgiyi kim aktaracak? Ne diyor yasa? MİT,
Emniyet, mülki idare amirlikleri yapacak. Ne yapacak bunlar biliyor musunuz?
Tıpkı eski filmlerde olduğu gibi, 2 bekçiyi gönderecekler Hasanın,
Hüseyinin, Agopun evine git, bakalım ne yapıyor? Onu mahallede
soruştur bakalım. diyecekler. O 2 bekçi de gidecek, ne yapacak
biliyor musunuz tıpkı eski filmlerdeki gibi? Bu adam içki içer mi?
diyecek veya 90larda olduğu gibi bugün demez ya, diyemez- Namaz
kılıyor mu, oruç tutuyor mu? diye 90lardaki sorular, bugün
Rakı içiyor mu acaba bu adam? Acaba kimlerle görüşüyor? Ne tweet
atmış? Kimlerle ilişkisi olmuş? diye sorulacak ve
insanlarımız yaftalanacaklar arkadaşlar.
Bakın arkadaşlar, bu yasada çok ironik bir
durum var, onun size örneğini vermek istiyorum. 90lı yıllarda
biliyorsunuz bu devletin temel mücadelesi Erbakan Hoca ve onun gibi
düşünenleri bu devlete sokmamaktı yani sizleri, mütedeyyinleri
sokmamaktı. Bunun için de Millî Güvenlik Kurulu pek çok karar aldı
biliyorsunuz. 1994 yılında da 4045 no.lu Yasa çıktı ve
bununla mütedeyyinler devletten uzak tutulmaya çalışıldı.
2000 yılında, biliyorsunuz, 28 Şubatçılar daha da
ağır bir yönetmelik çıkardılar; sırf mütedeyyinleri
orduya, devlete sokmamak için yönetmelik çıkardılar. Bakın, çok
ilginçtir -size söyleyeyim, herkes de ibret alsın buradan- 2000
yılında 28 Şubatçıların çıkardığı
cümleler aynen bu yasaya copy-paste edilmiş yani
kopyalayapıştır yapılmış. Yani 2000
yılında 28 Şubatçılarca mütedeyyinlerin devletten uzak
tutulması için yazılan bütün şu cümleler yani terör
propagandası yapmak devlete bağlılık, sadakat terör
örgütleriyle eylem birliği içinde olmak aynen, noktasıyla virgülüyle
maalesef -Sayın Salih Cora tarafından mı bilmiyorum artık
kimse- copy-paste yapılmış arkadaşlar.
SALİH CORA (Trabzon) Benim tarafımdan.
GARO PAYLAN (Devamla) Yani Attan düşen
bilir. diyorduk, siz attan düşünce de anlamıyormuşsunuz adalet
meselesini, maalesef arkadaşlar. Yani bu kadar elinizi
vicdanınıza koymadığınız, bugün kendinizi güçlü
hissettiğiniz ama devran döndüğünde size karşı da bize
karşı da kullanılabilecek adaletsizlikleri bu Meclise
getirebildi maalesef AK PARTİliler. Bundan dolayı büyük bir üzüntü
yaşıyorum çünkü bir sıkıntı, bir acı
yaşamış insanlar bundan ders çıkarırlar. Bugün bana,
yarın sana. Ben bugün ona zulmedersem yarın o bana zulmedebilir.
demeleri gerekirken, maalesef, gücü eline geçirenler, aynı cümlelerle,
90ların, 28 Şubatçıların cümleleriyle buraya yasa teklifi
getirebiliyorlar. Bundan ders çıkaralım arkadaşlar.
Bakın, çok kimlikli, çok inançlı, çok
kültürlü bir topluluğuz arkadaşlar ve maalesef, devleti iki
yüzyıldır hep homojenleştirmeye
çalışmışız. Ama eğer ki birileri devleti ele
geçirmeye çalışmışsa -bir kimlik, bir inanç, bir
düşünce, bir parti zihniyeti, tek parti zihniyeti- diğerleri buna
itiraz etmişler ve toplumsal adalet, toplumsal barış,
dışlanmış kesimler tarafından hep yaralanmış
arkadaşlar. Bunu da sizlerin çok iyi bilmesi lazım. Bu konuda yaralı
bir sosyolojinin vekillerisiniz, bizler yaralı sosyolojinin vekilleriyiz;
bu dönem de hepimiz yaralıyız, cumhuriyet tarihi boyunca da hepimiz
yaralandık arkadaşlar. Ama normalleşme ve iyileşme
zamanı diyeceğimize Geçmişte, cumhuriyetin kuruluş döneminde,
tek parti döneminde CHP bu hataları yaptı; şimdi de ben
aynısını yaparım. diyorsunuz. Aynısını
yaparım. diyorsunuz; 1920lerin, 30ların, 40ların zihniyetini
2019 Türkiyesine dayatmaya çalışıyorsunuz.
Bakın arkadaşlar, Osmanlı nüfusunun
yarısını Hristiyanlar oluşturuyordu -bakın iki
yüzyıllık bir tartışma diyorum- ve onlar memur
olamıyorlardı; ancak devşirme olurlarsa, ancak Müslüman
olurlarsa memur olabiliyorlardı. Bununla ilgili mücadeleler verildi
Hristiyanlar tarafından ve 1856 Islahat Fermanıyla Hristiyanlar da
memur olma hakkını elde ettiler. Daha sonra 1876 Birinci
Meşrutiyet ve Kanun-i Esasiyle eşitlik hukuku
kanunlarımıza geçti arkadaşlar. İkinci Meşrutiyette
tekrar bu tartışıldı ve yasalarda eşitlik hukuku
tanımlandı ama cumhuriyete geçtiğimizde arkadaşlar,
maalesef, 1921 Anayasasında nispeten daha çok kültürlü bir tanım
varken 24 Anayasasında tekçiliğe geçildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GARO PAYLAN (Devamla) Başkanım, iki
dakikaya ihtiyacım var.
EROL KAVUNCU (Çorum) Cumhuriyete karşı
mısın yani?
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.
GARO PAYLAN (Devamla) Arkadaşlar, bir
soydaş tanımlaması yapıldı, birileri devlete memur
edildi ve -Sevgili Füsun Üstel Hocanın Makbul Vatandaşın
Peşinde kitabını okumanızı tavsiye ederim- makbul
vatandaş tanımlandı, birileri dışlandı;
mütedeyyinler dışlandı, Kürtler dışlandı,
Hristiyanlar dışlandı. Arkadaşlar, daha sonra, belli
rövanşist dönemlerde, her gücü eline geçiren diğerlerini
dışlamaya çalıştı ve inanın, bu
dışlanmışlık, toplumsal barış anlamında
büyük haleller getirdi. Düşünün ki hâlâ vatandaşlarımız
şöyle düşünüyor: Mesela arkadaşlar KPSS sınavına
giriyor, 100 alıyor; sözlüye bir giriyor bir Alevi
vatandaşımız, sıfır alıyor. Arkadaşlar, bu
devlet yüz yıldır bir tane Hristiyanını memur etmedi.
Bakın, pek çok kimse Benim partimden, düşüncemden, inancımdan
dolayı memur olamıyorum. diye düşünüyor ve arkadaşlar,
sonucunda da bu devlete olan bağlılığında
sıkıntılar yaşıyor. Yapmamız gereken, herkesin
liyakat çerçevesinde bu devlete memur olabilmesini sağlayabilmektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
GARO PAYLAN (Devamla) Bu devletteki
vatandaşlarımız eğer ki çok kimlikli, çok kültürlü, çok
inançlıysa bu devletin memurları da çok kimlikli, çok kültürlü, çok
inançlı olabilmeli ve liyakat çerçevesinde herkes bu devlete memur
olabilmeli, tıpkı Anayasamızda dendiği gibi
arkadaşlar.
Bakın, büyük bir vebal
altındasınız, gelin bu yoldan dönün. Bakın, gençlerimiz
devlete memur olamıyoruz diye intihar ediyorlar arkadaşlar,
öğretmenler atanamıyoruz diye intihar ediyorlar. Toplumsal
barışa büyük bir halel getiriyorsunuz. Güvenlik
soruşturmasından, gelin yol yakınken vazgeçin diyorum.
Saygılar sunarım. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Kamil Okyay Sındır, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 158 sıra
sayılı, (2/2452) esas numaralı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, az önce
okuduğum kanunun adı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi. Ne anlıyoruz bundan? Diyelim ki
bunu bir yerde yazılı olarak gördünüz, karşınıza
çıktı. Ya, o başlığından bu kanun neyle ilgili
bir kanun? Yok.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Ne ararsan
var.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) Aslında,
hadi torba kanun, torba kanun teklifleri, torba yasa; onların en
azından özü olan, ilgili olan konu kanun başlığında
yer alır,
ve diğer bazı kanunlarda
diye gider.
Dolayısıyla, aradığınız o, temelde üzerine
değişiklik yapılan kanunun ne olduğunu, konunun ne
olduğunu daha iyi algılarsınız.
Bir kere, öncelikle geçmişe baktım,
geçmişte de bunun gibi, aynı isimde, sadece kanun numarası
değişik ya da teklifin ya da Meclise gelmeden önceki sıra
numarası farklı olabilir ama isim aynı, başlık aynı.
Değerli arkadaşlar, böyle bir yasama faaliyeti olmaz. Yani daha
teklifin başlığında onun niteliği kendini gösteriyor.
Bunu özellikle belirtmek istedim.
Şimdi, evet, Plan ve Bütçe Komisyonumuzda,
burada -bütün partilerden arkadaşlarımız için, herkes için-
sabahları çok erken saatte kalkıp, toplantıya girip, gece geç
saatlerde yani dört beş saatlik uykularla geçirdiğimiz çok uzun bir
dönem oldu. Arkasından Meclis Genel Kurulumuza gelen kanun teklifi
üzerindeki görüşmeler sürecinde Komisyon üyesi arkadaşlarımızın
burada kendi komisyonlarının bir teklifi olması münasebetiyle
bulunma zorunluluğu da hissettiği bir dönemde, ülkenin
geleceğinin yani önümüzdeki dönemin, sürecin aslında yasama
organı olarak bizlerin burada, milletvekili olarak ki en temel hak olan
bütçe hakkının kullanılması sürecinde Komisyonun bir anda
faaliyete geçirilip Meclis Genel Kurulundan
uzaklaştırılmış olmamızın da teamüllere
aykırı bir durum olduğunu düşünüyorum ve hemen
arkasından da alelacele Meclis Genel Kurulunda, burada görüşüyor olmamızla
ilgili, sonuç itibarıyla, az önceki başlıkla ilgili
eleştirimi bir de buradan belirteyim, yasamanın niteliği
açısından, kalitesi açısından ve ülkemize,
vatanımıza, milletimize sağlayacağı yararlar
açısından başka bir sorun, bir sıkıntı
yaratıyor süreçle ilgili.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Komisyon
çalışmalarımızda bundan sonra tekrarlanmaması için bir
kez vurgu yapmak istiyorum: Komisyon Başkanımız Sayın Lütfi
Elvana teşekkür ediyorum bu anlamda. Komisyonda teklifi sunan
milletvekillerimizin dışında, bürokrasiden gelen devlet
görevlilerimizin, memurlarımızın
Artık
bakanlarımız gelemiyor dedik, bakan
yardımcılarımız da vardır burada, şu anda bir
Bakan Yardımcımız da bizlerle birlikte, sağ olsun, o da
Komisyon çalışmamıza geldi bu kanun teklifiyle ilgili ama
bazı
Ki bu kanun teklifi 12 ayrı kanunda değişiklik
öngören ve birden fazla bakanlığımızı ilgilendiren
içeriğe sahip bir teklif ama Bakan Yardımcısından da
vazgeçtik, genel müdürden de vazgeçtik ya genel müdür yardımcısı
bile yok, şube müdüründen bilgi almak zorunda kaldık. Bunun bir daha
olmamasını, tekrar etmemesini, özellikle yürütmenin tam kadro orada
bulunmasını özellikle rica ediyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Komisyon
çalışmamız esnasında İç Tüzükümüzün 38inci maddesi,
Anayasaya uygunluğun incelenmesi başlığında diyor
ki: Komisyonlar, kendilerine havale edilen tekliflerin ilk önce
Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup
olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Bir komisyon, bir
teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini
belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder. Bu pek mümkün olmuyor
değerli arkadaşlar yani Sayın Komisyon Başkanımız
her ne kadar Biz inceledik. diyerek bunun bir ön incelemeye tabi
tutulduğunu yani bizi belki bu konuda rahatlatacak bir süreçle bunu
Anayasa yönünden incelediğini söylemiş olsa da bu işin asli
olarak Komisyonun bir görevi olması gerekir ve öncelikle bizim Anayasaya
uygunluk denetimine tabi tutmamız gerekir teklifin maddelerini. Anayasaya
uygunluk denetimi eğer gerçek anlamıyla yapılmış
olsaydı, yapılıyor olsaydı bizim bu konuda
söyleyeceğimiz çok şey vardı. Örneğin, teklifin 11inci
maddesi de bu güvenlik soruşturması ve arşiv taramasıyla
ilgili Anayasaya ve Devlete sadakat ve bağlılık, terör
örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmamak, bu örgütlere yardım
etmemek, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik
kullanmamak ya da kullandırmamak, bu örgütlerin propagandasını
yapmamak ilke ve kuralları
kriterinin yani uygulamaya geçirilmek istenen
bu kriterin Anayasanın 2nci, 13üncü, 20nci, 70inci ve 128inci
maddelerine aykırılık teşkil ettiğini söylerdik.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararında yani Anayasa Mahkemesinin 7070
sayılı Kanuna yönelik yapmış olduğu iptal
kararında zaten bu konudaki verdiği aykırılık
hükümleri de bunların önemli bir kısmıyla zaten üst üste
çakışıyor. Bu konuya girmeyeceğim fazla, bu konu hepimizin
malumu. Aslında güvenlik soruşturması, arşiv araştırması
Orada bir ve/veya da var, o daha ilginç geliyor bana; ve mi veya mı?
Yani çok keyfiyete bırakılan bir süreç ama burada terör örgütleriyle
eylem birlikteliği meselesi gerçekten bizi de çok tedirgin eden bir
mesele.
Değerli arkadaşlar, biliyorum ki bu konu
biraz sonra bu gündemden, bu tekliften çıkarılacaktır,
çıkarılması da gerekir, böyle bir öngörü de var gördüğüm
kadarıyla ama şunu özellikle belirtmek istiyorum ki değerli
arkadaşlar, bakın, yeni bir tartışma alanı
yaratmayacağım ama akademisyenlere sadece ekonomiyi eleştiriyor
diye Terör eylemlerinde gördüğümüz ekipten farkı yok. ifadesi bile
sanki bir terör örgütüyle eylem birliği içerisinde oluyor algısı
ve anlamı taşır.
Değerli arkadaşlar, bakın PKK, KCK
bağlantılı adaylar listelerde; CHP listesi, İYİ
PARTİ listesi, Saadet listesi. diye istihbari bilgiler biliyorsunuz yerel
seçimler öncesinde boy boy gazetelerde, yandaş medyanın
sayfalarında, internet sayfalarındaydı -ki hâlen var bunlar,
bunları zaten internet sayfalarından aldım- ve gerçekten
istihbari bilgiler. Nasıl erişildi, nasıl bunlar
ulaştırıldı? Ama buradaki bilgilere bakarsanız, mesela
İçişleri Bakanlığı, terör örgütü PKKyla
bağlantılı isimlerin CHP, İYİ PARTİ, Saadet
Partisi tarafından belediye meclisi üyesi adaylığına yazıldığını
belirlemişti. gibi.
Kişilere bakıyorsunuz, kişilerin,
buradaki meclis üyesi adaylarının hakkındaki o istihbari
bilgilerde bizim İzmirde çok sevdiğimiz, çok
saydığımız, yıllardır partimizin duayeni,
emektarı olan bir ağabeyimiz, avukat, çok saygın beyefendi
birisi, onun da ismi geçiyor meclis üyesi adayı, terörle, PKK, KCK
bağlantılı. 1969 yılında Mardinliler Derneğinin
bir gecesine katılmış, yine 1969 yılında bir doğu
gecesinin düzenlenmesinde yönetimde bulunmuş; 2 madde var ve bu
arkadaşımız, bu ağabeyimiz orada terör örgütüyle
ilişkili diye ifşa ediliyor.
Değerli arkadaşlar, bu güvenlik
soruşturması meselesini bir kenara koyuyorum, bunu da enine boyuna
tartışmamız ve buradan çekerek, bu Meclisin gündeminden, bu
kanun teklifinden çekerek bunun dikkatli bir şekilde ele alınması
ve Anayasaya aykırılık hükümlerinin de değerlendirilerek
bir kez daha ele alınması gerekir diye düşünüyorum. Zira biliniz
ki birçok kişi, bu salonda da eminim vardır, geçmişte
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Sındır,
sözlerinizi toparlayın lütfen.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) Sayın
Başkan, toparlıyorum. Fazla uzatmayacağım Sayın
Başkan.
geçmişinde istihbari kayıtlarda, güvenlik
soruşturması, arşiv kayıtlarında yok irticai
faaliyetlerde bulunmuş olmak, yok devleti bir din devletine
dönüştürme faaliyetlerinde bulunmuş olmak gibi daha, iktidar
partisinden de birçok arkadaşımız hakkında böyle
şeyler olabilir, bu fişlemelerle karşı karşıya
kalabilir. Burada esas olan, bu insan haklarına, Anayasaya, uluslararası
sözleşmelere aykırı durumun olmamasını talep etmektir.
Bu kanun teklifindeki maddeler içerisinde çok
değişik maddeler var ki 12 ayrı kanunda değişiklik
öngörüyor. Bazıları -zamanında söyledik, eleştirdik-
örneğin, burada daha 2nci madde, madde 2, bu, 6831 sayılı Orman
Kanunundaki değişiklik öngören madde, biliyorsunuz 19 Nisan 2018
tarihinde kanunlaştı, 7139 sayılı Kanunla ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen sözlerinizi.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla)
orada
şöyle bir hüküm getirilmişti: Bilim ve fen bakımından orman
olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına
dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerler ile bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihte üzerinde yerleşim yeri bulunan ya da yerleşim
yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık,
verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlardan
sınırları Cumhurbaşkanınca belirlenen alanlar
Cumhurbaşkanınca belirlenecek usul ve esaslara göre Orman Genel
Müdürlüğünce orman sınırları dışına
çıkartılarak tapuda Hazine adına tescil edilir. Madde 2yle, bu
okuduğum 7139 sayılı Kanunun ek 16ncı maddesine
atıfta bulunularak bunun dışında
tutulacağını söylüyor çeşitli alanların. İyi bir
şey, güzel bir şey ama bu maddenin bizatihi kendisi aslında çok
uygun olmayan bir madde çünkü taşlık, kayalık bir alana Orman
vasfı taşımıyor. demek, bir kere, orman bilimi ve fenni
açısından söz konusu olamaz diyorum.
Diğer maddelere de değinebilirim ama
zamanım fazla kalmadı, burada sonlandırıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Ancak
bahsettiğim gibi gerek Komisyon çalışmalarımızda
gerekse özellikle Genel Kurul çalışmalarımızda
yasamanın gerçekten milletimizin, halkımızın, aslında
her yurttaşımızın -özelde değil- herkesin menfaatini,
iyiliğini, yararını gözeten bir anlayışla etkin bir
şekilde, verimli bir şekilde yürütülmesi gerektiğini bir kez
daha ifade ediyorum.
Bu düşüncelerle, yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Geride bıraktığımız -biz
ret oyu vermiş olsak da- bütçenin vatanımıza, milletimize
hayırlı olmasını da diliyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şahıslar adına ilk söz
Sayın İbrahim Özden Kaboğlunun.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Kaboğlu, süreniz on dakikadır,
süre uzatımı yapmıyorum, bilginize.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul)
Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; bazı
kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi,
belirtildiği gibi, bilindiği üzere, bir yeni torba kanun. 27nci
Dönem yasama faaliyetine baktığımız zaman, yüzde 65i torba
yasa olarak maddeler itibarıyla yasalaştırılmış
bulunuyor. Toplam 19 torba kanun, bu 20ncisi, 20 yasa, 18 uluslararası
sözleşme, 1050 madde; buna karşılık,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi sayısı 53, 2050
madde ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin içerisinde
16sı torba kararname ve üstelik gerekçesiz olarak
hazırlanmış.
Bu elimizdeki torba yasa teklifi 12 kanunda
değişiklik yapıyor, belirtildiği üzere adsız bir kanun
teklifi ve ayrıca 9 yasada ise tekrar tekrar değişiklik
öngörüyor. Bu yasalar arasında ne konu bakımından ne başlık
bakımından ne de içerik olarak birbiriyle bağlantı
bulunmamakta.
Bu yasa teklifinin Plan ve Bütçe Komisyonuna
getirilmesi, aslında şu 3lü sorgulamayı beraberinde getirdi:
Birinci olarak, içerik bakımından bu Komisyona mı
getirilmeliydi; ikinci olarak, o zaman hangi komisyona; üçüncü olarak hangi
zaman diliminde? Bu teklife bu üç soru açısından
bakıldığı zaman, içerik olarak gerçekten birbiriyle
yakından uzaktan ilişkisi olmayan çok dağınık bir
yasalar demeti söz konusu. Aslında, bu içerikle bu yasa önerisi birçok
komisyonu, Anayasa Komisyonu, Adalet Komisyonu, İçişleri
Komisyonundan başlayarak yaklaşık 10 komisyonu ilgilendiren bir
yasal düzenleme. Bu açıdan, Plan ve Bütçe Komisyonuna getirilmiş
olması, esas itibarıyla, Plan ve Bütçe Komisyonu çok önemli bir
komisyon ama her şey komisyonu olmadığını
bildiğimize göre bu açıdan bir derin tezata, çelişkiye
değinmek lazım. Mesela, Plan ve Bütçe Komisyonuna her şey
getirildiği hâlde, Anayasa Komisyonuna hiçbir şey getirilmiyor. Yani
Plan ve Bütçe Komisyonu âdeta çalışamaz hâlde, ama Anayasa Komisyonu
ise tamamen devre dışı tutulmuş durumda. Ama ne zaman
getiriliyor, bu daha önemli, hangi zaman diliminde? Bu, bir çelişki. Tam
burada, bu salonda bütçe görüşmelerinin en hararetli zaman diliminde bu
Genel Kurulun beyni alınıyor, yukarıdaki salona hapsediliyor ve
sabaha kadar bu konu tartıştırılıyor, hiçbir
ivediliği, hiçbir yaşamsal önemi bulunmayan bir torba yasa önerisi
için.
Şimdi, burada değinildi, önemli konu,
orada da tartıştığımız üzere, Anayasa Komisyonu
açısından değil, anayasallık açısından 38inci
madde, Komisyondaki toplantıda ön sorun der ama komisyon
başkanları Önceden biz hallettik. diyorlar. Hayır, tüzük
açık, ön sorun başka, önceden komisyona hallettirmek başka; bu
bir yetki gasbıdır, yetkisizlik söz konusudur. Bu açıdan, bir
tür komisyonlar -benim katıldığım hemen hemen
komisyonların bütünü- bu Anayasa ve İç Tüzük ihlaliyle yasaları
ele almaktalar. Ama birçok yasa Anayasa Komisyonunun görev ve yetki alanına
girdiği hâlde -mesela Anayasa Mahkemesi kararları üzerinde yasama
düzenlemesi yapmak- Anayasa Komisyonu tamamen dışlanmış
bulunuyor. Bu açıdan her yasada -Anayasanın madde 13e göre- Sözüne
ve özüne uygun olmalıdır. kuralı genellikle atlanılıyor.
Sözüne, belli, maddede ne yazılıyorsa; özüne ise yorumu gerekli
kılıyor. Gerekli kılabilen alanlar, sistematik yorumdan amaçsal
yoruma kadar
Ama bütün bunlarda Anayasanın gerek yazılı
kuralları gerekse genel ilkeleri ikinci plana atılıyor. Bu nedenle,
Anayasaya uygunluk sorunu, kamu yararı, toplum yararı sorunu,
nitelikli yasa sorunu hep ikinci plana atılıyor. Bu açıdan,
mesela bu yasanın düzenlediği -özellikle üzerinde duruldu- güvenlik
soruşturması konularına ben girmiyorum. Demokratik bir uzlaşma
yöntemiyle o maddelerin geri çekilecek olması son derece olumlu,
teşekkür ederim sayın vekillere ve ilgili Komisyona ama mesela burada
görüşeceğimiz, tartışacağımız madde
kamulaştırmayla ilgili madde. Kamulaştırmada idare adına
tescilin yapıldığı tarihteki değerin esas
alınacak olması Anayasa madde 46ya, gerçek değer kuralına
aykırı olduğu gibi madde 35e, mülkiyet hakkına ve madde
2ye, hukuk devleti ilkesine de aykırılık
taşımaktadır.
Bu bakımdan, yine, savcılarla ilgili
Yani
nasıl bir torba ki savcıların görev süresi 2020de
başlayacak asliye ceza mahkemelerinde. Bu da böyle bir yasada
düzenlenmemesi gereken bir konu. Fakat tabii ki ilgili maddelerde vekiller
konuşacaklardır, bu nedenle ben bu konuşmamın geri kalan
kısmını parlamentonun varlık nedenine değinerek
sürdürmek istiyorum.
Objektif, genel, kişilik dışı
kural koymak, hak ve özgürlükleri koruma işleviyle parlamentolar
doğmuştur ve bu amaçla eşitlikçi, özgürlükçü yasa yapma
işlevini parlamentolar ihmal ettikleri zaman anayasa mahkemesi devreye
girmektedir. Nitekim, tarihsel gelişimde de devlet
başkanlığından ilkin günlük yürütme
ayrılmıştır, sonra parlamento doğmuştur,
yargı denetimi sonradan kurulmuştur ve bu açıdan Türkiyede
anayasacılığa baktığımız zaman, 19uncu
yüzyılın son çeyreği, 20nci yüzyıl ve 21inci
yüzyılın ilk çeyreği açısından konu şu genel
görünümü yansıtmaktadır: 19uncu yüzyılın son
çeyreğinde yüz yıllık gecikmeyle bir tür
anayasacılığa adımımızı attık, 20nci
yüzyılda büyük ölçüde paralellik sağladık. Acaba 21inci
yüzyıldaki durumumuz nedir?
İlk Anayasada Meclis-i Vükela madde 7-27,
padişahtan bakanlar kurulunun ve bakanların, hükûmetin
ayrılmasını ifade etmektedir yürütme açışından.
20nci yüzyılda 1909 parlamenter rejim, 1921 meclis hükûmeti, 1924 meclis
hükûmeti ile parlamenter rejim arası karma yönetim, 1961 parlamenter
rejim, 1982 güçlendirilmiş yürütmeli parlamenter rejim. 21inci
yüzyılın ilk çeyreğinde ise acaba bütün bunlarla,
çağdaş anayasalarla bir paralellik söz konusu mu, kendi ulusal
kazanımlarımızın bir devamı mı söz konusu, yoksa
bir kopma mı; bu soruyu tartışmamız ve
yanıtlamamız gerekiyor.
Kanun-ı Esasinin 7 ve 27nci maddelerine
karşın 2017 değişikliğinde madde 104/1i
okuduğumuz zaman Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. hükmü
tarihimizde ilktir, Kanun-ı Esasinin tam tersi yönündedir, bir kişide
birleştirmektedir yürütme yetkisini. Bununla kalmayıp 15 fıkra
sonra yasamayla yarışabilen kanun hükmünde
Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ayrıca yetkiler de
tanımaktadır. Bu durum karşısında çağdaş
anayasacılıkta paralellik olmadığı gibi kendi anayasal
gelişmelerimiz bakımından da bir kırılma söz konusudur
çünkü anayasacılık gelişmelerimiz hep kurumsallaşma, devlet
kurumlarının yetkilerinin sınırlanması, hak ve
özgürlüklerin ilerletilmesi yönünde olmuştur. Burada ise
kurumsallaşmadan tamamen uzaklaşılarak bütün yetkilerin tek
kişiye aktarılması, verilmesi söz konusudur. Çifte
uzaklaşma, çağdaş anayasacılıktan çifte
uzaklaşma, ikincisi ise ulusal anayasal gelişmelerden uzaklaşma
söz konusudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla)
Sayın Başkan, tamamlayayım
BAŞKAN Süreniz tamamlandı Sayın
Kaboğlu.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla)
Evet, bir dakika verirseniz tamamlayayım.
BAŞKAN Son cümlenizi alayım.
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla)
Teşekkür ederim.
Şu hâlde, 2017 Anayasa
değişikliği üzerinde çok kafa yormamız gerekir çünkü bir
başkan var, politika kurulları var, bakanlar var. Esasen burada,
bakanlar için politika öngörülmüş değildir. Kamu hukukunda yetki
varsa yetki kullanılır, bireyler ise yasaklanmamışsa
özgürlük kullanır. Bu nedenle bakanlar politika yapamaz çünkü ayrıca
politika kurulları ön görülmüştür, hepsi Cumhurbaşkanı
başkanlığında toplanır, bakanlar da toplanır ama
Bakanlar Kurulu bulunmamaktadır. Birincisi, bunlara doğru tanı
koymamız lazım. İkincisi de Anayasaya saygı duymamız
lazım. Eğer bu iki ön koşulu yerine getirirsek demokratik
anayasaya doğru yol alabiliriz.
Ben bir anayasacı olarak 2020 yılına
girerken çok hüzünlüyüm çünkü 1920 yılında meclis hükûmeti
kurmuştuk ama yeni yıla meclissiz hükûmetle girmekteyiz. Dilerim
2023e demokratik bir anayasayla ilerleriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) Bu
nedenle, çatışmacı değil uzlaşmacı bir
yaklaşımla bu konuları tartışalım der, hepinizin
yeni yılını kutlarım. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şahsı adına ikinci söz
Sayın Salih Coraya ait.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 158 sıra sayılı Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifimiz
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kamu kurum ve
kuruluşlarımızın talep ve ihtiyaçları kapsamında
gündeme gelen ve daha sonra grubumuzca değerlendirilen, ardından Plan
ve Bütçe Komisyonumuzca kısmi değişiklerle ve ek ilave maddeyle
birlikte kabul edilen kanun teklifimize Genel Kurulda başlamış
bulunmaktayız.
Evvela, cumhuriyet
savcılarımızın asliye ceza mahkemelerinde duruşmalara
katılma zorunluluğuna ilişkin sürenin belirli bir süre daha
uzatılmasını öngörmekteyiz. Bilindiği üzere, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin ekim ayında açılmasıyla birlikte gündeme
aldığı ve kanunlaştırdığı birinci
yargı paketiyle yeni düzenlemeler getirdik.
Bahsi geçen düzenlemelerde, cumhuriyet
savcılarımıza, seri muhakeme usulü ve basit yargılama
usulü, ayrıca cezası üç yıla kadar olan suçlarda kamu davası
açılmasının ertelenmesi gibi birçok konuda yetkiler verdik.
Maddeyle, cumhuriyet savcılarının mevcut soruşturmalarını
daha etkin ve süratli bir biçimde sonuçlandırmasına imkân
sağlamak amacıyla, asliye ceza mahkemelerindeki duruşmalara
çıkmaya başlayacakları tarihi adli yılın
başlangıç tarihi olan 01/09/2020 tarihine kadar yeniden düzenledik.
Teklifimizde bir diğer madde de değerli
arkadaşlar, kültür ve turizm alanlarının sahip olduğu büyük
potansiyel nedeniyle, yapılacak yatırımlar için sadece
Bakanlık bütçesinden ayrılan kaynaklarla yetinilemeyeceği, bu
doğrultuda, turizm, kültür ve sanat alanında birçok etkinliğe
katkı sağlayan döner sermaye işletme gelirlerinin,
Bakanlığın kamu hizmetlerinde ihtiyaç duyduğu
taşınmaz mal alımı için ve kamulaştırma
bedellerinin karşılanması amacıyla da
kullanılmasının önünü açan bir düzenleme getiriyoruz.
Ayrıca, Kültür ve Turizm
Bakanlığına bağlı müze ve ören yerleri için
teklifimizin 14 ve 15inci maddelerinde yeni bir düzenleme getiriliyor.
Aboneliği Kültür ve Turizm Bakanlığı ile bağlı
kuruluşlara ait müze ve ören yerleri için kullanılan su ve atık
su kullanım bedellerine, belediyelerce tahakkuk ettirilen su ve atık
su tarifelerine yapılan hizmetin kamu yararı özelliği de dikkate
alınarak belirli bir sınır getiriyoruz. Yani diğer kamu
kurum ve kuruluşlarına uygulanan tarifenin benzerini de bu
kurumlarımız için uygulamayı düşünüyoruz. Böylece,
belediyelerimiz ile kamu kurum ve kuruluşları arasında uzun
süredir devam eden ihtilaflı bir konuyu da yasal düzenlemeyle
aşmış bulunmaktayız.
Kısa bir süre önce kurduğumuz Turizm
Tanıtım ve Geliştirme Ajansında istihdam edilecek personele
ödenecek ücretle alakalı olarak bir ihtilaf söz konusuydu. Bununla
alakalı olarak da mevzuattaki tereddütleri gidermek için, kamu kurum ve
kuruluşlarına alınan personele uygulanan mevzuattan ayrık
bir düzenleme ortaya koyuyoruz.
Ayrıca, yaptığımız bir
düzenlemede de İller Bankasının -biliyorsunuz, kamu kurum ve
kuruluşları ile belediyeler adına yapılacak olan ihalelerde
damga vergisi alınıyordu- şimdi bu maddeyle beraber damga
vergisinin istisnası kapsamında tutulmasını istiyoruz.
İller Bankasının özellikle damga vergisi istisnası
kapsamında tutulan idareler adına yapacağı ihalelerde resmî
dairelere tanınan muafiyetten onların da istifade etmesini
sağlıyoruz.
Yine, Sağlık Bakanlığı
bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye Sağlık Enstitüleri
Başkanlığında Yükseköğretim Kanununa göre
görevlendirilen öğretim görevlilerine ödenecek ücret ve ödeneklerde
iyileştirmelerde bulunulacaktır.
Değerli arkadaşlar, Komisyonda muhalefet
partilerinin de olumlu karşıladığı bir diğer
maddede ise Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından tabiat
parkı ve millî parklarda yirmi dokuz yıl süreyle
yatırımcılara kiraya verilen alanların kira sürelerini, bu
alanlar üzerinde bulunan tesislerin toplam yatırım ve işletme
maliyetinin düşük ve yatırımın geri dönüş süresinin
kısa olması nedeniyle yirmi yıl olarak yeniden düzenledik ve
kamu taşınmazları üzerinde yapılan kamping ve günübirlik
turizm tesislerinin sözleşme süresini ise kırk dokuz yıl yerine
yirmi yıl olarak yeniden belirledik.
Değerli milletvekilleri, son olarak bir
maddeden daha bahsedeceğim. Teklifimizdeki en önemli maddelerden biri,
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 7, 8 -daha önce
yapılmış- 9uncu maddelerinde yaptığımız
yeni düzenlemelerdir. Mülga 6830 sayılı İstimlâk Kanununun
16ncı ve 17nci maddelerine göre, kesinleşmiş mahkeme
kararına rağmen idareler adına tescil edilmiş olan
kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenemediği durumlarda, eski
hak sahibine ödenecek bedelin hesaplanma yönteminin belirlenmesi için bir
düzenleme ortaya koyduk.
Değerli arkadaşlar, Anayasa Mahkemesinin
2013/95 esas 2014/176 sayılı Kararı ve 3095 sayılı
Kanunda belirtilen kamulaştırma bedeline uygulanacak yasal faiz
uygulamasının düzenlemesi iptal edilmişti. Uygulamada bir sorun
oluştu. Bu sorunu 8inci maddeyle öngördüğümüz bir düzenlemeyle çözüyoruz.
Bu düzenlemeyi yaparken dikkate aldığımız husus, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin 25/3/1999 tarih 31423/96 sayılı
Yunanistan Kararı ile 22/9/1994 tarih 13616/88 sayılı Fransa
Kararında El konulan mülkün değerinin ve kamulaştırma
tazminatının, kamulaştırmanın
yapıldığı sıradaki piyasa değeriyle arasında
makul bir ilişki olmalıdır. ifadesi, Anayasa Mahkemesinin iptal
gerekçesinde yer alan Kamulaştırma bedellerinin borçlu idarelerce
kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulaması gerekir.
hükmüyle birlikte değerlendirilerek TÜİKin
açıkladığı kamu alacaklarına uygulanan Yurt İçi
Üretici Fiyat Endeksinin (Yİ-ÜFE) aylık değişim
oranlarını esas alan bir düzenleme içeriyoruz.
2004 yılında kapatılan Arsa Ofisi
Genel Müdürlüğünün yetki, görev ve sorumlulukları TOKİ
Başkanlığına devredilmişti, bunu biliyorsunuz; Arsa
Ofisi Genel Müdürlüğüne karşı açılmış
kamulaştırma iş ve işlemlerine karşı davalar da
TOKİ tarafından üstlenilmişti. Ayrıca, teklifin 7nci
maddesinde de ülkemizin birçok şehrinde bu davaların bulunuyor
olması, TOKİnin de Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına bağlanmış olması ve
TOKİnin taşra teşkilatlarının bulunmuyor olması
nedeniyle bu davalar için usul ekonomisi ve daha fazla davayla ilgili bilgi ve
belgelere daha rahat ulaşılabilmesi için yeni bir düzenleme yaparak
sorunu çözmeye çalışacağız.
Değerli arkadaşlar, genel olarak
maddelerle ilgili, kanun teklifiyle alakalı düşüncelerim
bunlardı.
Ben bu vesileyle sözlerime burada son verirken yeni
takvim yılınızı kutluyor, 2020 yılının ülkemize,
milletimize ve siz değerli milletvekillerimize sağlık, huzur ve
esenlikler getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, geneli
üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Geneli üzerinde soru-cevap işlemi yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlayacağız.
Birinci bölüm, 1 ila 11inci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde ilk söz, İYİ
PARTİ Grubu adına Sayın İsmail Koncuka ait.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL KONCUK (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Güvenlik soruşturması ve arşiv
taraması konusu bu kanun teklifinin en önemli bölümü. Aslında bu
düzenlemeyi yapan arkadaşlarımızın, bu kanun teklifinde
imzası olan sayın vekillerimizin Anayasayı iyi incelemesi
gerekirdi, bir de Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçelerini
iyi incelemesi gerekirdi.
Ben onlara şunu hatırlatıyorum:
Anayasa madde 38. Bu maddeyi derinlemesine incelemek gerekir. Mesela, Anayasa
madde 38in bir bölümünde Ceza sorumluluğu şahsîdir. deniyor. Madde
70te Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete
alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir
ayırım gözetilemez. deniyor. Bunları destekleyen başka
maddeler de var.
Anayasa Mahkemesi, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 48inci maddesine eklenen güvenlik
soruşturması ve arşiv taramasıyla ilgili hususun iptaline
-bazılarını okuyacağım, hepsini değil-
şunları gerekçe göstermiş: İlgili kanun ve
yönetmeliğin güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırmasının nasıl ve ne şekilde
yapılacağı konusunda hiçbir düzenleme içermemesi; bu konuyu
soruşturma ve araştırma yapmaya yetkili makamların görev ve
talimatlarına bırakması; yetkili makamların görev ve
talimatlarının neler olduğunun, bu talimatların yayımlanarak
genelin bilgisine sunulmamış olması; kişilerin söz konusu
bilgilere itiraz etme olanağı ve bir müddet sonra bilgilerin
silinmesine de imkân verilmesi; keyfîliğe karşı yeteri kadar
güvenceye sahip olmalarını sağlayacak açık ve detaylı
kuralları içermemesi.
Değerli milletvekilleri, mesela, bu düzenlenen
4üncü, 5inci ve 11inci maddelerde diyor ki : Anayasa ve Devlete sadakat ve
bağlılık. Ya, bu Anayasayı darbe anayasası diye
yerden yere vurdunuz yıllarca, böyle bir anayasa; Anayasaya
bağlılık. diyor. Efendim, Devlete sadakat ve
bağlılık.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Çıktı,
çıktı!
İSMAİL KONCUK (Devamla) Devlete sadakat
ve bağlılıkı şimdi ben değerlendirsem
farklı değerlendiririm; burada, Naci Bostancı değerlendirse
farklı değerlendirir; Garo Paylan değerlendirse farklı
değerlendirir yani bu, çok subjektif bir ifade Devlete sadakat ve
bağlılık. Dolayısıyla bu, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararlarını karşılayan bir düzenleme değil. Ha, bunun
çıktığını, bu maddelerin çıktığını
duyduk ama tekrar önümüze gelecek, testi kırılmadan söyleyelim. Zaten
bu hâliyle, Anayasa Mahkemesinden tekrar döneceği çok açık olan bir
kanuni düzenleme; AİHM kararlarına, İnsan Hakları
Sözleşmesine, hepsine aykırı bir düzenleme.
Değerli milletvekilleri, aslında
şöyle yapsanız daha iyi olur: Her eve bir kamera koyalım ya, her
eve bir kamera koyalım. Yani vatandaşların ne yediğini,
içtiğini ne konuştuğunu filan böyle çok daha rahat takip ederiz.
Bunun bundan farkı yok yani bu yapılan düzenlemenin bundan farkı
yok.
Bakın, geçen sene bir kızımız
öğretmenliğe başvuruyor. Güvenlik soruşturmasında 50
puan filan almış, dedim ki: 50 puan verildiyse bir problem var
güvenlik soruşturmasında. Sordum, dediler ki: Bu
kızımız DHKP-Cyle bağlantılı ve
İstanbul-Ankara hattında da çalışmış. Kendisine
de bilgi veren de yok yani Seninle ilgili böyle bir olumsuzluk çıktı
güvenlik soruşturmasında. diye ne kendisine ne de ailesine bilgi de
verilmemiş, ben söyledim. Bu kız bu sene atandı, geçen sene
atanamayan bu kızımız, bu sene öğretmen olarak atandı,
Ankarada görev yapıyor hatta şu anda. Mahkemeye gitti, dava
açtı ve terör örgütleriyle ilgisinin olmadığını
mahkeme kabul etti, idare temyiz etmesine rağmen idare temyizde de
kaybetti. Yani böylesine çürük güvenlik soruşturmalarıyla bu
çocuklarımıza yeteri kadar zulmediyoruz zaten. Onları işsiz
bırakarak onların umutlarını, arzu ettiklerini yerine
getirmeyerek zaten çocuklarımıza yeteri kadar eziyet, işkence
ediyoruz. Bir de güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırması gibi tamamen subjektif, bilimsel, hukuki, insani,
vicdani hiçbir yere sığmayacak bir anlayışla
yaptığımız bu değerlendirmeyle de başka bir zulüm
yaşamasına sebep oluyoruz. Bu, şu demek değil: Devlete
ihanet etmiş olanları ne yapalım şimdi, onları devlete
mi sokalım? Hayır, bunu demiyorum. Bunun da yolu var, yeter ki
bulmaya çalışalım, yeter ki gayret gösterelim. Devlete ihanet
etmiş, kurşun sıkmış, alenen bölücülük
yapmış; elbette, bunları tespit edelim ama yolu bu değil.
Bu bir eziyet, bu bir zulümdür. Dolayısıyla aslında bu
düzenleme, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerini asla karşılamayan
bir düzenleme. Evet, bu konuyu geçeceğim.
Dün Millî Eğitim Bakanı
açıkladı, 20 bin öğretmen ataması yapacağını
açıkladı. Ben başta, Hükûmeti kınıyorum, daha sonra da
Millî Eğitim Bakanını kınıyorum. Yazıklar olsun
ya, vallahi yazıklar olsun! Böyle bir şey olabilir mi? 700 bin
memleket evladı iş bekleyecek, 20 bin atama yapacağız; bu
kabul edilemez. Allah rızası için, şu branşlara göre
dağılımı bir inceleyin, ben birkaç tanesini okuyacağım
size: Adalet öğretmenliğine 19 kontenjan ayrılmış,
aile ve tüketici hizmetleri öğretmenliğine 3 tane
ayrılmış, denizcilik/gemi yönetimi öğretmenliğine 1
tane ayrılmış, 1 tane; el sanatları/nakış
öğretmenliğine 1 tane; elektrik-elektronik öğretmenliğine
19 tane.
Geçen, Sayın Ziya Selçuk, mesleki okullara
tercihte yüzde 80e varan bir artış
sağladıklarını açıklamıştı ama ben de
şöyle sordum: Peki, bu teknik eğitime giden öğrenci
sayısındaki artış nedir? Eğer bir artış
varsa bu teknik öğretmenler neden atanamıyor? İşte
bakın, geçmişte elektronik öğretmeni bulamıyorduk, elektrik
öğretmeni bulamıyorduk, bilgisayar öğretmeni bulamıyorduk,
şimdi bunları atayamıyoruz böyle bir durumda. 1 tane, 1; hiç
atama ya, hiç atama! Böyle bir şey olabilir mi? Bunu kınıyorum,
bu anlayışı kınıyorum ben bu 700 bin
evladımız adına.
Bakın, bugünlerde 5393 sayılı
Belediye Kanunu gereğince istihdam edilmiş sözleşmeli belediye
çalışanlarına -her belediye, hangi siyasi partide olursa olsun-
yazı geliyor: Sözleşmeniz yenilenmeyecek. diye. Dün,
Cumhurbaşkanına sormuşlar, Cumhurbaşkanı da anlaşılan
konuyu bilmiyor, değişik bir cevap vermiş. Her şeyi
Cumhurbaşkanına ayaküstü sorarsanız bilmeyebilir ama bilmiyorsan
Araştıracağım. filan da denilebilir.
Dolayısıyla bununla ilgili bir kanuni düzenleme yapılması
gerekir. 5393 sayılı Kanun; bunu kabul etmiyoruz. Yani bir belediye
başkanı millet iradesiyle değişiyorsa o belediye
başkanının insanları işsiz bırakmaya, çaresiz
bırakmaya hakkı yok kardeşim, hangi partiden olursa olsun. Bunu
da kınıyorum! (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama bunu seyreden, hiçbir tedbir almayan AK PARTİ
iktidarını da kınadığımı ifade etmek
istiyorum. Bu sözleşmelilik icadı sizin icadınızdır
ve yaşanacak acıların, bu insanların işsiz
kalmasının ana sebebi de sizin vurdumduymaz tutumunuzdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL KONCUK (Devamla) Sayın
Başkanım, bir dakika daha...
BAŞKAN Son cümlelerinizi alayım.
İSMAİL KONCUK (Devamla) Onun için, her
zaman buradan ifade ediyorum; bunlar unutulmayacak, bunu millet
hatırlayacak.
Gençler işsiz. Hep söylüyoruz, herkes söylüyor;
yarın seçim sathımailinde filan istihdamı artırmanız
bir işe yaramayacak. Hani bir söz var: Kurt kışı geçirir
ama yediği ayazı unutmazmış. Vallahi bu gençler unutmayacak,
bu yediği ayazı unutmayacak, size öyle bir ayaz yaşatacak ki
zemheriyi yaşatacak; onun için şimdiden tedbirinizi alın.
Ben, bu duygularla 2020 yılının da
milletimize, ülkemize ve sayın milletvekillerimize hayırlı
uğurlu olmasını Yüce Allahtan niyaz ediyorum, saygılar
sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
VIII.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin,
geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybeden TBMM
Koruma Daire Başkanlığında görevli polis memuru Coşkun
Yurdusevene Allahtan rahmet dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bir
bilgiyi paylaşmak istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Koruma Daire
Başkanlığında görevli olan, nitekim dün de burada görevinin
başında olan polis memuru kardeşimiz Coşkun Yurdusevenin,
bugün Sivas-Ankara kara yolunda Sivas girişinde gerçekleşen trafik
kazasında hayatını kaybettiğini öğrenmiş
bulunmaktayız. Kazada aynı zamanda polis memurunun
nişanlısı Filiz Karabudak da yaralanmış. Mesai
arkadaşımıza Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyoruz. Yine, rahmetlinin
nişanlısına da acil şifalar diliyoruz.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
3.-
Trabzon Milletvekili Salih Cora ile 3 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair kanun Teklifi (2/2452) ile Plan
ve Bütçe Komisyon Raporu (S. Sayısı: 158) (Devam)
BAŞKAN Evet, gruplar adına ikinci söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın İsmail Faruk
Aksunun.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 158
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Gazi Meclisi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan evvel, ben de polis
memurumuza Cenab-ı Allahtan rahmet diliyorum, yaralı
nişanlısına da acil şifalar diliyorum.
Görüştüğümüz kanun teklifiyle 12 kanunda
değişiklik yapılarak kültür ve turizm, sağlık, arsa,
konut, tarım, orman, personel rejimi, kamulaştırma ve yargı
alanlarına ilişkin düzenlemeler yapılmaktadır. Kanun
teklifindeki ağırlıklı düzenlemelerden bir kısmı
Kültür ve Turizm Bakanlığıyla ilgili olanlardır. Buna göre,
Bakanlığa bağlı müze ve ören yerlerinde yapılan
hizmetlerin kamu yararı özelliği dikkate alınarak su ve
atık su tarifeleri ve tahakkuk eden su bedellerine sınır
getirilmektedir. Henüz ödenmemiş olan geçmiş su ve atık su
kullanım borçları yeniden yapılandırılmakta, bu
şekilde hâlen Bakanlıkla bazı belediyeler arasında
yaşanmakta olan sorunlara da çözüm getirilmektedir. Düzenlemeyle
ayrıca, Bakanlığın kamu hizmetlerinde ihtiyaç duyduğu
taşınmaz mal alımı ve kültür veya turizm
yatırımlarına ilişkin kamulaştırma bedelleri
dâhil olmak üzere döner sermayeden desteklenmesi öngörülmektedir. Bu
şekilde, müze, ören yerleri, kazı alanları ve turizm
tahsislerine konu olacak alanlarda hızlı
kamulaştırmanın yapılabilmesi, müze ve ören yerlerinin,
Bakanlık kütüphanelerinin ve kültür merkezlerinin bakımı,
onarımı ve restorasyonu gibi birçok iş ve işlemlerin
yürütülmesinin hedeflendiği anlaşılmaktadır.
Kültür ve Turizm Bakanlığının
Döner Sermayesi, ülkemizin bu konudaki tüzel kişiliğe sahip tek
kuruluşudur. Son yıllarda, Bakanlığın Müze Kart
uygulaması ve yabancı turistlere uygulanan müze giriş ücretleri
sayesinde DÖSİMMin artan gelirlerinin Bakanlığın
hizmetlerinde kullanılması kuşkusuz kültür, sanat faaliyetlerine
önemli bir katkı sağlayacaktır.
Turizm sektöründe 2016 yılında
yaşanan olumsuz gelişmelerden sonra 2017 ve 2018 yıllarında
toparlanma sağlanmış, 2019 yılında ise daha olumlu
gelişmeler yaşanmaktadır. Dünya Turizm Örgütünün verilerine
göre, Türkiye 2018 yılında dünyanın en fazla turist çeken
6ncı, en fazla turizm geliri elde eden 14üncü ülkesi olmuştur. 2019
yılında ise yaşanan olumlu gelişmeler doğrultusunda
turist sayısının 51 milyonu aşması, turizm
gelirlerinin de 34,5 milyar dolara ulaşması beklenmektedir.
Kültür ve Turizm Bakanlığıyla ilgili
diğer bir husus ise Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme
Ajansı personeline uygulanacak mevzuat konusundaki tereddütlerin
giderilmesidir. Ajans kuruluşu itibarıyla özel hukuk hükümlerine
tabidir ve çalıştırdığı personel de esasen memur
statüsünde değildir. Bununla birlikte, teklifle konuya açıklık
getirilerek Ajansın özel hukuk hükümlerine tabi personel
çalıştıracağının kanunda işaret edilmesiyle
tereddütler de ortadan kaldırılmış olmaktadır.
Kanun teklifiyle, Sağlık
Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye Sağlık
Enstitüleri Başkanlığında Yükseköğretim Kuruluna göre
görevlendirilen öğretim görevlilerine ilave ödenek verilmesi
öngörülmektedir. TÜBİTAK örnek alınarak yapılan düzenlemeyle,
Enstitüde nitelikli eleman temininde çekilen sıkıntının
giderilmesi amaçlanmaktadır. Esasen, olumlu bir düzenlemedir ancak bununla
birlikte kanunlarla münferiden yapılan ve genel personel ve ücret rejimi
dışına çıkan düzenlemeler yaygınlık
kazandığı takdirde diğer kurum yahut meslek
gruplarının da benzer taleplerine yol açabilmektedir. Bu nedenle,
esasen, kamudaki ücret, statü ve unvan karmaşasını gideren
kapsamlı bir personel rejimi reformunun bir an evvel hayata geçirilmesi
gerekmektedir. On Birinci Kalkınma Planında da
vurgulandığı gibi ehliyet ve liyakat esaslı bir
yaklaşımla, memleketimizin tüm nitelikli insan gücünden etkin ve
verimli şekilde yararlanılmasını mümkün kılan bir
personel rejimi inşa edilmeli ve uygulanmalıdır.
Öte yandan, kanun teklifi, cumhuriyet
savcılarının asliye ceza mahkemelerinde duruşmaya
çıkmaya başlayacağı tarihi 31/12/2019dan 1 Eylül 2020e
ertelemektedir. Hatırlanacağı gibi, yargı reformunun
birinci paketi çerçevesinde, cumhuriyet savcılarına yeni iş
yükleri getirilmiştir. Soruşturma süreçlerinin hızlı
yürütülebilmesi adına, asliye ceza mahkemelerinde yapılan
duruşmalarda cumhuriyet savcısının bulunma
zorunluluğunun önümüzdeki adli yıl başlangıcı olan 1
Eylül 2020 tarihine kadar ertelenmesi bu şekilde hükme
bağlanmaktadır. Tabii, burada sağlıklı bir insan gücü
planlaması yapılarak meselenin hâkim, savcı yetersizliğine
göre değil, yargı boyutuyla gerekli olup olmama yönüyle kalıcı
bir düzenlemeye kavuşturulması da kuşkusuz yerinde
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, teklifle düzenlenen
bir diğer konu, yatırım ve üretimin teşvik edilmesi
amacıyla, sanayi sicil belgesini haiz katma değer vergisi
mükelleflerine münhasıran imalat sanayisinde kullanılmak üzere
yapılan yeni makine ve teçhizat teslimatında KDV
istisnasının 31/12/2022ye kadar uzatılması; ayrıca,
Cumhurbaşkanına bu süreyi iki yıla kadar uzatma yetkisinin
verilmesidir.
Gelişmiş sanayi ülkelerinde makine imalat
sanayisi ile otomotiv, demir yolu, havacılık gibi ulaştırma
sanayisinin imalat sanayisi içerisindeki ağırlığı, bu
ülke sanayilerinin belirgin özelliği olarak dikkat çekmektedir. Makine
imalat sanayisinin yatırım mallarının ve üretim
teknolojilerinin geliştirilip üretildiği temel sektör olması;
bununla birlikte, otomotiv gibi ulaştırma sanayisi sektörlerinin çok
sayıda parçayı tedarikçi ve ilgili sektörlerden temin etmesi ve
teknolojik gelişmelerde öncül konumu, bu sanayileri ekonomik büyümenin ve
kalkınmanın önemli bir unsuru kılmaktadır. Bu çerçevede,
imalat sanayisinin, yüksek katma değerli, ileri teknoloji üreten ve
kullanabilen çevre dostu teknolojileri uygulayan; azami düzeyde yerli kaynak
kullanan ve etkin bir girdi tedariki sağlayan; sürdürülebilir, uluslararası
rekabet gücü kazanmış yatırım ve ara mallarında
ithalat bağımlılığının
azaldığı bir konuma ulaşması temel hedef
olmalıdır. Bu açıdan, imalat sanayisinin geliştirilmesi ve
desteklenmesine ilişkin her türlü girişimi; bu doğrultuda, süre
uzatımının yapılmasını da önemli görüyoruz.
Bununla beraber, süre uzatılması yerine, konuya kalıcı
çözümler üretilmesinin yerinde olacağını da
değerlendiriyoruz.
Diğer taraftan, kanun teklifiyle, Tarım ve
Orman Bakanlığı tarafından tabiat parkı ve millî
parklarda yirmi dokuz yıl süreyle yatırımcıya kiraya
verilen alanların süresinin yirmi yıl olarak düzenlenmesi
öngörülmekte, bu süreçte mevcut sözleşmeler de korunmaktadır.
Ayrıca 2004 yılında kapatılan Arsa Ofisine yönelik
kamulaştırma davalarının ilgili kanunda hak ve yükümlülükleri
devredilen TOKİ tarafından takibi hususu, kanunun
çıktığı tarih öncesi davalar bakımından
TOKİnin bağlı olduğu Çevre ve Şehircilik
Bakanlığıyla ilişkilendirilmesi ve davaları
Bakanlığın takip etmesinin sağlanması öngörülmektedir.
Öte yandan, Kamulaştırma Kanununda
yapılan değişiklikle, idareler adına tescil edilmiş
olmasına rağmen kamulaştırma bedelinin hak sahibine
ödenmediği durumlarda, hak sahibine ödenecek bedelin hesaplanmasında
kamulaştırma tarihinin esas alınması öngörülmüştür.
Bu düşüncelerle söz konusu kanun teklifinin
ülkemize ve milletimize hayırlı sonuçlar getirmesini diliyor, sizleri
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Meral Danış Beştaş.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Geneli üzerinde milletvekilimiz
ayrıntılı açıklamaları yaptı. Ben de bölüm
üzerine ve kamuoyunda en çok tartışılan ve gerçekten hukuk
devletinden uzaklaşma anlamını çok aşan bir maddeye dair
görüşlerimizi öncelikle ifade etmek istiyorum.
Güvenlik soruşturması, bir OHAL
çıktısı -biliyoruz bunu- ve yıllarca Türkiye'de en çok
tartışılan, asla hukuk devleti ilkesiyle, demokrasiyle
bağdaşmayan bir uygulama. Bir kere, her şeyden önce,
vatandaşların kendi siyasal düşüncelerine göre, bakış
açılarına göre ayrıştırılmasıdır yani
temel anlamda bir ayrımcılıktır ve tabii ki bir
fişleme hâlidir. Yani ben şunu söylemek istiyorum: Kamu görevine
giriş sırasında nelerin gerekli olduğu, hangi
aşamalardan geçilmesi gerektiği zaten yasalarda ve Anayasada
açıkça, tartışmasız bir şekilde ortaya konmuştur.
Örneğin, genel ve özel şartlar olarak 3 maddeyi sadece
hatırlatmak isterim:
1) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olacak.
2) 18 yaşını doldurmuş olacak.
3) En az ortaokul mezunu olacak ve kamu
haklarından mahrum olmayacak.
Şimdi, bu vasıfları taşıyan
herkes -halk deyimiyle- memur olabilir. Yani bunun dışında
ekstra bir şart getirmek, bizim Anayasanın temel ilkelerine
aykırıdır. Maddelerin ayrıntılarına
girmeyeceğim çünkü Plan ve Bütçe Komisyonunda çok ayrıntılı
bir şekilde bunları ifade ettik. Bunun dışında bir
şart, hele hele güvenlik soruşturması gibi subjektif, asla
objektif ölçülere dayanmayan bir şart koymak hukuk devleti olduğumuz
iddiasından vazgeçmek anlamına geliyor. Kamu görevine giriş
herkesin hakkıdır. İktidara yakınlık, uzaklık
bunun bir ölçüsü olamaz ve iktidarda hangi parti olursa olsun -demokrasinin
temellerinden biri- seçildikten sonra herkesin iktidarıdır, herkesin
Cumhurbaşkanıdır ve bu sistem tartışmalarında da
bunu sıklıkla tartışıyoruz zaten. Yani şimdi
iktidar partili olmayan biri eğitim hakkından yararlanamıyor mu
ya da gidip hastanede tedavi olamıyor mu? Tersten, neden doktor olmasın,
neden öğretmen olmasın? Yani çok genel itibarıyla, bu
düzenlemenin iler tutar bir yanı yoktur, hiçbir yere yerleştirilemez.
Gerçekten çok sayıda belge var elimizde OHAL döneminden kalan.
Bir yazı geliyor, şu cümle var: Atama
şartlarını taşımadığınız
anlaşıldığından talebiniz kabul edilmemiştir.
Kişi, ne olduğunu bile bilmiyor; niye
atanamadığını da bilmiyor çünkü ona bir bilgi gitmiyor.
Benim telefonumda kayıtlı, getirmedim ama şöyle veriler var
elimizde -bir hemşire getirmişti bana Siirtte- diyor ki: Şunun
kardeşi, şunun eşi, şu da babası olduğundan
dolayı -direkt metne yazılmış- sizin talebiniz kabul
edilmemiştir. İhraç edilmiş yakını, o bile kendisine
gerekçe yapılmış ve atanmamış.
Bu nedenle bu konuya ilişkin son olarak
şunu söylemek istiyorum: İktidarın tek seçeneği var,
demokrasi ve hukuk limanına yanaşmak -aksi hâlde kaçak yapı
diken müteahhidin yaptığı gibi kurulan bina da
yıkılmaya mahkûmdur- çünkü demokrasi ve hukuk limanından
uzaklaştıkça kaybeden herkes olacak, Türkiye olacak, 82 milyon
olacak.
Değerli milletvekilleri, çok önemli bir bilgi
paylaşmak istiyorum İstanbul il örgütümüze yönelik tutumla ilgili.
Kamuoyuna çok yansıdı, bilmiyorum dikkatinizi çekti mi? Son bir iki
aydır, özellikle yeni il yönetimimiz seçildikten sonra, karanlık
bazı tipler il yöneticilerimizi ve partililerimizi kaçırıp ya da
zorla davet edip ya da evinin önüne gidip tehdit ediyor. Mesela, ben bir
kadınla ilgili söyleyeceğim: Kadın evli; eşi var,
çocuğu var -eşi cezaevindeymiş, şimdi tahliye olmuş-
karakola çağrılmış, ayrı bir odada oturtulmuş.
Biz istihbarattanız. demişler -yani bunların hepsinin
delilleri var elimizde, Sayın Bostancıya bilahare de sunabilirim
Grup Başkanı olarak- ve Eşini bırakabiliriz. Bak,
çocuğun şu okulda okuyor; bunu biliyoruz ha, tanıyoruz
çocuğunu. gibi sözler ve benim söylemek istemediğim ama söylemek
zorunda olduğum -bunları not almışım, tırnak
içinde söylüyorum- Güzel kadınsın, beraber yemeğe gidebiliriz.
gibi tacize varacak kadar bir uygulama yaşamış bir kadın
İnsan Hakları Derneğinde açıklama yaptı
İstanbulda.
Yine Küçükçekmecede zorla dükkânının
önünden alınan bir yöneticimiz var -plaka da yokmuş, plakanın
fotoğrafını çekmeye çalışmışlar- ve
şöyle diyorlar: Ekonomik teklifler yapılmış Daha rahat
edersin, çocuğunu işe alırız. gibi. Bunlar resmî polisler
değil, hani böyle fiilen bu uygulamayı yapıyorlar.
Mesela, başka biri karakola davet edilmiş,
gitmiş gerçekten. Denilmiş ki -bu, Diyarbakıra götürmeyle
ilgili- Senin çocuğun örgütte, biliyoruz. Eğer gelirsen
Diyarbakır il binasının önüne, işte, şu şu
şeyleri sağlarız. diye bir de ailelere -5 aileyle ben bizzat
İstanbulda görüştüm geçen hafta- bu teklifler de
yapılmış.
Şimdi, yani burada şunu söylemek istiyorum
açıkçası: Bu yöntemler 90lı yılların farklı bir
versiyonudur. 90lı yıllarda ben Diyarbakırda avukatlık
yaptığımda maalesef her gün faili meçhul cinayetlerle,
kaçırmalarla, kayıplarla uğraşıyorduk İnsan
Hakları Derneğinde ve karanlık bir dönem olarak da kalmaya devam
ediyor. Bu dönemde zaten legal anlamda -bunlar legal değil, bunlar
illegal- tutuklamalar, saldırılar, tehditler var, zaten bunları
her gün burada söylüyoruz ama bu, başka bir şey. Yani Polis
değilim, istihbarattanım, kimlik vermiyorum ama işte sana
şöyle yaparım. Çocuğun şu dershanede. kadına
Eşini serbest bırakırım. ya da Beraber yemeğe
gidelim. ya da Gel, Diyarbakır il binasının önünde otur. gibi
teklifler artık bu işin tarif edilemez bir boyutudur. Gerçekten bunun
üzerinde önemle durulmasını ve özellikle Adalet ve Kalkınma
Partisinin bunu soruşturmasını istiyoruz. Suç duyuruları
yapılıyor, basına açıklamalar da yapıldı il
örgütümüz tarafından. Yani bunun artık
Türkiye'de zaten hukuk
güvenliği yok, hiç kimse güvende değil ve hukukun en temel ölçüsü,
herkesin kendini güvende hissetmesidir. Biz, hepimiz, vasfımızı,
sorumluluğumuzu, yetkilerimizi, haklarımızı ve
görevlerimizi hukuktan alırız. Eğer hukuk devre
dışı kalırsa bu yapılan çeteciliktir. Yani
plakasız araçla gidip, il yöneticisini bir yere götürüp, uzağa
götürüp tehdit etmek ya da farklı bir şekilde şantaj yapmak
artık güvenliğin zaten ortadan kalktığı anlamına
geliyor. Bunu önemle, özellikle iktidardaki partiye hani, takipleri
açısından- ifade etmek istiyorum ve suç duyurularımızı
biz de takip edeceğiz.
Başka bir mesele: Değerli milletvekilleri,
Selçuk Mızraklıyı biliyorsunuz, Diyarbakır Büyükşehir
Belediye Eş Başkanımız; şu anda Kayseride. Onu örnek
olarak veriyorum. Bizim tutuklanan bütün belediye eş
başkanlarımızın kesinlikle suçu, ceza gerektiren bir fiili
olmadığını ilk elden söyleyeyim. Bunun tek örneğini
vereyim; Kulp Belediyesi Eş Başkanlarımız serbest
kaldılar. Kayyum atandı; bombayla ilişkilendirdiler. Bu dönemin
savcısının ve hâkiminin bile demek ki vicdanı kabul etmedi
ve tahliye kararı verdi mahkeme. Şimdi o manşetlerde Kulp
bombasını HDP attı. diyen gazete ne yapıyor bilmiyorum,
ona ilişkin de takip yapacağız.
Başka bir boyutu var; tutuklamayı asla
kabul etmiyoruz ama başka cezaevlerine götürüldüler ve şu elimdeki
bir tensip zaptı arkadaşlar. Selçuk Mızraklının 25
Aralıkta Diyarbakırda duruşması var, kendisi mahkemeye
çıkmak istemiş, Ben çıkıp mahkeme
karşısında konuşmak istiyorum. demiş ama mahkeme
-gerekçe uzun ama- asıl şu gerekçeyle Cezaevi aracıyla esas
mahkemeye nakillerde kaza açıklanan nedenlerle terör gibi nedenlerle
SEGBİS aracılığıyla beyanının tespitine...
Şimdi, burada ilgili Adalet Bakanı da yok,
kimse de yok ama size söylüyorum: Ya, el insaf yani ne diyeyim! Siz, elleri
kelepçeli, on iki saat yolculuk yaptırırken kaza riski yoktu, bu
riskler yoktu ya da Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak
Kandıraya götürülürken bu risk yoktu; Kayseriye her hafta aileleri
gitmek zorunda, böyle bir kaza riski yok; Diyarbakırda oturuyorlar,
Demirtaşın ailesi, geçen hafta, hepsi ölümden döndü, 4'ü ameliyat
edildi, bunun hiçbir tartışması yok ama bir Büyükşehir
Belediye Başkanı, 500 bin oy alan bir Belediye Başkanı
mahkemeye gidemiyor, savunmasını bile yapamıyor. Bunun
artık, gerçekten, adalet açısından, hukuk devleti
açısından, adil yargılama açısından
tartışılacak hiçbir boyutu kalmamıştır yani
tutuklamak da yetmiyor, kayyum atamak da yetmiyor, farklı, uzaktaki
cezaevlerine göndermek, oradan mahkemeye çıkarmamak, ailelerini her hafta
binlerce kilometre -binlerce kilometre diyorum- yol yapmak zorunda
bırakmak ve o kaza riskini düşünmeyen devlet aygıtı ya da
iktidar Efendim, duruşmaya götürürsek kaza yapabilir. diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yani
bu kadar canını düşünüyorlarsa bu belediye
başkanlarımızın... Onların zaten hiçbirinin suçla
ilgisi yok ki, tek suçları var -dün de yazdım sosyal medyada-
belediye başkanı seçilmek. Şu anda, dün de Filiz Buluttekin, Sur
Belediyesi Eş Başkanımız... Çok yakından
tanıyorum, tabii, Diyarbakır İl Eş
Başkanımızdı daha önce; soruşturması bile yok. Bu
dönem yeni bir suç tipi üretildi; HDPden belediye başkanı seçilmek.
Meclis üyesi seçilmek. Bunun haricinde ortada bir suç ve fiil yok.
Bu tensip zaptına da cevap verilmesini ve
Selçuk Mızraklının duruşmaya
çıkarılmasını, kaza yapmaması için de lütfen, gerekli
tedbirlerin alınmasını istiyoruz. Bu, onların görevidir; onları
Kayseriye götüren akıl, onu mahkeme karşısına da
çıkarmak sorumluluğundadır diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bostancı, buyurun.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
13.-
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Siirt Milletvekili
Meral Danış Beştaşın 158 sıra sayılı
Kanun Teklifinin birinci bölümü üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Sayın Beştaş konuşmasında
bazı örnek olaylardan bahsetti. Kimliği belirsiz insanların gelip
kabul edilemeyecek ve herhangi bir soruşturma sürecinde asla uygun
bulunamayacak ifadeler, sorgulamalar, birtakım vaatler çerçevesinde
iş görmeye çalıştıklarını söyledi. Buna
ilişkin başvurularını yapmışlar, şüphesiz,
hukuk çerçevesinde bu başvuru neticelendirilecektir ama şunu
unutmayalım: Burada sadece tek taraflı olarak bir anlatı söz
konusudur. Yani, olayların nasıl olduğuna ilişkin hukukun
neticelendirdiği bir durum söz konusu değildir. Bu anlatı niçin
ortaya çıkmıştır, gerçekten öyle olmuş mudur olmamış
mıdır, buna karar verecek olan, itirazlar çerçevesinde, yapılan
başvuru çerçevesinde ilgili mercilerdir. Dolayısıyla, sadece tek
taraflı anlatılarla burada sanki gerçekten böyle bir şey yaşanmış
duygusunun uyandırılmasının da vahim olduğunu,
doğru olmadığını söylemek istiyorum.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Ankara) Naci Bey, bir kere şüphe duyun lütfen ya, hayat söz konusu
yani.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Eğer böyle
bir durum var ise de şüphesiz hukuki otoriteler gereğini
yapacaktır.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Siyasetçiler de...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara)
Dolayısıyla, kaldı ki Türkiyede insanlar bir yere girip
çıkıyorlarsa kim giriyor, kim çıkıyor, bunların
hepsini görebilmek, takip edebilmek mümkündür; gereken soruşturmalar,
incelemeler yapılır. Benim söylediğim, tek taraflı hikâye
etmenin doğru olmayacağına ilişkin bir atıftır.
Teşekkürler.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Peki, size de yerinizden söz vereyim.
Buyurun Sayın Beştaş.
14.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Ankara
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Bostancı tek taraflı dedi. Ben zaten tek taraflı
olduğunu söyledim. Bir mağdur bana anlattı, il örgütümüze gitti,
basına açıklama yaptı ve suç duyurusunu da yapıyor. Takdir
edersiniz ki hiçbir yurttaş Ben kaçırıldım, tehdit
edildim; çocuğumla bu şekilde tehdit edildim. diye kendi kendine
iftira atmaz herhâlde. Ne çıkarı olabilir? Yani bir kadının
-eşi, çoluk çocuğu var- gidip böyle bir suç duyurusunda
bulunmasında ya da basına böyle bir açıklama yapmasında
hiçbir çıkarı yoktur. Yani biz burada bir çıkarın
peşinde değiliz. Böyle olaylar var, bunu önleyelim beraber. Yani bu
konuda siyasetin de görevi var, hukukun da görevi var.
Ayrıca plakasız araç dedim,
altını çizerek söylüyorum. Plakasız araçların tespiti de
mümkün değildir ama eşkâl isterseniz bu arkadaşlar eşkâl
vermeye hazırdır, tarif etmeye hazırdır, robot resimler
çizilebilir. Karşı taraf zaten suç işleyenler. Suç
işleyenler gelip Ben suç işledim. diyemez. Her taraf MOBESE
kameralarıyla dolu. Bu sokakların MOBESE kameraları incelenir,
olay doğru mudur değil midir, o açığa çıkar yani. Ben
zaten başka bir şey dememiştim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tanal, buyurun.
15.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Akit TV sunucusunun Cumhuriyet
gazetesine yönelik Hep birlikte toplanıp Cumhuriyet gazetesi önüne bir el
bombası atalım. ifadesine istinaden İçişleri
Bakanını göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli Başkanım, dün Akit
televizyonunda oradaki programı yapan sunucu El bombalarını
alalım, cebimize koyalım, Cumhuriyet gazetesine atalım. dedi.
İçişleri Bakanlığını göreve davet ediyorum ben.
Türkiye'de bugüne kadar çağdaşlaşmanın, laik hukuk
devletinin öncüsü olmuş olan bir gazete için, bir televizyon
programında El bombalarını alıp gazeteye atalım.
demek
Bu, âdeta bir suçüstü hâldir. El bombaları bunların ceplerinde
mi dolaşıyor? Bakkalda, markette mi satılıyor? Ve bu saate
kadar en azından soruşturmanın başlatılması
lazımdı, işlemin yapılması lazımdı.
Eğer burada Bakan Yardımcıları varsa, bu konuyla ilgili
Meclise bilgi verirlerse sevinirim.
Selam ve saygılarımı iletiyorum.
Teşekkürler Başkanım, sağ olun.
BAŞKAN Asıl söylemek istediğinizi
unuttunuz, bana söylediğiniz şeyi. Neyse
Sayın Özçelik, buyurun.
16.-
Burdur Milletvekili Bayram Özçelikin, 20 Aralık Mehmet Akif Ersoyu
doğumunun 146ncı yıl dönümünde rahmetle andıklarına
ilişkin açıklaması
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Millî değerlerimizi, karakterimizi ve
ideallerimizi yansıtan; gönlü bayrak, millet, devlet ve iman
aşkıyla dolu vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoyu -20 Aralık-
doğumunun 146ncı ve -27 Aralık- vefatının 83üncü
yıl dönümünde minnetle, şükranla, rahmetle anıyoruz.
Burdur halkı tarafından çok sevilen,
Birinci Mecliste Burdur halkının milletvekilliğini yürüten
Mehmet Akif Ersoyun ismi, yıllar sonra, 1 Mart 2006 tarihinde, AK
PARTİ Hükûmetimiz döneminde, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ve
Burdur halkının kadirşinaslığının bir
göstergesi olarak üniversitemize verilmiştir. Üniversitemiz, bundan sonra,
Akifin doğum ve ölüm yıl dönümlerinde ve 12 Mart İstiklal
Marşının Kabulü ve Akifi Anma Törenlerinde, Mehmet Akif Ersoy
Uygulama ve Araştırma Merkeziyle öncülük edecektir.
Mehmet Akif, geçmişte olduğu gibi,
şimdi de gençliğimize ümit oluyor, ilham oluyor. Biz, Mehmet Akifi
dindar olduğu için seviyoruz. Biz, Mehmet Akifi inandığı
gibi yaşayan adam olduğu için seviyoruz. Biz, Mehmet Akifi
haksızlık karşısında susmadığı için
seviyoruz. Biz, Akifi İstiklal Marşını
satmadığı için seviyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, bugün
60a göre söz vermiyoruz ama sadece her siyasi parti grubundan birer
arkadaşımıza söz veriyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Her gün yeni bir
kural çıkarıyorsun Başkan.
BAŞKAN Sayın Şimşek, buyurun.
17.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, çeşitli sebeplerle
üniversitelerinden kaydı silinen öğrenciler yeniden okullarına
dönmek için af beklediği gibi kredi kartı borçlularının da
yapılandırma ve sicil affı beklediğine ilişkin
açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, çeşitli sebeplerle
üniversitelerden -başarısızlık, kayıt dondurma ya da
kendi isteğiyle- kaydı silinen 500 bine yakın öğrenci
yeniden okullarına dönmek için bir af bekliyorlar. Bununla ilgili bir
çalışma yapılmasını bekliyorum.
Yine, binlerce kredi kartı borçlusu, esnaf,
memur, işçi yapılandırma ve sicil affı bekliyor. Bununla
birlikte, çiftçiler Ziraat Bankası ve Tarım Krediye olan
borçlarına erteleme istiyorlar. Yeni yıla girerken Sayın
Cumhurbaşkanımız ve bakanlarımızca, insanlarımıza
yeni bir umut olacak, yeniden hayata bağlanmalarını sağlayacak
böyle bir müjde verilirse mutlu olacağız.
Yine, KHKyle taşerondan kadroya geçen ama
ellerinde hiçbir tutar dalı olmayan işçilerimiz ve sözleşmeli
memurlarımız kadro bekliyor.
Teşekkür ediyor, iyi yıllar diliyorum.
BAŞKAN Sayın Filiz
18.-
Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filizin, 25 Aralık Antepin
kurtuluşunun 98inci yıl dönümünde şehitleri ve ebediyete
intikal eden gazileri rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Düzenli ordusuna, uçaklarına, tanklarına,
makineli tüfek ve mavzerlerine karşı, fakirliğin ve
açlığın belini büktüğü Antep halkının av
tüfeğiyle, et satırıyla on ay sekiz gün şehre Fransızları
sokmayıp gazilikle taçlandırdığı Antep müdafaası
bir kahramanlık destanıdır. Bu mücadele ruhu Şahin Beyin
Fransız komutanına yazdığı mektupta şöyle ifade
edilmiştir: Siz hiç ömrünüzde Türk esir yaşamaz. diye
duymadınız mı? Namus ve hürriyet için ölüme atılmak bize
ağustos sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı
gelir. Çatmayın bize, bir an evvel topraklarımızdan savuşup
gidin.
Antep müdafaası, olmazı olur kılan
hikâyelerle doludur. Tüfekçi Yusuf, İngilizlerden kalma 4 adet Lewis marka
makineli tüfekte değişiklik yaparak Osmanlı mermisi
kullanılır hâle getirmiştir ve tüfekler Fransızlara
karşı kullanılmıştır.
Antepin kurtuluşunun 98inci yılında
tüm şehitlerimizi ve ebediyete intikal eden gazilerimizi rahmetle ve
minnetle anıyorum.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
3.-
Trabzon Milletvekili Salih Cora ile 3 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair kanun Teklifi (2/2452) ile Plan
ve Bütçe Komisyon Raporu (S. Sayısı: 158) (Devam)
BAŞKAN Evet, birinci bölüm üzerinde gruplar
adına son söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Emine
Gülizar Emecanın.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EMİNE GÜLİZAR EMECAN
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 158 sıra sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin birinci
bölümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, Meclisimizde görev yapan trafik
memurumuzun trafik kazasında hayatını kaybettiğini
öğrendik; kendisine Allahtan rahmet, yaralı eşine acil
şifalar, ailesine de başsağlığı dileyerek
sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Bu nedir? diye
sorsam, hepimiz biliyoruz ne olduğunu; Türkiye Cumhuriyetinin
Anayasası ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç Tüzükü. Hepimizde
var, öyle değil mi? Kanunların, tüzüklerin, yönetmeliklerin, her
şeyin üzerinde ve buna göre yapmak zorundayız. Biz bu ülkeyi Türkiye
Cumhuriyeti devleti bir devletse- Anayasaya göre, bu kitaba göre yönetmek
zorundayız; doğru mu? Doğru. Peki, öyle mi yapıyoruz? Maalesef
yapamıyoruz, yasama dönemi başladığından beri
yapamıyoruz bunu. Çıkardığımız bütün kanun
tekliflerinde, torba tekliflerde daha doğrusu, mutlaka Anayasaya
aykırı birçok kanun maddesi önümüze geliyor.
Şimdi, size dokunan bir konu olduğunda
hemen Anayasa kitabına sarılıyorsunuz. Biz kanun yapmıyor
olmamıza rağmen
Örneğin, biz bu rejimi, yönetim sistemini tek
adam rejimi diye eleştiriyoruz. Aman aman, işte, Anayasa şöyle
böyle
Kendi işinize geldi mi hemen Anayasa kitabı elinizde ama
kanun yapmaya geldi mi, maalesef, bütün kanun tekliflerinde Anayasaya
aykırılıklar var. Kanun tekliflerindeki
aykırılıklar düzenlenmeden, karara bağlanmadan
görüşmeye geçilmesi de Meclis İçtüzüğüne aykırıdır
ve biz bu yanlışı sürekli yapıyoruz, sürekli Anayasaya
aykırı kanun yapmak bizde bir alışkanlığa
dönüştü. Artık, burası, Türkiye Cumhuriyeti, bir devlet gibi
değil, bir bedevi devleti gibi yönetiliyor değerli arkadaşlar.
Öncelikle, artık, sizleri bu yanlıştan vazgeçmeye, dönmeye davet
ediyorum. Bunun altını çizerek sözlerime devam etmek istiyorum.
Yine, büyük yanlışlarımızdan
biri, birçok kanun maddesi tali komisyonlara gitmesi gerekirken Plan Bütçe
Komisyonuna geliyor; her şey sanki Plan Bütçe Komisyonunda
görüşülmeli. Aslında, diğer komisyonlardaki arkadaşlarımızın
iş yapmalarının da önünü kesmiş oluyoruz, onların
çalışmalarını da engellemiş,
uzmanlıklarından yararlanmamış oluyoruz bu şekilde.
Yine, bu önümüze gelen kanun
teklifi tam da bütçenin arasında, bütçe görüşülürken alelacele
önümüze geldi. Ne acelemiz vardı, niye böyle bir kanun teklifini
görüştük, bunu da bilmiyoruz ama içindeki maddelere
baktığımız zaman, öyle çok aciliyeti olan şeyler de
yok yani acil olan şeyler olsa, evet, anlayacağız ama yok.
Yine, önemli bir konu, gelen kanun tekliflerinde
maddelerin hiçbir şekilde etki analizleri yapılmıyor, etki
analizleri yapılmadan önümüze geliyor. Bir örnek vermek istiyorum.
Örneğin, teklifin 10uncu maddesinde şöyle bir şey var:
İmalat sanayisinde kullanılmak üzere yapılan yeni makine ve
teçhizat teslimleri için 31/12/2019 tarihine kadar olan katma değer
vergisinden istisnanın uygulama süresini bir yıl uzatıyoruz.
Tamam, güzel, uzatalım, tabii ki, ekonomik kriz var -siz kriz sözünü de
sevmiyorsunuz- ama- sanayide kullanılan makine ve teçhizatları
sanayicilerimiz alamıyor, biraz onların işleri
kolaylaşsın, tamam ama bunun bütçeye etkisi ne olacak? Biz daha yeni
bütçe yaptık, daha dün bütçe geçti. Bütçeler nasıl yapılır?
Bütçeler bir planlama dâhilinde yapılır, ülkenin o yıl elde
edeceği gelirleri, harcamaları göz önüne alınır ve o bütçe
Mecliste görüşülür, tartışılır, ondan sonra da
uygulanmaya başlanır ama bütçemizin her yıl verdiği
açıklardan zaten bütçenin iyi ve doğru yapılamadığını
da görüyoruz değerli arkadaşlar.
Şu alelacele gelen kanun teklifleri de yine
bütçenin hesapsız kitapsız, alelacele
yapıldığını gösteriyor çünkü bu yapılacak olan,
gelen kanun tekliflerindeki birtakım istisnaların, muafiyetlerin
bütçeye etkisi ne olacak, şu maddedeki KDV istisnasının bütçeye
ne etkisi olacak, bunların önceden hesaplanması ve bizlerle
paylaşılması gerekiyordu ama maalesef bunlar
yapılmıyor.
Dün, Sayın Naci Bostancı
konuşmasında şöyle bir şey söyledi: Bütçe, ekonomi,
elimizdeki kıt kaynakların ekonomik olarak nasıl
dağıtıldığıdır ve muhalefet hep
kaynakların nasıl dağıtılacağı
kısmıyla uğraşıyor -onlara da verin, şunlara da
verin, bunlara da dağıtın- hiç kaynaklardan, kaynakların
kıt olmasından bahsetmiyor. dedi. Çok doğru, kıt
kaynakların doğru şekilde harcanması çok önemli,
yalnız Naci Bostancı bir şeyi yanlış anlamış,
biz Bütçeyi oraya da verin, şuraya da dağıtın. demiyoruz;
biz, bütçeyi yandaştan, müteahhitten yana kullanmayın, bütçeyi
işçiden, çiftçiden, öğretmenden, öğrenciden yana kullanın
diyoruz. Bunda ne yanlışlık var? (CHP sıralarından
alkışlar) Bütçenin nasıl kullanıldığı,
nasıl hesaplandığı önemli.
Şimdi, bu kanun teklifine gelecek olursak, verilen
kanun teklifiyle gelen maddelerin birçoğunun tali komisyonlarda
görüşülmesi gerektiğini görüyoruz. Mesela, 1, 2 ve 3üncü maddelerin
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda görüşülmesi gerekiyordu;
4, 5, 7, 8, 9 ve 11inci maddelerin Anayasa Komisyonunda; yine, Güvenlik ve
İstihbarat Komisyonuna da gitmesi gerekiyordu bu teklifin en önemli
maddeleri olan 4, 5 ve 11inci maddelerini; 6ncı maddesinin Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda; 13üncü maddesinin Adalet
Komisyonunda ve diğerlerinin de -tek tek saymayacağım
diğerlerini- diğer tali komisyonlarda görüşülmesi gerekiyordu
ama maalesef, Plan ve Bütçeye yine alelacele Bir günde Komisyonda
görüşülsün, bir günde buraya gelsin. diye getirildi. Hâlbuki ülkenin iç
ve dış sorunları çok büyük, kriz var bu ülkede, insanlar
üretemiyorlar, firmalar ödeme güçlüğü çekiyor. Dokuz ayda 3,3 milyon
kişi elektrik borcunu ödeyememiş arkadaşlar. Genç
işsizliği almış başını gidiyor, şu anda
yüzde 27,4le rekor kırmış durumda genç işsizliği.
Yine, baktığımızda üniversiteli işsiz
sayılarına, 1 milyon 276 bin kişi, öğrencimiz, gencimiz
işsiz. Yine, istatistiklere göre, 20-29 yaş arası 4 milyon 318
bin genç ne iş arıyor ne de bir işte çalışıyor.
İşte, bizim aslında 2020 yılında en en en önemli
problemimiz işsizlik değerli arkadaşlar. Bizim buraya
getireceğimiz kanun tekliflerinin hepsinin üretime odaklanması, Biz
bu işsizlikle nasıl baş edebiliriz? sorusuna odaklanması
gerekiyor. Yüzde 5 büyüme hedefi koydunuz, 2019u yüzde 0,5le
kapatıyoruz. Yüzde 5 büyüme hedefinden, bu büyümeden kim yararlanacak?
İstihdamı artıracak mı bu büyüme? Bu büyüme rakamına
ulaşmanız zaten imkânsız görünüyor ama en azından hani,
ulaşmaya giderken o yolda bu işsizlik problemini çözecek mi ya da
çözmek için neler yapmalıyız, aslında bunlarla
uğraşmanız gerekiyordu. Ama getirdiğiniz maddeler bu
işleri maalesef çözmüyor; palyatif, günü kurtaran çözümlerdir, onun da
altını çizelim.
Bu teklifin en önemli 3 maddesi; 4, 5 ve 11inci
maddeler. Tabii, en son söyleyeceğimi şimdiden söyleyeyim: Bu maddelerin
çekilecek olması, sağduyunun hâkim olması gerçekten güzel bir
şey, biz de destekliyoruz. Bizim de bu konuda önergelerimiz vardı.
Açıkçası, bu maddelerin çekilmesiyle ilgili Komisyonda tam yedi saat
görüştük, yedi saat ve hep birlikte yedi saat bir duvara konuşsak o
duvar çatlardı herhâlde değerli arkadaşlar.
Bu kanun teklifindeki bu 4 maddeye
baktığımızda neden çekilmesi gerekiyor? Devlet
memurluğuna alınacak olanlarda aranan şartlara, her kademedeki
görev için, ayrıma tabi tutmaksızın
Bir insanın devlet
memuru olabilmesi için yani bir insan devlet memurluğuna
başvurduğunda güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırması şartı getiriliyordu 4üncü maddede. Tabii,
burada kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına,
kullanılmasına ve işlenmesine yönelik güvenceler ve temel
ilkeler kanunlarla belirlenmeden bunların alınmasına ve kullanılmasına
izin verilmesi, Anayasanın 13üncü, 20nci ve 128inci maddelerine de
aykırı, hukuk devletiyle de bağdaşmıyor.
Yine, teklifin 5inci maddesi Anayasaya
aykırılık içeriyor; burada da devam eden güvenlik
soruşturmalarının yenilenmesi, bir kez daha
uzatılması, devam eden davaların altı ay boyunca bekletilmesi,
güvenlik soruşturmasında olan veya sonuçlara itiraz edenlerin itiraz
etmeleri durumunda, bu kanun teklifine göre, durumlarının tekrar
görüşülmesi gibi hakikaten çok ciddi mağduriyetler yaratacak durumlar
var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Emine Hanım, toparlayın
lütfen.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla)
Toparlayacağım Başkanım, teşekkür ederim.
Yine, Anayasa Mahkemesinin karar verdiği
tarihten sonra oluşan bu güvenlik soruşturmasız memurluğa
atanma durumunun da -tekrar geriye dönük düzenleme içerdiği için-
açıkçası belirsizleşmesine neden oluyordu.
Biraz önce işsizlikten bahsetmiştim.
İnsanların umutlarıyla oynamamamız gerekiyor. Bu güvenlik
soruşturmaları kime göre, neye göre...
Mesela, birkaç soru yine 11inci maddeyle ilgili:
Hangi bilgi ve belgeyle yapılacak? Bilgileri ne şekilde
kullanacaksınız? Soruşturma ve araştırmayı hangi
merciler yapacak? Bu soruların cevabını da
karşılamadığı için hiç uygun değildi, soru
işaretleriyle doluydu. O yüzden, açıkçası, biz çekilmesini
destekliyoruz.
Yine, bu kanun teklifinin önemli olduğunu
düşündüğümüz 3 maddesi daha var; teklifin kamulaştırmayla
ilgili 7nci, 8inci ve 9uncu maddeleri. Arkadaşlarımız,
kendilerine sıra geldiğinde, maddeler üzerinde konuşurken
detaylı olarak bu maddelerle ilgili görüşlerini ifade edecekler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla)
Selamlıyorum.
BAŞKAN Selamlayın.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (Devamla)
Teşekkür ederim.
Ben hayırlı olmasını diliyorum.
Saygıyla selamlıyor, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birinci bölüm üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap yok.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri,
varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı
ayrı oylarınıza sunacağım.
1inci madde üzerinde 2 adet önerge vardır,
önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 158 sıra
sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
MADDE 1 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı
Orman Kanununun ek 8 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan
yirmidokuz ibaresi on şeklinde değiştirilmiştir.
Kamil Okyay Sındır Abdurrahman Tutdere Emine
Gülizar Emecan
İzmir Adıyaman İstanbul
Süleyman Girgin Abdüllatif
Şener Cavit
Arı
Muğla Konya Antalya
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Mersin) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz isteyen Sayın
Süleyman Girgin, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Getirilen teklifin 1inci maddesi üzerinde
şöyle bir önerge vardı, deniyordu ki: Tarım ve Orman
Bakanlığı tarafından tabiat parkı ve milli parklarda
29 yıl süreyle yatırımcılara kiraya verilen alanların
kira sürelerinin 20 yıl olarak yeniden düzenlenmesi. 1inci madde
üzerindeki önerge bu şekilde. Gerekçe olarak da bu alanlardaki
yatırımların geri dönüş sürelerinin
kısalığından bahsedilmiş.
Değerli milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki
asıl gerekçe, bu alanların kötüye kullanılıyor
oluşudur. Bu işletmelerin çoğu, halka ait olan bu alanları
kendi çıkarları doğrultusunda, kâr uğruna yoksul halka
âdeta kapatan işletmelerdir.
Seçim bölgem Muğladan benzer bir örnek vermek
istiyorum: Anayasaya göre Muğla Büyükşehir Belediyesine ait
olması gereken 14 adet kıyısal alan, Sayıştayın
2018 Raporunda da Büyükşehir Belediyesine tahsis edilmesi gerekir.
tespitine rağmen hiçbir yasal ve nesnel gerekçe olmadan Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı tarafından MUÇEV isimli
şirkete kiralanmıştır. Muğla ili
kıyılarında bulunan ve kamu elinde bulunması gereken
günübirlik alanlar ve iskeleler hangi mevzuat hükmüne dayanılarak bir
sermaye şirketi olan MUÇEV turizm şirketine devredilmiştir,
bilmiyoruz. MUÇEVin 2014-2018 yılları arasında 18 milyon 532
bin kârı bulunmaktadır. Gelirinin tamamını Muğladan
sağlayan MUÇEV, bu gelirin ne kadarını Muğla için
harcamıştır, onu da bilmiyoruz. Bu süreçte yatırım
yapılmış mıdır, yapıldıysa bu
yatırımlar nelerdir; bunu da bilmiyoruz. Oysa bu alanlar yasa
gereği yerel yönetimler tarafından işletilse halkın daha
ucuz şekilde yararlanmasının önü açılacak, istihdam
sağlanacak, daha fazla gelir kamuya aktarılacak ve kamu denetimi daha
iyi sağlanacaktır. Türkiyede yaklaşık 240 adet tabiat
parkı ve millî park bulunmakta, bunların önemli bir kısmı
da Muğla ilimiz sınırları içerisinde bulunmaktadır. Bu
alanlar, doğal güzelliği ve barındırdığı
çeşitlilik nedeniyle millî park olarak tespit edilmiş
alanlardır. Dolayısıyla bu alanların her
vatandaşın rahatlıkla kullanabileceği, gezip
görebileceği alanlar olması gerekir. Özel şahıslara
kiralanarak inşaat ve tesis yapılması ve ranta kurban edilmesi
buralara yapılacak en büyük kötülüktür. Millî park ve tabiat parkları
kamu eliyle işletilmelidir, tek çözüm budur. Fakat AKP
karşımıza böyle bir teklifle gelemez ya da bizim böyle bir
teklifimize olumlu yanıt veremez. Bu, AKPnin aynı zamanda kendini
inkâr etmesi demektir. Çünkü AKP özelleştirmelerin partisidir, iktidara
geldiği günden bu yana kadar özelleştirmediği hiçbir alan kalmamıştır,
bu özelleştirmelerin hiçbiri halkımızın yararına
olmamıştır. Emekçiler için mağduriyet yaratmayan bir
özelleştirme örneğiniz var mıdır -soruyu tersten
soralım- ya da halkımız lehine kamulaştırma
örneğiniz var mıdır? Eğitim ve sağlık
özelleştirildi, suyumuz şişelendi, derelerimizin üzerine HESler
kuruldu, enerjimiz, madenlerimiz özelleştirildi. Özelleştirilmeyen
bir havamız kaldı, o da teknik olarak mümkün olsa bir gün dahi
beklemez satarsınız. İktidarınız boyunca 70 milyar
dolar özelleştirme yaptınız, 2 trilyon dolar da vergi
topladınız. Bunları ne yaptınız? Devlet kâra mı
geçti? Hayır, devletin 500 milyar dolar borcu da bulunmakta. El insaf!
Değerli milletvekilleri, özelleştirmelerin
mali boyutu kadar önemli olan diğer bir husus da hayatın her
alanına sinen özelleştirme mantığı olmuştur.
Kamusal hak kavramı yerle bir oldu, onun içindir ki Sayın
Cumhurbaşkanı Erdoğan, asgari ücretten bahsederken jest
diyebiliyor. Ne jesti arkadaşlar? Emekçilerimiz çoluğuna çocuğuna
ekmek götürebilmek için gece gündüz çalışıyor. Asgari ücretliler
sizden lütuf beklemiyorlar, haklarını istiyorlar. Siz zaten jesti
yapacaklarınıza yapıyorsunuz. Ortada bir jest varsa, asıl
jest, sosyal devlet namına ne varsa yok edilmesine rağmen, vergilerle
tepesine çöktüğünüz emekçilerin bu ülkeyi alın teriyle ayakta
tutmasıdır. Asgari ücret, Anayasayla güvence altına
alınmış kamusal bir haktır, kimsenin jesti filan
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) Müsaade eder
misiniz?
BAŞKAN Son cümlelerinizi alayım.
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla) Tabii,
teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli arkadaşlar, asgari ücret
nasıl belirlenmeli ve ne kadar olmalı? Esasen gündemimiz bu
olmalıydı, alelacele önümüze getirilen torba yasalar değil.
Asgari ücret tespitinde uluslararası standartlara uyulmalı, asgari
ücret toplu pazarlık yoluyla saptanmalı, Asgari Ücret Tespit
Komisyonunda kadın temsili sağlanmalı, TÜİK hesabı
asgari ücretin saptanmasında alt sınır olmalıdır.
Asgari ücret, net ve asgari geçim indirimi hariç, bütün işçi ve memurlar
için yıllık hesaplanmalıdır. Asgari ücretli millî gelir
artışından yararlanmalı, yeniden değerleme
artış oranından daha az asgari ücret artışı
olmamalı, asgari ücret artışında IMFnin talimatıyla
belirlediğiniz hedef enflasyon oranı baz alınmamalıdır
ve asgari ücret vergi dışı bırakılmalıdır.
Sözlerimi bitirirken, iktidarınızın
ülkemizi getirdiği noktada Asgari ücretli çalışan kişi 5
kişilik ailesine günde 3 öğün simit yedirse ayda cebine 1.120 lira
para kalır. diyen bir düzen yarattınız, köleliğin bu
düzendeki adı emekçi oldu. Yere batsın bu düzeniniz!
Saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1inci
maddesinde yer alan değiştirilmiştir ibaresinin yeniden
düzenlenmiştir ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif
ederim.
İmam
Hüseyin Filiz Hayrettin
Nuhoğlu İsmail
Koncuk
Gaziantep
İstanbul Adana
Mehmet Metanet
Çulhaoğlu Dursun Müsavat
Dervişoğlu
Adana İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Mersin) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi, Sayın
Hayrettin Nuhoğlu, İstanbul Milletvekili. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; selamlarımı
sunarak sözlerime başlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 2019
yılındaki son konuşmalarımızı yapıyoruz.
Torba kanun üzerinde arkadaşlarımız konuştu. Ben, kanun
maddesinden ziyade kısa bir değerlendirme yapacağım.
Ülkemiz 21inci yüzyıla girdiğimiz ilk
yıllarda büyük bir ekonomik krizle karşılaştı ve bir
kaos ortamı oluştu. Kaostan kurtulmak için Kemal Derviş ve IMF
geldi. O dönemde halk büyük sıkıntı yaşadı ama
onların istediği bütün yasalar kısa sürede
çıkarıldı. Türk ekonomisi toparlanma sürecindeyken erken seçime
gidildi, umut olarak ortaya çıkan Adalet ve Kalkınma Partisi seçimi
kazanarak iktidar oldu. Her şey o zaman 3Yyle başladı. Ne
demekti 3Y? Yoksullukla, yolsuzlukla ve yasaklarla mücadele etmek demekti.
Yoksulluk ve yolsuzluk bitecek, yasaklar sona erecekti. İlk günden
itibaren hızla büyüyen ekonomi sayesinde parayla tanışan
kadrolar ortaya çıktı. Takip edilen politika tüketim ekonomisine
dayanıyordu, kafalarında yatırım ve üretim yoktu.
Paranın dini olmaz. anlayışıyla varlıklarımız
teker teker satılmaya başladı.
Diğer taraftan, bankalar öncülük etti, inşaat
sektörü patladı; konut kredileri öyle pazarlandı ki müşteri
getiren emlakçılara sıfır arabalar hediye edildi, yurt
dışında tatillere gönderildi. Daha önce Tasarruf edilsin. diye
ailelere kumbara veren bankalar, kredi kartı vermeye başladı,
çocuklara bile ek kartlar verildi. Yeter ki tüketim artsın. Bunun için
cazibe merkezleri oluşturuldu; alışveriş merkezleri küçük
şehirlere, ilçelere varıncaya kadar çoğaldı. Yeni
alışkanlıklar oluştu, ahenk bozuldu. Para yetmeyince
bankalar devreye girdi; konut kredisinden sonra, taşıt kredisi,
tüketici kredisi, tatil kredisi, eğitim kredisi, hatta bayram kredisinden
askerlik kredisine kadar akla gelen her konuda kredi verildi ve nihayet, herkes
borçlu oldu. Türk aileleri borçlu yaşamayı hayat tarzı hâline
getirdi.
Ekonomik krizle birlikte, toplumun sinirleri
bozuldu, sosyal yapı sarsıldı; şiddet eylemleri, aile içi
sorunlar, boşanmalar, uyuşturucu
alışkanlıklarının yayılması, ahlaki
değerlerin çöküşü, ümitsizlik, çaresizlik ve intiharlar vicdan sahibi
herkesi yürekten yaralamaya başladı. Saray başta olmak üzere,
kamuda israf, yolsuzluk, akraba ve partilileri kayırma üst seviyelere
çıktı. 3Yyle, başlangıçta verilen sözlere uygun mücadele
edilemedi; tam tersine, yolsuzluk ve yoksulluk çok arttı, bu
artışa sebep olanlar zengin oldu. Yasaklar ise alan
değiştirerek yaygınlaştı. Sonuç itibarıyla 3Yyle
geldiler, 3Yyle gitmeye hazırlanıyorlar.
Değerli milletvekilleri, Türk milletinin
geleceğini kurtarmak için yasama, yürütme ve yargı olarak üç kuvvet
üstüne düşen görevleri yapmak zorundadır. Yürütmenin başı
Cumhurbaşkanıdır, yargı da Cumhurbaşkanına
bağlı gibi çalışıyor. Geriye yasama kalıyor, bu
görev Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Peki, bu görevi yerine getirebiliyor
muyuz? Kamuoyunda Türkiye Büyük Millet Meclisine güven var mıdır?
İtibarını koruyabiliyor muyuz? Türkiye Büyük Millet Meclisine
itibar kazandırmak ve yeniden, Türk milletinin güven duyacağı
bir konuma getirmek mümkündür. Bu Meclis, İstiklal Savaşımızı
yöneten, başarılı olan ve Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran
Gazi Meclistir. Bu Meclisin kuruluş felsefesine ve kurucu iradeye sahip
çıkmak ve saygı göstermek her milletvekilinin esas görevi
olmalıdır. Büyük Türk milleti önünde namusumuz ve şerefimiz
üzerine yemin ettik; o hâlde, hiçbir milletvekili, vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğüne kasteden örgütlerle beraber olamaz,
olmamalıdır. Hiçbir milletvekili, hukukun üstünlüğüne uygun
olmayan davranışta bulunamaz. Hiçbir milletvekili, Atatürk ilke ve
inkılaplarına karşı çıkan, hatta hakaret eden
kişi veya kuruluşlarla beraber olamaz, olmamalıdır. Hiçbir
milletvekili, 82 milyon vatandaşımızın insan
haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanmasına engel olacak
davranışta bulunamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) Hiçbir
milletvekili, Anayasaya sadakatten ayrılamaz,
ayrılmamalıdır. Böyle yapabilirsek Türkiye Büyük Millet
Meclisine ve siyaset kurumuna güveni artırır, yeniden itibar
kazandırırız.
2020 yılından beklentiler çoktur.
Öncelikle, gerginliği azaltacak bir üslup kullanılmalıdır
artık. Eleştiriye tahammül edilmeli, hakaret ederek konuşma sona
ermelidir. Birbirimizi anlamaya çalışmalıyız. Geçmişte
yaşanan sıkıntıların giderileceği,
iyileştirilmiş parlamenter sisteme yeniden dönülmesi için, başta
siyaset kurumu olmak üzere bütün kesimler el ele vererek çözüm
aramalıyız. Yaşadığımız coğrafyada
ilelebet hür ve mutlu yaşamak istiyorsak bilim ve teknolojiden,
çağdaş bütün imkânlardan yararlanarak çalışıp
başarılı olmalıyız.
21inci yüzyılın ilk çeyreğini
doldurmadan ortak aklı tesis edebilmeyi temenni ediyor, yeni
yılın ülkemize, milletimize ve bütün dünyaya huzur getirmesini
diliyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci madde üzerinde 3 adet önerge vardır,
okutup aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 2nci
maddesinde yer alan eklenmiştir ibaresinin ilave edilmiştir
ibaresiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Mehmet Metanet Çulhaoğlu Dursun
Müsavat Dervişoğlu İsmail
Koncuk
Adana İzmir Adana
Hayrettin Nuhoğlu Bedri
Yaşar
İstanbul Samsun
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Mersin) Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Komisyonun
katılmadığı önerge üzerinde Sayın Bedri Yaşar
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BEDRİ YAŞAR (Samsun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün yine bir torba yasa teklifiyle, içinde her
şeyin olduğu bir yasa teklifiyle karşı
karşıyayız. Bu yasa teklifi Plan ve Bütçe Komisyonundan geçerken
ben de bir uğradım neler olup neler bitiyor diye. Hakikaten, içinde,
Anayasa Komisyonunu ilgilendiren, Adalet Komisyonunu ilgilendiren,
Bayındırlık Komisyonunu ilgilendiren farklı konulardaki
maddelerin tamamının yine Plan ve Bütçe Komisyonundan geçtiğini
gördük. Hâlbuki bunlar kendi komisyonlarında görüşülmüş
olsaydı daha farklı bir yapıyla Parlamentoya inmiş olurdu.
Bu 158 sıra sayılı Kanun Teklifinin
2nci maddesinde, özellikle, yirmi dokuz yıl süreyle orman alanlarının,
piknik alanlarının kiralanma süresinin yirmi yıla
düşürülmesi düzenleniyor, biz de destekliyoruz. Bu, hakikaten uzunca bir
süre. Burada yapılan yatırımlar çok ciddi, büyük
yatırımlar değil. Dolayısıyla kısa süreli
olmasında fayda var. Diğer kanun tekliflerinde de olduğu gibi
olumlu gördüğümüz kısımlarına evet, olumsuz
gördüğümüz kısımlarına da hayır demeye devam
ediyoruz.
Bunun devamında, 7nci ve 8inci maddeler daha
çok kamulaştırmayla ilgili. Kamulaştırma işleminden
sonra doğan faizlerin hangi oranlarda olacağına dair düzenleme
var. Burada da özellikle Yurt içi üretici endekslerine göre hesaplanır.
diyor. Buradaki temel mesele şu: Ortada bir faiz rakamı varken yurt
içi üretici fiyat endeksi hiçbir zaman bundan daha yüksek olamaz.
Dolayısıyla burada bir hak kaybı söz konusu.
Ben biraz, kamulaştırmanın nasıl
yapıldığını bildiğim kadarıyla anlatmaya
çalışayım. Bugün, sizin de duyduğunuz gibi, diyoruz ki:
Biz boğazda ikinci bir boğaz yapmayı planlıyoruz. Burada
önce bu proje sızıyor. Burada İkinci bir hat yapılacak.
diyor. Bu sızan projeye göre gidip bu bölgelerde insanlar arazi almaya
başlıyorlar. Tabii, buranın rant değeri yüksek olduğu
için, özellikle projenin geçtiği yer değil de, kanalın
geçtiği yer değil de onun yanındaki yerleri satın almaya
çalışıyorlar. Tabii, burada süratle bir değişim... En
büyük rantların bu kamulaştırmalarda oluştuğunu bu
kürsüden ifade ediyorum. En büyük kayıplarımız, devlete
atılan kazıkların en büyük rakamları buralarda
oluşuyor. Burada gerçek mal sahiplerinin çok ciddi bir faydası yok.
Vatandaşlar bu sızmalar olduğu andan itibaren yerlerini de
satmaya başlıyor. Ne oluyor? İlk önce Biz burayı
kamulaştıracağız. diyorlar. Kamulaştırma şerhi
oluştuğu andan itibaren bir heyet oluşturuluyor, burayla ilgili
bir rakam tespit ediliyor. Eğer siz bu rakama razıysanız bu
rakam üzerinden paranızı alıyorsunuz. Rakama razı
değilseniz o zaman mahkemeye gidiyorsunuz, mahkemenin
oluşturduğu bilirkişinin durumu tespit ettiği değerler
üzerinden rakamları tahsil etmeye çalışıyorsunuz. Üçüncü
husus da devlet resen Ben burayı kamulaştırıyorum diyor.
Ortada henüz belirlenmiş bir fiyat da yok. Kamulaştırma
şerhiyle beraber olay devam ediyor, sonuçlanmıyor.
Tabii, bu uzunca sürelerde siz ÜFEyle bunları
ödemeye kalktığınız zaman, farklı faiz
oranlarıyla ödemeye çalıştığınız zaman
ortaya korkunç da rakamlar çıkıyor. Zaten bunlarla ilgili sektörler
de oluştu, avukatlar da oluştu. Bir yerden bir yol geçeceği
zaman, devlet bir yatırım yapacağı zaman hiç merak etmeyin,
onlar gelip zaten sizi buluyorlar. Dolayısıyla bu değer
tespitleri daha işin başında ciddi olarak tespit edilirse bu tür
sorunlar yaşanmaz. Devlet hangi oranda alacaklarına faiz uyguluyorsa
borçlarına da aynı oranda uygularsa bütün bu
karışıklıklar da -TEFEdir, TÜFEdir- kendiliğinden
orta yerden kalkar. Bugün vergi, SSK borcu olanlara devletin
uyguladığı bir faiz oranı var. Dolayısıyla
alacaklarına uyguladığı oranı borçlarına da
uygularsa bu sorun kendiliğinden çözülmüş olur yoksa bu tür davalar
bitmez. Bununla ilgili zaten özel avukatlık ve hukuk büroları devam
ediyor. İşte, bu rantın ortadan kalkması lazım.
Oluşan fiyat tespit komisyonlarının işi güncel hâlde günün
şartlarına göre tespit etmesi işin en doğru yanı.
Tabii, bu saat itibarıyla da görüyorum,
Parlamentonun ilgisi de dağılmış vaziyette. Ben, çok da
fazla sınırları zorlamadan hepinizin yeni yılını
tebrik ediyorum. Yeni yılın devletimize, milletimize hayırlar
getirmesini Yüce Mevladan niyaz ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Yaşar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 158 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 2nci maddesinde bulunan ve turizm
alanlarında ibaresinin ile alanlarında olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Necdet
İpekyüz Ayşe
Acar Başaran
Gaziantep Batman Batman
Tulay Hatımoğulları Oruç Erol Katırcıoğlu Ali Kenanoğlu
Adana İstanbul İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde, Sayın Ayşe
Acar Başaran, buyurun lütfen. (HDP sıralarından
alkışlar)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; evet, gerçekten, herkes çok yorgun.
Bu torba yasanın bugün niye buraya geldiğini açıkçası,
herhâlde hiç kimse anlayamamış bütçeden hemen sonra, bu kadar
yoğunluktan sonra. Zaten şu anda hiç kimsenin de ilgisi yok bu
paketin kendisine.
Şimdi, mademki bir cumartesi günü Meclisteyiz,
ben de bugün günlerden cumartesi diye biraz Cumartesi Annelerinden söz edeyim.
Haftalardır Cumartesi Anneleri İstanbulda Galatasaray
Meydanına, Diyarbakırda Dağkapı Meydanına,
Batmanda Gülistan Caddesine çıkamıyorlar; günlerdir yasaklı
bir biçimde ama hâlâ adalet arayışlarını yüksek sesle
dillendirmeye çalışıyorlar. Ben, bugün Batmanda ve İstanbulda
yapılan adalet arayışındaki iki olayı
anlatacağım burada arkadaşlar. Bu arada Batmanda bugün
İHDnin içerisinde yapılan eylem esnasında üst katında bir
yangın çıkmış, şükürler olsun ki can kaybı yok
ama maalesef işte bu yasaklar bizi dört duvar arasına
sıkıştırıyor ve bugün can kaybı da olabilirdi
orada. Bütün İHD yöneticilerine ve ailelerine buradan geçmiş olsun
dileklerimi iletmek istiyorum.
Şimdi, iki olay, birincisi, arkadaşlar,
bugün İstanbuldaki eylemde, Dargeçit ilçesinde 29 Ekim-8 Kasım 1995
tarihleri arasında ev baskınlarında gözaltına alınan
12 yaşındaki Davut Altunkaynak, 13 yaşındaki Seyhan
Doğan, 16 yaşındaki Nedim Akyön, 20 yaşındaki Abdullah
Olcay, 21 yaşındaki Abdurrahman Coşkun, 57 yaşındaki
Süleyman Seyhanın faillerinin yargılanması istendi. Bunlar, bu
tarihler arasında gözaltına alındılar, günlerce
kendilerinden haber alınamadı, sonrasında bir tanesi, Süleyman
Seyhanın, dört ay sonra 6 Mart 1996 tarihinde kafası olmayan
yakılmış bedeni bir kuyuda bulundu. Daha sonra 2012, 2013 ve
2015 yılları arasında gözaltına alınanların
tümünün aslında katledilerek kuyulara atıldığı ortaya
çıktı. Bunun duruşması önce Midyatta açıldı ama
güvenlik gerekçesiyle Adıyaman Ağır Ceza Mahkemesine
taşındı. 23 Aralıkta Adıyaman 1. Ağır Ceza
Mahkemesinde Dargeçit JİTEM duruşması görülecek. Umuyoruz ve
diliyoruz ki Ankarada görülen JİTEM dosyası gibi üstü
kapatılıp beraatle sonuçlandırılmaz ve ailelerin bu adalet
arayışına gerçek manada ses verilir.
Yine, Batmandan bir örneği söyleyeyim: Bugün
açıklaması dışarıda yüksek sesle yapılmak istenen
ama dört duvarda yapılması sağlanan Abdulkerim Kartalın
hikâyesini anlatmış bugün Batmandaki aileler, kendisi kayıp.
16/8/1991 tarihinde 20.00 sularında taksi durağının
bulunduğu sırada yanına gelen 2 kişi, müşteri olarak
kendilerini tanıtıp kendilerini Silvana götürmelerini istemiş,
birlikte yola çıkmışlar, gece dönmediğinden, ertesi sabah
ailesi cumhuriyet başsavcılığına, emniyete ve jandarma
karakoluna başvuruda bulunmuş. Olaydan tahminen on dört on beş
gün sonra Abdülkerim Kartalın kullandığı aracın
Bingöl iline kayıtlı sahte plakayla Antalya ilinde bulunduğu
emniyet güçleri tarafından tespit edilip ailesine bildirilmiş.
Antalyada özel bir otoparkta bu araç bulunmuş ancak kendisinden o günden
bugüne kadar haber alınamamış. Bu olaydan sonra, aracı
bırakan 2 kişinin dışında başka 2 kişi
aracı almak için gelmiş; otopark işleteni, aracı
bırakan kişiler ile almaya gelen kişiler aynı
şahıslar olmadığı için vermek istememiş, bu
şüpheli durumu Emniyete bildirmiş ama bu kişiler olay yerinden
ayrılmış. Ve 16/8/1991 tarihinden bugüne kadar Abdülkerim
Kartaldan haber alınamıyor.
Bunlar sadece 2 örnek, 2 dosyaydı
arkadaşlar; binlerce insan 1990lı yıllarda faili meçhul
cinayetlerde katledildi ve yine kaybedildi. Aileler haftalardır seslerini,
adalet isteklerini ulaştırmaya çalışıyor, Kayıplar
bulunsun, failler yargılansın. çığlıklarını
yükseltiyor ama maalesef, iktidar cephesinden büyük bir saldırıya
maruz kalıyorlar. Bizler de o ailelerin sesi olarak buradan bir kez daha
iktidara seslenmek istiyoruz; bugün, bu meseleleri çözmek, bu failleri bulmak,
failleri yargılamak bütün iktidarın da sorumluluğundadır.
Bu ailelerin adalete ulaşması hepimizin adalete ulaşması
olacaktır diyorum.
Teşekkür ederim arkadaşlar. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 158 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 2nci maddesiyle düzenlenen 6831
sayılı Kanunun 16ncı maddesine eklenen fıkrada yer alan
bina ibaresinin yapı olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ümit
Yılmaz Olcay
Kılavuz Halil
Öztürk
Düzce Mersin Kırıkkale
Metin
Nurullah Sazak Ali
Muhittin Taşdoğan
Eskişehir Gaziantep
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Komisyonun
katılmadığı önerge üzerinde söz talebi Sayın Ali
Muhittin Taşdoğanın.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN
(Gaziantep) Sayın Başkan, Sayın milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 158 sıra sayılı Kanun Teklifinde
TÜSEBde görevlendirilen akademisyenlerle ilgili bir madde var. Bu nedenle
biraz TÜSEBten konuşmamız gerekiyor.
Türkiye Sağlık Enstitüsü
Başkanlığı, kamu tüzel kişiliğine sahip, idari ve
bilimsel özerkliği bulunan, Sağlık Bakanlığına
bağlı bir kuruluş olarak milletimize hizmet vermektedir. Kurulma
gerekçesi açısından çok değerli bulduğumuz bu
yapının sağlık hizmetlerinin kalite ve
standardını yükseltmesine, sağlık teknolojilerine ve ürünlerine
ulaşmayı kolaylaştırmasına, toplumun etkilendiği
kronik hastalıkların maliyetini ve yönetimini sağlayabilmesine,
AR-GE ve akredite kabiliyetinden dolayı da ülkemize, bölgesinde
sağlık teknoloji merkezi olmasına katkı
yapacağının farkındayız. Bu amaçları görev edinen
TÜSEBe özellikleri ve idari yapısının liyakat esaslı
çalışmasını sağlayacak tüm desteklerin verilmesi
gerektiğini düşünmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, TÜSEB bünyesinde
kurulan Türkiye Biyoteknoloji Enstitüsü, beraberinde kurulan diğer enstitülerin
sadece bir tanesini oluşturmaktadır. Biyoteknolojik, biyobenzer ilaç
sektörüne dikkatinizi çekerek sizlerle bazı bilgileri
paylaşmamız gerekmektedir.
TÜSEBin ve çalışmalarının
ülkemizin geleceği açısından önemli olduğuna kanaatimiz
tamdır. Biyoteknolojik ilaçların tedavilerdeki kullanımı
giderek artmaktadır. Türkiyenin tamamen ithalata dayalı ilaç tedarik
modeli sürdürülebilir değildir. Hücre bankasından başlayarak
bitmiş ürüne kadar tüm üretim süreçlerini kapsayan yerli biyoteknolojik
ilaç ve biyobenzer ilaç üretimi yapılmadıkça sektörel cari açık
ve dışa bağımlılık daha da artacaktır.
Çağrıya çıkılan TÜSEB stratejik AR-GE ve iş
birliği projeleriyle millî biyoteknolojik, biyobenzer, biyoüstün ilaç
geliştirilmesi hedeflenmektedir. Canlı sistem ve organizmalar
kullanılarak üretilen biyoteknolojik ilaçlar için AR-GE
çalışmaları ve üretim aşamasında önemli bir inovasyon,
teknoloji ve yatırım gerekmektedir. Tüm dünyada biyolojik ilaç
pazarının küresel büyüklüğü yaklaşık 220 milyar dolar
civarındadır. Bu ilaçların küresel ilaç pazarındaki
oranı ise yüzde 20lere ulaştı ve artmaya devam ediyor.
Türkiye'nin ithal ettiği 1 milyar dolarlık biyoteknolojik
ilaçların AR-GE çalışmaları ve klinik çalışma
aşamalarının Türkiye'de tamamlanması ve üretilmesi sadece
Türk hastaların bu ilaçlara erişimini kolaylaştırmakla
kalmayacak, aynı zamanda ülkemizin dış ticaret
açığını azaltarak ülke ekonomisine çok ciddi bir katkı
sağlayacaktır. Önümüzdeki beş yılın sonunda ilaç
endüstrisinin yüzde 70ini biyoteknolojik ilaçların
oluşturacağı öngörülmektedir. Küresel ilaç pazarının
1,1 trilyon doları bulduğu düşünüldüğünde Türkiye'nin de
ilaç endüstri stratejilerini bu temele oturtması ve biyolojik ilaç
trendini yakalaması, özel sektör-kamu iş birliğiyle doğru
adımlar atması gerekmektedir. Kimyasal ilacın kilogram
başına ihracat değeri yaklaşık 17 dolarken
biyoteknolojik ilacın ihracat değeri 1 kilogram için 1 milyon dolar
civarındadır.
Cumhurbaşkanlığı On Birinci
Kalkınma Planında ilaç, tıbbi cihaz sektörü ülkemiz için öncelikli
sektör seçilmiştir. Ülkemiz ilaç endüstrisinin küresel rekabet gücünü
artırmak ve dünya ilaç değer zincirinde ülkemizi daha üst konuma
taşımak için millî politikaların oluşturulması, yerli
biyoteknolojik, biyobenzer ve biyoüstün ilaç üretilmesi için gerekli
ekosistemin ve altyapının daha fazla vakit kaybetmeden
oluşturulması gerekmektedir. Bu nedenle TÜSEBde çalışacak
akademisyenlere verilen desteği önemsiyor ve olumlu buluyoruz.
Biyoteknolojik ve biyoüstün ilaçlar üretilmesini
tarihî köklerinde de arayacak olursak bundan yaklaşık yüz yıl
önce, Gaziantepte Antepi gazi yapan savunmada kloroform veya eter yoktu,
yaralılar bağlanarak elleri ayakları kesiliyordu veya tedavi
edilmeye çalışılıyordu; tentürdiyot yoktu, ispirtodan tentürdiyot
yapılmaya çalışılıyordu.
Kıymetli milletvekilleri, bu nedenle, yerli ve
millî ilaç önemlidir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve
AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü madde üzerinde 1 adet önerge vardır;
okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 158 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesinde bulunan "veya
ibaresinin "ya da olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Necdet
İpekyüz Oya Ersoy
Gaziantep Batman İstanbul
Tulay Hatımoğulları Oruç Erol Katırcıoğlu Ali Kenanoğlu
Adana İstanbul İstanbul
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi, Sayın
Necdet İpekyüz.
Buyurun Sayın İpekyüz. (HDP
sıralarından alkışlar)
NECDET İPEKYÜZ (Batman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, yani haftanın
sonu, buradayız. Bütçe oylandı ve bugün sabahleyin tekrar
toplandık; Libya meselesi üzerinde görüştük ve bir taraftan da bir
torba yasa önümüze gelmiş.
Öteden beri aslında bu Mecliste en çok
karşı çıktığımız konulardan biri yani
yasamanın iyi çalışmaması torba denilen mevzuattan
vazgeçilmemesi. Niçin? Aslında bir ülkede yasama süreçlerine
baktığımızda, yasaların çıkarılma
şekillerine baktığımızda o ülkedeki demokrasinin
nasıl işlediğini de görmüş oluruz. Neden? Çünkü bir yasa
hazırlanırken en başta sivil toplum örgütlerinden,
üniversitelerinden, muhalefetinden ve olabildiğince kamuoyundan görüş
alıp onun üzerinde özellikle alt komisyonlarda, sonra ana komisyonlarda
tartışıp Meclisin önüne gelmesi lazım ve
tartışılması lazım ama bizde ne oluyor? Daha çok
birilerinin ihtiyacı üzerine yasal düzenleme geliyor. Ne
yapılıyor? Hiçbir nokta, virgül değişmeden önümüze
getiriliyor. Bu demokrasinin işleyişinin en güzel göstergesi
olması gerekirken Türkiyede torba yasa demokrasinin ne kadar
işlemez olduğunu gösteriyor ve tekrar bütçe görüşülürken bir çok
arkadaş dile getirdi. Bütçe görüşmeleri arasında bir savaş
hâli, bir seferberlik, büyük bir afet olmadığı hâlde Genel Kurul
sabahtan akşama kadar çalıştığında önümüze, Plan
ve Bütçe Komisyonuna içinde bayındırlık, içinde adalet, içinde
turizm, kültür, orman, birçok konuyu barındıran bir torba yasa
getirildi. Neyse ki toplumsal duyarlılık ve birçok
tartışmadan sonra, çok sakıncalı olan güvenlik soruşturması
ve arşiv taraması kamuoyunda öteden beri bildiğimiz
fişleme konusunda geri adım atıldı, dilerim bir daha
önümüze gelmez. Geri adım atılmasıyla her şey bitti mi?
Hukukun üstünlüğü mü geldi? Hayır, biz biliyoruz ki hâlâ hukuk
uygulanmıyor. Niçin uygulanmıyor? Örneğin Demirtaş
davasında, örneğin kayyumlar meselesinde birçok şekilde hukukun
üstünlüğü aslında kalmamış, tümüyle kendine göre bir hukuk
geliştirilmiş. Kimi zaman gizli tanık ifadeleri, kimi zaman
itirafçılar, kimi zaman rastgele beyanlarla insanlar tutuklanmakta hatta
kimi zaman tırnak içinde- kimi şahsiyetlerin açıklamaları
suç nedeni sayılabiliyor ve az önce arkadaşlarımız söyledi,
insanların tutuklanması yetmiyor, tutuklandıktan sonra kendi
yapıları, çevreleri, aileleri, yakınları ve
arkadaşları, hepsi beraber cezalandırılıyor. Niçin?
Bir korku imparatorluğu yaratmak, bir totaliter düzen yaratmak için.
Buraya bu tasarı gelirken -birçok maddesi
gelirken- ne deniyordu? Kamu kurum ve kuruluşlarının
yararına
artı bir de süsleme gibi vatandaşların talebi
üzerine
Arkadaşlar, vatandaş derken aslında onu düzeltmesi
lazım iktidarın: Yandaşların talebi üzerine bir düzenleme
yapıyoruz. Çünkü vatandaşla ilgili hiçbir düzenleme yoktu.
Vatandaşlar bütçeyi takip ediyordu, işte Acaba asgari ücretle ilgili
bir değişiklik mi yapılacak? İşsizlikle ilgili bir
söylem mi gelişecek? Yoksullukla mücadeleyle ilgili bir şey mi
gelişecek? Hayat pahalılığıyla ilgili bir söylem mi
gelişecek? Hiç yok.
Bir diğeri de toplumun büyük
çoğunluğu... Bu ayrımcılıkla ilgili, nefretle ilgili,
kutuplaşmayla ilgili bir sonuç mu çıkacak? Hayır.
Barışla ilgili bir söylem mi çıkacak? Hayır. Neydi daha
çok? Yandaşa
İçeriğini hiç anlamadığımız
-nitekim buraya da geldi- bir kısmı tekrar çekilerek ortadan
kaldırılan bir sürece dönüştü. İşçi yok, memur yok,
çiftçi yok, köylü yok, emekli yok, hiç kimse yok. Hiçbir tehlikeli durum
olmamasına rağmen bu tümüyle, paldır küldür bir şekilde
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüp buraya getirildi. Ne oldu? Bunlar
bitti. Peki, bunlarla beraber ne yapılıyor? Aslında bizim
gelecekle ilgili en büyük talebimiz yasama organının -nasıl ki
baştan söyledim- demokratik bir şekilde
çalışmasıdır. Eğer biz demokratik bir şekilde
bunları çalıştıramazsak, bu yasamayı yürütemezsek bu
ülkede barıştan uzaklaşmış oluruz, kutuplaşmaya
çember açmış oluruz, kutuplaşma giderek yükselir.
Yeni yıla girerken aslında bunu söylemek
lazım; bizim en büyük hedefimizin, Meclisin en büyük hedefinin tümüyle
insanların daha huzurlu, güvende yaşaması için yasamanın
çalışması ve totaliter rejimden uzaklaşmamız, buna
ortam açmamamız...
Arkadaşlar, o fişleme dediğimiz
süreç çıkmış olsaydı... Bugün, ıslık
çaldığı için cezaevine girenler var. Bugün, okuduğu
kitaptan dolayı, gittiği düğünden dolayı, gittiği
filmden dolayı birçok insan mağduriyet yaşıyor ve
tutuklanıyor. Normalde, yasaya göre, tutukluluk süresinin belli bir
düzeyde olması gerekirken tutukluluk işkenceye dönüştürülüyor,
tutukluluk tümüyle cezaya dönüştürülüyor ve Türkiyenin gerçek gündeminden
uzaklaşmış oluyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Toparlayın lütfen.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Biz her
çıktığımızda, kayyumu söylediğimizde insanlar
Niçin kayyumu söylüyorsunuz... Biz söyleyeceğiz çünkü siz her gün kayyum
atamak zorunda kalıyorsunuz, tespih tanesi gibi kayyum çeker bir şeye
dönüştünüz ve hiçbir karşılığı yok, hiçbir
izahı da yok. Kendi kendinize yarattığınız bir süreçle
beraber bunu geliştiriyorsunuz, kendi kendinize uydurduğunuz bir
kılıfla bunu süslemeye çalışıyorsunuz, peşinden
de bu insanları tutukluyorsunuz.
Arkadaşımız söyledi az önce,
yetmiyormuş gibi, insanları Edirneye, Kayseriye, Giresuna
gönderiyorsunuz; sonra da örneğin, Diyarbakır Büyükşehir
Belediye Başkanımız Selçuk Mızraklının
Diyarbakırdaki mahkemeye gitmesi için diyorsunuz ki: Yolda kaza
olabilir. Ama biz biliyoruz ki Demirtaşın ailesi de yolda kaza
yaptı. Eğer bir kişi zaten suçsuz... Zaten suç kavramı
tümüyle tartışmalı. İnsanların özgür olması
gerekirken bütünüyle bir cezaya dönüştürüp kendi keyfiyetinize göre bir
rejim çıkarıyorsunuz; bu, sağlıklı değil.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4üncü madde üzerinde 1 adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 158 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 4üncü maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Muş Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
İstanbul İstanbul
Kırıkkale
İsmail Kaya Selim
Gültekin Fatih
Şahin
Osmaniye Niğde Ankara
Fehmi Alpay
Özalan
İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Takdire bırakıyoruz Başkanım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Gerekçe.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Önerge ile 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununda yapılan düzenlemenin maddenin yeniden
değerlendirilmesinin uygun olacağı kanaatiyle tekliften
çıkarılması öngörülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece 4üncü madde teklif metninden
çıkmıştır.
Bir karışıklığa mahal
vermemek için, biz Komisyon raporu numaraları üzerinden devam
edeceğiz. Kanun yazımı esnasında madde numaraları
teselsül ettirilecektir.
Sayın Bülbül, buyurun.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
19.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, güvenlik
soruşturmasının objektif kriterlerle yapılacak şekilde
mevzuatımızda yer alması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda yapılmış
olan oylama neticesinde, görüşülmekte olan 158 sıra sayılı
Kanun Teklifinin çerçeve 4üncü maddesi teklif metninden
çıkarılmıştır.
Devlet memurluğuna girişte güvenlik
soruşturması yapılmasına ilişkin düzenlemenin Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edilmesi üzerine, görüşmekte
olduğumuz kanun teklifinde Anayasa Mahkemesinin kararında belirtilen
hususlar dikkate alınarak 3 maddede düzenleme yapılması
öngörülmüştür. 158 sıra sayılı Kanun Teklifinden güvenlik
soruşturmasına ilişkin maddeler çıkarılsa da
Milliyetçi Hareket Partisi olarak güvenlik soruşturmasının
memuriyete alım sürecinde aranan şartlardan olması gerektiğini
düşünmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açalım sistemi.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Görüş ve
değerlendirmelerimizi Komisyon sürecinde oldukça detaylı ve
dayanaklı bir şekilde görüşlerimizi ifade etmiş bulunmaktayız.
Güvenlik soruşturmasının objektif kriterlerle yapılacak
şekilde, bu defa bir kod kanun olarak mevzuatımızda yer
alması gerektiği kanaatindeyiz.
Grubumuzun bu süreci dikkatle takip ettiğini
ifade ederken her aşamada olumlu katkı sağlamaya da hazır
olduğumuzu ifade etmek istiyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
3.-
Trabzon Milletvekili Salih Cora ile 3 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair kanun Teklifi (2/2452) ile Plan
ve Bütçe Komisyon Raporu (S. Sayısı: 158) (Devam)
BAŞKAN 5inci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 158 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 5inci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Muş Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
İstanbul İstanbul Kırıkkale
İsmail
Kaya Hacı
Özkan Müşerref
Pervin Tuba Durgut
Osmaniye Mersin İstanbul
Selim
Gültekin Metin
Yavuz Fatih
Şahin
Niğde Aydın Ankara
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) Takdire bırakıyoruz Başkanım.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Gerekçe
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununda yapılan düzenlemenin maddenin yeniden değerlendirilmesinin
uygun olacağı kanaatiyle tekliften çıkarılması öngörülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece, 5inci madde teklif metninden
çıkmıştır.
6ncı madde üzerinde 1 adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 158 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 6ncı maddesinde bulunan veya
ibaresinin ya da olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Necdet
İpekyüz Erol
Katırcıoğlu
Gaziantep Batman İstanbul
Ali Kenanoğlu Tulay
Hatımoğulları Oruç
İstanbul Adana
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde Sayın Tulay
Hatımoğulları Oruç
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm
Bakanlığına bir soru önergemiz oldu, yanıt
alamayacağımızı düşünerek biz buradan yeniden dile
getirmek istedik. Hataya bağlı Samandağ ilçesinde Samandağ
revize imar planları onaylandı ve belediyede şu an askıya
çıkarılmış durumda. Tabii ki birçok mağduriyet var
fakat özel olarak birine vurgu yapmak istiyorum, o da şu: Samandağda
yıllardır yaşamlarını devam ettiren Hristiyan
cemaatinin mezarlığını yeşil alan göstermişler.
Samandağ Rum Ortodoks Kilisesi Vakfına ait olan bu
mezarlığa Hristiyan vatandaşlarımız gömülmektedir ve
orayı şu an yeşil alan göstermiş durumdalar. Biz burada
şunu yinelemek istiyoruz: Hem ölüye saygıdan dolayı hem de
Hristiyan cemaatine olan saygımızdan ve hassasiyetimizden dolayı
-zaten kendileri de şu an itiraz haklarını kullanmış
durumdalar- biz buradan Kültür ve Turizm Bakanlığından bu konuda
hassas davranılmasını ve bunun düzeltilmesini talep ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, 18 Aralık Dünya
Arapça Günüydü ve tam da böylesi bir günde Millî Eğitim
Bakanlığı okullara seçmeli ders olarak getirmiş
Arapçayı ve başlık şu: Yabancı dil. Oysaki
Türkiyede yaşayan Arapların dili Arapçadır, yabancı dil değildir.
Bu konuda tek tipleştirmeye rağmen ana dilinde konuşmada
ısrar edenleri selamlıyor ve Dünya Arapça Gününü kutluyorum.
Değerli arkadaşlar, Adana festivali burada
defalarca dillendirildi, bir kez daha dillendirmek gereği hissediyorum.
Adanada, biliyorsunuz, Kazancılar Çarşısında 2010
yılından beri Rakı Festivali düzenlenir. Sonra, ismiyle ilgili
problemi olan iktidar, bu festivalin isminin değişmesi üzerine bir
baskı yaptı; Kebap ve Şalgam Festivali oldu. İsmi
değiştiği hâlde bu festivalin yaşam bulmasına tahammül
etmeme hâli
Yani başka kültürden olan insanlara yani AKP gibi
yaşamayan kesime hani Biz hiç kimsenin hayatına dönük baskılar
yapmıyoruz, hiç kimsenin kültürel değerleriyle, gelenekleriyle
uğraşmıyoruz. diyorsunuz ya, ama bakın Adanada
uğraşıldı. Bu hatadan bir an önce geri dönülmesi
gerektiğini düşünüyoruz. Bu yasakçı zihniyetin bir an önce
ortadan kalkması lazım.
Yine aynı yasakçı zihniyeti
sanatçılar üzerinde görüyoruz. Mersinde Kadir Çat, o bir sanatçı ve
bütün geçimini yaptığı konserlerden kazanmaktadır. Ama
Kadir Çatın Batman konseri en son iptal edildi, yasaklandı ve yurt
dışı yasağı hâlâ ortadan kalkmış değil.
Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesi yurt dışı
yasağını kaldırmasına rağmen fiiliyatta
yasağı kalkmadı. Bu ve benzeri, sanatçılara dönük
yasakların ortadan kaldırılması bu ülkenin demokrasisinin
önünü açacaktır. Bu konuda da gerekli girişimlerin
yapılmasını talep ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, işçiler 15
Aralıkta Ordu Ünyede greve gitti. MADEN-SENli işçiler, 130
işçi, işçi sağlığı, iş güvenliği ve on
altı saatlik çalışma süresini protesto etmek ve bu konuda
taleplerini haykırmak üzere bir günlük bir eylem gerçekleştirdiler
fakat bu işçiler işten çıkarıldı. Kimler geri
alındı biliyor musunuz? Anayasal hakları olan sendikalılar
işten çıkarılıyor ve deniyor ki: Biz, sizi bir
koşulla işe geri alırız, sendikalarınızdan istifa
edeceksiniz. Bu dayatmayı asla kabul etmiyoruz. Bunu biz Flormar
işçilerinde, Cargill işçilerinde ve birçok yerde gördük. Bu
yasakçı zihniyetin, Anayasa ihlali olan bu yasakçı zihniyetin bir an önce
kalkması gerektiği vurgusunu bir kez daha yapıyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
6ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7nci madde üzerinde 1 adet önerge vardır,
okutup işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 158
sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 7nci maddesinin teklif metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
Süleyman Girgin Kamil
Okyay Sındır Emine
Gülizar Emecan
Muğla İzmir İstanbul
Abdüllatif Şener Cavit Arı Abdurrahman Tutdere
Konya Antalya Adıyaman
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Abdurrahman Tutderenin.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 158 sıra sayılı Kanun
Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz önce, özellikle,
güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına
ilişkin kanun maddelerinin tekliften çıkarılmış
olmasını sevinçle karşılıyoruz çünkü özellikle, biz,
Cumhuriyet Halk Partisinin Komisyon üyeleri ve milletvekilleri olarak
Komisyonda da bu kanun teklifinde bulunan, Anayasa Mahkemesinin iptalinden
sonra bu kanun teklifine konulan, Devlet Memurları Kanununa eklenecek
maddeyle, bütün kamu görevlilerine güvenlik araştırması ve
güvenlik soruşturmasının getiriliyor olmasının
Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştük. Bugün Genel
Kurulda teklif sahipleri tarafından özellikle bunların geri
çekilmiş olması sevindirici.
Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği
gibi, 676 sayılı OHAL Kararnamesiyle, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 48inci maddesine yapılan bir eklemeyle, kamu
hizmetlerine alınacak personellerde güvenlik araştırması ve
güvenlik soruşturması şartı getirilmişti. Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun Anayasa Mahkemesine yapmış olduğu iptal
talebi neticesinde Anayasa Mahkemesi düzenlemeyi Anayasaya aykırı
bularak, özellikle Anayasanın 13üncü, 20nci ve 128inci maddelerine
aykırı bularak iptal etmişti. Şimdi, iptalden sonra gelen
teklif metnine baktığımızda, teklif metninin Anayasa
Mahkemesinin iptal gerekçelerini karşılamadığını,
Anayasa Mahkemesinin özellikle vurgu yaptığı kişisel
verilerin korunması başta olmak üzere diğer hususlarda yeterli
bir şekilde somut, objektif çerçeveyi içermediğini görmekteydik ve
buna ilişkin eleştirilerimizi de dile getirmiştik. Hatta,
Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği bir kanun maddesinin Anayasa Komisyonu
tarafından görüşülmeden, Adalet Komisyonu tarafından görüşülmeden,
etraflı bir şekilde yeniden yapılacak düzenlemenin Anayasaya
uyum konusunda etraflı bir çalışma yapılmadan alelacele
Plan Bütçe Komisyonunda görüşülmüş olması ve Genel Kurula
indirilmiş olmasının sakıncalarını ifade etmiştik.
Bu sakıncaların görülmüş olması sevindirici.
Değerli milletvekilleri, tabii, bu torba
kanunun 2019un son torbası olacağı kesin de, inşallah,
2020 yılında artık bu tür torbalarla bu Meclis
karşılaşmaz. Gerçekten, torba kanun tekniği bütün
hukukçuları sıkıntıya sokuyor.
Görüşmekte olduğumuz yasa da 12 tane
kanunda değişiklik öngörüyor. Bunları iki üç saatte kanun
bütünlüğü içerisinde, kanunun tüm sistematiği içerisinde
değerlendirmek, Anayasaya uyumu konusunda değerlendirmek,
tartışmak hayli güç oluyor. İnşallah, iktidar partisi
bundan sonra torba kanun tekniğinden, torba kanun tarzından vazgeçer
ve kanunlar getirilirken üzerinde doğru şekilde
tartışılma zemini oluşturur ve ona göre milletimize ve
halkımıza daha faydalı, yararlı kanunları hep birlikte
burada yaparız.
Değerli arkadaşlar, güvenlik
soruşturması ve arşiv araştırmasının kamu
hizmetine alımlarda bütün memurlar için öngörülüyor olması Türkiyeyi
1990lı yılların ötesine götürüyor. Bu 4045 sayılı
Yasa -hepiniz çok iyi bilirsiniz ki- Sıkıyönetim Kanunundaki
değişiklikten sonra getirilmiştir. Devletin sadece gizlilik
gerektiren, güvenlik, istihbarat ve benzeri gibi alanlarında
çalışacak kamu görevlileri için öngörülen bir şeydi ancak
şu anda getirilen teklife baktığımızda bunun bütün
kamu görevlileri için getirildiğini görmekteyiz. Bu gerçekten, Türkiyeyi
yirmi beş yıl geriye götüren bir uygulama. İnşallah, bu
konu tekrar görüşülürken bu tür hususlar dikkate alınır.
Bir de teklif sahiplerine bir uyarıda bulunmak
istiyorum. Değerli milletvekilleri, bu konuda Fatih Sarman davası
var. Anayasa Mahkemesi, vermiş olduğu kararda özellikle etraflı
bir şekilde 4045 sayılı Yasanın hem 1inci maddesinin hem
ilgili yönetmeliğin 7, 11 ve 12nci maddelerinin Anayasaya
aykırı olduğunu, burada objektif ölçütlerin olmadığını
ve bu şekliyle, bu kanunların Anayasaya aykırı
olduğunu ifade etmiştir. Yeniden düzenleme çalışmaları
sırasında bu hususun dikkate alınması gerekiyor; aksi
takdirde, eğer bu şekilde tekrar gelirse ve geçerse tek tip kamu
çalışanı modeli devreye girecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Alayım son cümlenizi.
ABDURRAHMAN TUTDERE (Devamla) Değerli
milletvekilleri, ülkemizde özellikle tek tip kamu
çalışanlarının neler yaptığını hepimiz
15 Temmuzda gördük. Tek tip pilotlar Meclisi bombaladı, tek tip askerler
250 sivili şehit etti; tek tip hâkimler, 4.500 hâkim Türkiyeyi darbeye
götüren süreci kumpas davalarıyla, kumpas soruşturmalarıyla
yaptılar. Onun için, buradan bütün gruplara açıkça çağrıda
bulunuyorum: Bütün ülkeyi kucaklayacak, bütün vatandaşlarımızın,
insanlarımızın kamuda Anayasanın 70inci maddesindeki
çalışma hakkını koruyacak şekilde herkesi
kucaklayacak, demokratik toplumun gereklerine uygun bir yasayı hep
birlikte yapalım, Türkiye'yi de bu ayıptan kurtaralım diyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
7nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8inci madde üzerinde aynı mahiyette iki adet
önerge vardır, okutup birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 158 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 8inci maddesinin kanun teklifi metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mahmut Toğrul Necdet
İpekyüz Ali
Kenanoğlu
Gaziantep Batman İstanbul
Tulay Hatımoğulları Oruç Erol
Katırcıoğlu
Adana İstanbul
Aynı mahiyetteki diğer önergenin imza
sahipleri:
Kamil Okyay Sındır Abdurrahman Tutdere Emine
Gülizar Emecan
İzmir Adıyaman İstanbul
Süleyman Girgin Abdüllatif
Şener Cavit
Arı
Muğla Konya Antalya
BAŞKAN Komisyon aynı mahiyetteki
önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ EKREM
ÇELEBİ (Ağrı) Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeler
üzerinde ilk söz talebi Sayın Mahmut Toğrulun.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 158 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 8inci maddesi üzerine söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, aslında bu teklif
maddesi, gerçekten, bu torbadan çıkarılması gereken
sakıncalı bir madde. Bu teklif maddesiyle hem yurttaş
hakkına keyfî bir müdahale hem de yargıya bir müdahale
yapılmakta. Yurttaşı değil, idareyi koruma saikiyle
düzenleme getirmiş bir maddedir. Normalde Anayasa'mızın 35inci
maddesine göre, mülkiyet hakkı kutsaldır ve mülkiyet hakkı
Anayasa tarafından korunmuştur. Bu yasalar tarafından da
korunması gerekiyor. Ancak söz konusu maddede yurttaşların
aleyhine dönük bir durum var. Yurttaşların lehine sonuçlanan
yargı kararlarının önüne bu maddeyle geçilmek istenmekte. Bu
düzenlemeyle hatalı kamulaştırma işlemi sonucunda
zararları tazmin edilmesi gereken yurttaşa idarenin hukuka
aykırı işleminin faturası kesilmektedir.
Yine, yurttaşların hak kaybını
telafi etmek yerine, oluşan arazi rantını belli şirket ya
da idare lehine sonuçlandırma amaçlanmaktadır. Örneğin, bir
yurttaşın arazisinde kamulaştırmaya gidilecek, oradan rant
elde edilecek, arazi değeri artacak ve sizin
kamulaştırdığınız arazinin sahibi vatandaş
da kamulaştırma bedelini almamış olacak. Bu, tamamen,
yurttaşın mülkiyet hakkını gasbetme anlamına
gelmektedir. Rant elde eden kişilere herhangi bir vergi
yaptırımı da yok ama el koyduğunuz arazi sahibine Ben otuz
yıl önceki, elli yıl önceki bedelden parasını öderim.
diyorsunuz. Burada bir adalet yok arkadaşlar. Bakın, siz O tarihteki
nitelikleri gözetilmek suretiyle tespit edilir. diyorsunuz. Peki,
geçmişte belirlenen arazi bedelini esas alarak mı yurttaşa bugün
bedelini ödeyeceksiniz? O tarihteki nitelikleri nasıl tespit edeceksiniz?
Nasıl bu işi becereceksiniz, onu da anlamış değiliz.
Yani mademki bir arsaya el koyuyor, kamulaştırıyor,
etrafındaki arsalara dokunmuyorsanız, onlardan hiçbir vergi de
almıyorsanız, o zaman bugünkü değerden ödemeye devam etmeniz
gerekir. Kamulaştırma bedelleriyle nasıl hakkaniyeti
sağlayacaksınız? Davalar nasıl açılacak? Yani
vatandaş Bana çok düşük bedelle kamulaştırma
yapıldı. diye nasıl hakkını arayacak? Nasıl
itiraz edecek?
Anayasanın 35inci maddesinin ikinci
fıkrasında, mülkiyet hakkına ancak kamu yararı nedeniyle ve
kanunla sınırlama getirilebileceği belirtilmiştir. Bu
maddenin, Anayasanın 35inci maddesinde güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkına bir müdahale niteliği taşıdığı
açıktır çünkü mülkiyet hakkına müdahalenin
yasallığı kamu yararı amacına dönük değildir.
Düzenleme, yargı kararı lehine sonuçlanmış olan
yurttaşlarımızın yararlanmaması adına
çıkarılmış olacaktır. Ancak gerekçede idarenin mevcut
yargı kararları nedeniyle altından kalkamayacağı
bedeller ödemek durumunda kaldığı belirtiliyor. Böylece,
taşınmazın rayiç değeri ve yurttaşın alması
gereken yüksek faiz engellenmek isteniyor.
Kamulaştırılmış
taşınmazlar hangi kişi ya da şirketlere
devredilmiştir? Kısacası, arazi rantının
paylaşımında davacı vatandaş devre dışı
bırakılmaktadır. Bakın, teklife göre
kamulaştırmasız el atma sebebiyle açılan davalarda
taşınmazın değeri, taşınmazın idare
adına tescil edildiği tarihin değerleme tarihi olarak esas
alınması ve o tarihteki vasfı gözetilmek suretiyle tespit
edilecek. Neden dava tarihindeki taşınmazın mevcut durumu
üzerindeki ödemelerde tescil tarihi baz alınıyor? TÜİK
tarafından açıklanan toptan eşya fiyatı ya da üretici
fiyatı ya da yurt içi üretici fiyat endeksi alınmak suretiyle dava
tarihi itibarıyla güncellenerek hak sahibine ödenecektir. Düzenlemeyle,
idarece yapılması gereken ödemeler olması gerekenin çok
altına düşürülecek, yargı kararlarının önüne yasayla
geçilmiş olacaktır. Burada, ciddi anlamda, yurttaşların
aleyhine bir durum söz konusu olacak, aslında dava tarihi itibarıyla
taşınmazın niteliklerinin ve değerinin tespit edilip
yurttaşa bedelinin ödenmesi gerekiyor. Bu bedele de aslında ÜFEnin
yani üretici fiyat endeksinin değil en yüksek yasal faizin baz
alınması gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bu maddenin gerçekten
bu torbadan çıkarılması gerekiyor, aksi takdirde yurttaşlar
aleyhine bir işlem yapılmış olacak. Bu da en azından
yurttaşlar açısından doğru değil.
Sadece idareyi koruyan ya da birilerine rant
sağlamaya dönük bu maddenin tekliften çıkarılmasını
öneriyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önerge üzerinde
ikinci söz talebi Sayın Cavit Arının.
Buyurun Sayın Arı. (CHP
sıralarından alkışlar)
CAVİT ARI (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum. 158 sıra sayılı Kanun Teklifinin 8inci
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, 8inci madde gerçekten
çok teknik bir konu. Burada, Kamulaştırma Kanununda, uygulanacak
olan değer tespitinde hangi esaslara dikkat edilmesi gerektiğine dair
bir düzenleme getirilmeye çalışılmakta. Düzenlemede,
Kamulaştırma Kanununun 16 ve 17nci maddeleri uyarınca ve
Kesinleşmiş mahkeme kararlarına istinaden idareler adına
tescil edilen taşınmazların eski malikleri adına kamu
bankalarına yatırılan ancak hak sahiplerine ödenmediği
tespit edilen kamulaştırma bedelleri nedeniyle idareler aleyhine
açılacak her türlü davada değer, taşınmazın idare
adına tescil edildiği tarih değerleme tarihi olarak esas
alınmak ve o tarihteki nitelikleri gözetilmek suretiyle tespit edilir.
şeklinde bir düzenleme getirmeye çalışmaktasınız ve
devamında Tespit edilen bu bedel, Türkiye İstatistik Kurumu
tarafından açıklanan Yurt İçi Fiyat Endeksi tablosundaki
aylık değişim oranları esas alınmak suretiyle dava
tarihi itibarıyla güncellenir ve ortaya çıkan bedel ödenir.
denilmekte. Yani, idareler aleyhine açılacak her türlü davada
kamulaştırma değeri taşınmazın idare adına
tescil edildiği tarih
Peki, değerli arkadaşlar sormak
istiyorum: Bu tarih her dava için aynı mı? Bazısında on
yıl, bazısında yirmi yıl, hatta belki de otuz, kırk
yıllara kadar gidebilmekte. Değerleme tarihi olarak bu şekilde
tescil tarihi kabul edildiğinde ve de belirtilen artış
oranları uygulanarak rakamın güncellenmesi hâlinde
diyorsunuz. Bu
şekilde ödeme yapılacak. Peki, buna neden ihtiyaç duymuşsunuz?
Yine, sizin ifadenizde şöyle denilmekte: Böylece, kamulaştırma
iş ve işlemlerinden sonra bölgede meydana gelen ekonomik
gelişmeler, altyapı, kamu yatırımlarının meydana
getirmiş olduğu değer artışlarının
kamulaştırılan yani arazisi kamulaştırılan
kişi lehine sebepsiz bir zenginleşmeye sebebiyet verilmesin. demeye
çalışıyorsunuz. Peki, tersinden bakalım soruya. Şimdi,
2 tane taşınmaz olduğunu düşünelim ve bu 2
taşınmazdan 1 tanesi kamulaştırılan bir
taşınmaz, diğeri de hemen yanında bulunan bir
taşınmaz. Şimdi, 2sinin de mirasçısı var, 2sinin
mirasçısı da yirmi sene sonra ortaya çıkmış, 1
tanesinin taşınmazı ortada yok, diğerinin
taşınmazı o kamu yatırımı nedeniyle kat kat değer
kazanmış; şimdi, bu durumda arazisi zaten
kamulaştırılan ve bu nedenle, bir anlamda, kamu hizmeti
nedeniyle arazisi tahsis edilen mağdur olmakta, diğer
taşınmaz sahibinin de o mağdur olan vatandaşın
arazisine yapılan kamu yatırımı nedeniyle arazisi
değer kazanmakta. Değerli arkadaşlar, eğer bu değer
tespiti kabul edilirse böylelikle, arazisi kamulaştırılan
şahıs 2 kere ceza çekme durumuyla karşı karşıya
kalmakta.
Değerli arkadaşlar, bakın, bu konuyla
ilgili son dönemlerde 2 tane Anayasa Mahkemesi kararı var. Bir tanesi 10
Nisan 2019 tarihli bir karar. Burada Kamulaştırma Kanununun 11inci
maddesinin (ı) bendi iptal edildi. Bu madde bizim şu anki
görüşmemizle ilgili değil. Ancak bir Anayasa Mahkemesi kararı
daha var ki, 2015/55 esas sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı, 26
Mayıs 2016 tarihli, lütfen bu Anayasa Mahkemesi kararını
inceleyin. Bakın, bu kararda -11inci maddenin (f) bendi Arazilerde,
taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma
tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi
kullanılması halinde getireceği net gelire göre hesaplama
yapılır. şeklinde- 11inci maddenin (f) bendinin bu maddenin
tümden iptali talep edildi ancak sadece kamulaştırma tarihindeki
ibaresi iptal edilerek karar verildi. Yani burada kamulaştırma
tarihindeki ibare çıkarılınca neye göre karar verecek
mahkemeler?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Arı, tamamlayın
sözlerinizi.
CAVİT ARI (Devamla) Bitiriyorum.
Artık gerçek bedele göre karar verme durumunda.
Değerli arkadaşlar, şimdi, Anayasa
Mahkemesince bu kamulaştırma tarihindeki kısmı
çıktığına göre, sizin getirmeye
çalıştığınız bu tarih, bu Anayasa Mahkemesi
kararıyla çelişmektedir.
Değerli arkadaşlar, eğer
Kamulaştırma Kanununda bir madde iptal edilecekse 11inci maddenin
(f) bendi iptal edilmeli çünkü burada özellikle tarımsal nitelikteki
araziler kamulaştırıldığında, o araziye, bölgede
genel anlamda ekilen dikilen ürüne göre bedel tespit edilmeye
çalışılmakta. Kaldı ki, özellikle tarım arazilerinde,
o ekilen dikilen ürün yıla göre değer değiştirmekte; bir
yıl önce değeri çok yüksek, ertesi yıl değeri çok
azalabilmekte. İşte acilen değişmesi gereken esas madde
11inci maddedir, (f) bendidir dolayısıyla çiftçimiz, üreticimiz,
köylümüz bu madde yüzünden kamulaştırılan araziler nedeniyle
mağdur olmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CAVİT ARI (Devamla) - Selamlıyorum
Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
CAVİT ARI (Devamla) - Dolayısıyla
eğer bir madde değişecekse Kamulaştırma Kanunu 11/(f)
değişmeli değerli arkadaşlar.
Şimdi sizin getirmeye
çalıştığınız bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin
-ifade ettiğim gibi- (2015/55) esas sayılı Kararıyla
çelişen, Anayasadaki temel hakların içerisinde yer alan mülkiyet
hakkıyla çelişen bir düzenlemedir. O nedenle bu düzenlemeden
vazgeçmeniz vatandaş menfaatine olacaktır diyorum.
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Aynı mahiyetteki önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
8inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
10uncu madde üzerinde 1 adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 158 sıra
sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 10uncu maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
MADDE 10 25/10/1984 tarihli ve 3065
sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun geçici 39uncu maddesinin
birinci fıkrasında yer alan 31/12/2019 ibaresi 31/12/2022
şeklinde değiştirilmiştir.
Emine Gülizar Emecan Süleyman
Girgin Cavit Arı
İstanbul Muğla Antalya
Abdurrahman Tutdere Sibel
Özdemir Kamil Okyay
Sındır
Adıyaman İstanbul İzmir
Abdüllatif Şener
Konya
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Mersin) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Sibel Özdemirin.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, ben de kanun teklifinin 10uncu maddesi
üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sabrınız için de şimdiden teşekkür ediyorum.
Benim üzerine söz aldığım 10uncu
maddede yapılan değişiklikle, katma değer vergisi
mükelleflerine özellikle imalat sanayisinde kullanılmak üzere, yeni makine
ve teçhizat alımlarına ilişkin KDV istinası uygulaması
süresinin iki yıl daha uzatılması
Özellikle burada,
Cumhurbaşkanının bu uygulamayı iki yıl daha uzatma
yetkisi düzenleniyor ancak sayın milletvekilleri, burada, bu düzenlemede
Cumhurbaşkanına süreyi iki yıla kadar uzatma yetkisi verilmesi
Anayasamızın 73üncü maddesine aykırıdır. Şöyle
ki: Anayasamızın 73üncü maddesinin son fıkrası
Cumhurbaşkanına oranlarla ilgili belirli sınırlamalarda bir
düzenleme yetkisi veriyor ancak sürelerle ilgili verilen herhangi bir yetki
bulunmamakta. Burada, Anayasaya uygun olmayan bu düzenlemeye
açıkçası izin vermemeliyiz.
Maddenin gerekçesinde de Yatırım ve
üretimin teşviki için geçici KDV istisnasının
uzatılması kararı alınabilir. diye söyleniyor. Ancak
unutulmamalıdır ki bu kalıcı bir çözüm değildir.
Sanayi sektöründe ve özellikle imalat sanayisinde kalıcı,
yapısal önlemleri hayata geçiren bir bakış açısından
yoksun kalındığı sürece, istediğiniz kadar vergi
istisnaları getirin, istediğiniz kadar Cumhurbaşkanına
yetki verin, ekonomik anlamda bir sonuç elde edemezsiniz.
Ve defalarca söyledik, defalarca uyardık
sizleri; üretimin gerilediği, üretime dayanmayan, tüketime dayalı,
tasarruf yaratamayan bir ekonominin, yine, gelir dağılımı
eşitsizliğinin derinleştiği, yüksek gelir grubu ile
düşük gelir grubunun millî gelirden aldığı pay
arasındaki makasın giderek açıldığı, daha
önemlisi, ekonomide bağımsız özerk kurumların
zayıfladığı, kurumsuzlaşan, tek kişiye endeksli
bir ekonominin sürdürülebilir olması mümkün değildir. Siz eğer ekonomide
evrensel kurallara dayalı bir yapıyı oluşturamazsanız,
oluşturulan bağımsız işleyen kurumsal
yapıları tahrip ederseniz, ekonomide ulusal ve uluslararası
yatırımcılara güven ortamı tesis edemezseniz;
sorunları çözemezsiniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün gelinen aşamada üretim ve sanayinin, özellikle imalat sektörünün
çözülemeyen bu yapısal sorunları ihracat ve ithalat sektöründeki
rakamlara da yansımıştır. Ekim ayında dış
ticaret açığımız yüzde 264 artmıştır.
İhracatımızın ithalatı karşılama oranı
yine düşme ve gerileme kaydetmektedir, yüzde 89a kadar gerilemiştir.
Yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayisi ihracatı içindeki payı
da sadece yüzde 3,4 seviyesinde gerçekleşmiştir. İmalat sanayisi
kapasite kullanma oranı da yüzde 4,5 puan azalarak yüzde 75 seviyelerine
kadar düşmüştür. Daha önemlisi, TÜİKin Ağustos 2019
verisine göre imalat sektöründe istihdam, bir önceki döneme göre 31 bin
kişi azalarak 5 milyon 152 bin seviyesine kadar gerilemiştir. Dünyanın
bugün gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomileri, özellikle imalat
sanayilerinde, yeni gelişen bilgi teknolojilerine, yeni teknolojilere,
dijitalleşmeye dönük yatırımlarla katma değeri yüksek
ürünlere odaklanmışken ve imalat sektöründeki bu istihdam
azalmasını da yeni, alternatif sektörlere kaydırma çabası
içindeyken siz hâlâ, maalesef, vergi istisnalarıyla, istihdama katkı
sağlayamayan, geçici çözümlerle meşgulsünüz.
Değerli milletvekilleri, bugün en çok
konuşulan, maalesef, bir gecede Komisyona getirilmesi ve bütçe
görüşmelerinde teamüllere aykırı olarak Plan ve Bütçe
Komisyonunun toplanması -bizler doğal olarak bunu takip edemedik
sağlıklı şekilde- ve Meclis Genel Kurulu gündemine
hızlı bir şekilde yeni bir torba yasayla bu kanun teklifinin
getirilmesi; gerçekten kimin talebi ya da kimler için
çıkarılıyor, bunu sormak istiyoruz. 12 kanundan bahsedildi, 12
kanunda düzenleme yapılıyor. 8 tane farklı ihtisas komisyonunun
görüşünün alınması gerekiyor. Daha önemlisi, meslek
kuruluşlarını ilgilendiren, sivil toplum
kuruluşlarını ilgilendiren, onların görüş ve
katkılarını gerektiren bir yasa teklifini bugün, gördüğünüz
bir ortamda, hızlı şekilde geçirme çabası içerisindeyiz.
Yine, değerli milletvekilleri, kanun teklifinin
gerekçesinde şöyle bir cümle var: Son dönemlerde
vatandaşlarımızdan gelen çok büyük taleplerin
karşılanması amacıyla
Buna bir cevap vermek için bu kanun
hazırlanmış. Şimdi ben teklif sahiplerine sormak istiyorum:
Gerçekten, vatandaşın çok acil çözüm bekleyen sorunları bunlar
mı? İşte, bugün konuşuyoruz; kamulaştırma, benim
konuştuğum, geçici bir KDV istisnasını uzatmak, tabiat ve
millî parklar vardı, gördüğüm kadarıyla, belirli sektörlerde
atık su tarifesini düzenliyor, borç yapılandırması var,
damga vergisi var; ya, gerçekten halkımızın acil çözüm bekleyen
sorunları bunlar mı? İşsizlik var, 8 milyonu
aştı. Genç işsizliği yine 1 milyon 250 bini aştı.
Bu kesimlerin talebi, istihdamı artıracak acil önlemler almak
değil mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) İzninizle,
tamamlayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
SİBEL ÖZDEMİR (Devamla)
Teşekkürler.
Biliyorum, herkes sabırsızlıkla
tamamlanmasını bekliyor çalışmamızın.
Vatandaşlarımız gerçekten zorunlu
harcamalarını, ihtiyaçlarını dahi karşılamada
sıkıntı çekerken, artan enflasyon karşısında
gelirleri hızla erirken, doğal gaz, elektrik zamları, artan
vergilerle mücadele ederken bu kanun gerçekten vatandaşların gerçek
gündemine ilişkin yasal bir düzenleme midir, ben size sormak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak ülkemizin
eğitimden demokrasiye, hukukun üstünlüğünden ekonomiye çok ciddi
yapısal sorunlarının olduğunu hepimiz görüyoruz ve
yaşıyoruz bunları. Toparlanma dengelenme gibi yeni
kavramlar, yeni söz oyunlarından artık vazgeçilmeli ve gerçekten gerçek
sorunlara odaklanılmalı. Ülke gerçekliğine göre gündemimizi
belirlemediğiniz sürece, bu gerçekliğe karşı çaba
göstermedikçe var olan sorunlarımız giderek daha da derinleşecek
ve de derinleşiyor. Buna bağlı olarak ekonomik ve sosyal
maliyetin çok daha büyük olacağı uyarısını yaparak ve
son olarak da sizlere iyi seneler dileklerimle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
10uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
11inci madde üzerinde 1 adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 158 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 11inci
maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve diğer
maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Muş Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
İstanbul İstanbul Kırıkkale
İsmail Kaya Hacı
Özkan Müşerref Pervin
Tuba Durgut
Osmaniye Mersin İstanbul
Fehmi Alpay Özalan Fatih
Şahin Metin
Yavuz
İzmir Ankara Aydın
Selim Gültekin
Niğde
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Mersin) Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önergeyle 4045 sayılı Kanunda
yapılan düzenlemenin maddenin yeniden değerlendirilmesinin uygun
olacağı kanaatiyle tekliften çıkarılması
öngörülmektedir.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Böylece 11inci madde teklif metninden çıkarılmıştır.
Kanun yazımı esnasında madde
numaraları teselsül ettirilecektir.
Böylece birinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm 12 ila 20nci maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yok.
İkinci bölümün görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölüm içerisinde yer alan
maddeleri ve varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
12nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
13üncü madde üzerinde 1 adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 158 sıra
sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 13üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
MADDE 13- 23/3/2005 tarihli 5320 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna
aşağıdaki geçici madde ilave edilmiştir.
GEÇİCİ MADDE 11- (1) 1/9/2020 tarihine
kadar, asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda Cumhuriyet
savcısı bulunmaz ve katılma hususunda Cumhuriyet
savcısı görüşü alınmaz. Ancak, verilen hükümler ile tutuklanmaya
veya salıverilmeye ilişkin kararlara karşı Cumhuriyet
savcısının kanun yoluna başvurabilmesi amacıyla dosya
Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir.
Emine Gülizar Emecan Abdurrahman
Tutdere Cavit Arı
İstanbul Adıyaman Antalya
Süleyman Girgin Rafet
Zeybek Abdüllatif
Şener
Muğla Antalya Konya
Kamil Okyay Sındır
İzmir
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Mersin) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Önerge üzerinde söz talebi Sayın
Rafet Zeybekin.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
RAFET ZEYBEK (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
13üncü maddeyi dinledik. Evet, 2011
yılında asliye ceza mahkemelerinden savcılar
çıkartılmıştı, gerekçesi Yeterli sayıda
savcı yok, soruşturmalar daha sağlam yapılsın.
denmişti ama aslında değerli arkadaşlar, gerekçesi o
değildi. Yani yargı, maalesef, 2010 yılından sonra
işlevsizleştirilmeye, etkisizleştirilmeye ve hâkimiyet
altına alınmaya çalışıldı, bunlar hep onun
sonucudur. Biliyorsunuz, o değişiklikten sonra da yine sulh ceza
mahkemeleri kapatıldı, sulh ceza hâkimlikleri kuruldu. Şimdi,
aslolan mahkeme asliye ceza mahkemeleridir ve biliyorsunuz, yargıda 3 tane
güç var: İddia, savunma, karar makamı.
Şimdi, aslolan asliye ceza mahkemelerinden
cumhuriyet savcılarının çıkarılmış
olması maalesef adil yargılanma hakkının ihlalini
doğurur. Bu konuda -birçoğunuz, hukukçu arkadaşlar biliyordur-
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de benzer kararları
vardır ama buna rağmen, çok geçici olmak üzere -üç
yıllıktı o zaman- cumhuriyet savcıları
duruşmalardan çıkarıldı, 2014te Olmadı. dediler,
bir daha değiştirdiler 2019a. Hep bunlar, biliyorsunuz, geçici
maddelerle yapılıyor. Şimdi de deniyor ki: Ya, biz yine yetiştiremedik,
bu sefer, ne zaman olsun? Gerçi, yakın, 1 Eylül 2020de ama herhâlde o
zaman da uzatılacak, öyle görünüyor çünkü
Değerli arkadaşlar, bunlar
yargının sorunlarını çözmez. Yani orada gerçekten,
cumhuriyet savcısının olması
Çünkü savunma oradadır,
savunma yapıyordur, karar verecek oradadır ama asıl iddia eden
kişi duruşma salonunda yoktur. Yani böyle bir yargılama olmaz,
asliye ceza mahkemelerinde olmaz.
Şimdi, sulh ceza mahkemeleri
kaldırıldı. Sulh ceza mahkemelerinin dosyaları, daha
doğrusu, suçlular asliye ceza mahkemelerine devredildi,
artırıldı. Şimdi, hâkim yetersiz diye mahkemeleri kapatmak
mı gerekiyor, adaleti bırakmak mı gerekiyor? Yeterli hâle
getirilecek. 2011 yılında bu değişiklik yapıldı,
sonraki üç yıl içerisinde eksiklik giderilirdi, giderilmedi. Sekiz
yıl, değerli arkadaşlar, sekiz yıl geçti yani sekiz
yılda eğer o savcı açığını
gideremiyorsanız yazıktır bu ülkenin adaletine,
yargısına.
Şimdi, bakınız, sulh ceza
mahkemelerinin kapatılması, onun yerine sulh ceza hâkimliğinin
atanması tam bir, yargıya darbedir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bakın, dünyada örneği yok. Hâkimin mahkemesi yok, bakın, sulh
ceza hâkimlerinin mahkemesi yoktur. Mahkemesi olmayan bir hâkim düşünün,
böyle bir şey olabilir mi? Neden yapıldı o zaman o? Sulh ceza
hâkimlerini hâkimiyet altına alacağız, istediğimizi yaptıracağız.
diye yapıldı. Ama bunun zararlarını şimdi görüyoruz
değerli arkadaşlar.
Bakın, yargının yine çok çok önemli
sorunlarından biri -burada sık sık dile getiriyorum ama-
hâkimlik teminatı yok, hâkimlik teminatı. Hâkimler
Bakın, her
gün görüşüyorum, çok değerli, çok çalışkan hâkim,
savcı arkadaşlarım da var, herkes tedirginlik içinde, korku
içinde. Düşünebiliyor musunuz, korkan bir hâkim karar verecek, karar
verirken Acaba nasıl değerlendirilir? diyecek. Böyle bir şey
olabilir mi?
Bakın, ben, Sayın Adalet Bakanına
bütçe görüşmeleri sırasında burada sormuştum Bir
İstanbul grubu var mıdır? yani bu yargının içerisinde
etki edecek gruptu ya. Yani Biz bütün gruplarla mücadele ediyoruz. dedi Sayın
Bakan ama değerli arkadaşlarım, bakın, İstanbuldan, son
aylarda, çok sayıda hâkim, savcı, haklarında disiplin
soruşturması bile yapılmadan sürüldü, sürgün gidiyor ve bu
sürgünü Hâkimler ve Savcılar Kurulunun üstündeki bir grup yapıyor,
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun bilgisi dışında
yapılıyor, Cumhurbaşkanlığından geliyor emir,
yapılıyor ama Cumhurbaşkanına da bir grup veriyor bunu.
Yani o hâkim, savcıların içerisinde, çok yakinen
tanıdığım, tehdit edilen hâkim, savcılar var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Zeybek, son cümlelerinizi
alayım.
RAFET ZEYBEK (Devamla) Tamam.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Eğer Bakanlık bu konuya bir ilgi duyarsa,
eğer Bakanlık bu konuyla ilgili bir araştırma yapacak
olursa bilgi vereceğim Bakana, kendisine de söyleyeceğim zaten.
Yargı şimdi böyle bir hâle gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, ondan sonra, bu
ülkede biz şu iddiada bulunamayız: Türkiyede
bağımsız bir yargı vardır, tarafsız bir
yargı vardır. Türkiyede adalet dağıtılıyor.
diyemeyiz. Türkiyede adalet dağıtılmıyor ya da belli
insanlara adalet dağıtılıyor. Oysa biz hep şunu
söylemiyor muyuz: Herkese adalet, herkese adalet, sadece yürütmeye adalet
değil, sadece Meclise adalet değil, herkese adalet, sadece
milletvekillerine değil, vatandaşa da adalet diyoruz, işçisine
adalet diyoruz, memuruna adalet diyoruz. Eğer bunu sağlayabileceksek
bu yargının yakasından elimizi çekeceğiz, başka çaresi
yoktur.
Teşekkür ediyor, saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
13üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
15inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18inci madde üzerinde 2 adet önerge vardır,
okutup aykırılık sırasına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 158 sıra
sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 18inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
MADDE 18- 11/7/2019 tarihli ve 7183 sayılı
Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı Hakkında
Kanunun 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasına tabi ifadesinden önce
gelmek üzere , 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununa, 18/5/1994 tarihli ve 527 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlileri ile İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnameye,
4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Mali ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ifadesi eklenmiştir.
Emine Gülizar Emecan Süleyman
Girgin Cavit Arı
İstanbul Muğla Antalya
Abdurrahman Tutdere Özkan
Yalım Kamil Okyay
Sındır
Adıyaman Uşak İzmir
Abdüllatif Şener
Konya
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Mersin) Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Komisyonun
katılmadığı önerge üzerinde söz talebi Sayın Özkan
Yalımın.
Buyurun Sayın Yalım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ortalığı ısıtmadan,
beş dakika süre veriyorum.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Gecenin bu saatinde rahat olun.
Şimdi, ilk önce, tekrar teşekkür ederim.
Mecliste bulunan tüm arkadaşlarımızı ve bizi izleyen
vatandaşlarımızı selamlıyorum bu saatte de olsa.
İlk önce, bu kanun teklifini görüşürken,
tabii ki orada çalışan personellerimiz, orman işçilerimiz var,
bunları da unutmamamız gerekiyor. Biliyorsunuz, ormanlarda çalışan
işçilerimiz dokuz ay yirmi dokuz gün çalışmakta şu anda;
onların ciddi derecede mağduriyetleri var, sorunları var.
Ormanda çalışan birçok işçimiz bana ulaştı ve bu
sebepten dolayı da özellikle bu konuyu açmak istedim. Dokuz ay yirmi dokuz
gün çalışan işçilerimizin, önümüzdeki günlerde biliyorsunuz
orman şefliğine 5 bin kişi alınacak, aynı anda, bu
çalışan geçici işçilerimiz de kadroya alınıp en
azından böylelikle kadrolu olursa daha verimli olabileceklerinin, on iki
ay çalışabileceklerinin altını çiziyorum. Onun için bu
geçici işçilerimizin bir an önce kadroya alınmasını
özellikle talep ediyorum.
Bunun yanında tabii ki
ormanlarımızı korumamız gerekiyor, ormanlarımıza
sahip çıkmamız gerekiyor. Geçtiğimiz yaz aylarında,
biliyorsunuz, İzmirde, özellikle Karabağlar ve Seferihisarda
çıkan büyük yangını unutmadık, bunu da
unutturmayacağız ancak oradaki önemli bir
sıkıntıyı da tekrar dile getirmek istiyorum. Sayın
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirliyi de buradan uyarmak
istiyorum. Sayın Bakan, ne olur, bize Uçak yoktu, uçağın motoru
yoktu. vesaire, bilmem ne, bunları açmayın artık. Şu anda
kış, tamam, orman yangınlarımız olmayacaktır
inşallah ancak tabii ki yaz gelecek, yaz geldiğinde de özellikle
nisan, mayıs, haziran, temmuz ve ağustos aylarında bu büyük
riskle karşı karşıya geleceğiz. Onun için, özellikle
de yangın söndürme uçaklarımızın yok motoruydu vesaire
değil, artık ne gerekiyorsa, gerekli bütün
teçhizatımızın yenilenmesi veya gerekli teçhizatın
alınmasıyla ilgili ve de olası bir yangında anında
müdahale edilip ciğerlerimizin oksijensiz kalmaması adına, bu
ormanlarımızda çıkan yangının bir an önce söndürülmesi
adına gereğinin yapılmasını özellikle buradan
Sayın Tarım Bakanına bildirmek istiyorum.
Evet, ben, çok fazla uzatmayacağım. Önemli
bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli milletvekilleri,
özellikle Uşak milletvekillerinin, Kütahya milletvekillerinin, Ege
Bölgesindeki Manisa, Aydın, İzmir ve tüm milletvekillerimizin
dikkatine sunmak istiyorum ve de Eskişehir milletvekillerinin. Uşak
ve Kütahyaya bağlı olan Murat Dağımız var. Murat
Dağında bir altın madeni açılmak üzere 8 Mayısta bir
ÇED raporu verilmişti. 8 Mayısta verilen bu ÇED raporuna bir ay
içerisinde şahsım ve birçok sivil toplum örgütü dava açtık, dün
itibarıyla bu davayı kazandık yani Menderes havzasına ve
Gediz havzasına, birçok nehrimize su veren Murat Dağını
kurtardık, ormanlarımızı kurtardık. Ben buradan tüm
milletvekillerimizle ve Ege Bölgesinde, Eskişehirde yaşayan tüm
vatandaşlarımızla, sizlerle Murat Dağımızın
kurtulduğu müjdesini paylaşmak istiyorum. Yani bu güzel görüntüyü,
Murat Dağımızdaki bu güzel görüntüyü artık
kaybetmeyeceğiz. Orada bir maden açılması adına orayı
talan ettirmeyeceğimizi
Özellikle de bu kararı veren sayın
hâkimlerimize çok teşekkür ediyorum. Emeği geçen tüm
vatandaşlarımıza, tüm sivil toplum örgütlerimize, çevre koruma
örgütlerimize, Karaağaç köyü muhtarımıza, tüm
muhtarlarımıza, Karaağaç köyünde yaşayan
vatandaşlarımıza, Mimarlar Odamıza, tüm milletvekillerimize
ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Hepinize saygı, sevgilerimizi sunuyorum.
Şimdiden de hepinizin yeni yılını kutluyorum.
Teşekkür ederim arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 18inci maddenin çerçeve
hükmünde yer alan tabi ibaresinden önce gelmek üzere ibaresinin Kamu
İhale Kanununa ibaresinden sonra gelmek üzere şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Muş Mehmet
Doğan Kubat Ramazan
Can
İstanbul İstanbul Kırıkkale
İbrahim Halil Fırat Mustafa Demir Yusuf
Ziya Yılmaz
Adıyaman İstanbul Samsun
BAŞKAN Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI LÜTFİ
ELVAN (Mersin) Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin mevcut hâliyle yerine işlenmesi
durumunda anlam karmaşası yaşanabileceğinden
anlatımı düzeltmek amaçlanmaktadır.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
19uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
20nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Böylece, ikinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için verilen süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Pusula veren arkadaşlar lütfen salondan
ayrılmasınlar.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Trabzon Milletvekili Salih Cora ile 3
milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan
oy sayısı |
: |
290 |
|
Kabul |
: |
254 |
|
Ret |
: |
36 |
Kâtip
Üye Burcu
Köksal Afyonkarahisar |
Kâtip
Üye Mustafa
Açıkgöz Nevşehir |
BAŞKAN Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Tüm arkadaşlarımızın yeni
yıllarını kutluyorum. İnşallah ülkemiz, milletimiz ve
insanlık için hayırlı bir sene olur diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
Gündemimizdeki konular
tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince, kanun teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 7 Ocak 2020 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.36
(x) 155 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 71 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(X) 158 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.