TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
41inci Birleşim
(Olağanüstü)
2 Ocak 2020 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, 30 Aralık 2019 tarihinde
Meclis Başkanlığına sunulan (3/1044) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin görüşülmesini teminen,
Anayasa'nın 93'üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün
7'nci maddelerine göre Genel Kurulun toplantıya çağrılması
ihtiyacının hasıl olması sebebiyle 2 Ocak 2020
Perşembe günü saat 14.00'te Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun
toplantıya çağrıldığına ilişkin tezkeresi
(3/1045)
2.-
Cumhurbaşkanlığının, Türkiyenin millî
çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine
karşı uluslararası hukuk çerçevesinde her türlü tedbiri almak,
Libyadaki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütleri
tarafından Türkiyenin Libyadaki menfaatlerine yönelebilecek
saldırıları bertaraf etmek, kitlesel göç gibi diğer
muhtemel risklere karşı güvenliğin idame ettirilmesini
sağlamak, Libya halkının ihtiyacı olan insani yardımları
ulaştırmak, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti tarafından talep
edilen desteği sağlamak, bu süreç sonrasında meydana gelebilecek
gelişmeler istikametinde Türkiyenin yüksek menfaatlerini etkili bir
şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride
telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik
bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul,
miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde Türkiye
sınırları dışında harekât ve müdahalede bulunmak
üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir
yıl süreyle izin verilmesine dair tezkeresi (3/1044)
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Manisa Milletvekili Özgür
Özelin, TBMM Başkanı Mustafa Şentopun Meclisin
çalışmama kararı aldığı bir dönemi tatil ve ara
verme durumu söz konusuymuş gibi kabul ederek Meclisi toplantıya
çağırmasının Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine
aykırı olduğuna ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Doğan Kubatın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
3.- Manisa Milletvekili Özgür
Özelin, Oturum Başkanı TBMM Başkanı Mustafa Şentopun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve
gündem güvencesinin de Meclise millet adına tanınmış bir
güvence olduğuna ilişkin açıklaması
4.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
5.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, İzmir Milletvekili Aytun
Çırayın (3/1044) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde İYİ
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
6.- İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
7.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun
(3/1044) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
8.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun, Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
9.- Ankara Milletvekili
Mehmet Naci Bostancının, Batman Milletvekili Mehmet Ruştu
Tiryakinin 131 sıra sayılı Komisyon Raporu üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
10.- Batman Milletvekili
Mehmet Ruştu Tiryakinin, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkanı Mustafa Şentopun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunu toplantıya çağırma usulüne ilişkin
konuşması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkanı Mustafa Şentopun, Anayasanın 93üncü maddesi
ile İç Tüzükün 7nci maddesinin Genel Kurulun toplanmama kararı
aldığı hallerde de Meclis Başkanına toplantı
çağrısı yetkisi verdiğine ilişkin konuşması
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili
Aytun Çırayın, Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VIII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun 2 Ocak 2020 tarihli olağanüstü birleşiminde
(3/1044) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin
görüşmelerinin tamamlanmasından sonra çalışmasına
devam etmesine; 2 Ocak 2020 tarihli birleşiminde denetim konuları
görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine ve bu kısmın ilk sırasında yer alan 131
sıra sayılı 2018 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunmasına ve yapılacak
görüşmede konuşma sürelerinin siyasi parti grupları için onar,
şahıslar adına beşer dakika olmasına; Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışmalarına 7 Ocak 2020 tarihinden
başlamak üzere üç gün ara verilmesine ilişkin önerisi
IX.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler
1.- 2018 Yılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporu (5/2) (S. Sayısı: 131)
X.- OYLAMALAR
1.-
Cumhurbaşkanlığının, Türkiyenin millî
çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine
karşı uluslararası hukuk çerçevesinde her türlü tedbiri almak,
Libyadaki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütleri
tarafından Türkiyenin Libyadaki menfaatlerine yönelebilecek
saldırıları bertaraf etmek, kitlesel göç gibi diğer
muhtemel risklere karşı güvenliğin idame ettirilmesini
sağlamak, Libya halkının ihtiyacı olan insani yardımları
ulaştırmak, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti tarafından talep
edilen desteği sağlamak, bu süreç sonrasında meydana gelebilecek
gelişmeler istikametinde Türkiyenin yüksek menfaatlerini etkili bir
şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride
telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik
bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul,
miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak
şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde Türkiye
sınırları dışında harekât ve müdahalede bulunmak
üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı
tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin
verilmesine dair tezkeresinin oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan'ın, TBMM'de istihdam edilen personel ile ilgili
çeşitli hususlara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin cevabı (7/21724)
2.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in, 2015-2019 yılları arasında TBMM bütçesinden kar
amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transferlere ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi
Bilgiçin cevabı (7/21726)
3.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in, TBMM Yerleşkesine girişine izin verilmeyen bazı
basılı materyallere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin cevabı (7/21727)
4.- İzmir Milletvekili
Bedri Serter'in, İzmir'de 2019 yılı Ağustos ayında
çıkan orman yangınını söndürme faaliyetine ilişkin
sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı
(7/21897)
5.- Kastamonu Milletvekili Hasan
Baltacı'nın, Türkiye genelinde ve Kastamonu ilinde son beş
yılda konkordato talebinde bulunan ve iflasını açıklayan
şirket sayılarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Abdulhamit Gülün cevabı (7/21932)
6.- Erzurum Milletvekili
Muhammet Naci Cinisli'nin, Erzurum'a gerçekleştirilen uçuş
seferlerinin artırılması ve bilet fiyatlarının
ucuzlatılması taleplerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma
ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhanın cevabı (7/22012)
7.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutan'ın, Fethullahçı Terör Örgütünün (FETÖ/PDY) 15
Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi İle Bu Terör Örgütünün
Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporuna ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin cevabı
(7/22015)
8.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Orman Genel Müdürlüğünün
temsil, tanıtma ve ağırlama ödeneklerine ilişkin sorusu ve
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/22025)
9.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Meteoroloji Genel
Müdürlüğünün temsil, tanıtma ve ağırlama ödeneklerine
ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktaya
sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı
(7/22029)
10.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer'in, Aksaray'ın Eskil ilçesindeki hazine arazilerinin
satışına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Murat Kurumun cevabı (7/22089)
11.- Antalya Milletvekili
Çetin Osman Budak'ın, define aramalarının tarihsel yapılar
ve çevre üzerinde oluşturduğu ağır tahribatı
engellemeye yönelik bir eylem planı uygulanıp
uygulanmadığına ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Murat Kurumun cevabı(7/22090)
12.- Antalya Milletvekili
Aydın Özer'in, Antalya'nın Akseki ilçesinde açılmak istenen
mermer ocağı projesi için yürütülen ÇED sürecinin akıbetine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurumun
cevabı (7/22093)
13.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığın
temsil, tanıtma ve ağırlama ödeneklerine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurumun cevabı (7/22094)
14.- Eskişehir
Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu'nun, Çin'in Uygur Türklerine
karşı soykırım yapmasıyla ilgili olarak Türkiye'nin
tavrına ve bu konuyla ilgili yaptığı girişimlere
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt
Çavuşoğlunun cevabı (7/22097)
15.- Adana Milletvekili Tulay
Hatımoğulları Oruç'un, bir Türk şirketinin Cezayir'de
askeri hastane inşaatında çalışan işçilerinin
sigortalarının yapılmadığı ve ücretlerinin
verilmediği iddialarına ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı
(7/22099)
16.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlığın
temsil, tanıtma ve ağırlama ödeneklerine ilişkin sorusu ve
Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlunun cevabı
(7/22104)
17.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer'in, plastik poşetlerin ücretlendirilmesi
uygulamasına ve elde edilen gelire ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Murat Kurumun cevabı (7/22279)
18.- İzmir Milletvekili
Bedri Serter'in, İzmir'de imar barışından yararlanan
yapılara ve binaların denetimine ilişkin sorusu ve Çevre ve
Şehircilik Bakanı Murat Kurumun cevabı (7/22280)
19.- İzmir Milletvekili
Bedri Serter'in, sanayi sektöründeki istihdama yönelik eğitim
çalışmalarına ve İzmir'deki model fabrika projesinin
bulunduğu aşamaya ilişkin sorusu ve Sanayi ve Teknoloji
Bakanı Mustafa Varankın cevabı (7/22306)
20.- Mersin Milletvekili
Alpay Antmen'in, son beş yılda Bakanlık tarafından gazete,
dergi, televizyon, radyo ve internet sitelerine verilen ilan ve reklamlar ile
yapılan ödemelere ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı
Mehmet Muharrem Kasapoğlunun cevabı (7/22476)
2 Ocak 2020 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Barış
KARADENİZ (Sinop), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
---0---
BAŞKAN Anayasanın 93üncü ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 7nci maddeleri uyarınca, (3/1044)
esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresini
görüşmek üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının
doğrudan çağrısı üzerine olağanüstü toplanan Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 41inci Birleşimini açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN Elektronik cihazla yoklama
yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının çağrı yazısını
okutup bilgilerinize sunacağım.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, 30
Aralık 2019 tarihinde Meclis Başkanlığına sunulan
(3/1044) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin
görüşülmesini teminen, Anayasa'nın 93'üncü ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğü'nün 7'nci maddelerine göre Genel Kurulun
toplantıya çağrılması ihtiyacının hasıl
olması sebebiyle 2 Ocak 2020 Perşembe günü saat 14.00'te Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun toplantıya
çağrıldığına ilişkin tezkeresi (3/1045)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığından Bildirilmiştir
30 Aralık 2019 tarihinde Meclis
Başkanlığımıza sunulan (3/1044) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin görüşülmesini teminen,
Anayasa'nın 93'üncü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün
7'nci maddelerine göre Genel Kurulun toplantıya çağrılması
ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu sebeple, 2 Ocak 2020 Perşembe
günü saat 14.00'te Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu toplantıya
çağırıyorum.
Sayın milletvekillerinin belirtilen gün ve
saatte Genel Kurul toplantısına katılmalarını rica
ederim.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sayın Özel, buyurun.
1.- Manisa Milletvekili Özgür
Özelin, TBMM Başkanı Mustafa Şentopun Meclisin
çalışmama kararı aldığı bir dönemi tatil ve ara
verme durumu söz konusuymuş gibi kabul ederek Meclisi toplantıya
çağırmasının Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine
aykırı olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, biraz
önce, Meclisi tatil ve ara verme döneminde, olağanüstü bir ihtiyaç
doğduğunda toplantıya çağırabilmenizle ilgili
-Cumhurbaşkanının ya da 120 milletvekilinin ya da sizin resen bu
hakkı kullanabileceğinizle ilgili- Anayasadan kaynaklanan ve İç
Tüzükte bulunan bir hakkı kullandınız. Ancak, bu noktada dikkat
çekmek istediğimiz bir husus var. Bu düzenleme Anayasa'mızda ara
verme ve tatil hâlleri için geçerlidir, oysa Meclis, şu an içinde
bulunduğumuz günü bir tatil veya ara verme olarak değil, bir
çalışmama kararı olarak geçmiş yılın son
günlerinde karara bağlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Böyle olunca, Meclisin
çalışmamaya karar verdiği bir dönemde, sizin doğrudan,
sanki tatil ve ara vermedeymişiz gibi kabul ederek Meclisi toplantıya
çağırmanız Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine
aykırıdır. Bu konu esasen İç Tüzükümüzün 63üncü maddesi
gereği bir usul tartışmasıyla da değerlendirilebilir.
Ancak geçtiğimiz hafta basında Libyayla ilgili bir asker gönderme
tezkeresinin gündeme geleceği, daha sonra sizin de Meclisi tam bugün bu
saatte toplantıya çağıracağınız ifadeleri yer
aldıktan tam yetmiş iki saat sonra ve bu, kamuoyuna basın
mensuplarınca duyurulduğu gün, tarih ve saatte toplantıya
çağırmanız da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
değerlendirildiğinde, burada yapacağımız bir usul
tartışmasını riyaset makamının gerektirdiği
tarafsızlıkta değerlendirebileceğiniz ve daha sonra da Adalet
ve Kalkınma Partisinin ve tezkereye destek verecek diğer partinin
oylarıyla bu usul tartışmasını bir karara
bağlamanız, açıkça Anayasaya ve İç Tüzüke
aykırı olan bir durumun Meclis Genel Kuruluyla eylemli bir İç
Tüzük ihlaline dönüşebileceği endişesini, haklı
kaygısını taşıdığımızdan meseleyi
bir usul tartışması olarak değerlendirmek yerine,
tutanaklara Anayasada ve İç Tüzükte düzenlenmeyen bir hususta
almış olduğunuz ve ileriye örnek teşkil etmesinin
sakıncalı olduğu bir durum olarak kayda geçirmeyi tercih
ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Elbette, çok farklı
ihtiyaçlarla Meclisin aldığı bir kararın yerine,
toplantıya çağırılması düşünülebilir. Bu durumda,
bu bir Meclis kararıysa ve 5 siyasi partinin önerisiyle ve bütün siyasi
partilerden milletvekillerinin kabul oyuyla kesinleştiyse siz, bunu
-sanki- ara vermede size tanınmış bir yetkiyi kullanarak
bozamazsınız. Burada yapılması gereken iş: Mecliste
grubu bulunan siyasi partilerle ve hatta Mecliste temsil edilen ancak grubu
bulunmayan siyasi partilerle görüşülmesi -çokça başvurulduğu
gibi- bir ortak Danışma Kurulu kararına başvurulması
gibi bir durumun tercih edilmesi gerekirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu, Meclis açısından
da gündem güvencesidir. Yani diğer siyasi partilerle bir gündemde ya da
gündemsizlikte uzlaştıysanız ve herkesten buna imza
aldıysanız, herkesten buna destek aldıysanız, bunu ortadan
kaldırırken Adalet ve Kalkınma Partisi muhabirlerinin müjdelediğinden
sonra, tam da onların dediği gün ve saatte bu Meclisi toplantıya
çağırdığınızda, dün Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcısının Efendim, yargı,
yürütme, yasama artık yeni sistemde kuvvetler ayrılığı
var, hepsinin de üstünde bir Cumhurbaşkanı var. ifadelerinin
yarattığı feci durumun altına imza atmış
olursunuz.
Buradayız, bütün milletvekillerimiz burada.
Milletin çözülmesi gereken çok sayıda sorunu varken yazınki uzun
tatili de mahzurlu gördük. Önemli bir gündemde her zaman toplanırız
ama bunu yetkinizi aşarak, Anayasayı ihlal ederek, İç Tüzükü
ihlal ederek ve bir kişinin verdiği kararı aynen tatbikle,
attığınız imzayla, size söylenen tarih ve saati teyit
ederek değil, Parlamentoda temsil edilen gruplarla müzakere ederek,
uzlaşı arayarak ve bunu hangi partiden seçilmiş olursanız
olun gruplarla birlikte nezaketle ve eşitlik ilkesine göre
yapacağınız müzakerelerle sürdürmek durumundasınız.
Açılacak bir usul tartışmasında riyaset makamının
tarafsızlığı ve ardından çoğunluk gücüyle bir
Anayasa ihlaline bir Parlamento kararını alet etmemeniz
açısından usul tartışması açmıyor, tarih önünde
bu içinde bulunduğumuz feci durumu kayda geçiriyoruz. Böylesi önemli bir
gündemde elbette Meclis toplanır -buradayız- muhalefet partileri
burada ama bu, bir kişinin tayin ettiği ve sizin, o tayin ettiği
tarihi, yetmiş iki saat sonra attığınız imzayla teyit
ettiğiniz bir şekilde olmaz.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bostancı
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Grubumuz adına
Mehmet Doğan Kubat Bey açıklamada bulunacak.
BAŞKAN Sayın Kubat, buyurun.
2.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Doğan Kubatın, Manisa Milletvekili
Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Sayın
Başkan, çok teşekkür ederim efendim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
yaptığı değerlendirme üzerine biz de AK PARTİ Grubu
olarak kendi kanaatlerimizi yüce Meclisle paylaşma ihtiyacı duyduk.
Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Değerli Başkanım, bilindiği
üzere, 21 Aralık 2019 tarihinde AK PARTİ Grubunun vermiş
olduğu bir öneriyle Meclisin 24, 25, 26, 31 Aralık ve 2 Ocak
Perşembe günlerinde toplanmaması şeklinde bir öneride bulunduk
ve yüce Genel Kurul bu grup önerimizi oylama sonucunda kabul etti.
Dolayısıyla 7 Ocağa kadar, şu anda, hukuken Meclis,
çalışmalarını ertelemiş durumda.
Meclisin olağan ve olağanüstü
toplantılarının usul ve esasları Anayasanın 93üncü,
İç Tüzükün 5, 6, 7 ve 54üncü maddelerinde ayrıntılı
biçimde düzenlenmiş ve yine, Anayasanın 95inci maddesinin birinci
fıkrasında Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarını kendi yaptığı İç Tüzük
hükümlerine göre yürüteceği de hükme bağlanmış. İç
Tüzükün 5inci maddesinde tatil şöyle tanımlanmış:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarının belli bir
süre -tırnak içinde- ertelenmesidir. Yine, 6ncı maddede ara verme
Türkiye Büyük Millet Meclisinin onbeş günü geçmemek üzere
çalışmalarını -yine, tırnak içinde söylüyorum-
ertelemesidir. diye tanımlanmış. Yani esasen, Meclisin ara
verme veya Genel Kurulun belli günlerde toplanmamasına dair vermiş
olduğu kararlar, birer Parlamento kararıdır ve bunlar,
farklı kelimelerle ifade edilmiş olsa da doğurduğu
hukuki sonuç itibarıyla aynı nitelikte yasama işlemleridir. Her
iki karar biçiminde de Genel Kurulun çalışmalarını
ertelemesi yani toplanmaması kararlaştırılmaktadır.
Olağanüstü toplantının şartları ve şeklini
düzenleyen Anayasanın 93üncü maddesinde ve İç Tüzükün 7nci
maddesinde Genel Kurulun tatil, ara verme veya olağan toplantı
54üncü maddede salı, çarşamba, perşembe şu saatler
arasında diyerek olağan toplantının da gün ve saatleri
belirtilmiş; yine Meclisin, hafta, gün ve saatleri alacağı bir
kararla da değiştirebileceğini ifade etmiştir. Mesela 16
Temmuz 2016 günü, o hain darbe girişiminden sonra, Meclisin
çalışmadığı, toplanmadığı dönemde
Meclis Başkanımız 16 Temmuz Cumartesi günü saat 15.00te
olağanüstü bir çağrı yapmak suretiyle Meclisi toplantıya
davet etmiştir. Yani burada ifade etmek istediğimiz şudur:
Esasen bu tür kararlarla Meclis, toplantıda olmadığı
günlerde çalışmalarına bir öteleme, erteleme yapmaktadır.
Ancak çalışmadığı dönemlerde doğacak durum ve
gereklere göre yine Anayasada, İç Tüzükte saymış olduğu
mercilerin -ki bunlar, Cumhurbaşkanımız, Meclis
Başkanımız ve Parlamentomuzun 120 milletvekilinin- talebi
üzerine, toplantıda olmadığı dönemlerde Meclisin önemli
gördüğü bir hususu görüşmek üzere -çağrı konusunu, gün ve
saatini de belirtmek üzere- talepte bulunarak böyle bir olağanüstü durumda
yüce Genel Kurulun olaya vaziyet etmesi imkânını Anayasa ve İç
Tüzük sağlamıştır.
Dolayısıyla
sizin tarafınızdan, Sayın Meclis
Başkanlığımız tarafından yapılan bu
çağrı, Anayasa ve İç Tüzükün verdiği yetkiye dayanarak,
takdiri tamamen çağrıda bulunanlara ait olmak üzere
yapılmış bir çağrıdır ve bu çağrı
Anayasa ve İç Tüzükteki usul kurallarına ve şekil
şartlarına uygun olarak yapılmıştır. Şu anda
yapılması gereken tek iş, sadece yeterli çoğunlukla
birleşimin açılıp açılmamasıydı, o da az önce
yapılan yoklama neticesinde tekemmül etmiştir. Dolayısıyla bu olağanüstü
toplantı çağrısının yüce Genel Kurul tarafından
görüşülüp karara bağlanmasının önünde hiçbir hukuki engel
kalmamıştır.
Saygılarımla arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı Mustafa Şentopun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu
toplantıya çağırma usulüne ilişkin konuşması
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, burada,
tabii, benim de çağrıyı yapan kişi olarak birkaç söz
söylemem gerekiyor. İki husus var: Birincisi, bu çağrının
Anayasa ve İç Tüzüke göre durumuyla ilgili. Anayasanın 93üncü,
İç Tüzükün 7nci maddeleri tatilde ve ara vermede Türkiye Büyük Millet
Meclisinin toplantıya çağrılmasını düzenliyor. Bu
konuda Cumhurbaşkanına ve Meclis Başkanına yetki veriyor.
Yeni hükûmet sistemi değişikliğinden sonra
Cumhurbaşkanı resen çağırıyor. Daha önce ikinci bir
seçeneği vardı, hükûmetin talebi üzerine. Meclis Başkanı da
2 şekilde çağırabiliyor: Ya en az beşte 1 milletvekilinin
talebi üzerine veya resen çağırabiliyor. Bu, toplantı ve ara
vermeyle ilgili. 21 Aralıkta alınan karar bir tatil kararı
değil, bir ara verme kararı da değildi. Esasen Türkiye Büyük
Millet Meclisi tatilde veya ara vermede değildi, sadece Genel Kurul
toplanmama kararı almıştı. Dolayısıyla, ben,
Türkiye Büyük Millet Meclisini toplantıya çağırmadım, Genel
Kurulu toplantıya çağırdım. Metinde bu inceliğe
dikkatinizi vermişsinizdir. Türkiye Büyük Millet Meclisini değil,
Genel Kurulu toplantıya çağırdım.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Aynı şey
Aynı şey
BAŞKAN Aynı şey değil çünkü
MAHMUT TANAL (İstanbul) Aynı şey
efendim, laf ebeliği
BAŞKAN Sayın Tanal, bir dakika, ben izah
edeyim, sonra aynı mı değil mi sen karar vereceksin zaten.
Bu 21 Aralıkta alınan karardan sonra
Türkiye Büyük Millet Meclisinde komisyonların
çalışmalarını sürdürmeleri için bir engel yoktu.
Araştırma komisyonları çalışabilirdi, diğer
komisyonlar da -ihtisas komisyonları- çalışabilirdi çünkü Türkiye
Büyük Millet Meclisi tatil veya ara vermeye girmemişti, sadece Genel
Kurul, toplantı günlerinde toplanmama kararı almıştı.
Dolayısıyla, ben, çağrımda da Genel Kurulun sadece
toplantıya çağrılması ifadesini kullandım.
Değerli arkadaşlar, bu, Anayasaya,
İç Tüzüke aykırı mı? Değil. Çünkü Anayasa ve İç
Tüzük, tatilde ve ara vermede Meclis Başkanına bu yetkiyi veriyor.
Genel Kurulun toplanmama kararı ise tatil ve ara vermeye göre daha basit
ve onun içinde bir parça olan bir karar.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Türkiye Büyük
Millet Meclisi diye geçiyor Anayasada. Niye Meclisi
çağırmıyorsunuz?
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, hukukta
hukuk normu dediğimiz şey yazılı metnin kendisi
değildir, yazılı metnin anlamıdır; bu anlam ise
yorumla ortaya çıkarılır ve hukukta yorumun ilkeleri vardır
-hukuk fakültelerinde de okutulur bu ders olarak, yorum ilkeleri- bunlardan bir
tanesi de esasen mantık ilkesi de olan evleviyet ilkesidir. Çokun
içinde az da vardır, bütünün içinde parça da vardır. diye ifade
edebileceğimiz ilke.
Tatil veya ara vermede Türkiye Büyük Millet
Meclisini toplantıya çağırma yetkisini veren Anayasanın 93
ve İç Tüzük'ün 7'nci maddelerinin, sadece Genel Kurulun toplanmama
kararı üzerine onu toplantıya çağırma yetkisini de
evleviyet ilkesi gereğince -bu kuralları
yorumladığımız takdirde- Meclis Başkanına
verdiğini; Anayasa 93 ve İç Tüzük 7deki düzenlemenin, yetki veren
ilkelerin, bu anlamda Genel Kurulun toplanmama kararı noktasında da
toplantıya çağırma yetkisini verdiğini, yorumla, normun ne
dediğini ifade etmek için belirleyebiliriz. Bu konuda hiçbir tereddüdüm
yok. Bu, işin hukukla ilgili, Anayasa ve İç Tüzüke uygunluğuyla
ilgili kısmı.
Toplantının ne zaman
yapılacağı konusu da şudur: Değerli arkadaşlar,
tabii, çok dinamik bir süreçten geçiyoruz. Bu süreç içerisinde bir tezkere
mevzubahis oldu. Bununla ilgili hususlar zaman zaman yürütmeden
Dışişleri Bakanımızın, Millî Savunma
Bakanımızın bazen telefonla, bazen vicahen ifadeleriyle
görüşüldü. Meclisin toplantıya çağrılması konusunda
geçtiğimiz pazartesi veya salı günü üzerinde duruluyor idi fakat ben
salı gününün ve çarşamba gününün yılbaşı münasebetiyle
uygun olmayacağını da kendilerine ifade ettim. En uygun tarih
yine 1 Ocaktan sonraki bir tarih olabilir diye ifade ettim.
Dolayısıyla gazeteciler yazdı, evet, bunu tutturanlar var. Saat
konusunda herhâlde hata etmelerini bekleyemeyiz, Meclis 14.00te
toplanıyor zaten, başka bir saat söyleyemezler. Ama arada zaten ya
2si vardı ya 3ü vardı, cuma günü vardı veya bir sonraki
pazartesi, 6sı vardı. Salıyı ifade edenler oldu,
pazartesiyi ifade edenler de oldu ama perşembe diyenler tutturmuş
oldu. Bunun sadece bir tesadüf olduğu kanaatindeyim. Bu konuyla ilgili,
dediğim gibi, perşembe ilk tercih değildi; pazartesi,
salıyla ilgili düşünceler vardı ama ben çarşambadan sonraki
bir günün, 1 Ocaktan sonraki bir günün uygun olacağına dair
görüşümü ifade ettim. Bu şekilde mutabık kalınan bir tarih
oldu, durum bundan ibarettir.
Buyurun Sayın Özel.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
3.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Oturum Başkanı TBMM
Başkanı Mustafa Şentopun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ve gündem güvencesinin de
Meclise millet adına tanınmış bir güvence olduğuna
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, çok
uzatmadan şunu ifade edelim, bizim anlatmaya
çalıştığımız husus şu: Meclis bir karar
vermiş. Sizi kim seçiyor Sayın Başkan, oraya oturma yetkinizi
nereden alıyorsunuz? Millet bize Meclise Başkan seçme yetkisi verdi
ve önce nitelikli çoğunluk aradık, döndük dolaştık, en
sonunda Genel Kurul sizi seçti. Genel Kurul, kendisi tarafından
seçilmiş biri tarafından kararı askıya alınabilecek
bir mecra değildir. Siz, tatil ve ara vermede Anayasanın
verdiği bir hakkı kullanırken başka bir şey
yapıyorsunuz. Toplumsal uzlaşı metni diyor ki: Ara verme ve
tatilde ben sana özel bir yetki veriyorum. Onu kullanıyorsunuz, o
anayasal bir güç. Burada Anayasa bir güç vermemişken, Meclise Siz
çalışmama kararı aldınız ama ben böyle
düşünüyorum, gelin bunu yeniden değerlendirme... sözünü söyleme
hakkınız yok.
Ne yapabilirsiniz? Bakın, zaman zaman
söyleniyor. Efendim, savaş da olsa -savaş hâli özel düzenlenmiş-
Meclis toplantıya çağırılmaksızın bile
Cumhurbaşkanına verilen özel yetkiler var ara verme ve tatildeysek.
Olağanüstü hâl ayrı düzenlenmiş. Sıkıyönetim hâli eski
kanunlarda, Anayasada ayrı düzenlenmişti ama burada yapılan
iş, kendi yetki sınırlarınızı aşmaktır.
Cumhurbaşkanı kendisi çağrı yapabilir mi? Sizin yorumunuzla
yapabilir ama yapmadı. 120 milletvekiline çağrı
yaptırabilir misiniz? Sizin yorumunuzla yapabilir ama yapmadı. Bu
işe bir irade sizi memur kıldı ve Parlamentonun vermiş
olduğu karara karşı bir adım attınız.
Gündem güvencesi Parlamento için önemlidir. Yoksa ne
olur somutlaştıralım: Bir parti çoğunluğu elinde tutar
-bu bugün siz olursunuz, yarın başkası olur- bir karar
alınır Şu tarihe kadar çalışmayacağız.
diye, gruplar ona göre planlama yaparlar; bir tek bir irade ne gün
çağıracağını bilir, çağırır, gündem
güvencesi ortadan kalkar; oturursunuz dokunulmazlıkları
kaldırırsınız, oturursunuz o partinin aleyhine bir sürü
karar alırsınız; bunların hepsi mümkündür. Gündem
güvencesi, bütün anayasal güvenceler gibi Meclise, siyasi partilere, millet
adına tanınmış bir güvencedir. Gündem güvencesinin ortadan
kaldırıldığı bir hâli normalleştirmenizi kabul
edemeyiz. Böyle bir durumda siyasi parti gruplarıyla teker teker
istişare etmeniz, Grup Başkan Vekillerini bir Danışma
Kuruluna davet etmeniz gerekirdi.
Bugün bir uluslararası tezkere üzerinden, asker
gönderme tezkeresi içinden gündem güvencesini ortadan kaldıran bir hâlin
tatbikini meşrulaştırırsanız yarın siz değil,
belki de size karşı bir başkasının gündem güvencesi
ortadan kaldırıldığında ne yapacağını
bilemezsiniz. O yüzden bu yanlışı tutanaklara geçiriyoruz.
Yapılan iş Anayasaya, İç Tüzüke, siyasi nezakete
aykırıdır. Gündem güvencesinin ortadan kalktığı
bir Meclis, demokrasi Parlamentosu değildir. Gündem güvencesinin ortadan
kalktığı bir Meclis bir kişinin egemenliğinde olan, o
dediği zaman toplanan ve korkarım günün birinde bahçesi de o
sarayın içine açılan bir Meclis kurma hayalinin ürünüdür. Buna izin
vermeyiz, buna sonuna kadar karşı çıkarız. Tarih önünde bu
girişimi tutanaklara geçiriyoruz ve önümüzdeki -bizim de önemli
saydığımız ve müzakerelerinde fayda gördüğümüz-
gündeme geçmekte Cumhuriyet Halk Partisi olarak fayda görüyoruz.
Teşekkür ederim Başkanım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı Mustafa Şentopun,
Anayasanın 93üncü maddesi ile İç Tüzükün 7nci maddesinin Genel
Kurulun toplanmama kararı aldığı hallerde de Meclis
Başkanına toplantı çağrısı yetkisi verdiğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN Arkadaşlar, ben bir kez daha
ifade edeceğim: Tatilde ve ara vermede Meclisin toplantıya
çağırılması için Danışma Kurulunun
toplanması ve partilerin görüşlerinin değerlendirilmesine dair
bir İç Tüzük hükmü yok. Danışma Kurulu toplanması, ondan
bahsediyorum. Ben az önce de ifade ettim, çağrımda da var,
Anayasanın 93üncü ve İç Tüzükün 7nci maddelerini esas
alıyoruz. Burada ise Meclis Başkanının toplantıya
nasıl çağıracağı açık olarak düzenlenmiş.
Burada Meclis Başkanının toplantıya çağrı
yapacağı zaman bunu nasıl yapacağına dair bir hususta
tartışma yok, o açık çünkü Meclis Başkanı resen
çağırır. diyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatildeyken ve
ara vermedeyken resen çağırabilir. dediği zaman bunun herhangi
bir danışma kuruluna istinat etmesi mecburiyeti gözükmüyor. Ben de
zaten bu çağrıyı Anayasa 93 ve İç Tüzük 7ye göre
yaptığımı ifade ediyorum, başka bir düzenlemeye
dayanmıyorum. Ha, acaba tatil ve ara verme dışında Genel
Kurulun toplantı yapmama kararı hâlinde de böyle bir yetki var
mıdır? Onu da ben yorumla hukuk normunda ifade ettim, hukukçular bunu
bilirler; hukuk kuralları yazılı metin değil, onun
anlamıdır, bu anlam ise yorumla ortaya çıkartılabilir.
Norm dediğimiz şey hukukta odur esasen, evleviyet dediğimiz
ilke de hukukta en çok kullanılan yorum normlarından, ilkelerinden
birisidir. Dolayısıyla, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisi tatil ve
ara vermedeyken onu çağırma yetkisi veren hükmün Türkiye Büyük Millet
Meclisi tatil ve ara vermede değilken, sadece Genel Kurulun toplanmama
kararı aldığı hallerde de Meclis Başkanına
toplantı çağrısı yetkisi verdiğini ifade ediyorum.
Bunun
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkan, istediğiniz zaman Meclisi çağırabileceğiniz
anlamına mı geliyor?
BAŞKAN Nasıl efendim?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul)
İstediğiniz zaman, her zaman bu Meclisi
çağırabileceğiniz anlamına mı geliyor diyorum. O zaman
tatilde, ara vermede ve onun dışında da Meclis Başkanı
istediği zaman çağırabilir.
BAŞKAN Bildiğim kadarıyla
hukukçusunuz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Evet efendim.
BAŞKAN Evet, Anayasa 93 ne diyor acaba,
İstediği zaman çağırabilir. diyor mu?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Demiyor
efendim.
BAŞKAN Demiyor mu? Bir bakın, ben
biliyorum.
Teşekkür ederim arkadaşlar.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Başkanım,
biz sizi dinliyoruz, devam edin.
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin, ben
karar vereyim.
Sayın Bostancı, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
4.-
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Manisa Milletvekili
Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle sizin seçilme usulünüz Genel Kurulda hepimizin
katıldığı ve şahit olduğu bir oylama neticesinde
ortaya çıktı. Genel Kurulun iradesiyle seçildiniz, başka bir
şekilde seçilmediniz. Seçilme usullerine ilişkin veya başka
türlü bir çoğunluk, bunlar tadat edilmiş muhakkak İç Tüzükte
fakat netice olarak evet verenler de hayır verenler de sonuçta Genel
Kurulun iradesinin tecellisine katkı veren oylardır ve o çerçevede
karar ortaya çıkmıştır, herhâlde siz elinizi kolunuzu
sallayarak oraya oturmadınız, eğer öyle olsaydı herhâlde
insanlar itiraz ederlerdi. Genel Kurulun burada bir iradesi var.
İkincisi, toplantıyı Anayasaya ve
İç Tüzüke uygun bir şekilde yaptığınız
kanaatindeyim, zaten buna ilişkin referanslar da verildi. Esasen,
gördüğünüz gibi bugünkü toplantıya Meclis de hazır bulunmakta ve
yapmış olduğunuz yoklamada da Genel Kurulun iradesinin de
toplanma istikametinde olduğu bir kez daha kayıtlara geçmiş
bulunmaktadır. Tezkereyi görüştüğümüzde yeniden Genel Kurulun
iradesi tecelli edecektir. Bence kifayetimüzakereye ihtiyaç vardır, takdir
sizin.
Arz ediyorum, teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Bu kıymetli tartışma için de
teşekkür ediyorum değerli arkadaşlar.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 92nci
maddesine göre verilen Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin
görüşmelerine başlıyoruz.
(3/1044) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresini okutuyorum:
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
2.-
Cumhurbaşkanlığının, Türkiyenin millî
çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine
karşı uluslararası hukuk çerçevesinde her türlü tedbiri almak,
Libyadaki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütleri
tarafından Türkiyenin Libyadaki menfaatlerine yönelebilecek
saldırıları bertaraf etmek, kitlesel göç gibi diğer
muhtemel risklere karşı güvenliğin idame ettirilmesini
sağlamak, Libya halkının ihtiyacı olan insani
yardımları ulaştırmak, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti
tarafından talep edilen desteği sağlamak, bu süreç
sonrasında meydana gelebilecek gelişmeler istikametinde Türkiyenin
yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak,
gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla
karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine
yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca
takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
gerektiği takdirde Türkiye sınırları dışında
harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu
kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir
yıl süreyle izin verilmesine dair tezkeresi (3/1044) (Devam)
30/12/2019
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Libya'da Şubat 2011'de meydana gelen
olayları takip eden süreçte demokratik kurumların inşa
edilmesine yönelik çabalar artan silahlı çatışmalar sebebiyle
akamete uğramış, ülkede parçalanmış bir yapı
ortaya çıkmıştır.
Libya'da ateşkes tesis edilmesi, siyasi
bütünlüğün oluşturulması ve işleyen bir devlet
mekanizmasının kurulmasının mümkün olamaması üzerine,
Libya'da barış ve istikrarın tesisini teminen, Birleşmiş
Milletler kolaylaştırıcılığında Libya'daki
tüm tarafların katılımıyla yürütülen ve yaklaşık
bir yıl süren Libya Siyasi Diyaloğu sonucunda Libya Siyasi
Anlaşması 17 Aralık 2015 tarihinde Fas'ın Suheyrat
şehrinde imzalanmıştır.
Libya Siyasi Anlaşması kapsamında
oluşturulan Ulusal Mutabakat Hükümeti, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 2259 (2015) sayılı Kararı uyarınca
uluslararası toplum tarafından Libya'yı temsil eden tek ve
meşru hükûmet olarak tanınmaktadır. Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 2259 (2015) sayılı Kararı, Libya
Siyasi Anlaşmasının uygulanması ile Ulusal Mutabakat
Hükümeti dâhil söz konusu Anlaşmada atıfta bulunulan Libya
kuruluşlarının desteklenmesinin yanı sıra üye
devletlere anlaşmada yer almayan ve meşruiyet iddiasında bulunan
paralel kuruluşlara desteğin ve bunlarla temasın kesilmesi için
de çağrıda bulunmaktadır.
Libya Siyasi Anlaşmasında yeri
bulunmayan, bu çerçevede hem ulusal hem uluslararası bakımdan
gayrimeşru bir nitelik taşıyan sözde Libya Ulusal Ordusunun 4
Nisan 2019 tarihinde başkent Trablusu ele geçirmek ve Ulusal Mutabakat
Hükûmetini devirmek hedefiyle başlattığı
saldırıları yoğunlaşarak ve genişleyerek devam
etmektedir. Libyada çatışmaların sona erdirilmesi, ateşkes
sağlanması ve siyasi sürece geri dönülmesi amacıyla yürütülen
diplomatik çabalara rağmen, sözde Libya Ulusal Ordusu, dış
güçlerden de aldığı destekle saldırılarını
sürdürmektedir. Sivilleri ve sivil altyapıyı da hedef alan bu
saldırılar nedeniyle Libyada insani durum giderek
kötüleşmektedir. Çatışmalar DEAŞ ve El Kaide gibi terör
örgütlerinin eylemleri için uygun ortam oluşmasına da sebebiyet
vermektedir. Diğer taraftan, Libya toprakları ve kara suları
Akdeniz üzerinden gerçekleştirilen uluslararası insan ve göçmen
kaçakçılığında da kullanılmaktadır.
Bu gelişmeler, Libyaya ilaveten Türkiye dâhil
tüm bölge için de tehdit oluşturmaktadır. Sözde Libya Ulusal Ordusuna
bağlı unsurlar, Libyada faaliyet gösteren Türk şirketleri,
Libyada ikamet eden Türk vatandaşları ile Akdenizde seyreden Türk
bandıralı gemiler gibi Türk çıkarlarının hedef
alınacağı yönünde açıklamalarda bulunmaktadır. Sözde
Libya Ulusal Ordusunun saldırılarının durdurulmaması
ve çatışmaların yoğun bir iç savaşa dönüşmesi
hâlinde Türkiyenin gerek Akdeniz havzasındaki gerek Kuzey Afrikadaki
çıkarları da olumsuz yönde etkilenecektir.
Türkiye ile Libya arasında imzalanan ve
yürürlüğe giren Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat
Muhtırasıyla daha da gelişen iki ülke arasındaki tarihî,
sosyal, siyasi ve ekonomik köklü ilişkiler dikkate
alındığında, Libyada ateşkes ve
barışın tesisiyle istikrarın sağlanması Türkiye
açısından büyük önemi haizdir.
Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle imzalanan Güvenlik ve
Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırası da
Libya'nın karşı karşıya kaldığı
tehditlerle mücadelede ihtiyaç duyduğu eğitim seviyesi ve harekât yeteneği
yüksek, disiplinli ve kurumsallaşmış bir ordunun teşkili
için gerekli eğitim ve danışmanlık hizmetlerini
kapsamaktadır.
Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti, tüm bölgeyi
etkileyebilecek, Libya'nın bütünlüğü ve istikrarına yönelik
tehditler, DEAŞ, El Kaide ve diğer terör örgütleri, yasa
dışı silahlı gruplar ile yasa dışı göç ve
insan ticaretiyle mücadelede Türkiye'den askerî destek talebinde
bulunmuştur.
Bu mülahazalar ışığında,
Türkiye'nin millî çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik
riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde her türlü tedbiri
almak, Libya'daki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütleri
tarafından Türkiye'nin Libya'daki menfaatlerine yönelebilecek
saldırıları bertaraf etmek, kitlesel göç gibi diğer
muhtemel risklere karşı güvenliğin idame ettirilmesini
sağlamak, Libya halkının ihtiyacı olan insani
yardımları ulaştırmak, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti
tarafından talep edilen desteği sağlamak, bu süreç sonrasında
meydana gelebilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek
menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin
seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için
süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere
hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve
tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği
takdirde Türkiye sınırları dışında harekât ve
müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için Anayasa'nın 92nci maddesi uyarınca bir yıl
süreyle izin verilmesi hususunda gereğini bilgilerinize sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme
açacağım. Gruplara ve şahsı adına iki üyeye söz
vereceğim. Ayrıca, grubu bulunmayan siyasi parti temsilcilerine de
takdiren beşer dakika konuşma süresi vereceğim. Konuşma süreleri
gruplar için yirmişer dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Gruplar adına:
1) İYİ PARTİ Grubu adına Aytun
Çıray, İzmir Milletvekili.
2) Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erkan
Akçay, Manisa Milletvekili.
3) Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Tulay Hatımoğulları Oruç, Adana Milletvekili.
4) Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ahmet
Ünal Çeviköz, İstanbul Milletvekili.
5) Adalet ve Kalkınma Partisi adına
İsmet Yılmaz, Sivas Milletvekili.
Grubu bulunmayan siyasi parti temsilcileri:
1) Erkan Baş, İstanbul Milletvekili,
Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı.
2) Abdulkadir Karaduman, Konya Milletvekili, Saadet
Partisi.
3) Gültekin Uysal, Afyonkarahisar Milletvekili,
Demokrat Parti Genel Başkanı.
4) Mustafa Destici, Ankara Milletvekili, Büyük
Birlik Partisi Genel Başkanı.
Şahıslar adına:
1) Engin Özkoç, Sakarya Milletvekili.
2) Emrullah İşler, Ankara Milletvekili.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ilk söz
İYİ PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Aytun
Çıraya aittir.
Buyurun Sayın Çıray. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY
(İzmir) Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri
(Uğultular)
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Sayın Başkan, bu
kadar önemli bir konuda önce bu uğultuyu bir şey yapalım.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, önemli
bir görüşme yapıyoruz, lütfen sükûneti sağlayalım.
Milletvekillerimizi yerlerine oturmaya davet ediyorum, sessiz olmaya davet
ediyorum. Kürsüdeki hatibi dinleyelim lütfen.
Buyurun.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri; iktidar, ekonomik kriz şartlarında
ayakta durma mücadelesi veren Türk milletine bu yılbaşı
vesilesiyle gelip geçici bir huzuru dahi çok gördü, tam
yılbaşının ertesi günü vatan evlatlarını Libya
çöllerine göndermek için Meclisi olağanüstü toplantıya
çağırdı.
Şimdi soruyoruz: Bu acele niye? Çünkü herkesin
bildiği gibi bu izin tezkeresi onaylandığı anda Türkiye hiç
maruz kalmadığımız türden husumetlerle yüz yüze
kalabilecek. En ufak bir mübalağada bulunmuyoruz. Yüce Meclisin önüne
gelen hiçbir izin tezkeresi Türk milletinin yüksek genel çıkarları ve
millî güvenliği açısından bu kadar büyük bir risk teşkil
etmemiştir. Ortaya çıkan riskin büyüklüğü ve vahametini belki
ancak devletin yıkımıyla sonuçlanan Goeben ve Breslau
kruvazörlerine Osmanlı bayrağı çekilmesinden sonra
yaşananlarla mukayese edebiliriz. Şimdi, yüz iki yıl sonra Türk
milletine çok ağır bedeller ödetebilecek başka bir oldubittiyle
karşı karşıyayız. Bu oldubitti otoriter kuvvetler
birliği rejimini kuran zihniyetin, şahsi iktidar
çıkarlarının kaçınılmaz neticelerinden birisidir.
Değerli arkadaşlar, AKP zihniyeti, bir
dönem kurucu değerlerimize antipati duyan, o zamanki adıyla
cemaatle güç birliğine gitti. Türkiye böylece 2010 yılından
itibaren dış politikada çok köklü bir makas değiştirme
operasyonu yaşadı. Türkiyeyi dünyada derin bir
yalnızlaşmayla karşı karşıya bırakan, Türk
milletinin sırtına 5 milyon Suriyeliyi yükleyen ve 50 milyar dolar
üzerinde maliyet ödeten işte bu rövanşist makas değiştirme
operasyonu oldu. Bugün yüce Meclisimizin önüne getirilen 30 Aralık 2019
tarihli Cumhurbaşkanlığı Tezkeresini işte bu çerçeve
içinde düşünmeliyiz. Daha önceki konuşmamda hatırlatmıştım:
Libya halkının dramı, Arap Baharının güya Libyaya
bir yansıması olarak Kaddafinin devrilmesi süreciyle
başladı. Şüphesiz Kaddafi, egosantrik bir diktatördü ve bütün
diktatörler gibi Libya devletini, kendisinin ve ailesinin
sınırsız zenginleşmesi için de kullandı. Ancak
Kaddafinin linç edilmesinin ardından yaşananlar çok daha trajikti. O
günlerde, 21 Şubat 2011de NATOnun Libyada ne işi var? diyen
Sayın Cumhurbaşkanı, daha ertesi günü, İzmirin NATO
operasyonunun merkezi olmasına izin vermişti ancak o sırada
Suriyede Emevi Camisinde cuma namazı kılma radikal hayali
Libyayı arka plana itti, Suriyeyi öne çıkardı. Şimdi,
bugün getirdiğiniz tezkereye meşruiyet kazandırmak için
Trablustaki güçleri Birleşmiş Milletler meşru kabul
ettiği için bu tezkereyi destekliyoruz. diyorsunuz ama
Birleşmiş Milletlerin verdiği meşruiyet konusunda hiç de
inandırıcı ve ilkeli değilsiniz. Neden mi? Çünkü iç
savaş çıktığında, Birleşmiş Milletlere göre,
Suriyenin meşru hükûmeti Esad Hükûmetiydi, siz ÖSOyu desteklediniz.
Değerli arkadaşlar, bir de, tezkerenizin
haklılığına delil olarak öne sürdüğünüz mavi vatan
konusuna bir açıklık getirmek zorundayız. Türkiye 27 Kasım
2019 tarihinde Libyada Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle 2 mutabakat imzaladı.
İlk mutabakat, Türkiye ve Libya arasındaki deniz yetki
alanlarına ilişkindi; amacı, Doğu Akdenizdeki
haklarımızın korunması ve uluslararası hukuk nezdinde
kayda geçirilmesiydi. Hâlbuki Türkiye, mavi vatanın önemini ta 1973te
kıta sahanlığı krizi çıktığında
keşfetmişti. Ancak deniz yetki alanlarımız için mavi
vatan deyimini 2006 yılında resmî makamlar nezdinde ilk defa
kullanan Amiral Cem Gürdenizdi. İşte, Sayın Gürdeniz ve 400
deniz subayının FETÖcü savcılara desteklerinizle, Ergenekon
kumpasıyla hapse atılmalarının sebebi bu mavi denize, bu
mavi vatana sahip çıkmalarıydı. O mavi vatana sahip
çıkanları FETÖyle birlikte Ergenekondan hapse attınız.
Onun için, kimse bize mavi vatan dersi vermeye kalkmasın. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Siz o dersten çaktınız,
on üç yıl kaybettirdiniz Türkiyeye. Ancak biz İYİ PARTİ
olarak, başta Sayın Genel Başkanımız Meral
Akşener olmak üzere, Türk milletinin ve devletinin çıkarları
adına mavi vatanı gerektiği şekilde oylarımızla
destekledik, savunmaya da devam edeceğiz.
Burada istismar edilmemesi için belirtmeliyim ki
Ulusal Mutabakat Hükûmeti yıkılırsa mavi vatan elden gider.
tezi de doğru değildir çünkü Libya da bu mutabakatla deniz yetki
alanlarını 36 bin kilometrekare genişletti. Bunun için bu
hükûmetten sonra hangi hükûmet gelirse gelsin mavi vatanla
kazanılmış deniz alanlarını geriye vermez. Buna
karşılık, imzalanan ikinci mutabakatı desteklemedik ve
haklı çıktık. İkinci mutabakat muhtırası, hem
millî güvenliğimize ilişkin değildi hem de İYİ
PARTİ sözcülerinin öngördükleri gibi Hafter güçlerini tahrik etti ve
bugünkü tezkerenin hızlandırılarak gelmesinin sebebi işte o
bir önceki tezkeredir yani bir yanlışınız diğerini
tetiklemektedir. Üstelik iki hafta önce 15 Aralık 2019 tarihli Resmî
Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararıyla 16
yaşından küçük, 55 yaşından büyük Libya
vatandaşlarına doksan gün ikamet süreli muafiyet
tanıdınız. Şimdi buradan ne anlamalıyız? Bu,
bozulan sosyal iç bütünlüğün ve uyumun tekrar felakete dönüşmesi
olmayacak mı? Türkiye, yeniden iç barışını ciddi bir
şekilde bozacak legal görünümlü, muazzam maliyetli, basiretsiz bir göçü
teşvik etmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı, bu kararıyla
izin tezkeresindeki sözde millî gerekçelerini iyiden iyiye şaibeli hâle
getirmiştir.
Sayın milletvekilleri, Libyaya güç
gönderilmesine izin hakkındaki tezkereye karşı çıkmamızın
vicdanımız açısından başka güçlü nedenleri de var.
Türk Silahlı Kuvvetleri Ulusal Mutabakat Hükûmetinin daveti vesile
edilerek bölgeye gönderildiğinde Türkiye'nin bütün Libyalılar gözünde
iç savaşın etkin bir tarafı olacak olmasıdır. Bu,
ayrıca ülkemizi ve milletimizi Arap coğrafyasında bir nefret
objesi hâline getirecektir.
Değerli milletvekilleri, yüce Meclisimiz izin
tezkeresine bir başka açıdan daha geçit vermemelidir; bu da Suriye
rejim güçlerinin Rusların da desteğiyle İdlibde hâkimiyet
kurmak üzere olmalarıdır. Bunun en vahim sonuçlarından biri
(Uğultular)
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Ya, arkadaşlar,
savaşa şehit olmaya asker göndereceğiz, gürültüden durulmuyor.
Bu kadar mı ciddiydi bu yani çağırdınız, acele
ettirdiniz de bunu dinlemiyorsunuz? Yani madem ciddisiniz işinizde, neden
dinlemiyorsunuz? (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar) Beyefendi telefonla konuşuyor en ön sırada, bir
saattir.
Ya, şehit olmaya asker gönderiyoruz
arkadaşlar, ciddi olalım biraz.
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Sen ne anlarsın
ciddiyetten?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Sen ne anlarsın be!
Benim dedem Balkanlarda şehit oldu, sen ne anlarsın şehitten?
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) Her
tarafın ciddi olsa ne olur?
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Bunun en vahim
sonuçlarından biri Rusyayla karşı karşıya
gelmemizdir. Ülkenin yüzde 70ine yakın bölümüne hâkim olan General Hafter
güçlerinin destekçilerinden birinin Rusya olması, bu çok tatsız
ihtimali güçlendirmektedir. Kaldı ki Libyada çatışan tarafların
paralı askerlerinin vahşi karakterleri ve
acımasızlıkları Mehmetçikimizi Vietnamvari
çatışmaların içinde bırakabilir.
Diğer yandan, Trablus Hükûmetinin Arap
Baharının son kalıntısı olması da zaten mezhepçi
dış politikaları nedeniyle zarar gören Türkiye'yi hak
etmediğimiz hâlde Selefi cihatçı terör gruplarının
destekleyicisi olarak sunanların ekmeğine yağ sürecektir. Yani
Mehmetçikimizi millî güvenliğimizle hiçbir şekilde ilgisi olmayan
bir iç savaşın belirsiz ateş hattına bırakamayız.
Şehitlik mertebesi şüphesiz yüce bir
mertebedir. Aynı zamanda geride kalanların umut ve tesellisidir.
Ancak bu kutsal umut ve teselliyi ne millet ne Allah nezdinde kimsenin istismar
etme hakkı yoktur. Tekrar ediyorum: Türk milleti kahraman askerlerinin
canını sokakta bulmadı. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar) Bizim onların cesaretinden,
Türk askerinin cesaretinden ve savaşçılığından hiçbir
kuşkumuz yok. Ancak Türk askerinin bu muhteşem cesaret ve
savaşçılığı ancak millî davalarımızda
geçerlidir. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Arap Baharı
denilen yarı karanlık hareketler başladığında
henüz Müslüman ağırlıklı coğrafyalarda
itibarlıydık. İtibarımız temelsiz sükse iddialarından
veya saray yaptırmamızdan kaynaklanmıyordu. İtibarımız,
Türkiye Cumhuriyetinin bir medenileşme modeli olarak sosyokültürel
cazibesinden kaynaklanıyordu. Bu itibar, Türkiyeye, çatışan
taraflar arasında ara buluculuğundan asla şüphe duyulmayacak bir
tarafsızlık konumu sağlıyordu. Adalet ve Kalkınma
Partisinin ideolojik takıntılı dış
politikalarıyla bunlar çarçur edildi. Bizim, şu anda
kaybettiğimiz bu konuma yeniden dönmeye, dış
politikamızı tamamen bu doğrultuda düzenlemeye ihtiyacımız
var. Yanlış ekonomi politikaları yetmiyormuş gibi,
milletimizin ekmeği yanlış dış politikaların
çarkları arasında öğütülmeye başlandı. Asıl
önemlisi Türkiye Cumhuriyetini kuran ahaliye Türk milleti denir.
tanımındaki anlamıyla Türk milletinin temel özgürlük
haklarının yeniden tesisini istiyorsanız bu tezkereye
Hayır. demelisiniz. Milliyetçiliğin de vatanseverliğin de
gereği budur.
Sayın milletvekilleri, Libyada ahlaksız
bir iç savaş yaşanıyor. Bu iş savaşın farklı
taraflarını farklı güçler destekliyor, hatta bazıları
aynı anda iki tarafa da silah veriyor. Bir AKP sözcüsü ise Adanadan
açıklama yapıyor, Türkiyenin tarihe karşı sorumluluğu
varmış, oraya asker göndermeliymişiz. Arkadaşlar, tarihin
hiçbir anında Türkiye Cumhuriyeti mazlum milletlerin iç
savaşlarında bir tarafın yanında olmamıştır.
Türkiyeyi tarih önünde ahlaklı, erdemli ve onurlu kılan da budur.
Biz kimsenin ülkesinde, toprağında ve iç işlerinde gözü olmayan
bir milletiz ama şimdi Libyada bir tarafın ve onu destekleyen
güçlerin taşeronu olmaya sürükleniyoruz. Türkiye Cumhurbaşkanı
Tunusa gidiyor ve oradan savaş
çığırtkanlığı yapıyor ama Tunus beklentilere
karşılık vermiyor. Peki, Libyanın sınır
komşusu oldukları için asıl millî güvenlik sorunları
olması gerekenler Tunus ve Cezayir değil mi? Hafter güçlerine tank ve
uçak desteği veren Amerika etkisindeki Mısır, o neden
açıktan asker göndermiyor, hiç düşündünüz mü? Diğer taraftan,
yandaş ve bordrolu yorumcular televizyonlarda Libyada herkes para
kazanacak. teranelerini anlatıyorlar. Bizim de pay almamız
lazımmış. Değerli arkadaşlar, bu, Sorosun En iyi ihraç
maddeniz askeriniz. sözüne haklılık kazandıracak ahlaksız
bir söylemdir. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Türkiye, hiçbir zaman ganimet, yağma ve sömürü
peşinde olmadı. Türk milletinin asla mazlumların
toprağında gözü olmadı. Zira, milletimizin tarih şuuru,
vicdanı ve ahlakı AKP hoparlörlerinin zannettiğinden çok daha
yüksektir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Tekrar ediyorum, eğer devletin hâlâ bir kurmay
ve hariciye aklı kalmışsa Sayın Cumhurbaşkanına
desinler ki Goeben ve Breslau macerasından sonra en büyük macera ve facia
Libyaya müdahale olacaktır.
Bu tezkerenin hukuki temeli
hazırlanmamıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararıyla oluşturulmuş meşru bir müdahale gücü
yoktur ve dikkat, Libyada oluşabilecek en kötü senaryoya karşı
bu Hükûmetin hazırlığı yoktur. Türkiye, bu tür müdahalelere
daima tek taraflı ve meşruiyeti şüpheli iki taraflı
zeminlerde değil, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ve
NATO Konseyinin kararları zemininde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesiyle karar vermiştir.
Sayın Cumhurbaşkanı Biz davet
edildiğimiz yere gideriz. dedi. Bu mantıkla davete ne gerek var?
Kardeş Azerbaycanın topraklarının yüzde 20si
gayrimeşru bir işgalin altında, hadi kalkın gidip önce
orayı kurtaralım. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Neden yapmıyorsunuz? Bize milliyetçilik dersi
vereceksiniz.
AYHAN EREL (Aksaray) Doğu Türkistan da var,
Doğu Türkistan.
AYTUN ÇIRAY (Devamla) Kırım tek
taraflı bir kararla ilhak edildi. Hadi kalkın Kırımı
kurtaralım. diyeceğim ama siz, Uygur Türkleri hakkında
verdiğimiz araştırma önergesini reddettiniz. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, size Egede teker teker işgale
uğrayan adalarımız için tezkere getirin. diyeceğiz ama
siz, Türkiyeden çok Amerikanın ve Rusyanın iç işleriyle ve
millî meseleleriyle meşgulsünüz. Dostum Trump. Dostum Putin. Biraz
ciddi olalım. Dostlarınız, arkanızı döner dönmez
Suriyenin PKKsının lideriyle dostluk kurdular, haberiniz var
mı? Çünkü uluslararası ilişkilerde dostluklar filan yoktur;
gerçekler ve çıkarlar vardır, uzun erimli hesaplar vardır.
Bakın, Barış Pınarı
Harekâtında canıgönülden tezkerenizi destekledik de ne oldu? Üç gün
sonra bir tweetle, aslanlar gibi yürüyen Türk ordusunu durdurdunuz.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Türkiye, siz yönetime
gelinceye kadar siyasi meşruiyeti ve hukuku olmayan, siyasi aklı
olmayan hiçbir işe girmedi. Sizin bu tezkerenin ardından
karşımıza çıkan senaryolara karşı devlet aklına
sahip hiçbir planınızın olmadığını
biliyoruz, zira bu işlerin arkasındakileri tanıyoruz, biliyoruz.
Psikiyatride mehdilik iddiası diye bilinen şizofrenik bulguya bir
adım kalmış bir şahıs bugün
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer
Mehmetçikin yanında savaşa gönderilen karanlık milis kuvvetleri
bunun eğitiminden geçiyorsa yarın bizim güvenliğimiz ne olacak?
Sayın milletvekilleri, ülkemize olan sevgimiz,
devlet insanlığımız nedeniyle Libya konusunda burada dile
getirmek istemediğimiz, getiremeyeceğimiz çok şey var ancak bütün
bu olan bitenin hukuki ve siyasal sorumlusu Anayasaya göre Sayın
Cumhurbaşkanıdır. O nedenle buraya gelmeli ve tezkereyi
savunmalıydı. Gelmemesi sürpriz mi? Ee, bütçe görüşmelerine dahi
gelmedikten sonra sürpriz değil ama şu ayıba bakın,
Hükûmetten bir bakan yok. Bu kadar önemli bir tezkere diyorsunuz, bu kadar
büyük bir tezkere diyorsunuz, Türk askerini Fizan Çöllerine götürmeye
kalkıyorsunuz, Yemen türkülerini tekrar besteletmeye kalkıyorsunuz
ama burada bir bakan yok. Ayıp, sizi kınıyorum. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, evet, tarih ve
coğrafya bizi eteklerimizden çeker ama biz Türk milleti, masum
insanların kanının akmasını istemeyiz. Ahali,
mahallesinde, evinde, çarşıda, kahvede artık soruyor: Suriyede
ne işimiz vardı? Şimdi soracaklar: Libyada ne işimiz
var? Suriyede PKK terör örgütüne devlet kurdurma politikası sona
ermemişken yeni dertlere ihtiyaç var mı? 1912de Libyada
çatışmalar devam ederken Balkan Savaşının
çıktığını unuttunuz mu? Doğu Akdenizde bu kadar
dert ve gerilim varken donanmanın gücünü neden ikiye bölüyorsunuz? Suriye
işine yanlış yöntemlerle başladığımız
için, Rusyanın İdlibten bize yönlendirdiği, içinde El Kaideci
teröristlerin de olduğu milyonlar kapımızdayken ve daha dün
oradaki, İdlibteki HTŞnin başı Artık, Esadı
devirmekten vazgeçtik. demişken
Böyle zamanlar etkin, verimli ve
birikimli diplomatlar ve subaylar gerektirir, subaylar. İdeolojik
bakışınızla etkisizleştirdiğiniz bu birikimi
dinleyin, onları çağırın. Onlar, Libyada kalkıştığınız
işin Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuk
açısından büyük bir meşruiyet krizine yol açabileceğini
gerekçeleriyle size anlatacaklardır. Bu gerçeği aklınızdan
çıkarmayın: Pusuda bekleyen güçler, sizin bu
yanlışları yapmanızı yani Libyaya askerî güç
göndermenizi ellerini ovuşturarak bekliyorlar. Neden şu anda
yapabilecekleri gürültüyü çıkarmadıklarını hiç
düşündünüz mü?
Suriye işine bulaşırken size ne
demiştim: Millî meselemiz olmayan bir konuda vereceğimiz her
şehit, cinayete kurban gidecektir. demiştim, Çok Müslüman kanı
akıtacaksınız, çok. demiştim. Şimdi o sözlerimin bir
adım ilerisine gidiyorum: Gelin, bilip bilmediğiniz yanlış
pazarlıklar uğruna akacak masum şehit kanlarında
boğulmayın. Yoksa mavi vatan mutabakatı, Libyaya asker gönderme
sözü karşılığında mı imzalandı?
İYİ PARTİ olarak biz, millî
güvenliğimizin tehdit altında olmadığı bir yerde
Mehmetçiklerimizin, Rusyadan Mısıra, Suudilerden Emirliklere ve en
önemlisi, bu ülkelerin desteklediği General Hafter güçlerine kadar bir
ittifakın açık hedefi hâline getirilmesinden sorumlu olamayız ve
bu tezkereye hayır diyeceğiz. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar) Bugün sorumluluğumuz büyük Türk
milletinin hukukuna olsun, bugün sadece Allahtan korkun.
Saygılarımı sunuyorum. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bostancı, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
5.-
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İzmir Milletvekili
Aytun Çırayın (3/1044) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde İYİ
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım teşekkürler.
Sadece bugün değil, her gün Allahtan korkmak
gerekir Sayın Çıray; önce onu belirteyim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Şu yanlış: Hangi kişi olursa
olsun ve hangi gruba karşı yaparsa yapsın, kürsüden parti
gruplarına had bildirme girişimi; Ben konuşurken buradan,
telefonla sen oradan konuşamazsın. diye bunun üzerinden bir
tavır göstermek yanlıştır. Mesele sadece Çırayın
tavrı değildir, bunu kim yapsa ve hangi parti grubuna karşı
yapsa ayıplarız ve kınarız, Sayın Çırayı da
kınıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İkincisi: Sayın Çıray burada, kesin
bir hayır tavrının konuşmasını yaptı,
takdirleridir, yapabilirler. Ama benim bildiğim, son bir buçuk saatte bu
karara geldiler, çok da müzakere ettiler; insan Neyi müzakere ettiler? diye
düşünüyor.
Üçüncüsü: Şu ganimet ve yağma
iddiası çok ayıp. Bunun altını çizmekle yetiniyorum, daha
fazla da konuşmak istemiyorum.
Teşekkürler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Dervişoğlu,
buyurun.
6.-
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Ankara
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Ayrıca, herkese mutlu seneler diliyorum.
Türkiye'nin geleceğine dair çok önemli
emareleri içinde barındıran bir tezkereyi burada görüşüyoruz,
birazdan da oylayacağız. Türkiye Büyük Millet Meclisinin büyük bir
duyarlılıkla hareket etmesi pek tabiidir ki beklentimizdir. O
sebeple, kürsüde söz alan hatiplerin konuşmalarını yaparken bu
anlamda saygıyı hak ettikleri kanaatini taşıyorum.
Ayrıca, biz İYİ PARTİ olarak,
Türkiye'nin geleceğine dair kararlarla ilgili olarak
talimatlandırılmayı kabul etmiyoruz. O sebeple derinlemesine
istişareler yapıyoruz, parti içinde de demokrasiyi işletiyoruz.
Bu sebeple Cumhurbaşkanlığının Türkiye Büyük Millet
Meclisine gönderdiği bu tezkereyle ilgili karar vermemiz uzun sürdü. Bu
kararı kısa zamanda alanlar düşünsün, öncelikle bunu ifade etmek
istiyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Ayrıca, efendim, hatibimize direkt bir ithamda
bulunuldu; İç Tüzükün 69uncu maddesine göre kendisine cevaben söz
hakkı tanınmasını istirham ediyorum.
Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Çıray, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) İç Tüzük 69a göre ise
iki dakika kürsüden olur, yeni usul ihdas etmeyin.
BAŞKAN Kürsüden mi söz istiyorsunuz,
yerinizden mi?
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Efendim, isim zikredildiği için İç Tüzük 69a göre
kürsüden olacak.
BAŞKAN - Buyurun.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Aytun Çırayın, Ankara Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının yaptığı açıklaması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Değerli
arkadaşlar, esasen, Sayın Grup Başkan Vekilimiz bu
sataşmaya dört başı mamur bir cevap verdi ve süreçlerimizi
anlattı.
İYİ PARTİ olarak, bu iş gündeme
geldiğinden bu yana, en az dört beş Başkanlık
Divanında, bu işle görevlendirilmiş Başkanlık
Divanı üyeleri ve onun dışında, ayrıca strateji
uzmanı olarak da kariyer yapmış Sayın Ümit Özdağ dâhil
olmak üzere defalarca toplantı yaptık. Son olarak, bu
toplantılar ve tartışmaların sonucunda elde ettiğimiz
bilgilerle, bugün Sayın Genel Başkanın da
katıldığı milletvekilleri toplantımızda tüm
milletvekillerini dinleyerek ve onların kararları doğrultusunda
oy birliğiyle karar aldık. Yani İYİ PARTİde
demokratik süreçler bütün aşamalarıyla işler çünkü biz böyle
alıştık, partinin kuruluş ruhunda demokrasi var. Biz
demokrasi mücadelesiyle geldiğimiz için bu kuruluş ruhuna uygun bir
siyasi anlayışla devam ediyoruz.
Diğer konudaki hassasiyetime gelince:
Sıradan bir oturum değil bu; biraz önce söylediğim gibi, bir
savaş tezkeresi konuşuyoruz ve bu vereceğimiz kararla
evlatlarımızı şehit olmaya Fizan Çöllerine
göndereceğiz. Böyle bir konjonktürde hepimizin daha dikkatli olması
gerekir yoksa kimseyi kırmak ve üzmek gibi bir niyetimiz olamaz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
2.-
Cumhurbaşkanlığının, Türkiyenin millî
çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine
karşı uluslararası hukuk çerçevesinde her türlü tedbiri almak,
Libyadaki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütleri
tarafından Türkiyenin Libyadaki menfaatlerine yönelebilecek
saldırıları bertaraf etmek, kitlesel göç gibi diğer
muhtemel risklere karşı güvenliğin idame ettirilmesini
sağlamak, Libya halkının ihtiyacı olan insani
yardımları ulaştırmak, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti
tarafından talep edilen desteği sağlamak, bu süreç sonrasında
meydana gelebilecek gelişmeler istikametinde Türkiyenin yüksek
menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin
seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için
süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere
hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve
tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği
takdirde Türkiye sınırları dışında harekât ve
müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir
yıl süreyle izin verilmesine dair tezkeresi (3/1044) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi söz sırası,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçayda.
Buyurun Sayın Akçay. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti ile Libya
Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasında 27 Kasım 2019da İstanbulda
2 mutabakat muhtırası imzalanmıştır: Biri, deniz yetki
alanlarının sınırlandırılması, diğeri
ise güvenlik ve askerî iş birliği muhtırası. Meclisimiz
tarafından kabul edilen Güvenlik ve Askerî İş Birliği
Mutabakatının hükümleri doğrultusunda, Libyanın
meşru Ulusal Mutabakat Hükûmetinin Türkiyeden askerî destek ve iş
birliği talebi söz konusu olmuştur. Libyaya verilen destek hem
hukuki bir yükümlülük hem de millî hafızaya sadakattir. Emperyalist
emellerini, bölgedeki istikrarsızlığı destekleyerek, Hafter
gibi yasa dışı aktörleri finanse ederek gerçekleştirmeye
çalışan odakların yanında değil
karşısında durmak, millî duruşun kayıtsız
şartsız gereğidir.
Değerli milletvekilleri, tarihin ve
coğrafyanın yeniden şekillendiği bir dönemde, Türkiye hem
millî çıkarları doğrultusunda adımlar atmakta hem de
bölgesel barışa katkı vermektedir; diplomasideki etkinlik
sahadaki güçle desteklenmektedir.
Bilindiği üzere, Doğu Akdenizdeki
doğal kaynaklar sebebiyle Türkiyeye karşı bir şer
ittifakı kurulmuştur. Mısır, İsrail, Yunanistan ve
Güney Kıbrıs Rum kesimi, Türkiye'nin Akdenizdeki egemenlik
haklarını gasbetmek için bir araya gelmişlerdi. ABD ve ABnin de
desteklediği bu ülkelere karşı Türkiye, egemenlik
haklarını muhafaza etmek için diplomaside ve sahada kararlı
faaliyetlerde bulunmuştur. Sahada sondaj ve araştırma
gemileriyle yapılan faaliyetlerle mavi vatan deniz tatbikatı,
ülkemizi çevreleme politikasına karşı attığımız
kararlı adımlardır. Bu süreçte, Doğu Akdenizdeki egemenlik
haklarımızın ikili anlaşmalarla desteklenmesi gerekiyordu.
Bu kapsamda, Libyayla yapılan anlaşmalar, Akdenizdeki hak ve
hukukumuzu koruma yolunda atılmış isabetli adımlardır.
Libyayla yapılan deniz yetki
alanlarının sınırlandırılması
anlaşmasını 5 Aralık 2019 tarihinde Meclisimizde kabul
ettik. Böylece, Türkiye'nin Akdenizdeki yetki alanlarının tespitiyle
birlikte, aynı zamanda millî güvenliğin fiilî
sınırlarını da onaylamış olduk. Deniz yetki
alanlarının sınırlandırılması
anlaşmasının tamamlayıcısı niteliğindeki
güvenlik ve askerî iş birliği anlaşmasını da
Meclisimizde 21 Aralık 2019 tarihinde onayladık. Muhtıranın
4üncü maddesinde güvenlik ve askerî iş birliği alanları
düzenlenirken Libyadan davet ve talep gelmesi hâlinde, Türk askerinin askerî
planlama, tecrübe aktarımı, eğitim ve öğretim faaliyetleri
ile silah sistemi ve teçhizatın kullanımına yönelik eğitim
ve danışmanlık hizmetlerinin ifası amacıyla Libyaya
gidebileceği hükme bağlanmıştır. Bu iki anlaşma
birlikte düşünüldüğünde, Türkiye'nin Doğu Akdenizdeki
varlık ve egemenlik hakkının muhafazası Libyadaki
meşru Hükûmetin varlığını devam ettirmesine, bu
ülkenin güvenlik, istikrar ve huzura kavuşmasına
bağlıdır.
Görüşmekte olduğumuz bu tezkere,
Libyanın istikrar, huzur ve güvenliğine destek veren Türkiye'nin
Doğu Akdenizdeki hak ve çıkarlarını muhafaza eden ve
bölgesel barışa katkı veren bir tezkeredir. Deniz yetki
alanlarının sınırlandırılması ile askerî
iş birliği anlaşmaları, Doğu Akdenizde
kazandığımız hareket alanının devamı, bölgede
kazandığımız siyasi ve hukuki inisiyatifin
sürekliliği, bu tezkerenin güçlü bir iradeyle icrasına
dayanmaktadır.
Libyayla imzaladığımız
anlaşmalar Yunanistan, Mısır, İsrail, Kıbrıs Rum
kesimini paniğe sevk etmiştir. Bunlar, yasa dışı örgüt
elebaşı Hafteri âdeta bölgede Türkiyeyi
sıkıştırma ve Libyayı kaos içinde tutma projelerinin
taşeronu olarak görmektedirler. Öyle ki Yunanistandan bir bakan
savaş suçlusu Hafterle görüşmeye dahi gitti.
Değerli milletvekilleri, Doğu Akdeniz
dünya jeopolitiğinin önemli bir sahasıdır. Bölgesel
gelişmeler Türkiye'nin bu sahada güçlü ve etkili olmasını
zorunlu kılmaktadır. Türkiye'nin karşısında,
adına Doğu Akdeniz Gaz Forumu dedikleri, Mısır, Yunanistan,
Kıbrıs Rum kesimi ve İsrailin bulunduğu ülkeler var. Bu
ülkelere ABD ve AB destek olmaktadır; amaç, Doğu Akdenizde
çıkan enerjiyi deniz üzerinden Türkiyeyi dışlayacak
şekilde Avrupaya ulaştırmaktır. Bu büyük oyunu gören
Türkiye, millî yararları ile uluslararası hukuktan doğan hak ve
çıkarları uyuşan Libyayla deniz yetki alanı
anlaşmasını imzaladı.
ABden gelen yaptırım
açıklamaları, İsrail, Yunanistan, Mısırdan gelen ve
nazarımızda hiçbir kıymeti olmayan karşı
açıklamalar hepimizin malumudur. Doğu Akdeniz artık, Libyanın
da dâhil olduğu daha geniş bir coğrafyayı işaret
etmektedir. Anlaşmaları imzalayıp onaylayan Libya Ulusal
Mutabakat Hükûmetinin iktidarda kalması, Türkiye ve Libya
açısından olduğu kadar, Doğu Akdenizin geleceği
bakımından da çok önemli bir meseledir.
Tezkereyi ikili ilişkiler bağlamında
konuşuyoruz, bu doğru ama eksik bir görüştür. Konunun bir
diğer boyutu, Türkiye'nin uluslararası barış ve
güvenliğe sunduğu katkı ve desteklerdir. Uluslararası
barış, güvenlik ve istikrara katkı uluslararası hukukun
temel öznesidir. Türkiye Cumhuriyeti olarak bulunduğumuz
coğrafyanın üzerimize yüklediği sorumluluğu
uluslararası hukuktan kaynaklı bu bilinçle birleştiriyor,
bölgesel ve uluslararası faaliyetlere katkı sunuyoruz. Türkiye
Cumhuriyetinin kendisine görev ve yetki verdiği, elinde ay
yıldızlı al bayrağımızı taşıyan
her Türk bulunduğu barış gücünde istikrar ve huzurun
güvencesidir. Türkiye, hâlihazırda 12 ülkede Birleşmiş Milletler
Barış Gücü ve Barışın İnşası
Harekâtına katkı sunmaktadır. Bu harekâtlara en fazla
katkı sunan ilk 15 ülke arasındayız. Bosna Hersekte,
Arnavutlukta, Afganistanda, Irakta, Azerbaycanda, Kosovada, Somalide,
Katarda, Lübnanda, Liberyada, Sudanda, Haitide, Suriyede
yaptığımız neyse Libya için de
yaptığımız, yapacağımız ve hedefimiz odur.
Lütfen dikkat ediniz; Libyaya asker gönderme, silah
ve mühimmat ile teknik ve askerî bilgi desteği sağlanması
uluslararası hukuk açısından meşrudur. Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 2015 yılındaki 2259 sayılı
Kararı, Türkiyeye ve Birleşmiş Milletlere üye diğer
ülkelere bu sorumluluğu vermektedir. 2015 yılındaki 2259
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
Kararında, Libyayı temsil eden tek ve meşru hükûmetin, Libya
Siyasi Anlaşması kapsamında oluşturulan Ulusal Mutabakat
Hükûmeti olduğu ilan edilmiştir. Yine, aynı kararda, bu
meşru hükûmetin ve anlaşmada atıfta bulunulan Libya
kuruluşlarının desteklenmesi ancak anlaşmada yer almayan
paralel yapılara desteğin ve bunlarla temasın kesilmesi
çağrısında bulunulmuştur.
Ayrıca, Libyadaki çatışma
ortamı, sivillerin ölümlerine, DEAŞ ve El Kaide gibi terör
örgütlerinin faaliyet yürütmesine ortam oluşturmakta, dahası,
Libyada faaliyet gösteren Türk şirketlerinin güvenliğini tehdit
etmektedir. İşte, Türkiye tüm bu meşru ve insani sebeplerin
yanı sıra, uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve sorumlulukla
hareket etmektedir. Bu kapsamda, Libyaya komşu olan Tunus ile Akdenizde
kıyısı bulunan Cezayir ve İtalya gibi ülkelerin
yanında Sudanın da yaşananlardan etkilenme potansiyeli
düşünüldüğünde, bu ülkelerle Libya konusunda yapacağımız
diplomatik temas ve iş birliği, Türkiye'nin bölgesel barışa
katkı sağlayan gayretlerini güçlendirecektir. Nitekim, bu ülkeler,
büyük ölçüde Libya Ulusal Mutabakat Hükûmetine verilen desteğin
arkasındadır.
Uluslararası kuruluşlar
aracılığıyla barış ve güvenlik alanında en
kuvvetli katkıyı sunan Türkiye'nin, yine, uluslararası hukuk
bağlamında kendi güvenliğini korumak için sınır ötesi
harekâtlar gerçekleştirmesinin hiçbir yanlış ya da gayrihukuki
yanı yoktur. Türkiye haklı, hukuki ve meşru bir zeminde faaliyet
yürütmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, bütün operasyonlarda dünyaya en
güzel insanlık dersleri veren asil ve şanlı bir ordudur. Türk
askeri barışın güvercini, savaşın kartalı, kadife
eldiven içinde çelik yumruktur.
Bir de şunu unutmamakta fayda var: Bugün
Libyaya gönderilmesi planlanan Mehmetçikimiz ile 1911de binbir
meşakkatle Trablusgarpta, Dernede ve Tobrukta Libyanın
salahı için mücadele eden Mustafa Kemal, Enver Paşa,
Kuşçubaşı Eşref, Ali Fethi Bey, Nuri Bey ve diğer nice
kahraman subaylarımız aynı millî hafızanın
neferleridir. Kaostan arındırılmış, egemenliğini
ve istikrarını temin etmiş kardeş ülke Libya, ülkemizin de
içinde bulunduğu coğrafya açısından büyük önem arz
etmektedir. Millî güvenliğin kilit taşı olarak
nitelediğimiz bu mesele doğrultusunda Libyaya gönderilecek olan Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurları, uluslararası odaklarca
çevrelenmiş vatanımızı müdafaa meşalelerinden biri
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, tezkerenin kabulüyle
Libyayla akdedilen mutabakat muhtıralarıyla elde edilen kritik
kazanımlar muhafaza edilecek, Türkiye için kritik öneme sahip Libyayla
ilişkiler güçlendirilecek, AB dâhil çeşitli aktörlerin etkin olmaya
çalıştığı Libyada ve Afrikada her bakımdan etkinliğimiz
artacak, Doğu Akdenizdeki ve Suriyedeki varlık ve politikaları
nedeniyle Türkiyeye karşı faaliyetler yürüten ülkelere
karşı durum üstünlüğü elde edilecek ve mücadele yeni bir boyut
kazanacak. Akdenizde merkezî bir konumda konuşlanma imkânı elde
edilecek, Yunanistana yönelik çevreleme politikasını yürütme
fırsatı daha da bir inisiyatif kazanacaktır.
Libyayla yapılan anlaşmaların ve
bunların gereği olarak bu tezkerenin kabulünün bazı stratejik
sonuçları da vardır. Bu sonuçlar, Türk dış
politikasının geleceğini de biçimlendirmektedir. Bunlardan
birincisi, Türkiye açısından Doğu Akdeniz siyasetinin
Kıbrıs parantezinden çıkmasıdır. Türkiye böylece, bir
taraftan Kıbrısta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve
Türkiyenin çıkarlarına aykırı bir çözümün önünü
kapatmış, diğer taraftan da Kıbrıs bahanesiyle
uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızın gasbedilmesi
ihtimalini ortadan kaldırmıştır. İkinci olarak,
Türkiyenin AB süreci etkilenecektir. Yirmi yıldır devam eden üyelik
müzakere sürecinin Kıbrıs bahanesiyle engellenmesi ve yine aynı
bahaneyle Türkiyenin Akdenizde durdurulması hesap edilmiştir.
Üçüncü olarak, Türkiyenin Akdeniz siyaseti mavi vatan konseptiyle
uluslararası hukuk temelinde biçimlenecektir. Dördüncü olarak, Türk
dış politikasının oluşturulma zemini
sağlamlaştırılmıştır. Dış politikaya
hâkim olan ilkeler uluslararası hukuk, meşruiyet, doğru
zamanlama, konjonktürel ittifaklar, sonuç odaklı faaliyetler ve
girişim sonrası yeni gerçekliğin inşasıdır.
Bu tezkere kabul edilmeyip Libyaya asker
gönderilmediği takdirde neler olabileceğini, bu ihtimalleri de
mutlaka göz önünde bulundurmamız gerekir. Türkiyenin mavi vatan
doktrinine darbe vurulacak ve kazanımlarımız tehlikeye
girebilecektir. Türkiyeden destek bekleyen Libya halkı yasa
dışı Hafter yönetimi tarafından insanlık
dışı muameleye tabi tutulabilecektir. Kuzey Afrikanın en
kritik ülkesi olan Libyada Türkiye karşıtı cephe etkili olacak,
tehdidin ileriden karşılanması ve millî
sınırlarımızın ileriden savunulması prensibimiz
sekteye uğrayacaktır. Libyada Türkiye karşıtı
cephenin egemen olması, Afrikada diğer devletlerde Türkiye
karşıtı oluşumlara cesaret verecektir. Türkiyenin
desteklediği meşru hükûmetin kontrolü kaybetmesi tüm dünyada
Türkiyenin güvenilirliğini sekteye uğratabilecek ve dost ülkelerde
Türkiyeye yönelik güven bunalımına neden olabilecektir.
Değerli milletvekilleri, içinde
bulunduğumuz coğrafyanın geleceği bölgede tarihî ve
emperyal emelleri olan ülkeler tarafından iç
karışıklıklar ve vekâlet savaşları
vasıtasıyla şekillendirilmeye çalışılırken
Türkiyenin bu duruma kayıtsız kalması akıl
dışıdır. Suriye ve Libyadaki emperyal oyunun fark
edilmemesi ve bu oyuna karşı bir hamle yapılmaması ülkemizi
Uyuyan milletler yok olur. gerçeğiyle karşı karşıya
getirir.
Sonuç olarak, Türk dış politikası,
son yıllarda masada ve sahada etkinlik ilkesiyle hareket etmektedir.
Türkiyenin millî çıkarları bu 2 alandaki güçlü duruşla tesis
edilmekte ve korunmaktadır. Bu dönemde gördük ki sahada güçlüyseniz masada
da güçlüsünüz. Bu ilkeyle Türkiye, Libyanın güvenliğini ve istikrarını
tehdit eden her türlü teşebbüs karşısında Libyanın
toprak bütünlüğünü, istikrarını, meşru
kurumlarını, siyasal
bağımsızlığını desteklemektedir çünkü
Libyada olanlar sadece bu ülkeyi değil, tüm bölgeyi ve Türkiyeyi
yakından etkilemektedir.
Bu tezkereyle, Akdenizde mavi vatanımızı
koruyor, haklarımızın gasbedilmesini engelliyor, kardeş
ülke Libyanın istikrarına ve bölgesel barışa katkı
yapıyoruz. Masada oluşan realite, bu tezkereyle sahada da
perçinlenecektir. Türkiye, Doğu Akdenizde meselelere ve gelişmelere
mahkûm değil, hâkim konumdadır ve bu konumunu sürdürmeye
kararlıdır. Türkiye, Libyaya savaşmak için değil,
barış ve huzurun tesisi ve Birleşmiş Milletler
kararlarında öngörüldüğü üzere, meşru Ulusal Mutabakat Hükûmetine
destek vermek için gitmektedir.
Konuşmama burada son verirken bu tezkereye
Milliyetçi Hareket Partisi olarak kabul oyu vereceğimizi beyan ediyorum.
Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, şimdi de söz
sırası, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Tulay
Hatımoğulları Oruç, Adana Milletvekilinde.
Buyurun Sayın Hatımoğulları
Oruç. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve
ekranları başında bizi izleyen değerli
yurttaşlarımız; ben herkesin yeni yılını
kutluyorum. Bizler milletvekilleri olarak, siyasiler olarak mesajlar
yayınladık; barış ve huzur diledik Türkiyeye ve
coğrafyamıza ancak yılın 2nci gününde ne yazık ki bir
savaş tezkeresiyle karşı karşıyayız ve görünen o
ki iktidar, savaş siyasetinden ve savaş merkezli dış
politikadan vazgeçmeyeceğini daha senenin 2nci gününde Türkiye ve dünya
kamuoyuna deklare etmiş oldu.
Evet, birkaç hafta önce bir mutabakat
muhtırası geldi Meclise: Akdenizde Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat
Muhtırası. Biz, HDP olarak buna hayır dedik çünkü o bulutun bu
yağmurları getireceğinin gayet iyi farkındaydık ve
dedik ki: Bunun akabinde mutlaka ve mutlaka askerî anlaşmalar ve tezkereler
gelecek. Nitekim, yanılmadık ve çok kısa bir zaman
zarfında haklılığımız ortaya çıktı.
Yine, alelacele bir biçimde Libyayla güvenlik ve askerî iş birliği
anlaşması geldi; yine, Meclis, neredeyse olağanüstü
koşullarda bir toplantıyla bunu Genel Kuruldan AKP ve MHP
oylarıyla geçirdi. Yine, aynı biçimde -ben İç Tüzük
tartışmasını bir kenara bırakarak söylüyorum- Meclisin
bu şekilde, olağanüstü bir şekilde toplanmasını
yadırgadığımı belirtmek isterim.
Bakın, bugün, az önce bir yoklama oldu ve
iktidar partisinin sıraları tıka basa doluydu ama bütçe
görüşmelerinde, Türkiyedeki 82 milyonu ilgilendiren bir meselede ne
yazık ki aynı ilgiyi göstermedi iktidar partisi, iktidar partisinin
milletvekilleri.
Evet, değerli arkadaşlar, biz şunu
baştan ifade etmek istiyoruz: Bu tezkereye net bir biçimde hayır
diyoruz çünkü bu tezkere bu iktidarın dış siyasette
muhteşem başarısızlığının ve
değerli yalnızlığının bir kez daha tescil
edilmesi anlamına geliyor.
Yakın tarihe bakmak zorundayız, Suriyede
bu iktidarın neler yaptığına. Bakın, 2011de Suriyede
savaş başladığından beri IŞİD, El Kaide,
onun uzantıları Nusra çetelerine çok açık bir biçimde destek
verildi ve meşru Suriye Hükûmetiyle diyalog bıçakla keser gibi
ortadan kaldırıldı. En nihayetinde, burada, bu kürsüden çok
ifade ettik Suriyede yapılan yanlışlıkları. Gelinen
noktada neler oldu? Komşularla sıfır sorun politikası
kendini komşularla sıfır barışa terk etti. Zeytin
Dalı, Fırat Kalkanı, Barış Pınarı
Harekâtı derken 911 kilometrelik sınıra ekilmiş
düşmanlık tohumları kaldı geriye ve 4 parça kürdistanda
yaşayan Kürt halkıyla küskünlükler derinleştirildi, Arap
halkının nefreti kazanıldı. Suriyede yüz binlerce insan
yaşamını kaybetti bu savaşta, milyonlarcası göç yolunu
tuttu; yüz binlerce ev yakıldı, yıkıldı, geriye
işte, bu savaş serüveninden bunlar kaldı. Biz, o zaman da
şunu ifade ettik: Türkiye, bir komşu ülke olarak Suriyede
çatışmaların durması, barışın ve huzurun
tesisi için rol üstlenebilirdi. Ama dinleyen kim?
Evet, şimdi, ekranları başında
bizi izleyen değerli vatandaşlarımız şu soruyu
soracaklar bize: Siz konuşuyorsunuz da iktidar partisi yine
bildiğini yapacak, sizleri mi dinleyecek? Bizi dinlemediklerini zaten
biliyoruz ama bizler kendi barışçıl, eşitlikçi, demokratik,
özgürlükçü ve adaletli siyaset anlayışımızın
dış politikada da dış siyasette de etkin olması için
sözümüzü Mecliste de Meclisin dışında da söylemeye devam
edeceğiz.
Evet, 2020ye girerken el verdiğimiz bu Libya
savaşında sunulan gerekçeler üzerinde biraz durmak istiyorum. Dünya
artık küreselleşti ve bizler sınırları sıfır
noktasından koruyamayız, önleyici savaş politikaları
yürütmeliyiz, kara ve mavi vatanı sınırın çok ötesindeki
ülkelerin topraklarına girerek -bunun özellikle altını
çiziyorum- hukuku, sınırı ihlal ederek yapacağız.
diyorsunuz. Şunu hatırlatmak isteriz: Sizin
sınırlarınızın, bu ülkenin
sınırlarının ötesinde başka ülkelerin
sınırları başlar. Ve sizin asker gönderdiğiniz
Türkiye'de insanlar sınır boylarında nasıl
yaşıyorsa ve biz şu an Ankara'nın göbeğinde
yaşamlarımızı nasıl sürüyorsak işte Libya
halkının böyle yaşam sürdüğü, Suriyede, Afrinde
halkların öyle yaşam sürdüğü yerlere asker göndermeye
çalışıyorsunuz. Bu, yayılmacı siyasetin ta kendisidir.
Bunun uluslararası literatürde diğer bir adı işgal
etmektir; uluslararası literatürde adı iç müdahaledir,
yayılmacılıktır. Bunu böyle bilmek lazım. Bu iktidar
bu ülkenin tarihine böyle kara sayfalar eklemeye devam ediyor.
Denizlerin korunması deniyor. Doğu
Akdeniz, şimdi bütün dünya kamuoyu açısından, ülkeler açısından
önemli bir gündeme dönüştü; doğrudur. Doğal gaz rezervleri
emperyalist güçlerin tamamının iştahını
kabartmış durumda ve burada iktidar, kendi deniz yetki
alanlarının da ötesini aşmak ve gerilim besleyerek Doğu
Akdenizde inisiyatif almak istiyor. Bizler daha önce de ifade ettik; deniz
yetki alanlarının sınırı dâhilinde doğal gaz
rezervi arama hakkı her ülkeye ait olduğu gibi Türkiye'nin de
hakkıdır, bunu yapmalıdır ama şu an Türkiye, burada
başka bir şeyi zorluyor, gerilimi buradan tırmandırmak istiyor
ve bu gerilimden içeride, iç siyasette beslenmek istiyor.
Bir diğer noktaysa hiç hesaplanmamaktadır.
Deniyor ki: Yine Doğu Akdenizde kendi güvenliğimiz
Bakın,
Libya iç savaşında taraf olarak Hafteri destekleyen
-Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Fransa,
Yunanistan- ülkeleri karşısına almakta hiçbir beis görmüyor bu
iktidar. Haklı olduğunuz ortamda elbette herkesi
karşımıza alalım ama bu haksız ve hukuksuzlukla daha
fazla düşman kazanmanın peşini bırakmak
durumundasınız.
Ayrıca da şunu belirtmeliyiz: Libyayla
bir sınırımız yok ama yarın bu iktidar kamuoyunu ikna
etmek için Libya sınırlarımız tehlike
altındadır. derse hakikaten hiç şaşırmamak, gülüp geçmek
lazım.
Gelelim meşruluk meselesine
Bu iktidar,
şu an, sürekli, nakarat hâlinde, Trablusdaki Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği ve meşru gördüğü
bir hükûmet olduğunu iddia ederek buradan kendisine meşruluk
sağlamak istiyor. Şunu söylememiz gerekiyor ki evet,
Birleşmiş Milletler, 2015te Suheyrat Anlaşmasında -bir
yıllık bir anlaşmaydı- bu hükûmetin meşru
olduğuna dair söylemler geliştirdi ama bu, tek başına kuru
bir söylem değil, bununla beraber şu olmalıydı: Ulusal
birlik konferansları başlayacaktı ve Tobruk merkezli Hafterin
etkin olduğu Libya Temsilciler Meclisinin onayını alacaktı.
Bunlar gerçekleşti mi? Hayır, hiçbiri gerçekleşmedi ve
dolayısıyla bu İhvancı Trablus hükûmetinin
meşruluğu, hem Türkiye hem de dünya kamuoyu açısından bir
tartışma konusudur.
Birleşmiş Milletleri sürekli arkasına
alarak konuşan iktidara şu soruyu sormak istiyoruz: Uzun zamandan
beri Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Libyaya her iki taraf
için de silah göndermeme kararı var, silah ambargosu kararı var çünkü
silaha erişilmeyince çatışmaların
derinleşmeyeceği kanaati var. Ama bunu ilk delen kim? Türkiye. Sadece
bu sene değil, yıllardan beri Türkiyenin, İhvancı Trablus
hükûmetine her anlamda destek sağladığını, Serraca
her anlamda destek sağladığını biliyoruz. Gerek
güvenlik ve askerî iş birliği anlaşması gerekse şu
anki tezkere zaten olanı biraz daha açık hâle getirmek, mevcut
desteği meşrulaştırmak için yapılmaktadır.
Bakın, kazanımlarımızı
görebilmek bakımından İdlib örneğinden devam etmek
istiyorum, İdlib ve Libyayla bir bakışımlı inceleme
yapmayı öneriyorum. İdlibte özellikle Rusyayla devam eden
görüşmelerde Soçi ve Astanada çıkan kararlar sonucunda Türkiyeye 12
gözlem noktası verildi. Doğru mudur? Doğrudur. Türkiye oraya
yerleşti mi? Yerleşti. Peki, ne oldu? Şu an gelinen noktada,
Libyadaki gelişmeleri de fırsat bilen Rusya ve Suriye Hükûmeti
İdlibte tamamen hâkimiyet kurmak için çatışmalarını
artırmış, operasyonlarını artırmış
durumda. Peki, Türkiyenin elinde ne kaldı? 12 gözlem noktasını
teker teker terk etmek kaldı. Peki, Rusya burada neyi gerçekleştirmiş
oldu? Rusya, Türkiyenin, özellikle AKP iktidarının yanlış
dış siyasetinden faydalanarak İdlibte kendi çizgisini sürdürdü.
Türkiyeye kalan hiçbir şey yoktur.
Yine, değerli arkadaşlar, şu vurgu
çok önemlidir: Türkiyenin organizasyonuyla, özellikle gerek Türkiyeden
gerekse Afrinde kurulmuş olan 4 tane merkezden, Suriye Millî Ordusuna
bağlı Feylak el-Şam, Sultan Murat Tugaylarından ve daha
şu an ismini sayamadığım çeşitli örgütlerden insanlar
Libyaya savaşmak üzere gönderiliyor ve maaş vaatleri 2 bin dolar.
Aynı şekilde, burada SADATın benzer vaatlerde bulunduğu ve
paramiliter güçlerin yani şirketlerin artık savaşacağı
bir dönemi, Türkiyenin bu savaşla beraber resmen
başlatacağı bir örneği şu an yaşamaktayız.
Evet, burada çeşitli savaş suçları işlenmektedir ve bu
savaş suçlarını örtmek için bu tezkerenin gerekçesinde
Libyadaki çatışmaların IŞİD ve El Kaideyi
güçlendirmesi tezini ortaya atıyorlar ama tam tersi -şu ana kadar
anlattıklarımız- bu örgütlerin gerek Libyadaki gerek Suriyeden
Fasa kadarki İhvancı çizginin güçlenmesini destekleyecek,
sağlayacak adımlar olduğunun altını özellikle çizmek
isteriz.
Peki, bütün bu gelişmeler
ışığında şu an geriye ne kaldı
İdlibten? Bunu neden soruyorum çünkü yarın Libyadan ne
kaldı? sorusunu burada yine biz soracağımıza
inanıyoruz. O yüzden şu soruyu soruyorum: İdlibten geriye ne
kaldı? Yangın yerine dönen Suriye kaldı, İhvancı ve
türevlerinin her an baş verebileceği bir ortam kaldı, Kürtlerle
hasımlık kaldı, yoksulluk
derinleştirildi, Türkiyede baskı rejimi güçlendi ve bu
iktidarın icatları bu hediyeleriyle beraber ne yazık ki tarihin
kara sayfalarında kocaman lekeler olarak kalmaya hak kazandı.
Burada Rusyanın
tutumunun ve Rusyanın tutumuna bağlı olarak yine bu
iktidarın -Rusyayla el tuttuğu için özellikle altını
çizmek istiyorum- kendi dış siyasetini belirlerken nelere dikkat
etmediğinin altını çizmek istiyorum. Mesela Rusya, bütün
yumurtaları aynı sepete koymayan bir siyaset izliyor yani bizim coşkulu
Hükûmet gibi her şeyi bir anda ortaya koyan, işte
yılbaşının hemen akabinde, alelacele, yangından mal
kaçırırcasına Meclisi toplaması gibi; ana akım
medyanın, yandaş medyanın 7/24 Libyada savaş var, tezkere
çıkacak; o olacak, bu olacak. gibi feveranlarla hareket etmiyor. Beraber
çalışıyorsanız bunu da o siyasetleri de incelemenizi
önermekteyim; doğru yaptığından ve savunduğumdan
değil... Mesela, Rusya, Türkiyenin Libyaya girmesiyle burada ne
yapacaktır? İhvancılarla diyaloğu Türkiye üzerinden
kuracaktır ve Türkiyenin oraya girmesiyle beraber Hafter güçlerinin
Rusyaya olan ihtiyaçlarını artıracak; dolayısıyla
Rusya, Libyada daha fazla kökleşmek için bir bakıma iktidarın
bu siyasetini kullanmış olacaktır; böylece, enerji
piyasasında, rakip havzada daha fazla inisiyatif sahibi olacaktır.
Yani biz, burada, bu tezkereyle beraber, Libyanın küresel ölçekteki
emellerinin önünü açan ama en nihayetinde hiçbir şeye sahip olmayan bir
ülke konumuna getirilmek isteniyoruz.
Tunusun ne
yaptığına bakmamız gerekiyor elbette. Büyük oyun kurucu
diye iddialarla çıkıyor ya bu iktidar ve muhalefeti oyun
kurmayı beceremeyen, miskin olarak değerlendiriyor ya... Bakın
Cumhurbaşkanı, programını iptal ederek alelacele, davetsiz
bir biçimde Tunusa gidiyor; Tunusun 500 kilometre sınırı var Libyayla,
orayı bir üst olarak kullanmayı hedefliyor ama
karşılığında Hayır. yanıtını
alıyor. Gerçekten bir akıl tutulması
Tunus, Libyayla 500
kilometre sınırı olduğu hâlde açık bir biçimde bir
tarafı tutarak destek olmuyor. Cumhurbaşkanın en fazla
güvendiği, El Nahdanın lideri ve Temsilciler Meclisinin
Başkanı Gannuşi çok net bir biçimde şunu söylüyor: Tunus,
Libyadaki savaşın tarafı değildir, Libyada
barışı arayan iyi bir ara bulucudur. Demek ki Tunustan, Gannuşiden
alınacak dersler varmış.
Yine Tunusu şu bakımdan ikna etmek
istediler: Önümüzdeki süreçte Almanyanın girişimiyle Libya
masası oluşturulacak Berlinde, orada da taraftarını
artırmak istiyor yani bir yandan sahada, bir yandan -sözüm ona-
diplomaside
Ama sahaya böyle paldır küldür indiğiniz zaman elinizde
diplomasiye ait hiçbir şey kalmaz, kalmadığının da en
açık örneği Tunustan alınan cevaptır.
Evet, bu savaşın, ne Arap Birliğinde
ne Afrika Birliğinde bir meşruluğu vardır; her yerden
Libyanın müdahalesine dair kınama açıklamaları,
karşıt açıklamalar geliyor; iktidar dönüp bunu
değerlendirmek zorundadır.
Bugün, bu savaşın ülke ekonomisine
maliyetini daha önce çokça ifade ettik. Bakın, güvenlik ve askerî iş
birliği anlaşmasında Gönderen taraf bütün maliyetleri
karşılar. ibaresi geçiyordu, şimdi ise Türkiyede yoksul halk
çocuklarından oluşan askerler oraya gönderilecek ve orada, o çöllerde
kanlarının akmasının önü açılacak.
Evet, bu rejim kesinlikle
tıkanmıştır. Bu rejim, silah sanayisini güçlendirmek, pazar
alanını Orta Doğu ve Kuzey Afrikada genişletmek,
Bayraktarları daha da zengin etmek için Libya seferine
çıkmıştır. Yine aynı şekilde, bu iktidar, bu
iktidarın geliştirmiş olduğu rejim,
tıkandığını bir kez daha bizlere göstermektedir;
ekonomik, siyasal, sosyal, hukuksal, her açıdan
tıkanmıştır. İnsan hakları ihlali, özgürlüklerin
ortadan kaldırılması bu ülkede artık diz boyu. Böyle bir
anlayışın kafası, elbette mantık olarak
ağırlıklı bir biçimde savaş siyasetine
çalışır. Osmanlı mirası millî çıkar bölgede
oyun kuruculuk denklem bozucu gibi söylemlerle bir savaş ruh hâli
yaratılmak isteniyor ve kendi tabanınızı konsolide etmek
istiyorsunuz; sadece o değil, muhalefeti de güvenlik gerekçesiyle
arkanıza dizmek istiyorsunuz ama artık bu nakarat çok bayatladı,
muhalefetin de Türkiye halklarının da iddia ediyorum sizin
seçmeninizin de artık bu laflara karnı tok.
Bakın, Hitlerin Nazi Almanyası Birinci
Dünya Savaşındaki anlaşmalarla hesaplaşacağız.
diye İkinci Dünya Savaşının önünü açan adımlar
attı. Ne oldu? Koca bir yıkım ve İkinci Dünya
Savaşının bütün dünyada nelere mal olduğunu hepiniz
biliyorsunuz.
Evet, bu tabloda Libyaya savaş seferi
düzenlemek, ülkeyi ateş çemberine atmaktır. Bu tabloya bizler
izleyici kalmayacağız çünkü bu ateş çemberinde savaşa
gönderilen yoksul halk çocukları, yoksul ailelerin çocukları var
çünkü bu ateş çemberinde Orta Doğu ve Kuzey Afrikada halklar var;
kadınlar, çocuklar, yoksullar, doğa var çünkü bu ateş çemberinde
kan, gözyaşı ve göç var ve Akdenizin mavi suları göç yolundaki
sayısız çocuğa, kadına ve insana mezar oldu. Bu coğrafyada
toprağın ve suyun altında petrol ve doğal gazdan daha fazla
insan bedeni, insan kanı, insan canı var. İbni Haldun
Coğrafya kader. demiş, ne güzel demiş İbni Haldun.
Coğrafyanın elbette dağı, taşı, toprağı
bir insana karakterini, bir topluma asabiyesini verir. Ama İbni Haldunu
yanlış yorumlayanlar yüzyıllardan beri sömürge olan bu
coğrafyaya kan revanı, gözyaşını, sömürgeciliği
reva görmüştür; bizler bunun karşısındayız. Bizler
diyoruz ki bu coğrafyanın makûs talihini hep beraber
değiştirebiliriz; mesela, bu tezkereye hayır diyerek buradan
başlayabiliriz. Bizler siyasetin ve diplomasinin uluslararası
siyasette acilen tesis edilmesi gerektiğini vurguluyoruz.
Cihatçı savaş turizminin, özel
şirketlerin savaş seferlerinin, askerlerin, yoksul halk
çocuklarının Libyada ölüm serüvenlerinin önüne bu Meclis
hayır diyerek geçebilir.
Teşekkür ediyorum. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviközdedir.
Buyurun Sayın Çeviköz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
hanımefendiler, beyefendiler; Libyaya asker gönderilmesine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, yeni yılın ilk Genel Kurul
toplantısı olması nedeniyle yeni yılınızı en
içten dileklerimle kutluyorum.
Sayın Başkan, bu yıl Meclisimizin
açılışının 100üncü yılını
kutlayacağız. Sizin bunu ne kadar önemsediğinizi biliyorum. Biz
de Cumhuriyet Halk Partisi olarak çok önemsiyoruz. Onun için bu yılın
bu ilk toplantısında olabildiğince yüksek bir katılımla
burada mevcudiyetimizi gösteriyoruz. Genel Kurulda alınacak
kararların da 100üncü yıl ruhuna olduğu kadar yüce Meclisimizin
kuruluş ilkelerine ve bu kuruluşun tarihî arka planına da uygun
olmasını temenni ediyorum. Ancak bu durumun sadece temenniyle
kalacağını daha bugünkü gündemden maalesef anlıyoruz. Adalet
ve Kalkınma Partili milletvekillerinin, Genel Kurulun, Meclisimizin
100üncü yılının kutlanacağı yılındaki ilk
oturumunda daha kalabalık bir şekilde, muhalefetin görüşlerini
dinlemek için burada hazır bulunmalarını dilerdim; keşke
mümkün olsaydı.
Değerli milletvekilleri, bugün, ülkemizin,
yurttaşlarımızın, Silahlı Kuvvetlerimizin
geleceğini çok yakından ilgilendiren, önemli, hatta belki de tarihî
bir karar ve bir tezkere üzerinde görüşmek üzere olağanüstü bir
toplantıya davet edilmiş bulunuyoruz: Libyaya Silahlı
Kuvvetlerimizin gönderilmesi konusu. Önemli çünkü iktidar, bu kararla
Türkiyeyi çok büyük bir tehlikenin içine atmak üzere. Tarihî çünkü Türkiye'nin
şimdiye dek Silahlı Kuvvetlerini daha önceki örneklerde
rastlamadığımız ve daha önceki örneklerle
kıyaslanmayacak bir maksada yönelik olarak başka bir ülkenin
topraklarına gönderme kararı alıp almamanın
eşiğindeyiz.
Kısaca, bazı gelişmeleri tarih
sırası içinde siz değerli milletvekillerimize hatırlatmak
isterim:
İktidar, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle 27
Kasım tarihinde 2 mutabakat muhtırası imzaladı.
10 Aralık tarihinde, Sayın Erdoğan,
televizyonlarda canlı yayında Libya yönetiminin ya da
halkının talep etmesi durumunda Libyaya asker gönderileceğini
söyledi. Ortada henüz tezkere yok, hatta daha imzalanan mutabakat
muhtıraları da Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmiş değil.
Ama ne var? Saraydan bir sipariş var, deniyor ki: Bizi davet edin, davet
edin ki biz de gelebilelim.
11 Aralık tarihinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Dışişleri Komisyonu toplantısında
Dışişleri Bakan Yardımcısı, gündemde
olmadığı hâlde, Libyayla imzalanan Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılması Mutabakat
Muhtırası hakkında Komisyon üyelerine bilgilendirme yaptı.
Bu bilgilendirme sırasında sorduk: Libyayla 2 mutabakat muhtırası
imzalandı, haberlerde Libyaya asker gönderileceği sözleri
dolaşıyor, 2nci muhtıra nedir? Bunun hakkında bilgi
vermeyecek misiniz? Hatta, Deniz Yetki Alanları Mutabakat
Muhtırasını imzalamak için Güvenlik ve Askerî İş
Birliği Mutabakat Muhtırasını Libya tarafı mı
istedi diye de endişelerimizi dile getirdik. Bizlere ikisinin birbiriyle
alakasının olmadığı açıklaması
yapıldı.
12 Aralık tarihinde, bu defa
Dışişleri Komisyonu olağanüstü toplantıya
çağırıldı ve deniz yetki alanlarıyla ilgili mutabakat
gündeme koyuldu. Biz, bu mutabakat muhtırasına Doğu Akdenizdeki
dengeler nedeniyle olumlu baktığımızı belirttik. Beri
taraftan, Türkiye'nin Libyada anlamsız ve tehlikeli bir maceraya
sürüklenmemesi için uyarılarımızı da yapmaya devam ettik.
14 Aralık tarihinde, sözde gündemde olmayan ve
önemsenmiyormuş havasıyla geri planda bırakılan Güvenlik ve
İş Birliği Mutabakat Muhtırası, Türkiye Büyük
Millet Meclisine sevk edildi; ardından da 16 Aralık tarihinde,
Dışişleri Komisyonu olağanüstü bir toplantıya çağrılarak
gündeme alındı. Orada da itirazlarımızı dile getirdik;
her şeyden önce muhtıranın uluslararası hukuka ve
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına
aykırı maddeler içerdiğini, bu mutabakat
muhtırasının Türkiyeyi Libyada savaşa sokacak nitelikte
olduğunu açık açık dile getirdik. Hatta o zaman, Türkiyenin
Libyaya muharip askerî güç göndermesine kapı aralanıyor dedik. Bu
uyarılarımız da dikkate alınmadı ve mutabakatın
sadece bir eğitim ve iş birliği öngördüğü, muharip güç
göndermeyi öngörmediği açıklaması yapıldı.
Değerli
milletvekilleri, özetle, bugün önümüzde bulunan tezkere metni, önceden
planlanmış, sarayın siparişiyle Silahlı Kuvvetlerimizi
Libya çöllerinde savaşa göndermek üzere hazırlanmış bir
felaket çağrısıdır. Bunun altını kuvvetle çizmek
isterim. Bu tezkere, Türkiyenin şimdiye dek uzak coğrafyalara asker
gönderme kararı alırken özen gösterdiği insani yardım
maksatlı bir asker gönderme tezkeresi değildir, Türk askerini
Libyaya savaşmak üzere gönderecek olan bir savaş tezkeresidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, hele kuruluşunun 100üncü yıl dönümünde
olağanüstü toplantıya çağrılmak suretiyle iktidarın
oldubittiye getirme politikalarına ve sarayın siparişlerine araç
olarak kullanılmamalıdır. Burada, bu kürsüden yemin ederek
göreve başladık, milletimizin oylarıyla milletin vekili olduk,
şerefimizle milletin vekili olmaya devam edelim.
Değerli
milletvekilleri, bu tezkerenin, dolayısıyla Libyaya askerlerimizi
göndermenin bir ulusal güvenlik gereği olduğunu düşünenleriniz
olabilir. Bir yanılgıya düşülmemesi için vurgulamak isterim, bu
tezkere metninde askerlerimizin bir yıl süreyle Libyaya harekât ve
müdahalede bulunmak üzere gönderilmesi için sıralanan gerekçelerde asla
millî güvenlikten söz edilmiyor, millî çıkar ifadesi
kullanılıyor. Nedir bu millî çıkarlar, kim tarif ediyor millî
çıkarları? Savaşa davetiye çıkaran ve asker göndermek için
sipariş verenler mi? Bu tezkere metninin hiçbir yerinde ve hiçbir
şekilde tehdit veya risk altındaki ulusal çıkarlarımız
tarif edilmiyor. Bu, neden önemlidir biliyor musunuz? Libyaya askerî kuvvet
gönderiyorsunuz, askerlerinizi bir iç savaşın hüküm sürdüğü
yabancı bir ülkenin topraklarında can güvenliği tehdidinin tam
ortasına atıyorsunuz yani bir askerî harekâta kalkışıyorsunuz
fakat siyasi hedefiniz belli değil. Her askerî harekâtın bir siyasi
hedefi vardır. O siyasi hedef de ulusal çıkarlara göre belirlenir.
Dolayısıyla, gönderilecek askerî gücün büyüklüğü, tipi,
hedefleri de bu ulusal çıkarların korunmasını garanti
altına alacak şekilde belirlenir. Burada ulusal çıkarların
ne olduğu belli olmadığı gibi gönderilecek askerî
unsurlarımız şümul, miktar ve zamanı
Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde ifadesiyle
ucu açık, muğlak ve belirsiz bırakılmıştır.
Yani sipariş listesi sarayın elindedir. Yüce Meclisimizin
kuruluşunun 100üncü yılında bir savaşa taraf olmak üzere
yurt dışına asker gönderme kararı alması istenirken
üzerinde Sen kararı al, gerisini merak etme. şeklinde bir
baskı oluşturulmaktadır. Ulusal egemenliğimizi temsil eden
yüce Meclisimizi de bu şekilde işlevsiz bırakan bir kararı
onaylamamız asla mümkün değildir. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar; İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Silahlı Kuvvetlerimiz kimsenin özel güvenlik
gücü değildir. Vatan evlatları Libya çöllerine bu şekilde
sorumsuzca sevk edilemez. Libyadan bir şehit haberi gelince ne
yapacaksınız? Aileleri, sıradan bir
kazaymışçasına Oğlunuzun ölümü kader. diyerek mi teselli
edeceksiniz?
Değerli milletvekilleri, Libya Ulusal Mutabakat
Hükûmetinin uluslararası meşruiyeti Aralık 2015te imzalanan
Suheyrat Anlaşmasına ve bu anlaşmaya atıf yapan
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2259 sayılı
Kararına dayandırılmaktadır. Ancak Suheyrat
Anlaşmasının birçok maddesi bugün uygulanmadığı
gibi bu anlaşma uyarınca görevleri tanımlanmış olan
Temsilciler Meclisi de Tobrukta bulunmaktadır. Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin daimî üyelerinden Rusya ve Fransa, Libyada
savaşan taraflardan biri olan Hafteri güçlü bir şekilde
desteklemekte; Amerika Birleşik Devletleri de Hafterle yakın
ilişki kurmaktadır. Bütün bunlar, Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
uluslararası meşruiyete sahip olduğu görüşünün sağlam
dayanaklardan yoksun olduğunu ve Trablustaki hükûmetin kırılgan
bir zemin üzerinde durduğunu göstermektedir. Libya Ulusal Mutabakat
Hükûmeti tek ve meşru hükûmet olarak tanınsa bile bu meşruiyet
ciddi şekilde sorgulanmaktadır.
Şimdi, bir yandan bu tezkerede
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2259 sayılı
Kararına atıf yaparak Libyaya asker göndermek için sözde
uluslararası hukuka dayalı bir meşruiyet yaratmaya
çalışılıyor ama bir yandan da aynı Birleşmiş
Milletlerin Libyaya silah gönderilmesini yasaklayan 1970 sayılı
Güvenlik Konseyi Kararına aykırı bir şekilde Libyaya
silah, teçhizat, malzeme ve asker gönderilmeye
kalkışılıyor. Bunlar Türkiyenin uluslararası
ilişkilerinde karşı karşıya kaldığı
güvensizlik, istikrarsızlık, itibarsızlık ve hukuksuzluk
algılarını daha da keskinleştiriyor ve daha da
yalnızlaşmamıza yol açıyor.
Sayın milletvekilleri, bu tezkere kendi içinde
çelişkilerle dolu. Bir yandan Libyadaki insani durumun giderek
kötüleştiği ve IŞİD başta olmak üzere, El Kaide
uzantılı örgütlerin verimli bir hareket sahasına
kavuştukları söyleniyor, bu gelişmelerin de Libya ve bölge
ülkeler için tehdit oluşturduğu söyleniyor; bir yandan da Türkiyenin
bu tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbiri alacağı dile
getiriliyor. Bölge ülkeleriyle kapsamlı bir istişarede bulundunuz mu?
Bizim gördüğümüz kadarıyla, Tunus, Libyaya askerî bir müdahalenin doğru
olmadığı görüşünde. Mısırla bir istişare
yapıldı mı? Cezayirle, Sudanla, Çadla, Nijerle bir
istişare yapıldı mı? Hadi bunlardan geçelim,
İtalyayla, Fransayla, Yunanistanla bir istişare yapıldı
mı?
Ben yaptım oldu zihniyetiyle devlet yönetilmez.
Sayın milletvekilleri, bu zihniyetle Türkiye Büyük Millet Meclisine
tahakküm edilemez. Diplomasi yeteneğini kaybetmiş, çözümü kuvvet
kullanımında arayan, bu kuvvet kullanımına da vatan
evladını kurban etmeye hazırlanan bir zihniyetle karşı
karşıyaysak bu zihniyete geçit vermemek, işte bu içinde
bulunduğumuz, Gazi unvanını kazanan yüce Meclisimizin görevi
olmalıdır. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sürekli olarak Libyaya yabancı unsurların
kaydırıldığı, farklı uçakların Trablusa
indiği; bunların İdlibden, Suriyenin başka bölgelerinden
gelen, Silahlı Kuvvetlerimizin desteklediği paralı askerlerden
oluştuğu haberleri dolaşıyor. Türkiye bölgedeki başka
ülkelerin vekâlet savaşlarına alet olmamalı, paralı asker
ticaretine girmemelidir. Bugün Suriyede, özellikle İdlibde
yaşadığımız sıkıntıyı görmüyor
muyuz? Libyaya Suriyedeki cihatçıları göndererek mi El Kaideyle
mücadele edeceğiz? Bu tezkere metninde geçen sözde Libya Ulusal Ordusu
ifadesindeki sözde sıfatıyla ne kastedilmektedir? Bu ifadeyi
kullandığınız zaman, iktidarın Suriyede
desteklediği Suriye Millî Ordusu için de aynı ifadenin
kullanılmasına zemin hazırlarsınız, kendinizi temize
çıkarmak için de söyleyecek tek bir sözünüz kalmaz.
Değerli milletvekilleri, yurt
dışına askerlerimizin gönderilmesine izin verilmesi,
Anayasamızın 92nci maddesi uyarınca gerçekleşir. Bu
tezkere 92nci maddeye aykırıdır. Tezkere talebi
milletlerarası hukukun meşru saydığı hâllerde
ifadesini karşılamamaktadır çünkü bu tezkere,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını ihlal
ediyor. Yine 92nci maddede geçen Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya
ara vermede iken ülkenin ani bir silahlı saldırıya
uğraması ve bu sebeple silahlı kuvvet kullanılmasına
derhâl karar verilmesinin kaçınılmaz olması
gibi bir durum da
söz konusu değildir. Her şeyden önce Libyadaki insan ve göçmen
kaçakçılığını, Anayasanın 92nci maddesi
uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilen bir tezkereyle
ilişkilendirmek akla ve mantığa uygun değildir. Libya kaynaklı
insan ve göçmen kaçakçılığı öncelikli olarak Avrupa
ülkelerinin sorunudur. Onlar bile Türkiye kadar öne atılmamışken
bizim bu gerekçeyi kullanmamız en hafif tabiriyle sorunludur,
sorumsuzluktur. Ayrıca, kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere
karşı güvenliğin idame ettirileceği gerekçesi,
çatışmaların daha da artacağı nedeniyle boşa
çıkmaktadır. Suriyede güç politikası işletmek isterken göç
politikasına maruz kalan iktidar, bu hatayı şimdi bir de
Libyada yapmaya hazırlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Libya Ulusal Ordusunun
ve komutanı Hafterin Türkiye karşıtı bir pozisyonda
bulunduğu söyleniyor. Bu durum diplomasiyle mi yoksa Libyaya asker
göndererek mi düzeltilebilir? Sorarım size, Türkiyeyle karşıt pozisyonda
olanları tek tek arayıp, bulup onlarla savaşmak mı
akıllı ve dirayetli bir dış politika
uygulamasıdır? Bütün dünya bilmektedir ki Libyanın bir bölümünü
Türkiyeye düşman eden, iktidarın taraf tutan
politikalarıdır. Libyada ateşkes ve barışın
sağlanması için ülkeye asker göndermek en son yapılacak
iştir. Libya Ulusal Mutabakat Hükûmetinin destek talebinin içeriği
nedir? Basına yansıdığına göre, kara, hava, deniz
unsurlarının tamamını içerecek şekilde destek
isteniyor. Türkiyenin vereceği askerî destek Mısır,
Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Rusya ve Fransa başta
olmak üzere Hafteri destekleyen ülkelerin Libya Ulusal Ordusuna
sağladıkları desteğin artmasına neden olacaktır.
Üstelik askerlerimizi bir de bu saydığımız ülkelerle
karşı karşıya getirecektir.
Değerli milletvekilleri, tezkere metninde,
askerî müdahalede bulunabilmek için çok fazla gerekçe
sıralanmıştır. Bu da yetmemiş, tezkere metni her
türlü tehdit her türlü tedbir gibi ifadelerle ucu açık bir
niteliğe kavuşturulmuştur. Türkiyenin Libyaya askerî
müdahalesinin tek adamın kararına
sıkıştırılması da ülkemizdeki rejimin
niteliğini göstermesi bakımından çok manidardır.
Türkiyenin Libya müdahalesinin meşruiyeti
uluslararası hukuk bakımından tartışmalıdır.
Her şeyden önce, buna onay veren bir Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararı yoktur. Ayrıca, uluslararası bir
şemsiye bulunmamaktadır. Üstelik iç savaş içindeki taraflardan
birinin çağrısı da böyle bir harekâta girişmek için
yetersizdir.
Ulusal Mutabakat Hükûmeti Dışişleri
Bakanlığı sözcüsü Muhammed el Kablavi, Alman DIE WELT gazetesine
yaptığı açıklamada Merkezî yönetim şu ana kadar Libya
topraklarında yabancı asker bulunmasına karşı
çıkıyor. ifadesini kullanmıştır. Bunun yerine,
yaşanan iç savaşı bitirmek için Almanyanın ara
buluculuğuna devam etmesini istediklerini kaydeden el Kablavi, Berlinin
çatışmanın bir tarafı olmadığı ve oldukça ön
yargısız olduğu için ara bulucu olarak diğer ülkelere göre
daha fazla kabul gördüğünü de dile getirmiştir. Yani bu sözlerden de
anlaşılacağı gibi, Türk askerinin Libyaya gitmesi
konusunda Libyada dahi kafa karışıklığı
vardır. Ulusal Mutabakat Hükûmeti, Libyaya asker göndermemizi ne kadar
şevkle istiyor acaba? Sipariş geldikten sonra elbette şevki
artmıştır. Libya halkının ihtiyacı olan insani
yardımlar Birleşmiş Milletler kanalıyla
ulaştırılabilir; bu, bir tezkere konusu değildir. Libya
halkının ihtiyacı olan insani yardımların temini için
tezkereye gerek yoktur.
Değerli milletvekilleri, telafisi güç bir
durumla karşılaşmamak için, tezkere istemek yerine,
tıpkı büyük devletler gibi, Rusya veya Almanya gibi, her iki tarafla
da temas kurulmalı, diplomasi kanalları açık tutulmalıydı.
Türkiye bir saplantıyla hareket ederken
diğer devletler sahadaki gelişmelere göre manevralarını
belirlemektedirler. İtalya buna bir örnektir. Libya sadece iç
savaşın içinde olan bir ülke değil, aynı zamanda
aşiretlerin de oldukça güçlü olduğu ve aşiret
çatışmalarının oldukça şiddetli olduğu bir
ülkedir. Libyanın muharip güce ihtiyacı vardır. Bizim de
kesinlikle muharip güç olarak Libyada bulunmamamız gerekmektedir. Ulusal
Mutabakat Hükûmetinin taleplerinin nasıl karşılanacağı
konusunda iktidar tarafında kafa karışıklığı
vardır. İktidar, Libyayla tarihsel bağlar kurarak vekâlet
savaşına taraf olmak istemektedir fakat Mustafa Kemal Atatürk
Libyada vekâlet savaşlarına karşı mücadele ederek
Gazeteci Şerif Bey olarak tarih sahnesine çıkmıştır,
bunu bilmeniz gerekir ve o Mustafa Kemal 1923te şu sözleri
söylemiştir: Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki
düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı
duymamalıyım. Öldüreceğiz. diyenlere karşı
ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz ancak ulusun hayatı
tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Ülkemizin sosyolojik yapısı göz önüne
alındığında iktidar etnik ve mezhepsel hassasiyeti olan
ülkelerin iç işlerine kesinlikle taraf olmamalıdır. Arap
milliyetçiliğinin yeniden nüksettiği, Barış
Pınarı Operasyonunda ortaya çıkmıştır, bu
tezkereyle birlikte bu durum daha da belirgin bir hâle gelecektir. Doğu
Akdenizde yeniden Türkiye karşıtlığının
güçlenmemesi için Türkiye'nin taraf olmaması, hele hele askerlerimizi iç
savaşa göndermememiz gerekmektedir.
Libyada ne işimiz var? sözü dar bir
bakış açısı değil, bizzat dış
politikamızın temelini oluşturan Yurtta sulh, cihanda sulh.
ilkesinin bir gereğidir. Dar bir bakış açısı varsa o
da Türkiyeyi dış politikada dar bir alana
sıkıştırarak ülkemizi derin bir yalnızlığa
hapseden iktidarın bakış açısıdır. Yine, dar bir
bakış açısı varsa Ulusal Mutabakat Hükûmetine Birleşmiş
Milletler nezdinde bir meşruiyet sağlanırken yine
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının, 1970
sayılı Kararının hiçe sayılmasıdır, dar
bakış açısı bizzat bu tezkere metnidir.
İktidarın ikircikli, taraf tutan,
ideolojik, mezhepçi dış politikası, Libyadaki Ulusal Mutabakat
Hükûmetini Birleşmiş Milletler tanıyor diye meşru kabul
edip Suriyedeki Şam Yönetimini Birleşmiş Milletler
tanıdığı hâlde meşru kabul etmemesinden bellidir ama
Suriyedeki muhalefeti tüm dünya meşru olarak görmezken bunu destekleyen,
bu muhalefeti oluşturan paralı askerleri himaye eden ve nasıl
bir tarif ise bunlara Suriye Millî Ordusu yakıştırması
yapan aynı iktidar, Libyadaki Libya Ulusal Ordusunu sözde diye
küçümseme gayreti içindedir. İktidarın uygulamalarının
İhvan dayanışması odaklı olduğu da işte
buradan bellidir. Ne hazindir ki bu çifte standartçı ama tek yanlı,
miyop dünya görüşü tüm bölgede ve dünyada Türkiyeyi
yalnızlığa sürüklemekten başka bir sonuç
doğurmamaktadır. Diyeceksiniz ki: Sizin çözüm öneriniz ne?
Bakın, diplomasi derken inisiyatif almaktan söz ediyoruz. Mademki Libyada
Ulusal Mutabakat Hükûmetini Birleşmiş Milletlerin
tanıdığı meşru hükûmet olarak görüyorsunuz, o zaman
Birleşmiş Milletleri göreve davet edin. Bir Birleşmiş
Milletler üyesi olarak Türkiyenin, Birleşmiş Milletleri, bir
Birleşmiş Milletler Barış Gücü oluşturulmasına ve
bu konuda bir karar alınmasına çağırma ve önayak olma
hakkı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çeviköz, buyurun.
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) -
Çağırın ve deyin ki: Biz Türkiye olarak Birleşmiş
Milletlerin böyle bir barış gücü kurmasına ve Libyaya
göndermesine izin veriyoruz, destekliyoruz ve barış gücüne katkı
vermeye de hazırız. İşte bunu söylediğiniz zaman siz
de saygın bir uluslararası aktör olarak kabul edilebilirsiniz. Bunu
yapmaya niyetiniz yok mu? O zaman biz bu kürsüden sizin için bu
çağrıyı yapıyoruz.
Kuruluşunun 100üncü yıl dönümünde, yüce
Meclisimizin, şanına layık ve Egemenlik kayıtsız
şartsız ulusundur. düsturuna uygun bir davranış
sergilemesini bekliyoruz. Bu davranış, tüm yurttaşlarımızın
beklentisidir; bu davranış, tüm vatan evladı asker annelerinin
beklentisidir.
Bütün bu saydığımız gerekçeler
nedeniyle bu tezkereye olumsuz oy vereceğimizi belirtiyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şimdi söz sırası Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sivas Milletvekili İsmet
Yılmaza ait. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Yılmaz.
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMET YILMAZ (Sivas)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bölgemizde huzur ve
güvenliğin sağlanmasına yönelik
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde AK PARTİ
Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, sizleri ve ekranları başında
bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın hemen başında, tüm
şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum. Hayatta
olan gazilerimize de Allahtan sağlıklı, uzun ömürler diliyorum.
Ülkemizin huzur ve güvenliği için büyük bir inanç, cesaret,
kararlılık ve fedakârlıkla görevini yapanlara teşekkür
ediyorum; Allah yüzlerini ak eylesin.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Libyada Arap Baharı sürecinde Şubat 2011de başlayan
protestolar iç savaşa dönüşmüş, NATOnun krize müdahalesini
müteakiben yaşanan gelişmeler sonrası kırk iki
yıllık Kaddafi rejimi çökmüştür. Takip eden süreçte, demokratik
kurumların inşa edilmesine yönelik çabalar artan silahlı
çatışmalar sebebiyle akamete uğramış, ülkede
parçalanmış bir yapı ortaya çıkmıştır.
Bu parçalanmış yapıya bir son vermek
için Libyada barış ve istikrarın tesisini teminen
Birleşmiş Milletler aracılığıyla Libyadaki tüm
tarafların katılımıyla yürütülen ve yaklaşık bir
yıl süren Libya siyasi diyaloğu sonucunda 17 Aralık 2015te
Fasta Libya Siyasi Anlaşması imzalanmıştır. Bu
anlaşma uyarınca oluşturan Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2015 yılındaki 2259
sayılı Kararıyla Libyayı temsil eden tek ve meşru
hükûmet olarak tanındı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu
kararında, üye ülkelere, 13 Aralık 2015 tarihinde Romada düzenlenen,
ülkemizden de Dışişleri Bakanımız Mevlüt
Çavuşoğlu ile Ankara Milletvekilimiz Emrullah İşlerin
katıldığı, aralarında Amerika Birleşik Devletleri
Dışişleri Bakanının da bulunduğu 17 ülkenin
bakanı, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Arap Birliği
ve Afrika Birliğinin temsilcilerinin de katıldığı Roma
Konferansında taahhüt edilen, Libyaya teknik, ekonomik, güvenlik
desteği verilmesi ve teröre karşı mücadelede yardımcı
olunması çağrısında bulunulmuştur.
Bu kararda, uluslararası barışa ve
güvenliğe tehdit olan teröre karşı mücadelede Ulusal Mutabakat
Hükûmetine, talep etmesi hâlinde gereken desteğin üye ülkelerce verilmesi
istenilmiş ve yine bu kararda, Akdenizdeki insan
kaçakçılığına yönelik olarak da Libya Hükûmetiyle iş
birliği içerisinde olunması da istenilmiştir.
Bu kararda, anlaşmada belirtilenlerin
dışında meşruiyet iddiasında bulunan paralel
kuruluşlara desteğin verilmemesi ve bunlarla temasın kesilmesi
de üye ülkelerden istenilmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Libya Siyasi Anlaşmasında yeri bulunmayan biraz önce hatiplerden
birisi Niçin sözde diyorsunuz? dedi- ve bu çerçevede gayrimeşru olan
sözde Libya Ulusal Ordusunun, 4 Nisan 2019 tarihinde başkent Trablusu ele
geçirmek ve Ulusal Mutabakat Hükûmetini devirmek amacıyla
başlattığı saldırıları devam etmektedir.
Sivilleri ve sivil altyapıyı hedef alan bu saldırılar,
Libyada insani durumu giderek kötüleştirmektedir. Çatışmalar ve
istikrarsız durum, DEAŞ ve El Kaide gibi terör örgütlerinin eylemleri
için uygun ortamın oluşmasına sebebiyet verdiği gibi Libya
topraklarının ve kara sularının Akdenizde insan ve göçmen
kaçakçılığında kullanılmasına da yol
açmaktadır. Bütün bu gelişmeler, Libya ve Türkiye dâhil, bölge için
tehdit oluşturmaktadır. Gayrimeşru Libya Ulusal Ordusuna
bağlı unsurlarca, Libyada faaliyet gösteren Türk şirketlerinin,
Libyada yaşayan Türk vatandaşlarının ve Akdenizde
seyreden Türk bandıralı gemilerin hedef alınacağı
yönünde açıklamalar da yapılmaktadır. Libya Ulusal Ordusunun
saldırılarının durdurulamaması ve
çatışmaların yoğun bir iç savaşa dönüşmesi
hâlinde Türkiyenin gerek Akdeniz havzasındaki gerek Kuzey Afrikadaki
çıkarları olumsuz yönde etkilenecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye ile Libya arasında imzalanan ve yürürlüğe giren
Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına
İlişkin Mutabakat Muhtırasıyla esasen deniz yetki
alanları konusunda hem Türkiyenin hem Libyanın uluslararası
hukuktan doğan hakları korunmaktadır. İki ülke
arasındaki tarihî, sosyal, siyasi ve ekonomik köklü ilişkiler dikkate
alındığında, Libyada barışın tesisiyle
istikrarın sağlanmasının Türkiye açısından büyük
önemi haizdir. Libya Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle Güvenlik ve Askerî İş
Birliği Mutabakat Muhtırası imzalanmış olup bu
Mutabakat Muhtırası, güvenlik kurumlarımız arasında
eğitim ve öğretim programlarının düzenlenmesi, teknik bilgi
ve tecrübe paylaşımı, terörizmle ve yasa dışı
göçle mücadele gibi konularda iş birliğimizin hukuki zeminini
oluşturmaktadır.
Bu Muhtıra vesilesiyle, Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle
güvenlik alanında geliştirilecek iş birliği, Berlin Süreci
başlıklarından biri olan Libyada güvenlik alanında
reformların gerçekleştirilmesine de katkı
sağlayacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti, tüm bölgeyi etkileyebilecek, Libya'nın
bütünlüğü ve istikrarına yönelik tehditler, DEAŞ, El Kaide ve
diğer terör örgütleri, yasa dışı silahlı gruplar ile
yasa dışı göç ve insan ticaretiyle mücadelede Türkiye'den askerî
destek talebinde bulunmuştur. Kendisini Afro-Avrasya ülkesi kabul eden
Türkiyenin tarihî, sosyal ve kültürel bağları bulunan Libyaya
karşı ilgisiz, seyirci veya destek çağrısına sessiz
kalması beklenilemez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Haddizatında Libyaya yönelik Türkiye Büyük
Millet Meclisine yetki istenilen ilk tezkere bu da değildir. 24 Mart 2011
tarihinde yine Libyayla ilgili bir tezkere Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine gelmiştir. Libyadaki şiddet ortamının sona
erdirilmesini teminen, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
tarafından alınan kararlar çerçevesinde, Libyada istikrarın ve
güvenliğin yeniden tesisine yönelik olarak katkıda bulunmak üzere
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi ve bununla
ilgili gerekli düzenlemelerin yapılması hususunda Hükûmetimize yetki
verilmesine ilişkin tezkere bu Mecliste kabul edilmiştir.
MURAT EMİR (Ankara) Alınan karar var,
karar; Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun kararı var.
İSMET YILMAZ (Devamla) - Tezkerenin
gerekçesinde Libyanın geleceğiyle yakından ilgilenen ülkemiz,
uluslararası çabalar çerçevesinde de Libyanın yanında olmaya
devam etme kararlılığına sahiptir. Ülkemizin bölgeyle
siyasi, ekonomik, tarihî ve kültürel ilişkileri çerçevesinde, anılan
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının
uygulanmasına askerî katkı da dâhil destek verilmesi ulusal
çıkarlarımızın bir gereğidir. denilmiştir. Bu
gerekçe bugün için de geçerlidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
2011 yılında Libyada güven ve istikrarın yeniden tesisine
yönelik olarak katkıda bulunan Türkiye, son gelişmeler de dikkate
alındığında, bugün Libyaya evleviyetle destek vermelidir.
Bugün oylanacak tezkereyle Libyaya sağlanacak destek, hem
uluslararası hukuka hem de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararlarına uygun olup Türkiye'nin Libya devleti ve halkıyla
kurduğu tarihî ve kültürel geçmişinin de bir gereği olacaktır.
Libya, 1.780 kilometre sahip şeridiyle Orta Akdenize
hâkim, Doğu Akdeniz için kritik bir öneme sahiptir. Doğal
zenginlikleriyle birçok emperyal gücün de ilgisi çekmektedir. Gayrimeşru
bir gücün sivilleri, hastaneleri, okulları ve tüm altyapıyı
hedef aldığı bir ortamda, Libya halkının temsilcisi
meşru Libya Hükûmetinin hayatta kalma ve halkını yaşatma
mücadelesine bigâne kalmamız ne vicdana ne de devletler arası
ilişkilere sığar.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
iki ülke arasındaki ilişki, tarihî dostluk ve güven esasına
dayalı bir ilişkidir. Libya, bizim için uzun tarihî ve kültürel
bağlarımızın olduğu, deniz ülke sahası
bakımından komşumuz olan vefalı, dost bir ülkedir. 20nci
yüzyılın başlarındı Gazi Mustafa Kemalin Libya
halkının emperyalizmle olan mücadelesine verdiği destek hâlâ
hafızalarda taptaze yer almaktadır.
1911 İtalya işgaline karşı
Libyada savaşan subaylarımızdan biri olan Topçu
Yüzbaşı Ali Haydar Efendi, Balkan Savaşlarından sonra
Çanakkale savaşında görev yapmış ve burada şehit
olmuştu. Yayınlanan anılarında Libya halkının
subaylarımızı nasıl
karşıladığını şu şekilde ifade eder:
8-10 bin kişinin alkışlarıyla Yaşasın Türkiye
nidalarıyla beş saat devam etti.
Birinci Dünya Savaşında, Çanakkaleye,
Trablustan, Bingaziden, Derneden Mehmetçikler geldi. 18 Mart 1915 Boğaz
Muharebesinde itilaf devletlerinin en önemli hedeflerinden biri olan Dardanos
Bataryasında ağır obüs taburu 1inci Bölük takım
subayı olarak görev yapan Trablusgarplı Teğmen Mehmet Mevsuf
Efendi görevi başında şehit oldu. Dardanos Bataryası, o
günden sonra Hasan Mevsuf Bataryası olarak anılır oldu.
Trablusgarplı Mehmet oğlu yedek subay Abdülhamid Efendi, Bingazili
Hacı Ali Mehdi oğlu Teğmen Hüseyin Remzi Efendi,
Trablusgarplı Abdullah oğlu er Ahmet, Trablusgarplı Mehmet
oğlu Yüzbaşı Ali Sabir Efendi, Trablusgarplı Mehmet
oğlu Yüzbaşı Ali Ulvi Efendi, Libyanın evlatları,
Cemaller, Hüseyinler, İsmailler, Hakkılar, Mahmut Azizler, Yusuf
Cemaller Türkiye devletinin payitahtı düşmesin, düşman bu ülkeye
girmesin diye bizimle birlikte mücadele ettiler, bizim kan kardeşimiz
oldular. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, Libyanın 1974 Kıbrıs
Barış Harekâtında ülkemize yönelik Amerika Birleşik
Devletleri ambargosu sürecinde bize sunduğu destek de unutulamaz.
Görüldüğü üzere, iki devlet ve halk bugüne kadar ortak tarih bilinciyle
hareket etmiştir. Bugün Libyanın meşru Hükûmeti ve halkı
Türkiye'nin yardımını talep etmektedir. Bu tarihî dostluk ve
vefa Libyanın iç istikrarının ve barışının
sağlanmasını teminen Türkiye'ye sorumluluklar yüklemektedir.
Türkiye'nin millî menfaatleri için de, bölgenin istikrarı ve
uluslararası barış için de Türkiye bugün Libyaya destek
olmalıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye'nin Libyayla imzaladığı Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılmasına
İlişkin Mutabakat Muhtırası, Türkiye'yi kendi kara
sularıyla sınırlandırmaya çalışan, Türkiye'yi
Antalya Körfezine mahkûm etmek isteyen Yunanistana ve onu destekleyen
ülkelere karşı verilen çok önemli bir cevaptır. Türkiye'nin ve
Libyanın Doğu Akdenizdeki haklarının ve menfaatlerinin
korunmasında ülkemizle aynı hukuki bakış açısına
sahip Libyanın huzuru ve istikrarı, bölgenin huzuru ve
istikrarıdır. Bekliyoruz ki o anlaşmaya destek olanların
buna da destek olması gerekir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Libya sadece Türkiye'nin ulusal menfaatleri
açısından değil, bölgenin istikrarı ve uluslararası
barış için de hayati öneme sahiptir. Libya, Kuzey Afrika ve Sahra
Altı Afrikanın Akdenize açılan kapısıdır.
İstanbuldan çıkan bir konteyner Libya üzerinden Nijerin
başkenti Niameye yedi günde ulaşırken, istikrarın ve
barışın olmadığı bir ahvalde, Libyanın yer
almadığı bir rotada İstanbuldan çıkan bir konteyner
Süveyş Kanalı ve devamında Ümit Burnunu aşıp Benin
üzerinden Niameye yetmiş günde varmaktadır. Bu örnek dahi,
Libyanın Türkiye ekonomisi, bölge ticareti ve istikrarı için önemini
göstermektedir.
Düzensizliğin ve
istikrarsızlığın devam ettiği Libya, bugün Türkiye'nin
mücadele ettiği DEAŞ gibi terör örgütleri için de bir barınma
alanı olmaktadır. Terörün kökünün kazınması için de Türkiye
Libyaya destek vermelidir, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de
bunu ister. Ana hatlarıyla ifade edilen bu hususlar göstermektedir ki
Türkiye, dost ve vefalı Libya halkının ve onların
temsilcisi Ulusal Mutabakat Hükûmetinin resmî davetine cevap vermelidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
biz Türkiye olarak, başından bu yana Libyadaki soruna askerî bir
çözümün mümkün olmadığını, mevcut sorunların,
Birleşmiş Milletler himayesinde Libyalı tüm kesimlerin
katılımıyla bizzat Libyalılar tarafından yürütülecek
bir siyasi süreçle kalıcı çözüme kavuşabileceğini savunduk.
Libyada çatışan kardeş kabilelerin kaderleri ortaktır,
ortak bir geleceği de birlikte kuracaklardır. Türkiyenin asli vazifesi
de bu kardeşliğin devamına katkıda bulunmak ve kardeş
kabileleri bir araya getirerek barışın kaybedeninin
olmayacağını göstermektir. Uluslararası camiaya ve
Libyadaki tüm muhataplarımıza da bu yönde mesajlar verdik, vermeye
de devam ediyoruz. Diplomatik çabaları destekledik, aktif olarak
katıldık, bundan sonra da katılacağız. Hedefimiz,
ülkedeki siyasi sürecin başarılı bir şekilde nihayete
erdirilmesi, Akdeniz ve Kuzey Afrikada istikrarın bir an evvel
sağlanmasıdır. Bu tezkereye bir ad verilecekse bu tezkerenin
asıl amacı Libyada ateşkes ve istikrarın sağlanmasına
katkı tezkeresidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) Savaşarak mı
Sayın Bakan, savaşacak mısınız? Savaşarak mı
ateşkes yapacaksınız?
İSMET YILMAZ (Devamla) - Tezkere,
ateşkesin sağlanmasına katkıda bulunarak siyasi çözüm için
uygun ortamı oluşturacaktır. Her alanda köklü ilişkilere
sahip olduğumuz Libyada ateşkes ve barışın tesisine
yardımcı olmak üzere Ulusal Mutabakat Hükûmetinin talebine olumlu
yanıt verilmesi ulusal çıkarlarımızla da uyumludur.
Tezkeremizin Gazi Meclisimizce kabulü hâlinde ülkemiz meşru hükûmete
destek sağlayarak bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyecek,
insani trajedilere yol açacak ve millî çıkarlarımıza halel
getirecek oldubittilerin ortaya çıkmasını önleyecektir. Türkiye,
tezkerenin kabulü hâlinde uluslararası toplumda Libyada meşruiyetin
korunması için daha kararlı bir pozisyon alacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Libya, sadece duygusal bağımızın olduğu bir
coğrafya değildir; sahip olduğu kaynaklardan dolayı teröre
bulanmış, meşru hükûmeti tehdit altına
alınmış olan Libya, Türkiyenin de içinde olduğu bölgeye
istikrarsızlık yayar. Bu konu, bir parti meselesinden çok ülke
güvenliğini, geleceğini, kazanımlarını ilgilendiren
bir konudur. Yarının Türkiyesine daha büyük tehdit ve tehlikeleri miras
bırakmamak için, sorunları torunlara havale etmemek için bugün bizden
bekleneni yapmalıyız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Misakımillî sınırlarının
güvenliği sınırların ötesinde başlamaktadır.
Teröre karşı mücadele her ülkenin hakkıdır,
uluslararası hukuk da buna cevaz verir.
Libya birilerine uzak gelebilir. Libya bizim deniz
komşumuzdur. Libya, bizim sadece deniz bağlarımızın
olduğu bir yer değil, aynı zamanda Kuzey Afrikanın en
belirleyici ülkelerinden biridir. Kuzey Afrikada bir kriz olduğunda bundan
bütün Akdeniz ülkeleri etkilenir ve buna Türkiye de dâhildir. Libyada ne
işimiz var? sözü, tekrar söylüyoruz, dar bir bakış
açısını ifade eder.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Risk var. diyorlar. Eğer risk var diye hiçbir adım atmazsanız
evlatlarınızı çok daha büyük risk ve tehditlerle karşı
karşıya bırakırsınız. Dış politikada
makas değiştirildi. diyorsunuz; dış politikada 360
derecelik bir perspektifle politikamızı yürütüyoruz, öyle olduğu
için de Afrinde Rusyayla, Barış Pınarında Amerikayla
birlikte anlaşabilme başarısını göstermiş bir
ülkedir Türkiye. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYTUN ÇIRAY (İzmir) Tabi oluruz, tabi!
İSMET YILMAZ (Devamla) Sayın
Başkanım, yine deniliyor ki Türkiye yalnız kaldı. Türkiye
hiçbir zaman yalnız değildir. Öyle olsaydı geçen yılın
kasım ayında IMOnun konsey üyeliğine Türkiye seçilmezdi ve elli
üç yıl sonra, ilk defa, UNESCO 40ıncı Genel Konferansı
Başkanlığına bir Türkiye büyükelçisi seçilmezdi. Türkiye
güçlüdür, Türkiye saygındır, zaten öyle olmasaydı Libya Hükûmeti
sizden yardım da istemezdi.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bir sayın milletvekili, Türkiye'nin vereceği desteğin
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararlarına
aykırı olduğunu ifade etti, bunun da doğru olmadığını
ifade etmek isterim çünkü Ulusal Mutabakat Hükûmetini Libyayı temsil eden
meşru hükûmet olarak tanıyan 2259 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararında, üye devletlerin
hepsinin, güvenlik ve asayişin temininde Ulusal Mutabakat Hükûmetine
yardımda bulunmaları ve bu çerçevede Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
yardım taleplerine yanıt vermeleri, terörle mücadelesini
desteklemeleri istenmektedir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Yani Hem güvenliğini güçlendir -kapasite- hem de
terörle mücadelesine destek ol. diyor. Bu başka türlü olmaz. Peki,
Güvenlik Konseyinin nedir oradaki kararı? 1970 sayılı
Kararı ise silahların terör örgütlerinin eline geçmesinin önlenmesine
yöneliktir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bu mülahazalar ışığında, Türkiyenin millî çıkarlarına
yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine karşı uluslararası
hukuk çerçevesinde her türlü tedbiri almak, Libyadaki gayrimeşru
silahlı gruplar ile terör örgütleri tarafından Türkiyenin Libyadaki
menfaatlerine yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek, kitlesel
göç gibi diğer muhtemel risk ve tehditlere karşı güvenliğin
idame ettirilmesini sağlamak, Libya halkının ihtiyacı olan
insani yardımları ulaştırmak, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti
tarafından talep edilen desteği sağlamak, gelişmeler istikametinde
Türkiyenin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak,
gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla
karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine
yardımcı olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği
takdirde yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre hudut,
şümul, miktar ve zamanı belirlenerek kullanılması, risk ve
tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara
imkân sağlayacak bu düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından
yapılması hususundaki tezkereye destek olacağız. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; bu tezkerenin adının geçmesi bile bölgede
farklı bir hava estirmeye yetmiştir.
ÜMİT DİKBAYIR (Sakarya) Karabağda
da o havayı estirin, Kırımda da o havayı estirin.
İSMET YILMAZ (Devamla) Bugüne kadar Trablusu
ele geçirmeye çalışan gayrimeşru güçlere destek verenler
şimdi Libyada siyasi bir çözümün olmazsa olmaz olduğunu ifade
etmektedirler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu
dahi tezkerenin olumlu neticelerinden biridir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yılmaz, buyurun.
İSMET YILMAZ (Devamla) Türkiye, toprak
bütünlüğünü sağlamış, istikrarlı, güvenli ve tüm Libya
vatandaşlarını kucaklayan bir Libyayı desteklemektedir.
Türkiyenin tarafı, Libya halkının tamamıdır. Libyada
kapsayıcı siyasi bir çözüm, söz konusu ülke ve bölgeye istikrar
getirecektir. Ülke olarak biz, bölgemizde barış, Libyada siyasi
istikrar ve çözüm istiyoruz. Bu süreçte siyasi partilerimizin ortak bir irade
ve hassasiyet göstermesi önemlidir. Bu tezkerenin Gazi Meclisten güçlü bir
destekle geçmesi, hem Libyalı kardeşlerimizin haklı mücadelesine
verilecek kıymetli bir katkı olacaktır hem de ülkemizin
Akdenizdeki çıkarlarının milletimiz tarafından sonuna
kadar savunulacağını ifade edecektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bu düşüncelerle tezkereye destek
olacağımızı belirtiyor, yüce Meclis tarafından da bu
tezkereye destek verileceğine inanıyor; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, şimdi söz
sırası, grubu bulunmayan siyasi parti temsilcilerinde.
İstanbul Milletvekili ve Türkiye İşçi
Partisi Genel Başkanı Sayın Erkan Baş.
Buyurun Sayın Baş. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
ERKAN BAŞ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu ve bizleri ekranları
başında takip eden, ülkemizin alın teriyle, emeğiyle
yaşayan tüm yurttaşlarını sevgiyle saygıyla, yürekten
selamlıyorum.
Maalesef, bir kez daha, ülkemiz
çocuklarının, gencecik kardeşlerimizin iktidarın
maceraları uğruna kilometrelerce ötedeki bir ülkeyle savaşmak
için gönderilmesi üzerine konuşmak durumundayız.
Sözlerime başlarken Türkiye İşçi
Partisinin, ilkesel olarak, herhangi bir ülkenin başka bir ülkeye dönük
her tür askerî operasyonuna karşı olduğunu paylaşmak
istiyorum. Emperyalist kuvvetlerin Türkiye'nin en ucuz ihraç malı
askerdir. anlayışının bir yansıması olan tüm
savaş yanlısı politikaları reddediyoruz.
Açık söylemek gerekirse hep sözde vatanseverlik
ya da -yakın dönemki ifadesiyle- beka edebiyatıyla, ülkemiz sağ
iktidarlarının karakteristik bir özelliğiyle, ta Koreye asker
gönderen Adnan Menderese kadar uzatabileceğimiz bir sürecin son
halkasıyla karşı karşıyayız. Peki, Koreye
askerlerimiz gittikten sonra sonuç ne oldu? Evet, o dönemki iktidarın
istediği oldu ve Türkiye, NATOya, Amerika Birleşik Devletlerine tam
bağımlı hâle geldi ve altmış yetmiş senedir de
ülkemiz bu beladan kurtulamıyor. Buradan bir ders çıkartmamız
gerekmiyor muydu? Tarih bize Türk dış politikasının bir
kuralını gösteriyor; Türkiye ne zaman emperyalist emellerle bir
savaşa sürüklenmek istense aslında iktidar ülkemizi emperyalizme daha
bağımlı hâle getiriyor, bugün karşı karşıya
olduğumuz da buna benzer bir şey. İşte, yakın tarihte
Suriye: Hatırlayın, 2012de Şama gireceğiz, Emevi
Camisi'nde namaz kılacağız. diyerek Suriyedeki parçalanma
sürecine dâhil olmuştuk, bugün hem Amerikaya hem Rusyaya daha
bağımlı bir ülke hâlindeyiz.
Şöyle bir soruyla devam edelim: Dünyanın
herhangi bir yerinde, başka bir ülkenin askerlerinin girdiği herhangi
bir ülkede, huzur, mutluluk, refah olmuş mudur? Bunun tek bir örneği
var mıdır? Mesela, bakın, biz Adalet ve Kalkınma
Partisinin dış politikasıyla ilk ne zaman
tanışmıştık? 2002. Irak Amerika Birleşik
Devletleri tarafından işgal edildiğinde, yüz binlerce masum
Iraklı öldürüldüğünde, milyonlarca insanın yaşamı mahvolduğunda
Tayyip Erdoğan ne yapıyordu değerli arkadaşlar? Kahraman
genç kadın ve erkek Amerikan askerlerinin olabilecek en az kayıpla
evlerine dönmeleri için dua ediyorum. diye, o zaman New Yorkta, The Wall
Street Journalda yazılar yazıyordu.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) 100 defa
tartıştık bu konuyu, 100 defa tartıştık.
Ayıptır ya!
ERKAN BAŞ (Devamla) Yazılmış
yazı, ben söylemiyorum, Sayın Tayyip Erdoğan söylüyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Komünist arkadaş,
yakışmadı sana bu!
ERKAN BAŞ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, yeri gelmişken söyleyeyim, madem merak ediyorsunuz: Bence
on yedi yıllık iktidarınız özde Amerikancı, özde
ABDyle iş birliği içerisinde ama hamasette de sözde ABD
karşıtlığını yapıyorsunuz. Ama açık
konuşalım, Türkiye tarihinin gördüğü en Amerikancı
hükûmetle karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, aynı milliyetçi
hislerinin bir sonucu olarak ne deniyor? Libyaya asker göndermemiz bizim
orada, Doğu Akdenizdeki ekonomik bölgelerle ilgili
yaptığımız anlaşmanın bir
yansımasıdır. deniyor, böyle bir millî kamuoyu yaratılmaya
çalışılıyor. Sanki asker oraya ekonomik bölgelerimizi
korumak için gidecek, böyle bir hava yaratılıp toplumsal destek
alınmaya çalışılıyor.
Oysa bakın, yine Tayyip Erdoğana
atıf yapalım: Bizim Libyanın petrollerinde gözümüz yok,
amacımız insani yardım. diyerek Libyaya yaptığı
ziyarette, yanında -çok ilginç- Dışişleri Bakanı var,
anlarsınız başka bir ülkeye giderken ama Enerji Bakanı var,
Sanayi Bakanı var, bir uçak dolusu iş adamı var. Acaba iş
adamları hayır kuruluşları açmaya mı gittiler oraya ya
da Enerji Bakanı kütüphane mi açmak istiyordu? Neden bu Bakanlar tercih
ediliyor; bu, bir şeyi gösteriyor.
Hepimiz biliyoruz ki Adalet ve Kalkınma
Partisinin Libyaya ilgisi insani değil, Libyanın petrolleriyle ve
Libyadaki İslamcı güçlerin kaybetmek üzere olduğu hâkimiyeti
yeniden kurma çabasıyla ilgilidir.
Erdoğan Libyada ne arıyorsunuz? diye
soranlara Soruyorum: Mustafa Kemal Trablusgarpta ne arıyordu? diyor.
İnsan gerçekten bildiğinden şüphe etmeye başlıyor.
Trablusgarp o zaman Osmanlı toprağı değil miydi? Bir subay
vatanını korumak için gitmeyecek mi? (CHP, HDP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar) Yani siz bu zihniyetle
Viyanaya kadar gidersiniz. Viyanaya kadar yolunuz var böyle yaparsanız.
Ama bir uyarıda bulunayım: Hani Mustafa Kemali taklit etmeye
çalışırken sonunuz Enver Paşaya benzeyecek, o
maceracı eğilimlerle ülkeyi bir yıkıma doğru
sürükleyeceksiniz. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN BAŞ (Devamla) Toparlamaya
çalışayım Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Baş.
ERKAN BAŞ (Devamla) Tabii, bu ilginç
benzetmeler devam ediyor. Ben gözlerime inanamadım, dün Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcısı -basına düştü,
birkaç yerden de teyit etmeye çalıştım- şöyle diyor:
Sonunu düşünen kahraman olamaz. Efendiler, ciddi olun. Film mi
çeviriyoruz burada ya, dizi mi oynuyoruz; insanların hayatlarından
söz ediyoruz. Böyle film sahnelerine atıf yapılarak savaş
politikaları olur mu? Merak ediyorum, hiç şu haritaya bakan oldu mu
içinizden? Bu, Libya haritası; arkadaşlar, bugünkü Libya haritası.
Anlaşma yaptığımız iddia edilen, bizi
çağırdığı iddia edilenlerin bölgesi şu yeşil
bölge, şurası. Bu neye benziyor, biliyor musunuz? Çok açık
söyleyeceğim; biz bu iç savaşta bir taraf değiliz, siz bizi
taraf yapmaya çalıştığınız için karşı
çıkıyoruz. Sadece benzetme olsun diye söyleyeceğim; 1920de
Anadolunun dört bir yanında Ankara Hükûmeti egemenliğini ilan
ederken padişah bir güce Gel, bana yardım et. dediğinde oraya
giden ne yapıyorsa siz de şimdi aynısını
yapıyorsunuz. Böyle bir yaklaşım olamaz. (CHP, HDP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Devam ediyorum. Diyorsunuz ki: Birleşmiş
Milletlerin tanıdığı meşru Hükûmet E, hadi, ciddi
olalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Baş, toparlayalım
lütfen.
Buyurun.
ERKAN BAŞ (Devamla) Toparlıyorum
Sayın Başkan.
Birleşmiş Milletlerin
tanıdığı meşru Hükûmet deniliyorsa o zaman
Birleşmiş Milletlerin tanıdığı Suriyede bizim
ne işimiz var? diye sormazlar mı size? Burada bir iç tutarlılık
aramazlar mı? Lütfen, değerli arkadaşlar, biz biraz ciddi olmak
durumundayız çünkü ülke yönetiyoruz. Söz konusu olan bu ülkenin gencecik
insanlarının, çocuklarının hayatı olacak ve
biliyorsunuz savaş, dünyanın her yerinde lanetlenen bir şeydir.
Eğer emperyalistler, sömürgeciler ülkemize
saldırırsa buna karşı bir savunma savaşı tabii ki
verilir ve bu, haklı bir savaş olur. Ama benzer
yaklaşımlar, bugün Hükûmetin uyguladığı tezkereler,
haklı savaşlar değildir ve açık söylüyorum: Değerli
arkadaşlar, işgale karşı mücadeleyle kurulmuş bir
ülkenin evlatları, işgalci pozisyona giremezler ve işgalciler
her zaman kaybetmiştir.
Şimdi, bize sadece Libya tezkeresine Evet mi
diyorsunuz, hayır mı diyorsunuz? diye sormuyorlar aslında.
Ben size bir şey daha sormak istiyorum: Evet mi diyeceğiz,
hayır mı? Ankarada Libya askeri görmek ister misiniz? Türkiyedeki
Amerikan askerlerinden memnun musunuz? Ya evet deyin ya hayır deyin.
(CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Arkadaşlar, şimdi söz sırası,
Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdulkadir Karadumanda.
Buyurunuz Sayın Karaduman. (CHP
sıralarından alkışlar)
ABDULKADİR KARADUMAN (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemiz adına hayati önemi olan meseleler
görüşülürken dikkat edilmesi gereken en önemli husus elbette ki
istişaredir. Bu doğrultuda, Libya tezkeresi hakkında Sayın
Mevlüt Çavuşoğlunun siyasi parti liderlerine yaptığı
bilgilendirme ziyaretini önemli buluyoruz ancak bu süreçte 2 tane hata
yapılmıştır: Birincisi, bu sürecin asıl muhatabı
ve sorumlusu olan milletvekilleri bilgilendirilmemiştir, ikincisi ise
bugüne kadar, başta Suriye olmak üzere, ikaz ve uyarılarında
haklı çıkan Saadet Partisi ziyaret edilmemiştir; bunlar ciddi
yanlışlıklardır.
Dış politikadaki istikrarsızlık
ve S-400 ile F-35 arasına sıkışmışlıktan
kurtulamamanın en önemli sebebi de sorunları istişareyle
değil inatlaşmayla çözme ısrarını sürdürmenizdir.
Bugün, Libyayı bu duruma düşüren sebepleri masaya yatırmak
zorundayız. Elbette ki sadece Libya değil, Irak, Suriye, Yemeni
bölüp parçalayan sebepleri de konuşmak mecburiyetindeyiz. ABDnin Büyük
Ortadoğu Projesi neydi? Bugüne kadar bu kapsamda kaç ülke parçalandı,
kaç masum katledildi ve kaç insan mülteci konumuna düşürüldü? Bütün bunlar
aydınlatılmadığı sürece atılacak
adımların hangi amacı gerçekleştirmek için
atıldığını bilmek mümkün olmayacaktır.
Kıbrıs Barış Harekâtında
dünya sırtını bize dönmüşken lojistik destek veren Libya,
yanlış politikalar neticesinde istikrarsızlık ve
çatışma ülkesi hâline gelmiştir. NATOnun Libyada ne işi
var? dediğiniz günün ertesinde NATO, Libyanın Libyalılara ait
olduğunu tescil için Libyaya girmelidir. dediğiniz zaman da
ikazlarımızı yapmıştık ama ne yazık ki
NATOnun Libyayı parçalamasına giden yolu sizin izandan yoksun
politikalarınız açmış oldu. Nitekim, NATO uçakları
İzmirden havalanıp Libyayı bombaladı. Neticede, Libyada
farklı gruplar arasında yıllarca sürecek bir çatışma
başlamış oldu, tıpkı Irakta ve Suriyede olduğu
gibi. Orta Doğu ve İslam coğrafyasının bölünüp
parçalanmasına giden yolda birer yolcu olmaktan öteye ne yazık ki
geçilemedi.
Ancak bütün bunlar
ışığında, dün olduğu gibi bugün de
uyarılarımızı yapıyoruz. Elbette ki ülkemiz her türlü
dış tehdit ve saldırıya karşılık verme
hakkına sahiptir ancak Libya dâhil İslam ülkelerine yönelik
politikalarında tarihsel tecrübesine ve bölgesel
ağırlığına uygun bir sorumlulukta hareket etmelidir.
Libya konusunda daha önce düştüğü hatalara düşmemeli, sıcak
çatışmaların bir tarafı olmamalıdır. Ara
bozuculara karşı ara buluculuk rolü üstlenmelidir.
Savaşı başlatmak kolay ama elbette ki
bitirmek zordur. Şartlar ne olursa olsun, barış için diplomatik
kanallar sonuna kadar zorlanmalıdır. Coğrafyamızda yeni bir
savaş ortamı oluşturmak isteyen küresel oyunlara karşı
uyanık ve dikkatli olunmalıdır. Atılacak her adım
ülkemizin tarihî tecrübesine uygun bir hassasiyet ve teenniyle
atılmalıdır. Libyada kalıcı bir istikrar ve
barış ortamının silahla değil, taraflar arasında
diyalog ve müzakereyle sağlanacağı asla
unutulmamalıdır. Bu süreçte Türkiyeyi sıcak bir
savaşın içerisine sürüklemek isteyen küresel plan ve oyunlar göz
ardı edilmemeli, provokasyon ihtimaline karşı dikkatli
olunmalıdır.
Bölgemiz üzerinde Büyük Ortadoğu Projesi uzun
zamandır yürürlüğe konulmaya çalışılmaktadır. Bu
çerçevede, bölgemizde yaşanacak yeni bir sıcak çatışma
Müslümanlara değil, böl-parçala-yut politikasını uygulayan
küresel güçlere hizmet edecektir. Türkiye, şu an, İslam
İşbirliği Teşkilatı, D-8 ve Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı gibi üç önemli kuruluşun
Dönem Başkanlığını yapmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Karaduman, buyurun.
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) Bu, elbette ki
büyük bir imkândır. Bu önemli platformlar harekete geçirilmeli ve
sorunlara bu kapsamda çözüm yolları aranmalıdır. Dış
politikadaki bu hassas gelişmeler kesinlikle ama kesinlikle bir iç
politika malzemesi yapılmamalı, bir seçim malzemesi gibi kullanılmamalıdır.
Bu süreç de diğer birçok konu gibi kutuplaştırma sebebi hâline
getirilmemelidir. Cuma namazını Şamda
kılacağız. hamasetinin Suriyeyi getirdiği nokta
ortadayken bundan ders çıkarılmalıdır. Sonunu
düşünen, kahraman olamaz. gibi akla ziyan açıklamalarla bu meselenin
çözüme kavuşamayacağına; zira, aklın bir işin sonunu
düşünmek olduğuna inanan bir geleneğin mensuplarıyız.
Bu sebeple, kahraman olma hayalleriyle atılacak hiçbir adımın bu
coğrafyaya huzur getirmediği açıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Karaduman,
tamamlayalım lütfen.
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) Bütün
bunların neticesinde, Libyada yapılacak yanlışların
vebali mevcut iktidarın omuzlarında olacaktır. Biz bu vebale
ortak olmayı kesinlikle düşünmüyoruz. Libyaya asker gönderilmesine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresini kabul
etmediğimizi Saadet Partisi adına ifade etmek istiyorum. (CHP, HDP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sana helal olsun!
Arkasına düştüler Saadet Partisinin, eyyamcı muhalefet
yaptılar, şimdi alkışlıyorlar. Bravo!
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) Ve bu
vesileyle, hepinizi 1 Mart ruhuyla selamlıyorum. (CHP, HDP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bravo sana!
Yakışanı yaptın!
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi söz sırası Demokrat Parti Genel
Başkanı ve Afyonkarahisar Milletvekili Gültekin Uysalda.
MURAT EMİR (Ankara) Siz de reddedeceksiniz
zaten, rahat olun.
BAŞKAN Arkadaşlar söz vermedim.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Bravo sana!
BAŞKAN Sayın Aşkın Bak, söz
vermedim sana. İç Tüzük öyle diyor Söz almadan konuşamaz. diyor.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sayın
Başkanım, ritüeller var efendim, laf atmak bir sanattır, lütfen
yani
Bir gerçeği tespit ettik efendim. Saadet Partisini
alkışlıyor muhalefet, CHP, İYİ PARTİ, HDP; tebrik
ediyoruz. Onlar da bizi şaşırtmadı.
BAŞKAN Lütfen dışarıda
konuşun.
Buyurun Sayın Uysal.
GÜLTEKİN UYSAL (Afyonkarahisar) Çok
Kıymetli Başkan, çok değerli milletvekilleri,
televizyonları başında bizleri izleyen aziz milletim; öncelikle,
hepinizi bu yeni yılın ikinci gününde, hayırlara vesile
olmasını temenni ettiğimiz bir yılın ilk günlerinde
saygıyla selamlıyorum.
Uzun yıllara dayanan dış politik
tercihlerimizdeki yanlışların neticesinde önümüzde Libya
tezkeresi var, bunu müzakere ediyoruz. Topyekûn Orta Doğuya, Kuzey
Afrikaya deli gömleği giydirme teşebbüsüyle karşı
karşıya kaldığımız bu on yıllık zaman
zarfı içerisinde kendi kendini tüketen, kendi kaynaklarını yok
eden, kendi içinde savaşan pek çok ülkeyle beraber 2 tane çökmüş
ülkeye Türkiye bugün komşu hâlde ve bedelini ödemek durumunda kaldı.
Bugün çok aktörlü, çok bilinmeyenli, yerel dinamikleri itibarıyla çok
karmaşık bir uluslararası krizle ilgili değerlendirmeler
yapıyoruz.
Çok değerli milletvekilleri, Doğu
Akdenizin kilidi diyebileceğimiz, imparatorluğun bakiyesi olarak
ilgi ve etki sahamız dâhilinde bulunan Libyanın bugün içine düştüğü
hâl ve topyekûn Orta Doğuyla ilgili, AKP iktidarının
yürüttüğü politikalarla beraber, hem genelde hem özelde
değerlendirmeler yapmak istiyorum. Tehdidini ikaya muktedir. olmak diye
bir söz vardır. Türkiye, maalesef AK PARTİ iktidarı boyunca ortaya
koyduğu iddiaları amaç, araç uyumu noktasındaki tenakuz
dolayısıyla oluşan açmazların ürettiği bedelleri bugün
ödemek mecburiyetinde kalmıştır. Uygulanan siyasetin neticesinde
topyekûn, bölgede ölümler arasında bir ölüm tercih etmek mecburiyetinde
kalmıştır. Bir tarafta İsrail, ABD, Suudi Arabistan,
Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Libya mevzusunda Yunanistan ve
Rum kesiminin de bu çizgide bulunduğu
Diğer taraftan Rusya ve
İran arasında sıkışmış bir politikayı
yürütmek mecburiyetinde kalmıştır. Bugün maalesef Orta Doğu
masasında oturmadığımız için kendimize yer açmak
adına Suriyede Rusyanın müsaade ettiği kadar ve iktidarın
yanlış tercihlerinin bedellerini Fırat Kalkanı, Afrin, Barış
Pınarı Harekâtıyla beraber şehit vermek pahasına
ödedik ve o masada kendimize yer açmaya gayret ediyoruz. Bugün, Libya
meselesinde de durum bundan farklı değildir. Geldiğimiz noktada
Akdenizin doğusunda hidrokarbon konusunda, münhasır ekonomik
bölgeler, deniz yetki alanları konusunda, dahası nimet-külfet
dengesinin bu çerçevede korunamadığı bir iklim içerisinde bu
değerlendirmeleri yapıyoruz.
Birey olarak insanlar hata yapar ama devletlerin
hata yapma lüksü yoktur. Bugün, ülkede öğrenme maliyetinizin bedelini Türk
milleti ödemektedir. Üç yüz senelik ömrümüz yok ki sizin deneme yanılma
metoduyla öğrenmenize tahammül edelim. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) İşte, böyle bir dönemde
Bana güven, gerisini merak etme sen. anlayışı içerisine
sıkıştırılmış, ifade edildiği gibi,
Cumhurbaşkanı Yardımcısının çok düşük profilli
bir anlayış içerisinde, sözleriyle hapsedildiği bir
anlayış içerisinde bu değerlendirmeleri yapıyoruz.
Bugün, böyle bir millî menfaat gündemde
olmasına rağmen, Doğu Akdenizde menfaatlerimiz mevzubahisken
dahi Libyaya asker gönderilmesi hususunda endişelerimiz vardır.
Neden bu ülkede millî menfaat algısı bu hâle gelmiştir? diye
ister istemez kendimize soruyoruz. Meseleyi tane tane izah etmek, kamuoyunu,
muhalefeti bilgilendirmek dururken hayır diyene hain deme hasletleri
ve bu konudaki maharetleri dolayısıyla bugünkü iktidar sahipleri
kendisini kimseye bir şey anlatmak zorunda hissetmemektedir. Böyle bir
önemli konuda, böyle bir müzakerenin yapıldığı Meclis
zemininde Hükûmetin temsiliyet düzeyi de Büyük Millet Meclisine atfettikleri
değeri ortaya koymaktadır. Bugün fiilen açıklamalar
yapılmış, gemilerin -edindiğimiz intibalar ve bilgiler-
yolda olduğu ortadadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Uysal, buyurun.
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) - O nedenle, biz,
birilerinin aksine Libyada ne işimiz var? demiyoruz, İhvan
retoriğine hapsedilen bir analitik değerlendirme içerisinde
değiliz, deniz yetki alanlarının
sınırlandırılması anlaşmasını çok önemli
buluyoruz ama müzakere metninde ortaya konulan hedeflerin açık
olmadığı -açık uçlu- Cumhurbaşkanına hudut,
şümul, miktar ve zamanı tayin etme yetkisinin verildiği bu
noktada Türkiyenin daha büyük felaketler yaşamaması için, ülkemizi
yönetenlerin şahsi zafiyetlerinin Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî
güvenlik açığına dönüştüğü bir dönemde böyle bir
sorumluluğa ortak olmak istemediğimizi beyan ediyorum.
İnşallah
Burada, Hükûmetin, müzakere edilen bu tezkereyle ilgili
yetki istemesi noktasında gücü zaten vardır. Ülkemizin millî
menfaatlerinin korunduğu, defimazarratın celbimenafiden evla
olduğu anlayışı içerisinde, bu bölgede Türk Silahlı
Kuvvetleriyle beraber bir darboğazın içine düşülmemesini temenni
ettiğimi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi söz sırası Büyük Birlik Partisi
Genel Başkanı ve Ankara Milletvekili Mustafa Desticide.
Buyurun Sayın Destici. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; öncelikle sizleri sevgiyle
saygıyla selamlıyorum.
Yeni yılın şahsınız,
aileleriniz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını Yüce
Rabbimden niyaz ediyorum.
Üzerimde bir selam var, onu cümlenize iletiyorum:
Hafta sonu, programlarımız kapsamında Şanlıurfa,
Mardin ve Diyarbakırdaydık. Diyarbakırdaki ziyaretlerimiz
içerisinde, Diyarbakır Anneleri diye nam salan ve evlatları HDP
eliyle ya da başka aracılarla PKKya kaçırılan ya da
kandırılarak götürülen çocukların annelerinin, ailelerinin
hepinize selamları var; sizleri de bekliyorlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ve alkışı da hak ediyorlar, evet,
Meclisimizden alkışı da hak ediyorlar. Bu bir iktidar-muhalefet
meselesi de değil. Gerçekten çok yürekli ve cesur bir mücadele veriyorlar.
Değerli milletvekilleri, Libyada
yaşananlar bir iç savaş boyutunu çoktan aşmıştır.
Burada yaşananlar, sebepleri ve geldiği nokta itibarıyla
Suriyeyle benzerlikleri olduğu gibi, çok farklı özellikleri de
taşımaktadır. Libyada Suriyede olduğu gibi vekâlet
savaşları sürdürülmektedir. Burada da meşru Hükûmete
karşı savaşanlar, kendilerini silahlandıran
uluslararası güç odaklarının menfaatlerinin takipçiliğini
yapmaktadırlar. Bunun yanında Libyanın petrol ve doğal gaz
rezervlerinin durumu Suriyeye göre farklılık arz etmektedir.
Libyada Ulusal Mutabakat Hükûmeti, kendi kaynaklarını kendi
değerlendirebilecek durumdadır ve Libyada Türkiyenin stratejik
ortak olarak varlığı Libyada Libya halkını hiçe
sayarak hesap yapanları rahatsız etmiştir; konunun özü kısaca
budur. Türkiye, insani gerekçelerle de enerjide dışa bağımlı
bir ülke görüntüsüne son vermek için de bu tip hamlelere mecburdur. Bugün
Akdenizdeki haklarımızı, Libyadaki meşru Hükûmetle
yaptığımız iş birliği ve mutabakattan kaynaklanan
imkân ve avantajlarımızı nasıl koruyacağız?
Elbette her devlet haklarını nasıl koruyorsa biz de öyle
koruyacağız.
Bugün emperyalist ülkeler, binlerce kilometrelik mesafelerden
içinde bulunduğumuz coğrafyaya niçin geliyorlar, ne için askerî ve
istihbari hamlelerle hatta taşeron örgütleri kullanarak bizim ve çevre
ülkelerin beka parametrelerini tehdit ediyorlar? Buralara demokrasi getirmek
için mi? Niye burada olduklarını hepimiz biliyoruz ve herkes, tüm
askerî varlıklarıyla bu coğrafyada iken bizim yüzümüzü
başka tarafa dönerek ıslık çalmamız sadece bizim
geleceğimizi başkalarının insafına bırakmak
olacaktır. Yalnız şu husus unutulmamalıdır: Bugün
Türkiyenin Libyadaki varlığına karşı çıkanlar,
bu coğrafyanın yer altı ve yer üstü kaynaklarını
tarumar etmek için cumhuriyetimizden önceki devletimiz Osmanlıyı
parçalayanlar Türk ve İslam topraklarını işgal edip
yağmalayanlardır. 1550den yani Turgut Reisin Libyayı
fethinden 1911e kadar toprağımız olan Libyaya yardım
elimizi uzatmamızı, yaptığımız askerî, siyasi ve
ekonomik iş birliğini ve ondan doğan haklarımızı
korumamızı maceraperestlik olarak adlandıran zihniyeti de
anlamakta güçlük çekiyorum.
Değerli milletvekilleri, küresel emperyalizmin
etkisizleştirme politikasıyla Türkiye'nin etrafı sarılmaya
çalışılıyor. Türkiye, uluslararası hukuk tahrip
edilerek Akdenizde Antalya Körfezine sıkıştırılmaya
çalışılıyor. Türkiye, aleyhinde yapılan bütün
planları bozabilecek güçlü bir ülkedir ancak
karşılaştığınız her problemde olduğu
gibi gereğini yapmıyorsanız netice alamazsınız,
haklarınız ve haklı olmanız eğer
haklarınızı koruyamıyorsanız hiçbir işe
yaramayacaktır. Bu tablo içinde Doğu Akdenizde kurulan
Yunan-İsrail-Sisi ittifakına bir alternatif oluşturmamanın
ağır bedellerini görmek zorundayız. Bu yüzden stratejik veya
jeopolitik anlamda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden sonra mevzi tahkim
edebileceğimiz yegâne ülke Libyadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye-Libya deniz
sınırları anlaşması çok önemli ve değerli bir
anlaşmadır. Meşru Libya Hükûmeti emperyalistlerin kuklası
Hafter güçleri karşısında zor günler geçirmektedir. Türkiye için
Libyadaki Birleşmiş Milletler tarafından tanınan resmî
Hükûmete destek olmak önemli bir görev ve sorumluluktur, aynı zamanda
tarihî bir mesuliyettir. Biz Büyük Birlik Partisi olarak Libyadaki
müttefikimiz Ulusal Mutabakat Hükûmetinin askerî olarak desteklenmesini de bir
zaruret olarak görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Destici, buyurun.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) Bu konuda
Türkiyedeki tüm partiler net olmak ve birlik olmak zorundadır. Ülkemiz
tek ses olmalıdır çünkü bu konu Türkiye'nin önündeki en az elli
yılını doğrudan ilgilendiren bir karar olacaktır çünkü
bu konu Türkiye'nin Akdenizdeki varlığını doğrudan
ilgilendiren bir karardır.
Değerli milletvekilleri, bu konu vesilesiyle
Muhammed Mursiyi de hatırlamamız ve rahmetle anmamız gerekir.
Şayet Mursiye darbe yapılmasaydı ve bugün Mursinin ya da o
zihniyetin başında olduğu bir Mısır olsaydı bugün
durum çok daha farklı olurdu hem bizim açımızdan hem de bölge
halkları açısından. Bugün Mısırdaki,
Mısırın başındaki yönetimin varlık sebebini en
iyi Mısırın emperyalizme verdiği tavizler izah etmektedir.
Özetle, Türkiye Libyada Birleşmiş
Milletlerin tanıdığı meşru Libya Hükûmetiyle
yaptığı anlaşmayla Akdenizde haklarını güvenceye
almıştır. Türkiye'nin Libya hamlesini, Kıbrıs
Barış Harekâtıyla başlayan, daha sonra Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kurulmasıyla devam eden, Suriye ve
Akdeniz politikalarıyla şekillenen bir bütünün parçası olarak
görüyoruz ve görmeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen tamamlayalım Sayın
Destici.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla)
İnşallah, bu stratejik hamlelerimiz sonrasında Akdenizden
Türkiye'yi silme heveslerine son vermiş olacağız.
Tekrar ediyorum, bu, bir devlet meselesidir ve
devletimizin yanındayız, onun için de Libya tezkeresine evet
diyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Allah
kahraman ordumuza ve tüm güvenlik güçlerimize zeval vermesin. (AK PARTİ
sıralarından Âmin! sesleri) Tuzak kuranların ve tuzak
bozanların en mahiri ve en iyisi olan Allah hasımlarımıza
fırsat vermesin, onların tuzaklarını ve
oyunlarını yerle yeksan edip Türkiyemizin birliğini daim etsin ve
her alanda bizlere başarı, muvaffakiyet ve zafer nasip etsin diyorum,
sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi şahıslar adına sözleri
veriyorum.
Arkadaşlarımızın
mutabakatıyla bir sıra değişikliği oldu.
İlk söz Ankara Milletvekili Emrullah
İşler
Buyurun Sayın İşler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle sizleri ve ekranları
başında bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. 2020 yılının
hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Haktan niyaz ediyorum.
Biraz önce Libyaya asker göndermeyle ilgili
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi hakkında partilerimizin
grupları konuşmalarını yaptılar, diğer parti
temsilcileri de burada konuşmalarını yaptılar.
Doğrusu, Libyada ne yapıyoruz, kısaca özetlemek istiyorum. Ben,
burada karşınızda hem Ankara Milletvekili hem Türkiye
Cumhuriyetinin Libya Özel Temsilcisi olarak beş yılı
aşkın bir zamandır görev yapıyorum. Burada Türkiye ne
yaptı bugüne kadar, bundan sonra ne yapacak, kısaca onlara
değinmek istiyorum. Eylül 2014 itibarıyla özel temsilcilik ihdas
edildi ve o gün ilk görevimizi, ilk ziyaretimizi 28 Eylülde Tobruk
tarafına yaptık. Tobruk tarafında Meclis Başkanı
Sayın Akile Salih ve milletvekilleriyle görüştük, orada şu
mesajları verdik:
1) Libyada siyasi bir kriz var. Bu krizin
çözümünün de diyalog yoluyla olması lazım.
2) Türkiye, dış müdahalelere
karşıdır.
3) Türkiye, Libyanın toprak bütünlüğünden
yanadır, Libyanın toprak bütünlüğünü savunmaktayız.
4) Türkiye, Libyada herkese eşit mesafededir.
5) Taraflar isterse Türkiye ara buluculuğa
hazır." dedik.
Bizim bu ara buluculuk teklifimizi şiddetle
reddettiler ve dediler ki: Birleşmiş Milletlerin girişimi var.
Biz Birleşmiş Milletlerin girişimine tabiyiz. Biz de Türkiye
Cumhuriyeti olarak Birleşmiş Milletlerin girişimini
desteklediğimizi ifade ettik ve o günden bugüne kadar, hâlâ
Birleşmiş Milletlerin girişimini destekledik ve onun
doğurmuş olduğu Libya Siyasi Anlaşmasının ortaya
çıkarmış olduğu meşru Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
bugüne kadar da arkasında durduk. Bu Hükûmetin uluslararası toplum
nezdinde gerekli desteği görmesi konusunda da ilgili ülkelere her daim
mesajlarımızı ilettik.
Libyada herkese eşit mesafedeyiz."
dedik. Bu konuya biraz değinmek istiyorum. Bakınız,
Libyayı çeşitli defalar ziyaret ettim; 3 defa doğu
tarafını ziyaret ettim; Tobruku, Beydayı ziyaret ettim ve
Kubbeyi ziyaret ettim en son 2017 yılında. Buna
karşılık, Tobrukta bulunan Meclis Başkanını
ülkemize davet ettik; bize söz verdiler, 14 Ocak 2016da ülkemizi ziyaret
edeceklerdi ama gelmediler, son gün iptal ettiler. Ben kendisini telefonla
aradım, dedim ki: Davetimiz geçerlidir, ne zaman isterseniz buyurun,
gelin; burada meseleleri karşılıklı oturup
konuşalım. Özellikle Başbakanları basın üzerinden
Türkiyeye saldırıda bulunuyordu. Bu saldırılara son
vermelerini istedik. Elektriğe ihtiyacınız var.
Libyanın başka şeylere ihtiyacı var. dedik. O konularda
Türkiye olarak her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu
kendilerine ifade ettik.
Biz bunları
yaparken birtakım generaller, Türkiyenin uçaklarını
vuracakları tehditlerini savurdular; öbür taraftan, siyasiler ise
Türkiyeye karşı açıklamalarını, maalesef, hem de en
üst düzeyde, en ağır ifadelerle yaptılar. Ama şunu
biliyoruz ki... Ben Türkiyede onlarca, yüzlerce Libyalıyla görüştüm,
heyetler hâlinde görüştük. Libya Tobruk Meclisinden bir heyet Türkiyeyi
ziyaret etti, Sayın Cumhurbaşkanımız da kabul etti, son
derece verimli bir görüşme yapıldı. Libyanın
doğusunda, batısında, güneyinde bulunan herkes şunu çok iyi
biliyor ki Türkiye Libyadaki herkese eşit mesafededir, Türkiye açık
kapı politikası izlemiştir; her gelene kapımızı
açmışız, herkesle aşımızı, ekmeğimizi
paylaşmışız, görüşlerimizi
paylaşmışızdır.
Sayın
milletvekilleri, bakınız, diyalogdan yanayız dedik ve diyalog
sonucunda oluşan Libya Siyasi Anlaşmasına destek verdik. Önce
Romadaki toplantıya katıldık, sonra Suheyratdaki
toplantıya katıldık. Biraz önce Değerli Bakanım da
ifade ettiler; o toplantıya 17 ülke destek verdi, uluslararası
kuruluşların hepsi destek verdiler. Efendim, burada diyorlar ki:
Birleşmiş Milletlerin tanıdığı... vesair sözler
ifade ediliyor.
Bakın,
uluslararası politikada büyük bir çifte standart uygulanıyor. Bu
anlaşmaya destek veren ülkeler, maalesef, bu anlaşmanın hayata
geçirilmesi için hiçbir adım atmadılar. Biz de onlar gibi iki yüzlü
mü olsaydık? Onlar gibi çifte standart mı uygulasaydık? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Libya Siyasi
Anlaşması kapsamında oluşan Ulusal Mutabakat Hükûmeti,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2259 sayılı
Kararı uyarınca uluslararası toplum tarafından
Libyayı temsil eden tek ve meşru hükûmet olarak
tanınmıştır.
Yine bu karar, 2259
sayılı Karar, anlaşmada yer almayan ve meşruiyet
iddiasında bulunan paralel kuruluşlara desteğin ve bunlarla
temasın kesilmesi için çağrıda bulunmaktadır. Biz, bu
anlaşmaya ve Birleşmiş Milletlerin bu çağrısına,
bu kararına elimizden
gelen desteği verdik. Bakınız, Libyadaki Siyasi Anlaşma,
bu anlaşmadan önceki ikili yapıyı sona erdirdi. Diyorlar ki:
Türkiye, İslamcılara, cihatçılara, şunlara bunlara destek
veriyor. Peki, tırnak içerisinde söylüyorum: Bu anlaşmadan önce o
iddia ettiğiniz hükûmet Trablusta vardı ama bu anlaşma, o
hükûmetin varlığını sona erdirmiş ve Libyada tek bir
hükûmet ortaya çıkmıştır, bu da Ulusal Mutabakat
Hükûmetidir, uluslararası toplumun tanıdığı yegâne,
meşru Hükûmettir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Efendim Libyada meşru hükûmeti
destekliyorsunuz, Suriyede neden desteklemiyorsunuz? gibi ifadeler
kullanıldı burada. Bakınız, biz, Suriyede Esad rejimine
neden karşı çıktık? Yüz binlerce vatandaşını
öldürdüğü ve hâlâ da öldürmeye devam ettiği için karşı
çıkıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz Türkiye olarak, Ulusal Mutabakat Hükûmetinin Libyada göreve
başladığı 2016 yılı Mart ayından itibaren
Ulusal Mutabakat Hükûmetine güçlü destek verdiğimiz gibi, Ulusal Mutabakat
Hükûmetinin altını oyan girişimlere karşı tedbir
alması için Birleşmiş Milletlere telkinde bulunduk. Libya Siyasi
Anlaşmasının hayata geçirilmesi, Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
öncülüğünde bir geçiş sürecinin tamamlanarak ülkede bir anayasa ve
seçim süreciyle demokrasinin tesis edilmesi noktasında Fas ve Romada
dünyayla vardığımız mutabakatın uygulanması için ciddi
bir çaba sarf ettik.
(İzmir Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlunun Genel Kurul Salonunu teşrifi
sırasında CHP sıralarından ayakta alkışlar)
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Öte yandan,
Libya Siyasi Anlaşmasına destek veren Mısır, Birleşik
Arap Emirlikleri, Fransa ve nihayetinde Rusya, illegal bir aktör olan Haftere
silah ambargosunu da delerek destek verdiler. Bir yanda terör ve savaş
suçu işleyen illegal bir aktör, öte yanda Libya Siyasi
Anlaşmasına göre oluşan, uluslararası toplum
tarafından tanınan meşru Ulusal Mutabakat Hükûmeti; işte
biz, bu Hükûmeti destekliyoruz.
4 Nisanda, Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri kapsamlı bir konferans öncesinde görüşmelerde bulunmak
üzere Trablustayken, Hafter ve ona bağlı güçler kapsamlı bir
saldırıya kalkıştılar ve biz bu saldırı
neticesinde Ulusal Mutabakat Hükûmetinin yanında yer
aldığımızı ifade ettik ve ona desteğimizi
sürdürdük.
Burada Tobruktaki Meclisten bahsedildi. Libya
Siyasi Anlaşması 3 aktör ortaya koydu. Biri Başkanlık
Konseyi ve Ulusal Mutabakat Hükûmeti ve onun Başkanı Sayın
Serrac, diğeri Tobrukta bulunan Temsilciler Meclisi; bir de Ulusal
Kongrenin Yüksek Devlet Konseyi hâline dönüşmesiyle istişari bir
organ oluştu. Biz bunlarla çalışmalarımızı
sürdürdük. Tobruktaki Mecliste ise 172 milletvekili vardı ancak 4 Nisan
saldırısından sonra bu 172 milletvekilinden 72si Trablusta
toplanarak orada alternatif bir parlamento oluşturdular,
başkanını da seçtiler. Geriye kalan 100 milletvekili de
Tobrukta toplantı falan yapamıyorlar. Onlardan bir kısmı
da gelip ülkemizde yaşıyor, bunu da sizlerin bilgisine sunuyorum.
Berlin sürecini destekliyoruz. Libyada siyasi
çözümden yana olduğumuzu ifade ettik. Libya Siyasi Anlaşmasına
kadar olan ve ondan sonraki süreçleri hep destekledik. Şimdi Berlin süreci
başladı. Berlin süreciyle birlikte 5 toplantı yapıldı.
Ülkemiz bu 5 toplantıya katıldı ve gelinen noktada şimdi
Libyalılar ile Genel Sekreterin Özel Temsilcisi Sayın Ghassan Salame
3 toplantı yapacak; ekonomik konularda, askerî konularda ve siyasi
konularda. Askerî konularda 5+5 toplantılar planlandı ama bugüne
kadar Hafterin ve onun yanlılarının isim vermediğini
görüyoruz. Bu da şunu göstermektedir: Bunların tek istediği
askerî çözümdür. Biz Türkiye olarak askerî çözüme karşı
olduğumuzu her ortamda ifade ettik, siyasi çözümden yana olduğumuzu
dile getirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İşler, buyurun.
EMRULLAH İŞLER (Devamla)
Yapmış olduğumuz güvenlik ve askerî iş birliği
anlaşmasıyla biz Libyadaki güvenlik sektörünün reform edilmesi için,
ıslahı için Türkiye olarak elimizden gelen desteği
vereceğiz. Türkiye oraya bir güç gönderecek. Bu güç tabii ki muharip bir
güç olma niyetiyle gitmiyor. Türkiyenin orada askerî
varlığının yeterince caydırıcı
olacağını bu milletin kürsüsünden ifade etmek istiyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Türk
Bayrağının orada dalgalanacak olması elbette ki birileri
için caydırıcı olacaktır, bunu önümüzdeki günlerde
göreceğiz ama birileri hadsizlik eder de Türkiye Cumhuriyeti devletinin
askerlerine saldırıda bulunursa en güçlü
karşılığı da elbette ki alacaklardır.
Birileri burada Libya haritasından bahsetti.
Libya haritasına baktığınız zaman nüfusun üçte 2sinin
o küçük alan dediğiniz yerde yaşadığını
görürsünüz ama burada esas itibarıyla ilkesel olmak önemlidir,
demokrasiden yana olmak önemlidir, özgürlüklerden yana olmak önemlidir, insan
haklarından yana olmak önemlidir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Türkiye olarak biz bunların yanındayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İşler,
tamamlayalım lütfen.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Sayın
Başkanım, bir dakika daha verin.
BAŞKAN Buyurun.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Bir de
şunun altını çizmekte fayda görüyorum: Biz orada müdahil bir güç
olarak bulunmuyoruz, Libyaya dış müdahalede bulunmuyoruz, bunun
altını çizerek söylüyorum. Libyanın meşru hükûmeti Türkiye
dâhil 5 ülkeye davette bulunmuştur; Amerikaya, İtalyaya,
İngiltereye ve Cezayire aralarında anlaşma bulunan ülkeler
olarak davette bulunmuştur. Bu davete Türkiye icabet etmektedir. Bizim
kardeşlik hukukumuzdan kaynaklanan bir husustur. Bakınız, 1551den
1912ye kadar -üç yüz altmış bir yıl- bir
kardeşliğimiz söz konusudur.
Atatürkün 26 Temmuz 1920de Hâkimiyet-i Milliyede
bir yazısı çıkıyor; orada şu tespitte bulunuyor, diyor
ki: Aynı emperyalist devletler, aynı derecede şiddetle Türkün
de Arapın da Irakın da Anadolunun da Suriyenin de
düşmanlarıdır. Şu hâlde Anadolunun, Irakın,
Suriyenin hayatı ve menfaatleri pek sıkı bir tarzda
birleşmiş bulunuyor. Biliyorsunuz, Mustafa Kemal 1911de görevli
olarak, oraya bir tüccar olarak, askeri görevinden istifa ederek gidip orada
İtalyanlara karşı gerekli direnişi harekete geçirmek için
faaliyette bulunmuştu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
Başkan Sayın İşler,
tamamlayalım lütfen.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) Bitiriyorum
efendim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün gerçekleştireceğimiz tezkere oylamasına
vereceğiniz destekle, başta Türkiyenin Doğu Akdenizde
uluslararası hukuk ve millî çıkarlarını gözetme
hakkıyla aldığı kararların ve attığı
adımların bir tamamlayıcısı olan Libyada birlik,
beraberlik ve bütünlüğün sağlanması hedefine büyük katkı
sağlayacaksınız. Uluslararası hukuktan ve
Birleşmiş Milletlerden meşruiyetini alan Ulusal Mutabakat
Hükûmetinin illegal silahlı gruplarla, terör örgütleriyle ve DEAŞ
gibi devletimizin de mücadele ettiği küresel terör yapılanmasıyla
mücadelesine destek olacaksınız.
Libyada İtalyan işgaline karşı
mücadele eden başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Enver Paşa,
Kuşçubaşı Eşref, Yakup Cemil ve Süleyman Askeri Bey olmak
üzere ecdadımızın sahip olduğu vatanperver ruha ve tarihten
ilham alarak attığımız adımlarımıza arka
çıkacaksınız.
Bölgemizi dikta rejimleri altında inleten ya da
kriz ve çatışma ortamına sürükleyen, hatta milyonları
katletmekten geri durmayan dar bir zümrenin hukuksuz girişimlerine
karşı duracaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - Gazi
Meclisimizin alacağı tarihî kararı bugün bizler, milletimiz ve
dünya takip ederken kuşkusuz bu karar, yarın tarihin
sayfalarında hak ettiği yeri alacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken
siz değerli milletvekillerine ve ekranları başında bizleri
izleyen yüce milletimize saygılarımı sunuyorum; tezkerenin
ülkemize hayırlar getirmesini Cenab-ı Hakktan niyaz ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Şimdi, şahsı adına, Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç.
Buyurun Sayın Özkoç. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün önemli bir tezkereyi
görüşüyoruz fakat şu ana kadar olan rakamı vereyim: Mecliste
siyasi parti temsilcileri olarak 10 siyasi parti temsilcisi bulunuyor.
Bunlardan 7si bu tezkereye hayır dedi, 3ü sadece evet diyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
Ülkeyi yaklaşık on sekiz yıldan beri
yönetiyorsunuz. Bunu çok iyi yaptığınız söylenemez. Ciddi
hatalar yapıyorsunuz, kandırıldığınızı
ve bu hataları kandırıldığınız için
yaptığınızı söylüyorsunuz fakat bu doğru
değil. Bu hataları yapıyorsunuz çünkü o günkü
çıkarlarınız bunu gerektiriyor -ülkemizin çıkarları
değil, iktidarın çıkarları- fakat bunun bedelini on sekiz
yıldan beri masum insanlar ödüyor.
İktidarın çıkarları masum
insanlara bedel olarak ödetilirken Suriyede Barış koridoru
kuracağız. diye yola çıktınız, kendi
toprağımızı terk ettiniz. Süleyman Şah Operasyonunu
da sayarsak 4 operasyon sonunda koridordan vazgeçtiniz, orada bir ceple yetinir
duruma geldiniz. PYD ve YPGnin, Türkiyeden taş atma mesafesinde bulunan
Kobanideki, Kamışlıdaki tüm idari yapılanması hâlâ
yerli yerinde duruyor. İdlibde kurulan 12 Türk gözlem noktasından 8
tanesi şu anda gerçekten vahim durumda. 9 gözlem noktasında
Mehmetçik, Esad ordusu tarafından kuşatılmış durumda.
Daha acı olan, Mehmetçikin 9uncu gözlem noktasında
korumasını Rus askerî polisi üstlenmiş durumda. İdlibde 2
gözlem noktası daha aynı duruma düşmek üzere. Biz size bunun
için mi tezkere izni verdik? Orada bulundurduğumuz Mehmetçikin can
güvenliğini koruyun, ülke sınırlarımızı koruyun,
terörü bertaraf edin diye tezkere izni verdik. Yanlış ve beceriksiz
dış politikanız Türkiyede 4 milyon Suriyeli göçmeni
barındırmamıza neden oldu. Olan, Suriye topraklarında
şehit düşen evlatlarımıza ve evine ateş düşen
annelerimize ve babalarımıza oldu. Kendinizce en büyük
başarınız, göçmenleri Avrupaya karşı tehdit olarak
kullanma başarınızdır. Yine insanların
yaşamı üzerinden bir pazarlık yürütüyorsunuz çünkü elinizde
başka güç kalmadı.
Şimdi sıra
Libyada. Türkiye, Doğu Akdenizde sıkışmış
durumda. Siz Rauf Denktaşı itibarsız hâle getirmeye
çalışırken Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde, Kuzey
Kıbrıs dış politikasında siz çuvallarken Doğu
Akdenizde Rum ve Yunan
kol kola girip cephe oluşturdu. Türkiye'nin haklı egemenlik
davasında bizi tek başımıza
bıraktırdınız. Şimdi mecbur
kaldığınız için, iç savaşın yaşandığı
Libyaya asker göndermeyi son çare olarak görüyorsunuz ve bir iç savaşa
taraf olmak istiyorsunuz.
Ne uğruna? Mehmetçikin canı uğruna.
Ne uğruna? Yüzlerce Müslümanın birbirini katletmesi, evsiz
kalması, yurtsuz kalması uğruna. Ne uğruna? Ülkemize yeni
göçmenlerin göç etmesi uğruna. Ne uğruna? ABD, Rusya,
Mısır, Avrupa, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudilerle
karşı karşıya gelme uğruna. Bizim, sizin diplomasiden
yoksun, yanlış dış politikanıza verecek bir tek
Mehmetçikimizin canı asla yoktur. (CHP sıralarından
alkışlar)
Türkiye'nin milyonlarca yeni göçmeni kaldırmaya
sabrı da yoktur. Türkiye'nin yeni bir maceraya atılma gücü de yoktur.
Libyada gözü dönmüş emperyalist güçlerin tek bir derdi var, o da petrol.
Petrol için Orta Doğuyu ateşe verdiler. Milyonlarca Müslümanın
kanını akıttılar, çocukları katlettiler,
kadınlara tecavüz ettiler, ülkeyi parçaladılar. İşte, bu
projenin başkanı Amerika, bu projenin eş başkanı Recep
Tayyip Erdoğandır.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Hadi oradan!
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Hadi oradan!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hadi oradan!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Amerika Libyayı
bombalayıp Müslüman lider Kaddafiyi öldürmek için emir verdiğinde,
binlerce masum Libyalının ölmesini umursamadan uçakların
Türkiyeden kalkmasına izin verdiniz. Nasıl yüzünüz
kızarmıyor? Nasıl buradan çıkıp da Libyayla ilgili
Dost Libya, Kıbrıs savaşında bize destek olan Libya
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yalan söylüyorsun!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) - O Libyanın
başında Kaddafi vardı. O Libyanın çocuklarını
bombalayan uçakları siz gönderdiniz, o emri Recep Tayyip Erdoğan
verdi; hâlâ burada utanmadan konuşuyorsunuz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Yetmedi, şimdi Libyada kardeş
kardeşi öldürüyor, buna taraf olacaksınız öyle mi? Müslüman
kanı akıtmaya hâlâ doymadınız mı? Emperyalistlerin
maşası olmaktan kurtulamıyor musunuz? (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Yürütemediğiniz diplomasi, yanlış dış politikanız
için, Mehmetçik bu politikalar uğruna daha ne kadar bedel ödeyecek? Biz
diyoruz ki: Geldiğimiz nokta açık, Doğu Akdenizde yalnız
kaldık, bu yalnızlık bir çözüme muhtaç. Çözüm, diplomasi yoluyla
mı olmalı, bir iç savaş tarafı olarak mı? Sizin bugün
masaya koyduğunuz, bu ülkenin iç savaşta taraf olmasıdır.
Bunu daha önce yaptınız, Suriyede taraf oldunuz, kaybettiniz;
Mısırda taraf oldunuz, kaybettiniz; Türkiye de kaybetti, iki ülkeyle
diplomatik bağımız yok, büyükelçilerimiz yok. Libyayla
Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması yapmak -Cumhuriyet Halk
Partisi destek verdi- doğrudur. Ancak, bu diplomatik kazanımı
korumanın yolu iç savaşa taraf olmak değildir. Bu diplomatik
kazanımı yine diplomasi yoluyla güçlendirmek gerekir. Bu yol daha
henüz tükenmemiştir. Libyada bir ulusal hükûmet var mı? Var.
Birleşmiş Milletler bu hükûmeti tanıyor mu? Evet, tanıyor.
Liderimiz Kemal Kılıçdaroğlunun belirttiği gibi, derhâl
Birleşmiş Milletlere başvurun. İç savaşın sona
erdirilmesi ve ülkede akan kanın durdurulması için
Birleşmiş Milletler Barış Gücünün vakit geçirmeden bölgeye
gönderilmesine önayak olun. Türkiye, bölgede istikrarın
sağlanması için katkı vermeli, tüm diplomatik çabasını
bu yönde ortaya koymalıdır. Libyanın toprak bütünlüğünden,
barıştan yana taraf olalım. Bunu hepiniz gönülden istiyorsunuz.
O zaman buna cevap verirken hayır deyin. (CHP sıralarından
alkışlar) Diplomasi önerilerine kulak tıkayarak iç savaşa
taraf olmak, Türkiye gibi bölgesinde güçlü bir ülkenin tek çaresi olamaz,
olmamalıdır. Çocuklarımızı, ülkemizi sonucunu
öngörmediğimiz bir iç savaşın tarafı hâline lütfen getirmeyelim
arkadaşlar. Arap çöllerinde yitirebileceğimiz tek bir
evladımız yok. Bugüne kadar iddialı olduğunuz birçok konuda
yanıldığınızı ve
aldatıldığınızı kendiniz zaten söylüyorsunuz.
Çocuklar üzerinden yeni bir yanılgıya tahammülümüz yok. Ülkemizin
diplomasi geleneğini, itibarlı, barışçıl, ara bulucu
konumunu yanlış dış politikalarla mahvetmeyiniz. Bölgemizde
yalnız kaldık, Doğu Akdenizde
sıkıştırıldık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Orası Arabistan
değil, orası Afrika.
BAŞKAN Sayın Özkoç, buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Teşekkür ederim.
Diplomasi masalarında yerimiz kalmadı.
Şimdi Sıkıştık, Libyaya asker gönderelim.
diyorsunuz. Siz, Doğu Akdenizde
sıkıştığınız için mi Libyaya asker
gönderiyorsunuz yoksa Es Serrac Gel benim jandarmalığımı
yap, karşılığında sana Akdenizde bir yer
açayım. dedi, onun için mi asker göndermeye kalkıyorsunuz?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Yazık! Yazık!
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Diplomasiniz yok ama
pazarlığınız maşallah çok. Desteklediğiniz
tarafın Libyada kaybetmesi hâlinde yaşanacak senaryo ne yazık
ki herkes tarafından biliniyor. Türkiye'yi uluslararası
çıkarları konusunda daha çok zor duruma düşürmüş
olacaksınız. Bu bir yurt savunması olsaydı o zaman biz, ne
askerimiz ne yurttaşlarımız sonuna kadar bunu düşünmezdik.
Mustafa Kemal Atatürkün dediği gibi Ya istiklal ya ölüm! der sonuna
kadar giderdik. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkoç, buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Bu sıralar çok
andığınız Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk Nutukunda
Yemen Çöllerinde kavrulup yok olan Anadolu evlatlarının
sayısını biliyor musunuz? diye soruyor. Nutuku okudunuz mu?
Yemen Türküsünün her söylenişinde Mustafa Kemal Atatürkün gözlerinden yaş
akıyor, biliyor musunuz? Yemen türkülerinin neredeyse tümünde, Yemene
gönderilen vatan evlatlarının yaşadığı kötü
tecrübeler var; evlatlarının hasretini çeken annelerin
babaların, sevdalıların hüznü ve endişesi var.
Yüz yıl sonra annelerimize yeni Yemen türküleri
yaktırmayın. Mehmetçikimizi Libya çöllerinde helak ettirmeyin. (CHP
sıralarından alkışlar) Birleşmiş Milletler
üzerinden barış koridoru önerimizi dikkate alın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Bu yanlışa,
bu tezkereye Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz hayır diyoruz. Bedelini
Mehmetçikin canıyla ödeyeceği bu karara kesinlikle hayır
diyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Bostancı
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
7.-
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun (3/1044) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Sayın Engin Özkoçun davudi bir ses tonuyla
yaptığı konuşmada dile getirdiği fikirlere hiçbir
şekilde katılmıyoruz. İktidarın çıkarları
diyor. Hayır, iktidarın çıkarları değil, Türkiyenin, mazlumların
ve uluslararası hukuka yaslanan insanlığın
çıkarları; burada konuştuğumuz budur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İkicisi: Doğu Akdenizdeki kavgayı
herkes biliyor, arkadaşlar da konuştular. Oradaki saflara dikkat
edeceğiz, ona göre oy kullanacağız. O safları görmek
lazım.
Üçüncüsü: Hepimizin görevi ülkenin
çıkarlarının savunmaktır, hepimizin görevi budur.
Atılan her adımın, bugünkü insanlara ve gelecek kuşaklara
hesabı vardır. Bugünkü tezkere, Türkiyeyi Alanyanın sahil
şeridine gömmek isteyen iradeye karşı bir itirazdır, bir
meydan okumadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Son olarak şunu söylüyorum: Hangi mesele söz
konusu olsa değerli konuşmacılar muhakkak Sayın
Erdoğana sürekli ve pekiştirerek bir atıfta bulunuyorlar,
nereye baksalar Sayın Erdoğanı görüyorlar, bu da onlara yeter.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özkoç, buyurun.
8.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Ankara Milletvekili Mehmet Naci
Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Hocamın
nezaketle bahsettiği davudi sesim bana ait olan bir ses değildir,
milletimize, evlatları için feryatlarını yükselten annelere,
babalara ait olan bir sestir; kendisine bildiririm.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
2.-
Cumhurbaşkanlığının, Türkiyenin millî
çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine
karşı uluslararası hukuk çerçevesinde her türlü tedbiri almak,
Libyadaki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütleri
tarafından Türkiyenin Libyadaki menfaatlerine yönelebilecek
saldırıları bertaraf etmek, kitlesel göç gibi diğer
muhtemel risklere karşı güvenliğin idame ettirilmesini
sağlamak, Libya halkının ihtiyacı olan insani
yardımları ulaştırmak, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti
tarafından talep edilen desteği sağlamak, bu süreç
sonrasında meydana gelebilecek gelişmeler istikametinde Türkiyenin
yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin
seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için
süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere
hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve
tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde
Türkiye sınırları dışında harekât ve müdahalede
bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için Anayasanın 92nci maddesi uyarınca bir
yıl süreyle izin verilmesine dair tezkeresi (3/1044) (Devam)
BAŞKAN Değerli milletvekili
arkadaşlarım, böylece Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
(3/1044) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin oylamasının
açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge
vardır, önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(3/1044) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin oylamasının
açık oylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.
İstanbul Milletvekili Engin Altay? Burada.
Manisa Milletvekili Özgür Özel? Burada.
Sakarya Milletvekili Engin Özkoç? Burada.
İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz?
Burada.
İstanbul Milletvekili Emine Gülizar Emecan?
Burada.
Denizli Milletvekili Haşim Teoman Sancar?
Burada.
Antalya Milletvekili Aydın Özer? Burada.
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer? Burada.
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş
İlgezdi? Burada.
Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya? Burada.
Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun?
Burada.
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal? Burada.
Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur? Burada.
Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül? Burada.
Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan? Burada.
Karabük Milletvekili Hüseyin Avni Aksoy? Burada.
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi? Burada.
İzmir Milletvekili Kamil Okyay
Sındır? Burada.
İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan?
Burada.
Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak? Burada.
Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin?
Burada
Değerli arkadaşlar, açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince açık oylama
elektronik cihazla yapılacaktır.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını ve Genel Kuruldan
ayrılmamalarını rica ediyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, (3/1044)
esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi açık
oylama sonucu:
|
Kullanılan oy
sayısı |
: |
509 |
|
|
|
Kabul |
: |
325 |
|
|
|
Ret |
: |
184 |
|
|
|
|
|
|||
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Barış
Karadeniz Mustafa
Açıkgöz
Sinop Nevşehir
Tezkerenin hayırlı olmasını
Cenab-ı Haktan diliyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
VIII.-
ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 2 Ocak 2020 tarihli olağanüstü
birleşiminde (3/1044) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin görüşmelerinin
tamamlanmasından sonra çalışmasına devam etmesine; 2 Ocak
2020 tarihli birleşiminde denetim konuları görüşülmeyerek
gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ve
bu kısmın ilk sırasında yer alan 131 sıra
sayılı 2018 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu
Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunmasına ve
yapılacak görüşmede konuşma sürelerinin siyasi parti
grupları için onar, şahıslar adına beşer dakika
olmasına; Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarına 7
Ocak 2020 tarihinden başlamak üzere üç gün ara verilmesine ilişkin
önerisi
2/1/2020
Danışma
Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun 2/1/2020 Perşembe
günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin
Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Özlem
Zengin Engin
Özkoç Hakkı
Saruhan Oluç
AK
PARTİ CHP HDP
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Erkan
Akçay Dursun
Müsavat Dervişoğlu
MHP İYİ
PARTİ
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Öneriler:
1) Genel Kurulun 2/1/2020 tarihli Olağanüstü
Birleşiminde (3/1044) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin görüşmelerinin
tamamlanmasından sonra çalışmalara devam edilmesi,
2) 2 Ocak 2020 tarihli Birleşimde, denetim
konuları görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi ve bu kısmın ilk sırasında yer alan 131
sıra sayılı 2018 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam
olunması,
3) 131 sıra sayılı 2018
Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe
Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun görüşmelerinde konuşma
sürelerinin siyasi parti grupları için onar dakika, şahıslar
adına beşer dakika olması,
4) Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarına 7 Ocak 2020 tarihinden başlamak üzere üç gün
ara verilmesi,
önerilmiştir.
BAŞKAN Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.41
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.59
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi
BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Barış
KARADENİZ (Sinop), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
---0---
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
41inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, gündemin
"Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine
başlıyoruz.
Bu kısmın ilk sırasında yer
alan, 131 sıra sayılı 2018 Yılı Kamu Denetçiliği
Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
IX.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.-
2018 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe
Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (5/2) (S. Sayısı: 131) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 131 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
2018 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Raporu Hakkında Karma Komisyon Raporu üzerinde yapılacak
görüşmede, İç Tüzükün 72nci maddesine göre, siyasi parti
grupları adına birer üyeye, şahıslar adına da 2 üyeye
söz verilecektir. Ayrıca, grubu bulunmayan siyasi parti temsilcilerine de
takdiren beşer dakika konuşma süresi vereceğim. İstemi
hâlinde Komisyona söz verilecek, bu suretle Karma Komisyon Raporu üzerindeki
görüşme tamamlanmış olacaktır.
Alınan karar gereğince, konuşma
süreleri, Komisyon ve siyasi parti grupları için onar dakika,
şahıslar için beşer dakikadır.
Rapor üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Gruplar adına: İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Fahrettin Yokuş, Konya Milletvekili; Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki,
Batman Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın
Mehmet Taytak, Afyonkarahisar Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Sayın Mahmut Tanal, İstanbul Milletvekili; Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına ve şahsı adına Sayın Ahmet Salih
Dal, Kilis Milletvekili.
Grubu bulunmayan siyasi parti temsilcileri: Saadet
Partisi adına Abdulkadir Karaduman, Konya Milletvekili.
Şahıslar adına: Sayın Servet
Ünsal, Ankara Milletvekili.
İlk söz, İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Fahrettin Yokuşun.
Buyurunuz. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi şahsım ve İYİ PARTİ Grubum adına saygıyla
selamlıyorum.
Devletleri oluşturan bireylerin temel hak ve
özgürlüklerini korumak hukuk devletlerinin temel görevidir.
Vatandaşların kamu kurum ve kuruluşlarına karşı
korunması ve güvence altına alınmaları demokrasinin en
belirgin özelliğidir. Anayasal sistemlerde bireyin ve toplumun hukuki
haklarının güvence altına alınıp, yasalarla korunup
kollanması ve bu yasaların zamanına göre revize edilmesi,
hukukun üstünlüğü ilkesine inanan demokratik devlet sistemlerinin en
önemli ve en temel özelliklerinin başında gelir.
İnsanlık giderek gelişmekte,
büyümekte ve çoğalmaktadır. Türkiye'de ve dünyanın birçok
ülkesinde hukuki, idari mekanizmalar yetersiz kalmakta ve adalet, bazen, ne
yazık ki yerini bulmamaktadır. Hukukun temel amaçlarından biri,
vatandaşları devlete karşı korumakla yükümlü
olmasıdır. Türkiye'de işler, maalesef, tam tersi şekilde
işlemektedir yani hukuk kuralları, devleti vatandaşlara
karşı korumakla uğraşmaktadır; bundan dolayı
Türkiye'de idare ile vatandaş arasında genellikle
sağlıksız bir ilişki vardır. Bu uyumsuzluktan
dolayı vatandaşı koruyacak bir sisteme ihtiyaç
doğmuştur. İşte, burada, Kamu Denetçiliği Kurumunun en
önemli özelliği karşımıza çıkmaktadır.
Bilindiği üzere, Kamu Denetçiliği Kurumu
Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı bir kurum olup, gücünü yüce
Meclisin manevi şahsiyetinden almaktadır. Vatandaşların
avukatlığını üstlenmekte, hukuki ve idari alanlarda
yapılan hatalar karşısında vatandaşın hak ve
hürriyetlerini koruma bilinciyle hareket etmektedir. Ombudsmanlık
kurumunun istisnasız olmazsa olmazı yasama ve yürütme mercilerinden
tamamen bağımsız hareket etmesi, kuruluş felsefesinin en
önemli özelliğidir.
Kamu denetçiliği, diğer denetim
mekanizmalarına ilave olarak, bireylerin haklarının
korunması adına ikincil bir garanti mekanizmasıdır. Kamu
Denetçiliği Kurumuna yapılan başvurular basit, hızlı
ve masrafsızdır. Ayrıca, bu Kurum her türlü etkiden
uzaktır. Kamu Denetçiliği Kurumu, olaylara sadece insan hakları
yönünden yaklaşması nedeniyle, bugün, Türkiye'de değil dünyada
da tercih edilen bir denetim mekanizması hâline gelmiştir. Tüm
bunların yanı sıra, Kamu Denetçiliğine yapılan
müracaatlar, yürütme ve yargının işleyişindeki bozukluklar
ve maruz kalınan adaletsizliklerle ilgilidir. Yapılan müracaatlar
incelenirken, öncelikli olarak hakkaniyet, eşitlik ilkeleri göz önünde
bulundurulup hukuk ilkeleri ve kuralları çerçevesinde
değerlendirilmektedir. Kamu Denetçiliğine yapılan
başvurular incelenirken idarenin yaklaşım ve davranışının
hukuk çerçevesinde olup olmadığına, uluslararası anlaşmalara,
kanunlara, yönetmeliklere ve ilgili ülke anayasasına uygunluğuna
bakılmaktadır. Yapılan incelemeler ve alınan kararlar
neticesinde ikna ve inandırma yolunu tercih eder, tavsiye ve
öğütlerde bulunur.
Ombudsmanlık kurumunun var olmasının
en temel nedeni; vatandaşları güçlü ve tek taraflı kararlar
alabilen yönetimin hukuk dışı, keyfî uygulamalarına
karşı korumak, vatandaşların hak ve özgürlüklerine
ilişkin olası sınırlamalara ve tehditlere karşı
bir güvence oluşturmaktır. Ombudsmanlık kurumunun temel
esasları göz önünde bulundurulduğunda, öncelikli genel
işlevleri; yönetsel saydamlığı sağlamak, idari
yargıya katkı sağlamak, önleyici, eğitici ve düzeltici
işlevlerde bulunmaktır.
Kısacası, Kamu Denetçiliği Kurumu
için halk koruyucusu yahut vatandaş denetçisi diyebiliriz. Kamu
Denetçiliği Kurumunun özellikle son yıllarda daha etkin ve
fonksiyonel çalışmakta olduğunu görmekteyiz. Halkın derdini
dinlemekte ve avukatlığını yapmakta, idareye de kararlarıyla
yol göstermektedir. Halk ile idare arasındaki sorunları dostane çözüm
yöntemleriyle çözmeye çalışmaktadır.
Kamu Denetçiliği Kurumu, yargının
iş yükünün azalmasına daha da fazla katkı sağlanması,
vatandaşın sorunlarının daha etkin çözülmesi, hak arama
kültürünün yaygınlaştırılması, idarenin hizmet kalitesinin
artmasının sağlanması ve hukuk devleti ilkesinin
yerleştirilmesi hedeflerine yönelik çalışmalarına
titizlikle devam etmektedir. Kurumun tavsiye kararlarına uyum oranı
2013 yılında yüzde 20lerde iken 2017 yılında yüzde 65e,
2018 yılında yüzde 70e, 2019 yılında ise yüzde 75e kadar
yükselmiştir.
Bakınız, bu durumu bir örnekle ifade etmek
isterim: 2012 ve 2013 yılları arasında, Anadolu Üniversitesi
Açıköğretim Fakültesi öğrencileri, çeşitli davalar açarak
ellerinden alınan kazanılmış haklarının iadesini
istemişlerdi. Bu hususta Kamu Denetçiliği Kurumuna yüzlerce
başvuru da yapılmıştı. Kurum, 2013 yılında
öğrencileri haklı bulmuş ve üniversiteye tavsiye
kararını bildirmişti. Bu karar Anayasa ve hukuk kurallarına
uygundu, eğitimde fırsat eşitliği ve hakkaniyete göre
verilmişti ancak Anadolu Üniversitesinin o dönemki idarecileri bu
kararı tanımamış, yüz binlerce öğrenciye
kazanılmış hakları verilmemiş ve mağduriyet
yaşanmıştı. Şimdi gelinen noktaya
baktığımızda, aynı üniversitenin öğrencileri
farklı mağduriyetler yaşamış ve 2018 yılında
Kamu Denetçiliği Kurumuna müracaat ederek haklarını
aramış; bu kez, idare, Kamu Denetçiliğinin verdiği tavsiye
kararını uygulamıştır. Yani zaman ilerledikçe Kurumun
daha da etkin olduğu görülmektedir.
Bilindiği gibi, kamu denetçilerine hiçbir
organ, makam, merci veya kişi, görevleriyle ilgili olarak emir ve talimat
veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Bu hususta
bazı kurumların Ombudsmanlık kurumumuzun kararlarını
tanımadığı, bazısına cevap verip bazısına
cevap vermediği görülmektedir. Bu durumu bir örnekle açıklamak
isterim: Futbol Federasyonu Başkanlığı ve Ombudsmanlık
teşkilatımız arasında bir anlaşmazlık
olmuştu. Federasyon "Biz kamu yararına kurum değiliz, kamu
hizmeti vermiyoruz. ifadeleriyle Kamu Denetçiliği Kurumuna istediği
ölçüde cevap verip istemediğine de cevap vermemiştir.
Bilindiği üzere, Kurumun tavsiye
kararları, ilgili idarenin isterse uyacağı isterse
uymayacağı kararlar niteliğinde değildir. Bunlar,
yapılamayacak, uygulanamayacak tavsiyeler de değildir. Bununla
birlikte, bazı üniversite rektörlüklerinin, belediyelerin, ÖSYMnin ve
bazı bakanlıkların ne yazık ki Kamu Denetçiliği
Kurumunun tavsiye kararlarına uymadığını görmekteyiz.
Bu kurumların keyfiyetini kabul etmemiz mümkün değildir. Demokratik
hukuk devletinde, ilgili idare, fiilen uygulanabilir nitelikteki Kamu
Denetçiliği Kurumu kararını uygulamakla mükelleftir. Kamu
Denetçiliği Kurumunun, dostane çözüm girişimleri ve verdiği
kararlarla, yargının iş yükünü hafifletme yönünde ülkemize
katkısı tartışılmaz.
Bu Kurum, iyi yönetim ilkelerine uyulması
yönünde verdiği önerilerle idarenin iyi işleyişine katkıda
bulunduğu gibi, vatandaşın yönetime bizatihi
katılmasını sağlamış; mevzuat değişikliğiyle,
geniş kitleleri ilgilendiren problemlerin çözümüne katkıda
bulunmuş; bireysel nitelikteki başvurularda vatandaşın
problemini doğrudan çözmekle kalmamış, aynı zamanda benzer
durumdaki kişilerin de hukuki durumlarını açıklığa
kavuşturmuştur. Hak arama kültürünü
yaygınlaştırmış ve idare aleyhine açılacak on
binlerce davayı önlenmiş, vatandaşın derdine derman
olmuş bir kurumdur.
Değerli milletvekilleri, bununla birlikte, Kamu
Denetçiliği Kurumu çocuklara da kapılarını
açmıştır. Çocuk dostu yaklaşımlarıyla,
çocukların hak arama bilincini geliştirme yönündeki
çalışmalara devam etmektedir. Bu hususta daha fazla kamuoyu
oluşturulması ve okullarda da hak arama kültür bilinciyle ilgili
etkinliklerin ve bunların yaygınlaşması için
çalışmaların artırılması doğru
olacaktır.
Bu çalışmalarından dolayı Kamu Denetçiliği
Kurumu doğrudan demokrasinin bir aracı olmuştur ve demokrasinin
güçlenmesine katkı sağlamaktadır.
Kamu Denetçiliği Kurumumun hedefleri
arasında iyi yönetim ilkelerinin tüm kamu kurum ve
kuruluşlarınca benimsenmesinin sağlanması ve
yaygınlaştırılması vardır.
İdari yargıda iş yükünün
azaltılması için, Kamu Denetçiliği Kurumunun etkinliğinin
artırılması projesinin hayata geçirilmesi şarttır.
Şikâyetlerin daha hızlı ve etkin
sonuçlandırılması ile hak arama kültürünün yaygınlaştırılması
gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) Bir dakika
daha alabilir miyim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) Sonuç olarak,
insanlar, sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan sürekli olarak daha iyi bir
hayatın, saygın bir yaşamın ve hukuki açıdan çok daha
iyi koruyucu haklara ulaşmanın yollarını aramaktadır.
Bu hususta da mücadelesini vermeye devam etmektedir. Hukuk
kurallarının da insanlar gibi belirli bir ömrü vardır. Hukukun
ve devlet sistemlerinin zaman içerisinde insanlarla birlikte değişime
uğraması kaçınılmazdır. Bu nedenle, Kamu
Denetçiliği Kurumumuzu daha da ileriye taşımak gerektiğine
inanıyorum.
Kamu Denetçiliği Kurumumuz, bugüne kadar
oldukça başarılı bir hizmet sunmuştur. Bu nedenle,
başta Başdenetçimiz olmak üzere, bütün uzman ve
çalışanlarına şahsım adına teşekkür ediyor,
yüce Meclisimizden bu güzide Kurumumuzun daha verimli çalışması
için talep ettiği yasal düzenlemelerin en kısa zamanda
karşılanmasını arz ediyor, saygılarımı
sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytak.
Buyurun Sayın Taytak. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET TAYTAK (Afyonkarahisar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2018 Yılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporu hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi ve yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Dilekçe Komisyonu,
Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğüne göre faaliyetlerini yürüten,
vatandaşlarımız ile ilgili kurumlar ve bakanlıklar
arasında köprü vazifesi gören önemli bir komisyondur. Kamu
Denetçiliği Kurumu ise gelen şikâyetleri insan haklarına
dayalı adalet anlayışı içerisinde, hukuka ve hakkaniyete
bağlı olarak inceler, araştırır ve idareye önerilerde
bulunur.
Raporda ele alınan insan hakları, insan
hakları alanında yaşanan hak ihlalleri ve bu konulardaki çözüm
önerilerimizi sizlerin huzurunda milletimizle paylaşmaya
çalışacağım.
İnsan, diğer bütün
yaratılmışların üzerinde, şerefli ve üstün bir
mevkidedir çünkü onun başka canlılarda olmayan akıl, irade ve
tefekkür gibi özellikleri vardır. İnsan hakları, insanların
eşit, özgür ve onurlu yaşamasını amaçlar. Herkes cinsiyet,
ırk, renk, din, yaş, zenginlik gibi farklılıklar
olmaksızın kanun karşısında eşittir.
Değerli milletvekilleri, dünya tarihinde ilk
insan hakları bildirgesi Peygamber Efendimizin Veda Hutbesidir. Veda
Hutbesi, bütün insanlara yönelik olarak temel insan haklarını içeren
evrensel mesajların verildiği bir vesikadır. Orada
insanların hakları ve sorumlulukları öğütlenmiştir.
Değerli milletvekilleri, toplumda her
kişinin temel hak ve özgürlükleri bulunmaktadır. Bu haklar,
yaşama hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı,
inanç özgürlüğü, ibadet hakkı, özel yaşamın gizliliği
hakkı ve ekonomik haklardır. Hak, insanların herhangi bir
işi yapma yetkisidir. Özgürlük ise insanların hiçbir canlıya,
insana zarar vermeden dilediği şeyleri yapmasıdır. Temel
hak ve özgürlükler, doğumla başlar ölümle biter; evrenseldir,
dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmezdir; tamamı bir bütündür,
sınırlandırılamaz. Her devlet, düzenlediği yasalarla,
insan haklarını güvence altına almak durumundadır.
Değerli milletvekilleri, insanın
kadını ve erkeği yoktur ve kadınlar da
yaşamlarını erkeklerle eşit haklara sahip olarak
sürdürmelidir. Türkler, İslamiyeti kabul etmeden önce ve sonra, kadına
her zaman gereken değeri vermiştir. Avrupa, Afrika ve Arabistandaki
kadınlar köle olarak satılırken, Türk kadını her zaman
hür ve özgür olmuştur. Hatta dünya kadın haklarından bihaberken,
Mustafa Kemal Atatürk Türk kadınına 1930 yılında seçme,
1934 yılında seçilme hakkını vermiştir. Türk
toplumunda kadın ailede söz sahibi olmuş, siyasi ve ekonomik
ilişkilerde devlet yönetimine katılmış, kılıç
kuşanmış, at binmiş ve vatanı için savaş
meydanlarında bulunmuştur. Halide Onbaşı, Nezahat
Onbaşı, Şerife Bacı, Erzurumlu Kara Fatma, Halime
Çavuş, Müslüm Ana Kurtuluş Savaşında canını
ortaya koyan kadın kahramanlarımızdan sadece
bazılarıdır.
Türklerde ailenin temeli kadındır. Ziya
Gökalpin ifade ettiği gibi, eski ırkların hiçbiri
kadınlara Türkler kadar hak vermemiş ve saygı
göstermemiştir.
Kadına yönelik şiddet bir insan
hakları ihlalidir. Ne yazık ki Türkiyede kadına yönelik
şiddet haberlerinin medyada yer almadığı gün yoktur.
Şiddet ağır bir taş gibi ayaklarımıza
bağlandı, felç gibi bedenimizi sardı, maalesef hepimizi korkunç
bir girdaba doğru çekmektedir. Yasal düzenlemelere, uyarılara ve
cezalara rağmen kadına yönelik şiddet artarak devam etmektedir.
Kadına yönelik şiddette cezaların yeniden yapılandırılması
gerekmektedir. Geçtiğimiz 2019 yılında ülkemizde öldürülen
kadın sayısı 474tür. Cinayetleri işleyen kişiler
yüzde 95 oranında eş, nişanlı veya
arkadaşlarıydı. Öldürülen kadınlarımızın
hepsinin ayrı bir hikâyesi vardı; hepsi bir candı, anneydi,
evlattı, kardeşti ve hayalleri vardı ama vahşice katledildiler.
Hayatlarının baharında yaşamdan koparılan gencecik
kızlarımızın, kardeşlerimizin cinayetleri hepimizin
yüreğini dağlamıştır. Zalimlerin elinde can veren ve
bu cinayetlere kurban giden bütün mazlumlara Cenab-ı Allahtan rahmet,
acılı ailelerine sabırlar diliyorum.
Toplum vicdanını rahatsız eden
kadın, çocuk cinayetleri davasında kravat takmak, takım elbise
giymek, hâkime efendim diye hitap etmek ve göstermelik durumlarda bulunmak
mahkemeler tarafından iyi hâl kabul edilmemelidir. Bu durum kamu vicdanında
rahatsız edici kararların ortaya çıkmasına sebep
olmaktadır. İyi hâl, istemeden bir olaya karışan kader
mahkûmlarına uygulanmalıdır.
18 Aralık 2019da Adalet
Bakanlığımızın kadına karşı
şiddetin önlenmesine yönelik yayımlamış olduğu
genelgeyi ve 1 Ocak 2020 tarihinde İçişleri
Bakanlığımızın Kadına Yönelik Şiddetle
Mücadele Genelgesini önemli bulmaktayız. Uygulanacak olan genelge
yaptırımları umarım ki önleyici ve caydırıcı
olacaktır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin bir
diğer kanayan yarası da çocuk istismarı ve çocuk cinayetleridir.
Ne yazık ki ülkemizde gün geçtikçe çocuk istismarı ve cinayetleri
artmaktadır. Geçenki konuşmamda, bu tür cinayetlere, toplumu
rahatsız eden darp ve saldırı görüntülerine televizyonlarda ya
da sosyal medya üzerinden saatlerce, günlerce yer verilmesinin doğru bir
uygulama olmadığını, kötü örnek teşkil ettiğini
ifade etmiştim. Bunun için, isimleri, olayları normalleştirmemek
için saymayacağım. Birçok şehirde çocuklarımız ve
kadınlarımız alçakça istismara uğramış ve katledilmişlerdir.
Çocuk istismarı, çocuk haklarının ağır bir ihlalidir.
Evde, okulda, sokakta, parkta, her yerde çocuklarımız istismara
uğramaktadır. Türk toplum yapısı bu sebeplerden dolayı
bozulma yaşamakta, sokakta gördüğümüz çocuklara, bırakın
saçını okşamayı, bir tebessüm bile edememekteyiz. Türk aile
ve toplum yapısına ve hiçbir insana yakışmayan bu durum
insanları birbirinden uzaklaştırmakta, toplumumuzda güven
duygusunu zedelemektedir. Toplumumuzun kanayan yarası çocuk
istismarlarının engellenmesi için, istismarcılar, hiçbir durumda
ceza indiriminden faydalanmamalı ve en ağır şartlarla
cezalandırılmalıdır. Konuya ilişkin önlemler
artırılmalı ve aile içi eğitim programları oluşturulmalıdır
diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği
gibi, ülkemizde çok küçük yaşta evlendirilen kız
çocuklarımız vardır. Bu evlilikler akıl
dışıdır, çağ dışıdır. Çok küçük
yaşta evlilikler bir insan hakkı ihlali ve halk sağlığı
sorunu olarak kabul edilmeli, çözümüne de bütüncül olarak
yaklaşılmalıdır.
Değerli vekillerim, canlıya saygı
insanlık görevlerimizin en başında gelmektedir. İslam dini,
yeryüzündeki bütün canlılara karşı adaletli ve ölçülü
davranılmasını, hayvanlara merhamet ve şefkat
gösterilmesini emreder. Peygamber Efendimiz Uhud Seferinde, ordunun önüne
yavrularını emziren bir kedi çıkınca, kedinin ezilmemesi
için başına bir nöbetçi bırakıp ordusunu o kedinin
etrafından dolaştırmıştır. Seferden
döndüğünde de o nöbetçiden kediyi istemiş ve sahiplenmiştir. Bu
örnek davranışı hepimiz düstur edinmeli ve hayvanlara
şefkat ve merhametle yaklaşmalıyız.
Son zamanlarda sokak hayvanları vahşice
katledilmektedir. Sokak hayvanları zehirleniyor, köpekler arabalara
bağlanıp sürükleniyor, kuşlar boğazlanıyor ve insanlar
kendi zevkleri için hayvanları dövüştürüyor, canı acıyan
bağırıyor ama duyan ne yazık ki olmuyor.
Yaratılanı Yaradandan ötürü sevme bilinciyle yoğrulmuş
Türk milletine ne oldu, niye bunları yaşıyoruz?
Osmanlı Devleti Döneminde, bu hissiyatın
vücut bulduğu mimari yapıları yapan, kuş evleri, serçe sarayları
inşa eden; Selçuklu Devletinde, hastalanan göçmen kuşların
tedavisi için vakıflar kuran, sokak hayvanlarına su içebilmeleri için
suluklar yapan ecdadın torunları nasıl oldu da hayvana
işkence edecek hâle geldiler? Hangi insan vicdanı, köpeği arabanın
arkasına bağlayıp sürüklemeyi içine sindirebilir? Nasıl bir
adalet, bu şahsı 6.477 lira karşılığında
serbest bırakabilir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Taytak.
Buyurun.
MEHMET TAYTAK (Devamla) Hayvana işkence ve
şiddet gibi sapkın düşünceleri zihninde barındıran bir
kişinin yeri, cezaevidir. Herhangi bir canlıya bunları yapabilen
birisi, insana, çocuğa neler yapmaz? Bunlar, bilge Türk liderimiz Devlet
Bahçeli Beyefendinin ifade ettiği gibi, cani ruhlular,
insanlığın defolu yüzleri, utanç vesikalarıdır.
Unutulmasın ki merhameti olmayana merhamet edilemez.
Değerli milletvekilleri, eğitim, bir
milletin temel harcıdır. Eğitim hakkı, insan hakları
kapsamındadır. Kamu Denetçiliği Kurumunun bu raporda vermiş
olduğu bir tavsiye kararından bahsetmek istiyorum: ALES
sınavında, soru kitapçığını belirlenen zamandan
önce kontrol eden bir gencimizin sınavı iptal edilmiştir. Kurum,
gencimizin sınavının geçerli sayılmasını tavsiye
etmiştir. Ayrıca, sınavlara trafik ve başka sebeplerden
dolayı bir dakika geç kalan yavrularımızın emekleri heba
edilmemelidir, bir çare bulunmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin lütfen.
Buyurun.
MEHMET TAYTAK (Devamla) Adalet
Bakanlığımızın hazırlamış olduğu
ikinci yargı reformu paketinde yer alan Tüketici Kanunuyla ilgili
düzenlemelerle, bu tür olaylar direkt ara buluculukla yönetilecek, işlem
süresi kısalacak, inşallah, ülkemiz için de hayırlı
olacaktır. Bu düzenlemenin tüketici açısından olumlu
olacağı inancındayız.
Değerli milletvekilleri, atamız Bilge
Kağanın Aç milleti doyurdum, çıplak milleti giydirdim, yoksul
milleti zengin kıldım. ifadeleri Orhun Abidelerinde yer
almıştır. Ecdadımız gittiği her yere adaleti,
umudu ve huzuru götürmüştür, üç kıtada tarihî ve kültürel eserleriyle
mazlum coğrafyaları aydınlatmıştır. Bu
anlayışı içinde özümseyen Milliyetçi Hareket Partisinin
temelinde, Türk milletine millî, manevi ve insani açıdan seslenen; sevgi,
adalet, barış ve güven içinde bir gelişimi amaçlayan Türk
milliyetçiliği anlayışı bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
Buyurun.
MEHMET TAYTAK (Devamla) Tamamlıyorum
Başkanım.
Milliyetçi Hareket Partisinin adalette, demokraside,
güvenlikte, kardeşlikte ve ahlakta ortaya çıkan problemlerde
durduğu yer bellidir. Bilge Türk liderimiz, Genel
Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Beyefendinin ifade
ettiği gibi, sevgide serbestlik, saygıda mecburiyet vardır.
Şiddet dursun, sevgi konuşsun; kavga yerine kucaklaşalım,
küslük yerine barışalım; birlikte bir millet olduğumuzu
unutmayalım.
Gazi Meclisi ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Mehmet Ruştu Tiryaki, Batman Milletvekili.
Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ
(Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamu Denetçiliği Kurumu raporu üzerinde grubum adına
görüşlerimizi özetle paylaşmaya çalışacağım.
Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kamu Denetçiliği Kurumunun raporu üzerinde
ayrıntılı birkaç şey söylemek istiyorum ama ondan önce,
ülkemizin insan hakları, demokrasi karnesiyle ilgili birkaç şeyi
paylaşmak isterim.
Şimdi, Hükûmetimiz diyor ki: İnsani
Gelişmişlik Endeksinde bir miktar ilerledik. Doğru, bir miktar
ilerledik ama bunun dışındaki her alanda neredeyse son
sıradayız. Ben size birkaç örnek vereyim: 2018 Demokrasi Endeksi
Raporunda 10 basamak birden gerileyerek 110uncu sıraya
düşmüşüz. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksinde 180 ülke
arasında 157nci olmuşuz. Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 126 ülke
arasında 109uncu olmuşuz. Yolsuzluk Algısı Endeksinde
2018 yılında 4 sıra daha gerilemişiz ve 78inci
olmuşuz. Sosyal Adalet Endeksinde 41 ülke arasında 40ıncı
olmuşuz. Yargı Bağımsızlığı Endeksinde
141 ülke arasında 104üncü olmuşuz.
Kimler mi yapmış? Mesela Alman Bertelsmann
Vakfı yapmış birini, World Economic Forum yapmış.
Başka kim yapmış? Sınır Tanımayan Gazeteciler
yapmış. Bunların hepsinin raporlarının kimler
tarafından yapıldığı belli. Asıl soru şu:
Bunlar kabul edilen endeksler yani bütün dünyanın saygı duyduğu,
kabul edilebilir bulduğu endeksler. Yargı
Bağımsızlığında 141 ülke arasında 104üncü
sıradayız. İnternet özgürlüğü açısından 100
üzerinden 37 puan alarak internette özgür olmayan ülkeler kategorisinde
değerlendiriliyoruz. Hangi ülkelerle birlikte? Bahreyn, Birleşik Arap
Emirlikleri, Mısır, Pakistan, Suudi Arabistan, Özbekistan, Sudan,
Suriye, İran, Çin gibi ülkelerle aynı kategorideyiz. Kapatılan
basın-yayın organı sayısı 170 ve Hükûmetin
basın-yayın organlarının yüzde 95ini kontrolü altında
tuttuğunu söylüyor Uluslararası Basın Enstitüsü. Kadın,
Barış ve Güvenlik Endeksinde de yine son sıralardayız.
Peki, Demokrasi, Basın Özgürlüğü, Hukukun Üstünlüğü, Yargı
Bağımsızlığı, İnternet Özgürlüğü,
Yolsuzluk Algısı, Sosyal Adalet, Emeklilik, Kadın, Barış
ve Güvenlik Endekslerinin tamamında neredeyse son sıralarda yer
almamızın nedeni ne? Elbette insan haklarının ayaklar
altına alınmış olması ve temel hak ve özgürlüklere
yeterince saygının duyulmuyor olması. Vatandaş gerçekten
yargı organlarına başvurduğunda uğradığı
haksızlığın sonuçlarının ortadan
kaldırabileceğine inanmıyor. Vatandaş, yargı
organlarına başvurduğunda uğradığı
haksızlığın sebebi olan kişinin
cezalandırılacağına inanmıyor.
Ben, size birkaç tane örnek vereceğim bu
konuda. Bir tanesi, daha önce de söylediğim, önceki hafta, bir iki hafta
önce JİTEM dosyası kapatıldı, 18 kişinin ölümünden
sorumlu olanların tamamının beraatine karar verildi ve bu, bir
özel harekât polisinin ayrıntılı itirafları üzerine
başlatılmış bir dosyaydı. Bu dosya, devlet eliyle,
devlet görevlileri eliyle işlenen cinayetlerde verilen ilk beraat
kararı değildi. Son dönemde çokça beraat kararına tanık
oluyoruz. Cezasızlık politikasını AK PARTİ Hükûmeti
sürdürüyor. Mahkemeler de bir kısmında beraat kararı, bir
kısmında da zaman aşımı kararı veriyorlar.
Ben, birkaç tanesi söyleyeyim. Kızıltepe
JİTEM davası da öyle oldu, Şırnaka bağlı
Kuşkonar ve Koçağılı köylerinde 38 köylünün
yaşamını yitirdiği olayla ilgili mahkeme kararı
aynı şekilde sonuçlandı. Diyarbakırın Kulp ilçesinde
1993te 11 köylü katledilmişti, bu dosya yine adliyenin tozlu
raflarında bekletildi, o mahkemeye gitti, bu mahkemeye gitti ve en sonunda
beraat kararı ve zaman aşımından düşürülme kararı
verildi. 1993te Cizrede 21 kişi gözaltına alınmış,
bunlardan bir daha haber alınamamıştı. Bu dosyalarla ilgili
ilginç birkaç şey söylemek isterim. Bunların hepsi, bunlarla ilgili
soruşturmalar 2009dan sonra başlatıldı. Esasen,
soruşturmalar kapatılmıştı fakat Hükûmetiniz döneminde
iddianame hazırlanarak davalar açıldı ama bu davaların
sonucunda herkes, bütün kamu görevlileri teker teker aklandı. Hakkâri Yüksekovada
köylü Nezir Tekçi gözaltına alındı, öldürüldü, 2011de ancak bir
iddianame düzenlendi, dava Eskişehire nakledildi, 2015te beraatla
sonuçlandırıldı. 1993te Şırnak Görümlüde
yapılan operasyon sonrası gözaltına alınan 6 kişiden
bir daha haber alınamadı, 2013te bir soruşturma
başlatıldı ve bu soruşturmanın sonucunda da delil
yetersizliğinden beraat kararı verildi. Licede aynı
şekilde, Muş Kızılağaçta aynı şekilde,
Muş Vartiniste de aynı şekilde bu dosyaların tamamı
kapatıldı. Bunun gibi, sayamayacağım daha çok sayıda
dosya var.
28 Aralık Cumartesi günü Roboski
katliamının 8inci yıl dönümüydü. Bu dosyada da yine Genelkurmay
Savcılığı tarafından başlatılan
soruşturma sonucunda takipsizlik kararı verildi.
Bakın, size çok önemli bir şey söyleyeceğim:
Şimdi, bir sürü dosyada faili meçhul olduğu için beraat kararı
verildi veya düşme kararı verildi fakat Roboskide kalkan uçaklar
belliydi, bu uçağı kullanan pilotlar belliydi, bu uçakların
kalktığı hava üssü belliydi, onlara koordinatları veren
kişiler belliydi, bu istihbaratı sağlayanlar belliydi, o gece
orada o karakolla yapılan görüşmelerin tamamı belliydi fakat
savcılık her şeyin alenen açık olduğu dosyada ne
kararı verdi? Takipsizlik kararı verdi. Ne dedi?
Kaçınılmaz hatadır. Oradaki askerler verilen emri yerine
getirmiştir. dedi. Ölen Kürt olunca uçakla bombalamak
kaçınılmaz hata olarak değerlendiriliyor.
MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) -
Alakası yok! Alakası yok!
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - Peki,
Türkiye Büyük Millet Meclisini bombalayan uçakların pilotlarına da
kaçınılmaz hata denildi mi? Peki, Özel Harekât
Komutanlığını bombalayan uçağın pilotlarına
da Verilen emri yerine getirmişlerdir. denilerek kaçınılmaz
hata denildi mi? Ankara Emniyet Müdürlüğünü bombalayan uçağı
kullanan pilotlar verilen emri yerine getirmiştir. Kaçınılmaz
hata. dendi mi? Denmedi.
MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) - Ne
alakası var?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) - İşte,
burada adaletin iki yüzü var. İşte, Türkiyenin
yargısının içler acısı durumu budur.
Kamu Denetçiliğiyle ilgili rapor
görüşülürken bunları niye söylüyorum? Şunun için söylüyorum:
Türkiyede yargının durumu içler acısıdır. Türkiyede
demokrasi ciddi tartışma altındadır. İnsan
hakları ihlalleri her geçen gün artmaktadır, cezasızlık
politikası sürmektedir. Dolayısıyla, bütün dünyada başkaca
çözüm yolları aranmaktadır. Bunlardan bir tanesi de, insanların
hak arama özgürlüğünün bir parçası olarak gördüğü kurumlardan
bir tanesi de Ombudsmanlık Kurumudur, Kamu Denetçiliği Kurumudur.
Neden? İdarenin her türlü işlem ve eylemi yargı denetimine
tabidir. der ya Anayasa, bunun yollarından bir tanesi de Kamu
Denetçiliği Kurumudur ve Kamu Denetçiliği Kurumu bu konudaki
başvuruları çözebilir. Ama bu sözünü ettiğim sorunları Kamu
Denetçiliği Kurumu çözebilir mi? Elbette çözemez, çözeceği konusunda
herhangi bir şey söylemiyorum. Ama kalıcı hâle getirilen OHAL
rejimi konusunda, OHAL KHKleriyle ihraç edilenler konusunda, toplantı ve
gösteri yürüyüşü hakkının askıya alınması
konusunda, insanların protesto hakkını kullanamaması
konusunda, insanların düşüncelerini özgürce ifade etmeleri konusunda
Kamu Denetçiliği bazı işlemleri yapabilir diye düşünüyorum,
bugüne kadar olmasa da bundan sonra umarım yapabilir.
Neden söylüyorum bu başlıkları? Çünkü
raporda var, Kamu Denetçiliği Kurumu iki konuda çalışma
yürütmüş. Bunlardan bir tanesi, 28 Şubat mağdurlarının
mağduriyetlerinin çözümü konusunda bir çalışma yürütmüş;
ikincisi de Suriyeli göçmenler konusunda bir çalışma yürütmüş.
Dolayısıyla resen inceleyemese de bazı konularda Kamu
Denetçiliğinin bir dizi çalışma yaptığını
biliyoruz. Dolayısıyla bu söylediğim başlıklarda da bu
tür çalışmalar yapabilir.
Evet, birkaç önerimi sunacağım bu konuyla
ilgili. Birincisi bu, bu konuda bir çalışma yapmasını,
söylediğim başlıklar konusunda bir çalışma
yapmasını istiyorum.
İkincisi de bu bir yasal engel olabilir fakat
Ombudsmanlık Kurumuna, Kamu Denetçiliğine başvurmak için
yargı organlarına başvurmamış olmanız gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Eğer bir yargı organına başvurduysanız ayrıca
Kamu Denetçiliğine başvuramıyorsunuz. Bence bu engeli Türkiye
Büyük Millet Meclisi ortadan kaldırmalıdır. Kurumsal olarak
Türkiyeye benzeyen -idari yapı açısından- Belçika ve Fransada
yurttaşlar hem yargı organlarına hem de kamu
başdenetçiliğine başvurabiliyorlar. Ben Türkiye Büyük Millet
Meclisinin de bu konuda bir düzenleme yapması gerektiğini düşünüyorum.
Böylece vatandaşlar temel haklar, yargı organının
vereceği karar veya Kamu Denetçiliğinin verdiği karar konusunda
bir seçim yapma şansı bulurlar.
Şimdi, teoride bir ombudsmanlık kurumundan
söz edebilmek için üç koşulun var olması gerektiği söyleniyor.
Bir: Tarafsız olacak. deniliyor. İki: Bağımsız
olunacak. deniliyor. Üçüncü olarak da Verdiği kararların
gereğini yerine getirecek, kararları bağlayıcı
olacak. deniliyor. Bizde üçüncüsü yok, kararları bağlayıcı
değil. Benden önceki hatipler de söyledi; hatta bırakın
kararlarının bağlayıcı olmasını, Türkiye
Futbol Federasyonu gibi kurumlar bilgi ve belge bile
paylaşmıyormuş Kamu Denetçiliği Kurumuyla.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Son
cümlelerim, bitireceğim Başkanım müsaade ederseniz.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Dolayısıyla bu kararların
bağlayıcılığı konusunda düzenleme yapmak
gerekiyorsa Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda da bir sorumluluk
alıp düzenleme yapması gerekir. Ama tarafsızlık ve
bağımsızlık konusunda bir şey söylemek isterim. Yani
bu konuda samimiyetime lütfen Kamu Denetçiliği Kurumu inansın.
Şimdi şöyle bir şey var: Kamu
Denetçiliğinin yönetiminde 7 kişi olduğunu varsayalım. 1
Başdenetçi, 5 denetçi, 1 de Genel Sekreter; Kurumun başındaki
kişiler bunlar. Şimdi, bakın, bu 7 kişinin tarafsız ve
bağımsız olması gerekir ki herkes bu konuda gidip
rahatlıkla, gönül rahatlığıyla başvurabilsin.
Eğer denetçiler eski milletvekiliyse veya milletvekili eşiyse veya
yine aynı partiden milletvekili adayıysa o zaman gerçekten bu Kuruma
dışarıdan bakış konusunda, tarafsızlık ve
bağımsızlık konusunda kuşku duyar. Ben her bir
denetçinin, başdenetçinin tarafsız, bağımsız
davranmadığını söylemiyorum, böyle bir iddiam yok; her biri
kendi alanında saygın insanlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Son
bir dakika
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Fakat Kurumun algısı açısından ben bunların sorunlu
olduğunu düşünüyorum. Eğer idareyi denetleyecekse eğer
temel hak ve özgürlüklere uymasını isteyecekse eğer insan
haklarına uymasını isteyecekse idarenin, gerçekten idareden
bağımsız olması gerekir diyorum.
Birkaç şey söyleyeceğim bu başvuru
raporuyla ilgili ama çok zamanım kalmadı. Sadece şu iki
şeyi söyleyeyim: Özellikle karma alt komisyon kurulmasının, 14
Mayıs 2019 ve 16 Ekim 2019da toplanmasının çok yararlı
olduğunu düşünüyorum. Bütün taraflar gelmiş, doğrudan
dinlemişler ve sorunun çözümüne katkı sunacağını
düşünüyorum. Karma alt komisyonunun bu biçimde çalışma
yapmasının yararlı olacağını söylüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
9.-
Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, Batman Milletvekili
Mehmet Ruştu Tiryakinin 131 sıra sayılı Komisyon Raporu
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Tiryaki, konuşmasının
içerisinde Şırnak Uludere Roboski yahut Ortasu olarak bilinen köyde
yaşanan dramatik, son derece üzücü, bütün milletçe hepimizin üzüldüğü
hadiseye atıfta bulunarak Ölenler Kürt olunca bunun bir kıymeti
yok. şeklinde kesinlikle katılmadığımız,
Türkiye'nin gerçekleriyle de uyuşmayan bir değerlendirmede
bulunmuştur. Bu doğru değildir. Kürt olsun, Türk olsun, her kim
hayatını dramatik bir şekilde, hukukla çelişki
oluşturacak tarzda kaybettiğinde onu takip etmek hukuk devletinin
görevidir ve işler de o şekilde yürür. Burada insanların etnik
kimliğine, kökenine bakılmaz. Hukuk devleti nosyonu ile böyle bir
yaklaşım doğru değil. Bu dil de uygun bir dil değil ve
esasen Halkların Demokratik Partisi hep -söylem üzerinden
bakıldığında- halkların kardeşliğine
atıf yapıyor. Halkların kardeşliğinin bu tür bir dille
sağlanılmayacağı kanaatindeyim.
Şimdi, Ortasuda, Roboskide yaşanan olaya
ilişkin idari, adli soruşturmalar yapılmıştır.
Ha, bunların yeterli olmadığı, hakkın yerine
gelmediği itirazları olabilir ama Kürt olunca bu işler böyle
yapılıyor. tarzındaki şikâyet etme biçimi kesinlikle uygun
değildir, bunu hiçbir şekilde kabul etmeyiz. Bunu beyan etmek için
söz aldım.
Arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Tiryaki, buyurun.
10.-
Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin, Ankara Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ
(Batman) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Evet, biz halkların kardeşliğini
savunuyoruz. Bu eleştirimi de hakların kardeşliğini
savunduğumuz için yaptım. 2 tane somut örnek verdim Sayın
Başkan, 2 somut örnek. Her ikisinde de tırnak içerisinde- emir
almış pilotların bombalama vakası vardı. Birinde
kaçınılmaz hata kararı verildi, yine emir alarak
bombalamışlardı; bir diğerinde ise buna
kaçınılmaz hata denmedi. Bu, benim görüşüm değil. Hani
tarafsız bir gözle, isterseniz, hep beraber Roboskiye gidelim
-bunların bir kısmı güvenlik korucusu, köy korucusu, onu da
söyleyeyim, onların ailesi- eğer oradan böyle
algılanmıyorsa ben bütün sözlerimi geri alacağım ama emin
olun, oradaki vatandaşlar Demek ki Kürt olunca bir cezasızlık
var, demek ki Kürt olunca soruşturulmuyor." diye bakıyorlar.
Niyet ne olursa olsun, Hükûmetiniz nasıl bakarsa baksın, sonuç
itibarıyla oradaki vatandaş, yurttaş bu olayı böyle
görüyor. Bunu elbette ki halkların kardeşliğine zarar vermek
için söylemiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
IX.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.-
2018 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe
Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyon Raporu (5/2) (S. Sayısı: 131) (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL (İstanbul)
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla,
hürmetle selamlıyorum.
Kamu Denetçiliği Kurumunun 2012 tarihinde
yasası kesinleşti, 2013 yılında faaliyete başladı
ve 2013 yılında faaliyetlerine başladıktan sonra Kamu Denetçiliği
Kurumunun asıl amacı, hukukun üstünlüğünün yerleşmesi,
demokratik standartların yükseltilmesine katkı sağlamak,
keyfîliğin önlenmesi, insan haklarına saygının
geliştirilmesi, halka karşı sorumluluk
anlayışının hâkim kılınması şeklindeki
temel ilkeler üzerine oturtulmuştu. Nitekim, Kamu Denetçiliği
Kurumunun resmî internet sitesine baktığımız zaman
şöyle diyor: İnsanların en hayırlısı, insanlara
en fazla faydası dokunandır. Aynı zamanda İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın. ilkesini kendine rehber edinen Kamu
Denetçiliği Kurumu idarenin hizmet kalitesinin yükseltilmesine, iyi
yönetim ilkelerinin yerleşmesine, insan haklarının
gelişmesine, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına, hak arama
kültürünün yaygınlaşmasına; şeffaf, hesap verebilir insan
odaklı bir idarenin oluşmasına katkı sağlamaya
çalışmaktadır. diyor. Ancak, özellikle belirtelim ki
Ombudsmanlık Kurumunun faaliyetlerini sürdürdüğü yani faaliyetlerine
başladığı 2013 yılından bugüne kadar, bu
tablonun, baktığımız zaman, Kamu Denetçiliği Kurumu bu
ülkede kurulmadan önceki hâli neydi, kurulduktan sonraki hâli nedir?
Şimdi, esasen, ülkede sadece Kamu
Denetçiliği Kurumu kurulmadı, Kamu Denetçiliği Kurumuyla
birlikte Kişisel Verileri Koruma Kurulu ve aynı zamanda Türkiye
İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu da kuruldu. Bunların hepsi,
3 kurum da gerçekten, ülkede hukuk devletini egemen kılmak, insan
haklarının bu ülkede hâkim kılınması, demokrasinin
yerleşmesi, katılımcılığın ve şeffaflığın
etkin bir hâle getirilmesi amacına yöneliktir.
Şimdi, tabloda görüldüğü üzere, 2011 ve
2018 yılları arasında, Ekonomi dergisinin 2011 tarihli
Demokrasi Endeksine göre Türkiye 167 ülke arasında 88inci sırada.
Peki, biz, burada tabloya baktığımız zaman, ombudsmandan
sonra geriye mi gidilmiş, ileriye mi gidilmiş? Burada, bu
konuşmanın içerisinde, bunun asıl sorumlusu aslında Kamu
Denetçiliği Kurumu, Ombudsmanlık değil. Biraz önce
bahsettiğim, Türkiye Eşitlik Kurumu, aynı zamanda Kişisel
Verilerin Korunması Kurulu, Kamu Denetçiliği Kurumu bu ilkeleri
yerleştirmeye çalıştığı hâlde, iktidarın
kötü gidişatıyla bu güzide kurum da bunu engelleyemedi. Yani burada
yapılması gereken, iktidarın ülkeyi nereden nereye
getirdiği meselesi. Yani insan haklarında, basın
özgürlüğünde, demokraside, hukuk devletinde, hukuk devletinde, hukukun
üstünlüğünde bu kurumların gelmesiyle birlikte sürekli bir geri
gidiş var. Aslında biz bu kurumları getirdik ama Avrupa
Birliğine vaadimiz şuydu: Efendim demokrasi daha iyi işler hâle
gelecek, insan hakları egemen olacak, hukukun üstünlüğü egemen
olacak. Bu kurumları göstermelik yaptığımız
gösteriliyor aslında yani bu tablo açık ve net ortada.
2012 yılında Hukukun Üstünlüğü
Endeksinde -Dünya Adalet Projesinin 2012 yılı Hukuk Endeksinde- 97
ülke içerisinde 71inci sıradayız, hükûmetin gücünün
sınırlanmasında 68inci sıradayız, yolsuzlukla
mücadelede 35inci sıradayız, şeffaflıkta 57nci
sıradayız, temel haklarda 76ncı sıradayız, düzen ve
güvenlikte 70inci sıradayız, düzenleyici uygulamada 39uncu
sıradayız, sivil yargıda 44üncü sıradayız, ceza
yargılamasında 71inci sıradayız. 2019 yılına
geldiğimizde, Hukukun Üstünlüğü Endeksine göre -yine Dünya Adalet
Projesinin 2019 Hukukun Üstünlüğü Endeksinde- Türkiye 126 ülke
arasında 109uncu sırada; geriye gitmiş.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Daha önce kaçtı?
MAHMUT TANAL (Devamla) Tabloda görülüyor zaten,
bakarsanız.
Değerlendirmedeki diğer kriterlere göre
ise Türkiye şu sıralamalarda yer alıyor: Hükûmetin gücünün
sınırlandırılmasında 123üncü sırada, yolsuzlukla
mücadelede 57nci sırada. Devleti yönetenler, kamu kurumları
vatandaşı doğru bilgilendirmekle görevlidir ancak birçok konuda
görüyoruz ki kamuoyu yanıltılıyor, doğru
bilgilendirilmiyor. Açıklık, şeffaflık ve
doğruluğa ihtiyacımız var fakat Türkiye,
şeffaflıkta 94üncü sırada, temel haklarda 122nci sırada,
kişilerin can ve mal güvenliğinde 96ncı sırada, hukuki ve
idari düzenlemelerin uygulanmasında 106ncı sırada,
vatandaşların adalete erişebilirliğinde 96ncı
sırada.
Basın özgürlüğünde geride kaldık.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün
yayınladığı 2012 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksine
göre, Türkiye, basın özgürlüğünde 148inci sırada.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün
yayınladığı 2019 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksine
göre Türkiye basın özgürlüğünde 157nci sırada; cinsiyet
eşitliğinde 2012de 124üncü sırada iken, 2018de 130uncu
sıraya düştük yani sürekli bir geri gidiş var.
Peki, Kamu Denetçisi, Sayın Ombudsman
Şeref Malkoç ve diğer Kamu Denetçiliği Kurumu üyeleri
yatıyorlar mı, uyuyorlar mı, ne yapıyorlar? Aslında
onlara teşekkür ediyoruz, onlar çalışıyorlar. Hakikaten
yoğun bir çabaları var Türkiye genelinde. Ama ne oldu? Bir, bütçeleri
yetersiz; iki, personel yetersiz; üç, araç gereç yetersiz. Mevzuatın
verdiği yetki gereğince Türkiye'nin her tarafında, tüm illerde
şube açma yetkileri var iken bu bütçe nedeniyle bunu da yapamıyorlar
tabii ki. Yani burada Kurumun çalışma arzusu, isteği bunlara
yetmiyor. Buradaki sebeplerin bir tanesini biraz önce söyledim; bir başka
olay, yine tavsiye kararlarına uyulmuyor; idareler, bürokrasi Sen
kimsin? dercesine Ombudsmanlık Kurumuna tepeden bakıyor.
Ombudsmanlık Kurumu idarelere sözünü dinletemiyor; ikincisi, güçleri
yetmiyor. Kamu Denetçiliğinin kararlarını dikkate almayanlara
yaptırım uygulanmalıdır, yaptırım yok. Kamu
Denetçiliği Kurumunun kararları emredici hâle getirilmeli, Kuruma
resen hareket edebilme imkânı sağlanmalıdır. Aynı
zamanda bu konuda biz kanun teklifi de verdik, bunu da Genel Kurula getirmek
lazım diye düşünüyorum.
Burada bir başka sorun, iyi yönetim diyorsak,
iyi yönetimin yerleşmesini istiyor isek Kamu Denetçiliği Kurumunun
mutlak suretle bu kararlarının yerine getirilmesi lazım. Yani
Kamu Denetçiliği Kurumu, mevcut olan hukuk devletinin yerleşmesi ve
özgürlüklerin ülkede uygulanabilmesi açısından halkın
avukatı olarak tabir edilen bürokratik yapı,
Cumhurbaşkanlığını karşısına
alabilmelidir. Nasıl karşısına alabilmelidir? Ülkemizde
adaletin yerleşmesinde, insan haklarının egemen olmasında,
şeffaflıkta, yolsuzlukla mücadelede, denetimde, hesap
verilebilirlikte, hukukun üstünlüğünde Cumhurbaşkanını da
karşısına alabilmelidir arkadaşlar. Eğer bu cesareti,
bu gücü Kamu Denetçiliği Kurumu da kendisinde bulamıyorsa, Kamu
Denetçiliği Kurumunun başarılı olabilme şansı
olamaz değerli arkadaşlar.
Şimdi, bu anlamda, peki diyeceksiniz ki bu eleştiriler
Kamu Denetçiliği Kurumunun evet gerçekten uygulamaya yönelik çok güzel,
cesur kararları vardı. Hatırlarsanız, bu Yüksel Sokakta
anıt vardı. İnsan hakları ihlali anlamında ben
müracaat etmiştim. Kamu Denetçiliği Kurumu, o İnsan Hakları
Anıtının etrafının çevrilmesiyle ilgili o
kararını verdi. Çok olumlu bir karardı. İçişleri
Bakanlığı da derhâl ona uymak zorunda kaldı.
Kamu Denetçiliği Kurumu Kanununun hem Amaç
kısmında 1inci maddesinde hem 5inci maddesinde insan haklarına
bağlı kalacağına ilişkin hüküm var ama 13üncü
maddesindeki yemine baktığımız zaman, yemin metninde insan
haklarına bağlı kalacağına ilişkin hüküm yok. Ve
aynı zamanda yemin metni de o kadar eksik ki Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin varlığına,
bağımsızlığına, vatanın ve milletin bölünmez
bütünlüğüne, hukukun üstünlüğüne, hakkaniyete
Burada eksiklikler
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) Sayın
Başkanım, özür diliyorum.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (Devamla) Burada yemin metninde
olmayanlar: Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığı ve
bağımsızlığını yeminde yok; vatanın
ve milletin bölünmez bütünlüğü yeminde yok; Anayasa, hukukun
üstünlüğü, demokrasi, Atatürk ilke ve inkılapları, laik
Cumhuriyet ilkesi, millî dayanışma, insan hakları, temel
hürriyetler yeminde yok.
Peki, 2007deki taslakta vardı, bunu niye
çıkardınız? Yani bu şu demektir: Demek ki iktidarın
insan haklarıyla ilgili bir duyarlılığı yok.
İnsan haklarıyla ilgili bir duyarlılığı
olmuş olsaydı, yemin metnine o insan haklarıyla ilgili en
azından duyarlılığı hükmünün konulması
lazımdı.
Şimdi, buradaki önerilerimizi şöyle
sıralamak isterim ben:
1) İş mahkemelerinde işe iade
davalarıyla ilgili, o kararların iadesiyle ilgili, bence, kamu
kurumlarıyla ilgili Ombudsmana yetki verilmeli.
2) Yemin metnine insan haklarına dayalı
ibaresi konulmalı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
MAHMUT TANAL (Devamla) Sağ olun
Başkanım.
3) Ombudsmanlık Kurumuna disiplin
soruşturması yapma ve dava açma yetkisiyle ilgili çok
caydırıcı yetkiler verilmeli.
4) İspanyada olduğu gibi Anayasa
Mahkemesine Kamu Denetçiliği Kurumu dava açabilmeli.
5) Ombudsmanlık aynı zamanda mevzuatla
ilgili tavsiyelerde bulunabilmeli.
6) Ombudsman aynı zamanda sürekli şikâyet
mercisi olmamalı. Avusturyada mesela yüzde 60a yakın
danışma mahiyetinde kararlar veriyor. Aynı zamanda,
Avusturyanın Tirol eyaletinde, o bölgede, 4 kez tur atılmış,
30a yakın danışma kurulu yapılmış.
Aynı zamanda, Kamu Denetçiliği Kurumuna
devletin tüm kurumlarını, belediye ve mahkemeleri de kapsayacak
şekilde yetki verilmeli çünkü dünyada böyle örnekler var. Yani mademki biz
hukuk devletini, hukukun üstünlüğünü egemen kılmak istiyorsak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (Devamla) - Bitiriyorum
Başkanım, toparlayacağım.
BAŞKAN Bugün enerji ve zaman tasarrufu
yapmıyoruz zaten.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (Devamla) Aynı zamanda, mevcut
olan mevzuatta askerî alanlarla ilgili yetki yok. Cumhurbaşkanı
işlemleri getirildi ama askerî alanla ilgili bence yetki verilebilmeli.
Cumhurbaşkanının işlemlerine
karşı Kamu Denetçiliği Kurumuna gidilebilir mi? Gidilebilir ama
işlem yapabiliyor mu? Yapamıyor. Mahmut Tanal olarak ben şikâyet
ettim, dedim ki: Cumhurbaşkanı, yeminine göre tarafsız
olmalı. Seçimlerde devletin başıdır
Cumhurbaşkanı. Bu hukuka aykırıdır.
Benim talebimi reddettiler, Yüksek Seçime
gönderdiler, Yüksek Seçim reddetti. Şimdi Anayasa Mahkemesinde. Yani ben
orada cesurca davranmasını beklerdim çünkü Başkan olarak, o
konuda, gerçekten, hukukla beslenen bir ombudsman var ama bunu
değerlendiremedi, bilemiyorum.
Kamu Denetçiliği Kurumuna Parlamentoya yasa
teklif etme yetkisi verilmeli. Var mı dünyada? Var bunun örneği.
Kamu Denetçiliği Kurumu yaptığı
soruşturma ve inceleme sırasında eğer bir hukuksuzlukla
karşı karşıya kalırsa dava açabilmeli ve cumhuriyet
savcılığına şikâyet edebilmeli.
Çok önemli bir öneri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Çok önemli kısma geldik.
Buyurun.
MAHMUT TANAL (Devamla) Bitiriyorum.
Sabrınıza teşekkür ediyorum.
Kamu
Denetçiliği Kurumunda bence yirmi dört saat, 7/24, sürekli
telefonların başında nöbetçi bulunabilmeli. Şu anda mesai
içerisinde var ama bence 7/24 buna ihtiyaç var.
İşitme engelliler
için ayrıca özel bir telefon hattı bulunmalı. Kamu
Denetçiliği Kurumunda bu yok. Örneğin nerede var? Örneğin
İspanyada bu konu var. Aynı zamanda ombudsman, haberli ve habersiz
gözaltı yerlerini, cezaevlerini de dolaşabilmeli, hücre evlerini
dolaşabilmeli. Kamu Denetçiliği Kurumuna başvurmak için menfaat
şartı da kaldırılmalı.
Ben
sabrınız için çok teşekkür ediyorum yani burada Cumhuriyet Halk
Partisi olarak sadece eleştirilerimizi değil, yapıcı, yol
gösterici düşüncelerimizi de söyledik.
Son cümle şu
olsun: Evet, özel rapor hazırlamışsınız; ben
kutluyorum. Bu özel raporun diğer alanlarla ilgili de
yaygınlaşmasını bekliyoruz çünkü kanun bu konuda da yetkiyi
vermiş durumda, bu yetkinizi kullanmanızı istirham ediyorum.
Hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet,
teşekkür ediyoruz.
Gruplar adına
son konuşmacı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kilis
Milletvekili Sayın Ahmet Salih Dal.
Salih Bey, sizin
şahsınız adına da beş dakikanız var, süreniz on beş
dakikadır.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET SALİH DAL (Kilis) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 2018 yılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Raporu hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubum adına söz almış bulunmaktayım, heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Her gün büyüyen ve
gelişen dünyada sosyal, kültürel, ekonomik ve birçok alanda özellikle de
hayatımızın değişmez bir parçası olan teknolojik
gelişmeler, toplumların sürekli değişken ve dinamik yapıları
ülkeler açısından göz ardı edilmeyecek kadar önem arz
etmektedir. Bu değişken ve dinamik yapı içerisinde ülkeler kendi
toplumlarının bir arada yaşamalarını sağlamak,
kişi hak ve özgürlüklerini güvence altına almak, uluslararası
evrensel insan haklarına uyum sağlamak, sınıflar arası
farklılıkları ortadan kaldırmak; din, dil, ırk, mezhep gözetmeksizin
herkesin adalet önünde eşit olmasını sağlamakla
yükümlüdürler.
AK PARTİ, Türkiye'nin hukuk devleti olmaktan
ziyade kanun devleti olma görüntüsünden sıyrılarak devletin hukuku
yerine hukuk devleti anlayışının esas olması
gerektiğini kuruluşundan itibaren savunmuştur; bu ilke
çerçevesinde de evrensel hukuk ilkelerine uygun yeni bir anayasanın
yürürlüğe girmesi gerektiğini her zaman dile getirmiştir. Bu
kapsamda, yargının yürütme üzerindeki kısıtlayıcı
etkisini ülke yönetimi açısından önemli bir sorun olarak gören
partimiz, 12 Eylül 2010 referandumuyla kritik önemde yeni anayasa
değişikliğine imza atmıştır.
Devlet-toplum ilişkilerinin hukuk temelinde
işlemesinin en önemli kriteri, adaletin mazeretsiz tecelli etmesine imkân
sağlamaktır. Doğru işleyen, anlaşmazlıklara
süratle ve adaletle cevap veren bir yargı sistemi her
vatandaşımızın hakkıdır. Milletimizin ve
ülkemizin ihtiyaç duyduğu daha güçlü demokrasi, insan hakları ve
adalet talepleri göz önüne alındığında,
insanımızın ve ülkemizin hak ettiği bir yargı sistemi,
iyi işleyen adalet sistemi en temel arzumuzdur.
Ülkemizdeki demokratikleşme
çabalarının bir tezahürü olarak hak arama yolları
çeşitlenmiş ve vatandaşların kolayca
erişebileceği kurumsal yapılar oluşturulmuştur. Hiç
kuşkusuz ki 14/6/2012 tarihli 6328 sayılı Kanunla ete
kemiğe bürünen Kamu Denetçiliği Kurumu, kuruluşundan bu yana
etkin bir hak arama mekanizması olarak vatandaşlarımıza
hizmet sunmaktadır. Kamu Denetçiliği Kurumu İnsanların en
hayırlısı insanlara en faydası dokunandır.
inancıyla İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
ilkesini kendine rehber edinmiştir; hukuka, insan haklarına
dayalı adalet anlayışına ve hakkaniyete dayalı olarak
çalışır. Ara buluculuk görevi bulunan ombudsman, diğer
denetim usullerinin eksikliklerini tamamlayıcı bir rol de
üstlenmektedir. Kurum tarafından oluşturulan şikâyet
mekanizmalarının ve şikâyet inceleme süreçlerinin özelliklerinden
bazılarını belirtmek isterim: İdarenin işlem ve
eylemleri ile tutum ve davranışı sonucu hak ve özgürlükleri veya
menfaatleri ihlal edilen gerçek ve tüzel kişiler Kuruma başvuruda
bulunabilmektedirler. Burada önemle belirtmek isterim ki başvuru konusu
yalnızca idarenin işlem ve eylemleriyle sınırlı
tutulmamış, her tür idari tutum ve davranışın da
şikâyet konusu olabileceğine imkân tanınmıştır.
Çocuk hakları, insan hakları, kadın hakları ve toplumun
genelini ilgilendiren konularda menfaat ihlali şartı da
aranmamaktadır. Kuruma başvuruda bulunabilmek için
zorlaştırıcı hiçbir ek şart bulunmamaktadır. Bu
çerçevede, tüm bireylerin yanında, şirketler, sivil toplum
kuruluşları, dernekler, vakıflar, sendikalar ve benzeri tüzel
kişiler başvuru hakkına sahiptir. Ayrıca, tabiiyet ve
mütekabiliyet şartı aranmaksızın diğer ülke
vatandaşları da şikâyetlerini iletebilmektedirler. Kuruma
başvurmak için hiçbir ücret alınmamaktadır.
Kıymetli arkadaşlar, Kuruma idareyle hangi
konuda olursa olsun sıkıntı yaşayan, mağduriyeti
bulunan vatandaşlarımızın yaptığı başvurular
süratle ve öncelikle dostane çözüm yolları denenmek suretiyle incelenerek,
hak ihlallerinin ve mağduriyetlerin oluştuğu alanlar tespit
edilip tavsiye kararları verilmektedir. Kurum, aynı zamanda bir insan
hakları kurumu olması nedeniyle, insan hakları, çocuk,
kadın, engelli hakları, bilgi edinme hakkı, eğitim
öğretim hakkı, internet üzerinden kişilik hakları ihlalleri
gibi ülkemizde hassasiyet arz eden tüm konulara önemle eğilmekte, bu
konudaki hak ihlallerinin giderilmesi için gerekli çalışmaları
yürütmektedir. Kurum, gerek dostane çözüm yöntemiyle gerekse verdiği
tavsiye kararlarıyla demokrasi ve hukukun üstünlüğünün
sağlanmasına, kamu hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesine ve hak
arama kültürünün yaygınlaştırılmasına katkı
sağlamaya çalışmaktadır.
Kuşkusuz ki KDKnin
başarısının bir ölçüsü de kurum tarafından verilen
tavsiye kararları ve idarelerin bunlara uyum oranıdır. Burada
dikkatinizi çekmek istediğim bir husus var: 2018 yılında verilen
tavsiye ve kısmen tavsiye kararlarının toplamı, Kurumun kuruluşundan
bugüne kadar verdiği kararların toplamından daha fazladır.
Ombudsmanlığın bir kültür hâline geldiği ve güçlü
yetkilerle donatılmış olduğu ülkelerde kararlara uyum
oranının yüzde 80 ve 90 olduğu düşünüldüğünde,
Türkiyede bu oranın yüzde 70 olması bizim açımızdan
sevindiricidir. Şüphesiz ki bu süreçte, özellikle tavsiye
kararlarının gereğini yerine getirmekte şüpheye düşen
idarelerin sorumlularının Karma Alt Komisyona çağırılması,
takip eden yılda idarelerin KDKye yönelik tutumlarında ciddi rol
oynayacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olarak, bunun KDK
raporlarında tespit edilmiş olmasının haklı gururunu
yaşamaktayız.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
burada, biraz da Başkanlığını yaptığım
Karma Alt Komisyon çalışmalarından bahsetmek istiyorum. Kurumun
bilgi ve belge taleplerine olumlu yaklaşılmaması ya da tavsiye
kararlarına uyulmaması nedeniyle 13 kurum kararı hakkında
Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü, Biga Belediye
Başkanlığı, Kadıköy Belediye
Başkanlığı ve Türkiye Futbol Federasyonu
Başkanlığı temsilcileri çağırılmış
ve yaşanan problemler müzakere edilerek çözülmüştür. Özellikle, Biga
Belediye Başkanlığı ve Kadıköy Belediye
Başkanlığının burada, Komisyon
çalışmalarımız esnasında verilen tavsiye kararına
uymaları ve orada karar almaları bizim açımızdan güzel bir
gelişmeydi ve belediye başkanlarımızı da buradan
tebrik ediyorum.
Konuşmamın son bölümünde ise Kurumun daha
etkin ve verimli çalışması, vatandaşın
sorunlarına daha kolay çözüm bulunabilmesi adına bazı tespit ve
önerilerimizi sıralamak istiyorum. KDK raporlarında beklentiler
kısmında da yer verildiği üzere, bilgi ve belge taleplerine
olumsuz yaklaşan veya gecikmeli olarak karşılık veren
idarelerin sorumluları hakkında yasal yaptırım getirilmesi
uygun olacaktır. 6328 sayılı Kanunda, Kuruma başvuruda
bulunulabilmesi için idari başvuru yollarının tüketilmesi
zorunluluğu çok katı bir şekilde düzenlenmiştir. İdari
başvuru yolları tüketilmeden yapılan başvurular ilgili
kuruma gönderilmektedir. Bu durum, başvurunun nihai olarak
sonuçlandırılmasını geciktirmektedir. Bu kapsamda, Kurum
kanununda düzenleme yapılarak idari başvuru yollarının
tüketilmesi hususunun esnetilmesinin, en azından idari yargıda dava
açabilmek için ihtiyari olan idari başvuru yollarının kuruma
başvurmak için de ihtiyari hâle getirilmesinin olumlu
yansımalarının olacağı değerlendirilmektedir.
İdarelerin tavsiye kararlarını
uygulama konusundaki olumsuz yaklaşımının nedenlerinin
başında kamu görevlilerinin risk almaktan çekinmesi gelmektedir.
Özellikle ilgili idare ve kamu görevlilerinin hukuki, cezai, mali veya idari
anlamda sorumluluğunun doğabileceği endişesi ve bürokratik
yapı ile uzlaşma kültürünün etkileşememesi kararların
uygulanmasını engellemektedir.
İspanya ve Portekiz ombudsmanlarının
anayasa mahkemesine kanunların anayasaya
aykırılığı konusunda başvurabilmesi, İsveç
ombudsmanının mahkemelerin duruşmalarına ve müzakerelerine
katılabilmesi, yönetsel kuruluşların toplantı ve
müzakerelerinde hazır bulunabilmesi, ayrıca dünyadaki muadil
kurumlarda bulunduğu üzere, resen inceleme yetkisi verilmesi dikkate
alındığında, idarenin denetiminde daha etkin hâle gelmesi
amacıyla Kamu Başdenetçisinin görev ve yetkilerinin yapılacak
bir yasal düzenlemeyle genişletilmesinin faydalı olacağına
inanıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Dal.
AHMET SALİH DAL (Devamla) Bu tespit ve
öneriler doğrultusunda yapılacak uygulama ve düzenlemelerin hayata
geçirilmesi Kurumun daha etkin çalışmasına, yargının
iş yükünün önemli ölçüde azalmasına, vatandaşın
sorunlarının çözümüne, hak arama kültürünün
yaygınlaştırılmasında idarenin hizmet kalitesinin
artmasının sağlanmasına, hukuk devletinin yerleşmesine
önemli katkıları olacaktır. Bu vesileyle raporun
hazırlanmasında emeği geçen Dilekçe Komisyonu
Başkanımıza, Kamu Başdenetçimize ve kamu denetçilerine,
Kamu Denetçiliğindeki tüm uzman arkadaşlara ve Karma Komisyonda
bulunan tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Siyasi parti gruplarının söz talepleri
karşılanmıştır.
Şimdi, grubu bulunmayan siyasi parti
temsilcilerine söz vereceğim.
Saadet Partisi adına Sayın Abdulkadir
Karaduman, Konya Milletvekili konuşacak.
Buyurun.
ABDULKADİR KARADUMAN (Konya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Elbette ki denetim mekanizması, devletin en
stratejik konumunda ve de dokunulmaz olmalıdır. Milletimizin
emeğinin ve kaynaklarının özel çıkar ve imtiyazlar için
kullanılması elbette ki kabul edilemez. Millî kaynaklar üzerinde
tasarruf hakkının ve yetkisinin yöneticilere
vatandaşlarımız tarafından ödünç verildiği
akıllardan çıkmamalıdır. Bugün,
vatandaşlarımız işsizlik içerisindeyken ve yoksulluk
toplumun geneline sirayet etmişken her zamankinden çok daha fazla hassas
bir şekilde davranmaya ihtiyaç vardır.
Milyonlarca vatandaşımız bugün
işsiz. Dün gece itibarıyla İstanbul Fatihte, evsiz bir
vatandaşımız ne yazık ki soğuktan donmak suretiyle
yaşamını yitirdi. İnsanlarımız İŞKUR
önünde asgari ücret karşılığında
çalışabilmek için saatlerce kuyrukta beklerken kamu
kuruluşlarında istihdam edilen kişilerde siyasi iktidar partisine
mensubiyet şartı ne yazık ki aranmaktadır. İktidar,
yaptığı bütün atamalarda Ya benimsin ya da kara
toprağın. anlayışıyla hareket etmektedir. Bunun
yanında, üniversiteye personel alırken dahi sadece ama sadece
yandaşlara has özellikler aranan şartlar arasında yer
almaktadır. Bir işi eğer başarmak istiyorsanız onu
ehline teslim etmek zorundasınız. Eğer bir yerde iş ehline
yani liyakat sahibine teslim edilmezse oturun, kıyametinizi bekleyin. diyen
bir geleneğin mensuplarıyız.
Hukuk devletinin en önemli özelliği de siyasi
tercihi ne olursa olsun bütün vatandaşlarımızın kamu
kurumlarında çalışma hakkını teminat altına
almaktır. Kamu denetiminin özellikle son dönemlerde iyice zayıfladığını,
buna bağlı olarak da keyfî harcamaların
arttığını ve israfın normalleştirildiğini
görüyoruz. Denetim mekanizmasının zayıflamış
olması, israfla birlikte aynı zamanda devlet kademelerinin liyakatsiz
kişilerce doldurulmasına yol açmaktadır. Kamu kuruluşlarındaki
atama ve terfilerin siyasi iktidara sadakat şartına
bağlandığını, başarı ve
çalışkanlık durumunun ikinci plana
bırakıldığını da üzülerek müşahede ediyoruz.
Kamu Denetçiliğinin en önemli vazifesi, devlet
ile vatandaş arasındaki engelleri ortadan kaldırmak
olmalıdır. Yani kamudaki bürokrasiye takılarak devletin sunduğu
imkânlardan faydalanamayan vatandaşlarımız için, hizmetler
ulaşılabilir olmalıdır. Onlarca farklı yere,
farklı dilekçeler hazırlayarak çeşitli kuyruklarda saatlerce
bekleyen vatandaşlarımızın çilesine son verilmelidir.
Çeşitli eğitim faaliyetleri ve bilgilendirme raporlarıyla
vatandaşlarımız denetim mekanizmasına dâhil edilmelidir.
Değerli milletvekilleri, Kurum, resmî sitesinde
yer aldığı gibi, hukukun üstünlüğünün sağlanması,
iyi yönetim ilkelerinin yerleştirilmesi ve halka karşı
sorumluluk anlayışı içinde ve hakkaniyet temelinde Türkiye Büyük
Millet Meclisine bağlı bir denetim mekanizması olarak faaliyet
yürütmelidir. Bugün, özellikle KHKlerle yapılan hak ihlalleri,
bakanların Anayasayı referans almadığını beyan
eden açıklamaları ve mahkemelerin keyfî kararlarına
bakıldığında, Kamu Denetçiliği Kurumunun kendi
misyonuna uygun çalışmadığı apaçık şekilde
ortadadır.
Bakın, denetim mekanizmasından
bahsediyoruz. Denetimin asli unsuru şeffaflık ve hesap verebilirlik
üzerine olmalıdır. İktidara gelirken 90lı
yılların karanlık örtüsünü kaldıracağını
ifade eden siyasi iktidar, önce karanlık örtüyü kaldırmış,
daha sonra kendi uygulamalarının üzerini örtmek için
kullanmıştır. Bunun en somut ama en somut örneğini kanun
hükmünde kararnamelerde görüyoruz.
Bakın, beraat ve takipsizlik almış
kişilerin gereksiz bir şekilde, gerekçesiz bir şekilde ihraç
edilmesi.
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
ABDULKADİR KARADUMAN (Devamla) Diğer
taraftan, özel sektörde çalışma haklarının dahi elinden
alınmış olması. Yine, iş yeri açmak için
başvurduğunda kendilerine ruhsat verilmemesi. Yurt
dışına gitmek istediğinde ise pasaportunun elinden
alınması bir garabetten ibarettir, insanları açlığa
mahkûm etme çabasıdır.
Hukuki ve insani olmayan bunca uygulama ortadayken
bakanların Anayasayı referans almadığı bir ortamda
Ombudsmanlık Kurumunun çalışmalarını konuşmak
dahi beyhude olacaktır. Bugün, nihayetinde Kamu Denetçiliği Kurumuna
son altı buçuk yılda 75.715 başvuru
yapılmıştır ve bu başvuruların akıbeti
nedir?
Sonuç olarak, mağduriyetler ivedi şekilde
giderilmeli ve tıkalı durumda olan devlet mekanizması tekrar
harekete geçirilmelidir.
Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şahıslar adına ilk ve
son söz Ankara Milletvekili Sayın Servet Ünsala aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
SERVET ÜNSAL (Ankara) Değerli Başkan,
sevgili milletvekili arkadaşlarım, ülkemin televizyonlardan bizleri
izleyen değerli vatandaşları; hepinizi en içten
duygularımla, sevgiyle saygıyla selamlıyorum, yeni
yılınızı da kutluyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Evet, gündem -benden önce arkadaşlarım da
konuştu- Kamu Denetçiliği Kurumu yani Ombudsmanlık. Otuz
yılını yargı içinde geçirmiş bir doktor olarak tabii,
Ombudsmanlıkla ilgili konuşmam da benim için onur verici bir konu
Sevgili Başkan.
Tabii, Ombudsmanlık, hak kayıplarına
karşı, yaşanan mağduriyetlere karşı, her türlü
olumsuz durumlara karşı, liyakatsizliklere, hukuksuzluklara
karşı 29/6/2012 tarihinde kurulmuş; tarafsız,
bağımsız, özerk, uzman ve güvenilir anayasal bir kurum. Evet
arkadaşlar, bu Kurum yurttaşların en büyük güvencelerinden, en
büyük dayanaklarından biri.
Değerli arkadaşlarım, hukukun en
büyük düşmanı ayrıcalıktır yani
yandaşlıktır. Sevgili Mahmut arkadaşım, eğitimde,
sağlıkta, özgürlükler konusunda, insan haklarında, hak
ihlallerinde, kadına şiddette, çocuk istismarı gibi bir sürü
konuda konuşmalarını benden önce yaptığı için bir
daha söylemek istemiyorum, teşekkür ediyorum Sevgili Mahmuta. Ben geri
kalan konuşmalarımı yapayım.
Evet, liyakatsizlik ve hukuksuzluk ya da
yandaşlık Ombudsmanlığa başvuruları giderek
artırıyor arkadaşlar; bu artışa göre yeni düzenlemeler
yapılmalı. Bugün vatandaş ile devletin arasında 4 milyonun
üzerinde dava var arkadaşlar. Kamu Denetçiliğinin etkinliği
artırılmalı, hak savunma noktasında daha işlevsel hâle
getirilmeli. Kamu Denetçiliği Kurumunun kurulduğu 2012
yılından bu yana her sene artan bir başvuru sayısı var;
bu başvuru sayısı bugünlere gelindiğinde 76 bini
geçmiş durumda. Tabii ki bu artış, zaman içinde kurumun
tanınırlığının arttığının
göstergesidir.
Evet, değerli arkadaşlarım,
başvuruların konularına bakıldığında
şunları görüyoruz: En fazla görülen konular, atama ve terfi
konuları, sosyal güvenlikle ilgili konular. Eğitimle ilgili sorunlar,
sağlıkla ilgili sorunlar, adalet ve insan hakları sorunları
en sık karşılaşılan sorunlar. Tabii, hekim
olduğum için bunlardan sağlıkta şiddet konusunu biraz sonra
biraz işleyeceğim arkadaşlar.
Ombudsmanlık diğer kurumlardan farklı
değerlendirilmelidir. Kamu Denetçiliği Kurumu, esasında devleti,
hükûmeti ya da kurumları değil yurttaşları temsil eder
durumdadır, niteliktedir; yurttaşın haklarını savunur
ve aslında vatandaşın avukatı görevini görür.
Evet, arkadaşlar, bilgi ve yetenek konusunda
eşit düzeyde olanların görev ve pozisyonlara ulaşmada eşit
fırsatlara sahip olmaları gereklidir; liyakatin tanımı bu.
Evet, vatandaşın yargıya
başvurmadan -biraz önce arkadaşlarım da söyledi- Kamu
Denetçiliğine başvurması zorunluluğu mutlak ve mutlak
Meclis tarafından düzeltilmelidir çünkü vatandaşın ilk
aklına gelen hakkını arama yeri yargıdır,
Ombudsmanlık daha yeni bir kurumdur. Evet, Ombudsmanlık Kurumunun
daha işlevli, daha yetkin bir hâle getirilmesi yurttaşların
haklarının korunması açısından çok önemli ve
gereklidir. En büyük sorunlardan biri, Kamu Denetçiliği Kurumunun tavsiye
kararlarının ilgili kurumlar tarafından
uygulanmamasıdır.
Arkadaşlar Yanılgılar, oluşan
hakikatlerdir. der Goethe ama günümüzde yanılgılardan hiç ders alan
yok niyeyse? Bu yüzden hata üzerine hata yapıyoruz. Tabii, yöneticilerin
hata yapması çok daha dramatik tablolar önümüze getiriyor.
Tavsiye kararlarının dikkate
alınmaması, uygulanmaması nedeniyle yurttaşların
faydasına olacak bu yapı gerektiği kadar kullanılmıyor
yani adalet tam uygulanmıyor. Bu da vatandaşlarımızda
huzursuzluğa ve karamsarlığa neden oluyor.
Adalet, özünde sosyal mutluluktur arkadaşlar,
bunu göz ardı edemeyiz.
Kararlara en fazla uymayan kurumları
söyleyeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERVET ÜNSAL (Devamla) Sevgili Başkanım,
özür diliyorum...
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
Buyurun.
SERVET ÜNSAL (Devamla) Evet, Ombudsmanlıkta
kararlara en fazla uymayan kurumları söylüyorum: Başta Sosyal
Güvenlik Kurumu, Sağlık Bakanlığı, Adalet
Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı olarak
sıralanıyor arkadaşlar. Adaletsizliğin olması,
kararlara uyulmadığı zaman, Kamu Denetçiliği Kurumunun
itibarını da zedeliyor. Tabii ki itibarsızlık devlete
güveni ayaklar altına alıyor. Burada, defalarca bunu gündeme
getirdim.
Arkadaşlar, Ombudsmanlık Kurumuna
bağlı çalışan 245 civarında personel var; yetmez.
Kurumun daha etkin, daha yaygın olabilmesi açısından bu
sayının ihtiyaca göre artırılması gündeme gelmeli ve
bu şekilde yurttaşların yaşadığı hak
kayıplarına daha hızlı müdahale edilerek mağduriyetler
minimuma indirilmeli. Hepimizin bunda sorumluluğu var.
Değerli arkadaşlarım, düşen
hiçbir çığda hiçbir kar tanesi kendini olup bitenden sorumlu
tutmuyor. Bu anlamda, bütün vekil arkadaşlarım, hepimizin
sorumluluğu var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERVET ÜNSAL (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Ünsal, tamamlayın
lütfen.
Buyurun.
SERVET ÜNSAL (Devamla) Arkadaşlar, bütün bu
sorunlarda ve sıkıntılarda hepimiz elimizi taşın
altına sokmalıyız.
Sevgili Başkan ve değerli
arkadaşlarım; konuşma biraz uzadı, sağlıkta
şiddeti işleyecektim, onu hemen kısaca özetleyeyim:
AK PARTİ iktidarında, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddet olaylarında çok ciddi
artış oldu arkadaşlar. 12 doktorun öldüğünü söylüyorum,
birisi 30 Aralıkta -yeni- öldü. 12 bin tane sağlıkta şiddet
olayı bir yılda önümüze geliyor arkadaşlar. Hastanın
istediği ilacı yazmayan bir doktorun başına gelen bu
arkadaşlar. Arkadaşlar, şifa veren ellere ne olur zarar vermeyin;
hepinizin ailesinde doktorlar var.
Arkadaşlar, acil başvurusu 111 milyonu
bulmuş yani nüfusumuzdan daha fazla.
Lümpen, saldırgan, kinci bir kültür,
eğitimli kesimlerin şiddete maruz kalmasına neden oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ünsal tamamlayın
lütfen, son cümlelerinizi alayım.
SERVET ÜNSAL (Devamla) Bitiriyorum.
2016 yılında, Beyaz Kod Uygulamasına
13 binden fazla şiddet olayı bildirimi olmuş ve 2 bine
yakın da mahkûmiyet oluşmuştu. Ama 2019 yılının ilk
yedi ayında, arkadaşlar, 10 binin üzerinde şiddet olayı
oldu, mahkûmiyet sayısı 51.
Buradan, Sağlık Bakanını ve
Adalet Bakanını bir daha uyarıyorum, ne yapıp edip
Doktorlar Türkiye'nin en değerli insanlarıdır, tabii, hepiniz
değerlisiniz ama. Bir hâkimin, bir savcının, bir polisin 1
düğmesini koparın, hemen hapse atılırsınız ama
bir doktora niyeyse bu iş mübah oluyor. Herkes gidiyor, doktorlara
şiddet gösteriyor ve doktora şiddeti olağan görüyor. Bu yüzden,
bütün doktorları koruma adına Adalet, İçişleri ve de
Sağlık Bakanı bir araya gelin, doktora müdahale edenin,
saldıranın cezasını dört yılın üzerine
çıkarın; bakın bir daha olay oluyor mu, doktora saldıran
oluyor mu?
Teşekkür ediyorum. Tekrar, hepinizin yeni
yılını en içten duygularımla kutluyorum. Sağ olun.
(CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Komisyonun söz talebi var.
Sayın Başkan, buyurun.
DİLEKÇE KOMİSYONU İLE İNSAN
HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU ÜYELERİNDEN KURULU KARMA
KOMİSYON BAŞKANI MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) -
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Karma Komisyon Başkanı olmam sebebiyle, Kamu
Denetçiliği Kurumu 2018 Yılı Yıllık Raporunu
süresinde bize sunan Kamu Denetçiliği Kurumu Başdenetçisi Sayın
Şeref Malkoç nezdinde tüm denetçi arkadaşlarımıza,
kıymetli görüşleriyle raporumuzu tekâmül ettiren tüm Karma Komisyon
üyesi arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Yıllık raporun
bugünkü görüşmeleri sırasında Genel Kurulda uzlaşı
içinde buluşan tüm siyasi parti temsilcilerimize, konuşma yapan milletvekillerimize
ayrıca teşekkür ediyorum. Bugün Genel Kurulumuzu yöneten siz
Sayın Başkanımıza ve gündemi belirleyen Türkiye Büyük
Millet Meclisi Sayın Başkanımıza da ayrıca
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, dilekçe hakkı
anayasal bir haktır. Dilekçe hakkının
kullanıldığı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde denetim
faaliyeti yapan 3 Komisyon var bildiğiniz gibi: Dilekçe Komisyonu,
İnsan Haklarını İnceleme ve Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonumuz. Bunların dışında, dilekçe hakkının
kullanıldığı, parlamenter rejimde kurulmuş, şimdi
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde devam eden çeşitli
kurumlar var. Bunlardan bir tanesi bugün raporunu incelediğimiz Kamu
Denetçiliği Kurumu, Cumhurbaşkanlığı
İletişim Merkezi (CİMER), Türkiye İnsan Hakları ve
Eşitlik Kurumu, Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu, Kişisel
Verileri Koruma Kurumumuz ve Kamu Görevlileri Etik Kurulu. Bu kurulların
çalışmalarını çok önemsiyoruz, vatandaşın dilekçe
hakkının kullanılmasını, hak arama kültürünün
gelişmesini çok önemli buluyoruz. Bu anlamda, Dilekçe Komisyonumuz, Meclis
Başkanımızın olurlarıyla bir çalıştay
düzenlemeye karar vermiştir. Bu sevincimizi sizinle paylaşmak
istiyorum.
Bu çalıştayı düzenlemekteki
amacımız, hedefimiz; vatandaşımızın hak ve
hürriyetlerini korumak, hak arama kültürünü daha yerleşik hâle getirmek,
anayasal hak olan dilekçe hakkının daha verimli
kullanılmasını temin etmek için kurumlar arasında etkin bir
iş birliğini sağlamak. Bu anlamda, Kurum yetkililerimiz,
Bakanlık temsilcilerimiz, akademisyenlerimiz bir araya gelerek güzel bir
rapor çıkarmamızı ve çalıştayımızın
başarılı olmasını şimdiden temenni ediyorum ve
tüm milletvekili arkadaşlarımızı bu çalıştaya katılmaya
davet ediyorum.
Sayın Başkanım, son olarak, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, Gazi Meclisimizin açılışının
100üncü yıl dönümünün kutlanacağı 2020 yılının
ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için barış, huzur, esenlik
ve refah getirmesi temennisiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, 2018 yılı
Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Karma Komisyon Raporu
üzerindeki görüşme tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince, denetim
konuları ve kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için 14 Ocak 2020 Salı günü
saat 15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.30