TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
43üncü
Birleşim
15
Ocak 2020 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Osmaniye Milletvekili
Mücahit Durmuşoğlunun, Osmaniyenin düşman işgalinden
kurtuluşunun 98inci yıl dönümüne ve Osmaniye iline yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ağrı
Milletvekili Ekrem Çelebinin, 2020 yılının İshak
Paşa Sarayı Yılı ilan edilmesi talebine ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Tokat Milletvekili Yücel
Bulutun, nakliyeci ve kamyoncu esnafının sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, 2019 yılı ihracat rekoru kıran Kocaeli
ilinin ihracat dinamosunu otomotiv ve kimya endüstrisinin
oluşturduğuna ilişkin açıklaması
2.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, Enerji Verimliliği Haftasına
ilişkin açıklaması
3.- Sivas Milletvekili
Ulaş Karasunun, Sivas ilinde sağlık alanında yaşanan
sorunların çözümüne yönelik adım atmak için neyin beklendiğini
Sağlık Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
4.- Hatay Milletvekili Serkan
Topalın, Türkiye Büyük Millet Meclisini ziyaret ederek çiftçi ve
üreticilerin taleplerini dile getiren 81 ilin ziraat odası
başkanlarına kulak verilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
5.- Mersin Milletvekili
Hacı Özkanın, ülkemizin Orta Doğudaki tarihî
sorumluluğunun bölgede yaşanan zulme dur demeyi gerektirdiğine
ilişkin açıklaması
6.- Adana Milletvekili
Müzeyyen Şevkinin, aşırı yağışlar nedeniyle
Adana ilinde afet meydana geldiğine, Adana milletvekillerini ziyaret eden
ziraat odası başkanlarının çiftçi ve üreticilerin sorunlarına
yönelik taleplerine ilişkin açıklaması
7.- Denizli Milletvekili
Gülizar Biçer Karacanın, Denizli ilinde değişik gerekçelerle
yıkılan okulların tamamlanabilmesi için inşaatların
liyakatli ellere teslim edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
8.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, kadro verilemeyen taşeron işçilerin
sorunlarının devam ettiğine ilişkin açıklaması
9.- Gaziantep Milletvekili
Bayram Yılmazkayanın, Gaziantep ilinde kış aylarında
yaşanan uçak iptalleri ve rötarlar yüzünden Gaziantep sanayisinin,
ticaretinin ve turizminin zarar gördüğüne ilişkin
açıklaması
10.- Muğla Milletvekili
Burak Erbayın, hiçbir ayrım yapılmadan taşeron
işçilerin kadroya geçirileceği ifade edilmiş olmasına
rağmen mağdur edilen öğretmenevi personelinin hak kayıplarının
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
11.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıçın, sözlerin büyükleri büyüklerin
de öğütleri olduğuna ve ünlü mütefekkir İbni Haldunun sözlerine
ilişkin açıklaması
12.- Çanakkale Milletvekili
Özgür Ceylanın, 32 milyar 48 milyon lira ödenek üstü harcama yapan Millî
Eğitim Bakanlığının kasasının neden
başıboş bırakıldığını ve 920
ücretli öğretmene neden kadro verilmediğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
13.- Uşak Milletvekili
Özkan Yalımın, ulaştırma sektörünün problemlerine yönelik
çözüm önerilerine ilişkin açıklaması
14.- Kırıkkale
Milletvekili Ahmet Önalın, zor durumda olan kamyoncu esnafına acilen
mazot desteği, BAĞ-KUR desteği, otoyol ve köprülerden indirimli
geçiş desteği ile ağır ticari araçlara plaka tahdidinin
getirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
15.- Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycanın, gıda denetimlerinin geniş
kapsamlı ve cezaların caydırıcı olması,
ayıplı gıda üretenlerin tekrar üretmelerine izin verilmemesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
16.- Adıyaman
Milletvekili Abdurrahman Tutderenin, Adıyaman ilinde sulama projeleri
bitirilemediği için Adıyaman ilinin elektrik enerjisinin
desteklendiği iller kapsamına alınması konusunda Tarım
ve Orman Bakanına çağrıda bulunduğuna ilişkin
açıklaması
17.- Samsun Milletvekili
Neslihan Hancıoğlunun, 229 gıda firmasının 386 üründe
taklit, tağşiş yaptığının
saptandığına ancak sorunun çözümü için cezaların
caydırıcı olması, ruhsat iptalleri ve
vatandaşların alım gücünü artıracak politikaların
uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması
18.- İzmir Milletvekili
Kani Bekonun, 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
şirketlere geçirilen taşeron işçilerin mağduriyetinin
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
19.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, kurumlardaki iltimas, israf ve şatafata
dair haberlerin gelmediği günün neredeyse olmadığına, tüyü
bitmemiş yetimin hakkını yedirmeyeceklerine ilişkin
açıklaması
20.- Gaziantep Milletvekili
Ali Muhittin Taşdoğanın, kırsal kalkınmanın
artırılmasının tarımsal üretim için önemli
olduğuna, gerek tarımsal plan ve altyapının güçlendirilmesi
gerekse Antep fıstığına verilecek ürün bazlı
desteğin Gazianteplilerin hakkı olduğuna ilişkin
açıklaması
21.- Gaziantep Milletvekili
İmam Hüseyin Filizin, Gaziantep ili Oğuzeli ilçesi ve köylerinde
yapılan arazi toplulaştırma işlemlerinin
sonuçlanmadığına ilişkin açıklaması
22.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksalın, kamyoncu esnafının taleplerine
ilişkin açıklaması
23.- Adana Milletvekili Ayhan
Barutun, Gazi Meclisin çatısı altında dile getirdikleri
halkın sorunları ve çözüm önerilerini iktidarın duymazdan
geldiğine ilişkin açıklaması
24.- Amasya Milletvekili
Mustafa Levent Karahocagilin, tarımda girdi maliyetlerine destek
verilmediğinin doğru olmadığına ilişkin
açıklaması
25.- Adana Milletvekili
Mehmet Metanet Çulhaoğlunun, Adanalı çiftçilerin girdi
maliyetlerinin yüksek olması sebebiyle zor durumda olduğuna ve
yoğun yağış sebebiyle Adana ilinin afet bölgesi ilan
edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
26.- Balıkesir Milletvekili
Fikret Şahinin, Isparta Şehir Hastanesinde 1 hastanın
hayatını kaybetmesine, 1 hastanın yoğun bakıma, 6
hastanın da tedavi altına alınmasına neden olan Dormofol
isimli ilacın kullanımının ve satışının
yasakladığına, ilaçların güvenli olarak
kullanımının sağlanması için Sağlık
Bakanlığının tedbir alması gerektiğine
ilişkin açıklaması
27.- İstanbul
Milletvekili Gökan Zeybekin, İstanbul iline 1 milyar metreküpten fazla su
temin edeceği ifade edilen ve 2016 yılında hizmete
alınması planlanan Melen Barajının hâlâ
tamamlanamadığına ilişkin açıklaması
28.- Kastamonu Milletvekili
Hasan Baltacının, Kastamonu ili Tosya ilçesindeki ahşap
sanayicileri ve marangozlarının zor durumda olması nedeniyle
ahşap imalat sektöründe de KDVnin yüzde 8e çekilmesinin zorunluluk
hâline geldiğine ilişkin açıklaması
29.- Eskişehir
Milletvekili Utku Çakırözerin, 31 Mart seçimleri öncesi söz verilen
Eskişehir ili Seyitgazi ilçesi Kırka Mahallesine hastanenin ve Han
ilçesine polis lojmanının yapılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
30.- İstanbul
Milletvekili Ali Şekerin, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen
Wikipedianın hâlâ niye açılmadığını,
Cumhurbaşkanı danışmanı Adnan Tanrıverdi ASSAM
Kongresinde şeriatı esas alan bir İslam birliğinin 2023e
kadar kurulacağını iddia eden konferanslar düzenlerken
cumhuriyet savcılarının neyi beklediğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
31.- Antalya Milletvekili
Feridun Bahşinin, Türkiyede 3 bin engelli öğretmen ile 27.500
rehabilitasyon öğretmeninin devlette istihdamlarının olmadığına
ilişkin açıklaması
32.- Yozgat Milletvekili Ali
Kevenin, Toprak Mahsulleri Ofisini çiftçinin yanında görmenin
imkânsız hâle geldiğine ve lisanlı depoculuk şirketlerinin
olduğu bölgelerde Toprak Mahsulleri Ofisi şubelerinin tasfiye edildiğine
ilişkin açıklaması
33.- Mersin Milletvekili
Olcay Kılavuzun, Suriyede gerçekleştirilen operasyonlar
sırasında şehit düşen hemşehrisi İstihkam
Astsubay Çavuş Sinan Köse ile Piyade Uzman Onbaşı Halil
Karakoça, Mersin ilinde yaşanılan heyelan nedeniyle hayatını
kaybeden 2 vatandaşa, Niğde ili Ulukışla ilçesi
Hacıbekirli köyünde bir evde çıkan yangında hayatını
kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet, Tarsus Devlet Hastanesinde meydana
gelen patlamada yaralananlara geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
34.- Sinop Milletvekili
Barış Karadenizin, Türkiyenin dört bir yanından Türkiye Büyük
Millet Meclisine gelerek çiftçilerin sorunlarını dile getiren ziraat
odası başkanlarına çiftçilerin geleceği için yardımcı
olmaya söz verdiklerine ilişkin açıklaması
35.- İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun, 15 Ocak Kıbrıs Türklerinin
millî mücadele kahramanı Doktor Fazıl Küçükün vefatının
36ncı yıl dönümüne, 15 Temmuz şehit ve gazileri için toplanılan
paranın teslim edilmemesini protesto etmek amacıyla sokağa inme
kararı alan yakınlarını desteklediklerine, Güneydoğu
gazilerimizin mağduriyetleri giderilinceye kadar konunun takipçisi
olacaklarına, Anayasa Mahkemesi kararıyla Wikipediaya erişim
yasağının ortadan kalktığına, İYİ
PARTİ olarak hukukun tam ve bağımsız işlemesi,
demokrasinin hızla ilerlemesi ve yasakların kalkması için
verdikleri mücadeleye devam edeceklerine, ekonomi yönetiminin 2019
yılında sınıfta kaldığına ilişkin
açıklaması
36.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, 15 Ocak Kıbrıs Türklerinin millî mücadele
kahramanı Doktor Fazıl Küçükü vefatının 36ncı
yıl dönümünde rahmetle yâd ettiğine, Sakarya ilinin 8 Haziran 2018
tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan Bitkisel Üretime Destekleme Ödemesi
Yapılmasına Dair Tebliğde yapılan
değişikliklerden müstesna tutulmasını talep ettiklerine
ilişkin açıklaması
37.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Wikipediayla ilgili gerekçeli karar
Resmî Gazetede yayımlanmasına rağmen henüz siteye
erişilemediğine, Türkiyede 133 hukuk fakültesi bulunduğu hâlde
hukukun olmadığına ve çok sayıda haber ajansının
engellemeyle karşı karşıya kaldığına,
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
Meclisinin yayımladığı 2019 yılına dair rapora,
iş cinayetlerinin engellenmesi için ne iktidarın ne sermayenin ne de
iş yeri sahiplerinin üzerine düşeni yapmadığına, Kürt
kadın siyasetçi Hevrin Halefin öldürülmesi olayına ilişkin
açıklaması
38.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, 15 Ocak Kıbrıs Türklerinin millî mücadele
kahramanı Doktor Fazıl Küçükü vefatının 36ncı
yıl dönümünde rahmetle andıklarına, 15 Ocak büyük şair
Nazım Hikmetin doğumunun 118inci yıl dönümüne, Anayasa
Mahkemesi gerekçeli kararını açıklamasına rağmen
Wikipediaya erişim engelinin devam ettiğine, 5 Ocakta
kaldığı yurttan çıktıktan sonra haber alınamayan
Munzur Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü 2nci sınıf
öğrencisi Gülistan Dokuyla ilgili sağlıklı bir
açıklama yapılmadığına ve Meclis Başkan Vekili
Süreyya Sadi Bilgiçin inisiyatif alarak Meclisi konuyla ilgili bilgilendirmesi
gerektiğine, 2018 KPSS sınavında başarılı
oldukları hâlde hâlâ atanamayan sağlıkçıların
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
39.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, 15 Ocak Kıbrıs Türklerinin özgürlük
mücadelesinde büyük görevler ifa etmiş olan Doktor Fazıl Küçükü
vefatının 36ncı yıl dönümünde rahmetle
andıklarına, Genel Kurul gündemine, Türkiyede hukukun kendi
mecrasında usulünde devam ettiğine ve Anayasa Mahkemesinin
Wikipediayla ilgili kararına ilişkin açıklaması
40.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve
Anayasanın 138inci maddesinin dördüncü fıkrasının Anayasa
Mahkemesi kararlarına karşı yasama ve yürütme faaliyeti
yapılmayacağına, Anayasanın 153üncü maddesinin Anayasa
Mahkemesi kararlarının tüm kurumlar, kuruluşlar, organlar
açısından bağlayıcılığına
hükmettiğine ilişkin açıklaması
41.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın yerinden sarf
ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
42.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
43.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
44.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
45.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin ve İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun yaptığı
açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
46.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, bir siyasi parti binasının önünde havaya ateş
açtıktan sonra saldırganın polis merkezine
sığınmasının kabul edilemez olduğuna,
Halkların Demokratik Partisine, HDP İstanbul İl
Başkanlığına ve HDP Grubuna geçmiş olsun
dileğinde bulunduklarına ilişkin açıklaması
47.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın 134 sıra sayılı Kanun Teklifinin
1inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
48.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve Adalet ve Kalkınma Partisinin hukuk komisyonları gibi
çalışan mahkemelerin aldığı kararları
uluslararası hukuk nezdinde er ya da geç geri çevireceklerine ilişkin
açıklaması
49.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
50.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
51.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, sulh ceza hâkimliğinin Wikipediayla ilgili
kararına ilişkin açıklaması
52.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Mısır polisinin Anadolu Ajansı Kahire Ofisine
düzenlediği baskını kınadıklarına, Anadolu
Ajansı ile tüm basın camiasına geçmiş olsun dileğinde
bulunduklarına ilişkin açıklaması
53.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Mısır polisinin Anadolu Ajansı Kahire
Ofisine düzenlediği baskın olayını yakından takip
ettiklerine ve geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin
açıklaması
54.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin 79 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
55.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
56.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Rabia Naz Vatan
Başta Olmak Üzere Şüpheli Çocuk Ölümlerinin
Araştırılması ve Bu Konuda Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının
süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/1051)
VI.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Ruanda
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1944) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 134)
2.-Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun
Türkiye Cumhuriyeti ile Arjantin Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma
Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1804) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 79)
3.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Katılımcı BM Kuruluşları Adına
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (BMKP) Arasında
İncek/Ankaradaki Diplomatik Yerleşkede BM Binaları İçin
Arazi Tahsisi, Tasarımı ve İnşasına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi
(2/1414) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 49)
4.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın
Türkiye Cumhuriyeti ile Polonya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşması ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1360) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 46)
5.- İzmir Milletvekili
Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Arjantin Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gümrük Konularında
İşbirliği ve Karşılıklı Yardım
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1592) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 84)
6.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Uluslararası Sivil Havacılık
Sözleşmesinin 50 (a) ve 56ncı Maddelerinin Tadiline
İlişkin Olarak 6 Ekim 2016 Tarihinde Montrealde İmzalanan
Protokollerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifi (2/1945) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 99)
7.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Mali
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1368) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 59)
8.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Özbekistan
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2001) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 112)
9.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun 8 Mayıs 1996 tarihinde Taşkentte
İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşmasını Değiştiren Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2031) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S.Sayısı:116)
10.- İzmir Milletvekili
Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Gine
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve
Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1597) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 62)
11.- İzmir Milletvekili
Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Nijerya
Federal Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Ticari ve Ekonomik
İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1589) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 61)
12.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Kırgız Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1460) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 51)
VII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin, Anadolu Ajansı
çalışanlarının derhâl serbest bırakılması ve
özür dilenmesi gerektiğine ilişkin konuşması
VIII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun 16 Ocak 2020 Perşembe günkü birleşiminde,
132 sıra sayılı Hayvanların Haklarının
Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve Kötü Muamelelerin Önlenmesi İçin
Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan
Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun Gündemin Özel Gündemde
Yer Alacak İşler kısmına alınarak görüşmelerinin
bu birleşimde yapılmasına; 132 sıra sayılı Raporun
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam
olunmasına ve yapılacak görüşmelerde siyasi partiler adına
yapılacak konuşmaların birden fazla kişi tarafından
kullanılabilmesine ilişkin önerisi
IX.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
134) Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin
oylaması
2.- (S. Sayısı: 79)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili
Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti ile Arjantin Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya
Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin oylaması
3.- (S. Sayısı: 49)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Katılımcı BM Kuruluşları Adına
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (BMKP) Arasında
İncek/Ankaradaki Diplomatik Yerleşkede BM Binaları İçin
Arazi Tahsisi, Tasarımı ve İnşasına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifinin oylaması
4.- (S. Sayısı: 46)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti ile Polonya Cumhuriyeti
Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşması ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifinin oylaması
5.- (S. Sayısı: 84)
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Arjantin Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gümrük
Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifinin oylaması
6.- (S. Sayısı: 99)
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Uluslararası Sivil
Havacılık Sözleşmesinin 50 (a) ve 56ncı Maddelerinin
Tadiline İlişkin Olarak 6 Ekim 2016 Tarihinde Montrealde İmzalanan
Protokollerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifinin oylaması
7.- (S. Sayısı: 59)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Mali
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin
oylaması
8.- (S. Sayısı:
112) Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin oylaması
9.- (S.Sayısı:116)
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun 8 Mayıs 1996 tarihinde
Taşkentte İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Özbekistan
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasını Değiştiren
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifinin oylaması
10.- (S. Sayısı:
62) İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Gine Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askeri Alanda
Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifinin oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, kamu kurumlarında istihdam edilen
gıda mühendisi sayısına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir
Pakdemirlinin cevabı (7/22793)
15 Ocak 2020 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare
AYDIN YILMAZ (İstanbul), Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
43üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Osmaniyenin
düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü ve Osmaniyedeki
yatırımlar hakkında söz isteyen Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğluna aittir.
Buyurun Sayın Durmuşoğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun,
Osmaniyenin düşman işgalinden kurtuluşunun 98inci yıl
dönümüne ve Osmaniye iline yapılan yatırımlara ilişkin
gündem dışı konuşması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terörle mücadeleye
verdiği şehitlerle aziz milletimizin gönlünde müstesna bir yeri olan
Osmaniyenin, düşman işgalinden kurtuluşunun 98inci yıl
dönümünü Gazi Meclisimizin çatısı altında kutlamak ve bu
vesileyle ilimizdeki güncel ekonomik durumu ve yatırımları
paylaşmak için gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Ekranları başında bizleri izleyen aziz
milletimizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
7 Ocak, sadece Osmaniye için değil Anadolu için
de çok önemli tarihlerden birisidir. Mavi göklerin beyaz ve kızıl
süsü, kız kardeşimin gelinliği, şehidimizin son örtüsü
mukaddes Bayrağımızı gönderden indirmeye
çalışanların bu topraklardan bir kez daha silindiği gündür.
7 Ocak, kahraman ecdadımızın teslimiyetçi ve tutsak
yaşamın tüm aşamalarını, hayatını ortaya
koyarak reddettiği ve bağımsızlık destanını
tarihe altın harflerle yazdığı gündür. Cumhuriyetimizin
kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkün önderliğinde Güney Cephesi olarak
bilinen Çukurovadaki kurtuluş ve bağımsızlık
mücadelesi çok büyük destanlarla doludur. Saygımızı ve
minnetimizi anlatabilmek için her birini ayrı ayrı anmamız
gereken Onbaşı Rahime Hatun, Yaveriye çetesi, Yastı Kelle, Ali
Kılıç, Mamık Hüseyin, Kadir Çavuş, Muhammet Hoca, Nacar
Ökkeş, Borazan Mehmet, Hacı Ağa Oğulları Ali ve Ahmet,
Ali Bekiroğlu Ahmet ve nice Osmaniyeli vatan evladı bu
toprakları vatan bildikleri için şehit olmuş, neticesinde
gazilik makamına ulaşarak Osmaniyemizi yiğit Osmaniye
yapmışlardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; akla ilk olarak tarım ve hayvancılıkla gelen
Osmaniye, iktidara geldiğimiz son on yedi yılda sanayide, enerjide,
ulaşım ve daha birçok alanda söz sahibi olan bir il hâline getirmek
için durmaksızın çalıştık, çalışıyoruz.
Fıstık ve turp üretiminin ana üssü olan Osmaniye binlerce
yıllık tarihi, geleneksel halk kültürü, muhteşem doğal
güzellikleri, 14 bine yakın öğrencisi bulunan Osmaniye Korkutata
Üniversitemizle beraber Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın liderliğinde yeni bir seviyeye
ulaşmıştır. İktidarımız döneminde bölgesel
gelişmişlik düzeyi farkını azaltmak, üretimi, istihdamı,
ihracatı ve teknoloji ağırlıklı
yatırımları artırmak için verilen yatırım
teşviklerini 312 kat artırdık ve böylece 2002 yılında
yaklaşık 2 milyon TL olan yatırım teşviklerinin
tutarı 2019 yılında 624 milyona kadar yükseldi. 2003
yılından bu yana sabit yatırım tutarı 5,5 milyar TL
olan 402 adet yatırım teşvik belgesi verildi. Bu teşviklerin
yatırıma dönüşmesiyle birlikte 11.697 kişiye ilave istihdam
sağlanmış oldu.
Osmaniyemizin yatırımda öncelikli bölge
statüsü kazanması, 2 OSBsi, verilen teşviklerin yatırıma
dönüşmesi ve lokasyon olarak da liman bölgesine yakın olması
nedeniyle ihracat potansiyeli önemli ölçüde artmıştır.
Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine
göre Osmaniye son on yedi yılda ortalama ihracatı en hızlı
artan iller sıralamasında yüzde 63le 2nci sırada yer
almıştır. 2002 yılında 698 bin dolar olan
ihracatımız, 438 kat artarak 2019 yılında 307 milyon dolar
seviyesine kadar yükselmiş ve en fazla ihracat yapan iller
sıralamasında 31inci sırada yer almıştır. 2002
yılında 2 milyon dolar olan dış ticaret hacmimiz, 2019 sonu
itibarıyla 860 milyon dolar seviyelerine kadar yükselmiştir. Bugün
Osmaniyemiz, başta çelik ve tekstil ihracatı olmak üzere 65i
aşkın ülkeye irili ufaklı ihracat gerçekleştirmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Osmaniye son on yedi yılda ekonomisini önemli oranda
büyütmeyi başarmıştır. 2002 yılında 81 il
içerisinde 57nci büyük ekonomiye sahip il iken bugün 38inci büyük ekonomiye
sahip il durumuna gelmiştir. İktidarlarımız döneminde
TÜİK verilerine göre yıllık ortalama yüzde 10un üzerinde büyüme
performansı gösteren Osmaniye, ekonomik büyüme hızında ilk
sıralarda yer almayı başarmıştır.
Ulaşım alanında
hemşehrilerimizin daha hızlı ve güvenli bir şekilde
gidecekleri yerlere erişmesini sağlamak için kara yolu, demir yolu ve
hızlı tren projelerimiz devam etmekte olup, inşallah projelerimizin
tamamlanmasıyla Adana-Osmaniye arası ulaşım süresi otuz
beş dakikaya, Mersin-Osmaniye arası ise altmış dakikaya
inmiş olacaktır.
Sağlık alanında da 600 yataklı,
800 yatak kapasiteli Osmaniye Devlet Hastanesinin inşasına
başlanmış olup en kısa zamanda hemşehrilerimizin
hizmetine sunulacaktır. Elbette ki çalışmalarımız bu
saydıklarımızla sınırlı kalmayacak. Osmaniye
olarak, 2023, 2053 ve 2070 vizyonuna ulaşmak için hiç durmadan, usanmadan
çalışmaya devam edeceğiz inşallah.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kaleler şehri olarak da anılan Osmaniyede tarihin izlerini
taşıyan ve birçoğu günümüze kadar korunarak
ulaşmış 26 kale bulunmaktadır. Toprakkale ilçemizin de
ismini aldığı Toprakkale, Düziçi ilçemizde bulunan Harun
Reşit Kalesi, Kadirli ilçemizde bulunan Değirmendere Kalesi, Hemite
Kalesi bunlardan sadece birkaçıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Durmuşoğlu, tamamlayın sözlerinizi.
MÜCAHİT
DURMUŞOĞLU (Devamla) Teşekkürler Sayın Başkan.
MAHMUT TANAL
(İstanbul) Toprakkale Kalesi ne zaman restore edilecek?
MÜCAHİT
DURMUŞOĞLU (Devamla) Doğal güzelliği, tarihi ve yaban
hayatını birlikte sunan Aslantaş Barajıyla çevrelenen
ender güzellikte bir yerde bulunan 4.341 hektar büyüklüğündeki millî park
içerisinde yer alan Karatepe Aslantaş Açık Hava Müzesi, Türkiyenin
en büyük ve ilk açık hava müzesi olmakla birlikte, özellikle yabancı
misafirler tarafından en fazla ziyaret edilen mekânlar arasında yer
almaktadır. Amfiteatrı, kalesi, hamamı, sütunlu caddesiyle
Çukurovanın Efesi sayılabilecek Kastabala Ören Yeri ve Kadirli
ilçemizde bulunan Çukurovanın Ayasofyası denilebilecek Ala Cami
herkesin ziyaret etmesi gereken yerlerden biridir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geçmişimizden
aldığımız güçle geleceğe doğru emin
adımlarla ilerliyoruz. Kurtuluş Savaşında topla tüfekle
canımızı ortaya koyarak verdiğimiz
bağımsızlık mücadelesini bugün,
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
liderliğinde tüm dünyada örnek olan yatırım hamleleriyle vermeye
devam edeceğiz. Artık üzerinde rahatça oyun oynanan değil,
bölgesinde oyun kuran, oyunbozan kararlı bir Türkiye var.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Durmuşoğlu.
MÜCAHİT
DURMUŞOĞLU (Devamla) Sayın Başkanım,
tamamlıyorum sözlerimi.
BAŞKAN Sadece
selamlama için açıyorum.
Buyurun.
MÜCAHİT
DURMUŞOĞLU (Devamla) Sözlerime son verirken
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan başta
olmak üzere, bölgemize yapılan tüm yatırımlarda emeği geçen
bakanlarımıza, bürokratlarımıza, ülkemizin dört bir
yanından gelerek Osmaniyemizde hizmet veren memur ve işçi
kardeşlerime tüm hemşehrilerim adına şükranlarımı
sunuyor, şehitlerimize yüce Allahtan rahmet, gazilerimize acil
şifalar diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkürler
Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem
dışı ikinci söz, 2020 yılının, İshak
Paşa Sarayı yılı ilan edilmesi talebiyle ilgili söz isteyen
Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebiye aittir.
Buyurun Sayın
Çelebi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Ağrı Milletvekili Ekrem Çelebinin, 2020
yılının İshak Paşa Sarayı Yılı ilan
edilmesi talebine ilişkin gündem dışı konuşması
EKREM ÇELEBİ
(Ağrı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şahsım adına gündem dışı söz almış
bulunmaktayım, bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Göğü mavi, dalı yeşil, tarlası
sarı; kuşların, çiçeklerin ve yiğitlerin diyarı;
dağı, taşı, suyu başka; yaşamak gibi, sevmek
gibi, güzel memleketim, güzel Türkiyem. Cennet vatan Türkiyenin
çatısı; dağıyla, balıyla, insanlığa 2nci
kez hayat veren Nuhun gemisiyle, tarihiyle, doğasıyla, kültürüyle
kadim şehrimiz Ağrıyı anlatmak ve sizlere
Ağrıyı tanıtmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 2.241
rakımlı, Balıklı Gölde yetişen, Türkiyenin ve
dünyanın en güzel ve en lezzetli kırmızı benekli
alabalığını yediniz mi?
İnsanlığın ilk yerleşim
yerlerinden biri olan Meya Mağaralarında sarp kayalıklardan
oluşan ve oyularak yapılan evleri, tapınakları ve insani
yaşam aletlerini ve yerlerini gezdiniz mi?
Diyadin Kanyonuna inip yemyeşil
dağların arasında coşkun akan nehirlerinde rafting,
yaylalarında yürüyüş yaptınız mı?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir süslü gelin gibi nazlı olan Köse Dağın
bulunduğu şirin yeşil ilçemiz -ovasıyla, türküsüyle
meşhur- Eleşkirtimizi gördünüz mü?
Hamur ilçemizde bulunan Selçuklu Dönemine ait
kümbeti gördünüz mü?
Murat Nehrinin coşkun aktığı,
birçok uygarlığa ev sahipliği yapan, mantarıyla, çeçil
peyniriyle şirin ve küçük ilçemiz Tutakımızı ziyaret
ettiniz mi?
Urartular, Selçuklular ve Osmanlıya yurtluk
yapan, Sultan Alparslana 1071de Ağrının, Anadolunun ilk
kapısını açan, yeni adıyla Doğansu köyünü, eski
adıyla Sultanmut Ovasını gezip gördünüz mü?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Gördük, yaşanmaz
hâle getirdiniz Ağrıyı! Ağrıyı yaşanmaz
hâle getirdiniz! Hayat durdu Ağrıda!
EKREM ÇELEBİ (Devamla) Sayın Tanal, sen
Ağrıya geldin, bir şey söyledin o tarihte, 2013
yılında dedin ki: Ya, helal olsun bu Ağrıya
MAHMUT TANAL (İstanbul) Gezdik, gördük.
Yaşanmaz hâle getirdiniz Ağrıyı!
EKREM ÇELEBİ (Devamla) O tarih
itibarıyla 13 katrilyon lira para yatırılmıştı.
Bir şehit cenazesine gittik, orada. Sana hatırlatırım bu
cümleleri. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SERKAN TOPAL (Hatay) Ama Sayın Vekilim, ben
de Ağrıda görev yaptım, Ağrı hakikaten çok geri
kalmış.
EKREM ÇELEBİ (Devamla) Sırtını
Süphan Dağına yaslayan
ÖZKAN YALIM (Uşak) Ağrıda 1 tane
fabrika kalmadı be!
EKREM ÇELEBİ (Devamla)
ve üzerinde krater
gölü bulunan, heybetiyle Anadoluya ev sahipliği yapan, koyunuyla
kuzusuyla bu vatanı besleyen Patnos ilçemizin dağında ve
ovasında üretilen muhteşem balın tadına baktınız mı
hiç?
Ağrı, gönlümüzün sızısı,
Türkiyenin çatısı; balımız, peteğimiz, gururumuz
Ağrı.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Ağrının ağrısı daha bitmedi.
EKREM ÇELEBİ (Devamla) Bu güzellikleri
Ağrıyı ziyaret eden her bir vatandaşımızın
gelip görmesini arzu ediyoruz. Biz ilimizi Türkiyenin ve dünyanın
yakından tanımasını gerçekten çok istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, 2018
yılından bu yana, ülkemizin sahip olduğu kültürel mirası
hem gelecek kuşaklara aktarmak hem de ülkemizde iç ve dış
turizmi geliştirmek üzere her yıl bir sembol belirleyerek ülke
tanıtımı yapılmaktadır. İlk olarak, 2018
yılı, Homerosun İlyada Destanında bahsedilen Troya
Savaşının yapıldığı yer olarak da bilinen
Çanakkaledeki Troya Antik Kenti Yılı olarak ilan edildi. Akabinde,
2019 yılı, Sayın Cumhurbaşkanımız
tarafından, on iki bin yıl öncesine uzanan tarihin ortaya
çıkarıldığı Şanlıurfadaki yerleşim
alanı sembol olarak belirlenerek Göbeklitepe Yılı olarak ilan
edildi. Şimdi de 2020 yılı için bir sembol çalışması
yapılıyor.
İshak Paşa Sarayı, 2000
yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesine
alınmış çok önemli bir eserimizdir. Osmanlı mimarisinin
Anadoluda günümüze ulaşabilen tek saray yapısı olarak kabul
edilmektedir. İshak Paşa Sarayı, gezerken attığınız
her adımda tarih, baktığınız her köşede sanatla
karşılaşacağınız, incelediğiniz her motifte
Türk-İslam kültürüyle yoğrulmuş bir eserdir. Burada, her
adımbaşı Selçuklu sanatının geleneksel örnekleriyle
karşılaşmak mümkündür. İshak Paşa Sarayı doksan
dokuz yılda tamamlanmış olup, İstanbul Topkapı
Sarayı'ndan sonra son devirde yapılmış sarayların en
ünlüsü ve en muhteşemidir.
Türkiyenin çatısı olarak kabul edilen,
5.137 metrelik yüksekliğiyle heybetini her mevsimde gösteren
Ağrı Dağı, İshak Paşa Sarayına
komşudur. Ayrıca, Urartu Kalesi ve bölgenin İslam Âlimi Ahmed-i
Hani Türbesi de karşısındaki İshak Paşa Sarayına
ayrı bir sıcaklık katmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Çelebi.
Buyurun.
EKREM ÇELEBİ (Devamla) Büyüleyici
güzelliğiyle ve dünyada ilk kez kalorifer sisteminin kurulduğu bir
mekân olması sıfatıyla herkesin görmesini arzu ettiğimiz
bir saraydır İshak Paşa Sarayı.
Değerli milletvekilleri, Ağrı, kültür
ve doğal yapılarıyla turizm pastasından çok daha
fazlasını hak eden bir şehrimizdir, serhat şehrimizdir.
Yıllardır terörün ızdırabını çekmiş ve
maalesef terörle anılmış bölgemiz yönünden pozitif bir
farkındalık oluşturacağı da nazara alınarak, 2020
yılının, Selçuklulara ve Osmanlıya ev sahipliği yapan
Doğubeyazıt ilçemizdeki bu muhteşem eserle anılan bir
yıl olmasını arzu ediyoruz.
Dünyaya ikinci kez hayat veren, Nuhun gemisinin
olduğu, eteklerinde kuş cennetinin bulunduğu, Alaskadan sonra
dünyanın 2nci büyük meteor çukurunun yer aldığı,
Ağrı Dağıyla müsemma ilimizin tüm zenginlikleriyle yeniden
keşfedileceği; birliğimize, beraberliğimize ve
kardeşliğimize katkı sağlayacağı bir dönem
olması adına 2020 yılının İshak Paşa
Sarayı Yılı olması için Yüce Meclisimizden destek talep
ediyoruz.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZKAN YALIM (Uşak) Son on yedi yılda
Ağrıdan kaç kişi göç etti acaba?
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkanım,
biraz daha konuşsun hatip, insanlar niye Ağrıdan göç ediyor?
ÖZKAN YALIM (Uşak) Biz daha iyi
olmasını isteriz ama gerçek bu yani.
EKREM ÇELEBİ (Ağrı) Sayın
Tanal, Ağrıya gelirseniz bu güzellikleri görürsünüz.
Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) İnsanlar niye
göç ediyor?
ÖZKAN YALIM (Uşak) Daha güzel bir
Ağrı olmasını isteriz ama gerçek bu.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Çelebi.
Gündem dışı üçüncü söz, nakliyeci ve
kamyoncu esnafının güncel sorunları hakkında söz isteyen
Tokat Milletvekili Yücel Buluta aittir.
Buyurun Sayın Bulut. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Tokat Milletvekili Yücel Bulutun, nakliyeci ve kamyoncu
esnafının sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
YÜCEL BULUT (Tokat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kamyoncu esnafımızın Anadoludan
son günlerde yükselen feryadının bir kısmını sizlere
aktarabilmek adına, şahsım adına gündem dışı
söz almış bulunuyorum.
Gerçekten de hayatımızın hemen hemen
her aşaması, taktığımız kravat, üzerimizdeki
ceket, ayağımızdaki ayakkabı, soframızdaki peynir,
domates, salatalık, dolaptaki yiyecek, evdeki beyaz eşya da dâhil
olmak üzere her şey, hiç kuşkunuz olmasın ki bu çilekeş
meslek erbabının yani kamyoncuların birer eseri.
Yuvalarından, konutlarından, ailelerinden ayrı,
aylarını yollarda geçiren kamyoncu ve nakliyeci
esnafımızın emeği sayesinde biz bu mal, hizmet ve ürünlerle
tanışıyoruz ve bunları tüketiyoruz. Şimdi bu
insanların yükselen bir feryadı var, bunu sizin de duyduğunuzu
biliyorum. İşte, tüm bu sorunları siyasi istismar
alanlarından uzaklaştırmak suretiyle ve kendi gündemimize
bağlı kalarak ortak akılla, ortak şuurla bir çözüme
kavuşturabilmek umuduyla bugün burada sizlerin takdir ve tensibine
sunacağım.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisinin her
milletvekili kendi bölgesinde kamyoncu esnafının -eminim ki
diğer siyasi partiler de bunu yapmıştır- dertlerini
dinlediler. Biz, esas itibarıyla, AK PARTİnin kamyoncu ve nakliyeci
esnafıyla ilgili yapmış olduğu düzenlemelerin esas ve
içeriğine bütünüyle karşı değiliz ve itirazımız
yok. Ancak, bu düzenlemelerin hayata geçirilmesi konusundaki aceleciliğin
kamyoncu ve nakliyeci esnafımızın sosyolojik gerçekleriyle örtüşmediğine
ve onların ekonomik mahvına sebep olabileceğine inanıyoruz.
Bakın -kendi tabirleriyle söylüyorum- bizim
kamyoncu ve nakliyeci esnafımızın ağırlıklı
profili, maalesef ki, çok arzu etmelerine rağmen belki
imkânsızlıklardan dolayı yeterli eğitim alamamış,
eğitimine devam edememiş, bir devlet kapısında da iş
bulamadığı için bu sektöre girmiş insanlardan
oluşuyor.
Şimdi, bugün getirilen düzenlemelerin de
esası yoğun teknoloji kullanımına dayalı düzenlemeler
ve biz bu insanlardan -yine kendi tabirleriyle söylüyorum- şu anda
akıllı telefonu dahi yeni yeni kullanmaya başlayan bu
çilekeş esnaf grubumuzdan bu yoğun teknolojiye bir an önce adapte
olmalarını istedik.
Şimdi, bu mümkün değildi. Allahtan
geçtiğimiz günlerde bu sese bir kulak verildi ve e-faturayla ilgili
düzenleme 2024 tarihine kadar -bildiğim kadarıyla- ertelendi. Fakat
bu yeterli değil. 2024 tarihine kadar da bu esnaf grubumuza mutlaka ama
mutlaka kendilerine bir külfet teşkil etmeksizin, külfet
oluşturmaksızın gerekli eğitimin devlet eliyle ve taşıyıcılar
kooperatifiyle müşterek hareket etmek suretiyle verilmesi gerekiyor.
Şimdi, tabii ki tek sorun e-fatura
değildi, bunun dışında da sorunlar var. Yıllardır
nakliyecilik sektörünü düzenleyebilmek adına birbiri ardına devlet
tarafından bu insanlara belge satılıyor. Bakın, belge
veriliyor demiyorum, belge satılıyor. Bu belgelerden bir tanesi,
nakliye sektöründe R Belgesi olarak bilinen bir belge. Devlet bu belgeyi ilk
çıkardığında -bu belgenin fiyatı sanıyorum 350
bin TL gibi fahiş bir rakam- dedi ki: Bu belgeyi alacaksınız,
ancak ve ancak 100 ton ve üzeri taşımacılıkta bu belge
sahibi olanlar ihalelere girebilecek. dediler. İnsanlar emeklerinden
artırdılar, zor bela kooperatifler bu belgeleri temin etti ve
şimdi bu R1 belgesi bir duvar süsü gibi asılı duruyor çünkü
hiçbir ihalede bu uygulanmıyor, hiçbir şekilde de
kullanılmıyor.
Bunun dışında
Taşımacılık için K1 belgesi alacaksınız. dedik.
K1 belgesini aldılar. K1 belgesinin hiçbir işlevselliği
kalmadı, kalmadığı gibi de 60 yaşındaki bir kamyoncu
günün birinde kamyonunu devretmek durumunda kaldığında diyor ki:
Ben daha yol gidemiyorum, oğlum devam edecek. Hayır, senin
oğlun da bir daha K1 belgesi alacak. diyoruz. Yani K1 belgelerinin
devrinin de önünü kapatmış durumdayız.
Bakın, devlet gerekli düzenlemeyi yapıyor
ama düzenlemeden ibaret kalıyor, denetim yok yani regülasyon
dediğimiz müessese bu kamyoncular için hiç uygulanmadı. Düzenlemeyi
yaptık, hiçbir denetim mercisini devreye sokmadık. Hâl böyle olunca
ortaya şu tablo çıktı: Adam, İrandan yükü alıyor,
yurt içi taşıma belgesi yok, sınıra geliyor, deposunu
Türkiye'nin dörtte 1ni fiyatına dolduruyor, mazotu ağzına kadar
dolduruyor, getiriyor yükü bırakıyor, geri dönerken de deposu ucuz
mazotla dolu Boş dönmeyeyim. diyerek tekrar yük alıyor, 5 bin
liraya taşıması gereken bir yüke 2 bin lira fiyat verip
haksız rekabet oluşturuyor. Hiçbir denetim kurumu da ortada
olmadığı için, bu insanlarımız hem Türkiyede 4 kat
pahalı fiyatla mazotunu doldurup hem de bu haksız rekabet
ortamında ayakta kalmaya çalışıyor.
Dolayısıyla, bizim acil ihtiyacımız
olan konu şu: Kamyoncular, biliyorsunuz ki taşıyıcılar
kooperatifleri vasıtasıyla örgütlenmiş ve bunlar özel birer
müessese şeklinde, hiçbir üst birlikleri ve denetim yetkileri yok. Korsan
taşımacılığa karşı bu kooperatiflerin
yapabileceği hiçbir yaptırımları söz konusu değil.
Acilen ama acilen bu haksız rekabetin ortadan kaldırılabilmesi
amacıyla çok sıkı denetim şartlarının devreye
sokulması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Bulut.
Buyurun.
YÜCEL BULUT (Devamla) -
gerekirse de Bakanlık
vasıtasıyla bu denetimlerin artırılması suretiyle önce
piyasa koşullarındaki haksız rekabetin ortadan
kaldırılması gerekiyor.
Tabii, gündem dışı konuşma süresi
içerisinde belki de yüzlerce sayfa tutabilecek sorunları özetlememiz
mümkün değil ama en temel noktalara değinmeye
çalıştık. Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak da
bundan sonraki süreçte, şu an köşeye
sıkışmış ve âdeta Şoförsem günahım ne?
demekten başka diyecek bir şeyi olmayan bu kamyoncu esnafıyla
ilgili 49 milletvekilimizle beraber onların sesi ve sözcüsü olmaya da
devam edeceğimizi buradan ilan ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZKAN YALIM (Uşak) Bir araştırma
önergesine neden ret oyu verdiniz Sayın Vekil?
YÜCEL BULUT (Tokat) Kendi gündemimize
bağlıyız çünkü.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Hayır. Ama burada
sorunları, bak, siz de kabul ediyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Yalım, kulise
alayım sizi.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Ama dün
YÜCEL BULUT (Tokat) Burada önergelik hiçbir
şey yok, sorunlar belli, önergelik hiçbir şey yok.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, sisteme giren
YÜCEL BULUT (Tokat) Önergelik ne var? Sorunlar
belli, neyi araştıracağız?
ÖZKAN YALIM (Uşak) Sizinle birlikte Komisyon
kurup bütün sorunları çözecektik.
BAŞKAN Sayın Yalım
YÜCEL BULUT (Tokat) Ya, 4 maddenin neyini
araştıracaksınız?
BAŞKAN Sayın Bulut
ÖZKAN YALIM (Uşak) Ama bakın, güzel
şeyler söylemeye çalıştınız ama uymuyorsunuz. Olmuyor
ama yani.
ÜMİT YILMAZ (Düzce) Her şeye önerge, her
şeye önerge!
BAŞKAN Sayın Yalım, siz şu
arka taraflarda otururken daha iyi oluyor.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Sayın Başkan,
nerede oturacağıma ben kendim karar verebiliyorum herhâlde.
BAŞKAN Şimdi, sayın
milletvekilleri, sisteme giren milletvekillerimizin tamamına söz
vereceğim, 30 milletvekiline. Şu ana kadar 28 milletvekilimiz sisteme
girdi, 2 arkadaşımız daha varsa söz talebi olan, sisteme
girebilirler. 30 milletvekilimizin de söz taleplerini karşılayacağım.
Ondan sonra da 60a göre başka söz vermeyeceğim.
Sayın Şeker, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, 2019
yılı ihracat rekoru kıran Kocaeli ilinin ihracat dinamosunu
otomotiv ve kimya endüstrisinin oluşturduğuna ilişkin
açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, dün, Kocaeli ilimizin
2019 yılı ihracat rekoru kırdığını ifade
etmiştim. Kocaelinin nitelikli insan gücü, lojistik ve
avantajlarından faydalanan firmalar, Türkiye'nin dünyanın en büyük
ihracat ülkelerinden biri olma vizyonuna da büyük destek ve katkı
sağlamaktadır. Kocaeli ihracatının dinamosu otomotiv ve
kimya endüstrisidir. Kocaelide üretilerek ihraç edilen ürünlerden otomotiv,
lastik üretimi ve petrokimya gibi katma değeri yüksek ürünler dünya
çapında büyük ilgi görmektedir. Kocaelide yapılan ihracatın ilk
sırasında otomotiv ihracatı bulunmaktadır. 2nci
sırasında, en çok ihracat yapan sektör ise kimya sektörüdür. 3ncü
sırada ise çelik sektörü gelmektedir. Bu sektörler Kocaeli
ihracatının yaklaşık üçte 2sini oluşturmaktadır.
Üretim yapan, istihdam sağlayan, ihracat yapan sektörlerimizin bütün
çalışanlarına teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Taşkın
2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının,
Enerji Verimliliği Haftasına ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
tarafından, 1981 yılından beri her yıl ocak
ayının 2nci haftası Enerji Verimliliği Haftası olarak
kutlanmaktadır.
Enerji Tasarrufu Haftasının amacı,
enerjinin ne kadar değerli olduğu ve nasıl tasarruf
yapabileceğimiz konusunda halkımız ve genç kuşakları
bilgilendirmek, bilinçlendirmek ve eğitmektir.
Sürdürülebilirlik açısından en ucuz enerji
verimli kullanılan enerjidir. Enerji verimliliği üzerine yapılan
çalışmalar göstermektedir ki günlük hayatımıza
yapacağımız basit değişikliklerle, enerji
harcamamızdan en az yüzde 20 oranında tasarruf edebilmemiz mümkün
olabilmektedir. Özellikle elektrikli ev aletlerinin verimli olması ve bina
yalıtımlarının mutlaka yapılması gerekmektedir.
Enerji verimliliği konusunun bir haftayla
sınırlı kalmaması ve konuyla ilgili
farkındalığın artırılarak devam etmesi
gerekmektedir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Karasu
3.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasunun, Sivas ilinde
sağlık alanında yaşanan sorunların çözümüne yönelik
adım atmak için neyin beklendiğini Sağlık Bakanından
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ULAŞ KARASU (Sivas) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sivas ilimiz sağlık hizmetlerinde
yaşanan sorunlarla gündeme gelmeye devam ediyor. Son olarak Sivasta kalp
rahatsızlığı geçiren bir yurttaşımız,
Cumhuriyet Üniversitesi Hastanesinde ve Numune Hastanesinde stent
bulunmadığı için hayatını kaybetti. Cumhuriyet
Üniversitesinde malzeme alınamadığı için birçok ameliyat
yapılamamaktadır. 2020 yılında yaşanan bu acı
olay, Sağlıkta reform naraları atan iktidarın
sağlıkta nasıl sınıfta kaldığının
net bir göstergesidir.
Ayrıca, Sivasta görev yapan kadrolu
doktorlarımız, 4924 sayılı Kanuna bağlı
yönetmelik çerçevesinde atanan sözleşmeli doktorlarla aralarında
oluşan özlük hakları ayrımı nedeniyle art arda tayin
istemektedir. İktidar yöneticileri, doktorlarımızın
talebine kulağını tıkayarak Sivaslıları doktorsuz
bırakmakta ve mağdur etmektedir.
Bu bağlamda Sağlık Bakanına
soruyorum: Sivasta yaşanan bu sorunlar karşısında
adım atmak için neyi bekliyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Topal
4.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın, Türkiye Büyük
Millet Meclisini ziyaret ederek çiftçi ve üreticilerin taleplerini dile getiren
81 ilin ziraat odası başkanlarına kulak verilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
81 ilimizin ziraat odası başkanları,
bugün sorunlarını anlatmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisini
ziyaret etmektedirler.
Çiftçimizin devletimizden ve Hükûmetten talepleri
var. Tarımsal desteklemeler konusunda ciddi destek bekliyorlar.
Tarımda kullanılan elektrikten Enerji Fonu uygulamasının,
TRT payının ve KDVnin kaldırılmasını talep
ediyorlar. Ekonomik nedenlerle ödeme güçlüğü çeken ve Ziraat
Bankasına olan tarımsal kredi borcunu ödeyemeyen çiftçiler adil bir
yeniden yapılandırma istiyorlar.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği,
çiftçilerin tüm bankalara olan borçlarının faizinin silinmesini ve
beş yıl vadeyle yapılandırılmasını
Hükûmetten talep ediyor, biz de onlar adına talep ediyoruz. Hükûmet
çiftçimize kulak vermelidir. Çiftçi üretmezse ülke üretemez, çiftçi batarsa
biliniz ki ülke batar. Atatürkün dediği gibi Millî ekonomimizin temeli
ziraattır. Bunu tekrar hatırlatmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkan
5.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, ülkemizin
Orta Doğudaki tarihî sorumluluğunun bölgede yaşanan zulme dur
demeyi gerektirdiğine ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Ülkemizin Orta Doğudaki tarihî
sorumluluğu, bölgede yaşanan zulme dur demeyi gerektirmektedir.
Bölgesinde her daim huzur ve barış isteyen devletimiz kahraman
milletimizin güçlü desteğiyle her adımını bu uğurda
atmıştır. Köklü ve güçlü bir devlet olarak bölgenin huzurunu
tehdit eden, hem bölge halkına hem de
vatandaşlarımızın canlarına kasteden terör
örgütleriyle mücadele etmek Türkiyenin boynunun borcudur. Bu topraklarda ezan
sesi yankılansın, bayrağımız özgürce dalgalansın,
topraklarımızda barış ve adalet hep hâkim olsun diye
canlarını feda eden aziz şehitlerimizin emanetine sahip
çıkarak bu sorumluluğu her daim taşımalıyız.
Uluslararası platformlarda her fırsatta bu tarihî sorumluluğu
haykıran Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğana şükranlarımızı sunuyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Şevkin
6.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkinin,
aşırı yağışlar nedeniyle Adana ilinde afet
meydana geldiğine, Adana milletvekillerini ziyaret eden ziraat odası
başkanlarının çiftçi ve üreticilerin sorunlarına yönelik
taleplerine ilişkin açıklaması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bugün 14 ziraat odası başkanı Adana
milletvekillerini ziyaret etti. Adana, biliyorsunuz, geçtiğimiz iki
haftada neredeyse metrekareye 350 kilogram yağışla bir afet
yaşadı. Burasının bir an önce çiftçilerin
hasarının karşılanması nedeniyle afet bölgesi ilan
edilmesi yolunda, ÇKS kaydı olsun olmasın, bütün çiftçilerin
zararlarının karşılanması yolunda önlem
alınması talepleri oldu. Çiftçi borçlarının faizsiz
beş yıl ertelenmesi, TARSİMde sel afeti gibi afetleri kapsayan
paket sigorta olması gerekliliği ve TARSİMin yedi gün sonra
değil aynı gün devreye girmesi gerektiği, yine enerji, TRT ve
KDV paylarının kaldırılması veya makul bir seviyeye
çekilmesi talepleri, İyi Tarım Uygulamalarında da
teşviklerin 2016da başlatılıp 2019da neden
kesildiğinin anlaşılamadığı gibi
sorunlarını ilettiler.
Yine, damla sulamada hem Sulama Birliğine hem
de DSİye para ödemek durumunda olduklarını, ulusal bir
tarım politikasının olmadığını ifade
ettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ettim.
Sayın Biçer Karaca
7.- Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karacanın,
Denizli ilinde değişik gerekçelerle yıkılan okulların
tamamlanabilmesi için inşaatların liyakatli ellere teslim edilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Denizlide birçok okul değişik
gerekçelerle yıkılıp yandaş müteahhitlere ihale edildi. Müteahhitler
kaçtı, çocuklarımız okul yollarında sefil duruma geldi.
Denizli ilimizin en büyük mahallelerinden biri olan
Pamukkale ilçemizin 20 bin nüfuslu Fatih Mahallesinin tek ilkokulu, Adil
Demireren Mustafa Musoğlu İlköğretim Okulu 2017 Haziran
ayında yıkıldı ve 2017-2018 eğitim öğretim
yılının ikinci yarısına yetiştirileceği sözü
verildi. 800 öğrencimiz hâlâ yollarda, sefil bir durumda,
kışın zor şartlarında okula gitmeye
çalışmaktadır. Çocukların sesleriyle dolması gereken
sınıflar uyuşturucu kullananların mekânı hâline
gelmiş, bahçeler ise çöplüğe dönüşmüştür. Millî Eğitim
Bakanımızın basınla kahve içmek yerine
çocuklarımızın okul inşaatlarını tamamlaması
ve yandaş müteahhitlere değil, liyakatli ellere inşaatları
teslim etmesi gerekir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Gürer
8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, kadro
verilemeyen taşeron işçilerin sorunlarının devam
ettiğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Taşeron düzenlemesini içeren 696
sayılı Kararnameye rağmen kadro verilmeyen binlerce
taşeron işçisi vardır. Bakanlara sorduğumuzda da bunu
doğrulamaktadırlar. Taşeronda çalışanların sorunu
bu nedenle devam etmektedir. Hizmet alım sözleşmesine tabi
çalışanlar sözleşme sonunda işsiz kalmaktadır. Kamuda
kiralık araç şoförleri gibi, sağlıkta hastane bilgi
işlemcilerine, görüntüleme çalışanlarına, sosyal tesis
çalışanlarına ne yazık ki kadro verilmemiştir.
KİT çalışanları kadro hakları verilmediği için
mağdurdur. Enerji, Karayolları, Demiryolları, PTT, Devlet Su
İşleri, Millî Park, orman çalışanları, güvenlik
çalışanları gibi KİTlerde çalışan yüzlerce
işçi kadro beklemektedir. Belediyelerde kadro beklerken şirket
kadrosuna alınanlar da mağdurdur. Millî Eğitimde Toplum
Yararı projesi kapsamında çalışanlara da kadro
verilmelidir. Eşit işe eşit ücret ve kadro verilmediği için
iktidar taşerona verdiği sözü tutmamıştır.
Mağduriyetler sürmektedir. Haksızlıklar giderilmeli,
çalışanların kadro hakları verilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yılmazkaya
9.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkayanın,
Gaziantep ilinde kış aylarında yaşanan uçak iptalleri ve
rötarlar yüzünden Gaziantep sanayisinin, ticaretinin ve turizminin zarar
gördüğüne ilişkin açıklaması
BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) Sayın
Başkan, beş saatlik uçak mesafesiyle 2 milyarlık nüfusa
ulaşan sanayi ve turizm kentimiz Gaziantep, kış aylarında
yaşanan uçak iptalleri ve rötarlar yüzünden büyük zararlar görmekte;
sanayisine, ekonomisine, ticaretine ve turizmine büyük darbe
vurulmaktadır. Gaziantep Havalimanındaki uçak iniş
yaklaşma kategorisinin üst model CAT2ye yükseltilmesi amacıyla
defalarca Ulaştırma Bakanlığını ve Devlet Hava
Meydanlarını uyarmamıza rağmen geçen yıl ocak
ayında Tamam, sistemi kuracağız. sözü veren Devlet Hava
Meydanları, 2020 Ocak ayı itibarıyla yine aynı sözleri
vermektedir. Çok şükür, havalar açık ve güzel gidiyor ancak Devlet
Hava Meydanları bu sene bölgeye ve ilimize verdiği zararın
farkına vararak Gaziantep Havaalanı için söz verdi, bu sistemi bu
defa kurar diye umut ediyorum. Gaziantep Havalimanının fiziki
yetersizliği, sefer sayısının azlığı ve
biletlerin aşırı pahalı oluşu noktasında
Ulaştırma Bakanlığını ve Devlet Hava
Meydanlarını bir vatandaş olarak bir kez daha uyarıyor,
gereğini yerine getirmeye davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın Erbay
10.- Muğla Milletvekili Burak Erbayın, hiçbir
ayrım yapılmadan taşeron işçilerin kadroya
geçirileceği ifade edilmiş olmasına rağmen mağdur
edilen öğretmenevi personelinin hak kayıplarının giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
BURAK ERBAY (Muğla) Teşekkürler
Sayın Başkan.
696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle
yapılan düzenleme sonucunda kamuda taşeron statüsünde görev yapan
personelin bir kısmı 2018 yılında kadroya
geçirilmiştir. Dönemin Çalışma Bakanı tarafından
hiçbir ayrım yapılmadan taşeron işçilerin kadroya
geçirileceği söylenmiştir. Ancak kadroya geçirilme sürecinde ülke
genelinde yaklaşık 750 öğretmenevinde hem öğretmenlerimize
hem de diğer kamu personeline hizmet veren, bizim rahat, güvenli ve
huzurlu bir şekilde konaklamamızı sağlayan; resmî tatil,
bayram demeden gece ve gündüz vardiyalı olarak çalışan binlerce
öğretmenevi personeli haksızlığa uğramış ve
maalesef kadroya geçirilmemiştir. Kamu personeli olmak için gerekli
şartları taşıyan ve uzun yıllardır
öğretmenevlerinde çalışan binlerce personel, Anayasanın
gerektirdiği eşitlik ilkesi çerçevesinde bir an önce kadro
haklarının verilmesini ve hak kayıplarının ortadan
kaldırılmasını beklemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kılıç
11.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, sözlerin büyükleri büyüklerin de öğütleri
olduğuna ve ünlü mütefekkir İbni Haldunun sözlerine ilişkin
açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sözlerin büyükleri, büyüklerin öğütleri
vardır. Ünlü mütefekkir ve sosyolog İbni Haldun şöyle der:
Coğrafya kaderdir. Adaletsizlik medeniyeti mahveder. Mağluplar
galipleri taklit ederler. İnsan, alışkanlıklarının
çocuğudur. Gayrimemnunlar medeniyet kuramazlar. Zulüm umranın harap
oluşunun habercisidir. İnsanı açlık öldürmez,
alıştığı tokluk öldürür. Kalpleri müteferrik
olanların akılları birleştirilemez. Her şeyi takdir eden
Allahtır. Kader de gayrete âşıktır. Geçmişler
geleceğe suyun suya benzemesinden daha çok benzer. Her akıl, gücünün
yetmediği ve idrak edemediği şeyleri inkâr eder. Devletler de
insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölürler. İnsan
beyni değirmen taşına benzer, içine yeni bir şeyler
atmazsanız kendi kendini öğütür. Akletmeyenler zelil duruma
düşerler.
BAŞKAN Sayın Ceylan
12.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın, 32 milyar
48 milyon lira ödenek üstü harcama yapan Millî Eğitim
Bakanlığının kasasının neden
başıboş bırakıldığını ve 920 ücretli
öğretmene neden kadro verilmediğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
2018 Sayıştay Raporunda Millî Eğitim
Bakanlığında Bakanlık bütçesine dâhil edilmesi gereken
bazı gelir ve giderlerin, yasal dayanağı olmayan, açılan
hesaplardan yönetildiği tespit edilmiş. Bu hesapların da
ücretsiz dağıtılan kitaplar, taşımalı
eğitime tabi çocukların yemekleri, engelli öğrencilerin ücretsiz
taşınması, kamu ve özel kişilerin Bakanlığa
yaptığı bağışlar, okul öncesi kurumların
beslenme ve temizlik giderleri; karne, kampanya, imtihan, banka promosyon,
kırtasiye hesabı gibi bütçe dışında işletilen
hesaplar olduğu belirtilmiştir. 32 milyar 48 milyon lira ödenek üstü
harcama yapan bir Bakanlığın kasası neden bu kadar
başıboş bırakılmıştır? Her şeye
bütçe var, atama bekleyen öğretmenler söz konusu olunca mı bütçe yok?
Açtığınız yazılı sınavı kazanan ve
mülakatı geçen 920 ücretli öğretmene neden kadro vermiyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yalım
13.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın,
ulaştırma sektörünün problemlerine yönelik çözüm önerilerine
ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ulaştırma sektörünün, maalesef son
zamanlardaki büyük problemleri karşısında en acil
yapılması gereken 3 tane çözüm önerim vardır: Bunlardan bir
tanesi, haksız yere uygulanması istenen, 2015 yılı öncesi
analog takografların dijitalle değiştirilmesi. Araç
başı, en azından 2.500, artı, harddiski indirme yani bir
veri bildirimi indirme makinesiyle birlikte toplam 5.500 TLlik bir masraf
meydana gelmektedir. Avrupa uyum yasalarında bile olmayan
2015
yılı öncesi araçlarda analog takografların devam etmesiyle
kesinlikle bu sorun ortadan kalkacaktır. Onun için böyle bir uygulama
Avrupada bile yoktur.
İkincisi: Mevcutta taşıma belgesi
olan K belgelerinde işlenmiş olan araçlara derhâl plaka tahdidinin
yapılmasıyla sektöre bir can gelecektir.
Üçüncüsü ise araçlarımız akaryakıt
kullanmaktadırlar; biliyorsunuz, 100 kilometrede yaklaşık 35-40
litre civarında mazot kullanmaktadır
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Önal
14.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önalın, zor
durumda olan kamyoncu esnafına acilen mazot desteği, BAĞ-KUR
desteği, otoyol ve köprülerden indirimli geçiş desteği ile
ağır ticari araçlara plaka tahdidinin getirilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
AHMET ÖNAL (Kırıkkale) Teşekkürler
Sayın Başkan.
1 Ocak 2020 tarihi itibarıyla nakliye
sektöründe faaliyet gösteren kamyoncu esnafımıza dijital takograf
kullanma zorunluluğu getirilmiştir ancak gösterilen tepkiler
nedeniyle bu uygulama altı ay ertelenmiştir. Kamyoncu
esnafımıza, bu haksız uygulamayla 10 bin TLnin üzerinde ek yük
daha getirilmek istenmiştir. SGK primi ödeyemeyen, BAĞ-KUR
yatıramayan nakliyeci esnafımız motorlu taşıtlar
vergisi, trafik cezası ve vergi borcu yüzünden araçlarının
muayenesini yaptıramıyor; muayenesi olmayan araçlar trafikten men
ediliyor.
Kantarlarda yapılan tartım hataları
esnafa yansıtılıyor. Park yerleri yetersiz ve güvensiz. Dört
buçuk saat araç kullanan şoförümüz dinlenme yeri bulamıyor. Kamyoncu
esnafımızın elinden aracı ve mesleği alınmak
isteniyor.
Esnafımız, acilen mazot desteği, BAĞ-KUR
desteği, otoyol ve köprülerden indirimli geçiş, ağır ticari
araçlara plaka tahdidi getirilmesini, kısacası, nakliyeciler
ekmeğini ve aşını istiyor.
Saygılarımla
BAŞKAN Sayın Aycan
15.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycanın,
gıda denetimlerinin geniş kapsamlı ve cezaların
caydırıcı olması, ayıplı gıda üretenlerin
tekrar üretmelerine izin verilmemesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, Tarım ve Orman Bakanlığı gıda üretimi
yapan 229 firmanın 386 parti ürününün mevzuata uygun
olmadığını açıkladı.
Ülkemizde on binlerce gıda üreten firma
olduğunu, bunların farklı partilerle üretim
yaptığını ve hatta kayıt dışı gıda
üretimi olduğunu da dikkate aldığımızda ne kadar büyük
bir tehlike altında olduğumuz ortaya çıkmaktadır. Gıda
olsun diye yenilenlerin güvenli olmadığında insanda akut veya
kronik sağlık sorunlarına sebep olduğu bilinmektedir. Bu
durumda gıda denetiminin daha geniş kapsamlı ve daha yoğun
yapılması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Tarım
Bakanlığı gıda denetimini ülkenin her noktasında daha
yoğun bir şekilde yapmalıdır; cezalar
caydırıcı olmalıdır, ayıplı gıda
üretenlerin tekrar gıda üretimine izin verilmemelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tutdere
16.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutderenin,
Adıyaman ilinde sulama projeleri bitirilemediği için Adıyaman
ilinin elektrik enerjisinin desteklendiği iller kapsamına
alınması konusunda Tarım ve Orman Bakanına
çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bugün 81 ilin ziraat odaları
başkanları birtakım ziyaretler gerçekleştirmek için Türkiye
Büyük Millet Meclisindeydiler. Bu kapsamda,
Adıyamanımızın; Adıyaman merkez, Kâhta, Samsat,
Sincik, Tut, Gerger, Çelikhan, Gölbaşı Ziraat Odaları Başkanları
da bizlere ziyarette bulundular. Ziraat odaları
başkanlarımızın bize iletmiş olduğu o
çiftçilerimizin temel sorunlarından birkaç tanesini ben de buradan
Tarım Bakanına iletmek istiyorum.
Adıyamanımız tarım kenti.
Sulama projeleri bitirilemediği için, Adıyamanda, çiftçilerimizin
bir kısmı elektrik enerjisi kullanarak tarlalarını
sulamaktadırlar. Adıyaman elektrik enerjisinin desteklendiği
iller kapsamında bulunmamaktadır. Ben buradan Tarım Bakanlığına
çağrıda bulunmak istiyorum: Adıyamanın da tarımda
kullanılan elektriğin desteklendiği iller arasına
alınmasını talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Hancıoğlu
17.- Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlunun,
229 gıda firmasının 386 üründe taklit, tağşiş
yaptığının saptandığına ancak sorunun çözümü
için cezaların caydırıcı olması, ruhsat iptalleri ve
vatandaşların alım gücünü artıracak politikaların
uygulanması gerektiğine ilişkin açıklaması
NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tarım ve Orman Bakanlığı, 229
gıda firmasının 386 ürününde taklit, tağşiş
yaptığını veya ilaç etken maddesi ilave ettiğini
saptadı. At eti, eşek eti, domuz eti
karıştırılmış hazır hayvansal ürünler;
GDOlu ürünler eklenmiş, nişasta katılmış süt
ürünleri; kimyasal tatlandırıcılı ballar, boya katılmış
baharatlar, çikolatalara karıştırılmış özel
kimyasallar ve daha niceleri
Alım gücünün her geçen gün daha da
gerilediği, vatandaşın, karnını doyurabilmek için
bütçesinden daha fazla para harcamak zorunda kaldığı şu
günlerde ne yazık ki bazı fırsatçılar, sahtekârlar
halkın sağlığını tehdit edecek işlere daha
fazla yöneliyor. Bu sorun, sahtekârları ifşa etmekle çözülemez;
caydırıcı cezalar, ruhsat iptalleri ve hepsinden önemlisi,
vatandaşın refahını, alım gücünü artıracak
politikaların uygulanması şarttır.
BAŞKAN Sayın Beko
18.- İzmir Milletvekili Kani Bekonun, 696
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle şirketlere geçirilen
taşeron işçilerin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
KANİ BEKO (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 696 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle kamuda, belediye ve özel idarelerde sayıları 1 milyona
yaklaşan taşeron işçiye kadro sözü sonrası bu
işçilerin bazılarına kadro verildi. Yerleştirmeler
yapıldıktan sonra geride kalan 750 bine yakın taşeron
işçisi şirketlere geçirildi. Kanun hükmünde kararnameyle geçen bu
işçilere 2020 yılı sonuna kadar toplu iş sözleşmesi
yapılmayacak, ikramiye ve sosyal haklar verilmeyecek; sadece ilk altı
ayda yüzde 4, ikinci altı ayda yüzde 4 olmak üzere zam yapılacak. Bu
durum eşitliğe ve Anayasaya aykırıdır. 2020
yılı içerisinde 750 bine yakın taşeron işçisi, gerçek
enflasyon yüzde 25, pazar enflasyonu yüzde 40 iken ekonomik, demokratik, sosyal
haklarının ne olacağını merak ediyor. Bu konuyla
ilgili vermiş olduğum kanun teklifinin bir an önce ele
alınıp 750 bin çalışanın sorununun mutlaka çözülmesi
gerekmektedir.
BAŞKAN Sayın Tanal
19.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
kurumlardaki iltimas, israf ve şatafata dair haberlerin gelmediği
günün neredeyse olmadığına, tüyü bitmemiş yetimin
hakkını yedirmeyeceklerine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, kurumlarda
kokuşmuşluk, iltimas, israf ve şatafat haberlerinin
gelmediği gün neredeyse yok, bize de ihbar ve şikâyetler
yağıyor. Bize aktarılan bilgi ve belgeleri
paylaşıyoruz. İnanın, hangisinden
başlayacağımı şaşırıyorum.
1) Adalet Teşkilatını Güçlendirme
Vakfının AK PARTİ teşkilatını güçlendirme
vakfına dönüştürülmesini mi istersiniz?
2) Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığında hukuka aykırı olarak VIP araç
kiralanması denetimlerinin bilerek yavaşlatılmasını
mı istersiniz?
3) Yüz altmış üç yıllık Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının nasıl batma noktasına
getirildiğinin detaylarını mı istersiniz?
4) Son olarak Diyanet Vakfının
Uluslararası İyilik Ödüllerinin organizasyonu işindeki
yolsuzlukları gündeme getirdim. Ulaştığım belgelerle
birlikte Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaşa
şikâyet ve ihbar mektuplarını gönderdim ama ses seda yok.
Şunu söyleyeyim ki tüyü bitmemiş yetimin
hakkını kimseye yedirmeyeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Harama el uzatanlara
sesleniyorum: Hakla, hukukla oynamayın. Hakla, hukukla oynamak ateşle
oynamaktır. Ateşle oynayanın eli yanar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Taşdoğan
20.- Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin
Taşdoğanın, kırsal kalkınmanın
artırılmasının tarımsal üretim için önemli
olduğuna, gerek tarımsal plan ve altyapının güçlendirilmesi
gerekse Antep fıstığına verilecek ürün bazlı
desteğin Gazianteplilerin hakkı olduğuna ilişkin
açıklaması
ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN
(Gaziantep) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizin
sahip olduğu doğal kaynakların ve ekosistemin korunması
önceliğiyle tarımsal üretimin artırılması ve
tarıma dayalı sanayi entegrasyonunun sağlanmasının
önemi kadar tarım işçilerinin, tarımsal ve kırsal alandaki
köylülerimizin gelir düzeyinin yükseltilmesi de ülke ekonomisinin önemli bir konusudur.
Ürün bazlı devlet desteğiyle tarımsal üretim yapan
köylülerimizin desteklenmesi, tarımsal pazarlamanın
geliştirilmesi, gıda güvenliğinin daha da güçlendirilmesi
gerekmektedir. Kırsal alanda emeğiyle hayatını idame
ettiren köylülerimizin alternatif desteklerle güçlendirilmesi, kırsal
ekonomik kalkınmanın bölgesel olarak planlanması, tarımsal
faaliyetlerde kullanılacak yeni teknolojilerin kullanımının
devlet teşvikiyle yaygınlaştırılması, kırsal
kalkınmanın etkin bir biçimde artırılması bölgemizdeki
tarımsal üretim için oldukça önemlidir.
Gerek tarımsal plan ve altyapının
güçlendirilmesi gerekse Gaziantepe tescillenmiş Antep
fıstığına verilecek ürün bazlı destek Gazianteplilerin
hem beklentisi hem de hakkıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Filiz
21.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filizin, Gaziantep
ili Oğuzeli ilçesi ve köylerinde yapılan arazi
toplulaştırma işlemlerinin sonuçlanmadığına
ilişkin açıklaması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Seçim bölgem Gaziantepin Oğuzeli ilçesinde 60
köyde yapılan arazi toplulaştırma işlemleri hâlâ
sonuçlanamamıştır. Şubat 2019 tarihinde
yaptığım konuşmada da belirttiğim gibi,
toplulaştırma işlemlerinin masa başında ve harita
üzerinde arazilerin verim durumu gözetilmeden yapıldığı,
bazı vatandaşların arazilerinin birleştirilmekten ziyade
parçalanarak birbirinden uzak parseller hâline getirildiği, askıda da
bazı sorunların yaşandığı, itiraz edenlerin ise
süresinde itiraz etmedikleri gerekçesiyle taleplerinin reddedildiği, mal
sahipleri arasında dikili arazilerin birbirine girmesinden kaynaklanan
önemli sıkıntıların yaşandığı
şikâyetleri hâlen devam etmektedir. Toplulaştırma
işlemlerinin mağduriyetler giderilerek sağlıklı bir
şekilde ve hızla tamamlanması konusunda çiftçi ve köylülerimizin
taleplerini Tarım ve Orman Bakanlığına
aracılığımızla iletiyor, Genel Kurula
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Köksal
22.- Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın,
kamyoncu esnafının taleplerine ilişkin açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Geçtiğimiz
haftalarda seslerini duyurmaya çalışan kamyoncu esnafının
eylemine katıldım, sıkıntılarını AKP gibi
bürokratlardan değil, bizzat kamyoncuların kendilerinden dinledim.
Onlar ne diyorlar? 2015 model öncesi araçlara konulan dijital takograf
zorunluluğunun kaldırılmasını istiyorlar. Onlar ne
diyorlar? Dinlenme tesisleri yetersizliği sebebiyle takografın
sürüş süresinin on beş saat olmasını istiyorlar. Navlun
miktarları ton ve kilometre bazında belirlensin istiyorlar. Kamyoncu
esnafı ÖTVsiz yakıt alabilsin diyorlar. Maliyet, trafik, köprü,
otoban cezalarının faizleri silinip kamyoncunun ödeyebileceği
şekilde yapılandırılsın istiyorlar. Köprü ve
otobanlarda kamyonlar diğer vasıtalarla bir tutulmasın çünkü
onlar buraları sürekli kullanıyor, onun için indirim uygulansın
istiyorlar. Zamlı köprü ücretlerinden bıkmış durumdalar.
Komisyon ücretleri belirlenip fatura karşılığında
alınsın, yeterlilik belgesi olanlar bu işi yapsınlar
diyorlar. Biz de diyoruz ki ekmek kavgasında olan kamyoncuların
cebinden elinizi çekin artık.
BAŞKAN Sayın Barut
23.- Adana Milletvekili Ayhan Barutun, Gazi Meclisin
çatısı altında dile getirdikleri halkın sorunları ve
çözüm önerilerini iktidarın duymazdan geldiğine ilişkin
açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) Sayın Başkan, Ulu
Önderimiz Atatürkün kurduğu bu Gazi Meclis çatısı altında
esnafından çiftçisine, işsizinden emeklisine tüm
halkımızın sorunlarını sürekli gündeme getiriyor ve
çözüm önerilerimizi sıralıyoruz. Yaşlısından gencine,
memurundan köylüsüne herkesin sorunlarına değiniyor, ülkemizin
problemlerine çözüm üretmeye çalışıyoruz. Ekonomik kriz var
diyoruz, siftahsız dükkân kapatan esnaflarımızı da ürünleri
dalında kalan çiftçilerimizi de anlatıyor, bu yangına çözüm
bulunmasını istiyoruz. Ne yazık ki iktidar milletvekilleri ve
yetkili makamda oturanlar bunları duymazdan geliyor. Yiğidin kuru
soğana muhtaç edildiği bir dönemi yaşıyoruz. Mutfaklar
yangın yeri, ocaklara ateş düşmüş durumda. Bu acı
tablonun sorumlusu bizler değiliz, bu kara günleri iktidar getirdi. Buna rağmen,
on yedi yıldır memleketi yönetenler, sanki hiç sorumlulukları
yokmuş gibi kafalarını kuma gömüyorlar. Unutmayalım, halk
bizden çözüm istiyor. Lafı eğip bükmeden bu sorularımıza
yanıt verin. Bu yangını söndürmek için daha ne bekliyorsunuz,
niye harekete geçmiyorsunuz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Karahocagil...
24.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagilin,
tarımda girdi maliyetlerine destek verilmediğinin doğru
olmadığına ilişkin açıklaması
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya)
Tarımda girdi maliyetlerine destek vermiyormuşuz deniliyor. Gübre ve
yemde KDVyi kaldırdık. Mazot desteğini ilk kez 2003
yılında biz başlattık. Mazot ve gübreye bugüne kadar toplam
20,1 milyar TL destek verdik. 2019 yılında 2,3 milyar TL mazot
desteklemesi ödemesi yaptık. Mazot maliyetinin yüzde 50sini
karşılıyoruz. Ürüne göre dekara 11,35 TL ile 45,4 TL
arasında mazot desteği veriyoruz. Nadas alanlarında ise dekara
6,81 TL destek veriyoruz. Gübrede yüzde 18, karma yemde yüzde 8 olan KDVyi
2016 yılında kaldırdık. Tarımda ana ham maddesi, suda
da DSİ tarafından 2003-2019 yılları arasında 208
milyar TLlik yatırımla rekor kırdık. 565 baraj, 553 HES,
239 içme suyu tesisi, 1.341 sulama tesisi, 4.876 taşkın kontrol
tesisi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çulhaoğlu...
25.- Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlunun,
Adanalı çiftçilerin girdi maliyetlerinin yüksek olması sebebiyle zor
durumda olduğuna ve yoğun yağış sebebiyle Adana ilinin
afet bölgesi ilan edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Girdi maliyetlerinin yüksek olması sebebiyle
zaten zor durumda olan Adanalı çiftçilerimiz, bir de
yaşadıkları metrekareye 350 kilogram yağış
sebebiyle iyice mağdur olmuş durumdalar. Adana, acilen afet bölgesi
ilan edilmeli. Tüm Adanalı çiftçilerimiz ve ziraat odası
başkanlarımız, acilen, tarım sektöründe üretim
yapabilmeleri ve tarımda sürdürülebilir bir politikanın
gerçekleşmesi için çiftçilerimizin tüm bankalara olan
borçlarının -çiftçi kayıt sistemine kayıtlı olsun
olmasın, tarım sigortası olsun olmasın tümünün- faizlerinin
silinmek suretiyle en az beş yıl vadeyle
yapılandırılmasını beklemektedirler. Tarımda
girdi yükünün hafifletilebilmesi için çiftçilerimizin kullanmış
oldukları elektrikte birim fiyatları acilen düşürülmeli,
elektrikte uygulanan yüzde 1 enerji fonu, yüzde 2 TRT payı, yüzde 18 KDV
oranı acilen kaldırılmalıdır. Bu hususlarda,
Tarım ve Orman Bakanı Sayın Bekir Pakdemirli ile Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Sayın Fatih Dönmezin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Fikret Bey, buyurun.
26.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahinin,
Isparta Şehir Hastanesinde 1 hastanın hayatını
kaybetmesine, 1 hastanın yoğun bakıma, 6 hastanın da tedavi
altına alınmasına neden olan Dormofol isimli ilacın
kullanımının ve satışının
yasakladığına, ilaçların güvenli olarak
kullanımının sağlanması için Sağlık
Bakanlığının tedbir alması gerektiğine
ilişkin açıklaması
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Propofol etken maddeli Dormofol isimli anestezik
ilacın kullanımına bağlı, Isparta Şehir
Hastanesinde 1 hasta hayatını kaybetmiş, 1 hasta yoğun
bakımda, 6 hasta da hastanede tedavi altına alınmıştır.
Benzer olaylar İstanbul ve Kocaeli gibi diğer illerden de bildirilmiştir.
Yaşanan bu olaylar sonrasında Sağlık
Bakanlığı 9 Ocak tarihinde yayımladığı
genelgeyle bu ilacın bazı partilerinin kullanımını ve
satışını yasaklamıştır. İlgili ilaç
yerli üretim olduğu için, aynı etken maddeye sahip benzer
ilaçların yurt dışından gelişi de
kısıtlıdır. Yerli üretimin elbette desteklenmesi gerekir
ama Yerli üretim yapacağım. derken vatandaşın
hayatıyla da oynanmamalıdır. Hem hekimlerimizin hem de
hastalarımızın bu ilacın kullanımına ait ciddi
endişeleri bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığından
ilaçların güvenli olarak kullanımının sağlanması
için gerekli tedbirlerin alınmasını ve kamuoyunu doğru
olarak bilgilendirmesini beklemekteyiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Zeybek
27.- İstanbul Milletvekili Gökan Zeybekin,
İstanbul iline 1 milyar metreküpten fazla su temin edeceği ifade
edilen ve 2016 yılında hizmete alınması planlanan Melen
Barajının hâlâ tamamlanamadığına ilişkin
açıklaması
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Melen Çayı üzerinde yapılan ve
İstanbula 1 milyar metreküpten fazla su temin edecek olan Melen
Barajının 2016 yılında hizmete alınması
gerekiyordu. Melen Barajına kamu kaynaklarından bugüne kadar 1,5
milyar TLnin üzerinde bedel ödenmiştir. 2020 yılında hâlâ Melen
Barajında tutulan su miktarı 1 metreküp bile değildir. Liyakat
sahibi mühendisleri kızağa alıp tüm kurumlarda yandaş atama
yapmanın temel sonucudur bu. Projede imzası olan, denetim görevi
yapan Tarım ve Orman Bakanı, DSİ Genel Müdürü, fen işleri
daire başkanının görevlerine devam ettikleri, hatta
bazılarının terfi ettiği dikkate
alındığında biz kimi kime şikâyet edeceğiz,
kimden hesap soracağız?
Barajın tamamlanması için 500 milyon
TLden daha fazla ek kaynağa ihtiyaç duyulmaktadır. Mevcut
barajın gövdesinin de yeni yapılacak olan barajın
kalıbı olarak kullanılacağı
anlaşılmaktadır. Baraj gövdesindeki çatlaklar AKPnin
beceriksizliğinin bir belgesi olarak arşivlerde ve tarihte yerini
alacaktır. Zayıf zeminlerde yüksek tonajlı baraj
yapılamayacağını hiç düşünmediniz mi?
BAŞKAN Sayın Baltacı
28.- Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacının,
Kastamonu ili Tosya ilçesindeki ahşap sanayicileri ve
marangozlarının zor durumda olması nedeniyle ahşap imalat
sektöründe de KDVnin yüzde 8e çekilmesinin zorunluluk hâline geldiğine
ilişkin açıklaması
HASAN BALTACI (Kastamonu) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bundan birkaç yıl önce Türkiye kapı
üretiminin yüzde 30unu gerçekleştiren, günde 12 bin kapı imal edip
ABDden Ganaya, Iraktan Fasa kadar 15 ülkeye ihracat yapan seçim bölgem
Kastamonunun en büyük ilçesi Tosyada binlerce kişinin geçimini
sağladığı bu sektör maalesef bugün can çekişmektedir.
Ekonomik krizin derinden hissedildiği, kapanan fabrika ve atölyeler
nedeniyle binlerce işçinin işsiz kaldığı Tosyada
ahşap sanayicilerimiz ve marangozlarımız üretmekten vazgeçmek
istemiyor. Bu nedenle, mobilyada olduğu gibi ahşap imalat sektöründe
de KDVnin yüzde 8e çekilmesi, iflas eden fabrikalara yenilerinin eklenmemesi
sektörün nefes alabilmesi için bir zorunluluk hâline gelmiştir. Üreten
Tosya, üreten Kastamonu üreten Türkiye demektir. İktidar, kapı
üreticisinin sesine kulak tıkamaktan bir an önce vazgeçmelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Çakırözer
29.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözerin, 31
Mart seçimleri öncesi söz verilen Eskişehir ili Seyitgazi ilçesi
Kırka Mahallesine hastanenin ve Han ilçesine polis lojmanının
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
31 Mart seçimleri öncesi, Sağlık
Bakanı, iktidar partisi milletvekillerini de yanına alarak Seyitgazi
ilçemizin Kırka Mahallesine hastane yapım sözü verdi. Seçim bitince
bu söz tutulmadı, tutulmadığı gibi hastane yerine
konulmuş olan levha da söküldü. Seçimi Seyitgazide CHP kazandı diye
Kırkalı, Seyitgazili hemşehrilerimiz
cezalandırılmaktadır. Sözü verilen hastane bir an önce
yapılmalıdır.
Benzer biçimde yine Han ilçemizin ihtiyacı olan
polis lojmanları da on yıllardır yapılmış
değildir. Şu anda görev yapmakta olan 21 Emniyet mensubu her gün ya
Afyona ya Eskişehire 100 kilometrenin üzerinde yol gidip gelerek
görevlerine devam etmektedir. Hana sözü verilen polis lojmanının da
bir an önce yapılması gerekmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ali Şeker
30.- İstanbul Milletvekili Ali Şekerin, Anayasa Mahkemesi
kararına rağmen Wikipedianın hâlâ niye
açılmadığını, Cumhurbaşkanı
danışmanı Adnan Tanrıverdi ASSAM Kongresinde
şeriatı esas alan bir İslam birliğinin 2023e kadar
kurulacağını iddia eden konferanslar düzenlerken cumhuriyet
savcılarının neyi beklediğini öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
ALİ ŞEKER (İstanbul) Sayın
Başkan, Wikipedia üç yıldır kapalı, hâlâ
açılmıyor, hâlâ açılmamaya devam ediyor. Bu Anayasa Mahkemesi
kararına rağmen Wikipedia hâlâ niye açılmadı, özgür
ansiklopedi ne zaman özgür olacak?
Cumhurbaşkanlığı
Danışmanı Adnan Tanrıverdi ASSAM Kongresinde İstanbul
merkezli, şeriatı esas alan, anayasal hükümleri olarak da şeriat
hükümlerini ihtiva eden bir anayasası olacak, bir İslam birliği
kurulacağını ve bunun 2023e kadar kurulacağını
iddia eden konferanslar düzenliyor ve bu konferanslara Diyanet İşleri
Başkanı da katılıyor. Böyle bir toplantı
yapılırken cumhuriyet savcıları, emniyet görevlileri ne
güne duruyor? IŞİDin hedeflediği şeriat esaslı bir
devlet kurmayı bir Cumhurbaşkanlığı
Başdanışmanı nasıl hedefine alabiliyor? Bu devletin
yetkilileri bu konuda görevlerini yapmamaktan dolayı suç
işlemektedir. Cumhuriyet savcılarını göreve davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bahşi
31.- Antalya Milletvekili Feridun Bahşinin, Türkiyede
3 bin engelli öğretmen ile 27.500 rehabilitasyon öğretmeninin
devlette istihdamlarının olmadığına ilişkin
açıklaması
FERİDUN BAHŞİ (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben iki sınıf öğretmenin
sorunlarını dile getireceğim.
Birincisi, Türkiyede 3 bin engelli öğretmen
bulunmaktadır; bunlar hâlen devlette herhangi bir kadroya
yerleştirilmemiştir. Millî Eğitim Bakanına sorduğumuz
soruda 3 bin engelli öğretmenden 750sinin bu yıl
yerleştirileceği ifade edilmiştir ancak geri alan 2.250
öğretmen yine mağdur, yine aç, yine muhtaç bir şekilde devam
etmektedir.
Yine, rehabilitasyon öğretmenlerinin durumundan
kısaca bahsedeceğim. Bunlar Türkiyede 27.500 öğretmendir.
Devlette istihdamları yoktur. Özel okullarda zor şartlarda, asgari
ücretle çalışmaktadırlar. Haftanın altı günü
çalışmakta, bir günü dinlenmekte; altı günün yorgunluğunda
da kendi çocuklarıyla, eşleriyle bir gün, yorgunluk sebebiyle
ilgilenememektedirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Keven
32.- Yozgat Milletvekili Ali Kevenin, Toprak Mahsulleri
Ofisini çiftçinin yanında görmenin imkânsız hâle geldiğine ve
lisanlı depoculuk şirketlerinin olduğu bölgelerde Toprak
Mahsulleri Ofisi şubelerinin tasfiye edildiğine ilişkin açıklaması
ALİ KEVEN (Yozgat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Çiftçinin kara gün dostu denilen Toprak Mahsulleri
Ofisini son yıllarda çiftçinin yanında görmek imkânsız hâle
geldi. Toprak Mahsulleri Ofisi adım adım tasfiye ediliyor, Toprak
Mahsulleri Ofisine ait şubelerin kapısına kilit vuruluyor.
Yozgatta Şefaatli ve Doğankent Ajans Amirlikleri
kapatıldı. Bölgemizin en büyük silolarına sahip Yerköy Şube
Müdürlüğüne ait silolar boş dururken çiftçiler iki yıldır
özel bir şirkete ait lisanslı depoya yönlendiriliyor.
Yenifakılı ve Sarıkaya ilçelerinde Toprak Mahsulleri Ofisi
tesisleri Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine ait Lisanslı Depoculuk
Şirketine devrediliyor. Lisanlı depoculuk şirketlerinin
girdiği bölgelerde Toprak Mahsulleri Ofisinin şubeleri tasfiye
ediliyor. Cumhuriyetin bütün fabrikalarını yakıp yıktınız,
şimdi sıra Toprak Mahsullerine mi geldi Sayın Bakan? Dikkat
edin.
BAŞKAN Sayın Kılavuz
33.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuzun, Suriyede
gerçekleştirilen operasyonlar sırasında şehit düşen
hemşehrisi İstihkam Astsubay Çavuş Sinan Köse ile Piyade Uzman
Onbaşı Halil Karakoça, Mersin ilinde yaşanılan heyelan
nedeniyle hayatını kaybeden 2 vatandaşa, Niğde ili
Ulukışla ilçesi Hacıbekirli köyünde bir evde çıkan
yangında hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet,
Tarsus Devlet Hastanesinde meydana gelen patlamada yaralananlara geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
OLCAY KILAVUZ (Mersin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Vatan, millet, bayrak ve mukaddesat uğruna
mücadele ederken şehit düşen Tarsuslu hemşehrimiz Sinan Köse ve
Toroslar ilçesinden kardeşimiz Halil Karakoçu rahmetle, minnetle yâd
ediyorum; ailelerinin ve milletimizin başı sağ olsun.
Mersinde aşırı
yağışlar neticesinde meydana gelen sel ve heyelandan dolayı
hayatını kaybeden 2 vatandaşımızı rahmetle
anıyorum. Bir daha böylesi afetlerin yaşanmaması için gereken
önlemler alınmalı ve meydana gelen zarar tez elden
karşılanarak çiftçilerimizin borçlanmaları silinmelidir.
Tarsus Devlet Hastanesinin kazan dairesinde meydana
gelen patlamadan dolayı yaralı vatandaşlarımıza ve
Tarsusumuza geçmiş olsun.
Niğdenin Ulukışla ilçesinde
Hacıbekirli köyünde meydana gelen yangında 2 evladımız ve 2
vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Hepsini
rahmetle anıyorum. Acılarını yürekten
paylaşıyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Karadeniz
34.- Sinop Milletvekili Barış Karadenizin,
Türkiyenin dört bir yanından Türkiye Büyük Millet Meclisine gelerek
çiftçilerin sorunlarını dile getiren ziraat odası
başkanlarına çiftçilerin geleceği için yardımcı olmaya
söz verdiklerine ilişkin açıklaması
BARIŞ KARADENİZ (Sinop) Teşekkür
ederim Başkanım.
Bugün, Türkiyenin dört bir yanından ziraat
odası başkanlarımız Ankarada Meclisimizdeler. Öncelikle
bütün ziraat odası başkanlarımıza hoş geldiniz
diyoruz. Çiftçilerimizin Türkiye'de büyük sorunları var, onları
burada gündeme getiriyorlar, bütün siyasi parti grupları olarak tabii ki
hepimizi ziyaret ettiler. Biz de onlara buradan çiftçilerimizin geleceği
için yardımcı olmaya söz veriyoruz. BAĞ-KUR ödemeleriyle ilgili
birtakım sorunları var, borçlarının yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili birtakım sorunları
var; en azından bunlara bütün siyasi parti grupları el
birliğiyle destek verirsek Türkiye'de çiftçilerimizin
kalkınacağını düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
milletvekillerimizin söz talepleri karşılanmıştır.
Sisteme giren 34 arkadaşımıza söz vermiş oldum. 60a göre
bundan sonra söz vermeyeceğim.
Şimdi, talepleri hâlinde Sayın Grup
Başkan Vekillerimize söz vereceğim, söz taleplerini
karşılayacağım.
Sayın Dervişoğlu, buyurun.
35.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, 15 Ocak Kıbrıs Türklerinin millî mücadele
kahramanı Doktor Fazıl Küçükün vefatının 36ncı
yıl dönümüne, 15 Temmuz şehit ve gazileri için toplanılan
paranın teslim edilmemesini protesto etmek amacıyla sokağa inme
kararı alan yakınlarını desteklediklerine, Güneydoğu
gazilerimizin mağduriyetleri giderilinceye kadar konunun takipçisi
olacaklarına, Anayasa Mahkemesi kararıyla Wikipediaya erişim
yasağının ortadan kalktığına, İYİ
PARTİ olarak hukukun tam ve bağımsız işlemesi,
demokrasinin hızla ilerlemesi ve yasakların kalkması için
verdikleri mücadeleye devam edeceklerine, ekonomi yönetiminin 2019 yılında
sınıfta kaldığına ilişkin açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Kıbrıs Türklerinin millî mücadele
kahramanı olan ve hayatını Kıbrıs Türklerinin
bağımsızlığına adamış, büyük devlet
adamı Doktor Fazıl Küçükün vefatının 36ncı
yılını idrak ediyoruz. Kendisini saygı ve rahmetle
anıyorum; kabri nur, ruhu şad, mekânı cennet olsun.
15 Temmuz gazi ve şehit yakınları,
darbe girişimi sonrası toplanan 300 milyon liradan fazla
bağış parasının kendilerine ödenmemesi durumunu
protesto etmek için sokağa iniyor, Kahramankazan Gaziler ve Şehit
Yakınları Yardımlaşma ve Dayanışma
Derneğinin yaptığı açıklamaya göre önümüzdeki
günlerde, faiziyle birlikte toplanan- 350 milyon liraya yakın
paranın akıbetini sormak üzere haklarını arayacaklar. Gazi
ve şehit yakınlarımızın bu haklı eylemini
destekliyor ve yakinen takip ediyoruz.
Ayrıca, dün grup toplantımıza da
katılan Güneydoğu gazilerimizin kesilen maaşlarını
gündeme getirmiştik. Sayın Cumhurbaşkanımız bunun
üzerine sorunun çözüleceğini ifade etti ama hangi adımların
atıldığını bilmiyoruz. Gazilerimizin
mağduriyetleri tamamen giderilinceye kadar da konunun takipçisi olmaya
devam edeceğiz.
Wikipediaya erişim yasağı Anayasa
Mahkemesinin kararıyla bugün itibarıyla ortadan kalktı.
Alınan bu özgürlükçü kararı destekliyoruz. Teknolojinin hızla
ilerlediği ve bilgiye erişimin kolaylaştığı
21inci yüzyılda getirilen bu tarz yasaklamaları doğru
bulmadığımızı da bu vesileyle bir kere daha ifade
etmiş olalım. İYİ PARTİ olarak hukukun tam ve
bağımsız işlemesi, demokrasinin hızla ilerlemesi ve
yasakların kalkması için verdiğimiz mücadeleye kesintisiz devam
edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sabah saatlerinde Hazine ve Maliye Bakanlığından
yapılan açıklamaya göre merkezî yönetim bütçesi 2019
yılında 123,7 milyar lira açık vermiştir. Sayın
Albayrakın sene başındaki açıklamasına göre bütçede
80 milyar açık beklenirken bugün açıklanan rakamlara göre yüzde 50
civarında bir negatif sapma meydana gelmiş ve 123 milyar liraya
çıkmıştır. Ekonomide yapılan hesaplarda yüzde 50den
fazla bir sapma ortaya çıkıyorsa ekonomi yönetiminin
başarısından bahsedebilmek mümkün değildir. Başta
Sayın Albayrak olmak üzere ekonomi yönetimi 2019 yılında
sınıfta kalmıştır. Böyle yapmaya devam edersek 2020
yılında bütçe açığı 200 milyar lirayı
aşacaktır ki bu, ekonomi yönetiminin iflası demektir.
Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum efendim.
BAŞKAN Muhammed Bey, buyurun.
36.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, 15 Ocak
Kıbrıs Türklerinin millî mücadele kahramanı Doktor Fazıl
Küçükü vefatının 36ncı yıl dönümünde rahmetle yâd
ettiğine, Sakarya ilinin 8 Haziran 2018 tarihinde Resmî Gazetede
yayımlanan Bitkisel Üretime Destekleme Ödemesi Yapılmasına Dair
Tebliğde yapılan değişikliklerden müstesna
tutulmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Ben de konuşmamın başında
Kıbrıs Türkünün önemli liderlerinden, 1959 yılında
Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıslı Rumlar arasında
mevcut olan anlaşma gereğince kurulan Kıbrıs
Cumhuriyetinin ilk hükûmetinin Cumhurbaşkanı
Yardımcısı olan Sayın Fazıl Küçükü, ölümünün
36ncı yıl dönümünde rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.
Sayın Başkan, 8 Haziran 2018 tarihinde
yayınlanan Resmî Gazetede Bitkisel Üretime Destekleme Ödemesi
Yapılmasına Dair Tebliğde bir kısım
değişiklikler yapılmıştır. Buna göre örtü
altı üretimler ve çeltik hariç olmak üzere bir parsele tek yıllık
bitki arka arkaya 3 kez ekilirse 3üncü üretim için havza bazlı destekleme
ödemesi yapılamayacağı belirtilmiştir. Münavebe
şartı olarak ifade edilen bu düzenleme ve uygulama kuşkusuz
toprakta bitki besin maddesi eksikliğinden kaynaklı verim kaybı,
hastalık ve zararlılardan kaynaklı olumsuzluklar ve
aşırı sulama sebebiyle çoraklaşma risklerini azaltmak gibi
oldukça makul sebeplere dayanmaktadır. Ancak Sakarya iliyle ilgili olarak
farklı bir değerlendirmenin yapılması gerektiği
kanaatindeyiz çünkü Sakarya ilinde özellikle mısır üretiminde
münavebeli ekim uygulaması kabul edilirse çiftçimizin benzer şekilde
gelir elde edebileceği ikame edilebilecek başka bir ürün
olmadığı görülmektedir. Yani Sakaryada çiftçimiz arka arkaya
mısır ekebilmeli ve 3üncü defa ekim yaptığında da
desteklemelerden faydalanabilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Belirtmek gerekir
ki Sakaryada mısır ekilen tarım toprakları sulamaya
ihtiyaç duymadan sulamalı tarımda elde edilebilecek rekoltenin dahi
üzerinde ürün alınabilen topraklardır. Arka arkaya ekimden
kaynaklanan veya sulamadan kaynaklanan riskler ve zararlar Sakaryada bugüne
kadar meydana gelmediği gibi, verim her geçen gün artarak devam
etmektedir. Sakaryadaki mısır çiftçimiz, ziraat odalarımız,
tarım il ve ilçe müdürlüğü yetkililerimiz bu ifade ettiğimiz
hususları teyit edeceklerdir.
Sonuç olarak, Sakaryanın genel uygulamadan
yani tebliğde yapılan destekleme ve münavebe şartı
uygulamasından müstesna tutularak arka arkaya ekimde 3üncü ürün ekiminde
de Sakaryada mısır çiftçisinin, aynı şekilde
desteklemelerden faydalanmasını talep etmekteyiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Oluç, buyurun.
37.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun,
Wikipediayla ilgili gerekçeli karar Resmî Gazetede yayımlanmasına
rağmen henüz siteye erişilemediğine, Türkiyede 133 hukuk
fakültesi bulunduğu hâlde hukukun olmadığına ve çok
sayıda haber ajansının engellemeyle karşı karşıya
kaldığına, İşçi Sağlığı ve
İş Güvenliği Meclisinin yayımladığı 2019
yılına dair rapora, iş cinayetlerinin engellenmesi için ne
iktidarın ne sermayenin ne de iş yeri sahiplerinin üzerine
düşeni yapmadığına, Kürt kadın siyasetçi Hevrin
Halefin öldürülmesi olayına ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, evet özgür ansiklopedi olarak
da bilinen dijital bilgi alma platformu Wikipedia, neredeyse üç
yıldır Türkiyede yasaklı, 29 Nisan 2017den bu yana. 26
Aralık 2019da Anayasa Mahkemesi Wikipedianın erişime
açılmasıyla ilgili ihlal kararına varmıştı ve
gerekçeli karar bugün Resmî Gazetede yayınlandı. Anayasa Mahkemesi
yerel mahkemeye bu kararı da gönderdi ancak henüz siteye erişilemiyor
yani yerel mahkeme gereken adımı henüz atmadı. Bu Anayasa
Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi üst mahkemelerin
bağlayıcı kararlarını uygulamayan birinci derece
mahkemelerin hukuk garabeti devam ediyor aslında, ilk değil bu sonuç
olarak.
Şimdi, Anayasa Mahkemesinin
aldığı bu karar da çok büyük bir heyecanla
karşılandı ama iki buçuk sene sonra bu kararın
alınmış olduğunu tespit etmek gerekiyor, iki buçuk sene
boyunca Wikipediaya ağır bir sansür uygulandı ve bu sansürün
esas müsebbibi bu iktidar. Özellikle, AİHMde Wikipedianın
başvurusunun gündeme alınacağı anlaşıldıktan
sonra Anayasa Mahkemesinin bu kararı vermesi de son derece manidar elbette ki.
Bakın, Fransada
56, İngilterede 81, Almanyada 43 hukuk fakültesi bulunuyor, başka
ülkelerden de örnekler verilebilir. Türkiyede 133 hukuk fakültesi bulunuyor.
Peki, hukuk var mı? Yok. Hukukçu var mı? Çok az. Hukukun
üstünlüğünü tanıyan hâkimler kaç kişi kaldı? Yani
saysanız elle sayabilirsiniz öyle diyeyim; hukukun üstünlüğünü
tanımıyorlar, evrensel, demokratik hukuk ilkelerini uygulamıyorlar,
kendi kafalarına göre takılıyorlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) 133 hukuk fakültesinin bulunması, ülkede hukukun
uygulandığı anlamına gelmiyor, bunu belirtmiş
olalım. Fakat, mesele sadece Wikipediayla sınırlı da
değil. Bugün Türkiyede çok sayıda haber ajansı, içlerinde
Sendika.Org, Sputnik, DİHA, Siyasi Haber gibi sayılabilecek çok
sayıda haber ajansı engellemeyle karşı karşıya,
bu mahkemelerin verdikleri kararlarla 3 bin civarında... Bu da yetmiyor,
sulh ceza hâkimlerinin kararlarıyla binlerce, abartmadan söylüyorum,
binlerce haber engellenmiş vaziyette. Bu haberlerin neyle ilgili
olduğuna baktığınızda, hep iktidarla ilgili, iktidara
yönelik eleştirilerle ilgili, iktidarın en merkezindeki, sarayda
oturanların aileleriyle ilgili ya da yandaşlarıyla ilgili olan
bütün eleştirel haberler engelleniyor bir şekilde.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayalım lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Binlerce erişime engelli haberden söz ediyorum. Sansür çok
açık bir biçimde dijital medyada ve sosyal medyada
karşımıza çıkıyor.
İkinci
değinmek istediğim konu, İşçi Sağlığı
ve İş Güvenliği Meclisi var, 2019a dair rapor
yayınladılar. Bu rapora göre, en az 1.736 işçi
yaşamını yitirdi 2019 yılında.
Baktığımızda, günde neredeyse 5 işçi, ayda 145
işçi ediyor, ortalamasını aldığımızda. Feci
bir durumla karşı karşıyayız, gerçekten feci bir
durum. En az dememizin nedeni şu: Bazı iş cinayetleri
kayıtlara girmiyor. Ama daha vahim bir durum daha var: Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO) ve Dünya Sağlık Örgütünün
açıklamalarına baktığımızda, dünyadaki ortalamalara
baktığımızda, 1 iş kazası sonucu ölüm
karşılığında yaklaşık 6 meslek
hastalığı sonucu ölüm yaşanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Türkiye'de SGK
verilerine baktığımızda, her yıl yaklaşık
-ortalama- 500 civarı işçi meslek hastalığına
yakalanıyor görülüyor ama meslek hastalığından ölen
işçi yok yani SGK, meslek hastalığından ölen işçileri
kayıt altına almıyor. O nedenle İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin 2019 için
açıkladığı en az 1.736 rakamını vurgulamış
oluyoruz. Bu iş cinayetlerinin engellenmesi için maalesef ne iktidar ne
sermaye ne de iş yeri sahipleri üzerlerine düşenleri yapmıyor ve
insanlar ekmek parası kazanmak isterken güvencesiz çalışmaktan
dolayı, sağlıksız çalışmaktan dolayı,
insanca çalışamamaktan dolayı hayatlarını
yitiriyorlar. Vahim bir durum. Bunun bir an önce önlenmesi için adımlar
atılması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Son olarak bir
şeye değinmek istiyorum, burada daha evvel de gündeme
getirmiştik fakat yeni verilere ulaşıldığı için
bir kez daha altını çizmek istiyorum. Hevrin Halef öldürülmüştü
kuzey ve doğu Suriye işgal girişimi sırasında.
Şimdi, BBC Arapça bu Kürt kadın siyasetçi Hevrin Halefe yönelik
suikastın Türkiye destekli ve Millî Suriye Ordusu içinde faaliyet gösteren
Ahrar el- Şarkiye tarafından gerçekleştirildiğini
destekleyen yeni kanıtlara ulaştı ve paylaşılan
videoları ortaya koydu, uydu görüntüleri ile topografya
karşılaştırması yaptı ve Hevrin Halefin infaz
anlarına ait görüntüleri net olarak ortaya koymuş oldu. Bunu bir kez
daha kayıtlara geçmesi için söylüyoruz. Suriye Millî Ordusu isimli
çetelerin sivil bir siyasetçiye, Kürt kadın siyasetçi Hevrin Halefe
yönelik yapmış oldukları bu suikastı bir kez daha
lanetliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Hevrin Halefin
yakınlarına, bölge halkına ve Kürt halkına bir kez daha
başsağlığı diliyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özel
38.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, 15 Ocak
Kıbrıs Türklerinin millî mücadele kahramanı Doktor Fazıl
Küçükü vefatının 36ncı yıl dönümünde rahmetle
andıklarına, 15 Ocak büyük şair Nazım Hikmetin
doğumunun 118inci yıl dönümüne, Anayasa Mahkemesi gerekçeli
kararını açıklamasına rağmen Wikipediaya erişim
engelinin devam ettiğine, 5 Ocakta kaldığı yurttan
çıktıktan sonra haber alınamayan Munzur Üniversitesi Çocuk
Gelişimi Bölümü 2nci sınıf öğrencisi Gülistan Dokuyla
ilgili sağlıklı bir açıklama
yapılmadığına ve Meclis Başkan Vekili Süreyya Sadi
Bilgiçin inisiyatif alarak Meclisi konuyla ilgili bilgilendirmesi
gerektiğine, 2018 KPSS sınavında başarılı
oldukları hâlde hâlâ atanamayan sağlıkçıların
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Dün rahmetli Rauf Denktaşı
anmıştık, bugün de Kıbrıs mücadelesinin ilk
liderlerinden birleşik Kıbrıs Cumhuriyetinde uzun yıllar
Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevini
yapmış Doktor Fazıl Küçükü ölümünün 36ncı yılında
rahmetle ve minnetle anıyoruz. Bugün Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti varsa, Kıbrıs Adasında soydaşlarımız
can ve mal güvenliği içinde yaşayabiliyorlarsa bu Fazıl Küçükün
ve arkadaşlarının mücadelesi sayesindedir. Hatıraları
önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.
Bugün, aynı zamanda, büyük usta Nazım
Hikmetin 118inci doğum yıl dönümü. Eserlerinde Türkçenin en özgün
ve en güzel örneklerini vermiş büyük şair Nazım Hikmet, ne
yazık ki siyasi görüşü nedeniyle vatanına hasret
yaşadığı uzun yıllar geçirdi ve Nazım Hikmeti
biz Kuvayı Milliye Destanında, zincirlerinden başka kaybedecek
şeyleri olmayan Anadolu halkının o büyük mücadelesini en güzel
biçimde anlatan bir usta olarak hatırlıyoruz ve kendisini şu
dizelerle anmak isteriz: Yaşamak şakaya gelmez,/ büyük bir
ciddiyetle yaşayacaksın/ Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki
yaşamayı,/ yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,/ hem de
öyle çocuklara falan kalır diye değil,/ ölmekten korktuğun halde
ölüme inanmadığın için,/ yaşamak yani ağır
bastığından.
Bugün Anayasa Mahkemesinin beklenen gerekçeli
kararı açıklandı. Anayasa Mahkemesi Vikipediye erişim
engelinin bir hak ihlali olduğunun gerekçeli kararını Resmî
Gazetede yayınlayarak ilanen tebliğ etti bütün Türkiye'ye. Ancak
hâlen daha erişim engeli sürüyor ve erişim engelini yapan kurum Bize
tebligat ulaşmadı. diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) BTK Tebligat, karar bize
ulaştıktan sonra uygulayacağız. diyor. Resmî Gazetede
yayınlanma, tüm kurum, kuruluş, özel, tüzel kişilikler için
ilanen tebligattır. Bu vakitten sonra arıza çıkarmak, bu
hukuksuzluğun ve hak ihlalinin bilerek, kasten ve talimatla
yapıldığının, Anayasa Mahkemesinin
dışında başka bir merciden talimat beklendiğinin
itirafı niteliğindedir. Bu ayıbın daha fazla
sürdürülmemesini ve erişim engelinin bir an önce kaldırılmasını
bekliyoruz.
Sayın Başkan, üniversite öğrencisi
Gülistan Doku 5 Ocak Pazar günü, Tuncelide kaldığı Kredi
Kurtlar Kurumu yurdundan ayrıldı ve oraya geri dönmedi. Telefon eden
yurt arkadaşları İl Emniyet Müdürlüğüne bildirdiler,
ailesine bildirdiler. 6 Ocakta Emniyet Müdürlüğüne kayıp
başvurusunda bulunuldu ve bu noktaya kadar da sağlıklı
herhangi bir açıklama yok. Sadece 11.29da bir minibüse bindiği ve
-MOBESE kameralarından- inmediği anlaşılıyor;
MOBESEnin olmadığı tek durakta indiği varsayılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir polisin üvey oğlu Rus
asıllı Zaynal Abarakov tarafından dövülerek bir minibüse
koyulduğu da iddialar arasında. Bu konuda dün de Mecliste
çağrılar oldu. Biz çağrı yapıyoruz,
arkadaşları yalvarıyor, ailesi bekliyor ancak maalesef bu konuda
tatminkâr bir açıklama yok. Eskiden olsa şurada bir bakan oturuyor
olacaktı, biz de o bakana diyecektik ki Ne oldu evladımız
Gülistan Dokuya, bir şey söyleyin. O böyle yapacaktı, cep
telefonunu açacaktı, ilgili bakanı arayacaktı, siz
sıkıştıracaktınız, dönüp diyecekti ki
İlgili bakan arkadaşımla görüştüm, birazdan bilgi gelecek,
yüce Meclisi bilgilendireceğim. ama milletin bakanlarının
yerinde yeller esiyor, sarayın bakanlarının da hiçbir şey
umurunda değil.
Sayın Başkan, inisiyatif
almanızı ve bu konuda Meclisin ivedi olarak bilgilendirilmesi
noktasında gerekli tutumu takınmanızı sizden özellikle
bekliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bir
diğer önemli konu ise 2018 KPSS sınavına giren
sağlıkçıların feryadıyla ilgili. Büyük emeklerle
sınava girdiler, yüksek puanlar aldılar ama henüz atanmadılar.
Sebebi ne? 2018de 24 Haziran baskın seçimi yapılırken onların
oylarına ihtiyaç duyan birileri öne çekti, seçimüstü vaatlerde bulundu ve
dedi ki: 29 bin kişi istihdam edilecek. Bunlardan sadece 12 binini
yaptı, 17 bini kalmıştı. 17 bininin de
yarısını geçtiğimiz aralık ayında aldılar
-ta 2018 seçim malzemesi bu- ve kalan 8 binin üzerinde sağlıkçı
bekliyor. Anlaşılan o ki 2020 yılını da bununla
geçirerek gençlerin sınavlarda elde ettiği bu yüksek puanları
birileri yakacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) 620 bin
sağlıkçı da 29 bin atama da çok az, şu anda ellerinde kalan
8 bin de çok az.
Seçim yılı değil diye unutulduk.
diyorlar. 85 puan aldık. Biz, bunu, birileri soruları çalıp da
bize verdi diye değil, anamızın ak sütü gibi helal,
alnımızın teriyle, dirsek çürüterek, gözümüzün nurunu
akıtarak aldık. diyorlar. Bu hakkımızı elimizden
almaya kimsenin hakkı yok. Seçim malzemesi yapıp da
sağlıkçılardan oy isteyip sonra onları unutmak, 2020
yılında 8 bin atamaya mahkûm etmek doğru değil. diyorlar.
Biz de buradan
meslektaşlarımızın sesi oluyoruz.
Sağlıkçılar çok fazla sayıda atamayı hak ediyorlar.
Bütün sağlıkçılar, KPSSde yüksek not almış bu
arkadaşlar mağdur edilmemeli, bir an önce atamaları
yapılmalıdır diyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Turan, buyurun.
39.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, 15 Ocak
Kıbrıs Türklerinin özgürlük mücadelesinde büyük görevler ifa
etmiş olan Doktor Fazıl Küçükü vefatının 36ncı
yıl dönümünde rahmetle andıklarına, Genel Kurul gündemine,
Türkiyede hukukun kendi mecrasında usulünde devam ettiğine ve
Anayasa Mahkemesinin Wikipediayla ilgili kararına ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, hayatını Kıbrıs
davasına adamış, Kıbrıs Türklerinin özgürlük
mücadelesinde büyük görevler ifa etmiş Doktor Fazıl Küçükün
vefatının 36ncı yıl dönümü. Kendisini rahmetle ve
saygıyla anıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; bugün, yine, çok önemli birkaç uluslararası
sözleşmeyi görüşeceğiz. Türkiye ile Ruanda, Arjantin ve
Özbekistan arasında ayrı ayrı, çifte vergilendirmeyi önleme;
Mali ve Özbekistanla da yatırımların
karşılıklı teşviki anlaşmalarını görüşeceğiz.
Ardından, yine, Arjantinle gümrük, Gineyle askerî alanlarda
anlaşmanın onaylanmasına ilişkin kanun tekliflerini
görüşeceğiz. Başarılı bir Genel Kurul
çalışması olmasını ümit ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; arkadaşlarımız değindiği için ufak
bir konuyu ifade etmek isterim. Türkiyede hukuk, kısmi eleştirilere rağmen,
kendi mecrasında, usulünde devam ediyor. Az önce arkadaşların
ifade etmiş olduğu Anayasa Mahkemesinin kararı, dedikleri gibi,
Resmî Gazetede yayımlanmış, ancak yine usul gereği bu
kararın yerel mahkemede yani sulh ceza mahkemesinde görüşülmesi ve Anayasa
Mahkemesinin kararını bozma veya uyma kararını vermesi ve
ondan sonra da gerekli adımın atılması süreci söz konusudur
yani süreç kendi içerisinde ilerlemektedir. Bu ilerlemeyi beraber takip
edeceğiz, biz de yakinen takip ediyoruz.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Grup Başkan Vekillerimize
teşekkür ediyorum.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri, Rabia Naz Vatan
Başta Olmak Üzere Şüpheli Çocuk Ölümlerinin
Araştırılması ve Bu Konuda Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunun görev süresinin uzatılmasına
dair tezkeresi vardır, okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Rabia Naz Vatan Başta Olmak Üzere Şüpheli Çocuk
Ölümlerinin Araştırılması ve Bu Konuda Alınması
Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının
süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/1051)
15/1/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
23/10/2019 tarihinde çalışmalarına
başlayan Rabia Naz Vatan Başta Olmak Üzere Şüpheli Çocuk
Ölümlerinin Araştırılması ve Bu Konuda Alınması
Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonunun 15/1/2020 tarihli toplantısında
aldığı karar gereğince çalışma süresinin, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 105'inci maddesinin ikinci
fıkrası uyarınca 26/1/2020 tarihinden geçerli olmak üzere bir ay
uzatılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.
Cengiz
Aydoğdu
Aksaray
Komisyon
Başkanı
BAŞKAN İç Tüzükün 105inci maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan Araştırmasını üç ay
içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir. hükmü
gereğince Komisyona bir aylık ek süre verilmiştir.
Alınan karar gereğince gündemin Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ruanda
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1944) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 134) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 134 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın Özel, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
40.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ve Anayasanın 138inci maddesinin dördüncü
fıkrasının Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı
yasama ve yürütme faaliyeti yapılmayacağına, Anayasanın
153üncü maddesinin Anayasa Mahkemesi kararlarının tüm kurumlar,
kuruluşlar, organlar açısından
bağlayıcılığına hükmettiğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
tutanak altında çok önemli bir şey yapıyoruz ve burası
kanun koyucu Parlamento. Mahkeme kararlarıyla ilgili bazı
tartışmalar yürürken de bunların tutanakta böyle kalmaması
önemli. Biraz önce Anayasa Mahkemesi kararının Resmî Gazetede
yayınlandığını ve bu karara bir an önce ilgili kurumun
uyması gerektiğini söyledik. Sayın Grup Başkan Vekili
İlgili alt mahkemeye -sulh ceza mahkemesini kastediyor- gidecek, o
mahkeme uyma ya da bozma kararı alabilir. gibi bir şey söyledi.
Oysa, Anayasa Mahkemesinin kararlarına bütün sulh ceza mahkemelerinin
uyması gerekiyor. Geçmişte kötü istisna var,
Cumhurbaşkanının Bu kararı görmüyorum,
tanımıyorum, uyulmaması lazım. falan demesinden sonra
Anayasa Mahkemesi kararına rağmen karara direnen bir sulh ceza
mahkemesine karşı üst mahkemenin de yapmış olduğu sert
eleştirinin ve Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını
hatırlatmasının burada altını çizmek isterim. Yine,
Anayasamızın 138inci maddesinin dördüncü fıkrası Anayasa
Mahkemesi kararlarına karşı yasama ve yürütme faaliyeti
yapılmayacağına, yine, Anayasa Mahkemesi kararlarıyla
ilgili Anayasamızın 153üncü maddesi de bu kararların tüm
kurumlar, kuruluşlar, organlar açısından
bağlayıcılığına hükmetmişken bunun
dışındaki bir davranışı sulh ceza mahkemesinden
beklemek sulh ceza mahkemesini Anayasaya aykırılık konusunda
talimatlandırmak anlamına gelecektir ki bunun ne
Cumhurbaşkanına ne de Cumhurbaşkanının partisinin Grup
Başkan Vekiline uygun olmadığını değerlendiriyor,
belki bu konuda bir düzeltme yapmalarını da bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, şöyle: Anayasa
138i hatırlattınız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ben İç Tüzük 64ü
hatırlattım.
BAŞKAN - Anayasa 138in üçüncü paragrafına
baktığımızda da Görülmekte olan bir dava hakkında
Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru
sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
ifadesi var.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Dava bitti.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Dava bitti
Sayın Başkanım, kesin hüküm var. Kesin hüküm var, ne
davası.
BAŞKAN - Yani arkadaşlarımız,
Grup Başkan Vekillerimiz buna uygun hareket ederlerse sevinirim.
Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Başkanım, bu
uzatılacak bir konu değil, boşuna polemik yapıyoruz, konu
usuli bir işlemdir. Biz de Sayın Başkanın dediği gibi,
Anayasa Mahkemesinin kararları doğrultusunda, uyarısı
doğrultusunda tüm mahkemelerin dikkat etmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Ancak bir daha söylüyorum, usul esas olarak kıymetlidir, Anayasa
Mahkemesinin kararı ilgili mahkemeye gelecek ve o karardan sonra
diğer kurumlar işini yapacaktır Sayın Başkanım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
şimdi, sizin yaptığınız hatırlatma anayasal
açıdan kıymetli bir hatırlatma ancak ben de size bu mahkemenin
kararının kesinleştiğini
Ki Anayasa Mahkemesine
başvurmak mahkeme kararının kesinleştiğini yani
mahkeme sürecinin tamamlandığını gösteriyor. Sizin
okuduğunuz fıkra ise
BAŞKAN Anayasa Mahkemesi de mahkeme sürecinin
bir unsuru, devam ettiğine göre.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) O da karar verdi efendim,
bugün Resmî Gazetede ilan edildi ve o kararla onun bittiği
anlaşılıyor.
Madem karşılıklı
hatırlatmalar yapıyoruz, ben de İç Tüzükün 64üncü maddesini
yani Başkanın kendisine sataşma durumu hariç
tartışmanın özüne giremeyeceğiyle ilgili İç Tüzük
hükmünü hatırlatayım o zaman.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Ama tabii ki Anayasanın 138ine uygun
şekilde Genel Kurulun sevk ve idaresi de bir Meclis
Başkanının, Başkan Vekilinin sorumluluğu
altındadır.
Teşekkür ediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Peki, ben de
hatırlatayım Başkanım o zaman izin verirseniz.
BAŞKAN Sayın Turan, buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
madem hatırlatmalarla ilgili Sayın Başkan altını
çizdi, ben de ifade etmek istiyorum: 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 50nci
maddesinin (2)nci fıkrasına göre o kararın ilgili mahkemeye
gitmesi gerekiyor Sayın Başkanım. O mahkemenin kararından
sonra idaredeki kurum bu konudaki adımını atacaktır.
BAŞKAN Yani mahkeme süreci o zaman
tamamlanmış oluyor. O zaman neyi konuşuyoruz hâlâ burada?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Evet, boşuna
konuşuyoruz Sayın Başkan, aynısını konuşuyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, benim
zaten temel itiraz noktam şu: Bir, Resmî Gazetede yayınlandı.
Bu kadar önemli bir konu, Türkiye dünyaya rezil olmuşken, Anayasa
Mahkemesi bunu koymuşken ve sulh ceza mahkemesinin zaten bu karara
uyması gerekiyorken Adalet ve Kalkınma Partisi adına Sayın
Başkan Sulh ceza mahkemesi uyar ya da bozar. gibi bir söz söyledi, ben
onun üzerine
Ama kendisi Bence de uyması gerekir. dedi, bu önemli bir
teyit, bunun tutanağa geçmesi kıymetli. Öbür taraftan da Anayasa
Mahkemesi kararına sulh ceza mahkemesinin uymama gibi bir durumunun bu
tutanaklarda kalmamasını sağlamış olduk.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kamuoyuna
açıkladık biz Başkanım, cevap vermeyeceğim bir daha.
BAŞKAN Tabii ki bütün
arkadaşlarımızın söyledikleri kıymetli de Sayın
Turanın bu konuda belirleyici birisi olduğunu bilmiyordum, onu da
sizden öğrenmiş oldum yani.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sağ olsun, Özgür Bey
hürmet etti.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Konumu icabı elbette
bizim açımızdan da kıymetli bir sözcüdür kendisi.
VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1944) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 134) (Devam)
BAŞKAN Teklifin tümü üzerinde Gruplar
adına ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın
Mevlüt Karakayanın.
Buyurun Sayın Karakaya. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası
sözleşmelerle ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir sistemin veya
düzenin sürdürülebilirliği, öncelikle ihtiva ettiği güçlerin
dengesiyle alakalıdır. Dünya düzeninin oluşması ve bunun
sürdürülebilir kılınması için güçler dengesine ihtiyaç
duyulduğu bilinen ve tarihî bir gerçektir. Nitekim, güç dengesi teorisi,
uluslararası ilişkilerin en eski ve en temel kavramlarından bir
tanesidir. Güç dengesi, rakip güçler arasındaki istikrarı
sağlar. Bunun için de ittifaklar, paktlar kurulur, bloklar oluşur
İkinci Dünya Savaşından sonra olduğu gibi; Doğu ve
Batı blokları yani kutuplar bir güç dengesini oluşturuyordu.
Böylece, istilacı ve yayılımcı politikalar gün yüzüne
çıkamıyordu. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla
birlikte soğuk savaş dönemi sona erdi.
Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte
dengesiz güç dönemine girildi. Bu dengesizliğin oluşması,
kantarın topuzunun küresel sömürü heveslilerinin eline geçmesine neden
oldu. Güçler teorisi de geçerliliğini yitirdi. Dünya düzeni güç dengesi
odaklı olmaktan çıktı, hegemonik odaklı hâle geldi.
Adı da kimilerine göre tek kutuplu dünya düzeni kimilerine göre yeni
dünya düzeni oldu. Bu tek kutuplu dünya düzeni kutupbaşının
küreyi kendi isteğine göre şekillendirme iştahını da
bir hayli kabarttı. Kendini rakipsiz gören küresel gücün dünyayı tek
başına ve dilediğince tanzim etmeye dayalı bu
düşüncesi yerküreyi hukuksuzluğa, istikrarsızlığa ve
anarşiye havale etti. Önce, Körfez Savaşıyla işe
başladılar, eş zamanlı olarak teröristlerin hamiliğini
üstlendiler, 11 Eylül saldırısının ardından Afganistan
ve Taliban, sonrasında Irakın işgali derken dünyanın
jandarmalığına soyundular. Arap Baharı, Büyük Ortadoğu
Projesi derken Batı Asya ve Kuzey Afrika işgalleri gerçekleşti.
Ülkelerin rejimleri değiştirilmeye çalışıldı, iç
savaşlar çıktı, dünya tarihinde görülmemiş göçler,
sürgünler yaşandı. Terör örgütlerine uygun iklimler oluşturup
ortamlar sağlanarak yeni dünya düzeninin vesayet savaşlarında
roller verildi. Türkiye için de hazırlanan çok sayıdaki senaryonun en
tehlikesi ve en vahim olanı da 15 Temmuz FETÖ işgal girişimi
oldu. İşgali gerçekleştirebilselerdi sadece Türkiye'yi ele
geçirmiş olmayacaklardı, Suriyeyi de halletmiş
olacaklardı. İranda rejim değişikliği yolu da
açıldığında İsrailin güvenliği arzu ettikleri
gibi güvence altına alınmış olacaktı ama Türk milleti
bu oyunu da bozmayı bildi.
Değerli milletvekilleri, bütün bu
anlattıklarım dünya güç dengesinin bozulmasıyla ilgili olarak sadece
içinde bulunduğumuz coğrafyada yaşanan,
ağırlıklı olarak da güvenlikle alakalı
konulardandı. Bugün içinde yaşadığımız kürenin
sorunları, elbette güvenlik sorunlarıyla da sınırlı
değil. İklim değişikliği başta olmak üzere,
biyoçeşitlilik ve diğer çevre sorunları, küresel göç
sorunları, uzayın temizlenmesi ve ticarileştirilmesi, deniz
yetki alanlarının sınırlandırılması, küresel
enerji kaynakları ve paylaşımı, ekonomik olarak büyüyen
dünyada artan küresel eşitsizlik, teknolojik gelişmeler, büyük veri ve
yapay zekâ uygulamalarına duyulan endişeler ve etik kurallarına
ilişkin endişeler, teknolojik gelişmeler, 4üncü Sanayi Devrimi
ve küresel işsizlik sorunu, küresel ödeme sistemleri ve kripto paralara
ilişkin endişeler, küresel ekonominin kayıt altına alınması
ve vergilendirilmesi ve bunlar gibi daha birçok küresel sorun. Bu
sorunların kaynağı ve uygulama alanları, ülke
sınırlarını aşan ve kürenin bütününü ya da önemli bir
kısmını ilgilendiren konulardır. Bu nedenle, bunların
çözümü de küresel iş birliği ile nimet-külfet dengesini gözeten
hakkaniyetli bir çözümle mümkündür. Güç dengesinin bozulmuş olduğu
yeni dünya düzeni, bu sorunların çözümünü sağlayacağı yerde
bilakis faili durumuna gelmiştir. Sebebi de kendini rakipsiz gören küresel
gücün dünyanın stratejik tasarımını kendi istek ve
arzularına göre yapmaya çalışmasıdır. Oysa çok
kutupluluk, dünyanın stratejik tasarımına sürekli hâkim
olmuştu.
Değerli milletvekilleri, insancıl
problemler, göçmen krizleri, jeopolitik güçlükler, zorluklar ve
eşitsizlikle dolu zor bir uluslararası iklimden geçiyoruz. Dünyada
Birleşmiş Milletlere üye ülkeler arasında
karşılıklı güveni aşındıran ve artan bir
kutuplaşma var. Şunu biliyoruz ki çeşitli fakat birbirleriyle
ilişkili küresel sorunların çözümleri daha kolektif eylemleri ve
iş birliğini gerektirmekte. Bu eylemler ve iş birlikleri daha
verimli ve duyarlı, çok taraflılığa dayalı bir sistemi
gerektirmektedir. Çok taraflılık ve uluslararası kurallar
dikkate alınmadığında, güç kullanımı ve
yaptırımlar mekanizmasıyla sadece uzun süreli
çatışmaların yaşanacağı bir döngüye girilecektir.
Çok taraflılık ve çok taraflı kurumlar, bozulan güç dengelerine
de bağlı bir biçimde ciddi tehditlerle karşı
karşıyadır.
Çok taraflılık, kural tabanlı ve adil
küresel ekonomik ve sosyal ilişkileri geliştirmek ve sürdürmek, genel
kabul görmüş normlar oluşturmak ve bunlara
bağlılığı izleme açılarından son derece
önemlidir. Çok taraflılık ve anlaşma bazlı kurallar,
egemenlik için bir tehdit olarak görülemez, tek taraflı eylemler de çok
taraflılığın yerini tutamaz. Şunu da ifade etmekte
fayda vardır: Çok taraflılık üye ülkelerin sorunlarıyla
boğuşmasına yardımcı olurken, uluslararası
örgütler ve onların araçlarının kullanılması ulusal
egemenliği azaltan değil artıran bir sonuç
doğuracaktır. Bugün birbirine bağımlı hâle gelmiş
dünyada ulusal çıkarları korumanın tek yolu, çok taraflı
bir dünya düzeninin oluşmasında aranmaktadır. Hiçbir ülke, ne
kadar güçlü olursa olsun, terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı,
uluslararası organize suçlar ve bunun gibi sınır ötesi
tehditlere karşı tek başına etkili bir şekilde
mücadele edemez. Çok taraflılığın bazı kurumları,
zaman zaman küresel güçlerin güdümünde hareket etmiş olsalar da çok önemli
projeler de uygulamaya koymuşlardır. Birleşmiş Milletler
geçtiğimiz yetmiş dört yılda çok önemli projelere imza
atmıştır. 2015 yılında kabul edilen 2030
Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi, 2018de kabul edilen Küresel Göç
Sözleşmesi en son örneklerdendir. Çok taraflılık sistemi, buna ilişkin
kurumları geliştirdi ve kuralları sisteme adapte etti. Söz
konusu kurumlar ve kurallar ortaya çıkan çatışmaları
barış içinde çözmemize de çoğu zaman yardım etti. Çok
taraflılığın kurumları, bugün iklim
değişikliğinden kitlesel imha silahlarına kadar küresel
sorunlarla başa çıkabilmemiz için normlar oluşturmayı
sağlamak zorundadırlar. Serbest ticaretin düzenlenmesi ve finansal
hizmetlerin güvenli hareketi, akışı da bu alanın konusudur.
Elbette çok taraflılığı yaşatmanın kurumlarının
kazanımları korunmalı ve daha da geliştirilmelidir. Bugün
Türkiye ve Finlandiyanın eş başkanlığını
yaptıkları Arabuluculuk Dostlar Grubu üzerinden
çatışmaların önlenmesi ve çözümünde ara buluculuk rolü
artırılmaya çalışılmaktadır.
Ara buluculuk ve benzeri araçların
kullanımının yaygınlaştırılmasının
yararlı olacağını ifade etmeliyiz. Aslında hiç kimse
çok taraflılık kurumları ve bu kurumlara ilişkin
kuralların mükemmel bir şekilde işlediğini ifade edemez. Bu
konuda ciddi bir reforma ihtiyaç olduğu söylenen bir gerçektir. Bugün
Birleşmiş Milletlerin çatışmaları ve krizleri önleyecek
daha etkili yollar geliştirmesi gerektiği açıktır.
Barışı inşa etmek ve sürdürmek birçok
çatışmanın merkezinde yer alan yoksulluk ve eşitsizlik,
aşırılık ve ayrımcılıkla mücadele etmemizi
gerektirir. İdeal bir sistemi oluşturma konusunda elbette herkesin
hemfikir olması beklenemez ancak asgari müşterek kurallara
dayalı bir dünya düzeninde anlaşılabilir.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin
reformist yaklaşımları takdirle karşılanabilecek bir
durumdur. Çok taraflılığın temel yapısı
durumundaki Birleşmiş Milletlerin, hepinizce de malum olduğu
üzere, 5 ana birimi var. Bu 5 ana birimden 1 tanesi de Güvenlik Konseyidir.
Güvenlik Konseyi, küresel önemi çok büyük olan bir
birim. Güvenlik Konseyinin daha şeffaf, temsilde adaletli ve hesap
verebilir bir organ hâline getirilmesi elzemdir. Veto hakkı ve daimî
üyelik, Konseyin en başta reforme edilmesi gereken alanı ve
konusudur. Güvenlik Konseyinin birçok kez görevlerini yerine getirememesinin ve
krizlere zamanında ve yeterli cevabı verememesinin nedeni de budur.
Sayın Cumhurbaşkanının
sloganlaştırılmış Dünya 5ten büyüktür. söylemi,
belki de bu konuda ses getirmeye başlamış,
sloganlaşmış önemli bir söylem ve istektir. Yapılacak
reformlardan ortak beklenti, hem üye devletler hem de kamuoyu nezdinde Konseyin
meşruiyetini artırmasıdır. Konsey ne kadar şeffaf
olur, ne kadar hesap verebilir, ne kadar çok veri kabul eder, bilgi
paylaşır ise o kadar etkili olur. Kendi küçülürken sorunları
çeşitlenen ve katlanarak büyüyen kürede, uluslararası
barışın sağlanması, sürdürülebilir
kılınması için buna ihtiyaç bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri yeni dünya düzeni
adı altında ifade edilen tek kutuplu ya da güç dengesi
mekanizması yok edilmiş dünya düzeni, ancak küresel sömürü ortam ve
iklimini geliştirerek varlığını devam ettirebilir. Bu
nedenledir ki küresel sömürgeye engel olarak görülen ulus-millî devlet
yapılanmasını ortadan kaldırmak için küresel bir
savaşa girmişlerdir. Millî devletlerin güçsüzleştirilerek teslim
alınması, yeni sömürü düzeninin 21inci yüzyıldaki yegâne
stratejisi olmuştur, uygulaması ise farklı farklı ortaya
çıkmıştır: Bazıları doğrudan,
bazıları dolaylı olarak hedef alınmış,
bazıları içeriden, bazıları ise dışarıdan
kuşatılmış, bazıları vesayet, bazıları
şikâyet yoluyla, bazıları ekonomik yaptırımlar,
bazıları siyasi yanıltmalarla, bazıları
açlığa, bazıları demokrasiye konu edilerek, bu stratejiler
uygulamaya konulmuştur, amaç ve hedeflerini gerçekleştirmeye
çalışmışlardır.
Bugün daha açık bir biçimde sözde devlet
postuna bürünmüş FETÖ üzerinden yürütüldüğü anlaşılan
açılım süreci de 15 Temmuz işgal girişimi de bu
stratejilerden bize düşen yansımalar olmuştur. Bu noktada çok
önemli ve hassas bir hususun altını çizmekte fayda var. Çok taraflılığın
yapı taşı olarak ifade edilen Birleşmiş Milletler,
IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların millî
devletler üzerinde denetim baskısı oluşturmaları ve
bunları ulus ötesi adı altında, ulus devletsiz yeni küresel
sömürü düzenine geçiş kurumları yapılma stratejisi de bilinen
gerçekler arasındadır. Bu sebepledir ki gelişen ve
değişen dünya şartları da dikkate alınarak bu kurum ve
kuruluşların millî devlet yapısını önceleyen tarzda
reforme edilebilmeleri ve bu yolla çok taraflılığın
sağlanmasına katkı sunmaları, kürenin içinde bulunduğu
zorluklardan kısa dönemde çıkılabilmesinin şartı
olarak görünmektedir.
Değerli arkadaşlar, önceki gün, parti grup
toplantımızda Sayın Genel Başkanımız, kürede
yaşanan yüz milyonlarca insanın trajedisinden bahsederken tek
kutuplu dünyadan çok kutupluluk arayışının sancıları
şeklinde bir tasvirle konunun özünü ifade ettiler. Millî devlet, güçlü
millet yapısı ve milliyetçi düşüncenin yeni dünya düzeni
tehdidine karşı en büyük engel olduğu; millî devletin gücünün
millî kimlikle mümkün olabileceğinden bahisle, küreselleşmenin millî
devletlerdeki yönetim iradesinin milletüstü birliklerle ve güçlerle
paylaşılmaya çalışıldığını;
küresel aktörlerin amacının ülkelerdeki yükselen milliyetçilik
kırılması, dil, din veya mezhep
farklılıklarının derinleştirilmesi ve bunların
üzerinden minyatür, garnizon veya federal devletler oluşturmak
olduğunu; küresel gelişmelerin bir figüranı değil,
başaktörü olmayı hedefleyen milliyetçi projelerin yalnızca
Türkiyeyi değil, soydaşlarımızı ve müşterek
kültür dairesinde yaşayan mazlum milletleri de kurtaracak yeni bir
anlayışı temsil ettiğini, böylece çoğulcu yeni bir
dünya sistemine duyulan ihtiyacın giderek arttığını
ifade etmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, ben de bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlamadan önce, 15 Ocak 1985 yılında
hayatını kaybeden Fazıl Küçükü, ölüm yıl dönümünde
rahmetle, minnetle anıyor, tekrar saygılarımı sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına söz talepleri
tamamlandı.
Şahıslar adına ilk söz Sayın
Feridun Bahşiye aittir.
Buyurunuz. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
FERİDUN BAHŞİ (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kıbrıs Türkünün
şanlı mücadelesinin lideri Doktor Fazıl Küçükü, ölüm yıl
dönümünde rahmet ve minnetle anıyorum. Ruhu şad olsun.
134 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsanların yaşamlarını
devam ettirebilmesi için temel ihtiyaçlarını karşılamada
acze düşme durumu olarak tarif edilen yoksulluk ülkemizin en önemli gündem
maddesi hâline gelmiştir. Mevcut ekonomi yönetiminin yalpalayan ve
yozlaşan uygulamaları, israf ve istismar eden yönetim
anlayışı, bilgisiz, ilkesiz ve istikrarsız siyasi
yaklaşımı, kuralsız, ölçüsüz ve tutarsız
politikaları sonucu sanayisiz kalan, aşırı borçlanan
ülkemiz, yoksullaşan, yağmalanan ve sıcak paraya mahkûm olan bir
yapıyla karşı karşıya kalmıştır.
İtibardan tasarruf olmaz. diyerek 28 saniyede
1 asgari ücret harcanan sarayda yaşayanlar, binmek için 80 milyon liraya
lüks araç alanlar, uçan saraylarla seyahat edenler; insanlar açlıktan,
yoksulluktan intihar ediyorlar, haberiniz var mı? Ülkemde açlık
sınırında 16 milyon, yoksulluk sınırının
altında yaşam mücadelesi veren de 48 milyon insanımız var.
2019un ikinci çeyreği itibarıyla millî gelirin kişi
başına 8.811 dolar olduğu Türkiyede, sosyal yardımlarla
geçinen hane sayısı 3 milyon 154 bindir. Genel sağlık
sigortası kapsamında Sosyal Güvenlik Kurumuna 7 milyar 2 milyon 820
bin 942 lira tutarında prim desteği ödenmektir. TÜİK verilerine
göre 2019 yılı Ağustos döneminde 4 milyon 650 bin kişi
işsizdir ve bu oran 14,3tür ve TÜİK, enflasyon konusunda olduğu
gibi bu konuda da doğruyu söylememektedir. Devlet,
alacağını yüzde 22-23 oranında artırmakta, memur ve
işçiye yüzde 4,5-5 civarında zam vermektedir. Türkiyede genç
işsizlik oranı yüzde 30lara varmış, 3 gençten 1i
işsiz durumdadır.
Değerli arkadaşlar, gelelim asgari ücret
meselesine: Türkiyede yaklaşık 10 milyon kişi asgari ücretle
çalışmaktadır. TÜİKin yayınladığı
verilere göre Türkiyede istihdam edilenlerin sayısı 28,5 milyondur.
Bu veriler ışığında değerlendirildiğinde,
Türkiyede çalışan nüfusun üçte 1inden fazlası asgari ücretle
geçinmektedir. 2020 yılında -sanki çok büyük bir kıyak
yapmış gibi- açıklanan asgari ücret 2.324 lira olmuştur.
Arkadaşlar, asgari ücret bir lütuf veya Hükûmetin çalışanlara
bahşettiği bir uygulama değildir. Bugün asgari ücret üzerinden,
asgari ücretin -son dönemde- yarısına yakın vergi ve kesinti
alınmaktadır. Dünyanın en adaletsiz vergi sistemlerinden birine
sahip olan Türkiyede yıllardır bütün vergi yükü ücret geliriyle
çalışanların üzerindedir. Bundan dolayı, vergide adalet
ilkesini hayata geçirmek için az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi
alınması yönünde mutlaka bir çalışma yapılmalı,
dolaylı vergiler azaltılmalı ve en önemlisi, asgari ücret
tümüyle vergi dışı bırakılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bugün ziraat
odası başkanları Meclisimize gelerek sorunlarını dile
getirdiler. Ziraat odası başkanlarımız, çiftçimizin ve
tarımın içinde bulunduğu durumu bir kez daha ortaya koyarak bu
sorunları Meclis kürsüsünden dile getirmemizi talep ettiler. Nedir bu
sorunlar? En başta, elektrik fiyatları gelmektedir. Tarımsal
üretimde başta sulama olmak üzere özellikle seralarda elektrik enerjisi
tarımsal girdi olarak kullanılmaktadır. 2018-2020
yılları arasında elektrikte fahiş fiyat
artışı yüzde 108,2ye ulaşmıştır. Meskenler
elektriği hâlen 69,5 kuruştan kullanırken tarım üreticisi
80,8 kuruştan kullanmaktadır yani tarım üreticisi yüzde 14 daha
pahalı elektrik kullanmaktadır. Tarımda girdi yükünün
hafifletilmesi için, üretimin sürdürülebilmesi için tarımda
kullanılan elektrikte birim fiyatları düşürülmeli, KDV, TRT
payı gibi paylar tamamen kaldırılmalıdır. Diğer
taraftan, üreticilerimizin hak ettiği destek, borçlarına mahsuben,
elektrik şirketlerine aktarılmaktadır. Yani devlet,
şirketin tahsildarlığını yapmaktadır. Bu uygulama
mutlaka kaldırılmalıdır.
Çiftçilerimizin en önemli sorunlarından bir
tanesi de tarımsal kredi borçlarıdır. Birçok çiftçimiz
çektiği yüksek faizli kredileri ödeyemez durumdadır. 2018 ve 2019
yıllarında özel bankalardan yüzde 40, Tarım Kredi
Kooperatiflerinden yüzde 32,5, Ziraat Bankasından yüzde 16 faiz
oranlarıyla kredi kullanmışlar. Bugünlerde kredi faizleri
düştüğü hâlde hâlâ aynı oran üzerinden kredi ödemeye devam
etmektedirler. Yaşanan afetlerin de etkisiyle çiftçimiz kredi borcundan
başka banka kredisiyle de uğraşmak durumundadır. Bunlara
mutlaka çözüm getirilmelidir.
Diğer önemli bir konu ise çiftçinin
BAĞ-KUR primlerine getirilen zamdır. 2019 yılı içinde
gübre, mazot, fide gibi girdiler ile elektriğe gelen zamlar çiftçilerimizi
çok yormuş ve ödeme gücünü epeyce zorlamıştır ancak 2020
yılbaşında özellikle çiftçi BAĞ-KUR primlerine gelen zam
çiftçilerimizin tamamen belini bükmüştür. Geçen yıl sonunda çiftçi
BAĞ-KURunun aylık ödemesi 764 lira iken 2020 yılında 913
lira olmuştur. Bu artış çiftçilerimiz için ağır
gelmekte, ödeme sıkıntısı çekilmektedir. Bu konuları
Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden tekrar dile getirmek istedim.
Değerli milletvekilleri, yoksulluktan,
yolsuzluktan bahsederken kısaca yine yolsuzluğa değinmek
istiyorum. Ülkemizdeki yolsuzluğu sadece bir örnek vererek dile getirmek
istiyorum. 2019 mahallî seçimleri öncesi İçişleri
Bakanlığı tarafından Kahramanmaraş Valiliği
Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığına
meyve, sebze üretimini artırmak amacıyla proje
karşılığı yüzde 95i devlet katkısı, yüzde
5i çiftçi katkısı olmak üzere 50 milyon lira ödenek tahsis
edilmiştir. Ancak bu ödenek, çiftçinin kalkındırılması
ve üretiminin artırılması amacıyla kullanılmak yerine
tamamen partizanca ve belediye seçimlerini kazanmaya matuf olarak Elbistan,
Göksu ve Türkoğlu ilçelerinde bazı yandaş kişilere
aktarılmıştır. Ağırlıklı olarak
Elbistan, Türkoğlu ve Göksun ilçelerindeki çiftçi desteklemelerine yönelik
olarak yapılan harcamaları emekli bir vali olan Mustafa Akdenizin
koordinatörlüğünde tedarikçilerle birlikte organize ettiği
söylenmektedir. Sebze ve meyve fiyatlarının fahiş bir hâl
aldığı, örneğin piyasa değeri 5-6 lira olan badem
fiyatının 40-50 liraya satın alındığı,
çiftçilere bölge şartlarına uygun olmayan kestane bahçeleri tahsis
ettirildiği, bu işe istekli olmayan çiftçilere diğer
fidanların verilmeyeceği tehdidinde bulunulduğu, ayrıca bu
koordineyi sağlayan Mustafa Akdenize de 6 milyon lira
danışmanlık ücreti ödendiği iddia edilmektedir.
Yine, Kahramanmaraş Milletvekili olan Habibe
Öçalın çiftçilikle alakası olmayan Kahramanmaraş Halk
Eğitimi Merkezinden emekli olan kardeşi Tahsin Açıkgöze yüklü
bir ödenek tahsis edildiği söylenmektedir. Şimdi soruyorum: Valilik
emrine tahsis edilen 50 milyon TL ödenek hangi kriterlere göre
harcanmıştır? Çiftçilikle alakası olmayan Milletvekili
Habibe Öçalın öğretmen kardeşi Tahsin Açıkgöze hangi yasa
ve yönetmeliklere uyularak ev, su kuyusu, tarla içi damlama sulama sistemleri,
sebze kurutma seraları, sebze yetiştirme seraları
kurdurulmuş; bunlar için ne kadar ödeme yapılmıştır?
Bu çiftçinin yüzde 5 çiftçi katkı payı kimler tarafından
karşılanmıştır? Yapılan ödemeleri organize
ettiği söylenen ve emekli vali olan Mustafa Akdeniz kimdir? Bu kişiye
iddia edilen ödemeler gerçekten yapılmış mıdır?
Yoksulluğun ve yolsuzluğun son
bulması dileğiyle Gazi Meclisimizi ve yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahsı adına ikinci söz
Sayın Turan Aydoğanın.
Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP
sıralarından alkışlar)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkanım, yüce Meclis; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın,
yakın tarihte, engellilerle ilgili, Külliyede yaptığı bir
konuşma var; engellilerle ilgili tören yapılırken diyor ki:
Ülkenin kaynakları, eskiden olduğu gibi bir avuç mutlu
azınlığa verildiğinde bunun adı kalkınma
değil, adaletsizlik olur. Yani adaletsizliğe karşı olduğunu,
ülkenin kaynaklarının eşitlik ilişkisi içerisinde ve
adaletli olarak dağıtılması gerektiğini söylüyor. Kim
söylüyor? Tam yirmi beş yıldır kamu hayatını
yönlendirecek derecede etkili düzeyde bu ülkede yönetimde bulunan kişi
söylüyor. Yani 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı olarak başlamış olduğu serüveni en
sonunda tek adamın Külliye sultasına dönüştürecek kadar bu
ülkede söz sahibi olan birisi diyor ki: Bu olur. Bu ülkede ne olmuş bu
arada? Bu ülkede derin adaletsizlikler olmuş. Cezaevlerinden tutun,
yoksulluktan belediyecilik hizmetlerine kadar büyük adaletsizlikler olmuş.
Bu adaletsizliklerin Sayın Cumhurbaşkanının bilgisinden
uzak olduğunu söyleyecek değilsiniz herhâlde. O zaman demek ki eylem
ile söylem arasındaki uçurumu burada konuşmamız gerekiyor, sizi
sizinle yüzleştirmemiz gerekiyor. Ama ekranları başındaki
sevgili halkımıza da şunu söylememiz gerekiyor: Sakın
korkmayın, bu adaletsizlikler çok yakında bitecek. Çünkü bu
adaletsizlikler, artık adaletsizliği yapanların
taşıyabilecek kadar bile sahiplenemediği düzeye geldi. Şu
Mecliste Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin şimdi
söyleyecek olduğum adaletsizliklere yönelik olarak çıkıp
Hayır, bu adaletsizlik değildir. diyecek durumları yoktur,
hatta inanıyorum ki onlar da benim kadar bu adaletsizliklerden
muzdariptirler. Nedir bunlar? Az önce cep telefonuma geldi, büyük bir ihtimalle
bütün Adalet Komisyonu üyelerinin cep telefonlarına aynı mesajlar
geliyor. Vatandaş yazmış, demiş ki: Allahtan korkun.
Aynen böyle. Reis, bize söz verdin, çekten kaynaklı hiç kimse hapis
yatmayacaktı, üzerinden bir buçuk yıl geçti, niye var? soruyor. O
Çek Kanununun mağduru olan şahıs sizin bozduğunuz
ekonominin de mağduru aynı zamanda; yoksulluğun,
yoksunluğun, eşitsizliğin, adaletsizliğin mağduru,
faturayı o ödüyor, sizden de yardım istiyor. Niye bu konularla ilgili
hiçbir düzenleme yapıyorsunuz? Niye kılınız
kıpırdamıyor? Aynı şey infazla ilgili önünüzde var.
Aynı şey KHKlilerle ilgili önünüzde var. Aynı şey birçok
konuyla ilgili önünüzde var. Örneğini vereyim mi? Cezaevinde 780 çocuk
annesiyle birlikte tutuklu, hiç mi vicdanınız sızlamıyor?
Bu konuyla ilgili kanun teklifi verdim ben. Eğer vicdanınız
varsa hiç beklemeyin, muhalefetten gelmiş, oradan gelmiş, buradan
gelmiş demeden sahiplenin, değilse teklifi kendiniz verin
kardeşim, destekleyelim. 780 çocuk anneleriyle beraber cezaevinde
yatıyor, X-Ray cihazlarından geçiriliyorlar yani çocuk olarak
bedensel bütünlükleri, bir anayasal hakları ihlal ediliyor. Bu çocuklara
yazık değil mi? Gayet basit. Bazı suçlarla ilgili, infazın
çocuk belli bir yaşa gelene kadar ertelenmesiyle ilgili bir düzenleme
yapılması konusunda niçin şu birtakım insanları abat
eden düzenlemeleri yaptığınızdaki kadar hareketli
olmuyorsunuz? Bazen öyle hareketli oluyorsunuz ki yaptığınız
yanlışı reis geri gönderiyor. Size bu kürsüden söyledim ben,
çevreyi kirleten bacalarla ilgili. Aynen şunu söyledim, dedim ki:
Yapmayın, bu Parlamentonun onuruyla oynamayın. Bakın, bunu
çıkaracaksınız; sonra bir başka yerden geri dönecek, mahcup
olacaksınız. Niye bu kadar özensizsiniz? Sorma hakkımız yok
mu şimdi bu konuşmayı burada yapan adam olarak? Neyse,
bunları geçiyorum.
Genç işsiz sayısı son bir yıl
içerisinde 500 bin arttı. Nerede burada adalet, nerede? Herkesin
babası sizin gibi paralı değil, her çocuk hayata böyle
bakmıyor, intiharlar geliyor arkasından; hiç mi vicdanınız
sızlamıyor, hiç mi üzülmüyorsunuz?
Kadınlar öldürülüyor bu ülkede,
adaletsizliğin en büyüğü, kadınlar öldürülüyor. 100 küsur
kadının koruma talebi olmasına rağmen
korunmadığını belgeler ortaya koyuyor, yasal belgeler;
belge dışı olanları saymıyorum. 400e yakın
kadın öldürülmüş, 100 küsurunda bu sorun var.
Bu ülkenin 10 kadınından 7si
çalışmıyor; çalışabilecek yaşta, 7si
çalışmıyor. Anayasanın 48inci ve 49uncu maddesi hiç mi
sizi ilgilendirmiyor kardeşim? Bu ülkenin kaynaklarını bu kadar
hovardaca harcama hakkını nereden buluyorsunuz?
Cezaevinde yatan insanların yakınları
cezaevinde kötü muamelenin had safhaya vardığını gelip
bizlere anlatıyor; hatta şu anda ölüm orucunda olan insanlar var. Bu
Meclis bu ülkenin Meclisi değil mi? Neden bunlarla ilgili bir
araştırma komisyonu kurmuyor, neden bu konunun üzerine gitmek için
bir görev ifa etmiyor, neden sorumluluk duymuyor? Şu anda 200üncü gününe
gelmiş ölüm orucuna kadar varmış insanlar var cezaevinde.
Parlamentonun bu kısmı neden hiç ziyaret etmiyor bu
arkadaşlarımızı?
Efendim, bu adaletsizliklerin yanında
başka bir adaletsizlikten bahsedeceğim size, yerel yönetimlerle
ilgili adaletsizliğiniz. Coğrafyamızın güneydoğusunda
hiçbir belediye başkanını görevde bırakmadınız,
Meclis üyelerinin tamamını görevden aldınız. Hiç
düşünmüyor musunuz? Burada daha önce atadığınız
kayyumlar vardı, Şırnakta, Hakkâride, Vanda, orada burada;
aday gösterdiniz, yüzlerine bakılmadı, çöpe atıldılar,
rezil oldunuz. Şimdi, bu seçim yapılır yapılmaz tekrar
görevden almalar yaptınız ve onların yerine kayyumlar
atadınız; hatta meclis üyelerini belediyelere sokmuyorsunuz.
Düşünebiliyor musunuz; sizin partinizde olan bir meclis üyesini herhangi
bir belediye başkanı sokmuyor belediyeye, kıyameti
koparırsınız. Peki, coğrafyamızın
güneydoğusu bize ait değil mi? Buralarla ilgili niye hiç
aklınıza gelmiyor oradaki haksızlıklara, hadsizliklere
karşı çıkmak?
Bununla da bırakmadınız;
İstanbul adayınız Sayın Binali Yıldırım
çıktı, metroyu 518 kilometreye çıkaracağını
söyledi alanlarda. Ama gel gör ki sizin metro yapmak gibi bir derdiniz yok.
Sayın İmamoğlu göreve geldiğinde iki yıla yakın
durmuş olan yani sizin döneminizde, yandaş müteahhitlerinize
parayı başka yerlerde verirken, İstanbul halkını
metrodan mahrum ettiğiniz o iki yıllık süre içerisinde
durmuş olan metro çalışmalarını hareketlendiriyor
-seyrediyorsunuz buradan, seyrediyorsunuz- yurt dışı kaynaklar
buluyor bunlara, krediler.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Siz hangi
metroları yaptınız?
TURAN AYDOĞAN (Devamla) Yurt
dışı kaynaklar buluyor bunlara, gittiği yerlerde
itibarlı olduğu için gayet rahat bulabiliyor. Ama maalesef sistemin
bir yanı var, o da şu: Bu yurt dışı kaynakların
verilebilmesi için sizin gölge etmemeniz gerekiyor, başka ihsan istemiyor
sizden kimse. Sadece 2020 yılı kamu yatırımları
içerisine bunların alınması gerekiyordu. Çıkıyorsunuz,
milletin gözünün içine baka baka yalan konuşuyorsunuz Bunlarla ilgili
başvuru yok. diye. Burada elimde belgeler var, tamamıyla ilgili,
temmuz ayından kasım ayının sonuna kadar kamu
yatırımına alınsın diye Sayın
İmamoğlunun imzasıyla başvurular var. Ulaştırma
Bakanınız ya cevap vermiyor ya da verdiği cevapta, mesela
Yenidoğan-Hastane metro hattı gibi çok verimli görmediğini
söylüyor, bir kamu yatırımını çok verimli görmüyor. Kim
görmüyor biliyor musunuz? Osmangazi Köprüsü ile Yavuz Sultan Selim Köprüsünü
bu milletin başına bela eden şahıs görmediğini
söylüyor. Yavuz Sultan Selim Köprüsünde bir yıl için verdiğiniz
garantiyi ancak üç yılda geçecek kadar araç sayısıyla
tamamlayabiliyorsunuz, milletin sırtına vuruyorsunuz oradakini ama bu
milletin kent hakkı olarak, kentteki bütün hizmetlerden eşit
yararlanma hakkı olarak ayağına kadar gidecek metroyla ilgili
duymazlıktan geliyorsunuz. Peki, Binali Yıldırım seçilseydi
onu yalancı mı çıkaracaktınız? Ortada o zaman
şöyle bir şey var: Ya Binali Yıldırım Yalancı ya
siz adaletsizsiniz, siz eşitlikçi değilsiniz. Hangisini kabulleniyorsanız
kabullenin, sizin bileceğiniz bir şey bu, bu konuyla ilgili niye bir
şey söyleyeyim ben size? Ama şu bir gerçek: O metrolar yapılacak
-ben burada sızlanmıyorum, vatandaş ekranlardan sizin durumunuzu
anlasın diye söylüyorum, sizi teşhir ediyorum-
yapılmasını bu şekilde engellemeye devam ettiğiniz
sürece sizi İstanbul sokaklarına çıkamaz hâle getireceğiz
bu kürsülerde. (CHP sıralarından alkışlar) O metroları
İstanbul halkı yan yana yatar ray olur yapar, size ihtiyacı yok
ama sorun şurada: Ankarada bir kamburunuz var, Notre Dame'ın kamburu,
klavye beyefendisi, trol, eski Belediye Başkanınız, görevden
aldınız, Melih Gökçek; sahip de çıkamazsınız ona
şimdi, zaten utanıyorsunuz, sizin için Notre Dame'ın kamburu. Bu
vatandaş 1 metre metro yapmadı. 4 katrilyon lira kamu borcunu
affettiniz, üstüne Ankarada Karayalçından sonraki metronun neredeyse tamamını
Ulaştırma Bakanı yaptı. Bu mudur sizin adaletiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydoğan,
tamamlayın sözlerinizi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Konuyu anlatamadı
Sayın Başkan.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Talep ne, talep?
TURAN AYDOĞAN (Devamla) Ankaradaki
vatandaşlara Notre Dame'ın kamburunun yarattığı her
türlü rezaleti tasfiye ederek yol verdiniz, İstanbula gelince -sizden
para pul isteyen yok sadece kamusal bir görevi- Anayasanın 127nci
maddesi ile 126ncı maddesi arasındaki iki kamu kurumu
arasındaki entegrasyonu Sayın Cumhurbaşkanının 104e
göre sağlaması gerekirken yan gelip yatıyorsunuz, sorun
değil ama size şunu hatırlatayım. Sizin anlayacağınız
dil midir bilmiyorum ama Mâide Suresinin 8inci ayeti diyor ki: Ey inananlar,
Allah için adaletle tanıklık edenler olun. Bir topluluğa
karşı duyduğunuz kin İmamoğluna aynen bunu
uyguluyorsunuz- sizi adaletten saptırmasın. Adil davranın.
Korunup sakınma hâline uygun olan budur. Allahtan sakının çünkü
Allah yaptıklarınızdan haberdardır. İmamoğlu bu
işi çözer ama siz Allahla aranızdaki sorunu çözemezseniz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Allahla
aramıza girme!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Turan
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bu dil iyi bir dil değil; ayetikerimeyi böyle siyasete alet etmesi, bu
tarz ifadeler kullanması hiç yakışık almadı. Bunun
dışında
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sen mi
söylüyorsun?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Efendim?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sen mi
söylüyorsun?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Niye kahkaha
atıyorsunuz?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Atarım.
Adalet ve Kalkınma Partisinden böyle bir ifade gelirse atarım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bu siyasi terbiye
Sayın Başkan. Konuştu ağzımızı açmadık;
bakın, daha bir kelime söyledim, hemen kahkahalar falan, bu doğru bir
şey değil, bilerek yapıyorlar bu işi. Sayın
Başkan, bu üslup iyi bir üslup değil, bir daha söylüyorum.
BAŞKAN Yani ben oraya kadar müdahale
edemiyorum buradan.
Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ama çok ayıp bir
şey Sayın Başkan. On dakika konuşuyor, daha bir cümle
söylemedim, yarım yani.
BAŞKAN Ben açayım mikrofonu, stenograf
arkadaşlar da yorulmasınlar.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Şunu söylemek istiyorum:
İmamoğlu veya başkası, kim olursa olsun, işini
yapsın kanun çerçevesinde. Bakanlığın görevi belli,
belediyeninki belli, herkes iyi bir şey yapanı alkışlar
zaten Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkanım, tarihlerini söylerim,
karşılığını gelsin Grup Başkan Vekili
söylesin. Öyle havaya yazmak yok. Tamam mı?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kulağa hoş geliyor.
BAŞKAN Kulağa hoş geliyor, evet.
Bir daha söyleyin Sayın Aydoğan, iyi
başladınız.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Yazılan
yazıların tarihlerini söylerim, Ulaştırma
Bakanlığının ne yaptığını gelir
anlatır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hatip konuşurken HDP
mi konuştu CHP mi anlamadık. Konuşmanın yarısı
metro, yarısı HDP avukatlığı, anlamadık, garip
bir şey.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, özür
diliyorum.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, ben de niye araya
girmediniz diye merak ediyordum.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
41.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın yerinden sarf ettiği bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
şimdi tutanağa giriyor söyledikleri, HDPnin
avukatlığı falan diyor. Birincisi şunu söyleyeyim: CHP ile
HDP ayrı siyasi partiler ancak bir hukuksuzluğu eleştirmek için
o partiden olmaya gerek yok, aksine Cumhuriyet Halk Partisinin üstlenmiş
olduğu misyon her türlü haksızlığın, hukuksuzluğun,
adaletsizliğin karşısında dosdoğru durmaktır.
Mecliste 10 siyasi parti var, 10uyla da konuşan tek siyasi partiyiz. Bu,
bir eleştiri konusu olamaz. Kayyumlarla ilgili bir haksızlık
varsa hatibimiz onu dile getirmiştir. Bu hiçbir siyasi partinin
avukatlığı anlamına gelmez, zaten o siyasi parti böyle bir
avukata da ihtiyaç duymaz. Cumhuriyet Halk Partisi de bu işi bir
avukatlık olarak değil, hukuku ve adaleti savunma olarak görür.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Turan, buyurun.
42.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
konuşmacının on dakikalık konuşmasında
görüşmüş olduğumuz kanun teklifiyle yani sözleşmeyle ilgili
hiçbir konuya değinmemiş olmasını eleştiriyorum, bir.
İkincisi, konuşmanın bir
kısmında kayyumlar başta olmak üzere HDP vekili gibi
konuşmasını, ardından metro gibi garip bir
bağlantı kurmasını garipsediğimi söylüyorum ama
Sayın Grup Başkan Vekili Efendim, CHP her türlü adaletsizliğe
karşı çıkarmış. diyor. Ben de diyorum ki herkes
dediği HDPyse bunu anlarım ama biz CHPnin 367 krizinde adaletin
yanında olmadığını gördük. Biz CHPnin parti
kapatılmasında AK PARTİnin aleyhine olduğunda nasıl
Ankarada hâkimler var. dediğini gördük. Biz, CHPnin daha birçok konuda
adaletsizliğin başköşesinde durduğunu gördük. HDP olunca
adalet ama onun dışındaki konularda da adalet
dışında bir söylem; bu, doğru bir yaklaşım
değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Adaletse 82 milyonun
adaletinin olması lazım. HDPnin adaletine baş tacı
diyecek ama AK PARTİnin kapatılmasında, 367de,
başörtüsünde, milyon tane örnekte hep adaletin karşısında
olacaklar; bu, doğru bir yaklaşım değil Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Oluç, buyurun.
43.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkan Vekilinin aslında böyle bir konuşma
yapmasını bekleriz, her zaman böyle konuşmalar yapıyor
çünkü şöyle bir sorun var: Demokrasi meselesi ve hukukun üstünlüğü meselesi,
Adalet ve Kalkınma Partisinin meselesi değildir, bu iktidarın
meselesi değildir, onu gösteriyor. Neden? Ya, 65 tane belediyenin 32
tanesine İçişleri Bakanı eliyle kayyum atanmış,
halkın iradesi gasbedilmiş, aylardan beri, 19 Ağustostan beri
buradaki neredeyse her oturumda bunu bir kez dile getiriyoruz, bir kez olsun
Adalet ve Kalkınma Partisi kalkıp da bu demokrasi
ayıbını, bu hukuk ayıbını, bu insan hakları
ayıbını, bu rezaleti eleştiren bir tek cümle kurmadı,
kurmadı. Neden? Çünkü demokrat değiller, çünkü hukukun
üstünlüğüyle alakaları yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Çünkü
aslında bir atanmışlar cumhuriyeti, bir atanmışlar
rejimi istiyorlar, çünkü bir kayyum cumhuriyeti istiyorlar, o nedenle
karşı çıkmadılar.
Şimdi, başka partiler, muhalefet
partileri, Cumhuriyet Halk Partisi olsun, diğer partiler olsun, kayyum
anlayışını eleştirdikleri zaman zıplıyorlar,
rahatsız oluyorlar. Neden? Siz de eleştirin, demokrasiye sahip
çıkın, hukuka sahip çıkın, seçmen hukukuna, sandık
hukukuna ve adaletine sahip çıkın. Çiğnediniz bunların
hepsini, açıkça çiğnediniz.
Bakın, ben size
bir şey daha söyleyeceğim: Yaklaşık bir saat on beş
dakika evvel İstanbul il binamızın önünde bir kişi,
kimliğini bilmiyoruz, 6-7 el silahla havaya ateş ediyor ve ondan
sonra bizim İstanbul il binamızın sokağının
başındaki Emniyet amirliğine sığınıyor.
Şimdi, bunun açıklaması yapılıyor ve hukukçular bunun
peşinde.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bir saat on
beş dakika evvel.
Şimdi, ben şunu bekliyorum Adalet ve
Kalkınma Partisi başta olmak üzere bütün siyasi partilerden: Bir
siyasi partiye, demokratik siyaset alanında faaliyet sürdüren bir siyasi
partiye silahlı saldırı olmuştur; kınıyor
musunuz, kınamıyor musunuz? Hadi gelin bakalım şimdi
konuşalım. Demokrasiye, demokratik siyasete, hukuka, adalete sahip
çıkıyor musunuz, çıkmıyor musunuz şimdi görelim. Bir
saat on beş dakika evvel. Niye Emniyete sığınıyor bu
kişi? Çünkü İçişleri Bakanı aslında bu
saldırının ve bu tür saldırıların hepsinin siyasi
sorumlusudur, açıkça ilan ediyorum. Bizim partimize, yöneticilerimize,
milletvekillerimize, parti liderimize yapılan her tür
saldırının siyasi sorumlusu, bir numaralı siyasi sorumlusu
İçişleri Bakanı Süleyman Soyludur. Kalkın eleştirin,
kınayın. Bu nasıl oluyor? diye sorun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Şimdi,
dolayısıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu aslında
demokratik siyasete sahip çıkıyorsa; hukuka ve demokrasiye, insan
haklarına sahip çıkıyorsa, özgürlük ve eşitliklere sahip
çıkıyorsa yapması gerekenler budur. Kayyumları siz de
eleştireceksiniz, silahla bir siyasi partiye saldıranı siz de
eleştireceksiniz. Demokratik siyasete hep birlikte sahip
çıkacağız ki sorunlarımızı konuşarak,
diyalogla, müzakere içinde çözebilelim.
Teşekkür ediyorum efendim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Turan, Sayın Özelin
de söz talebi var, toptan cevap verirsiniz.
Sayın Özel, buyurun.
44.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, çok
uzatma niyetinde değilim. Ancak, bu Parlamentoda grubu bulunan bir siyasi
partinin milletvekiline Bir başka siyasi partinin vekili gibi
konuşuyor. diye bir itham her iki partiye de saygısızlık,
birincisi bu.
İkincisi: Geçmişteki süreçlerde bir toptan
söylemle CHP türbanda hukukun yanında
Böyle bir şey yok. Bu ülkede
başörtüsü sorunu çözüldüyse Sayın Kemal
Kılıçdaroğlunun burada takındığı tutum, aldığı
inisiyatif üzerine çözülmüştür. Bu meselenin üzerine buradan bir siyaset
yapmaya çalışmak şu demek: Ya, Özgür Özel, Cumhuriyet Halk
Partisi, bu polemikte, bu tartışmada ben mağlubum ama ben
işi bambaşka bir istismar alanına çekeyim, oradan başka bir
tartışma çıkarayım ve bu ülkenin aştığı
bir sorundan, aşmasından da memnuniyet duyduğumuz bir sorundan
kendime siyasi bir rant çıkarayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu, basit ve bu Mecliste
temsil edilen bir siyasi partinin Grup Başkan Vekiline
yakışmayacak bir söylemdir; bunu çok net olarak söylüyoruz.
Şunun da garantisini veririz: Önümüzde
yapılacak seçimlerden sonra, millet kararını verdiğinde,
muhalefete düştüğünüzde ve yapılan tüm iş ve
işlemlerin hukuka uygunluğu denetlendiğinde, Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı döneminin yargılandığı
süreçte o konuda tam, adil, hukuka uygun bir yargılama süreci
yaşanmasının en büyük gözeticisi yine Cumhuriyet Halk Partisi
olacak. Birileri, eline geçirdiği kamu gücüyle sizi ezmeye kalkarsa,
mahkemelerin üzerine baskı kurmaya kalkarsa ve Yüce Divan veya diğer
yetkili mahkemelerdeki yargılamalar sırasında birileri sizin
hukukunuzu çiğnemeye kalkarsa onun karşısında duracak olan
yine Cumhuriyet Halk Partisinin demokrasi anlayışıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bugün, elinize
geçirdiğiniz kamu gücüyle Anayasa Mahkemesine alt mahkemeleri uymamaya
davet eden Genel Başkanınızdan tutun da Onu serbest
bırakmam. Onu öyle bırakmam. diyen Cumhurbaşkanınızdan
tutun da Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanını ya da
başka siyasi partileri sürekli kriminalize eden ve onun üzerinden bir
tehdit diliyle ve bir şeytanlaştırıcı dille onu hedef
gösteren İçişleri Bakanınıza kadar, yapmış
olduğunuz her şeyin kendisi
Atadığınız
kayyumlar
31 Martta yüzde 70e 20 yenilmişsiniz. Yüzde 20 oy alanlara
orayı yönettiren kayyum anlayışı da, kaybettiğiniz
ilçelerde birtakım yol, yöntemlerle elde etmeye
çalıştığınız transferler üzerinden yerel seçim
mağlubiyetini ortadan kaldırıp yerelde
alamadığınız yetkiyi masabaşında ya da kayyum
siyasetiyle almanız da bu milletin hafızasından silinmez. Günü
geldiğinde AK PARTİ iktidarı ve onun hukuka uygun olmayan
talimatlarıyla işlenen suçlardan yargılanacak olan herkesin
hukuka uygun yargılanmasının teminatı yine Cumhuriyet Halk
Partisi olacaktır.
Saygılar sunuyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Turan
45.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun yaptığı açıklamalarındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
ben Özgür Bey kadar uzun konuşmayı doğru bulmuyorum, gündemimiz
yoğun ancak konuşma yaparken Mağlup olunca böyle dedi. falan
tarzı dili de doğru bulmuyorum; ne mağlubu, ne galibiyeti? 2
medeni insan konuşuyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir tartışmanın
içinden çıkamayınca türbana sarılmanı söylüyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bazen öyle olur, bazen
böyle olur dolayısıyla bu bir mağlubiyet değil, burası
ring değil. Bizim tartışmayı bir erdem bilmemiz lazım.
Bağırarak, kızarak, mağlup olmak olarak
değerlendirmeyi doğru bulmuyorum.
Onun dışında, konuşma yapan
milletvekili eğer kendi partisinin dışında bir dili çok
fazla öne çıkarmışsa Falanca partinin diliyle konuşuyor.
demeyi de bir kötü yaklaşım olarak düşünmüyorum. Bir insan kendi
partisinin dışında bir dil kullanmışsa bu tespit
yapılabilir. Bu hakaret değil, bu bir ilzam değil. Bir daha
diyorum: Kendi partisinin dilinin dışında bir dil
kullanmışsa bu söylenebilir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Onu sen mi tayin edeceksin bir
de?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bu yanlış bir
iş değil, ben öyle görüyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Neyini görüyorsunuz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sakin. Ben öyle görüyorum
ya.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ya, kayyum meselesinde
kullandığı her cümle Genel Başkanın ve bizim
kullandığımız cümlelerle bire bir aynı.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) İki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
tarih boyunca hangi partinin hangi darbenin yanında veya
karşısında olduğunu, hangi adaletli adımın
yanında veya karşısında olduğunu tüm dünya biliyor.
Kayyum meselesine gelince. Bunu çok
tartıştık diye bir daha açmak istemiyorum ama HDPnin Grup
Başkan Vekili açtığı için söyleyeceğim: Biz kayyum
atanmasını isteyen bir ekip falan değiliz.
KEMAL PEKÖZ (Adana)
Atayacağınızı en baştan söylediniz, seçim öncesi
söylediniz Atayacağız. dediniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kayyum, bir sonuçtur;
kayyum, anayasal sistem içerisinde işleyen bir usulün gereğidir Siz
şu adımları atarsanız idare bu tedbiri alır.
demektir. Dolayısıyla AK PARTİ kayyumun
karşısında veya yanında demeyi doğru bulmuyorum. AK
PARTİ değil mesele, idarenin Anayasanın
tanıdığı bir yetkiyi kullanması meselesidir.
Onun dışında, Sayın
Saruhanın ifade ettiği konudan şimdi haberdar olduk. Bir
silahlı saldırı iddiası var. Eğer böyle olmuşsa,
bırakın biz bir partiye silahlı saldırıyı
-şiddetin her türlüsüne karşıyız- tabii ki
kınarız, tabii ki karşısında oluruz ve idarenin de
Emniyetin de bu konuda tüm tedbirleri alacağını, olayı
takip edip sonuçlandıracağını düşünüyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Oluç, buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yapma Sayın Oluç,
daha ne diyeyim, alttan alıyoruz.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Yok, sadece
kayıtlara geçmesi için belirteceğim, polemiği sürdürmek için
değil. Kayyum atamaları anayasaldır. dedi. Anayasa
çiğnenmektedir ve yasal çerçeve çiğnenmektedir. Bunun kayıtlara
geçmesini bir kez daha istiyorum. Nasıl olsa bu konuyu daha
tartışmaya devam edeceğiz.
Teşekkür ederim.
VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1944) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 134) (Devam)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
başka söz talebi yok. Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE RUANDA
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN
VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ
KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 1
Aralık 2018 tarihinde Buenos Aireste imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci üzerinde gruplar adına ilk
söz İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Hasan
Subaşının.
Buyurun Hasan Bey. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HASAN
SUBAŞI (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ruandayla yapılan sözleşme bütün parti
gruplarınca olumlu bulunmuştur. Biz de onaylıyoruz çünkü
Ruandadan söz etmezsek Grup Başkan Vekili Sayın Bülent Turan Beyin
Sözleşmeyle ilgili ne söylediniz? sözüne maruz kalmamak için önce bunu
onayladığımızı, doğru bulduğumuzu ifade
etmek istiyorum, sonra da Sayın Oluçu Adalet ve Kalkınma Partisi
hakkında adalet, özgürlükler ve insan hakları eleştirisi
yaparken haklı bulduğumu da ifade etmek istiyorum.
Ben Adalet Komisyonunda olan bir kişi olarak,
Adalet Komisyonunun hiç toplanmadığını düşünürsek,
İnsan Hakları Komisyonunun, Çevre Komisyonunun, Eğitim ve
Sağlık Komisyonunun neredeyse toplanmayıp, görev yapmayıp,
7/24 sadece Plan Bütçe Komisyonunun görev yapmasıyla Hükûmetin sadece para
toplamayla meşgul olduğunu izninizle ifade etmek istiyorum.
Şimdi, birçok arkadaşımız ifade
etti, kamyoncu esnafımızın sorunlarının Türkiye'nin
hemen hemen her yerinde çok ciddi eylemlere neden olduğunu biliyoruz.
Bunun nedenine baktığımızda
Ben de Antalyada
toptancı hal ziyaretimde kamyoncular kooperatifini ziyaret ettim eylem
sırasındayken -bir haftalık eylemleri vardı- ve hemen hemen
Türkiyeyi besleyen Antalya toptancı hâlinde esnaf elindeki sebze ve
meyvede neredeyse çürütmekle karşı karşıyaydı çünkü
kamyoncu esnafı bir hafta süreyle taşımayı
bırakmıştı.
Neden? diye incelemek gerekir. Çünkü bu dijital
takograf ve birtakım düzenlemeler yapıldığında -mazot
girdilerinin de çok arttığını düşünürsek- zaten
yükleri çok ağır olan kamyoncu esnafın neredeyse
kontağı çevirdiğinde 25 bin liraya yakın
masrafının olduğunu öğrendik. Ayrıca, takograf
düzenlemesine hazırlık yoktu, altyapı yoktu ve dört buçuk saatte
bir kırk beş dakikalık dinlenmeler için yeterli tesis de yoktu;
ayrıca, ikinci dört buçuk saatten sonraki on iki saat dinlenmeyle de
İstanbula, Karadenize ya da belli mesafelerdeki şehirlere bu sebze
ve meyveyi ulaştırma imkânları yoktu.
Hükûmetin şöyle bir uygulaması oluyor
genelde: Avrupa Birliğinin ve Batının standartlarına önce
karşı çıkıyor, hiç beğenmediğini ifade ediyor,
hatta bazen de düşman olarak ifade ediyor, Batı da bizi ibretle
seyrediyor. Ama bu defa, Batının uygulamalarında, Avrupa
Birliğinin uygulamalarında eğer para toplamaya dönük uygulamalar
varsa hemen o uygulamalara geçiliyor.
Bununla, yine, kamyoncu esnafının
ödeyeceği tutar -arkadaşlarımızın da ifade ettiği
gibi- B1 Yetki Belgesi için 2019da 60 bin lirayken 250 bine, B2 Yetki Belgesi
için 2019da 25 bin lirayken 180 bine çıkıyor; D1 Yetki Belgesi 30
binden 200 bine, D2 Yetki Belgesi de 15 binden 165 bine çıkıyor.
Yine, bu, dijital takografın maliyeti de hemen takılır
takılmaz ayrıca 3.500 TL.
Şimdi, dokuz saatte Avrupada 900 kilometre yol
alınırken, kamyoncu esnafı Türkiyenin altyapı
şartlarında bunun yarısını bile katedemiyor. O zaman,
Avrupa şartlarında para toplamaya dönük bu tür uygulamalara hemen
sarılırken acaba Türkiyede bunun altyapısı var mı,
esnafımız hazır mı, esnaf gerekli parayı kazanabiliyor
mu, mutlaka bunların da incelenmesi gerekirdi.
Neyse ki bir yıllık bir ertelemeyle
kamyoncu esnafı yine işine başladı ama bir yıl sonra
aynı uygulamaların tekrar ettiğini göreceğiz çünkü bu
konudaki altyapı ve esnafın hazırlığı yoktur.
Esnafın en büyük sıkıntılarından biri şu ve Bizi
lojistik firmalarına mahkûm ediyorlar çünkü bu paraları da ödeme
şansımız yok. Bizim bu teknolojiye ayak uydurmamız da kolay
değil. derler.
Yine, Antalyada, engelli bireylere yönelik Özel
Eğitim Kurumları Dernekler Federasyonu toplantısı
vardı. Bunların bir istekleri
Devletin şöyle bir
uygulaması var, Hazine ve Millî Eğitim Bakanlığıyla
birlikte: Özel firmalara, özel eğitim veren, engelli
çocuklarımızı evinden alıp yetiştiren, onlara özel
eğitim veren kurumlara kişi başına, engelli
başına bir ücret ödeniyor. 35 bin böyle, engelli yurttaşımız
var ve 2004 yılında uygulamaya geçtiğinde her engelli bireyimiz
için devlet 1 asgari ücret karşılığı bedel öderken
bugün geldiğimiz noktada bunun üçte 1ini ödemeye
başlamıştır.
Şimdi, bakıyoruz, devletin bu tür destek
ve teşvik uygulamalarına: Yine, bugün ziraat odaları Meclisi
ziyaretlerinde, tarım kesiminde desteklerin tarım kesiminde hiç
artmadığını, ayrıca elektrik fiyatlarının
iki yıl içinde yüzde 108 arttığını ve konutlarda bile
68 kuruşken tarım sektörünün 100 küsur kuruş elektrik bedeli
ödediğini ve tarıma geçtik teşvikten -eskiden yüzde 32
desteği vardı tarımın- destek olunmadığı
gibi, konutlardaki ödemenin yüzde 14 fazlasını yani bir sanayi tesisi
gibi bedel ödediğini söylediler. Bunun altından tarım kesiminin
kalkmasına hiç imkân kalmamıştır.
Federasyonu dinlediğimizde, Antalyadaki
öğretmenlerimiz ve federasyon temsilcileri, bu ücretin üçte 1e
düşmesiyle büyük sıkıntı çektiklerini ve engelli
yurttaşlarımızı, evlatlarımızı evinden
alarak bu hizmeti vermekte zorlandıklarını ifade etmekteler.
Yine, tarım sektörü de desteklerin yetersiz
olduğunu, hele hele artık, en başta elektrik maliyetlerinin
ödenemez olduğundan söz etmektedirler.
Bakın, Korkutelide geçenlerde bir kar
yağdı 10 santim-20 santim. Eskiden de yağardı, hem de 50
santim-1 metre kar yağardı, elektrikte bir arıza olmazdı.
Özel sektör aldıktan sonra, para toplamayı biliyor fakat o 20
santimlik kar üç günlük arızaya neden oldu. Neden? Çünkü bakım ve
onarım yapmıyorlar, Biz parayı toplayalım, günün birinde herhâlde
terk ederiz. Biz bakım ve onarımlardan, altyapı
yatırımlarından sarfınazar edelim. düşüncesindeler.
Onun için yönetimimiz
Ha, bir de bu arada ziraat sektörünün önemli bir
konusunu gündeme getirmek istiyorum. Kumluca ve Demre gibi birçok seranın
olduğu ilçelerimizde seralar yapılmış, bunlar için belediyelerden
ruhsat istenmekteydi. Belediyelerde o ruhsattan bir değişiklikle
vazgeçildi ama şimdi tapularda cins tashihi isteniyor. Cins tashihinde de
Tapular, sorumluluktan kurtulabilmek adına belediyelere soruyor Fen,
sağlık ve teknik açıdan sorun var mı? diye. Belediyelerin
buna vereceği cevap yok çünkü ruhsat verme zorunluluğu yok. Oysa
tapuda da bu sera göründüğüne göre, cins tashihini yapabilmesi lazım
Tapunun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Subaşı,
toparlayın sözlerinizi.
Buyurun.
HASAN SUBAŞI (Devamla) Toparlıyorum.
Bunu yapmayınca da sera sahibi bankaya gidip
kredi alamıyor çünkü serası görünmüyor; sigorta yaptıracak,
TARSİMe başvuramıyor çünkü arazisinde serası görünmüyor.
Yani nereden bakarsak bakalım yamalı bohça gibi; altından
kalkamadığımız binlerce soruna, yoksulumuza,
işsizimize, intihar edenlere baktığımız zaman yoksul
bir ülkeyiz; devletin şatafatına, sarayına, uçağına,
makam arabalarına baktığımız zaman zengin bir ülkeyiz.
Kanal İstanbulu yaparız. derken
devletin, toplumun önceliklerine bakılmalıyken, toplum ikna
edilmeliyken Sen bunu incelememişsin. deniyor. Hâlbuki devlet ve
belediyeler -kamu- bir hizmeti yaparken ikna etmek zorundadır; anlatmak,
tartışmak, ve ikna etmek zorundadır, halka bilgi vermek
zorundadır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
46.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, bir siyasi parti
binasının önünde havaya ateş açtıktan sonra
saldırganın polis merkezine sığınmasının
kabul edilemez olduğuna, Halkların Demokratik Partisine, HDP
İstanbul İl Başkanlığına ve HDP Grubuna geçmiş
olsun dileğinde bulunduklarına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, biraz
önce Halkların Demokratik Partisinin Sayın Grup Başkan Vekilinin
ifadelerinden haberdar olduk, şimdi haberlerde gazetelerin internet
sitelerine düşmeye başladı: Bir siyasi parti binasının
önünde havaya ateş açılmasını ve daha sonra
saldırganın gidip polis merkezine
sığınmasını öğrendik. Bunu kabul edilemez
buluyoruz. Bunun, siyasi partileri kriminalize eden, sürekli
şeytanlaştıran ve hedef gösteren dilin de bir sonucu olduğu
konusunda kuvvetli bir kanaatim var. Bu konunun hızla
araştırılması gerekiyor ve tatmin edici açıklamalar
yapılması gerekiyor ama sözle siyaset yapmak varken birilerini hedef
gösterip sürekli şeytanlaştıran dil, bir meczuba mı yoksa
kendisine bu konuda görev bilen birisine mi yoksa birilerinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
siyaseti
karıştırmak isteyen, Türkiyeyi karıştırmak
isteyen birilerinin maşasına, bir talimata mı dönüştü,
nedir, bilinmez ama Halkların Demokratik Partisine, İstanbul İl
Başkanlığına ve HDP Grubuna geçmiş olsun dileklerimizi
iletiyoruz.
VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1944) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 134) (Devam)
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına
ikinci söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Meral
Danış Beştaşa aittir.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet,
gündemimiz yoğun. Bugün bir ölüm haberi aldık, ben onunla
başlamak istiyorum, çok üzücü.
Hasta mahpuslar meselesi tarafımızca
sürekli ifade edilen, sürekli çağrı yapılan ama maalesef,
iktidarın bilerek ve isteyerek çözmediği bir mesele. Bugün, bir
kadın -protesto amaçlı- yaşamına son verdi. Nurcan
Bakır, iki yüz gün süren açlık grevinden sonra, kendisinin iradesi
alınmadan, tümüyle keyfî bir şekilde Gebzeden sürgün edildi. Dün,
ailesiyle görüşmüş Nurcan Bakır, Zulme daha fazla sessiz kalmayacağım.
demiş ve baskıları protesto etmiş bugün ve hatta ailesine,
annesine Rüyamda her gün katledilen çocukları görüyorum. demiş.
Bir hasta mahpus daha, kendiliğinden değil
ama başka bir şekilde yaşamını yitirdi ve cezaevleri,
tabutların çıktığı yer olmaya devam ediyor.
Hasta mahpuslar meselesi çok önemli bir meseledir.
Cinayet her zaman tetiği çekmekle ya da vurmakla olmaz, cinayet aynı
zamanda ölüme göz yummaktır, öleceğini bile bile müdahale etmemektir.
En son, Siirtte bir hasta mahpusun vefatından
sonra taziyesine de gittim. Nebi İlhan, 74 yaşında, yoğun
bakımda yaşamını yitirmiş. Ama Adli Tıp Kurumu,
kesinlikle, 5 defa başvuru yapılmasına rağmen Cezaevinde
kalabilir. raporu vermiş. Aslında, bu bir cinayettir ve bu cinayetin
ortaklarından biri de Adli Tıp Kurumudur.
Bu vesileyle şunu söylemek istiyorum: 2017den
bu yana cezaevlerinden 44 hasta mahpusun cenazesi çıktı ve hâlâ 458i
ağır olmak üzere 1.334 hasta mahpus farklı hapishanelerde
tutuluyor. Yani bu konuda, gerçekten ne tedavi ediliyorlar ne tahliye ediliyorlar
ne de aileleriyle son günlerini geçirebilecekleri bir zaman dilimi
tanınıyor. Biz iktidara bir kez daha sesleniyoruz: Cezaevinde
insanların yaşamı, bedensel bütünlüğü sizin
sorumluluğunuzdadır; bunların ölümlerini izlemeyin, seyirci
olmayın. Bu seyirci olma durumu, sizi her geçen gün fail yapıyor ve
cinayete ortak yapıyor demek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, başka bir mesele
şu: Biliyorsunuz, bir tiyatro tartışması almış
başını gidiyor. Önceki dönem Eş Genel
Başkanımızın Devran adlı öykü kitabından
sahneye uyarlanan, tiyatrosu yapılan eser Kenter Tiyatrosunda sergilendi.
Aman tanrım! Ne oldu? Böyle, bir anda Türkiyede temel konu hâline geldi.
Demirtaşın tartışılması, büyük büyük siyasi
değerlendirmeler, saldırılar, hedef göstermeler; garip bir
tartışmadır almış başını gidiyor.
Ben arkadaşlarımızın
kitaplarını getirdim. Evet, sizler rehin aldınız ama
arkadaşlarımız içeride yan gelip yatmıyor; üretmeye,
okumaya, insanlığa hak, adalet ve özgürlük mücadelesine katkı
sunmaya devam ediyorlar. Sevgili Gültan Kışanak Kürt Siyasetinin Mor
Rengi adında kadınlara çok önemli bir kitap hediye etti. Yine,
Selahattin Demirtaşın Devran kitabı çok ciddi bir
satışla rekorlar kırmaya devam ediyor. Seher Türkiyede
satış listesinde ilk 10da, biraz sonra aldığı
ödülleri de anlatacağım. Sevgili İdris Balukenin Üç
Kırık Dalı şu anda zaten kitapçılarda, en son Oko
çıktı. Bu kitapları okuyun, size öneriyorum, çok şey
kazanacaksınız. Gerçi gizli gizli okumuşsunuzdur, bundan hiçbir
kuşkum yok ama kitap okumak iyi bir şeydir diyorum.
Şimdi, Selahattin Demirtaşın yeni
bir kitabı da çıkıyor, müjde veriyorum okuyucularına ve
iktidara da söylüyorum: Leylan 22 Ocakta kitapçılarda, piyasaya
sunuluyor. Peki, bir kitap nasıl basılıyor, nerede
satılıyor? Bunu halkımız öğrensin, bu kitap üzerinden
kıyamet koparanlara söylüyorum. Bir kere, bir kitabın bandrolü
alınır ve bunu sonuçta Bakanlık veriyor. Satışa
sunulması için bir sözleşme yapılması gerekiyor. Mesela,
şu anda Leylan için 100 bin satışlı bir anlaşma
yapılmış ve 22 Ocakta yayınlanacak. Yani kitabın
yazarını sevmiyorsunuz diye, size her gün kötülüğünüzü
hatırlatıyor diye, sizin haksızlığınızı
yüzünüze vuruyor diye o kitabı yasaklayamazsınız.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Kötü sensin, biz niye
kötü olalım? Sensin kötü olan!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yani
bu konuda, gerçekten dikkatle dinleyin.
Şimdi, biliyor musunuz 14 dile çevrildi Seher.
Demirtaş, bu kitabıyla, Seher adlı kitabıyla
Fransanın saygın Medicis Edebiyat Ödüllerinde aday gösterildi.
Eserin İngilizce tercümesi Uluslararası Yazarlar Birliği PEN
International tarafından 2018 yılında Çeviri Ödülünü aldı.
Ayrıca, Fransada Montluc Direniş ve Özgürlük Ödülüne layık
görüldü ve bu ödüller artacak, bundan hiçbir kuşkunuz olmasın.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Eminim, eminim!
Eminiz, eminiz!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Şimdi, siz, Demirtaşı üç buçuk yıldır ve
Kışanakı, Balukeni, daha yüzlerce
arkadaşımızı rehin aldınız, her türlü medya
ambargosunu uyguluyorsunuz, sesleri dışarı çıkmasın
diye her türlü hukuksuzluğu ve keyfîliği gerçekten
yaşatıyorsunuz.
Bir kere, şu anda, zaten -defalarca bu kürsüden
söyledik- Demirtaş ya da İdris Baluken ya da Sebahat Tuncel suç
işlediği için cezaevinde değil, siyaset yaptıkları
için rehinler. Niçin rehinler? Çünkü AKPyi zorlayan bir siyaset
yapıyorlar çünkü her geçen gün zayıflatıyorlar; iktidar partisi
sandıkta yenemediği kişileri, partiyi hedef göstererek,
kriminalize ederek kendilerince bir sonuç elde etmeye çalışıyor.
Ama şunu söyleyeyim: Gerçekten kitaplardan korktuğunuzu fark ediyoruz.
Demirtaş dışarıdayken her konuştuğunda ödünüz
kopuyordu, düzeltmek için bin dereden su getiriyordunuz, şimdi
kitapları, öyküleri tiyatroda sahnelenince bu sefer
çıldırıyorsunuz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yanılıyorsunuz
OYA ERONAT (Diyarbakır) Sen öyle zannet!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Yani
korku aştı.
Size bir tavsiyem var: Gerçekten, konuşma
önemlidir, bence Demirtaşı ve diğer rehin
arkadaşlarımızı serbest bırakın.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Kendini kandır!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Biliyorsunuz, yazıları, kitapları yüzyıllar boyunca herkes
tarafından okunacak. Söz uçar ama yazı kalır. Onların
yazmaya devam etmesiyle sizin iktidarınız gitgide daha çok
zayıflayacak. Gerçekten, bunun adına ne diyelim bilmiyorum.
Kıskançlık mı, çekememezlik mi yoksa zavallılık
mı? Gerçekten zavallılık. Yani siyasetin böyle bir meselede bu
kadar
OYA ERONAT (Diyarbakır) Zavallı sensin,
zavallısın, zavallı, zavallısın!
BAŞKAN Sayın Eronat, lütfen
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Birileri ha bire bağırıyor ama ciddiye almıyorum gerçekten
-Oya Eronat- hiç ciddiye almıyorum.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Biz seni çok ciddiye
alıyoruz(!)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bir
ödül daha aldı; SODEV Sayın Demirtaşa İnsan Hakları,
Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü verdi. Evet,
Demirtaş aman dilemiyor sizden, asla nedamet getirmiyor çünkü
işlediği bir suç yok. Ama ne yapıyor? Barış, hak,
adalet ve özgürlük mücadelesine dört duvar arasında da ısrarcı,
tavizsiz bir şekilde devam ediyor. Siz onu
yargıladığınızı sanıyorsunuz ama
aslında yargılanan sizsiniz. Her gün mahkemelerde Figen
Yüksekdağ da Selahattin Demirtaş da Gültan Kışanak da
Sebahat Tuncel de sizi yargılıyor, konuşmalarıyla tarihe
çok önemli notlar düşüyorlar.
Şimdi, Demirtaşın bu kitabı da
diğer kitaplar da elden ele dolaşıyor ve hiçbir kitap taş
duvarlar arasında kalmaz, hiçbir gerçek saklanamaz. Ayrıca, çok
önemli bir katkı da yapıyor. Kıskanmanızı
anlıyoruz. Müzik yapıyor, saz çalıyor, şarkı söylüyor,
kitap yazıyor, resim çiziyor. Daha ne var? Şiir yazıyor.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Sen neymişsin be
abi!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Şimdi, bu yeteneklerin hiçbiri sizde yok.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Bravo(!)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Sizin
önünüzde bir kâğıt olmayınca okuyamıyorsunuz, promptera
bağlı bir hayat yaşıyorsunuz ama orada, dört duvar
arasında da olsa daha özgür, daha mutlu ve kesinlikle halkla
bağı çok daha güçlü arkadaşlarımızın. Yani bu
konuda şans eseri, bununla ilgili
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Eksik söyledin.
Bölücülük yapıyor. da de, Bölücülük yapıyor. da de de tam olsun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bir
siz kalmıştınız, bir siz kalmıştınız
sataşmayan.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Evet, onu da
ekle ki doğru olsun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Evet,
gerçekten, İçişleri Bakanına da bir çift sözüm var tabii ki.
Bugün, akil insanlar İçişleri Bakanı Süleyman Soyluya özür
dileme çağrısında bulundular. Şimdi, bu ülkede
yurttaşların güvenliğini sağlamak sorumluluğunda olan,
birinci derecede görevi bu olan İçişleri Bakanı,
çıkmış milyonlarca seveni olan Kadir İnanıra Kadir
Efendi diyor. Ben de Süleyman Efendi diyorum. Herkesin sana Süleyman Efendi
deme hakkı doğdu artık. Siz, Kadir İnanıra nasıl
Kadir Efendi dersiniz ya? Gitmiş, tiyatro izlemiş. Niye
rahatsız oldun? Gülistan Doku on bir gündür kayıp, sesini
çıkarmıyorsun; her gün işkence yapılıyor diyoruz,
konuşmuyorsun ama Tiyatroya kim gitmiş? diye konuşuyorsun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Toparlıyorum.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum)
Kâğıda bakma, kâğıda bakma!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Kâğıda bakmıyorum; gördüğünüz gibi, ben gayet rahat
konuşuyorum.
Evet, Süleyman Efendiden derhâl bir özür
bekliyoruz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Ona kim
inanır!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Sanat
dünyasından, Kadir İnanırdan, Selahattin Demirtaştan özür
dilesin. Bir kere, o anlamıyor herhâlde sanattan. Sanat ile toplum
arasındaki bağın farkında olsa bunu yapmazdı
aslında. Bence, kendi ayağınıza kurşun
sıkıyorsunuz. Başkasına gösterdiğiniz saygı
oranında saygı görürsünüz diyorum.
Gerçekten, George Orwellın 1984
romanını hatırlamamak mümkün değil. Âdeta düşünce
polisliği yapılıyor. Yani artık, etrafımızda
bandrollü kitaplar satılıyor Niye satıyorsunuz? diyorlar. Ya,
insanların beynine de mi polis koyacaksınız? İnsanlar
üretmesin diye cezaevinde de her birinin başında -hayalet
dünyasında George Orwellın dediği gibi- düşünce polisleri
mi olacak? Vazgeçin bu sevdadan diyorum ve son olarak; Alman bir şair
şunu demiş: Bugün kitapları yakan yarın insanları
yakar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OYA ERONAT (Diyarbakır) Siz anca
insanları yakıyorsunuz, o ne olacak?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Kitaplara ve insanlara düşman olmaktan vazgeçin. Leylanı da
almayı unutmayın tabii. (HDP sıralarından
alkışlar)
OYA ERONAT (Diyarbakır) Siz kitaptan önce
insan yakıyorsunuz. Önce insan yakmayın, insan!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Niye bu
kadar konuştunuz anlamadım.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Bana bir özür
borcunuz var ama hâlâ alamadım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bir satır
yazı yazmasını bilmeyenler onlarca kitap yazanlara laf
atıyor!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Gerçekten,
niye bu kadar konuşuyorsunuz anlayamıyorum.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Kadın
katliamından bahsediyorsunuz, çocuk katleden sizsiniz!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Aralıksız konuştunuz. Yazık, sesiniz düştü ya!
OYA ERONAT (Diyarbakır) Çocuk katlettiniz!
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Kürsüye gelin Oya Hanım, kürsüye gelin.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Şöyle
alalım sizi Oya Hanım. Buyurun, şurada konuşun.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Ben yetiyorum
buradan. Ben buradan yeterim!
BAŞKAN Ali Bey, ben davet ediyorum
konuşmacıları kürsüye.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, lütfen davet edin de bir dinleyelim. Arzu ediyoruz, rica ediyoruz;
lütfen, buyursun, konuşsun.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Sayın
Başkanım, davet var; izin verirseniz geçeyim mi?
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
47.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın 134 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
yine usul ekonomisi gereği kürsüyü talep etmedim, izninizle buradan bir
dakika ifade etmek isterim.
Kitaptan korkuyor. iddiasına cevap bile
vermem. Herkes kendi dünyasına baksın. Siz gözünüzü
kapatırsanız, kendinize gece yaparsınız.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Kitap okumayanlar,
sadece özetlerini okuyanlar öyle derler.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kimin ne okuduğunu
ne okumadığını herkes kendi bilir Mahmut Hoca, sakin!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Gayet sakiniz
zaten.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
ısrarla Rehin aldılar. ifadesini kullanıyor sayın hatip.
Bunu bir defa Türkiyeye haksızlık olarak düşünüyorum. Rehin
savaşçı olur, usulü bambaşkadır. Türkiyede PKK terör
örgütü değildir. diyen, Aponun heykelini dikeceğiz. diyen, 6-8
Ekimde milleti meydanlara çağırıp bir sürü insanın ölümüne
vesile olan bir kişinin, mahkemeler nezdinde yargılaması
yapılıp ceza alması söz konusudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Utanmadan yalan söylüyorsunuz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ceza almadı,
yalan söylüyorsunuz.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen
Düzeltirsiniz. Sayın Oluç oradan sisteme girdi, ben görüyorum.
Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Onun
dışında, rehin almak değil, mahkeme kararlarının
uygulanması söz konusudur. Yargının kendi usulünde yürüyen işleyişine
de bu kadar fazla müdahale etmeyi, ithamda bulunmayı doğru
bulmuyorum.
Onun dışında, bir kişinin müzik
yapması, saz çalması, tiyatro oyunu yazması, resim yapması
eyvallah, baş tacı ama bunların hiçbir tanesi terörle olan
irtibatını gölgelemez Sayın Başkan. Hobi başka bir
şeydir, beceri başka bir şeydir, terörün yanında olmak veya
olmamak başka bir şeydir. Biz kişiler saz çalıyor, çalmıyor
diye değil; biz kişilerin terörle olan ilişkisine, ne kadar
vâkıflar, değiller, varlar, yoklar, buna bakarak söylüyoruz
bunları. O nedenle, rehin alma iddiasını reddediyorum.
Sayın hatibi daha dikkatli dile davet ediyorum
Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Oluç, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ben de
söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Beştaş, sizin
adınıza da Sayın Oluç cevap veriyor.
48.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Adalet ve Kalkınma
Partisinin hukuk komisyonları gibi çalışan mahkemelerin
aldığı kararları uluslararası hukuk nezdinde er ya da
geç geri çevireceklerine ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, birincisi, tabii, burada
konuşmaları yaparken belli bir hukuka riayet ederek yapıyoruz,
öyle yapmamız da gerekiyor.
Şunu öncelikle belirteyim:
Bir: Şu anda, bizim geçmiş dönem Eş
Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş
hakkında verilmiş, kesinleşmiş herhangi bir mahkeme
kararı yoktur. Dolayısıyla konuşurken siz, Sayın
Demirtaşla ilgili söylediğiniz her lafla aslında, sürmekte olan
bir yargı sürecine doğrudan müdahale ediyorsunuz ve o yargı
sürecini iktidar olarak belirliyorsunuz. Ama bu sürpriz değil çünkü sizin
Genel Başkanınız, Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel
Başkanı Tayyip Erdoğan maalesef, Cumhurbaşkanı
sıfatıyla çıkıp dedi ki Demirtaş için:
Bırakamıyoruz. Neyi bırakamıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Bırakamayız. lafının anlamı nedir? Yani
Cumhurbaşkanı sıfatıyla bir siyasi partinin Genel
Başkanı savcı ve hâkim rolünü oynuyor, yürütme
yargının tepesinde tasallut etmiş vaziyette. Bu demektir,
başka bir şey değil. Dolayısıyla şimdi ortada bir
hüküm yok, konuşmalarınıza o nedenle dikkat edeceksiniz.
İki: Şimdi, hep konuştuk, burada
konuşmaya devam edeceğiz. Bakın, 6-8 Ekim -söylediniz-
hakkında biz defalarca araştırma önergesi verdik, yine de
veririz, gelecek hafta Meclis açıldığında yine getiririz
Araştıralım bunu. diye. Soru önergeleri verdik, soru
önergelerine cevap gelmedi; araştırma önergeleri Adalet ve
Kalkınma Partisi oylarıyla reddedildi. Şimdi, böyle bir durumla
karşı karşıyayız. 6-8 Ekimde 53
yurttaşımız öldü. Bu 53 yurttaşımızın 44ü
bizim arkadaşlarımızdı, partimizin üyeleri, seçmenleriydi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) 53
yurttaşımızın 44ü bizim üyelerimizdi, partimizin
seçmenleriydi, onlar öldüler. Biz araştırılsın istiyoruz
elbette, biz, otopsi raporları dâhil olmak üzere, her şeyin
araştırılmasını ve ortaya
çıkarılmasını istiyoruz. Biz biliyoruz, o dönemde 6 HÜDA
PARlı öldü. HÜDA PAR ile HDPyi birbirine düşürmek için hangi
provokasyonların hazırlandığını da biliyoruz,
hangi ateşli silahlarla insanların vurulduğunu da biliyoruz.
Diyoruz ki belki bizim iddialarımız yanlış olabilir, gelin
araştıralım, sizinkiler doğruysa, doğru
çıkıyorsa boynumuz kıldan ince ama bizimkiler doğruysa siz
o zaman bu kara propagandaya son vereceksiniz çünkü insanların ölmesine
iktidar neden oldu! Bunu söylüyoruz.
Sonuncusu: Şimdi, efendim, bakın terörle
ilişkili diye çeşitli laflar ediliyor. Ben, her seferinde, burada bu
konuya itiraz ediyorum, hem kürsüden hem bulunduğum yerden bu
itirazımı dile getiriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Son sözlerim.
Sayın Demirtaş, bizim diğer Eş
Genel Başkanımız Sayın Yüksekdağ, vekillerimiz
hakkında terörle ilgili kurulan her cümleyi, kesinlikle, kim kurarsa
kursun, iade ediyoruz, asla kabul etmiyoruz. Demokratik siyasette
başarı elde etmek, demokratik siyasetin kulvarını büyütmek,
barışı, adaleti, eşitliği ve demokrasiyi sağlamak
için burada defalarca konuşma yapmış, sizinle birlikte aynı
çatı altında demokratik siyaseti sürdürmüş insanlara bu
yaftaları asla astırmayız. Bunun sonuna kadar mücadelesini
vereceğiz. Sizin, Adalet ve Kalkınma Partisinin hukuk
komisyonları gibi çalışan o mahkemelerin aldığı
bütün kararları da uluslararası hukuk nezdinde er ya da geç mutlaka
geri çevireceğiz ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başta
olmak üzere evrensel hukuk ilkeleri nezdinde, o mahkeme kararlarının
da nasıl hukuksuz olduğunu mutlaka kanıtlayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bunu da
önümüzdeki günlerde ve yıllarda mutlaka herkese göstereceğiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Turan
49.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
Sayın Grup Başkan Vekilinin Terörle irtibatımız yok.
iddiasından biz keyif alırız ama bu iddiaların hiçbir tanesinin
iyi niyetten öteye geçmediğini görüyoruz. Hâlâ 6-8 Ekimde Twitter
üzerinden Haydi sokağa çıkın. davetinin olduğunu
görüyoruz hep beraber. Onun dışında -kendi ifadeleriyle- 2
Eş Genel Başkanın PKK terör örgütü değildir. demelerini,
Aponun heykelini dikeceğiz. demelerini, Sırtımızı
PKKya dayadık. demelerini herkes duydu, beraber duyduk bunları.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Yalan
söylüyorsun, öyle bir şey yok.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Onu
mahkemede kendisi anlatıyor, siz yargıya müdahale etmeyin.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Şimdi diyor ki
-ismini bilmiyorum, özür diliyorum- Ali Bey: Böyle bir şey demedi.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Evet,
demedi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bir insanın kendi
genel başkanını yalanlaması kötü bir şey. İnternette
var, beraber bakalım. Dolayısıyla
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Beraber
bakalım, ara verince beraber bakalım; yok öyle bir şey!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Olmaması bizi mutlu
eder, bir daha söylüyorum ama tüm dünya durulan yeri biliyor.
Polemik olmasın diye uzatmayacağım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Aynı şekilde,
Sayın Başkanın ifade ettiği bu Kesinleşmeyle ilgili
bir hüküm yok. demesini de revize etmek isterim. Demirtaşın
aldığı dört yıl sekiz ay bir ceza var Sayın
Başkan. İstinaf müessesesi gereği, aslında kesinleşen
bir karar ama bununla ilgili, birkaç ay önce Meclisimizden bir kanun geçti,
önemli bir kanundu; infaz yasasında önemli revizeler yapıldı ve
istinaftaki kararların -beş yılın altında olsa da-
Yargıtaya tekrar gelmesi hakkı verildi, şu an o süreçte.
Bir daha diyorum: Biz hiç kimsenin terörle beraber
olmasından mutlu olmayız, hiç kimsenin mahkûm olmasından mutlu
olmayız ama gerçekler var, bunları siz de görün diyoruz. Eğer
bununla ilgili
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Siz
mahkemeyle ilgili konuşuyorsunuz, böyle bir şey yok ya! Mahkeme,
istinaf; oraya gitti, Hükümlüdür. demek istiyorsunuz. Böyle bir
hakkınız yok!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Peki, bir daha
söylüyorum: Şu an Yargıtayda bekleyen dosya var. Böyle iyi mi?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Böyle
bir hakkınız yok!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yargıtayda bekleyen
bir dosya var, hükümözlü diyelim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
İstinafta nasıl onaylandığını biliyoruz ama!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hükümözlü diyelim mi,
hükümözlü?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Şu
anda istinafta Erdoğanın talimatıyla
onaylandığını da söyleyin! On gün sonra
onaylandığını da söyleyin! Söyleyin o zaman!
RECEP ÖZEL (Isparta) Böyle bir şeyi nasıl
iddia ediyorsunuz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
buradan bir şey çıkmaz.
BAŞKAN Emin olun, buradan hiçbir şey
çıkmaz zaten.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ben bir daha söylüyorum:
Rehin ifadesini reddediyorum.
BAŞKAN Yani ben de böyle seyrediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Rehin ifadesini de
reddediyorum Sayın Başkan.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Rehin
bunlar, evet.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Oluç, buyurun.
50.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Haklısınız, buradan bir şey
çıkmayacağı konusunda benim de bir fikrim var çünkü bunları
defalarca konuştuk, herkes bulunduğu pozisyonu savunmaya devam
ediyor.
İki şeye tekrar işaret edeyim.
Birincisi, diyorum ki Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna: 6-8 Ekimle
ilgili gerçekten ne olduğuna dair bir sonuç öğrenmeyi istiyorsak hep
beraber, gelin, araştırma komisyonunu kuralım. Gelin, verelim
bir önerge -burada hep birlikte kuralım- bütün partiler o
araştırma komisyonunda yer alsın; araştırma
yapılsın, neyse sonuç, ortaya çıksın. Bakın, bunu
teklif ediyorum, çok açık; reddetmeyin bizim getirdiğimiz önergeleri.
İkincisi: Bu istinaf meselesi
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi Sayın Demirtaş hakkında bir
karar verdi ve dedi ki: Haksız yere tutuklama, ihlal var; serbest
bırakılması gerekiyor. Şimdi, bu serbest bırakma
kararını uygulamamak için alelacele, istinafta bekleyen dosya öne
çekildi ve birdenbire dört yıl sekiz ay mahkûmiyet verildi. Fakat
aynı dosyadan mahkûm olmuş biri daha var, Sırrı Süreyya
Önder -birlikte yargılandılar- ve Sırrı Süreyya Önder
Anayasa Mahkemesinin İhlal var. kararıyla serbest kaldı yani
bozuldu o karar Sırrı Süreyya Önder için.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Dolayısıyla, şu anda Anayasa Mahkemesinin verdiği bu karar
Sırrı Süreyya Önder için geçerli. Sayın Demirtaş da başvurmuştu
ama Anayasa Mahkemesi Sayın Demirtaşın aynı
başvurusunu gündemine alamıyor bir türlü. Neden? Çünkü yürütmenin
başı, Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı dedi
ki: Bırakamayız. Bırakamayız. dediği için Anayasa
Mahkemesi gündeme alamıyor bir türlü Demirtaşın
başvurusunu.
BAŞKAN Başladık yeni bir
tartışmaya.
Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Ne oluyor? dört
yıl sekiz aylık ceza istinafta onaylandıktan sonra -evet, son
paketten sonra- şimdi Yargıtaya gitti ve biz şundan eminiz: O
kadar mesnetsiz iddialarla açılmış bir dava Yargıtayda
bozulacak ve hüküm falan kalmayacak ortada; bunu da hep birlikte
göreceğiz, bunu da söylemiş olayım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Turan
51.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, sulh ceza
hâkimliğinin Wikipediayla ilgili kararına ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Başkanım,
başka bir konu için söz aldım, izin verirseniz
Arkadaşlarımızla sabahki
konuşmamızda, Anayasa Mahkemesinin Vikipediye erişim
yasağının kaldırılması kararından
dolayı bir usul tartışması olmuştu, demiştik ki:
Anayasa Mahkemesi kararı, Resmî Gazetede yayımlanarak değil,
ilgili mahkemeye gelip oradaki usulden sonra hayat bulur. Nitekim, Anayasa
Mahkemesi kararı sulh ceza mahkemesine gelmiş, mahkeme gerekli usul işlemlerini
yapmış ve Wikipedianın erişim yasağının
kaldırılması kararını vermiştir Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Güzel.
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Muhalefetin gücü.
VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1944) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 134) (Devam)
BAŞKAN Gruplar adına söz taleplerini
karşılamaya devam ediyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın
Yunus Emre. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Emre, yeni bir tartışmaya yol
açmadan lütfen
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yok, zaten ilk kez söz
hakkı kullanıyor.
BAŞKAN Konuşma hukukunuzu kendiniz
oluşturuyorsunuz, her partinin kendi hukuku var; bana gelince İç
Tüzük 64ü hatırlatıyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bizim de görevimiz o.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Emre.
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, uluslararası anlaşmalar,
sözleşmeler üzerine görüşmeler yapıyoruz. Bu kapsamda, bu, bir
şekilde Türkiyede dış politikayı tartışmaya
vesile oluyor. Tabii, biz gündelik
alışkanlığımızla genelde Türk dış
politikası diyoruz ancak bugün karşı karşıya
bulunduğumuz şeye Türk dış politikası demek oldukça
güç çünkü bu sözcükleri aslında tek tek düşündüğümüzde yani
Türk dış politikası derken başındaki Türk
ifadesinde bu politikanın Türkiye'nin menfaatleri için yapılıyor
olması, Türkiye'nin ulusal çıkarlarını gözetiyor
olması, Türkiyedeki farklı görüşlerden, farklı
anlayışlardan insanların buna katkı sunabiliyor olması
ve bir kurumsal işleyişle yürütülüyor olması beklentisi
vardır ancak bundan çok uzak durumdayız. Yine, aynı şekilde
Türk dış politikası derken dış politika,
dış meseleler aslında işin merkezinde olmalıdır
ama karşı karşıya bulunduğumuz durumda dış
politika, iç politika için, iç politikada destek sağlayabilmek için, saray
iktidarının sürdürülebilmesini, ömrünü uzatabilmeyi
sağlayabilmek için araçsallaştırılmıştır.
Türkiyede dış politika diye bir şey yok, bunu görmemiz lazım,
bütün hadise İç politikada AK PARTİye bir destek sağlayabilmek
mümkün müdür? bununla ilgili.
Değerli arkadaşlar, yine, orta yerde bir
politika yok, hedefler yok, ilkeler yok; diplomasi kullanılmıyor,
diplomatlar devre dışı. Yani Türkiye'nin karşı
karşıya bulunduğu bu yalnızlık manzarası,
Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu bu
yakıcı sorunlar aslında az önce anlattığım bu
şeyle ilgili. İtiraf edelim, bir Türk dış politikası
yok orta yerde ama Türkiyede bir zamanlar gerçekten bir Türk dış
politikası vardı. Bu politikanın en önemli mimarı
cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, bu kürsüde 1928 yılında
Cumhurbaşkanı olarak Meclisin yasama yılını açarken
aslında temel ilkenin ne olduğunu, Türk dış
politikasının özünün ne olduğunu ifade etmişti. Bakın,
şöyle diyor: Esaslı ıslahat ve inkişafat içinde bulunan
bir memleketin hem kendisinde hem de muhitlerinde sulh ve huzuru cidden arzu
etmesinden daha kolay izah olunabilecek bir keyfiyet olamaz. Yani siz
ülkenizde ciddi bir reform, yenilenme yapmak istiyorsanız, ülkenizde ciddi
bir gelişmenin olmasını istiyorsanız içeride huzurunuzun
olması lazım, içeride bir barış ikliminin olması
lazım; dışarıda kendi komşularınızla, çevre
ülkelerle barış içerisinde, huzur içerisinde olmanız lazım.
Bunu sağlayamazsanız gelişmeyi de yapamazsınız, reform
da gerçekleştiremezsiniz; Atatürk bunu bu kürsüden söylüyor.
Değerli arkadaşlarım, Atatürkün
burada muradı nedir? Türkiyenin karşı karşıya
olduğu büyük zorlukların farkında; ülkemiz bu zorlukların
birçoğuyla aslında bugün de karşı karşıya,
Türkiyemize kurulan tuzakların birçoğu bugün de aslında
yürürlükte. Ve bu yaklaşımdan uzaklaştığımız
için içeride ve dışarıda barışın, huzurun
peşinde olmaktan uzaklaştığımız için bu
sorunlarla karşı karşıyayız.
Bakın, bir örnek daha vereceğim;
Türkiyede Türk dış politikası varken işler nasıl
oluyordu, buna bir örnek: Ocak 1923te Atatürk İzmitte basın
mensuplarına beyanatta bulunuyor. Hatırlatmak istiyorum, bakın,
Kurtuluş Savaşı daha yeni bitmiş, İzmirin
kurtuluşunun üzerinden daha birkaç ay geçmiş. Bu şartlar
içerisinde Atatürk diyor ki: Yeni Türkiye devleti, temellerini süngüyle
değil, süngünün dahi istinat ettiği iktisadiyatla kuracaktır.
Yeni Türk devleti, cihangir bir devlet olmayacaktır fakat yeni Türk
devleti bir devleti iktisadiye olacaktır. Değerli arkadaşlar,
yani cihangir bir devlet diye tarif ettiği, çevresinde, etrafında,
dünyanın belli bölgesinde hâkimiyet kurmaya çalışan bir devlet
olmayacaktır yeni Türkiye devleti, bir ekonomi devleti olacaktır
diyor; kendi insanına, kendi yurttaşlarına iyi bir hayat
sunabilmek bu devletin temel gayesi olacaktır. Bakın, devletin
kurucusu, Türk dış politikasının temel hedefini de böyle
anlatmış. Tekrar etmek istiyorum Bu devletin temeli süngü
değildir. diyor Çünkü süngü bile temelinde ekonomiyle ilgilidir. diyor.
Biz bugün çok kapsamlı bir ekonomik krizle karşı
karşıyayız; bugün ülkemizde genç işsizliği
almış başını gitmiş, hayat
pahalılığı almış başını
gitmiş. Bu şartlar altında, kendi sorunlarımıza
odaklanmak yerine, kendi içimizde bir huzur iklimi yaratmak yerine,
dünyanın her tarafındaki sorunların -taraf olarak- üzerine
atlıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bakın, 20nci
yüzyılın en uzun savaşı İran-Irak
Savaşıdır, sekiz yıl sürmüştür, yüz binlerce insan
ölmüştür, bizim iki komşumuz arasındadır ve Türkiye o
savaşta, o çatışmada tarafsız kalmayı
başarmıştır, becermiştir. İkinci Dünya
Savaşında bizim bütün çevremizde -biliyorsunuz, İran işgal
edilmiştir, Yunanistan işgal edilmiştir, Bulgaristan işgal
edilmiştir- büyük bir ateş Türkiyenin etrafını
sarmıştır ama Türkiye bütün bu çatışmaların
dışında kalmayı başarmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bir örnekle
açıklamak istiyorum. Biliyorsunuz, Türkiyeye büyük bir basınç
uygulanmıştır Türkiyeyi bu çatışmanın
tarafı yapabilmek için. İngiliz Başbakanı Churchill,
Türkiyeye gelmiştir, Adanaya; Yenice Tren İstasyonunda özel
görüşmeler yapılmıştır. Türkiyeyi savaşa
sokabilmek için, İnönünün Kahireye gitmesi için hem Amerikan
Başkanı Roosevelt hem Churchill aynı zamanda, ikisi birden uçak
göndermiştir. Kahireye gider İnönü. Bu görüşmede çok önemli bir
anıyı yanımda da getirdim- İngiliz
Dışişleri Bakanı Anthony Eden kendi anılarında
anlatıyor, diyor ki: Görüşmeleri gerçekleştirdik, bitti ve
görüşmelerin sonunda İnönüyü havalimanından uğurlayacağız,
Kahireden havalimanına gidiyoruz. İnönü Churchille
yakınlık gösterdi. Ve arkasından uğurluyorlar
İnönüyü. İnönü uçağına binmiş, Anthony Eden ve
Churchill arabayla Kahire şehir merkezine dönüyorlar. Churchill diyor ki:
Gördün mü, İsmet beni öptü. Tekrar ediyorum, Churchill diyor ki kendi
Dışişleri Bakanına: Gördün mü, İsmet beni öptü.
Dışişleri Bakanı da diyor ki: On beş saat süren çok
çetin müzakerelerden sonra elde ettiğimiz tek kazanç bu oldu,
İsmetin seni öpmesi oldu. On beş saatlik çetin müzakerelerin
İngiltere için tek kazancı bu oldu, bu kadar da mutlu olmana gerek
yok. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Türkiyenin bir
zamanlar Türk dış politikası varken işler böyle olurdu.
Bundan uzaklaştığımız için bu durumla karşı
karşıyayız. Bakın, bir siyasi
anlayışınız olabilir, kendinizi Orta Doğudaki belli
siyasi akımlara yakın hissedebilirsiniz ama bizim, Türkiyenin çok
önemli bir tarihsel birikimi var, deneyimi var; buna gözlerinizi
kapatmayın.
Bakın, yine, bu kürsüde, 1965te, 1inci
Demirel Hükûmetinin programı okunurken rahmetli Demirel şöyle
söylüyor: Bir ittifak ve ideolojiye bağlı olmak başka bir
ittifaka veya ideolojiye mensup olan veya bugün ekseriyeti teşkil eden
tarafsız memleketlerle münasebetlerin geliştirilmesine mani
değildir. Yani şunu söylemek istiyor: Biz NATOnun üyesiyiz, biz
Adalet Partisi olarak serbest piyasa ekonomisinin taraftarıyız ama
komşumuz olan ve komünist bloğun başında olan Sovyet
Rusyayla çatışmamıza gerek yok, iş birliği içerisinde
olabiliriz.
Değerli arkadaşlarım,
hatırlıyorsunuz, o yıllarda en kapsamlı sanayileşme
programları birçok şehrimizde, İskenderunda, birçok yerde
Rusların finansmanıyla yapıldı. Yani Türkiye, soğuk
savaşın o şartları arasında, o şartlar içerisinde
rahmetli Demirelin hükûmet programında okuduğu bu perspektifle bunu
başardı. Bugün, sizler Orta Doğuda belli kimseleri, belli bir
ideolojiyi kendinize yakın hissedebilirsiniz ama bu, gerçeklere
karşı gözünüzü karartmamalı; Mısırda, Suriyede,
başka yerlerde karşılaşılan durum
karşısında gözlerinizi karartmamalı.
Hatırlatmak istiyorum -bunları bu Mecliste
çok tartıştık- rahmetli Erbakan Başbakan olduğunda
yaptığı ilk geziler Mısır ve Libyaya, 2 ülkeye de
gitti. O tarihlerde de bu ülkelerdeki siyasi İslamcı
politikacılara baskılar vardı, soruşturmalar vardı,
hapiste insanlar vardı ama Erbakan oraya giderken bunu Türkiyenin
menfaatlerinin önünde görmedi; Türkiyenin menfaatleri onlarla da
görüşmeyi gerektiriyorsa Mübarekle de Kaddafiyle de gitti görüştü.
Bugün de bu anlayışta olmak gerekir. Kendi ideolojik kafesinizden
sıyrılın, çıkın değerli arkadaşlarım;
Türkiyenin çıkarları neyi gerektiriyorsa, Türkiyenin
ihtiyaçları neyse, Türkiyenin menfaatleri neyse onun peşinde
olalım.
Son bir noktayı dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Kurumsal işleyişten bahsetmiştim, Türkiyede bu kurumsal
işleyişin terk edildiği bir dönemi
yaşadığımız için başımız dertten
kurtulmuyor demiştim. Bakın, Türkiyede bir devlet geleneği
vardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YUNUS EMRE (Devamla) Çok kısa bir süre içinde
tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın.
YUNUS EMRE (Devamla) Perşembe günü
Cumhurbaşkanına Başbakan, Genelkurmay Başkanı,
MİT Müsteşarı, Dışişleri Bakanı ayrı
ayrı giderdi; yine, aynı şekilde, Başbakan, Genelkurmay
Başkanı, MİT Müsteşarı, bunlar ikili görüşmeler
yapardı ve bütün bu görüşmeler çerçevesinde, cuma günü MİT
Müsteşarının, Genelkurmay 2nci Başkanının ve
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarının
yaptığı bir ortak toplantıda icra ve operasyonlarla ilgili
gerekli kararlar alınır, uygulamalar yapılırdı. Bütün
bunlar Türkiyede terk edildi; bunların hiçbiri yok artık,
bunların hiçbir yok. Bütün süreçlerin şahsileştiği,
kişisel yakınlığın öne çıktığı,
dış politikada kurumsal işleyişin terk edildiği bir
durumla karşı karşıyayız; buradan çıkmamız
gerekiyor arkadaşlar. Bunu sadece biz CHPnin meselesi olarak görmüyoruz.
Ve biz birçok konuda, Orta Doğuda da
eleştirilerimizin arkasından önerilerimizi de söyledik ve bu
önerilere çok kızdınız ama aynı şeyleri Putin
söyleyince yapmak durumunda kaldınız, masaya oturdunuz. Biz söylerken
bize çok kızdınız, Putin söylerken masaya oturdunuz; bunu da
hatırlatmak istiyorum.
Tekrar teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına son söz talebi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Kamil
Aydının.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Aydın, şahıs adına da
söz talebiniz var; ikisini birleştiriyorum, on beş dakika süre
vereceğim.
Yeni bir sataşmaya yol açmadan, buyurunuz.
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlar; ilgili
sözleşme üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, dünya
jeopolitiğinin Asya kıtası ve Afrikaya yöneliminin doğal
bir sonucu olarak ticaret ve ekonomi başta olmak üzere ikili veya çoklu
ilişkilerin de bu coğrafyaya yönelik yoğunluk
kazandığına tanıklık etmekteyiz. Bu genel çerçevede
Türkiyenin uluslararası ilişkiler açısından bekle gör
siyasetini bir kenara bırakarak proaktif bir öngörüyle bu coğrafyadaki
ülkelerle yakın ticari, ekonomik, enerji, ulaşım merkezli
ilişkiler kurup geliştirmesi kaçınılmazdır. Çünkü bu
coğrafyalarda geçmişte kurulan güçlü sosyal ve kültürel bağlar
ve ilişkilerin uzun bir ayrılıktan sonra bugün yeniden tesis
edilme şartları ve zemini oluşmuştur.
Sayın milletvekilleri, Asya ve Afrikaya
yönelimi içeren bu yeni dünya jeopolitiği
ışığında Türkiyenin öneminin doğu-batı
eksenli daha da arttığına tanıklık etmekteyiz. Bunun
bir nedeni, biraz önce ifade ettiğimiz gibi, bölgeyle geçmişten gelen
güçlü sosyal, kültürel bağlar; ötekiyse özellikle Asya-Avrupa arası
köprü konumumuzdur. Yıllardır uluslararası platformlarda
ülkemizin coğrafi konumu ve jeopolitik pozisyonunu ifade ederken Asya ile
Avrupayı birleştiren bir köprü olduğumuzu sıklıkla
vurgulardık ama maalesef bunun altını doldurmakta oldukça
zorlanırdık, sadece sanki turizm ofislerimizdeki tanıtım
broşürlerine yazdığımız, böyle suya yazılan yazı
misali geçici bir işlevi olan bir yapıdaydı. Bugün
değişen siyasi, ticari, ekonomik koşullar, yönelimin yeniden
Asya ve Afrikaya yönelik olması Türkiyenin bu köprü olma işlevinin
de altının birazcık da olsa doldurulduğunu çok net bir
şekilde ortaya koymaktadır. Bunun somut olarak ete kemiğe
büründüğü en önemli alanların başında enerji, doğal
gaz ve ulaşım gelmektedir çünkü kaynak yoksunluğundan
dolayı özellikle Avrupa, enerji ihtiyacı ve doğal gaz başta
olmak üzere birçok kalemde ihtiyacını buralardan karşılama
yoluna gitmektedir. Buna ticari ve ekonomik ilişkileri de ilave
ettiğimizde TANAP gibi, TürkAkım gibi, yeni İpek Yolu
ulaşım konsepti olan demir yolu ağının
uzatılması gibi projeler başta olmak üzere bölgeyle yakın
etkileşime girmesi ülkemizin doğu-batı eksenindeki önemini daha
artırmaktadır.
Sayın milletvekilleri, uluslararası
meselelerde yani kısaca dış politikada aslolan millî menfaatler
ekseninden hareketle siyasetüstü bir tavır sergilemenin
gerekliliğidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
katıldığımız her türlü uluslararası platformlarda
siyasi şiarımız bu minvalde olmuştur yani kısaca Önce
ülkem ve milletim, sonra partim ve ben. demişizdir, demeye de devam
edeceğiz inşallah. Bugün tarihi geriye sarıp uluslararası
zeminlerde sıklıkla ısıtılıp karşımıza
çıkarılan siyasi ve tarihî olaylara kısa bir göz atmak gerekirse
bu söylediklerimin gerçekten ne kadar ehemmiyet ifade ettiğini anlamak
daha kolay olacaktır. Niye böyle söylüyoruz? İşte, malumunuz,
20nci yüzyılda, özellikle son dönemde hepimizin bire bir
tanıklık ettiği, sürekli herhangi bir uluslararası düzlemde
en fazla karşımıza çıkarılan gerçekten önemli
hususların başında iftira ağırlıklı, Çamur
at izi kalsın. misali dayatılıp gündeme getirilen bir
Kıbrıs meselemiz var, bir de sözde soykırım.
Şimdi, ne oldu, ne oldu Kıbrısta?
Kıbrısın siyasi ve uluslararası analizini yapmak gerekirse
neler yaşanmıştı? Baktığımızda evet,
1970li yılların şartlarını biz çocuktuk
hatırlıyoruz, bizden büyükler daha iyi hatırlarlar; gerçekten
bir halk, bir adada hapsedilmiş, her türlü varlığı yok
sayılmış ve en sonunda da işkenceye ve yokluğa tabi
tutulmuş bir politikaya maruz bırakılmıştı. Çok
görüşmeler yaptık; bu yüce Mecliste, bu yüce kürsüden sık
sık, bugünlerde sıklıkla dış politika eksenli
konuşmalar cereyan ettiği için hep şunu duyduk, dün de
kısmen birazcık değindim, detaylara giremedim: Efendim
doğru tarafta olmak çok tarafta olmak fazla olmak
yalnızlıktan uzak kalmak gibi, böyle gerçekten temeli, mesnedi çok
da fazla olmayan; haklılıkla, hukukla beraber olmayla pek
alakası olmayan suçlamalara Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugünkü
iktidarı maruz bırakıldı. Biz 1970lerde de bu
görüşmelerde yalnızdık, masada hakkımızı savunan
hiçbir bir ülke yoktur; garantör ülke statüsünde olmasına rağmen
İngiltere dahi yanımızda değildi ve rahmetli Ecevit, bunu
bizatihi o yıllarda İngiliz Başbakanına da ifade etti ve
dedi ki: Siz garantörlük sıfatınızı, görev ve
sorumluluklarınızı yerine getirmiyorsunuz, artık bizim için
çok fazla bir alternatif kalmıyor. Bunu biliyoruz. Ve malum, biliyorsunuz
Turan Güneşin Londradan o kutlu mesajı iletildi, değil mi?
Ayşe tatile çıkabilir. Akabinde neler oldu? Barış
Harekâtımız gerçekleşti. Bugün Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanının, gerçekten bende çok
iz bırakan bir ifadesi vardı. Eğer o harekât
gerçekleşmeseydi -ben bir bebektim- halam ve bir yakınım daha
katledilmişti, ben de birinin kucağındaydım, sıra bana
gelecekti. Türk uçaklarının gelindiği duyulunca yarıda
bırakıldı. Ben tesadüfen o kalkan uçaklar ve çıkarma yapan
Mehmetçikin sayesinde bugün hayattayım. demişti, hiç unutamıyorum.
Akabinde görüşmelerimiz oldu, ne oldu? Masada hep yalnız
bırakıldık. En son Annan Planı gibi bir dayatmada dahi,
bakın, veren taraf olmamıza rağmen yanımızda çok fazla
kimseyi görmedik. Ama bir şeyden asla hiç vazgeçmedik; haklı
davamızdan, hukukumuzdan, aldığımız sorumluluktan asla
vazgeçmedik.
Biraz daha geriye sarıyorum tarihi çünkü tarih
bize gerçekten ufuk açan, yol gösteren en önemli ışık
kaynağımızdır. İstiklal Harbi ve öncesi, ülkemizin
gerçekten büyük fakruzaruret içerisinde olduğu bir dönem; 93 Harbi, dile
kolay, bir ucu doğu cephesi, bir ucu Balkanlar ve birbirini ateşleyen
savaşlar sonrası işgaller ve dayatılan anlaşma
metinleri. O dönemde ne yaptık? Bir taraftan egemenlik hakkımızın
gasbedilişine direniş göstermeye çalışırken bir taraftan
da uluslararası insan haklarından, haktan hukuktan uzak durmama
adına bir tehcir gerçekleştirdik. Tabiri caizse o dönemde
yaşanan 93 Harbi, Balkan Savaşları ve akabindeki işgal
yıllarından dolayı vatanın her köşesi ya işgal
altında ya da bitap düşmüş ama bir taraftan da evet, masada
Türkiyeyi bir şekilde parçalamayı planlayan egemen güçler... Mustafa
Kemal bu şartlarda ne yaptı? Bakın, o fakruzaruret içerisinde
dahi yaptığı istişarelerde manda ve himayeyi savunanları
da sessizce üzüntülü bir şekilde dinledi ve en sonunda nihai
kararını verdi, o da neydi? Ya istiklal ya ölümdü.
Şimdi, bakın, o gün İstiklal Harbi
öncesi, 10 Ağustos 1920 Sevr Anlaşmasında masaya bir
bakın, kimler vardı? Düşünebiliyor musunuz, bölünüp
parçalanırken bile biz masada yalnızdık, hep
yalnızdık. Efendim, daha sonra, 24 Temmuz 1923e geldiğimizde
yani Lozanı konuştuğumuzda da yine bir baktık ki
İtilaf Devletleri bir tarafta, biz yine yalnızız. Demek ki
yalnızlık çok da haksızlık ifade etmiyor; hak ve hukuk
farklı bir şey; yalnızlık, çokluk farklı bir şey.
Biz ne Sevrde ne Lozanda bize dayatılan hiçbir deli gömleğini
giymedik; yalnız kaldık, dik durduk, Allah'a şükür, hak ve
hukukumuzu sonuna kadar savunduk.
Şimdi, böyle bir yapı içerisinde bugün bu
kürsülerde zaman zaman uluslararası anlaşmaları
konuşuyoruz. İşte bugün de ona benzer bir anlaşma üzerinde
birtakım düşüncelerimizi ifade ediyoruz. Bakınız, burada
aslolan şudur: Söz konusu gerçekten milletimizin, vatanımızın,
devletimizin birliği, dirliği, bekası olunca siyasi mülahazaları
bir kenara bırakıp yüce milletimizin ali menfaatlerini öncelememizde
yarar vardır. Artık Asya ve Afrikaya yönelim, inanın, 19uncu
yüzyıldaki kadar şiddetli bir şekilde tezahür etmektedir. O
günkü egemen güçler o gün hangi nedenlerle orada idiyseler bugün de aynı
nedenlerden dolayı oradalar. Biz, onların orada olduğu bir yerde
çok ekstra, çok özel nedenlerimize rağmen bizim orada olmamamızı
nasıl izah edebiliriz? Orada olacağız tabii ki çünkü orayla
bizim bir kavli kararımız var, orayla sosyal, kültürel, inanç eksenli
bağlantılarımız var; artı, herkesin
kullandığı birtakım kaynaklara bizim de
ihtiyaçlarımız var, bizim de temin etme gibi bir gereksinimimiz söz
konusu. O zaman, biz, 1974ü bahane ederek siyasi bir cephe kapma adına
rahmetli Sayın Bülent Ecevitin ya da rahmetli Sayın Necmettin
Erbakanın hatırasına en küçük bir saygısızlıkta
bulunmadık çünkü onlar, o gün sadece temsil ettiği bir siyasi
partinin neferi değildi, o gün Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün ali
menfaatlerinin siyasi teminatı görevini üstlenmişlerdi. Kim ne
dediyse desin, biz onları incitecek en ufak bir eleştiride
bulunmadık. İşte, devlet adamı olmanın, devletin
uluslararası ilişkilerde nasıl temsil edileceği
noktasında hassasiyet göstermenin gereği budur. Aynı
şekilde, biz geçmişimizle ilgili de 1915 olaylarını bahane
ederek ecdadımıza hakareti zül sayarız; dün de saydık,
bugün de sayarız. Ne onların hatırasını incitecek ne
1970lerde yaşananların müsebbibi gösterilerek hedef edilen
insanların hatırasını incitecek ne de bugün bu
duruşumuza halel getirecek hiçbir oluşumun yanında olmadık,
olmayacağız. Niye? Çünkü gerçekten Türk devlet geleneği uzun bir
sürecin devamıdır, inşallah ebet müddet de devam edecektir. Dün
Osmanlının, daha önce Selçuklunun, ondan önceki bütün Türk milletinin
devlet olarak temsilinin halkaları ne ise bugün de cumhuriyetimizin
ikamesi, idamesi noktasında aynı şekilde düşünüyoruz.
Dolayısıyla bu anlaşmanın,
gerçekten, inşallah hayırlara vesile olmasını dilerken son
söz olarak şunu ifade etmek istiyorum: Yüce Türk milleti, inanın,
kahramanını da hainini de yazdıklarından değil,
yaptıklarından hatırlayacaktır diyorum, saygılar
sunuyorum yüce heyetinize. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 1inci madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.29
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.46
BAŞKAN: Başkan Vekili
Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 43üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
134 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (l) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk
söz İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Abdul Ahat
Andicanın.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ABDUL AHAT
ANDİCAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dün Meclise verdiğimiz Kanal İstanbulla ilgili
araştırma önergesinde yeterli zaman olmadığı için
söylemek istediklerimizin tamamını söyleyemedik.
Dolayısıyla bugün bu konuşma fırsatını bu
açıdan değerlendireceğim.
Değerli milletvekilleri, iktidar, Kanal
İstanbul Projesini gündeme getirdiğinden beri bu projenin
gerekliliğini, büyük ölçüde, İstanbul Boğazında artan
trafiğe ve riske yani tehlikeye, çarpışma veya benzeri kaza
riskine dayandırmış durumda ve iddiaya göre, iddialarına
göre bu giderek önümüzdeki yıllarda da artacak.
Şimdi bu
olayı biraz somutlaştırmak istiyorum arkadaşlar, çünkü
somutlaştırmazsak olay insanların kafasında net olarak
ortaya çıkmıyor. Ulaştırma Bakanı Cahit Turhan
projenin gerekliliğini açıklarken Trafik her yıl artıyor;
2030da 65 bin, 2050de 95 bin, 2070te 115 bine çıkacak. diyor iki ay
önce; altını çiziyorum iki ay. O dönemde, bu beyanatın hemen
arkasından, yaklaşık yirmi gün kadar sonra Mecliste bu konuyu
gündeme getirmiştim bütçe görüşmeleri sırasında ve
Sayın Bakanın söylediği şeylerin gerçek dışı
olduğunu ve halkı aldatmaya yönelik bir girişim olduğunu
söylemiştim. Çünkü Deniz Ticareti Genel Müdürlüğünün verilerine göre,
İstanbul Boğazından en yoğun geçiş 2007
yılında 56 bin gemiyle olmuş, ondan sonra da giderek azalma var;
günümüze geldiğimizde yani geçen yıl itibarıyla 41 bine
inmiş. Peki, şimdi sıkı durun, iki gün önce,
Ulaştırma Bakanı, Anadolu Ajansına şu bilgileri
veriyor: Kanaldan 2035te geçen araç sayısı 50 bini bulacak.
Bakın, iki ay önce ne diyordu: 65 bin olacak. diyordu. 2050de bu rakam
70 binlere tırmanacak. diyor iki gün önce, daha önce verdiği rakam
kaçtı? 95 bin; yani 25 bin fark var iki ayda.
FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) Matematiği zayıfmış
ABDUL AHAT
ANDİCAN (Devamla) Ve 2070te 80 binin üzerinde olacak. diyor iki gün
önce, daha önce yani iki ay önce verdiği rakam 115 bin; yani 35 bin fark
var. Şimdi, böyle bir farkı, iki ayda ortaya çıkan bir
farkı nasıl okursunuz değerli arkadaşlar veya nasıl
okumanız gerekir? Çok net olan şey şu: Ulaştırma
Bakanı iki ay önce de bugün de -halk deyimiyle- işkembeden
atıyor.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya)
İşkembeyikübradan.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Hem de kübradan.
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) Evet. Yani
hiçbir bilimsel çalışmaya dayanmayan veriler bunlar. İki ayda
rakam 35 bin azalır mı yahu? Bir de burada başka bir şey
var: Sayın Cumhurbaşkanı, Kanal İstanbulla ilgili her
konuşmasında Sekiz dokuz yıldır biz bunu
çalışıyoruz. Yüzlerce adam çalıştı, bilimsel
çalışmalar yaptı. falan falan diyor, bunu söylüyor halka
yönelik olarak. Bu mudur şimdi bilimsel çalışma? (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, başka bir
şey var; iki gün önce Bakan diyor ki: Hesaplarımıza göre Kanal
İstanbuldan geçecek gemilerden alacağımız para asgari
yıllık net 1 milyar dolar civarında olacak. Bakın, 50 bin
gemi için. Sonra, geliyor, iki gün önceki konuşmasında, yine
aynı konuşmanın içerisinde 2030lu yıllarda Kanaldan 50
bin gemi geçtiğinde yıllık 5 milyar dolar gelirimiz olacak.
diyor. Şimdi, bakın, aynı konuşmanın içerisinde bu.
Yani diyor ki: 2030larda 1 milyar dolar gelirimiz olacak. 2030lar için 50
bin rakamını vermişti, hatırlayın. 50 bine
ulaştığı zaman da 5 milyar dolar gelirimiz olacak. diyor.
Şimdi, tabii, ben takip ediyorum olayı.
Bazı yazarlar şaşkınlık içerisinde, köşe
yazarları Yahu, Bakan aynı şeyin içerisinde bunları
söylüyor, bu nedir yani hangisi doğru? falan diyorlar. Tabii,
onların bilmediği şey şu: AKPnin halka yönelik
politikalarında, halka yönelik proje sunularında bir görünen yüzü var
-görünen yüzü aldatmaya yönelik- bir de söylenmeyen ama arka planda tutulan,
asıl kripto hedef var.
Şimdi, AKPyi artık iyice
tanımış bir grup olarak ve bir grubun üyesi olarak
Ulaştırma Bakanının bu sözlerini nasıl
anlayacağız biliyor musunuz? 2030da 50 bin gemi geçecek, 5 milyar
dolar gelir olacak. Bu, halka yönelik söyleniyor ama öbür tarafta diyor ki:
2030da 1 milyar dolar gelir bekliyoruz 50 bine ulaştığı
zaman. Burada çelişki yok, halka söylenen o. Bu 50 bine
ulaştığı zaman 1 milyar dolar gelir elde edeceğiz.
lafıyla, yap-işlet-devret veya kamu-özel ortaklığı
verildiği takdirde -ki öyle olacak- müteahhitlere,
yatırımcılara gel gel yapıyor, diyor ki: Biz bunu 50 bin
gemi garantisiyle, 1 milyar dolarlık gelirle vereceğiz. Aslında
söylediği bu, söylemek istediği bu, ağzından
kaçırıyor.
Evet, bunlar doğru mu arkadaşlar? Bunlar
doğru mu? Hayır. Gemi geçişinde çoğalma olacak mı?
Hayır. Niye olmayacak? Karadenizden bütün petrol taşıması
veya LNG vesaire taşımaları boru hatlarıyla yani
Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattıyla, Bakü-Ceyhan Hattıyla
aşağıya Akdenize demek istiyorum- daha sonra, Hazar
havzası petrolleri Türki Cumhuriyetler üzerinden Çine, Rusyanın
büyük petrol kaynakları Baltık portlarından Avrupaya
gönderiliyor. Novorossiysk dışında bir port kalmadı Rusya
açısından ve oranın kapasitesi de yılda 100 milyon ton
civarında; bu kadar. Bu, gemi sayısının giderek
azalması anlamına geliyor. Peki, güneş enerjisi vesaire gibi
yenilenebilir enerji kaynakları ortada. Çinin tren yoluyla
başlattığı İpek Demir Yolu Projesi var, uygulamaya geçti,
Türkiye'den de geçiyor.
Bütün bunlar bize şunu söylüyor değerli
arkadaşlar: Kargo taşımacılığı da petrol
taşımacılığı da boğazlardan yani
Karadenizden aşağıya olmayacak, sayı artmayacak. Geçen
sene söylemiştim, sayı 42 bin civarında. Şimdi,
Bakanın ifade ettiği rakamlar hayali rakamlardır, halkı
aldatmaya, toplumu yanıltmaya yönelik yani Kanal İstanbul Projesine
destek sağlamak üzere verilmiş rakamlardır.
Şimdi çok zamanım kalmadı
aslında. AKPnin ikinci iddiası, boğazlarda riskin
arttığı. Bunu da bir başka konuşmada, riskin
artmadığını istatistiksel verilerle ve bilimsel olarak
burada Meclisin önüne koyacağım.
Fazla vaktim kalmadığı için AKPnin
bu politikasını bir fıkrayla -fıkra değil
aslında, olmuş bir olay- bitiriyorum. Değerli arkadaşlar,
1960lı yıllarda Türkiye gümrüklerinde adamın biri bavulla
yakalanıyor. Gümrük memuru diyor ki: Aç bavulu. Bir açıyor ki
İsviçre saatleri. O dönemlerde, biliyorsunuz, Türkiyede çok
bulunmadığı için bavul İsviçre saatleriyle dolu. Memur
diyor ki: Ne bunlar? Adam gayet pişkin, diyor ki: Efendim, bunlar tavuk
yemi. Yahu, nasıl tavuk yemi olur kardeşim? diyor. Adam çok
pişkin bir vaziyette Vallahi ben bunları götürüyorum,
tavukların önüne atıyorum; yiyip yememek onlara kalmış.
diyor. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, AKPnin politikaları, AKPnin
topluma yönelik açılımları hep böyle: Ben yaptım, oldu.
Ben atarım kardeşim, ister kabul edersiniz, ister kabul etmezsiniz.
Ama bir şeyi söylemekte yarar var, tavuklar uyandı, tavuklar
uyandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) Geçen günlerde
yapılan bir anket, üstelik de AKPye yakın bir grubun
yaptığı anket bize şunu söylüyor, diyor ki: AKPnin siyasi
iddiaları ve siyasi projeleri halk karşısında
inanılırlığını yitirmiştir,
azalmaktadır. Sadece projeler değil, aynı zamanda partiye olan
inanç da azalmaktadır. Dolayısıyla, işin sonu, Kanal
İstanbul Projesi, AKPnin de sonunu getirecek bir projedir değerli
arkadaşlarım.
Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Abdullah Koç.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA ABDULLAH KOÇ (Ağrı) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, size
gerçekten bir kangrene dönüşmüş olan bir Türkiye gerçeğinden
bahsetmek istiyorum: Cezaevleri.
Değerli arkadaşlar, her geçen gün daha da
ağırlaşan, hiçbir hukuk normunun
açıklayamayacağı, hiçbir vicdani ilkenin kabul etmeyeceği
şekilde can yakıcı bir hakikatle karşı karşıyayız.
Ağır rahatsızlıkları nedeniyle serbest
bırakılması gereken, infazına ara verilmesi gereken
tutsaklar ne yazık ki Hükûmet tarafından, mevcut sistem
tarafından serbest bırakılmıyor. Bu çağda cezaevleri
birer ölüm odası hâline getirilmiş durumdadır ne yazık ki.
Değerli arkadaşlar, Anayasanın
104üncü maddesi, Cumhurbaşkanına, mevcut olan mahpusların
serbest bırakılması ve sakatlık durumlarında
cezaevlerindeki sürdürülemez yaşamına dair ara vermeye ilişkin
bir yetki tanımaktadır. Ne yazık ki bu yetki hiçbir şekilde
kullanılmamaktadır. Öte taraftan, ceza infaz yasasının
16ncı maddesinde, hükümlünün hastalığının hayatı
için kesin tehlike teşkil ettiği durumlarda Adli Tıp
tarafından rapor verilmesi ve bu rapor çerçevesinde infazın
ertelenmesi hükmü yer almaktadır. Ne yazık ki yine infaz
yasasının 116ncı maddesi de bu niteliktedir ve bunların
hiçbirisine uyulmamaktadır. Adalet Bakanlığının
belirlediği tam teşekküllü hastanelerden alınan raporlar Adli
Tıp raflarında bekletiliyor ve haftalarca, aylarca ne yazık ki
bu konuda herhangi bir cevap alınamamaktadır. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi, Gülay Çetin/Türkiye kararında Adli Tıp Kurumu
tarafından, heyet raporlarına rağmen tekrar muayeneye
çağırılmasını ve bu durumun gecikmeye neden
olmasını eleştirmiş ve Türkiye'nin işkence
yasağını ihlal ettiğine dair bu yönde bir karar
vermiştir. 2013 tarihinde kabul edilen 6411 sayılı Yasada,
kişilerin maruz kaldığı ağır hastalık veya
sakatlık nedeniyle hayatını yalnız idame ettirmemesi
durumunda da yine cezanın ertelenmesi hükmü yer almaktadır ama bu hükme
de uyulmamaktadır.
2003 tarihinde onaylanan Avrupa Konseyi İnsan
Hakları ve Biyotıp Sözleşmesinin ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarının gereklerini yerine getirmek ve
tüm tutuklu ve hükümlülerin uygun nitelikte, adil bir şekilde
sağlık hizmetinden geçirilmeleri gerektiğini burada vurgulamak
istiyoruz.
Uluslararası kriterler var bu konuda. Biz
uluslararası sözleşmeleri şu anda inceliyoruz. 1955 tarihli
Birleşmiş Milletler Mahpuslara Uygulanacak Asgari Standartlar, 1982
tarihli Birleşmiş Milletler Tıbbi Etik İlkeler, 1988
tarihli Birleşmiş Milletler Herhangi Biçimde Alıkonulan veya
Hapsedilen Kişilerin Korunması İçin İlkeler Manzumesi, 1990
tarihli Mahpusların Islahı İçin Temel İlkeler ve yine 1990
tarihli Birleşmiş Milletler Özgürlüğünden Yoksun
Bırakılmış Çocukların Korunması İçin
Kurallar ve ayrıca Avrupa İşkencenin ve
İnsanlıkdışı veya Onurkırıcı Ceza ve
Muamelenin Önlenmesi Komitesinin kararlarının hiçbir tanesine
değerli arkadaşlar, uyulmuyor. Bu kriterlerin hiçbirisine
uyulmadığı gibi, zorunlu olan bu uluslararası kriterlere de
uyulmamaktadır.
Sayın milletvekilleri, peki, Türkiye
cezaevlerinin tablosu ne durumdadır, şöyle birkaç örnekle sizlere
açıklamak istiyorum: Adalet Bakanlığı verilerine göre 2002
yılındaki tutuklu ve hükümlü sayısı 59 bin iken 2018
itibarıyla 260 bin kişiye çıkmış durumdadır.
Üstelik 431 bin kişi denetimli serbestlikten faydalanmaktadır. Bu
tablo başlı başına Türkiyenin bir açık hava
hapishanesine dönüştürüldüğünün başka bir
fotoğrafıdır.
Muhalif olan, düşünce üreten ve en önemli sorun
olan Kürt sorununa çözüm gündeme getiren herhangi bir siyasetçi de ne
yazık ki bu toplama kamplarına dönüştürülen cezaevlerine
götürülmekte ve insanlara bu muamele reva görülmektedir.
2018 itibarıyla 431 bin kişinin denetimli
serbestlik kapsamında olduğu gerçeği, ülkenin genel atmosferinin
yani toplumun tamamen denetim altında tutulduğunun ve çok büyük bir
kitlenin özgürlüğünün kısıtlandığının ve
özgürlüklerden mahrum bırakıldığının başka
bir görüntüsüdür. 2015 tarihinden itibaren cezaevlerinde yaşanan
işkence vakalarında ciddi oranda artışlar meydana
gelmektedir.
Değerli arkadaşlar, İHDnin bu konuda
çeşitli raporları var. Hapishanelerde 457si ağır olmak
üzere 1.333 hasta mahpus bulunuyor. Bunlardan 841i gerçek anlamda
ağır konumdadır. Hapishanelerde 2009dan Ekim 2016ya kadar
2.300 kişi yaşamını yitirmiştir.
Bir diğer husus, Ceza İnfaz Sisteminde
Sivil Toplum Derneğine ve çeşitli toplum kuruluşlarına 7
bin başvuru yapılmıştır. Bu başvurulara verilen
cevaplarda tutukluların durumunun iyi olduğuna ve kendileriyle
ilgilenildiğine ilişkin ciddiyetsiz cevaplar verilmiştir. Yine,
resmî olmayan ancak çeşitli sivil toplum kuruluşlarının
verilerine göre 2019 yılında adli ve siyasi olmak üzere toplam 50
hasta mahpus yaşamını yitirmiştir. Yaşam hakkı
cezaevlerinde ihlal edilmektedir. Kinyas Gülcan, 74 yaşındaki Nebi
İlhan, 2018 yılında 23 kişinin cezaevlerinde şüpheli
ölümü, Nurcan Bakır yirmi sekiz yıl cezaevinde kaldıktan sonra Zulme
karşı sessiz kalmayacağım. demek suretiyle
yaşamına son vermiştir. İHD verilerine göre 1.149
kişiye işkence ve diğer taraftan sağlık
haklarının ihlali, sürgün ve benzeri ihlaller olmak üzere toplam
4.034 kişiye hak ihlali uygulanmış durumdadır. Devrim
Ayık kolon kanseri ve hâlâ cezaevinde, Diyarbakır T Tipi Cezaevinde
Guli Kara açık kalp ameliyatı geçirmiş olmasına
rağmen, bütün taleplerine rağmen tahliye edilmemektedir. Bunlar
binlerce vakadan sadece birkaç tanesi.
Yine İHD raporlarına göre hasta mahpuslar
neler yaşıyor? Hasta olan mahpuslar revire götürülmüyor, kötü
muameleden geçiriliyor, sürgün ediliyor, yemek verilmiyor vesaire, binlerce
sorunla karşı karşıyalar.
Değerli arkadaşlar, tutuklu ailelerinden
aldığımız bilgilere göre Şerafettin Demir, Van Yüksek
Güvenlikli Cezaevinde 15 gardiyan tarafından darbedilmiş ve hâlâ
tehdit ediliyor. Özay Özer, Elâzığ Yüksek Güvenlikli Cezaevinde
tecrit altında tutuluyor. Cihan Yaşar, Erzincan Cezaevinde
ağır müebbet hapis cezası almış, hücrede tek
başına tutuluyor, ayakta durmakta zorlanıyor ve
ihtiyaçlarını tek başına gideremiyor. Hasta tutsaklara
âdeta düşman hukuku uygulanıyor.
Cezaevlerinde kalan tutuklularda en çok mide ve
bağırsak iltihaplanması, reflü, gastrit, solunum yolları
rahatsızlıkları ve akciğer hastalıklarının
baş gösterdiği tıbbi bulgularla tespit edilmiş durumda.
Hastalıkların temel nedenleri olarak koğuşların fiziki
yapısı ve hijyen koşullarının olmaması tespit
edilmiş başka bir gerçeklik. 25 kişilik koğuşta 40-45 kişi
kalıyor; bu da daha başka hastalıklara davetiye
çıkarıyor. Cezaevlerinde kişi hasta olduktan sonra çeşitli
ihtiyaçları da karşılanmıyor.
Diyarbakır T Tipi Cezaevinde tahliye olan HDP
PM üyesi Şehriban Zuğurli, cezaevinde yaşanan hak ihlallerine
değinerek bağırsakları dışarıda olan bir
tutuklunun tedavisinin engellendiğini, annesiyle birlikte kalan bir
bebeğe ise mama verilmediğini açık bir şekilde belirtiyor
ve bu şekilde beyanatta bulunuyor. Bu tür hak ihlallerine ilişkin
hiçbir şekilde bir araştırma ve incelemenin yapılmadığı
da başka bir gerçek.
Değerli arkadaşlar, cezaevleri zulüm evlerine
dönüşmüş durumda. Derhâl bu işkencelerden vazgeçilmesi ve
insanlık onuruna yakışır bir tutum alınması
gerektiğini burada belirtmek istiyoruz. Aksi takdirde, önümüzdeki dönemde
ve önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin, insan hakları anlamında,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde insan hakları konusunda
çok ciddi bir şekilde tazminatlarla karşı karşıya
kalacağını burada belirtiyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Suzan Şahin, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SUZAN ŞAHİN (Hatay)
Sayın Başkan, değerli üyeler; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ekonomide yaşanan sorunlar ve milletimizi
derinden etkileyen ekonomik kriz taşımacılık sektörünü de
etkilemektedir. Türkiyede 780 binin üzerinde taşıyıcılar
kooperatifi üyesi esnaf ve yaklaşık 900 binin üzerinde kamyon
mevcuttur. Türkiyede kamyon, tır filosu sayısı Avrupa
ülkelerinden fazladır. Türkiyede en fazla kamyon, tır filosu
yoğunluğu da seçim bölgem olan Hatay ilindedir.
Sürekli kamyoncu esnafının
şikâyetlerini dinlemek durumunda kalmaktayız. Artan maliyet ve
yaşanan haksız rekabet koşullarında yük
taşımacılığı can çekişir duruma
gelmiştir. Yük taşımacılığı yapan
esnafımız zor koşullar altında geçimlerini sağlayarak
evlerine ekmek götürebilmek için saatlerce direksiyon sallamakta ancak para
kazanamamaktadır. Zor koşullarla boğuşmalarının
yanı sıra sektörle ilgili haklı taleplerinin görmezden
gelindiğini söyleyerek yalnız kaldıklarını
belirtmektedirler. Kendi sektörleriyle ilgili yapılan her düzenlemenin
ceplerinden daha fazla para çıkmasını
sağladığını, para kazanmaları için hiçbir
düzenlemenin yapılmadığını ifade etmektedirler. Yurt
içi nakliye fiyatlandırmaları yapılırken yük
taşımacılığı yapan esnafımız, sektörü
güvence altına alacak ve daha iyi yaşam koşullarıyla para
kazanmalarını sağlayacak düzenlemeleri beklemektedir.
Sayın üyeler, Ulaştırma ve
Altyapı Bakanlığının Karayolu Taşıma
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmeliki Resmî Gazetede yayımlanarak 1 Ocak 2020de yürürlüğe
girdi. Şoförlerin ve trafiğin güvenliğinin
sağlanmasını biz de isteriz ancak doğru zamanlama ve
sağlıklı altyapı olursa. Bu yeni yönetmeliğe göre 31
Aralık 2019dan itibaren otobüs ve kamyonlardaki sayısal takograflardan
veri indirme ve bu verilerin Bakanlığa gönderimi zorunlu
olacaktı. Ancak e-fatura, web sitesine irsaliye bildirimi, dijital
takograf kullanımı gibi uygulamalara karşı çıkan
kamyon ve tır şoförleri Türkiye genelinde yaptıkları
eylemlerle yürürlüğe giren yönetmeliğe, akaryakıt
zamlarına, cezalar ve düşük ücretlere tepki gösterdi. Tepki
gösterdiler de ne oldu? Yaptıkları haklı eylemlerde kamyoncular
polis tarafından coplandı, gözaltına alındı ancak
yılmadılar ve haklı eylemleri sonrası AKP Hükûmeti geri adım
atmak zorunda kaldı. Hükûmet, dijital takograf uygulaması için
firmaların gerekli hazırlık ve altyapı
hazırlığını henüz tamamlayamaması bahanesiyle
Altyapı hazır değil. dedi ve uygulamayı önce altı ay
erteledi, daha sonra tekrar bir ertelemeye giderek uluslararası
taşıma yapan yetki belgesi sahipleri için Ocak 2021 tarihine kadar,
yurt içi taşıma yapan yetki belgesi sahipleri için ise Ocak 2024
tarihine kadar erteleme yapıldı.
Şimdi sormak lazım: Altyapıyı
hazırlamadan neden yönetmeliği uygulamaya soktunuz, neden
kamyonculara onlarca trafik cezası yazdınız? Madem uygulamaya
sokmak istediğiniz projenin altyapısı yetersizdi ve
yönetmeliği erteleyecektiniz, gariban nakliyeciyi neden
coplattınız? Soruyoruz: Yetersiz olan altyapıyı nasıl
tamamlayacaksınız? Şoförlere gerekli eğitimi nasıl
vereceksiniz? Yoksa Nasıl olsa alıştılar, susarlar.
mı dediniz ve vatandaşın soluğunu kestiniz? Susmayacaklar,
susmayacağız! (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli üyeler, AKPnin her fırsatta yok
sayarak aykırı davrandığı Anayasamızın
173üncü maddesi Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici
tedbirleri alır. demektedir. Korumak isterseniz nakliyeci esnafın
sorunları açık ve nettir. Kamyoncular Avrupada dokuz saatte 800
kilometre yol gidebiliyorlar ancak Türkiyede 350-400 kilometreyi zor
gidebildiklerini söylüyorlar. Haklı olarak, bu uygulamanın
düzenlenmesini istiyorlar. C2 yetki belgesiyle yurt dışına
çalışan araçların yurt içinde taşımacılık
yapmasının engellenmesini talep ediyorlar. Yükü yüklediklerinde,
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı veri tabanına
altı saat içerisinde bildirmeleri gerekiyor. Bakanlık Bunun
altyapısı hazır değil. diyor ancak trafik polisleri
kamyonculara ceza yazıyor. Nakliyecimiz Devlet eliyle soyuluyoruz. diye
isyan ediyor.
Diğer bir konu ise e-fatura. Nakliyeci STKleri
Bizim kamyoncumuz tuşlu telefonu dahi zor kullanıyor,
e-faturayı nasıl yapacak? Biz yirmi dört saat
çalışıyoruz, para kazanamıyoruz. Yirmi dört saatte para
kazanamıyorsak dokuz saatte nasıl para kazanırız?
Ulaştırmayla ilgili yapılan bu düzenlemenin altyapısı
yok, bununla birlikte kamyoncunun ve nakliyecinin de buna uyum
sağlayabileceği bir ortam yok. diyor. Sahi, nasıl kazanacaklar?
Ağır ekonomik kriz ortamında yaşam mücadelesi veren esnafa
kolaylıklar sağlanması gerekirken yeni yükler bindirilmesi,
esnafın kullanımı oldukça zor uygulamalarla karşı
karşıya bırakılması yeni sorunlar oluşturuyor.
Hükûmet yönetemediği ekonomi ve krizin faturasını esnafa kestiği
cezalarla yamamak istiyor. Bunun adı Hükûmetin kendi
vatandaşını soymasıdır değerli milletvekilleri.
Özellikle ihaleli iş alım süreçlerinde kilometre, taşınan
yükün ton olarak miktarı, mazot fiyatı formülünün uygulanmasıyla
sektörde rekabet konusunda yaşanan sorunların giderilmesi
gerekmektedir. K belgesi verilirken söz verilen taban fiyatı
uygulamasının yapılması ve kontrol edilmesi nakliyecinin
talepleri arasındadır. Meslek sona erdiğinde K1 belgesi devir
hakkında ücret iadesinin yapılması gerekmektedir. Vergi, SGK,
esnaf kefalet borçlarının düzenlenerek faizsiz olarak
taksitlendirilmesi vergi ve zamlarla boğuşan esnafa az da olsa nefes
aldıracaktır. Akaryakıtta KDV indirimi yapılması ise
sektörün en başta gelen talepleri arasındadır. Otoban ve köprülerden
de indirimli geçiş hakkı istemektedirler. Yemek, yıkama, lastik
tamiri, sanayi işçiliği gibi birçok harcama gider olarak
sayılmamaktadır. Bu masrafların gider olarak
değerlendirilmesi gerekmektedir. Lojiktik firmalarının indirimli
gemi mazotu kullanarak elde ettikleri haksız kazancın önüne geçilmesi
gerekmektedir. Kamyoncu esnafının maliyetini karşılayacak
ve kâr ettirecek düzenlemeler, trafiğin ve insan
sağlığının güvenceye alınacağı
uygulamalar gerekmektedir. Kamyon ve tır şoförlerinin sesine kulak
verin. Şehirler arası yük taşımacılığı
yapanların sorunlarını ve bu çözüm önerilerini defalarca dile
getirdik, yine söylüyoruz; mazot olmuş 6 lira, taşınan yükün
karşılığında nakliyecinin aldığı ücret
mazota ve simsarlara yetmiyor, komisyonculara ödenecek ücret devlet
tarafından belirlenmiyor, faturalandırılmıyor, yedek parça,
vergi, muhasebe gibi giderler de esnafımıza ağır yük
getiriyor. Ton çarpı kilometre esasına göre taban fiyat belirlenmeli,
akaryakıt satış rakamlarına göre altı aylık
periyotlarla ve de günümüz koşullarına göre Bakanlıkça bu
fiyatlar revize edilmelidir.
Lafa geldiği zaman Avrupa bizi
kıskanıyor... Yabancı plakalar Türkiye içinde 60 tonla
çalışıyor, kantara bile girmiyor. Kim kimi kıskanıyor
acaba? Ancak bizim vatandaşımızın sırtına
bindikçe biniliyor. Nakliyecinin maliyeti yüksek, geliş gidiş bin
litre mazot yakıyorlar. Yağı var, suyu var, lastiği var,
balatası var; 6-7 bin lira para yapıyor. Bir şehirden şehre
550 lira; 50 lirası komisyon, 350 lirası mazot, 150 lirası
şoför. Dönüşte iş buldun buldun, bulamadın açsın. Bir
sigorta olmuş 500 lira. Hepsinin maliyeciye borcu var. Yüksek
cezaların altından kalkamıyorlar. Bir şoföre 24 milyar lira
trafik cezası gelir mi arkadaşlar? El insaf!
Arkadaşlar, nakliyeci esnafı zor durumda.
Belge zorunluluğu, nakliyecinin fatura kesemiyor olması sektör
açısından çok büyük problem oluşturmakta. Artan mazot
fiyatları, ekonomiyi kurtarmak adına haksız yere kesilen
binlerce trafik cezası, zamlar ve vergiler ile Bakanlığın
kendi uygulamasını altyapı yetersiz gerekçesiyle iptal etmesi
ve altı ay sonra ne olacağını kendisinin de bilmemesi tam
bir AKP iş bilmezliğidir.
Değerli üyeler, bundan uzun süreler önce bir
ülkenin zamcılığıyla meşhur bir padişahı
varmış. Bir gün maliye nazırı büyük bir telaşla
padişahın huzuruna çıkmış ve Efendim, hazinenizde
kuruş kalmadı. İsraf içinde yaşamanın sonuna geldik.
Hemen bir çare bulmazsak iflas edeceğiz. demiş. Maliye
nazırı ve yardakçılar önerilerini padişaha sunmuşlar.
Bu duruma düşen bir maliyenin önünde iki yol vardır: Birincisi
masrafları azaltmak, ikincisi ise gelirleri artırmak. Devlet
harcamalarını azaltma fikri padişahın hiç hoşuna
gitmemiş çünkü o zaman tantanalı yaşantısına bir nokta
koyması gerekiyormuş. Padişah Hemen gelirlerimizi
artıralım. emrini vermiş ama nasıl? Yönettikleri ülkede
zaten müthiş bir hayat pahalılığı varmış,
vergiler de dayanılmaz boyuttaymış. Maliye nazırı
Parayı bir şekilde halktan toplayacağız
Padişahım, bütçe gelirlerini artırmanın en etkin yolu
budur, kesin sonuç verir. demiş. Padişah, saltanatı devam etsin
diye hemen ülke genelinde her şeye zam emri vermiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şahin, tamamlayın
sözlerinizi.
SUZAN ŞAHİN (Devamla) Zamlar
sonrası nazır Halkın arasında gezinirken halkın
suratı biraz asık, canı da sıkkın ama işlerine
devam ediyorlar. diye bilgi vermiş. Padişah ikinci zammı
yapmış. Nazır, bu sefer padişahına
Padişahım, halk huzursuz, sesleri yükselmeye başladı, size
ve iktidarınıza beddua ediyor ama işlerine devam ediyorlar.
demiş. Üçüncü zamdan sonra nazır bu defa padişahın huzuruna
çıkıp Halk gülüp oynuyor, alıştılar. demiş.
Padişah Aman, son zammı geri çekin, bu iyiye işaret değil,
halk oynamaya başladıysa hayra alamet değildir, ne
yapacakları belli olmaz. demiş.
Sayın üyeler, bizden söylemesi, halk oynamaya
başladı, isyan noktasına geldi, iş bilmezliğinizin,
milleti değil yandaşı doyurmanızın ve bu güzel ülkeyi
yönetememenizin hesabını sizden soracak, az kaldı. Adaletsizlik,
hukuksuzluk, yoksulluk, yolsuzluk, işsizlikle boğuldu milletimiz,
yurttaşın sorunu geçim; Türkiyeyi içine soktuğunuz ekonomik
kriz ve rant politikalarınız sonunuzu getiriyor ama siz
ısrarcısınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SUZAN ŞAHİN (Devamla) Hemen bitiriyorum.
BAŞKAN Tamamlayın efendim, buyurun.
SUZAN ŞAHİN (Devamla) Kamyon ve tır
şoförlerinin sorunlarının çözülmesi, Bakanlığın
eksik ve hatalı uygulaması sonrası 1 Ocak itibarıyla
kesilen trafik cezalarının iptal edilmesi gerektiğinin
altını çizerek Anayasamızın Devlet, esnaf ve
sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır. maddesini bir
kez daha hatırlatıyor, koruyup kollamak yerine milleti soyup
soğana çevirmekten vazgeçin, millet isyan etme noktasında, yeni
vergi, ek vergi, ceza, zamları durdurun, artık üretmenin
yollarını bulun diyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, Sayın Şahin
sataşmadı size.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yok efendim, Türkiyeye
yapılan bir sataşma
BAŞKAN Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
52.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Mısır
polisinin Anadolu Ajansı Kahire Ofisine düzenlediği baskını
kınadıklarına, Anadolu Ajansı ile tüm basın
camiasına geçmiş olsun dileğinde bulunduklarına
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ülkemize yapılan bir
sataşmayla ilgili söz istedim.
Sayın Başkan, biraz önce, daha
doğrusu, haber biraz önce yansıdı ama anlaşılıyor
ki dün akşam saatlerinde Mısır polisi Anadolu
Ajansının Kahire ofisine baskın düzenliyor.
BAŞKAN Evet, Türkiye saatiyle 18.00
sularında.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sabaha kadar
çalışanları tutuyorlar; daha sonra, 1i Türk vatandaşı
4 çalışanı alıp götürüyorlar ve bir zaman sonra da
bilinmeyen bir adrese doğru götürüyorlar, henüz, şu ana kadar da bir
açıklama yapılmış değil. Anadolu Ajansının
çalışanlarının bir an önce serbest
bırakılması -avukatların bütün taleplerine rağmen
aramanın niçin yapıldığı, baskının niçin
yapıldığı açıklığa
kavuşturulmamış- Türkiye makamlarına bu konuda bilgi
verilmesi gerekiyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak 1i
vatandaşımız olan 4 çalışan için endişeliyiz,
Mısır makamlarının bu yaklaşımını, bu
operasyonunu kınıyoruz. Anadolu Ajansına ve tüm basın
camiasına da geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Efendim, konuyu yakinen
takip ediyoruz arkadaşlarımızla beraber.
BAŞKAN Evet, konu yakından takip
ediliyor. Hem Kahirede maslahatgüzar takip ediyor hem de
Dışişleri burada büyükelçilikle de temas kurdu, bütün ilgililer
konuyu takip ediyorlar. Ama Sayın Turan, siz de bir şey söylemek
istiyorsanız buyurun.
53.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
Mısır polisinin Anadolu Ajansı Kahire Ofisine düzenlediği
baskın olayını yakından takip ettiklerine ve geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Biz de konunun yakın takipçisiyiz.
İlgililerle görüştük, Dışişleri
Bakanlığımız olsun, Anadolu Ajansının
kıymetli yöneticileri olsun; bu konuyu yakından takip ediyoruz. Ümit
ederim, olağanüstü bir sıkıntı olmaksızın, bir
yaralanma, bir can kaybı asla olmaksızın konu nihayete erer. Ben
şimdiden geçmiş olsun demek istiyorum Sayın Başkanım.
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Süreyya
Sadi Bilgiçin, Anadolu Ajansı çalışanlarının derhâl
serbest bırakılması ve özür dilenmesi gerektiğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN Anadolu Ajansı
çalışanları derhâl serbest bırakılmalı ve gereken
özür de dilenmeli.
VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Ruanda Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1944) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 134) (Devam)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, 2nci
madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Söz talebi yok.
Görüşmeler de tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk
söz İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Ayhan Erelin.
Buyurun Sayın Erel. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL
(Aksaray) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk
milleti; görüşmekte olduğumuz Türkiye ile Ruanda arasında
gerçekleştirilen anlaşma üzerinde partim İYİ PARTİ
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve yüce Türk
milletini saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında, ömrünü
Türklüğe adamış, Kıbrıs Türkünün sembol ismi Benim
tarihî sorumluluğum Kıbrıs Türk halkına olduğu kadar,
ayrılmaz ve kopmaz bir parçası olmakla iftihar ettiğimiz büyük
Türk milletine karşıdır. Gücümü ve sabrımı buradan
alıyorum. Kuvvetimiz, Türkiyemizin mert insanlarından, kan ve can
kardeşlerimizin heyecanından kaynaklanmaktadır. diyen büyük
Türk milliyetçisi Rauf Denktaşı, Kimse bizi bu yurttan, bu
sevdadan, bu vatandan mahrum edemez. Devlet haysiyettir, namustur, ciddiyettir,
bir varlıktır, evlat gibi kutsaldır. diye haykıran
Kıbrıs dağlarının bozkurdu, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetimizin kurucusu Cumhurbaşkanı Rauf
Denktaşı; yıldızlar ötesi yankılanan mukaddes
Kıbrıs davasının kilometre taşı, dağlar gibi
vatan sevdasını yumruk kadar kalbine yükleyen,
sıkıştıran Doktor Fazıl Küçük Beyi; yine, Mustafa
Kemal Atatürk gibi bir yiğidin annesi, ahlak ve fazilet sembolü Zübeyde
Hanımı da ölüm yıl dönümünde saygıyla, rahmetle, minnetle
anıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri Yüksel Türk! Senin
için yüksekliğin hududu yoktur. anlayışla atılan her
adımı, uluslararası arenada ülkemizin lehine olan her
anlaşmayı şüphesiz desteklediğimizi bilmenizi isterim.
Güneşin doğdu yerden battığı yere kadar her yeri
fethetme arzusuyla yanan ve tüm dünyada tek güç, tek hâkim Türk devleti olma
idealiyle, kut anlayışıyla devlet yöneten, Türk cihan hâkimiyeti
mefkûresini kendisine ilke edinen bir milletin evlatları olarak tabii ki
Türk milletinin güneşin doğduğu yerden güneşin
battığı yere kadar olan coğrafyada ayak izlerinin
olması, kültürünün olması, ekonomisinin olması bizi
mutlu edecektir. Ama gelinen noktada, maalesef, AK PARTİ siyasetinin, AK
PARTİ iradesinin bu fikirlerle, bu ideallerle örtüşmediğini
söylemek de mümkündür.
Yine, günümüze
baktığımızda, AK PARTİ iktidarı, maalesef, son
yedi yıldır, sekiz yıldır Türkiyenin üzerine karabulut
gibi çökmüştür. Baktığımızda, çiftçiler mutsuz,
işçiler mutsuz, esnaf mutsuz, köylüler mutsuz, memurlar mutsuz, gençler
mutsuz, kamyoncular mutsuz, velhasılıkelam, Türk milletinin
tamamı neredeyse mutsuz. Gittiğiniz memleketinizde, seçim
bölgelerinizde lütfen bir dakika, iki dakika, sokaklarda yürüyen, gezen
insanların yüzüne bir bakın; gülen insan, gülümseyen insan bulmakta
zorluk çekersiniz. Biz bu tabloları daha çok gençliğimizde,
çocukluğumuzda büyük şehirlerde yaşarken, maalesef, bugün
Türkiyenin ortasında, Türkiyenin bağrında 100 bin, 200 bin,
300 binli nüfusu olan yerlerde de görmekteyiz. Artık, millet olarak, gülen
insan yüzüne bile hasret kaldık.
Yani bugün
Türkiyeye baktığımızda, Türkiyede problemlerin müsebbibi
AK PARTİ. Önce bir problem çıkarıyor, daha sonra da bu problemi
çözmek için milletin enerjisini, milletin sinerjisini buraya harcıyor.
Baktığımızda, işte, bir FETÖ meselesi
Bunu
çıkaran, besleyen, büyüten AK PARTİ iradesi, daha sonra da ortadan
kaldırmak için milletin kaynaklarını harcayan yine AK
PARTİ. Suriye meselesine baktığımızda, daha önce
Suriyeyle yağlı ballı olan, dönemin Başbakanının
45 kere Suriyeye ziyarete gidip sabah kahvaltıyı Şamda,
akşam yemeğini İstanbulda beraber yaptıklarını
hepimiz biliyoruz ama daha sonra, bu yağlı ballı olduğumuz
Suriyeyle yaşanan problemi şimdi çözmek için de bayağı
çaba ve mesai harcamaktayız.
Netice
itibarıyla, uzun lafın kısası, başta da söylediğim gibi, AK
PARTİ karabulut gibi memleketin üzerinde dolaşmaktadır. Ama
karabulutu ortadan kaldıracak olan da hepimizin bildiği gibi
güneştir, doğan güneş de İYİ PARTİnin
güneşidir, o günler de Allahın izniyle yakındır.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, başta dediğim gibi, Türkiyede
çiftçiler umutsuz, çiftçiler mutsuz. 700 bin vatandaşımız,
çiftçi üretimden, tarlasından, tapanından koptu; tarlasını,
köyünü, bağını, bahçesini bıraktı, şehre
yerleşti. Köylünün, çiftçinin köyden, topraktan kopması demek
şekerin Rusyadan alınması demek, Türk parasının
dışarıya gitmesi demek. Tarım kredi kooperatiflerine,
Ziraat Bankasına, özel bankalara olan borçları hepimiz biliyoruz.
Sizin telefonlarınız genelde kapalı olduğu için
vatandaştan gelen feryatları maalesef duymuyorsunuz. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar) Ama bugün Anadolunun
bağrında yaşayan insanların bir başka bankanın
borcunu kapatmak için diğer bir bankaya tarlasını, evini,
barkını ipotek ederek kredi çektiğini ama onu da
ödeyemediğini ve tarlasını satarak köyünü, barkını
terk etmek zorunda kaldığını görmekteyiz.
Yine, çiftçilikle uğraşan vatandaşlar
diyor ki Biz her ay maaş alan, her ay evimize, kesemize para giren bir
gelire, bir işe sahip değiliz. Bizim elektrik paralarımız
mümkünse altı aydan altı aya alınsın.
Yine, baktığımızda gençlerimiz
ümitsiz. Gençlerimiz maalesef artık hayal dahi kuramıyorlar.
Sayın Cumhurbaşkanının gençlerin niye bu kadar geç
yaşta evlendiğine dair beyanı maalesef Türkiye'nin gerçekleriyle
örtüşmemektedir. Zira, gençler 30 yaşına geldiği hâlde daha
iş bulamamışlardır, aş bulamamışlardır;
aşı, işi olmayana herhâlde kız verecek AK PARTİli bir
milletvekili arkadaşımız da bu sıralarda yoktur diye
düşünüyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, memleketin birinde
artık işsizliği canına tak diyen bir vatandaş bir
arkadaşının önerisi üzerine iline gelen bir hayvan sirkine
gidiyor ve -lütfen buraya dikkat ediniz- sirk sahibine bir işe
ihtiyacı olduğunu söylüyor. Sirk sahibi, genci görünce üzülüyor ama
iş olmadığını beyan ediyor. Giderken, mahcup bir
şekilde Bir bakar mısın, bizim sirkte maymun öldü, eğer
kabul edersen sana bir maymun postu giydirelim, maymunun yerine bu rolü yap.
diyor. Genç, işsizlikten bunalmış, her akşam
anasının babasının eline bakmak canına artık tak
etmiş, Olur. demiş ve maymun postunu giyerek sirkte hareket etmeye
başlamış. Rolüne kendisini o kadar kaptırmış ki
zıplarken atlarken kendisini aslanların kafesinde bulmuş, can
havliyle başlamış bağırmaya: Beni kurtarın! Beni
kurtarın! Aslan postundaki insan Sus oğlum, ben de insanım,
burada herkes insan, seni de beni de işten atarlar. demiş.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Maalesef,
üzülerek ifade edeyim, Türkiyenin işsizlik noktasında geldiği
durum bu.
Türkiyede -arkadaşlarım söylediler-
kamyoncular perişan bir hâlde. Almakta oldukları B1, B2, D
belgelerine yüzde 400lere varan zamlar geldi. Bunlar zaten geçimini zor temin
eden insanlar, mazot yerine yağ yakan insanlar, lastiklerini kaplayarak
geçimlerini temin etmek zorunda kalan insanlar. Bu kadar zor şartlar
altında yaşayan insanlara bir de 250 bin liralara, 300 bin liralara
varan belge masraflarını yüklemek çok vicdani bir davranış
değildir diye düşünüyorum.
Yine, memurlarımız perişan. Bir
sendikanın söylemleri ve talepleri dışında; liyakate,
bilgiye, beceriye sahip olan, kalbi vatan için çarpan hiçbir devlet memuru,
maalesef, hak ettiği yere gelememektedir. Bir gecede, sadece
sendikaları farklı olduğu için on binlerce okul müdürü, okul
müdür yardımcısı görevden alınmıştır.
Dönemin valisine bu durumu aktardığımızda Ben buna
karşı geleceğim, böyle bir şey olmaz. dediği hâlde,
maalesef, sendikaya gücünün yetmediğini ifade etmiştir.
Sayın vekiller, bu memlekette eğer devleti
sendika yönetecekse o zaman söyleyecek çok lafımız yok. Bilinmeli ki
devletin memuru devlete hizmet eder, partilere ve sendikalara hizmet etmez diye
düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Erel.
AYHAN EREL (Devamla) Aslında Türkiye'nin bu
tablosuyla ilgili söylenecek çok söz var ama zaman doldu.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Bayağı
da söyledin.
AYHAN EREL (Devamla) Bu yüzden, çok kıymetli
Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener Hanımefendinin
söylediği gibi, geleceğin Türkiyesi için iyileştirilmiş ve
güçlendirilmiş parlamenter sisteme acilen geçmemiz gerekmektedir. Bu
sisteme geçtiğimizde de ülke üzerinde dolaşmakta olan
karabulutların yerini İYİ PARTİ güneşine terk
edeceğini bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Tulay Hatımoğulları, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana,
aralık ayı sonunda çok büyük bir sel felaketiyle karşı
karşıya kaldı; Yüreğir, Karataş, Sarıçam,
Seyhanda çok sayıda ev sular altında. Evleri ziyaret
ettiğimizde -eminim, diğer partilerin milletvekilleri de bu
ziyaretleri gerçekleştirdi- hep beraber şuna tanık olduk: Evin
içinde, kullanılacak tek eşya dahi kalmamış durumda. Bu
konuyla ilgili de ciddi bir biçimde hasar tespiti
yapıldığını sanıyoruz ya da sanmak istiyoruz. Tarım
arazileri sular altında ve hâlen sular çekilmiş değil.
Hükûmetin ilk günlerde Adanaya ilgisi çok yüksekti,
şimdi ise ilgisinin iyice zayıfladığını
görüyoruz. Biner liralık yardımlarla bu işi geçiştirmeyi
düşünmeyeceğinizi ümit ediyoruz. Bu nedenle bizler şu konudaki
ısrarlı taleplerimizi yinelemek istiyoruz: Adana afet bölgesi ilan
edilmelidir; ilk elden, vatandaşın ihtiyacı olan eşyalar,
beyaz eşya, battaniye, yatak, yorgan vesaire gerçekten hızla temin
edilmelidir. Çiftçinin Ziraat Bankasına, Tarım Kredi Kooperatiflerine
olan borcunun faizi silinmeli ve bu faiz uygulaması olmaksızın
borçlar yeniden yapılandırılmalıdır.
Değerli halklarımız, bizi ekranı
başında dinleyen değerli yurttaşlarımız; Gülistan
Dokudan bahsetmeden geçmek olmaz çünkü şu an kadın
katliamlarının, kadına yönelik şiddetin ağır bir
biçimde yaşandığı bu ülkede bir trajedi daha
yaşandı ve Gülistan Doku Dersimde on bir gündür kayıp.
Arkadaşı polis çocuğu, ilk elden ifadesi alınıyor,
daha sonra yurt dışına hızla çıkmasına müsaade
ediliyor ve hiçbir kamera kaydının olmadığına dair
açıklamalar geliyor. Bu konuyu araştırmak, incelemek üzere
Dersime Kadın Meclisi Sözcümüz Sayın Taşdemir bir kadın
heyetiyle gitti, incelemelerde bulundu, aileyle görüşmeler
yapıyorlar. Sevgili Taşdemirin ifadesiyle Dersim, bırakın
insanları aramayı, dağı taşı bile didik didik
aradığınız bir bölge ve bu bölgede bir kadın
kayboluyor ve buna dair hiçbir biçimde bir somut sonuca erişilemiyor.
Yine, Dersim Pertekte çocuklara yönelik tecavüz
olayı ortaya çıktı. Bununla ilgili de gerçekten şunu
sorgulamak zorunda hissediyoruz kendimizi: Dersim gibi, kendine ait özel bir
kimliği olan özel bir bölgede bu tür olayların yaşanması
münferit olarak değerlendirilebilir mi? Bize göre hayır.
21inci yüzyılda ileri demokrasiden
bahsediliyor ve AKP 2023 vizyonundan bahsediyor. Gerçekten, 2023 vizyonu
karnenizde her gün ölen kadınların kan izleri birikiyor. Al
kanlı karneyi ve tezkerenizi kadınlar verecektir, bunu bilesiniz.
Değerli arkadaşlar, bu kürsüde bahsedildi,
Sayın Demirtaşın Devran isimli kitabı, biliyorsunuz,
İstanbulda bir okuma tiyatrosu olarak sahnelendi ve izleyici kitlesi
oldukça renkliydi. Sayın Soylu çıkıyor ve şunu söylüyor
Kadir İnanıra: Birileri de karşısına geçip o
tiyatroyu seyrediyor, alkışlıyor. Eksik
yapmışsınız Kadir efendi, eksik
yapmışsınız o tiyatroya gidenler. Soylunun tiyatrodan ne
kadar anladığını bilmiyorum; bu yaklaşımı
sergileyecek bir insanın, hatta faaliyetlerine, pratiğine bakarak ben
anlamadığını düşünüyorum, tersini kendisi açıklayabilir.
Soylunun bu çıkışında sanata düşmanlık,
düşünceye kilit, Kürt halkına nefret, Demirtaş ve
arkadaşlarından, HDPden korku görüntüsü çıkıyor.
Abartılı bir ifade kullanıyorsun. diyebilirsiniz ama ben, en
yakın psikoloğa sizlerin bunu sormanızı isterim ve
abartı olmadığını göreceksiniz.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki 2013 müzakere
sürecinde akil insanlar projesini siz ortaya attınız ve bunun en
fazla savunucusu AKP Genel Başkanıydı. Akdeniz Bölgesine gelen
ekipte Kadir İnanır, Lale Mansur gibi sanatçılar vardı, kendisi
şu an burada mıdır bilmiyorum ama şu an AKP Milletvekili
olan Sayın Hüseyin Yayman da vardı ve bunlara da tanıklık
etti. Antakyaya bu ekip geldiği zaman toplantıya ben de
katılmıştım. İki günlük bir toplantıydı ve
Türkiye'nin bütün bölgelerinde, 7 bölgesinde benzer bir çalışma
yapılıyordu. Buradaki hedef neydi? En azından kamuoyuna söylenen
hedef, açıklanan hedef neydi? Kürt sorununun barışçıl ve
demokratik yöntemlerle çözülmesi için toplumu hazırlamak ve bir algı
yaratmak, Kürt sorunuyla ilgili bir farkındalık yaratmaktı. Bu
iki günlük toplantıya katılan birisi olarak
Birinci gününde 10ar
kişilik 20 masa oluşturulmuştu, atölye çalışması
düzenlenmişti. Bu çalışmaya işçisi, çiftçisi,
öğretmeni, bankacısı, sanatçısı, herkes
katılmıştı ve orada, doğal olarak her bölgede
olduğu gibi yerel sorunlar, tartışılmaya da
başlandı. Aslında bu yerel sorunlar, dış siyasetin tam
da yerelin içinde nasıl filizlendiğinin göstergesiydi. Neydi bunlar?
Biliyorsunuz, 2011de Suriyede savaş başladığı zaman
sınır illeri çok fazla tedirgin oldu ve özellikle IŞİDin
-tırnak içinde söylüyorum- o korku saçtığı dönemlerde,
Hatayı içine alan Levant bölgesinde İslam devleti
kuracağım. diyerek Alevilere yönelttiği tehditlerin
yoğunlaştığı bir zamanda oradaki halk doğal
olarak bu sorunları dile getirdi ve bunun karşısında grubun
bileşeni olan bir gazeteci arkadaş buna tepki gösterdi. Biz de dedik
ki: Bu şekilde akil insan olunamaz, bu şekilde halkın duygusunu
ve düşüncesini hissetmeden barışı inşa edemezsiniz. O
esnada sevgili Kadir İnanır masamıza geldi ve biz bu durumu
kendisine anlattık. Kadir İnanır hiçbir yorum yapmadan
gülümseyerek şunu söyledi: Bu ülkeye isteseler de istemeseler de
barış gelecek.
AKP sadece masayı mı devirdi? Hayır,
sadece masayı devirmedi. Sadece Kürt halkına mı baskı
yaptı? Elbette tarihsel olarak çok önemli baskılar var ama sadece
oraya değil. Seküler yaşamı tehdit etti, akademiyi tasfiye etti,
basını tekelleştirdi; sadece sermaye olarak değil, fikrî
olarak da. KHKlerle ihraç etti, pasaportlara el koydu. Güvenlik
soruşturması adı altında AKPlilik testi yaptı.
Kendisinden olmayana Sana iş yok, aç kal. dedi, EYTliyi takmadı.
Bu liste daha uzar gider ama şunu söylemek zorundayız:
Çarşı aç, çarşı susuz, çarşı üşüyor ve
çarşı sinirleniyor artık.
Değerli arkadaşlar, gözlerimize ve
kulaklarımıza inanmakta zorlandığımız bir konuya
daha işaret etmek isteriz. Diyorlar ki: Bekârlara vergi gelecek. Ben bu
haberi duyduğumda inanamadım, defalarca, defalarca okudum Acaba bir
mizah mı var ortada? diye. Ben burada ekonomik sebepleri vesaireyi bir
yana bırakarak şunu söylüyorum: Sana ne, size ne kim ne zaman,
nasıl evlenecek! Bu yetki sizde midir? Kadınların kaç çocuk
doğurduğuna karıştığınız
yetmiyormuş gibi devlet bütün işini gücünü bıraktı da kimin
nasıl evleneceğine mi karar verecek?
Dış siyaseti çok konuştuk burada. Bu
ülkede yaşanan baskıları, tek adam rejimini,
işsizliği, yoksulluğu, zammı; Libyayı konuşa
konuşa, Suriyeyi konuşa konuşa unutturmaya
çalışıyorsunuz. Biz dış siyaset konuştuğumuz
kadar buradan iç siyaseti konuşacak ve kamuoyunun sorunlarını,
toplumun sorunlarını kamuoyuyla paylaşmaya devam edeceğiz.
Soylunun tabii ki tiyatro eleştirisine
kısaca dönmek isterim. 1980den en ağır cunta döneminden dört
sene sonra kabareler sokaklarda izlenmeye başlandı; şimdi
tiyatrolara, fikirlere ve onları izleyenlere müdahale edecek cüret var.
Biz tabii ki beterin beteri olduğunu düşünüyoruz ama hiçbir beterle
de yetinmediğimiz gibi, 1980 dönemi baskısından bu toplum
nasıl dipdiri örgütlenerek başarıyla çıkabildiyse aynı
biçimde bu baskıcı rejimden de çıkabilecek ve bu
baskıcı rejimi alt edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) Bir dakika
daha alabilir miyim.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) Yazar
Mehmet Uzunun bir sözünü paylaşmak istiyorum: Ölümsüz birey yoktur ama
yaratılan ölümsüz eserler ve bu eserlerin tümünden oluşan ölümsüz
insanlar vardır. Barış sadece ölümsüz bir eser değil, insan
aklının yarattığı en önemli erdemli iştir. Bu
erdeme nail olmak için adaletin yanında cesurca yer almak gerek. Toplum bu
erdemin etrafında cesurca birleşiyor, birleşecek. Bu
gerçeği ne Soylu ne soylular ne saraylılar
değiştiremeyecektir.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Burhanettin Bulut, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BURHANETTİN BULUT (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi ve
televizyon karşısında bizleri izleyen
yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
2019un son günlerinde Adanada bir sel felaketi
yaşandı, son yüzyılın en büyük sel felaketiydi, metrekare
başına 250 kilogram yağmur yağdı. Bu, facianın
maddi bir görüntüsüdür. Her ne kadar, bir afet bölgesi ilan edilmesini istesek
de maalesef bu rakamlar karşısında bile afet bölgesi ilan
edilmemiş olsa da sizlerden, gerek milletvekillerinden gerek yurt
içerisindeki Adanalı dostlardan Geçmiş olsun. mesajları
aldık. Hepsine öncelikle teşekkür edeyim. Teşekkürle
başlayalım ki eleştirelim.
İkinci teşekkürü Çevre ve Şehircilik
Bakanına sunuyorum çünkü afetin olduğu günün hemen ertesi günü Bakan
Adanaya geldi. Çok hızlı bir şekilde, ilk planda 3.668 evi sel
aldığı için onlara hemen yardım yapıldı. 400e
yakın evde hasar var, bunlara ilişkin tespitler yapılıyor,
bu konuda da bir çalışma devam ediyor. 123 bin dekar alan su
altında, hâlâ su altında. Bu konuda da bir çalışma
yapılıyor. Biraz önce Adana Milletvekilinin bahsettiği gibi,
bizim umudumuz, isteğimiz, arzumuz burada oluşan hasarın bir an
önce karşılanması.
Bu birlik ve beraberliğe ilişkin bizim,
milletvekili olduğumuzda, hatta öncesinden bu yana söylediğimiz bir
şey var: Adana üvey evlat muamelesi görüyor. Bu, rakamlarla da tespitli;
bu, yapılan çalışmalarla da tespitli; bitmeyen projelerle de
tespitli ve burada birçok etkin milletvekili olmasına rağmen,
maalesef Adana geride kaldı.
O gün de yani bu olayın hemen arkasından
Adanaya Meclisin 1inci partisinin Genel Başkan Yardımcısı
geldi. Genel Başkan Yardımcısı Valiyle bir toplantı
düzenledi, kriz masası oluşturuldu. Sayın Valimiz -bu
fotoğrafta gördüğünüz üzere- 1inci partinin İl
Başkanı, yine 1inci partinin milletvekilleri ve Adanadaki belediye
başkanlarıyla bir toplantı yaptı. Ertesi gün gazetelere bu
fotoğrafla şu servis edildi: Çelik, Adanadaki belediye
başkanları ve Adana milletvekilleriyle kriz masasında
toplantı yaptı. Burada sorumuz şudur: Bu
arkadaşlarımız, elbette, kıymetli ve önemliler;
birçoğuyla da dostluğumuz var. Adananın diğer
milletvekilleri de seçilerek aynı göreve gelmediler mi? Adana
milletvekilleri olarak -biraz önce söyledim- Adananın makûs talihini
yenme konusunda çeşitli defalar basın kanalıyla bildirmemize
rağmen Adanaya ilişkin ne varsa birlikte çözüme hazırız.
dememize rağmen maalesef bu toplantıya çağrılmadık. Bu
toplantıya bir milletvekilinin, Meclisin 2nci partisinin milletvekilinin
çağrılmaması basit, alelade, o gün kendiliğinden
gelişmiş bir olay değil. Bu süreci tekrar hatırlayalım:
Bununla ilgili, bu yeni sistemle ilgili bir referandum yapıldı,
ardından bir seçim yapıldı ve orada şu söylendi -iktidar
tarafı söyledi bunu yani bu konuda oy alan parti bunu dile getirdi-
denildi ki: Yasama artık daha kaliteli olacak, yürütme de yasamadan
ayrılacak. Hatta, milletvekili bakan olamayacak; şayet bakan olacaksa
milletvekilliğinden çıkarılacak.
Peki, değerli arkadaşlarım, size
soruyorum: Bir ilin valisi, bir partinin, Meclisin 1inci partisinin genel
başkan yardımcısıyla böyle yan yana oturabilir mi? Bunu,
kendimize yediriyor muyuz? Bunu, devletin geleneklerine yediriyor muyuz? Bunu,
seçimde oy istediğiniz anlayışa yediriyor muyuz? Bu, doğru
bir şey değil. Devletin genetiğiyle
oynadığımızda işte 15 Temmuzlar oldu,
hatırlayın. Devletin, demokrasinin geleneğine aklı
sıra o bölgenin etkin siyasetçisi sebebiyle böyle müdahale ederseniz
maalesef yazık edersiniz; ülkemize yazık edersiniz, demokrasiye
yazık edersiniz, şehre yazık edersiniz. Bu Değerli Genel
Başkan Yardımcısı sizin on yedi yıllık iktidarınızda
on üç yıl boyunca Adanadan milletvekiliydi. Güzel, böylesi bir pozisyonda
gelip Adanaya destek vermek istemesi gayet güzel.
Peki, geçmiş yıllarda Adana neydi, nereye
geldi? Çok eskilere gitmiyorum. Elbette, sanatsal açıdan Adananın
etkinliğini, yazarlarını hepiniz biliyorsunuz. Adana lafı
geçince herkeste bir tebessüm olur, onu da biliyorum. Ama asıl benim
söylediklerim, sanayide geldiği durum, tarımda geldiği durum,
işsizlikte geldiği durum, turizmde geldiği durum, bitmeyen
yatırımlarıyla ilgili geldiği durum. Örneğin, 2011
yılında metro yapılmış, hâlâ borcu ödeniyor. Hemen
hemen tüm illerde merkezî Hükûmet tarafından bu tür
yatırımların ödemesi yapılır hâle gelmiş.
Örneğin, diğer illerde daha sonra yapımına başlanan
stadyumlarda bile maçlar oynanırken Adanada stadyum bitmemiş.
Örneğin, Adana adliyesi beş yıl önce söz verilmiş
olmasına rağmen hâlâ bitmemiş.
Başka bir şey daha: Sayın Genel
Başkan Yardımcısı Ömer Çelik Adana Milletvekili ve Turizm
Bakanıydı. O tarihlerde Karataş ilçesi, Adananın denize
açılan ilçesi turizmde teşvik bölgesindeydi. Yine, sağ olsun, bu
kıymetli milletvekilimizin Genel Başkan Yardımcısı
olduğu bu dönemde, burası sessiz sedasız bu teşvikten
çıkarıldı yani Karataş turizm bölgesinden
çıkarıldı.
Size birkaç veri daha vereyim: Örneğin, Adana,
illerin gelişmişlik düzeyinde 2013te 9uncu
sıradaymış, 2015te 16ncı sıraya indi. Bir başka
veri olarak, artık, kriterler yaşam memnuniyeti üzerinden
alınıyor. Yani ne var bunda? Gelir var, eğitim var, çevre var,
güvenlik var. Burada da Adana, Yaşam Endeksinde 81 il arasında
61inci sıraya düşmüş durumda, en aşağılara
düşmüş durumda. Yine, nitelikli göç vermesi de bir ekonomik veridir
çünkü eğer bir şehir aksi bir göç alıyorsa, niteliksiz göç
alıp nitelikli göç veriyorsa oranın geleceğine ilişkin bir
umut kalmamış demektir. Suriyeyle ilgili en çok etkilenen
şehirlerden biriyiz, 400 bine yakın Suriyeli var.
Tüm bunlar, tüm bu veriler
Yani iktidar partisi
olarak söylüyorum: 2002 yılında 8 milletvekili, 2007
yılında 6 milletvekili, 2015 yılında 6 milletvekili ve son
seçimde de 5 milletvekiliyle 1inci olan partinin ilidir burası. Sevgili
yeni vekillerime de bir lafım olsun: Adananın AKPden 5 milletvekili
var sevgili arkadaşlarım. Örneğin, 2018de bunlar da sizi
ilgilendiriyor- Konyaya 963 milyon TL verilmiş; Mersine 568, Hataya
551, Antalyaya 1 milyar 14 milyon TL kamu yatırımı
yapılmış. Peki, Adanaya ne kadar yapılmış?
Adanaya sadece 341 milyon TL kamu yatırımı
yapılmış. Ne zaman? 2018 yılında. Bu da
Adanamızın 1inci partiden sevgili 5 milletvekiline duyurulur.
Değerli milletvekilleri, değerli
arkadaşlarım; biraz önce bahsettiğim gibi, Adanada sel
felaketinden etkilenen konutlara yardımlar yapıldı, oradaki
hasarlar üç aşağı beş yukarı belirleniyor, oraya
karşılık veriliyor. Ancak burada en önemli sorunumuz, demin
söylediğim gibi 153 hektarlık alanda oluşan hasarın
giderilmesi. Çünkü Adanada çiftçiler yani tarım sektörü Çukurova- tüm
sektörlerin anasıdır. Eğer tarım sektörü bir zarara
uğrarsa, çiftçi ürününü ekemezse ya da üründen zarar ederse tüm Adana
etkilenir. O vesileyle, hasar tespiti yapıldıktan sonra, bir an önce
buranın zararının karşılanması gerekiyor.
Bir de mevcutta, geçmiş dönemden başlayan,
şu anda ödenemeyen krediler var. Bu kredilerin de faizsiz beş
yıl ertelenmesi gerekiyor. Bunu da yine Adanamızın güzide 5 milletvekili
için özellikle vurguluyorum. Çünkü bugün sadece Adananın değil,
birçok ilin ziraat odası, milletvekillerini ziyaret etti ama en çok
etkilenen bölge Çukurova. Çünkü çiftçi sadece bir rakam vereyim- son on
altı yılda 48 kat daha çok borçlanmış, mevcut borçlanma on
altı yılda 48 kat artmış ve tarımsal kredilerin hacmi
115 milyarı bulmuş durumda. Ama tüm bunlara rağmen, biz her
şeyi ithal eder hâle gelmişiz. Zaten her şeyi ithal eder hâle
geldiğinizde Çiftçimizi destekliyoruz, çiftçimizin yanındayız.
diyemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BURHANETTİN BULUT (Devamla) Sayın
Başkanım, bir cümleyle bitiriyorum.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
BURHANETTİN BULUT (Devamla) Teşekkür
ederim.
Burada yine, Adanadan gelen çiftçilerimizin,
çiftçiler birliğinin başkanlarının çok önemli bir
dileği daha var, o da şu: Biliyorsunuz, son yıllarda maalesef,
Adanada -son sel felaketinde de bunun etkisi görülmüştür- DSİ,
sulama birliği çok ciddi bir yatırım yapmıyor, mevcut
kanalların bile açılması sağlanamıyor ama sulama
birliği, damlama yöntemi de dâhil olmak üzere su parası alıyor.
Biliyorsunuz -çiftçilerimiz daha iyi bilir- damlama yönteminde bir
yatırım gerekir, orada müthiş bir su parası isteniyor. Bu,
işin bir tarafı ama daha vahimi, elektrik. Biliyorsunuz, artık
çiftçilikte elektrik kullanılmaya başlandı. Çiftçinin
kullandığı elektrik maalesef, piyasadaki mevcut elektrikten
yüzde 14 oranında daha pahalı ve son iki yılda elektriğe
yüzde 108 zam gelmiş durumda. O nedenle, çiftçilerimizin yanında
olmak istiyorsak, çiftçilerimize destek vermek istiyorsak öncelikle bu elektrik
fiyatlarını çiftçilerimize uygun bir hâle getirmemiz gerekiyor
diyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bulut.
3üncü madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yok.
Görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, teklifin tümü
açık oylamaya tabidir.
Bu ve bugün yapılacak bundan sonraki
uluslararası anlaşmaların oylamalarının
tamamının ayrı ayrı elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Açık oylamaya ilişkin genel kuralları
her seferinde tekrar etmeyeceğim. Şu anda okuyacağım,
bilginize sunacağım kurallar bugün yapılacak bütün açık
oylamalar için geçerlidir.
Oylama için verilen süre içerisinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini ve bu
yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Şimdi, bu anlaşmanın oylaması
için üç dakika süre veriyorum.
Pusula verecek olan milletvekillerimiz lütfen
salondan ayrılmasınlar.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN -
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Ruanda Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Oy sayısı : 250
Kabul : 250 (x)
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Şeyhmus Dinçel Nurhayat
Altaca Kayışoğlu
Mardin Bursa
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
2nci sırada yer alan
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili
Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti ile Arjantin Cumhuriyeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya
Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.-Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti ile
Arjantin Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden
Kaçınmaya Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1804) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 79) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Komisyon raporu 79
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde
grupları adına söz talebi yok.
Şahsı
adına Muhammet Naci Cinisli; buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHAMMET NACİ
CİNİSLİ (Erzurum) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti
ile Arjantin Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden
Kaçınmaya Engel Olma Anlaşmasına Dair Kanun Teklifi üzerine söz almış
bulunuyorum. (Gürültüler)
Sayın Başkanım, kendi sesimi
duyamıyorum.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen biraz sessiz.
Sayın Cinisli, devam edin, buyurun.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla)
Teşekkür ederim.
Bu tür anlaşmaların ana amacı,
mükelleflerin aynı gelir üzerinden 2 devlette birden vergilendirilmesinin,
bir başka deyişle çifte vergilendirmenin önüne geçmektir.
Anlaşmanın yürürlüğe girmesi, Arjantinde yüksek vergi ödeyen
Türk Hava Yolları açısından özellikle yararlı
olacaktır.
Bu anlaşmanın belkemiği olacak bilgi
akışının sağlıklı bir şekilde
sağlanması, ülkemiz ve Arjantin arasında OECD şart ve
standartlarına uygun hareket edilmesiyle hayati önem arz etmektedir.
Arjantin ile ikili ticaret hacmimiz 610 milyon
dolara ulaşmış ancak ülkemiz aleyhinde 291 milyon dolarlık
ticaret açığı söz konusu. Güney Amerikada kilit öneme sahip
ülkelerden biri olan Arjantinle, yüksek potansiyele rağmen,
ilişkilerimizin olumlu olarak ilerleyemediğini görüyoruz. Bunun nedeni
Arjantinin 1915 olaylarıyla ilgili tutumu olabilir mi diye insan
düşünmeden edemiyor.
İlişkilerin ivme kazanması için
Arjantin Hükûmetinden Ermeni tezlerine ve benzer girişimlere tepki
göstermesi ve bunları engellemeye çalışması yönündeki
beklentimiz yıllardır beyhude şekilde devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, Arjantinle
sınırlı düzeyde seyreden ilişkilerimizde bu ülkedeki Ermeni
diasporasının olumsuz etkisi muhakkak ki bulunmakta. 1915
olaylarının Arjantinde 1993 yılında soykırım
olarak tanınmasından sonra, sözde soykırım hakkında
Arjantin Parlamentosunda birçok karar alınmıştı. 2007
yılı başında yürürlüğe giren kanunla Arjantinde 24
Nisan tarihi, tüm ülke çapında Ermeni soykırımı
anısına halklar arasında hoşgörü ve saygı için eylem
günü olarak ilan edildi.
Son dönemde ise Ermeni soykırımı
kültür merkezi ve müzesi inşa edilmesi için Buenos Aires Belediyesine
karar teklifi sunulmuştur.
Öte yandan, sözde soykırımın
inkârını yasaklamaya yönelik bir yasa da Arjantin Meclisinde
bekletilmektedir. Parlamento komisyonunda bulunan inkâr yasasının
çıkarılmamasını; inşa aşamasına gelinen
soykırım müzesinin açılmamasını;
açıldığı takdirde ise Türkiyenin görüşlerine de yer
verilmesini yalnızca beklemekle kalan pasif dış politika
anlayışımız yüzünden, Güney Amerikada bulunan diğer
ülkeler de sözde Ermeni soykırımı propagandasına daha
hızlı teslim olabilirler endişesindeyim.
Arjantin üst düzey yetkililerini, parlamenterlerini
neden ülkemize davet etmiyoruz? İçlerinde ben ve benim gibi
milletvekillerinin ailelerinin de bulunduğu Ermeni mezalimine tanık
olmuş milletvekilleriyle neden bir araya getirip ilk elden bilgi
sunulmasını sağlamıyoruz? Parlamenter diplomasi bunun için
değil mi?
Yurt dışındaki Ermenilerin, kendi
millî kimliklerini oluşturma gayretiyle 1915 olaylarına çözümsüzlük
temelinde yaklaştıklarını ve bu çerçevede politika
oluşturduklarını, kimliklerini tarihî bir aldatmaca üzerine
inşa etmeye çalıştıklarını Arjantinli muhataplarımıza
anlatmakta daha da geç kalmamalıyız.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin diğer
ülkelerle ikili ilişkilerini geliştirmesini hem destekliyor hem de
çok önemli buluyoruz. Diğer ülkelerle siyasi, ekonomik, eğitim,
kültür, spor gibi alanlarda ilişkilerin ilerletilmesi, ülkemizin
uluslararası münasebetlerini şüphesiz ki müspet manada
etkileyecektir. Fakat unutmamalıyız ki ülkemizin iç ve dış
politikada izlediği siyaset, diğer ülkelerin bizimle iş
birliği yapmayı arzu etmelerinde anahtar unsurlar olarak
değerlendirilmektedir.
Bu bağlamda son yıllarda yaşanan
gelişmeleri değerlendirdiğimizde ciddi devlet olmaktan
uzaklaştığımızı, millet irademizi hiçe sayan
davranışlara muhatap olduğumuzu üzülerek görüyoruz.
Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Kanal
İstanbuldan çekildiklerine dair paylaştığı tweete
Katarlı bir iş adamının Arsa almaya devam edeceğiz.
şeklinde pervasızca cevap verebilmesini nasıl
tanımlayabiliriz? Yabancı bir işadamı neye ve kime
güvenerek bu pervasızlığı yapabiliyor? Acaba henüz bu
kutsal çatı altındaki milletvekillerinin bile bilmediği bir
karardan mı haberdar, milyonlarca dolar yatırım
yapacağını bu kadar rahat açıklayabiliyor?
Açıklamadaki bu pervasızlık, aslında egemenliğimizin,
devlet ve millet irademizin hiçe sayılması değil midir?
Bu yaşanan olay bile millî iradenin tek
kişiye emanet edildiği, yüce Meclisin devre dışı
bırakıldığı sistemin ne kadar sakıncalı
olduğunu anlatmaya yeterlidir. En kısa zamanda ortak aklın hâkim
olduğu, kuvvetler ayrılığını sağlayan
iyileştirilmiş parlamenter sisteme geçmeliyiz.
Burada ayrıca sorulması gereken soru şudur:
Yapılma ihtimali olduğu söylenen Kanal İstanbulun kamuya acaba
hangi yararları olacaktır? Şimdiye kadar bununla ilgili doyurucu
bir cevap alamazken ve Katardan gelen edepsiz sese de kulak verdiğimizde
anlıyoruz ki orada ultra lüks mega bir konut sitesi inşa edilecek,
ortasından da boğaz benzeri dev bir süs havuzu geçirilecek, bunun
maliyeti de milletimizin sırtına yüklenecek.
İYİ PARTİ olarak milletimizin
menfaatine uygun her işe destek veriyoruz. Peki,
ülkemizin Kanal İstanbula ihtiyacı var mı, devlet projesi
olabilmesi için sanayi üretimimizi artıracak bir fayda sağlıyor
mu, tarımsal üretimi destekliyor mu, güvenliğimiz için bir avantaj
sağlıyor mu gibi soruları çoğaltabiliriz. Maalesef bu
sorulara olumlu yanıt verilemiyor. Bu konunun çevre ve diplomasi boyutuna
girmiyorum bile. Bundan evvel, AK PARTİ olarak
gerçekleştirdiğiniz siyasi, sosyal ve maddi yatırım
projeleri öncesinde anlattıklarınız ile bu projelerin
sonuçlarını karşılaştırdığımızda
ortaya çıkan büyük hayal kırıklıklarını
düşünürsek böylesine çılgın bir projeyi sorgulamak
vatandaşlık borcudur.
Değerli
milletvekilleri, aslına bakarsanız ülkemizin farklı yerlerinde
farklı çekim merkezleri oluşturmak esas hedefimiz olmalı. Siz,
Almanyada nüfusun dörtte 1inin sadece Münihte
toplandığını ve ekonominin yalnızca Münihten ibaret
olduğunu düşünebiliyor musunuz? Bütün bunlarla da kalmayıp
siyasetin de Münihe taşındığını hayal edebiliyor
musunuz? Bunu herhangi bir Almana söyleseniz sizin yüzünüze garip garip bakar.
AK PARTİnin yanlış siyasetiyle bütün Türkiyeyi yalnızca
İstanbuldan ibaret hâle getirmek için arka arkaya kararlar
alınıyor; hem ülkenin geri kalanı dışlanıyor hem
de göçler nedeniyle özellikle doğu coğrafyası boşaltılıyor.
Bu yanlış politika, diğer yandan ülkeyi renksizleştiriyor,
aynı zamanda da farklı sebeplerle hem Marmara Bölgesini hem
İstanbul çevresini hem de ülkenin diğer bölgelerini büyük risklere
maruz bırakıyor.
Avrupanın en
gelişmiş ülkesi Almanya nasıl bir Frankfurt, bir Münih, bir
Düsseldorf, bir Hamburg, bir Stuttgart, bir Berlin gibi ayrı ayrı
dünyalara sahipse Türkiyede de İstanbuldan başka Avrupa
çapında merkezler oluşturulmalı, nüfusumuzu, ekonomimizi,
üretimimizi yaymalı, zenginleştirmeliyiz. İstanbula daha fazla
yüklenmek yerine, bazı sektörleri yurdumuzun çeşitli yerlerine,
Anadoluya taşıyıp topyekûn kalkınmayı
sağlamalıyız. Bu konu bağlamında ilk teklifim,
memleketim Erzurumun tekrar savunma sanayisiyle anılan şehirlerden
biri olmasıdır. 1920lerde Erzurumda silah sanayisi varken her türlü
imkâna sahip günümüz Erzurumunda bugün neden olmasın? Bunun gibi
farklı sektörleri farklı şehirlerimize taşıyarak,
ülkeye paylaştırarak İstanbulun yakasından artık
düşelim.
Öte yandan, 20
milyar dolardan fazla yatırım bedeli olan Kanal İstanbul
Projesinin parası, milletimizin cebinden karşılanacak.
Otoyollarda, köprülerde, havalimanlarında ve şehir hastanelerinde
yapıldığı gibi, bu kez de inşa edilmesi hâlinde Kanal
İstanbulun yüklenici firmalarına hazineden gemi geçiş garantisi
verilecek. Önümüzdeki yıllar boyunca da o devasa inşaatın
parası, milletimizin omuzlarına yüklenecek. Hâlbuki milletimizin
ihtiyaçlarını karşılamak yerine ellerindekini bile alan
böylesine bir müsriflik projesi hayata geçerse maalesef bir neslimiz, AK
PARTİnin düşüncesiz, plansız politikaları ve siyasetine
kurban edilecek. Nasıl bir neslimiz Balkan Savaşları ve
Çanakkalede, bir neslimiz 12 Eylül öncesi ve sonrasında heba edildiyse,
bugünün gençleri de AK PARTİnin hesapsız harcamaları ve son
derece yanlış eğitim politikaları nedeniyle kayıp
nesil olarak anılmak üzeredir.
Son on sekiz senedir yetişen neslin büyük bir
bölümü eğitimden uzak ve borç içinde hayata başlatılarak heba
edildi. Sonra da Gençler neden evlenmiyor? diye hayıflanıyoruz.
Lütfen, unutmayın ki, izzetinefis sahibi, vicdanlı bu genç
kardeşlerimiz, evlenecekleri kimselere sebep olmak istemiyorlar;
onları bu karanlık yaşam mücadelelerine ortak edip mutsuz
etmekten asil bir düşünceyle kaçınıyorlar. Bu, büyük bir
trajedidir.
Gençlerimizi, toplumumuzu imkânsızlıklar
içinde bırakan öngörüsüz AK PARTİ politikalarının
neslimizin devamını tehdit ettiğini çok rahatlıkla ifade
edebilirim. Öngörüsüz politikalar derken aklıma ilk gelen partilerüstü
olmasını düşündüğüm dış politika, millî eğitim
ve tarım politikalarıdır. Son senelerde
yaşadıklarımızla her 3ünde de anlatılanların
aksine gerçeklerle yüzleşilince büyük hayal
kırıklıkları yaşıyoruz. Dış politika
söylemlerini iç politika şovu hâline getirdiğinizden beri
uluslararası ilişkilerde güvenilmez ve hesap edilemez bir ülke hâline
geldik.
Siyasetimizin
inandırıcılığının, sözümüzün ciddiyetinin
kalmadığı her yerde kahraman ordumuzun devamlı devreye
girme mecburiyetinde kalması büyük risk taşımaktadır.
Suriye ve Libyada bu örnekleri maalesef yaşadık ve yaşamaya
devam ediyoruz.
Cenab-ı Hakkın devletimizi ve milletimizi
korumasını diler, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlarım.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ARJANTİN
CUMHURİYETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE
ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞI
İLE VERGİDEN KAÇINMAYA ENGEL OLMA ANLAŞMASI VE EKİ
PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 1
Aralık 2018 tarihinde Buenos Aireste imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile
Arjantin Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden
Kaçınmaya Engel Olma Anlaşması ve eki Protokolün
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk
söz, İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Yasin Öztürke
aittir.
Buyurun Sayın Öztürk. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN
ÖZTÜRK (Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
uluslararası anlaşmaların onaylanmasıyla ilgili bir kanun
teklifi gelince anlıyoruz ki Hükûmet yine bir süre ülke gündeminden
uzaklaşmak istiyor. Ülkenin gerçek sorunlarından uzaklaştırılmaya
çalışıldığı uluslararası anlaşmalar
üzerinde aldığım konuşma hakkımı Türkiye'nin
gerçek sorunları üzerinde tamamlamak adına İYİ PARTİ
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dün uluslararası
anlaşmalar Genel Kurulun gündemindeydi. Hangi ülkelerle yapılan
anlaşmalar uygun bulundu? Gana Cumhuriyeti, Zambiya Cumhuriyeti,
Fildişi Sahili Cumhuriyeti, Çad Cumhuriyeti, Somali Federal Cumhuriyeti.
Bugün de Ruanda, Arjantin, Mali, Polonya Cumhuriyetleriyle yapılan
anlaşmalar var. Dışişleri Komisyonunun gündemi ne? Uygun
bulma kanun tekliflerinin görüşülmesi.
Uluslararası anlaşmalar
onaylanmış, bitmiş. Geriye ne kalmış?
Onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanun teklifinin,
neredeyse sadece noter gibi görev yapan Meclisten onayı kalmış.
Bunun için ne yapıyoruz? Uluslararası anlaşmalar, biliyorsunuz,
kod kanun. Hâliyle, bu vakitler İç Tüzükle belirlenmiş, Hükûmet
uygulama olarak, zaman kazanmak adına temel kanun yapmayı
bırakmış, istisna olan torba kanun tekliflerini
alışkanlık hâline getirmiştir.
Ülkenin, vatandaşların acil gündeme
alınması gereken sorunları hakkında partilerin en az 20
milletvekilinin imzasıyla verdiği araştırma önergeleri için
önerge sahibine beş dakika, diğer siyasi parti gruplarına üç
dakika konuşma hakkı veriliyor; on beş-yirmi dakikada derdimizi
anlatmaya çalışıyoruz ama belki ülkemizde kimsenin
adını bile duymadığı ülkelerle yapılan
anlaşmalar için geneli üzerinde her parti grubuna yirmi, maddeleri
üzerinde de onar dakika konuşma süresi vererek her bir anlaşma için
en az dört saat Meclisi oyalıyoruz. Bu, bir sistem zafiyetidir ve bu
Meclisi ve ülkeyi oyalama taktiğidir. Şu an ülkenin tek derdi,
Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti ile İkili Hava Ulaştırma
Anlaşmasının onaylanması mıdır? Eğer illa
uluslararası bir konu görüşülecekse sınırımızda
İran var, başımıza ne geleceği belli değil.
Suriye meselesini biliyorsunuz, malum.
Henüz Sayın Cumhurbaşkanı Emevi
Camisine gidemedi ama Putin gitti, sonra da biliyorsunuz, Türkiyeyi ziyaret
etti. Anlaşılan Artık el sıkışın.
denilmiş olmalı ki Moskovada MİT müsteşarı ile Suriye
istihbaratı El Muhaberatın başı bir görüşme
yaptı. Biz isterdik ki -belki açık açık anlatamazsınız
ama- kapalı bir oturumda bile olsa keşke bu konuda milletvekillerine
bilgi verebilseydiniz.
Amerika askerleri, Suriyenin kuzeydoğusundan
çekildi ama YPG üzerinden elini çekmedi. Rusya ve İran ise Esadın
arkasında ve rejime bağlı güçler özellikle Rusyanın
desteğiyle bölgede yeniden konuşlanıyor.
Evet, istihbaratçılar seviyesinde bile olsa bir
adım atılmasını olumlu buluyoruz çünkü Suriye meselesinden
hiçbir ülke bizim kadar etkilenmedi. Ekonomimize yansıyan kısmı
bir tarafa, asıl sosyolojik bir boyutu var ki bu, Türkiyeyi yıllarca
etkileyecek. Sığınmacı olarak kabul ettiğimiz,
Sayın Cumhurbaşkanının deyimiyle ensar olduğumuz
Suriyeliler ülkelerine geri dönmeyi istemiyor, gitmeyecek. Hâlâ askerlerimiz,
garibanların evlatları Suriye topraklarında can veriyor,
şehit oluyor.
Elbette Meclisin uluslararası
anlaşmaları görüşmek yerine bu konuda bir bilgi sahibi olma hakkı
vardır, olmalıdır da.
İkinci güncel bir dış politik konumuz
ise Libya. İktidarın Akdenizdeki hesaplarıyla ilgili olarak
Libyayla anlaşma yapmasına evet dedik çünkü millî
güvenliğimiz açısından, Doğu Akdeniz açısından bu
adım olumluydu fakat sonraki adımda gördük ki hesap bambaşka.
Hükûmetler gizli ajandalar tutmaz. Siz ülkenin millî güvenliğini
ilgilendiren bir adım atacaksanız bunu, bütün niyetinizi de kamuoyuna
en azından Gazi Meclise açıklamak zorundasınız yoksa Gazi
Meclisin saygınlığı ve işlevi suistimal edilir.
Türk devletinin diplomasi geleneğinde dostum
diye dış politik anlayış olmaz, olamaz. Kaldı ki
dünyanın hiçbir dış politik yaklaşımında ülkeler
arasında mutlak dostluk ve düşmanlıklar olamaz, sadece ülke
çıkarları olur. Ama biz ne yapıyoruz? Önce Dostum, ailecek
tatil yapalım., sonra Küstüm, düşmanımsın,
konuşmayalım. Sayın Cumhurbaşkanı, Kahire
öğretisinin gereğini yapıyor, gayrimillî bir anlayışla
hareket ediyor ama Kahireyle de düşman. Niye? Darbeci diye. Ömer El
Beşir, sanki ülkesini demokrasiyle yönetiyordu. Biz İYİ
PARTİ olarak dedik ki: Mehmetçikimizin Libya çöllerinde işi yok,
olamaz. Bir anlaşma olur ama taraf olunmaz. Biz dinletemedik ama galiba
Putin ikna etti. Bizce yeni bir uluslararası anlaşma konusu Meclis
gündemine alınacaksa Putin nasıl ikna etti, bu konuda da Genel
Kurulda bir görüşme yapılmalıydı.
Değerli milletvekilleri, önceki gün
Kıbrıs davamızın kahramanlarından efsane Rauf
Denktaşın ölüm yıldönümüydü. Rahmetli, son günlerini Türkiye
topraklarına hasret yaşadı, ana vatana girişi, ana vatan
hakkında konuşması yasaklandı. O gün anası, yavrusunu
tanımadı ama bugün yavrusu, anasını tanımıyor.
Bugün Kıbrıs meselesinde geldiğimiz nokta budur. Dilerim ve
umuyorum ki o günlerde Denktaş gibi bir değeri incitenler, gelinen
noktayı görünce arkasından bir Fatiha okumayı ihmal
etmiyorlardır. Ayrıca bugün vefatının 36ncı
yılında Doktor Fazıl Küçükü de rahmetle anıyorum. Birisi
Toros, diğeri Ağrı; her ikisi de dağ gibi adamlardı,
mekânları cennet olsun.
Yakın siyasi tarih, bugünleri yazacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri içerisinde AK PARTİ hükûmetleri, en
başarısız dış politika yürüten hükûmetler olarak kayda
geçecektir. On sekiz yıldır dış politikada ergen siniri,
ergen davranışıyla hareket ediliyor, bir gün
yaptığınız öbür güne uymuyor, bu tavırlarla
dış politikada ülkemizin saygınlığını da
zedeliyorsunuz.
Şimdi, uluslararası anlaşmaları
bırakıp ülkenin asıl gündemine gelelim. Bakın, kaç gündür
gazilerimiz isyanda. 236 gazimizin emeklilik hakları sehven ellerinden alındı.
Kahraman gazilerimiz, bu vatan için canlarını ortaya koydu; terörle
mücadelede kimisi bacağını, kimisi kolunu kaybetti, kimi de
vücudunda şarapnel parçalarıyla yaşamak zorunda kalıyor.
Devlet, bu kahramanlarımız için bir düzenleme yaparak kendilerine
erken emeklilik hakkı vermişti ki bu, en doğal hakları.
Sonra ne oldu? Dediler ki: Hata yaptık, siz emekli olamazsınız,
emekli maaşınıza el koyduk. Ve daha ötesinde ne
yapıldı? Bu gazilerin sigorta başlangıçları ileri
tarihe alındı ve kolunu, bacağını kaybeden gazilere
Emekli olmak için 60-65 yaşına kadar çalışmak
zorundasınız. denildi. Yaptığınız, büyük bir
hata ve hemen geri dönülüp özür dilenmesi gereken bir hata.
Şimdi, Hükûmet, engel durumlarına göre
yeni bir düzenleme yapacakmış. Düzenleme, bu
kahramanlarımıza Maaşınız kesildi. yazısı
gönderilmeden önce yapılmalıydı. Kâğıt üzerinde sehven
bir yanlış yapılmış olabilir ama yapılan,
vicdanları kanatan bir yanlıştır.
Kıymetli vekiller, biraz önce dediğim
gibi, ülkenin her yerinden, her sektörden vatandaş sıkıntı
içinde. Dün burada görüştük; kamyoncu esnafı, nakliyeci esnafı
kan ağlıyor. Kontağı çevirmeye
başladıklarında masrafları o kadar büyük ki artık
neredeyse kamyonlarını garajdan çıkaramayacak duruma
gelmişler. Hükûmet ne zaman kamyoncuları hatırlıyor?
Hazinede para eksildiğinde hemen yeni bir belge icat edip
Alamazsınız, yük taşıyamazsınız. tehdidiyle
para toplamaya kalkınca.
Kamyoncuların feryatları lastiklerini
yakmaya başlayınca duyulmaya başlandı. Şu an
dayatılan Ulaştırma Elektronik Takip ve Denetim Sistemine
geçiş zorunluluğu bir süre ötelendi ama bu öteleme,
kamyoncuların gerçek sorunlarını öteledi mi? Hayır. Süreyi
uzattınız ama kamyoncu esnafının sorunları bitecek mi?
O da bilinmiyor. Bu vatandaş, bu konuda ilave şoförün
parasını nasıl çıkaracak? Kimse bilmiyor.
Sadece kamyoncular değil, otobüs firmaları
da dert taşıyor. Mazotu, vergisi, araç bakım giderleri O
köprüden geçmeyeceksin. Bu yolu kullanacaksın. Burada
duracaksın. Buradan kalkacaksın. Hem zaman hem akaryakıt zammı.
Yetki belgelerinin ücretlerini, açıkladığınız
enflasyon rakamlarıyla kıyasladığımızda,
yaptığınız resmen Deli Dumrulluk.
Sayın milletvekilleri, yine geçtiğimiz
hafta ülkemizde gündem olan bir konu vardı; donörden organ nakli
yapılan 3 hasta vefat etti. Şu an binlerce hasta, sadece tek
umutları olan organ nakliyle hayata tutunma hayali görüyor. Ülkemizde ne
yazık ki organ bağışı yaygın değil ve ne
yazık ki bazı üniversitelerimiz, organ naklini reklam amaçlı
kullanma derdinde.
Bu konuda da bir araştırma önergesi
verdik. Konu insan hayatı ama olacağı söyleyeyim: Önerge, Meclis
gündeminde sadece on beş dakika görüşülecek ve iktidar partisinden
kalkan ellerle reddedilecek yani kimsenin yerini bilmediği ülkelerle
yapılan anlaşmalardan daha az bir sürede Meclis gündeminden kalkacak.
Bu ucube sistemle, bu anlayışla Meclis çalışmaz,
çalışamaz.
Yasama benim, yürütme de yargı da benim.
diyerek ülke yönetilemez. Yönetilmeye kalkılsa işte Gazi Mecliste
milletvekillerine Siz de bu anlaşmalarla oyalanın." der gibi
vakit geçirmek kalır. Millet iradesi hiçe sayılıp Meclis
etkisizleştirilemez. Ülke, tek adamın iki dudağı
arasında kanun hükmünde kararnamelerle bir yönetim modeline kurban
edilemez. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini getirirken
gerekçe olarak dediler ki: Bürokrasi azalacak, ülke şaha kalkacak,
ekonomide uçacağız, sanayi ve teknolojide çağ
atlayacağız. Görüyoruz bir senede ülkenin geldiği noktayı.
Bürokrasi nerede azaldı? Hiçbir yerde. Meclisin bile yaptığı
tek iş, binlerce mevzuatı Bakanlar Kurulu yürütür. hükmü yerine
Cumhurbaşkanlığı yürütür. şeklinde
değiştirmek. Gerçi yürütme konusunun ayrı bir önemi var, bunlar
da ayrı bir gündem konusu, daha sonra konuşuruz.
Bu kadar konuşmadan sonra
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) Sayın
Başkan, bir dakika süreyle tamamlayabilir miyim.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) Bu kadar
konuşmadan sonra Arjantinle ilgili yapılan çifte vergilendirmeyi
önleyen ve vergi kaçakçılığıyla ilgili, vergiden
kaçınmaya engel olma anlaşmasının uygun bulunduğuna
dair kanun teklifiyle ilgili tek bir cümle edeceğim: Anlaşmanın
içinde Mehmet Aydın var mı? Hatırlamadınız değil
mi? Çiftlik Bank, Tosuncuk desem size umarım
unutmamışsınızdır.
Velhasıl, bu ucube sistem
değiştirilmelidir. İyileştirilmiş ve
güçlendirilmiş parlamenter sisteme bir an önce geçilmeli. Kuvvetler ayrılığı,
Anayasada yeniden düzenlenmelidir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Necdet İpekyüz
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında Türkiye'de her gün yeni bir
hukuksuzluk, yolsuzluk, usulsüzlük saptanırken hiç bunlar gündeme
gelmemekte, başka konularla öncelikli olarak gündem değiştirilmekte,
toplum kutuplaştırılmakta, nefret, ayrımcılık,
bütün hukuksuzluklar uygulamaya sokulmakta ve bu ülkede barışın
gelmesi için, şiddetin sona ermesi için, hukukun üstünlüğünün yerine
gelmesi için çaba harcayanların sesi duyulmamakta; usulsüzlükler daha çok
ön plana çıkmakta ve maalesef bu medyayla, bu algı operasyonuyla da
sanki bütün her şey gerçekmiş gibi ortaya çıkmakta.
Zamanım yeterse birkaç konuya değinmek
istiyorum. Bugün, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı
Kardeş Belediyeler adındaki bir etkinlikte konuşma
yapıyor ve konuşmasında diyor ki: Doğu ve
Güneydoğudaki belediyelerin çoğu sıkıntılı, borç
içinde, malzeme bulamıyorlar. İşte, kardeş belediyeler
yapalım, iş birliği geliştirelim. Kardeş belediyeler
kardeş deyince zaten eşitlikten uzaklaşmış oluyoruz.
Peki, 2016da 102 belediyenin 95ine kayyum atayan
kimdi? Kimdi? Bu atamadan sonra bu belediyelere bizim
arkadaşlarımız ilk seçildiğinde afişleri duvarlara
asıp hırsızlık, yolsuzluk, borç miktarını belirten
kimdi? O belediyelerdi. Televizyonlarda o günün heyecanlı günlerinde
baklavaları, tatlıları, odaları, fıstıkları
fotoğraflarla, sosyal medyada da paylaşılan bilezikleri,
tespihleri gösteren kimdi? Ve şimdi, o belediyeler sanki ihtiyaç
sahibiymiş gibi Bunu geliştirelim. diyor. Bu durumdan biz yola
çıktığımızda aslında Türkiyede geldiğimiz
hukuksuzluğun bütün her şeyi ortaya çıkmakta. Niçin bunu
söylüyorum? Birkaç örnek vermek isteyeceğim: Kayyum dediğimizde
bize hep tepkiler filan gelmekte, aslında seçimle elde edilemeyen
başarı, biz gasp dediğimizde itiraz ediliyor, gasbediliyor.
Sevgili arkadaşlar, burada
tartışması yapıldı, 31 Marttan sonra ilk yapılan
uygulama neydi biliyor musunuz? Vanın Tuşba, Edremit, Çaldıran
ilçelerinde, Diyarbakırın Bağlar ve Lice ilçelerinde, Erzurumun
Tekman ilçesinde, ayrıca Siirt Gökbaş ve Kars Dağpınar
beldelerinde kanun hükmünde kararname gerekçesiyle mazbatalar verilmedi ama
Yüksek Seçim Kurulu kabul etmişti, seçime gidilmişti, seçim
kazanılmıştı. Peki, ne yapıldı? Yüksek Seçim
Kurulundan çıkan karar şu: 2nci seçilen partiye verilecek.
Şimdi, böyle olduğunda, anımsayalım, sosyal medyada, ana
televizyonlarda gösterilmedi. Van Tuşbada Eş Başkan, Meclis
birinci üyesi Ayşe Minaz, belediye meclisi ilk toplantısında
AKPden gelen Belediye Başkanı Salih Akmana şöyle seslendi:
Salih Hocam, siz benim ilkokulda öğretmenimdiniz, şimdi
seçilmiş değil, atanmış olarak buraya geliyorsunuz. Benim
ilkokul öğretmenim olduğunuz için saygım var ama bu
yaptığınız haksızlıklara karşı birkaç
cümle söylemek istiyorum. Salih Hoca, sen, benim ve arkadaşlarım
arasında bir ilişki kurmak istiyordun, Sakın
arkadaşlarının silgisini çalma, kalemini çalma,
haksızlık yapma. diyordun. Bugün bu kürsüye oturarak sistemin bir
parçası olmuşsun ve siz, bu sistemdeki hırsızlığa
devam etmek istiyorsunuz; bu yaptığınız, seçilmişlerin
hakkını gasbetmektir.
Bunu niçin söylüyorum? Yolsuzluk dediğimizde,
kirlilik dediğimizde bir yığın problem.
Sevgili arkadaşlar, Diyarbakır Bağlar
Belediyesi. Bağlar denildiğinde türküler var, çeşitli oyunlar
var, gösteriler var, birçok şey dile getiriliyor. Diyarbakır
Bağlar Belediyesinde yüzde 71 oyla Zeyyat Ceylan ve Zübeyde Zümrüt
seçilmişlerdi ve tekrar bir uygulamayla, yüzde 25 oy alan Adalet ve
Kalkınma Partisindeki adaya devredildi, Hüseyin Beyoğluna.
Şimdi, geçtiğimiz günlerde, üç gün önce,
Diyarbakırda üç kurum, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası,
Diyarbakır sanayici ve iş insanlarıyla ilgili DİSİAD
diye bir dernek, Diyarbakır Ticaret Borsası bir açıklama
yaptılar ve bu saate kadar tekzip edilmemiş. Diyarbakırda otuz
altı aylık bir kiralama yapıyor Bağlar Belediyesi ve
belediyenin yaptığı kiralamadaki gerekçeyi de getirdim, okumak
istiyorum. Diyor ki: Doğal afetler, salgın hastalıklar, can ve
mal kaybı tehlikesi gibi ani, beklenmeyen ve idare tarafından önceden
öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine, ihalenin
ivedilikle yapılması. Yeni yılın gelmesinden on gün önce,
otuz altı aylık, 99 milyonluk bir kiralama işlemi yapılıyor.
Ticaret Odasının, Ticaret Borsasının ve Diyarbakır
sanayici ve iş insanlarının söylediği şu: Toplam
maliyeti sıfır alınsa 14 milyon edecek bir maliyetin 99 milyona
kiralanması, her ay 3,5 milyona yakın para ödenmesi
Bu, yolsuzluk
değil de nedir? Nasıl yapılıyor? Bu ihale, okuduğum bu
maddeye dayanarak davetiye usulüyle yapılıyor ve
dışarıdaki bir firmaya veriliyor. Hiç kimse bu firmayı
tanımıyor. Bir taraftan Yereli güçlendireceğiz,
kalkındıracağız. diyorsunuz; bir taraftan da borçlanma
yetmiyor, yeni borçlanmalara vesile oluyorsunuz ve yerel deyip aslında
yereli değil, yandaşları kalkındırıyorsunuz. Her
yandaş dediğimizde ürküyorsunuz ama bunu yapıyorsunuz.
Seçimlerde ne yapıyorsunuz? Elde
edemediğinizi gasbediyorsunuz. Hırsızlık yapanları,
hukuka aykırı davrananları da ödüllendiriyorsunuz ve iktidara
yaranmak isteyenlere de her türlü ortamı yaratıyorsunuz.
Bakın, iki gündür bazı şeyler
kamuoyunda tekrar tartışılıyor. Ankara Üniversitesinde daha
önce silahla poz veren kişi şimdi Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesinde akademisyen olarak çalışmaya
başlamış. Böyle şey mi olur? Bir taraftan, barış
akademisyenleri barış istedikleri için, şiddete karşı
çıktıkları için yüz akımızken onlara bu uygulama
yapılıyor; bir taraftan da siz elinde silahla poz veren kişinin
akademik açıdan önünü açıyorsunuz. İşinize gelince
Eyvallah., işinize gelmeyince hemen bir yaftalama. Bu ülkede
şiddete karşı çıkanlar mağdur oluyor; şiddeti
savunup, şiddet gösterip Şaka yaptık. diyen ve bunu her yerde
övenler de tam tersine ödüllendiriliyor. Siz bunu yaptığınız
sürece hiçbir zaman ilerleyemezsiniz.
Bu yolsuzluklar ve eşitsizlikler üstünden
gittiğimizde, bir taraftan sosyal devlet kavramını da yok
ettiniz. Geçtiğimiz hafta sosyal medyada bir konu gündeme geldi. Batmanda
bir öğretmenin 2 çocuğunun da beyninde sorun var, hastalık var.
Bir tanesi tedavi olamamış, başaramamış ve
diğerinin tedavi olması gerekiyor. Kampanya düzenlenmesi lazım.
Gençler valiliğe gidiyor Öğretmenimizle ilgili böyle bir problem var.
diyorlar ve kampanya düzenliyorlar. Biz parti olarak da sahip çıktık,
EĞİTİMSEN sahip çıktı, sivil toplum örgütleri sahip
çıktı, bir kampanya düzenlendi. Fakat, arkadaşlar, sosyal
devlette bu iş kampanyalarla, televizyondaki gösterilerle, sanatçıların
çıkıp
Yani kutsal, anlamlı işler yapılıyor fakat
devlet kendi işini yapmayıp bu işi kampanyalara
dönüştürürse
İşte, Ankarada, başkent dediğimiz
yerde, metroda uyuyan insan diyor ki: Ben para topluyorum, haftada bir otele
gidiyorum. Biz burada işsizlik dediğimizde, yoksulluk
dediğimizde, perişanlık dediğimizde sizler buna itiraz
ediyorsunuz. Gençler, sivil toplum örgütleri, sanatçılar, aydınlar bu
olayla ilgili bir çalışma yürütürken, Aile Bakanı oturmuş
makamında, kimi zaman böyle nutuklar çekmekte, bunu görmemekte.
Devletin görevi, en başta, en temel ihtiyaçlarımız
konusunda yurttaşların hakkını gözetmektir. Bu nedir?
Yaşama, barınma, sağlıklı olma, beslenme, eğitim;
bunların hepsini koruması lazım, bu konuda çaba harcaması lazım.
Bunu yapmadığımız zaman eşitsizlik daha da artacak,
huzursuzluk daha da artacak, ayrımcılık ve nefret
gelişecek.
Değerli vekiller, halkın emeğini,
parasını gasbedenler gidecek. Gerçekten -son iki üç gündür çok
konuşuluyor- bu devran dönecek, bu devran gidecek. Ne yapılırsa
yapılsın, umut yeşerecek, barış yeşerecek. Bütün
algılara rağmen bu oyun bozulacak, önümüz açıktır.
Saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Özgür Özel, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, Türkiye'nin dört bir yanından,
halkımızın, milletin seçtiği belediye başkanları
Ankarada Belediyeler Birliğinin bir toplantısındaydı. Bu
toplantıya bir siyasi partinin Genel Başkanı başkanlık
ediyordu ama aynı zamanda Cumhurbaşkanı sıfatını
da taşıyordu. Konuşmasında nasıl
konuşacağı, kapsayıcı bir dil kullanıp
kullanmayacağı, 82 milyonun Cumhurbaşkanıyım. sözünü
yerine getirip getirmeyeceği merak ediliyordu. İş oraya
kalmadan, Sanayi Bakanı Mustafa Varank ve Çevre ve Şehircilik
Bakanı Murat Kurum, yürütmenin başının
konuşmasına daha sıra gelmeden, onun da
varlığında, söz haklarını, kürsüyü, İstanbulun
son seçilmiş Belediye Başkanına, 4 milyon 700 bin oyla
seçilmiş Belediye Başkanına, ülkenin son genel seçimlerde 11
milyonun üzerinde oy almış ana muhalefet partisine eleştirilerde
bulunmak, hakaretlerde bulunmak, onları küçük düşürmek üzere
kullandılar ve Belediyeler Birliği toplantısı, belediye
başkanlarımızın o toplantıyı terk etmesinden
sonra, öğleden sonra istediğiniz mecrada devam etti.
Öncelikle, buradan, halkın yüksek oy
oranlarıyla seçtiği, seçimde yenemediğiniz, daha sonra hukuk
oyunlarıyla yerine kayyum atadığınız belediye
başkanlarının o toplantıda olmamasının, yerine
kayyumların olmasının da büyük bir eksiklik ve demokrasi
ayıbı olduğunun altını çizerek
Ve Mustafa Varank, Murat Kurum; ne manası var
bu adamların bu Parlamentoda? Bunlar birer atanmış. Kaç
kişi seçmiş Mustafa Varankı? 1. Mustafa Varankın
seçimindeki meşruiyet 1 kişinin tercihidir, 1; Recep Tayyip
Erdoğan.
ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) O 1 kişiyi kim
seçmiş?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) Ama o Mustafa Varank, 4
milyon 700 bin oy almış Ekrem İmamoğluna; 11,5 milyon, 11
milyon 730 bin oy almış Cumhuriyet Halk Partisine söz söyleyecek
haddi nereden buluyor? (CHP sıralarından alkışlar)
RECEP ÖZEL (Isparta) Onu atayan iradeden
alıyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) İşte, bu, rejime
kasteden Anayasa değişikliğinden alıyor. Sen birisini seç,
geri kalan herkesi o seçsin, atanmış birisi seçilmişlere hesap
vermesin.
Arkadaşlar, nerede grup? Nöbetçi bakan
odasının önünde sırada mı? Nerede grup? Bakan mı
arıyor? Meclise gelen, hesap sorabildiğimiz, bizden güvenoyu alan,
siyasi soruşturmamız sonucunda gensoruyla sorgulayıp gerekirse
güvensizlik oyuyla düşürebildiğimiz milletin bakanları gitti,
yerine sarayın bakanları geldi. Sarayın bakanı,
sarayın sahibinin önünde, kendisini belirleyen o tek kişilik iradeye
yaranmak için, milletin seçtiği belediye başkanlarına söz
söyleyecek, orada siyasi şov yapacak hadsizlikleri yapıyor.
Denediler, bütçe konuşmalarında cevaplarını aldılar.
Bu grup, bu siyasi hareket, yüz yıllık bir
siyasi parti, kökleri cumhuriyetten önceye dayanan siyasi parti, Mustafa Varank
gibi birine, Murat Kurum gibi birine pabuç bırakacak siyasi parti
değildir; bunu herkes böyle bilsin. (CHP sıralarından alkışlar)
Gelelim bir siyasi partinin Genel
Başkanının dün yapmış olduğu grup
konuşmasına. Grup konuşmasında diyor ki Libya tezkeresi
konusunda
Yani münhasır ekonomik bölge anlaşmasına
verdiğimiz olumlu katkıyı, o konuda yıllardır
eksikliklerini giderdikleri anlaşmaya verdiğimiz desteği görmezden
gelip rejim muhafızlığı karşısında At
imzayı, vereyim askeri. Gerekirse Mehmetçik şehit olur ama 2003ten
beri içinde bulunduğumuz Doğu Akdeniz acziyetinden kurtulur,
Türkiyede de iç politikaya bunu malzeme yapar, caka satarız. diyenler;
2003te Mısır ile Güney Kıbrıs Rum kesimi
anlaşıyor, vallahi, AK PARTİ uyuyor.
VELİ AĞBABA (Malatya) Tıs yok!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) 2007de, bu sefer Libyayla
münhasır ekonomik bölge anlaşması yapıyor Yunanistan,
Kıbrıs Rum kesimi; ikinci hattı çekiyorlar, tık yok.
2010da İsraille yapıyorlar ve Sayın Genel
Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu diyor ki: Bu
gidişle balıkçı teknelerimiz Akdenize açılamayacak.
Sizinki de aynı lafı söylemeyeyim diye bugün diyor ki: Neredeyse
bize olta attırmayacaklardı. Bunun
karşılığında bir münhasır ekonomik bölge
anlaşması, o monşerler diplomasisi diye
aşağıladığınız geleneksel dış
politikamızın mimarlarının önerileri nihayet
karşılık bulup bir anlaşma yapıyorsunuz. Diyoruz ki:
Arkasından askerî taahhüt gelmesin. Yok öyle şey. Bir
bakıyorsunuz, Mehmetçik Libyaya, Trablusgarp Hükûmetine rejim
muhafızı olarak yollanıyor ve sanki orada Halife Hafter ile
Serrac arasında, muhalefet Hafterin tarafını tutuyormuş da
siz Serracın
Cumhuriyet Halk Partisi hiçbir ülkenin iç
savaşında taraf tutmaz. Cumhuriyet Halk Partisi devlet
dışı unsurları muhatap almaz. Cumhuriyet Halk Partisi
ülkelerin toprak bütünlüğüne ve ülkelerin meşru, kendi egemenlik
haklarına saygılıdır ve Cumhuriyet Halk Partisi, bir iç
karışıklıkta, kim kazanırsa kazansın, Türkiye'nin
menfaatlerinin zedelenmemesi üzerinden bir siyaset kurar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, gelelim Recep Tayyip
Erdoğanın sözlerine. Kaddafinin yaptıklarını
nasıl unuturuz? Nasıl oraya gitmeyiz? diyor. Nasıl unutursunuz
biliyor musunuz: 20 Mart 2011de 1 Martta Kaddafiyi aradım Sana
düşen, Libyayı teslim etmektir. dedim, sonra da oğluna bunu
söyledim. diyen Recep Tayyip Erdoğan o gün Kıbrıs
Barış Harekâtını hatırlamıyordu ve 3 Mayıs
2011de Kaddafi derhâl gitmeli. ifadesini kullanırken Kaddafinin bize
verdiği uçak lastiklerini, jet yakıtlarını ve Ne
gerekiyorsa emrinize amade. diyerek Kıbrıs Barış
Harekâtına destek veren tek lider olduğu gerçeğini unutuyordu,
hatırlamıyordu. Ama şimdi, iç siyasette konu Libya olunca, bu
milletin Kaddafiye geleneksel olarak, geçmişten kaynaklı sıcak
duygularını bildiği için iç politikada bunu istismar etmeye
çalışan bir anlayışla karşı
karşıyayız. Kimse kusura bakmasın, yüz yüze bakıyoruz,
birbirimizin gözünün içine bakıyoruz; Kaddafinin kafasını
taşla eziyorlardı, biz Kıbrıs Kaddafi Libya diyorduk,
siz Ettiğini buluyor. diyordunuz. (CHP sıralarından
alkışlar) Kaddafiyi bombalayan jetler İzmirdeki NATO üssünden
kalkarken onayınız var; rejim düşsün diye bombaladılar,
alkış tuttunuz. Kaddafiyi linç ettiler, o lincin kanı, o dönem
Türkiye dış politikasını yönetenlerin parmaklarında
hâlâ. Bunu şimdi, bugün, Libya tezkeresi şampuanıyla
yıkayıp temizleyemezsiniz; bunu herkes böyle bilecek.
AK PARTİ, muhalefetteyken Kuzey Irak
tezkeresine hayır oyu vermiş partidir. AK PARTİ, bu Meclisteki
kısa muhalefet döneminde Afganistan tezkeresine hayır oyu
vermiş partidir. Bugün yerli ve millî duruş pazarlayanlar, bunun
üzerinden kendilerine siyaset ittifakları kuranlar, AK PARTİnin
gelmiş geçmiş en faydacı, en pragmatist, dün ak dediğine
bugün kara diyebilen -yeter ki kendisini iktidarda tutsun- bir parti
olduğu gerçeğini görmek durumundadırlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bugün, Mecliste bu saatlerde görüşülmeye
başlanan kanun tasarısının içinde 20nci madde var,
Ahlattaki kışlık saray. Ya, buna karşı bunu
yaptınız. Dedik ki: Çevre Kanununa böyle istisnalar
tanımlayamazsınız. Anayasaya aykırı. Birinin keyfi
olmuş diye Atatürk Orman Çiftliğinde kaçak saray, Muğlada
yazlık saray, Katardan uçak saray, hadi bir tane de Ahlatta
kışlık saray... Bu yanlış. Anayasa Mahkemesine
gittik, Anayasa Mahkemesi dedi ki: Bu yanlış bir iştir,
Anayasaya aykırıdır. İptal etti. Şimdi, gelmişsiniz,
bu Anayasa Mahkemesi kararına karşı, bu 39 maddelik bazı
maddelerini bizim de destekleyebileceğimiz, doğru maddelerin de
olduğu- kanunla, kışlık sarayı tekrar hukuki hâle
getireceksiniz. Bu Anayasa var, üzerine yemin ediyoruz. 138inci maddesinin son
fıkrası diyor ki: Ne yürütme ne yasama, mahkeme kararlarına karşı
faaliyette bulunamaz. Ve 153üncü madde: Anayasa Mahkemesinin kararları
kesindir, herkesi bağlar. Buna direnemezsin. Ama ne diyordu partinizin
Genel Başkanı: Birileri çatlasa da Ahlata o otağı
kazandıracağız. Öyle, birilerinin çatlamasına rağmen
bir şey yapılabilen rejim değildir demokrasi. Eğer bir
partinin Genel Başkanı, elde ettiği Cumhurbaşkanı
sıfatıyla, rejime kasteden bir anayasa değişikliğinden
sonra Anayasayı kendi keyfine yorumluyorsa; sulh ceza mahkemelerini
Anayasa Mahkemesi kararlarına -herkes için bağlayıcı iken-
uymamaya çağırıyorsa; bugün olduğu gibi, Vikipedi
meselesindeki gibi, verdiği talimatları uyguluyorlarsa
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
partinin kurum ve
kuruluşları, ülkenin kurum ve kuruluşları, Anayasa
Mahkemesinin kararlarına, uyulması gereken yegâne hukuki son karara
değil de Cumhurbaşkanının gözünün içine bakıyorlarsa
buna demokrasi denmez, buna monokrasi denir. Ve bu
şartlar altında bu ülkeyi, her doğan için değil
Erdoğan için yapılmış bu Anayasayla daha fazla
yönetemezsiniz. Yönetemiyorsunuz, savruluyorsunuz. İçinizdeki
rahatsızlık partiler doğuruyor, doğan partiler içerideki
sancıya çare olmuyor. Bu sıkıntıların hepsi bir yandan
sürerken, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Adalet ve Kalkınma Partisine
şunu söylüyoruz: Parti devleti eleştirilerini hak etmiyorsunuz,
doğru, çünkü memleketi artık bir aile devleti yönetiyor. Bu aile
devletinin tasallutuna direnenler, tarihe demokratlar olarak geçecektir; teslim
olanlar, olacak her şeyin sorumluluğunu
taşıyacaklardır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Turan, yerinizden mi
açıklama yapacaksınız, kürsüden mi?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yerimden Başkanım,
izin verirseniz.
BAŞKAN Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
54.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin 79 sıra sayılı Kanun Teklifinin
1inci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Sayın Grup Başkan Vekili
konuşmasında, bugün bahsettiği programda 2 bakanın
konuşmasını çok ağır eleştirerek 2 belediye
başkanının da salonu terk ettiğini ifade ettiler. Yok efendim
O bakanları 1 kişi atadı, nasıl böyle konuşur? gibi
ağır bir meydan okumada bulundular.
Önce şunu söyleyeyim Sayın Başkan:
İstesek de istemesek de -Özgür Bey adına söylüyorum- Türkiyede
sistem değişti artık, Cumhurbaşkanlığı
sistemi var. Hükûmetin de hangi usulle atamaları yapacağı, hangi
usulle adım atacağı çok net ortaya konulmuş durumda.
Dediği gibi sayın konuşmacının 2
bakanımızı 1 kişi atamış değil, o 2
bakanımızı 27 milyon kişinin iradesi
atamıştır Sayın Başkan.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) O nasıl
oluyor öyle?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Seçimlerde yüzde 53e
yakın oy almış bir Genel Başkan Cumhurbaşkanı
olmuştur, o Cumhurbaşkanı da kendi yönetimini, kendi hükûmetini
oluşturmuştur. (CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) Seçime
gerek yok!
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
İşinize gelince seçim diyorsunuz!
NİHAT YEŞİL (Ankara) O zaman seçim
yapılmasına gerek yok Sayın Başkan!
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın
Başkanım, CHP Grubunu uyarır mısınız.
BAŞKAN Arkadaşlar, sisteme itiraz
sürenizi kaçırdınız zaten, o geçti yani oylamayla.
ERKAN AYDIN (Bursa) Geçmez, geçmez.
BAŞKAN - Devam edin siz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Teşekkür ederim
Sayın Başkan, yükümüzü aldınız.
Sayın Başkan, dolayısıyla, 2
bakanın da kendi alanında en çalışkan bakanlardan
olduğunu, motivasyonu en güçlü bakanlardan olduğunu, inşallah,
daha uzun yıllar ülkemize büyük katma değer katacaklarını
yakinen takip ediyoruz. Kaldı ki konuşmalara baktım az önce, 2
bakanın da konuşmasında ne hakaret var ne iftira var ne de
CHPnin adı var. Özeti şu: İktidarın yapmış
olduğu projeleri engelleyenlere izin vermeyeceğiz. diyor. Ya bunu
demeyelim mi Sayın Başkanım? Yani biz orada 2 belediye
başkanının istediklerini söylemek zorunda mıyız? Ben
diyorum ki: Demokrasilerde istenmediği şeklinde ifade olduğu
zaman salon terk edilmez, sabredilir, irtibat kurulur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sabredilir, dinlenir.
Demokratik kültür bunu gerektirir.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Barolar
Birliği Başkanına sabır mı ettiniz zamanında?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bir diğer husus da, Ahlatta yapılan külliyeyle ilgili Sayın
Grup Başkan Vekili saray dedi, lüks dedi vesair.
NİHAT YEŞİL (Ankara) Orada mı
külliye oldu?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) CHP Grubunu da davet eder
misiniz Başkanım.
BAŞKAN Siz devam edin, buyurun. Siz alışıksınız
buna.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Değerli
arkadaşlar, Ahlat, Türk tarihinde özel bir yer. Malazgirt
Savaşının, Anadoluyu Türklere açan yurdun adının
olduğu yerdir. O bölge millî park ilan edildi. Mesele saray değil. O
park, Türk gençleri daha çok tarihine sahip çıksın, tarih şuuru
daha da yaşansın diye atılan bir adımdır. O millî
parkın içerisinde bir de bir külliye ortaya kondu. Yoksa böyle, biz
işimize gücümüze ara verelim, tatile gidelim, biz saray yapalım derdi
değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bu ülkenin gençlerine bir
tarihî hatırayı daha rahat gösterelim diye atılan bir
adımdır. Saygın bir adımdır. Sayın Başkana
da yerinde incelemeyi tavsiye ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
RECEP ÖZEL (Isparta) Bir şey demedi ki.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Bunca
yıldır Anadoluyu yurt edinemedik mi de hâlâ edinememiş gibi bir
tavır içindesiniz? Anlamadık gitti ya!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Vekilim
anlamamış, ben bir daha anlatacağım Başkanım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN Önce ben Sayın Özele söz vereyim
de.
Sayın Özel, buyurun.
55.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
şimdi, Bülent Turanı dinlerken insan gerçekten böyle
şaşırıyor, sürprizlerle dolu. Diyor ki: Bir
toplantıda, bir salonda hoşunuza gitmeyen konuşmalar yapıldığında
salonu terk etmezsiniz. Kardeşim, Anayasa Mahkemesinin
açılışında Barolar Birliği Başkanı hoşa
gitmeyecek sözler söyleyince Kalk Abdullah, gidiyoruz. diyen benim Genel
Başkanım mı, sizin Genel Başkanınız mı? (CHP
sıralarından alkışlar)
Bunun dışında,
Belediyeler Birliği, siyasi hesaplaşmaların
yapılacağı bir yer değil; orası bütün belediyelerin
içinde olduğu ve ortak katların en küçüğünde birleşip
millete en iyi hizmetin nasıl yapılacağının
kararlaştırılacağı yerdir. Onlarca kürsüsü, onlarca
imkânı olan bakanlar ve yürütmenin başı, laf söyleyecek yer
bulamamışlar da davet edildikleri bir yerde, ev sahibi pozisyonunda
olan, bizim belediye başkanlarımızın da ev sahipliği
pozisyonunda olduğu yerde, başkanlarımıza hakaret, iftira,
partilerini küçük düşüren alaycı ifadelerle, kendi belediye
başkanlarının
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
- Hakaret, iftira, alaycı ifadelerle Cumhuriyet Halk Partisi her
şeye karşı çıktığı gibi buna da
karşı çıkıyormuş
Ve bazı sözleri söylerken
belediye başkanımıza, işte, ekranı zumlayıp da
Bak, böyle laf söylüyoruz, böyle oturuyor. falan
Öğleden sonra
konuşması var, çıkıp orada o konuşmayı yapar,
cevabını verirdi ama dedi ki: Benim belediye
başkanlığı anlayışım, burada bu bakanlarla
polemik yapmanın İstanbula faydalı olmayacağı
anlayışıdır. Salon da sizin olsun, kürsünüz de sizin
olsun. Bizim yaklaşımımız budur. Siyasi nezaket başka
bir şey. Güçlendikçe tevazu sahibi olmak gerekirken gücü topladıkça
zıvanadan çıkmış bir iktidar anlayışını
kınıyoruz, yoksa verilecek cevabımız çoktur,
bırakılacak pabucumuz da yoktur size. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Turan, buyurun.
56.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN
(Çanakkale) - Özgür Beyin pabucunu falan istemiyoruz, başka bir şey
fakat
BAŞKAN Ama
sizin de bir şiirle kapatmanız gerekiyor artık.
BÜLENT TURAN
(Çanakkale) - Peki, kapatıyorum Başkanım.
BAŞKAN -
Sayın Akbaşoğlu olsaydı yapardı. (AK PARTİ
sıralarından gülüşmeler)
BÜLENT TURAN
(Çanakkale) - Mesajı aldık Başkanım, bir şiir
okuyayım istiyorsanız.
Sayın
Başkanım, CHPli arkadaşlarım büyük bir heyecanla
alkışladı. Baro örneği yanlış bir örnek;
şundan dolayı: Baro örneğinde bir kavga vardı; yasama,
yürütme sınırlarında, iftiraya yakın ithamlar vardı.
Depremle ilgili TOKİ oraya bir iş yapmadı. iddiası
vardı, binlerce ev yapıldı vesaire. Bunlar geçti artık.
Orada bir kavga vardı tabiri caizse. Ama sabahki konuşmada
-baktım konuşmaya- hangi hakaret varmış, onu soruyorum
kendisine. Hakaret falan yok. Ama bir daha diyeceğim, iktidar partisinin
bir Bakanı, bir
Grup Başkan Vekili, CHPnin olduğu ortamda Bizim projelerimize
destek olmayanlar. diyemeyecek mi, Engel olmak isteyenler var. diyemeyecek
mi? O zaman kapatalım bu partileri, tek partili yıllarda olduğu
gibi alkışlayalım arkadaşlarımızı. Öyle bir
şey olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bu kadar eleştiriye
sabretmeleri lazım Sayın Başkanım.
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, tekrar
aynı sözleri söylemeyeyim ama mesele şu: Eleştiriye sabretmemek
değil. Örneğin, dün, Milliyetçi Hareket Partisinin sayın hatibi
-Erzurum Milletvekili- çıktı, isim vermedi ama partimizi
dış politikayla ilgili ağır şekilde eleştirdi.
BAŞKAN Kamil Aydın Bey, evet.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben çıkıp cevap dahi
vermedim çünkü şöyle: İktidar gibi muhalefet de eleştiriden
müstesna veya eleştiriden muaf değildir ama her şeyin yeri,
zemini var. Basın toplantısında eleştirirsin, burada
eleştirirsin, her zeminde olur ama Belediyeler Birliğine, hepimizin
belediyelerinin ev sahibi olduğu bir yere misafir gelip de Taş
taş üstüne koymayanlar. denmez. Merak ediyorsunuz ya, Taş taş
üstüne koymayanlar. denmez. Bu milletin projesine, bu milletin faydasına
her projeye karşı çıkanlar. denmez. Tarihsel istemezük
anlayışı denmez. Bunları söylerken orada ya kalkar
aynı düzeyde cevap veririz, o zaman Belediyeler Birliğinin ruhuna
aykırı bir iş yapmış oluruz.
Bir kere de şunu becerin, deyin ki:
Yapılmış, bakanlarımız atanmıştır,
sahiplerine yaranmak için yaptıkları bir iştir, doğru
olmamıştır. Bunu deyin, geçin bu işin içinden. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Tamam, bir dahaki
konuşmayı Özgür Bey versin bakanlarımıza, onu okuyalım
o zaman.
BAŞKAN Sayın Öçal, sizin bir söz
talebiniz var ama 60a göre söz taleplerinin hepsini karşıladık,
bitirdik. Bundan sonra başka söz vermiyoruz.
HABİBE ÖÇAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkanım, ben yoktum ama yani sataşma var.
BAŞKAN İşte, olmak gerekiyordu
efendim, yapacak bir şey yok. Hele 69a göre hiç söz veremem.
VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
2.-Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti ile
Arjantin Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya
Engel Olma Anlaşması ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1804) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 79) (Devam)
BAŞKAN - Evet, gruplar adına son söz,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın İsmail Özdemirin.
İsmail Bey, şahsınız adına
da talebiniz var, onu da birleştiriyorum, toplam süreniz on beş
dakikadır.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi
Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında, bugün Anadolu
Ajansının Kahirede bulunan ofisine baskın düzenleyen
Mısır polisinin 1 Türk vatandaşını ve 4
çalışanı gözaltına alarak bilinmeyen bir yere götürdüğüyle
alakalı bir haber malumumuz olmuştur. Bu kapsamda da basın
özgürlüğü ve ifade hürriyetine açık bir saldırı
anlamını taşıyan bu eylemi aynı zamanda ülkemize
karşı da açık bir hakaret ve husumet olarak değerlendirdiğimizi
belirtmek istiyorum. Tam da bölgede barış ve istikrarın tesis
edilmeye çalışıldığı, diplomatik faaliyetlerin,
diplomasi anlamındaki girişimlerin artmış olduğu, iyi
niyet göstergelerinin sergilenmiş olduğu böylesi bir dönemde
Mısır yönetimi tarafından yapılmış bulunan bu
girişimin kabul edilemez olduğunu ifade etmekle beraber
kınadığımı da belirtmek isterim. Aynı çerçevede,
Anadolu Ajansına da buradan geçmiş olsun temennilerinde bulunuyorum.
Tabii, uluslararası arenada son yıllarda
yoğun bir hareketlilik gözlemleniyor. Bilhassa, çatışma
ortamlarının da artmış olması ve yine, küresel
rekabetin iki kutuplu seviyeden çok daha geniş bir alana
yayılması, bölgesel rekabet seviyesine kadar indirgenmesi
başkaca sorunları da her ülkenin karşısına getiriyor
ki bu sorunlar sadece dış politika çerçevesinde kalmayıp
aynı zamanda ülkelerin de iç siyasetini, iç gelişmelerini etkileyen
neticeler doğuruyor. Bu anlamda da Türkiye genel itibarıyla
istikrarsızlıklarla dolu bir coğrafyayla çevrilmeye
başlandı. 2003 yılında Amerika Birleşik Devletlerinin
Irakı işgal etmesi ve yine Irakta o tarihten itibaren baş
gösteren hadiseler, bunun bir yansıması olarak Arap Baharıyla
devam edip neticede Suriyeye kadar gelen gelişmeler ve bugün de zaten
üzerinde sıklıkla durduğumuz konu başlıklarından olan
Doğu Akdeniz meselesi
Ancak hiç şüphe yok ki bizler bunu
konuşurken, Irakta yaşanan son gelişmeler önümüzdeki yakın
vadede karşımıza daha ciddi problemlerin gelebileceğini
bize şimdiden işaret ediyor. Biraz evvel de ifade ettim, 2003
yılında Amerika Birleşik Devletlerinin bu ülkeyi işgal
etmesinin akabinde ülkede sosyal dokuda başlayan çözülme ve gerginlik ne
yazık ki etnik ve mezhep temelli ayrışmaların
körüklenmesine sebep olmakla beraber, Irakta da devlet otoritesinin
zayıflaması sonucunu doğurdu. Kaldı ki Arap Baharıyla
beraber -hep birlikte gördük- IŞİD gibi vahşetle anılan bir
terör örgütünün çıkışı da yine, daha fazla Iraktaki güç
boşluğundan kaynaklandı; nedenlerden bir tanesi buydu.
İşte böylesine gergin bir düzende bulunan,
istikrarsızlığın hâkim kılınmak istendiği
yakın komşumuz Irakta ekim ayından bu yana çok önemli toplumsal
olaylar vuku buldu. Bu toplumsal olayların nedenlerine
baktığımızda işsizlik gibi, ekonomik
sıkıntılar gibi bazı gerekçeler olmakla beraber, eylemlerin
seyriyle beraber, zaman içerisinde, daha çok, Irakın egemenliğini
savunan Iraklıların da ortaya çıktığını ve
bu taleplerini açık ve net bir şekilde hem kendi ülkelerinin
kamuoyuna hem dünya kamuoyuna yansıttıklarını gördük ve bu
hadiseler bir bakıma Iraktaki Başbakanın istifasına kadar
yaşanan olayları beraberinde getirdi.
Amerika Birleşik Devletlerinin Irakı
işgalinden sonra, bilhassa İranın da Irak üzerinde bazı
çaba ve gayretlerinin olduğu ifade ediliyor ve yine, IŞİDle
birlikte, Irakta, İranın da kendine yakın olduğu
değerlendirilen bazı gruplarla bu sürece dâhil olduğunu
gözlemlemiştik. Dolayısıyla, gelinen aşamada, bir dönem
Irak Hükûmetinin davetiyle yani IŞİDle mücadelede yetersiz
kaldığı düşüncesiyle Birleşmiş Milletlere
başvurması ardından Amerika Birleşik Devletleri
öncülüğünde oluşturulan IŞİDle Mücadele Koalisyonu
çerçevesinde Amerika Birleşik Devletlerinin bu ülkede bulunması
durumu varken diğer tarafta, yine, İranın kendisine yakın
olduğunu düşündüğü veyahut kendisini İrana yakın
olarak hisseden Iraktaki bazı grupların da bu ülkedeki eylemlerine
tanıklık ettik. Bu eylemler nihayetinde Iraktaki gösterilerle
birleştiğinde, hakikaten, gergin olarak, en nihayetinde de
çatışmaya kadar varabilecek; bundan sonrası açısından
da daha vahim olabilecek şekilde bu çatışmanın ve
şiddetin sokaklara kadar yayılabileceği bir etkiyi ve riski ne
yazık ki karşımızda bulunduruyor. İranın resmî
bir görevlisi olan Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı
Kasım Süleymaninin Bağdatta Amerika Birleşik Devletleri
tarafından öldürülmesi de yine Irak üzerinde 2 ülkenin yani hem Amerika
Birleşik Devletlerinin hem de İranın
hesaplaşmasını bir bakıma bizim karşımıza,
bölgeye ve tüm dünyaya getirmiş oldu. Peki, neler oldu gerçekte yani
Kasım Süleymaninin öldürülmesine kadar gelen süreçte, bu yakın zaman
diliminde çok da uzak değil, ekimde başladı Irakta gösteriler-
neler oldu, bunu Gazi Meclisimizin dikkatine arz etmek istiyorum.
Iraktaki gösterilerde başlangıçta
ekonomik sıkıntılar ifade edilirken bir noktadan sonra,
gösterilerin bir kısmı Irakta bulunan, bilhassa Necef ve
Kerbeladaki İrana ait diplomatik temsilciliklere yönelik
saldırılar şeklinde cereyan etti ve bu gösterilerde Amerika
Birleşik Devletleri tarafından 3 Ocak günü öldürülen General
Kasım Süleymaninin resimleri kullanılarak hatta, bu resimlerin üzerine
çarpı işareti konularak antipropaganda faaliyetleriyle beraber
protestolar da oldu. Bunun karşılığında da yakın
bir dönem içerisinde, hemen bunu takip eden günlerde yine Amerika Birleşik
Devletlerinin Kerkük kentine yakın bir konumda bulunan Kabil askerî
üssüne Haşdi Şabi olarak isimlendirilen, Irakta Irak
yasalarına göre resmî bir oluşum olan ancak pek çok uluslararası
çevre nazarında İrana yakın olarak değerlendirilen
silahlı bir grubun füzeli saldırısı oldu. Hemen peşi
sıra, buna cevaben Amerika Birleşik Devletleri de Irak ve Suriyede
bulunan bazı Haşdi Şabi üslerine de misilleme
saldırılarında bulundu ki olayın fitili de zaten bundan
sonra ateşlenmiş oldu. Hepimiz biliyoruz, peşi sıra Amerika
Birleşik Devletlerinin Bağdatta bulunan Büyükelçiliği
bazı göstericiler tarafından basıldı ve bu göstericiler
sanki imza atarcasına Bağdat Büyükelçiliğinin duvarına
Liderimiz Kasım Süleymanidir. sloganı yazdılar. Çok geçmeden,
Amerika Birleşik Devletleri, Kasım Süleymaniyi Şamdan
Bağdata yapmış olduğu bir seyahati sırasında da
öldürdü.
İşte, bütün bu gelişmeler, yakın
zaman içerisinde hesaplaşmanın ne yazık ki Irak merkezli
olabileceği tehdit ve riskini bizim karşımıza getirmiş
bulunuyordu ki zaten İran da bu olay sonrasında hakikaten çok ciddi tepkiler
gösterdi çünkü General Kasım Süleymaninin İran nazarındaki
önemini ifade eden İran yetkili makamlarından yapılan
açıklamalarla beraber -dünya kamuoyundan yapılan
değerlendirmeler de beraber düşünüldüğünde- bu
saldırıya İran tarafının da Amerika Birleşik
Devletlerinin Ayn el Esad ve Erbilde bulunan askerî üslerine füzeli
saldırıda bulunmasıyla cevap verdiğini gözlemlemiş
olduk.
Amerika Birleşik Devletleri gerekçesini
açıkladığında, İran tarafının Amerika
Birleşik Devletlerinin Iraktaki bazı askerî üslerine
saldırı hazırlığında olduğu ve
-uluslararası terminolojiye yeni bir ifade girdi; önleyici tedbir-
önleyici tedbir kapsamında da böylesi bir olaya müracaat edildiği
bilgisi resmî makamlarca paylaşıldı.
Gelinen aşamada ise Irak Hükûmeti devlet otoritesinin
sarsılmış olduğunun bilincinde olmalı ki Amerika ve
İran arasında yaşanan gerginlikten kendi ülkesini koruyabilmek
adına her iki tarafa da gerekli çağrıları yaptı ama
bilhassa Amerika Birleşik Devletlerinden ülkede bulunan askerlerini
çekmesini istedi. Irak Meclisinin bu anlamda almış olduğu bir
karar olduğunu biliyoruz. Ancak çok ilginçtir, bu karara Amerika
Birleşik Devletlerinin verdiği cevap, Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı Trumpın ifadesiyle 35 milyar dolarlık
bir ödemeyi Irak tarafının yapması hâlinde biz buradan
askerlerimizi çekebiliriz. oldu. Yani yakın zaman içerisinde, Irak
Hükûmeti her ne kadar egemenliğini korumak isterse istesin, bölgede
İran ve Amerika Birleşik Devletleri arasında vekâlet yoluyla
yürütülen çatışmaların ve gerginliğin Irak üzerinde
yaratmış olduğu olumsuz tesirin artması tehlikesi ne
yazık ki karşımızda bulunuyor.
Biz, bu tehdit ortaya çıktığında
başkaca bazı sorunlarla yüz yüze kaldığımızı
biliyoruz. Bu kapsamda, bilhassa Irakın bir önceki rejimi olan Baas
rejiminden arta kalan bazı yapılanmaların Irakta
IŞİDin ortaya çıkışında bu terör örgütüne destek
verdiğini ve bu terör örgütünün yayılmasına, etkisini,
potansiyelini artırmasına ne yazık ki sebebiyet verdiğini
biliyoruz. Dolayısıyla Irak yeniden bir kaos ortamına
sürüklenirse, yeniden bir iç savaş ortamına girerse IŞİD
terör örgütünün bölgedeki varlığının ne yazık ki
ortaya çıkması tehlikesi karşımızda bulunuyor. Bundan
Irak olumsuz bir şekilde etkilenecektir. Bu kapsamda, Iraka Türkiye
Cumhuriyeti devletinin vereceği desteğin, hem dostumuz hem de
komşu ülkemiz olarak vereceği desteğin hakikaten anlam ve önemi
büyüktür çünkü bir yerde bir çatışma iklimi doğarsa Suriyeden
tecrübe ettik- Irakta şimdiki yeni koşullarla beraber, bölgedeki
yeni gerginliklerle beraber var olan mevcut şartlar
düşünüldüğünde daha geniş çaptaki bir etkiyle ülkemizin olumsuz
bir tesir altında kalması kaçınılmaz hâle gelebilir.
IŞİDin sevdiği terör ortamını hiç şüphe yok ki
PKK terör örgütü de atlamayacaktır. Bu kapsamda, Suriye için Cenevrede
anayasa yapım sürecine geçilmişken, anayasa yapım sürecinde
Suriye'nin geleceğiyle alakalı bazı konular olgunlaşma
evresine girmişken, PKK terör örgütünün Suriyedeki kolu olan PYDyi
meşrulaştırma çabaları varken şayet Irakta da böylesi
bir düzlemde, böylesi bir zamanlamayla PKKnın alan bulacağı bizim
için yeni bazı olumsuz şartlar oluşursa hiç şüphe yok ki
bundan sadece Irak değil, sadece bölge değil, elbette biz de ne
yazık ki olumsuz etkileneceğiz. İşte bu kapsamda, ülkemizin
yaşanan olayların hemen akabinde taraflara itidal
çağırısı yapması yerinde olmuştur.
Dışişleri Bakanlığımızın
gerginliğin azaltılmasına yönelik hem Amerika Birleşik
Devletlerine hem de İrana yapmış olduğu çağrı
yerindedir, zamanlama itibarıyla doğrudur. Benzer şekilde,
Dışişleri Bakanımızın Iraka yapmış
olduğu seyahati de önemsediğimizi ifade etmek lazım. Çünkü
burada Sayın Bakanın açıklamaları hakikaten konunun
Hükûmetimiz nazarından da vaktinde doğru
değerlendirildiğini işaret ediyor ki zaten IŞİDin
tekrar ortaya çıkmamasıyla alakalı Irak Hükûmetiyle
müşterek çalışmaların devam edeceğinin ve PKK terör
örgütüne karşı da bunun hem Irakın toprak bütünlüğü hem de
Türkiye'ye karşı tehdit oluşturmaması anlamında iki
ülke hükûmetlerinin ortak çalışma ve gayret içerisinde
olacağının açıklanması son derece önemli.
Tabii, Iraka bazı konularda da
yardımcı olma mecburiyetimiz karşımızda bulunuyor.
Çünkü Irak huzura kavuşmadan, Bağdat huzura ermeden, Şamın
bu anlamdaki istikrarı tesis edilmeden, bölgemizdeki, diğer yakın
coğrafyamızdaki, bizim Türkiye olarak mücavir alanımızdaki
coğrafyalarda huzur tesis edilmeden bizim de huzur ikliminde
olacağımız düşünülemez. Bu kapsamda, Irakın yeniden
imar çalışmalarına yönelik Türkiye'nin Kuveytteki konferansta
taahhüt ettiği 5 milyar dolarlık krediyi verecek olması, bu
sözünün arkasında bulunması ayrı bir anlam ve öneme sahip. Ve
Irakın bizden bir başka talebi olan su konusunda da su
anlaşması konusunda da ülkemizin yine adım atması büyük bir
önem taşıyor ki zaten Dışişleri Komisyonundan Irakla
yapmış olduğumuz suyla alakalı bir anlaşma
geçmişti, Genel Kurulun onayı için şu anda yüce Meclisimizin
önünde bu durumda bekliyor.
Mevzu Irakken son olarak şunu da ifade etmemiz
lazım: Irak işgal edildikten sonra, orada etnik ve mezhep temelli
ayrımcılıkla beraber Sünni, Şii ve Kürt olmak üzere 3
ayrı yapılanma üzerinden ne yazık ki giderek yanlış,
çarpık bir siyasal sisteme geçildi. Bütün bu durumlardan orada
yaşayan Türkmen soydaşlarımız da hakikaten olumsuz
etkilendi. Bilhassa böylesi bir iklimde, bilhassa böylesi bir dönemde Irakta
en mağdur kesim olan ve bu mağduriyetlerini her düzlemde ne
yazık ki yaşayan ve yaşamak zorunda kalan Türkmenlere yönelik de
ülkemizin vereceği desteğin önemli olduğunu ifade ediyorum.
Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN 1nci madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Söz talebi yok.
Görüşmeler tamamlanmıştır.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu kanun
yayımı tarihine yürürlüğe girer.
BAŞKAN Gruplar adına ilk söz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sayın Yaşar Karadağa aittir.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YAŞAR KARADAĞ
(Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 134 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Kıbrıs
Türklüğünün millî mücadele ve istiklal lideri Doktor Fazıl Küçükü
rahmet ve minnetle anıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, ocak ayı
geldiğinde qara yanvarı kara ocağı anmadan geçemiyoruz.
1990 yılında 20 Ocak sabahı ağır silahlarla
donatılmış, tanklarla desteklenen Kızıl Ordu Baküye
girdi. Amaç, Karabağda yaşanan Ermeni zulmüne karşı
çıkan ve bağımsızlık isteğiyle meydanları
dolduran Azerbaycanlıları sindirmekti; aynı zamanda, Sovyetler
Birliğindeki diğer cumhuriyetlere de gözdağı vermekti.
Sovyet ordusu o gün genç, yaşlı, kadın, erkek demeden önüne
çıkan herkesi katletti. Birkaç saat içerisinde 130dan fazla
Azerbaycanlı şehit edildi, yüzlercesi de yaralandı. Katliam,
Azerbaycan halkının bağımsızlık azmini
kıramadı. 20 Ocak 1990da Rus Kızıl Ordusu tankları
Baküye girdiğinde Azerbaycan halkı hep bir ağızdan böyle
sesleniyordu:
Azatlığı istemirem, zerre zerre,
gram gram;
Golumdaki zencirleri qıram gerek,
Qıram! Qıram!
Azatlığı istemirem bir heb kimi,
derman kimi
İsteyirem sema kimi, güneş kimi, cihan
kimi.
Çekil çekil ey gesipkâr,
Men bu esrin gür sesiyem,
Gerek değil sıska bulak,
Men ummanlar teşnesiyem. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sözleriyle, Türkün karakterinde olan tam
bağımsızlık ve özgürlük isteklerini
haykırıyorlardı. Kardeş Azerbaycanın
bağımsızlık, azatlık şehitlerini saygı ve
minnetle anıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak son yaptığımız grup
toplantımızda, dünyanın içerisinde bulunduğu durumu
Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Beyefendi şu
şekilde izah etmiştir:
Soğuk savaş sonrası dünya, tek
kutupluluk düzeninden çıkmış, çok kutuplu dünya
anlayışına girmiştir. Bunun sakıncaları,
sancıları, enerji ve su üzerinde kurgulanan gelecek senaryolarının
yarattığı çatışmalar ile dünyamızın geri kalmış
bölgelerinde yaşanan kaostan zarar gören yüz milyonlarca insanın
trajedileri hepimizi derinden üzmektedir. Maalesef, günümüzde, dünyadaki
refahın yüzde 82si dünyanın en zengin yüzde 1inin elindedir. Bu
çarpıklığa baktığımızda, dünyada servet
sahibi 26 kişinin mal varlığı 3,8 milyar insanın
gelirine eşittir, 1,8 milyon insan ise yoksuldur. 10 yaşından
küçük 400 milyon çocuk sefalet içerisindedir, 800 milyon insan açlık
sınırındadır. Dünya gayrisafi millî hasılası 80
trilyon doları geçmesine rağmen, gelir ve servet
dağılımı adaleti günden güne eriyip bitmiştir. Dünya
adaletsizlik, kıtlık, çatışma, yoksulluk, eşitsizlik
ve terör sorunlarının içerisine gömülmüştür.
Yüzyıllardır süren milletler mücadelesi, bugün yeni bir perspektifle
ve tüm acımasızlığıyla devam etmektedir. Günümüz
dünyasının geleceğini belirleyen güçler, aynı zamanda
küresel egemen güçlerdir. Özellikle yakın çevremizde yaşanan
toplumsal krizler, suikastlar, sabotajlar, komşu coğrafyadaki insanlık
dramları yalnızca bu bölgeyi değil, bütün dünyayı
etkilemektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, küresel
aktörler açısından en büyük hedef ulusal devletler olmuştur.
Bunun için de dil, din ve mezhep farklılıklarının
derinleştirilmesi ve bunların üzerinden minyatür garnizon devletler
oluşturulması hedeflenmiştir. Yeni dünya düzeni denen tehdidin
önündeki en büyük engel ise millî devletler ve güçlü millet
oluşumlarıdır. Bir milletin yükselişinin dayanağı
milliyetçi düşünceler, millî kimliğin gücü, millî devletin
sağlamlığıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, özellikle Orta
Doğuyla ilgili, Orta Doğu siyasetinde çok meşhur bir söz
vardır, diyor ki: Orta Doğuda önemli bir yemeğe davetli
listesinde adınız yok ise bir de menüye bakın, adınız
orada olabilir. Nitekim, 2003te Amerika Birleşik Devletleri
Dışişleri Bakanı Condoleezza Riceın Washington Post
gazetesinde dile getirdiği gibi 22 ülkenin sınırı
değişecek ve uygulanacak bu BOP projesiyle birlikte 300 milyon
insanı etkileyecek bir proje uygulamaya konuluyor. Etrafımıza
baktığımızda, Afganistandan İrana, Suriye, Irak,
Libya, Lübnan ve ta Kuzey Afrikaya kadar, Afganistandan Kuzey Afrikaya kadar
olan bir coğrafya, maalesef ve maalesef, emperyal güçlerin gözünü
diktiği ve bu bölgelerdeki etnik yapıları, dinî inançları,
mezhep farklılıklarını kaşıyıp bir vekâlet
savaşlarına dönüştürdüğü ve kanın dinmediği,
gözyaşının durmadığı bir coğrafya hâline
dönüştürülmüştür. Etrafımız bu şekilde ateş
çemberiyle çevrelenmişken bu kapsamda, dünyayı daha yaşanır
bir hâle getirebilmek, Afrikadan Amerikaya, Asyadan Avrupaya kadar
dünyanın her köşesinde yaşayan bütün insanlık için ortak
bir amaç hâline gelmelidir. Aynı zamanda, cihan devleti kurmuş olan
atalarımızdan kalan yönetim mirasının gereğini yapmak
boynumuzun borcudur. Türkiye bu sorumluluğu yerine getirecek güçtedir.
Yenikapı ruhuyla kurulmuş olan Cumhur
İttifakı ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle
parlak, başarılı ve zafere imza atacak bir sistem hayata
geçirilmiştir. İşte, bu da Türkiye'nin beka meselesi
dediğimiz sistemin özüdür. Bu sistemin ülkemize kazandırdığı
en önemli kazanımlardan biri şudur: Özellikle ve özellikle bu
dönemde, bütün coğrafyanın kaynadığı,
istikrarsızlığa sürüklendiği, iç savaşların
çıkarılmaya çalışıldığı bu dönemde bu
sistemle birlikte ülkemiz bir siyasi istikrara kavuşmuştur ve emin
adımlarla geleceğe yol almaktadır.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Ali Kenanoğlu.
Buyurun Sayın Kenanoğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Çeşitli uluslararası anlaşmaları
görüşüyoruz ve bu anlaşmaların belirli bir kısmında
mutabık olduğumuz konular var fakat itiraz ettiğimiz
sözleşmeler de var. Ben bunlardan kısaca bahsetmek istiyorum. Bir
defa, Gineyle yapılacak olan bu anlaşma ya da Gineyle ilgili
sözleşme hususunda birkaç şey söylemek istiyorum.
Ginede tanıdık bir devlet
başkanı var, orada bir tek adam iktidarda ve Alpha Conde 2010 yılından
beri ülkeyi yönetiyor. Özellikle 2010 yılından sonra Ginede
yapılan protestolarda, Alpha Conde liderliğinde, çok sayıda
insan yaşamını yitirmiş veya yaralanmıştır.
2013te yapılacak seçim öncesinde, seçimlerde şeffaflık
talebinde bulunan protestoculara güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu 9 sivil
öldürülmüş, yüzlerce kişi de yaralanmıştır. Bu
çatışma, ayrıca, ülkenin en büyük iki etnik grubu olan Fulani ve
Malinke halkları arasında bir çatışmaya dönüşmesine de
neden olmuştur. Ginede yasalara göre, bir kişi yani bir devlet
başkanı üst üste en fazla 2 defa seçilebiliyor ancak Alpha Conde bunu
yeterli bulmamış ve 2020 yılında yapılacak seçimlerde
3üncü kez aday olmak için yasa değişikliğine gitmeye
çalışıyor. Fakat geçtiğimiz yılın ekim
ayında, halk bunu protesto etmek için sokaklara çıktı ve yine,
devlet başkanının kolluk kuvvetlerine verdiği talimatla,
onlarca kişi yaşamını yitirdi ve yaralandı,
çatışmalarda ayrıca 100e yakın kişi de gözaltına
alındı.
Uluslararası hak temelli örgütlerin
yayımladıkları raporlarda Gine devletinin halkına
karşı kullandığı şiddete yer verilmiştir.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, hükûmetin 2018 Temmuzundan beri
fiilî olarak tüm gösterileri yasaklayarak muhalefeti engellemeye
çalıştığını ve bu sebeple, Birleşmiş
Milletlerin, 2020 yılında yapılacak seçimlerde Gine Hükûmetinden
temel hakları koruma güvencesi istemesi gerektiğini dile
getirmiştir. Uluslararası Af Örgütünün 2017-2018 Gine Hak
İhlalleri Raporunda ise hükûmetin muhalif gazetecileri ve aktivistleri
keyfî bir şekilde tutuklayarak işkence uyguladığı
raporlanmıştır.
İfade özgürlüğü ihlallerinin yoğun
bir şekilde yaşandığı Ginenin yüzde 85i Müslüman,
geri kalan nüfusunun çoğunluğu Hristiyan olmak üzere çok farklı
inançsal temsiliyetlerden, kişilerden oluşmaktadır.
Yine, Gine hakkında birçok hak temelli örgütün
hazırladığı raporlarda yer alan ihlallerden biri de
kadına yönelik şiddettir. Dünyada kadın sünnetinin en yoğun
yaşandığı ülke olan Ginede kadınların neredeyse
yüzde 95i bu uygulamaya zorla tabi tutulmaktadır. Bu şiddet sadece
Müslüman kadınlara yönelik değil, orada bulunan bütün inançsal
kesimlerdeki kadınlara yönelik uygulanıyor.
Sonuç olarak, tek adam rejiminin ve iktidarı
bırakmama hastalığının ne olduğunu çok iyi bilen
bir ülke olarak, Ginede halkın yüksek itirazlarına rağmen
iktidarda kalmaya ısrar eden devlet başkanıyla yapılan
askerî anlaşmaların ne Gine halklarının yararına ne de
o ülkenin demokratik gelişimine faydası olacağına
inanıyoruz. Bu sebeple, kendi halkına karşı gerçek mermi
kullanmakta tereddüt etmeyen bu Gine Hükûmetiyle askerî anlaşmayı da
uygun görmediğimizi ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu hususu belirttikten
sonra, İstanbul Milletvekili olarak İstanbulda yapılmaya
çalışılan Kanal İstanbul Projesiyle ilgili de birkaç
şey söylemek istiyorum. Bir kere şunu biliyoruz: Demokratik ülkelerde
bu tür projeler, böyle Siz ne derseniz deyin biz bunu yapacağız.
gibi bir inatla, bir hırsla, bir nefretle, bir öfkeyle ifade edilmez.
Hükûmet, iktidar eğer bu projenin doğruluğuna inanıyorsa ya
da herhangi bir projenin doğruluğuna inanıyorsa bu projenin
gerekçelerini, neden gerekli olduğunu, nasıl faydalı
olduğunu detaylıca, üslubuna, adabına, devlet yönetiminin
getirdiği sorumluluğa uygun bir şekilde açıklar ve buradan
halkı ikna etmeye çalışır ve muhalefetin sunmuş
olduğu birtakım itirazları da buradan boşa çıkarmaya
çalışır ya da bu konudaki itirazların yersizliği
üzerinden halkı ikna etmeye çalışır, insanları ikna
etmeye çalışır. Fakat bizde nasıl oluyor bu? Tam da
işte, dediğimiz o güç zehirlenmesinin, iktidarı tekelinde
bulundurmanın, devletin bütün aygıtlarını kendi elinde
toplamanın getirdiği bir durumla Ben yaparım. Siz ne derseniz
deyin biz bunu gerçekleştireceğiz. şeklinde bir siyasetle
ortaya konuluyor. Bu, şunu gösteriyor: Aslında, AKP iktidarı,
mevcut iktidar bir kutuplaştırma ve kamplaştırma siyaseti
üzerinden kendisini var edebiliyor dolayısıyla halkı özellikle
belirli konularda kutuplaştırmayı,
kamplaştırmayı, belirli kesimlere ayırmayı kendi
iktidarının devamı açısından elzem olarak görüyor.
Şimdi, biliyoruz ki bir taraftan AKP iktidarı, savundukları,
aslında tam olarak oturdu, değişti denilen sistem de artık
yürümez hâlde yani yeni olmasına rağmen yürümez hâlde ve bu sistemin de
bu şekilde devam etmesinin, iktidarın da bu şekilde devam
etmesinin olanakları gözükmüyor normal koşullarda. Buradan
kaynaklı olarak, özellikle kendilerinin besledikleri kimi inşaat
şirketlerinin ki özellikle o 5li bir çete var -biliyorsunuz, halka da
zaman zaman küfreden, hakaret eden söylemleri basına yansıyan- bu
çetenin, bu yandaşların ve onların beslediği kimi toplumsal
kesimlerin ya da yandaşların, vakıfların, derneklerin
desteklenmesi gerekiyor ki bu pasta gösterilerek bu bir arada tutma siyaseti
yürüyebilsin. Aksi takdirde, şu anda bu iktidarı normal
koşullarda sürdürebilmenin imkânı olmadığını
kendileri de görüyorlar. Bu anlamıyla, bir rant siyaseti üzerinden Kanal
İstanbul Projesi ele alınıyor. Tabii, buraya yönelik bizlerin,
çevre örgütlerinin, ekoloji örgütlerinin, ekonomistlerin itirazları var ve
bu itirazlar öyle yabana atılır şekilde itirazlar değildir
ve mutlaka bunların kayda değer bir şekilde
değerlendirilmesi ve bu anlamda projenin ele alınması gerekiyor.
Bunlardan bir kısmını özetlemeye çalışayım.
Özellikle, Karadenizin soğuk ve tatlı
suyu ile Akdenizin Marmaraya, oradan da Karadenize varan sıcak ve tuzlu
suyunun birleşmiş olması, denizlerin tuz, su ve yaşam
dengesini altüst edeceğini söylüyor bilim insanları. Marmara
Denizinin alt sularındaki oksijen tükenirken alt tabakadaki hidrojen
sülfür yoğunluğu uçacak yani bütün İstanbulu çürük yumurta gibi
bir kokuya terk etme ihtimalinin yüksekliğinden bahsediyor bilim
insanları. Yer altı su depolarının açık kanallardan
gelen deniz suyuyla dolma ihtimalinin yüksekliğinden bahsediyorlar.
Karadenize kıyısı olan bütün ülkelerin de
doğasını etkileyecek bir etkileşim olacağı ifade
ediliyor.
Projeyle yaklaşık 20 bin futbol
sahası büyüklüğünde doğal ormanın yok edilmesi söz konusu
olacaktır. Orman bildiğiniz gibi bir ekosistemdir ve ağaç dikmekle
orman oluşmuyor, bu ekosistem bütünlüğü içerisinde bunu
sağlayamıyorsunuz.
Proje, kentte ve bölgede geri dönüşümü
imkânsız ekolojik hasarlara sebebiyet verecek.
Proje, kentin üst ölçekli planına sonradan
işlenmiştir ve plan ana kararlarıyla çelişmektedir.
Proje güzergâhında 3 aktif fay hattı
bulunmakta, deprem ve tsunami riski içermektedir.
Projeyle tüm nüfusta istihdam dengesi altüst
olacaktır.
Kanal nedeniyle heyelan, toprak kaymaları ve
sıvılaşma tehlikesi yüksektir.
Geçimini tarımdan, hayvancılıktan
sağlayan yöre halkı yaşam güvencesini kaybedecektir;
çoğunun topraklarına kamulaştırma, el konma nedeniyle bu
insanlar bu topraklarda işçi olarak çalışmak durumunda
kalacaklar. Kendilerini istihdam ettikleri hâlde şu anda ülkenin
tarımına, hayvancılığına katkı
sundukları hâlde, bunların hepsi birer işçiye dönüşecek ki
birçok yörede, bölgede, projede biz bunlara tanık olduk.
Kanalın yapım, işletim maliyeti ve
geri ödeme süresindeki dengesizlikler nedeniyle telafisi imkânsız sorunlar
doğuracağı gözüküyor arkadaşlar.
Bu anlamıyla, bu itirazların dikkate
alınması ve bunlar üzerinden bu projenin mutlaka ve mutlaka tümüyle
iptal edilmesi gerektiği elzemdir değerli arkadaşlar.
Son olarak şunu söyleyeyim; bu kürsüye her
çıktığımda ifade ettiğim konulardan bir tanesidir:
Arkadaşlar, Diyarbakır Cemevinin elektriği hâlâ kesik. Bu
kürsüde çokça kardeşlik lafları dinledik, kardeşlik
edebiyatları dinledik ancak bir ibadethanenin elektriğinin kesik
olması, oradaki inançsal hizmetlerin, cenaze hizmetlerinin yürütülememesine
neden olmaktadır. Hâlen bu sorun çözülebilmiş değildir. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına rağmen,
Danıştayın vermiş olduğu kararlara rağmen bu
sorun çözülememiştir. Ve yine seçim bölgemde, İstanbul Esenyurtta
Erenler Eğitim Kültür Vakfı Cemevinde de benzer sorunla
karşı karşıya kalmak üzereler çünkü
kazanılan davaya rağmen, orada hâlâ elektrik faturası kesilmeye
devam ediliyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayınız sözlerinizi.
ALİ
KENANOĞLU (Devamla) Bitiriyorum Başkanım.
Mahkeme
kararları gösteriliyor, buna rağmen kimse mahkeme
kararlarını tanımıyor ve bu uygulama bu şekilde
sürüyor.
Yani tekraren ifade
edeyim: Bu kürsülerden, bulunduğumuz alanlardan lafla, sözle
kardeşlik edebiyatı yapmak yerine, bunların gereğini yerine
getirmemiz gerekiyor. Bu kürsülerden çokça kardeşlik edebiyatı
yapanlardan, Alevi kardeşlerimiz diyenlerden bunun gereğini yerine
getirmesini talep ediyor ve bekliyoruz.
Teşekkür
ederim. ( HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Utku Çakırözer,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UTKU
ÇAKIRÖZER (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulunuzu saygıyla selamlıyorum.
Ben de sözlerime
Mısırda Anadolu Ajansı bürosuna yapılan
saldırıyı kınayarak ve orada görev yapan
meslektaşlarımızın bir an önce gözaltı hâllerinin sona
ermesini dileyerek başlamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyenin en önemli gündemi ekonomidir,
işsizliktir, gelir dağılımındaki dengesizliktir,
yoksulluktur. Ekonomimizde yaşadığımız kriz hâlinin en
büyük sebeplerinden biri ise tek adam yönetiminin izlemekte olduğu, ulusal
çıkarlarımızı tehlikeye atan ideolojik, maceracı dış
politikadır. Birlikte bir ufuk turu yapmak gerekirse Türkiyenin dünyada
itibar sağlayan geleneksel dış politikasının en önemli
çıpalarından biri, Batı kurumlarıyla ilişkileri
olagelmiştir. Türkiyeye son dönemde gelen en büyük
yatırımın AB tam üyelik sürecimizle paralel seyrettiğine
dikkatinizi çekmek isterim. AB üyelik süreci, Türkiye için sadece siyasi
kriterler yani sadece demokrasi değildir, aynı zamanda hayat
kalitemizin yükselmesidir; eğitimden sağlığa, kültürden
çevre koruma bilincine, hayatın her alanında halkımızın
hak ettiği yaşam standartlarına kavuşturulması
mücadelesidir. On sekiz yıllık tek parti iktidarının
sonunda gelinen nokta, bugün AByle ilişkilerin donmuş
olmasıdır. Tek ilişki, maalesef, sadece Suriyeli göçmenlerin
Türkiyede tutulması karşılığı alınan birkaç
milyar dolardan ibarettir. Bunda Avrupadaki dar görüşlü siyasetçilerin
aşırı sağ, ırkçı politikaları kadar
ülkemizdeki saray rejiminin demokrasi ve hukuk devletinden kopması da ana
nedendir. On beş, yirmi yıl önce sağladığınız
Kopenhag ve Maastricht Kriterlerinin bugün gerisinde olmamız hepimiz için
düşündürücü olmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, Batı
kurumlarıyla ilişkiler denince saymamız gereken bir diğer
kurum Avrupa Konseyidir. Avrupanın vicdanı dediğimiz Avrupa
Konseyinin kurucusu olan ülkemizin 2020 yılına girdiğimiz
bugünlerde hâlâ hak ihlalleri nedeniyle izleme altında olan ülke
statüsünde olması hepimiz için üzüntü verici, hepimiz için
ayıplı bir durumdur. Konseyin organlarından olan Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde en fazla hak ihlali verilen ülke konumunda
olmamız da yine gurur duyulacak bir durum değildir.
Türkiye'nin önemli güvenlik çıpalarından
olan NATOya gelince Türkiye, NATOnun veto yetkisine sahip asli üyesidir.
Başta Balkanlar ve Afganistan olmak üzere dünyanın dört bir
yanında barış ve istikrarın sağlanmasında NATO
üyeliğimizin önemi, değeri büyüktür. Son dönemde izlenen ideolojik ve
maceracı dış politikanın NATO üyeliğimiz hakkında
uluslararası arenada soru işaretleri yaratması ulusal
çıkarlarımız açısından sıkıntı
vericidir. NATOdaki müttefiklerimizden ABDyle ilişkilerde gelinen nokta,
iki ülkenin de yararına değildir. Trump yönetiminin, terör örgütünün
uzantısı YPGye, 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin
arkasındaki FETÖye verdiği destekten tutun da Türkiyeye yönelik
haksız yaptırım kararlarına hep birlikte tepki gösterdik,
gösteriyoruz. Ancak onların hatalarını eleştirirken
sarayın dış politikasının bizi getirdiği vahim
noktaya da değinmeden edemeyiz. Türkiye'nin otuz yıldır ABD
yönetimleri ile Kongreyle başarılı diplomasi yöneterek
önlediği Ermeni soykırım tezlerinin ABD Kongresinin her iki
kanadından da neredeyse oy birliğiyle çıkması, Türk
dış politikasının son elli yıldaki en büyük
hezimetidir. Bunun ABDdeki lobi şirketlerine son on yılda
vergilerimizden ödenen 30 milyon dolar lobi harcamasına rağmen
yaşanması ise hezimetin katmerlisidir.
Değerli arkadaşlarım, NATO
Parlamenter Asamblesine Parlamentomuzdan giden heyetin bir üyesi olarak
gözlemlediğimiz şudur ki: NATOdaki tartışmaların
odağında Türkiyenin Rusyayla gelişmekte olan ilişkileri
yatmakta. Baştan söylemeliyim ki Türkiye, egemen bir devlettir ve kiminle
hangi ilişkiyi hangi seviyede kuracağına tamamen kendisi karar
verir. Ancak, etki alanını genişletme arzusundaki Rusyaya
enerji alanındaki bağımlılığımızın
ardından şimdi de savunma alanında ortaya çıkan
bağımlılık hâli, bence sadece müttefiklerimizin değil,
bizlerin de üzerinde düşünmemiz gereken bir husustur.
Yeri gelmişken S-400 savunma sistemi
alımı konusunda da görüşlerimi paylaşmak isterim.
Türkiyenin orta ve yüksek irtifa hava savunma sistem arayışı
yirmi otuz yıllık mazisi olan bir konu. Sistemi tedarik edenler
belli; ya Batıdan alınıyor, Amerika ve Avrupa modelleri var ya
Doğudan alınıyor, Rusya ve Çin modelleri var. Türkiyenin Rus
sistemini tedarik etme konusunda ortaya koyduğu resmî gerekçe şu:
ABD bize Patriot sistemini vermediği için S-400 aldık.
Değerli arkadaşlarım, eğer bu
gerekçe doğruysa ve bu S-400ler bizim hava savunma
ihtiyacımızı karşılayacaksa biz bu karara sonuna kadar
destek oluruz; Amerikası, Batısı ne derse desin arkasında
oluruz. Ama değerli arkadaşlarım, Trumpla yan yana
geldiğinizde sizler söylüyorsunuz, Verirseniz Patriotu da
alacağız. diyorsunuz; ayrıca Fransaya, İtalyaya Sizden
de EUROSAM almak isteriz. diyorsunuz. Şimdi, bu ne perhiz bu ne lahana
turşusu! Bu S-400ler bizim ihtiyacımızı görecekse, o
zaman, 4-5 milyar dolar daha vereceğimiz Patriot füzeleri peşinde neden
koşuyoruz? Eğer bizim güvenlik ihtiyacımız Patriot olmadan
karşılanmıyorsa o zaman biz bu S-400leri neden aldık?
Kutusunda dursun diye 2 milyar dolar harcanır mı?
Değerli arkadaşlarım, dünyada hiçbir
ülke böyle bizim gibi üç sistemin de peşinde koşmuyor, yok böyle bir
şey. Gerçekten ihtiyacı varsa ya birini alıyor ya diğerini
çünkü bunlar pahalı sistemler. Tabii ki güvenliğimizden tasarruf
olmaz ama bu, tek adamın iktidarını korumak,
düşürdüğümüz Rus uçağının diyetini ödemek gibi
pervasız bir şekilde kullanılamaz. Hele de işsizliğin
tavan yaptığı bir dönemde, hele de Tank Palet
Fabrikamızı 50 milyon dolar yok. gerekçesiyle Katar ordusuna
peşkeş çektiğimiz bir dönemde böyle bir pervasızlık,
böyle bir savurganlık olamaz.
Değerli arkadaşlarım, Rusyayla
ilişkiler bahsine gelmişken bir noktaya dikkatinizi çekmek isterim.
Tabii ki önemli bir aktör; bölgemizde yaşanan birçok krizde, işte
Suriyede, işte Libyada, işte İranla ilişkilerde
aldığı inisiyatiflerle gerçek gücünün bile ötesinde diplomatik
kazanım sahibi ancak Rusyayla ilişkileri geliştirirken dikkat
etmekte fayda var.
Birincisi: İdlib konusunda yaşananlar.
Türkiye'nin doğrudan Rusya ve İran indirect olarak ise Suriyeyle
yürüttüğü süreç sonunda Suriyedeki tüm eli kanlı
IŞİDcilerin, El Kaidecilerin, Nusracıların
toplandığı bölge İdlibdir. Şimdi, bu ateş topunu
tek başına Türkiye'nin üstlenmesi istenmektedir. Bu baskıyı
en fazla hissettiren de Moskova yönetimidir. İdlibdeki binlerce
teröristin Rusya ve Suriye tarafından Türkiye sınırına süpürülmesi,
hepimizin üzerinde durması gereken, kaygı verici bir
olasılıktır.
Rusyayla ilişkilerde bizleri düşündüren,
düşündürmesi gereken ikinci mesele ise soydaşlarımızın
yaşadığı Kırımdaki işgaldir. Rusyayla
İdlibi, Rusyayla binlerce kilometre ötedeki Libyayı konuşan
AKP yönetimi, mesele işgal ve ilhak altındaki Kırıma
gelince dut yemiş bülbüle dönmektedir. Rusya, beş buçuk
yıldır Kırımda hukuksuz bir işgal yürütmektedir;
Kırım Tatarı kardeşlerimiz çok büyük baskılar, hak
ihlalleriyle karşı karşıya kalmaktadır. Evlere,
iş yerlerine, okullara ve camilere baskınlar düzenlenmektedir;
gözaltına alınanlar, tutuklananlar, Ukraynaya, Türkiye'ye sürgüne
kaçmak zorunda kalanlar olmaktadır. Bu konuda Ankaradan yükselen tek bir
ses yoktur. Yeri gelince bu kürsüden İlkesel dış politika
izliyoruz. diyenlere, Dünyanın neresinde mazlumlar varsa
yanlarındayız. diyenlere soruyorum: Ne yaptınız yüz
binlerce Kırımlı kardeşimiz için?
Sessiz kalınan bir başka mesele daha var:
Uygur Türklerinin maruz kaldığı utanç verici işkenceler.
Rusya gibi Çin de yeni dünya düzeninin yükselen yıldızı. Biz,
tabii ki Türkiye'nin dış politikasının çeşitlenmesi
için Çinle ilişkilerimizin gelişmesinden memnuniyet duyarız ama
bu, asla, orada yaşayan yüz binlerce Uygur Türkü kardeşimize
yapılan insanlık dışı muameleyi
onayladığımız anlamına gelmez. Öyle basiretsiz bir
dış politika izleniyor ki altı ay önce Doğu Türkistana,
Uygur Bölgesine heyet göndereceğim. diyen Dışişleri
Bakanı bu sözünü unutmuş. Daha bugün Komisyona
Dışişleri Bakan Yardımcısı geldi, Çinin
gidilecek yerler konusunda koşullar koyması nedeniyle
gidilemediğini itiraf etti. Bu olmaz değerli arkadaşlarım,
Çinle aramız iyi olacak diye oradaki kardeşlerimizi işkence
kamplarında ölüme terk edemeyiz. Çinle ilişkiler uğruna yüz
binlerce Uygurlu kardeşimiz feda edilmemelidir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
geleneksel dış politikamızın bir başka önemli
ayağı da komşularımızla ve bölge ülkeleriyle ulusal
çıkarlarımızı önceleyen iyi ilişkiler kurmaktı.
Dış politika ideolojik arayışlarımıza malzeme
yapılarak bu ilkeden çok ama çok uzaklaşıldı.
İşte bakın, bölge ülkelerinde büyükelçilerimiz yok; Suriyede,
Mısırda, İsrailde büyükelçimiz yok. Suriyede izlenen
politikanın bedelini maalesef sekiz yıldır hep birlikte ödüyoruz,
ödemekteyiz. Niçin? Suriyede Esat gitsin, İhvan gelsin diye. Yazık
değil mi ülkemize, yazık değil mi 80 milyon
halkımızın çektiklerine?
Şimdi, tüm bu olandan ders almadan Libyada
taraf olmak istiyoruz. Neden? Bu sefer de orada İhvancı iktidarı
korumak için. Oraya Mehmetçik göndereceğiz diyoruz; oraya kim
olduğunu bilmediğimiz, asker olmayan muharip unsurlar
göndereceğiz diyoruz. Biz yapmayın, etmeyin, taraf tutmayalım,
ara bulucu olalım dedikçe Sen ne anlarsın uluslararası
hukuktan, diplomasiden. diyenler Putin gelince bir anda ara buluculuğa
soyunuyorlar. Olsun, zararı yok. Yeter ki Müslümanın Müslümanı
kıydığı bu çatışma sona ersin, yeter ki
Mehmetçikimiz Libya çöllerine gitmek zorunda kalmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çakırözer,
tamamlayın sözlerinizi.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, ilkeli politika, hak temelli politika diyen bu
iktidarın Suudi Arabistan karşısındaki suskunluğu da
dikkat çekicidir. Kral öldüğünde bir günlük yas ilan edecek kadar
sevdiğimiz Suudi Arabistan, bizzat gönderdiği adamlarıyla
İstanbulun ortasındaki konsolosluk binasında gazeteci katletti
ama bugüne kadar açıklamalarla mangalda kül bırakmayan Türkiye, Cemal
Kaşıkçının katledilmesine ilişkin Suudi Arabistana
karşı en ufak bir yaptırım kararı almış
değil.
Değerli arkadaşlarım, ulusal
çıkarlarını koruyamayan bu iktidar, yurt
dışındaki gurbetçilerimizin de çıkarlarına sahip
çıkamamakta. Bakın, son günlerde basında görüyoruz, binlerce
gurbetçimizi yurt dışında dolandıran şirketler var. Bu
dolandırıcılığın bedeli, bizim yurt
dışında on yıllardır emeğini ortaya koyan, o
kazandığını Türkiyeye gönderen gurbetçilerimizden
çıkarılmak isteniyor, emeklilikleri iptal ediliyor; hem
dolandırılıyorlar hem emeklilik için verdikleri para ve bugüne
kadar kazandıkları kaybediliyor. Onlara sahip çıkmamız
gerekir. Biz onların emeklilikle kazanacakları hakları
düşürmekteyiz. Dolandırıcılara gün doğmakta. Âdeta
Niye kandırıldınız? diye vatandaşlara ceza kesiyoruz
ama bu dolandırıcılara hiçbir şekilde söz söylenmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Çakırözer.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) Bitirmek üzereyim
Sayın Başkan.
BAŞKAN Son cümlenizi alayım.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) Tabii.
Gurbetçilerimiz de mutlaka dış
politikamızın bir parçası olmalıdır, yalnız
bırakılmamalıdır.
Son söz olarak dış politikada itibar kendi
çıkarlarınızı ulusun çıkarlarının önüne
koymamaktan geçer; iç barıştan, demokrasiden, hukuk devletinden
geçer; yurtta sulh, cihanda sulh ilkesinden geçer.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
2nci madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Söz talebi yok.
Görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
Madde 3 (1) Bu
kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Gruplar adına ilk söz,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Serpil
Kemalbayın.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ
(İzmir) Genel Kurulu, değerli halkımızı
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, gerçekten,
Balıkesir Burhaniyede yaşamını yitiren Nurcan Bakır
için son derece üzgün olduğumu söyleyerek başlamak istiyorum. 19
yaşında cezaevine girmiş, yirmi sekiz yıldır
cezaevinde olan bir hasta tutsak ve yaşamına son veriyor. Bu ölüm,
hapishanelerde fiilî idam cezasına tekabül eden hasta tutsakların
ölümüdür, hasta tutsaklara karşı büyük bir duyarsızlık
vardır. Buna dikkat çekmek istiyorum. Bu ölümlerden iktidar partisi ciddi
anlamda sorumludur.
İktidar partisi ne yazık ki yaşam
hakkına hiç saygı duymuyor. Sadece hapishanelerde değil,
aslında hayatın bütün alanlarında yaşam hakkına dair
iktidar partisinin büyük bir saldırısıyla karşı
karşıyayız. Bakın, size bir fotoğraf göstermek
istiyorum. Bu, iki gün önce Ankarada gerçekleşen bir basın
açıklamasından. İşçi Sağlığı ve
İş Güvenliği Meclisi Ankara temsilcilerinin 2019
yılında Türkiyede yaşanan iş cinayetleri raporunu
açıklarken polisin müdahalesi. Şimdi, polisin, Emniyetin böyle bir
olay karşısında neden bu şekilde müdahale ettiğini
gerçekten sormak gerekiyor.
Türkiyede iş cinayetleri yıllardır
sürekli artarak devam ediyor. Günde en az 4-5 işçi yaşamını
yitirirken ve meslek hastalıklarından insanlar
yaşamını yitirirken Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığının sadece yaşananları izlediğini,
hiçbir şekilde müdahil olmadığını görüyoruz. Oysa
Türkiye, iş cinayetlerinde Avrupada 1inci, dünyada 3üncü sırada.
Bu, yıllardır böyle, bütün iktidarınız boyunca böyle. Bu
tabloyu değiştirmeyi hiç düşünüyor musunuz arkadaşlar?
Hiç gazete okuyor musunuz? Bakın, Evrensel
gazetesinde Aydın Çinede silikozis hastalığına yakalanan
işçilerle ilgili seri haberler çıkıyor. Binlerce işçi
madenlerde kötü çalışma koşullarından dolayı, silika
soludukları için silikozis hastalığına yakalanıyorlar.
Dumanlar, toz bulutları içerisinde çalışan Aydın Çinedeki
bu işçilerin yaşamı sizi hiç ilgilendirmiyor mu?
İlgilendirmiyor.
Meslek hastalıkları hastanelerine
gidiyorlar, sizin kılınız kıpırdamıyor. Bu
işçiler yıllarca madenlerde çalışıyorlar;
akciğerleri silikayla doluyor, taşlaşma başlıyor,
hastalık nüksetmeye başlıyor; hastaneye gidiyorlar, teşhis
konuluyor; teşhis konulduğunda çeşitli bahanelerle işten atılıyorlar.
Meslek hastalığına yakalandıkları
anlaşılmasın diye, örneğin ekonomik kriz gerekçe
gösterilerek işlerinden atılıyorlar. Çalışma
ortamları böyle, duman içerisinde.
Hani diyordunuz ya Yüzde 80 oranında millî ve
yerli savaş sanayisini yapıyoruz. diye, peki, madem böyle bir
teknolojiniz var, 21inci yüzyılda bu nasıl bir maden ocağı
görüntüsüdür, bu nasıl toz duman içerisinde bir çalışmadır?
Ve bunu binlerce işçi yaşıyor. Daha 2011de kot kumlama
işçilerinin benzer koşullarda çalıştıkları için silikozis
hastası olup öldüklerini biliyoruz. Bunlar tespit edildi, bunların
meslek hastalığı olduğunu bile kabul etmediniz ve onlara
engelli maaşı bağladınız. Bu gerçeklerle ne zaman
yüzleşmeyi düşünüyorsunuz?
Soma işçisinin önüne polis barikatı
yığıyorsunuz, Soma işçisine tekme atıyorsunuz ve bu
görüntüler sürekli olarak devam ediyor. İşte, Ankarada -biraz önce
gösterdiğim- basın açıklamasını yapan İşçi
Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi üyeleri
Türkiye'deki iş cinayetlerine ve meslek hastalıklarına dikkat çekmek
için, bu raporu açıklamak için basın açıklaması
yapıyordu. Neden bu gerçeklerden korkuyorsunuz ve onların üstünü
örtmeye çalışıyorsunuz?
Bu, bana şunu düşündürüyor: Aile,
Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının
aslında 3Pden oluştuğunu ifade ediyor. Aile, patriarkali
koruyor; Çalışma, patronları koruyor ve Sosyal Hizmetlerse
partiye yandaş bulmaya çalışıyor. Yani bu
Bakanlığın çalışmaları sadece bu 3P
başlığı altında gelişiyor. Peki, bu
çalışma koşullarındaki ölümcül koşulları kim
değiştirecek? Sendika kurmalarına izin vermiyorsunuz,
sendikalaşma önünde engel oluyorsunuz, eylem yapmalarına, hak
aramalarına izin vermiyorsunuz ve bu işçiler köle mi? 21inci
yüzyılın kölesi mi diye sormak istiyoruz.
Bakın, Aile, Çalışma ve Sosyal
Hizmetler Bakanı, 2019da bu işçilerin çalışma
koşullarıyla ilgili normalde 2018 Aralık ayında
yapılması gereken iş teftiş planını
yaptırmamış. Niye yaptırmıyorsunuz, neden yaptırmadınız
diye kendisine soruyoruz. Hayır, yaptırdım." diyor. Ama
yaptırmamış çünkü bunlar kayıtlarda var. İş
Teftiş Kurulu Yönetmeliği uyarınca 2019 yılı Genel
Çalışma Planı, 2018 yılı Aralık ayında
onaylanması gerekirken 2019 yılı Eylül ayında verilmiş
yani neredeyse yıl biterken verilmiş. Bu iş teftişinin de
işçi sağlığı, iş güvenliğiyle ilgili
yapıldığı söylenemez.
Sonuç olarak Bakanlık, aslında
işçilerin çalışma koşullarıyla ilgili olarak
çalışma yaptırmayarak patronları, sermayedarları
korumuş ve işçilerin, biraz önce gösterdiğim resimlerde
olduğu gibi, iş cinayetlerinde ve meslek hastalıklarından
yaşamını yitirmelerine sebep olmuştur.
Değerli arkadaşlar, bir üniversite bir
araştırma yapmış ve o araştırmada deniyor ki:
Türkiye'nin en önemli sorunu ekonomik durgunluk, işsizlik ve hayat
pahalılığı. Şimdi, işsizleri olan bir ülke ne
yapar? İşsizleri olan bir ülke herhâlde yeni istihdam alanları
yaratmaya çalışır, insanların karınlarını
doyuracakları ve refah içinde yaşayacakları bir toplum yaratmaya
çalışır.
Biraz önce değindiğim iş
cinayetlerini, meslek hastalıklarını örtbas etme
anlayışında olduğu gibi, yine, işsizliği de
örtbas eden bir anlayışla hareket ediyorsunuz. Normal şartlarda
bunu kendine dert eden bir iktidarın yapması gerekeni yapmayıp
şöyle yapıyorsunuz: Mesela, 2009 yılında 15 yaş üstü
nüfus 928 bin artmışken iş gücü de 939 bin artmıştı.
2019daysa -aynı rakamlara bakıyoruz, aynı istatistiğe
bakıyoruz- bu sefer nüfus artışımız 939 bin
civarında olmuş fakat işsizlerin sayısına
bakıyoruz, sadece 82 bin kişi artmış yani işsizleri
istatistiklerde göstermeyerek, iş aramadıkları için bir şekilde
istatistiklerde yok sayarak böylece işsizlik sorununu çözdüğünüzü
söylüyorsunuz, onu da örtbas ediyorsunuz fakat insanlar etlerinde, kemiklerinde
zaten bu acıları, bu sorunları yaşıyorlar. O yüzden,
insanları bu şekilde kandırmanız mümkün değil. O yüzden
de her geçen gün sizin oylarınız azalıyor ve sizin
söylediklerinize halkımızın inancı azalıyor.
Aynı şey, LGS sınavlarına geçen
senenin 2 katına yakın öğrenci girecekti ama okul
kontenjanlarında bir artış gerçekleşmemesi sebebiyle LGS
sınavlarına bu sene 2 katına yakın öğrenci girecekken
ne yazık ki okullar, sınıflar sanki 2 katına
çıkacakmış gibi davranılıyor. Aslında burada
yapılmak istenen, imam-hatip liselerine insanların, öğrencilerin
kaydedilmesini zorunlu hâle getirmek. Yani eğitim sistemine de aynı
şekilde bir inkâr politikasıyla ve baskı politikasıyla
müdahale ediyorsunuz.
Aslında, hiçbir sorunu gerçek anlamda çözme
becerisi kalmamış bir iktidarla karşı
karşıyayız. Sorunlara çözüm üretmekten vazgeçtim, ortada sorun
olmasa da bu sefer sorun yaratıp gündem değiştirme gayreti
altındasınız. Bir yanda kadınlara saldırılar
sürerken, bir yanda işçilere saldırılar sürerken, bir yanda
gençlere saldırılar sürerken ekonominiz çöküyor, kriz ortamı
derinleşiyor; Kanal İstanbul ile başka tartışma
konuları yaratarak gerçeklerin üstünü örtmeye
çalışıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) - Kurtuluş
bizim ellerimizde, kurtuluş halklarımızın mücadelesinde; bu
rantçı, talancı, hamasetle dolu politikalarda değil, hukukun
üstünlüğünün olduğu, demokrasinin, insan haklarının, insana
yakışır çalışma koşullarının,
eşitliğin, çoğulculuğun olduğu bir toplumu yaratmakta.
Biliyoruz ki bizler, böyle bir toplumu inşa edeceğiz, bu devranı
döndüreceğiz; halkların umut ettiği eşit, özgür, insana
yakışır bir Türkiye'yi el birliğiyle yaratacağız
diyorum, sizlere teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şahsı adına Serkan
Topal konuşacak.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinize saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Parlamento
geleneğimizde ve yönetim anlayışımızda, genel anlamda,
şu ana kadar cumhuriyet tarihinde özellikle iki temel konunun iç politik
tartışmalardan uzak tutulduğunu çok iyi biliyoruz. Birincisi,
dış politika; ikincisi, savunma politikası çünkü ikisi de millî.
Çünkü bu bakanlıklara atama yapıldığında hepimizin çok
iyi bildiği gibi, birikimi, kapsayıcılığı ve de gerçekten
devleti iyi temsil etme kabiliyetinin olması çok önemli. İşte,
AK PARTİ hükûmetlerinin, iktidarlarının yaptığı
en büyük hatalardan biri de bu atamaları yanlış yapmaları.
Değerli arkadaşlar, gerek bizler gerek
diğer muhalefet partilerinin milletvekilleri bu kürsüde her zaman
şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Dış politika ülkemizin menfaati göz
önünde bulundurularak yapılır. Devletimizin bekasını
sürekli dillendirenler
Bizler de bunu, aynı şeyi söylüyoruz; evet
ama ortak aklın ürünü diplomasinin derinliğiyle yürütülür
dediğimizde, AK PARTİ milletvekili arkadaşlarımız ve
iktidarları diplomasinin derinliğini muhtemelen stratejik derinlik
olarak algılıyorlar. Şimdi, ben şunu soruyorum: Hangi
stratejik derinlik ve biz şu anda hangi derinlikteyiz, neredeyiz
arkadaşlar? Şimdi, çok basit bir şey: Libyaya asker gönderme
tezkeresi çıkıyor ve en yakın üssün, Dalaman
Havaalanının Trablusla arasının 875 deniz mili
olduğunu hesaplayamayacak kadar derinlik bilgisinin az olduğunu
burada ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, AK PARTİ
iktidarlarının 2002 yılındaki yine en büyük
argümanlarından bir tanesi sıfır sorundu. Değerli
arkadaşlar, bu yola çıktığımızda sıfır
sorun yerine
Sorunsuz bir komşumuz var mı arkadaşlar? Sorunsuz
bir sınırımız var mı arkadaşlar? Yok. Şimdi,
tabii, Türkiye, bölgede bölgesel bir güç olma düşüncesiyle
çıktığı yolda, stratejik derinlik dedikleri, aslında
Orta Doğu bataklığına
saplandığımızın bir göstergesidir şu anda bizim
bulunduğumuz durum.
Değerli arkadaşlar, Dış
politikada cumhuriyet tarihinin en büyük zikzaklarını çizen bir
iktidar. dediğimizde, bunu sataşma olarak kabul ediyorlar. Bu bir
sataşma değil, ben zikzakları da çok basit not aldım.
Mesela Mavi Marmarayı törenle
uğurluyorlar, ertesi gün Dönemin Başbakanına sordunuz mu?
diyorlar. Mesela NATOnun Libyada ne işi var? diyorlar, ertesi gün
NATO Libyaya girmelidir. diyorlar. Yani Fetullah efendiye, terör örgütüne,
değinmeyeceğim, zamanım kısa. Kardeşim Esad
diyorlar, ertesi gün Katil Esad diyorlar; bugün artık muhtemelen yeniden
Kardeş Esad olacaktır.
Kıbrıs konusundaki yani Ege adaları
konusundaki zikzakları söylemeye şu anda zaman yok ancak şunu
ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar: Şimdi, Türkiye'nin
bulunduğu konumu çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor.
Yüzyıllardır Rusyanın Akdenize inme hayalleri var; bugün elini
kolunu sallayarak giriyor ve gerçekten bölgede en güçlü ülke hâline geliyor.
Yine, İsrail orada bölgesel aktör olmaya devam ediyor; Yunanistan
Kıbrıs Rum kesimini de yanına alarak ekonomik aktör olmaya devam
ediyor; bizim durum nerede belli değil.
Değerli arkadaşlar, yine, 2002
yılında Terörü bitireceğiz. demişlerdi, 2002
yılında zaten terör sıfırdı, bugün neredeyse ülkemizi
terör yuvası hâline getirdiler. Şimdi, bir defa bütün partilerden bir
komisyon kurup gerçekten bizi dinleseler bütün bu sorunlar bitecek ama
maalesef, olmuyor.
Şimdi, zaman yetmeyecek ama son olarak
şunu söylemek istiyorum...
BAŞKAN Yetmez.
SERKAN TOPAL (Devamla) Güçlü ekonomi diyorlar.
Şimdi, Sayın Erdoğanın iktidara
gelmeden önce bir cümlesi vardı: Bu iktidar, bu zalim iktidar, bu milleti
çay ve simide
Maalesef hani sürekli çay ve simit diyor ya, çay ve simit
hesabını yapıyorlar. Hatta ve hatta
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son cümlelerinizi alayım.
SERKAN TOPAL (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Çay ve simide mahkûm kıldılar. diyor ya,
hatta her mitingde buradaki bir bakanımız, her bir milletvekili
mitinglerinde vatandaşlarımıza soruyor, Çay kaç lira, simit kaç
lira? Asgari ücretten bu kadar artıyor. diyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, milletimiz
çay, simit yiye yiye midesi simit doldu. Yani siz sadece simitle mi
besleyeceksiniz? O zaman biz şöyle bir hesap yapalım, ben şunu
sormak istiyorum: Hani sarayda ejder meyveli smoothie çayı var ya, ejder
meyveli smoothie çayı, bir onu da hesaplayalım, asgari ücreti onun
üzerinden yapalım.
Değerli arkadaşlar, güçlü Türkiye, güçlü
Türkiye diyor. Şimdi, içeride bu kadar istikrarsız bir ortam varken
ve bölgede gerçekten bu kadar bize güvensizlik varken bizim neyimiz örnek
alınacak değerli arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SERKAN TOPAL (Devamla) Bitirebilir miyim son
olarak?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum, sağ
olunuz.
SERKAN TOPAL (Devamla) Son konuşmacı
olduğumuz için
BAŞKAN Son konuşmacı olduğunuz
için gereken tolerans sağlandı. Zaten saat dokuz oldu.
SERKAN TOPAL (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Son olarak şunu söylüyorum: Hep birlikte bir
komisyon oluşturalım ve ülkemizi bu Orta Doğu
politikasından kurtaralım.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, 3üncü
madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru işlemi yok, görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Değerli arkadaşlar, pusula veren
arkadaşlarımız da lütfen ayrılmasınlar,
milletvekillerimiz de ayrılmasın, arka arkaya oylamalarımız
var.
Oylama için üç dakika süre veriyorum, oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 79 sıra sayılı Kanun
Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 254
Kabul : 254 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Emine
Sare Aydın Yılmaz Nurhayat
Altaca Kayışoğlu
İstanbul Bursa
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 16 Ocak 2020
Perşembe günkü birleşiminde, 132 sıra sayılı
Hayvanların Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve
Kötü Muamelelerin Önlenmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Raporunun Gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler
kısmına alınarak görüşmelerinin bu birleşimde
yapılmasına; 132 sıra sayılı Raporun
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam
olunmasına ve yapılacak görüşmelerde siyasi partiler adına
yapılacak konuşmaların birden fazla kişi tarafından
kullanılabilmesine ilişkin önerisi
15/1/2020
Danışma Kurulu
Önerisi
Danışma Kurulunun 15/1/2020 Çarşamba
günü yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin
Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Bülent
Turan Özgür
Özel
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Hakkı
Saruhan Oluç Muhammed
Levent Bülbül
Halkların
Demokratik Partisi Milliyetçi
Hareket Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Dursun
Müsavat Dervişoğlu
İYİ
PARTİ
Grubu
Başkan Vekili
Öneriler:
1) Genel Kurulun 16/1/2020 Perşembe günkü
birleşiminde 132 sıra sayılı Hayvanların
Haklarının Korunması ile Hayvanlara Eziyet ve Kötü Muamelelerin
Önlenmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu (10/102, 461,
682, 977, 981, 982) Raporu'nun gündemin Özel Gündemde Yer Alacak
İşler kısmına alınarak görüşmelerinin bu
birleşimde yapılması,
2) Bu birleşimde 132 sıra sayılı
Raporun görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara
devam olunması,
3) 132 sıra sayılı Raporun
görüşmelerinde siyasi partiler adına yapılacak
konuşmaların birden fazla kişi tarafından
kullanılabilmesi,
önerilmiştir.
BAŞKAN - Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili
Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Katılımcı BM Kuruluşları Adına
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (BMKP) Arasında
İncek/Ankaradaki Diplomatik Yerleşkede BM Binaları İçin
Arazi Tahsisi, Tasarımı ve İnşasına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir
Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Katılımcı BM Kuruluşları Adına
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (BMKP) Arasında
İncek/Ankaradaki Diplomatik Yerleşkede BM Binaları İçin Arazi
Tahsisi, Tasarımı ve İnşasına İlişkin
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi
(2/1414) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 49)
(x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 49
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde
söz ve soru talebi yok.
Maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KATILIMCI BM
KURULUŞLARI ADINA BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KALKINMA
PROGRAMI (BMKP) ARASINDA İNCEK/ANKARADAKİ DİPLOMATİK
YERLEŞKEDE BM BİNALARI İÇİN ARAZİ TAHSİSİ,
TASARIMI VE İNŞASINA İLİŞKİN PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 2
Kasım 2016 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Katılımcı BM Kuruluşları adına
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (BMKP) Arasında
İncek/Ankaradaki Diplomatik Yerleşkede BM Binaları İçin
Arazi Tahsisi, Tasarımı ve İnşasına İlişkin
Protokolün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Evet, 1inci madde üzerinde söz ve
soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Evet, madde üzerinde söz ve soru
talebi yok.
Görüşmeleri tamamlandı.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylama için bir dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 49 sıra sayılı Kanun
Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 251
Kabul : 251 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Emine
Sare Aydın Yılmaz Nurhayat
Altaca Kayışoğlu
İstanbul Bursa
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
4üncü sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti ile Polonya Cumhuriyeti
Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşması ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir
Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti ile
Polonya Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşması ve
Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1360) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 46) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 46 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz ve soru talebi yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1nci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE POLONYA CUMHURİYETİ
ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK ANLAŞMASI VE ANLAŞMADA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR NOTALARIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 17 Ekim
2017 tarihinde Varşovada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Polonya
Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşması ve
Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Bir dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 46 sıra sayılı Kanun
Teklifinin açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 248
Kabul : 248 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Emine
Sare Aydın Yılmaz Nurhayat
Altaca Kayışoğlu
İstanbul Bursa
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
5inci sırada
yer alan, İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arjantin
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında
İşbirliği ve Karşılıklı Yardım
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Arjantin
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gümrük Konularında
İşbirliği ve Karşılıklı Yardım
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1592) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 84) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 84
sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde söz ve soru talebi yok.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1'inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ARJANTİN
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA GÜMRÜK KONULARINDA
İŞBİRLİĞİ VE KARŞILIKLI YARDIM
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 30 Ocak
2017 tarihinde Buenos Aireste imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Arjantin Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında
İşbirliği ve Karşılıklı Yardım
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylama için bir dakika süre veriyor,
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN 84 sıra sayılı Kanun Teklifinin
açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 253
Kabul : 253 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Emine
Sare Aydın Yılmaz Nurhayat
Altaca Kayışoğlu
İstanbul Bursa
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
6ncı sırada yer alan, Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Uluslararası Sivil Havacılık
Sözleşmesinin 50 (a) ve 56 ncı Maddelerinin Tadiline
İlişkin Olarak 6 Ekim 2016 Tarihinde Montrealde İmzalanan
Protokollerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
6.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun
Uluslararası Sivil Havacılık Sözleşmesinin 50 (a) ve
56ncı Maddelerinin Tadiline İlişkin Olarak 6 Ekim 2016
Tarihinde Montrealde İmzalanan Protokollerin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1945) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 99) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 99 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz ve soru talebi yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1nci maddeyi okutuyorum:
ULUSLARARASI SİVİL HAVACILIK SÖZLEŞMESİNİN 50 (a)
VE 56 NCI MADDELERİNİN TADİLİNE İLİŞKİN
OLARAK 6 EKİM 2016 TARİHİNDE MONTREALDE İMZALANAN
PROTOKOLLERİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- (1)
Uluslararası Sivil Havacılık Sözleşmesinin 50 (a) ve 56
ncı maddelerinin tadiline ilişkin olarak 6 Ekim 2016 tarihinde
Montrealde imzalanan Protokollerin onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylama için bir dakika süre veriyor ve
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 99 sıra sayılı Kanun
Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 249
Kabul : 249 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Emine
Sare Aydın Yılmaz Nurhayat
Altaca Kayışoğlu
İstanbul Bursa
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
7nci sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mali
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
7.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir
Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Mali Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1368) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 59) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 59 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz ve
soru talebi yok.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE MALİ
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA YATIRIMLARIN KARŞILIKLI
TEŞVİKİ VE KORUNMASINA İLİŞKİN
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 2 Mart
2018 tarihinde Bamakoda imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mali
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde
söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde
söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylama için bir dakika süre veriyorum ve
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 59 sıra sayılı Kanun
Teklifinin açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 250
Kabul : 241
Çekimser : 9 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Emine
Sare Aydın Yılmaz Nurhayat
Altaca Kayışoğlu
İstanbul Bursa
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
8inci sırada yer alan, Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
8.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2001) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 112) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 112 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz ve soru talebi yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ÖZBEKİSTAN
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA YATIRIMLARIN KARŞILIKLI
TEŞVİKİ VE KORUNMASINA İLİŞKİN
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 25 Ekim
2017 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir
Açık oylama için bir dakika süre veriyor,
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 112 sıra sayılı Kanun
Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 253
Kabul : 243
Çekimser : 10 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Emine
Sare Aydın Yılmaz Nurhayat
Altaca Kayışoğlu
İstanbul Bursa
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
9uncu sırada yer alan, Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun 8 Mayıs 1996 tarihinde Taşkentte
İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşmasını Değiştiren Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
9.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun 8
Mayıs 1996 tarihinde Taşkentte İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasını
Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/2031) ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(S.Sayısı:116) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 116 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz ve soru talebi yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
8 MAYIS 1996 TARİHİNDE TAŞKENTTE İMZALANAN
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ÖZBEKİSTAN
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN
VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME
ANLAŞMASINI DEĞİŞTİREN PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 25 Ekim
2017 tarihinde Ankarada imzalanan 8 Mayıs 1996 tarihinde Taşkentte
İmzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşmasını Değiştiren Protokolün
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylama için bir dakika süre veriyorum ve
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN 116 sıra sayılı Kanun
Teklifinin açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 267
Kabul : 267 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Emine
Sare Aydın Yılmaz Nurhayat
Altaca Kayışoğlu
İstanbul Bursa
BAŞKAN - Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
10uncu sırada yer alan, İzmir
Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Gine Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim,
Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1597) ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
10.- İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Gine
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve
Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1597) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 62) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 62 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklif üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÛMETİ İLE GİNE CUMHURİYETİ
HÜKÛMETİ ARASINDA ASKERÎ ALANDA EĞİTİM, TEKNİK VE
BİLİMSEL İŞ BİRLİĞİ ÇERÇEVE
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 3 Mart
2016 tarihinde Konakride imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Gine
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve
Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz ve soru talebi yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylama için bir dakika süre veriyor ve
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - 62 sıra sayılı Kanun
Teklifinin açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 248
Kabul : 238
Ret : 10 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Emine
Sare Aydın Yılmaz Nurhayat
Altaca Kayışoğlu
İstanbul Bursa
BAŞKAN - Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Birleşime bir dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.34
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.35
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare
AYDIN YILMAZ (İstanbul), Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 43üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
11inci sırada yer alan 61 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
başlayacağız.
11.- İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Nijerya
Federal Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Ticari ve Ekonomik
İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1589) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 61)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
12nci sırada yer alan 51 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
başlayacağız.
12.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1460) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 51)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da Komisyonun bulunamayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince, 132
sıra sayılı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporunu görüşmek için 16 Ocak 2020 Perşembe günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.36
(x) 134 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 79 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 49 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 46 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 84 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 99 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 59 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 112 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 116 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 62 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.