TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
49uncu
Birleşim
29
Ocak 2020 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Baki Ersoyun, Kayseri il ve ilçelerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlunun, İstanbul ili
Sultanbeyli ilçesinde yaşanılan mülkiyet sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili Erkan Başın, işçi
sınıfı açısından Türkiye'nin deprem gerçeğine
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Elâzığ ve Malatya illerinde
meydana gelen depremde hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan
rahmet dilediğine ve yaşanılan depremin Türkiye'nin depreme ne
kadar hazırlıksız olduğunu ortaya koyduğuna
ilişkin açıklaması
2.-
Mersin Milletvekili Cengiz Gökçelin, kamyon, tanker ve tır
şoförlerinin mağduriyetine ilişkin açıklaması
3.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, depremin tedbir
alınmadığı sürece ülkemizi tehdit etmeye devam
edeceğine ve insanı depremin değil sağlıksız
yapıların öldürdüğüne ilişkin açıklaması
4.-
Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, ABD Başkanı
Donald Trumpın kamuoyuna açıkladığı sözde Orta
Doğu Barış Planına ilişkin açıklaması
5.-
Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun, ABD Başkanı
Donald Trumpın kamuoyuna açıkladığı sözde Orta
Doğu Barış Planına ilişkin açıklaması
6.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, iktidarın esnafa sahip
çıkmasını temenni ettiğine ilişkin
açıklaması
7.-
Sivas Milletvekili Ulaş Karasunun, Sivas ili Toprak Mahsulleri Ofisi
Kangal Ajans Amirliğinin kapatılmasıyla tarımsal üretimde
bulunan çiftçilerin özel şirketlere ait depolara mahkûm edildiğine
ilişkin açıklaması
8.-
İzmir Milletvekili Kani Bekonun, 2019 yılı verilerine göre
İşsizlik Sigortası Fonuna son yılların en yüksek
işsizlik ödeneği başvurusu yapıldığına ve
ülkede ağır bir ekonomik kriz yaşandığına
ilişkin açıklaması
9.-
Ankara Milletvekili Gamze Taşcıerin, Ankara ilinin hava
kirliliği sorununun çözümüne yönelik Ankara Büyükşehir Belediyesinin
attığı adıma ilişkin açıklaması
10.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, Türkiyenin deprem
kuşağında olduğunun unutulmaması ve kalıcı
çözümlerin deprem yaşanmadan ortaya konulması gerektiğine
ilişkin açıklaması
11.-
Kırşehir Milletvekili Metin İlhanın, öğretmenlerin
2020 yılı Ocak ayı ara tatil özür grubu atamalarında il,
ilçe emri uygulamasının kaldırılmasının
mağduriyet oluşturduğuna ilişkin açıklaması
12.-
Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlunun, Malatya ve
Elâzığ illerinde meydana gelen deprem nedeniyle bölgede üniversite
eğitimi alan öğrencilerin yapılmamış bütünleme
sınavlarının ertelenmesini ve bir defaya mahsus on-line
sınav hakkının verilmesini talep ettiğine ilişkin
açıklaması
13.-
Mersin Milletvekili Olcay Kılavuzun, Türk vatanının
bekası, Türk milletinin selameti uğruna mücadele eden
korucuların maaş ve özlük haklarının düzenlenerek ekonomik
ve sosyal haklara kavuşmalarını sağlayacak sistemin hayata
geçirilmesi gerktiğine ilişkin açıklaması
14.-
Kırklareli Milletvekili Vecdi Gündoğdunun, on yedi yılda en
karanlık yıllarını yaşayan esnafı sefaletten
kurtaracak hangi tedbirlerin alınacağını öğrenmek
istediklerine ilişkin açıklaması
15.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın, 28 Ocak
Misakımillînin kabul edilişinin 100üncü yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
16.-
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin, Gazi Meclisin gazilere sahip
çıkarak mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
17.-
Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Bursa ili
Gemlik ilçesinde Marmara Kimya Sanayi Şirketinin kimyasal madde
üretimindeki kapasite ve çeşitlilik artışının
yaratacağı sorunlara ilişkin açıklaması
18.-
Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkinin, Adana İncirlik Hava Üssünde
çalışan Türk işçilerden 424ünün işine son verilmesi
olayına sessiz kalınmaması, Kayı İnşaatın
Litvanya ve Cezayirdeki projelerinde çalışan ve
maaşlarını alamayan Türk işçilere sahip
çıkılması gerektiği konusunda Aile, Çalışma ve
Sosyal Hizmetler Bakanı ile Dışişleri Bakanına
seslendiğine ilişkin açıklaması
19.-
Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünverin, Karaman, Konya, Aksaray ve
Niğde illerinin pancar tarlalarında görülen çizgili yaprak kurdunun
verim kaybına yol açması nedeniyle çiftçinin eksik tonaj
cezasıyla karşı karşıya kalması hususuna
Tarım ve Orman Bakanlığının kayıtsız
kaldığına ilişkin açıklaması
20.-
Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözerin, hizmete açılan
Eskişehir Şehir Hastanesinin eksikliklerin giderilmesi
gerektiğine ve sağlık hizmetinin bir bütün olduğuna
ilişkin açıklaması
21.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, 2019 yılı verilerine göre
İşsizlik Sigortası Fonuna son yılların en yüksek
işsizlik ödeneği başvurusu yapıldığına ve
işsizliğin ülkemizin en büyük problemi olduğuna, ABD
Başkanı Donald Trumpın yüzyılın planı olarak
açıkladığı sözde Orta Doğu Barış
Planına, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüsü kapsayan,
sınırları içerisinde başkenti Kudüs olan
bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının tek
çözüm olduğuna, Belçikanın PKKnın terör örgütü değil
savaşan taraf olduğu yönündeki kararını şiddetle
kınadıklarına, Belçika hükûmetine bu konuda nota verilmesi ve
Belçikayla olan ilişkilerimizin revize edilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
22.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, ABD Başkanı Donald
Trumpın yüzyılın planı olarak
açıkladığı sözde Orta Doğu Barış
Planına, 15 Kasım 1988de bağımsızlığını
ilan eden Filistini yok sayan ve Müslümanların ilk kıblesi olan
Kudüsü İsrailin başkenti olarak ilan eden bu planın
küstahlıktan başka bir şey olmadığına, MHP Genel
Başkanı Devlet Bahçelinin Orta Doğu
coğrafyasının Türkiye açısından tarihî bağlamda
kültürel ve siyasi önemini 18 Mayıs 2018 tarihinde Yenikapıdaki
Zulme Lanet, Kudüse Destek mitinginde ifade ettiğine ilişkin
açıklaması
23.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Türkiyede demokrasi,
insan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü ve yargı
alanında yaşanılanlara ilişkin eleştirilerini her gün
her toplantıda dile getirdiklerine, Birleşmiş Milletler Evrensel
Periyodik İzleme Toplantısında insan hakları karnesi
incelenen Türkiye'nin uğradığı ağır
eleştirilere, Uluslararası Şeffaflık Örgütünün
açıkladığı 2019 yılı Yolsuzluk Algısı
Endeksine ilişkin açıklaması
24.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak ABD ile İsrail arasında imzalanan anlaşmaya yönelik
tepkilerini ortaya koyacaklarına, İsrail medyası tarafından
MİT Başkanına yönelik hedef göstermeyi ve ithamı kabul
etmelerinin mümkün olmadığına, devletleri ve ülkeleri demokratik
kılan kriterler arasında şeffaflık, hesap verebilirlik ve
hesap sorabilirliğin olduğuna, CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun Deprem vergileri nereye harcandı?
sorusuna Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın Bay Kemale
bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok.
ifadesine, kamuoyuna yansıyan Kızılay Genel Müdürlüğü ile
BAŞKENTGAZ arasındaki yazışmaya, acıların,
depremlerin, milletin yardımseverliğinin istismar edilmesine
karşı Cumhuriyet Halk Partisi olarak mücadele edeceklerine
ilişkin açıklaması
25.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, İsrail medyası tarafından
MİT Başkanının hedef gösterilmesini zamanlaması itibarıyla
anlamlı bulduklarına ve Türkiye Cumhuriyetinin MİT
Başkanının tehdit edilemeyeceğine, ABD Başkanı
Donald Trumpın yüzyılın planı olarak
açıkladığı sözde Orta Doğu Barış
Planının dünyadaki pek çok mağdur ülke için nasıl bir
kurgu içerisinde olunduğunun görülmesi adına önemli olduğuna,
dünyanın farklı coğrafyalarında adalete, hukuka inanan
insanların güç birliği oluşturmasında Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yapacağı ortak açıklamanın örnek teşkil
edeceğine, kendilerine emanet edilen her bir kuruşun hassasiyet
içerisinde harcanmasının vazifeleri olduğuna,
BAŞKENTGAZın Kızılaya yaptığı
bağış konusunu takip ederek Genel Kurulu bilgilendireceğine
ilişkin açıklaması
26.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, son bir yıl içerisinde 1 milyon
insanın İdlibde yer değiştirdiğine, bu insanlara
Türkiyeye mülteci olarak gelmeden sınırların ötesinde insani
yardım yapılmasının herkesin vazifesi olduğuna
ilişkin açıklaması
27.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, yürütme organının
yasamayı AK PARTİden müteşekkil görmeyip bilgi
notlarını Mecliste grubu bulunan bütün siyasi partilere göndermesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
28.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
29.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve Hükûmetin bilgi notlarını sadece AK PARTİ Grubuna
göndermesinin ahlaki olmadığına ilişkin
açıklaması
30.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ucube bir sistem
olduğuna, iyileştirilmiş parlamenter sisteme bir an önce
dönülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
31.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın yaptığı açıklamasıdaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
32.-
Bursa Milletvekili Yüksel Özkanın, 29 Ocak Batı Trakya Türklerinin
Toplumsal Dayanışma ve Millî Direniş Gününe ilişkin
açıklaması
33.-
Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkayanın, Elâzığ ilinde
meydana gelen depremde hayatını kaybeden 41 yurttaşa Allahtan
rahmet dilediğine, başta deprem olmak üzere ülkemizde sıkça
görülen afetlere yönelik hazırlıkların önemine ilişkin
açıklaması
34.-
Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansurun, eğitim ve kültür seviyesinin bir
toplumu aydınlığa, medeniyete taşıyan etmenlerin
başında geldiğine ve halk kütüphanelerinin önemine, Hatay ilinin
Defne, Arsuz, Payas ilçelerindeki halk kütüphanesi eksikliğinin
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
35.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, devletin yaşanılan
felaketlerde vatandaşın sıkıntılarını,
problemlerini çözme konusunda gereken hassasiyeti göstermesi ve eksiklikler
varsa da konuşulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
36.-
Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, yapı denetim
hizmetleriyle ilgili kapsamlı bir önerge hazırladıklarına
ve deprem vergisinin deprem için kullanılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
37.-
Konya Milletvekili Orhan Erdemin, Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan
Aygunun CHP grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve sorunları çözecek
iktidarın AK PARTİ iktidarı olduğuna ilişkin
açıklaması
38.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, ABDnin sözde İsrail-Filistin
barış planının Kudüsü İsraile ilhak ederek
Filistini o topraklardan söküp atmaktan ibaret olduğuna ilişkin
açıklaması
39.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, ABD yönetiminin
yayımladığı uluslararası hukuku hiçe sayan, 15
Kasım 1988de bağımsızlığını ilan eden
Filistini yok sayan, Kudüsü İsrailin başkenti ilan eden mütecaviz
planın küstahlıktan başka bir anlamı
olmadığına ilişkin açıklaması
40.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, tüm halkların
özgür, eşit ve adil yaşam sürmesinin en temel koşulunun Orta
Doğuda kalıcı bir barışın sağlanması
olduğuna ilişkin açıklaması
41.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, sözde Orta Doğu
Barış Planıyla İsrailin Batı Şeriadaki
işgalinin ilhaka dönüştürülmek istendiğine ilişkin
açıklaması
42.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, 5 siyasi partinin aynı konu üzerinde
hemfikir olarak hem Türkiyeye hem de dünyaya sesleniş içerisinde
olmasının demokrasimiz açısından anlamlı bir
kazanım olduğuna ilişkin açıklaması
43.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, 161 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılan Komisyon
Raporunun İç Tüzüke aykırı olduğuna ve Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancarın Raporu
görüşmeye açması hâlinde usul tartışması talep
ettiğine ilişkin açıklaması
44.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Demirin, Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demirin 161 sıra sayılı Kanun Teklifinin birinci bölümü
üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
45.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, hem İç Tüzük hem de
teamüller gereği şahıslar adına yapılan konuşmalarda
önce lehte, sonra aleyhte söz verildiğine ilişkin
açıklaması
46.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Konya ilindeki
vatandaşların sorunlarının çözülemediğine ilişkin
açıklaması
47.-
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Başkanı Tahir Akyürekin, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Hatay
Milletvekili Hüseyin Yaymanın Asya Parlamenter Asamblesi Türkiye
Delegasyonu üyeliğinden istifa etmesiyle boşalan üyelik için AK
PARTİ Grubu Başkanlığınca bildirilen
Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın üyeliğinin
Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun
görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1065)
VI.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
İYİ PARTİ Grubunun, İYİ PARTİ Grup Başkan
Vekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan tarafından, İdlibden
Türkiyeye doğru gelen yeni sığınmacı
akınlarına yönelik tedbirler alınması amacıyla 28/1/2020
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Ocak 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.-
HDP Grubunun, Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve
arkadaşları tarafından, vatandaştan toplanan deprem
vergilerinin nereye harcandığının şeffaf bir
şekilde kamuoyuyla paylaşılması amacıyla 29/1/2020
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Ocak 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.-
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan çiftçilerin girdi maliyetlerinde yaşanan
artışlardan kaynaklanan sorunlara çözüm önerileri getirilmesi
amacıyla verilmiş olan (10/2406) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
29 Ocak 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VII.-
BİLDİRİLER-DEKLARASYONLAR
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ile Adalet ve
Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Halkların Demokratik
Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve İYİ PARTİ siyasi parti
gruplarının ortak imzasıyla hazırlanan,
İsrail-Filistin ihtilafına yönelik olarak ABD yönetiminin
yayımladığı sözde barış, özünde
istikrarsızlık ve çatışma mahiyetindeki planı yok
sayarak esefle kınadıklarına ilişkin bildirisi
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Teklifleri
1.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ile 70 Milletvekilinin Coğrafi
Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2512) ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 161)
2.-
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Bişkek Kırgız-Türk Dostluk Devlet Hastanesi Açılması,
Ortak İşletilmesi ve Devri ile Kırgız Cumhuriyeti
Vatandaşlarının Türkiyede Tıp ve Tıpta Uzmanlık
Eğitimi Almasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1602) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 66)
IX.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancarın 161
sıra sayılı Komisyon Raporunu işleme almasının
İç Tüzük hükümlerine uygun olup olmadığı hakkında
X.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat Sancarın,
teklifin tümü ve bölümleri üzerinde lehte ve aleyhte söz şeklinde bir
konuşmanın İç Tüzükte düzenlenmediğine ilişkin
konuşması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İzmir Milletvekili Mahir Polat'ın, İzmir ili Foça ilçesinde
görev yapan doktorların branşlarına göre sayılarına
ilişkin,
İzmir
ili Karşıyaka ilçesinde görev yapan doktorların
branşlarına göre sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Ödemiş ilçesinde görev yapan doktorların branşlarına
göre sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Menemen ilçesinde görev yapan doktorların branşlarına göre
sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Kınık ilçesinde görev yapan doktorların
branşlarına göre sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Tire ilçesinde görev yapan doktorların branşlarına göre
sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Kemalpaşa ilçesinde görev yapan doktorların branşlarına
göre sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Kiraz ilçesinde görev yapan doktorların branşlarına göre
sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Bergama ilçesinde görev yapan doktorların branşlarına göre
sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Beydağ ilçesinde görev yapan doktorların branşlarına
göre sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Aliağa ilçesinde görev yapan doktorların branşlarına
göre sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Bayındır ilçesinde görev yapan doktorların
branşlarına göre sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Bayraklı ilçesinde görev yapan doktorların branşlarına
göre sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Bornova ilçesinde görev yapan doktorların branşlarına göre
sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Dikili ilçesinde görev yapan doktorların branşlarına göre
sayılarına ilişkin,
İzmir
ili Çiğli ilçesinde görev yapan doktorların branşlarına göre
sayılarına ilişkin,
Soruları
ve Sağlık Bakanı Fahrettin Kocanın cevabı (7/23249),
(7/23250), (7/23251), (7/23252), (7/23253), (7/23254), (7/23255), (7/23256),
(7/23257), (7/23258), (7/23259), (7/23260), (7/23261), (7/23262), (7/23263),
(7/23264),
2.-
Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman'ın, Atatürk
Havalimanının sözleşme bitiş tarihinden önce
kapatılması nedeniyle işletmeci şirkete ödenecek tazminat
bedeline ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı
Mehmet Cahit Turhanın cevabı (7/23277)
29 Ocak 2020 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49uncu
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Kayseri ve
ilçelerinin sorunları hakkında konuşmak isteyen Kayseri
Milletvekili Mustafa Baki Ersoya aittir.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Baki Ersoyun,
Kayseri il ve ilçelerinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem olan Kayseri ve
ilçelerinin sorunları üzerinde gündem dışı söz
almış bulunuyorum.
Öncelikle, Elâzığ ve Malatya illerimizdeki
depremzedelerimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyor, hayatını
kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allahtan rahmet,
yakınlarına ise sabır diliyorum.
Kayserimizin ilçelerinde genelde tarım ve
hayvancılık geçim kaynağıdır fakat
yatırımlar konusunda şu ana kadar maalesef istenilen seviyeye
ulaşılamamıştır. Üzülerek belirtiyorum ki ilimiz ve
ilçeleri IPARD gibi büyük tarım desteklerinden faydalanamamaktadır.
Bu durum, neredeyse tek geçim kaynağı tarım ve
hayvancılık olan Akkışla, Bünyan, Tomarza,
Pınarbaşı, Sarız, Develi, Özvatan, Felahiye,
Yeşilhisar, Yahyalı gibi ilçelerimizde
vatandaşlarımızın topraklarını bırakıp
şehre göç etmesini mecbur hâle getirmektedir.
Tarım sektöründe üretime ilişkin girdi
maliyetleri çiftçilerimizi oldukça zorlamaktadır; gübre, mazot ve elektrik
fiyatları tarım emekçilerinin, maalesef, belini bükmektedir. Ben, her
fırsatta tarımsal desteklerin altını çizip önemini
anlatmaya çalışıyorum. Biz tarım ülkesiyiz, üreten bir ülke
iken tüketen bir ülke olma yolunda gitmemizi doğru bulmuyorum. Özellikle
IPARD desteklerinin 41 ille sınırlı kalmamasını, 81
ilin tamamında da uygulanmasını önemsiyorum.
Kayseri, İç Anadolu Bölgesinin en geniş
tarım arazilerine sahip illerinden bir tanesidir. Verilecek hibe
desteğiyle yatırımcılarımız yeni projelerini
hayata geçirecek, hayata geçirilen yeni projelerle birlikte, hem
ilçelerimizdeki göç önlenecek hem de ülke ekonomisine katkı
sağlanacaktır. Bizim Kayserililer olarak en temel gayemiz, millî ve
yerli üretime destek vermek, Türkiye'yi yeniden kendi kendine yeten ülke hâline
getirmek, ülkemizi ithal ürün kıskacından kurtarmaktır.
Bakın, Tomarza ilçemiz Türkiye'deki en kaliteli
kabak çekirdeğinin üretildiği ilçedir. Oysa biz ne yapıyoruz?
Çinden ithal kabak çekirdeği getirtiyoruz. Oysaki Tomarzalı
çiftçilerimize destek versek, ilçede çerezlik kabak çekirdeği eleme ve
paketleme tesislerini kursak, hem ithalattan kurtulacağız hem de
çiftçilerimiz ürünlerini değerinde piyasaya sürebilecekler; böylece
Kayserili çiftçimiz kazanacak, Türkiye kazanacaktır.
Yine aynı şekilde, Akkışla
ilçemiz koyunuyla meşhur bir ilçedir. Orta Anadolunun en çok süt üreten
ilçelerinden bir tanesi olmasına rağmen, maalesef bir üretim tesisi
yoktur. Girdi fiyatları ve coğrafi yapı göz önünde
bulundurulduğunda, en yakın et ve süt kombinası bile
Akkışlalı besicilerimize oldukça pahalıya mal
olmaktadır. Bu sebeple, ilimize en az 1 adet et ve süt kombinası
kurulması talebimiz vardır.
İlçelerimizin diğer bir
sıkıntısı sulamadır. Bahçelik, Yamula, Gümüşören
Barajlarının sulama kanalları projeleri ve Develi 2nci Merhale
Sulama Projesi ödenek yetersizliği gerekçesiyle hâlâ
tamamlanamamıştır. Pınarbaşı, Bünyan,
Sarıoğlan, Tomarza, Develi ve Ağırnastaki çiftçilerimiz bu
projelerin bir an önce bitmesini ümit etmektedirler. Yine aynı
şekilde, Seyhan Nehrinin bir kolu olan Sarız Çayı üzerine gölet
yapılmak suretiyle kapalı bir havza hâline getirilmesi, Sarız
ilçemizdeki tarımsal faaliyet açısından oldukça önem arz
etmektedir. Bu projelerin bir an önce bitirilmesi zor durumdaki çiftçimizi
rahatlatacak, Kayserimizde sulu tarımın gelişmesini sağlayacaktır.
Bir diğer problemimiz de şehrimizde
sağlık hizmetleriyle ilgili. Özellikle Develi, Sarız ve
Yahyalı ilçelerimizde ciddi sıkıntılar yaşıyoruz.
Ödenek yetersizliği nedeniyle henüz tamamlanmamış olan Develi
Devlet Hastanesinin bir an önce yapımının tamamlanması
vatandaşlarımızın içini rahatlatacaktır. Sarız
ilçemiz ise merkeze en uzak olan ilçemizdir. Buna rağmen, maalesef, ilçede
hazır olarak bekletilen tam donanımlı bir ambulans hâlâ mevcut
değildir.
Bununla birlikte, Tomarza, Felahiye, Yahyalı
ilçelerimizde uzman doktorlarımızın bulunmaması, bazı
uzman doktorların da kadrolarının ilçelerde olmasına
rağmen görevlendirmeyle başka yerlerde çalışması
vatandaşlarımızın mağduriyetine sebep olmaktadır.
Bunların yanı sıra, irili ufaklı
deprem haberleriyle yüreklerimizin ağızlarımıza
geldiği bugünlerde Bünyan ilçemizde hükûmet konağı olarak
kullanılan binanın fiziksel yapısının kullanıma
elverişli olmadığının altını çizmek isterim.
Bu binanın oturulamaz raporu olmasına rağmen hâlâ resmî bir
kurum olarak kullanılması ve günde yüzlerce insanın burayı
ziyaret etmesi oldukça düşündürücüdür. Gerekli tedbirlerin
alınması vatandaşlarımızın içini
rahatlatacaktır.
Şehrimizi çok seven bir milletvekili olarak
sorunlarımıza bir an önce çözüm bulunmasını temenni ediyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Ersoy.
Gündem dışı ikinci konuşma,
İstanbulun Sultanbeyli ilçesindeki mülkiyet sorunları hakkında
söz isteyen İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğluna aittir.
Buyurun Sayın Nuhoğlu. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
2.- İstanbul Milletvekili Hayrettin
Nuhoğlunun, İstanbul ili Sultanbeyli ilçesinde yaşanılan
mülkiyet sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbulun
Sultanbeyli ilçesindeki tapu sorunuyla ilgili gündem dışı söz
aldım. Selamlarımı sunarak başlıyorum.
Sultanbeyli, İstanbulun Anadolu yakasında
1985 nüfus sayımında 3.600 nüfuslu bir köy iken 1989
yılında ilçe oldu. Anadolunun muhtelif yerlerinden gelen göçlerle
çok hızlı artış gösteren nüfusun 1990 genel nüfus
sayımında 82 bine, 2016 yılı sayımında 325 bine
çıkmış olduğunu, bugün ise 350 bine
yaklaştığını görüyoruz.
İlçede çok yüksek oranda işsizlikle
birlikte, yaygın olarak, geçim zorluğu vardır. Bu açıdan
İstanbulun en sıkıntılı ilçelerinin başında
gelmektedir. Şimdi ise daha büyük bir sıkıntı yaşanmaktadır.
İşsizlik ve geçim zorluğundan daha büyük sıkıntı
olur mu diyebilirsiniz. Evet, olur. 1989dan bu yana çok defa verilen sözlere
rağmen bir türlü çözülemeyen tapu sorunu vardır. Orada
yaşayanlara göre, ilçe belediyesinin ve iktidarın günahı ve
vebali çok büyüktür. Vatandaş, tefecilerin, fırsat kollayan
yapsatçıların, bazı zenginlerin eline düşürülmekte veya
ilçeyi terk etmeye mecbur bırakılmaktadır.
İlçenin büyük bir kısmı 2/Bli veya
hisse tapulu arazilerden oluşmaktadır. İlçe sakinlerinden olan
hak sahiplerine tapularını almaları yönünde bugünlerde tebligat
yapılmaya başlanmış olduğunu öğrenmiş
bulunuyoruz. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki tebliğ edilen bedeller, çok
yüksek olduğu gibi, aynı ada içerisindeki parsellerde bile büyük
farklılıklar göstermektedir. Mesela, 8730 no.lu adada 13 ve 14üncü
parseller aynı sokakta ve yan yana olmalarına rağmen farklı
bedeller tebliğ edilmiştir. Yine 1561 no.lu adada 2/Bli 190
metrekare arsaya 36 bin lira; hisse tapulu olan, aynı rakama yakın,
202 metrekarelik arsaya 110 bin TL bedel tebliğ edilmiştir.
Arsası cadde üzerinde olan bir ilçe sakini, 1 milyon 200 bin TL ödemesi
gerektiğini, bunun mümkün olmadığını, bu bedelin
yarısına arsasını vermeye hazır olduğunu ifade
etmektedir. Bu uygulamaya esas teşkil eden fiyat tespitlerinin isabetli
olmamasından, gerçek fiyatların çok üzerinde bedeller istenmesinden
dolayı kısa zamanda bu kararların gözden geçirilerek
fiyatların aşağıya çekilmesini, hak sahiplerinin
ödeyebileceği bedellere indirilmesini gerekli görmekteyiz. Aynı
zamanda, kentsel dönüşümün acil olarak uygulanması gereken bir
ilçemiz olan Sultanbeylide, Sultanbeylilerin, depreme dayanıklı,
korkusuzca yaşanabilecek yapılara kavuşmalarının en
tabii hakları olduğunu da belirtmek istiyorum.
Elâzığ Sivricede meydana gelen son deprem
bütün milletimizi bir kez daha üzdüğü gibi, depremi yeniden gündeme
getirdi. Can kayıpları var, mal kayıpları var,
yaralılar var.
Değerli milletvekilleri, deprem bir doğa
olayıdır; diğer doğa olayları gibi, tedbir
alındığı takdirde tehlikeli olmaktan çıkar.
Ülkemizdeki yerleşim yerlerinin büyük kısmı ciddi ölçüde deprem
kuşakları üzerinde bulunmaktadır. Ne var ki yapı stokumuz
depreme dayanıklı değildir; sorun buradadır, depreme
dayanıklı yapılar üretilememektedir. Sultanbeyli ilçemiz de
âdeta çok büyük bir köy görünümünde olup yapıların
çoğunluğu depreme dayanıklı değildir. İmar
barışı kapsamında, bütün kaçak yapılar gibi
Sultanbeylideki yapılar da Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü
arşivine girmiş bulunmaktadır. Bu yapılar, genellikle,
yeterli ve gerekli mühendislik hizmeti alamamış yapılardır.
Dolayısıyla tehlike arz etmektedirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Nuhoğlu,
tamamlayın sözlerinizi.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tapuyla ilgili mülkiyet sorunları çözülürken
deprem gerçeğine uygun yapılaşmanın da derhâl uygulamaya
konulması şarttır. İnsanlarımızın korkusuzca
uyuyabilecekleri konutlar, çalışabilecekleri iş yerleri,
okuyabilecekleri okullar, büyük İstanbul depremi gelmeden önce
Sultanbeyliye de mutlaka yapılmalıdır. Bunu başarabilecek
bilgiye, beceriye sahip yeterli mühendislerimizin olduğunu, kentsel
dönüşüme yetecek kadar kaynağın da Zorunlu Deprem Sigortası
Fonunda birikmiş olduğunu ifade ediyor, sorumluluk taşıyan
bütün yetkilileri göreve davet ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Nuhoğlu.
Gündem dışı üçüncü konuşma,
işçi sınıfı açısından deprem gerçeği ve
Kanal İstanbul Projesiyle ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili
Erkan Başa aittir.
Buyurun Sayın Baş. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
3.- İstanbul Milletvekili Erkan
Başın, işçi sınıfı açısından
Türkiye'nin deprem gerçeğine ilişkin gündem dışı
konuşması
ERKAN BAŞ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu ve ekranları başında
bizleri izleyen, ülkemizin alın teriyle, emeğiyle yaşayan tüm
insanlarını saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime başlarken Elâzığ merkezli
yaşadığımız depremde hayatını yitiren tüm
yurttaşlarımızı saygıyla anıyor,
yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil
şifalar diliyorum. Türkiye İşçi Partisi adına -hem bölge
halkına hem de ülkemize- geçmiş olsun dileklerimizi paylaşmak
istiyorum.
Bu duygularımı paylaştıktan
sonra bir vurgu yapma ihtiyacı hissediyorum. Elbette biz burada
halkın acılarını paylaşacağız,
duygularımızı da ifade edeceğiz ancak bir şeyi hiç
unutmayacağız: Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir taziyeevi
değildir. Burada, sık sık, ülkemizde yaşanan çeşitli
acılarda hayatını kaybeden yurttaşlarımızla
ilgili her birimiz başsağlığı dileklerimizi
paylaşıyoruz. Elbette, bir acı varsa elimizden geldiğince o
acıya ortak olmak durumundayız ancak bizim işimiz, halkın
önlenebilir acılar yaşamasına engel olmaktır. Örneğin,
devletin depremle ilgili görevi, yaralılara acil şifa,
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilemek değildir;
öncesinde önlem almak, sonrasında yaraların hızla
sarılması için görev üstlenmektir.
Şimdi bunları söyleyince depreme siyaset
karıştırmış oluyoruz ama yıllardır sorumlu
makamlarda oturanlar depreme siyaset karıştırmamamızı
istiyorlar. Şimdi biz böyle laflar edince iktidar çevresinden hemen bildik
yanıtlar geliyor: Hepimiz aynı gemideyiz. Böyle zamanlarda siyaset
konuşmayalım. gibi laflar ediliyor.
Açık söylüyorum: Bu yaklaşımın
-halkın acılarının- iktidar lehine siyasi rant elde etme
yaklaşımının bir ürünü olduğunu düşünüyorum,
iktidarın siyasi sorumluluktan kaçmak için uydurduğu birer
kılıf olduğunu düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, siyaset bir iş,
siyasetçilik bir meslek değildir. Siyaset kurumu, halkın dertlerini
çözmek, acılarını azaltmak için vardır. Bakın,
şimdi size bir örnek vermek istiyorum: Cuma günü bir deprem
yaşadık, o gün bugündür devletin tüm yetkilileri, sözde,
acıları paylaşıyor, başsağlığı
diliyor. Bunun üzerine, günü geldi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi dün
toplandı. Biz, dün bütün gün, burada, konuşmak dışında,
bu halkın acılarını hafifletecek hangi icraata imza
attık? Arkadaşlar, bunun üzerine, bugün, muhtemelen gündeme
geçeceğiz ve bu 161 sıra sayılı Kanun Teklifini, torba
kanunu görüşeceğiz. Şimdi, vatandaş, bizim deprem için
önlem almamızı bekliyor. Üstelik, İmar Komisyonundan geçen bir
teklif gelmiş. Peki, AKPnin derdi ne? Cumhurbaşkanına bir tane
daha saray yapalım.
Sayın milletvekilleri, özellikle AKP
sıralarına sesleniyorum -anlayacağınız dilden
söyleyeyim- bakın, burası çok önemli: Ağustos 2018de AKP Genel
Başkanı Ahlata gitti, 10 dönümlük bir arazi üstüne, Selçuklu
mimarisiyle, 1.071 metrekare oturma alanlı bir
Cumhurbaşkanlığı köşkü
yapılacağını söyledi. Ocak 2019da
Cumhurbaşkanlığı köşkü için yine AKPnin teklifiyle Kıyı
Kanununda değişiklik yapıldı, ardından inşaat
başladı. Temmuz 2019da Anayasa Mahkemesi, bu torba kanunla getirilen
kanun hükümlerini iptal etti. Anayasa Mahkemesinin kararı elimizde,
Anayasa Mahkemesi diyor ki: Bu doğru değildir, bu
yanlıştır, bu yapılmaması gereken bir şeydir.
Üstelik diyor ki: Kıyıların özel mülkiyete konu olamaz;
doğal ortamın korunması ve herkesin ortak kullanımına
açık olması zorunluluğu vardır. AYMnin bu kararına
rağmen Ahlatta saray inşaatı devam ediyor ve şimdi, bugün
Meclise gelen bu teklifle biz, resmen, bu usulsüzlüğe yasal
kılıf bulmaya zorlanıyoruz, AYMnin verdiği kararın
etrafından dolaşıyoruz; Reis ne isterse o olur. deniliyor.
Maalesef, AKP bizim bunlara
alışmamızı istiyor ama insanlarımız can
derdindeyken, bir deprem felaketi yaşanmışken, yeni deprem
felaketleri yaşamamak için ne yapılması gerektiğini
tartışmak gerekirken yeni bir saray daha yapmak için yasa
çıkarmaya el insaf diyoruz.
Peki, bütün bu söylediklerimin, hani, konumun
başlığı olan işçi sınıfı
açısından deprem gerçeğiyle ne ilgisi var? Değerli
arkadaşlar, 1999 yılından bu yana meydana gelen depremlerde
resmî rakamlara göre 17.480, gayriresmî rakamlara göre çok daha fazla
sayıda yurttaşımız hayatını kaybetti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Baş,
tamamlayın lütfen.
ERKAN BAŞ (Devamla) Hiç bu dönem boyunca
yaşanan bu cinayetleri inceleme şansınız oldu mu bilmiyorum
ama son yirmi bir yılda yaşanan bu 5 büyük depremde
hayatını kaybedenlerin çok büyük bir bölümü yoksullardan, dar gelirli
emekçi yurttaşlarımızdan oluşuyor. Yani şu Türkiye'nin
deprem gerçeği sözünü, aslında Türkiye'nin yüzde 99u için var olan
bir deprem gerçeği diye düzeltmek gerekiyor.
Söylemek istediğim şu değerli
arkadaşlar: Evet, deprem bir doğa olayı ancak depremi bir
felakete çeviren, en az hasarla atlatılmasına engel olan şey de
o ülkedeki yöneticilerin davranışları. Bizim ülkemizde de belli
bir büyüklüğün üzerinde yaşanan her depremin bir felakete
dönüşmesinin nedeni iktidardır. Bakın, daha önce bu kürsüde
ifade etmiştim, herhangi bir ülkede o ülkeyi yöneten kişiler ve
onların etrafındakiler zenginleşiyorsa, servetleri büyüyorsa
halk yoksullaşıyordur ve şimdi, bunun üzerine bir şey daha
ekleyerek sözlerimi tamamlamak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, bağlayın lütfen.
ERKAN BAŞ (Devamla) Eğer yöneticiler
zenginleşiyorsa, etrafındakiler zenginleşiyorsa halk
yoksullaşıyor. Eğer bir ülkede depremde, ülkeyi yönetenler kendi
dertlerini halkın dertlerinin üstünde görüyorsa o ülke halkının
acılar yaşaması kaçınılmazdır. Daha basit
söyleyelim: Eğer bir ülkede kaçak saray varken, yazlık saray varken,
uçan saray varken, yüzen saray varken yeni saraylar yapmak istiyorsanız
gecekondudakilere Siz ölün. diyorsunuz.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Baş.
Değerli milletvekilleri, şimdi de sisteme
giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz
vereceğim.
Sayın Aydın
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının,
Elâzığ ve Malatya illerinde meydana gelen depremde hayatını
kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine ve
yaşanılan depremin Türkiye'nin depreme ne kadar
hazırlıksız olduğunu ortaya koyduğuna ilişkin
açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Elâzığda meydana gelen, Malatya ve civar
illerde de hissedilen depremde hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına da
başsağlığı diliyorum. Manisa ve Marmariste meydana
gelen depremler nedeniyle de yine, geçmiş olsun diyorum.
Bu depremler, Türkiye'nin depremlere ne kadar
hazırlıksız olduğunu bir kez daha gösterdi. Maalesef, 1999
yılından beri bir arpa boyu yol alamamışız, fay
hatlarını dikkate almamışız. Şimdi, ilk
yapılması gereken, Türkiye'nin acil fay yasasının
çıkarılması, fay hattı üzerinde yapılaşma izni
verilmemesi, fay segmentleri üzerindeki yapılaşmaların
arındırılması, buraların başka şekilde
değerlendirilmesi. Böylece, insanlar fay hatlarının nerede
olduklarını bilirler, ona göre tedbir alabilirler. Ama bu,
insanların kendi başlarına yapabilecekleri bir çalışma
değil, belediyelerin ve hükûmetlerin bu işe müdahil olması
gerekir.
BAŞKAN Sayın Gökçel
2.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçelin, kamyon,
tanker ve tır şoförlerinin mağduriyetine ilişkin
açıklaması
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) Sayın
Başkan, kamyon, tanker ve tır esnafı zor zamanlar geçiriyor.
Dijital takometre uygulaması altı ay ertelendi diye esnafın
sorunları çözülmedi. Tarsustan -Mersinden- Çorluya giden bir tır sadece
köprü ve otoban geçişlerine 700 lira ödüyor. Trafik sigortası ve
kaskoya her ay 1.500 lira ödüyor. Gariban kamyoncu kendisine K1 belgesi
çıkarıyor, K1 belgesine üst limit konulmadığı için çok
araçlı kişilerle, şirketlerle rekabet edemiyorlar. Kooperatifler
K1 belgesi alarak tüm üyelerinin yükünü hafifletmek istiyor, küçük kamyoncu
esnafı rekabet edebilsin istiyor. Bu sese kulak verin.
BAŞKAN Sayın Şeker
3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin,
depremin tedbir alınmadığı sürece ülkemizi tehdit etmeye
devam edeceğine ve insanı depremin değil sağlıksız
yapıların öldürdüğüne ilişkin açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, deprem, 17
Ağustos tarihine kadar Türk insanının pek de önemsemediği
bir kavramdı. Bu tarihten önce deprem, Türkiyede fazla konuşulmayan,
tartışılmayan, sürekli es geçilen bir konu olmuştu.
Depremin meydana geldiği bölgelerdeki endüstrileşme derecesi ve nüfus
yoğunluğu can ve mal kayıplarını da
artırıyordu. Tedbir alınmadığı sürece deprem
ülkemizin büyük bir kısmını tehdit etmeye devam edecek. Kiminin
yaşadığı, kiminin duyunca ürperdiği, kiminin
hakkında hiç bilgi sahibi olmadığı deprem, bize, depremle
yaşamayı öğrenmemizi, deprem konusunda yeterince bilinçli
olmadığımızı, doğal afetlerde koordinasyon ve
kurtarma çalışmalarının önemini, afet öncesinde alınan
önlemlerin hayat kurtardığını, insanı öldürenin deprem
değil, geçmişten gelen planlama hatalarının ve
sağlıksız yapıların olduğunu öğretti diyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Taşkın
4.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, ABD Başkanı Donald Trumpın kamuoyuna
açıkladığı sözde Orta Doğu Barış
Planına ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Dün ABD Başkanı Trumpın İsrail
ve Filistin meselesiyle ilgili açıkladığı sözde
barış planı sonuçsuz kalmaya mahkûm, ölü doğmuş bir
plandır ve bizim için yok hükmündedir.
İnsanlığın kadim şehri ve
İslamın ilk kıblesi Kudüs haksız bir teşebbüsle
karşı karşıyadır. Uluslararası hukuku hiçe sayan,
pervasız bir anlayış Kudüsü, Filistin coğrafyasında,
haksız bir yaklaşımla, İsrailin başkenti yapma
gayreti içindedir. Kudüs, miracın kapısı,
insanlığın ortak mirası, özgür Filistinin
başkentidir. Kudüs kırmızı çizgimizdir. İsrailin
işgal ve zulmünü meşrulaştırmaya yönelik adımlara izin
vermeyeceğiz. Filistinin kabul etmeyeceği hiçbir planı
desteklemeyeceğiz.
İşgal politikalarına son vermeden
Orta Doğuya barış gelmez diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Durmuşoğlu
5.- Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun,
ABD Başkanı Donald Trumpın kamuoyuna
açıkladığı sözde Orta Doğu Barış
Planına ilişkin açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün, ABD Başkanı Donald Trump, tek
taraflı, skandal Orta Doğu barış planını kamuoyuna
açıkladı. Bu skandal açıklamada Kudüsü İsrailin bölünmez
başkenti olarak nitelendirmesini asla kabul etmiyoruz ve bizim için yok
hükmündedir.
Filistinin geleceği kilometrelerce uzaktan
planlanamaz. Bu plan, çözümü değil, çözümsüzlüğü ve Filistin
topraklarını gasbetmeyi hedefleyen bir plandır. Kudüs
davası, yalnızca Filistindeki bir avuç Müslümanın değil;
1,7 milyarlık İslam âleminin onuru, namusudur. Kudüs bize Hazreti
Davutun, Hazreti Süleymanın, Hazreti Zekeriyanın, Hazreti
Yahyanın hediyesidir. Kudüs, peygamberler sultanı Hazreti Nebinin
Şayet oraya gidemez ve orada namaz kılamazsanız bari
oranın kandillerini aydınlatacak yağ gönderin. diyerek emanet
ettiği kutlu beldedir. Kim ne derse desin, hangi planını
açıklarsa açıklasın, Kudüs Filistinin başkentidir, Kudüs
Müslümanların kutsalıdır. İlk kıblemiz Kudüsü
işgalcilerin insafına terk etmemekte kararlıyız. Filistin
halkının hakları ve Kudüs konusundaki mücadelemizi son
nefesimize kadar sürdüreceğiz.
Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Gürer
6.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
iktidarın esnafa sahip çıkmasını temenni ettiğine
ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Çiftçilerimiz gibi esnaflarımız da büyük
sıkıntı yaşamaktadır, sicil affı büyük
beklentisidir. 2019 yılında parasal tutarı 21 milyar olan toplam
916.169 senet vadesinde ödenmediği için protesto olmuştur. UYAP
istatistiklerine göre 1 Ocak-26 Ocak 2020 günleri arasında toplam 619.771
yeni icra dosyası açılmıştır. Aynı dönemde
sonuçlanan dosya sayısı ise 528.995 olmuştur. Ticaret
Bakanına sordum, Bakanın yanıtına göre, 2018
yılında 135.780 adet iş yeri kapanmıştır.
Niğde ilinde kapanan iş yeri sayısı ise 816 adettir. Bakan
1.299 yeni açılan iş yeri var. diyor. Araştırdım, 20
Suriyeli yeni iş yeri açmış ama daha önce açılan iş
yerleri, var olup da oda kaydı olmayanlar kayıt altına
alınmıştır yani rakamlarla oynanıp burada da gerçekler
örtbas edilmektedir. Esnafın yaşadığı sorunlar her
geçen gün artmaktadır, bu konuda iktidarın duyarlı
olmasını, esnaflarımıza sahip çıkmasını
temenni ediyorum.
BAŞKAN Sayın Karasu
7.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasunun, Sivas
ili Toprak Mahsulleri Ofisi Kangal Ajans Amirliğinin
kapatılmasıyla tarımsal üretimde bulunan çiftçilerin özel
şirketlere ait depolara mahkûm edildiğine ilişkin
açıklaması
ULAŞ KARASU (Sivas) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sivas Kangal ilçemizde bulunan Toprak Mahsulleri
Ofisi Ajans Amirliği Genel Müdürlükçe alınan kararla kapatılarak
Ofis tesisli üretim statüsüne düşürülmüştür. İlçede faaliyet
gösteren Ofisin alınan bu kararla kapısına kilit vurulacak,
gerekli hâllerde sadece bir ay açık tutulacaktır.
Kangalda tarımsal üretimde bulunan
çiftçilerimiz özel şirketlere ait lisanslı depolara mahkûm edilmiştir.
Uygulamayla bölgedeki tarımsal üretim düşüşe geçecek,
çiftçilerimizin maliyetleri artacak ve bunun sonucu olarak pazardaki fiyatlar
artışa geçecektir. Üretilen nohudun satılacağı bir
kurum kalmamıştır. Geçmişte çiftçilerimizin kara gün dostu
olarak kurulan TMOlar şimdi Anadoluda kapatılmakta; Katarın,
Rusyanın çiftçisinin ürününü satın almaya
çalışmaktadır. Bu tarım politikasından
vazgeçmediğiniz takdirde bu gidişle çiftçilerimizi kuru soğana
bile muhtaç edeceksiniz.
BAŞKAN Sayın Beko
8.- İzmir Milletvekili Kani Bekonun, 2019
yılı verilerine göre İşsizlik Sigortası Fonuna son
yılların en yüksek işsizlik ödeneği başvurusu
yapıldığına ve ülkede ağır bir ekonomik kriz
yaşandığına ilişkin açıklaması
KANİ BEKO (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün açıklanan veriler
sonucunda öğreniyoruz ki 2019 yılında işsizlik
maaşına başvuranların sayısı 1 milyon 961 bin 614
kişiye ulaşmıştır. Ortaya çıkan bu veri, ülkedeki
işsizliğin geldiği korkunç noktayı gözler önüne
sermektedir. İşsizlik Sigortası Fonunun 2019 yılı
verilerine göre, son yılların en yüksek işsizlik ödeneği
başvurusu yapılmıştır. Fonun gelirlerinde
artış olmasına rağmen ilk defa gelir-gider farkı bu
kadar düşük olmuştur. Ülke ağır bir ekonomik kriz
yaşamaktadır, işsizlik rakamları da bu durumu açıkça
ortaya koymaktadır. İşsizlik verileri cumhuriyet tarihinin en
yüksek noktasına gelmiştir. Ekonomik krizin faturası bugüne
kadar hep emekçilere kesildi, onlar işsiz kaldı, onların
alım gücü düştü. AKP Hükûmetinin iç ve dış siyasetteki
vahim hataları Türkiyeyi bir krize doğru sürüklemiştir. Krizin
bedelini ödemeyeceğiz, emekçilerin ödemesine de müsaade etmeyeceğiz.
BAŞKAN Sayın Taşcıer...
9.- Ankara Milletvekili Gamze Taşcıerin,
Ankara ilinin hava kirliliği sorununun çözümüne yönelik Ankara
Büyükşehir Belediyesinin attığı adıma ilişkin
açıklaması
GAMZE TAŞCIER (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ankarada çok uzun yıllardır ciddi bir
hava kirliliği yaşıyoruz, ne yazık ki yıllardır
da bu sorun çözülemedi. Dün de hava kirliliği göstergesi olan Hava
Kalitesi İndeksi 150nin üzerinde seyretti. Geçmiş dönem yönetiminin
tırmandırdığı bu soruna karşı Mansur
Yavaş Başkanlığındaki Ankara Büyükşehir
Belediyemiz adım atıyor. Kömür yardımı yapılan
hemşehrilerimize doğal gaz kartlarına yükleme yaparak ve
yardımları artırarak sürdürmek istiyoruz. Eğer
BAŞKENTGAZ abonelik ücretlerini karşılamayı kabul ederse
Ankaralılar olarak daha temiz bir havaya kavuşacağız.
Meclisten, şirketin kendisine de faydası olacak bu öneriyi ivedilikle
kabul etmesi çağrısını tüm hemşehrilerim adına
iletiyor, şimdiden Ankaralılara hayırlı olmasını
diliyorum.
BAŞKAN Sayın Şimşek...
10.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin,
Türkiyenin deprem kuşağında olduğunun unutulmaması ve
kalıcı çözümlerin deprem yaşanmadan ortaya konulması
gerektiğine ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Elâzığ ve Malatyada yaşanan deprem
milletimizi derinden üzmüştür. Anaların, babaların,
çocukların feryadı bütün yurtta yankı bulmuş ve milletimiz
yaraları sarmak için seferber olmuştur. Duygusal bir milletiz,
depremden sonra yapılacak olanları günlerdir
tartışıyoruz ama Türkiyenin bir deprem ülkesi, deprem
kuşağında olduğunu unutuyoruz ve maalesef, depremden sonra
bu konuları konuşmaktan vazgeçiyoruz, gerekli tedbirleri
almıyoruz. Sorun parada değil, sorun kafada. Bunu siyasetüstü görüp
bütün siyasi partilerin ortak bir çözüm arayışıyla depremle
ilgili kalıcı çözümler aranmasını...
Üç tür binada yıkım var: Bir,
fukaralıktan olan binalar, köylerdeki kerpiç binalar; iki, projesiz ve
denetimsiz yapılan binalar; üç, özellikle 1980-1990 yılları
arası yapılan ve en çok can kaybının yaşandığı
Elâzığ ve Yalova depreminde müteahhitlerin malzemeden çalarak
yapmış olduğu binalar. Bunların ivedi tespitlerinin
yapılarak bununla ilgili ciddi ödeneklerin ayrılması ve el
birliğiyle deprem yaşanmadan çare aranmasını temenni
ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın İlhan
11.- Kırşehir Milletvekili Metin
İlhanın, öğretmenlerin 2020 yılı Ocak ayı ara
tatil özür grubu atamalarında il, ilçe emri uygulamasının
kaldırılmasının mağduriyet oluşturduğuna
ilişkin açıklaması
METİN İLHAN (Kırşehir)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Öğretmenlerimizin, 2020 yılı Ocak
ayında, aile birliği, sağlık, can güvenliği
mazeretleri ve engellilik durumu ile diğer nedenlere bağlı yer
değiştirmelerinde sınırlı sayıda kontenjan
dâhilinde atamaları gerçekleştirilmiştir. Bu yıl ara tatil
özür grubu atamalarında il, ilçe emri uygulaması
yapılmamıştır ancak il, ilçe emri önceki yıllarda ara
tatil atamalarında uygulanmıştır. İl, ilçe emri
uygulamasının kaldırılması binlerce öğretmenimiz
için çok büyük mağduriyet oluşmasına sebebiyet vermiştir.
Devlet, Anayasamızın 41inci maddesinde açıkça
belirtildiği üzere, aile birliği ve bütünlüğünü korumak ve
sağlamakla yükümlüdür. Bu sebeple, henüz ara tatil de bitmemişken
Sayın Bakanın sayıları yaklaşık 15 bini bulan bu
öğretmenlerimize güzel bir haber vererek anne ve babalarından
ayrı olan yavrularımızı sevindireceğini umuyor ve
bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Fendoğlu
12.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal
Fendoğlunun, Malatya ve Elâzığ illerinde meydana gelen deprem
nedeniyle bölgede üniversite eğitimi alan öğrencilerin yapılmamış
bütünleme sınavlarının ertelenmesini ve bir defaya mahsus
on-line sınav hakkının verilmesini talep ettiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) Teşekkür
ederim Başkanım.
Malatya ve Elâzığda meydana gelen deprem,
bölgede eğitim alan öğrencilerimiz için de endişe ve
kaygıları beraberinde getirmiştir. Dışarıda
sabahlayan, bu nedenle sınavlara da hazırlanamayan özellikle
Elâzığ Fırat, Malatya İnönü ve Turgut Özal Üniversitesi
öğrencilerimiz depremin yarattığı psikolojik travmayı
atlatmadan sınavlarını düşünmektedirler.
Öğrencilerimiz, içerisinde bulundukları deprem psikolojisi ve
yaşadıkları tedirginlikle bütünleme sınavlarına
nasıl hazırlanacak ve bu sınavlara nasıl girecekler
malumunuzdur. Bu nedenle, bölgemizde üniversite eğitimi alan
öğrencilerimizin bize ilettiği, yapılmamış olan
bütünleme sınavlarının ertelenmesi ve bir defaya mahsus uzaktan,
on-line sınav yapma hakkının verilmesi talepleridir. İlgili
bakanlıklara duyururum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Kılavuz
13.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuzun, Türk
vatanının bekası, Türk milletinin selameti uğruna mücadele
eden korucuların maaş ve özlük haklarının düzenlenerek
ekonomik ve sosyal haklara kavuşmalarını sağlayacak
sistemin hayata geçirilmesi gerktiğine ilişkin açıklaması
OLCAY KILAVUZ (Mersin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Korucularımız, Türk vatanının
bekası, Türk milletinin selameti uğruna mücadele eden isimsiz
kahramanlardır. Bayrak inmesin, vatan bölünmesin. diyerek
canlarını ve kanlarını ortaya koyan korucularımız
şehit vermişler, gazi olmuşlardır. Terörle mücadelede
hayati öneme sahip olan kahramanlarımızın maaş ve özlük
hakları düzeltilmeli, ekonomik ve sosyal haklarına
kavuşmalarını sağlayacak sistem ortaya
konulmalıdır. Korucularımızın görev
tanımları net bir biçimde belirlenmeli, aile yardımı
almaları sağlanmalı, görev ücretleri, yurt dışı
görev tazminatları ve maaşları iyileştirilmelidir.
Korucularımızın her şart ve koşul altında daima
yanlarındayız.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Gündoğdu
14.- Kırklareli Milletvekili Vecdi
Gündoğdunun, on yedi yılda en karanlık yıllarını
yaşayan esnafı sefaletten kurtaracak hangi tedbirlerin
alınacağını öğrenmek istediklerine ilişkin
açıklaması
VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hazine Bakanının yanlış ekonomi
politikaları sonucunda, esnafımız bir yandan AVMlere
karşı yaşam mücadelesi verirken bir yandan da Vergi ve prim
borçlarını nasıl öderim? diye çırpınıyor. TESK
verilerine göre Türkiye'de en fazla esnaf iflası AKPli yıllarda
yaşandı. 2005 yılında tam 282 bini aşkın
esnafımız, 2011 yılında 143 bin, 2019da ise 114.977 esnaf
kepenk kapattı. On yedi yıllık AKP döneminde kepenk kapatan
esnaf sayısı rekor kırarak tam 1 milyon 896 bin oldu yani on
yedi yıllık AKP hükûmetleri esnafa aş, iş, refah, zenginlik
getirmedi. AKP on yedi yılda esnafa sefaleti, siftahsız günleri,
kapanan kepenkleri yani en karanlık yılları yaşattı.
Esnafa yaşattığınız sefaletten kurtaracak hangi tedbirleri
almayı düşünüyorsunuz, çok merak ediyoruz.
BAŞKAN Sayın Kılıç
15.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, 28 Ocak Misakımillînin kabul edilişinin
100üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bölgemizin, Filistinin ve Kudüsün bugününü ve
geleceğini çok olumsuz etkileyecek tarafgir ve adaletsiz emperyalist
kararları kınıyorum. Dün Misakımillî, diğer tabirlerle
ahdimillî, millî yemin ve ulusal ahdin edilişinin yıl dönümüydü. Bu,
Kurtuluş Savaşımızın siyasi manifestosu olan 6
maddelik bir bildiriydi. Misakımillînin ana hatları Erzurum ve Sivas
Kongrelerinde biçimlendi. İstanbulda toplanan son Meclis-i Mebusan
tarafından 28 Ocak 1920de oy birliğiyle kabul edilip 7 Şubatta
kamuoyuyla paylaşılan bu bildiri, Birinci Dünya
Savaşını sona erdirecek olan barış
anlaşmasının da Türkiye'nin kabul ettiği asgari
barış şartlarını içerir. Türkiye Cumhuriyetinin
bugünkü sınırları büyük ölçüde Misakımillî ilkeleri
doğrultusunda oluşmuş, birçok vatan toprağı da yad
ellere terk edilmiştir.
BAŞKAN Sayın Çelebi
16.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
Gazi Meclisin gazilere sahip çıkarak mağduriyetlerinin giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Gazilerimizin emekli maaşları birçok kez
uyarmamıza rağmen kesilmişti, kanun teklifim şu an
komisyonda bekliyor. Cumhurbaşkanı Gereği yapılacak.
dedi, sonuç sıfır. Yandaşların vergi borcu silinecekse
hızlı; haciz yasası, trafik cezası, imar
barışı elektrik, doğal zammı hızlı;
yargıya talimat hızlı, rant kararları hızlı,
saraylar yaptırmak hızlı ama burada hayli
yavaşsınız. Yüreğiniz titremiyor mu değerli
milletvekilleri? Kahramanlarına bunu yapan bir millet helak olur. Bu
utancı acil düzeltelim, Gazi Meclis gazisine sahip çıksın
diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Altaca
Kayışoğlu.
17.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, Bursa ili Gemlik ilçesinde Marmara Kimya Sanayi
Şirketinin kimyasal madde üretimindeki kapasite ve çeşitlilik
artışının yaratacağı sorunlara ilişkin
açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Buradan Çevre Bakanına sesleniyorum: Kısa
bir süre önce, yüksek deprem riski nedeniyle bir kararnameyle taşımak
istediğiniz Gemlik ilçesinde, Marmara Kimya Sanayi Anonim Şirketinin kapasite
artırımı ve ürün çeşitliliğini artırma
anlamındaki başvurusuna, Çevre ve Şehircilik İl
Müdürlüğü ÇED Olumlu Raporu verdi. Projede, çeşitli
kimyasalların üretimi için denizden alınacak soğutma amaçlı
su 10 santigrat ısıtılarak tekrar denize deşarj edilecek ve
tekrar atık su da denize deşarj edilecek. Dolayısıyla,
özetle, kimyasallardaki kapasite ve çeşitlilik artışı
nedeniyle Gemlik Körfezi kirlenecek, deniz suyu ısınacak, ekolojik
sistem bozulacak, balıkçılıkla ilgilenen
vatandaşlarımız bundan etkilenecek, bir marka olan Gemlik
zeytinciliği bundan etkilenecek; en önemlisi de fay hattı üzerindeki
bu kimyasal çok büyük bir risk oluşturacak. Bu bir cinayettir, bundan
vazgeçin diyorum.
BAŞKAN Sayın Şevkin
.
18.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkinin, Adana
İncirlik Hava Üssünde çalışan Türk işçilerden 424ünün
işine son verilmesi olayına sessiz kalınmaması, Kayı
İnşaatın Litvanya ve Cezayirdeki projelerinde çalışan
ve maaşlarını alamayan Türk işçilere sahip
çıkılması gerektiği konusunda Aile, Çalışma ve
Sosyal Hizmetler Bakanı ile Dışişleri Bakanına
seslendiğine ilişkin açıklaması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ben de buradan Dışişleri
Bakanlığı ve Çalışma Bakanlığına
seslenmek istiyorum: Adana İncirlik Hava Üssünde çalışan 890
Türk işçiden 424ü için çıkış işlemi
başlatılmıştır. ABDli Vectrus şirketi
Amerikanın bölgeden çekilmesini bahane göstererek bu işçilerin
işine son vermiştir. Neredeyse yarısının işine
son verilen bu durumda, ekonomik kriz ortamının da olduğu bu
ortamda işçi çıkarılması yeni sorunları beraberinde
getirecektir. Sorgusuz sualsiz toplu işçi kıyımlarına
sessiz kalınmamalıdır. 31 Mart 2020 itibarıyla yeni bir
toplu sözleşme dönemine girilecek ve ABDnin bu vurdumduymaz tavrı
yüzünden sözleşmenin seyri etkilenebilecek. ABDnin -her bölgede-
barışı bozmak adına yaptığı bu
davranışına izin verilmemesi gerekir diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) Yine, benzer
şekilde, Litvanya ve Cezayirde bir Türk firması olan Kayı
İnşaat... Dışişleri Bakanlığına buradan
defalarca seslenmemize rağmen sonuç elde edilemedi. Türk işçileri
mağdur. Millî olduğunu iddia edenler neden Türk işçilere sahip çıkmıyor?
BAŞKAN Sayın Ünver...
19.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünverin,
Karaman, Konya, Aksaray ve Niğde illerinin pancar tarlalarında
görülen çizgili yaprak kurdunun verim kaybına yol açması nedeniyle
çiftçinin eksik tonaj cezasıyla karşı karşıya
kalması hususuna Tarım ve Orman Bakanlığının
kayıtsız kaldığına ilişkin açıklaması
İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) Daha önce,
defaatle, 71 bin dekar alanda pancar ekilen, seçim bölgem Karamanın
yanı sıra, Konya, Aksaray, Niğde gibi komşu illerimizin
pancar tarlalarında görülen çizgili yaprak kurdunun yüzde 30-40
oranında verim kaybına yol açtığı ve bu sebeple
çiftçimizin eksik tonaj cezasıyla karşı karşıya
kaldığını ifade etmiş, çiftçimize ceza
uygulanmaması için gerekli çalışmaların
yapılmasını talep etmiştim. Tarım ve Orman
Bakanlığı, yazılı soru önergeme verdiği cevapta,
şeker fabrikaları ile çiftçi arasında yapılan
sözleşmelere atıfla, bu konunun mücbir sebep olarak
değerlendirilebileceğini ancak bunun sözleşmenin
taraflarını ilgilendirdiğini ifade etmiştir.
Şimdi, buradan Tarım ve Orman
Bakanına sesleniyorum: Bakanlık çiftçinin sorunlarına
kayıtsız kalacaksa, pancar çiftçisinin kota cezası sorunuyla
ilgilenmeyecekse Görmedim, duymadım, bilmiyorum. diyerek üç maymunu
oynayacaksa niye vardır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Çakırözer...
20.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözerin,
hizmete açılan Eskişehir Şehir Hastanesinin eksikliklerin
giderilmesi gerektiğine ve sağlık hizmetinin bir bütün
olduğuna ilişkin açıklaması
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Eskişehirde bir buçuk yıl önce
Eskişehir Şehir Hastanesi hizmete açılırken bu hastanede
var olan eksikleri sıraladığımızda, hastanede gerçek
anlamda merdiven olmadığından ve yaşanan
mağduriyetlerden bahsetmiştik.
Şimdi, hastanede bulunan ve acil durumlarda
kullanılması gereken yangın merdivenlerinin sadece hastane
personeli tarafından personel kartıyla kullanılabildiğini
öğrendik. Hastane içinde bulunan kişilerin güvenli bir biçimde
tahliyesi için kullanılması gereken yangın merdivenlerinin
giriş ve çıkışlarının sadece personel
kartıyla yapılıyor olması, olası bir yangın
durumunda yaşanacak faciayı gözler önüne sermektedir.
Sağlık hizmeti bir bütündür. Yangın merdivenleri sadece hastane
çalışanları için değil, hastaneden hizmet alan tüm yurttaşların
her koşulda kullanabileceği şekilde açık tutulmalıdır.
Bu konunun gereğinin bir an önce yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN Teşekkürler değerli
milletvekilleri.
Şimdi de Sayın Grup Başkan
Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
İlk söz, İYİ PARTİ Grup
Başkan Vekili Sayın Türkkanda.
Buyurun Sayın Türkkan.
21.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, 2019 yılı verilerine göre İşsizlik
Sigortası Fonuna son yılların en yüksek işsizlik
ödeneği başvurusu yapıldığına ve
işsizliğin ülkemizin en büyük problemi olduğuna, ABD
Başkanı Donald Trumpın yüzyılın planı olarak
açıkladığı sözde Orta Doğu Barış
Planına, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüsü kapsayan,
sınırları içerisinde başkenti Kudüs olan
bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının tek
çözüm olduğuna, Belçikanın PKKnın terör örgütü değil
savaşan taraf olduğu yönündeki kararını şiddetle
kınadıklarına, Belçika hükûmetine bu konuda nota verilmesi ve
Belçikayla olan ilişkilerimizin revize edilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2019 yılında 1 milyon 900 binden fazla
insanımız işsizlik sigortasına başvurdu. 2018de bu
sayı yaklaşık 1 milyon 600 bindi yani bir yılda 300 bin
kişi daha arttı. İşsizlik Sigortası Fonuna, 2019
yılı verilerine göre, son yıların en yüksek işsizlik
ödeneği başvurusu yapıldı. Yalnız, aralık
ayı sonu itibarıyla işsizlik sigortası ödemesi yapılan
kişi sayısı 595.783 olarak kayda geçti. Yani
başvuranların sadece ve sadece yüzde 25ine İşsizlik
Fonundan para ödenebildi. Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat
Albayrak ekonomide olumlu yönde gelişmeler olduğunu açıklarken
ve Hükûmetimiz de pembe tablolar çizerken ülkemizin bu gerçeği
karşımızda duruyor.
İşsizlik hâlâ ülkemizin en büyük problemi.
İnsanımız geçinemiyor. Vatandaşın mutfağında
tencere kaynamıyor. Evinin doğal gaz faturasını ödeyemiyor
vatandaş, elektrik faturasını ödeyemiyor. Dün Genel
Başkanımız Sayın Meral Akşener de söyledi, büyük şehirlerde
dahi doğal gaz sarfiyatında ciddi anlamda bir düşme var.
İnsanlar artık ısınmaktan bile imtina etmeye
başlamışlar. Dilimizde tüy bitti; artık gereksiz,
gerçeklikten uzak rakamlar vermekten vazgeçin; insanımızın
karnını doyuracak, insanımızı çaresizlikten kurtaracak
çözümler üretin.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Amerika Devlet Başkanı Trump, seçim
yaklaşırken, alışılagelmiş tavrını
sergileyip Yahudi lobilerine şirin gözükmek için, sözde yüzyılın
planı olarak tanıtılan İsrailin yayılmacı
hedeflerini açıkladı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin Sayın
Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Açıklanan bu plan
Batı Şeriadaki ilhakı meşrulaştırma
amacındadır. Planda Trump bir yandan iki devletli çözüm söyleminden
bahsederken diğer yandan Kudüsü İsrailin başkenti kabul ederek
birbiriyle çelişmiştir; asıl amacının Filistine
devlet vermek değil, İsraile alan açmak olduğunu bir kere daha
göstermiştir. Filistinin bu teklifi kabul etmeyeceği
aşikârdır ve haktır. Kendilerine sunulan güya devlet olma
anlaşmasını kabul etmeyecek olan Filistin terörist kabul edilip
İsrailin işgali meşrulaştırılacaktır.
Bizim, Filistin meselesine bakışımız nettir. 4 Haziran 1967
tarihli, Batı Şeria, Gazze, ve Doğu Kudüsü de kapsayan,
sınırları içerisinde başkenti Kudüs olan
bağımsız bir Filistin devletinin kurulması kararı
buradaki tek çözümdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Türkkan,
toparlayın lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Kudüsten ve Kudüsün
herhangi bir parçasından feragat edilmesi mümkün değildir.
İsrailin Kudüsü işgal etme faaliyetleri gerçeklerin üzerini örtme
ve Kudüsün tarihî dokusunu bozma çabaları bizim için yok hükmündedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dün, Belçikada, Türkiye'nin temyize götürdüğü PKK
davasında karar çıktı. Yargıtay, PKKnın terör örgütü
olmadığı yönündeki alt mahkeme kararını onayladı.
Geçen yıl istinaf mahkemesinin PKKnın terör örgütü olarak
değerlendirilmeyeceği ve bu çerçevede yargılamanın söz
konusu olamayacağı yönündeki kararı dün temyiz mahkemesinde de
onaylanmış oldu. Böylece, bu kararla, Belçika PKKnın terör
örgütü değil, savaşan taraf olduğunu ilan etmiştir. Bu,
kesinlikle kabul etmeyeceğimiz bir karardır; kararı
reddediyoruz, şiddetle kınıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi bağlayın lütfen
Sayın Türkkan.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bu skandal karar asla
cevapsız kalmamalıdır. Dışişleri
Bakanlığımızın Belçika Hükûmetine nota vermesini ve
Belçikayla olan ilişkilerimizi yeniden revize etmesini ivedilikle
bekliyoruz.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Erkan Akçayda.
Buyurun Sayın Akçay.
22.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, ABD
Başkanı Donald Trumpın yüzyılın planı olarak
açıkladığı sözde Orta Doğu Barış
Planına, 15 Kasım 1988de
bağımsızlığını ilan eden Filistini yok
sayan ve Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüsü İsrailin
başkenti olarak ilan eden bu planın küstahlıktan başka bir
şey olmadığına, MHP Genel Başkanı Devlet
Bahçelinin Orta Doğu coğrafyasının Türkiye
açısından tarihî bağlamda kültürel ve siyasi önemini 18
Mayıs 2018 tarihinde Yenikapıdaki Zulme Lanet, Kudüse Destek
mitinginde ifade ettiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
ABD Başkanı Trump, göreve
başladığı 20 Ocak 2017 tarihinden bu yana
yüzyılın anlaşması olarak nitelediği sözde
barış planını sık sık dile getirmiş,
emperyal ve sinsi planlarını, emellerini dışa
vurmuştur. Filistinde bir Yahudi devleti kurmayı amaçlayan emperyal
senaryo 1917de Balfour Deklarasyonuyla yazılmaya
başlanmıştı. 6 Aralık 2017 tarihinde Trumpın
Kudüsü İsrailin başkenti olarak kabul ettiğini
açıklaması, Tel Avivdeki ABD Büyükelçiliğini Kudüse
taşıma kararı alması, aynı senaryonun yakın
tarihteki kesitleridir.
Bu işgüzar ve iş birlikçi senaryonun hâlen
yazılmaya devam ettiğini, adım adım Filistinin ve
Filistinlilerin yok edilmeye çalışıldığını
görmekteyiz. Trump, Netanyahuyla kameralar karşısına
geçmiş ve yüzyılın planı adını verdiği
Orta Doğu Barış Planını
açıklamıştır. Açıkçası, kendi kendilerine gelin
güvey olmuşlardır. Uluslararası hukuku hiçe sayan, 15 Kasım
1988de bağımsızlığını ilan eden Filistini
yok sayan, Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüsü İsrailin
başkenti olarak ilan eden bu mütecaviz plan küstahlıktan,
şımarıklıktan başka bir şey değildir.
Orta Doğu coğrafyasının,
bilhassa Filistinin Türkiye açısından tarihî bağlamda kültürel
ve siyasi önemi, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli
tarafından Filistin başlıklı bütün gündem ve
konuşmalarda ifade edilmiş ve vurgulanmıştır. Bir
zamanlar ata toprağı olan ve Türkün millî hafızasında yer
tutan coğrafyanın selameti ve salahiyetinin ülkemiz
açısından bugün dahi ne kadar elzem olduğu şu şekilde
ifade edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Genel
Başkanımız, uluslararası siyaseti dünyanın 6K
problemi olarak değerlendirerek, bunları da Kudüs, Kerkük,
Kaşgar, Kıbrıs, Karabağ, Kosova şeklinde yorumlamış
ve 18 Mayıs 2018 tarihinde Yenikapıda düzenlenen Zulme Lanet,
Kudüse Destek toplantısında yaptığı
konuşmasında Milliyetçi Hareket Partisinin bu meseleye
bakış açısını şu şekilde ifade etmiştir:
Kerkükten Kudüse, Telaferden Kıbrısa, Kaşgardan
Karabağa yaşanan her acının, yapılan her
saldırının, kurulan her tuzağın hem hasmı hem de
karşısındaki haysiyet kalesiyiz çünkü biz büyük Türk
milletiyiz.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Akçay.
Söz sırası şimdi de Halkların
Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluçta.
Buyurun Sayın Oluç.
23.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, Türkiyede demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hukukun
üstünlüğü ve yargı alanında yaşanılanlara ilişkin
eleştirilerini her gün her toplantıda dile getirdiklerine,
Birleşmiş Milletler Evrensel Periyodik İzleme
Toplantısında insan hakları karnesi incelenen Türkiye'nin
uğradığı ağır eleştirilere,
Uluslararası Şeffaflık Örgütünün açıkladığı
2019 yılı Yolsuzluk Algısı Endeksine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, burada bizim her gün, neredeyse
her oturumda, her toplantıda, komisyonlarda dile getirdiğimiz
bazı gerçekler var. Türkiyede demokrasi, insan hakları, özgürlükler,
hukukun üstünlüğü, yargı alanında yaşananlara ilişkin
eleştirilerimizi dile getiriyoruz ama elbette sadece biz görmüyoruz bunu,
dünya âlem görüyor.
Bakın, Birleşmiş Milletler Evrensel
Periyodik İzleme Toplantısında -Türkiye oturumu dün
gerçekleşti- Türkiye'nin insan hakları karnesi inceleniyor ve
Türkiye, o toplantıya katılan Birleşmiş Milletler
İnsan Hakları Konseyinin üye ülkelerinin temsilcilerinin olduğu
toplantıda çok ağır eleştiriye uğruyor.
Eleştiri konularına
baktığımızda şunları görüyoruz: Düşünce ve
ifade özgürlüğü yok, basın özgürlüğü kullanılamıyor,
işkence ve kötü muamele var, sivil ölümleri var. Kayyum uygulaması
bir insan hakları ihlalidir. diyor toplantıya katılanların
ve konuşma yapanların neredeyse hepsi. Türkiyeyi basın ve ifade
özgürlüğü konusunda saygı göstermeye çağırıyorlar,
düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda saygılı davranmaya
çağırıyorlar, halkın oylarıyla seçilmiş insanların
görevden alınmasına ve tutuklanmasına son verilmesi
çağrısı yapıyorlar, terörle mücadele yasalarının
muhalefeti susturma aracı hâline getirildiğini ifade ediyorlar,
kadına şiddetin son bulması ve bu konuda duyarlı
davranılması çağrısı yapıyorlar.
Burada konuştuğumuz neredeyse her
şey, Türkiyedeki yargının
bağımlılığı ve taraflılığı konusunda
konuştuğumuz her şey, hukukun üstünlüğünün ortadan
kalktığı konusunda konuştuğumuz her şey, insan
hakları ve demokratik hak ve özgürlükler konusunda bunların ihlal
edildiğine ilişkin konuştuğumuz her şey oralarda dile
getiriliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Türkiye
adına bu toplantıya katılan Türkiye Dışişleri
Bakan Yardımcısı ve Büyükelçi Faruk Kaymakcı Türkiye
temsilcisi olarak söz alıyor ve tabii ki beklenen bir şekilde,
Türkiyede insan hakları ihlallerinin olmadığını; basın,
düşünce ve ifade özgürlüğünün olduğunu; toplantı
özgürlüğünün olduğunu anlatıyor. Külliyen doğru olmayan,
aslında yalanlara dayanan ifadelerde bulunuyor. Elbette
inandırıcı değil yani bizim için olmadığı
gibi o toplantıya katılan uluslararası temsilciler
tarafından da inandırıcı bulunmuyor. Fakat
Kaymakcının inandırıcı olmayan laflarının
ötesinde bir lafı var ki ibret olsun diye burada söylemek istiyorum.
Cumartesi Annelerini soruyorlar bu toplantıda Neden engelleniyor
Cumartesi Annelerinin yıllardır süren barışçı
eylemleri? diye ve Kaymakcı ne diyor biliyor musunuz? Turistleri
rahatsız ettiği için. Cumartesi Annelerinin yıllardan beri
sürdürdükleri Galatasaraydaki buluşmanın İçişleri
Bakanı tarafından zorla, şiddetle engellenmesinin nedeni
turistleri rahatsız ettiği içinmiş.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayın lütfen Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) - Utanç verici bir ifade Türkiye temsilcisinin
kullandığı, gerçekten ayıplamaktan başka ne diyebilir
insan bilmiyorum.
Fakat
uluslararası alanda sadece bununla geçmiyor mesele. Bakın,
Uluslararası Şeffaflık Örgütü 2019 yılı Yolsuzluk
Algısı Endeksini açıkladı ve 2019 yılı
sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı. Türkiye 2019
yılında 39 puanla 180 ülke arasında 91inci sıraya
geriledi. Şimdi, diyeceksiniz: 180 varmış, biz
yarısında yer alıyoruz. Geçtiğimiz yıla göre 2 puan
kaybediyor Türkiye ve bir yıl içinde 13 basamak geriye düşüyor. 2013
ile 2019 yılları arasındaki sürece
baktığımızda en çok düşüş yaşayan 3 ülkeden
biridir Türkiye Uluslararası Şeffaflık Örgütünün Yolsuzluk
Algısı Endeksinde. 11 puan kaybederek 38 sıra gerilemiş
vaziyette ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerle
karşılaştırdığımızda Türkiye en son
sırada yer alıyor üye ülkeler arasında. Neden acaba?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sözlerinizi bağlayın lütfen Sayın Oluç.
Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) - Bağlıyorum efendim.
Bu yolsuzluk
konusunda iktidar çok hassas olduğunu söylüyor. Hassas olunan durum buysa
yani bir de hassas olmasalar acaba nasıl bir durumla
karşılaşacağız onu gerçekten insan merak ediyor. Neden
bu yolsuzluk konusunda, Yolsuzluk Algısı Endeksinde bu kadar geriye düşüyoruz?
Çünkü hukuksuzluk var, hukukun üstünlüğü yok. Yargı
bağımlı ve taraflı bir hâle gelmiş. Denetleyici ve düzenleyici kurullar
işlemiyor. Ne Meclis denetleyici görevini yapabiliyor ne denge denetleme
mekanizmaları işliyor. Kuvvetler ayrılığı bu
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi adı altındaki
ucube tarafından ortadan kaldırılmış, kuvvetler tek
kişide birleştirilmiş vaziyette. Kamu ihalelerinde gerekli
şeffaflık yok. Şimdi, bütün bunlar böyle olunca elbette ki
Yolsuzluk Algısı Endeksinde de çok geri noktalara düşmek mümkün
hâle geliyor. Bunlara işaret etmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Oluç.
Şimdi de Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili Engin Altayda söz.
Buyurun Sayın Altay.
24.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ABD ile İsrail arasında imzalanan
anlaşmaya yönelik tepkilerini ortaya koyacaklarına, İsrail
medyası tarafından MİT Başkanına yönelik hedef
göstermeyi ve ithamı kabul etmelerinin mümkün olmadığına,
devletleri ve ülkeleri demokratik kılan kriterler arasında
şeffaflık, hesap verebilirlik ve hesap sorabilirliğin
olduğuna, CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun Deprem vergileri nereye harcandı?
sorusuna Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın Bay Kemale
bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok.
ifadesine, kamuoyuna yansıyan Kızılay Genel Müdürlüğü ile
BAŞKENTGAZ arasındaki yazışmaya, acıların,
depremlerin, milletin yardımseverliğinin istismar edilmesine karşı
Cumhuriyet Halk Partisi olarak mücadele edeceklerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkanım, bugünlerde hem
Meclisimizin kendi gündemi var ama hem dünyada hem ülkemizde hem bölgemizde de
sıcak ve özel gündemler var. Bunlardan biri Amerika Birleşik
Devletleri ile İsrailin arasında imzalanan malum anlaşma.
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bugün buna hep birlikte, inşallah,
yüksek bir refleks göstereceğiz. Buna şimdi değinmiyorum bu sebeple.
E tabii, bir diğeri de gene İsrail medyası
tarafından Millî İstihbarat Teşkilatı
Başkanının âdeta Kasım Süleymani suikastına benzer bir
şekilde hedef gösterilmesidir. Bizim, tabii, bu noktada bunu kabul etmemiz
mümkün değil. Bilakis Sayın Erdoğan Ben bununla muhatap olmam.
diyor ama neticede kaynak İsrail olunca ve İsrail-Amerika
arasındaki anlaşma sıcak, birbirine yakın olunca buna da
Türkiye'nin
Yani Türkiye'nin derken İsrailin Amerikayla
yaptığı anlaşmaya bugün inşallah Meclis çok yüksek
refleks gösterecek ama bu MİT Müsteşarımıza yapılan
hedef gösterme ve hakaretle ilgili, yürütme organından yüksek refleks
beklemek millet adına hakkımızdır. Bunu biz
eleştiririz ama İsrail medyası tarafından Millî
İstihbarat Teşkilatı Başkanına yönelik böyle bir hedef
gösterme tutumu ve ithamı kabul etmemiz mümkün değil. Bunları
konuşuruz inşallah.
Ayrıca, tabii, İdlibden doğru bir
tehlike var. Bu da yine Meclisimizin, grup önerileri vesilesiyle gündeme
gelecek bir konusu. Bunlara, konular gündeme geldiğinde
değineceğiz ancak Sayın Başkan, ben bu vesileyle şunu
da söylemek istiyorum:
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
devletleri ve ülkeleri demokratik kılan birçok unsur vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin Sayın Altay.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bir ülkede
demokrasi var mı yok mu diye baktığınız zaman bir sürü
kritere göz atarsınız, bunların çoğunluğu varsa Evet,
bu ülke demokrasi noktasında epey bir yol almış. denilebilir.
Tabii, birçok kriter var, birçok unsur var ama
unsurların biri de şeffaflıktır Sayın Başkan. Bir
ülkede devletin harcamaları şeffaflıktan uzaksa bu da demokrasi
karnesinde eksi, olumsuz etkileyici bir nottur. Yani hesap verebilirliktir,
beytülmalin kör kuruşunun çarçur edilmediğinin denetlenebilmesidir.
Böyle baktığımız zaman, bir demokrasi kriteri olarak bu
konuda Türkiyenin, özelde de yürütmenin gerek Türkiye Büyük Millet Meclisine
gerekse aziz milletimizin her bir ferdine bu noktada şeffaflıktan
uzak, hesap verebilirlikten uzak olduğunu maalesef üzüntüyle görüyoruz.
Tabii, demokratik olma kriterlerinden biri de hesap
verebilirlikle beraber hesap sorabilirliktir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın lütfen
Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Vatandaşın ödediği kör kuruşun -bu, vergi olur, harç olur,
bağış olur- doğru ve yerinde harcanıp
harcanmadığının hesabını da sorabilmesi bir
demokrasi kriteridir. Hesap soranların azarlanması, horlanması,
aşağılanması da demokrasilerde olabilirliği olmayan
bir süreçtir.
Sayın Başkan, bu vesileyle belirtmek
isteriz ki -tekrar söylüyorum- Allahım ülkemize, milletimize yeni
acılar göstermesin gerek deprem bakımından gerek başka
felaketler bakımından. Lakin ortada bir tablo var, Elâzığ,
Malatya bölgemizde yaşanan deprem sonrası, Türkiyede, Türk milleti
her zamanki ferasetiyle, yurtseverlik yaklaşımıyla,
kardeşlik yaklaşımıyla, herkes karınca kararınca
elinden geldiğince belli katkıları ortaya koydu. Ama
geldiğimiz noktada geçmiş kötü örnekleri de
anımsadığımızda, bu katkıların amacında
ve yerinde harcanmasıyla ilgili olarak kafalarda kuşku ve soru
işaretleri var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, sözlerinizi
bağlayın lütfen Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Cumhurbaşkanının Kemal Kılıçdaroğluna bu tür
şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok. ifadesini
yadırgadığımı, garipsediğimi belirtmek istiyorum;
bir. Sayın Cumhurbaşkanı sadece Kemal
Kılıçdaroğluna değil, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bu
Meclisteki bütün sayın milletvekillerine gerekirse ayrı ayrı ve
hatta bir adım daha ileri gidiyorum, Sayın Cumhurbaşkanı 82
milyon milletimizin her bir ferdine ayrı ayrı hesap vermek
zorundadır. Bu konuya böyle yaklaşmazsak bu olmaz. Nitekim, bir
televizyon programında bir sanatçı, televizyon programcısı
bir yardım toplamış, Allah razı olsun ama
İçişleri Bakanına kendini Aman ha, bunu doğru ve yerinde
kullanın. demek zorunda hissediyorsa ya da o ruh iklimi içindeyse burada
bazı şeyler kötü gidiyor demektir. Bunun da altını çizmek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, bağlayın Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Bağlayayım efendim.
Sayın Başkan, bu vesileyle,
Kızılay Genel Müdürlüğüne yazılmış ve
Kızılay Genel Müdürlüğünün de Başkent Doğalgazla bir
yazışması var, kamuoyuna da yansıdı. Tarih 2017,
burada özetle şöyle diyor, yazıyı okuyup
zamanınızı almayayım, Başkent Doğalgaz
Kızılaya diyor ki: Ben sana 8 milyon dolar para verdim, bunun 75 bin
dolarını Derneğinizin faaliyetlerinde, kalan 7 milyon 925 bin
doları da Ensar Vakfıyla iş birliği yaparak yurt ve kimi
hizmetlerde kullanın. Bu ne demek ya? Bu ne kepazelik ya?
Kızılay Vakfının yurt yapmak için Ensar Vakfına
ihtiyacı mı var? Kızılay Derneğini Ensar Vakfının
taşeronu hâline getirirseniz, Ensar Vakfının mali gücünü
artırmak için Kızılayı böyle bir Derneğe -ki
şaibeli, kamuoyunda algısı da çok temiz olmayan, hesap vermek
zorunda olduğu kimi iş ve işlemlere bulaşmış bir
Vakfa- peşkeş çeken bir kafaya, bu millet yardım
topladığı zaman her kör kuruşun nereye
harcandığıyla ilgili kuşkuyla ve şüpheyle bakar. Bu
yüzden, biz bu konuların takipçisi olmaya devam edeceğiz. Acıdan
istifade etmek -Allahım- kimse için doğru bir şey değildir
ama acıların, depremlerin, milletin yardımseverliğinin
istismar edilmesine karşı da Cumhuriyet Halk Partisi olarak
elimizdeki bütün imkânları kullanarak mücadele edeceğimizi ve
bunları afişe edeceğimizi beyan ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Altay.
Konuşma sırası Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Özlem Zenginde.
Buyurun Sayın Zengin.
25.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, İsrail
medyası tarafından MİT Başkanının hedef
gösterilmesini zamanlaması itibarıyla anlamlı bulduklarına
ve Türkiye Cumhuriyetinin MİT Başkanının tehdit
edilemeyeceğine, ABD Başkanı Donald Trumpın
yüzyılın planı olarak açıkladığı sözde Orta
Doğu Barış Planının dünyadaki pek çok mağdur
ülke için nasıl bir kurgu içerisinde olunduğunun görülmesi adına
önemli olduğuna, dünyanın farklı coğrafyalarında
adalete, hukuka inanan insanların güç birliği
oluşturmasında Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapacağı
ortak açıklamanın örnek teşkil edeceğine, kendilerine
emanet edilen her bir kuruşun hassasiyet içerisinde
harcanmasının vazifeleri olduğuna, BAŞKENTGAZın
Kızılaya yaptığı bağış konusunu takip
ederek Genel Kurulu bilgilendireceğine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Ben, öncelikle, Sayın Altayın MİT
Başkanıyla alakalı göstermiş olduğu hassasiyete de
teşekkür ediyorum, fevkalade önemli bir şeyin altını
çizdiler. Biz kendi içimizde her türlü meseleyi tartışırız
ama memleketimizin dışarıda, özellikle İsrail
basınında hedef gösterilmesini -özellikle hayatını tehdit
eder tarzda hedef gösterilmesini- zamanlaması itibarıyla da çok
anlamlı buluyoruz. Bu manada iktidar-muhalefet bu konunun hep beraber
takipçisiyiz. Hiç kimse Türkiye Cumhuriyetinin MİT
Başkanını tehdit edemez, çok net olarak ifade ediyoruz.
Tabii ki diğer tüm grup başkan vekili
arkadaşlarım da gündeme getirdiler, bugün ortak bir
çalışmaya da imza atacak Meclisimiz ama çok kısa birkaç şey
söyleme ihtiyacı duyuyorum öyle olmasına rağmen. Ta 1949da yani
yetmiş bir yıl evvel Birleşmiş Milletlerin Kudüsle
alakalı, Kudüsün statüsüyle alakalı uluslararası anlamda koruma
getiren bir kararı var. Fakat bu yetmiş bir yıl içerisinde
görüyoruz ki dünyada değişen bir şey yok. Doğrusu,
arkadaşlarımı dinlerken, malum Bekri Mustafanın bir
hikâyesi vardır, talkın verirken Dünyada ne olup bitiyor?
dendiğinde diyor ki: Bekri Mustafa yeni camiye imam oldu. derseniz
anlaşılır. Aslında Trump ile Netanyahu arasındaki bu
anlaşmaya -ki adı da enteresan- Barıştan Refaha denilen
bu anlaşmaya baktığımızda, dünyanın hâlini
anlamak konusunda enteresan bir örneklik teşkil ediyor. Yani 2 tane ülke
bir araya geliyorlar ve bir başka ülkenin toprakları üzerinde,
oradaki insanlar üzerinde, sanki her şey kendi mallarıymış
gibi bir tasarruf etme gücünü, cüretini kendilerinde görüyorlar, uluslararası
hukuka rağmen bunu görüyorlar. Bu, dünyanın gitmekte olduğu yer
konusunda bize çok önemli bir fikir veriyor; Suriye için, Afganistan için,
Pakistan için, dünyadaki pek çok mağdur ülke için aslında nasıl
bir kurgu içerisinde olunduğunu görmek adına çok önemli. Dün
akşam paylaştığım bir tweette ki inanarak bunu
söylüyorum, böyle de olduğuna inanıyorum, Kudüsün ve Mescid-i
Aksanın sahibi Allahtır, bizim inanç değerlerimiz bunu
söylüyor. Bu söylendiği zaman bazıları diyebilir ki: Buradan mı
güç alacaksınız? Ben, evet, buradan güç alacağız diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin Sayın Zengin.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Buradan güç
alacağız çünkü Filistinde yaşayan insanlar yetmiş bir
yıldır hiçlik içerisinde, hiçbir şeyleri olmadan,
imanlarından güç alarak bugüne kadar geldiler ve öyle zannediyorum
dünyadaki her tür inanç sisteminde, her tür ülkede, dünyanın farklı
coğrafyalarında adalete, hukuka, masum insanların
kazanacağına inanan insanlar var. Bu manada, dünyanın güç
birliği oluşturmasında Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bugün
yapacağı çalışmanın örneklik teşkil
edeceğini düşünüyorum.
Yardımlarla alakalı, evet, beytülmal çok
kıymetli. Bize emanet edilen her bir kuruşu aynı hassasiyet
içerisinde harcamak ve aynı zamanda bunun takibini yapmak da bizim
vazifemizdir. Bir özel şirket, kendisinin yaptığı bir
bağış var. Bu bağışla alakalı, işte,
Kızılayla ilgisi nedir, nasıl bir alaka var, bunu hassasiyetle
takip edeceğiz Sayın Altay. Bu konuyla alakalı da
bilgilendirmeyi ben en geniş şekilde Genel Kurula
yapacağım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Çok teşekkür
ederim efendim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Fakat biz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Bir cümle ilave etmek
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, toparlayın lütfen
Sayın Zengin.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Fakat özel hukuk
anlamında yapılan bir işlemde biz özel şirketlerin
avukatı değiliz, savunucusu değiliz; biz burada milletimizin
temsilcisiyiz, onların hakkını hukukunu savunuyoruz. Hiçbir
yanlışın olmasına da asla müsaade etmeyiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Zengin.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Başkanım
BAŞKAN Sayın Altay, söz talebiniz mi
var?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Efendim, sadece
tutanaklara geçsin diye
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın Mevkidaşım,
burada Başkentgazda değilim ben. Başkentgaz, Kızılaya
diyor ki: Bizim verdiğimiz parayı Ensar Vakfına havale etmenize
muvafakat veriyoruz.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Anladım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yani
Başkentgaz şunu dememiş: Kızılay, bu parayı al,
Ensarla iş yap. Kızılay demiş ki: Sen bu parayı
verdin, ben Ensarla birlikte bu parayı sarf edeceğim.
Kızılayın bunu demesi, Kızılayı Kızılay
olmaktan çıkarır arkadaşlar. Bunu nasıl der
Kızılay ya? Ne Kızılayı, ne Ensarı? Olur mu?
Başkanım, buyurun ben size
yazıyı da takdim edeyim, yazı burada.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ben alayım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Muvafakat eden
Başkentgaz.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) İşte,
Başkentgaz özel bir firma.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, tamam,
özel-genel, orasında değilim ben.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ben onların
avukatı değilim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yani
Başkentgaz, Kızılayın yazdığı yazıya
Tamam, benim paramı Ensarla kullanabilirsin. diyor. Kızılay
sormuş ki Başkentgaz böyle bir cevap yazıyor.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat)
Anladığımı açıkladığımı
düşünüyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Altay.
Değerli milletvekilleri, şimdi gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Hatay Milletvekili Hüseyin
Yaymanın Asya Parlamenter Asamblesi Türkiye Delegasyonu üyeliğinden
istifa etmesiyle boşalan üyelik için AK PARTİ Grubu
Başkanlığınca bildirilen Kırıkkale Milletvekili
Ramazan Canın üyeliğinin Başkanlık Divanında
yapılan incelemede uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/1065)
28/1/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Hatay Milletvekili Hüseyin Yaymanın Asya
Parlamenter Asamblesi Türkiye Delegasyonu üyeliğinden istifa etmesiyle
boşalan üyelik için 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunun 2nci maddesine göre Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu Başkanlığınca bildirilen ve mezkûr kanunun 12nci
maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan
incelemede uygun görülen Kırıkkale Milletvekili Ramazan Canın
üyeliği Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Değerli milletvekilleri, İYİ
PARTİ Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ PARTİ Grubunun, İYİ
PARTİ Grup Başkan Vekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan
tarafından, İdlibden Türkiyeye doğru gelen yeni
sığınmacı akınlarına yönelik tedbirler
alınması amacıyla 28/1/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29
Ocak 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
29/1/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 29/1/2020 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili ve
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan tarafından İdlibden Türkiyeye
doğru gelen yeni sığınmacı akınlarına
yönelik tedbirler alınması amacıyla 28/1/2020 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerin 29/1/2020 Çarşamba günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere İYİ PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkan konuşacaktır.
Buyurun Sayın Türkkan.
Süreniz beş dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun İdlible
ilgili verdiği araştırma önergesi hakkında söz aldım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Suriyede başlayan iç savaşın
üzerinden tam dokuz yıl geçti. AK PARTİ iktidarının
hatalı ve yanlış dış politikaları neticesinde
Türkiye Arap Baharının kaybeden ülkesi konumuna gelmiş,
aynı zamanda Rusya, Amerika ve İranın etki
alanlarının hiç olmadığı kadar artmasıyla
bölgenin kaybetmiş ülkesi durumundadır. Türkiye bugün dünyanın
en çok sığınmacı barındıran ülkesi konumuna
geldi. Ülkemizde bulunan Suriyeli göçmen sayısı 5 milyonun üzerine çıktı.
Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içindeki
sığınmacıların külfetini ülkemizin
sınırlı kaynaklarından karşılamaya gayret etmeye
devam ediyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2017 Astana Mutabakatı neticesinde, Türkiye, Rusya ve
İranın katıldığı görüşmelerde, Suriyede
İdlib de dâhil olmak üzere 4 gerginliği azaltma bölgesi
belirlenmişti. Bugün söz konusu 4 bölgenin 3'ü rejim güçleri
tarafından ele geçirilmiş durumda. Geldiğimiz noktada İdlib
muhalif grupların son mevzisi, Esad rejiminin ise son hedefi hâline gelmiştir.
Suriyede durum gittikçe daha sıkıntılı bir hâl
almaktadır. İlan edilen son ateşkes çoktan bozulmuş
durumdadır. İdlibte Şam ve müttefiklerin sivil yerleşim
yerleri de dâhil olmak üzere saldırıları giderek
artmaktadır. Bölgenin doğusu her an Esad yönetiminin eline geçebilir.
İdlibte ateşkes lafta kalmış, aldanan yine ne yazık
ki Ankara olmuştur. Sığınmacı akımı bu
durumun vahametini daha da artırmaktadır. Araştırma
önergesini verdiğimiz 27 Ocakta yani iki gün önce yerlerinden edilerek
Türkiye sınırına dayanan sivil sayısı 450 bindi.
Aradan iki gün geçti, bugün bu sayı 541 bine dayanmış durumda.
Yani iki günde sınırımıza gelen İdlibten göçmen
sayısı 91 bin artmış ve saldırıların
yoğunlaşmasıyla İdlibin çeşitli bölgelerinden göç
artarak devam ediyor. İdlibin düşmesi hâlinde bu sayının 2
milyona ulaşacağını öngörüyoruz. Ülkemizin yanı
başında gerçekleşecek ve aralarında mutlaka teröristlerin
de yer alacağı nüfus yoğunlaşması, siyasi
gelişmelere göre Türkiyeye ve halkımıza yönelik daimî bir risk
zeminini de oluşturacaktır.
Buradan bir uyarıda bulunmak istiyorum: Şu
anda dünyada en fazla sığınmacı bulunduran ülke konumuna
getirdiğiniz Türkiyenin, İdlibden gelmesi beklenen 2 milyon yeni
sığınmacıyı kabul etmesi mümkün değildir.
Bugünden itibaren yapılması gereken, sınırlara
yığılan yeni sığınmacı dalgasını
Fıratın batısı başta olmak üzere Türk Silahlı
Kuvvetlerinin oluşturduğu güvenli bölgelere yönlendirmektir.
İdlib bölgesinde bulunan El Kaide bağlantılı Heyet Tahrir
el-Şam başta olmak üzere radikal siyasi grupların hamisi olarak
AK PARTİ tarafından güdülen Suriye dış politikası
artık tam anlamıyla çökmüştür. Bundan sonra Türk devletinin
çıkarları ve istikbali ile Suriyede bulunan radikal grupların
çıkarları ve istikbali arasında ayrım muhakemesini yapmak
mecburiyetindesiniz; aksi takdirde, tarih ve millet karşısında
bunun bedelini ödeyemezsiniz. Yeni sığınmacı
akınlarının önüne geçebilmek için İdlibdeki
çatışmaları mutlak surette durdurmak ve buna yönelik bir dış
politika izlemek zorundayız; aksi takdirde, İdlibden Türkiyeye
gelecek milyonlarca yeni göçün önüne geçilmesi mümkün olmayacaktır.
Gündüz, kandilini hazırlamayanın gece karanlığa razı
olması mukaddemdir. Aynı hataları tekrarlamayın ve lütfen
bu kez ikazlarımıza kulak verin, gerekli önlemleri derhâl alın,
Türkiyeyi karanlığa sürüklemeyin.
Verdiğimiz araştırma önergesine
destek vereceğinizi umuyor, yüce Parlamentoyu saygıyla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
Öneri üzerinde Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Adana Milletvekili Tulay Hatımoğullları Oruç
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Hatımoğulları
Oruç. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Suriyede
savaş başladığı günden bugüne kadar çeşitli
platformlarda ve bu kürsülerden iktidarın Suriye, Orta Doğu ve
şu an Kuzey Afrika politikaları ciddi olarak eleştirilmesine
rağmen, muhalefet hiçbir biçimde dinlenmedi.
Bakın, bugün, Suriyede Kardeşim Esad
denilen yerden Esede dönüş yapıldıysa işte bu, AKPnin
yürüttüğü Suriye siyasetinin basitliğinin göstergesi.
Bugün, 2012de yani savaş başladıktan
bir sene sonra Birleşmiş Milletlerin meşru gördüğü Suriye
Hükûmetini meşru görmeyip oradaki Selefi cihadist katil çetelerle el ele
vererek bir plan ve proje geliştirmenin Libyaya kadar uzanan
ağır sonuçlarını şu an, hep beraber
yaşıyoruz. Bu iktidarın Türkiye halklarına bunu
yaşatmaya hakkı yoktu.
Bakın, Türkiye, eğit-donat projelerine ev
sahipliği yaptı. Antakyada operasyon odaları kuruldu. Bu
ülkeden, Urfadan, Antepten Suriye operasyonları yani Hükûmeti
düşürecek operasyonlar yönetildi. Bununla beraber, mültecilere âdeta
davetiye çıkarırcasına ülkeye gelmeleri istendi ama bu ülkede
mültecilik statüsü dahi yok misafir sığınmacı vesaire
deniyor.
Bugün, İdlibte tabii ki
yoğunlaşmış olan savaşın sonucunda Türkiyeye
akın akın gelenlerin kimisinin gerçekten sivil olan mülteciler
olduğunu ama önemli bir bölümünün de Selefi cihadist çetelerden oluştuğunu
bilmekle birlikte şunu söylemek durumundayız: Bu ülkede Ankara ve
İstanbul dahi güvenli değildir. Bugün İdlibte
çatışmasızlık bölgesi ilan edilecek. adı altında
rol üstlenildi, Türkiye, bu rolü de yerine getiremedi, AKP iktidarı bu
rolün de altında kaldı ve dolayısıyla, bugün, oturup
şunu düşünmek zorundadır: İdlibten gelecek Selefi cihadist
çetelerle bu ülkede ne yapacak?
Değerli arkadaşlar, bugün, Mecliste bütün
grup başkan vekillerinin dile getirdiği Filistin meselesini dün
bizler HDP olarak ayrıntılı bir biçimde bu kürsüden ifade ettik.
Bugün Filistinde El Nakbadan sonra 1967 işgali ve akabinde şu anda
Trump tarafından yüz yılın barış anlaşması
diye ortaya atılan bu anlaşma gerçekten yüz yılın yeniden
Filistin işgali anlamı taşımaktadır. Bu, Filistini
yeniden yeniden işgal etmek ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi bağlayın
Sayın Hatımoğulları Oruç.
Buyurun.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla)
Barış adı altında tam anlamıyla bir utanç
projesidir. Bu projeye karşı çıkmak, Filistine vurulan,
vurulmak istenen bu ağır tokada karşı çıkmak bütün
dünya ülkelerinin görevidir. Burada başta Arap Birliği ülkeleri olmak
üzere bütün Orta Doğu ülkeleri, Türkiye ve bütün dünya ülkeleri mazlum
Filistin halkının yanında olmalıdır ve biz buradan
çağrımızı mazlum Filistin halkının yanında
olma hususunda yineliyoruz. Filistin halkı ve demokratik güçlerin
olmadığı hiçbir plan ve proje Filistin sorununu asla
çözemeyecektir.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Hatımoğulları Oruç.
Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Engin Altayda.
Buyurun Sayın Altay. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul)
Çok az Başkanım.
Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
üç dakikada tabii meramımı anlatma imkânı yok ama
anlatılabilir ve anlatacağız. Grup önerilerinin ekseriyeti,
hepinizin de dikkatini çekmiştir, kamuoyunun da çekiyor, AK PARTİ
dışındaki partilerin grup önerileri, ülkede ya da dünyada
yaşanan bir sorunu, vatandaşın yaşadığı bir
sorunu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirmek, farkındalık
yaratmak, Meclisin, kamuoyunun ve yürütmenin dikkatini soruna çekmek içindir.
Bakın, mesela bugün, bence, İYİ
PARTİ grup önerisi -başından beri söyledim, zaman kalırsa
girerim, 2017 ve 2018de Mecliste yaptığım İdlible ilgili
konuşmaları size hatırlatmak isterim ama zaman kalmayacak-
İdlibdeki tehlikeye dikkat çekiyor. Türkiye için, Türkiyenin hem iç
barışı için hem bölge barışı için önemli bir
sorun. Bu dikkat çekme mecburiyeti, şüphesiz yürütme organının
bu konudaki vazifelerini gereği gibi yapamayıp Türkiyeyi ve vatandaşlarımızı
ve ulusal güvenliğimizi ve sınır güvenliğimizi hâlen risk
altında bulundurduğu içindir; bir kusur var, bunun
araştırılması lazım, bunu istiyor.
HDP ne yapıyor? Çok can yakıcı,
sıcak bir konu, deprem, deprem paraları. Biraz önce söyledim, bir
televizyonda -Allah razı olsun- Acun Ilıcalı 52 milyon küsur para
topluyor ama İçişleri Bakanına diyor ki: Aman ha paraları
çarçur etmeyin. Bu, bir hükûmete biz
Yani kötü bir şey, Allah hiçbir
hükûmeti böyle bir güven itibarına maruz bırakmasın. (CHP
sıralarından alkışlar)
Cumhuriyet Halk Partisi ne yapıyor grup
önerisinde? Unuttuk biraz, Meclisçe unuttuk; Milletin efendisidir.
dediğimiz Türk çiftçisinin, Türk köylüsünün sorunlarını da
Tarım Kredi Kooperatifleri ve benzeri diğer borçlarını,
gübreyi alışını, verişini yani girdi maliyetlerindeki
artışı, ürün fiyatlarındaki düşüklükten dolayı
zarar edip borçlarını ödeyemediği için yüz binlercesinin
icralarla boğuştuğunu, hacizlerle boğuştuğunu da
Tekirdağ Milletvekilimiz İlhami Bey gündeme getirecek.
AK PARTİ ne yapıyor bu arada? Bak, çiftçi
sorunları çok önemli, efendim, deprem çok önemli, İdlibden gelen
tehlike çok çok önemli; AK PARTİmiz ne yapıyor? İstanbul
Milletvekili Mustafa Demir ile 70 Milletvekilinin Coğrafi Bilgi Sistemleri
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifini buraya indiriyor. İnmesin. demiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, bağlayın
sözlerinizi Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu, geldiğinde
bununla ilgili çekincelerimizi konuşuruz ama ben şu ayıptan
sakınmanızı dilerim: Türkiyede daha çok sıcak bir deprem
olmuşken ve Türkiye bir taraftan Egede, Marmariste, Manisada âdeta
beşik gibi sallanırken Türkiye Büyük Millet Meclisinin İmar
Kanunuyla belediyelerin kimi yetkilerini TOKİye ve Çevre Bakanlığına
alarak sandıkta kaybedileni Mecliste bir kanun çıkararak yetkiyi
merkezî idareye alma peşine düşmesi, değerli arkadaşlar,
Sayın Grup Başkan Vekili, yaşadığımız bu
deprem esnasında olacak iş değil, hakikaten olmaz.
Ha, bu kanun teklifinde eleştirilerimiz var,
biraz sonra arkadaşlarımız onları söyleyecek;
yanlışı var, doğrusu var bu teklifin. Temelli dip doruk
doğru olsa bile, depremle ilgili tedbir almayı konuşmayan, kat
artışı, kat yükselmesi, imar genişlemesi, yeşil alan,
Bitlisin Ahlatına Cumhurbaşkanına yeni bir saray ve köşk yapma
peşindeki bir Meclis milletten ah alır değerli arkadaşlar.
(CHP sıralarından alkışlar) Milletten ah alır, bunu
yapmayalım. Bırakın bu kanun teklifi haftaya kalsın; teknik
arkadaşlarımız -Gökan Bey burada, Akif Bey burada- oturur
çalışır, bu teklif makul bir hâle de gelebilir ama
NECİP NASIR (İzmir) Yanlış
anlaşılmış o, yanlış
anlaşılmış!
ENGİN ALTAY (Devamla) Aç 20nci maddeye bak!
NECİP NASIR (İzmir) Yanlış
anlıyorsunuz!
ENGİN ALTAY (Devamla) Al, burada kanun,
çık konuş, gel 20nci maddeyi bu millete izah et!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) Elâzığda
millet soğuktan donarken Ahlatta köşk yapmayı, saray
yapmayı gelin bu millete izah edin.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Altay.
Evet, söz sırası Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Hüseyin Şanverdide.
Buyurun Sayın Şanverdi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN
ŞANVERDİ (Hatay) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İYİ PARTİnin grup önerisi üzerine partim
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, ben, öncelikle,
Elâzığda yaşanan depremden dolayı ölenlere Allahtan
rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı
diliyorum ve yaralılara acil şifalar diliyorum.
Bu arada, âdeta seferberlik ilan eden Türkiye'deki
tüm belediye başkanlarıma saygılarımı sunuyorum,
gerçekten seferberlik ilan ettiler ve üzerlerine düşeni fazlasıyla
yaptılar, Allah tüm belediye başkanlarımızdan razı
olsun.
Değerli arkadaşlar, 2011 yılı
Mart ayında Suriyede başlayan iç savaş tam dokuz
yıldır devam etmektedir. Esat Hükûmetinin sivillere yönelik havadan
yaptığı saldırılarda 400 binden fazla insan
yaşamını yitirmiş ve 13 milyondan fazla insan ülke içinde
ve dışında göç etmek zorunda kalmıştır. 6
milyondan fazla insan mülteci konumuna düşmüş, savaştan kaçan
insanlara kucak açan ilk ülke Türkiye olmuştur. Türkiye, şu anda dünyada
en fazla Suriyeliyi barındıran ülke olarak 3 milyon 514 bin
kişiye ev sahipliği yapmaktadır. Türkiyedeki Suriyelilerin
çoğu, Suriye-Türkiye sınırına yakın olan bölgelerden
gelmektedir. Bu bölgeler, aynı zamanda yoğun
çatışmaların da olduğu bölgelerdir.
Esed güçlerinin, son günlerde, diğer ülkelerin
hava desteğiyle İdlibin güneydoğusundaki en büyük ilçesi olan
Maaret El Numana ve çevresine hedef gözetmeksizin yaptığı
saldırılar sonucunda yüzlerce masum insan hayatını
kaybederken yüz binlerce insan da sınıra doğru akın etmeye
başlamıştır. Hatay Valiliğimiz, Jandarmamız,
Emniyetimiz, AFAD Başkanlığımız, Göç İdaresi
Genel Müdürlüğümüz ve tüm kurumlarımızla Hükûmetimiz gerekli
tedbirleri almış durumdadır. Gerekli tedbirler ilgili kurumlar
tarafından sürekli olarak güncellenmektedir. Ne İdlibte ne de güney
sınırımızın diğer bölgelerinde
hazırlıksız olduğumuz herhangi bir durum söz konusu
değildir. Evlerini terk eden yüz binlerce Suriyeli,
eşyalarını da taşıdıkları uzun araç konvoylarıyla
terörden arındırılan Fırat Kalkanı ile Zeytindalı
bölgelerine göç etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın lütfen
Sayın Şanverdi.
HÜSEYİN ŞANVERDİ (Devamla) Son
günlerde yaşanan göç hareketine yönelik İdlibin
Yanındayız kampanyası başlattık. Sivil toplum
kuruluşlarıyla iş birliği içerisinde, evlerinden edilen bu
insanlara kendi topraklarında yeni kamplar oluşturarak bu
insanların barınmaları sağlanmaktadır. Yerleşecek
mekân bulamayan bu masum sivillere yönelik olarak Suriye içerisinde briket
barınaklar kurulmaktadır. Her türlü insani ihtiyaçlarını
karşılamaya çalıştığımız bu masum
insanlar, briket binaların bitmesinin ardından buralara
yerleştirilecektir.
İdlibteki bu dramın bir an önce bitmesini
temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Şanverdi.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan
Sayın Başkan, bir söz alabilir miyim?
BAŞKAN İYİ PARTİ grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Öneri
reddedilmiştir.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkanım,
redde rağmen bir bilgi vermek istiyorum ama...
BAŞKAN Buyurun Sayın Zengin.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, son bir
yıl içerisinde 1 milyon insanın İdlibde yer
değiştirdiğine, bu insanlara Türkiyeye mülteci olarak gelmeden
sınırların ötesinde insani yardım
yapılmasının herkesin vazifesi olduğuna ilişkin
açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Ben, doğrusu, oylamadan evvel kısa bir
bilgi vermek istemiştim. Bir defa, Suriyeden gelen göçmenlerin,
mültecilerin orada, sınırın dışında
durdurulması, onların orada korunarak muhafazası çok önemli. Bu
manada bugün İçişleri Bakanlığımızdan
aldığım bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. 450 bin kişi
için 9 tane yeni kamp kuruluyor o bölgede ve bunların sorumlulukları
-8e yakını- sivil toplum örgütleri tarafından üstlenilmiş
durumda. Son bir yıl içerisinde 1 milyon insan İdlibde yer
değiştirdi, 1.500 insan hayatını kaybetti. Şu anda da
oraya hâlen bir göç var, 3 milyon 750 bin insan oraya geldi. O sebeple,
sınırlarımızın ötesinde, Türkiyeye mülteci olarak
gelmeden sınırların ötesinde bu insanlara insani yardım
yapmak her birimizin vazifesi.
Bu manada, bu konuya dair yapılanlarla ilgili
kısa bir bilgi vermek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Zengin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, 60a göre
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
27.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
yürütme organının yasamayı AK PARTİden müteşekkil
görmeyip bilgi notlarını Mecliste grubu bulunan bütün siyasi partilere
göndermesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür
ederim.
Şunun için söz aldım: Hep söylüyorlar ya
Artık sistem değişti, yeni bir sistem var; yürütme ayrı
seçiliyor, yasama ayrı seçiliyor, yürütme tek dereceli hatta doğrudan
seçiliyor. Tamam.
Şimdi, yürütmenin başı bir siyasi
partiye mensup olabilir hatta genel başkanı da olabilir, bu
Anayasada bu var. Ama şunu doğru bulmuyorum: Memleketin bir
köşesinde bir olay oluyor, yürütme, Parlamentoda sadece ve sadece AK
PARTİye bilgi notu, servis notu gönderiyor. Bence yürütme
organının Mecliste grubu bulunan bütün siyasi partilere AK
PARTİye gönderdiği servis notlarını göndermesi lazım.
Biz ulaşamıyoruz, bırak istemeyi.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Biz istiyoruz,
gönderme yok.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Hayır, bir
bitireyim ya.
Buna dikkat çekmek istiyorum. Bu, sadece Cumhuriyet
Halk Partisinin sorunu değil, bence grubu bulunan diğer siyasi
partilerin de sorunudur.
Mecliste bir tartışma oluyor, yürütme
duyuyor -doğaldır, izlesin Meclisi- hemen AK PARTİ grup
yönetimine bir servis notu, bilgi notu...
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Talep ediyoruz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Arkadaş yani
şimdi bir şey diyeceğim olmayacak, burada başka gruplar da
var. Bu sistem, eski sistem olsa anlarım, AK PARTİ Grubunun içinden
çıkmış bir hükûmet orada oturur, tamam ama madem farklı bir
sistem, yürütme ayrı, yasama ayrı, yürütme, yasamayı AK
PARTİden müteşekkil görmemelidir.
Kayıtlara geçsin diye söyledim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Ya deve olun ya kuş,
deve kuşu yok! Hem bu sistem olsun hem o sistem...
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Zengin.
28.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, şimdi, Sayın Altayı dinledim, bir
tuhaflık var.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Var.
Sataşma.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Doğrusu ben, evet
tuhaflık, yaklaşımınıza gerçekten şu sebeple...
Ben sözü çok evvel istedim yani oylamadan da çok evvel. Ben bu konuyu
İYİ PARTİnin önerisini gördüğüm zaman Bakan
Yardımcımızı aradım, kendileri beni aramadılar,
ben aradım bir milletvekili olarak. Ben eminim ki İYİ
PARTİden arkadaşlarım arasaydı, Sayın Altay
arasaydı Bakan Yardımcımızı... Ben kendi
numaralarını hassaten paylaşacağım sizlerle. Çünkü ben
görüyorum, Bakanlarımız Meclise geldikleri zaman, iktidar muhalefet,
hatta bazılarına, arkadaşlarımıza, biz de gidiyoruz
beraber, kimin neye ihtiyacı varsa hiçbir ayrım
yapılmaksızın arkadaşlarımız fikirlerini
anlatıyorlar, taleplerini iletiyorlar. Bu konuda çok haksız bir itham
var.
Bir de şunu ifade etmek isterim: Siz Yürütme
ve yasama ayrı. derken birbirlerine selam vermeyen, birbirleriyle hiç
alakası olmayan iki yapı gibi anlatıyorsunuz.
Mecliste telefonla konuşmak
Bir on saniye rica edeceğim.
BAŞKAN Buyurun, devam edin Sayın Zengin.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Edeceğim. Belki
sükût daha manalıdır -o da bir konuşma türü-
anlaşılmak için.
Velhasılıkelam, Sayın
Başkanım, yasama ve yürütme birbirine selam vermeyen yapı
değildir. Seçimi kazanan 1inci parti AK PARTİ olduğuna göre,
elbette ki yürütmeyi teşekkül eden yapı da AK PARTİli insanlar
veyahut da bizim partimizin fikriyatını anlatan, onun
doğrultusunda icraat yapan bakanlardan oluşmaktadır, hayat böyle
zaten. Bu ayrılığın anlamının doğru
anlaşılması gerektiği kanaatindeyim. O yüzden,
Anayasanın anlamından, lafzından farklı bir yorum
çıkararak bunu biraz da böyle -ne diyelim- küçümseyen bir üslupla
anlatmayı, yanlış bir şey varmış gibi
anlatmayı da çok haksız ve yersiz buluyorum.
Teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Altay
Sonra size
vereceğim Sayın Türkkan.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın Grup
Başkan Vekili benim biraz önce yerimden yaptığım
konuşmayı tuhaf olarak nitelemek suretiyle; Anayasayı
anlamadığımı, sistemi kavramadığımı
nitelemek suretiyle şahsıma sataşmada bulunmuştur. Söz
talep ediyorum ben.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Açtınız,
vallahi iyi oldu, ben öyle söylemedim ama
Bunlar sizin ifadeleriniz.
BAŞKAN Eğer talebiniz buysa
karşılarım, yoksa yerinizden de uygun bulursanız vereyim
söz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Biz de sizi
kırmayalım o zaman.
BAŞKAN Hayır yani eğer Ben ikinci
kere kürsüden konuşmak isterim. derseniz öyle de yaparım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sorun değil.
Mesele sözün söylendiği yer değildir Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
29.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Hükûmetin bilgi
notlarını sadece AK PARTİ Grubuna göndermesinin ahlaki
olmadığına ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şimdi, ben
konuşurken dedim ki yürütmenin başının Genel Başkan
olması da AK PARTİ üyesi olması da bu Anayasaya, mevzuata
uygun, bunda bir şey yok ama millete pazarladığınız bu
sistem şimdi işleyen sistem değil.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Millete pazarlamak
Hayret bir şey ya!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya,
anlattığınız diyelim, siyasi pazarlamadır. Ya, Tayyip
Erdoğan Türkiyeyi pazarlayacağım. dedi, bir şey
olmadı da biz şimdi Sistemi millete pazarladınız. dedik
diye buna niye itiraz ediyorsunuz, ben anlamadım yani. (CHP
sıralarından alkışlar)
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Pazarlanmış
falan değil, milletin onayından geçen Sayın Başkan.
Milletin onayından geçmiş bir Anayasayı
ENGİN ALTAY (İstanbul) Onaydan
geçmedi. diyen var mı ya?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Bu nedir yani?
Pazarlanmış
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya, kim dedi?
Milletin onayından geçmedi. diyen kim ya?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sizin fikirleriniz
ENGİN ALTAY (İstanbul) Millete
anlattığınız, prezante ettiğiniz, millete prezante
ettiğiniz sistem.
METİN YAVUZ (Aydın)
Bağırmayın, bağırmayın.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Siz, millete daha iyi
pazarlayın, bu hâlinizi daha iyi anlatın, fikirlerinizi daha iyi
anlatın.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Neyse
Sözümü
kesmeyin, bir dakika
Süre bitti.
BAŞKAN Sayın Zengin, lütfen
Devam edin Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben şunu
diyorum, buradan yürütmeye çağrıda bulunuyorum; Sayın Bakanlara
ayrı ayrı, Sayın Erdoğana ayrı ayrı, Sayın
Fuat Oktaya ayrıca çağrıda bulunuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemini takip ettiklerini biliyorum, grup önerilerinden haberdar
olduklarını biliyorum. Birbirimize burada numara çekmeyelim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Aa, lütfen
Asla öyle
bir şey yok, öyle bir şey yok!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hükûmetin servis
notlarını, bilgi notlarını sadece ve sadece AK PARTİ
Grubuna göndermesi ahlaki değildir. Bunu söyledim, bunda
ısrarlıyım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Türkkan
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN Söz vereceğim.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Hayır, bir şey
söyleyeceğim.
BAŞKAN Sayın Türkkanın talebi var.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sıcağı
sıcağına söyleyeyim.
BAŞKAN Sayın Zengin, söz vereceğim,
sırayla gidelim. Yani daha önce, çok önce istedi Sayın Türkkan Grup
Başkan Vekili olarak.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Lütfen, olmaz böyle bir
şey yani!
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya, bir şey
yok! Siyasette numara çekilmez mi?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Yok, öyle yok!
BAŞKAN Buyurun Sayın Türkkan.
30.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ucube bir sistem
olduğuna, iyileştirilmiş parlamenter sisteme bir an önce
dönülmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bu sistemde söz
alırken de
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya, Özlem
Hanım, siyasette numara çekilir ya! Yapma ya!
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Yok, ben çekmiyorum
arkadaşım. Sen çek, ben çekmiyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Dün ne
yaptın? On dakika top çevirdin burada, millet gelsin diye. O da numara
çekmek işte.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Yemin ediyorum, vallahi
yapmadım. Bakın, hayatta yemin etmem.
BAŞKAN Buyurun, siz devam edin, mikrofon
açık Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Zengin
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Size itirazım yok,
kusura bakmayın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bu sistemde söz
alırken de Hükûmete olan yakınlığıyla bulunan AK
PARTİnin bir önceliği var mıdır, onu öğrenmek
istiyorum.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Yok öyle bir öncelik.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Peki.
Ben her iki Grup Başkan Vekilinin
tartışmalarını dikkatle izliyorum,
çıkardığım sonuç şu; Sayın Özlem Zengin ifade
ediyor: Ben Bakan Yardımcısını aradım, bilgi
aldım. diyor. Sayın Engin Altay da diyor ki: O bilgiyi herkese
vermeli. Aslında bütün mesele ne, biliyor musunuz?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Aramış
mı, ben soruyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Aramadan bilgi
geliyor size, biz biliyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bu sistemde Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu bazen deve olmak istiyor, bazen kuş olmak
istiyor ama deve kuşu bu. Yani bu iktidar böyle bir sistem getirdi ama bu
elbise bu bedene uymadı arkadaş, bu ucube bir sistem; esas mesele
burada.
Sayın Engin Altay da doğru, Sayın
Özlem Zengin de doğru; yanlış olan sistem. Bu sistem böyle devam
ettiği sürece bu tartışmalar hiç bitmeyecek. Bu elbise bu bedene
uymadı. Gelin, hep beraber bir araya gelelim, bu elbiseyi Türk toplumunun
kullanacağı hâle getirelim.
Tekrar, iyileştirilmiş parlamenter sisteme
bir an önce dönmezseniz hem toplumda hem Genel Kurulda bu tartışmalar
hiç bitmeyecek. Hem yürütmeyi rahatsız edecek hem yasamayı
rahatsız edecek bu mesele.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
Buyurun Sayın Zengin.
31.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın yaptığı
açıklamasıdaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Bir devamlılık olması
açısından, yoksa asla bir öncelik vesaire, böyle bir şey söz
konusu değil.
Ben şu numara çekmek sözüne
takıldım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Niye
takıldın?
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Takıldım,
neden?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Siyasette numara
çekilir.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Ben çekmiyorum;
bakın, ben çekmiyorum.
Sayın Altay, dünden itibaren, dün bir konuya
dair söz almak için bastım, mevzuyu anlatacağım, uğultular
var, konuşma uzuyor ve bunun bir numara çekmek olduğunu telakki
ediyorsunuz. Ya, sizin için bir anlamı var mı bilmiyorum ama
ENGİN ALTAY (İstanbul) Genel Kurula
milletvekilleri gelsin diye
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Hayır, hayır;
samimiyetle söylüyorum, yapsam onu da yaptığımı söylerim.
Fakat ben siyaseti sahici bir şey olarak algılıyorum,
yaşıyorum, bir hayat tarzı olarak görüyorum; o sebeple de bu
numara çekmek ifadesini çok ama çok küçültücü buluyorum ve buna itiraz
ediyorum. Ben sahici bir şey yaptım, zamanı kullanırken de
öyle; burada arkadaşlarıma yazdığım şeyler var,
orada da çok sahici şeyler yazıyorum. O sebeple, bunu ben
kullanmamanızı rica ediyorum. Aramamış Sayın Altay,
eğer arar da ulaşamazsa o zaman sorun var demektir. Arayıp
lütfen bilgi alsın. Bana bilgi gelmedi, kendisi için bir önemi var mı
bilmiyorum ama gerçek: Ben aradım ve bilgiyi aldım; tavsiye ederim,
bir telefon.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler.
Değerli milletvekilleri, şu an
itibarıyla sisteme 60ıncı maddeden söz talebiyle girmiş 3
milletvekilimiz var, onlara söz vereceğim sırasıyla.
Şu andan itibaren sisteme girecek olan
milletvekillerimize daha sonra söz vereceğim.
Sayın Özkan
32.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkanın, 29
Ocak Batı Trakya Türklerinin Toplumsal Dayanışma ve Millî
Direniş Gününe ilişkin açıklaması
YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün, 29 Ocak
Batı Trakya Türklerinin Millî Direniş Günüdür. Batı Trakya
Türklerinin, soydaşlarımızın hak arama yolunu açan ve bu
yolda ışık tutan şehit Doktor Sadık Ahmeti ve bu
mücadelede Hakkın rahmetine kavuşan tüm Batı Trakya Türklerini
rahmetle anıyorum. Batı Trakya Türklerinin haklı
davalarında her zaman yanlarındayız.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Yılmazkaya
33.- Gaziantep Milletvekili Bayram
Yılmazkayanın, Elâzığ ilinde meydana gelen depremde
hayatını kaybeden 41 yurttaşa Allahtan rahmet dilediğine,
başta deprem olmak üzere ülkemizde sıkça görülen afetlere yönelik
hazırlıkların önemine ilişkin açıklaması
BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Öncelikle, Elâzığda meydana gelen ve
çevre illerde hissedilen depremde hayatını kaybeden 41
yurttaşımıza Allahtan rahmet, yaralı
vatandaşlarımıza acil şifalar dilerim.
Başta deprem olmak üzere ülkemizde sıkça
görülen afetlere yönelik olarak afetlerin öncesinde ve sonrasında
yapılacak doğru davranışlar, deprem
kuşağındaki illerden gelen bedelli askerlik yapan kişilere
ve hatta bütün uzun dönem askerlik yapanlara AFAD uzmanlığı
eğitimi verilmesi, muhtemel depremlere gerekli
hazırlıkların yapılmasına büyük katkı
sağlayacaktır. Daha önce de komisyonlarda diğer
arkadaşlarımca da söylenen bu konuda özellikle Kuzey Anadolu ve
Doğu Anadolu fay hatları, İstanbul, Marmara Bölgesi ve büyük
şehirlerimizde afet öncesi yapılması gereken
hazırlıklar, afet sonrası ilk anlar, ilk yardım ve temel
bilgiler gibi hayati öneme sahip bu eğitimin Millî Savunma
Bakanlığı tarafından planlanarak hayata geçirilmesi
önemlidir.
Bu konudaki gerekli çalışmalar için
uyarıyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Güzelmansur
34.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansurun,
eğitim ve kültür seviyesinin bir toplumu aydınlığa,
medeniyete taşıyan etmenlerin başında geldiğine ve
halk kütüphanelerinin önemine, Hatay ilinin Defne, Arsuz, Payas ilçelerindeki
halk kütüphanesi eksikliğinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bir toplumu aydınlığa, medeniyete
taşıyan etmenlerin başında o toplumun eğitim ve kültür
seviyesi gelmektedir. Toplumun eğitimi ve kültürel gelişimi
noktasında da halk kütüphaneleri çok önemli bir yer tutmaktadır ancak
bunca öneme rağmen, Hatayın Defne, Arsuz, Payas ilçelerinde hâlâ
halk kütüphanesi bulunmamaktadır. Defne 150 bin nüfuslu bir ilçemiz, Arsuz
90 bin nüfuslu bir ilçemiz, Payasımızın nüfusu ise
yaklaşık 35 bin. Bu büyüklükteki ilçelerimizde halk kütüphanesi
olmaması Sanayi 4.0ın, yapay zekânın konuşulduğu
21inci yüzyılda Türkiyeye yakışmamaktadır. Bilerek veya
bilmeyerek Hatay halkına yaşatılan bu eksiklik iktidarın
ayıbıdır. Bu ayıbın bir an önce
sonlandırılmasını, bu ilçelerimizin acilen kütüphaneye
kavuşturulmasını istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından,
vatandaştan toplanan deprem vergilerinin nereye
harcandığının şeffaf bir şekilde kamuoyuyla
paylaşılması amacıyla 29/1/2020 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29
Ocak 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 29/01/2020 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Hakkı
Saruhan Oluç
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
29 Ocak 2020 tarihinde Siirt Milletvekili Sayın
Meral Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından
verilen (5121) sıra numaralı vatandaştan toplanan deprem
vergilerinin nereye harcandığının şeffaf bir
şekilde kamuoyuyla paylaşılması amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
29/01/2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu konuşacaktır.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; daha bir ay olmadı, bu Mecliste bir
konuşma yapmıştım ve derhâl can kayıplarını
önlemek için alınması gereken tedbirlerden bahsetmemiz gerektiğini,
uzmanların olası bir depremde on binleri bulacak can kaybından
söz ettiğini söylemiştim. Yine hiçbir şey yapılmadı ve
41 insanımızı kaybettik. Elâzığ depremini 17
Ağustos 1999 Körfez depreminden yirmi yıl, 23 Ekim 2011 Van
depreminden sekiz yıl sonra yaşadık fakat hâlen ne olası
bir depreme ne de afete hazırız. Hazırlık için yeterli
kaynak var mıydı? Vardı elbette, 1999 depreminden sonra depremin
yarattığı hasarlar ve alınacak tedbirler için getirilen
özel iletişim vergisinden bugüne dek toplam 67,5 milyarı aşkın
gelir elde edilmişti. Bu vergi ilk yıllarda prefabrik ve
kalıcı konutlara, kira ve barınma yardımı ile zarar
gören altyapıya harcanmıştı fakat AKP Hükûmeti döneminde
kalıcı hâle getirilen bu verginin yıllardır nereye
harcandığı bilinmiyordu. Ta ki dönemin Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek sağlık, eğitim ve duble yol için
harcandığını söyleyene kadar. Bir de alay eder gibi Bir
aylık maaşımı depremzedelere
bağışlayacağım. lafzına muhatap olmuştuk
hatırlarsanız. Sonra, yılların deprem vergisinin
aslında deprem vergisi bile olmadığı iddia edildi. AKP
Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik başından
beri deprem tedbirleri için toplanan vergi için İletişim vergisidir.
deyip çıktı işin içinden. Haberleşmenin zaten en
pahalı olduğu ülkelerden biriyiz arkadaşlar ama üstüne bir vergi
daha toplanıyormuş. Bugün, Elâzığ depreminde
yakınlarını kaybedenlerin yüzüne de aynı rahatlıkla
Elâzığda deprem için tedbir almadık, onun yerine duble yol
yaptık, bu para da iletişim vergisi için harcandı. diyebilecek
misiniz?
Bu toplanan paralar da yetmedi değerli
arkadaşlar. Çok önemli bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum.
BAŞKENTGAZ tarafından Türk Kızılayının
hesaplarına aktarılan 8 milyon dolarlık bağışın
Ensar Vakfına aktarıldığı ortaya çıktı.
İşte belgesi burada, bu anlaşma aralarında
yapıldı. Evet, Kızılaya yapılan 8 milyon dolarlık
bağış Ensar Vakfına aktarılıyor. 29/12/2017
tarihli belgede dönemin BAŞKENTGAZ Genel Müdür Vekili Asım Yüksel ve
BAŞKENTGAZ Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Torun imzası var.
Başkent Elektrik de bu bağışı cebinden yapmıyor,
hepsini vergiden düşüyor. Yani aslında hepimizin vergisi yandaş
vakıflara aktarılıyor. O yüzden Kızılayın deprem
sonrası yurttaşlardan para istemesine
şaşmamalıyız.
Değerli arkadaşlar, peki, deprem
sonrası onca yeni bina yapıldı, neden hâlen depremde binalar
yerle bir oluyor? Kentsel dönüşüme dayanıksız binalardan
başlanmıyor da ondan. Bugün kentsel dönüşüm adı
altında İstanbulun her yeri şantiye durumunda, deprem bahanesiyle
bu inşaatlar meşrulaştırılmaya
çalışılıyor fakat dönüşüm, deprem değil, rant
odaklı. 2 milyon ruhsatsız ve iskânsız bina var ve kentlerin
rant değeri yüksek bölgelerinden başlatılıyor projeler.
Mevcut yapı stokunun büyük bir kısmı onarıp
güçlendirilebilecekken yık-yap anlayışıyla yalnızca
kâr hedefleniyor. Yapı denetim hizmeti ise hiçbir şekilde
işlemiyor. Binayı yapan müteahhitlerin kendi
anlaştığı firmalar yapıyı denetliyor. Bu denetimi
yapacak kişilerde diploma dışında hiçbir yeterlilik
aranmıyor. Denetim olmayınca da -istisnalar hariç- eğitimsiz, bilgisiz
ve ehliyetsiz usta ve kalfalarla yapsatçı tabir edilen ve hiçbir nitelik
aranmayan girişimcilerin insafıyla bina yapılıyor. Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin ve akademisyenlerin
yıllardır üzerinde durduğu gibi, tüm mevcut binaların önce
envanteri çıkarılmalı ve yık-yap anlayışı
yerine, güçlendirilebilecek binaların bir an önce güçlendirme
çalışmaları yapılmalıdır. Deprem toplanma
alanları rantı değil, bilimi ve tekniği temel alan projeler
ve deprem bilinci bugün üzerinde durmamız gereken en önemli konular.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, bağlayın
sözlerinizi Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) - Yani Türkiyenin Kanal İstanbula değil, gerçekten deprem
için önlemlere ihtiyacı var. Tabii, bu son depremde bir başka
noktayla da karşılaştık; sadece depremle ilgili
aslında alınan önlemlerin yetersizliği ve felaketi değil,
gazeteciliğin de felaketini gördük maalesef. Ben, size bir örnek vermek
istiyorum: Los Angeles Times gazetesi elektriklerin, internetin kesik
olduğu bir anda bile, daha önce hazırlanmış program
sayesinde, bir tek tuşa bastığında deprem haberini
toparlayıp yayınlayabilecek robot gazetecilerden yararlanıyor.
Bizde ise Mutlu musunuz? Mutlusunuz değil mi? Çadırınız
var, çayınız var. diyen yandaş gazeteciler maalesef anında
robot bir gazeteci olarak refleks veriyorlar ve cevap veriyorlar. Bu, Türkiye
için yazıktır.
Bir önerim de Japonyaya gidelim ve 8
büyüklüğündeki depremlerde niye can kaybı olmuyor bir
araştıralım derim.
Sağlıkla kalın. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Kerestecioğlu.
Öneri üzerinde İYİ PARTİ Grubu
adına Adana Milletvekili İsmail Koncuk konuşacaktır.
Buyurun Sayın Koncuk. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL KONCUK (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Elâzığ depreminde hayatını
kaybeden bütün vatandaşlarımıza Yüce Allahtan rahmet diliyorum,
yaralılarımıza acil şifa diliyorum. Tabii, yaralı
olmayan vatandaşlarımıza, depremin psikolojik
ağırlığını yaşayan bütün
vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi ifade etmek
istiyorum. 1998 Adana depremini bizzat yaşamış, bunun maddi,
manevi ağırlığını yaşamış bir
insan olarak
Depremde yaralanmasanız bile, hayat kaybı olmasa bile
gerçekten vatandaşlarımız büyük ızdırap
yaşıyorlar; evlerinden uzakta, dışarıda, o kötü hava
şartlarında yaşamak zorunda kalıyorlar. Deprem gerçekten
çok büyük bir felaket. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devletinin,
devletimizin bu felakete hazırlıklı olması gerekir. Tabii,
bu, siyasi saiklerle yapacağımız bir değerlendirme
değil ama Türkiyenin, yüzde 90 itibarıyla her bölgemizin deprem
bölgesi olarak kabul edildiğini düşündüğümüz zaman, deprem
Türkiyenin öncelikli meselesidir ve bu meseleyi ele alması gereken kurum
iktidardır. Tabii, bunları söylemek provokatörlük yapmak olarak
falan değerlendiriliyor ama sormayalım mı şimdi, deprem
vergisi adı altında toplanan vergiyle -ki miktarı 67,5 milyar
TLyi buldu- deprem adına hangi çalışmayı
yaptınız? Dün bir gazetede Kahramanmaraş Türkoğlu Belediye
Başkanının -ki AK PARTİlidir- röportajını
okudum: Üç yıl önce fay hattı üzerindeki evlerin
taşınmasıyla ilgili bir raporu Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına gönderdik, üç yıldır cevap yok. diyor, ki
bu AK PARTİli belediye başkanı; Üç yıldır Çevre ve
Şehircilik Bakanlığından cevap gelmedi. diyor. Yani,
deprem olmasını beklemeden tedbir almak lazım, devlet yönetmek
budur, devlet yönetmek planlı hareket etmektir; böyle, el yordamıyla,
kafamıza o gün gelen bir projeyi hayata geçirmek için bütün
imkânlarımızı seferber etmek falan devlet yönetmek
değildir. Devlet yönetmek Türkiyede bir deprem gerçeğini görüp bunun
tedbirini asgariden alabilmektir. Asgariden diyorum çünkü asgariden bir
tedbirin olmadığını görüyoruz. Uzmanları seyrediyoruz,
dinliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun tamamlayın Sayın
Koncuk.
İSMAİL KONCUK (Devamla) Bu evler
yapılırken deprem şartnamesine uygun davranılsaydı
Elâzığ depreminde hiçbir ev yıkılmazdı. diyor
uzmanlar. Sormayalım mı? Peki, kim deprem şartnamesine uygun
olmayan evlerin yapılmasına müsaade etti? Hesabını kim
soracak; bunca canın, bunca yaralının, bunca
ızdırabın hesabını kim soracak? Sormayalım
mı? Dolayısıyla iktidarın Türkiye'nin deprem tehditleri
altında bir ülke olduğunu görerek tedbirleri alması gerekir.
Bütün imkânlarımızı, bakın bütün
imkânlarımızı depreme uygun yerleşim alanları yapmak
adına kullanmamız lazım. Yarın Manisada olabilir,
Sındırgının adı geçiyor, Kahramanmaraşın
adı geçiyor. Yani yarın olduktan sonra ah vah etmenin bir âlemi yok,
devlet yanınızda demenin âlemi yok. Devlet şunu demeli
Devlet deprem olmadan önce vatandaşın yanında. diyebilmeliyiz.
Bunu diyebilen, devlet yönetmede beceriklidir. deriz biz de ama maalesef
hiçbir tedbirin olmadığını üzülerek görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL KONCUK (Devamla) Sayın
Başkanım, bir cümle daha
BAŞKAN Buyurun bağlayın lütfen.
İSMAİL KONCUK (Devamla) Hiçbir tedbirin
olmadığını görüyoruz. Devletin birinci görevi hayatı
korumaktır, hayatı. Eğer devlet hayatı korumaktan uzak bir
tavır içerisindeyse o, anladığımız anlamda kâmil devlet
değildir, bizi temsil eden bir devlet değildir. Onun için, ben
Elâzığ depreminin -elbette üzücü, sarsıcı bir olay, bir
felaket- ders olmasını
17 bin vatandaşımızın
ölümü ders olmadı ama belki Elâzığ depremi bir ders olur,
inşallah ders olur ve tedbir alınır diyorum.
Dün Adanadan Belediye Evleri Mahallesinden bir
vatandaş aradı, diyor ki: 1998 depreminde benim evim orta
hasarlıydı. Allah muhafaza bir deprem daha olsa benim evim
dayanır mı dayanmaz mı Sayın Vekilim? Şimdi ben ne
cevap vereceğim bu vatandaşa? Bu, devletin görevidir.
Dolayısıyla geçmişte deprem yaşamış bütün
şehirlerimizdeki orta hasarlı, hasarlı, az hasarlı
evlerimizin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Hükûmetin bu konuda mutlaka
ciddi bir planlama yapmasını bekliyoruz.
Saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Koncuk.
Şimdi de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Sındır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
CHP GRUBU ADINA KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, öncelikle
geçtiğimiz günlerde yaşadığımız ve hâlen
yaşamakta olduğumuz, Elâzığ ve Malatya bölgelerinde
özellikle, bölge illerinde hissedilen 6,8 büyüklüğündeki deprem ve
arkasından gelen süreç esnasında hayatını kaybetmiş
olan yurttaşlarımıza Allahtan rahmet dilerim, milletimizin
başı sağ olsun; yaralanmış olan kardeşlerimize,
yurttaşlarımıza acil şifalar diliyorum.
Neredeyse tamamen bir deprem coğrafyası
olan Anadolumuz ve Trakyamız, ülkemizin dört bir yanında
aslında depreme dair, öncesinde, deprem esnasında ve sonrasında
alınması gereken birçok tedbir, önlem var ve devleti yönetenler de
bunun asli sorumluluğunu üstlenmiş durumdalar.
Değerli arkadaşlar, Acaba bu önlemler
alınmış mıdır? diye sormak ve Bununla ilgili
kaynaklar nereye harcandı? demek sadece bu yasama organında biz, siz
değerli milletvekillerinin değil, aynı zamanda muhalefetin tüm
unsurlarının ve bütün milletin, bütün
yurttaşlarımızın bir hakkıdır, görevden öte bir
haktır. Bunu kabul etmemek, bunu reddetmek de anlaşılır
değil.
Değerli arkadaşlar, Deprem değil
bina öldürür. diyerek sorumluluğu üzerinden atmaya çalışmak,
aslında başta yürütmenin bir kaçamağıdır, başka
bir şey değil. Binayla ilgili düzenlemeleri yapan yasamanın
dışında, onu denetlemesi gereken, onun izinlerini,
ruhsatlarını veren kamunun bu sorumluluğunu da üzerine
alması ve değerlendirmesi gerekir.
Bakın, aslında çıkış
amacı Marmara Bölgesi ve civarında meydana gelen depremin yol
açtığı ekonomik kayıpları gidermek olan özel
iletişim vergisi, sonrasında süresi 2003e uzatılmış,
2004ten sonra da artık süreklilik arz eden bir hâl almış ve
bugüne kadar gelmiş ve toplanan 67 milyarın üzerinde bir
kaynağın nereye harcandığını sormak bizlerin
görevi. Bunun hesabını vermek yürütmenin görevi. Bugün yürütmenin
başı Sayın Cumhurbaşkanı ise onun temel görevlerinden
bir tanesi geçmişten bugüne bunu nereye harcadığını
ifade etmektir. Yoksa bunu soranlara Yalan söylüyor, o hep
yalancıdır. Sayın Genel Başkanımızın
adını da ifade ederek Hep yalan söyler zaten. diyerek,
sorumluluktan kaçarak konuyu başka bir mecraya saptırmak aslında
kabul edilebilir bir şey değil.
Marmara depreminden ders aldık mı?
Bakın, Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanı... Sadece bu 67
milyar deprem vergisinden alınan gelir değil, imar
barışı yapıldı değil mi değerli
arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Buyurun tamamlayın lütfen
Sayın Sındır.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) Sayın Bakan
Kurumun ifadesidir bu, açıklamasıdır, bu ülkede 3 milyon 599
bin 867 adet yapı kayıt belgesi düzenlenmiş yani ruhsatsız
yani kaçak yani depreme dayanaklılığı belli olmayan,
dayanaksız olduğu da resmen yasal olarak kabul edilmesi gereken yapılara
kayıt belgesi düzenlenmiş imar barışı adı altında,
24 Haziran seçimlerinden bir ay önce, Meclis tatile girmeden ve
karşılığında da 23 milyar 523 milyon lira para
toplanmış.
Şimdi, bir yanda 67 milyar depremden toplanan
vergi, diğer yanda imar barışıyla toplanan bu bedeller... O
imar barışıyla ilgili konulara önümüzdeki kanunla ilgili bir
madde üzerinde değineceğim ama bunun, bu paraların nereye
harcandığını sormak hepimizin asli görevidir diyorum.
Tabii ki bu konuda sayısız sözlü ve
yazılı önerge, araştırma önergeleri verildiğini,
bunların da yanıtsız kaldığını,
bunların da hesabının verilmediğini özellikle belirtmek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) Son cümlem,
toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) Vatandaşımız
üzerine düşen görevi yapıyor, vergisini düzenli olarak veriyor ve bu
görev karşılığında yasamanın
yaptığı kanunları uygulamakla mükellef olan yürütme de onun
verdiği o her bir kuruş verginin hesabını vermesi gerekir.
Verilemeyecek bir hesap varsa onu bilemeyiz ama hesabını soruyoruz
değerli arkadaşlar. Bu, HDP grup önerisinin de bu anlamda
değerlendirilmesini talep ediyoruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Sındır.
Şimdi de Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Yalova Milletvekili Meliha Akyol konuşacaktır.
Buyurun Sayın Akyol. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MELİHA AKYOL (Yalova)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi
üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Gazi
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz günlerde
yaşadığımız Elâzığ depreminde
yaşamını yitiren vatandaşlarımıza Allahtan
rahmet, yaralılara -Elâzığ ve Malatyalı
hemşehrilerimize- acil şifalar diliyorum.
Yalovada 1999 depremini bizzat yaşayan
kardeşiniz olarak, o günlerdeki hükûmetin ve hükûmetin
başının üç gün kendi bakanlarıyla bile iletişim
kurmakta zorlandığı bir ortama şahit olmuştuk, bunu
yaşadık. Şimdiyle mukayese edecek olursak, Van depreminde, her
zaman olduğu gibi, Cumhurbaşkanımız ilk andan itibaren
oradaydı. Hükûmetimiz Vanda 26.500 konutu sadece bir yıl içerisinde
yaptı. Depremden etkilenen konutlarını kaybeden hiç kimseyi
evsiz bırakmadık. Hemşehrilerimizi anında geçici
barınma merkezlerimize aldık, bir yıl içerisinde hepsinin
binasını teslim ettik. Şimdi gidip bakın, Edremit,
Ercişte Türkiye'nin -altyapısıyla üstyapısıyla- en
harika binalarını görürsünüz. Bunlar, takdir edersiniz ki
kendiliğinden olan durumlar değil. 53 tane okul yaptık. 47
kilometre mesafeden elli yıllık ihtiyacı karşılayacak
içme suyunu getirdik. Camileri, sosyal donatıları, parklarıyla
harika oluşumları hemşehrilerimize sunduk.
Okullarımızın yüzde 92sini
Aynı şekilde
sağlık yatırımlarımız, hastanelerimiz,
yollarımız, viyadüklerimiz
Bu yollar sadece araçların rahat
gidebileceği manada bir yol olmamakla birlikte, aynı zamanda,
herhangi bir afet anında bir yerden başka yere ulaşımı
rahatlıkla sağlayacak şekilde yapıldı. Baktığınızda,
hepsi Türkiyeyi afete hazır hâle getirecek yatırımlar. Sadece
AFADın kendi bünyesinde, Türkiye genelinde, depreme yönelik 49 bin konutu
var ve acil yardımları da ayrı. Çok ciddi miktarda kentsel
dönüşüm çalışmalarımız var. Öncesinde en ufak bir
şey olduğunda herkesin açıkta kaldığı bir
ortamdı, Bizim şimdi 25 tane lojistik merkezimiz var. Öyle
sıradan bir binanın içerisine çadırlar vesaire doldurulmuş
bir merkez değil bunlar. Son derece ileri teknolojiyle
hazırlanmış -yani sıfırıncı dakika diye ifade
ediyoruz ya- sıfırıncı dakikada harekete geçecek, herhangi
bir lojistik merkezimizden herhangi bir afetle ilgili, her türlü malzemenin
taşıma ve nakliyesi içerisinde olmak üzere, anında harekete
geçecek noktalar bunlar. Şu anda bile hayal edilemeyecek şeyleri biz
on yıl içerisinde gerçekleştirdik. 53 tane cep depo yaptık;
oradan gelene kadar anında ihtiyaçları, şehirlerdeki
ihtiyaçları karşılamak için.
Son olarak, bugünün rakamlarıyla 1 trilyon 215
milyar liralık yatırımdan bahsediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Akyol,
tamamlayın.
MELİHA AKYOL (Devamla) Görüldüğü gibi,
arkadaşlar, şeffaf bir ortamda, milletimizin malı yine
milletimize en kaliteli bir şekilde ve en etkili şekilde harcanarak
müreffeh bir yaşam için mücadele etmekteyiz.
Ayrıca, HDP Grubundaki hatibin az önce
söylediği gibi yapı denetim firmaları müteahhitle anlaşma
içerisinde değil, biraz daha iyi takip edelim. Artık ortak bir
havuzda, müteahhit ile yapı denetim firmalarının ilişkisi
kesildi, âdeta bir kontör gibi, hiç kimse bilmiyor hangi firmanın nereye
düştüğünü. 2007de ve 2018 yılında Çevre ve Şehircilik
Bakanlığımızın çok
ağırlaştırdığı teknik müeyyidelerle daha iyi
bir ortam da oldu.
99 depreminde, 3üncü gün ve Yalovanın
bakanı olmasına rağmen -şimdi ismini vermiyorum;
inanmamış gece, yine yatıp uyumuş Yalovada yoktur öyle
bir şey. demiş- herkes kendi imkânlarıyla, hanımlar
kolundaki bilezikleri bozdurarak barakalar yapmışlardı ve iki
yıl hayalet şehir gibiydi.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Allah Allah!
Bunları da mı duyacağız?
ŞENOL SUNAT (Ankara) Kaç
yaşındaydınız?
MELİHA AKYOL (Devamla) Var ya o Yahudilerin
sürgün edildiği şehir, öyleydi Yalova. Onun için, şimdi nereden
nereye geldik...
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Akyol.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan
ŞENOL SUNAT (Ankara) - Ayıp, ayıp!
Kaç yaşındaydın?
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) -
Yaşınız kaçtı acaba 99 depreminde?
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) Çok doğru bir ölçü
vermediniz. O dönemin Hükûmetine laf atmanız çok doğru değil,
çok şık değil. Acılı günde bunu yapmanız çok
şık değil.
MELİHA AKYOL (Yalova) Gerçekleri söylüyorum.
ŞENOL SUNAT (Ankara) Her şey rant
olduğu için
Siyasete alet etmeyin depremi.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bülbül.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
35.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
devletin yaşanılan felaketlerde vatandaşın
sıkıntılarını, problemlerini çözme konusunda gereken
hassasiyeti göstermesi ve eksiklikler varsa da konuşulması
gerektiğine ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, tabii, şimdi, burada
çok ciddi bir felaket söz konusu oldu; hepimiz çok üzüldük. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak da devletimizin sonuna kadar yanında olduğumuzu ve
halkımızla, Elâzığlı, Malatyalı
vatandaşlarımızla beraber olduğumuzu ifade ettik. Bizler,
bu hangi dönem olursa olsun, devletin, bir süreklilik içerisinde, her zaman bu
meselelerde, bu felaketlerde vatandaşın
sıkıntılarını, problemlerini çözmekle ilgili olarak
gereken hassasiyeti göstermesi gerektiğini, varsa eksiklikler
bunların her dönem konuşulabileceğini ifade ettik.
Tabii, 99 depremi tarihte iyi irdelenmesi gereken
bir deprem. Biliyorsunuz bu, Gölcük, Arifiye depremi olarak iki depremin
ardı ardına geldiği ve asrın felaketi olarak dile
getirilen bir depremdi. Burada 18 bin vatandaşımızın
hayatını kaybettiği ve 400 bine yakın yapının
hasar gördüğü ve kullanılamaz hâle geldiği, şehirlerin -ben
Sakarya Milletvekili ve o depremi de yaşamış bir kardeşiniz
olarak ifade ediyorum- yüzde 95 civarında -özellikle Sakaryanın,
Adapazarının- altyapısının kullanılamaz hâle
geldiği, vilayetlerin bütün imkânlarıyla tarumar olduğu bir
depremdi ve pek tabiidir ki mücadelesi açısından çok daha
meşakkatli olan bir depremdi. Devletimiz o günün şartları
itibarıyla elinden geleni çok yüksek bir hassasiyetle
gerçekleştirmiştir. Bizler kırk beş gün içerisinde,
kış şartları ulaşmadan, kış
şartları gelmeden geçici konutlarımıza yerleşmiş,
bir yıl içerisinde de kalıcı konutlarımızı teslim
almış bulunmaktayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin Sayın Bülbül.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya)
Dolayısıyla, orada sağlık, bayındırlık ve
güvenlik, diğer bütün ihtiyaçlarla alakalı olarak,
son derece hassas bir şekilde, o dönemin şartlarında bir
mücadele gerçekleşmiş olduğunu ve depremin yaralarının
sarılması için çok büyük bir çaba sarf edildiğini burada dile
getirmek istiyorum. Bir depremle alakalı olarak müdahalenin
başarısını ifade ederken başka bir dönemin mukayesesi
noktasında çok daha dikkatli olunması gerektiği kanaatindeyiz.
Bu noktada hassasiyet gösterilirse bizler de ayrıca memnun oluruz diyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Bülbül.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Sayın Başkan
Sayın
Kerestecioğlu, buyurun.
36.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu
Demirin, yapı denetim hizmetleriyle ilgili kapsamlı bir önerge
hazırladıklarına ve deprem vergisinin deprem için
kullanılması gerektiğine ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Sayın Başkan, ben
öncelikle yapı denetim hizmetiyle ilgili bir iki şey söylemek istiyorum.
Bununla ilgili de zaten yakında kapsamlı olarak bir önerge
getireceğiz. Ama özellikle mimar mühendis odalarının bu konudaki
açıklamaları, hakikaten bunun kamusal bir sorumluluk
anlayışı üzerinde yükselmesi gerektiği, ancak şu anda
ticari bir anlayışla yürütüldüğü şeklinde. Bu yüzden
diyorlar ki: İlgili bakanlık tarafından yetkilendirilmiş
ve kamu adına bağımsız denetim yapan meslek mensupları
eliyle yürütülmesi gerekir yapı denetiminin, ticari şirketler eliyle
değil.
Bunun
dışında, şöyle bir refleks oluyor her zaman gerçekten: Biz
ne kadar iyi yapıyoruz, biz ne kadar iyi yapıyoruz. Böyle bir
şey yok arkadaşlar, her yer sallanıyor günlerdir, aylardır
baktığımızda ve buna ilişkin, Bakanlık anca
soruşturma açıyor kalkıp da Deprem vergileri ne oldu?
diyenlere. Ya da Bununla ilgili bizim sorumluluğumuz şudur, biz
bununla ilgili şunları şunları aslında yerine
getirmeliydik, eksiklerimiz var. diyen hiçbir siyasi otoriteye
rastlamadık biz bugüne kadar. Böyle siyaset yapılmaz ki. O yüzden
diyorum, gidelim Japonyaya bir soralım bakalım 8 büyüklüğünde
deprem oluyor niye bu insanların burnu kanamıyor? diye. Başka
bir sorumlulukla hareket ediyorlar demek ki. O nedenle, artık şu
reflekslerden kurtulmak gerekiyor yani: Bizim iktidarımız, biz iyi
yaparız. Bizim partimiz en iyisini yapar, en doğrusunu söyler. Böyle bir şey yok.
Herkesin eksikleri var ve bu ülkede görüyoruz bu eksikleri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara)
Tamamlıyorum.
En başta da sorduğumuz sorular:
Kızılay niye kalkıp kendisine bağışlanan bu
parayı, bir şirketin bağışladığı
parayı gidiyor Ensar Vakfı hesaplarına aktarıp yurt
yaptırılmasına veriyor, sonra vatandaştan para istiyor?
Niye bunlara İletişim vergisiydi bu. diyorsunuz? Niye duble yol
diyorsunuz, Bunun içindi. diyorsunuz?
Yani deprem vergisi hepimizin ödediği vergiler
ve deprem için harcanmalı, bunun altyapısı için harcanmalı
bu vergiler. İnsanlar bunun için bu vergileri ödüyorlar ve biz artık
kandırılmak istemiyoruz ve üstelik de hadsiz bir şekilde her
şeye soruşturma açılması da hakikaten tam anlamıyla
bir otoriter rejimi ifade ediyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Kerestecioğlu.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaş ve arkadaşları tarafından,
vatandaştan toplanan deprem vergilerinin nereye
harcandığının şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılması
amacıyla 29/1/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29
Ocak 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Öneri
kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan çiftçilerin girdi
maliyetlerinde yaşanan artışlardan kaynaklanan sorunlara çözüm
önerileri getirilmesi amacıyla verilmiş olan (10/2406) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Ocak 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
29/1/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 29/1/2020 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan, çiftçilerin girdi
maliyetlerinde yaşanan artışlardan kaynaklanan sorunlara çözüm
önerileri getirilmesi amacıyla verilmiş olan (10/2406) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmesinin,
Genel Kurulun 29/1/2020 Çarşamba günlü (bugün) birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili
İlhami Özcan Aygun konuşacaktır.
Buyurun Sayın Aygun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İLHAMİ ÖZCAN AYGUN
(Tekirdağ) Sayın Başkanım, önce bir tezgâhı
açalım, süreyi başlatmayın.
Bunlar konunun daha iyi anlaşılması
için, çiftçilerimizin girdilerini oluşturan maddelerimiz.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir)
Pazarcılığa mı başladın, hayırdır?
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çiftçiyi borç batağına
götüren ve üretimden çekilmesine sebep olan gelişmelerin tüm
boyutlarıyla incelenerek çözüm yollarının ortaya konulması
için verdiğimiz araştırma önergemiz için söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve ekranlarının başında
bizleri izleyen saygıdeğer yurttaşlarımızı sevgi
ve saygıyla selamlıyorum.
Türkiyenin karnını doyuran çiftçimiz
bugün artık kendi karnını doyuramaz hâle gelmiştir. Peki,
bu nasıl olmuştur? Borçlar yıllar boyu katlana katlana
artmış ve sonunda çiftçiyi bitirmiştir. Bugünlerde çiftçimiz
üretiyor, bankalar biçiyor değerli milletvekilleri. Çiftçilerimiz 2017
yılına göre gübre fiyatında yüzde 100, mazot fiyatında
yüzde 40, ilaçta yüzde 100ü aşan, yemde ise yüzde 50, sulama suyu ve
elektrikte de yüzde 126yı aşan zamlarla karşı
karşıya kalmıştır. Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu verilerine göre 2019 yılının ilk dokuz
ayına baktığımızda tarımda kullanılan kredi
miktarı 115 milyar 193 milyon lira. 2004 yılına göre çiftçinin
nakit borçları -evet, değerli milletvekilleri, çok önemli- yüzde
1.928 artmış, gayrinakdi borçları ise yüzde 1.519
artmış. Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı çiftçi
başına 2018 yılında 48.548 lira borç varken 2019
yılının sonuna doğru bu rakam 49 bin liraya
ulaşmıştır. 2019da takipteki krediler bir önceki
yılın aynı dönemine göre yüzde 48 artarak 5 milyar 196 milyon
339 bin lira olmuştur değerli milletvekilleri.
Şimdi sorarım size: Bu borç yükünün
altından nasıl kalkılır? Karnımızı doyuran
çiftçilerimizi hepimiz rahatlatmak zorundayız. Çiftçimizi, Atatürkün
döneminde olduğu gibi köylüyü milletin efendisi yapmak zorundayız.
Oysa Türkiyede çiftçiyi gırtlağına kadar sıkan
uygulamalarla baş başayız.
Sayın Başkan, değerli vekiller;
bakın, tarım nasıl bitirildi size madde madde anlatayım:
1) Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı 2
milyon 264 bin 90 çiftçimiz var, Tarım Kredi Kooperatiflerinin ise 830.188
ortağı bulunmaktadır. Bu demektir ki çiftçilerimiz Tarım
Krediye yaklaşmıyor çünkü faiz yüksek arkadaşlar. Çiftçiye ucuz
ve kaliteli girdi sağlayamayan Tarım Kredi Kooperatifleri âdeta
holding olmuş, süpermarket hâline getirilmiştir. Yine,
bakınız, Tarım Kredi Kooperatiflerinin gübre üreten
ortağı var; GÜBRETAŞ. GÜBRETAŞtan başka gübre
satmıyor bunlar ve Tarım Kredi Kooperatiflerinin
GÜBRETAŞın 20-20 taban gübresine baktığınızda
1.850 lira arkadaşlar. Özel sektöre gidiyorsunuz, 1.490 lira; insaf,
insaf. Yine, bakın, üre gübresi 1.880 lira, 1.950 lira Tarım Kredilerde,
özel sektörde 1.700-1.750 lira bandında.
Yine, 2018 ve 2019 yıllarında özel
bankalardan yüzde 40lara varan ve çiftçinin kooperatifi olan Tarım Kredi
Kooperatiflerinden kaynak kullanım katkı payıyla beraber yüzde
32,5a varan faizlerle ve Ziraat Bankasından da yüzde 8 olan oranı
yüzde 16ya çıkartarak yüksek faizle çiftçiyi bitirdik arkadaşlar.
3üncü maddeye baktığınızda Ziraat Bankası çiftçilere
kredi veriyor. Evet, yarısını da götürüyor çiftçi karta
yüklüyor, yarısını nakit olarak veriyor ve diyor ki: Çiftçi
karttan ihtiyacını gider. Ama çiftçiye nakit lazım çünkü
dışarıdan daha ucuz fiyat alıyor ama bakınız,
yine, ipotek olayına baktığınızda Ziraat Bankası
diyor ki: Memur kefil olacak, evin şehirde olacak. Tarla ipoteği
olarak 2-3 kat ipotek istiyorsunuz. Bu şekilde çiftçiyi özel
bankaların, tefecinin kucağına bırakıyoruz.
Değerli milletvekilleri, geçen yıl kanun
yaptık, çıkardık; yüzde 15lik bir indirimle ama takipte olmayan
kredilere bunu kullandırmadığımız için, çiftçiler o
yapılandırmaya giremediler.
Yine, bakınız, çiftçilerin
başlıca sıkıntılarını 3 başlıkta
toplayabiliriz: Borçlar, tarımsal krediler ve desteklemeler
arkadaşlar. Bakın, biz ne öneriyoruz? Çok basit, sihirli formül şu:
Sadece çiftçinin girdi maliyetlerini aşağı çekip Tarım
Kanununun 21inci maddesini uygulasak sorunu çözeceğiz. Önerimiz
şöyle: Tarım Kanununun 21inci maddesine göre gayrisafi millî
hasılanın en az yüzde 1ini çiftçiye tarımsal destek olarak
verecektik. Bu parayı bugüne kadar hiç vermediniz, binde 40lara kadar
düşürdünüz ve çiftçiye 2007den beri tam tamına 177 milyar lira
borcunuz var değerli arkadaşlar. Gelin, bu 177 milyarı çiftçinin
borçları olan 115 milyarı yapılandırmaya kullanalım.
Yani -heba etmiyorsunuz- çiftçinin hak etmiş olduğunu çiftçinin borçlarına
kullanalım diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın sözlerinizi
lütfen Sayın Aygun.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Devamla) İkinci
madde olarak, tarımsal girdi yükünün hafifletilmesi için tarımsal
sulama grubuna indirimli tarifeden elektrik verilmelidir. Mazot
Hani
Yarısı sizden, yarısı bizden. diyen
Başbakanımız vardı; ne yarısı, üçte 1ini
veremiyorsunuz. Yine, ilaç, gübre, tohum ve yem; bunları gelin sübvanseli
olarak çiftçiye verelim, destekleyelim diyorum arkadaşlar.
Üçüncü madde olarak da tarımsal kredide
bölgesel farklılıklara ve ürün çeşitlerine göre bir modele
geçmemiz gerekiyor. Tarımsal sigortada Çiftçi Kayıt Sistemi diye
tutturmuşsunuz. Ya, Bakanlığın elinde TÜKAS dediğimiz
bütün kayıtlar var, gelin TÜKAStan bu işlemi yapalım. diyoruz,
Olmaz, ÇKSye göre
diyorsunuz, yani siz sadece kulağı hep böyle
tutmak istiyorsunuz. Gelin, çiftçi için sigorta sistemini Tarımsal Üretim
Kayıt Sisteminden yapalım.
Yine, bakınız, mevsimsel don ve sel
başta olmak üzere tüm afetlerde ürünleri korumaya alacak bir sigorta
sistemi getirelim. Geçen hafta Artvinden üreticiler buradaydılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın lütfen Sayın
Aygun.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Devamla) Sayın
Başkanım bitiyor, toparlıyorum.
Türkiyenin en önemli ürünlerinden olan, Karadeniz
Bölgemizde yetişen çay için -ya, ÇAYKUR kayıtlarında kimin ne
kadar çay arazisi olduğu belli- gelin, ÇAYKURdaki arazi tapularından
çiftçinin mevsimsel dona karşı sigortasını yapın. Bu
kadar zor mu?
Evet, geçtiğimiz hafta Türkiyenin her yerinden
ziraat odaları başkanları ve yönetim kurulları ziyaret
ettiler. Biz defaaten muhalefet vekili olarak gelip söylüyoruz,
anlatıyoruz ama bizi anlamıyorsunuz. Gazi Meclise gelen ziraat
odası başkanları sizleri de bizleri de gezdiler, çiftçilerin
sıkıntılarını anlattılar. Arkadaşlar,
bıçak kemiğe dayanmamış, kemiği kesmeye
başlamıştır.
Bakınız, AK PARTİ Konya Milletvekili
Orhan Erdem diyor ki: Çiftçimiz beş yıldan beri geriye gidiyor.
Yine, Aydın Milletvekili Tarım Komisyonu üyesi Tarım
Bakanlığında ithalat lobisi var, önüne geçemiyoruz. diyor. Bunu
biz söylemiyoruz, artık siz söylüyorsunuz, siz! (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Sonuç olarak, çiftçimizin tüm girdi maliyetlerini indirecek
çözüm yollarını kapsamlı bir şekilde araştırarak
üretimde devamlılığı sağlayacak önlemler almazsak
sürdürülebilir bir ülke olamayız diyorum. Sürdürülebilir Türkiye,
sürdürülebilir tarımla mümkündür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Devamla) Gelin, bu
uyarılarımızla gözünüzü açın, iğneyi lütfen artık
arkadaşlar batırın diyorum, batırın; çiftçimiz
batıyor, ülke gidiyor.
Gelin hep beraber çiftçimize sahip çıkalım
diyor, tekrar teşekkürlerimi sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Aygun.
ORHAN ERDEM (Konya) Sayın Başkan
BAŞKAN Böyle bir söz talebi usulü yok,
yerinizden sisteme girin.
ORHAN ERDEM (Konya) Orhan Erdem olarak
BAŞKAN Hatırlatayım değerli
milletvekilleri, Mecliste söz almanın bir usulü vardır ve bu usul
İç Tüzükte belirlenmiştir. Kalkıp ayağa söz istemek diye
bir usul yoktur. Ya grup başkan vekilleri söz ister ya da milletvekilleri
sisteme girer, söz ister; ben ya da o an yöneten Meclis Başkan Vekili de
sırası geldiğinde söz verir.
Değerli milletvekilleri, şimdi de
İYİ PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Fahrettin
Yokuş konuşacaktır.
Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi İYİ PARTİ Grubu adına saygıyla
selamlıyorum.
Çiftçilerimizin, köylülerimizin, besicilerimizin
konusuyla ilgili burada defalarca konuşmalar yapıldı ama biz
konuşmaya devam edeceğiz, anlatmaya devam edeceğiz,
inşallah siyasi iktidar da bu konuşmalarımızın
karşılığı olarak harekete geçer diye ümit
edeceğiz.
Gerçekleri aslında hepimiz biliyoruz. Her geçen
yıl tarımdaki nüfusumuz azalıyor, her geçen yıl tarım
arazilerimizdeki ekim oranı azalıyor ama gelin görün ki öyle bir
Tarım Bakanı var ki memlekette, ayağında galoşla
tarım arazilerinde geziyor, Sudandan toprak kiralıyor. Ee, böyle bir
Tarım Bakanının olduğu ülkede tarımın iyi
gitmesi, tarıma sahip çıkılması ne mümkün! Zaten mümkün
değil, garabet bir durum var.
Şimdi, binlerce köyümüz ören yerine döndü.
Nasıl döndü? Bir Büyükşehir Yasası çıkardılar, allem
ettiler kallem ettiler, köylülerimizi kandırdılar, dediler ki,
özellikle bizim Konyada dediler ki: Meramda, Meram Bağlarında
villalarda yaşayanlar var ya, vallahi sizin köy de, siz de öyle
yaşayacaksınız, o haklara sahip olacaksınız.
Hakikaten doğru. Nasıl doğru biliyor musunuz? Tersinden
doğru. Meramdaki bir milyoner vatandaşımız elektriğe,
suya, vergiye algıya ne ödüyorsa, köylümüz de aynısını
ödemeye başladı. E, köye ne verdiniz, ne götürdünüz? Eskiden böyle
bir şey yoktu. Sayenizde köyler boşaldı, sayenizde köyler ören
yerine çevrildi; yetmedi, yetmedi, bununla kalsa iyi ya... Konya çiftçi
şehri. Hadi be, hangi çiftçiden bahsediyorsunuz? Konyayı bitirdiler.
Nasıl bitirdiler biliyor musunuz?
Şimdi, Konya vekillerimiz var. Yahu, Konya, son
on sekiz yılda, iktidarınızda, 2002-2019 yılları
arasında ortalamanın üstünde nüfus kaybederek Türkiye
ortalamasının yüzde 8 gerisinde kalmış; Kayseri bile
Türkiye ortalamasının üstünde. Eskişehir, Türkiye
ortalamasının üstünde; Bursa, Türkiye ortalamasının üstünde
ama Konya, Türkiye ortalamasından yüzde 8 daha fazla nüfus kaybetmiş.
Niye? Çünkü Konyaya sahip çıkmadınız, Konyayı susuz
bıraktınız, Konyaya su getirmediniz. Her yıl 3 milyar
metreküp yer altından su çekiyor benim çiftçim. Göçükler oluyor, her yer
göçüyor, Karapınara 5 kilometre kaldı, göçükler artarak devam
ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yokuş,
bağlayın sözlerinizi.
Buyurun.
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) - Allah
muhafaza, şunu mu bekliyorsunuz: Karapınarın merkezinde göçük
olsun, binlerce insan ölsün. Ondan sonra mı aklınız
başınıza gelecek? Allah aşkınıza ya! Konyaya su
lazım beyler, Konyaya kanal lazım, Kanal İstanbul değil,
kanal Konya; Dicle-Fırat boru hattıyla Dicle ve Fırattan
Konyaya her yıl 8-10 milyar metreküp su getireceksiniz, KOP Projesini
hayata geçireceksiniz ama sizde nerede böyle bir ufuk? İşiniz gücünüz
rant. Eğer KOP projesini ihya etseniz, Konya Ovasına su getirseniz
sadece Konya değil, 2016da 4 vilayet daha eklediğiniz KOP projesi
içinde 8 vilayetimiz ihya olacak; Yozgat, Kırşehir, Karaman,
Niğde, Aksaray, Konya merkez ve Nevşehir ihya olacak. Ama nerede
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) - Kanal
İstanbula harcayacağınız paranın dörtte 1iyle 5
milyon hektar araziyi sular hâle getireceğiz. Ama sizin ufkunuz rant,
çiftçiyle, onunla bununla işiniz yok ki!
Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Yokuş.
Sayın Erdem, biraz önce söz talep
etmiştiniz, gerekçesini duymamıştım. Sayın Aygunun
konuşmasında isminizin geçtiğini söylüyorsunuz.
Size yerinizden bir dakika süreyle söz veriyorum.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
37.- Konya Milletvekili Orhan Erdemin,
Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygunun CHP grup önerisi üzerinde
CHP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ve sorunları çözecek iktidarın AK PARTİ iktidarı
olduğuna ilişkin açıklaması
ORHAN ERDEM (Konya) Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, muhalefetin bizim
konuşmalarımızın bir noktasını alarak kürsüden
kullanması -bunu devamlı yapıyorlar- sosyal medyadan belli
kesimlere mesaj verme çabası etik değil.
Benim konuşmam da tarımda Türkiyeyi
nereden nereye getirdiğimizi anlatır bir konuşma. İklim
değişiklikleri, ülkemizin yaşadığı zorluklarla,
her alanda olduğu gibi, çiftçilerimizin de bazı
sıkıntılarının olduğundan ama bunları yine
AK PARTİ iktidarının çözeceğinden bahseder bir
konuşmadır, biraz önce arkadaşların ifade ettikleri gibi
değil.
Konyamız, bugün, tarımda -daha dün
açıklandı- süt üretiminde 1inci, tohum üretiminin yüzde
60ını yapıyor. Türkiyede de bu konudaki büyük gelişmeleri
hepimiz görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözünüzü bağlayın lütfen
Sayın Erdem.
ORHAN ERDEM (Konya) Ama biz şunu diyoruz: Her
alanda sorun var, evlerimizin içinde de; birini bitiriyoruz bir
başkası doğuyor ama bunları çözecek iktidar da AK
PARTİ iktidarıdır.
BAŞKAN Teşekkürler.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan
çiftçilerin girdi maliyetlerinde yaşanan artışlardan kaynaklanan
sorunlara çözüm önerileri getirilmesi amacıyla verilmiş olan
(10/2406) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Ocak 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN - Şimdi de Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalı
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım,
hepinizi saygıyla selamlarım.
Sözlerime başlamadan önce Elâzığ ve
Malatyada yaşamını yitirenlere
başsağlığı, ailelerine sabırlar diliyorum,
yaralılara da acil şifalar dilerim.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede çiftçi isen
Allah başka dert vermesin çünkü üretimi ve üreticiyi destekleyen bir
Hükûmet programı bugüne kadar çıkmadığı gibi verilen
sözler de yerine getirilmedi. Çiftçinin sorunları saymakla bitmez ama ben
şöyle birkaç başlığa değineceğim: Çiftçinin en
büyük sorunu finansman sorunudur. Yeterli destekleme görmediği gibi
üretimden kazandığı para da borçlarına gidiyor. Yeniden
ekim yapmak için tekrar bankanın yolunu tutuyor, kredi çekiyor, ürününü
ekiyor, satıyor, tekrar bankaya borcunu ödemeye çalışıyor;
işte, çiftçi böyle bir kısır döngüye hapsedilmiş durumda.
Peki, çiftçi neden kazanmıyor? Bunun 4 ana
sebebi var: Birinci sebep, taban alım fiyat politikası; ikincisi,
girdi maliyetlerinin yüksekliği; üçüncü sebep, ithalat zamanlaması;
dördüncü ise planlı bir üretim politikasının olmaması.
Çiftçi ürünü tarlasında sürüyor, siz ithalat
yapıyorsunuz, piyasayı regüle ettiğinizi düşünüyorsunuz;
hayır, çiftçiyi, üreticiyi mağdur ediyorsunuz. Yüksek banka kredileri
altında ezilen çiftçi ürününü maliyetinin altında satmak
mecburiyetinde kalıyor. Her müdahaleniz yeni mağduriyetler
yaratıyor. Çiftçinin en büyük sorunu enerji giderleri. Bakın, çiftçi
evde kullandığı elektriğe ne ödüyorsa tarımsal
faaliyetler için kullanılan elektriğe de aynı parayı
ödüyor. Ama sanayide böyle bir durum yok, yarı yarıya fark var.
Bazı yörelerde çiftçiye ayrıcalıklı elektrik tarifesi
uygulanıyor. Urfa ve civarında verilen indirim neden tüm çiftçilere
uygulanmıyor? Yine, gübre meselesi, belki de çiftçinin en çok belini büken
konu. Bugün piyasada mineral ve fosfor oranı zengin gübrenin fiyatı
1.800-1.900 lira fakat bu fiyat peşin fiyatı; vadeli alacaksanız
bu fiyat 2.500-3.000 lira oluyor.
Bir diğer husus, Tarım Kredi
Kooperatifleri. Bu Kooperatifin bir desteklemesi olmadığı gibi,
bankadan yüzde 8e aldığı krediyi çiftçiye yüzde 20yle veriyor.
Alın size yasal tefecilik. Tek avantajı, çiftçi için borç ertelemesi.
Borç silinmiyor, üretici üretim aşamasında bir zorluk yaşarsa,
ürün alamazsa borcu erteleniyor. Seçim meydanlarında, salonlarda ve
alanlarda Gençler çiftçilik yapsın, destekleyeceğiz. dediniz, onlar
2 bin liraya büyükşehirlerde ya da il merkezlerinde
çalışmayı tarımda çalışmaya yeğliyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın Sayın
Gaydalı.
MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) Neden? Çünkü
tarım politikaları ve fiyat dengesinde çiftçilik yapamıyorlar,
para kazanamıyorlar. Çiftçileri üretken, üretimi yapanı para
kazanır duruma getirmezsek bu ekonomik kriz, bu işsizlik krizi, bu
sosyal kriz sarmalından kurtulamayız. Çare aramak için bu
araştırma önergesini destekleyeceğimizi belirtiyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Gaydalı.
Söz sırası, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Yunus Kılıçta.
Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA YUNUS KILIÇ (Kars)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; tabii, hemen hemen hiçbir gün yok ki Mecliste tarımla
alakalı bir tartışma olmasın. Tabii, tarım alanı
en az sermayenin olduğu ve ülkede meydana gelen dalgalanmalardan da en
fazla etkilenen bir alan, burası doğru ve en meşakkatli alan.
Dolayısıyla bu alanın Mecliste gündem oluşturması çok
normal.
Şimdi, özellikle Tarım Kredi
Kooperatifleriyle alakalı ağır itham ve iddialar var. Tarım
Kredi Kooperatifleri Türkiyenin en büyük üretici birliklerinden bir tanesi ve
işi sadece bir ürün satmaktan öteye bir regülasyon kurumu yani
fiyatların düzenlenmesine katkı veren bir kurum. Tarım Kredinin
fiyatlarınını alıp, özel sektörün fiyatlarını
tonda 3 lira, 5 lira, 10 lira ucuz göstererek Tarım Kredinin çiftçi
üzerinden haksız bir kâr elde ettiğini iddia etmek çok haklı bir
tavır değil çünkü eğer Tarım Kredi bir fiyat
belirlememiş olsa özel sektörün onu nerelerde satabileceğini
kestirebilmek mümkün değil, hele ki bazı dönemlerde Tarım
Kredinin fiyatlarının aşağıya düştüğünü,
bazı dönemlerde de özel sektörün fiyatlarının
aşağıya düştüğünü ve çok küçük farklarla piyasada rol
aldıklarını görüyoruz.
Özellikle Tarım Kredinin 800 binin üzerinde
üyesi var ve bunlardan borçlardan dolayı takibe
uğramışların sayısı yaklaşık olarak ne
kadar biliyor musunuz saygıdeğer milletvekilleri? Yüzde 1in altında,
sadece 7.800 civarında takipte olan üreticisi var.
2002de çiftçimizin Ziraat Bankasından, özel
bankalardan ve Tarım Krediden kullanabildiği kredinin oranı ne
kadardı biliyor musunuz? Toplam 500 milyon lira. Bugün
kullandığı ne kadar? 115 milyar lira yani 230 kat. Çiftçinin
bugün krediye ulaşımında bir kolaylık var.
Dolayısıyla, çiftçinin biriken borçlarında da
farklılık var. Bunun oranı ne kadar? O güne göre 15 kat. Ama
kullandığı kredinin oranı 230 kat. Dolayısıyla,
aslında böyle bir krediye ulaşmasında çiftçimizin
kolaylığı var.
Ayrıca, sadece gübreye değil yem
fiyatlarına da bir bakmak lazım. Özellikle doların çok
yükseldiği, üreticinin de sektörün de kendini biraz koruma refleksiyle
fiyatları yüksek belirlediği dönemde Tarım Kredi bir aktör
olarak piyasaya girdi ve fiyatların hızlı bir şekilde
aşağıya indirilmesine aracılık etti. 2017, 2018
ortalama yem fiyatlarına bakarsanız, Tarım Kredi, bir taraftan
yem fiyatlarında regülasyonu yaparken aynı zamanda fiyatlarda da
aşağı yukarı yüzde 5 ve 6lık bir aşağı
pozisyonu var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, sözlerinizi
bağlayın Sayın Kılıç.
YUNUS KILIÇ (Devamla) Teşekkür ederim.
Dolayısıyla, burada Tarım Kredinin
yapmış olduğu katkıyı unutmamak lazım. Tarım
Kredinin çiftçiye kullandırdığı kredilerde özellikle bir
dönem bir yükselme oldu ama o, ülkede kredi faizlerinin genel olarak
yükselmesinden kaynaklanan bir durumdu ve aşağı yukarı 1e
2 gibi bir rakam farkı ortaya çıktı ama bugün itibarıyla
-çiftçimizin buradan duymasında fayda var- Tarım Kredinin çiftçiye
kullandırdığı kredinin faizi yıllık yüzde 5i
geçmeyecek. Bakın, yüzde 5 son derece düşük bir faiz
oranıdır ve çiftçi hem ertelemede bu faiz oranını
kullanacak hem de yeni alacağı üründe bunu kullanacak.
Şimdi, tabii, İlhami Bey Tarım Krediye
biraz fazla yüklendi bu manada ama aynı zamanda kendisi de Tarım
Krediye ürün satanlardan birisi, Tarım Krediye yılda 800-900 milyon
liralık ürün veriyor. Tarım Kredi, İlhami Bey ve diğer
üyelerinden aldığı ürünleri de aynı zamanda kendi
üreticisine ve ihtiyacı olanlara ulaştıran, aracılık
eden ve bunun için de giderleri olarak çok küçük farklar koyarak bu işlemi
sürdüren bir kurum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YUNUS KILIÇ (Devamla) Bitirebilir miyim?
BAŞKAN Artık bağlayın lütfen, buyurun.
YUNUS KILIÇ (Devamla) Bakın, bu yıl
Tarım Bakanlığının bütçesi diğer
bakanlıkların bütçesine oranla en fazla artanlardan bir tanesi ve
Tarım Bakanlığının kendi bütçesinin içerisinde
desteklemelere ayırdığı bütçe de yüzde 55lere
ulaştı. Geçen yıl ne kadardı? Yüzde 48,5
civarlarındaydı. Yani Hükûmet politikalarımız içerisinde
çiftçiyi destekleme sürecimiz devam ediyor. Elbette çiftçimizin birikmiş,
yıllanmış birçok problemi var. Özellikle 1984ten bu yana
darbeci Anayasada çiftçimizin desteklenmesinin önüne geçilen bir süreç
yaşanıyordu, şimdi bozulmuş süreci toparlamamız devam
ediyor.
Ülkemizin imkânları ve kaynakları
oluştukça, başta üretici olmak üzere, çiftçimizi desteklemeye devam
edeceğiz diyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Kılıç.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.34
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.56
BAŞKAN: Başkan
Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
VII.- BİLDİRİLER-DEKLARASYONLAR
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ile Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet
Halk Partisi, Halkların Demokratik Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve
İYİ PARTİ siyasi parti gruplarının ortak
imzasıyla hazırlanan, İsrail-Filistin ihtilafına yönelik
olarak ABD yönetiminin yayımladığı sözde barış,
özünde istikrarsızlık ve çatışma mahiyetindeki planı
yok sayarak esefle kınadıklarına ilişkin bildirisi
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, Amerika
Birleşik Devletlerinin sözde İsrail-Filistin barış
planına ilişkin siyasi parti gruplarının
Başkanlığımıza sundukları müşterek
imzalı bir bildiri vardır.
Şimdi bildiriyi okuyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Ortak Bildirisi
Konu: Amerika Birleşik Devletlerinin Sözde
İsrail-Filistin Barış Planı
ABD yönetiminin ihtilafın iki tarafından
biri olan Filistin'i bütünüyle dışlayan, tek yanlı,
hakkaniyetten uzak bir yaklaşımla hazırladığı
görülen söz konusu plan, Birleşmiş Milletler kararlarına ve iki
devletli çözüm perspektifine tamamen aykırıdır.
Bu plan, taraflar arasında bir müzakere zemini
sağlamaktan ziyade, İsrail'in insanlığın kalbi olan
Mescid-i Aksa dâhil, Filistin topraklarında on yıllardır
derinleştirerek sürdürdüğü işgale uluslararası meşruiyet
kazandırmayı ve bunu Filistin tarafına dayatmayı
amaçlamaktadır. Yapılmak istenen, işgal sürecini ilhaka
çevirmektir. Tüm Orta Doğu'nun barış, güvenlik ve
istikrarını doğrudan ilgilendiren böylesine önemli bir konunun
iç politika malzemesi yapılarak Filistin halkının kendi
geleceğini tayin hakkı başta olmak üzere, temel hak ve
özgürlüklerinin hiçe sayılması ve uluslararası hukukun ve
adaletin yok sayılması üzüntü ve ibret vericidir.
Kudüs'ün statüsü, Filistinli mültecilerin geri
dönüş hakkı ve yasa dışı yerleşimler gibi en
temel problem alanlarında bugüne kadar izlediği politikalarla
Filistin tarafının güvenini kaybetmiş bulunan ABD yönetiminin
sözde barış planı ölü doğmuştur. İki devletli
çözüm vizyonunu yok sayan ve ilgili Birleşmiş Milletler kararları
başta olmak üzere, uluslararası hukukun temel kurallarının
ihlali anlamına gelen öneriler içeren bu girişimin, uluslararası
toplum nezdinde kabul görme ihtimali de bulunmamaktadır.
Bu vesileyle, İsrail-Filistin meselesinin
çözümünün ancak 1967 sınırları temelinde başkenti Doğu
Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi devamlılık
içinde bir Filistin devletinin vücut bulmasıyla mümkün
olacağını bir kez daha vurguluyoruz. Türkiye, Filistin
halkının temel hak ve özgürlüklerini gözetmeyen, Filistin devletinin
ve halkının kabul etmediği hiçbir girişimi desteklemeyecek,
uluslararası toplumun vicdan ve sorumluluk sahibi üyeleriyle birlik ve
dayanışma içinde, zulüm, dayatma ve işgale karşı
Filistin halkının meşru haklarını tüm platformlarda
savunmaya devam edecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan tüm
siyasi partiler olarak yukarda sıraladığımız
görüşler temelinde İsrail-Filistin ihtilafına yönelik olarak ABD
yönetiminin yayımladığı sözde barış, özünde
istikrarsızlık ve çatışma mahiyetindeki planını
yok sayıyor ve esefle kınıyoruz.
Özlem Zengin Engin Altay Hakkı Saruhan Oluç
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi Halkların
Demokratik Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
Erkan Akçay Lütfü Türkkan
Milliyetçi Hareket Partisi İYİ PARTİ
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
(Alkışlar)
Değerli milletvekilleri, şimdi de
Sayın Grup Başkan Vekillerine bildiriyle ilgili görüşlerini
paylaşmak üzere sırasıyla söz vereceğim.
İlk söz Sayın Lütfü Türkkanda.
Buyurun Sayın Türkkan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
38.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
ABDnin sözde İsrail-Filistin barış planının Kudüsü
İsraile ilhak ederek Filistini o topraklardan söküp atmaktan ibaret
olduğuna ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Amerika Birleşik Devletlerinin sözde
İsrail-Filistin barış planı -yayımladıkları
metne bakıldığı zaman rahatlıkla görülebilir ki-
Kudüsü İsraile ilhak etmek, Filistini o topraklardan söküp atmaktan
ibaret bir plandır. Bu plana geçmişte olduğu gibi bugün de
yarın da sonuna kadar karşı çıkacağız.
Mecliste sergilenen birlik ve beraberliğin
bugün de tesis edilmesi bizi ziyadesiyle mutlu etmiştir. Görülüyor ki
muhalefet partilerine ihtiyacınız olduğu dönem, muhalefet
partileri, Türkiye menfaatleri söz konusu olunca kayıtsız ve şartsız
kesinlikle yanınızda oluyorlar. Diliyorum ki, arzu ediyorum ki
muhalefet partilerine duyulan bu ihtiyacın diğer dönemlerde de
aklınıza gelmesi, hatta hiç aklınızdan çıkmaması
Türkiye'nin menfaatine olacaktır.
Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(İYİ PARTİ ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
Sayın Akçay
39.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, ABD
yönetiminin yayımladığı uluslararası hukuku hiçe
sayan, 15 Kasım 1988de bağımsızlığını
ilan eden Filistini yok sayan, Kudüsü İsrailin başkenti ilan eden
mütecaviz planın küstahlıktan başka bir anlamı
olmadığına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu ABD Başkanı Trump ve İsrail
Başbakanının birlikte, kendi kendilerine gelin güveyi olarak
başlattıkları ve Trumpın da 20 Ocak 2017 tarihinden bu
yana yüzyılın anlaşması olarak nitelediği sözde
barış planı sık sık dile getirilmişti. Bu bizim
bakımımızdan emperyal ve sinsi planların dışa
vurumundan başka bir şey değildir. 6 Aralık 2017 tarihinde
Trumpın, Kudüsü İsrailin başkenti olarak kabul ettiğini
açıklaması, Tel Avivdeki ABD Büyükelçiliğini Kudüse
taşıma kararı alması aynı senaryonun yakın
tarihindeki parçalarıdır. Uluslararası hukuku hiçe sayan, 15
Kasım 1988de bağımsızlığını ilan eden
Filistini yok sayan, Müslümanların ilk kıblesinin bulunduğu
Mescid-i Aksadaki Kudüsü İsrailin başkenti olarak ilan eden bu
mütecaviz planın, küstahlıktan ve şımarıklıktan
başka bir anlamı yoktur.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan tüm
siyasi partiler olarak yukarıda ve biraz önce ifade edilen görüşler
temelinde İsrail-Filistin ihtilafına yönelik olarak ABD yönetiminin
yayımladığı sözde barış, özünde
istikrarsızlık ve çatışma mahiyetindeki planını
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da yok sayıyor ve bu oldubittiyi
yaratmaya çalışanları da esefle kınıyoruz.
Teşekkür ederim. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın Oluç
.
40.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, tüm halkların özgür, eşit ve adil yaşam sürmesinin en
temel koşulunun Orta Doğuda kalıcı bir
barışın sağlanması olduğuna ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, biz de Halkların
Demokratik Partisi olarak bu ortak açıklamaya imzamızı koyduk.
Çünkü biliyoruz ki Orta Doğuda bir bütün olarak kalıcı bir
barışın sağlanması tüm halkların özgür, eşit
ve adil bir yaşam sürmesinin en temel koşuludur ve başta
İsrail-Filistin çatışması olmak üzere, bölgesel ve küresel
hâle gelmiş olan tüm tarihsel, siyasal ve sosyal sorunların ve
anlaşmazlıkların demokratik yollarla çözüme
kavuşturulması esas olandır.
Türkiyede Kürt sorunu, Suriyede yaşanan iç
savaş gibi konularda tüm tarafları ve halkları kapsayan adil,
demokratik ve barışçıl çözüm yolları devreye
konulmalıdır. Tarafların hak ve taleplerini dikkate almayan tek
yanlı çözüm önerileri var olan sorunları daha fazla
derinleştirmekten başka bir sonuç ortaya çıkarmaz, bunu
biliyoruz. Yani tek taraflı anlaşmalar Orta Doğuda barışı
sağlayamaz. Bu anlayışla bu açıklamayı imzaladık
ve ortak sorunların çözümüne bu anlayışla
yaklaşıyoruz. Müzakere ederek, konuşarak çözülemeyecek hiçbir
sorunumuzun olmadığını ve halkların da olmaması
gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Oluç.
Sayın Altay
41.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
sözde Orta Doğu Barış Planıyla İsrailin Batı
Şeriadaki işgalinin ilhaka dönüştürülmek istendiğine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sözde Orta Doğu barış
planını, yetkisiz etkililerin bir cüretkârlığı, bir
hadsizliği olarak gördüğümüzü peşinen beyan etmek istiyorum. Bu
planla, İsrailin Batı Şeriadaki işgali ilhaka
dönüştürülmek istenmektedir. Filistinin
bağımsızlığının takvime ve koşullara
bağlanıyor olması Filistin halkının o bölgeden yok
olması amacına hizmet etmekten başka hiçbir şeye yaramaz.
Kaldı ki bu anlaşma, bu plan Birleşmiş Milletler
kararlarına da açık aykırılık teşkil etmektedir.
İsrail, Filistin topraklarında bir işgalcidir. Doğu
Kudüsün başkenti olacağı bağımsız bir Filistin
Türkiye Cumhuriyetinin temel yaklaşımı olmak zorundadır ki
öyledir de.
Öte yandan, bu anlaşmanın
taraflarından birisinin azil süreci devam ederken, bir diğerinin
yolsuzluktan yargılanma süreci devam ederken iç politikada güven toplamak,
tazelemek için Filistin halkının istikbalinden ve kanından medet
umulmasını bir aymazlık ve canilik olarak görüyor ve
değerlendiriyoruz. Unutulmamalıdır ki bu sözde plan bölgede
barışa değil savaşa hizmet eder. Bu sözde plan bölgede
huzura değil gerilime yol açar. Türkiye dâhil, bölge devletlerinin ve
bölge halklarının emperyalizmin bölgedeki planlarını
bozmaktan başka çareleri yoktur. Bu konuda Türkiye'nin de diğer bölge
ülkeleriyle birlikte bu anlayışı tesis etmek için büyük bir çaba
içine girmesi ve rol üstlenmesi bizim temennimizdir.
Sayın Başkan, yürütme
organımızdan da Türkiye Büyük Millet Meclisinin gösterdiği bu
yüce ve yüksek refleksi beklediğimizi de bu vesileyle beyan ediyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki 5 siyasi parti grubuyla birlikte
imzaladığımız metnin tüm Türkiyede ve dünyada önemli ses
getireceğine olan inancımızla tekrar bu sözde anlaşmayı
bir paçavra olarak niteliyoruz ve bu anlaşmayı, bu planı
yapanları da Cumhuriyet Halk Partisi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak kınamaktan büyük bir memnuniyet duyuyoruz.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Altay.
Sayın Zengin
42.- Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, 5 siyasi
partinin aynı konu üzerinde hemfikir olarak hem Türkiyeye hem de dünyaya
sesleniş içerisinde olmasının demokrasimiz açısından
anlamlı bir kazanım olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; doğrusu bugün bir taraftan bu metni
okurken bir hüzün duyuyorum ama bir taraftan da 5 siyasi partinin uzun bir
aradan sonra ilk defa aynı konu üzerinde hemfikir olarak hem Türkiyeye
hem de dünyaya bir sesleniş içerisinde olmasını kendi
demokrasimiz açısından çok anlamlı bir kazanım olarak
görüyorum ve ümit ediyorum ki bir fayda hasıl olur.
Tabii, Filistin meselesi bir dünya meselesi, iki
cephesi var: Bir cephesiyle aslında -sabahki konuşmamda da ifade
etmiştim- hiçliğin, yokluğun ve senelerce, yetmiş
yılı aşan bir zaman içerisinde zulme maruz kalmaya rağmen
yok olmamanın, direnişin simgesi Filistin meselesi; dünyada, kalbi
olan, vicdanı olan herkesin yanında olduğu, taraf olduğu
bir mesele. Bakıyorsunuz, bir tarafıyla da aslında,
uluslararası hukukun çok büyük bir ayıbı. Elinde silah
olanın, fiziken, madden güçlü olanın bir davayı
kazanabileceğine dair zannı altüst eden bir mesele. Böyle
bakıldığı zaman, aslında Filistin dünyanın imtihanı;
öyle addediyorum, dünyanın imtihanı olarak addediyorum. Göreceksiniz
bizler belki görürüz veya göremeyiz, bielmiyorum ama dünya görecek- bu
Filistin meselesi dünyada pek çok taşın yerinden oynamasına,
çözülmesine sebep olacak. Zaman bizim için uzun gibi görünüyor ama dünya tarihi
için yetmiş yıl aslında -nereden bakarsak bakalım- çok
kısa bir zaman dilimi.
Ben buradan Filistindeki tüm kardeşlerimizin
dualarımızla, her daim onların yanında olduğumuzu,
iktidarıyla, muhalefetiyle insan olarak, birey olarak, bu ülkede
yaşayan insanlar olarak hem inancımızla hem de maddi
varlığımızla, elimizden gelen bütün gayretimizle
yanlarında olacağımızı bir kez daha ifade etmek
istiyorum.
Hem size hem Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanımıza ve tüm siyasi parti gruplarımıza tekrar
teşekkür ediyorum. Milletimizin zaten sahipliği de aşikârdır.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ederim.
Ben de sizlere teşekkür ediyorum Değerli
Grup Başkan Vekilleri ve milletvekilleri.
Alınan karar gereğince, şimdi Gündemin
Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçeceğiz.
1inci sırada yer alan, İstanbul
Milletvekili Mustafa Demir ile 70 Milletvekilinin Coğrafi Bilgi Sistemleri
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ile 70
Milletvekilinin Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2512) ve
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 161) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 161 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
43.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
161 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılan Komisyon Raporunun İç Tüzüke aykırı
olduğuna ve Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Mithat
Sancarın Raporu görüşmeye açması hâlinde usul
tartışması talep ettiğine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Komisyon Raporu, 161 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtıldı. dediniz de
doğru, elimizde 98 sayfalık bir kâğıt var, rapor var fakat Sayın
Başkan, buna rapor denilmesi mümkün değil. Şu bakımdan
değil: Raporun -herkesin de önünde olduğu için göstereceğim
şimdi efendim- gerekçesi 7-8 sayfa, olabilir, makuldür. Gerekçeden sonra
Komisyon raporu basımına geçilmiş. Şimdi şöyle:
16ncı sayfada bir paragraflık bir görüşmelere katılım
listesi var, olabilir. Sonra, İstanbul Milletvekilimiz Sayın Gökan
Zeybek ve 5 arkadaşımızın Anayasaya
aykırılık önergesinin verildiğiyle ilgili bir
paragraflık bir husus var. Sonra, teklifin 1inci sahibi Sayın Mustafa
Demirin Komisyonda yaptığı değerlendirme var, tam 1,5
sayfa, bu da makul sayılabilir. Şimdi, gelelim rapora. Rapor -18inci
sayfada Sayın Başkan- bir sayfanın yarısını
kapsamıyor. Yani komisyon raporu şu demek... Sayın Başkan,
öğretmek anlamında söylemiyorum, bizim
yaklaşımımız olarak söylüyorum.
BAŞKAN Estağfurullah. Buyurun,
görüşlerinizi söyleyin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Komisyon raporu
şu demek: Ben bu raporu elime aldığım zaman, bu teklifle
ilgili muhalefet şerhlerinden ayrı olarak söylüyorum- Komisyonda,
Komisyon üyeleri hangi maddelere hangi yapıcı eleştirileri ya da
maddenin mahzurlarını ortaya koyan doneleri koyduklarını
bir yasa yapıcı olarak, bir milletvekili olarak bilmemiz lazım.
Şimdi, burada Komisyon raporu 100 sayfalık
metinde yarım sayfayı geçmiyor, gerçek rapor. Sonra, Cumhuriyet Halk
Partili Komisyon üyelerimizin hazırladığı
yaklaşık 40 sayfalık bir muhalefet şerhi var; sonra,
Halkların Demokratik Partili üyelerin hazırladığı 10
küsur sayfalık; sonra, İYİ PARTİ Grubunun hazırladığı
7-8 sayfalık bir muhalefet şerhi var ve sonra da hepimizin
bildiği gibi, teklif metni ve Komisyonda kabul edilen metin var.
Şimdi, Sayın Başkan, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü çok açık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bu, bu hâliyle
bir Komisyon raporu olarak Genel Kurula sunulamaz efendim, görüşülemez.
Bunun görüşülebilmesi için yüce Genel Kurulun, Komisyondaki
görüşmelerin özetini -muhalefet şerhlerini demiyorum- burada görmeleri
lazım. Bunu bu şekliyle burada görüşmeye açamazsınız
iddiasındayım. Hayır, ısraren açma kararında iseniz
tutumunuzla ilgili usul tartışması açılması istemek
durumundayım ve açmanız hâlinde -ki İç Tüzük bu konuda çok
opsiyon da vermiyor biliyorsunuz- yani görüşmeye açma kararınız
hâlinde usul tartışması talep ediyor ve aleyhte söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Altay.
Şimdi, İç Tüzükle ilgili
değerlendirmemi -madem öyle, usul tartışması talep ettiniz-
usul tartışmasının sonunda ben de sizlere
aktaracağım.
Talebinizi kabul ediyorum, usul
tartışması açıyorum.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) Lehte
efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Aleyhte.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Lehte
ENGİN ALTAY (İstanbul) Efendim, bu
usuldür, gene usul tartışmasında usulsüzlük yapmayalım,
gruplar birer tane alır.
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul) O da
olabilir Başkanım.
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubundan
yok.
Sayın Akçay, sizden de yok.
Önce, lehte söz veriyorum.
Sayın Doğan Kubat, buyurun.
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mithat Sancarın 161 sıra sayılı Komisyon Raporunu
işleme almasının İç Tüzük hükümlerine uygun olup
olmadığı hakkında
MEHMET DOĞAN KUBAT (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; açılan usul görüşmesinde
Başkanlık makamının bu kanunun görüşmelerine devam
noktasında başlangıçtaki uygulamasıyla fiilî olarak bir
karar ihdası oldu.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Öyle bir
kararı yok, Başkan sonra karar vereceğini söyledi, hayır. Siz
usul tartışması açmasıyla lehte söz aldınız.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) Değerli
Başkanım, görüşmelere başlamamız
Başkanımızın bu konudaki zımni iradesini ortaya
koyduğu için ben de bu iradenin lehinde olduğumu ifade ederek bu
vesileyle hepinizi, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Engin Başkanımızın ifade
buyurduğu Komisyon raporundaki usuli eksikliklere dayalı olarak bu
görüşmelerin yapılamayacağına ilişkin itirazların
esasen İç Tüzük karşısında hukuken bir geçerliliği
olmadığını düşünüyorum. İç Tüzük gerek
Komisyondaki Anayasaya aykırılık iddialarını gerekse
Komisyon görüşmelerinde söz alma vesaire, usuli hükümleri
ayrıntılı biçimde düzenlemiş.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yazmıyor
burada, Mustafa Demirden başka kimin konuştuğu, söz
aldığı yazmıyor.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) 38inci maddeye
göre, Komisyon önüne gelen teklifi incelerken Anayasaya
aykırılık iddiasında bulunan vekillerimizin taleplerini
değerlendirmiş ve bu konuda gerekli muhalif açıklamaları da
özetle Başkanım
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yok, efendim,
yok. Sayın Kubat, yok.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) Şöyle
Değerli Başkanım: Bildiğiniz üzere, Komisyon
görüşmelerinde de aynen Genel Kurulda olduğu gibi zabıt
mümzîleri tutanak düzenler ayrıntılı biçimde, harf harf, kelime
kelime tutanak düzenlenir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben tutanak
okumak zorunda değilim, raporu okumak zorundayım.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) Bu
görüşmeler tutanaklarda vardır. Komisyon raporunda bu
tutanakların özetleri genel çerçeveyle
Bugüne kadar belki yüzlerce
komisyon raporu elimizden geldi geçti. Aslında iddiayı ortaya atan
Başkanımızın da çok iyi bildiği üzere -Değerli
Başkan Vekillerimiz de buradalar- burada teklif sahibi elbette kendi
getirdiği teklifin hukuki anlamda ne getirdiğini ne götürdüğünü
ifade edecek, madde gerekçelerine dayalı olarak genel gerekçesi ve bunun
üzerine aleyhe ve lehe olan görüşler oluştuktan sonra Komisyon
huzurda bir değerlendirme yaparak
Başkanım, siz de çok iyi bilirsiniz,
bazı komisyonlarda, özellikle eski tarihlere bakın, 100 madde 1inci
madde aynen kabul edilmiştir. 2nci madde aynen kabul edilmiştir.
aynen kabul edilmiştir diye
ENGİN ALTAY (İstanbul) Olur,
konuşma yoksa olur.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) Hükûmetin teklif
ettiği metin ile Komisyonun teklif ettiği metnin bire bir
Aynı
uygulama. Onlarca, yüzlerce örnek getirebilirim. Komisyonumuz, 18inci sayfada,
maddeler üzerindeki, bir kısım, 10-15 madde üzerinde Aynen
demiş, yani yapılan lehte ve aleyhte açıklamaları
dinledikten sonra bu maddelerin gelen metin itibarıyla
değişikliğe uğratılmaksızın, aynen, bir
kısmını redaksiyona tabi tutarak, bir kısmını da
önergeler üzerine değişiklik yapmak suretiyle kabulüne karar
vermiş, raporunu olgunlaştırmış ve İç Tüzükün
42nci maddesine uygun biçimde, aleyhte, oldukça kapsamlı bir görüş
de ifade edilmiş, saygı duyarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun tamamlayın Sayın
Kubat.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) Bütün
arkadaşlarımız yapıcı eleştiriler
yapmışlar, hepsine saygı duyarım. Bunları da göz
ardı etmeksizin
Yani burada Komisyon muhalefetin görüşlerini gizleyip
onu kamuoyundan kaçırıyor gibi bir algı oluşturulmaya
çalışılıyorsa, aksine, muhalefetin yazdığı
görüş zaten metnin 5 katı genişliğinde, evsaflı bir
rapor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Muhalefet
şerhi Sayın Kubat o, Komisyon raporundan bahsediyoruz biz.
MEHMET DOĞAN KUBAT (Devamla) Muhalefet
şerhi.
Dolayısıyla bu anlamda, sıra
sayısını eline alan bütün arkadaşlarımız,
milletvekillerimiz, lehte, aleyhte görüşleri derinlemesine inceleyip
konunun değerlendirmesini yapabilecek imkâna sahiptirler. Onun için,
usulüne, İç Tüzüke ve Anayasaya uygun biçimde önümüze gelen 161 sıra
sayılı Komisyon Raporunun görüşmelerinde herhangi bir
sakınca bulunmamaktadır.
Başkanımızın tutumunun lehinde
olduğumuzu tekrar ifade eder, bu vesileyle yüce heyetinizi tekrar
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Kubat.
Sayın Akif Hamzaçebi, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakikadır Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Komisyon raporu
İç Tüzüke aykırıdır. İç Tüzükün 42nci maddesi gayet
açıktır, oraya bakıldığında şunun
yazıldığı görülecektir: Komisyon,
çalışmaları sonucunda bir rapor düzenler, bu raporda, Komisyonda
o teklifin görüşülmesi sırasında ileri sürülen görüşler ve
Komisyonun yapmış olduğu, kabul etmiş olduğu değişiklikler
varsa bu değişikliklerin gerekçeleri yer alır. Sayın Engin
Altay, biraz önce açıkladı, Komisyon raporu önümde. Komisyon
raporunda, Komisyonda milletvekillerinin -bakın, muhalefet
milletvekillerinin değil- ileri sürmüş olduğu görüşlerin
hiçbirisine yer verilmemiştir. Teklif sahibi Sayın Mustafa Demirin
açıklamalarına 2 sayfa boyunca yer verilmiş, 3üncü sayfada da
-aslında yarısı diyelim o sayfanın, imzalar var önemli
ölçüde- Şu madde şöyle kabul edilmiştir, bu madde böyle kabul
edilmiştir. diye kabul edilme gerekçeleri bile
yazılmamıştır. Örneğin 3üncü maddede Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, bizim, arkadaşlarımızın da bir önergesi
vardı, AK PARTİnin de benzer bir önergesi vardı, aslında
bizim önergeyi takip etti AK PARTİ, o önergeyle yapılan
değişikliğin gerekçesi dahi buraya yanlış
yazılmıştır. Partizanca bir tutum görüyorum burada.
Şimdi, Sayın Kubat, Yüzlerce rapor
getirebilirim. dedi. Ben size yüzlerce değil ama 3 tane Plan ve Bütçe
Komisyonu raporu getirdim, yeni, dijital vergiyle ilgili 128 sıra
sayılı Rapor. Bu rapora bakıldığında görülecektir
ki 27 ve 31inci sayfalarında Komisyonda yapılan görüşmeler
özetlenmiştir.
Yine, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmiş olan
158 sıra sayılı Raporun 12nci ve 13üncü sayfalarında
milletvekillerinin ileri sürmüş olduğu görüşler
özetlenmiştir.
Bir başka rapor, yine Plan ve Bütçe Komisyonu,
102 sıra sayılı, bunun da 18inci sayfasından itibaren
milletvekillerinin Komisyonda ileri sürmüş olduğu görüşleri okuyabilirsiniz.
Sayın Kubat diyor ki: Efendim, muhalefet
şerhlerinde zaten milletvekilleri görüşlerini yazıyor. O,
ayrı bir şey Sayın Kubat. Muhalefet şerhinde Komisyonda
ileri sürülmemiş olan hususlara da yer verilmiş olabilir. Komisyon bu
görüşleri özetlemek zorundadır. Ortada görüşülebilir bir rapor
yoktur Sayın Başkan, İç Tüzükün 42nci maddesine çok açık
bir şekilde aykırıdır.
Şunu da ifade etmek isterim bu vesileyle: Bu
tutumu, bu raporu Komisyon Başkanının tutumuyla özdeş
görüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Hamzaçebi, buyurun,
tamamlayın.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Komisyon Başkanı Komisyonda son derece
çekingen bir tutum sergilemektedir. Bir hata var diyelim, bir kelime
hatası, onu dahi Efendim, Genel Kurulda siz buna bakarsınız.
diyerek kabul etmiyor. Örnek veriyorum, 3üncü madde, TOKİnin hüküm ve
tasarrufu altında olan arazilerden söz ediyordu. Ben teklifi incelerken
TOKİ Başkanını aradım, bu ifade yanlış dedim.
Sadece devletin hüküm ve tasarrufu altında olan araziler vardır,
TOKİnin hüküm ve tasarrufu altında arazi olamaz. Uyardım,
önemli olan, yanlışlık yapılmaması. Komisyondaki
arkadaşlarımız önerge verdiler bunun değiştirilmesi
için, AK PARTİli arkadaşlar da verdiler. Komisyon Başkanı
2 önergeyi ayrı ayrı oyluyor. Neden? Ola ki Cumhuriyet Halk Partisi
önergesi kabul edilmesin de AK PARTİ Grubunun önerisiyle bu
değişiklik yapılmış olsun. Aynı mahiyetteki
önergeler Genel Kurulda birlikte okunmuyor mu? Son derece tarafgir bir tutum.
Bu rapor görüşülemez Sayın Başkan.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, bu
konudaki...
BAŞKAN Mikrofonu açalım, oradan
konuşun Sayın Türkkan.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Tutumunuz hakkında
açılan bu tartışmada, daha önceki uygulamalarda lehte ve aleyhte
sözün dışında diğer gruplara da söz vermek gibi bir temayül
gelişmişti.
BAŞKAN Sordum zaten sizlere ama
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ben de lehte ve aleyhte
bittikten sonra söz vermenizi bekliyordum. Siz başlayınca o yüzden
durdum. Müsaade ederseniz konuşmak istiyorum.
BAŞKAN Anladım.
Buyurun Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
bir kanun teklifi Genel Kurula geldikten sonra görüşülmesini, nasıl
görüşüleceğini İç Tüzükün 81inci maddesi düzenliyor fakat
42nci madde çok açık. Orada diyor ki: Komisyon raporları
bastırılıp milletvekillerine dağıtılır ve
Genel Kurulda görüşülmesine başlandığı ilk
birleşim tutanağına eklenir. Komisyon raporları var
mı? Sadece Sayın Demirin bu konuda Komisyonda yaptığı
konuşmaları, bu bize dağıtılan sıra
sayılı kitapçıkta okuduk ama onun dışında o
Komisyona katılan arkadaşlarımız var, bizim aramızda
da var. Bu Komisyonda yapılan hiçbir konuşmanın -muhalefet
milletvekillerinin tabii özellikle- hiçbirisi burada yer almamış.
Bakın, bir de çok önemli bir şey
söyleyeceğim size. Hâlâ Elâzığın yaralarının
sarılmadığı bir dönemde, hâlâ insanların
yakınlarını kaybettiği, acılarını
çektiği bir dönemde burada toplumda nasıl
tartışılıyor biliyor musunuz? Bunlar sarayın
peşine düşmüşler. diyorlar. Biz burada çadır
bulamıyoruz kalacak, bunlar Ahlatta saray yapmanın peşine
düşmüş. diyorlar. Ahlatta saray yapmak tartışılır,
daha sonra konuşulur ama şu gündemde, Türkiyenin bu gündeminde bu
kanunu burada görüşmek, Elâzığda göçük altında
kalmış vatandaşa hakarettir, onunla dalga geçmektir, onun
acılarını anlamamaktır. Bu konuyu bir daha düşünmenizi
tavsiye ediyorum.
Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
Değerli milletvekilleri, Komisyonda
yapılan görüşmelerin ardından Komisyon
Başkanlığı tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulan bir rapor söz konusu. Bu rapor,
Başkanlıkça uygun görülmüş ve bastırılmış,
sonra da 161 sıra sayısı verilerek 23 Ocak 2020 tarihinde
dağıtılmıştır. TBMM Gündemine giren rapor 28
Ocak 2020 tarihli 48inci Birleşimde kabul edilen grup önerisiyle
Gündemin 4üncü sırasına alınmıştır. Bu
aşamaların hiçbirinde İç Tüzüke aykırılık
yoktur.
Tartışma şuradadır:
Birleşimi yöneten Meclis Başkan Vekili raporun İç Tüzüke içerik
itibarıyla uygun olup olmadığını denetleyebilir mi?
Benim kanaatim, böyle bir yetkimizin olmadığı yönündedir. Ama bu
konuda kişisel görüşlerimi de mutlaka sizlerle paylaşmak
isterim.
Yasama çalışmalarının atölyeleri
komisyonlardır. Komisyonlar, yasama çalışmasının Genel
Kurul kısmının temelini oluşturur. Dolayısıyla
yasamayı, yasama faaliyetini ve Parlamentoyu ciddiye alan, bütün bunlara
saygı duyan bir yaklaşım, raporlar başta olmak üzere
komisyon çalışmalarının titizlikle yürütülmesini gözetmek
zorundadır. Bu konuda bir özensizlik gördüğümü, bir eksiklik gördüğümü
ben de şahsen ifade etmek durumundayım.
Buradan, mevcut Komisyona ve bu vesileyle bütün
komisyonlara, yeniden bu özeni gösterme yükümlülüğünün parlamenter
sistemin, daha doğrusu parlamentoların
çalışmalarının esası olduğunu
hatırlatmayı uygun görüyorum. Lütfen, komisyon
çalışmaları başta raporlar olmak üzere titizlikle
yürütülsün. Ancak benim bu Komisyon raporunu gündeme almama gibi bir yetkim
olmadığı kanısındayım. Bu açıdan, tutumumda
bir değişiklik olmamıştır.
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Efendim, ben bu
değerlendirmenize katılmakla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kanun yapma tekniği konusunda bir zaaf içine düşmemesi, artı,
kadim bir Meclisin böyle, gerçekten, Anayasaya ve İç Tüzüke
aykırı iş ve işlem yapmama noktasında
şu olabilir gene İç Tüzüke uygun olarak: Komisyon raporu geri
çekebilir. Bu da bir yoldur, bunu tavsiye etmekle mükellefiz, takdir
çoğunluk partisinin ve Komisyonundur.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Altay.
Bunu da kayda
geçiyoruz ama ısrarla, tekrar altını çizmek istediğim
husus: Komisyon çalışmalarının yasama faaliyetlerinin
ruhuna uygun, halk iradesine saygı anlayışına yine uygun
olması gerektiğidir. Komisyonların, komisyon
başkanlarının bu özeni, yükümlülüklerini yerine getirmelerini
beklemek de bizlerin, milletvekili ve Meclis Başkan Vekili olarak
hakkıdır. Milletvekillerinin de bu yöndeki talepleri meşrudur.
ÖZLEM ZENGİN
(Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Zengin
ÖZLEM ZENGİN
(Tokat) Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Bu süreci
yönetmekteki maharetiniz için ayrıca teşekkür ediyorum.
Tabii, burada
arkadaşlarımızın dile getirdiği mesele
. Aslında
İç Tüzük açısından bu kanunun görüşülmesine engel olan bir
durum yok fakat şunu kabul etmek lazım: Bu raporlar
hazırlanırken Komisyondaki arkadaşlarımızın,
görev yapan arkadaşlarımızın, biz burada her şeyi
nasıl konuşuyorsak ve bu yansımalar kelime kelime hem
yazılı olarak hem de medyaya yansıyorsa bu manada raporlar
hazırlarken daha özenli bir tavrın belirlenmesini, takip edilmesini
biz de destekliyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Teşekkürler
Sayın Zengin.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ile 70
Milletvekilinin Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2512)
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 161) (Devam)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif,
İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel kanun olarak
görüşülecektir. Bu nedenle teklif, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Teklifin tümü
üzerinde söz isteyen milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkan, Mersin Milletvekili Baki Şimşek, Batman
Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki, İstanbul Milletvekili Gökan
Zeybek; şahıslar adına İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi ve İstanbul Milletvekili Mustafa Demir.
İlk söz İYİ PARTİ Grubu
adına Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanda.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Coğrafi
Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin tümü hakkında
İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım. Yüce Parlamentoyu
saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun teklifi verildiği zaman tabii bu
depremi tahmin eden yoktu, böyle bir deprem olacağını bilen
yoktu. Ama depremin üstüne hâlâ bu teklifin Genel Kurula getirilmesi
konusundaki ısrarınız bir çelişki. Yani biraz evvel ifade
ettim, bir taraftan Türkiye depremle ilgili meselenin karşısında
bir araya gelmiş çözüm önerileri ararken diğer taraftan yeni bir
kanun hazırlanıyor. Bu kanun aslında bundan sonra gelmesi muhtemel
yerel yönetimler kanununa bir ön hazırlık. Buradaki maksat şu:
31 Mart seçimlerinden sonra kaybedilen büyükşehir belediyelerinin
intikamını alır gibi hazırlanan bir yasa olarak görüyorum
ben bunu. Yani orada birtakım belediye gelirlerinin iktidarın tekrar
rantına sunulması için TOKİye devredilen yetkilerini
görüyorsunuz. Daha arada bir sürü maddeler var ama ilk göze çarpan mesele
belediyeyle ilgili meselelerin, konuların, gelirlerin TOKİye
devredilmesi. Yani Aman ha, rantı bizden almayın, biz bu işe
çok alıştık, TOKİ vasıtasıyla devam edelim.
demenin mealidir bu kanun.
İki gündür deprem konuşuyoruz, çok
konuşmak istemiyorum ama neticede deprem bir gerçek ve hâlen devam ediyor
ülkemizde. Dünden beri Manisada, Denizlide artçı depremler var, devam
eden depremler var. Çok ağır eleştiriler de yapmak istemiyorum
ama bu gerçek karşısında sessiz kalmak da mümkün değil.
Deprem ülkesi olduğu gerçeğini unutmaması lazım bu ülkede
yaşayan herkesin, depreme hazırlıklı olması gerekiyor.
Ben neye kızıyorum biliyor musunuz? 1999 depremi yaşadık,
oradan birtakım sonuçlar çıktı, bu sonuçlara karşı
alınması muhtemel önlemler de var ama bunların hiçbirisini
hayata geçirmediniz. Hani derler ya, merhem elinizdeydi, yaraya sürmediniz,
merhem elinizde öyle beklediniz. Bir daha depremle
karşılaştık ve bu sefer eleştirenlere de
Maalesef,
üzülerek beyan ediyorum, bazı eleştirilerin belki zamanlaması
yanlış da olsa bu eleştirilerin hiçbirisi hain sözünü hak
edecek derecede eleştiriler değildir. Yani iktidar
beceriksizliğini kamufle etmek için birilerini hain ilan etmek zorunda
değil. Samimiyet en güzel testtir milletin karşısında,
dersiniz ki: Biz bu konuda yetersiz kaldık, bu konudaki
çalışmalarımız eksikti ama size söz veriyoruz, bu
eksiklikleri en kısa zamanda tamamlayacağız. Bu millet çok yüce
gönüllü bir millettir, bu samimiyeti çok iyi anlar ama siz buna
karşılık sizi bu konuda eleştirenleri hain diye ilan
ederseniz bu birtakım yanlış yapılan işlerin
saklandığı izlenimini verir, millet de bu hain lafından
sizin suçlu olduğunuzu anlar. Bakın, ben size hain demedim
farkındaysanız, suçlu olduğunuzu anlar dedim.
Depremle böyle mücadele edilmez zaten. Yani deprem
olduktan hemen sonra -dikkat edin- bina yıkılmadan sağ salim
çıkanlar hemen deprem olan binanın karşısına geçerler
ve binayı seyretmeye başlarlar, fazla uzağa gidemezler. Neden?
Çünkü yuvası orası, evi orası, anıları orada, çünkü
gidecek başka yeri yok, çünkü o içinde sallandığı ev var ya
yıkılırsa başka gidecek yeri de yok; o yüzden evin
karşısında öyle seyreder depremden sonra.
Ben size tavsiye ediyorum, bu yandaş
müteahhitlere para kazandırma gayretinizden vazgeçin. Bu müteahhitler var
ya çok para kazandırdığınız, hepinizin çok
yakınında dolaşanlar, şimdi piyasada yavaş yavaş
sizin karşınızda atıp tutmaya başladılar, onu da
size ben ihbar ediyorum. Yani çok para kazandırdığınız
o müteahhitler var ya, sizin zafiyete düştüğünüzü fark edip,
zayıfladığınızı fark edip Yarın öbür gün
karşı tarafta yer bulurum. düşüncesiyle size sallamaya
başladılar. Emin olun, bunları özel sohbetlerinde söylüyorlar.
Ben onların söylediklerini ifade edemiyorum, onlar daha
ağırlarını söylüyorlar. Hayret ediyorum ben de, yahu bunlar
düne kadar hep beraber iş ortaklığı yaptılar, bu
memleketin bütün ihalelerini bunlar aldılar, bu düşmanlık neden?
Aslında onlarınki düşmanlık değil, yeni mevzi kazanma
sanatı. Onlar bu sanatı çok iyi biliyorlar. Sizden önce de bir
başka iktidarın yanındaydılar aynı adamlar, bunlar yer
değiştirmeyi çok iyi biliyorlar. Sakın onlara güvenip de
kendinize herhangi bir mevzi kazandığınızı
düşünmeyin. Onlar mevzilerini değiştirerek sizi yapayalnız
bırakmaya çok hazırlar. Şu anda da siz sadece onların
kazandıklarından daha da fazla kazanmalarına sebep olabilmek
için, o yolu açmak için onlar adına milletin karşısında
sıkıntılı duruma düşüyorsunuz.
Büyük depremler atlatmış Çin, Tayvan,
Şili ve Yeni Zelanda gibi ülkeler ne yapıyorlar biliyor musunuz?
Sismik güçlendirmeye yatırım yapıyorlar yani deprem
paralarını alıp duble yol yapmıyorlar. Onlar da herhâlde bu
konuda bir kaynak ayırıyorlar ama onlar bu paraları sismik
güçlendirmeye ayırıyorlar. Sayın Naci Hocam burada mı? Naci
Hocamın bir demecini gördüm ben Deprem paraları sadece depreme
harcanmaz. diye, hayır, öyle bir şey yok. Deprem parası
adı altında alıyorsanız depreme harcayacaksınız.
Deprem paralarını alıp da başka bir şey
yapamazsınız. Oğlana saray, kızıma ev, öbürüne
başka bir şey. değil, deprem için alıyorsanız depreme
harcayacaksınız. Onun dışında Biz istediğimiz
yere harcarız. deme lüksüne sahip değilsiniz. Ben sayın
hocanın bu konuda bir
Benim yanlış
anladığımı düşünüyorum, Sayın Naci Bostancı
böyle bir yanlış yapmaz diye düşünmek istiyorum, böyle bir
yanlış ifade kullanmaz diye düşünmek istiyorum. Bu sismik güçlendirmeye
para harcayan Çin, Tayvan gibi ülkelerde tüm evler birtakım sarsıntılara
daha dayanıklı hâle getiriliyor. Dolayısıyla böyle bir
depremde onlarda yıkılan bina sayısı daha az oluyor, can
kaybı daha az oluyor.
Yasalarla belirlenmiş depreme uygunluk
standartları oldukça katı aslında. Bu yasalar okullar, ofis
binaları gibi diğer yapılar için de geçerli. Bakın, Tokyo
37 milyon nüfusuyla dünyanın en kalabalık şehri, orada bile
binaların yüzde 87si depreme dayanıklı. Kaynak
yetersizliği ya da inşaat yasalarının uygulanmaması
ise nerede oluyor biliyor musunuz? Pakistanda, Kamboçyada, Çinde ve
Hindistanda yani insan hayatına çok fazla önem verilmeyen bölgelerde
oluyor. Peki, Türkiye bu konuda ne yapıyor? Maalesef hiçbir şey
yapmıyor. AFADın açıklamasına baktım ben, 5.407 bina
ağır hasar almış yani Elâzığ, Malatya,
Diyarbakır, Adıyaman ve Kahramanmaraşta. Bilim adamları
büyük Marmara depreminde İstanbulda 50 bin tane binanın
ağır hasar alacağını söylüyor. 50 bin bina
yıkılırsa, ağır hasar alırsa ne olur biliyor
musunuz? Onar kişiden olsa 500 bin kişi büyük Marmara depreminde
İstanbulda hayatını kaybeder. Bakın, siz bu kafayla
giderseniz bu 500 bin kişiyi gömecek mezarlık bulamazsınız
ya, vallahi, ciddi söylüyorum. Bundan birkaç ay evvel Manisada olan depremde
evleri zarar gören vatandaşlar hâlâ çadırda yaşıyorlar,
gidin Manisaya görün. Onları bile bir yere yerleştiremediniz.
Üç ay evvel biz bir araştırma önergesi
vermiştik bu depremle ilgili. Bu araştırma önergemize
karşılık siz sessiz kalıp Türkiyeyi Kanal İstanbul
Projesiyle meşgul ettiniz yani olması mümkün olmayan, Türkiyeye bir
sürü sıkıntılar getirecek olan Kanal İstanbul Projesiyle
uğraştınız. Ben Kanal İstanbulla ilgili birkaç
şey söyleyecektim, onlardan vazgeçiyorum, zira şunu söylemek
istiyorum: Kanal İstanbul çok uçuk bir proje yani yapılması da
ülkeye getireceği faydalar açısından
değerlendirdiğimizde de çok uçuk bir proje. Bunu yapmanın ne bu
Hükûmete ne de bu ülkeye bir faydası olacağına inanmıyorum.
Ben bu Hükûmetin böyle bir projeyi hayata geçireceğine de inanmıyorum
ama bu ülke insanının hayaller peşinde koştuğunun çok
farkında; bu ülke insanı hayal kurmayı seviyor, herkes hayal
kurmayı seviyor, hepimiz seviyoruz ama bu hayalin bir gün
gerçekleşeceği umudunu da hep muhafaza etmek istiyoruz. Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı, bu hayalleri ortaya koyup hiçbir zaman
gerçekleştirmeyeceğini söylemeyi unutuyor, hayallerini söylüyor ama
gerçekleştirmeyeceğini ifade etmiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; artık ülkelerde akıllı şehirlerden
bahsediliyor. Artık kendi ekolojisi olan, elektriğini üreten, çevreyi
ve insanı merkeze koyan, ulaşım sorunlarını
aşmış, bilim ve teknoloji imkânlarını kullanan
şehirlerin yüzyılı bu yıl.
Şehirlerimizin ve insanlarımızın
yarınlarını çalan müteahhitlere ihtiyacımız yok bizim.
Vatandaşlarımıza nefes aldırabilecek, geniş alanlar
sunan, bu yapıları yapan mühendislere ihtiyacımız var.
İnşaatla, betonla büyüyen ekonomi hiç gördünüz mü siz? Dünyadaki
gelişen ülkelere baktığınızda inşaatla
büyümüş, betonla büyümüş, üretim yapmadan büyümüş hiçbir ülke
gösteremezsiniz.
Burada çölün ortasında bir Bedevi ülkesi yok,
bizim petrolümüz de yok yani petrol parasıyla beleş yaşayan
Vehhabîlerin ülkesi değil burası. Bu ülke çalışarak,
alnının teriyle, hayatını ortaya koyarak evine
rızkını, ekmeğini götürenlerin ülkesi ama on sekiz
yıldır görüyorum ki yönetenlerin zihniyeti o çölün ortasında
petrol parasıyla beleş yaşayan zihniyetle aynı.
Size göre şehirler inşaat projelerinin
âdeta birer arazisi oldu. Zihniyetinizde mahalleler, sokaklar, çarşı
ve pazarlar, kentin tanığı tarihî binalar, dereler, ormanlar ve
özellikle İstanbul bir rant kaynağı ve merkezi oldu. Hatta
sizler bunu kendi ağzınızla da itiraf ettiniz. Üç yıl önce
Biz bu şehrin kıymetini bilemedik, biz bu şehre ihanet ettik,
hâlâ da ihanet ediyoruz. Bunun sorumlusu da biziz. Bunu diyen Genel
Başkanınız Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğandı.
Peki, itiraf etti de ne oldu?
Fatihin emanetine, Şehr-i İstanbula son ihanet projeniz Kanal
İstanbulun günahını nasıl çıkaracaksınız?
Kanal projeniz sadece İstanbula değil, Türkiyeye de bir ihanet
projesidir. Yani yapılan AVMlere, şehrin sağına soluna
yerleştirilen o gökdelenlere, hançer gibi saplanan o gökdelenlere hiç
girmiyorum. Sanıyorsunuz ki gökdelenleri diktiğimizde dünyayı
fethediyoruz, finans merkezi kuruyoruz. Böyle bir dünya hiçbir zaman
olmadı. İstanbul Finans Merkezini gördünüz değil mi? Finans
merkezinin bitmesi daha mümkün değil. Binasını
bitiremediğimiz finansın içini nasıl dolduracağız
bilmiyorum. Binasını bitiremiyoruz, içi nasıl dolacak, onu da
merak ediyorum.
O güzel İstanbulu
paylaşırken -zaman zaman sizlerin de ben bakıyorum
paylaşımlarınıza- bugünün İstanbulunun
paylaşımı yok hakikaten, o Yeşilçam filmlerindeki
İstanbulu paylaşıyorsunuz; aslında siz de
farkındasınız o güzel İstanbula yazık
ettiğinizin.
Tarihî Yarımadayı
fotoğraflarken gözüken o arkadaki çirkinlik abidesi, birbirine küsüp
barışanların gökdelenleri duruyor. Hatırlıyorsunuz,
Sayın Cumhurbaşkanı küsmüştü bir ara, sonra bir imam-hatip lisesi
yaptı o iş adamı arkadaşımız,
barıştılar. O kuleler de duruyor, yıkılmadı hâlâ.
Yani Gücünüz yetmedi. demiyorum, gücünüz mutlaka vardır ama küsüp
barışmak belki de orayı yıkımdan kurtardı.
Şehirlerin ekonomik, psikolojik, sosyolojik,
mekânsal, estetik bütün boyutlarını anlamayanların o
şehirleri bataklık olmaktan kurtarma şansları yok;
ülkelerini de bataklık olmaktan kurtarma şansları yok.
Artık, büyük nüfuslu kentler geri kalmış ülkelerde var.
Bakın, dikkat edin, zannediyorum İstanbul 10uncu büyük kent dünyada,
10uncu veya 11inci olabilir. 37 milyon nüfusla Tokyo geliyor ilk sırada,
aklıma gelen, bildiğim kadarıyla Mexico City var 2nci
sırada ama mesela Amerikada, 328 milyon nüfuslu Amerikada hiç 16-18
milyon nüfuslu bir kent yok; yatay gelişmiş, küçük kentler var. Londra,
Paris dışında yani çok eski yerleşim birimleri olan Londra,
Paris dışında Avrupada da bu büyük kentlere
rastlayamıyorsunuz. Sanayi ülkesi Almanyada neden İstanbul kadar
büyük bir kent yok, hiç düşündünüz mü bunu? Amerikada 8 milyonluk New
Yorkun dışında da yok. Yani bir tek büyük kent New York var, o
da 8 milyon. Amerikanın nüfusu bizden fazla -dediğim gibi, 328
milyon nüfusu var- bizden çok daha fazla zengin, bizden teknolojik olarak çok
daha ileri fakat hiç öyle 15-20 milyon nüfuslu kentleri yok. Amerikada
altmış yılda nüfusu 15 milyon artan bir kent de yok. İlk ve
temel ihtiyacımız, artık, insanca yaşanan, kontrol
edilebilen, ulaşımın sorun olmadığı nefes alan
şehirler olmalı. Boyuna nüfusu artan ve şişen şehirler
ilkel, insanlık dışı, sağlıksız, korku
verici ve mutsuzluk kaynağı bataklıklara dönüşüyor.
Ülkemizin güçlü bir inşaat sektörüne tabii ki ihtiyacı var,
Türkiye'nin kentsel dönüşüme her yerde ihtiyacı var ama rantsal
dönüşüm için değil, geleceğin modern, güzel Türkiyesini
inşa etmek için inşaat sektörüne ihtiyacımız var.
Ülkenin batıdan doğuya zaten var olan bir
sanayi hattı üzerine 250 bin, 500 bin nüfuslu yerel sanayi kentleri, önce
altyapıları kurularak, İstanbulun ve diğer büyük
şehirlerimizin yükünü alacak şekilde kurulabilir. Mesele paraysa o
parayı böyle de kazanabilirdiniz ama siz kolay parayı seçtiniz. Bu
Kanal İstanbul Projesi için 75 milyar dolardan bahsettiler. Bu 75 milyar
dolarla Orta Anadoluda yani Selçuklu coğrafyasında 250 binlik, 500
binlik, sanayisi olan, ciddi yapılanmış, altyapısı
olan 15 tane kent kurabiliriz ve Türkiye'nin o sosyal dokusunu da bozan büyük
kentlere olan göçü de önleyebiliriz, hem sosyal meselesini çözeriz hem de
Türkiye rahat bir nefes alır, büyük kentler rahat bir nefes alır.
İstanbul sevdanız yani ranta ve paraya olan aşkınız
maalesef bu planların önüne geçti. Bunları planlayacak bilimsel
düşünce sizlerin siyasi menfaat ve kaygılarınızın
önünde gelmeliydi, vatan aşkı böyle bir şeydir aslında.
Şimdi, getirdiğiniz bu teklifte
amacınız ne biliyorsunuz, hani siz İstanbul, Ankara, İzmir,
Adana, Antalya gibi büyük şehirleri kaybettiniz ya işte bir taraftan,
yerel seçimlerde muhalefete geçen büyükşehir belediyelerini kontrol
altında tutmak, diğer taraftan da yakında önümüze
getireceğiniz yerel yönetim kanunu değişikliklerinin
altyapısını oluşturmak istiyorsunuz. Bu teklifle esas
amacınız da bu, bunun ötesini düşünmemizi de bizden beklemeyin.
Kısaca, yerel yönetimler muhalefete geçince artık Bakanlık
yetkiyi kendisine alıp rantın yönetiminde söz sahibi olmak istiyor.
Kanun Teklifinin maddeleriyle ilgili milletvekili
arkadaşlarım konuşacaklar ama ben de bazı maddelere
kısaca dikkat çekmek istiyorum.
Kanun Teklifinin 2 ve
18inci maddeleriyle yerel yönetimler ve TOKİ arasındaki yetki
çatışmalarını engellemek gerekçesiyle yerel yönetimlerin
yetkilerini TOKİye devreden düzenlemeler yapılıyor. Belediyeye
ait alanların TOKİye devri son derece yanlış bir uygulama.
Danıştay kararıyla belediyelere verilmiş olan haklar kanuni
bir düzenlemeyle belediyelerden alınamaz. Bu uygulama Anayasa'nın
138inci maddesine de aykırı. İktidar partisinin bu gibi
yetkileri belediyelerden alıp merkezî kurumlara vermesi siyasidir,
başka da hiçbir şekilde nitelemek istemiyorum. TOKİ ve Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı üzerinden bütün satır
aralarında ve ipuçlarında yerel yönetimleri kontrol eden bir süreç
organize ediliyor bu kanun teklifinde. Daha sonra, Genel Kurula
getireceğiniz Yerel Yönetim Kanunuyla birlikte bunu daha net
göreceğiz. Özellikle kamu arazileri üzerindeki gerçek ve tüzel
kişilerin işgal ettiği haksız işgal tazminatı
dediğimiz ecrimisilin Millî Emlak Genel Müdürlüğü eliyle toplanarak
yüzde 50sinin genel bütçeye, yüzde 50sinin de TOKİye verilmesinin
altını çizmemiz gerekiyor. Burada TOKİ güçlendiriliyor. Niye?
TOKİ, biraz evvel bahsettim ya, sizin şu anda kulislerde dedikodunuzu
yapan o müteahhitlere kaynak aktarıyor. Sayın Başkan, yüzüme
bakıyorsunuz ama bunların çoğu sizin de
arkadaşınız. Vallahi, hakkınızda söylemiyorum ama
iktidarla ilgili söylediklerini bir bilseniz Biz bunlara boşuna para
kazandırmışız. diyeceksiniz. Çünkü onlar sizin gidici
olduğunuzu anlamışlar, öyle inanmışlar, Bunlar
artık gidiyor, bizim de mevzi değiştirmemiz gerekiyor.
diyorlar. Ama siz hâlâ onlar lehine kanunlar çıkarmaya devam ediyorsunuz.
Onlar sizi çoktan terk etti, siz hâlâ terk etmediniz onları.
Teklifin 19uncu maddesinde kamuoyunda Salda
Gölünün kıyılarına millet bahçesi yapılması hususuyla
gündeme gelen düzenlemenin kanunlaştırılması
amaçlanıyor. Kanun teklifiyle, kıyılara yapılacak alanlara
millet bahçeleri ekleniyor. Burada aklıma ne geldi biliyor musunuz?
Sayın Hülya Koçyiğitin, büyük sanatçımız Hülya
Koçyiğitin damadına Konyaaltında verilen o sahil
şeridindeki yer aklıma geldi. Antalya Büyükşehir Belediyesi bunu
iptal etti. Bu kanunla beraber millet bahçesi yapacağız. dediler.
Bu millet bahçesi kime ihale edilecek bilmiyoruz. Bir de bir şey
söyleyeceğim, millet bahçesinin hukuki tanımı ne? Yani 60
katlı bir bina da millet bahçesi olabilir, tek katlı yüzeysel bir bina
da millet bahçesi olabilir. İçinde neler olacağı da tarif
edilmediği için her şey millet bahçesi tanımına girer.
Kıyıların yağma edileceği, peşkeş
çekileceği bir kanun bu. Gökan Bey, siz de bu konuya dikkat
çekmişsinizdir zannediyorum. Doğal güzelliklerimizin çevrelerine
ucube yapılar yapmaktan vazgeçin ya da kurulabilecek rant odaklı
işletmelerin ne gibi zarar verebileceğini kamuoyuyla
paylaşın. Öncelikle, Anayasanın 43üncü maddesi
bağlamında bu teklif düzenlenmeli, millet bahçesinin ne olduğu açıkça
ifade edilmeli ve ona göre düzenleme yapılmalı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, bağlayın
sözlerinizi Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Bu kanun teklifiyle, bir taraftan kişiye özel
ayrıcalıklı rantlardan, kentlerin yaşanamaz hâle
geldiğinden şikâyet edilirken bir taraftan -yine daha önceki
kanunlarda olduğu gibi- Cumhurbaşkanına özel kanun teklifi
hazırlandığını görüyoruz.
İşte, kanun teklifinin 20nci maddesinden
bahsedeceğim size. Bu maddeyle Bitlisin Ahlat ilçesine, Van Gölünün
kıyısına resmî kurum yapılabilmesi yönünde düzenleme
yapılıyor. Anayasa Mahkemesi kararı ve Kıyı Kanunu deliniyor
bu maddeyle. Burada, bildiğiniz gibi, Cumhurbaşkanlığı
saray inşaatı başlamış ve bununla alakalı daha
önce yapılan yasal düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilmişti. Getirdiğiniz kanun teklifindeki bu maddeyle Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği bir düzenlemeyi ufak değişikliklerle
yeniden Meclis gündemine getiriyorsunuz yani Anayasayı bir kez daha ihlal
ediyorsunuz.
İlkesel olarak, Türk tarihinde müstesna bir
yeri olan Ahlat ilçemizde Türk devletini temsil edecek bir tesisin
kurulması son derece doğaldır ancak bu tesisin yeri
noktasında hukuksuzluk kabul edilemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Buyurun, lütfen bitirin artık.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Bu kanun teklifi,
hukuksuzluğunuzun kanunudur dersek yanlış olmaz. Yıllardan
beri göz yumduğunuz kentsel rantın itirafıdır bu kanun
teklifi aynı zamanda ve İstanbulu kaybetmenin intikamını
almaya çalışmaktır.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Türkkan.
Konuşma sırası, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Baki Şimşekte.
Buyurun Sayın Şimşek. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK
(Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Coğrafi Bilgi
Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve
aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Elâzığın
Sivrice ilçesinde 24 Ocak 2020 tarihinde meydana gelen 6,8 şiddetindeki
deprem hiç şüphesiz hepimizi derinden üzmüştür. Şu ana kadar
büyüklüğü 4ün üzerinde 22 deprem ve binlerce artçı
sarsıntı yaşanmıştır.
Elâzığ ve çevre illerin de
etkilendiği depremde 41 vatandaşımız hayatını
kaybetmiş, 45 vatandaşımız sağ olarak
kurtarılmıştır, 1.607 vatandaşımız da
yaralanmıştır.
Hasar tespit çalışmalarında,
şimdiye kadar Elâzığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman ve
Kahramanmaraşta 378 binanın yıkıldığı,
214ünün orta hasarlı olduğu, acil olarak 50nin üzerinde
binanın da yıkılması gerektiği
anlaşılmıştır.
Depremde hayatlarını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralı
kardeşlerimize şifalar diliyorum. Bölge insanımıza ve aziz
milletimize başsağlığı temennilerimi iletiyorum.
Rabbim her türlü afet ve felaketten Türk milletini korusun.
Ülkemiz deprem kuşağındadır. Bu
nedenle tedbirli olmaktan, muhtemel risk ve tehlikeleri en aza indirmekten
başka çaremiz yoktur. Türkiye her zorluğu aşacak güçtedir.
Devlet seferberlik içindedir. Afet bölgesine her türlü insani yardım ve
destek sağlanmaktadır. Allahın izniyle bu felaketin üstesinden
el birliğiyle, güç birliğiyle gelinecektir.
Değerli milletvekilleri, depremde canla
başla mücadele eden AFADa, belediyeye ve itfaiyeye, JAK VE UMKE
görevlilerine, askerlerimize, polislerimize, sivil toplum
kuruluşlarına ve vatandaşlarımıza, kısacası
emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Türk devleti, ne kadar büyük
bir devlet olduğunu yapılan çalışmalar sırasında
göstermiş ve depremzedelerin yardımına koşmuştur.
Ayrıca, tüm Türkiye'den ve dünyanın değişik yerlerinden
depremzelere gerek maddi yardımda bulunan gerek yaraları sarmak için
destek veren, dua eden bütün vatandaşlarımıza teşekkür
ediyor, büyük Türk milletinin bir ferdi olmaktan bir kez daha onur ve gurur
duyduğumu belirtmek istiyorum.
Türkiye, millî gelirine göre dünyada en çok sosyal
yardım yapan ülke olduğunu, acıları, tasaları ve
sevinçleri paylaştığını bir kez daha bütün dünyaya
ispat etmiştir. Bundan dolayı da milletimizin her bir ferdine
ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, fay hattındaki
yapılaşmalara son verilmesi, daha sağlam binaların
yapılması ve bütün Türkiye genelinde, kırsal kesimler dâhil,
ciddi bir tarama yapılarak oturulamaz raporu verilen binalarla ilgili
önlemlerin mutlaka alınması gerekmektedir. Artık kırsal
kesimlerde de dönüşüm gerekmektedir. Bununla ilgili de gerekli
çalışmalar mutlaka yapılmalıdır. Türkiye deprem
gerçeğiyle beraber yaşamak zorundadır. Son kırk yıl
içerisinde köyden kente, doğudan batıya göçle oluşturulan
varoşlarda yapılan çarpık yapılaşmalarda ve özellikle
1980 yılından sonra yapılan binalarda en çok can
kayıplarının, toplu ölümlerin olduğunu üzülerek
görmekteyiz. Elâzığda yıkılan, çok sayıda cenazenin
çıkarıldığı 8 binanın çoğunluğunun 1980
yılından sonra yapılmış olan, normalde planlı,
projeli, ruhsatlı ama maalesef malzemelerden çalınarak yapılan
binalar olduklarını görmekteyiz.
Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek
yoktur, yapılacak olan net ve basittir. Depremde yaşadığımız
Bir: Kırsaldaki geleneksel kerpiç evlerin yıkılması,
Elâzığda ve Malatyada yoğun şekilde görmüş
olduğumuz. İki: Projesiz, denetimsiz yapılan binalar. Üç: Müteahhitlerin
yaptığı, ruhsatlı olmasına rağmen malzemeden
çalınarak, demirden ve betondan çalınarak yapılan veya bazı
tadilatları sırasında kolonların ve kirişlerin
kesilmiş olduğu binalar.
Onun için, Türkiye depremle ilgili bir seferberlik
ilan etmek mecburiyetindedir ve kaynakları olumlu bir şekilde
kullanarak bununla ilgili kentsel dönüşümdeki öncelikleri, öncelikle
yıkılacak binaların olduğu bölgeleri belirleyerek sadece
kentin silüetini ve görüntüsünü düzeltmekten ziyade, önce
insanlarımızın hayatını kurtaracak projeler hayata
geçirmelidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye bunu yapacak
güce sahiptir. Yalnız duygusal bir toplumuz,
yaşadığımız hadiselerden sonra, bu ortam içerisinde
günlerce depremi konuşuyoruz, yapılması gerekenleri
tartışıyoruz ama maalesef, daha sonra her şey normale
dönüyor, hiçbir şey yaşanmamış gibi herkes hayatına
devam ediyor ama bu coğrafyada deprem, bu coğrafyanın kaderi.
Hem eğitim olarak, bilinçlendirme olarak ilkokuldan başlayarak
insanlarımız bu konuda bilinçlendirilmeli, deprem anında
yapılacak olanlar ilkokuldan başlamak üzere gençlerimize,
çocuklarımıza öğretilmeli hem de sağlıklı,
yaşanılabilir binaların yapılması sağlanmalı
ve bütün Türkiyede genel bir tarama yapılmalıdır. Ben,
Sayın Bakanımızın bunu yapacağına inanıyorum
ve bu noktada yapılacak olan çalışmalara da Milliyetçi Hareket
Partisi olarak her zamanki gibi destek vereceğimizi belirtiyorum.
Değerli milletvekilleri, getirilen bu teklifle,
mülkiyet hakkının doğurduğu sonuçlar çerçevesinde
vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek, idarelerce
imar mevzuatının net olarak anlaşılmasını
sağlamak, kaçak yapılaşmayı her alanda engellemek
amaçlanmaktır.
Yine, bu teklifle, imar planları ile imar
planlarına göre yapılan arazi ve arsa düzenleme işlemlerine
karşı açılan davaların hızlı bir şekilde
çözüme kavuşturulabilmesi için ivedi yargılama usulü öngörülmektedir.
Kıyıların çakıllık ve kumluk karakter gösterdiği
alanlarda kıyıdan mevcut hâliyle yararlanmak mümkün iken
kıyının doğal yapısını bozacak nitelikte
reaktif amaçlı iskelelerin yapımının engellenmesi
hedeflenmektedir.
4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında
Kanunda fiil-yaptırım dengesi gözetilerek görevini mevzuata uygun
yerine getirmeyen sorumlulara ilişkin uygulanacak idari müeyyideler
yeniden düzenlenmektedir. Kanunun ceza maddesi daha açık ve net hâle
getirilerek tereddütlerin ortadan kaldırılması
amaçlanmaktadır.
Yalnız burada bir konunun da
aydınlığa kavuşturulması gerekmektedir. İmar
barışıyla, binayı yapanlar affedilmiş, binalara ruhsat
verilmiş, binayı yapan müteahhit affedilmiştir. Yalnız bu
kapsamda, bunu denetleyen yapı denetim firmalarının yapılan
aykırılıklardan dolayı bu yasa çıkmadan önce
yemiş oldukları cezalar hâlâ borç olarak durmaktadır veya birçok
yapı denetim firması bu sıkıntıların
altındadır. Yani binayı yapan suçsuz, müteahhit suçsuz,
binayı alan suçsuz ama sadece bunu denetleyen yapı denetim
firması suçlu. Bunun, burada yeniden gözden geçirilerek mutlaka
düzenlenmesi lazım. Binanın statik aksamı veya
sağlamlığıyla ilgili, kullanılan malzemeyle ilgili bir
kusuru yoksa, yapılan ilavelerle ilgili olarak buradaki yapı denetim
firmalarına yaptırım uygulanmamalıdır, geçmişe
dönük bu yaptırımlar da affedilmelidir.
Yine 4735 sayılı Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanununda yapılan değişiklikle, 1934
yılında kurulan Yüksek Fen Kurulunun tecrübesinden faydalanarak
yapım ve yapımla ilgili danışmanlık hizmet
işlerine ilişkin sözleşmelerden kaynaklanan
uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulması
amaçlanmaktadır.
Lisanslı Harita Kadastro Mühendisleri ve
Büroları Hakkında Kanunda yapılan değişikliklerle
haksız rekabetin ve kayıt dışılığın
önlenmesi amaçlanmaktadır. Yalnız bu lisanslı harita
mühendisleriyle ilgili yapılan sadece iki üç maddelik bir düzenlemeyle
çözüm mümkün değildir. Bu, yapı denetimle birlikte ele
alınmalı ve mutlaka, yapı denetim firmalarının
içerisindeki mühendislere jeoloji mühendisleri ve harita mühendisleri de
eklenmelidir yani inşaatın yapımından bitimine kadar,
jeoloji ve harita mühendislerinin yapım aşamasında sürekli
sorumlulukları olmasına rağmen, yapı denetim firmalarının
mecburi tutması gereken mühendis kadrosunda bunlar yer almamaktadır.
Bunların mutlaka bu kapsama alınması gerekmektedir.
Yine 5543 sayılı İskân Kanununda
yapılan değişikliklerle, iskân çalışmaları
açısından asıl yetkili olan bakanlık tanımlanmakta ve
bu kanun kapsamında yapılan yardımlardan faydalanacakların
kapsamı genişletilmektedir.
Coğrafi bilgi sistemi verilerinin kamu kurum ve
kuruluşları, üniversiteler, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel
kişileriyle paylaşılmasına ilişkin esaslar
belirlenmektedir.
Getirilen teklifin 1inci maddesiyle, Ulusal
Coğrafi Veri Paylaşım Matrisine göre kamu kurum ve
kuruluşları arasında coğrafi verilerin
paylaşımının, erişiminin ve
kullanımının bedelsiz olacağı
Bu, geç
kalmış ve son derece yerinde yapılan bir düzenlemedir.
Şimdi, düşünün, İller
Bankasının elinde bir harita var; bu harita Devlet Su
İşlerinin veya başka bir kurumun elinde yok ve veri
paylaşımı yapılmadığı için, o kurumlar veya
bazı belediyeler oranın haritasının olup olmadığını
bilmediği için yeniden ihaleye çıkılıyor; haritası
olan, başka coğrafi bilgi sistemi olan veriler için devlet yeniden,
aynı bütçeden ödenek aktarıyor, yeni bir iş yapılıyor.
Harita Genel Komutanlığında harita var, aynı harita
belediyede yok veya İller Bankasında var, diğer kurumlarda yok.
Bu, geç kalmış ama son derece yerinde bir düzenlemedir.
Gerçek kişilerin ve özel hukuk tüzel
kişilerinin coğrafi verileri toplaması, üretmesi,
paylaşması veya satmasının Bakanlık iznine tabi
olacağı burada belirlenmektedir. İzin verilenlerden alınacak
izin bedelleri ile izin alınmaması durumunda verilecek idari para
cezaları düzenlenmiştir.
Burada, özellikle, yapılan demir yolu
projelerinde, TANAP projelerinde, doğal gaz projelerinde güzergâhlar çok
uzun olduğu için bu harita bedellerinin ve proje bedellerinin de izin
alanlar için daha makul ve uygun fiyata çekilmesi doğru olacaktır.
2nci maddesiyle, 5609 sayılı Gecekondu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 775
sayılı Gecekondu Kanununa eklenen geçici 9uncu maddesinin
yürürlüğe girdiği tarihten sonra gecekondu önleme bölgesi ilan
edilmiş yerlerde belediyeler ile TOKİ arasında yaşanan
yetki karmaşasına son verilmesi amaçlanmıştır.
3üncü ve 4üncü maddelerle, TOKİ
Başkanlığının taşra teşkilatı
bulunmadığı için, TOKİnin mülkiyetinde, hüküm ve tasarrufu
altında bulunan arsa ve arazilerinin işgali hâlinde, ecrimisilin
tahsili ile taşınmazların tahliyesinin Millî Emlak Genel
Müdürlüğü tarafından yapılması ve ecrimisil bedelinin
aktarım usulü düzenlenmiştir.
Yine 5inci maddeyle, imar planları ve imar
planlarına göre yapılan arazi ve arsa düzenleme işlerine
açılacak davaların ivedi yargılama usulüne tabi olması
amaçlanmaktadır.
Özellikle imar planlarıyla ilgili veya kentsel
dönüşümlerle ilgili açılan davalarda birçok sorunla bütün belediyeler
ve TOKİ yıllarca uğraşmakta, birçok vatandaşın
evinin yıkıldığı bölgelerde buna itiraz eden üç
beş kişi yüzünden
Elbette mülkiyet hakkı kutsal ama davalar da
çok uzun yıllar aldığı için, bunun yanında, bir
kişiyi mağdur etmeyelim diye bu defa, aynı mahallede, aynı
beldede oturan yüzlerce kişi mağdur olmaktadır. Burada sadece
davalara itiraz süresi kısaltılmakla kalmayıp sadece bedel
yönünden -bu da daha önceden bizim önerdiğimiz bir tekliftir-
davaların devam etmesi, yapılacak uygulamayı ve kentsel
dönüşümü durdurmaması yönünde bir karar alınmaktadır; bu düzenleme
de olumludur.
Türkiye genelinde tüm illerin çevre düzeni
planı yapıldığından ve mevzi imar planının
fiilen uygulanma imkânı kalmadığından imar
mevzuatından mevzi ibaresi çıkarılmaktadır.
Yine, madde 7yle, kesinleşen planların
kopyalarının plan işlem numarası alarak Bakanlıkta
elektronik ortamda depolanması; onaylanan imar planlarından hak
sahiplerinin ve kamuoyunun haberdar olması için ilgili muhtarlıklarda
planın askıya çıkarıldığına dair
bilgilendirme ilanı ve değişikliğin
yapıldığı alanda da tabelayla bilgilendirme
yapılması; kesinleşmiş plan ve parselasyon planlarına
karşı, kesinleşme tarihinden itibaren beş yıl
geçtikten sonra dava açılamaması; imar planlarında serbest olarak
belirlenmiş yüksekliklerin kaldırılması ve yatay mimarinin
esas kılınması amaçlanmıştır. Yalnız burada
-süreyle ilgili- 2021 yılına kadar ilgili idarelerin ve belediyelerin
emsal olan, yüksekliklerin sınırsız olduğu bölgelerde kat
yüksekliğini belirleme yetkisi bunlara veriliyor, bunların bunu
belirtmesi isteniyor. Burada maksat yüksek katı engellemek. Yatay mimari
diyoruz ama burada da belediyelerin bunu istismar aracı olarak
kullanmasının ve bu yetkiyi olumsuz kullanmasının da önü
alınmalıdır. Yani belediyeler, orada şimdiden kendilerini
rahatlatacak şekilde, konulan süreyi de değerlendirerek emsal olan
yerlerde çok yüksek kat belirtmemeli, makul ve yapıcı
yaklaşmalıdır.
Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı tarafından yapılan imar
planlarına kamu kurum ve kuruluşlarının görüş bildirme
süresi on beş günden otuz güne çıkarılmaktadır. Otuz gün
içerisinde görüş bildirilmemesi hâlinde olumlu görüş
bildirdiğinin kabul edileceği düzenlenmiştir.
Yine, madde 9la, imar planlarına ve bu
planlara dayalı olarak yapılan parselasyon işlemlerine
karşı açılan davalarda mahkemece verilen iptal kararları
gereği dava konusu parsellerde geri dönüşüm işlemleri
yapılarak uygulama öncesi kök parsellere dönüşüm istenmektedir.
Yalnız bu, bazen, o bölgede yapılan inşaatlardan dolayı
fiilî durumda imkânsız hâle gelmektedir çünkü bazı parsellerde yapılaşma
bitmiş, binalar yapılmış, kat irtifakı ve kat
mülkiyeti kurulmuş. Buradaki uygulamayı iptal etmek, orada bir
kişinin hakkını koruyalım derken belki bütün mahalleyi veya
o bölgede oturan yüzlerce, binlerce insanı mağdur edeceğinden
buradaki hak sahiplerinin mağduriyetinin giderilmesi amacıyla hak
sahibine taşınmazın rayiç bedelinin ödenmesi öngörülmektedir.
Madde 10la, köylerde yapılan yapılar için
projelerin valiliklerce uygun görülmesi ve köy muhtarlarına bildirim
zorunluluğu getirilerek kırsal alanlardaki yapıların daha
etkin bir şekilde denetlenmesi amaçlanmaktadır.
Madde 11le, deprem afet riskine karşı
ileri tasarım yöntemleri ve teknolojileri gerektiren binaların
projelerinin yeterli uzmanlığı haiz mühendislerin gözetiminde
yapılması amaçlanmaktadır. Yeni mezun bir mühendisin çok
katlı projelerde veya özellik arz eden projelerde imza atmaması, daha
tecrübeli mühendislerin bu projeleri yapması
Bu da son derece olumludur.
Yalnız burada, bunu yapan mühendisle ilgili kriter konulmuştur ama
bunu denetleyecek olan yapı denetim firmasındaki mühendislerle ilgili
herhangi bir düzenleme yoktur. Dolayısıyla elbette, projeyi yapan,
uygulamasını yapan mühendis önemlidir ama denetçi de önemlidir.
İleriki dönemlerde yapılacak yapı denetim mevzuatıyla
alakalı düzenlemede yapı denetim firmalarındaki mühendislerde de
aynı tecrübe ve mesleki yeterlilik mutlaka aranmalıdır.
Madde 12yle, ruhsata aykırı veya
ruhsatsız yapılan binalar hakkında tapu
kayıtlarının beyanlar hanesine bildirim usulü getirilerek iyi
niyetli alıcıların korunması amaçlanmıştır.
Ayrıca, bu yapıların ilgili idare tarafından
yıkılmaması hâlinde, yıkım maliyetinin yüzde 100
fazlasıyla yine bu idarenin karşılaması suretiyle
Bakanlık tarafından yıktırılabilmesi
amaçlanmıştır. Burada da tabii, imar barışı
çıkarken o zamanlarda da bunu çok gündeme getirdik ama belediyeler mutlaka
bu işin içerisinde olmalıydı. Yani sadece Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının yaptığı
düzenleme
Şimdi, yıkımda yetkiyi belediyelere veriyoruz. O
bölgedeki belediye bunu yıkacak, yıkmazsa da bunu yüzde 100
cezasıyla beraber ödeyecek. Yani hem orada herhangi bir katkısı
yok belediyenin, o süreçte belediye işin içerisinde değil ama
yıkım anında belediye işin içerisinde. Burada da bir
hakkaniyet ölçüsü yok. Mutlaka imar barışından alınan
bedellerden, belediyelerin kendi illeri içerisinde aktarılan kaynaklardan
belirli bir oranda faydalanması
Çünkü bunun riskini de bunlar
paylaşıyor, yıkımda da bunlar burada görevli olacaklar veya
yarın, ileriki aşamalarda kaynaklanacak başka sorunlardan,
altyapı götürmekle bunlar sorumlu olacaklar. Bunun da mutlaka düzenlenmesi
gerekmektedir.
İmar mevzuatına aykırı
yapılaşmanın önlenmesi amacıyla bu yapılara
uygulanacak idari para cezası miktarı artmakta ve idari para
cezası verilmesi usulünde arsa emlak değeri esası getirilerek
daha adil bir sisteme geçiş yapılması hedeflenmektedir. Yani
İstanbulda yapılan bir kaçak bina ile Bayburtta yapılan bir
kaçak binaya aynı değerde ceza yazılmayacaktır. Bu da
doğru olandır. Milyon dolarlık bir binayı yapan ile köyünde
50-100 bin lira bile değeri olmayan bir binayı yapan vatandaşa
yazılacak cezanın da elbette aynı olmaması gerekiyor. Bu
düzenleme de olumludur.
Parsel bazında nüfusu, yapı
yoğunluğunu, kat adedini, bina yüksekliğini artıran imar
planı değişikliklerinin yapılamayacağı
düzenlenmiştir.
Taşınmaz maliklerinin tamamının
talebi üzerine ada bazında yapılacak imar planı
değişikliği sonucunda değerlerinde artış olan
arsanın artan değerinin tamamının değer
artış payı olarak kamuya alınacağı ve
alınacak bu bedelin belirlenmesi, dağıtım usulü
düzenlenmektedir.
Yine, teklifin 16ncı maddesiyle, 7nci maddesi
kapsamında, mevcut planlarda serbest olarak belirlenmiş
yüksekliklerin 1/7/2021 tarihine kadar idarelerce kat yüksekliklerinin
belirlenmesi öngörülmektedir.
İmar barışıyla Yapı
Kayıt Belgesi alan yapılarda ilave inşaat alanı ihdas
edilmemesi şartıyla söz konusu yapıların
güçlendirilebilmesi hedeflenmiştir. TOKİ ve belediyeler arasında
gecekondu önleme bölgesindeki yetki sorununun ortadan
kaldırılması amacıyla 3414 sayılı Kanunun 1inci
maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Bitlis ili Ahlat ilçesinde belirlenen bölgenin
Kıyı Kanununa tabi kısımlarının resmî kurum
alanları yapılabilmesi amaçlanmaktadır.
Yine, 21inci maddeyle, 1992 yılında
yürürlüğe girmesinden önce, 3830 sayılı Kıyı
Kanununun
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Şimşek,
sözlerinizi bağlayınız.
BAKİ ŞİMŞEK (Devamla)
köy
yerleşim alanlarının sahil şeridinde yer alan geleneksel
köy evlerinin müktesep bir hak teşkil etmemek şartıyla restore
edilerek ve cephe onarımının yapılarak güçlendirilmesi
hedeflenmiştir.
Organize sanayi bölgeleri, teknoloji geliştirme
bölgeleri, endüstri bölgeleri ve serbest bölge sınırları
içerisinde kalan tüm yapılar için yapı denetiminde yüzde 30a kadar
indirim yapılabileceği öngörülmektedir.
Mahkemelerce verilen iptal kararları
içerisindeki görevini yerine getirmeyen yapı denetim kuruluşları
ve çalışanları, laboratuvar kuruluşları ve
çalışanları için idari müeyyideler düzenlenmesi
amaçlanmıştır.
Yine LİHKAP bürolarıyla ilgili de lisans
iptal şartları arasında 65 yaşını doldurmuş
olma -daha önceden herhangi bir yaş sınırı yoktu, bir
yetkiyi alan birisi, ölünceye kadar o işine devam edebiliyordu- ve
ayrıca da yine bu 65 yaş şartıyla birlikte, mesleğin
gerektirdiği, kendisine verilen yetki alanlarından başka olanlarda
görev yapamayacakları da belirlenmiştir.
Ben, kanunun hayırlı uğurlu
olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Şimşek.
Konuşma sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Mehmet Ruştu
Tiryakide.
Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ
(Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 161 sıra sayılı Coğrafi Bilgi Sistemleri
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin geneli üzerine partimizin, Meclis grubumuzun görüşlerini
sizinle paylaşacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, Elâzığ
depreminde yaşamını yitiren yurttaşlarımız için
Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı
diliyorum. Yine, depremde yaralanan yurttaşlarımızın bir an
önce sağlıklarına ve sevdiklerine kavuşmasını
diliyorum. Ayrıca, ülkenin dört bir yanından gelerek kurtarma
faaliyetlerine katılan herkese ve her görevliye teşekkürlerimi ve
minnettarlıklarımı sunuyorum.
Öncelikle şunu belirtmek isterim: Ülkemizde
ihale yasalarıyla birlikte en çok yasal değişiklik yapılan
alanların başında imarı ilgilendiren düzenlemeler geliyor.
Belediye meclislerinin en önemli ve en yaygın gündem maddeleri de imar
izinleri ve imar değişiklikleri. Bunun en önemli nedeni, hiç
kuşkusuz imarsız ve plansız bir şekilde kentlerde yeni
yaşam alanları oluşturmak istenmesi, iktidarların göz
yumduğu bu hukuksuzluklara daha sonra hukuksal kılıf
yaratılmak istenmesidir.
AK PARTİ iktidarları döneminde kentlerin
yeşil alanları, ortak yaşam alanları, deprem toplanma
alanları gibi toplumun büyük çoğunluğunun
yaşamını ilgilendiren yerler, özellikle iktidara yakın
inşaat şirketlerinin daha fazla kâr elde edebilmesi için ranta
açıldı. Mahkemelerin yürütmeyi durdurma kararları yok
sayıldı, inşaat tekellerinin kârı uğruna birçok
değerli tarım arazisi, kent içi yeşil alanlar, yaşam
alanları, hatta tarihî mekân ve alanlar betona boğuldu.
Kentsel dönüşüm adı altında kentlerde
ne kadar büyük cinayet işlendiğini görmek isterseniz, fazla
uzağa gitmeye gerek yok; bir gün Yenimahalle teleferiğine binin, son
durağa kadar gidip geri dönün, Şentepe gibi on binlerce insanın
yaşadığı mahallelerin ne hâle geldiğini, nasıl
betona gömüldüğünü göreceksiniz, neredeyse tek bir metrekare yeşil
alan yok.
1999 büyük Marmara depreminden sonra 2001
yılında hazırlanan Acil Eylem Planında belirlenen 480
toplanma alanının neredeyse yüzde 97si ya gökdelenlerle ya da
AVMlerle yer değiştirdi.
Bu konu gündeme gelince AK PARTİ adına
konuşan kişiler şunu söylüyorlar, diyorlar ki:
İstanbuldaki bütün okul bahçeleri toplanma alanı. İyi mi?
Yani toplanma alanı denince, demek ki AK PARTİ yetkililerinin
aklına gelen tek şey, insanların ayakta durabileceği
boş bir mekân bulunması. Gerçekten toplanma alanı
dediğimiz şey bu mu? O insanlara hizmet edilebilecek, o
insanların gereksinimlerinin karşılanabileceği herhangi bir
yer yoksa, sadece ayakta durabilecekleri bir adres gösterdiğinizde bir
toplanma alanı yaratmış olmuyorsunuz.
Bakınız, iktidar, milyonlarca seçmenin
oyunu alarak seçilen HDPli belediyeleri gasbetti, belediye
başkanlarını görevden uzaklaştırdı, belediye
meclis üyelerini görevden uzaklaştırdı. Bununla
yetinmedi iktidar, bugün getirilen bu teklifle yine yerel yönetimlerin
yetkileri kısıtlanıyor ve yerel yönetimler üzerindeki vesayet
yetkisi ciddi anlamda genişletiliyor. Ben birazdan size bunun
ayrıntılarını söyleyeceğim. Belki de bunun bir nedeni,
İstanbulda yürüttüğümüz tartışmalar, Kanal İstanbul
ve bunun gibi mega projeler. İstanbulu yönetirken merkezî hükûmetin
vesayetine karşı çıkanlar, bugün İstanbul Büyükşehir
Belediyesini kaybedince vesayet yetkisini artırmaya
çalışıyorlar, belediyelerin yetkilerini daraltmaya
çalışıyorlar. Demek ki neymiş? AK PARTİ demokrat falan
değilmiş, daha doğrusu AK PARTİ kendine
demokratmış.
Yaptığınız
her düzenlemeyle ranta dayalı projelere yasal dayanaklar
oluşturuyorsunuz, en azından biz böyle değerlendiriyoruz: 5366
sayılı Kanun ve 6306 sayılı Kanun böyle, kanun hükmünde
kararnameler böyle, özel imar izinleri böyle, emsal artışları
böyle, TOKİnin tekelleşmesi böyle, ÇED muafiyetleri böyle, acele
kamulaştırmalar böyle. Ancak bu ranttan neredeyse hiçbir zaman, o
kentte, orada yaşayanlar yararlanamıyorlar. Kentlerin
planlamasına ilişkin öncelikli hedefiniz rant. Buna kuşku yok,
aslında bunu da gizlemiyorsunuz. Size yakın inşaat
şirketlerini korumak o kadar önemli bir önceliğiniz ki
vergilendirmeyi, ranttan vergi almayı bırakın, iflas etmelerini
engellemek için bu ülkenin ortak kaynaklarını, bütçesini bu
inşaat şirketlerine bir biçimde havale ediyorsunuz, onları
kurtarıyorsunuz.
Böyle çok süslü,
hegemonik ve egemen söylemlerle yaptığınızı
meşrulaştıracağınızı, halkı mega
projelere ikna edeceğinizi düşünüyorsunuz, ne diyorsunuz? Bu
amaçları açıklarken şöyle cümleler kullanıyorsunuz,
diyorsunuz ki: Kentlere yatırım çekmek ve istihdam sağlamak.
Terk edilmiş, yıpranmış çöküntü alanlarını
dönüştürmek. Ekonomik açıdan atıl kalmış alanları
yeni çekim merkezleri hâline getirmek. Hayallerdeki gibi bir yaşam
sağlayacak yaşam kalitesini yükseltmek. Kentin
markalaşmasını ve pazarlanmasını sağlamak.
Kentsel taşınmazların değerini artırmak. Peki, bu mega projelerle,
kentsel dönüşümlerle ne oluyor? Tarihî alanlar kimliğini kaybediyor,
mahalleler -tırnak içerisinde- steril hâle getiriliyor. Bu dönüşüm -orta
sınıf kalmadı da- orta ve üst sınıf için yeni
yaşam alanları yaratıyor ya da turistler ve sermayedarlar için
çekim merkezi hâline getiriliyor.
Kentsel dönüşüm projeleri çoğunlukla kent
merkezlerinde, arsa değeri yüksek olan bölgelerde uygulanıyor.
Anlaşılacağı üzere, kentlinin güvenliği ve
sağlığı için değil sermayenin istekleri
doğrultusunda kentsel dönüşüm projeleri hayata geçiriliyor. Kentler
artık alınıp satılır birer maldır, yaşam
alanı değildir; kentte yaşayanlar da doğal olarak
iktidarınız için, artık halk değil müşteridir. Bu
eşikten sonra, toplum yararından değil müşteri
yararından söz edebiliriz. Kent merkezindeki lüks konutlarda orta üst
sınıf yaşarken emekçiler kent merkezi dışına
sürülüyor. Güzellemesi yapıldığı gibi kentsel dönüşüm,
insanları depreme dayanıklı konut sahibi yapmıyor, aksine küçük
bir azınlığı daha fazla gayrimenkul sahibi yaparken büyük
bir kitlenin ise konutsuz ve güvencesiz yaşamasına neden oluyor.
İddia ettiğiniz gibi kentsel dönüşüm,
sadece konutları yenilemek değildir. Kentsel dönüşüm, her ilde
aynı tip projelerle sıkıştırılmış
yaşam formları değildir. Kentsel dönüşüm, konutları
yenilecek diye insanları yaşam alanlarından
uzaklaştırmak hiç değildir ve olmamalıdır. Kentsel
dönüşümlerde ilk önce bölge insanının ekonomik ve sosyal
sorunları ele alınmalı, mahallelilerin ortak ihtiyaç ve
özelliklerine uygun, onları bütünleştirecek projelerle
başlanmalıdır. Ülkemizde her kent aynı kentsel dönüşüm
sorununa sahip değildir. Her yörenin kendi sorunları ve bu
sorunların çözümünü yaratacak kaynakları mevcuttur. Yerel
dönüşüm stratejisi ve politikalarının geliştirilmesi
şarttır ancak böyle yapılmamaktadır.
Yasa teklifine ilişkin ayrıntılı
şerhimizi Komisyonda sunduk -161 sıra sayılı Komisyon
Raporunda var- soldan ve halkçı bir bakışla kaleme aldık;
herkesin okumasını tavsiye ederim.
Maddelere ilişkin ayrıntılı
açıklamaları, itirazları arkadaşlarımız yapacak;
ben genel olarak birkaç konunun altını çizmek isterim.
Birincisi şu: Coğrafi bilgi sistemleri
1960lı yıllardan beri kullanılıyor, bunu herkes biliyor.
Coğrafi bilgi sistemi Türkiyeye ancak 2000lerde geldi. Türkiye 2014
yılında coğrafi bilgi sistemi uygulamalarını Çevre ve
Şehircilik Bakanlığında kullanmaya başladı. Bu
konuda nitelikli bir eğitim verilmiyor, sadece açık öğretim
düzeyinde bir eğitim verildiğini biliyoruz.
Burada itiraz ettiğimiz 2 tane konu var. Bir
tanesi şu: Yasa teklifi 49 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesine atıf yapıyor yani sanki
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kanunun üzerindeymiş
gibi. Oysa kanunu uygulamak için yönetmelik çıkarabilirsiniz, kanunu
uygulamak için tebliğ çıkarabilirsiniz ve
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin hiçbir tanesi de
kanunlara ve Anayasaya aykırı olamaz. Ama ilk defa bir kanun
metninde Cumhurbaşkanlığı kararnamesine atıf
yapılacak ve bu bizim yasama faaliyetlerimizde bir ilk olacak. Umarız
bundan vazgeçersiniz.
İkinci itirazımız şu:
Şimdi, madde metninde diyor ki: Üniversitelerle, özel kurum ve
kuruluşlarla bedelsiz olarak bu bilgiler paylaşılabilir. Evet,
bedelsiz olarak üniversitelerle bu bilgilerin paylaşılması
anlaşılır bir şey. Peki, özel kurum ve kuruluşlarla
bedelsiz olarak paylaşmak ne demek? Hangi özel kurum ve kuruluşlarla
bedelsiz paylaşacaksınız, tamamıyla mı yoksa bir
kısmıyla mı? Eğer bir kısmıyla bedelsiz
paylaşacaksanız bu bir kısmını kim belirleyecek?
İktidar istediği özel kurum ve kuruluşa bedelsiz olarak bu
bilgiyi sunacak, istemediğine sunmayacak, öyle mi? Kanunda böyle bir
düzenleme olamaz, mutlaka bunun da objektifleştirilmesi gerekir.
Bakın, yine, getirdiğiniz bir düzenlemeyle
şöyle bir şey yapıyorsunuz: İmar planları ve imar
planlarına göre yapılacak arsa ve arazi düzenleme işlemlerine
karşı açılacak davaları İdari Yargılama Usulü
Kanununun 20/A maddesi kapsamına alıp ivedi yargılamaya tabi
tutuyorsunuz. Şimdi, bu imar davalarının uzun sürdüğünü
herkes biliyor, dolayısıyla ivedi yargılama kapsamına
alınmasına bir itiraz yok ama asıl sorun şu: Şimdi, bu
20/A maddesine göre dava açma süresini altmış günden otuz güne
düşürüyorsunuz, yürütmenin durdurulması kararı veya yürütmenin
durdurulması ret kararı verilirse 20/A maddesi uyarınca itiraz edemiyorsunuz;
yine, temyiz süresini otuz günden on beş güne indiriyorsunuz. Eğer
vatandaş bunlardan herhangi birini bir gün aşarsa bu
hakkını kaybetmiş oluyor. Aynı İYUK 20/A maddesi
uyarınca deniliyor ki: Dosya tekemmül ettikten sonra iki ay içerisinde, bir
ay içerisinde mahkeme karar verecek. Peki, mahkeme karar vermezse ne olacak?
Dosya ne zaman tekemmül etmiş sayılacak? Sizi on beş günle, bir
ayla sınırlayan yasa, mahkemeyi niye net bir şekilde bir süreyle
sınırlamıyor; bu süre aşımının ne anlama
geleceğini niye düzenlemiyor? Kanımca, mahkemeyi
hızlandırmak gerekir, vatandaşı hızlandırarak
gerçekten adaleti sağlayamazsınız. Şöyle bir düzenleme
yapabilirsiniz eliniz değmişken, 20/A maddesine şöyle bir hüküm
ekleyin, deyin ki: Eğer idare mahkemesi veya temyiz makamı şu
kadar süre içerisinde bir karar vermezse o davayı kabul etmiş
sayılır. O zaman hem vatandaşı hem de mahkemeyi bir
süreyle kısıtlamış olursunuz.
Şimdi, bir başka düzenleme
yapıyorsunuz, bina yüksekliklerine sınırlama getiriyorsunuz ve
yatay kentleşmeden söz ediyorsunuz. Kesinlikle destekliyoruz ama bu
değişiklik günahlarınızı affettirir mi bilemem. Neden?
Örneğin, İstanbuldaki gökdelenlerin yüzde 97si sizin
zamanınızda yapıldı. Yüzde 97si sizin
zamanınızda yapıldı, şimdi de sanki başkası
bunun sorumlusuymuş gibi yatay kentleşmeden söz ediyorsunuz. Herkes
biliyor, Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok; eğer gerçekten
yatay mimariyi teşvik etmek istiyorsanız, büyük kentler
dışındaki diğer kentlere yatırımı
teşvik etmelisiniz, ilçelere yatırımı teşvik
etmelisiniz, tarımı ve çiftçiliği desteklemelisiniz, oralarda
birinci sınıf sağlık hizmeti ve eğitim hizmeti
sunmalısınız. O zaman ilçelerden ve diğer küçük kentlerden
İstanbula, İzmire, Ankaraya insanların akın akın
gelmesini engelleyebilirsiniz.
Yine, 2inci, 3üncü, 4üncü, 10uncu, bir sürü
maddede belediyelerin yetkilerini kısıtlıyorsunuz, elde edilen
gelirlerden belediyeleri yararlandırmıyorsunuz.
Yine, bir başka düzenleme daha
yapıyorsunuz; şu: Genellik ve eşitlik ilkesine aykırı
olarak bazı mühendislerin lehine ayrıcalıklar
yaratıyorsunuz. Aslında bunu, Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği
Kapsamında Yapılacak Tasarım Gözetimi ve Kontrolü Hizmetlerine
Dair Tebliği yayınlayarak 11 Ocak 2019da yaptınız. Ve bu
tebliğin iptali için mimar, mühendisler Danıştay nezdinde bir
dava açtılar. Şimdi, olur da o davada bir iptal kararı verilir
diye şimdiden bir yasal düzenleme yapıyorsunuz, gelecekteki bir
mahkeme kararını engellemeye çalışıyorsunuz.
Sayıları da kaç tane? Sanırım 17 tane, yanlış söylüyor
olabilirim ama...
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) 19.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) 19
tane seçkin mühendis.
Şimdi, Anayasaya aykırılık
sorunu var ama, neden? Şöyle: Anayasanın 124üncü maddesi var, diyor
ki: Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri,
kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin uygulanmasını
sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla,
yönetmelikler çıkarabilirler. Yani üstte ne var?
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi var, kanunlar var; siz buna
uygun yönetmelik çıkaracaksınız. Şimdi, ne
yapıyorsunuz? Bu tebliğ belki iptal edilir diye kanunları
tebliğe uydurmaya çalışıyorsunuz yani açıkça Anayasa
124ün aksine bir iş yapıyorsunuz.
Bir başka şey, çok daha önemli bir
şey var; onu da söylemek isterim. Şimdi, her konuşmanızda
diyorsunuz ki: Cumhuriyetin yarattığı elitistlik ve
seçkinciliğe karşıyız. Öyle mi? Seçkinciliğin de
elitizmin de dik âlâsını yapıyorsunuz. On binlerce mühendis
içerisinden sadece 19 mühendise bu yetkinin verilmesinden daha büyük bir
seçkincilik olabilir mi, sadece 19 mühendise?
Yine, getirdiğiniz yasayla, özelleştirme
kapsamındaki kurum ve kuruluşların arsa ve arazilerinde imar
planlarını değiştirme konusunda itiraz hakkı bulunan
belediye gibi kurum ve kuruluşlara on beş günlük cevap verme süresini
otuz güne çıkarıyorsunuz. Bu kötü mü? İyi bir şey yani bu
süreyi uzatmak iyi bir şey. Ama asıl sorun şu: Belediyeler ve
diğer kurumlar, bu otuz gün içerisinde size bir değerlendirme
sunmazlarsa bunu kabul etmiş sayılıyorlar yani asıl sorun
burada. Bu kısıtlamanın bu yüzden doğru
olmadığını düşünüyoruz. Aslında kamu kurum ve
kuruluşlarının eylemli olarak bu düzenlemeyle itiraz
haklarını da ellerinden almış oluyorsunuz.
15inci maddede yapmak istediğiniz bir
değişiklik var, ilk kez kent rantından genel bütçeye bir gelir
elde etmeye çalışıyorsunuz. Burada da yanlış bir
şey yok, burada da doğru bir taraf var ama asıl sorun şu,
diyorsunuz ki: Bu yaratılan rantın tamamını bütçeye
aktaracağız. Yani o arsa sahibi bundan hiçbir pay alamayacak. Bu
mümkün mü? Tartışılabilir.
Şimdi, birincisi: Yalnızca lisanslı
gayrimenkul değerleme kuruluşları tarafından değer
artışı tespiti yapılacak. Bu kuruluşların gerçek
anlamda bir değer artışını tespit edip edemeyecekleri
konusunda kuşkularımız var. İkincisi: Arsa sahiplerinin
bundan hiç pay alamaması bir dizi soruna yol açabilir. Ama en önemlisi
bizce şu: Bu değer artışından büyükşehir olmayan
illerde belediyeler hiçbir gelir elde edemeyecekler; büyükşehir belediyesi
olan illerde de büyükşehir belediyesi yüzde 25ini, ilçe belediyesi yüzde
25ini alacak, yüzde 50sini de yine merkezî bütçeye havale etmiş
olacaksınız. Demek ki bu düzenlemenin de yine asıl amacı
merkezî bütçeye bir gelir elde etmek.
247 sayılı KHKyle 775 sayılı
Gecekondu Kanununda yapılan değişiklikle
Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca
kullanılacak yetki belediyeye devredilmişti. Yine
yaptığınız bir başka değişiklikle,
şimdi getirdiğiniz teklifle bu yetkiyi tekrar belediyelerden
alıyorsunuz yani belediyelere verdiğiniz yetkiyi tekrar
bakanlığa alıyorsunuz. Şimdi, bunun nedeni ne?
İstanbul, Ankara, Adana, Antalya, Mersin gibi çok sayıda
büyükşehir il ve ilçe belediye başkanlığını
kaybetmeniz mi? Belediyeler partinizin yönetimindeyken bu yetkileri
kullanabilir ama bir başka partinin yönetimine geçince hop yasayla yetkiyi
merkezî Hükûmete geçiriyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama
yetkisini âdeta partinizin ihtiyaçlarına göre gasbediyorsunuz, toplumsal
ihtiyaçlara göre değil.
Şimdi bir başka düzenlemeyle ilgili birkaç
şey söyleyeceğim, sürem azaldı. Şimdi, Anayasa Mahkemesince
iptal edilen 3621 sayılı Kıyı Kanununun ek 2nci maddesini
yeniden düzenliyorsunuz. Peki, bu düzenleme ne? Van Gölü
kıyısında, Ahlatta, yasa teklifinin ekinde koordinatları
belirtilen alanda bir tür imar izni veriyorsunuz. Anayasa Mahkemesinin iptal
ettiği düzenlemede neler vardı, hatırlatalım: Çandarlı
Limanı vardı, Rize İyidere Lojistik Limanı vardı, Rize
dolgu alanı vardı yani yalnızca Ahlat yoktu. Anayasa Mahkemesi
Siz buraları neden imara açıyorsunuz? demedi, başka bir
şey söyledi, dedi ki: Yasanın öngördüğü
sınırlamalardan neden muaf tutuyorsunuz? Şimdi, siz bu Anayasa
Mahkemesi kararı uyarınca düzenleme yapıyorsunuz. Çandarlı
Limanından vazgeçiyorsunuz, Rize İyidere Lojistik Limanından vazgeçiyorsunuz,
Rize dolgu alanından vazgeçiyorsunuz ama bir şeyden vazgeçmiyorsunuz,
nereden? Van Gölü kıyısındaki Ahlattan. Neden? Çünkü oraya bir
saray yaptıracaksınız. Ve bu kanun teklifini ne zaman getiriyorsunuz
biliyor musunuz? Tam da depremden birkaç gün sonra. İnsanların
başını sokabilecekleri evleri yokken Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yeni bir saray için yasa değişikliği
yapıyorsunuz.
Evet, deprem doğal bir afet ancak depremin
doğuracağı sonuçları en aza indirmek, can ve mal
kayıplarını en aza indirmek kuşkusuz insanların
elinde; burada da hiç kuşku yok ki en büyük sorumluluk yönetimlere
düşüyor. Neden? Çünkü yapı iznini veren onlar, oturma iznini veren
onlar, sonuçları ortadan kaldırmak için vergi toplayan onlar, deprem
olduğunda müdahale edecek ekiplerin bağlı olduğu kurumlar
onlar, hatta kimin yardım edip etmeyeceğine karar veren de onlar.
Nitekim, bizim belediyelerimizin yardım yapmasını da
engellediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın Sayın
Tiryaki.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Dolayısıyla, depremle birlikte ortaya
çıkan eksikliklerden dolayı da elbette herkes ilk önce yönetimlere,
iktidarlara, belediyelere hesap soracak, sormalı.
Peki, siz ne yapıyorsunuz? Deprem Manisaya
gelecekti, Allaha söyledim, doğuya gitti. diyen şarlatanlar
hakkında değil Gayretullaha dokunmak edebiyat değildir. AIDS, Ebola
virüsü
Avustralya, Çin Gayretullaha dokundu, azap geldi. Maazallah, biz de
zinayı, livatayı yasallaştırarak, Allahın helal
kıldığı yaşta evliliği tecavüz sayarak, mutlu
yuvaları bozarak Gayretullaha dokunmayalım. diyen şarlatanlara
hakkında değil; Deprem vergilerini ne yaptınız? diyen
Şevket Çoruh gibi, Berna Laçin gibi iktidarın sorumluluğunu
hatırlatanlar hakkında soruşturma açıyorsunuz.
İşte, biz, bunu eleştiriyoruz.
Evet, deprem hepimizin sorunu, ortak sorunumuz ve
bunun için hep birlikte karar almalı, mücadele etmeli, hepimiz elimizi bu
taşın altına koymalıyız ama siz bildiğinizi
okumaya devam ediyorsunuz diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tiryaki.
Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Gökan Zeybekte.
Buyurun Sayın Zeybek. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA GÖKAN ZEYBEK (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlarken Elâzığ ve Malatya
illerimizde geçtiğimiz günlerde yaşanan deprem felaketinde
yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımıza Allahtan
rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Enkaz çalışmaları sırasında
üstün hizmet göstererek, eski 5, eksi 10 derecede gönülden ve yürekten, yirmi
dört saat aralıksız çalışan AFAD, belediye
çalışanlarına ve kurtarma ekiplerinde görev yapan tüm
yurttaşlarımıza şükranlarımı sunuyorum.
Tabii, deprem önemli bir gerçek çünkü
konuştuğumuz Coğrafi Bilgi Sistemleri üzerindeki yasa teklifi ve
imar maddeleriyle aynı anda gündeme geliyor olması bizim bu konudaki
dikkatimizi ve önemsememizi bir kat daha artırmış durumda. Niye?
Çünkü iktidar tarafından 2004-2019 yıllarında deprem vergisi
adı altında toplanan özel iletişim vergisinin rakamsal
karşılığı 34 milyar dolardır. Bugünkü sabit
kurlarla 65 milyar TL para toplanmıştır ama döviz cinsinden
karşılığı 34 milyar dolardır ve bu kürsüde
sevgili Ali Özcan, televizyonlarda başta Naci Görür olmak üzere
değerli hocalarımız depremlerin nerede olacağını
noktasına kadar vermiş olmalarına rağmen toplanan bu
paralarla riskli yapıların iyileştirilmesi ve fay hattı
üzerindeki bölgelerde yaşayan yurttaşlarımızın güvenli
alanlara taşınması konusunda hiçbir çaba gösterilmediğini
ve ölenlerin de yanlış yönetim politikalarının sonucunda
kaderleriyle baş başa bırakıldığını
belirlemek gerekir.
Tabii, buradan şunu belirtmek gerekir: Yani
Sivricede depremin olacağı söylendiğinde dikkate
alınmadı; Erzincan-Karlıova-Pütürge,
Yedisu-Karlıova-Pütürge- hattı, Pütürgeden başlayıp
Kahramanmaraş Türkoğluna geçecek olan güzergâhtaki stres
yoğunluğu herhâlde iktidarınız tarafından dikkatlice
incelenmektedir. Ya da Adapazarı-Düzce arasında
kırılmamış olan fay hattı ya da Marmaradan geçecek
olan, uzunluğu 180-220 kilometreyi bulan, bazı teorilerde tek parça,
bazılarında birden fazla kırılma ihtimali olan, büyük
İstanbul depremine yol açacak olan Marmara fayıyla ilgili
endişelerimizi dilerim ve umarım ki iktidar partisinin yetkilileri de
bir an önce dikkatle incelerler. Çünkü faylar
kırıldığında kırılan fay hattı olmuyor
arkadaşlar; kırılan, bu ülkedeki kötü yönetimin gerçek biçimiyle
ortaya çıkması anlamına geliyor.
Bir gerçeği söyleyerek gündemimize geçmek
istiyorum: Deprem sonrası yapılan bütün çalışmalar bir kriz
yönetimidir yani depremde meydana gelen krizden sonra bütün kurumlar
görevlerini yerine getirirler ve kriz yönetimi konusunda Türkiye son yirmi
yıl içinde önemli bir mesafe katetmiştir ancak deprem gibi, heyelan
gibi, su taşkını gibi meselelerde kriz sonrası
yapılacak olan çalışmaların herhangi bir ehemmiyetinin
bence olmaması gerekir. Yani biz riski daha başlangıçta doğru
yönetebilirsek, bir deprem fay hattı üzerinde bulunan yerleşim
birimlerindeki riskleri ortadan kaldırabilirsek, kimi yerlerde bu
yerleşim birimlerini bir plan bütünü içinde başka bir güvenli alana
taşıyabilirsek o zaman herhangi bir büyük depremde bizim ne
yıkılacak bir binamız ne de binaların altında can
verecek yurttaşlarımız kalır.
Tabii, şu ilginç soruyu da sormak gerekir:
Sivrice merkezli depremde Adıyaman Cezaevinin boşaltılıyor
olması, herhâlde Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı, şimdiki adıyla Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı ya da Adalet Bakanlığı ya da bu cezaevinin
yapılmasında katkısı olan, etkisi olan, projeyi çizenler,
denetimi yapanlar
150 kilometre ötedeki bir cezaevi yıkılıyor
ve burada, iktidara mensup olan sizler, sosyal medya hesabı üzerinden
yayın yapanlar hakkında soruşturma açıyorsunuz ama
Adıyaman Cezaevini yapanlar ve yaptıranlar hakkında hâlâ bir
soruşturma açmak aklınıza bile gelmiyor. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, değerli arkadaşlar, yasa
teklifi coğrafi bilgi sistemlerinin güncellenmesiyle ilgili ve bazı
maddelerde değişiklik içeriyor.
1inci maddeyle ilgili şunu söyleyeyim:
Coğrafi bilgi sistemlerinin tek bir merkezde toplanması mantık
olarak doğru gelebilir ama siz, coğrafi bilgi sistemindeki bir
paftayı mesela 70 santime 100 santim yani 700 metreye 1 kilometre
genişliğindeki bir alanı yerli gerçek kişilere
paftasını 25 liradan verirseniz, içinizden biri ya da herhangi bir
Türk vatandaşı da Türkiye Cumhuriyetinin sınırları
içinde coğrafi bilgi sistemi üzerinde bir çalışma yaptığında,
bütün ülkenin coğrafi bilgisini istediğinde ödeyeceği para
teklife göre 35 milyon lira. Üniversiteler kapsam içine alınmıyor,
ücretsiz değil ama bazı kurumların ücretsiz olduğu
yazıyor.
Bu teklifi hazırlayanlar, sizler, Yandex gibi,
Google gibi uluslararası firmalar tarafından eğer manipüle
edilmediyseniz, bu, Türkiye'deki teknolojiye yatırım yapan bilim
insanlarının önünü kapatmaya dönük bir maddedir. Bu biçimiyle, bunun
ciddi biçimde baştan değiştirilmesi, bütün
ayrıntılarıyla göz önüne alınması gerekir.
Coğrafi bilgi sistemlerini yabancılara
bedel karşılığında veriyorsunuz. Bu bedel,
yabancılar için 70 milyon, bunu alacak dünyada birkaç tane büyük tekel var
ama meslek odalarına vermekten imtina ediyorsunuz. Gelin, bu deprem
gerçeğinin arkasında artık şu değer
yargınızı değiştirin: Ya, bu ülkenin meslek odaları,
1954 yılından beri, yetişmiş teknik bilim
insanlarını bünyesinde barındırıyor; pek çok meslek
odasının başkanı üniversitelerde hoca ya da akademisyen ya
da sektöründe çok başarılı mühendisler, mimarlar. Yani
bunların geçmişten beri siyasal olarak sizlerle birlikte
olmaması, bu insanların deneyim ve birikimlerinden
yararlanmamızı engelleme hakkını size vermez. O nedenle bu
kısmına, yasa teklifine adını veren bu maddeye
karşı olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Bu yasa teklifinin temelinde, ruhunda bir başka
önemli nokta var. Bu 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri sonrasında siz sadece
belediyeleri kaybetmediniz, siz bu belediyelerdeki birtakım
kadrolarınızı bakanlıklara taşıdınız;
onları sizler biliyorsunuz. Şimdi belli ki bu maddeleri bu metinlerin
içine o bürokratlar koyup getiriyorlar yani yıllarca, yirmi beş
yıl Ankaraya, İstanbula ihanet eden bürokratlar şimdi
bakanlıklara gelmiş, yerleşmişler; şimdi bu yetkileri
belediyelerden alıp Hükûmete, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına ve Toplu Konut İdaresine taşımak
istiyorlar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, mülga
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının
gecekondu önleme bölgesiyle ilgili yetkisi yerel yönetimlere
devredilmişti. Bu konuyla ilgili siz bir yasa çıkardınız,
bu yasada da bu yetkiyi Toplu Konut İdaresine verdiniz. E,
Danıştay bunun karşısında bütün kararların
üzerinde bir karar verdi, dedi ki: Yetki belediyelerdedir. Şimdi,
gecekondu önleme bölgelerinin yürütmesini yerel yönetimlerin yapmasında
neden sakınca görüyorsunuz? Toplu Konut İdaresi, hazine arazileri
üzerinde istediği kadar alanı gecekondu önleme bölgesi olarak ilan
edebilir ve bu alanla ilgili de çalışmalarını yapabilir;
buna engel herhangi bir durum yok. O nedenle gerek yasanın ruhunda olan
belediyelerin, yerel yönetimlerin gelirlerini gecekondu önleme bölgesi
adı altında Bakanlığa ve merkezî Hükûmete aktarmayı
gerek belediyelerin yetkilerini yasanın içine ek maddeler koyarak daraltma
girişimlerini gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Üstelik, bütün
seçimlere girerken -Anayasa gibi dağıttığınız sizin
seçim bildirgelerinizi tek tek okuduğumuzda- yerel yönetimlerin
güçlendirilmesini, merkezî idareye akan bütçe gelirlerinden önemli
payların yerel yönetimlere aktarılmasını siz seçimlerde
vadettiniz, bunu halka vadettiniz ve aldığınız oyların
ve kazandığınız belediyelerin arkasında bu vaatleriniz
var. Ya söz verdiğiniz o seçim bildirgelerinizdeki sözlerinizi tutunuz ya
da bu maddelerle ilgili bürokratların siyasete yaptığı
dayatmalara teslim olmayınız.
Tabii, yasa teklifinin içinde önemli ve doğru
bulduğumuz yanlar da var. Nedir o? Parsel bazında plan
tadilatının yapılmasını engelleyen bir hüküm
getiriliyor, Ada bazında plan tadilatı yapılır.
deniliyor, orada bin metrekareyle de sınırlama getiriliyor. Burada,
neden siz parsel bazında plan tadilatı teklifini Türkiye Büyük Millet
Meclisine yasa teklifi olarak Sayın Mustafa Demir sunduğunda...
Tabii, burada cevaplayacak Hükûmet olmadığı için ben yüce
Meclisin huzurunda bu soruyu sormak istiyorum: Siz, 19 Kasım 2019
tarihinde, Sarıyer 11/2 pafta, 11 ada, 95 parseldeki 10 bin metrekare
arsaya 120 bin metrekare imar tadilatını neden parsel bazında
yapıyorsunuz? Neden bütün bölgenin imar planlarında emsali 2,3 ve 2
iken yalnızca bu parsel için 3 emsal ve bodrum katları için özel
istisnalar getiren düzenlemeyi Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı askıya çıkararak yasalaşmasına
izin veriyor? Mademki parsel bazında plan tadilatı yapan belediyeler
bu konuda şaibeye bulaşmışlardır, madem bundan dolayı
kentler ciddi biçimde bozulmaktadır, çarpık yapılaşmaya yol
açmaktadır o zaman, siz, 13 Ocak 2020 tarihinde, daha teklif Meclisteyken
İstanbul Eyüp Hasdalda 2 ada, 86 parselde 8.600 metrekarelik arsaya neden
imar plan tadilatı yapıyorsunuz? Neden kasım ayı içinde
daha önce mahkeme tarafından iptal edilen İstanbul Kemerburgazın
içindeki Kemer Yapı Kooperatifine ait 330 bin metrekare yeşil ve spor
alanını konut imarına açıyorsunuz? Madem parsel
bazında plan tadilatı yapan yerel yöneticiler, imar komisyonu
başkanları, meclis üyeleri toplum aleyhinde işler
yapıyorlardı, çevreyi kirletiyorlardı, şehri
kirletiyorlardı; peki, bu yetkileri toplamaya
çalıştığınız Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı bunları yaptığı zaman Evet. mi
diyeceğiz? Neden Zeytinburnu 772 ada, 70ten 78e kadar parsellerde; 3.346
ada, 1 parselde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı plan
tadilatı yapıyor?
Yerel yönetimlerin güçlenmesinden
anladığım, halkın oyuyla seçilmiş olan meclislerin ve
belediye başkanının, halka hesap vermek zorunda olanların
bu tür kararların altına imza atması gerekir. Yerel Yönetimler
Şartından bizim anladığımız bu.
Sayın milletvekilleri, oy veriyorsunuz ama neye
oy verdiğinizi biliyor musunuz? Destekliyorsunuz, desteklediğiniz
bakanlığın bürokratları arkalarda neler yapıyor,
biliyor musunuz?
Şimdi, bir başka önemli nokta şu:
Burada yükseklikle ilgili bir sınırlama getiriliyor, deniyor ki:
Plan, dikey yapılaşmayı engellemek için yapıcı
yükseklikle ilgili sınırlama getirebilir. Bakın, ben teknik
olarak size bir bilgi aktarmak istiyorum: Bir imarda, bir imar planında,
bölge imar planında yükseklikle ilgili sınırlama ya da
yükseklik sınırlaması diye bir kavram yerine yoğunluk
sınırlaması şeklinde bir yasa maddesini gelin, burada
geçirin. Eğer gücünüz yetiyorsa yoğunlukları kısıtlayan,
belediye meclislerinde belli bir yoğunluğun üzerinde imar izni
verilmesini engelleyen hükümleri bu maddenin içine koyalım. Çünkü
bakın, siz, burada, yasada bir sınırlama getirerek
Türkiyede
500 metre yüksekliğinde gökdelen de yapılabilir yani 500 metrelik
gökdelen bir teknoloji ve mühendislik çalışmasıdır, bu da
yapılabilir. Dubainin sembolü olan kuleler bir mühendislik
çalışmasıdır, dünyanın her yerinde bu olabilir ama
yükseklik kısıtlamasını getirdiğiniz yerde
yoğunlukla ilgili kısıtlama getiremiyorsunuz ve benim
anlamadığım, hiçbir mimarın ve şehir
plancısının anlamadığı bir kavramı da
dilimize yerleştirmeye çalışıyorsunuz: Yatay mimari.
Arkadaşlar yatay mimari ya da düşey mimari diye bir şey
yoktur; yoğunluğu düşük alanlar vardır, orta
yoğunluklu alanlar vardır, yüksek yoğunluklu alanlar
vardır. Bir bölgeye yüksek yoğunluk veriyorsanız imarı da
zaten yüksek vermek zorunda kalırsınız demektir.
Şimdi, burada, yıkımlarla ilgili bir
düzenleme getiriliyor, deniliyor ki: İmar barışından
yararlanan binalar, ilgili kuruma başvurarak güçlendirme izni alabilir.
Ama güçlendirme izninin ilgili kurumdan nasıl alınacağı
Komisyonda biz buna itiraz ettik, güçlendirme yapmak istiyorlarsa imar
barışından yararlanan binalar için dedik ki:
1) 2981 sayılı, 1983 yılında
çıkmış olan imar affından yararlanan binaları da
kapsama dâhil edin. Yani imar affından yararlanmak Adalet ve Kalkınma
Partisinin çıkardığı yasalara göre hak ama sizden önceki
iktidarlar döneminde çıkmış olan aflar kapsama dâhil
değildir. Böyle bir mantık olabilir mi?
2) Buralarla ilgili bir güçlendirme yapılacaksa
jeolojik etüdü zorunlu hâle getirelim. Diyelim Manisa Fay Hattı üzerinde,
diyelim İzmit, Yalova, Karlıova, Pütürge, Sivrice, Erzincan, Tokat
Niksar yani bir fay hattı üzerindeki bir bölgede riskli bir yapı
varsa, altındaki jeolojik toprak, zemin sağlam değilse sadece
inşaat mühendisinin vereceği bir güçlendirme raporuyla bu binaya
güçlendirme yapsanız bile depremde bu bina yerle bir olacaktır. O
zaman, biz burada -bu ülkenin yetişmiş jeoloji mühendisleri var, onların
da meslek disiplinlerini uygulaması açısından- jeolojik
haritaların da dikkate alınarak maddenin içine ilave edilmesini
istedik ancak başarılı olamadık.
Bir başka olay: İktidarınız
döneminde milyonlarca kaçak bina yapıldı. Bu Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı parsel bazında plan tadilatı yapmaya
uğraşırken Anadolunun hiçbir mezrasında, hiçbir köyünde,
hiçbir beldesinde imar planı yapmadı. İmar planı
yapılmayan yerlerdeki nüfus artışı da kaçak
yapılaşmalarla gerçekleştirildi. Şimdi, belediyeye Kaçak
yapıları yıkacaksınız, yıkmazsan ben yıkarım,
yüzde yüz fazlasıyla senden tahsil ederim hem de senin devletten
alacağın haktan yani İller Bankası payından kesinti
yaparak. diyorsunuz. Bu, çok adaletsiz bir uygulama. Bu, kaçak
yapılaşmaya göz yuman belediye başkanlarıyla ilgili süreci
rahatlatıp belediyeleri, özellikle bu seçimlerden sonra görev alan pek çok
yeni belediye başkanını ve yerel yönetimleri halkla
karşı karşıya getirme düzenlemesidir. Hele buralarda
belediyenin resen bunu yapabilmesiyle ilgili, bu yıkımları
yapabilecek ekipmanı var mı, bütçesi var mı, bu kadar
binanın yıkımını yapması durumunda bunları
taşıyabilecek döküm alanları var mı; bunlara da bakmadan,
bir maddeye koyarak burada kaçak yapılaşmayı cezalandırmak
ve engellemek asla başarılacak bir iş değildir.
Niye değildir? Bakın, bu ülkede
yapılmış en büyük kaçak yapılaşma, imar
barışı yasasının çıktığı gün ile
bu yasaya ilgili müracaatların kapandığı gün arasında
yapılmıştır. Şimdi, biz Trabzon Çaykaraya gittik.
Çaykara bir ilçe belediyesi, büyükşehir sınırları içinde;
köy yerleşik alanlarının imar planları yok, köy
yerleşik alanlarında kaçak yapıdan başka da
vatandaşın seçeneği yok. Belediye başkanınız
demiri, betonu satıyor; ilçe başkanınız keresteyi,
kapıyı, pencereleri satıyor; ondan sonra, bir karar geliyor,
onlarca binayı yerle bir ediyorsunuz. Bir yerleşikte, köy
yerleşik alanında imar planınız yoksa, bu bölgeyle ilgili
imar planı çalışması yapmadıysanız bunu yapmayan
bakanlığa hesap sormak yerine, yıllardan beri
alışılagelmiş yöntemlerle köyünde ev yapan
yurttaşı cezalandırma anlayışını da maalesef
sizlerde görmüş bulunuyoruz.
Yine, yasa teklifinin içinde bulunan bir
mantıksızlığı da belirtmek istiyorum mühendisler ve
yapı denetim firmaları açısından. Kaçak bir bina sahipleri
imar barışına başvuru yapıyor, binayla ilgili verilmiş
olan 32nci madde yıkım, 42nci madde para cezalarından imar
barışına başvurduğu gün muaf oluyor ama bu kaçak
binayla ilgili yapı denetim firması yetkilisinin cezaları devam
ediyor. Yani buradaki mühendis aleyhine, yapı denetim firmaları
aleyhine yanlışın da mutlaka düzeltilmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın lütfen
Sayın Zeybek.
GÖKAN ZEYBEK (Devamla) Değerli
arkadaşlar, tabii, yasa teklifinin içinde, yapı tadil
tutanağı tutulmuş bir binanın belgesinin bir hafta içinde
ilgili tapu dairesine yollanması ve bu manada, üçüncü
şahısların, tüketicilerin korunmasıyla ilgili düzenleme
doğru. Parsel bazındaki plan tadilatının
değişikliği kesinlikle doğru. Ama bütün bu konularla
ilgili, bu yasa teklifinin ana fikri olan yetkilerin merkezîleşmesi
fikrini doğru bulmuyorum. Başta İstanbul, Ankara, İzmir,
bütün büyükşehir belediyeleri ve nüfusu 100 binin üzerindeki ilçe
belediyelerimizin tamamı iktidarınızın yanlış
ekonomi politikaları yüzünden oturmaktadır. Gelin, iş
birliği yapalım; Bakanlığa yetkileri toplamak yerine,
yetişmiş insan birikimi olan yerel yönetimlerle iş birliği
yaparak bu afet ve deprem riskini ortadan kaldırmak için
çalışalım diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Zeybek.
Değerli milletvekilleri, şimdi de
şahıslar adına konuşmalara geçiyoruz.
İlk söz, İstanbul Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebide.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Elâzığ-Malatya depremini yaşadık; hâlen o sürecin
içerisinde Elâzığ ve Malatyadan gelen haberleri hepimiz takip
ediyoruz. Bu süreçte 3194 sayılı İmar Kanunu, 775
sayılı Gecekondu Kanunu gibi kentsel yerleşimleri ilgilendiren,
çeşitli kanunlardaki değişiklikleri konu alan,
değişiklikleri kapsayan bir kanun teklifini görüşüyoruz. Önemli
bir kanun teklifi ancak bu kanun teklifini görüşürken İmar Kanunu
gibi, 775 sayılı Gecekondu Kanunu gibi özellikle kentsel
yerleşimleri ilgilendiren değişiklikleri görüşürken
asıl konuşmamız gereken depremdir; deprem karşısında
şehirlerimizde hangi önlemleri aldık, alamadık, hangi önlemleri
almalıyız, bunları konuşmalıyız. Bu vesileyle
Elâzığ-Malatya merkezli depremde hayatını kaybeden bütün
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine
başsağlığı diliyorum, yaralılarımıza
şifa diliyorum. Orada görev yapmış veya cansiparane görev
yapmakta olan arama kurtarma ekiplerine yürekten teşekkür ediyorum,
kendilerine başarılar diliyorum.
Hep İstanbul depremini konuşuyorduk;
muhtemel İstanbul depremi karşısında İstanbulda neler
yapılmalı, neler eksik, bunu konuşurken deprem Elâzığda
meydana geldi yani Anadoluyu biraz dikkatimizden kaçırdık, bir
gerçeği dikkatimizden kaçırdık çünkü Türkiye'nin yüzde 70i
birinci ve ikinci derece deprem riski alanındadır. Bu oranı daha
evvel bu kürsüden yüzde 66 olarak ifade etmiştim, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının vermiş olduğu rakam buydu ancak
Sayın Cumhurbaşkanı bu oranı yüzde 70 olarak telaffuz
etmiş olduğu için ben de bu oranı kullanıyorum. Türkiye'nin
yüzde 70i birinci ve ikinci derece deprem riski alanındadır. Bu
yüzde 70lik alanda nüfusumuzun üçte 2si yani yaklaşık 66 milyonu
yaşamaktadır. Pardon, üçte 2si değil, dörtte 3ü.
Yanlış söyledim. Eski rakamlar ile Sayın
Cumhurbaşkanının rakamı arasında bir değişiklik
yaparken bu hata oldu. Nüfusumuzun dörtte 3ü bu yüzde 70lik alanda yaşamaktadır.
Yani 60 milyon burada yaşıyor. 60 milyon insanımız deprem
riski altındadır.
Türkiyede toplam 20 milyon bağımsız
bölüm vardır. 20 milyon bağımsız bölümün 5 milyonu 1999
depreminden sonra çıkarılan yönetmelik sonrasında
yapılmıştır. Bu yapıların kural olarak deprem
riskine karşı sağlam olduğu kabul ediliyor. 15 milyon ise
99 depremi sonrası çıkarılan yönetmelikten önce
yapıldığı için riskli yapı olarak kabul edilmektedir.
Bu 15 milyon yapının 7,5 milyonu öncelikle risk altında olan
yapı olarak kabul edilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanı bu
rakamı da 6,7 milyon olarak ifade etmiştir. Sayın
Cumhurbaşkanının verdiği rakamlardan gideceğim. 6,7
milyonluk riskli yapının, yine Sayın Cumhurbaşkanının
ifadesine göre 1 milyon 112 bininin kentsel dönüşümü yapılmış
veya yapılma sürecindedir, inşaat aşamasındadır.
Bunları da dikkate alırsak 5,5 milyon yapının riskli
yapı olduğu ortaya çıkmaktadır. Karşımızda
5,5 milyon yapının kentsel dönüşümünün gerçekleştirilmesi
zorunluluğu vardır.
Konuyu İstanbul özeline taşırsak,
İstanbuldaki toplam yapı stoku bağımsız bölüm
sayısı 4 milyon 700 bindir, bunun da yüzde 15inin riskli yapı
olduğu kabul edilmektedir. Yüzde 15lik oran 705 bine tekabül etmektedir,
700 bin yapı diyelim buna. Aslında bu yüzde 15lik rakamın
nasıl bulunduğunu araştırdım, ciddi bir hesaba
dayanmıyor, bir varsayıma dayanıyor. 3 ilçede
yapılmış bir araştırma, kaba bir araştırma
İstanbulun geneline teşmil edilmiş ve yüzde 15 denilmiş.
Gerçek oranın yüzde 25 olduğu ifade edilmektedir. Bunu dikkate aldığımızda,
riskli yapı sayısı İstanbulda 1 milyon 175 bindir.
İstanbul depremi muhtemeldir diyorum -artık,
bilim adamları Kesinlikle olacak. diyor, muhtemel kelimesini
kullanmamak gerekir- ve bunun şiddetinin de 7nin üzerinde
olacağı bütün bilim adamları tarafından kabul edilmektedir.
Elâzığ depremi 6,8 şiddetindedir. İstanbul depremi 7nin
üzerinde; 7,4 deniliyor, başka oranlar telaffuz ediliyor. Bu,
artık, bilim adamlarının değerlendireceği bir konu.
Böylesi büyük bir deprem tehlikesi karşısında İstanbul
depreme hazırlığını tamamlamamıştır.
Aslında Elâzığdan örnek vereyim.
Elâzığ bir test oldu. Elbette 41 vatandaşımız
hayatını kaybetti; üzüntümüz, acımız derindir. Ama öte
taraftan, deprem konusundaki hazırlıklarımızı gözden
geçirmek için bize bir ders verdi Elâzığ depremi.
Elâzığda kilometrekare başına
yaşayan insan sayısı 70tir, Malatyada bu sayı 68dir,
Erzincan 20dir, Erzurum 30dur. Bunu şunun için veriyorum: Doğu ve
Güneydoğu Anadolunun toplamını aldığımızda,
kilometrekare başına yaşayan insan sayısını 50
olarak kabul ettiğimizde, benzer bir depremin -şiddeti farklı
olabilir, aynı olabilir- İstanbulda
yaşandığını düşündüğümüzde, İstanbulda
kilometrekare başına düşen insan sayısı 2.900dür.
Yani Elâzığda etkilenen insan sayısının, o Doğu
ve Güneydoğu Anadoluda etkilenecek insan sayısının 60
katı büyüklüğünde insan İstanbulda etkilenecektir; bunu
düşünmek bile istemiyorum.
Değerli arkadaşlar, bakanlarımız
orada, hepsine teşekkür ediyorum; çalışmalarını
sürdürüyorlar, teşekkür ediyorum. Çevre ve Şehircilik
Bakanımız Sayın Murat Kurum TOKİ kendisine
bağlı- TOKİden gelen bir Sayın Bakan; koşturuyor,
güzel işler yapmaya çalışıyor. Bazı konularda -Kanal
İstanbul gibi- düşüncelerimiz farklı olsa da kaçak yapılar,
işte depreme karşı alınacak önlemler konusunda ciddi bir
çaba içerisinde; bunu görüyorum. Kartalda bir bina çöktü, hemen TOKİ oraya
gitti, çevresindeki diğer tehlikeli binaları yıktı, yeni
binalar yapılıyor. Şimdi Elâzığda -TOKİ yine el
attı- yeni binalar yapılacak. Teşekkür ederim. Peki,
arkadaşlar, risk altındaki binaları yıkıp yapmak için
bir depremin olmasını mı beklemek gerekiyor? Niye
İstanbulda Avcılardaki tehlike altındaki binaları
TOKİ, gidip hemen boşaltıp, yıkıp yerine bir program
dâhilinde yenisini yapmıyor? Niye İstanbulun diğer riskli
bölgelerindeki, ilçelerindeki riskli yapıları önceliklendirmek
suretiyle böyle bir program, proje dâhilinde kentsel dönüşümünü
gerçekleştirip vatandaşlarımızı depreme
karşı sağlam binalara taşımıyoruz? İlla bir
acı mı yaşamamız gerekiyor? Bunu son derece
yanlış buluyorum. Buradan ben Sayın Cumhurbaşkanına
çağrıda bulunuyorum: Talimat verin, İstanbuldaki riskli
binalarda da bir an önce bu yıkımlar başlasın, o binalar boşaltılsın;
insanlarımız İstanbulda ölmesin, yarın üzülmeyelim.
Değerli
arkadaşlar, teklifle ilgili söyleyeceğim çok şey var; ilgili
maddelerde, önergelerde bu görüşlerimiz gerek benim tarafımdan gerek
arkadaşlarımız tarafından açıklanacaktır. Ancak
burada, bu kısa zaman içerisinde son olarak şunu ifade etmeyi bir
görev sayıyorum: Değerli arkadaşlar, büyük şehirleri bir
rant alanı olarak görmekten vazgeçmek lazım. Şehirlerin,
özellikle de İstanbulun rant yaratma kapasitesi son derece yüksektir ve
bu rant imar planlarıyla gerçekleştiriliyor. Emsal ve yükseklik
uygulamaları İstanbulda rant yaratmanın aracı
olmuştur ve kamunun elinde muazzam bir rant yaratma aracı
vardır. Kamu belediyelerdir, kamu TOKİdir, kamu Çevre ve
Şehircilik Bakanlığıdır. Burada yüksekliklerle ilgili
olarak Belediye meclisleri 2001 yılı sonuna kadar bu yükseklikleri
belirlesin. demiş olmak bu rantların önünü kesmeye yetmiyor. Evet,
rant şehirde doğar ama bu rantın kimler tarafından
alındığı, kimlerin cebine gittiği önemlidir.
Şehir insanların göç ettiği, yerleştiği yerse araziler
giderek değerlenir, kamu hizmetlerinin gelmesi sonucu arazi
değerlenir ve burada bir rant doğar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın lütfen
Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu rantın kime gittiği, nasıl
paylaşıldığı önemlidir. Bugüne kadar bu rant adil bir
şekilde paylaşılmadı. Parsel sahipleri ile birtakım
kişiler arasında bu rant maalesef paylaşıldı.
Şimdi, 15inci maddede değer
artış payı diye bir düzenleme getiriyorsunuz, madde geldiğinde
konuşulacaktır. Bir şey öneriyorum: Gelin, başta
İstanbul olmak üzere, bu imar planı oyunlarıyla kim ne kadar
değer kazanmışsa bunları vergileyelim. Değerli
konutlar vergisi getirdiniz, uygulanamıyor, bakın. O zaman da
önermiştim. Gelin, imar planı emsal yükseklik oyunlarıyla kim ne
kadar para kazanmışsa bunları vergileyelim. Bunlar, imar
hakları o parsel sahibinin değil, bütün toplumundur; onları,
kamu otoriteleri istediği kişiye istediği gibi verme,
dağıtma hakkına sahip değildir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP
ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Hamzaçebi.
Şahıslar adına ikinci söz
İstanbul Milletvekili Mustafa Demire aittir.
Buyurun Sayın Demir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MUSTAFA DEMİR (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Coğrafi Bilgi Sistemleri ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum.
Konuşmama başlamadan önce, beş gün
evvel Elâzığ ve Malatyada gerçekleşen deprem nedeniyle
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet, yaralılara da acil
şifa diliyorum.
Yine, bu dönemde sahada çalışmalara
katılan, başta AFAD olmak üzere, tüm gönüllü kuruluşlara ve
devletin tüm organlarına burada teşekkür ediyoruz. Ayrıca,
yardımlarını esirgemeyen milletimize de huzurunuzda tekrar
teşekkür ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, sahada
karşılaşılan sorunların çözümü ve
bakanlıklarımızdan gelen ve ihtiyaç duyulan konular
hakkında yapılmış çalışmaların hülasasını
konuşacağız. Burada, kanun teklifinin oluşumu
esnasındaki çalışmalarından dolayı Çevre ve
Şehircilik Bakanlığımıza ve onun değerli
bürokratlarına huzurunuzda teşekkür ediyoruz. Yine, AK PARTİ
Grubumuzdan değerli arkadaşlarımız tarafından
oluşturulmuş bir komisyonda, Sayın Mehmet Muş Beyin
riyasetinde yapılmış özel çalışmalardan dolayı
arkadaşlara huzurunuzda tekrar teşekkür ediyorum. Yine,
Bayındırlık Komisyonu Başkanımız Sayın Tahir
Akyürek Bey ve Komisyon üyelerine burada huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Komisyon çalışmaları esnasında, özellikle muhalefet
partisine mensup arkadaşlarımızın, milletvekillerinin
değerli düşüncelerinden ziyadesiyle istifade ettik, buradan onlara da
teşekkür ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, görüşmelerine
başladığımız coğrafi bilgi sistemleri
hakkında size kısaca bilgi vermek isterim. Aslında bu
coğrafi bilgi sistemi sadece ortofotoları ilgilendiren bir
değişiklik değildir. Coğrafi bilgi sisteminin kanunla
düzenlenmesinin temel hedefi, akıllı devlet ve e-devlet
oluşturulmasının olmazsa olmaz temel dayanaklarından bir
tanesidir. Akıllı devlet iki temel esas üzerine oturtulur; bunlardan
bir tanesi yönetim bilgi sistemidir, öbürü coğrafi bilgi sistemidir.
Bunları gerçek anlamda bütünleşik olarak
çalıştırabilirseniz o zaman e-devleti oluşturabilirsiniz.
Bir devlet modelinde millete hizmet etmenin en temel kaidesi bilgiye sahip
olmaktır. Vatandaşlar hakkında bilgiye sahip olduğunuzda,
aslında hizmetin en kalitelisini en kısa zamanda üretmek durumunda
olduğunuzu da görebilirsiniz.
Değerli milletvekillerimiz, şimdi,
teklifin maddelerine geçersek, teklifle H: Serbest problemini ortadan
kaldırıyoruz. Deminden beri konuşan milletvekili
arkadaşlarımızın dile getirdiği şüphesiz H:
Serbest yani yüksekliklerin sınırsız olmasıyla ülkemizde
şehirlerin öngörülemez hâle geldiklerinin hepimiz şahidiyiz. Bununla
birlikte, yürürlükteki imar planlarında H: Serbest bölümlerinin yerel
yönetimler tarafından belli bir süre içerisinde
kaldırılmasıyla ilgili hukuki bir zemin
oluşturulacaktır ve buradan muradımız da
-Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi- bir yatay
mimarinin hayata geçirilmesi ve şehirlerimizin estetiğini bozan bu
yapılardan arındırılmasının sağlanmasıdır.
İkinci bir konu: İmar Kanununa ve
ruhsatlara aykırı yapılan kaçak yapıların hemen
anında tapu kayıtlarına bildirilmesidir.
Konuşmasını yapan arkadaşlarımızın da
belirttiği gibi, burada temel hedefimiz, üçüncü şahısların,
projelerden ev alma konusunda müracaat edecek olan arkadaşların
haklarının, hukuklarının korunmasıydı.
Ayrıca, ruhsat eklerine aykırı yapılan yapıların
yıkılmasıyla ilgili öncelikle yerel yönetimlere yetki veriliyor.
Eğer yerel yönetimlerimiz bu süre içerisinde, belli süre içerisinde
müdahale etmezlerse Çevre ve Şehircilik Bakanlığına resen
yetki verilecek ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız bu
vazifelerini yerine getireceklerdir.
Başka bir konu: Para cezası. İmar
Kanununda yapılan bir başka düzenleme de kaçak olan yerlerin arsa
payına isabet eden arsa alanı ile emlak vergisine esas arsa metrekare
biriminin çarpımıyla oluşturulacak olan değer, artık
bu kaçak yapılarla ilgili para cezasının temelini
oluşturacaktır. Buradan maksadımız, para cezası
bölgenin değerine göre değişiklik arz edecektir ve hakkaniyetli
bir sistem oluşturulacaktır. Kamuoyunda çok konuşuldu, örnek
olması açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Mesela,
Bayburtta 20 metrekarelik bir kaçak yapının para cezası mevcut
kanunda 1.069 lira ama Maslakta Büyükdere Caddesinde, İstanbulun en
kıymetli yerinde yine 1.069 lira olarak ceza kesilmektedir. Ama bu kanunla
birlikte Bayburtta bu oran 2.010 liraya çıkıyorken Maslakta 31 bin
liraya çıkacaktır. Burada amacımız, bu oranların kaçak
yerlerin yapıldığı yerle doğru orantılı
olup, bunların caydırıcılığının esas
alınmasıdır.
Bir başka önemli madde, planların
aleniyetinin tam anlamıyla sağlanması için plan
değişikliği yapılan yerlerde bu plan
değişikliğinin açıkça yazıldığı
tabelalar olmasıdır. Burada da amacımız, plan
değişikliğinin yapıldığı yerdeki mülk
sahipleriyle birlikte, orada çevrede oturanların da şehir hak ve
hukukunu muhafaza etmek ve bu süreçlerde daha aktif rol almalarının
önünün açılması amacıyla gerçekleştirilmiş bir
maddedir.
Bir diğer madde, bildiğiniz üzere,
yapılan planlar ve imar uygulamaları, aslında mülkiyet
hakkı üzerinde tasarrufta bulunduğundan ve bu hakkın bir an önce
yerine getirilmesi açısından imar planlarıyla ilgili
yapılacak tüm işlemlerin, tüm hukuki işlemlerin İvedi
Yargılama Usulü Kanununa tabi tutulmasıdır.
Bir başka reform madde, parsel bazlı imar
planları değişikliğinin önüne geçilmektedir. Aslında
baktığımızda, özellikle yerel yönetimlerde büyük soru
işaretlerine neden olan ve bunun bir daha asla gündeme gelmemek üzere, bu
parsel bazlı imar plan değişikliklerinin bundan sonra
yapılmayacağıyla ilgili hukuki bir düzenlemedir. Şehirler
bir canlı organizmadır ve süreç içerisinde şüphesiz imar plan
tadilatlarına ihtiyaç olabilir. Bunun parsel bazında değil,
ancak ada bazında gerçekleşmesinin önünü açıyoruz. Ancak plan
kararlarını, plan süreçlerini, plan bütünlüğünü bozmayacak
şekilde, sosyal ve teknik altyapıyı muhafaza edecek şekilde
ve tüm muhatapların ortak muvafakatiyle gerçekleşecek bir plan
tadilatı söz konusudur. Burada altı çizilecek en önemli konu, plan
tadilatı sonunda oluşacak değer artışının
yüzde 100ünün kamuya aktarılması öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlarımız
konuşmalarında bu plan artışının sadece merkezî
yönetime yönlendirilmesi konusunda görüş beyan ettiler. Bu plan
değişikliği sonunda oluşacak değer artışı
büyükşehirlerde yüzde 25 ilçe, yüzde 25 büyükşehir, yüzde 25 Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının kentsel dönüşüm
hesabı ve yüzde 25i de merkezî bütçeye götürülmek üzere
yapılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bir başka konu,
yapı kayıt belgesi alan yapıların güçlendirilmesinin önü
açılmıştır.
Başka bir konu, 3194 sayılı İmar
Kanununun 18inci maddesi gereğince yapılan uygulamalar neticesinde
mahkemeye başvurulardan sonra bu imar planlarının bozulması
neticesinde büyük sıkıntılarla karşılaşılmaktaydı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, lütfen tamamlayın
Sayın Demir.
MUSTAFA DEMİR (Devamla) İşte, bu
verilen kararlarda, fiilî ve hukuki imkânsızlık nedeniyle eski hâline
yani kök parsellere dönülemediği durumlarda belediyelere, yetkili
kurumlara karşılıklı anlaşma yoluyla rayici üzerinden
arsanın satın alınmasının önü
açılmıştır.
Değerli arkadaşlar, yine, kadimden gelen
köylerde, 1992 yılından önce yapılmış ve
Kıyı Kanununa tabi kalan yerlerde bu yapıların
korunması, yöreye özgü mimarinin devam ettirilmesi ve güçlendirilmesinin de
önü açılmıştır.
Değerli milletvekilleri, insan odaklı
anlayış çerçevesinde sürdürülebilir şehirler ve yaşam
alanları oluşturarak, şehirlerimizin kültürel kimliğini
canlandıran ve yatay mimariyi esas alan planlama ilkelerini günümüz
teknolojisinin verileriyle harmanlayarak hayata geçiriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA DEMİR (Devamla) Teklifte yer alan
bazı maddeler hakkında sizlere bilgi verdim.
Bu kanun teklifinin ülkemiz ve milletimiz için
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Demir.
Değerli milletvekilleri, şimdi de yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sisteme giren milletvekillerine on dakika süreyle
söz vereceğim, her bir milletvekilinin süresi bir dakika olacaktır;
daha sonra on dakika süreyle de Komisyona cevap için konuşma hakkı
vereceğim.
Sayın Gaytancıoğlu
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Türkiye gibi, üniversite mezunlarının
ciddi oranda işsiz olduğu bir ülkede liyakat çok önemlidir. Hele hele
özgür düşüncenin, bilimsel çalışmaların yuvası
olması gereken üniversitelerde, bilim dünyasına alınacak
adayların seçiminde, liyakatle birlikte yarışma ve rekabet
unsurlarına daha da dikkat edilmesi gerekmektedir. Gün geçmiyor ki
üniversitelerimizden eş, dost, akraba atamaları haberleri gelmesin.
Sadece adı ve soyadı yazılmayarak adayın tüm özellikleri
ilanlarda belirtiliyor, bu durum akademik hayata atılmak isteyen ve buna
göre planlı çalışan gençlerin üniversite kavramına güvenini
sarsıyor. Bunun bir örneği, seçim bölgem olan Edirnedeki Trakya
Üniversitesinde yaşandı. Kamuoyunda tartışmalara neden olan
akademik personel alımlarında önce özel şartlar, sonra da
mülakatlarda verilen puanlarla âdeta bazı isimler önceden belirlendi. Bu
tartışmaların önüne geçmek, akademik niteliklerin öne
çıkmasını sağlamak için bu sınavların hiç
kimsenin itiraz edemeyeceği bir şekilde yapılması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Barut
AYHAN BARUT (Adana) Sayın Başkan,
ülkemizin yönetilemediğini ve daldan dala savrulduğunu sürekli ifade
ediyoruz. Bu savrulmadan tüm kesimler olumsuz etkilenmektedir. Genç
akademisyenlerin kurduğu IstanPol Araştırma Enstitüsü, Türkiyede
gençlerin güvencesizliği, çalışma, geçim ve yaşam
algısı üzerine bir çalışma yürütüp rapor
yayınladı. Raporda yer alan bazı tespitlere göre, işsiz
gençler topluma karşı mahcuplar ve saygı duyulma özlemini dile
getiriyorlar. Gençler, devlet kadrolarında
kayırmacılığın ön planda olduğunu, akraba ve
tanıdıkların iş bulmada büyük avantaj
sağladığını söylüyorlar. Gençler, kredi kartı, ev
kredisi, KYK öğrenim kredisi gibi borçlar nedeniyle sıkıntı
içerisindeler. Gençler aile desteğiyle ayakta duruyorlar. Gençler,
olanakları elverse başka bir ülkede yaşamak istiyorlar. Gençler,
içinde bulundukları sorunların sorumlusu olarak siyasetçileri
görüyorlar. İktidar sahipleri, gençliğin içinde bulunduğu bu
durum için derhâl önlem almalı ve izledikleri kibirli, tepeden bakma
siyasetini terk etmelidirler.
BAŞKAN Sayın Özkan
YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çinin Wuhan kentinde 12 Aralık 2019da
ortaya çıkan ve bugüne kadar yüzlerce kişinin hayatını
kaybetmesine neden olan corona virüsü kabusu tüm dünyayı olduğu gibi
ülkemizi de tehdit etmektedir. Son günlerde medyada yer alan haberlere göre
ülkemizde de corona virüs şüphesiyle hastanelere başvurular
bulunmaktadır ve bu da toplumumuzda endişeye yol açmaktadır.
Sayın Sağlık Bakanına sormak
istiyorum: Bakanlığınızın corona virüsle ilgili
proaktif eylem planı var mı? Kamu ve özel hastanelerde olası bir
senaryo karşısında herhangi bir eylem planınız var
mı? Şu ana kadar ülkemizde corona virüs taşıyan herhangi
bir vakaya rastlanmış mıdır? Söz konusu virüsün
yayılmasını önlemek için birçok ülkenin aldığı
seyahat sınırlaması ve yasaklaması gibi daha radikal
önlemler gündemde midir? Hastalığın kuluçka süresi dikkate
alındığında, Çinden gelen kişilerin ayaküstü
sağlık taraması yeterli midir?
BAŞKAN Sayın Aygun? Yok.
Sayın Çakırözer? Yok.
Sayın Filiz
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Karaca markasının ve TEMA
Vakfının kurucusu, Onursal Başkanı, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Onur Ödülü dâhil birçok ödül sahibi, ömrünü çevreye adamış
büyük insan Hayrettin Karacayı 20 Ocakta kaybettik. Global tüketim
toplumuna karşı Param var ama tüketmeye hakkım yok. Al, tüket
ve yok et. diyerek israfa karşı savaş açan, Dünya ikiye
bölünmüş artık; gözü açlar ve karnı açlar. İşte, o
gözü açları doyurmayacağız. diyen, Olanın olmayana,
bilenin bilmeyene borcu vardır. atasözüne harfiyen uyan, Açlıktan
ölen her çocuğun katilleri vardır. diyen ve Televole kültürünün
karşısında birçok değerimizi kaybettiğimizi her
defasında ifade eden toprak dedeye ve 23 Temmuz 1946 tarihinden, vefat
ettiği 26 Ocak 1948 tarihine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı olarak görev yapan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kabukcuoğlu
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Türkiye, maalesef bir deprem daha
yaşamış, 41 canımızın hayatı sönmüştür.
O gece insanlar göçük altında ölüm kalım savaşı veriyorken,
Türk milleti dualarını eksik etmiyorken Türkiye Cumhuriyetinde bir
ilk yaşanmış, Hükûmet, deprem gibi milleti yasa boğan bir
olayın algı yönetimi tarafına geçmiştir. Öyle ki başka
belediyelerden gelen yardımlar engellenmeye ve yardım etmek isteyen
insanların hizmet vermelerine engel olunmaya
çalışılmıştır. Yirmi bir yıldır deprem
vergisi adı altında toplanan paraların akıbeti
bilinmemektedir.
Deprem bakımından riskli coğrafyaya
sahip ülkemizde, bilim adamları davul zurnayla gelmekte olan depremi haber
vermiştir ve hâlâ haber veriyorlar, durumun ciddiyetiyle ilgili açıklama
yapıyorlar. Depremin gereğini yerine getirmeyen Hükûmet işi
kadere mal etmeye uğraşıyor.
Hazreti Ömerin tabiriyle deprem bölgesinde gerekli
tedbirler alınsaydı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gürer
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Bu kanun teklifinin bazı maddeleri
doğrudan belediye yetki alanlarını
sınırlandırıp merkezileştirmektedir. AKP,
özelleştirmeyle kamu varlıklarını satarken, yönetimde
katı merkeziyetçi bir yaklaşıma yönelmektedir. Belediyelerin
itiraz hakkını dahi elinden alan düzenlemeler kanun maddelerinde yer
almaktadır. Büyük kentlerin rantının o kentte yaşayanlara
dönmesi belediyeler eliyle sağlanabilir. Siyasi iktidar bu tür
düzenlemeleri belediyeleri sınırlamak için kullanmamalıdır.
Deprem ülkesi olduğumuz dikkate alınarak tüm kurumların
işlevi geliştirilmelidir. Belediyeler yerel yönetimde doğrudan
yurttaşın ilk başvuru noktasıdır. İktidar, salt
yönetimlerini kaybetmiş olmasını dikkate alarak
yapacağı bu tür düzenlemelerden vazgeçmelidir.
Teşekkürler Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Konyanın büyük
bölümü dar gelirli vatandaşlarımızdan oluşmaktadır, bu
gerçeği inkâr edemeyiz ancak Konya ilimizde tramvay ve otobüs biletleri
çok yüksek. Vatandaşımız otobüs ve tramvay biletlerinde bir
indirim bekliyor. Ayrıca, Konyada otopark fiyatları da gerçekten çok
yüksek, Ankara gibi sıfırlanmasını talep ediyoruz. Konyada
su parası çok yüksek, su parası sadece vatandaşın cebini
değil canını da yakıyor. Vatandaşımız
lavaboya, banyoya gitmekten korkar hâle geldi. Konyalıların bu
mağduriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından ne zaman giderilecektir, bunu bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
Saygılarımı sunarım.
BAŞKAN Sayın Tokdemir
İSMET TOKDEMİR (Hatay) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ülkemizde tarımsal üretimi sürdürmek her geçen
gün zorlaşmaktadır. Tarımsal üretimde kullanılan girdiler
pahalanıyor, verim azalıyor ve ürünler değerinde
satılmıyor. Amik Ovamızda çiftçilerimiz son yılların
en kötü sezonunu geçiriyor. Düşük gelen yağışlar ve
yetersiz fiyatlar çiftçilerimizi perişan ediyor. Şu anda çiftçiye
yapılacak en büyük iyilik 2019 yılı tarımsal desteklerinin
bir an önce verilmesidir. 2020 yılı Ocak ayı sonlarına
gelmemize rağmen, maalesef, çiftçi 1 kuruş destekleme
alamamıştır. Girdi fiyatları artmasına rağmen
desteklerin artmaması çiftçilerimize artı bir mağduriyet
getirmektedir. Mazot, gübre, ilaç, buğday, mısır ve pamuk
desteklerinin bir an önce ödenmesi üreticinin en büyük beklentisidir. Ödenecek
destekler çiftçilerimizi bir nebze de olsa rahatlatacaktır. Çiftçilerimizi
tefecilerin eline düşürmemek hepimizin en önemli görevidir.
BAŞKAN Sayın Erel
AYHAN EREL (Aksaray) Teşekkürler Sayın
Başkanım.
Onlar hayatlarını davaları için sebil
ettiler; tarihteki isimsiz kahramanları temsil ettiler; inançlarına
bağlı, turan illerine sevdalıydılar; yüreklerinde hep vatan
ve millet aşkı vardı. Taş medreselerin yusuf yüzlü
mazlumları hayatlarının baharlarında eylülü
yaşadılar. Yiğitliklerinin bedellerini canlarıyla ödeyip
kendi tarihlerini kanlarıyla yazan; birkaç damla gözyaşına
okyanusları sığdıran; gençlik yıllarının,
uykusuz gecelerimizin, fikir çilemizin, kutsal davamızın, en güzel
hayallerimizin ortağı olan; bir ekmeği, bir battaniyeyi, ümidi
paylaşan; ölüm ile hayat arasındaki ince çizgide hayatla veya ölümle
cilveleşen; inandıkları yolda dimdik yürüyen; Türkün yürek
sesi, Türkiye'nin beşik kertmesi, Anadolunun alın teri; ülkü ve ülke
sevdasıyla çıktığı yolda daima en ön safta olan
taş medreseli Selahattin Arpacı Hakka yürümüştür; Allah rahmet
eylesin.
BAŞKAN Sayın Şahin
SUZAN ŞAHİN (Hatay) Teşekkürler.
Doğu Anadolu fayı Bingölden
başlayıp Hataya kadar devam eden en tehlikeli fay zonlarından
biridir. Yüzyıldan fazladır deprem olmayan bu zonda
gerçekleşecek bir depremde yıkımın büyük olacağı
uzmanlarca belirtilmektedir. Tehlikenin can kaybına, afete dönüşmesi,
alınmayan önlemlerden kaynaklanmaktadır. Yapıları güvenli
kılma ve önlem almak ise anayasal bir görev olarak Hükûmetin
sorumluluğundadır. Yirmi yıldır toplanan deprem vergileri
ve ülkemizin parasal kaynakları, çılgın kanal projeleri ve
saraylar için değil, depreme hazırlık için kullanılmalıdır.
Deprem değil, denetimsizlik ve rant hırsınız can almakta.
Kırmızı kuşakta yer alan ve sismik boşluk zonu illerinden olan Hatay,
Kahramanmaraş, Bingöl gibi risk taşıyan illerde gerekli denetim
ve tedbirler şimdiden alınmalı, bina ve zemin denetimleri bir an
önce yapılmalı, riskli yapılar güçlendirilmelidir. Afetleri
minimum düzeyde atlatmak adına Hükûmeti sorumluluklarını yerine
getirmeye davet ediyoruz. Geçmiş olsun demekten...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkürler değerli
milletvekilleri.
Şimdi kalan süreyi Komisyona söz hakkı
olarak vereceğim ancak görebildiğim kadarıyla kanunla ilgili
Komisyona doğrudan bir soru yok, yine de söz almak isterseniz,
açıklama yapma isteğiniz varsa size söz vereyim.
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE
TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) Evet.
BAŞKAN Buyurun.
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE
TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya)
Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
Öncelikle, Komisyonumuz,
arkadaşlarımız adına da Elâzığ, Malatya
depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımız, insanlarımız
için Cenab-ı Haktan rahmet, yaralılara acil şifa diliyoruz.
Millî birlik ve beraberlik hâlinde bu depremin yaralarını sarma
konusunda ülke olarak büyük bir duyarlılık gösterdik, bu konuda
gayret gösteren insanlarımızın hepsine
şükranlarımızı arz ediyoruz.
Tabii, konuşmalar içinde soru kabul
edebileceğimiz, soru olarak değerlendireceğimiz hususlar
vardı ya da değerlendirmeler vardı. Komisyonumuzun toplantı
usulüyle ilgili ve Komisyon raporumuzla ilgili değerlendirmeler de
yapıldı.
Komisyon üyelerimizin büyük çoğunluğu
kabul eder ki Komisyon toplantılarımız son derece demokratik
nezaket içinde geçiyor, söz almak isteyen bütün milletvekillerimiz
konuşmalarını yapıyorlar. Faydalı konuşmalar
oluyor ve onlardan da istifade etmeye çalışıyoruz.
Raporla ilgili... Zaten, Komisyon raporu bir
bütündür, muhalefet şerhleri de komisyon raporunun mütemmim cüzüdür
hukuken. 98 sayfalık bir Komisyon raporunu Meclis
Başkanlığına Komisyon olarak takdim etmiştik.
Ben 3 dönem Belediye Başkanlığı
yapan bir arkadaşınızım, aynı zamanda Türkiye
Belediyeler Birliği Başkanlığı yapmış da bir
arkadaşınızım, özellikle belediye
başkanlarının sürekli gündeminde olan birçok konunun, birçok
problemin 37 madde içinde çözüldüğünü görüyoruz. Değer
artış vergisinden yatay mimariyle ilgili konular, yine Gökan Beyin
de bahsettiği ve olumlu bulduğu, aslında parsel bazında
imar artışının yapılmamasıyla ilgili konular ve
ruhsatsız yapılarda tapuya beyanlar bölümüne şerh düşülmesi
gibi, ilanların herkesin görebileceği şekilde
yapılması gibi birçok konu düzenlenmiştir. Bu konuda teklif
sahibi milletvekilimize ve katkı yapan arkadaşlarımıza,
Komisyon üyelerimize, muhalefet, iktidar hepsine ayrı ayrı
teşekkür ediyorum.
Yoğunluk sınırı da
getirilmeli. diye ifade kullandı Gökan Bey, CHP adına konuşan
arkadaşımız. Bu konu da aslında
tartışılabilecek bir konudur, önümüzdeki süreçte ele
alınabilecek olan bir konudur.
Sayın Başkan, fakat en çok eleştiri
yerel yönetimlerin yetkisi, vesayet oluşturulması gibi noktalarda
oldu. Burada aslında teklif incelendiğinde yerel yönetimlerin
yetkisini kısıtlayan herhangi bir konu olmadığı
gözükecektir. Sadece Gecekodu Kanununda bu gecekondu önleme bölgeleriyle
ilgili iki farklı kanundan kaynaklanan bir problem vardı, o netleştirilmiş
oldu. TOKİ kendi alanlarında yetkilidir. diye ifade edilmiş
oldu.
Coğrafi bilgi sistemleriyle ilgili veri
paylaşımı konusunda aslında maddelerde açıklık
var, kamu kurumlarının, üniversitelerin nasıl
yararlanacağına ilişkin ama bir başka eleştiri ve soru
da şu oldu: Büyükşehir dışındaki değer
artışlarında, bu ortaya çıkan değer
artışından idarenin istifade edemeyeceği gibi, belediyenin
istifade edemeyeceği gibi bir eleştiri oldu. Bu doğru
değil. Büyükşehir dışındaki belediyelerde de yüzde
40ı onaylayan idareye, belediyeye ait; yüzde 30, yüzde 30 da yine kentsel
dönüşümde kullanılmak üzere Şehircilik
Bakanlığına ve Maliye hazinesine gitmiş oluyor.
Millet bahçesiyle ilgili bir tarif yok ya da bir
atıf yok. Millet bahçesi ne olacak? Mesela, apartman da dikilebilir.
gibi bir değerlendirme yapıldı. Millet bahçesi konusunda
Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinde atıf var, o konuda
millet bahçesinin nasıl olacağına ilişkin bir çerçeve
düzenleme var ama daha farklı bir çalışma da bu kanun
çıktıktan sonra elbette yapılabilecektir.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesine
atıfla ilgili bir eleştiri geldi Sayın Başkan.
Cumhurbaşkanlığı kararnamesine, aslında, orada tam bir
atıf yapılmıyor; bir niteleme yani bir cümlede geçiyor. Bizim
değerlendirmemiz öyle. Belediyelerin yetki alanlarının
sınırlandırılması söz konusu değil.
Sayın Mahmut Tanal Beyin, özellikle Çevre ve
Şehircilik Bakanlığımıza yönelttiği ama Konyayla
ilgili sorular
Mahmut Bey, herhâlde benim Konyalı olmam da bu soruda
etkili olmuştur. Fakat Konya geçmişten bugüne toplu
ulaşımda, suda, ekmekte ve kamu alanlarındaki ücretlendirmede
her zaman en düşük olan rakamlarda hizmet vermekte olan bir belediyedir.
En düşük rakamlarla hizmet veriliyor hatta tam bugünlerde suda özel bir
indirim daha yapıldı, özellikle suda. Peşin ödemelerde yüzde
19a varan ama genel olarak da yüzde 10lara varan bir indirim daha
yapıldı. Ayrıca, kalabalık ailelerle ilgili de özel
indirimler var. Toplu ulaşımda en uzak, en uzun mesafeli hatlar belki
Konyadadır, onu da söyleyeyim. Mesela, 25 kilometre, 30 kilometre tek biletle
gidilen hatlar var. Konya şehir merkezi kuzeyden güneye 48 kilometredir,
şehir merkezi sadece. Özellikle, Konyayla ilgili soru sorduğunuz
için ve Konyanın Türkiye'nin en ucuz şehirlerinden birisi olma
ifadesini kullanmama fırsat verdiğiniz için çok teşekkür
ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim, otopark
ücretleri ne kadar Konyada mesela? Ankarada sıfır, daha bundan
ucuzu mu var?
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, teklifin
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (İstanbul)
Açılmadı galiba.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, sistemde
gerçekten sorun var, açılıp kapatılacak. Bu nedenle, aradan
sonra yine -söz talebinizi saklı tutuyorum- size söz vereceğim.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.44
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Rümeysa
KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 49uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
161 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Değerli milletvekilleri, şimdi birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 18inci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz isteyen değerli
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: İYİ PARTİ Grubu
adına Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Ahmet Erbaş, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet
Gaydalı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili
Hasan Baltacı, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sakarya
Milletvekili Recep Uncuoğlu. Şahıslar adına: Ankara
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Antalya Milletvekili Hasan Subaşı.
İlk söz İYİ PARTİ Grubu
adına Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oralda.
Buyurun Sayın Oral. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; 161 sıra sayılı Kanun Teklifinin
birinci bölümü üzerine İYİ PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
geçtiğimiz hafta Elâzığ merkezli yaşanan deprem bütün
milletimizi hüzne boğmuştur. Bu doğal afette Elâzığda
37, Malatyada 4 vatandaşımız hayatını
kaybetmiştir, 1.600den fazla vatandaşımız
yaralanmıştır, hasar ise büyük boyutlardadır. Yirmi iki
saniye süren deprem nice yirmi iki yıl dahi unutulmayacak yaralar
açmıştır. Bu vesileyle, deprem felaketinde hayatını
kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allahtan rahmet,
yaralılara acil şifalar diliyorum, vefat edenlerin
yakınlarına ve yüce milletimize sabır diliyorum, Allah böyle bir
felaketi tekrar milletimize yaşatmasın diyorum. Deprem
sonrasında arama kurtarma çalışmalarında görev yapan bütün
kamu kuruluşlarımıza, belediyelerimize ve
vatandaşlarımıza da üstün cesaret ve gayretlerinden dolayı
teşekkür ediyorum. Türk milleti bu gibi felaketlerde nasıl birlik ve
beraberlik içinde olduğunu bir daha göstermiştir ki Allah bütün
milletimizden razı olsun.
Sayın milletvekilleri, Allah tekrar
yaşatmasın diye dua ediyorum ancak Cenab-ı Allah bizlere pek çok
ayetikerimede tevekkül etmeyi emrediyor yani Önce işinizi doğru bir
şekilde hazırlayın, doğru bir şekilde karara
bağlayın, sonra Allaha güvenin. diyor. Biz deprem konusunda
işlerimizi doğru yaptık mı? sorusunu sormamız
gerekiyor. Elâzığ depreminin hemen akabinde imarla alakalı bir
teklifin Genel Kurula gelmesini güzel bir tevafuk olarak görüyorum; bu
şekilde meselenin özünü tartışabilmeliyiz diye düşünüyor ve
bu şekilde konuşmak istiyorum.
Kıymetli milletvekilleri; Sayın
Cumhurbaşkanımız, haklı ya da haksız kendilerine
yapılan eleştirilere Depremi durdurma şansımız var
mı? diye cevap verdi. Ben kendisinden Eksiklerimiz ne ise
tamamlayacağız. minvalinde bir cevap beklerdim. Kendisine ve bir
Cumhurbaşkanına da yakışan oydu.
Yüce Allah, Casiye suresinde Göklerdeki ve yerdeki,
yer altındaki her şeyi kendi katından sizin buyruğunuza
verendir. buyuruyor. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller
vardır. diye buyuruyor. Demek ki yüce Allah "Depremi durdurma
şansımız yok. demek yerine bizim buyruğumuza verilenleri
doğru bir şekilde kullanmak ve değiştirmek için gayret
göstermemizi emrediyor.
Evet, depremi durdurma şansımız yok
ama depremin etkilerini en aza indirme şansımız var. Japonya'da,
bizim Elâzığ'da yaşadığımız büyüklüklerdeki
depremler sürekli olmaktadır ancak can kayıpları da binalardaki
hasarlar da minimumda kalmaktadır. Peki neden? Çünkü hem binalar depreme
dayanıklı yapılmaktadır hem de yapılan binaların
denetimleri doğru şekilde yürütülmektedir.
Bakın, 1999'da ülkemiz 2 büyük deprem
yaşadı; hem de bugünkü gibi 80-90 değil tam 112 bin binanın
yıkıldığı, 17.480 canımızın
toprağa verildiği bir depremdi. O dönemin Bayındırlık
ve İskân Bakanı, bugün partimizin teşkilat başkanı ve
Ankara Milletvekili olan Sayın Koray Aydın'dı. Biraz önce
konuşan AK PARTİli konuşmacı kardeşime sormak
isterim: Bilmiyorum, o zaman kaç yaşındaydınız. 1999 depremi,
devletin sözünü tuttuğu, sözünü yerine getirdiği bir milattır O
zamanki MHPli Bayındırlık Bakanı Sayın Koray
Aydın, daha depremin olduğunun üzerinden saat geçmemişti ki gün
ışımadan deprem bölgesinde bulunmuş, depremzedelerin
arasında bulunmuş ve kırk beş gün içinde geçici konutlar
tamamlanmış ve kışın çetin şartlarında
oradaki insanımız sıcacık evlerin içerisine girmiştir.
Üç gün ulaşılamayan bakan sözünü
şiddetle reddediyoruz. Bazen insan söylerken bundan, ne söylediğinden
utanır, yüzü kızarır. Hani demagoji yaparak, gerçeği altüst
ederek gerçeğe ulaşmak çok zordur. Ben Necip Fazıl
Kısakürekin bir sözünü hatırlatmak isterim: Demagog, iyi bilen,
nasıl avlanır gafil/ Hakikati bayıltıp ırzına
geçen sefil. Bu, herhâlde arkadaşımızı çok iyi tarif
ediyor.
Sayın Bakan depremin hemen ardından Japon
hükûmetiyle temasa geçmiş, yıkımı engelleyecek projeler ve
çalışmalar için hem istişare etmiş hem de anlaşmalar
imzalamıştı. Asrın felaketini asrın Türk mucizesine
çeviren o politikalar ülkemizde pek çok şeyin olumlu yönde
gelişmesine yol açmıştı. Yirmi yıl sonra bugün hâlen
aynı şeyleri konuşuyoruz. Bu yirmi yılın on yedi
yılını AK PARTİ iktidarlarıyla geçirdiğimiz için
ben, AK PARTİli arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum: On
yedi yıldır bu işi tam manasıyla
başaramadıysanız biz İYİ PARTİ olarak bu işe
katkı sağlamaya hazırız. Eminim ki talep olduğu
takdirde, biraz önce insafsızca eleştirdiğiniz Sayın Koray
Aydın 1999daki tecrübelerini seve seve sizlere aktaracaktır.
Kıymetli milletvekilleri, yanlış
politikalara İstanbuldan bir örnek vermek istiyorum. Silivride
yaşanan 5,8lik depremin ardından 29 okul ve İstanbul
Üniversitesi Cerrahpaşaya bağlı fakültelerin
boşaltılması kararı alınmıştı. Biraz
araştırdığımızda bu kamu binalarının
deprem performans analizlerinin zamanında yapılmadığı
ortaya çıkmıştır. Peki, neden
yapılmamıştı? Zaten yapılsaydı bu
binalar deprem olmadan çok önce boşaltılır ya da
yıkılırdı ama maalesef insan hayatını tehdit eden
bu ihmaller sürekli yapılmıştır. AK PARTİ
iktidarları döneminde imar eşittir rant, rant eşittir kâr
mantığıyla yandaş müteahhitlere bir sürü iş
verilmiş, çoğu denetimsiz olarak ve deprem yönetmeliğine uygun
olmadan maalesef tamamlanmıştır. İmar aflarıyla, imar
barışlarıyla pek çok uygunsuz bina yıkılmaktan
şimdilik kurtulmuştur. Peki, yarın yaşanacak bir deprem
bunları yıkarsa ne olacaktır? Belediyenin
yıkmadığı, imara uygun olmayan yapıları deprem
yıkar, deprem ise maalesef can alarak yıkar.
Burada siyasi parti
farkı gözetmeden kurumlara ve belediyelere seslenmek istiyorum: Deprem
yönetmeliklerine uygun olmadan yapılmış binalara ruhsat
vermeyiniz. Bu gibi binaları yıkmaktan çekinmeyiniz. Deprem
performans analizlerini aksatmayınız. Eğer bunları
yapmazsanız sadece görevi kötüye kullanmış olmazsınız,
açıkça bir cinayetin faili olursunuz. Allah katında da vicdanen büyük
bir sorumluluğun altına girmiş olursunuz. Aynı
şekilde, müteahhitler de bir binanın yapımının sadece
kâr odaklı olmadığını, hem insan hayatını
hem de medeniyetimizi etkileyen bir mesele olduğunu idrak etmelidirler.
Unutmasınlar ki kentlere ruhunu kazandıran yapılar insana önem
veren projelerle başlar.
Değerli
milletvekilleri, imar yasaları sonuçları itibarıyla onlarca ve
hatta yüzlerce yıl mevcudiyetini koruyacak yapıları ortaya
çıkarmaktadır. Bu bağlamda, sürekli değişikliklere,
sürekli tadilatlara uğraması doğru değildir. Plan bir
bütündür, şehir ise bu plan bağlamında bir medeniyet ortaya
çıkarmaktadır. Onun için, yamalı bohça gibi sürekli değişen
bir imar kanunu memlekete hiç bir fayda getirmeyecektir. Görüştüğümüz
teklif de bohçaya yeni bir yama yapmaktan öteye gitmeyecek ve hatta yeni
söküklerin oluşmasına yol açacaktır.
Teklifin 2 ve 18inci maddelerinde belediyelerin
bazı yetkilerinin TOKİ'ye devri vardır. Gecekondu Kanunundaki
yetkiler de TOKİ'ye devredilmektedir. Mülga Bayındırlık ve
İskân Bakanlığına ait olan ve belediyelere devredilmiş
olan arazilerin TOKİ'ye devri son derece yanlış bir
uygulamadır. Danıştay kararlarında Belediyelere
verilmiş haklar kanuni bir düzenlemeyle belediyelerden geri alınmaz.
denilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Oral,
tamamlayın.
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla)
Teşekkür ederim.
İktidar her düzenlemede belediyelerden irili
ufaklı yetkilerini alıp merkezî yönetime devrediyor. Bunun sebebi
sizce nedir değerli arkadaşlar? İnsan düşünmeden edemiyor.
Yoksa 31 Martta büyük şehirlerde Millet İttifakının
kazandığı başarı mı sizi rahatsız ediyor?
Millet iradesini cezalandırmak için milletin sizlere verdiği yasama
yetkisini mi kullanmak istiyorsunuz? Eğer böyle bir niyetiniz varsa acilen
bu işten vazgeçin çünkü Türk milleti asla iradesine gem vurulmasına
izin vermeyecektir.
Kıymetli milletvekilleri, teklifin 5inci
maddesinde imar davalarına ivedi yargılama usulü getirilmektedir. Bu davalar
genel olarak pek çok bilirkişi raporunun değerlendirildiği
yoğun davalardır. Böyle bir süreçte ivedi yargılama usulünü
uygulamak büyük hak kayıplarına ve hatalara yol açabilecektir.
Özellikle kamulaştırmasız el atmalarda açılacak
davaların hızlı bir şekilde görülmesi kamu adına ciddi
kayıplara yol açabilecektir. Bu düzenlemenin Kanal İstanbul
tartışmalarının hemen üstüne gelmesi ise çok
manidardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla)
Teşekkür ederim.
Kanal İstanbul'a karşı açılacak
davaların seri bir şekilde karara bağlanması ve mahkemeler
üzerinde siyasi baskı kurulması su götürmez bir gerçektir.
Sayın milletvekilleri, bu bağlamda bu
teklif bir yerden yaparken diğer yerden yıkan bir tekliftir.
Türkiye'nin ihtiyacı olan ise baştan sona bilimsel şekilde ele
alınmış bir İmar Kanunu ve imar ahlakı ortaya koyacak
bir eğitimden geçecek diyoruz.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Oral.
Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Kütahya Milletvekili Ahmet Erbaşta.
Buyurun Sayın Erbaş. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA AHMET ERBAŞ (Kütahya)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Coğrafi Bilgi
Sistemleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin, coğrafyamızın en önemli ve
en acı gerçeklerinden birisi olan depremle geçtiğimiz hafta tekrar
yüzleşmek zorunda kaldık. Elâzığımıza ve
Malatyamıza bir kez daha geçmiş olsun diliyor, Rabbim ülkemizi,
milletimizi afetlerden, belalardan korusun diyorum. Depremde kaybettiğimiz
tüm canlarımıza Allahtan rahmet, acılı ailelerine ve
milletimize başsağlığı diliyorum.
Deprem ülkemizin gerçeği, evet ama sadece bizim
ülkemizin gerçeği değil. Uzak Doğu ülkeleri çok daha
şiddetli depremlerle karşı karşıya kalsa da can ve mal
kayıpları açısından minimum kayıplar
yaşıyorlar çünkü binaları temelinden en yüksek kısmına
kadar depreme göre dizayn ediyorlar.
Depremler seyrek tekrarlandıkları için
sürekli gündemde olmayan, ancak meydana geldiklerinde toplumları derinden
etkileyen güçlü doğa olaylarıdır. Ülkemizde dönem dönem
yıkıma sebep olan büyüklükte depremler olmaktadır. Belli ki
ülkemiz bu gerçeklerle de sürekli yüzleşmek zorundadır. Depremlerin
yıkıcı etkileri; aşırı nüfus, yanlış
arazi kullanımı ve yanlış yapılaşma, yetersiz
altyapı, servisel ve çevresel düzensizlikler sebepleriyle
artmaktadır. Ama en önemli sorun, kalitesiz inşaat malzemesi
değil, bu kalitesiz malzemeyi kullanmaktan çekinmeyen kalitesiz insan
faktörüdür. Depreme dayanıklı yapı kavramının gereği
olarak, yapılarda depremin şiddetine göre giderek artan hasar
oluşacağı önceden kabul edilmektedir, daha doğrusu bütün
hesaplamalar bunun üzerine yapılıyor zannediyoruz.
AFADın geçen hafta
yayınladığı rapora göre Kütahya ili ikinci derece deprem
kuşağı içinde kalmaktadır, ana ve tali kırıklar
mevcuttur. Gediz ve Simav depreminin acı hatıraları hâlâ
canlıdır. Bu sebeple her türlü zemin cinsinde her türlü
inşaatta, benim ilim dâhil her yerde Deprem Yönetmeliğine kesinlikle
uyulmalıdır. Belediyeler ve ilgili meslek odaları
tarafından eğitim ve sistematik yapı kontrol etkinliklerine önem
verilmelidir. Afetle mücadele yöntemleri belirlenmeli, bir saniye bile
kaybetmeden harekete geçilmelidir. İyi niyetle uygulamaya başlayan
yapı denetim şirketleri mutlaka gözden geçirilmelidir. Özellikle
güçlendirilmesi gerektiği veya yıkılması gerektiği
tespit edilmiş başta kamu binaları olmak üzere hepsi tekrar
tekrar incelenmeli, en ufak bir ayrıntı dahi atlanmadan, can
kayıpları bir daha yaşanmasın diye ne gerekiyorsa
yapılmalıdır. Kütahyada mevcut sağlık yapılarının
bazıları dökülüyor, acil müdahale edilmeli ve güçlendirilmelidir.
Elâzığ ve Malatyada yaşanan depremde milletimizin tüm
birimlerinin hızlıca hareket ettiğine şahit olduk. Sivil
toplum kuruluşlarımıza, AFADa, askerimize, (JAK) Jandarma Arama
Kurtarma ekiplerine, gönüllü kurtarma birliklerimize, canını
dişine takan sağlık çalışanlarımıza yani
milletimizin ferasetine ve
Bu necip milletin zor günlerde nasıl tek yürek
olduğunu bir kez daha yaşadık. El uzatılacak bugünlerde
birbirlerine dil uzatan şuursuzların tetiklediği sosyolojik fay
kırılmaları toplum içinde jeolojik fay
kırılmalarından daha tehlikelidir. Nasıl ki enkaz
altında 2 vatandaşımızın çıkarılmasına
yardımcı olan gencimiz için Vatandaş yapalım. muhabbeti
yapıyoruz, Küçük yaşta evlilik yasaklandığı için
depremler oluyor. diyen profesör unvanı almış sapkın
müptezelin de nasıl cezalandırmasını
konuşmalıyız. Bu şahıslar, asil Türk milletine
yakışmıyor. Rabbim milletimizi doğal afetlerden ve bu tarz
sosyolojik fay kırılmalarından, kazalardan, belalardan
sakınsın.
Görüştüğümüz kanun teklifi, Gecekondu
Kanunu, arsa üretimi ve değerlendirmesi, imar, Kıyı Kanunu,
yapı denetimi, kamu ihale sözleşmeleri, harita kadastro
mühendislerinin durumu gibi pek çok önemli konuyu içinde barındırmaktadır.
Doğal artıştan kaynaklanan katma değerin kamuya mal
edilmesi, kamu kontrolünde olması, bina yüksekliklerine sınır
gelmesi, ruhsata aykırı yapıların tapuda beyanlar
hanesine şerh düşülerek caydırıcı bir etkiye
dönüştürülmesi, cezaların maktu tarife yerine değerine göre
oransal ceza alması ki bu konuda görüşlerimi daha önce Meclis
kürsüsünden, oteller üzerinden vermiştim, Kütahyada bulunan termal bir
otel ile Antalyada, Bodrumda bulunan bir otelin alacağı ceza
aynı olmamalıdır; bütçesine, potansiyeline göre
belirlenmelidir. demiştim. Bu konuda yapılacak
değişikliği çok doğru buluyoruz. Bir
vatandaşımızın, Kütahyada 150 bin lira değerindeki
evi ile 3 milyon değerindeki başka bir villa veya ev maktu tarifeyle
cezalandırılmamalıdır, değerine göre oransal belirlenmelidir.
Kıyı Kanunuyla ilgili
değişiklikleri de olumlu buluyoruz. Keyfî iskele
yapımının önüne geçmeliyiz. Şu anda sahillerimizde 2 bin
metrekareyi bulan iskeleler mevcut. Neye göre denizin içine bu kadar
girebiliyoruz ve kimin denizini işgal ediyoruz? İmar
barışından yararlanıp yapı kayıt belgesine sahip
yapıların deprem riski için güçlendirilmesine -ki bu geçen hafta
yaşanan depremden sonra bu konu çok daha önemli hâle gelmiştir-
mutlaka önem vermeliyiz.
Bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum, kamu
binalarımızın çirkinliğine ve yapım
kalitesizliğine. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında o yoklukta
Ulusta yapılan binalarımıza bakın; Ziraat Bankası,
İş Bankası, Sümerbank binalarına; ne kadar güzel ve
estetik. 1950 yıllarında yapımına başlanan, şu
anda içinde bulunduğumuz Gazi Meclisimize bakın, yeni yapılan
Halkla İlişkiler Binasının çirkinliğine bakın.
Biteli altı ay olmayan Tavşanlı Kaymakamlığı
olsun, dört yıl önce yapılan Simav hastanesi olsun; pek çok kamu
binamız maalesef tel tel dökülmektedir. Dolmabahçeyi, Yıldız
Sarayını, Topkapı zarafetini söylemiyorum bile. Kütahyada bin
yedi yüz elli yıl önce yapılan antik kentimiz Aizanoidaki yapı
estetiği ve zarafete maalesef 2020 yılında ulaşamıyoruz.
Şehirlerimizde yoğunluk çok, yüksek binalarda
kibrit kutusu gibi evlerde canlı canlı mezara girmiş gibiyiz.
Yatay yapılaşmayı çok doğru ve önemli buluyoruz.
Şehirlere sıkıştık, yol kenarlarında garip
binalar çıktı; çok katlı binalara artık dur derken,
binaların yoğunluklarına da dur demeliyiz. Emsal
artışlarını mutlaka önlemeliyiz. 2 katlı
sağlık ocağı işinden bir an evvel vazgeçmeliyiz.
Doktor odasını 2nci katta yapıyoruz, yaşlı
hastalarımızın çıkma ihtimali sıfır.
Kurallar koyuyoruz, kuralların içinde
açıklar buluyoruz. Bu bulduğumuz açıkları İnsanların
huzuru için ne yapabiliriz? diye düşünerek kapatmaya çalışsak
çok daha güzel olmaz mı?
TOKİnin yaptığı binaları
destekliyoruz ama ben şahsen hayret ediyorum, iki yüz yıl sonra
medeniyetimizi inceleyen bir arkeolog bu evlere baksa -evler kalırsa tabii
ki- Bu türler, kibrit kutusuna benzer kare kare aynı model evlerde
yaşıyorlarmış. demesinden başka herhâlde bir şey
bırakmayacak gibiyiz.
Başka bir konu, bu kadar mimar ve mühendislik
fakültesi var fakat yeni çıkan mezunlar sınırsız yetkiye
sahipler. Avukatlar staj yapıyor, doktorlar intern oluyor, kaymakam bir
yıl yurt dışına çıkıyor, kurumlarda staj görüyor,
hâkim savcılar staj yapıyor; mimar ve mühendisler neden mezun
oldukları an istedikleri imza yetkisine sahip oluyorlar? Bunu mutlaka ele
almalıyız.
TOKİ mimarisinin standartlarını
değiştirelim. Her bölgenin kendi mimari anlayışına
uygun yerler yapalım. Kütahyada TOKİ olmayan ilçelerimizi bir an
evvel harekete geçirelim. Tavşanlı, Emet, Gediz ve Simavda
yapılan TOKİ için teşekkür ediyor, ivedilikle Aslanapa ve
Domaniç ilçelerimize de TOKİ istiyoruz.
Depremde hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza bir kez daha Allahtan rahmet, acılı
ailelerine ve milletimize sabır, yaralılarımıza Rabbimden
şifa diliyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi sonlandırırken
yüce heyetinizi ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Erbaş.
Söz sırası, Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet Gaydalıda.
Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan
161 sıra sayılı Coğrafi Bilgi Sistemleri ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
birinci bölümü üzerine partim ve grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, sözlerime
başlamadan önce Elâzığda meydana gelen deprem sonucu
yaşamını yitirenlerin ailelerine
başsağlığı, yaralılara da acil şifalar
diliyorum.
Bilindiği üzere, doğal afetlerin siyasi
sonucu olmaz, doğal afetlerin siyasi sorumluları olur. Bu
sorumluluğu alabilmek için ise ciddi bir devlet ve yönetim
anlayışının oturmuş olması gerekmektedir. Bu tarz
doğal afetler sonunda bazı soruları kendimize sorabilmeliyiz.
Mesela depremler hakkında yeterli donanıma ve teknik bilgiye sahip
miyiz? Elâzığ depremi sonucu zarar gören veya yıkılan
binalar özelinde gerekli ve yeterli önlemler alınmış
mıydı? Depreme karşı binaları daha sağlam ve daha
güvenli bir yapıya kavuşturabildik mi? Türkiye'de bugüne kadar
meydana gelen hiçbir elim kazada bu veya benzeri sorular
sorulmadığı için sorumlular da hep sorunsuz bir şekilde
işlerine devam etti. Bunları sorduğumuz ve cevaplarını
partizan bir şekilde değil, akla ve bilime göre
cevaplandırdığımız an yaşanabilir bir ortamı
topluma sunmuş oluruz, aksi takdirde Hüzünlüyüz,
acılıyız. gibi birçok yuvarlak laflar ederek
yakınırız. Burası yakınmanın değil, çözüm
aramanın ve bulmanın yeri olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu deprem bizlere
İmar Kanunu dediğimiz kanunun aslında ne kadar hayati, ne kadar
önemli olduğunu yeniden acı bir şekilde tecrübe ettirdi. Bu
acılar bize ciddi anlamda üzerinde oturup düşünmemiz gereken bir konu
olan imar konusunu titizlikle yaklaşmamız ve kişisel menfaat ve
çıkarlar doğrultusunda şekillendirmememiz gerektiğini bir
kez daha hatırlatmakta fakat kâr ve kazanç hırsıyla tüm
acıları perdeleyen bir iktidar bloğuyla karşı
karşıyayız. Kazancın yaşamdan daha kıymetli
olduğu, paranın itibarla eş değer tutulduğu bu ceberut
uygulamalar döneminde imar barışı adıyla bir kanun
getirildi. Kaçak yapılara yapı denetimi yapılmadan yapı kayıt
belgesi verildi. Burada bulunan birçok milletvekili bilime değil saraya
göre hareket etmeyi kendi siyasi kariyerleri açısından kıymetli
buldular. Bakınız, imar barışı yasası Meclise
geldiği zaman Türkiye mimar ve mühendisler odası imar affı
konusunda iki hususa dikkat çekmişti. Bunlardan biri, kaçak
yapıları çözmeyeceği, aksine kaçak yapıyı
özendireceğiydi; diğer husussa depremsellik koşullarında
olan Türkiyede güvenli olmayan üretim sürecinin artacağı
durumlarıydı. Çalışmalarına sivil toplum
kuruluşlarını, sendikaları, meslek odalarını
dâhil etmeyen anlayış maalesef bu uyarılara da kulak
tıkadı.
Ben buradan şimdi sormak istiyorum:
Elâzığ depremi sonucu yıkılan veya ağır hasar
alan binaların kaçı imar affından yararlandı? Bu binalardan
kaçı yapı denetiminden geçti? Yapı denetimi basite alınacak
bir konu değildir. Yapı denetim mekanizmasının
sağlıklı çalışmadığını artık
herkes kabul ediyor; emekli mühendislerin, mimarların ve işsizlerin
diplomasını vererek yürütülen bir çark. Bunların birçoğu
şantiyeyi bile görmeden attıkları bir imza
karşılığında para alıyorlar. Bu mekanizmanın
ciddi olarak çalıştırılması ve bu denetim
mekanizmasının da ciddi olarak denetlenmesi şarttır, yoksa
bu sarmaldan kurtulamayız. Bu durumları ciddiye almamak ölümlere
davetiye çıkarmaktır.
Değerli milletvekilleri, söz konusu yasa
teklifine gelecek olursak, usul açısından birkaç şeyi eklemek
isterim. Teklifin Meclise 13 Ocak Pazartesi günü sunulmasının
ardından, kırk sekiz saat geçmesiyle beraber 15 Ocak Çarşamba
günü saat 18.30da Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonu alelacele toplatıldı. Komisyonda da dile
getirdiğimiz gibi, muhalefet milletvekillerine kanun teklifi üzerinde
yeterli çalışma imkânı bırakılmadan hemen
toplanmanın bir manasının olmadığını
söyledik. Bakınız, geçen hafta Meclis kapalı tutuldu. Bu süre
içerisinde üzerinde ayrıntılı bir çalışma
yürütebilirdik. Keza, konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları, meslek
odaları daha aktif katılım sağlayarak söz konusu teklifi
zenginleştirebilirlerdi. Sivil toplum kuruluşlarının, meslek
odalarının, sendikaların sunacakları bilgilerle yeni ve
işlevsel bir kanun teklifi hazırlanabilirdi. Bu imkân onlara dahi
sunulmadan acilen toplanmanın bir önemi yoktur. Buraya bir yasa teklifi
geldiği zaman, amacımız, salt bir şekilde karşı
çıkmak değil, onu zenginleştirmek, var olan metinde eksik
gördüğümüz hususları dile getirmek, yanlış gördüğümüz
uygulamalara karşı da bir direnç gerçekleştirmek, bu da
demokratik Meclisin bir parçasıdır fakat yangından mal
kaçırırcasına bir tutum alınması söz konusu teklifin
de bazı temel değerlerden eksik bir biçimde Meclise sunulmasına
sebebiyet vermektedir. İşte bu temel değerler eksikliklerinden
biri de Anayasaya aykırılık durumudur. Amaç, günü kurtarmak
değil, yarının Türkiyesini hep birlikte inşa etmektir.
Bunu elimizden alarak Saray istedi, oldu. mantığı demokrasi
kültürüne vurulacak en büyük prangadır.
Kanun teklifinin adı her ne kadar Coğrafi
Bilgi Sistemleri olsa da 37 maddeden oluşan kanun teklifinin sadece 1
maddesi coğrafi bilgi sistemleriyle ilgili, teklifin 12 maddesi İmar
Kanununda değişikliği, 6 maddesi ise Yapı Denetimi
Kanununda değişikliği öngörüyor fakat adı Coğrafi
Bilgi Sistemleri Kanun Teklifi.
Parlamentonun amacı kanun yapmak ve
kanunları Anayasaya uyumlu biçimde hazırlamak. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Anayasa ve yasaları görmezden gelirse toplumdan yasalara
saygı duymasını beklemek en basit tabiriyle aymazlık olur.
Anayasa Mahkemesinin daha önce iptal kararı verdiği bir düzenlemeyi
yeni başlık altında Meclise sunmak, tabiri caizse hukukun arka
kapısını aramak, yasama organının acziyetini göstermekten
başka bir şey değildir.
Yine millet bahçesi ibaresi, bu kanun teklifinde
de karşımıza çıkmaktadır. Genelde kanunların
3üncü veya 4üncü maddeleri Tanımlar kısmıdır fakat
millet bahçesi kavramı kanunda var, tanımı yönetmelikte. Böyle
bir usul olmaz, eğer kanunda bir kavram geçiyorsa tanımını
da kanunda yapacaksınız, yarın öbür gün rahatlıkla
değiştireceğiniz yönetmeliklerle değil.
Bakınız, kendi döneminizin
uygulamalarını eleştiren bir mantıkla
hazırlanmış bir kanun teklifi. Sanki İstanbuldaki 121
gökdelenin 117 tanesi AKP tarafından yapılmamış gibi dikey
mimariyi eleştiriyorsunuz. Kentsel dönüşümün adı oldu rantsal
dönüşüm, ev sahipleri daha büyük daireler peşinde koştu,
müteahhitler daha fazla kat çıkıp kârını
artırmayı düşündü. Sayın Bakan da yakın zamanda
çıkıp Bundan sonra riskli binalar için köklü dönüşüm projesi
başlatacağız. diyerek şimdiye kadar yapılanların
köksüz ve temelsiz projeler olduğunu itiraf etmiştir. Şubat
2019da İstanbul Kartalda bina çöktü, Bakan Kurum Üç ay içinde riskli
binaların envanteri çıkarılacak. dedi, bundan dört ay önce
İstanbul depreminden sonra da aynı şeyler söylendi. Envanter
nerede? Envanter yok. Cumhurbaşkanı Depremleri durduramayız.
diyor, doğrudur ama depremlerin sebep olduğu yıkımları
ve ölümleri durdurabiliriz; yeter ki bilimle, teknikle, mantıkla, kalite
kontrolle, denetimle kavgalı olmayalım.
Kanunlar bir bakanlıkta hazırlanıp
önümüze geliyor diye tamamen siyasi ve partizan duygularla onaylamak, en
basitinden, size oy veren insanlara karşı ihanettir. Bir Bakan da
çıkıp Rant, kâr demektir. dedi. Hâlbuki lügatlerde kâr
Alışveriş işlerinin sağlandığı para
kazancı. Üretim faktörlerinden biri olan girişimcinin üretimden aldığı
pay. Maliyet fiyatı ile satış fiyatı arasındaki
fark. diye tarif ediliyor. Rant ise Bir malın, mülkün ya da paranın
belirli bir süre sonunda hiç emek verilmeden sağladığı
gelir. demektir.
Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifi diyor
ki: Coğrafi veriler özel kuruma ücretsiz verilecek. Nedir bu özel
kurumlar, kimdir? Alanda bilimsel çalışma yapacak odalara,
konfederasyonlara para karşılığı satmayı ama özel
kurumlara ücretsiz vermeyi düşünüyorsunuz. Yandaşa beleş.
mantığından kurtulmanız gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin ve sözlerinizi
bağlayın Sayın Gaydalı.
MAHMUT CELADET GAYDALI (Devamla) Yine,
TOKİye belediye sınırları içerisinde ve
dışarısında yetki verilmesinin anlamı nedir?
Bakınız, bu yasa teklifi, imar konusunda
muhtarların görevini valilere veriyor. Zannedersiniz valilerin hepsi
mühendis, hepsi mimar. Konuyla ilgili uzmanlar dururken bunun valilere
verilmesi yıkımları önleyecek mi?
En çarpıcı konu ise
Cumhurbaşkanına Ahlatta yapılması planlanan 1.070
metrekarelik yeni saray. 1.100 odalı saray küçük geldi de birkaç oda da
Ahlatta mı yapalım diyorsunuz?
Bizler meslek odalarının ve
sendikaların daha özgür çalışabileceği, TOKİnin
değil halk iradesiyle seçilmiş belediye başkanlarının
daha aktif rol alabileceği, halkı cezalandırıcı
değil meşru olmayanı engelleyici, tekçiliği değil
halkların refahını düşünen bir kanun teklifinin bu
Parlamentodan geçmesi gerektiğini düşünüyoruz. Unutulmamalı ki
keyfî rejimler mutlak tahakkümün, düzensizliğin, yolsuzluğun, kaosun
ana kaynağıdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Gaydalı.
Konuşma sırası Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacıya ait.
Buyurun Sayın Baltacı. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA HASAN BALTACI (Kastamonu)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Bu yakında Elâzığ ve Malatyada
meydana gelen depremden dolayı hayatını kaybedenlere Allahtan
rahmet, yakınlarına başsağlığı,
yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Önce Silivri, sonra Manisa, şimdi
Elâzığ derken, aslında doğa bizi uyarıyor. Tam da
böylesi bir zamanda, önümüzde, her ne kadar adı Coğrafi Bilgi
Sistemleri Hakkında Kanun Teklifi olsa da esasında tamamı imar
değişikliğine dayanan bir kanun teklifi duruyor. Bu kanun
teklifiyle birlikte Gecekondu Kanununda, Kıyı Kanununda ve
İmar Kanununda önemli değişiklikler yapılıyor.
Şimdi, bunlardan bazılarında,
özellikle İmar Kanununda yapılan bazı değişiklikler
önemli olmakla birlikte eleştiriye muhtaçtır diye düşünüyorum.
Bu kanun teklifiyle birlikte özellikle toplumun hassasiyet gösterdiği bir
konuda yani parsel bazında nüfusu, yapı yoğunluğunu, kat
adedini ve bina yüksekliğini artıran imar plan değişikliği
bundan sonra yapılamayacak, plan değişiklikleri parsel
bazında değil ada bazında yapılacak. Yükseklik serbest
ifadesi kaldırılacak, tüm binaların yükseklikleri
sınırlandırılarak belirlenecek. Aslında bu, önemli bir
değişiklik olmakla birlikte, aynı zamanda bir de itiraftır
değerli arkadaşlar; on yedi yıl boyunca
yaptığımız eleştirilerin ne kadar haklı
olduğunu göstermektedir. Geç kalınmış bir adımdır
ama bu gecikmenin esas sebebi, rant odaklarının iktidar üzerindeki
vesayetidir. Bu değişiklik, on yedi yıl içerisinde, on yedi
yıl gibi uzun bir sürede istenildiği zaman yapılabilirdi.
Şimdi, biz bunu söylediğimizde iktidar cephesinden haklı bir
eleştiri geliyor, deniliyor ki: Bizden önce yani on yedi yıl önce,
AKP iktidarından önce parsel bazında değişiklik
yapılmıyor muydu? Doğru, sizden önce de bu
değişiklikler yapılıyordu ama siz iktidara gelirken Biz
yasaklarla, yoksullukla ve yolsuzlukla mücadele edeceğiz. dediniz ve on
yedi yıl boyunca her zaman Mecliste sayısal çoğunluğa
sahiptiniz yani istediğiniz zaman bu yasayı değiştirip
parsel bazında imar değişikliğini istediğiniz zaman
başarabilirdiniz.
Yalnız, bununla birlikte, bu on yedi yıl
içerisinde bizler de parsel bazında imar değişikliği
yapmayalım, imar planı değişikliğiyle kimseye rant
sağlamayalım, kıyılarımız,
ormanlarımız, şehirlerimiz birer rant alanına dönüşüp
talan edilmesin diye bu Meclis çatısı altında çok mücadele
verdik. 1999 depreminin acı deneyiminden sonra, her fırsatta,
Türkiye'nin bir deprem kuşağında yer
aldığını, bu sebeple kentlerimizi acilen yenilememiz
gerektiğini, dönüştürmemiz gerektiğini ve depreme hazır
olmamız gerektiğini defalarca ifade ettik, ifade etmeye de devam
ediyoruz. Bunun için kapsamlı ve köklü bir imar değişikliğiyle
birlikte planlama, uygulama ve yapım süreçlerinin rant üzerinden
değil, bilim ve akıl üzerinden yeniden organize edilmesi
gerektiğini defalarca anlattık. Bu süreçlerin şeffaf,
katılımcı ve sürdürülebilir olması gerektiğini de
ayrıca ifade ettik. Yerel yönetimlerin elindeki planlama yetkisinin, rant
çevrelerinin isteği ve arzusu doğrultusunda, kimi zaman
büyükşehirler eliyle, kimi zaman Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı eliyle, kimi zaman TOKİ eliyle, kimi zaman Kültür
ve Turizm Bakanlığı eliyle değiştirilmemesi
gerektiğini belki bu kürsülerden binlerce defa söyledik. Parça parça
yapılan kanun değişikliklerinin, imar aflarının sorunu
çözmeyeceğini; aksine, değiştireceğini ifade ettik.
Şimdi, bugünkü tabloya baktığımızda, ne kadar haklı
olduğumuzu bir kez daha görebiliyoruz.
Bakın, 2018 yılında, aslında
kamuoyuna da mal olmuş, TOKİnin uzmanları tarafından
yapılmış, hazırlanmış bir rapor var. Bu rapor,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Bakanlık eliyle yapılan
ayrıcalıklı imar planı değişiklikleriyle kimlere
rant sağlandığını ve kentin nasıl yok
edildiğini ortaya koyuyor. Sadece 76 mega projeyle İstanbulda toplam
12 milyon 400 bin metrekareden fazla inşaat yapılmış. Bu
inşaatlardan tam olarak 240 milyar lira haksız kazanç elde
edilmiş değerli arkadaşlar. Bunlardan bazılarını
biliyorsunuz, bazılarını tekrar etmekte yarar olduğunu
düşünüyorum: Torun Center; Torun Centerın 87 bin metrekare
inşaat hakkı varmış, 342 bin metrekareye
çıkmış. Kadıköyde yapılan Four Windse ait
yapıda 40 bin metrekare inşaat alanı varmış, 150 bin
metrekareye çıkmış. Diamond of İstanbulda 63 bin metrekare
inşaat alanı, 170 bin metrekareye çıkmış.
Devamında, Maslak 1453 Projesinde yani Ağaoğluna ait projede
489 bin metrekare inşaat alanı, 1 milyon 684 bin metrekareye
çıkmış değerli arkadaşlar. Devamında, Kadir
Topbaşın damadının da ortak olduğu bir projede 84 bin
metrekare olan inşaat alanı, 280 bin metrekareye
çıkmış. Yani İstanbulda rant paylaşımı
olanca hızıyla devam etmiş.
Sadece İstanbulda mı devam etmiş
değerli arkadaşlar? Bakın, bir Anadolu kenti Kastamonudan örnek
vereyim. Burası Kastamonu merkez Kuzeykente ait 1314 ada, 1 no.lu parsel.
18 uygulamasından elde edilmiş bir parkı görüyorsunuz ve bu park
alanı imar planı değişikliğiyle, yasaya
aykırı bir şekilde ticari alana değiştirilmiş,
satılmış, ihale edilmiş, rant elde edilmiş. Ne diyor
18 uygulaması Sayın Başkanım? Diyor ki: 18
uygulamasıyla elde edilen yeşil alanlar, otoparklar, amacı
dışında kullanılamaz. Ama amacı
dışında kullanılmış değerli arkadaşlar.
Aslında Türkiye'nin birçok yerinde bunun gibi binlerce örnek
gösterilebilir.
Şimdi bu kanunla birlikte diyorsunuz ki: Parsel
bazında imar planı değişikliğini yasaklayalım,
ada bazında imar planı değişikliği yapalım. Peki,
madde bu kadar masumken ben maddeye baktığımda uygulamada
çıkacak sorunları buradan görebiliyorum değerli arkadaşlar.
Maddede diyor ki: Ada bazında yani o adanın içerisindeki hak
sahipleri eğer talep ederse ada bazında imar
değişikliği yapalım. Bir şartım var, o
şartım da bu yaptığım imar planı
değişikliğiyle ortaya çıkacak değer
artışının tamamını bana vereceksin. Orada da bir
haksızlık var ama işte Bir kısmını belediyeye,
bir kısmını genel bütçeye vereceksin, aslan payını
genel bütçeye vereceksin. diyor ama esas tehlikeli olan madde şu
arkadaşlar: Vatandaşların talepleri doğrultusunda
yapılan değişiklikten para alacaksın. Peki, bu
değişikliği bakanlık yaparsa, peki, bu
değişikliği belediye eliyle yaparsan değer artış
bedelini kim ödeyecek? Şimdi düşünün, vatandaş birbirini ikna
etmek yerine, gelip bir bakanı, bir belediye başkanını ikna
edebilir mi? Bunun sayısız örneği var. Şimdi bu örnekler
ortada dururken bu kanunla birlikte önümüzdeki süreci planlayacağız
ama bugüne kadar elde edilen rantlarla ilgili ne diyeceğiz? Atı alan
Üsküdarı geçti mi diyeceğiz değerli arkadaşlar?
Ayrıca, bu kanunla birlikte parsel bazında
değişiklik yapma yetkisi belediyelerde yasaklanıyor ama
diğer kamu kuruluşlarında yani belediyeyle aşılamayan
yerlerde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığıyla, TOKİyle
aşılan yerlerde parsel bazında imar
değişikliğiyle ilgili bir kısıtlama getiriliyor mu?
Getirilmiyor. Bu ne demektir? Eski hamam eski tas. Adamını bulan,
yolunu bulan para ödemeyecek; yolunu bulamayan, adamını bulamayan
rant vergisi ödeyecek değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, bir diğer konu da
imar planı yapım aşamasında, arsa ve arazi düzenlemesi
yapım aşamasında yargılamanın
kısaltılmasıyla ilgili bir madde var. Evet, yargılama çok
uzun sürüyor ama ivedi yargılama usulüyle eğer bu davalar görülmeye
devam ederse birincisi, bir üst makama başvuru yolunu
kapatacağız; ayrıca, yürütmenin durdurulması hakkında
yapılacak itirazların da önünü tıkayacağız yani
aslında yargılamayı ivedi yapalım derken başka hak
kayıplarına da sebebiyet vereceğiz.
Dahası var değerli arkadaşlar,
arkadaşlarım şüphesiz bahsedecek ama: Burada Kıyı
Kanunuyla ilgili bir düzenleme var. Kıyı Kanunuyla ilgili
düzenlemenin son maddesine millet bahçeleri ifadesi eklenmiş yani bu
millet bahçesiyle ilgili ısrarın ne olduğunu anlamak gerçekten
mümkün değil. Millet bahçeleri görünen o ki aslında, yeşil
alanlar yaratmak değil, iktidarın siyasi ve ideolojik tercihinin kent
merkezlerine uygulanmasından başka bir şey değil.
Az önce sorulan sorulardan birine Başkanım
şöyle bir cevap verdi, Biz bunu yönetmelikte düzenledik. dedi ama
yönetmelikte atıf yapılan millet bahçeleri uygulama rehberi henüz
çıkmadı. Yani millet bahçelerinin neye dönüşeceğini
hiçbirimiz bilmiyoruz.
Ayrıca, ilginç bir madde daha var: Anayasa
Mahkemesinin iptal kararı olmasına rağmen, Ahlatta
yapılacak yani bir belediye başkanının Cumhurbaşkanına
yaranmak için verdiği söz üzerine yapılacak
Cumhurbaşkanlığı sarayıyla ilgili bu kanunda biz,
aslında yapılmış bir inşaata kılıf
uyduruyoruz değerli arkadaşlar. Anayasa Mahkemesinin vermiş
olduğu kararı arkadan dolaşıyoruz, inşaata göre kanun
çıkarıyoruz değerli arkadaşlar. Bunun sonu yok.
Konuşmamı da fazla uzatmak istemiyorum,
ben buradan şunu söylemek istiyorum: Bu Meclisin işi, deprem olduktan
sonra Allahtan rahmet dilemek olmamalı değerli arkadaşlar;
aynı zamanda, bu Meclisin işi, Türkiye genelinde kente
karşı işlenen suçları, imar vurgunlarını
araştırmak olmalı. Bugünden sonrasını planlamak ne
kadar önemliyse bugüne kadar imar planları değişikleriyle
yapılan vurgunların da hesabını sormak bir o kadar
önemlidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen Sayın
Baltacı.
HASAN BALTACI (Devamla) Eğer yapılan
iş yapanın yanına kâr kalacaksa adalet bunun neresinde
değerli arkadaşlar?
Son olarak şunu söylüyorum:
İnsanlarımız doğal gaz faturasını
ödeyemediği için doğal gazla ısınan evine soba alırken
bu saray konusunda ısrar etmek, bu ülkede depremzedeler çadırda yaşarken
saray konusunda ısrar etmek gerçekten akıl dışı
değerli arkadaşlar.
Ben samimiyetle iktidar partisini ve
ortağını uyarıyorum, diyorum ki: Tarihin çöplüğü saray
inşa edenlerle dolu değerli arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar) Giderayak tarihin çöplüğüne kendinizi
de yazdırmayın diyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Baltacı.
Söz sırası, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Recep Uncuoğluda.
Buyurun Sayın Uncuoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP UNCUOĞLU
(Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 161 sıra
sayılı Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
birinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu vesileyle, geçen hafta
yaşadığımız deprem afeti sonucu Elâzığ ve
Malatyada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Cenab-ı Allahtan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar
diliyor, tüm hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimi buradan tekrar
iletiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; imar ve şehircilik alanında
karşılaştığımız ancak bir türlü tam
manasıyla çözümlenemeyen kaçak ve plansız yapılaşma,
değişen imar planları, geriye dönülmesi, uygulanması mümkün
olmayan mahkeme kararları, caydırıcı olmayan, uygulanamayan
cezalar gibi birçok soruna detaylı çözümler getiren, 1i yeni kanun olmak
üzere 11 kanunda değişiklik öngören bu kanun teklifimizin
yasalaşmasıyla, kronikleşmiş birçok sorunun çözümü
noktasında inşallah çok önemli bir adım atmış
olacağız.
Şehircilik alanında coğrafi veri
altyapısını kurarak işlerlik kazandırmayı ve bu
altyapıyla şehircilik uygulamalarına yön verebilmeyi, bu
uygulamaları geliştirmeyi hedefleyen Coğrafi Bilgi Sistemleri
Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi 7 Kasım
2019 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasamızda mali ve cezai hükümlerin kanunla düzenlenmesi
öngörüldüğünden kamu kurum ve kuruluşları arasında
coğrafi veri paylaşımının, erişiminin,
kullanımının bedelsiz olacağı, gerçek ve özel hukuk
tüzel kişilerinin coğrafi verileri toplamasının,
üretmesinin, paylaşmasının veya satmasının
Bakanlık iznine tabi olacağı, izin verilenlerden alınacak
bedeller ve izinsiz faaliyetlere verilecek idari para cezaları bu teklifle
düzenlenmektedir.
Yine, aynı zamanda, idarelerce imar
uygulamalarıyla mülkiyet haklarına ilişkin yapılan
işlemlere karşı açılan davaların çok uzun sürelerde
sonuçlanması hem vatandaşlarımızı mağdur etmekte
hem de ilgili idarelerin planlama, şehirleşme faaliyetlerini ciddi
ölçüde aksatmaktadır. Bu nedenlerle bu tür davalarda daha hızlı
sonuç alınması için 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanununun 20/A maddesinde yer alan ivedi yargılama usulünün
uygulanması da teklifin 5inci maddesiyle getirilmektedir.
Aynı zamanda, askıya çıkmış
imar planlarının muhtarlıklarda da ilan edilmesi ve
değişikliğe tabi alanda da tabelayla bilgilendirme
yapılması, kesinleşmiş planlara karşı ancak
beş yıl içerisinde dava açılabilmesi ile imar planlarında
serbest olarak belirlenmiş yapı yüksekliklerinin
kaldırılması, daha yatay mimarinin teşvik edilmesi ve
plan-mülkiyet ilişkisinin sağlıklı işlemesi
açısından son derece önemli düzenlemelerdir.
Teklifle getirilen, idari mahkemelerce verilmiş
plan iptal kararları gereğince planlama öncesi kök mülkiyetlere
dönülememesi hâlinde hak sahiplerine taşınmazın rayiç bedelinin
ödenebilmesini sağlayan düzenlemeyle de birçok mağduriyet giderilerek
planların iptal olduğu, imar, iskân faaliyetlerinin askıya
alınarak âdeta kangren hâline gelerek çözümsüz kaldığı
alanlarda planlı ve ruhsatlı yapılaşmanın önü
açılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; nasıl ki vatandaşlarımız satın
alacakları ikinci el bir aracın hasar kaydını görerek karar
verebiliyorlarsa teklif kapsamındaki düzenlemeyle de ruhsatına
aykırı ekleri olan veya ruhsatsız yapılmış
binaların tapu kayıtlarının beyanlar hanesine bildirim
usulü getirilmesi sayesinde satın alacakları yapının durumunu
görerek karar verebileceklerdir. Böylelikle henüz yıkım işlemi
gerçekleşmemiş veya ruhsata aykırılıkları
giderilememiş yapıların satışı, satın
alınması hususunda vatandaşımızın
aldatılmasının da önüne geçilmiş olacaktır.
Yine bu madde kapsamında ruhsatsız
yapılaşmanın baştan önlenmesi,
aykırılıkların süratle giderilmesi amacıyla ilgili
idarelerince ruhsatsız yapıların yıkılmaması
hâlinde yıkım maliyetlerinin yüzde 100 fazlasıyla yine aynı
idareden karşılanmak suretiyle Bakanlık tarafından
yıktırılması imkânı getirilmektedir. Ayrıca, imar
mevzuatına aykırı kaçak yapılaşmanın engellenmesi
için bu faaliyetlere uygulanan idari para cezalarının
artırılması ve bu cezaların arsa emlak değerine göre
belirlenmesi daha adil ve caydırıcı olacaktır. Yoğun
bir şekilde karşılaşılan ve plan bütünlüklerini
bozarak şehirleşme açısından ciddi sıkıntılar
doğuran parsel bazındaki plan değişikliği
taleplerinin, nüfusu, yapı yoğunluğunu, kat adedini, bina
yüksekliklerini artıracak şekilde yapılamayacağı hükmü
de teklif kapsamında getirilmektedir. Bu kapsamda taşınmaz
maliklerinin tamamının muvafakati üzerine teklif edilecek imar
planı değişiklikleri ancak ada bazında yapılabilecek
ve bu değişiklik sonucunda meydana gelen değer
artışlarından ilgili idarelerce alınacak paylarla
oluşturulan kaynakların kentsel dönüşüm ve altyapı
hizmetlerinde kullanılması suretiyle deprem güvenlik konut üretimine
ve planlı kentleşmeye önemli katkı sağlanacaktır.
Bu düşüncelerle kanun teklifimizin
hazırlanmasında emeği geçen milletvekillerimize, Komisyon
üyelerimize, Bakanlık bürokratlarımıza teşekkür ediyor; bu
yeni düzenlemelerin inşallah birçok soruna çözümler getireceği
inancıyla yerel yönetimlerimize, belediyelerimize,
vatandaşlarımıza hayırlı olması temennisiyle
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Uncuoğlu.
Değerli milletvekilleri, şimdi de
şahısları adına konuşmalara geçiyoruz.
İlk söz, Ankara Milletvekili Filiz
Kerestecioğluna aittir.
Buyurun Sayın Kerestecioğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Ankara) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün dünyada bilgi ve
teknoloji üretimi açık kaynaklarla ilerliyor. Milyarlarca dolar
yatırımla üretilmiş yazılımlar dahi dünyanın her
yerinden kullanıcının erişimine açık. Bu yolla belki
10 kişinin üzerine çalıştığı bir bilgi veya kod
havuzuna dünyanın dört bir yanından kişiler katkı
sunabiliyorlar. Bugün yeryüzüne ait bilgiler, haritalar da benzer biçimde
dünyanın her yerinden gönüllü katılımcıların
katkılarıyla oluşturuluyor.
Değerli milletvekilleri, yeryüzüne ait bilgiler
sürekli değişir. Bir apartman yıkılır, yerine yenisi
yapılır, yeni yollar inşa edilir, toprağın
altında ve üstünde sürekli değişiklikler, koordinat
kaymaları olur. Bu değişiklikleri kamu kurumlarının
sürekli yeni haritalar oluşturarak tespit etmesi çok zor ve maliyetlidir.
Fakat örneğin bir deprem veya başka bir afet olduğunda, hangi
mahallenin planının nasıl olduğu, belki çok uzak bir köyde
yeni bir evin yapılıp yapılmadığı da hayati önem
taşır. Bugün işte tam da bu nedenle milyonlarca gönüllü
dünyanın haritasını çiziyor. Örneğin Haiti depreminin
ardından en son 1970lerde İngilizler tarafından çizilmiş
olan haritalar binlerce gönüllü kullanıcı tarafından saatler
içinde güncellendi ve böylece binlerce insanın hayatı, depremde hangi
binaların yıkıldığı, yerin
yapısının nasıl değiştiği hızla tespit
edilerek kurtarıldı.
Bu açık kaynaklı haritalar sınır
tanımayan doktorlardan kadın sünnetine karşı mücadele eden
gruplara, kentleri engellilerin erişimine uygun hâle getirmeyi amaçlayan
inisiyatiflere kadar pek çok hayati amaçla kullanılıyor. Bir afet
olduğu anda Microsoft, Yandex gibi kurumlar uydu
fotoğraflarını bağışlıyorlar ki
kullanıcılar uydu fotoğrafları üzerinden harita
çizebilsinler. Bunu yapmak için harita mühendisi olmak gerekmiyor, insani
yardım profesyonellerinden gönüllülere, gazetecilere, hukukçulara,
bisikletçilerden doğa sporcularına, sosyal bilimcilere, milyonlarca
kişi her gün dünya haritasını güncelliyor arkadaşlar. Bu
dünya haritası projesinin en önemlilerinden biri OpenStreetMap ve bugün
5,5 milyonun üzerinde kullanıcı yalnızca isim, soyisim ve bir
mail adresiyle bu topluluğa katılıp harita çizebiliyor. Üstelik
bu veriler kamu kurumları tarafından kullanılıyor.
OpenStreetMapin gönüllüleri tarafından çizilen haritaları kullanan
birkaç devlet kurumunu sayayım: Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Demiryolları trenlerin dijital takibinde kullanıyor bu
haritaları. E-devlet, deprem toplanma yerlerini bu verilerden faydalanarak
gösteriyor. Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü kısa zamana kadar sitesinde
bu verilere yer veriyordu. Bu haritaları kullanmayan kamu kurumu yok.
Bunun yanında, hepinizin cep telefonlarındaki uygulamalar verilerini
bu açık kaynaktan çekiyorlar. Size bu haritaların çok daha hayati bir
kullanım alanından söz edeyim: Son Elâzığ depreminin hemen
ardından Elâzığın haritası da benzer yöntemlerle
çizildi ve yereldeki gönüllülerle paylaşıldı.
Evet, bu kadar şey anlattım. Neden?
Şimdi, bu kanun teklifiyle ne deniyor? Harita çizmek için
Bakanlığa 1/1.000lik pafta başına 25 ila 50 lira ödeme
yapılacak. İzin almadan haritalamaya
kalkışırsanız da 10 katı ceza kesilecek. Örneğin,
Türkiye'nin haritasını çizmek isteyen bir kişi 35 milyon lira,
İstanbulun haritasını çıkarmak isteyen bir kişinin
ise 250 bin lira ücret ödemesi gerekiyor. Eğer bu haritalar izinsiz
çizilirse 10 katı ceza ödeyecekler.
Arkadaşlar, bu yasaklar dünyada bir tek
Hindistanda var; o da Googleın sokak görüntülerini çekmesini engelleyen
ve sadece kendi vatandaşlarına bunu tanıyan bir yasa. Ama neden
ülkemiz bugün dünyanın gittiği istikametin tam tersine gidiyor?
İyi niyetle ifade edersem, bu madde uzmanlara hiç sorulmadan,
danışılmadan hazırlanmış ama daha kötü ve daha
olası tahminimizse
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kerestecioğlu,
tamamlayın lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Tamamlayacağım Sayın Başkan.
bu verileri tekelinde tutmak isteyen yabancı
ve yerli büyük tekellerin baskısıyla bu 90lardan kalma yasanın
bugün Meclise getirildiği. Ve dolayısıyla bir iki saatte milyonlarca
özgür haritacı tarafından haritaların hazırlanması bu
tekellerin hoşlarına gitmiyor.
Bu teklifin Sayın Mustafa Demir tarafından
hazırlanmış olması da ayrıca manidar çünkü kendisinin
Fatih Belediye Başkanlığı döneminde bu coğrafi
bilgileme sistemleri konusunda çalışmaları olduğu da
biliniyor ve muhtemelen bu alanda tekelleşen firmaları da kendisi iyi
tanıyordur.
RECEP ÖZEL (Isparta) Allah Allah! Nereden nereye!
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Biz böyle biliyoruz.
Evet, değerli milletvekilleri, Elâzığ
depremi bize çok açık bir hakikati hatırlattı.
Yıllardır deprem için değil, rant için kentsel dönüşüm
yapıldı. Bugün de İnsan hayatı mı, rant mı?
sorusunu büyük büyük harflerle rant diye yanıtladık ve 41
insanı kaybettik.
Biz özgür yazılımdan ve özgür
paylaşımdan yanayız.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Kerestecioğlu.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Zengin.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan,
sataşma olduğu için sayın milletvekilimize bir söz vermenizi
rica ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Demir.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
44.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demirin,
Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin 161 sıra
sayılı Kanun Teklifinin birinci bölümü üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MUSTAFA DEMİR (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; aslında bu kent bilgi sistemine
veya coğrafi bilgi sistemine baktığımızda, tüm
konuşmacıları detaylı dinlediğimizde maalesef tam
anlaşılmadığı ortaya çıkıyor. Bu ortofotolar
dünyanın her tarafından alınıyor zaten. Siz isteseniz de
istemeseniz de Yandex, Google, şu anda bizim bile sahip
olamadığımız bilgilere ve görüntülere sahip. Bunu engellemek
mümkün değil.
Asıl burada hedeflenen, devlette hizmetin
kalitesinin artırılması, sadece yönetim bilgi sistemiyle
değil yani sayısal ve sözel verilerle değil, sayısal ve
sözel verilerin mekânla bütünleşerek üç boyutlu hizmetin
sunulmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin.
MUSTAFA DEMİR (İstanbul) Siz sadece
sayısal ve sözel verilerle ülkemizdeki insanlara hizmet etmeye
kalkarsanız
Basit bir örnek vermek gerekirse, mesela Ahmet Bey ile Zeki
Beye hizmet verin. Siz bunları MISle yaparsanız önce idari
adreslerine bakarsınız, şehrine bakarsınız, nerede
olduğuyla ilgili epey uğraşırsınız ama
coğrafi bilgi sistemiyle desteklenen bir sisteminiz varsa devlet olarak,
bir tuşla Ahmet Bey ile Zeki Beyin aslında mesela İstanbulda
Bağcılarda bir binada aynı katta karşılıklı
komşu olduklarını görürsünüz.
Mesela siz, Aile, Sosyal Politikalar
Bakanlığıyla ilgili, engellilerimiz için çalışma
yapacaksınız, ihtiyaç sahiplerimizle ilgili çalışma
yapacaksınız, gençlerimizle ilgili çalışma
yapacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen bağlayın sözlerinizi
Sayın Demir.
MUSTAFA DEMİR (İstanbul) Eğer bunu
şu anda klasik yöntemle ararsanız çok zor
ulaşırsınız ama elektronik ortamda bir tuşla,
kısa sürede gençlerinizin nerede yaşadığını
bilirsiniz, engellilerinizin çoğunlukla nerede olduklarını
bilirsiniz, hatta onları sosyal medyayla desteklediğinizde
ihtiyaçlarını bile oturduğunuz yerden tespit edebilirsiniz.
Şimdi, bu coğrafi bilgi sistemi,
tevafuken, tesadüfen bu kanunun adında -birinci olduğu için- geçti.
Ama aslında ülkemizin yıllardır beklediği, aslında
yerel yönetimler ve kamunun normalde kendi şartları ve
imkânlarıyla yapmaya çalıştıkları ama
darmadağın bir çalışmayı şu anda kanunla
formatlayıp bütün bu yapılan çalışmalarda zaman kaybı
ve imkân israfının önüne geçilerek ülke olarak, devlet olarak muazzam
bir sisteme sahip olacağız. Benim bu hayalim, şu söylediklerim
bu kanunla birlikte gerçekleşirse dünyada iki elin
parmağını geçmeyecek altyapıya ulaşmış
olacak ülkemiz. Bu, bütün bakanlıklarımızla ilgili
yapılacak
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkürler Sayın Demir.
MUSTAFA DEMİR
(İstanbul) Peki, teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN
Sayın Altay, buyurun.
45.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
hem İç Tüzük hem de teamüller gereği şahıslar adına
yapılan konuşmalarda önce lehte, sonra aleyhte söz verildiğine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Efendim, yani yol olmaması bakımından bir
uygulamanıza çekince koymak adına söz aldım. Hem İç Tüzük
hem de teamüllere göre, şahıslar adına yapılan
konuşmalar önce lehte, sonra aleyhte şeklinde yürür idi; İç
Tüzükte de şahıslarla ilgili lehte ve aleyhte der.
Dolayısıyla bugün uygulamanızda önce aleyhte sonra lehte gibi
bir değerlendirmeniz var, buna dikkat çekmek istedim efendim.
BAŞKAN Yok,
kayda giren şekliyle Sayın Kerestecioğlu aslında lehte
konuşmuş görünüyor.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Akif Hamzaçebi de
BAŞKAN Yani
söz talebi böyle kaydedilmiş Sayın Altay, söz böyle talep
edilmiş, böyle kaydedilmiş. Şimdi Hasan Subaşı
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Efendim, Sayın Hamzaçebi de önce konuştu, lehteki
konuşmacı sonra konuştu. Bu da var yani, sadece Sayın
Kerestecioğlu
BAŞKAN Tabii,
şimdi, bana Kanunlar ve Kararlardan gelen sıra
Tabii başvurular
oraya gidiyor.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Kanunlar ve Kararları uyarmak lazım. Muhtemelen
1inci parti onlara bir basınç uyguluyor, mobbing uyguluyor.
Dolayısıyla da onlar böyle bir tutum içinde olabilir Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
Şunun için söyledim: Başvurular orada değerlendirildiği
için ben göremiyorum, listeyi görebiliyorum. Dolayısıyla, muhtemelen,
Sayın Kerestecioğlu lehte talepte bulunmuş görünüyor çünkü
aleyhte de şimdi yine muhalefetten bir sayın milletvekili
konuşacak; ikisinin de aleyhte olması gerekiyor bu
konuşmacıların.
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, lehte söz alıp aleyhte
konuşabilirler. Geçmişte örnekleri var.
BAŞKAN Evet,
bu mümkündür, doğrudur Sayın Türkkan; örnekleri de vardır.
Evet,
teşekkürler Sayın Altay.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ile 70
Milletvekilinin Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2512)
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 161) (Devam)
BAŞKAN
Şimdi şahıslar adına ikinci söz için Antalya Milletvekili
Hasan Subaşı konuşacak.
Buyurun Sayın
Subaşı. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
HASAN SUBAŞI (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
üzerinde söz almış bulunuyorum.
Sayın milletvekilleri, coğrafi bilgi
sistemleri sanki bu torba yasanın ambalajı niteliğinde ama onun
altında 10 önemli yasada değişiklik içeriyor.
Elâzığ ve Malatya depremindeki
kayıplarımızı rahmetle anıyorum, Allahtan rahmet
diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum ve
milletçe başımız sağ olsun, geçmiş olsun. Ben dilerdim
ki böyle bir deprem felaketinden sonra Türkiyede bu kanun gündeme gelmesin,
önemli tedbirler alınsın.
Bir hatibin konuşması sırasında
şöyle bir ifadeye tanık oldum: Bundan sonra deprem konusunu
siyasetüstü ele alalım ve bu konu üzerine eğilelim. Çok
yanlış, doğru bulmadığım bir ifade çünkü deprem
tam da siyasetin konusudur, siyasetin sorumluluğudur; siyaseti, devlet
kurumlarını, Hükûmeti ve Parlamentoyu bu tür felaketlerden
arındırma bahanesi olur bu tür konuşmalar. Onun için, siyaset
kurumu sorumluluğunu takınmak zorundadır.
Ne demek istiyorum? Sayın Soylu geçen günkü
konuşmasında İstanbulda 7,5 şiddetinde deprem
bekliyoruz. dedi. Onu da imtihan diyerek, kader diyerek mi
geçiştirmeliyiz, yoksa siyaset kurumu, Hükûmeti idare eden siyasetçiler
sorumluluğunu takınmak zorunda mı? Tam da sorumludur. Siyaset,
Kanal İstanbula para harcamak ile can kurtarma arasında
-İstanbulda ölmesi muhtemel kayıplarımız yüz binlerceyle
ifade edildiğine göre- bir tercihte bulunmalı yani Yüz binlerce
canı mı kurtarmalıyım, bunun için tedbir mi
almalıyım, yoksa Kanal İstanbulu mu yapmalıyım?
İşte söylemek istediğim, siyasetçiler kader diyerek, imtihan
diyerek sorumluluktan kurtulamaz. Hangisi yapılmalıdır? Şu
yasa yerine, o ölmesi muhtemel yüz binlerce can için hemen bugünden itibaren
tedbir mi aramaya başlamalıyız, yoksa Kanal İstanbul,
Ahlatta saray ve Kıyı Kanununu delmekle mi meşgul
olmalıyız?
Hükûmetin en iyi yaptığı uygulama,
kentsel dönüşümü İmar Kanununa koymaktır. Ben yıllarca
belediyecilik yaptım. 1580 sayılı Yasa 1930 tarihinde
yürürlüğe girmişti, altmış yıl Türkiyeyi idare etti,
hem de çok iyi bir şekilde yönetti. Yine, 1957 tarihli 6785
sayılı İmar Kanunu yirmi sekiz yıl idare etti. 1985 tarihli
3194 sayılı İmar Kanunu yirmi yılın üzerinde
Türkiyeyi idare etti. Ama bugün baktığımızda, sürekli
değişen imar yasaları, imar afları ve şimdi de bu
kanunda görüyoruz, hemen ruhsatsız binaları yıkalım.
İmar affını çıkardık
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Subaşı,
tamamlayın lütfen.
HASAN SUBAŞI (Devamla) Şimdi,
değerli milletvekilleri, biz sorumluluğumuzu takınmak
zorundayız ve hiç zaman kaybetmeden gerekli önlemleri almak
zorundayız.
Bakın, hükûmetler ve belediyeler, eylemlerini,
yasalarını ve uygulamalarını doğru sıralamaya
göre, halkın ihtiyaçlarına göre yaparlar. Bu sıralamayı
atlarlarsa, halkın ihtiyaçlarına göre yapmazlarsa böyle kayıplar
vermeye mahkûm oluruz.
Profesör Naci Görür şunu demişti:
Depremler öldürmez, depremler verimli ovaların ortaya çıkmasına
neden olur, kaynak sularının akmasına neden olur. Kötü siyaset
ve siyasetçi ölümlere neden olur. Bugün Türkiyede siyaset, sorumluluğunu
takınmalı ve acilen, çok acil tedbir almaya koyulmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN SUBAŞI (Devamla) Hemen bitiriyorum,
tamamlıyorum.
BAŞKAN Evet, sözlerinizi bağlayın
lütfen Sayın Subaşı, buyurun.
HASAN SUBAŞI (Devamla) Yine, yer bilimleri
profesörü Cenk Yaltırak Bütün Türkiyenin yer bilimleri projesini
yapmamız gerekir. dediğinde şunu söylediler sayın hocaya:
Kaynağı nereden buluruz? Hoca şu cevabı verdi:
İstanbula bir sezon lale ekmeyin, ben Türkiyenin bütün yer bilimleri
projesini bu para karşılığında yaparım.
Söylemek istediğim: Hükûmetler ve belediyeler
halkın ihtiyacına göre, doğru sıralama yapmak
zorundadır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın
Subaşı.
X.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Mithat Sancarın, teklifin tümü ve bölümleri üzerinde lehte ve aleyhte söz
şeklinde bir konuşmanın İç Tüzükte düzenlenmediğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, biraz
önce Sayın Engin Altayın itirazı üzerine kısa bir
tartışma yaşadık. Bununla ilgili kimsenin töhmet
altında kalmaması açısından kısa bir açıklama
hazırladı arkadaşlarım, onu sizinle paylaşmak
istiyorum.
Teklifin tümü ve bölümleri üzerinde lehte ve aleyhte
söz şeklinde bir konuşma İç Tüzükte düzenlenmemiştir.
Konuşmalar gruplar adına ve şahıslar adına
şeklinde belirtilmiştir. Dolayısıyla bu konuda herhangi bir
yanlışlık görülmemektedir, sadece şahıslar
adına diye belirtmemde bir yanlışlık yoktu, onu sizlerle
paylaşmak istedim.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Başkanım, vardı, şimdi maddeyi arıyorum ama var.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
son söz milletvekilinin ama bir lehte, bir aleyhte sözle, burada böyle. Ama
lehte söz alıp da aleyhte konuşmakta hiçbir beis yok.
BAŞKAN Onlar belirlenirken, başvurular
yapılırken mesela bir iktidar, bir muhalefet şeklinde olabiliyor
fakat lehte aleyhte diye belirtilmiyor, o paylaşım buna göre
yapılabiliyor. Buraya bize yansıyan şahıs adına
konuşma diye.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Var
Başkanım, İç Tüzük 86
Kanunlar Kararları kursa gönderelim
Başkanım.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) İç Tüzükün
86ncı maddesinde bu düzenlenmiş.
BAŞKAN Evet, isterseniz İç Tüzükün
86ncı maddesini okuyayım: Teklifin tümünün kesin olarak
oylanmasından önce milletvekilleri, ne yolda oy kullanacaklarını
kürsüden belirtmek isterlerse, Başkan lehte ve aleyhte birer kişiye
söz verir. Bu konuşma kısa, açık ve gerekçeli
yapılır. Diğer konuşmalar tümü ve bölümler üzerindeki
konuşmalardır. Tümü ve bölümler üzerinde şahıslara söz
verilir. Burada İç Tüzüke göre lehte ve aleyhte ayrımı
yapılmaz.
Teşekkürler değerli milletvekilleri.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ile 70
Milletvekilinin Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2512)
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 161) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, soru-cevap işlemine
başlıyoruz.
Toplam on beş dakikadan oluşuyor
soru-cevap işlemi. İki bölüme ayıracağız; ilk bölümünü
milletvekillerimize söz vererek değerlendireceğiz, son bölümünü de
Komisyona söz vererek geçireceğiz.
Şimdi, sisteme giren üyelere
sırasıyla söz veriyorum. Sürenizin bir dakika olduğunu
hatırlatayım, bir dakika dolduktan sonra mikrofonunuz otomatik olarak
kapatılacaktır, o nedenle konuşmanızı buna göre
ayarlamanızda tabii ki kendi açınızdan fayda vardır.
Sayın Kaya
AHMET KAYA (Trabzon) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Trabzonlu İş Adamları ve
Bürokratları Derneğimizin on yıl önce Orman
Bakanlığından kiralayarak 5 milyon dolar yatırımla
İstanbulun halka açık güzide mesire alanlarından biri hâline
getirdiği Trabzonparka AKPli Ümraniye Belediyesi tarafından el
konulmuştur. Seçimden önce derneğimize yaptığı
ziyarette Kimse Trabzonspor bayrağını buradan indiremez. diyen
Belediye Başkanının, Trabzonluları yok sayarak ve hukuka
aykırı bir şekilde bu alanı derneğimizin elinden
almasını asla kabul etmiyoruz.
Geçmişte uyuşturucunun, fuhuşun ve
kanunsuz işlerin döndüğü başıboş hâldeki ormanlık
alanın, derneğimizin gayretleriyle bugün kültürel amaçlarla
kullanılan güzide bir tesis hâline dönüştürüldüğünü herkes
biliyor. Ümraniye Belediye Başkanını hukuksuz, maksatlı ve
siyasi tutumundan vazgeçmeye ve bu yanlıştan dönmeye
çağırıyoruz. Trabzonpark, kirasını zamanında
ödeyen ve ormana gözü gibi bakan Trabzonlu İş Adamları ve
Bürokratları Derneğimize yeniden tahsis edilmelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kılıç
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Son yaşadığımız depremden
dolayı milletimize geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Ülkemizin
büyük bir kısmı tehlikeli bir deprem kuşağı üzerinde
olduğundan bugüne kadar büyüklü küçüklü birçok depremle yüz yüze kaldık.
Bundan sonra da depremlere hazırlıklı olup gereken tedbirleri
almalı, Deprem değil tedbirsizlik öldürür. sözünü çok önemsemeli,
Tedbir gibi akıl olmaz. düsturuna göre hareket etmeliyiz.
Yaşadığımız son
depremlerdeki, Sayın Cumhurbaşkanımızın dirayetli
önderliğinde, devlet, millet, kurum ve
kuruluşlarımızın iş birliği içerisinde
gerçekleştirdiğimiz hızlı, etkin, verimli çalışma
ve dayanışmalar, başta aziz milletimiz olmak üzere bütün âlemin
dikkatini çekmiş ve takdirini toplamıştır.
BAŞKAN Sayın Tanal
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Konyamızın
çok önemli sorunları var, Bunların başında, sosyal aktivite
alanları yok, emekli vatandaşlarımız maaşları
iyileştirilmediği için mağdur, ekonomik meselelerle ilgili
sıkıntıları var, emlak vergileri Konyada çok yüksek,
mevcut toplu ulaşım araçları yetersiz, iş
çıkışında trafik yoğunluğu var, belediye
otoparkları yapmadığı için tüm il ve ilçelerde otopark
sorunu var, ilçelerin altyapı ve kanalizasyonlarında sorunlar var.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığından Konyalıların bu
sorunlarının çözülmesini bekliyor, selam ve
saygılarımı iletiyorum hepinize.
BAŞKAN Sayın Ataş
DURSUN ATAŞ (Kayseri) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Demokrasinin en önemli birleşenlerinden biri
olan yerel medyanın ayakta kalabilmesi için acil önlemler
alınması gerekmektedir. Gelirleri her geçen gün azalan gazeteleri
ayakta tutabilmek amacıyla vergi ve sigorta primlerinde indirime
gidilmeli, ithal etmek zorunda oldukları kâğıt, mürekkep,
kalıp gibi ürünlerde gümrük vergilerinden muaf tutulmalı, yerel
televizyonlar için uydu kirasında indirim yapılmalıdır.
Gelirlerini henüz kasaya koymadan devlete iade etmek zorunda kalan gazetelere
bir an önce KDV indirimi yapılması gerekmektedir. İlan
bedellerindeki KDV yüzde 1e, Basın İlan Kurumunun aracı kurum
olarak yaptığı kesinti yüzde 15ten yüzde 5e
düşürülmelidir.
TÜİK verilerine göre her geçen gün gazete ve
dergi sayısı azalmakta, televizyonlar bir bir kapanmaktadır. Bu
önlemler bir an önce alınmazsa yerel basın yok olacaktır.
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Yaptığımız görev nedeniyle her
gün yüzlerce kişiyle telefon görüşmesi yapıyoruz. Belki iktidar
farkında değil ama ülkemizde ciddi bir işsizlik var. Ekonomik
darboğaz toplumun tüm kesimlerini etkiliyor. Esnaflarımız,
emeklilerimiz, işçilerimiz, memurlarımız kısacası
yurttaşlarımızın büyük bir bölümü borç batağı
altında; borcunu ödeyemeyen ve yapılandırma isteyenlerden
yüzlerce telefon alıyoruz.
Şimdi soruyorum: Hükûmetiniz
yurttaşlarımızın kamuya ödeyemediği borçları
yeniden yapılandırmayı düşünüyor mu? Bu konuda bir
çalışmanız var mı?
BAŞKAN Sayın Barut
AYHAN BARUT (Adana) Stratejik bir sektör olan
tarımın başında ne yazık ki Bakanlar listesi
açıklandığında Tarım Bakanlığı
dışında tüm bakanlıklar aklımdan geçti ama Tarım
Bakanlığı hiç aklımdan geçmedi. diyen bir bakan bulunuyor.
Sayın Bakan aklından hiç geçmemiş bir
koltukta oturuyor ama atama bekleyen binlerce veteriner hekim, ziraat,
gıda ve su ürünleri mühendislerini hiç görmüyor, feryatlarını
duymuyor. Geçmiş dönem Tarım Bakanı Fakıbabanın
10.551 personel alacağız. açıklamasını da yok
sayıyor. Personel alımına dair müjdemiz yok, devleti istihdam
kapısı olarak görmeyin. diyebiliyor. Hayatı boyunca devletten
maaş almadığını söyleyerek özel sektörü işaret
eden Bakan devlette devamlılığın esas olduğunu bilmiyor
mu? Verilen sözleri niye tutmuyor?
Gençlerimizin hayallerini çalmayın, beş
altı ay sonra onca emekle aldıkları yüksek KPSS puanları
heba olmasın.
BAŞKAN Sayın Özkan
YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Elâzığ ve Malatyayı etkileyen
depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan
rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Son zamanlardaki depremler
bizlere ülkemiz topraklarının yüzde 70inin aktif deprem
kuşakları üzerinde olduğu acı gerçeğini bir kez daha
hatırlatmış oldu. Marmarada beklenen depremde can ve mal
kayıplarının önlenmesi için neredeyse hiçbir çalışma
yapmamış AK PARTİ hükûmetleri, 6 milyon 700 bin riskli
yapıyla ilgili de bir önlem almadığı gibi Kanal
İstanbulu gündemine almış, ihanet ettiklerini kabul ettikleri
İstanbuldan daha ne kadar rant elde ederiz, bunun peşine düşmüştür.
Bugüne kadar zorunlu deprem vergisi adı altında toplanan 34 milyar
doların nereye harcandığı sorusu da cevap beklemektedir.
15/08/2019 tarihinde verdiğimiz -depremin yıl dönümünde- Marmara Bölgesinde
hasarlı bina sayısı acil toplanma alanlarının
sayısı, ve bunların kaçının imara
açıldığı ve depremle ilgili ne gibi önlemler
alındığıyla ilgili yazılı soru önergemize
Sayın Soyludan cevap gelmemiştir.
BAŞKAN Sayın Kayan
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
1999 Marmara depremi sonrası Ecevit
zamanında çıkarılan deprem vergisi kanunuyla bugünkü
değerlerde 250 milyar TL toplanmıştır. Yaşanacak bir
binanın toplam maliyeti 150 bin Türk lirasıdır. Deprem vergisi
fonunda toplanan 250 milyar TLyle 1,5 milyon konut yapılır. Bu parayla
Türkiye'de ne kadar depreme dayanıksız bina varsa hepsi
yıkılıp yeniden yapılırdı; 1 milyon 500 bin konut
bir yılda yapılırdı. Hadi diyelim bu para yirmi bir
yılda toplandı. Her yıl toplanan parayla yapsanız her
yıl 75 bin konut yaparsınız, bugüne kadar bir tane sakat bina
kalmazdı. Türkiye'de Hükûmet 2002 yılından bu yana toplanan
deprem parasıyla, şehit ve gazi paralarıyla ne yaptı, bu
paralar nerelere gitti? Köprüleri, yolları, tüp geçitleri yap-işletle
yaptığınıza göre 250 katrilyon para nereye gitti, kimin
cebinde?
BAŞKAN Sayın Şahin
SUZAN ŞAHİN (Hatay) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Türkiye'deki konutların yüzde 44'ü 1inci
derece, yüzde 25i 2nci derece deprem bölgesinde ve yaklaşık 13
milyon yapı kaçak kapsamındadır. İmar
barışıyla mülkiyet ve imar sorunu olan yapılar yanında
ruhsatlı fakat imar mevzuatına aykırı olan tüm yapılar
da af kapsamına alınmıştır. Mühendislik hizmeti
almayan yapıların güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden
yapılması gerekirken kaçak yapıların deprem güvenlikleri
yapı sahibinin beyanına bırakılarak sağlıklı
ve güvenli kentleşme anlayışı yok
sayılmıştır. İmar affı bilime aykırı
olarak yapıldığı sürece deprem gibi afetlerde yaşanan
sorunların artması kaçınılmazdır. İstanbul
Kartalda yıkılan binanın da imar barışından
yararlanmış olması durumun vahametini gözler önüne sermektedir.
İmar barışı kapsamında kaç binaya af getirildi?
Bunların kaçı deprem güvenliğine aykırı? Bu konuda
nasıl bir denetim yapılıyor? Bu soruları
yanıtlamanızı bekliyoruz.
Teşekkürler Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkürler değerli
milletvekilleri.
Şimdi de sıra Komisyonda.
Buyurun.
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE
TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya)
Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
Özellikle, Hasan Baltacı Bey konuşurken
Bakanlık, belediye ada bazında değişiklik yaparsa
değer artışı olmayacak, bu konu dikkat çekiyor.
anlamında bazı konulara değindi, onlarla ilgili de bir iki cümle
söylemek istiyorum. Tabii, belediye meclislerinin bu konudaki yaklaşımları
çok önemli. Belediye meclislerinin kanunu doğru uygulayacaklarına ben
şahsen inanıyorum, yerelliğin gereği de odur. Parsel
bazında imar artışı getiren bir değişikliğin
yapılamayacak olması imar hukukunda çok yeni bir dönem başlatmaktadır.
Bunun altını özellikle çiziyorum.
Gökan Beyin daha önceki konuşmasında
yükseklik yerine yoğunluk konusunun da değerlendirilmesiyle ilgili
atfını doğru buluyorum, bu konuda da
çalışmalıyız diye düşünüyorum.
Ahlat konusu çok gündeme geldi. Yani
Cumhurbaşkanlığı makamının Türkiyenin böyle
önemli bir yerinde, tarihî Selçuklu merkezinde bulunmasının herkes
tarafından destekleneceğine ben şahsen inanıyorum.
Tabii, Sayın Tanal -öncelikle, Sayın
Tanalı Konyaya davet ediyorum- Konyada toplu ulaşım
araçlarının ne kadar modern olduğunu, akışın
diğer şehirlere göre ne kadar düzgün olduğunu yaşayarak da
görecektir. Konyada -belki yakın zamanda gitmemiştir- çok önemli
aktivite alanları var; Bilim Merkezi, Kelebekler Vadisi, şehir
meydanı, Mevlâna bölgesindeki dönüşüm, tarihî Konya Çarşısı,
Olimpiyat Parkı, Ecdat Parkı gibi çok önemli aktivite alanları
var.
Toplu ulaşım konusunda da AK PARTİ ya
da son dönemle ilgili şunu söyleyeyim: 200 olan toplu ulaşım
aracı sayısı yaklaşık 600e
çıkmıştır ve Türkiyede elektrikli otobüslerin ilk kullanılmaya
başlandığı şehir Konya olmuştur.
Otoparklar konusuna biraz önceki
konuşmasında da Sayın Tanal değindi. Konyada ücretli,
ücretsiz bir düzenleme, birçok otoparkta farklı uygulama vardır ama
fiyatlar makuldür. Belediyeler olarak da çok sayıda otopark yapılmıştır,
Türkiyeye model olabilecek otoparklar yapılmıştır. Konevi
Otoparkı, Zindankale Otoparkı, Buğday Pazarı altındaki
1.200 araçlık otopark, yine Türkiyedeki en büyük otopark
alanlarından biri olan stadyum alanındaki otopark bunların
başlıcalarıdır.
Ben, tekrar Sayın Tanalı Konyaya özel
olarak misafir etmek üzere, etli ekmek ve tandır kebabı da ikram
etmek üzere davet ediyorum.
Teşekkür ediyor, hepinize hayırlı
akşamlar diliyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) 3 sefer Tanal
diyerek bana sataşmada bulunmuştur.
BAŞKAN Sayın Tanal, açıklama için
yerinizden söz veriyorum.
Buyurun Sayın Tanal.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
46.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, Konya ilindeki vatandaşların sorunlarının
çözülemediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan,
Öncelikle nazik davetiniz için teşekkür ederim.
Ben gelmek isterim ama ben şunu söyledim: Konya çok güzel bir
şehrimiz ama Konyadaki vatandaşlarımızın
sorunlarının olduğunu söyledim, bu sorunlarının tam
çözülemediğini söyledim.
Nedir? Bir: Otopark sorunu var yani yasa
uyarınca, İmar Kanununun 37 ve 44üncü maddeleri uyarınca
belediyelerin ücretsiz toplu otopark yapması gerekirken
yapılmamış bugüne kadar. İki: İlçelerimizde
altyapı sorunu var. dedim. Üç: Oradaki
vatandaşımızın, emeklilerin geçim sorunları var.
dedim. Dört: Orada istihdam sorunu var. dedim. Emlak vergilerinin yüksek
olduğunu söyledim ve iş çıkışlarında yoğun
bir trafik sorununun olduğunu söyledim ben. Yani bu açıdan, gerçekten
Konyadaki vatandaşlarımızın sosyal aktivite alanları
anlamında siz sadece parktan mı bahsediyorsunuz? Yani bir parkı
sosyal aktivite alanı olarak mı düşünüyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Tanal.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Yani sosyal aktivite olarak eğer sadece otopark
aklınıza geliyorsa
Sayın Başkanım, siz kaç dönem
orada Belediye Başkanlığı yaptınız yani
Konyalılar gerçekten AK PARTİye bugüne kadar hep oy verdi ama
gerçekten mağduriyet anlamında da Türkiyede en fazla mağdur
edilen illerin başında da Konya geliyor. Konyalılar
inşallah bize destek verirlerse bu mağduriyetlerin tamamını
gidereceğiz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler Sayın Tanal.
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE
TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) Sayın
Başkanım, izin verirseniz
ENGİN ALTAY (İstanbul) Böyle bir usul
yok Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Akyürek, buyurun.
47.- Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı Tahir Akyürekin,
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE
TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya)
Şimdi, tabii, aktivite alanı diye ben hangi cümleyle
başladım Mahmut Bey? Bilim Merkezi, Kelebekler Vadisi gibi hakikaten
Türkiyede marka olmuş alanlardan bahsettim.
İstihdam konusunda da Konyada sadece organize
sanayi ve özel organize sanayi alanında, merkezde sigortalı
çalışan işçi sayısının 100 bine yakın
olduğunu ve bunun özellikle son on beş senede ortaya
çıktığını, 15 binlerden 100 bine çıktığını
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Başkanım,
benim söylediklerimle ilgisi yok bunların.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Böyle bir usul
yok Sayın Başkan, böyle bir usul yok ya.
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE
TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) Soru var
ama.
Otopark konusunda da otoparkta toplanan
ENGİN ALTAY (İstanbul) Efendim, siz
Konya Milletvekili olarak orada değilsiniz, Komisyon Başkanı
olarak oradasınız.
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE
TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya) Ama
soruyorsunuz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Sormadım ben,
sadece Konyanın sorunları var. dedim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Doğru, siz
de haklısınız.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
Komisyonun süresi var.
Kullanın siz sürenizi, buyurun.
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE
TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI TAHİR AKYÜREK (Konya)
Başkanım, bir cümle söyleyeceğim: Türkiyede otopark parası
toplanan rakamın birkaç katı harcamayla otopark yapan illerin
başında Konya gelmektedir. İsimlerini de saydım; Konevi,
Zindankale, Buğday Pazarı gibi yerlerin isimlerini de saydım.
Teşekkür ediyorum tekrar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkürler değerli
milletvekilleri.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkanım,
Başkanım
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ile 70
Milletvekilinin Coğrafi Bilgi Sistemleri ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2512)
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 161) (Devam)
BAŞKAN - Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime üç dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.39
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Mithat SANCAR
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Rümeysa
KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 49uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
161 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan 66 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
başlayacağız.
2.- İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Kırgız Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Bişkek
Kırgız-Türk Dostluk Devlet Hastanesi Açılması, Ortak
İşletilmesi ve Devri ile Kırgız Cumhuriyeti
Vatandaşlarının Türkiyede Tıp ve Tıpta Uzmanlık
Eğitimi Almasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1602) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 66)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun olamayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince
kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 30 Ocak 2020 Perşembe günü saat
14.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 21.44