TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
57nci
Birleşim
18
Şubat 2020 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gökün, trafik
kazası geçiren İstanbul Milletvekili Rümeysa Kadaka geçmiş
olsun dileğinde bulunduğuna ve Avrupa Güreş
Şampiyonasında altın madalya kazanan Süleyman Karadenizi
kutladığına ilişkin konuşması
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Levent Gökün, İstanbul
Milletvekili Rümeysa Kadakın trafik kazası geçirmiş
olmasına rağmen görev ve sorumluluk bilinciyle görevine
başladığına ilişkin konuşması
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Konya Milletvekili Halil Etyemezin, Konya iline yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
2.-
Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlunun, Samsun ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
İzmir Milletvekili Hasan Kalyoncunun, biyolojik savaşa ilişkin
gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Adana Milletvekili Ayhan Barutun, vatandaşların Çinde ortaya
çıkan ve tüm dünyaya yayılan corona virüsü nedeniyle tedirginlik
yaşamasının yanı sıra grip ilaçları dâhil birçok
ilacın piyasada bulunmaması nedeniyle ortaya çıkan
mağduriyete ilişkin açıklaması
2.-
Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde ülkeye
kazandırılan yollar, köprüler, havalimanlarıyla birlikte bilimi,
teknolojiyi ve inovasyonu destekleyecek Teknopark İstanbulun 2nci etap
açılışının yapıldığına
ilişkin açıklaması
3.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Artvin Sarp Sınır
Kapısında oluşan tır kuyrukları nedeniyle
yaşanılan mağduriyete ilişkin açıklaması
4.-
Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlunun, Malatya ve
Elâzığ illerinde yaşanan deprem nedeniyle hemşehrilerinin
doğal gaz ve elektrik faturalarının tahsilatının üç ay
süreyle ertelenmesini talep ettiğine ilişkin açıklaması
5.-
Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun, Yunanistan
Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulosun Batı Trakyadaki Türklere
yönelik Müslüman Yunan azınlık ifadesinin kabul edilebilir
olmadığına ve 4üncü Ulusal Antarktika Bilim Seferine
katılan 24 kişilik ekibin Antarktikaya
ulaştığına ilişkin açıklaması
6.-
Bursa Milletvekili Yüksel Özkanın, Yunanistan Cumhurbaşkanı
Prokopis Pavlopulosun Batı Trakyadaki Türklere yönelik Müslüman Yunan
azınlık ifadesine ilişkin açıklaması
7.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, yapılan zamlar nedeniyle
elektrik ve doğal gaz faturalarının yüksekliğine
ilişkin açıklaması
8.-
Bursa Milletvekili Atilla Ödünçün, 18 Şubat Türkiyenin NATOya
üyeliğinin 68inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
9.-
Denizli Milletvekili Haşim Teoman Sancarın, 20 Mart 2019 tarihinde
yaşanılan deprem nedeniyle Denizli ili Acıpayam ilçesindeki
mağduriyetin devam ettiğine ilişkin açıklaması
10.-
Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filizin, 17 Şubat Orgeneral
Eşref Bitlisin şehadetinin 27nci yıl dönümüne, İstanbul
Üniversitesi öğrencisi Hakan Taşdemir, Konyalı Mevlüt Çankaya vc
Şırnak ili Cizre ilçesinde Nezir Kılıçın intihar
etmesinin ekonomik sıkıntılar nedeniyle gelinen noktanın
korkutucu olduğunu gösterdiğine ilişkin açıklaması
11.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın, dirayetli
önderliği ve esaret altında bulunan Kafkasya topraklarını
kurtarma mücadelesiyle Şeyh Şamilin tarihe geçtiğine
ilişkin açıklaması
12.-
Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, Türkiyenin sanayi üretiminin reel
sektörde yaşanan dengelenmenin ardından artış
eğilimine girdiğine ilişkin açıklaması
13.-
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, otoyol kenarlarına
yerleştirilen maket polis ve jandarma araçlarının kime, kaç
liraya yaptırıldığını ve devlete maliyetinin ne
olduğunu, bu maketlerin konulduğu yerlerde trafik
kazalarının azaldığına dair somut bir
araştırma sonucunun olup olmadığını
İçişleri Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
14.-
Aksaray Milletvekili Ayhan Erelin, iş bekleyen fizik tedavi teknikerlerinin
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
15.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın, Millî Sarayların
Cumhurbaşkanlığına bağlanmasıyla Meclis bünyesine
alınan personelin bankamatik memuru olarak
çalıştırılması konusunda Meclis Başkanlığının
kamuoyuna açıklama yapması gerektiğine ilişkin
açıklaması
16.-
İstanbul Milletvekili Hayati Arkazın, dünyada her yıl 6
milyondan fazla insanın sigara yüzünden hayatını
kaybettiğine, ülkede bu konuda alınan tedbirlerin ve yapılan
çalışmaların artarak devam etmesini dilediğine ilişkin
açıklaması
17.-
Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzelin, 1998 yılında ABDli
Curtis La France tarafından Anıtkabirde sergilenmek üzere Kültür
Bakanlığına bağışlanan Büyük Önder Atatürkün
mektubunun nerede olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
18.-
Iğdır Milletvekili Yaşar Karadağın, Iğdır
iline 16 kilometre uzaklıkta bulunan ve teknik ömrünü tamamlamış
olan Metsamor Nükleer Santralinde meydana gelebilecek nükleer
sızıntıya karşı tedbir alınmasının
elzem olduğuna ilişkin açıklaması
19.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, AKPnin kamyoncuların
feryadına kulak vermesi için daha kaç kişinin canına
kıyması gerektiğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
20.-
Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, yüksek hızlı tren nedeniyle
Büyükderbent ve çevredeki diğer istasyonlarda yaşanılan
mağduriyetin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
21.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, nakit
sıkıntısı yaşayan Mersin ili merkez, Tarsus, Mezitli,
Erdemli, Anamur, Silifke ilçeleri Esnaf ve Sanatkârlar Kredi Kefalet
Kooperatiflerine ödenek gönderilerek esnafa destek verilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
22.-
Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycanın, corona virüsü
salgınının devam ettiğine ve Çinden plastik atık
alınmasının doğru olmadığına ilişkin
açıklaması
23.-
Kırşehir Milletvekili Metin İlhanın, Kırşehir
ilinin kamu yatırımlarından yeterince
faydalanamadığına ilişkin açıklaması
24.-
Yozgat Milletvekili Ali Kevenin, Yozgat ili köylerinin altyapı
sorunlarının devam ettiğine ilişkin açıklaması
25.-
Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın, 1 Ekim 2017 tarihi itibarıyla
iller arası hayvan sevklerinde uygulanan düzenlemenin hayvan üreticilerini
mağdur ettiğine ilişkin açıklaması
26.- Sivas
Milletvekili Semiha Ekincinin, 12 Şubat akşamı geçirdiği
kalp krizi nedeniyle vefat eden AK PARTİ Divriği İlçe
Başkanı Yasin Uyanıka Allahtan rahmet dilediğine,
Diyarbakır Annelerinin HDP Diyarbakır İl Başkanlığı
önünde 22 Ağustosta başlayan evlat nöbetinin devam ettiğine ve
Sivasspora 21 Şubat Cuma günü Alanyasporla yapacağı maçta
başarılar dilediğine ilişkin açıklaması
27.-
Mersin Milletvekili Olcay Kılavuzun, Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ve
silah arkadaşlarını saygıyla, minnetle
andığına ilişkin açıklaması
28.-
Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasapın, Diyanet
İşleri Başkanlığının
yayımladığı Aile Dergisinde yer alan Tasarruflu pazar
alışverişi nasıl yapılır? başlıklı
yazıya ilişkin açıklaması
29.-
Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagilin, Aile, Çalışma ve
Sosyal Hizmetler Bakanlığının Amasya iline 2019
yılında yaptığı yardımlara ilişkin
açıklaması
30.-
Kayseri Milletvekili Dursun Ataşın, ülkenin derin bir ekonomik
krizin içinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
31.-
Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkayanın, AKP
iktidarının bankaları ve finans kuruluşlarını
baskılamasının kamuoyunu aldatmak olduğuna ilişkin
açıklaması
32.-
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun, İYİ
PARTİ Genel Başkanı Meral Akşenerin öncülüğünde il ve
ilçe ziyaretlerine devam ettiklerine ve vatandaşların yegâne
gündeminin geçim sıkıntısı olduğuna, Atlasglobal hava
yolu şirketinin iflas başvurusunda bulunduğuna ve Türk
ekonomisinin her geçen gün kan kaybetmeye devam ettiğine, ekonomik
sıkıntılar yüzünden hayatına son veren Hatay ilinde Adem
Yarıcı, Konyalı Mevlüt Çankaya ve İstanbul Üniversitesi
öğrencisi Hakan Taşdemirin çığlığı tüm
ülkeyi sarması gerekirken Hükûmetin görmezden gelmeye devam ettiğine
ancak ülkeyi yönetenlerin bu sorumluluktan kaçamayacaklarına ilişkin
açıklaması
33.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Türk kökenli Milletvekili Emir
Kırın üyesi olduğu Belçika Sosyalist Partisinden ihraç
edilmesinin Türklerin sadece siyasette değil her alanda var olan
haklarının kısıtlanması yönündeki
tartışmaları artırdığına, demokrasi, insan
hakları, hukukun üstünlüğü gibi değerlerin Türkler ve
Müslümanlar söz konusu olduğunda nasıl görmezden gelindiğinin
nedenleri üzerinde durularak, tesis edilecek Ankara ve Türkiye merkezli adalet
ve medeniyet anlayışının dünyada kabul görmesi için
çalışılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
34.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Mardin Büyükşehir
Belediye Eş Başkanı Ahmet Türk ve Mazıdağı
Belediye Eş Başkanı Necla Yıldırım hakkında
beraat kararı verilmesinin kayyum atamalarının keyfî ve hukuksuz
olduğunun göstergesi olduğuna, Dil, Kültür ve Sanat
Araştırmaları Derneği Eş Başkanı ve
eğitmenlerinin, HDP Cizre İlçe Eş Başkanı ile
İlçe Seçim Kurulu üyesinin kendilerine isnat edilen iddialardan beraat
ettiği gibi Van Milletvekili Murat Sarısaça ait aracın önü
kesilerek gözaltına alınan HDP Parti Meclisi Üyesi Yunus Durdunun da
serbest bırakılacağına, Türkiye İnsan Hakları
Vakfının yayımladığı rapora, Gezi Parkı
davasıyla ilgili beraat kararına ilişkin açıklaması
35.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Osman Kavala ve tüm
sanıkların beraat etmesinin Gezi davasının da Balyoz,
Ergenekon gibi uydurma bir dava olduğunu ortaya koyduğuna ve adaletin
geç de olsa tecelli etmesinden Cumhuriyet Halk Partisi olarak memnuniyet
duyduklarına, Gezinin düşünceyi ifade etme ve yayma
özgürlüğünün cisimleşmiş hâli olduğuna, yargının
tam anlamıyla bağımsız olarak iş göreceği Türkiye
hayallerinin sürdüğüne, Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis
Pavlopulosun Batı Trakyadaki Türklere yönelik Müslüman Yunan
azınlık ifadesinin kabul edilebilir olmadığına,
gayriaskerî statüde olmasına rağmen 16 kara parçasının
Yunanistan tarafından silahlandırılmış olmasına
daha ne kadar seyirci kalınacağını öğrenmek
istediklerine ilişkin açıklaması
36.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, 17 Şubat Orgeneral
Eşref Bitlisin şehadetinin 27nci yıl dönümüne, mahkemenin Gezi
davasıyla ilgili sanıklar için verdiği beraat kararına,
Geziyi Vandalizm olarak gördüklerine, İstanbul Milletvekili Hakkı
Saruhan Oluçun yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
37.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
38.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Gezi olaylarıyla ilgili
Vandalizm suçlamasını reddettiğine ilişkin
açıklaması
39.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun
yaptığı açıklamalarındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
40.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
41.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Sakarya Milletvekili Muhammed
Levent Bülbülün yerinden sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
42.-
İzmir Milletvekili Kani Bekonun, Giresun Milletvekili Cemal Öztürkün CHP
grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
43.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın AK PARTİ grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
44.-
Antalya Milletvekili Aydın Özerin, geçim sıkıntısı
içinde olan Adem Yarıcı, Mevlüt Çankaya, Nezih Kılıç ve
Hakan Taşdemirin intihar ettiğine, TÜİK verilerine göre
toplumun büyük bir mutsuzluk sarmalı içinde olduğuna ilişkin
açıklaması
45.-
Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkinin, gıda mühendisleri
aldığı eğitimi uygulayacak iş bulamazken Tarım ve
Orman Bakanlığının gıda güvenliğini
sağlayabilmek adına Türkiye genelinde başlattığı
denetim seferberliğinin gerçekçi olmadığına ilişkin
açıklaması
46.-
Sivas Milletvekili Ahmet Özyürekin, Süper Ligde oynanan maçlarda hakem
hataları olduğuna ve bu hataların Sivasspor aleyhine
oluşmasının kuşku yarattığına ilişkin
açıklaması
47.-
Adana Milletvekili Orhan Sümerin, Adana ilindeki muhtarların
sorunlarının çözümü için adım atılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
48.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, kadro verilemeyen taşeron
işçilerin mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
49.-
Konya Milletvekili Orhan Erdemin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
kırk altı yıldır kapalı olan Maraşın
yeniden sivil hayata açılmasını desteklediklerine ilişkin
açıklaması
50.-
Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünverin, 19 Şubat 2019 tarihinde
vefat eden 20, 21 ve 22nci Dönem Karaman Milletvekili Fikret Ünlüye Allahtan
rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
51.-
Hatay Milletvekili Suzan Şahinin, Türkiye tarihinde ilk kez Rusya ve
Yunanistandan şeker ithal edildiğine ve ithal etmek için mi
kotaların konulduğunu öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
52.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun, Bursa Milletvekili İsmail
Tatlıoğlunun 176 sıra sayılı Kanun Teklifinin
birinci bölümü üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Önergeler
1.-
Başkanlığın, Tekirdağ Milletvekili Enez
Kaplanın, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu üyeliğinden istifasının 19/2/2020 tarihinde
Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge
yazısı (4/62)
2.-
İzmir Milletvekili Atila Sertelin, (2/951) esas numaralı Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/63)
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
İYİ PARTİ Grubunun, İYİ PARTİ Grup Başkan
Vekili İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu
tarafından, eğitimin niteliğinin artması ve
işleyebilmesi için ücretli öğretmenlerin mağduriyetlerinin
giderilmesi, özlük haklarının düzenlenmesi,
yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunların giderilmesi
amacıyla 18/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 18
Şubat 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan
tarafından, işçilerin güvensiz çalışma
koşullarında hayatını kaybettiği iş cinayetlerini
engellemek amacıyla 18/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 18
Şubat 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.-
CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Kani Beko ve arkadaşları
tarafından, kadro alamayan işçilerin sorunlarının
araştırılması amacıyla 17/2/2020 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 18
Şubat 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4.-
AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; bastırılarak dağıtılan 176
sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin kırk
sekiz saat geçmeden Gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 1inci sırasına;
173 ve 174 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin aynı kısmın,
sırasıyla 2nci ve 5inci sıralarına alınmasına
ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; 173, 174 ve 176 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
VIII.-
SEÇİMLER
A)
Başkanlık Divanında Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.-
Başkanlık Divanında boş bulunan Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kâtip Üyeliğine seçim
IX.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Teklifleri
1.-
Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin
Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 176)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın,
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildikten sonra
istisnai kadrolara yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Gençlik ve
Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlunun cevabı (7/23790)
2.-
İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal'ın,
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildikten sonra
istisnai kadrolara yapılan atamalara ilişkin sorusu ve
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhanın
cevabı (7/23856)
3.-
Antalya Milletvekili Cavit Arı'nın, B1/B2 ve D1/D2 yetki belge
bedellerine yapılan zamlara ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve
Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhanın cevabı (7/23858)
4.-
Adana Milletvekili İsmail Koncuk'un, İstanbul Havalimanı'nda
yaşanan bazı aksaklıklara ve son beş yılda
İstanbul'a uçak aracılığıyla giriş yapan turist
sayısına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı
Bakanı Mehmet Cahit Turhanın cevabı (7/23862)
5.-
İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm'ün, Kanal İstanbul Projesi'nin
olası etkilerine ve TAKPAS protokolünde değişiklik
yapılmasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/23866)
6.-
Van Milletvekili Muazzez Orhan'ın, 9 Ocak 2013 tarihinde Paris'te 3
kadının öldürüldüğü olayın soruşturulmasına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/23867)
7.-
Mersin Milletvekili Alpay Antmen'in, Akkuyu A.Ş. nükleer santralinin
yönetim kurulu üyeleri ile şirkete verilen ödeme garantisine ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı 7/23868)
8.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, bir belediye
başkanının A Milli Kadın Voleybol takımının
oyuncularına yönelik sözlerine ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/23916)
9.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, 2002-2019 yılları arasında
çiftçilerin kullandığı kredilerin
yapılandırılması ve ertelenmesinde uygulanan faiz
oranları ile erteleme kapsamına alınmayan kredi borçlarına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/23917)
10.-
Ankara Milletvekili Levent Gök'ün, 2002-2019 yılları arasında
Türkiye'de üretilen, satılan ve ithal edilen elektrikli
ısıtıcı sayısına ve bu
ısıtıcıların sebep olduğu kazalara ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/23918)
11.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, bina yıkımı ve gemi
geri dönüşümü çalışmalarındaki asbest denetimine,
Kentsel
dönüşümde asbest riskine karşı hazırlanan yönetmelik
çalışmalarına,
İlişkin
soruları ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/23919), (7/23923)
12.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, ilgili bakanlık
tarafından asbestli ürünlerin denetimine ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/23920)
13.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, piyasada satılan asbestli
ürünlerin denetimine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/23921)
14.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, ülkemizdeki asbest maruziyeti
oranının yüksekliğine ve yeni asbest yönetmeliğinin
çıkacağı tarihe ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/23922)
15.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, bazı illerde incelemeler
sonucunda asbest tespit edilmesine ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/23924)
16.-
Bursa Milletvekili Yüksel Özkan'ın, Bursa Büyükşehir Belediyesinin
ilaçlama hizmetiyle ilgili olarak gerçekleştirdiği ihaleye,
-Kocaeli
Milletvekili Tahsin Tarhan'ın, Gebze Belediyesi tarafından temizlik
işi için çıkılan ihaleye teklif veren şirketlere,
-Bursa
Milletvekili Yüksel Özkan'ın, Bursa Büyükşehir Belediyesinin proje,
yatırım ve hizmetlerin kamuoyuna duyurulması hizmeti için
yapmış olduğu ihaleye,
İlişkin
soruları ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun cevabı
(7/24093), (7/24094), (7/24144)
17.-
Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş'ın, Zonguldak Çaycuma
Havalimanı'nda THY tarafından iptal edilen iç hat
uçuşlarına ve havalimanının iç hat seferlerine
kapatılıp kapatılmayacağına ilişkin sorusu ve
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhanın
cevabı (7/24105)
18.-
Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit'in, Munzur
Üniversitesi öğrencisi bir kadının kaybolmasıyla ilgili
iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24111)
18 Şubat 2020 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Emine Sare AYDIN YILMAZ (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57nci
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlayacağız.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Levent Gökün, trafik kazası geçiren İstanbul
Milletvekili Rümeysa Kadaka geçmiş olsun dileğinde bulunduğuna
ve Avrupa Güreş Şampiyonasında altın madalya kazanan
Süleyman Karadenizi kutladığına ilişkin
konuşması
BAŞKAN Değerli arkadaşlarım,
Meclisi yönetirken Divan kâtipliği görevinde bizlerle beraber
çalışan, bugün de benimle burada olması gereken İstanbul
Milletvekilimiz Divan Kâtibi Sayın Rümeysa Kadak dün talihsiz bir trafik
kazası geçirdi; durumu gayet iyi -kendisiyle görüştüm-
sağlık durumunda herhangi bir şey yok, araçtakilerde herhangi
bir şey yok. Bugün kendisine dinlenmesini tavsiye ettim, ilerleyen
saatlerde belki geleceğini söyledi ama dinlenmesini de önerdim. Rümeysa
Kadak kardeşimize geçirdiği bu trafik kazasından dolayı
geçmiş olsun diyorum. Gerçekten önemli bir kazayı çok hafif
atlattık. Tekrar geçmiş olsun diyorum.
Yine, değerli milletvekilleri, Avrupa
Güreş Şampiyonasında 92 kiloda altın madalya kazanan
güreşçimiz Süleyman Karadenizi de Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
kutluyorum, başarılar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, hepinize
başarılı ve verimli bir hafta diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, gündeme
geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Konyaya
yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Konya
Milletvekilimiz Sayın Halil Etyemeze aittir.
Buyurun Sayın Etyemez. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Halil
Etyemezin, Konya iline yapılan yatırımlara ilişkin gündem
dışı konuşması
HALİL ETYEMEZ (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce İstanbul
Milletvekilimiz Rümeysa Kadaka geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum ve
millî güreşçimiz Süleyman Karadenizi de buradan tebrik ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Konyamıza yapılan yatırımlarla ilgili gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Öncelikle yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, göreve geldiğimiz
2002 yılından günümüze kadar ekonomiden sağlığa,
ulaşımdan yerli ve millî sanayiye, her alanda birçok
başarıya imza attık. Yapılan yatırımlardan
medeniyet şehri, sanayi kenti, tarım ve
hayvancılığın başkenti Konyamız da
payını almıştır. AK PARTİ hükûmetleri olarak
Konyamıza 51 milyarın üzerinde yatırım yaptık.
İktidar olarak her zaman önceliğimiz
eğitim oldu. Konyamızda eğitime bugüne kadar yaklaşık
2 milyar lira yatırım gerçekleştirdik; okul
sayısını 2 binin, derslik sayısını 22 binin,
öğretmen sayısını ise 32 binin üzerine çıkardık.
Konyamıza Necmettin Erbakan Üniversitesi ve Konya Teknik Üniversitesi
olmak üzere iki devlet, bir de vakfa bağlı Konya Gıda ve
Tarım Üniversitesini kazandırdık. Yaklaşık 20 bin
öğrencimizin kalacağı yeni yurtları açtık. Millî
maçların yapıldığı 42 bin seyirci kapasiteli stadyum,
gençlik merkezleri, çeşitli branşlarda spor tesisleri, yüzme
havuzlarını vatandaşlarımızın hizmetine sunduk.
Yıllık 400 bin kişinin ziyaret ettiği, 5 bin metrekare
kapalı alanda aynı anda 20 bin kelebeğin uçtuğu,
Avrupanın en büyük, Türkiyenin tek kelebek vadisini
Konyamızın hizmetine sunduk.
Sağlıkta toplam 2.395 yatak kapasiteli
31i hastane olmak üzere 80in üzerinde tesis yaptık, yatak
sayımızı 7.686ya çıkardık. 1.250 yataklı Karatay
Şehir Hastanemizin de açılışını bu yıl
içerisinde inşallah gerçekleştireceğiz.
Konyamızda 23.772 konut projesi yaptık, 4
bin sosyal konutu da hayata geçireceğiz. Konyamızda 14 ilçemizi
doğal gazla buluşturduk. Karapınar ilçemizde kurulacak olan bin
megavat kapasiteli dünyanın en büyük güneş enerjisi santralinin
panellerinin kurulmasına nisan ayı itibarıyla
başlayacağız.
Değerli milletvekilleri, şüphesiz
medeniyetin en büyük göstergesi olan ulaşıma ayrı bir önem
verdik. Konyamızın bölünmüş yol mesafesini 1.100 kilometrenin
üzerine çıkardık. Konyayı yüksek hızlı trenin merkezi
hâline getirdik. Konya Havalimanının yıllık 3 milyon yolcu
kapasiteli yeni terminal binasını yaptık ve yolcu trafiğini
yıllık 1 milyonun üzerine çıkardık. 7,5 milyar lira maliyetli
Konya metrosunu da inşallah hayata geçiriyoruz. Yıllık 3 milyon
yolcuya hizmet verebilecek olan Yüksek Hızlı Tren Garı,
Konyamızı lojistik üssü hâline getirecek Kayacık Lojistik
Merkezi, ASELSAN ve Konyalı sanayicilerimizin iş birliğiyle
savunma sanayisiyle ilgili fabrika da inşallah önümüzde süreçte hizmete
girecek. Diğer yandan Konyamız önümüzdeki yıl 5inci
İslami Dayanışma Oyunlarına da ev sahipliği yapacak.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın
başında da ifade ettiğim gibi Konyamız, tarım ve hayvancılığın
başkentidir. Konya, Türkiye tarım alanlarının
yaklaşık yüzde 8ine karşılık gelen 1,9 milyon hektar
tarım alanıyla ülkemizin en büyük tarım alanına sahip. Konyamızın
tarımsal üretim değeri son on sekiz yılda 9 kat artarak 20
milyara yaklaşırken tarımsal ihracatımız yine on sekiz
yılda 20,3 kat artarak yaklaşık 400 milyon dolara
ulaşmıştır. Konya tarım makineleri
imalatının yüzde 65ini, ihracatının da yüzde 70ini gerçekleştirmektedir.
Konyamız ülkemizde, yine, tahıl üretiminde 1inci, 927 bin
büyükbaş hayvan varlığıyla 1inci, 2 milyon 460 bin
küçükbaş hayvan varlığıyla 2nci, 1 milyon 388 bin ton süt
üretimiyle de 1inci sıradadır.
Konyalı çiftçilerimizin üretimini
artırmak, onlara destek olmak için on sekiz yılda 8,4 milyar lira
hibe verdik. Şüphesiz, Konya tarımımızın can
damarı sudur. Bunun bilincinde olarak 2003-2020 yılları
arasında 9,4 milyar liralık yatırım yaparak toplam 260
tesisi hizmete aldık. Osmanlıdan bugüne uzanan asırlık
rüya proje Mavi Tüneli hayata geçirdik. 796.444 dekar araziyi sulamaya açarak
çiftçilerimize yıllık 650 milyon lira tarımsal gelir
artışı sağladık. Suyun tasarruflu
kullanılması için yaklaşık 1 milyar lira bedelli İvriz
Sağ Sahil ve Sol Sahil Kapalı Sulama Sistemlerini Konya
Ereğlimizde hayata geçiriyoruz. Konyamızın sulanabilir
tarım alanı 1 milyon 704 bin 164 hektar iken şu anda sulanan
alan yaklaşık 500 bin hektardır. Sulanan alanı daha fazla
artırarak Konyamıza dış havzalardan su getirmek için
çeşitli su kaynakları üzerinde proje
çalışmalarımızı titizlikle sürdürmekteyiz. Bu projeler
hayata geçtiği takdirde yıllık 500 milyon TL millî ekonomiye
katkı sağlayacak. Konyamızda 105 milyonun üzerinde fidanı
toprakla buluşturduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Etyemez.
Buyurun.
HALİL ETYEMEZ (Devamla) Değerli
milletvekilleri, tarih boyunca nice medeniyetlerin zirvesi, şehri olan
Konyamıza yapılan bu yatırımlar
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğanın
liderliğinde artarak devam edecektir.
Konyamıza yapılan ve yapılacak olan
hizmetlerin gerçekleşmesinde destekleriyle her daim yanımızda
olan Cumhurbaşkanımıza, bakanlarımıza,
milletvekillerimize, emeği geçenlere ve Konyalı hemşehrilerimize
şükranlarımı sunuyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci söz, Samsun ili
genelinde kamu hizmetleri yatırım politikaları ve kentin
sorunları hakkında söz isteyen Samsun Milletvekilimiz Sayın
Neslihan Hancıoğluna aittir.
Buyurun Sayın Hancıoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
2.- Samsun Milletvekili Neslihan
Hancıoğlunun, Samsun ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Samsun ilinin sorunlarıyla
ilgili gündem dışı söz aldım. Genel Kurulumuzu
saygıyla selamlıyorum.
Aslında Samsunun sorunu tektir, o sorun da
Adalet ve Kalkınma Partisinin ta kendisidir. Nasıl? derseniz
Bugün
bu güzel şehri yöneten anlayış, Samsunluların çözüm
bekleyen sorunlarına sırt çevirmiş, kaynaklarını
yandaşa teslim etmiş, havasını suyunu zehirlemiş,
insanları ölümle burun buruna getirmiş ve bu durumdan zerre kadar
rahatsızlık duymayan bir anlayıştır.
Sizlere bunu birkaç örnekle vermek istiyorum.
İlk örneği; İlkadım ilçesindeki Çiftlik Caddesi. Bu cadde
2014 yılında milyonlarca lira masraf yapılarak trafiğe
kapatıldı. Kapatan kim? AK PARTİli Büyükşehir Belediyesi.
Aradan altı yıl geçti, bu cadde yine milyonlar harcanarak bu kez
trafiğe açıldı. Kim açtı? Yine aynı belediye. Planlama
yok, mühendislik yok. Peki ne var? Ben bilirim. anlayışı var,
yandaşa vatandaşın parasını peşkeş çekmek
var. Diğer bir örnek Bafra ilçemizden. Aynı Büyükşehir
Belediyesi üç yıl kadar önce bu ilçemizin gerçekten de ihtiyacı olan
yeni otogar projesi için düğmeye bastı. Projelerin,
kamulaştırmaların, altyapı masraflarının hepsine
oluk oluk paralar harcandı. Sonra bir baktık, otogar projesinin yeri
değişmiş. Hangi vicdan, hangi akıl, hangi ahlak bu
israfı, bu talanı, bu savurganlığı savunabilir?
Samsunluların parası böyle boşa
harcanırken şehirde işsizlik bir virüs gibi yayılıyor.
Bu paralarla Samsunda sayıları 100 bine yaklaşan genç
işsizimize istihdam sahası yaratmak çok mu zor? Geçen yıl bu şehirde
1.650 esnaf iflas etti. Ayakta kalanlar ise deyim yerindeyse sinek
avlıyor. Bugün, Türkiyede her 3 çekten 1i yazılırken Samsunda
her 2 çekten 1i yazılıyor, ödenemiyor. Adliye adliye olmaktan
çıktı, bildiğiniz emlak dükkânı; duvarlar icradan
satılık gayrimenkul ilanlarıyla dolu. Şehrin nüfusu 1
milyon 350 bin, 410 bin icra dosyası var. Yani her 3 Samsunluya bir icra
dosyası düşüyor. Bugün, Samsun sahipsiz
bırakılmış bir şehirdir. Sahipsizliğin nasıl
bir şey olduğunu Vezirköprü ilçemize gidin, gözlerinizle
göreceksiniz. Bu ilçeyi dünyaya bağlayan yol, yıllardır ölüm
yolu diye adlandırılıyor. Yolu duble hâle getirmek için
projeler yapıldı ama bitmedi. Kunduz Dağlarında millî
takımlar için kamp tesisi kuruldu, müteahhit Zarar ediyorum. diye
bırakıp gitti; şimdi orası çürümekte. Sekiz yılda bir
hastane inşaatı bitmez mi? Vezirköprüde bitmiyor. Kaç müteahhit
değişti? Sayın Bakana soruyoruz İnşallah bu yıl
hizmete girecek. diyor; bekleyip göreceğiz.
Birisi de şu kürsüye çıkıp
memleketimizin en değerli ovası Çarşamba Ovasının
orta yerine biyokütle enerji santralinin hangi akılla, hangi mantıkla
kurulacağını izah etsin. Devletin tarımsal sit alanı
olarak ilan ettiği yani tarımsal üretim dışında bir
çivi dahi çakılması yasak olan Karadenizin en büyük, en verimli
ovasına zehir santrali yapılmasına nasıl izin verilir?
Yazıktır, günahtır! (CHP sıralarından
alkışlar) Samsunlular bu savurganlığın, bu hesap kitap
bilmezliğin faturasını sadece parasıyla değil,
canıyla da ödüyor ve bu gidişle daha çok canlar yanacak.
Şimdi, buradan Samsunu ve tüm Türkiyeyi
uyarıyorum: Salıpazarı, Terme, Çarşamba bölgesinde geçen
yıl iki büyük sel felaketi yaşandı; 2
vatandaşımız bu sel felaketinde hayatını kaybetti,
köprüler yıkıldı, tarlalar yok oldu. Aradan geçen süre içinde
dere ıslah çalışması ya da bu taşkın önleme
projelerinin hiçbiri gerçekleşmedi. Millet bahçesi yapmak için 30 milyonu
bulanlar, sel tehdidi altındaki vatandaşlarımız için
parmağını oynatmıyor. Bu uyarımı bir kenara not
edin; bu saatten sonra bu bölgede yaşanacak sellerden, can ve mal
kayıplarından verdiği sözleri tutmayan siyasetçiler ve
bürokratlar sorumludur. Vatandaşın parasını sadece üç
beş yandaşına rant sağlamak için savuran saray
iktidarı sorumludur.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, gündem
dışı üçüncü söz, biyolojik savaş hakkında söz isteyen
İzmir Milletvekilimiz Sayın Hasan Kalyoncuya aittir.
Buyurun Sayın Kalyoncu. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
3.- İzmir Milletvekili Hasan
Kalyoncunun, biyolojik savaşa ilişkin gündem dışı konuşması
HASAN KALYONCU (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Biyolojik savaş tarihi uzun bir geçmişe
sahiptir. Tarihî dönemlere bakıldığında, var olan
hastalık etmenleri savaşlarda düşmanı zayıflatmak için
kullanılmıştır. Yakın tarihte Amerika Birleşik
Devletlerinin Kızılderililere çiçek hastalarının
kullandığı battaniyeleri göndermesi bunun çarpıcı
örnekleri arasında yer almaktadır. Sovyetlerde 1920li
yıllarda, İngilterede 1930lu yıllarda, Almanyada Nazi
döneminde, Japonyada 1932de, Amerika Birleşik Devletlerinde 1943
yılında biyolojik silah kullanımı ve silah programları
geliştirilmeye başlanmıştır. Güney Afrika Cumhuriyeti,
1980-1993 yılları arasında Sahil Projesi kod adıyla
biyolojik silah programı yürütmüştür. Bunların yanında,
İsrail ve bazı Avrupa ülkeleri bu programları geliştirmekte
ve kullanmaktadır.
Biyolojik savaş ajanlarının günümüzde
savaş dışında da toplumları zayıflatmak için
kullanıldığı sıkça ifade edilmektedir. Ayrıca
ülkeler bu ajanları olası tehdit ve saldırılara
karşı üretmekte veya elinde bulundurmaktadır. Biyolojik
savaş ajanları, öldürmek, sakat bırakmak veya kapasite bozmak
amacıyla kullanılan mikroorganizmaları, bunların
sporları ve bazı organizmalarca oluşturulan toksinleri
içermektedir. Biyolojik silah olarak kullanılan ajanlar iki grupta ele
alınır: Bunlardan birincisi canlı organizmalar ve bunların
oluşturduğu sporlardır, ikinci grubu ise
mikroorganizmaların ürettiği zehirli toksinler meydana getirir.
Toksinler asıl canlılar olmayıp bunlardan elde edilen
bileşenler oldukları için bazı bilim adamları
tarafından kimyasal savaş silahı olarak da kabul edilirler.
Küresel ölçekte güncel sorun hepimizin malumudur.
İlk olarak aralık ayında Çinden hastalık haberleri gelmeye
başlamış ve şu ana kadar 26 ülkede tespit edilen virüs,
salgın boyutuna ulaşmıştır. Dünya genelinde virüs
nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 1.600ü, vaka
sayısı ise 67 bini aşmış durumdadır. Dünya
Sağlık Örgütü uluslararası kamu sağlığı
acil durumu ilan etmiştir. Bugün, corona virüsünün bir laboratuvar virüsü
olduğu, biyolojik savaş aygıtı olduğu yaygın
kanaat hâline gelmiştir.
Sayın milletvekilleri, bunların
yanında, tarım ürünleri üzerinden de doğrudan insanları
öldürmeye yönelik olmayıp üretimi engelleyici ve sağlıksız
nesiller yetiştirilmesini hedefleyen çalışmalar
yapılmaktadır. Bu yapıların geliştirilmesiyle giderek
tarım yok edilerek hedef ülkenin dışa bağımlı hâle
getirilmesi ve bu durumun da biyolojik savaş içerisinde
değerlendirilmesi dünya gündemindedir.
Ülkemizde biyolojik savaşla ilgili mücadele
için tedbirlerin alınması zaruridir. Türk Silahlı Kuvvetlerinde
ve diğer kurumlarda biyolojik ve kimyasal silah bulunmamaktadır.
Savunma amacıyla Kimyasal, Biyolojik, Radyoaktif, Nükleer Savunma Daire
Başkanlığı kurulmuştur; bu birimin daha aktif hâle
getirilmesi ve donanımının artırılması
gerekmektedir. Aynı zamanda, bu birimin Daire
Başkanlığı düzeyinden çıkarılıp müstakil bir
kurum hâline de dönüştürülmesi gereklidir. Burada biyolojik, kimyasal, nükleer
ve radyoaktif savunma sistemlerinin ayrı birimler olarak
çalışması sağlanmalıdır. Şu an da biyolojik
savaşta kullanılmaya uygun bakteri ve virüslere karşı
tedavi araçlarının, aşılarının bir an önce
geliştirilerek depolanması, toksinlere karşı önlem planlarının
ve araçlarının oluşturulması ülkenin öncelikleri
arasında ele alınmalıdır; topyekûn güvenliğimiz
açısından bu konu özel önem taşımaktadır. Bunlarla
ilgili çok fonksiyonel laboratuvarlar, araştırma imkânları
bulunan merkezler oluşturulmalıdır. Biyolojik savaşla
ilgili bilimsel çalışmalar koordine edilmeli ve öncelikli alan olarak
ele alınmalıdır. Aynı zamanda ülke içinde
dolaşımıyla ilgili tedbirler alınması zorunludur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Kalyoncu.
HASAN KALYONCU (Devamla) Milliyetçi Hareket
Partisi olarak vatanımıza ve milletimize karşı
yapılacak saldırıların tümüne karşı
hazırlıklı olmamız gerektiğini özellikle vurgulamaktayız.
Daha önce de dile getirdiğimiz gibi, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz
güncel sorunların çözümüne odaklanmanın yanında gelecekte
oluşabilecek sorunları da öngörerek önlemleri ortaya koyan bir siyasi
hareketiz. Ülke olarak barıştan yanayız fakat her türlü
savaşa, bu çerçevede biyolojik ve kimyasal savaşlara da hazırlıklı
olmak zorunluluğumuz vardır.
Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, gündem
dışı konuşmaları tamamladık.
Şimdi, değerli milletvekillerimizin
yerinden söz taleplerini karşılayacağım, birer dakikayla
söz vereceğim.
Sayın Barut
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Ayhan
Barutun, vatandaşların Çinde ortaya çıkan ve tüm dünyaya
yayılan corona virüsü nedeniyle tedirginlik yaşamasının
yanı sıra grip ilaçları dâhil birçok ilacın piyasada
bulunmaması nedeniyle ortaya çıkan mağduriyete ilişkin
açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) Sayın Başkan, malum
kış aylarındayız, aynı zamanda hastalık
ayları olarak da bilinir. Kışın soğuk
algınlığı, gribal enfeksiyonlar ve solunum yolu gibi birçok
mevsimsel hastalığın yoğun olarak
yaşandığı dönemdir. Üstelik yurttaşlarımız
Çinde ortaya çıkan ve tüm dünyaya yayılan corona virüsü nedeniyle
büyük bir tedirginlik yaşıyor. Kış dönemi başında
grip aşılarının ve bazı ilaçların
bulunmaması gibi sorunları yaşamıştık. Bu
sorunları dile getirdiğimizde eksikliğin giderileceği,
benzer sıkıntıların bir daha yaşanmayacağı
ifade edilmişti. Ancak, ne yazık ki, yine eczanelerde bazı
ilaçları bulamayan yurttaşlarımız şikâyetlerini
ilettiler. Seçim bölgemizde, Adanada dün akşam nöbetçi eczanelere giden
yurttaşlarımız, örneğin, epilepsi ilacını hiç
bulamadığından yakındı. Eczacılar depolarda
olmadığını söylüyor, Bakanlığın ilaç
firmalarıyla anlaşmasında sorun olduğunu, bu
anlaşmazlıktan kaynaklı ilaç bulunmadığını
dile getiriyorlar. Soğuk algınlığı tedavisinde
kullanılan ilaçların bile eczanelerde bulunmadığından
yakınan yurttaşların günahı nedir? Nedir bu anlaşma
sorunu? Yurttaşları yine mağdur etmeyin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Taşkın...
2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
liderliğinde ülkeye kazandırılan yollar, köprüler,
havalimanlarıyla birlikte bilimi, teknolojiyi ve inovasyonu destekleyecek
Teknopark İstanbulun 2nci etap açılışının
yapıldığına ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Türk savunma sanayisinin inovasyon merkezi Teknopark
İstanbulun yapımı tamamlanan 2nci etap
açılışı Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan tarafından önceki gün gerçekleştirildi. 2020
yılı Ocak sonu itibarıyla 312 firma ve 5.392 AR-GE
mühendisliğine ev sahipliği yapan Teknopark İstanbul'da 1.763
savunma sanayi odaklı yerli ve millî proje geliştirilmektedir. 2030
yılına kadar sağlanacak istihdam ve gerçekleştirilecek
ihracatla ekonomiye 10 milyar dolarlık katkı sunulması
hedeflenmektedir. AR-GE çalışmaları ticari değere
dönüştükçe Türkiye'nin uluslararası rekabet gücü daha da
artmaktadır. AK PARTİ olarak Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde ülkemize on sekiz
yılda yollar, köprüler, havalimanları gibi dev eserlerin
yanında, bilimi, teknolojiyi ve inovasyonu destekleyecek bu tür merkezler
de kazandırdık diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Yalım
Sayın Bayraktutan
3.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Artvin Sarp Sınır Kapısında oluşan tır
kuyrukları nedeniyle yaşanılan mağduriyete ilişkin
açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de söz sırasını bana veren
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebiye çok teşekkür ediyorum.
Artvinde Sarp Sınır Kapısında,
Kemalpaşada, 15 kilometreyi aşkın bir tır kuyruğu
mevcuttur. Gürcistan Hükûmeti kar yağışından dolayı
Tiflise ulaşımla alakalı yoldaki ulaşım
sorunlarını gerekçe göstererek Türkiye tarafından
tırları öbür tarafa kabul etmemektedir. 15 kilometrelik kuyruk ne
yazık ki Karadeniz Sahil Yolunda kara yolu trafik güvenliğini
tehlikeye düşürecek boyuttadır. Üç-dört günü aşkın,
neredeyse bir haftaya yaklaşan süredir devam eden bu mağduriyetin
önlenmesi için ilgili bakanlıklar nezdinde Gürcistan Hükûmetiyle gerekli
diplomatik girişimlerin sağlanması ve bu tır
trafiğinin bir an önce eritilmesi ve kara yolu trafik güvenliğinin
sağlanması için elzem bir durum ortaya çıkmıştır.
Bunu Parlamentodan dile getiriyorum. Bu konuda ilgililerin gerekli önlemleri
alması ilgili bakanlar nezdinde Gürcistan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Yalım
Sayın Fendoğlu, buyurun.
4.- Malatya Milletvekili Mehmet
Celal Fendoğlunun, Malatya ve Elâzığ illerinde yaşanan
deprem nedeniyle hemşehrilerinin doğal gaz ve elektrik
faturalarının tahsilatının üç ay süreyle ertelenmesini
talep ettiğine ilişkin açıklaması
MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) Teşekkür
ederim Başkanım.
Malatya ve Elâzığda doğal gaz ve
elektrik dağıtım işi Aksa tarafından
yapılmaktadır.
Yine, Elâzığda deprem
dolayısıyla faturaların üç ay ertelenmesine karar verildi; üç ay
sonunda ödemelerin toptan olacağı belirtiliyor. Bu ay faturalar
geldi, 3 artı 1 evin ortalama elektrik ve doğal gaz faturası 800
TL ila 1000 TL arasındadır; asgari ücretle geçinen bir hanenin bunu
toptan ödemesi imkânsız. Malatya ve Elâzığdaki depremzede
hemşehrilerimizin elektrik ve doğal gaz faturalarından üç ay
sonunda ücret alınmaması hemşehrilerimizin talebidir. Biz
hemşehrilerimizin bu taleplerini hem bölgede bulunan
bakanlarımıza hem de ilgili bakanlıklara iletiyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Durmuşoğlu
5.- Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğlunun, Yunanistan
Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulosun Batı Trakyadaki Türklere
yönelik Müslüman Yunan azınlık ifadesinin kabul edilebilir
olmadığına ve 4üncü Ulusal Antarktika Bilim Seferine
katılan 24 kişilik ekibin Antarktikaya
ulaştığına ilişkin açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Yunanistan Cumhurbaşkanı Pavlopulosun
Batı Trakyayı ziyaretinde Müslüman Türk azınlığa
Müslüman Yunan azınlık demesi kabul edilebilir bir açıklama
değildir. Batı Trakya Türk toplumunun kimliği tarihî gerçeklerle
sabittir; kim ne derse desin, Batı Trakya Türk
azınlığı yüzyıllardır Türktü ve Türk
kalacaktır.
Cumhurbaşkanlığımızın
himayesinde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı uhdesinde ve
TÜBİTAK MAM Kutup Araştırmaları Enstitüsü koordinesinde
gerçekleşen 4üncü Ulusal Antarktika Bilim Seferine katılan 24 kişilik
ekibimiz, 15 bin kilometrelik yorucu bir yolculuğu geride bırakarak
Antarktikaya ulaştı; yer bilimleri, canlı bilimleri ve deniz
bilimleri alanında toplam 15 proje yürütecek ekibimiz dünyaya umut
aşılayacak. Bilgi ve teknoloji çağını yakalamamız
ve bilgi ekonomisini oluşturmamız için atılan bu dev
adımın hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Özkan
6.- Bursa Milletvekili Yüksel
Özkanın, Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulosun
Batı Trakyadaki Türklere yönelik Müslüman Yunan azınlık
ifadesine ilişkin açıklaması
YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Herhâlde bir kargaşa oldu,
yanlışlık oldu; sistemi yeniden açarsanız memnun olurum
çünkü Yüksel Özkan yerine Yalım Özkan dediniz.
Ben hemen başlıyorum izin verirseniz.
BAŞKAN Buyurun, ben zaten size söz verdim.
YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, Yunanistan
Cumhurbaşkanı Pavlopulos Batı Trakyadaki konuşmasında
İstanbul Rum azınlığı için Yunan azınlık
ifadesini kullanırken Batı Trakyadaki Türkler içinse tarihî
gerçekleri çarpıtarak Yunan Müslüman azınlık demiştir.
Batı Trakya Türkleri 1923ten beri pek çok
sorunla ve ayrımcılıkla karşı karşıya
kalmıştır. Daha önceleri, azınlık okulları ve
dernekler isimlerinde Türk deyimini kullanırken kullanırken
1970lerden sonra Yunanistan, Müslüman Yunan azınlık deyimini
zorunlu tutmuştur. Gümülcine ve İskeçedeki isimlerinde Türk
kelimesi geçen dernekler kapatılmış, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi Yunanistanı bu konuda mahkûm etmiştir fakat
Yunanistan bu karara uymamaktadır. Dışişleri
Bakanlığını, Batı Trakya Türkleri konusunda
mütekabiliyet esaslı daha aktif politikalara davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın Gürer
7.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürerin, yapılan zamlar nedeniyle elektrik ve doğal gaz
faturalarının yüksekliğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Elektrik ve doğal gaz faturaları
vatandaşın belini bükmektedir. Yüksek faturalar ödenememektedir, bu
nedenle elektrik ve doğal gazlar kesilmeye
başlamıştır. Battaniyeyle, sobayla yaşamaya
çalışanların sayısı artmıştır.
Elektrik, santral çıkışı kilovatsaati 35 kuruş iken
tüketiciye vergi ve diğer eklentilerle 70 kuruşa
ulaşmaktadır. Bu bağlamda TRT katkı payı kaldırılmalıdır
ve vergiler düşürülmelidir. Elektrik ve doğal gaz fiyatları bir
an önce makul seviyeye indirilmelidir. Mesken fiyatına iki yılda
yüzde 60 zam gelmiş, çiftçinin kullandığı enerjiye ise daha
yüksek oranda zam yapılmıştır. Tarımda, elektrik
borçlarına olan desteklemelerin kesilmesi de çiftçiyi mağdur
etmektedir. Özel sektörün tahsilatçısı devlet olmamalıdır.
Doğal gaz, elektrik hanelerde kesilirken tarımsal sulama suyu için
elektrikteki kesinti tarımda verimin de düşmesine neden
olmaktadır.
BAŞKAN Sayın Ödünç
8.- Bursa Milletvekili Atilla
Ödünçün, 18 Şubat Türkiyenin NATOya üyeliğinin 68inci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz altmış sekiz yıl önce bugün 18 Şubat
1952 tarihinde Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü NATOya üye
olmuştur. O günden bu yana bu stratejik ittifakın üyesi olarak
üzerine düşeni kendi bölgesinde katıldığı bütün
operasyonlarda en iyi şekilde, alnının akıyla
gerçekleştirmiştir. NATO, üyelerine sorunları çözmek, güven
oluşturmak ve uzun vadede çatışmaları önlemek için millî
savunma ve güvenlikle ilgili danışma ve iş birliği
sunmaktadır. Dünyada barışın devamı için günümüzde
NATOnun önemi daha da artmıştır. Ülkemiz NATOnun 2nci büyük
ordusu olarak aziz milletimizin gücünü uluslararası her alanda en güçlü
bir şekilde tesis etmektedir. Bu yönüyle ordumuz barışın
teminatıdır. Bölgemizde barışın korunmasına denge
unsuru olan ülkemizin NATOya üyeliğinin 68inci yılını
kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Sancar
9.- Denizli Milletvekili Haşim
Teoman Sancarın, 20 Mart 2019 tarihinde yaşanılan deprem
nedeniyle Denizli ili Acıpayam ilçesindeki mağduriyetin devam
ettiğine ilişkin açıklaması
HAŞİM TEOMAN SANCAR (Denizli) Değerli
arkadaşlar, 20 Mart 2019 günü Acıpayam ilçemizde yaşanan
acı deprem sonucunda binin üzerinde konut
yıkılmıştır. Şu anda -on bir ay geçen-
Acıpayamımızda, hâlâ, 270 aile, geçici çözüm dediğimiz
konteynerlerde, eksi 15 derecede, dedesiyle, ninesiyle, çocuklarıyla
yaşamak zorunda kalmıştır. Ben Sayın Bakana buradan
tekrar sesleniyorum: Çadırla, konteynerle depremin çözümü olmaz. Burada
yaşayan vatandaşlarımıza Bakanlarımızca söz
verilmiş olmasına rağmen hiç kimse geri dönüş
yapmamış, Denizliye deprem incelemesine gelen Sayın Kurum
Acıpayam bölgesi programını iptal etmiştir. Bununla ilgili
ben tekrar söylüyorum: Bu, doğru bir davranış değildir.
Hakkın, hukukun, adaletin ve devletin orada hissedilmesi adına
Sayın Kurumun acilen 270 ailemizi konteynerden kurtarmasını
önemle rica ediyorum. Bu bir devlet görevidir, bu bir vatandaşlık
görevidir, bu bir insanlık görevidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Filiz...
10.- Gaziantep Milletvekili
İmam Hüseyin Filizin, 17 Şubat Orgeneral Eşref Bitlisin
şehadetinin 27nci yıl dönümüne, İstanbul Üniversitesi
öğrencisi Hakan Taşdemir, Konyalı Mevlüt Çankaya vc
Şırnak ili Cizre ilçesinde Nezir Kılıçın intihar
etmesinin ekonomik sıkıntılar nedeniyle gelinen noktanın
korkutucu olduğunu gösterdiğine ilişkin açıklaması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
17 Şubat 1993 tarihinde,
uçağının düşmesi sonucu vefat eden, vatanın bölünmez
bütünlüğü için verdiği olağanüstü mücadeleyle Türk milletinin
gönlüne taht kuran Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlisi
şehadetinin 27nci yıl dönümünde rahmetle ve minnetle anıyorum;
ruhu şad, mekânı cennet olsun.
Ülkemizde intiharlar durulmuyor. İş
bulamadığı için İstanbul Üniversitesi öğrencisi Hakan
Taşdemir, bankalara ve çevresine borçlu olduğu için Konyalı
kamyoncu Mevlüt Çankaya, Cizrede Kaymakamlık binasında Nezir
Kılıç intihar etmiş. Geldiğimiz nokta gerçekten
korkutucudur. Hükûmetin, her konuda israfı önleyerek, üretimi ve
istihdamı artırarak ve daha da önemlisi, huzur ve barış
ortamını sağlayarak insanlarımızı psikolojik
olarak rahatlatması yönünde acil tedbir almasını bekliyor, Genel
Kurulu saygılarla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Kılıç...
11.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıçın, dirayetli önderliği ve
esaret altında bulunan Kafkasya topraklarını kurtarma
mücadelesiyle Şeyh Şamilin tarihe geçtiğine ilişkin
açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Yirmi beş sene boyunca devam eden
Kafkasya-Rusya savaşlarında büyük kahramanlıklar gösteren
Şeyh Şamil, hayatını, esaret altında bulunan Kafkasya
topraklarını kurtarmaya adamış, Kafkas Kartalı
olarak anılmıştır. Dinî ilimlerde üstat olan Şamil, at
binme, silah kullanma ve güreş sporlarında üstün becerilere sahipti.
Kafkasyalılar onu başlarına lider olarak seçtiler, o da
dirayetli önderliği ve mücadelesiyle tarihe geçti. O şöyle der:
Kıl kadar bile olsa ışık gördüğün yere git. İdareciler
işlerini şûrayla görmeli. Kâmil kişi
yürümeye nasıl başlarsa öyle bitirir. Kahrolsun sefil esaret,
yaşasın şanlı ve güzel ölüm! Yüksekteyken küçülmeli,
kuvvetliyken insaf etmelisin. İstilaya uğrayan vatan
toprakları sulhla ele geçmez, cenkle alınır, cenk için de güç
gerekir.
BAŞKAN
Sayın Özkan...
12.- Mersin Milletvekili Hacı
Özkanın, Türkiyenin sanayi üretiminin reel sektörde yaşanan
dengelenmenin ardından artış eğilimine girdiğine
ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sanayi üretimimiz,
reel sektörde yaşanan dengelenmenin ardından artış
eğilimine girdi ve geçen yılın son çeyreğinden bu yana güçlü
seyretti. Aralık 2019da yıllık bazda Avrupa
ortalamasının üzerinde performans gösteren Türkiyenin sanayi
üretimi, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 8.6
artış kaydetti. Böylece Türkiye bu performansıyla, verileri
açıklanan AB ülkelerinin tamamını geçti.
En büyük hayalimiz,
ülkemizi 2023 hedefleriyle buluşturarak evlatlarımıza, 2053 ve
2071 vizyonlarını hayata geçirebilecekleri güçlü bir Türkiye
bırakmaktır. Birliğimize, beraberliğimize,
kardeşliğimize, ülkemize ve milletimize olan inancımıza
sıkı sıkıya sahip çıktığımız
sürece, bu hayalimizi gerçeğe dönüştürmemize kimsenin mâni
olamayacağına inanıyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN
Sayın Gaytancıoğlu...
13.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, otoyol kenarlarına yerleştirilen maket
polis ve jandarma araçlarının kime, kaç liraya
yaptırıldığını ve devlete maliyetinin ne
olduğunu, bu maketlerin konulduğu yerlerde trafik
kazalarının azaldığına dair somut bir
araştırma sonucunun olup olmadığını
İçişleri Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU
(Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yaklaşık üç
yıldır kara yollarının kenarlarında bulunan polis ve
jandarma maket araçlarıyla ilgili halkımızca merak edilen
soruları İçişleri Bakanı Süleyman Soyluya soruyorum, sorduğum
sorular çok basit: Bu maketlerin çoğu çalışmıyor. Bu konu
hakkında önlemleriniz var mı? Bu maketler kime, kaça
yaptırılıyor? Devlete maliyeti nedir? Bu kadar basit sorulara en
son bir cevap geldi; gelen cevap, sorulan sorularla ilişkisiz. Maketler
kazaları önlüyor.dan başka açıklayıcı bir cevap yok.
Şimdi, buradan
bir kez daha soruyorum: Bu maketlerin çoğu çalışmıyor, bir
önleminiz var mı? Bu maket araçlar için kaç para harcandı? Bu
maketler kime yaptırılıyor? Maket polis araçlarının
konulduğu yerlerde trafik kazalarının azaldığına
dair elinizde somut bir araştırma sonucu var mıdır? Yoksa
AKPnin tüm uygulamaları gibi yine yandaşlar mı bu işin
içinde?
BAŞKAN
Sayın Erel...
14.- Aksaray Milletvekili Ayhan
Erelin, iş bekleyen fizik tedavi teknikerlerinin mağduriyetinin
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYHAN EREL (Aksaray)
Teşekkürler Sayın Başkanım.
Sağlık
Bakanlığı, iş bekleyen 26 bin fizik tedavi teknikerinden bu
yıl sadece 133 kadroya atama vermiş, aralık-şubat atamalarında da
31-32 atama kadrosu verilerek en yüksek puan alan yani 88 puan alan
çocuklarımız açıkta kalmıştır, 88 gibi yüksek
puanla mağdur olmuşlardır. Atama bekleyen fizik tedavi teknikeri
çocuklarımızın mağduriyetinin giderilmesi için 2020
yılı Haziranında yeni bir alım yapılması ve bu
alımda fizik tedavi teknikeri çocuklarımıza en az 500 kadro
verilmesi çocuklarımıza yeni bir iş ve ümit olacaktır. Bu
gençlerimizin istihdamı sağlanıncaya kadar da bu bölümlere
öğrenci alınmamasını yetkililerden bu
çocuklarımız adına rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Tanal
15.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın, Millî Sarayların
Cumhurbaşkanlığına bağlanmasıyla Meclis bünyesine
alınan personelin bankamatik memuru olarak
çalıştırılması konusunda Meclis
Başkanlığının kamuoyuna açıklama yapması
gerektiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sizin vasıtanızla Meclis
Başkanlığına soruyorum: Türkiyede bulunan tüm saraylar,
yeni sistem olan Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte, sadece
bina olarak Cumhurbaşkanlığı makamına devredildi ancak
personeli Meclis bünyesinde kaldı. Meclis bünyesinde kalan bu personel
-bize gelen bilgilere göre aşağı yukarı 300 kişi-
işe gitmeden, evde yatarak gayet rahat maaşını almakta.
Ancak, Cumhurbaşkanlığına devredilen bu saraylara yeni
personel alınmakta. Sizden istirham ediyorum: Bu konuda Meclis
Başkanlığı, bu personelin en azından başka
kurumlarda çalıştırılmasını
Evde, bankamatik
memuru olarak maaşlarının ödenmesi hangi hukuka, hangi adalete,
hangi vicdana sığar, ben bunu bilemiyorum. Kamuoyuna bunu
açıklamalarını diliyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Arkaz
16.- İstanbul Milletvekili
Hayati Arkazın, dünyada her yıl 6 milyondan fazla insanın
sigara yüzünden hayatını kaybettiğine, ülkede bu konuda
alınan tedbirlerin ve yapılan çalışmaların artarak
devam etmesini dilediğine ilişkin açıklaması
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sigara, nargile ve benzeri tütün mamullerinden
oluşan keyif verici maddelerin içerisinde 4 bin civarında kimyasal
madde bulunmaktadır. Sigaranın sebep olduğu hastalıklar
arasında kalp, damar ve akciğer hastalıkları, damar
tıkanıklığının tetiklediği felçler, gastrit,
ülser, mide kanseri ve cilt kanseri gibi insan hayatını doğrudan
olumsuz etkileyen veya ölüme götüren felaketler bulunmaktadır. Özellikle
gebe annelerin sigara tüketimi, erken doğum başta olmak üzere
çeşitli gelişim bozukluklarına sebep olmaktadır.
Uluslararası çalışmalara göre, dünyada her yıl 6 milyondan
fazla insan sigara yüzünden hayatını kaybetmektedir. Tütün ve tütün
mamullerini azaltmaya yönelik yasanın çıkmasının
ardından ülkemizde 30 milyon olan sigara içen sayısı şu
anda 20 milyonlara inmiş durumdadır. Bu noktada alınan
tedbirlerin ve yapılan çalışmaların artarak devam etmesini
diliyor Sigarayı bırak, hayata tutun. diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Adıgüzel
17.- Ordu Milletvekili Mustafa
Adıgüzelin, 1998 yılında ABDli Curtis La France
tarafından Anıtkabirde sergilenmek üzere Kültür
Bakanlığına bağışlanan Büyük Önder Atatürkün
mektubunun nerede olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Sayın Başkan, 28
Ekim 1923 tarihinde, Amerika Birleşik Devletleri New York
yakınlarındaki Elmira şehrinde 10 yaşındaki Curtis La
France isimli bir çocuk Büyük Önder Atatürke bir mektup yazıyor, Büyük
Önder de bu mektuba cevabi bir yazı yazıyor. Bu cevabi mektup, 1998
yılında bizzat La France tarafından Anıtkabirde
sergilenmek üzere Kültür Bakanlığına
bağışlanıyor. Atatürkün çocuklara gösterdiği ilgiyi,
o zor yıllarda bile böyle bir inceliği, bu duygusal hikâyeyi
gösterebiliyor olmasını Sayın Yılmaz Özdil Sözcü
gazetesindeki köşesine taşıdıktan sonra Anıtkabir
ziyaretinde bu mektubu aradım, hiçbir sergi alanında bu mektubu
bulamadım. Anıtkabir Komutanına ve Müze Müdürüne sordum, böyle
bir mektubun kayıtlarda olmadığını söylemeleri üzerine
7 Kasım 2019 tarihinde Bakanlığa soru önergesiyle de sordum; aradan
geçen üç buçuk ayda hiçbir cevap verilmedi. Buradan yetkililere tekrar soruyorum:
Atatürkün mektubu nerede?
BAŞKAN Sayın Karadağ
18.- Iğdır Milletvekili
Yaşar Karadağın, Iğdır iline 16 kilometre
uzaklıkta bulunan ve teknik ömrünü tamamlamış olan Metsamor
Nükleer Santralinde meydana gelebilecek nükleer sızıntıya karşı
tedbir alınmasının elzem olduğuna ilişkin
açıklaması
YAŞAR KARADAĞ (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, Metsamor
Nükleer Santrali, dünyanın en eski ve en tehlikeli teknolojisiyle
Ermenistanda inşa edilen, teknik ömrünü tamamlamış, güvenlik
sistemlerinden yoksun ve Iğdıra yalnızca 16 kilometre
uzaklıkta bulunan bir nükleer santraldir. Santralde radyasyon
sızıntısı olduğu, Iğdır ve çevresinde son
yıllarda kanser vakalarında, engelli bebek doğumlarında,
çocuk ölümlerinde artış yaşandığı bilinmektedir.
Ayrıca, yüksek deprem riski taşıyan bir bölgede yer
almaktadır. Olası bir şiddetli depremde Türkiye ve bölge
ülkeleri büyük bir tehlike altındadır. Çernobil gibi bir
facianın yaşanmaması adına Metsamor Nükleer Santralinde
meydana gelebilecek olası bir deprem, kaza veya nükleer
sızıntıya karşı ilgili kurumlarca tedbir
alınması elzemdir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Köksal
19.- Afyonkarahisar Milletvekili
Burcu Köksalın, AKPnin kamyoncuların feryadına kulak vermesi
için daha kaç kişinin canına kıyması gerektiğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Geçtiğimiz haftalarda kamyoncu esnafı,
2015 model öncesi kamyonlarda dijital takograf zorunluluğunu, pahalı
mazotu, maliyeti, trafik, köprü ve otoban cezalarının
yüksekliğini ve bunlara karşı yaşadıkları tüm
maddi sıkıntıları duyurmak için yurdun dört bir yanında
eylem yapmıştı. Bizler de Mecliste onların taleplerini dile
getirmiştik. Ancak bu seslere ne Bakanlık ne AKP ne de saray kulak
vermedi ve bugün gelinen noktada maalesef Konyada bir kamyoncu kardeşimiz
maddi sıkıntılar yüzünden canına kıydı. Buradan
bir kez daha sesleniyoruz: Kamyoncunun feryadına kulak vermeniz için daha
kaç can gitmesi gerekiyor?
BAŞKAN - Sayın Akar
20.- Kocaeli Milletvekili Haydar
Akarın, yüksek hızlı tren nedeniyle Büyükderbent ve çevredeki
diğer istasyonlarda yaşanılan mağduriyetin giderilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
doğduğum, büyüdüğüm ve hâlen yaşadığım
Kartepenin eteğinde, bir turizm beldesi olan Büyükderbentte tren
seferleri durdurulmuş ve günde 30 bin kişinin seyahat ettiği ama
bugün ayda 20 bin kişiye düşen Adapazarı bölgesel trenlerinin
hem istasyon sayısı azaltılmış hem de 24 olan sefer
sayısı 10a düşürülmüştür. Büyükderbent İstasyonu yüz
yirmi-yüz otuz yıllık tren istasyonudur ve bütün trenler, Anadoluya
giden bütün trenler, aynı zamanda bölgesel trenler burada
durmaktaydı. Bugün beldenin veya mahallenin muhtarı Erdal
Başın önderliğinde her cuma namazından sonra vatandaş
tren istasyonunda toplanıyor ve Trenimizi geri istiyoruz. diyor.
İlgililerin vatandaşın bu sesine kulak vermesini diliyorum ve
bir an evvel Büyükderbent ve çevredeki diğer istasyonlarla birlikte yüksek
hızlı tren nedeniyle yaşanan mağduriyetin giderilmesini
rica ediyorum.
Ayrıca, sinyalizasyon nedeniyle
kapatıldığı iddia edilen, 9 Aralıkta
açılacağı söylenen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Kasap
Yok.
Sayın Şimşek, buyurun.
21.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, nakit sıkıntısı yaşayan Mersin
ili merkez, Tarsus, Mezitli, Erdemli, Anamur, Silifke
ilçeleri Esnaf ve Sanatkârlar Kredi Kefalet Kooperatiflerine ödenek
gönderilerek esnafa destek verilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, esnaflarımız esnaf
kefalet kooperatifleri ve Halk Bankası aracılığıyla
düşük faizli kredi kullanmaktadırlar. Tabii, kış
aylarında esnafımız gerçekten Türkiyenin birçok yerinde ve
başta seçim bölgem olan Mersinde zor durumdadır. Mersindeki esnaf
kefalet kooperatiflerinde şu anda nakit sıkıntısı
yaşanmaktadır. Tarsus Mersin merkez Mezitlide, Erdemli Anamur
Silifke, buralardaki esnaf kefalet kooperatiflerimize, Ticaret
Bakanlığı ve Halk Bankası aracılığıyla
mutlaka ödenek gönderilmesini ve esnafın en sıkıntılı
olduğu şubat, mart ayı gibi geri dönüşün zayıf
olduğu dönemlerde esnafımıza destek verilmesini talep ediyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Aycan.
22.- Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycanın, corona virüsü salgınının devam
ettiğine ve Çinden plastik atık alınmasının
doğru olmadığına ilişkin açıklaması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, yeni corona virüsü salgını devam ediyor, bir süre daha
devam edecek gibi görünmektedir. Ülkemizin aldığı önlemler
yerindedir. Çinden gıda ürünleri ithalatına kısıtlama
getirilmesi uygundur fakat Çinden kullanılmış plastik atık
almaya devam edilmesi yanlıştır. Kullanılmış
plastik atıkların mikrobiyolojik olarak kirlenme ihtimali yüksektir.
Bu nedenle, aslında sadece salgın sırasında değil
hiçbir zaman plastik atıkların alınmaması gerekir. Sadece
Çinden değil hiçbir yerden plastik atık almamalıyız.
Coronavirüse karşı hâlâ aşı
üretilmedi fakat aşı üretilse de yüzde 100 korumaz. Bu nedenle,
Şunu yerseniz grip olmazsınız. demek yanlıştır,
bilimsel değildir. Tedbirli olalım ama panik ve spekülasyon yapmayalım;
fırsatçılara fırsat vermeyelim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Buyurun Sayın İlhan.
23.- Kırşehir
Milletvekili Metin İlhanın, Kırşehir ilinin kamu
yatırımlarından yeterince faydalanamadığına
ilişkin açıklaması
METİN İLHAN (Kırşehir)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kırşehir, gerek tarihî gerekse de kültürel
birikimi olarak Türkiye'nin kalbinde her zaman mihenk taşı
olmuştur ancak maalesef ne ekonomik ne de sosyal anlamda bir türlü
istenilen mesafeyi katedememiştir; çevre illere göre yatırımlar
konusunda hep geride kalmış ve devlet yatırımlarından
istenilen seviyelerde yararlanamamıştır. Örneğin, birçok
ilçenin bile çevre yolu varken 2018 yılında yatırım
programına zor da olsa alınan 25 kilometrelik Çevre Yolu Projesi hâlâ
başlamış değildir. Aynı durum Kırşehirdeki
diğer devlet yatırımları için de geçerlidir.
Kamuoyunda farklı tartışma
konularına sebep olan Merkez Hükûmet Konağı inşaatı,
2017 yılında başlayan turizm lisesi uygulama oteli
inşaatı, yarım kalan veya devam etmekte olan diğer kamu
yatırımlarının tamamlanmamış olması,
Kırşehirli vatandaşlarımız tarafından tepkiyle
karşılanmaktadır. Hükûmetin, siyaseten
cezalandırılması rutin hâline gelen Kırşehirin ivedi
olarak ihtiyacı olan kamu yatırımlarını bir an önce
tamamlaması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın
Keven.
24.- Yozgat Milletvekili Ali
Kevenin, Yozgat ili köylerinin altyapı sorunlarının devam
ettiğine ilişkin açıklaması
ALİ KEVEN
(Yozgat) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yozgatta
köylerimizin altyapı sorunları devam ediyor. İçme suyu
boruları asbestli olan köyler var. Köylerimizin altyapı eksiklikleri
acil giderilmelidir. Yozgatta hâlâ kilitli parke verilmeyen köyler var.
Kanalizasyonu bile olmayan köyler var. Köylerde muhtarlarımızın
en büyük talebi, içme suyu sorunlarının giderilmesidir. Yozgat
genelinde yine 72 köyün kanalizasyon sistemi yok.
Yozgatta köylerimiz
daha fazla ödenek bekliyor. Yozgatta göçü önlemek istiyorsanız,
kırsal kesimde daha fazla insan yaşasın, orada üretim
yapsın, tarımla uğraşsın diyorsanız köylerin
şartlarını iyileştirmeniz lazım. On sekiz
yıldır ülkeyi tek başına yönetiyor, Yozgatlıya üretim
yaptırmıyorsanız ve bu il, hızlı bir göç süreci
yaşıyorsa soruyorum: Suçlu kim?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Ceylan
25.- Çanakkale Milletvekili Özgür
Ceylanın, 1 Ekim 2017 tarihi itibarıyla iller arası hayvan
sevklerinde uygulanan düzenlemenin hayvan üreticilerini mağdur
ettiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN
(Çanakkale) Sayın Başkan, ilçelerimizin ana geçim
kaynağını tarım ve hayvancılık faaliyetleri
oluşturmaktadır. 1 Ekim 2017den itibaren, iller arası hayvan
sevklerinde uygulanan yeni düzenlemeler başta Bigada olmak üzere hayvan
üreticilerini mağdur ediyor. Şap hastalığıyla
mücadelede uygulanan yöntem, sorunun kaynağı olmuştur.
Şöyle ki: Sevk edilecek büyükbaş hayvanlar son bir yılda 2 kez
şap aşısıyla aşılanmalı ve 2nci şap
aşısı son altı ay içerisinde yapılmış
olmalıdır, aksi hâlde sevkine izin verilmemektedir. Amaç şap
hastalığıyla mücadele ise sevk günü hayvanlarda hastalık
belirtisinin bulunmaması şartı yeterli olmalıdır. Aksi
hâlde on iki aylık olmayan bir buzağıyı satmak mümkün
olmamaktadır. 2nci aşı hayvanın gittiği yerde de
yaptırılabilir. Bu yönde bir düzenleme yapılması, bugün
yüzde 10lara kadar düşen ticaret hacmini eski günlerine geri
getirebilecektir.
BAŞKAN
Sayın Ekinci
26.- Sivas Milletvekili Semiha
Ekincinin, 12 Şubat akşamı geçirdiği kalp krizi nedeniyle
vefat eden AK PARTİ Divriği İlçe Başkanı Yasin
Uyanıka Allahtan rahmet dilediğine, Diyarbakır Annelerinin HDP
Diyarbakır İl Başkanlığı önünde 22 Ağustosta
başlayan evlat nöbetinin devam ettiğine ve Sivasspora 21 Şubat
Cuma günü Alanyasporla yapacağı maçta başarılar
dilediğine ilişkin açıklaması
SEMİHA
EKİNCİ (Sivas) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
12 Şubat
akşamı geçirdiği kalp krizi neticesinde vefat eden Sivas
Divriği İlçe Başkanımız Yasin Uyanıka Allahtan
rahmet, sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Sayın
Başkanım, 22 Ağustosta Hacire Akar ile başlayan evlat nöbeti
yüz altmış sekiz gündür, 93 aileyle HDP Diyarbakır İl
Başkanlığı önünde, kar kış demeden devam ediyor.
Bugün de 8inci ailemiz evladına kavuştu. 13-14 yaşındaki
çocukları zorla dağa kaçıran eli kanlı terör örgütü PKK ve
yandaşları korksun çünkü sizi, Diyarbakır Annelerinin bu azim ve
kararlılığı bitirecek. Annelerimizin, Kandil zulmü ve
vesayetine son vereceğine inanıyor, her zaman yanlarında
olduğumuzu belirtmek
istiyorum.
Bu arada, son haftalarda her ne kadar
düşüş yaşasa da bu hafta oynayacağı Alanyaspor
maçıyla tekrar yükselişe geçecek olan şanlı
Sivassporumuza, yiğidolara da başarılar diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özer
Sayın Sümer
Sayın Arık
Sayın Kılavuz
27.- Mersin Milletvekili Olcay
Kılavuzun, Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ve silah
arkadaşlarını saygıyla, minnetle andığına
ilişkin açıklaması
OLCAY KILAVUZ (Mersin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Her fırsatta Türklüğe kinini kusan,
ülkemizin kurucusu ve kurtarıcısı Gazi Mustafa Kemal Atatürke
ve ailesine küstahça hakaretlerde bulunan bir hainin hezeyan ve ihanet dolu
açıklamaları hepimizi derinden üzmüştür.
Hizmetkârlığını yaptığı odaklar
tarafından hareket emri alıp Türk milletinin değerlerine hayâsızca
saldıran, millet olma hasletimizi diri tutan kıymetlerimize
karşı husumet duyan bu tescilli Türk düşmanının
tımarhaneye kapatılması ya da değilse gün yüzü görmeyecek
şekilde bir ceza alması haklı beklentimizdir.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin ortak
değeridir. Ona düşmanlık edenler emperyalizmin gönüllü
uşakları, ihanet senaryosunun figüranları, şerefini
pazarlayan haysiyet fukaralarıdır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ve silah
arkadaşlarını saygıyla, minnetle anıyorum.
BAŞKAN Sayın Kasap
28.- Kütahya Milletvekili Ali
Fazıl Kasapın, Diyanet İşleri
Başkanlığının yayımladığı Aile
Dergisinde yer alan Tasarruflu pazar alışverişi nasıl
yapılır? başlıklı yazıya ilişkin
açıklaması
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Diyanet İşleri
Başkanlığının yayımladığı Aile
dergisinde yer alan Tasarruflu pazar alışverişi nasıl
yapılır? başlıklı yazıda fakirlik
değiştirilemez bir kader olarak görülmektedir ki Diyanet, pazara
akşam saatlerinde gidilirse vatandaşın daha ucuza alışveriş
yapabileceğini ayrıntılı olarak anlatıyor.
Buradan Diyanet İşleri Başkanına
soruyorum: Diyanet İşleri Başkanlığı Uygun
fiyata meyve sebze almak istiyorsanız pazara akşam saatlerinde
gidin. diyerek yurttaşlarımıza çürük meyve ve sebzeyi mi reva
görmektedir? Ya da Haklısınız, pazar çok pahalı, Hükûmetin
de bunu çözecek gücü ve aklı yok. mu demektedir? Şatafatın ve
israfın simgesi hâline gelen Diyanet İşleri
Başkanlığının, kendisi 11,5 milyar lira bütçeyle bol
keseden para harcarken, ekonomik krizle boğuşan yurttaşlara
Akşam saatinde pazara gidin. demesi milletimizle dalga geçmektir.
Diyanet İşleri Başkanlığının temel
sorumluluğu AK PARTİye ve onun politikalarına değil,
topluma karşı sorumlu davranmaktır. İsraf etmeyin,
yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin. diyen bir dinî
öğretinin yerine bunu savunması yanlıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Karahocagil
29.- Amasya Milletvekili Mustafa
Levent Karahocagilin, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığının Amasya iline 2019 yılında
yaptığı yardımlara ilişkin açıklaması
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya)
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde AK
PARTİ Hükûmetimizi Tek başına iş başına.
diyerek 3 Kasım 2002de iktidara getiren büyük Türk milleti, reisini ve
devletini on sekiz yıldır hep yanında, yakınında
gördü.
Fakire fukaraya, yetime, engelliye, yatalak
hastalarımızdan kimsesiz yaşlılara en büyük desteği
veren Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığımızın Amasyamızdaki 2019 yılı
yardımları şöyledir: Sosyal, ekonomik destek yardımı 7
milyon 776 bin, evde bakım hizmet yardımı 33 milyon 793 bin,
koruyucu aile yardımı 1 milyon 377 bin, doğum yardımı
1 milyon 347 bin; toplam 44 milyon 293 bin TL. Yüce Allahım devletimize
zeval vermesin, milletimizi şer ittifaklardan korusun.
BAŞKAN Sayın Ataş
30.- Kayseri Milletvekili Dursun
Ataşın, ülkenin derin bir ekonomik krizin içinde bulunduğuna
ilişkin açıklaması
DURSUN ATAŞ (Kayseri) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Ülkemiz derin bir ekonomik krizin içindedir. SGK,
vergi, KYK borçları, trafik cezaları gibi borçlarını
ödeyemeyen; yine, borçlarını yapılandıran ancak kriz
nedeniyle 2 taksit ödeyemeyip yapılandırma hakkını kaybeden
4 milyondan fazla vatandaş mağdur durumdadır. Kurumlar da bu
kişilere e-haciz takibi başlatmış, banka hesaplarına
bloke koymuş, araçlarına yakalama kararı çıkarmıştır
ve mağduriyet her geçen gün büyümektedir. Türkiyede yaşanan ekonomik
krizin sorumlusu vatandaş değildir, yanlış ekonomi
politikalarının bedeli de vatandaşlara ödetilmemelidir. Bu nedenle,
borçları altında ezilenler için ve -6736, 7020 ve 7143 sayılı-
yapılandırma hakkı bozulanlar için yeniden borç
yapılandırmasının bir an önce çıkarılması
gerekmektedir. Milyonlarca mağdur insanımızın gözü
kulağı bu yapılandırmadadır.
Saygılarımla.
BAŞKAN Son olarak, Sayın
Yılmazkaya
31.- Gaziantep Milletvekili Bayram
Yılmazkayanın, AKP iktidarının bankaları ve finans
kuruluşlarını baskılamasının kamuoyunu aldatmak
olduğuna ilişkin açıklaması
BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
AKP ve TÜİK el ele vermiş ekonomik krizi
kamufle ediyor. Ülkenin en güçlü bankaları şubelerini kapatıyor,
vatandaş fakirleşiyor. Kişi başına gelir 12 bin dolar
seviyesinden 8.800 dolar seviyesine kadar geriledi. Her 100 kişiden
90ı devlete, şahıslara veya bankalara borçlu. Türkiyede 27
milyon sade vatandaşın, banka gibi finansal kurumlara 500 milyar
liralık bireysel kredi ve kredi kartı borcu var. İcra
dairelerinde 20 milyonun üzerinde icra dosyası var. İntiharlar ve
bunalım almış başını gidiyor. Resmî verilere
göre, son on gün içinde toplam 1 milyon 48 bin yeni icra dosyası
açıldı. Bu karamsar tablodan sonra AKP iktidarının
Ekonomide sorun yok. demesi, bankaları ve finans
kuruluşlarını baskılaması yani aba altından sopa
göstermesi kamuoyunu aldatmadan başka bir şey değildir.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, sayın
milletvekillerimizin söz taleplerini bir hayli fazla bir şekilde
karşılamış durumdayız.
Değerli arkadaşlarım, 60a göre söz
talebi olan ve birleşimi sonuna kadar takip eden
arkadaşlarımızı da konuşturmadan buradan ayırmam
ama belli aralıklarla ona dikkat edeceğim çünkü önümüzdeki gündemi
takip edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, şimdi Sayın
Grup Başkan Vekillerimizin söz taleplerini
karşılayacağım.
İlk söz İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Dervişoğlunda.
Buyurun Sayın Dervişoğlu.
32.- İzmir Milletvekili Dursun
Müsavat Dervişoğlunun, İYİ PARTİ Genel
Başkanı Meral Akşenerin öncülüğünde il ve ilçe
ziyaretlerine devam ettiklerine ve vatandaşların yegâne gündeminin
geçim sıkıntısı olduğuna, Atlasglobal hava yolu
şirketinin iflas başvurusunda bulunduğuna ve Türk ekonomisinin
her geçen gün kan kaybetmeye devam ettiğine, ekonomik
sıkıntılar yüzünden hayatına son veren Hatay ilinde Adem
Yarıcı, Konyalı Mevlüt Çankaya ve İstanbul Üniversitesi
öğrencisi Hakan Taşdemirin çığlığı tüm
ülkeyi sarması gerekirken Hükûmetin görmezden gelmeye devam ettiğine
ancak ülkeyi yönetenlerin bu sorumluluktan kaçamayacaklarına ilişkin
açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
İYİ PARTİ olarak Genel Başkanımızın
öncülüğünde il ve ilçe ziyaretlerine devam ediyoruz. Antalya ve
İzmirden sonra geçen hafta da Bursadaydık;
esnafımızı ziyaret ettik, vatandaşlarımızla
sohbet etme imkânı yakaladık.
Sokağa indiğiniz zaman
vatandaşın gerçek gündeminin yapay gündemlerle çok ilişkili
olmadığını gözlemliyorsunuz ve yegâne gündeminin de geçim
sıkıntısı olduğunu görüyorsunuz.
Karşılaştığımız her 3 kişiden 1i
iş istiyor ve aş bekliyor. Dinlediğimiz her esnafın derdi,
elektrik, doğal gaz, su faturalarının yüksek olması. Bu
kadar yüksek faturaları ödedikten sonra, esnafın
çalışanına maaş ödeyememe tehlikesiyle karşı
karşıya kaldığını; kirasını, suyunu,
doğal gazını da eklediğinizde binlerce
vatandaşımıza ekmek veren bu işletmelerin ayakta
kalamadığını görüyorsunuz, böyle bir tehlikeyle
karşı karşıya bulunduğunu gözlemliyorsunuz.
Türk ekonomisi her geçen gün kan kaybetmeye devam
ediyor. Gün geçmiyor ki yeni bir firmadan iflas haberi gelmesin. Son olarak,
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından, en büyük hava
yolu firmalarından biri olan Atlasglobal hava yollarının resmen
iflas başvurusunda bulunduğu açıklandı. Kültür ve Turizm
Bakanı Sayın Mehmet Nuri Ersoyun kardeşi Ali Murat Ersoya ait
olan Atlasglobal on dokuz yıldır faaliyetlerine devam ederken Türk
ekonomisinin kötü gidişatından etkilenip daha fazla
dayanamamıştır. Son yıllarda konkordato ilan eden ve iflas
eden firmaların sayısında oldukça büyük bir artış
görülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin Sayın
Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Ekonomik kriz Türkiyede son iki yılda binlerce
firmanın kepenk kapatmasına neden olmuştur. Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği verilerine göre 2018de 12.564, 2019da 13.197 olmak
üzere son iki yılda 25.761 şirket kapanmıştır. 2019un
son üç ayında; Ekimde 51, Kasımda 59, Aralıkta 48 konkordato
ilanı gerçekleşmiştir. Böylece 2019da konkordato
sayısı 899a, son iki yıldaki toplam konkordato sayısı
da 1.993e ulaşmıştır. Sadece bu rakamlar bile ekonominin
vahim bir tablo çerçevesinde, ne büyük bir felaketle karşı
karşıya bulunduğunu göstermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN Devam edin.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Türkiye bu borç batağını, bu iflas
bataklığını daha fazla kaldıramayacaktır. Hükûmet
rotayı refaha doğrultmadığı gibi gemiyi de
fırtınaya doğru sürüklemektedir.
Geçtiğimiz hafta içinde Hatayda Valilik önünde
Çocuklarım aç. diyerek kendini yakan 42 yaşındaki Adem
Yarıcı hayatını kaybetmişti. Konyada, evli ve 2 çocuk
babası bir vatandaşımız borç batağında
olduğundan ve kamyonunun senetlerini ödeyemediğinden dolayı,
çaresizlikten kendisini kamyonuna yani ekmek teknesine astı. Dün de
İstanbul Üniversitesinde 4üncü sınıf öğrencisi Hakan
Taşdemir kardeşimiz ekonomik sıkıntılar yüzünden
hayatına son verdi. Hükûmetin dikkatini çekebilmesi için daha kaç
insanımızın canına kıyması gerekiyor,
doğrusunu isterseniz merak ediyoruz. Normalde, açlıktan hayatına
son veren insanların çığlığının tüm ülkeyi
sarması gerekirken maalesef görmezden gelinmeye devam edilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın
Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Üstüne üstlük bir de yaşamına son verecek kadar çaresiz
olan vatandaşlarımız suçlanmaktadır. Biz ne ara bu kadar
duyarsız olduk bilmiyorum. Vatandaşlarımız çaresizliğe
sürüklenirken ülkeyi yönetenler bu sorumluluktan asla kaçamaz. Hükûmeti
milletin gerçek gündemine kafa yormaya davet ediyorum.
Hoşgörünüz için teşekkürlerimi sunuyor,
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN Söz sırası Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Bülbülde.
33.- Sakarya Milletvekili Muhammed
Levent Bülbülün, Türk kökenli Milletvekili Emir Kırın üyesi
olduğu Belçika Sosyalist Partisinden ihraç edilmesinin Türklerin sadece
siyasette değil her alanda var olan haklarının
kısıtlanması yönündeki tartışmaları
artırdığına, demokrasi, insan hakları, hukukun
üstünlüğü gibi değerlerin Türkler ve Müslümanlar söz konusu
olduğunda nasıl görmezden gelindiğinin nedenleri üzerinde
durularak, tesis edilecek Ankara ve Türkiye merkezli adalet ve medeniyet
anlayışının dünyada kabul görmesi için
çalışılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Belçikada bulunan Saint-Josse-ten-Noode şehrinin Türk
kökenli Belediye Başkanı ve Federal Milletvekili Emir Kır, üyesi
olduğu Belçika Sosyalist Partisinden geçtiğimiz ay ihraç edilmiştir.
Emir Kırın ihraç gerekçesi oldukça dikkat çekicidir. Emir Kır
geçtiğimiz aralık ayında Türkiye Belediyeler Birliği üyesi
olan AK PARTİ, CHP ve MHPli belediye başkanlarını belediye
binasında kabul etmiştir. Bu kabulde Türkiyeden gelen heyette 2 belediye
başkanının MHPli olması nedeniyle Sosyalist Partide
bulunan PKK yanlılarının da etkisiyle başlatılan
disiplin soruşturması Milletvekili ve Belediye Başkanı Emir
Kırın ihracıyla neticelenmiştir.
Türkiye Belediyeler Birliği heyetinde bulunan
belediye başkanlarımız aynı program kapsamında Avrupa
Parlamentosu, Avrupa Birliği Bölgeler Komitesiyle ve yine Sosyalist Parti
üyesi olan Karl-Heinz Lambertzle görüşmüştür. Ancak Sosyalist Parti
tarafından Lambertz aleyhine herhangi bir disiplin soruşturması açılmamışken
Türk kökenli Milletvekili Emir Kıra soruşturma
açılmış ve kendisi ihraç edilmiştir.
Genel olarak Avrupada, özelde Belçikada
Türkofobinin, İslamofobinin nasıl yaygınlaşmış
olduğunu görmek bakımından yaşanan bu olay oldukça
çarpıcıdır.
Avrupada yabancı
düşmanlığı, Türk düşmanlığı genelde
ırkçı fikirlere sahip olan aşırı sağ popülist
partilerde mevcut sanılırken, bahsettiğimiz olayda ihracı
gerçekleştiren Türk ve Türkiye düşmanlığı yapan parti
Belçika Sosyalist Partisi olmuştur. Yani ırkçı, ötekileştirici,
İslamofobik söylemlerden uzak olduğu düşünülen bir parti, âdeta
ırkçı, sağ popülist bir parti gibi hareket etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Avrupada son
dönemde yaşanan bu gelişmeler göstermiştir ki Türk ve İslam
karşıtlığı ve hatta düşmanlığı
konusunda Avrupa siyasetinde ufak nüanslar olsa dahi sağ, sol farkı
olmaksızın dışlayıcı ve ötekileştirici
bakış açısı hâkim durumdadır.
Milletvekili Emir Kırın ihracında
Türk ve Türkiye karşıtlığı iki şekilde tezahür
etmiştir: Birincisi, MHPnin bütünüyle ırkçılığa ve
ötekileştirmeye karşı bir siyasi parti olmasına rağmen
Avrupadaki aşırı sağla bir görülmesi ve bu suretle ihraç
işlemine meşruiyet kazandırılmasıdır. MHPnin bu
şekilde değerlendirilmesi sadece MHPye değil, daha fazla Türk
siyasetine yönelik bir çifte standart ve çarpık bakış olarak
değerlendirilmelidir. İkincisiyse, Emir Kır gibi Türk kökenli
olmanın dışında Türkiye ve Türk siyasetiyle ilgisi olmayan,
Belçika siyasetine ve kültürüne entegre olmuş sosyalist
anlayışta bir milletvekilinin ihraç edilmiş olmasıdır.
Bu da gösteriyor ki Türk kültürüyle ilginiz, alakanız olmasa dahi
kökeniniz dolayısıyla Avrupa siyasetinde var olmanız bundan
sonra mümkün olamayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Belçikada ihraç
kararıyla başlayan tartışmalar, siyasi parti
ayrımı olmadan bütün kesimlerde Türklerin sadece siyasette değil
her alanda var olan haklarının kısıtlanması yönündeki
tartışmaları artırmıştır.
Batıda yükselen Türk ve İslam
karşıtlığını ülkemizde değerlendirirken,
Avrupada yükselen aşırı sağ ve ırkçılıkla
sınırlı olarak meseleyi görmek son derece hatalı sonuçlar
ortaya çıkarabilecektir.
Tarihî pratiğimize
bakıldığında da görülecektir ki Batıdaki Türk
düşmanlığı, kökleri yüzlerce hatta binlerce yıl geriye
giden bir mesele olarak karşımıza çıkacaktır. Ne yazık
ki bu durum cumhuriyet tarihimiz boyunca attığımız onca iyi
niyetli adıma rağmen yine de değişmemiştir ve
karşılıklı hak ve menfaatlere saygı duyan bir zemine
ne yazık ki kavuşamamıştır.
Bu ifadelerimiz tabii ki düşmanlık veya
nefret duygularımızı harekete geçirmek maksadına matuf
değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Aksine, bu
gerçekliğin ve bu akışın farkına vararak, demokrasi,
insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi değerlerin Türk ve
Müslümanlar söz konusu olduğunda nasıl görmezden gelindiğinin
nedenleri üzerinde daha fazla durarak, Ankara ve Türkiye merkezli bir adalet ve
medeniyet anlayışının tesis edilerek dünyada bunun kabul
görmesi için var gücümüzle çalışmamız gerektiğini ifade
ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Söz sırası, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Oluçta.
Buyurun.
34.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Mardin Büyükşehir Belediye Eş
Başkanı Ahmet Türk ve Mazıdağı Belediye Eş
Başkanı Necla Yıldırım hakkında beraat
kararı verilmesinin kayyum atamalarının keyfî ve hukuksuz
olduğunun göstergesi olduğuna, Dil, Kültür ve Sanat
Araştırmaları Derneği Eş Başkanı ve eğitmenlerinin,
HDP Cizre İlçe Eş Başkanı ile İlçe Seçim Kurulu
üyesinin kendilerine isnat edilen iddialardan beraat ettiği gibi Van
Milletvekili Murat Sarısaça ait aracın önü kesilerek gözaltına
alınan HDP Parti Meclisi Üyesi Yunus Durdunun da serbest
bırakılacağına, Türkiye İnsan Hakları
Vakfının yayımladığı rapora, Gezi Parkı
davasıyla ilgili beraat kararına ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, 19 Ağustos kayyum
atamaları başladığında İçişleri
Bakanlığı tarafından görevinden
uzaklaştırılan ve yerlerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir
Belediye Eş Başkanı Ahmet Türk ve Mazıdağı
Belediye Eş Başkanı Necla Yıldırım örgüt
propagandası yapmak iddiasıyla yargılandıkları davadan
geçtiğimiz günlerde beraat ettiler. Ahmet Türkün
yargılandığı bu dosya hem birinci hem ikinci kayyum atamasında
gerekçe olarak gösterilen dosyaydı, şimdi beraat ettiler.
Aslında bu beraat kararı kayyum
atamalarının ne kadar keyfî ve hukuksuz olduğunu gösteren çok
net bir sonuçtur diye düşünüyoruz çünkü biz hep burada söyledik, söylemeye
de devam edeceğiz, 31 Mart seçimlerinden sonra belediyelerimize atanan
kayyumlar sonucunda çok ciddi bir hak ihlali gerçekleşmiştir ve bir
irade gasbı gerçekleşmiştir. Hiçbir belediye eş
başkanımız -31 Marttan sonra yerlerine kayyum atanan,
görevlerinden uzaklaştırılan 32 belediye eş
başkanımızla ilgili söylüyorum- belediye faaliyetleri nedeniyle
bir suç işlememişlerdir ve dosyalarında, hiçbirinin
dosyasında da böyle bir iddia yoktur. Ahmet Türkün beraati bunu bir kez
daha bize göstermiştir.
İkinci konu, yine bir beraatle ilgili bir
şey söyleyeceğim. Vanda örgüt üyeliği iddiasıyla
tutuklanan Dil, Kültür ve Sanat Araştırmaları Derneği
(DİSA-DER) Eş Başkanları ve eğitmenlerinin de
arasında olduğu 7 kişi beraat etti. Neydi isnat edilen iddia?
Küçük yaştaki çocuklara bunlar eğitim öncesi- hiçbir resmî izin
olmaksızın okul öncesi eğitim adı altında örgütün
ideolojik eğitimini vermeye çalıştılar. diye bir iddia
vardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Mahkeme küçük
çocukların bilgisine başvuruyor ve soruyor, diyorlar ki:
Öğretmenleriniz size ne anlatıyor, polis ve askerle ilgili bir
şey anlatıyorlar mı? Çocuklar cevap veriyor: Abeceyi
öğretiyorlar, sayıları öğretiyorlar, bunun
dışında bir şey anlatmıyorlar. diyorlar ve sonunda
mahkeme beraat kararı veriyor eğitimcilerle ilgili ve örgüte eleman
kazandırdıklarına ilişkin dosya kapsamında bir delil
elde edilemediğini söylüyor. Örgüte eleman kazandırma, bu ilkokul öncesindeki
küçük çocuklardan bahsediyorum.
Bir kez daha tabii, biz hep söylüyoruz, söylemeye de
devam edeceğiz: Kürtçe eğitimin engellenmesi
Kursların
açılmasının, dil öğrenmenin ve öğretmenin suç
olmadığını her seferinde söylemeye devam edeceğiz. Bu
da ne kadar mesnetsiz bir iddianame ortaya konduğunu gösteren ikinci
örnek.
Bir üçüncüsü daha var, 31 Mart yerel seçimleri
kampanyası sırasında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Cizre ilçe
örgütümüz tarafından ilçedeki billboardlara bir pankart
asılmıştı ve o pankartta diyordu ki:
(x)
Özgürlük kendini yönetmekle başlar. Şimdi, bunun çevirisini
yanlış yaptılar, afişleri toplattılar. Afişleri
toplatmakla kalmadılar, Cizre İlçe Eş Başkanımız
ve İlçe Seçim Kurulu üyemiz hakkında dava açtılar Suçu ve
suçluyu övmek. diye ve bunun sonunda çevirinin yanlış
yapıldığına, aslında orada bir suç unsuru
olmadığına, afişte işlenmiş bir suçun veya
suçlunun övülmesi, kamu düzeni açısından açık ve yakın bir
tehlike yaratılmasının söz konusu olmadığına
karar verdi mahkeme, bunlar da beraat ettiler. Şimdi, bu örnekleri yeni
yaşandığı için söyledim.
Geçtiğimiz günlerde bir başka şey
daha yaşandı: Bizim Van Milletvekilimiz Murat Sarısaç, birkaç
gün boyunca plakasız bir araçla şüpheli şahıslar
tarafından takip edildi; kendisi bize bildirdi, görüntü almaya
çalıştı bu şahıslardan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Tamamlıyorum.
Şahıslar elleriyle yüzlerini
kapattılar, uzaklaştılar vesaire ve sonunda, Murat
Sarısaçın yanında faaliyet sürdüren, merkez yürütme kurulumuz
tarafından görevlendirilmiş parti meclisi üyemiz Yunus Durduyu
gözaltına aldılar. Yunus Durdu daha önce de geçtiğimiz ekim
ayında iki kere gözaltına alınmış ve ikisinde de
serbest bırakılmış bir arkadaşımızdı,
şimdi yine gözaltına aldılar. Anadolu Ajansı
-iktidarın borazanı- bir haber servis etti hemen Terörist, HDPli
vekilin evinde yakalandı. filan diye. Şimdi, tabii, bu haber servis
edildikten sonra da Yunus Durduyu tutukladılar. Şimdi bunu niye
söylüyorum? Bu da Vanda oldu ve bir süre sonra, Yunus Durdu serbest
bırakıldığı zaman ortaya çıkacak ki aslında
bu iddialar boş iddialardı, bizim parti meclisimiz Vanda parti
faaliyetimizi sürdürüyor, kongremiz için hazırlık yapıyordu. Bu
örnekleri bunun için anlattım aslında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Tamamlıyorum efendim.
Şimdi, Türkiye İnsan Hakları
Vakfı geçtiğimiz gün bir rapor yayımladı ve o raporda diyor
ki: 1 Ocak 2019 ile 31 Ocak 2020 tarihleri arasında, en kısası
iki, en uzunu üç yüz doksan beş gün süreyle olmak üzere alınan eylem
ve etkinlik yasakları sonucunda 21 il ve 1 ilçede yaşayan
yaklaşık 25 milyon insan etkilendi. Şimdi dökümünü uzun uzun
yapmayacağım fakat dikkat çeken bir konu var: Bu yasaklar içinde en
öne çıkan il hangisi? Van. Vanda 21 Kasım 2016dan bu yana her türlü
eylem ve etkinlik yasağı kesintisiz biçimde uygulanmış.
Yani bir tür sıkıyönetim ilan edilmiş sürekli bir biçimde.
Şimdi, dolayısıyla, Van böyle bir yer, buna işaret etmek
istemiştim.
Son olarak, bir cümle de Gezi davasıyla ilgili
söylemek istiyorum. Biraz evvel Gezi davası sonuçlandı. Burada,
haftalardır, aylardır tartıştığımız,
çok hararetli tartışmaların olduğu Gezi davasında
beraat ve tahliye çıktı. Osman Kavala başta olmak üzere bütün
yargılananlara Geçmiş olsun. diyorum ve bizim Gezi davasıyla
ilgili söylediklerimizin ne kadar haklı ve doğru olduğu mahkeme
heyeti tarafından da kabul edilmiş oldu. Bunu da vurgulamak
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın Altayda.
35.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, Osman Kavala ve tüm sanıkların beraat etmesinin
Gezi davasının da Balyoz, Ergenekon gibi uydurma bir dava
olduğunu ortaya koyduğuna ve adaletin geç de olsa tecelli etmesinden
Cumhuriyet Halk Partisi olarak memnuniyet duyduklarına, Gezinin
düşünceyi ifade etme ve yayma özgürlüğünün cisimleşmiş hâli
olduğuna, yargının tam anlamıyla bağımsız
olarak iş göreceği Türkiye hayallerinin sürdüğüne, Yunanistan
Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulosun Batı Trakyadaki Türklere
yönelik Müslüman Yunan azınlık ifadesinin kabul edilebilir
olmadığına, gayriaskerî statüde olmasına rağmen 16
kara parçasının Yunanistan tarafından
silahlandırılmış olmasına daha ne kadar seyirci
kalınacağını öğrenmek istediklerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, bugün, Silivride görülen ve
Gezi Parkı eylemlerini Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini ortadan
kaldırmaya teşebbüs suçu olarak niteleyen bir dava nihayet karara
bağlandı ve neticede, sanıklar atılı tüm suçlardan
beraat etti. Tutuklu tek sanık Osman Kavalaya da tahliye kararı
çıktı. Geciken adalet, adalet değildir. denilse de adaletin
geç de olsa tecelli etmesinden dolayı Cumhuriyet Halk Partisi olarak
memnuniyetimizi ifade etmek istiyorum ama bu davanın Türkiye'nin bundan
sonraki süreçlerinde kötü bir emsal olarak hatırlanması,
geçmişte tıpkı Ergenekon davasının nasıl bir
senaryo davası, soruşturması olduğu sonradan ortaya
çıktıysa bugün verilen kararla Gezi davasının da başka
bir pencereden Balyoz, Ergenekon davaları gibi uydurma bir dava, iddianame
olduğu da ortaya çıktı.
Ben, beraat eden, bu mahkemede yargılanan bütün
vatandaşlarımıza Cumhuriyet Halk Partisi adına Geçmiş
olsun. dileklerimi iletiyorum.
Demokrasinin bir tepki ve protesto rejimi
olduğunun bilinmesi lazım. Bir ülkede insanların tepki ve
protesto haklarını kullandıkları vakit kriminalize
edilmelerinin, terörize edilmelerinin, terörist diye
yaftalamalarının ne yönetenlere ne yönetilenlere hiçbir
faydasının olmadığının bilinmesi lazım.
Bu vesileyle söylemek lazım ki Gezi,
baskıya karşı bir tepkiydi; Gezi, doğa ve çevre
hassasiyeti, yeşil şehir duyarlılığıydı;
Gezi, düşünceyi ifade ve yayma özgürlüğünün cisimleşmiş
hâliydi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Gezi,
insanların inançlarına, inanç farklılıklarına,
yaşam tarzı farklılıklarına ve etnik
farklılıklara saygı ve birlikte yaşama arzusunun bir
temasıydı ve Gezi, halkın refahı, huzuru ve
mutluluğunu istemekten ibaretti. Hâl böyle olunca dayanışma ve kardeşlik
türkülerini dillendirmekten başka hiçbir şey olmayan Gezi
eylemlerinden terörist üretme anlayışının hem yönetenler
için hem ülkenin geneli için, ülkenin iç barışı için ne kadar
sakıncalı bir durum yarattığı da bir kere daha
-maalesef böyle üzücü bir şekilde de olsa, birtakım insanlar
ağır bedeller ödese de- görülmüş oldu.
Sayın Başkan, bu ve benzeri davaların
artık Türkiyede son bulması hepimizin dileğidir.
Yargının gerçekten, kelimenin tam anlamıyla
bağımsız olarak iş göreceği bir Türkiye hayalimiz
ısrarla ve şiddetle sürmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
öte yandan, Yunanistan Cumhurbaşkanı Pavlopulosun önceki gün
Batı Trakyaya gerçekleştirdiği ziyarette yaptığı
konuşmada
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Altay, devam edelim.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
azınlıklar konusuna değinerek İstanbul Rum
azınlığından, Yunan azınlık olarak söz ederken,
Türk azınlıkla ilgili ise Yunan Müslüman azınlık ifadesini
kullanması, takdir edersiniz ki kabul edilebilir değildir. Batı
Trakyadaki Türk ve Müslüman azınlığın geçmişte,
çoğu zaman bu Türk azınlık kelimesine ve buna bağlı
dernek tabelalarına zaman zaman müsaade edildiği Yunanistanda
konjonktüre göre Batı Trakyadaki azınlıklara,
soydaşlarımıza yönelik öfkeli ve hasmane tutumun, bölge
politikaları, bölgede yaşanan politik süreçlerle ilişkili olarak
da zaman zaman arttığını ve düştüğünü üzülerek
görüyoruz. Yunanistan Cumhurbaşkanının bu sözünün, söyleminin
elbette tarihsel gerçekleri değiştirme gücü ve şansı şüphesiz
yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama bütün dünya
bilmektedir ki Batı Trakyadaki Türk azınlık, Müslüman Türk
azınlık, Müslüman Türk azınlık olarak kültürel
kimliğini korumayı başaracaktır. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin Yunanistanı mahkûm eden kararlarına
rağmen Yunanistan Hükûmetinin Batı Trakya Müslümanlarına Türk
ifadesini, Türk kelimesini, Türk kavramını derneklerde,
etkinliklerde kullandırtmaması noktasında şüphesiz,
Hükûmetin yapması gereken işler vardır, bu işler böyle
hamasetle olmaz. Batı Trakya Müslüman Türk azınlığın
hak ve hukukunun korunması noktasında yürütme organının
daha aktif bir diplomasi ve daha aktif bir politikayı hayata geçirmesini
de bekliyoruz.
Sayın Başkan, bununla beraber, söz
Yunanistandan açılmışken, 23 Ocak 2020 Perşembe günü -bugün
18 Şubat, aradan neredeyse bir ay geçti- Millî Savunma
Bakanımızın bir açıklaması var, Yunanistanın
kimi adaları silahlandırdığına ilişkin net
ifadeleri var, bunu da Genel Kurulun bilgisine sunmak istiyorum çünkü çok
önemli bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın Akar
23 Ocakta, Egede uluslararası anlaşmalarla belirlenen ve gayriaskerî
statüde 23 adanın bulunduğunu ifade ediyor ve şöyle diyor:
Gayriaskerî statüde ada olmasına rağmen bunların 16sı
anlaşmalara aykırı olarak
silahlandırılmıştır. Bu, Millî Savunma Bakanımıza
ait bir ifadedir. Millî Savunma Bakanlığı şikâyet yeri
değildir, ağlama makamı, ağlama duvarı değildir.
Millî Savunma Bakanı böyle bir konuda müşteki olamaz; gereğini
yapması lazım, yürütmenin de gereğini yapması lazım.
Şimdi, ben Türkiye Büyük Millet Meclisinden
Millî Savunma Bakanımıza iyi niyetle, yapıcı bir
şekilde sormak istiyorum: Biz Türkiye-Yunanistan arasındaki dostluk
ve komşuluk ilişkilerinin sürmesinden yanayız, bunu da
söyleyeyim ama yukarıda, Batı Trakya Müslüman Türk
azınlığına yönelik baskılar; aşağıda,
silahsız olması gerekirken aidiyeti belirsiz coğrafi formasyonlar
buna dâhil, 16 kara parçasının ve parçacığının
Yunanistan tarafından silahlandırılmış olması
konusunda Türkiye daha ne kadar susacaktır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Altay, tamamlayalım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bitiriyorum
efendim.
Türkiye, bu duruma daha ne kadar seyirci
kalacaktır? Bunu derken ben, Türk-Yunan ilişkilerinin
yumuşamasından ve tarihsel dostluk ve komşuluk
ilişkilerinin sürmesinden yana olan biri olarak bunu söylüyorum ama bu
tabloya seyirci kalmak bölgedeki egemenlik haklarımızın
açıkça ihlalidir, Türkiye bu kadar küçük bir ülke de değildir ve
olmamalıdır.
Genel Kurulu ve sizi saygıyla selamlıyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Sayın
Muşta.
Buyurun Sayın Muş.
36.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun, 17 Şubat Orgeneral Eşref Bitlisin
şehadetinin 27nci yıl dönümüne, mahkemenin Gezi davasıyla
ilgili sanıklar için verdiği beraat kararına, Geziyi Vandalizm
olarak gördüklerine, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bundan yirmi yedi yıl önce
Eşref Bitlis ve beraberindekiler elim bir kazada hayatlarını
kaybetmişlerdi, biz de kendilerini rahmetle anıyoruz.
Değerli milletvekilleri, bugün açıklanan
bir mahkeme kararında, Gezi davasıyla alakalı
sanıkların beraat ettiğini öğrendik. Mahkemenin
verdiği her karara saygılıyız, bunu daha önce de ifade ettik,
tutuklandıkları zaman da Bu bir yargısal süreçtir. dedik,
beraat ettikleri zaman da bu mahkemenin bir kararıdır, meseleye
yaklaşımımız budur. Fakat burada değerlendirmemiz
gereken bir konu var, o da şudur: Burada, bu sanıklar mahkemece
beraat ettirilmiş olabilir ama bizim bu meseleye
bakışımız, bir hak arama iddiasındaysanız oradaki
araçları ters çevirip yakmazsınız. Simitçinin
tezgâhını bile yakıp yıkmak, oraları dağıtmak,
AKMnin çatısına terör örgütlerinin paçavralarını asmak bir
hak arama yöntemi değildir. Dolayısıyla, Gezi, bizim
nazarımızda, bizim değerlendirmelerimizde Vandalizmdir. O
açıdan, mahkemenin verdiği karara saygı duyarız ama bizim
Gezi hadisesine bakışımız budur.
Bir diğer konu, az önce burada iddialar ortaya
atıldı, bir milletvekilinin plakasız bir araçla önünün
kesildiğiyle alakalı. Şimdi, şuradaki MOBESE
kayıtlarında da aracın plakası görülebiliyor; arka
plakası düşmüş, o da bagajına konmuş, aracın ön
plakası var. Bu bilgiyi düzeltmek isterim.
Burada bazı açıklamalar yapıldı.
Bu açıklamalar içerisinde, yargılanan bazı sanıkların
beraat ettiği veya serbest bırakıldığı da var. Az
önce söylediğim beyanlarımı tekrar ifade etmek isterim.
Dediğim gibi bunlar yargısal süreçlerdir, bizim burada da bir
müdahalemiz söz konusu olamaz fakat şunu söylemek isterim: Bu verilen
örnekler, burada, bir milletvekilinin, Murat Sarısaçın yanında
gözaltına alınan şahısla alakalı bir vatandaş
şikâyette bulunuyor, sözde buna bir ceza kesmişler, sonra aracı
yakılmış. PKKnın bir sitesinde, bir şahıstan, ajanlık
yapan bir şahıstan intikam alındığı yazıyor.
Polisin teknik takibine bu şahıs takılıyor ve bu
gözaltına alınıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bunun bir partinin
MYKsı tarafından görevlendirilmiş olması layüsel
anlamına gelmiyor. Buradaki değerlendirmeleri yapacaktır,
yargı tahkikatını sürdürecektir; ha, suçsuzsa beraat
kararını verecektir, suçluysa gereken cezayı alacaktır ama
Ben milletvekilinin yanındayım, bana kimse dokunamaz.
iddiaları var. Benimle alakalı, vatandaş şikâyette
bulunmuş; olsun, ben görevlendirildim arkadaş, ben istediğimi
yaparım... Böyle bir şey olmaz, hukuk gereğini yapacaktır,
verdiği karara da hepimiz saygı duyacağız diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, pek kısa bir söz talebimiz olacak efendim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay, söz
talebiniz oldu.
37.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Muşun mesajını Gezi
kararına her şeye rağmen saygı duyuyorum ama içime
sinmedi. gibi algıladım ben. Şunu söylemek isterim: Vandalizm,
Gezinin o sıcak döneminde şimdi AK PARTİyle
yollarını ayıran dönemin Millî Eğitim Bakanlarından
Hüseyin Çelike ait bir kavramdı, ilk o kullanmıştı, çok
iyi hatırlıyorum.
Asıl Vandalizm şudur: İnsanlar
doğa ve çevre hassasiyetiyle, yeşil bir şehir hissiyatıyla,
arzusuyla Taksim Gezi Parkında çadır kurmuş,
barışçıl, masum bir şekilde, şiddete başvurmadan
orada tepki ve protesto hakkını kullanırken içinde
insanların uyuduğunu bile bile o çadırları yakmak, o
çadırların üstüne panzer sürmek; işte Vandalizm odur. (CHP
sıralarından alkışlar) İçinde insanlar uyurken
çadırlarını yakarsanız, o insanlar da o can havliyle kendilerini
öldürmeye yönelmiş güya, sözde, devletin araç ve gereçlerini
Ki o dönemin
Valisi ve o dönemin Emniyet Müdürünün nerede olduğu da bellidir. O
insanların o araçlara saldırmaları devletin isteğiyle
yapılmış, organize edilmiş, tahrik edilmiş bir
durumdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tekrar ediyorum,
bir Vandal arıyorsak Gezi Parkına, Gezi Parkında içinde
insanlar uyurken o çadırları tutuşturan devlet görevlilerine
bakacaksınız. Herkes Vandalizme tevessül edebilir ama devlet
Vandalizme tevessül etmişse -ki öyledir- AK PARTİnin devleti
tefessüh ettirdiğinin çok açık bir resmini de Gezide ve bugün de
hepimiz görmüş oluyoruz.
Teşekkürler. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Oluç, söz talebiniz var
herhâlde.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Evet.
BAŞKAN Buyurun.
38.- İstanbul Milletvekili
Hakkı Saruhan Oluçun, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Gezi
olaylarıyla ilgili Vandalizm suçlamasını reddettiğine
ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, şimdi, önce Vandaki bu
tutuklamayla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Bakın, 5 Ekim 2019da
-bu kişi, bizim görevlendirilmiş olan Parti Meclisi üyemiz- Murat
Sarısaç aracının önü kesilerek yine gözaltına
alınıyor, birkaç saat sonra savcılığa bile
çıkarılmadan bırakılıyor. 18 Ekimde yine
gözaltına alınıyor, yine bırakılıyor.
Geçtiğimiz ekim ayından bahsediyorum, şimdi biz şubattayız.
Şimdi, bu kişi ekimden şubata kadar orada
çalışmalarına devam ediyor yani birçok sivil toplum
kuruluşunu ziyaret ediyor, o sivil toplum kuruluşlarını
ziyaretlerinde görseller var, parti heyetimizle beraber partimizin
kongreleriyle ilgili çalışmalar yapıyor. Üstelik bütün
bunların hepsi yerel gazetelerde, yerel basında ve partimizin medya
organlarında da yayınlanıyor. Şimdi bir tane gizli
tanık icat ediyorsunuz, oradaki Emniyetten bahsediyorum tabii
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Oluç, tamamlayalım
lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bir gizli
tanık icat ediyor Emniyet, şikâyet var diye bu tür işler
yapılıyor. İlk örnek değil, onu söylemek istiyorum.
Dolayısıyla, bunun da böyle bir durum olduğu ortaya
çıkacaktır büyük bir ihtimalle, hepimiz göreceğiz. Haksız
ve hukuksuz bir iştir, üstelik de yani Ön tarafta plaka var, arka tarafta
plaka yok
Şimdi, niye yüzlerini kapatıyorlar acaba bizim vekilimiz
onların görüntülerini almaya kalkıştığı zaman?
Niye hemen kaçıp gidiyorlar? Bunların hepsi bize bazı dönemleri
hatırlatıyor, siz de o dönemleri biliyorsunuz; onu söylemek
istiyorum.
İkincisi de bir şeye daha işaret
edeceğim efendim. Ben de Gezide bulunmuş bir kişi olarak bunu
söylüyorum, bu Vandalizm suçlamasını kesinlikle reddediyorum.
Bakın, bir Vandalizmden bahsedeceksek FETÖ örgüt üyesi olmak nedeniyle
ceza almış olan o dönemin Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve o dönemin
Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkından bahsetmek gerekir esas itibarıyla.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son cümlenizi alalım Sayın
Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Son cümlem
efendim.
O dönemde Gezide son derece barışçı
şekilde başlamış olan protestoları, yerel demokrasi ve
adalet talebini provoke etmiş olan, esas itibarıyla o dönemde görevde
bulunmuş olan kişilerdir ve bunlar o dönemde sizin valinizdi ve sizin
emniyet müdürünüzdü; bunu da unutmamak gerekiyor. Onun için, insanları
Vandalizmle suçlamak doğru değildir.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Muş, size de söz
vereyim ama şunu bir rica edeyim değerli arkadaşlarım:
Sonuçta
ENGİN ALTAY (İstanbul) Niye en son hep
AK PARTİ konuşuyor Sayın Başkan?
BAŞKAN Değerli arkadaşlarım,
Sayın Muş
ENGİN ALTAY (İstanbul) Biz de söz
isteyeceğiz. Sayın Muş söz isterse ben de istiyorum efendim; o
çekerse ben de çekiyorum.
BAŞKAN Değerli arkadaşlarım,
ülkemizi çeşitli gerginlik alanlarından çıkartmak hepimizin
görevi. Bu çerçevede, ben, tüm arkadaşlarımızdan, gündemimizin
yoğun olduğunu da dikkate alarak, konuşmalarını
toparlamalarını rica ediyorum.
Sayın Muş, buyurun.
39.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Engin Altayın ve
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun yaptığı
açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Burada şunu ifade etmek isterim: Bizim ne
söyleyeceğimizi, meselelerle alakalı görüşlerimizi
bırakın da biz açıklayalım; siz kendi görüşünüzü
açıkladınız.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Siz de
açıkladınız Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Siz başka bir
şekilde bakarsınız Geziye, biz de bunu Vandalizm olarak
görüyoruz. Yüzlerini kapatıp, kaldırım taşlarını
söküp, vatandaşın dükkânını tuvalete çevirmek ne zamandan
beri hak arama hürriyeti oluyor? On gün boyunca çadır mı
yakıldı orada? Veya terör örgütünün paçavralarının AKMnin
üzerine asılması nasıl bir hak arama yöntemi oluyor? Kaldı
ki mahkeme Böyle bir suç yok. demiyor ki.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ergenekonda da
öyle söyledi, Ergenekonda da.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Somut delilden
dolayı beraat kararı vermiş, bu suç işlenmiş.
Gözlerimizin önünde belediye otobüsleri yakılmış. Bakın,
ağzımıza alınamayacak ifadeler yazılmış
araçların üzerine; burada Meclis kayıtlarına girmesinler. Bunlar
hiç olmamış gibi bunları görmeyeceğiz, öyle mi?
Dolayısıyla bu Vandalizmdir, bu şiddettir, bu
eşkıyalıktır. Dolayısıyla bizim bu meseleye
bakışımız budur. Bunun
ENGİN ALTAY (İstanbul) Çok ayıp, 30
milyona eşkıya diyorsun ya!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Oradaki hareket
eşkıyalıktır. Hak aramayla alakalı insanlar
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Çadırları yakmak nedir? Çadırları yakmak nedir?
MEHMET MUŞ (İstanbul)
demokratik bir
biçimde haklarını sonuna kadar arayabilirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Muş, siz de
görüşlerinizi ifade ettiniz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın lütfen.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Şunu
söyleyelim: İnsanlar demokratik bir şekilde, kurallar dairesinde
haklarını sonuna kadar arayabilirler; burası demokratik bir
ülke. Burada hiçbir kısıtlama söz konusu olamaz ama siz ne zaman ki
Ben orada esnafım ya, benim dükkânımı nasıl
yağmalarsın arkadaş? Tuvalete çevirmişler adamın
dükkânını. Gelin, götüreyim sizi, adamla konuşturayım. Böyle
bir hak arama olur mu ya! Bunlara eşkıya demeyeceğiz de ne diyeceğiz?
Adamın dükkânını tuvalete çevirmek ne demek?
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Berkin
Elvanı nasıl öldürürsünüz? Gençleri nasıl katledersiniz?
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Eşkıyalık değil mi bu Sayın Başkan?
Dolayısıyla bizim meseleye bakışımız bu. Siz
farklı şekilde bakabilirsiniz, o da sizin görüşünüz.
BAŞKAN- Peki, teşekkür ederim, sağ
olun.
Sayın Altay, siz de bir toparlayın,
kapatalım bu konuyu. Sonuçta mahkeme bir karar vermiş, herkes de
saygılı olacağını ifade ediyor. Kayıtlara geçti
cümleler. Ama gündemimiz de yoğun.
Buyurun.
40.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Mahkeme bir karar
vermiş ama Sayın Muş, oraya hem Taksimde hem Ankara
Kızılayda şahsen katılmaktan onur duyduğum bir eylem
için, bir hak talebi için eşkıyalıkla itham etti bizi.
BAŞKAN Siz de cevap verdiniz buna, duydum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır,
vermedim, şimdi vereceğim.
Yani şimdi Türkiye'nin
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Altaya
eşkıya demedim ben.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bu, şu
demektir: Gezi sadece Taksimde yoktu Sayın Başkan. Gezi Ankara
Kızılayda vardı, Sinopun Uğur Mumcu Caddesinde
vardı, İzmirin Gündoğan Meydanında vardı,
Diyarbakırda vardı, her yerde vardı. Geziyi, gerçekten iyi
niyetle, samimi bir doğa ve çevre hassasiyetiyle başlayan,
düşünceyi ifade özgürlüğü arzusuyla yürüyen bir hareketi kriminalize
eden, orayı terörize eden devletti. Devlet ki o devlet, o günün devlet
yöneticilerinin, beylerinin, valilerinin ve emniyet müdürlerinin şimdi
nerede olduğuna hâlâ cevap veremiyor. Dolayısıyla Geziye eşkıyalık
demek 30 milyona eşkıya demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Peki, tamamlayın Sayın
Altay, gündeme geçeceğim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Hiç alakası
yok.
ENGİN ALTAY (İstanbul) 30 milyona
eşkıya demektir.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Hiç alakası
yok.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bunu kabul etmem
mümkün değil.
MEHMET MUŞ (İstanbul) O suçu
işleyenler eşkıyadır. diyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, belediyenin
otobüsünü, aracını yüzüne maske geçirip yakanların da ajan
provokatörler olduğunu, polis olduğunu Sayın Mehmet Muş
gayet iyi bilmektedir. Ben bu ifadeyi kendisine iade ediyorum efendim.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Toparlayalım Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, şunun kayıtlara geçmesini isterim: Sayın Altay
genelleme yapmayı çok seviyor. 30 milyon eşkıya. mı dedim.
Yok canım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ben 30 milyona
eşkıya filan diyemem.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Türkiyede 30
milyon insanın kalbi Geziyle attı, Geziye
eşkıyalık diyemezsiniz.
BAŞKAN Bir saniye
Sayın Altay, lütfen
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ben
eşkıyalık diyorum. Ben 30 milyona eşkıya demedim.
Sayın Başkan, orada
BAŞKAN Kayıtlara o şekilde geçti.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sen bana
eşkıya diyorsun, sen eşkıyasın o zaman!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın Altay,
siz eşkıya değilsiniz, siz milletvekilisiniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama ben Geziye
katıldım kardeşim. Gezi eşkıyalık olamaz.
Tutanaklardan çıkarın. Daha bugün mahkeme bir karar verdi.
BAŞKAN Sayın Altay, rica ediyorum.
Değerli arkadaşlarım
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, mahkemenin verdiği karar Böyle bir suç işlenmedi.
demiyor. Burada somut delil bulamadığı için berat kararı
vermiştir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hiç öyle bir
şey demiyor, hiç öyle bir şey demiyor.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Mahkemenin
kararına biz yorum yapmıyoruz.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bülbül, lütfen
Bu tartışmayı bitirelim Sayın
Muş, gündeme geçeceğim.
Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Söylediğimiz,
söyleyeceğimiz şu: Sayın Başkan, şimdi, eğer
orada, bakın, aracı ters çevirip belediye otobüsünü yağmalamak,
onu ateşle yakmak ne? Bu, eşkıyalık değil midir?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Çadır yakmak
ne ya?
MUSTAFA DEMİR (İstanbul)
Başbakanlık binasına yürümek nedir?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Polislerin yaptıklarını anlat, polislerin!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bu suçu
işleyenler eşkıya değil mi? Vatandaşın
dükkânını, dönerci dükkânını tuvalete çevirmek
eşkıyalık değil mi?
BAŞKAN Peki, arkadaşlar, lütfen
Herkes görüşlerini ifade etti, uzatmayalım
artık Sayın Muş, rica ediyorum.
Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bizim
söylediğimiz bu. 30 milyona karşı bir şey söylediğimiz
de yok, Sayın Engin Altaya da eşkıya falan dediğimiz
yok, Sayın Altay alınmasın üzerine. Ama, bu suçu
işleyenler
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Berkin Elvan öldü ya! İnsanlar öldü ya, insanlar öldü!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Orada gariban
simitçinin tezgâhını dağıtmak ne demek?
BAŞKAN Kayıtlara geçmiştir.
Teşekkür ediyorum Sayın Muş, tamam.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bir
eşkıya varsa Berkin Elvanı ve diğer 9 genci öldürenlerdir.
Eşkıya arıyorsanız onlara bakacaksınız.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, rica
ediyorum...
Sayın Altay, lütfen, lütfen...
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Sayın
Başkan, kayıtlara geçmesi gereken bir şey daha var.
BAŞKAN Sayın Bülbül, siz de bir cümle...
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan Maskeli ajan provokatör polislerdir bu yağmalayanlar.
ifadesi...
KANİ BEKO (İzmir) Doğru söylüyor
ya, ben oradaydım.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Yahu,
anladım da, bir dakika, bir şey ifade ediyorum.
BAŞKAN Arkadaşlar, lütfen...
Sayın Bülbül, lütfen...
Bir cümle için söz verdim, rica ediyorum.
Buyurun, söyleyin cümlenizi.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Efendim, böyle
bir genellemenin kabul edilmesi fecaattir, bunun düzeltilmesi lazım.
BAŞKAN Mümkün değil diyorsunuz, peki.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Düzeltelim.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Hayır,
içlerinde varsa, ismi, cismi polis olarak tespit edilen varsa bunu ortaya
koysunlar. Bunun dışında, devletin polisine, böyle, bu manada
bir yakıştırma yapmak büyük bir iftiradır, bunu kabul etmek
de mümkün değildir. Kayıtlara geçsin. (MHP sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Düzeltmem
lazım.
BAŞKAN Sayın Altay, lütfen bir cümleyle
düzeltin ama bakın...
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama Sayın
Başkan, beni devletin polisini ilzam etmekle, hakaret etmekle itham etti.
BAŞKAN Buyurun, siz onu...
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya)
Genelleştirmekle...
BAŞKAN - Sayın Bülbül, lütfen...
Sayın Altay, lütfen...
ENGİN ALTAY (İstanbul) Mikrofonu açacak
mısınız efendim?
BAŞKAN Açalım ve lütfen
tamamlayalım artık bu tabloyu çünkü gündemimiz yoğun
değerli arkadaşlar.
Buyurun.
41.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün yerinden
sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben, Türk polisi
şehit olmaktan korkmuyor, emekli olmaktan korkuyor diyen bir adamım.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bunu söyle.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Benim polis
teşkilatımızı tümüyle itham etmem mümkün değil.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Tamam, bunu
söyleyin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Türk polisi beni
tanır, beni bilir ama tekrar iddia ediyorum: İspat istiyorsanız,
dönemin İstanbul Emniyet Müdürü ne oldu, nerede?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Ya, onu söyleyin
diyorum ben; başka bir şey söylemiyorum, onu söyle diyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) E, kardeşim,
ona bağlı, onun emrinde, yüzlerine maske takıp otobüs yakan,
polis aracı yakan ajan ve provokatörler vallahi vardı, billahi
vardı; onu söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bu başka bir
şey.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlığın,
Tekirdağ Milletvekili Enez Kaplanın, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyeliğinden istifasının 19/2/2020
tarihinde Başkanlığa ulaştığına ilişkin
önerge yazısı (4/62)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
Tekirdağ Milletvekilimiz Sayın Enez Kaplanın Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonundan istifasına dair
yazısı 18 Şubat 2020 tarihinde
Başkanlığımıza ulaşmıştır.
Bilgilerinize sunulur.
Değerli milletvekilleri, şimdi,
İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ PARTİ
Grubunun, İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili İzmir
Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu tarafından, eğitimin
niteliğinin artması ve işleyebilmesi için ücretli
öğretmenlerin mağduriyetlerinin giderilmesi, özlük
haklarının düzenlenmesi, yaşadığı ekonomik ve
sosyal sorunların giderilmesi amacıyla 18/2/2020 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 18
Şubat 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
18/2/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 18/2/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Dursun
Müsavat Dervişoğlu
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İzmir Milletvekili ve İYİ PARTİ
Grup Başkan Vekili Dursun Müsavat Dervişoğlu tarafından,
eğitimin niteliğinin artması ve işleyebilmesi için ücretli
öğretmenlerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi, özlük
haklarının düzenlenmesi ve ücretli öğretmenlerimizin
yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunların giderilmesi
amacıyla 18/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerin 18/2/2020 Salı günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, şimdi,
İYİ PARTİnin grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere
İYİ PARTİ Grubu adına söz isteyen Adana Milletvekilimiz
Sayın İsmail Koncuka söz veriyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Koncuk, süreniz beş dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL
KONCUK (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ücretli öğretmenlik konusu gerçekten
derinlemesine araştırılması gereken bir konu çünkü ücretli
öğretmenlik meselesi hem gençlerimize yönelik açık bir sömürü sistemi
hâline geldi hem de asal öğretmen atamasının önüne geçen bir
sistem hâline geldi. Bakın, ücretli öğretmen olarak
görevlendirdiklerinizin birçoğu eğitim fakültesi mezunu, içlerinde
diğer fakülte mezunları da var, iki yıllık lisans
mezunları da var ama öğretmenlik formasyonu olmayan ücretli
öğretmenler de var. Türkiye genelinde 81 ilde 80 bin ücretli öğretmen
görev yapıyor, bu ücretli öğretmenler asgari ücretin altında bir
ücret alıyor. Emin olun, aldıkları ücret, o okula giderken
ödedikleri ulaşım ya da yeme içme masraflarını bile
karşılayan bir para değil. Şöyle: Ücretli öğretmene
bir saat ek ders ücreti ödendiği zaman 16-16,5 TL falan yapıyor.
Haftada on saat girse ne yapar? 160-170 lira yapar. Yirmi saat girse 320 lira
yapar, otuz saat girse 500-600 lira yapar. Ay sonu itibarıyla, bazı
ücretli öğretmenler girdiği ek derse göre 800 lira, 900 lira, 1.000
lira, 1.500 lira alırken birçoğu asgari ücreti bile bulmayan bu
ücrete mahkûm hâle getirilmiş.
Değerli milletvekilleri, gençlerimizin
iktidarınız tarafından nasıl bir yokluğa terk
edildiğini hepinizin görmesi lazım. Düşünebiliyor musunuz, bu
ülkede bir şirket sahibi, işletme sahibi asgari ücretin altında
bir rakamla insan çalıştırsa şikâyet edildiğinde
soruşturma açarsınız ama devlet kendi eliyle asgari ücretin
altında ücretli öğretmen çalıştırıyor. Bunu
nasıl kabul edebiliriz? Ayrıca, tatil günlerinde ücretli
öğretmenlere verilen ek ders ücreti kesiliyor; kar tatillerinde ve benzeri
tatillerde verilen ücret de kesiliyor. Dolayısıyla bu ücretli
öğretmenlik tam bir sömürü sistemi hâline geldi.
Aslında, işin şu tarafı da var:
Ücretli öğretmen olabilmek için bile, maalesef, torpil gerekir hâle geldi
yani gençlerimizi 1.000 liraya, 1500 liraya muhtaç hâle getirdiniz. Bu
ayıp size yeter.
Değerli milletvekilleri, tabii,
öğretmenlik meselesi Türkiye'nin gelecek meselesi olduğu için son
derece önemli ama size bir türlü bunu anlatamadık. Ücretli
öğretmenlik var, sözleşmeli öğretmenlik var, bir de PICTES
öğretmenliği var -proje kapsamında Suriyelilere yönelik hizmet
ifa eden, bu proje kapsamında çalışan- onların, PICTES
öğretmenlerinin ücreti de dört yılda 200 TL civarında
artmış.
Öğretmenleri bölük pörçük hâle getirdiniz.
Sözleşmeli öğretmenlik modeli AK PARTİnin ortaya
çıkardığı bir uygulama şekli olmuştur. 2011
yılında tüm sözleşmeliler kadroya geçirildi; seçim
sathımailinde, mecburen ama 2011 yılından sonra, aynı
hızla, ücretli öğretmenliğe, ücretli memurluğa ve
belediyelerde 5393 sayılı Yasayla ücretli personel
çalıştırmaya devam ettiniz. Bütün sözleşmeliler,
öğretmenler, memurlar, belediyede çalışan sözleşmeliler
şu anda feryat figan ediyor; duymuyorsunuz, duymuyorsunuz.
Sözleşmelilik sistemini de siz bölük pörçük hâle getirdiniz. Bazıları
süresiz sözleşmeliyken bazı sözleşmeliler 3+1e tabi hâle
getirildi. Değerli milletvekilleri, bu sistem, çalışma
hayatını âdeta parçalı hâle getirdi, parça parça etti.
Dolayısıyla, bu sistemle çalışma hayatından,
eğitimden, öğretmenlerimizden ve memurlarımızdan arzu
ettiğiniz verimi alabilmemiz mümkün görünmüyor. Düşünün,
öğretmenler odasına giriyorsunuz, bir yanda sözleşmeli
öğretmenler, bir yanda kadrolu öğretmenler, diğer yanda ücretli
öğretmenler; parçalı bulutlu bir yapı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
İSMAİL KONCUK (Devamla) Aynı
öğretmenler odasında, farklı haklara ya da
haksızlıklara tabi bir öğretmen kitlesi. Aynı durum
adliyelerde var, aynı durum Tarım Bakanlığında var,
aynı durum belediyelerde var. Böyle bir sistemle Türkiyeyi,
çalışma hayatını ileriye götürebilmemizin mümkün
olmadığını hepinizin görmesi lazım çünkü siz kendi
evlatlarımız arasına dahi hukuki ayrıcalıklar
soktunuz, hukuksuzlukları soktunuz. Hâlbuki Anayasanın 10uncu
maddesi, kanunların bütün insanlarımıza eşit
uygulanacağına dairdir. Siz, çalışma hayatındaki bu
eşitlik kavramını bile yerle yeksan ettiniz.
Dolayısıyla, ümit ediyorum, iktidarın bu konuda aklı
başına bir an önce gelir ve ücretli öğretmenlik, sözleşmeli
öğretmenlik ve benzeri bu ayrımlar tamamen kaldırılır
diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneri üzerine söz isteyen,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Antalya Milletvekilimiz
Sayın Kemal Bülbül. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Bülbül.
HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli Genel Kurula saygılar sunuyorum.
Aslında, ömrünün neredeyse tamamını
eğitim faaliyetine harcamış, meslekten gelen bir insan olarak
benim bunu farazi öğretmenlik, sanal öğretmenlik, aslında
olmayıp da varmış gibi gösterilen, ihdas edilmiş bir
öğretmenlik olarak telakki etmem lazım.
Değerli Genel Kurul, önceleri
öğretmenlikte iki tanım vardı; stajyer öğretmen ve asil
öğretmen ve iş bunlar üzerinden devam ediyordu fakat öğrenci
sayısı, kentleşme artınca doğal olarak öğretmen
ihtiyacı da arttı. Fakat eğitim fakültelerinden nice zahmetle
mezun olan ve hatta sınavı da kazanan öğretmenler
atanamadıkları için ne trajik manzaralara tanık oluyoruz,
intiharlar söz konusu oluyor. Aslında, bunu önleyecek olan temel çözüm
öğretmenlik meslek yasası. Bunu daha önce Sayın Bakan buradayken
de dile getirmiştik. Öğretmenliğe dair bir yasa yoktur
Türkiyede, bakar mısınız? Aslında, toplumun temelini
teşkil eden eğitim olgusunun yürütülmesiyle ilgili bir yasa yoktur ve
öğretmen, sıradan bir devlet memuru olarak algılanmakta;
öğretmen bir akademisyen, öğretmen bir eğitim ve bilim
insanıyken, hiç tanımsız bir şekilde, keyfî olarak bu tür
uygulamalar yapılmakta. Biraz önceki konuşmacı vekilimizin de
söylediği gibi -kadrolu, sözleşmeli, ücretli- tanımsız,
keyfî bir uygulama var ve meslek dejenerasyonu var, eğitim dejenerasyonu
var ve bunun giderek topluma yansıması söz konusu, öğretmenlik
mesleğinde gelişememe durumu söz konusu. Kaldı ki bir eğitim
fakültesinden mezun olmak öğretmenlik için yeterli bir şey
olmayıp güncellemek açısından da kimi meslek içi eğitimler,
öğretmenin kendi kendini eğitimi gerekirken bu gibi komik ücretlerle
bunu sağlayabilmek de mümkün değil. O nedenle, bir an önce öğretmenlik
meslek yasasının çıkarılması ve öğretmenlik
mesleğinin, bir devlet memuru değil, bir akademik sıfat, bir
eğitim ve bilim sıfatı olduğunun vurgulanması ve bu üç
farklı tanımın ortadan kaldırılarak öğretmenlik
mesleğinin itibarının ekonomik olarak da sosyal prestij olarak
da mesleki prestij olarak da yeniden düzenlenmesi gibi bir aciliyet ve bir
vahamet söz konusu.
Bunun bir an önce yerine getirilmesi
gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Muğla Milletvekilimiz Sayın Suat Özcana
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Özcan, süreniz üç dakika.
CHP GRUBU ADINA SUAT ÖZCAN (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİnin grup
önerisi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Eğitim sorununu çözememiş ülkeler
diğer sorunlarını da çözmekte oldukça sıkıntı
yaşıyorlar. Baktığımız zaman, uluslararası
saygınlığı olan ülkelerin, ekonomisi iyi olan ülkelerin
eğitim sorunları yok ya da en alt düzeyde. Ama ülkemizde ne
yazık ki atanamayan 700 bin öğretmene karşın Bakanlık
bünyesinde 85.426 kurum yöneticisi, 757.289 kadrolu, 103.399 sözleşmeli
olmak üzere toplam 946.114 öğretmen görev yapmaktadır,
yaklaşık 90 bin civarında da ücretli öğretmen görev
yapmaktadır. Bu durumda öğretmenler arasında kadrolu,
sözleşmeli ve ücretli olarak ayrım yapılması eğitimde
yeni sıkıntıların önünü açmakta ve özellikle de ücretli
öğretmenler, asgari ücretin altında aldıkları
maaşlarla Gelecekte, önümüzdeki sene ne olacak, ilçe millî eğitim
müdürlüklerinin inisiyatifiyle görev alabilecek miyim? ya da öğrenciler,
veliler Benim bu yılki öğretmenim yeniden, önümüzdeki sene benimle
birlikte olacak mı? kaygısını yaşamaktadırlar.
Ücretli öğretmenlerin sorunlarının mutlaka çözülmesi gerekir.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, öğretmenlik meslek
yasasının çıkarılmasını ve öğretmenler
arasındaki statülerin kaldırılmasını talep etmekteyiz
ve İYİ PARTİnin grup önerisini destekliyoruz.
On sekiz yılda, okuyana, yazana, çizene,
eğitimliye mesafe konuldu. Cehaletin, çalışmamanın,
eğitimsizliğin bu kadar revaçta olması ülkemiz adına büyük
sıkıntıların önünü açmaktadır. Oysaki bütün
gelişmiş ülkelerdeki gibi bilime, akla, eğitime dönmek
zorundayız.
Sadece önünü ilikleten değil, beyinle ilerleten
bir eğitim sistemi istiyoruz diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekilimiz Sayın Orhan
Erdemde. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Erdem.
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ERDEM (Konya)
Sayın Başkanım, İYİ PARTİ tarafından verilen
araştırma önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Sizi ve Gazi Meclisimizi ve bizi izleyenleri
saygıyla selamlıyorum.
16/12/2006 tarihli ve 26378 sayılı Resmî
Gazetede yayınlanan Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici
ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin
Kararın 9uncu maddesi ücretli öğretmenliği öngörüyor. Bu madde
kapsamında Millî Eğitim Bakanlığında 27 bin uzman ve
usta öğretici, diğer kapsamlarda da 62 bin, toplam 89 bin
öğretmen görevlendirme suretiyle ders vermektedir. Bu görevlendirmeler on
altı ve otuz gün olarak yapılmakta ve ücretler 1.800 lira ila 2.324
lira arasında değişmekte.
Şüphesiz ki eğitim öğretim
hizmetlerinin kadrolu, sözleşmeli öğretmenler eliyle yürütülmesi en
çok arzu edilen durumdur ve bu konuda da AK PARTİ hükûmetleri, 2013-2019
yılları arasında 651.883 öğretmen atamıştır.
946.114 öğretmenimiz olduğuna göre, öğretmenlerin yüzde 70i AK
PARTİ iktidarları, hükûmetleri döneminde atanmıştır.
Bu da bu konuya verdiğimiz önemin en açık göstergesidir.
Ücretli öğretmenliği net anlamak için
Aslında ücretli öğretmenlik, Millî Eğitim
Bakanlığının öğretmen açığını
gidermek amacıyla yaptığı bir görevlendirme sistemidir yani
bir atama sistemi değildir, tamamen MEBin, bu açığı
kapatmaya yönelik bir uygulamasıdır. Ücretli öğretmenlikte
kadroya atama durumu söz konusu değildir, bu öğretmenler ihtiyaca
göre görevlendirilir ve ihtiyaç yerine getirildiğinde de görevine son
verilir; kısacası, öğretmenlerin atama öncesi part-time, geçici
görev alabildikleri bir çalışma sistemidir. Ayrıca, Millî
Eğitim Bakanlığı 5 bin ücretli öğretmeni de, özel
kanun çıkararak 5 bine yakın öğretmenimizi de bu süreçte
atamıştır. Bu demek değildir ki bu soruna
bakılmıyor ve göz ardı ediliyor. Bu konuda, Millî Eğitim
Bakanlığı, şartların düzeltilmesi amacıyla da
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
ORHAN ERDEM (Devamla) Millî Eğitim
Bakanlığı, bu konuda, daha iyi şartların
oluşması adına Devlet Personelle çalışmalar yapmakta,
kendi iç denetim birimini çalıştırmakta; hayatın her alanında
olduğu gibi, ücretli öğretmenlerimizin ve diğer statüde
görevlendirilen öğretmenlerin daha iyi şartlara kavuşması
için de ayrıca çalışmalar yapmaktadır.
Bu ayrımın net anlaşılarak
konunun dikkate alınması gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - İYİ PARTİ grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul
edilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, Halkların
Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan
Vekili Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan tarafından, işçilerin
güvensiz çalışma koşullarında hayatını
kaybettiği iş cinayetlerini engellemek amacıyla 18/2/2020 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 18 Şubat 2020 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
18/2/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 18/2/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Fatma
Kurtulan
Mersin
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
18 Şubat 2020 tarihinde Mersin Milletvekili
Grup Başkan Vekili Fatma Kurtulan tarafından işçilerin güvensiz
çalışma koşullarında hayatını kaybettiği
iş cinayetlerini engellemek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan 5391 grup numaralı Meclis araştırması
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
18/2/2020 Salı günkü birleşimde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN - Şimdi, önerinin gerekçesini
açıklamak üzere, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekilimiz Sayın Rıdvan Turan. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Turan.
HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) Sayın
Başkan, değerli vekiller; sizleri saygıyla selamlıyorum.
İş sağlığı ve
güvenliği konusu, ülkemizde çalışma hayatının en temel
meselelerinden bir tanesi. 1980 askerî darbesinden sonra Türkiye, adım
adım, neoliberal iktisada geçiş adımları attı. Bu, ilk
başlarda, az ya da çok, işçi muhalefeti sebebiyle zor olmuştu
fakat 24 Ocak Kararları, ardından 12 Eylül askerî darbesi ve
ardından gelen sağ popülist iktidarlar sayesinde neoliberal ekonomi
politikaları Türkiyede arzıendam etmeye başladı.
Neoliberal ekonomi politikalarının
devamıyla ortaya çıkan en temel meselelerden bir tanesi, işçi
sınıfının çalışırken güvencesiz
çalışması, deregüle çalışması, esnek
çalışması, taşeron biçiminde çalışması ve
örgütsüz çalışmasıydı. Özellikle AKP iktidarı
döneminde bu tür çalışma biçimleri çok yaygın olarak gündeme
taşındı. 2003 yılında 4857 sayılı
Yasanın çıkmasıyla birlikte, neoliberalizmin işçi
çalışma biçimlerine önerdiği, dikte ettiği şeyler,
özellikle esnek ve kuralsız çalışma, Türkiyede, iş
yaşamında kendisini buldu. Hemen ardından, 2012 yılına
gelindiğinde, 6331 sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliği Yasasının çıkmasıyla
birlikte ise aslında bütün taraflar bu iş cinayetlerinin
azalacağına ilişkin bir fikre sahipken tam tersi oldu; Soma,
Ermenek ve ardından gelen Torunlar, Şirvan gibi pek çok işçi
katliamı tarihte yerini aldı.
Arkadaşlar, eğri oturup doğru
konuşmak lazım. Bu kafayla, bu mantaliteyle iş cinayetlerinin
önüne geçmek mümkün değil. Önüne geçmek isteniliyor mu, o da ayrı bir
mesele. Ben Somada bulundum, Soma katliamını çok yakinen izledim.
AKP iktidarının -bugün çok açıkça söylüyorum- ve Soma Holdingin
elinde orada hayatını kaybetmiş 301 işçinin kanı var.
Bunu, bu alanı bilen birisi, uzmanı olduğum için söylüyorum çünkü
işçi eğitimlerinin yapılmadığı, iş
sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin
yapılmadığı ve daha beteri, aslında bir çeşit
taşeron çalışma biçimi olan redevansla devletin kâr
edemediği bir ocağın bir başka özel şirkete devriyle
birlikte kâr edeceğini varsayması esası üzerine kurulmuş
olan bir taşeron çalıştırma biçimi sonucunda katliam
bağıra bağıra Geliyorum. dedi. Düşünün, bu taş
kömüründen devlet kâr edemiyor, onu özel şirkete devrediyor, diyor ki:
Hem sen kâr et hem de yılda bana bu kadar para ver. Arkadaşlar,
zaten firmalar, patron düzeni ne yazık ki iş
sağlığı, güvenliği meselesini bir teferruat olarak
görüyor, zaten gereksiz bir harcama kalemi olarak görüyor; onun elbisesinden,
tulumundan, çelik burunlu ayakkabısından gaz maskesine kadar hemen
her şey patron açısından gereksiz bir teferruat çünkü
edeceği kâr marjı, bu yatırımları
yaptığında, ister istemez düşüyor. Dolayısıyla,
dönemin AKPli yetkilileri 6331 sayılı Kanunla Avrupa
standartlarına ulaşıyoruz, çok da güzel bir çalışma
hayatına sahip olacağız. diye anlatırken bir baktık
ki memleket günde ortalama 5 işçinin hayatını kaybettiği
bir mezarlığa dönüşmüş durumda. Bu da bizim
bildiğimiz; yani gazeteden, İSİG Meclisinin gazetelerden elde
ettiği verilerle bulduğumuz şey: Günde ortalama 5 işçi. Meslek
hastalıklarından bahsetmiyorum bile. Resmî rakamlar çok enteresan.
Dünyada aşağı yukarı yüzde 45e yüzde 55 gibidir meslek
hastalıkları ve iş kazaları oranı, Türkiyede yüzde
1e yüzde 99dur; yüzde 1 meslek hastalığı görülür, yüzde 99
iş kazası görülür. Böyle bir şey olabilir mi? Olamaz. Veri yok,
elde veri yok; meslek hastalıklarının tanısını
koyacak, tedavisini yapacak yeterli düzeyde teşkilat yok, teçhizat yok.
Bunun sonunda da insanlar ortaya çıkış süreleri ortalama on
yıl olan örneğin asbestozis gibi hastalıklarla on yıl sonra
hasta olduklarında, geriye dönüp de Ya, ben on yıl önce falanca
yerde çalıştım da ondan dolayı akciğer kanseri
oldum.u ispatlayabilecek bir veri bankası yok.
Ne gerek var ki veri bankasına?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Turan.
RIDVAN TURAN (Devamla) Ne gerek var veri
bankasına? Zaten neoliberal muhafazakâr politikaların en yılmaz
savunucusu AKP iktidarının bu konuya yaklaşımı,
işçilerin hayatını korumaktan çok daha az maliyetli olan
işverenin kâr etmesi mantığına göre işliyor. Dolayısıyla, doğrusunu
isterseniz, ne AKP iktidarının ne de ona benzer popülist sağ
iktidarların hiçbir tanesinin işçilerin ölümü gibi bir derdi ne
yazık ki yok. Onun için, bunu ortadan kaldırabilmek için, işçi
sınıfının örgütlü olması lazım, taşeron
çalışmanın ortadan kaldırılması lazım.
Mutlak suretle, sendikal örgütlülük başta olmak üzere işçilerin kendi
çalışma koşulları hakkında söz söyleyebilecekleri
mekanizmaların, işçi meclislerinin kurulması lazım ve
devlet, iş sağlığı ve güvenliği meselesini bir
sosyal güvenlik meselesi olarak görmeli,
piyasalaştırılmış bir sosyal mesele olarak
görmemelidir. Bunun için bir araştırma önergesi sunuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Selamlayın Sayın Turan,
lütfen buyurun.
RIDVAN TURAN (Devamla) Son cümlem
Eğer bu konuda ivedi adımlar
atılırsa, gerçekten, çok uzun olmayan bir süre içerisinde çok
sayıda hayatı kurtarmak mümkün olacaktır.
Hepinize teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneri üzerinde söz isteyen,
İYİ PARTİ Grubu adına Eskişehir Milletvekilimiz
Sayın Arslan Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Kabukcuoğlu.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin iş cinayetlerinin
engellenmesi hakkındaki önergesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
2012 yılında yürürlüğe giren
İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu
Türkiyede iş yeri denetimleri ve iş kazaları konusunda milat
kabul edilmesine rağmen geçen sekiz yıllık süre zarfında
iş yerlerindeki denetimsizlik ve eksiklikten kaynaklanan işçi
ölümlerinde azalma olmamıştır, artarak devam etmiştir.
Ülkemizde 2012 yılında en az 878, 2013 yılında 1.235, 2014
yılında 1.886, 2015 yılında 1.730, 2016 yılında
1.970, 2017 yılında 2.006, 2018 yılında 1.923 ve 2019
yılında da 1.736 işçimiz iş kazaları nedeniyle
hayatlarını kaybetmişlerdir. 2018 yılı
Uluslararası Çalışma Örgütünün verilerine göre, 100 bin
işçi başına ölümlü iş kazası sayısı
ülkemizde 7,5 olarak tespit edilmişken bu sayı Bulgaristanda 3,
Yunanistanda 1,2; İtalyada 2,4 ve İspanyada ise 1,8dir. Bizde iş
kazalarını, trafik kazalarını, deprem ve çığ gibi
olayları kadere bağlamak idarecilerin sorumluluktan kaçmak adına
başvurdukları bir kolaycılıktır.
Diyanet İşleri
Başkanlığının kaderle ilgili fetvasına gelmeden
önce, Buhârîden nakledilen bir dinî olaydan bahsetmek istiyorum. Hazreti Ömer
bir salgın hastalık ihbarı üzerine Şama gitmekten
vazgeçtiğinde Allahın kaderinden mi kaçıyorsun? diye
sormuşlar. Evet, Allahın kaderinden yine Allahın kaderine
kaçıyoruz. diye cevap vermiş. Kazalar ve felaketler sonucu ölümlerin
ülkemizde fazla olmasının nedeni, bizim aldığımız
tedbirlerin yetersizliğindendir. Ortalama insan ömrü 1900
yılında 40 iken günümüzde 80lere kadar çıkmıştır
ancak tedbirsizlikler ve denetimsizlikler sonucu çocuklarımızı bile
iş kazalarında kaybetmekteyiz.
İYİ PARTİ olarak iş
kazalarından biz de çok rahatsızız. Ben de konuyla ilgili olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisine 14 Kasım 2019 tarihinde bir
araştırma önergesi vermiştim. Artık, yaşamak için ter
döken, çocuklarına ekmek götürebilmek için mücadele eden emekçilerin
ölümle yüz yüze çalışmasının önüne geçmek için her türlü
tedbirin alınmasını, bunların önlenmesi için esaslı
araştırmalar yapılmasını, iş yerlerinde gerekli
araştırmaların yapılmasını ve kontrollerin
yapılmasını destekliyoruz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Muğla Milletvekilimiz Sayın Süleyman
Girgine aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Girgin.
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN GİRGİN
(Muğla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede
yaşamak zor ancak işçi olarak yaşamak çok daha zor. Ülkemizde
her yıl 6 Soma katliamı kadar işçimiz ölmektedir. 2017de
2.006, 2018de 1.923, 2019da 1.736 işçimizi iş cinayetlerinde
kaybettik. Bu, bir işçi kırımıdır. Bu, AKPnin
yarattığı emek cehenneminin en vahşi yüzüdür.
Değerli arkadaşlar, bu
saydıklarım, sadece bir rakam değildir, sadece bir hayat da
değildir; hepsi birer ailedir. Aileler perişan olmaktadır.
Sermayenin kâr hırsı, esneklik, güvencesizlik, üretim
baskısı, performans dayatması, pahalı diye alınmayan
işçi sağlığı tedbirleri ve kaza yerine ambulanstan
önce kolluk kuvvetini gönderen anlayış işçilerimizin ölümüne
neden olmakta, ailesinin kalan üyelerini bir travmaya sürüklemektedir. Çocuklar
psikolojik sorunlarla boğuşmakta, eşini kaybeden aile fertleri
bir yandan dava sürecini yürütmeye çalışırken bir yandan da geçim
derdine düşmektedir.
Değerli arkadaşlar, iş cinayetlerinde
etkin denetim, soruşturma, yargılama sürecinin olmaması ve
artık yerleşik hâle gelmiş olan cezasızlık rejimi
iş cinayetlerinin sürmesine neden olmaktadır. İktidarın,
işçinin kanını, canını, alın terini sermayeye
helal kıldığı bu ülkede 301 işçinin ölümünden sorumlu
olanlar ise ne yazık ki dışarıda elini kolunu sallayarak
geziyor.
Şu tabloya dikkat çekmek istiyorum
arkadaşlar: 2017 ve 2018de ölen işçilerin sadece yüzde 2si
sendikalı iken 2019da ölen işçilerin sadece yüzde 1i
sendikalıdır. Bu işçi kırımını
durdurmanın en sağlam yolu, işçi sınıfının
örgütlenmesinin önündeki yasal ve fiilî bütün engelleri kaldırmaktır.
Bugün, kayıtlı işçilerin ise sadece yüzde 7si
sendikalıdır, kayıtsız işçileri de hesaba
kattığımızda bu oran daha da düşmektedir.
Sendikalı işçilerin yarıya yakını da toplu
sözleşme hakkından mahrumdur. Bu şartlarda iş
kazalarının artması değil, artmaması ancak sıra
dışı olurdu. Değerli arkadaşlar, madencilerin bir sözü
vardır, yüzlerce yıllık deneyimden süzülmüştür:
Sendikalı işçi kazalanmaz.
Bir diğer nokta şudur: Türkiye bir ucuz
iş gücü cenneti hâline gelmiştir; işsizlik tarihî zirvesindedir.
7 milyon işsizin olduğu ülkemizde koşullar ne kadar kötü olsa da
ücret ne kadar düşük olsa da insanlar çalışıp geçinmeye
çalışıyor. İşçilerimiz Dışarıda
açlıktan öleceğime iş kazasında öleyim, hiç olmazsa
çocuğuma ekmek götürürüm. diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Girgin.
SÜLEYMAN GİRGİN (Devamla)
Teşekkürler Başkanım, tamamlıyorum.
Somadaki madencinin
çığlığını hatırlayın:
Aşağıda ölüm, yukarıda açlık var! Sizin yerinize
dışarıda çalışacak 7 milyon kişi varsa patron Bu
koşulları düzeltelim. diyeni hemen kapının önüne
koyabiliyor. Bütün bunların önüne geçmenin yolu, terazinin işçi
kefesine bir ağırlık koymaktır; o da sendikal
örgütlülüktür. Mevzuatı uygulayacak olan da denetimi sağlayacak olan
da işçi sağlığı konusundaki aksaklığı
en sağlıklı belirleyecek olan da müfettişlerin ve
diğer görevlilerin doğru bilgiye ulaşmasını ilk elden
sağlayacak olan da iş yerinde bizzat var olan işçilerin sendikal
örgütlülüğüdür. Tekrar ederek bitireyim: Sendikalı işçi
kazalanmaz.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Uşak Milletvekilimiz Sayın
İsmail Güneşe aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Güneş.
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL
GÜNEŞ (Uşak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
HDP grup önerisi hakkında konuşmak üzere AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
İş sağlığı ve
güvenliğini korumak adına dünyada bununla ilgili kanuni düzenlemeler,
İngilterede 1833, İsviçrede 1840, Fransada 1841, Almanyada 1849
ve ABDde 1877 yılında yapılmıştır. Ülkemizde de
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 1865 yılında Dilaver
Paşa Nizamnamesiyle Ereğli ve Zonguldak kömür havzalarında çalışan
işçilerin çalışma, beslenme ve tatil günleriyle ilgili
düzenlemeler yapılmıştır. Cumhuriyet Döneminde de iş
sağlığı ve güvenliğiyle ilgili pek çok düzenleme
yapılmıştır. İlk defa, hükûmetlerimiz döneminde 6331
sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu 20 Haziran 2012 tarihinde kabul edilmiş, 1 Ocak 2013 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. 1919 yılında Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO) kurulmuş, 1932 yılında da Türkiye
buraya üye olmuştur.
2019 SGK verilerine göre, bugün ülkemizde
4/Alı çalışan 15 milyon 450 bin kişi mevcuttur. Ülkemizde
meydana gelen iş kazaları sonucu oluşan can kayıpları
bizleri de ziyadesiyle üzmektedir. İş sağlığı ve
güvenliğini geliştirmek, kazaları azaltmak, can
kayıplarını önlemek için pek çok uygulama hayata
geçirilmiştir. İstatistiksel anlamda iş kazalarında çok
azalma yokmuş gibi görünmesinin altında yatan belki en önemli sebep,
eskiden düzenli bir kayıt sistemimizin olmayışından ve
iş yerine servisle giderken gerçekleşen trafik kazalarının
da iş kazası içine alınması gibi nedenlerle kapsamın
genişletilmesinden kaynaklanmaktadır. Çalışan
sayısına göre değerlendirildiğinde, 100 bin
çalışan başına ölümlü iş kazası oranı 2002
yılında 13,3 iken bu, 2017 yılında yüzde 36 oranında
azalarak 100 binde 8,5lara düşmüştür.
6331 sayılı Kanunun yürürlüğe
girmesiyle beraber, en ufak iş kazaları kayda geçirildiği gibi,
kazaya ramak kala yaşanan olaylar dahi kayda geçirilmiştir.
Bu kanun neticesinde tüm iş yerleri, az
tehlikeli, tehlikeli, çok tehlikeli olmak üzere üç sınıfa
ayrılmış; tehlikeli, çok tehlikeli ve 50nin üzerinde işçi
çalıştıran az tehlikeli iş yerlerinde iş güvenliği
uzmanı, iş yeri hekimleri, sağlığın
korunması ve iş kazalarının önlenmesi alanında
çalışanlarımıza eğitim vermekte, onların
periyodik muayenelerini yapmakta, ayrıca çalışma saatlerinin
düzenlenmesinde ve iş yerinde kaza riski oluşturabilecek ortamların
düzeltilmesinde işverene yardımcı olmaktadırlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) Bu kanunun
uygulanmasında -benim de bir iş yeri hekimliği
yaptığım dönemde gördüğüm- belki de iş yeri hekimlerimizin
veya iş sağlığı uzmanlarımızın
ücretlerini direkt olarak işverenden almaları dolayısıyla
eksikliklerin yerine getirilmesinde biraz sıkıntılar
da olmaktadır. Bu düzenlenirse gerçekten de iş
sağlığı ve güvenliği alanında pek çok mesafe
katedilmiş olur.
Diğer taraftan,
HDP grup önerisinde iddia edilen, iş kazalarında işçilerin
sendikalı veya sendikasız olması hususunun herhangi bir önemİ
olmadığı kanaatindeyiz. Mutlaka sendikalı iyidir ama
sendikalı işçiler daha çok düzenli iş yerlerinde olduğu için,
iş kazaları da daha çok on iki ay çalışılmayan ve
kayıt sisteminin daha az olduğu inşaat gibi, tarım sektörü
gibi, orman gibi alanlarda olduğu için, sendikasız işçilerde
sanki iş kazaları daha fazlaymış gibi görünmektedir.
Hükûmetlerimiz,
iş kazalarının önlenmesinde ve iş
sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasında bugüne
kadar pek çok adım atmıştır...
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) Kendi resmî raporlarınıza bakıyorsunuz...
İSMAİL
GÜNEŞ (Devamla) - ...bundan sonra da iş kazalarının
önlenmesi ve her türlü tedbirin alınması için
çalışmalarına devam edecektir.
HDP grup önerisinin
aleyhinde olduğumu bildirir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) Öldürmeye devam edin!
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Değerli
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, İzmir
Milletvekili Kani Beko ve arkadaşları tarafından, kadro alamayan
işçilerin sorunlarının araştırılması
amacıyla 17/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 18 Şubat 2020 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
18/2/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 18/2/2020 Salı günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İzmir
Milletvekili Kani Beko ve arkadaşları tarafından, kadro alamayan
işçilerin sorunlarının araştırılması
amacıyla 17/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (1621 sıra no.lu) diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 18/2/2020 Salı günlü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Şimdi, önerinin
gerekçesini açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İzmir Milletvekilimiz Sayın Kani Beko.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakika Sayın Beko.
CHP GRUBU ADINA
KANİ BEKO (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamuya geçirilen taşeron işçilerin ücretlerinin enflasyon
karşısında korunması ve sosyal haklarının
geliştirilmesi, aynı zamanda bu süreçte kadro alamayan işçilerin
durumunun ele alınması amacıyla sunmuş olduğum Meclis
araştırması önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
2018 yılında -sizin de
hatırlayacağınız gibi- Sayın Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan çok coşkulu şekilde bir konuşma
yapmış Kamuda, belediyelerde ve özel idarelerde çalışan 1
milyona yakın taşeron işçisine kadro veriyoruz. demişti;
ben de çok heyecanlanmıştım. Daha sonra, o dönemlerde
Konfederasyon Genel Başkanı olduğumdan dolayı Üçlü
Danışma Kurulunda bulunan Çalışma Bakanımızdan
listeyi istedim, listeye şöyle bir göz attım. Evet, taşeron
işçisi olan kardeşlerimizin bazılarına kadro verilmiş.
Kadro kimlere verilmiş? Sarayda çalışan bazı taşeron
işçilerine, Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan bazı
taşeron işçilerine -o dönem, hatırlarsanız
Başbakanlık vardı- Başbakanlıkta çalışan
bazı taşeron işçilerine, MİTte çalışan bazı
taşeron işçilerine ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde
Dolayısıyla baktığımızda, 250 bine yakın
taşeron işçisine kadro verilmiş verilmesine ama bu
işçilerin dışında kalan 750 bine yakın taşeron işçisine
maalesef, kadro verilmedi ve bu arkadaşlarımız kamuda,
belediyelerde ve özel idarelerde şirketlere alındılar.
Şirketlere alındılar ama sarayın talimatıyla daha
sonra neler oldu? 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle, 2020
yılına kadar bu işçi kardeşlerimize toplu iş
sözleşmesi yasaklandı. Kadrolu çalışan işçi
kardeşlerimiz -ben, çok alıyorlar demiyorum- ortalama 5 bin lira
maaş alırken asgari ücretle çalışan
arkadaşlarımıza yüzde 4+4 oranında zam yapıldı ve
dolayısıyla kadrolu çalışan arkadaşlarımız 4
ikramiye alırken şirket işçilerine ikramiye verilmedi. Kadrolu
çalışan arkadaşlarımıza sosyal hakları verilirken
şirket işçilerine, maalesef, sosyal hakları da verilmedi.
Sevgili arkadaşlarım, değerli
kardeşlerim, çok alıyorlar demiyorum ancak bu Mecliste sizlerle de
görüştüğümüz zamanlar
İşçi emeklilerine yüzde 6 verildi,
memur emeklisine yüzde 5 verildi ama kamuda çalışan 750 bine
yakın taşeron işçisine, maalesef, yüzde 4+4 verildi; bu,
Anayasaya aykırıdır. Dolayısıyla vermiş
olduğum bu kanun teklifini tekrar gözden geçirmenizi ve -sizden müjdeli
bir haber bekleyen Türkiyede kamuda, belediyelerde ve özel idarelerde
çalışan 750 bine yakın işçi var- dolayısıyla bu
konuyla ilgili gereğinin yapılmasını talep ediyorum.
Şunu da ifade etmek istiyorum: Türkiyede
çalışan 500 bine yakın belediye işçisinden 1 işçi
arkadaşımıza bile, maalesef, kadro verilmediğini buradan
bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Evet, Geziyle ilgili, birçok arkadaşım bu
kürsüden güzel şeyler söyledi; ben o arkadaşlarımın
söylediklerine de katılıyorum. Ben de Gezi direnişi döneminde
DİSKin Genel Başkanıydım, o Gezi direnişinin de tam
ortasındaydım. Yüz yıllık Taksim Gezi Parkında
ağaçların kesilmesi ve ülkemizde eşitlik, özgürlük, demokrasi,
barış, kardeşlik mücadelesi veren o güzelim insanları sizlerin
huzurunda saygı, sevgiyle selamlıyorum. Tahliye olan Osman Kavalayı
ve beraat eden yol arkadaşlarımı da buradan ayrıca sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. Onların bizim için birer suçlu
değil, birer kahraman olduğunu buradan ifade ederken Gezi
direnişinde kaybettiğimiz arkadaşlarımızı da
sevgi, saygı, özlemle andığımı buradan bir kez daha
ifade etmek istiyorum.
Son olarak da şunu söylemek istiyorum: O Gezi
direnişi içerisinde bizim, yüz yıllık ağaçların
kesilmemesi için eşitlik, özgürlük, demokrasi, barış,
kardeşlik, adalet istediğimiz günlerde bizim karşımızda
İstanbul Valisi vardı. Bize karşı topunu da gönderdi,
tüfeğini de gönderdi ama biz sadece demokrasi, sadece demokrasi
istediğimiz zamanlarda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Beko.
KANİ BEKO (Devamla) ...bizi dikkate almayan
Vali, daha sonra sizlerin talimatıyla cezaevine gitti; ben ve benim gibi
arkadaşlarımız da Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi.
Sağ olun, var olun diyorum. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, İYİ
PARTİ Grubu adına Trabzon Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Örse
aittir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Örs.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN
ÖRS (Trabzon) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği araştırma önergesi
hakkında İYİ PARTİ adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 24 Aralık 2017
tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 696 sayılı KHKyle, 4
Aralık 2017 tarihi itibarıyla çalışmakta olan taşeron
işçilere kadro verilmiştir, ancak bundan sonraki süreçte, kadroya
alınan işçilerin haklı istekleri karşısında
iktidar Kadroyu verdik, daha ne istiyorsunuz? şeklinde bir tavır ve
tutum içerisine girmiştir. 696 sayılı KHKyle kadroya geçen
işçilerimizin yaşadığı pek çok sorun vardır. Bu
işçilerimizin özlük hakları, statüleri, maaşları, maaş
artışlarındaki düzensizlikler, sendikal hakları, aile
birliğinin bozulmaması adına görevlendirme ve tayin
haklarının toplu iş sözleşmesine dâhil edilmesi gibi pek
çok sorunu, maalesef, bugün de devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu durumdaki
işçilerimizin sorun, talep ve şikâyetleri zaman zaman basına
yansımakta ve bizlere de ulaşmaktadır. İşçi
kardeşlerimizin mağduriyetleriyle ilgili olarak ilki 23 Mayıs
2019da, ikincisi 8 Ekim 2019da ve son olarak da üçüncüsü 7 Şubat 2020de
olmak üzere Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanımız
tarafından cevaplandırılmak üzere 3 tane soru önergesi
vermiştim. Maalesef, bu 3 soru önergemize de hâlâ daha bir cevap
verilmediğini buradan ifade etmek zorundayım.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, yine,
Sağlık Bakanlığı bünyesinde bulunan 4/D kadrolu
işçilerin sözleşmeleri devam ederken Sağlık
Bakanlığı tarafından, işçilerin oluru alınmadan,
işlerini aksattıkları iddiasıyla, Belirsiz süreli iş
sözleşmesinin 4üncü maddesi değiştirilerek yürürlüğe
konulmuştur. ibaresiyle sürgün ve işten çıkarmanın yolunun
açıldığı, işçilere dayatma yapıldığı
ve haklarının gasbedildiği basında yer almış ve
ilgili sendikalarca tarafımıza iletilmiştir.
Değerli milletvekilleri, sözleşme
kurallarının değiştirilmesi için öncelikle işçilerin
rızası alınmalıdır. İşçilerimizin
zararına olacak biçimde, üstelik bir genelge çıkarılarak
değişiklik yapılması kabul edilemez.
Son olarak şunu ifade etmek isterim: 4/D
kadrosu acilen çözüm üretilmesi gereken önemli bir sorun olarak önümüzde
durmaktadır.
Bu nedenle, verilen önergeyi desteklediğimizi
beyan ediyor, yüce Meclise saygılarımı arz ediyorum.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneri üzerinde söz sırası,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekilimiz
Sayın Serpil Kemalbaya aittir. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Kemalbay.
HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Berkin Elvandan
Medeni Yıldırıma, Gezide düşenleri saygıyla
anıyorum. İşçileri, emekçileri, değerli
halklarımızı buradan selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Türkiyede çalışma yaşamı
Allaha emanet. Tam bir kölelik sistemi yaşanıyor ve iş
yaşamında, çalışma yaşamında
ayrımcılık ve hak gaspları, güvencesiz, esnek
çalışma biçimi AKP döneminin bir marifetidir diye burada ifade etmek
istiyorum.
Her zaman bu çalışma hayatıyla ilgili
hak gasplarını müjde olarak basından duyuran AKPnin yandaş
medyası, taşeron işçilerle ilgili olarak da, taşeronun
kadroya alınmasıyla ilgili olarak da yine
müjde vermiştir ama her müjdede olduğu gibi burada da taşeronun
gerçek anlamda kadroya, kadrolaşmaya açılmadığı,
taşeronluğun hem kadro adı altında hem de taşeron
sistemi olarak devam ettiğini görüyoruz. Taşeron sistemi,
çalışanda tam bir değersizlik hissi yaratan,
ayrımcılık yaratan, eşitsizlikler yaratan bir sistemdir. Bu
Mecliste bile 17 farklı statüde taşeron çalışanı
mevcuttur. Özlük hakları bakımından, statüleri
bakımından, sendikaları bakımından, maaşları
bakımından, görevlendirilme ve tayin hakları
bakımından, toplu iş sözleşmesinden faydalanma hakları
bakımından, 4/Dnin kendi içinde dahi eşitsizlikler
bakımından taşeron büyük bir sömürü sistemidir ve taşeron
sistemi hem devlet eliyle, kamu eliyle işçinin sömürülmesine hizmet ediyor
hem de özel sektör eliyle işçinin kölece
çalıştırılmasına, emeğinin
yağmalanmasına hizmet ediyor. Bu nedenle, taşeron sisteminin
hiçbir şeyi tartışılamaz.
Taşeron
işçilerinin kadroya alınması diye bir şey de söz konusu
değil, bu bir yalandır. Taşeron işçileri kadro sistemine
geçtikleri hâlde taşeron işçisi gibi çalışıyorlar,
güvencesiz olarak çalışıyorlar. Dolayısıyla kategorik
olarak tüm taşeron sistemi ortadan kaldırılmalıdır,
kamu ve özel sektörde taşeron diye bir çalışma kategorisi
olmamalıdır, taşeron kavramı hayatımızdan
çıkartılmalıdır. Önümüzdeki dönem 1 milyon taşeron
işçisinin toplu sözleşmesi var, geçmişe yönelik olarak
kayıplar telafi edilmelidir. Taşeron işçileri enflasyona
ezdirilmiştir. Hem kamuda çalışanların, kamu adına
çalışanların hem de özelde çalışanların
geçmişe yönelik hakları telafi edilmelidir, enflasyona ezdirilmemelidirler.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım.
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Taşeron
işçilerin bütün sorunlarını bu Meclis masaya
yatırmalıdır ve gerçek anlamda, taşeron sorununu çözecek bir çözüm önerisi
geliştirilmesi gerekiyor.
Bu bakımdan, Aile, Çalışma ve Sosyal
Hizmetler Bakanına buradan sesleniyorum: Neden gözlerinizi,
kulaklarınızı, ağzınızı kapatıyorsunuz?
Neden çalışanları ölüme, güvencesizliğe ve köleliğe mahkûm
ediyorsunuz; işçileri işsizliğe mahkûm ediyorsunuz;
işçileri, işsizleri intiharlara mahkûm ediyorsunuz? Sorumlusunuz.
Gelin, taşeron sistemine son verilmesi için gerekli olan çözümleri
Mecliste birlikte tartışalım ve taşeron sistemine el
birliğiyle son verelim diyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Teşekkürler.
BAŞKAN Söz sırası, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Giresun Milletvekilimiz Sayın Cemal
Öztürke aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Öztürk.
AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL ÖZTÜRK (Giresun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun kamuda istihdam edilen alt işveren işçilerinin sendikal
hakları ve ücretlerine ilişkin Meclis araştırması
talebi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Önergede 275 bin işçinin kadroya
alınmadığı, toplu iş sözleşmesi
haklarının askıya alındığı, enflasyon
artışı ve zamlar nedeniyle işçi ücretlerinin ciddi biçimde
gerilediği ve işçilerin yoksullaştığı iddiaları
yer alıyor. Hemen, konuşmamın başında ifade edeyim ki
bunlar doğru değildir. Şöyle ki: Sosyal hukuk devleti
yaklaşımıyla, kapsamdaki kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışan alt işveren işçilerinin asıl
iş-yardımcı iş ayrımı yapılmadan sürekli
işçi olarak istihdam edilmeleri sağlanmıştır.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Hayır,
yanlış bilgi veriyorsun.
KANİ BEKO (İzmir) Taşeron
işçiler kaç lira maaş alıyor sen biliyor musun ya, Doğru
değil. diyorsun burada?
BAŞKAN Arkadaşlar
Arkadaşlar,
sessiz olalım.
Sayın Beko, oturun lütfen.
CEMAL ÖZTÜRK (Devamla) Merkezî yönetim
kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşları ile mahallî idarelerde
personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım
ihaleleri kapsamında çalışan alt işveren işçilerinin
tamamı düzenlemeye dâhil edilmiştir. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Bir saniye Sayın Öztürk
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Doğru
söylemiyor!
KANİ BEKO (İzmir) Kaç lira maaş
alıyorlar biliyor musun sen bunlar?
BAŞKAN Sayın Beko, rica ediyorum, oturun
lütfen.
Değerli arkadaşlarım, sakin
dinleyelim.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Yanlış bilgi veriyor. Doğruyu söylemiyor.
KANİ BEKO (İzmir) Sen kaç lira maaş
aldıklarını biliyor musun taşeron işçilerinin? Var
mı böyle bir şey?
BAŞKAN Değerli arkadaşlarım
Sayın Beko
Sayın Gürer
KANİ BEKO (İzmir) Doğru
değil. diyor ya! Kardeşim bak
BAŞKAN Sayın Beko, lütfen oturur musunuz.
KANİ BEKO (İzmir) Taşeron işçi
asgari ücretle çalışıyor, kadrolu işçi 5 bin lira maaş
alıyor. Niye Doğru değil. diyorsun?
RECEP ÖZEL (Isparta) Böyle bir usul var mı!
BAŞKAN Sayın Beko, böyle bir usul yok.
Rica ediyorum, değerli arkadaşlarım
BURHAN ÇAKIR (Erzincan) Niye
bağırıyorsun?
KANİ BEKO (İzmir) Yalan söylüyor! Yalan
söyleme, doğruyu söyle!
BAŞKAN Değerli arkadaşlarım,
bir saniye, lütfen
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Söyledikleri
doğru değil.
BAŞKAN Sayın Gürer, rica ediyorum
Değerli arkadaşlarım, kürsüde
konuşan hatibi lütfen dinleyelim, verilecek bir cevap varsa daha sonra
verirsiniz. Değerli arkadaşlarım, lütfen, kürsüde konuşan
hatibi saygıyla dinleyelim, söz isteyen arkadaşlarıma ben zaten
gerekli sözleri veriyorum, bunlara gerek yok.
Sayın Öztürk, ben sürenizi
tamamlattırırım, siz devam edin.
Buyurun.
CEMAL ÖZTÜRK (Devamla) Merkezî yönetimlerde alt
işveren işçilerinin çalıştıkları idarelerde
sürekli işçi kadrolarında, mahallî idarelerde ise bu idarelerin
şirketlerinde emekliliği hak edene kadar sürekli işçi
statüsünde istihdam edilmeleri sağlanmıştır. Düzenleme
yapılırken kanun önünde eşitlik ilkesi esas
alınmıştır. Bu doğrultuda, hukuksal durumları
aynı olan yani belirlenen tarihte personel
çalıştırılmasına dayalı hizmet
alımlarında, kapsamdaki idarelerde alt işveren işçisi
olarak çalışmakta olanların ya da iş sözleşmesi
askıda olanların veya başvuru tarihlerinde askerlik hizmetini
yerine getirenlerin tamamına geçiş için başvuru hakkı
tanınmıştır. Böylece, aynı durumda bulunan
kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme
bağlı tutulmaları sağlanmış, ayrım
yapılması ve ayrıcalık tanınması
önlenmiştir. Bu nedenle, düzenlemede, kamuda istihdam edileceklerde
aranacak bazı genel şartları taşımayanlar ile herhangi
bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik, yaşlılık veya malullük
aylığı almaya hak kazananlar dışında tüm
işçilere geçiş için başvuru hakkı tanınmış
ve yapılan sınavlarda başarılı olanların
istihdamı sağlanmıştır.
Toplu iş sözleşmesi haklarının
askıya alınması iddiasına gelince: Kazanılmış
haklara saygı ilkesi hukukun en temel ilkelerinden biri olup hukuk
güvenliği ilkesinin bir sonucudur. Kanunlarda yapılan
değişiklikler kazanılmış hakları
etkilemediği ve hukuk güvenliğini zedelemediği sürece bu
değişikliklerin hukuk devleti ilkesine, dolayısıyla
Anayasaya aykırı olduğu iddiası ileri sürülemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Öztürk.
CEMAL ÖZTÜRK (Devamla) Bu doğrultuda, alt
işveren işçilerinin kamu kurum ve kuruluşlarında işçi
kadrolarına geçişi sağlanırken mevcut örgütlülüklerinin
korunmasına ve mevcut toplu iş sözleşmelerinden kaynaklanan
kazanılmış haklarının sürdürülmesine imkân
sağlanmıştır, Anayasaya ve taraf olduğumuz ILO
sözleşmesine tamamen uygun bir düzenleme yapılmıştır.
Enflasyon artışı ve zamlar nedeniyle
işçi ücretlerinin gerilediği ve işçilerin
yoksullaştırıldığı iddiasına gelince
işçi ücretlerine ilişkin en temel gösterge asgari ücrettir. Asgari
ücret 2018 yılı sonunda yüzde 26,06; 2019 yılı sonundaysa
yüzde 15,03 düzeyinde artırılmıştır. Yıllık
bazda enflasyonsa 2018 yılında yüzde 20,3; 2019 yılındaysa
yüzde 11,84 olarak gerçekleşmiştir. Bu kapsamda, işçilerimizin
ücretlerinin gerilediği iddiası da doğru değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Öztürk.
CEMAL ÖZTÜRK (Devamla) Bu nedenlerle, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunca verilen Meclis araştırması
açılması talebinin yerinde bir talep olmadığına
inanıyor ve önergeye ret oyu vereceğimizi ifade ederek Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın hatip, kendisinden önce konuşan grubumuza mensup
İzmir Milletvekilimiz Sayın Kani Bekonun kürsüde verdiği
rakamların doğru olmadığını iddia etmek suretiyle
hem Genel Kurulun hem Meclisi izleyen vatandaşların kafasında
bir kuşkuya neden olmuştur. Bu, İç Tüzük 69a göre açıklama
hakkı gerektirir, Sayın Bekoya iki dakika söz vermenizi talep
ediyoruz efendim.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) Bunda bir sataşma yok.
RECEP ÖZEL (Isparta) Bu bir sataşma
değil ki. Bir sataşmada bulunmadı ki.
BAŞKAN Ben, yerinden söz vereceğim
Sayın Bekoya, zaten hazırlanmıştım.
Sayın Beko, lütfen siz de
açıklamanızı yapın, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
42.- İzmir Milletvekili Kani
Bekonun, Giresun Milletvekili Cemal Öztürkün CHP grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
KANİ BEKO (İzmir) Sayın
Başkanım, taşeron işçilerine kamuda, belediyede ve özel
idarelerde şirket işçisi olduktan sonra -ben kürsüden de
haykırdım- sarayın talimatıyla, kanun hükmünde kararnameyle
2020 yılına kadar toplu iş sözleşmesi yasaklandı ve
dolayısıyla bu arkadaşlarımızın 250 bini kadrolu
oldu. Onlara bir itirazım yok ve teşekkür ederim ama geri kalan 750 bine
yakın -başta belediyelerde çalışan 500 bine yakın-
taşeron işçi asgari ücretle çalışıyor ve
dolayısıyla onlara verilmiş olan zam ilk altı ayda yüzde 4,
ikinci altı ayda yüzde 4. Bu arkadaşlarımızın
aldıkları maaşlarda ikramiye yok, sosyal hakları yok. Ben
de diyorum ki bu, eşitsizliktir ve Anayasaya aykırı bir
durumdur. Dolayısıyla, biraz önce konuşan hatibin bu kanun
teklifini incelemesini rica ediyorum.
BAŞKAN Peki, teşekkür ediyorum.
KANİ BEKO (İzmir) Ben teşekkür
ederim.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın
Başkanım, bir dakika da bana
BAŞKAN Sayın Gürer, Sayın Grup
Başkan Vekiliniz söz aldı, önerinin sahibi Sayın Bekoya söz
verdim.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Genel Kurula
yanlış bilgi veriyor.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
3.- CHP Grubunun, İzmir
Milletvekili Kani Beko ve arkadaşları tarafından, kadro alamayan
işçilerin sorunlarının araştırılması
amacıyla 17/2/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 18 Şubat 2020 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun Meclis İçtüzüğünün 19uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
bastırılarak dağıtılan 176 sıra sayılı
Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden
Gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının 1inci sırasına; 173 ve 174
sıra sayılı Kanun Tekliflerinin aynı kısmın,
sırasıyla 2nci ve 5inci sıralarına alınmasına
ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; 173, 174 ve 176 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi
18/2/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 18/2/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Mehmet
Muş
İstanbul
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 176
sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin kırk
sekiz saat geçmeden gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 1'inci sırasına;
173 ve 174 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin aynı
kısmın, sırasıyla 2'nci ve 5'inci sıralarına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
18 Şubat 2020 Salı günkü (bugün)
birleşiminde 176 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci
bölümünde yer alan maddelerin oylamalarının tamamlanmasına
kadar,
19 Şubat 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde 176 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ikinci
bölümü üzerindeki konuşmaların ve soru-cevap işleminin
tamamlanmasına kadar,
20 Şubat 2020 Perşembe günkü
birleşiminde 176 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesi;
20 Şubat 2020 Perşembe günkü
birleşiminde 176 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde haftalık
çalışma günlerinin dışında 21 Şubat 2020 Cuma
günü saat 14.00'te toplanması, bu birleşiminde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi ve 176 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
25 Şubat 2020 Salı günkü birleşiminde
173 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümünde yer alan
maddelerin oylamalarının tamamlanmasına kadar,
26 Şubat 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde 173 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
27 Şubat 2020 Perşembe günkü
birleşiminde 174 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan
işlerin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi
önerilmiştir.
173, 174 ve 176 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve
bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması önerilmiştir.
173
sıra sayılı İstanbul Milletvekili Hulusi Şentürk ile
95 Milletvekilinin Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifi
(2/2537) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki
Madde Sayısı |
1. Bölüm |
1 ila 14üncü maddeler |
14 |
2. Bölüm |
15 ila 27nci maddeler
(Geçici Madde 1 dâhil) |
14 |
Toplam Madde
Sayısı |
28 |
174
sıra sayılı Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55
Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) |
||
Bölümler |
Bölüm
Maddeleri |
Bölümdeki
Madde Sayısı |
1. Bölüm |
1
ila 9uncu maddeler |
9 |
|
10
ila 18inci maddeler (Geçici Madde 1 dâhil) |
10 |
Toplam Madde
Sayısı |
19 |
176
sıra sayılı Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88
Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunu Teklifi (2/2596) |
||
Bölümler |
Bölüm
Maddeleri |
Bölümdeki
Madde Sayısı |
1. Bölüm |
1
ila 21inci maddeler |
21 |
|
22
ila 40ıncı maddeler |
19 |
Toplam Madde
Sayısı |
40 |
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Öneri üzerinde söz isteyen, İYİ PARTİ
Grubu adına Aksaray Milletvekilimiz Sayın Ayhan Erel. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz üç dakika Sayın Erel.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL
(Aksaray) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, yüce
Türk milleti; AK PARTİ grup önerisi üzerine partim İYİ
PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi ve yüce
Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Milletimizin dünya kadar sorunu olduğu hepimizce
malum. Emekliler perişan, torunlarına bir sakız dahi
alamamanın burukluğu içerisindeler. Emekli maaşları
arasındaki farklılıklar kanayan yaramız; kimi emekli 800
lira, kimisi 1.300 lira, kimisi de 2.300 lira civarında maaş
almaktadır. Gelin, öncelikle bu farklılığı ortadan
kaldıralım, en az emekli aylığını asgari ücret
düzeyine çıkaracak düzenlemeler yapalım.
Esnafımıza
baktığımızda, esnafımız siftah yapmadan
dükkânını kapatıyor, BAĞ-KUR primini dahi ödeyemiyor.
Çiftçilerimiz kan ağlıyor, kış
aylarında 780 TL BAĞ-KUR primini bulabilmek için ondan bundan borç
alıyor. Bu konuda siyasi iradenin herhangi bir düzenlemesi maalesef yok.
Çiftçilerimiz, en azından BAĞ-KUR primleri mahsul sonuna denk gelecek
şekilde bir hukuki düzenleme beklentisi içerisindeler.
Gençlerimiz umutsuz; değil yarından,
bugünden dahi endişeleri var; geleceğe dair ne ümitleri kaldı ne
hayalleri kaldı.
Memurlara verilen sözlerimiz var, sözleriniz var ama
bunları unuttuk. Memurlar dört gözle Meclisten kendileri için
çıkarılacak düzenlemeleri, yasaları beklemektedirler.
Atanamayan, sayıları milyonları
aşan üniversiteli gençlerimiz var, üniversite mezunu gençlerimiz var.
Gelin, bunları istihdam edebilmek için kanuni düzenlemeler yapalım.
Neredeyse toplumun tamamını canından
bezdiren ekonomik sıkıntılarımız var; her gün intihar
haberleriyle uyanmaktayız, karşılaşmaktayız. Bu kadar
sorunumuz varken bu teknik konuyu gece yarılarına kadar
görüşmenin, acele etmenin bir anlamı olmadığını
düşünüyoruz ve bu saydığım meseleler hakkında
eğer bir düzenleme yapacaksanız biz İYİ PARTİ olarak
değil haftanın üç günü, dört günü; yedi gün yirmi dört saat
çalışmaya hazırız.
Bir de bu kanunlar Meclisten geçtikten sonra
Komisyon Başkanı ve AK PARTİli yetkili
arkadaşlarımız burada katkıda bulunan tüm milletvekillerine
teşekkür ediyorlar. Kamuoyu da sanıyor ki muhalefetin bütün
teklifleri, önerileri, makul ve mantıklı tenkitleri dikkate
alınıyor; kanuna son şekli birlikte veriliyor gibi bir algı
oluşturuluyor. Oysa ben baktığımda gerek komisyonlarda
gerekse Mecliste buradaki kanun tekliflerinin bir virgülünü dahi
değiştirme iradesi gösteremiyoruz. Bununla ilgili yapmış
olduğumuz makul ve mantıklı, hukuki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Erel.
AYHAN EREL (Devamla) Kanun teklifleriyle ilgili
hem komisyonlarda hem Genel Kurulda yapılan, toplumun yararına olan
hiçbir talebimizi, teklifimizi, önerimizi, tenkidimizi yerine getirmiyorsunuz;
ondan sonra da kanun Mecliste kabul edilince muhalefet vekillerine yapmış
olduğu katkılardan dolayı teşekkür ettiğinizi beyan
ediyorsunuz. Lütfen, bu teşekküre gerek yok; ne zaman ki bizim
önerilerimizi dikkate alır, önerilerimiz doğrultusunda düzenlemeler
yaparsınız o zaman teşekkürü hak ederiz diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneri üzerine söz isteyen Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekilimiz Sayın Engin Altay
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Başkanım, ben İstanbul Milletvekiliyim.
BAŞKAN Pardon, özür dilerim, yani sizin Sinopluluğunuz
elbette kalıcıdır Sayın Altay.
KANİ BEKO (İzmir) Türkiye Milletvekili.
RECEP ÖZEL (Isparta) Sinoplu olmayı reddetti.
NAZIM MAVİŞ (Sinop) Engin ağabey
Sinopa geri mi dönüyorsun?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır, merak
etme, rahat ol.
BAŞKAN İstanbul Milletvekilimiz, Grup
Başkan Vekilimiz Sayın Engin Altay
(CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul)
Sayın Başkanım, sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
AK PARTİ grup önerisinde AK PARTİ
konuşmadı, şunun için: Ben AK PARTİ adına
konuşacağım çünkü bu grup önerisi, aslında AK PARTİ
milletvekillerine aba altından sopa göstermektir; biraz tehdittir, biraz
şantajdır. Grup önerisi dikkatle dinlendiğinde, size deniyor ki
değerli AK PARTİ Grubu mensubu milletvekili arkadaşlarım:
Bu kanun teklifini perşembe akşam saat dokuza kadar bitirmezseniz
yani 200 milletvekili -tam kadro- Genel Kurulda olmazsanız cuma da sizi
çalıştırırız ha! Bu tehdit CHPye değil; bize 20
kişi yeter, biz perşembe günü milletvekillerimizi Anadoluya
göndeririz, milletin sorunlarıyla, milletle hemhâl olurlar; tehdit size.
Bu grup önerisinde zaten AK PARTİnin konuşmama sebebi de budur. Ben
bunun için, sizlere de tercüman olmak adına buradayım. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, değerli arkadaşlar, önce
şunu söyleyeyim: Dayatmayla kanun çıkmaz. Yani çıkar, dayatmayla
burada çok kanun çıktı ama ne oldu biliyor musunuz? O kanunlar tekrar
tekrar revize edilmek üzere buraya geldi. Mesela, Kamu İhale Kanunu -benim
aklımda 165 defa görüşüldüğü kalmış- AK PARTİ
döneminde 186 defa ayrı ayrı görüşülmüş,
değiştirilmiş. Bizim derdimiz de üzüm yemek, bağcı
dövmek değil. Ben burada, ayrı ayrı, hiçbirimizin vatan
sevgisinden, bayrak sevgisinden, millet sevgisinden kuşku duymam. Elbette
siz de bir parti hiyerarşisi içinde AK PARTİ Grubundan gelen kanun
tekliflerini çok sorgulamadan, çok incelemeden kabul
noktasındasınız; buna parti disiplini açısından
saygım da var ama bir şey var: Kanunun, yapıldıktan sonra
-kanun yapıyoruz ya, bakkaldan peynir almıyoruz ki- bir kere
kullanışlı olması lazım, uzun vadeli
kullanışlı olması lazım; efendim, kullanılabilir,
işlevsel ve Anayasaya uygun olması lazım.
Şimdi arkadaşlar arkada
çalışıyor -Meclisin gizli işi olmaz- siyasi parti
gruplarından konuya vâkıf, hâkim arkadaşlar
çalışıyorlar. Biz bu kanun teklifinin de zinhar tümü
yanlış demiyoruz. 40 maddelik bir kanun teklifi getirdiniz, bunun 35
maddesinin altına ben imzamı atarım. Siz de AK PARTİ Grubu
yöneticilerinize sorun Niye böyle yapıyorsunuz? diye. Yani hep söylüyoruz:
Biraz helal, biraz haram. Biz bir şeye karşı olmaktan
hoşnut değiliz, karşı olmuş olmak için de oluyor
değiliz. Biz diyoruz ki: Burası Meclis, buranın bir ciddiyeti
var, buranın bir değeri var, temsil ettiği 82 milyonu var;
buradan ne çıkacaksa 82 milyonun menfaatine çıksın.
Bakın, biraz önce bir şey söyledim
yerimden, dedim ki: Millî Savunma Bakanı 23 Ocakta çıktı, dedi
ki Yunanlar uluslararası anlaşmalara aykırı olarak
burnumuzun dibindeki adaları silahlandırdı, asker
yerleştirdi.
Arkadaşlar, meydanlarda milliyetçiliği
kimseye bırakmıyorsunuz; iyi, güzel. Bunu bir sorgulamamız
gerekmez mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) Başkanım, AK
PARTİnin hakkı da bende.
BAŞKAN Tamamlayın, buyurun Sayın
Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) Yunan
Cumhurbaşkanının Batı Trakyadaki Müslüman Türk
azınlığa yönelik mezalimine karşı ses
çıkarmamız gerekmez mi? Bunları yapalım, bu kanunu da
yapalım.
Arkadaşlar diyor ki: 4-5 maddesi sorunlu. Şimdi,
burada Sayın Muşa yani AK PARTİ Grubuna şunu söylemek
istiyorum: Burası Meclis. Evet, devletin bir sistematiği var;
bürokratsız devlet olmaz, bürokrat olacak, bürokrasi olacak ama bürokrasi
Meclisi esir almayacak, bürokrasi Meclisin gündemini belirlemeyecek; bürokrasi
Meclisin, siyasi iradenin emrinde çalışır. Bu niye oluyor, onu
da söyleyeyim, bürokrat düşmanı değilim yani inanarak
söylüyorum: Siz bürokraside, kamuya atamalarda ehliyeti, liyakati bir kenara
koyduğunuz için, biat ve itaati esas aldığınız için,
hakikaten işini bilmeyen, oturduğu makamın görev, yetki ve
sorumluluğunu bilmeyen insanları genel müdür, daire başkanı
vesaire yaptığınız için adam, imza atmaya korkuyor;
doğal bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) Ben, şimdi, bu
kanun teklifini AK PARTİ Grup Başkan Vekiliyle görüşürken Mehmet
Muşa diyorum ki: Bülent Kuşoğlu var, o kabul ederse ben
ederim. Niye? Ben bilmiyorum, bilmediğimi biliyorum, teknik bir mesele
diyorum. Bizim Plan ve Bütçe Komisyonu Sözcümüzü ikna ederseniz ben ikna
olurum. Niye? İşi bilmiyorum. Hadi eğitimle ilgili olsa
anlarım, öğretmenim. Dolayısıyla, bürokratların
beceriksizliğinin bedelini AK PARTİ milletvekillerimiz sabahlara
kadar burada sürünerek ödemesin. (CHP sıralarından
alkışlar) Yazık, günah ya! Bu sürünme sözünden
alınmayın; girmek, çıkmak bir sıkıntıdır.
Normal çalışma koşulları belli
kardeşim; Meclis saat ikide açılır, dokuzda kapanır ve
böylece, hakikaten istendiği vakit, muhalefet dinlendiği vakit çok
yararlı, çok kullanılabilir, çok işlevsel kanunlar
tıkır tıkır burada geçer. Aksi takdirde, sen bu önergeyi
dayatırsan, hiçbiriniz kusura bakmayın, ben de Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün bana, bize verdiği hakların tümünü
kullanırım derim. Bu durumda, inşallah, bakalım bu hafta
nasıl geçecek? Hayırlara vesile olsun.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum
efendim. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Engin Altayı
dinledik.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, bir söz talebiniz
oldu, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
43.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Engin Altayın AK
PARTİ grup önerisi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz de Engin Beyi dikkatle
dinledik. Bütün milletvekillerinin kanaatlerini, bütün parti
gruplarının kanaatlerini biz de değerlendiriyoruz; bunlar hem komisyon
aşamasında oluyor hem de -az önce Sayın Altay da ifade etti-
birkaç maddeyle alakalı bazı teknik detaylar üzerinde
çalışıyoruz. Yani şu tavrımız olmadı, asla
olamaz, bunu Genel Kurula özellikle belirtmek isterim: Arkadaşlar, bu,
geldi, biz buna kesinlikle dokundurtmayız; sabaha kadar, sabaha kadar
Böyle bir tavrımız olmadı.
Değerli görüşleri alıyoruz ve o
noktada, hakikaten ortaya konan ifadelerde gerçeklik varsa zaten biz orada
gereken adımı atıyoruz; buna da açığız, bunda da
herhangi bir beis görmüyoruz; hatta burada da katkı olduğunu
düşünüyoruz. Bu anlamda yapıcı, bu anlamda uzlaşmacı
bir tavır içerisinde olduğumuzu ve olacağımızı da
özellikle ifade etmek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Şunu da dile
getireyim: Asla bu, milletvekillerimize yönelik Bunu perşembe bitirdiniz,
bitirdiniz; bitirmediniz, cuma, cumartesi
çalıştırırız. anlamında değil. Bunun anlamı:
Eğer Meclisin çalışmaları uzarsa perşembe günü tekrar
bir grup önerisi getirmeyelim, cuma da bu kanun teklifini tüm boyutlarıyla
tartışalım.
NAZIM MAVİŞ (Sinop) İç Tüzük'ten
olan hakkımızı kullanıyoruz biz de.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Aslında, bu
anlamda cuma günüyle alakalı bir çalışma talebinde bulunduk,
yoksa kanun teklifi biterse zaten bir uzatma talebimiz olmayacak.
Muhalefete de bu kanun teklifine sundukları
katkılar için ayrıca Genel Kurulda teşekkür ediyorum, sağ
olsunlar.
İyi bir hafta diliyorum ben de.
BAŞKAN Teşekkür ederim, sağ olun.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
(Devam)
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
bastırılarak dağıtılan 176 sıra sayılı
Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden
Gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının 1inci sırasına; 173 ve 174
sıra sayılı Kanun Tekliflerinin aynı kısmın,
sırasıyla 2nci ve 5inci sıralarına alınmasına
ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; 173, 174 ve 176 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, İç
Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Önergeler (Devam)
2.- İzmir Milletvekili Atila
Sertelin, (2/951) esas numaralı Devlet Memurları Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/63)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/951) esas numaralı Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37nci maddesine göre
doğrudan Genel Kurulun gündemine alınması konusunda
gereğini saygılarımla arz ederim.
Atila
Sertel
İzmir
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
şimdi, önerge üzerinde teklif sahibi İzmir Milletvekilimiz Sayın
Atila Sertele söz veriyorum.
Buyurun Sayın Sertel. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
RECEP ÖZEL (Isparta) Efendim, geçen gün
yasaklanmıştı, hatırlatmıştık böyle
ATİLA SERTEL (İzmir) İtfaiyecilerin
baretine yasak koyamazsın.
Sevgili arkadaşlar, Kıymetli
Başkanım; burada yapacağım konuşmanın hiçbir
siyasi yanı yok; bu konuşma, tamamen insani, tamamen mesleki ve bir
meslek grubunun haklarını, hukukunu savunmaya yöneliktir. Şu
anda Türkiyenin bütün illerinde ve televizyon ekranlarının
başında -fotoğraflarını da bana gönderdiler- itfaiyeci
kardeşlerimiz bulunuyor. Ben, itfaiyeciliğin meslek olmasına
ilişkin verdiğim kanun teklifinin İç Tüzükün 37nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınması için söz aldım.
Sevgili arkadaşlarım, yıl 1714,
Osmanlıda Tulumbacı Ocağı adı altında
itfaiyecilik kuruluyor ve 25 Eylül 1923te de modern teşkilatla
belediyelere itfaiye kurma hakkı veriliyor. Dünyanın en saygın,
en eski mesleklerinden biri itfaiyecilik ama ne yazık ki Türkiyede
itfaiyecilik bir meslek olarak kabul görmüyor, idari hizmetler
sınıfına alınmış ve idari hizmetler
kapsamında görüldüğü için, itfaiyecilerimiz şehit olsalar dahi,
Sayın Süleyman Soylunun taşıdığı itfaiyecinin
tabutunda şehit yazarken, itfaiyecinin tabutunun başında
şehit yazmasına rağmen, o itfaiyeci şehit olarak kabul
edilmiyor.
Sevgili arkadaşlarım, her türlü felakette
itfaiyeciler yanımızda. Trafik kazalarından yangına,
göçükten sel felaketine, depreme kadar, suda boğulmalardan hayvan kurtarmaya
kadar itfaiyeciler gerçekten zor ve meşakkatli bir iş
yapıyorlar. Dünyanın her yerinde meslek olarak kabul edilen
itfaiyeciliğin, Türkiye, açtığı yüksekokulla, 44 ilimizde
açtığı itfaiyecilik meslek yüksekokuluyla, açtığı
meslek liseleriyle, aslında meslek olduğunu tabelalarda kabul ediyor
ama işin gerçeğine gelince ne yazık ki bu, kabul görmüyor.
Geçtiğimiz 4-5 Şubat tarihlerinde
Vanın Bahçesaray ilçesinde çığ düştü. Orada Emrullah
Ersarı erimizi kaybettik, Fevzi Sevinçi kaybettik.
Sevgili arkadaşlarım, Emrullah Ersarı
3 çocuk babasıydı, tecrübeli bir itfaiyeciydi. 48 yaşındaki
itfaiyeci Fevzi Sevinç ise evli ve 8 çocuk babasıydı. Bu insanlar
şehit olarak tabuta konuldu ama kendilerine şehitlik verilmedi.
Şu anda 1 kişi daha çığın altında. Yedi ay önce
Van Büyükşehir Belediyesinde itfaiye eri olarak göreve başlayan
Mehmetcan Taşdemir, ikinci çocuğunu kucağına aldıktan
sonra doğum iznindeyken çağrıldığı görevine
koştu ve çocuğunun henüz kırkı çıkmadan
çığın altında kaldı ve hâlâ çığın
altında.
Sevgili arkadaşlarım, itfaiyeciler her
türlü felaketin ve her türlü zor görevin insanı ama itfaiyeciliğin
meslek olarak kabul edilmemesini de anlamak mümkün değil çünkü
Hollandada, Danimarkada, Amerikada en yüksek 10 ücret alanlardan biri de itfaiyecilerdir.
İtfaiye teşkilatı mensuplarının, bugün, Türkiyede
idari hizmetler sınıfından çıkarılmasını,
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36ncı maddesindeki
itfaiye hizmetleri sınıfı olmasını ve
itfaiyeciliğin bir meslek olarak kabul edilmesini istiyorum. Çünkü
Sayın Soylunun taşıdığı cenazede Şehit
Fevzi Sevinç İtfaiye Eri yazıyor. Evet, şehit ama oradan
çıkarılan askerimiz şehitlik mertebesine ulaşıp
yakınlarına her türlü hak, her türlü maaş, her türlü adalet
sağlanırken ne yazık ki itfaiye erimizin yakınlarına
sağlanamıyor.
İtfaiyeciler her türlü yangını
söndürüyor, her türlü felaketi önlüyor, öylesine büyük yangınlarda kendi
canını tehlikeye atarak insanları kurtarıyor ama
itfaiyeciler bir yangını söndüremiyor; meslek olamamanın
yangınını söndüremiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Sertel.
ATİLA SERTEL (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Meslek değiller ama can kurtarırlar, can
verirler ama şehit değiller. Bu arkadaşlarımızın,
bütün itfaiye teşkilatlarının ve ailelerinin bizi dikkatle
dinlediğini biliyorum ve söyledim; bu onurlu mesleğin
hakkını teslim edelim. Benim bu kanun teklifime hem Adalet ve
Kalkınma Partisi hem İYİ PARTİ hem Milliyetçi Hareket
Partisi hem HDP hem de benim partim Cumhuriyet Halk Partisi olumlu oy versin ve
itfaiyecileri bu sıkıntıdan kurtaralım sevgili
arkadaşlarım.
Aslında ben kürsüye bu malzemelerle gelmiyordum
ama benden rica ettiler, Sayın Vekilim, bareti ve yeleğimizi
Mecliste giyer misin? dediler ve ben onları kırmıyorum, bu
onurlu insanların isteğini yerine getiriyorum.
Çok teşekkür ediyorum sevgili arkadaşlar.
(CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Sertel.
ATİLA SERTEL (Devamla) Evet, İzmir
İtfaiyesi
Yaşasın itfaiyeciler ve onların
hakları!
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
VIII.- SEÇİMLER
A) Başkanlık
Divanında Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Başkanlık
Divanında boş bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi Kâtip
Üyeliğine seçim
BAŞKAN Başkanlık Divanında
boş bulunan ve İYİ PARTİ Grubuna düşen Türkiye Büyük
Millet Meclisi Kâtip Üyeliği için Tekirdağ Milletvekili Enez Kaplan
aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Hayırlı olsun.
III.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Levent Gökün, İstanbul Milletvekili Rümeysa
Kadakın trafik kazası geçirmiş olmasına rağmen görev
ve sorumluluk bilinciyle görevine başladığına ilişkin
konuşması
BAŞKAN Bu arada, sabah birleşimi açarken
sevgili kardeşimiz Rümeysa Kadaka geçirdiği kaza nedeniyle
geçmiş olsun dileklerimizi iletmiştik. Ben kendisinden bugün
gelmemesini rica ettim aslında ama kendisi görev bilinci içerisinde geldi,
görevine başladı. Kendisine tekrar geçmiş olsun diyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, sisteme giren ve 60a
göre söz talebinde bulunan birkaç arkadaşımıza söz
vereceğim.
Sayın Özer
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
44.- Antalya Milletvekili
Aydın Özerin, geçim sıkıntısı içinde olan Adem
Yarıcı, Mevlüt Çankaya, Nezih Kılıç ve Hakan
Taşdemirin intihar ettiğine, TÜİK verilerine göre toplumun
büyük bir mutsuzluk sarmalı içinde olduğuna ilişkin
açıklaması
AYDIN ÖZER (Antalya) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Boyacı Adem Yarıcı 3 çocuk
babasıydı, tır şoförü Mevlüt Çankaya 2 çocuk
babasıydı, epilepsi hastası denilen Nezih Kılıç 4
çocuk babasıydı, Hakan Taşdemir İstanbul Üniversitesi
4üncü sınıf öğrencisiydi; hepsi de geçim
sıkıntısı içindeydi, hepsi intihar etti.
İnsanlarımızın
yaşamlarına son vermeleri korkunç bir durum ve bu sorun Bu
insanların psikolojisi zaten bozuktu. denilerek normalleştirilemez.
TÜİK verileri de gösteriyor ki toplum büyük bir mutsuzluk sarmalında.
Yaşam Memnuniyeti Araştırmasına göre Mutsuzum.
diyenlerin oranı yüzde 13,1e çıktı, en yüksek mutluluk
oranı yüzde 55,4le herhangi bir okul bitirmeyenlerde görüldü, 65 yaş
ve üzerindeki mutluluk oranı yüzde 58,5e düştü.
Sağlıklı olmak mutluluk sebeplerinin başında gelirken
sağlıktan memnuniyet geçen yıla oranla 3 puan düştü.
Kısacası, bu AK PARTİ iktidarı toplumu mutsuz ediyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Şevkin
45.- Adana Milletvekili Müzeyyen
Şevkinin, gıda mühendisleri aldığı eğitimi
uygulayacak iş bulamazken Tarım ve Orman Bakanlığının
gıda güvenliğini sağlayabilmek adına Türkiye genelinde
başlattığı denetim seferberliğinin gerçekçi
olmadığına ilişkin açıklaması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Tarım Bakanlığı bugünlerde
denetim seferberliği adıyla Türkiye genelinde bir çalışma
başlatmıştır. Gıda güvenliği toplum
sağlığını doğrudan ilgilendirmektedir. Herkesin
güvenilir gıdaya erişebilme, sağlıklı beslenme
hakkı vardır. Ülkemizde üretim alanlarının daralması
ve kırsalın geri
bırakılmışlığının da bir sonucu olarak,
gıda enflasyonu ve yaygın yoksulluk sonucunda ucuz gıdaya
yönelim artmıştır. 90 binin üzerinde üretim yeri olmak üzere
yaklaşık 750 bin kayıtlı gıda işletmesi bulunan
ülkemizde, Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde, gıda
kontrol görevlisi belgeli 7.004 personel bulunmaktadır.
Öncelikle vurgulamak gerekir ki gıda
güvenliği sürekli, programlı ve etkili çalışma gerektirir.
Üniversitelerin gıda mühendisliği bölümlerinden mezun binlerce genç
gıda mühendisi aldığı eğitimi uygulayabileceği
iş olanağı bulamazken, Bakanlığın seferberlik
düzenleyerek gıda güvenliğini sağlayabilmesi gerçekçi
değil, propaganda amaçlı bir uygulamadır. Bakanlık
bünyesinde etkili gıda kontrolleri yapacak, atama bekleyen binlerce
gıda, ziraat mühendisi, veteriner hekim istihdamı
artırılmalıdır.
BAŞKAN Sayın Özyürek
46.- Sivas Milletvekili Ahmet
Özyürekin, Süper Ligde oynanan maçlarda hakem hataları olduğuna ve
bu hataların Sivasspor aleyhine oluşmasının kuşku
yarattığına ilişkin açıklaması
AHMET ÖZYÜREK (Sivas) Teşekkürler Sayın
Başkanım.
Bu sezon Süper Ligde oynanan maçlarda bariz hakem
hataları yaşanmıştır ama maalesef, bütün
hataların Sivasspor aleyhine oluşması da kafalarda bir
kuşku oluşturmuştur.
VAR diye bir sistem vardır. Orta hakemin
vermiş olduğu yanlış kararı VARa gitmeyerek tekrar
aynı hatayı yapması VARın yok olduğunu
göstermektedir.
Bir de daha ligler bitmeden başka bir
takımın şampiyon olduğunun tescil edilmesi ise apayrı
bir yanlıştır. Futbol Federasyonun ve MHKnin buradaki
duruşunu beğenmiyoruz. Bir maçta direkt kırmızı kart
gören bir futbolcunun cezasının tekrar, Tahkim Kurulunca bir maça
indirilerek, hemen acil bir şekilde Sivasspor maçına
yetiştirilmesi ise kuşkuları daha çok artırmıştır.
Şampiyon belli ise lig burada bitsin istiyoruz.
Hak, hukuk, adalet istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Sümer
47.- Adana Milletvekili Orhan
Sümerin, Adana ilindeki muhtarların sorunlarının çözümü için
adım atılmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) Teşekkür ederim
Başkanım.
Demokrasiden ve yerel yönetimlerden
bahsettiğimizde ilk aklımıza gelen
muhtarlarımızdır. Muhtarlar, yerel sorunların ve taleplerin
merkezî idareye iletilmesi bakımından vatandaşların ilk
ulaşabileceği, devletin temsilcileri ve bir bakıma görevlileri
konumundadır. Özellikle seçimler öncesinde
Cumhurbaşkanlığı sarayına çağrılıp
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
onurlandırılıyorlar. Muhtarların Ankaraya
çağrılması, Cumhurbaşkanlığı sarayında
ağırlanması güzel şeyler ancak keşke seçimler
bittikten sonra da unutulmasalar, keşke şu sorunlar da çözülse.
Muhtarlar eğer yerel yönetimlerinden elektrik
ve su almazlarsa bunları ceplerinden karşılıyorlar.
İnternet, ısınma, temizlik ve kırtasiye giderleri de
muhtarlarımızın diğer temel giderleri. Bir bakıma
muhtarlar tamamen yerel yöneticilerin insafına terk edilmiş hâlde.
Birçok muhtar önceki dönemlerden kalma yüklü elektrik ve su borçlarıyla
karşı karşıya.
Seçim bölgem Adanada çok sayıda
muhtarımızın isteği üzerine buradan iktidara ve özellikle
de Sayın Cumhurbaşkanına çağrı yapıyorum:
Artık, muhtarlar, güzel sözler söylemenin dışında
sorunlarının çözümü için adım atılmasını talep
ediyorlar.
BAŞKAN Sayın Gürer
48.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürerin, kadro verilemeyen taşeron işçilerin
mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Sayın
Başkan, biraz evvel, Adalet ve Kalkınma Partili hatip, kürsüden,
taşeronlarla ilgili, firmalarda çalışanların tümüne kadro
verildiğini beyan etti. Ancak ben Bakanlara sorduğumda 6 Bakan hâlâ
Bakanlıklarda taşeron firmada çalışanlar olduğunu
bildirdiler. Keza KİTlerde çalışanların hiçbirine kadro
verilmedi. Bunun yanında, kamuda kiralık araç şoförleri, hastane
bilgi işlem çalışanları kadro alamadı.
Karayollarında, Demiryollarında, PTTde, Orman
İşletmesinde, Devlet Su İşlerinde, Millî Parklarda
çalışanlar kadroya geçirilemedi. Belediyelerde 400 bin kişi
belediye şirketlerine alındı, kadro verilmedi. Verdiği
bilgiler doğru değil, taşeron firmalarda çalışmalar
hâlâ devam etmektedir. Bu anlamda, acilen düzenleme yapılması ve
mağdur olanların mağduriyetinin giderilmesi gerekiyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Erdem
49.- Konya Milletvekili Orhan
Erdemin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde kırk altı
yıldır kapalı olan Maraşın yeniden sivil hayata
açılmasını desteklediklerine ilişkin açıklaması
ORHAN ERDEM (Konya) Sayın Başkanım,
çok teşekkür ediyorum.
Geçtiğimiz hafta sonu cumartesi günü, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde çok önemli bir toplantı
yapıldı. Kapalı Maraş içerisinde, kırk altı
yıl sonra, Cumhurbaşkanı Yardımcımız Fuat Beyin
Başkanlığında Kıbrıs Başbakanıyla
birlikte bir heyet, bu alanın açılması konusunda müzakereler
yaptı. Kapalı Maraş, tamamen devletimizce, Kıbrısça o
zaman kapatılmış, kendi malı olan bir yerdir.
İnşallah, uluslararası hukuk çerçevesinde bir an önce
açılması gerekmektedir. Bu konuda adilane bir çalışma
yürütülerek -hak sahiplerine malları verilerek, takas edilerek veya
bedelleri ödenerek- bir an önce bu alanın Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinde hazır olmasını ve halkın kullanımına
açılmasını destekliyoruz. Bu konuda teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Ünver...
50.- Karaman Milletvekili
İsmail Atakan Ünverin, 19 Şubat 2019 tarihinde vefat eden 20, 21 ve
22nci Dönem Karaman Milletvekili Fikret Ünlüye Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin açıklaması
İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
20, 21 ve 22nci Dönemlerde Karaman Milletvekili, 56 ve 57nci Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetlerinde Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapan
Fikret Ünlünün bugün 1inci ölüm yıl dönümü. Türk sporuna, ülkemize ve
Karamanımıza yaptığı hizmetlerle herkesin gönlünde
taht kurmuş, Karamanımızın gurur kaynağı
olmuş, saygın siyasetçi ve devlet adamı Fikret Ünlüyü
vefatının 1inci yıl dönümünde rahmetle ve özlemle anıyor,
tüm sevenlerine tekrar başsağlığı diliyor, mezarı
başında kendisini anan hemşehrilerime ve sevenlerine Türkiye
Büyük Millet Meclisi çatısı altından selamlarımı
gönderiyorum. Ruhu şad olsun.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Şahin...
51.- Hatay Milletvekili Suzan
Şahinin, Türkiye tarihinde ilk kez Rusya ve Yunanistandan şeker
ithal edildiğine ve ithal etmek için mi kotaların konulduğunu
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
SUZAN ŞAHİN (Hatay) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Tarım ve Orman Bakanı, Plan ve Bütçe
Komisyonu görüşmelerinde, saman ithalatı haberleri ve söylemlerinin
çiftçinin moralini bozduğunu söylemişti. Bu açıklamadan hemen
sonra, Aralık 2019da, Rusya Federasyonu, ilk kez Türkiyeye şeker
ihraç ettiğini duyurdu. Türkiye tarihinde ilk kez Rusya ve Yunanistandan
şeker ithal edildi. Bu timsah gözyaşları sonrası bugün
görüyoruz ki Bulgaristandan ithal ettiğiniz samanın, Rusya ve
Yunanistandan ithal ettiğiniz şekerin haberleri değil, şeker
fabrikaları özelleştirilirken, pancar üretimi ve şeker üretimi
kotayla sınırlandırılırken şeker ithal edilmesi
hem çiftçinin hem de tüketicinin moralini bozmaktadır. İthal edelim
diye mi kotalar konuluyor? Onca şeker pancarı ekim alanını
boş bıraktırıyorsunuz. Bu ne perhiz, bu ne lahana
turşusudur sayın üyeler? AKP, her fırsatta millîlikten,
yerlilikten dem vurup Türkiye tarlalarını çürümeye terk etmekte,
yerli çiftçiye Sen ekme, ben yabancılardan ithal edeceğim. diyerek
üretimi artırmak yerine...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim değerli
arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.07
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.31
BAŞKAN: Başkan
Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare
AYDIN YILMAZ (İstanbul), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 57nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Aydın
Milletvekili Mustafa Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Aydın Milletvekili Mustafa
Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 176 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Değerli milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu teklif İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Şimdi, teklifin tümü üzerindeki söz taleplerini
karşılayacağım.
Teklifin tümü üzerinde ilk söz, İYİ PARTİ
Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Müsavat
Dervişoğluna aittir. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süremiz yirmi dakika Sayın
Dervişoğlu.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 95 milletvekili imzasıyla Meclis
Başkanlığına sunulan Bankacılık Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi hakkında İYİ PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında,
görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifinin 95 imzayla sunulduğunu
bilhassa belirttim. Zira, görüldüğü gibi, iktidarı haiz parti
grubunun sıraları bir hayli boş. En azından bu teklifte
imzası bulunan 95 arkadaşımızın burada
bulunmasını temenni ederdim. İktidarı elinde bulunduran grubun
kendi kanun tekliflerine olan ilgisi ortadadır. Adalet ve Kalkınma
Partisinin metazori kanun yapma alışkanlığıyla yüce
Meclisimizin itibarında oluşturduğu zedelenmeyi kamuoyunun
takdirine sunuyorum.
Önümüzde bulunan bu kanun teklifi 4 ayrı
kanunda değişiklik yapılmasını öngörmekle birlikte,
olumlu olduğunu düşündüğümüz birçok değişikliği
de içermektedir. Her ne kadar teklifin içeriğinde olumlu düzenlemeler
yapılmış olsa da bu yasa yapma tekniğini kabul
etmediğimizi, uygun görmediğimizi, torba kanun sistematiğinin
Gazi Meclisimizin ruhuna aykırı olduğunu bir kere daha ifade
etmek istiyorum. Örneğin, komisyona 30 maddelik bir teklif getiriyorsunuz;
içerisinde 20 maddeyi olumlu buluyoruz, 10 maddeye ise olumsuz görüş
bildiriyoruz fakat işleyişte Tamamına muhalifiz. demek
mecburiyetinde kalıyoruz. Bu durum da etkin bir kanun
çıkarmamıza engel teşkil ediyor, Parlamentonun
saygınlığına ve aynı zamanda da etkinliğine gölge
düşürüyor.
Sayın milletvekilleri, işbu kanun
teklifinin Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerinde açıkça ifade
edildiği üzere, Bankalar Birliğinin görüşleri alınmadan,
ortak çalışmalar yürütülmeden, Kervan yolda düzülür.
mantığıyla yola çıkılmış, Genel Kurulda görüşme
ve onay aşamasına gelinmiştir. Sizleri uyarıyorum: Bu
şekilde, gecekondu yapar gibi kanun yapmaya devam edemezsiniz.
Yasaları bir temele oturtmazsanız yarın bu ucube sistemin
enkazı altında kalırsınız, hiç kimse de sizi
kurtaramaz. Bugün görüştüğümüz kanun teklifinin madde gerekçeleri
ayrı, teklif metni ayrı, Komisyonda anlatılan apayrı; belli
ki kanun teklifini hazırlayan el ile onun altına imza atan el de
aynı değil. Önümüze bir torba yasa geliyor, bir yandan kamu
kurumlarında liyakati mumla ararken bir yandan da ceremesini yasa yaparken
çekiyoruz, ekonomik krizle çekiyoruz, yönetim zafiyetleriyle çekiyoruz.
Teklif metnine genel olarak
baktığımızda, teklifin bankalar, factoring şirketleri,
Varlık Fonu ve buna bağlı bulunan diğer fonlarla ilgili
değişiklikleri içerdiğini görmekteyiz. Özellikle finansal
sektörün düzenlenmesine ve denetlenmesine yönelik birçok yetki de
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna verilmektedir.
Manipülasyonla ve yanıltıcı işlemlerle mücadele
amacıyla bir düzenlemenin getirilmeye çalışıldığını
görüyoruz. Evet, bu tür işlemlerle mücadele edilmesini İYİ
PARTİ olarak sonuna kadar destekliyoruz fakat hangi tür işlemlerin
manipülasyon ve yanıltıcı işlemler olduğunu bu kanun
teklifinin içinde belirtmek yerine, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kuruluna bunları daha sonra tanımlama yetkisi veriliyor. Bu, suç ve
cezaların kanuniliği ilkesine aykırıdır. Bu fiiller ne
ise bu teklifin içinde açıkça sayılmalıydı. Aksi takdirde,
BDDK üzerinde baskılar oluşacak ve kurumun yıpranmasının
önü açılacaktır. Gelin, bu fiilleri burada teker teker sayalım
ve BDDKyi de bu yıpranmaya karşı koruyalım.
Geçmiş dönemlerde ekonomide yapılan
hatalardan da ders çıkarmadığımızı belirtmek
istiyorum. 2001 krizinden sonra gerçekleşen yapısal reformlarla mali
disiplin konusunda iyi bir yol almış iken şimdi neden 90lı
yılların ortasına dönüp özel fonları
canlandırıyorsunuz? Bu fonlara neden borçlanma hususunda muafiyetler
tanıyorsunuz? On sekiz yıllık iktidarınız boyunca en
çok övündüğünüz konu olan mali disiplinden ne oldu da şimdi
uzaklaşmak zorunda kalıyorsunuz, bütçe dışı fonlara
borçlanma yetkisi vererek kamu finansmanını perdelemek istiyorsunuz?
Fakat bu hamleleri yerli ve yabancı yatırımcı görmekte ve
buna karşı pozisyon almaktayken de eliniz kolunuz bağlı
seyrediyorsunuz. Bakın, kamu borç stoku açısından belki de Avrupada
en iyi konumdaki ülkelerden biri olmamıza rağmen, CDS yani kredi
temerrüt takası primi en yüksek olan ülkeyiz çünkü siz -kamu-özel iş
birliği sözleşmelerinde olduğu gibi- kamunun yükümlülüklerini
gizlemeye çalışsanız da gerçeğin ne olduğu herkes tarafından
bilinmektedir. O yüzden bir kez daha tekrarlamak istiyorum: Bu ilkel
yöntemlerle hiçbir sorunun üstesinden gelemeyeceksiniz.
Öte yandan, kamu bankalarının
kaynaklarına göz dikmekten de artık vazgeçin. Teklifle getirmek
istediğiniz muafiyetler hem bankacılık sektöründeki rekabeti
olumsuz etkileyecek hem de kamu bankalarının kaynaklarının
belli gruplara aktarılmasıyla bilançoları altüst edecektir. Bu
teklif, bankaların özel sektöre ortak olmalarının önünü açarak
2001 öncesindeki çarpık yapıya geri dönüşün sinyallerini
vermektedir. Türkiye ekonomisi büyük bir bunalım içindeyken
ihtiyacımız olan son şey 2001 krizinden önce
bankacılık sektöründe var olan çarpıklıkların yeniden
geri getirilmesidir. Bunlara ilave olarak büyük projelerin finansmanına
yönelik yeni yöntemlerin geliştirildiğini görüyoruz. Elbette ki
finansman araçlarının çoğaltılması
yatırımları hızlandıracak ve ekonomimize de önemli
katkı sağlayacaktır. Fakat bu ne şekilde
yapılacaktır? Proje Finansman Fonu nasıl kurulacaktır?
Projeye dayalı menkul kıymetler nasıl belirlenecektir?
Örneğin Zafer Havalimanı için bu finansman yöntemini
uyguladığınızı varsayalım, 2020 yılı
için 1 milyon 280 bin yolcu garantisi verilmiş; yatırımcılar
bu beklentiyle bu yatırıma ortak olsalardı herkesin kabulüdür ki
zarar edeceklerdi çünkü geçtiğimiz bir ay içerisindeki yolcu
sayısı sadece 5 binde kalmıştır. 90lı
yıllarda da isminin sonu san veya paş olan birçok şirket
bilindiği gibi vatandaşlarımızı mağdur
etmiştir. Bu sebeple söz konusu uygulamanın vatandaşlarımızı
bir kez daha zarara uğratmasına vesile olabilecek yeni bir yöntem
olup olmadığını yakından takip edeceğiz, bunun
bilinmesini istiyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, özellikle son
birkaç yıldır bu ve buna benzer uygulamalarınız sayesinde
ekonomi bugünkü noktaya gelmiştir. Dış borç alıp
başını gitmiştir. Enflasyonu düşürdüğünüzü
sandınız ama bakın yine yükselmeye başladı.
İşsizlik tarihin en yüksek düzeyine ulaştı. Bu ülkenin
artık sizin keyfî uygulamalarınıza değil, gerçek çözümlere
ihtiyacı vardır. Vatandaş kendisine faydası olmayan
yatırımlardan bıkıp usanmıştır.
Vatandaş iş istiyor, aş istiyor, evine ekmek götürmek,
çocuklarının karnını doyurmak, tenceresini kaynatmak istiyor.
Vatandaş kendisini intihara sürükleyen bu ekonomik darboğazdan
kurtulmanın yollarını arıyor. Akşam vakti geliyor,
esnafımız henüz siftah yapmamış; bırakın birkaç
saati, günlerce siftah yapmamış esnafların olduğu
çarşılarımız var. Müşteri gelmediği için masraf
olmasın diye dükkânının ışıklarını dahi
açmaktan imtina eden bir esnaf grubuyla karşı
karşıyayız. Gerçek sorunlar bunlarken Kanal İstanbul gibi
projelerle halkın karşısına çıkmak âdeta milletin
aklıyla dalga geçmektir. Hem ekonomide hem iç siyasette hem de dış
siyasette vatandaşın ve devletin menfaatlerini gözetmek birincil göreviniz
olmalıdır. Ekonomide bu görevi unuttuğunuza bizzat şahitlik
ediyoruz.
İç siyasette de milletin sorunlarını
çözmek yerine değerler üzerinden siyaset yapmaya devam ediyorsunuz.
Vatandaş sizden değerler üzerinden çekişme
yaşamanızı değil, gerçek sorunlarını çözmenizi
beklemektedir. Ekonomide yarattığınız çürüme siz gittikten
sonra bir şekilde düzeltilebilir fakat dış politikada Türkiyeyi
telafisi mümkün olmayan bir noktaya sürüklüyorsunuz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2011 yılında Suriyede başlayan iç
savaşın üzerinden bugün itibarıyla dokuz yıl
geçmiştir. AK PARTİ iktidarının, Müslüman Kardeşler
eksenli, İhvancı dış politikadaki ısrarı
sonucunda Türkiye Arap Baharının kaybeden ülkesi konumuna
gelmiştir. Rusya, ABD ve İran bölgedeki etki alanlarını hiç
olmadıkları kadar artırmışlardır. AK PARTİ
iktidarı, 2011 yılından itibaren Suriyelilere yönelik açık
kapı politikası uygulayacağını ilan ederken 2012
yılında Türkiyenin kabul edeceği sığınmacı
sayısındaki kritik eşiğin yüz binlerde olduğunu ifade
etmişti. Bugün geldiğimiz noktada Türkiyede 5 milyon 300 bin
Suriyeli var, 4 milyon Suriyeli sığınmacı da
kapımıza dayanmış durumda. Türk halkının
artık tek bir Suriyeli sığınmacı daha kabul edebilecek
takati kalmamıştır. Türkiyenin kaynakları artık
yanlış politikalara ödenen bedellere değil, yoksulluğa
mahkûm edilmiş Türk halkına harcanmalıdır. AK PARTİ
politikalarının bizi Suriyede getirdiği noktayı size
Cumhurbaşkanı Erdoğanın -Tayyip Erdoğan Bey diyor- 15
Şubat 2020de AK PARTİ İstanbul İl Başkanlığında
düzenlenen Yeni Üye Çalışmaları Ödül Töreni adlı
programdaki ifadeleriyle izah etmek istiyorum: Şu anda Suriye
topraklarının neredeyse üçte 1lik bölümü PKK terör örgütünün ve onu
destekleyen Amerikanın işgali altındadır. İşte
bu, bizzat ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilmiş
Suriye politikasının bir cümlelik özetidir. Cumhurbaşkanı
Erdoğanın dediği gibi, Suriye iç savaşı
başladığından bu yana, dokuz yıllık Adalet ve
Kalkınma Partisi dış politikasının sonucunda PKK/YPG
Suriyenin üçte 1ini ele geçirmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidarının dokuz yıllık dış
politikasının sonucunda Türkiye dünyada en fazla
sığınmacı barındıran ülke konumuna taşınmıştır
ve yine, AK PARTİ iktidarının dokuz yıllık
dış politikasının sonucunda Türkiye 60 milyar dolarlık
bir maddi yükün altına girmiştir.
Türk milleti olarak, ekonomik krizin
derinleştiği, kendi vatandaşlarımızın
yoksulluktan intihar etme aşamasına geldiği bir ülkede 5 milyon
içeride, 4 milyon dışarıda olmak üzere 9 milyon Suriyeli
sığınmacıya kaynak aktarmaya tahammülümüz yoktur.
Sayın Erdoğan 2012 yılında Türkiyeyi Şama
gideceğiz ve orada Emevi Camisinde namaz kılacağız. gibi
gerçekçi olmayan bir hedefe yöneltmişti. Erdoğan Şama gidemedi
ama 5 milyon Suriyeli bugün Türkiyededir. Aradan geçen dokuz yılın
ardından sizden tek bir beklentimiz vardı; hatalarınızdan
ders çıkarmanız, Türkiyenin güvenliğini, huzurunu,
refahını sağlamak için devlet aklını kullanmaya başlamanız.
Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan son konuşmasında yine
şu ifadelere yer verdi: Suriyedeki rejim yapısı, halkıyla
kavgalı, birtakım devletlerin desteğiyle suni olarak hayata
tutunan siyasi bir mevtadır. Dokuz yılın ardından
ödediğimiz onca bedele rağmen merkezî rejimle siyasi diyalog yerine
çatışmayı tercih etmek Suriyenin üçte 1ini ele geçiren PKKya
hizmet etmek anlamına gelir ki bu, fevkalade yanlıştır.
Ülkenin büyük bir kısmında kontrolü ele geçirmiş ve
Birleşmiş Milletler nezdinde tanınan Esad rejimiyle Türkiyeyi
savaşa sürüklemenin başımıza açacağı gaileleri artık
görün ve Türkiyeyi stratejik derinlik diyerek götürdüğünüz bu çukurda
boğmaktan vazgeçin. Devlet, kişisel hırs ve intikam hissiyle
değil, sağduyu ve akılla yönetilir; Türkiyenin daha büyük
bedeller ödememesinin tek yolu budur.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin birincil hedefi
Suriyedeki PKK varlığını sona erdirmektir. Bunun için de
başta Esad olmak üzere tüm aktörlerle diyalog kurmak mecburiyetindeyiz.
Şunu unutmayınız ki Esad rejimi ile Türkiye arasında
çıkacak bir çatışma, ABD destekli PKKnın ellerini
ovuşturarak bekleyeceği bir savaşın tetikçisi
olacaktır. Sayın Erdoğan, Esad rejiminin çok kısa bir zaman
içinde ceset olacağını söylüyor. Bu açıklamanın 2012
yılında AK PARTİ tarafından yapılan Esadın
gidişine haftalar kaldı. açıklamasından bir farkı
yoktur. Aradan geçen bunca yılın ardından Esad hâlâ yerinde.
Şimdi, aynı hedefi, Erdoğan, yine önümüze koyuyor. Sizleri
uyarıyoruz: Bu hedef gerçekçi bir hedef değildir ve bu gerçekçi
olmayan hedefin peşinden sürüklenmemiz hâlinde Türkiye çok daha büyük
bedeller ödeyecektir.
Dış politikadaki zafiyetler PKK terör
örgütünün elini güçlendirirken iç politikadaki zafiyetler de Fetullahçı
terör örgütünün elini güçlendirmektedir. Daha önce İYİ PARTİ
olarak verdiğimiz FETÖnün siyasi ayağını ortaya
çıkarmak amaçlı araştırma önergelerimiz iktidar
kanadının oylarıyla reddedilmişti. Yargıya, emniyete,
istihbarata, orduya, eğitime, hariciyeye hatta futbol dâhil her yere
sızan FETÖ için Sadece bir tek siyasi ayağa sızmadı.
derseniz FETÖyle mücadeledeki bütün inandırıcılığınızı
kaybedersiniz. Üstelik Gelin bunları araştıralım.
diyenlere de dava açılması akıl tutulması değilse
ancak bir niyet bozukluğunun göstergesidir.
Geçtiğimiz haftalarda Sayın İlker
Başbuğ bu konuda önemli bir yere parmak basmasına rağmen, Sayın
Erdoğan milletvekillerinden Başbuğ için dava
açmalarını istemiştir. Bunların hepsi aslında
Hükûmetin FETÖnün siyasi ayağını ortaya çıkarmaya niyeti
olmadığını göstermektedir. Ortaya
çıkaramadığınız takdirde, Siyasi ayağı
saklıyor musunuz? sorusuyla muhatap
kılınacağınız aşikârdır.
Bankaya üç-beş kuruş para yatıran
sıradan vatandaşların üstüne gidilip üçüncü kuşak
akrabaları bile memuriyetten atılırken darbenin beyni olarak
kabul edilen bir tümgeneralin kardeşi Cumhurbaşkanı
Başdanışmanı ve sonrasında da büyükelçi
yapılıyorsa burada bir sorun var demektir, gariban tutuklanıp
hapse atılırken FETÖye milyon dolarlar aktaran iş adamları
serbest bırakılıyorsa burada bir sorun var demektir. Bu
dediklerimize karşı çıkıyor, itiraz ediyorsanız,
buyurun, siz getirin araştırma önergesini, biz her türlü desteği
İYİ PARTİ olarak vermeye hazırız. Biz önergenin kimden
geldiğini önemsemeyecek kadar FETÖnün siyasi ayağını
ortaya çıkarmaya kararlı ve niyetliyiz. Buyurun, önergeyi verin,
Türkiyeyi bu beladan el birliğiyle kurtaralım.
Değerli milletvekilleri, İYİ
PARTİ Türk siyasetine girdikten sonra birçok şeyi
değiştirmiş, ülkemiz demokrasisinde oluşan
boşluğu doldurmuş, milletimizin asıl meselelerini Türkiye
Büyük Millet Meclisine ve Türkiyenin gündemine
taşımıştır; tek kutuplu Türk siyasetini dengeleyerek
kimsesizlere kimse, çaresizlere umut olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Müsaadenizle Başkanım
BAŞKAN Tamamlayın.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
İYİ PARTİnin yükselmesiyle birlikte, on yedi yıl seçim
kaybetmeyen iktidar partisi ilk kez mağlubiyeti tatmış ve
iktidarını kaybetmiştir. İYİ PARTİ, içerisinde
bulunduğu ittifakla beraber iktidara ilk yenilgiyi
yaşatmıştır, sıkışmış siyasete
yeni bir umut olmuştur. İYİ PARTİ olmasaydı
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde eski dostların
arasına sıkışmış bir yarış
gerçekleşecekken İYİ PARTİyle beraber çoğulcu bir
temsilin yolu ve önü açılmıştır.
Sayın Genel Başkanımızın,
gittiği her yerde, arkasından iktidar partisi temsilcileri de gitmek
zorunda kalmış; vatandaşın derdi, iktidarın zorunlu
olarak gündemine girmiştir. Milletimizin sorunlarını Meclise
taşıyarak gündem yaratan partimiz, yaptığı ısrarlı
ve etkili muhalefetle, iktidara fabrika bacalarına filtre takılması
gibi konularda geri adım attırmayı başarmış
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın
Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
3600 ek gösterge gibi vatandaşımızı birinci dereceden
ilgilendiren konuları iktidarın seçim vaatleri arasına
aldırmıştır. Güneş doğmaya devam ettikçe
İYİ PARTİ etkili siyasetini sürdürecek ve iktidar
yolculuğunda kararlı bir şekilde ilerleyecektir.
Uyarılarımızın dikkate
alınmasını, verilen kanun teklifine Parlamento grubunuzun itibar
göstermesini hassaten istirham ediyor, yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkanım, hoşgörünüz için
zatıalinize de teşekkür ediyorum efendim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, kayıtlara geçmesi açısından
BAŞKAN Sayın Muş
MEHMET MUŞ (İstanbul) Aynı
tartışmayı açacak değiliz.
BAŞKAN Açalım mı mikrofonunuzu?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Gerek yok,
zabıtlara geçsin.
FETÖnün bu siyasi ayağı
tartışmalarıyla alakalı görüşlerimizi ifade ettik; ne
demek istediğimizi, ne yaptığımızı ifade ettik,
soruşturmaların nasıl yürütüldüğünü ifade ettik.
Dolayısıyla burada ortaya atılan iddiaları, ithamları
kabul etmediğimizi ifade etmek isterim. Görüşlerimiz
açıktır, savcılıklar gereken soruşturmaları
yürütmektedirler.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, şimdi, teklifin
tümü üzerinde söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Konya Milletvekilimiz Sayın Mustafa Kalaycıya aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika Sayın Kalaycı.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 176 sıra
sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin geneli
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu
vesileyle yüksek heyetinizi hürmetle selamlıyorum.
Türk ekonomisi, çok zorlu geçen çalkantılı
bir dönemi geride bırakmış, önemli risk ve tehditleri atlatarak
iyimser bir iklime girmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminin sağladığı hızlı ve etkin karar alma
mekanizmasıyla ekonomik dengelenme ve değişim süreci daha
koordineli bir şekilde yönetilmektedir. 2018 yılından itibaren
dış saldırılar ve yaptırım tehditleriyle
çökertilmek istenen ekonomimiz, alınan isabetli ve etkili tedbirler
sayesinde bu saldırılara karşı
dayanıklılığını ispat etmiş; siyaseten
yoğun bir gündemin, 2 seçimin ve Barış Pınarı
Harekâtının yaşandığı 2019 yılında
dengelenmesini sürdürebilmiştir.
Bugün itibarıyla hem ekonomiye duyulan güven
artmış hem de ekonomide çarklar daha hızlı döner hâle
gelmiştir. Türkiye ekonomisi, 3 çeyrekteki daralmanın ardından
2019 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 0,9 büyümüş;
böylelikle teknik resesyondan çıkarak büyüme patikasına girmiştir.
Takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretiminin 2019
yılı dördüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı
çeyreğine göre yüzde 5,8 artması, bu dönemde büyümenin de yüzde 5
civarında çıkacağını, dolayısıyla 2019
yılında yüzde 0,5 büyüme hedefine
ulaşılacağını göstermektedir.
Sanayi üretimi ve yıllık ciro
değişimleri bazın da etkisiyle her geçen ay daha güçlü bir
şekilde artmıştır. Ekim ayında yüzde 3,8; kasım
ayında yüzde 5,1 artan sanayi üretimi, aralık ayında beklenenin
de üstünde, yüzde 8,9 artış göstermiştir. İmalat
sanayisinde yüzde 9,1 olan üretim artışının ara malında
yüzde 10,6; sermaye malında yüzde 12,4 seviyesine çıkması büyük
önem arz etmektedir çünkü bu gelişme ekonomideki toparlanmanın
yatırıma yansımaya başladığına işaret
etmektedir.
İşsizlik oranındaki artış,
hızı kesilmekle birlikte devam etmektedir. Kasım 2019 döneminde
işsizlik oranı yıllık bazda 1 puan yükselerek yüzde 13,3;
genç nüfusta işsizlik oranı 0,9 puan yükselerek yüzde 24,5 düzeyinde
gerçekleşmiştir. Mevsim etkisinden arındırılmış
işsizlik oranı ise bir önceki döneme göre 0,3 puan azalarak yüzde
13,2 olmuştur. Sanayi sektöründe istihdamın 102 bin kişi
artış göstermesi önemlidir.
Cari denge, 2019 yılında 1,7 milyar
dolarla on sekiz yıl sonunda ilk kez fazla vermiştir; bunda
ithalatın azalması etkili olmakla birlikte önemli olan ihracatın
artmakta olmasıdır. Bir taraftan cari fazla verilirken diğer
taraftan -hem de ticaret savaşlarının
yaşandığı bir ortamda- ihracatımız
artmış, tarihî rekor düzeyine ulaşmıştır. Bu
durumun devam ettirilebilmesi ve ithalata
bağımlılığın giderilmesi için ara malı ithalatını
azaltan, yerli üretimi ve istihdamı teşvik eden, temel ürünler
detayında rekabet gücü olan kapsamlı bir yerlileştirme
programı uygulamaya konulmalıdır.
Ekonomik veriler 2020 yılında olumlu yönde
gelişmelerin yaşanacağına işaret etmektedir. Ekonomik
büyümenin öncü göstergesi olan İmalat Sanayi Satın Alma Yöneticileri
Endeksinin geçen ay 51,3 puana yükselerek yirmi iki aylık aranın
ardından ilk kez eşik değerin üzerinde gerçekleşmesi,
sektörde üretim faaliyetleri açısından ılımlı
iyileşmeyi göstermektedir. Yeni siparişlerde ve üretimdeki
artış iki yıla yakın bir dönemin en yüksek oranında
gerçekleşmiş, istihdamda da son üç ayın ilk
artışı kaydedilmiştir.
Türkiye genelinde konut satışları
geçen ay bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 55,8
artışla 113.615, ilk defa satılan konut sayısı ise
yüzde 16,1 artarak 36.040 olmuştur. Otomobil satışları ise
geçen ay bir önceki yılın aynı ayına göre 2 katına
çıkmış, ticari araç satışları aynı dönemde
yüzde 55 artmıştır ve geçen ay yüzde 6,1 oranında artarak
14,8 milyar dolara ulaşan ihracat rakamı, cumhuriyet tarihinin en
yüksek ocak ayı ihracatı olarak kayıtlara geçmiştir.
Ekonomik Güven Endeksi, Tüketici, Hizmet, Perakende
Ticaret ve İnşaat Sektörü Güven Endeksleri ocak ayında artmaya
devam etmiştir. Ekonomimiz bu yıl inşallah hedeflenen hatta
hedefin üstünde yüksek büyüme oranına ulaşacaktır, buna mukabil
bazı felaket tellalları ve kriz çığırtkanları
ortaya çıkan olumlu gelişmeleri bilinçli olarak gölgeleme
niyetindedir. Siyasette kaos peşinde olanların ekonomide de
gerçekleri saptırma gayreti içinde olduklarını, ayrıca ipe
sapa gelmez iddialarla Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini
yıpratma amacıyla harekete geçtiklerini görüyoruz. Milletimiz
şahittir ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle daha
etkin, hızlı ve isabetli kararlar alma imkânına kavuşan
Türkiye, devasa sorunlarla baş etme ve küresel meydan okumalara karşı
koyma kabiliyetini güçlendirmiştir. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi, Türk devlet geleneğine en uygun sistemdir. Cumhuriyetimiz
yeni sistemle sağlam esaslara bağlanmış, daha da
güçlenmiştir. İnanıyoruz ki Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemiyle başlayan dönem siyaset ve devlet hayatının
sıçrama tahtası, önümüzdeki bin yılların altın
anahtarı olacaktır; Türkiye, Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemiyle lider ülke ve küresel güç hâline gelecektir.
Değerli milletvekilleri, Türk
bankacılık sektörü iç ve dış kaynaklı belirsizlikler
nedeniyle zorlanmış olsa da çabuk toparlanmış ve
yaşanan uluslararası baskıya rağmen 2019 yılında
beklenenden daha iyi performans göstermiştir. Bankacılık
sektörünün 2019 yılı toplam aktifleri geçen yıla göre yüzde 16,1
artışla 4 trilyon 491 milyar liraya ulaşmıştır.
Sektörün öz kaynakları ise yüzde 16,6 büyüyerek 492 milyar lira seviyesine
çıkmıştır. Sermaye yeterliliği oranı 2018
yılında yüzde 17,3 iken 2019 yılında yüzde 18,4e
yükselmiş; çekirdek sermaye yeterlilik oranı da yüzde 13,8den yüzde
14,2ye çıkmıştır. Bu durum bankacılık sistemimizin
güçlü yapısını açık bir şekilde ortaya koymakta,
hâlihazırda yüksek olan güven algısını daha da
desteklemektedir.
Ülkemiz finansal sektörünün denetim ve düzenleme
çerçevesinin uluslararası ilke ve standartlara tam uyumunun
sağlanması, ekonomik büyümeye katkı sağlama gücünü
artıracaktır. Uluslararası standart ve ilkeler başta Basel
Bankacılık Denetim Komitesi ve Finansal İstikrar Komitesi olmak
üzere uluslararası kuruluşlar tarafından belirlenmekte ve
geliştirilmektedir.
Kanun teklifiyle, Bankacılık Kanununda
yapılan değişikliklerde, bankacılık sistemine güven
bakımından büyük önem taşıyan bu standart ve ilkelere uyum
sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca, kalkınma ve
yatırım bankacılığının geliştirilmesine
ve katılım bankalarının çalışma prensiplerine uygun
ürün ve hizmet çeşitliliğinin artırılmasına yönelik
düzenlemeler yapılmakta, factoring şirketlerinin sermaye
yapılarının güçlendirilmesi amacıyla kuruluşunda
nakden ödenecek sermaye tutarı 20 milyon liradan 50 milyon liraya
çıkarılmaktadır.
Finansal piyasalarda güven ve istikrarın
sağlanması, kredi sisteminin etkin bir şekilde
çalışması ve tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin
korunması açısından bankacılık sistemi etkili ve
ihtiyatlı kurallarla düzenlenmektedir. Bu kurallara uyum
bakımından etkin denetimlerin yanı sıra mevzuata
aykırılıkların caydırıcı cezalara tabi
tutulması önem arz etmektedir.
Kanun teklifinde, bankacılık
mevzuatındaki mevcut idari para cezası tutarları güncellenmekte,
iki yıl içerisinde aynı aykırılığın
tekrarlanması durumunda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kuruluna idari yaptırımı ağırlaştırma
yetkisi verilmektedir.
BDDK denetimleri sonucunda bankacılık
sistemini tehlikeye düşürdükleri tespit edilen banka mensupları da
imza yetkisi geçici kaldırılacaklar kapsamına alınmaktadır.
Finansal piyasalarda manipülasyon ve
yanıltıcı işlemlerin tanımı yapılarak hangi
işlem ve uygulamaların bu kapsama gireceğinin BDDK
tarafından belirlenmesi ve Resmî Gazetede yayımlanması öngörülmektedir.
Bu işlem ve uygulamaları yapanlara, sağlanan menfaatin 2
katından az olmamak üzere, bir önceki yıla dair faiz, kâr payı
gelirleri, alınan ücret ve komisyonlar ile bankacılık hizmet
gelirleri toplamının yüzde 5ine kadar idari para cezası
uygulanması düzenlenmektedir. Bu konuda Avrupa Birliğinin 596/2014
sayılı Direktifinde öngörülen ceza yıllık cironun yüzde
15i olarak belirtilmiştir.
Kanun teklifiyle, bir bankanın dâhil
olduğu risk grubu, sahipleri ve yöneticileri ile eş ve
çocuklarını içerecek şekilde yeniden belirlenmektedir. Kamuya
ait bankalar ile kamu kurum ve kuruluşlarına dair risk grupları da
yeniden tanımlanmaktadır.
Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim
Şirketi ve Türkiye Varlık Fonu ve bunların sahip olduğu
fonlarla yapılan işlemler de kredi sınırlamalarına
tabi olmayan işlemler arasına alınmaktadır.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinde,
bankaların mali bünyelerinde herhangi bir sorun mevcut olmasa bile
oluşması muhtemel sorunların ve alınması gereken
önlemlerin önceden belirlenerek hazırlayacakları önlem
planının BDDKye gönderilerek denetime hazır tutulması
suretiyle gözetim ve denetim süreçlerinin etkinliğinin
artırılması, karar alma ve uygulama
süreçlerinin hızlandırılması amaçlanmaktadır.
Kanun teklifiyle
yapılan bir başka düzenlemede, bankaların her türlü
işlemlerinden elde ettikleri ücret, masraf, komisyon ve diğer
menfaatlerin nitelikleriyle azami miktar ya da oranlarını tespit
etme, bunları kısmen veya tamamen serbest bırakma hususundaki
yetkiler doğrudan Merkez Bankasına verilmektedir. 10 Şubat 2020
tarihli Resmî Gazetede yayımlanan BDDK Yönetmeliği ve Merkez
Bankası Tebliğiyle bankaların alabileceği ücret ve
komisyonlara sınırlamalar getirilmiştir.
Vatandaşımız, bankalarda yaptığı işlemlerde
çeşitli adlarla istenen ücret ve komisyonları yıllardır
çaresizce ödemek durumunda kalmıştır. Bu durum,
vatandaşlarımızın en fazla şikâyetçi olduğu
konulardan biridir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak uzun süredir dile
getirdiğimiz ve düzenleme yapılmasını istediğimiz bu
konunun düzen altına alınması memnuniyet vericidir.
Bankacılık
sektörünün iki alanda potansiyel sorunu bulunmaktadır: Dolarizasyon ve
takipteki alacaklar. Bankaların yabancı para mevduatının
toplam mevduata oranının yüzde 51e yükselmesi bankacılık
sektörü için sıkıntı oluşturmaktadır. Enflasyonun tek
haneye gerilemesinin desteği ve Türk lirasının değer
kazanmasıyla güvenin artması dolarizasyonu azaltabilecektir.
Bankaların 2018
yılında yüzde 3,87 olan takipteki alacaklarının nakdî
kredilere oranı 2019 yılında yüzde 5,36 düzeyine
çıkmıştır. Takipteki alacakların yönetimi, sektörün
mali yapısı ve kârlılığı açısından
kritik önem taşımaktadır.
Geçen yıl
Bankacılık Kanununda düzenleme yapılarak kredi
borçlarını ödeyemeyen firmalarımızı tekrar üretime
yönlendirebilme amacıyla finansal yeniden yapılandırma
öngörülmüştür. BDDK Yönetmeliği ve Bankalar Birliği
tarafından hazırlanan çerçeve anlaşmalar kapsamında
finansal yeniden yapılandırma uygulamasına
başlanmış ancak henüz önemli bir sonuca ulaşamayan çalışmalar
devam etmektedir. Finansal güçlük içinde bulunan ancak mali sisteme olan
borçlarının yeniden yapılandırılması yoluyla
faaliyetine devam etmesi imkân dâhilinde olan firmalara faaliyetlerini
sürdürebilecekleri bir ortamın sağlanması, bu şekilde
ilgili firmaların ticari faaliyetlerinin genişlemesi ve katma
değer yaratmaya devam etmeleri suretiyle ekonomiye yeniden
kazandırılmaları ve istihdamın artırılması
çok önemlidir. O nedenle, finansal yapılandırma uygulamasından
etkili sonuçlar alınması için gereken önlemler
alınmalıdır.
Türkiye zor bir ekonomik dönemden
çıkmıştır, ekonomik göstergeler önümüzdeki dönem için umut
vermektedir. Bu süreçte reel sektöre yönelik bazı kararların
alınmasının tam zamanıdır. Ekonomik
sıkıntılardan dolayı borçlarını ödeyemez duruma
düşen ticaret ve meslek erbabımızı,
esnafımızı ve çiftçimizi rahatlatacak yeni politikalara ihtiyaç
bulunmaktadır. Tarımsal krediler ile esnaf kredilerinin faiz
oranlarının düşmesi çok olumludur fakat faiz oranları
düşmekle birlikte, kara listede yer alan birçok esnaf ve çiftçi uygun
kredi şartlarından maalesef yararlanamamaktadır. Esnaf ve çiftçi
verilen kredilere ulaşamadıktan sonra, var olan borçlarını
ödemekte zorlandığı süreçte faiz oranının
düşmesinin onlar için hiçbir anlamı kalmamaktadır. Esnaf ve
çiftçimizi rahatlatmak, ekonomiye canlılık kazandırmak, yeni
kredilerin ve yatırımların önünü açmak amacıyla sicil
affı mutlaka çıkarılmalıdır.
Diğer taraftan, vergi ve SGK primlerine
ilişkin hem yapılandırma taksitlerini ve hem de cari
yükümlülüklerini yerine getiremeyen çok sayıda kişi
bulunmaktadır. Yeniden yapılandırmanın vergi sistemine olan
güveni sarstığı, vergi ahlakını bozduğu, bu
konuda toplumda sürekli bir beklenti ortamının doğmasına
neden olduğu doğrudur ancak son iki yılda yaşanan sıkıntılar
ve hâlen ekonomide yaşanan toparlanma dikkate alındığı
takdirde içinde bulunulan şartlar yeni bir yapılandırma
yapılmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Vergi ve
prim tahsilatının artırılması yanında,
vatandaşın rahatlatılması için eski yapılandırma
borçları dâhil tüm borçların birleştirilerek yeni bir
yapılandırmaya gidilmesi, cari ay ödemeleriyle birlikte ödenebilecek
uygun faiz ve uzun vade öngörülmesi hem amaca ulaşılması ve hem
de tekrar bir yapılandırma ihtiyacı doğmasına meydan
verilmemesi açısından önem arz etmektedir.
Diğer yandan, bankalara olan kredi
borçları katlanarak artan ve başta mazot, gübre ve elektrik olmak
üzere, girdi fiyatları pahalılaşan çiftçimiz gerçekten zor
durumdadır. Mevcut uygulamada çiftçimizin kredi
yapılandırmalarına yüksek faiz uygulanmaktadır. Ziraat
Bankası ve Tarım Krediye olan borçlarında, çiftçilerin
ödeyebileceği uygun şartlarda yapılandırmayı içeren
bir düzenleme ivedilikle yapılmalıdır.
Yine, çiftçimiz zamlarla iyice artan elektrik
faturalarını ödemekte zorlanmaktadır. Tarımsal sulamada ve
seralarda kullanılan elektrik için daha düşük tarife belirlenmelidir.
Ayrıca, elektrik fatura bedellerinin hasat sonrası fatura edilerek
tahsili sağlanmalıdır.
Diğer taraftan, Konya Ovasında
ruhsatsız ya da depo ve benzeri adlarla izin alınmış çok
sayıda yer altı su kuyusu bulunmaktadır. Bu kuyular yıllardır
kullanılmakta, elektrik faturaları ödenmektedir. Çiftçimiz, kuyu
barışı yapılması suretiyle bu kuyulara ruhsat
verilmesini istemektedir.
Yine, pancar üreticisine kotasını
dolduramadığı için verilen kota cezalarında üreticinin
kendi elinde olmayan sebepler dikkate alınmalı, kota cezaları
mutlaka kaldırılmalıdır.
Velhasıl çiftçimizin sorunlarının
çözümüne yönelik acilen bir tedbir paketi uygulamaya konulmalıdır. Bu
sorunlar giderilmeli ki çiftçimiz daha fazla üretsin ve ekonomik büyümeye daha
fazla katkı sağlasın.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle
Sermaye Piyasası Kanununda yapılan değişikliklerde sermaye
piyasalarının derinliğinin ve rekabet gücünün
artırılması amaçlanmaktadır. Piyasanın ihtiyaçları
ve yatırımcı menfaatleri açısından mevcut
düzenlemelerin güncellenmesi çerçevesinde borçlanma aracı sahipleri
kurulu oluşturulmakta ve tüzel kişiliği olmayan
yatırım fonları, konut ve varlık finansman
fonlarının ticaret siciline kayıt edilebilmelerinin önü
açılmaktadır. Ayrıca, uzun vadeli ve yoğun sermaye isteyen
yatırımların finansmanının sağlanması
amacıyla proje finansmanı fonu ve projeye dayalı menkul
kıymetlere dair yeni bir düzenleme getirilmektedir.
Kanun teklifinin ülkemiz ve milletimiz için
hayırlı olmasını diliyorum. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bu kanun teklifine destek verdiğimizi belirtiyor,
saygılarımı sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın
Hakkı Saruhan Oluça aittir. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz yirmi dakika Sayın Oluç.
HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, bu Bankacılık
Kanunuyla ilgili konuşmaya başlamadan önce, kanun teklifiyle ilgili,
usulle ilgili bir şey söylemek istiyorum. Yasama etiğinin
aslında bir kez daha çiğnendiği bir teklifle karşı
karşıyayız. İlk değil bu, her teklif geldiğinde
bunu muhalefet partileri ifade ediyorlar, söylüyorlar ama bu konuda herhangi
bir değişim yaşanmıyor. Bir anlayış
değiştirmedikçe de bu son olmayacak belli ki bütün kanun
tekliflerinde benzer sorunlarla karşılaşacağız.
Bankacılık sektörü gibi önemli bir alanı düzenleyen bir kanun
teklifi apar topar ve yangından mal kaçırırcasına Plan ve
Bütçe Komisyonundan geçiriliyor, şimdi de burada mümkün olduğu kadar
hızlı bir şekilde Genel Kuruldan geçmesi için çaba harcanıyor.
Çok önemli maddeler var içinde.
Baktığımızda, bazı maddelerde gerçekten olumlu
değişiklikler olmakla birlikte bazı maddeler ciddi
sıkıntılar taşıyor. Bu kanun teklifinin her bir
maddesi üzerinde ciddi anlamda çalışılması, ne getirip ne
götüreceğinin hem meslek örgütleriyle hem de sektör çalışanlarıyla
müzakere edilmesi gerekir ama bu konuda ne yazık ki gereken adımlar
atılmamış vaziyette. Örneğin, biz, Bankalar Birliğinin
görüşünün ne olduğunu, detaylı olarak önerilerinin ne
olduğunu bile öğrenememiş vaziyetteyiz doğrusu. Bankalar
Birliğinden mi kaynaklanıyor bu eksiklik yoksa başka bir yerden
mi kaynaklanıyor, bunu elbette ki bilmiyoruz ama öğreniriz yakın
zamanda diye düşünüyorum.
Şimdi, Bankacılık Kanunu
tartışılırken bir iki ufak hatırlatma yapmak istiyorum
çünkü baktığımızda, ülke tarihinin en derin ekonomik
krizlerinden biri en son 2001 yılında yaşandı; uygulanan
yanlış ekonomi politikaları iflas etti, ülke ekonomisi
hızlı bir çöküşe gitti ve o dönemi hatırlayanlar bilir,
Türkiye bir gecede dolar bazında neredeyse yüzde 30 yoksullaşma
yaşadı. İktidarın değişimine yol açan bir kriz
oldu bu 2001 krizi ve baktığımızda, yine, bu 2001 krizi
esasen bir bankacılık kriziydi, ağır basan yanı
orasıydı, finansal kriz yanı ağır basıyordu.
Bunun sonucunda, yaşanan kriz sonucunda Türkiye, IMFye daha mahkûm hâle
geldi. Krizin ertesinde ülkede iktidar el değiştirdi ve Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı işbaşına geldi. İlk
uygulamalarda IMF ve Dünya Bankasının programları sahiplenildi
ve ondan sonra, 2005 yılında Bankacılık Kanunu
çıkarıldı ve 2001 krizine yol açmış olan
sıkıntıları giderebilmek için oldukça sert önlemlerle
bankacılık sektörü disipline edildi. Şimdi, bunları
hatırlatmak için söyledim aslında. Niye Sert önlemlerle disipline
edildi bankacılık sektörü. diyorum? Bu Bankacılık Kanunu
Teklifinin bazı maddelerindeki düzenlemeler aslında 2005
yılında çıkan Bankacılık Kanunundan daha sert bir
düzenlemeyi içeriyor. Biraz sonra bazı maddelerine değineceğim,
tartışırken de diğer maddeleri üzerine
arkadaşlarımız bu konularda konuşacak.
Fakat şunu hatırlatmak lazım: Her ne
kadar iktidar bu konuda farklı bir dil tutturmaya
çalışıyorsa da, her ne kadar Hazine ve Maliye Bakanı pembe
tablolar çizmeye çalışıyor olsa da Türkiye bir ekonomik kriz
dönemini yaşamaya devam ediyor, makroekonomik veriler toparlanmaya dair
güçlü işaretler vermiyor iddia edildiği gibi; büyüme oranları
açısından da baktığımızda, bütçe
açıkları açısından da baktığımızda,
enflasyon, işsizlik oranları açısından
baktığımızda iktidarı rahatlatacak bazı güçlü
işaretlerin olduğunu göremiyoruz, böyle bir durum yok.
Bakıyoruz, enflasyon, TÜİKin tüm manipülasyonlarına ve
enflasyonu düşük gösterme çabalarına rağmen çift hanede devam
ediyor. Son beş yıldaki gıda fiyatları artışına
baktığımızda vahim bir durumla karşı
karşıya kaldığımız görünüyor. İşsizlik
rakamlarına baktığımızda, yüzde 13-14
aralığında salınan bir işsizlik söz konusu. Yine, son
verilere baktığımızda, 15-24 yaş arası genç
işsizlik de yüzde 25in üzerine çıkmış vaziyette yani her 4
gençten 1i işsiz aslında.
Ekonomik kriz ve buna bağlı intiharlar
gibi toplumsal sorunlarla da karşılaşıyoruz yani her gün,
bu konularda buna benzer çeşitli örnekler yaşanıyor.
Ekonomide her şey yolunda.
algısını oluşturmak ve 2018de
yaşadığımız gibi bir döviz şokunu baskılamak
için 2019da, biliyoruz, Merkez Bankası, kamu bankaları
aracılığıyla 40 milyar civarında dolar, döviz
satışı yapmıştı. Son dönemde, ABD Merkez
Bankasının -yükselme emareleri vererek- faizi sabit tutması,
dış politikada yaşadığımız özellikle Suriye
ve İdlib krizi, son dönemde özellikle doların yeni bir şok
yaşatacağına dair işaretler veriyor ve iktidar, yine Merkez
Bankası aracılığıyla buna müdahale ediyor.
Henüz senenin başındayız, buna
rağmen, bir buçuk aylık sürede, dolar kurunu 6 lira seviyesinde
tutmak için piyasaya en az 13 milyar dolarlık bir müdahalede
bulunulduğu Merkez Bankası bilançolarıyla açığa
çıkmış vaziyette. Hatta, söz konusu rakamlara Libyadan
gelmiş olan 4 milyar dolarlık döviz yardımını da eklersek
toplamda 17 milyar dolarlık bir satış gerçekleşmiş son
bir buçuk ayda ve bu rakama baktığımızda, 2019da verilen
bütçe açığına hemen hemen eşit olan bir meblağ
karşımızda. Bu, vahim bir durum aslında.
İktidar, günü kurtarmaya çalışan
aceleci bir yasama mantalitesiyle hareket ediyor ve özellikle ekonomi
alanında bu mantalite kendini çok net bir biçimde ortaya koyuyor.
İktidarın ekonomi politikalarının rotasına
baktığımızda, hem yasama önceliğinde bunu görüyoruz
hem de uygulamalarda bunu görüyoruz. Geçen haftalarda tartıştık;
deprem oldu, çığ oldu; biz burada İmar Kanunuyla
uğraştık, Ahlata saray yapılıp
yapılmayacağını tartıştık. Geçtiğimiz
hafta Hatayda bir baba açlık ve yoksulluktan çaresizce kendisini
yaktı; Konyada bir tır şoförü borçları nedeniyle intihar
etti; Şırnakta evli ve 4 çocuk babası Nezir Kılıç
Cizre Kaymakamlığı binasının penceresine çıkarak
canına kıydı; Van Ercişte 24 yaşındaki bir
kişi yaşamına son verdi; İstanbul Üniversitesi
öğrencisi Hakan Taşdemir yaşadığı ekonomik
sorunlar nedeniyle intihar etti. Saymaya devam ederiz, maalesef çok büyük bir listeyle
karşı karşıyayız.
Bütün bunlar olurken gündeme bankacılık
sektörüyle ilgili bir kanun teklifi geliyor. Yani öncelik nedir? Öncelik,
iktidarın önceliği bankacılık sektöründe düzenleme
yapmaktır. Hâlbuki olması gereken şey nedir? Sosyal politikalarda,
istihdam politikalarında
Öğrenci borçlarına, EYTlilerin,
çiftçilerin ve esnafın sorunlarına, asgari ücretle açlık ve
yoksulluk sınırının altında yaşayanların
sorunlarına ve işsizliğe çözüm bulacak teklifleri burada
tartışmak gerekiyor. Ancak iktidarın tercihi yine halktan ve
emekçiden, işçiden yana bir tercih, yoksuldan yana bir tercih değil
gördüğümüz gibi. Şimdi, iktidarın bu tutumuna
baktığımız zaman, biz eleştirdiğimizde buna
itiraz ediyorlar ama gerçekten ciddi bir sıkıntı yaratıyor
bu tercih farklılığımız.
Şimdi, iktidarın bir korkusu nedir, niye
alelacele bu tür kanun tekliflerini çıkarmaya çalışıyor?
Çünkü yaşanmakta olan ekonomik krizi her ne kadar örtmeye
çalışsa da 2001 krizi gibi bir kâbusun yaşanmasından çok
ciddi olarak çekiniyor, bu kâbusun gerçeğe dönüşmesi ihtimali
iktidarı gerçekten çok ciddi olarak endişelendiriyor. Bu kanun
teklifiyle, peki, bu kâbusun yaşanmasından uzaklaşılabilir
mi? Seçilen yol yanlış olduğu için uzaklaşılamayacak
gibi görünüyor.
Şimdi, ülkedeki tüm alanlarda yaşanan
merkezîleşme ve otoriterleşme, her şeyin tek bir karar
noktasına taşınması, saraya bağlanması
aslında bankacılık sektörünün de üzerine düşen payı
almasına yol açıyor.
Şimdi, bu kanun teklifiyle murat edilenleri,
hani, birkaç maddede toplayacak olursak bir tanesi, özel bankaların
iktidarın ekonomi politikalarına tam destek vermeye zorlanması
hedeflenmektedir yani kamu bankalarına yaptırılan
işlemlerin özel bankalara da yaptırılmaya çalışılmasıdır.
Bunu, bu kanun teklifinin ruhunda görüyorsunuz, tek tek maddelere
baktığımızda bunu görüyorsunuz; gerçekten özel bankalara
uygulanacak bir siyasi baskı bu kanun teklifiyle yasal hâle getirilmeye
çalışılıyor, hele hele kredi musluğunu açmaya
yanaşmayan özel bankalara baskının dozu iyice
artırılmak isteniyor. İktidar bunu neyin üzerinden yapacak? BDDK
üzerinden yapacak. Bu amaçla BDDKnin yetkileri artırılıyor.
Peki, BDDK bağımsız bir kurum mu?
Değil yani olmadığını biliyoruz çünkü yine, 2011
tarihli bir kanun hükmünde kararnameyle düzenleyici ve denetleyici kurumların
bağımsızlığı neredeyse tümden rafa
kaldırıldı ve bunların her biri ilgili bakanlıklara
bağlı kuruluşlar hâline getirildi ve âdeta hükûmet kurumu hâline
geldiler. Dolayısıyla, bu kanun teklifiyle de bankacılık,
sermaye piyasaları ve finans sektörü, doğrudan ilgili
bakanlıklara bağlanmış olan BDDK ve SPK eliyle siyasi bir
dizayna tabi tutulacak. Bunun yaratacağı sonuç çok açık;
aslında büyük bir güven sorunu ortaya çıkacak ve bu kanun teklifi, ne
yazık ki bankacılıkta ve ekonomide güven kriterinin dikkate
alınmamış olduğunu gösteriyor.
Bakın, bu konuda madde 1den başlamak
istiyorum, gerçekten çok sıkıntılı bir madde.
Bankacılık sistemini tehlikeye düşürdükleri tespit edilen banka
mensuplarının imza yetkisinin geçici olarak kaldırılmasını
düzenleyen bir madde bu. Hangi eylemlerin bankacılık sistemini
tehlikeye düşüreceğinin belirtilmemesi, kanunu suistimale açık
bir hâle getiriyor, elbette ki siyasi baskıya da açık bir hâle
getiriyor. Yani bankacılık ve finans sektöründeki sorunların
çözümünün yolu ekonomide güven ortamının tesis edilmesinden geçer;
bu, tam tersi bir yol oluyor aslında.
Şimdi, bir başka maddeye
baktığımızda -11inci madde- Adalet ve Kalkınma
Partisinin bir anlayışını orada da görüyoruz. Adalet ve
Kalkınma Partisi bir gerçek tekeli oluşturmaya
çalışıyor yani gerçeğin ne olduğuna kendisinin karar
verdiği bir kurumsallaşmayı esas itibarıyla hedefliyor.
Bakıyoruz 11inci maddeye, Bankacılık Kanununda Finansal
piyasalarda manipülasyon ve yanıltıcı işlemler
başlığı altında, gerçeğe aykırı ve yanıltıcı
bilgilerin yayılmasının manipülasyon sayılacağına
ilişkin bir düzenleme. Şimdi, hangi işlem ve uygulamaların
manipülasyon sayılacağını BDDKnin belirleyeceği
şeklinde ifade ediliyor. Manipülasyon kriteri muğlak, net olarak
ifade edilmemiş. Yani şunu unutmamak lazım: Ekonomiye dair
sadece birkaç tweet atıp fikrini belirttiği için insanlara
soruşturma açılmış olan bir ülkedeyiz. Bu insanlar da
herhangi birileri değil yani işte, ya ekonomist oluyor Mustafa Sönmez
örneğinde olduğu gibi ya Merdan Yanardağ gibi bir gazeteci
oluyor ya Bloombergde çalışan gazeteciler oluyor. Bu, ciddi bir
sorun ve burada bütçe döneminde de hatırlarsanız
tartışmıştık. Özellikle, Hazine ve Maliye Bakanı
Albayrak, Orduda yapmış olduğu bir konuşmada, ekonomiye
ilişkin değerlendirme yapanlar için yaptığı tariflerde
Terör eylemlerinde gördüğümüz ekiplerden farkı yok. cümlesini
kullanmıştı yani ekonomi üzerine konuşanların,
eleştirenlerin, fikir beyan edenlerin bozguncu olduğunu
düşünüyor aslında iktidar. O zaman bu tartışıldı
ve hatırlayalım, yine haziran ayında BDDK 38 kişiye dava
açmıştı Ekonomik düzen ve istikrarı hedef alıyorlar.
diyerek. Bütün bunları şimdi kanuna taşıyoruz ve BDDKye
inanılmaz yetkiler veriyoruz. Muğlak, esas önemli olan mesele bu,
muğlaklık var ortada ve bu yetkiler aslında o
muğlaklıktan kaynaklanıyor. Dolayısıyla, ekonomi
üzerine her türlü eleştiriyi yapacak olanların sesini kısmak
böylesi kriz dönemlerinde belki iktidarın işine geliyor ama bu,
baktığımızda, düşünce ve ifade özgürlüğü
açısından uygun bir durum değil.
Üstelik de bu korku nedendir? Bütün televizyonlar
elinizde, bütün gazeteler elinizde, bütün radyolar elinizde; medyanın her
yerine istediğiniz gibi hükmedebiliyorsunuz. Buna rağmen, ufak tefek
eleştirel sese, söze bile hiçbir şekilde tahammül edemiyorsunuz. Bu,
tabii ki düşünce ve ifade özgürlüğü açısından son derece
sorunlu bir iktidar yapısının olduğunu gösteriyor.
Manipülasyon ve yanıltıcı
işlemlerin neler olduğunun sınırlarının, kanun
teklifinin bu maddesinde net bir şekilde belirlenmesi gerekiyor. Aksi
takdirde, iktidarın keyfîliğine açık bir müdahale alanı çok
net olarak açılmış olacaktır ve bu keyfîlik, kabul
edilebilir bir keyfîlik değildir.
Diğer maddelerde de buna benzer şeyler
var; 14, 15, 16ncı maddelere baktığımızda da görüyoruz.
Yani iktidar Tek gerçek bizde, tek doğru bizde, bizim söylediğimiz
her şey doğrudur, eleştiren herkes yanlıştır.
mantığıyla meseleye yaklaşıyor ve bu
anlayış, sonuçta, iktidarın kamusal ve demokratik
meşruiyetini yitirmesine neden oluyor. Bu, çok ciddi bir sorun ve kamuoyu
araştırmaları da saha çalışmaları da bunu
gösteriyor aslında; kamusal meşruiyette ve demokratik
meşruiyette çok büyük bir zaaf oluşmuş vaziyette. Bu
gerçeklikten kopuş ruh hâlinin aslında teklifin içinde de
olduğunu görüyoruz.
Teklife bakıyoruz, Kanal İstanbul
akıllardan gitmemiş; Bankacılık Kanununu konuşuyoruz,
Kanal İstanbul işin içinden çıkıyor. Neden? Çünkü
biliyoruz, dış finansman bulunamıyor, sıkıntı
var. Ne demişti Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel
Başkanı: Dış finansman bulamıyorsak iç kaynaklarla
yaparız. Şimdi, işte, bu kanun teklifinde Kanal İstanbulu
görüyoruz. Nerede görüyoruz? İki noktada görüyoruz Kanal İstanbulu;
bir, proje finansmanı düzenlemesinde, bir de kitle finansmanı
seçeneğine başvurma meselesinde görüyoruz. Yani büyük projelere,
iktidarın deyimiyle çılgın projelere yurttaşların
ortak olması sağlanmak isteniyor. Böylece hem finansal kaynak
yaratılacak hem de yurttaşların rıza sorunu giderilmiş
olacak; aslında yurttaşlar günaha ortak edilecek.
Kanal İstanbulu bu maddelerde görüyoruz ama
yetmiyor Kanal İstanbulun bu maddelerde çıkması, bir yerde daha
karşımıza çıkıyor. O da nerede? Varlık Fonunda
yani paralel hazine imkânlarında çıkıyor
karşımıza. Varlık Fonuna sınırsız borçlanma
yetkisinin verilmesinin önemli bir nedeni Kanal İstanbuldur. Plan ve
Bütçe Komisyonunda 31inci ve 34üncü maddelerde yapılan
tartışmalara baktığımızda da zaten bunu
görüyoruz, orada itiraf edildiğini de görüyoruz. Varlık Fonunun
işsiz ve işlevsiz kalması böylelikle engellenecek ve Varlık
Fonu yani aslında, Türkiyedeki bütün yurttaşların yıllarca
büyük emekleriyle, alın terleriyle, katkılarıyla
oluşmuş, vergileriyle oluşmuş zenginlikler, işte
Ziraat Bankasından BOTAŞa kadar, Borsa İstanbuldan Türk Hava
Yollarına ve Halkbanka kadar birçok kurum; hakikaten halkın
vergileriyle ve emekleriyle oluşmuş olan bu zenginlikler, bu kurumlar
aslında ne olacak? Varlık Fonu üzerinden Kanal İstanbulun
finansmanı için değerlendirilecek. Bu, böyle bir zihniyet. Yani
gerçekten vahim bir durumla karşı karşıyayız. Yani
kanun teklifinde dönüp dolaşıp Kanal İstanbulu bir şekilde
düşünmek ve buna uygun düzenlemeleri yapmak, gerçekten iktidarın bu
konuya çok ciddi ölçüde takılmış olduğunu gösteriyor.
Son olarak bir konuya daha değinmek istiyorum
ki bu maddeler de esas itibarıyla ifade özgürlüğünün ciddi ölçülerde
sıkıntıya girdiği görünen maddeler. Şimdi, biz ifade
özgürlüğü önündeki engeller kalksın, bu tür engellemelerden
uzaklaşalım derken iktidar bakıyoruz yeni düzenlemelerle yeni
yasaklar getirmeye çalışıyor.
Şimdi, bu internet sitelerine erişim
meselesi son derece ciddi bir mesele, yine çok muğlak ifade edilmiş
bir mesele. Mahkemelerce ve idari makamlarca alınan engelleme
kararlarına baktığımızda, sadece 2018
yılında 3.306 haber sitesi adresi olmak üzere, toplamda 54.900
siteye; bugüne kadar ise toplam 245.825 siteye erişimin
yasaklandığını görüyoruz. Gerçekten vahim bir tablo bu.
Yani baktığımızda herhâlde dünyada bu tür engellemelerin en
fazla olduğu birkaç ülkeden bir tanesiyizdir. Bütün bu yasaklamalara,
engellemelere baktığımızda, yine Adalet ve Kalkınma
Partisi Genel Başkanının sosyal medya üzerine son günlerde
söylediği sözlere baktığımızda, bu konudaki
sıkıntıların ne kadar büyüyebileceğini de görüyoruz.
Hâlbuki, mesela Anayasa Mahkemesi, erişimin engellenmesinin istisnai bir
durum olması gerektiği yönünde ilkesel bir karar vermiş
vaziyette ama Anayasa Mahkemesinin bu tür kararlarına karşı,
sulh ceza mahkemeleri direniyor ve bunları uygulamıyor. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine bakıyoruz; Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi de erişimin engellenmesinin, sözleşmenin
10uncu maddesinde korunan ifade özgürlüğüne müdahale niteliğinde
olduğunu saptıyor ve bu konuda eleştirilerini iletiyor. Ama bu
konu da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden geldiği için
iktidarı çok ilgilendirmiyor gibi görünüyor. Dolayısıyla,
aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine aykırı maddelerde
değişiklik yapın. derken, biz tam tersine, finansal bozguncu
olarak gördüklerimize, yeni erişim engelleri, ifade engelleri getirmeye
çalışıyoruz. Yani, bu açılardan
baktığımızda, bu kanun teklifinde gerçekten çok ciddi
sorunların olduğu maddeler var. Bazı teknik düzenlemelerde
sorunlar yok, eksikler var, onlar giderilebilir ama çok ciddi sorunlar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Toparlıyorum.
Yani demokrasi açısından
baktığımızda, ifade özgürlüğü açısından
baktığımızda, piyasa koşulları
açısından baktığımızda, bazı maddelerde çok
ciddi sıkıntılar olduğu görünüyor ve tam denetim
altında olmayan özel bankaları ceza tehdidiyle zapturapt altına
almayı hedefleyen bir kanun teklifi olarak görüyoruz. Varlık Fonu
üzerinden denetimsiz bir biçimde finansman sağlamak için maddeler içeren
bir kanun teklifi olduğunu görüyoruz. Yani aslında, ekonomideki kötü
gidişe dikkat çekenlerin sesini kısmayı hedefleyen bir kanun
teklifi olarak görüyoruz. Bu nedenle eleştirilerimizi madde
görüşmelerinde de dile getireceğiz.
Dinlediğiniz için teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teklifin tümü üzerinde söz
sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya
Milletvekilimiz Sayın Abdüllatif Şenere aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika Sayın Şener.
CHP GRUBU ADINA ABDÜLLATİF ŞENER (Konya)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum ve heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, Gezi davası nedeniyle bugün haklarında
beraat kararı verilen Osman Kavala ve aynı davadan yargılanan ve
yine beraat kararı alan 9 yurttaşımıza geçmiş olsun
dileklerimi huzurunuzda iletmek istiyorum.
Aslında, bugün karara bağlanan bu dava
bile, Türkiyedeki hukuk düzeninin ne hâle geldiğini özellikle tutuklu
yargılamaların ortaya çıkaracağı mahzurları
açık seçik bir şekilde göstermektedir. Düşünceleri nedeniyle,
belli bir eylem anlayışı nedeniyle, demokratik nitelikteki eylemleri
nedeniyle bazı insanları dört duvar içerisine hapsederseniz, iki
buçuk yıl bu dört duvar arasında yargılarsanız, sonra
Yanlış yapılmış, yeterli delil yok. diye beraat
kararı verirseniz bu tutuklu yargılamaların gözden geçirilmesi
ve daha dikkatli bir şekilde uygulanması gerektiği sonucuna
ulaşırsınız.
Aslında sadece bu konuyla
bağlantılı değil, Türkiye'nin hukuk düzeninde sorun
vardır ve bu sorun, Türkiyedeki ekonomiyi tahrip eden, ekonomiyi krize
sokan, son iki, üç yıldır bütün ekonomik göstergeleri bozan ana
sebeptir, ana nedendir. Değerli arkadaşlar, hukuk düzeninin
bozulmasının özünde de tek adam düzeni dediğimiz düzen
vardır. Her ne kadar Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi diye anılıyor ise de bu, bir hükûmet sistemi değildir;
bu değişiklik, devlet düzeniyle ilgili bir değişikliktir,
tüm devletin bir kişiye teslimidir. Böyle bir devlet düzeni, sadece
ekonomiyi bozmakla kalmıyor, aynı zamanda iç politikaya,
dış politikaya, kurumsal yapımıza, sosyal
yapımıza büyük zararlar veriyor. Çünkü bildiğiniz gibi,
insanlık tarihi, yüz binlerce yıldır vardır ama insanlık
tarihinin sadece son beş yüz yılında devletler vardır,
insanlık tarihinin sadece yüzde 1lik kısmında devletler
vardır. Bu devletler tarihi içerisinde, dünden bugüne kadar insanlar, daha
iyi bir devlet düzeni nasıl olur diye filozoflarıyla, uygulamalarıyla,
halkın tepkileriyle devletin şekillenmesine sürekli katkı
sağlamışlardır. Ve günümüzde artık, anayasal
devletler vardır, demokrasi kavramı vardır, erkler
ayrılığı ilkesi vardır, çağdaş demokratik
değerler vardır ama 16 Nisan referandumuyla birlikte, bu
kavramların hepsi ortadan kalkmıştır.
Nitekim, bakıyoruz, uluslararası
raporlara, Türkiye'nin ismini artık, tam demokrasiler arasında
görmüyoruz. İkinci bir kademe olarak kusurlu demokrasiler var.
Artık, uluslararası raporlar, Türkiyeyi kusurlu demokrasiler
arasında da göstermiyor, hibrit rejimler arasında gösteriyor yani
karma rejimler. Neyin karması? Kusurlu demokrasi ile diktatörlük
arasında gösteriyorlar, hatta diktatörlüğe çok yakın olarak gösteriyorlar.
Hem uluslararası standartlar
açısından bir sorun var hem de ülkemizde kurumlar arası
denge-kontrol mekanizmalarını kaldırmış olması ve
özellikle de en büyük zararı ekonomiye vermiş olması nedeniyle
bu rejimin önemli bir sorun olduğunu kabul etmemiz lazım. Bu,
artık, bir demokrasi değil, bir monokrasi hâline
dönüşmüştür.
Bazen Türk devlet geleneğine uygun olduğu
ifade ediliyor. Türk devlet geleneğine de uygun değildir. Neden?
Bütün Türk devletlerinde binlerce yıldır hep Başbakan var
olmuştur, ya vezir ismi altında veya sadrazam ismi altında.
Bu rejim, Türk devlet geleneğine de aykırıdır; Türk devlet
geleneğinde olan Başbakanlığı ortadan
kaldırmıştır. Hatta yargı düzeni açısından
bile Türk devlet geleneğine uygun değildir. Klasik Osmanlı
Dönemini, Yükselme Dönemini incelediğiniz zaman, orada
kadıların belirlenmesinde ve atanmasında padişahın
hiçbir rolü yoktur. Kadılık makamı ve ülkenin her
tarafındaki kadılar şeyhülislama bağlıdır ve
padişah ona karışmaz, şeyhülislamlığın
atamalarıyla gerçekleşir. Şeyhülislamı padişah atamıyor
mu? diyeceksiniz; hayır. Neden hayır? Çünkü Rumeli kazaskerleri
içinden birini ataması gerekiyor, bir padişahın elinde de birkaç
alternatiften başka alternatif hiçbir zaman olmamıştır.
Yani hukuk düzeni açısından da Başbakanlığın
kaldırılması açısından da Türk devlet geleneğine
aykırıdır. Bu yapı, gerçekten sorunlu bir yapıdır
ve ekonomik sorunların da kaynağıdır.
Şimdi, biz, yüzde yarımlık bir
büyümeyi başarı olarak görmeye başlamışız, biz
değil de iktidar kanadı. Yüzde yarım büyüme var. Gördünüz mü,
eksi büyüme yok. diye övünmeye kalkıyor. Değerli arkadaşlar,
çok partili siyasi hayata girdiğimiz günden bugüne kadar Türkiye'nin
ortalama yıllık büyüme oranı yüzde 5tir. Ortalama büyüme
oranının onda 1i kadar bir büyümeyi, tabanda patinaj yapmayı başarı
olarak gördüğünüz takdirde ekonomiyle ilgili hiçbir şeyi
konuşmamak lazım.
Şimdi, önümüzdeki kanun teklifinin maddelerine
bakacak olursak tamamı finans sektörüyle ilgilidir. Dolayısıyla,
belli bir paketle karşı karşıyayız, 40 maddeliktir. Bu
40 maddelik teklif, finans sektörünün dört temel kanununda
değişiklikler yapmaktadır. Gerekçesinde de belirtildiği
gibi, bazı maddeler finans sektörüyle ilgili uluslararası normlara
uyum sağlama amacı taşımaktadır, bazı
gereklilikleri ifade eden maddeler de bulunmaktadır. Ancak bununla
beraber, geneli itibarıyla bakıldığında, bu tekliften
hareketle Hükûmetin izlediği ekonomik politikalardaki
zaaflarını, çelişkilerini ve yanlışlarını
açık bir şekilde görmemiz mümkündür. İktidarın mevcut kriz
karşısındaki şaşkınlığını, ne
yapacağını bilemeyişini gösteren bir paketle
karşı karşıyayız.
2009 yılında döviz geliri olmayan
şirketlerin dövizle borçlanmasının yolu açılmış,
ülkeyi dövize dayalı dış borçlar içerisinde boğmuş,
iki yıla yakın süredir ekonomiyi dışarıdan, tefeci
faiziyle borçlandırarak yüzdürmeye çalışmış bu
iktidar, kriz ikinci yılını tamamlarken finans sektörünü
hatırlamış, Bankacılık Kanununda, sermaye
piyasalarıyla ilgili kanunlarda değişiklik yapmaya
niyetlenmiştir. Şimdiye kadar neredeydiniz? Niye bekliyordunuz? Neyi
bekliyordunuz? Bu son derece de önemli bir sorundur. Şu geçen iki
yılın hesabı nasıl verilecektir? Krizle mücadeleyle ilgili,
ülkedeki sorunlarla ilgili temel bir çözümü içeren, tutarlı, bütüncül bir
paket hiçbir zaman Parlamentonun huzuruna da gelmemiştir, Hükûmet de
takdim etmemiştir. Sadece, günübirlik, günün ihtiyaçlarına göre,
Hükûmetin, ilgililerin önüne düşen konular bir düzenleme, kısmi bir
paket şeklinde açıklanmıştır ki bu paketlerin sayısı
10u geçmiştir.
Ülkede böylesine ne yaptığını
bilmeyen bir iktidar, Hükûmet yüzünden ekonomi, bir büyük felaketin
içerisindedir. İşsizlik, tarihimizin hâlen en yüksek
işsizliğidir, dünyanın en yüksek işsizliklerinden biridir
ve büyük bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.
Diğer taraftan, enflasyon, yıllık, on
iki aylık ortalamalara göre, resmî rakamlarda bile yüzde 15
civarındadır ama gerçek enflasyonun ne olduğuna
baktığımızda, bunun daha da yüksek olduğu
açıktır.
Çiftçi, tarlasını ekemez hâle
gelmiştir. Girdi fiyatlarındaki yükseklik, ürünlerinin para etmemesi
nedeniyle, nereye giderseniz gidin, hangi tarım ürünüyle meşgul
çiftçiye yaklaşırsanız yaklaşın mutlak surette feryat
işitmektesiniz. Sadece tarım sektörünün 110 milyar Türk lirası
borcu vardır. Borcun içine batmış, borcunu ödeyemeyen çünkü girdi
fiyatları yükselmiş, ürünleri para etmemiş, borcunu ödemekte
zorlanan, haciz tehdidi, baskısı altında ne
yapacağını bilmeyen bir çiftçi kitlesi vardır. Esnaf
aynı durumdadır, dar ve sabit gelirliler de enflasyona
ezdirilmiştir.
Açıkçası değerli arkadaşlar, bu
politikalar sonrasında finans sektörüyle bağlantılı
sorunlar da ortaya çıkmış, özellikle bütçe açıkları
son derece artmıştır. Son birkaç yılın rakamına
baktığınız zaman korkunç bütçe açıklarıyla
karşılaşıyorsunuz. Geçen yıl 124 milyar liralık
bir büyük bütçe açığı ortaya çıkmış, bu sene de
yani 2020 yılı içerisinde 138 milyar lira bütçe açığı
göstermiştir Hükûmet, Sosyal Güvenlik Kurumunun açığı ise
220 milyar liradır. Bu açıkları kapatmak için kâh Merkez
Bankasının kaynaklarına el uzatan, kâh hazine kaynaklarına
el uzatan Hükûmet, netice itibarıyla artık sınıra
dayandığını görmüştür ve bu paketle birlikte
Varlık Fonunu kullanmak suretiyle yeni finansman
arayışlarına sapmış görünmektedir.
Değerli arkadaşlar, hâlâ ülkenin finans
sorunu çözülememiştir. Yurt dışından tefeci faiziyle
borçlanılarak ekonomi yüzdürülmeye çalışılmaktadır.
Şimdi, krizin ikinci yılını doldururken çözüm aramanın
ve darmadağınık bazı maddelerde değişiklik yapmak
suretiyle bu paketin bir çözüm olacağını zannetmenin
yanlışlığı içerisinde bulunmaktasınız. Gelir
yaratan üretken yatırımların yapılmayışı,
ileri teknolojiye dayalı, üretime dayalı bir ekonomi
kurulmamış olması nedeniyle, şu anda, rantı önceleyen,
gelir yaratmayan bir düzen kurulmuştur ve bu düzen, sorunun kendisidir ama
bunun asıl dayanak noktası, tek kişiye dayalı bir
monokratik yapının ortaya çıkmış olmasıdır.
Kendi çıkardığı krizi çözmek
yerine daha çok borçlanarak, daha çok borç peşinde koşarak yol almaya
çalışmak bir çözüm değildir. Merkez Bankasının ve
Hazinenin kaynaklarını tüketip şimdi Türkiye Varlık Fonunu
borç iştahının merkezine dönüştürmek de asla bir çözüm
değildir. Türkiye Varlık Fonunun sınırsız
borçlanmasını sağlamaya, bünyesindeki bankaları,
istediğiniz firmalara, yatırımlara veya projelere yasal
sınırları aşan borç kaynağına çevirmeniz,
sağlıklı bir finans tablosu ortaya çıkarmayacaktır.
Çünkü bakın, iktisat dalında Nobel Ödülü almış olan
Douglass Northun temel bir tezi vardır, diyor ki: Bir ülkedeki ekonomik
istikrar ve ekonomik performans, o ülkedeki kurumların
sağlıklı olmasına bağlıdır, iyi
olmasına, iyi kurgulanmış olmasına ve
geliştirilmiş olmasına bağlıdır. Eğer bir
ülkede kurumsal yapıda sorunlar varsa o ülkenin istikrar içerisinde
olması, büyük bir ekonomi olması ve performansına uygun bir gelişme
gösterebilmesi mümkün değildir. Şimdi, böylesine
dağınık, mevcut kanunlardaki maddelerle oynayan düzenlemeler,
kurumsal yapıları da bozmaktadır ve bireysel veya spesifik
ihtiyaçlar önüne düştükçe Hükûmet, Şuradan şu maddeyle
oynayalım, buradan bu maddeyle oynayalım. dediği zaman,
kurumsal yapıyı, ekonomiyle ilgili kurumların
işlevselliğini ortadan kaldırırsınız ve bunun
neticesinde sistem, kendi performansını kullanamaz hâle gelir. Piyasaların
iyi işlemediği, mülkiyet hakkının garanti altına
alınmadığı, hukuk düzeninin rekabeti ve iş
birliğini mükemmel işler hâle getirmediği, ekonominin sermaye
üretme yeteneğinden mahrum olduğu ülkelerin, ekonomik istikrar ve
gelişme potansiyelini gerçekleştirebilmeleri mümkün değildir.
Böyle bir noktada şunu belirtmek istiyorum
değerli arkadaşlar: Birtakım maddelerle oynamak yerine daha
sistemik, içerideki finans derinliğini artırmak, yerli ve millî
finans gücümüzü artırmak maksadıyla başka şeyler
yapılabilirdi. 2007 yılında, bir yılı aşkın
çalışmalar sonrasında, yeni bir finansman modeliyle ilgili bir
kanun çıkarılmıştı, daha sonra Hükûmet bu kanunu
2008deki mortgage krizi nedeniyle tereddüde düştüğü için
uygulamamıştır. Burada, finans piyasalarını geliştirecek,
potansiyelini artıracak ana dinamikler mevcut olduğu hâlde bugüne
kadar borçların menkul kıymetleştirmesini de içeren bu yeni
finans düzenlenmesi bir türlü uygulamaya konulmamıştır. Bu paket
yerine o, uygulamaya konsa, ilgili kurumsal yapılar teşekkül ettirilse
şu anda finansla ilgili duyulan ihtiyacı kalıcı, sistemik
ve geleceğe yönelik olarak daha iyi karşılamak mümkün
olabilecekti.
Bu kanun vesilesiyle şunu da belirtmek
istiyorum, maddeler üzerinde arkadaşlarımız
konuşacağı için ben eksiklikler üzerinde durmak istiyorum:
Bakın, İhlas Finans mağdurları, Türkiyenin önemli
sorunlarından biridir. Bu kanun teklifi vesilesiyle bu sorunun giderilmesi
için çaba harcanabilirdi, bir maddeyle bu sorun çözülebilirdi ama böyle bir
maddeyi bu 40 maddelik paket içerisinde görmüyoruz.
Değerli arkadaşlar, İhlas Finans mağdurlarıyla
ilgili konu, bu kanun teklifi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken dile
getirilmiştir ve bir önerge vermiştik, İhlas Finansın
tasfiyesinin TMSF tarafından yapılması istenilmişti, reddedildi
ama söz alan tüm Komisyon üyeleri, bu mağduriyetin giderilmesi
gerektiği görüşünü teyit ettiler, konu üzerinde
çalışılacağını ve düzenlemenin ileride
yapılabileceğini ifade ettiler. Umarım bu düzenleme için iktidar
milletvekilleri, hazır duruma gelmişlerdir, gerekli istişareleri
yapmışlardır ve bu konu burada çözülür.
Değerli arkadaşlar, İhlas Finans
mağdurlarının alacakları tam bir kangrene
dönüşmüştür, on binlerce mudi kan ağlamaktadır. Kimileri
İhlas Finansın kurulduğu 1995 yılında -yani tam yirmi
beş yıl önce- yatırdıkları parayı, kimileri
İhlas Finansın faaliyetlerinin durdurulduğu 2001
yılında yani on dokuz yıl önce yatırdıkları
paraları alamamaktadırlar. Hâlâ umut ve hayal
kırıklığı içerisinde bekleyen on binler vardır.
Yirmi beş yıl, çeyrek asır demektir, dile kolay. Bu süre
içerisinde kimi mudiler gözleri arkada ölmüşler, darıbekaya
gitmişlerdir. Böyle bir zulüm görülmemiştir, bunda büyük bir vebal
vardır. Bu vebal, bu konuda gerekli adımları atmayan Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyelerine aittir. Bunu ancak burası düzeltebilir. Bu
kanun teklifine bir önergeyle koyacağımız madde, ölenler
gitmiştir ama en azından kalanların acısını
dindirmeye katkı sağlayacaktır.
İhlas Finans, 1995 yılında kurulan,
10 Şubat 2001 tarihinde BDDK tarafından 171 sayılı Kararla
faaliyetleri durdurulmuş ve tasfiye sürecine girmiş bir
kuruluştur. O tarihte yürürlükte bulunan 83/7506 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye göre tasfiyenin en fazla iki yıl içerisinde
yapılması gerektiği hükme bağlanmıştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şener, tamamlayalım.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) Tasfiye
hâlindeki İhlas Finansın mudilerin haklarını ödeme
düşüncesinde olmayan sahipleri, yöneticileri yoğun bir kulise
girmişler, mağdurların paralarını en kısa zamanda
ödeyecekleri sözünü vermişler ve bu kanun hükmünde kararname hükmü,
sonunda iptal edilmiştir, yani İhlas yönetimi açıkça sözünü
tutmamıştır. Aradan beş yıl geçmiş, 2005
yılında, Plan ve Bütçe Komisyonunda Bankacılık Kanunu
görüşülürken başta Sayın Akif Hamzaçebi olmak üzere, CHPli
milletvekillerinin sabah namazı vakti verdiği önerge, bazı AK
PARTİli milletvekilleri tarafından da desteklenerek kabul
edilmiştir. Ancak İhlas sahipleri ve yöneticileri tekrar yoğun
kulislere başlamışlar, Komisyonda giren maddenin Genel Kurulda
çıkarılmasını sağlamışlardır. O günden
bugüne kadar da bir on beş yıl daha geçmiştir ve hâlâ ödemeler
tamamlanmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Şener.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) İhlas
mudilerinin paraları üzerinde lüks ve ihtişam içinde yaşamaya
devam eden İhlas sahipleri ve yönetimi, düzgün bir ödeme yapmamakta,
direnmekte ve mudilerin perişanlığı devam etmektedir. Türk
Ticaret Kanununun genel hükümlerine göre herhangi bir şirketin tasfiyesi
gibi sürdürülen İhlas Finansın tasfiyesinin on dokuz yıldır
sona erdirilememiş olması, gerçekten üzerinde düşünmemiz gereken
bir konudur. Tasfiye Kurulu, İhlas sahip ve yöneticilerinin
kontrolündedir, ödemeler yapılmamaktadır, BDDK, SPK, bankalar, yeminli
murakıpların raporlarında, İhlasın iflasa
sürüklenmesinin, banka kaynaklarının bu grubun diğer
şirketlerine aktarılmak suretiyle içinin boşaltılması
sonucunda gerçekleştirildiği de açıkça ifade edilmektedir. Yani
batmasının bir numaralı sorumluları, bugün mudilerin
parası üzerinde saltanat sürdürmektedirler. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şu anda hâlen 180 milyon dolar borç
kaldığı ifade edilmektedir ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
konuya el atacağını umut ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şener, selamlayalım.
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) İktidar,
yapacağı istişareleri, bu arada, umut ederim ki tamamlar ve bu
kanunun görüşülmesi sırasında bu konu çözülür diyorum.
Bu dilek ve temennilerle hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, teklifin
tümü üzerinde şahıslar adına söz taleplerini
karşılayacağım.
Şahıslar adına ilk söz, Bursa
Milletvekilimiz Sayın Lale Karabıyıka aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Karabıyık.
LALE KARABIYIK (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, son on yedi yıl
içerisinde mutluluk oranı en düşük olan yıl 2019 yılı
oldu; acaba neden? Aslında benim bildiğim gerçeği sizler de
biliyorsunuz çünkü ekonomide kriz var, çünkü yoksulluk var, çünkü işsizlik
var; adaletsizlik, hukuksuzluk ya da bunun gibi olumsuz birtakım
şeyler var. Aslında artık ekonomik kriz, yerini sosyal bir
bunalıma da bırakmış durumda; yani finansal boyutundan
ziyade sosyal boyutu da ön plana çıkmış durumda, biraz da bunun
etkisi var. Bunalımlar bundan, umutsuzluklar bundan, bazı sosyal
bozulmalar bundan, işte, mutsuzluğun da artık yükselmesi
maalesef bundan. İktidar, maalesef, üretmeyen, gelir yaratmayan,
rantı önceleyen bir yöntem izliyor ve sonra da kendi
yarattığı krize geçici, hatta pansuman bile olmayan, yeni
riskler yaratabilecek günübirlik çözümler üretmeye çalışıyor;
işte, getirilen bu teklif de aynen bu söylediğim cümleye uyuyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
yaklaşık yirmi ay oldu, tek adam rejimine geçtik. Uçacaktık ama
ne oldu? Veriler olumsuza gitti, çakıldı. İşsizliğin
geldiği noktayı zaten hepimiz biliyoruz, enflasyon da öyle.
Şimdi, bir taraftan, bir bakıyorsunuz
oradan al, buraya ver şeklinde günübirlik çözümler üretilmiş.
Mesela 2019da yapılan şey: Daha 2020 yılına yeni girdik, Ocak
ayı, dakika bir gol bir, Merkez Bankasından kârdan avans olarak bir
35 milyar lirayı; 5,5 milyar lira da yedek akçe, 40 küsur milyar
lirayı hemen Hazineye, Merkez Bankasından aktarıverdiniz.
SGKnin açıkları için, daha ocak ayında 6,6 milyar lira da
Hazineden oraya
Ee, başka ne var? Halk Bankasına ve Ziraat
Bankasına da 591 milyar lira
aktardınız; daha küçükleri ifade etmiyorum. Bu şekilde oradan
al buraya ver, buradan al orayı kapat şeklinde hayat, ekonomi sürüp
gidiyor ama maalesef, bunun böyle olmayacağını sizin de
artık bilmeniz gerekiyor.
Şimdi, bakıyoruz, yeni taslakta diyorsunuz
ki: Basel Kriterlerine uyum sağlamak için yeni birtakım teklifler,
maddeler getiriyoruz. Tamam, Basel Kriterlerine uyanlara, uyması
gerekenlere bir şey demiyoruz ama gerçekten samimi değilsiniz. Mesela
Varlık Fonu konusunda ve gene birçok maddede gerçekten samimiyet
arıyoruz ama bulamıyoruz maalesef. Bakın, tam da sekiz yıl
sonra Kanal İstanbulu yeniden gündeme getirdiniz. Şöyle böyle, gene
yaklaşık 130-140 milyar liralık bir bütçe lazım. Hemen
arkasından Varlık Fonunun iç ve dış borçlanma
sınırını kaldıracak bir teklif getiriyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bir kere, yasa
değişikliğiyle, Varlık Fonuna iç ve dış borçlanma
yetkisini sınırsız olarak getiriyorsunuz. Varlık Fonu bir
kişinin kontrolünde, yine bütçe dışında ve
Sayıştay denetiminin dışında ve yine tutarı
öngörülemez bir kaynağı ülkeyi borçlandırarak sağlamaya
çalışıyorsunuz. Ha, bir de bu yetmiyormuş gibi, Varlık
Fonunun alt fonlarına da sınırlı borçlanma yetkisini
getiriyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, cumhuriyet tarihinde,
biraz daha geriye gidin, Osmanlı tarihinde bir kavram var, bu
kavramın ismi tevhidihazine yani hazinenin bütünlüğü hazinenin
birliği. Şimdi, iktidarın bu teklifte yaptığı,
getirdiği, hazinenin bütünlüğü değil; bunu yok saymak, bunu
yıkmak. Peki, ne getirmek? Paralel bir hazine getirmek, paralel bir hazine
getirmek. Mevcut durumda bile Varlık Fonunun kaynaklarının
kontrolünü zaten biz göremiyoruz, kontrolünü de yapamıyoruz.
Hatırlarsınız, çok yakın bir tarihte İstanbul Finans
Merkezinin inşaatında batan, durumu kötüleşen 3 tane inşaat
firmasını bu Varlık Fonunun kaynaklarından
kurtarmadınız mı? Peki, şimdi nereden bilelim yeni
sağlanan kaynakların da bu şekilde harcanmayacağını?
Bu memleketin varlıklarını oraya koyuyorsunuz ve ülkeyi
borçlandırıyorsunuz, Varlık Fonunu
borçlandırıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, Varlık Fonu
sadece bizde değil, başka ülkelerde de var ama adı üstünde,
Varlık Fonu, varlığa varlık katmak içindir,
varlığa değer kazandırmak ve gelecek nesillere daha büyük
bir varlık götürmek içindir. Bizde ise Varlık Fonu, ülkenin,
cumhuriyetin kazanımları olarak ne kadar varlığı varsa
bunları teminat olarak koyalım, borçlanma
sınırlarını da kaldıralım, ondan sonra da hiç
kimseye hesap falan vermeyelim, bir kişinin kontrolünde olsun, sınırsız
olarak borçlanabilsin ve Sayıştayın da denetiminin
dışında kalsın
Böyle bir yapıyı -nasılsa-
uygun görüyorsunuz, bunların doğru olmadığını
aslında siz de biliyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bir ülkenin kamu
borçlanmasını hazine yapar yani kamu, hazine üzerinden
borçlanır; bunun belli limitleri vardır, bu limitler önemlidir. Siz
hazine dışında başka bir kamu kurumunu
borçlandırıyorsanız eğer, o zaman bu, hazineye rakip olarak
devreye girer, hazineye rakip olarak geldiği zaman aslında faiz
oranları daha da yükselir, ülkenin de risk primi daha fazla artar.
Vallahi, inanın bana, Düyun-ı Umumiyeden daha fazla borcu
bırakırsınız torunlarınıza; bunu da
düşünmenizi tavsiye ederim.
Şimdi, değerli milletvekilleri, biliyoruz
ki bankalar kredi vereceği zaman belli yeterlilikler ister,
karşılıklar ister, öz kaynaklara bakar. Bir firmaya öz
kaynaklarının yüzde 25inden daha fazla kredi verilmez, verilen
kredinin yüzde 20si teminat alınır ya da döviz kredisi verilecekse
üç yıllık döviz gelirlerinden daha fazla bir kredi verilmez gibi
birtakım kaideler, sınırlar vardır ama siz öyle bir
yapı getiriyorsunuz ki -işte bunun için samimi değilsiniz ve de
riskli bir sistemi getiriyorsunuz- istediği gibi, sınırsız borçlanabilsin!
Şimdi siz sistemik riski mi önlemeye çalışıyorsunuz
yoksa sistematik bir riski yeniden mi yaratmaya çalışıyorsunuz,
bunun açıklamasını aslında sizin yapmanız gerekiyor.
Tabii ki sağlıklı işleyen bir finans sistemi için güçlü düzenleyici
ve denetleyici bir otorite o ekonomide şarttır ama bu demek değildir
ki emir ve komutayla işleyen bir piyasa ekonomisi olacak; bu, mümkün
değil arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, finansman
ihtiyacını azaltmak ya da piyasayı canlandırmak için bir
taraftan da bankalara baskı yapıyorsunuz Kredi ver. Kredi ver. Daha
fazla kredi ver. Hatırlar mısınız, şu anda donuk
krediler diye bir konu var ve donuk kredilerin 88 milyar liralık
kısmı yeniden yapılandırıldı ama hâlâ 172 milyar
liralık kısmı öyle bekliyor, donuk kredi olarak bekliyor.
Şimdi, bunlar varken, böyle bir kredi olayı varken bankalara
diyorsunuz ki: Daha fazla kredi ver. Daha fazla kredi ver. Batar
mısın batmaz mısın, finansal kriz yaratır
mıyız yaratmaz mıyız; bu önemli değil, baskı yapıyorsunuz
Daha fazla kredi ver. diye. Ne olacak? Piyasa geçici olarak canlanacak. Siz
bu baskıyı firmalara da yaptınız Eleman alın.
Eleman alın. İşsizliği böyle çözeceğinizi
sandınız ama maalesef olmadı çünkü geçici çözümlerle bu iş
yürümez, bunu hepimiz çok net biliyoruz.
Diğer taraftan manipülasyon ve yanıltıcı
işlemler diye bir kavram geldi Plan ve Bütçe Komisyonunda ve bu kavram,
spekülasyon ve manipülasyon kavramı birbirine girdi,
karıştı, çorba oldu. Yanıltıcı işlemler
nedir? Tam olarak bir tanım istedik, böyle bir tanım yok. Ne
olacakmış? Bu tanım daha sonra gelecekmiş, Resmî Gazetede
yayınlanacakmış, Meclisten geçmeyecekmiş. E, o zaman biz
nasıl samimiyetinize güveneceğiz? İstediğiniz
doğrultuda bunları kullanmayacağınızı; ne
cezadır, ne suçtur; bunları nasıl bileceğiz? Yani
spekülasyon ayrı bir şey. Bilgi ticareti dediğimiz, içeriden
öğrenenlerin ticareti dediğimiz insider trading information,
bunlar ayrı bir şey, manipülasyon çok ayrı bir şey.
Yanıltıcı işlemler nedir? Niye arkadan
dolanılıyor? Neden net olarak Meclisten Bunun cezası şudur,
yasak olan şudur. denmiyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Karabıyık,
tamamlayalım.
LALE KARABIYIK (Devamla) Tamamlayayım
Başkanım.
BAŞKAN Saat dokuza kadar olan sürede herkesi
konuşturmak istiyorum. Lütfen
LALE KARABIYIK (Devamla) Teşekkür ederim.
Bu nedenle, getirilen teklif, mali disiplini ve
güveni yok eden, şeffaflığı ortadan kaldıran bir yasa
teklifidir ve özetle, krizi daha derinleştirecek bir niteliğe
sahiptir; bunun için karşı çıkıyoruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, şahıslar
adına ikinci söz Aydın Milletvekilimiz Sayın Mustafa
Savaşa aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Savaş.
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulda görüşmeye
başlayacağımız Bankacılık Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifiyle
ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Hazırladığımız ve bugün
sizlerin huzurunda görüşeceğimiz kanun teklifimiz toplam 40 maddeden
oluşmakta. 5411 sayılı Bankacılık Kanununda, 6362
sayılı Sermaye Piyasası Kanununda, 6361 sayılı
Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanununda ve 5464
sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda
değişiklik yapılmasını öngörmektedir. Yapılan
değişikliklerle bankacılık sektörü daha sağlam
temeller üzerine dayandırılmakta, ileride
karşılaşılması muhtemel risklere karşı,
uluslararası uygulamalar da dikkate alınarak düzenlemeler
gerçekleştirilmektedir. Sermaye piyasalarındaki ürünlerin
çeşitliliği de artırılarak derinlik
kazandırılmakta ve yatırımcıların hak ve
menfaatleri korunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, 5411 sayılı
Bankacılık Kanunu 2005 yılında yürürlüğe girmiş
ve bankacılık sisteminin gelişmesine önemli katkı
sağlamıştır. 2005 ile 2019 yıl sonu verilerini
karşılaştırdığımızda sektörün aktif
büyüklüğünün 397 milyar TLden 4,5 trilyon TLye, toplam kredilerinin 153
milyar TLden 2,7 trilyon TLye, öz kaynaklarının 54 milyar TLden
492 milyar TLye, kârlılığının ise 5,7 milyar TLden
49,7 milyar TLye yükseldiğini görmekteyiz.
2019 yılı sonu itibarıyla
bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 18,43;
kredilerinin takibe dönüşüm oranı ise yüzde 5,33 olarak
gerçekleşmiştir. Bu rakamlar da göstermektedir ki ekonomimize
yapılan saldırılara rağmen bankacılık sistemimiz
sağlam temeller üzerindedir. Türk bankacılık sektörünün bilanço
büyüklüğünün gayrisafi millî hasılaya oranı ise 2005
yılı sonunda yaklaşık yüzde 84 iken 2019 yılı
sonunda yaklaşık yüzde 105e yükselmiştir. Bankacılık
sektörünün bilanço büyüklüğünün gayrisafi millî hasılaya
oranının artması sektörün daha hızlı büyüdüğünü
açıkça göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk bankacılık sistemi, 5411 sayılı
Bankacılık Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra yapılan
düzenlemeler ve güçlü sermaye yapısıyla, 2009 yılında
yaşanan küresel krizden, doğrudan ekonomimizi ve
istikrarımızı hedef alan 15 Temmuz hain darbe girişiminden
ve 2018 yılı Ağustos ayında kur üzerinden ülkemiz
ekonomisine yöneltilen dış kaynaklı saldırıdan,
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
kararlı politikaları, Hazine ve Maliye Bakanımız başta
olmak üzere, ilgili kurumların zamanında müdahaleleri sonucunda
başarıyla çıkmıştır.
Bilindiği üzere, finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin etkin
bir şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve
menfaatlerinin korunması açısından bankacılık
sisteminin etkili kurallarla düzenlenmesi ve uluslararası düzenlemelerde
yaşanan gelişmelere bağlı olarak bu kuralların
güncellenmesi gerekmektedir.
Genel Kurulda
görüşmekte olduğumuz bu düzenlemelerin amacı, sistemin daha sağlıklı
işlemesi ve direncinin artırılması içindir. Bu nedenle,
kanun teklifinde bankaların grup bazında kredi risklerinin takibinde
önem taşıyan risk grubu tanımı genişletilmekte ve risk
gruplarının Basel Bankacılık Denetim Komitesi
tarafından yayımlanan standartlarla uyumlu hâle getirilmesi için
denetim otoritesine yetki verilmektedir. Türk bankacılık sistemi
içinde risklerin büyük bir bölümü mevduat bankaları tarafından
üstlenilmektedir. Bu riskin kalkınma ve yatırım
bankacılığı ile katılım
bankacılığı tarafından da paylaşılması
önem arz etmektedir.
Dünyadaki örneklerine
bakıldığında söz konusu bankacılık türlerinin son
yıllarda büyük gelişme kaydettiği görülmektedir. 2018 yıl
sonu verilerine göre dünya genelinde faizsiz finans varlıklarının
toplam değeri 2 trilyon doları aşmış olup bu
rakamın on yıl içerisinde 3 trilyon doları geçmesi
beklenmektedir. Faizsiz bankacılık Güneydoğu Asyadan Amerika
Birleşik Devletlerine kadar çok geniş bir coğrafyada
uygulanırken Türkiyenin dünya katılım
bankacılığından aldığı pay ise 2018 yıl
sonu verileriyle sadece yüzde 3 civarındadır. Bu rakam oldukça
düşüktür. Katılım bankacılığının
ekonomik büyümeye daha fazla katkı sunacağı şekilde yeni
düzenlemelerin hayata geçirilmesi önemlidir.
Kanun teklifiyle,
katılım bankacılığının ürün ve hizmetlerinin
uluslararası örneklerle uyumlu bir şekilde gelişme göstermesi
hedeflenmektedir. Bu nedenle, katılım bankalarının
çalışma prensiplerine uygun ürün ve hizmet çeşitliliğinin
artırılmasına yönelik, Bankacılık Kanununda
değişiklik yapılmaktadır.
Diğer taraftan,
mevduat ve katılım fonu kabul etme yetkileri bulunmayan, kredi
kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren ve özel kanunlarla
kendilerine verilen görevleri yerine getiren kalkınma ve yatırım
bankalarının da sunacağı ürün ve hizmetler
çeşitlendirilerek katılım bankacılığına
benzer şekilde ekonomik büyümeye katkı sağlaması
amaçlanmaktadır. Bankacılık Kanununda yapılacak
değişikliklerle, kalkınma ve yatırım
bankacılığı ile katılım
bankacılığı daha aktif hâle getirilmektedir. Hayata geçirilecek
değişikliklerle, sistemik öneme sahip bankaların faaliyetleri ve
üstlendikleri risklerle uyumlu olarak gelecekte ortaya çıkabilecek olumsuz
gelişmeler karşısında alacakları önlemleri içeren
planları hazırlayarak Kuruma göndermesi, bankacılık
faaliyetlerine özgü olarak bankalardaki müşteri sırrı ya da
banka sırrı niteliğinde olan her türlü verinin yurt
dışındaki üçüncü taraflarla paylaşılması ya da
bunlara aktarılması konusunda Kurula düzenleme yetkisinin verilmesi,
bankaların yaptıkları işlemler nedeniyle
aldıkları ücret, masraf ve komisyonun belirlenmesi işleminin
Merkez Bankası tarafından gerçekleştirilmesi, ayrıca 6361
sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri
Kanununda yapılan değişiklikle factoring şirketlerinin kuruluşunda
nakden ödenecek sermaye tutarının artırılması ve daha
kurumsal bir yapıya dönüştürülmesi sağlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiyede daha güçlü bir ekonomik altyapı inşa
etmek için, sermaye piyasalarındaki ürünlerin çeşitlendirilmesi,
finansal derinliğin artırılması gerekmektedir. Sermaye
piyasası mevzuatımız da bu kapsamda, Yeni Ekonomi
Programımızda vurgu yapılan finansal mimariye uygun
şekilde revize edilmekte ve piyasanın güvenilir, şeffaf, etkin,
istikrarlı ve rekabetçi bir ortamda gelişmesi temin edilmektedir.
Ayrıca, sağlıklı ekonomik büyüme için finansman yükünün
para piyasaları ile sermaye piyasaları arasında dengeli bir
şekilde dağılması gerekmektedir. Ülkemizde finansal
sektörün aktif büyüklüğü gayrisafi millî hasılanın
yaklaşık yüzde 120si düzeyindedir, sermaye piyasasının
payı ise yaklaşık yüzde 10 oranındadır. Türkiyede
sermaye piyasasının toplam finansal büyüklükten aldığı
pay istenilen düzeyde değildir.
Teklif ettiğimiz düzenlemeyle, yeni sermaye
piyasası ürün ve hizmetlerinin altyapısı
hazırlanmaktadır. Buna bağlı olarak teminat yönetim
sözleşmesi, kitle fonlaması ve proje finansmanı gibi çok önemli
düzenlemeler hayata geçirilmektedir.
Kanun teklifinde, Sermaye Piyasası Kuruluna,
dünya uygulamaları örnek alınmak suretiyle, ülkemizde de benzeri
şekilde, kitle fonlama platformlarına ilişkin düzenleme
yapması konusunda yetki verilmektedir. Yatırım
kuruluşlarının proje finansmanı konusunda faaliyette bulunmasına
ve proje finansman fonları kurabilmelerine imkân sağlanmaktadır.
Bu kapsamda, uzun vadeli ve yoğun sermaye isteyen
yatırımların finansmanının sağlanması
amacıyla proje finansman fonu ve projeye dayalı menkul
kıymetlere ilişkin düzenleme getirilmektedir. Küçük
yatırımcıya fonlar üzerinden büyük projelerin gelirlerine
dolaylı olarak katılma hakkı sunulmaktadır. Bununla
birlikte, sermaye piyasası mevzuatını sadeleştirerek
şirketlerin mevzuata uyum maliyetlerinin azaltılmasına ve
finansal yeniden yapılandırma süreçlerinin
kolaylaştırılmasına imkân sağlanmaktadır.
Kanun teklifiyle, ayrıca, bankacılık
sektöründe ve sermaye piyasalarında işlenen ihlallerin tespit
edilmesi, tedbirlerin uygulanması; idari, hukuki, cezai
yaptırımların etkinliğinin sağlanması ve
caydırıcılığının artırılması
amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son olarak, kanun teklifimizle ilgili genel
değerlendirmede bulunacak olursak, bugün gerekli değişikliklerin
yapılması için Genel Kurulda görüştüğümüz kanunlar,
hazırlandığı dönemler açısından sistemin önünü
açan iyi düzenlemelerdi. Ancak finansal sistemde yaşanan hızlı
gelişim, ürün ve hizmet çeşitliliğinin artması, sisteme
erişim kanallarının çeşitlenmesi nedeniyle ihtiyaçları
karşılamada yetersiz kalan bazı düzenlemelerin revize edilmesi
ve getirilen yeni düzenlemelerle finansal sistemin daha etkin ve dinamik bir
yapıya kavuşturulması gerekmektedir.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın liderliğinde Türkiye ekonomisinin
istikrarlı bir büyüme göstermesi, bankacılık sektörünün de
bilançosunu güçlendirmiş ve daha sağlıklı bir yapıya
kavuşturmuştur. Bu sağlıklı yapı, çok sayıda
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkenin finansal sektörlerinin
çalışamaz hâle geldiği, bankalarının merkez bankalarından
ve kamudan mali destek sağlayıp ancak ayakta kaldığı
küresel krizde bankalarımızın güçlü olarak ayakta
kalmasını sağlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Savaş,
tamamlayalım.
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) Böyle bir dönemde
dahi bankalar hem özel sektörü hem de kamu kesimini finanse etmeyi
sürdürmüştür. Türkiye ekonomisindeki istikrardan ve büyümeden güç alan
bankacılık sektörü, ülkemizin geleceğine yatırım
yapmaya devam etmektedir.
Yüce Meclisimizin huzuruna getirdiğimiz kanun
teklifiyle, finans sektörünün gelişmesine ve uluslararası alanda daha
fazla rekabet edebilmesine imkân sağlanacaktır. Bu vesileyle yüce
Meclisimizde alınacak kararların hayırlı olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, soru-cevap işlemi
bulunmadığından, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler
Maddelerine geçilmesi kabul
edilmiştir.
Şimdi birinci bölüm üzerindeki görüşmelere
başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 21inci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz isteyen, İYİ
PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekilimiz Sayın İsmail
Tatlıoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) Sayın Başkan,
Parlamentomuzun kıymetli mensupları; Sayın Mustafa Savaş
Beyin ve 88 arkadaşının Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunduğu ve Plan ve Bütçe Komisyonundan geçen kanun teklifini görüşmek,
İYİ PARTİ Grubu adına birinci bölüm hakkında
değerlendirmeler yapmak üzere huzurunuzda bulunmaktayım.
Öncelikle belirtmek gerekir ki 40 maddelik kanun
teklifinin önemli bir kısmını olumlu bulmaktayız.
Gerçekten, banka komisyonlarının düşürülmesi gibi, piyasa bozucu
eylemlerin düzenlenmesi gibi Basel Kriterleri bazındaki düzenlemelere
olumlu bakmaktayız. Komisyonda bunlara da olumlu oy verdik ancak ne
yazık ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden itibaren
herhangi bir düzenleme olmadığı için kanun yapma şeklimizde
bütünüyle bunları ayırmak mümkün olmuyor. Dolayısıyla,
esasında, kanun yapma kalitemizin düşüklüğü, millî iradenin de
kanun yaparken doğru ve sağlıklı yansımasını
engellemiştir ve engellemektedir. Bu konuda da maalesef, özellikle ittifak
mensubu partiler başta olmak üzere, İç Tüzükle ilgili herhangi bir
düzenleme yapma gayreti de ortada yoktur.
Ekonomide temel sorun yapısal
tıkanmadır; yapısal tıkanmanın, tabii ki, ekonomiyi de
içine alan, hukuk başta olmak üzere temel konularda âdeta Türkiyeyi
aşağıya çeken bir süreç içerisine sokmasıdır. Hukukun
üstünlüğü -daha önceki konuşmalarımızda da
belirtmiştik- kalkınmanın bismillahıdır ve hukukun
üstünlüğü olmadan hiçbir ülkede hiçbir ekonomik konu etkin olarak
çalıştırılamaz. Hukukun üstünlüğü, özgürlük
alanlarının geliştirilmesi ve ifade özgürlüğü bunların
başında gelmektedir. Bu nedenle, baktığımızda,
aslında ekonomide güveni sağlamak için yapılması gereken
basit adımlar vardır.
Bakın, çok basit bir örnek vermek istiyorum:
OECD içerisinde en yüksek risk primi olan ülke Türkiyedir. Dünya eski dünya
değildir ama Türkiye maalesef eski Türkiyedir. CDSi 100ün üzerinde olan
2 ülke var; biri 167yle Güney Afrika, diğeri 300ün biraz altıyla
Türkiye. Bu ne demek? Bu, şu demek: Türkiye, bu nedenle bugün yüzde 5in
üzerinde bir faizle yurt dışından borç almaktadır ve
Türkiyenin 460 milyar lirayı aşan bir dış borcu
vardır. Dolayısıyla, bu faizler üzerinden Türkiye, 2020
yılında 30 milyar dolar ve üzeri faiz ödeyecektir. Eğer Türkiye,
basit, Türkiyede güveni sağlayıcı adımlar atarsa, sigorta
primi düşeceği gibi, faizi de minimum 2 puan düşecektir; çok
basit adımlarla. Bu ne demek? Bu da 10 milyar dolar; bugün için, Türk
lirasıyla, 60 milyar Türk lirası demektir. 60 milyar Türk
lirasının yapabilirliği çok yüksektir, çok yüksektir. Bütün
Kanal İstanbul için konuşulan para 120 milyardır, 200-300
milyar diyenler de var ama özellikle yürütme organının sunduğu
rakam bu civarlardadır. Bu nedenle, Türkiye'nin yapması gereken
şey, bu düzenlemelerin de, bu kanun teklifinin de etkin bir sonuca
ulaşması için, güvenin sağlanacağı bir Türkiyedir.
Çok basit; bugün, sadece ekonomi yönetimi değişse, güvenilir bir
kadro gelse, inanın, çok basit olarak, faizlerin ve CDSin
düşeceğinden emin olun; güvenilir bir kadronun gelmesiyle. Zaten,
yürütme falan değiştiğinde, tabii, Türkiye'nin atmosferi çok
değişecektir şüphesiz.
Bu anlamda baktığımızda, bu
kanun teklifiyle ilgili bazı hususlara itirazlarımız var.
Mesela, teklifin 1inci maddesinde önemli bir sıkıntı var; bu da
özellikle bankacılara yönelik bir ifade yasağının
getirilmiş olmasıdır. Artık bankacılar tehlikeyi
işaret edecek bir açıklama yapma durumundan çıkacaklardır.
Banka yöneticileri, üst düzey yöneticiler Bu kanun
değişikliğiyle, banka sermaye yeterlilik rasyoları
düşer ve bankacılık sistemi zarar görür. deseler bu,
onların ellerinden imza yetkilerinin alınması için yeterli
olabilir. Konuşma ve görüşlerini ifade yasağı getiriliyor.
Komisyonda Sayın Durmuş Yılmazın belirttiği ve
tutanaklara geçen bir durum var; bu nedenle, daha bu kanun çıkmadan, 11
özel banka yöneticisinin görevden aldırıldığını
belirtti. İşte, bu tavır ve bu davranış, Türkiyeyi
bir yere götürmeyecek davranıştır, aşağı çeken
bir davranış olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bir başka itiraz ettiğimiz ve açık
olmayan madde 4üncü maddedir. Bu çok
tartışılmıştır ve Komisyonda samimiyetle bu
konuyu soranlar tatmin olmamıştır, bunun da sebebi şudur,
bu madde şunu ifade etmektedir: Normal bankalar ile Varlık Fonundaki
bankalar arasında bir ayrım söz konusu olmaktadır. Ve kanun
maddesi metninin anlamlandırılmasında, bizim
tarafımızdan anlamlandırılmasında ve bu konuda
gerçekten çok uzun süre mali konularda bürokratlık yapmış ve
bugün parlamenter olan birçok arkadaşımızın
anlamlandırmasından şu sonuç çıkmaktadır: Varlık
Fonundaki bankaların öz kaynaklarının yüzde 25inden
fazlasını bir gruba kredi olarak kullandıramaması istisna
dışına çıkarılmaktadır. Bu, bir bankanın
sınırsız olarak bir gruba kredi açması demektir ve bu süreç
başka bir sıkıntıyı gündeme getirecektir. Daha önce
crowding out dediğimiz
Bu gidişle, kamu finansmanındaki bu
ciddi açıkla artık, bütün bankalar hazineyi finanse eden kurumlar
hâline dönüşmektedirler. Bu, faizleri yukarıda tutacağı
gibi, özel sektörün de bu finans yapısından kredi almasını
engelleyecektir ve engellemeye başlamıştır. Bakın,
2001 krizinin temel nedenlerinden biri buydu ve 2001de yapılan reformlar
bunu çözümlemişti. Çok ciddi bir kriz maliyeti ödeyerek buradan
çıktık, tekrar buraya doğru gelmekteyiz.
Bunun gibi itiraz ettiğimiz bazı konular
var, önemli bir düzenleme var. Aslında, metin masum bir metin. Sermaye
piyasasıyla, Sermaye Piyasası Kanunundaki değişikliklerle
proje finansmanı sistemi getirilmektedir. Bu, doğru bir düzenlemedir
ve uygun bir düzenlemedir. Aslında, bütün metinler masumdur, kanun
metinleri masumdur.
Derler ki: Dünyanın en demokratik ve en
özgürlükçü kanun metinleri Sovyet dönemi anayasasındadır. Ama bu
metinler Stalini çok demokrat ve özgürlükçü bir lider
yapmamıştır. Dolayısıyla uygulamalar önemlidir.
Özellikle Kanal İstanbul finansmanı için düzenlendiği söylenen
bu sistem üzerinden, Kanal İstanbulun finansmanı konusunda bir
uyarıcı aktarım yapmak istiyorum. Kanal İstanbul bir kamu
projesi değildir. Kanal İstanbulun ciddi bir ekonomik
dışsallığı söz konusu değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Çevresel
faktörlerle itirazımız çok yüksektir. Bunları bir kenara koysak
dahi, Kanal İstanbulun hazineden, vergilerle nihai olarak finanse
edilmesi son derece yanlıştır; bu, mega bir şehir
projesidir.
Bu nedenle, Kanal İstanbula bu türlü bir
projeyle finansman toplanarak geçiş garantili bir sistemle nihai ödemeyi
hazineden vergilerle yaptığımız takdirde olacak olan
şudur: Vergilerle, buradan gayrimenkul alıp rant sahibi
olanların ceplerine ciddi bir kaynak aktarmış oluruz. Rant ne
kadardır? derseniz, 800 milyar lira civarında olduğu hesap
edilmektedir. 1 milyon 670 bin metrekare imar alanı söz konusu, 30 milyon
metrekare alan el değiştirmiştir. Buradan siyasetçilerin arazi
alımı bir ahlak meselesidir. Bu vesileyle çok net söylüyorum,
Sayın Albayrakın arazi almış olması da bir ahlak
meselesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın
Tatlıoğlu.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) O
nedenle, bunun finansal sistemi buradan ortaya çıkacak rant üzerinden
olmalıdır, aksi takdirde büyük bir haksız kaynak
aktarımı, zulme varacak bir kaynak aktarımına neden olur.
Şehirleri ve Türkiyeyi dolaşıyoruz, 810 lira emekli
maaşı aldığını söyleyen insanlarımız
var, geçinemediği için intihar eden insanlarımız var. Böyle bir
Türkiyede bu kaynak aktarmasının son derece yanlış
olduğunu yüce Parlamentonun huzurunda bir defa daha belirtmek istiyorum.
Efendim, hepinize saygılar sunarım.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın
İsmail Faruk Aksuya aittir.
Buyurun Sayın Aksu. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 176
sıra sayılı Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin birinci
bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Gazi Meclisi ve aziz Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Finansal piyasalarda yaşanan değişime
dayalı olarak tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması
bakımından, sermaye ve bankacılık sektörünün etkili
kurallarla düzenlenmesi ve denetlenmesi bir zorunluluk olarak ortaya
çıkmaktadır. Görüştüğümüz kanun teklifi de sermaye piyasasının
yapısını ve piyasadaki davranışları düzenlemeye
yönelik regülasyonlardan ibarettir.
Teklifle, özet olarak, bankacılık
sektörüne güvenin artırılması, sistemin düzenleyici, dengeleyici
yapısının değişen uluslararası standartlara uygun
hâle getirilmesi, kalkınma ve yatırım bankalarının fon
sağlayacakları alanların genişletilmesi ve
katılım bankacılığının ürün ve hizmet
çeşitliliğinin artırılması, finansal piyasalarda
manipülasyon ve yanıltıcı işlemlere müeyyide getirilmesi,
sermaye piyasalarında derinlik ve rekabet gücünün
artırılması, sermayenin tabana yayılması, bilgi
suistimali ve piyasa dolandırıcılığı
suçlarına ilişkin cezaların alt sınırının
yükseltilmesi yönünde düzenlemeler yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, finansal sektörün
denetim ve düzenleme çerçevesinin uluslararası ilkelere uyumunun
sağlanması, bankacılık sistemine olan güven
bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda,
finansal piyasalarda yapay arz ve talep veya döviz kuru dâhil fiyat
oluşumuna, manipülasyon ve yanıltıcı işlemlerin
engellenmesine yönelik düzenlemelerin yapılması sektöre olan güveni
artıracaktır. Bankacılık sistemi içinde hâlen kalkınma
ve yatırım bankacılığının payı
yaklaşık yüzde 7, katılım
bankacılığının payı ise yüzde 6 civarında,
oldukça düşük seviyededir. Mevduat toplamaları mümkün bulunmayan
kalkınma ve yatırım bankalarının fon
sağlayabilecekleri alanların genişletilmesi, ayrıca
katılım bankacılığının ürün ve hizmetlerinin
uluslararası örneklerle uyumlu bir şekilde genişletilmesi
sistemin gücünü artıracaktır.
Türk bankacılık sistemi içinde risklerin
büyük bir bölümü hâlen mevduat bankaları tarafından üstlenilmektedir.
Riskin kalkınma ve yatırım bankacılığı ile
katılım bankacılığı tarafından da
paylaşılması için bu seçeneklerin geliştirilmesi önem arz
etmektedir. Öte yandan, finansal piyasalarda güven ve istikrarın
sağlanması etkili kurallar ve denetimlerin yanı sıra
caydırıcı cezalara da bağlıdır. Bu çerçevede,
idari para cezalarının caydırıcılığının
artırılması amacıyla bazı değişiklikler
yapılmaktadır. Bunlarla birlikte, 6362 sayılı Sermaye
Piyasası Kanununda da değişiklik yapılarak piyasanın
güvenilir, şeffaf, etkin, istikrarlı ve rekabetçi bir ortamda
işleyişi ve gelişmesi, reel sektörün ihtiyaçlarına cevap
verecek şekilde sermaye piyasalarının derinliği ve rekabet
gücünün artırılması öngörülmektedir.
Yatırım kuruluşlarının
proje finansmanı konusunda faaliyette bulunmasına ya da proje
finansman fonları kurabilmelerine ve uzun vadeli yoğun sermaye
isteyen yatırımlara finansman temini amacıyla, projeye
dayalı menkul kıymet çıkarabilmelerine imkân
sağlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türk
bankacılık sektörünün 2019 yılında öz kaynakları
büyümüş, toplam aktif ve sermaye yeterlilikleri artmıştır.
Yaşanan uluslararası saldırılara ve belirsizliklere
rağmen iyi bir performans gösteren sektör, iç ve dış
kaynaklı belirsizliklerle zorlandığı zamanlar olsa da
özellikle 2019un son çeyreğinde toparlanmıştır. 2018
yılının Ağustos ayındaki dış
bağlantılı ekonomik operasyonlarla, bazı uluslararası
bankaların, sermaye gruplarının ve küresel tefecilerin
spekülasyonlarıyla Türkiye, kur ve faiz üzerinden tehdit edilip
istikrarsızlaştırılmaya
çalışılmıştır. Bu saldırılar,
zamanında alınan tedbirlerle etkisiz hâle getirilmiş,
sağlanan toplumsal destekle birlikte kararlı bir mücadele
sergilenmiş ve ekonomide toparlanma sağlanmıştır.
Bunun sonucu olarak 2019 yılında cari işlemler hesabı 1
milyar 674 milyon dolar fazla vermiştir. Aralık ayı
itibarıyla sanayi üretimi yıllık bazda yüzde 8,6; İmalat
Sanayi Sektörü Endeksi ise yüzde 9,1 oranında artmıştır.
2019 yılında tüketici fiyatları enflasyonu yüzde 12nin
altında gerçekleşmiştir, inanıyoruz ki yüzde 8,5 olan 2020
hedefine de ulaşılacaktır. Hatırlanacağı gibi
2018 yılı Ekim ayında TÜFE yüzde 25in üzerine çıkarak
zirve yapmıştı. Ekonomik Güven Endeksi de 2018 Ağustos
ayında düştüğü yüzde 79 seviyesinden Ocak 2020 itibarıyla
yüzde 97,1e yükselmiştir. Ayrıca, ocak ayında merkezî yönetim
bütçesi 21,5 milyar lira fazla vermiştir. Büyüme trendinin
başladığına işaret eden bu öncü göstergelerle, 2020
yılının büyümenin hız kazandığı, reel
sektörün güçlendiği, istihdamın yükselişe geçtiği bir
yıl olacağı anlaşılmaktadır.
Ülkemizin yaşadığı ekonomik
sorunların ardından bazı alanlarda yapısal reformlar
yapılması ve yıllara sâri birikmiş sorunların ele
alınması, üretken yatırımların
artırılması ve sermaye piyasalarının güçlendirilmesi
gibi birçok alanda dönüştürücü, onarıcı ve tahkim edici
hamlelerin yapılması gerektiği açıktır. Ancak bütün
bunların kurumların güçlendirilmesi ve kuralların kalıcı
kılınmasıyla mümkün olacağı da
unutulmamalıdır. En ufak olumsuz gelişmeyi kriz sinyali olarak
yorumlamak, yapılanları ve elde edilen başarıları yok
saymak, sahip olduklarımızı inkâr etmek ve güç durumda kalan
toplumsal kesimleri siyasi çarpışmaların aracı hâline
getirmeye çalışmak ne ülke ekonomisine ne de millî birliğimize
hizmet edecektir. Unutulmasın ki ekonomi üzerinden ülkemizin
istikrarsızlaştırılması çabaları, beka
meselesinin önemli bir boyutudur.
Türkiye, siyasi ve diplomatik alanda önemli
başarılar elde ederken vatandaşlarımızın
refahını etkileyen ekonomik sorunların aşılması
da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
sağladığı imkân ve fırsatlarla mümkün olmuştur.
Türkiye, maruz kaldığı ekonomik yaptırımlara,
manipülasyonlara ve saldırılara karşı, yeni hükûmet
sisteminin sağladığı hızlı ve etkin karar alma ve
uygulama imkânı sayesinde karşı koyabilmiş, sorunlarla
baş etme ve küresel meydan okumalara karşı koyma kabiliyetini
güçlendirmiştir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi, omurgası güçlü devlet, güçlü yönetim, demokratik istikrar olan
siyasi ve toplumsal sözleşmenin, uzlaşmanın ön plana
çıktığı, millî iradenin doğrudan tecelli ettiği
bir yönetim yapısı, Türkiye'nin milletler mücadelesindeki stratejik
kozudur.
Yeryüzündeki paylaşım kavgasının
yeni bir biçime evrildiği, ticaret savaşlarının küresel
dengeleri altüst ettiği, teknolojik devrimin, dijital dönüşümün,
çevresel felaketlerin ve ekonomik paradigma değişikliklerinin
arifesindeki insanlık, zamanın dar bir geçitten geçtiğine
şahitlik etmektedir.
Kuşkusuz, Türkiye'nin, başta siyaset
kurumu olmak üzere tüm aktörleriyle özellikle kendisine yakın
coğrafyalarda meydana gelen olayları bu gözle tarihî ve kültürel
derinlik içinde, bütüncül bir perspektifle ve Türkçe bakış
açısıyla okuma ve kavrama zorunluluğu bulunmaktadır.
Kanun teklifinin, ifade ettiğim amaçların
gerçekleşmesine katkı sağlayacağını Milliyetçi
Hareket Partisi olarak değerlendiriyoruz. Bu düşüncelerle teklifin
ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyor,
sizleri saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Siirt Milletvekilimiz Sayın Meral
Danış Beştaşa aittir.
Buyurun Sayın Beştaş. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet,
Bankacılık Kanunuyla ilgili ben de grubumuz adına birinci bölüm
üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Doğrusu, önümüzde yine bir torba kanun var
tabii. Ama bugün bu torba kanuna yeni bir isim vermek istiyorum: Bu, bir kriz
kanunu. Aslında, kriz dönemlerinde çıkarılan kanunların
bütün özellikleri bu torbada var ve sistem değişikliğinden sonra
-adına ne derseniz deyin- Parlamentoda, burada gündeme getirilen tüm
kanunlar da aslında kriz kanunları olarak nitelendirilebilir.
Evet, mevcut ekonomik krizin etkileri gerçekten
hayatın her alanında karşımıza çıkıyor ama
iktidardaki parti, bunun önlemlerini almak, kamu harcamalarında tasarrufa
gitmek gibi yöntemler yerine ne yapıyor, Kanunları
değiştireyim, krizi önlerim. diyor. Bu da kafasını kuma
gömmekten başka hiçbir anlam taşımıyor esasında.
Evet, Grup Başkan Vekilimiz de geneli
üzerindeki konuşmasında söyledi, buna değinmeyeceğim.
İktidara geliş dönemine atıfta bulunuyorum. Bir krizden sonra
AKP iktidara geldi, o dönem IMF politikalarıyla, evet, ekonomiye gerçekten
-deyim yerindeyse- ayar veriliyordu ve o dönemde, bankalara ilişkin yeni
bir kriz yaşanmaması adına birtakım sert tedbirler
alınmıştı ve böylelikle olası bir krizin önlenmesi
amaçlanıyordu.
AKP iktidarı, IMF programını aynen
devam ettirdi ve sanki tünelin ucunda bir ışık görmüşçesine
özelleştirme politikalarına sıkı sıkıya
sarıldı. Tabii, bu sırada ne yaptı? Kendisine seçtiği
bir yol vardı; sürdürülebilir yoksulluk. Bunu topluma zerk etmek istedi.
Peki, nedir sürdürülebilir yoksulluk? Bizce, şu anda toplumun önemli bir
bölümünün yaşadığının adı, sürdürülebilir
yoksulluk.
Kendisine bağlama yöntemleri tespit etti
iktidar; maaşlarla, kredilerle, başka yöntemlerle, kadınlara
başka şeyler adı altında, küçük küçük paralarla, küçük
dokunuşlarla, maaşlarla halkı kendisine bağımlı
kılmak ve emekçileri, yoksulları kendi iktidarına
bağlamayı hedefledi. Bunu bir dönem
başardığını da üzülerek söylemeliyiz tabii. Çünkü AKP
iktidarı, krizden henüz çıkmış, özelleştirmelerle ve
inşaat ekonomisiyle sanal bir zenginlik yarattı. Evet, bu
sanaldı. Başka bir şey daha yaptı; banka kredilerini
gerçekten düşük tuttu ve düşük tutarak orta sınıfın da
ihtiyaçlarını bu yöntemlerle karşılamayı bir dönem
sağladı. Ne diyordu? Herkese bir ev, araba. diyordu. Evet, bu orta
seviyedeki, alt düşük faizlerle bunu da kısmen başardı.
Böylece herkesin evi ve arabası oluyordu. Bu tatlı dönem AKPnin güya
ekonomik başarısı olarak lanse edildi fakat gerçek bunun tam
tersiydi.
Özelleştirmelerle birlikte kamuya ait her
şey sermayedarlara devredilirken insanlar iş güvencesinden oldu.
Devlet kasasına aktarılan özelleştirme gelirleri ise AKPnin
yeni zenginlerini yarattı ve artık, deniz bitti,
yaşadığımız budur, deniz bitti. Özelleştirecek
fabrika ve kamu kurumu kalmadı, devletin kasası boşaldı.
İnşaat gibi sadece günü kurtarmaya odaklı bir ekonomik programla
ilerlenirken inşaat firmaları da battı ve batmaya devam ediyor.
Şu anda, betona dönmüş, silüetleri bozulmuş kentlerde binlerce
boş bina var ve elbette, evi olmayan, ev kirasını dahi
ödeyemeyecek durumda olan, daha da ötesi evladına bir somun ekmek
alamayacak kadar yoksul olan ve intihar eden insanlar var.
Okuyamadığı ve daha da kötüsü, okuduktan sonra, okulu
bitirdikten sonra bir iş güvencesi olmadığı için, Fakülteyi
bitirdiğimde işe giremem. diye intihar eden gençler var. Bu ülkede
kendisinin yaşama şansının olmayacağını
bilen milyonlarca yurttaş var ve tüm bunların yanında,
halkın karşısında bir iktidar var. Gelip Mecliste aç
olduğunu söyleyen insanları, intihar girişimlerinde
bulunanları, dertlerine derman olmak yerine, gözaltına aldıran
bir iktidarla karşı karşıyayız. Dolar yükseldi.
demeyi suç sayan bu iktidar ne yapıyor? İntihar edenleri gizlemeyi ve
Sorunlar psikolojiktir. demeyi, bunu geçiştirmeyi tercih eden bir
iktidar var ve bu iktidar öyle bir aşamaya geldi ki tekçilikte
sınır tanımıyor. Hani, o tek tek teklemeler var ya AKP
Genel Başkanının, şimdi gerçeği de tekleştiriyor.
Şunu kastediyorum, diyor ki: Gerçeğin ne olduğuna biz karar
verebiliriz, siz gerçeğin ne olduğuna karar veremezsiniz. Yani Aç
olup olmadığınıza siz karar veremezsiniz, ben sizin
adınıza açsınız ya da toksunuz kararını
verebilirim. diyor. Diyor ki: Bir kişi intihar ediyorsa sebebi yoksulluk
olamaz, mutlaka kişinin kendisiyle ilgilidir. Bunu iktidar partisi
söylüyor, gerçek kendi tekelinde ya.
Bu, Bankacılık Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Teklifle gerçek de
aslında tekelleştirilmek isteniyor ve AKP medyası o kadar ileri
gidiyor ki -bu çok vahim bir durum- insanların
yaşadığı yoksulluk gerçek değilmiş gibi AKPyi
zora sokmak için bu işi yapıyorlar. diye lanse etmeyi de ihmal
etmiyorlar. Evet, ama gerçekten kimse bu yalanlara artık inanmıyor,
AKPye oy verenler de bunu görüyor. Bir yönetme krizi
yaşandığını ve herkesi vurduğunu bütün
yurttaşlar biliyor. Despotlukla, zorbalıkla, tekçilikle
gizlenebilecek bir krizden söz etmiyoruz. Tabii ki bunu sokağa
çıkıp insanlara sormamız lazım. Sakın TÜİKten
gittiğinizi söylemeyin insanlara çünkü TÜİK verilerine göre herkes
mutlu, herkes hayatından memnun. Evet, gerçekten daha önce de bu ülkede
enflasyon yükseldi, ekonomik krizler yaşandı ama hiçbir krizde
gıda harcamalarından, temel harcamalardan tasarruf
yapılmıyordu, kısılmıyordu. Şimdi insanlar,
maalesef, temel ihtiyaçlarından tasarrufta bulunuyor. Yani saç kurutma
makinesiyle çocuğunu ısıtan anneler biliyoruz. İstanbulda,
Antalyadaki intiharlar söylendi. En son, dün Cizrede bir intihar
yaşandı ve bugün yeni bir teşebbüste bulunuldu. Adem
Yarıcı kendisini yakarken ne bir saray ne bir araba ne de başka
bir şey istiyordu Çocuklarım aç, anlıyor musunuz? diyordu.
Evet, gerçekten bu tabloda ne deniyor? Bu paralar, saraya giden paralar, yeni
saraylar, onlara girmiyorum fakat Cumhurbaşkanı sarayda yaşamayı
seviyor çünkü itibardan tasarruf edemiyoruz. İtibardan tasarruf edemiyoruz
ama insanlar, yaşamlarından tasarruf ediyor, ölerek bu ekonomik krize
yanıt veriyor, canlarıyla bedel ödeyerek. Bu, itibardan tasarruf
edilmemesine yanıt oluyor.
Bu yasa teklifiyle, gerçekler daha çok gizlenecek,
bankalar zapturapt altına alınacak, halktan alınan vergilerle
iktidarın yatırımları desteklenecek. Mesela,
çılgın proje Kanal İstanbul hayata geçsin diye böyle bazı
kanunlarda değişiklik yapılıyor ve toplumsal rıza
oluşturulmaya çalışılıyor. Bu değişikliklere
toplumun rızası yoktur. Halktan alınan dolaylı,
dolaysız vergilerin; geçmediği yolların, köprülerin maliyetini
halka yüklemeler devri sayesinde iktidar ayakta durmaya
çalışıyor, her tökezlediğinde yeni yasalar
çıkarıyor. Mesela, Bankacılık Kanunu niye apar topar geldi?
Çünkü bu artık gizlenemez bir boyuta geldi. Sorunu çözmek yerine tekrar
yeni bir kanunla bu örtülmeye çalışılıyor. Evet,
yönetemiyorsunuz. Bunun başka bir açıklaması yok. Size bir çağrımız
var gerçekten buna dair, sadece bizim çağrımız değil; bu,
Türkiye yurttaşlarının çağrısıdır: İlk
iş olarak gelin, gerçekleri kabul edin. Bir insan Açım. diyorsa
Hayır, sen toksun. demeyin. Bir insan Ben intihar ediyorum.
Çocuklarım aç. diyorsa psikolojik sebeplere ya da başka sebeplere
yüklemeyin, onu bir dinleyin, gerçek mi, değil mi, vatandaşı
dinleyin. İktidar için ilk adım gerçekten, gerçekleri manipüle
etmemekten geçer. Bu kanunda var ya hani, işlemlere ilişkin
manipülasyon yapanlar soruşturulacak, ceza alacak. En büyük manipülasyonu
iktidar yapıyor zaten. Bu manipülasyondan vazgeçerseniz, halk gerçeklerle
temas ederse emin olun, ileriye doğru bir adım atabiliriz.
Son olarak da bugün Gezideki tahliye ve beraat
kararlarını memnuniyetle karşılıyoruz. Tutuklu
yargılanan Osman Kavalaya da geçmiş olsun diyoruz. Geziyi hep
savunduk ve Gezinin yargılanamayacağını söyledik. Ben
buradan bütün Gezicilere selam söylüyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Söz sırası, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mehmet Akif
Hamzaçebide. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bankacılık sisteminde önemli düzenlemeler gerçekleştirecek olan
bir kanun teklifini görüşüyoruz. Bu kanun teklifini bir cümleyle
şöyle özetleyebiliriz: Kurallı ekonomiden talimatlı ekonomiye
geçiyoruz.
Sektörün düzenleyici, denetleyici kurumu olan
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, sadece seyirci
konumundadır. Düzenleme ve denetleme kurumlarının, düzenleyici
ve denetleyici kurumların bir mantığı vardır.
1980lerle birlikte, özelleştirme dalgasının bütün ülkelere
yayılmasıyla birlikte devletin piyasadan çekilmesi sonucu doğan
boşluğu dengelemek amacıyla o piyasalarda düzenleme ve denetleme
görevini üstlenmek üzere bu kurumlar oluşmuştur. Bütün dünyada yani
daha doğrusu piyasa ekonomisini benimseyen ülkelerde bu kurumların
özelliği şudur: Hem sektörün etkisinden uzak olacak hem de Hükûmetin
yani iktidarın, Türkiyeyi yönetenlerin etkisinden uzak olacaktır.
Bunun anlamı, bu kurumlar bu piyasaları toplum yararına, kamu
yararına düzenleyecekler, kural koyacaklar ve denetleyeceklerdir. Ancak
gördüğümüz kadarıyla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu, bu piyasayı sadece ve sadece Hazine ve Maliye Bakanının
talimatları doğrultusunda yönetmektedir; seyirci dersek
yanlış olur, talimat doğrultusunda karar alıyor. Bu
talimatların bir bölümünün bugün bu teklifin içerisine girmiş
olduğunu görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiyede 53 banka
vardır. 53 bankanın 34 tanesi mevduat bankasıdır, 14 tanesi
kalkınma ve yatırım bankasıdır, 5 tanesi de
katılım bankasıdır. 34 mevduat bankasının 3ü
kamu bankasıdır, 9u özel bankadır, 21 tanesi yabancı
sermayeli bankadır -sermayenin yüzde 51 veya daha fazlası
yabancılara aittir- 1 tanesi de TMSF bankasıdır. Böyle bir
sektörü görüşüyoruz.
Sayın Savaş birtakım rakamlar verdi,
ben de vereceğim. Sektörün 2019 yılı aktif toplamı 4,5
trilyon liradır. Bunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı, millî
gelire oranı yüzde 105tir. 2017den bu yana, sektörün aktif
toplamının millî gelire oranı aşağı yukarı
buralardadır, yüzde 103, yüzde 104, yüzde 105 oysa bunun çok daha ileriye,
yukarılara tırmanması gerekir. Sektörde şu anda
çalışan sayısı 204 bin kişidir. Son beş
yıllık dönemde çalışan sayısının 12 bin
kişi düzeyinde azaldığını görüyoruz, aynı
azalışın şubelerde olduğunu görüyoruz. Bütün bunlar,
bankacılık sektörünün sistemdeki payının
azaldığını gösteren birtakım işaretler. Tek
başına bunlar bunu söylemek için yeterli değil ama biraz sonra
bir iki oran daha vereceğim, oradan da görülecektir.
Bankacılık sisteminin görevi nedir?
Mevduat toplayacak, vatandaşların, tasarruf sahiplerinin
tasarruflarını toplayacak; toplanan bu tasarrufları ekonomiye
kredi olarak geri verecek, ana görev budur. Dolayısıyla ne kadar
mevduat topladı, ne kadar kredi verdi, bu önemlidir, buna bakmak gerekir.
Toplanan mevduatın krediye dönüşme oranının 2017de yüzde
123 olduğunu görüyoruz yani banka 100 lira toplamış, 123 lira
kredi vermiş. 2019 yılında bu oran yüzde 106ya
düşmüş, düşmüş; mevduatın krediye dönüşme
oranı azalmış, 2019da 100 liralık mevduatla 106
liralık kredi vermiş. Bunun anlamı şu: 100 liranın
üstündeki kısmı, 6 lirayı yurt dışından
almış banka. Daha önce ne kadar yurt dışından
alıyordu? 2017de ilave 23 lirayı yurt dışından
alıyordu. Yurt dışından gelen kaynakların
azaldığını biliyoruz, zaten yurt dışından
kaynak girişi azaldığı için Türkiye ekonomisi krize girdi.
Türkiye ekonomisinin temel problemi budur.
Şimdi, bu azalış çok önemli. Bu
azalışın önüne geçecek, mevduatın krediye dönüşmesini
artıracak bir önlemi burada görmüyoruz. Tersine, Merkez Bankası geçen
hafta pazartesi günü yayınladığı bir tebliğle
mevduatın krediye dönüşmesine dolaylı olarak etki edecek
birtakım düzenlemeler yapmıştır. Burada da
bankacılık işlemlerinde faiz dışında
alınacak olan ücret, komisyon vesaireyi belirleme konusunda Merkez
Bankasına yetki veriliyor. Hemen uyarımı yapayım:
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu yetkilidir. Bakın, orada, bir başka
kanunda bir başka yetki var, bu kanunda bir başka düzenleme
yapıyorsunuz; yarın, ikisi uygulamada insanların,
vatandaşların karşısına çıkacak.
Değerli arkadaşlar, bankacılık
sisteminin aktif büyüklüğünü biraz önce ifade etmiştim: 4,5 trilyon
TL. Bu, aşağı yukarı Türkiyenin millî gelirine
eşittir. Türkiyenin millî geliri 2019 yılı için TL olarak 4,3
trilyon TLdir; böylesi bir büyüklüğü konuşuyoruz. Mevduatın
krediye dönüşme oranını ben size ifade ettim.
Değerli milletvekilleri, bankacılık
sisteminden bir oran daha vermek isterim: Bankacılık sistemindeki
varlıkların yüzde 57si, kaynakların da yüzde 50si yabancı
para cinsindendir. Dolarizasyon dediğimiz olayı burada da görüyoruz.
Daha önce bu kürsüde bütçe görüşmelerinde söylemiştim, bir kez daha
söyleyeyim: Türkiyede bankacılık sistemindeki tasarrufların
yüzde 50si yabancı para cinsindendir. Bu oran 2010-2011
yıllarında, o yıllarda yüzde 28 düzeyindeydi çünkü o
yıllarda ekonomide güven vardı, insanlar geleceğini görüyordu,
Türkiye ekonomisi nereye gidiyor görebiliyordu, Sayın
Cumhurbaşkanın Paranızı dolardan alın, TLye
çevirin. çağrısı hiç yoktu; o yıllarda, tüm tasarruflar
içerisindeki yabancı para cinsinden tasarrufun oranı yüzde 28di.
Bugün Sayın Cumhurbaşkanı istediği kadar çağrı
yapsın, vatandaş parasını dolardan çıkarıp TLye
çevirmiyor. Neden? Çünkü Türkiyede güven yok arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar, ekonomi yönetimi beklenti
yönetimidir. Beklentileri iyi yönetirseniz herkes geleceğe yönelik olumlu
davranışlarda bulunur. Beklentiler kötüyse kimse adım atmaz.
Bir iki oran daha vereceğim: Crowding out
diyoruz yani Hazine, borçlanmak için piyasaya giderek daha fazla giriyor, daha
fazla borçlanıyor; özel sektörün kredi alacağı kaynağı
devlet alıyor, özel sektörün kredi alacağı bir kaynak
kalmıyor; Hazine, özel sektörü, reel sektörü piyasadan
dışlıyor. Bunu rakamlarda görüyoruz arkadaşlar.
Bakın, size iki oran daha vereceğim bu
konuda: Kredilerin bilançoya oranı yüzde 59dur -2019
yılını söylüyorum- aktif toplamın oranı yüzde 59dur,
bu oran 2017 yılında yüzde 65ti. Reel sektöre verilen kredi yüzde 65
iken, aktif toplamının yüzde 65i iken şimdi yüzde 59a
düşmüş. Peki, Hazine ne yapmış? Hazine 2017de piyasadan
-banka sisteminden- yüzde 12 oranında para alırken 2019da yüzde 15e
çıkmış. Bu oran giderek artıyor. Artık Hazine, devlet
zaten bu kaynaklarla da yetinmiyor, Merkez Bankasının ihtiyat
akçelerine başvuruyor. Geçen sene 40,5 milyar Türk lirası ihtiyat
akçesi Merkez Bankasından alındı, Hazineye gelir
yazıldı. Bu yıl nisan ayında yapılması gereken
Merkez Bankası Genel Kurulu ocak ayına çekildi, olağanüstü Genel
Kurul yapıldı ve 5,3 milyar liralık ihtiyat akçesi, nisan
ayı beklenmeden, kâr payıyla birlikte -ayrıca kâr payı da-
bütçeye aktarıldı. Bunun anlamı nedir arkadaşlar biliyor
musunuz? Bütçe dengesini sağlayacak olan kurum Hazine ve Maliye
Bakanlığıdır Strateji Bütçe
Başkanlığıyla birlikte. Biri harcamaları kontrol
edecek; biri gelirleri kontrol edecek, harcamayı azaltacak, geliri
azaltacak, bütçe dengesini kurmaya çalışacak. Ne yapılıyor?
Artık yetmiyor oraları, Merkez Bankası bir üçüncü aktör olarak
piyasada. Merkez Bankasının aldıkları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Merkez
Bankası aslında piyasayı vergiliyor. Kurumlar vergisi rekortmeni
Merkez Bankası 10,6 milyar Türk lirası vergi ödüyor. Merkez
Bankasının rekortmen olduğu bir ülkede işler iyi gitmiyor,
kamu maliyesi kötü demektir arkadaşlar.
Teklifle ilgili maddelerde de
konuşacağım ama hemen şunları söyleyeyim: Bu teklif
ekonomiyi, bankacılık sistemini talimatlı bankacılık
sistemine dönüştürüyor. 1inci maddede yer alan hükme göre, bir banka çalışanının
vermiş olduğu rapor, yapmış olduğu işlem
bankacılık sisteminin emin bir şekilde
çalışmasını tehlikeye düşürüyor ise hemen o kişi
hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulacak. Komisyonda
sordum; buna göre, bir bankanın mali analisti Geleceğe yönelik
ekonomide risk görüyorum. diye bir rapor verirse bu maddeden dolayı
cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulacak mı
bulunulmayacak mı, cevap verin, tutanaklara geçsin dedim; ne teklif sahibi
cevap verdi ne de orada oturan BDDK Başkanı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) BDDK
Başkanı zaten bankacılık sistemiyle ilgili değil
arkadaşlar, onu biliyorum. Soru önergesi veriyoruz, cevap vermiyor.
Risk grubu bankalar, genel müdürüne, yönetim kurulu
başkanına, genel müdür yardımcısına, yetkili konumdaki
kişilere, yönetim kurulu üyelerine kredi açamaz; onların ortak
olduğu şirketlere öz sermayesinin en fazla yüzde 25i kadar kredi
açabilir. Ee, Türkiye Varlık Fonuna sınırsız kredi açabilir
hâle getiriliyor bankalar. Türkiye Varlık Fonu kim, sahibi kim? Hazine.
Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Cumhurbaşkanı,
Başkan Vekili Sayın Hazine ve Maliye Bakanı. Varlık Fonu
neye sahip? Ziraat Bankasının yüzde 100üne sahip yani Varlık
Fonu, sahibi olduğu bankadan sınırsız kredi alacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkan. Toleransınıza çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Buyurun, tamamlayalım.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Arkadaşlar,
Türkiye Varlık Fonu ne için kurulmuştu? İlave finansman yaratacaktı;
yurt dışına gidecekti, yurt dışından kaynak
yaratacaktı. Ne oldu? Yurt dışında para yok, Türkiye
ekonomisi kimseye güven vermiyor. Varlık Fonunun aktifinde de çok
kıymetli varlıklarımız var; Türk Hava Yolları var,
Ziraat Bankası var, Halk Bankası var, Devlet Demiryolları var,
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı var, Türkiye Petrolleri var,
PTT var, ÇAYKUR var; buna rağmen kredi alamıyoruz, bari gidip bizim
Ziraat Bankasından, Halk Bankasından sınırsız bir
şekilde alalım. diyorlar. Bari hepsini birleştirin -Hazine
Müsteşarlığı, Ziraat Bankası, Halk Bankası,
Varlık Fonu- böyle havuz AŞ, havuz yönetimi diye bir şey
kurun. Arkadaşlar, olmaz bu; bu olmaz arkadaşlar! Uyarıyorum;
lütfen bu maddeleri düzeltin.
Önerilerimiz olacak, o öneriler sırasında
da ayrıca görüşlerimizi ifade edeceğiz.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
şimdi, birinci bölüm üzerinde şahıslar adına söz
taleplerini karşılayacağım.
Şahıslar adına ilk söz, Gaziantep
Milletvekilimiz Sayın Mahmut Toğrula aittir.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika Sayın Toğrul.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 176 sıra sayılı
Kanun Teklifi üzerine şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, AKP; emekçinin, yoksulun
sorunlarını çözeceğine Bankacılık Kanunuyla
uğraşıyor. Şimdi, getirilen bu kanun teklifiyle tüm
alanlarda yaşanan merkezîleşme, tekelleşme, otoriterleşme
dalgasından bankacılık düzeni de nasibini alacak.
2005 yılında AKP Hükûmeti tarafından
2001 krizinin yarattığı sorunların tekrar
yaşanmaması için oldukça sert önlemler alınmıştı.
Bugün ise AKPnin, krizin gittikçe daha derinleşeceği
kaygısıyla hazırladığı bir kanun teklifiyle
karşı karşıyayız. 2001 krizi kâbusunu 2020
yılında yaşamamak için bu kanun teklifi getiriliyor fakat bu teklifin,
sorunları çözmekten ziyade birçok sorunu da beraberinde getireceği
kaygısını taşıyoruz.
Bu teklifin tamamına
baktığımızda, iktidar, esas itibarıyla kamu
bankalarına yaptırdığı işlemleri şimdi özel
bankalara da yaptırmak istiyor. Yani özel bankalar üzerinde bir siyasi
denetim ve baskı mekanizması kurularak, mesela AKP ne kadar istiyorsa
kredi musluğu o kadar açılacak ve bu şekilde özel bankalar
üzerinde bir baskı aracı oluşturulacak, bankalar zapturapt
altına alınacak; bu da
bağımsızlığını yitirmiş olan ve
iktidarın taşeronu gibi çalışan BDDK
aracılığıyla yapılacak. AKPnin ekonomi
politikalarındaki rotasının halkın ihtiyaçlarına,
sorunlarına ve beklentilerine cevap verebilecek doğrultuda
olmadığı aşikârdır; tam tersine kendi
iktidarını ekonomik olarak sağlamlaştırma, iktidara
yandaş olan kuruluşlara yeni imkânlar yaratma doğrultusundadır.
AKPnin uyguladığı neoliberal
politikaların yarattığı yoksulluk, geleceksizlik nedeniyle
İstanbul Üniversitesi öğrencisi Hakan Taşdemir intihar ederek
yaşamına son veriyor. Yine geçenlerde Çocuğuma ekmek
alamıyorum. diyen Hataylı bir yurttaş Valiliğin önünde
kendisini yakıyor. Konyada bir kamyon şoförü intihar ediyor,
yaşamına son veriyor. Ülkede giderek derinleşen ekonomik bir
kriz nedeniyle son bir ay içerisinde intihar eden, yaşamına son veren
birçok yurttaşla karşı karşıya
kalınmış; intiharlar neredeyse toplu intihar seviyesine
ulaşmış.
AKP iktidarı istihdam politikalarında,
sosyal politikalarda sorunları gidereceğine, öğrencilerin KYK
borçlarını sileceğine, EYTlilerin sorunlarını
çözeceğine, çiftçilerin ve esnafın dertlerine çare
bulacağına, asgari ücretle açlık ve yoksulluk
sınırı altında yaşayanların dertlerine çare
üreteceğine Bankacılık Kanunuyla uğraşmaktadır.
Bu Bankacılık Kanunuyla var olan AKP tekeline başka bir tekel
daha katılmak isteniyor ki bu amaçla tüm yetki BDDKye veriliyor. Deniyor
ki: Gerçeğe aykırı yanıltıcı bilgilerin
yayılmasının manüpilasyon sayılacağı bir
düzenleme getiriyoruz. Yani BDDK, hangi açıklamanın gerçeğe
aykırı olup olmadığına kendisi karar verecek ve bu
doğrultuda yanlış buldukları hakkında cezai işlem
yoluna gidebilecek. Bu teklifle BDDKye inanılmaz yetkiler verilerek
ekonomi üzerinde eleştiri yapacak olanların sesini kısmak için
adımlar atılıyor. AKP, uyguladığı sansür
politikasını şimdi de Bankacılık Kanunu içine
yayıyor. Bu adım, iktidarın kamusal ve demokratik
meşruiyetini yitirdiğinin bir göstergesi olarak görülüyor. Bu kanun
teklifinin içine yerleştirilen bu madde aslında düşünce ve ifade
özgürlüğüne de açıkça aykırıdır; Türkiye'nin
imzalamış olduğu bütün uluslararası demokratik
sözleşmelere, Türkiye'deki ilgili yasalara ve Anayasaya da
aykırıdır.
Bankacılık Kanununun içine
taşınmak istenen bir başka konuysa aslında Kanal
İstanbuldur. Biliyorsunuz, Kanal İstanbul işi çok
tartışmalı bir konu. Aslında çılgın proje
diyorlar ve aslında kamuoyu araştırmalarında AKPnin bu
çılgın projesine rıza gösterilmediği de açıktır.
Sayın milletvekilleri, iktidar bununla
yetinmemiş, Kitlesel finansman yeterince sağlanamazsa ne
yapabiliriz? diye düşünmüş, Kanal İstanbul Projesinin
finansmanı için bir de Varlık Fonunu bulmuş. Varlık Fonuna
sınırsız borçlanma yetkisi veren maddeler içeriyor bu teklif
yani bir paralel hazine olarak Türkiye Varlık Fonu Sayıştay
denetiminden kaçırılabilir bir imkân olarak görülüyor. Varlık
Fonuna sınırsız borçlanma yetkisi verilerek Kanal İstanbulun
finansman desteği buradan sağlanmaya çalışılıyor.
Peki, Varlık Fonu ne için kuruldu değerli arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) İktidar,
aslında burada Varlık Fonuna bir iş de yaratmış oluyor
bu teklifle. Tüm yurttaşlarımızın onlarca yıldır
emeğiyle, alın teriyle ortaya çıkmış olan kamusal
değerlerinin bir havuzda toplanıp bir fon hâline getirilmesine biz
taa başından beri itiraz etmiştik. Şimdi, bu Fon
sınırsız borçlanma yetkisiyle donatılacak ve Kanal
İstanbul gibi fanteziye kaynak olarak kullanılacak.
Bu teklif, Türkiyenin ekonomik zenginliklerini;
yurttaşların emeğiyle, alın teriyle, vergisiyle
oluşmuş olan bütün bu zenginliklerini Kanal İstanbulda
batırma projesinin adımıdır esas itibarıyla.
Bankacılık Kanununda yapılacak olan değişikliklerin
de güven artırıcı değişiklikler
olmadığı açıktır; esas itibarıyla, iktidarın
ekonomik politikalarının alanını genişletmeyi
hedeflemektedir. Kısaca bu teklif, tam denetim altında olmayan özel
bankaları ceza tehditleriyle zapturapt altına almayı hedefliyor;
sözde faizsiz finans adı altında çalışan yandaş
kuruluşları büyütmeyi, zenginleştirmeyi hedefliyor; Türkiye
Varlık Fonu üzerinden denetimsiz bir biçimde finansman sağlamak için
yeni yolsuzluklara, usulsüzlüklere yol açmayı hedefliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Toğrul,
tamamlayın.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Son cümlem Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Ekonomideki kötü
gidişata dikkat çekenlerin sesini kısmak da bu teklifle
hedeflenmektedir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Muş, bir söz talebiniz
oldu, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
52.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun, Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlunun 176
sıra sayılı Kanun Teklifinin birinci bölümü üzerinde
İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuşmaları dikkatle
takip ediyoruz. Az önce İYİ PARTİ Milletvekili Sayın
İsmail Tatlıoğlu, kanun teklifiyle alakalı çeşitli
eleştiriler ortaya koydu, koyabilir; yaklaşımına, finansal
meseleye bakışına, buna bir itirazımız yok yani kendi
görüşleridir fakat konuşmasının bir kısmında,
Hazine ve Maliye Bakanımızla ilgili olarak bu Kanal İstanbul
güzergâhından arazi aldığını, bunun bir
ahlaksızlık olduğunu ifade ediyor.
Tabii, İsmail Tatlıoğlu profesör,
kendisi üniversitede yıllarca ders vermiş. Bu konuyla alakalı
Sayın Albayrak, bir açıklama da yaptı. Yani yıllar önce
babasının oradan aldığı bir yer vardı, 2012de bu
yerin yanında bir yer alındığı ve bu Kanal
İstanbul Projesi 2011de açıklandığı için bir
spekülasyon yapıldı. Bununla alakalı kamuoyuna da açıklama
yapıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Muş,
buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Yıllar önce
babasının aldığı bir yerin yanında satılan
bir yer var, burayı alıyor. Burada ne o dönem kanalın
güzergâhı belli ne bu niyetle hareket edilmiş ne bu düşünülerek
ortaya konulmuş, sadece ve sadece -ki buradaki pek çok milletvekili de
bilir, kültürümüzde de vardır- bu niyetle alınmış.
Şimdi, Tatlıoğluna gerçekten bunu
yakıştıramadığımızı ifade etmek
isterim. Şık olmamıştır, doğru olmamıştır;
Bakanın beyanına, ifadesine rağmen ısrarla, hâlen bu
niyetle alınmış olduğunu iddia etmek
yakışıksız kaçmıştır, doğru
olmamıştır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Sayın
Tatlıoğlunu, bu anlamda bu ifadesini düzeltmeye davet ediyorum.
Şık olmamıştır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Peki.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Aydın Milletvekili Mustafa
Savaş ile 88 Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/2596) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 176) (Devam)
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, söz
sırası Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Sami Çakıra aittir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Aydın Milletvekili Mustafa Savaş ile 88
Milletvekilinin Bankacılık Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin birinci bölümü
üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında geçtiğimiz
iki hafta içerisinde yaşadığımız acı olaylarla
ilgili düşüncelerimi birkaç cümleyle paylaşmak istiyorum. Öncelikle
İblibde rejim unsurları tarafından şehit edilen askerlerimize
Allahtan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum. Elâzığ
depreminde vefat eden vatandaşlarımıza, Vanda çığ
felaketinde kaybettiğimiz canlarımıza, İstanbulda uçak
kazasında vefat eden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet;
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Allah, bu tür
afetlerden ülkemizi, milletimizi muhafaza etsin. Çığ felaketinde
kaybettiğimiz Kartepeli şehit Jandarma Astsubay Fatih Karagözün
babası arkadaşımız, Selahattin Karagözün Bir evladın
ölümünün dayanılmaz acısını, onun vatanı beklerken
öldüğünü bilmek, şehit olduğuna inanmaktan başka hiçbir
şey teselli ve teskin edemez. ifadesi, bu vatanı bize emanet
edenlerin ruhunu şad edecek yegâne bir inanç, iman anlayışı
olsa gerek.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz kanun teklifi 5411 sayılı Bankacılık
Kanununda, 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları
Kanununda, 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman
Şirketleri Kanununda ile 6362 sayılı Sermaye Piyasası
Kanununda değişiklik ve yenilik içermekte; aynı zamanda 5237
sayılı Türk Ceza Kanununa atıfta bulunmaktadır. Kanun
teklifinin birinci bölümündeki maddeler ağırlıklı olarak
Bankacılık Kanunuyla ilgilidir.
Hepinizin malumu olduğu gibi, finansal
piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması için kredi sisteminin
etkin, doğru, kurallara uygun işlemesi; tasarrufun, tasarruf
sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması açısından
bankacılık sistem ve mevzuatının bu kurallar çerçevesinde
işletilmesi için çalışılması gerektiği; bu
çalışma zemininin oluşturulmasının yasamanın
üzerinde bir görev olduğu aşikârdır.
Yapılan değişiklikleri madde madde
değerlendirmeyeceğim. Plan ve Bütçe Komisyonunda milletvekili
arkadaşlarımızın ciddi katkı ve düşüncelerini
dinledik. Bu değerlendirmeleri önemsediğimi ifade etmek istiyorum.
Değişen dünya, ticaret, ekonomi
yaklaşımları zaman zaman kanunlarda yeni değişiklik ve
ilaveleri zorunlu kılmaktadır. Bugün konuştuğumuz sanal
ortam, teknolojik altyapı, kripto paralar, blokzincirler, en azından,
on beş sene önce ülkemizde konuşulmuyordu.
Yine, bu çerçevede kanun kapsamına alınan
kitle fonlaması, Türkiye Varlık Fonu ve fondaki bankaların
çalışma prensiplerinin belirlenmesi de bu anlamda
değerlendirilmelidir. Bu kanun teklifiyle yatırım ve kalkınma
bankacılığının daha da güçlenmesi, etkin hâle
getirilmesi, çalışma prensiplerinin netleştirilmesi yönünde
adım atılmaktadır.
Yine, kanun teklifiyle bankalarda mali bünyede
bozulma yaratacak hâllerin gerçekleşmesi veya gerçekleşmesi ihtimali
durumunda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kuruluna yetki
verilmektedir ki bu, bankacılık sektöründe daha önce yaşanan
krizlerle karşılaşmamak adına atılan sağlam bir adım olarak gözükmektedir. Aynı zamanda, Basel
Komitesi tarafından yayınlanan standartlarla uyumlu risk
grupları oluşturulması ve takip edilmesi planlanmakta ve
hedeflenmektedir.
Dünyanın
alabildiğince küçüldüğü, manipülasyonun ve spekülasyonun bir
hackerın parmakları arasında olabileceği gerçeğini göz
önünde bulundurarak; çetelerin, şebekelerin neler yapabileceği
yanında, finansal gücünü emperyalist emelleri için kullanmaktan
kaçınmayacağını söyleyebilen devletlerin
varlığı, sizi yeni tedbirleri hayata geçirmeye mecbur
bırakacaktır. Cezaların güncellenmesi yanında,
caydırıcılığının kalıcı
olması, denetleme kurum ve kurullarının tam işlemesi,
piyasayı regüle edecek tüm ayraç ve kaldıraçları kullanabilecek
teknik altyapının hazırlanması, Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankasıyla koordinasyonu en üst seviyede tutabilmeyi hedefleyen bu kanun
teklifi, bugünün işleyişine yardımcı olmak hedefiyle
hazırlanmış, güçlü bankacılık sisteminin -ekonominin
can damarı, atardamarı ve toplardamarı gibi-
işleyişine katkı sağlamak amacıyla
hazırlanmış ve önümüze getirilmiştir.
Bu çerçevede,
emeği geçenlere teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Değerli milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime iki
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.24
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.25
BAŞKAN: Başkan
Vekili Levent GÖK
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare
AYDIN YILMAZ (İstanbul), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 57nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
176 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir konu
bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 19 Şubat 2020 Çarşamba günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, hepinize iyi akşamlar
dilerim.
Kapanma Saati: 21.26