TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
60ıncı
Birleşim
25 Şubat
2020 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Cemal Çetinin,
Avrupa ülkelerinde artan ırkçılık, ayrımcılık,
yabancı düşmanlığı ile 19 Şubat 2020 tarihinde
Almanyanın Hanau şehrinde Türk iş yerlerine yapılan saldırılara
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, yüksek
hızlı tren ile Sakarya-İstanbul bölgesel trenlerine ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Trabzon Milletvekili Salih Coranın, 24
Şubat Trabzonun düşman işgalinden kurtuluşunun 102nci
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının,
halkın sağlık alanında yaşadığı
mağduriyete nasıl çözüm bulunacağını ve çöken
sağlık sisteminin coronavirüsten bizi nasıl koruyacağını
Sağlık Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, İranda meydana gelen, Van ili Başkale
ilçesinde etkisi görülen depremde hayatını kaybeden vatandaşlara
Allahtan rahmet dilediğine, mübarek üç ayların ve Regaip Gecesinin
Türk ve İslam âlemine hayırlar getirmesini Yüce Allahtan niyaz
ettiğine ilişkin açıklaması
3.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş
İlgezdinin, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen (2/2633) esas
numaralı Kanun Teklifinin 19uncu maddesiyle derneklere yeni üyelerin ve
üyeliği sona erenlerin kimlik bilgilerini mülki idare amirlerine bildirme
zorunluluğu getirilmesinin insan hak ve özgürlükleri başta olmak
üzere Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin açıklaması
4.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünçün, mübarek üç
ayların ülkeye ve İslam âlemine hayırlar getirmesini Yüce
Allahtan niyaz ettiğine ve 26 Şubat Hocalı
katliamının 28inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
5.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan
Aygunun, Tarım Kredi Kooperatiflerinin çiftçi borçlarını
yapılandırmak yerine icra işlemi
başlattığına, çiftçiye destek olunması
gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkinin,
başta Adana, Hatay ve Mersin olmak üzere güney illerinde oldukça sık
görülen orak hücre anemisi ve Akdeniz anemisi hastalıkları için
kullanılan ilaçlara erişimin önünün açılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- Adana Milletvekili Orhan Sümerin, dış
politikada bir bilinmezlik içine giren, içeride yanlış ekonomik
politikalar izleyen iktidarın Türkiyeye maliyetinin giderek
ağırlaştığına ilişkin açıklaması
8.- Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğlunun, İranda meydana gelen, Van ili Başkale
ilçesinde etkisi görülen depremde hayatını kaybeden vatandaşlara
Allahtan rahmet dilediğine, mübarek üç ayların ve Regaip Gecesinin
Türk ve İslam âlemine hayırlar getirmesini Yüce Allahtan niyaz
ettiğine ilişkin açıklaması
9.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın,
Çanakkale ilinin sahip olduğu doğal güzellikleri, zengin tarihi ve
kültürel birikimiyle turizmden daha fazla pay alan kent hüviyetine
kavuşması gerektiğine ilişkin açıklaması
10.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
emeklilerin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
11.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, Artvin ili Gazi Ortaokulu için niçin yıkım
kararı alındığını ve yıkım kararı
alınmasında okulun niteliğinin ve adının etkisinin
olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
12.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal
Fendoğlunun, Malatya ilinde yaşanan deprem nedeniyle esnaf ve
vatandaşların ödeyemediği su bedellerinin gecikme faizinin
silinip anapara üzerinden yeniden yapılandırılmasını
Hazine ve Maliye Bakanından talep ettiğine ilişkin
açıklaması
13.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer
Aycanın, ülkenin geleceği için ilk ve ortaöğretimde
başarının önemli olduğuna, başarıyı
artırmak için de altyapı sorunlarının çözülüp okul
ihtiyacının karşılanması gerektiğine ilişkin
açıklaması
14.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan
Ünverin, emeklilere ödenen bayram ikramiyeleriyle ilgili basında yer alan
haberlere ilişkin açıklaması
15.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmazın,
Düzce ili Yığılca ilçesine Düzceli şehitlerin
adının yaşatıldığı kapalı spor salonu
yapılmasını Gençlik ve Spor Bakanından talep ettiklerine
ilişkin açıklaması
16.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
Türk milletinin mübarek üç aylarını tebrik ettiğine,
Hakkın rahmetine kavuşan 21inci Dönem MHP Çankırı
Milletvekili İrfan Keleşe Allahtan rahmet dilediğine,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın İdlibde
yaşananlar için kullandığı savaş sözcüğüne
yönelik bu savaşta kimin kiminle savaştığını ve
bu savaşın kimin savaşı olduğunu, İdlibde
Mehmetçiki korumak için niçin Rusyadan alınan S-400lerin
kullanılmadığını ve havadan destek verilmezse
Mehmetçikin orada nasıl savaşacağını öğrenmek
istediklerine, Hükûmeti coronavirüs tehlikesine karşı hızlı
ve kapsamlı tedbirler almaya davet ettiklerine, Ozan Ceyhunun Türkiyenin
Viyana Büyükelçisi olarak atanması kararını kabul etmediklerine,
Kocaeli ili Çayırova ilçesinin çocuk doktoru ihtiyacının
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Türkiyenin Viyana
Büyükelçisi olarak atanan Ozan Ceyhunun Mustafa Erolun şehit edilmesiyle
ilgili yargılanmadığına ilişkin açıklaması
18.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, İranda meydana gelen, Van ili Başkale ilçesinde etkisi
görülen depremde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet
dilediğine, HDP milletvekillerinden oluşan bir heyetin hasar gören
Başkale ilçesi köylerini ziyaret ettiğine ve depremzedelerin
yardım beklediğine, Kars, Patnos, Diyadin, Siirt, Batman, Silvan,
Iğdır, Norşin ve Ergani Belediyelerinden gelen yardım
kamyonlarının engellendiğine ancak dayanışmanın
engellenmesini asla kabul etmeyeceklerine, Anayasa Mahkemesinin Ankaradaki
Gezi eylemlerinde polisin saldırısı nedeniyle yapılan
başvuru konusunda verdiği hak ihlali kararına ve açıklanan
Gezi Parkı davasının gerekçeli kararına, Mardin Milletvekili
Mithat Sancarın Eş Genel Başkan seçildiği HDP 4üncü
Olağan Kongresinde dayanışma gösteren siyasi partiler ile sivil
toplum kuruluşlarına teşekkür ettiklerine ilişkin
açıklaması
19.- İzmir Milletvekili Kani Bekonun, dönemin
Başbakanı Binali Yıldırımın Ülkede sendikal hak
ve özgürlükler konusunda işçiler korkmasın, sendikalara üye olsun.
ifadelerine rağmen DİSKe bağlı BİRLEŞİK
METAL-İŞ Sendikasına üye oldukları için İzmir Kale
Grubu Pratt&Whitney Fabrikasından 94 işçinin işten
çıkarıldığına ilişkin açıklaması
20.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
başarılı bir yasama haftası dilediğine, İranda
meydana gelen, Van ili Başkale ilçesinde etkisi görülen depremde
hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine
ve CHP milletvekillerinden oluşan bir heyetin deprem bölgesine
gittiğine, devletin şefkatli elini zarar gören Başkale ilçesi ve
köylerine uzatarak acil ihtiyaçların karşılanması
gerektiğine, kongrelerinin ve seçilen Eş Genel
Başkanlarının Halkların Demokratik Partisine hayırlı
olmasını dilediklerine, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sansürün her
türlüsüne karşı olduklarına ve mücadele ettiklerine, Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğanın
Cumhur İttifakı, karşımızdaki malum Millet
İttifakı adı altında aslında terör örgütleriyle el
ele, omuz omuza olanlara karşı bir ittifaktır. ifadesini
kınadıklarına ve reddettiklerine, beraat kararı verilen
Osman Kavalanın tekrar gözaltına alınmasına ve Ozan
Ceyhunun Türkiyenin Viyana Büyükelçisi olarak atanması kararına
ilişkin açıklaması
21.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine, Hakkın rahmetine kavuşan 21inci Dönem MHP
Çankırı Milletvekili İrfan Keleşe ve İranda meydana
gelen, Van ili Başkale ilçesinde etkisi görülen depremde
hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine,
deprem kuşağı üzerinde yer almamız nedeniyle
alınması gereken tedbirler konusunda titiz bir çalışmanın
yapılması gerektiğine ve millet olarak bu
sıkıntılı günlerin el birliğiyle
atlatılacağına ilişkin açıklaması
22.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
aziz milletin ve İslam âleminin mübarek üç aylarını tebrik
ettiğine, İranda meydana gelen, Van ili Başkale ilçesinde
etkisi görülen depremde hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan
rahmet dilediğine, devletin ilk andan itibaren olaya müdahale
ettiğine ve süreci takip ettiklerine, Hakkın rahmetine kavuşan
21inci Dönem MHP Çankırı Milletvekili İrfan Keleşe Allahtan
rahmet dilediklerine, Genel Kurulda görüşmelerine başlanacak olan
Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifinin
vatandaşları koruyucu, ihracatı artırıcı önemli
düzenlemeleri içerdiğine ve verimli bir çalışma temenni ettiğine
ilişkin açıklaması
23.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, vefat eden
21inci Dönem MHP Çankırı Milletvekili İrfan Keleşe
Allahtan rahmet dilediğine, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
24.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
25.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
Manisa Milletvekili Özgür Özel ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun yaptığı açıklamalarındaki bazı
ifadelerine, yargı kararlarının kendi sisteminde yürümesinin
doğru olduğuna ilişkin açıklaması
26.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
27.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, İzmir
Milletvekili Cemal Beklenin İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- Burdur Milletvekili Mehmet Gökerin, Burdur
Devlet Hastanesi acil servisinde görevli hekim ile nöbetçi ambulans ekibinin
bir vatandaş tarafından darbedilmesi olayını
kınadığına, Yeşilova ilçesi çocuk doktoru
ihtiyacının karşılanması gerektiğine ilişkin
açıklaması
29.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın HDP grup önerisi üzerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
30.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
31.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
32.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
İstanbul Milletvekili Erol Kayanın HDP grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
33.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, İstanbul Milletvekili Erol Kayanın HDP grup önerisi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
34.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
35.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Erzurum
Milletvekili Recep Akdağın CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
36.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, vefatı nedeniyle Muzaffer İlhan Erdosta Allahtan rahmet
dilediklerine ilişkin açıklaması
37.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, vefatı
nedeniyle Muzaffer İlhan Erdosta Allahtan rahmet dilediklerine
ilişkin açıklaması
38.- Trabzon Milletvekili Hüseyin Örsün, 24
Şubat Trabzonun düşman işgalinden kurtuluşunun 102nci
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
39.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
Niğde ili Bor ilçesi Kaynarca köyünün afet nedeniyle
boşaltılması sonucu afet evlerine yerleştirilen köylülerin
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
40.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, 24 Şubat Hoca Ahmet Yesevinin
vefatının 854üncü ölüm yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ PARTİ Grubunun, 3/10/2019
tarihinde Adana Milletvekili İsmail Koncuk ve 19 milletvekili
tarafından, çocuk yaşta veya erken yaşta evliliğin
nedenlerinin tespiti ve bu sorunların önlenmesi için yapılması
gerekenlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/1825) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2020 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, 25/2/2018 tarihinde Van
Milletvekili Murat Sarısaç ve arkadaşları tarafından,
Vanın Başkale ilçesinde can ve mal kaybına neden olan depremden
kaynaklı sorunların ve yaşanan eksikliklerin tespit edilmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2020 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan,
intihar vakalarının nedenlerinin tüm yönleriyle
araştırılarak bu konuda geliştirilecek politikaların
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/231) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 25 Şubat 2020 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek
üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Avrupa Parlamentosu
Dış İlişkiler Komisyonu üyelerine "Hoş
geldiniz." denilmesi
B) Önergeler
1.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erelin, (2/1607)
esas numaralı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/64)
VIII.- SEÇİMLER
A) Komisyonda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
2.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
3.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- İstanbul Milletvekili Hulusi Şentürk
ile 95 Milletvekilinin Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu
Teklifi (2/2537) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 173)
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelikin, Mersin ilinde 6-7 Ocak 2020 tarihinde
gerçekleşen yoğun yağışın ortaya
çıkardığı mağduriyetin giderilmesine ilişkin
sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı
(7/23907)
2.- Kırşehir
Milletvekili Metin İlhanın, şeker sektöründe üreticilerin kota
uygulamasından kaynaklı mağduriyetlerinin giderilmesine ve
uygulamanın üretici lehine değiştirilmesi önerisine ilişkin
sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı
(7/23908)
3.- Hatay
Milletvekili Suzan Şahinin, Türkiyede 2019 yılında ekilen ve
ithal edilen hububat miktarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman
Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/23909)
4.- Afyonkarahisar
Milletvekili Mehmet Taytakın, Eber Gölündeki kuraklığın
giderilmesine ve gölün dip çamurunun çıkarılması projesine
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/23910)
5.- Karabük
Milletvekili Hüseyin Avni Aksoyun, Karabük Safranbolu İçme Suyu
İsale Hattı ve Arıtma Tesisinin son durumuna ilişkin
sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı
(7/24103)
6.- Antalya
Milletvekili Cavit Arının, Antalyada bulunan bir bal paketleme
tesisinin tahliyesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı
Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/24151)
7.- Ankara
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Sabiha Gökçen
Havalimanına yeni uçuş hattı başvurularının
kabul edilmemesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı
Bakanı Mehmet Cahit Turhanın cevabı (7/24155)
8.- İzmir Milletvekili Bedri Serterin,
İzmirde sağlık turizminin geliştirilmesine,
İzmir Aliağada bulunan Kyme Antik Kenti
için bir koruma ve kazı planı olup olmadığına,
İlişkin soruları ve Kültür ve Turizm
Bakanı Mehmet Nuri Ersoyun cevabı (7/24337), (7/24338)
9.- Hatay
Milletvekili Suzan Şahinin, 2002-2020 yılları arasındaki
borçlu çiftçi sayısına ve çiftçilerin kredi borçlarına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/24355)
10.- İzmir
Milletvekili Ednan Arslanın, Türkiye genelinde bulunan
Bakanlığa ait binaların depreme karşı güçlendirilmesi
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman
Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/24356)
11.- Hatay
Milletvekili Suzan Şahinin, 2002-2020 yılları arasında
elektrik borcu olan çiftçiler ile borçlarının
yapılandırılmasına ve çiftçilerin vergi yükünün
azaltılmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/24360)
12.- Adana
Milletvekili Müzeyyen Şevkinin, çocuğunun velayetini almaya
çalışan bir vatandaşın sorunlarına ilişkin sorusu
ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24391)
13.- Ankara
Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin, Kanal İstanbul Projesine ve bir
holdingle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24503)
14.- Diyarbakır
Milletvekili Hişyar Özsoyun, kamuya işe alımlarda liyakat
sisteminin uygulanmadığı iddiasına ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24504)
15.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Elâzığda
yaşanan depreme ait çeşitli verilere ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24505)
16.- Tekirdağ
Milletvekili Candan Yüceerin, Türkiye Gençlik Vakfına tahsis edilen
taşınmazlara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24507)
17.- Ankara
Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin, akaryakıt dağıtım
lisansına sahip bir şirkete uygulanan teşvik ve muafiyetlere
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/24510)
18.- İzmir
Milletvekili Mahir Polatın, İzmirin Çeşme ve Urla
ilçelerindeki bazı parsellerle ilgili alınan acele
kamulaştırma kararına ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24511)
19.- Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzelin, Diyarbakır ilindeki Kadın
Danışmanlık Merkezine erkek müdür atanmasına ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24512)
20.- Şırnak
Milletvekili Nuran İmirin, Elâzığda yaşanan deprem
sonrasında Halkların Demokratik Partisi Belediyelerinin
gönderdiği yardımların şehre alınmadığı
ve AFAD dışında yardım kabul edilmeyeceği
iddialarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24513)
21.- Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, deprem ile ilgili
yapılan çalışmalara ve toplanma alanlarının durumuna
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/24514)
22.- İzmir
Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun, İzmirin
Alaçatı ve Zeytineli mahallelerindeki arazilerin bir bölümünün
kamulaştırılmasına ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24516)
23.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin, İzmirin Çeşme ve Urla ilçelerindeki
bazı taşınmazların turizm yatırımlarına
tahsisi amacıyla alınan acele kamulaştırma kararına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/24517)
24.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Siirt Hassa Hatun Kız
Öğrenci Yurdu binasının 24 Ocak 2020de gerçekleşen deprem
sebebiyle hasar aldığı ve öğrencilerin yurtta kalmaya
zorlandıkları iddialarına ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24518)
25.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
pestisit uygulaması yapanlarla ilgili sağlık taramalarına,
Yapılan denetimlerde pestisitli ürünlerin
saptanmasına,
İlişkin soruları ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24519), (7/24520)
26.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun,
bir doktorun güvenlik soruşturması nedeniyle göreve
başlatılmadığı ve iş yeri hekimliği
sertifikasının verilmediği iddialarına,
İş yeri hekimliği sınavında
başarılı olan bir kişinin güvenlik soruşturması
nedeniyle sertifikasını alamamasına,
Bir kişiye güvenlik soruşturması
nedeniyle iş yeri hekimliği sertifikasının verilmediği
iddiasına,
Bir kişiye güvenlik soruşturması
gerekçesiyle iş yeri hekimliği sertifikasının
verilmediği iddiasına,
İş yeri hekimliği sınavında
başarılı olan bir kişinin güvenlik soruşturması
nedeniyle sertifikasını alamamasına,
Bir kişiye güvenlik soruşturması
nedeniyle iş yeri hekimliği sertifikasının verilmediği
iddiasına,
Bir kişiye güvenlik soruşturması
nedeniyle iş güvenliği sertifikasının verilmediği
iddiasına,
Bir kişiye güvenlik soruşturması
nedeniyle iş yeri hekimliği sertifikasının verilmediği
iddiasına,
Bir kişiye güvenlik soruşturması
nedeniyle iş yeri hekimliği sertifikasının verilmediği
iddiasına,
Bir kişiye güvenlik soruşturması
nedeniyle iş yeri hekimliği sertifikasının verilmediği
iddiasına,
İlişkin soruları ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24521), (7/24523), (7/24527), (7/24529), (7/24531), (7/24533),
(7/24538), (7/24546), (7/24548), (7/24549)
27.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, bir uzman doktorun güvenlik
soruşturması nedeniyle göreve başlatılmadığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24522)
28.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, İçişleri
Bakanlığınca yapılan PAEM, POMEM ve bekçilik
sınavlarına giren bir kişinin güvenlik soruşturması
nedeniyle sınavları kazanamadığı iddiasına
ilişkin,
OHAL Komisyonunca göreve iadesi yapılan Emniyet
Genel Müdürlüğü personelinin işe
başlatılmadığı iddiasına,
İlişkin soruları ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24524), (7/24532)
29.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk
Gergerlioğlunun, kıdem ve ihbar tazminatını almak için
dava açan bir kişinin davasının uzun süredir
sonuçlanmamasına,
Sakıncalı kişiler listesinde
olduğunu iddia eden bir kişinin aracını satmasına
Türkiye Noterler Birliği tarafından izin verilmediği
iddiasına,
Adıyaman E Tipi Kapalı Cezaevindeki bir
tutuklunun ağır hasta olduğu ve zor koşullarda
bulunduğu iddialarına,
İlişkin soruları ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24525), (7/24526), (7/24528)
30.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk
Gergerlioğlunun, eşi cezaevinde bulunan bir vatandaşın
evini satmaya çalışırken bazı sorunlar
yaşadığı iddialarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24530)
31.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk
Gergerlioğlunun, bir bankanın KHK ile ihraç edilen bir kişiye
sigorta ödemesi yapmadığı iddiasına,
Bir bankanın KHK ile ihraç edilen
kişilerin işlemlerini yapmadığı iddiasına,
Bir sigorta şirketinin bir vatandaşa ödeme
yapmadığı iddiasına,
Bir bankanın KHK ile ihraç edilen kişilere
hesap açmadığı iddiasına,
Bir sigorta şirketinin KHK ile ihraç edilen
kişilere ödeme yapmadığı iddiasına,
İlişkin soruları ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24534), (7/24542), (7/24543), (7/24544), (7/24547)
32.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, maaşı ve mal
varlığı üzerindeki tedbir kararları kaldırılan
bir kişinin bankayla yaşadığı soruna ve
maaşını alamadığı iddialarına ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24536)
33.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, bir kişinin güvenlik
soruşturması nedeniyle işe
başlatılmadığı iddiasına,
Parasız yatılı ve bursluluk
sınavıyla burs kazanan öğrencilerin burslarının geç
yatırıldığına dair iddialara,
İlişkin soruları ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24537), (7/24539)
34.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, Hasankeyfte yaşayan
vatandaşların yeni yerleşkedeki hak sahipliğiyle ilgili
çeşitli iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24540)
35.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, Burdurda bulunan
kışlalarda yeterli hijyen koşullarının
sağlanmadığı ve ayrımcılık yapıldığı
iddialarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24541)
36.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, Silivri 3 Nolu Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda bulunan bir tutuklunun banka hesaplarına bloke
konulduğu ve bankanın eşine parasını vermediği
iddialarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24545)
37.- Aydın
Milletvekili Süleyman Bülbülün, Türkiyede ve Aydında toplanan deprem
vergisi tutarına ve bazı verilere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24629)
38.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, 2017-2020 yılları
arasında banka kredileri nedeniyle icralık olan vatandaşlara,
2017-2020 yılları arasında cep
telefonu faturası nedeniyle icralık olan vatandaşlara,
2017-2020 yılları arasında doğal
gazı kesilen ve icralık olan vatandaşlara,
Elâzığ depremi sonrasında sosyal
medya paylaşımları nedeniyle hakkında soruşturma
açılan kişilere,
2017-2020 yılları arasında haczedilen
traktör, tarla ve arazi sayısına,
2017-2020 yılları arasında suyu
kesilen ve icralık olan vatandaşlara,
2017-2020 yılları arasında
elektriği kesilen ve icralık olan vatandaşlara,
Parlamenter sisteme geçiş konusunda Anayasa
değişikliği yapılıp yapılmayacağına ve
seçimlerle ilgili çeşitli iddialara,
2017-2020 yılları arasında yediemin
depolarına teslim edilen araç sayısına,
İlişkin soruları ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24630), (7/24631), (7/24632), (7/24633), (7/24634), (7/24637),
(7/24638), (7/24639), (7/24640)
39.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, 2017-2020 yılları
arasında GSS prim borcu nedeniyle sağlık hizmetlerinden
yararlanamayan vatandaşlara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24635)
40.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, 29 Ocak 2020 tarihi
itibarıyla kayyumlar tarafından işten çıkarılan
vatandaşlara ve bu kişilerin işe iade davalarına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/24636)
41.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Yıldız Teknik
Üniversitesi bünyesinde görev yapan bir akademisyenin sosyal medya üzerinden
yaptığı bir paylaşıma ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24641)
42.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, Elâzığda meydana
gelen depremde hasar gören çiftliklere ve ölen hayvan sayısına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/24642)
43.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, olası bir koronavirüs
salgınına karşı alınacak önlemlere ve havaalanına
girişte kullanılan termal kameralara ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24643)
44.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, KHK ile ihraç olmuş bir
kişinin kamu bankasında bulunan hesabına şerh
konulmasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24645)
45.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, Sakarya L Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda bulunan bir tutuklunun eğitim hakkının
kısıtlandığına dair iddialarına ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24739)
46.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk
Gergerlioğlunun, bir bankanın KHK ile ihraç edilmiş
kişilerin hesaplarını ve kredi kartlarını iptal ettiği
iddiasına,
Bir bankanın KHK ile ihraç edilmiş
kişilere kredi kartı vermediği iddiasına,
Bir bankanın KHK ile ihraç edilen
kişilerin işlemlerini yapmadığı iddiasına,
Bir bankanın KHK ile ihraç edilen bir
kişinin kredi kartını iptal ettiği ve işlemlerini yapmadığı
iddiasına,
İlişkin soruları ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24740), (7/24743), (7/24745), (7/24747)
47.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, 19.01.2020 tarihinde engellenen
bir yürüyüşe ve yürüyüşle ilgili gözaltı işlemlerine
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/24742)
48.- İstanbul
Milletvekili Dilşat Canbaz Kayanın, ÖSO mensuplarına ödeme
yapıldığı ve Türk vatandaşlığı
verildiğine dair iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24744)
49.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin, İzmir ili Çeşme ve Urla
ilçelerinde hakkında acele kamulaştırma kararı verilen
bazı araziler üzerinde yapılacağı iddia edilen bir projeye
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/24748)
50.- Denizli
Milletvekili Gülizar Biçer Karacanın, Pamukkale Üniversitesi Tıp
Fakültesi Kardiyoloji Anabilim dalına yapılan bir atamaya
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/24749)
51.- Denizli
Milletvekili Yasin Öztürkün, bir şirket tarafından
Kızılaya yapılan şartlı bağışa
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/24750)
52.- Denizli
Milletvekili Yasin Öztürkün, binaların depreme karşı
güçlendirilmesi çalışmalarına ve Özel İletişim Vergisi
ile bağışların akıbetine ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24751)
53.- Antalya Milletvekili Feridun Bahşinin,
bir şirket tarafından Kızılaya yapılan
şartlı bağışa,
Türk Kızılayına ve Türk
Kızılay Genel Başkanına yönelik çeşitli iddialara.
İlişkin soruları ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24753), (7/24754)
54.- İzmir
Milletvekili Aytun Çırayın, bir şirket tarafından
Kızılaya yapılan şartlı bağışa
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/24756)
55.- İstanbul
Milletvekili Dilşat Canbaz Kayanın, Cumhurbaşkanının
affı ile serbest kalan bir mahkûma ve sağlık sebebiyle
infazın ertelenmesi uygulamalarına ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24757)
56.- Gaziantep
Milletvekili Mahmut Toğrulun, Sayıştay raporunda Gaziantep
Büyükşehir Belediyesine dair yer alan tespitlere ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24758)
57.- Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutanın, 2004-2019 yılları
arasında toplanan deprem vergisi ve bu süreçte kentsel dönüşüme
ayrılan bütçe miktarına ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24814)
58.- İstanbul
Milletvekili Özgür Karabatın, sağlık sorunu nedeniyle
Cumhurbaşkanınca hakkında af kararı verilen bir kişiye
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/24815)
59.- İzmir
Milletvekili Bedri Serterin, İzmirin Çeşme ilçesinde Kültür ve
Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi ilan edilen alanlara ilişkin sorusu
ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24816)
60.- İstanbul
Milletvekili Ümit Beyazın, Türk Kızılayına ve Türk
Kızılay Genel Başkanına yönelik çeşitli iddialara
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/24817)
61.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, ülkemizde sosyal yardım alan
kişilere,
2000 yılından önce ve sonra emekli olan
kişilerin maaşında oluşan farklara,
İŞKURdan iş bulan ve 2019
yılında işsizlik fonundan yararlanan üniversite
mezunlarına,
İlişkin soruları ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24818), (7/24819), (7/24827)
62.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, koyun-keçi çiçeği
hastalığına ait çeşitli verilere,
2018 yılındaki ithal hayvan ölümü ve
şartlı kesimine,
2019 yılı TMOnun yaptığı
ithalat ve ihracata,
İlişkin soruları ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24820), (7/24823), (7/24829)
63.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, kamu iktisadi teşebbüslerinin alacağını
tahsil edemediği ülkeler ve alacakların bedellerine ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24821)
64.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, kamu kurum ve kuruluşlarındaki
danışman sayısına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24822)
65.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
kamu kurum ve kuruluşlarının kiralık bina
sayılarına ve toplam kira tutarına,
Kamu kurum ve kuruluşlarının
zilyetliğinde bulunan motorlu araç sayılarına.
İlişkin soruları ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/24824), (7/24825)
66.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, atıl durumda bulunan hazine
taşınmazlarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24826)
67.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, 2018-2019 yılı KİTlerin
enerji kullanım tutarının
karşılaştırılması ve kış saati
uygulamasının kaldırılmasının enerji tasarrufuna
etkisine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24828)
68.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, bir şirket tarafından
Kızılaya yapılan şartlı bağışa
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/24832)
69.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulunun, MASAK tarafından yasa
dışı bahis ve kumar oynatılan yapılara
aracılık ettiği tespit edilen yapılara yönelik
başlatılan incelemeye ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24833)
70.- Adana
Milletvekili Kemal Peközün, Sayıştay raporunda yer alan DHMİ
ile ilgili tespitlere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/24834)
25 Şubat 2020 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP
ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60ıncı
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 19 Şubat
2020 tarihinde Almanyada Türklere yönelik gerçekleştirilen
ırkçı saldırılar hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Cemal Çetine aittir.
Buyurun Sayın Çetin. (MHP
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Cemal Çetinin,
Avrupa ülkelerinde artan ırkçılık, ayrımcılık,
yabancı düşmanlığı ile 19 Şubat 2020 tarihinde
Almanyanın Hanau şehrinde Türk iş yerlerine yapılan
saldırılara ilişkin gündem dışı
konuşması
CEMAL ÇETİN (İstanbul) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Avrupa ülkelerinde artan
ırkçılık, ayrımcılık, yabancı
düşmanlığı ve Almanyanın Hanau şehrinde Türk
iş yerlerine yapılan hain, ırkçı terör
saldırısı hakkında gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Avrupada ırkçılık,
ayrımcılık, yabancı düşmanlığı ve
İslam karşıtlığının son yıllarda
hızla yükselmesine üzülerek şahit oluyoruz. Yabancı düşmanlığı
yalnız sokaklarda değil, aynı zamanda alışveriş
merkezlerinde, iş yerlerinde, toplu taşıma araçlarında,
okullarda, devlet dairelerinde, velhasıl hayatın her kesiminde
karşı karşıya kalınan hastalıklı bir
durumdur. Yabancı düşmanlığı ve
ırkçılık daha çok Avrupada yaşayan Türkleri hedef
almaktadır. Özellikle Avrupada medyanın yabancı
düşmanlığı ve İslam
karşıtlığı konularında her gün
yaptığı kışkırtıcı yayınlar ve
siyasi partilerin, politikacıların kullandıkları
ayrımcı dil, geliştirdikleri antidemokratik politikalar, zaten
var olan yabancı düşmanlığını körüklemektedir.
Kendilerini merkez olarak tanımlayan siyasi partiler ve sözde sol partiler
dâhil, ayrımcı, ırkçı, İslam karşıtı
söylemlerini artırmışlardır. Bu söylemler,
ırkçıların güçlenmesine ve ırkçı terör saldırılarının
sıradanlaşmasına sebep olmaktadır. Irkçılar ve Türkiye
düşmanı PKK gibi terör örgütleri tarafından Türk derneklerine,
Türk iş yerlerine, Türkiye'nin resmî kurumlarına ve sokaktaki
vatandaşlarımıza yapılan alçak saldırılar hukuken
açıklığa kavuşturulmak yerine, saldırganlara
meşru gerekçe oluşturacak yönde Avrupa medyasında yayınlar yapılmaktadır.
Saldırıya uğrayan kişi ve kuruluşlarla ilgili
Türkiye'nin uzantıları, Türkiyeye yakın ırkçı,
faşist gibi yakıştırmalar yapılmakta ve
saldırganlar cesaretlendirilmektedir. Sözde, düşünce özgürlüğü,
demokrasi ve insan haklarını savunan Avrupa ülkelerinde,
bırakın düşünce özgürlüğünü, sembollere bile tahammül
edilemiyor, yasaklar getiriliyor; aynı zamanda, PKK, FETÖ gibi terör
örgütlerine sahip çıkılıyor, onlara alan açılarak Türkiye
ve Türk düşmanlığı körükleniyor. Bir yandan PKK, FETÖ ve
ırkçı terör örgütlerinin hain saldırılarına maruz
kalmaları, diğer taraftan uyum adı altında Avrupa
ülkelerinin ortaya koyduğu antidemokratik, baskıcı politikalar
Avrupa Türklüğüne büyük bir acı ve huzursuzluk vermektedir.
Mölln ve Solingende insanlarımız diri
diri yakılmış ve ırkçı NSU saldırıları
sonucunda, çoğu küçük esnaf olan, 8i Türk 10 kişi hayatını
kaybetmiştir. NSU davasının sonuçları Almanyanın
demokrasisi ve hukuku açısından büyük bir skandal ve
ayıptır. Bu saldırıların içimizdeki yangını
sönmeden, en son korkunç örneğini de maalesef, Almanyanın Hanau
kentinde yaşadık. Almanyada Frankfurt yakınlarındaki Hanau
kentinde 19 Şubat Çarşamba akşamı 2 Türk iş yerine
silahlı saldırı düzenlenmiş, her iki hain
saldırıda 5i Türk kökenli olmak üzere 9 kişi hayatını
kaybetmiş, çok sayıda kişi de yaralanmıştır.
Yapılan silahlı saldırıların zanlısının
ırkçı nefretle hareket ettiği, yabancıları hedef alan
terör eylemini gerçekleştirdiği Federal Başsavcılık
tarafından açıklanmıştır.
Öncelikle, bu hain terör
saldırısını nefretle kınıyorum ve Alman
makamlarının saldırının her yönüyle
aydınlatılması için her türlü çabayı göstermesini
bekliyoruz. Federal Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Steinmeierin
Irkçı nefretin tehdidi altında olan insanların
yanındayım. ve Başbakan Sayın Merkelin
Vatandaşlarımızı köken ve dinlerine göre ayırt
etmiyoruz. açıklamalarıyla Hanaudaki terör
saldırısını kınamalarını ileriye dönük
alınacak tedbirlerin işareti olarak görmek istiyoruz.
Bu hain terör saldırısı,
ırkçılık, ayrımcılık ve yabancı
düşmanlığının ne denli korkunç boyutlara
ulaştığının bir göstergesidir. Eğer bu, örgütlü
bir ırkçı saldırı ise bunların nasıl bir nefretle
donatıldığı ortaya çıkıyor; bireysel bir
saldırı ise yabancı düşmanlığının büyük
bir hızla tabana yayıldığını gösteriyor. Her iki
durumda da ırkçılığın hızla yükseldiğini ve
korkunç sonuçlara sebep olduğunu görüyoruz. Ayrıca, bu hain
saldırının âdeta bağıra bağıra
geldiğine de dikkat çekmek istiyorum. Her ortamda, her zaman gerekli
uyarıların yetkililere daha önceden yapılmasına rağmen
yeterli tedbirlerin alınmadığını görüyoruz. Bu
sebeple, alınması gereken tedbirleri tekrar buradan hatırlatmak
istiyoruz.
Terörün bir insanlık suçu olduğu
bilinciyle, her türlü teröre karşı ayrım yapmadan etkin mücadele
edilmelidir. Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve
ayrımcılığı ortadan kaldıracak acil tedbirler
alınmalıdır. Avrupa medyası, yabancı ve İslam
karşıtı yayınlarından vazgeçmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha söz veriyorum.
Buyurun.
CEMAL ÇETİN (Devamla) Siyasi partiler ve
politikacılar, yabancıları hedef gösteren
kışkırtıcı açıklamalardan kaçınmalı;
toplumu ayrıştırmadan, tamamını kucaklayacak birleştirici
bir dil kullanmalıdır.
Bu ve buna benzer saldırıların
Almanyanın uluslararası alanda imajını zedelediği
açıktır. Bu sebeple, bu hain saldırı her yönüyle
aydınlatılmalı, suçlulara gerekli cezalar verilmelidir.
Böylelikle, hem teröristlerin cesareti kırılacak hem de bundan sonra
yapılması muhtemel saldırılar için caydırıcı
bir sebep olacaktır.
Bu alçakça saldırıları bir kez daha
nefretle lanetliyor, her iki saldırıda hayatını
kaybedenlere Yüce Allahtan rahmet, kederli ailelerine sabır ve
başsağlığı, yaralılara acil şifalar
diliyorum; acılarını yürekten paylaşıyorum.
Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
hızlı tren ve Sakarya-İstanbul bölgesel trenleri hakkında
söz isteyen Kocaeli Milletvekili Haydar Akara aittir.
Buyurun Sayın Akar. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Kocaeli Milletvekili Haydar Akarın, yüksek
hızlı tren ile Sakarya-İstanbul bölgesel trenlerine ilişkin
gündem dışı konuşması
HAYDAR AKAR (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz kentimden ve yaşadığım
bölgeden konuşmak istiyorum.
Ben, Büyükderbentte doğan, Büyükderbentte
eğitimini sürdüren ve hâlen Büyükderbentte yaşayan bir
kardeşinizim. Büyükderbent, Kartepe eteklerinde, Kafkas göçmenleri
tarafından 1870li yıllarda kurulmuş bir belde; nahiye olmuş,
daha sonra belediye olmuş ve belediyeden sonra da Büyükşehir
Belediyesi Yasasıyla beraber mahalleye dönüştürülmüş bir
beldemiz. Bu beldede bir trenimiz vardı bizim. Önce kara tren
dediğimiz, kömürle çalışan trenlerimiz vardı öğrencilik
yıllarında çok kullandığım. Sonra, talebe trenleri
geldi ve elektrikli tren geldiğinde, o kırk beş dakikalık
yol on beş dakikaya düştüğünde devrim oldu diye
düşünmüştük.
Ama 1870li yıllardan bugüne, yüz otuz senelik
bir tren istasyonundan bahsediyorum. Türkiyede ilk yapılan, devlet eliyle
yapılan, Devlet Demiryollarının üzerinde bir tren istasyonumuz
vardı. Bu tren istasyonumuzda Haydarpaşadan kalkıp
Adapazarına giden bölgesel trenleri, yine Haydarpaşadan kalkıp
Ankaraya gelen veya Doğu Anadoluya, Güneydoğu Anadoluya giden
trenler durur, insanlar o trenleri kullanırlardı. Ben de
öğrencilik yıllarımda çok kullandım hatta yazları
topladığımız meyveleri Pendik ve Bostancı
pazarında satmak için bu trenleri kullanıyorduk, bu trenlerle gidip
geliyorduk.
2012 yılında yüksek hızlı tren
nedeniyle bu tren seferleri kaldırıldı, sadece buradan
kaldırılmadı. Bölgesel trenler yani
Adapazarı-Haydarpaşa arasındaki trenler günde 12 sefer
gidiş, 12 sefer de geliş olmak üzere 24 seferdi, 30 tane de
istasyonda duruyordu. Bu trenler günlük yaklaşık 30 bin kişiyi
taşıyordu. Bu trenlerde yolculuk edenlerin çoğu öğrenci,
memur ve işçiydi. Hatta, benim beldemden Tuzlaya bile giden insanlar
vardı trenleri kullanarak. İki yıl sonrasında, bu bölgesel
trenlerin korunacağı söylendi. Biraz da benim Devlet
Demiryollarında denetmen olmam gerekçesiyle 2015 yılında,
karşılıklı 5 sefer olmak üzere bu bölgesel trenleri
koydurabildik. Şu anda çalışıyor bölgesel trenler
yalnız bizim istasyonumuzda durmuyor. 2015te tekrar çalışmaya
başlayan istasyonumuz bir yıl sonra, iki yıl sonra
Mayıs
2019da Derbent ve Köseköy İstasyonları kapatıldı ve
gerekçesi de sinyalizasyondu. Gerçekten sinyalizasyon yoktu,
yapılması gerekiyordu ama hâlen trenlerimiz
çalışmıyor.
Şimdi, Kartepenin eteğindeki Derbent
beldesinden, gerçekten, İstanbulun nefes almış olduğu,
hafta sonu büyük turizm hareketinin olduğu, kış turizmi
hareketinin de olduğu bir beldeden bahsediyorum. Sadece trenle gelen
vatandaşlarımız, orada yaşayan
vatandaşlarımız, seyahat eden vatandaşlarımız
değil, dışarıdan da çok sayıda
vatandaşımız buraya geliyor ve bu tren seferlerimiz henüz
başlamadı. Bir muhtarımız var, adı Erdal Baş;
inanın, diyor ki: Eğer bu tren seferleri başlamazsa ben kendimi
hızlı trenin önüne atacağım. Tabii, böyle bir şeye
fırsat vermeyeceğiz ama bir an evvel de yetkililere sesleniyorum:
Trenlerimizi geri verin diyorum.
Kartepeden bahsetmişken Kartepe, kayak
yapılan, yaz turizmi de var ama daha önemlisi, kış turizmi olan
bir dağımız; İstanbula çok yakın, kırk beş
dakikada özel vasıtalarıyla, turlarla gelebiliyor insanlar, yine,
eğer açılırsa treni de kullanarak gelecekler. Hafta sonları
büyük bir izdiham yaşanıyor Kartepede. Kartepe, bir kişiye
verilmiş ve bir tekel hâline dönüştürülmüş. Yanlış
hatırlamıyorsam 3.400 hektarlık bir alanda, tekel mahiyetinde,
kırk dokuz yıllığına verilmiş bir tesis
dışında tesis yapılmasına imkân verilmiyor, izin
verilmiyor. Bunun derhâl halledilmesi gerekiyor Kartepenin yeterince
değerlenmesi için.
Yine, Kartepeye çıkan 3 tane ana yolumuz var:
Biri Maşukiyeden -Sapanca yakınlarında, yine Kartepenin bir
beldesi- diğeri Derbentten, bir diğeri de Suadiyeden. Bu 3 yoldan
da Kartepeye çıkılabiliyor. Maşukiye dışındaki
yollarda, maalesef, elektriğimiz bulunmuyor. Yollardaki işletmeler,
21inci yüzyılda, gece karanlıkta hizmet etmeye çalışıyorlar,
doğal gaz olmasına rağmen hâlen tüp gaz kullanıyorlar; bir
an evvel de elektriğin getirilmesi gerekiyor. Tabii, TEDAŞla kontak
kuruyoruz, Yapamayız, yatırım maliyeti yüksek. diyorlar
fizibilite yaptıklarında, yeterli kazancı sağlayamayacaklarını
düşündükleri için. AKPli belediye orada bu elektrik hizmetini yapabilmek
veya getirebilmek için, vatandaşa hizmet etmek için çaba sarf ediyor ama o
da batağın içinde, gerçekten bir yatırım yapamıyor;
böyle bir sıkıntı var.
Yine, yol üzerinde tesisler olması gerekiyor,
özellikle Suadiye ve Derbent yolları üzerinde. Orman
Bakanlığıyla görüştük, daha önce burada ifade
etmiştim, AKPye yakın birkaç arkadaşa orada tesis yapabilmek
için yer tahsis edildi. Orman işletmesi 10 tanesini belirlesin, ihaleye
çıksın, hatta orada oturma şartı da koşsun ihalelerde
ve bu tesisleri böyle talep üzerine değil, kendileri hazırlayarak
versinler dedik, bunu da gerçekleştiremedik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Haydar Bey, bir dakika veriyoruz.
HAYDAR AKAR (Devamla) Bitiriyorum, teşekkür
ediyorum.
Kartepelinin, Derbentlinin en büyük hayali
teleferikti. Yine, bir seçim öncesi teleferiğin temeli atıldı,
firma bıraktı gitti. Sadece, temel yok şu anda, bir şehir
hastanesinde yaptığınız gibi -ulusal basına
çıkmıştı- Kartepedeki teleferik faciası da aynı,
5 metrekarelik bir temel atıldı ve öyle kaldı. Çok büyük bir
yatırım değil, 75-80 milyon civarında bir yatırım
ama belediye bunu kendi imkânlarıyla yapma şansına sahip
değil. Biraz evvel dediğim gibi, Kartepe Belediyesi AKPli bir
belediye ama mali anlamda, Türkiyenin şu anda elinizde bulunan en büyük
şehirlerinden bir tanesi olan Kocaeli Büyükşehir Belediyesi bunu
yapabilir ama o da oralı olmuyor. Turizm Bakanlığından
ricamız, burada teleferiğin bir an önce hayata geçirilmesi. Birçok
ilde dağ olmamasına rağmen, kar olmamasına rağmen
teleferik yapılmıştır, yapılmaya devam ediyor ama
maalesef, Kocaeli ve Kartepe hak ettiği değeri sizin iktidarınızdan
alamıyor.
Bir an evvel bu problemlerin giderilmesini rica
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
Trabzonun düşman işgalinden kurtuluşunun 102nci yıl
dönümü münasebetiyle söz isteyen Trabzon Milletvekili Sayın Salih Coraya
aittir.
Buyurun Sayın Cora. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- Trabzon Milletvekili Salih Coranın, 24
Şubat Trabzonun düşman işgalinden kurtuluşunun 102nci
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
SALİH CORA (Trabzon) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, Trabzonumuzun düşman işgalinden
kurtuluşunun 102nci yılı münasebetiyle gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi
Meclisimizin siz kıymetli üyelerini, milletimizi ve hemşehrilerimizi
saygıyla selamlıyorum.
Trabzon, Anadolunun eski yerleşim yerlerinden
biridir; her dönemde jeopolitik ve jeostratejik konumu itibarıyla ilgi
odağı olmuş kadim bir şehirdir, geçmişi milattan
önceki dönemlere dayanmaktadır. Trabzon, İstanbul
dışında, bu coğrafyada iki imparatorluk kültürünün yeniden
inşa edildiği tek şehirdir; bu özelliği nedeniyle kültürün,
sanatın, ticaretin ve eğitimin her daim beşiği olma
özelliğiyle dikkat çeken bir şehir olmuştur. Trabzonu tarihte
ayrıcalıklı kılan bir diğer özelliğiyse gerek
Roma gerekse Osmanlı hâkimiyetlerinde buraya vali olarak tayin edilenlerin
genellikle hanedan ailesinden olmasıdır. Fatihin fethettiği,
Yavuzun şehzadelik yaptığı, Kanuninin doğduğu,
Gazi Mustafa Kemal Atatürkün defalarca ziyaret ettiği, Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın en fazla yatırımı
yaptığı Trabzon, her dönem etkin bir şehir olmuştur.
Kanuni Sultan Süleymanın kılıcının üzerinde bulunan
hamsi motifi, cihan sultanın bu şehre olan muhabbetinin en önemli göstergelerinden
birisidir.
Değerli milletvekilleri, büyük
paylaşım savaşlarının ilki olarak
tanımlayabileceğimiz Birinci Dünya Savaşında Osmanlı
Devleti yedi düvele karşı savaşmıştır. Bu süreçte
düşman tarafından işgal edilen şehirlerimizden biri de
maalesef Trabzondur. Şehir o dönemde, Trabzonda yaşayan bazı
ayrılıkçı gayrimüslimlerin sevinç naraları arasında,
18 Nisan 1916 tarihinde Ruslar tarafından işgal edilmiştir. Bu
süreç yaklaşık iki yıl sürmüş, 24 Şubat 1918 tarihine
kadar da milis güçlerimiz tarafından Ruslara karşı büyük bir
mücadele ortaya koyulmuştur. Bu coğrafyanın insanları o
tarihlerde çok ağır bedeller ödemiş, birçok ihaneti görmüş
ama esarete asla boyun eğmemiştir. Bu topraklar için mücadele eden
şehitlerimiz bizim için, bizim haysiyetimizi ve itibarımızı
korumuşlardır, biz onları ne yere ne göğe
sığdırabiliriz. O günler, milletimizin yaşlısıyla
genciyle, kadınıyla erkeğiyle topyekûn bir mücadele ettiği
günlerdi. Tüm yokluklar içerisinde barutun kanla, kanın canla, canın
vatanla, namus ve bayrak uğruna destanlaştığı
günlerdi. O gün, ülkemizin bağımsızlığı ve bütünlüğü
uğruna canlarını hiçe sayarak ölüme koşan, esaret
altında yaşamaktansa Vatan sağ olsun. deyip şehit
olmayı en yüce mertebe sayan bu aziz milletin evlatlarının
verdiği kurtuluş mücadelesi, her türlü takdirin üzerindedir.
Değerli milletvekilleri, yine o tarihlerde,
savaşamayacak durumda olan yaklaşık 350 bin Trabzonlu
muhacirliğe mecbur bırakılmış, türlü eziyetlerin,
sıkıntıların, acıların ve yokluğun en
büyüğünü yaşamış, açlık ve sefaletle mücadele etmek
zorunda bırakılmıştır. Tabii ki bunları unutmak
mümkün değildir. Birçoğu göç ettiği topraklardan geri
dönememiştir, geri dönenler de yağmalanan, yakılıp
yıkılan bir yurtla karşılaşmıştır.
Sadece evleri değil, tarihleri de yıkılmış,
hatıraları yerle yeksan olmuştur.
Değerli milletvekilleri, bunca yaşanan
sıkıntıların, çekilen cefaların ardından her
yanı şehit kanıyla sulanmış bu toprakları her
türlü dâhilî ve haricî bedhahlara karşı müdafaa etmek, ülkemizi
muasır medeniyetlerin üzerine çıkarmak, birbirini sevmek, aynı
ülkede aynı ilkelerle, aynı ülkü birliğine sahip bir millet
olmak temel arzumuzdur.
Bu vatan üzerinde geçmişte olduğu gibi
bugün de aynı hesapların, aynı oyunların içerisinde
olanları biliyoruz. Biz her zamankinden daha bilinçli, daha uyanık,
daha kuvvetli bir şekilde milletimizin hizmetkârı olmaya ve bu
oyunları bozmaya devam edeceğiz. Davamız büyük ve güçlü Türkiye
davasıdır. Bir oldukça, iri oldukça, diri oldukça, kardeş
oldukça, hep birlikte güçlü Türkiye oldukça hiç kimse bizi deviremeyecektir.
Birliğimizi ve bütünlüğümüzü bozmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.
Kıymetli milletvekilleri, bu anlamlı günü
kutlarken bir bilinci daha vurgulamak istiyorum. Kurtuluş günlerini
hatırlarken amacımız, başka milletlere hasmane bir duygu
beslemek, kin ve nefret tavrıyla hareket etmek değildir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SALİH CORA (Devamla) Bir dakika alabilir
miyim?
BAŞKAN Evet, bir dakikada toparlayın
Sayın Milletvekili.
SALİH CORA (Devamla)
ortak hafızaya
dayalı bir tarih bilincini oluşturmaktır;
atalarımızın bu vatan için canları pahasına
verdiği mücadeleyi, ödediği bedelleri hatırlamak,
ecdadımızın aziz hatırasını yâd etmektir.
Bu vesileyle milletimizin, memleketimizin ulusal
kurtuluş mücadelesinde eşi görülmemiş bir azim, inanç ve
kararlılıkla hareket eden ve bu güzel toprakları bize ebedî
vatan kılan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah
arkadaşları olmak üzere, yine bu uğurda canını feda
eden nice isimsiz kahramanı rahmetle, minnetle yâd ediyoruz.
Bir kez daha Trabzonun düşman işgalinden
kurtuluşunun 102nci yıl dönümünü kutluyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ, MHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar.)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika
süreyle söz vereceğim. Bu sözlerin ardından Sayın Grup
Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
Sayın Aydın
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının,
halkın sağlık alanında yaşadığı
mağduriyete nasıl çözüm bulunacağını ve çöken
sağlık sisteminin coronavirüsten bizi nasıl koruyacağını
Sağlık Bakanından öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu kürsüden birçok kez Sağlık sistemi
çöküyor. diye uyarılarda bulunduk ancak iktidar, bu feryada, daha
doğrusu halkın feryadına kulak asmadı. Şimdi, bunun
sonuçlarını Bursada yakından görüyoruz. Bursada kamu
hastanelerinin yoğun bakım servislerinde ya da acil servislerinde yer
yok, acil hastalar çevre illere sevk ediliyor, hatta Gemlikten Çoruma sevk
edilen hasta bile söz konusu. Üniversite Hastanesinde yer bulmayı bırakın,
normal muayene için bile günlerce beklemek zorundasınız. Şehir
hastanelerine yeni anlayışla müşteri kazandırmak için
diğer kamu hastanelerinin kapatılmaması gerektiğini birçok
kez dile getirdik ancak dinletemedik. Sonuç, büyük bir mağduriyet oldu.
Bursa örneği, sağlık sisteminin çöküşünün en büyük
göstergesi.
Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: Halkın
bu mağduriyetine nasıl çözüm bulacaksınız? Çöken bu
sağlık sistemi bizi coronavirüsten nasıl koruyacak?
BAŞKAN Sayın Taşkın
2.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, İranda meydana gelen, Van ili Başkale
ilçesinde etkisi görülen depremde hayatını kaybeden vatandaşlara
Allahtan rahmet dilediğine, mübarek üç ayların ve Regaip Gecesinin
Türk ve İslam âlemine hayırlar getirmesini Yüce Allahtan niyaz
ettiğine ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
İranda meydana gelen, Vanın Başkale
ilçesinde etkisini gösteren depremde hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı, yaralılara da acil şifalar
diliyorum.
Müslümanlar olarak gelişini her yıl
heyecanla beklediğimiz üç ayların başlangıcı olan
recep ayının ilk gecesini bu akşam idrak edeceğiz.
Perşembeyi cumaya bağlayan gece ise inşallah, Regaip Gecesine
erişeceğiz. Rabbimizin kulları için açtığı
sonsuz lütuf kapılarının ilki recep ayıdır. Recep
ayından sonra ruhen ve bedenen ramazana
hazırlandığımız şaban ayı gelir. Üç
ayların evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennemden
kurtuluş olan ramazanışeriftir.
Bu vesileyle mübarek üç ayların ve Regaip Gecesinin
milletimize ve İslam âlemine hayırlar getirmesini Yüce Rabbimden
niyaz ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın İlgezdi
3.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş
İlgezdinin, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen (2/2633) esas numaralı
Kanun Teklifinin 19uncu maddesiyle derneklere yeni üyelerin ve üyeliği
sona erenlerin kimlik bilgilerini mülki idare amirlerine bildirme
zorunluluğu getirilmesinin insan hak ve özgürlükleri başta olmak
üzere Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin açıklaması
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul)
Sayın Başkan ileri demokrasi diyerek iktidara gelenler Türkiyeyi
açık hava hapishanesine çevirdiler. Türkiyeyi demokrasiden
uzaklaştıranlar şimdi de cumhuriyet tarihinin en büyük
fişleme operasyonunu hazırlıyorlar. İnsan hak ve
özgürlükleriyle bağdaşmayan fişleme, iktidar partisinin
ideolojik araçlarından biri olmuştur. Ne yazık ki bugün insana
dair her ayrıntı kayıt altına alınmaktadır.
Şimdi de katılımcı demokrasi
adı altında, dernek üyelerinin baskı altına alınmasına
şahit oluyoruz. İktidar, derneklere üye yurttaşların kimlik
bilgilerine el koymak istiyor. Düzenleme, bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülüyor. Bu çaba, derneklere üye 12 milyon
yurttaşımızın yani Türkiye'nin yüzde 15inin
fişlenmesi demektir. Amaç, yandaş olmayan dernekleri baskı
altına almak ve toplumu sindirmektir. Anlaşılan o ki Türkiye'de,
iktidar partisi mensupları dışında herkes potansiyel olarak
suçlu görülüyor. İnsan hak ve özgürlükleri başta olmak üzere
Anayasaya açıkça aykırı olan bu düzenlemenin derhâl geri
çekilmesi gerekmektedir.
BAŞKAN Sayın Ödünç
4.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünçün, mübarek üç
ayların ülkeye ve İslam âlemine hayırlar getirmesini Yüce
Allahtan niyaz ettiğine ve 26 Şubat Hocalı
katliamının 28inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; mübarek üç ayların bizlere, ülkemize ve
Âlemiislama hayırlar, bereketler getirmesini Allahütealadan niyaz
ediyorum.
Bu hafta, bir mezalimin
yaşandığı olayın 28inci yıl dönümüdür.
Ermenistan birlikleri tarafından düzenlenen saldırıda
Hocalıda 613 Azerbaycan vatandaşı, çocuk, kadın,
yaşlı ayrımı gözetmeksizin zalimce, acımasızca
katledilmiştir. Bu, insanlık tarihinin en büyük kara lekelerinden
biridir. Aziz milletimiz Hocalıdaki bu insanlık dışı
katliamın acısını her zaman kalbinde hissetmiştir,
Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanlarında olarak onların
acılarını paylaşmışızdır.
Vicdanlarımızda en ağır cezaya mahkûm ettiğimiz bu
katliama uluslararası toplumun da gereken duyarlılığı
göstermesini bekliyoruz. Türkiye olarak, her zaman olduğu gibi önümüzdeki
dönem de bu haklı davada Azerbaycanlı kardeşlerimizin
yanında olmaya devam edeceğiz. Türkiye her zaman can gardaşının
yanındadır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Aygun.
5.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan
Aygunun, Tarım Kredi Kooperatiflerinin çiftçi borçlarını
yapılandırmak yerine icra işlemi
başlattığına, çiftçiye destek olunması
gerektiğine ilişkin açıklaması
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) Çiftçilerin
tarımsal kredi borçları 117 milyar, takipteki borçları ise 5,2
milyar, gayrinakdî kredi miktarı ise 8,1 milyar lira
civarındadır. Çiftçinin kısa vadeli borç yükü ise 39,5
milyardır. Sayın Albayrak çiftçilerimize müjde vermişti. Çiftçi
borçlarının yapılandırılması ya da ertelenmesi
konusuyla ilgili iki konsept ortaya çıktı: Çiftçilerin
kullandıkları sübvanseli kredilerin
yapılandırılması; diğeri, doğal afete maruz kalan
çiftçilerin kredilerinin bir kısmının ertelenmesidir. Ziraat
Bankası borç yapılandırması yapmıyor, yeniden kredi
vererek yenileme yapıyor; faizi 12ye 9 olarak uyguluyor. Doğal
afette ise karşılaşılan oranın yüzde 10u kadar
fazlasına erteleme yapılıyor ama Tarım Krediye
geldiğimizde ise Tarım Kredi Kooperatifleri borç
yapılandırması değil, tamamen faizle beraber icra
işlemini başlatmıştır. Bakan Albayrak
Yapılandırma yapacağız, erteleme
yapacağız." dedi. Fakat Tarım Kredideki çiftçilere şu
anda icra takibi uygulanmakta yani yapılandırmanın da fos
olduğu ortaya çıktı. Her şey, gerçekler gün yüzüne
çıktığı gibi bunun da gün yüzüne çıkarak bir an evvel
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) -
çiftçiye destek olunması gerekir.
BAŞKAN Sayın Şevkin
6.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkinin, başta
Adana, Hatay ve Mersin olmak üzere güney illerinde oldukça sık görülen
orak hücre anemisi ve Akdeniz anemisi hastalıkları için
kullanılan ilaçlara erişimin önünün açılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) Ülkemizde,
başta Adana, Hatay ve Mersin olmak üzere güney illerimizde oldukça
sık görülen orak hücre anemisi ve Akdeniz anemisi hastalıkları
genetik geçiş özelliği olan ve kanda oksijen taşımakla
görevli hemoglobinin anormal yapıda üretildiği
hastalıklardır. Günümüzde bu hastalıkların kesin bir çözümü
maalesef yoktur ve hastaların tek şansı bu demiri bağlayan
ilaçlardır. Bu ilaçlarla, demirin organlarda birikip hasar yapması
önlenebilmektedir. Hâlihazırda, Türkiyede, bilinen 4 bin talasemi ve 1.200
civarında orak hücre anemisi hastası vardır ancak ilaçların
temininde sorun yaşanmaktadır. SGKnin 12/9/2019 tarihinde uygulamaya
geçen SUTla bu ilaçları geri ödemesi zorlaşmış ve hatta
sekteye uğramıştır. Hastaların Desferal, Ferriprox ve
Exjade ilaçlarına kolay ulaşımının önü açılmalı,
bu hastalık nedeniyle daha fazla insanın ölümüne seyirci
kalınmamalıdır.
Vatandaşlarımız adına, yüce
Meclis aracılığıyla Sağlık
Bakanlığının konuya duyarlılık göstermesini
bekliyoruz.
BAŞKAN Sayın Sümer
7.- Adana Milletvekili Orhan Sümerin, dış
politikada bir bilinmezlik içine giren, içeride yanlış ekonomik
politikalar izleyen iktidarın Türkiyeye maliyetinin giderek
ağırlaştığına ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Dış politikada bir bilinmezin içine giren,
içeride yanlış ekonomik politikalar izleyen iktidarın Türkiyeye
maliyeti giderek ağırlaşıyor. Dolar 6.100ün üzerine
çıktı, altın ise rekor kırmaya devam ediyor. Bir yıl
içinde 118 milyar dolar dış borç ödemesi gerçekleşecek olan
Türkiye Cumhuriyetinde, içeride dolarda 1 kuruşluk artış bile 1
milyar 180 milyon TL yeni yük demek. Suriye ve Libyada cephede askerlerimiz
şehit düşerken içeride de ekonomik fatura giderek artıyor. Bir
çözüm yolu bulamayan iktidar, şimdi de gözünü emeklilerin
maaşlarına dikti. Emeklilere her iki bayramda ödenen biner lira
ikramiyenin kaldırılacağı, maaşlardan ayda 100 TL
kesinti yapılacağı, ilaç katılım paylarının
artırılacağı konuşuluyor. Devlete en küçük borcu
olanlara icra gönderiyorsunuz, asgari ücretliye günlük 10 TL zam yapıyorsunuz.
Şimdi de gözünüzü emekliye mi diktiniz? Yarattığınız
krizlerin faturasını hep emekçiler mi ödeyecek diyor, krizleri kim
yaratıyorsa faturayı da onların ödemesini diliyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Durmuşoğlu
8.- Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğlunun, İranda meydana gelen, Van ili Başkale
ilçesinde etkisi görülen depremde hayatını kaybeden vatandaşlara
Allahtan rahmet dilediğine, mübarek üç ayların ve Regaip Gecesinin
Türk ve İslam âlemine hayırlar getirmesini Yüce Allahtan niyaz
ettiğine ilişkin açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Geçen hafta İranın Hoy şehri
yakınlarında meydana gelen ve Van Başkale başta olmak üzere
birçok ilimizi de etkileyen 5,9 büyüklüğündeki deprem sonrası
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet,
yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Manevi iklimiyle ruhumuzu kuşatan,
gönüllerimizi ferahlatan mübarek üç aylara kavuştuk. Rahmet, bereket ve
mağfiret mevsimi üç ayların ülkemize, milletimize ve İslam âlemine
hayır ve bereket getirmesini diliyorum. Üç aylar, birbiri ardından
açılan rahmet ve mağfiret kapıları olan, Regaip Kandiliyle
başlayan, Miraç ve Beratla devam eden, bin aydan daha hayırlı
Kadir Gecesiyle zirveye ulaşan, Ramazan Bayramıyla da maddi ve
manevi alanda bayrama dönüşen manevi yükseliş ve
bağışlanma aylarıdır. Rabbimden bu mübarek
ayları hakkıyla değerlendirmeyi nasip etmesi temennisiyle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Ceylan
9.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın,
Çanakkale ilinin sahip olduğu doğal güzellikleri, zengin tarihi ve
kültürel birikimiyle turizmden daha fazla pay alan kent hüviyetine
kavuşması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Coğrafyamızın kültür mirasına
sahip çıkmamız gerekmektedir. Bu toprakların sahipleri olarak
bizler gerekli özeni gösterirsek Çanakkale, sahip olduğu doğal
güzelliklerin yanında zengin tarihi, kültürel birikimiyle turizmden daha
fazla pay alan bir kent hüviyetine kavuşabilir.
Karabigada bulunan Priapos Antik Kenti, milattan
önce 7nci yüzyılda Milet koloni kenti olarak kurulmuştur. Milattan
önce 334 yılında Büyük İskenderin Pers
İmparatorluğuna karşı ilk zaferi Granikos Savaşına
ev sahipliği yapmıştır. Priapos Antik Kenti, ismini
bağların, bahçelerin ve doğurganlığın koruyucu
Bereket Tanrısı Priapostan almaktadır. Çanakkalede şu
anda 5 antik kentte bilimsel kazı çalışmaları devam
etmektedir. Karabiga Priapos Antik Kentinde Kültür ve Turizm
Bakanlığınca bilimsel kazı çalışmaları
başlatılmalıdır. Aksi hâlde, Karabigadaki bu antik kent
yok olacaktır.
BAŞKAN Sayın Gürer
10.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
emeklilerin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Emeklilere on
yıl gecikmeli de olsa üç yıl önce başlayan banka promosyonu
uygulamasında Sosyal Güvenlik Kurumu ve Türkiye Bankalar Birliği
arasında yapılan sözleşme bu ay doluyor. 13 milyon emekli yılda
ortalama 360 lira promosyon ücreti alıyor. Emeklilerin yıl boyunca
aldığı toplam promosyon ücreti gün olarak
hesaplandığında 1 lirayı bile bulmuyor. Bugün 1 liraya 1
simit almak mümkün görünmüyor. Büyük şehirlerdeki marketlerde 1 TLye 1
şişe su bile alınamıyor. Ekonomik kriz dikkate
alınıp promosyon buna göre güncellenmelidir. Emeklilerin rahat bir
nefes almasını sağlayacak promosyon ücreti almalarına uygun
bir sözleşme gereklidir.
Emekli, ne yazık ki yoksulluk
sınırı altında yaşamaktadır. 2000
yılından sonra emekli olanlar için intibak düzenlemesi
sağlanmalıdır. Emeklilere aile yardımı ve gıda
yardımı verilmeli ve artırılmalıdır. Emeklinin
ekmeği küçültülmemelidir, emeklinin ekmeğiyle
oynanmamalıdır.
Teşekkür ediyorum Başkanım.
BAŞKAN Sayın Bayraktutan
11.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Artvin ili Gazi Ortaokulu için niçin yıkım kararı
alındığını ve yıkım kararı
alınmasında okulun niteliğinin ve adının etkisinin
olup olmadığını öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Artvinin önemli eğitim kurumlarından bir
tanesi olan Artvin Gazi İlköğretim Okulu -şimdiki Gazi
Ortaokulu- hakkında Bakanlıktan gelen bir talimatla deprem gerekçe
gösterilerek yıkım kararı verilmiştir. Bu konuda ivedi bir
işlem yapılması talep edilmiş ve bu kış vakti
orada okuyan bütün öğrencilerin okulu boşaltması, başka
okullara nakli ve binanın yıkılmasıyla alakalı talimat
verilmiştir. Şunu ifade edeyim ki Artvin dördüncü derecede deprem
bölgesindedir. Okulun adının Gazi Mustafa Kemalin adı
olması ve okulun niteliğinin değiştirilmesiyle alakalı
Artvinde derin kaygılar vardır. Bu konuda Millî Eğitim
Bakanlığının gerekli açıklamaları
yapmasını istiyoruz. Bu konuda Artvinde yoğun bir infial
vardır. Yıkım kararının bu şekilde aceleye
getirilmesindeki amaç nedir? Acaba okulun niteliği, adı Hükûmeti
rahatsız mı etmiştir?
Teşekkür ediyorum, bu konuda yetkililerden
haber bekliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Fendoğlu
12.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal
Fendoğlunun, Malatya ilinde yaşanan deprem nedeniyle esnaf ve
vatandaşların ödeyemediği su bedellerinin gecikme faizinin
silinip anapara üzerinden yeniden yapılandırılmasını
Hazine ve Maliye Bakanından talep ettiğine ilişkin açıklaması
MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) Teşekkür
ederim Başkanım.
Hazine ve Maliye Bakanlığımıza:
Malatya Büyükşehir Belediyesi MASKİ (Su ve Kanalizasyon İdaresi)
Genel Müdürlüğünün ilimiz sınırları içerisinde 19
Şubat 2020 tarihi itibarıyla su borcu olan abone sayısı
140.300dür. Bu abonelerin faiz hariç anapara borcu 91 milyon 780 bin TLdir,
gecikme faizleri ise 40 milyon 294 bin TLdir. MASKİnin toplam
alacağı, faizler dâhil, 132 milyon 82 bin TL civarındadır.
Büyükşehir Yasası gereği Belediye Meclisi faiz silme yetkisine sahip
olmadığından, geciken bu kamu alacağını tahsil
etmekte zorluk çekmektedir. Bölgemizde yaşanan deprem sonrasında bu
konuda ilgili bakanlıklarımızdan esnaflarımız ve
vatandaşlarımız faizlerinin silinip anapara üzerinden yeniden
yapılandırılmasını talep etmektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Aycan
13.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer
Aycanın, ülkenin geleceği için ilk ve ortaöğretimde
başarının önemli olduğuna, başarıyı
artırmak için de altyapı sorunlarının çözülüp okul ihtiyacının
karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, ilk ve ortaöğretimde başarı, ülkemizin
geleceği açısından önemlidir. Başarıyı
artırmak için altyapı sorunlarını çözmeliyiz, okul
ihtiyaçlarımız giderilmelidir.
Şehrim Kahramanmaraşta da ciddi okul
açığı vardır. Yeni okul yapılması
hızlandırılmalı, gerekirse binalar
kiralanmalıdır. İkili eğitimden kurtulmak gerekir.
Sınıflardaki öğrenci sayısı 30u geçmemelidir.
Öğretmenlerin de motivasyonunu
artırmalıyız. Sözleşmeli, ücretli öğretmenlik
uygulamalarını sonlandırmalıyız. Öğretmen
açığı giderilmelidir.
Millî Eğitim Bakanlığının,
okulda başarıyı artırmak için, sınıf geçme
uygulamasını tekrar başlatacak olmasını yerinde
buluyor ve destekliyoruz. Bu, eğitime disiplin getirecektir diye
düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ünver
14.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan
Ünverin, emeklilere ödenen bayram ikramiyeleriyle ilgili basında yer alan
haberlere ilişkin açıklaması
İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) Son
günlerde, Hazine ve Maliye Bakanlığının emekli
aylıklarına göz diktiğine dair haberler basında yer
almaktadır. Büyük çoğunluğu asgari ücretin altında
aldığı maaşla geçinemeyen emeklilerimize karşı bu
tutum büyük bir vicdansızlıktır. Bizler, çeşitli
vesilelerle, emekli aylıklarında artış
yapılmasını ve en düşük emekli aylığının
asgari ücret seviyesine yükseltilmesini talep ederken tükenen AKP
iktidarının emeklilerimize karşı sergilediği bu tutumu
kabul etmek mümkün değildir.
Buradan, kerameti kendinden menkul damat beye
sesleniyorum: Bak, burası çok önemli; devlete karşı tüm
sorumluluğunu yerine getirmiş emeklinin cebinden elini çek,
zulmetmeyi bırak. Emekliden kesinti yapmak bir yana,
aylıklarının en az asgari ücret seviyesine, iki yıldır
aynı kalan ikramiyelerinin de -CHPnin taahhüdünde olduğu gibi-
yılda 2 defa bir maaş seviyesine çıkarılması
gerekiyor; yapabiliyorsan bunu yap, yapamıyorsan da bırak git.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
15.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmazın,
Düzce ili Yığılca ilçesine Düzceli şehitlerin
adının yaşatıldığı kapalı spor salonu
yapılmasını Gençlik ve Spor Bakanından talep ettiklerine
ilişkin açıklaması
ÜMİT YILMAZ (Düzce) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İlimiz Düzceye bağlı
Yığılca ilçemiz 1954 yılında ilçe statüsü
kazanmış, 3.200ü merkezde olmak üzere köyleriyle beraber toplam 19
bin nüfusa sahip bir ilçemizdir. Yığılca ilçemizde
ilköğretim ve ortaöğretim çağında toplam 2.042 kişi
öğrenim görmektedir. Buna rağmen Yığılca ilçemizde bir
kapalı spor salonu yoktur. Gençlik ve Spor Bakanlığı
yetkilileri, yaptığımız görüşmede,
Yığılca ilçemizin nüfus büyüklüğünün kapalı spor
salonu yapımı için yetersiz olduğunu ifade ettiler.
Yığılca son dört yıl içinde 3
şehit vermiş bir ilçemizdir. Buradan Gençlik ve Spor
Bakanlığı yetkililerine seslenmek istiyorum: Şehit verirken
nüfus büyüklüğünü göz önünde bulundurmadığınız
Yığılcanın, spor salonu yapılırken mi nüfus
büyüklüğü sorun oluyor?
Yetkililerden, spor salonu
yapılmasını ve şehitlerimizin adının bu salonda
yaşatılmasını talep ediyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Şimdi, söz talep eden Grup
Başkan Vekillerine söz vereceğim.
Buyurun Sayın Türkkan.
16.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
Türk milletinin mübarek üç aylarını tebrik ettiğine,
Hakkın rahmetine kavuşan 21inci Dönem MHP Çankırı
Milletvekili İrfan Keleşe Allahtan rahmet dilediğine,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın İdlibde
yaşananlar için kullandığı savaş sözcüğüne
yönelik bu savaşta kimin kiminle savaştığını ve
bu savaşın kimin savaşı olduğunu, İdlibde
Mehmetçiki korumak için niçin Rusyadan alınan S-400lerin kullanılmadığını
ve havadan destek verilmezse Mehmetçikin orada nasıl
savaşacağını öğrenmek istediklerine, Hükûmeti
coronavirüs tehlikesine karşı hızlı ve kapsamlı
tedbirler almaya davet ettiklerine, Ozan Ceyhunun Türkiyenin Viyana
Büyükelçisi olarak atanması kararını kabul etmediklerine,
Kocaeli ili Çayırova ilçesinin çocuk doktoru ihtiyacının
giderilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün mübarek üç ayların
başlangıcını idrak ediyoruz. İlahî esintilerin
kalpleri okşadığı, bir anın bir asra bedel olduğu
bu aylarda dualarda birleşmek dileğiyle bütün milletimizin üç
aylarını tebrik ediyorum, mübarek olsun.
Mecliste 21inci Dönem Milliyetçi Hareket Partisi
Çankırı Milletvekili olarak görev yapan İrfan Keleş
ağabey hastalığına karşı uzun süredir
verdiği mücadelede yenik düştü, Hakkın rahmetine kavuştu.
Bugün Meclisteki törende onu ahiret yolculuğuna uğurladık.
Muhterem İrfan Keleş ağabeye rahmet; ailesine,
yakınlarına, Milliyetçi Hareket Partisine başsağlığı
diliyorum.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan, cuma günü yaptığı açıklamada İdlibde
yaşananlar için savaş dedi. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Mehmetçik için izin verdiği yurt dışı görev tezkeresinin
hiçbir yerinde Türkiye'nin savaşa girdiği yazmıyor. Anayasaya
göre savaş kararı yetkisine sahip olan Meclisin bile haberinin
olmadığı bir savaş olduğunu anlıyoruz bu
açıklamadan. Madem Sayın Cumhurbaşkanı savaş dedi, o
zaman şu soruyu sormamız gerekiyor: Bu savaş kime
karşı arkadaşlar? İktidara bakarsak askerimiz
İdlibde Esad rejimine karşı savaşıyor. Kim bu Esad
rejimi? Birleşmiş Milletlerin Suriyede resmen
tanıdığı bir yönetim. Hadi AK PARTİ Hükûmeti Esad
yönetimini tanımıyor, peki, İdlibde Mehmetçikin içinde
bulunduğu tanklara havadan saldırı yapıp şehit
vermemize neden olan Rus uçaklarını nereye koyuyorsunuz bu
savaşta? Bir yere koymadığınız gibi Moskovaya, bizzat
hava saldırısını yapan Rusyaya heyet gönderdiniz. Bir daha
soruyoruz: Bu savaşta kim kiminle savaşıyor? Bu savaş kimin
savaşı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Rus ve Suriye
uçakları İdlibde Mehmetçiki sürekli bombalıyor. Rusyadan
S-400ler aldık, neden Mehmetçiki bölgede bunlarla korumuyoruz?
Mehmetçikimizi korumak için kullanmayacaksak o kadar para verip neden
aldınız bu S-400leri? Havadan destek verilmezse Mehmetçik orada
nasıl savaşacak? Hava unsurlarımız Mehmetçiki neden
korumuyor? Bunun nedeni Rusyanın Suriye hava sahasını
kapatması mıdır? Bu sorulara Hükûmetin gerekli cevabı
vermesi gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; coronavirüs tehlikesi sınırımıza kadar
dayandı diyorduk ancak bugün endişemiz biraz daha arttı çünkü
Tahrandan İstanbula gelmek üzere havalanan Türk Hava Yollarına ait
yolcu uçağı coronavirüs şüphesiyle Ankaraya acil iniş
yaptı. 132 yolcunun bulunduğu uçakta yapılan taramada birçok
yolcunun vücut ısısının kritik seviyenin üstünde
olduğu bilgisine ulaşıldı. Esenboğa
Havalimanında olağanüstü hâl ilan edildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) İrandaki
salgından sonra Türkiye ile İran arasındaki kara hudut
kapıları kapatıldı, Gürbulak Sınır
Kapısına coronavirüs tedbirleri kapsamında termal kamera kuruldu.
Durum bu kadar ciddiyken ve günlerdir devam ederken
Hükûmetin tüm bunları yapmak için oldukça geç kaldığı
kanaatindeyiz. Parçalanmış ve savaş hâlindeki Irak devleti bile
hızlı bir karar alarak daha ilk günden İranla sınır
girişlerini kapatmışken biz ancak Vanda ciddi coronavirüs
şüphesiyle hastaneye gelen vatandaşlarımızın
sayısı artınca tedbirler almaya başladık.
Coronavirüsle ilgili alınacak tedbirler için
verdiğimiz araştırma önergesi iktidar tarafından
geçtiğimiz haftalarda reddedilmişti. Siyasi bir konu olmamasına
ve tamamen vatandaşlarımızın
sağlığını düşünerek böyle bir araştırma
önergesi vermemize rağmen, önergemizin neden reddedildiğini
açıkçası anlamakta hâlâ güçlük çekiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Virüs on beş gün
içinde tespit edilirken havaalanlarına ya da hudutlara sadece termal
kamera yerleştirmekle tedbir almanın ne kadar yeterli olduğu
düşündürücüdür. Hükûmetimizi bu konuya daha ciddi eğilmeye, daha hızlı
ve daha kapsamlı tedbirler almaya davet ediyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğanın
geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği bazı atama
kararları Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Ülkücü
şehidimiz Mustafa Erolun katili ve Türk milletine Avrupada
soykırımcı iftirası atan tasarıyı hazırlayarak
imzalayan, ihanet eden zat, Türk devletinin temsil makamlarından birine,
Viyana Büyükelçiliğine atandı.
Devletimizi ve milletimizi soykırımcı
kabul eden bir şahıs, gerçekleştirdiği terör eyleminden
sonra kaçak olarak gittiği bir ülkeye Türkiye Cumhuriyeti adına
büyükelçi olarak atanmıştır. Takdir yüce milletindir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Buyurun, toparlayın Sayın
Başkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bu karar, şüphesiz ki
bir gaflettir. Kesinlikle uygun bulmuyor ve kabul etmiyoruz. Biz,
başkaları gibi böyle bir skandal karara sessiz
kalmayacağız. Görme, duyma, geç. diyerek gözümüzü ve
kulağımızı kapatamayız.
Seçim bölgem Kocaeli Çayırovadaki bir
sıkıntıdan bahsederek sözlerime son vermek istiyorum.
Çayırovanın nüfusu 134 bin ve Çayırovada çocuk doktoru yok.
Çayırovalı vatandaşlarımız çocuklarını
hastalandığında ya İstanbuldaki hastanelere ya da
diğer ilçelere götürmek zorunda kalıyorlar. Bir yıl önce, ben, Gebze
ve Darıcayla beraber Çayırovadaki bu sıkıntıyı
dile getirmiştim ve soru önergesi vermiştim ancak hâlâ cevap
alamadım ve hâlâ ne yazık ki bu sıkıntı devam ediyor.
İstanbulun hemen yakınındaki bir ilçede hâlâ çocuk doktoru
olmaması maalesef, düşündürücüdür. Şu anda devlet hastanesi
bulunmayan Çayırovada Gebze Fatih Devlet Hastanesine bağlı semt
polikliniği hizmet veriyor. Sağlık
Bakanlığının buraya, bir an önce çocuk doktoru ataması
yapmasını bekliyoruz.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Akçay
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ve Türkiyenin Viyana
Büyükelçisi olarak atanan Ozan Ceyhunun Mustafa Erolun şehit edilmesiyle
ilgili yargılanmadığına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, Grup
Başkan Vekili olarak konuşmamı yapmadan evvel, ülkücü
şehidimiz Mustafa Erola ilişkin İYİ PARTİ Grup
Başkan Vekilinin sözleri hakkında
Bunu da bir sataşma olarak
kabul ediyorum çünkü 21 Şubat Cuma gününden bu yana, Milliyetçi Hareket
Partisine yönelik bir tezvirat, karalama, kumpas ve kara propaganda
yürütülmektedir. O bakımdan gerek yüce Genel Kurulun gerekse kamuoyunun
somut ve doğru bilgiyle aydınlatılmasında fayda vardır
ve bu bilgiyi Genel Kurula arz etmek istiyorum.
Efendim, Avusturya Büyükelçisi olarak atanan Ozan
Ceyhun, kesinlikle ve hiçbir zaman, ülkücü şehidimiz Mustafa Erolun 1977
yılının 1 Mart günü İstanbul Çapada bulunan Adana Yurduna
saldırıda şehit edilmesiyle ilgili yargılanmamıştır,
bu dava dosyasında ve iddianamede sanık olarak veya hiçbir
şekilde adı geçmemiştir. Ayrıca, adı geçen kişi,
üç buçuk yıl sonra başka bir yerde, başka bir olay nedeniyle yargılanmıştır,
kendi safahatı vardır ve iki farklı örgüt söz konusudur. İki
yer farklı, tarihler farklı, bu saldırıyı
gerçekleştiren örgütler farklıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ülkücü Şehitler
Anıtımız Kızılcahamamda. Bütün şehitlerimiz
adına dikilen ağaçlarla isimlerini
yaşattığımız, her 27 Mayısta ve Milliyetçi
Hareket Partisinin bütün toplantılarında
andığımız ve aileleriyle de gereken ilgiyi, alakayı ve
bağı güçlü bir şekilde devam ettirdiğimiz bir hakikattir.
Dolayısıyla bu tür isnat ve iftiralar Milliyetçi Hareket Partisini ve
Cumhur İttifakını yıpratmaya yönelik, ahlaksız
tertiplerdir! Biz, bu ahlaksız tertiplere asla boyun
eğmeyeceğiz. Şehitlerimiz ve şehitlerimize sahip çıkma
konusunda kimseden öğreneceğimiz herhangi bir husus yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Say. desek 5
şehidimizin adını sayamayacak olanların ve bunların
katillerini tereddütsüz bilemeyecek olanların fitne ateşini
tutuşturmaları namertliktir, sahtekârlıktır!
Ayrıca, bu atamayı maske yaparak Cumhur
İttifakına husumet kusanlar, bilip bilmeden, partimizin resmî
görüşü teşekkül etmeden bu kampanyaya dâhil olmuşlardır.
Milliyetçi Hareket Partisine sosyal medyadan istikamet verilemez. Siyasi
irademizi, davamızın ilke ve istikbalini, çöplüğe dönen
beşinci sınıf dedikodu mekânı olan sosyal medya
belirleyemez.
Gerçekler benim anlattığım gibidir,
dava dosyalarına ilişkin numaraları da verebilirim ve bu konuda
gerekli bilgileri de veririz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Şimdi, Dev-Yol
davası Sıkıyönetim 2 no.lu Askerî Mahkemesinin 1988/10 esas,
1996/246 sayılı Kararının 161inci sayfasında 2b.01
eylem olarak nitelendirilmiştir ve bu hadise de 31 Mart 1980
yılında meydana gelmiştir. Oysa bizim şehidimizin
hadisesiyle ilgili 1977 yılına ait bir iddianame ve dava dosyası
vardır. Bunu da bu şekilde ifade ederek tutanaklara geçirmek
istiyorum Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Sayın Oluç.
18.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, İranda meydana gelen, Van ili Başkale ilçesinde etkisi
görülen depremde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet
dilediğine, HDP milletvekillerinden oluşan bir heyetin hasar gören
Başkale ilçesi köylerini ziyaret ettiğine ve depremzedelerin
yardım beklediğine, Kars, Patnos, Diyadin, Siirt, Batman, Silvan,
Iğdır, Norşin ve Ergani Belediyelerinden gelen yardım
kamyonlarının engellendiğine ancak dayanışmanın
engellenmesini asla kabul etmeyeceklerine, Anayasa Mahkemesinin Ankaradaki
Gezi eylemlerinde polisin saldırısı nedeniyle yapılan
başvuru konusunda verdiği hak ihlali kararına ve açıklanan
Gezi Parkı davasının gerekçeli kararına, Mardin
Milletvekili Mithat Sancarın Eş Genel Başkan seçildiği HDP
4üncü Olağan Kongresinde dayanışma gösteren siyasi partiler
ile sivil toplum kuruluşlarına teşekkür ettiklerine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, önce son yaşanan depremle
ilgili birkaç şeyi söylemek istiyorum. Türkiye-İran sınır
bölgesinde 5,9 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi geçtiğimiz
günlerde. Deprem, Vanın birçok ilçesinde şiddetli bir şekilde
hissedildi ve Vanın Başkale ilçesinde 9 insanımız
hayatını kaybetti, 64 insanımız yaralandı.
İçişleri Bakanlığının açıklamasına göre,
250 konut ve 300 ahır yıkıldı, 700 konut da hasar gördü.
Depremde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı diliyoruz;
yaralılara da acil şifa dileklerimizi iletiyoruz.
Başkalenin bazı köyleri yerle bir
olmuş durumda, görüntüler gerçekten içler acısı.
Milletvekillerinden oluşan bir heyetimiz orada köyleri geziyor. Kerpiçten,
taştan yapılmış evler yerle bir olmuş vaziyette ve
ağır kış koşullarında yaşamlarını
sürdürmeye çalışan depremzedeler yardım bekliyor. Bizim,
heyetimizden aldığımız haberlere göre henüz çadır bile
ulaşmayan köyler, mahalleler var. Bu durumda dayanışma çok
önemli ve biz, deprem olduğu andan itibaren, özellikle belediyelerimizi ve
il, ilçe örgütlerimizi bu konuda dayanışma faaliyetine davet ettik ve
önemli bir dayanışma çalışması da oldu ama
Elâzığ depreminde başımıza gelen aynı şey
bir kez daha yaşandı. Bakın sayıyorum: Kars Belediyesinden,
Patnos, Diyadin, Siirt, Batman, Silvan, Iğdır, Norşin ve Ergani
Belediyelerinden gelen yardım kamyonları yine engellendi. Yani
dayanışma çok önemli, yurttaşların ihtiyaçlarını
karşılamak çok önemli ama bizim yardım kamyonlarımız
bir kez daha engellenmiş vaziyette. Bunu yapmış olanları ve
yapmakta olanları gerçekten en ağır biçimde kınıyoruz
ve bu durumu protesto ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bu tutumun, bu
yardım kamyonlarının engellenmesinin insanlık
dışı bir tutum olduğunu düşünüyoruz. Mesele AFADla
ilgili değil. Tekrar söylüyoruz: Bizim asla, ne Elâzığ
depreminde ne şimdi, AFADın yardım dağıtmasına
ve gelen yardımların AFAD üzerinden koordine edilmesine ilişkin
bir itirazımız yok, olmadı da ama bizim yardım kamyonlarımızın
özellikle engellenmesi ikinci defa başımıza geliyor. Tabii ki
halkımız, kamuoyu takdir edecektir bu durumu ve bunun,
dayanışmayı engelleyecek bu adımın asla kabul
edilmeyeceğini bir kez daha söyleyeyim. Biz arkadaşlarımıza
direktif verdik; gerekirse tek tek -vekillerimiz dâhil olmak üzere- yardım
kutularını, kolilerini kucağınıza alın ve halka
götürün dedik. Bundan asla vazgeçmeyeceğiz, bunu bir kez daha
vurgulamış olayım, yetkililer de duysun istiyorum.
Efendim, ikinci değinmek istediğim konu,
malum, Gezi meselesi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Anayasa
Mahkemesi, Ankaradaki Gezi eylemlerinde polisin saldırısı
nedeniyle yapılan başvuru konusunda eziyet yasağı ile
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlal edildiğine
karar verdi; son derece önemli bir karar. 2 Haziran 2013 tarihinde yapılan
Ankaradaki Gezi eylemine polis saldırmış ve başvurucu
kişi, atılan gaz bombalarıyla ve kolluk kuvvetlerinin tekme,
yumruk ve cop darbeleriyle yaralanmıştı. Anayasa Mahkemesi bunun
kararını verdi ve dedi ki: Anayasanın 34üncü maddesinde
güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkı ihlal edilmiştir. Kayıtlara geçsin diye ve duymayanlar
duysun diye söylüyorum.
Ama Gezi deyince duramıyoruz tabii. Gezi
davasının gerekçeli kararı da açıklandı biliyorsunuz ve
o Gezi davası iddianamesindeki -biz her zaman bunun bomboş bir
iddianame olduğunu söylemiştik- bu gerekçeli kararda da
açıklandı ki deliller kanuna aykırı
toplanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Toparlıyorum efendim.
Yani iddianamede belirtilen değerlendirme
şu: Tespitlerin büyük bölümü tape kayıtlarına
dayandırılmıştır ve bu telefon dinleme, teknik araçla
izleme kararları hukuka aykırı alınmıştır.
diyor gerekçeli kararda. 53 tane dinleme kararı bulunuyor dosyada ve
bunların tamamı hukuka aykırı olarak elde edilmiş
tapeler olarak tespit edilmiş vaziyette.
Bu usulün kimin usulü olduğunu biliyoruz biz
tabii. Sizin, iktidarın daha sonra FETÖ savcıları dediği
savcıların işleridir bunlar, onların
uygulamalarıdır ve ne yazık ki iktidar da sahiplenmektedir.
Mızrak çuvala sığmıyor. Çok açık bunu bir kez daha
söyleyeyim.
İzin verirseniz, son bir noktaya
Bir
teşekkür etmek istiyorum. Meclisteki arkadaşlarımızın
da sık sık vurguladığı gibi, bu geçtiğimiz hafta
sonu, pazar günü 4üncü büyük olağan kongremiz vardı, Ankarada
gerçekleştirdik...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bütün
engellemelere, zorluklara rağmen gerçekten Türkiyenin dört bir
yanından büyük fedakârlıkla kongremize akın akın gelen on
binlerce insan oldu. Hepsine çok teşekkür ediyoruz, halklarımıza
çok teşekkür ediyoruz. Gerçekten çok büyük coşku, heyecan ve umut
yarattı ve Türkiyenin 3üncü büyük partisi olan HDPnin, onca
saldırıya, gözaltı ve tutuklamalara rağmen, hukuksuzluklara
rağmen gerçekleştirdiği bu kongre gücümüze güç kattı.
Demokratik siyaset konusundaki kararlılığımız bir kez
daha, çok açık bir şekilde vurgulandı ve bugüne kadar Meclis
Başkan Vekili olarak görev yapmış olan Sayın Mithat Sancar
Eş Genel Başkanımız seçildi.
Herkese çok teşekkür ediyoruz; bize destek
sunmuş olan, dayanışma göstermiş olan siyasi partiler ve
sivil toplum kuruluşları da dâhil olmak üzere hepsine müteşekkiriz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Özgür Bey, Sayın Beko
İzmirde bir gelişme var. diyerek buraya geldi; isterseniz bir
dakika bir söz verelim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tabii ki efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Beko.
19.- İzmir Milletvekili Kani Bekonun, dönemin
Başbakanı Binali Yıldırımın Ülkede sendikal hak
ve özgürlükler konusunda işçiler korkmasın, sendikalara üye olsun.
ifadelerine rağmen DİSKe bağlı BİRLEŞİK
METAL-İŞ Sendikasına üye oldukları için İzmir Kale
Grubu Pratt&Whitney Fabrikasından 94 işçinin işten
çıkarıldığına ilişkin açıklaması
KANİ BEKO (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizlerin de
hatırlayacağı üzere, 2017 yılında İstanbulda
yapılan ILO 10uncu Avrupa Bölge Toplantısında konuşan
dönemin Başbakanı Binali Yıldırım Ülkede sendikal hak
ve özgürlükler konusunda işçiler korkmasın, sendikalara üye olsun.
demişti ancak bugün gelinen noktada, sendika üyesi olan işçiler
maalesef işten atılıyor. En son, İzmir Gaziemir Ege Serbest
Bölgesinde Kale Grubu Pratt&Whitney Fabrikasından 94 işçi,
DİSKe bağlı BİRLEŞİK METAL-İŞ
Sendikasına üye oldukları için işten
çıkarılmıştır. Hâlen İzmir Milletvekili olan
Binali Yıldırımın, atılan işçileri ziyaret
etmesini öneriyorum. İşçiler sendikalı olmasın, asgari
ücretten fazlasını almasın. diye işçilere baskı
uygulanmaktadır. Çıkarılan işçiler liyakatli, deneyimli ve
birikimli işçilerdir. Burada mutlaka iş barışı
sağlanmalı, bu karardan vazgeçilmeli, işçiler işlerine
dönmeli. Kışın ortasında işçiyi işten atmak
sosyal bir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Özgür Bey, buyurun.
20.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
başarılı bir yasama haftası dilediğine, İranda
meydana gelen, Van ili Başkale ilçesinde etkisi görülen depremde
hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine
ve CHP milletvekillerinden oluşan bir heyetin deprem bölgesine
gittiğine, devletin şefkatli elini zarar gören Başkale ilçesi ve
köylerine uzatarak acil ihtiyaçların karşılanması gerektiğine,
kongrelerinin ve seçilen Eş Genel Başkanlarının
Halkların Demokratik Partisine hayırlı olmasını
dilediklerine, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sansürün her türlüsüne
karşı olduklarına ve mücadele ettiklerine, Adalet ve
Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğanın
Cumhur İttifakı, karşımızdaki malum Millet
İttifakı adı altında aslında terör örgütleriyle el
ele, omuz omuza olanlara karşı bir ittifaktır. ifadesini
kınadıklarına ve reddettiklerine, beraat kararı verilen
Osman Kavalanın tekrar gözaltına alınmasına ve Ozan
Ceyhunun Türkiyenin Viyana Büyükelçisi olarak atanması kararına
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, tüm
Meclise ve şahsınızda Başkanlık Divanına
başarılı bir yasama haftası geçirmeyi diliyorum.
Öncelikle, İranda gerçekleşen ve
Vanın Başkale ilçesinde 4ü çocuk 9 kişinin hayatını
kaybettiği deprem faciasında hayatını kaybedenlere
Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
Bu konuda, Genel Başkan
Yardımcımız Sayın Veli Ağbaba, Ankara
Milletvekillerimiz Sayın Tekin Bingöl ve Nihat Yeşilden oluşan
heyetimiz bölgeye gittiler; dün bölgede hem
başsağlığı, geçmiş olsun ziyaretlerinde
bulundular hem de gerekli incelemeleri yaptılar. 4 köyün tamamındaki
evlerin ya çökmüş ya çökmek üzere olduğunu, hayvan zayiatının
çok üst düzeyde olduğunu, acil şekilde hayvan barınma
çadırlarına ihtiyaç duyulduğunu, aksi takdirde binlerce
hayvanın daha telef olma tehlikesiyle karşı karşıya
olduğunu; ayrıca kurulan çadırların anlık sorunu
çözdüğünü ama çetin iklim koşullarında orada
ısıtmalı konteynerlere mutlaka ihtiyaç bulunduğunu rapor
ettiler. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partili belediyelerle ilgili gerekli
koordinasyonu yapıyorlar. Bu konuda devletin de şefkatli elini
hızlı bir şekilde oraya uzatması ve yapılanların
yanında bu tip acil ihtiyaçların hızla
karşılanması gerektiğini ifade ediyor, bir kez daha
duyduğumuz derin üzüntüyü kayda geçirmek istiyorum.
Hafta sonu olağan kongresini yapan
Halkların Demokratik Partisinin yeniden seçilen Eş Genel
Başkanı Pervin Buldana ve Meclis Başkan Vekilliği görevini
yapan ve şimdi Eş Genel Başkan seçilen Mithat Sancara
tebriklerimizi iletiyor, kongrelerinin Halkların Demokratik Partisine
hayırlı olmasını ve Eş Genel Başkanlara da
başarılı bir dönem geçirmelerini diliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak sansürün her türlüsüne karşıyız,
her türlüsüyle mücadele ediyoruz. Dünyada görülmemiş bir sansür biçimiyle
karşı karşıyayız ki partisinin basın-yayın
biriminin ve partisine yakın, partisini destekleyen televizyonların,
gazetelerin Cumhurbaşkanının kullandığı bazı
ifadeleri sansürlediğine hep birlikte şahit olduk. Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığının resmî internet sitesi
de Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanını ikidir
sansürlüyor. 22 Şubat günü Menemen-Aliağa-Çandarlı Otoyolunun
açılış töreni sırasında Libyada birkaç şehit
verdik ama 100e yakın lejyoneri de etkisiz hâle getirdik. dedi Adalet ve
Kalkınma Partisinin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bu sözlerde iki sorun var.
Birincisi, biz artık misliyle cevap vermek değil, şehit vermemek
istiyoruz ve bu konuda birilerinin aldığı kararların ne
kadar sağlıksız ne kadar aceleci ne kadar yanlış bir
tutumda olduğunu
Libyadan gelen şehit haberleri içimizi
dağlıyor. Şehitlere birkaç ifadesinin kullanılması
kabul edilemezdir. Anlaşılıyor ki Adalet ve Kalkınma
Partisi de Cumhurbaşkanlığı bürokrasisi de bunu böyle
görmüş olacak ki sansürlediler bu ifadeleri, birkaç kelimesini
çıkardılar. Basın sorar; basın halkın
konuştuğunu, merak ettiğini, muhalefetin dile getirdiğini
sorar. Bir özel televizyon kanalı dönüp de bunu Cumhurbaşkanına
hatırlattığında o kanala Ciddi bir gazete olun önce. diyerek
bu sorunun kendi kimyasını nasıl bozduğunu itiraf
etmiştir Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Bu sözlerin
kullanılması için de Yalan haber üretmeyi bırakın.
demiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Video ortada, kayıtlar
ortada. Bu ifadeler duyulmasın isteniyorsa konuşulmaması
lazım; konuşuyorsanız bunun siyasi bir bedeli varsa bunu
ödersiniz. Basın bunu sorduğunda azarlamak, küçük düşürmek ve
kötü sözler söyleyerek bir daha böyle bir soru sorulmasının önüne
geçmek de basın özgürlüğü açısından, elde bulundurulan kamu
gücünün nasıl kötüye kullanıldığını gösteren
ibretlik bir tutumdur.
Yine, Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel
Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, hafta sonu Kınıkta
Cumhur İttifakı, karşımızdaki malum Millet
İttifakı adı altında aslında terör örgütleriyle el
ele, omuz omuza olanlara karşı bir ittifaktır. diyerek 31
Martta ve 23 Haziranda seçmenin cezalandırdığı zehirli dile
geri dönmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu dili kınıyoruz;
bu dilin kullanılmasını reddediyoruz. Bu dil, hiç kimseden
utanılmayacaksa o şehirde Millet İttifakına oy vermiş
1,5 milyon kişiden utanılması gereken ayıplı
bir dildir. Millet İttifakının hangi ittifak olduğu
ortadadır. O ittifaka oy verenleri Terör örgütleriyle el ele, omuz omuza
olanlara oy verdiler. diye itham etmek, o şehirdeki 1,5 milyon
kişiye, bu ülkedeki milyonlarca kişiye ve Millet İttifakına
oy vermişlerin eşi, dostu, akrabası, seveni, öğrencisi,
kardeşi 83 milyon kişiye de hakarettir. Ayıptır,
yazıktır! Bunu reddediyoruz. Seçmen de bunu reddetti, seçmen bunu
cezalandırdı, 13 bin olan farkı 806 bin yaptı.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayalım Özgür Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
- Bu dile, aradaki seçmenin tercihindeki değişiklikle aslında
bir demokrasi tokadı olarak, bunu kullananlara en etkili cevap 23
Haziranda verildi. Bu dili kullanmaya devam ettikçe seçmen de
cezalandıracak, biz de bu zehirli, kışkırtıcı
dile teslim olmayacağız. Bunu ifade edeyim.
Son olarak da Osman
Kavala kararı. Oturduk -yürütme, yasama, yargı- yasamanın
üyeleri olarak birbirimizin gözünün içine bakıyoruz. Bu ülkede hâkim
teminatı var mı? Anayasamız diyor mu ki: Hâkimler
kararlarından sorumlu tutulamaz, onlara kimse talimat veremez. Osman
Kavalayı dinlediler, şahitleri dinlediler, iddianameyi dinlediler,
son sözleri sordular, beraat ettirdiler, beraat; sekiz yüz kırk gündür
tutuklu, mahkeme Türk milleti adına karar veriyor, diyor ki: Beraat
verdim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
- Cumhurbaşkanı dönüyor diyor ki: Onu dün beraat ettirmeye
çalıştılar. Ne çalışması yahu? Senin yetkin
yürütme, onun kadar eş ve denk bir yetki var -bizde- yasama, bir de
mahkemelerin eş ve denk bir yetkisi var -ki anayasal güvence altında-
yargı. Sen Beraat ettirmeye çalıştılar. deyip de sonra
bir talimatla, tutuklu olmadığı davadan, hapishaneden serbest
bırakılması gerekirken kişiye gözaltı kararı
verdirtiyorsan şimdi hangi hâkim özgür karar verecek? Hiç utanmıyor muyuz, hiç
sıkılmıyor muyuz? Bu ülkeye nasıl demokratik ülke bu
yargıya nasıl bağımsız yargı diyeceğiz?
Bana, Genel Başkanıma, arkadaşlarıma açtığı
dava var. O davadaki hâkim, Recep Tayyip Erdoğan ile Kemal
Kılıçdaroğlu arasında vicdanına göre nasıl karar
verecek? Yarın Hâkimler ve Savcılar Kurulunun kendi hakkında soruşturma
başlatmayacağının teminatı ne Sayın Başkan?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayalım Sayın
Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu ülkedeki muhaliflerin
bağımsız yargılanmasının teminatı ne? Recep
Tayyip Erdoğanın karşısında siyaset yapanların,
onunla aynı fikirde olmayanların bağımsız yargılanacağının
teminatı ne? Biraz insaf, biraz vicdan!
Son sözüm, son dile getireceğim husus: Bir
büyükelçi ataması var. Biraz önce bambaşka bir boyutta yapılan
tartışma konuşuldu. Milliyetçi Hareket Partisi diyor ki:
Hayır, bu suçlu, o suçlu değil. Onların
açıklamalarını dinledik. Peki, büyükelçi böyle mi atanır?
Bakın, büyükelçi atıyorlar, büyükelçi. Bu ülkeden bir başka
ülkeye sığınma talebinde bulunmuş, bu talebi
karşılanmış, o ülkenin vatandaşı olmuş. Ya,
hepimiz biliyoruz ki dünyadaki bütün istihbarat örgütleri kendi ülkesine gelen
siyasi sığınmacıları alır, sorgular ve
irtibatı kesmez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Toparlayalım Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Keser." diyen varsa,
Bir siyasi sığınmacıyı Alman istihbarat örgütü
sorgulamadı ve helalleştiler, ayrıldılar. diyebilen varsa
bu atamayı savunsun. Amerikan vatandaşı olan bir büyükelçinin
Amerikan vatandaşı olmak için zorunlu şart yeminini içine
sindiren var mı? O büyükelçi, vali gibi, Cumhurbaşkanı gibi
aracında ay yıldızlı al bayrak taşıyor, devleti
temsil ediyor. Utanılacak bir iş değil mi bu atamalar?
Rüşvet suçlamasından aklanmamış, aklanamamış,
burada hem de partinizin Başbakanına azil sürecini başlatmak
pahasına Yüce Divandan kurtarılmış adamın büyükelçi
olması. Ondan başkası yok mu? Liyakatli yok mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın Sayın
Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Milliyetçi Hareket Partisi
gibi düşünen, İYİ PARTİ gibi düşünen, HDP gibi
düşünen, CHP gibi düşünen; namuslu, vicdanlı, Adalet ve
Kalkınma Partisi gibi düşünen ama bu devletin liyakatine sahip kimse
yok mu da bula bula bunları atıyorsunuz? (CHP sıralarından
alkışlar) Kime meydan okuyorsunuz söyleyeyim mi? Milliyetçi Hareket
Partisi işin o tarafından rahatsız, açıklamalar orada, o
konuya hiçbir şey demeyeceğim.
FETİ YILDIZ (İstanbul) Neyi diyeceksin,
iftira atıyorsun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Siz esas şuna bakın
ya: Yapacakları bu büyükelçi atamaları liyakate uygun mu? Bu adamlar
devleti temsil etmeye yakışıyor mu? Siz buna bakın, buna
bakın. Onun katili, bunun katili değil, Türkiye Cumhuriyetinin
itibarının katilidir bu atama.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurun.
21.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine, Hakkın rahmetine kavuşan 21inci Dönem MHP
Çankırı Milletvekili İrfan Keleşe ve İranda meydana
gelen, Van ili Başkale ilçesinde etkisi görülen depremde
hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine,
deprem kuşağı üzerinde yer almamız nedeniyle
alınması gereken tedbirler konusunda titiz bir
çalışmanın yapılması gerektiğine ve millet olarak
bu sıkıntılı günlerin el birliğiyle atlatılacağına
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Biraz önce açık, net bir
şekilde ifade ettik, ondan sonra bunu bir siyasi polemik konusu yapmaya
devam edebilir CHP; yürüsün, gitsin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ediyor muyum? Etmedim, bir
şey yapmadım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Kılıçdaroğlu da bugünkü grup toplantısında aynı
yanlış ifadeleri kullandı. Bir kere, Sayın
Kılıçdaroğluna veya size bu konudaki ifadelerini bir düzeltme borcu
düşer, hakikat budur, dolayısıyla önemli olan da budur.
Milliyetçi Hareket Partisinden...
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir takdir
kullanmıştır fakat bu, Sayın Özgür Özelin bahsettiği
eleştiriler üzerinden değil de 1977deki iddiadan dolayı gündeme
gelmiştir yoksa bunun gündeme geleceğini falan da zannetmiyorum.
Dolayısıyla, bu polemiği burada bırakıyorum, devam
edilirse de biz de devam ederiz elbette.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan, Grup
Başkan Vekillerinin o mutat konuşmasına devam etmek istiyorum.
21inci Dönem Milliyetçi Hareket Partisi
Çankırı Milletvekilimiz, eğitimci, ülkücü ağabeyimiz
İrfan Keleş Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Bu sabah da
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan törenle kendisini ebediyete
uğurladık. Öncelikle, merhum İrfan Keleş ağabeyimize
Allah'tan rahmet; ailesine, yakınlarına ve Milliyetçi Hareket Partisi
camiamıza da başsağlığı diliyorum.
23 Şubat 2020 tarihinde merkez üssü
İranın Hoy kenti olan 5,9 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Bu
deprem ve artçı etkileri Vanın Başkale ve Saray ilçelerini de
etkiledi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Deprem nedeniyle 9
vatandaşımız hayatını kaybetti ve 39
vatandaşımız da yaralandı. Deprem sonucunda
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Depremin ardından Jandarma, AFAD ve UMKE
ekipleri arama kurtarma faaliyetlerini titizlikle yürütmüşlerdir.
Diğer yandan, aynı gün içinde Manisada da 4,8 büyüklüğünde bir
deprem meydana gelmiştir. Hem Manisada hem Vanda depremlerin artçı
etkileri devam etmektedir.
Son zamanlarda meydana gelen depremler münasebetiyle
ülkemizin jeolojik gerçekliğiyle bir kez daha karşı
karşıyayız. Ülkemiz, dünyanın en önemli deprem
kuşaklarından Alp-Himalaya Deprem Kuşağında yer
almaktadır. Depremle yaşamaya her an hazır olmak
zorundayız. Bu gerçeği kabul etmekten, buna uygun gelecek
planlaması yapmaktan başka seçeneğimiz yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Aksi hâlde, olası
depremlerde can ve mal kaybı yaşanması
kaçınılmazdır. Deprem karşısında
alınması gereken her türlü tedbir için titiz bir şekilde
çalışılmalı, bilirkişiler tarafından dikkat
çekilen hususlara riayet edilmelidir.
Millet olarak bu sıkıntılı
günleri el birliğiyle atlatacağımıza yürekten
inanıyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Turan
22.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
aziz milletin ve İslam âleminin mübarek üç aylarını tebrik
ettiğine, İranda meydana gelen, Van ili Başkale ilçesinde
etkisi görülen depremde hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan
rahmet dilediğine, devletin ilk andan itibaren olaya müdahale
ettiğine ve süreci takip ettiklerine, Hakkın rahmetine kavuşan
21inci Dönem MHP Çankırı Milletvekili İrfan Keleşe
Allahtan rahmet dilediklerine, Genel Kurulda görüşmelerine
başlanacak olan Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu
Teklifinin vatandaşları koruyucu, ihracatı artırıcı
önemli düzenlemeleri içerdiğine ve verimli bir çalışma temenni
ettiğine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, İslam âleminin heyecanla beklediği
mübarek üç ayların başlangıç günü. Üç aylar, manevi huzur ve
sükûnun kalplere indiği, bir anın bir asra bedel olduğu, ilahi
rahmetin taştığı özel zamanlardır. Aziz milletimizin
ve İslam âleminin mübarek üç aylarını tebrik ediyorum,
hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 23 Şubatta İranda meydana gelen depremde Van ilimiz
de büyük oranda etkilendi; ne yazık ki 9 vatandaşımız
hayatını kaybetti, 37 vatandaşımız da yaralandı.
Devletimiz ilk andan itibaren büyük bir refleksle müdahale etti,
bakanlarımız hâlen bölgedeler. Hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Süreci takip
ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 21inci Dönem MHP Milletvekilimiz İrfan Keleş,
biliyorsunuz, rahmetli oldular; kendilerine Allah'tan rahmet, ailesine
başsağlığı diliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, 28 maddeden oluşan Ürün Güvenliği ve Teknik
Düzenlemeler Kanunu Teklifinin görüşmelerine başlıyoruz.
Teklif, ürün sorumluluğu tazminatı getirilmesi, tağşiş
yapılan ürünlerin ihracatı ile e-ticarete uygunsuz ve güvenilir
olmayan ürünlerin satışına müeyyide uygulanması,
izlenebilirlik ve geri çağırmanın zorunlu hâle getirilmesi gibi
vatandaşlarımızı koruyucu, ihracatımızı
artıracak önemli düzenlemeler içermekte.
Genel Kurul görüşmelerimizin polemikten uzak,
gerilimden uzak, verimli bir şekilde devam etmesini temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cevap hakkı bağlamında şunu söylemek
isterim: Az önce Kıymetli Grup Başkan Vekilinin atanan bir
büyükelçiyle ilgili yaptığı ithamlarını külliyen
reddediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bakınız, Türkiye bir hukuk devleti. Ülkücü şehidimiz Mustafa
Erolun katili deniyor, kişi bunu reddediyor, mahkeme bunu belgesiyle
reddediyor ama buna rağmen ısrarla bir kara propagandayla beraber
katil ifadesi kullanılıyor. Ne yapması lazım?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Mahkeme de yok Sayın
Başkan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Mahkeme de yok. Kişi
reddetmiş ama bir insanın farklı hesaplarla -ki sığ
hesaplarla- ısrarla Bu adam katildir. demesinin altında yatan
hesabı, sebebi bugün herkes ifade etti, açıkladı. Ayrıca
Ermeni soykırımı teklifinde imzası var. deniyor. Teklife
bakıyoruz, imzası yok. Aksine o dönemdeki çalışmalara
bakıyoruz, sivil toplumla beraber o ülkede bu tasarının aleyhine
konuşmalar yapmış, televizyonlara çıkmış,
mitingler yapmış bir insan. Aleyhine olduğu teklifin
sahibiymiş gibi yine bir kara propaganda var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bu tarz samimiyetten uzak, belgesiz, bilgisiz yaklaşımları
şık bulmuyoruz.
Ayrıca, Türkiye -eleştirseniz de
eleştirmeseniz de- bir hukuk devleti. Bakınız, herhangi bir suç
işleyen kişinin büyükelçi atanması imkânı olmaz. Teknik
olarak olmaz. Kaldı ki Cumhurbaşkanımızın bu konuda ne
kadar hassas olduğunu yakinen bilenlerdeniz. Yapılan tamamen bir kara
propagandadır, Cumhur İttifakında huzursuzluk
oluşması talebinden başka bir şey değildir. Cumhur
İttifakı, bu ülkenin âdeta birleştirici bir gücü olarak yoluna
devam edecektir. Küçük, sinsi yaklaşımlara cevap vermeyi bile zül
addediyoruz Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir diğer mesele, yine cevap bağlamında
söylemek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Israrla Osman Kavala
davasından yola çıkarak çok farklı ithamlar dile getirilmekte.
Bakınız, bir mahkeme beraat kararı verdiğinde
alkışlayıp da bir başka mahkeme farklı karar
verdiğinde yuhalamak, bir defa samimiyetten uzak bir yaklaşım.
Eğer talimatla tutuklama varsa talimatla beraat de mi var diyeceğiz?
Bu doğru bir yaklaşım olmaz. Bırakın, mahkemeler
işini yapsın Sayın Başkan.
Osman Kavaladan size bir kahraman çıkmaz.
Osman Kavaladan çıksa çıksa Sorosun piyonluğu çıkar
Sayın Başkan. Mahkemenin ne dediğinin, ne demediğinin
tartışması başka bir konu ama Gezi olayları daha dün
gibi önümüzde. Gezi olaylarında gaz maskelerinin hangi vakıf, hangi
dernek adıyla yurt dışından gelen paralarla
alındığını tüm dünya biliyor, siz bilmiyorsanız
yazık demek isterim.
Gezinin finansörü kimse bunun hesabını
verecek. Kaldı ki teknik bir mesele var. Beraat kararı Gezinin
beraati değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Beraat kararı,
birkaç şahısla ilgili delillerin yetersizliği veya yasal olmayan
yollardan delil elde edilmesinden kaynaklı bir meseledir. Gezinin beraati
değil, Gezideki bir bölümün, birkaç şahsın meselesidir.
Onun dışında, Sayın Başkan,
Kıymetli Grup Başkan Vekilinin çok uzatarak ifade ettiği
zehirli dil vesair tarzı Genel Başkanımızla ilgili
söylemlerini külliyen reddediyorum. Bu siyasi polemikler olur. Eğer zehirli
dil ne demek diye bakmış olsak, bugünkü grup toplantısına
baktığımızda çok daha ötesini görürüz.
Hakikatlerin öyle veya böyle bir üslupla dile
getirilmesinden rahatsız olmamak gerekir. Kimin kiminle ittifak
yaptığının, kimin gizli ittifak yapıp bugün gizli
ittifaktan rahatsız olmaya başladıklarının tüm kamuoyu
tarafından bilinmesinin mahcubiyetinden yola çıkarak zehirli dil
denmesini doğru bulmuyoruz. Sayın Başkana da bu ifadenin
yakışmadığını ifade etmek istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Özel
23.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, vefat eden
21inci Dönem MHP Çankırı Milletvekili İrfan Keleşe
Allahtan rahmet dilediğine, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
öncelikle -biraz önce eksik bıraktım- 21inci Dönem Milletvekilimiz
Sayın İrfan Keleşin kendisine Allahtan rahmet, ailesine ve Milliyetçi
Hareket Partisine başsağlığı diliyoruz.
Osman Kavala bu söylediği gibiyse, partinizin
kuruluş sürecindeki irtibatınızı ve devamındaki iyi
ilişki sürecinizi size hatırlatırım. Osman Kavalanın
adil yargılanmasına, Osman Kavala hakkında ortaya atılan
delillerin tartışıldığı mahkemenin verdiği
beraat kararına baktığınızda
Hani zaman zaman
Efendim, bir araştırma komisyonu kuralım. diyoruz, Mahkemenin
görüştüğü
deniyor. Anayasa onu yasaklamıyor ama şunu
yasaklıyor: Mahkemelerin verdikleri kararları, karar yetkisini
tartışamazsınız. Osman Kavaladan çıksa çıksa
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Mesela Susurluk Komisyonu kurarsınız, Rabia Naz Komisyonu
kurarsınız ama Osman Kavalanın savcısının
istediği ya da hâkiminin verdiği kararla ilgili burada yasama
faaliyeti yapamazsınız. Şimdi yapılan o iştir ama net
bir şey var ortada: Sizin söyledikleriniz iddianamede vardı, çatır
çatır çürüdü. Savcı, iddianame çürütülürken -ben oradaydım- kürsünün
altına kaçıyordu neredeyse, 1,80lik adam gitti gitti 1,40a indi;
akıl almaz, utanç verici bir hâldeydi. Sonradan anlaşıldı
ki iddianamenin sorumluluğu, orada, savcılık makamında
oturan kişinin değil, zaten 1 tanesi firari, 1 tanesi hapiste 2 tane
FETÖcününmüş. Beyefendinin tek suçu -iradesiyle ya da iradesi
dışında- FETÖcülerin hazırladıklarını
kes-kopyala-yapıştır yapmakmış, o da altına imza
atmış.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayalım Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Şimdi, iddia makamının iddiasından
utandığı iddiaları Mecliste gerçekmiş gibi dile
getirmek
Hani bana bir şeyler yakışmıyorsa Bülent Turana
da bunlar hiç yakışmıyor o zaman, çünkü kendisinin bunun üstüne
bir de hukuk diploması var.
Zehirli dil meselesine
gelince
Zehirli dil, Cumhuriyet Halk Partisinin asla boyun
eğmeyeceği, bir santim eğilmeyeceği, bir adım geri
gitmeyeceği, bir kelime dahi susmayacağı kadar
-karşısındakini istediği kadar
şeytanlaştırsın- karşısında yüz
yıllık bir gelenekle, cumhuriyetin kurucu değerlerine sadakatle,
cumhuriyetle aynı kurucuya sahip olmanın verdiği gururla,
arkasında üyelerinin müyelerinin değil, cumhuriyet değerlerine
sahip, Atatürkle husumeti olmayan Türkiye Cumhuriyetinin bütün
vatandaşlarından aldığı güçle dimdik durur, bir
diktatöre teslim olmayız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
- Onun dili bizi durduramaz, ürkütemez, susturamaz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN
(Çanakkale) - Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Oluça da söz vereyim, sonra size söz vereyim.
Sayın Oluç,
buyurun.
24.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce bu Kavala
davasıyla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Bakın, gerekçeli
kararda heyet demiş ki: Kavalanın, Gezi olaylarına katılan
şahısları finanse ettiği, eylemde kullanılacak
malzemelerin temini için hesap numarası açtırdığı;
masa, ses sistemi, yiyecek yardımında bulunduğu; bu hususun tape
kayıtlarında tespit edildiği iddia edilmiş ise de, hukuka
aykırı delil olarak kabul ettiğimiz tape görüşmelerinde
geçen eylemlere ilişkin hiçbir somut tespit ve belirlemenin de
yapılmadığı ve açılmış herhangi bir
hesabın da tespit edilemediği, bu nesnelerin şiddet eylemlerinde
kullanıldığını gösteren bilgi ve belgenin de
bulunmadığı anlaşılmıştır." Durum
bu kadar açık. Gerekçeli karar böyle.
Yani hani Sayın Bülent Turan, sizi
tanımasam Osman Kavala iş insanı diye servet
düşmanlığı yaptığınızı da
düşüneceğim. Böyle bir şey olabilir mi? Takılmış
Osman Kavala meselesine.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Toparlıyorum efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Gündemimiz önemli
Sayın Başkan, polemiklerden kaçıyoruz biz, işimizi yapmak
istiyoruz.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Tabii, evet,
biz de aynen sizin gibi diyoruz ki: Bırakın mahkemeler işini
yapsın. Siz bırakmıyorsunuz, Adalet ve Kalkınma Partisinin
Genel Başkanı Tayyip Erdoğan bırakmıyor mahkemelerin
işini yapmasını. Yani Manevrayla beraat ettirmeye
çalıştılar. ne demek? Doğrudan doğruya müdahale
demek. Gereken talimatları yargıya veriyoruz. ne demek?
Doğrudan doğruya talimat demek. Selahattin Demirtaş için
Bırakamıyoruz. ne demek? Doğrudan doğruya talimat demek.
Yine Selahattin Demirtaş için Hamlesini yaparız, işi
bitiririz. ne demek? Doğrudan doğruya müdahale demek. Sizin Genel
Başkanınız mahkemelere müdahale ediyor efendim. Biz bunu
eleştiriyoruz. Siz diyorsunuz Bırakın mahkemeler işini
yapsın. Biz de Bırakın mahkemeler işini yapsın.
diyoruz. Demek ki siz de Genel Başkanınızı eleştirmek
zorundasınız.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet.
Sayın Turan, buyurun.
25.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
Manisa Milletvekili Özgür Özel ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun yaptığı açıklamalarındaki bazı
ifadelerine, yargı kararlarının kendi sisteminde yürümesinin
doğru olduğuna ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, gündemimiz
yoğun olduğu için aynı konulara girmeyi doğru bulmuyorum
fakat ben bir prensip olarak yargı kararlarının kendi
içerisinde, sisteminde yürümesinin doğru olduğu kanaatindeyim.
İddia makamındaki kişilerin böyle
aşağılanmasını doğru bulmuyorum. Yok Masanın
altına girmiş
Bunlar şık ifadeler değil. Yargı
beraat verince alkışlayacaksınız, yargı tutuklama
kararı verince de yuhalayacaksınız. Bunları şık
bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Bırakalım
yargı kendi seyrinde devam etsin Sayın Başkan.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan
BAŞKAN Özgür Bey, gündeme geçelim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Geçiyoruz Başkanım.
BAŞKAN Çok teşekkür ederim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Cevap bile vermedim çok
vakit geçmesin diye.
BAŞKAN Buyurun Özgür Bey.
26.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben de şunu söyleyeyim:
Öyle, yargı mensubunu aşağıladığımız
falan yok. Keşke o salonda olsaydınız.
Ortaya çıktı ki FETÖcüler
yazmış o kısımları. Savunamadılar, çöktü, rezil
oldu; hâkimler de okudu, dediler ki -tape deniyor ya- Tapeler hukuka
aykırı delil ama yine de baktık, o tapelerde de bu yok. Bir
FETÖcül akıl saçmalamış, eline yüzüne
bulaştırmış. Belki de o arkadaşın yerinde FETÖcü
bir savcı olsaydı, sonra onu bir şekilde bağlardı.
Ergenekonda, Balyozda çok mükemmel kumpaslar vardı, onlara sahip
çıktınız ama mahkemede bu iş, iddianame mahkûm oldu; Osman
Kavala değil, iddianame mahkûm oldu.
Bizim savcıyı, hâkimi
aşağılamak gibi bir şeyimiz olmaz. Bunu yapanların da
hep karşısında durduk. Bir hâkime, savcıya yapılacak
en büyük aşağılama, ona, ettiği yemine, düğmesiz
cübbesine rağmen talimat vermektir.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ PARTİ Grubunun, 3/10/2019
tarihinde Adana Milletvekili İsmail Koncuk ve 19 milletvekili
tarafından, çocuk yaşta veya erken yaşta evliliğin
nedenlerinin tespiti ve bu sorunların önlenmesi için yapılması
gerekenlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/1825) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2020 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
25/2/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 25/2/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Adana Milletvekili İsmail Koncuk ve 19
milletvekilinin, çocuk yaşta veya erken yaşta evliliğin
nedenlerinin tespiti ve bu sorunların önlenmesi için yapılması
gerekenlerin belirlenmesi amacıyla 3/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu
araştırma önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak
görüşmelerinin 25/2/2020 Salı günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere İYİ PARTİ Grubu adına Adana Milletvekili Sayın
İsmail Koncuka söz veriyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL KONCUK (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Çankırı eski
Milletvekili Sayın İrfan Keleşi rahmetle, minnetle
anıyorum; Allah mekânını cennet eylesin inşallah.
Değerli milletvekilleri, Ömer Seyfettinin
Pembe İncili Kaftan hikâyesini hepiniz bilirsiniz. Orada, bir Türk
elçisinin İrana gitmesini ve milletimizi temsil etmesini; hakarete
uğradığında, aşağılandığında
nasıl bir davranış sergilediğini hepimiz
hatırlıyoruz, mutlaka okumuşsunuzdur. Gerçekten, bizim
büyükelçilerimizi atarken Türk milletinin hassasiyetlerine uygun,
değerlerine uygun, geçmişiyle de temsil ettiği göreve layık
insanları atamamız lazım. Katildir, değildir; yargılanmıştır
ülkücü Mustafa Erolun katli vesilesiyle, yurt dışına
kaçmıştır.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yargılanmadı
diyoruz, yargılanmadı o davada! Deminden beri izah ediyoruz.
Saptırma!
İSMAİL KONCUK (Devamla) Yurt
dışına kaçmıştır Başkan.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yargılanmadı o
davadan! Mahkemede de iddianamede de adı geçmiyor, o davadan da
yargılanmadı dedik! Saptırma!
İSMAİL KONCUK (Devamla) Ülkücülerin
inancı budur, budur Sayın Başkan.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ülkücülerin değil,
saptırma!
İSMAİL KONCUK (Devamla) Budur, beni
dinleyin.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sen mi temsil
ediyorsun ülkücüleri?
FETİ YILDIZ (İstanbul) Bilgisizsiniz
bilgisiz o konuda. Bakın, Mustafa Erol 1977 yılında katledildi!
Bu vatandaşın yargılandığı 1980de başka
yerdeki bir olay.
İSMAİL KONCUK (Devamla)
Dolayısıyla, burada gerçekten daha uygun insanlar bu millet
içerisinden bulunabilir.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Bile bile böyle
ERKAN AKÇAY (Manisa) Yalan söylüyorsun! Yalan
söylüyorsun! İftira atıyorsun!
İSMAİL KONCUK (Devamla) Fethi Bey, siz
cenazeyi omuzlayan arkadaşlarımızdan birisiniz, kanaatlerinize
saygı duyarım.
FETİ YILDIZ (İstanbul) Evet,
teşekkür ederim.
İSMAİL KONCUK (Devamla) Problem yok,
problem yok.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Kanaat
değil, bilgi veriyor. Bilgiye göre konuşun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Kanaat değil, kesin
bilgiyle konuşuyoruz, sen yalan ve iftira atmaya
çalışıyorsun!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bilerek yapıyorlar.
İSMAİL KONCUK (Devamla) Ben
yargılamadım, ben yargılamadım.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya)
Yargılamayı bilmiyorsun, bilgiye göre konuş, dosyaya göre
konuş. Provokasyon yapma!
İSMAİL KONCUK (Devamla) Şimdi, bu
adam bizim değerlerimize uygun bir adam değil yani işin öbür
tarafını atalım hadi size saygımızdan.
ERKAN AKÇAY (Manisa) O ayrı bir bahis.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) İsmail Bey,
süre bitiyor. Önerge ne oldu?
İSMAİL KONCUK (Devamla) Müdahale olunca,
Sayın Başkan
BAŞKAN Dinleyelim.
Buyurun Sayın Hatip, Meclise hitap edin.
İSMAİL KONCUK (Devamla)
Dolayısıyla bu milletin içerisinden bu görevleri yapmaya layık
binlerce insan çıkar. Yani burada asıl kınamamız gereken,
belki de AKPnin bu kadar insan içerisinden, değerli, millî hassasiyeti
olan insanlar içerisinden Ozan Ceyhunu tercih etmesi travmasıdır.
Doğru olmayan budur, bu yönüyle de bu olayı
kınadığımızı ifade etmek istiyorum İYİ
PARTİ Grubu adına.
Konumuza gelecek olursak, bir şarkı sözü
var Ünzile diye, Aysel Gürelin şarkı sözü:
Varmadan sekizine,
Ergin oldu Ünzile,
Hem çocuk hem de kadın,
On ikisinde ana,
Bir gül gibi al ve narin,
Bir su gibi saydam ve sakin,
Susar kadın Ünzile.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu çocuk
evlilikleri, aslında, milletimizin kültürüyle de doğrudan
bağdaşan bir durum değildir. Bizim inançlarımızda,
sağlıklı aile yapısı oluşturmak lazım.
Sağlıklı aile yapısının
oluşmasının temeli, rüştünü ispat etmiş yani kendi
başına karar verebilen, anne-baba olarak görev yapabilme
sorumluluğunu üstlenebilen insanların aile yapısı
oluşturmasıdır. Geçmişte -ben 60 yaşına geldim-
küçük yaşta evlilikler falan olurdu, işte aile yapımızdan
kaynaklanan şeyler olurdu. Ama tabii, burada ben Gökalpın bir
üçlemesini hatırlıyorum: Türk milletindenim, İslam ümmetindenim,
garp medeniyetindenim. Gökalp burada garp medeniyetini temel alıyor ama
Türk olduğunu, Müslüman olduğunu kabul ediyor. Dolayısıyla,
burada, gelişmiş dünyayla beraber bizim bu meseleyi
değerlendirmemiz asıldır, buna bakmamız lazım.
Aile sağlığı yani neslin
sağlığı için sağlam bir aile yapısı
oluşturmamız gerektiği herkesin kabulüdür. Ancak, Türkiyede
ortalaması yüzde 3,8e çıkan
O kayıt dışı
olanlar eklendiğinde oran nedir bilmiyoruz. Oranın, kayıt
dışılar eklendiğinde daha da yükseleceğini
düşünüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL KONCUK (Devamla) Bir dakika daha
söz istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
İSMAİL KONCUK (Devamla)
Dolayısıyla, bu çocuk evlilikleri konusuna, gerçekten, millet olarak
dikkat çekmemiz lazım. Biliyorsunuz, geçenlerde Elâzığ depremi
vesilesiyle -İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesindendi
zannederim- bir hoca, işte, çocuk evliliklerin engellenmesinden bahisle,
bu depreme sebep olduğunu filan yazdı, başka şeyler de
söyledi ama bir yönü de buydu.
Şimdi, profesör titri olanların dahi ne
adına bunları yaptığını, ne adına toplumu
yanlış yönlendirdiğini bilmiyoruz ama bizim gelişmiş
dünya ölçeğinde bir bakış açımızın olması
lazım. Elbette kendi kültürümüz de önemli ama kendi kültürümüzü de
değerlendirdiğimizde aklı esas alan bir inanç sisteminden
geldiğimizi biliyoruz.
Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bu konuyu, kanayan bu yarayı incelemesi,
araştırması doğru bir yaklaşım olacaktır
diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tulay
Hatımoğulları Oruça söz veriyorum.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Adana) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, çocuk yaşta
evlilik ömür boyu tecavüzdür ve çocukların hangi yaşta
evlendirilebileceğine, daha doğrusu evlilik yaşının
kaç olacağına dair yasalar, uluslararası hukuk bir
tanımlama yapmıştır. Bu tanımlamaya uymamak, bu
tanımlamanın üzerini es geçmek ve bu çerçevede sürekli beyanatta
bulunmak ayrıca da suçtur ve bu tecavüzcü kültüre bilerek ya da bilmeyerek
ortak olmaktır.
Çocuk yaşta evlilik toplumun her daim kanayan
yarası olmaya devam ediyor ve acısı gerçekten çok derindir.
Düşünün ki 11, 12, 13 yaşında bir kız çocuğunuz var ve
yetişkin bir insanla evlendiriliyor, siz neler hissedersiniz?
İşte, o duyguyla bu Meclis, bu konuyla ilgili bir çalışma
yapmak zorundadır. Biz o çocuklarla ve o ebeveynlerle mutlaka ve mutlaka
bir empati kurmak, değişimi ve dönüşümü zorlayan bir çizgiyi
izlemek zorundayız.
Bakın, Millî Eğitim
Bakanlığının verilerine göre erken evlilik ve
nişanlılık nedeniyle eğitime devam etmeyenlerin yüzde
97,4'ü kız çocukları. Erken yaşta evlilik içine sürüklenen
çocukların çoğunun evlilik hayatı boyunca sistematik olarak
tecavüze ve sistematik olarak şiddete maruz kaldığı
ortadadır. Bunun travmatik sonuçları olarak intihar eğiliminin
bu yaş grubunda ve bu evlilikler sonucunda gerçekleştiğine dair
veriler ortadadır. 15 ve 19 yaş arası genç kızlarda birinci
sırada ölüm nedeni hamilelik ve doğumun yol açtığı
sorunlardır. Bunlar Millî Eğitim Bakanlığının
verileridir. Çocuk evlilikleri, çocukları ailelerinden,
arkadaşlarından, geleceklerinden umutlarından koparmaktadır.
Çocuk yaşta evlilik, önü açık olan çocukların okuma konusunda,
sosyal yaşama katılım konusunda, kamusal hayata
katılım konusunda yine hayallerinin ve haklarının
ellerinden alınması anlamı taşır.
Burada şunu ifade etmemiz gerekir ki Diyanet
İşleri Başkanlığından tutun da müftülere kadar 7
yaşındaki kız çocuklarının evlenebileceğine dair
açıklamalar yapması hiç de kabullenilebilecek bir şey
değildir. Bugün AKPnin yaratmak istediği yeni toplumsal modelin,
yeni toplumsal yapının kodlarını kadın bedeni,
kız çocuklarının bedeni ve gelecekleri üzerinden
kurgulaması ve buna dönük çalışmalar yapılması asla
kabul edilebilir değildir. Bu konuda kamu spotları, gerçekten,
kaş yapalım derken göz çıkaran niteliktedir, bunları asla
kabul etmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika daha söz veriyorum;
buyurun, toparlayın.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) İHD
İstanbul şubesinin Çocuk Hakları Komisyonunun verilerine göre
-2018 raporunda- on altı yılda 18 yaşın altında 440
bin çocuk doğum yapmış. Yine aynı raporda cinsel
suçların yüzde 46sı çocuklara karşı işlenmiş.
Çocuğun cinsel istismarında Türkiye'nin dünyada 3üncü sırada
olduğunu biliyor musunuz? Bu resmî rakamlar ortadayken bu Meclisin bu
konuya duyarsız kalma ihtimali gerçekten yoktur.
Sadece köyünün son çiti içinde değil
dünyanın sonsuzluğu içinde özgürlüğün yeşerebileceğine
inanan ve böyle bir yaşamı inşa eden bir adım atmak
durumundayız. Dolayısıyla, bu Meclis bu konuda gerekli
duyarlılığı göstermelidir.
Teşekkür ederim. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bartın Milletvekili Sayın Aysu Bankoğluna söz
veriyorum.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakikadır.
CHP GRUBU ADINA AYSU BANKOĞLU (Bartın)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, çocuk gelinler, erken
yaşta evlilikler, zorla yapılan evlilikler hem kadına yönelik
şiddetin hem de çocuk istismarı meselesinin acı bir
yansıması aslında. Kadınların, yine, kız
çocuklarının toplumda eşit olarak görülmek istenmemesi, buna
niyet edilmemesi bu gibi evliliklerle aslında daha da pekiştiriliyor,
öncelikle buna vurgu yapmak istiyorum.
Yapılan araştırmalara,
çalışmalara baktığımızda Avrupa 1incisi
olduğumuzu görüyorum. Erken yaşta evliliklerin Avrupada en çok
görüldüğü ülke Türkiye değerli milletvekilleri. Kendi resmî
verilerimize baktığımızda da ülkemizde son beş
yıl içinde kız çocuklarının yaptığı
doğum sayısı 84 bin değerli arkadaşlar. Bu tablo, pek
de iç açıcı değil, öyle değil mi?
Bu tabloya, bu rakamlara pek çok gerekçe ya da
sizlerin tabiriyle pek çok bahane bulunabiliyor. Eğitimsizlik
denebiliyor, töre denebiliyor, aile içi şiddet denebiliyor, toplum
baskısı denebiliyor, tacize uğrama denebiliyor ama hiçbir gerekçe
erken ve zorla yapılan evlilikleri meşru kılamaz ve bu niyet de
kabul edilemez.
Bir düşünün, oy vermeye, araç kullanmaya,
bakkaldan sigara almaya bile yetkisi olmayan bireylerin evlenmesi, çocuk sahibi
olması, bir ev geçindirmesi mümkün müdür, söyleyin bana? Daha
duygularının ve düşüncelerinin en karmaşık olduğu
zamanlarda çocukları evlilik gibi bir sorumluluğun altına
sokmak, bu çocuklara bu sorumluluğu yüklemek hangi zihniyetin ürünüdür?
(CHP sıralarından alkışlar) Bu zihniyet sadece geri
kalmış toplumlarda mevcuttur.
Ne yazık ki bir tehlikeye daha işaret
etmem gerekiyor. Çok zamandır duyduğumuz tecavüzcüsüyle evlendirme
diye geçen bir yasa teklifi konuşuluyor değerli arkadaşlar. 12
yaş ve üzerindeki çocuklara cinsel istismarı affetmeye çok hevesli
bir hükûmet var ne yazık ki karşımızda. El insaf diyorum!
Pek çoğunuz evlat sahibisiniz. Kendinizi, hiç, 12 yaşındaki
kızınızı evlendirmeyi düşünürken hayal ediyor musunuz?
Ya da 15 yaşında tacize uğradığı için tecavüzcüsü
bir adamla evlendirilmeye mecbur bırakılan bir çocuğunuzla kendinizi
hayal edebiliyor musunuz? Fikri bile bence tansiyonlarınızı
çıkarmaya yetiyor, hatta artıyor bile. Her gün kadın
cinayetlerinin konuşulduğu bir ülkede daha iyi, daha insanca
yaşamı konuşmamız gerekirken hâlimize bir bakın. Ben
bu rakamlardan utanıyorum. Ama biz buradayız demek istiyorum ve çocuk
gelinleri, erken yaşta ve zorla evlilikleri meşru göstermeye
çalışan hiçbir hamleye izin vermeyeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
AYSU BANKOĞLU (Devamla) Çocuk gelinleri,
erken yaşta ve zorla evlilikleri meşru göstermeye çalışan
hiçbir hamleye Cumhuriyet Halk Partisinin kadın milletvekilleri de erkek
milletvekilleri de izin vermeyecektir. (CHP sıralarından alkışlar)
Mücadeleyle kazanılan haklardan en ufak bir geri dönüş dahi
düşünülemez. Çünkü bu cumhuriyeti dünyada çocukları el üstünde tutan,
geleceğini gençlere emanet etmiş bir Atadan devraldık biz.
Şunu da aklınızdan
çıkarmayın lütfen: Çocuk gelin demek az gelişmiş ülke
demektir, az gelişmişlik demektir. Keşke dünyanın en büyük
havalimanlarına, en büyük köprülerine, kanallarına sahip
olmasaydık da çocuk yaştakileri evlendirmeseydik, tecavüzcülerini de
affettirmeseydik diyorum. Bu önergeyi desteklediğimizi Cumhuriyet Halk
Partisi adına belirtiyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) Ne
anlatıyorsun ya?
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT
(İstanbul) Nereden çıkarıyorsunuz? Nasıl ithamlar bunlar
ya? Dayanıksız ithamlar, hiçbir dayanağı olmayan ithamlar.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Cemal Bekleye söz veriyorum.
Buyurun Sayın Bekle. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL BEKLE (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ
grup önerisi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Aile kurumu, toplumun en önemli ve en hassas
kurumudur. AK PARTİ olarak, iktidara geldiğimiz günden beri, aile
mefhumunun sürdürülebileceği en huzurlu platformu oluşturmak için
gerekli yasal düzenlemeler, sosyal farkındalık kazandırmak
amacıyla yapılan faaliyetler, eğitimler gibi gereken her ne
çalışma varsa bunu istikrarla, kararlılıkla yürütmeye
gayret ediyoruz. Bugün söz konusu olan erken evlilikler, çocuk gelin ve
tecavüzcüsüyle evlendirilme konularına toplumun tamamı gibi ilk
günden beri AK PARTİnin de karşı olduğu tüm toplum
fertleri tarafından bilinmektedir. Öncelikle şunun altını
çizmek isterim: AK PARTİ, hukukun cevaz verdiği evlilik kurumunu
destekleyen bir partidir, bunun dışında bizim kabul
ettiğimiz bir evlilik anlayışı yoktur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Amasız olacak,
amasız; ama demeyeceksiniz.
CEMAL BEKLE (Devamla) Ona da geleceğim.
Bu konuda 2002 yılında
yaptığımız yasal düzenlemeleri sizler bizlerden çok daha
iyi biliyorsunuz. 2002 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni
Kanunuyla kadınlar için evlenme yaşı 15ten 17ye yükseltilerek
kadınlar ve erkekler eşitlenmiştir. Yine, 2012 yılında
zorunlu eğitimin on iki yıla çıkmasının da erken evliliğin
önlenmesi konusunda olumlu bir etki sağladığını her
birimiz bilmekteyiz. Aile Bakanlığının ve ilgili
bakanlıkların bu konuda 2017de, 2018de, 2019da sahada
yaptığı çalışmaları bizzat ben bilmekteyim,
beraber katıldığımız arkadaşlarımız da
var. Hatta çok ilgimi çeken bir çalışma oldu, lütfen bu konuyu da
araştırın: Failin çocuk olduğu durumlarda bizim ne
yapacağımızı Türkiye şu an tartışıyor
yani bu konuda ben birçok vakayla karşılaştım, hem bir
sosyolog olarak hem bir Roman çocuğu olarak mahallelerimde en çok
yaşadığım konu
Hatta şaşırarak da
izlemekteyim; her hafta kendilerine Tek suçumuz sevmek. diyen bir platform,
erken yaşta evlilik mağdurları, kamuoyunun bildiği
adlarıyla Akran evliliği mağdurları buraya, gruplara
geldiğinde, sadece ben mi görüşüyorum diye bir algıya
kapılmadım da değil şu an. CHP Grubunun
görüştüğünü ve tüm grupların görüştüğünü, hatta hep
beraber ortak bir metin hazırlamamızın zorunluluk olduğunu
birçok grubun söylediğini de bilen biri olarak, arkadaşlar, konunun
siyasallaştırılmadan, eski siyaset kurumu toplumun
sorunlarını çözmek üzere
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Selamlama için bir dakika süre
veriyorum.
Buyurun.
CEMAL BEKLE (Devamla) Sayın
Başkanım, çocuk yaşta evlilikler üzerine yaptığımız
çalışmalar bize göstermiştir ki küçük yaşta yapılan
evliliklerin oranında çok ciddi azalma vardır fakat mevcut çocuk
yaşta evlendirilmiş, aile kurmuş, hatta çocuk sahibi olmuş
bulunan ve evliliğini devam ettirenler açısından konu bir kere
daha göz önüne alınmalıdır. Tek tek vakaları ben size
anlatırım ama ben şunu çok iyi biliyorum
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Gene ama var!
CEMAL BEKLE (Devamla) Grup Başkan Vekilleri
de bu konuyu en az benim kadar iyi biliyor, diğer gruplar da bu konuyu en
az benim kadar iyi biliyor. Toplumda bu konuda bir sıkıntı var,
siyaset kurumu olarak bunu görmezden gelmek yerine, hep beraber bir araya gelip
ortak bir mutabakat, ortak bir metin
Sanki bu konuda biz hiç rahatsız
değiliz.
Arkadaşlar, siyaset kurumu bundan rahatsız
ve bu konuya, bu Meclis, ortak bir iradeyle, ortak bir metinle çözüm
bulmalıdır diye düşünüyorum. Bu ailelerin
yaşadığı mağduriyetlere birçok vakada şahit
olduk; sadece anne ve baba değil, çocukların
yaşadığı mağduriyete, yaşanan acılara,
yaşanan istismara hep beraber şahidiz.
Ben teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
müsaadenizle
BAŞKAN Özgür Bey, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, İzmir
Milletvekili Cemal Beklenin İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
pek kısa bir hatırlatmaya ihtiyaç var: Sayın hatibin 2002
yılında yaptık. diye söylediği Medeni Kanun
değişikliği 22 Kasım 2001 tarihinde Meclisten geçti. 57nci
Hükûmet dönemindeydi. Üçlü koalisyon bu konudaki kanun
tasarısını 1999 sonunda Meclise yolladı. 126 kadın
örgütünün yoğun çabalarıyla kadınlara karşı
ayrımcı söylemlerin de ortadan kaldırıldığı,
bahsedildiği gibi olumlu değişimlerin de olduğu bir
değişiklikti. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde
değil, üçlü koalisyon döneminde oldu. Yürürlüğe giriş tarihi de
1 Ocak 2002ydi. Bu hatırlatmayı kayda geçirmek istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 25/2/2018 tarihinde Van
Milletvekili Murat Sarısaç ve arkadaşları tarafından,
Vanın Başkale ilçesinde can ve mal kaybına neden olan depremden
kaynaklı sorunların ve yaşanan eksikliklerin tespit edilmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2020 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
25/2/2020
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 25/2/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Saruhan Oluç
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
25 Şubat 2020 tarihinde, Van Milletvekili
Sayın Murat Sarısaç ve arkadaşları tarafından
Van'ın Başkale ilçesinde ciddi bir can ve mal kaybına neden olan
depremden kaynaklı sorunların ve yaşanan eksikliklerin tespit
edilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan 5567
sıra numaralı Meclis Araştırması Önergesinin
diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 25/2/2020
Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ağrı
Milletvekili Sayın Abdullah Koça söz veriyorum.
Buyurun Sayın Koç. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ABDULLAH KOÇ (Ağrı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Van depreminde
yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allahtan rahmet,
ailelerine başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, araştırmalar
Türkiyenin ciddi bir deprem tehdidi altında olduğunu göstermektedir.
1900lü yılların başından günümüze değin yaşanan
depremlerden dolayı on binlerce insanın yaşamını
yitirdiği ve yüz binlercesinin de yaralandığı kayıtlar
altına alınmıştır çünkü bilimsel tespitler, Türkiyede
yurttaşların yüzde 90dan fazlasının aktif bir deprem
kuşağında yaşadığını ortaya
koymaktadır. Özellikle 17 Ağustos 1999 tarihinde 17 binden fazla
yurttaşın yaşamını yitirdiği Gölcük merkezli
Marmara depremi bugün de hafızalarımızda yer almaktadır.
Yine 23 Ekim 2011 ve 9 Kasım 2011 tarihlerinde yaşanan Van
depremlerinde de 644 kişi yaşamını yitirmiş ve
binlerce kişi yaralanmıştır. 24 Ocak 2020 tarihinde
Elâzığ ve Malatyada yaşanan 6,8 şiddetindeki depremde
ortaya çıkan manzara da yine gözler önünde, yine can kayıpları
meydana gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, 23 Şubat 2020de
merkezi İranın Hoy kenti olan deprem, Vanın Başkale ile
Saray ilçelerini ciddi bir şekilde etkisi altına almış ve
burada da ne yazık ki can kaybına neden olmuştur. Buradaki
çeşitli ihmalleri dile getirmek istiyoruz. Bu ihmaller, maalesef ülkeyi
yöneten icra makamının depreme karşı herhangi bir politika
geliştiremediğini de açık bir şekilde ortaya
koymaktadır çünkü biraz araştırıldığında
bilim adamlarının onlarca uyarısına rağmen
bunların hiçbirinin dikkate alınmadığı da ortaya
çıkmaktadır. Öyle ki yaşanılabilecek deprem gibi bir
doğal afete yönelik barınma koşulları ve can güvenliği
noktasında projelerin geliştirilmediği, yaşanan deprem
nedeniyle riskler göz önünde bulundurularak projelerin
yapılmadığı sıklıkla ortaya
çıkmaktadır. Özellikle deprem bölgelerinde yaşamın en
kısa sürede normalleştirilmesi amacıyla yirmi yıldır
alınan ek vergilerin, depreme karşı önlem geliştirmek veya
zararları minimuma indirmek amacıyla
kullanılmadığı kamuoyu tarafından bilinmektedir.
İran Hoy merkezli 5,9 şiddetindeki deprem,
Vanın özellikle Başkale ilçesinin Özpınar Mahallesinde ciddi
bir yıkıma ve zarara neden olmuştur. AFADın
yaptığı açıklamaya göre 254 konut ve 297 ahır
yıkılmış, 694 yapı ise ağır hasar
görmüştür; 9 insanımız yaşamını yitirmiş,
60ın üzerinde ise yaralanma söz konusudur.
Değerli arkadaşlar,
yurttaşların, arama ve kurtarma konusunda ciddi eksikliklerin
olduğu, gıda ve çadır ulaştırılması
konusunda adımların atıldığı belirtilse de
çadırların yeterli olmadığı, çadırlarda
elektriğin olmadığı, konut ve ahır enkazına erken
müdahale edilmediği şeklinde çok ciddi itirazları ve
şikâyetleri bulunmaktadır.
Van Başkalede ciddi tahribat yaratan ilk
depremden kısa bir süre sonra, yine aynı günün akşamında
5,8 şiddetinde depremler meydana gelmiş ve bölge âdeta sallanan bir
beşik durumundadır.
Değerli arkadaşlar, tabii ki bu tabii afet
nedeniyle Vanda 2011de yaşanan 2 depremden sonra da ne yazık ki
mevcut iktidar konuya ciddiyetle yaklaşıp bölgeyi afet bölgesi ilan
etmemiş, kalıcı ve adil çözümler geliştirmemiştir. Bu
nedenle, aradan dokuz yıl geçmesine rağmen, esnafın depremden
kaynaklı vergi sorunu, düşük bedelle arsasının
alınıp üzerine TOKİ binalarının yapılması
yurttaşların sorunlarına çözüm getirmemiş, depremden
etkilenen şehir stadyumu ve benzeri yapılar yeniden
yapılmamıştır ve bu, hâlâ olduğu gibi
durmaktadır.
Bugün de Vanın Başkale ilçesinde ciddi
bir hasara, büyük bir zarara ve insan yaşamına mal olan depreme
ciddiyetle yaklaşmak gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü deprem
gerçeğini kavramaktan uzak, kalıcı tedbirleri içermeyen politik
yaklaşımlar bir şovdan öteye gidememektedir. Elâzığ
depreminde olduğu gibi Van Başkale depreminde de HDP belediyelerince
götürülen yardımlar ne yazık ki engellenmektedir. Değerli
arkadaşlar, halk sokakta ve soğukla yüz yüzedir fakat bu,
iktidarın umurunda değildir. Belediyelerimiz tarafından
götürülen yardımların ilgili kişilere, kazazedelere
ulaştırılmasına hiçbir şekilde imkân verilmemekte ve
engellenmektedir. Biz bu hususu kesinlikle ve kesinlikle kınıyoruz ve
buna bir an önce son verilmesini istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Selamlama için bir dakika daha süre
veriyorum.
ABDULLAH KOÇ (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biz bu depremle ortaya çıkan gerçeklerin
araştırılması, özellikle yardımların geç
ulaştırılması, çadırların geç
ulaştırılması ve alınan vergilerin yerinde
kullanılıp kullanılmadığı hususlarının
araştırılması; değerli arkadaşlar, özellikle
arama ve kurtarma konusundaki eksiklerin tespit edilmesi
Bakın, size çok önemli iki örnek
vereceğim; birisi Elâzığ depreminden. Miraç ve annesi Pınar
Dişli yaralı olarak kurtarıldı ve hastanede
yaşamını yitirdi.
Diğerini hatırlayacaksınız
değerli arkadaşlar: Yunus, 2011 yılında Van depreminden
yaralı olarak kurtuldu fakat Yunus da ne yazık ki hastanede
yaşamını yitirdi. Bu, ne anlama geliyor? Bu, arama ve kurtarma
olaylarında çok ciddi sıkıntıların olduğunu da
ortaya koymaktadır.
Bütün bu hususların
araştırılması ve Mecliste ele alınması için
önergemize olumlu oy kullanmanızı öneriyor, saygılar sunuyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Mehmet Göker
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Burdur Milletvekili Mehmet Gökerin, Burdur
Devlet Hastanesi acil servisinde görevli hekim ile nöbetçi ambulans ekibinin
bir vatandaş tarafından darbedilmesi olayını
kınadığına, Yeşilova ilçesi çocuk doktoru
ihtiyacının karşılanması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET GÖKER (Burdur) Sayın
Başkanım, dün akşam Burdur Devlet Hastanesinde acil serviste
görevli hekim arkadaşımız ve nöbetçi ambulans ekibi bir
vatandaş tarafından darbedilmiştir. Bu darp olayını
şiddetle kınıyorum ve yöneticiler ile Bakanlığı
konuyla ilgili tedbir alma konusunda, gereğini yapma konusunda göreve
davet ediyorum.
Ayrıca, Yeşilova ilçemizde eksik bulunan
çocuk hastalıkları kadrosunun Bakanlıkça bir an önce
açılarak hekim tahsisinin gerçekleştirilmesini talep ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 25/2/2018 tarihinde Van
Milletvekili Murat Sarısaç ve arkadaşları tarafından,
Vanın Başkale ilçesinde can ve mal kaybına neden olan depremden
kaynaklı sorunların ve yaşanan eksikliklerin tespit edilmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2020 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu
adına Samsun Milletvekili Sayın Bedri Yaşara söz veriyorum.
Buyurun Sayın Yaşar. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ
YAŞAR (Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce bugün
hayatını kaybeden, 21inci Dönemde beraber görev yapma şerefine
nail olduğumuz Çankırı Milletvekilimiz İrfan Keleş
ağabeye Allahtan rahmet, ailesine başsağlığı
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, İranın Hoy
kentinde meydana gelen 5,9luk deprem Vanda yıkıma neden olmuş
ve 4 köyde yüzlerce konut ve ahır yıkılmıştır. Depremin
meydana getirmiş olduğu bu yıkım sırasında,
maalesef aralarında 4 çocuğun da bulunduğu 9
vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 50
vatandaşımız da yaralanmıştır. Buradan Van
halkına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor ve depremde
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet,
yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.
Türkiye, daha önce Elâzığ ve Malatya
depreminin yaralarını sarmadan ve acısını unutmadan,
maalesef Vanın Başkale ilçesinde yeni bir depremle karşı
karşıya kalmıştır. Bu depremde daha önceki depremlerde
olduğu gibi yine can ve mal kayıpları oluşmuş, daha
önceki depremlerdeki gibi yetkililer deprem bölgesine gitmiş ve el
birliğiyle yaraların sarılması için
çalışmışlardır. AFAD tarafından yapılan
açıklamaya göre depremde 254 konut ve 297 ahır
yıkılmıştır. Bu bölgemizde 694 yapının da
ağır hasarlı olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, bu
bölgede önemli sayıda küçük ve büyükbaş hayvan da telef
olmuştur.
Değerli milletvekilleri, artık,
Türkiye'nin doğudan batıya her tarafının depremi
yaşamadığı gün yok. Bakın, sadece ve sadece,
Türkiyeden kilometrelerce uzaktaki bir merkezdeki 5,9 şiddetindeki bir
depremin neticelerinden neleri kaybettiğimizi hep beraber görüyoruz.
Artık, depremle ilgili tedbirlerin alınmasının zamanı
gelmekte ve de geçmektedir. Maalesef, şu ana kadar gördüğümüz
kadarıyla ciddi adımları atmaktan ne hikmetse imtina ediyoruz.
Bakın, bugün, İstanbul depreminin gerçekleşeceğini bir
düşünürsek -on yıl içerisinde herkes gerçekleşeceğini
söylüyor- sadece şunu söyleyeyim: Bugün Türkiyedeki hava trafiğinin
önemli bir kısmını biz İstanbul Havaalanı üzerinden
yapıyoruz. Allah korusun, böyle bir deprem olduğu takdirde,
İstanbuldaki havaalanı şu veya bu şekilde devre
dışı kaldığı takdirde -ben merak ediyorum-
Hükûmetin bir B planı var mıdır? Yani etrafındaki
havaalanlarını en azından güçlü hâle getirmiş midir? Bu
yolcu transferini, kargo transferini hangi şartlarda nasıl
yapacağına dair bir simülasyonu var mı, yok mu, ben şahsen
merak ediyorum.
Özellikle, bu konut barışında da
aynı hatalara düştük. Kim müracaat etmişse biz bunların
paralarını aldık, tamam dedik, olduğumuz yerde duruyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) Müracaat edilen
bu yapılar depreme dayanıklı mı, değil mi? Bunlar yeni
bir faciaya yol açar mı, açmaz mı? gibi hiçbir araştırma
maraştırma yapmadan, hiç bakmadan 23 milyar TLyi aldık,
kasamıza koyduk.
Değerli arkadaşlar, bununla ilgili bile,
daha iş işten geçmeden gerekli incelemeler yapılmalı ve
gerekirse bunların parası iade edilmeli, toplanan bu paralar da hiç
olmazsa dönüşümle ilgili kullanılmalıdır. Bugün küçük
rakamlara yapacağımız bu dönüşümleri, Allah korusun,
felaketler başımıza geldiği zaman, çok daha büyük
rakamlarla ancak -bu işi- yapabileceğiz.
Dolayısıyla bu konu Türkiye için
önemlidir, doğudan batıya nüfusun yaklaşık yüzde 70i
deprem bölgesinde yaşamaktadır. Bir an önce bu konuların
araştırılarak sağlam temeller üzerine inşa edilecek
sonuçlar almamız lazım diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbabaya söz veriyorum.
Buyurun Sayın Ağbaba. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA VELİ AĞBABA (Malatya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum.
Pazar günü yaşanan deprem nedeniyle, Genel
Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlunun
talimatıyla Ankara Milletvekilimiz, Parti Meclisi üyemiz Tekin Bingöl,
Ankara Milletvekilimiz Nihat Yeşil ve İl Başkanımız
Mehmet Kurukcuyla birlikte bölgeye gittik. Bölgede ölen 9
yurttaşımıza Allahtan rahmet diliyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Özpınar, Güvendik, Gelenler ve Kaşkol köylerinde evlerin tamamı
yıkılmış durumda. İnsanların orada nasıl
yaşadığını da anlamak çok zor, hakikaten müthiş
bir yıkım var. Yoksulluğu gözünüzle görebiliyorsunuz, hissedebiliyorsunuz;
yoksulluk insanların yüzüne sinmiş durumda.
Ayrıca, evlerin tamamı
yıkıldığı gibi, o insanları orada hayata
bağlayan hayvanların da çok önemli bir kısmı telef
olmuş. Kuzulama dönemi olduğu için kuzuların da yaşama şansı
yok.
Değerli arkadaşlar,
arkadaşlarımızla yaptığımız tespitleri hemen
söyleyelim. Mutlaka, çok hızlı bir şekilde hayvan
çadırlarına ihtiyaç var. Kuzulama dönemi olduğu için koyunlar ve
kuzular ölüyor, mutlaka hayvan çadırları hızlıca
sağlanmalı. Ayrıca, çadır yetmez; Başkale ilçesi,
gittiğimiz o köyler çok yüksekte, kar neredeyse 40 santim, 50 santim;
mutlaka acil bir şekilde konteynerlerin de kurulması gerekir,
çadırda o insanların yaşamaları mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, bilim adamları
bas bas bağırıyor Deprem olacak. deniliyor
Elâzığda olacak. deniliyor, özellikle Özpınar köyünün fay
hattına kurulduğu söyleniyor. Devlet ne yapıyor değerli
arkadaşlar, AKP ne yapıyor? Değerli arkadaşlar, AKP, deprem
sonrası cenaze kaldırıyor, enkazdan insan cesetleri
çıkarıyor, cenaze namazı kılıyor, konvoylarla birlikte
insanların cenazesine gidiyor. Takdiriilahi diyor Allah
tekrarından korusun. diyor ve maalesef, devlet, AKP, götürdüğü
çadırlarla övünüyor, enkazdan çıkardığı insanlarla
övünüyor. Değerli arkadaşlar, adam gibi devletin görevi cenaze
kaldırmak değildir. Adam gibi devletin görevi taziye dilemek
değildir. Devletin görevi, insanların ölmesini önlemektir. Devletin
görevi, o yoksul insanların o taşın, toprağın
altında ölümünü önlemektir. Buradan, en başından söyleyeyim: Bu
ölümlerin sorumlusu, bu ülkeyi on sekiz yıldan beri yönetenlerdir; nokta.
Bu ölen insanların sorumlusu sizsiniz, AKPdir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bir başka şey daha söyleyeyim: Bu ülkenin
en büyük millî güvenlik sorunu AKPdir değerli arkadaşlar. Bakın,
çığda ölüyoruz, depremde ölüyoruz, yangında ölüyoruz. Bir
bakın, geçtiğimiz günlerde bir uçak pistten çıktı, 3
kişi öldü, sorumlusu olarak pilot tutuklandı. Yahu, bu kadar insan
ölüyor, geçen, çığda 41 ana kuzusu öldü, bir tane sorumlu yok, bir
tane sorumlu yok değerli arkadaşlar; böyle memleket olur mu! (CHP
sıralarından alkışlar) İyi şeyleri siz
yapıyorsunuz, ölenleri Allah öldürüyor! Köprüyü AKP yapıyor, Avrasya
Tünelini AKP yapıyor, havaalanını AKP yapıyor; bu depremde
ölenleri, çığda ölenleri kim öldürüyor? Onları da siz
öldürüyorsunuz değerli arkadaşlar, siz öldürüyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla)
Başkanım, hemen sözlerimi tamamlıyorum.
BAŞKAN Bir dakika söz veriyorum.
VELİ AĞBABA (Devamla) Bakın,
değerli arkadaşlar, bilim adamları bas bas
bağırıyor, diyorlar ki: İstanbulda deprem olacak.
İstanbulda on binlerce bina yıkılacak, en az yüz binlerce insan
ölecek. Ne yapıyorsunuz? Bir şey yaptığınız yok.
Bakın, bu ölümlerin sorumlusu sizsiniz, sizin
yakanızdan tutarız. Şimdiden bağırıyoruz:
Eğer yeni bir deprem olursa Anadoluda köylerde ayakta kalacak bina yok.
Sizin göreviniz, depremden sonraki işleri yapmak değil, depremden
önce tedbir almaktır. Bu sorumluluğu size hatırlatıyoruz
değerli arkadaşlar.
Ayrıca, bakın, HDP belediyeleri konvoy
gönderiyor. Bu konvoyu orada durdurmak nasıl bir ahlak, nasıl bir
vicdan, nasıl bir siyaset, bunu da anlamak mümkün değil. Orada,
HDPnin gönderdiği, belediyelerin gönderdiği yardımda bile
ayrımcılık yapmak olsa olsa sizin siyaset
anlayışınıza yakışır.
Şimdi Bir komisyon kurulsun. diyoruz,
Malatya ile Elâzığla ilgili kurulsun. dedik, kurulmadı.
Obeziteyle ilgili kuruyorsunuz, teknoloji
bağımlılığıyla ilgili kuruyorsunuz ama depremle
ilgili araştırma komisyonu kurmuyorsunuz. Bakın, o depremde ölen
4 çocuğunu ve eşini -çamaşır asarken- toprağa gömen o
kadının elleri sizin yakanızda olur. Bu araştırma
komisyonunu lütfen kurun.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın HDP grup önerisi üzerinde CHP
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
Meclisimiz ve kıymetli üyeleri çok saygın bir yasama faaliyeti
yürütmeye başlamışken -her zaman kendisine yakışan bir
üslupla- yine sayın hatip, konuşmacı maalesef, çok böyle
sığ -diyeceğim izin verirseniz- bir dille ağır
ifadelerde bulundu. Bir defa, bu ithamı, bu dili reddediyoruz. Bu dile
cevap vermek bile zül bizim için. Bu, saygın bir yaklaşım
değil. Deprem böyle konuşulmaz. İki dakikalık bir süre
içerisinde bu kadar hakaretin, bu kadar bağırmanın olduğu
bir zemin siyasi polemikten başka bir şey değildir.
Sayın Başkan, ilgili hatip ısrarla
Deprem komisyonu kurulmadı. dedi. Hayır, kuruldu arkadaşlar,
komisyon kuruldu. Bütün partiler bir araya geldi, bu partilerin bir araya
gelmesiyle beraber çok kıymetli tüm partilerin
katılımıyla- bir rapor hazırlandı, binlerce
sayfalık bir rapor. Bu rapordan hem yasama hem yürütme istifade ettik.
Hâlâ bununla ilgili önerileri değerlendiriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bakın, küçük bir
örnek: Hani ısrarla Hiçbir iş yapılmadı. deniyor ya,
sırf Elâzığda yüzde 50den fazla kentsel dönüşüm
yapıldığı bir gerçek. Son dönemde yoğun şekilde
okullarımız, hastanelerimiz, kamu binalarımız, belediyelere
olan destekle beraber kentsel dönüşümlerimiz
Depreme karşı
yoğun bir faaliyet içerisindeyiz ama isteriz ki siyasi polemikten uzak,
tüm farklı partilerin belediyeleri, tüm bakanlıklar bir araya gelip
depremle ilgili daha hızlı işler yapsın. Bu, orada
çalışan Bakanlarımıza hakarettir; bu, devletimize
hakarettir. Deprem bir gerçek, bununla ilgili önemli adımlar atıyoruz
ama daha somut, iyi teklifleriniz varsa baş tacı. Ama hakaret etmek,
mahalle ağzıyla konuşmak kimseye bir şey kazandırmaz
Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkanım, sığ ve mahalle ağzıyla konuşmakla
suçladı Sayın Bülent Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Aynen söylüyorum: Mahalle
ağzıyla konuştu Sayın Başkan.
Cevap verin isterseniz.
VELİ AĞBABA (Malatya) Bir de
sığ dedi Sayın Başkanım, söz istiyorum.
BAŞKAN Yerinizden size bir söz vereyim.
Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) AKP yaptı, şu
oldu... Bu, mahalle ağzı Sayın Başkan, sokak
ağzı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ne diyecek?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ya, vekil böyle
konuşmaz ki!
30.- Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın,
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
VELİ AĞBABA (Malatya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dün bir deprem yaşandı, bu
depremde olan eksikleri söylemek bizim görevimiz.
Tekrar söylüyorum: Devletin görevi, depremden sonra
cenaze namazı kıldırmak değildir; devletin görevi,
depremden sonra cenaze kaldırmak değildir; devletin görevi, o depremi
önlemektir.
AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) - Nasıl
önleyeceğiz depremi?
VELİ AĞBABA (Malatya)
Elâzığda 150 tane bina yapılacağı söyleniyor, bunun
daha önce yapılması konusunda uyarıyoruz.
Bakın, depremdeki bu ölümlerin sorumlusu
sizsiniz. Oradaki insanları gözümle gördüm; içim acıdı,
yüreğim acıdı. O insanların ölümünün sorumlusu AKP. Bu ne
ağzıysa ağzı
Mahalle ağzı size
yakışıyor. Ama bu ölümlerin sorumlusu sizsiniz.
Orada, deprem sırasında Nebahat Fırat
çamaşır asarken 4 çocuğunu kaybediyor, kocasını
kaybediyor; benim mahalle ağzıyla konuştuğumu söylüyor.
Utanır insan bunu söylerken, utanır biraz! (CHP
sıralarından alkışlar)
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) - Hâlâ öyle
konuşuyorsun!
VELİ AĞBABA (Malatya) - Orada insanlar
ölmüş; yoksulluktan, fakirlikten toprağın altında
kalmış. Utanın! (CHP sıralarından alkışlar)
ASUMAN ERDOĞAN (Ankara) Biz duyuyoruz seni;
mikrofon var, bağırmana gerek yok.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Bülent Bey, sonrasında
Erol Beye söz vereceğim.
31.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
Malatya Milletvekili Veli Ağbabanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bu mikrofon biz bağırmayalım diye var. Niye
bağırıyorlar, anlamıyorum ki? Bu dil, iyi bir dil
değil Sayın Başkan.
Diyorum ki son on sekiz yılda -muhalefetin de
katkısıyla beraber ortaya çıkan raporu da referans alarak- çok
muazzam bir kentsel dönüşüm sağlandı; daha çok
yapacağız. Deprem bir gerçeğimiz ama
VELİ AĞBABA (Malatya) Depremden önce
yap, depremden önce.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Devletin görevi cenaze
kaldırmak değildir. diyor. Hayır, devletin görevi cenaze de
kaldırmaktır aynı zamanda, vatandaşın da yanında
olmaktır aynı zamanda. Acı gününde, güzel gününde
vatandaşın ruhunu beraber taşımak kıymetlidir,
önemlidir ama depremle ilgili çok büyük bir mesafe
aldığımız da işin bir diğer gerçeğidir
Sayın Başkan.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 25/2/2018
tarihinde Van Milletvekili Murat Sarısaç ve arkadaşları
tarafından, Vanın Başkale ilçesinde can ve mal kaybına
neden olan depremden kaynaklı sorunların ve yaşanan
eksikliklerin tespit edilmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 25
Şubat 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Erol Kaya.
Buyurun Sayın Kaya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EROL KAYA (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede bugüne kadar
yaşanan depremler ve Van Başkalede yaşanan depremle ilgili
sorunlar ve özellikle İstanbul depremiyle ilgili verilmiş önerge hakkında
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle bugüne kadar depremlerde
hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allahtan
rahmet ve yaralılara acil şifalar diliyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Hemen sözlerimin başında, az evvel
konuşulan üslupla ilgili Meclisin mehabetine
yakışmadığını ifade eder, üslubu beyanın
ayniyle insan olduğunu da ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde son
yüzyılda yaşanan depremler ve tarihsel sürece
baktığımızda Türkiyenin büyük bir kısmının
deprem kuşağında olduğunu görmekteyiz. Türkiye, 1999 yılında
yaşanan Marmara depremiyle birlikte bununla yüzleşti. Marmara depremi
öncesi yani 1999 öncesinde -İstanbul dâhil- ülkemizin bugün birinci
derecede deprem bölgesi olan birçok şehrinin tamamına
yakını ikinci veya üçüncü derece deprem bölgesindeydi.
Mevzuatımız, planlarımız
Yapı
stoklarımızın tamamı -üzülerek ifade edeyim- ikinci derece
deprem bölgesine yapılmış yapılardı. Türkiye son yirmi
yılda deprem gerçeğiyle yüzleşmiş ve birçok düzenlemeyi de
hayata geçirmiştir. Mevzuat açısından baktığımızda
gerek Belediye Kanunu gerekse Afet Riski Altındaki Alanların
Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, deprem ve kentsel dönüşümle
ilgili yönetmelik ve diğer düzenlemelerle birlikte bunlarla ilgili gerekli
çalışmalar yapıldı.
Meclisimiz -az evvel de burada
tartışıldı- 2010 yılında deprem riskiyle ilgili
bir araştırma komisyonu kurmuş ve 2011 yılında da bu
Mecliste bu rapor okunmuş ve kabul edilmiştir. Yapılan
çalışmalara baktığımızda mevzuat düzenlemesinin
hemen akabinde alan çalışmaları yapılmış,
Türkiyenin 56 ilinde 12.450 hektar büyüklüğünde riskli alan ilan
edilmiş, 53 ilimizde yaklaşık 48 bin hektar yapı rezervi
alanı belirlenmiş ve ilan edilmiş, riskli yapı tespiti
yapılan 640 bin yapı stokumuzun 523 bini de
yıkılmıştır. Mali açıdan
baktığımızda ise Türkiye'de 3 milyar liralık kira
yardımı, kamulaştırma için kentsel dönüşüm
kapsamında 13 ilimizde 769 milyon liralık kamulaştırma
yapılmıştır. Kentsel dönüşüm projelerine gerek
İLBANK gerek TOKİ gerekse belediyelere toplam 7 milyar liralık
kaynak aktarılmıştır.
İstanbulla
ilgili, 23 ilçede 1.444 hektar büyüklüğünde riskli alan ilan edilmiş
ve rezerv alanlarıyla ilgili de 15 ilde çalışma
yapılmıştır.
Sözlerimi
toparlarken şunları ifade edeyim: Diğer çalışmalarla
birlikte İstanbula 4 milyar liralık kaynak aktarıldı.
Sonuç olarak,
değerli arkadaşlar, yirmi yıl önce Marmara depreminde Ankaradan
ulaşamayan bir Türkiyeden bugüne geldik. Bugün, hamdolsun, farklı
şeyleri ve farklı noktaları konuşuyoruz. Gerek mevzuat
düzenlemesi açısından gerek deprem riskinin azaltılması ve
kentsel dönüşüm uygulamaları açısından fevkalade iyi bir
noktadayız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun, toparlayın Sayın Kaya.
EROL KAYA (Devamla)
2011 Van depremi sonrasında baktığımızda bu,
Türkiyeye örnek bir şeydir yani -Vana uçakla giden
arkadaşlarımız havadan bir daha baksınlar, birçoğunun
orada oturduğunu da tahmin ediyorum- örnek bir çalışmayla bir
şehir yeniden kuruldu hem de çok kısa zamanda kuruldu.
Yaşadığımız Elâzığ ve Malatya depremindeki
iyileştirmeleri hep birlikte görmekteyiz.
Yine, Van
Başkalede yaşananlarla ilgili de Hükûmetimizin gerekli
çalışmaları yapacağına inancım tamdır ancak
ileriye baktığımızda çok daha hızlı hareket
etmemiz gerekiyor. Arkadaşlar, Türkiye depremle yüzleşmesini son
çeyrek asırda yaptı ve yapı stoku da buna uygun değil.
Hükûmetimizin takdire şayan çalışmalarını tebrik
ediyorum. Tüm kamu kurumları, STKler, özel sektör ve vatandaşlar
olarak sürecin daha da hızlandırılması ve siyasi her türlü
istismara da fırsat verilmemesi gerektiğini ifade ediyor, bu duygular
içerisinde önergenin aleyhinde bulunduğumu söylüyor, Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan
BAŞKAN
Buyurun Sayın Özel.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
İstanbul Milletvekili Erol Kayanın HDP grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkanım, şimdi birincisi, bir yıllık
iktidar olursunuz, on sekiz aylık iktidar olursunuz; bir deprem olur,
depremde ölenler olur ve sorunun oradaki yapı stokunun iyi olmaması,
evlerin depreme dayanıksız olması, insanlar yoksulluktan, parasızlıktan
kendilerini daha güvenli evlere taşıyamadığı ortaya
çıkar, biz bunu eleştiririz. Dersiniz ki: On sekiz aylık
iktidarız, nasıl yapalım? On sekiz yıldır
iktidardasınız, on sekiz yıllık bir iktidar. Deprem
meselesinde Grup Başkanı diyor ki: Deprem vergisi diye bir vergi
olmaz. Deprem vergisi diye bir verginin olduğu da doğrudur,
devriiktidarınızda
kalıcılaştırıldığı da doğrudur;
deprem vergisinden bütçeye kazandırılan gelirin başka yerlerde
harcandığı, depreme harcanmadığı da su gibi
aşikârdır, apaçık ortadadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu ülkede meslek örgütleri
var, meslek örgütleri. Jeoloji Mühendisleri Odası: Türkiye Büyük Millet
Meclisine açık çağrı. diyor. Diyor ki: Fay yasası
çıkarılsın. Faylar belli. Fayın üstünde olan evler de ölüm
evleri. Devlet buna katkı yapsın, fayın üzerindeki
yerleşimleri taşıyalım.
Biraz önce bahsedilen, yıkadığı
çamaşırları asarken kendi hayatı kurtulup eşini ve 4
çocuğunu kaybeden kadının evi, kadıncağızın
evi, 20 bin lirası olsaydı fayın üstünde olmayabilirdi. Bunu
yapmak için bir çalışmaya ihtiyaç var. Diyor ki siyasi partiler:
Elimizi uzatıyoruz iktidarınıza, gelin birlikte bir komisyon
kuralım. 2010da kurduk. 2010da kurdun da dünkü ölümlere engel
olamadık. Gelin bir komisyon kuralım, jeoloji mühendislerini
çağıralım, deprem uzmanlarını
çağıralım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Gelin sizin, bizim
büyükşehir belediye başkanlarımızı
çağıralım, onun uzmanlarını çağıralım.
İsimlerini saydığım odalar, milletin verdiği vergiler
bunun için. Sonra da bir sonraki depremde diyelim ki: İyi ki bu komisyonu
kurmuşuz. Fayın üzerinden bilmem kaç bin tane ev kurtardık, bu
kadar can kurtardık. Emin olun, bunun şanı, şerefi, övüncü
yine iktidarınıza kalır, siz iktidardasınız. Ama bunu
yapmayıp, reddedip, sonra Somada 301 kişi ölüyor, komisyonu
kurmuyorsunuz: Soma faciasını siyasileştirmeyin. Depremde
insanlar ölüyor, kurmuyorsunuz: Depremi siyasileştirmeyin. Seli
siyasileştirme, çığı siyasileştirme... Doğal
afetler önlenemez ama doğal afetten ölümleri önlüyor diğer ülkeler.
Bizim ülkemiz bedava ölümler ülkesi oldu. Bu konuda muhalefetin uzattığı
eli ittirirseniz bu, politik bir tercihtir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Depremin de
çığın da selin de hiçbiri politik değildir ama bunda
ölümler varsa bu, politik tercihlerin sonucunda gelmiş iktidarın,
insanların siyasi tercihleri sonunda gelmiş iktidarın politik
tercihlerinin sebep olduğu ölümdür. 75 milyarı Kanal İstanbula
bir dakikada buluyor beyefendi
Şu 75 milyarın onda 1iyle fay
hattının üzerindeki o derme çatma evlerin hepsini kurtarmak mümkün.
Bu bir siyasi, politik tercihtir, buna karar verenlerin dönüp dolaşıp
günü geldiğinde hesap vermekten kaçamayacakları da ortadadır.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Oluç, buyurun.
33.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, İstanbul Milletvekili Erol Kayanın HDP grup önerisi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sayın vekiller; biraz
evvel Adalet ve Kalkınma Partisi hatibinin kürsüde yaptığı
konuşmanın iki cümlesine gerçekten katılıyorum. Bunlardan
birincisi: Çok daha hızlı hareket etmeliyiz. dedi; evet, ikincisi:
Siyasi istismar olmamalı. dedi; evet. Ama bu söylenenlerin gereğini
yapmıyorsunuz Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu olarak.
Bakın Sayın Turan, diyorsunuz ki: Biz bir
komisyon kurduk, bir rapor çıkardı binlerce sayfa. Evet ama on
yıl geçmiş, on yıl, bunun güncellenmesi gerekiyor,
yaşanmış olanlardan yola çıkarak eksiklerimizin ne
olduğunun birlikte saptanması gerekiyor. On yıl önceki rapor
hâlâ geçerli olabilir mi? Dolayısıyla, böyle bir araştırma
komisyonunun, en azından on yıl önceki o raporu güncellemek için
çalışmasına ihtiyaç vardır. Sayın vekiller, bakın
yani gerçekten çok ciddi bir durum. Özellikle İstanbullu vekillere
sesleniyorum: Büyük vebal altında kalırız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Özellikle
İstanbullu vekiller, İstanbul depremi gümbür gümbür geliyor, yıllardan
beri söyleniyor ve yapılması gereken çok ciddi işler var ve bu
ciddi işler yeterince yapılamıyor. Yani, niye özellikle
İstanbullu vekillere sesleniyorum? Diğerleri önemsemiyor diye
değil, bütün vekiller bunu önemsemeli ama İstanbullu vekillerin üzerine
düşen çok ciddi bir görev vardır. Hangi partiden olursa olsun ihtiyaç
çok açık ortadadır. İstanbul o kadar büyük bir tehlike
altındadır ki sadece iktidarın ve devletin
katkılarıyla da bu giderilemez. Bütün sivil toplum örgütlerinin,
derneklerin, yurttaşların bu konuda ciddi bir çabasına ihtiyaç
vardır. Ciddidir ve vahimdir karşı karşıya
kaldığımız durum. Dolayısıyla gerçekten bu konuda
adım atılması gerekiyor ve bütün siyasi partilerin bu konuda
birlikte hareket etmesi gerekiyor. Bir kez daha bu çağrıyı
yapıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, son cümlem.
Bu konuda uzatılan eli iktidar iterse gerçekten
iktidar vekillerinin vebali çok büyük olacaktır. Bunu bir kez daha
hatırlatmak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Turan, buyurun.
34.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; konu, az önce ifade ettiğim gibi polemikten
ari bir konu. Bakınız, tekrar ediyorum: Bundan birkaç sene önce bir
komisyon kuruldu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) On yıl
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sakin
Söyleyeceğim.
Komisyon, tüm partilerimizin
katılımıyla beraber çalışmalarını yaptı
ve buradan, çok önemli belgelerden, tekliflerden yürütme de istifade etti fakat
şöyle bir algı var: Komisyon kurma talebi kabul edildiğinde
sanki deprem olmayacakmış gibi yüksek perdeden bir söylem var. Bu,
depremle direkt bağlantılı bir mesele değil Sayın
Başkan. Komisyon dediğiniz yürütmeye tekliflerdir. Şunları
yapalım, bunları yapmayalımdır. Zaten bunları Meclis
yapmış.
Ayrıca, Mecliste araştırma
komisyonları bir matematik hesabına dayanır. 5 tane, tüm
partilerin ortak ittifakıyla kurulan komisyonumuz vardı. Bu
komisyonlar büyük oranda raporlarını tamamladılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın Sayın
Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Şu an 1 veya 2
tanesi devam ediyor. Dolayısıyla matematik, aslında tekrar
komisyon kurmaya izin verir hâle geldi. Dolayısıyla bunu bir ara gene
tartışırız, beraber değerlendiririz. Diğer ortak
görüşmelerde vardığımız kanaat gibi, ihtiyaçsa -ki
ihtiyaç olduğu kanaatindeyim- bu komisyonu kurarız ama bu komisyon
ülkemizin deprem gerçeğine hizmet etsin diye, tedbir alınsın
diye olması lazım. Siyasi kavga için bu tarz
bağıranların, âdeta küfredenlerin yapacağı bir iş
değil. İlmî, akademik çalışma yapılır. Ben de bu
konuda partimle beraber diyorum ki tüm Grup Başkan Vekilleri
konuşalım, tartışalım. Şu an zaten raporlar büyük
oranda verildi diğer komisyonlarda. O yüzden, yeni bir zemin
oluşacağı için yeni komisyonlara ihtiyaç var diye
düşünüyorum. Ama bu, tartışarak olur, bağırarak olmaz,
mahalle ağzıyla olmaz.
O yüzden, deprem komisyonuna Evet. ama komisyondan
yola çıkarak eğer Evet deseydik deprem olmayacaktı. gibi bir
yaklaşımın da doğru olmadığı kanaatindeyim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
Gayet güzel bir noktaya geldi konu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bu
yaklaşımı olumlu buluyoruz ancak milletvekillerinin
konuşmalarına mahalle ağzı diye bir
aşağılamayı doğru bulmuyoruz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Nasıl bir tanım
yapayım Sayın Başkan?
NAZIM MAVİŞ (Sinop) Sen nasıl
tanımlıyorsun? Sen nasıl tanımlıyorsun?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kaldı ki Cumhuriyet Halk
Partisi, mahallelerde, milletin ağzında ne varsa Mecliste onu
konuşmaktadır. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
az önceki konuşmacının konuşma tanımına hangi
sıfatı yüklüyorsa ben de onu yüklüyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kardeş
sıfatını yüklüyoruz.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 25/2/2018 tarihinde Van
Milletvekili Murat Sarısaç ve arkadaşları tarafından,
Vanın Başkale ilçesinde can ve mal kaybına neden olan depremden
kaynaklı sorunların ve yaşanan eksikliklerin tespit edilmesi
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2020 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan,
intihar vakalarının nedenlerinin tüm yönleriyle
araştırılarak bu konuda geliştirilecek politikaların
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/231) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 25 Şubat 2020 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
25/2/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 25/2/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan, intihar vakalarının
nedenlerinin tüm yönleriyle araştırılarak bu konuda
geliştirilecek politikaların belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan (10/231) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin
görüşmesinin Genel Kurulun 25/2/2020 Salı günkü (bugün)
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın
Çetin Arık.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÇETİN ARIK (Kayseri)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öneride yer alan, son yıllarda artan intihar
olaylarının araştırılmasıyla ilgili önerge
üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Gazi
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, intihar olayları sadece kişinin kendi hayatına
son vermesi olarak açıklanamayacak, bir insanın trajik biçimde
hayatına son vermesinin yanı sıra geride
yıkılmış aileler, arkadaşlar, dostlar bırakan,
toplumu derinden yaralayan, temel bir halk sağlığı sorunu
olarak karşımıza çıkmakta.
Değerli
milletvekilleri, biz bu araştırma önergemizi Ekim 2018 tarihinde
hazırlayıp Türkiye Büyük Millet Meclisine verdik, üzerinden tam bir
buçuk yıl geçmiş. Çünkü görünen köy kılavuz istemiyor, çünkü tek
adam rejimi, insanımızı adım adım yoksulluğa,
felakete, uçuruma sürüklüyor. Saray ve çevresi sürekli zenginleşirken halk
sürekli fakirleşiyor.
Bakın,
değerli milletvekilleri, Türkiyede açlık sınırı son
on yedi yılda 5 kattan fazla artmış. İşsizler ordusuna
her ay bir yenisi ekleniyor. Ülke nüfusunun yüzde 40ından fazlası
asgari ücretle geçinmek durumunda. Vatandaş ayda 2.324 TLyle hem ev
kirası ödeyip çocuk okutmak, elektrik parası ödemek, su parası
ödemek, doğal gaz parası ödemek, mutfak masraflarını
karşılamak zorunda. İşsiz sayısı gelmiş, 4
milyon 396 bine dayanmış.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye uçacak. Ekonomimiz şaha kalkacak. Tünelin
sonundaki ışık göründü. dediniz ama maalesef ki tünelin
sonundaki ışık, yoksulluk, çaresizlik, açlık ve intiharlar
oldu. Ve sizin iktidarınız döneminde, son on yedi yılda 50.378
vatandaşımız intihar etmiş. Kimi yurttaş devlet
daireleri önünde kendisini yakarken kimisi de ailesiyle birlikte siyanür içerek
yaşamına son vermiş. Son iki yılda sadece Meclisin önünde 4
intihar girişimi olmuş. Peki, siz ne
yapmışısınız? Yayın yasağı
koymuşsunuz, gizlemeye çalışmışsınız.
Bakınız
sayın milletvekilleri, ekonomi bakanı damat bey Ekonomi uçuyor.
dediği gün Konyada 2 çocuk babası bir vatandaşımız
Maddi sıkıntı ve borçlara daha fazla dayanamıyorum.
diyerek kamyonuna asarak intihar etti. Dönüp de Konyaya bakmadınız.
Daha geçen hafta Kayseride bir vatandaşımız ekonomik
sıkıntılar yüzünden kendisini evinin balkonundan boşluğa
bırakmak isterken eşi yakaladı ama maalesef ölümüne engel
olamadı.
Değerli milletvekilleri, aynı tarihlerde 3
Bakanımız Kayserideydi ama bu acıyı paylaşmadınız,
bu acıyı görmezden geldiniz. Sayın Bakanlar Kayseriye
şöyle bir bakıp geçtiler gittiler. Bu 3 Bakan adına evlere
şenlik Tarım Bakanımız konuştu. Hani ülkenin
akciğerleri yanarken, ormanları yanarken 3 uçağın motoru
arızalı, 3 tanesi de yağ akıtıyordu. diyen
Bakanınız CHPnin Genel Başkanı Saman ithal eden bir
ülkeyiz. diyerek hakikatleri bükmeye çalışıyor, akıl
tutulması yaşıyor. Benim köylümün, çiftçimin moralini bozmaya
hakkınız yok. dedi, çekti gitti.
Sayın Bakan, köylünün, çiftçinin moralini bozan
bizatihi kendiniz; akıl tutulması yaşayan da sizsiniz. Siz
değil misiniz ki Paramız var ki ithalat yapıyoruz. diyen?
Millî ve yerli Hükûmetin Tarım Bakanı bu ülkede üniversite
öğrencisi Cebimde 1 liram var, açım. diye intihar ederken siz değil
misiniz Yunan adalarına gidip Girit yağı alıyorum,
kahvaltıda yiyorum ve mutlu oluyorum. diyen?
Ey halkım, bu ülkenin yerli ve millî Tarım
Bakanı, üniversite öğrencisi Cebimde 1 liram var, açım. diye
intihar ederken kendisi güzelim zeytinyağımızı da
bırakmış Yunanistanın Girit yağıyla
kahvaltı yapıyorum ve mutlu oluyorum. diyor, iyi mi?
Değerli milletvekilleri, iktidar partisi
halkın derdiyle dertlenmiyor, acıları hissetmiyor. Yoksulluk,
fakirlik, intiharlar, depremler AKPnin gündeminde yok; gündemlerinde kupon
arazilerinin nasıl paylaşılacağı, kime
verileceği, yandaşın vergi borcunun nasıl
sıfırlanacağı var.
Değerli milletvekilleri, Hatayda
Çocuklarım aç. diyerek Valiliğin önünde kendini yakan
vatandaşın ardından AKPli Belediye Meclis üyesi Kimse
açlıktan kendini yakmaz. Böyle ucuz siyasi manevraları bu millet
yemez. diyor, iyi mi? Nasıl bu kadar vicdansız olabiliyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
ÇETİN ARIK (Devamla) Teşekkür ederim.
Bu Belediye Meclisi Üyesi hakkında nasıl
bir işlem yaptınız?
Sayın milletvekilleri, şimdi ben buradan,
milletin kürsüsünden milletim adına siz sayın milletvekillerine
seslenmek istiyorum: Gelin, bu intiharları görmezden gelmeyelim. Gelin,
insanlarımız niye intihar ediyor, neden bu intiharlar artıyor,
hep birlikte araştıralım, çözüm yollarını
arayalım; milletimizin bizden beklentisi bu.
Gazi Meclisi saygıyla selamlıyor,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu
adına Aksaray Milletvekili Sayın Ayhan Erel.
Buyurun Sayın Erel. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL
(Aksaray) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri, yüce
Türk milleti; Cumhuriyet Halk Partisinin, artan intihar vakaları
hakkında vermiş olduğu araştırma önergesi
hakkında partim İYİ PARTİ adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Devlet, millete hizmet etmekle sorumludur. Millet ne
kadar güçlü olursa, milletimiz ne kadar mutlu olursa, milletimizin
sorunları ne kadar az olursa devletimiz de aynı oranda güçlü olur.
Devletin güçlü olabilmesi için de milletin güçlü olması, mutlu olması
gerekmektedir.
Günümüze baktığımızda,
Türkiyede günde ortalama 9 kişinin intihar ettiğini görmekteyiz.
Oysa İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. felsefesine
inanan bir iradenin egemen olduğu devletimizde, insanların
yaşatılması için her türlü önlemi almak ve bu konuyu siyasi
istismar konusu yapmaktan çıkarıp insanların neden intihar
ettiğinin sebep ve nedenlerini araştırmak gerekir diye
düşünüyorum.
Tabii ki intihar sebeplerini sadece ekonomik
nedenlere bağlamamak gerekiyor. Sebeplerine
baktığımızda, bunun yanında aile içindeki geçimsizlik,
psikolojik sorunlar, istediği hedeflere ulaşamama gibi etkenler
insanların canına kıyarak çok sevdiği ailesinden,
çoluğundan çocuğundan, eşinden ayrılmasına sebep
olmaktadır. Günümüze baktığımızda, intihar
olayları en çok büyük şehirlerde, en az da küçük şehirlerde
meydana geliyor; İstanbulda, İzmirde, Ankarada, Konyada, Bursada
intihar olayları oldukça fazlayken Bayburtta, Gümüşhanede,
Erzincanda, Artvinde intihar olayları çok az görülmektedir. Acaba bunun
sebebi, büyük şehirlerde yaşayan insanlar sosyal
dayanışmayı, sosyal yardımlaşmayı bir tarafa
iterek sadece ben duygularıyla hareket ettikleri için, alt katta
yaşayan komşunun sıkıntısından haberdar
olamaması mıdır? Yine, küçük şehirlerde intihar
olaylarının azlığı, orada yaşayan
insanlarımızın birbirleriyle sosyal
dayanışmasının ve yardımlaşmasının en
üst düzeyde olduğundan mı kaynaklanıyor? Yani olayın
tamamen, tüm boyutlarıyla araştırılarak
insanlarımızın yaşaması yönünde bu yüce Meclisin bir
irade koyması gerektiğine inanıyorum ve
çocuklarımızın 14 yaşında dahi intihar edecek bir
duruma düşmesinin sebeplerini, bu Mecliste kurulacak bir komisyonun
araştırması sanırım uygun olacaktır diyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erel.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Batman Milletvekili Sayın Necdet İpekyüz.
Buyurun Sayın İpekyüz. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman)
Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin intiharları halk
sağlığı problemi olarak tanımladığı
araştırma önergesi üzerinde konuşuyorum.
Ne yazık ki intiharlar, artık Türkiye'nin
kronik bir sorununa dönüştü ve gündemden düşmüyor. Sevgili vekiller,
siyaset yapıyorsa, bu kurumun, bu çatının toplumda en çok
öldüren, en çok hasta eden, en sık karşılaştığımız
problemleri konuşması gerekiyor, araştırması
gerekiyor, incelemesi gerekiyor. Bunu yapmadığımız zaman,
toplumda olan bitenden uzaklaşmış oluyoruz. İntiharlar
niçin oluyor, neden oluyor? Buna dönmezsek, incelemezsek, deyim yerindeyse,
seyirci kalmak zorunda kalıyoruz.
Dünya literatüründe, birçok ülkede
araştırmalar yapılmış. Genelde, insan haklarından
uzaklaşıldığında, ekonomik krizler çok
yaşandığında, eşitsizlik arttığında,
savaşlar olduğunda ve travma sonrası stres bozukluklarında
intiharlar artıyor. Biz bunu görmezsek, bununla ilgili, üç maymunu
oynarsak işin içinden çıkamayız.
Bakın, Cizrede söylemleriyle pencereden
intihar etmeye kalkışan kişiyle ilgili öyle problemler
yaşandı ki: Zaten psikolojik problemleri varmış, ilaç
kullanıyormuş. Hiçbir intihar girişimi basit olarak ele
alınmamalıdır. İntihar girişimleri birer
çığlıktır, birer feryattır. Bunu dikkate alıp
incelemek lazım, multidisipliner olarak incelemek lazım, kurumlarla
beraber incelemek lazım. Siyasetçiye, medyaya, emniyete, eğitim ve
sağlık kurumlarına, bütün kurumlara görev düşmektedir. Bu
yapılmadığı zaman birçok uygulama, hikâyeye
dönüşmektedir.
Bugün Türkiyede giderek artan işsizlik,
yoksulluk, ayrımcılık, kutuplaşma, nefret ve
barıştan uzaklaşma, hele sınır dışına
taşarak çatışmacı savaş dilinin kullanılması
ve içeride çatışmanın hâkim kılınması, deyim
yerindeyse, intihara teşvike dönüşmektedir.
Halk sağlığı problemi
deniliyor. Türk Tabipleri Birliği ne zaman ki Savaş halk
sağlığı sorunudur. demişti -ki mahkemeler beraat
ettirdi- bugün intiharları da halk sağlığı sorunu
olarak görmek lazım. İntiharları halk
sağlığı sorunu olarak gördüğümüzde bu işin
çözümüne de yönelmiş oluruz.
Eşitsizlikleri görmezlikten gelirsek,
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesindeki barıştan,
eğitimden, sağlıktan, düşünce ve ifade özgürlüğünde
birçok koşulu görmezlikten gelirsek intiharlara resmen yol açmış
oluyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Tamamlıyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın, buyurun.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Teşekkür
ediyorum.
Sevgili vekiller, Türkiyede toplumsal travma
sonrası stres bozukluğu dediğimiz olaylar da intihara neden
olmaktadır. Bakın, yakın dönemde sadece kanun hükmünde
kararnameyle işinden uzaklaştırılanların bir
kısmı, intihar etmek zorunda kaldı. Bugün, Türkiyede yoksulluk
ve işsizlik dışında, ayrımcılık ve nefret
suçlarıyla beraber, insanları ötekileştirerek, öfkeyi
biriktirerek de intiharlara yol açılmakta. Gelin, araştıralım,
araştırmak iyi bir şey. Üç maymundan vazgeçip görelim,
duyalım, konuşalım; saklayacak hiçbir şeyimiz yok.
Hepinize teşekkür ediyoruz ve bu önergeyi
destekliyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Sayın Recep Akdağa söz veriyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Akdağ.
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Çok teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.
Cumhuriyet Halk Partisinin intiharlarla ilgili soru
önergesine karşı grubum adına konuşma yapmak üzere
huzurunuzdayım.
Dünya çapında, intiharlar ilk 20 ölüm sebebi
arasındadır ve her yıl aşağı yukarı 800 bin
insanın intihar ederek hayatına son verdiğini biliyoruz.
İntihar, insan hayatının sonlanmasında
karşılaştığımız en trajik olaylardan
birisidir, dolayısıyla milletvekili
arkadaşlarımızın bu husustaki hassasiyetini takdirle
karşılamak lazım.
Türkiyede Sağlık
Bakanlığımız, intiharı önleme
çalışmaları konusunda kapsamlı çalışmalar
yürütmektedir. Bu çerçevede, mesela 2015 yılından itibaren 116 bin
kamu görevlisi ve aile eğitilmiştir, içlerinde sağlık
çalışanları, emniyet personeli, rehber öğretmenler, cezaevi
çalışanları ve din görevlileri vardır. Şu anda her
ilimizde intiharı önleme il eylem planları çerçevesinde ilgili
kurullar da çalışmalarını devam ettirmektedir.
Burada, Meclis araştırması için
verilen önerge sahiplerinin gerekçesine baktığımda şunu
görüyorum, şu ifadeyi arkadaşlarımız gerekçelerine
koymuşlar: Evet, intihar olaylarında gözle görülür bir
artış var ama ailelerin konuyu gizlemesi, güvenilir ölüm kaydı
tutmaktaki eksiklikler göz önüne alındığında intihar
rakamlarının çok daha yüksek olduğu gerçeğini
karşımıza çıkartıyor. Acaba gerçek bu mu? Acaba
gerçek ne? Türkiyede ölüm kayıtlarıyla ilgili bir problem var
mı? Türkiyede intihar olaylarında artış var mı?
Diğer ülkelerle mukayesede durumumuz nedir? Zamanım biraz kısa
olduğu için, hazırladığım 2 grafik, biraz küçük
gelebilir ama arkadaşlarımın yalnızca seyri görmeleri
açısından da bence çok önemli.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede 2001
yılı ile 2018 yılı arasında intihar oranlarında
bir fark yok, hatta 2018de kısmi bir azalma var. Yani gerekçenin kendisi,
çürük bir temele dayanıyor. Türkiyede intihar oranlarında herhangi
bir artış yok. Peki, diğer ülkelerle mukayese ettiğimizde
ne var? Bakınız, burada da ülkelere göre intihar oranlarını
gösteren bir tablo yaptım. Türkiye en solda, intihar oranı en
düşük olan ülkelerin içerisindedir. Türkiye, Dünya Sağlık
Örgütünün sıralamasında intihar oranları açısından
100üncü sıradadır. Bakın, burada İsveç var, Almanya var,
İngiltere var, Fransa var. Yani İsveçte, Almanyada, Fransada ya da
İngilterede ayrımcılık fazla olduğu için mi
intiharlar Türkiyedekinin 4 misli, 6 mislidir?
MURAT EMİR (Ankara) Artış
oranları yüksek Sayın Bakan.
RECEP AKDAĞ (Devamla) - Ya da bu ülkelerde
değerli arkadaşlarım yoksulluk olduğu için mi,
eşitsizlik olduğu için mi intiharlar Türkiyenin 4 misli, 6 mislidir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
RECEP AKDAĞ (Devamla) - Dolayısıyla,
konunun bir halk sağlığı problemi olduğu bir gerçektir
ama meseleye doğru yaklaşımla yaklaşmak gerekiyor.
MURAT ÇEPNİ (İzmir) İnsanlar
işsiz kaldığı için intihar ediyor ülkede.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) Sayın Bakan,
niye 2019 yok?
MURAT EMİR (Ankara) İntihar
artış oranı çok yüksek, artış oranı.
RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şunu biliyoruz
değerli arkadaşlar: İntiharın özellikle medyada, sosyal
medyada ya da politikacılarla sunum biçimi intiharı düşünen
kişiler üzerinde olumsuz etkiler yapabilir. Buna Werther Etkisi diyoruz,
bilimsel olarak literatürde gösterilmiş durumdadır.
Dolayısıyla, intiharları romantize edip sunmanın,
intiharları teşvik edip artırma riski vardır halk
sağlığı açısından. İntiharı bir mistik
olay, bazen intikam alma, acındırma, dikkat çekme, kimi yerde politik
bir protesto aracı gibi gösteren yorumlar, medya ve sosyal medya
görüntüleri, halk sağlığı açısından büyük risk
taşımaktadır.
Ben bu araştırma önergesini vesile
kılarak bütün parti gruplarımızdan, tek tek siz sayın
milletvekillerimizden bu önemli halk sağlığı konusunda
farkındalık ve hassasiyetin artırılması için
desteklerinizi istirham ediyorum. Yani, bu gerekçede sunulan biçimde
sunulduğunda, biz halk sağlığı açısından
doğru bir iş yapmıyoruz, yanlış bir iş
yapmış oluyoruz. Önemli olan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RECEP AKDAĞ (Devamla) Bitiriyorum
Değerli Başkanım.
BAŞKAN Bir dakika verdim zaten Sayın
Vekilim.
RECEP AKDAĞ (Devamla) Son olarak şunu
söylemek isterim: Bütün dünyada en sağlam dayanışma kurumu olan
aile, Türkiyede hâlâ en güçlü ve koruyucu kurumdur. İslam ülkelerinde
intiharların görece olarak daha düşük olduğunu da biliyoruz.
Yani biz kendi inanç değerlerimize, aile kurumumuza ve diğer
kurumlarımıza sahip çıkarsak intiharlar konusunda mesafe alabiliriz.
Teşekkür ediyorum, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özel, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
35.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Erzurum
Milletvekili Recep Akdağın CHP grup önerisi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
Sayın Akdağı dikkatle dinledim. Konunun hassas bir konu
olduğu, dikkatli bir dille ele alınması gerektiği konusunda
mutabıkız.
Önergemizin, intiharları romantize etmek,
mistik bir olay gibi göstermek gibi bir amacı asla yok ama bir gerçek var;
2019 yılında intihar vakalarında -tabii, veri en son 2018
verisiydi- hepimizin bildiği, ülke gündemine yerleşen ürkütücü bir
artış var.
Bu topraklar, iklim olarak, coğrafya olarak,
toprakların üzerinde yaşayan kişilerin dinî inançları
gereğince intihar meselesinin başka coğrafyalara göre çok daha
düşük olduğu ve olması gerektiği topraklardır, öyle
bir coğrafya. Bu coğrafyada intihar vakalarının
sayısında 2019da çok ciddi bir artış var, bunu hepimiz
biliyoruz.
Meclis bu işe el koymalı; toplantıda
nasıl bir dil kullanılacak, basın yayın organlarında
bu konunun verilmesiyle ilgili nasıl kriterler uygulanacak, bunların
hepsi konuşulabilir ama bunların hepsi bu Meclisin ve bu
milletvekillerinin konusudur.
Sayın Recep Akdağ, Sağlık
Bakanlığı yaptığı dönemde çok uzun yıllar
görev yaptı. Birlikte çalıştığımız, temas
ettiğimiz, aynı şeyi düşündüğümüz ya da
tartıştığımız çok husus oldu ama özellikle
partisinin getirdiği bu daraltılmış İç Tüzük sonucu
Sayın Recep Akdağ kendisinin de oy verdiği bu İç Tüzükte
üç dakika bu konuya zaman ayırabildi, sizin takdirinizle de iki dakika
konuşabildi. Biz diyoruz ki: Yukarıda bir komisyon kurulsun bütün
partiler birikimini, iyi niyetini o komisyona taşısın ve o
komisyon, bu mesele, bu önemli halk sağlığı sorunu
tırmanırken bu işe el koysun. Bunların
araştırılacak bir yanı yok. dememek lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Benim söyleyeceklerim bu
kadar. Oylama öncesinde bir yoklama talebimiz olacak Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Eğer başka söz
talebi yoksa yoklama isteyeceğim. Diğer Grup Başkan Vekillerinin
hakkını kısıtlayan bir hak kullanımı olmasın
diye de bekliyorum.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
Başkanım, bu şekilde yoklama istenmez.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan,
intihar vakalarının nedenlerinin tüm yönleriyle
araştırılarak bu konuda geliştirilecek politikaların
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/231) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 25 Şubat 2020 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
BAŞKAN Yoklama talebinde bulunan
arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim:
Sayın Özel, Sayın Tarhan, Sayın Emir, Sayın Arık,
Sayın Karabat, Sayın Ünsal, Sayın Özer, Sayın
Tığlı, Sayın Hancıoğlu, Sayın Bankoğlu,
Sayın Şahin, Sayın Gök, Sayın Süllü, Sayın Şevkin,
Sayın Ünlü, Sayın Özcan, Sayın Önal, Sayın Özel, Sayın
Kaplan, Sayın Başarır.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati 17.51
Açılma Saati:
18.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal Adan
KÂTİP
ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 60ıncı
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklamaya başlandı)
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Çeşitli İşler
1.- Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek
üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan Avrupa Parlamentosu
Dış İlişkiler Komisyonu üyelerine "Hoş
geldiniz." denilmesi
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Avrupa Parlamentosu Dış
İlişkiler Komisyonu üyeleri Genel Kurulumuzu teşrif
etmişlerdir. Kendilerine Meclisimiz adına "Hoş
geldiniz." diyoruz. (Alkışlar)
(Elektronik
cihazla yoklamaya devam edildi)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, intihar vakalarının nedenlerinin tüm
yönleriyle araştırılarak bu konuda geliştirilecek
politikaların belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/231) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2020 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
Değerli milletvekilleri, İç Tüzükün
37nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma
önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erelin, (2/1607)
esas numaralı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/64)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/1607) esas numaralı Kanun Teklifimin
İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Ayhan
Erel
Aksaray
BAŞKAN Önerge üzerinde teklif sahibi Aksaray
Milletvekili Ayhan Erel konuşacaktır.
Buyurun Sayın Erel. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
AYHAN EREL (Aksaray) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Türkiye profesyonel futbol
liglerinde takımı olmayan illerin amatör futbol lig kulüplerinden
birine 3. Lige yükselme hakkı tanınması, Süper Ligdeki
takımların tescil edebilecekleri Türk vatandaşı olmayan
futbolcu sayısının 3le sınırlanması ve
diğer profesyonel ve amatör liglerde Türk vatandaşı olmayan
futbolcu tescil edilememesi amacıyla vermiş olduğum kanun
teklifi hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ilk yabancı futbolcu olarak 1951 yılında Adalet
takımında oynayarak kapıyı açan Garonun ardından
binlerce yabancı futbolcu geldi geçti ülkemizden. Türkiyedeki ilk
profesyonel yabancı futbolcuydu. Ben buradan ülkemize gelip Türk futboluna
emek veren, ter döken ve futbolumuza katkı sunan tüm yabancı
futbolculara teşekkür ediyorum.
Yabancı sayısı için kurallar koyduk,
değiştirdik, değiştirdik, tekrar değiştirdik.
1966dan 1999 yılına kadar geçen otuz üç yılda sadece 4 kez
değişen kural bundan sonra hemen hemen her yıl
değişikliğe uğradı. Millî Takım eski teknik
direktörü Lucescunun sözü hâlâ hafızalarımızdadır: 9 tane
yabancı oyuncu, 2 tane Türk oyuncuyla oynayan takımlardan millî
takım çıkarmak kolay değil. Bazı yerli oyuncuların ve
spor yazarlarının verdiği destekle Lucescunun bu
çıkışı yabancı sayısının
sınırlanmasını gündeme getirmişti. Yabancı
sınırlamasını destekleyenler ise Millî Takımın
başarılı olduğu dönemleri hatırlatıp bunda
yabancı sınırlamasının payının olduğunu
söylemektedirler.
Son on yılda 8 kez yabancı
kuralını değiştiren Türkiye bu süreçte dünya sıralamasında
ne yaptı? FIFAnın istatistiklerine bakalım: 2005
yılında 6 yabancı var, sıralamamız 14. 2006
yılı sonunda 26ncı sıradayız. Yine 2014
yılında 8 yabancı futbolcu oynatma hakkımız var,
43üncü sıradayız, daha sonra da 49uncu sıraya
gerilemişiz. Yabancı sınırını kaldıran
düzenlemeyle 28 kişilik kadroda 14 yerli, gerisine karışmam.
denildi. 14 yabancı transfer etme hakkına kavuşan kulüpler,
isterlerse ilk 11de tamamen yabancı futbolcu oynatma hakkına sahip
oldular ve Türkiye, 2015in başında dünyada 48inci sıraya
geriledi. 10 Ağustos 2017 tarihinde ise Türkiyenin yeri bu kez 33üncü
sıradaydı.
Sayın Cumhurbaşkanımızın
bir konuşmasında Bakıyorsun sahaya neredeyse yerli oyuncu yok,
bunu doğru bulmuyorum; işi bitmiş oyuncuların
alınmasını doğru bulmuyorum. beyanına Türk futbolunun
kalkınmasını isteyen herkesin gönülden
katıldığını söylemek istiyorum. Millî Takım
Teknik Direktörümüz Şenol Güneş Ben hâlâ sayının
azaltılması gerektiğini söylüyorum. demişti. Yine, bir
futbol antrenörümüz Biz dünyanın en genç nüfusuna sahip ülkelerin
başındayız. Avrupanın en genç toplumunu
oluşturuyoruz. Buna rağmen Avrupanın en yaşlı ligine
sahibiz. demişti. Peki, neden?
Değerli milletvekilleri, gençlik ve spor il
müdürlüklerine baktığımızda, gençlik ve spor il müdürlüklerinde
futbol dışında tüm branşlarda takımların
olduğunu, yarışmalara katıldıklarını
görmekteyiz ama ne hikmetse futbolda bir çalışması yok. Oysa
gençlik ve spor il müdürlüklerinin kadrolarına
baktığımızda burada onlarca futbol antrenörünün futbol
dışında, masa başında başka işlerle
uğraştığını görmekteyiz yani devletin
imkânları Türk gençliğine, Türk çocuklarına sunulmuş olsa,
biliyorum ve umuyorum ki, bu gençler arasında adını tarihe
yazdıran binlerce çocuğumuz olacaktır.
Yine, son oynanan derbide, Galatasaray-Fenerbahçe
maçına baktığımızda, takımın birinde sadece
1 Türk futbolcunun olması da düşündürücüdür. Yine, bu yabancı
futbolculara verilen paranın altyapıya harcanması durumunda ve
kulüplere altyapı hizmetlerinin sunulması durumunda Türk futbolunun
kısa sürede 2002deki dünya 3üncülüğüne eriştiği
yıllara, zaferlere döneceği kanaatindeyim.
Spor, siyasete alet edilmemeli. Olaya bu yönüyle
bakmadan kanun teklifimizin kabul edilmesi hususunda Sayın
Cumhurbaşkanının da beyanı dikkate alınarak olumlu oy
vermenizi talep ediyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın Ayhan Bey.
AYHAN EREL (Devamla) - Sayın
Cumhurbaşkanın da görüşleri doğrultusunda AK PARTİli
arkadaşlarımızın kanun teklifine olumlu oy vermesini talep
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Oluç, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
36.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, vefatı nedeniyle Muzaffer İlhan Erdosta Allahtan rahmet
dilediklerine ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Vekiller, biraz evvel üzücü bir haber
aldık, onunla ilgili kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
Muzaffer İlhan Erdost hayatını kaybetti. Uzun yıllar
öncesine götürdü tabii bu haber bizi. 12 Eylül darbesi olmuş, Evren
cuntası işbaşında, insan hakları ihlalleri doruğa
yükseliyor. 31 Ekim 1980de Sol ve Onur Yayınlarının sahipleri
olan İlhan Erdost ve ağabeyi Muzaffer Erdost gözaltına
alındı. Sorgulamadan sonra 7 Kasımda Mamak Cezaevine
götürülürken ring aracında çok ağır saldırıya
uğradı, dövüldü hem Muzaffer Erdost hem İlhan Erdost. O dönem
görevli olan astsubay sigara içerek seyrediyordu bu vahşi saldırıyı.
İlhan Erdost hücresine konduktan sonra bu ağır
saldırıya dayanamadı ve bir bardak su bile içemeden vefat etti.
Muzaffer Erdost, daha sonra ismine İlhan ismini de ekledi ve o zamandan
bugüne kadar Muzaffer İlhan Erdost olarak anıldı,
konuşuldu. Bugün maalesef Muzaffer İlhan Erdost hayatını
yitirdi, çok üzüldük. Hem ailesine hem bütün sevenlerine
başsağlığı diliyoruz ve kendisi hem
yayıncılık açısından hem demokratlığı
açısından unutulmayacaklar listesine bizim tarafımızdan da
yazılmış oluyor. Tekrar herkese
başsağlığı diliyoruz.
BAŞKAN Sayın Özel
37.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, vefatı
nedeniyle Muzaffer İlhan Erdosta Allahtan rahmet dilediklerine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, biz de
Muzaffer İlhan Erdostun vefatını büyük bir üzüntüyle
öğrenmiş bulunuyoruz. Darbe öncesi mücadelesi, darbe sonrası
mücadelesiyle, devrimci kişiliğiyle, özgür yayıncılık
anlayışıyla, bugüne kadar sol literatüre yapmış
olduğu önemli katkılarıyla biliniyordu. Kendisini kaybetmekten
büyük bir üzüntü duyuyoruz. Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyoruz, yeri dolmaz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Örs
38.- Trabzon Milletvekili Hüseyin Örsün, 24
Şubat Trabzonun düşman işgalinden kurtuluşunun 102nci
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, dün (24 Şubat)
Trabzonun düşman işgalinden kurtuluşunun 102nci yıl
dönümüydü. Trabzon halkı vatanına, milletine ve ay
yıldızlı bayrağına bağlılığının
her şeyin üstünde olduğunu vermiş olduğu onurlu mücadeleyle
her daim göstermiştir. Bu onurlu mücadeleyi veren atalarımızla
gurur duyuyoruz. Bu vesileyle, Fatihin fethettiği, Yavuzun valilik
yaptığı, Kanuninin doğduğu, cumhuriyetimizin kurucusu
Gazi Mustafa Kemal Atatürkün Benim bütün mal varlığım Türk
milletine armağan olsun. dediği yer olan Trabzonumuzun
kurtuluşunun 102nci yıl dönümünü tekrar kutluyorum. Başta Gazi
Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, vatan
topraklarının kurtarılması yolunda canlarını feda
eden şehitlerimizi ve ebediyete intikal eden gazilerimizi rahmet, minnet
ve saygıyla anıyorum.
VII.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler (Devam)
1.- Aksaray Milletvekili
Ayhan Erelin, (2/1607) esas numaralı Türkiye Futbol Federasyonu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/64) (Devam)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
VIII.- SEÇİMLER
A) Komisyonda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
İYİ PARTİ Grubuna düşen bazı komisyon üyelikleri için
seçim yapacağız.
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için İstanbul
Milletvekili Abdul Ahat Andican aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için Ankara
Milletvekili Şenol Sunat aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda boş bulunan 1 üyelik için
Ankara Milletvekili Ayhan Altıntaş aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, İstanbul
Milletvekili Hulusi Şentürk ile 95 Milletvekilinin Ürün Güvenliği ve
Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifi ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- İstanbul Milletvekili Hulusi Şentürk
ile 95 Milletvekilinin Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu
Teklifi (2/2537) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 173) (X)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon raporu 173 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bu teklif İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel
kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde İYİ PARTİ
Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Yasin Öztürk
konuşacaktır.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN ÖZTÜRK
(Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler
Kanunu Teklifinin geneli üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Önemli ve geç kalınmış bir kanun
teklifini görüşmeye başladık. Birazdan Ürün Güvenliği ve
Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifiyle ilgili değerlendirme
yapacağım ama daha önce ülkemizin güvenliği konusunda da bir iki
cümle konuşmak istiyorum.
Ordumuz İdlibde. Neden İdlibdeyiz?
Suriye rejimi nedeniyle zarar görmüş sivillerin göç dalgasına engel
olmak, sınırımızda güvenli bir bölge inşa ederek o
insanları oraya yerleştirmek ve asıl önemlisi, ülkemizin
sınır güvenliğini korumak için. Güvenliği, sözde güven
duyduğumuz ülkelerle iş birliği içerisinde sağlamaya
çalışıyoruz; sözde iş birliği
yaptığımız Rusya
İdlibden hemen her gün şehit
haberleri geliyor. İdlib, Türkiye açısından güvenli bir bölge
midir? Sadece bugün yaptığı açıklama bile Rusyanın
İdlib konusundaki samimiyetinin göstergesi. Sayın
Cumhurbaşkanı 5 Mart tarihinde 4lü bir zirve gündemi
belirleyedursun, Kremlin Şu anda 4lü bir Suriye zirvesi üzerinde
çalışmıyoruz. diyor.
İdlib güvenli değil Sayın
Erdoğan, İdlibde iş birliği yaptıkların da!
Sayın Cumhurbaşkanına soruyorlar:
İdlib'de insani dram var. 300 bin Suriyeli Türkiye
sınırına doğru ilerliyor. Fakat Rusyayla Libya meselesinde
farklı görüşte olmamız İdlib'deki bu insani dramı
tetiklemiş olabilir mi? Sayın Cumhurbaşkanı cevap veriyor:
"İdlib'de veya Suriye'de bizim Rusyayla olan mutabakatımız
ve gayretlerimiz, müşterek gayretlerimiz çok daha farklı. Libyada
özellikle Sayın Putin'le yaptığımız mutabakatta biz
burada asla sivil öldürülmesine fırsat vermeyeceğiz ama ne yazık
ki rejim burada sivil katliamını devam ettiriyor.
Sputnik Haber Ajansına göre Libyada 16
şehidimiz var, Sputnik, Rusyanın haber kanalı. Sayın
Cumhurbaşkanına göre ise Libyada birkaç tane şehit var ve
şehitler tepesi hiç boş kalmayacak. Bugün yaptığı
açıklamaya göre ise 2 şehidimiz var.
Diyeceğimiz o ki, Libya da güvenli değil
Sayın Erdoğan, Libyada iş birliği yaptıkların
da!
Sayın Cumhurbaşkanına soruyoruz:
Libyada ne olduğunu neden öğrenemiyoruz? Bakınız, çukur o
kadar derin ki, bu bilgiyi veren gazetecilerin internet üzerinde kayıtlı
bütün hesapları yasa dışı bir şekilde ele geçiriliyor.
Libya şehidiyle ilgili verdikleri bilgiler siliniyor, özel şifreleri,
dosyaları arşivleniyor ve yazarların kendi hesaplarına
erişimleri bile engelleniyor. Gazetecilerin görevi, kamuoyunu bilgilendirmektir,
Hükûmetin ülke güvenliğini tehlikeye atan dış politikadaki
yanlışlarının üstünü kapatmak değildir.
Siz her yanlışınızda
arkanızda duran yandaşlarınızın sayesinde
kandırılabilirsiniz, kanabilirsiniz. Ama bu ülkede şehide
Birkaç tane. dediğinizde alkışlamayacak, değersiz ve
ruhsuz tavrınızı kutsamayacak gerçek gazeteciler de var ve bu
gazetecilerin de, iftira atmamak kaydıyla yazdığı
haberlerin, kişisel verilerinin, düşüncelerinin güvencesini
sağlamak görevi de sizindir.
Eğer bir haber ülke güvenliğini tehdit
ediyorsa yapılacak işlem bellidir: Yasal süreç işler, dava
açarsınız, yayın yasağı koyarsınız, habere
erişim yasağı getirirsiniz. Basın Kanunu ve Türk Ceza
Kanunu bu konuda size fazlasıyla yetki veriyor. Ancak, Libyada
yaptığınız yanlışın sonuçlarına
şehit analarının gizlice katlanmasını istemenizi haber
yapmak, ülke güvenliğini tehdit etmek değildir. Sizin
yaptığınız yanlışlar sonucu şehit olan
askerlerimiz, sizin üstünü kapatmak zorunda olduğunuz, hesap
veremeyeceğiniz sırrınız olabilir ama bu ne şehit
anasının sırrıdır ne de Türkiye Cumhuriyetinin.
Gazetecilerin yaptığı olsa olsa hırsınızın
vatana verdiği ve vereceği zararlar konusunda vatandaşı
uyarmaktır. Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu
vardır. Muhalefetin söylemleri beni ilgilendirmiyor. Beni muhalefet mi
yargılayacak? diyorsunuz ya, sakladığınız,
korktuğunuz her şey bir gün ortaya çıkacak, işte o zaman
sizi milletin kendisi sandıkta yargılayacak. Tarihçilerimiz, AK
PARTİsi hükûmetlerinin yanlışlarla dolu dış politikasını
ibret olsun diye elbet bir gün yazacaktır.
Değerli
milletvekilleri, gelelim ürün güvenliği konusuna. Ürün güvenliği
deyince nedense aklıma Uğur Dündar gelir, hani kafasında bonesi,
ayağında galoşu, elinde mikrofonuyla gıda imalathanelerine
baskın düzenler, ifşaatta bulunurdu. Vatandaşın bütçesi
günü kurtarmak üzerine. O yüzden, ne yazık ki etin kilosu bu kadar
pahalıyken, ucuz sucuk, salam, sosis marketlerde, yanında ayranla
birlikte tavuk döner 4-5 liraya lokantalarda satılırken Uğur
Dündarı hatırlamamak elde değil. Eğer bu imalathaneler
halka hizmet adına, zararına bu fiyatlardan satış
yapıyorsa diyecek bir şey yok ama işin böyle
olmadığını hepimiz biliyoruz. Tarım
Bakanlığı zaman zaman tağşiş listesi
yayınlıyor. Metropoller başta olmak üzere ülkenin her yerinde
sucuktan kebaba onlarca ürün çeşidinde at, eşek, domuz eti, baldan
yağa kadar çeşitli ürünlerde de içeriğine uygun olmayan madde
tespit ediliyor. Son dört yılda vatandaşa yiyecek adı
altında zehir yediren 3 bine yakın firma açıklandı. 2020
yılının daha 2nci ayı bitmedi 300ün üzerinde firma
deşifre edildi. İşin en ilginç tarafı ise, listede yer alan
ürünlerden bazılarının 2019, bazılarının 2018,
bazılarının 2017, hatta bazılarının da 2014
tarihinde üretilmiş olmaları. Bakanlık altı sene önce üretilmiş,
piyasaya sürülmüş ve parti numarası verilmiş bir üründe
uygunsuzluk tespitini nedense 2020 yılında kamuoyuna
açıklıyor. Gıda güvenliği standartlarına göre
piyasadan toplanarak imha edilmesi gereken bu ürünlerin akıbeti belli
değil. Piyasadan toplatılmış mıdır yoksa
Gıda Kodeksi Yönetmeliğinde olduğu gibi, ellerindeki ürün
eriyene kadar izin mi verilmiştir tartışılır.
Yurt
dışına ihraç edilen meyve ve sebzeler için gümrük
evraklarına eklenmesi gereken pestisit ve kimyasal kalıntı
olmadığına dair analiz raporu var. Bu raporlar Tarım
Bakanlığına bağlı analiz laboratuvarlarınca resmî
olarak düzenleniyor. Buna rağmen, Rusya, defalarca, domates başta
olmak üzere, birçok ihraç tarımsal ürünü ülkemize iade etti. Tabii, iade
dönemleri dönemsel olarak tartışmalı olsa da, iade edilen
kimyasal kalıntılı ürünler bizim
vatandaşlarımızın sofralarında afiyetle tüketildi.
Tabii, afiyet olup olmadığı artan kanser vakalarından
ortaya çıkıyor.
Hadi yemekten kaçış yok ama üzerimize
giydiğimiz kıyafetlerdeki kanserojen etkili boyalar ve ağır
metal içeren maddelerden nasıl kaçacağız? Tekstil ürünlerinde
kullanılan, ter yoluyla vücuda nüfuz eden kanserojen etkili boya ve
kimyasallar tüketicilerin sağlığını doğrudan
tehdit ediyor. Azo boyar maddesi Türkiye'de 1995 yılından beri Gümrük
Birliği Anlaşmasıyla yasaklanmıştır. Peki,
özellikle üzerinde Çin, Hindistan, Tayvan üretimi yazan ithal ürünlerde bu
denetim sağlanabilmiş midir -yine soruyorum- iç piyasada bu
yasaklı maddenin kullanımının denetimi
sağlanabilmiş midir?
En çok da çocuklarımız risk altında.
Çocuk ürünleri olarak adlandırılan yelpaze çok geniş. Çocuk
tekstili, çocuk ayakkabısı, yürüteçler, mama sandalyeleri,
karyolalar, oyuncaklar, kırtasiye malzemeleri ve birçok ürün. En fazla
rastlanılan kimyasal risk, özellikle aksesuar ve bebek giysisi grubunda
görülüyor. Bebek giysilerinde, nikel, kurşun ve kadmiyum gibi maddeler var
ve nikel alerjen bir madde, daha da ilerisi kanserojen bir madde. Özellikle
çocuk oyuncaklarında Çin menşeli kanserojen, sağlığa
uygun olmayan, güvenli olmayan ürün piyasada dolaşıyor.
Çocuklarımıza oyuncak alırken bin kere düşünüyoruz. Ancak
burada asıl sorun ne biliyor musunuz? Nikel ve diğer
kimyasalların hiçbiri gözle tespit edilemiyor ve doğal olarak
vatandaşımız, içinde kanserojen de olsa, alerjen de olsa bu
ürünleri kullanıyor. Nedeni ise çok basit çünkü daha ucuz.
Avrupa Birliği üyesi ülkelere ihraç varsa
denetim bir şekilde yapılabiliyor çünkü Avrupa Birliği üyesi
ülkeler diyor ki: Bizim vatandaşımızın canı,
sağlığı önemli; paramız da var, pahalı da olsa
alırız. Bizim ülkemizde öyle mi? Vatandaş da biliyor,
giydiği de sağlıksız, yediği de. İki tercihi var:
Ya aç kalacak ya da sağlıksız doyacak. Birincisi imkânsız,
aç yaşanmıyor. Açlık sınırı 2.219 lira, yoksulluk
sınırı 7.229 lira, asgari ücret 2.324 lira. Rakamlar ortadayken
ne yapıyor vatandaş? Artık, gıda ve ürün güvenliğini
arka plana atıp bir ürün ne kadar ucuz olursa o kadar makbul deyip
karnını doyurabiliyor.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz
günlerde Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğinde bir
değişikliğe gidildi. Bu değişiklik, gıda
güvenliği konusunda Bakanlığın vatandaşın
sağlığına gösterdiği duyarsız
yaklaşımın yayınlanmış resmî belgesidir.
Yönetmelik değişikliğine göre Tarım
Bakanlığı aroma vericilerle bal ve pekmez üretimini yasakladı
ancak üreticilere stokladıkları sahte ürünleri eritmeleri için
yıl sonuna kadar satış izni verdi. Gerçekten merak ediyorum,
sahte ballar sağlığa zararlı ise neden bugüne kadar
üretimine izin verildi? Sahte ballar zararlı ise 31 Mart 2020 tarihine kadar
bu malların satışına neden izin veriliyor? 2020 sonuna
kadar bu ballar vatandaşın sağlığına zarar
vermeyecekse neden 2021 tarihinden itibaren zararlı sayılıyor?
Anlaşılan, birileri bugüne kadar kollanmış, bir yıl
daha kollanıyor. Tarım Bakanlığı taklit ve
tağşiş edilmiş gıdalarla ilgili Kişilerin
hayatını ve sağlığını tehlikeye
düşürecek şekilde bozulmuş, değiştirilmiş
gıdalar. ifadesini kullanıyor, hem yasaklıyor hem izin veriyor.
Yorumu size bırakıyorum.
Bu arada, hazır, konu gıda güvenliği
konusuna gelmişken dile getirmemiz gereken bir başka konu da şu:
İşsiz, atanamayan gıda mühendisleri üç yıldır atama
bekliyorlar. Sadece gıda mühendisleri değil, su ürünleri
mühendisleri, ziraat mühendisleri de atama bekliyor. Kötü haber: Tarım
Bakanımız Kısa vadede personel alımına dair bir
müjdemiz yok. diyor.
Değerli milletvekilleri, bu örnekleri veriyorum
çünkü arkasında bizim de durduğumuz, önem verdiğimiz bir kanun
teklifini görüşüyoruz. Eksikliklerine rağmen bu kanun teklifinin
kanunlaşması gerekiyor, geç bile kalınmış. Ama kanunu
çıkarmak kadar, çıkan kanunun uygulanması da asıl önem arz
eden konu.
5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunumuz var, 2010 tarihli.
Kanun, gıda güvenliğini de kontrolünü de denetimini de düzenliyor.
Sonuç ne? Sonuç, sadece 2020 Ocak ayında 300 firmanın afişe
edilmesi. Ceza yazıyorsunuz, firma A adıyla üretim yapıyorsa
iki gün sonra B adıyla üretime başlıyor, merdiven altında
yapılan üretim yan binanın merdiven altına
taşınıyor.
Tekraren altını çiziyorum: Ürün
güvenliği, insan sağlığı, can ve mal güvenliği
açısından hayati öneme sahip bir konudur. Bu nedenle, denetimi kamu
gücü tarafından önemle takibe muhtaçtır. Ayrıca, mevcut olan bir
kanunumuz daha var: 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik
Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun. Şu
an Mecliste, bu kanunu bir sene sonra yürürlükten kaldıracak bir teklifi
görüşüyoruz. 4703 sayılı Kanun, ürün güvenliği, piyasa
gözetimi ve denetimiyle ilgili hükümler içerse de günümüzün ihtiyaçları
konusunda yeniden dizayn edilmesi gerekiyor, doğrudur. Ama neden 2020de?
Bugüne kadar güvenli ürünler tüketiyorduk da birdenbire ürünün kalitesi mi
bozuldu? Hayır. Türkiye'nin Gümrük Birliği Anlaşmasıyla
taraf olmasıyla beraber Türkiye pazarlarının Avrupa Birliği
pazarı olarak kabul edilmesi nedeniyle, Avrupa Birliği
mevzuatında yapılan değişikliklere Türkiye
mevzuatının uyumlu olması zorunludur. Aslında, yapılan
bu düzenleme, Avrupa Birliği mevzuatına uyumu içeren bir
düzenlemedir.
2001 yılında Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kabul edilen 4703 sayılı Kanun, ürün güvenliğine
uygun değerlendirme faaliyetlerinin usul ve esaslarını, kimin,
neyi, nasıl denetleyeceğini belirten kanundur ve tamamen Avrupa
Birliğinin ilgili mevzuatı göz önüne alınarak
hazırlanmıştır. Fakat 2010 yılında Avrupa
Birliği mevzuatında değişimlerin meydana gelmesi, ürünlerin
geri çağrılması ve ürünlerin izlenebilirliği başta
olmak üzere e-ticaret gibi konularda Avrupa Birliği mevzuatının
değişmesi üzerine, 2013 yılında bir revizyon taslağı
Bakanlıkça oluşturulmuş, oluşturulan taslağın
Başbakanlığa gönderilmesi 2015 yılını
bulmuştur. 2015 Kasımında yapılan genel seçim nedeniyle
taslak Meclise gelememiş, yeni bir revizyona tabi tutularak 2018
yılında Sanayi Komisyonuna gelmiş, Komisyon raporunu
hazırlamasına rağmen bu sefer de
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi değişikliği
nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gelememiş ve kadük
kalmıştır. 2013 yılında başlayan ürün
güvenliği ve denetimiyle ilgili düzenlemelerin insan, can ve mal
sağlığı açısından önemi ortadayken 3 yasama
dönemi ardından Meclise ancak getirilebilmiştir; dikkatinizi
çekiyorum kendi vatandaşımız güvenli ürün kullansın diye
değil, Avrupa Birliği istediği için.
Hangi zorunluluk altında olursa olsun, bu
kanunun yeniden düzenlenmesi gerekiyordu. Bu konuyu bir daha
hatırlatıyorum, hemfikiriz ama yanlış gördüğümüz
hususları ortaya koymak, vatandaşımızın hem
sağlığı hem de güvenli alışveriş yapabilmesi
için görevimiz.
Bir kere, ilgili yasa teklifinin Avrupa Birliği
mevzuatına uyumu düzenlemek üzere hazırlandığı hem
kanun teklifinin gerekçesinde hem de Komisyon toplantısında
sıkça dile getirildi. Ancak aynı mahiyetteki kanun teklifi 2018
yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Avrupa Birliği Uyum
Komisyonunda da görüşülmesine rağmen, 2020 yılında
Komisyona getirilen teklifle ilgili olarak Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna
bilgi verilmediği gibi, görüşülmesine de
açılmamıştır. Sanayi Komisyonunda biz bu kanun teklifini 29
Ocakta görüştük, neredeyse bir ay önce. Bir ay sonra Genel Kurula gelecek
bir kanun teklifi, doğrudan alakalı olduğu hâlde Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunun incelemesinden neden kaçırılır?
AK PARTİsinin kanun teklifi gerekçelerini kim
hazırlıyorsa kendilerini tebrik etmek lazım. Kanun tekliflerinin
reklamını o kadar güzel yapıyorlar ki gerekçede reklamı
yapılan konuları nedense madde metinlerinde göremiyoruz. Mesela,
kanun teklifinin genel gerekçesinde E-ticarette piyasa gözetimi ve denetimi,
ürün sorumluluğu tazminatı gibi hususların da düzenlenmesi
gerekliliği doğmuştur. ibaresi yer almasına rağmen,
hazırlanan teklifte e-ticaretle ilgili bir düzenlenme bulunmaması
bunun göstergesidir; kanun teklifinin eksik ve günümüz şartlarından
uzak hazırlandığının ayrıca bir göstergesidir.
E-ticaret, dijitalleşen dünyada ekonominin
itici güçlerinden birini oluşturuyor. Kanun teklifinin
görüşüldüğü Komisyonun adı Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu. Ancak, kanun teklifinin komisyon
görüşmeleri sırasında gerekçede yazması nedeniyle dile
getirdiğimiz öneriler Bu kanunun konusu değil. denilerek dikkate
alınmamıştır. Bir malın imalatı,
dağıtımı, ihracatı, ithalatı konuşulurken
alışverişin riske en açık trend pazarı e-ticaretin
boşlukta bırakılması kabul edilir gibi değildir.
Bu konuya en güncel, corona virüsünden bir örnek
vermek istiyorum. Bu arada, bugün Tahrandan Esenboğaya acil iniş
yapan bir uçakla ülkemiz de virüs tehdidiyle tanıştı.
Dünyanın her yanında salgına karşı korunma ürünlerine
rağbet arttı ve fırsatçılar bu korkudan yararlanmaya
çalıştı. Bakıyorsunuz, birçok internet sitesinde, virüse
karşı insanlara güç verdiği belirtilen ürünler Dünya
Sağlık Örgütü onaylı uydurmasıyla satılmaya
başlandı. Sahte olan ve insanları kandırma amacı güden
bu ürünler dünyanın en büyük e-ticaret firması Amazonda da oldukça
rağbet gördü. Amazonda kendi ürünlerini satan mağaza sahipleri bu
tür ürünlerle ilgili oldukça gelir elde etti.
Amazon, satışta bulunan ürünler konusunda,
Avrupa için FFP2 ve FFP3 standartlarına, Amerika için ise N95
standardına uygunluğu konusunda Dünya Sağlık Örgütünün
Onayımız yok. açıklamasıyla harekete geçti ve sitelerinde
corona virüsüne karşı önlem sahtekârlığına izin
vermeyeceğini söyledi ama küçüklü büyüklü birçok alışveriş
sitesinde hem de fahiş fiyatlarla satışlar devam ediyor.
E-ticareti gündemimize almayacaksak nerede kaldı ürün güvenliği,
nerede kaldı denetim?
Kanun teklifinin bazı maddeleri ileriki
dönemlerde hukuki çelişkiler yaratabilecek durumdadır. Gelişen
teknoloji, beraberinde yeni sorunları da yanında getirmekte ve mevcut
hukuk kuralları içerisinde bu sorunlara çözüm bulmak güçleşmekte,
bazen de imkânsız hâle gelmektedir. Güvenli olmayan ürünlerden doğan
zararlar için sadece Borçlar Kanunu hükümleri yeterli olmadığı
gibi, tüketicinin korunmasıyla ilgili hukuki düzenlemeler de yetersiz
kalmaktadır.
Bir üreticinin, piyasaya, teknik düzenlemeye uygun
olmayan ve/veya güvensiz ürün arz etmesi hâlinde, aynı fiilin birden çok
hukuk kuralını ihlal etmesi ve sorumluluk türleriyle karşı
karşıya kalması ihtimal dâhilindedir. Kanun teklifinde Borçlar
Kanununa atıfta bulunulması, cezalandırma ve
uyuşmazlıkların çözümü konusunda yetersiz kalacaktır.
Değerli milletvekilleri, bizim ülkemiz sözde
tekstil ülkesi değil mi? Peki, o zaman, nerede üzerinde Türk Malı
yazan ürünlerimiz? Üzerinde iddialı markaların etiketini
taşıyan ürünlerde bile Made in China yazıyor. Şimdi,
corona virüsü çıktı, bakalım bundan sonra üretimi nerede
yaptıracaklar?
Biliyorsunuz, meşhur virüsle birlikte dünyada
steril maske ihtiyacı patladı. Dünyada steril maske üretimi neredeyse
Çinin tekelindeydi, yüzde 70i Çinde üretiliyordu. Tekstil üreticisi
ülkemizde ise bu konuda sadece 5 firma steril maske üretebiliyor ve üretici
görünen 100e yakın medikal firma içinden ne yazık ki 95i
ithalatçı ve bu malzemeyi Çinden ithal ediyor.
Virüs İran sınırından
kapımıza dayandı. Önlemini önceden almış birçok ülke
vatandaşları için maske stokladı. Hatta, bizim ülkemizde üretim
yapan firmaların elinde bile şu anda maske yok. Ama bizim
hastanelerimizde, Sağlık Bakanlığımızda stok veya
alım talimatı hâlen yok; yarın arasak da
bulamayacağız, fiyatlar da fahiş olarak artacak.
Bazen krizleri fırsata çevirmek lazım.
Ülkemizin tekstil alanındaki yatırımlarına sağlık
tekstilini de eklesek iyi olmaz mı? Birçok firma bu konuda üretim yapmaya
hazır. Altyapısını geliştirmek için teşvik ve
desteğe ihtiyacı var. Özellikle seçim bölgem Denizlide Denizlili
tekstilciler Hükûmetten bu konuda müjdeli bir haber bekliyor. Bürokratik
engelleri aşalım, bir an önce maskeyle ilgili önlemleri de üretimleri
de artıralım diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Abdurrahman Başkan
konuşacak.
Buyurun Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ABDURRAHMAN BAŞKAN (Antalya)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; sizleri ve
televizyonları başında bizi izleyen büyük Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bugün başlayan üç ayların
milletimize ve vatanımıza hayırlar getirmesini niyaz ediyorum.
Barış Pınarı Harekâtı
bölgesinde, İdlibde ve Libyada şehit düşen güvenlik
görevlilerimize Allahtan rahmet, kederli ailelerine ve büyük Türk milletine
sabırlar dilerim.
Ayrıca, bugün ebediyete
uğurladığımız 21inci Dönem Çankırı
Milletvekilimiz İrfan Keleşe de Cenab-ı Allahtan rahmet
diliyorum.
(2/2537) esas numaralı Ürün Güvenliği ve
Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.
Dünyada gelişmiş ülkelere
bakıldığında, ekonomik ve teknolojik gelişmelerini ve
kalkınmalarını, yüksek standartları ve kaliteyi
eğitimden sağlığa, üretimden çevreye kadar her alanda
hayatlarına yansıttıklarını görmekteyiz. Ülkelerin
kalkınması ve gelişmişlik düzeyi, eğitilmiş
nitelikli insan gücü kadardır. Gelişmiş ülke olmanın önemli
unsurlarından biri de piyasaya arz edilecek her ürünün insan
sağlığı, çevre ve tüketicinin korunması
açısından asgari güvenlik koşullarını
sağlaması gerektiğidir. Güvenli ürün, normal kullanım
koşullarında risk taşımayan veya kabul edilebilir ölçülerde
risk taşıyan ve yukarıda bahsedilen temel gerekler
bakımından azami ölçüde koruma sağlayan ürünü ifade eder. Bu
saydıklarımızla ilgili mevzuata uygun ürünler güvenli ürün
olarak kabul edilirler.
Aslında, ürün güvenliği ve teknik
düzenlemelere ilişkin hususlar, ilk olarak Avrupa Birliğinin ilgili
yatay mevzuatı temel alınarak hazırlanan 29 Haziran 2001 tarihli
ve 4703 sayılı Kanunla düzenlenmiştir. Ancak daha sonra Avrupa
Birliği mevzuatındaki gelişmeler neticesinde, nihai
kullanıcının korunması için birtakım düzenlemelerin
gerekliliği doğmuştur. Bu kanun teklifiyle amaçlanan,
şeffaflık güvenilirlik vatandaş memnuniyeti ve
katılımı gibi kavramların bu sürece dâhil edilmesini
sağlamaktır. Ürün güvenliği kavramı bu noktada stratejik
bir öneme sahiptir. Gerek dış ticarete konu gerekse iç piyasaya arz
edilen ürünlerin asgari güvenlik koşullarını
taşıması gereklidir. İhracatta ülke imajının
güçlenmesini sağlayan ürün güvenliği, tağşişe konu
olmaması, ürüne ilişkin işaretleme, etiketleme, iç pazarda da
yerli üreticiyi haksız rekabetten korumak, her şeyin en iyisini hak
eden halkımıza sağlıklı ve güvenli ürün sunmanın
en etkili yoludur. Hepimiz bir ihtiyacımızı karşılamak
ve bir fayda elde etmek için çeşitli ürünleri tüketiriz,
kullanırız. Ürünlerin sadece güvenli olması ve uygun üretilmesi
yetmez, kullanıcıların ürünün kullanımıyla ilgili
temel bilgileri ve içerdiği riskleri bilmeleri, ürünün belgelendirilmesi
ve ilgili uygunluk işaretiyle işaretlenmesi gereklidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ticaret Bakanlığı Güvensiz Ürün Bilgi Sistemi
(GÜBİS) adında bir internet sitesi kurmuştur. Tüm
bakanlıklar ürünlerle ilgili bildirimlerde bulunmakta olup bu sitede
güvensiz ürünler yayınlanmaktadır, bu sayede vatandaşlarımız
da güvensiz ürünleri görebilmektedir. Bu sistem gerçekten farkındalık
yaratmak açısından çok önemlidir. Yapılan bir
araştırma sonucunda GÜBİS internet sitesinde yayınlanan
bazı ürünler üzerinden durumu örneklerle açıklamak isterim: Çocuklarımızın
yoğunlukla kullandığı keçeli boya kaleminde, belirlenen
limitlerin üzerinde PVC ve plastiği yumuşatmada kullanılan
fitalat adında bir madde tespit edilmiştir. Fitalat
kısırlığa ve meme kanserine yol açabilmektedir.
Hâlihazırda birçok çocuk oyuncağında ve bebek ürünlerinde bu
maddeye rastlanmış, kısa sürede de tespit edilerek
yasaklanmıştır. Bu örnekten de anlaşılacağı
üzere, ürün güvenliği insan sağlığı için çok ama çok
önemlidir. Bizim görevimiz, ürün güvenliği konusundaki bilgilendirme ve
yaptırımları artırarak
vatandaşlarımızın sağlığıyla oynanmasını
önlemektir. Bütün bu sürecin layıkıyla yapılması ve bir
uygunluk değerlendirme işaretinin gerçekten o ürünün güvenliğini
sağlaması, bu işlemlerin devletin koyduğu kurallara
istinaden yapılması gereklidir. Bu kanunla, ürün
kurallarının daha iyi anlaşılması ve bu
kuralların farklı sektörler arasında tek ve pazarda uyumlu
yeknesak uygulamasına katkıda bulunması amaçlanmaktadır.
Malların serbest dolaşımında ticaret ve tüketici kuruluşları,
standardizasyon kuruluşları, imalatçılar, ithalatçılar,
dağıtıcılar, uygunluk değerlendirme
kuruluşları ve ticaret birliklerine ilişkin bilgi edinmek
isteyen diğer ilgililere yönelik düzenlemeler
yapılmıştır.
Avrupa Komisyonu tarafından 26 Temmuz 2016
tarihinde Avrupa Birliği Resmî Gazetesinin C 272 sayısında yer
alan Avrupa Birliği ürün kurallarının uygulanmasına
ilişkin Mavi Rehberin Ticaret Bakanlığı tarafından
çevirisi internet sayfalarında yayınlanmıştır.
Kanundaki teknik düzenlemelerde ürün güvenliği, uygunluk
değerlendirmesi, standardizasyon ve akreditasyon alanında Avrupa
Birliği sistemi uygulandığı için ilgili AB mevzuatı
esas alınmıştır. Söz konusu kanun çerçevesinde, yerli,
ihraç ve ithal tüm ürünlerin aynı kurallara tabi olması, üretime ve
yatırıma giden ham ve ara malların dışında
tüketiciye yönelik ürünlerin de bu kurallar ve düzenlemeler içinde
bulunması sağlanmıştır. Böylelikle, Türk malı
imajının zedelenmesine yol açacak, insan
sağlığını ve güvenliğini tehdit eden ürünler
üretim safhasında belirlenecek, standartlara uygunluğu
sağlanmış olacaktır. Ayrıca, ihraç edilen ürünlerde de
yanlış ve yanıltıcı içerik beyan etme ve
ithalatçı ülkeden uygunsuzluğun ülkemize rapor edilmesi hâlinde, ürün
yetkili kuruluş tarafından incelenip aynı sonuca varıldığı
takdirde yaptırım uygulanacaktır.
29 Haziran 2001 tarih ve 4703 sayılı
Kanunla CE işareti onaylanmış kuruluş, piyasa gözetimi ve
denetimi gibi birçok kavram kamuoyunun gündemine girmiştir. CE
işareti, tüketicilerin emniyetli olarak sınıflandırılan
ürünleri tespit etmesini kolaylaştırmakta ve bu işareti
taşıyan ürünler tüketicilere yüksek kaliteli ürünler olarak
sunulmasını sağlarken ambalaj, etiket ve emniyetle ilgili
standartlara uygunluğunu da göstermektedir. Bir ürünün sizin veya
ailenizin sağlığına zararsız ve tehlikesiz
olduğunu nasıl anlarsınız? diye sorduğunuzda,
çoğunlukla size Ürün üstündeki açıklamalara ya da markasına
bakarak. diyeceklerdir. Bunun dışında, kitlenin
çoğunluğu fiyat-güvenilirlik bağlantısı kuracak ve
pahalı ürünün güvenli olduğuna karar verecektir. Ülkemizde yapılan
bir araştırmada, her 3 kişiden 2si ürün satın alırken
CE işaretinin dikkatini çektiğini belirtmektedir. Bu konuda
yapılan araştırmalarda en dikkatli kesim, Marmara Bölgesinde
yerleşik, eğitimli kesim olup en az dikkat edenler ise gençler ve
eğitim düzeyi daha düşük olanlar olarak tespit edilmiştir. Bu
arada, araştırmaya katılan kişilerin yüzde 22si CE
işaretinin anlamını doğru olarak bilmektedir. Bunların
bilgi kaynaklarının ise internet, radyo ve televizyon olduğu
belirtilmiştir. Bu konuda vatandaşların kamu spotlarıyla
bilgilendirilmesine ihtiyaç olduğu da açıktır.
Getirilen kanun teklifinin olumlu ve Avrupa
Birliği uyum yasaları çerçevesinde değişiklikler
taşıdığı görülmektedir. Kanun teklifinin 20nci
maddesine göre uygulanacak olan cezai yaptırımların
orantılı ve ölçülü olması, üreticilerin
yapılarının büyüklüklerine göre cezaların alt ve üst limit
aralıklarının fazla olmaması gerektiğini
düşünmekteyim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Antalya Milletvekili olarak Antalyamızın
sorunlarına değinmeden geçemeyeceğim. Gerek merkezî gerekse
yerel yönetim politikaları, illerin ekonomileri için doğrudan etkiye
sahiptir. Antalya için büyük öneme sahip olan turizm ve tarım sektörleri
il ekonomisini şekillendiren faktörlerin başında gelmektedir. Bir
ilde tek bir ihtisas bölgesi uygulaması Antalyamızda
anlamını yitirmektedir. İlimizin tarım ve gıda
potansiyeli nedeniyle Antalya merkez, Korkuteli, Serik, Manavgat ve Kumluca
bölgelerinin her biri birer ihtisas organize sanayi bölgesi oluşturma
potansiyeline sahiptir. Korkuteli bölgesinde mermer ihtisas organize sanayi
bölgesi kuruluş izinleri alınmış ve kuruluş
aşamasına geçilmiştir. Bu kapsamda ulaşım ve
teknolojik altyapının oluşturulması hususlarında
bakanlıklarımızdan destek beklemekteyiz.
Antalyanın cazibesi, turizm ve tarım
sektörünün etkisiyle bölgesel ve şehir içi ulaşımının
yetersiz kaldığı görülmektedir. Kent merkezindeki çevre
yollarının şehirler arası otoyol ağına
bağlanması gerekmektedir. Ulaşım yapısındaki
yetersizlikler ticarete de olumsuz yansımaktadır, Antalya-Isparta,
Kemer-Kumluca, Finike-Demre-Kaş yolu bunlardan sadece
birkaçıdır.
Antalyada resmî tır otoparklarının,
lojistik depolama ve dağıtım merkezlerinin olmaması
nedeniyle araç beklemeleri izinsiz yerlerde ve sağlıksız
koşullarda yapılmaktadır. Liman ve serbest bölgede
donanımlı tır park alanlarına ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu nedenle, konaklama, güvenlik, yiyecek içecek, duş, tuvalet gibi
hizmetlerin verildiği lojistik merkezlere acil ihtiyaç vardır. Bu
sorunu çözmenin bir yolu da modern yük
taşımacılığı üssü kabul edilen lojistik köylerin
Antalyada uygulanması için çalışmaların
başlaması gerekmektedir. Ürüne değer katabilmek için lojistik
şartları çok önemlidir. Lojistik köy
taşımacılığı, hızlandırmayı
sağlamasının yanı sıra ekonomik ve sosyal
gelişime de katkı sağlayacaktır.
Antalyada kum, kil ve doğal taş
ihracatı, meyve ve sebze ihracatından sonra en önemli 3üncü ihraç
kalemini oluşturmaktadır; bu ürünler büyük oranda limanlar yoluyla
ihraç edilmektedir. Antalya Limanı bölgenin ihracata açılan
kapısı konumundadır ancak Antalya Limanı tarife
ücretlerinin diğer limanlara kıyaslandığında çok
yüksek olması firmaların maliyetlerini artırmakta,
uluslararası pazarda rekabet güçlerini azaltmaktadır. Öyle ki,
bölgenin ihracatçıları kara yolu maliyetine katlanarak yakın
limanları tercih etmek durumunda kalmaktadır. Bunlardan birini
yaşayarak görenlerden birisinin ben olduğumu da belirtmek istiyorum.
Özel sektör işletmesi olsa da bir kamu hizmeti niteliğindeki liman
işletmesinde sunulan hizmet tarifeleri makul seviyeye düşürülmelidir.
Antalya gibi illerde sanayicinin enerji maliyetlerinin de desteklenmesi son
derece önemlidir. Genel Kurulda ve bütçe görüşmelerinde dile
getirdiğim gibi, solar enerji yatırımları için öncelikle
OSBler olmak üzere teşvik edici oranlarda kredi imkânlarının
yaratılması sanayicinin maliyetlerini düşürmesine de vesile
olacaktır. Bu, tüm organize sanayi bölgeleri için de geçerli
olacaktır.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Antalya sadece turizm değil, elverişli iklim
şartlarıyla yıllardır meyve ve sebze üretiminde Türkiyenin
kalbi statüsünde olmuştur. Antalya, tarım sektöründeki yerli ve
yabancı yatırımcıların en yoğun şekilde yatırım
yaptığı ve tarım sektöründe yeniliklerin
uygulandığı yer olma özelliğini korumaktadır.
Gelişim ve değişimde kaydettiği başarı, gıda
güvenliği ve yüksek kalite anlayışı içinde tüm dünyaya
sunduğu lezzetli tarım ürünleri ve Avrupa standartlarındaki tarımsal
tesisleriyle Antalya tarımda da bir marka olduğunu
ispatlamıştır. Entansif tarımın
uygulandığı ilimizde üretim gelirinin yanında tarım
sektörünün istihdam yaratmış olması Türkiye ekonomisi
açısından çok önemlidir. Antalya ilinin bitkisel ve hayvansal üretim
yapısı, tohumculuk sektörü, kesme çiçek üretimi, tıbbi ve
aromatik bitkiler, biyolojik mücadele ajanı üretimi, gen kaynakları,
endemik bitki zenginliği açısından fevkaladedir. Ayrıca,
uygun iklim çeşitliliği, doğal zenginlikleri ve tarımsal
ürün ihracat değerleriyle birlikte kullanılan tarım teknolojisi,
üretimdeki çeşitlilik ve pazara yönelik üretim açısından dikkat
çekmektedir. Ülkemizde şimdiye kadar 12 bin civarında bitki türü ve
alt türü tespit edilmiştir, bunlardan 4 bin kadarı endemiktir yani
sadece o yöreye aittir. Antalya ilini de içeren Toros Dağları
endemikleri ve tıbbi bitkileri en fazla barındıran bölgelerin
başında gelmektedir. Toroslarda bulunan 750 endemik türün 500 tanesi
Antalyada bulunmaktadır. Bu çeşitlerden 200 tanesi Antalyaya özgü
endemik tür olarak bilinmektedir.
Antalya, tarım sektöründe ürün ve dış
pazar bağımlılığı altında kendini
kısıtlar bir yapıya sahiptir. Mevcut seraların teknolojik
yapısı eskidir. Tarım ve Orman Bakanlığı mevcut
seraların modern seralara dönüştürülmesi için teşvik
programı uygulamakta ve bu bağlamda Tarım ve Orman
Bakanlığı tarafından verilen teşviklerin
yatırımcı ve üreticilere iyi anlatılması
gerekmektedir. Seraların modernleşmesi ve ölçeklerinin büyütülmesi
için yatırım maliyetleri dikkate alınarak sera tasarımı,
sera malzemeleri üretimi, kurulumu ve sonrası hizmetlerinin daha fazla
teşvik edilmesi gerekmektedir. Bu, hem üretimin artırılması
hem de çeşitlenmesi için fırsat yaratacaktır. Üretim
planlamasında daha az girdiyle daha çok verim elde edilerek verimlilik
sağlanmalıdır. Çiftçilerin danışmanlık ve bilgi
ihtiyacını zamanında karşılamak için mobil
tarımsal danışmanlık merkezleri kurulmalıdır.
Tarım ve Orman Bakanlığının
özellikle Antalyada akıllı seracılık eğitim merkezi
oluşturarak üreticilerin teorik ve pratik bilgilerinin güncellenerek
artırılmasına katkıda bulunması gereklidir. Antalyada
akıllı tarım uygulamaları uygun ölçek büyüklüğünü
gerektirmekte ve bu ancak seracılıkta yani örtü altı üretimde
mümkün görülmektedir.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; üreticimizi ilgilendiren iki konuyu da burada gündeme getirmek
istiyorum.
Özellikle bölgemizde tarımın ve örtü
altı üretim yapan üreticilerimizin üzerinde durması gereken önemli
kurumlardan biri de TARSİMdir yani Tarım Sigortalarıdır.
Tarım sigortası, ülkemizde tarımsal faaliyet gösteren
çiftçilerin yaptıkları tarımsal emekleri güvenceye almak için
poliçe bazında teminatlarla emeklerini koruma altına alan bir sigorta
ürünüdür. Tarım sigortası tarımsal ürünleri,
hayvancılığı, seracılığı, tarım
aletleri ve makineleri ile tarımsal yapıları kapsar. Ancak,
tarım sigortaları konusunda çiftçilerimizin bilgi eksiklikleri had
safhada olup Bakanlığımızca acilen bilgilendirilmeye ve
sigorta kapsamının genişletilmesine ihtiyaç vardır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın (2020/2015) sayılı
Cumhurbaşkanı Kararında iyi tarım ve organik tarım
uygulamalarının yer almayışı organik üretimin
artışını yavaşlatacaktır, bunun karara ilave
edilmesi ise bu sektörden beslenen tüm üreticilerimiz için can suyu
olacaktır.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Antalyada turizm faaliyetlerinin başlamasının
üzerinden yarım asırdan fazla bir süre geçmiştir, günümüzde bir
turizm yerleşkesi olarak hem ulusal hem de uluslararası bir önem
taşımaktadır. Şehir, turizm faaliyetlerinin gelişmesiyle
birlikte, başta halkın ekonomik yapısı olmak üzere, toplumsal
yapı ve çevre üzerinde dikkat çeken değişimlerin
yaşanmasına sahne olmuştur. 1990lı yıllarda ortalama
2 milyon turist ağırlayan şehrimiz, son yıllarda bu alanda
rekorlar kırarak ülkemizin millî gelirine de büyük katkılar
sağlamaktadır. Özellikle 2019 yılında turist
sayımız 15 milyon 644 bin 108e ulaşmış olup bu, son
yılların turist rekoru olmuştur. Hedefimiz, Antalyamızda
20 milyon turisti ağırlamaktır. Sadece turist sayısını
artırmak yeterli olmayıp katma değeri yüksek turizm
faaliyetleriyle kişi başına harcamayı 1.000 euro seviyesine
çıkarmak için yeni çözümler üretmeliyiz.
Turist sayısının
artışı birtakım sorunları da beraberinde
getirmektedir. Türkiye'nin en önemli turizm merkezi olan Antalyanın
kıyılarının uzunluğu girinti çıkıntı
dâhil 640 kilometre, düz hat olarak ise 500 kilometredir. Üçüncü
havaalanının hızla bitirilmesi turizm açısından
kolaylık sağlamanın yanında, turist
sayısının artışını da kompanse edebilecektir.
Ayrıca, Antalyamızın hızlı tren ağına
bağlanması ülke ekonomisine katkı sağlarken, turizmde
kış ayları doluluğuna etki ederek istihdama da katkıda
bulunacaktır.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
(2/2537) esas numaralı Kanun Teklifine olumlu oy vereceğimizi belirtiyor,
yüce heyetinizi ve Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Rıdvan Turan.
Buyurun Sayın Turan. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) Sayın
Başkan, sayın vekiller ve ekran karşısında bizleri
izlemekte olan değerli halkımız; hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanun
Teklifine ilişkin Halkların Demokratik Partisi adına söz
almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar ürün güvenliği
kuşkusuz önemli bir kavram. Kullandığımız ürünlerin
içeriği, üretilirken hangi süreçlerden geçtiği, insan
sağlığına aykırı olabilecek ne türden
kimyasalları içerdiği ya da içermediği bir bütün olarak ürünün,
üreticinin üretim sürecinden başlayıp tüketiciye varana kadar olan
bütün süreçlerin ele alınması, değerlendirilmesi ve
bunların hiç kuşkusuz ki hiçbir muğlaklığa yer
vermeksizin ayrıntılı biçimde ele alınması son derece
esastan öneme sahip bir konu. Tabii, bu kadar önemli belki de bu konuda ivedi
adımlar atmamış olmamızdan kaynaklı olarak, bu
ürünlerin standardize olmamış olması, bu ürünlerin insan
sağlığına zararlı olmuş olması sebebiyle
belki de yıllardan beri -belki de değil, öyle- insanlarımız
bu toksik malzemelerle, bu toksik maddelerle, ağır metallerle,
işte fitalat gibi kanserojen kimyasallarla karşı
karşıya kalıyor.
Buna ilişkin daha önce ivedi adımlar
atılabilir miydi? Evet, atılabilirdi. Ama şu anda
konuşmuş olduğumuz tasarı bile en az yedi yıllık
bir zaman atlamasının, yedi yıllık bir gecikmenin sonucunda
gündeme gelmiş durumda. Yanlış hatırlamıyorsam, geçen
dönem de gündemdeydi yani daha doğrusu, 2018
yılında seçimler sebebiyle bir kenara bırakıldı,
gündem dışı edildi ve şimdi yeniden başlıyoruz.
Aslına bakılırsa Avrupa Birliği müktesebatı
çerçevesinde ürün güvenliğine ilişkin belirlenmiş olan çerçeveye
-uzun lafın kısası- uyum sağlamaya çalışıyoruz;
yapmaya çalıştığımız şey bu.
Dolayısıyla, aslında ürün güvenliği konusunda Avrupa
Birliği müktesebatının öne sürdüğü ya da dikte ettiği
şey her neyse bunun Türkçeye çevrilmesi ve bunun bir mevzuat hâline
getirilmesi durumuyla karşı karşıyayız. 2004
yılında Genel Ürün Güvenliği Direktifi, ardından -2014
zannediyorum- Yeni Yaşam Yaklaşım Rehberinin
oluşturduğu bu çerçeve doğrultusunda bu konuda biz de adım
atacaktık. Ama dedim ya, 2013 yılından beri, yani yedi
yıldan beri bu sürüncemede.
Bu sürünceme hiç
kuşkusuz siyasi saiklerle ortaya çıkıyor. Yani iktidarın
Avrupa Birliğine dönemsel olarak yakın tutum alması, dönemsel
olarak Avrupa Birliğini terk ederek bir Şanghay Beşlisine dümen
kırması gibi şeyler bu tür konularda son derece hayati olan
meseleleri de gündem dışına itiyor. İktidar
açısından yani AKP açısından düşünüldüğünde, AKPnin
iktidara geliş stratejisinin temeli Orta Doğuda güç merkezi olmak ve
Avrupa Birliğine tam üyelik esasına dayanıyordu.
Dolayısıyla Avrupa Birliğine tam üyelik esası söz konusu
olduğunda da Avrupa Birliğinin dikte ettiği şeyler ya da
Avrupa Birliği müktesebatının diyelim
Dikte etmek belki biraz
daha otoriter bir kavram, bu müktesebatın Türkçeleştirilmesi ve
mevzuatın bu şekilde oluşturulmasıydı söz konusu olan
ama AKPnin ikinci iktidar döneminden sonra başlayan süreç, daha
doğrusu iktidar olmaktan muktedir olmaya geçtiği süreçle birlikte
Avrupa Birliği gibi kurumlarla arasındaki mesafe açılmaya
başladı. İşte, aslında, Kopenhag Kriterleri,
Maastricht Kriterleri ve benzeri, az ya da çok bizim mevzuata göre biraz daha
ileri olduğu söylenebilecek olan bu kriterler çerçevesinde adım atmaktan
dönemsel olarak AKP uzaklaştı. Aslında bakarsanız
değerli arkadaşlar, ürün güvenliği konusunda da yedi
yıllık bir gecikmenin en önemli meselesi bu politik tutumdur, bürokrasiye
teslim olma hâlidir, liyakatli yöneticilerin olmaması durumudur.
Dolayısıyla yedi yıllık bir gecikmeden bugün bahsediyoruz.
Teklife genel olarak
bakıldığında Avrupa Birliği Uyum Komisyonunun ve
diğer komisyonların, alt komisyonların ya da tali
komisyonların fikrinin alınmamış olması bir eksiklik.
Yine sivil toplumun yeterli düzeyde bu sürece dâhil edilmemiş olması
da önemli eksikliklerden bir tanesi. Nerede meşveret varsa, nerede
fikirler yarışıyorsa, çatışıyorsa -derler ya
barikayıhakikat müsademeyiefkârdan doğar diye- orada gerçeği
bulma, gerçeğe ulaşma imkânı daha fazla artacaktır ama
iktidarın genel olarak her şeyi biliyor olmasından, her konuda
muktedir olmasından kaynaklı bu kesimlerin fikrinin
alınmamış olması, bu teklifin en önemli defektlerinden
bir tanesi olarak ortaya çıkıyor.
Bu teknik düzenlemeler üzerinde düzenleme yapma ve
sınırlandırma yapma yetkisinin Cumhurbaşkanına
verilmesi hadisesiyle bir kez daha AKPnin yasa yapma mantığında
her şeyin son bağlayıcısının
Cumhurbaşkanı olma esasını görüyoruz. Bunun kabul edilebilir
bir tarafı yok arkadaşlar. Yani Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin esası budur. denilecektir filan ama bu türlü
meseleleri sürekli sürekli Cumhurbaşkanlığına havale ediyor
olmak ve son karar vericinin orası olduğuna işaret etmek
aslında Avrupa Birliği kriterlerini hayata geçirmeye
çalışırken diğer taraftan oraya atfedilen demokratik
muhtevayı tamamen boşa çıkarmak anlamına geliyor.
Yine 2018de kadük olmuş hâliyle
aşağı yukarı bire bir, noktası virgülüne kadar benzer
diyebileceğim bir teklifle karşı karşıyız. Gerçekten
bir ürünün imalatından tüketimine kadarki süreçte rol alan tüm kesimlerin
nitelikleri, görevleri, sorumlulukları, yetkileri, yükümlülükleri
açık biçimde tanımlanmalı, tanımlanmış
olmalı ki tasarının da esasen iddiası bu. Burada söz konusu
olabilecek, bunlara riayet etmeyen, aykırı davranan kesimlere
ilişkin de yaptırımların söz konusu edildiği bir
tasarıyla karşı karşıyayız.
Burada, değerli arkadaşlar, önemli bir
vurgu var; sürdürülebilir ihracattan bahsedilmiş, sürdürülebilir ihracat
artışından bahsedilmiş. Bu açıdan da Türk
malının dünyadaki imajının güçlendirilmesine ilişkin
bir vurgu var. Evet, imajın güçlendirilmesi iyi bir şeydir ama bunu
yalnızca teknik düzenlemelerle, yalnızca ürün güvenliğiyle
yapamazsınız. Aynı zamanda, ülkemizin takip ettiği siyasi
istikametin demokratik kamuoyları tarafından kabul gördüğü;
tutarlı, sistematik ve süreğen bir siyaset
anlayışının olduğu yerde ürünler açısından
da bir prestij söz konusu olur. Yani siz örneğin Afrindeki
çalıntı zeytinleri toplayıp İspanyaya satarsanız
ilanihaye uğraşsanız da o zeytinyağının ya da
zeytin ürününün prestijini düzeltemezsiniz. Yani bu mesele teknik bir mesele
değildir, esasen bu mesele siyasi bir meseledir. Mülteciler konusundaki
her kritik aşamada Avrupayı Açarım sınırları,
gelirler. diye tehdit ederseniz sizin ürününüzün prestiji, dış
piyasalardaki prestiji de kuşkusuz bununla ilişkili düzeyde
olacaktır.
Yasa teklifinin 2nci maddesinde
bütün ürünleri
kapsamakla birlikte bir ürüne ilişkin özel bir kanunun bulunması
durumunda, Kanun hükümleri söz konusu ürüne, özel kanunda hüküm bulunmayan
hallerde uygulanacaktır. diye bir hüküm var. Mealen Eğer herhangi
bir ürünle ilgili özel bir kanun varsa ona ilişkin güvenliği o kanuna
bakarak çerçeveye alacaksınız, o kanun onu belirleyecek. deniyor.
Şimdi, burada şöyle bir problem var:
Örneğin ürün güvenliği konusunda bizim en
sıkıntılı olduğumuz alan gıda güvenliği
konusu fakat teklif zımnen demiş oluyor ki: Gıda
güvenliğini, tarımsal ürünlerin güvenliğini bu işin
dışında tutuyoruz. Neden? Çünkü buna ilişkin bir Gıda
Güvenliği Yasası var. Arkadaşlar, bu Avrupa Birliği
müktesebatını olduğu gibi çevirip buraya dercetmek akıl
alacak iş değil. Bakın, ülkemizin koşulları
farklı, dolayısıyla bir zihnî süzgeçten geçirmek lazım.
Avrupa Birliğinde gıda kodeksi Türkiyeyle ne yazık ki
karşılaştırılamayacak kadar güvenli, Avrupa
Birliği gıda güvenliği konusunda Türkiyeyle
karşılaştırılamayacak kadar ileride, Avrupadakiler bu
ürün güvenliğinin içerisine gıdayı koymamışlar.
İyi de bizim hâlimiz böyle mi? Taklit, tağşiş, sahte ürün,
ağır metallerle ya da toksik atıklarla kirlenmiş olan
gıda üretimi yani dolayısıyla orada ne yazıyorsa onu
Türkçeye çevirmek mevzuat yapmak anlamına gelmiyor.
Bakın, bu işin en matrak tarafı da -geçenlerde
yine burada anlattım- kedilerin, köpeklerin ve gelinciklerin
kimliklendirilmesine ilişkin bir mevzuatımız var bizim, bir
yönetmeliğimiz var. Dağda gezen gelincikleri dahi kimliklendirecek
bir hâle gelmişiz, bu kadar ilerlemişiz. Ya, Bakanlıkta dil
bilen insanlar var iyi kötü yani buna baksalar, mesela bu İngilizcesi
ferret denen hayvanın Türkiyede bir ev hayvanı
olmadığını, bunların yaban hayvanı olduğunu,
dolayısıyla o Avrupa Birliği müktesebatını olduğu
gibi Türkçeye çevirip de burada bir yönetmelik hâline getirmenin çok komik bir
hâl olduğunu görürler. Dolayısıyla bunu olduğu gibi çevirip
getirmenin anlamı yok. Yine olduğu gibi büyük olasılıkla
çevrilmiş ve getirilmiş, bunun içerisinde gıda güvenliği
kavramı ihmal edilmiş. Oysa bu yasa tasarısının
yeniden, baştan ele alınması ve gıda güvenliğini bu
ürün güvenliği kavramının en olmazsa olmaz, en elemanter
unsuru hâline getirmemiz gerekiyor. Bunu niye söylüyorum? Bakın,
Türkiyede yapılan bir araştırmaya göre domates, yeşil
biber ve salatalıktan alınan 90 ürünün 14ünde yani yüzde 15inde
pestisit kalıntıları tespit edilmiş durumda. Olur, biz
böyle yaşıyoruz zaten. Fakat, ağustos ayında 30 adet
domates, yeşil biber ve salatalık örneklerinden tespit edilen
pestisitin sayısı 56yken, daha sonra yani kışa doğru
96ya ve kasım ayından sonra 139a çıkmış. Yani
ürünler üretilirken eğer mevsiminde tüketmezseniz, toksik, daha
doğrusu tarımsal zehir kullanma ihtimali giderek artıyor. Yine,
domates, salatalık, yeşil biber örneklerinden 90 örneğin 45i
yani yarısı semt pazarlarından alınmış,
yarısı da zincir marketlerden. Zincir marketlerde toksisite
oranının çok daha fazla olduğu görülmüş pazarlara göre.
Çünkü zincir marketler bir standardı takip ediyorlar. O elmaya baktığı
zaman o elma kıpkırmızı olacak, domates natürmorttaki
domates gibi olacak. Oysa bunların her biri, ürüne ekstradan,
dışarıdan kimyasal katkı vermek anlamına geliyor.
Dolayısıyla, burada çok önemli, esastan
bir mevzu var. 90 örneğin yüzde 52sinde hormonal sistemi bozucu
pestisitlere rastlanmış. Bu ne demek biliyor musunuz arkadaşlar?
Küçük kız çocuklarının, daha ergenliğe gelmeden,
örneğin sekonder cinsel karakterlerinin artması, âdet görmeye
başlaması ve ciddi manada hormonal problemlerle karşı karşıya
kalması demek. Pestisitlerin önemlice bir kısmı, hormonları
taklit etmek suretiyle buna benzer sonuçlar doğuruyor ve insan
sağlığı açısından o kadar riskli ki kansere kadar
varan çok ciddi sonuçlar söz konusu olabiliyor.
Yine, analiz edilen 90 gıda örneğinin
yüzde 49unda sucul canlılar, arılar, algler ve faydalı böcekler
açısından çok zararlı olan pestisit kalıntıları
fark edilmiş durumda, bunlar ortaya çıkartılmış
durumda. Bu ara toplamdan meseleye baktığımızda şunun
altını özellikle çizmek gerekir: Biz bir ürün güvenliğinden
bahsedeceksek mutlaka bunun mütemmim cüzü gıda güvenliği olacak,
olmak zorunda çünkü ekonomik kriz içerisinde olan gıda şirketleri,
toplumun satın alma gücünün düşmesinden dolayı
satamadığı ürünleri son kullanma tarihini değiştirerek
satıyor, yoksul insanlar fiyatın düşmesine bağlı
olarak bunları daha fazla tüketiyorlar, ilanihaye bu süreç devam ediyor.
Örneğin, son aylarda, Sütaşın
kaşar peynirinde son kullanma tarihini değiştirerek piyasaya
sürmesi teşhir edildi. Carrefour bu konuda birtakım adımlar
attı. Peki, Bakan ne yaptı? Bakan bununla ilişkili herhangi bir
yaptırım yapmayı bir kenara bırakın,
Sütaşın kamuoyunda yeniden güven kazanması için,
açacağı fabrikanın açılışına
katıldı, ona bir anlamda prestijini iade etti.
Yine, 95te insan sağlığına
zararlı sucuk üretmekten dolayı üç ay meslekten men edilen ve hapis
cezası alan zat Osman Selçuk Aldemir, Erdoğan tarafından
Aydın Üniversitesi rektörlüğüne getirildi. Yani ürün güvenliği
dediğimizde bir ürünün güvenliğinden tek başına
bahsetmiyoruz, zihnimizin, aklımızın, fikrimizin de
güvenliğinden bahsediyoruz yani bu kadar ciddi sapmaların, bu kadar
ciddi hataların yapıldığı yerde ne yazık ki böyle
bir durumla karşı karşıyayız.
Bakın, 19 Şubat 2020de gıda kodeksi
değişti, önemli değişiklikler yapıldı fakat hangi
akla hizmettir arkadaşlar, 2020 yılının sonuna kadar
Bakanlık izniyle sahte balları satabileceksiniz! Yani içerisinde
glikoz şurubu, fruktoz şurubu olan, baktığında bal
olan ama öz itibarıyla bal olmayan şeye bu devlet Senenin sonuna
kadar erit kardeşim. dedi. Şimdi, biz böyle bir yasa teklifinde
gıda güvenliğini konuşmayacağız da neyi
konuşacağız?
Taklit, tağşiş yapan firmaların
hiçbir tanesine bir şey olmuyor. Bakın, açık söylüyorum, sürekli
sürekli buna benzer şeylerle karşı karşıya
kalıyoruz ama bunlar hâlâ üretimlerini devam ettiriyorlar. Bal diye
glikoz şurubu, fruktoz şurubu yiyoruz; natürel sızma
zeytinyağı diye tohum yağları, trans yağları
tüketiyoruz; bitkisel yağ ve nişastalardan süt ve süt ürünleri
yapılıyor. Yani çok uzatmak istemiyorum ama durum son derece vahim.
Ee, peki, güvenlik konusunda bakanlar ne yapmış? 2014
yılında Mehdi Eker demiş ki: Ürün doğrulama ve takip
sisteminin oluşturulması için çalışmayı sürdürüyoruz,
bu işi yapmamız an meselesi. Sonra ne olmuş? 2015
Ağustosunda Mehdi Eker gitmiş, Kutbettin Arzu gelmiş, 2015in
Kasım ayında Kutbettin Arzu görevi Faruk Çelike devretmiş.
Faruk Çelik demiş ki: Kardeşim, bu işin artık iler tutar
tarafı kalmadı. Biz bunu en kısa zamanda Meclis gündemine
getireceğiz ve ürün güvenliği konusunda adımlar
atacağız, çok ağır cezalar getireceğiz. 2016
yılında yine Faruk Çelik, cezaların 10 kat
artacağını söylemiş ama daha sonra Faruk Çelik,
Fakıbabaya görevi devretmiş. Fakıbaba, yasal düzenlemelerin
devam ettiğini ve eli kulağında, çıktı çıkacak
olduğunu kamuoyuna beyan etmiş. Ama ardından Fakıbaba
gitmiş, Pakdemirli gelmiş. Pakdemirli de geçen diyor ki: Mevcut
mevzuatta caydırıcı bir ceza yok. En yüksek mertebeden mevzuata
göre ceza veriyoruz ama adamlar caymıyorlar, orada dükkânını
kapatıyoruz, öte tarafta başka isimle, başka cisimle yeniden
açıyorlar. Yasal düzenlemeyi yapıyoruz, eli kulağında, en
kısa süre içerisinde bu güvenlik konusunda adımlar
atacağız, kimseye nefes aldırmayacağız. Biri gidiyor,
biri geliyor; olan vatandaşa oluyor güvenlik konusunda. Demek ki ürün
güvenliği deyince önce gıda güvenliği, diğerleriyle
birlikte, hiç kuşkusuz diğerleri de son derece önemli.
Yine, teklifte, teklifin esas amacının iç
piyasa ve ithalattaki ürünler olduğuna ilişkin bir vurgu var ama iki
tane istisna var: Bir tanesi Avrupa Birliği. Gümrük birliği sebebiyle
Avrupa Birliği, gümrük birliği standardı doğrultusunda
tabii ürünler satılacak. Bir de şöyle enteresan bir şey var, ben
anlayamadım, anlayan varsa beri gelsin, deniyor ki: Avrupa Birliği
dışında ihraç ettiğimiz ülkelerde eğer malın
ayıplı olduğu ülke tarafından fark edilir ve bu konuda bir
rapor tutulursa biz de döneriz bu konuda yaptırım uygularız.
Ya, arkadaşlar, ürünün prestiji artacaksa Avrupa Birliğine hangi
standart uygulama üzerinden ve kalitede ürün gönderiyorsan bunu Iraka da
göndereceksin. Niye? Çünkü Kürdistan bölgesi, Almanyadan sonra en fazla
ihracat yapılan bölge. Oradaki insanların da tüketim alışkanlıklarını
ciddiye alacaksın ve kaliteyi orada da yüksek tutacaksın.
Mantığı nedir, çok anlayabilmiş durumda değilim
doğrusunu isterseniz.
Yine, burada da ülke menfaatlerinin
gerektirdiği durumlarda istisna ve sınırlamalarda
Cumhurbaşkanı yetkili kılınmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın
Milletvekili.
RIDVAN TURAN (Devamla) Yani şimdi ne olacak?
Şöyle mi olacak: Siyasi durum icap ettiğinde Gümrük Birliği
ilişkisi kurulmuş olan Avrupa Birliğine o standartların
dışında mal satmaya mı çalışacağız? Ne
olacak yani bu Cumhurbaşkanının bu konudaki
sınırlandırıcı yetkisi, çok anlaşılır
değil.
Yine, bir ürünün güvenli olmaması hâlinde
piyasaya arzının, piyasada bulundurulmasının
yasaklanması, piyasadakilerin toplatılması, nihai kullanıcıda
olanların ise geri çağrılması hükmü var. Bakın, dedim
ya, bu, tarıma ve gıda ürünlerine göre yeniden ele alınmalı
ve yeniden planlanmalı. Gıda ürünleri açısından bakıldığında,
bunları geri çağırmanız, tarımsal ürünleri, patatesi,
domatesi toplatmanız söz konusu değil. Onun için, burada gıda ve
tarımı da ele alacak yeni bir çerçeve mutlaka oluşturmak
gerekir.
Gıdaların geri çevrilmesi
İşte,
Rusyaya ihraç ettiğinizde Rusya geri gönderiyor çünkü ona uygun bir
analiz sistemi var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RIDVAN TURAN (Devamla) Son cümlemi söylüyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Kayıtlara giriyor.
RIDVAN TURAN (Devamla) Peki, ne oluyor? Yani biz
hiç Konyada bunların imha edildiğini görmedik, bunlar iç piyasaya
sürülen şeyler ve yoksul ülkelere satılan şeyler, bizden daha
fukara olan ülkelere satılan şeyler. Bunun da ticari etikle ilgisinin
olmadığını düşünüyorum.
Sonuç olarak söyleyeceğim şey şudur:
İçerisinde önemli vurguların ve maddelerin de olduğu bir
tekliftir ancak bu teklifi ülkenin gerçekleri doğrultusunda yeniden ele
alıp değerlendirmek söz konusu olmazsa teklifin içi
boşalacaktır.
Teşekkürler. (HDP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Kocaeli Milletvekili Sayın Tahsin Tarhan.
Buyurun Sayın Tarhan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TAHSİN TARHAN (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 173 sıra
sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifi
üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz, 2018
yılında Sanayi Komisyonumuzda uzlaşıyla
çıkardığımız, piyasaya sunulan ürünlerin güvenli
olmasını sağlamayı amaçlayan, tüketici haklarını
korumayı hedefleyen, 2013ten beri gündemde olup 2015-2018
yılında hazırlanıp kadük kalan, 2018 yılında
alınan seçim kararı sebebiyle Genel Kurula indirilmeyen, önceki Ürün
Güvenliği Yasa Tasarısında Bakanlar Kuruluna verilen tüm
yetkiler, güncellenen teklifte, Temmuz 2018de yürürlüğe giren tek adam
rejimi değişikliğiyle Cumhurbaşkanına
bırakıldı.
Değerli milletvekilleri, tekrar dile getirmek
isterim ki bu kanun tasarısını 2018 yılındaki Komisyon
görüşmelerinde desteklemiştik. Cumhuriyet Halk Partisi doğru
işlerin yanında, yanlışların daima
karşısında olacaktır. (CHP sıralarından
alkışlar)
Komisyonların yasa yapım sürecinde daha
fazla yetki üstlenmesi, sektör bileşenlerinin sürece daha fazla
katılması gerekmektedir. Yasa yapma yeri komisyonlardır.
Komisyonlar Genel Kurulun mutfağıdır. Yasalaştığı
tarihten itibaren bir yıl sonra yürürlüğe girecek Avrupa Birliği
mevzuatı gereği yapılması gereken bu yasa, umuyoruz ki Türk
malı imajına da büyük katkı sağlayacaktır.
Ürün güvenliği demişken başından
beri takip ettiğim, kamuoyunun da gündeminde yer alan, ülke olarak en
önemli ürünümüz 3 başbakan, 4 bakan, 5 babayiğit, 6 seçim, on
yıl sonunda yerli otomobilin tanıtımı yapıldı.
Yerli, millî ve elektrikli otomobil hikâyesini anlatmak istiyorum sizlere.
Tarih, Ocak 2011, dönemin Başbakanı TÜSİAD Genel Kurulunda bir
konuşma yapıyor İşin babaları burada, yerli otomobil
üretelim. diyor ve süreci başlatıyor. Dönemin Bakanı hemen
arkasından açıklama yapıyor, tarih Eylül 2011: Yerli otomobil
ekonomik olacak. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Yerli otomobil en
azından 3-4 model olacak. diyor, yıl 2011. Bakanlar açıklar,
yandaş medya durur mu? Hemen yandaş medyanın manşetinde:
Sır projeye Yeni Şafak ulaştı. Yerli otomobil şubatta
vitrinlerde. Yıl, 2012. Seçim giriyor araya, Bakan değişiyor,
yeni Bakan geliyor. Yeni Bakan işin kolayını buluyor, diyor ki:
Yerli oto için Saabın haklarını Çinden aldık. Ya, Saab
markası Çinin değil ki İsveçin markası. (CHP
sıralarından alkışlar) Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanı diyor ki: Yerli otomobilin projesini hızlı bir
şekilde bitirmek için 3 milyarlık işi 1 milyara bitireceğiz.
TÜBİTAK, NEVS firmasıyla bu projede iş birliği yapacak, bu
iş 1 milyara bitecek. Hatırlarsınız, yerli otomobil
geliyor, farlarını açtılar, bir gün çamurluğunu
açtılar, bir gün kapısını açtılar.
Arkadaşlar, yıl 2015, aynı hikâye o
dönem de var. 40 milyon euroluk yerli otomobil İsveçten geldi. diyor,
2015te aynı hikâye ve ilginç olan Çinli NEVS ile TÜBİTAK
arasındaki anlaşma belgeleri araçların teslim tarihi ve
özelliklerini yansıtıyor. diyor. Araçlar sorun çıkınca 7
Hazirandaki seçime yetişmemiş, ek sözleşme
yapılmış. Seçimde otomobilin ne işi var, gerçekten merak
ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, Bakan
açıklıyor ama Saab firması sert açıklama yapıyor.
Saabın CEOsu Markamızı kullanmayın. Sayın Bakan,
bizim ismimizi neden kullanıyorsun? NEVS firması bizi temsil etmiyor.
Otomobil konusunda Türkiyeyle hiçbir anlaşmamız yok. diyor,
Saabın CEOsu açıklama yapıyor.
Değerli arkadaşlar, yıl 2015
Aralık ayı, Bakandan açıklama: Yerli otomobil için tarih verdi.
Yerli otomobil 2018de yollarda. diyor dönemin Sanayi Bakanı. Geldik
2018e
2018 yılında yollarda. diyor. Çok merak ettiniz değil
mi? O otomobil bu, Türkiye tanıdı bu otomobili, bu otomobili herkes
biliyor, her seçim sürecinde gündeme geldi.
Peki, hiç merak ediyor musunuz bu otomobil nerede?
Ben bu kürsüden her seferinde çıktım dedim ki: Bu platformdan
elektrikli araç çıkmaz. Bana hakaret ettiler, Ya, bu CHP zihniyeti.
deyip bana hakaret ettiler. Her şeye karşısınız.
Peki, şimdi soruyoruz: 47,7 milyon, yani 47 milyon euro bu arabaya ödendi.
Bu araba nerede? Kayıp. Eğer bu arabanın hesabını
vermezseniz sonuna kadar takipçisi olacağım, her zaman gündeme
getireceğim. (CHP sıralarından alkışlar) Ama benim bir
önerim var: Eğer hafızalara kazınmasını
istiyorsanız, gelin, gelecek nesiller bu kadar pahalı bir aracı
görsün, müzeye koyalım. Dünyanın en pahalı aracı çünkü, 47
milyon euro, müzeye koyalım, en azından, gelecek gençler ne kadar
para verdiğinizi görsün. İşte, belgesi de burada, Ziraat Bankası
Gebze Şubesinden bu havale çıkmış.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Arkasına da Fikri
Işık sağ olsun. yazalım.
TAHSİN TARHAN (Devamla) 47 milyon euro
Gebzeden bu firmaya gitmiş. Firmayı da çok merak ediyorsanız,
firma Saabın hurdalarını almış ve Türkiyeye de
otomobil satmış.
Değerli arkadaşlar, tekrar aynı
Bakan, yıl 2015 İlk yerli otomobil; işte, fiyatı. diyor.
Diyor ki Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı: Üretilecek ilk yerli
otomobile ilişkin, Gebzede hayırsever bir iş adamımız
otomobili almak istediğini söyledi, 5 milyona sattım ilk otomobili.
demiş. 5 Milyon liraya ilk otomobili satmış. Ya, sattın da
bu para nerede, merak ediyorum. Hadi, sattın, parayı aldın, onun
karşılığında ne verdin, onu da merak ediyorum.
Düşünün yani.
Değerli arkadaşlar, 2016da üretilecek
yerli otomobil sayısı. Gene dönemin Bakanı açıklama
yapıyor, diyor ki: 2016da 30 ya da 40 adet yerli, millî otomobilimiz
yollarda olacak. 2016da, yanlış anlamadınız. Bu arada
bakanlar açıklar da, sürekli açıklama yapar da yandaş medya durur
mu? Hiç durmaz. Yandaş gazetenin bir tanesi bu yerli otomobili 72 kez
Yerli otomobil yollarda. diye manşet yapmış, 72 kez, bir
tanesi; diğer yandaş gazeteleri saymıyorum. Manşetlerin
birkaç tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Manşet: Elektrikli ilk
yerli otomobil 2017de yollarda. Diyor ki: Yerli otomobil için gaza
basıldı. Asıl ilginç olan ne, biliyor musunuz? Yerli otomobil
Google ve Teslaya rakip. Ya, buna kargalar güler ya; ayıptır ya, bu
manşet de atılmaz ya. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakan değişiyor, yeni bakan geliyor, diyor
ki: Ya, TÜBİTAKın işi otomobil yapmak mı? Bu işten,
bu araçtan elektrikli araç çıkmaz. Bu sefer -yerli otomobil işi
tuttu ya, seçimden seçime bu iş çok iyi gidiyor- şartlar
değişti, Cumhurbaşkanı Erdoğan yerli otomobili yapacak
babayiğitleri tek tek açıkladı. Şartlar değişti,
bu iş babayiğitlere devredildi. Bizim Saabdan haber yok; 47 milyon
euro gitti, onu hiç kimse konuşmuyor, gitti o para. Tarih 2 Kasım 2017.
Değerli arkadaşlar, asıl ilginç olan, bir yıl sonra, 1
Haziran 2018de Erdoğan yerli otomobilin CEOsunu açıkladı. Ya,
5 babayiğide bu işi verdin -özel sektör- CEOyu sen niye
açıklıyorsun? Cumhurbaşkanı, otomobil
fabrikasının CEOsunu açıklıyor; acı olan bu.
Değerli milletvekilleri, yerli kelimesi Türk
Dil Kurumuna göre: Yurt içinde yapılan veya bir yurdun kendine özgü
niteliklerini taşıyan; belli bir bölgede yetişen; bir yerin ilk
sakini olan, oturduğu bölgede doğup büyüyen, ataları da orada
yaşamış olan demektir. Endüstriyel bir ürün için de yerlilik;
çizim, mühendislik ve ilk imalatının o ülkede yapılmasıyla
oluşur. Peki, soruyorum: Bunu da tanıdınız, bu araç yerli
mi? Tasarım yılı 2018, yeri İtalya, Vietnamda
sergilenmiş, satamamışlar. Bu mu yerli, bu mu millî?
İtalyanların ürettiği bir araç.
Değerli milletvekilleri, buradan yola
çıkarak tanıttığımız otomobil sizin iddia
ettiğiniz gibi yerli, millî değil, yüzde 1i bile yerli değil
çünkü tasarımı İtalyanların, motoru için doğrudan
Alman Boschla çalışılacak. Bu aşamada, her zaman
söylediğimizi bir kez daha söylemek istiyoruz: Biz yerli otomobile
karşı değiliz, biz bu ülkede otomobil zaten üretiyoruz, yüz
binlerce araç üretiyoruz. Bizim ülkemizde markamız yok, yani bizim kendi
markamız yok, biz otomobil üretiyoruz. Otomotiv sektöründe genel kabul,
otomobil üretiminin kolay ama satmanın zor olduğudur. Yani sadece
üretmek değil, pazarlanabilir, iç ve dış pazarda dünya
markalarıyla yarışabilir, kârlı bir araç üretmek
gerekmektedir. Yerli otomobil üretmenin maliyeti ve satışı
dışında ülkemizi getireceği ekonomik durumu da göz önüne
almamız gerekir. Otomobil sektörü zorda, fabrikalar zaten tek tek
kapanıyor. Bugün 100 bin lira olan bir otomobil, ülkemizde vergilerle
birlikte 308 bin liraya satılıyor. Yani 1 tane
araçtan, 100 bin liralık 1 araçtan 200 bin lira vergi geliri elde
ediliyor. Yani devletin kazancı çok yüksek. 2019 yılında araç
satışlarından elde edilen vergilerden 24 milyar lira gelir elde
edildi, otomobilden.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin boşa geçecek zamanı da büyük maliyetleri
karşılayacak ekonomisi de yoktur. Ülke olarak doğru adımlar
atmak gerekirken şehir hastaneleri, havaalanları, köprüler, yollar ve
tüneller gibi yap-işlet tutmazsa halk ödesin projelerinden sonra
şimdi de başımıza yerli otomobil işi mi çıkacak?
Eğer gerçekten ülkede üretime değer verecekseniz niye kapanan
fabrikalara sahip çıkmadınız? Onlarca fabrika yurt
dışına taşınıp gidiyor. Türkiyeden Şeker
fabrikaları, PETKİM, TÜPRAŞ, TEKEL
Değerli
milletvekilleri, bu saydıklarım sadece birkaçı. 50 milyon dolar
bulunamadığı için Tank Palet Fabrikasını Katara
peşkeş çeken on yedi yıllık iktidar döneminde AKP Hükûmeti,
özelleştirme ısrarıyla satıp savurduğu kamu
kurumlarının elden çıkarılmasıyla Türkiye'nin elinde
üretim yapacak ve istihdam sağlayacak fabrika bırakmadı.
Yerli oto için 22
milyar lira yatırım yapılacak deniliyor. 4 bin istihdamdan
bahsediliyor. 5 ayrı modelden 175 bin adet satılacağı
söyleniyor. 2019 yılında, Türkiye'de 387.256 otomobil
satılmış. İlginç olan, en fazla tanıtım
yaptıkları SUV satışlarında daralma var. 2018
yılına göre yüzde 20 azalma var, otomobil sektöründe düşüş
var. 5 babayiğit 2,5 milyar avro yatırım yapacaklar, yüzde
70ini kredi olarak kullanacaklar. 2,5 milyar avronun yüzde 70i 1 milyar 750
milyon avro. Yüzde
4 faizle bankalardan bunu alsalar 70 milyon euro ediyor yıllık.
Eğer Türk lirası alırlarsa 1 milyar 750 milyon euronun TL
karşılığı 12 milyar, yüzde 10la alsalar 1 milyar 200
milyon. Hiçbir otomobil firması bunu kazanamaz. Hani inşaat
firmaları projelerden daire satmaya çalışırlar ya -siz iyi
bilirsiniz bunu- bu iş de ona döndü, aynen ona döndü biliyor musunuz,
topraktan otomobil satmaya başladılar. Her yerde yerli otomobilin
reklamı var; arazinin imar problemi çözülmemiş, fabrikanın
temeli atılmamış, üretim bantlarının henüz imalatı
başlamamış, İtalyadan hazır alınmış,
kaça alındığını söylemediğiniz bir aracı
pazarlamaya çalışıyorsunuz. Türkiye'de yerli otomobil
girişim grupları var, onların fikirlerinden
faydalanmıyorsunuz, projenin yanına
yaklaştırmıyorsunuz Türk firmalarını, bir CEOya her
şeyi teslim etmişsiniz. Otomobil sektöründe kime sorarsanız
sorun, 27 Aralık 2019 tarihinde tanıtılan aracın iki sene
içerisinde fabrika kurularak her şeyinin eksiksiz bir şekilde banttan
inmesi çok zor. Sayın Cumhurbaşkanı Gemlikte 1 milyon metrekare
devlet arazisini 5 babayiğide vereceğini söylüyor. Bu arazi TOGG
grubuna kiraya mı verilecek, bağış mı olacak,
satılacak mı, bu proje başarılı olmazsa TOGG grubuna
mı kalacak; ne olacak bu arazi? Henüz fabrikası olmayan, tüm
aksamları ithal bir araç üreteceğiz diyorsunuz, üstelik bunu da
yerli ve millî diye tanıtıyorsunuz. Hayal dünyasından
çıkın da gerçeklere dönün. Beş yıl önce 47 milyon euroyu
hayal dünyanız için çöpe attınız, hâlâ bu paranın
hesabını vermediniz. Fabrika yok, otomobil var
Son olarak şunu üstüne basa basa belirtmek
istiyorum: Tanıtılan, tasarımı İtalyan yerli
otomobiliniz ne kadar yerliyse Türkiyede üretilen Renault ve TOFAŞ o
kadar yerlidir.
Genel Kurul saygıyla selamlıyorum. (CHP,
HDP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına yapılan
konuşmalar tamamlanmıştır.
Teklifin tümü üzerinde şahsı adına
ilk olarak İstanbul Milletvekili Sayın Sibel Özdemir.
Buyurun Sayın Özdemir. (CHP
sıralarından alkışlar)
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Teşekkür ediyorum değerli arkadaşlar.
Ben bir sonraki konuşmacı olduğumu düşündüğüm için
daha geriden geldim buraya.
Evet, öncelikle teşekkür ediyorum ve şöyle
ki 173 sayılı Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu
Teklifinin geneli üzerinde ben de şahsım adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geneli üzerinde görüşmelerine
başlamış olduğumuz bu kanun teklifi 20 Ocak 2020 tarihinde
esas komisyon olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonuna ulaştırıldı ve burada benim dikkat
çekmek istediğim bir konu, tali komisyonlar olarak da Çevre Komisyonu ile
benim de üyesi olduğum Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna havale edildi
bu teklif. Ancak bu süreçte baktığımız zaman, havale edildiği
ne Çevre Komisyonunda ne de Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda
görüşüldü bu kanun teklifi ve ilgili esas komisyona bu tali
komisyonların bir raporu dahi ulaşmadı. Biz Komisyon üyeleri
olarak, teklifin ilgili olduğu komisyona havale edildiği konusunda dahi
bilgilendirilmedik yani tali komisyon üyeleri olarak böyle bir bilgi de
ulaşmadı bize. Teklifin temelini oluşturan, gümrük
birliğinin modernizasyonu tabii ki. Buna yönelik müzakere sürecinde
bulunan Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeleri kendi ülkemizde yani bugün
düzenlediğimiz kanundaki değişikliklerde bilgi sahibi
olamadık. Yani baktığımız zaman Komisyonun neredeyse
tüm üyeleri yok burada ve ilgili tali komisyon üyeleri de bu süreci takip
edemiyorlar. Bunun ben bir eksiklik olduğunu dile getirmek istiyorum.
Gerçekten bu dönemde sağlıklı, kapsamlı, nitelikli bir
yasama süreci ve komisyon süreci maalesef yaşayamıyoruz. Bakın,
dün ve bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda 21 tane farklı
kanunu ilgilendiren, farklı kanunlarda değişikliği
ilgilendiren ve neredeyse 5-6 tane esas komisyonu ilgilendiren bir kanun
teklifi sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. Yani millî
eğitimden tutun enerjiyle ilgili, kültür-turizmle ilgili birçok alandaki
görüşmeler sadece bir komisyonda görüşülüyor ve o komisyon üyelerinin
şu an haberleri dahi yok. Sağlıklı bir süreç
işletilmiyor, doğal olarak Genel Kurulda da sağlıklı
bir sürece şahit olamıyoruz maalesef. Bakın, Komisyonun ve tali
komisyonun ilgili üyeleri maalesef burada yok. Bunu ben dile getirmek istedim
çünkü en azından bizim, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu üyeleri olarak
Avrupalı mevkidaşlarımızla yapmış olduğumuz
görüşmelerde bu konularda bilgi sahibi olmamız gerekiyor. Ki bugün de
gerçekten uluslararası, Avrupa Parlamentosundan önemli bir heyetle görüşmeler
vardı ve görüşmelerin ana gündemi de Gümrük Birliği
Anlaşmasının güncellenmesiyle ilgili nasıl adımlar
atılabilir? idi. Ancak orada, bizim ilgili Komisyon üyelerimizin bu
kanunla ilgili bir görüşleri yoktu. Ben bunu özellikle dile getirmek
istedim ve burada, ilgili komisyon başkanlarını özellikle, daha
duyarlı olmaya ve komisyonları daha etkin çalıştırmaya
davet ediyorum.
Doğal olarak AB
Uyum Komisyonu üyesi olarak şahsım adına da bana bir
konuşma imkânı veren Değerli Komisyon Sözcümüz Sayın
Tarhana da teşekkür ediyorum bu bağlamda.
Evet, değerli milletvekilleri,
biz 1995 yılından itibaren Gümrük Birliği
Anlaşmasını imzaladık Avrupa Birliğiyle ve birçok
teknik engellerin kaldırılması ve mevzuat
uyumlaştırılması yönünde de önemli taahhütlerde bulunduk.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasında yatırım ve ticaret
anlamında önemli kazanımlar elde edildi. Özellikle bu üretkenlik ve
ticarete konu olan ürünlerin teknik anlamda
uyumlaştırılması, ticaret, rekabet hukuku, gümrük
mevzuatında da önemli kazanımlar elde edildi. Gerek dünya ekonomisi
ve gerekse de dünya ticaretiyle entegrasyonda da önemli faydalar
sağlandı. Ancak, gümrük birliği kapsamında tarım
ürünleri ve sanayi ürünleriyle ilgili ortak dış tarife kabul
edilmesine rağmen, bu alanların anlaşmaya dâhil edilmemesi
önemli bir eksikliktir. Yirmi beş yıllık bir süre zarfında,
gümrük birliği sorasında, tabii ki dünyadaki ekonomik
gelişmelerle birlikte ve Avrupa Birliğiyle ticaretimiz bağlamında da gümrük
birliğinin güncellenmesi ihtiyacı ve tekrar gözden geçirilme
ihtiyacı ortaya çıktı. Baktığımız zaman,
şu an gerçekten bu müzakere süreci başladı, neredeyse beş
yıl oldu. Ancak güncellenmesi noktasında, gümrük birliğinin
modernizasyonu noktasında hâlâ, maalesef bir sonuç elde edilemedi. Neden
böyle bir aşama kaydedemiyoruz? Bunun temeli de doğal olarak, Türkiye
ile Avrupa Birliği arasındaki gümrük birliğinin modernizasyonu
Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerimizin gelmiş olduğu
noktayla bağlantılı.
Bugün baktığımızda
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin temel, ana tartışma
noktası olan, bizim de taahhüt ettiğimiz Kopenhag siyasi
kriterlerinde maalesef yaşadığımız geriye
gidişler. Bu geriye gidişler doğal olarak gümrük birliği
alanında da bir ilerleme kaydedilmesine engel oluyor.
Nedir bu siyasi kriterler? Güvenlik, adalet,
yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü,
bağımsız işleyen kurumsal yapıların güvence
altına alınması mutlaka gereklidir. Yani bu yapısal
eksiklikler, bu kriterler ortadayken bugün yapmış olduğumuz
teknik ve yapısal düzenlemeler maalesef yeterli ve güven verici
olmayacaktır.
1963 yılından itibaren gerçekten ulusal
bir stratejik hedef olarak ortaya koyduğumuz Avrupa Birliği üyelik
perspektifinin son on sekiz yılını tek başına yöneten
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde, maalesef şu an
geldiğimiz aşamada değerli milletvekilleri, üyelik müzakerelerimiz
fiilen durma noktasına geldi ve hep söylediğimiz gibi, maalesef
günübirlik, kısa vadeli, seçim dönemlerine endeksli, iç politikaya göre
şekillenen bir süreçten geçiyoruz. İlişkilerde bugün tarihte hiç
olmadığı kadar bir geriye gidiş yaşıyoruz.
Dış politikada alınan yanlış kararlar ve bir türlü
sonuçlanamayan vize muafiyeti süreci ve bütün maliyetleriyle maalesef baş
başa ve yalnız kaldığımız, yönetilemeyen bir
mülteci sorunu ve Gümrük Birliği Anlaşmasına indirgenen bir
Avrupa Birliği ilişkileri süreci tarihin en kötü sürecinde.
Şahsım adına söz
aldığım için Avrupa Birliğiyle ilgili bu genel
değerlendirmeleri gerekli gördüm.
Genel olarak baktığımız zaman
değerli milletvekilleri, evet, teklif Avrupa Birliği ülkelerini,
özellikle Avrupa Birliği ülkeleriyle ticaretimize konu olan ürün
gruplarında ancak tabii, bu diğer ürün gruplarını da
etkileyecektir. Bu ürünlerin ticaretinin her şartta güvenli
olmasını, tağşişe konu olmamasını; ürüne
dair işaret, etiket, belgelendirme, alıcıyı yanıltmama
temel kurallarına uyulması zorunluluğunu; yetkili
kuruluşları, akreditasyon birimini ve hak arama yollarını
temellendiren bir yasa teklifi.
Kanun görüşmelerinde de -değerli teklif
sahibi de burada- gerçekten birçok çeviri hatası, sözcük hatası ve
ifade hataları vardı. Bunlar gerçekten özensiz ve acele
hazırlandığını gösterdi bize. Hızlıca
geçirildi, tali komisyonlara belli bir fırsat verilmedi az evvel
söylediğim gibi ama baktığımız zaman, neredeyse üç
dört hafta sonra Genel Kurula geldi. Yani bu acele ve özensizliğin bir
anlam ifade etmediğini de ortaya koyduk. İleride sorun yaratacak
bazı düzenlemeler de vardı, bunlar da maalesef detaylı
görüşülemedi. Biz önergeler verdik. Bugün Genel Kurul aşamasında
da bu önergeler verilecek. Umuyorum bu teknik düzenlemeler düzeltilecek çünkü
bunlar Avrupa Birliğine uyum sürecinde gümrük birliği
görüşmelerinde engel yaratacak düzenlemelerdir.
Evet, doğal olarak Avrupa Birliğiyle bir
yatay mevzuatın güncellenmesi ihtiyacı için buraya getirildi bu
kanun. 2011 ve 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik
Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun
güncellendi. Burada tabii ki düzenleme olarak CE işareti,
onaylanmış kuruluş, piyasa denetimi gözetimi çok önemli. Birçok
kavramda ihtiyaç duyulan, önemli değişiklikler
İmalatçı ve
tüketici güvenliği açısından sorunlar giderilecek.
Şöyle söyleyebilirim: Burada kanun
hazırlanırken aslında belki bir fırsat da elde etmiş
olduk. Avrupa Birliği bağlamında önemli düzenlemeleri de buraya
ekleyebilirdik. Bugün Avrupanın tartıştığı
Avrupa Yeşil Anlaşması, dijital gündemle uyumlu yeni sanayi stratejilerine
dönük düzenlemeler, e-ticaretle ilgili önemli alanlar da bu mevzuat içerisine
entegre edilebilirdi, bu da bir fırsattı.
Bir de şunu belirtmek istiyorum, gerekçede
şunu söylüyor: Ülkemizin ihracat artışının temelini
sağlamak, sürdürülebilir bir ticaret
Değerli milletvekilleri, bunun
için bu teknik yasal düzenlemelere gerek yok; bir ülkenin ticaretinin,
yatırımının artması için, ihracatının
artması için evrensel değerler var, kurallar var. Bunlar; güvenli,
bağımsız kurumların olması, bağımsız
işleyen kurumsal yapıların olması, yabancı
yatırımcılara güven verecek bir yatırım ortamı,
hukuk ve adalet sisteminizin güçlü olması ve bağımsız
olmasıyla ilgilidir, bunları öncelememiz gerekmektedir. Biz bugün
ülkemizde adalet, bağımsız yargı, hukukun üstünlüğü,
bağımsız işleyen kurumsal yapılar temelinde maalesef
Avrupa normları, Avrupa Birliği kuralları ve evrensel ticaret
kuralları bakımından sıkıntılar
yaşıyoruz, geriye gidişler yaşıyoruz ki bunlar,
uluslararası raporlar ve Avrupa Birliği raporlarında da
karşımıza çıkıyor. Yani bir düzenleme yapacaksak
asıl bunlarla ilgili düzenlemeleri ya da bize yapılan
uyarıları dikkate almamız gerekiyor. Mesela 4703
sayılı Kanunda var ve doğal olarak bu kanunda da kapsama
alınıyor, Cumhurbaşkanına doğrudan yetkiler veriliyor
düzenlemeyle ilişkili.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bu, gerçekten ileride sorun yaratacak bir alan yani
bağımsız işleyen kurumsal yapılar noktasında bir
sıkıntı yaratacaktır çünkü Avrupa Birliği kriterleri
açısından kurumsallaşma en temel alandır, gümrük
birliği mevzuatı açısından da bu önemlidir. Bugün bizim
Cumhurbaşkanlığı makamı siyasallaşmış
bir kurumdur, şahsileşme vardır kurumsallaşma yerine. Bunu
dikkatinize sunmak istedim.
Son olarak da yedi yıl aradan sonra tekrar
gündeme getirildi, kadük kalan bir kanundu. Bu kanun teklifiyle Avrupa
Birliğiyle ilişkilerde Gümrük Birliği
Anlaşmasının güncellenmesi amacı var, böyle bir beklenti var
ancak bunun ötesinde asıl ihtiyacımız olan, söylediğim
gibi, Kopenhag siyasi kriterleri başta olmak üzere demokratikleşme ve
bütüncül bir yapısal ekonomi programı olmadan biz ne Avrupa
Birliğiyle ilişkilerimizde bir çıkış
yakalayabileceğiz ne de ekonomik anlamda ülkemizin geçtiği zor
süreçten kurtulabileceğiz. Bu bilgileri sizlere sunmak istedim.
Teşekkür ediyorum sabrınız için. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahsı adına ikinci
konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Hulusi Şentürk.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul)
Sayın Başkan, Genel Kurulumuzun değerli üyeleri; Ürün
Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu Teklifi hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyor, bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, günlük
yaşantımızda, yiyecekten içeceğe, giyecekten kullanıma
kadar her geçen gün çeşitlenen çok sayıda ürün kullanıyoruz. Bu
ürünlerin uygun olmaları ve uygun kullanımlarıysa gerek bizim
açımızdan gerekse çevremiz açısından hayati öneme sahiptir.
Bu öneminden dolayıdır ki tüm ülkeler piyasaya arz edilen ürünlerin
güvenli olmasını sağlayabilmek için teknik düzenlemeler
hazırlar ve yine bu teknik düzenlemeler çerçevesinde de piyasa gözetimi ve
denetimi dediğimiz faaliyetlerini icra ederler.
Ülkemizde de bu alanda en kapsamlı düzenleme
2001 yılında Meclisimiz tarafından kabul edilen ve 2002
yılında da yürürlüğe giren 4703 sayılı Ürünlere
İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına
Dair Kanundur. Bu Kanun, Gümrük Birliği Anlaşması
şartları gereği Avrupa Birliği mevzuatı esas
alınarak hazırlandı ve yürürlüğe girdi. Bu kanuna
bağlı olarak da hazırlanan tebliğ ve yönetmelikler
çerçevesinde yetkili bakanlıklarımız tarafından bugüne kadar
piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetleri yapıldı ve yapılmaya da
devam etmektedir. Ancak, 2010 yılında Avrupa Birliğinin piyasa
gözetimi ve denetimi alanındaki mevzuatında önemli
değişiklikler söz konusu oldu. Bu değişikliklerin
başlıcaları şunlar: Öncelikle, geri çağırma
müessesesi düzenlendi yani piyasaya arz edilmiş, fakat uygun
olmadığı anlaşılan ürünün geri
çağrılmasıyla ilgili müessese oluşturuldu. Yine, uygun
olmayan ürünü piyasaya arz eden iktisadi işletmecinin doğru tespit
edilebilmesi için iktisadi işletmecilerin izlenebilirliğiyle ilgili
düzenleme yapıldı. Yine, bu çerçevede, uygun olmayan bir ürünün yol
açacağı zararın tanzimiyle ilgili düzenleme yapıldı ve
e-ticaret de 2010 yılında Avrupa Birliği tarafından Piyasa
Gözetimi Ve Denetimi Mevzuatı kapsamına alındı. Bizim de
ülkemizdeki mevzuatı bu çerçevede yeniden ele almamız gerekiyordu.
Bunun yanı sıra, demin de söylediğim
gibi, 2002 yılından beri 4703 sayılı Yasa çerçevesinde
yetkili bakanlıklarımız on sekiz yıldır piyasa
gözetimi ve denetimi çalışması yapıyorlar. Bu kadar süre
zarfında elde edilen deneyimler, denetim esnasında
karşılaşılan kimi zorluklar ve sorunlar sebebiyle de bu
kanunun yeni baştan ele alınması zarureti ortaya
çıktı. Bu zaruret çerçevesinde, 2013 yılında yetkili
bakanlıklarımızdan oluşan bir ekip çalışma
yaptı, ilgili kurum ve kuruluşların görüşlerini aldı
ve görüşülmek üzere Meclisimize gönderilmesi amacıyla 2015
yılında da Başbakanlığa gönderdi fakat o tarihte
Hükûmet değişikliği olduğu için ne yazık ki o taslak
Meclise gelemedi.
Daha sonra, tekrar, yetkili
bakanlıklarımız bu taslağı ele aldılar, ilgili
kurum ve kuruluşlarla görüşmeler yapıldı, 2018
yılında Meclise gönderildi ve o yıl ilgili komisyonda
görüşülen bu kanun taslağı komisyonda kabul edildi fakat o
dönemde de yeni hükûmet sistemine geçildiği için ne yazık ki Genel
Kurulda gerçekleşme nasip olmadı.
Bunun üzerine, söz konusu taslaklar bu
ihtiyacın bir an önce giderilebilmesi için tekrar ele alındı,
yetkili bakanlıklarımızla görüşmeler yapıldı,
ilgili kurum ve kuruluşlarla görüşmeler yapıldı ve bugün
görüşülmekte olan teklif hâlini aldı. Peki, bu teklifle biz ne gibi
yeni düzenlemeler getiriyoruz, müsaadenizle kısaca bunlara değinmek
istiyorum.
Birincisi: İmalatçı, ithalatçı ve
yetkili temsilcisi tek tek tanımlanıp sorumlulukları tek tek
belirleniyor. Daha evvel bunlar ayrışmamıştı, sadece
üretici diye geçiyordu, bu da asıl sorumluyu bulmak ve
cezalandırmakta ciddi sıkıntıya yol açıyordu. Yeni
düzenlemeyle artık imalatçı, ithalatçı ve
dağıtıcı ayrı ayrı tanımlandı ve yetki
ve sorumlulukları da ayrı ayrı belirlendi.
İkincisi: Yine, mevcut mevzuatta güvensiz ürün
ile teknik mevzuata uygun olmayan ürün ayrımı yoktu. Hâlbuki burada
aslolan güvensiz ürünü ortadan kaldırabilmek. Dolayısıyla bu
tanım getirildi ve bu sayede de güvensiz ürünlere daha ciddi müeyyide
uygulanabilmesinin yasal altyapısı oluşturulmuş oldu.
Üçüncüsü: Gelişmiş ülkelerde zorunlu
olarak uygulanan ama bizde ihtiyari olan geri çağırma müessesesi
zorunlu hâle getiriliyor. Artık piyasaya arz edilen bir ürünün güvensiz
olduğunun anlaşılması durumunda imalatçıysa
imalatçıya, ithalatçıysa ithalatçıya, tüketiciye hiçbir ek
külfet yüklemeksizin bu ürünü geri çağırma zorunluluğu geliyor,
bununla ilgili detaylar düzenleniyor.
Yine, ürünün izlenebilirliğinin
sağlanabilmesi için, tüm aşamalarda, üretici,
dağıtıcı vesaire hepsinin ürünü kimden
aldığını ve kime sattığını
belgelendirmesi ve bu konuda yetkili kurumları bilgilendirmesi
zorunluluğu getiriliyor. Böylece uygunsuzluk tespit edildiğinde
uygunsuzluğun kaynağına erişilmesine imkân
sağlanıyor.
Bir diğeri, ürün güvenliği tazminatı.
Uygunsuz bir ürünün kullanılmasından doğacak bir zararın
üretici ya da ithalatçıysa ithalatçı tarafından giderilmesiyle
ilgili düzenleme yasada yerini alıyor.
Değerli arkadaşlar, piyasa gözetim ve
denetiminin risk odaklı yapılabilmesi için bu konuda da yasada
gerekli düzenlemeyi yapıyoruz.
Bazı ürünler, özelliği gereği, riski
barındırmak zorunda olan ürünler. Çünkü kullanım olarak
ihtiyacımız var ama risk ortadan kaldırılamıyorsa bu
gibi ürünlerde risk hakkında tüketicinin bilgilendirilmesi zarureti AB mevzuatı
çerçevesinde getiriliyor.
Bir başka getirilen yenilik, Türk malı
imajının korunabilmesi için, AB pazarları
dışındaki ülkelere bile satılan ürünlerde ürün
güvenliğine uyulması ve tağşişe konu olmaması
zorunluğu getiriliyor. Bu konuda aykırı davranışlar
mevcut mevzuatımızda herhangi bir müeyyideye tabi tutulamıyordu.
Bundan sonra bunlarla ilgili müeyyide uygulanabilecek hâle gelecek.
Değerli arkadaşlar, bir başka
değişiklik, e-ticarete konu çalışmalar da artık piyasa
gözetimi ve denetimi kapsamına alınıyor. Dolayısıyla
internet olsun, radyo ya da televizyon olsun, ürünün satışına
aracılık eden tüm kurum ve kuruluşların yetkili
bakanlıklara karşı sorumluluğu düzenleniyor ve bunu yerine
getirmedikleri takdirde bu kuruluşlara karşı da müeyyide
uygulanabilecek.
Bilindiği gibi, piyasa gözetimi ve denetiminden
bahsederken piyasaya arz edilmiş ürünlerin piyasa gözetiminden
bahsediyoruz. Oysa bazı ürünlerin, teknik mevzuat gereği, daha
piyasaya arz edilmeden denetlenmesi gerekiyor, bunu da üçüncü taraf,
bağımsız kuruluşlar yapıyor. Ama o
bağımsız kuruluşların bakanlıklara
karşı bir sorumluluğu yoktu; yeni düzenlemeyle, hangi
bağımsız kuruluş hangi ürün grubunda akrediteyse, o ilgili
bakanlığa da bu konuda o kuruluşu denetleme yetkisi getiriyoruz
ve böylece, özellikle denetim ve raporlamada yaşanan kimi
sıkıntıların inşallah çözülmesiyle ilgili ciddi bir
atım atmış oluyoruz.
Para cezalarının
caydırıcılığı artırılıyor.
Ayrıca, yapılacak düzenlemelerde tüm tarafların
bilgilendirilmesi ve Avrupa Birliği yani yurt dışı
paydaşlarımızın da bilgilendirilmesi yasal zorunluluk
hâline getiriliyor.
Teknik düzenlemelerde engellilerin
erişebilirliği zorunlu hâle getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, hakkında teknik
düzenleme olmayan konularda yasal bir boşluk vardı, bu boşluk da
genel ürün güvenliği mevzuatının düzenlenmesi ve ona atıf
yapılmasıyla inşallah giderilmiş oluyor.
Son bir değişiklik de bazı ürünlerin,
piyasaya arz edilmiş, satılmış ama, kullanım
esnasında denetimi hayati önem taşıyor; motorlu araçlar gibi,
asansörler gibi. Bunlarla da ilgili mevzuat altyapımız
zayıftı, bu teklifle bu konuda da eksikliğimiz tamamen giderilmiş
oluyor.
Değerli arkadaşlar, ürün güvenliği ve
denetimi; doğrudur, tüketiciler için çok çok önemli; doğrudur, ülke
ekonomilerinin gelişimi için çok önemli, haksız rekabetle mücadele
için çok önemli ama standartlar çağı denen bir çağda
yaşıyoruz, küreselleşme denen bir çağda
yaşıyoruz ve gelişmiş ülkeler standardizasyon ve uygunluk
değerlendirme alanındaki üstünlüklerine güvenerek ne yazık ki
serbest ticaret adı altında, gelişmekte olan ülkelere teknik
bariyerler uyguluyorlar. Keşke vaktim olsa örneklerini versem, bu konuda
Küresel Rekabette Standardizasyon Etkisi diye de kitabım var TSE
Başkanlığında yazdığım. Ne yazık ki en
gelişmiş ülkeler bizim gibi ülkeleri engelleyebilmek için haksız
uygulamalar yapıyorlar. Uluslararası anlaşmalar, bu tür
durumlarda ülkelere istisna kullanma hakkı veriyor. Bu hak, 4703
sayılı Yasada da vardı, bu yasada da, yeni sistem gereği,
Bakanlar Kurulunda olan yetki Cumhurbaşkanına geçerek devam ediyor.
Küresel ticareti ve bu konuda yaşanan
Batının sömürgeci politikalarını bilen herkes,
gelişmekte olan ülkelerin böyle bir politika aracını elinde
bulundurmasının zaruretine ve gerekli olduğuna inanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Selamlayın Sayın
Milletvekili.
HULUSİ ŞENTÜRK (Devamla) Teşekkür
ediyorum.
Ben bu kanun teklifinin hazırlanmasında
emeği geçen tüm arkadaşlara ve özellikle Komisyon
aşamasındayken değerli katkılar sunan ve oy birliğiyle
bu teklifin komisyondan geçmesini sağlayan Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonumuzun Sayın Başkanına ve
tüm değerli üyelerine teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Gürer
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
39.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
Niğde ili Bor ilçesi Kaynarca köyünün afet nedeniyle
boşaltılması sonucu afet evlerine yerleştirilen köylülerin
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Niğde Bor Kaynarca köyü
afet tehlikesi nedeniyle taşındı. 254 tane, köy için, afet evi
yapıldı. Yirmi yılda geri ödeme yapılması, aksi
durumda faiz işletileceği belirtildi. Süre geldi. Örneğin 40 bin
lira kredi alan köylünün şu an 47 bin lira borcu oldu. Köy
halkının ödeme gücü yok. Bu faizlerin affı ve ödeme
güçlüğüne düşenlere destek bekleniyor. Yaklaşık beş
yıldır köylü büyük sıkıntı çekiyor. Genelde
tarımla uğraşan, lahana üreten köylü kıt kanaat yaşıyor.
İktidardan, futbol kulüplerinin borcunu dahi yapılandırıyor
afet nedeniyle evsiz kalıp kredilerini ödeyemeyenlerin faizlerinin
düşürülmesi ve destek olunması isteniyor.
Başkanlığınız tarafından ilgili bakana
iletilmesini temenni ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kılıç
40.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, 24 Şubat Hoca Ahmet Yesevinin
vefatının 854üncü ölüm yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
24 Şubat 1166 Hoca Ahmet Yesevinin
vefatı. Ahmet Yesevi, Türklerin manevi hayatına asırlarca
hükmeden Türk halk sufilik geleneğinin kurucusu; Arslan Babadan teslim
aldığı emaneti insanlara hikmetleri
aracılığıyla damla damla özümseten, kutsal emaneti Horasan
erenleriyle dünyanın dört bir bucağına ulaştıran, Türk
diliyle yazdığı hikmetleriyle dilimizin gelişmesi ve
zenginleşmesine büyük katkısı olan Pir-i Türkistan, büyük veli,
öncü şair. O şöyle der: Nerede görsen gönlü kırık merhemi
ol/ Öyle mazlum yolda kalsa hemdemi ol/ Garip, fakir, yetimleri her kim sorar/
Razı olur o kuldan Perverdigâr/ Dünyaperest kimselerden yüz çevir/ Hüda
bizardır katı yürekli, gönül incitenden.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- İstanbul Milletvekili Hulusi Şentürk
ile 95 Milletvekilinin Ürün Güvenliği ve Teknik Düzenlemeler Kanunu
Teklifi (2/2537) ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 173) (Devam)
BAŞKAN Teklifin tümü üzerinde görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.07
Açılma Saati:
20.08
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP
ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 60ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
173 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir konu
bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 26 Şubat 2020 Çarşamba günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:20.09