TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
71inci
Birleşim
19 Mart 2020
Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Hükümetin Gündem Dışı
Açıklamaları
1.- Sağlık Bakanı Fahrettin
Kocanın, coronavirüs salgını riski, mevcut durum ve alınan
tedbirlere ilişkin gündem dışı açıklaması ve
İYİ PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Dursun
Müsavat Dervişoğlu, MHP Grubu adına Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycan, HDP Grubu adına Batman Milletvekili Mehmet
Ruştu Tiryaki, CHP Grubu adına Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, AK
PARTİ Grubu adına Erzurum Milletvekili Recep Akdağ, Ankara
Milletvekili Mustafa Destici, İstanbul Milletvekili Erkan Baş,
Afyonkarahisar Milletvekili Gültekin Uysalın aynı konuda
konuşmaları
B) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Abdullah
Ağralının, coronavirüs salgınına ve alınan
tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzelin,
coronavirüs salgınına ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun İYİ
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
2.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve her
konuşmacıdan sonra Grup Başkan Vekilleri olarak tartışma
alışkanlığının yüce Meclisin çalışma
geleneklerine ters düşeceğine ilişkin açıklaması
3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın, Hükûmetin ve
Sağlık Bakanının çalışmaları konusunda
istişareye dönük değerlendirmeler yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
4.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ve muhalefet olarak üzerlerine
düşeni fazlasıyla yaptıklarına ilişkin açıklaması
5.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, ana
muhalefet partisi dâhil bütün siyasi parti gruplarının yol
açıcı istişare niteliğindeki değerlendirmelerine
sonuna kadar sahip çıktıklarına ilişkin
açıklaması
6.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, umreden gelen
yurttaşların karantinaya alınması sırasında yardımcı
olan polislere on dört gün kuralının uygulanmadığına,
Cumhurbaşkanının Brüksel ziyaretine eşlik eden Bakan ve
gazetecilerin virüsü yayma potansiyelinin olup olmadığını öğrenmek
istediklerine ilişkin açıklaması
7.- Sağlık Bakanı Fahrettin
Kocanın, görüşlerini paylaşan milletvekillerine teşekkür
ettiğine, Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklaması ile İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun İYİ PARTİ Grubu adına ve Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine, sağlık üzerinden
politika yapılmasının hiçbir siyasetçiye şifa
olmayacağına, malzeme sorununu çözme noktasında gereğinin
yapılacağına, mücadelenin seferberlik hâlinde sağlık
ordusuyla gerçekleştirilebileceğine ve bugünlerin hep birlikte
aşılacağına ilişkin açıklaması
8.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemirin, en
köklü markalardan biri olan Eyüp Sabri Tuncerin coronavirüs etkisiyle artan
kolonya taleplerini karşılamak için üretimini artırırken
fiyat artışı yapmamasının örnek olmasını
dilediğine ilişkin açıklaması
9.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın
açıkladığı 19 maddelik ekonomik paketin
vatandaşın beklentilerinden uzak olduğuna ve
vatandaşların sorunlarını çözecek kanunların
çıkartılması gerektiğine ilişkin açıklaması
10.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, Cumhuriyet Halk Partisinin altı okundan birisi
olan devletçilik ilkesinde amaçlananın kâr amacı güdülmeden kamunun
sağlığı ve güvenliği gözetilerek stratejik ürünlerin
ülkeye yetecek kadar üretilebilmesi olduğuna ilişkin
açıklaması
11.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan
Ünverin, coronavirüsle mücadelede en ön safta yer alan sağlık
çalışanlarına millet adına teşekkür ettiğine,
virüs krizinin en az zararla atlatabilmenin salt idari düzenlemelerle mümkün
olmadığına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de oluşabilecek
yasal boşluklarla ilgili düzenlemeleri yapması gerektiğine
ilişkin açıklaması
12.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın, 31
Martta millî iradeye kafa tutan ve İstanbul seçimlerinin yenilenmesini
sağlayan saray yargısının şimdi de İçişleri
Bakanlığının yardımıyla Cumhuriyet Halk
Partisinin seçilmiş belediye başkanlarını hukuksuz
şekilde görevden alma yolunu izlediğine ilişkin
açıklaması
13.- İstanbul Milletvekili Ali Şekerin,
coronavirüs salgını sebebiyle yeni askere alımların bir
dönem için durdurulması ve yüksek risk altındaki
sağlıkçıların çalışma koşullarıyla
ilgili önlemlerin artırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
14.- Konya Milletvekili Halil Etyemezin, 18-24 Mart
Yaşlılara Saygı Haftasına ilişkin
açıklaması
15.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, Bahar Kalkanı Harekâtında şehit olan
hemşehrisi Piyade Uzman Onbaşı Oğuzhan Taşa Allahtan
rahmet dilediğine, 21 Mart Miraç Gecesini ve Dünya Nevruz Gününü kutladığına,
17 Mart İbni Haldunun 614üncü ölüm yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
16.- Muğla Milletvekili Süleyman Girginin,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın
açıkladığı önlem paketine ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin açıklaması
17.- İzmir Milletvekili Murat Çepninin, AKP
Genel Başkanının açıkladığı önlem paketinin
kaygıları daha da artırdığına,
çalışanlara ücretli izin verilmesinin yanı sıra
sağlık hizmetlerinin de ücretsiz olması gerektiğine
ilişkin açıklaması
18.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünçün, 18 Mart
Çanakkale Zaferinin 105inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
19.- Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğlunun, ortaya çıktığı günden bu yana
küresel sorun hâline gelen coronavirüs salgınının ülkede
yayılmasını asgari seviyeye indirebilmek için tedbirlerin
alınmasına devam edildiğine ilişkin açıklaması
20.- Ankara Milletvekili Ayhan
Altıntaşın, fedakârca çalışan tüm sağlık
personeline şükranlarını sunduğuna, Sağlık
Bakanlığının yeterince şeffaf olmadığına,
Çinde ve başka ülkelerde virüsün yayıldığı belli
olduktan sonra 20 bin kişinin umreye gidişine kimin izin
verdiğini ve İran sınırından kaçak giren 2 milyon
kişiyle virüsün taşınması ihtimalinin hesaba katılıp
katılmadığını öğrenmek istediğine
ilişkin açıklaması
21.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer
Aycanın, 18-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftasına
ilişkin açıklaması
22.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, 18-24 Mart Yaşlılara Saygı
Haftasına ilişkin açıklaması
23.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın Coronavirüsle Mücadele Eş Güdüm Toplantısı
sonrası açıkladığı pakette öğrenci ve ihtiyaç
kredilerine, çiftçi borçlarına ilişkin hiçbir düzenlemenin
olmadığına, 21 Mart Miraç Kandilini ve Nevruz
Bayramını kutladığına ve Deniz Bölükbaşının
ölümünün 2nci yıl dönümünde manevi huzurunda saygıyla
eğildiğine ilişkin açıklaması
24.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
21 Mart Deniz Bölükbaşını ölümünün 2nci yıl dönümünde
rahmetle andıklarına, Sağlık Bakanına Meclisi bilgilendirmek
amacıyla yaptığı açıklamalarından dolayı
teşekkür ettiklerine, atama bekleyen sağlıkçıların
atamalarının gerçekleştirilmesi, sağlık
çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesi yasa teklifinin
yasalaşması, sağlık çalışanlarının
performans ödemelerinin tavan rakamlar üzerinden yapılması ve virüs
salgını süreci içerisinde kişisel koruyucu malzemelerinin temin
edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
25.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu
Tiryakinin, dünyanın zor günlerden geçtiğine, salgınlara
karşı yeterli hazırlığın yapılıp
yapılmadığının anbean takipçisi olacaklarına,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın Coronavirüsle
Mücadele Eş Güdüm Toplantısı sonrası yaptığı
açıklamalarda hüsran yaşandığına, HDP
milletvekillerinin ve belediye başkanlarının kimliği
belirsiz araçlarla takip edildiğine, 21 Mart Nevroz Bayramını
coronavirüs nedeniyle kitlesel olarak kutlamayacaklarına ilişkin
açıklaması
26.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
İdlibde ve Bahar Kalkanı Harekâtında şehit olan askerlere
ve Deniz Bölükbaşına ölümünün 2nci yıl dönümünde Allahtan
rahmet dilediklerine, siyasetin içinden bakarak ama siyasi birliktelikle,
yapıcı katkılarla coronavirüs sorununun üstesinden gelinmesi
gerektiğine, Sağlık Bakanının Bilim Kurulunda da
doktorlar var, Türk Tabipleri Birliği kendisini burada hissetsin.
ifadesinin doğru bir yaklaşım olmadığına, Doktor
Güle Çınarın sağlık çalışanlarını
bilgilendirdiği sırada çekilen videodaki sözlerinden dolayı
Ankara Üniversitesi tarafından yazılı olarak özür dilemeye
zorlanmasının üzüntü verici oluğuna, gerçekleştirilen
Coronavirüsle Mücadele Eş Güdüm Toplantısı sonrasında
yapılan açıklamayla beklentilerin boşa
çıktığına ilişkin açıklaması
27.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Sağlık Bakanının coronavirüs hakkında Genel Kurulu
bilgilendirmesinin ardından görüşlerini ifade eden siyasi parti
gruplarına, grubu bulunmayan siyasi parti temsilcilerine ve
milletvekillerine ayrı ayrı teşekkür ettiğine, ülke için,
milletin geleceği için fedakârane çalışmalar yapan
sağlık çalışanlarının özlük hakları,
çalışma koşulları ve ücretleriyle ilgili iyileştirme
gayreti içinde olunması gerektiğine, Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğanın açıkladığı Ekonomik
İstikrar Kalkanı paketine, Sağlık Bakanının
almış olduğu tedbirler ile Bilim Kurulunun yapmış
olduğu çalışmalar neticesinde virüs salgını sürecinin
atlatılacağına, 21 Mart Nevruz Bayramına ilişkin
açıklaması
28.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine, sınır
kapılarında meşakkatli görevleri ifa eden emniyet güçlerine,
gümrük memurlarına, Sahil Güvenlik güçlerine ve Jandarmaya
şükranlarını sunduklarına ve ihtiyaçlarının
takipçisi olacaklarına ilişkin açıklaması
29.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu
Tiryakinin, çiftçilerin ve tarım alanlarının korunması
için politikalar geliştirilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
30.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlunun
görüşülmekte olan 197 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
31.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
32.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
uygulanmış olan anayasal modellere bakıldığında
kuvvetler ayrılığının
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde çok daha iyi noktada
olduğuna ilişkin açıklaması
33.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, 38 bin
eczacının 27 bin eczaneyle, altmış dört yıllık
örgütlenmesiyle, 54 eczacı odasıyla cansiparane sağlık
hizmeti verdiğine, sağlık çalışanlarına yönelik
şiddetten en çok etkilenen taraf olduğuna, kendi
sağlıklarını hiçe sayarak hizmet veren
eczacıların vatandaşlardan anlayış, Sağlık
Bakanından ve kural koyuculardan haklarının teslim edilmesini
beklediğine ilişkin açıklaması
34.- Dışişleri Komisyonu Başkan
Vekili Ahmet Yıldızın, sermaye artırımının
onaylanacağı toplantının 25-29 Mayıs tarihlerinde
olması nedeniyle 197 sıra sayılı Kanun Teklifinin gündeme
alındığına, Türkiye-Suriye ilişkilerine katkılarından
dolayı merhum Orgeneral Aytaç Yalmana Allahtan rahmet dilediklerine
ilişkin açıklaması
35.- Trabzon Milletvekili Hüseyin Örsün,
coronavirüs pandemisi nedeniyle Sağlık
Bakanlığının belirlediği dezavantajlı gruplara 16
Mart tarihinden itibaren on iki gün idari izin verilmesinin doğru bir
karar olduğuna ancak çocuklu ailelerin çalışan ebeveynlerinden
birine sadece kamuda değil özel sektörde de resmî izin verilmesinin
doğru olacağına ilişkin açıklaması
V.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ile 46
Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/2633) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 196)
2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop
ve 1 Milletvekilinin Afrika Kalkınma Bankası Kuruluş
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanunun Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/2691) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 197)
3.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa
Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti
Arasında Savunma Sanayi İş Birliği
Anlaşmasının Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2273) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 139)
VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Şırnak Milletvekili Nuran
İmirin, Şırnak ilinde bazı HDP yöneticilerinin
gözaltına alınmasına ve kötü muamele iddialarına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/26073)
2.- Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan
Taşdemirin, Türkiyedeki farklı dillerin korunmasına yönelik
yapılan çalışmalara ve ana dilde eğitime ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/26074)
3.- İstanbul Milletvekili Zeynel Özenin ana
dilde eğitim ve kamu hizmeti talebine ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/26075)
4.- Muş Milletvekili Şevin Çoskunun, ana
dilde eğitim ve kamu hizmeti talebine ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/26076)
5.- Mardin Milletvekili Ebrü Günayın, 16
Şubat 2020 tarihinde Mardinde yapılan bir hentbol müsabakasında
yaşandığı iddia edilen olaylara ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/26077)
6.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin,
Vize Serbestisi Yol Haritası kapsamındaki kriterlerin tamamlanma
süreci ve Avrupa Birliği Eşgüdüm Kurulunun kurulmasına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/26078)
7.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, Türkiye tarafından Suriye Milli Ordusu üyelerine maaş ödenip
ödenmediğine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/26079)
8.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürkün, son iki ay
içinde Denizliye gelen İranlılara ve koronavirüse karşı
alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/26080)
9.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Kızılayda bazı yöneticilerin
maaşlarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/26081)
10.- İzmir Milletvekili Ednan Arslanın,
2002 yılından itibaren yıllar itibarıyla farklı gelir
gruplarının milli gelirden aldıkları paylara ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/26084)
11.- Van Milletvekili Muazzez Orhan
Işıkın, ekonomik nedenlerle gerçekleşen intihar
vakalarına ve intihar girişimlerine ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/26086)
19 Mart 2020 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah
ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
71inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, sağlık
tedbirleri kapsamında oturma mesafesine dikkat etmenizi istirham ediyorum.
Sayın milletvekilleri, yürütmenin, coronavirüs
salgını riski, mevcut durum ve alınan tedbirler konusunda
İç Tüzükün 59uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince
gündem dışı söz istemi vardır. Bu istemi yerine
getireceğim. Daha sonra, istemleri hâlinde, siyasi parti gruplarına
ve grubu bulunmayan milletvekillerinden 1ine söz vereceğim. Konuşma
süreleri yürütme için yirmi dakika, dünkü birleşimde kabul edilen
Danışma Kurulu önerisi uyarınca siyasi parti grupları için
on beş dakika, grubu bulunmayan 1 milletvekili içinse beş
dakikadır.
Şimdi, yürütme adına
konuşmalarını yapmak üzere Sağlık Bakanı
Sayın Fahrettin Kocayı Genel Kurula davet ediyorum.
Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Hükümetin Gündem Dışı Açıklamaları
1.- Sağlık Bakanı Fahrettin
Kocanın, coronavirüs salgını riski, mevcut durum ve alınan
tedbirlere ilişkin gündem dışı açıklaması ve
İYİ PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Dursun
Müsavat Dervişoğlu, MHP Grubu adına Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycan, HDP Grubu adına Batman Milletvekili Mehmet
Ruştu Tiryaki, CHP Grubu adına Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, AK
PARTİ Grubu adına Erzurum Milletvekili Recep Akdağ, Ankara
Milletvekili Mustafa Destici, İstanbul Milletvekili Erkan Baş,
Afyonkarahisar Milletvekili Gültekin Uysalın aynı konuda
konuşmaları
SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yüce milletimizin
temsilcileri olan sizlere saygılarımı arz ediyorum.
Hangi sebeple huzurlarınızda olduğum
hiçbir soruya cevap bırakmayacak kadar açıktır. Millî iradenin tam
bir kesinlikle kendini ortaya koyması gereken günlerdeyiz. Bu günler,
düşünüş ve anlayışlardaki farklılıkların
tehdit karşısında kesinlikle çok geri plana çekildiği
günlerdir. Türkiye, ortak iradenin tüm kuvvetiyle yüce Mecliste ve hayat
sahnesinde ortaya konmasını beklemektedir. Karşı
karşıya olduğumuz tehdit şartlarında bütün enerji bu
tehdidin kendisine yönelmelidir. Verilen her mücadele riskten bir şey
eksiltmelidir, söylenen her söz başarıya doğru atılmış
bir adım gibi olmalıdır. Yarışın ve
üstünlüğün tek konusu çözüme katkıdır. Düşünülmemiş
şeyleri düşünmeye, hesaplanmamış şeyleri bulup ortaya
çıkarmaya ihtiyacımız var. Milletimiz seçkin zekâlarından,
stratejik akla sahip temsilcilerinden yapıcı, yaratıcı
katkılar bekliyor.
Yüce Meclis, tarihi boyunca kritik önemde pek çok
olayla karşı karşıya kaldı, hiçbir zaman bu tasvir
ettiğim kararlılık dışında olmadı; sahada
sorunla mücadele eden profesyonellerime gerekli tüm desteği
sağladı. Meclisin iradesi, psikolojisi, yapıcı tutumu
toplumun direnme ve başarma kararlılığının kat
kat artması demektir. Bugün burada bütün konuşmalardan sonra
kurulacak özet cümlesi umut verici, enerji dolu bir cümle olacaktır.
Sizler çekirdekten yetişmiş siyasetçiler olarak toplum psikolojisini
çok iyi bilen kimselersiniz. Bireyleri doğrudan tehdit eden bir risk
ortamında mücadelenin ilk şartı başarı, motivasyondur.
Her bir arkadaşımı kendi ortamında bu ilkenin lideri olarak
görüyorum.
Şimdi sizlere yeni coronavirüs yani Covid-19 olayının
kısa bir tarihçesini hatırlatmak istiyorum. Bu, olayların
ülkemizdeki gelişimini daha iyi değerlendirmemizi
sağlayacaktır. 31 Aralık 2019da Dünya Sağlık Örgütü
Çin Ülke Ofisi Çinin Wuhan şehrinde sebebi bilinmeyen zatürre
hastalarını bildirmişti. 7 Ocak 2020de, etken, daha önce
insanlarda tespit edilmemiş yeni bir coronavirüs olarak
tanımlandı. Daha sonra bu yeni hastalığın adı
Covid-19 olarak kabul edildi. Hastalarda ateş, solunum zorluğu ve
radyolojik olarak her iki akciğerde zatürreyle uyumlu bulgular tespit
edildi. Ölümler genellikle ileri yaşlarda veya hipertansiyon, diyabet,
kalp damar hastalığı, kanser, kronik akciğer
hastalıkları başta olmak üzere eşlik eden sistemik
hastalığı olan bireylerde gerçekleşti. İlerleyen
günlerde vaka bildiren ülkelerin sayısı giderek arttı.
Şubat ayı sonlarında yerli bulaşın
yaşandığı ülkeler ortaya çıkmaya başladı.
Mart 2020 başı itibarıyla Çinde salgının
hızı yavaşlarken İran, Güney Kore ve İtalyada
Covid-19 vakaları ve buna bağlı ölümler hızla arttı. Salgının
merkezi Avrupaya kaydı.
Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart 2020 tarihinde
pandemi yani tüm dünyayı etkileyen ve can kaybına yol açan
salgın ilan etmiştir. Hastalık esas olarak damlacık yoluyla
bulaşmaktadır. Ayrıca, hasta bireylerin öksürme,
hapşırma yoluyla ortaya saçtıkları damlacıklara
diğer kişilerin elleriyle temas etmesi sonrasında ellerini
ağız, burun ve göz mukozasına götürmesiyle
bulaşmaktadır. Kuluçka süresinin asgari iki, azami on dört gün,
ortalama beş altı gün olduğu gözlenmiştir. Virüsün bulaştırıcılık
süresi kesin olarak bilinmemektedir. Semptomatik dönemden bir iki gün önce
başlayıp semptomların kaybolmasıyla sona erdiği
düşünülmektedir. Enfeksiyonun yaygın belirtileri ateş, öksürük
ve solunum sıkıntısıdır; daha ciddi vakalarda zatürre,
ağır akut solunum yolu enfeksiyonu, böbrek yetmezliği ve hatta
ölüm gerçekleşebilmektedir. Ölüm hızı SARS salgınında
yüzde 11, MERS salgınında yüzde 35le 50 arası iken, Dünya
Sağlık Örgütünün Çin Halk Cumhuriyetine ait Covid-19 raporuna göre
ölüm hızı yüzde 3,8 olarak bildirilmiştir. Covid-19 olası
vaka tanımına uyan hastalarda solunum yolu numuneleri referans
laboratuvarda çalışılmakta ve 16 ilde hizmet veren
laboratuvarlarda değerlendirilmektedir. Laboratuvar sayımız
kısa zaman içinde 25 ilde toplam 36ya çıkacaktır. Bugün
itibarıyla 2 vakıf üniversitesinin devreye girmesiyle 18 merkezde
çalışmaya başladığını söylemek istiyorum.
Virüsün dünyaya açıklandığı 10
Ocak tarihinden itibaren ülkemiz hızlı ve aktif
davranmıştır, olayların önünde olmuştur. Daha önce
yaşanan ve yine aynı gruptan virüslerin yol açtığı
SARS ve MERS hastalıklarının yayılma hızının
ve etkilerinin bilgisine sahip bir sağlık sistemine sahip ülke olarak
hızlı hareket etmenin hayati değerde olduğunu biliyorduk.
Riskten koruyucu tedbirleri erkenden aldık. Sürecin ilk gününden itibaren
Sayın Cumhurbaşkanımızın hassasiyeti ve yakından
takip etmelerinin ve Bilim Kurulunun ve Bakanlığımızın
önerilerinin hızla, daha ötesinde önünde kararlar alarak devreye
girmiş olmasının bu başarıda büyük ve en önemli pay
olduğunu söylemek istiyorum.
İşe coronavirüs Bilim Kurulunu
oluşturarak başladık. Çoğu tedbirimiz DSÖnün gereklilik
ilanından önce uygulamaya konmuştur. Tüm dünyadan gelen verileri
analiz ettik. Avrupa ve Amerika daha olayın farkına
varmamışken ülkemizde hastalık hakkında ilk rehber
hazırlıkları başladı ve Bilim Kurulu bu rehberi
hızla yayınlamış oldu. Hastalığın Çinden
dünyaya yayıldığı anlaşıldığı anda
oradan gelen uçuşlara tedbir konuldu. Salgının ülkemize gelmesi
hâlinde alınacak tedbirlere dair algoritmalar geliştirilmeye
başlandı. 31 Ocakta Dünya Sağlık Örgütü kamu
sağlığı acil durumu ilan ettiğinde durumun vahametini
önceden kavramış olarak salgına yönelik hazırlıklarımızı
tamamlamaya başladık. Virüsün görüldüğü ülkelere uçuşlara
yasak koyduk. Sınır komşularımızın virüsle
mücadelesinin zafiyet içinde olduğunu görerek kara sınır
kapılarımızı kapattık. Gelen
vatandaşlarımızı, sağlık kontrolü ve on dört
günlük izolasyon tedbirleriyle ülkemize kabul ettik. Bu arada uçuş
yasağı ve sınır kapatması
uyguladığımız ülkelerdeki
vatandaşlarımızı tahliye etmek üzere operasyonlara
başladık. İlk operasyonumuz,
hatırlayacağınız gibi, salgının kaynağı
Wuhan şehrindeki vatandaşlarımıza yönelikti.
Bildiğiniz gibi olay 11 Martta pandemi olarak
tanımlandı. Bizim mücadelemizin mantığı baştan
beri böyleydi. Atılacak adımlar kamu kurumlarımıza
bildirilmişti. Virüsün hızla yayıldığı ülkelerin
yaptığı hatalardan sonuç çıkardık,
başarılı örnekleri model aldık. İran, Kum ve
Meşhed şehrinde odaklanan vakaları izole etmeyerek virüsün tüm
ülkeye yayılmasına sebep oldu. İtalya, Çinden gelenlerin ülke
içinde serbest dolaşmasına izin vererek salgının tüm
Avrupaya yayılmasına sebep oldu. Ben buradan artık bütün Avrupa
ülkelerinde yaygın olarak görüldüğünü ve bu Avrupa ülkelerinde
görüldükten sonra da ilk iki üç haftada çok ciddi bir çıkışla
kendisini gösterdiğini grafikle de göstermek istiyorum.
Vermek istediğim başka bazı bilgiler
var: Tüm uluslararası uçuşları risk görerek hava
meydanlarında termal kamera uygulamasıyla 4 milyon 603 bin yolcumuzu
kontrolden geçirdik. Deniz giriş noktalarındaysa termal taramadan
geçirilen yolcu sayısı 15.200 olmuştur. Kara hudut
kapılarımızda termal kamera kontrolünden geçirilen 189 bin
yolcudan 1.103ü kurduğumuz sahra hastanelerinde gözetim altına
alınmış, 189 kişi hastaneye sevk edilmiştir. Umreden
dönen vatandaşlarımız önce sağlık muayenesiyle
evlerinde izolasyona alınmış, son dönemde gelen
sayının yüksekliği ve özellikle umreden gelen 1 vakada pozitif
görülmesi üzerine, gece umreden gelecek olan
vatandaşlarımızın artık evlerinde değil, boş
olan öğrenci yurtlarımızda tekli odalarda izole edilmelerine
-vaka görüldükten sonra- hızla karar verdik. Uçuş
yasağının neredeyse tüm Avrupayı kapsaması sebebiyle
buralarda çeşitli sebeplerle bulunan vatandaşlarımızı
da ülkemize getiriyor; yine, yurtlarda izole ederek on dört günlük süreyi
gözlem altında geçirmelerini sağlıyoruz. Hâlen toplamda 20
ülkeye uçuş yasağı uyguluyoruz.
Tüm dünyada ülkelerin en hayati gündem maddesi
hâline gelen Covid-19 hastalığı ve benzeri pandemilerle
mücadelede Dünya Sağlık Örgütünün ısrarla dikkat çektiği,
âdeta güvence olarak gördüğü iki nokta var. Mücadelede güvence değeri
taşıyan bu iki unsur, kapsamlı bir sağlık sistemi ve
bunun beraberinde getirdiği güçlü bir liderliktir. Devletimizin bu iki
hayati güce sahip olduğuna milletimizin inancı tamdır.
MURAT EMİR (Ankara) Nerede var bu Sayın
Bakan?
SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA (Devamla)
Vatandaşımızın bu sağduyusunu zayıflatmayı,
paniğe yol açmayı hedefleyen bazı kişiler olduğunu da
maalesef gözlüyoruz. Uydurma haberler, sosyal medyadaki bazı mesnetsiz
iddialar tümüyle ahlak sınırları dışındadır.
Bunlarla mücadelede bize lütfen yardımcı olun. Millet, temsilcilerine
güvenecektir.
Şimdi de hastanelerimizin durumuna,
sağlık altyapımıza değinmek istiyorum.
Hastalığın ülkemizde yayılarak bir salgın hâlini
alması durumunda kamu ve özel sektörün birlikte hizmet vereceği
13.211i ileri düzeyde olmak üzere toplam 25.466 erişkin yoğun
bakım kapasitemiz söz konusu. Son zamanlarda art arda
açtığımız şehir hastanelerine rağmen yatak
sayımız Avrupa ve OECD ortalamaların altındadır, 10
bin kişiye 28 yatak düşmektedir; OECD ortalaması 40tır.
Yoğun bakım yatak sayısında ise şanslı
durumdayız. Erişkin ve çocuk yoğun bakımlar dâhil 100 bin kişiye
Almanyada 29, İtalyada 13, Fransada 12 yoğun bakım
yatağı bulunuyorken ülkemizde bu sayı 40tır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Hastanelerimizde toplam 99.797 hasta odamız tek
kişilik olup gerektiğinde izolasyon ya da yoğun bakım
yatağı olarak kullanılmaya uygundur. Şehir hastanelerimiz
bu konuda önemli bir katkı sağlamıştır. Fiziki ve
teknolojik altyapı açısından olası kötü senaryolara
karşı hazırız.
Vatandaşlarımızın
hastalıkla ilgili tereddütlerini gidermek ve şikâyet ortaya
çıkması durumunda onları yönlendirmek ve gerektiğinde
bazı hizmetleri de vermek üzere 184 SABİM Korona Danışma
Hattını devreye soktuk. 184 SABİM aynı zamanda sesli
yayın sistemine de sahip. 500 çağrı personeli ve 100
sağlık personelimiz burada görev yapmaktadır. Buradaki
algoritmanın da Bilim Kurulumuz tarafından geliştiren bir
algoritma olduğunu da ifade etmek istiyorum.
Hastalığın teşhisinde güvenilir
ve hızlı sonuç vermek adına kendi tanı kitimizi
geliştirdik. Amerikadan 500 bin tanı kiti siparişi aldık
ve verdik. Laboratuvarımızda kırk gündür kullanılan yerli
tanı kiti kısa süre içinde rağbet görerek başka ülkelere de
bu şekilde satılmış oldu.
7si İstanbulda olmak üzere farklı
illerimizde bugün itibarıyla 18 laboratuvarımızda tanı
koymak üzere analiz yapıldığını söylemiştim.
Yakında neredeyse bütün büyük şehirlerde test yapabilir
olacağız. Ayrıca, özellikle önümüzdeki bir iki gün içerisinde
-yarın sabah itibarıyla olma ihtimalini yüksek gördüğümüz-
hızlı tanı kiti devreye girmiş olacak. Çinde
geliştirilen, antijen üzerinden hızla sonuç verebilen tarama
amaçlı olan bu tanı kitini bütün illerimize vererek pozitif
çıktığında referans laboratuvarımızda
doğrulamak ve bütün ülkeye yaymak üzere bir planlama yaptığımızı,
sabah itibarıyla bugün kargoya verilip yarın da geleceğini
buradan müjdelemek istiyorum.
Bugüne kadar, şu an itibarıyla 10 bini
geçen test yaptık fakat önümüzdeki günlerde bu test
sayımızın çok artacağını düşünüyoruz çünkü
özellikle görülen vakaları tarama durumunda oluyoruz. Filyasyon
dediğimiz bulaşıcılığını
araştırmak, tetkik etmek üzere yaygın saha
araştırmaları yapıyoruz. O nedenle, önümüzdeki günlerde bu
taramaların çok yoğunlaşacağını özellikle ifade
etmek istiyorum; hedefte de günlük en az 10-15 bin yapabilir hâle gelmek
istiyoruz.
Başka bir örnek vereyim: 1 Mart
itibarıyla, özellikle yurt dışından bugüne kadar gelen
kişi sayısının 372 bin kişi olduğunu gördük. Bu
372 bin kişinin adres ve telefon bilgilerine ulaşarak her birine
mesaj gönderdik ve ayrıca, her birini aile hekimlerine düşürerek aile
hekimleri üzerinden de takiplerini yapıyoruz. Sadece bir günde 132 bin
aile hekimimiz üzerinden tarama yapıldığını özellikle
söylemek istiyorum. Buradan, bu katkılarından dolayı, başta
aile hekimlerimiz olmak üzere tüm çalışanlarımıza
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Başta hastaların takip edileceği
referans hastaneler belirlenmiş olsa da salgının seyrine
bakarak, dinamik bir yapı içinde olduğumuz için, artık
stratejimizi Bilim Kurulunun da önerisi doğrultusunda sürekli
değiştiriyoruz ve şimdi, artık her hastanenin hasta kabul
edebileceği şekilde yeni bir planlama yaptık.
İçinde olduğumuz şartlarda çok
yoğun bir şekilde ve risk altında çalışan
sağlık personelinin çalışma düzenlerinde bazı
değişiklikler yaptık; personelimizi riskten koruyacak tedbirler
almaya başladık. Üniversite hastanelerimiz dâhil tüm kamu
hastanelerimize koruyucu malzeme dağıtıyoruz. 6 üniversitemizin
her birine kendilerinin talebi olmadığı hâlde iki gün önce gece
yarısı 50 bin maske gönderdik. Bu süreçte görevi riskleri
göğüsleyerek hastalarla doğrudan temas etmeyi gerektiren kişiler
sağlık personelidir. Toplumun tüm kesimlerinde riske açık
gruplar izin kullanabilirken, sağlık personelimiz daha yoğun
çalışmak zorunda, izinleri ise iptal ettik. Sağlık
personelimizin hem iş yükü hem de maruz kaldığı risk
artmış durumda. Bu mücadelede büyük fedakârlık gösteren
sağlık personelimizin önemini toplumumuzun hiç kuşku
duyulmayacak şekilde fark etmesini sağlayacağımızı
umuyorum. Bu, ortak sorumluluğumuzdur, mücadelenin başarıya ulaşması
için neredeyse şarttır. Sağlık
çalışanlarımıza, her biri bir asker gibi özverili ve
fedakâr çalışan sağlık ordumuza kolaylıklar ve
güvenceler sağlanmalıdır, sadece fedakârlık
duygularına yönelik bir motivasyon yetersizdir. Başta doktorlar olmak
üzere tüm sağlık personelimizin böyle durumlarda verdikleri
mücadeleye karşılık hak ettiği itibarın milletimizin
nezdinde yerini biliyorum. Yüce Meclisimize bu konuda bazı önerilerim
olacak, hassasiyetin yüksek olacağına inanıyorum.
Yüce Meclisimizin saygıdeğer
mensupları, Pandemi öncesi yeterli tedbirler alınmıyor veya
gereksiz yasaklar getiriliyor. diye eleştiriler gelir. Bana kalırsa
Türkiye en rasyonel olan orta yolu bulmuş ve en önde tedbirleri
almış durumda. Pandemilerin bir toplumu çökertme şekli sadece
sağlık üzerinden olmaz, pandemiye karşı alınan
irrasyonel tedbirler toplumu ekonomi yoluyla da çökertebilir. Bu sebeple, dün
Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı
açıklamalar olayın bütünlükle ele
alındığının çok bariz bir kanıtıdır.
Elbette kritik günlerden geçiyoruz, kritik günler olağan tedbirlerle
atlatılamaz fakat hayat bir rasyonalite işidir, bir yönüyle ödevler
toplamıdır; mutluluk ve sağlık, kanımca sorumlulukla
doğrudan ilişkilidir.
Coronavirüsle mücadelemize tam destek veren Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanımıza, siyasi parti Genel
Başkanlarına, partilerimizin Grup Başkan Vekillerine ve
milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum. Mümkün olduğunca
teması azaltmaya yönelik politikamıza, özellikle mart sonuna kadar
ziyaretçi kabul etmeme kararı için Meclis Başkanımıza, grup
toplantılarını iptal eden grubu bulunan siyasi partilerimizin
Sayın Genel Başkanlarına hassaten şükranlarımı
sunuyorum. Ayrıca il, ilçe ve genel kongrelerini erteleme
kararlarını da çok değerli bulduğumu ifade etmeliyim.
Toplumu bilgilendirme noktasında kanaat önderlerinin söylemleri ve
eylemleri büyük önem arz ediyor. Bu çerçevede, değerli milletvekillerimizi
de önemli kanaat önderleri olarak görüyoruz. Hem Meclisteki hem de kendi seçim
çevrelerindeki uyarıcı nitelikteki ifadelerini ve
davranışlarını son derece önemsiyoruz. Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki bu tarz davranışların coronavirüsle mücadelemizde
bizlere ve fedakâr sağlık çalışanlarına büyük bir
moral olduğunu da özellikle ifade etmek istiyorum.
Ben şahsen milletimize duyduğum sorumluluk
yanında, sağlık personelimize karşı da büyük bir
sorumluluk duyuyorum. Bugüne kadarki başarımız stratejik bir
başarı olduğu kadar operasyonel bir başarıdır. Bu
başarının çok daha fazlasına ihtiyacımız var.
Coronavirüse karşı verdiğimiz ulusal
mücadeleyi size kısaca özetlemeye çalıştım. Bu mücadeledeki
kahramanlarımıza huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. Sizden
onlar için bir alkış istiyorum.(Alkışlar) Ama sadece
alkış değil.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN Şimdi, söz talebinde bulunan
siyasi parti grubu temsilcilerine söz vereceğim.
Söz sırası İYİ PARTİ Grubu
adına İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğluna
aittir.
Buyurun Sayın Dervişoğlu.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygı, sevgi ve sağlık
temennisiyle selamlıyorum.
Ayrıca, Sayın Sağlık
Bakanımızın, Sağlık Bakanlığı
bürokratlarıyla birlikte, Türkiye Büyük Millet Meclisini bilgilendirmek
üzere aramızda bulunmasından duyduğum memnuniyeti ifade ederek
sözlerime başlamak istiyorum.
Bilindiği gibi, coronavirüsün Çinin Wuhan
kentinde ortaya çıkmasından bu yana 156 ülkede 200 binden fazla
kişi enfekte oldu; binlerce kişi, solunum yetmezliği başta
olmak üzere, coronavirüsün yol açtığı çeşitli
sağlık sorunları sebebiyle hayatını kaybetti.
Sizlerin de hatırlayacağı gibi,
İYİ PARTİ olarak, Çinin Wuhan kentinde ortaya çıkan ve
diğer ülkelere yayılan bu hastalığın bir pandemi
olacağını ve Türkiye'nin acil tedbirler alması
gerektiğini 30 Ocak 2020 tarihinde verdiğimiz grup önerimizde ifade
etmiştik.
Küreselleşmeyle birlikte ulaşım
teknolojilerinin ve yoğunluğun böylesine arttığı bir
dönemde hiçbir ülke insandan insana hava yoluyla bulaşabilen bir virüs
riskinden uzak kalamazdı. Ülkece karşı karşıya
bulunduğumuz bu salgın riskini partimiz aylar önce görmüş ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşımak için gerekli
teşebbüslerde bulunmuştu. Ne yazık ki olası bir kriz görmezden
gelinmiş ve bu doğrultudaki önergemiz partizan bir
anlayışla reddedilmişti.
Bugün geldiğimiz noktada, ocak ayında
uyardığımız gibi, Asyada başlayan bu salgın tüm
dünyayla birlikte ülkemizde de olağan dışı
koşulların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu
dakikadan itibaren, Sağlık Bakanımızın iyi niyetli
gayretleri olmuş fakat bu gayretler yetersiz kalmıştır.
Keşke verdiğimiz önerge zamanında dikkate alınmış
olsaydı ve siyasi saiklerle hareket edilmeseydi de bugün böyle bir
tabloyla karşılaşmamış olsaydık.
Kıymetli milletvekilleri, birçok ülkede
salgından kaynaklanan felaketlere tanık olduk. Ülkemiz,
salgının neredeyse en son ulaştığı ülkelerden
biri. Maalesef, bu durumu avantaja dönüştüremediğimizi de ifade etmek
isterim. Sürecin başında verdiğimiz araştırma önergesi
AK PARTİnin kaderci yaklaşımıyla reddedilmiş
olmasaydı, bugün, Sağlık Bakanının gösterdiği
özveri yetersiz kalmayacaktı yani siyasetten ve Meclisten destek bulacaktı.
İktidar partisinin takınmış olduğu bu tavır ne
yazık ki vatandaşımıza da sirayet etmiş, bazı
vatandaşlarımız Bana bir şey olmaz.
anlayışıyla salgının ciddiyetini
kavrayamamıştır.
Örneğin, İranda salgın maskelendi,
kamuoyundan gizlendi ancak ocak ayında vakaların olduğuna dair
bilgiler yayıldı. Buna karşın, Türkiye olarak biz ne
yaptık? Sınırlarımızı kapatmak için neden
şubat ayının sonuna kadar bekledik? Virüs Avrupaya
yayıldığında uçak seferlerini iptal etmek için neyi
bekledik? Eğitim öğretime ara verilmemesinden doğacak risklerin,
camilerimizde oluşan kalabalıktan doğacak tehlikelerin
farkına varılması neden bu kadar çok zaman
almıştır? Salgının ülkemize
yayılmayacağının garantisi neydi? Tedbir almak için ne
beklendi, hâlen bilmiyor ve kestiremiyoruz.
Değerli milletvekilleri, içinde
bulunduğumuz bu sağlık krizi sona erdiğinde gündeme
getirilmesi gereken bir başka öncelikli konu da şehir hastanelerinin
durumudur. Sorulacak soru şudur: Şehir hastaneleri coronavirüs gibi
salgın hastalıklar için uygun bir model midir? Bugün, İtalyaya
baktığımızda, coronavirüsle savaşan hastanelerin
diğer hastalıkları tedavi eden hastanelerden
ayrıldığını görüyoruz. Yani, enfekte kişiler
diğer sağlık sorunu olan hastalarla farklı ortamlarda
tedavi ediliyorlar, bu da gösteriyor ki şehir hastanelerimizde olduğu
gibi sağlık kurumlarının tek merkezde toplanması,
bilhassa salgın durumlarında tedavilerin de aksamasına neden
olmaktadır. Yani, bugün gelinen noktada, Sayın
Cumhurbaşkanının rüyam, hayalim dediği şehir
hastaneleri, coronavirüsle mücadelede önümüzde büyük bir engel olarak
durmaktadır. Bilinmelidir ki bu sorularımızı zamanı
geldiğinde soracağız ve tekrar edeceğiz,
cevaplarını mutlaka tartışacağız ve gerekli
tedbirlerin önceden alınmasının takipçisi olacağız.
Bugün burada konuştuğumuz mesele ise
milletimizin önümüzdeki süreçte duyacağı acil ihtiyaçlar ve bu
ihtiyaçlar çerçevesinde alınacak tedbirlerdir. Bu tedbirlerin en
başında taşıyıcı kayıt sisteminin
oluşturulması gelmektedir. Bundan sonraki süreçte, virüs,
yayılma eğilimini artırdığında, devletin elinde
bir bağlantı haritasının olması son derece önemlidir.
İleride çokça ihtiyaç
duyacağımız yoğun bakım yataklarımızın
son derece sınırlı sayıda olduğu bilinmektedir.
Türkiyede, son verilere göre yetişkin yoğun bakım hasta yatağı
sayısının 24 bin civarında olduğu
hesaplanmaktadır. Saygıdeğer milletvekilleri, bu sayı,
karşı karşıya kaldığımız pandemi
tehdidi için yeterli değildir. Salgın felaketinden en az kayıpla
çıkabilmek için yoğun bakım ünitelerimizin
sayısını hızla artırmak mecburiyetindeyiz.
Yine, pandeminin yaşandığı
dönemde yoğun numune akışı nedeniyle
laboratuvarlarımızın sayı ve kapasitelerinin de yetersiz
kaldığı ortaya çıkmıştır. Ortaya konulan
birçok veri, test kiti sayımızın da yetersiz olduğunu
gözler önüne sermektedir. İYİ PARTİ olarak laboratuvar
sayımızın, yatak kapasitemizin ve test kiti
sayımızın artırılması için gerekenlerin ivedi bir
şekilde yapılmasına yardımda
bulunacağımızı, katkı
sağlayacağımızı ifade etmek istiyorum.
Güney Korenin bugüne kadar 280 binden fazla tetkik
yaptığına dair veriler dünya kamuoyunun bilgisine
sunulmuştur. Değerli milletvekilleri, bizim ise
yaptığımız testlerin sayısı 8 bin civarında
kalmıştır. Bu rakam, dünya geneline
bakıldığında çok az sayıda test yaptığımıza
da işaret etmektedir. Kamuoyunda ve ülkemizde yeterince test
yapılmadığına ve yapılan testlerin sonuçlarıyla
ilgili şeffaf ve gerçekçi bilgilendirmeler olmadığına dair
de ciddi endişeler vardır. Vatandaşlarımızın
paniğe sevk edilmemesi ve sosyal medyada yapılan spekülasyonlara
fırsat verilmemesi için de hızlı, şeffaf ve sık bilgilendirmelere
ihtiyaç duyulmaktadır.
Corona virüsünün yayılmasının
engellemesini ancak sosyal bir izolasyonla gerçekleştirmek mümkündür.
Devlet mekanizmamızın, sosyal izolasyonun tesisi için
toplulukların bir araya geldiği yerleri kapatma kararı halk
sağlığı açısından doğru bir karardır.
Ancak bilinmelidir ki bu salgının sebep olduğu sorunları
yalnızca sağlık problemleri olarak görmek de doğru
değildir.
Dün Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan
tarafından açıklanan destek paketinin kime ne faydası
olduğu anlaşılamamıştır. Zira, kapatılan
dükkânların ya da işleri azalmış, zarar eden
işletmelerin personel ve kira giderlerine destek olmak dururken vergi
ödemelerinin ertelenmesi ne derece yeterli olacaktır anlayabilmek mümkün
değildir. Çalışmaya devam eden işletmelerin ciroları
düştü ve likidite sorunu yaşamaya başladılar, acilen kira
ve personel giderleri için destek verilmezse işsizliğin önünün
alınamayacağı anlaşılmaktadır.
Ayrıca, durgunluğun
başladığı şubat ve mart dönemlerinin vergilerinin de
ertelenmesi gerekmektedir. Vatandaşlarımıza kısaca Biz
size destek veremiyoruz ama bankalardan kredi çekmenize yardımcı
olacağız. denilmektedir. BDDK verilerine göre 2019 sonu
itibarıyla toplamda 150 milyar liralık kredi zaten takiptedir. Yani
coronavirüs felaketinden önce de vatandaşlar aldıkları kredileri
geri ödeyemezken onların yeniden bankalara yönlendirilmelerinin
mantıklı bir izahı yoktur. Kredi borçlarının
altında ezilen vatandaşlarımızın yükünü azaltmak
varken sırtlarına yeni kredilerden kaynaklı yüklerin
bindirilmesi anlamlı ve yerinde değildir.
Öte yandan, 500 bin Türk lirasının
altındaki konutlar için kredilendirilebilir tutarın yüzde 80den
yüzde 90a çıkarılması, işten çıkarılan hangi
işçinin derdine deva olacaktır, ödemelerini dahi yapamayan hangi
işverenin derdine derman olacaktır? Vatandaş bir kez olsun
sizden kendi sorunlarına yönelik çözümler beklemekteydi fakat siz yine,
inşaat sektörüne nasıl katkı
sağlayacağınızın ve nasıl para kazandıracağınızın
derdine düştünüz. İşletmeler kâr edemiyor, çalışanlar
işlerini kaybediyor; siz, bu insanlara Ev almanız için size
kolaylık sağladık. diyorsunuz.
Birçok ülke bu virüse karşı ekonomik
tedbir paketini açıkladı. Keşke biraz inceleseydiniz, hepsi,
temelinde, tüm çalışan işletmeler hakkında herhangi bir
kayba uğrayıp uğramayacaklarını
araştırmışlar ve bu zararların ortadan
kaldırılmasına yönelik tedbirler geliştirmişlerdir.
Avrupa ülkelerinin açıkladığı
paketlerin büyüklüğü gayrisafi yurt içi hasılalarının yüzde
10undan fazla iken bizim açıkladığımız paket
gayrisafi yurt içi hasılamızın yüzde 2si kadardır. Bu 100
milyar liranın çoğunluğu da gelecekteki gelirlerden vazgeçme
yöntemiyle vatandaşa veriliyor. Hibe yok ve benzeri destekler yok çünkü
kasamız boş, yedek akçe yok, hepsini kullanıp har vurup harman
savurdunuz; Türkiye Cumhuriyeti devletinin cebi delik, cepkeni delik bir hâle
düşmesine sebep oldunuz. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
Vatandaş işsizlikle, fakirlikle nasıl
mücadele edeceğini düşünürken yap-işlet-devret şirketleri
arkalarına yaslanıp garanti ücretlerini saymaktadırlar.
Yap-işlet-devret modeliyle yaptırdığı köprü, otoyol ve
havalimanları için ücret garantisi verebilen hükûmet, böylesine zorlu bir
süreçte vatandaşına ücret ya da kazanç garantisi verememektedir. Az
önce de belirttiğim gibi elde avuçta ne varsa
harcadığınız için, bugün, gerçek bir destek paketi yerine
ancak kolaylaştırılmış bir kredi paketi sunuyorsunuz.
Sizleri uyarıyoruz, vatandaşın yeni kredilere değil,
iş güvencesine ve gelire ihtiyacı var. Bir an önce bunların
sağlanabileceği yeni ekonomik tedbirleri almanız gerekmektedir
çünkü bu pakette esnafın endişelerini ortadan kaldıracak bir
tedbir yok, çalışanın işsizlik korkusuna engel olabilecek
bir çözüm yok, işvereni iflastan kurtaracak bir tedbir de yok. Hâlbuki,
ekonominin bugünkü durumunda asıl ezilen bu kesimlerdir çünkü enflasyon
yeniden çift hanelerde dolaşıyor, işsizlik her ay yeni rekorlar
kırıyor, dış borç aldı başını gidiyor,
hazine inşaat projelerine aktarılıyor. Ekonomi yönetiminin her
alanında israf ve yolsuzluk var. Özetle, bugün, Türk ekonomisini
batıran corona virüsü değil, yolsuzluk ve israf virüsüdür.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Bu
virüsü de bu ülkeye kendi iktidarında sizler bulaştırdınız.
Önümüzdeki sürecin patronu -her ne kadar Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemiyle yönetiliyor olsak bile- Sağlık Bakanı ve
Sağlık Bakanlığıdır. İYİ PARTİ
olarak bu süreçte tüm bakanlıkların iş birliği ve
koordinasyonla devlet politikasını yürütmesini temenni ediyoruz. Bu
süreçte, devlet politikamız, insanların evde kalmasını
sağlayacak ekonomik şartların oluşturulması üzerine
şekillendirilmelidir. Küresel salgın sürecinde bozulan tüm ekonomik
düzenimizin rehabilitasyonunun yapılması, ekonomik paketlerle tüm
toplumsal kesimlerin desteklenmesi ve borçlarının ertelenmesi gibi her
nevi iktisadi tedbirin alınması da devletimizin
sorumluluğundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Müsaadenizle Başkanım.
BAŞKAN Buyurun tamamlayın.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Değerli milletvekilleri, devlet politikası ciddiyet gerektirir.
Zamanım yetmediği için
konuşmamın bir bölümünü atlayarak sözlerime devam edeceğim.
İYİ PARTİ olarak Sağlık
Bakanlığımızca atılan her doğru adımın
arkasında olacağımızı, Sayın Fahrettin
Kocanın felaketin önüne set oluşturacak her türlü
uygulamasını yankı odaları oluşturarak vatandaşa
duyurmakta yardımcı olacağımızı, gördüğümüz
yanlışları ise salt muhalefet anlayışıyla
değil, 83 milyon vatandaşımızın sağlığı
için ortaya koyacağımızı buradan kamuoyuna deklare
ediyorum.
Tüm dünya coronavirüse karşı bir
savaşın içine girdi; maalesef, artık biz de bu savaşın
içindeyiz. Milletçe vereceğimiz bu mücadeleyle savaşı
kazanacağımıza yürekten inanıyoruz. Ancak hiçbir savaş
panikle ve korkuyla kazanılamaz. Bir yandan tedbir ve önlemleri en üst
düzeyde tutacağız ama bir yandan da metanet ve sabırla bu süreci
anlatıp atlatacağız.
Bu vesilelerle, vatandaşlarımızı
uyarıları dikkate almaya, başta siz değerli milletvekillerimiz
olmak üzere tüm siyasilerimizi ve bürokratlarımızı tedbir
amaçlı yapılacak uygulamalarda örnek teşkil etmeye ve öncü
olmaya davet ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum
efendim. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
yerimden bir dakika söz isteyebilir miyim?
BAŞKAN Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın,
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun İYİ
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün çok önemli bir konuyu
tartışıyoruz, dünyanın tartıştığı
bir konuyu değerlendiriyoruz. Yürütme adına Sayın
Bakanımız kapsamlı bir bilgi verdiler. Tüm partilerimiz de bu
konuyla ilgili değerlendirmelerini yapıyorlar ki yürütme ortaya
konulan somut teklifleri değerlendirsin, ekstra bir öneri varsa
bunları değerlendirsin diye. Fakat sayın
konuşmacının her gün söylediği yani bu konu gündemde yokken
de söylediği fakat milletin asla itibar etmediği toptancı,
genelleyici bir ithamı da içeren ifadelerini şık
bulmadığımı ifade etmek isterim Sayın Başkan.
Toptancı bir söylemle Yolsuzluk yapıldı, şöyle oldu, böyle
oldu. tarzı iddiaların hem kamuoyu nezdinde hem bizim nezdimizde
hiçbir itibarı olmadığını, somut delil, bilgi, belge
varsa bunların da mahkemeler tarafından, savcı tarafından
değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Kamuoyu
anlıyor zaten!
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sayın Başkanım, müsaadenizle söz istiyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sataşmadım
Sayın Başkan.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Yok, sataşmadınız tabii ki, niye
sataşasınız ki?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Siz
sataşırsınız, biz sataşmayız zaten, hep öyle.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Ben kimseye sataşmam, öyle bir
alışkanlığım yok ama durup dururken de bir savunma
mekanizması geliştirmeye kalkışmam.
BAŞKAN Sayın Dervişoğlu,
buyurun.
2.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve her
konuşmacıdan sonra Grup Başkan Vekilleri olarak
tartışma alışkanlığının yüce Meclisin
çalışma geleneklerine ters düşeceğine ilişkin
açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Şimdi, bir genelleme yapmak zorundayız çünkü spesifik
bir konu konuşuyoruz ama bunu bir toptancı bakış
açısıyla ele almak durumundayız. İşten siyaseten
yararlanmaya kalkışmak gibi bir kaygım olsaydı
bambaşka bir konuşma formatıyla yüce Meclisin huzuruna
çıkardım. Yani her şeye oturduğumuz yerden cevap vermek
gibi bir mecburiyetimiz yok. Ben konuşmamı yaptıktan sonra sizin
parti grubunuzun da sözcüsü çıkar, söylenmesi gerekenleri söyler, ondan
sonra da bir müzakere gerekiyorsa bunu karşılıklı
yaparız. Her konuşmadan sonra eğer Grup Başkan Vekilleri
olarak tartışma alışkanlığını
sürdürürsek, bu, yüce Meclisin çalışma geleneklerine de ters
düşer. Bu hususa önem ve özen gösterilmesini yüce Meclisin takdirine
sunuyorum efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ayakta
konuşayım isterseniz, oturarak olmazsa Sayın Başkan; ifade
ettiğim net.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Her lafa cevap vermeniz gereksiz diyorum efendim, kürsü orada,
buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Toptancı üslup
yanlış, Yolsuzluk yapıyorsunuz. denilmez yani onu demeye
çalışıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bence de bu malumun
ilamına gerek yok.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, konunun
önemine binaen, Sayın Bakanın hatipten, hatiplerimizden azami
derecede müstefîz olması için selamlamayı oturum bitince
yaparsanız daha faydalı olur gibi bir açıklamayı da ben
yapmak istedim.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Hükümetin Gündem Dışı
Açıklamaları (Devam)
1.- Sağlık Bakanı Fahrettin
Kocanın, coronavirüs salgını riski, mevcut durum ve alınan
tedbirlere ilişkin gündem dışı açıklaması ve
İYİ PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Dursun
Müsavat Dervişoğlu, MHP Grubu adına Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycan, HDP Grubu adına Batman Milletvekili Mehmet
Ruştu Tiryaki, CHP Grubu adına Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, AK
PARTİ Grubu adına Erzurum Milletvekili Recep Akdağ, Ankara
Milletvekili Mustafa Destici, İstanbul Milletvekili Erkan Baş, Afyonkarahisar
Milletvekili Gültekin Uysalın aynı konuda konuşmaları
(Devam)
BAŞKAN Şimdi de Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan.
Buyurunuz Sayın Aycan. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA SEFER AYCAN (Kahramanmaraş)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Evet, bir pandemi yaşıyoruz, yeni
coronavirüs pandemisi yaşıyoruz. Pandemi, bir
hastalığın birkaç kıtada görülmesi hadisesidir ve pandemiyi
açıklamak Dünya Sağlık Örgütünün işidir ve Dünya
Sağlık Örgütü açıklama yaparak bir pandemi
yaşadığımızı belirtmiştir. Evet, bir pandemi
yaşıyoruz, coronavirüs pandemisi yaşıyoruz. Bu, dünyada
yaklaşık 150 ülkeyi etkilemiştir ve ülkemizi de etkilemiştir.
Bir salgın durumudur bu. Salgın ise bir
hastalığın beklenenden istatiksel olarak fazla görülmesidir. Hiç
görülmeyen bir hastalık görülür hâle geldiği için istatiksel olarak
da sayısı artmış ve bir salgın hâli
oluşmuştur. Bu, bir bulaşıcı hastalıktır ve
bir bulaşıcı hastalık, kaynaktan mikroorganizmanın
kendisinin veya toksinlerinin sağlam insana geçmesiyle oluşan
toplumsal bir sorundur yani bulaşıcı hastalık bireysel bir
hastalık değildir. Onun için, bireysel hak ve hukuk
açısından bakılamaz. Bu, bir toplumsal sorundur. Buna,
zamanında Anayasa Mahkemesi de yanlış yorum yaptı,
kişiler de şu an yanlış yorum yapıyor. Mesela, Ben
alınan tedbirlere uymuyorum. diyor; bu doğru bir durum
değildir. Bulaşıcı hastalık toplumsal bir sorundur ve
bir bulaşıcı hastalık oluştuğunda ne
yapılacağı, nasıl davranılacağı zaten
kanunlarımızda vardır.
1930 yılında çıkarılan Umumi
Hıfzıssıhha Kanununda bir bulaşıcı
hastalıkla nasıl mücadele edileceği belirtilmiştir.
Örneğin, kanseriniz varsa Ben tedavi olmuyorum. diyebilirsiniz,
gitmezsiniz sağlık kuruluşuna ve tedavi almazsınız ama
bir bulaşıcı hastalığınız varsa Ben tedavi
olmuyorum. diyemezsiniz ya da Gözlem altına alınmayı kabul
etmiyorum. diyemezsiniz. Bu, yasalara karşı suçtur ve bununla ilgili
her türlü tedbiri almak Sağlık Bakanlığının
yetkisindedir. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu der ki: Bir
bulaşıcı hastalık salgını
çıktığında Sağlık Bakanlığı her
türlü tedbiri alır ve tüm idari birimler de bu kararlara uyar, uymayanlar
yasaya karşı gelmiş olur ve suç işlemiş olur. Bunu
özellikle belirtmek istiyorum: Karantina uygulaması, gözlem
uygulaması kişi ayırmaksızın herkese uygulanması
gereken ve şu an gerekli bir durumdur. Burada, kişi ayrımı
yapmamak lazım. Bunu ayırmak suç işlemektir, toplum
sağlığını riske atmaktır.
Şimdi, bir bulaşıcı
hastalık vakası yaşıyoruz, evet, ülkemize de geldi.
Gelmeseydi iyi olurdu ama geldi, geleceği de beklenen bir durumdur çünkü
solunum yoluyla bulaşan hastalıklar çok hızlı bir yayılma
gösterir. Pandemi riski her zaman vardı ve şu anda da oldu.
Şimdi, burada spekülasyon yapmayı da çok doğru bulmuyorum.
Gelirken önlem almadınız. demek biraz vicdansızca bir
yaklaşım. Ne yapabilirdik? Zaten girişleri yasaklamak,
engellemek, kısıtlamak gibi önlemler alındı. Kaynak Çinde,
Çinden çıktı. Şimdi, buradan bir vakanın girişini
önlemek gerekiyordu, tedbirleri de bu doğrultuda almak gerekiyordu.
Sağlık Bakanlığı bunu kendi kafasına göre
yapamaz, keyfî olarak kapatamaz kapıları. Bununla ilgili uluslararası
sözleşmeler vardır, Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği
kurallar vardır. Dünya Sağlık Örgütü bir pandemi
açıklaması yapmadan, bir ülkede salgın olduğunu belirtmeden
o ülkeye giriş çıkışı engelleyemezsiniz ya da kendi
vatandaşlarınızı, yurt dışındaki
vatandaşlarınızı Almıyorum. demeye
hakkınız yoktur, bunun da hukuki boyutları vardır. Onun
için, yurt dışından gelen kendi
vatandaşlarımızı almak zorundaydık.
Ne yapabilirdik? Yapılacak şey şuydu:
Her geleni gözlem altına almak, en uzun kuluçka süresince yani on dört gün
boyunca gözlem altına alma işlemini yapmak gerekiyordu;
Sağlık Bakanlığı bunu yaptı. Eğer bunu
atlamış bir kişi varsa, bunu ihmal etmişse bu,
Sağlık Bakanlığının yanlışı
değil, kişilerin yanlışıdır. Şimdi, bu
işleme, gözlem altına alma işlemine itiraz etmek -biraz evvel de
söylediğim gibi- hak değildir. Bu, sadece kendisi için değil,
toplum açısından da bir zorunluluktur ve buna uymayan da suç
işlemiş olur, yasalara aykırı davranmış olur,
bunun da gereği yapılmalıdır.
Ne yapılabilirdi? Bir salgın çıkmadan
önce, sağlam insanları korumak adına yapılabilecek en
önemli şey, bulaşıcı hastalıklar için, hava yoluyla
bulaşan hastalıklar için en önemli işlem aşıdır.
Aşı, genellikle yüzde 100e yakın koruyan bir uygulamadır.
Fakat şu an aşı geliştirilemedi, yeni bir etken, yeni bir
tür olduğu için şu an için aşısı yok.
Çalışmaları da takip ettiğimizde aşı
çalışmalarının aksadığı görülüyor. Antijeni
yani esas reaksiyon oluşturan yeri saptamakta, ayırmakta bilimsel
olarak hâlâ başarılı olmadığımız gözüküyor.
Antikor verilebilir, tıbbi adı hiper immünglobulin olan, türe özgü
antikor verilebilirdi, o da yok elimizde yani antikor olmadığı
için ve elimizde aşı olmadığı için sağlam
kişilere yapacak çok etkili bir koruma yöntemimiz yok.
Aşı çok önemli bir konu, bu vesileyle
aşı üzerinde birkaç kelime etmek istiyorum: Aşı üretmemiz
lazım. Aşı gelişmelerini endişeyle izliyorum;
ülkelerin bir taraftan aşı üretmeye çalışırken buna
tekelci bir yaklaşımla yaklaştıklarını ve
aşı üretme konusunda birlik olma yerine, ticari kaygılarla ya da
bunu stratejik bir ürün olarak görmeye çalıştıklarını
da gözlemek lazım. Amerika Birleşik Devletlerinin, Almanyadaki
aşı üretimini kendi ülkesine çekmek için para teklif etmesi,
gayriahlaki bir davranıştır. Bu dönemde ülkelerin birbiriyle
iş birliği yapması gerekirken gelecekle ilgili ticari
planların içerisine girmiş olmaları veya stratejik
planların içerisine girmiş olmaları durumun vahametini
göstermektedir. Aşı stratejik bir üründür, kendi aşı
çalışmalarımızı yapmamız lazım. Bilimsel
olarak aşı üretebilecek kapasitedeyiz, yeter ki imkân
tanınsın. Türkiyedeki, ülkemizdeki tıp adamları,
mikrobiyologlar aşı üretecek kapasitededir ama buna uygun
altyapı ve kaynak oluşturmanın bir kez daha gerekliliğini
vurguluyorum: Ne yapıp edip bizim aşı üretmemiz lazım. Bu
salgın gelip geçecektir inşallah ama yarın başka
salgınlar çıkacaktır, çıkması da doğaldır.
Onun için, böyle durumlara hazırlıklı olmak adına
aşımızı üretmemiz lazım.
Bu vesileyle, bu enfeksiyona eklenen enfeksiyonlar
sekonder enfeksiyon dediğimiz enfeksiyonlardır; pnömonidir, kronik
bronşittir, var olan altyapıdır, zemindir. Şimdi, onun için
diğer aşılarımızı en azından bu dönemde
yaptıralım. Gelişmiş olan aşı reddi çok tehlikeli
bir durumdur. Bu vesileyle, aileleri uyarıyorum,
yaşlılarımızı uyarıyorum: Pnömokok
aşısı, hemofilus influenza aşısı,
kızamık aşısı gibi aşılar solunum yoluna
eklenecek enfeksiyonları önlemek açısından önemlidir.
Aşı reddi gibi bir yanlışın içerisindeyiz. Bu vesileyle
aileleri uyarıyorum; çocuklarımıza ve risk gruplarına,
yaşlılarımıza aşılarını yaptıralım.
Onun dışında, evet, enfeksiyon etkeni
dışarıdan geldi. Burada yapılacak en önemli şey, hasta
olan kişileri ayırmak ve tedavi etmektir. Bunun için Sağlık
Bakanlığımız gerekli hastaneleri
hazırladığını belirtiyor ve bu hastanelerde bu
kişileri tedavi ediyoruz. Tedavi edici hekimlikte hiçbir sorunumuz yok.
Türk hekimlerine güvenin, Atatürk de güvenmiş. Güvenilecek hekimlerdir
Türk hekimleri, bilimsel olarak da bu kapasitededirler ve donanımları
da buna uygundur.
Burada, diğer kısım, temas hâlinde
olan kişilerin gözlem altına alınmasıdır. Bu, kendi
sağlığımız açısından da çok önemlidir. Okul
kapatmak bu tür durumlarda verilen bir karardır ama okul kapatmanın
etkili olması için çocukların dışarı
çıkmaması gerekir. Okulu kapatmışsanız ve bu insanlar
dışarıda dolaşıyorsa okul kapatmanın da hiçbir
anlamı yoktur. Onun için, herkes bu tedbirlere uymak durumundadır.
Sosyal izolasyonu mutlaka gerçekleştirmemiz gerekir. O zaman
Sağlık Bakanlığının aldığı
kararlar bir işe yarar; ödediğimiz bedelin bir anlamı, bir sonucu
o zaman gerçekleşir. Bunun için, herkesi bir kez daha bu kararlara uymaya
davet ediyorum.
Burada spekülasyon yapmanın hiçbir yararı
yoktur. Eğer bir eksiklik görüyorsanız Sağlık
Bakanlığının hatları var, ararsınız,
bildirirsiniz ama sosyal medya üzerinden ön yargılar
oluşturmanın, dedikodu yaymanın ve sağlık
teşkilatını eksik görmenin, Sağlık
Bakanlığını suçlamanın hiçbir yararı yoktur. Bu,
çok tehlikeli bir şeydir. Panik yapmamak lazım. Evet, tedbir
alalım, önlem alalım, uyanık olalım ama panik yapmanın
da hiçbir anlamı yoktur. Dedikodu yapacağınıza kendi
davranışlarınıza dikkat edin. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bakın, mesela, iş yapacaksanız,
doğru düzgün bir şey yapacaksanız, sigarayı
bırakın; akciğer hastalıklarını önlemek
istiyorsanız sigarayı bırakın. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Günde 300 kişi, Türkiyede
yılda 110 bin kişi sigarayla ilişkili hastalıklardan
ölüyor. Corona virüsüyle ölen kişi sayısı 2 ama her gün 300
kişi sigaradan ölüyor. Sağlığınıza çok önem
veriyorsanız sigarayı bugünden itibaren bırakın. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Şu an diğer mevsimsel grip, influenzayla
Türkiyede ölen sayılarını bilmiyoruz ama Türkiyede günde 2.250
kişi ölür, Türkiyede yıllık ölüm sayısı 850 bindir.
Tabii ki hiç kimse ölmesin ama bu da hayatın bir parçasıdır.
Önce önlem almamız lazım, tedbir almamız lazım, yaygara
yapmanın bir alemi yok, bir faydası yok. Bu sırada, Sayın
Bakana, Sağlık Bakanlığı teşkilatına ve tüm
sağlık teşkilatına yaptıkları ve yapacakları
için teşekkür ediyoruz. Hükûmetimizin aldığı kararları
da destekliyoruz, elbette eksikleri olabilir, zaman içerisinde bunlara da
gerekli tedbirleri alacağına inanıyoruz. Ama Sağlık
Bakanlığı açısından birkaç cümle daha söylemek
istiyorum. Sağlık Bakanlığı
teşkilatımıza güvenin, orada belki çok görünürde olmayan ama
dünyayı takip eden, bu işi takip eden ekipler vardır. Belki hiç
adını duymadığınız, Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü diye bir genel müdürlük vardır ve
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü yurt
dışından ülkemize giren bulaşıcı
hastalıkları önlemek için vardır. Her gireni gözler, her gireni
izler ama bunu yaparken de Dünya Sağlık Örgütünün bilgileri
doğrultusunda yapar. Sağlık Bakanlığında
Bulaşıcı Hastalıklar Daire Başkanlığı
vardır ve Bulaşıcı Hastalıklar Daire
Başkanlığı filyasyon yapar yani kaynak arar,
enfeksiyonları izler, enfeksiyon eğrilerini oluşturur. Onun için
Sağlık Bakanlığına, Sayın Bakana ve tüm
sağlıkçılara güvenmek zorundasınız. Bu insanlar kötü
insanlar değil, onlara haksızlık da yaptılar toplum olarak.
Bu milletin başta hekimlerle diğer sağlık
çalışanlarını karşı karşıya getirmek
gibi bir yanlışın içerisine sürüklenmemesi gerekir. Hekimler
kötü insanlar değil, iyi insanlardır, fedakâr insanlardır. Hiç
yaşadınız mı bilmiyorum, çocuğunuzun başında
sabaha kadar uykusuz kaldınız mı? Bir gün uykusuz kalsanız,
kendi çocuğunuzda bile tahammül edemezsiniz, Uykusuz kaldık. diye
sürekli şikâyet edersiniz ama bir sağlıkçı yeri gelir,
sabaha kadar bir çocuğun başında, bir pnömonili,
influenzalı çocuğun başında veya yaşlının
başında sabaha kadar nöbet tutar. Ondan hastalık
bulaşacağını bile bile onun akciğerlerini temizler,
onu entübe eder, onu aspire eder yani içini temizler. Onun için sağlık
personeli aslında görünmez kahramanlardır, her zaman böyle çalışırlar,
her zaman böyledirler. Bu yüzden tüm sağlık personeline teşekkür
ediyoruz. (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin efendim.
SEFER AYCAN (Devamla) Sağlık personeli,
yaklaşık, üniversitede çalışanlarla birlikte 1 milyon
kişidir ama 620 bin de dışarıda sağlık personeli
var. Sayın Bakan, ne kadar personel ihtiyacınız varsa 620 bin
sağlık personeli atama bekliyor, her an göreve hazır ve sizin
verdiğiniz ilanla ya da kadroyla görev bekliyorlar. Bu sağlık
personeli bugün için tüm olumsuzluklara ve kötü şartlara rağmen atama
bekliyor, istediğiniz an tüm sağlık personeli de göreve
hazırdır.
Onun dışında, sağlık
personeli kendi olumsuzluklarını pek düşünmez. Kendine çok bakmaz
ama bu insanlara da bakmamız lazım. Maskelerini,
ihtiyaçlarını, eldivenlerini, tıbbi donanım ve
teçhizatlarını tamamlamamız gerekir. Kendilerini bile
düşünmezler, biz bunu yaşadık ama bunlara bu konuda da
yardımcı olmak lazım çünkü onların yaşaması lazım
ki vatandaş yaşasın, millet yaşasın. Bu anlamda da her
türlü desteğin sağlık teşkilatına verilmesini
bekliyoruz, bunu Hükûmetimizden de bekliyoruz. Sağlık
teşkilatı zaten görevini yapmaktadır, herhangi ekstra bir
şey de beklememektedir yani para derdiyle falan da uğraşmaz.
Hekimleri paracı gibi görmek son derece yanlıştır. Onlar
her olumsuzlukta da işini yapmaya hazırdır. Takdir etmeye de çok
gerek yok ama yeter ki haksızlık yapmayalım, onlara kötü
davranmayalım, onlar görevini yapmak için devam ediyorlar.
Şimdi, tabii, birtakım talepler geliyor
ama ben bu döner sermayedeki haksızlıkları, ödemelerin
yapılmaması gibi konuları da çok önemsemiyorum. Hekimler, ne
olursa olsun görevini yapacaktır, yapmaya da devam edecektir.
İnşallah, bu salgını da hep birlikte atlatacağız,
birlikte yeneceğiz. Yeter ki moralimizi bozmayalım, mücadelemizi
bozmayalım diyorum, hepinize sağlıklı, hayırlı
günler diliyorum.
Teşekkür ederim. Sağ olun, var olun. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki.
Buyurun Sayın Tiryaki.(HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ
(Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, size de hoş geldiniz diyorum
ve kolaylıklar diliyorum.
Evet, Sayın Bakan gece yarısı da olsa
her gün kameraların karşısına geçiyor, tweet atıyor,
Bakanlığın elindeki verileri açıklıyor, gece gündüz
demeden çalışıyor ve bu gözlerinden okunuyor, buna kuşku
yok. Sağlık emekçileri de gece gündüz çalışıyor, onların
hakkını ne desek ödeyemeyiz. Tek dileğim, en azından
onları kırmadan, dökmeden, çalışma
motivasyonlarını düşürmeden çalışmalarını
sağlayacak bir ortam hazırlamak. Bunu niye konuşmamın
başında söylüyorum? Dün Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde
yaşananlar hepimizi derinden üzdü. Bir hekimin, çalışma
arkadaşlarını bilgilendirdiği bir açıklama nedeniyle
özür dilemek zorunda bırakıldığını gördük ve özür
içeren bu dilekçesini de üniversite yönetimi utanmadan kamuoyuyla, milyonlarla
paylaştı. Bakanlık, sağlık kurumlarının
yöneticileri eğer akademisyenlerin düşüncelerini özgürce
açıklayacakları bir ortam yaratmazsa, düşüncelerini sadece
çalışma arkadaşlarıyla paylaşanı bu biçimde rencide
edecekse gerçekten işimiz zor diyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Eş Genel Başkanlarımız Sayın Pervin Buldan ve
Sayın Mithat Sancar, bugünleri ancak dayanışmayla
aşabileceğimizi dile getirdi; Genel Merkezimizde
oluşturduğumuz Kriz Koordinasyon Merkezimizin belirlediği,
coronavirüs salgınına ilişkin alınması gereken
önlemler paketini açıkladı. Bu paketin içerisinde, şehir
hastanelerine, belediye tesislerine, kamu kurumlarına karantinaya, özetle
sağlığa ilişkin öneriler vardı. Eş Genel
Başkanlarımızın açıkladığı bu paketin
içerisinde, yaşlı, hasta, çocuklu mahpusların durumu başta
olmak üzere cezaevlerine ve cezaevlerinin koşullarına ilişkin
öneriler vardı. İşten çıkarılmaların
yasaklanması, kira ödemelerinin durdurulması, kredi ödemelerinin
ertelenmesi başta olmak üzere ekonomiye ve sosyal alana ilişkin
öneriler vardı. Ve son olarak, coronavirüs başta olmak üzere
salgın hastalıklara karşı yapılması gerekenler,
yasal düzenlemeler, ortak akılla neler yapmamız gerektiği
vardı.
Üç gündür Türkiye Büyük Millet Meclisinde de
Hükûmetin coronavirüsle yürüttüğü mücadeleye ilişkin
değerlendirmede bulunuyoruz; doğru yaklaşımlarını
destekliyoruz, yanlış ve eksik olanları da ifade ediyoruz. En
büyük eleştirimiz şu: Bir kişi ve onun çevresindeki bir parti
temsilcileri, muhalefete yokmuş gibi davranıyor. Türkiye Büyük Millet
Meclisi âdeta şeklen çalışıyor. Muhalefet partileri olarak
dün de, önceki gün de araştırma komisyonu kurulması yönünde
önergeler sunduk, bu önerilerimizin tamamı reddedildi. Her partiden
eşit üyenin katılacağı araştırma komisyonunun
kurulması önergesini Adalet ve Kalkınma Partisi olarak siz verin, bu
önergeyi bizler destekleyelim. dedik ama bunu da reddettiniz, bu önerimize de
kulak tıkadınız.
Meclisin bir ihtisas komisyonu var;
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
ancak bu Komisyon, coronavirüs gündemiyle toplanmadı, sorumluluk
üstlenmedi, Mecliste grubu bulunsun bulunmasın siyasi partileri dinlemedi,
demokratik kitle örgütlerini dinlemedi, sendikaları ve odaları
dinlemedi, tıpkı Hükûmetiniz gibi.
Coronavirüs nedeniyle alınan önlemlerin,
alınması gereken önlemlerin ekonomik ve sosyal sonuçları var
diyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonu bu amaçla toplansın diye milletvekili
arkadaşlarımız Komisyon Başkanlığına dilekçe
verdi ancak Plan ve Bütçe Komisyonu da bu amaçla toplanmadı. D Tipi, E
Tipi, F Tipi, yarı açık, kadın, çocuk
Onlarca tip cezaevi var
ve bu cezaevinde 250 binin üzerinde mahpus var, bunların aileleri var.
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu toplansın
diye... Herkes bu konuda alınması gereken önlemler olduğunu
düşünüyor. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
toplansın diye dilekçe verdik, Meclis İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu da toplanmadı. Dolayısıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi şeklen çalışıyor. derken kastettiğimiz
şey bu. Coronavirüs salgınıyla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinin
herhangi bir sorumluluğu yok, herhangi bir şey yapması
gerekmediği anlaşılıyor.
Bir ortak akla ihtiyacımız var. Dün de
söyledim, Türkiye 1den büyüktür. Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinden
çok çok daha büyüktür. Bir ortak akıl aynı zamanda herkesi bu
mücadelenin parçası hâline getirecektir. Ancak, Hükûmet bir ortak
akılla mücadele etmek konusunda çekingen davranıyor. Sağlık
Bakanlığının sağlık iş kolunda örgütlü
sendikalar, odalar ve meslek örgütleriyle görüşmediği, bu konuda
iş birliği yapmadığı yönünde duyumlarımız
var. Umarım, bu duyum gerçek değildir.
Sayın Bakan, her gece vaka
sayısını açıklıyorsunuz ama
yaptığınız test sayılarını
açıklamıyorsunuz. İlk kez bugün burada test
sayısını duyduk. Birkaç şehirde, birkaç noktada değil;
her mahallede ve mümkünse her evde bu testlerin yapılmasına olanak
sağlayacak adımlar atmalıyız. Çünkü, test
yapılması, içinde bulunduğumuz salgının tam olarak ne
olduğunu gösterecek şey. Nitekim Coronavirüsle mücadele konusunda en
başarılı olan ülkeler, Güney Kore, Singapur ve Hong Kong gibi
ülkeler etkin iletişim ve gece gündüz tarama yaparak bunu
engelleyebildiler ama Bilim Kurulu üyesi bir arkadaşımızın
da söylediği gibi Biz Hong Kong, Singapur ve Güney Kore olmayı
çoktan geçtik, umalım İtalya olmayalım. Bakanlık, her gün
yaptığı test sayısını ve elindeki kit
sayısını mutlaka açıklamalıdır. Sayın Bakan,
dün hasta sayısının 198 olduğunu
açıkladınız. Bu hastalar hangi kentlerde yaşıyor,
Hükûmet bunu neden açıklamıyor? Oysa her ülke vaka
sayısını açıklıyor ve hükûmetler
sınırları kapatma, uçuşları durdurma gibi önlemleri ve
diğer kararları buna göre alıyorlar. Kentlerimiz için de bu tür
önlemler alınması gerekmez mi? Biraz önce siz söylediniz,
İranın Kum kenti eğer karantina altına alınabilseydi,
belki vaka sayısı İranda bu kadar
yaygınlaşmayacaktı. İranı Kum kentine karantina
uygulamadı diye suçlarken neden kendi ülkemizde hangi kentte, ne kadar
vaka var açıklamıyorsunuz?
Sayın Bakan, OHAL kanun hükmünde
kararnameleriyle ihraç edilmiş veya ataması yapılmayan
sağlık emekçileri var. Uzmanlığı, doktora tezi
coronavirüs olan bir akademisyenin de OHAL kanun hükmünde kararnameleriyle
ihraç edildiğini hepimiz öğrendik. Doğru mu, değil mi
bilmiyorum ama sosyal medyada bu arkadaşımızın adı,
soyadı ve bilgileri var. OHAL ilanından sonra hakkında
takipsizlik kararı verilmiş veya beraat kararı verilmiş
sağlık emekçilerini neden göreve almıyorsunuz? Salgın
katlanarak büyürken sağlık eğitimi almış sağlık
emekçilerine çok daha fazla ihtiyaç olacağını bilmiyor musunuz?
Lütfen gecikmeden hakkında beraat kararı olan, takipsizlik
kararı verilmiş olan ve ataması yapılmamış
eğitim almış sağlık emekçilerini bir an önce işe
alın, böylece coronavirüsle daha iyi bir mücadele yürütebilirsiniz.
Çocuk sahibi olan çalışan anne ve babalara
dönüşümlü olarak, ücretli çocuk izni verilmesi gerektiğini
savunuyoruz. Bu, sadece kamuda değil, özel sektörde çalışanlar
için de mutlaka uygulanmalıdır.
Şehir hastaneleri derhâl
kamulaştırılmalıdır. Şehir hastaneleri
kurulduğu için kapatılan hastaneler derhâl karantina hastanesine
dönüştürülmeli, karantinadaki hastalarla diğer hastaların
birbirini etkilemesi engellenmelidir. Şehir hastaneleri açarak diğer
hastaneleri kapattınız. Allah'tan bu hastaneleri henüz yıkmamıştınız.
Nitekim, Zekai Tahir Burak Hastanesini bu amaçla kullandınız.
Ankarada sadece Numune Hastanesi var, Yüksek İhtisas Hastanesi var, Sami
Ulus Çocuk Hastalıkları Hastanesi var; bu hastaneleri karantina
hastanesi olarak organize edebilirsiniz. Bu, şehir hastanesi politikasının
iflas ettiğini gösteren çok önemli bir göstergedir diye düşünüyorum.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Tam tersini
düşünüyorum.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Hiç
kuşku yok, özel sağlık kurum ve kuruluşları da bu
konuda gerekli sorumluluğu üstlenmelidir. Sağlık
Bakanlığı, sağlık emekçilerinin
sağlığını koruyacak önlemleri almalıdır.
Elbette, Sağlık Bakanlığı bir dizi önlem alıyor,
hiçbir önlem almıyor demiyoruz fakat gördüğümüz kadarıyla
hastanelerde sağlık personeline yeterince malzeme
dağıtılmıyor; maske konusunda sıkıntılar var,
önlükler konusunda sıkıntılar var, eldivenler konusunda
sıkıntılar var ve bunu gözlemliyoruz.
Elbette, sağlık personelleri ücret için
fazladan çalışmıyorlar ama fazladan çalışan, gece
gündüz demeden çalışan sağlık emekçilerini teşvik
etmek için mutlaka ek ücret ödemesi yapılmalıdır, en
azından sağlık personeline böyle bir katkı sunabiliriz.
Karantina işlemlerinin sağlıklı
yürütülebilmesi için mutlaka karantina merkezleri kurulmalıdır.
Öğrenci yurtları akla gelen ilk yerdi, bunun yanlış
olduğunu düşünmüyoruz. Sadece buradaki eksiklik, yurtların buna
hazırlanmamasıydı. Yarın öbür gün karantina
sayısı artabilir. Bunun için özellikle Egedeki, Akdenizdeki
otellerin, kullanılmayan büyük kentlerdeki boş binaların da
karantina merkezi olarak kullanılması için adımlar
atılmalıdır. Gerekirse, prefabrik karantina merkezleri
kurulmalıdır.
Siyasetin merkezine, ülke siyasetinin merkezine
yerleştirilen ve büyük acılara yol açan silahlanma
politikalarından, büyük inşaat ihaleleri işlerinden derhâl
vazgeçilmelidir. Neden? Çünkü buradan ayrılacak kaynaklarla
halkımızı, halklarımızı,
yurttaşlarımızı sağlıklı bir şekilde
yaşatabiliriz, onların sağlığını garanti altına
alabiliriz. Herkesin iş güvencesi devletin güvencesi altında, özel
sektördeki çalışanlara en az üç ay maaş güvencesi verilmelidir.
Bu bir yasal zorunluluktur, bu bir lütuf olmayacaktır. İşsizlik
Fonu da bu amaçla kullanılabilmelidir. Özellikle evsiz vatandaşlar
kapsamlı bir sağlık taramasından geçirilmeli; yurt, bakımevi,
misafirhane ve boş evlere evsiz, sokakta yaşayan vatandaşlar
yerleştirilmelidir.
Türkçe dışında, Kürtçe başta
olmak üzere diğer dillerde de çok dilli kamu spotları
hazırlanmalı, bu kamu spotları televizyonlardan, radyolardan
kesintisiz bir şekilde yayınlanmalıdır.
Hasta ve yaşlı mahpuslar açısından
duruşma günü veya tutuk inceleme günü beklenmeden derhâl inceleme ve
tahliye kararları verilmelidir. Yalnız, İranın bu süre
içerisinde 85 bin tane mahkûmu tahliye ettiğini unutmayalım.
Tutukluluk, adli kontrol önlemlerinden yalnızca bir tanesi. Mevzuatımızda
tutukluluk dışında da adli kontrol önlemleri var, yurt
dışına çıkış yasağı gibi, belirli
günlerde belirli aralıklarla karakollara imza verilmesi gibi, evden
çıkmama gibi, elektronik kelepçe gibi. Dolayısıyla akla gelecek
tek adli kontrol tutuklama değil. Mahkemelerin bu konuda derhâl -Adalet
Bakanlığının da bu konuda girişimleriyle- bir yol
alması ve tutuklu olanların, elbette ki tamamı olmayacak ama
tutuklu olanların olabildiğince tahliye edilmesi için
girişimlerde bulunulmalı. Ayrıca çocuklu olanlar,
yaşlılar ve hastaların hükümlü olsalar da cezalarının
infazı ertelenmeli ve bu kişiler de tahliye edilmelidir. Biz
yakın bir zamanda -çokça söylendi ama- Sivas katliamı
sanığının da yaşlılıktan tahliye
edildiğini gördük. Dolayısıyla bunun örnekleri var. Daha fazla
sağlıklarını tehlikeye atmadan
Ne kadar doğru
bilmiyoruz, Sağlık Bakanı elbette bizi bilgilendirir çünkü 2
cezaevinde coronavirüs testinin pozitif çıktığı söyleniyor,
karantina uygulaması başlatıldığı söyleniyor.
Umarız bu bilgi de doğru değildir ama cezaevleri Hükûmetten bu
konuda bir adım atılmasını bekliyor.
Mülteci, sığınmacı, koruma
altındakilerin kaldığı kamplarda tam teşekküllü
sağlık hizmeti verilmeli ve mutlaka koşulları
iyileştirilmelidir. Kamplarda kalan herkese coronavirüs testi yapılmalıdır.
Yine kayıt altında olmayan göçmenlere de kesintisiz sağlık
hizmeti verilebilmelidir.
Sayın milletvekilleri, konuşmamın son
bölümünde, dün Cumhurbaşkanı hem toplantıdan önce hem de
toplantıdan sonra bir dizi açıklamada bulundu, bununla ilgili de
partimizin görüşlerini sizlerle paylaşmak isterim. Şimdi,
Sayın Cumhurbaşkanı hem Koronavirüsle Mücadele Eşgüdüm
Toplantısından önce hem de sonra açıklamalarda bulundu ve bir
paket açıkladı. Bu pakette pek çok şeyin olmadığı
görüldü. Örneğin, bu pakette şimdiye kadar kaç test
yapıldığı bilgisi yoktu. Virüsün
yayılmasının nasıl engelleneceğine dair Sokağa
çıkmayın, temastan kaçının, ellerinizi sabunla
yıkayın. dışında yeterli bilgi yoktu. Ücretli izin
hakkı olmadığı için işe gitmek zorunda kalanlara dair
bilgi yoktu. 7,5 milyon işsizin bu salgınla nasıl mücadele
edeceği ve bu mücadelenin nasıl destekleneceğine dair bilgi
yoktu. Cezaevine yönelik alınacak önlemlere dair tek bir bilgi yoktu.
Peki, pakette neler vardı? 100 milyarlık paket, vergi indirimi ve
Hisarcıklıoğluna neşe vardı. Küresel bir
salgını bile siyasi fırsata dönüştürme gayreti vardı.
İşçi sınıfına sabır, dua, bolca kolonya,
sermayeye KDV indirimi, borç erteleme, faiz indirimi, stok finansmanı
desteği ve 100 milyarlık paket vardı. Sayın Cumhurbaşkanı
kendisine biraz daha fazla olmak üzere, konuklarla 1-2 metre mesafeli oturma
düzeni kurdu; Mecliste de biz bunu uyguluyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Son
cümlelerimi söyleyeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamamlayınız lütfen.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Peki Ankarada, örneğin, Tuzluçayırda,
Mamakta, Batıkentte, Sincanda, Etimesgutta oturan ve
Kızılaya gelip çalışmak zorunda olan bir
yurttaşı düşünün. Evden çıkacak, toplu taşıma
araçlarına, metro veya otobüse binecek. Örneğin, vergi dairesinde,
belediyede çalışıyor olabilir, akşama kadar yüzlerce
binlerce kişiyle temas edecek. Daha sonra, işi bitince tekrar toplu
taşıma araçlarına binecek, otobüse ve metroya binecek ve eve
girer girmez doğru banyoya gidecek, elini sabunla yıkayacak. Hop,
coronavirüsle mücadele ettik. Bu mudur yani? Vatandaşa önerdiğimiz
şey sadece bu mu?
Bakın, dünkü pakette 21 tane başlık
vardı ve bunlardan sadece 4 tanesi halk sağlığıyla
ilgiliydi ve Cumhurbaşkanı, konuşmasının
başından sonuna, tek bir kez halk sağlığı
lafını kullanmadı. Sayın Cumhurbaşkanının
dünkü mesajı netti: Siz salgına karşı kendinizi koruyun,
biz size düşük faizli kredi verelim. Biz buna karşı şunu
söylüyoruz: Birlikteyiz, çaresiz değiliz, hep birlikte
aşacağız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.(HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Tekin Bingöl.
Buyurun Sayın Bingöl. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Bakana hoş geldiniz diyor,
verdiği bilgiler için teşekkür ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, yerküre çok ciddi bir
sorunla karşı karşıya, dünyada hemen hemen hiçbir ülke yok
ki bu salgından nasibini almamış olsun; önemli bir sorun, bir
büyük pandemi. Bunu aşmanın yolu, bir toplumsal
dayanışmanın, birlikte hareket etmenin yolundan geçiyor.
Sağlamamız gereken bu ama bir şeyin de altını çizmek
istiyorum ki artık bu pandemi sonrası, dünyada her şey eskisi
gibi olmayacak. Bugün dünya, ırkçıların cirit
attığı, şiddetin, savaşın kol gezdiği,
vahşi kapitalizmin emekçi halk yığınlarını
olabildiğince sömürdüğü, insan hakları ihlallerinin tümüyle yok
sayıldığı bir dünya. Bu pandemi, sonrasında,
umarım ki paylaşmanın, dünya genelinde
dayanışmanın, kardeşlik duygusunun, özgürlük ve insan
haklarının hâkim olduğu yeni bir dünyaya, yeni bir döneme yol açar.
Değerli arkadaşlarım, bu sorun
çözülürken katılımcılık çok önemli,
katılımcılığı sağlamak için de en temel
unsur şeffaflık. Şeffaflık, toplumun yaygın bir
şekilde bu konuyla ilgili bilgilendirilmesini
sağladığı gibi kurumları da güvene taşır ve
kurumların güvenini pekiştirir. Bu, çok önemli. O açıdan bu
sorunun her aşamasında büyük bir açıklıkla,
şeffaflığa dikkat edilerek kamuoyunun bilgilendirilmesi
gerekiyor. Başlangıçta bu tümüyle yapıldı mı?
Yapıldı dersem, vallahi doğruyu söylemiş olmam.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ya, CHP heyeti ziyaret etti
ya Sayın Bakanı. Niye
TEKİN BİNGÖL (Devamla) - Ama biz şunu
yaptık: Sorumlu muhalefet olmamızın gereği,
başından sonuna kadar, son derece duyarlı, hassas davranarak, bu
sorunun hepimizin sorunu olduğu bilinciyle bir anlayış
sürdürdük. Önerilerimiz, uyarılarımız ve dikkat çekmek
istediğimiz konular tümüyle konuşmalarımıza hâkimdi Genel
Başkanımızdan en mütevazı üyemize kadar. Peki, ne oldu? Az
önce bahsettiğim gibi, başlangıçta bu bilgi
paylaşımı ciddi bir şekilde sağlanmadı,
örneğin testlerin günlük sayısı açıklanmadı; nihayet
bugün 10 bin rakamından bahsediliyor. Acaba bundan sonraki süreçte yeterli
kit ve hızlı test var mıdır, miktarı nedir? Bunu
bilmemiz lazım.
Başka önemli bir şey: Yine Sayın
Bakan burada bahsetti, bugünden itibaren 18 merkezde bu testlerin
yapılacağını ifade etti ama bu yeterli değil.
Artık öyle bir pandemiyle karşı karşıyayız ki bu
testlerin 81 ilde, bütün devlet hastanelerinde ve üniversite hastanelerinde
yapılma zorunluluğu var. Yeterince kit var mı? Bu
rakamların da açıklanması lazım.
Bakın, değerli arkadaşlar,
başlangıçta, ilk günler korku ve panik yaratılmasın diye
elbette hassas davranıldı ama bu eşik aşıldı;
artık doğru ve yaygın bilgilendirme halkın bilgilenmesiyle
birlikte tedbir alınmasını beraberinde getirecektir, o nedenle
şeffaflık çok önemli.
Başka bir husus: Az önce Sayın Bakan
burada kahramanları alkışlattı, biz de o kahramanları
yürekten alkışladık ama o kahramanların yani
sağlık çalışanlarının kahramanlıkları
bugüne özgü değil, 1915te Çanakkalede tıbbiyeli öğrenciler o
kahramanlığı gösterdiler. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Emperyalizme karşı ulusal
kurtuluş mücadelesi verilirken o tıbbiyeliler o
kahramanlığı gösterdiler.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) Ya ne alaka!
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Ve hayatın
her alanında, herhangi bir şiddet söz konusu olduğunda, bir
tabii afet olduğunda mutlaka, en başta o kahramanlar görevlerini ifa
etmekle sorumlu hissediyorlar. Peki, değerli milletvekilleri,
alkışladığımız, övgü dolu sözlerle karşıladığımız
bu kahramanlara sadece bunları mı yapmalıyız? Günlerdir
Parlamentoda coronavirüs konuşuluyor, övgüler diziyoruz ama neylersiniz ki
torba yasa konuşuyoruz, uluslararası anlaşmalar
konuşuyoruz. Sayın Bakan, gelin, şu övgü dizdiğiniz,
alkış istediğiniz kahramanların sağlıkta
şiddet yasasını bu Parlamentoya getirerek çıkaralım.
(CHP sıralarından alkışlar) Sayın Bakan, gelin, zor
koşullarda çalışan sağlık
çalışanlarının en azından daha iyi koşullarda
çalışma imkânlarını birlikte sağlayalım.
Çocukları evde, yirmi dört saat esasına göre
çalışıyorlar; çocukları özel kreşlerde, onların
gözleri arkada kalmadan huzur içinde çalışmalarını
sağlamalıyız. Özel, hastanelere yakın konaklama
imkânları sağlamalıyız, özel ulaşım imkânları
sağlamalıyız ki o bahsettiğiniz kahramanların
sorunları bir nebze çözülsün ve rahat bir şekilde, stresten uzak,
moral ve motivasyonlarını yüksek tutarak çalışmaları
sağlansın, yapılması gereken bu. Kahramanları
alkışlayalım ama haklarını da teslim edelim, bu
Parlamentonun yapması gereken bu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, katılımdan bahsediyoruz.
Toplumsal dayanışma çok çok önemli, hepimiz vurgu yapıyoruz ama
neylersiniz ki bu çalışmanın içinde önemli kuruluşlar yok,
Türk Tabipleri Birliği yok; on binlerce üyesi var, 65e yakın şubesi
var ve bunların uluslararası meslek kuruluşlarıyla çok
yakın diyalogları var. Bilgi alışverişi çok yüksek
düzeyde, üstüne üstlük Türkiyenin her tarafından çok rahat bir
şekilde bilgi akışı sağlanıyor. Ee, uzmanlık
dernekleri var. Mesela, Aydın Tabip Odasının
hazırladığı çok güzel bir rapor var; Aydının
özel koşullarının, hastane koşullarının,
sağlık çalışanlarının şu anda içinde
bulunduğu koşulları enine boyuna irdelemiş. Peki, ne olur
bu meslek odaları, sendikalar, sivil toplum örgütleri, uzmanlık
dernekleri sürece katılsa; bu bilim kurullarına bu kuruluşlardan
birer kişi katılsa? Bu bir zenginlik, bu bir toplumsal
dayanışma, bu bir katılımcılık. Bu, önemli
ölçüde, gerçekten, bu sorunun şeffaf bir anlayışla çözülmesini
sağlayacaktır.
Biz, az önce bahsettiğim gibi,
sorumluluğumuzun gereği yapmamız gereken her şeyi
yapıyoruz. Dün, Sayın Genel Başkanımız çok ciddi, çok
önemli konularda açıklamalar yaptı. Bugün, Grup Başkan Vekilimiz
45 maddeyi içeren öneriler paketimizi Sayın Bakana verdi. Başka şeyler
de yaptık. Belki sizin için çok önemli olmayabilir. Cumhuriyet Halk
Partisinin kayıtlı üyelerinin tümünü taradık. Sağlık
mensubu bütün arkadaşlarımızı, iletişim adreslerini,
uzmanlıklarını tespit ettik, hazır bekliyor. İhtiyaç
duyulduğunda, gönüllülük esasına göre o
arkadaşlarımızın hepsi o kahramanlar gibi göreve
hazır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu sorumluluğun
gereğini yerine getiriyoruz.
Bir başka şey, şimdi, çokça
bahsediliyor ama gereği yapılmıyor: Dün bir paket
açıklandı, bizi mutlu eden bazı hususlar vardı. Mesela, 700
bine varan öğretmen arkadaşımızdan 20 bininin
atanmasının yapılıyor olması. Müthiş bir
şey, çok sevindik. Yeter mi? Vallahi yetmez. Ancak 600 binin üzerinde
tayin bekleyen sağlık personeli var. Bu insanlara 2019 yılında
söz verildi, Sayın Bakan burada; 29 bin personeli 2019 yılı
içinde alacağız. dendi. Ne oldu? Ne oldu? Sümen altında
kalıyor, dile getirilmiyor. (CHP sıralarından
alkışlar) Ama işte, bugün, gün bugün. Sağlık
çalışanlarına en çok ihtiyacımızın olduğu
günlerde bunların bir kısmının ataması yapılamaz
mı? Bakın, atamaları yapılmış ama güvenlik
soruşturması nedeniyle göreve başlatılmayan
sağlık çalışanları var, bunlar niçin
başlatılmıyor? Belki, değerli arkadaşlar, gün gelecek -umarım
o günleri görmeyiz- emekli sağlık personellerini dahi ihtiyaç
hasıl olduğunda göreve çağıracağız. Ya, dinamik,
genç, pırıl pırıl sağlık personelleri var, niçin
bunların atamasını yapmıyoruz? 30 bin, 40 bin, 50 bin, her
neyse; yapalım bunların atamalarını. Bunlar, heyecanlı
genç kardeşlerimiz, eğitim almış kardeşlerimiz ama
yok
Sadece, sözde birtakım konularla geçiştirilmeye
çalışılıyor.
O kadar çok konuşulacak konu var ki,
cezaevleri
Cezaevleri, burada müthiş bir sorun. Bu sorunu
aşmanın yolu sadece görüşleri, ziyaretleri yasaklamakla olmaz,
bazı davaların ertelenmesiyle olmaz. Bakın, Grup Yorumun
üyeleri açlık grevinde ve ölüme terk edilmişler. Ya, bu insanlar
kaçmıyor, bunların en azından o düşen dirençlerine
karşılık serbest bırakılması lazım.
Basın emekçileri var
Hepsi, bu ülkenin
katıksız yurtseverleri ama hepsi tutuklu. Ya, bırakın
bunları, bu insanlar çıksın, davaları devam etsin, ne olur?
Kaçmazlar, adresleri belli. İnanın, onlar yurtseverlik
kimliğiyle hiçbir yere gitmezler, çağrıldığında
yine koşa koşa giderler, davalarına girerler.
Şimdi, bakın, dün paket
açıklandı, sevindiğimiz başka şeyler de oldu. Mesela,
emekli maaşları 1.500 liraya çıkarıldı. Sayın
Genel Başkanımızın ve bizim dilimizde tüy bitti. Her
fırsatta dedik ki: Ya, bin liranın altında emekli
maaşı alan vatandaşlarımız var; 800 lira, 900 lira
emekli maaşı alanlar var. Hayır, zinhar böyle bir şey
yok. dediler ama hayat bizi yine haklı çıkardı. Dün, 1.500
liranın altında emekli maaşı olanların olduğu
teyit edildi ve maaşları bugün -maalesef bugün- 1.500 liraya
çıkarıldı; tıpkı, iki bayramda emeklilere birer
maaş ikramiye verilsin diye, ısrarlı takibimiz sonucunda
verildiği gibi.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum)
Ağabey, yapma ya!
TEKİN BİNGÖL (Devamla) 1.500 lira yeter
mi? Vallaha yetmez. 2.257 lira açlık sınırının
olduğu bir ülkede, 7.253 lira yoksulluk sınırının olduğu
bir ülkede 1.500 liranın yetmesi mümkün mü? Ama hiç olmazsa emekli
maaşları 1.500 liranın altında olmaktan çıktı; bu
da bir ölçüde bizim ne kadar haklı, ne kadar doğru tespitler
yaptığımızın, ne kadar gerçekçi işler
yaptığımızın bir başka kanıtı.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) Teşekkür ettik.
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Bakın,
değerli arkadaşlar, bir başka konu: Şimdi, AVMler ve
marketler boşaltıldı, reyonlarda malzeme yok, günlerdir
kamuoyunu meşgul ediyor. O marketler üst gelir gruplarının
yaşadığı bölgelerdeki marketler. Bin lira, 1.500 lira,
2.200 lira asgari ücret alan vatandaşlarımız var. 22,5 milyon
asgari ücretli var; 12,5 milyon emekli, dul ve yetim var. Ya, bunlar o
reyonların önüne yaklaşabilirler mi? Peki, ne olacak? En az üç hafta
evde kalacaksınız. Eyvallah, kalsınlar. Alacakları bin
lirayla, 1.500 lirayla üç hafta boyunca ne alacaklar? 3-5 paket makarna, 3-5
kilo bulgur, birkaç kilo soğan, patates. E, sonra? Bitti. Ne olacak üç
haftadan sonra da uzarsa? O insanlar evlerinde kaderlerine hapsedilecekler.
Yeni bir vaka çıkacak, evlerinde uzun süre kalmak zorunda kalanların
açlıkla karşı karşıya kaldıkları -umarım
olmaz- ölümle sonuçlanan vakalarla karşılaşacağız.
Bunların sorunlarının çözülmesi lazım. Bunların
sorunları çözülmeden bu meseleyi sonuna kadar bitirmek asla söz konusu
olamaz çünkü yüzümüzü emekçilere, yoksula, garibana döndürmek zorundayız;
aksi takdirde, sadece palyatif, böyle, günü kurtaran açıklamalarla hiçbir
sorun çözülmez.
Trump diyor ki: Ben her eve bin dolar
vereceğim. Macron arttırıyor Ben her eve bin euro
vereceğim. diyor. Biz de 900 liralık emekli maaşını
1.500 liraya çıkardık diye bunu övgüyle kamuoyuyla paylaşıyoruz.
Mesele bu değil.
Sayın Bakanım, biz şeffaflıktan
yana olduğumuzu her fırsatta söyledik. Bakın, şüpheli
vakalar niçin açıklanmıyor?
Başka bir şey, dünden itibaren kamuoyunu
meşgul eden bir olay var: Kara Kuvvetleri eski Komutanı Aytaç
Yalmanın ölümü. Bunun coronavirüsle olduğu söyleniyor. Sayın
Bakanın bütün bunları açıklaması gerekiyor, kamuoyunun
bilgilendirilmesi gerekiyor. Bu müphem, bu şüpheli durumların ortadan
kaldırılması lazım. Ne kadar laf atarsanız atın,
bir kulağımdan girer, bir kulağımdan çıkar. Ben
gerçeklerden bahsediyorum, ben doğrulardan bahsediyorum. Doğrular
acıdır, sizi rahatsız ediyor olabilir. Hiç merak etmeyin,
halkımız bunların hepsinin farkında.(CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Bingöl.
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bir başka husus hastaneler. Acaba,
olası büyük bir salgınla
karşılaştığımızda yeterli solunum destek
cihazı var mı?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Var, var.
MURAT EMİR (Ankara) Nereden biliyorsunuz?
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) Olmadığını
nereden biliyorsunuz?
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Yeterli tıbbi
cihazlar var mı? Yeterli alet edevat var mı? Yeterli hijyen
malzemeleri var mı?
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) Bakan söyledi ya.
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Şimdi, yine
burada bir şeyden bahsediliyor, dünkü pakette şöyle bir açıklama
yapıldı.
BAŞKAN Sayın Bingöl, bir saniye...
Değerli arkadaşlar, lütfen
Buyursunlar Sayın Bingöl.
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Dünkü paket
açıklanırken bir şey daha yapıldı, denildi ki: 65
yaş üzerindeki her vatandaşımıza kolonya ile maske
dağıtacağız. Eyvallah...
Değerli milletvekilleri, bu ülkenin çok güzel
gelenekleri vardır. Hangi eve giderseniz gidin, hangi işyerine
giderseniz gidin, size ilk kolonya ikram ederler. Marketlerde de, bakkallarda
da, eczanelerde de ilk önce kolonya bitti. Bu bir gelenek. Şimdi,
değerli milletvekilleri, 25-30 cclik kolonyayla, bir iki maskeyle bu
iş çözülmez. Yapacağınız iş yeterli sayıda
solunum destek cihazı almak, yeterli sayıda yoğun bakım
ünitesi açmak, tedbir olsun diye önemli ölçüde, normal yatak servislerini
yeterli sayıda yoğun bakıma dönüştürmek. Böyle tedbirler
almak lazım. Bu tedbirleri almadan, havadan sudan konuşarak, laf
atarak sorunu çözemezsiniz. Kulak verin, bizi dinleyin. Biz hep gerçekleri
sizinle paylaştık, kulak kabartmadınız, Türkiyenin
başını belaya soktunuz, bu hâle getirdiniz. Umut ediyorum ki bu
sorun birlikte çözeceğimiz bir sorun olacaktır.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum ) Sayın Bakan
açıkladı, dinlememişsin!
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Ama Sayın
Bakanın burada bahsettikleri, vallahi daha önce
açıkladığı konuların çok ötesinde değil. Her gün
Sayın Bakanı büyük bir merakla, heyecanla gece on ikiden sonra
dinliyoruz, neler kavrayabiliriz diye takip ediyoruz. Keşke bu bahsettiğim
sorunların cevaplarını biraz daha detaylı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür mahiyetinde son sözünüzü
söyleyin.
Buyurun.
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Peki, son söz: Bu
sorun hurafelerle, farklı anlayışlarla, şarlatanların
önerdikleriyle çözülmez. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bu
sorun toplumsal dayanışmayla, aklın ve bilimin önderliğinde
çözülür. Gelin; bilimi, bilimselliği ilke edinin, bu sorun çözülsün.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın
Başkan
.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın, Hükûmetin ve
Sağlık Bakanının çalışmaları konusunda
istişareye dönük değerlendirmeler yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün kürsüye çıkan her hatibin de ifade ettiği gibi
31 Aralıkta Dünya Sağlık Örgütünün ilan etmiş olduğu
bir pandemiyi konuşuyoruz. Ülkemizde ilk andan itibaren alınan
önlemler ve atılan adımları, milletimizle beraber
dayanışma içerisinde yaptığımız
çalışmaları paylaşmak ve gelecekle ilgili yapılacak
çalışmalar konusunda millî iradenin tecelligâhı olan burada
istişarelerde bulunuyoruz.
Sayın Bakanımızın
bilgilendirmesini dinledik ancak böyle bir meselede milletimizin de bizden
beklediği ve başarıya gidecek mücadelenin de yegâne istikameti
olan suhuletle ve istişare ederek yolumuza devam etmemiz lazım.
Böylesi bir meselede, 22 Ocakta, daha henüz işin en başında,
Wuhanda meydana gelen olayla başlayan kapıları kapatmayı
aşama aşama gerçekleştiren ve en başından itibaren de
istişareyi ve bilimsel metodu kendisine şiar edinmiş ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım efendim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) -
.çoğulculukla ve
katılımcılıkla yapmış olduğu
çalışmaları bütün siyasi parti grupları nezdinde teveccüh
gören Sayın Bakanımızın, başta Cumhurbaşkanımızın
ve Hükûmetimizin çalışmalarını
itibarsızlaştırmaya dönük değil, istişareye dönük
değerlendirmeler yapmamız gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
4.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Denizli Milletvekili
Cahit Özkanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve muhalefet olarak üzerlerine düşeni fazlasıyla
yaptıklarına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
sözcümüz bir ithamla karşı karşıya. Asla ve asla
Bir müsaade eder misin Başkan? Başkan, bir
müsaade edersen, bir müsaade edersen
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Hayır, Sayın
Milletvekiliniz bana şey yaptı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir müsaade et ya, gözünü
seveyim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Sayın
Milletvekiliniz kürsüde de yaptı, şimdi de yapıyor
aynını. Önce sahip çıkacaksınız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Arkadaş
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Bakar mısın
lütfen? Lütfen ama Sayın Milletvekilinize bakar mısınız?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hadi önüne dön, bir şey
yok, bir şey yok.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Hayır
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
önemli bir gündemimiz var. Hafta başından beri meseleyi ne kadar
dikkatle götürdüğümüzün en canlı tanığı sizsiniz.
Sayın Hatibimiz Sayın Bakanın, sağlık ordusunun,
sağlık çalışanlarının ve emekçilerinin
haklarını elbette teslim etti. Ama konuşmanın bir
tarafında, siyasi bir parti, bir muhalefet partisi olma
sorumluluğuyla her kelimesini dikkatle seçerek gördüğü bazı
eksiklikleri dile getirmesinden daha normal bir şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız efendim?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bugün, içinde
bulunduğumuz bu nazik durum iktidar partisi milletvekillerini
olmaları gerektiğinden çok daha hassas, çok daha alıngan ve
belli konularda çok daha cüretkâr yapmış. Biz, sizin suyunuza göre,
makbul bir muhalefet partisi olmak durumunda değiliz. (CHP
sıralarından alkışlar) Biz halktan
aldığımız yetkiye göre doğru bildiğimizi
doğru yerde söyleyeceğiz. Takdir edilecekse takdir de ederiz,
eleştirilecekse eleştiririz, kınanacaksa kınarız. Çok
rica ediyorum, dün de bunu ifade ettim, burada şuna dikkat edelim: Tekin
Bingöle saldırı, Türk Tabipleri Birliğini, mensubu olduğu
meslek örgütünü andığı andan itibaren başladı.
Efendim, diyor ki oradan: Bilmem nereye imza atmış. Ya, ona
bakarsanız, kategorik bir karşıtlık inşa edeceksek siz
geçmişte nelere imza attınız. Biz bu süreçte partinizin
seçilmiş Genel Başkanının atadığı bir bakana
bir kredi açıyoruz, katkı sağlıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Lütfen, bitireyim mi?
BAŞKAN Buyurun efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ve bu meselede bir fay
hattı yaratıp da bir ayrışma, bir uzaklaşma, bir
kutuplaşmadan dolayı, bu konuda toplumsal bir zafiyet ortaya
çıkmasın diye çırpınıyoruz. Bir tarafta, Türkiye'nin
en kadim, en köklü meslek örgütü elini uzatmış Bu krizi birlikte
yönetelim. diyor, o el havada bırakılıyor. Çünkü ne
yapmış? Size göre yanlış bir imza atmış
geçmişte. Onlara devam ederseniz bu ülkenin emekçiden yana, halktan yana,
yoksuldan yana en kötü kararlarına imza attığınız
hâlde, Gar katliamından tutunda da içimizde dünya kadar yaraya tuz
basıp şimdi susmuşken, en kategorik karşı
çıkacağımız siyasete şu hassas günlerin hürmetine
sesimizi belli bir tonun altında tutuyorken, Türk Tabipleri Birliği
nefreti üzerinden tabibimize ve hatibimize yapılan
saldırıyı kınıyoruz, kabul etmiyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RECEP ŞEKER (Karaman) Ne alakası var!
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) Ne alaka, ne alaka
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN İzninizle hatibe
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
tamamlayamadım ki.
BAŞKAN Peki, tamamlayınız efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Buradan bir kez daha
söyleyelim: Taç giyen baş akıllanacak. Muhalefet konuşur ama
Edebalinin verdiği öğüt muhalefete değil, iktidaradır.
Bugün, her şeyi duyma değil, yapılan katkıyı duyma,
eleştiriye tahammüllü olma günündesiniz. Bugün, bu meselenin
gelişinden buraya kadarki tavrımız size hak etmediğiniz bir
cesareti, hak etmediğiniz bir kibri yüklemesin. Memleketi
sevdiğimizden, konunun hassasiyetine duyduğumuz saygıdan
dolayıdır. Asla ve asla Cumhuriyet Halk Partililere, hatiplerimize,
temsil ettiğimiz camiaya karşı tutunduğunuz tutumu, bu
sözleri kullanmayın, bundan sonraki süreçte meseleyi germeyin. Size burada
iktidar sorumluluğu düşer. Biz muhalefet olarak üstümüze düşeni
fazlasıyla yapıyoruz.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) Belli belli
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özkan, sanırım
konu vuzuha kavuşmuştur, bir cümleyle lütfen...
5.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, ana
muhalefet partisi dâhil bütün siyasi parti gruplarının yol
açıcı istişare niteliğindeki değerlendirmelerine
sonuna kadar sahip çıktıklarına ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
tabii, kimsenin kimseye had bildirme gibi ne bir hakkı var ne de had
bildirilme gibi bir şeye tahammüle mecburiyetimiz var. Bu noktada Anayasal
görevimizi burada icra ediyoruz ve tabii ki siyasi partilerin eleştirileri
olacaktır, zorlayıcı eleştirileri de olacaktır ancak
hiç kimsenin AK PARTİ Grubuna milletin emanetini yere
düşürdüğü benzetmesini yapma yetkisi yoktur.
Bakınız, şu anda, fakirin
fukaranın, garip gurebanın, milletin emanetini
başımıza taç ettiğimiz için bu millet bize yetki vermiş
ve biz de bu millete hizmetkâr olma mücadelesini yerine getiriyoruz. Bu
anlamda, ana muhalefet partisi dâhil diğer bütün siyasi parti
gruplarının yol açıcı, istişare niteliğindeki
bütün değerlendirmelerine elbette, burada, sonuna kadar sahip
çıkıyoruz; Sayın Bakanımız da bunları not
alıyor. Bu anlamda, konumuzun tabipler odası
olmadığını biliyoruz; konumuz, ülkemizin ve dünyanın
mücadele ettiği coronavirüs vakasıyla mücadeledir.
Bu konuda bütün Genel Kurula, bütün siyasi parti
gruplarına yeniden teşekkür ediyorum, sağ olun.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Hükümetin Gündem Dışı
Açıklamaları (Devam)
1.- Sağlık Bakanı Fahrettin
Kocanın, coronavirüs salgını riski, mevcut durum ve alınan
tedbirlere ilişkin gündem dışı açıklaması ve
İYİ PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Dursun
Müsavat Dervişoğlu, MHP Grubu adına Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycan, HDP Grubu adına Batman Milletvekili Mehmet
Ruştu Tiryaki, CHP Grubu adına Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, AK
PARTİ Grubu adına Erzurum Milletvekili Recep Akdağ, Ankara
Milletvekili Mustafa Destici, İstanbul Milletvekili Erkan Baş,
Afyonkarahisar Milletvekili Gültekin Uysalın aynı konuda
konuşmaları (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Recep Akdağ.
Buyursunlar Sayın Akdağ. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP AKDAĞ (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubumuz
adına, bütün dünyayı kasıp kavuran coronavirüs
salgınıyla ilgili olarak Sayın Bakanımızın
yaptığı bilgilendirme ve gruplarımızın
yaptığı katkıları da dikkate alarak açıklamalarda
bulunmak üzere huzurunuzdayım.
Hepimizin bildiği gibi bulaşıcı
hastalıklar, bulaşıcı hastalık salgınları,
insanlık tarihi boyunca, bazen savaşlardan bile daha çok sayıda
insanın ölümüne sebep olmuştur. Biz, ülke olarak, millet olarak
sıkıntıların üstesinden birlikte gelme hasleti olan,
özellikleri olan bir milletiz. İşte, daha bir gün önce 18 Mart
Çanakkale Zaferinin 105inci yıl dönümünü birlikte kutladık. Bu,
Çanakkale Zaferinde de böyle olmuştur, Kurtuluş Savaşında
da böyle olmuştur ve bunun en yakın örneği de 15 Temmuzda
yaşandı; hep birlikte, bu çatının altındaki
değerli milletvekilleri, bütün milletimiz, büyük bir
sıkıntıyı bertaraf etmek için gerçekten müthiş bir
basiret, bir feraset gösterdi. Ben inanıyorum ki bu coronavirüs
salgını konusunda da milletimiz hep birlikte bu basireti
gösterecektir. Bizler de muhalefetiyle iktidarıyla bu yüce çatı
altındaki milletvekilleri olarak elbette sürece katkı vereceğiz,
yapılan her türlü hizmete, planlamaya katkı vereceğiz.
Gruplar adına yapılan konuşmalardan
ben kendi adıma çok istifade ettim. Biliyorum ki başından beri
olumlu yaklaşımıyla bu meseleyi yöneten Sayın
Sağlık Bakanımız ve ekibi de -onlara da hoş geldiniz
diyorum- bunlardan istifade edecekler. Gerçekten, başından beri ortak
aklı ortaya koyma konusunda milletvekillerimizin ve
gruplarımızın tutumu da takdire şayandır. Görüş
farklılıklarının olmasını çok tabii
karşılamak lazım. Bakınız, farklı ülkelerde hem
de gelişmiş ülkelerde yani bilimin çok geliştiği ülkelerde
bile farklı yaklaşımlarla karşılaşabiliyoruz.
Dahası, kurulmuş olan Bilim Kurulunun içinde de -ben de bu bilim
kurullarıyla geçmişte salgınlarda çalıştım-
görüş farklılıkları olur bazen. İki bilim insanı
yan yana oturur, birisi aynı alanda başka bir şeyi önerir,
birisi başka bir şeyi önerir. Görüş
farklılıklarının olması çok tabiidir. Önemli olan,
meseleye samimiyetle yaklaşılıyor mu; önemli olan, meseleye
karşı gösterilen liderlik ne durumdadır? Allaha binlerce
şükürler olsun, Cumhurbaşkanımızın krizler
karşısında -ama hangi kriz olursa olsun- her zaman
gösterdiği yüksek dirayeti biz bu salgında da görüyoruz. Koordinasyon
sağlandı; bakanlıkların, kurumların,
kuruluşların, Sağlık
Bakanlığımızın biraz da tabiatıyla bu meseleye
başat müdahalesiyle beraber planlamalar yapıldı ve bugüne kadar
gerçekten oldukça iyi gitti.
Aslında son kırk yılda bütün dünyada
virüs kaynaklı salgınların arttığını
görüyoruz enteresan bir biçimde. Yani diğer mikroorganizmalara,
bakterilere karşı başarılı olduk dünyaca ama virüsler,
bu küçücük canlılar, ilim dünyasınca canlı olup
olmadığı bile bazen tartışılan bu varlıklara
karşı bazen bütün dünya, bütün insanlık çaresiz kalabiliyor.
İşte, çaresiz kalmayalım diye hep birlikte gayret ediyoruz.
Hatırlayınız, geçmişte ülkemizde
de kuş gribi, SARS... Önce, SARSın ülkemize girmesini
engelleyebilmiştik. Kuş gribine karşı oldukça
hazırlıklıydık ve nitekim Dünya Sağlık Örgütü o
zaman hazırladığımız, Türkiye Cumhuriyeti olarak
hazırladığımız, Pandemi Hazırlık
Planını bütün dünyaya örnek göstermişti. Daha sonra,
hatırlayacaksınız, H1N1 salgınını
yaşadık, orada da dünya ortalamalısının daha
altında kayıplarla bu salgını atlatabildik. Çünkü gerçekten
iyi hazırlanmıştık. Çünkü Türkiyenin sağlık
sistemi, bu tip salgınlara karşılık verme hususunda
dünyanın birçok ülkesine kıyasla iyi bir noktaya getirilmişti,
bugün de Allaha şükürler olsun ki iyi bir noktadayız.
Ve nitekim, Sağlık
Bakanlığımız Ulusal Pandemi Planımızı belli
aralıklarla, belli periyotlarla yenilemektedir. Bu salgından hemen
önce, 2019 yılında da Sağlık
Bakanlığımız pandemi planını yenilediği
için, Bakanlığımız ve Sayın Bakanımız bu
meseleye hazır olduğu için, bütün kuruluşlar bu meseleye
hazır olduğu için birçok adımı, diğer ülkelerin
atamadığı adımları biz, erkenden atma
imkânını bulduk.
Türkiyede çok iyi işleyen bir Erken Uyarı
ve Cevap Sistemimiz var. Bu tip salgınlara -epidemiyoloji diyoruz
tıpta- epidemiyolojik anlamda cevap verecek şekilde yetkin
eğitimler almış bir sağlık personeli kadromuz var ve
şükürler olsun ki böyle.
Ve iktidarımız döneminde, 2002den bu yana
kadar, on yedi-on sekiz yıl içerisinde geliştirdiğimiz ve
yenilediğimiz sağlık altyapımız, operasyonel gücümüz,
bilimsel yaklaşımımız, başından beri Sayın
Bakanımızın da mükemmel örneklerini gösterdiği
şeffaflık geleneğimiz, dünyayı kasıp kavuran Covid-19
pandemisinde bizim büyük avantajlarımız olmuştur.
İşte, yanı başımızda İranı gördük, yanı
başımızda İtalyayı gördük, üzüldük de gerçekten
oralarda meydana gelen hadiselere, biraz hazırlıksız
yakalandıklarını hep beraber fark ettik. Şimdi, bu
sağlık altyapısından bahsedilirken şehir
hastanelerinden de bahsetti bazı arkadaşlarımız.
Değerli arkadaşlar, şehir
hastanelerinin altyapı itibarıyla, bir pandemiye hazırlık
itibarıyla, özellikle, yoğun bakım yatağı kapasitesi
itibarıyla da ülkemize çok büyük katkıları vardır. Siz, bir
şehir hastanesini bir pandemide kullanabilirsiniz, kullanmayabilirsiniz,
bir blokunu kullanırsınız ama toplu olarak, bu hastanelerin
ülkemizdeki yoğun bakım kapasitesini, ülkemizde hasta bakım
kapasitesini arttırdığını hepimiz biliyoruz.
Şimdi, Sağlık Bakanlığımız -biraz önce
Değerli Bakanımız da ifade ettiler- bu anlamda, önce belli
hastaneleri belirlemişlerdi. Şimdi, müdahale edebilecek her hastanede
bu imkânlar oluşturuluyor: Üniversite hastanelerinde, kamu hastanelerinde,
Sağlık Bakanlığı hastanelerinde ve özel hastanelerde.
Türkiyenin oldukça gelişmiş bir özel hastane altyapısı
var. Tabii ki böyle bir durumda onlar da ellerini taşın altına
koyacaklar. Vaka sayılarının artmaması hepimizin en büyük
temennisidir; artabilir, hep beraber gayret ediyoruz, bu hususta herkes elinden
geleni yapıyor ama vaka sayılarının artışına
karşı değerli arkadaşlar, gerçekten, altyapımız
iyidir. Biraz sonra size bazı grafiklerle bunları göstereceğim.
Sayın Cumhurbaşkanımızın
talimatları ve yönetiminde Sağlık
Bakanlığımız gecikmeksizin bir Bilim Kurulu
oluşturmuştur, bütün önlemleri proaktif biçimde ortaya
koymuştur. Zamanında alınan kararlar bütün kurumların
katkı ve uygulamalarıyla da hayata geçirilmiştir. Ben
bunların detaylarına girmeyeceğim. Dün, Sayın
Cumhurbaşkanımız detaylarıyla anlattı; bugün,
Sayın Bakanımız da detayların bir kısmını
verdi. Bazen, sorular soruluyor: Şu konuyu Sayın Bakan niye
açıklamadı? Değerli arkadaşlar, yani her detay
açıklanmayabilir ama biz, şeffaflığın olması
gereken seviyede olduğunu başından beri görüyoruz. Bunda hiç
kimsenin bir kuşkusu olmadığına da ben eminim.
Bazı ülkelerde birbirine zıt biçimde
görülen; bir kısmında toplumsal duyarsızlık, bir
kısmında, böyle, panik uç noktalarına da Türkiyede
savrulmadık. Orta yolu takip ettik, şeffaf davrandık ve
toplumsal güveni de ayakta tuttuk. Alınan tedbirlerle
hastalığın ülkemize girişi geciktirildi, şimdi yurt
içinde yayılmayı önlemeye çalışıyoruz. Bu noktada,
Türkiye'yi, biraz önce de ifade ettiğim gibi, aynı problemi
yaşamış olan ülkelerle kıyasladığımızda
farkı görebiliriz. Değerli arkadaşlar, İtalyanın
gayrisafi yurt içi hasılası kişi başına Türkiye'nin 3
katı; sağlık sistemine ayırdıkları, ayırabildikleri
para Türkiye'nin birkaç katı ama olanları hepimiz görüyoruz.
Peki, Türkiye'de önümüzdeki günlerde
karşılaşabileceğimiz hasta yüküne ne kadar
hazırız, Türkiye'yi farklı kılan nedir? Bulaşmayı
önlemek için, vaka sayıları artmasın diye gayret gösteriyoruz,
göstereceğiz ama hastalanan vatandaşlarımızı en uygun
biçimde tedavi etmek zorundayız.
Şimdi, müsaadenizle, sizlere bazı
grafikler göstereceğim. Değerli arkadaşlarım, bu ilk
grafik, Türkiye'deki hasta yataklarının niteliklilik
vasfını gösteriyor. Türkiye'de -Sağlık
Bakanlığında- hasta yataklarının yüzde 74ü içinde
banyosu ve tuvaleti olan odalardadır bugün. Biraz önce Sayın
Sağlık Bakanımız da ifade ettiler, 99 bin odamız var
yani 1 hastayı tek başına bir odaya yatırabileceğimiz,
izole edebileceğimiz; her hasta yoğun bakım gerektirmez. Peki,
bu sayı, bu oran acaba AK PARTİ iktidarından önce,
Sağlıkta Dönüşüm Programından önce neydi? Maalesef, sadece
yüzde 6,4tü.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Otuz
yıl önce
RECEP AKDAĞ (Devamla) Yüzde 6,4tü.
Otuz yıl önce değil, on yedi yıl önce
değerli milletvekilim Otuz yıl önce. dediniz.
Ama fark etmez, on yedi yıl önce de Türkiye'nin
hastaneleri vardı; yani odasında tuvaleti olan oda yüzde 6,4 iken
yüzde 93,6 oda koğuş sistemiydi; işte, tuvalete, banyoya da
Hepimiz yaşadık bunları; sizin yaşınız da
herhâlde bana yakındır. Türkiye, böyle bir krizle böyle bir durumda
karşılaşsaydı altında kalır, ezilirdik.
Hastaları nasıl izole edeceksiniz? Ama bakın, şükürler
olsun ki bugün geldiğimiz nokta budur. İşte, şehir
hastaneleriyle, diğer hastanelerle -Allahın izniyle-
Bakanlığımız, Hükûmetimiz, Sayın
Cumhurbaşkanımızın önderliğiyle bunu yüzde 100e
çıkaracaktır yakın bir zamanda. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Haklı olarak milletvekillerimizden, sayın
hatiplerden de Acaba yoğun bakım yataklarımız ne
durumdadır? şeklinde sorular geldi; bunlar çok haklı sorular,
takdirle de karşılıyorum. Değerli arkadaşlarım,
Türkiyede 40 bin civarında yoğun bakım yatağı var.
Bunların içindeki 25 binin üstündeki yatak erişkin
yatağıdır. Peki, yine de böyle bir krizi karşılamakta
zorluk çekebiliriz; doğru. Özellikle, büyükşehirlerimizde yatak
doluluk oranları yoğun bakımlarda yüksek ama birçok diğer
şehirde yatak doluluk oranlarının düşük olduğunu
biliyoruz ve şimdi, süreci çok iyi yöneten Sağlık
Bakanlığımız, Değerli Bakanımız -kendisiyle
ben bir gün önce görüştüm- yeni bir planlamayla, yoğun bakım
yataklarında solunum cihazı eksik olan yerlere solunum
cihazlarının çok aktif kullanılmadığı
hastanelerden belki birtakım ilaveler yapmak suretiyle ya da o hastaneleri
de sisteme sokmak suretiyle bu meselenin planlamasını yapıyor.
Peki, 25 binin üstünde yoğun bakım
yatağımız var da acaba bunların Avrupayla
kıyaslanırsa durumu nedir ya da dünyayla kıyaslanırsa
durumu nedir? Değerli arkadaşlarım, bakınız, burada
farklı ülkelerle kıyaslamalar var. Kırmızıyla
gösterilenler Türkiyedir. Şu, en yüksek olan, bütün yoğun bakım
yataklarını gösteriyor yani yeni doğan yoğun bakım
yatakları da var içinde. Onun için ben, kıyaslamayı biraz daha
doğru yapabilmek açısından, erişkin yoğun bakım
yataklarının oranını da çıkararak bu grafiği
sizlere hazırladım. Her 100 bin kişiye 30 erişkin
yoğun bakım yatağı düşüyor. Amerika Birleşik
Devletleriyle aşağı yukarı aynıyız, diğer
bütün Avrupa ülkelerinden sayımız daha fazla ve değerli
arkadaşlarım, 1 yoğun bakım yatağı demek, sadece
1 odaya yatak koymak, başına 1 solunum cihazı koymak demek
değildir; onun personelini de yetiştiriyorsunuz, onun organizasyonunu
yapıyorsunuz. Türkiye, geçtiğimiz on yedi yılda, AK PARTİ
iktidarıyla bütün bunları karşılamış olan,
başarmış olan bir ülke olduğu içindir ki Allahın
izniyle biz bu pandemiyi de layık olduğu biçimde göğüsleyebiliyoruz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Peki, acaba solunum cihazı sayımız
nedir? Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de bütün sektörlerde 25 bin
solunum cihazımız var. Bunların 17-18 binini erişkin
hastalara kullanabilecek durumdayız. Ancak sağlık sisteminiz ne
kadar güçlü olursa olsun -değerli milletvekillerimizin
uyarıları, muhalefetten arkadaşlarımın da
uyarıları son derece haklıdır- hangi sistem olursa olsun,
bu kadar ağır bir yükün karşısında zorlanır.
Şimdi, o zaman, bizim hepimizin yapması gereken nedir? Bu yükün
artmaması için gayret etmeye devam edeceğiz, bugüne kadar
yaptığımız gibi.
Bir taraftan da halk sağlığı ile
ekonomi arasındaki dengeyi sağlamak zorundayız. Ekonomiyle
ilgili konuşmalar da yapıldı. Sayın
Cumhurbaşkanımızın dün ekonomi konusunda ortaya koyduğu
tedbirler aslında bütün paydaşlarla beraber alınmış
tedbirlerdir. Hatırlayalım, orada sadece işverenler yoktu, orada
işçi temsilcileri de vardı, orada farklı sektörlerden insanlar
da vardı ve ben inanıyorum ki süreç içerisinde gerekirse Sayın
Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla ilgili
bakanlıklarımız, kurullarımız yeni tedbirleri de
ortaya koyacaktır. Elbette imkânları da dikkate almak zorundayız
yani Türkiye'nin bu hususta ekonomik tedbirlerini Türkiye'nin
şartlarında değerlendireceğiz, Amerikanın
şartlarında ya da Almanyanın şartlarında
değerlendirirsek yanlış bir iş yapmış oluruz. Bir
multisektörel yaklaşım gerekiyor, bütün sektörlerin ortak hareketi
gerekiyor ve bu hususta Sayın Cumhurbaşkanımızın
liderliği gerçekten hepimize de umut vermeye devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RECEP AKDAĞ (Devamla) Müsaade eder misiniz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayalım efendim.
RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, biraz önce de ifade ettim, farklı görüşler
olacak; önemli olan, ortak aklı ortaya koymaktır. Bizim çok basit
tedbirlerle ilgili olarak da halkı uyarmaya hep beraber devam etmemiz
lazım. Burada, bu çatının altında halkımızın
örnek aldığı milletvekillerimiz var, bizler varız; çok kafa
karıştırmadan, el yıkamanın önemini her fırsatta
anlatmaya devam etmeliyiz. El yıkamak, düzgün el yıkamak -vaktim
olmadığı için detaylarına giremiyorum- sosyal mesafeleri
korumak ve evde kalmak
Bakın, birçok şey konuşuluyor
televizyonlarda, sosyal medyada ama bu üçü çok önemli: Ellerimizi
yıkayalım, işimiz el veriyorsa evimizde oturalım ve sosyal
mesafeleri koruyalım. Gençlerde hafif seyredebilir; evet, hafif
seyrediyor, biliyoruz ama biz yaşlılarımıza çok kıymet
veren bir milletiz, onlar bizim göz bebeğimiz, canımız,
ciğerimiz yani Allah korusun, birimiz evimizdeki bir
yaşlımıza bu hastalığı taşırsak ve onun
hayatına mal olursa hepimiz çok üzülürüz, bunu da çok iyi biliyoruz.
Ve tabii sağlık
çalışanları... Sağlık
çalışanlarının kadrini, kıymetini her zaman
bilmeliyiz, böyle günlerde daha da iyi anlıyoruz. Onlar fedakârca gayret
ediyorlar ve risk grubundalar. Ben, yıllarca, Sağlık
Bakanları olarak onlarla çalıştım; kendileriyle iftihar
ediyorum. Nerede dara düştüysek, nerede sıkıntıya girdiysek
sağlık çalışanları her zaman birinci derecede
sahipleri olarak meseleleri sahiplendiler. Rabbim onların hepsinden
razı olsun.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sosyal medyadaki şarlatanlığa
karşı hep birlikte karşı durduğumuzu da görüyorum.
Bundan dolayı da çok memnun olduğumu ifade etmek isterim.
Bakanlığımıza kulak vereceğiz, uzmanlara kulak
vereceğiz, gereksiz panik yapmayacağız; yıllar önce
kurduğumuz 184 numaralı SABİM hattını
Bakanlığımız çok doğru bir kararla coronavirüs
danışma hattına çevirdi, ihtiyacımız varsa 184
numaralı telefonu arayarak buradan destek alacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RECEP AKDAĞ (Devamla) Hemen bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Selamlamak için...
RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, konuşmamın sonunda, tekrar, bu meselede yüksek
liderliğiyle milletimize güven veren Sayın
Cumhurbaşkanımıza, başta Sayın Sağlık
Bakanımız ve ekibi olmak üzere bakanlarımıza,
kurullarımıza ve hassaten burada grupları bulunan partilere,
parti yöneticilerine, milletvekillerine, hepinize çok teşekkür ediyorum,
bütün paydaşlara çok teşekkür ediyorum ve konuşmamı da
önemli bir mesajla bitiriyorum. Sağlık çalışanlarının
mükemmel bir mesajı var. Onlar bize şu mesajı veriyorlar: Biz
sizin için burada kalıyoruz, sen de bizim için lütfen evinde kal.
Hepinize çok teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Grubu bulunmayan sayın
milletvekillerinin beşer dakikalık bir söz hakkı var.
İlk konuşmacımız Ankara
Milletvekili Mustafa Destici.
Buyurun Sayın Destici. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Sayın
Divan, saygıdeğer milletvekilleri, necip milletim; öncelikle sizleri
saygıyla ve hürmetle selamlıyorum.
Önemli bir süreçten geçiyoruz. Hastalık
gelmeden sağlığın, sıhhattin kıymetinin ne kadar
önemli olduğunu bir kere daha müşahede ediyoruz, şahitlik
ediyoruz.
Bu coronavirüs hastalığı sonucu
hayatını kaybeden 2 vatandaşımıza Allahtan rahmet
diliyorum. Şu anda tedavileri süren vatandaşlarımıza da
Yüce Rabbimden sağlık ve acil şifalar niyaz ediyorum.
Tabii, aralık ayı sonunda Çinde
başlayıp ve bugün itibarıyla neredeyse bütün dünyaya
yayılan bu salgın karşısında devletimizin diğer
devletlerle mukayese edildiğinde daha ciddi hazırlıklar
yaptığına memnuniyetimizi ifade etmek istiyorum. Aynı
şekilde, milletimiz de büyük bir duyarlılık gösterdi. Tabii,
milletimizin duyarlılık göstermesi yüzde 99,9da kalırsa
başarısız olur. Burada, bizim, yüzde 100 başarıyı
millette ve devlette ortaklaşa sağlamamız gerekiyor. Bunun için
de Sağlık Bakanlığımız başta olmak üzere
bütün ilgili kurum ve kuruluşlarımızın tavsiyelerine
öncelikle uyma mükellefiyetimiz, mesuliyetimiz ve sorumluluğumuz var. Bu
bir keyfiyet değildir, bu bir mesuliyettir, bu bir zorunluluktur. Tabii,
burada, Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca
başta olmak üzere, Bilim Kurulumuzun değerli üyelerine, tüm
Sağlık Bakanlığı personelimize, özellikle
hekimlerimize ve sağlık çalışanlarımıza hassaten
teşekkür etmek istiyorum.
Nihayetinde bu virüs
ülkemize gelecekti ama bu virüsün hem ülkemize geç gelmesi noktasında hem
geldikten sonraki hem teşhis hem tedavi hizmetlerindeki titizlikten
dolayı, bugün itibarıyla az diyebileceğimiz hem kayıp hem
de hastalık yaşıyoruz. Ama, tabii, bu iş burada bitmiyor
çünkü bu bir salgın ve bundan sonraki önlemlerin ve sürecin daha önemli
olduğunu biliyoruz. Tabii, burada şunu da gördük: İlaç ve
aşının ne kadar stratejik ve güvenlik meselesi olduğuna
şahitlik ediyoruz. Aynen yerli savunma sanayisinde attığımız
adımlar gibi, bu konuda da adımların
atıldığını ve bu atılan adımlardan da,
inşallah, kısa sürede netice alacağımızı ümit
ediyorum.
Tabii, tedbirler ve
tavsiyelerin başında hijyen kurallarına uymak
Hepimiz bunu
öncelikle kendi ailemize ve bulunduğumuz sorumluluk makamı
itibarıyla da hem camiamıza hem de bütün milletimize her an
itibarıyla tavsiye ediyoruz ve tavsiye etmeye devam edeceğiz.
Tabii, benim sokakta
halktan aldığım birtakım izlenimler var. Onlardan bir
tanesi, kısmi de olsa bir sokağa çıkma yasağı
beklentisi var. Özellikle salgının yayılmaması konusunda
bunu önemli gören bir kitlemiz var ve böyle bir beklenti var. İkincisi,
evde kalacağız ama kamuda çalışanlar var, özel sektörde çalışanlar
var. Bunlar için, en azından, mesailerin yeniden düzenlenmesi,
çalışma saatlerinin yeniden düzenlemesi ve mümkünse dönüşümlü
çalışmalarına imkân verilmesi
Bu şekilde de -aynı
dairede 10 kişi oturuyorsa, 5 kişi otursun- mesafeyi korumuş
olacaklardır diye düşünüyoruz.
Dün bir markete gittim, on beş gün önce gittiğimde
tavır, hâl, satış yöntemi nasılsa aynısını
gördüm. Dükkânların, marketlerin özellikle insanların çok
gittiği yerlerin daha dikkatli denetlenmesi ve keyfîliğe asla ve kata
müsaade edilmemesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) Bana bir
şey olmaz anlayışına hiç kimse düşmemelidir. Sosyal
medyada art niyetli, provokatif paylaşımlara asla prim
verilmemelidir. Yine, televizyon programlarında çok farklı
görüşler duyuyoruz, özellikle her konunun uzmanı olan konuklar
maalesef bu konunun da dehası gibi fikirler ileri sürüyorlar. Bence
buraların da denetim altına alınması, milletin doğru
bilgilendirilmesi ve doğru işlerin yapılması anlamında
çok önemlidir diye düşünüyorum. Fırsatçılarla sonuna kadar
mücadele edilmeli ama fırsatçıların aksine neredeyse
malını, mülkünü millete infak eden ve her türlü imkânını
serdeden vatandaşlarımıza da ayrıca buradan teşekkür
ediyorum.
Son cümle: Kıymetli milletvekilleri, robotik
çağa geçiyoruz. Bir kere, bunun bilincinde olmamız lazım,
artık konvansiyonel silahlar değil robotik silahların iş
başında olduğunu bilmemiz lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Efendim.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla) Bu, bizim için
büyük bir imtihandır; ülkemizi, milletimizi, kendimizi bu çağa göre
hazırlama yükümlülüğümüz var.
Bu duygu ve düşüncelerle sizleri tekrar
selamlıyorum. Kıymetli Bakanımız başta olmak üzere,
tüm sağlık çalışanlarımıza, başta Sayın
Cumhurbaşkanından başlayarak devletimizin tüm yetkililerine, bu
süreçte, büyük özveri gösteren herkese şükranlarımı sunuyorum,
sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İstanbul Milletvekili Erkan
Baş.
Buyurun Sayın Baş. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
ERKAN BAŞ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu selamlıyorum ama öncelikle,
coronavirüs teşhisi konan tüm yurttaşlarımıza geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum, hayatını kaybeden
yurttaşlarımızın ailelerine başsağlığı
diliyorum.
Şimdi, şu ana kadar karşı
karşıya olduğumuz bu salgının herhâlde hemen hemen
bütün boyutları konuşuldu ama ben konuşulmayan, hele burada
neredeyse hiç konuşulmayan bir boyutuyla ilgili konuşmak istiyorum;
emekçilerin ve halkın bu salgın karşısındaki
çaresizliği. Açıkçası bugün yine belki de iktidarın pek
duymak istemediği şeyleri söylemek üzere kürsüye geldim.
Değerli arkadaşlar, çünkü bir ezber var,
her yerde aynı şey söyleniyor. Neymiş? Bu virüs zengin, fakir,
işçi, patron ayırmıyormuş. Doğru, virüs
ayırmıyor, virüs ayırmıyor ama iktidar ayırıyor.
11 Marttan bu yana izlenen süreçte ya da somut olarak dünkü
toplantının ardından yapılan açıklamada emekçiler için
gerçek bir tek önlem alındığına tanık olamadık.
Salgın karşısında kimileri kendilerini çeşitli
biçimlerde koruyorlar ama kimileri ise bu salgın karşısında
çaresiz ve yapayalnız. Zenginler her türlü imkâna bir biçimde
ulaşabiliyorlar; yoksul halkımız, emekçiler ise -deyim
yerindeyse- virüsün önüne yem gibi atıldı.
Bakın, 11 Mart günü, ilk vaka
açıklandığı gün Erdoğan grup toplantısı için
Meclise geldi, etrafında termal kameralar olduğu basına
yansıdı; daha düne kadar da kendisini hiç göremedik. Ardından
TÜSİAD gibi, TOBB gibi patron örgütleri açıklamalar yaptı.
Herkes hep aynı şeyi söylüyor, diyorlar ki: Herkes evde
kalsın. İyi de bu herkes kim? Yani mesela siz evde oturup
internetten sipariş veriyorsunuz da bu ürünleri kim hazırlayıp
getiriyor size? Marketlerde, kasalarda, reyonlarda, depolarda çalışan
işçiler bu herkese dâhil değil mi mesela? Salgın hijyenle
aşılır; evet, hijyenle aşılır. Peki, bizim
çöplerimizi kim topluyor? Bunlar, bu herkesde değil mi? Onlarda mı
evde otursunlar? Bankaların gişelerinde, çağrı
merkezlerinde kimler çalışıyor?
Bakın, henüz güneş doğmadan
işçiler hâlâ servislerine biniyor, metrolarda, metrobüslerde
tıkış tıkış yolculuk yapmak durumunda
kalıyorlar. Bir haftadır milyonlarca işçi fabrikalarda,
atölyelerde çalışmaya devam ediyor ama sarayından uzun süredir
çıkmayan Sayın Cumhurbaşkanı, halka Zorunda
değilseniz evden çıkmayın. diyor. Ya, siz evden çıkmayı
keyif mi sanıyorsunuz arkadaşlar? Bu insanlar evden çıkmazsa aç
kalacaklar farkında mısınız?
Yani, elbette anlıyoruz, sizin de dertlerine
deva olduğunuz insanlar var. Mesela büyük sermayenin dertlerine deva
olduğunuzu dün gördük. Soruyorum size: Dünkü toplantıdan, milyonlarca
işçi ve emekçi için o toplantıdan bir tek şey çıktı
mı, bir tek çözüm çıktı mı? Mesela biz bekliyorduk ki
yurttaşların gerçek dertleri masaya yatırılacak ve çözüm
önerilecek; var mı? Yok. İş koşulları, virüs
koşullarına göre düzenlenecek; yok. Ücretsiz izin diye bir
kurnazlık başladı; engellenecek mi? Yok. İlaç gibi temel
ihtiyaç malzemeleri halka ulaştırılabilecek mi, devlet bu konuda
sorumluluk üstelenecek mi? Yok. Ya borçlar, faturalar ne olacak? Hani evde
oturuyoruz ya; elektrik, su, internet, telefon faturalarını kim
ödeyecek arkadaşlar, hiç soruyor musunuz? E, tabii, patron örgütlerini
toplayıp karar aldığınızda bunlar çıkmıyor.
Toplantıdan çıkan sonuç özetle şu: Patrona kredi, teşvik,
destek; yoksula, emekçiye sabır, dua, kolonya, başka hiçbir şey
yok. Böyle bir biçimde bu sorunu çözemeyiz.
Tekrar ediyorum: Virüs zengin yoksul, işçi
patron ayırmıyor ama sizler ayırıyorsunuz. Geçici olarak
kapanan bir iş yerinde, işçilere ya zorunlu Ücretsiz izin
istiyorum. diye kâğıt imzalatıyorlar ya çıkış
kâğıdı imzalatıyorlar. Peki, bu işsiz kalan ya da
ücretsiz izne çıkarılan işçi bu salgınla nasıl
baş edecek, nasıl koruyacak kendisini, ailesini, çocuklarını?
Evde çoluk çocuğa taş mı yedirsin, ne yapsın? Ne
bekliyorsunuz anlayamıyoruz. Erdoğan diyor ki: Patronların
neşesi yerinde. Patronların neşesi yerinde de işçinin
anası ağlıyor.
Sağlık görevlilerinin elinde maske yok,
eldiven yok; bununla uğraşıyorlar. Daha
hayatımızı emanet ettiğimiz sağlık emekçilerini
koruyamıyoruz ama halkı koruyacağız öyle mi? Bence zaten bu
sistemin böyle bir derdi yok. Bakın, Sayın Bakan ne diyor?
Kapsamlı bir sağlık sistemi lazım bununla mücadele etmek
için. Ya, sizin yirmi yıldır sağlık sistemi
dediğiniz şey Sağlıktan nasıl para
kazanacağız? üzerine kurulu. Yani elini vicdanına koyan
herhangi bir insan, sağlığın parayla alınıp
satılabilir bir şey olduğunu anlar ya? Özel hastane, özel
sağlık hizmeti; parası olana sağlık, parası
olmayana yok; bu kabul edilebilir bir şey mi? Ama bu, bu sistemin, kurduğunuz
sistemin temeli. Yani yirmi yıldır Sağlıktan nasıl
para kazanırız? diye bakanların gözü aydın; salgın
oldu, bol bol para kazanırsınız şimdi.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sen Recep
Akdağı dinlememişsin.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Siz nerede
yaşıyorsunuz Erkan Bey?
ERKAN BAŞ (Devamla) Ben İstanbulda
yaşıyorum, metrobüse biniyorum; hiç bindiniz mi? Bugün metrobüse
bindiniz mi arkadaşlar? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) İşi
çarpıtıyorsun.
ERKAN BAŞ (Devamla) Sayın
Başkanım, toparlıyorum.
BAŞKAN Tamamlayalım efendim.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Erkan Bey, ömründe hiç
maaş ödedin mi sen?
ERKAN BAŞ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, yaptığı salgınla mücadele
çalışmasına Türk Tabipleri Birliğini bile almayan bir
yönetime, bir iktidara biz nasıl güvenebileceğiz, neyine
güveneceğiz? Yani şimdi, şahsını ayıralım
ama kendisi özel hastane sahibi olan bir Sağlık Bakanının
kurduğu sağlık sistemi bu halkın
sağlığını nasıl düşünebilir? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
NİLGÜN ÖK (Denizli) Yazıklar olsun!
ERKAN BAŞ (Devamla) Sağlık, para
kazanılacak bir şey değil. Halkın
sağlığından para kazanamazsınız.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) İnsanlar para
vermeden tedavi oluyor bu ülkede, ilaç kullanıyor.
ERKAN BAŞ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, bu coronavirüsleri sizin
iktidarınızın bu yanlışlarına rağmen
yeneceğiz.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Ömründe hiç 1
işçiye maaş verdin mi sen ha?
ERKAN BAŞ (Devamla) Ama sizin sayenizde
değil; en başta, kahramanca mücadele eden sağlık
emekçileriyle yeneceğiz; kendi hayatını hiçe sayıp
milyonlara sağlık götüren işçiler sayesinde
kazanacağız
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Ya, sen hiç 1
işçiye maaş verdin mi? Hiç sigorta primi ödedin mi?
ERKAN BAŞ (Devamla)
birbiriyle dayanışan,
apartmanındaki yaşlı komşusuna gönüllü
alışveriş yapan gençlerimizle biz bu corona virüsü
yeneceğiz, yoksul mahallelerde ilaç ve temel gıda yardımı
dağıtmaya koşan gençler sayesinde yeneceğiz. Hiç merak
etmeyin, coronadan sonra sıra size de gelecek, sizinle de
ilgileneceğiz ondan sonra. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Ne yapacaksın? Ne
yapacaksın? Ne yapacağını söyle! Milletin kürsüsündesin,
tehdit etme!
BAŞKAN Genel Kurula hitap edin siz efendim.
ERKAN BAŞ (Devamla) Şimdi,
arkadaşlar, yaratıcı öneri yapayım. Neyse,
yaratıcı mı çok bilmiyorum da biz iktidar olsaydık ne
yapardık?
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Tehdit etme, ne
yapacağını söyle!
ERKAN BAŞ (Devamla) Biz iktidar olsaydık:
1) Ücretsiz izin, işten çıkarma yasaklanmalıdır.
İşini kaybeden herkese işsizlik maaşı verilmelidir.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Milletin vekilini tehdit
edemezsin! Ne yapacağını söyle!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın
Baş, lütfen
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Ömründe 1 işçiye
maaş verdin mi ha? Yaptın mı bunları?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
ERKAN BAŞ (Devamla) Sayın Başkan,
susturursanız ben konuşayım.
BAŞKAN Lütfen
Lütfen
HASAN ÇİLEZ (Amasya) İşçiye
maaş vermemişsin, konuşuyorsun! İşçiyi sömüren sensin!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müsaade
eder misiniz efendim.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Başkanım,
müsaade etmeyin milleti tehdit etmesine. Tehdit edemez!
BAŞKAN Buyursunlar Sayın Baş,
buyursunlar.
Selamlayın efendim.
ERKAN BAŞ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, sosyalistler iktidar olsaydı ne yapardı?
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Boş
konuşuyorsun! Çıkıyor, masal okuyorsun!
ERKAN BAŞ (Devamla) Açık söylüyorum,
beğenirsiniz beğenmezsiniz
HASAN ÇİLEZ (Amasya) İki senedir dinliyorum,
masal okuyorsun.
ERKAN BAŞ (Devamla) Biz diyoruz ki: Herkese
ücretsiz izin verilmelidir. İşten çıkarma
yasaklanmalıdır, işini kaybeden herkese de işsizlik
maaşı verilmelidir.
2) Kimse kirasını ödeyemediği için
takip, tahliye gibi sonuçlarla karşı karşıya
kalmamalıdır. Herkese elektrik, su, doğal gaz, haberleşme
gibi hizmetler temel ihtiyaç düzeyinde ücretsiz verilmelidir. Tüm özel
sağlık hastaneleri devletleştirilmeli, halka
açılmalıdır. Tüm özel yurtlar, cemaat, vakıf yurtları,
hepsine el konulmalı, bunlar karantinaya göre yeniden
hazırlanmalıdır.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) Rusya vazgeçti
bunlardan, Rusya vazgeçti.
ERKAN BAŞ (Devamla) Risk gruplarından
başlayarak sağlık taramaları ve corona testi
uygulamaları herkese ücretsiz olarak yapılmalı, sağlık
için kimse bedel ödememelidir. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN BAŞ (Devamla) Sayın Başkan
izin verir misiniz?
BAŞKAN Selamlayın efendim.
ERKAN BAŞ (Devamla) Değerli
arkadaşlar, tabii gerçekleri söyleyince hoşunuza gitmiyor ama
gerçekler bu.
Ben, izin verirseniz bir çağrıyı
yurttaşlarımıza yapıyorum: Değerli
yurttaşlarım, bakın, en insani şeylerden bahsediyoruz; en
temel haklarımızın her birimize ücretsiz sağlanması
devletin sorumluluğundadır diyoruz. İşte, bu
hakkımızı kazanmak için mücadele etmeliyiz ve örgütlenmeliyiz.
Yaşadığımız salgın
şunu net olarak gösterdi: Parayı merkeze koyan sermaye düzeni,
halkın yaşamını hiçe sayıyor. Bize toplumcu,
halkçı bir düzen gerekiyor. Temel hizmetlerin ve tüm temel hakların
alınıp satılmadığı, sömürünün
olmadığı bir düzen gerekiyor.
Ben, yıllarca, katıldığım
bütün toplantılarda konuşmalarımı Yaşasın
sosyalizm! diye bitiriyordum, şimdi, corona gösteriyor ki Yaşamak
için sosyalizm! (HDP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Dünyada kalmadı,
dünyada kalmadı!
BAŞKAN Şimdi Afyonkarahisar
Milletvekilimiz Gültekin Uysal.
Buyurun Sayın Uysal. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
GÜLTEKİN UYSAL (Afyonkarahisar) Çok Kıymetli
Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yeni dünyanın, yeni küresel dünyanın belki
de ilk büyük kriziyle -küresel ölçekte- diğer milletler gibi milletimiz ve
devletimiz de karşı karşıya. Bundan böyle, devlet kapasitesinin
sınandığı, beraberinde devletlerin de
bağışıklık sisteminin sınandığı
bir büyük krizle karşı karşıyayız. Bugün, pandemi
olarak tanımlandığından itibaren, bu pandeminin ciddiyetine
mukabil esaslı değerlendirmeleri de burada hep beraber yapabilme
imkânı buluyoruz.
Milletimizin, kamuoyunun, siyasi parti lider ve
temsilcilerinin Sayın Bakanın şahsında meseleye
açtığı kredibiliteye, bu zamana kadar sürecin yönetilme biçimine
baktığımızda maalesef bu kredibilite tanınmasına
rağmen çok olumlu bir görüş beyan edemiyoruz. Bütün bunlara
rağmen Sayın Bakanın sürecin başından bu yana halisane
tavrına da kendi adıma teşekkür etmek isterim.
Biraz evvel Sayın Akdağ da ifade etti,
daha evvel yaşanmış pandemiler üzerine Sağlık
Bakanlığının bir planı var, bu plana göre uygulamalar
yapıyor. Bugün bizim aradığımız, Türkiyede
karşılaşılan bu pandemiyle ilgili tetkik sayıları
yeterli midir, tetkiklerden sonuç alma hızı yeterli midir, her
şüpheli ve riskli başvuruya maalesef sistemimiz cevap verebiliyor
mudur? Bu soruları da bugüne kadar sorduk. Elbette bu andan itibaren,
kritik eşiğin Türkiyede geçildiği andan itibaren, vaka
sayısı arttıkça, sağlık sistemimizdeki eksikliklerin,
dolayısıyla geçmişteki pandemi deneyiminden ders
alınmadığının da ortaya
çıktığını endişeyle izliyoruz.
Bir diğer endişemiz de dünyada
Covid-19dan önce ve hızla yayılan post-truth dalgasıdır.
Sosyal medya kanalları başta olmak üzere, virüsten daha
hızlı, olumlu olumsuz haberlerin vatandaşımızı
paniğe sevk ettiğini görüyoruz. En büyük endişe ise resmî
kaynakların paylaştığı bilgilerin gerçekliğinin
sorgulanmasıdır. Zira iktidarın, devletin en güvenilir
kurumlarının istatistiki bilgileriyle dahi iktidarın
güvenliği için nasıl oynadığını, TÜİKin
malum hesaplamalarından biliyoruz. Şimdi sokağa çıksak
sorsak Bu rakamlara kim ne kadar inanıyor? diye maalesef ne sizler ne
bizler tatmin edici cevaplar alamayız. Bunun nedeni, milletin garip bir
şekilde virüsten korkması değil, iktidarın açıklamalarına
güvenememesidir. Hâl böyleyken Sayın Cumhurbaşkanının
sermaye temsilcilerine Neşen yerinde. diye takılarak ve iktidar
propagandası yaparak yaptığı açıklamalar bizleri
iktidarın farkındalığı konusunda da endişeye sevk
etmektedir.
Ulusal bir seferberlik beklentisindeyken siyasal
mesaj verilmesini doğru bulmasak da bir çözüm makamı olarak
addettiğimiz bu çatı altında, milletimizden
aldığımız yetkinin bilinci içerisinde belirli
sorgulamaları da yapmak mecburiyetindeyiz.
Değerli Genel Kurul, Tedbir müminden, takdir
Allahtan. inancıyla bir yaklaşımda bulunmayı itikadî
olarak doğru bulabiliriz. Cumhurbaşkanının tedbir
salık vermek yerine tevekkül telkin etmesini de açıkçası garip
buluyoruz. Salgın hastalıklarla kamu mücadele eder. Devlet milleti
için önlem alır, millet bu önlem, uyarı ve telkinlere riayet eder.
Ancak devlet, hele ki böyle bir meselede, sabır ve dua tavsiye edemez.
Saatlerce süren bir toplantıdan sonra devletin
başı sokaktaki bir vatandaşın önerilerinden öteye
gitmeyecek önerilerle milletimizin karşısına
çıkmıştır. Böyle bir ciddi meselede dünkü ve daha önce
karşılaştığımız başka hadiselerdeki
tavrı da sürdürülemez bulmaktayım.
Korkutucu biçimde artan ve kayba sebep olan bu gibi
bir durumda, bir taraftan vatandaşlara Evden üç hafta
çıkmayın. demek, diğer taraftansa nasıl geçineceklerine
dair bir tedbir sunmamak şaşırtıcıdır. Yedek
akçelerini tükettiği için maalesef bu ölçekte, yasak savma kabilinden bir
paket açıklanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim efendim.
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) Günlük yevmiyeyle
çalışan hatta aldığı bahşişlerle
hayatını idame ettirenlerin, bu süreçte iş yerleri kapalı
kalacağı için çalışanlarına çıkış
vermeye başlayan, en iyi ihtimalle ücretsiz izin almaya zorlayan küçük ve
orta ölçekli işletme sahiplerinin ve çalışanların içi
maalesef rahatlamamıştır. Mevcutta var olan işsizler
ordusuna yenilerinin eklenmeye başlaması bizleri daha da
endişelendirmektedir. Dünkü açıklamayı heyecanla bekleyen ve
düne kadar virüsten korkan vatandaş, şimdi yeni ve daha büyük bir
korkuya; geçim korkusuna, alacaklı korkusuna, yaşam korkusuna
düşmüştür.
Değerli milletvekilleri, tüm dünyada
yaşanan bu eşi görülmedik krizden en az zararla kurtulmak için
Hükûmet ve kamu kurumları başta olmak üzere tüm kesimlerin, gerekli
tedbirleri, zamanında, bugüne kadar aldığının ötesine
geçirmesini beklemekteyiz. Vatandaşlardan ise sorumluluk bilinci
içerisinde hareket etmelerini, alınan tüm tedbirlere harfiyen
uymalarını da beraberinde bekliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Selamlayın efendim.
GÜLTEKİN UYSAL (Devamla) Bu vesileyle,
hayatlarını kaybeden 2 vatandaşımıza, hasta, virüs
bulaşmış tüm vatandaşlarımıza acil şifalar
diliyorum. Daha beterlerinden milletimizi korumasını Yüce Allahtan
niyaz ediyorum.
Saygılarımla. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şimdi de Sayın Bakanın
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakana söz vermeden
önce pek kısa bir söz talebim var efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, umreden gelen
yurttaşların karantinaya alınması sırasında
yardımcı olan polislere on dört gün kuralının
uygulanmadığına, Cumhurbaşkanının Brüksel
ziyaretine eşlik eden Bakan ve gazetecilerin virüsü yayma potansiyelinin
olup olmadığını öğrenmek istediklerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederiz.
Sayın Bakan, hoş geldiniz.
Şahsınızda, tüm Bakanlığa ve tüm sağlık
çalışanlarına bu zorlu günlerde bir kez daha başarılar
diliyoruz.
Konuşmacımızın
konuşmasından sonra, önemli bir konuyu not olarak ilettiler.
Sayın Bakan, umreden gelen yurttaşların karantinaya
alındığı gün -özellikle yaşlı insanlar
olmasından dolayı çok doğru bir karar- polisimiz kendilerine
yardımcı olmuş. Çantalarını
taşıdıklarını, onlarla birlikte yurda
çıktıklarını, odalarına yerleştirdiklerini, hatta
merdiven çıkmakta zorlananlara eşlik ettiklerini,
yataklarını birlikte yerleştirdiklerini söylüyor polis
arkadaşlar ama O günden sonra bize ne bir izin verildi ne bir karantina
tedbiri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Çocuğu olanlar
korkuların başka yerde yatıyorlar, eve gitmiyorlar. diyorlar ve
Bu on dört gün kuralı bize uygulanmadı. diye bir
uyarıları var. Bunu söylemek istedik, hatırlatmak istedik.
Bir de Sayın Bakanım, Sayın Mevlüt
Çavuşoğlu, Sayın Süleyman Soylu, Sayın Hulusi Akar,
Sayın Hakan Fidan, Sayın Fahrettin Altun, Sayın İbrahim
Kalın, Sayın Ömer Çelik, Cumhurbaşkanının Brüksel
ziyaretine eşlik ettiler; bu 8 Bakan ya da üst düzey
Cumhurbaşkanlığı yetkilisi. O günden bugüne kendileri
faaliyetlerini sürdürüyorlar. Dün de bir toplantıya hep beraber
katıldılar. Ben dün söyledim, inşallah cam bölmeler vardır
aralarında dedim. Ama geldiler
Yani bu on dört gün kuralı için
herkese dikkatli olmalarını söylüyoruz. Grubumuzdan 11 milletvekilini
her sabah arıyorum Nasıl gidiyor ev istirahati? diye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Ama Meral
Danış Beştaş bundan muaftı geçen gün, değil mi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kim muaftı?
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) Meral Hanım
muaftı.
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Meral Hanım
geçen gün buraya geldiğinde muaftı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hanımefendi, ben
Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekiliyim.
BAHAR AYVAZOĞLU (Trabzon) - Ona bir şey
söylemiyorsunuz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, söyledik, Grup
Başkan Vekiliniz de biliyor.
Madem hanımefendi merak ediyor, Halkların
Demokratik Partisinin Sayın Grup Başkan Vekiline de yurt
dışı ziyareti hatırlatıldı ve kendisini o andan
itibaren bir daha Mecliste görmedik. Ben teknik bir şey söylüyorum. Bu
tedbirler bu Sayın Bakanlara uygulanmıyor ya, bunun için şöyle
bir şey mi var: Yaptıkları kritik görev gereğince,
fayda-risk analizi yaptık, Bakanları bu on dört günün
dışında tutuyoruz. mu diyorsunuz? Bu Bakanların yakın
çevresi, takip eden gazeteciler, hepsi bu on dört gün kuralından muaf ama
sonuçta bu virüsü kapıp da yayma potansiyelleri var mı, yok mu? En
çok da zaten yakın çalışma arkadaşları için tehdit
oluşturuyorlar. Bu konunun da açıklığa
kavuşturulması gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakan, buyursunlar.
7.- Sağlık Bakanı Fahrettin
Kocanın, görüşlerini paylaşan milletvekillerine teşekkür
ettiğine, Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklaması ile İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun İYİ PARTİ Grubu adına ve Ankara
Milletvekili Tekin Bingölün CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine, sağlık üzerinden
politika yapılmasının hiçbir siyasetçiye şifa
olmayacağına, malzeme sorununu çözme noktasında gereğinin
yapılacağına, mücadelenin seferberlik hâlinde sağlık
ordusuyla gerçekleştirilebileceğine ve bugünlerin hep birlikte
aşılacağına ilişkin açıklaması
SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tencere dibin kara, seninki
benim kara. diyorsun! Ben bir yanlışı söylüyorum, sen diyorsun
HDP de
Yazık ya!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Sen demeyin
bana! Ben, siz dedim. Böyle bir üslup olmaz!
SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA
öncelikle,
tüm parti gruplarımıza konuya gösterdikleri hassasiyetten dolayı
teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tencere dibiniz kara, bizimki
sizden kara!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul)
İşinize gelene söylüyorsunuz, işinize gelene söylemiyorsunuz Özgür
Bey!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Onu da söyledim ben, sor Grup
Başkan Vekilinize ya!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Yapmayın!
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Siz
söylediniz mi Bakanlara?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Siz Bakanlara söylüyor
musunuz?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Siz
Bakanlara söylüyor musunuz? Başkalarını işine gelmekle
suçlamak kolay, sizin işinize gelmiyor mu?
BAŞKAN Sayın Bakan, buyursunlar efendim.
SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Öyle
gülerek olmuyor işte!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Sizden
öğrendik Beyefendi!
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Öyle
gülerek olmuyor Hanımefendi, gülerek olmuyor, anladınız mı!
RAVZA KAVAKCI KAN (İstanbul) Sizden
öğrendik!
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Başkalarına işinize geldiği gibi derken kendiniz de
yapmayacaksınız.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ya, tamam; geldi bir
kere, tamam.
BAŞKAN Sayın Bakan izahatta bulunacak,
lütfen sayın milletvekilleri.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Çok
ayıp şeyler ya! Size yönelik bir eleştiri varsa ona cevap verin,
sadece HDPye cevap vermeyin. Elinizde başka hiçbir şey yok mu ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Geldi bir kere, bak,
şimdi geldi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ya, bu işin provokasyon
kısmı; hanımefendi yaptı provokasyonu.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Arkadaşlar, tamam.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Ne
kadar ayıp şeyler ya, çok ayıp ya! Utanmalısınız
bu yaptığınızdan, gerçekten.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Nasıl ayıp
ya! Ne yapıyorsun sen! Şu anda, Grup Başkan Vekili geldikten
sonra, normal şartlarda hepimizin karantinaya girmesi lazım, hadi
bakalım!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bakanlar?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Sizin
Bakanlarınız geldikten sonra olmuyor mu?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Bakan
konuşacak, ondan sonra; sürdürmeyin, bırakın artık.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Eleştirilere cevap veriyoruz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, tüm parti
gruplarımıza konuya gösterdikleri hassasiyetten dolayı
teşekkür ediyorum. Bu salgını hep birlikte
aşacağımıza inancımın daha da
arttığını ifade etmek istiyorum.
Buradan, üzerimize düşen bazı
hususları not ettim. Bugün millî iradenin tecelligâhı Gazi
Meclisimizde söz alarak görüşlerini paylaşan Sayın Dursun
Müsavat Dervişoğluna, Sayın Sefer Aycana, Sayın Mehmet
Ruştu Tiryakiye, Sayın Tekin Bingöle, Sayın Recep
Akdağa, Sayın Mustafa Desticiye, Sayın Erkan Başa,
Sayın Gültekin Uysala ve Grup Başkan Vekillerimize özellikle
teşekkür ediyorum.
Konuşulan konularla ilgili birkaç hususta
açıklama yapmak istiyorum. Özellikle umreden gelen kişilerle ilgili,
sağlık personelimiz -UMKE ve 112 ekibimiz dâhil olmak üzere- çok
yoğun bir şekilde, yeri geldiğinde valizlerini, yeri
geldiğinde paketlerini, zemzemlerini taşıyarak destek oldular.
Ama biz bu dönemde, öncelikle, personelimizi koruma noktasında gereken
maskeleri kendilerine verdik ve bu süreçte bu maskeleri kullanmayan,
kendilerini koruma altına almamış olan kişiler varsa onlara
da biz -dediğiniz şekilde- on dört gün uygulamasını
uygularız. Ben buradan, bu desteği sağlayan arkadaşlara
teşekkür ediyorum.
Bunun dışında, özellikle bu dönemde
sağlık personeli atamasıyla ilgili, 29 bin kişinin
atanmadığı söylendi. Geçen yıl 29 bin kişi
atanmıştı, biliyorsunuz kalanı en son -şubat sonunda-
bu yıla sarkmıştı; böyle bir aksaklık olmuştu. Bu
yıl için de, Sayın Cumhurbaşkanımızın
desteğiyle, bu dönemde, özellikle hizmetli ve yardımcı
sağlık personeli noktasında bir çalışma ve gayretimizin
olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum.
Bunun dışında Kitler yeterli mi?
diye soruldu. Elimizdeki kit, kendi ürettiğimiz bir kit ve PCR yöntemiyle
çalışan, artık yetmiş beş dakikaya kadar inebilen bir
kit oldu. Üstelik, daha güvenilir çalışmasını ve yoğun
çalışmasını sağlamak üzere robot üretimi de
yapıldı.
MURAT EMİR (Ankara) Bakanlık mı
üretiyor Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA Robot
üretimi de yapıldı ve bütün fikrî mülkiyet hakları
Bakanlıkta.
MURAT EMİR (Ankara) Bioekseni Bakanlık
mı üretiyor?
SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA Fikrî
mülkiyet hakları Bakanlıkta diyorum ve bu dönemde
satışını da yapan, yine bizim USAŞ şirketi. Bu
dönemde, şu an elimizde 115 bin kit var ve ayda en az 1 milyon üretebilir
kapasitede; bu, her an, istediğimizde 2 milyona da çıkabilir.
Dolayısıyla şu an bir kit sorunumuz yok.
Merkez sayılarımızı giderek
arttırdık. Bunu neye göre arttırdık? Kimlere, ne zaman,
hangi durumda test yapılması gerektiğini,
algoritmasını belirleyen Bilim Kuruluydu yani hangi hastalar
şüpheli görülmeli ve hangi hastalardan alınmalı, bunu tespit
eden Bilim Kurulu. Ama dinamik bir yapı olduğu için, her geçen gün bu
değişikliğe uğradı yani önce Çin öyküsü olanlar, devamında
İran öyküsü olanlar, daha sonra Avrupada yaygınlaşınca
Avrupa öyküsü olanlar; şimdi ise artık yurt dışı
öyküsü olandan çıktık, bu anlamda şüpheli olan her vakadan
alabilme noktasında bir algoritmaya gelindi. Dolayısıyla bundan
sonraki süreçte bu sayı artmış olacak.
İkincisi, bizim filyasyon dediğimiz bulaşıcılığı
önlememiz gerekiyor. Yani bir kişi tespit edildiğinde, kimlere
bulaştırmış olabilir? Bu, halk
sağlığının önemli bir konusudur. Hatta bununla ilgili,
bir üniversitemizdeki hocamızı da, bu noktada yetkin ve yetenekli
olduğunu bildiğimiz bir hocayı da sorumlu kıldık.
Burada, özellikle bu bulaşıcılıkla ilgili de yoğun bir
çalışma içindeyiz ve önümüzdeki dönemde hem test sayısı hem
vaka sayısı bu anlamda giderek daha artabilir.
Bunun dışında, şu an 18 merkezde
çalışılıyor. Ben, üç gün önce, üniversitelerimiz dâhil
olmak üzere bu PCR yöntemiyle uyumlu olan -kimler çalışmak istiyorsa-
bunu çalışabilir diye de söyledim; Hacettepe, Ankara, Çapa,
Cerrahpaşa dâhil olmak üzere. Onlara eğitimleri verildi. Hatta
vakıf üniversitelerinden iki tanesi de bugün ayrıca
başlamış oldular. Yani süreci şeffaf bir şekilde, kim,
neyi, ne kadar yapabilecekse, ülkenin birikimini kullanmak noktasında bir
gayret içinde götürdüğümüzden emin olabilirsiniz.
Ayrıca, demin bahsedildi, Sayın
Paşamızın, Aytaç Yalman Paşanın vefatıyla
ilgili
Bu konuyu net ifade etmek istiyorum. Dört gün önce bizim eski GATA
denilen hastanemize müracaat ediliyor, gelir gelmez entübe ediliyor. Daha önce
KOAH tanısıyla takip edilen bir hasta. Yaklaşık altı
saat sonra da ex kabul ediliyor ve o dönemde yapılan test de negatif
çıkıyor. Fakat klinik bulgusu -özellikle giderek de son dönem
yaygınlaşınca- akciğer ve benzeri, KOAH olmasına
rağmen, şüpheli olabilir düşüncesiyle çevresi taranıyor. Ne
yaptığımızı söylemek için söylüyorum. Yani, orduevi
dâhil olmak üzere, kimlerle temas ettiği dâhil olmak üzere, eşi dâhil
olmak üzere, herkes taranıyor. Bu tarama sürecinde, eşi dâhil,
pozitif çıkanlar oldu. Ne zaman? Dün. Bu durumda, böyle bir vakada,
başta negatif, sonra pozitif olabilir mi? Olabilir. Biz bunu yeni
tanıyoruz. İki, ben daha tersini söyleyeyim: Başta pozitif olup
yine hâlen yoğun bakım şartlarında yatan, üç gün sonra
negatif olan, yedi gün sonra pozitif olan vakamız da var. Yani, birinci
gün pozitif yoğun bakım şartlarında, üç gün sonra negatif.
Bunun -biz bunu yeni tanıyoruz- bir pencere dönemi olduğu söyleniyor.
Dolayısıyla, bu dönemde bizim nasıl hassasiyetle
yaklaştığımızı, böyle bir vakada bile,
beklemeden, erken dönemde filyasyona yani bulaşıcılık,
taramaya hızla çıktığımızı
Korumaları
dâhil olmak üzere Aman, herhangi bir yerle temas etmeyin, biz birtakım
testleri yapıncaya kadar ve on dört günlük süreyi koruyana kadar hiçbir
şekilde temas etmeyin. diye önlemini aldık. Eşi ve
yakınlarında pozitif çıkması nedeniyle de, geriye dönük,
arkadaşlar yani hastanedeki hekim arkadaşlar bunu Coronavirüs
olabilir. şeklinde yorumladılar. Dolayısıyla, bu anlamda
hayatını kaybeden vaka sayımız 3 kişi olmuş oldu.
Buradan kendilerine Allahtan rahmet, yakınlarına sabır ve
başsağlığı diliyorum.
Kitle ilgili, önümüzdeki dönemde hızla 36 ilde
PCR yöntemiyle çalışmayı ve yarın sabahtan itibaren -demin
bahsetmiştim- hızlı antijen kitiyle -bir antikor var, bir de
antijen- testini yaptığımız ve yarın sabah
itibarıyla da bize teslimi yapılacak olan, on beş dakikada
hızlı sonuç verebilen kitle de bütün, 81 ilimizde bu taramayı
daha yaygın yapmak istiyoruz. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde bu
taramaları ve testleri çok yoğunlaştırmış
olacağız. Yani, hedef günde 10-15 bin demiştim; ben, bunun
-özellikle bulaşıcılığı sağlamak
anlamında- hızlı kitle birlikte sayısının daha da
artacağını düşünüyorum. Güney Korede bu hızlı
kitlerle 250 bin tamamlandı, bizde bu sayı yakalanır mı?
Daha ötesi de yakalanabilir; bunu söylemek istiyorum, test için söylüyorum.
Bunun dışında, meslek örgütleriyle
ilgili görüşmeden bahsedildi. Bana milletvekili arkadaşlardan Gamze
İlgezdi ve Ali Şeker meslek örgütleri temsilcilerinin görüşmek
istediklerini söylediklerinde bir hafta sonra görüştüm ve saatlerce de bu
konuları konuştuk. Meslek örgütü kendisini bütün Türkiye'nin birikimi
olan, kimin nerede durduğuna bakmaksızın
oluşturduğumuz 30 kişilik Bilim Kurulunun içinde hissedemiyor
mu? (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Cevabı TTBye
sormanız lazım Sayın Bakan, hissediyor mu hissetmiyor mu?
SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA Ben, bak,
iyi niyetle
Ne olursunuz
Bu, çok önemli bir dönem, önemli bir mücadele ve
bunun ilk günlerde adına Sorun küresel, mücadele ulusal demiştik.
Gerçekten bu derece önemli bir konu. Bir kişinin bile bu dönemde bu
algıyı, bu birlikteliği bozmaya hakkının
olmadığını düşünüyorum. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
MURAT EMİR (Ankara) Hep beraber Sayın
Bakan, hep beraber.
SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA Çünkü
sağlık üzerinden politika yapmanın hiçbir siyasetçiye şifa
olmayacağını söylemek istiyorum. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
Bu dönemde personelimizin çok önemli olduğunu
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Bakan, bir dakika
Sayın Bakan, bunu kime söylüyorsunuz? Hayır, kime söylüyorsunuz?
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) Hepimize.
SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA Ben bunu
birilerini hedef alarak söylemiyorum, sadece Meclisi de hedef alarak
söylemiyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ha, tamam.
SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA Bunun
dışında, malzeme konusunda, gerçekten,
fırsatçılık yapan çok firma var ve bu noktada çok kararlı
olduğumuzu, yurt dışına ihracı önlediğimizi
Ama
bununla birlikte, üretim kapasitemiz yeterli olmakla birlikte, bunu aşmak
için çok yoğun bir gayret sarf edildiğini biliyoruz. Bu dönemde
malzeme sorununu çözme noktasında üzerimize düşen bütün sorumlulukla
gereğini yapacağımızdan emin olun. Ben, üniversiteler dâhil
olmak üzere, kendileri talep etmediği hâlde -demin de bahsettim-
ellişer bin maske gönderdim. Herhangi bir ücret, herhangi bir fatura -asla-
istemiyoruz. dedim ve bundan sonra da yapıyor olacağız çünkü bu
noktada, bu dönemde, bu mücadelenin bir seferberlik hâlinde yapılması
gerektiğine inanıyorum. Bu mücadelenin de gerçekten sağlık
ordusuyla yapılabileceği ve bu ordumuzun, gerçekten fedakârca ve
özveriyle çalışan, şu dönemde risk taşıyarak hastalara
müdahalede bulunan kişilerin çok motive edilmesi gerektiği
kanaatindeyim. O nedenle de ben, birkaç cümleyle, konuşmamda da özellikle ifade
etmiştim.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) Bakanım, 1
Şubattan itibaren görülen zatürre hastalarına bu test
yapıldı mı?
SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA Ben
başka bir şey söyleyeyim. Bu soruyu iyi ki sordunuz. Zannediyorum
bundan iki hafta önceydi, Bilim Kurulu dedi ki: Biz görmüyoruz, ola ki bir
şekilde ex olan, zatürre nedeniyle hayatını kaybeden vakalar
olabilir, gerçekte pozitif olabilir. Biz, bununla ilgili, örneklerini
aldığımız, daha önce çalışmasını
yaptığımız 5 ili taradık -burada, İstanbul
başta olmak üzere- çıkmadı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son söz olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde açıklama
yapma fırsatı verdiğiniz için hepinize
şükranlarımı sunuyorum. Bugünleri hep birlikte
aşacağız.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Bakan.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.51
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah
ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Gündeme geçmeden önce 2 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, corona virüsü
hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Abdullah Ağralıya
aittir.
Buyurun Sayın Ağralı.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
B) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Abdullah
Ağralının, coronavirüs salgınına ve alınan
tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
ABDULLAH AĞRALI (Konya) Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, bu arada yeni görevinizde
başarılar diliyorum.
Dün 18 Marttı. 18 Mart, birliğimizin,
beraberliğimizin, kardeşliğimizin, istiklal mücadelemizin
sembollerinden Çanakkale Zaferinin 105inci yıl dönümü. Bu vesileyle tüm
şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Yine, 16 Mart 1988de elma kokulu kimyasal gazlarla
Halepçede katledilen 5 bine yakın Kürt kardeşimizi rahmetle
anıyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere,
Çinin Wuhan kentinde 12 Aralıkta ortaya çıkan corona virüsü, çok
kısa zamanda tüm dünyayı sardı ve Dünya Sağlık
Örgütünce de tüm dünyada pandemi olarak ilan edildi. Ülkemiz, bu küresel salgına
karşı zamanında aldığı kararlı tedbirlerle
şu ana kadar çok başarılı bir süreç yönetti ve yönetmeye de
devam ediyor. Ülkemiz, coğrafi konumu itibarıyla aslında en
riskli ülkelerin başında geliyor. Hem Avrupa hem Asya hem Orta
Doğu hem Afrika ülkeleri ciddi bir küresel salgın baskısı
altında olmasına rağmen, doğru zamanda yapılan
politikalar, şu ana kadar çok başarılı bir şekilde
yürütüldü. Bu vesileyle bu mücadeleyi çok başarılı bir
şekilde yöneten Sayın Sağlık Bakanımız Fahrettin
Koca Beye ve tüm sağlık ekibi çalışanlarına
şükranlarımı sunuyorum.
Şimdi, coronayla ilgili çok şeyler
konuşuldu, ben zaman içerisinde kısaca birkaç şeye değinmek
istiyorum. Bu mücadelenin birçok boyutu var. Şu anda bu virüsün ülkemize
gelmesi ve mevcut olması, muhtemel salgınlara karşı, kötü
senaryolara karşı her türlü tedbiri almış durumdayız.
Ülkemizin mevcut sağlık kapasitesini
belirtmek adına birkaç veriyi paylaşmak istiyorum. Ülkemizde toplam
yatak sayısı 239.046dır. Erişkin ve çocuk yoğun
bakım dâhil olmak üzere yoğun bakım yatak sayımız 40
bine yakındır. Yoğun bakım yatak sayıları
diğer ülkelerle
karşılaştırdığımızda 100 bin
kişiye ulaşan yoğun bakım yatak sayısı
açısından Avrupa ortalamasının çok üstündedir. Avrupa
ortalaması 11 civarındadır; Almanyada 29, İtalyada 12,
Fransada 11,6 civarında iken ülkemizde 2018 verileri itibarıyla
toplam yoğun bakım yatak sayımızın oranı yüzde 40
civarındadır.
Yine, bu hastanelerimizde 99.797 tek kişilik
hasta odaları mevcuttur. Bu hasta odaları, gerektiğinde
yoğun bakım ve izolasyon sağlanmak şartıyla yoğun
bakım odasına çevrilebilecek altyapıya sahiptir. Yine,
temaslı, negatif ve pozitif basınçlı yatak sayımız
açısından da iyi bir noktadayız. Yine, ülkemizde 418
hastanemizde toplam 5.842 yataklı palyatif bakım merkezi mevcuttur;
ihtiyaç durumunda da bunlar kullanılabilecektir. Yine, gündeme gelen,
teknik donanım açısından erişkin yoğun bakımlarda
kullanılmak üzere toplam ventilatör sayımız 20 bin
civarındadır.
Şimdi, buralarda çok şeyler konuşuldu
ama zaman içerisinde iki şey ifade etmek istiyorum: Bu mikrop, bilinen bir
mikrop, coronavirüs ve yapılan çalışmalarda bu virüs, yüzde 80i
atipik sempton göstermeyen, yüzde 14ü tıbbi tedavi gerektiren, yüzde
6sı da ciddi yoğun bakım desteği gerektiren bir vaka.
Bundan dolayı, bu virüsün tespiti
açısından mücadelenin temel noktalarından biri
dışarı çıkmamaktır, evde kalmaktır. Çünkü
dışarı çıktığımızda hem bu enfeksiyonu
alma ihtimalimiz yüksek hem de asemptomatik olduğu için bunun bulaştırılması
daha yüksek.
Sayın Bakanımız gerekli
açıklamaları yaptılar. Burada önemli olan husus, bu asemptomatik
vakaların çok hızlı bir şekilde tespit edilmesi. Bu
önümüzdeki günler şunu gösteriyor: Bu vaka sayıları
artacaktır ve beraberinde de ölüm oranları gözükecektir, buna
hazırlıklıyız. Panik oluşturmadan, tüm kurum ve
kuruluşlarımızla bunu en hafif şekilde
atlatacağımıza inanıyorum.
Yapılan çalışmalarda sadece
Deminki
konuşmacıların bir kısmı da ifade etti. Yani evde
kalmak, evden çıkmamak bilimsel bir gerçekliktir. Buradaki tablo da
sadece, yapılan çalışmalardaki virüsün yayılma
hızını göstermek açısından
Eğer evde kalan 100
hasta üzerinde yapılan çalışmalarda, evde kalma
sıfırsa 25 bin vakada ölüm oranı 500; eğer yüzde 25
civarında evde kalmayı sağlayabilirsek 5 bin vaka görülecek ve
ölüm oranı 100 civarında gözükecek. Yine, eğer evde kalma
oranını yüzde 50 oranında başarabilirsek burada, 2 bin
vakadan 40 vaka hayatını kaybedecek, eğer bu evde kalma
oranını yüzde 75te tutarsak vaka sayısı 4 civarında
olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım efendim.
ABDULLAH AĞRALI (Devamla) Bu, evde kalma
süresinin avantajını gösterir. Gerçekten, devlet olarak gereken her
şey yapıldı ve tedbirler süratle alınmaya
çalışılıyor. Bizim de vatandaş olarak üzerimize
düşeni yapmamız gerekiyor.
Bir hususu arz etmek istiyorum Başkanım:
Her sağlık sisteminin belli bir kapasitesi vardır. Şu anda,
Avrupa içerisinde en hazırlıklı ve sağlık kapasitesi
en iyi olan ülkelerden biriyiz. Burada önemli olan, bu salgının bir
an önce pik yapıp bu sağlık kuruluşlarının
sağlık yükünün ciddi bir baskı altına girmemesini
sağlamak. Bu açıdan, vatandaşlarımızın hem
dikkatli olması lazım hem önümüzdeki süreçte, özellikle nisan
ayı itibarıyla mevsimsel griplerin artacağını, alerjik
griplerin artacağını; bu vakalarda da bir panik havasıyla
sağlık kuruluşlarına gidilmemesinin önemli olduğunu
arz ediyorum.
Yine, özellikle kendi bölgemde önemli gördüğüm
için bir şeyi paylaşmak istiyorum: Bizim yurt dışında
yaklaşık 4,5 milyona yakın gurbetçimiz var; mayıs ayı
itibarıyla ülkelerine, ülkemize dönmeye başlıyorlar ve
özellikle, bu vatandaşlarımız içerisinde kronik
hastalığı olanların, böbrek yetmezliği olanların
ve diyalize girmesi gereken vatandaşlarımızın Türkiyeye
geliş sürelerini biraz ertelemelerinin uygun olacağını
düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Selamlayınız efendim.
ABDULLAH AĞRALI (Devamla) Bu vesileyle Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
coronavirüs salgını hakkında söz isteyen Ordu Milletvekili
Mustafa Adıgüzele aittir.
Buyurun Sayın Adıgüzel. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzelin,
coronavirüs salgınına ilişkin gündem dışı
konuşması
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; ben konuşmama sağlık
çalışanlarıyla başlamak istiyorum.
Dün 18 Marttı. Nasıl ki ordumuz, yüz
yıl önce bu askerî zaferin mimarıysa bugün de salgınla canla
başla mücadele eden bir sağlık ordumuz bu tıbbi zaferin
mimarı olacak ama gelin görün ki dün açıklanan ekonomik tedbirler
paketinde bu sağlık ordusunun ne kurumlarına ne de askerlerine
tek kelimeyle değinilmemiştir. Ne özel ne kamu hastaneleri ne de
çalışanları için pakette hiçbir şey yoktur. En
azından, özel sağlık kurumlarına yapılan üç ay
gecikmeli ödemelerin bu döneme mahsus hemen yapılması bir nefes
aldırabilirdi. Sağlık çalışanlarımız, bu zor
günlerde ailesinden de ayrı kalarak virüse karşı savaş
verirken ve risk altında çalışırken bir alkıştan
fazlasını hak ediyorlar. Bunu da yöneticilerin vicdanına ve
halkın takdirine bırakıyorum.
Sağlık Bakanının yeterince öveni
var, bense bir hekim vekil olarak eksik taraflarını da dile getirmek
durumundayım. Çinde ilk vakanın ortaya çıkışı
ile ülkemizde ilk vakanın ortaya çıkışı arasında
iki buçuk ay gibi bir süre boşa geçirilmiştir. Bir Bilim Kurulu
üyesinin de söylediği üzere, sürecin iyi yönetildiği Güney Kore gibi
olmayı başaramadık, şimdi sürecin kötü yönetildiği
İtalya gibi olmamaya çalışıyoruz. Sağlık
Bakanını neden başarılı diye nitelendiriyorum? Çünkü
bu ülkenin iktidarının çoğu bakanı performans olarak çok
kötü olduğu için, görevini normal yapan az sayıda bakanı iyi
olarak nitelendiriyoruz. Bunun bilimdeki karşılığı
izafiyet teorisiyle açıklanabilir. Bu bağlamda, Sağlık
Bakanı aslında görevini normal yapandır, iyi olarak
değerlendirilecekse bu, diğerlerine göre izafi olarak denilebilir.
Peki, bu süreçte Sağlık
Bakanının eksikleri nelerdir?
Bir: İran sınırında,
aldığı kararları zamanında hayata geçirememiş,
hava trafiği ve yer yer sınır geçişlerinde gevşek
kalınmıştır.
İki: Test pozitif vakaların illere göre
dağılımı ve temas öyküleri konusunda hiç bilgi
verilmemektedir; toplum tedirgin olmaktadır, birçok ülkede bunun aksidir.
Üç: Tanı testlerinin sayısındaki
yetersizlik, en kırık not aldığı bölümdür. Dünya
genelinde test sayısını yüksek tutan ülkelerde
hastalığın iyi kontrol altına alındığı,
düşük olan ülkelerde ise işin kontrolden çıktığı
görülmektedir. Birçok ülkede temas şartı aranmaksızın
klinik şüpheyle test alınırken bizim ülkemizde böyle
yapılmamıştır. Milyon başına test
çalışması Güney Korede 3.800, İngilterede 350, bizde ise
sadece 24tür; bizim uyarılarımızla bu, ancak son günlerde
milyon başına 100 civarına çıkabilmiştir. Taşrada
farklı farklı uygulamalarla testlerin sadece kamu hastanelerinde
yapıldığını öğreniyoruz. Bugünden itibaren 81
ilde özel-kamu ayrımı yapılmaksızın her hastaneye test
kitlerinin gönderilmesi gerekmektedir.
Dört: Spordaki karar süreci. Benzer durumdaki birçok
ülke tüm ligleri erteledi hatta EURO 2020 ertelendi; bizde ise seyircisiz oynatılmasına
karar verildi. Kulüpleri ve sporcu sağlığını
düşünen bir Federasyon Başkanı şeklinde değil,
yayıncı kuruluş ile bahis şirketlerinin CEOsu gibi
davranılmaktadır. Bence, şu anda Türkiyenin en
sıkıntılı insanlarından birisi Türkiye Futbol Federasyonu
Başkanıdır; bir karar aldı, şimdi arkasında
duracak gibi değil, iki arada bir derededir.
Beşincisi, umre dönüşleri. Bir kere
şuradan başlamak lazım: Son umre kafilesi 27 Şubatta gitti,
aynı gün Anadolu Ajansının haberine göre zaten Suudi Arabistan
umre ziyaretlerini askıya aldığını ilan etmişti.
Suudi Arabistan askıya almasa sanki umre ziyaretleri sürecekti. Umre
kafilesinin döndüğü günlerde Suudi Arabistanda 62 vaka vardı.
Umrecilerin tamamının karantina altına alınması
gerekirken yarısı evde on dört gün, tepkiler üzerine kalan
yarısı da karantinaya tabi tutulmuştur. Bu saatten sonra
umrecilerin ve temasta bulundukları tüm bireylerin, on dört günü tamamlayana
kadar yakın tıbbi gözetimi ve kapı önü denetimi gerekmektedir.
Altı: Bundan sonraki süreçte yaşanabilecek
en önemli sorun yoğun bakım yatak ve solunum cihazı
eksikliğidir. Zaten, salgın öncesinde ihtiyacı
karşılamayan yatak ihtiyacı, salgınla beraber büyük ölçüde
artacaktır. Her 100 vakanın 6sı yoğun bakım
ihtiyacı göstereceğine göre -benim yaptığım
hesaplamaya göre- yoğun bakım yataklarını ancak yüzde 30-40
boşaltabilirsiniz; bu bağlamda, Türkiyede vaka sayısı 50
bini geçtiğinde yoğun bakım yatak ve solunum cihazında kriz
oluşacaktır. Bu ülkede solunum cihazı yokluğundan hasta
kaybetmeyelim. Bu nedenle, Sağlık Bakanına
çağrımdır: Zaten 3 firma tarafından yerli üretimi
yapılan solunum cihazlarının, devlet, yeterli teknolojiye sahip
özel kurumlar ve büyük holdinglerimiz tarafından, ivedilikle el
atılıp hızlı bir şekilde üretimine
başlanmalıdır. Çünkü o ihtiyaç doğduğunda, her ülke
kendi telaşında olacağından dışarıdan
tedariki mümkün olmayacaktır. Gerekirse fazla üretip
dışarıya biz tedarik edelim. Ülkelerin kriz zamanları hem
zordur hem de başka teknolojik gelişmelere açıktır.
Tıpkı, İkinci Dünya Savaşında Almanyada olduğu
gibi ülkemizde de bu süreç belki tıbbi cihaz sektöründe bir gelişmeye
sebep olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Efendim.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Devamla) Bir de
kışlalarda sözleşmeli erlere kışla
dışına çıkma yasağı var. Diğer askerî
personel belli şartlarda evlerine gidebilirken sözleşmeli erler
günlerdir ailelerinden uzaktalar ve endişeliler. Karantina ve tıbbi
önlemleri aksatmamak kaydıyla, diğer askerî personelin
faydalandığı imkânlardan faydalanmasının
sağlanması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, benim bu
eleştirileri yaparken eleştiri olsun diye değil, tespit,
uyarı ve katkı olsun diye yaptığımı bilmenizi
isterim. Virüs, AKP, CHP diye ayırmıyor. Daha on gün önce bu kürsünün
etrafında kavga ettik; halkımız bizi ayıpladı. Bugün
ülke olarak topyekûn tehdit altındayken de o gün kavga ettiğimiz bu
kürsü etrafında bu ülke menfaatine birleşebileceğimizden herkes
emin olmalıdır. Burada, bütün milletvekili arkadaşlarımla
ve sahadaki tüm sağlıkçı meslektaşlarımla bu işin
üstesinden geleceğimizden hiçbir vatandaşımız endişe
duymasın.
Önümüzdeki on beş gün çok kritiktir; mart
ayının kalan günlerini iyi geçirebilirsek sonrası iyi gelecek.
Bu yüzden Martın sonu bahar. diye bitiriyorum.
Hepinize çok teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika
süreyle söz vereceğim.
Sayın Aydemir buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
8.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemirin, en
köklü markalardan biri olan Eyüp Sabri Tuncerin coronavirüs etkisiyle artan
kolonya taleplerini karşılamak için üretimini artırırken
fiyat artışı yapmamasının örnek olmasını dilediğine
ilişkin açıklaması
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum)
Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Dün Çanakkale Zaferimizin
yıl dönümüydü, hep birlikte kutladık, şehitlerimizi teşyii
eden tarzı hayata geçirdik, Allah gani gani rahmet eylesin. dedik.
Onların bugüne yansıyan bir damarını, özellikle bugün,
Mecliste, şu millet mabedinde kayda geçmek istiyorum.
Sözüm ona, cismani temizlik
peşinde koşanların ruhlarını alabildiğine
kirlettiği bir zeminde, bir vasatta, bunlara inat millî bir sima Eyüp
Sabri Tuncer, yerli kolonyamız; olanca talebe rağmen
fiyatını değil, üretimini artırarak corona illetine
karşı milletine destek sunuyor. 18 Mart 1915teki millî ruhun ticari
damarı budur. Bu nevi yaklaşımlar millet olma bilincimizi
perçinliyor, iyilerin artmasına vesile oluyor. Sahiplerini ve bu tarza
eş değer hareket tarzını hayata geçirenleri tebrik
ediyorum, örnek olmasını diliyorum.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Topal
9.- Hatay Milletvekili Serkan Topalın,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın
açıkladığı 19 maddelik ekonomik paketin
vatandaşın beklentilerinden uzak olduğuna ve
vatandaşların sorunlarını çözecek kanunların
çıkartılması gerektiğine ilişkin açıklaması
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bu sefer sayın iktidara değil, Sayın
AK PARTİ milletvekillerine seslenmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Sağlık
Bakanlığının aldığı bütün tedbirlere herkes
riayet ediyor, bu konuda sorun yok. Ancak dün Sayın
Cumhurbaşkanı vatandaşın beklentilerinden uzak 19 maddelik
bir ekonomik paket açıkladı. Bu pakette neler yok? Fakir fukara yok,
garip gureba yok, elektrik faturası yok, su faturası yok, doğal
gaz faturası yok, SSK primi yok, esnafların senetleri yok,
esnafların kredileri yok, vergileri yok, ücretsiz internet yok,
kiracı esnaflar yok. Değerli arkadaşlar, üç ay erteleme var.
Yani, üç ay sonra coronavirüsten insanlar ölmeyecek, işsizlikten ölecek,
iflastan ölecek, başka şeyden ölecek. Dolayısıyla gelin,
birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, milletvekilleri olarak, bu
esnafların, bütün vatandaşların sorunlarını çözecek
bir proje üretelim, bir kanun çıkaralım. Sizlerden ricam budur,
vatandaşların beklentileri budur.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
10.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun,
Cumhuriyet Halk Partisinin altı okundan birisi olan devletçilik ilkesinde
amaçlananın kâr amacı güdülmeden kamunun sağlığı
ve güvenliği gözetilerek stratejik ürünlerin ülkeye yetecek kadar üretilebilmesi
olduğuna ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisinin altı okundan biri
devletçilik ilkesidir. Bu ilke, boşu boşuna kabul edilmemiştir.
Kamunun iğneden ipliğe her şeyi üretmesi anlamında
değildir o ilke. Amaç, stratejik ürünlerin gerektiği zaman ülkeye
yetecek kadar üretilebilmesidir. Kâr amacı değil, kamunun
sağlığı ve güvenliğidir esas olan. Şimdi, kolonya
ve dezenfektasyon ihtiyacı artınca, etil alkol gerekince, şeker
fabrikalarımızı hatırladık. Paranız olsa bile
yurt dışından etil alkol alamıyorsunuz. Yağma
Hasanın böreği gibi sattığınız şeker
fabrikalarından o etil alkolü elde edebiliyorsunuz. Birileri Devlet
sırtında yük ve zarar ediyor. diye yalan yanlış niteleyip
satışı isterken biz Şeker vatandır, vatan
satılmaz. diyorduk. O şeker fabrikaları olmasa şimdi 1
gram kolonya üretemezdiniz. Cumhuriyeti kuranlar neyse ki sizin gibi
değildi de her şeyi düşünmüşler; yaşanan
sıkıntılardan gerekli dersleri çıkarıp ona göre bir
ekonomik model ve buna uygun fabrikalar kurmuşlar. Biz, AKPden de
yaptığı bir fabrikanın adını duymak istiyoruz.
BAŞKAN Buyurun Sayın Ünver.
11.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan
Ünverin, coronavirüsle mücadelede en ön safta yer alan sağlık
çalışanlarına millet adına teşekkür ettiğine,
virüs krizinin en az zararla atlatabilmenin salt idari düzenlemelerle mümkün
olmadığına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin de oluşabilecek
yasal boşluklarla ilgili düzenlemeleri yapması gerektiğine
ilişkin açıklaması
İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman)
Coronavirüsle mücadelede sağlık çalışanlarımız en
ön safta yer alıyorlar, kendilerine milletimiz adına teşekkür
ediyorum.
Hayatın her alanına müessir olan bu krizin
en az zararla atlatılabilmesi salt idari düzenlemelerle mümkün
görünmemektedir. Bu ortamda Türkiye Büyük Millet Meclisine de önemli görevler
düşmekte, oluşabilecek yasal boşluklarla ilgili düzenlemeleri
derhâl yapması gerekmektedir.
Bu anlamda, avukat meslektaşlarımın
temsilcisi olan 74 ilin barosu, Adalet Bakanlığına müracaat
ederek mahkemelerin inisiyatifine bırakılmadan, tüm
duruşmaların ertelenmesi, elektronik tebligatlar dâhil adli ve idari
yargıdaki tüm sürelerin durdurulması için yasal düzenleme
yapılmasını talep etmişlerdir. Bu yasal düzenleme
yapılmadığı takdirde,
meslektaşlarımızın olası süre kaçırma
durumlarında hem kendileri için cezai ve maddi sorumluluk
doğması hem de müvekkilleri için hak kayıpları söz konusu
olabilecektir. Meclis, bir an evvel seyircilikten, etkin olarak yasama
faaliyeti yapan konuma geçmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ceylan
12.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın, 31
Martta millî iradeye kafa tutan ve İstanbul seçimlerinin yenilenmesini
sağlayan saray yargısının şimdi de İçişleri
Bakanlığının yardımıyla Cumhuriyet Halk
Partisinin seçilmiş belediye başkanlarını hukuksuz
şekilde görevden alma yolunu izlediğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) Saray, 31 Mart
sonrası sandıkta kazanamadığı belediye
başkanlarını görevden almak için yeni bir yöntem geliştirdi
ve bunu çok sevdi. 31 Martta millî iradeye kafa tutan ve İstanbul
seçimlerinin yenilenmesini sağlayan saray yargısı, şimdi de
İçisleri Bakanlığının yardımıyla Cumhuriyet
Halk Partisinin seçilmiş belediye başkanlarını hukuksuz bir
şekilde görevden alma yolunu izliyor. Önce Yalovada
başarılı çalışmalara imza atan Belediye
Başkanımız Vefa Salman görevden alındı, ardından
Adana Ceyhanda çalışmalarıyla fark yaratan Kadir Aydar görevden
uzaklaştırılmak isteniyor. Vefa Başkan usulsüzlüğü
tespit ediyor ve cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunuyor.
Sonuç: Hırsızı yakalayan görevden alınıyor.
Yalovanın benzerinin yaşandığı Biga Gümüşçay
Belediyesinde de yalnızca yolsuzluk yaptığı tespit edilen
Hesap İşleri Müdürü görevden alınıyor. Adalet, bu
yapılanların neresinde?
BAŞKAN Sayın Şeker.
13.- İstanbul Milletvekili Ali Şekerin,
coronavirüs salgını sebebiyle yeni askere alımların bir
dönem için durdurulması ve yüksek risk altındaki
sağlıkçıların çalışma koşullarıyla
ilgili önlemlerin artırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ALİ ŞEKER (İstanbul) Sayın
Başkan teşekkür ediyorum.
Son dönemlerde normal celpler askere alınmaya
devam ediliyor. Bizim Dünya Sağlık Örgütünden öğrendiğimize
göre, karantina süresi on dört gün olmasına rağmen bu
hastalıklı kişiler ve virüsü kapan kişiler bunu otuz yedi güne
kadar bulaştırabiliyor. Bu konuda önlem alınması gerekiyor.
Yeni askere alınmaların gerekirse bir dönem için durdurulması
gerekiyor diye düşünüyorum.
Bu arada, en büyük riski taşıyan
sağlıkçıların çalışma koşullarındaki
önlemlerin artırılması gerekiyor. Sağlıkçılara bu
dönem her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Önce
sağlıkçıların sağlığını
koruyalım ki halkın sağlığını koruyabilelim.
Bu arada, ironik günler yaşıyoruz, Alo
184 doktor şikâyet hattıydı, artık doktordan imdat
hattına dönüştü. Böylesi ironik günlerde sağlıkçılara
hak ettikleri saygıyı gösterelim.
BAŞKAN Sayın Etyemez
14.- Konya Milletvekili Halil Etyemezin, 18-24 Mart
Yaşlılara Saygı Haftasına ilişkin
açıklaması
HALİL ETYEMEZ (Konya) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Büyüklerimiz, kültürümüzü ve manevi
değerlerimizi bizlere miras bırakarak yarınlara
taşımamızı sağlayan değerlerimizdir. Onları,
bizim için birer rehber ve evimizin huzur kaynağı olarak görüyoruz.
Peygamber Efendimiz Herhangi bir genç, yaşından dolayı bir
ihtiyara saygı gösterirse Allah da ihtiyarlığında ona
hizmet edecek kimseler yaratır. diyerek
yaşlılarımızın önemini vurgulamıştır.
AK PARTİ olarak,
yaşlılarımızı kuşatan bir sosyal yardım
sistemi kurduk. En düşük emekli maaşını 1.500 liraya
çıkarırken emeklilerimize Ramazan ve Kurban Bayramında da
ikramiye veriyoruz. Yaşlılarımızın kendi evlerinde
hayatlarını sürdürebilmeleri için Yaşlı Destek
Programı başlattık.
Değerli büyüklerimiz, sizler bizim en
kıymetlilerimizsiniz. Lütfen, bu yaşadığımız
süreçte evlerimizden çıkmayalım, ziyaretlerimizi erteleyelim.
Büyüklerimizin Yaşlılar
Haftasını kutluyor, hayatlarını sağlıklı ve
huzurlu geçirmelerini diliyorum.
BAŞKAN Sayın Kılıç
15.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, Bahar Kalkanı Harekâtında şehit olan hemşehrisi
Piyade Uzman Onbaşı Oğuzhan Taşa Allahtan rahmet
dilediğine, 21 Mart Miraç Gecesini ve Dünya Nevruz Gününü
kutladığına, 17 Mart İbni Haldunun 614üncü ölüm yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bahar Kalkanı Harekâtı kapsamında,
teröristlerin roket saldırısı sonucu Kahramanmaraş
Elbistanlı hemşehrimiz Piyade Uzman Onbaşı Oğuzhan
Taş bugün şehit olmuştur. Şehidimize ve tüm
şehitlerimize Allahtan rahmet, ailesine ve milletimize
başsağlığı diliyorum.
21 Mart Cumartesi Miraç Gecesi, aynı zamanda
Dünya Nevruz Günüdür. Miraç mübarek, Nevruz kutlu olsun.
Yine bugünler İslam âlimi, büyük düşünür,
toplum bilimci, sosyolog İbni Haldunun vefatının da yıl
dönümüdür. İbni Halduna göre bir toplumun çöküş belirtileri,
dayanışmanın yok olması, üretimin zayıflaması,
tüketim çılgınlığı, vergilerin artması, liyakatin
dikkate alınmaması, adaletsizliğin yaygınlaşması,
umutların kırılması, göçün hızlanması, iblisane
bir gurur ve kibir, gösteriş, riyakârlık ve yalakalık, en kötüsü
de her şey normalmiş gibi bütün bunları görmezden gelen ve
kabullenen bir topluluğun olmasıdır.
BAŞKAN Sayın Girgin
16.- Muğla Milletvekili Süleyman Girginin,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın
açıkladığı önlem paketine ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Coronaya karşı ekonomik paket
açıklayan Sayın Cumhurbaşkanı, patron örgütü
başkanına Keyfin yerinde. dedi. Aynen de öyle oldu: Patronlara
neşe; işsizlere, yoksullara dua ve sabır.
Hazinenin barutu geçen yıl bitirildi. Halka
kolonya ve maske çıktı. Gıdada, temizlikte ve ilaçta KDV yüzde 1
olacağına, evden çıkmanın mümkün olmadığı
bir ortamda uçak biletlerinde KDV yüzde 1 oldu. Halkımızın bu
dönemde uçmaya değil, gıdaya, temizliğe ve ilaca ihtiyacı
var.
Tüm iş yerlerinde işten atmalar
yasaklanmalı, çalışanlara bir ay ücretli izin verilmeli,
elektrik, doğal gaz ve su faturaları askıya alınmalı,
İşsizlik Fonu işçiler için kullanılmalı, aile
sigortası hayata geçirilmeli, derslere giremediği için ücret
alamayacak olan 190 bin öğretmen mağdur edilmemeli, sağlık
çalışanı eksiği giderilmeli, dükkânı kapanan esnafa
kira desteği verilmeli, çek ve senetler ertelenmelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Çepni
17.- İzmir Milletvekili Murat Çepninin, AKP
Genel Başkanının açıkladığı önlem paketinin
kaygıları daha da artırdığına,
çalışanlara ücretli izin verilmesinin yanı sıra
sağlık hizmetlerinin de ücretsiz olması gerektiğine
ilişkin açıklaması
MURAT ÇEPNİ (İzmir) Teşekkürler
Başkan.
Coronavirüs salgını yayılıyor
ancak emekçi halkımızın kaygıları da bir o oranda
artıyor. AKP Genel Başkanı dün bir önlem paketi
açıkladı ve kaygıları daha da artırdı. Paket
sermayeye kaynak aktarırken milyonlarca emekçiyi ölüme terk ediyor.
İşçiler çalışmaya devam ederken iktidar Evlerde
kalın. çağrısı yapıyor. Bu, tam olarak bir
ikiyüzlülüktür.
Midpoint lüks restoran zinciri
çalışanlarına on beş günlük ücretsiz izin formu imzalatmaya
çalışıyor; bu, sadece bir örnek. Tüm çalışanlara
ücretli izin verilmeli, tüm sağlık hizmetleri ücretsiz
sağlanmalıdır.
BAŞKAN Sayın Ödünç
18.- Bursa Milletvekili Atilla Ödünçün, 18 Mart
Çanakkale Zaferinin 105inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri;
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor!
Ve bir bayrak dalgalanmak için,
Rüzgâr bekliyor!
Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin,
Türbesi yakışmış bu kutlu
tepeye.
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye? demiş Arif
Nihat Asya Bayrak şiirinde.
Çanakkalede onlar asla geri dönmeyi
düşünmediler. Harp tarihinde azmi özetleyen şu diyalog çok
anlamlıdır: Komutanım, benim tüfek bozulmuş, tetik
basmıyor diyen askere Yüzbaşı Tüfek sağlam oğlum, senin
parmağın kopmuş denilen kahramanlık destanının
yazıldığı yerdir Çanakkale. Düşmanda imkân vardı,
Mehmetçikte iman. İşte, buydu Çanakkaleyi geçilmez kılan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Durmuşoğlu.
19.- Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğlunun, ortaya çıktığı günden bu yana
küresel sorun hâline gelen coronavirüs salgınının ülkede
yayılmasını asgari seviyeye indirebilmek için tedbirlerin
alınmasına devam edildiğine ilişkin açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ortaya çıktığı günden bu yana
küresel sorun hâline gelen coronavirüs salgınının ülkemizde
yayılmasını asgariye indirmek için tüm tedbirleri almaya devam
ediyoruz. Ülkemiz en başından itibaren bu hastalıkla ilgili
gelişmeleri yakından izlemiş, tedbirlerini de süratle alarak
hayata geçirmiştir. 10 Martta Sağlık Bakanımızın
bir vatandaşımızda Covid-19 testinin pozitif
çıktığını açıklamasının ardından
hızlı bir şekilde tedbirlerimiz alınmış, tespit
edilen her vaka, sağlık çalışanlarımızın
özverili çalışmaları sayesinde toplum için risk olmaktan
çıkarılmıştır. 89 ve 61 yaşında 2
vatandaşımızı da kaybettik. Hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına da
başsağlığı diliyorum.
Covid-19un etkilerini en aza indirmek için, Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında 100
milyarlık bir kaynak devreye alındı. İnşallah, hep
birlikte bu zorlu süreci atlatacağız. Hiçbir virüsün Türkiyeden,
Türk milletinin birliğinden, beraberliğinden,
kardeşliğinden aldığımız ve alacağımız
tedbirlerden daha büyük olamayacağını tekrar ifade ederek Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Sayın Altıntaş.
20.- Ankara Milletvekili Ayhan
Altıntaşın, fedakârca çalışan tüm sağlık
personeline şükranlarını sunduğuna, Sağlık
Bakanlığının yeterince şeffaf
olmadığına, Çinde ve başka ülkelerde virüsün
yayıldığı belli olduktan sonra 20 bin kişinin umreye gidişine
kimin izin verdiğini ve İran sınırından kaçak giren 2
milyon kişiyle virüsün taşınması ihtimalinin hesaba
katılıp katılmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Sağlık Bakanımız
ayrıldılar ama şahıslarında, fedakârca
çalışan tüm sağlık personelimize
şükranlarımı sunuyorum.
Sayın Bakana sormak istediğim bazı
sorular vardı. Öncelikle Bakanlık yeteri kadar şeffaf
değil. Örneğin, hasta ve kayıpların hangi illerden
olduğunu bile bilmiyoruz. Virüsün Çinde ve başka ülkelerde yayıldığı
belli olduktan sonra 20 bin kişinin umreye gidişine kim izin verdi.
Son 5 bin kişilik kafile hazırlıksız bir şekilde
karantinaya alınmak istenirken yurtlarda kalan öğrenciler, gece
yarısı apar topar yurtlardan kovuldu. Hâlâ yeteri kadar hijyenik
olmayan yurtlar karantina için kullanılıyor. Okullar
kapatılırken camilerde toplu namazlara izin verilerek özellikle ileri
yaştaki risk gruplarının virüse maruz kalmalarına yol
açıldı. İçişleri Bakanlığı iki hafta
öncesine kadar açık sınır politikası uyguluyordu. İran
sınırından 2 milyon kaçak insan girmiş durumda, hâlâ da
giriyor. Onlarla virüs girme ihtimali hesaba katıldı mı?
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Aycan
21.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer
Aycanın, 18-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftasına
ilişkin açıklaması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, bu hafta Yaşlılar Haftasıdır.
Yaşlı, 65 yaş üstü nüfus olarak ifade edilmektedir. Nüfusumuzun
yüzde 8i 65 yaş üstüdür. Yaşlılık organik bir durumdur,
her yönüyle farklıdır. Yaşlılıkta hastalıklara
direnç farklıdır, daha fazla hastalanma ve hastalıkların
ağır seyretme ihtimali yüksektir. Bu nedenle yaşlılara özel
bakım gerekir. Yaşlıların tıbbi, sosyal ve psikolojik
olarak tüm ihtiyaçları karşılanmalıdır. Bu, sosyal
devlet olmanın gereğidir. Unutmayalım biz de bir gün
yaşlı olacağız. Başta annemiz babamız olmak üzere,
tüm yaşlılara gereken ilgiyi gösterelim.
Saygılarımla teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Taşkın
22.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, 18-24 Mart Yaşlılara Saygı
Haftasına ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
18-24 Mart Yaşlılara Saygı
Haftasını kutluyorum. Bizim medeniyetimizde
yaşlılarımız evimizin, ocağımızın
bereketidir. Yaşlılarımız, toplumumuzu bir arada tutan
değerleri bize hatırlatan insanlardır. Yaşlılara
hürmet ve saygı, dünya ve ahiret saadetimizin temel
şartlarındandır. Unutmayalım ki hepimiz
yarınların yaşlılarıyız.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
liderliğinde yaşlılarımızın
karşılaştıkları sorunların en aza indirilmesi ve
bunların çözüme kavuşturulması anlamında birçok projeyi
hayata geçirdik ve geçirmeye devam ediyoruz.
Coronavirüs salgınının tüm
dünyayı etkisi altına aldığı bugünlerde kimi Avrupa
ülkelerinde yaşlıları âdeta gözden çıkartan
anlayışlara şahitlik ediyoruz. Bizde ise dün yapılan
coronavirüsle mücadele eş güdüm toplantısında alınan
kararla, yaşlılarımıza verilen değerin bir ifadesi
olarak, tek başına yaşayan 80 yaş üstü
yaşlılarımız için sosyal hizmet ve evde sağlık
hizmetlerinden oluşan periyodik takip programını devreye
aldık diyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Grup
Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili
Dursun Müsavat Dervişoğlu.
Buyurunuz Sayın Dervişoğlu.
23.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın Coronavirüsle Mücadele Eş Güdüm Toplantısı
sonrası açıkladığı pakette öğrenci ve ihtiyaç
kredilerine, çiftçi borçlarına ilişkin hiçbir düzenlemenin
olmadığına, 21 Mart Miraç Kandilini ve Nevruz
Bayramını kutladığına ve Deniz Bölükbaşının
ölümünün 2nci yıl dönümünde manevi huzurunda saygıyla
eğildiğine ilişkin açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.
Milletimiz, Sayın
Cumhurbaşkanının coronavirüsle mücadele eş güdüm
toplantısı sonrası yapacağı açıklamayı
merakla bekliyordu. Açıklanan eylem planında görüyoruz ki dağ
fare doğurmuştur. Pakette öğrenci kredilerine, ihtiyaç
kredilerine, çiftçi borçlarına ilişkin hiçbir düzenleme yok; buna
karşın, konuyla herhangi bir ilgisi bulunmamasına rağmen,
10uncu maddede, borçlanarak konut almayı teşvik eden ve
müteahhitlere yeni imkânlar sağlayan çeşitli düzenlemeler var. Türk
ekonomisinin ne tür bir krizle karşı karşıya olduğunu
biliyoruz ancak bugün yaşanan ve gelecekte yaşanabilecek muhtemel
krizleri sadece virüs salgınına bağlamak milletimizin
aklıyla dalga geçmektir.
Ekonomimizdeki bu kriz, bir anlamda saray ekonomi
modelinin Türkiyeyi getirdiği noktayı işaret ediyor. Kredi
borçları altında ezilen vatandaşlarımızın yükünü
hafifletmek varken açıklanan pakette vatandaşlarımızın
sırtına yeni kredi maliyetleri yüklemenin derdine
düşülmüştür. Hükûmet bir yandan Evden çıkmayın.
uyarısı yaparken diğer yandan açıkladığı
pakette iç hat biletlerinde KDVyi yüzde 18den yüzde 1e indirerek uçmayı
Konaklama vergisini kaldırdık. diyerek tatile göndermeyi, konut
satışında ise Asgari peşinatı yüzde 20den yüzde 10a
indirdik. diyerek ev almayı teşvik etmiştir. Küçük esnaf ve
işletmeler ile ücretsiz izne çıkarılanlar tedirgin olmaya devam
etmektedirler. Bu pakette çiftçiler, dar gelirliler ve küçük esnaf yoktur.
İnsanlar ev kiralarını, kart borçlarını ödeme
derdindeyken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) -
açıklanan paket hiçbir derde deva olamamış, can
suyu oluşturamamış, mağdur vatandaşlarımıza
da destek sağlayamamıştır. 100 milyarlık yani
yaklaşık 15 milyar Amerikan dolarına tekabül eden bu pakette
işçiye dua, esnafa sabır, emekliye ise kolonya düşmüştür.
Bu vesileyle hem önümüzdeki Miraç Kandilimizi hem
de Türk dünyasının Nevruz Bayramını kutluyorum.
Ayrıca, 21 Mart benim için çok önemli bir gün; eski Ankara
Milletvekilimiz, tanışmaktan bahtiyar olduğum, şeref
duyduğum emekli büyükelçi ve büyük devlet adamı Sayın Deniz
Bölükbaşının ebediyete intikalinin 2nci yılı. Bu
vesileyle onun da manevi huzurunda saygıyla eğiliyorum,
hatıraları önünde de
İhtiram nöbeti demeyeyim de
Hakikaten çok
duygulandım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Onun bize kattıklarını düşünerek yeri
doldurulamayacak bir dostu kaybetmenin hüznünü yaşıyorum.
Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum
efendim.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Muhammed Levent Bülbül
Buyurunuz Sayın Bülbül.
24.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
21 Mart Deniz Bölükbaşını ölümünün 2nci yıl dönümünde
rahmetle andıklarına, Sağlık Bakanına Meclisi
bilgilendirmek amacıyla yaptığı açıklamalarından
dolayı teşekkür ettiklerine, atama bekleyen
sağlıkçıların atamalarının
gerçekleştirilmesi, sağlık çalışanlarına yönelik
şiddetin önlenmesi yasa teklifinin yasalaşması, sağlık
çalışanlarının performans ödemelerinin tavan rakamlar
üzerinden yapılması ve virüs salgını süreci içerisinde
kişisel koruyucu malzemelerinin temin edilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de konuşmamın başında Türkiyenin
yetiştirmiş olduğu nadide hariciyecilerden, önemli,
kıymetli siyaset adamı, değerli büyüğümüz Sayın Deniz
Bölükbaşının vefatında kendisine tekrar
saygılarımızı ve rahmet duygularımızı
bildirmek, iletmek istiyorum. Kendisi, Türkiye Cumhuriyeti devletine uzun
yıllar boyunca önemli hizmetler görmüş, gerçekten vatan, millet
sevdasıyla, meselelere Türk milleti ve Türk devleti gözlüğüyle,
nazarıyla bakabilen çok önemli bir şahsiyetti. Kendisini tekrar
rahmetle anıyor, yakınlarına tekrar başsağlığı
diliyorum. (MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, biz, tabii, bugün
coronavirüsle alakalı olarak Sayın Sağlık
Bakanımızın Meclisimize bilgilendirme maksadıyla
yapmış olduğu konuşmasını dinledik. Bu manada,
yapmış olduğu bilgilendirmeden ötürü kendisine tekrar
teşekkür ediyoruz. Mecliste grubu bulunan siyasi partilerimizin ve
diğer siyasi partilerin görüşlerini, düşüncelerini
paylaştığı bir süreci geçirdik. Burada, biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, sağlık çalışanlarımızla
alakalı olarak -tabii, alkıştan fazlasını hak
ediyorlar diye bir düşünce ortaya çıktı, Sayın
Bakanımız da bu düşünceyi dile getirdi, son derece
haklıdır- atama bekleyen yaklaşık 620 bin
sağlıkçımızın atamalarının bir an önce yapılması
gerektiğinin, sağlık personeline yönelik şiddeti önleme
noktasındaki yasanın çıkarılmasının -ki bu
noktada Milliyetçi Hareket Partisinin de beklemekte olan bir yasa teklifi
bulunmaktadır- sağlık çalışanlarının
performans ödemelerinin en üst, tavan rakamları üzerinden yapılmasının
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya)
ve tüm
sağlık personeline özellikle bu salgın süreci içerisinde
kişisel koruma malzemelerinin temin edilmesinin son derece önem arz
ettiğini ifade ediyoruz.
Tabii, bu hususlarla ilgili, Sayın
Bakanımızın da bunlara cevap niteliğinde birtakım
beyanları da olmuştur. Biz bu ifade edilen hususların ve burada
bizim de zikrettiğimiz hususların acilen yerine getirilmesi talebinde
bulunuyoruz. Sağlık personelimize, şu an büyük
fedakârlıklarla çalışan sağlık personelimize bu
noktada ne kadar katkı sağlasak azdır. Bu süreçte Meclisin de
kendi üzerine düşen görevi yapması gerektiğini ifade ediyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi Grup
Sözcüsü Mehmet Ruştu Tiryaki, Batman Milletvekilimiz.
Buyurun Sayın Tiryaki.
25.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu
Tiryakinin, dünyanın zor günlerden geçtiğine, salgınlara
karşı yeterli hazırlığın yapılıp
yapılmadığının anbean takipçisi olacaklarına,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın Coronavirüsle Mücadele
Eş Güdüm Toplantısı sonrası yaptığı
açıklamalarda hüsran yaşandığına, HDP
milletvekillerinin ve belediye başkanlarının kimliği
belirsiz araçlarla takip edildiğine, 21 Mart Nevroz Bayramını
coronavirüs nedeniyle kitlesel olarak kutlamayacaklarına ilişkin
açıklaması
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Evet, zor günlerden geçiyoruz ve bunun daha
başlangıç olduğu anlaşılıyor; evet, yalnız
biz değil, bütün dünya zor günlerden geçiyor; âdeta bir üçüncü dünya
savaşı yaşıyoruz. Önceki iki dünya savaşıyla
aradaki fark şu ki burada bütün insanlık aynı tarafta.
İnsanlık hazır olmadığı bu savaşta çok büyük
kayıplar yaşıyor, 8 binin üzerinde insan yaşamını
yitirdi ve bu insanlar bir sayıdan ibaret değil, her birisi anne,
baba, amca, teyze, ağabey, kardeşti ve geride çok acıklı
hikâyeler bıraktılar. Büyük insanlık ve ülkemiz elbette bu
acı günleri de atlatacak ama büyük kayıplar vererek. Bu
acılardan nasıl bir ders alınacak, hep beraber göreceğiz
ancak şu bilinsin ki bu tür salgınlara karşı yeterli
hazırlık yapılıp yapılmadığının
anbean, günbegün takipçisi olacağız.
Sayın Cumhurbaşkanı dün ilk kez bir
açıklama yaptı, her nedense açıklama
Cumhurbaşkanlığı sarayında değil, coronavirüsle
mücadele eş güdüm toplantısının gerçekleştirildiği
Çankaya Köşkünde yapıldı. Emin olun herkes alınacak
önlemlerin neler olacağını merak ediyordu. İlk izlenim ise
hüsran oldu, pek çok kişi Paketten yaşlılara kolonya ve maske
çıktı. diyerek tepki gösterdi ve bu tepki hiç de haksız
değil. Oysa herkes gibi bizlerin de soruları vardı, bugün bir
kısmını Sayın Sağlık Bakanına ilettik.
Herkesin yanıt beklediği sorular vardı. Sağlık
Bakanı bir kısmını yanıtlasa da önemli bir bölümü hâlâ
yanıtsız kaldı.
Değinmek istediğim iki tane konu var
Sayın Başkan. Birincisi şu: Milletvekillerimiz, belediye
başkanlarımız hâlâ kimliği belirsiz araçlarla neredeyse
yirmi dört saat takip ediliyor. Son olarak Batman Belediye
Başkanımız böyle bir müracaatta bulundu, neredeyse yirmi dört
saat, gittiği her yerde kimliği belirsiz kişiler tarafından
takip ediliyor. Önceki gün emniyet müdürlüğüne bir başvuruda bulundu
Bu araçta bulunanlar kimlerdir, güvenlik görevlisi midir, bilginiz dâhilinde
midir? diye. Araçlar değişti, plakalar değişti, içindeki
kişiler değişti ama Belediye Başkanımız hâlâ
yirmi dört saat takip edilmeye devam ediliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Yanıt vermek yerine bunu yapan emniyet müdürlüğünün doğru bir
yol, doğru bir yöntem izlemediğini düşünüyoruz. Bu, emniyet
müdürlüğünün, valiliğin, savcılığın veya her
kimin kararıysa açıkça belirtmelerini bekliyoruz.
Son olarak bugün 19 Mart, iki gün sonra Nevroz
Bayramını kutlayacağız. Corona günlerinde Nevroz
Bayramını kitlesel olarak kutlamayacağız. Parti olarak
topluca yapılacak bütün etkinliklerimizi, kitlesel
kutlamalarımızı iptal ettik. Bayramı evimizde,
balkonlarımızda, telefon ışıklarıyla, çakmak
ateşiyle ve bir araya gelmeden kutlayacağız. Evet, kitlesel
etkinliklerimizi iptal ediyoruz ancak Nevrozun ruhunu, direniş ruhunu,
dayanışma ruhunu her zamankinden çok yaşayacak ve
yaşatacağız. 2020 Nevrozunun ülkemize, halklarımıza,
coğrafyamıza ve bütün dünyaya barış ve kardeşlik
getirmesini umuyor, halklarımızın Nevroz Bayramını
kutluyorum.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili Özgür Özel, buyurunuz.
26.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
İdlibde ve Bahar Kalkanı Harekâtında şehit olan askerlere
ve Deniz Bölükbaşına ölümünün 2nci yıl dönümünde Allahtan
rahmet dilediklerine, siyasetin içinden bakarak ama siyasi birliktelikle,
yapıcı katkılarla coronavirüs sorununun üstesinden gelinmesi
gerektiğine, Sağlık Bakanının Bilim Kurulunda da
doktorlar var, Türk Tabipleri Birliği kendisini burada hissetsin.
ifadesinin doğru bir yaklaşım olmadığına, Doktor
Güle Çınarın sağlık çalışanlarını
bilgilendirdiği sırada çekilen videodaki sözlerinden dolayı
Ankara Üniversitesi tarafından yazılı olarak özür dilemeye
zorlanmasının üzüntü verici oluğuna, gerçekleştirilen
Coronavirüsle Mücadele Eş Güdüm Toplantısı sonrasında
yapılan açıklamayla beklentilerin boşa
çıktığına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İyi haberler almaya hasret
kaldığımız bugünlerde, bir acı haberi daha biraz önce
öğrenmiş bulunuyoruz. İdlib ve Bahar Kalkanı Harekâtı
bölgelerinde iki ayrı olayda iki acı haber aldık ve 2
askerimizin şehit olduğunu öğrendik. Askerlerimize Allahtan
rahmet, acılı ailelerine sabır diliyoruz Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak.
Bugün ölümünün 2nci yıl dönümünde Deniz
Bölükbaşını, Türk diplomasisinin çok önemli bir üyesi olan ve
daha sonra da Türkiye siyasetine çok ciddi katkılar
sağlamış olan Deniz Bölükbaşını rahmetle
anıyoruz. Ailesiyle birlikte, İYİ PARTİdeki ve Milliyetçi
Hareket Partisindeki siyaset arkadaşlarına da bir kez daha
başsağlığı diliyoruz.
Coronavirüs salgınında, dün akşam
Sayın Bakanın bilgilendirmesiyle ikinci kayıp haberini
aldık ve yavaş yavaş, artık, Türkiye'nin bir İtalya
olmamak için çaba göstermesine yönelik yaklaşımları, biraz endişeyle
de olsa takip ediyoruz. Bugün Sayın Bakanın varlığında
ifade ettik, bu meseleye siyaset dışı değil, siyasetin
içinden bakarak ama siyasi birliktelikle, herkesin vereceği önemli,
yapıcı katkılarla ve el birliğiyle bu sorunun altından
kalkmamız gerekiyor. Kimsenin bir diğerini bu meselede
ötekileştirdiği bir süreci hiçbir zaman doğru bulmadık.
Sayın Bakan -artık daha fazla karşılıklı
konuşma olmasın diye ifade etmedim ama tutanakları dikkatli
takip ettiğini de biliyoruz- Bilim Kurulunda da doktorlar var, Türk
Tabipleri Birliği kendisini burada hissetsin. diye bir
yaklaşımda bulunuyor. Bu doğru bir yaklaşım
değil, şundan dolayı doğru bir yaklaşım
değil: Yarın öbür gün -sizler de seçilmiş olduğunuz ve
muhatap alınmak gerektiğiniz hâlde- birileri Ya, biz de birilerini
yanımıza aldık, AK PARTİliler de kendisini burada temsil
ediliyor görsünler. diye sizi yok sayarsa, hiçe sayarsa en önemlisi sizin
şahsınızı değil ama size oy verenleri, on binleri,
tabii ki bu siyaset olduğunda milyonlara dönüşüyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kişinin iradesini yok
sayıp Ya, biz birileriyle muhatap oluyoruz, onlar da kendilerini burada
saysın. derlerse işte bu, demokratik meşruiyet, demokrasi,
seçim, sandık, millî irade diye her birimizi burada tutan ve kendimize ait
olmayan, millete ait, halka ait olan bir gücü temsil ettiğimiz
gerçeğiyle bizi burada bulunduran her birimizi sıkıntıya
sokar. Bunun alkış alması üzücüdür. Başka doktorlar var,
Türk Tabipleri Birliği onlara baksın, kendini burada hissetsin;
demokrasi böyle bir şey değil. Bir meslek örgütü, anayasal bir kurum,
kanunla kurulmuş, seçimlerini yapmış, üzerinde denetim
hakkınız var, üzerinde siyasi vesayet hakkınız bile var.
Her şeyi usulüne göre yapıp da seçilmiş olan bir kurumu, siz,
sağlık otoritesi olarak, sizin dışınızda seçimle
gelmiş en büyük sağlık otoritesi olarak hiçe sayarsanız,
bu, sizin demokrasi anlayışınızı da kriz yönetim
becerinizi de bir anda sorgulatır hâle gelir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ayrıca, dün -kendi
bilgisi dışında- Doktor Güle Çınarın bir
konuşması sosyal medyada hızla yayıldı. Hekimlik
sorumluluğunu yerine getiren ve gerçekleri dile getiren, sağlık çalışanlarına
bilgi veren bir sağlık emekçisinin Ankara Üniversitesi
tarafından bugün yazılı olarak özür dilemeye zorlanıp sonra
bu belgenin sosyal medyada paylaşılması gerçekten üzüntü verici.
Hele hele orada kullanılan kelimeler ve Günlerdir yorgundum, günlerdir
uykusuzdum, arkadaşlarımı bilgilendirmeye
çalışıyordum. Bu sırada kullandığım
bazı kelimelerin yarattığı rahatsızlık
ifadelerini bir kadın sağlık emekçisine kullandırtmaya
zorlamak son derece yanlış. Dünkü videodan alınacak ders var,
çıkarılacak sonuç var ama üzerinden görülecek bir hesap yok. Bu, elde
tutulan kamu gücünün orantısız kullanımıyla ve zaten
üniversite üzerinde kurulmuş olan siyasi vesayetin
baskısının
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Güneş
çarığı sıkar, çarık ayağı sıkar. bu
doğru değildir. Orada oluşturulan o baskıyı bütün
sağlık çalışanları kendi üzerinde hisseder. Sayın
Bakanın bile gelip Mecliste Sağlık
çalışanlarıyla ilgili bir şeyler yapın. dediği,
sağlıkta şiddet yasasının beklendiği,
Bakanın Ben de destekliyorum, Meclis çıkarırsa çok iyi olur
bugünlerde. dediği, bu ifadeyi kullandığı bir süreçte bu
baskı, bu zulüm hak değildir, reva değildir.
Son olarak da Sayın Başkan, dün
toplantı yapıldı, toplantının
katılımcılarının içinde birileri var, o birileri bir
şeyler alıyor; sermaye alıyor, patronlar alıyor, bakanlar
duruyor, yandaş sendikalar gülümsüyor falan ama halk yok, millet yok,
sağlıkçılar yok, emekçiler yok, kimse yok. Kendi kendilerine,
aslında karantinada olması gereken bir ekip geliyor ve 100 milyar
liralık paket açıklıyor ve iktidarın Pravdası
mahiyetindeki gazeteler ortak manşetlerle çıkıyorlar Devlet
böyle olur İşte büyük paket falan diye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
bitireceğim inşallah.
BAŞKAN Buyurun efendim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir kere, 100 milyar
liralık toplamın 12 milyar lirası emeklilere ödenecek bayram
ikramiyesi, sadece bir ay öne çekilmiş, hesabın içine
katılıyor. Ya olacak gibi değil; zaten bayramda ödeyeceksin,
bayramdan bir ay önce ödüyor, onu da koymuşlar hesabın içine. 5
milyar lira asgari ücret desteği var; zaten ödenecekti, onu orada
hesaplatmak doğru değil. Elle tutulan tek şey şu: Biz
1.000 liranın altında bile var, en az 1.500 lira olmalı. diye
kendimizi parçaladık Yok 1.000 liranın altında olan. deyip
dünden itibaren 1.000 liranın altında olanları da kabul edip
Hepsini 1.500 liraya çıkarıyoruz. diyorlar. Hakikaten enteresan bir
durum ama yıllardır söylediğimiz, aylardır
söylediğimiz bir şeyin 2 milyar liralık
karşılığı var. Onun dışında,
işçiye, emekçiye, sağlık çalışanına,
sağlık emekçisine hiçbir şeyin olmadığı,
dağın fare doğurduğu, beklentilerin boşa
çıktığı bir süreçteyiz. Sayın Başkan, çok üzülerek
söylüyorum -ki isim vermeyeceğim, onlara bir paye vermemek için- ama
dünyanın, böyle bir de beğenmediğimiz, zaman zaman işte
Tek dişi kalmış canavar. diye söylediğimiz Batı
liderleri herkesin gözüne içine bakarak Korkmayın, kimse işsiz
kalmayacak. Korkmayın, devlet burada, hiç kimse aç kalmayacak. Hiç kimse
korkmasın, devletiniz arkanızda, kimsenin ekonomik
kayıpları telafisiz kalmayacak. diye çıkıyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Vallahi Sayın
Başkan, bugün iktidar partisinin gazetelerinin sadece manşetlerini
görsek, dünkü toplantıyı görmesek, o Tek dişi kalmış
canavar. dediğimiz ülkelerin liderlerinin yaptığı
konuşmaları duydular da manşetleştirdiler
sanacağız. Devlet adamı dediğin, devlet başkanı
dediğin, patronun gözüne bakıp şakalaşmaz. En çok oyu
aldığınız, oyuna en çok talip olduğunuz kesimlerin;
işçinin, çiftçinin, memurun, esnafın, yoksulun, kimsesizin gözünün
içine bakıp da diyorsanız Korkmayın, devlet burada. Eyvallah!
Hepsinden topladığınız vergilerle patronlara
Korkmayın, devlet burada. diyorsanız, onun da bir manası
vardır ama esas, sizden destek bekleyenlerin yüreği
burkulmuştur, gönlü kırılmıştır, bunu ifade etmek
istedim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili Cahit Özkan.
Buyurun Sayın Özkan.
27.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Sağlık Bakanının coronavirüs hakkında Genel Kurulu
bilgilendirmesinin ardından görüşlerini ifade eden siyasi parti
gruplarına, grubu bulunmayan siyasi parti temsilcilerine ve
milletvekillerine ayrı ayrı teşekkür ettiğine, ülke için,
milletin geleceği için fedakârane çalışmalar yapan
sağlık çalışanlarının özlük hakları,
çalışma koşulları ve ücretleriyle ilgili iyileştirme
gayreti içinde olunması gerektiğine, Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğanın açıkladığı Ekonomik
İstikrar Kalkanı paketine, Sağlık Bakanının
almış olduğu tedbirler ile Bilim Kurulunun yapmış
olduğu çalışmalar neticesinde virüs salgını sürecinin
atlatılacağına, 21 Mart Nevruz Bayramına ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle bugün, ülkemizi ve bütün dünyayı tehdit eden
coronavirüs hakkında Sağlık Bakanımızın
bilgilendirdiği ve Grup Başkan Vekillerimizin, parti
gruplarımızın kendi görüşlerini sunduğu, faydalı,
başarılı bir çalışmayı takip ettik. Ülkemizin hem
katılımcı demokrasisine katkısı hem de coronavirüsle
ilgili mücadelede bugüne kadar gelinen aşamayı ve bundan sonra gidilecek
hedefe doğru hangi yolun takip edileceğini istişare ettik. Onun
için Sağlık Bakanımıza, siyasi parti
gruplarımıza, grubu bulunmayan siyasi parti temsilcilerine,
milletvekillerimize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Tabii, yine çok teşekkür ettik sağlık
çalışanlarımıza, uzun uzun alkışladık.
Sağlık Bakanımızın da ve diğer siyasi parti
gruplarımızın da önemle vurguladığı, cephedeki
Mehmetçikimiz nasıl bir vatan müdafaası yaparak
canımızı, vatanımızı,
bayrağımızı koruyorsa bugün sağlık
çalışanlarımız aynı sorumlulukla ülkemiz için,
insanımız için, aziz milletimizin geleceği için fedakârane
çalışmalar yapıyor. Bu noktada, sağlık
çalışanlarımızın özlük haklarıyla,
çalışma koşullarıyla ve ücretleriyle ilgili inşallah,
hep beraber bir paket düzenleyerek onların durumlarını da
iyileştirme gayreti içerisinde olmalıyız.
Tabii, devlet olmak, ülkenin bütün meselelerine,
bütün sorunlarına eğilmek ve onlara çözüm üretmekle olur. Bu noktada,
Sayın Cumhurbaşkanımız da cumhurun başı olarak,
anayasal düzenimizi, birlik ve beraberliğimizi temsil eden bir makamda
olarak dün bir paket açıkladı. Tabii, paket, sadece iş
dünyasına ilişkin değil, sadece KOBİlere ilişkin
değil, sadece asgari ücretlilere ilişkin değil, sadece -sosyal
devletin bir gereği olarak- çalışamayacak durumda olan
emeklilere ilişkin değil, ülkemizin dört bir tarafında, 82
milyon arasında bu ülkenin kaynaklarını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) -
hakça
paylaştırma düşüncesiyle adil bir şekilde planlanmış
ve devlet olma kudretini, gücünü aziz milletimize hissettirerek Endişe
etmeyin, sizin emanetinizin bekçisi olan bir devlet var. Huzur içerisinde,
sadece direktiflere uyarak önümüze bakalım. anlayışıyla
bir paket açıkladı. Tabii, bu pakette çalışma hayatı
var. Bakınız, kaderimiz bir, 82 milyonun kaderi birdir. Kaderimiz
bir." demek
İşçiyi işverene ezdirmeden, sanayiciyi finans
çevrelerine ezdirmeden, kadın-erkek, yaşlı-genç arasında bu
ülkenin, 82 milyonun kardeşliğini güvence altına alarak
adımlar atmak gerekir. Onun için İş dünyası batsın,
çalışma hayatı güvence altına alınır.
değil. Onun için, kader birlikteliği içerisinde,
işçi-işveren, üretici-sanayici, kadın-erkek tüm toplum
kesimlerini ortak bir çatı altında buluşturabilmek lazım.
Bu anlamda, Sayın Cumhurbaşkanımızın paketi Türkiye
kamuoyunun gündeminde değerlendiriliyor. Tekrar bunu ifade etmeyi gereksiz
görüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Ancak çalışma
hayatından vergi sistemine, kredi ve anapara faiz ödemelerinden
KOBİlere desteğe, iş dünyasında KGF limitlerinin
artırılmasından asgari ücrete yapılacak desteğe ve
yine en düşük emekli maaşının ne olacağına ve
bunun artırılmasına ilişkin her alanda belirli bir paket
hazırlanmış ve Allahın izniyle, Sağlık
Bakanımızın almış olduğu kararlar, Bilim
Kurulumuzun yapmış olduğu çalışmalar çerçevesinde bu
süreci de en az hasarla, olabildiğince hasarsız bir şekilde
atlatacağımıza olan inancımız tamdır. Bu noktada
devletimize aziz milletimiz güvensin, biz de milletimize güveniyoruz. Cumhur
ile başının yani devlet ile yöneticiler ile aziz milletimizin
omuz omuza vermesi inşallah bu mücadeleyi başarıya götürecektir
diye inanıyoruz.
Aynı zamanda Anadolu ve Orta Asya kültürlerinde
baharın gelişinin müjdecisi olan Nevruz Bayramı bilindiği
üzere ülkemizde, Türkiyede 21 Martta kutlanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım efendim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Gece ile gündüzün
eşitlendiği, baharın müjdecisi olan Nevruz Bayramı,
havaların ısınmaya başladığı,
ağaçların çiçeklenmeye, toprağın yeşermeye, göçmen
kuşların yuvalarına dönmeye
başladığının da müjdecisidir. Bu bağlamda, 21
Mart bütün varlıklar için uyanışın, diriliş ve
yaratılışın günü olarak kabul ediliyor. Bu vesileyle zor
günler geçirdiğimiz, coronavirüsle mücadele ettiğimiz bugünlerde
Nevruz Bayramımızı kutluyor, ülkemizin, milletimizin bu beladan
da kurtularak yine aydınlık yarınlara yürüyeceğimize
inanıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkanım, bir dakika
Bir eksiğim kaldı da
şehitlerimizle ilgili, onu tamamlayabilir miyim?
BAŞKAN Buyurun Sayın Bülbül.
28.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
şehitlere Allahtan rahmet dilediğine, sınır
kapılarında meşakkatli görevleri ifa eden emniyet güçlerine,
gümrük memurlarına, Sahil Güvenlik güçlerine ve Jandarmaya
şükranlarını sunduklarına ve ihtiyaçlarının
takipçisi olacaklarına ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Çok teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, ben de haberini
almış olduğumuz şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
Memleketimize, milletimize, ailesine ve yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Demin ifade ederken eksik kaldı. Özellikle
sınır boylarımızda, hudutlarımızda,
sınır kapılarımızda bugüne kadar çok önemli,
meşakkatli görevleri ifade eden emniyet güçlerimizin, gümrük
memurlarımızın, deniz sınırlarımızda görev
yapan Sahil Güvenlik güçlerimizin ve Jandarmamızın da bu zamana kadar
yapmış oldukları fedakârane mücadelesini burada anmadan geçmek
olmaz. Biz de buradan kendilerine şükranlarımızı sunuyoruz.
Onların da eksiklikleri, onların da ihtiyaçları bizlerin
takipçisi olacağı meselelerdir. Onlara da buradan, özellikle insani
dramların önlenmesiyle, göçmen, sığınmacılarla
alakalı ve aynı zamanda bu coronavirüs meselesiyle alakalı gece
gündüz demeden bugüne kadar yapmış oldukları
çalışmalardan ötürü şükranlarımızı sunuyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Tiryaki
29.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu
Tiryakinin, çiftçilerin ve tarım alanlarının korunması
için politikalar geliştirilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Atladığımız bir şey var
aslında, notlarımızın arasında vardı ama...
Çiftçilerin, tarımın korunmasıyla ilgili önlemleri gerçekten hiç
konuşmadık, atladık. Çiftçileri korumak için politikalar mutlaka
geliştirilmeli çünkü bu halkın beslenmesi gerekecek, tarım
alanlarının korunması gerekecek. Köylere giriş çıkışların
sınırlandırılması, kontrol altına
alınması gerekebilir, Tarım Bakanlığının bu
konuda ne tür hazırlıklar yaptığını bilmiyoruz.
Eğer köyler ve tarım alanları korunmazsa Hükûmetin bu
eleştirdiğimiz bir kısım politikalarıyla salgın
her yere yayılabilir. Tedarik zincirinin en başındaki
çiftçilerin korunmasıyla tarımın yapılabilmesiyle ciddi
tehditleri önleyebiliriz diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Şimdi gündeme geçiyoruz.
Alınan karar gereğince, gündemin Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Denizli Milletvekili
Nilgün Ök ile 46 Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
V.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Denizli Milletvekili Nilgün Ök ile 46
Milletvekilinin Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/2633) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 196)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili
Mustafa Şentop ve 1 Milletvekilinin Afrika Kalkınma Bankası
Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanunun Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/2691) ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop
ve 1 Milletvekilinin Afrika Kalkınma Bankası Kuruluş
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanunun Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/2691) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 197) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 197 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz isteyen, İYİ
PARTİ Grubu adına Aydın Milletvekili Aydın Adnan Sezgin.
Buyurunuz Sayın Sezgin. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN
(Aydın) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle
bugün şehit düşen Mehmetçiklerimizi rahmetle anıyorum. Keza,
coronavirüs salgını başladığından bu yana
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Allahtan rahmet
diliyorum. Enfekte olmuş durumdaki hastalarımıza acil
şifalar diliyorum. Sağlık personelimize teşekkürlerimi
sunuyorum. Bundan böyle Covid-19 tartışmalarında kimsenin
kimseyi hain ilan etmemesini temenni ediyorum.
Afrika Kalkınma Bankası Kuruluş
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanunun Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi üzerinde
İYİ PARTİ adına söz aldım.
Afrika Kalkınma Bankasının sermayesi
yüzde 125 oranında artırılmıştır. İktidar
ise sermayesi yüzde 125 oranında artırılan bankadaki ülkemizin
sermaye iştirak taahhüdünü yüzde 752 oranında arttırmak
istemektedir. Herhâlde ehem ile mühim yine
karıştırılıyor. Bu kadar derdimiz varken ve ekonomik
darboğaz içindeyken bunun için uygun vakit bugün müdür? Bu kadar mı
aceledir bu konu?
Ülkemiz uzun bir süredir ciddi bir ekonomik krizin
içindedir. Sayın Cumhurbaşkanı, bu defa Teğet geçecek.
tarzındaki ifadeleri telaffuz edememektedir. Tüm dar gelirliler
perişan hâldedir. Türkiyede bir şey büyümektedir, o da yoksul kesim.
Öte yandan, dünyanın tahıl ambarı
olması gereken ülkemizde tarımsal destekler aylarca hatta
yıllarca bekletilmektedir, bölgem Aydının çiftçisi bundan
muzdariptir. Dünya standartlarının çok altında destek primleri
belirlenmektedir. Çiftçiler borçlarını ödeyememekte; borçları
nedeniyle elektrik dağıtım şirketleri tarafından
sadece borçlu çiftçilerin değil, bütün köyün elektriği kesilmektedir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, elektrik dağıtım
şirketi tarafından çiftçilerin borçları nedeniyle bankadaki
paralarına el konulduğuna dair şikâyetlere bölgedeki
ziyaretlerimde bizzat şahit oldum. Her 4 gençten 1i işsiz
durumdadır, toplumda ekonomik krizin ve işsizliğin
yarattığı buhran ağır şekilde
derinleşmektedir. Bütün bunlara bir de coronavirüs nedeniyle alınan
tedbirlerin ekonomi üzerinde yaratacağı etkiler ilave edildiğinde,
ülkemizin Afrika Kalkınma Bankasında ağalık rolüne
soyunacak bir hâlde olmadığı apaçık ortadadır. Afrika
Kalkınma Bankasındaki sermaye payımızın
arttırılmasının arkasında ne gibi bir ekonomik ya da
diplomatik akıl olduğunu keşfedemiyorum. Ancak, şundan
eminim: Bunun ne Afrikadaki çıkarlarımıza ne de
vatandaşlarımızın refahına katkısı
olacaktır. Bu durumda, bu sermaye artırımından kimlerin,
nasıl bir nemalanmaya heves ve arzu duyduğu sorusu akıllara
geliyor ister istemez. Ellerinizi milletin cebinden çekin artık.
Ülkemizi çok kritik bir süreç bekliyor. İçeride
riski giderek artan coronavirüs tehlikesi, dışarıda riski
giderek artan İdlib ve Libya tehlikeleri var. Diğer tehditlere
değinmeyeceğim bile.
Coronavirüs riski artış seyrine devam
ederken dün Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yapılan
açıklamalar topluma hiçbir olumlu mesaj vermemiştir, bunların
içinde vatandaş yoktur. Grup Başkan Vekilimiz de söyledi, dağ
fare doğurmuştur. Açıklanan tedbirler, Sayın
Cumhurbaşkanının belirttiği gibi, birkaç kişi ve kesimin
neşesini canlandırmış olabilir ancak tedbirler ne
geniş kesimlere, dar gelirlilere anlamlı bir katkı işaret
ediyor ne de ekonomi için toparlanma, canlanma umudu veriyor, Covid-19la
mücadele için de bir şey vadetmiyor. Londrada Imperial Collegeın dünyaca
ünlü uzmanlarının hazırladığı rapora göre,
Birleşik Krallık ve ABDde 2,5 milyon insanın
ölebileceğinden söz ediliyor. Merkel krizi, İkinci Dünya
Savaşından sonraki en ciddi kriz olarak tanımlıyor. Biz de
ise krizi fırsata çevirmekten söz ediliyor. Hiçbir insani cümle,
şefkati ima eden bir ifade yok Sayın Cumhurbaşkanının
konuşmasında. Macronun bu konudaki ulusa seslenişinin metnine
bir bakın, ekonomi ve sağlık konusunda hemen uygulamaya koyduğu
tedbirleri anlamaya çalışın. İmkândan değil, zihniyetten
söz ediyorum. Diğer ülkeler milyarlarca doları, avroyu seferber
ediyorlar; biz yapamıyoruz, zira kaynak yok; iktidar tüketti, kendisi de
tükendi.
Tali gibi gözüken ama çok anlamlı başka
bir garabet şu: Bakın, Avrupada ve ABDde tüm futbol ve diğer
spor ligleri günler öncesinden ertelendi. Rusyadaki buz hokeyi
müsabakaları dâhil, günler önce hatta haftalar önce... Bizde ise
bıçağın kemiğe dayanması beklendi. Yine, en geç biz
ertelemeye gittik; karar az önce alındı. İki hafta
yayıncı kuruluşu, ihvancı Katarlı kardeşleri mi
koruduk, ne yaptık iki hafta?
Ülkemizin karşı karşıya
bulunduğu risklerden diğeri ise dış politikadaki
risklerdir. Libyada durum giderek daha vahim bir hâl almaktadır. Libyaya
sözde ateşkes ve sükûnet getirecektik ama çatışmalar yoğunlaşıyor,
ülkede her an yeni bir trajedi yaşanabilir; Türkiye de bu trajedinin
baş aktörlerinden biri olmak üzeredir, ağır zarar da görebilir.
Hafter, Trablusu ağır tasallut altında tutuyor. Serrac Hükûmeti,
ABD ve İngiltereden talep ettiği askerî desteğe hiçbir
karşılık alamadı, alamayacağı açık
kaynaklarda bolca işleniyor. Türkiye, altından
kalkamayacağı taahhütlerle cesaretlendirdiği Serrac Hükûmetini
destekleyebilecek tüm imkânlara hâlihazırda sahip değildir. Bu da
ülkedeki iç savaşın daha kritik bir hâle gelmesine ve krizin askerî
olduğu kadar insani risklerinin de artmasına neden olmaktadır.
Suriyede ise 5 Mart mutabakatı, sahadaki
realiteyi kağıt üzerinde de teyit etmiş, Hükûmetin yeni
söylemine göre, Suriye Arap Cumhuriyetinin Aralık 2019dan bu yana
kaydettiği ilerlemeyi, İdlibin yeni gerçekliği olarak
onaylamıştı. M4 Kara Yolunun etrafında bir güvenlik
kalkanı oluşturulmuş ancak kara yolunun güneyi fiilen rejimin
kontrolüne bırakılmıştı. Kontrolümüz
dışında kalan askerî gözlem noktalarımızla ilgili
herhangi bir düzenleme henüz ortada yoktu.
Maalesef, iktidar, ikazları dinlemiyor.
Coronavirüs konusunda 30 Ocakta bir araştırma önergesi verdik,
reddedildi. İdlib konusunda iki yıldan beri
ikazlarımızı sürdürüyoruz, dinlenmedik. İktidar, anlamak
için felaketi yaşamayı veya yaratmayı bekliyor hep. Oysa hükûmet
etmek tercih yapmaktır, öngörebilmektir. Tercihler hep kötü, öngörü
namevcut.
Bugün Rusya, ABD, Esad rejimi ve PKK/PYD-YPG,
bölgedeki cihatçı silahlı grupların, hatta, adını daha
net koyalım, terör örgütlerinin, İdlibin kuzeybatısında,
Türkiye sınırına çok yakın olan bölgede toplanmalarına
razı görünmektedir. Oysa bu, ancak kısa vadeli bir çözüm
olmalıdır. Uzun süredir dile getirdiğimiz ve artık giderek
daha kaçınılmaz hâle gelen korkumuz bölgenin
Peşaverleşmesidir. Peşaverleşmek nedir? Peşaver,
Pakistanın Afganistan sınırında cihatçı terörizmin
yuvası, kampı, bölgesi hâline gelmiş yöredir. İşte,
öyle bir şey olursa o zaman Hatayımız ve diğer
sınır illerimiz tehdit altına girecektir. İdlib, biraz önce
söylediğim gibi, yıllardır yaptığımız ancak
iktidara bir türlü dinletemediğimiz uyarılara rağmen Orta
Doğunun Peşaveri olma yolunda hızla ilerlemektedir.
Peşaverleşme, aslında Peşaver
sendromu denen bir süreci de beraberinde getiriyor. Peşaver sendromu,
cihatçı terör örgütlerini destekleyen, bunlara hamilik yapan devletlerin
bir süre sonra bizzat bu örgütlerin hedefi hâline gelmesini ifade eden bir
kavram. Kısacası, cihatçı örgütleri desteklemenin bumerang
etkisi olduğu söylenebilir. Suriyede rejimi devirmesi için destek verilen
örgütler, bu hedeflerini gerçekleştiremediklerinde dönüp bizleri
vurabilecektir ve bu tür olayların dünyada çok sayıda örneği
mevcuttur. Astana süreci aslında bu durumu önlemek için önemli bir
fırsattı; maalesef kötü müzakere edildi, boynumuz bükük şekilde
uygulandı, yanlış politikalar bizi başkalarına tabi
hâle getirdi. Soçi Mutabakatı, cihatçı terör örgütlerinin tasfiyesi
için yeni bir fırsat penceresi açmıştı, bu da
değerlendirilemedi. 5 Mart mutabakatı, Soçi Mutabakatının
bir uzantısı gibi görünse de aslında Rusyanın ve yeniden
-iktidarın tabiriyle- Suriye Arap Cumhuriyeti Hükûmetinin elini
kuvvetlendirmiştir. Tabii ki çatışmanın
yoğunluğunun düşmesini alkışlıyoruz ama Rusya ve
Suriye rejimi, bölgede kendileri için lojistik ve stratejik açıdan hayati
önem taşıyan M4 ve M5 Kara Yollarının güvenliğini ve
kontrolünü temin etmiş durumdadır; M4ün güneyindeki grupları da
kuzeye iteceklerdir. Moskova toplantısında maalesef ve maalesef
iktidar süklüm püklüm kalmıştı.
İrana gelince şöyle: İranın,
bölgedeki yeni düzende hâkim rol oynama iddialarının
aşındığı gözüküyor. Bu durumda, İranın,
bölgede yeniden etkili bir aktör hâline gelebilmek için, bölgedeki Şii
örgütler aracılığıyla muhtelif provokasyonlara giderek 5
Mart mutabakatını da işlevsiz hâle getirmesi ihtimaller
arasındadır. İrana yakın milisler tarafından
yapılabilecek provokasyonlara dikkat çekiyorum ve şu sorumu
tekrarlıyorum: Madem İdlib için böyle bir mutabakata evet
diyecektiniz, size masada daha önce önerildiği herkes tarafından
bilinen benzer çözüm önerisini, hatta aynı çözüm önerisini niye kabul
etmediniz? İdlibde verdiğimiz şehitlere yanıyorum;
onları rahmet ve saygıyla anıyorum.
Değerli arkadaşlar, Birleşmiş
Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisinin
paylaştığı verilere göre, hâlen Suriyede yaşamakta
olan insanların 11 milyonu bir şekilde yardıma muhtaç
durumdadır ve bunların 4,8 milyonu çocuktur. Ülkedeki hastanelerin
durumu, sağlık hizmetleri fecidir. Doktorların birçoğu,
Suriyeli doktorların yüzde 70i ülkelerini terk etmişlerdir.
Hastanelerin potansiyellerinin ancak yüzde 60ını kullanabildiklerini
herkes bilmektedir. Bu koşullar altında İdlibdeki nüfusun
karşı karşıya olduğu coronavirüs salgını
tehdidi de ciddi bir şekilde ele alınması gereken insani bir
meseledir. Bölgedeki insanların salgın riskinden korunmasına
yönelik tedbirlerin alınması için Türkiye tarafından herhangi
bir girişim yapılmakta mıdır? Ayrıca, bölgeden
Türkiyeye doğru nüfus hareketliliğinin terör riski ve mülteci
boyutlarına şimdi, bir de kamu sağlığına
ilişkin riskler eklenmiştir.
İktidarın sicili her alanda kötüdür.
Ekonomide krizi yönetemeyen iktidar, sağlıkta coronavirüs
salgınını da tam olarak yönetememektedir. İktidar,
aynı şekilde İdlib ve Libyada da dış politikayı
iyi yönetememiş, her iki sahada da giderek artan risklerin müsebbibi
hâline gelmiştir. Bunun maliyetini, acısını Türkiye
çekmektedir ve çekmeye devam edecektir.
Covid-19 hızla yayılırken biz,
İdlib faciasına saplandık; bu bile akıl almaz bir
yaklaşımdır, bir tercihtir. Velhasıl iktidarın bu
ülkeyi yönetme ehliyetine sahip olmadığı her yaşanan olayda
bir defa daha acı bir gerçek olarak yüzümüze çarpmaktadır. Tek adam
rejimi, bu ülkeyi yönetemiyor. Coronavirüse karşı mücadeleyle
birlikte önceliğimiz, bir an evvel iyileştirilmiş demokratik
parlamenter sisteme geçiş olmalıdır.
Tüm fedakâr sağlık personelimize en içten
şükran duygularımı sunuyorum. Bir daha söylüyorum: Önümüzdeki
dönemde kimse, kimseyi hain ilan etmesin.
Genel Kurula saygılarımı
sunarım. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Abdurrahman Başkan.
Buyursunlar Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ABDURRAHMAN BAŞKAN (Antalya)
Sayın Başkanı, Gazi Meclisimizin değerli milletvekillerini
ve televizyonları başında bizleri izleyen büyük Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle İdlibde şehit olan 2 uzman
onbaşımıza rahmet diliyor, tüm ailelerine ve Türk milletine de
sabırlar diliyorum.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de en gündemdeki
konu başlığı olan coronavirüs hakkında alınan
önlemler, Cumhurbaşkanımızın riyasetinde Sağlık
Bakanımız Sayın Fahrettin Koca ve ekibinin çalışmaları
Avrupa standartlarının üzerinde bir profesyonellikte devam
etmektedir. Bu konu, toplum sağlığımızı
ilgilendiren ve her vatandaşımızın uyması gereken,
küresel çapta önem arz eden bir konudur. Sağlık
çalışanlarımızın vatandaşlarımızın
sağlığı için gece gündüz
çalıştıklarını biliyoruz. Onlara ne kadar
teşekkür etsek azdır. Yeri geliyor, ailelerinin yüzlerini günlerce
göremiyorlar. Sağlık çalışanlarımıza
kolaylıklar dilerken her birisinin Türk milletinin vicdanında birer
kahraman olduğunu da ifade etmek istiyorum. Her vatandaşımızın,
Sağlık Bakanlığımızın
yayınladığı genelgedeki tedbirlere uyması
gerekmektedir. Ne kadar az temas o kadar az yayılım demektir. Bu
sayede virüsün yayılım zincirini hep birlikte
kıracağız. Yurt dışından gelen
vatandaşlarımız on dört günlük karantina kurallarına
kesinlikle uymalılardır. Özellikle umreden gelen vatandaşlarımızın
bu konuda hassasiyet göstermeleri de önemlidir. Ülkemiz, bu sorunlarla en iyi
şekilde başa çıkacaktır. Nitekim önlemler yerinde ve
isabetli şekilde alınmıştır, gün birlik ve beraberlik
günüdür. Aziz Türk milletimiz ezelden ebede her türlü zorluğu yenmiş
ve yenecektir de. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli
Beyin açıklamasında belirttiği gibi, corona musibetini
aklın, bilimin ve duanın gücüyle yeneceğimizden hiç kimsenin
şüphesi olmamalıdır. Geçmişte daha müşkül anlarda
bile yeise ve yılgınlığa kapılmayan Türk milletinin,
bu virüs kuşatmasını da yaracağına inanıyorum. Bu
süreçte karamsarlık aşılayanlara, kötümserlik yayanlara,
provokasyonlara yeltenenlere, fırsatçılık, stokçuluk ve
karaborsacılık yapanlara azami derecede dikkat ve uyanıklık
mühim bir sorumluluktur.
Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; bugün, Afrika Kalkınma Bankası Kuruluş
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanunun Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi hakkında bir
değerlendirmede bulunacağız. Bilindiği üzere Afrika
Kalkınma Bankasına olan sermaye iştirak taahhüdü ve bu taahhüt
kapsamında yapılacak ödemelerin 67 milyon 790 bin SDR (Özel Çekme
Hakkı) karşılığını geçemeyeceği
düzenlenmiş ve gerektiğinde söz konusu tutarın 5 katına
kadar artırılmasına imkân tanınmıştır. Ancak
31 Ekim 2019da yapılan Olağanüstü Guvernörler Kurulu
Toplantısında, banka sermayesi yüzde 125 oranında
artırılmıştır. Kurulda, sermaye
artırımı konusunda ülkemize olumlu oy kullanılmış
ve ülkemizin bankadaki sermayesinin 577 milyon 950 bin SDRye yükseltilmesi
öngörülmüştür. Bu tür sermaye artırımına onay vermemiz hem
bankaya olan desteğimizin bir kanıtı hem de Afrika
Kıtasındaki ülkelerin kalkınması yönündeki
çabalarımızın bir göstergesi olacaktır.
2019 yılı TASAM raporuna göre,
Afrikanın borcu sürekli artmakta ve bu borç bölgede sosyal
yaşamı da etkilemektedir. Fakat, mali yapının giderek
düzelmesi de öngörülmektedir. Hızla artan genç nüfusa nitelikli işlerin
oluşturulması öne çıkmaktadır. Afrikanın
çalışan nüfusu 2018 yılında 705 milyon kişiyken bu
sayının 2030 yılında 1 milyar kişiyi bulması
beklenmektedir. Kayıt dışı istihdam, Afrikadaki en büyük
sorunlardan da birisidir. Yükselen işsizlikle mücadele için Afrika, her
yıl en az 12 milyon yeni istihdam sağlamak zorundadır, güçlü
büyüyen ekonomisi talebi tek başına karşılamakta yetersiz
kalmaktadır. Yapısal değişiklikler mutlaka gereklidir.
İstihdam oluşturma noktasında özel sektörü güçlendirmek ve yeni
meslekleri bu sektörlere kazandırarak değişik sektörlerin de
önünü açmak gereklidir. Girişimciliğe teşviklerin
artırılarak yeni istihdam alanları oluşturulması
hedeflenmelidir. Bu alanda küçük ölçekli firmalar pazarı domine etmekte
ama sahip oldukları sermayenin bilgi ve deneyim eksikliğinden ömürleri
kısa olmakta ve sürdürülebilir istihdam imkânları
sağlamanın önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır.
Özellikle orta ve büyük ölçekli işletmeleri daha girişimci kimliklere
büründürmek istihdamın sürdürülebilir olmasında artı değer
katacaktır. Sanayileşmesinin artması için hükûmetlerin bu alanda
yeni politikalar gerçekleştirmesi gereklidir. Gümrük tarifelerinin
azaltılması, Afrikadaki sınırların ortadan
kaldırılması, iş gücünün serbest dolaşımı,
finansal entegrasyon, bölgesel organizasyonların, yerel hükûmetlerin
iş birliklerinin güçlendirilmesi önemlidir.
Kıtasal Serbest Ticaret Anlaşması
yani AFCFTAın tüm kıtaya artı değer katacağı
değerlendirilmiştir. Havacılık sektörünün entegre edilerek
tek bir yapıda toplanması Afrikanın hava trafiğini
artıracağı gibi, kaynakların daha verimli
kullanımını ve rekabetçilerin daha üst seviyeli
kuruluşlardan olmasını sağlayacağından en iyi
hizmetin en rekabetçi fiyatlarla sunulabileceği de bu konuda değerlendirilmektedir.
Afrika Kalkınma Bankasına ülkemiz 2013
yılında üye olmuştur. Yapacağımız sermaye
artırımımızla hedef olarak Afrika Kalkınma
Bankasının yapacağı çalışmalarla bölgede bulunan
ekonomik ve sosyal yapının iyileştirilmesi öngörülmektedir.
Son verilere göre, Afrikadaki her 5 insandan 1i
açlıkla mücadele etmektedir. Milyonlarca çocuk yetersiz beslenmeden
dolayı gelişimlerini tamamlayamamaktadır.
Afrika hakkında veriler ürkütücü
boyuttadır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütüne
göre, dünyada yaşayan her 100 kişiden 11i yani yaklaşık
800 milyon insan yetersiz beslenmeyle karşı
karşıyadır. Bu konu hepimizin içini de acıtmaktadır.
Afrikadaki bu insanların yüzde 92si gelişmekte olan ülkelerde
yaşamaktadır yani gelişmekte olan ülkelerde yaşayan her 8
kişiden 1i yaşamını devam ettirmek için asgari gıdaya
bile ulaşamamaktadır. Bu yokluk hastalıkların
yayılması gibi başka sorunları da beraberinde
getirmektedir.
Açlık çeken her 5 kişiden maalesef 3ü
kadındır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, az
gelişmiş ülkelerde yaşanan cinsiyet
ayrımcılığı nedeniyle kız çocukları ve
kadınlar erkeklere göre daha fazla açlık çekmektedir. Maalesef
Afrikadaki bazı ülkelerde kadınların ancak ailedeki herkes
yemek yedikten sonra karınlarını doyurma hakkı bulunmaktadır.
Bu adaletsizliğin ancak eğitim ve gelişmişlikle düzeltilebileceğini
de hepimiz çok iyi bilmekteyiz.
Ayrımcılık gebe kadınları
da etkilemektedir; gelişmekte olan ülkelerde doğan her 6 bebekten 1i
bu yüzden yetersiz kiloyla hayata gözlerini açmaktadır. Henüz yeni
doğmuş bebeklerde bu sorunların baş göstermesi durumun ne
kadar da kötü olduğunun önemli bir kanıtıdır.
5 yaşın altında hayatını
kaybeden çocukların yarısı açlık nedeniyle vefat etmektedir
arkadaşlar. Birleşmiş Milletler verilerine göre her yıl
yaklaşık 6 milyon çocuk, yani günde 16.500 çocuk yetersiz beslenme
veya açlık sebebiyle hayatını kaybetmektedir, 16.500 çocuk
Gelecek nesillere ne kadar etki edeceğini de burada ifade etmek isterim.
Aynı rapora göre, gelişmekte olan
ülkelerde yaşayan her 4 çocuktan 1i ise yetersiz kiloyla
doğmaktadır. Bu durum ise sorunun sadece
başlangıcıdır. Yetersiz beslenme nedeniyle ölmeyen
çocukların önemli bir kısmı da gelişim bozukluğu,
vücut ve beyin gelişimlerinin eksik olması gibi temel sorunlarla
mücadele etmektedirler yani hayatlarının önemli bir
kısmını engelli olarak sürdürmeye
çalışacaklarını da burada ifade etmek istiyorum.
Tüberküloz, AIDS ve sıtma nedeniyle ölen insanların toplamından
daha fazla insan maalesef açlık sebebiyle ölmektedir.
Tüm bu kötü yaşam şartlarına
karşı durabilmemiz ve bir nebze de olsa Afrikadaki insanların
yaşamlarına imkân sağlamak için elimize bir fırsat
geçmiştir. Ayrıca, bölgede temiz su kaynağı
olmadığından salgın hastalıklar dört bir yanı da
sarmış durumdadır.
Kanun teklifinin kabulüyle Afrika
Kıtasında 100 ile 200 milyon arasındaki nüfusa elektrik,
ulaştırma ve temiz su imkânı sağlanacaktır yani
milyonlarca insana umut olacaktır. Küresel anlamda geçirdiğimiz bu
zor günlerde global olarak yardımlaşmak ve insanların
yaralarına merhem olmak en önemli görevimizdir.
Ekonomik açıdan incelediğimizde, Türk
müteahhitlik firmalarının Afrikada üstlendiği yatırım
tutarının 65 milyar Amerikan dolarını
aştığı görülmektedir. Bölgede firmalarımızın
en çok ihtiyaç duyduğu şey ise finansman desteğidir. Afrika
Kalkınma Bankasına yapılacak olan bu sermaye
artırımıyla bölgede faaliyet gösteren Türk firmaların
finansman sorunu iyileşecektir. DEİKin raporuna göre, Türk
müteahhitlik firmalarının uluslararası proje hacminde Afrika
ülkelerindeki payı ise yüzde 21e yükselmiş ve 41 Afrika ülkesinde
67,3 milyar dolar değerinde, toplam 1.377 proje gerçekleşmiştir.
Bunun ülkemiz adına gurur verici bir tablo olduğunu da burada
belirtmek istiyorum.
Müteahhitlik firmaları oluşturdukları
konsorsiyumlarla ve yap-işlet-devret modeli uygulamalarıyla
kıtada daha yüksek ölçekli ve daha fazla sayıda projeyi süresinde ve
bütçe dâhilinde gerçekleştirmeyi başarmışlardır.
Müteahhitlerimizin ve iş adamlarımızın arkasındaki
Türk devletinin duruşu takdire şayan olmuştur. Afrika ülkeleri
aynı zamanda siyasi ve ekonomik açıdan da, ülkemizin geleceği
açısından da önemlidir. 2018 yılında Türkiye'nin Sahra
Altı Afrikada en büyük ticari ortakları Güney Afrika Cumhuriyeti 1,4
milyar dolar, Nijerya 489 milyon dolar, Sudan 433 milyon dolar, Senegal 400
milyon dolar, Fildişi Sahili 377 milyon dolar, Etiyopya 355 milyon dolar
ve Gana 353 milyon dolar olurken, Kuzey Afrikada ise Mısır 5,2
milyar dolar, Cezayir 3,1 milyar dolar, Fas 2,7 milyar dolar, Libya 1,8 milyar
dolar ve Tunus 1,1 milyar dolar olarak en büyük ekonomik paydaşlarımız
olmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti, her zaman mazluma kucak
açmış, hep zor durumda olanların yanında olmuştur.
Dünyanın gözü Afrika üzerindedir; siyasi ve ekonomik
çıkarlarımız açısından önemli olup buradaki varlığımız
olmazsa olmazdır. Türkiye Cumhuriyeti olarak Afrikanın önemini
önceden anlamış, kavramış ve önemli adımlar
atılmıştır. Gerek Dışişleri
Bakanlığımız gerek TİKA ve gerekse sivil toplum
kuruluşlarımız Afrika ülkelerinin kalbinde önemli yerler
edinmişlerdir. Oralarda yapılan su kuyuları ve sağlık
taramaları ile sağlık yardımları
Afrikalıların gönlünde çok önemli bir yer oluşturmaktadır
çünkü en önemli sorun olan temiz suya kavuşabilmeleri için bir sürü sivil
toplum örgütümüz temiz suya ulaşmalarına çok önemli destek ve
yardımda bulunmaktadırlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere virüs belasından önce
Antalyamız turizm sektöründe rekor üstüne rekorlar kırmaktaydı.
Maalesef ülkemiz bu gidişte dünyadaki global sorunlardan biraz da nazara
uğramış gözükmektedir.
Coronavirüsle birlikte,
aldığımız bilgilere göre, otel rezervasyonlarında
ciddi bir düşüş yaşanmış, sektörde sorunlar baş
göstermeye başlamıştır. Bu sene turizm sektöründe çok ciddi
sorunlar yaşanmaması için gerekli tedbirler üzerinde hassasiyetle
durmaktayız. Bilindiği üzere, Antalyamızın ekonomisinin
büyük bir kısmı turizm ve tarımdan sağlanmaktadır.
Özellikle turizm sektörü, küçük işletmelerimiz, KOBİlerimiz,
restoran, lokanta işletmeleri, taşımacılık sektörü
gibi alanlarda işler durma noktasına gelmiştir. Henüz ihracat kapılarımız
kapanmadığı için en azından ihracatla ilgili
çalışmalarımız devam etmekte, bu da sevindirici bir
haberdir.
Antalyamızın bu olumsuz
gelişmelerden en az şekilde etkilenmesini sağlamak üzere AK
PARTİ Antalya milletvekillerimizle birlikte Dışişleri
Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğluyla bugün
istişare toplantısı yapılarak gündem
değerlendirilmiş ve Bu sorunlardan en az hasarla nasıl
çıkarız? bu konuyla ilgili istişarelerde bulunulmuştur.
Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanımız dün tüm Türkiyeyi
kapsayan önemli tedbirler paketini de açıklamışlardır.
Bu tedbirlerden bazıları da
şunlardır: Kapatılması istenen iş yerlerinde muhtasar
ve KDV tevkifatı ve SGK prim ödemelerinin nisan, mayıs ve haziran
ödemeleri 6 ay süreyle ertelenmiştir. İç hava yollarında KDV oranı
3 ay süreyle yüzde 18den yüzde 1e indirilmiştir. 500 bin TL
altındaki konutlar için kullanılan kredilerde peşinat
tutarı yüzde 20den yüzde 10a indirilmiş, kredi kullanım
oranları da yüzde 90lara çıkarılmıştır.
Konaklama vergisi kasım ayına kadar uygulanmayacaktır.
Esnafımızın kredi ödemeleri ise 3 ay ertelenecektir. Kredi
Garanti Fonunun limiti 25 milyar liradan 55 milyar liraya
çıkarılmış, likidite açığı olan firmalara ve
KOBİlere de kredi imkânları sağlanmıştır.
Uzaktan çalışma sistemi de daha etkin hâle getirilecektir.
Eğitimde de belki de yeni bir modele geçilecek olup uzaktan eğitimle
birlikte gelecekle ilgili önemli bir kazanım da belki bu sayede
sağlanmış olacaktır. Hani bazen Şerden hayır doğar.
derler ya, belki de bu konularda bazı şerlerden hayırlar
doğacaktır.
Türk Hava Yollarına gerekli destek verilecek ve
aksama yaşanmaması sağlanacaktır. İnşallah bu
tedbirlerle ekonomimiz en az yarayla küresel felaketten çıkacaktır.
İnanıyorum ki aziz Türk milleti el ele vererek ve mücadele ruhunu
şahlandırarak bu musibeti de defedecektir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu
konuşacaktır.
Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, ben de Afrika Kalkınma
Bankasıyla ilgili olarak, gündemimize gelmiş olan konuyla ilgili
olarak birkaç şey söyleyeceğim.
Bir kere, 2013 yılında biz bu Afrika
Kalkınma Bankasına katılmışız, bir taahhüdümüz
olmuş fakat zaman içinde banka sermayesini artırma ihtiyacı
hissetmiş, dolayısıyla da donör ülkelerden sermayelerini
artırmalarını istemişler ve bu çerçevede bizim de sermayemizi
67 milyardan 577 milyar civarında bir rakama artırmamız
isteniyor ve böylelikle Afrika Kalkınma Bankasının Afrikalı
olmayan 26 donör ülkesinden biri olarak biz de bu bankanın bir
iştirakçisi olmuş oluyoruz, bir destekçisi olmuş oluyoruz.
Afrika, doğrusu, tabii ki kalkınmakta olan
ülkeler coğrafyası ve orada bizlerin eğer destekleriyle bir
şeyler olabilirse bunlar iyi şeyler sonuç olarak. Yoksulluğun,
insanlık dışı yaşamın, özellikle de biliyorsunuz,
birçok ülkede susuzluğun giderilmesine bir katkısı olması
itibarıyla desteklenebilecek olan bir mesele. Fakat yani
Tam olarak ne isteniyor? diye ben rakamlara baktığımda,
şimdi, bir kere, biz 2013te bu işe katılırken taahhüt
ettiğimiz rakamın 5 katına kadar artırılabileceği
kararını vermişiz Bakanlar Kurulunca, kanun öyle
çıkmış. Fakat, şimdi, bu kanunla, Bakanlar Kurulu
olmadığına göre ya da işte
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiğimiz için bu yetki
Cumhurbaşkanına verilmiş. Arkadaşlar, bu rakamlardan
giderek yaptığım hesaba göre, aşağı yukarı
4-5 milyar dolar civarında bir parayı Cumhurbaşkanının,
doğrudan, kendi yetkisine bırakmış olacağız. Bu,
bana doğru bir yaklaşım gibi gelmiyor. Bakanlar Kurulu gibi
ortak bir aklın üretilebileceği bir mekanizma yerine, tek bir
kişinin aklına güvenerek bir karar verilmiş olması zaten
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denilen sistemin en
önemli zayıf tarafı ve o sebeple de biz buna o çerçevede razı
değiliz, karşıyız.
Şimdi, ben
sizlere bir konuyu gündeme getirmek istiyorum, şöyle ki: Ekonomideki
krizler ile şimdi yaşadığımız coronavirüs gibi
salgınların benzer yanları var. Yani küreselleşmiş
olan bir dünyada, hatırlayacaksınız, 2008 krizi Amerikada
çıktı ve birden bire bütün dünyayı sardı, tıpkı
virüs gibi ve panikledi herkes çünkü aşağı yukarı 1929
yılından... Referans olarak 1929 yılında yaşanan büyük
buhranı alırsak, 2008 krizi ondan da kat kat daha kötü bir kriz
olarak yaşanmaya başlandı.
Arkadaşlar,
hatırlayanlarınız olacaktır mutlaka, o sırada bu konu
G20lerin gündemine geldi ve G20ler -biliyorsunuz G20leri, bizim de içinde
olduğumuz grup, ülke- birlikte karar alarak bu krizden çıkmanın
planını yaptılar. Yani burada önemli olan, krizde, ekonomik
krizde önemli olan ülkeler ki G20 dediğimiz ülkeler; birlikte
davranarak, aynı
politikayı uygulayarak bu krizden çıkmayı denediler ve
başardılar, belki biraz uzun sürdü ama sonuç olarak 2008 krizi belli
bir süre sonra etkisini yitirdi ve ülkeler kendi refah trendlerinin bir yerine
yine oturmuş oldular. Fakat arkadaşlar, bir şeye dikkatinizi
çekmek istiyorum. Bu hadiseler olurken dünya değişti yani küreselleşmenin
artık çok fazla ileri gittiğini söyleyen ve dolayısıyla da
tıpkı geçmiş dönemlerde olduğu gibi milliyetçi,
korumacı politikalara dönmeyi gerektiren bir gelişme olarak ortaya
çıktı.
Başta, hatırlayacaksınız,
Amerika Birleşik Devletlerinin korumacı ve bir anlamda serbest
ticaret teorilerine aykırı olarak uyguladığı
politikalara dönüldü ve bu -arkadaşlar, hatırlayacaksınız
yine- döviz savaşlarına döndü. Çünkü krizden çıkarken aynı
senkronizasyonu yapamadılar, çünkü ülkelerin perspektifleri
değişmişti ve küreselleşmenin zorunlu bir sonucu olarak
birlikte davranmak yerine, tek tek ülkelerin -affedersiniz- paçayı
kurtarmak üzere davranması biçiminde bir gelişme ortaya
çıktı ve hepiniz biliyorsunuz, bunun sonuçları dünyada ticaretin
giderek yavaşlaması ve bugün itibarıyla
baktığınızda, özellikle gelişmekte olan ülkeler
bakımından baktığınızda, hani şu son günlerde
bir resesyon olmasaydı Amerikada bugünleri de göremeyecektik, muhtemelen
çok daha kötü bir ekonomik krizin içinde yuvarlanmış olacaktık
ama biliyorsunuz, sadece Türkiye değil, bu ekonomik krizi yaşayan
başka ülkeler de var özellikle Güney Afrika ülkeleri var vesaire.
Şimdi, buradan nasıl bir ders
çıkarabiliriz? Açıkçası yani zaten söylerken anlamış
olmanız lazım, ders şu: Bir bela, dışımızdan
bir bela geliyor ise eğer bu ekonomik bir bela da olabilir, biyolojik bir
bela da olabilir ama buna karşı birlikte davranmak en azından
başarının en önemli sırrı diye düşünüyorum. O
sebeple de bugün coronavirüs hikâyesine baktığımızda bence
hepimiz korkuyoruz ama daha da korkmamız gerektiğini düşünüyorum
çünkü dünyada böyle bir ortak davranış ülkeler arasında henüz
ortaya çıkmış değil. Herkes, kendi evinin içinde çözümü
sağlamaya çalışıyor ve mümkün olduğu kadar az zararla
işi kurtarmaya çalışıyor fakat arkadaşlar, bu
yanlış. Tam da esasında sizlerin sesinizi yükseltmesi gereken
bir noktadayız bence ama -geçen gün, dün de konuştum- bunu yapmıyorsunuz
çünkü yaparsanız Türkiyedeki siyasetinizi de değiştirmek
zorundasınız.
Tayyip Erdoğan çok doğru, çok haklı
bir laf ediyor bir zamandan beri, ne diyor? Dünya 5ten büyüktür. diyor yani
şunu söylüyor: 193 ülke var, e, 193 ülke varsa niye 5 ülke bunların
hayatlarını etkileyecek kararları alabiliyor, veto hakkına
sahipler vesaire
Bu, haklı bir durum değil ve esasında buradan
çıkan şey, Sayın Cumhurbaşkanının cümlesinin ima
ettiği gerçek, birlikte davranmaktır. Dünya ülkeleri, birlikte alınacak
kararlara katılarak dünya üzerindeki karşılaşılan sorunları
çözmeye çalışırsa çok daha iyi sonuçlar alınacaktır.
iddiasını taşıyor bu cümleler fakat arkadaşlar, benim
bu hadiseyi görüşüm, yani olaya başından itibaren
bakıyorum, birkaç defa da sizleri uyarmak ihtiyacı hissettim ve zaman
buldukça şurada sizlere hitap ederken bu düşüncelerimi söylemek
istedim ve söyledim de ama bu sabah, yine mesela, Plan ve Bütçe Komisyonunda
Sayıştay seçimleriyle ilgili toplantımızda biz grup olarak,
aslında diğer partiler, muhalefet partileri de grup olarak, bir
öneride bulunduk ve biz bu öneriyi esasında bir hafta, on gün önce teklif
ettik bir bakıma ki -önerimiz çok basit- o sırada bu önlemler yoktu.
Bu önlemlerden önce Sayın Hazine ve Maliye Bakanı gelse virüs
mücadelesini nasıl gördüklerini, ekonomide ne tür zararlar beklediklerini
bize anlatsa, bizim de önerilerimizi dinlese çok daha yararlı bir iş
olmuş olacaktı. Ama öyle olmadı yani bugün de bizim bu önerimiz
reddedilmiş oldu, biz de protesto ettik ve çıktık.
Şimdi, arkadaşlar, dün de söyledim:
Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisini destekleyen insanlardan daha
büyüktür; Türkiye, sadece Adalet ve Kalkınma Partisini destekleyen
insanlardan oluşmuyor, farklılıklarımız var ve esas
itibarıyla özellikle dışarıdan gelen bir belaya
karşı birlikte davranmamızın daha etkili olacağı
gerçeği ortadayken bunu yapmıyorsunuz ve
yapmayacağınızı da artık anlıyorum. Ben bu
gidişe dur demek gerektiğini düşünen bir insan olarak naifçe bir
şeyler söylemeye çalışıyorum ama anlıyorum
ki bir kulağınızdan giriyor, bir kulağınızdan
çıkıyor gibi geliyor bana.
Şimdi, arkadaşlar, bakın, sosyal
bilimciler -özellikle sosyolojiyle ilgili olarak söylüyorum- bize çok önemli
bir bilgi sağlıyorlar. Bu bilgiyi ben size kısaca özetleyeyim.
Eğer bir toplumda gruplar varsa yani bu Meclis gibi düşünün,
değil mi, farklı gruplar var, bu, bir; gruplar içinde bir biz
duygusu gelişmişse ve dolayısıyla da diğerlerine
ötekiler diye bakılarak değerlendiriliyorsa, bu, iki; gruplar
arasında bir yabancılaşma varsa, bir ortak dil yoksa veya
giderek bozuluyorsa, bu, üç; arkadaşlar, sosyologlar diyorlar ki böyle bir
toplumda çatışma kaçınılmazdır.
Şimdi, arkadaşlar, bu laflar lafügüzaf
değil. Geçen gün burada yumruklaştık, bildiğiniz gibi,
değil mi? Niye yaptık bunu? Çünkü bu söylediğim üç
varsayım, esasında tam da oturuyordu yani gruplar var, partiler var;
her bir partinin mensubu sadece kendi partisini ve kendi
arkadaşlarını biz diye görüyor ve diğerlerini öteki
olarak görüyor; bu duygu, çok gelişmiş bir duygu; olabilir ama
üzerine gruplar arasında iletişimin tümüyle koptuğu, birbirine
yabancılaşmış insanlar topluğu olduğu zaman
çatışma kaçınılmazdır. İsterseniz bunu, bu
formülasyonu daha da geniş tutabilirsiniz, bir ülkeye teşmil
edebilirsiniz. Ben bir ülkeye de teşmil etmenin çok yararlı
olacağını düşünüyorum çünkü ülkemize
baktığımızda da gördüğümüz şey bu
arkadaşlar. Farklı insanlarımız var, farklı
fikirlerimiz var, farklı düşüncelerimiz var; bunların bir
zararı yok ama bu farklı insanların birbirleriyle temasları
yok olduğu zaman, birbirlerini anlamaya yönelik davranmaktan vazgeçtikleri
zaman işte orada bence bir felaket kaçınılmazdır. Ben bu
lafları söylüyorum, uzun bir zamandan beri
uğraştığım bir alan bu; ben bir iktisatçıyım
ama bu işin bir de bu tarafı var, onu da görüyorum. Bakın,
çatışmalı olan alanlara bakın, böyle
baktığınızda bunu göreceksiniz; Yugoslavyaya bakın
veya başka bir ülkeye bakın. O sebeple de arkadaşlar, şunu
gündeminize almayı ya da düşüncelerinizin içinde en azından
tartışmayı önermiş oluyorum: Evet, sizin de benim de
farklı düşüncelerimiz olabilir ama farklı düşüncelerimizin
olmuş olması bizi birbirimize düşman
kılmamalıdır. Dolayısıyla da birbirimize saygı
göstererek, birbirimizin düşüncesine, fikrine saygı göstererek
Yani bilmiyorum ama bu anlayış
çerçevesinde, gerçekten, Türkiyenin bir yere gitme şansı yok ve
üstelik, arkadaşlar, şunu da açıkça size söyleyeyim, vaktim var
birkaç dakika daha: Demokrasiye geçtiğimizden beri Türkiyedeki siyasetin
hâli pürmelali budur zaten. Yani bir zamanlar, bu siyasi partilerden
dolayı -hatırlayanlar olacaktır- köylerde farklı kahvelerde
oturulurdu, birbirinin kahvesine gidilmezdi. Arkadaşlar, böyle bir ülke
olamaz, böyle bir toplum olamaz. Böyle bir toplum biz duygusunu toplum olarak
yaşayamaz.
O sebeple, ben diyorum ki -konuyu gündeme getirmeye
çalışayım- virüsle mücadele, doğrusunu isterseniz, tamamen
yukarıdan bakan bir bakış açısıyla, tamamen,
merkezden, balkondan bakan bir bakış açısıyla birtakım
önerilerin bizim önümüze getirilmiş olduğundan ibarettir ve ben bunu
hakikaten, asla doğru bulmuyorum, kınıyorum ve böyle bir
yaklaşımın bir kere insancıl olmadığı
kanaatindeyim.
Ya, bakın arkadaşlar, burada, üyesi olan
aşağı yukarı 5-6 tane partimiz var. Ya, bize hiçbir
şey sorulmadı. İşte bugün Sayın Bakan geldi, sağ
olsun, bize bir şeyler söyledi, biz de zaman buldukça ona sorular sorduk,
olay bitti. Sanki birlikte bir şey yapmışız gibi oldu.
Hâlbuki öyle değil arkadaşlar, burada bizler birlikte bir şey
yapmıyoruz, böyle bir duygu bende yok. Siz bir şey yapıyorsunuz,
çoğunlukta olduğunuz için sizin yaptıklarınız geçerli
oluyor. Ama insanoğlu şunu düşünüyor: Ya, iyi de bizim de
düşündüklerimiz doğru olabilir, belki sizinkinden daha doğru
şeyler düşünüyor olabiliriz. Olamaz mıyız? Gerçek bu, olabiliriz
pekâlâ. Ama arkadaşlar, buradaki siyasetin oluş biçimi, yapısallaşmış
hâli inanın, asla üretken olmayan, bizi hiçbir yere götürme
şansı olmayan bir duruma tekabül ediyor.
Ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi bence
Sayın Cumhurbaşkanı bunu gördü belki de,
bilemiyorum ve siyaseti buradan kaçırdı. Burada siyaset olmuyor
artık, siyaset doğrudan doğruya Külliyede -sizin tercih
ettiğiniz kavramla, bana göre sarayda- oluyor. Ve bunu açıkçası
şöyle bir lafa getirebilirim: Yani aslında Cumhurbaşkanı
sizden de kaçırdı bence, siz de Bakanlarınızı
göremiyorsunuz, Bakanlarınızla herhangi bir şey
tartışma imkânı bulamıyorsunuz. Çünkü siyaset burada
olmuyor arkadaşlar, siyaset orada bir yerde oluyor. Dolayısıyla
da ben bu on beş dakika konuşma şansını yakalayarak
bunları sizlere iletme ihtiyacı hissettim.
Bu Meclisin 27nci Dönem milletvekilleri olarak
bizler burada bir devrim yaratabiliriz, bir devrim yaratabiliriz, Ya,
arkadaş, yıllardan beri devam eden bir çıkmaz sokak bu ya, bu
sokaklarda yürümeye gerek yok, bırakalım bunu. diyebiliriz. Bu bize
ait bir şey, biz yapabiliriz bunu ama bunu yapabilmemiz için de bizim
gerçekten bir iradeye sahip olmamız ve bir isteğe sahip olmamız
lazım. Bunları görmüyorum ve görmediğim için de Türkiye
siyasetinin önünün çok karanlık olduğunu, Türkiye ekonomisinin önünün
çok karanlık olduğunu görüyorum. Oysa Türkiye, bunların çok daha
ilerisinde bir ülke olabilecek, potansiyel olarak her türlü şeye sahip
olan bir ülke. Hatta daha ileri giderek söyleyeyim size: Eğer biz
becerebilsek inanıyorum ki -bugün dünyada özellikle temsilî demokrasiler
kriz yaşıyorlar, bir arayış içinde bütün ulus devletler-
Türkiye esasında -üzerinde şu an durmamızın anlamı yok
ama- özellikle kendi yapısından gelen özellikleri dikkate alarak öyle
bir hamle yapabilir ki bütün dünyaya da bir demokrasi örneği verebilir
yani Önümüzdeki yüzyılın demokrasisi budur. diyebilir. Bu bizim
elimizde olan bir şey ama ya yeteri kadar bu ihtiyacı hissetmiyoruz
ya da böyle bir irademiz yok.
Evet arkadaşlar, son olarak birkaç cümle,
aklımda kalmış olan birkaç şeyi daha söyleyerek bitireceğim
konuşmamı. Evet, aramıza mesafe koyalım, bu çok önemli bir
şey ama aslında ülkelerin aralarındaki mesafeyi
kaldırmamız lazım. Ülkelerin aralarındaki mesafe
kalktıkça, ülkeler birbirleriyle danışarak bu mücadeleyi
sürdürdükçe emin olun başarı ancak böyle mümkün. Bu birincisi.
İkincisi de, hani el yıkama falan diye arkadaşlar söz
ediyorlar, el yıkayalım tabii ki ama bence asıl önemli olan
bilgi arkadaşlar, bizim doğru bilgilenmemiz lazım. Emin olun
bize Elini yıka, şöyle yap, böyle yap. demekten çok daha öte
Hükûmetin özellikle, Hükûmetin yetkili kurullarının,
kuruluşlarının, bakanlığın vesaire bize
doğru bilgiyi vermesi lazım ve bizim de Ha, bu bilgi doğrudur.
duygusunu taşımamız lazım. Hepimiz aklı
başında insanlarız, kendi tedbirlerimizi alırız zaten,
sosyal mesafe vesaire vesaire
Dolayısıyla da arkadaşlar, ben uzun
konuşmuş oldum galiba, hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlunun
görüşülmekte olan 197 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü
üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hatip kürsüden samimi demokrasinin ne olması
gerektiği, katılımcılık, çoğulculuk, özgürlük
noktasında demokrasiyi nasıl inşa etmemiz gerektiği konusunda
samimi duygularını ifade etti. Ancak, tabii, demokrasimizle ilgili
ümitvar olmak zorundayız. İnanın, kürsüden yapılan hiçbir
konuşmayı bizler milletvekilleri, Grup Başkan Vekilleri olarak
göz ardı etmiyoruz. Onun için ki burada her konuşmayla ilgili, gerek
olduğu takdirde, siyasi düşüncemizin, siyasi tekâmülümüzün
inşası noktasında kayda geçmesi için ayrıca ifadelerde
bulunuyoruz. Bu noktada, biz -özellikle, iki dönemdir milletvekilliği
yapan, Hocama göre eski bir milletvekili olarak ifade edeyim- burada
konuşulan her bir hadisenin siyaseti bir kül hâlinde inşa
ettiğini zaman içerisinde göreceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım efendim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Burada, kuvvetler
ayrılığıyla ilgili yaklaşımında Montesquieu,
özellikle yürütmenin olabildiğince az sayıda, yasamanın da
olabildiğince çok kişiden teşekkül etmesi gerektiğini ifade
ediyor. Yani Parlamento, Türkiyenin farklı renklerini temsil
edebildiği oranda görevini tam anlamıyla yapmış olur.
Yaşlısından gencine, kadınından erkeğine,
işçisinden işverenine, finansçısından üreticisine ve
kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına tüm renkler temsil
edildiği ve burada söylemler ifade edildiği müddetçe demokrasimiz
inşa ediliyor. O anlamda, sadece hatibin, sadece herhangi bir AK
PARTİ milletvekilinin veya herhangi bir siyasi parti grubunun tek
başına söylediği hadise eğer yasama organını tek
başına ifade etmiş olsaydı, o modern demokrasilerdeki
parlamento tasarımında çok kişiden değil, az kişiden
yasama organı teşekkül ederdi.
Bu anlamda, ben hatibin samimi duygularına katılıyorum
ancak bunun olumsuzluk değil, çok daha aydınlık yarınlara
doğru demokrasimizi inşa etme istikametinde olduğunu ifade
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bir
katkı sağlayabilir miyim?
BAŞKAN Buyurun efendim.
31.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Efendim, bir sataşma yok
ama bu kıymetli fikir alışverişine bir katkı
sağlayayım.
Montesquieu bugünleri görseydi herhâlde şunu
derdi: Beni AK PARTİde bir kişi anladı, o da yanlış
anladı. Çünkü -söylediği kısım doğru ama- Montesquieu
kuvvetler ayrılığıyla ilgili Kuvvetlerin birbirinden
tamamen bağımsız olması, birbirleri üzerindeki denge ve
denetleme mekanizmalarını kurması lazım. Burada zafiyet
oluşursa, kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler
birliğine gidilirse devletler sürmez, devletler çöker. diyor. Yani
Montesquieu Adalet ve Kalkınma Partisinin siyaset teorisyenlerinin en çok
pratize etmeye çalıştıkları beka söylemini, bir ülke için
bir beka sorunu varsa bunu kuvvetlerin tek elden yönetiminde görüyor.
Bunu kayıtlara geçirmek istedim, teşekkür
ediyorum.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bir cümle de
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan.
32.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
uygulanmış olan anayasal modellere bakıldığında
kuvvetler ayrılığının
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde çok daha iyi noktada
olduğuna ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Özellikle, uygulamış olduğumuz son üç
anayasal modele baktığımız zaman -1921, 1924, 1961, 1982 ve
son, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi- kuvvetler
ayrılığının şu anki sistemde çok daha iyi bir
noktada olduğuna biz inanıyoruz. Cumhur İttifakı olarak bu
yasal düzenlemeyi milletimize sunduk, milletimiz de buna inandı. Ama
kuvvetler ayrılığının tam da ne olması
gerektiği Sayın Grup Başkan Vekilinin ifade ettiği noktada
düğümleniyor. Acaba tam bir kuvvetler ayrılığının
ne olması lazım? Eğer kuvvetlerin birbirleriyle tamamen
bağımsız olduğu bir sistemi biz teorik olarak kitaplarda
hayal ediyorsak bunu ancak yasama organını başka bir ülkeden,
devletten, milletten; yürütmeyi başka bir ülkeden; yargıyı da
başka bir ülkeden seçmek suretiyle yaparsınız. Böyle bir
şey mümkün değil. Onun için bugün modern demokrasilerde
-Avrupanın öykünülen demokrasilerine baktığımız zaman
dahi- yerine göre buradaki geçişkenliğin denge denetimi
sağlayacak şekilde olduğunu görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan, bu konuları başka bir oturumda konuşalım.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Son cümlem.
BAŞKAN Tamamlayalım efendim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Biz, özellikle denge
denetimi önemsiyoruz ve mevcut sistemin de denge denetim ve kontrol
mekanizmalarını hayata bu şekilde geçirebileceğine
inanıyoruz.
Bu açıklamayı da özellikle sayın
vekilin, sayın hatibin biraz önce kürsüden yaptığı
konuşmadaki yakınmalarına gerek olmadığını,
dikkatle dinlediğimizi ifade etmek için yaptım.
Teşekkür ediyorum.
V.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop
ve 1 Milletvekilinin Afrika Kalkınma Bankası Kuruluş
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanunun Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/2691) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 197) (Devam)
BAŞKAN Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Ali Şeker
Buyurun Sayın Şeker. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul)
Sayın Başkan, bugün maalesef yine İdlibden şehit
haberleri aldık. Ben Mehmetçikimizin bir an önce yurda dönmesi için
gereğinin yapılmasını talep ediyorum. Hayatını
kaybedenlerin yakınlarına sabır, hayatını kaybedenlere
de Allahtan rahmet diliyorum.
Coronavirüsle ilgili maalesef dün bir konuşmaya
çıktığımda sayı 200 binlerdeyken bugün şu
saatlerde 227 bini geçti. Yani hızla artan bir hastalık ve dakikalar
içinde insanlar ölüyor. Ölü sayısı dün 8.200lerdeydi, bugün
9.300lerde. Yani durumun ne kadar ciddi olduğu açık bir şekilde
ortada. Hastalık sayısı açısından 159 ülke
arasında 45inci sıraya geldik. Maalesef, bugün ve yarın
açıklanacaklarla çok daha yukarı çıkacağımız
açık. Eskiden saadet zinciri vardı: 1 kişi 2 kişiyi sisteme
katıyordu ve böyle gidiyordu, bir dolandırıcılık
sistemiydi. Bu da bir hastalık zinciri. Yani 1 kişi 5 kişiye, 5
kişi 25 kişiye, 25 kişi 125 kişiye, 125 kişi de 625
kişiye bu hastalığı bulaştırıyor. Bu
şekilde gittikçe katlanan bir hastalık ve biz bunların daha
başlangıç günlerindeyiz. Bunun farkında olalım, durumun ne
kadar ciddi olduğunu bilelim, el birliğiyle bu belayı nasıl
defedeceğimizin çözümünü bulmaya çalışalım,
akıllarımızı ortaklaştıralım, çözüme en
yakın noktada bu belayı defetmek için mücadele verelim.
Bilim Kurulunun görüş ve önerilerine riayet
edilmesi gerekiyor ve bütün bilgilerin şeffaf bir şekilde
paylaşılması gerekiyor. Bir yandan test
sayılarının, bir yandan şüpheli vaka
sayılarının, bir yandan da -Allah göstermesin ki artacak- ölüm
sayılarının net bir şekilde anlatılması,
aktarılması lazım, şeffaf bir şekilde gösterilmesi
lazım. Çünkü en çok problem şüpheli vakaların çokluğu ve
bunların da teyit edilmemesinden dolayı vaka olarak
tanımlanmamasından kaynaklanıyor. Ben, ayrı bir
şüpheli vaka sayısı bildirimini de günlük yapmak bu
şüpheleri de giderecektir, daha da güveni artıracaktır diye
düşünüyorum.
Test sayısının fazla olduğu
Güney Kore gibi ülkelerde durumun farkına erken varılıp burada
bulaşık olan kişilerin izolasyonları daha hızlı
mümkün olmuştur ve bunun neticesinde Güney Kore bu konuda
hastalığı en başarıyla atlatan ülkelerden biri
olmuştur. Bu tecrübelerden bizim de istifade etmemiz gerekiyor. Türk
Tabipleri Birliğinin sürecin içerisine katılması gerekiyor,
meslek örgütlerinin bu sürecin içinde olması gerekiyor. Bu süreç
ağır bir süreç, tek başına Bakanlığın, tek
başına sağlık çalışanlarının bunun
altından kalkması çok kolay değil. Onun için, bu meslek
örgütlerini, Hemşireler Derneğini, Eczacılar Birliğini
mutlaka birer temsilciyle bu Bilim Kuruluna katmamız mücadeleye daha da
faydalı olacaktır diye düşünüyorum.
Sağlık emekçilerinin kamuoyu önünde özür
dilemek zorunda bırakılması doğru bir yaklaşım
değildir. Yani bir hekim olaya ciddiyetle sahip çıkmaları için
çalışanlara bir bilgilendirme yapıyor ve bu bilgilendirme
izinsiz bir şekilde kaydedilip servis ediliyor ve orada gayet iyi niyetle,
gayet samimiyetle bu sürecin üstesinden gelmek için emek veren bir hekim
arkadaşımız rencide ediliyor, bunu kabul etmek mümkün
değil. Bizim bu günlerde sağlık çalışanlarına
daha çok destek olmamız gerekiyor. Onların bu sürecin en büyük
bedelini ödeyecek grup olduğunu da bilmemiz gerekiyor.
Sağlık çalışanlarıyla
ilgili uzun süredir çıkartmadığımız, bir türlü
çıkartmadığınız -özellikle iktidar partisine seslenmek
istiyorum- sağlıkta şiddet yasasını bugünlerde acilen
çıkaralım, o sağlıkçılara moral destek, immün destek
verelim ki bu süreci atlatma konusunda daha güçlü olsunlar. Bugün saat
21.00de, akşam saat dokuzda bütün Türkiye balkonlara çıkıp
sağlık emekçilerini alkışlayacak ve ben bütün Türkiye'yi
buradan akşam saat dokuzda balkonlarından emektar
sağlıkçıları alkışlamaya davet ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, burada OECD ülkeleri arasındaki
durumumuzun ne olduğunu hepimiz biliyoruz, Bakan Bey de bu durumu
anlattı. Çok iyi bir durumdayız, altyapımız çok iyi, bu
işin üstesinden geleceğiz. diye gerçekleri saklamanın âlemi
yok; bu gerçekle biz yüzleşeceğiz. OECD ülkeleri arasında
gerideyiz, yatak sayısı konusunda maalesef ki gerideyiz ve bu yeni
yapılan şehir hastanelerinin bitime yakın olanlarının
yoğun bakımlarının da bu süreçte hazır hâle
getirilmesi -o bölümlerinin en azından- karantina uygulamaları
açısından da faydalı olacaktır. Şehir hastanelerinin
şehrin uzağında yapılmasının belki bir faydası,
karantina hastanesi olarak kullanılması açısından
elverişli olması, bu dönemin şanslı bir durumu diyebiliriz.
Sağlık ordusunun ek desteklere
ihtiyacı var. Bu konuda açıklanan pakette; sağlık
çalışanlarına, sağlık emekçilerine, oradaki personele,
oradaki hemşireye, oradaki doktora, oradaki röntgen teknisyenine bir
şey sunulmadı. Bu da bu paketin çok büyük bir eksikliği, bunun
mutlaka ve mutlaka giderilmesi gerekiyor. Sağlıkçıların
herhangi bir şeyde gözü yok, sağlıkçılar, bu cefakâr
mesleği yaparken önce hastasının
sağlığını düşünüyor ve kendi
sağlığını göz göre göre feda ediyor ama bu, uzun
zamandır eksik kalan ihtiyacı da gidermek bizim görevimiz diye
düşünüyorum.
27 Şubat tarihinde -daha önceden de-
söylemiştim: Sağlık Komisyonunu acilen toplayalım, durum
çok ciddi. Meclisin üzerine düşen neler var, bir kanun gerekiyor mu, Umumi
Hıfzıssıhha Kanunu yeterli mi bu konuda? Bir an önce bu
konularda konuşalım, görüşelim istedik ama Komisyon
Başkanımız bize ne dedi? Dut pekmezi yersek hiçbir şey
olmaz. 15 Marttan sonra zaten hastalık kalmayacak. dedi ve bunu Anadolu
Ajansının arşivine işledi aynı Cahit Aralın
Radyasyonlu çayı içersek bir şey olmaz. dediği gibi. Bu tür
gayribilimsel davranış ve tutumlardan siyasetçilerin ve yöneticilerin
şiddetle uzak durması gerekiyor.
Burada, Güney Korede bu mücadelenin en önemli
taraflarından birisi 1 milyon kişi başına düşen test
sayısı. Bu, az önce de söylediğim gibi kişileri tespit edip
toplumdan soyutlamak için önemli ancak görüyoruz ki artık salgın
başka bir aşamaya geçti. Artık yurt dışına
çıkmayanlarda, yurt içinde olduğu hâlde yurt dışından
bulaşık olanlar ve yurt dışından bulaşık
olanların da bulaştırdığı içerideki vakalar var
ve bunların bir an önce toplumdan izole edilmesi gerekiyor. Bir yandan okulları
kapatırken çocuklarıyla birlikte insanları AVMlere göndermek
kabul edilebilecek bir şey değil. Mutlaka ve mutlaka ek tedbirler
alınması gerekiyorsa bunları da gecikmeden, hiçbir tereddüde
mahal bırakmadan almamız gerekiyor.
Devlet dairelerinin bazı kurumlarının
çalışmasına gerek yok yani acil değil, bu kurumlar tatil
edilebilir. Bu kurumlar çalıştığı müddetçe toplu
taşımaya çok sayıda insan karışıyor ve toplu
taşımaya karışan insanlar da bulaşma
olasılığını artırıyor, bunlar da ailelerine
bulaştırıyorlar ve olayın çok daha hızlı
seyretmesine sebebiyet veriyorlar.
Vakalar 25, 50, 100, 200, 400, 800, 1.600 gidecek
gibi gözüküyor ki salgının karakteri bu, salgın
hastalıkların karakteri bu. Bunun da
bulaşıcılığı, virülansı, hastalık
yapıcı etkileri yüksek bir hastalık olduğu gayet net bir
şekilde görülüyor. Onun için toplu taşımalarda tıkış
tıkış olmaya yol açacak bu nüfus hareketlerini engelleyecek
tutumların ve o konuyla ilgili olarak tatil yapılacak kurumların
sayısının tekrar gözden geçirilmesi, buna ilaveler
yapılması gerekiyor.
Bu dönemin en büyük
sıkıntılarını yaşayacak olanlar yine yoksul halk
kitleleri. İlk salgının olduğu kişiler ve
bulaştığı yapılar, daha çok yurt
dışıyla temaslı ve seyahat etme olanağına sahip
nüfusun üst gelir grubundaki insanlar. Bugün öğreniyoruz ki
hayatını kaybeden eski orgeneralimiz İrandan gelmiş. Yani üst
gelir gruplarında bile ölümlerin yüksek oranda olduğu durumda
-İtalya örneğinde de biz bunu gördük- yoksul halk kitleleri, beslenme
sorunu olan, sağlığa erişim sorunu olan o kitleler çok daha
geniş bir şekilde hastalandığında durumun çok daha
vahim olacağını bilmemiz gerekiyor.
İşsizlik konusunda çok ciddi bir sorun
yaşıyoruz; genç işsizlik çok ciddi noktalarda artmış
durumda ve bizim genç işsizlerimiz var. Bunlar kim?
Sağlıkçılar. Bunlar mezun olmuş, senelerdir iş
bekliyorlar ve genç sağlıkçılara en çok
ihtiyacımızın olduğu dönemdeyiz çünkü
sağlıkçılar, özellikle genç sağlıkçılar bu
hastalıkla mücadele etme konusunda daha şanslılar. Bizim, ileri
yaştaki sağlık çalışanlarının,
hocalarımızın, değerli sağlık emekçisi hekim
arkadaşlarımızın, hemşire arkadaşlarımızın
ve çalışanlarımızın, gerektiğinde tecrübelerinden
yararlanmak üzere belki de uzaktan çalışmalarına, uzaktan
tavsiyelerini almaya ihtiyacımız olacak. Bu sürece bu 620 bin
atanamayan sağlıkçının önemli bir kısmının
katılması, avantajlı durumlarından dolayı daha
hızlı, daha güçlü bir mücadele etmemize olanak sağlayacak.
Sağlıkçıların çalışma
düzenlerinde bir değişikliğe gitmek gerekiyor. O
sağlıkçı arkadaşlarımız gerekirse uzun süre
çalışabilecek ve bunlar çalıştığında,
ailelerinin yanına sürekli gidip geldiğinde toplu taşımada
ciddi riskler oluşturacaklar. Onun için, sağlıkçıların
ulaşımı olsun, sağlıkçıların
barınması olsun bu konuda da tedbirler alınması gerekiyor.
Bunların bir kısmını -gerektiğinde- daha sonraki
atağa hazırlamak gerekiyor çünkü dediğim gibi bu daha
başlangıç; mücadele etmemiz gerekiyor, sağlığın
daha da bozulacağı ve kapasitemizin yetersiz kalabileceği günler
için bir hazırlık yapmamız gerekiyor.
Bizim, bu süreçte, esnafa da paket, bir şey
vermemiz gerekiyordu yani kira ödeyen esnaf iş yapamadığı
için kira ödeyemiyor, bununla ilgili de mutlaka bir düzenleme yapmak gerekiyor.
Esnaf, küçük esnaf, küçük, orta büyüklükteki KOBİler, maalesef,
işçilerinin parasını ödeyemeyecek durumda, mutlaka onlarla da
ilgili bir şey yapmak gerekiyor. Bu konuda, çalışanların
mağdur olmaması için pakette çok daha fazla bir pay
ayrılması gerekiyor. Biliyorsunuz, paket konusunda dünyanın
değişik ülkeleri değişik miktarlarda pakete pay ayırdılar.
Burada, Kanada pakete 75 milyar euro ayırırken, Almanya 550 milyar
euro ayırırken biz 14 milyar euro ayırıyoruz. Bu tabii ki
çok yetersiz. 83 milyon nüfuslu bir ülkede bununla krizin üstesinden gelebilmek
mümkün değil. Güney Kore 25 milyar euro ayırmıştı bu
süreçte o nüfusuna rağmen. Sırf sağlıkla ilgili alandaki mücadele
için ayırmıştı bunu. Onun için bizim bu konuyu tekrar
gözden geçirmemiz gerekiyor. İspanya 200 milyar euroluk bir pay
ayırmıştı, bunlara da dikkat etmemiz gerekiyor.
Turizm işçileri ciddi zarar görecek, turizm
sektörü ciddi zarar görecek, tarımdaki çalışanlar ciddi zarar
görecek. Halkın geniş gruplarına bu paketten pay
ayrılması gerekiyordu. İhraç edilen sağlık görevlileri
var, bunların da mutlaka istifade edilmek için göreve gelmesi gerekiyor.
Atama bekleyen ve atamasında sırf güvenlik soruşturması var
diye bekleyenler var, bunların da hızla göreve getirilmesi gerekiyor.
Aile hekimlerinin bu konuda koruyucu olanaklara kavuşturulması
gerekiyor. İlk günlerde hastanelere giden ekipmanları maalesef herkes
yağmaladı tabiri caizse. Artık o konuda bir tedbir almak
gerekiyor, o sağlık emekçileri için ayrılmış olan o
koruma malzemelerini hastanelerin dışına çıkartmamak
gerekiyor. Cezaevlerine bu dönemde çok özel ihtimam göstermek gerekiyor, orada
da çok hızla yayılabilir, koruyucu tedbirleri almak gerekiyor.
Mustafa Koçak var, Mustafa Koçak, maalesef, bir
yalancı şahidin, bir itirafçının, bir gizli
tanığın ifadesiyle mahkûm edildi bir dosyayı kapatmak
adına ve bunun sonunda ölüm orucuna girdi. Tek talebi adil yargılanma.
Adil yargılanma herkesin hakkıdır. Mustafa Koçak da adil
yargılansın, bir an önce kimse sağlığından
olmasın diyoruz.
Dünya Sağlık Örgütü Bu
hastalığın hızla yayılmaması için tedbir almak
gerekiyor ki sağlık kapasitesi yetersiz hâle gelmesin. diyor.
Özellikle umreden gelenler başta olmak üzere, yurt dışından
gelen 400 bine yakın insan var. Bunların sadece on dört gün
karantinadan sonra evlerine gitmeleri doğru değil. Bilimsel
çalışmalar bu sürenin otuz yedi güne kadar uzayabileceğini gösteriyor.
On dört günden sonra da Bende bir şey yok. deyip kimseyle görüşmeye
kalkmasınlar, yine izolasyonlarını bir aya kadar uzatsınlar
ki bu hastalık sevdiklerine bulaşmasın, hastalık zincirine
katılmasınlar.
Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre,
ölüm oranı yüzde 3,8. Güney Korede bu oran binde 7 seviyesinde
kaldı. Bu da gösteriyor ki ne kadar çok test yaparsanız, ne kadar çok
insana ulaşırsanız hasta sayısını o kadar daha
fazla tespit ediyorsunuz. Aksi takdirde, sadece hastanelere gelen ve
ağır durumda olanlara test yapıp onların sonucunda bir oran
tespit ederseniz doğal olarak ölüm oranları yükseliyor.
Biz bu pakette yine ekonomiye değil betonomiye
katkı verdiğinizi gördük. İnşaat firmalarına
nasıl katkı sağlarız? diye yine gözünüzü betona diktiniz.
Bu doğru bir yaklaşım değil. Bizim, geniş istihdam
alanları yaratacak katkıları vermemiz lazım. Geçmiş
yıllarda yaptığınız bu betona yatırım ülkeyi
betona gömdü. Artık bu betonu kıralım, hep beraber üretken bir
ekonomiyi inşa edelim. Aksi takdirde, en yüksek işsizliğin
olduğu bir dönemde bir de coronavirüs belası ülkeyi çok daha büyük
bir işsizliğe doğru götürecek. Bu konuda şimdiye kadar
sorumlu davranmadı iktidar, bundan sonra sorumluluğa davet ediyorum.
Doların önü alınamıyor, ne zaman ne
olacağını kimse kestiremiyor.
Buradan sağlık emekçilerine bir kere daha
teşekkür etmek istiyorum. Covid-19 Önleme ve Tedavi El Kitabını
dün akşam ben o arkadaşlarımıza -tabip odalarında
çeviri yapan o tıp öğrencilerine ve doktorlara- gönderdim, yarım
günde çevirisini yapıp Türkçeleştirdiler ve Türk hekimlerine bunun dağıtımını
yaptılar. Ben onlara buradan bir alkış almak istiyorum, onlara
bir kere daha teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
İktidarın politikaları özellikle yurt
dışından gelen hastaların artmasına sebebiyet verdi.
Özellikle Suriyedeki yangına benzin dökülmesi oradan göçleri
artırdı ve kızamık vakaları 2016da sadece 9ken
2019un ilk 8 ayında 2.391 oldu. Yani, sınırlarımızdan
gelen yabancılar vesilesiyle nasıl bu coronavirüse muhatap olduysak
kızamığa da muhatap olduk, tüberküloza da muhatap olduk, uyuza
da muhatap olduk. Bu sene biz Trakyada ve İstanbulda Batı Nil
virüsü diye bir hastalığa muhatap olduk ve bu da ciddi sonuçlara yol
açabilecek bir hastalık. Bu konuda da özellikle sivrisinek mücadelesini
önümüzdeki süreçte dikkatle yerine getirmemiz gerekiyor.
Aşı karşıtlığı
konusunda şarlatan diyeceğim kişiler televizyonlara
çıkıp konuşmalar yapıyorlar yani halk
sağlığına en büyük zararı şarlatanlar veriyorlar.
Titri ister profesör olsun, ister doktor olsun şarlatan
şarlatandır ve bu şarlatanlara RTÜK gereğini
yapmalıdır, halka daha fazla zehir vermelerine fırsat
vermemelidir.
Mülteciler sınıra geldi yaslandı ve o
sınırda 10 bine yakın mülteci perişan durumda. Bu
salgının olduğu dönemlerde mültecilerin bir araç olarak
kullanılmasının utancı hem Türkiyeye hem de Avrupa
Birliğine ait. Bu utancı daha fazla sürdürmeyelim, o mültecilerle,
siyasal sığınmacılarla ilgili mutlaka bir önlem
alalım, onlarla ilgili bir tedbir alalım diyorum.
Bizim yapmamız gereken, iş birliği
içerisinde bu sürecin üstesinden gelmek. Eğer, biz, iş
birliğinden kaçınırsak, bu süreci siyasete kurban edersek bu
süreçten çok daha fazla zararla çıkacağız. Kapasitemiz konusunda
da şöyle bir ifade de bulunuluyor: Bizim yoğun bakım yataklarımız
yeterlidir. 25 bin kadar yoğun bakım yatağımız olduğunu
biliyoruz. Sizler de milletvekilisiniz, sizleri de her gün Yoğun
bakım bulamadık. diye aramıyorlar mı? Arıyorlar ve
bunların bir kısmı boşaltılıyor,
boşaltılması lazım ama biz bunun belki üçte 1ini
boşaltabileceğiz. Yani bizim kullanabileceğimiz kapasite belki
5-6 bin olacak. Onun için, mutlaka, servis yataklarının da yoğun
bakım gibi kullanılabileceği şekilde, vantilatör
desteğinin artırılması gerekiyor. Bizim, kamu olsun, özel
olsun bütün yoğun bakım kapasitemizi tek merkezden ciddiyetle
yönetecek ve önceliklere göre kullandıracak bir sistemi kurmamız
gerekiyor. Ben, saat dokuzda herkesi sağlıkçıları
alkışlamaya davet ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP, HDP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şimdi de şahıslar
adına Tokat Milletvekili Kadim Durmaz.
Buyurunuz Sayın Durmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
KADİM DURMAZ (Tokat) Sayın
Başkanım, yüce Meclisin değerli üyeleri, bizleri
televizyonları başında izleyen aziz milletimiz; ben de hepinizi
saygıyla selamlıyor, ülkemizi ve dünyamızı etkisi
altına alan corona virüsü sonucu hayatını kaybedenlere Allahtan
rahmet, tedavisi devam eden yurttaşlarımıza acil şifalar
diliyorum. Temennimiz ve dualarımız can kaybının daha fazla
artmaması. Bu bağlamda, virüsle mücadele eden başta
Sağlık Bakanlığımız olmak üzere tüm
sağlık çalışanlarımıza, doktorlarımıza,
hemşirelerimize, sağlık memurlarına, yardımcı
personele teşekkür ederek sözlerime başlıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanını dün hep
beraber dinledik. İşte, yaklaşık olarak 90a yakın
kişiyle yaptığı bir toplantı ama bazı sivil
toplum örgütlerinin ya da bu ciddi konunun bileşimlerinin o salonda
olmayışından, bazı konuların çok ciddi
aksadığını gördük. Ama sonuç olarak, şöyle sade bir
yurttaşı dinleyince -birçoğundan telefon da aldık- herhâlde
biz on dört gün dikkat eder evimizde kalırsak böyle bir coronavirüs
mikrobuna bulaşmadan yaşamımıza devam edeceğiz gibi.
Ama gerçekleri bilenler, konuya yetkin insanlar; hepimiz, bunları
dinlediğimizde olayın ciddiyetinin çok daha farklı boyutlarda ve
vahim olduğunu bilmek durumundayız, ona göre gerek biz gerekse
bileşenler üzerine düşeni yapmak zorunda.
Tabii, Sayın Cumhurbaşkanımız 21
maddeden oluşan birtakım önlemler açıkladı. Bunları
şöyle dinledik ama bunların birçoğu alelacele yani konu
bileşenleri olmadan açıklanmış. Bunun en büyüğü
Tabii, memlekette birtakım şeyleri, sanayicilerin, KOBİlerin
yaşamını kolaylaştırıcı ertelemeleri
yaptık ama bunların yanı sıra, yaklaşık 120 bin
meslek çalışanının olduğu TÜRMOB üyelerini,
muhasebecileri, mali müşavirleri unuttuk. Bunlar onlarca, yüzlerce, yüz
binlerce belgeyi, nasıl, hangi ortamda kesildiği belli olmayan
fatura, fiş ve benzeri belgeleri bir oraya götür, bir buradan getir, bir
ilgili kuruma götür
Konunun bileşenleri yaklaşık 120 bin,
bunları aileleriyle topladığımız zaman 1 milyon,
işte size farklı bir alan. Bu yüzden, o ertelemelerin bu
bileşenlerin ve meslek örgütlerinin görüşü alınarak
yapılması çok daha doğru olacaktır. Esnafımız bu
süreçte perişan olacak. Geçmişe yönelik vergi borçlarını
ödeyemez durumdayken bugünlerdekini de ödeyemeyecek; bir bölümü ertelendi ama
hiçbiri yeterli değil, yeniden bunun üzerinde çalışılması
gerekiyor. Küçük esnaf BAĞ-KUR borçlarını ödeyemez durumda.
Yine, diş hekimlerine çekince konuldu, herkes tedavisini erteledi. Bu
adamların iş yeri kirası, sair giderleri,
çalışanları ne olacak, bu konu da açık değil. Çiftçi
zaten ülkedeki tarım politikasızlığı yüzünden
perişan durumda ve işçinin mutlak bu dönem sonundaki mahsulüne kadar
tarım kredi kooperatiflerine, Ziraat Bankasına, farklı bankalara
olan ödemelerinin ötelenmesi gündeme alınmalıydı. Yine,
destekleme bazında olan sektörler yeniden incelenip bu sektörler
önümüzdeki günlere mutlak hazırlanmalıdır diyoruz.
Yine Kahvelere, belli, toplu insanların
buluşacağı mekânlara gitmeyin. diyoruz ama bu insanlar ne
yapacak, ne olacak, bu konuda da açıklık yok. Bunların üzerinde
birazcık çalışılması gerekiyor. Ve en önemlisi de hep
başından beri hassas olduğumuz, Peygamber ocağı
bildiğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerinin, 100 bine yakın
Mehmetçikin şu anda sınır ötesinde, sınır
boylarında mücadele ettiğini, mücadele verdiğini hep beraber
görüyoruz. Ama dinlediğimizde, bunlarla ilgili de çok ciddi önlemlerin
alınmadığını
100 bine yakın Silahlı
Kuvvetler mensubunun, bunların ailelerinin, bunun dışında,
ne zaman o bölgeye gideceği belli olmayan 300 binin üzerinde Silahlı
Kuvvetler personelinin kafasında bazı sorular var. Bu bağlamda,
ülkemizin geleceği için zor şartlarda mücadele eden Mehmetçikimizin
corona virüsünden korunması hususunda yapılması gerekenlerin bir
bölümünü paylaşacağım.
Ülke güvenliği, her koşulda alınan
tedbirlerin kesintisiz olarak devam etmesini zorunlu kılan bir gerçektir.
Bu konu değerlendirilirken, Kurtuluş Savaşında bile harp
okullarının eğitim ve öğretime devam ettiği
gerçeğini unutmamamız gerekiyor. Şu an itibarıyla bir ay
kapatılan askerî okulların, genel konjonktürü -Çin ve benzeri
ülkelerdeki uygulamaları- görünce, üç ay gibi bir süre kapalı
kalabileceği -uzatılabileceği- görülüyor. Diğer
üniversitelerde bu açığı kapatabilirsiniz ancak bu tür
önlemlerle Türk Silahlı Kuvvetlerinde belli açığı ve
aşamayı kapatma şansınız yoktur değerli
arkadaşlar.
Harekât alanı Suriye ve fiilen birçok bölgede
çalışma ortamında bulunan ordumuzun mensuplarının
sisteminin kesintisiz devam ettiğini, etkin olarak yürütülmesi
gerektiğini bilmek durumundayız. Türk Silahlı Kuvvetleri
personelinin sisteminin önemli bir fonksiyonu olan eğitim sistemine uzun
süre ara verilmesinin ordumuzu personel takviyesi yönünden, moral ve motivasyon
yönünden olumsuz yönde etkileyeceği gerçeği
unutulmamalıdır. Bölgede, operasyona giden ve dönen birliklerin
ateşlerini ölçme ve halka tavsiye edilen uyulması gereken hijyen kurallarının,
alınan önlem ve tedbirlerin dışında farklı bir
şeyin olmadığını da hepimiz bilmekteyiz. Askerî
sağlık hizmetleri, savaş yaralanmalarının,
yaralıların tedavisinden ziyade, koruyucu hekimlik uygulamaları
yönüyle çok önemlidir.
Arkadaşlar, nitekim, tarihimizde, savaş
dışında salgın hastalıklar nedeniyle oluşan
kayıpların önüne geçilebilmesi amacıyla, ihtiyacın
karşılanabilmesi için ta 14 Mart 1827de Tıphane-i Amire adıyla
modern bir tıp eğitimi veren merkez açılmıştır.
Ve o günden bu yana, Türk Silahlı Kuvvetlerinde belli gelenekler gibi bu
devam etmekte idi ama ne acı ki ülkemizde yaşanan 15 Temmuz hain
kalkışması sonucu Türk Silahlı Kuvvetlerindeki bu
yapıyı da bozduk ve dağıttık arkadaşlar.
Şimdi soruyorum Sağlık Bakanımıza: Çalışma
bölgelerinde görev yapan personele yönelik kurduğu herhangi bir sistem,
teşkilat ya da bir tedbir var mıdır? Ne acı ki yok.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vazgeçtim çatışma bölgelerine yönelik alınan
tedbirlerden, Sağlık Bakanlığının yurt içindeki
askerî birlik ve kurumlara yönelik kurduğu herhangi bir teşkilat ve
aldığı herhangi bir tedbir var mıdır? Ne acı ki o
da yok.
Yine, sıcak askerî harekât bölgemizde
yaklaşık 100 bine yakın Mehmetçikin bulunduğu tahmin
edilmekteyken, burada, uzmanların corona virüsünden korunmak için birinci
tavsiyesi dengeli beslenmedir. Şu anda hudut boylarında ve
sınır ötesinde, bu ücra yerlerde canı pahasına hizmet veren
Mehmetçikimize yeterli, dengeli bir beslenme imkânı sunabiliyor muyuz?
Sunamıyoruz. Alınan bilgilere göre en problemli birlikler
İdlibdeki gözlem noktalarında görev yapan evlatlarımız.
Zira, İdlibde şu an 5 gözlem noktası kuşatma altında;
ikmal, iaşe, tahliye ne acı ki Rusya ve rejimin kontrolüne tabidir.
Şu anda, dengeli beslenme konusunda Türk Silahlı Kuvvetlerinin mevcut
mevzuatına göre hesap edilen istihkak miktarları ve besin
çeşitliliği acilen gözden geçirilmelidir.
Yine, en uzak birliklere kadar gıdaların
bozulmadan ve zamanında ulaştırılabilmesi için
ulaşım, nakliye konusuna özel önem verilmeli, riskli ve kritik
bölgelerde ihale mevzuatında acilen esneklik sağlanmalıdır.
Bugünkü enfeksiyon ortamı ve Mehmetçikin görev yaptığı
arazi koşulları dikkate alınarak, mevcut mevzuata göre hesap
edilen temizlik maddeleri istihkak miktarları gözden geçirilip çeşitlendirilmelidir.
Alandaki birlikler kendi imkânlarıyla temizlik ve hijyen maddeleri temin
etmeye çalışmaktadır. Yeterli sıvı sabun, kolonya,
alkol ve bazı hijyenik maddeler istihkaka acilen dâhil edilmeli, kullanım
miktarları mevcut koşullara göre de artırılmalıdır.
Aktif olarak terörle mücadele harekât alanında
ve Suriyede fiilen bir çatışma ortamında bulunan
Mehmetçiklerimizin mesai kavramı olmaksızın yirmi dört saat
esasına göre görev yaptığını hepimiz biliyoruz. Bu
kahraman evlatların, büyük kısmında altyapı ve hijyen
problemleri olan derme çatma mevzilerde ya da barınaklarda dinlendikleri
de aklımızdan çıkmamalıdır. Yatakları genelde
toprağın üzerine serilmiş ya da çevreden temin edilmiş karton,
tahta vesair malzemelerden oluşup üzerine attıkları kauçuktan
matlarıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KADİM DURMAZ (Devamla) Sayın
Başkan
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın Durmaz.
KADİM DURMAZ (Devamla) Dinlenme yerleri görev
yaptıkları mevzilere yakın olup ihtiyaç durumunda dinlenmede olan
personel de silah başı yapmakta ve vazife almaktadır. Bu
koşullarda ne kadar sağlıklı uyku ve dinlenme imkânı
oluşturulabilir, sizlerin takdirine bırakıyorum.
Koruyucu sağlık tedbirlerine yönelik
olarak Sağlık Bakanlığının yurt içinde ve
dışında görev yapan askerî birlik ve kurumlara yönelik
kurduğu herhangi bir teşkilat ve aldığı herhangi bir
tedbir de ne acı ki mevcut değildir. Basına yapılan
açıklamalarda bu konu da yer almamaktadır. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin askerî sağlık sistemi
kaldırıldığından, bu konuda Türk Silahlı
Kuvvetlerinin aldığı özel tedbirler de kendi bünyesinde
bulunmamaktadır.
Yine, bölgedeki askerlerimizin yerel halkla, oradaki
milisle, ÖSO ve benzeri silahlı güçlerle iç içe olduğunu da hepimiz
biliyoruz ve onlardan da mikrop alması kaçınılmazdır.
İşte, 100 bine yakın asker ve aileleri, bu noktada son derece
merak içerisinde buradaki durumu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KADİM DURMAZ (Devamla) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Selamlayalım efendim.
KADİM DURMAZ (Devamla) En önemli
konuların başında gelen, gerek Mehmetçiklerimizin,
kınalı kuzuların ailelerinin gerekse 82 milyonun, aziz milletin
bu durumdan endişesi Hükûmet tarafından giderilmelidir. Yani
Mehmetçikin on dört gün sokağa çıkmama durumu söz konusu
değildir. Gerekli önlemler acilen alınmalı ve alınan
önlemler kamuoyuyla paylaşılmalıdır diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 19.43
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah
ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
197 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
1inci maddeyi okutuyorum:
AFRİKA KALKINMA BANKASI KURULUŞ ANLAŞMASINA KATILMAMIZIN
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUNUN
DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 17/1/2013 tarihli ve 6398
sayılı Afrika Kalkınma Bankası Kuruluş
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan 67.790.000
ibaresi 577.950.000 şeklinde, Bakanlar Kurulu ibaresi
Cumhurbaşkanı şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde İYİ
PARTİ Grubu adına Bursa Milletvekili İsmail Tatlıoğlu.
Buyurunuz Sayın Tatlıoğlu.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL TATLIOĞLU (Bursa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Parlamentomuzun saygıdeğer
mensupları, hepinizi şahsım ve partim adına saygıyla
selamlarım.
Gerçekten içinde bulunduğumuz olağanüstü
bir dönem. Bunu söylüyoruz ve genel olarak kabul edilen de şu: İkinci
Dünya Savaşından sonra yeryüzünün gördüğü en büyük global
tehdit. İnsanlığın yüz yüze geldiği en büyük küresel
afet. Bütün dünya afet bölgesi, tabii Türkiye de bir afet bölgesi. Küresel bir
olağanüstü hâl söz konusu. Çin kaynaklı bir virüs salgını.
Bu nedenle, ülkeler, özellikle, Çinle ve Çinlilerle temasları paralelinde
hastalıktan öncelikle etkileniyorlar. Bu nedenle de ülkeler, sahip
oldukları sağlık altyapılarına ve tedbirlerine oranla
bu salgından etkileniyorlar ve bu tehdidin ülkeler bağlamında 2
tane ayağı var: Birincisi, sağlıkla ilgili ve
sağlık alanında alınacak tedbirler. İkincisi de tabii
olarak ekonomiyle ilgili ve ekonomik olarak alınması gereken
tedbirler olarak karşımızda duruyor.
Dün, Sayın Erdoğan yürütmenin
başı olarak alınan tedbirleri açıkladı. Tabii olarak
Türkiyeyi, Türkiye ekonomisini birinci dereceden etkileyecek uygulamalar
bunlar. Ama tabii, şunu söylemek lazım ve bunu çok açık zaman
zaman söylüyoruz: Genel olarak yapıcılık muhalefetten beklenir
ama iktidarların da yapıcı olması gerekiyor.
Dolayısıyla, AK PARTİ iktidarlarının ilk döneminde çok
ses getiren bu ortak akıl üretme, gerçekten son zamanlarda çok arzu edilir
bir ihtiyaç olarak ortada, özellikle bu virüsle ilgili. Gönül isterdi ki bu
politikaların belirlenmesinde Parlamentoda grubu bulunan partilerin
görüşleri önceden alınsın ve ortak bir politika üretilsin. Bu
nedenle, özellikle ekonomik ayağıyla ilgili düşüncelerimizi
açıklamak ve uygulamaya sokulan bu paketi bu anlamda değerlendirmek
istiyoruz.
Çok değerli milletvekilleri, esasen,
ekonomideki alınacak tedbirler üç temel hedefe yöneliktir. Birincisi:
Mevcut ekonomik işleyişin durdurulmaması. İkincisi:
Ekonomide yavaşlama döneminin mümkün olduğunca kısa geçilmesi.
Üçüncüsü de: Canlanmanın öncelenip hızlandırılması. Bu
bağlamda, bütün ekonomilerde ilk yapılması gereken şey,
maliyet endişesine bakılmaksızın tüketim
mallarının arz ve talebinde dengeli bir akışa devletin
bizzat vaziyet etmesidir. Bu anlamda, lojistik sektörü geçici korumaya
alınıp hatta, kamusallaştırılabilir bile. Çünkü
ekonomik işleyişin engellenmesinin önlenmesi temel olarak buradan
geçmektedir ve bu anlamda, tedbirlere buradan başlayarak hareket edilir.
Dünyadaki uygulamalara da baktığımızda Türkiyedeki
uygulamanın birinci olarak temel eksiği şudur: Bakın,
ekonomide hiçbir sektörü ayıramazsınız böyle hâllerde çünkü bir
domino etkisi vardır, mutlaka ekonomideki bir kriz, bu anlamdaki kriz
bütün ekonomiyi etkiler. Ama ne yazık ki dünkü açıklamada gördük ki
10 iş kolundan ibaret bir tedbirler paketi; son derece yanlış,
eksik akıl. Bakın, ortak akıldan yoksun bir akıl
işliyor, bu olamaz. Nasıl deriz ki biz turizmi, kimyayı, makine
imalatını, imalat sanayisini, tarımı bu kriz etkilemez?
Dolasıyla bütün uygulamalar şunu gösteriyor: Bütün ekonomi, bütün
sektörler ve sektörlerdeki bütün kurumlar, işletmeler
Bakın hem
Fransa hem Almanya hem Amerika şunu dedi: Hiçbir şirketin
iflasına müsaade etmeyeceğiz. Bu tedbirlerin iki önemli
ayağı vardır: Birincisi, işletmeleri ayakta tutmak yani
arzı. İkincisi, harcamacı kalemlere hane halkına harcama
enjekte etmek ki, onlar da talep etsin, arz ve talep dengesi böyle bulunur.
Şimdi bu anlamda birinci derecede temel olarak nedir ekonomideki birinci
acil durum? İşletmelerin nakit akış
bozukluklarıdır. Bakın, tedbirler katma değer vergisinin ve
muhtasar beyannameye dayalı kamusal ödemelerin ertelenmesidir. Hâlbuki,
mart ayı ve nisan ayı hem gelir vergisi hem de kurumlar vergisi
mükellefleri için ödemedir ve bu yüklü ödemedir. Mart ayındaki ödemeyi,
beyannameyi nisan ayına aldık ama bu nisanda ödenmesi ve nisan
ayında kurumlar vergisinin ertelenmemesi gariptir. Bütün ülkeler bunu
ertelemiştir ve bu erteleme, sadece ertelemeyle kalmamalıdır.
Şimdi bunlar ertelendiğinde, üç ay sonra o günkü yükümlülükleriyle
beraber bugün elde edilemeyen gelirleri nasıl ödeyecektir firmalar?
Bunların tamamına yakını üç ay ertelemeden sonra bir
yıl faizsiz vadelenmelidir. Bunlar her ülkenin uyguladığı
temel örneklerdir. Bu temel olarak bu şekilde olmalıdır ve bizim
önerimiz de budur. Hatta Türkiye, iki ay vergi tatili yapmalıdır
çalışanlarıyla beraber, mali müşavirleriyle beraber, maliye
çalışanlarıyla beraber ve vergi ödeme yükümlülükleriyle beraber,
SGKsiyle beraber; çok basit, iki aylık vergi tatiline gitmelidir.
Bir başka önemli husus, Çinde de birinci madde
şudur, diğer ülkelerde de: Maaşlar asla kesintiye
uğramamalıdır; özel sektör ödemeleri, maaşları. Kamu
tamam. Şimdi, bizdeki tedbir şudur: Bizdeki tedbir, kısa
çalışma ödeneği devreye sokulmuştur. Bu kısa
çalışma ödeneği ne demek? Yani bu krizden etkilenen
işletmeler işçilerini, çalışanlarını
çıkarmaktansa SGKye başvuracaklar ve İşsizlik Fonundan
yararlanan çalışanlarına SGKden kısa çalışma
ödeneğinden ödeme yapılmasını isteyecekler. Bu nedenle,
şirket başvurduğunda ve şirketin işi yoksa, zor
durumdaysa buna SGK brüt asgari ücretin yüzde 60ını ödeyecek yani
2.300 lira alan bir çalışan 1.780 lira ödeme alacak. Değerli
arkadaşlar ama bunu alabilmesi için altı yüz gün prim ödenmiş
olması lazım ve o iş yerinde de yüz yirmi gündür
çalışıyor olması lazım. Dolayısıyla bu
açıdan baktığımızda, bakın, marttan itibaren
yığınla bir işsizlik ve iş eksikliği gelecek. 14
milyon çalışanımız var, bunların ne kadarına bir
ödeme eksikliği hissedilir? Mutlaka büyük. Bu anlamda, bu
çalışanların önemli bir kısmı bu işsizlik
ödeneğinden yararlanamayacakları için bu ödenekten de yararlanamaz.
Acilen bu kısa çalışma ödeneğinde çalışanların
tamamını kapsayacak şekilde bir düzenlemeye gitmemiz ve
çalışanların bırakın işsizleri- ödemelerinin,
aylık maaşlarının kesilmesine izin vermememiz lazım.
Bu, onlar için değil, ekonominin tamamı için geçerli olan bir
husustur. Temel olarak kaynak budur.
Yine, Sayın Erdoğanın
açıklamalarında bu çerçevede finansal maliyeti tamamen
işletmelere ve çalışanlara yüklüyoruz. Şu an
itibarıyla yüzlerce, binlerce esnafın ve ihracatçının
malları yüklenmiş ve gelir yok. İnanın, Bursadan bir
tekstil üreticisi beni aradı ve yirmi bir yıllık hayatında
ilk defa çeklerini ödeyemez duruma geldiğini söylüyor.
Şimdi, bunlarla ilgili bir işlem sicile
işlemeyecek ama geliri bozulduğu için, nakit akışı
bozulduğu için bunlarla ilgili maliyeti taşıyamaz, bu ödemeleri
yapamaz. Kredinin de
Bir şekilde düşük faizli olarak orta vadeli
işletme kredileri sağlamak lazım.
Bu Sayın Erdoğanın
açıkladığı paketin maksimum değeri 40-45 milyar lira
tutuyor. Bu ekonominin
Gerçekten eğer -Sayın Albayrakın
konuşmasından anladığım kadarıyla- bir iki
haftada geçer bir şey olursa ki inşallah öyle olur, mesele yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın efendim.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Ama bu
nisan ayı sonunu bulursa ekonominin tamamıyla ilgili 200 milyar
liralık bir fonlama gerekir. Devlet tüm dünyada olduğu gibi
Türkiyede de işletmelerin bu nedenle finansal maliyetlerini yani
faizlerin bir kısmını yüklenmek zorundadır, bu anlamda özel
sektör işletmelerinin iflasını ve ekonominin
dışına çıkmasını engellemeli ve
çalışanların da ekonomiyi işletecek derecede harcamacı
olarak kalmasını sağlamalıdır. Bu dün açıklanan
tedbirler eğer nisan ayını bulursa gerçekten ekonomimize
kalıcı hasar bırakır. Bakın, zaten Türk ekonomisi
maalesef dünyanın en kırılgan ekonomilerinden biri olarak bu
krize yakalanmıştır, çok açık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım efendim.
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) 30
Ocakta verdiğimiz corona araştırma önergesi
reddedildiğinden beri, Borsa İstanbul yüzde 28,9 düşmüş
öyle 17 falan değil, 29 düşmüş ve bütün dünya paraları
dolar karşısında yüzde 2 değer kaybederken, Türk
lirası son bir ayda yüzde 7 değer kaybetmiş,
dolayısıyla kırılgan bir ekonomide yakalandık.
Bakın son olarak şunu belirtmek istiyorum: Sistemlerin etkinliği
toplumda inşa ettiği güvene dayanır ve bu güven,
yatırım ve tüketim iştahı bırakmalıdır.
2017deki referandumdan itibaren çok dikkatle takip ediyor bütün kamuoyu, sizin
de dikkatinize sunuyorum: Türk milleti, Türk lirasından kaçıyor. 130
milyar dolardan 201 milyar dolara çıktı mevduat, bu bir dip
dalgadır, faizlerin yüksekliğinden daha önemlidir. Bu referandumdan
itibaren ortalama ekonomik büyüme bakın, son iki yılda 1,7.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL TATLIOĞLU (Devamla) Bu
nedenle, bütün bu açıdan baktığımızda, inşallah,
bunu telafi edici tedbirleri hep birlikte alırız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer.
Buyurunuz Sayın Çakırözer.
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; corona salgınından
ülkemizin en az zararla çıkması dileğimle yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle ifade etmeliyim ki görüşmekte
olduğumuz Afrika Kalkınma Bankasının sermaye
artırımına Türkiyenin astronomik bir iştirak payıyla
katılımının şu kriz ortamında Genel Kurula
getirilmesinin arkasındaki aciliyeti, bunun gerekçesini anlayabilmiş
değiliz. Ayrıca madem bu kadar acil, bu kadar gerekli, neden Komisyon
sıralarında bir bakan ya da bakan yardımcısı bulunmamaktadır,
bunu da sormak isterim.
Tabii ki Afrikanın kalkınması
önemlidir, insaniyet açısından hem de Türkiyenin vizyonu
açısından. Bir bankanın donörü olmak önemlidir,
faydalıdır ama bu anlaşmayla bankanın sermaye artırımında
limitlerin üzerine çıkan olağanüstü bir artırım söz
konusudur. Şimdi, Afrika Kalkınma Bankasının sermayesinin
yüzde 125 artırılması için karar veriliyor. Bu karar için tüm
donör ülkeler oy kullanmıyor ki üzerimize düşen yükümlülük
artıyor. Metinde görüyoruz ki ülkemizin iştiraki, özel çekme
hakkı olarak 67 milyon 790 bin özel çekme hakkıymış,
şimdi bunu 577 milyon 950 bine yükseltiyoruz. Yani sermaye
artırımı yüzde 125 ama Türkiyenin taahhüdündeki artış
yüzde 752. Bu, yüksek değil, çok yüksek değil, çok astronomik bir
artıştır. Yani bugünkü kur üzerinden 800 milyon dolarlık
bir taahhütten bahsediyoruz. Öte yandan, yine bu anlaşmada
Cumhurbaşkanına bu miktarı 5 katına kadar artırma
yetkisi veriliyor. Biz bu yetkinin doğrudan doğruya tek kişiye
verilmesini de doğru bulmuyoruz. Bu yetkiyi kullanması hâlinde ise
Türkiyenin taahhüdünü 4 milyar dolara yani bugünkü kurla 25 milyar liraya
artırabilecektir değerli arkadaşlarım.
Dünyada iki kriz var; biri corona krizi, diğeri
ekonomik kriz ve bunlar iç içe geçmiş durumda. Daha dün Sayın Cumhurbaşkanı
bir paket açıkladı, adı 100 milyarlık paket. İşte
bugün biz, az sayıda olumlu önlem olmakla birlikte bu paketin ne kadar
eksik, ne kadar yetersiz olduğunu görüşüyoruz. Türkiyede 8 milyon işsiz
var ve işte görüyoruz, bireysel, toplu işten çıkarmalar var, yüz
binlerce emekçi daha sosyal güvencesi olmaksızın kapı önüne
konuyor ama dün açıklanan pakette emekçiye hiçbir güvence yok,
işverenlere teşvik bağlamında getirilen önemler için
bireysel ya da toplu işçi çıkarmama şartı dahi yok;
çocuğuna bakmak zorunda olan ebeveynlere kamuda idari izin ve özel
sektörde ücretli izin yok; halkın ödeyemediği kredi ve kredi
kartlarının ertelenmesi yok; su, doğal gaz, elektrik
faturalarının ertelenmesi yok; esnafın kirasına erteleme
yok. Hâl böyleyken bizim Bu eksikleri nasıl tamamlarız? diye
konuşmamız gerekirken Afrika Kalkınma Bankasının
sermaye artırımına olağanüstü oranda artışla
katılmanın özellikle böylesine bir dönemde doğru bir yaklaşım
olmadığını vurgulamak isterim.
Bu anlaşmayla, hemen taahhüt edilen 800 milyon
dolar yani 5 milyar lira ve Cumhurbaşkanının kararıyla 5
katına çıkarılması hâlinde taahhüt edilen 4 milyar dolar
yani 25 milyar lira hepimizin bütçesinden çıkacak, 83 milyonun
vergilerinden çıkacak. Peki, böyle büyük bir kriz döneminde bu para Afrika
Kalkınma Bankası yerine nereye harcanabilirdi? İşte bugün
Genel Başkan Yardımcımız Sayın Faik Öztrak ve
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Akif Hamzaçebi açıkladılar.
Salgın nedeniyle kapatılan işletmelerde
çalışanların ödenemeyen maaşlarına harcanabilir. Vergi,
sigorta borçlarının sıfır faizle
yapılandırılmasına, gelir ve kurumlar vergisinde geriye
doğru zarar mahsubunun getirilmesine, işverenlerin bekleyen KDV
iadelerinin avans olarak verilmesine, çocuğu olan ebeveynlerin birine
verilecek ücretli izinlere, yoksul yurttaşlarımıza,
emeklilerimize ve üniversite öğrencilerimize, toplumsal
dayanışma desteği ödemelerine, yüz binlerce çiftçimizin
tarım kredi borçlarının faizsiz ertelenmesine, kredisini aksatan
girişimcilerin sicil affına, halkın bilgilenme ihtiyacını
giderecek basın kuruluşlarının desteklenmesine, bu
çerçevede yerel televizyonların ödemekte zorlandıkları uydu
ücretlerinin, gazetelerin vergi ve prim borçlarının
karşılanmasına harcanabilir, harcanmalıdır ve tabii,
özveriyle çalışan sağlık emekçilerimize verilecek birer
maaş ikramiyelere verilmelidir. Onlara buradan bir kez daha yürekten
minnetimizi ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, bu salgın
döneminde toplumumuzun şeffaf ve tatmin edici bilgilendirilmesi çok
önemli. Bunu yapacak olan da haberciler, gazetecilerdir. Ancak, Türkiyenin
dört bir yanında salgınla ilgili haber yapan gazetecilerin
soruşturmalar ve hatta gece yarısı baskınlarıyla
gözaltılar yaşaması kaygı vericidir, bu yanlıştan
bir an önce vazgeçilmelidir. Bu vesileyle OdaTV haber sitesinin hukuksuz bir
biçimde kapatılması ve 3 çalışanı Barış
Pehlivan, Barış Terkoğlu, Hülya Kılınç ile gazeteciler
Murat Ağırel, Ferhat Çelik ve Aydın Keserin sürmekte olan
hukuksuz tutukluluğuna değinmek isterim: Mesele neydi? Libyada
şehit düşen bir MİT mensubumuzun cenaze haberlerinin verilmesi.
Haberin içinde millî güvenliği zarara uğratacak hiçbir şey
olmamasına rağmen olağanüstü yaptırımlar uygulanmakta
ve uygulanıyor. Öncelikle milyonlarca yurttaşın
bilgilendiği, haberlerini aldığı OdaTV sitesi kapatıldı
hem de haberin kendisine erişim yasağı getirilmiş
olmasına rağmen. OdaTV sitesi çalışanları yayın
hayatını başka isimlerle sürdürme çabasında ama her biri
basmakalıp kararlarla kapatılıyor. Aradan geçen iki
haftalık süreçte mahkeme kapatmalara bir gerekçe dahi sunamıyor.
OdaTV sitesinin hâlâ kapalı olması bir skandaldır, bir büyük
ayıptır. Kapatma kararıyla ilgili İçişleri
Bakanlığı tarafından yapılan başvuru
dosyasında ise bir başka skandal yatmakta. Emniyet Genel
Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı,
İçişleri Bakanı adına BTKye ivedi notuyla siteye
erişim yasağı başvurusunda bulunuyor. Bu belgede bir cenaze
törenine ilişkin rahatsızlığın çok ötesinde kaygı
uyandıran, çok genel, çok soyut suçlamalar var. Bakın, belge ne
diyor: Genel yayın politikası olarak herhangi bir teyit ya da kaynak
göstermeden halkı kin, nefret ve düşmanlığa tahrik
ettiği, toplumda karışıklık
çıkardığı, ülkenin huzur ve güvenliğini bozmaya
çalıştığı değerlendirilen haber ve içerikler
yayınladığı, millî güvenlik ve kamu düzeninin
korunmasını ihlal ettiği
" İşte, hiçbir mahkeme
kararına, hiçbir resmî belgeye dayanmayan bu değerlendirmelerin
beraberinde kapatma talep ediliyor ve 7 Martta kapatılıyor.
Şimdi, buradan Adalet Bakanına sormak
isterim: Hani birlikte yargı reformu yapmıştık? Hani
artık sitelerin tamamına yasak getirmek ifade özgürlüğünün
ihlali olacaktı? Hani Anayasa Mahkemesi kararlarına uyum esastı?
Anayasa Mahkemesi diyor ki: Wikipedianın tamamını yasaklamak,
sendika.org sitesinin tamamını yasaklamak hak ihlalidir. O zaman
nerede kaldı bu yüce çatı altında
çıkardığımız yasalara, reformlara uyum? Nerede
kaldı yüksek yargının kararlarına uyum?
İçişleri Bakanına da yine buradan
sormak isterim: Adınıza yapılan bu başvurudaki bu soyut
değerlendirmelerin, iddiaların dayanağı nedir? OdaTV,
Barışlar hangi haberleriyle halkı tahrik etmişler, hangi
haberleriyle toplumda karışıklık
çıkarmışlar, hangileriyle huzur ve güvenliği bozmaya çalışmışlar?
Bu ağır ithamlarla ilgili elinizde hangi mahkeme kararları var?
Bir karar, belge olmadan yaygın biçimde izlenen bir haber sitesine bu
kadar kolay kapatma kararı alınması hukuksuzluktur.
İşin bir başka boyutu daha var.
Açılan dava ağır cezalık değil, asli ceza mahkemesinde
görülecek. Ama bu 6 gazeteci sanki adam öldürmüş gibi, sanki terör
yapmış, darbe yapmış gibi on beş gündür tecrit
hâlindeler. Barış Pehlivan tutuklanma esnasında bir infaz
görevlisi tarafından darbedildi.
Değerli arkadaşlarım, masum insanlara
bu çektirilenler sadece hukuksuzluk değildir, aynı zamanda ayıptır,
günahtır. FETÖ kumpasında Barışlar on dokuz ay Silivri
zindanında yatırıldı, bu kadar zulüm görmediler. Bu
kürsüden bir kez daha sesleniyorum: OdaTVye yönelik bu siyasi amaçlı
hukuksuz yargı süreci sona ermeli, yine hukuksuz kapatmalar son
bulmalıdır. Hem tutuklu gazeteciler hem de görüşleri nedeniyle
yargı eliyle özgürlüğünden yıllardır mahrum
bırakılan tüm siyasi tutuklular derhâl serbest
bırakılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, son olarak
corona salgınıyla ilgili bir değerlendirmeyi de sizinle paylaşmak
isterim. Tüm dünya bu virüsle kavrulurken Türkiye, gerekli önlemleri çok geç
aldı; bu bir gerçek. Yurt dışından gelenlerin uzun süre
sağlık kontrolünden geçirilmemesi, umreden dönenlerin on dört günlük
karantina uygulanmadan evlerine gönderilmesi virüsün ülkemize
yayılmasına neden oldu.
Bu ihmallerden birine burada dikkat çekmek isterim,
ülkemiz önemli bir turizm merkezi. Her yıl olduğu gibi bu yıl da
Uzak Doğudan turistler geldi, corona salgını
çıktıktan sonra da gelmeye devam ettiler. Tatil yerlerini, ören
yerlerini, Topkapı, Dolmabahçe gibi saraylarımızı ziyaret
etmeye devam ettiler. Maalesef önlem almakta çok geç kalındı. Size
somut bir örnek vermek isterim: Millî Saraylar bünyesinde gişe görevlisi
bir kardeşimiz, Mustafa Kabul 17 Martta vefat etti, dün toprağa
verildi. Kendisine Allahtan rahmet diliyorum, ailesine
başsağlığı diliyorum. Vefatıyla ilgili
çeşitli iddialar var. Zatürreden öldüğü söylendi ama
yaptığı iş itibarıyla sürekli turistlerle yüz yüze
olması dolayısıyla salgından etkilenmiş olmasından
da şüphe ediliyor. Çalışma arkadaşları, ailesi
endişeli. Çalışma arkadaşlarına yani Millî Saraylar
çalışanlarına, konunun kamuoyuna yansıtılmaması
için baskı yapıldığı yönünde iddialar var. Merhum
gişe görevlimizin kızı, babası hastanedeyken sosyal
medyadan Dolmabahçe Sarayı neden açık, babama yazık değil
mi, vebalini kim öder? diye paylaşımda bulunuyor. Peki, ne zaman
kapanıyor bu saraylar ziyarete? Çok ama çok geç, Mustafa Kabulün
toprağa verildiği gün.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) Sayın
Başkanım, bitiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada, Millî
Saraylar olsun bağlı olduğu Cumhurbaşkanlığı
olsun ya da önlemleri alan bakanlıklarımız olsun iyi bir
sınav verememişlerdir. Bakın, Millî Saraylar
Başkanlığı dün tweet atarak tüm turistik saray,
köşk, kasır ve müzelerin kapatıldığını
duyurdu ama bakıyoruz, sadece bir hafta önce, 11 Martta, Mustafa Kabul
hayattayken bir tweet daha atmışlar. İşte burada, size
göstermek isterim. Dolmabahçeyi ziyaret eden Tayvanlı grubun
fotoğrafı Millî Sarayların sitesinden
paylaşılıyor. Mesajda ne deniyor, okuyorum: Dünyayı tehdit
eden corona virüsü, turizm gelirlerini düşürse de tarihî mekânları ziyaret
edenlerin oranı azımsanmayacak sayıda. Dolmabahçe
Sarayını maskelerle gezen Tayvanlı grup, onlardan biri. Kristal
Merdiveni hayranlıkla inceleyen grup, neşeli tavırlarıyla
ilgi odağı oldu. Fotoğrafta Tayvanlı ziyaretçiler var,
hepsinin yüzlerinde maske var değerli arkadaşlarım. Bu
mesajı, bundan bir hafta önce yazanlar nasıl bir ruh hâlindedir,
buradan sormak isterim değerli arkadaşlarım. Merhum gişe
memurumuz ve onlarca, yüzlerce arkadaşımız gişede ve
diğer birimlerde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Selamlayalım.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla)
hiçbir korunma önlemi
alınmadan çalışırken Tayvandan ve dünyanın dört bir
yanından ve havalimanında hiçbir kontrolden geçmeden gelen
turistlerin fotoğrafını koyarak salgını bir
fırsat gibi gösteren mesajı atmak nasıl bir ruh hâlidir? Bu
mesaj bugün silinmiş durumda ama hem bu duyarsızlık hem de varsa
çalışanlara yönelik o büyük ihmaller soruşturulmuş mudur,
merak ediyorum ve buradan çağrıda bulunuyorum: Bu
duyarsızlığın, bu ihmallerin bedeli mutlaka bunu
yapanlardan sorulmalıdır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahıslar adına
Aydın Milletvekili Mustafa Savaş
Buyurun Mustafa Savaş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Afrika Kalkınma Bankası
Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanunun Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifine ilişkin şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Suriyenin
İdlib bölgesinde şehit düşen kahraman askerlerimize Allahtan
rahmet diliyorum, ailelerine sabır, yaralı askerlerimize acil
şifalar diliyorum.
Tüm dünya ülkelerinin önemli bir mücadele
gösterdiği coronavirüsün bir an önce önüne geçilmesini temenni ediyorum.
Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, başta sağlık
alanında olmak üzere, ekonomik ve sosyal her türlü tedbir alınarak
coronavirüsle dünyaya örnek bir mücadele vermekteyiz. Bu mücadelemizi
sürdürürken Sağlık Bakanlığımız ve yetkili
makamlarca yapılan uyarılara ve alınan tedbirlere uymamız
hayati önem taşımaktadır. Bu açıdan, Sayın
Bakanımıza ve tüm sağlık
çalışanlarımıza teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Afrika Kalkınma Bankasının 31 Ekim 2019
tarihinde genel merkezinde yapılan başkanlar kurulu
toplantısında sermaye artırımı hususunda ülkemiz
adına olumlu oy kullanılmış olup kurul kararı
uyarınca ülkemizin bankadaki sermaye payının yaklaşık
800 milyon dolara yükseltilmesi öngörülmüştür. Ülkemizin bahse konu
sermaye artırımına katılması hem bankaya olan
desteğimizin hem de Afrika Kıtasındaki ülkelerin
kalkınması yönündeki çabalarımızın bir göstergesi
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, Afrika ülkeleriyle güçlü tarihsel bağlara
sahiptir. Bu açıdan ülkemiz Afrikayla ilişkilerine büyük bir önem
atfetmektedir. AK PARTİ hükûmetleri döneminde, Afrika kıtasıyla
hem siyasi hem insani ilişkilerimizin güçlendirilmesini sağlamak
amacıyla ekonomik ve sosyal birçok adım
atılmıştır. Bu kapsamda Afrika ülkelerindeki
temsilciliklerimizin sayısı artırılmıştır.
2002 yılında sadece 12 büyükelçiliğimiz bulunurken 2019
yılı sonu itibarıyla Afrikada faaliyet gösteren büyükelçilik
sayımız 42ye yükselmiştir. Afrika ülkeleriyle güçlenen
ilişkilerimizin en somut göstergelerinden biri ise gelişen ekonomik
ilişkilerimiz ve katlanarak artan ticaret rakamlarımızdır.
Afrika kıtasıyla toplam ticaretimiz, 2002 yılında 4,3
milyar dolar seviyesinden 2019 yılı sonu itibarıyla 24 milyar
dolara yükseltilmiştir, ihracatımızdaki payı ise
yaklaşık yüzde 9,4 olarak gerçekleşmiştir. 2003
yılı başında Dış Ticaret
Müsteşarlığımızca hazırlanan Afrika Ülkeleriyle
Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisiyle, ticaretimiz
hız kazanmaya başlamıştır. Ayrıca, 2005
yılının Hükûmetimiz tarafından Afrika yılı ilan
edilmesiyle de katlanarak büyümeye devam etmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Afrika Kalkınma Bankasının amacı, bölgesel
üye ülkelerde sürdürülebilir ekonomik büyümenin teşvik edilmesi ve
Afrikada yoksulluğun azaltılmasıdır. Bankanın
yaklaşık 91,1 milyar dolar kayıtlı sermayesi,
yaklaşık 6,8 milyar dolar ödenmiş sermayesi bulunmaktadır.
Bölge ülkelerinden en büyük 5 hissedar; Nijerya yüzde 9,3; Mısır
yüzde 5,6; Güney Afrika yüzde 5; Cezayir yüzde 4,2; Fildişi Sahili yüzde
3,7dir. Bölge dışı ülkelerden en büyük 5 hissedar ise; ABD
yüzde 6,6; Japonya yüzde 5,5; Almanya yüzde 4,1; Kanada yüzde 3,8; Fransa yüzde
3,7dir.
Afrika Kalkınma Bankasına üyeliğimiz
2013 yılında 6398 sayılı Kanun çerçevesinde olmuştur.
Afrikadaki Türk girişimcilerimizin sayısı her yıl
artmaktadır; iş adamlarımız inşaattan tekstile, sanayi
makinelerinden tarıma kadar birçok alanda faaliyet göstermektedir. Afrika
Kalkınma Bankasına üyeliğimiz, özellikle inşaat sektöründe
faaliyet gösteren firmalarımızın Afrikadaki altyapı
projelerinden pay alabilmesi için büyük önem taşımaktadır.
Afrika Kalkınma Bankasına üyeliğimiz, kıtada çeşitli
alanlarda faaliyette bulunan Türk şirketlerine yeni iş imkânları
sağlayacaktır. Uluslararası finansal kuruluşlar ve
kalkınma bankaları iş birliği, dünya genelinde, ülkeler
üzerinde ekonomik kriz ve resesyonlarla başa çıkmanın önemli bir
aracıdır. Türkiyenin dış ticareti ve özel sektörümüzün
dışarıda iş imkânları bulabilmesi yine iş
birlikleriyle daha da etkin hâle gelecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) - Teşekkür
ediyorum.
Afrika Kalkınma Bankası ve Asya
Kalkınma Bankası gibi ciddi bölgesel finansal kuruluşlarda yer
almamız ve bunları desteklememiz ülkemiz ekonomisinin faydasına
olacaktır. Özellikle bankadaki sermaye payımızı yükseltmemiz
ve görünürlüğü artırmamız, bankadaki temsil edildiğimiz
ülke grubu içerisindeki varlığımızı da daha etkin hâle
getirecektir. Ayrıca, Afrika Kalkınma Bankası tarafından
finanse edilen projelerdeki ihalelere sadece Afrika Kalkınma Bankası
üyesi ülkelerdeki gerçek kişiler ve tüzel kişiler
katılabildiğinden, ülkemiz firmalarının söz konusu
projelerde ihale fırsatlarından yararlanmaları da böylece mümkün
olmaktadır. Firmalarımız, üyelikten bu yana Afrika Kalkınma
Bankasının finanse ettiği projelerden 145 milyon dolarlık
ihale almıştır; bu durum, kıtadaki dönüşüm sürecini de
destekleyecektir. Bu noktada, özellikle Türk müteahhitlik sektörünün,
altyapısı büyük oranda inşa sürecinde olan kıtadaki
etkinliğini artırması mümkün olacaktır.
Kanun teklifinin hayırlara vesile
olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bir
kısa söz talebim var.
BAŞKAN Buyurun Sayın Özel.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
33.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, 38 bin
eczacının 27 bin eczaneyle, altmış dört yıllık
örgütlenmesiyle, 54 eczacı odasıyla cansiparane sağlık
hizmeti verdiğine, sağlık çalışanlarına yönelik
şiddetten en çok etkilenen taraf olduğuna, kendi
sağlıklarını hiçe sayarak hizmet veren
eczacıların vatandaşlardan anlayış, Sağlık
Bakanından ve kural koyuculardan haklarının teslim edilmesini
beklediğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
tüm hafta boyunca coronavirüsün ülkeye etkilerini konuştuk,
sağlık çalışanlarını konuştuk. Mensubu
olduğum eczacılık mesleği Türkiyede 27 bin eczaneyle, 38
bin eczacıyla, altmış dört yıllık örgütlenmesiyle, 54
eczacı odasıyla cansiparane sağlık hizmeti veriyor ve
bugünlerde eczaneler başvuru sayısı açısından çok
ciddi bir patlama yaşıyor. Özellikle her birisi ayrı ayrı
birer sağlık emekçisi olan eczacıların bugünlerde
sistemdeki bütün sorunlardan ve kişilerin haklı olarak olumsuz
etkilendikleri psikolojilerinden
Eczaneye gidip bir basit maskeyi
bulamadıklarında, bir el dezenfektanı bulamadıklarında
ya da maalesef çeşitli uluslararası kaynaklarda Tedaviye iyi
geliyor. diye ismi geçen etken maddeli ilaçları
bulamadıklarında da çok beklenmedik tepkilerle
karşılaşıyor eczacılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edelim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Zaten, hep, sağlık
çalışanlarına karşı şiddetin en önemli, olumsuz
etkilenen taraflarından birisi de meslektaşlarımız oldu.
Dün açıklanan pakette, toplumun birçok kesimine hiçbir şey
olmadığı gibi eczacılarla ilgili de beklenenler yoktu. Halk
Bankası kredileri ötelendi esnaf grupları için ama
eczacıların kullandıkları kredilerle ilgili herhangi bir
değişiklik olmadı. Sağlık Bakanlığı
maske konusunda veya diğer ekipman konusunda eczanede çalışan
personeli bir sağlık emekçisi olarak düşünmediğinden ve
eczacılar da o ihtiyaç duyulan yüksek korunaklı maskeleri piyasadan
temin edemediklerinden dolayı vatandaşla karşı
karşıya oldukları durumda ciddi sıkıntı
çekiyorlar. Özellikle son günlerde hekime gitmeden ilacı direkt eczaneden
alabilecek, vatandaşın lehine ve doğru bir düzenleme var ama bu,
vatandaşın eczanede kalış sürelerini çok
uzattığı için de yine coronavirüs konusunda ciddi bir riskle
karşı karşıyalar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Her birisi sağlık emekçisi olan, toplumun
sosyal lideri pozisyonunda olan; dertlerin
danışıldığı, tasaların
paylaşıldığı, en acılı günde
vatandaşın yanında bulduğu meslektaşlarım bu
süreçte çok ciddi sıkıntılı bir durumla karşı
karşıyalar; Sağlık Bakanından, sağlık
otoritesinden, Hükûmetten beklentileri var ama özellikle de vatandaşlardan
anlayış bekliyorlar. Sistemde vatandaşın karşı
karşıya geldiğinde sorunların kendisine iletildiği
taraf eczacı ama eczacının sorunu dağları aşmış
durumda. Büyük bir sabırla, büyük bir emekle, büyük bir güler yüzle ve
kendi sağlıklarını hiçe sayarak hizmet veriyorlar ama
vatandaşlarımızdan birazcık anlayış ve Sayın
Sağlık Bakanından ve diğer sağlık otoritesinden,
kural koyuculardan da emeklerinin görülmesini, haklarının teslim
edilmesini bekliyorlar.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
V.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop
ve 1 Milletvekilinin Afrika Kalkınma Bankası Kuruluş
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanunun Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/2691) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 197) (Devam)
BAŞKAN 1inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, 2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1)
6398 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında
yer alan Bakanlar Kurulu ibaresi Cumhurbaşkanı şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Murat Emir.
Buyurunuz Sayın Emir. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, İdlibde
şehit olan askerlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Milletimizin
başı sağ olsun.
İdlib anlaşmasının, Moskovadaki
anlaşmanın en yumuşak karnı olan M4 Otoyolunun
altışar kilometrelik her 2 bölümünün nasıl kontrol altında
tutulacağı önemli bir sorundu ve umuyoruz ki bu sorun daha büyük
tehlikeler ve daha büyük acılar yaşatmadan bir an evvel çözülür.
Değerli arkadaşlar, yeni
aldığım bir bilgiyi Genel Kurulla paylaşmak isterim; o da
hidroksiklorokinin yani sıtma tedavisinde kullanılan bir ajanın
coronavirüs tedavisinde kullanımına dönük olarak FDAden yeni bir
onay çıktı. FDA, Amerikadaki en üst kuruluş, ilaçlarla ilgili
onay verebilen kuruluş. Dolayısıyla bu bir umuttur, bu umudun
büyütülmesi gerektiğini düşünüyorum; bunu da sizlerle
paylaşmaktan sevinç duyduğumu belirtmeliyim.
Değerli arkadaşlar, altını
çizmek istediğim önemli bir nokta: AKP Grubunu bu hafta çok hassas hatta
biraz kibirli bulduğumu ifade etmeliyim. Şimdi biz, özellikle
coronavirüsle ilgili sakıncaları, gördüğümüz eksiklikleri
elbette ifade edeceğiz. Bu kürsü, hep olumlu şeylerin konuşulacağı
değil olumlu şeylerin az konuşulacağı ama daha çok
eksikliklerin tartışılacağı bir kürsü olmak zorunda.
Sözlerime başlarken şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim, bir
hekim olarak da söylerim, bir siyasetçi olarak da: Biz, Sağlık
Bakanlığının aldığı tedbirleri neredeyse
eksiksiz olarak destekliyoruz. Bunlar doğru tedbirlerdir, iyi ki
alınmıştır. Burada bir sorun yok ama biz burada her bir
eksikliği söylediğimizde siz ellerinizi böyle açıp tepki
verirseniz olmaz. Buradan yararlanmaya gayret edin çünkü bu günlük siyasi
polemiklerin dışında ve hatta üstünde bir tartışma
olmak zorundadır.
Değerli arkadaşlar, uzunca bir süredir
diyoruz ki Testleri az yapıyorsunuz. Az test yapmak az hasta demektir,
az hasta demek bir rahatlama demektir, görece bir başarı demektir.
Başarıymış gibi zannedersiniz, sanal rakamlarla rahat
edersiniz, hatta biraz da övünürsünüz ama sonunda gerçeklik kapınıza
gelir ve dayanır. Dolayısıyla Dünya Sağlık Örgütünün
dediği gibi Test yapacaksınız, vakaları
bulacaksınız. Test, başından beri çok az
yapılmıştır, dünyanın en az test yapan ülkelerinden
birisiyiz. Biz bunu eleştiregeldik, nitekim bugün Sayın Bakan test
sayılarının artırılacağını söyledi;
bugüne kadar 10 bin vaka yapılmış olması asla kabul
edilemez, dikkatinizi çekerim. Deniyor ki: Her defasında söylüyorsunuz,
şu, umreden gelenler meselesi
Evet, umreden gelenler
Kaç kişi
geldi umreden? 20 bin kişi geldi. Kaç test yaptınız? 10 bin.
Bakın, umreden gelenlere bile daha tam test yapmamışsınız,
bu nasıl başarı? Nereden biliyorsunuz onların şu anda
taşıyıcı olmadığını? Nasıl emin
olabilirsiniz bundan? Olamazsınız. Burada biraz aklı ve bilimi
ön plana getirmek zorundayız. Test kiti konusunda şaibeler var,
kusura bakmayın. Bakanlık bir kit konusunda ısrarcı
olmuştur, niye? İlk başta yerli ve millî kit ısrarı.
Evet, kitin ülkemizde üretilmesi bir başarıdır, böyle olsa çok
iyi olur, böyle olmuştur ve bizde bundan mutluyuz ama ilk başta
yapılması gereken bir an evvel tanı koymak değil midir?
Türkiye'de 7 ayrı kit üretilmişken 1 kit üzerinde niye ısrar
edilmiştir?
Peki, niye sadece bir merkezde
yapılmıştır bu tetkikler? Bunları düşünmek
zorunda değil miyiz? Tüm Türkiye'deki tetkikler uzunca bir süre Ankaraya
gelmiştir. Devam edelim; sonrasında sadece Hıfzıssıhhada
yapılması kararı alınmış, üniversitelere dahi bu
izin verilmemiştir. Yine bugün Sayın Bakan dedi ki: Evet, bu
hakkı nihayet üniversitelere verdik, hatta 2 vakıf üniversitesine de
verdik. Niye bu kadar gecikildi, niye bu kadar gecikildi? Bunları
konuşmamız gerekmiyor mu arkadaşlar?
Şimdi, daha önce vaka tanımı çok
dardı, ben bu kürsüden eleştirmiştim. Vaka tanımı
şuydu: Yurt dışına gidenlerle bir şekilde
ilişkisi olacak, bir şekilde bulaş alma riski olacak. E, bunu
yaparsanız tabii ki sadece yurt dışı
bağlantılı kişileri bulursunuz. Sonra Sayın Bakan
açıkladı, dedi ki: 47 hastamız var, hepsi de yurt
dışı bağlantılı. E, ne bekliyordunuz ki zaten?
Yurt dışı bağlantılı olanlara sadece test yaptınız
çünkü ama siz vaka tanımını genişletince yani bugün
olduğu gibi şüpheli, ateşi olan, halsizliği olan
Olası tanı, olası hasta tanısına geçtikten sonra
şimdi göreceksiniz vakaları.
Biz elbette ki Bilim Kurulundaki bilim
insanlarıyla görüşüyoruz; Bakanlıktaki
arkadaşlarımızın, Sayın Bakanın dâhil ne kadar
çalıştığının farkındayız ama şunu
da bilin: Türkiye'de şu anda yoğun bakımlarda bir sürü hasta
hayatını kaybediyor ve bunların çok büyük bir ihtimalle corona
olma riski var. Ben onların coronadan öldüğünü ispatlayamıyorum,
söyleyemiyorum evet ama siz de corona olmadığını
söyleyemezsiniz. Niye? Çünkü onlara test yapmadınız. Onların çoğu,
bakın ölümde teşhis, Acaba bu corona olabilir mi? teşhisi
tomografik bulgular üzerinden yapılıyor. Zaten, nitekim yine
Sayın Bakan bugünkü konuşmasında, Aytaç Yalmanın testinin
negatif geldiğini ama tomografisinin coronaya çok benzediğini, bu
nedenle Acaba corona olabilir mi? diye testi tekrar ettiklerini söyledi. Yani
demek istediğim şey şu: Bizim hazır olmamız
lazım.
Şimdi, biz diyoruz ki: Bu salgın
geldiği zaman sağlık altyapımız bizim iyi mi?
İyidir ama biz en çok sağlık ordumuza güveniyoruz;
doktorlarımıza, hemşirelerimize, sağlık çalışanlarımıza,
eczacılarımıza güveniyoruz elbette. Onlar isimsiz kahramanlar ve
bir destan yazacaklarını ben buradan söyleyebilirim ama o güne kadar,
yeterli solunum destek cihazı sağlandı mı acaba? Bunu niye
sorgulamıyor bu Meclis? Yani bunu sorgulayınca biz bütün o
yapılan çabaları karartmış mı oluyoruz? Bunların
üzerinde durmamız gerekmez mi?
Şimdi, maske reçeteye bağlandı. Bu,
beni rahatsız ediyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hangi maske?
MURAT EMİR (Devamla) N95 standardındaki
maskeler şu anda reçeteye bağlandı arkadaşlar. Siz
bulabiliyor musunuz bilmiyorum ama ben bulamıyorum. Kimse bulamıyor
bunları, sağlıkçıların bile yok. Yeteri kadar tulum
yok, yeteri kadar maske yok. Yeteri kadar ilaç var mı? Bilmiyoruz. Çünkü henüz
daha on binlerce hasta akını olmadı. Dezenfektanda
çuvallamadık mı? Karantinaların bir bölümünde çuvallamadık
mı?
Mesela, bir sorun daha, dikkatinizi çekerim. 33
askerimizin şehit edildiği gece büyük bir askerî deha, büyük bir
stratejik deha olarak mültecileri sınıra yığma
buluşunu buldunuz; akla zarar. Yani Rusya, geliyor, sizin askerinizin
tepesine bomba atıyor, şehit ediyor bizim askerlerimizi, sizin vere
vere misilleme olarak aklınıza gelen, insanları Pazarkule
Kapısına yığmak. Ne oldu oradaki insanlar? Ne
yapıyorlar şimdi? Neredeler? Onları geri getirdiniz. Çünkü o
yanlıştı arkadaşlar, yanlıştı ve
sürdüremediniz.
Şimdi, peki, orada yüz binin üzerinde
Hatta,
Soylu söylüyordu İşte, sular azalınca göreceksiniz; daha bu bir
başlangıç. diyordu. Bakın, sular azalsa da hiçbir şey fark
etmiyor, yanlış hesap Bağdattan dönüyor ve şimdi, oradaki
insanların, o koşullarda yaşamak zorunda kalan insanların
şimdi nerede, nasıl ve hangi sağlık koşullarında
tutulduğundan haberdar mıyız? Peki, bunlara corona testi
yapıldı mı? Ya, şimdi, bunlar varken nasıl biz rahat
edeceğiz? Bunları burada konuşmayacaksak nerede
konuşacağız? Elbette ki konuşmamız lazım.
Şimdi, inanamadım, Sayın Bakan
sağlık çalışanlarına buradan alkış istiyor
yani trajikomik. Biz, Sağlık Bakanından sağlık
çalışanlarının sorununun çözümünü istiyoruz, o, bizden
onlar için alkış istiyor. Alkış işi kolay, elbette ki
alkışlarız, sağlık çalışanlarımız
alkışı elbette hak ediyorlar ama yapılması gereken bu
mudur?
Bakın, sağlıkta şiddet
yasası diye diye dilimizde tüy bitti, kulağınızın
üstüne yattınız. Sağlıkta şiddet bitmek bilmiyor.
Şimdi, bunu yapmak varken, sağlık
çalışanlarının özlük haklarını düzeltmek varken,
sağlık çalışanlarının şu anda ihtiyaç
duyduğu en temel sağlık malzemelerini olması gerektiği
kadar hazırlamak varken siz, her şey rahat, her şeyi hallettik
rahatlığındasınız; bunu anlamak mümkün değil.
Yapılanları takdir ederiz ama bu eksiklikleri de yüce Meclisin, sizin
görmeniz lazım. Bu sanal başarı hikâyelerine, bu erken havaya
girmelere gerek yok.
Umuyorum ki biz, coronavirüs salgınından
İtalyadan çok daha başarılı çıkacağız, hep
beraber çıkacağız, bütün millet olarak çıkacağız,
sağlık çalışanlarımızın kahramanlığıyla
çıkacağız ve buradan da umuyorum ki tekrar bir
karşılıklı nezaket, anlayış, ortak akıl,
akla ve bilime inancımızı büyüterek çıkacağız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN 2nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi 3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi yok.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- (1) Bu Kanun hükümlerini
Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN 4üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun söz talebi var.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
34.- Dışişleri Komisyonu Başkan
Vekili Ahmet Yıldızın, sermaye artırımının
onaylanacağı toplantının 25-29 Mayıs tarihlerinde
olması nedeniyle 197 sıra sayılı Kanun Teklifinin gündeme
alındığına, Türkiye-Suriye ilişkilerine
katkılarından dolayı merhum Orgeneral Aytaç Yalmana Allahtan
rahmet dilediklerine ilişkin açıklaması
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AHMET YILDIZ (Denizli) - Sağ olun Sayın
Başkan.
Efendim, bazı hatipler bu anlaşmanın
bu aşamada görüşülmesinin isabetini sorguladılar, Genel Kurula
bir bilgi verme gereği doğdu.
Şimdi, bu anlaşma bankadaki oy gücümüzün
korunması ve özel sektörümüzün Afrikadaki yatırım ve ticaret
imkânlarından pay almasının sağlanmasıyla
alakalı. Sermaye artırımının onaylanacağı
toplantı da 25-29 Mayıs tarihlerinde. Dolayısıyla,
bazı ön prosedürler de gerekeceğinden bunu yetiştirmek için bu
aşamada gündeme alındı, onu bilgiye sunmak istedim.
İkinci olarak, hatipler haklı olarak bu
görüşmeler sırasında Suriye, İdlib, coronavirüs ve merhum
Orgeneral Aytaç Yalmandan bahsettiler. Biz de Dışişleri
Komisyonu olarak merhum Orgeneral Aytaç Yalmanı, Türkiye-Suriye
ilişkilerine katkılarından dolayı anmadan geçmek istemedik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; merhum Orgeneral 2nci Ordu Komutanlığı
sırasında Suriyeyle Adana Mutabakatının
yapılmasında çok büyük rol oynamıştı. Bilahare de
birkaç yıl Türkiye-Suriye Ortak Güvenlik Komitesi Türk tarafı
Başkanlığını yapmıştı. Bu görevleri
sırasında ben de Şam Büyükelçiliğimizde ve
Dışişleri Bakanlığındaki görevim nedeniyle
kendisiyle teşrikimesai etmek, maiyetinde toplantılara katılmak
imkânı bulmuştum. Hakikaten, Türkiye-Suriye ilişkilerinin
gelişmesine çok büyük katkısı oldu. Barışı ve
demokrasiyi önceleyen bir askerdi, uluslararası ilişkilerin
değerini bilen bir komutandı. Kendisine biz de Komisyon olarak
Allahtan rahmet diliyoruz, milletimizin başı sağ olsun.
BAŞKAN Sayın Örs, 60a göre söz
talebiniz var.
Buyurun.
35.- Trabzon Milletvekili Hüseyin Örsün,
coronavirüs pandemisi nedeniyle Sağlık
Bakanlığının belirlediği dezavantajlı gruplara 16
Mart tarihinden itibaren on iki gün idari izin verilmesinin doğru bir
karar olduğuna ancak çocuklu ailelerin çalışan ebeveynlerinden
birine sadece kamuda değil özel sektörde de resmî izin verilmesinin
doğru olacağına ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, corona virüsü
tedbirleri kapsamında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımızca
alınan bir kararla kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışan hamileler, yasal süt izni kullananlar, engelliler ve yönetici
olmayan 60 yaş ve üzerinde çalışanların 16 Mart 2020
tarihinden itibaren on iki gün idari izinli sayılacağı
duyurulmuştu. Bu, doğru ve isabetli bir karardır. Bu noktada
anne-babası çalışan çocukların bir durumuna yüce
Meclisimizin dikkatini çekmek isterim. Türkiye'nin birçok bölgesinde
anne-babası çalışan çocuklar sabahları nenelere, dedelere
bırakılır. Yani çocuklar gün boyu, bazen de yatılı
şekilde, riskli grup olan nenelerde, dedelerdedir. Bu durumu dikkate
alarak çocuklu ailelerin anne-baba çalışanlarından birine ve
özellikle anneye sadece kamuda değil, özel sektörde de resmî izin
verilmesinin doğru olacağını düşünüyor, bu talebi yüce
Meclise arz ediyorum.
Söz verdiğiniz için de teşekkür ediyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah
ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 71inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
V.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
2.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop
ve 1 Milletvekilinin Afrika Kalkınma Bankası Kuruluş
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanunun Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/2691) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 197) (Devam)
BAŞKAN 197 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa
Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadağ Hükümeti
Arasında Savunma Sanayi İş Birliği Anlaşmasının
Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifi (2/2273) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 139)
BAŞKAN 139 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerine başlıyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bugünkü gündemimizde başka bir iş
bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 24 Mart 2020 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 21.03