TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
76ncı
Birleşim
1
Nisan 2020 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin, coronavirüs salgını
nedeniyle bugünkü Genel Kurul çalışmalarını hızlı
şekilde götürebilmek adına İç Tüzük 60a göre söz alma
taleplerini karşılamayacağına ilişkin
açıklaması
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Konya Milletvekili Leyla
Şahin Ustanın, coronavirüs salgınına ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Eskişehir
Milletvekili Arslan Kabukcuoğlunun, 1 Nisan İkinci İnönü
Zaferinin 99uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycanın, ülkedeki coronavirüs salgınına
ilişkin gündem dışı konuşması
V.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Kilis Milletvekili Mustafa
Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu
Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
174)
2.- İzmir Milletvekili
Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü Belgelerinin
Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline
İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1595) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 85)
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti ile Moğolistan
Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1196) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 107)
4.- Tekirdağ Milletvekili
Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sırbistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/2022) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 115)
5.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Veri
Paylaşımına İlişkin İş Birliği Uygulama
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi
(2/2057) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
122)
6.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan
Hükümeti Arasında Uluslararası Kombine Yük
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2401) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 163)
7.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti
Cumhuriyeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1413) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 192)
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç
Koçyiğitin görüşülmekte olan 85 sıra sayılı Kanun
Teklifinin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
3.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve yüzyıl sonra ilk defa böyle bir salgınla
karşı karşıya kalındığına, eksiklerin,
yanlışların olabileceğine ve bunların
tartışılmasının, eleştirilmesinin doğal
olduğuna ilişkin açıklaması
5.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Oya Ersoyun görüşülmekte
olan 85 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde
HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
6.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, konuşma yeri olan Meclisin
zamanının gereksiz polemiklerle işgal edilmesini doğru
bulmadığına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yaptığı basın toplantısında Biz Bize Yeteriz
Türkiyem bağış kampanyasına zorunlu katılım
uygulandığına dikkat çektiğine ilişkin
açıklaması
7.- Batman Milletvekili
Mehmet Ruştu Tiryakinin, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve
iktidarı yapılan eleştirilerle ilgili önlem almaya
çağırdığına, kurumların bağış
kampanyası için alt limit belirleyerek para topladığına
ilişkin açıklaması
8.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, usul ekonomisine riayet ederek az konuşmaya özen
gösterdiklerine ilişkin açıklaması
9.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oralın
görüşülmekte olan 85 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci
maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve bağışın
gönüllülük esasına dayandığına, zorlama ve baskı
iddialarını reddettiklerine ilişkin açıklaması
10.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
görüşülmekte olan 85 sıra sayılı Kanun Teklifinin 2nci
maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve millî dayanışma
kampanyasının AK PARTİnin değil, devletin, tüm
kurumların kampanyası olduğuna ilişkin açıklaması
11.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve millî
dayanışma kampanyasıyla toplanılacak paraların yerine
ulaşıp ulaşmayacağı konusunda endişeleri
olduğuna ilişkin açıklaması
12.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ve
devletin vakfı aracılığıyla imkânı olmayan
vatandaşlara hep birlikte destek olunması gerektiğine ilişkin
açıklaması
13.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Trabzon Milletvekili Hüseyin Örsün görüşülmekte
olan 85 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesi üzerinde
İYİ PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve yüz elli iki yıldan beri
Kızılayın görevinin başında olduğuna ilişkin
açıklaması
14.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, vatandaşların
Halkbankın kredileri yapılandırmasına yönelik
şikâyetlerine, Bilim Kurulunun corona salgınına ilişkin
iktidar partisine, yürütmeye önerilerinin neler olduğunu ve bu
önerilerinden ne kadarının kabul gördüğünü öğrenmek
istediklerine, eksik bir uygulama varsa bunun sorumluluğunun Bilim
Kuruluna da ait olacağına ilişkin açıklaması
15.- Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin, Hatay Milletvekili Serkan Topalın görüşülmekte olan 85
sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü maddesi üzerinde
şahsı adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
16.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Hatay Milletvekili Serkan Topalın
görüşülmekte olan 85 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü
maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasında
yapıcı muhalefet anlayışı içerisinde, eksikleri,
ihmali ve yetersizlikleri ortaya koyduğuna, Çayırdere
Barajının sulama sahasının AK PARTİli
Pınarhisar Belediyesine devredildiğine yönelik haberlere ilişkin
açıklaması
17.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Türkoğlu Açık Cezaevinde 12
kişinin karantinaya alındığı yönündeki haberlere ve
salgının en büyük tehdidi oluşturduğu cezaevlerinin bir an
önce boşaltılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
18.- Tokat Milletvekili Özlem
Zenginin, Adalet Bakanlığından alınan bilgiye göre
Kahramanmaraş ilinde corona testi pozitif çıkan hiçbir tutuklu ya da
hükümlünün olmadığına ilişkin açıklaması
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Oya Ersoyun, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer'in, çimento içinde kullanılan alkali oranının
düşürülmesi önerisine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcanın cevabı (7/26313)
2.- Ankara Milletvekili Murat
Emir'in, TBMM'de koronavirüse karşı alınan önlemlere
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya
Sadi Bilgiçin cevabı (7/26476)
1 Nisan 2020 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.05
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 76ncı
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin,
coronavirüs salgını nedeniyle bugünkü Genel Kurul
çalışmalarını hızlı şekilde götürebilmek
adına İç Tüzük 60a göre söz alma taleplerini
karşılamayacağına ilişkin açıklaması
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, bugün, biliyorsunuz,
bu salgın meselesiyle çalışmaları hızlı bir
şekilde götürelim istiyoruz. O yüzden, 60a göre söz taleplerinin
hiçbirini bugün karşılamayacağım; bunu bilgilerinize
sunuyorum.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, coronavirüs
salgını hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Leyla Şahin
Ustaya aittir.
Buyurun Sayın Usta. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Konya Milletvekili Leyla Şahin Ustanın, coronavirüs
salgınına ilişkin gündem dışı konuşması
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimiz; bugün
coronavirüs salgınıyla ilgili gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi, hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Öncelikle, coronavirüs nedeniyle hayatını
kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, ailelerine ve sevenlerine
sabırlar diliyorum; tanı konan ve tedavi altına alınanlara
da acil şifalar temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün dünya, insan hayatı ve sağlığı
açısından son derece önemli ve tehlikeli zamanlardan birini
yaşıyor. Coronavirüs, küresel ölçekte ve eş zamanlı olarak
her yerde görüldüğünden, Dünya Sağlık Örgütü tarafından
pandemi olarak ilan edildi. Pandemi
ilanı, bize salgının da vahametini anlatıyor.
Türkiye olarak, ülkemizde daha herhangi bir vaka
görülmeden tedbirlerimizi aldık. Salgının durumuna ve
gelişen şartlara göre yeni ve sıkı tedbirler almaya da
devam ediyoruz. Bu virüsün bilinen bir tedavisi olmadığından
dolayı, almamız gereken en önemli tedbir enfekte olunabilecek
durumlardan ve ortamlardan uzak durmaktır. Salgının kontrol
altında tutulması için devletimiz ve Hükûmetimiz, alınması
gereken her tedbiri, hiçbir çekince gözetmeden, ivedilikle almaktadır. İnsan
hayatı ve sağlığı bizim için de her şeyin
önündedir. Devlet milleti için vardır ve bu şiarla hareket ediyoruz.
Coronavirüsle mücadelede en etkin yol sosyal
ilişkilerin belirli bir süre için durdurulması, sosyal mesafenin
korunmasıdır. Vatandaşlarımızdan ısrarla
evlerinde kalmasını istememizin de nedeni budur. Salgının
yayılımını durdurmak ve enfekte olanların da tedavi
altına alınarak izole olmasını sağlamak bu süreçte
hayati öneme sahip. Unutmayalım ki, tanı konan ve tedavi altına
alınarak izole edilen her vaka, toplum için risk olmaktan çıkar.
Bu virüsle mücadelede başta Sağlık
Bakanlığımız, tüm kurum ve birimlerimiz bütün
imkânlarıyla seferber olmuş vaziyettedir. Dünyanın birçok
yerinde sağlık sistemleri çökmüş durumda. İtalyanın,
İspanyanın, İranın durumunu izliyoruz.
Yaşlılarını ölüme terk ederek imkânsız seçimler yapmak
zorunda olduklarını görüyoruz. Maalesef, çok acı haberler
duyuyoruz.
Türkiyede hamdolsun sağlık hizmeti ve
ekipmanı hususunda herhangi bir problem yaşanmadı, inşallah
da yaşanmayacaktır. Bu başarı sağlık
alanında attığımız adımların ve dev
yatırımların bir sonucu aynı zamanda. Elbette, başta
Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca olmak üzere
bütün sağlık çalışanlarımızın özverili
çalışmaları her türlü takdirin üstünde. Bir doktor olarak
milletin kürsüsünden meslektaşlarıma, sağlık çalışanlarımıza
ben de teşekkür ediyorum, Allah hepsinden razı olsun.
İnsan hayatını ve
sağlığını çok ciddi tehdit eden salgın, küresel
ölçekte ekonomik ve sosyal alanda da büyük etkilere neden olmaktadır.
Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğanın talimatları ve yönlendirmeleri sonucu
coronavirüsle mücadele sürecinde, toplumumuzun her kesimine yönelik
yapıcı ve kolaylaştırıcı tedbirler
alınmış durumdadır. Esnaf, işveren ve çiftçilerimiz
başta olmak üzere üretim yapan bütün sektörlere mali anlamda
kolaylıklar sağlandı. Emeklilerimizin ve ihtiyaç sahibi
vatandaşlarımızın süreçten kötü etkilenmemesi ve güvende
kalması amacıyla da her türlü tedbir alındı. Hizmetler
ilgili kurumlarımız tarafından evlerine kadar götürülüyor.
Eğitim ve öğretim bütün kademelerde uzaktan ve dijital ortamda devam
etmektedir. Kamu ve özel sektörde sosyal mesafenin korunması amacıyla
uzaktan ve esnek çalışma yöntemleri uygulanıyor. Bu sayede
sağlık açısından risk minimize edilmiş, bir taraftan
da kamu hizmetleri aksatılmadan devam ettirilmektedir. Hiçbir
vatandaşımızın temel ihtiyaç sıkıntısı
çekmemesi için bütün kurumlarımız da durmadan
çalışmalarını sürdürüyorlar.
Bu arada, bilgi ve deneyimlerini halkımız
için hizmete dönüştüren; dezenfektan, sabun gibi hijyen malzemesi ile
koruyucu maske üreten öğrencilerimize, gençlerimize, onları
yetiştiren öğretmenlerimize de teşekkür ediyorum ve tebriklerimi
sunuyorum.
Coronavirüsle mücadelede alınan tedbirler kadar
önemli bir husus da birlik ve beraberlik ruhudur, birlikte bu
hastalığı yeneceğimize olan inancımızın,
moral ve motivasyonumuzun yüksek tutulmasıdır. Bu virüs hiçbir
sınır tanımıyor; din, dil, ırk, mezhep, siyasi parti,
ideoloji farkı gözetmiyor; bunu aklımızdan
çıkarmamamız lazım.
Şimdi, iktidar, muhalefet hep birlikte bu
mücadeleye omuz vermek zorundayız. Toplumumuzun buna ihtiyacı var.
Burada milletin temsilcileri olarak bizlere büyük görev düşüyor.
Vatandaşımızın sağlığı ve ülkemizin
selameti için ne gerekiyorsa hep beraber yapalım.
Vatandaşlarımızdan da talebimiz
şudur: Alınan tedbirlere ve uyulması gereken bütün kurallara
uyalım. Resmî kurumlarımız her gelişmeyi bütün
şeffaflığıyla kamuoyuna açıklamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Usta.
LEYLA ŞAHİN USTA (Devamla) Başka
söylemlere itibar etmeyelim. Bu mücadelede sorumluluk hepimiz için geçerlidir.
Tek tek, birey birey uymamız gereken kurallara lütfen uyalım. Bütün
dünyada, bilim adamları bu virüse karşı aşı ve ilaç
tedavisi için çalışmalarını yaparken bizler evlerimizde
kalarak, sosyal mesafeyi koruyarak, uymamız gereken tedbirlere uyarak hem
basit, kolay hem de hem ülkemiz için hem dünyamız için büyük bir görevi
yerine getirmiş olacağız.
Öğrenmenin yaşı yok. Bu vesileyle,
aslında çok uzun süredir bizim geleneğimiz, göreneğimiz olan pek
çok şeyi yeniden hayata geçirmeyi ve uygulamayı da
hatırlamış oluyoruz; kolonya ikram etmek gibi. Birliğimizi
beraberliğimizi pekiştirmek için aile büyüklerimizin, 65 yaş
üstü insanlarımızın hâlini hatırını sorarak onlar
için yapabileceğimiz, komşularımızdan haberdar olarak
onlara yardımcı olabileceğimiz yeni bir duygu ve birlik
beraberlik içerisine girmemizi tekrar hatırlatarak hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum ve coronasız sağlıklı günler
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Gündem dışı ikinci söz,
İkinci İnönü Zaferinin 99uncu yıl dönümü münasebetiyle söz
isteyen Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğluna aittir.
Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.-
Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlunun, 1 Nisan İkinci
İnönü Zaferinin 99uncu yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kurtuluş
Savaşımızın dönüm noktalarından biri olan İkinci
İnönü Savaşının, İkinci İnönü Zaferinin 99uncu
yıl dönümü nedeniyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
1919-1923 yılları arasında Anadoluda
Mustafa Kemal Atatürkün önderlik
ettiği Ulusal Kurtuluş Harekâtı, ömürleri cephede geçen,
tecrübeli, yorgun, hasta ve galibiyete aç Osmanlı zabitleri ile ellerinde
kalan son vatan toprağını kurtarmaya çalışan bir avuç
yoksul halkın destansı birlikteliğidir. Birinci Dünya
Savaşından önce başlayan itilaf devletlerinin Osmanlı
İmparatorluğunu paylaşma çalışmaları 30 Ekim
1918de Mondros Mütarekesiyle noktalanmıştır. İtilaf
devletleri Türklerin silahlarını ellerinden alıp, orduları
terhis ettirip ulaştırma ve haberleşme sistemlerine el koyduktan
sonra 5 Mayıs 1919 yılında Yunan orduları İzmiri
işgal ettiler. Kurtuluş Savaşımızın ilk muharebesi,
Ermenistana karşı 30 Ekim 1920 yılında Kâzım
Karabekir Paşa komutasındaki ordunun Batum, Kars ve Artvini
işgalden kurtarmasıyla oldu. Takiben Moskova ve Kars
anlaşmalarıyla doğuda Kars ve Artvin
sınırlarımızda kaldı. 11 Ocak 1921 tarihinde ise
Eskişehir-Bilecik hattında yer alan İnönü ve civarındaki
bölgelerde kazanılan Birinci İnönü Zaferi, Batıya
karşı alınmış ilk başarımızdır.
Peşinden Londra Konferansı yapılmışsa da
Yunanların kendilerine çok güvenmeleri, askerî üstünlüklerini devam ettirecekleri
düşüncesiyle başarısızlıkla
sonuçlanmıştır.
27 Mart 1920de İnönü mevzilerinde Türk ve
Yunan askerleri karşı karşıya geldiler. İkinci
İnönü Savaşında Türk ordusunun 38.610 askeri, 290 makineli
tüfeği, 104 topu varken Yunanlıların 44.600 askeri, 3.950
makineli tüfeği ve 220 topu vardı. Ordumuz 1.499 şehitle ve
2.470 vatan evladının da yaralanmasıyla
karşılaşmıştır. Bu savaş 1921de Türk
ordularının zaferiyle sonuçlanmıştır.
Mustafa Kemal İkinci İnönü Muharebesinden
sonra İsmet Paşaya yolladığı telgrafta Siz orada
yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz.
demiştir. İkinci İnönü Zaferi çetin bir muharebenin sonucunda
millete kurtuluş için güvence ve inanç
aşılamıştır, millî mücadelenin gelişmesinde
önemli değişiklikler yaratmıştır. İnönü
Muharebesinde Türk askerleri işgalcileri ne pahasına olursa olsun
topraklarından atacakları konusunda kararlı
olduklarını göstermişlerdir. Subaylar ön saflarda
savaştılar. 3üncü Alayın 3üncü Taburunun bütün
komutanları şehit oldu. Kocaeli Grup Komutanı, 1inci Tümen ve
61inci Tümen Komutanları yaralandı.
İkinci İnönü Savaşından sonra
Fransa Ankarayla anlaşmanın yollarını aradı,
Zonguldakı tahliye etti. Ankara Hükûmetinin kazandığı bu
zafer İngiltereyi Yunanistan hususunda kuşkuya düşürdü.
Churchill bu olaydan sonra İngilizlerin izleyeceği tutumu askerî
maceraya atılmama olarak özetlemiştir.
İtalyanlar Mayıs 1921de Ege ve
Akdenizden çekilmeye başladılar. Yunan ordusu 1 Nisanda Bursa
yönünde çekilmeye mecbur kaldı. İkinci İnönü Zaferinin
ardından Türk birliklerinin Afyona sevk edilmesiyle Yunan birlikleri
Afyondan da Uşaka doğru geri çekilmeye başladılar.
Kurtuluş Savaşında ve cumhuriyetin
kuruluşunda ortaya konulan irade bugünlerde
karşılaştığımız ağır
sorunların aşılmasında bize rehberlik edecek kuvvettedir.
Sözlerimi bitirirken İkinci İnönü
Zaferinin yıl dönümü vesilesiyle başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve
İsmet İnönü olmak üzere, memleketimizin her köşesinde
vatanın bütünlüğü ve milletin
bağımsızlığı için canını feda eden tüm
şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyorum; milletimiz tüm
şehitlerine ve gazilerine minnettardır, ruhları şad olsun.
Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ, AK
PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz
Türkiyedeki coronavirüs salgını hakkında söz isteyen
Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycana aittir. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Aycan.
3.-
Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycanın, ülkedeki coronavirüs
salgınına ilişkin gündem dışı konuşması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; coronavirüs konusunda söz
almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, bugün, tabii ki coronavirüs konuşmak
lazım, başka şeyler konuşmanın pek bir anlamı
yok. Bundan sonra ne olacağını konuşmadan önce mevcut
durumu konuşmak gerekir ve bu durum üzerinde polemik yapıp
yıpratmanın hiçbir yararı yok; ne yapıp pandemiyi
önleyeceğiz, ne gibi önlem alacağız, bunu konuşmak gerekir.
Pandeminin şu an 182 ülkede vaka
görüldüğünü biliyoruz. Ne yapacağız; bu salgın durur mu,
nasıl durur; bunun üzerinde birkaç cümle söylemek istiyorum. Tabii ki
doğal olarak sona ermesi için virüsün mutasyona uğraması
lazım. Bunun ne zaman olacağını bilmiyoruz. Daha önceki
örneklerinde, SARSta, MERSte mutasyon oldu ve virüs kendi kendini
hastalık yapamaz hâle getirdi. Şimdi öyle bir şey olursa tabii
ki kurtulacağız ama bunun olup olmayacağını ve ne
zaman olacağını bilmiyoruz. Burada, doğal olarak bu durumu
beklerken biz ne yapabiliriz? Bizim yapabileceğimiz, salgını
önlemekte, hastalık sayılarını önlemekte en önemli konu,
yapabileceğimiz en önemli konu aşı geliştirmek fakat
şu an aşı geliştirme çalışmaları da
başarılı şekilde seyretmiyor, hâlâ aşı
üretilemedi, ne zaman üretileceği belli değil. Buna karşı
antikor da geliştirilemedi, onun için antikor vermek de şu an için
doğru değil. Bu arada gereksiz polemikler yapılıyor; Şunu
yerseniz hastalık bulaşmaz. gibi sözler hiç
inandırıcı değil. Hele hele bunu bir hekimin söylemesi çok
ayıp ve etik dışı bir davranış, öyle bir şey
yok. Şunu yediğiniz zaman hastalık bulaşmayacak. diye
hiçbir yiyecek, hiçbir madde yok, bunu da belirtmek lazım. O zaman tek bir
şey kalıyor: Hastalarla sağlam insanların arasını
ayırmak. Bu, şu an yapabileceğimiz en önemli önlem, başka
da bir önlemimiz yok, başka bir koruma yöntemi yok. Hasta olanları,
tabii, izole ediyoruz, hasta olanları hastanelere kapatıyoruz fakat
daha büyük tehlike, kendisi hastalığının farkında
olmayan, içimizde dolaşan insanlar. Bunlar, kendileri de durumun
farkında değil, yakınındaki insanlar da farkında
değil, hastalığı da esas bunlar yayıyor çünkü
hastaları ayırıyoruz ve tedavi ediyoruz.
Bu arada tabii ki test önemli. Testle ilgili
çeşitli polemikler yapılıyor. Herkese test yapılması
diye bir yaklaşım yok, tıpta öyle bir uygulama yok. Yapılan
testlerin -şunu göstermiş ki- yüzde 15i pozitif çıkıyor
yani bulgusu olan, şikâyeti olan ve sağlık kuruluşuna
başvurduğunda hekimin bile test yapılmasını gerekli
gördüğü kişilerde yüzde 15 çıkmış. Öyle, 83 milyona
test yapılması diye bir yaklaşım yok, hiçbir ülkede de
böyle bir uygulama yok. Yani test yapılanların yüzde 15inde virüs
saptanmış, bunların da yüzde 5i çok ağır seyrediyor
yani yoğun bakımda, akciğer yetmezliğinde.
Türkiyede şu an için ölüm sayısı da
vakaların yüzde 1,5u düzeyinde. Bu yönden iyiyiz ama vaka
artışımız devam ediyor. Bu konuda çok daha duyarlı
olmamız lazım, düz çizdirmemiz lazım. Özellikle dün ciddi bir
vaka artışı oldu, bunu stabilleştirirsek,
sabitleştirirsek, düz çizgi hâline getirirsek o zaman
başarılı olacağız, ondan sonra da düşürmenin
yollarını arayacağız ama dün olumsuz bir durum oldu, ciddi
bir yükselme oldu.
Dünyada da tabii ki çok ciddi seyrediyor,
İtalyaya ve İspanyaya göre daha iyiyiz. 100 binde vaka görülme
hızı atak hızlarıyla ölçülür. Atak hızı bir
enfeksiyonun yayılma hızını gösterir ve burada kuluçka
süresi on dört gün olduğu için on dört gün arayla atak
hızlarına bakmamız
lazım. İlk on dört günde atak hızımız yüz binde 2,25
iken ikinci on dört günde yüz binde 20ye çıkmış durumda. Bu,
ciddi bir yükseliş gösteriyor, bunu düşürmemiz lazım. Bunun için
mutlaka, tek yapılacak şey hastaların ayrılması,
hastalık bulaştıran, virüs bulaştıran kişilerin
mutlaka sosyal izolasyonunun yapılması, bizim de bunlardan uzak
durmamız. Yine hesaplar yapılıyor, eğer evden
çıkmayı yüzde 75 önlersek hastalıkları yüzde 90
azaltabiliriz. Onun için tekrar söylüyorum: Lütfen, buna uyalım,
dışarı çıkmayalım; özellikle risk
gruplarının mutlaka çıkmaması gerekiyor.
Herhâlde sürem bitiyor, bir dakika süre verirseniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin lütfen, buyurun.
SEFER AYCAN (Devamla) Son olarak sağlık
personeli üzerinde de birkaç cümle söylemek istiyorum.
Sayın Genel Başkanımızın da
belirttiği gibi, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk
sağlık personeline güveniyoruz, onlara inanıyoruz ve
destekliyoruz. Her yerdeki sağlık personelimize güveniyoruz;
hastanede çalışanlara, 112de çalışanlara, birinci
basamakta çalışan aile hekimlerine, hepsine güveniyoruz; hepsi
özveriyle çalışıyor ve görevlerini çok iyi şekilde yapmaya
çalışıyorlar ama bu dönemde sadece alkışın
ötesinde başka şeyler yapmak lazım. Ne yapmak lazım? Mesela
hâlâ sağlık personeli şiddet görüyor, Bana test yapın.
diye şiddete uğruyor. Bunun için benim de verdiğim, grubumuzun
verdiği, Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz, şiddetin
önlenmesine yönelik yasa teklifimiz var, bunu gündeme getirebiliriz bu dönemde.
Bir şey daha yapabiliriz: Özellikle, enfekte olan, virüse yakalanan
sağlık personelinin de -aslında yasa buna uygun- bu durumunu bir
meslek hastalığı veya iş kazası olarak kabul edip
bunun da tazminata dönüşmesini sağlayabiliriz. Biz sağlık
personeline güveniyoruz, özverilerinden dolayı teşekkür ediyoruz.
Sağlıklı günler diliyorum hepinize.
Teşekkür ederim. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Alınan karar gereğince, gündemin Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Kilis Milletvekili
Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı ve Mahalle
Bekçileri Kanunu Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Teklifleri
1.-
Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger ile 55 Milletvekilinin Çarşı
ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi (2/2555) ve İçişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 174)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2nci sırada yer alan, İzmir Milletvekili
Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü Belgelerinin
Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline İlişkin
Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
2.-
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü
Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline
İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1595) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 85) (´)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 85 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde gruplar adına ilk söz,
İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Arslan
Kabukcuoğlunun.
Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki uluslararası anlaşmalar çok
önemlidir. Ancak günümüzde coronavirüs ve bununla ilgili olarak
sağlık teşkilatının durumu ve bunların
problemleri ayrı bir önemdedir. Bunların da dile getirilmesi ve yüce
Meclisin dikkatine sunulması gerekmektedir.
Ülkemizde sağlık hizmetleri devlet
kademesi olarak üç basamaktan yürütülmektedir: Birinci basamakta aile
hekimliği yer almaktadır. Aile hekimliği, normalde, tüm
hastaların gitmesi gereken ilk devlet kurumudur. Aile hekimleri,
çocukların aşılanması, gebelerin takibi ve bölgesinde yer
alan kronik hastaların takibinden sorumlu bir kurumdur. Ancak aile
hekimliği pek çok sorunla baş başadır. Burada, devlet
kendisinin yapması gereken bazı işleri aile hekimlerinin omzuna
yıkmıştır; mekânın kiralanması gibi, gider, sarf
malzemelerinin karşılanması gibi ve orada çalışan
personelin ayarlanması gibi.
İkinci kademede yer alan, eğitim hastanesi
dışında kalan yataklı tedavi kurumlarıdır.
Birinci kademeye giden hastalar, orada sorunlarına çare bulamazsa bundan
sonra ikinci kademeye gidecekler ve burada sorunlarına bir çare
bulunacaktır.
Üçüncü basamak ise eğitim veren yataklı
tedavi kurumlarıdır. Bunlar, Sağlık
Bakanlığının eğitim hastaneleri ya da üniversite
hastaneleridir. Yalnız bizde öyle garip bir duruma gelmiştir ki
üçüncü basamak, birinci basamak gibi çalışmaktadır.
Başı ağrıyan, dişi ağrıyan, nezle olan, grip
olan her kim varsa doğrudan üçüncü basamağa gitmektedir. Bu, üçüncü
basamakta aşırı bir yığılmaya ve normalde oradaki
çalışanların vakit ayırması gereken,
uğraşması gereken hastalar yerine daha alt grup hastalarla
uğraşmasına neden olmaktadır. Bu niye böyle
olmaktadır? Bu, şundan dolayı böyle olmaktadır
arkadaşlar; AK PARTİnin çok işine gelmektedir. Bu sayede
hastaya denmektedir ki: Ben sana üniversitenin kapısını
açtım. Ne getirir ne götürür, bunun böyle bir hesabı yoktur.
Üniversitenin kapısını açmıştır, bu sayede
vatandaşın oyunu alacaktır, hesap budur.
Bunun yanında, diğer kurumlar; serbest
muayenehanesi olan, serbest çalışan hekimlerin muayenehaneleri ve
özel hastanelerdir. Özel hastaneler de yine keşmekeştir. Örneğin
bir özel hastanede 850 liraya doğum yaptırılırken,
başka bir özel hastanede 8.500 liraya doğum
yaptırılır. Devlet, özel hastanelere on yıldan fazla
zamandır bütçeden katkıda bulunmamaktadır. Bu tamamen
vatandaşın omzuna yıkılmıştır. Her ne kadar
devlet, burada, vatandaşa destek vererek özel hastanede
vatandaşın tedavi olmasını sağlıyor gözükse de
normalde özel hastanede vatandaş kendi cebinden çıkan parayla, kendi
gücüyle tedavisini ve tanısını koydurmaktadır. Normalde
sistem de aile hekimleri üzerine kurulmuş olmalıdır.
Günümüzde de bakarsanız şu andaki
yaşadığımız coronavirüs nedeniyle hastanelerde
aşırı bir yığılma olmaktadır hem ikinci
basamakta hem de üçüncü basamakta. Arkadaşlar, bu hastaların ilk
gitmesi gereken yerler birinci basamak sağlık kurumlarıdır.
İkinci, üçüncü basamağa gittikleri vakit oradaki hastalar, oradaki
insanların işlerini yapmalarına, sağlık personelinin
işlerini, görevlerini yerine getirmelerine engel olmakta, bunun
yanında da bizde değil ama yurt dışındaki bir
yayında hastaneye giden insanların yüzde 40 kadarının
hastanedeki diğer hastalar yüzünden coronavirüs hastalığına
yakalandığı belirtilmiştir. O yüzden zincirin sağlam
tutulması ve buna uyulması, devletin başka türlü
davranışa izin vermemesi gerekir.
Hastaların, sağlıkları için
cebinden her yerde para çıkmaktadır, her yerde bir ödemesi
vardır. Devlet, yine burada başka bir davranışla eczaneleri
de kendisinin tahsildar memuru hâline getirmiştir. Normalde hastadan
alması gereken parayı hastanede tahsil etmek yerine, hasta, eczaneye
gidip de ilaç alacağı vakit o ödeme karşısına
çıkmaktadır. Eğer ki hasta 2 defa, 3 defa gitti, muayenesini
oldu, reçetesini aldı ama ilacını almadıysa, 4üncüde,
5incide, kaçıncıda giderse eczane tüm birikenlerle birlikte bunu
tahsil etmektedir; bu, kabul edilebilir bir şey değildir.
Günümüzde sağlık tamamen bir ticari meta
hâline getirilmiştir. Ülkemizdeki uygulamalarda sağlık, bir
sosyal hizmet olması dışında şu olmuştur Her
türlü sağlık hizmeti verilir, dünyadaki her türlü
gelişmişliğe sahibiz, sen yeter ki paradan haber ver, ne kadar
paran varsa bunları o kadar fazla alırsın. tutumu içine
girilmiştir. 60 milyar dolarlık özelleştirmeyle yetinmeyen AK
PARTİ hükûmetleri, sağlıkta da rant derdine düşmüştür,
Türk halkını yirmi yıl sonraya
borçlandırmıştır. Şehir hastaneleri bu durumda, bu
grupta karşımıza çıkan en büyük garabettir.
Arkadaşlar, devletimizin Ödemişte
yaptırmış olduğu, şehir hastanelerine örnek bir
hastane vardır. Şehir hastaneleri için hasta başına maliyet
338 bin dolarken Ödemiş Devlet Hastanesi için hasta başına
maliyet 43 bin dolara düşmüştür. Yakın zamanda bitecek olan hastanelerle
birlikte şehir hastanelerine toplam 10 milyar 777 milyon dolar
ödenecektir, 300 yataklı Ödemiş Devlet Hastanesine ödenen paraysa 15
milyon dolar kadardır. Eğer şehir hastaneleri rant yerine kamu
yararı düşünülüp Ödemiş Devlet Hastanesi muhasebesiyle
yapılmış olsaydı arkadaşlar, tüm şehir
hastanelerinin bugün bize maliyeti 1 milyar 350 milyon dolar olacaktı.
Şehir hastanelerinin süresi bittiğinde, on beş yıl, on
sekiz yıl, yirmi yıl bittiğinde devletin kesesinden çıkacak
olan para 96 milyar dolardır, 96 milyar dolar. Bu, yalnız, şu
anda Türkiyede yaşayanların değil, bizden sonra gelen
nesillerin, belki de bizim torunlarımızın omzuna
yıkılacak olan maddi bir külfettir, maddi bir yüktür.
AK PARTİnin şirket gibi ülkeyi yönetme
mantığında gelinen nokta şudur: Bir lokomotif saatte kaç
kilometre hızla gider? 100. Sen kaçla gidiyorsun? 60. Çık
90a. Ondan sonra, kaza yaparsan yap. Bir yerde rant varsa hiç düşünmeden
bu rantın üzerine gitmek, rantın üzerine çullanmak
Önemli olan
bugündür. Devlet olmanın icabı olan, adaletin kuvvetli olması,
eğitimin kuvvetli olması, sağlığın kuvvetli
olması. Bunlar için sosyal destek göz ardı edilmektedir ve AK
PARTİ hükûmetleri, şu anda, bunlardan ne kadar faydalanabilirse onun
peşinde koşmaktadır.
Yine, sağlık sisteminde performans
sisteminin getirdiği bir durum ayrı bir garabettir. Performans
sistemiyle tedaviler uzamakta, gereksiz operasyonlar ortaya çıkmakta,
poliklinikler defalarca aynı hizmeti vermektedir. İdare, yapması
gereken işletme konusunda, gösterdiği âcizliğin
sorumluluğunu çalışanlarına ve özellikle de
doktorlarına bırakmıştır. Performans sistemi
kesinlikle terk edilmelidir. Sağlık personeline şiddete on yedi
yıldır devam edilmiştir. Bu konuda bir arpa boyu yol
alınamamıştır ve hükûmetin burada hastalara söylediği
şey şudur: Git, tedavini ol, oradaki personele de iki tokat at,
çık, gel. Bununla ilgili hiçbir şey yapılmadı ve yüce
Mecliste bekleyen en az 10 tane kanun var ve hiçbirisine el
uzatılmıyor. Hiç olmazsa -ki şu anda sağlık
personelinin ve sağlık sisteminin kıymetini anlamış
olmalıyız- bu dönemde şu kanunlardan birisini el birliğiyle
çıkartalım, sağlık personelini bu etkiden, bu baskıdan
kurtaralım.
Arkadaşlar, hiçbir devlet kurumu yok ki hem
vatandaşın işini görsün hem de vatandaş tarafından
sopa yesin. Bununla ilgili, defalarca söylendi, uğraşıldı
ama yine burada, kusura bakmayın ama çok popülist bir davranış,
herhâlde bunun bir oy tahvili var ve bir şey yapılmıyor.
Sağlık personeli bu işten, bu durumdan, bu
rahatsızlıktan çok muzdariptir.
Yine, ilaç tüketimi ayrı bir problemdir.
Amerika Birleşik Devletlerinde başkan seçilirken, biliyorsunuz orada,
4 tane sektörün kulisini yapmak serbesttir; silah, petrol, ilaç ve tütün.
Bunlardan, tabii ki tütün de bizi ilgilendiriyor, silah da bizi ilgilendiriyor
ama günümüzün konusu olarak ilaç bizi bayağı çok ilgilendirmektedir.
Hani diyorsunuz: Sigortalarda hasta kuyruklarını
kaldırdık, Ordu İlaç Fabrikasını kaldırdık;
ne oldu? Şu oldu arkadaşlar; Türk milleti 2002 yılında
ithal ilaca 1,18 milyar dolar para öderken, 2018 yılında 4,9 milyar
dolar para öder olmuştur. Arkadaşlar, 2002 yılında bizim
işsizliğimiz yüzde 10,5ti, 2018 yılında yüzde 13,5ti şu
anda, biliyorsunuz ki
Yani parayı harcıyorsunuz, nereye
harcıyorsunuz, ne için oraya harcıyorsunuz belli değil ama bu
milletin refahı için bunu harcadığınızı
söylerseniz bu hiç inandırıcı değil, buna inanmak kolay
değil arkadaşlar.
Burada, Milli Savunma Bakanlığı
tıbbi malzeme yapımıyla ilgili faaliyete geçti.
İnşallah, Milli Savunma Bakanlığı yakında ilaç
fabrikalarını açar ve devlet de kendisinin bazı ilaç
fabrikalarını açar. Bununla ilgili, Sağlık
Bakanlığının birtakım çalışmalar içerisinde
olduğunu biliyoruz. İnanıyoruz ki olması gereken,
mantığın ve sağduyunun gerektirdiği budur. Resmî
olarak Sağlık Bakanlığının ilaç
fabrikalarını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kabukcuoğlu,
tamamlayın sözlerinizi, buyurun.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) Hiç olmazsa çok
fazla kullanılan ve çok fazla sarfiyata neden olan ilaçların Türkiyede
yapılması, ülkemizde yapılması milletimizin
sağlığı için gereklidir.
Ekonomiyi hepimiz biliyoruz arkadaşlar, bir
tercih meselesidir. İsterseniz siz şehir hastanelerini 10 bin
yataklı da yaparsınız -ki günümüzde kabul edilen, 200 ila 600
yataklı dışındaki hastaneler rantabl hastane değildir-
şehrin 10 kilometre değil 50 kilometre uzağına da
yaparsınız, orada ki klozetlerini altın da yaparsınız
ama bir taraftan da yüzde 13,7 işsizliği ne hâle getirirsiniz bilmem.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum
ve sağlık personelinin problemlerine eğileceğimize ve
onlara çare bulacağımıza inanıyorum.
Teşekkür eder, saygılar sunarım.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına ikinci söz talebi,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Gülüstan
Kılıç Koçyiğitin. (HDP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
22 Ocak 1946 yılında İran
Kürdistanının Mahabad kentinin Çarçıra Meydanında ilan
edilen, ilan edilmesinden kısa bir süre sonra hegemonik güçlerin ulus
devlet ideolojisinin kurbanı edilen Mahabad Kürt Cumhuriyetinin kurucusu
ve aynı zamanda Başkanı Gazi Muhammedin 31 Mart 1947de idam
edilişinin 73üncü yıl dönümüdür. Bu münasebetle Gazi Muhammedi ve
yol arkadaşlarını saygıyla, minnetle ve rahmetle yâd
ettiğimi ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; corona günlerindeyiz ve bütün dünya corona
salgınıyla uğraşıyor. Türkiyedeki ilk corona
vakası, biliyorsunuz, 11 Mart tarihinde Sağlık
Bakanlığının resmî olarak vakayı
açıklamasıyla başladı. Eğer bu süre zarfında ve
hatta ondan daha öncesinde, yanı başımızda, komşumuz
olan İranda ilk corona vakaları görülmeye
başlandığında Türkiye yeterli önlemleri almış olabilseydi,
bugün, biz, 13 bini aşan corona vakasıyla
uğraşmayacaktık ve kaybettiğimiz insan sayısı da
belki 200lere gelmeyecekti, 250lere dayanmayacaktı değerli
arkadaşlar.
Bu virüsle başarılı olarak mücadele
eden ülkeler var mı? Evet, var. Örneğin, Güney Kore ve Singapur çok
hızlı bir şekilde bu virüsle mücadeleye başladılar ve
gayet de başarılılar. Peki, ne yapıyorlar? Yaygın test
yapıyorlar, katı izolasyon ve karantina koşullarını
uyguluyorlar, bundan taviz vermiyorlar. Peki, bizim ülkemizde ne oluyor
değerli arkadaşlar? Bizim ülkemizde olan şu: Sabır, dua ve
kolonya üçlemesiyle bizim Hükûmetimiz işleri yürütmeye, corona gibi
dünyanın başına bela olmuş bu salgını alt etmeye
çalışıyor. Aslında bütün ülkeler sosyal paketler
açıklarken ve vatandaşlarına güvence verirken, yurttaş olmanın
gereklerini, 21inci yüzyıl medeniyetinin gereklerini yerine getirirken
bizim ülkemizde ne yapılıyor peki? Değerli arkadaşlar, AKP,
bir kez daha, yine ve yeniden halkın cebine gözünü dikiyor ve bu süreci
yine halktan alacağı parayla bir şekilde atlatmaya
çalışıyor. İki gün önce Tayyip Erdoğanın ulusa
seslenişi neydi aslında: Bunu, devletin israfının, AKPnin
süreci yönetemediğinin, yapısal, rasyonel ve stratejik bir aklın
olmadığının ve bu akla yanaşmak istemediğinin
resmî göstergesi olarak da okuyabiliriz değerli arkadaşlar.
Biz, AKPye buradan soruyoruz: Siz değil
miydiniz Biz en büyük ülkeler arasında yer alıyoruz, 17 büyük ülke
arasında yer alıyoruz. diyen?
Siz değil miydiniz Batı ülkeleri bizi kıskanıyor.
diyen? Siz değil miydiniz IMF bizden 5 milyar dolar borç istiyor. diye
caka satanlar? Evet, sizdiniz.
Peki, o zaman biz buradan soruyoruz: Diğer
ülkeler sizin neyinizi kıskanıyor ya da bizim neyimizi
kıskanıyor? Örneğin Covid salgınının olduğu
günlerde sizin, halkın iradesini gasbetmenizi, HDPli belediyelere kayyum
atamanızı mı kıskanıyorlar değerli
arkadaşlar? Yoksa cezaevinde 300 bine yakın mahpus olmasına
rağmen ve 11 Nisandan beri yirmi günden fazla geçmiş olmasına
rağmen hâlâ hiçbir önlem almadan cezaevindeki insanları ölüme mahkûm
etmenizi mi kıskanıyorlar? Ya da bu salgınla mücadelede en önde
olan sağlık emekçilerine bir maskeyi bile bulamamış
olmanızı, koruyucu sağlık ekipmanlarını sağlamamış
olmanızı mı kıskanıyorlar diye sormadan edemiyoruz
değerli arkadaşlar. Ya da ne bileyim, belki, bütün ülkeler kendi
işçilerine Sen evde kal, otur; yemek için, gıda için, borçların
için kaygılanma. derken bizim işçilerimizin balık istifi bir
şekilde her gün, ölümüne işe gitmesini de kıskanıyor
olabilirler. Ya da sizin, aslında, salgınla mücadele kapsamında
açıklamış olduğunuz düzenlemelerde yer alan konut
kredilerinin düzenlenmesini ya da uçuşlardaki KDV oranının
düşürülmesini de kıskanmış olabilirler.
Evet, bütün bunlar, gerçeklikten kopmuş ve
algısı bozulmuş AKP gerçekliğini bizlere gösteriyor
değerli arkadaşlar.
Siz normal zamanlarda bile bu ülkeyi
yönetemiyordunuz; zapturapt politikalarıyla muhalifleri sürekli
denetlemeye çalışıyor; savaştan, ranttan ve talandan da
bekanızı kurtarmaya, sağlamaya çalışıyordunuz.
Bugün, artık corona günlerinde, bunun,
mızrağın çuvala sığmadığını siz de
iyi biliyorsunuz. Bu sefer de coronayla mücadeleyi bırakmış, bu
mücadeledeki aksaklıkları dile getirenlerin peşine
düşmüşsünüz. İçişleri Bakanlığınız gece
gündüz Twitterın başında oturuyor; kim, hangi tweeti
atıyor diye çetele tutup onlar hakkında gözaltı kararı
çıkarmakla uğraşıyor.
Değerli arkadaşlar, artık yolun
sonuna geldiniz. Şimdi, ne yapıyorsunuz? Şimdi de halkın
gözünü boyamaya çalışıyorsunuz. Ne diyorsunuz: Biz Bize Yeteriz
Türkiyem. Bununla aslında bir kez daha halkı manipüle etmeye,
algılarla oynamaya çalıştığınız açık ve
net. Biz ne diyoruz? Bu ülkenin kaynakları bu ülkenin halklarına
yeter; yeter ki siz elinizi kaynaklardan çekin, yeter ki halktan
topladığınız vergileri yeniden halkın yararına
kullanın, kullanmayı becerin, bunu düşünebilin.
Birkaç tane kaynak söylemek istiyorum Kaynaklar
bitti. diyenlere. Örneğin, halktan topladığınız
vergilerle yaptığınız ve günlük harcaması 4,5 milyonu
aşan sarayı kapatabilirsiniz. Devlet ihaleleriyle ihya ettiğiniz
Cengizin, Kolinin, Limakın, Kalyonun, Makyolun
kazandıklarının bir kısmını geri
isteyebilirsiniz. Şu an hiçbir gerekliliği olmadığı
hâlde hazine bütçesinden ödenecek olan, kamu-özel iş birliğiyle
yapılan yollar, köprüler, tüneller, havaalanları için
ödeyeceğiniz parayı ödemeyebilirsiniz, bunları hızlı
bir şekilde kamulaştırabilirsiniz ama
kamulaştırmıyorsanız da mücbir sebep nedeniyle ödemelerini
iptal edebilirsiniz; sözleşmelerde bu maddelerin olup
olmadığını da bilmiyoruz.
Başka ne yapabilirsiniz? Örneğin,
silahlanmaya harcadığınız parayı, İHAya,
SİHAya, F-35lerin yakıtına harcadığınız
parayı corona salgını için kullanabilirsiniz ve bu arada belki
Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi için de aklınıza bir
fikir gelebilir değerli arkadaşlar.
Evet, bu zorlu günlerde iç barışı
sağlamak samimiyetten ve samimi olarak atılacak adımlardan
geçer. Her gün hamasi söylemlerde bulunup her gün bu toplumun muhaliflerini
baskıyla sindirirseniz, sonra kalkıp onların kurumlarını
bertaraf etmeye kalkarsanız, sonra da kalkıp buradan samimiyet
üzerine söz kuramazsınız, kurmamalısınız da
değerli arkadaşlar. Sizlerin bugünkü muhalif
düşmanlığınız Kürt belediyelerine kayyum atamakla
başladı ve şimdi, muhalif olan diğer belediyelerin halkçı
belediye örneklerini gasbetmek için onların hesaplarını bloke
etmeye kadar da uzanmış durumda. Yarın ne
yapacaksınız? Yarın da belediyelerin kalan yetkilerini
gasbederek tek adam rejimini gittikçe ilerletmeye
çalışacaksınız.
Değerli arkadaşlar, tabii, en önemli
şeylerden birisi cezaevleri. Cezaevlerinde şu an yatması bile
zül olan binlerce, on binlerce arkadaşlarımız var. Şimdi
AKP bize ne diyor? Ben hırsızlık yapanı, ben
dolandırıcılık yapanı, ben sahte para basanı veya
kalpazanı cezaevinden çıkaracağım ama bu ülkenin
eşitliği için, özgürlüğü için söz söyleyeni, bu ülkede insanlar
onurlu olarak yaşasınlar diyenleri de cezaevinde tutmaya devam
edeceğim. diyor. Yani hırsızlar ellerini kollarını
sallayarak dolaşacaklar ama Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ,
Selma Irmak, İdris Baluken, Çağlar Demirel ve Selma
arkadaşımız içeride, cezaevinde kalacaklar ya da sadece
düşüncelerini açıkladıkları için Osman Kavala, Ahmet Altan
ve yüzlerce gazeteci cezaevinde coronayla baş başa
bırakılacaklar ve ölüm tehlikesi onlar için geçerli olacak ve siz de
buna infazda düzenleme diyeceksiniz, siz de buna halkın yararına
düzenleme diyeceksiniz, siz de bunu Aslında biz halkımızı
düşünüyoruz. diye kamuoyuna anlatacaksınız. Böyle bir şey
olamaz değerli arkadaşlar.
12 Eylül cezaevinde Esat Oktaya diz çökmemiş,
12 Eylül faşizminin bütün işkencelerine maruz kalmış
Sayın Gültan Kışanak bu ülkenin demokrasisi için,
barışı için mücadele etti, bu Mecliste belki bazılarınızla
beraber çalıştı, mesai yaptı ve şimdi siz o beyaz
saçlı bilge kadını cezaevinde ölümle baş başa
bırakacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) -
Bu kabul edilemez. Dün de arkadaşlarımız ifade etmişlerdi,
bir kez daha buradan ben de söylemek istiyorum. Yapacağınız bu
düzenleme eğer siyasi tutsakları dışarıda
bırakırsa, eğer siyasi tutsakları kapsamazsa çok açık
ve net söyleyelim, birincisi, bu ülkenin toplumsal barışına ve
geleceğine dönük çok önemli, onu baltalayan bir adım olacaktır
ama en önemlisi, bu, bilerek ve isteyerek cinayet olacaktır, kasten adam
öldürmeye girecektir ve sizleri, buradan bunu yapmamanız için bir kez daha
uyarıyoruz. Size yalvarmıyoruz, bu halkın verdiği yetkiyi insanlığa,
ahlaka ve vicdana uygun olarak kullanmaya davet ediyoruz. Burada takdir
sizindir. Halkımız en nihayetinde halkın yararına
olanı da olmayanı da görecektir ve bunu tarih mutlaka ama mutlaka
yazacaktır diyorum.
Genel Kurulu selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Turan, buyurun lütfen.
VI.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Muş Milletvekili Gülüstan
Kılıç Koçyiğitin görüşülmekte olan 85 sıra
sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; az önceki konuşmacı yardım
kampanyasından ötürü, devletin iflas ettiğinden bahsetti; Diğer
ülkeler neyinizi kıskanacak? Dua ve kolonyadan başka neyiniz var?
Maske verilmedi. gibi temelsiz birtakım ifadelerde bulundu.
İnanın, hepsi ayrı bir tartışma konusu, hepsi iddia.
Bakınız, Sayın Başkan, dün
konuşmuştuk, bu yardımla ilgili bir daha söylemek istiyorum: Bu,
asla devletin zaafı falan değil, aksine devlet-millet
kaynaşmasının güzel bir örneğidir. Bugün Türkiye, sırf
Türkiyeye değil, dünyanın ihtiyacı olan birçok ülkesine
yardım eden, Türk Bayrağını gururla oralara gönderen büyük
adımlar atmakta. Hâlâ biz, özellikle yoğun bakım ünitesi
sayısında, dünyanın en gelişmiş ülkelerinden bir
tanesiyiz. Hâla biz, sağlıkta, hiçbir kurum ayrımı
yapmaksızın, hangi kurumdan, hangi sosyal kesimden demeksizin tüm
insanlarımıza, hepsine eşit şartlarda sağlık
imkânı sunan az sayıda ülkelerden bir tanesiyiz.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Hastaneler paralı, bilmiyor musunuz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hele ki duayla ilgili
eleştirisini, inanın, mahcup olarak dinledim. Bizler hem tüm
tedbirlerimizi alacağız hem de insanlarımızı dua
etmeye teşvik edeceğiz. Bu konuda, toplum değerlerinden bu kadar
uzak ifade kullanmayı şık bulmadığımı ifade
etmek isterim.
Dön dolaş, gelinen yerde Maske yok.
iddiasını da çok garipsiyorum. Bu bilgilerin güncellenmesi lazım
Sayın Başkan. Bakınız, 24 milyon cerrahi maske, 3 milyon
N95 tipi maske, 1 milyon koruyucu maske teslim edildi Sayın Başkan.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Onlar
kâğıt üstünde, kâğıt; her şeyiniz gibi kâğıt
üstünde.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Eksik varsa biz
tamamlarız ama itham ederek, ilzam ederek
Bu tarz
paylaşımları doğru bulmuyorum.
Kaldı ki dön dolaş, coronadan,
sağlıktan çıkıp yine, infaz paketinde sadece terör
mahkûmlarını gündem yapmasının da
konuşmacının niyetinin aslında ne olduğunu ortaya
koyan bir yaklaşım olduğu kanaatindeyim.
BAŞKAN - Sayın Turan, keşke ben size
en sonunda söz verseydim çünkü bunu 4-5 sefer daha tekrarlamak zorunda
kalacaksınız her konuşmacıdan sonra.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Yapmazlar Sayın Başkan, o kadar
insafsız olmazlar diye düşünüyorum. Yani, bu konuşmanın
sebebi açık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Olurlar, olurlar.
Tamamlayın, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Böyle bir ön yargıda
bulunamazsınız Sayın Başkan.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Sayın Başkan, böyle bir üslup olabilir mi?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Turan,
tamamlayın.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sayın Başkan, infaz paketine terör
mahkûmlarından başka hiçbir eleştiri
yapılmamasını da açıkçası çok garipsediğimi ama
beklediğimiz tavır olduğunu da ifade etmek istiyorum. Hele ki
İHA yapmayın, SİHA yapmayın. tarzı -bir anlamda
niyetlerini ifşa eden- yaklaşımlarını da tüm
kamuoyunun takdirine sunuyorum.
BAŞKAN -
Sayın Oluç, buyurun.
2.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, iki üç noktaya değinmek
istiyorum biraz daha açıklanması için. Şüphesiz bugün diğer
konuşmalarda da bu konuyu ele alacağız.
Şimdi, birincisi, bu dayanışma
meselesi. Şimdi, biz kesinlikle dayanışmayı ayıplayan,
kötü bulan bir parti hiçbir zaman olmadık. Konu
dayanışmanın kötü olması değil, dayanışmanın
yapılmasının uygun olmaması değil; başka bir
şey konu, bunu tartışmaya çalışıyoruz. Konu
şu: Siz iktidarsınız ya, iktidar kamu kaynaklarını
kullanma hakkına ve yetkisine sahip ya, Siz iktidar olarak kamu
kaynaklarını kullanıp yurttaşların
ihtiyaçlarını karşılayın. diyoruz. Yani sizin
yapmanız gereken, dayanışma kampanyası yapmak değil,
onun yerine kamu kaynaklarını eşit ve adil bir biçimde,
ihtiyacı olan yurttaşlarımıza yani Evde kalın.
Çalışmayın. Dükkânınızı kapatın.
Üretmeyin. denilen yurttaşlara bu kamu kaynaklarını eşit
ve adil bir biçimde paylaştırmak; söylediğimiz esas olarak
budur
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) -
yani
tartıştığımız konu da budur. Siz iktidar olarak
görevinizi yerine getirmiyorsunuz kamu kaynaklarını bu şekilde
kullanmayarak. Ve diyoruz ki
Yani bu kamu kaynakları nasıl
oluşuyor? Bu toplumdaki herkesin alın teriyle, üretim gücüyle
oluşturduğu zenginlikler, kaynaklardır bunlar. Böyle bir zamanda
yani bu kadar yaygın bir salgının olduğu, bu kadar yüksek
bir ihtiyacın olduğu zamanda bu kamu kaynaklarını
yurttaşlarımıza eşit ve adil
dağıtmayacaksanız ne zaman bunu dağıtmayı
düşünüyorsunuz acaba? Sorun buradan kaynaklanıyor. Yani iktidar, kamu
kaynakları konusunda üstüne düşen vazifeyi, görevi yapmayıp da
dayanışma yoluna başvurduğu ve yurttaşlardan para
toplamaya kalkıştığı için biz buna itiraz ediyoruz.
Yoksa biraz sonra tartışacağız- belediyelerin bu tür
işleri yapma hakları vardır ve yasal olarak yetkileri
dâhilindedir ya da sivil toplum kuruluşlarının vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bunların
yapılmasında bir sıkıntı yoktur ama esas,
iktidarın yapması gereken nedir; konuştuğumuz,
tartıştığımız konu bu.
İkincisi: Yani herhâlde siz de takdir edersiniz
ki Halkların Demokratik Partisi dua edilmesiyle ilgili
sıkıntısı olan bir parti değildir. Elbette ki herkesin
bu zamanda duaya da ihtiyacı vardır, her bir yurttaşın da
başka yurttaşlar için de. Tartışma konusu bu değil ama
yine iktidarın yapması gereken Dua edin. demek değildir;
iktidarın yapması gereken, bütün diğer dünya ülkelerinde de
olduğu gibi Evde oturun. diyen bütün iktidarlar yurttaşlara bu
güvenceyi verdikleri için insanlar huzur içinde evde oturmaktadırlar ama Türkiyede
bu güvence maalesef verilememektedir. Sorun buradan kaynaklanıyor. Bir kez
daha işaret etmiş olayım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Turan
3.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili
Hakkı Saruhan Oluçun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
aslında, sözlerimi çok itinalı kullandım ve Sayın Grup
Başkan Vekilinin söz almayacağını düşündüm. Kendi
vekilleri cevap verebilirdi, konuşmasını savunabilirdi.
Sizin bu konuda niye söz
aldığınızı garipsediğimi ifade etmek istiyorum.
Yani Sayın Vekil çok iyi bir şekilde kendi savunmasını
yapabilirdi eğer bir yanlış anlama varsa. Söylediklerimin
muhatabı siz değildiniz, Sayın Vekildi. Neden böyle bir garip
yaklaşım oldu, usul hatası oldu
BAŞKAN Sayın Turan, sayın
milletvekillerine söz vermiyorum, sadece Grup Başkan Vekilleri
istediğinde onların söz taleplerini karşılıyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hayır, Sayın
Vekil kendini savunabilir eğer bir ithamım varsa.
BAŞKAN Bir sataşma
olmadığı için söz verme imkânım yok zaten.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) O yüzden, Grup
Başkan Vekilinin bu tavrının kendi vekiline haksızlık
olduğu kanaatindeyim Sayın Başkan.
Sayın Başkan Türkiyede iktidar görevini
yerine getirmiyor. ifadesini inanın, çok ayıplıyorum, çok
garipsiyorum. Dünyada sürecin başından beri en iyi tedbirleri alan,
sorunu en çok geciktiren ülkelerin başında gelmesine rağmen bu
ifadelerin inanın insaf dışı olduğu kanaatindeyim. O
kadar yapılan çalışma var, tedbir var, kanunları biz
beraber geçirdik, destek olduk
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen sözlerinizi.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
her Bakanlık kendi
alanında çok önemli işler yaptı, adımlar attı. Biz,
kanun talepleri olduğu zaman tüm partilerle bir araya gelip bunu beraberce
göğüsledik. Bir gün içerisinde burada 15-20 madde geçirdik, beraber
işler yaptık.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Hiçbir
şeyi beraber yapmadık, yalan konuşmayın.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bunlar yokmuş gibi
davranıp da Türkiyenin bu konuda zaafta olduğunu iddia etmek
inanın şaşkınlıkla izlememize vesile oluyor.
Başından beri İnsanı yaşat
ki devlet yaşasın. anlayışıyla çok önemli kararlar
alındı. Her sosyal kesim için tedbir almaya çalıştık.
Sözüm ona kimi gelişmiş ülkelerin vatandaşı kendisiyle
baş başa bırakma kararına rağmen, birçok
gelişmiş ülkenin adım atmaktan bile çekindiği,
Bırakın ne olursa olsun. yaklaşımı içerisinde
olduğu bir zamanda Türkiye, başından beri, bu işlerde büyük
adımlar attı. Ben biraz daha insaflı yaklaşmakta fayda
olduğu kanaatindeyim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Oluç.
4.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve yüzyıl sonra ilk defa böyle bir salgınla
karşı karşıya kalındığına, eksiklerin,
yanlışların olabileceğine ve bunların
tartışılmasının, eleştirilmesinin doğal
olduğuna ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Çok kısa bir şey söylemek istiyorum.
Şimdi, dünyada belki de böyle bir salgınla yüzyıl sonra ilk defa
karşı karşıya kalındı.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Parti
propagandası mı yapıyorsunuz?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Evet, AK PARTİ
vekiliyim ben.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Hakkınız var mı Mecliste
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ben AK PARTİ
vekiliyim, bilmiyor musunuz?
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
Yapamazsınız
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Sayın Vekil kimin
nasıl konuşacağına karar vermeye
BAŞKAN Arkadaşlar Sayın Grup
Başkan Vekili konuşuyor, lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Yüzyıl
sonra dünyada ilk defa böyle bir salgınla karşı
karşıya kalındı. Doğal olarak Türkiye de bu konuda ilk
defa böyle bir durumla karşı karşıya kaldı. Şimdi,
dolayısıyla şunu tartışmak, bazı
eleştirilerde bulunmak ya da bazı önerilerde bulunmak çok doğal
bir şey. Yani bu iktidar ilk defa böyle bir durumla karşı
karşıya kaldı. O yüzden eksikler olabilir, bazı
yanlışlar olabilir; bunları tartışmak ve
eleştirmek, önerilerde bulunmak son derece doğal şeylerdir.
Bunların insafsızlık olarak değerlendirilmesini
doğrusu çok tuhaf buluyorum. Herhangi bir insafsızlık
yapmıyoruz, önerilerimizi ve eleştirilerimizi dile getiriyoruz. Yoksa
yapılmış olan
Mesela, 500 testle başlandı, biz o
zaman diyorduk ki çok yetersiz, test sayısı hızla
artırılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açalım sistemi.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) . Nitekim
şimdi, günde 15 bin teste ulaşıldı ama bu da yetersiz, bunu
söylemek, iktidar hiçbir şey yapmıyor demek değil ama 15 bin
testin de yetersiz olduğunu bilelim. Dünyada biliyorsunuz, Güney Kore ve
Singapur günde 20 bin testle başlayarak aslında yayılmayı
büyük ölçüde sınırlandırabildi. Dolayısıyla, burada
eksiklikler varsa bunları dile getirmekte bir tuhaflık olduğunu,
doğrusu, düşünmüyorum.
Teşekkür ederim.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
2.-
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü
Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline
İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1595) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 85) (Devam)
BAŞKAN Gruplar adına son söz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sayın Tekin Bingölün.
Buyurun Sayın Bingöl. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Pandemi büyük bir hızla, maalesef, ülkemizde de
etkisini gösteriyor. Her fırsatta şunu dile getirdik: Bir toplumsal
dayanışmayla, âdeta seferberlik ilan edercesine bu sorunun üstesinden
geliriz, yapmamız gereken de bu. Burada, hiçbir şekilde bir siyasi
kaygı duymadan, 83 milyon vatandaşın
sağlığını koruyacak bir anlayışla bu olaya
bakmalıyız; kaldı ki Anayasanın ilgili maddesi Türkiye
Cumhuriyetinin bir sosyal devlet olduğuna vurgu yapar. Sosyal devlet
ilkesi bir kuruma has bir ilke değil. Sosyal devlet ilkesi ülkenin bütün
kurumlarını yakından ilgilendiren, bütün kurumların bu
maddeye sıkı sıkıya bağlı olması gereken bir
Anayasa düzenlemesi; dolayısıyla, belediyeler de haklı olarak bu
sosyal devlet ilkesini hayata geçirmek durumundalar. İyi şeyler
yapıldı; İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Ankara Büyükşehir
Belediyesi, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, Konya Büyükşehir
Belediyesi ve hangi partiye bağlı olduğuna
bakılmaksızın birçok il ve ilçe belediyeleri de bu sürece
müdahil oldu. Çok iyi bir şey yaptılar, çok doğru bir şey
yaptılar; sosyal devlet olmanın gereğini yerine getiriyorlar,
bir. İkincisi: Yurttaşın en rahat ulaşabileceği
kurumlar belediyeler. E, belediyelerde bunun gereğini yaptı. Ne
yaptı belediyeler? İstanbul Büyükşehir Belediyesi süratle
devreye girdi, sahra hastaneleri oluşturdu, 12 büyük kapalı spor
salonunu geçici hastanelere dönüştürdü; binlerce vatandaşa üç
öğün sıcak yemek, aş dağıttı; sokakta
yaşayan vatandaşları barınmaevlerinde misafir etti.
E, peki Ankara Büyükşehir Belediye
Başkanı Mansur Yavaş ve ekibi neler yaptı? 6 milyon
birlikteyiz. dedi, ayrım yapmadı. Bakın, Sayın Mansur
Yavaşın başında bulunduğu Büyükşehir Belediyesi
640ın üzerindeki kamu kurumunun dezenfeksiyonunu yaptı, yapmaya
devam ediyor; sokakları temizledi, taksilere varıncaya kadar bütün
ulaşım araçlarının dezenfeksiyonunu yaptı, çok önemli
işler yaptı. Günde sadece üç beş kilo gazeteyle, üç beş
kilo plastik toplayıp hayatını idame ettirmeye çalışan
sokak çalışanlarını aldı, konuk etti, onların
hijyen koşullarına sahip olmasını sağlamaktan öte üç
öğün sıcak yemekle karınlarını doyurdu, misafir etti,
baş tacı etti. Başka ne yaptı? Sokakta yaşayan gariban
vatandaşlarımızı konuk etti, onları misafirliğin
ötesinde ağırlayıp karınlarını doyurdu, birçok
şey yaptı.
Bakın, değerli arkadaşlar, dün
itibarıyla 94 bin vatandaşımız Ankara Büyükşehir
Belediyesine başvurdu gıda yardımı almak için. Dün, bu
talihsiz girişimden sonra zannedersiniz ki bu başvurular durdu mu?
Asla. Şu andaki sayı 120 bini aştı. Dün itibarıyla,
işini kaybeden, günlük kazancıyla hayatını idame ettirmeye
çalışan 14 bin vatandaşımız belediyeye
başvurmuştu; nakit yardımı ve gıda yardımı
için. Bugün, o sayı 20 bini aştı ve hâlâ başvurular devam
ediyor. İşte o bağışlarla bütün bunları yapmaya
çalıştı Sayın Mansur Yavaş. Başka neler
yaptı? Övgüler dizdiğimiz sağlık
çalışanlarına sahip çıktı. Hastaneler, kendi
hastanelerine yakın konaklama yeri istediler -örneğin Hacettepe
Hastanesi- hemen onlara bir yurt tahsis etti, sadece Hacettepe
çalışanları kullanıyor. Bilkentteki şehir
hastanesinin böyle bir talebi oldu, o talebi de karşılamak üzere
girişimde bulundu. Sağlık çalışanlarına özel
dezenfekte edilmiş otobüsler tahsis etti. Başka neler yaptı?
Keşke bununla sınırlı kalsa. Birçok yere termal kamera
kurdu, birçok yere dezenfektan cihazı kurdu ve 12 yaşın altında
çocuğu olan belediye personelinin tamamını ücretli izinli
saydı. Bakın, 775 simit satarak hayatını idame ettiren
kardeşimize 500er lira nakit
para ile gıda yardımı yaptı, yapmaya da devam ediyor.
Keşke dün, sosyal devlet olmanın gereğini yerine getiren bu
belediye başkanlarımızın önü kesilmeye
çalışılmasaydı. Beklerdik ki bu belediye
başkanlarına teşekkür edilsin, beklerdik ki bu belediye
başkanları diğer belediye başkanlarına örnek
gösterilip teşvik edilsin, beklerdik ki bu belediye
başkanlarının önleri kesilmek yerine daha fazla ne
yapılabilirin arayışı içerisine girilseydi, heyhat!
Değerli milletvekilleri, bu nasıl bir
anlayıştır ki sadece yardım yapmak, o seferberlik
anlayışıyla yardım yapmak üzere yola çıkan belediye
başkanlarına böyle bir haksızlık reva görülüyor,
umarım buradan dönülür. Umarım, bugün hepimizin yapmaya
çalıştığı bireysel ya da daha geniş kapsamlı
yardımların önü kesilmez, bu yardımlara devam edilir.
Bakın, dünden itibaren hepinizi arayan
vatandaşlarımız olmuştur. Bana mesaj atan, telefon açan
onlarca vatandaşımız oldu, birisinden bahsedeceğim,
mesajı bende duruyor: Ben on beş yıldır AK PARTİnin
üyesiyim eşimle beraber ve o günden bugüne kadar AK PARTİye oy
verdim. O günden bugüne kadar, her seçim döneminde -komşularıma, akrabalarıma-
AK PARTİye oy verilsin diye çaba sarf ettim ama dün müthiş bir hayal
kırıklığı yaşadım mesaj duruyor bende- ve
ben ilk fırsatta soracağım, Ankara Büyükşehir Belediyesine nasıl
katkıda bulunacaksam oraya katkıda bulunacağım.
Şimdi, bu anlayış, vatandaşları haklı olarak
kaygıya teşvik ediyor. Bu anlayış,
vatandaşlarımızı üzüyor. Bu anlayış, doğru
bir yaklaşım değil. Siz, devlet olarak bir kampanya başlatacaksınız,
vatandaşın en rahat ulaşacağı kurumlar olan
belediyelerin önünü keseceksiniz. Devlet, yardım kampanyası
düzenlemez; devlet, bütçesinden yardım yapar. Bu ülkeyi 27 liralık
bir fitreye mahkûm etmek bu devlete yapılacak en büyük
haksızlıktı. Fitre ve zekât, herkesin, yakınındaki
garip gurebaya, fakir fukaraya yapacağı yardımdır. Siz
eğer ona muhtaç etmişseniz bu ülkeyi, vallahi söyleyecek çok fazla
bir şey bulamıyorum, yazıklar olsun diyeceğim, başka
da bir şey diyemiyorum. Bırakın, belediyelerimiz o sosyal
belediyecilik anlayışını, insan odaklı belediyecilik
anlayışını sürdürsünler. Siz bu belediyelere ne
yaparsanız yapın, asla onları vatandaşa hizmetten
alıkoyamayacaksınız.
Bugün 1 Nisan, bundan iki gün önce, 30 Martta
belediye seçimlerinin 1inci yılıydı. Belediye
başkanlarımız bu süre içerisinde, bu bir yıllık süre
içerisinde neler yapmış; halka hizmet, Hakka hizmettir
şiarıyla yola çıkıp neler yapmış, bunları
dinleyecektik ama neylersiniz ki bu salgın, belediye
başkanlarımızın bu mütevazı çalışmalarını
sergilemekten alıkoydu. Hiç merak etmeyin, bizim belediye
başkanlarımız ne yapar ederler, kendilerine başvuran o on
binlerce vatandaşa, yüz binlerce vatandaşa o yardımları
mutlaka ulaştırırlar. Umut ediyorum ki bu yardımların
önünü kesmek için başka girişimlerde bulunulmasın.
Ben, Ankarada yaşayan bir
vatandaşım. Ben, Ankara milletvekiliyim. Huzur içinde bireysel
yardımlar yaptım, sizler de yapmışsınızdır
ama dün erken saatlerde, Ankara Büyükşehir Belediyesinin
açtığı o bağış kampanyasına, gittim, kendi
olanaklarımla yardım ettim. Birkaç saat sonra o paralar bloke edildi,
bunu yapmayın, bunu yapmayın! Vatandaşlar güvendiği yerlere
gider, yardım yaparlar. Vatandaşlar, inandıkları kurumlara
gider, yardım yaparlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Bingöl, tamamlayın
sözlerinizi.
TEKİN BİNGÖL (Devamla) Teşekkürler.
Bu vatandaşlar, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin bağışına yüzlerini dönüyorlarsa,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bağış
kampanyasına destek oluyorlarsa tümüyle gönüllülük esasına göre yapıyorlar;
hiçbir baskı yok. E, gelin görün ki iktidarın,
Cumhurbaşkanının başlattığı kampanyayla -ki
bizim belediye başkanlarımızın
başlattığı kampanyadan çok sonradır- âdeta salma
salınıyor. Kurumların başındakiler vatandaşlara
zorla, dayatmayla Buraya yardım edin. diye baskı kuruyorlar. Bu bir
gönül işidir değerli arkadaşlar. İçinizden gelecek,
yüreğinizden hissedeceksiniz. Yardım yaptığınız
yere eğer güveniyorsanız anasının sütü gibi helal olsun.
Ben inanıyorum ki Mansur Yavaş da
arkadaşları da kendilerine yapılan bu
bağışları sonuna kadar iyi niyetle hak sahiplerine
ulaştıracaklar diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahsı adına ilk söz
Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlunun.
Buyurun Sayın Gergerlioğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; coronavirüs tedbirlerinin geç
alındığını söyledik ve bir yıldır bekletilen
infaz yasası teklifi vardı; bize binlerce insan, mahpuslar ve mahpus
yakınları her gün soruyordu Bu yasa ne zaman gelecek? diye çünkü
cezaevleri kaldıracak bir durumda değildi. Ancak işte, 10
Marttan sonra bu gündeme geldi ki biz bir aydır söylüyoruz Coronavirüs
salgını var." diye ve yasa teklifi, iktidar tarafından
ancak bir hafta öncesinde bir taslak hâlinde Meclise sunuldu; oldukça önemli bir
gecikme var. Yasanın bir an evvel yürürlüğe girmesi lazım ve
cezaevlerinde, önemli bir şekilde, tahliyelerin yapılması
lazım, adil ve eşit bir şekilde yapılması lazım.
Cezaevlerinde gerçekten büyük bir tehlike var; risk grubudur. Cezaevlerinin,
göçmenlerin, yine psikiyatri bakım merkezlerinin ve diğer risk
grubunda olan kişilerin bir an evvel dikkatle gözden geçirilmesi
gerekmektedir.
Bakın Coronavirüs müspetliği
cezaevlerinde yok. diyordu Adalet Bakanı. Biz cezaevlerinde coronavirüs
vakalarının olduğunu ve gizlendiğini çok iyi biliyoruz.
Bakın, daha geçtiğimiz hafta Sincan Cezaevinden Bilkent Şehir
Hastanesine kaldırılan Arif Yıldırımı kamuoyuna
duyurduğum için hakkımda soruşturma açıldı. Niye?
Halkı doğru bir şekilde bilgilendirdiğim için ve bunu yapanlar
da halkı bilgilendirmemek için, bilgi gizlemek için bunu yapmaya
çalışıyorlar. Şu anda da bakın, daha dün gizlemeye
çalıştıkları bilgiler ortaya döküldü. Tarsus Cezaevinde
kalan Mardin Mazıdağı eski Belediye Eş
Başkanımız -kayyum atandı maalesef- Nalan
Özaydının günlerdir şikâyetleri vardı ve hastaneye
gidiyordu, tanı konulamıyordu çünkü doğru dürüst test
yapılmıyor, son derece acemi ve amatörce işler
yapılıyordu, daha sonra Mardine sevk edildi. Mardin Devlet
Hastanesinde günler sonra corona müspetliği ortaya çıktı ve dün
tahliye edilmek zorunda kalındı. Bakın, aradan günler geçtikten
sonra saklanmaya çalışılan bilgiler ortaya çıkıyor,
müspet vaka çıkıyor, mahkeme tahliye kararı vermek zorunda
kalıyor ama göremedikleri, bilemedikleri nice vakalar var; çok net. Nalan
Özaydın, bakın, cezaevini bize nasıl anlatıyor: Cezaevinde
küçük odalarda 15-20 kadının kaldığını
söyleyeyim. 15 kadın bir odada kalıyorduk. Ortam havasız,
şartlar uygun değildi. 65 yaş üstü anneler vardı
aramızda, kronik hastalığı olan
arkadaşlarımız vardı, panikatak hastalığı
olan arkadaşlarımız vardı. Zaten, doktorlar ve uzmanlar
kesinlikle o şartların uygun olmadığını, insan
sağlığını tehdit ettiğini dile getiriyor. Bugün,
benim tahliyem panikatağım ve coronavirüs tehdidi nedeniyle oldu.
Umuyorum ve istiyorum ki tüm arkadaşlarım bu coronavirüs ortada
varken tahliye olurlar. diyor Nalan Özaydın.
Evet, bakın, Adalet Bakanlığı
şu anda ne yapacağını bilemiyor ya bilgi gizliyor ya da
görüş yasağı getiriyor. İki hafta görüş
yasağı getirdi, olmadı, iki hafta daha görüş
yasağı getirdi. Olması gereken, aslında, bir an önce infaz
yasasının çıkması ve cezaevlerinin
boşaltılmasıydı ama şu anda Adalet
Bakanlığı -böyle, taşıma suyla değirmen
döndürüyor ve- iki hafta daha görüş yasağı getirdi. Bu, insanların
tedirginliğini artırıyor. Şu anda cezaevlerinde 8-10
kişilik koğuşlarda 25-30 kişi kalıyor ve şu anda
bakın, hepimiz sosyal mesafelere uymaya çalışıyoruz ama
düşünün, 8-10 kişilik yerde 25-30 kişi kalırsa hangi sosyal
mesafeden bahsedebiliriz?
Yine, revirle ilgili sorunlar var. İnsanlar
hasta oluyor ve revire çıkarılmıyor. Şu anda Adalet
Bakanlığı cezaevlerinde, maalesef, bu uygulamalar çok
yapılıyor; koğuşunda ateşli hastalığı
geçsin diye bekleniyor. Birçok cezaevinden bana bu şikâyet geliyor. Hastanelere
götürmeme yönünde bir eğilim var, yeter ki vakalar ortaya
çıkmasın şeklinde bir anlayış görüyoruz.
Yine, karantina uygulamaları son derece acemice
yapılıyor. Karantina koğuşları oluşturuluyor ve
zaten kalabalık olan koğuşlar daha da artıyor. Mesela,
Silivri Cezaevinde 7 kişilik koğuşlarda 35 kişi varken bir
koğuş boşaltılıp karantina koğuşu hâline
getirildi. 7 kişilik koğuşlarda 45 kişi kalıyor, hangi
sosyal mesafeden bahsediyoruz? Bakın, bunlar hep tespitli olaylar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) Bu
insanlar birbirlerine bu hastalığı
bulaştırıyorlar maalesef. Bakın, mahpuslar son derece
dertli, bana çok ileti geliyor. Bir vatandaşın bana gelen iletisini
okuyayım: Eşim cezaevine girdiğinde kızım 10
aylıktı, şimdi 5 yaşında. Baban
çalışıyor, işi bitince gelecek, az kalmış.
diyoruz. Annesi olarak ben de işe gidiyorum ama akşamları
yanındayım. Bu çocuklar gayet zeki, arada fark olduğunu hemen
anlıyorlar. Ben işe giderken her gün bana Anne, babama selam söyle.
diyor. Artık sormaya da başladı Ne zaman gelecek? diye.
Artık buna dayanamıyorum. diyor.
Değerli arkadaşlar, birçok kanser
hastası var; Adalet Bakanlığı hazırlıksız
yakalandığı için, şu anda, maalesef, kemoterapilere
gidemiyorlar, hastanelerde önemli sıkıntılar var. Mesela,
bakın, bir hasta mahpusun bilgisini okuyayım size: Lütfi Koç,
İzmir Menemen T Tipi Ceza İnfaz Kurumunda A-8de; beyin tümörü,
kasık fıtığı ve ayrıca, kanser şüphesiyle
kolonoskopi, endoskopi
Tedavisi de yarım kaldı. Bu ağır
şartlarda coronavirüs yüzünden yaşamı tehlikededir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Gergerlioğlu.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) Bu ve
benzeri hastalar kemoterapilere gidemiyorlar. Büyük bir sıkıntı
olduğunu söylemiş olayım. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Evet, teşekkür ettim.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü
Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline
İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi
Madde 1- (1) 15
Mart 2016 tarihinde Ankarada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü Belgelerinin
Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline
İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada değişiklik
yapılmasına dair Notaların onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde üzerinde gruplar
adına ilk söz talebi İYİ PARTİ Grubu adına Sayın
Bedri Yaşarın. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ
YAŞAR (Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce coronavirüs nedeniyle
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı, hastane
köşelerinde ve evlerinde şifa bekleyen hastalarımıza da en
kısa sürede acil şifalar diliyorum.
Geneli itibarıyla
baktığımız zaman, değerli arkadaşlar,
coronavirüsün, 1 kişinin 3 kişiye
bulaştırdığını varsayarsak 10uncu gün sonu
itibarıyla yaklaşık 59-60 bin kişiye
bulaştığı matematikçilerin yaptığı
algoritmaya göre hesap ediliyor. İşe bu cepheden
baktığınız zaman hepimiz de görüyoruz ki dünyada bu,
olağanüstü bir hızla yayılmaya devam ediyor. Geneline
baktığımız zaman, şu an, dünya da 800 binden fazla
insana bulaşmış vaziyette. Aynı şekilde, bu salgın
hastalık nedeniyle de bugün itibarıyla 38.714 kişi de
hayatını kaybetmiştir. Tabii, dünyada durum böyleyken Türkiyede
de geç gelmiş olmasına rağmen, maalesef, istediğimiz
seviyede önlemler alınmış değil; Türkiyede de vaka
hızla yükselmeye devam etmektedir.
İlk gün Sağlık Bakanının
yaptığı konuşmayı hatırlıyorum; buğulu
gözlerle demişti ki: Bir hastamı kaybettim. Ama ilerleyen günlerde
-artık bunlar sanki vakayıadiyeden gibi- işte 3 hasta, 5 hasta
derken dün de 46 hastamızı kaybettik. Böyle giderse önümüzdeki
günlerde çok daha farklı sonuçları göreceğimiz ortada.
Türkiyedeki son durum: Kaybettiğimiz hasta
sayısı 214, vaka sayısı 13.531, test sayımız da
15.300 civarında. Bütün hekimlerin söylediği şu: Çok fazla test
yapmamız lazım, teste önem vermemiz lazım, test
sayısını artırarak vakaları yakalayıp
yakaladığımız vakaların uzantılarıyla da
mevcut hastaları tespit edip karantina altına almamız
lazım.
Daha ilk gün bu işte başarılı
olan ülkelere baktığımız zaman ilk yaptıkları
sokağa çıkma yasağını uygulamak oldu. Biz de 1inci
günden beri diyoruz ki: Bu artış çok hızlı, dünyada
hızla yayılıyor; ilk etapta aldığımız
tedbirlerin önemi sonradan alacağımız tedbirlere
baktığımız zaman inanılmaz daha kolay;
yayıldıktan sonra bunun önüne geçmenin imkânı yok. 1inci gün
dedik ki: Gelin, şu sokağa çıkma yasağını ilan
edelim, hiç olmazsa yirmi bir gün süreyle, daha hastalık tam istediği
seviyeye ulaşmadan zapturapt altına alalım ama maalesef, bunun
yerine biz Evde kal Türkiye Evinde kal Türkiye dedik ve mecburen
çalışan insanlar işe gitmek zorunda kaldılar. Hâlâ bugün
bile, belli şehirlerde -televizyonlarda izliyoruz- sokağa çıkma
yasağına ciddi oranda uyulmadığını görüyoruz.
Hâlâ vatandaş bunu tam bir şekilde idrak etmiş değil.
Peki, bununla beraber Türkiyede ne yaptık?
Tabii, bu salgın hastalıklar dolayısıyla çok ciddi ekonomik
sorunlar da yaşıyoruz. Artık, ülkemizde ihracat hedeflerinden
bahsetmek hayal oldu, üretim hedeflerinden bahsetmek hayal oldu ama devlet de
tam bugün için var. Tam bugün için, özellikle üretim yapan müesseselere,
işini kaybeden insanlara devlet yanında olduğunu göstermek
zorunda. Özellikle hizmet sektörünün ciddi manada kayıpları var.
Bunlara faizli kredi vermek yerine, bunlara kredi açmak yerine ciddi manada
ekonomik yardım yapmamız gerekiyor.
Şimdi ha bire biz ekonomik paket
açıklıyoruz. Açıkladığınız 100 milyar dolar
limit. Göreceksiniz, bunun önemli bir kısmı yine bilinen mevcut
insanların kredilerini ertelemekten öbür tarafa gitmeyecek. Kaldı ki
bu kredileri almak için bile hâlâ inanılmaz şartlar orta yere
sunuyoruz. Hatta size şunu söyleyeyim: Bugün hepimiz devlet tarafına
bakıyoruz. Özel bankaları hiç siz duydunuz mu? Bugünkü günde, bugünkü
içinde bulunduğumuz şartlar altında özel bankalara bir
bakın bakalım, hiçbir paket açıkladığını
duydunuz mu, hiçbir faiz oranı açıkladığını
duydunuz mu, hiç kredi kartlarıyla ilgili bir yapılanma
yaptığını duydunuz mu? Ben gelmeden önce birkaç
bankayı aradım, söyledikleri şu: Kendi kullandıkları
faiz oranı çerçevesinde üç ay süreyle erteliyoruz veyahut da
ertelediğimiz miktarı son taksitlerine ilave ediyoruz. Hangi faiz
oranıyla? Krediyi kullandığı faiz oranı neyse,
aynı faiz oranı şartlarında ertelemeler yapıyoruz. Devletin de bugün yapmaya
çalıştığı bu. Kullanılmış kredileri,
belli bir faiz oranıyla, özel sektör bankaları kendi belirlediği
faiz oranlarına göre, devlet de bir miktarını sübvanse etmek
kaydıyla belli oranlara geri çekmeye çalışıyor.
Değerli arkadaşlar, burada, faiz
ödemeleriyle, bu kredileri yapılandırmayla bizim esnafımızı
ancak palyatif olarak rahatlatmış oluruz. Bu, trafikte şuna
benzer: 1inci kavşağı yaparsınız, oradan geçen
arabalar 2nci kavşakta sıraya girmeye başlar. Yani bu
ertelemeden sonra, üç ay sonra, dört ay sonra da göreceksiniz, Türkiyede
ekonomik meseleler, iflas eden esnaflar, evine ekmek götüremeyen yüzlerce
işsiz insanla yüz göz olacağız, karşı
karşıya kalacağız. Devlet sosyal devlettir, burada
karşılıksız yardım yapması gerekiyor, bu
kredilerin faizlerini kendisi ödemek üzere bunu yapılandırması
gerekiyor.
Şimdi, diğer taraftan, tabii, bugün birlik
ve beraberlik içerisinde olmalıyız. Bugün birlik ve beraberlik
içerisinde olmamız lazım gelen günleri yaşıyoruz. Peki,
Parlamentoda bugün bu meseleyi konuşurken Sayın
Cumhurbaşkanımızın, madem birlik ve beraberlik içinde
hareket ediyoruz, bütün muhalefet parti liderlerini çağırıp Ya,
bu mesele dünyada önemli bir mevzi kazanmış bir meseledir. Gelin
bakalım, bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz, ne tür önerileriniz
var, nelere dikkat etmemiz lazım? gibi
Biz beklerdik ki madem birlik ve
beraberlik içinde bu işleri yapacağız, hiç olmazsa muhalefetin
de bir fikrinin alınması gerekirdi. Bugün bakın, siz
ısrarla Uluslararası anlaşmaları konuşalım. diye
ifade ediyorsunuz ama biz ülkenin gündemini konuşuyoruz. Bugün ülkenin
gündeminde uluslararası anlaşmalar değil, coronavirüs var,
esnafın durumu var, çalışanların durumu var,
sağlıkçıların durumu var, bunları görüşmemiz
lazım. Yani isteseniz de suyu mecrasından
dışarıya çıkaramazsınız ama bütün bunlara
rağmen diyoruz ki: Tamam, yine birlik ve beraberlik içinde olalım.
Gün, dayanışma günüdür; gün, birlik ve beraber olma günüdür.
Şimdi,
kampanyalar düzenledik. Güzel, tabii ki bu kampanyalar olmalı ama
şunu söyleyeyim: Bizim bu kampanyalar konusunda sicilimiz o kadar bozuk ki
insanlar artık bir şeye yardım etmekten imtina eder hâle
geldiler. Neleri yaşadık? Bir
cemaat faciası yaşadık. Aynı, buna paralel olarak Deniz
Feneri meselesi yaşandı. Aynı, buna paralel olarak
Beşiktaştaki şehit polisler için toplanan paralar meselesini
yaşadık. Aynı şekilde, 15 Temmuz şehitleri ve gazileri
için toplanan paralarla ilgili sorunlar yaşıyoruz. Değerli
arkadaşlar, aynı, paralelinde, Kızılay, 8 milyon
dolarlık bir yardımı alıyor, bir başka vakfa 60-70 bin
dolar eksiğiyle aktarıyor.
Arkadaşlar,
bunlar, inanın insanların Kızılaya, kurum ve
kuruluşlara olan güvenini zedeliyor, insanların yardım etme
duygularını törpülüyor. Tabii ki bugün yardımlaşalım.
Bırakın, insanlar belediyeler üzerinden mi yardım etmek istiyor,
başka kurum ve sivil toplum kuruluşları üzerinden mi yardım
etmek istiyor
Sizin, insanları nasıl yardım etmek
istediğine dair yönlendirmeye bence hakkınız ve hukukunuz yok.
İnsanlar içinden geldiği gibi, hangi sivil toplum kuruluşu
üzerinden yardım etmek istiyorsa bunu rahatlıkla yapabilmeli.
Yine, şunu da
söyleyeyim: Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanımızın
düzenlendiği kampanyalarda yapılan yardımların, ister ferdî
yapın ister şirketleriniz üzerinden yapın, tamamı vergiden
düşülüyor. Dolayısıyla o anlı şanlı
firmaların bu amaçla yaptığı katkıların
simitçinin 10 lirayla yaptığı katkıdan daha değersiz
olduğunu ben bu kürsüden ifade ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Onun için, değerli
arkadaşlar, burada gönülden yapılan yardım önemlidir; bunun
elçisinin melçisinin kim olduğunun hiçbir önemi yok ama yine de biz,
bugün, bu yardımlara gayet tabii ki devam edeceğiz; belediyelerimiz
üzerinden, sivil toplum kuruluşları üzerinden devam edeceğiz ama
unutmayalım ki bugün esnafımızın, özellikle çiftçimizin
Bakın, süre olmadığı için ifade
edemiyorum ama Sayın Başkanım, bir dakika bana müsaade
ederseniz
Bunun arkasından gıda meselesi gelecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) Toparlıyorum
Başkanım. Martın sonunda, marttan itibaren ekim zamanı.
Tarlalarda şu an çiftçilerimiz ekinlerini ekiyorlar. Bakın, bundan
sonra savunma sanayimiz ne kadar stratejikse, sağlıktaki o
gördüğünüz solunum cihazı ne kadar stratejikse, o maskeler ne kadar
stratejikse, gıda da en az onun kadar stratejik ve bugün harcamaların
önemli bir kısmının gıdaya olduğunu hepimiz biliyoruz.
E, o zaman bugün daha önümüzdeki
Belki mevcut stoklar götürür, götürebilir ama
biliyorsunuz biz tarımda da çok ciddi ithalatla karşı
karşıyayız. Burada sıralamayalım.
Dolayısıyla gün bugün, gelin çiftçimizi de
destekleyelim, çiftçinin girdilerini de destekleyelim; mazot
fiyatını, gübre fiyatını özellikle ham maddeye dayalı
rakamlarla ilgili bunlara da bir katkı sağlayalım ki hiç olmazsa
gıda güvenliği açısından ülkenin önümüzdeki günlerde çok
ciddi problemi olmasın diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Madde üzerinde ikinci söz talebi,
gruplar adına Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Sayın Oya Ersoya ait. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA OYA ERSOY (İstanbul)
Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, coronavirüs salgını dünya
haritasına göre Türkiye, dört gün önce 15nci sıradaydı, üç gün
önce 14üncü sıraya, iki gün önce 13, şimdi de dün itibarıyla
10uncu sıraya geldik. Çinde virüs haberleri duyulduğu andan
itibaren bu, aralık sonuna tekabül ediyor- biz, bize hiç
uğrayamayacak diye düşündük ve böyle davrandık. Arkasından,
ocak ve şubatta tüm çevre ülkelerde bu duyulmaya başlandı ve tüm
dünyada salgın konuşulmaya başlandı ama Türkiyede iktidar
başka şeylerle uğraşıyordu. Üç ay boyunca ne
yapıyordu? Libya, Suriye, mültecileri Avrupaya gönderme gibi işlerle
uğraşılıyordu bu ülkede.
Bakın, Ankarada karantinada tutulan umrecilerin
testleri pozitif çıktı ve bugün itibarıyla sosyal medyaya
onların, pozitif çıkmayanların, kendi memleketlerine gönderilme
görüntüleri düştü ve bunların her birinde yığınla
insan saatlerce otobüs bekliyor otogarlarda. Şimdi, şunu sormak
istiyorum: Salgın tehlikesini bildiğiniz hâlde -bu arada
iktidarın tek iyi yaptığı şey bir Bilim Kurulu
oluşturmaktı- bu Bilim Kurulunun umre gidişlerine ilişkin
bir uyarısı oldu mu? Ve bunları dinleyip dinlemediğiniz
İkincisi, futbol maçları; şimdi,
futbol maçları da iptal edilmedi ve üstüne üstlük buralarda da testleri
pozitif çıkanlar oldu. Şimdi, 21 bin kişi ülkeye umreden geldi
ve ülkenin dört bir yanına dağıldı; artık bu saatten
sonra kontrolü kaybettiniz. Burada, yıllardır, Laiklik
yaşamsaldır. diyoruz, bunu bir kez daha -bunun üzerine de- ifade
etmek istiyorum. Evet, herkes görüyor ki eğer biz laik bir ülkede
yaşıyor olsaydık, bu konuda bir karar alma konusunda iktidar
küçücük bir tereddüt bile etmezdi. Şu ana kadar coronaya karşı
halkı koruyan en ufak bir tedbir alınmadı. Biz, bu kürsülerden
iki haftadır konuşuyoruz Gelin, coronaya karşı halkı
koruyacak tedbirler alalım. diye ve siz ne yaptınız?
Halkı, bireysel sorumluluğa davet ettiniz, Ekonomik İstikrar
Kalkanı adı altında patronlara 100 milyar lira para ayırdınız,
peki ne oldu o geçtiğimiz hafta çıkan yasadan sonra? Şehirler
arası uçak biletlerinde KDVyi yüzde 1e indirdiniz. Şimdi, bu hafta
itibarıyla uçakları iptal etmek zorunda kaldınız. Evet,
hesapsız ve kitapsız hareket ediyorsunuz, durumun ciddiyetinin
farkında değilsiniz, sırf hava yolu şirketlerine kaynak
aktarmak için bunu yaptınız, virüse karşı şehirler
arası trafiği engellemeniz gerekirken teşvik ettiniz ve durum
ortada, uçuşlar iptal oldu. Ben bir kez daha, ısrarla Şirket
kurtarmayı bırakın, halkı kurtarın. diyorum.
Şimdi de yardım çağrıları
yapıyorsunuz yardım adı altında salma salıyorsunuz
aslında. Bakın, bu, BOTAŞtan cep telefonlarına gönderilen
mesaj; bu da Yargıtay Başkanlığının duyurusu.
Bağış dediğiniz gönüllü olur. Bağış
dediğiniz salma salarak olmaz. Şimdi, halk can derdinde, siz Kanal
İstanbul ihalesi açtınız; şimdi de halk can derdinde, siz
bu ülkede bağış kavgası başlattınız çünkü
derdiniz, kendi iktidarınızı korumak. Herhangi bir iktidar,
normal bir iktidar olsa bu konuda yardım toplayan,
dayanışmayı örgütleyen herkese, kalkar, teşekkür eder ve
coronayla uğraşmak yerine mücadele edenlerle
uğraşmazdı. Şimdi, Soylu itiraf etti, dedi ki: Ben
yardım topluyorum. derseniz başka devlet, yeni hükûmet
oluşturmak istiyorsunuz demektir. Bu bir itiraf. Halk kendi
dayanışmasını zaten gösteriyor. Burada sizin işiniz
yardım toplamak değil, kendi işinizin gereğini yapın.
Mesela, eğer bir bütçe oluşturmak
istiyorsanız coronavirüs salgınıyla mücadele için, buyurun,
önce, milyarlarca vergi borcunu sildiğiniz şirketlerden
başlayın. Burada şirketlerin listesi var; bu, sosyal medyada da
bol miktarda dolandı. İyi bakınız, kimlere, hangi
şirketlere rapor tutulmuş, uzlaşılan tutar neymiş ve
indirim yüzdesi neymiş?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sosyal medyayı
kaynak almayın, yanlış haber.
OYA ERSOY (Devamla) Mesela Cengiz
İnşaat, indirim oranı yüzde 100, verginin tamamı
affedilmiş. Mesela, Gün-Er İnşaat aynı şekilde,
TÜVTÜRK aynı şekilde.
Evet değerli milletvekilleri, sadece bunlar
değil. Aynı zamanda, kamu-özel iş birliği adı
altında geçmediğimiz köprüler, otoyollar,
kullanmadığımız havalimanları için şirketlerinize
artık boş yere ödeme yapmaktan vazgeçin.
Bu ülkede İşsizlik Fonu var, Varlık
Fonu var, o kefen parası olan ihtiyat akçesi var, o fonlar bugünler
içindir, bunları halk için kullanın. Yani, diyorum ki: Halkın
bütçesini halk için kullanın; halk sadaka değil kendi
hakkını istiyor, halka sadaka değil kendi hakkını
verin, hakkı olanı verin. Halkın en temel yaşamsal
ihtiyaçları, gıda sağlığı, beslenme
güvenliği için bu bütçeyi kullanın.
Evet, üç ayda şirket patronları ölmez ama
halkın yaşaması için yapılacaklar belli: Bir: Kritik
olmayan sektörlere ücretli izin verilecek.
Bakın, bu da İstanbul Ömerlide bir
şantiye işçilerine imzalatılan taahhütname. Bu taahhütnamede
işçilere deniyor ki: Herhangi bir hastalık, ölüm olursa
şirketin sorumlu olmadığına dair taahhütnameyi
imzalayacaksınız. İşçiler bunu imzalamadığı
takdirde işten atılmayla tehdit ediliyor. Muhtelif fotoğraflar
var onları şimdi göstermeyeceğim ama biz burada fiziki mesafeyi
koruyarak otururken, işçiler yığınlar hâlinde yan yana, dip
dibe yemekhane kuyruklarında ve çalışmalarını yapmaya
devam ediyorlar.
İki: İşten çıkarılmalar
derhâl yasaklanacak. Faturaların ertelenmesi çözüm değil, halkın
en temel ihtiyaçları, elektrik, su, doğal gaz parasız olacak.
Halkın ne yeyip ne içeceğine dair İşsizlik Fonunda bulunan
131 milyar lirayı aşkın kaynağın sadece bir bölümünün
kullanımıyla üç ay boyunca 15 milyon işçiye asgari ücret
düzeyinde destek sağlanabilir.
Şimdi, evet, corona herkese eşit
davranıyor ama tespit ve tedavide herkes eşit değil.
Eşitsizliğin kaynağı da sizsiniz, sizin
yarattığınız sağlık ortamı. Zenginler en
ufak bir belirtide gidip testlerini yaptırır, pozitiflerse beş
yıldızlı hastanelerde yatarlar ve tedavilerini olurlar.
Halka ise ne düşüyor biliyor musunuz?
İşte, bunlar düşüyor. İstanbul Bakırköy Dr. Sadi Konuk
Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Buyurun, bunlar acil servis, yine
yığınla hastanın birlikte olduğu yerler bunlar.
RECEP ÖZEL (Isparta) Hastane bunları
yalanladı.
OYA ERSOY (Devamla) Bakın, madem böyle
diyorsunuz, gelin, burada, hemen şimdi bütün parti gruplarından 1er
kişi -ben varım, biz varız- yarından itibaren hastanelere
gidelim. Yarını bile beklemeyelim, buradan hemen çıkalım,
bütün kamu hastanelerini dolaşalım; durum neymiş?
LEYLA ŞAHİN USTA (Konya)
Dolaşalım.
OYA ERSOY (Devamla) Sadi Konuk Hastanesinde
başhekim herhangi bir maske olmadan dolaşıyor ve orada
sağlık çalışanlarına maske
dağıtılıyor Bir ay boyunca bunu
kullanacaksınız. deniyor, Alkolle temizleyin. deniyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) Yok ya!
OYA ERSOY (Devamla) Gelin, gidip bakalım.
Şimdi, bir de Covid-19 testleriyle oynayanlar
var kahkahalar eşliğinde. Yandaş Ethem Sancakın
yeğeni Murat Sancak, vatandaşın bulamadığı
testlerle birlikte çay kahve eşliğinde oyun oynuyor. Yine, Sağlık
Bakanlığındaki dostları sayesinde hastaneye yatıp
teste ulaşanlar var; Abdülkadir Özkan gibi.
Özel hastanelerin pandemi hastanesi ilan edilmesi
ne anlama geliyor? diye sormak istiyorum çünkü özel hastaneler hâlâ
insanlardan para almaya devam ediyor. Burada yapılacak şey,
sağlık sistemini güçlendirmek, herkese parasız,
ulaşılabilir ve nitelikli sağlık hizmetini derhâl, hemen,
şimdi sağlamak. Ama siz bildiğinizi yapmaya devam ediyorsunuz.
Şimdi, bugüne kadar koruma alanlarındaki
doğal alanları yapılaşmaya açtınız. Salda
Gölünde inşaat başladı, 8 HDPli belediye başkanımızı
aldınız görevden ve kayyum atadınız. Gerçekleri
söyleyenleri gözaltı tehdidiyle, polisle, yargı sopasıyla
susturmaya çalışıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OYA ERSOY (Devamla) Ek süre rica ediyorum.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Ersoy.
OYA ERSOY (Devamla) İzmir Tabip
Odasının rapor paylaştığı sosyal medya
hesaplarına erişim engeli getirdiniz. Yine, sosyal medya
hesaplarında kendi görüntüsünü çekip paylaşan tır şoförünün
söylediklerine kulak asmak yerine onu gözaltına aldınız. Diyordu
ki tır şoförü: Evde kal. diyorsunuz, nasıl olacak? Emekli
değilim, memur değilim, zengin değilim; işçiyim.
Çalışmazsam ekmek yok. Bu sözler gerçekler, eğer siz kendinize
güveniyorsanız gerçeklere bu kadar tahammülsüz olmazsınız. Yapacağınız
şey, gerekli tedbirleri almak.
Buradan sürem bitmek üzere olduğu için son
olarak söylüyorum. İdari
kararlarla, genelgelerle, kararnamelerle süreci yönetemezsiniz. Bakın,
bugün bir yazı geldi, artık
burada nöbetçi Bakan uygulamasına da son verilmiş. Eğer
Bakanlar görevini yapmazsa, milletvekilleri olarak bizler görevimizi yapmazsak
sağlık işçilerine, temizlik işçilerine Kalkın, siz en
ön saflarda çalışın. diyemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ersoy, teşekkür
ediyorum. İlave süreniz de doldu.
OYA ERSOY (Devamla) - O yüzden yapılacak
şey Maaşlarımızdan para veriyoruz. değil, eğer
burada çalışmıyorsak milletvekillerine de maaşı
ödenmesin. Burada, halkın bağışa, sadakaya değil,
kendi haklarını almaya ihtiyacı var.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan, bir
açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN Sayın Turan, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
5.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Oya Ersoyun
görüşülmekte olan 85 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1inci
maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın
Başkanım, neresini düzelteceğimi inanın bilemedim.
OYA ERSOY (İstanbul) Kendinizi
düzelteceksiniz önce.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - İzin verirseniz
beş on dakika konuşma hakkım vardır diye düşünüyorum
çünkü çok garip konuşma oldu. Artık kızmak, darılmak
değil, tebessümle izliyoruz konuşmaları. Yani hepsi problem, hepsi
ihtimal dışı.
Bakınız, Sayın Başkan,
örneğin, umreciler
OYA ERSOY (İstanbul) Ağlanacak hâlinize
gülüyorsunuz, ağlanacak hâlinize. İnsan hayatı; insan
hayatını koruyacaksınız, iktidarınızı
değil.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ayıp ya!
Bırak muhalefet konuşsun ya!
BAŞKAN Sayın Ersoy, bakın, siz
konuşurken hiç müdahale eden olmadı, lütfen
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hanımefendi,
dinlemezseniz yanlışınız var mı, belki
anlayamazsınız.
OYA ERSOY (İstanbul) Hanımefendi
değil
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Beyefendi mi
diyeceğim, ne diyeceğim?
OYA ERSOY (İstanbul) Vekil desen yeter.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Vekil,
dinlerseniz belki hatanız varsa revize etme imkânı bulursunuz, bir
izin verin bir dakika.
Bakınız, Umreciler
dağıtıldı, tedbir alınmadı. Bu külliyen yalan
Sayın Başkan. İlk bu konu gündem olduğundan bugüne kadar
tüm umrecilerimiz, o ziyareti yapan insanlarımız evlerinde
karantinaya alındı, aile hekimlerimizin özel takibinde evlerinde
karantinaya alındılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sonraki artma döneminde
tüm umrecilerimizin -ki binlerce ifade edilen- hepsi yurtlarımızda
misafir edildiler. On dört günün bitiminde eğer testleri negatifse
evlerine gönderildi
MURAT EMİR (Ankara) Yok
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bugün gönderildi Murat
Bey.
Yine takibimiz devam ediyor. Bugün eğer
pozitifse karantina süresi uzatıldı. Yani Avrupanın,
dünyanın çok farklı ülkelerine ziyaretler yapan
arkadaşlarımız, vatandaşlarımız varken sadece bir
sosyal kesimi risk olarak göstermek de bana çok garip geldi Sayın
Başkan.
Onun dışında, patronlara 100 bin lira
para verildiği iddiası, bu da külliyen yalan. Onun tüm
karşılığı işçimiz,
çalışanımız, orta gelir grubumuz. Madem böyleydi de bu
kanun yani 100 milyarın dağıtımına izin veren bu kanun
bu Mecliste gururla, hepimizin ittifakıyla bir günde geçmedi mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) O zaman sizin Grup
Başkan Vekilleriniz geçen hafta 100 milyarı zenginlere verdiklerine
imza atmış oldu. Böyle bir şey olabilir mi? Ya siz Meclisi takip
etmiyorsunuz ya da partinizi takip etmiyorsunuz.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Grup
Başkan Vekilleri mi yönetiyor ülkeyi?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Onların hepsi
vatandaşımızın lehine olan düzenlemelerdi; tüm
arkadaşlarımız, partilerimiz bir arada bunu yaptılar, siz
dâhil.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Siz bir torba yapıyorsunuz, mecburen, halkın yararına
olduğu için
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Onun
dışında, Sayın Başkan, sosyal medyadan bir evrak
çıkarıp Bunlar vergi affına tabi tutulan şirketler. demek
trollüğün başka bir versiyonu. Bir vekil sosyal medyadan
evrakları paylaşır mı Allah aşkına! Sorarsın
Bakana, incelersin, alırsın, bunu paylaşırsın.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Hiçbir
sorumuz cevaplandırılmıyor. Bakanlar soruları
cevaplamıyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yanlış varsa
beraber takip edip kınarız ama sosyal medyada her gün yalanlanan, her
gün dalga geçilen bir belgeyi alıp da gerçek diye
paylaşırsanız bu, vekillik onuruyla, Meclisin adabıyla
açıklanamaz. Yapmayın ne olur Sayın Vekilim.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Nasıl bir sakıncası var?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Onun
dışında, Sayın Başkan, bir evrak daha gösterdi
sayın hatip, hastane fotoğrafı gösterdi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Böyle bir usul
yok Sayın Başkan.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Böyle bir usul var mı?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hastane
yalanlamış, belgesi burada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Sayın Başkan, her şeye cevap veriyor. Böyle bir şey
olabilir mi? Madde, madde
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bitiremedim.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Turan.
OYA ERSOY (İstanbul) Siyaset Meydanı
yapalım, buyurun; Siyaset Meydanı yapalım, buyurun; beraber
tartışalım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Vay, vay, vay;
rahatsız mı oldunuz?
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Hayır, bu konuşmanın üzerinden konuşma yapıyor
Sayın Başkan. Usule aykırı bu yaptığı.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
hastane yalanlamış, hastane Böyle bir şey yok. demiş ve
bunu hâlâ belge diye burada paylaşıyor. Sayın Vekil, bura ciddi
bir müessese. Gidin Twitterda bunu paylaşın, burada bu iş
olmaz. Böyle yalan belgelerle olur mu böyle bir şey!
OYA ERSOY (İstanbul) Twitter buradan daha
ciddi bir müessese şu an, sizin söylediklerinizden.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Onun
dışında, zengine imkân varmış, fakire yokmuş.
Bakın, eski Türkiyede bu olabilir ama şimdi bütün
insanlarımızın hepsi -zengin-fakir,
BAĞ-KURlu-sigortalı, işçi-memur- aynı hastaneden istifade
edebiliyor Sayın Başkan.
Teşekkür ediyorum.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) - Sayın Başkan, sataşmaya, hakarete
söyler; her şeye cevap veriyor.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Bizi
şu anda Türkiye seyrediyor, izliyor ve dinliyor, takip ediyor.
BAŞKAN Müsaade ediniz arkadaşlar,
müsaade ediniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)- Peki, vermeyelim bundan
sonra, siz konuşun, biz cevap vermeyelim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sen konuş,
sabaha kadar otur, konuş.
BAŞKAN Değerli milletvekilleri...
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT
(Muş) Her eleştiriye cevap
mı vereceksiniz?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
6.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, konuşma yeri olan Meclisin
zamanının gereksiz polemiklerle işgal edilmesini doğru
bulmadığına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yaptığı basın toplantısında Biz Bize Yeteriz
Türkiyem bağış kampanyasına zorunlu katılım
uygulandığına dikkat çektiğine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım, sınırsızca konuşma talep ediyorum,
peşinen.
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) İki dakika
konuşsun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Onun için bir
dakika, bir dakika açmaktansa süresiz açın konuşayım Sayın Başkan.
Böyle bir şey olabilir mi ya! Şimdi
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Kürsüye mi çıkayım
o zaman?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ama öyle bir şey
olur mu ya?
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Siz neden söz aldınız ben merak ediyorum. 60a göre
değil, sataşmadan değil. Sayın Başkanın Grup
Başkan Vekillerine, gruplara olan saygısından dolayı
toleransını böyle kullanarak, on dakika yerinden her
konuşmacıya yorum yaparak Meclisi çalıştıramayız
ki Sayın Turan. Evet, bir sataşma vardır, bir katkı
gerekir, tamam, ben saygı ve anlayışla
Biz raf elması
değiliz ki burada, bak, zaman ekonomisi ve corona tehdidi nedeniyle
Meclisin süratli çalışması için bir gayret ve çaba içindeyiz.
BEKİR KUVVET ERİM
(Aydın) Yalan
söylüyor, yalan.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Kim yalan
söylüyor?
BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) Siz
değil ya.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Siz değil, siz
değil.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Yalancısınız, yalancı.
MURAT ÇEPNİ (İzmir) Hayatınız
yalan, hayatınız.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Efendim, kabul etmezsiniz falan, benim şimdi söyleyeceğim bir
şey var Sayın Başkan.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT
(Muş) İade ediyoruz
misliyle.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Yalan söylüyor.
denince 5 bin lira yazıyor tazminat davası açılırsa,
bilginiz olsun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Doğru söylemiyor.
diye de
HALİL ETYEMEZ (Konya) Tehdit ediyorlar ya.
BAŞKAN Sayın Altay, siz de Sayın
Erimi buldunuz yani bunun için.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şimdi, bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisi Basın Bürosunda bir basın
toplantısı yaptım, Corona dayanışmasını
elbette milletçe, devletçe yapacağız, yürüteceğiz ama corona
dayanışmasını corona haracına ve corona vergisine
dönüştürmenin bir âlemi yok. dedim, birkaç tane de örnek gösterdim. Bir
tanesi şuydu: Adıyaman Valisi şöyle bir yazı
yazmış: Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan, yevmiyeyle geçim sürdüren kesimler başta olmak üzere,
Covid-19 hastalığına karşı alınan tedbirlerden dolayı
mağdur olan dar gelirli vatandaşlarımıza ilave destek
sağlamak amacıyla Biz Bize Yeteriz Türkiyem. diyerek -evet ben de
katılıyorum tabii ki- Millî Dayanışma Kampanyası
başlatmış, kampanyayla ilgili Aile Çalışma ve Sosyal
Hizmetler Bakanlığının Covid-19 bağış hesap
numaraları aşağıda sunulmuş olup buraya kadar bir
sorun yok- kampanyaya destek olmak amacıyla okul ve
kurumlarımızda toplanan yardım paralarının ilgili
hesap numaralarına yatırıldığına dair banka
dekontlarının müdürlüğümüze gönderilmesi hususunda gereğini
rica ederim. Yani haraç istemiş. Sayın Cumhurbaşkanı da
kızıyor Devlet böyle haraç istemez, bu konuda dilenci durumuna
kendini düşürmez. deyince. Fakat Meclis niye var? Meclis bunun için var.
Biz bu konuyu bugün Mecliste gündeme getirince aynı Ahmet Alagöz hemen
saat 14.05te yeni bir tamim yayınlamış ve bu tamimde bu sefer
dekontların müdürlüklerine gönderilmemesini istemiş. Bu Ahmet
Alagöze hitap ediyorum buradan yani ağzımı da bozmak
istemiyorum ama işgüzarlığa, riyakârlığa,
edepsizliğe pes diyorum sadece. İşte, daha önce bizim elimize
geçen hangi kamera bilmiyorum da- bu yazı için Türkiye Büyük Millet
Meclisinde Bunun adı edepsizliktir. denince Ahmet Alagöz -Vali
adına yazmış, Millî Eğitim Müdürü olabilir- hemen bunu
düzeltmiş. İşte, Meclis bunun için var arkadaşlar, Meclis
konuşma yeridir. Mecliste her şey konuşulur ve yapılan
yanlışlardan yürütme ya da yürütmenin bürokratları döner.
Sayın Turan her söze, eleştirel her konuşmaya cevap verme
âdetine de biraz ara versin diye bu vesileyle söz aldım, bunu da belirttim
ama bu iyi oldu, vesile oldu.
İşte, Sayın Bülent Turan, Meclis
konuşma yeri olduğu için bu sorunlar sonradan geç de olsa düzeliyor.
Bırakın millet konuşsun, düşünce özgürlüğü var,
ifadeyi hürriyet var, bırakın konuşsun. Sizi
eleştirirlerse, haksız eleştiri varsa çıkın, cevap
verin. Hem siz birinci partisiniz. Burada Şu kadar uluslararası
anlaşmayı şu kadar kısa sürede geçirelim. diyorsunuz,
ondan sonra Meclisin zamanını, mesaisini gereksiz polemiklerle
işgal ediyorsunuz. Bunu da doğru bulmadığımı
beyan ediyorum.
Sayın Başkan, size de müsamahanız ve
konuşma özgürlüğüne olan saygınızdan dolayı
teşekkür ediyorum efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Turan, müsaade ederseniz
Sayın Tiryaki var sırada.
Sayın Tirkayi, buyurun.
7.-
Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin, Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve iktidarı yapılan eleştirilerle ilgili önlem
almaya çağırdığına, kurumların bağış
kampanyası için alt limit belirleyerek para topladığına
ilişkin açıklaması
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ
(Batman)
Sayın Başkan, önce, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan
Vekili hatibimize Yalan söylüyorsunuz. dedi; bu, bir sataşma, hatibimiz
kürsüden cevap hakkını kullanacak. Ayrıca grubumuzu itham eden
sözler var, ona da birkaç şey söylemek istiyorum müsaade ederseniz.
BAŞKAN Yalancı demedi de,
Söyledikleri doğru değil. dedi.
OYA ERSOY (İstanbul) Hayır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yalancı. demedim
Sayın Başkan, Belgeler yanlış. dedim Sayın
Başkan.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Söyledikleriniz yalan, söylediklerinizin hepsi yalan.
BAŞKAN O, yalancı anlamına gelmiyor
yani.
OYA ERSOY (İstanbul) Hayır.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş)
Ya, yumuşatıyorsunuz Başkan, ya.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Nezaketinizden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Biz öyle
anlayalım Başkanım.
BAŞKAN Siz devam edin, buyurun.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Teşekkür ederim.
Şimdi, Atfedilen belge gerçek mi? diye
soruyor milletvekilimiz. Yani Böyle bir belge dolaşıyor, bu büyük
şirketlere yüzde 90-95, yüzde 100 oranında vergi affı
getirdiniz. diyor. Bu, doğru mu yanlış mı buna cevap
vereceksiniz, Böyle bir şey yok. diyeceksiniz. Ama asıl sorun
şu: Bu 5 büyük şirketin Türkiyedeki bütün ihaleleri aldığını
herkes biliyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, beşli
çete.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Yani
diyelim ki son on yılda, on beş yılda 1 trilyonluk ihale
verilmişse eğer, bu 1 trilyonluk ihalenin hepsi neredeyse,
tamamı bu 5 şirkete verilmiş. Bu, doğru mu değil mi?
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Yüzde yüz
doğru.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Yani
bunların dışında bu ülkede hiç mi şirket yok, hiç mi
kimse inşaat yapmayı bilmiyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hadi, buna cevap
ver.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Onların istediği biçimde teklif hazırlıyorsunuz, bunu
herkes biliyor, onların beğenmediği teklifleri geri çekip
düzeltiyorsunuz; bu, bu kadar açık bir gerçek.
Şimdi, hastane meselesi; bir tane hastane
görüntüsü dolaşıyor. Biri diyor Urfa biri diyor Aydın birisi
diyor başka bir şehir. Yeri sorun değil. Orası hastane
değil mi, otobüs durağı mı, o görüntü nerede çekildi? Bu,
coronavirüsten sonra çekilmiş bir görüntü değil mi? Hastanelerimiz
bomboş mu, yoğun bakımda hiç hasta yatmıyor mu? Yani,
arkadaşlarımız veya milletvekillerimiz hastanelerin bu içler
acısı durumunu gösterirken yanlış bir şey mi
söylüyorlar? O hastane değil de bu hastanedir ama sonuçta
hastanelerimizin, acil servislerin, yoğun bakımların
tıklım tıklım olduğunu herkes biliyor, sadece bunun
için gerekli önlemleri alalım diyoruz.
Şimdi, 100 milyarlık yardımı
herkes birlikte destekledi. diyorsunuz ya, bir torba yasa getirdiniz ve bu
torba yasada özellikle KOBİlerin desteklenmesine ilişkin bir madde
vardı ve henüz bu madde görüşülmeden sanki yeni bir şeymiş
gibi 100 milyarlık paket açıklıyoruz. dedi
Cumhurbaşkanı, daha henüz burada yasa geçmeden. Yani emir telakki
ettiniz, o 15 milyarı 30 milyara, 45 milyara çıkardınız, bu
desteğe kimse karşı çıkmadı, bu kadar açık bir
şey. Yani bu bizim teklifimizmiş gibi, biz sermayeye para
aktarılmasını destekliyormuşuz gibi bir
yansıtmanızın doğru olmadığını
düşünüyorum.
Şimdi, son olarak şunu söyleyeyim: Yani
her şey tozpembe, her şey güllük gülistanlık, biz
abartıyoruz, öyle mi?
RECEP ÖZEL (Isparta) Öyle bir şey yok.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Ya,
arkadaşlar, vaka sayılarına bakın ya, günde 2 bin tane yeni
hasta vakası görülüyor. On gün, on beş gün, yirmi gün sonra hangi
rakamlara geleceğiz biliyor musunuz? Gerçekten bu ülkede yaşayan
herkes bundan ciddi kaygılar duyuyor. Bu yüzden bu tür eleştirilerle
ilgili ciddi bir şekilde önlem almaya çağırıyorum.
Bir de, son olarak şunu söyleyeyim: Kurumlar
neredeyse zorla para topluyor arkadaşlar. Alt miktar belirliyorlar ya.
Bunu kim yapıyor biliyor musunuz? Yargıtay yapıyor, Personel
100 TLden aşağı olmamak üzere, hâkim ve savcılar 1.000
TLden aşağı olmamak üzere yardım yapsın. diyorlar
ya, rayiç belirliyor Yargıtay arkadaşlar, böyle bir dönemden
geçiyoruz. Ve siz bizim eleştirellerimizi abartıyormuşuz gibi,
yalan dolu sözler söylüyormuşuz gibi söylüyorsunuz, bunu doğru
bulmuyorum.
Çok teşekkür ederim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hadi, yeter ya.
Beş dakika ara ver Başkan, ara ver.
BAŞKAN Efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yeter ya.
Konuşmacımız bekliyor.
BAŞKAN Sayın Turanı da dinleyeyim.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Sayın Başkan
OYA ERSOY (İstanbul) Sayın Başkan,
sataşmaya karşı söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Turan, buyurun.
8.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, usul ekonomisine riayet ederek az
konuşmaya özen gösterdiklerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Usul ekonomisi
gereği HDP'nin Grup Başkan Vekili arkadaşlarımıza
cevap vermeyeceğim, eyvallah. Ama Engin Beyin tatlı sert
takılmasına şunu demek isterim: Usul ekonomisine ne kadar çok
riayet ettiğimi en çok Engin Bey bilir. Bugün sözleşmelerde -14 tane
hedeflememize rağmen- bir tek söz almadık. Onun
dışında, sataşma oldu, Tüzük gereği kürsüye çıkma
hakkımız var, çıkmadık, buradan konuştuk.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben Çık,
konuş. diyorum zaten, buradan on dakika konuşuyorsun, oradan iki
dakika konuşacaksın.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Dolayısıyla az
konuşmaya dikkat ediyoruz. Ancak sahte belge
açıklayacaksınız, doğru olmayan bir beyanda
bulunacaksınız, Twitter belgesini vereceksiniz, toplam bir buçuk
dakika konuşmamıza da müdahale edeceksiniz; bu, doğru değil
Sayın Başkan.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır, bir
buçuk değil.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Bu müdahaleleri yaparken de
konuşmacıların konuşma içeriğinin doğru
olmadığını vurgulayalım ama yalan olduğunu
söyleyip bir tartışma ya da sataşmadan dolayı söz vermek
durumunda da bırakmayın kürsüyü.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın
Başkanım Doğru değil. dedim yahu.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ersoy.
Süreniz iki dakikadır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bir dakika
Hangi gerekçeyle konuşuyor?
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Tazminat ne
öder Sayın Başkanım?
ENGİN ALTAY (İstanbul) 5 bin lira gider.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Tamam, 5 bin
lira.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
eğer hanımefendi cevap verecekse -ki versin, saygı duyuyorum- o
zaman diğer arkadaş niye cevap verdi?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yalan söylüyor.
Dediniz.
BAŞKAN Müsaade eder misiniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Aynı konuyu
konuşuyoruz.
BAŞKAN Hayır.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Engin Bey
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yalan söylüyor.
dediniz ya.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Hayır, sizin
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Ben,
yalana yalan
ENGİN ALTAY (İstanbul) - 5 bin lira da
tazminat davası aldıracağız.
BAŞKAN Bir dakika
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Soru-cevaba döndüğü için
BAŞKAN Sayın Turan, o zaman bir bilgi
vereyim, müsaade edin.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Konuşsun Sayın
Başkan, razıyım ama doğru değil İç Tüzük
gereği.
BAŞKAN Müsaade edin. Sayın Oluç ile
Sayın Beştaş bir toplantı için
ayrıldıklarından Grup Başkan Vekiline vekâleten Sayın
Günay ile Sayın Tiryakiyi görevlendirdiler.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Biliyorum, Grup
Başkan Vekiliyim zaten.
Lütfen, Sayın Başkan, bu
uyarınız da gereksiz, şöyle gereksiz: Ben, zaten az önce
arkadaşımızla ilgili
Sayın Grup Başkan Vekili, konuyu
biliyorum.
BAŞKAN Yani ben açıklama
yapmayayım mı sizin bu söylediğinizden dolayı?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ama diyorum ki:
Konuşmayla ilgili eleştiriye cevabı Sayın Grup Başkan
Vekili verdi zaten, o zaman vekil niye konuşuyor? diyorum.
BAŞKAN Sayın Grup Başkan Vekili
aynı zamanda şunu söyledi: Sataşmadan dolayı da
arkadaşımızın da söz hakkı bakidir.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, evet.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Olur mu böyle
bir şey, size bile muhalefet yapıyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şimdiye
kadar bitmişti ya.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sonra, Engin Bey Bülent
Bey çok konuşuyor. diyor.
BAŞKAN Buyurun Sayın Ersoy.
OYA ERSOY (İstanbul) Bitti mi?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bitti.
BAŞKAN Sayın Ersoy, bitti, buyurun.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Oya Ersoyun, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OYA ERSOY (İstanbul) Sadece şunu
söyleyeceğim. Burada gösterdiğim hiçbir şeyi sizin ifadenizle
yalan olarak nitelendiremezsiniz. Bu halk gerçeklerin ne olduğunu, kimin
gerçeği söylediğini çok iyi biliyor. O yüzden sizin
ağzınıza değil kalkıp Türk Tabipleri Birliğine
bakıyor.
YUSUF BAŞER (Yozgat) Hadi oradan! Türk
Tabipleri Birliğini dikkate bile almıyor.
OYA ERSOY (Devamla) Hayır, hekimlerin ne
dediğine bakıyor ve o yüzden
siz buna yasaklama getirmek zorunda kalıyorsunuz. Artık
bırakın bunu. Bakın, uyarıyorum, şu an gülüyorsunuz,
ağlanacak hâlinize gülüyorsunuz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Gülüyorum, Twitterdan
belge sunuyorsunuz.
OYA ERSOY (Devamla) Bu, sizin herhangi bir
dönemdeki yaptıklarınızı tekrar etmenizi gerektirecek bir
süreç değil. Böyle kendi iktidarınızı da
koruyamazsınız, ekonomik kriz karşısında
yaptıklarınızı tekrar ederek...
RECEP ÖZEL (Isparta) Hadi oradan!
OYA ERSOY (Devamla) Aynen, aynen.
Neoliberal politikalarla sadaka
dağıtarak, dini kullanarak bu halka yedirdiğiniz gibi
yapamazsınız bu süreci, ölüm kalım süreci bu süreç. O yüzden
halkın sağlığı için gerekli önlemleri bu Meclis almak
zorunda, bu kadar net. Bu Meclis bu önlemleri almak zorunda. Ve bunu almayan
RECEP ÖZEL (Isparta) Hadi, al bakalım. Hadi,
al.
OYA ERSOY (Devamla) Hadi, al. ne demek, sen
almak zorundasın. Orada halkın adına oturuyorsan birlikte almak
zorunda bu Meclis. Yapılacaklar belli. Gelin, bunların her birini tek
tek yapalım. Deminden beri gösterdiklerime inanmıyorsanız -bu
Meclis ne güne duruyor, her grup kaç defa araştırma önergesi verdi-
yeniden öneriyorum. Gelin, hemen, hemen şimdi buradan çıkarak
hastaneleri dolaşalım; ben varım, sizi de davet ediyorum.
İyi çalışmalar. (HDP
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
Twitterdan belge olmaz.
BAŞKAN Sayın Turan, Twitterdan belge
olmayacağı kayıtlara geçti.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Teşekkür ediyorum
Başkanım, bir tanesiniz.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
2.-
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü
Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline
İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1595) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 85) (Devam)
BAŞKAN Gruplar adına son
konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Fikret
Şahin.
Buyurun Sayın Şahin. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FİKRET ŞAHİN
(Balıkesir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, coronavirüs
salgını sebebiyle hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet diliyorum, tedavileri devam
eden vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.
Evet, tüm dünyada olduğu gibi, biz de ülkemizde
coronavirüs salgınıyla mücadele vermeye çalışıyoruz.
Çalışıyoruz diyorum, keza, bu mücadele yeteri kadar mı?
Bunu da sormak zorundayım çünkü bir hekim gözüyle
baktığımız zaman, maalesef yeteri kadar mücadele
ettiğimiz kanısında değilim. Eksiklerimiz var ve bir an
önce bunları tamamlamak durumundayız. Bu eksiklikleri de iki
başlık altında toplayabiliriz: Bir, sağlık
hizmetlerindeki eksiklikler ve tamamlanması gerekenler; diğeri de,
sosyal hizmetler bakımından yapmamız gerekenler.
Sağlık hizmetlerindeki eksiklerin
başında, öncelikle, bu salgınla en ön safhada hayatları
pahasına mücadele eden sağlık personelimizin, sağlık
çalışanlarımızın kişisel koruyucu
ekipmanlarının eksikleri geliyor ve bir an önce bu eksikliklerin
tamamlanması hayati önem taşıyor. Bu vesileyle, sağlık
emekçileri arkadaşlarıma da hizmetlerinden dolayı çok
teşekkür ediyor, hepsine en derin minnet ve saygılarımı
ifade ediyorum.
Diğer bir husussa, coronavirüs enfeksiyonu
şüphesi olan hastalar ile kronik hastalıkları olan
hastaların başvurduğu hastaneler maalesef aynı,
ayrılmadı. Ayrılmadığı için de riskli grup ile
bulaşıcı grup aynı hastanede hizmet almak durumunda
kalıyorlar ve enfeksiyon artıyor. Aynı zamanda, bu salgın
esnasında en büyük risk altında olan sağlık
çalışanları da yine bu bulaşıyla yüz yüze
kalıyor. O nedenle, zaman kaybedilmeden hastanelerin
ayrılmasında büyük fayda var. Böylece hem riskli grupla
bulaşıcı grubu birbirinden ayırmış oluruz hem de
ileriki dönemlerde bu riskten sağlık personelinin de bir
kısmını koruyarak yedek bir sağlık personeli gücümüzü
de kronik hastalıklarla ilgilenen hastanelerde koruma altına
almış oluruz.
Diğer bir nokta ise, son zamanlarda da bir
hayli kamuoyunun gündemine geldi, özel
hastanelerin coronavirüslü hastaları kabulüne ait çekincelerle ilgili
haberler alıyoruz. Bu noktada gerekli önlemleri Bakanlığın
ivedilikle alması gerekmektedir. Ayrıca,
vatandaşlarımız normal bir sağlık problemi için dahi
hastaneye başvuramamaktadır ve bu özel hastanelerden de
rahatlıkla faydalanabilmesi açısından bir an önce
Bakanlığın özel hastanelerin almış oldukları
sağlık hizmetlerindeki ek katkı payını bu süreçte hiç
olmazsa kaldırması gerektiğini ivedilikle ifade etmek istiyorum.
Yine, özellikle yoğun bakım konusunda sıkıntılar
yaşıyoruz. Şehir hastaneleri açılırken kapatılan
hastanelerinin de hizmete uygun olanlarının bir an önce tekrar
hizmete alınarak yoğun bakım üniteleri hâline
dönüştürülmesinde büyük fayda var.
Yaşadığımız salgın
yine sosyal hizmetler alanında da eksiklikleri bize gösterdi.
Bakınız, bu salgın da tıpkı bir deprem gibi, sel
felaketi gibi bir felakettir, bir afettir. Ve bu felaket, afet
durumlarında Kızılay vatandaşlarımızın
nasıl barınma, yeme ve hijyen ihtiyaçlarını
karşılıyorsa aynen bu salgın da bir felakettir ve biz de
maalesef Kızılayı bu süreçte sahada göremiyoruz,
Kızılay mutlaka görevini yerine getirmelidir. Türkiyede göremediğimiz
Kızılayı, İtalyaya gemiyle yardım gönderirken,
İspanyaya uçakla yardım gönderirken görüyoruz. Bakınız,
dün Trump ne diyor biliyor musunuz: Ventilasyon cihazlarını yapmaya
başladık. Önce kendi ihtiyacımızı
karşılayacağız, daha sonra ihtiyacı olan ülkelere
vereceğiz. diyor. Ben Kızılayı bir milletvekili olarak
öncelikle kendi ülkemdeki kendi yoksul vatandaşlarıma hizmet ederken
görmek istiyorum. İtalyaya gemiyi daha sonra göndersin, İspanyaya
gemiyi daha sonra göndersin. Bu arada, Kızılay, evet,
dışarıya yardım götürürken vatandaşlar da iktidardan
yardım bekliyor. İktidar ne yapıyor? İktidar da yardım
kampanyası açarak vatandaştan fedakârlık bekliyor. Evet, iktidar
yetkililerine buradan seslenmek istiyorum: Bakınız, vatandaşlar
kimlerden fedakârlık bekliyor biliyor musunuz? Kamu-özel iş
birliği modeliyle Hazine garantili döviz bazında ödeme
yaptığınız otoyol, köprü, tünel, havaalanı ve
şehir hastaneleri işletmecilerinden, işte o bir avuç
müteahhitten, yandaş müteahhitlerden bu dönemde fedakârlık bekliyor
vatandaşımız. Yine, kimlerden fedakârlık bekliyor?
Kızılayı kullanarak vergiden mi kaçınıyor, vergi mi
kaçırıyor ne olduğu belli olmayan doğal gaz ve elektrik
dağıtım şirketlerinden fedakârlık bekliyor. Hiç
olmazsa vatandaşın faturalarını üç ay süreyle,
sıfır faizle ertelemelerini bekliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Şahin.
FİKRET ŞAHİN (Devamla) Ve yine,
vatandaşımız Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden,
TÜSİADdan, MÜSİADdan, TESK gibi kurumlardan vatandaşın
işsiz kalmaması yönünde fedakârlık bekliyor.
Vatandaş fedakârlık beklerken siz Biz
Bize Yeteriz Türkiyem kampanyası yapıyorsunuz. Evet, biz bize
yeteriz çünkü Kurtuluş Savaşını veren bir milletiz ama siz
maalesef 5 tane müteahhide on sekiz yıldır yetemediniz. Ne
diyorsunuz? Dünya 5ten büyüktür. Şimdi, işte Türkiye 5ten
büyüktürü gösterme zamanınız gelmiştir. Türkiyenin 5 tane
müteahhitten büyük olduğunu göreceğiz hep birlikte. O müteahhitlerden
vatandaş adına fedakârlık bekliyoruz ve bunu takip ediyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.04
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.20
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat ALTACA KAYIŞOĞLU
(Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 76ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
85 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
1inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk
söz, İYİ PARTİ Grubu adına Sayın İbrahim Halil
Orala aittir.
Buyurun Sayın Oral. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; uluslararası sözleşmeler hakkında
İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, küresel bir
salgın olarak ülkemizi de etkileyen coronavirus sebebiyle, dün
akşamki verilere göre 13.531 vatandaşımız enfekte
olmuş, maalesef 214 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.
Bu vesileyle, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yüce
Allahtan rahmet, yakınlarına ve milletimize
başsağlığı diliyorum.
Bu süreçte, üstün gayret ve fedakârlık gösteren
sağlık çalışanlarımıza teşekkürlerin en
güzeliyle Allah razı olsun diyorum.
Salgınla alakalı yapıcı
eleştiri olarak kabul edilmesini istediğim birkaç konuyu da ifade
etmek istiyorum. Öncelikle, aile hekimlerimiz başta olmak üzere bütün
sağlık çalışanlarımız steril maske, gözlük ve
tulum sıkıntısı çekmektedirler. Sayın Bakan Gönderiyoruz.
demektedir ama bize günde 10-15 sağlık çalışanı
ulaşmakta ve bu yöndeki sıkıntılarını dile
getirmektedirler. Eczacı arkadaşlarımız, kardeşlerimiz
kendilerine doktorların sürekli gelerek maske ve dezenfektan talep
ettiklerini ve onlar da maliyetine vermeye
çalıştıklarını anlatıyorlar. Bu durum Ankarada,
İstanbulda, Kırıkkalede ve diğer şehirlerimizde de
hep böyledir.
Sağlık çalışanlarımız
farklı bir kulvarda âdeta millî bir mücadele vermektedirler. Görünmeyen
bir düşmana karşı verilen mücadeledeki sağlık ordumuza
maske ulaştıramamak, Sakarya Savaşında orduya Silah yok,
kurşun yok. demek gibi bir şeydir.
Bir diğer husus da yakınlarının
bilgilendirilmesi konusudur. Ankara Şehir Hastanesinde, Zekai Tahir Burak
Hastanesinde bizzat takip ettiğim birkaç hastayla alakalı ne hasta
yakınları bilgi alabilmekte ne de biz
aradığımızda bize bilgi verilmektedir. Bu durum ülkede
korkuya ve paniğe sebep olmaktadır. En azından sürekli olmasa da
belli vakitlerde hasta yakınları bilgilendirilmelidir.
Aynı şekilde, hayatını kaybeden
vatandaşlarımızın definleriyle alakalı bir bilgi
kirliliği mevcuttur. Bazı vatandaşlarımız definlerin
kendilerine bilgi verilmeden yapıldığını hatta
rahmetlilerin yakınları, coronavirüs olduklarından dâhi bilgi
sahibi olmadıklarını bildirmektedirler. Sosyal medyada
doğruluğu teyide muhtaç görüntüler dolaşmakta, yol
kenarında, açık arazilerde definler yapıldığı
görülmektedir. Bunların aslı astarı tespit edilmeli ve topluma
doğru bilgi açıklanmalıdır. Bütün bu hususlarla
alakalı Sağlık Bakanlığımızın tetkikler
yapması ve çözüm üretmesi şarttır.
Kıymetli milletvekilleri, salgın bir
sağlık krizi yaratmıştır ancak hepimizin bildiği
gibi bunun bir de ekonomik boyutları vardır, bütün dünya bu ekonomik
boyutla yüzleşmektedir. Ancak başta Avrupa ülkeleri olmak üzere pek
çok devlet halkını mağdur etmeyecek tedbirler almaktadır ve
alabilmektedir. Hatta ekonomisi bizden geri olan Türk Cumhuriyetlerinde,
örneğin Kazakistanda sağlık çalışanlarına risk
durumuna göre 20 maaşa kadar prim verilmekte, Özbekistanda pek çok kamu
hizmeti ücretsiz hâle getirilmekte, Azerbaycanda devlet kasasında virüsle
mücadele fonu oluşturulmaktadır. Türkiyede ise durum faciadır.
Devlet, ekonomi kalkanı olarak açıkladığı tedbirlerde
palyatif çözümler sunmuş, büyük sermayeye kolaylık, vatandaşa
ise kolonya vereceğini söylemiştir. Büyük sermaye
kolaylıklarını görmekte ancak vatandaş daha
kolonyasına bile ulaşamamıştır. Avrupayı geçtim,
vaka sayıları çok az olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti,
Azerbaycan, Kırgızistan gibi ülkelerde sokağa çıkma
yasağı ilan edilirken Türkiyede hâlâ Herkes kendi OHALini ilan
etsin. denilmektedir. Üstüne üstlük tarih boyunca unutulmayacak, millet
vicdanında asla yarası kapanamayacak bir uygulamayı da dün
Sayın İçişleri Bakanından duymuş olduk. Millet
İttifakı tarafından kazanılan Ankara ve İstanbul
Büyükşehir Belediyelerinin Hükûmetten önce davranıp
başlattıkları dayanışma kampanyalarının
hesaplarına bloke konulmuştur. Cenab-ı Allah Kur'an-ı
Kerimde İyilikte ve hayırda yarışınız. buyurmaktadır,
iktidar ise resmen tek parti dönemindeki zihniyetle Yardım toplanacaksa
da bunu ancak biz toplarız. diyerek Nevzat Tandoğan kafasında
bir uygulama başlatmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, Belediye
Kanunu açıktır. Belediyeler hiçbir yoruma muhtaç olmayacak
şekilde bağış toplayabilir. Bu ortadayken,
hileişeriyeyle, bugün sivil toplum kuruluşlarına uygulanan yasal
düzenlemeyi belediyelere uygulamak çok açık bir yanlıştır.
İslam hukukunda, medeni hukukta ve evrensel hukukta, her zaman
söylediğim gibi, iki şey birbirinden farklıdır. Biri
kasıt, diğeri hatadır. Eğer İçişleri
Bakanlığı bu işi hatayla yaptıysa bugün Grup
Başkan Vekilimiz Sayın Müsavat Dervişoğlunun da basın
toplantısında belirttiği gibi 1 nisan şakası diyerek
hatasını düzeltmesi gerekir. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar) Ha, eğer durum
kasıtlıysa, kimse kusura bakmasın, bu milletin
dayanışma duygularına karşı işlenmiş bir
insanlık suçudur, bir gaflettir, hatta dalalettir.
Kıymetli milletvekilleri, siyaset biliminde
devlet bir toplumsal sözleşmedir. Yüzlerce, binlerce yıldır
insanlar bir kısım hak ve iradelerini devlete teslim ederek korunma
sağlamaktadırlar. Bu korunma, dâhilî ya da haricî düşmanlara
karşı korunma olabildiği gibi, sağlık sorununa ya da
ekonomik krize karşı da korunmayı içerir. Vatandaş vergi
verir, devlet de o vergiyle vatandaşa hizmet eder. Bugün AK PARTİ
iktidarı binlerce yıllık bu toplumsal sözleşmeyi bozma
noktasına gelmiştir. Vatandaş kendi OHALini ilan edecekse,
kendi ekonomik krizine Cumhurbaşkanının verdiği IBAN
numarasına para yatırarak çözüm bulacaksa devletin ne manası
kalmaktadır. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar) Hele ki Türk devleti gibi ebet müddet bir
yapının, Hunlardan, Göktürklerden Osmanlıya ve Cumhuriyete
kadar süren bir devlet geleneğinin sahibi olan milletimiz bunu asla kabul
etmeyecektir. Bağış kampanyası yapıp kamu
kurumlarına, memurlarımıza Sen maaşından 200 lira
vereceksin, sen 500 lira vereceksin. demek Hükûmetin açık ve seçik bir
acziyetidir. Vatandaş maaşından dünya kadar vergiyi zaten
vermektedir, üstüne bir de -tırnak içinde söylüyorum- zorunlu
bağış mı yapacaktır? Bu böyle mi olur arkadaşlar?
Üstüne bir de muhalefet belediyelerinin yardımlarını da
engellemeye çalışmanız gelince, sizin iyi niyetli
olduğunuzu düşünmemiz asla mümkün olmamaktadır. Tabiri caizse AK
PARTİ virüsle birlikte siyaset yapmakta, bir coronavirüs ittifakı
kurmaktadır. Milletimizin biyolojik ya da siyasi virüslere artık
tahammülü kalmamıştır.
Sayın Cumhurbaşkanımız bari bu
dönemde, bir an önce, sadece AK PARTİ Genel Başkanı
olmadığını, 82 milyon insanın Cumhurbaşkanı
olduğunu hatırlamalı ve ona göre siyaset yapmalıdır.
İktidar, resmen bu virüs meselesini siyasi ranta çevirmeye
çalışmaktadır; Muhalefete nasıl zarar veririm? derdiyle
hareket etmekte -virüs gündeminde sağlık
çalışanlarının bulunmadığı- eldiven ve
maskelerle Kanal İstanbul ihalesi yapmakta, kapalı kapılar
ardında infaz düzenlemesi planlamaktadır. Hatta vazgeçilmese burada
Bekçi Kanunu Teklifi bile görüşecek durumdaydık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Oral.
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Türkiye kadim bir devlettir; çadır devleti
değildir, muz cumhuriyeti değildir, hele şahsın devleti hiç
değildir.
Değerli milletvekilleri, bu görüşlerimi
sizinle paylaşırken yüce heyetimizi saygıyla selamlıyor,
milletimize geçmiş olsun diliyor, hürmetlerimi sunuyorum. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
9.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Ankara Milletvekili İbrahim
Halil Oralın görüşülmekte olan 85 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 2nci maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve
bağışın gönüllülük esasına dayandığına,
zorlama ve baskı iddialarını reddettiklerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli konuşmacıyı dikkatle dinledim. Bakınız,
teknik tartışma yapmak, vaktinizi almak istemem ama kanunen bir engel
var, bunu dün konuşmuştuk, bunu bir yere bırakıyorum fakat
diğer taraftan, bağış zaten, adı üzerinde gönüllülük
esası olan bir işlem, bunun dışında yapılan ne
varsa doğru bulmuyoruz. Bağış, gönülden gelen bir
işlemdir. Cumhurbaşkanımızın daveti var, imkânı
olan bütün insanlarımıza. Garibanlarımız için bir kampanya
başlatıldı, buna, isteyen, gönlünden, yüreğinden gelen kim
varsa destek olur, bunun dışındaki bir zorlama, baskı vesaire
iddiaların hepsini biz reddediyoruz.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir)
Yürekten desteklediğinizi açıkladınız hatibimizi,
teşekkür ederim.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
2.-
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü
Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline
İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1595) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 85) (Devam)
BAŞKAN Evet, Sayın Başaran,
buyurun.
HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman)
Değerli arkadaşlar, ben de herkesi saygıyla selamlıyorum.
Dünya gerçekten bir eşikten geçiyor, belki
birkaç yıl sonra coronadan önce ve coronadan sonra diye söze
başlayacağız. Çünkü dünya kendiyle de biraz yüzleşiyor.
Tabii, dünya kendiyle, siyasetiyle, yürüttüğü siyaset biçimiyle
yüzleşirken -çünkü bu hastalık bir insan icadı olmayabilir ama
insanların doğaya yaklaşımının aslında bir
sonucu olarak ortaya çıkmış bir hastalık, tıpkı
daha önceki virüsler ve salgınlar gibi- maalesef Türkiyede AKP
iktidarı kendiyle, siyasetiyle yüzleşeceğine, bu dönemi böyle
bir fırsat olarak görüp yaklaşacağına, birçok
arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, maalesef bu
coronaya bir siyasi fırsat, muhalefeti ezme fırsatı, kendi
ideolojisini toplum içerisinde örgütleme fırsatı ve önümüzdeki
seçimde bu coronanın yarattığı etkiyle tekrar bir biçimde
başarılı olma hevesiyle yaklaştığını
görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu konuyla ilgili iki
konu üzerinde konuşacağım: Şimdi, bir, biz biliyoruz ki
tıpkı diğer birçok mesele gibi bu corona meselesinin
sağlık açısından etkileri var, toplumsal açıdan
etkileri olacak; psikolojik olarak, ekonomik olarak etkileri olacak ama bu
Mecliste de çok az konuşulan, aslında iktidarın da gündeminde
çok az olan, tıpkı diğer bütçeler gibi, bu meseleden en çok
etkileneceklerden en büyük kesim de maalesef yine kadınlar olacak.
Şimdi, dünyanın birçok örneğinde
araştırılan ve istatistiklere de yansıyan bir durum var ki
coronanın pandemi olmasından sonra ya da salgının
yaygınlaşmasıyla beraber Evde kal. çağrıları
yapıldıktan sonra, tabii ki biz parti olarak Evde kalın.
çağrılarını en yüksek sesle ifade edeniz. Buradan bir kez
daha özellikle halkımıza Evlerinizde kalın, coronaya
karşı iktidar sizi korumayacak, onun için siz kendinizi koruyun.
diye bir daha çağrı yapalım. Tabii ki evde kalmayı en çok
savunanlarız ama bildiğiniz gibi kadına yönelik şiddetin, kadın
cinayetlerinin en fazla işlendiği yerler evlerin içi çünkü
kadına yönelik şiddet ve cinayet eylemlerinin failleri genel olarak
-büyük çoğunlukla- kadınların eşleri, sevgilileri. Dünyada,
özellikle Çinin Wuhan kentinde salgının
yaygınlaşmasıyla beraber kadına yönelik şiddet
vakaları yüzde 90 artmış. Bakın, Türkiyede de coronavirüs
gündeme geldiği tarihten bugüne, 11 Marttan bu yana 18 kadın
katledilmiş erkek eliyle, erkek şiddetiyle ve bunların 12si
evin içerisinde olmuş. Yani işte, bizim çağrı yaptığımız,
güvenli diye gösterdiğimiz evlerin içerisinde kadınlar
katledilmiş. Ama maalesef, bugüne kadar, iktidar cephesinde bu konuyla
ilgili herhangi bir hazırlık yok, herhangi bir çalışma yok;
hatta, var olan mekanizmalar bile doğru ve düzgün bir biçimde
işletilmiyor.
Bakın, kadın
sığınaklarının birçoğunda sığınaklara
kabul koşulu olarak kadınlardan artık darp raporu isteniyor.
Darp raporunu polis alacak. O yüzden, kadınlar buraya gitme konusunda
büyük çelişki içerisindeler ve gidemiyorlar. Kadın
sığınaklarının kendisinde şu anda güvenli bir
ortam yok. O açıdan, kadın sığınakları,
kadınların gidebileceği, başvurabileceği bir mekanizma
hâlinde değil.
Alo 183 Hattı var. Alo 183 Hattını
-arkadaşlarımız deneyerek bunu tespit ettiler ki- açanlar
kadın ve uzman değil. Yani kadınlar, bilgi alabilecekleri
uzmanlardan ve yine güvenebilecekleri kadınlardan bilgi alamıyorlar.
Bu coronavirüsün ortaya çıkmasıyla beraber
yine istatistiklerde ortaya çıkan bir sonuç var ki, zaten güvencesiz
olarak çalışan kadınların birçoğu ya işlerinden
çıkarılmış ya da ücretsiz bir biçimde izne ayrılmaya
zorlanmış. Kadınların zaten şiddeti kabullenmelerinin
en büyük nedeni birçok zaman ekonomik olarak kendilerini yürütememelerinden
kaynaklanıyor. Bir kadının, şiddete uğradığında,
şiddete uğradığı mekândan uzaklaşmak için
ekonomik olarak ayaklarının üzerinde durabilme olanaklarına
sahip olması gerekiyor ama maalesef, kadınlar işlerinden
edildikleri zaman şiddet ortamlarından uzaklaşma
olanaklarını elde etmiyor ve mecbur bir biçimde bu şiddetle yüz
yüze kalmak, maruz kalmak zorunda kalıyorlar.
Şimdi, biz, buradan bir kez daha
çağrı yapmak istiyoruz: Bu sürecin içerisinde Aile, Çalışma
ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı mutlaka olmalı, bütün
şehirlerde bu kadına yönelik şiddetin engellenmesi için
koordinasyonlar mutlaka kurulmalı. Alo 183 Hattı ciddi bir biçimde
aktifleştirilmeli ve kadınlar ulaştıklarında uzman
kişilerden bilgi alabilmeli ve ulaşabilmelidirler.
6284 sayılı Kanun var ama şu anda
adliyelerin birçoğu kapalı olduğu için ve kadına yönelik
şiddet ya da kadınlara ve çocuklara karşı işlenen suçlar
acil işlerden görülmediğinden, bu kanun için başvuru yapan
kadınlar bunun korumasından yararlanamıyorlar. O açıdan,
6284 sayılı Kanunun işletilmesi için adliyelerde, özellikle
kadına ve çocuklara yönelik suçlar acil işlerden kabul edilmeli ve
kadınlara bu ilan edilmeli, bu
yaygınlaştırılmalı. Yani kadınlar, şiddete
uğradıklarında, gittiklerinde bu kanun çerçevesinde korumadan
yararlanabileceklerini bilmeleri gerekiyor.
Sığınaklar
Dünya örneklerinde yine
gördüğümüz gibi bu pandeminin daha da yayılmasıyla beraber
sığınaklar bir biçimde karantina alanları hâline
getirilmiş, o açıdan, sığınakların daha da
artırılması, kadınların uğramış
oldukları şiddet sonucunda ola ki gidip yerleşebilecekleri
yerlerin yaratılması gerekiyor.
Şimdi, biz bu çağrıları
yapıyoruz, iktidarın bunu yapması gerekiyor. Şimdi, iktidar
ne yapıyor? Yine bir fırsatçılığı ifade edelim.
Geçen hafta, yani 22 Mart tarihinde aralarında Batman Belediyemizin de
olduğu 8 tane belediyemize kayyum atandı. Kayyumların, biz,
kadın düşmanı olduğunu, Kürt düşmanı
olduğunu buradan söylediğimizde iktidar partisi tarafından çokça
itirazlar geliyor ama ben, kayyumun yaptığı ilk icraatları
söyleyeyim varsın halkımızın takdirine kalsın,
buradaki arkadaşlarımızın takdirine kalsın.
İlk iş, belediyenin web sitesindeki
Kürtçe butonunu kaldırmak. Açıklama ne? Orada biz yeni bir düzenleme
yapıyoruz, teknik bir mesele. Teknik bir mesele olduğunda web
sitesi kapatılır ama ilk Kürtçenin kaldırılması,
aslında, belediyelere niye kayyum atandığının arka
planında, beyinlerin arka planında, iktidarın gizli
ajandasında ne olduğunu açık bir biçimde ortaya koyuyor. Yine,
ilk faaliyetlerinden biri neydi arkadaşlar? Biz kadın sistemimize,
eş başkanlık sistemimize bir saldırı olduğunu
ifade ediyoruz ve bunun bir sonucunu da biz yine Batmandaki kayyumda gördük:
Kadın Müdürlüğünün başına bir erkek getiriliyor. Bu iktidar
nerede bir kadın görse başına bir erkeği; söz söyleyecek,
onun adına karar alacak birini koyması gerekiyormuş gibi bir
yaklaşım içerisinde. İşte, iktidarın aslında bir
taraftan da kadın düşmanı siyasetinin bir göstergesidir. Bütün
kayyumların, ilk geldiklerinde yaptıkları etkinlik buydu.
Bakın, istatistikleri söylüyorum; kadına karşı
şiddetin bu kadar artacağı öngörülen, kadın cinayetlerinin
artacağı öngörülen, mekanizma ihtiyacı olan bu günlerde bir
kadın müdürlüğüne niye bir erkek atanır, niye atanır?
İşte, bu, aslında, dediğimiz gibi, yerel yönetimlerde bizim
oturtmak istediğimiz sisteme nasıl bir saldırı
olduğunun göstergesi olarak karşımızda duruyor. Önceki
kayyumlarda da aynı şekilde yapılmıştı, kayyum
ilk geldiğinde kadın kurumları ya kapatılmış ya
işlevsiz hâle getirilmişti. Bence siz, kadın
kurumlarımızla uğraşmaktansa, bu şiddetin önüne
nasıl geçeceğimiz konusunda fikir üretirseniz gerçekten daha sağlıklı
sonuçlar alabilirsiniz.
Yine, dediğim gibi, biz bu kadar öneri sunarken
AKP iktidarı ne yapıyordu? 2 belediye eş
başkanımızı gözaltına aldı; yine, hiçbir somut
delil yoktu ortada arkadaşlar. Ben defalarca burada, gözaltına
alınan, tutuklanan belediye eş başkanlarımızla ilgili
iddianameleri, sorulan soruları ifade ettim. Burada da iki şey
sorulmuştu: Birinci olarak, ön seçim sürecinde katılmış
oldukları eylem ve etkinlikler, yaptıkları propaganda
çalışması; ikinci olarak da eş başkanlık
sistemimiz sorulmuştu: Siz eş başkanlık sistemini
uyguladınız mı? Bu gizli kapaklı
yaptığımız bir iş değil arkadaşlar; HDP
olarak, şurada, bu Mecliste verdiğimiz büyük mücadele sonucunda
-Siyasi Partiler Kanununa- partiler açısından eş genel
başkanlık düzenlemesini, hep beraber, bu Meclisten geçirerek
yasallaştırdık. HDP olarak yerel seçim döneminde
yaptığımız bütün propagandalarda, biz, eş
başkanlık sistemiyle yani kadın ve erkeğin eşit
yönetimiyle, eşit aklıyla yöneteceği bir sistemle
yöneteceğimizi ifade ettik. Bu, gizli kapaklı yürüttüğümüz bir
çalışma değildi; bunda herhangi bir kamu zararı da yoktu
ama mesele, AKP, zaten bu coronavirüs günlerini de kendine oluşturmak
istediği tekçi, muhafazakâr, Kürt düşmanı, kadın
düşmanı sistemini daha da oturtmak üzerine bu saldırıları
geliştiriyor ama buradan bir kez daha ifade edelim: Biz, HDP olarak, ne
oluşturmak istediğimiz demokratik, kadın özgürlükçü, komünal
yerel yönetimler bakış açısından geri adım atacağız
ne de sizin bize dikte ettiğiniz gibi toplumsal roller içerisine bizi
büründürdüğünüz kadın rolleri içerisinde olmayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla)
Kadınlar olarak hem sizin yürüttüğünüz kadın düşmanı,
kadın karşıtı siyasetinizle hem de toplumda
yerleştirmek istediğiniz bu toplumsal cinsiyet
ayrımcılığıyla her alanda mücadele etmeye devam
edeceğiz. Belediyeler bizimdi, eş başkanlık sistemimize
tekrar geleceğiz. Müdürünüzü alabilirsiniz, daha önce de söylemiştik,
o kadın müdürlükleri bizimdir. Biz, orada, yine siyasetimizi,
bakış açımızı ve kadınlarla
dayanışmayı ilerletmeye devam edeceğiz.
Teşekkür ederim arkadaşlar. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Engin Altay.
Buyurun Altay. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan, sizi ve yüce Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, Sayın
Cumhurbaşkanımıza dün samimi ve halisane bir çağrıda
bulunmuştum. Şimdi, bugün, Sayın Cumhurbaşkanımız
vatandaşlarımızın belediyelerimize yapacakları
şartsız, gönüllü bağışları engelleyen tutumuna
gerekçe olarak Devlet içinde devlet olmanın anlamı yoktur ve bütün
bu işleri ben yapacağım kimse karışmasın."
mesajı vermiş.
Sayın Cumhurbaşkanı, belediyeleri
kapatacaksın o zaman. Sayın Cumhurbaşkanımıza, birisi,
Anayasanın 127nci maddesini ve bu maddeye dayalı olarak yürürlükte
olan 5216 ve 5393 sayılı Kanunları
hatırlatmalıdır. Devlet yardım ediyor. Belediyeler kampanya
başlatmış değil; belediyeler, kendi imkânlarıyla,
şu anda evde kalmak zorunda kalan aç açık
vatandaşlarımızın imdadına kendi bütçeleriyle
yetişmeye çalışıyor, tıpkı devlet gibi; biri
genel yönetim, merkezî yönetim, biri yerel yönetim. Sayın
Cumhurbaşkanımız diyor ki: Bir dakika, sen karışma.
Karışma. da demiyor, Bağışları kabul etme.
diyor. Sayın Cumhurbaşkanım, size kim yanlış bilgi
veriyor bilmiyorum, sizi yanıltıyorlar. Belediyelerimiz 2860
sayılı Kanuna göre bir kampanya açmış da buradan yürüyor
değil. Öyle bir şey olsa belediye başkanlarımız bunun
için valiliklerden izin alınması gerektiğini bilir ve ona göre
bir yol yürür. Belediyelerimiz 5216 ve 5393 sayılı Kanunların
kendilerine verdiği yetki çerçevesinde şartsız bağışları
kabul ediyorlar ve bunu evlerinde kalan aç açık insanlara hizmet olarak
nakdî ve ayni olarak iletiyorlar, bir köprü vazifesi görüyorlar. Şimdi,
Cumhurbaşkanı diyor ki: Devlet olarak ben yardım ediyorum ama
yetmiyorum, kasam boş. Ey ahali, herkes para toplasın, getirsin.
Belediye başkanları bunu söylemiyor, zaten yardımını
yapıyor, şartsız bağışları kabul
edeceklerini söylemişler. Sen belediyeye Şartsız
bağış yapamazsın. diyorsun. Hep söylüyoruz ya, Sayın
Cumhurbaşkanı, tek adam tek adam diyoruz ya size, buradan benim
anladığım şu: Siz kendiniz yönetemiyorsanız yerel
yönetimleri de yerinden yönetimi de reddediyorsunuz, tahammül etmiyorsunuz.
Konya Belediyesi ve benzer belediyelerde bu uygulamalar var, bunlara serbest,
CHPli belediyelere vatandaş gidip para yatırmak isteyince yasak ve
adına üstelik ne diyorsunuz: Devlet içinde devlet olmaz. Sayın
Cumhurbaşkanı, Türkiye, devlet içinde devleti gördü, AK PARTİ
döneminde gördü. Devletin kozmik odalarından, yargısından,
ordusundan, emniyetinden, sağlığından eğitimine kadar
devletin içine devleti sokan tek örnek var, o da sizin döneminize nasip oldu.
(CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Korkmayın, bundan sonra, siz bile isteseniz devletin içine hiçbir terör
örgütünün sızmasına izin vermeyeceğiz.
Sayın Cumhurbaşkanı, dün söyledim,
tekrar söylüyorum: Yangın bir kovayla söndürülmez. Bir ev yanıyor,
millet eline kova almış geliyor, sen diyorsun ki: Sen o
kovaları bırak, bu yangını ben elimdeki kovayla
söndüreceğim. Söndüremezsin. Yarın tekrar Milletimden özür diliyorum,
Allah beni affetsin, milletim beni bağışlasın. demeni
istemiyoruz. Bu egodan kurtul; belediyelere vatandaşların gönüllü,
şartsız bağışlarının önüne engel olma.
Belediyelerimiz, sana rağmen, sorumlu bulundukları bölgede herkese
yetişecekler. Gölge etme, başka ihsan istemiyoruz Sayın
Cumhurbaşkanı.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara)
Şener Şenin filminin örnek alınması lazım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın
Başkanım...
BAŞKAN Buyurun Sayın Turan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) 60a göre bir dakika söz
istiyorum izin verirseniz.
BAŞKAN 60a göre yerinizden bir dakika söz
vereceğim.
Buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
10.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın görüşülmekte olan 85 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 2nci maddesi üzerinde CHP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ve millî dayanışma
kampanyasının AK PARTİnin değil, devletin, tüm
kurumların kampanyası olduğuna ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
Engin Beyin -duygu dolu diyeyim- konuşmasına şöyle bir
katkı sunmak isterim: Bakınız, burada bir teknik
tartışma var. Yardım başka, bağış başka
mevzuata tabi. İlgili belediyelerin içerisinde AK PARTİli olanlar da
var, onlar da aynı hukuka tabi oldu. Geçiyorum; cari hesap verilmiş,
suç işlenmiş, 150 liralık koli aslında 90
liraymış tarzı farklı konular da var ama o gün, bugün
değil. Ben diyorum ki madem bugün beraber olacağız, gelin, hep
beraber bu kampanyaya destek olalım. Bu kampanya
-Cumhurbaşkanının kampanyası- AK PARTİnin
kampanyası değil, devletimizin kampanyası, tüm
kurumlarımızın kampanyası. Gelin, hep beraber bu kampanyaya
destek verelim; çıkan tabloda garibanlarımıza,
ihtiyaçlarımıza hep beraber omuz verelim. Bugün kavga etmenin, bugün
farklı bir mevzuatı öne çıkarmanın hiçbir anlamı yok.
Ben, bu vesileyle, tekrar, kampanyamızı
beraber yapmayı ve tüm sorunların çözümüne beraber omuz vermeyi
teklif ediyorum Sayın Başkan.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Altay...
11.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve millî dayanışma kampanyasıyla toplanılacak
paraların yerine ulaşıp ulaşmayacağı konusunda
endişeleri olduğuna ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın Başkan,
Sayın Cumhurbaşkanı Çankaya Köşkünde, Mecliste grubu
bulunan 5 siyasi partinin grup başkanlarını davet etmek
suretiyle ya da genel başkanlarını Gelin, böyle bir iş
birliği yapalım, bu işi birlikte göğüsleyelim. niyet ve
arzusunda olmadığı ve benim biraz önce söylediğim gibi
Yangın varsa onu da tek başıma ben söndürürüm. kafasıyla
hareket ettiği için
Kaldı ki, biz bu kampanyayı
karalamıyoruz, geçmiş sabıkalara rağmen, 15 Temmuz şehitleri,
Beşiktaş Stadındaki saldırı ve benzeri toplanan
paraları -iç ettiniz demem ama- yerine
ulaştırmadığınız için kuşkumuz var. Kızılayın kara para
aklama, vergi kaçırmada manivelası olduğu için endişelerimiz
var.
İsteyen, Sayın
Cumhurbaşkanımızın kampanyasına elbette yardım
yapar ama kurumlar, Yargıtay, il müdürlükleri personeline Şuraya
para yatırın en az şu kadar ve makbuzu bana getirin. derse bu
kampanya olmaktan çıkar, bunun adı haciz olur, bir bunun
altını çizeyim.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Haraç olur, haraç.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Haraç olur,
pardon, haraç olur.
İkincisi de belediyelere direkt yapılan
yardımlar, yerinde harcanacağı, bir komşu
dayanışması içinde değerlendirileceği için daha makbul
sayılabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açalım mikrofonu.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Biz, Diyanet
İşlerinin fetva fonu kurduğu bir yerde belediyelerimize
vatandaşlar tarafından gönüllü bağışın önünün
Cumhurbaşkanı tarafından kesilmesini, bu krizi siyaseten art
niyetle yürütmek, bu krizden siyaseten nemalanmak arzu ve güdüsü içinde
olduğunu maalesef düşünmek durumunda kalıyoruz.
Teşekkür ederim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Turan
12.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ve devletin vakfı aracılığıyla imkânı
olmayan vatandaşlara hep birlikte destek olunması gerektiğine
ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
Sayın Grup Başkan Vekilinin şehit ve gazi yakınlarıyla
ilgili iddiasını çok kez konuştuğumuzdan dolayı bir
daha girmeyeceğim. Buna ilişkin, Aile Bakanımız çok
ayrıntılı cevap verdiler zaten.
Bunun dışında, bu yardım, iddia
edildiği gibi bir vakıf, bir dernek çalışması
değil, devletin tüm kurumlarının da destek verdiği,
Cumhurbaşkanımızın öncülük yaptığı özel bir
kampanya. Bu kampanyanın sonucunda ortaya çıkacak tabloda, Sosyal
Yardımlaşma Vakfı aracılığıyla, en
ihtiyaçlımıza, mahalleyi, sokağı bilen insanlarımız,
muhtarımız, kaymakamımız ve valimizce
dağıtılacağını hep paylaştık. Bir daha
ben diyorum: Bugün kavga etmemin zamanı değil, polemiğin
zamanı değil; herkes gelsin, bu kampanyaya destek olsun, devletin
kendi vakfı aracılığıyla, imkânı olmayan
vatandaşlarımıza beraber destek olalım.
BAŞKAN Teşekkür ettim.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
2.-
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü
Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline
İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1595) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 85) (Devam)
BAŞKAN Şahsı adına ilk söz
Sayın Hüseyin Kaçmazın.
Sayın Kaçmaz, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; daha önce de aslında bu kürsüden belirttim, tekrar etmek
istiyorum. Doğa, bize gerçek beka sorunlarının ne olduğunu
anlatmıştı, bir mesaj veriyor aslında bize. Kimyasal
kirlilik, iklim krizi, salgın hastalıklar aslında bize gerçek
beka sorunlarının ne olduğunu net bir şekilde
anlatıyor. Ancak tüm insanlığın tehdit altında
olduğu bu dönemde, ortak akıl, dayanışma ve yardımlaşmanın
gerektiği bu dönemde bile maalesef ki iktidar ayrılıkçı
politikalarında ve ayrımcı politikalarda ısrar ediyor.
Değerli arkadaşlar, fark ettiniz mi? Halk,
ilk defa, bir olayda partileri konuşmuyor, Türk-Kürt-Arap-Ermeniyi
konuşmuyor, Alevi-Sünniyi konuşmuyor,
Müslüman-Yahudi-Hristiyanı konuşmuyor çünkü doğa, dininize,
renginize, ırkınıza bakmaz. Aslında, doğa, burada net
bir şey söylüyor, diyor ki: Benim için siz insanlar 1,8 milyon canlı
türünden herhangi birisiniz. Aslında, doğa, net bir şekilde,
bize bir mesaj veriyor.
Değerli arkadaşlar, içinde
bulunduğumuz coğrafyada sürekli savaşlar, acılar, mezhepler
üzerinden, etnisite üzerinden bölünmeler sebebiyle bir sürü acı
yaşadık ve hâlen de devam ediyor bunlar. Ancak bu dönemde,
arkadaşlar, doğa, ortak akıl üretmemizi ve ortak gelecek, ortak
beka sorunlarının ne olduğu konusunda aslında bizi
birleştirebilecek bir fırsat da sunuyor. Bizler, bugün, eğer
hâlâ günlük politikalarda ısrar edersek, iktidarın
yaptığı gibi hâlâ HDPli belediyelere kayyum atarsak, diğer
muhalefet belediyeleri yardımlaşma ve dayanışma
ağını örmeye çalışırken bunun önüne engel koymaya
çalışırsak, kusura bakmayın, bunun cezasını
herkes çok ağır bir şekilde ödeyecek, onu net bir şekilde
söylemek isterim.
Değerli arkadaşlar, iktidarın virüs
karşısındaki tutumunu, evet, eleştiriyoruz. Birçok ülke
halkına destek ve güven verirken maalesef ki halkımızın
nasibine nasihat, reklam ve kampanya kaldı, bir de IBAN düştü maalesef
ki payımıza. Gerçekten, arkadaşlar, halk şu an televizyonlarından
bizi izliyor. Bağırtı ve sloganlardan da bıktı,
bizlerden ortak bir akıl üretmemizi istiyor.
Bugün, bu virüse karşı bile eğer biz
ortak aklı üretemezsek, iktidarıyla muhalefetiyle, ilgili kurum ve
kuruluşlarının içinde yer aldığı bir ortak
akılla buna karşı mücadele etmezsek, biz, hem kendi
halkımıza hem tarihe karşı sorumluluğumuzu yerine
getirmemiş oluruz.
Dolayısıyla, bu dönemde, arkadaşlar,
gerçekten, bize, bu kriz aynı zamanda bir fırsatta sunuyor. Bizler,
bu dönemde, barışı tesis edebiliriz; bizler, bu dönemde, sürekli
tartıştığımız, sürekli halkın bütçesinin
harcandığı bağırtı ve sloganlarla üretilen
politikayı bir kenara bırakıp gerçekten ortak geleceğe
ilişkin bir mekanizma oluşturabiliriz; bize bu fırsatı da
sunuyor. Bu fırsatı, gelin, hep birlikte yaratalım. Öncelikle,
tabii ki iş iktidara düşüyor, maalesef ki şu ana kadar bu
yardımlaşma, dayanışma aklının oluşabilmesi
için, kurulabilmesi için herhangi bir olumlu adım göremedik. Ama biz
ısrarla bunu istemeye devam edeceğiz. Virüs belası varken, bu
dönemde bile, iktidarın getirdiği infaz yasasındaki pakette biz
yine ayrımcılık olduğunu görüyoruz. Arkadaşlar, bu
kabul edilemez. Siyasi suçlu olduğu iddia edilen on binlerce arkadaşımız,
siyasi mahpuslar cezaevinde; ne adam öldürdüler ne uyuşturucu
sattılar, herhangi bir sabit suçları yok. Birçok
arkadaşımız paylaştığı düşüncesinden
dolayı, ne idiği belirsiz, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında
bugün -tırnak içerisinde- sanki teröristmiş gibi lanse ediliyor; bu
yanlış, bu bize bir şey kazandırmaz ve bu, enerjimizi
sürekli birbirimiz üzerinden aynı şeyler üzerinden harcamamıza
neden olur.
Dediğim gibi, arkadaşlar, gelin, biz bu
coronavirüs krizini fırsata dönüştürelim ama tabii, Allahın
lütfu olarak değil, gerçek anlamda, bu ülkede ortak aklı üretme
anlamında kullanabiliriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Sayın
Başkanım, çok kısa bir selamlama
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) Arkadaşlar,
konuşmamı bitirirken öncelikle şunu söylemek istiyorum: Bizim
şu an gerçekten ihtiyacımız olan şey dayanışma,
yardımlaşma ve sevgidir; umuttur bizi gerçekten ileriye
taşıyacak olan. Siz, bu dönemde, dediğim gibi, hâlen HDPli
belediyelere kayyum, diğer muhalif belediyelerin yardımlaşma hesaplarına
bloke koyarsanız -kusura bakmayın- yirmi beş yıllık o
millî görüş çizgisinden gelen, yoksula ulaşma aracı olan
yardımlaşma ve dayanışmayı sadece kendinize helal
kılarsanız halk bunun hesabını sorar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Daha
sağlıklı günlerde tekrar görüşmek dileğiyle
arkadaşlar.
Saygılar. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şahsı adına ikinci söz
Sayın Suat Özcanın.
Sayın Özcan, buyurun.
SUAT ÖZCAN (Muğla) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizi ve bütün dünyayı etkisi altına
alan coronavirüs salgınıyla karşı
karşıyayız. Gün geçmiyor ki bizde ve pek çok ülkede salgın
nedeniyle ölümlerin ve vakaların tespit edilmediği görülsün. Bu
nedenle, önümüzdeki yıllarda ülkelerarası ticaret, strateji,
sağlık ve dostluk ilişkileri yeniden gözden geçirilecek,
şekillenecektir, bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi,
bizim de virüs salgınına dönüşeceğini düşünmeyip
ciddiye almadığımız görülüyor. Dünyayı izledik, hep
konuştuk; ilk vaka tespitine kadar okulların kapatılması,
spor karşılaşmalarının, sanatsal etkinliklerin,
akademik, sosyal toplantıların, umre ziyaretlerinin
durdurulması, cuma namazlarının öğle namazı olarak
evde gerçekleştirilmesi kararları alınamadı. Hatta,
İdlibde 34 Mehmetçikin şehit düşmesinden sonra, mülteciler
sınır kapısına toplu olarak gönderilirken bile corona
virüsü akla gelmedi. Olayın önem ve ciddiyeti anlaşıldıktan
sonra corona virüsü salgınına karşı dünyanın pek çok
ülkesinde tedbirler bilim, ortak akıl ve devlet aklıyla uygulamaya
konmuşken bizde ise ayrıştırıcı,
ötekileştirici söylem ve uygulamalarla
karşılaşmaktayız.
Unutmayalım ki cumhuriyetimizin kurulduğu
ilk yıllarda halk sağlığını korumak için
Hıfzıssıhha kurulmuş; üretilen kuduz, çiçek, kolera,
tetanos, difteri aşıları dünyanın pek çok ülkesine
gönderilmiştir. Ancak ülkemize ve dünyaya şifalar dağıtan
Hıfzıssıhha 2011 yılında kapatıldı,
salgınlar için çalışmalarda çok önemli bir kurum yok edildi,
bilim ve akıl terk edildi; okulların tatili kararına kadar tüm
öğrencilere virüs salgını tedbirlerinin, izolasyonun
anlatılmasında ve 20 milyona yakın öğrencinin ailelerini
bilinçlendirmede kullanılabilirdi diyoruz.
Uzaktan eğitim, başta televizyon olmak
üzere, internetle kullanılan tablet ve bilgisayar gibi teknolojik araçlar
üzerinden verilmektedir. Ancak bugün 18 milyon 108 bin 860 öğrencinin 3
milyon 621 bin 772sinin internet ulaşımı yoktur. Eğitim
Bilişim Ağı EBA- üzerinden başlatılan eğitim
uygulamasında, ders arasında çocuklarımıza Adnan
Menderesin idam animasyonu ve baş kesen şiddet içerikli görüntüler
izletilmiştir. Yaşamın pamuk ipliğine bağlı
olduğu bir süreçte Millî Eğitim Bakanlığının
görevi bu mudur yoksa ana sınıfından ilkokul, ortaokul, lise ve
üniversitelerde okuyan öğrencilerin mağduriyetlerini giderecek
tedbirler almak mıdır? Afet dönemlerinde yardımlaşma sadece
bizde değil dünyada da başlıca yöntemlerden biridir. Elbette
toplumsal dayanışma duygusunu güçlü tutmak gerekir. Ancak
yaşadığımız günler, afet ortamından farklı,
devletin devlet olduğunu, kurumların ayakta olduğunu göstermesi
gereken günlerdir. Birbirinize yardım edin, devlete yardım edin...
Ülkemizin ve devletimizin en önemli kurumlarından biri olan belediyelere
de Sen yardım toplayamazsın, ben toplayacağım. diyorsun.
Belediyelerin yardımı paylaşacağı yurttaşlar bizim ülkemizin yurttaşları
değil midir? Zaten corona virüsü salgını nedeniyle de daha
kötüye giden ekonomi belediye gelirlerini bu süreçte zorlayacaktır.
Vatandaşlarımızın vergilerini ödeyemez durumda olması
Belediyelere iktidardan, Hükûmetten bütçeden ödenek ve borç erteleme gerekirken
siz ne diyorsunuz? Sen yardım toplayamazsın.
Sonuç olarak, uygun televizyon, internet
bağlantısı olmayan çocuklara destek verilsin; özel eğitim
gerektiren özel çocuklarımızın da eğitimleri telafi
edilsin; yoksul ailelere, el emeğiyle geçimini sağlayan lokanta,
kahvehane, berber vesaire yerlerde çalışırken tedbirler
nedeniyle işinden olanlara aile yardımı sigortası
uygulamaya sokulsun.
2019-2020 eğitim öğretim yılının
ikinci yarısı her ne kadar uzaktan eğitimle devam ettirilmeye
çalışılsa da birçok belirsizlik hâlâ devam etmektedir. Bu
bağlamda öğrencilerin mezun olması neye göre
düzenlenmiştir? Yıl kaybetme durumu bu dönem yaşanacak
mıdır? Öğrenciler ve öğretmenler sene sonuna güvenle
bakabilecek midir? Ücretli öğretmenlere corona virüsü tatilinde ücretler
ödensin. Kızılay coronavirüs mücadelesinde halkımızın
yanında olsun.
Bugün itibarıyla Muğlada coronavirüs
nedeniyle yaşamını yitiren vatandaşlarımıza
rahmet diliyorum. Coronavirüs salgını mücadelesinde başta
Muğla Büyükşehir Belediyesinin ve ilçe belediyelerinin
çalışmalarını destekliyor, başarılar diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum.
Madde 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde gruplar adına ilk
söz İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Hüseyin Örsün.
Sayın Örs, buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN
ÖRS (Trabzon) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, corona vakasıyla
karşılaştığımız ilk günden bu yana, gerek
seçim bölgemden gerekse Türkiyenin dört bir tarafından
vatandaşlarımızın bana ulaştırdığı
bir serzenişi dile getirmek istiyorum bugün. Biz Trabzonlular için derler
ki: Trabzonlular candırlar, candandırlar ama tez
canlıdırlar. Evet, öyle, ben de birazcık tez
canlıyım. O yüzden konuşmamın en sonunda söyleyeceğimi
en başında söyleyerek sözlerime bir giriş yapmak istiyorum ve
soruyorum: Arkadaşlar, bizim Kızılayımız nerede? Zor
günlerimizde yanımızda olması gerektiğini bildiğimiz
Kızılayımız coronayla mücadelenin neresinde.
ÖZKAN YALIM (Uşak) - Afrikaya gitti.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Eve
kapandı.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) Birçok
vatandaşımız bu soruyu bizlere soruyor. Ben de bu yüce Meclisin
kürsüsünden vatandaşlarımızın bize sorduğu soruyu
vatandaşlarımız adına soruyorum ve Kızılay bu
dönemde inisiyatif almayacak da ne zaman alacak diyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi size bu
corona belasıyla mücadele sürecinde basit bir kronolojik hatırlatmada
bulunacağım. Tarih 31 Ocak, Anadolu Ajansının bir haberi
var: Özel bir iş güvenliği firmasının sahibi Türkiyede
maske stokları tükenmiş durumda, imalatçılar şu an
teslimatlar için sekiz hafta sonrasına zaman veriyorlar, pazar günü dâhil
üç vardiya üretim yapılıyor. Sağlık
Bakanlığı virüse rastlanmadığını
açıkladı. Allah muhafaza eğer ülkemize yayılırsa
şu an maske stokumuz yok. Bu yüzden çok ciddi sıkıntılar
çekebiliriz. Karaborsa başlar ve vatandaşlarımız
mağdur olabilirler. diyor. Kime konuşuyor bunu? Anadolu
Ajansının muhabirine konuşuyor. Ne zaman konuşuyor? 31
Ocakta. Anadolu Ajansının arşivleri orada, bakabiliriz.
Şimdi, bir 2nci bir tarih vereceğim 17
Mart. Yine Anadolu Ajansının haberi: Piyasada
maske bulma sıkıntısı yaşanması üzerine, meslek
liseleri önemli bir boşluğu doldurmaya hazırlanıyor.
Coronavirüs tedbirleri kapsamında dezenfektan üretiminin ardından,
meslek liseleri maske üretimine de başlayacak. Millî Eğitim Bakan
Yardımcısı, konuya ilişkin yaptığı
açıklamada, Bakanlık olarak il millî eğitim müdürlükleriyle
süreci koordineli şekilde yürüttüklerini belirtti. Güzel.
Şimdi gelelim
19 Marta. 19 Martta da Türk Kızılay Genel Müdür
Yardımcısı, Twitter hesabından Türk Kızılaydan
coronavirüsle mücadelede Erbile 30 bin maske yardımı. diye
fotoğraflı tweet paylaşıyor. Birazcık daha yürüyelim, 22 Mart
İçişleri
Bakanımız Sayın Süleyman Soylu, Posta Gazetesi yazarı
Candaş Tolga Işıkın Instagram canlı
yayınında sorularını cevaplarken aynen şöyle söylüyor:
Maske stoku yapan firmaları tespit ettik. Bu firmalara gerekli süreyi
verdik. On-on iki saat içinde depolarında yaptıkları
stokları piyasaya sürmezlerse işlem başlatacağız.
Gerekirse fabrikalara el koyacağız. Bununla ilgili yetkimiz var.
Şimdi, bakar
mısınız arkadaşlar, Kızılay Martın 19unda
Erbilde 30 bin maske dağıttık. diye tweet atıyor,
Millî Eğitim Bakanlığı maske dikimi için ilave tedbirler
alıyor, 22 Mart günü İçişleri Bakanımız Sayın
Süleyman Soylu da maske sıkıntısına çare bulmak için Stok
yapanların gerekirse fabrikalarına el koyarız. diyor.
Şimdi, burada sormak istiyorum: Ülkede bu salgın belasıyla
mücadele ederken, maske konusundaki sıkıntıları -az evvel
söylediğim basit bir kronolojiyle- yaşadığımız
bir süreçte Erbile 30 bin maske gönderdik. deyip bir de bunu tweet
hesabında paylaşarak hangi akla hizmet edilmiştir?
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan beri ve hatta
Osmanlı döneminden 93 Harbinden bugüne kadar, seferde ve hazarda, afette
ve bayramda, salgın hastalıklarda ve doğal afetlerde hazır
ve nazır olan, hatta bir nevi Hızır olan Kızılay
şimdi nerede?
BÜLENT TURAN
(Çanakkale) - Her yerde var, her
meydanda var ya.
ALİ ÖZTUNÇ
(Kahramanmaraş) Eve kapandı, eve! Evde kal.a uydu.
ÖZKAN YALIM
(Uşak) Afrikada, Afrikada!
HÜSEYİN ÖRS
(Devamla) Türk Kızılayı, kurulduğu tarihten bugüne, kendi
kaynakları ve halk tarafından yapılan bağışlarla,
çalışanlar için devletten herhangi bir ödenek almadan ayakta duran
bir gönüllüler ordusudur.
BÜLENT TURAN
(Çanakkale) - Her ilin meydanına
bak.
HÜSEYİN ÖRS
(Devamla) Bu gönüllüler ordusu çok güzel işler
başarmıştır. Hatta Kızılayın uluslararası
kuruluşlardaki katkıları ve çalışmalarıyla
oluşturduğu itibar sadece alkışlanmakla kalmamış,
örnek olarak başka ülkelerde model oluşturmuştur.
Kızılayın en büyük başarıları 93 Harbi, Çanakkale
Savaşı ve Kurtuluş Savaşındaki özverili
çalışmalarıdır. Halide Edip Adıvar başta olmak
üzere binlerce edip, yazar, doktor ve iş insanı gönüllü olarak
İstiklal Mücadelesi veren millî ordumuzun yazdığı destanda
yanlarında durmuş iaşe, ibate ve sağlık gibi konularda
orduda hiçbir eksikliğe mahal vermemek için ellerinden gelenin
fazlasını yapmışlardır.
Kızılay, düşkünü kaldıran,
yoksulu doyuran, mağduru mağrur eden, çıplağı
giydiren, evsize yuva, depremzedeye çadır kuran sıcak bir çorba,
sıcak bir yuva, sıcak bir eldir arkadaşlar. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Büyük veya küçük çaplı olsun her türlü afette
Kızılay o ilde ve o ilçededir. Yüz binleri bulan gönüllüler
ordusuyla, her mahallede ve her sokaktadır. İşte, bu yüzden de
vatandaş tarafından hiçbir zaman Nerede bu Kızılay sesi
haykırılmamıştır ama Nerede bu devlet? denilen
birçok hadiseyi biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, günümüzde yaşanan
coronavirüs salgını üzerine ülkemizde vefa grupları
oluşturuldu. Bu grupların kurulması elbette
yardımlaşma ve dayanışma açısından çok güzel bir
uygulamadır ancak daha önce Kızılay gönüllüleri zaten bu
işleri hâlihazırda yapıyorlardı. Peki, neden bu vefa
gruplarına gerek duyuldu? Çünkü Kızılayın 600e yakın şubesi
kapatıldı ve il, ilçe teşkilatları böylece
zayıflatıldı. Buna kılıf olarak da yeni yapılanma
denildi. Yeni yapılanma adı altında bu faaliyetleri yürüten
yöneticiler, eski birer Kızılay gönüllüleri olsalar bunu anlamak
mümkün olabilirdi. Ancak hayatında çadır kurmayı bile bilmeyen
sadece bayramlarda ve ramazan aylarında kumanya dağıtan bu
insanlara şu soruyu sormak gerekiyor: Siz hiçbir Doğal Afet
Stratejisi hazırladınız mı? Bu konu hakkında pratik eğitiminiz ya da teorik
eğitiminiz var mıdır? Peki, 600 civarında şubenin
kapatılarak yüz binlerce Kızılay üyesi ve daha binlerce gönüllüsünü
küstürmenin ne anlamı vardı da ve bu insanların ayıbı
neydi? Evet, bugün, Vefa Grubu, insanlarımıza gidip soruyor ve
ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor ancak
evinde komşularının yardımıyla yaşayan ve kimsesi
olmayan bu insanların hiç tanımadığı bir görevliye
Benim param yok. demelerinin mahcubiyetinin ne olduğunu ancak bu
zorluğu çekenler bilir.
Keşandan Yüksekovaya, Hayrattan
İskenderuna her türlü afet ve felakette yardıma koşan ve hatta
tüm dünyada bayrağımızı gururla taşıyan ve
tanıtan, böylesine tarihi ve köklü bir kuruluşu şirket gibi ya
da küçük bir ahbap grubunun kontörlünde olan bir dernek gibi yönetmeye kimsenin
hakkı yoktur. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
Her derde deva, her yerde hazır ve nazır
olan koskoca Türk Kızılayı, Kızılay Gayrimenkul
Yatırım Ortaklığının kurulmasıyla iktisadi
ve kâr amacı güden değişimlerle şirketleşmekte,
yöneticilere ballı maaşlar bağlanmaktadır ve yine benzer
uygulamalarla vergi vermekten kaçınmaya aracılık eden bir
taşerona döndürülmüştür.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Aynen.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) -
Kızılayın, günümüzde geldiği noktayı bir
vatandaşımızın deyimiyle özetlemek gerekirse
Kızılay amblemli maskeleri keşke her yerde görebilseydik. ama
ne gezer. Doğal afet deyince akıllarına sadece deprem ve sel
basması gelen Kızılayın tüzüğünü bile
okumamış idarecilerle Hızır olan
Kızılayın şimdi nerede olduğu bilen varsa
açıklasın. Elazığ depreminde sıcak insan bedenlerinin
beton bloklar arasında ezildiği saatlerde para toplama derdine
düşerek kamuoyuna SMS atın. diyen bir Başkanla, geçmiş
dönemlerde Kızılayın yerine geçmeye çalışan
derneklerden devşirilen yönetici ve amirlerle mi Kızılay
Hızır olacaktır? (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Değerli milletvekilleri, coronayla mücadele
sürecinde bildiğiniz gibi bir ekonomik istikrar paketi
açıklandı, bu pakette açıklanan destekler birçok sektörde
yetersizdir. Avrupa Birliği ülkelerinde corana mücadelesi kapsamında
açıklanan ekonomik paketlerde teşvik ve yardımlar millî gelirin
yüzde 10unun üzerinde bir oranla yer tutarken, bizim pakette millî gelire
oranı sadece yüzde 2 seviyelerindedir. 30 Martta Sayın
Cumhurbaşkanımız, verdiği hesap numaralarına
bağış yapılması çağrısında
bulunmuştur. Bu tür bağış kampanyaları tabii ki zor
dönemlerde yapılır ancak kriz dönemlerinde devletin kendini güçlü
göstermesi de çok ama çok önemlidir. Aslında Türk
Kızılayının yapması gereken bu kampanyayı
Cumhurbaşkanı bizzat kendi yapmaktadır. Kızılay,
maalesef şartlı bağışlar adı altında toplanan
paraları başkaca vakıf ve derneklere aktardığı
için vatandaş nezdindeki güvenilirliğini büyük ölçüde
yitirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) Çok özür dilerim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Örs.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) Bu noktada da şu
soru akla geliyor: Böyle bir kampanyanın Kızılay üzerinden
yapılmasıyla toplanan bağış miktarının
istenen seviyenin çok altında kalacağı düşüncesinden
dolayı mıdır ki bu bağış kampanyasında
Kızılaya görev verilmemiştir? Değerli milletvekilleri,
bugünlerde coronavirüs dolayısıyla aşta, maskede ve
Sağlık Bakanlığımızca sınırlarda
kurulan sahra hastanelerinde yaşanan olumsuzluklar maalesef
Kızılayın bugünkü yöneticilerinin omuzlarındadır.
Türkiye, yeniden Kızılay şube
ağlarıyla örülmeli, Kızılay üye ve gönüllülerini tekrar
Kızılay çatısı altında seferber etmeli diyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Turan
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
13.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Trabzon Milletvekili Hüseyin
Örsün görüşülmekte olan 85 sıra sayılı Kanun Teklifinin
3üncü maddesi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ve yüz
elli iki yıldan beri Kızılayın görevinin başında
olduğuna ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bir konuyu zapta geçirmek isterim.
Kızılay ve benzeri kurumlar bu süreçte
büyük bir inisiyatif alarak çok büyük adımlar attılar. Sosyal medya
hesaplarında var, paylaşıyorlar. Çanakkaleyi ben takip
ediyorum, biliyorum. Ellerinden geldiği kadar, bilabedel çalışan
insanlar var. Onların motivasyonunu bozan söylemler çok şık
olmaz diye düşünüyorum. Dolayısıyla, yüz elli iki yıldan
beri Kızılay neredeyse bugün yine orada, görevinin
başındadır Sayın Başkan.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş)
Kızılay uykuda, uykuda! Kızılay Evde kal.a
uymuş.
BAŞKAN Sayın Öztunç
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Buyurun
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Grup Başkan Vekilimizin yerinde
oturuyorsunuz, bilginize.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Biliyorum,
sıkıntı yok, sonuçta o da milletvekili, biz de milletvekiliyiz.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
2.-
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü
Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline
İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1595) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 85) (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ
(Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün, Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri
-ortaklarıyla beraber diyelim- İnfaz Yasasında bir dizi
değişikliği öneren yasa teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisinde
sundular. Cuma günü Adalet Komisyonu toplanacak, önümüzdeki hafta da Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine geleceği bekleniyor, bekliyoruz. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine gelecek, tartışılacak elbette,
hepimiz birkaç gündür çok şey söyledik, üzerine söylenecek çok şey
var fakat içerden insanların ne hissettiğini duyumsamak gerekir,
hepimiz o duyguları içten yaşayarak bunu ifade edemeyebiliriz ama
ben, sizlere yirmi yedi yıldır cezaevinde olan bir mahpusun mektubunu
okuyacağım. Öyle duygu sömürüsü içeren bir mektup değil,
kişisel bir talebi de yok, umutsuzluk da yok mektubunun içerisinde.
Tersine ülkemiz için de, insanlık için de umut verici bir mektup. Duygu yüklü çokça mektup
aldık, birçok milletvekilimize mektup geldi. Emin olun, bunların
hiçbirisinde Adalet ve Kalkınma Partisine de, Meclise de hakaret yoktu,
küfürler yoktu. Tersine adil bir çözüm, infazda eşitlik isteme vardı
bu mektupların hepsinde. Eminim sizlere de bu tür mesajlar, mektuplar
gelmiştir.
Mektup şöyle başlıyor: Dostlara
Hey, siz dışarıdaki içerdekiler merhaba. İyi ve
sağlıklı olmanız dileğiyle hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. Özlemle kucaklıyorum, öpüyorum da.
Korkmayın, sözlü kucaklaşma serbest, üstüne, gönül
rahatlığıyla sizleri öpebilirim. Dikkatli olduğunuz ve
meseleyi ciddiye aldığınızı düşündüğüm için
-televizyonlarda yedi gün yirmi dört saat söylenenler yetmezmiş gibi-
uyarılar yapıp sizleri bunaltmak istemem. Yalnız şunu
söyleyebilirim, corona günlerinde yapılacak en ciddi şey ne derseniz
gülmek derim. Sakın ha, gülmeyi ve güldürmeyi unutmayın. Geçenlerde
televizyonda bir görüntü izledim,
(x)
oldum, gülmekten kırıldığımın Kürtçesidir
(x) Bir işyerinde dört adam
oturmuş konuşurlarken, birisinin hapşırmasıyla,
hapşıran da dahil hepsi, depreme yakalanırmışçasına
kaçıyorlardı. Hele biri vardı ki hapşırma sesini duyar
duymaz montunu kafasına geçiriyordu.
Gülme ve güldürmenin dışında ne
yapabilirsiniz? Hazır, corona sizlere de dünyanın ölümlü bir dünya
olduğunu hatırlatmışken uzun keşkeler listenizden azaltmalara
gidebilirsiniz. İşe sevmeyle başlayın; iş, kariyer,
okul ve para kazanma koşuşturmasında unuttuğunuz sevmeyle
içinizde ukde kalmış şeyleri yapın. Evlerinizde çocuklarla
oyunlar oynayın, derslerine ve Kürtçe öğrenmelerine
yardımcı olun. Ev sakinleriyle -kiminiz varsa artık-
eşinizle, çocuklarınızla, anne babalarınızla,
kardeşlerinizle konuşun. Yalnız, öyle havadan sudan, coronadan
değil; birbirinizin yüreklerine dokunarak, dinleyerek konuşun.
İnternet ve telefonla olması koşuluyla -yakın temas yasak-
sevdiklerinizle, dostlarınızla görüşün. Okuyun ve güzel filmler
izleyin. Ha, bir de yazmak isterseniz ben buradayım. Eskiden de
yazanınız yok gibiydi, üstüne bir de sokak başlarında
pusuya yatmış corona dururken yazı
postalayacağınızı pek sanmam ama ben yine de söylemiş
olayım: Olur da yazan olursa taahhütlü göndermeyi unutmasın.
Televizyondan izlediğim profesörlere göre, mektuplarınızı
aldığımda kaynar suyla dezenfekte edebilirim. Şaka yapmıyorum,
bir profesör Ellerinizi kaynar suyla yıkayın. diyordu.
Çamaşır suyuyla yıkayabilirim, havalandırmadaki
çamaşır ipine mandalla asıp üç dört gün havalandırabilirim
ya da mektubunuzu okuduktan sonra ellerimi yirmi saniye sabunla
yıkayabilirim. Ne dersiniz? Hangisini yapayım? D şıkkı
aklıma yattı.
Şaka bir tarafa, hayatlarınızda belki
de ilk kez biz içeridekilerle az da olsa empati yapabilecek bir hapis
hayatı yaşıyorsunuz. Sizleri özgürlüğünüzden alıkoyan
mahpusluk, kimse için arzu etmediğimiz bir şey. Umarız geçici
olarak dışarıda olan ama esasında içeride olan milyonlar,
kalıcı olarak içeride olan bizleri anlar. Ne dersiniz, anlarlar
mı? Corona akıllandırır mı?
Yalnız şunu da söyleyeyim: Siz de biz de
içeride olsak da şartlarımız yine de eşit değil. Hapis
içinde yaşadığımız zamanlar da olmuştu ama
böylesiyle ilk kez karşılaşıyoruz. Spor, sohbet gibi iç
etkinlikler ile açık ve kapalı ziyaretler anlaşılır
bir gerekçeyle iptal edildi. Dış dünyayla tek bağımız
haftada bir yirmi dakika telefon ve mektuplarla sınırlı.
Alınması gereken tedbirleri anlayışla
karşılıyor insan ama toplumun en dezavantajlı kesimi
zindanlara gösterilmesi gereken özen de gösterilmiyor.
İçeridekiler,
bağışıklık sistemi en zayıf insanlar. Zaten,
yıllardır sağlıklı beslenemeyen, yoğun stres
altında olan, kronik hastalıklarla mücadele eden, tedavileri
yeterince yapılmayan insanlarız. Sözün özü, corona için kolay
avız. Emin olun, tek bir vaka bile hızla yayılır ve
kitlesel ölümlerle sonuçlanır. Hiçbir ilin hastanesi hapishanelerden
yüzlerce hastayla uğraşamaz, altyapısı, insan
kaynakları buna yetmez. Ne mi olur? Hapishanelerde kapalı
kapılar ardında ailelerimizle, sevdiklerimizle vedalaşmadan
ölüme terk ediliriz. Realite bu iken, bugünlerde infaz indirimiyle
tahliyelerden söz ediliyor, biz siyasileri kapsam dışında
tutacaklarını söylüyorlar. Gözden çıkarılan ilk avız.
Bu, nasıl bir kin ve nefret ki yaşam hakkı için sayılmakla
kalmıyor, bir ülkenin önümüzdeki onlarca yıllık toplumsal
barışını ve iç siyasetini çatışmalı hâle
getirecek bir yaklaşım sergileniyor. 10 bin kişinin aile ve
yakın çevresine, yüz ile çırpılırsa yüz binlerce insana
verilen mesaj şu oluyor: Ben, ulusal ve uluslararası hukuku ve
etiği takmıyorum, kan davası güdüyorum, toplumsal
barış beni ilgilendirmiyor. Bu yolla, corona da bir lütuf mu
sayılacak? Yüreklerine taş basarak, asmayıp da beslediklerinden
mi kurtulacak?
12 Eylül 1980 vahşetinin halklarda
yarattığı travma ve sonuçları, bir ülkenin kırk
yılını, en değerli evlatlarını, toplumsal
kaynaklarını aldı. Yaşanacak kitlesel ölümlerle 12 Eylül
travması da sonuçları da yüze katlanır. Bu görülmüyor mu? Kin ve
nefret bu kadar mı kör etti gözleri? Corona safarisinde, kafeslere
kapatılmış avlar olarak avcıya altın tepside
sunulmamız ülkeye ne kazandırır, tersine ülkenin tamamına
kaybettirir.
Corona, tüm dünyaya ve insanlığa ölümlü
bir dünyada olduğumuzu hatırlattı. Belki de yeni bir
dünyanın kurulmasına vesile olacak, yeni dünyaya hiç kimse dünün
bagajıyla ulaşamaz. Yalnız, yerel ve ulusal tüm meselelerini
çözmüş, iç barışını sağlamış,
demokratik, özgür, eşit ve katılımcı bir siyaseti hâkim
kılmış, doğanın
çığlığını duymuş, doğaya zarar
vermekten vazgeçen ülkeler ve devletler yeni dünyada yer bulabilecekler. Görmek
isteyen gözler ve duymak isteyen kulaklar için corona çok yalın bir
hakikati ifşa ediyor aslında. İstatistiklerde görülüyor ki hayatını
kaybedenlerin 10 katı, 100 katı insan enfekte olmuş
olmasına rağmen tedavi edilebiliyor aslında. Devletleri
asıl panikleten, kısa süreden on binlerce, yüz binlerce insanın
enfekte olup sağlık altyapılarının buna yetmediği
gerçeğidir. Bu da gösteriyor ki öldüren corona değil, öldüren
kapitalizmdir; daha doğrusu, kapitalizmin ve ulus devletlerin
sağlığa, bilime, eğitime, insana ve doğaya
aktarması gereken kaynaklarını silahlanmaya, savaşa,
işgallere bir zümrenin zenginleşmesine, doğanın talan
edilmesine, toplumlara hiçbir faydası olmayan şatafatlı dev
yapılara, küresel ısınmayı artıran gazların
salınmasına aktarmasıdır.
Tarihin bir ironisi olsa gerek, nükleer bir
savaşın dünyanın sonunu getireceği düşünülürken
mikroskobik bir virüs, dünyanın süper hegemonu ABDsinden, türlü
ırkçı ritüellerle övünen tüm ulus devletleri
ışığa tutulmuş tavşan misali
şaşkına çevirdi.
Şimdi oturduğumuz,
kapandığımız evlerimizden soru sorma zamanı. Yirmi
yedi yıllık deneyimimden bilirim mahpushanenin soruların en çok
sorulduğu yer olduğunu. Haftalarca, belki de aylarca bu içerikli
hayat deneyiminiz de dileriz çok sorulu geçer. Misal şöyle sorular
sorulabilir: Hiroşima, Nagazaki, ve Halepçeye atılan bombalarla,
depolardaki yüzlerce nükleer silahla corona imha edilebilir mi? Enfâl ve
tenkille yok edilebilir mi? Dev savaş gemileri, F-35, F-16larla ya da
milyonluk ordularla virüsle savaşılabilir mi? S-400ler ya da
Patriotlar coronaya kalkan olabilir mi? SİHAlar, İHAlar
onları etkisiz hâle getirebilir mi? Dev gökdelenler, yüzen palmiye
şehirler, plazalar, beton yığını kentler, milyonlarca
araba; yüzlerce hektar ormanlık alanın yok edilmesine, suların
siyanürle kirletilmesine sebep bir avuç altın insanlığı
virüsten koruyabilir mi? Bir zamanlar yapıldığı gibi, 80
ilde yüzlerce camide kılınacak fetih namazları, okunacak selalar
işe yarar mı? Ve virüsü yaymanın bir aracı hâline gelen en
kirli nesnesi para bizi kurtarabilir mi?
Kaderin cilvesi işte, coronayla artık her
koyun kendi bacağından asılmıyor, küresel bir köye dönen
dünyamızda birimizin virüsü hepimizin virüsü oluyor. Kurtuluş hep
birlikte mümkün. O nedenle, zaman evde miskin ve umutsuz bir şekilde
oturma zamanı değil, zaman soru sorma ve düşünme zamanı.
Dünyada Ekvator kuşağında henüz
tanımlanmamış 5 bin virüs olduğu, küresel
ısınmayla daha da hareketlendiği söyleniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
Yarın mutasyon geçirmiş daha güçlü, daha
inatçı bir virüsle karşılaşıldığında
eğer bugün sorulması gereken sorular sorulmamış ve
doğru yanıtlar üzerinde bir araya gelinmemişse işte o zaman
insanlık corona günlerini arar. Mahşere dört atlıyla
kıyametimize mi koşacağız yoksa dersimizi alıp yeni
bir dünyanın arayışına mı gireceğiz? Evlerine
kapanan bu mola anında insanlık buna karar verecek. Dünün
bagajıyla düşünen ve davranan devletlerden umutlu değilim ama
insanlıktan yana umutluyum. Alaca karanlık corona günlerinin
ardından insanlığın şafağında kazanan hayat,
umut, sevgi ve barış olur umudundayım, yeter ki coronanın
Sokratın at sineği misali sorularına uyanalım.
Birilerinin ceza sürelerinde on beş, yirmi yıl indirimlere gidilirken
bizlerin de ne yaşı 70, 80lerinde olanların ne de bir asrı
içeride devirmiş olanın, üç yıl beş yıl kalanın,
ne kronik ölümcül olanın ne de çocuklu kadının toplumsal
barışa vesile pahasına da olsa
bırakılmayacağımız görülüyor. Siz
dışarıdakilerin, içeridekilerin, demokratik parti ve örgütlerin,
aydın ve toplum önderlerinin karar alıcılar üzerinde bir
baskısı olursa belki. Varlığımızın da
ölümümüzün de yeni kavgalara, acılara vesile olmasını
istemiyoruz, tek kaygımız bu. Kalın sağlıcakla.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı.)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Selam ve saygılarımızla altına imza atıyoruz,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkanım, söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Tiryakinin
konuşmasına mı itiraz edeceksiniz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Yok,
yok, hayır etmeyeceğim.
BAŞKAN - Sayın Beştaş buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
14.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın,
vatandaşların Halkbankın kredileri
yapılandırmasına yönelik şikâyetlerine, Bilim Kurulunun
corona salgınına ilişkin iktidar partisine, yürütmeye
önerilerinin neler olduğunu ve bu önerilerinden ne kadarının
kabul gördüğünü öğrenmek istediklerine, eksik bir uygulama varsa
bunun sorumluluğunun Bilim Kuruluna da ait olacağına
ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Elime birkaç vatandaştan bir şikâyet geldi
açıkçası. Bu banka kredileriyle ilgili biliyorsunuz geçen hafta bir
paket açıklandı ve kredilerin faizsiz ertelenmesi ve
yapılanması yasalaştı fakat elimde 2 tane kredi örneği
var, Halk Bankasından alınmış.
BAŞKAN Faizsiz ertelemeden mi dediniz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Yapılandırma. Tabii tabii, faizsiz erteleme bu ilan edildi zaten.
Tüketici kredisi şu anda 97 bin 970 TLden 100 bin 302 TLye
çıkmış. Başka bir örnekte, 83 bin 974ten 85 bin 974e
çıkmış. Şimdi, bu açıkçası yasaya
aykırı faiz alma yöntemidir; bunu, halkın bu şekilde zarara
uğratılmasını bu salgın döneminde kabul etmek mümkün
değildir.
BAŞKAN Bankalar da belli mi? Hangi bankalar?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Halkbank, direkt adını vererek söylüyorum.
Bu, halkı kandırma yani dolandırma
kapsamına girer ve neticede Mecliste yasallaşan, ilan edilen, bizzat
Cumhurbaşkanının kendisinin ifade ettiği ve burada
hepimizin tanıklık ettiği bir yasal düzenlemeden bu şekilde
kötüye kullanma ve faiz alma hiçbir şekilde kabul edilemez.
Tabii, şunu da kamuoyuna hatırlatmak istiyorum:
Diğer bir mesele Sayın Varankın konuşması; işte,
bu bankalar da galiba bu şekilde yaklaşıyorlar: Daha
salgın, coronavirüs Türkiyeye gelmeden siparişler Türkiyeye
gelecek. ve Sabah gazetesi şöyle bir manşet atmıştı
16 Şubatta: Dünyayı vuran virüs Türkiyeye yarıyor. Bu virüs
nemalanılacak bir virüs değil, bu virüs bütün dünya gibi bizi de
vuruyor, halkımızı da vuruyor ve bütün dünyadaki insanlık
ailesini tehdit ediyor.
Son olarak, Bilim Kurulu biliyorsunuz düzenli
toplantılar yapıyorlar ve kamuoyu bunu çok ciddi bir şekilde
merak ediyor çünkü herkes kendisinin ve sevdiklerinin hayatından
endişe ediyor fakat Bilim Kurulu hiçbir şey açıklamıyor.
Biz Bilim Kuruluna bir çağrı yapmak istiyoruz buradan: Bu toplantılarda
sizin salgına ilişkin iktidar partisine, yürütmeye önerileriniz
nedir? Bu önerilerin ne kadarı kabul ediliyor? Eğer bunlar
açıklanmazsa ve eksik bir uygulama varsa bunun vebali, sorumluluğu
aynı zamanda maalesef üzülerek belirtmeliyim ki Bilim Kuruluna da ait
olacaktır.
Teşekkür ediyorum Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ettim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Uygulamada hata varsa
uyarırız arkadaşlarımızı.
BAŞKAN Tabii, tabii.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
2.-
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü
Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline
İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1595) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 85) (Devam)
BAŞKAN Madde üzerinde şahıslar
adına söz talebi Sayın Serkan Topalın.
Sayın Topal, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sataşmaya mahal vermeden Sayın Topal,
buyurun.
SERKAN TOPAL (Hatay) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bizleri ekranları başında
izleyen bütün vatandaşlarıma selamlarımı,
saygılarımı iletiyorum.
Değerli arkadaşlar, şu an beş
dakikalık süre içerisinde AK PARTİ iktidarının on sekiz
yıl içerisinde yaptıkları beceriksizlikleri
anlatmayacağım. Kısaca şunu ifade etmek istiyorum
değerli arkadaşlar: Şimdi, sürekli hepimiz diyoruz ki Evde
kal. Evet, gerçekten de evde kalmaları için biz neler yapıyoruz
arkadaşlar; yani vatandaşlarımızı evde tutmak için
neler yapıyoruz? Yaptığımız hiçbir şey yok,
değerli arkadaşlar. Bakın, geçen Hataylı hemşehrim
tır şoförü Malik Yılmaz Virüsten ölmesek, açlıktan
öleceğiz. diyerek bir ironi yapmış. Yani şimdi, bu
vatandaşımızı bir şekilde karakola alıyorlar ve
denetimli serbestlikten dolayı şu anda serbest
bırakıyorlar.
Değerli arkadaşlar, şimdi bu adama
diyorsunuz ki siz Çalışma, evde kal. Ama gerçekten de bu adam
virüsten değil açlıktan ölecek. Ben de söylüyorum,
vatandaşlarımız gerçekten bu gidişle virüsten değil
açlıktan ölecek. İşte, vatandaşlarımız şimdi
işsiz kaldı, esnaflar kepenk kapattı, birçok
vatandaşımız mağdur; bunun için biz ne yapıyoruz?
Şimdi, bağış toplamaya başladı Sayın
Cumhurbaşkanı; iyi, güzel. Sosyal devlet nedir? Sosyal devlet, vatandaşların
sorunlarının çözümü noktasında sosyal devlet devreye girer.
Sosyal devlet dilenmez, sosyal devlet bağış toplamaz,
bağış yapar.
Değerli arkadaşlar, insan
doğduğunda vergi alınıyor, insan iş yeri
açtığında vergi alınıyor; her türlü konuda, uçan
kuştan sosyal devlet vergi alıyor. Eyvallah, alması gerekiyor
ama şimdi bakıyoruz, deprem oluyor bağış
toplanıyor, darbe oluyor bağış toplanıyor, salgın
oluyor bağış toplanıyor; ondan sonra
Yani şimdi,
arkadaşlar, vatandaşın artık bağış
yapacağı bir şeyi mi kaldı? Vatandaş nereye
bağış yapsın? Virüse mi, salgına mı, sele mi,
depreme mi, darbeye mi? Yani vatandaşın artık bir tek şeyi
kaldı bağış yapacağı, nedir biliyor musunuz? O da
canı. Şunu da söyleyeyim: Evet, bizim de bir canımız var,
eğer canımızı vereceksek bu vatan uğruna
canımız feda, burada bunu ifade etmek istiyorum ama
vatandaşlarımız gerçekten de o tır şoförümüzün
dediği gibi, samimi söylüyorum, virüsten değil açlıktan ölecek,
ben de bu kürsüde ifade etmek istiyorum. O yüzden, sosyal devletin gereği,
mağdur olan vatandaşlarımızın sorununu lütfen çözelim.
Özellikle bunu bu kürsüde defalarca dile getirdim, bir kez daha dile
getireceğim. Hatta dün de Kahramanmaraş Milletvekilimiz Sayın
Ali Öztunç da dile getirdi: Yurt dışında birçok
vatandaşımız mağdur. Bakın, özellikle Orta
Doğu'da, Suudi Arabistanda, Kuveytte, Katarda, Libyada, Cezayirde çok
ciddi anlamda işçi vatandaşımız gerçekten mağdur.
Bakın, orada bir odada 8 kişi, 10 kişi kalıyor. Sadece,
bana isimlerini vermeden- atılan birkaç mesajı okumak istiyorum:
Bakın, 10 kişi Riyaddayız, para yok, yemek yok, 1 Nisanda evi
boşaltın. diyorlar. Büyükelçilikte -virüste- kendi kaderimizi mi
bekleyeceğiz? diyor. Bakın, İlla ki intihar mı edeyim,
yoksa çocukları mı atayım devlet görüp duyması için? diyor
vatandaş. Konsolosluk cevap vermiyor, kendimi öldürüp intihar mı
edeyim? bir başka mesaj. Eşim hamile, yurtta şu anda, lütfen,
yardım edin. diyor ve binlerce mesaj, binlerce.
Değerli arkadaşlar, bunu defalarca dile
getirdim, maalesef AK PARTİ Grubu Başkan Vekilleri dâhil
duyarsız kaldı, iktidar duyarsız kaldı. Sayın Meclis
Başkan Vekilim, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Meclis Başkan
Vekilisiniz, bu konuda duyarlı olacağınıza olan
inancımla bir kez daha sizden talep ediyorum: Bakın, Suudi Arabistanda,
Kuveytte, Katarda şu anda dışarıda olan
vatandaşlarımız var, aç olan vatandaşlarımız var.
Bir an önce ya uçak gönderelim ya da oradaki bu
vatandaşlarımızın bu sorunlarını çözelim.
Bakın, orada işçi pozisyonundalar. Yani orada içerideler, para
kazanamıyorlar, buradaki vatandaşlarımıza, buradaki
ailelerine para gönderemiyorlar; buradakiler de aç, oradakiler de aç.
Değerli arkadaşlar, bu işe bir çözüm
bulmamız gerekiyor. Gerekirse gerçekten Meclis kapanmasın, samimi
söylüyorum; Allah aşkına, Muhammed aşkına, Ali
aşkına, sizden rica ediyorum, lütfen. Gerçekten benim telefonum
susmuyor şu anda, binlerce mesaj geliyor değerli arkadaşlar.
Son olarak şunu da ifade etmek istiyorum:
Özellikle devletin yapması gerekenleri bir kez daha burada ifade etmek istiyorum.
Yurt dışında çalışanlar olmak üzere esnaf, çiftçi,
konut kredisi alanlar, dar gelirli vatandaşlarımız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERKAN TOPAL (Devamla) Sayın
Başkanım, herhâlde son konuşmacı olduğum için iki
dakika verirsiniz
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
Buyurun.
SERKAN TOPAL (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Son konuşma değil, sizden
sonra üç konuşma daha var.
SERKAN TOPAL (Devamla) Bir kez daha tekrar
ediyorum: Yurt dışında çalışanlar olmak üzere, esnafımız,
çiftçimiz, konut kredisi olanlar dâhil, nakliye yapanlar, taşıt
kredisi olan vatandaşlarımız, öğrenim kredisi alan
öğrencilerimiz ve birçok esnafımız
Lütfen, bunları bir
yıl öteleyelim, öteleyelim, öteleyelim.
Bakın, yine çok hızlı bir
şekilde, sosyal devlet olmanın gereği
Şimdi, hani diyoruz
ya işte İtalyaya, İspanyaya yardım ettik.
Arkadaşlar, o yardımı oraya yapmayın; gelin, Hatayın
Samandağ ilçesine, Defne ilçesine, gazi Reyhanlıya,
Kırıkhana, Belene gönderelim arkadaşlar. Gerçekten orada
insanlar mağdur. Hatay halkı her türlü felakette her türlü konuda
barış harekâtında bir
numaraydı ama maalesef şu anda orada bırakın
Kızılayı, devleti bile göremiyoruz. Lütfen, rica ediyorum, hem
yurt dışındaki vatandaşlarımızın hem de
Hataylı vatandaşlarımızın sorunlarını
çözelim, sizlerden de arz ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu konuda bir şeyler söylersiniz herhâlde, yurt
dışındakilerle ilgili Sayın Başkanım, gerçekten
mağdurlar.
BAŞKAN Sizin bu talepleriniz
aktarılacaktır.
Buyurun Sayın Zengin.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
15.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, Hatay Milletvekili Serkan Topalın
görüşülmekte olan 85 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3üncü
maddesi üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
sayın hatip biz Grup Başkan Vekillerini duyarsız kalmakla
suçladı, doğrusu buna üzülüyor insan. Böyle bir olayda duyarsız
kalmak ne mümkün? İsim söylemeyeceğim belki ama
BAŞKAN
Sayın Altay da söz istedi zaten, o da alındı, evet.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Kendi gruplarındaki
milletvekili arkadaşlarımızın da bütün taleplerini süreç
içerisinde, ben kendi adıma -ama eminim diğer arkadaşlarım
da böyle yapmışlardır- tek tek takip ettim. Hatta şu anda
da bir yazışmamız oldu bir vekil arkadaşımızla,
CHP grubundan.
Şimdi, burada tabii yurt dışında
kalan insanlarımızla ilgili operasyon çok geniş bir operasyon.
Hatta Türk Hava Yolları, ben biliyorum ki, uçuşlar biliyorsunuz
özellikle Avrupa ve Amerika arasında tamamen kesilince, uzun süre
uçabilen, 15-20 gün kadar devam eden bir tek Türk Hava Yolları vardı.
Sade Türk vatandaşları için değil 14 gün kuralına uyan başka
ülke vatandaşlarının da başvurdukları en önemli en
önemli ülke Türkiye oldu bu manada, bu seyahat imkânının
sağlanması için. Kuveytte mahsur kalanlarla ilgili de üç tane uçak
Mahsur kalmak şununla alakalı: Uçuşlar
kapatıldığı için başka prosedürler gereği, bazen
o ülkelerin kendi iç prosedürü gereği kendi uçuş hatlarını
kapatan ülkeler var. Bu manada, bu vatandaşlarımızla ilgili,
yeni, 3 tane uçak gidecek ve onları alıp gelecek. Bunun
altını çizmek istiyorum. Bence, bu süreçte
karşılıklı olarak birbirimize yardım ederek, en
azından, hissiyat olarak aynı noktada hemfikir olduğumuzun
farkında olarak meseleleri anlatmak lazım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum.
Tabii, benzer durum pek çok ülkede var. Aynı
şey İngiltere'de de var yani, mesela, orada da öğrencileri de
aldık ama onun dışındaki vatandaşlarımız
gelmedi gibi. Yani değişik ülkelerde benzer sorunlar var ama Türkiye
bu konuda da çok başarılı oldu, hakkını da teslim
etmek lazım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Altay.
16.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Hatay Milletvekili Serkan
Topalın görüşülmekte olan 85 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 3üncü maddesi üzerinde şahsı adına
yaptığı konuşmasında yapıcı muhalefet
anlayışı içerisinde, eksikleri, ihmali ve yetersizlikleri ortaya
koyduğuna, Çayırdere Barajının sulama sahasının
AK PARTİli Pınarhisar Belediyesine devredildiğine yönelik
haberlere ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum efendim.
Sayın milletvekillimizin
duyarsızlıktan kastettiği, olsa olsa yapıcı
muhalefet anlayışı içerisinde, eksikleri, ihmali ve
yetersizlikleri ortaya koymaktır; bu da onun doğal görevidir.
Sayın Başkanım, bu vesileyle, pek
kısa bir hususu arz etmek istiyorum. Coronayla mücadele devam ederken
tabii hayat da devam ediyor. Kırklareli Kaynarca beldesinin hemen
kuzeyinde Devlet Su İşleri tarafından yapılan
Çayırdere Sulama Barajı bitirildikten sonra, baraj sulama sahasının
30 bin dönümlük sahanın, 25 bin dönümü Kaynarca
sınırlarındayken AK PARTİ'li Pınarhisar Belediyesine
devredildiğiyle ilgili bir haber aldık. Bir yandan Sayın
Cumhurbaşkanı "birlik" diyor "beraberlik" diyor,
şöyle diyor, böyle diyor ama bir yandan da sırf Kaynarca Belediyesi
Cumhuriyet Halk Partili diye barajı ve sulama eklentilerini
Pınarhisar Belediyesine vermek ve o Pınarhisar Belediyesi marifetiyle
kurulacak bir kooperatif tarafından işletilmesini öngörmek olsa olsa
bir öngörüsüzlük olur, partizanlık olur. Sayın Bakanın bir dahli
var mı, yok mu bilmem ama ben yazının Ankara DSİ Genel
Müdürlüğüne gittiğini biliyorum. Başvuru dilekçelerini de
huzurunuzda Sayın Özlem Zengine veriyorum. Bu konuda hakkaniyetin ve
adaletin tesis edilmesini talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
2.-
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sürücü
Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Tebdiline
İlişkin Anlaşma ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1595) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 85) (Devam)
BAŞKAN - Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümünün
oylanması açık oylamaya tabidir. İç Tüzük'ün 145'inci maddesinin
ikinci fıkrasında "Başkanın gerekli görmesi hâlinde
açık oylama oturumun sonuna veya haftanın belli bir gününe
bırakılabilir." denilmektedir. Bu hüküm çerçevesinde, teklifin
tümünün açık oylaması 2 Nisan 2020 Perşembe gününe
bırakılmıştır. Belirtilen gündeki birleşimde, Gündemin
Oylaması Yapılacak İşler kısmında teklifin
tümünün açık oylaması yapılacaktır. Ayrıca, bugün
görüşmeleri tamamlanarak tümünün oylamasına geçilecek tüm tekliflerin
oylamaları da bu şekilde, 2 Nisan 2020 Perşembe gününe
bırakılacaktır.
Bilgilerinize sunulur.
3üncü sırada yer alan, Türkiye Büyük Milleti
Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti ile Moğolistan
Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti ile Moğolistan
Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1196) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 107) (´)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Komisyon raporu 107 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz talebi, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Hakkı Saruhan Oluçun.
Buyurun Sayın Oluç. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın vekiller; bu konuyu tartışmaya
devam edeceğiz. Umarım çok uzun zaman olmaz bu, ayları almaz ama
coronavirüs salgınını tartışmaya devam edeceğiz.
O nedenle, ilk defa karşı karşıya kalınan bir durum
olduğu için, iktidar partilerinin bu konudaki eleştirileri ve
önerileri ciddiyetle dinlemesinin önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak
istiyorum. Bu konuda her şeyi bilirizci tutumun hiçbir
karşılığı yok yani Türkiyede de yok, dünyada da yok.
O nedenle, özellikle iktidar için söylüyorum, toplumsal ve siyasal muhalefetin
bu konudaki eleştirilerini ve önerilerini dikkate almamak gerçekten çok
ciddi bir yanlışı ortaya çıkarmaktadır. Bakın,
toplumsal ve siyasal muhalefet diyorum. Bunu kastederken hem sivil toplum
kuruluşlarını, sendikaları, meslek örgütlerini, siyasi
partileri, yöre derneklerini; yani bu toplumda, yurttaşların içinde
örgütlenmiş olduğu bütün kurum ve kuruluşları kast ederek
bunu söylüyorum.
Şimdi, taleplerine
baktığımızda, birkaç maddede toplanıyor aslında
bu talepler; kısaca bunlara değinmek istiyorum.
Bir: Diyorlar ki Temel, zorunlu ve acil mal ve
hizmet üreten işler dışında bütün işlerde salgın
süresince çalışma acilen durdurulmalıdır. Bu çok önemli,
buna gerçekten ihtiyaç var.
İki: Diyorlar ki Salgın süresince
işten çıkarmalar yasaklanmalı, küçük esnaf desteklenmeli,
çalışanlara ücretli izin verilmeli ve işsizler için ise
koşulsuz işsizlik maaşı ödenmelidir.
Üç: Diyorlar ki Tüketici, konut ve taşıt
kredileri ile kredi kartı borçları ve elektrik, su, doğal gaz ve
iletişim faturaları salgın riski boyunca faiz işletilmeden
ertelenmelidir.
Dört: Diyorlar ki Bu süreçte özel sağlık
kuruluşları kamu kontrolüne geçirilmeli; yurttaşların
sağlık hizmetlerine erişimi, istisnasız ve ön
koşulsuz, bütünüyle parasız olmalıdır.
Beş: Diyorlar ki Salgınla mücadelede
koordinasyonda katı bir disiplin uygulanmalı, bilimsel
yaklaşım ve bilgi paylaşımında açık ve
şeffaf olunmalıdır. Güven kriteri hâline gelen Covid-19 testleri
konusunda bilimsel, yaygın, hakkaniyetli ve sonuçların hızla
açıklandığı bir işleyiş hâkim
kılınmalıdır.
Altı: Diyorlar ki Başta hekimler,
sağlık ve belediye çalışanları olmak üzere, tüm
zorunlu işlerde koruyucu ekipman başta olmak üzere bütün eksiklikler
giderilmeli, herhangi bir aksama yaşanmayacağına dair güven
verilmeli ve bu işlerde çalışan herkes düzenli olarak testten
geçirilmelidir.
Yedi: Diyorlar ki Salgın dönemlerinde
dezavantajlı kesimler olarak kabul edilen, hiçbir geliri ve birikimi
olmayan yoksullar, göçmenler ve tutuklu, hükümlüler için yaşamlarını
ve sağlıklarını koruyacak fiilî ve yasal düzenlemeler
hayata geçirilmelidir.
İşte, sivil toplum
kuruluşlarının, sendikaların, meslek örgütlerinin, Türkiye
Devrimci ve İşçi Sendikaları Konfederasyonunun, Kamu Emekçileri
Sendikaları Birliği Konfederasyonunun (KESK), Türk Mühendis ve Mimar
Odaları Birliğinin (TMMOB), Türk Tabipleri Birliğinin (TTB) ve
birçok sivil toplum kuruluşunun, meslek birliğinin, vakfın,
siyasi partinin talepleridir bunlar. Bu talepleri iktidarın gerçekten
ciddiye alması son derece önemlidir. Neden? Çünkü sorun kamusal bir
sorundur; sorun sadece sizin sorununuz değildir ve iktidarın görevi
esas olarak defalarca bunu vurguladık ve vurgulamaya da devam ediyoruz-
kamu kaynaklarını kullanarak vatandaşı ekonomik ve sosyal
bakımdan rahatlatmaktır, güven vermektir yani Evde kalın.
dediğimiz yurttaşların hepsinin ihtiyaçlarının
karşılanması gerekir ki insanlar evde kalmanın kendileri
açısından güveni ortadan kaldıracak, güvenceyi ortadan
kaldıracak bir durum olmadığını hissetsinler ve düşünsünler;
dolayısıyla, evlerinde kalırken ihtiyaçlarının
karşılanacağını görsünler. Bu, ciddi bir meseledir o
nedenle. Bütün ülkelerin iktidarları bunu yapıyor ve Türkiyede de
yapılması gereken esas olarak budur. Bunu
yapmadığımız zaman, bu gerçekleşmediği zaman, bu
şeffaflık, bu güvence sağlanmadığı zaman
gerçekten bu virüse karşı mücadelede başarılı
olunması son derece zordur.
Kaynak yok. diyorsa iktidar, bakın, kaynak
var. Kaynak var, bunu siz de biliyorsunuz biz de biliyoruz; önemli olan, bu
kaynağın hangi tercihler doğrultusunda
kullanıldığıdır. Esas itibarıyla, kaynak nerede
var? Bakın 2020 bütçesine, bu kaynakları göreceksiniz. Tercihler
önemlidir. Silahlanma ve güvenlik harcamalarına bakın, kaynak
oradadır; örtülü ödeneğe bakın, kaynak oradadır; saray
harcamalarına, israfa, şatafata bakın, kaynak oradadır;
İşsizlik Fonuna bakın, kaynak oradadır. Esas
itibarıyla, İşsizlik Fonu, yıllardan beri ya sermayeye ya
bankalara, zorda olan çeşitli iş çevrelerine hizmet olarak
sunulmaktadır, kaynak oradadır. İşsizlik Fonu, esas
itibarıyla işsizin, bugün kendini güvencesiz hissedenin, işsiz
kalma tehlikesi yaşayanın, evde oturanın, esnafın,
çiftçinin, yoksulun kaynağı olarak kullanılmalıdır.
Bugün kullanılmayacaksa İşsizlik Sigortası Fonu, ne zaman
kullanılacak? İşsiz için, yoksul için, emekçi için, işçi
için ne zaman kullanılacak? Dolayısıyla, bu konu, halk ve toplum
sağlığı konusu olduğu için de son derece önemlidir.
Bakın, önlemleri bunun için tartışıyoruz. Test derken
bunun için önemsiyoruz bu meseleyi. Test deyince kızıyorsunuz. Test
sayısı yetersiz. Günde 20 bin mutlaka
aşılmalıdır; 30 bine, 40 bine
ulaşılmalıdır, bu imkânlar var. Nasıl
olmalıdır bu testler biliyor musunuz? Hani, kamuoyu
araştırmaları yapılıyor ya seçimlerden önce;
İşte, bu ay siyasi partilerin durumu şudur, bu ay budur;
liderlerin durumu şudur, budur diye açıklanıyor ya, aynı o
mantıkla, her hafta test sonuçlarının açıklanması
gerekir, bu şeffaflığın herkes tarafından görülmesi
gerekir. Bu takip yapılırsa ancak bu corona virüsü karşısında,
gerçekten test sayısı 20 binleri, 30 binleri, 40 binleri bulduğu
zaman coronavirüsle mücadele, onu bastırma ve durdurma mücadelesi;
bakın, hafifletme demiyorum, bastırma ve durdurma mücadelesi
başarılı olarak gerçekleştirilebilir. Bu çok önemli bir şey.
Bakın, bir şeye daha değinmek
istiyorum. Bu krizi siyasette merkezîleşme için bir fırsat olarak
değerlendirme anlayışı gerçekten doğru bir
anlayış değildir, bunun yanlış olduğunu sizler
göreceksiniz. Bakın, neden bunu söylüyorum: Şimdi, kriz yönetiminde
çeşitli imkânlara sahip olan yerel yönetimlerle iktidarın iş
birliği yapması -bütün yerel yönetimleri kastediyorum-
şarttır. Şimdi ne yapılıyor? Bizim yerel
yönetimlerimize, geçen hafta 8 yerel yönetime kayyum atandı.
Dolayısıyla corona virüsü karşısında mücadele eden
yerel yönetimler etkisizleştirildi, hâlbuki tersi
yapılmalıydı. Şimdi ne yapılıyor?
Bağış toplayan yerel yönetimlerin bu imkânları
engelleniyor. Bu doğru bir tutum değil, bu kesinlikle
yanlış. Bakın, İçişleri Bakanınız diyor ki
Devlet, vali izin vermeden Ben yardım topluyorum. derseniz başka
devlet, yeni hükûmet oluşturmak istiyorsunuz demektir. Böyle bir
anlayış olabilir mi, böyle bir demokrasi anlayışı
olabilir mi? Bu despotik, bunun demokratik anlayışla hiçbir
alakası yok. Üstelik de şunu da bilmiyor İçişleri
Bakanı: Belediyeler bağış kabulü dayanağını
Belediyeler Kanunundan alıyor, 5216 ve 5393 sayılı Kanunlardan
alıyor. İçişleri Bakanının bu yaptığı
açıklama Anayasaya da aykırı, Anayasanın 127nci ve
137nci maddelerine de aykırı. Ama tabii İçişleri
Bakanının Anayasa, yasa ya da uluslararası demokratik
sözleşmeler, teamüller filan gibi meselelerle bir alakası yok. O,
bunların hepsini bir kenara itmiş vaziyette ve gerçekten bunu, yaşanan
bu salgın felaketini merkezîleşme için bir fırsat olarak görüyor
İçişleri Bakanı. Eğer siz de bunu böyle görüyorsanız
iktidar olarak, böyle adımlar atıyorsanız ve atacaksanız
bunun gerçekten vebali çok ağır olur. Bunu bilin, bunu bir kez daha
vurgulamış olalım özellikle.
Son bir noktaya değinmek istiyorum. Burada
çeşitli arkadaşlarımız konuştu, önümüzdeki hafta da
konuşmaya devam edeceğiz. Bakın, cezaevleri; çok ciddi bir
konudur bu. Bu konu neden önemli? Cezaevinde bulunan her insanın -ister
tutuklu olsun ister hükümlü olsun- yaşam hakkı vardır, sağlık
hakkı vardır ve bu haklar devlet güvencesi altındadır.
Devlet diyemez ki Ben onları cezaevine attım, ne olursa olsun.
Böyle bir anlayış olamaz. Böyle bir anlayış günümüz
devletlerinde, hiçbir devlette, en despotik devlette bile olamaz.
Dolayısıyla, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin yaşam
ve sağlık hakkını korumak zorundadır bu iktidar.
Dolayısıyla eğer bugün
tartıştığımız konularda, yarın daha
yoğun olarak tartışacağımız konularda infaz
eşitliğini göz önünde bulundurmazsanız, cezaevlerinde tutuklu ve
hükümlü bulunan bütün insanların infaz eşitliği çerçevesinde
haklarını, yaşam ve sağlık haklarını
korumazsanız bu çok büyük bir vebal doğuracaktır. Aynı
zamanda, vebal doğurmanın ötesinde, Anayasaya da demokratik
uluslararası sözleşmelere de aykırı olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Oluç, sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Toparlıyorum,
bitiriyorum efendim.
Bu konuyu elbette ki tartışmaya devam
edeceğiz ve şunu göz ardı etmeyin: Bir coronavirüs
salgınıyla, büyük bir belayla bütün dünya ve Türkiyede hepimiz
karşı karşıyayız. Bunu en az zararla atlatmak için
herkes mücadele ediyor, bu mücadeleyi ortaklaştırmak büyük önem
taşıyor ve şunu söylüyoruz; bakın, diyoruz ki, önümüzdeki
dönem yani bu salgın tehlikesini, bu salgın belasını
atlattıktan sonraki dönem için söylüyorum: Önümüzdeki dönem Türkiyeye de
yeni bir beyaz sayfa açma dönemi olmalıdır. Hukuk
açısından, demokrasi, barış ve adalet açısından,
toplumsal barış açısından yeni bir sayfa
açılmalıdır. Bu yeni sayfayı açmanın yolu, özellikle
cezaevleri konusunda ve alınan önlemler konusunda toplumsal ve siyasal
muhalefetin önerilerini, taleplerini ve eleştirilerini dikkate
almaktır. Bir kez daha iktidar partilerine bunu hatırlatmak istiyorum.
Dinlediğiniz için teşekkür ederim. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Beştaş,
buyurunuz.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
17.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın,
Türkoğlu Açık Cezaevinde 12 kişinin karantinaya
alındığı yönündeki haberlere ve salgının en büyük
tehdidi oluşturduğu cezaevlerinin bir an önce
boşaltılması gerektiğine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Doğrusu Saruhan Bey kürsüye gittikten sonra not
geldiği için aldım, yoksa almazdım; çok kısa, Özlem
Hanım buradayken
Şimdi Maraş Türkoğlu Cezaevinde
-açık cezaevinden aradılar, aileler de sonra aradılar-
hâlihazırda bugün itibarıyla A blok A3 koğuşundan 12
kişi karantinaya alınmış, maskeleri de kantinden 2,5 TLye
satın alabiliyorlarmış. Çok endişeliyiz. diye ilettiler.
Hani, bunu bir teyit edelim, bir araştıralım ve tabii ki
şunu söylüyoruz: Cezaevlerini bir an önce boşaltmamız gerekiyor
çünkü salgın en büyük tehdidi orada oluşturuyor.
Teşekkür ederim.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
3.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti ile Moğolistan
Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1196) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 107) (Devam)
BAŞKAN Evet, gruplar adına söz talepleri
karşılandı, şahıslar adına ilk söz Sayın
Servet Ünsalın
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
SERVET ÜNSAL (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama Victor Hugodan bir sözle
başlamak istiyorum: Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz,
biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
Evet arkadaşlar, ülkemiz çok kritik bir
dönemden geçiyor. Herkes Hükûmetten, ülkeyi yönetenlerden bu süreci en az
zararla atlatabilmek için yeni yollar, yeni destekler beklerken
karşımıza çok çok garip bir tablo çıktı yani dağ
fare doğurdu. Ülkeyi yönetenler çıktı milyonların
karşısına; işçiyi, köylüyü, dar gelirliyi, esnafı
rahatlatacak çözüm yerine bir de baktık ki hesap numarası
dağıtarak para istedi. Evet, arkadaşlar bunun anlamı nedir,
bu ne demektir? İnsanlarımız zaten çok zor günler geçiriyor, bu
çok kabul edilecek bir durum değil. Deprem oluyor Kızılay para
istiyor, salgın oluyor Hükûmet para istiyor. Bir bakıyorsun bugünler
için Merkez Bankasındaki kefen paraları uçmuş, yok. Milyonlarca
vatandaş senelerdir bu vergilerini niye veriyor, nereye veriyor, nerede bu
paralar arkadaşlar? Aslında tabii, herkes biliyor bunu, nerede
olduğunu. Borçlanarak iş adamlarına, belli kişilere;
saraylar, köprüler, en büyük köprüler, en büyük saraylar, en büyük hastaneler,
şatafat, lüks, yaşandı bu ülkede.
Biraz önce, sevgili Bülent Turan 15 Temmuz
şehit ve gazilerine toplanan 309 milyon sorununu Aile
Bakanlığı çözdü. dedi ama çözüldüğü yok arkadaşlar.
Aile Bakanı bu konuyla ilgili konuştuğunda ben de
buradaydım, 309 milyon 338 milyon oldu, bankada duruyor. denildi yani ne
şehide verildi ne gaziye verildi. Beşiktaşta 46 kişinin öldüğü
bir olay oldu, saldırı oldu; toplanan 52 milyon da hâlâ kişilere
verilmiş değil. Yani zor duruma düşünce yine Vatandaş
parayı versin. arkadaşlar; olmaz, bu da olmuyor artık,
insanlarımız zaten kaygılı, perişan. Arkadaşlar,
Hükûmet yardım isteyen değil, yardım edendir. Bu konuyu
özellikle bir kere daha söylüyorum: Hükûmet yardım isteyen değil,
yardım edendir. (CHP sıralarından alkışlar)
Çözüm mü? Evet, arkadaşlar, çözüm içinde zaten,
bu ülkede yaşandı. Milyarlarca lira borcu affedilen yandaş
şirketlerin ödemeleri gereken vergileri toplarsak gerçekten ciddi bir
sıkıntı çözülür. İsraftan, şatafattan biraz da
tasarrufa, böyle bir uygulamaya geçilse tüm ihtiyaçlar
karşılanır.
Dokuz senedir, 5 milyona varan Suriyeli
vatandaşlar var. Arkadaşlar, dokuz yıldır bakıyoruz
bunlara, 40 milyar doların üzerinde para sarf edildi. Biz şu ülkedeki
vatandaşlarımıza iki ya da üç ay, dört ay bakamayacak
mıyız ya? Bu bizim, gerçekten, kendi iç sorunumuz.
Bakmalıyız, Suriyeliye bakıyorsa bu ülkenin Hükûmeti, kendi
vatandaşlarına da bakacak.
Evet, çılgın projeler denilerek
milyarlar harcandı ama İşsizlik Fonunda toplanan 131
milyarı ben hâlâ göremiyorum. Daha birkaç ay önce, yapmayın etmeyin
dedik, Merkez Bankasındaki ihtiyat akçelerini de göremedik, bu zor
zamanlar için olan bu paralar da gitti.
Evet, maskeler ve eldivenlerle bir ihale
yapıldı ya, bir komedi ya, ben şaşırdım yani
böyle bir şey nasıl oldu ama uçuş garantisi verilen yeni
havalimanlarını, geçiş garantisi verilen köprüleri, bunları
hep yaşadık. Yöneticiler, bugün olmuş, halktan para istiyor.
Evet arkadaşlar, bu ara bir kurumu
soracağım sizlere ya -hepinizin de bu konu aklınıza geliyor
ama- Kızılay diye bir kurumumuz var ya, nerede ya bu
Kızılay? Evet arkadaşlar, milyonların döndüğü,
bağışların aktığı, astronomik
maaşların ödendiği Kızılay şu an nerede?
Kaynaklar nerede, açık bir şekilde niye kullanılmıyor? En
çok ihtiyaç duyulan zamanda sessizlik var. Sözde hayırseverlik adı
altında milyonlar vakıflara, derneklere aktarıldı.
Arkadaşlar, o vakıfların bir kısmını hepiniz
hatırlıyorsunuz; işte, TÜRGEVler, TÜGVAlar, Okçular, Ensar,
Limak, Kolin, Kalyon, Cengiz, Çalık, Torunlar, Demirören derken
Hadi
görelim; bir de saydığım kişilerin
hayırseverliğini bir görmek istiyoruz, millet sevdasını,
devlet bağlılığını görmek istiyoruz.
Evet arkadaşlar, corona vakasından sonra
turizmin sıkıntıya gireceğini burada söylemek istiyorum. Bu
sene o ÖTVsiz mazotu çiftçilere verin arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
Evet değerli arkadaşlar, bugünlerde gene
de bir sıkıntı oldu: Vatandaşa yardım elini uzatan
Ankara, İstanbul Belediyeleri, Konyanın da, Urfanın da,
Antepin de gördük...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ünsal, tamamlayın
sözlerinizi.
SERVET ÜNSAL (Devamla) Evet, ama Acun bile para
toplarken hiçbir sorun yok, yasak yok ama bu belediyelere geldiğinizde
sıkıntı var arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
Ben bir hekim olarak buna bir tanı
koyamadım, insanların yardım duygularını bile
ayrıştırmak ne kadar büyük bir travmadır; tekrar ediyorum,
insanların yardım duyguları ayrıştırılmaz.
Arkadaşlar Ekonomiyi ben batırdım, ben düzelteceğim. diye
bir hava var, bir görüntü var.
Evet arkadaşlar, salgına karşı
en büyük gücümüz, en büyük silahımız sağlık
çalışanlarımız; bunu, burada özellikle vurgulamak
istiyorum. Bir-bir buçuk yılı geçkindir yaptığım bütün
konuşmalarda sağlıkta şiddeti hep konuşmamda
belirttim. Tekrar ediyorum, Nazımın dizeleriyle son vereceğim
konuşmama; diyor ki Nazım:
Dert çok derman yok,
Yüreklerin kulakları sağır,
Hava kurşun gibi ağır,
Bağır bağır
bağırıyorum,
Koşun, kurşun eritmeye
çağırıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SERVET ÜNSAL (Devamla) Ben de hepinize, bütün
siyasi partilere sağlıkta şiddet yasası için bir araya
gelmenizi öneriyorum.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Zengin, buyurun.
VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
18.-
Tokat Milletvekili Özlem Zenginin, Adalet Bakanlığından
alınan bilgiye göre Kahramanmaraş ilinde corona testi pozitif
çıkan hiçbir tutuklu ya da hükümlünün olmadığına
ilişkin açıklaması
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Sayın
Başkanım, araya çok vakit girmesin diye, Sayın
Beştaşın sorduğu soruya binaen bir açıklama yapmak
istiyorum.
Adalet Bakanlığımızdan
aldığımız bilgi: Kesinlikle, Kahramanmaraşta hiçbir
hapishanede, hiçbir cezaevinde corona testi pozitif çıkan bir kimse yok.
Fakat uygulama olarak eğer orada bulunanlar içerisinde öksüren, gribal bir
enfeksiyonu olan varsa onları içeride bulundurmayarak hastaneye
alıyoruz, hastanede tedavisi yapıldıktan sonra da yine
koğuşa koymayarak onları farklı bir yerde muhafaza
ediyoruz, başka bir yerde kalıyorlar bir tedbire binaen. Şu ana
kadar Kahramanmaraşta testleri pozitif çıkan hiçbir tutuklu ya da
hükümlü olmamıştır, yoktur. Tedbire binaen böyle bir uygulama
yapılmıştır. Bakanlığımızdan gelen
açıklama böyle. Belki kurşunların erimesine bir vesile olur diye
söylemiş olayım.
Sağ olun.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
V.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
3.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti ile Moğolistan
Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1196) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 107) (Devam)
BAŞKAN - Şahsı adına ikinci söz
Sayın Erkan Başa aittir.
Sayın Erkan Baş, buyurun. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
ERKAN BAŞ (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Genel Kurulu ve ekranları başında
bizleri izleyen, ülkemizin, emeğiyle, alın teriyle yaşayan tüm
insanlarını saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Şimdi, Genel Kurulun içinde bulunan
arkadaşlarıma bir çağrı yapmak istiyorum: Şu
şık salonun büyülü atmosferinden biraz çıkalım. İnsan
bütün gün burada oturunca gerçeklikle olan bağını biraz
kaybediyor, bu atmosfere fazla kaptırıyoruz kendimizi.
Hatırlayalım, burası Millet Meclisi, biz milletin vekiliyiz.
Soru şu: Şu kapıdan dışarı
çıktığımız andan itibaren bu ülkedeki milyonlarca
insan ne düşünüyor? Bu insanların derdi ne? Biz burada ne
konuşuyoruz? Herkes kendisine bu soruyu sorsun istiyorum değerli
arkadaşlar.
Bakın, geçen hafta ne oldu burada? Saraydan
gelen bir fermanı apar topar Hop! diye ekledik torba pakete,
yasallaştırdık, ondan sonra, aç-kapayla tatile çıktık.
Bu hafta, toplasak 50-60 milletvekili buradayız, ne yapıyoruz?
Uluslararası anlaşmaları görüşüyoruz. Şimdi ben
konuşuyorum, televizyonda, burada uluslararası anlaşmalar
yazıyor. Bir sorun kendinize, vatandaş ne düşünüyor? Yani, ben,
bu hâldeyken uluslararası anlaşma
Hiç baktınız mı
bilmiyorum arkadaşlar, ben hepsini çıkarttım,
görüşeceğimiz uluslararası anlaşmaları. Bak, bu, 107
sayılı 2018de imzalanmış, bir sonra
konuşacağımız 2015te imzalanmış, 2018de
imzalanmış, 2016da imzalanmış. Yani, bunlar dört beş
yıldır Meclisin tozlu raflarında bekliyor, bula bula bugünü mü
bulduk bunları konuşacak? Memleketin sorunu bu mu, bunları
mı konuşmalıyız? diye sormak gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, başka zaman
sorsak, hani Milletvekili milletin yanında. diyeceğiz, vallaha
çoğu evde oturuyor, Evde kal. kampanyasına katılıyor;
oradan, sosyal medyadan yazıyoruz Evde kal, evde kal. diye ama açık
söyleyeceğim: Bir tek yurttaşımız bile evde
kalamadığı zaman, milletin vekilinin evde kalma hakkı
yoktur, şansı yoktur. Bu bir mücadele. Yani, biz, doktorlara,
sağlık emekçilerine Evde kalın. diyebiliyor muyuz ya? Bu
sadece sağlıkla ilgili bir sorun değil ki aynı zamanda
sosyal ve toplumsal bir sorunla karşı karşıyayız. Bunu
burası çözmeyecekse, bunu burası konuşmayacaksa kim
konuşacak? Gerçekten sormak gerekiyor. Tekrar ediyorum, bir
yurttaşımız bile gönül rahatlığıyla evinde
kalamıyorsa, milletvekilinin evde kalma hakkı yoktur. Biz,
halkın sorunlarını çözmek üzere görev aldık, görevimizi
yerine getirmek durumundayız ve gerçek sorunları
tartışmalıyız, gerçek sorunları
konuşmalıyız.
Bakın, dün turizm işçisi arkadaşlarla
bolca konuştum. Milyonlarca işçi şu anda işsiz; ne diyorlar
biliyor musunuz? Ya Başkanım, biz mağdur değiliz,
mahkûmuz. diyorlar, Mahkûm, mahkûm olduk. diyorlar. Biz, bu arkadaşlara
ne diyeceğiz? Uluslararası anlaşmaları imzaladık merak
etme mi diyeceğiz arkadaşlar? Gerçekten, herkes elini vicdanına
koysun ve bu soruya cevap versin.
Şimdi, yeni bir şey oldu, ne oldu? Biz
Bize Yeteriz Değerli arkadaşlar, bakın, burada biz
haftalardır bağırıyoruz, diyoruz ki: Halk yoksul, çaresiz.
Siz diyorsunuz ki: Yok öyle bir şey; yok, öyle değil. Peki, bu
yardım kampanyasını niye yapıyorsunuz? Madem bu halk yoksul
ve çaresiz değil, bu yardım kampanyasını niye yapmak
zorunda kalıyoruz? Çünkü biz, bu insanların çaresizliğine çözüm
üretemiyoruz. Bakın, gerçekten Biz Bize Yeterizi en son söyleyecek olan
sizsiniz. Siz, bu toplumu teröristler diye suçlamadınız mı
bundan bir sene önce? Zillet ittifakı diye suçlamadınız
mı kendiniz dışındaki her şeyi? Şimdi Biz Bize
Yeteriz diyorsunuz. Vatandaşın birisi aynen şöyle
söylemiş: Vallahi, biz bize yeteriz de biz size bir türlü yetiremiyoruz;
sizin sarayınıza yetiremiyoruz, müteahhidinize yetiremiyoruz,
patronlarınıza yetiremiyoruz. Yani Biz bize yetiyorsak size ne
ihtiyacımız var? diyor vatandaş. Gerçekten bu soruları
sormamız gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yapılması gereken şey aslında çok açık: Öncelikle, o
tır şoförü kardeşim var ya Beni virüs öldürmezse sizin
düzeniniz öldürür. diyen kardeşim, onun sözünü dinlemek zorundayız
biz. Milyonlarca işçiye, emekçiye, işe gitmediği zaman
nasıl yaşayacağının formüllerini üretmek durumundayız
biz; demeliyiz ki Merak etme; sen işe gitme, kendini koru, evinde otur;
biz senin çoluğunu çocuğunu, evini barkını, geleceğini
güvence altına alıyoruz. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
İşsizlik Fonu diye bir şey var,
değil mi? Niye var bu fon ya? İnsanlar zor durumda
kaldığında, işçiler zor durumda kaldığında
kullanılsın diye işçiden alınan para bu zaten.
İşçiden aldığımız parayı şimdi işçiye
vermeyi bile konuşamıyoruz çünkü bilmiyoruz ki o para var mı yok
mu, başka bir yerde mi kullandınız, ne yaptınız;
kimsenin haberi yok.
Değerli arkadaşlar, ben diyorum ki bu
virüs öldürmese bile bu düzen insanları öldürüyor, o yüzden bu düzeni
değiştirmemiz lazım. Gelin, bunu fırsata çevirelim. Yani,
büyük bir musibetle, büyük bir belayla karşı karşıyayız
ama burada yapmamız gerekenleri görelim çünkü zamanla
yarışıyoruz ya.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN BAŞ (Devamla) Sayın Başkan,
toparlayayım izin verirseniz.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ERKAN BAŞ (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
ben başka zamanlarda da geliyorum buraya, diyorum ki: Bakın,
işçiler zor durumda. Bu Meclis, işçileri düşünmüyor; bu Meclis,
işçiler için bir şey yapmıyor. Defalarca bu konuşmayı
yaptım; hepsinde inandığım şeyi, gördüğüm
şeyi, duyduğum şeyi, hissettiğim şeyi sizlerle
paylaşmaya çalıştım fakat bugün
Bakın, gün gün
insanlarımız ölüyor; her gün, kaybettiğimiz her gün
Hani, biz,
maden işçisine bugün Madene gitmeye devam et. diyoruz ya, yarın
ölebilir; otobüslere, minibüslere tıklım tıklım bindiriyoruz
ya, yarın ölebilir. Yarattığımız bu düzen
insanları artık kopartıp alıyor bizden; buna
karşı ayağa kalkalım diyorum.
Bakın, Cumhurbaşkanı Biz Bize
Yeteriz diyor. 17,1 milyar lira bütçesi var. Bu ne demek, biliyor musunuz
arkadaşlar? Saniyede 500 lira harcıyor.
Cumhurbaşkanlığı sarayının dört saniyede
harcadığı parayla vatandaş bir ay geçinmek zorunda. Ya,
harcamasın bu saray artık bu parayı, verelim şu
vatandaşımıza ve yaşasın, insanlarımız
yaşasın diyorum. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
Türkiye Cumhuriyeti ile
Moğolistan Arasında Sosyal Güvenlik
Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi
MADDE 1- (1) 7 Mart 2018 tarihinde Ankarada
imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Moğolistan Arasında Sosyal
Güvenlik Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Evet, madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Diğer maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, teklifin tümü açık
oylamaya tabidir. Açık oylama 2 Nisan 2020 Perşembe gününe
bırakılmıştır.
4üncü sırada yer alan, Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve
Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlayacağız.
4.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ve Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/2022) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 115) (´)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 115 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz talebi yok.
Görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE SIRBİSTAN CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA HAVA ULAŞTIRMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 19 Ekim 2015 tarihinde Antalyada
imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Sırbistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Söz talebi yok madde üzerinde.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir. açık
oylama 2 Nisan 2020 Perşembe gününe
bırakılmıştır.
5inci sırada yer alan, Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hûkümeti ile Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hûkümeti Arasında Veri
Paylaşımına İlişkin İş Birliği Uygulama
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi
ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
5.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Veri
Paylaşımına İlişkin İş Birliği Uygulama
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi
(2/2057) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
122) (´)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 122 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz talebi yoktur.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KUZEY KIBRIS TÜRK
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA VERİ PAYLAŞIMINA
İLİŞKİN İŞ BİRLİĞİ UYGULAMA
PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 7
Şubat 2019 tarihinde Lefkoşada imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Veri Paylaşımına İlişkin İş Birliği
Uygulama Protokolünün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde
söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, teklifin tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylama 2 Nisan 2020 Perşembe gününe
bırakılmıştır.
Birleşime bir dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 18.13
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.14
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Nurhayat
ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 76ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
163 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine başlıyoruz.
6.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Gürcistan Hükümeti Arasında Uluslararası Kombine Yük
Taşımacılığı Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2401) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 163)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
192 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine başlıyoruz.
7.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti
Cumhuriyeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1413) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 192)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun bulunamayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince,
kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 2 Nisan 2020 Perşembe günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.16