TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
88inci
Birleşim
23 Nisan 2020
Perşembe
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- ÖZEL GÜNDEM
A) 23 Nisan Görüşmeleri
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun
100üncu yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının
kutlanması, günün anlam ve öneminin belirtilmesi görüşmeleri
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkanı
Mustafa Şentopun, İslam âleminin ramazan ayını tebrik
ettiğine ve 23 Nisan Perşembe günü saat 21.00de İstiklal
Marşını Türkiye olarak evlerden aynı anda okumak için
yapılan daveti hatırlatmak istediğine ilişkin
konuşması
IV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Antalya Milletvekili Cavit Arının, ön
lisans mezunu gıda teknikerlerinin istihdam sorununa ilişkin sorusu
ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/26727)
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunçun,
Kahramanmaraş ilinde yolcu taşımacılığı
yapan servislerin S plaka almasına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/26811)
3.- Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi
Bakırlıoğlunun, Manisa ilinin Gördes ilçesinde faaliyet
gösteren bir madenden sızıntı olduğu iddialarına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/26869)
4.- Kastamonu Milletvekili Hasan
Baltacının, Türkiye genelinde ve Kastamonu ilinde bankalara ve
kooperatiflere kredi borcu olan çiftçi sayısına ilişkin sorusu
ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/26873)
5.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
orman köylülerinin sayısına ve çölleşmeye karşı
alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı
Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/26874)
6.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
Niğde ilinde bulunan Akkaya Barajına ilişkin sorusu ve
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/26875)
7.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
çiftçiler için düzenlenen eğitim faaliyetlerine ilişkin sorusu ve
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/26877)
8.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Bakanlık tarafından coronavirüse karşı
alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı
Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/26878)
9.- Mersin Milletvekili Alpay Antmenin, 2015-2020
yılları arasında Bakanlıkça yapılan ürün
güvenliği denetimlerine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcanın cevabı (7/26886)
10.- Adana Milletvekili Ayhan Barutun,
Bakanlıkça coronavirüs nedeniyle iptal edilen ya da ertelenen faaliyetlere
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/26972)
11.- Adana Milletvekili Ayhan Barutun,
GÜBRETAŞın çiftçilere gübrelerini teslim etmediği
iddialarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/26973)
12.- Mersin Milletvekili Alpay Antmenin, 2010 ile
2020 yılları arasında kaçak yolla ülkemize giren tütün ve alkol
ürünleriyle ilgili verilere ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcanın cevabı (7/26978)
13.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürkün,
coronavirüsle mücadele kapsamında Kızılayın ve diğer
vakıfların gıda ve temizlik yardımlarının
öncelikle ülkemizde dağıtılması ve AFAD ekiplerinin 65
yaş üstü vatandaşlar ile kronik hastalara hizmet vermesi önerilerine
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/26993)
14.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
atıl durumdaki tarım arazilerine, coronavirüs salgını
nedeniyle üretimin teşviki için acil destek paketi uygulaması
önerisine ve mevcut gıda stoklarına ilişkin sorusu ve Tarım
ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/27093)
15.- Antalya Milletvekili Cavit Arının,
COVID-19 salgını süresince çiftçilere destek verilmesi, faiz
borçlarının silinmesi ve kredi borçlarının ertelenmesi
önerilerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir
Pakdemirlinin cevabı (7/27094)
16.- İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz
Kayanın, coronavirüs salgınına karşı köylü ve
çiftçilerin zarara uğramaması ve olası bir çekirge
istilasının önlenmesi adına alınan tedbirlere ilişkin
sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı
(7/27095)
17.- Kırklareli Milletvekili Türabi
Kayanın, çiftçilerin üretimde girdi olarak kullandığı
nitrat gübresine yapılan zamlara ilişkin sorusu ve Tarım ve
Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/27096)
18.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
COVID-19 salgını süresince ve sonrasında uygulanacak olan
tarım politikalarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman
Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/27097)
19.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
çiftçilere verilen desteğin genişletilmesi, düşük faizli kredi
verilmesi ve borçlarının yapılandırılması
önerilerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir
Pakdemirlinin cevabı (7/27098)
20.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
geçici, gezici ve mevsimlik tarım işçilerinin coronavirüs
salgınından etkilenmemesi için alınan önlemlere ilişkin
sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı
(7/27099)
21.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
mevzuata uygun üretim yapmayan ve fahiş fiyatlara satış yapan
firmaların denetlenmesi için belediyelere verilen yetkilerin
artırılması önerisine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman
Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/27100)
22.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
artan girdi fiyatlarının tüketicilere yansıtılmaması
ve üreticilerin üzerinde yük oluşturmaması için alınacak
önlemlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir
Pakdemirlinin cevabı (7/27101)
23.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
coronavirüs salgını nedeniyle tarımsal ürünlerin ithalinde
alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı
Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/27102)
24.- Kayseri Milletvekili İsmail Özdemirin,
2019 yılında Kayseri ilinde kullanılan tarımsal kredilere
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/27103)
25.- Kırklareli Milletvekili Türabi
Kayanın, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezinin
kapatılmasından sonra üretimi yapılmayan aşı ve serum
gibi sağlık ürünlerinin teminine ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı
Ruhsar Pekcanın cevabı (7/27105)
26.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
Cumhurbaşkanlığı hizmetinde kullanılan hava
araçlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı
Bakanı Adil Karaismailoğlunun cevabı (7/27110)
27.- Kayseri Milletvekili Mustafa Baki Ersoyun,
COVID-19 salgınından etkilenen medya kuruluşlarıyla ilgili
alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve
Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlunun cevabı (7/27112)
28.- İstanbul Milletvekili Özgür
Karabatın, 27 Şubat 2020 tarihinde İdlibde Türk askeri
birliklerine yapılan saldırıya ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/27113)
29.- Artvin Milletvekili Uğur
Bayraktutanın, Suriyedeki mutabakat sürecine yönelik
Cumhurbaşkanınca yapılan açıklamaya ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/27114)
30.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, coronavirüse karşı alınan önlemlere
ilişkin sorusu ve sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/27115)
31.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer
Öcalanın, Suriye İnsan Hakları Gözlemevinin Suriyeden
Türkiyeye organ kaçakçılığı yapıldığı
yönündeki iddialarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/27116)
32.- Mersin Milletvekili Fatma Kurtulanın, bir
müzik grubunun üyelerinin sürdürdükleri açlık grevine ve hastanede tedavi
altına alınmalarına ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/27117)
33.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, bir kişinin borçları nedeniyle intihar
ettiği iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/27119)
34.- Muş Milletvekili Şevin
Coşkunun, gözaltına alınan ve tutuklanan basın
çalışanlarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/27120)
35.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, vakıf üniversitelerinin çalışanların
yıllık izin almaya zorlandığı iddiasına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/27121)
36.- Tokat Milletvekili Kadim Durmazın,
Türkiyeden Avrupaya geçen göçmen sayısı ile bu süreçte yaşanan
olaylara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/27122)
37.- Batman Milletvekili Feleknas Ucanın,
Batman ve bazı diğer illerdeki belediyelere kayyum atanması ve
bazı HDPli yöneticilerin gözaltına alınmasına ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/27126)
38.- Mersin Milletvekili Ali Mahir
Başarırın, COVID-19 salgını süresince
Kızılayın faaliyetlerine ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/27129)
39.- Uşak Milletvekili Özkan
Yalımın, Türkiye Seramik Federasyonuna bağlı sektörlerin
ödemelerinin 6 ay ertelenmesi ile Eximbank kredi limitlerinin
arttırılması gibi bazı ekonomik destek önerilerine
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/27131)
40.- Antalya Milletvekili Rafet Zeybekin,
İşsizlik Fonunda toplanan miktar ile bu fonun kullanım
amacına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/27133)
41.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbülün,
köprü, otoyol, tünel ve havalimanlarına verilen geçiş ve yolcu
garantisinin coronavirüs salgınıyla mücadele döneminde devam edip
etmeyeceğine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/27134)
42.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın,
Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık
tesislerinde görevli personele ek ödeme yapılmasına dair
düzenlemedeki sağlık personeli kapsamının
genişletilmesi önerisine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/27135)
43.- Konya Milletvekili Abdulkadir
Karadumanın, coronavirüs tedbirleri kapsamında yükseköğretimde
uzaktan eğitimle ilgili çeşitli hususlara ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı
(7/27136)
44.- Giresun Milletvekili Necati
Tığlının, Toprak Mahsulleri Ofisinin stoktaki
fındıklarını satma kararıyla ilgili bazı
iddialara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir
Pakdemirlinin cevabı (7/27229)
45.- İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanalın, THY tarafından seyahat biletlerini iptal hakkı
tanınmamasına ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcanın cevabı (7/27235)
46.- Iğdır Milletvekili Habip Eksikin,
Kızılayın coronavirüs salgınına yönelik
faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/27241)
47.- Şanlıurfa Milletvekili Aziz
Aydınlıkın, Şanlıurfada çiftçilere
yatırılan tarımsal destekleme ödemelerine DEDAŞ ve DSİ
tarafından el konulmasına ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/27242)
48.- Eskişehir Milletvekili Arslan
Kabukcuoğlunun, COVID-19 salgını ile mücadelede kamuoyu ile
yapılan bilgi paylaşımına ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/27244)
49.- Eskişehir Milletvekili Arslan
Kabukcuoğlunun, Kızılayın coronavirüsle mücadele
kapsamında gerçekleştirdiği faaliyetlere ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/27245)
50.- Aydın Milletvekili Aydın Adnan
Sezginin, Suriyenin kuzeyinde ve mülteci kamplarında coronavirüs
salgınına karşı alınan tedbirlere ilişkin sorusu
ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/27246)
51.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Kızılayın coronavirüs salgını ile
mücadele kapsamında yurt içinde ve yurt dışında
yaptığı yardımlara,
Paristen İstanbul Havalimanına gelen
yolcuları karantina alanına götürmekte olan otobüsten bir
kadının indirildiği iddiasına,
İlişkin Soruları ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/27247), (7/27248)
52.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Türkiyedeki aşı üretimine ve kapatılan
Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsüne ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/27249)
53.- Muğla Milletvekili Süleyman Girginin,
coronavirüs salgınından olumsuz etkilenen tiyatro
çalışanlarının desteklenmesi önerisine ilişkin sorusu
ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/27250)
54.- Muğla Milletvekili Süleyman Girginin,
coronavirüs salgınının etkilerine karşı günübirlik ve
kayıt dışı çalışan kesim ile işsiz
vatandaşları kapsayan bir destekleme politikasının olup
olmadığına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/27252)
55.- Kayseri Milletvekili Mustafa Baki Ersoyun,
coronavirüs salgını nedeniyle alışveriş merkezlerinin
kapalı olduğu süre boyunca kira alınmaması veya kira
indirimi uygulanmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu
ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı (7/27323)
56.- Adana Milletvekili İsmail Koncukun,
THYnin pilot adaylarını ücretsiz izne çıkarmasına
ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil
Karaismailoğlunun cevabı (7/27434)
57.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Covid-19a yakalanan TBMM personeline ve TBMMde
coronavirüse karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin
cevabı (7/27741)
58.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, Meclis Hastanesinde görevli bir doktorun Covid-19a
yakalanmasına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin cevabı (7/27742)
23 Nisan 2020 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Mustafa ŞENTOP
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Barış
KARADENİZ (Sinop)
----- 0 -----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
88inci Birleşimini açıyorum.(x)
Şimdi İstiklal Marşımız
okunacaktır.
(İstiklal Marşı) (AK PARTİ, CHP,
MHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündemimize göre, Genel Kurulun 15
Nisan 2020 tarihli 86ncı Birleşiminde alınan karar
uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 100üncü yıl
dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması ve
günün anlam ve öneminin belirtilmesi amacıyla yapacağımız
görüşmelere başlıyoruz.
III.-
ÖZEL GÜNDEM
A)
23 Nisan Görüşmeleri
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 100üncu yıl dönümünün ve
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının kutlanması, günün anlam ve
öneminin belirtilmesi görüşmeleri
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
kıymetli misafirler, aziz milletim; yüce Meclisimizin kuruluşunun
100üncü yıl dönümünü idrak etmek ve millî değerimiz olan Ulusal
Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı kutlamak amacıyla bugün bir
araya gelmiş bulunuyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisimizin 100üncü
açılış yıl dönümü ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
aziz milletimize, soydaş ve akraba topluluklara ve yüreğinde Türkiye
sevgisi bulunan bütün dostlarımıza kutlu olsun.
Sözlerimin hemen başında bir hususu ifade
etmeyi lüzumlu görüyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisimizin 100üncü
açılış yıl dönümünü milletimizin de yoğun
katılımıyla meydanlarda, milyonlarca vatandaşımızla
birlikte kutlamayı arzu ediyorduk fakat ülkemizi de etkileyen küresel
salgın sebebiyle bazı sınırlamalara gitmek, bu kutlu
yıl dönümü için planladığımız etkinlikleri ileri bir
tarihe ertelemeyi bize mecbur kıldı. İnşallah bir süre
sonra bu zorluğun da üstesinden gelecek ve bu yıl içerisinde Türkiye
Büyük Millet Meclisinin açılışının 100üncü yıl
dönümünü planladığımız kapsamda ve yoğun etkinliklerle
kutlayacağız.
Değerli arkadaşlarım, bugün,
milletimizin her bir ferdinin göğsünü kabartacak ve yarına daha fazla
umutla bakmasını sağlayacak büyük ve önemli bir gündür. Bugünü
büyük ve önemli kılan bundan tam yüz yıl önce ve tam da bu saatlerde
açılışı yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisini
inşa eden ceht, gayret ve manadır.
Yüz yıl önce vatan ilhak ve işgal,
milletimiz esir olmak tehdidiyle karşı karşıyaydı.
Büyük kayıplarla ve mağlup olarak çıktığımız
Birinci Dünya Savaşının sonucunda, milletimiz son hürriyet
kalesi olan Anadoludan da sürülüp çıkarılmak istenmekteydi. Türkiye,
ordusu terhis edilmiş ve silahlarına el konulmuş,
başşehri işgal edilmiş, Meclisi
dağıtılmış ve iktisaden çökertilmiş bir manzara
arz ediyordu. 19 Mayıs 1919da Mustafa Kemal Paşa Samsuna
çıktığında gördüğü tablo buydu. Fakat
istilacıların ve haysiyetlerini hırslarına kurban
etmiş iş birlikçilerin hesaplayamadıkları husus, tarihi
şeref levhalarıyla ve başarılarla dolu aziz milletimizin
esarete boyun eğmeyen tabiatı ve manevi kuvvetiydi. Bu tabiatı
bilen ve o manevi kuvvetin farkında olanlar şartların umut
kırıcı ve boğucu görünmesine aldırmadan kısa
sürede bütün vatan sathını saracak olan Millî Mücadele
meşalesini yaktılar. O meşaleyi yakan kadronun önderi ve Millî
Mücadelenin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Paşa şöyle
demekteydi: Yemin ederek sizi temin ederim ki bizim milletimizin manevi
kuvveti bütün milletlerin manevi kuvvetinden üstündedir.
Milletimizin gayret ve cesaretiyle Samsundan
başlayıp Amasya, Erzurum, Sivas ve nihayet Ankara duraklarından
geçerek dalga dalga bütün vatan sathına yayılan Ya istiklal ya ölüm
şiarına bürünerek topyekûn bir dirilişe dönüşen Millî
Mücadele, bugün idrak ettiğimiz yıl dönümünün temelini teşkil
etmektedir.
Tarihî hadiseleri sadece geçmişin mevzusu
olarak görmek yahut bir kronoloji meselesi saymak eksik ve sınırlayıcıdır.
Tarih, bugünü tanzim, yarını inşa etmenin
kaynağıdır. 100üncü yıl dönümünü idrak ettiğimiz
Meclisimizin açılışı için de durum budur.
Dolayısıyla bizi bugün bir araya getiren sadece zafere
ulaşmış bir mücadelenin dönüm noktalarından birini anmak
değildir. Biz, bugün aynı zamanda milletimizin hangi saiklerle
mücadeleye giriştiğini ve neleri tercih edip neleri reddederek
başarıya ulaştığını bir kez daha
hatırlamak için toplanmış bulunuyoruz.
Bütün aşamalarıyla birlikte Millî
Mücadeleyi geçmişe ait bir hatıradan ibaret görmek doğru
değil. Samsunda başlayıp İzmirde zaferle neticelenen
Millî Mücadele, tarihin belli bir döneminde başlayıp bitmiş bir
süreç değil, istiklali tam yolunda, kesintisiz ve kararlı
davranmayı zorunlu kılan şuurun adıdır. Bu yüzden
Millî Mücadeleyi, Erzurum ve Sivas Kongrelerini, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin açılışını ve 30 Ağustos Zaferini
anmak, benzer tehlikeler ve tehditler karşısında aziz
milletimizin takınacağı tavrı, yürüyeceği yolu,
ödeyeceği ve ödeteceği bedeli dosta düşmana ilan etmektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100üncü
yılını idrak ederken bir önemli hususa değinmek
zorundayız. Kurtuluşa inanmış kadronun öncülüğü ve
milletin azmiyle kazanılan Millî Mücadelenin iki esası vardır;
bu esaslardan ilki tam bağımsızlık hedefi, diğeri de
tam bağımsızlık hedefine yönelik mücadelenin millî iradeye
dayanarak yapılması prensibidir. Bu tarafıyla Millî Mücadele
dünyadaki benzerlerinden ayrılır. 100üncü yılını
andığımız Gazi Meclisimiz bu sebeple Millî Mücadelenin sonucu
değil, bizzat merkezi ve karargâhıdır.
Neyi andığımızı ve
kutladığımızı bilmeye mecburuz.
Açılışının 100üncü yıl dönümünü idrak
ettiğimiz bu Meclis Bağımsız yaşamaya mali durumumuz
müsait değildir zira çok borcumuz vardır. diyenlerin olduğu bir
ortamda her ne pahasına olursa olsun tam bağımsızlık
uğruna her türlü mücadeleyi göze almanın sembolüdür.
100üncü yıl dönümünü idrak ettiğimiz bu
Meclis Büyük devletleri karşımıza almayalım,
Batılı devletlerle savaşmak maceracılıktır.
diyenlerin hiç de az olmadığı bir dönemde Hiçbir devlet,
haysiyetimizden daha büyük değildir.
kararlılığını varlığının merkezine
yerleştirmiş bir millî karargâhtır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
100üncü yıl dönümünü idrak ettiğimiz bu
Meclis, İttihatçılara duyduğu nefret ve iktidar hırsı
sebebiyle işgal güçleriyle iş birliği yapan bazı
fırkacılara karşı Gazi Mustafa Kemalin Amasyada Ortada
ittihatçılık, itilafçılık yoktur, memleket meselesi vardır.
İradesini rehber edinen bir merkezdir.
Millî Mücadelenin merkezi ve karargâhı olarak
bu mukaddes hamleyi yöneten Birinci Meclisimizin bir diğer önemli
hususiyeti de tam bir Türkiye terkibi olmasıdır,
farklılıklarını muhafaza ederek ortak bir millî hedefe
yönelme kabiliyetidir. Şüphe yoktur ki siyasetin ve demokrasinin bir
yanı çatışma, diğer yanı uzlaşmadır. Fakat
bu farklılıkları iflah olmaz bir kindarlığa,
görüş farklılıklarını kan davasına
dönüştürmek neticesiz kalmaya mahkûm olduğu gibi, milleti nifak
tuzağına itmek anlamı taşıyacaktı.
Yüz yıl önce Millî Mücadeleyi yöneten Birinci
Mecliste Mehmet Akif ile Cami Baykurt, Diyap Ağa ile Hamdullah Suphi,
Hüseyin Avni Ulaş ile Kılıç Ali, Hasan Basri Çantay ile Mahmut
Esat Bozkurt, Ali Şükrü Bey ile Adnan Adıvar yan yana, omuz omuza
istiklali tam yolunda mücadele ediyordu.
İsimlerini zikrettiğim zevatın
hiçbirisi yanındakine benzeyerek ve dünya görüşünden yahut
telakkilerinden vazgeçerek o Mecliste değildi. Fakat Sakarya Muharebeleri
esnasında Meclisin Kayseriye taşınması söz konusu
olduğunda Diyap Ağa Biz buraya ölmeye geldik ve ben son
kurşunuma kadar savaşacağım. derken, Mehmet Akif
İstiklal Marşını kaleme alıp Hangi çılgın
bana zincir vuracakmış? Şaşarım! diye millet
adına kükrüyordu.
Türkiyenin varlığına,
bütünlüğüne, birliğine ve dirliğine kastetmedikçe, şiddeti
bir yöntem olarak teşvik edip desteklemedikçe, millî gayelerimize ket
vurmadıkça bütün farklılıkların bu çatı altında
yer bulması devlet ve millet olarak zenginliğimizdir. Birinci Meclisi
var eden, Millî Mücadeleyi başarıya ulaştıran ve gücümüzün
mayası işte bu ruhtur.
Değerli arkadaşlarım, son aylarda
yaşanan ve insanlık için yeni ve ağır bir tecrübe olan
küresel salgın sebebiyle birçok kimse artık dünyada hiçbir şeyin
eskisi gibi olmayacağı iddiasındadır. Daha ileri giderek
yeni küresel bir tasarımdan söz edenler bile çıkmaktadır. Bu
konular zamanla daha iyi tartışılacak, salgının
boyutları ve birçok alandaki etkileri daha iyi görülecektir fakat bu
salgın vesilesiyle bir kez daha ve sarahaten ortaya çıkan tablo bugün
dünyada cari olan sistemin sürdürülebilir olmadığıdır.
İnsanı, farklılıkları,
yoksulları hesaba katmayan, bazı insanların sadece haklara ve
bazılarının da sadece görevlere sahip olduğu bu
acımasız ve adaletsiz düzen değişmedikçe küresel bir
barıştan söz edilemez.
Bugün, gelişmiş ülkelerin bile
karşısında çaresiz kaldığı bu salgın,
uluslararası dayanışmanın, Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından ısrarla dile getirilen
Dünya 5ten büyüktür. tespiti çerçevesinde, yeni bir uluslararası
düzenin ve binlerce yıllık devlet
anlayışımızın temel düsturlarından olan
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. prensibinin önemini
bir kez daha ortaya koymaktadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Fakat hadiseler ne yönde seyrederse seyretsin Türkiyenin
bölgesel ve küresel düzeyde iddialarından sapmasına yahut vazgeçmesine
yol açmayacaktır. İlhamını Millî Mücadeleden ve gücünü
aziz milletinden alan Türkiye Cumhuriyeti, hegemon güçlerin kurduğu
diplomasi masalarında artık bir sorun başlığı
olarak değil, çözüme katkısı aranan bir aktör olarak bulunmaya
kararlıdır. Bu kararlılığı yok saymaya veya
sınamaya kalkan her kim olursa olsun hesabının bozulduğunu
görmeye mahkûmdur.
Yüz yıl önce ve tamamen tükendiği
varsayılan bir dönemde azim ve kararlılığıyla
ayağa kalkan, âdeta küllerinden yeniden doğan Türkiye, bugün daha güçlü,
daha coşkulu ve daha diridir. Yüz yıl önce, cephedeki askerinin
yarasına tentürdiyot bulamadığı için naftalin basan
Türkiye, bugün, küresel salgın karşısında çaresiz kalan
devletlere tıbbi yardımda bulunmaktadır.
Dünyanın ne yöne evrileceği hususu uzun
uzun tartışılacaktır fakat Türkiye, yeni dünyada da söz ve
iddia sahibi olacaktır. Bu denli emin olmamızın iki esaslı
sebebi vardır: Evvela, dünya, artık bu çarpık ve adaletsiz
düzenle daha fazla idare edilemez. İkinci olarak da Türkiye, büyük ve diri
bir hamle olarak insanlığın ufkunda parlamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, aziz milletim,
sevgili çocuklar, gençler; bugünü anlamlı kılan taraflarından
birisi de milletimiz için hayati öneme sahip bugünün çocuklara armağan
edilmiş olmasıdır. 1927den bu yana bugün Çocuk Bayramı
olarak da kutlanmaktadır. Türkiyeyi diğer devletlerden üstün
kılan taraflardan birisi de işte bu yaklaşımdır.
Türkiye Cumhuriyeti, 1927de en önemli millî günlerinden birini çocuklar için bayram
ilan etmiştir. Çocuk ve genç, toplumun geleceği, yarına
ilişkin iddiasıdır. Bu yüzden çocuklarımızı ve
gençlerimizi millî ve manevi değerlerimizle donatıp kendi
ayakları üzerinde duran, istiklal ve hürriyet aşığı, çağın
gerektirdiği donanıma ve niteliklere sahip fertler olarak
yetiştirmeliyiz. Bu bakımdan eğitim kurumlarımıza,
başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak üzere bütün
bakanlıklarımıza ve sivil toplum örgütlerimize büyük vazifeler
düşmektedir.
Konuşmamın bu noktasında
çocuklarımıza ve gençlerimize seslenmek istiyorum: Geçmişi
parlak başarılarla ve insani değerlere saygıyla dolu büyük
bir milletin mensubusunuz, tarihimizi öğrendikçe ve
atalarımızı tanıdıkça daha büyük işler yapmak
kudretini kendinizde bulacaksınız. Başka milletleri ve
toplumları küçük görerek değil, bütün insanlığın faydasına
olacak insani erdemleri ve gayreti taşıdıkça devletimizi
büyütecek ve güçlendireceksiniz. Atalarınızın, büyüklerinizin
çetin fedakârlıklarla ve bedellerle kazandığı ve sizlere
devrettiği vatanı, devleti ve medeniyet değerlerini daha ileri
noktalara taşımak sizin elinizdedir. Türkiye, evet,
vatanımızdır, fakat Türkiye aynı zamanda vazifemizdir.
Bayrağımıza duyduğumuz hürmet, vatanımıza
duyduğumuz bağlılık ve milletimizi daha ileriye
taşıma ülküsü hayatımızı anlamlı ve yolumuzu
aydınlık kılan hususiyetlerdir. Bu yolda başarılı
olacağınıza inancımız tamdır.
Değerli arkadaşlarım, 23 Nisan 2020,
Millî Mücadeleyi yöneten Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılışının 100üncü yıl dönümünü
andığımız bugün; gurur, sevinç ve bu Gazi Meclise emek
verenlere şükran duyma günüdür. Bu vesileyle başta Gazi Mustafa Kemal
Atatürk ve mücadele arkadaşları olmak üzere
açıldığı günden itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında görev yapmış bütün milletvekillerimizi
ve devlet adamlarımızı, büyük Türkiyeyi inşa etme yolunda
hizmet eden, bu yolda şehadete yükselen, gazi olan, son olarak 15 Temmuzda
darbeye direnen bütün vatan evlatlarını rahmetle, minnetle ve
şükranla anıyorum.
Şanla, şerefle, birlik ve beraberlik
içinde büyük Türkiye yolunda nice yüz yıllara
(AK PARTİ, MHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen siyasi parti grubu
başkanlarına onar dakika, grubu bulunmayan 3 siyasi parti
temsilcisine üçer dakika süreyle söz vereceğim. Ayrıca, Meclisimizin kuruluşunun
100üncü yıl dönümünün kutlandığı özel bir birleşim
yapıyor olmamız hasebiyle, talepleri hâlinde, Mecliste temsil edilen
diğer siyasi partilerin temsilcilerine de takdiren üçer dakika söz
vereceğim.
Söz sırasını okuyorum: Adalet ve
Kalkınma Partisi Meclis Grubu Başkanı Ankara Milletvekili
Sayın Mehmet Naci Bostancı, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı İzmir Milletvekili
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Halkların Demokratik Partisi
Eş Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Mardin
Milletvekili Sayın Mithat Sancar, Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Osmaniye Milletvekili
Sayın Devlet Bahçelinin yerine İstanbul Milletvekili Sayın Edip
Semih Yalçın, İYİ PARTİ Meclis Grubu Başkanı
Edirne Milletvekili Sayın Orhan Çakırların yerine Grup
Başkan Vekili ve Kocaeli Milletvekili Sayın Lütfü Türkkan, Türkiye
İşçi Partisi Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili
Sayın Erkan Baş, Demokrat Parti Genel Başkanı ve Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Gültekin Uysal, Büyük Birlik Partisi Genel
Başkanı ve Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Destici, Demokrasi
ve Atılım Partisi adına İstanbul Milletvekili Sayın
Mustafa Yeneroğlu, Saadet Partisi adına Konya Milletvekili Sayın
Abdulkadir Karaduman.
İlk söz Adalet ve Kalkınma Partisi Meclis
Grubu Başkanı ve Ankara Milletvekili Sayın Mehmet Naci
Bostancıya aittir.
Buyurun Sayın Bostancı. (AK PARTİ ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ MECLİS
GRUBU BAŞKANI MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın Başkan,
sayın genel başkanlar, değerli milletvekilleri, aziz milletimiz;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 100 yaşında;
nice asırlar millet iradesinin tecelli ettiği yasama kudreti olarak
yoluna devam edecek inşallah. Bu vesileyle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramınızı, cümlemizin bayramını kutluyorum,
hayırlı olsun.
Yüzyılın muhasebesini İbni Haldunun
dediği gibi, hikâyeci değil, siyasetçi tarihçilikle yapmak ve gelecek
için ders çıkarmak gerekir. Meclisin açılmasına ulaşan o
uzun yüzyıl, o 19uncu Yüzyıl modernleşme girişimleri,
imparatorluğu yeniden ihya etme çabalarıyla geçmiştir.
Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük, devleti ve
toplumu ayakta tutmak için atılan payanda direkleridir. Milliyetçiliğin
çağırdığı ulus devletler ve kitlelerin siyasetin asli
faili hâline gelme süreçleri sadece Osmanlıyı değil,
Habsburglar, Romanovlar ya da Bismarckın kudret
kazandırdığı Kaiser'in Almanyası dâhil tüm
imparatorlukları tüketmiştir.
Birinci Dünya Harbinde yedi cephede orduları
savaşan Osmanlı, Mondrosla yolun sonuna gelmiştir. Doğu
cephesindeki 15inci Kolordu hariç orduları
dağıtılmış, ekonomik olarak tükenmiş,
mağluplar hanesine adı yazılarak veyl mağluplara (vae
victis) muamelesine maruz bırakılmıştır. Nitekim elde
avuçta kalan topraklar Yunanlılar, İtalyanlar, Fransızlar ve
İngilizler tarafından işgale başlanmıştır.
15 Mayısta İzmirin işgali ise milletin yüreğindeki
yarayı ateşli bir öfkeye çevirmiştir. Bu tablo karşısında
3 mukabele tarzı vardır. Birincisi: Her ne olursa olsun statükoyu ve
saltanatı koruma kabul edilemez yaklaşımı. İkincisi:
Kendini yönetme ehliyeti yok sayılan ülkelere efendi tayin etme
şeklindeki alçaltıcı yaklaşım. Üçüncüsü ise merkeze
milletin varlığını ve istiklalini koyan,
hasımların merhametine değil, milletin baş koymuş
mücadelesine inanan yaklaşım. Üçüncüsü Kuvayımilliyedir. Hemen
belirtelim ki ülkemizin üzerinde bulunduğu muhataralı coğrafyada
Kuvayımilliye anlayışı bugün de geçerlidir ve son dönemde
yaşadığımız gelişmeler karşısında
milletimizin kaderi ve geleceği için bu ruh ve iradenin önemi, siyasetteki
karşılığı tüm açıklığıyla
ortadadır.
İstiklal Savaşında ülkenin hâli
dönemin tanıklıklarında anlatılır. Sovyet Diplomat
Frunze, Anadoluyu tüm fukaralığı ve yoksunluğuyla dile
getirir; topraktan evler, kıt tarım üretimi, mazıları
inleyen kağnılar, yolun izin olmadığı, âdeta hayalet
ülkeye dönüşmüş hasta ve yorgun Anadolu. Halide Edip
hatıralarında en temel gıda maddesini sık sık
zikreder: Ekmek ve peynir Yakup Kadri, Panoramada; Tarık Buğra,
Küçük Ağa ve Firavun İmanında; Attilâ İlhan, Dersaadette
Sabah Ezanlarında; Kemal Tahir, Kurt Kanunu ve Yol Ayrımında;
Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adamda; Nazım Hikmet, Kurtuluş
Savaşı Destanında; Falih Rıfkı, Çankayada ve
çeşitli kaynaklarda dönemin sahneleri çizilir.
Zor zamanlarda milleti bir araya getirmek, o kudreti
çelikten bir yumruğa dönüştürmek, şüphelerin, endişelerin
çalkantısında sapasağlam bir irade olarak durmak ve
başkalarına da inanç taşımak, dışarıdakiler
kadar içerideki engellemeleri de aşarak bağımsız, onurlu
bir ülkenin temellerini atmak için mutlaka güçlü bir lider gerekir. Millet
bağrından o lideri çıkarmıştır ve adı
hepimizin bildiği gibi Mustafa Kemaldir.
Birçok cephede zaferler kazanmış bir
komutan, prestijli bir önder olarak Mustafa Kemal, 19 Mayısta
çıktığı Samsunda Kuvayımilliye iradesinin
ateşini yakmıştır. Vatanın bağrına
saplanmış işgal hançerini çıkartıp istiklali ve onuru
için mücadele etmek karar ve azmindekiler; Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir,
İsmet İnönü, Rauf Orbay, Bekir Sami ve daha niceleri onun
liderliğinde bir araya gelmişler; Havza, Amasya, Erzurum, Sivas
Kongreleri sonrası bu mücadelenin kalbi olarak 23 Nisan 1920de Meclisi
açmışlardır. Sakarya, 30 Ağustos zaferi,
Misakımillînin gerçekleştirilmesi, nihayet Meclisin
açılmasının üç buçuk yıl sonrasında 29 Ekimde
cumhuriyetin ilanı; bunlar yüz yıllık tarihimizin
başlangıç köşe taşlarıdır.
Burada birer cümleyle geçtiğimiz konuların
tarihteki yeri için kaynaklara iyi bakmak gerekir. Şunu unutmayalım:
Ancak tarihi bilmeyenler, onun hakkında kestirme hükümlere sahip olurlar
ve boş bir kafanın cüretkârlığındaki dolu bir
ağızla konuşmakta beis görmezler. Mustafa Kemal, Meclisin
açılmasını cumhuriyetle tamamlarken onu da Cumhuriyet fazilettir.
diye tanımlar ve fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesillerden
bahsederek gelecek kuşaklara yön gösterir. Cumhuriyet fazilettir. çünkü
reşit insanların, karar ve irade sahibi vatandaşların
rejimidir. Bunu sözden hayatın gerçekliğine dönüştürmek işi
ülkenin kalkınması, gelişmesi, modernleşmesinde kayıtlıdır.
Cumhuriyet kurulduğunda 13,5 milyon nüfus
varken bugün 83 milyondur. Halkın yüzde 90ının üzerinde bir
kesim köyde yaşarken bugün çok daha fazlası şehirlerdedir.
Okullaşma oranlarından tutun, üretim, tüketim değerlerine kadar
her kriterde cumhuriyet büyük başarılar sağlamış ve
temelini oluşturan o reşit insanların
varlığını sosyal ve ekonomik şartlar
bakımından garanti altına almıştır.
Yüz yıllık bu birikimin ardında
sayısız insan vardır. Cumhuriyetin banisi Atatürkten
başlayarak önemli roller üstlenmiş, başbakanlık, devlet
başkanlığı yapmış, kamu kadar özelde
üstlendiği görevlerle toplumun önünü açmış, eğitimine,
zenginliğine katkı sağlamış, tarlasını
ekmiş, binalarını yapmış, fabrikalarında
çalışmış, gelecek kuşakları yetiştirmek için
ceketlerini satmış, gerektiğinde uzaktaki okullara
çocuklarını sırtlarında taşımış herkesi
saygı ve minnetle anıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Tüm bu süreç içinde elbette demokrasinin gereği
siyasi tartışmalar olacaktır. Millet iradesi dediğimiz
hepsinin toplamıdır. Halefler, seleflerin rakibi olsalar da gerçekte
karakterleri ve konumları gereği ortaklarıdır çünkü politik
konumların toplamdaki anlamları ortak paydayı
sağlamaktır. Ancak siyasetin rekabet kadar uzlaşma karakteri de
demokrasiler için önemlidir. Uzlaşmasız rekabet, demokrasilerin ortak
kadere halel getiren karanlık yanlarını açığa
çıkarır. Buna karşı dikkatli olmak tüm siyasetlerin en
temel görevidir. Demokratik zemini hassasiyetle muhafaza etme
ortaklığımızın sigortasıdır. Her türlü
şiddet ve terör, demokrasinin en büyük düşmanıdır.
Özgürlüğün, fikir namusunun yanında olanların mutlaka en
baş görevlerinden birisi, demokrasinin üzerindeki terör ve şiddet
hayaletine açıkça tavır almaktır.
Yüz yıllık Meclis tarihinin on sekiz
yılında AK PARTİ olarak, demokrasimize, cumhuriyetimize,
toplumumuza, her bir insanımıza daha iyi bir hayat, daha iyi bir
dünya sunma yolunda çalıştık, emek verdik. Yapılanları
takdir için bilmek yetmiyor, aynı zamanda hakkaniyetli olmak gerekiyor.
Her adımda ülkemizin tarihî birikimini gözlemlerken aynı zamanda
gelecekte üstümüze düşen onurlu görevlerin muhasebesini yaptık, bir
gözümüz geçmişte, diğeri gelecekte oldu. En temel ilkemiz her zaman
kusurlarımızı azaltmak, meziyetlerimizi artırmaktır.
Elbette dün eleştirildik, yarın da eleştirileceğiz.
Ülkemizin toplam çıkarları adına yapılan her
eleştirinin başımızın üstünde yeri, mikro
çıkarların aracı kılınmış
eleştirilerinin de aklımızda bir
karşılığı ve kıymeti var.
Demokrasimiz adına önemli bir hususun
altını çizmek isterim. Demokrasiler için en büyük tehlike onun
düşmanları değil, gerçek olamayacak kadar naif demokrasi
tanımları ve buna temellenmiş hayalî eleştirilerdir. Öyle
mükemmel demokrasiler öne sürülür ki onlar ancak tabiri caizse göklerde var
olurlar ve asla yeryüzüne inmezler. O yüzden rekabet ve eleştirileri
siyaset sanatının imkân zemininde yapmak, gerçeklikten asla kopmamak
demokrasimize hassasiyet ve ihtimam göstermenin önemli bir ilkesidir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemine geçişten sonra Cumhur İttifakı olarak durduğumuz
yer, güçlü bir Meclis olarak yasama faaliyetlerinin ülke meselelerine çözüm
istikametinde yürümesi, bunun tüm partilerin katkı ve
katılımlarıyla gerçekleştirilmesidir. Yüz yıl önce
milletimizin istiklal mücadelesinin kalbi olan Meclis 15 Temmuz hain darbesinde
de bir kez daha direnişin ve darbecilere meydan okumanın asil adresi
oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ MECLİS
GRUBU BAŞKANI MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bugün yasama faaliyetlerinin
yegâne mekânıdır ve kudretini toplumun tüm iradesinin sürece nüfuz
ettiği hayati vasfından almaktadır.
Önümüzde yeni bir yüzyıl uzanıyor.
İletişim ve teknoloji alanındaki muazzam gelişmeler
toplumsal ilişkileri, ülkelerin yapılarını, küresel düzeyde
sermayenin ve emeğin akışını radikal bir şekilde
dönüştürüyor. Siyasal toplumun imkânları, araçları, iktidar ve
ideoloji ilişkileri yeni anlamlar kazanıyor. Vicdan, hakkaniyet,
insanilik gibi değerler yeniden daha güçlü örgütlenmiş çıkar
ağlarının karşısında kendini yükseltecek araçlara
ve iş birliklerine daha fazla ihtiyaç duyuyor.
Geçmiş asırlarda köleciliğin, esir
ticaretinin yükünü taşıyanlar, bugün, mültecilere karşı
aynı mirasın sürdürücüsü olarak tarih sahnesine çıkıyorlar.
Aydınlanma ve pozitivizmin modernleşmeye katkılarını
iyi biliyoruz fakat sosyal Darwinizm, ırkçılık,
ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, büyük
çıkar savaşları gibi tabiat karşısında efendi
insan anlayışının istismarcı perspektifinin de ne tür
felaketlere yol açtığını hep birlikte görüyoruz.
Ruhunu kaybetmiş bir dünyanın
yaşaması mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Bostancı.
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ MECLİS
GRUBU BAŞKANI MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla)
Başkalarının acısı, yoksulluğu, dramı
üzerinden sırça köşkler oluşturanlar asla orada rahat
oturamazlar. Dünya küçük ve herkesin kaderi, geçmiş hiçbir dönemde
olmadığı kadar ortak.
Tarihin öğreticiliğinde geleceğe
yürüyen Türkiye, kendi içindeki anlaşmazlıkları büyük ideallerle
uzlaşmaya dönüştürme kapasitesine sahip bir ülkedir. Meclisin
100üncü yılını kutladığımız şu günde,
kader ortaklığımızı öne çıkartacak bir dil ve
yaklaşım, dünyanın vicdanı ve aydınlık yüzü
olmaya aday ülkemizin geleceğe selamı olacaktır.
Küresel ölçekteki bir salgın sürecinde bu
töreni yapıyoruz. Ülkemiz, salgın sonrası dünya için hem içeride
hazırlığı ve mücadelesi hem dışarıda küresel
dayanışmaya verdiği destekle ön alıyor. İnsanoğlu
bu salgını mutlaka yenecektir fakat bu dünyada, ancak tabiatla
barışık bir şekilde yaşamanın mümkün
olduğunu da bu acı dersle birlikte öğrenecektir.
100üncü yıl dolayısıyla Sayın
Meclis Başkanı, akşam 21.00e, tüm ülkede İstiklal
Marşı okuma çağrısında bulunmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ ADINA
MECLİS GRUBU BAŞKANI MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) Bu güzel
ülkemizin istiklali için her alanda güçlü olması gerektiği ilkesi
doğrultusunda, ona liderlik yapan Sayın Genel
Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız, doğal olarak
bu çağrıyı cevaplayacaktır. AK PARTİ olarak aynı
doğrultuda, tam bir katılım göstereceğimizi beyan ederken,
herkesi anılan saatte İstiklal Marşı söylemeye davet
ettiğimizi de bildirmek isterim.
Salgın hastalığın gölgesinde
gerçekleştirdiğimiz bu 100üncü yıl özel oturumunda, Sayın
Genel Başkanlarla birlikte cümle hazırunu ve aziz milletimizi bir kez
daha saygıyla selamlarken, devletin yatılı okullarından geçmiş
bir öğrenci ve AK PARTİ Grubu Başkanı olarak, hepimizin
ortak değeri iki temel ilkeyi bir kez daha ifade ederek sözlerimi
tamamlıyorum: Yaşasın cumhuriyetimiz! Yaşasın
demokrasimiz!
Saygılarımla. (AK PARTİ, MHP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Bostancı.
Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı İzmir
Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğluna aittir.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP
sıralarından ayakta alkışlar, İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL
BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
televizyonları başında bizi izleyen saygıdeğer
vatandaşlarım ve geleceğimiz, umudumuz olan sevgili çocuklar;
Cumhuriyet Halk Partisi adına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılışının 100üncü yılını ve 23 Nisan
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınızı kutluyorum.
Sayın Başkan, Meclisimizin değerli
üyeleri; yüz bir yıl önce İstanbuldan başlayan bir büyük
yolculuk 100üncü yaşına giren Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kuruluşunun temelini oluşturur. Bu yolculuğun kahramanı
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürktür. Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
24 Nisan 1920 tarihli oturumunda bu büyük yolculuğun
başlangıcını şöyle anlatır: Millî vicdanın
büyük iradesine bağlı olarak, milleti bağımsız ve
vatanımızı düşmanlardan arınmış görünceye
kadar çalışmak andıyla 16 Mayıs 1919 günü İstanbuldan
ayrıldım, Samsunda işe başladım. Atatürkün millî
vicdanın büyük iradesine bağlı olarak İstanbuldan
ayrılarak başlattığı yolculuğun ilk
aşaması 23 Nisan 1920 Cuma günü saat 13.45te Türkiye Büyük Millet
Meclisinin açılışıyla tamamlanır.
Umudumuz ve geleceğimiz olan sevgili çocuklar,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının tarihsel anlamı
şudur: Hâkimiyet artık bilakayduşart milletin olmuştur, yani
bugün Anayasamızda yer alan ifadesiyle Egemenlik, kayıtsız
şartsız Milletindir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi, Millî
Kurtuluş Savaşını yöneten Meclistir; Türkiye Büyük Millet
Meclisi, çok partili yaşama geçişimize, demokrasiyi bu topraklara
getirmemize karar veren Meclistir; Türkiye Büyük Millet Meclisi, 15 Temmuz hain
darbe girişimine karşı, bombalar ve kurşunlar yağarken
millî iradeye sahip çıkan Meclistir; Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Türkiyenin uygar dünyanın bir parçası olduğunu bütün dünyaya
duyuran Meclistir; Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anadolu ve Rumeli Müdafaai
Hukuk Cemiyetlerinin eylemlerine sahip çıkarak hakkı, hukuku ve
adaleti savunan Meclistir; Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu bağlamda,
dünyanın tüm mazlum milletlerine örnek olan Meclistir.
Değerli milletvekilleri, ama bugün
sorunlarımız var. Sorunları ivedilikle çözmemiz gerekiyor. Bu
bağlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisine 100üncü yılında önemli
görevler düşüyor. Sorunlarımızın kaynağı, büyük
ölçüde, Türkiye Büyük Millet Meclisini etkisizleştiren darbecilerdir ve
onların uygulamaya koydukları darbe yasaları ve bu yasaların
sonucu olarak ortaya çıkan darbe hukukudur.
Yaşadığımız sorunları sağduyuyla,
akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle, birlikte aşmamız
gerekiyor, ön yargılarımızdan arınarak aşmamız
gerekiyor. Ölçümüz, vatanımızın ve milletimizin çıkarlarını
esas almak olmalı; hedefimiz, cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak
olmalı. Türkiye Büyük Millet Meclisi ikinci yüz yıla adım
atarken gelin bu anlayışla sorunları çözmeye
çalışalım.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılışının 100üncü yılında 16 maddelik bir
çağrıyı sizlerin, yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin
değerli üyelerinin ve milletimizin bilgisine ve takdirine sunuyorum:
1) Tüm toplumsal, siyasal ve kültürel kesimlerin
katılımıyla yeni bir demokratik anayasa yapmalıyız. Bu
anayasanın temeli kuvvetler ayrılığı ilkesine
dayanmalı, demokrasilerde olması gereken denge-denetim esası
sağlanmalıdır.
2) Yeni anayasanın omurgasını,
cumhuriyetin demokrasiyle taçlandırılması olarak
nitelendirdiğimiz, yeni ve güçlü bir demokratik parlamenter sistem
oluşturmalıdır. Unutulmamalıdır ki demokrasiyle
taçlandırılmış cumhuriyetimizde fikir, düşünce ve
inanç özgürlüğü ile medya ve sendikalaşma dâhil örgütlenme
özgürlüğünün önündeki tüm engeller de kaldırılmış
olacaktır.
3) Kuvvetler ayrılığı ilkesinin
ve hukuk devletinin en önemli ayaklarından biri olan yargı kurumunun
bağımsızlığı kesin olarak
sağlanmalıdır. Adalete erişim hakkının önündeki
tüm engeller kaldırılmalıdır.
4) Kuvvetler ayrılığı ilkesinin
bir diğer önemli ayağı da yasamadır. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde millî iradenin en geniş hâliyle temsil edilmesini
sağlayacak yeni bir seçim sistemi yaşama geçirilmelidir. Ayrıca,
siyasetçi ile vatandaş arasındaki güveni güçlendirmek için yeni bir
siyasi ahlak yasasına ihtiyaç vardır.
5) Kuvvetler ayrılığı ilkesinin
bir diğer önemli ayağı da yürütmedir. Yürütme tüm
icraatıyla mutlak denetime ve hesap verebilirliğe açık
olmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan
Sayıştay, tüm kamu kurum ve kuruluşlarını
denetlemelidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulacak kesin hesap komisyonunun
başkanlığı da muhalefet partilerine verilmelidir.
6) Yerel yönetimler, rant ilişkilerini
düzenleyici kurumlar olmaktan çıkarılmalı, refah devletinin asli
unsurları hâline getirilmelidir. İyi tanımlanmış bir
iş birliği ve iş bölümü çerçevesinde yerel yönetimlerin
işlevleri artırılmalıdır.
7) Kamu istihdamında, nepotizmden uzak,
liyakate dayalı bir personel politikasına ivedilikle geçilmelidir.
8) Liyakate dayalı istihdam politikaları
kapsamında özellikle eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve
güvenlikte sıfır istihdam açığı hedeflenmelidir.
Çocuklarımızın geleceği,
vatandaşlarımızın sağlığı,
engellilerimizin ve yaşlılarımızın bakımı,
ülkemizin iç ve dış güvenliği, tartışmasız, millî
bir anlayışla oluşturulmalıdır.
9) Vatandaşlarımıza asgari bir gelir
güvencesi sağlanmalı, bu bağlamda aile yardımları sigortası
kanunu ivedilikle çıkarılmalıdır. Türkiye, aile
yardımları sigortasını çıkaracağını,
1971 yılında Parlamentonun onayladığı bir yasayla
topluma açıklamıştır. 1971-2020; takdirlerinize sunuyorum.
10) Demokratik standartlarda, adaletli ve denetime
açık bir kamu ihale sistemine geçilmelidir.
11) Vergi politikası, üretimi ve istihdamı
özendirecek şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
Ücretliler üzerindeki vergi yükü makul düzeylere çekilmelidir.
12) TÜİK verilerine göre, her 3 kişiden
1i kayıt dışıdır. Kayıt dışı
istihdamla, toplumsal destek sağlanarak mücadele edilmelidir. Bu
mücadelede en etkili yolun sendikalaşma olduğu artık
bilinmelidir.
13) Türkiye, yeni bir planlama
anlayışı çerçevesinde, katma değeri yüksek ürün üretme
hedefine kilitlenmelidir. Bu ilke bağlamında, tüm üretim
politikaları, diğer üretim biçimleriyle birlikte tümüyle ekolojik
olmalıdır.
14) Sağlık hizmetlerine ön koşulsuz
erişim bir haktır ve ücretsiz olmalıdır. Koruyucu ve
diğer sağlık hizmetleri bu doğrultuda
planlanmalıdır.
15) Planlamada tarım temel stratejik
sektörlerden biri olarak ele alınmalıdır. Bu bağlamda
gıdaya sağlıklı koşullarla erişim hakkına
ilişkin yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
16) Eğitim, Türkiyenin kalkınma
stratejisinin en önemli, en temel parçası olarak yeniden ve
paydaşlarıyla birlikte planlanmalıdır. Eğitim
politikalarının tek hedefi, fikri hür, irfanı hür ve
vicdanı hür nesiller yetiştirmek olmalıdır.
Üniversitelerimizde her türlü düşünce, fikir özgürce
tartışılmalı, her türlü bilimsel çalışma özgürce
yürütülmelidir.
Değerli milletvekilleri, inanıyorum ki
bunları özgür irademizle ve birlikte yaptığımızda,
siyaset, kısır bir çekişme alanı olmaktan çıkıp
büyük ölçüde sorunları çözme konusunda düşünce üreten bir alana
dönüşecektir.
Covid-19 salgını dolayısıyla siyasetçiler,
bilim insanları, sivil toplum örgütleri, uluslararası
kuruluşların yetkilileri diyorlar ki: Artık hiçbir şey
eskisi gibi olmayacak. O zaman en azından şu soruyu kendimize
sormamız gerekiyor: Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa gelecek
nasıl olacak? Bu konuşma biraz da bu sorunun yanıtını
oluşturuyor. Cumhuriyetimizi gerçek anlamda demokrasiyle
taçlandırırsak, emin olun, yine tüm mazlum milletlere örnek
olacağız.
Değerli milletvekilleri, bunları
yaptığımızda çocuklarımıza, demokratik standartları
yüksek, yaşanabilir bir Türkiye bırakacağız. Sadece
çocuklarımız için değil, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tarihine ve tarihin kendisine yüklediği sorumluluğun da gereğini
yerine getirmiş olacağız. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
tarihî görevi yerine getirmesi dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
Ve son olarak, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk
başta olmak üzere, 23 Nisan 1920de Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılışına yetişen 115 milletvekilini ve
sonrasında çalışmalara katılan diğer
milletvekillerimizi saygıyla ve rahmetle anıyorum. Covid-19
salgınında hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza, terörle mücadelede şehit düşen
güvenlik güçlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına sabırlar
diliyorum. Tüm gazilerimizle birlikte, hepimizi duygulandıran ve
gururlandıran ve bu salgına karşı özveriyle mücadele eden
tüm sağlık çalışanlarımıza da
şükranlarımı sunuyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
ayakta alkışlar, İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.
Şimdi söz sırası Halkların
Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı ve Meclis Grubu
Başkanı Mardin Milletvekili Sayın Mithat Sancara aittir.
Buyurun Sayın Sancar. (HDP
sıralarından alkışlar)
HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ EŞ
GENEL BAŞKANI VE MECLİS GRUBU BAŞKANI MİTHAT SANCAR
(Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıl
dönümlerinin bir anlamı vardır, olmalıdır. Elbette
geçmişteki şanlı sayfaları bugün kutlamak için önemli bir
vesile sunarlar ama bundan fazlasını da hak ederler; o fazla da etraflı
bir tefekkür, kapsamlı bir muhasebedir. Bundan yüz yıl önce
yaşananlara bugünü ve geleceği anlamak açısından bakarsak
eğer, bu kutlamaların, bu törenlerin içi daha fazla dolar. Ben de yüz
yıl öncesine, Birinci Meclisin kurulmasına ya da Büyük Millet
Meclisinin kurulmasına bu çerçevede, bu gözle bakmaya
çalışacağım ve gördüklerimi de sizlerle
paylaşacağım.
Evet, Birinci Meclisin hangi şartlarda
oluştuğunu hepimiz biliyoruz, benim uzun uzun tekrar anlatmama gerek
yok sanırım; işgal altında bir ülke ve Millî Mücadelenin
devam ettiği şartlar. Çok ağır şartlar fakat bu
şartlarda yerel kongreler organize ediliyor; ülkenin bütün bölgelerinde
kongre toplantıları düzenleniyor, bu kongrelerle Millî Mücadele
organize ediliyor. Aslında Meclisin kuruluşuna giden yol da bu yerel
kongrelerden geçiyor. Birinci Meclis yerel kongrelerin neredeyse
aktığı bir deniz oluyor; yerel kongreler birer nehir, Birinci
Meclis bu nehirlerin toplandığı bir deniz.
Ne gibi özellikleri var? Pek çok özelliği var
ama ben, en önemli gördüklerimi burada hatırlatmak isterim. Bir defa, o
şartlarda ülkenin toplumsal, dinsel, etnik, düşünsel
çeşitliliğini büyük ölçüde içeriyor; bu açılardan çoğulcu
bir Meclis. Eksikler var elbette, kapsanmayanlar var. Bunlar da belki o günden
bugüne bakarak değerlendirmemiz ve muhasebesini çıkarmamız
gereken meselelerdir. Bu çoğulculuğu tarif etmek için pek çok örnek
kullanılır ama ben sadece şöyle, ilk etapta sayılanları
değil, daha az görünenleri zikredeyim: Mesela, Mevlevi, Bayrami ve
Nakşibendi şeyhleri var, Abdülhalim Çelebi var, Hacı Mustafa
Efendi var, Şeyh Hacı Fevzi Efendi var, Dersimli Seyit Diyap Ağa
var, Lazistan mebusları var, Laz ve Gürcü olarak bilinen üyeler var,
Kürtler var, Çerkezliği öne çıkmış mebuslar var, Araplar
var; kısacası, Türkiye'nin o zamanki etnik, dinsel ve toplumsal
çeşitliliğinin önemli bir kısmı var ve bu insanlar, kendi
kimliklerini saklamadan, tam tersine, kendi kimliklerini açıklayarak
geliyorlar, kendi kimlikleriyle katılıyorlar. Bu, Birinci Meclisin en
önemli vasıflarından biridir.
Bu vasıf diğer özelliklerle de
tamamlanmıştır elbette. Bakın, Birinci Meclis
meşruiyetçi bir yönetim anlayışına sahiptir,
dayandığı ilke de halk egemenliğidir. Evet,
egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu
söyler ama daha sonra da göreceğimiz gibi, 1921 Anayasasının
başına bir Halkçılık Beyannamesi ekler. Millî irade, halk
iradesi tartışmasının ayrıntılarına burada
girecek değilim elbette ama halk iradesinin ne anlama geldiğini belki
de Birinci Meclisin tatbikatına ve daha sonra çıkardığı
Anayasaya bakarak daha iyi anlayabiliriz. Halk egemenliği ilkesi,
halkçı yönetim demek ama aynı zamanda, halk yararına yönetimin
ötesinde, halkın her düzeyde yönetime katıldığı bir
yönetim demektir. Nitekim Meclisin kuruluşundan yaklaşık on ay
sonra ilan edilen Anayasa bu anlayışa dayanıyor; yerelde
halkın kararlara katılımını garanti altına alan
bir idare sistemi, bir demokrasi modeli kuruyor.
Birinci Meclis, müzakereci ve mutabakatçı bir
yöntem takip ediyor. Bu kadar çeşitli kesimlerden, farklı düşüncelerden
insanların, bu kadar zor şartlarda, müzakereyi asla bir kenara
bırakmadan, mutabakatı sürekli öne çıkaran bir
anlayışla yönettikleri bir dönemi konuşuyoruz, onun 100üncü
yıl dönümünü bugün kutluyoruz. O yöntemin neden bu kadar önemli
olduğunu da izin verin biraz sonra açıklayayım.
Ayrıca, bu Meclis, yasalcı bir Meclisti.
Mesela, 23 Nisan 1920de açılıyor, 12 Nisan 1921e kadar tam 109
kanun çıkarıyor. Lütfen, iğnelemek amacıyla
söylediğimi düşünmeyin ama bunların hepsi, ismiyle müsemma,
kanundur, torba değildir; her birinin ismi var, her birinin kanun usulüne
göre müzakere ve karara bağlanması yöntemi var. O nedenle
yasalcı bir Meclistir.
Meclis, yetkileri kendinde topluyor, biliyorsunuz,
bir Meclis hükûmeti sistemi var. Bu, şu demektir: Her türlü yetki,
devletin 3 önemli erki, yasama, yürütme ve yargı Mecliste toplanıyor
ve fakat, bu yetkilere tekelci bir biçimde sahip çıkma
anlayışını taşımıyor bu Meclis çünkü
dediğim gibi, 1921 Anayasasıyla yetkilerinin çok önemli bir bölümünü
yerel yönetimlere devrediyor. Yerel yönetimlere verdiği yetkiler bizatihi
kendi yetkilerini sınırlamak anlamına geliyor yani kadirimutlak
yani otoriter bir yönetimi tercih etmiyor; tam tersine, halk egemenliği
ilkesinin mantığına uygun olarak yerelde de halkın
katılımını sağlayacak bir sistem oluşturuyor bu
Meclis.
Değerli arkadaşlar, o sistemin merkezinde
muhtariyet var ve bunu 1921 Anayasası apaçık hükme
bağlıyor. Muhtariyet yani özerklik. Bu özerkliğin nasıl
yönetileceğini de ayrıca, ayrıntılı olarak düzenliyor,
orada da şûra yönetimini öne çıkarıyor, aynen kendi
işleyişini yerelde de kuruyor. Yani yerelde, vilayetler ve nahiyeler
şûralarla yönetilecek, şûralar seçimle gelecek, şûraların
da kendi içinde reislerini seçmeleri kendi yetkilerinde olacak. Böyle bir
sistem kuruyor. Hangi şartlarda? Bu kadar ağır işgal ve
Millî Mücadele, Kurtuluş Savaşı şartlarında. Neden
yapıyorlar bunu? Oysa o zamanın liderleri, mesela, Millî Mücadelenin
lideri Mustafa Kemal Paşa çok da yetkiye ve imkâna sahipken bunları
neden paylaşıyor? Çünkü rıza istiyorsanız, çünkü birlik
istiyorsanız çeşitliliği kabul edeceksiniz, müzakereyi kabul
edeceksiniz. Gerçek rıza ancak herkesin kimliğine eşit
saygı, herkesin iradesine eşit değer vererek sağlanabilir
ve o şartlarda, o ağır dönemde işte böyle bir ortak
rızaya ihtiyaç vardı, öyle bir güvene ihtiyaç vardı ve bu güven,
tepeden dayatmayla sağlanamazdı; bu güven, bu rıza, zorla,
baskıyla, tehditle ortaya çıkarılamazdı; ancak güvenle
sağlanabilirdi, ancak herkesin kendini eşit gördüğü bir ortamda
gerçekleştirilebilirdi; işte bütün bunları
yapmalarının nedeni oydu.
Bakın, bugün, ağır kriz
şartlarındayız, insanlığı tehdit eden bir
salgınla karşı karşıyayız. Sadece bir örnek
vereceğim, Meclisin o dönem ağır bir krizi nasıl yönettiğini
gösteren bir örnek: Sakarya
Savaşı zamanı, çok şiddetli geçiyor ve yaklaşık
15 bin yaralı var Ankaraya taşınan. Sadece Ankaraya
taşınan 15 binden fazla yaralı
Ne yapacaklar? Meclis derhâl
kendi içinden bir kriz yönetimi oluşturuyor, hepinizin ismini bildiği
Sinop Mebusu Rıza Nuru görevlendiriyor, Rıza Nur da mebuslar
arasından 3 kişiyi seçerek bir kriz koordinasyonu kuruyor.
Yaralıları ünitelere ayırıyorlar, şehrin hastanelerine
sevk ediyorlar. Hastane olmayan yerlerde doktorları çağırıp
tedaviyi belli bölgelerde, hastaneler dışındaki bölgelerde de
sağlamaya çalışıyorlar. Daha hafif yaralıları
ahalinin evine dağıtıyorlar misafir olarak. Bu ancak
insanların özgür oldukları, kimliklerinin saygı gördüğü,
rızanın serbestçe ortaya çıktığı şartlarda
mümkün olur. İşte, bunları ancak böyle bir Meclis yapabilirdi,
yapmıştır da.
Şimdi, bugüne dair birkaç sözle bitireyim
konuşmamı. Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; 1921
Anayasasının iki temel dayanağı vardı. Böyle bir
Anayasa yapılmasının ilk dayanağı halk egemenliği
ilkesiydi yani halkı kendi sorununu yöneten bir muhatap olarak kabul eden
anlayıştı. İkincisi, Kürt sorununun çözümüydü. Mustafa
Kemal Paşa, sorunun ağırlığının ve
ciddiyetinin farkındaydı, bunu halk egemenliği ilkesine
dayalı, bütünlüklü bir demokrasi fikriyle çözmeye çalıştı.
O dönemler bu konuda çokça çaba harcandı; yerel demokrasi ve halk iradesi.
Ülkenin bu sorunu çözmek için o gün bulduğu bu yolu maalesef daha sonra
terk ettik. Şimdi de ülkenin sorunlarının çözümü, bu iki ilkeyi
birleştirmekten, bu iki alanı buluşturmaktan geçiyor. Halk
egemenliği; bu, hem yerel demokrasiyi içerir, bir de değerli
arkadaşlar, insanların yerelde kendilerini yönetebilecekleri -elbette
bunun belli bir çerçevesi var- şartların, sistemin yaratılması
ve herkesin kimliğinin eşit değer görmesi ve anayasal kabule
bağlanması, anayasal güvenceye bağlanması.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Başkan; yüz yıl sonra dönüp baktığımızda,
maalesef, bugün Birinci Meclisin özelliklerinden çok uzak bir Meclisle
karşı karşıya olduğumuzu kabul etmek zorundayız.
Eğer bir soru sorulursa Bu yüz yıllık süre içinde en güçlü ve
en zayıf Meclisler hangileridir? diye, yani benim cevabım açık,
sanırım pek çok insanın da cevabı açıktır; evet,
en güçlü Meclisin yıl dönümünü en zayıf Mecliste kutluyoruz. (HDP
sıralarından alkışlar) Bunun bize bir şeyler söylüyor
olması lazım.
Diğeri, Yerel yönetimlerin en güçlü
olduğu dönem ile en zayıf olduğu dönem hangisidir? diye
soralım, benim cevabım açık; yerel yönetimlerin en güçlü
olduğu dönemin 100üncü yılında yerel yönetimleri neredeyse
fiilen lağvetmeye yönelik bir yönetim anlayışıyla
karşı karşıyayız. Bu, kabul edilemez; ne kayyum
uygulaması kabul edilebilir ne de CHPli belediyelerin krizi yönetmek için
sarf ettikleri çabaların engellenmesi kabul edilebilir. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar) Eğer, bu,
insanlığı tehdit eden ama herkesi eşit vurmayan
salgınla gerçek anlamda mücadele etmek istiyorsak halkın
rızasına ihtiyacımız var. Halkın
rızasını üretebilmeniz için, halkın iradesine saygı
göstermeniz lazım. Halk sağlığı, halk iradesinden
ayrı düşünülemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ EŞ
GENEL BAŞKANI ve MECLİS GRUBU BAŞKANI MİTHAT SANCAR
(Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN Daha önce dört dakika vermiştim.
HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ EŞ
GENEL BAŞKANI ve MECLİS GRUBU BAŞKANI MİTHAT SANCAR
(Devamla) Bir dakika daha verin, tamamlayayım.
BAŞKAN Buyurun.
HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ EŞ
GENEL BAŞKANI ve MECLİS GRUBU BAŞKANI MİTHAT SANCAR
(Devamla) Teşekkür ederim.
Halk iradesine saygı olmadan halk
sağlığını koruyamazsınız; bu kadar basit.
Önümüzde iki tane yüz yıl dönümü daha var; biri 1921, biri 1923.
Eğer, 1921i bugün güçlü Meclis olmadan idrak edecek olursak
sanırım, Türkiye anayasacılığı da büyük ölçüde
bittiği bir döneme girecektir. Yani eğer biz önümüzdeki dönemde güçlü
bir Meclis kurmayı başaramazsak 1921in 100üncü yıl dönümünde
anayasacılık da bitecektir. 1923e eğer böyle varırsak
korkarım ki cumhuriyetten geriye de fazla bir şey kalmayacaktır.
O nedenle, güçlü Meclis, demokratik anayasa ve demokratik cumhuriyet, bizim bu
ülkede hep birlikte, barış içinde yaşamamızın
teminatıdır, temelidir. Bu vesileyle çocuklara
bırakabileceğimiz en büyük armağanın da barış
içinde, özgür bir ülke olduğunu söyleyeyim.
En başta sağlık emekçilerine, bütün
halkımıza, bütün çocuklara, hepinize selamlarımı, kalbî
saygılarımı ileterek konuşmamı bitireyim. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Sancar.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkan, çok kısa bir söz talebi
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, hepsi
bitsin, ondan sonra topluca söz vereceğim, lütfen, başka talepler de
var, güzel gidiyoruz, devam edelim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben Sayın
Bostancı girdiği için girdim; o çekerse ben de talebimi çekerim.
BAŞKAN - Devam edelim.
Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkanı ve Meclis Grubu Başkanı Osmaniye
Milletvekili Sayın Devlet Bahçelinin yerine İstanbul Milletvekili
Sayın Edip Semih Yalçına aittir.
Buyurun Sayın Yalçın. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ
GENEL BAŞKANI ADINA EDİP SEMİH YALÇIN (İstanbul)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin
mehabetini ve tarihimizde icra ettiği hayati fonksiyonu gözler önüne seren
bir analiz bugün için anlamlı olacaktır. Meclisin
açılışının 100üncü yıl dönümüne
eriştiğimiz bu mesut günde, bu kutlu çatı altında sizlere
hitap etmekten duyduğum bahtiyarlığı anlatmaya kelimeler
yetmez. Şüphe yok ki bugün, burada sizler de aynı hisleri duyuyor,
aynı heyecanı yaşıyorsunuz. Yüreğinizin
kabardığını, gözlerinizin şeref, gurur ve iftiharla
nemlendiğini görüyorum.
Değerli arkadaşlar, bilirsiniz, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin kuruluş hikâyesi öyle romanlarda, masallarda
anlatılanlara benzemez; insanoğlunun gördüğü en büyük özgürlük
ve demokrasi destanıdır bu. Bu destan, Hürriyet ve istiklal benim
karakterimdir. düsturunu iki asrın idrakine söyleten necip bir milletin
varlık kavgasını terennüm eder. Ne mutlu bize ki İstiklal
Savaşını zaferle taçlandıran Birinci Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 100üncü yılını idrak eden, günümüzdeki son millet
temsilcileriyiz. Ne mutlu bize ki cesaret ve kahramanlıklarıyla
dünyaya nam salmış bir milletin ahfadıyız.
Değerli milletvekilleri, Mondros
Mütarekesinden 23 Nisan 1920ye gelinceye kadar baş döndürücü hadiseler
cereyan etmiştir. İşgallere karşı yurdun dört bir
yanında başlayan münferit direniş mücadeleleri Müdafaai Hukuk ve
Reddi İlhak Cemiyetlerinin kurulmasıyla örgütlü bir vaziyet
almıştı. Sıra, o dönemde Kuvayımilliye
adını alan direniş guruplarının tek çatı
altında toplanıp bir lider marifetiyle
teşkilatlandırılmasına ve ortak hedefe kanalize edilmesine
gelmişti. Bu gaye doğrultusunda hayata geçirilen adımlardan ilki
Erzurum Kongresinde atılmıştır. Erzurum ve Sivas
Kongreleri, Anadoluya millî direniş tohumlarını ekmeye
başlayan Mustafa Kemal Paşayı, Millî Mücadelenin
liderliğine taşıyan iki önemli olaydır. Yurt çapındaki
direniş cemiyetlerini ve eylemlerini ortak hedefe yönelterek bir millî
ülkü ve yönetim birliği yaratmayı amaçlayan Sivas Kongresi ise
kurulacak millî Meclisin en geniş provası olmuştur. Mustafa
Kemal Paşa, bir ulusal Meclisin 2nci provasını, 27 Aralık
1919da Heyet-i Temsiliye Başkanı sıfatıyla Sivastan
Ankaraya gelip yerleştiği Ziraat Mektebi binasında
yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Ankarada kurulacak ulusal
Parlamentonun altyapısını bu mekânda
hazırlamıştır. Ziraat Mektebi kısa zaman zarfında
Millî Mücadelenin merkez karargâhı hâline gelmiştir. O günlerde
Yunus Nadi Beye Mustafa Kemal Paşanın söylediği şu
sözleri hatırlatmak isterim: Bir devre yetiştik ki onda her iş
meşru olmalıdır; evvela Meclis, sonra ordu Nadi Bey. Meclis
hakikatlerin en büyüğüdür, orduyu yapacak olan da millet ve ona niyabeten
Meclistir. diyerek açılacak millî Meclisin kurtuluş mücadelesinin en
meşru dayanağı olacağını
anlatmıştır.
Muhterem milletvekilleri, ilk Meclisin
açılışı için Ankarada toplanan milletvekillerinin hepsi
bölgelerinde seçilerek gelmişlerdir, bu nedenle Birinci Meclis millî
iradenin tecelligâhıdır. Tarihte hem bağımsızlık
uğrunda savaş yapan hem de bunu millî iradeye ve meşruiyete dayandıran
başka bir parlamento görülmemiştir. Bu yönüyle Birinci Türkiye Büyük
Millet Meclisi, fevkalade ve emsalsizdir, bir ihtilal Meclisidir; istila, zulüm
ve esarete başkaldıran yegâne savaş Parlamentosudur, vatanın
harimiismetine dönük saldırılara karşı topyekûn
direniş kararının temerküz ettiği meşruiyet
abidesidir. Sivas Kongresinde vücuda gelen Heyet-i Temsiliye, 23 Nisan
1920den itibaren yetkilerini Meclise devretmiştir. Bütün direniş
grupları, bütün Kuvayımilliye teşkilatları Meclis
çatısı altında toplanmış ve millî irade
somutlaşıp perçinlenmiştir. Bu büyük tarihî gelişme, o güne
kadar atılan adımların ve verilen mücadelenin meşruiyetini
bütün dünyaya ispat imkânı sağlamıştır.
Birinci Meclis, esasında, ezilen ve sömürülen
milletlerin umut ışığı, ilham kaynağı
olmuştur. Zalimlerin yeisi, mazlumların sesi olmuştur. Birinci
Türkiye Büyük Millet Meclisinin en büyük hususiyetlerinden biri de
kahramanlık ve fedakârlığıdır; bu hâliyle, âdeta
yiğitler ve serdengeçtiler Meclisidir. Birinci Meclis, vatanın
bütünlüğü, milletin bağımsızlığı
uğrunda yârdan, anadan, serden geçenlerin otağıdır
neticede. Millet temsilcileri Ankara yollarına düşerken yokluğu,
açlığı, uykusuzluğu, ölümü ve mihneti göze alarak hareket
etmişlerdir. Milletvekillerinin çoğu, uzun süre Meclisin
yakınlarındaki bir okul binasında ikamet etmiş,
öğrenci yatakhanelerindeki basit ranzalarda yatıp
kalkmışlardır; hepsi de asker karavanasında
pişenlerden fazla olmayan tabldot yemekleriyle karınlarını
doyurmuştur; hepsi de öğrencilerin okula koştuğu gibi
mahrumiyetler içindeki yasama görevine koşmuştur. Bu hâliyle Birinci
Meclis, âdeta bir yokluklar Meclisidir; iki çorabından birini,
ekmeğinin, aşının yarısını ama bütün ruhunu
ve varlık azmini paylaşan yüce gönüllü bir milletin eseridir. 23
Nisan 1920de millet temsilcilerinin toplandığı salonda bulunan
kürsü Ankaralı bir marangozun Meclise hediyesidir. Milletvekillerinin
oturacağı sıralar Ankara Muallim Mektebinden, 2 petrol
lambası ile sac sobalar kahvehanelerden temin edilmiştir. Büro
eşya ve malzemeleri de resmî dairelerden getirilmiştir. Ankaranın
ve ülkenin mahrumiyetlerini yüksünmeden paylaşan milletvekilleri de
maaşlarının bir kısmını Millî Mücadele için
harcanmak üzere Meclis Hükûmetine bağışlamıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, Birinci Meclis
bir millî mutabakat Parlamentosudur, ortak emel için çarpan yürekler aynı
potada buluşmuştur. Cefayla, terle sulanan, kanla yoğurulup
canla mühürlenen mübarek vatan toprağında bin yıllık
kardeşlik yeniden güncellenmiştir.
İlk Meclis, olağanüstü şartların
meclisidir, o dönemin gereği ve koşulları icabı fevkalade
yetkilerle donatılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
yasama ve yürütme yetkilerini o dönemde tamamıyla uhdesine
almıştır yani hem kanun koyucu hem hükûmettir, olağanüstü
işleviyle olağanüstü işler başarmıştır.
Meclis, açıldıktan sonra, kırk yıllık bir parlamento
gibi tıkır tıkır işlemeye başlamış,
kısa sürede milletin mukadderatına vaziyet etmiştir;
evvelemirde, bir taslak hazırlanarak Türkiye devletinin ilk anayasası
olan Teşkilat-ı Esasiye Kanununu kabul etmiştir. Hâkimiyet
kayıtsız şartsız milletindir. düsturu, bütün hakikat ve
hikmetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde tecelli etmiştir.
İlk Meclis, mukaddes bir demokrasi mabedidir,
idealist ve yüzde 90ından fazlası iyi eğitim görmüş
insanlardan oluşan demokratik bir parlamentodur. Her ne kadar Mecliste
birinci ve ikinci gruplar arasında şiddetli tartışmalar
yaşansa da hiçbiri vatan sevgilerinden ve samimiyetlerinden taviz
vermemiştir. Söz konusu vatanın bütünlüğü, milletin
bağımsızlığı olunca bütün farklılıklar,
değişik inanç ve düşünceler bir kenara
bırakılmış, yürekler ortak vurmuştur. Millî Meclisin
hamuru, mayası millettendir; anahtarı imandan, kilidi vahdettendir.
Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir kararlılık ve millî ant
Meclisidir; orada edilen yeminlerden asla dönülmemiştir. Top sesleri
Polatlıdan duyulurken ve Ankara bir ara tehdit altına girmişken millet temsilcileri,
katiyen kenti, Ankarayı terk etmemişlerdir. Meclisin kuruluş
muştusu 23 Nisan 1920de cihana duyurulunca âdeta, milletimizin
asırlık acıları dinmiştir. Millet Meclisinin
açılışıyla ufukta parlamaya başlayan
bağımsızlık ışığı, Ankara üzerine
aksetmiştir. 20nci yüzyılı kucaklayan yeni bir Türk devletinin
doğum sancıları Türkiye Büyük Millet Meclisinde
başlamıştır. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi demek, zafer
demektir; zafere giden yolun taşları adım adım, safha
safha, büyük bir kararlılıkla döşenmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu vesileyle
geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın 23 Nisan
Bayramını kutluyorum. Mübarek ramazan ayının Türk
İslam dünyasına huzur, sükûn ve sağlık getirmesini niyaz
ediyorum.
Sözlerime son verirken Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve
silah arkadaşlarını, kurucu Meclisin vekillerini ve
çalışanlarını, canlarını feda eden kahraman
şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum; hem
bugünümüzü hem de yarınlarımızı onlara borçluyuz,
ruhları şad olsun. 100üncü yılını
kutladığımız Gazi Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (MHP, AK PARTİ ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yalçın.
Şimdi söz sırası İYİ PARTİ
Meclis Grubu Başkanı Edirne Milletvekili Sayın Orhan
Çakırların yerine Grup Başkan Vekili Kocaeli Milletvekili
Sayın Lütfü Türkkana aittir.
Buyurun Sayın Türkkan.(İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUP BAŞKAN
VEKİLİ LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 100üncü
şeref yaşını idrak ettiğimiz şu anlamlı
günde yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Yüz yıl önce bugün, 23 Nisan 1920 Cuma günü,
güneşli bir öğle sonrası, Millet Meclisinin önünde dualar okunup,
tekbirler getirilip kurbanlar kesildikten sonra Mustafa Kemal Paşa, Meclis
binasının iki üç basamaklı merdivenini çıkarak eline
verilen makasla kırmızı-beyaz kurdeleler
bağlanmış olan kapıdaki kurdeleleri keser. Sıra Meclisin
açılışına geldiğinde, içeride 115 milletvekili
vardır. Aslında Meclis 324 milletvekiliyle açılacaktır
fakat 16 Mart 1920 günü İstanbul işgal edilmiş, Anadolu ve
Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti ve Meclis-i Mebusan üyelerinden oluşan
vekiller İngilizler tarafından tutuklanmış ve sürgüne
gönderilmişlerdir. İşte bundan yüz yıl önce, yüksek bir
şeref ve cesaret dolu o gün 115 milletvekili Ankaraya
ulaşabilmiştir. 115 vekil arasından en yaşlı üye
sıfatıyla Sinop Milletvekili Şerif Bey Başkanlık
kürsüsüne çıkar ve yaptığı kısa konuşmada
İstanbulun işgal edildiğini, hilafet ve saltanat
makamının esir olduğunu belirterek Meclisi açar. Meclis
kürsüsünün arkasında Osmanlıca İşlerinizde meşveret
ediniz. yazmaktadır. Zaman gelecek, bu levhanın yerini Türkçe bir
levha alacaktır; o Türkçe yazı, şu anda arkamda gördüğünüz
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. İşte o
gün, esir yaşamaktansa vatanın selameti için ölmeyi göze alan 115
vatan sevdalısı, Heyet-i Temsiliye yani milletin vekilleri, aynı
gün Meclisin ilk oturumunu gerçekleştirirler. 100üncü yaşında,
mensubu olmaktan büyük bir onur ve gurur duyduğumuz işte bu Meclisin
adı, işte 115 kahraman vatan evladı tarafından o gün
konulur. Aynı ruh ve heyecan içinde, hep beraber, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin adını ilan ederek İşgalcilere, Türk milletinin
geçmişinden gelen o asil bağımsızlık gücünü
gösterirler. Bu, aynı zamanda, bu milletin kendi kaderine hâkim olmak için
başlattığı büyük yürüyüşün ilk
adımıdır. Bu büyük adımın bir başka tarihsel
dönüm noktası daha vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 23 Nisan
1920de kuruluşu, tarihte bin dört yüz yıl sonra devlet
hayatında ilk defa Türk isminin kullanılması anlamına
gelir. Özellikle, bağımsızlık mücadelesini yönetme ve
kurucu Meclis rollerini üstlenen tam egemenlik, özgürlük ve yeni bir devlet
kurma işlevini başarıyla bir araya getiren Meclis, bu süreçte
siyasal temsilin en güzel örneğini hayata geçirmiştir.
İstiklal Savaşının bütün
aşamalarını, Türkiye Büyük Millet Meclisinden
aldığı güçle hayata geçiren Mustafa Kemal Atatürk,
imkânsızı imkânlı kılarken en büyük desteği
milletvekillerinin iradelerinden almıştır. Öyle günler
gelmiştir ki Meclis kavgalarından usanıp Canım efendim, bu
Meclis de nedir, izin veriniz, dağıtalım. diye tekliflerde
bulunan, millî egemenliğin önemini kavrayamayan kişilerden Gazi
Mustafa Kemal özellikle uzak durur. Atatürk, Meclissiz yaşamayı
aklı almayan, bir 20nci asır lideridir. Gazi Mustafa Kemal Atatürke
göre Meclis, bir nazariye değildir; bir hakikattir ve hakikatlerin en büyüğüdür.
Atatürk, yapmak istediklerini elindeki yetkileri artırarak Türk milletine
dayatmak yerine, Türk milletinin temsilcilerinin yer aldığı
Türkiye Büyük Millet Meclisi aracılığıyla hayata geçirmeyi
tercih etmiştir; hiçbir zaman Meclisi ortadan kaldırmayı,
yetkilerinden arındırmayı ya da bir tek adam rejimi kurmayı
düşünmemiş, Hâkimiyet kayıtsız şartsız
milletindir ilkesinden asla vazgeçmemiş ve bu milletin hâkimiyetinin
ancak ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi vasıtasıyla
gerçekleşebileceğini hiçbir zaman unutmamıştır. Gazi
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde milletimiz, o zor şartlar
altında millî iradeyi baş tacı yapmış ve kudreti
adında saklı Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında tek yürek olmuştur. Yüce Meclisimiz, düşmanın
yurdun dört bir yanını işgal ettiği bir dönemde,
imkânsızlıklar içerisinde kurulmuş bir Parlamentodur.
İşte bu kahraman Meclis, bugün 100üncü şeref
yaşını kutluyor. Bir asırlık tarihi boyunca Türkiye
Büyük Millet Meclisi, Türk siyasal hayatının en önemli kurumu
olmuş ve farklı dönemlerde demokrasinin kalesi olarak görevlerini ifa
etmiştir. Bu bir asırlık dönemde dört farklı Anayasa ve pek
çok darbeyle karşılaşan Meclis, tüm zorluklara rağmen Türk
siyasal hayatının vazgeçilmez bir kurumu olarak
varlığını sürdürmüştür. Yüce Meclisimiz, yüz yıl
önce olduğu gibi bugün de demokrasimizin kalbi, milletimizin ümit
kaynağıdır. Cumhuriyetimizin, demokrasimizin, devletimizin ve
millet olarak geleceğimizin en büyük güvencesidir.
Yüce Meclisimiz, kurucu iradeden
aldığı güçle, bugün de aynı sorumluluk içerisinde,
aynı coşku ve kararlılıkla yoluna devam etmektedir. Halk
iradesinin de kullanıldığı bu çatı, toplumsal beklentilere
cevap veren, sorunlara çözüm üreten ve ülkemizin önünü açan en yüce
makamdır. İhtiyacımız olan temel düzenlemelerin
uzlaşma ortamı içerisinde, hep beraber hayata geçirilebilmesi için
gerekli zeminlerin oluşturulması, iktidarıyla muhalefetiyle
hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu sorumluluğu bizlere makamın
asıl sahibi milletin bizatihi kendisi yüklemiştir. Uzlaşı,
iş birliği ve ortak akılla aynı zeminde
gerçekleştirilecek çalışmalar hem Meclisimize hem de siyaset
kurumuna duyulan güveni artıracak ve ülkemizi daha ileri noktalara
taşıyacaktır.
Bir ülkenin kendi coğrafyasında hem de
dünya genelinde saygın ve güçlü bir yer edinmesinin en etkin ve
kalıcı yolu, demokrasiden ayrılmadan, her vatandaşın
düşüncesinden azami ölçüde yararlanmaktır. Devlet yönetiminde millet
egemenliğinin tam olarak tesisi de ancak demokrasinin ürettiği ortak
karar mekanizmasıyla mümkündür. Nihayet, demokrasiden beklediğimiz
bütün çareler, ancak bütün sorunların bu çatı altında çözüme
ulaştırılmasıyla mümkündür. Artık, yeni bir dünyanın
kapısı aralanmışken, insanı ve yaşamı
merkezine alan meclisler, gerçek ve hâkim anlamda millet iradesinin tezahür
ettiği demokrasi ahlakını, hukukun üstünlüğünü, insan
haklarını ve siyaseti temsil edebilirler. Gerçek anlamda,
çoğulcu demokrasiyi, düşünce hürriyetini, din ve vicdan hürriyetini
ve teşebbüs hürriyetini içine sindirememiş, hak ve özgürlükleri
evrensel ölçülere ulaştıramamış bir millî iradeyle, hâkim
anlamdaki ulusal egemenliği iddia ve tesis etmek mümkün olmaz.
İşte bu yüzden, bugünkü demokrasimizin kalitesini ne pahasına
olursa olsun yükseltmek zorundayız. Bunun yolu ise ancak ve ancak
güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönmekten geçer. Bir parlamentonun gücü
de vatandaşlarının hak ve hukukunu savunmaktan vazgeçmeyen,
demokrasi mücadelesinden asla taviz vermeyen, milletin temsil yetkisi
verdiği vekillerin varlığına ve etkinliğine
bağlıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kurulduğu günden beri tam yüz yıldır ülkemizin
kaderine yön veren Meclisimizin yasama yetkisi mutlaktır. Milletimizin
adına kullanılan bu yetkiyi daraltacak, kullanımını
engelleyebilecek veya sınırlandıracak başka hiçbir güç
yoktur; olması da asla ve kata kabul edilemez. Cumhuriyetimizin
mimarı, kurucu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, milletin güvencesi
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemini 1 Kasım 1930 tarihinde dördüncü
yasama yılı açılışında yaptığı
konuşmasında şu veciz sözlerle ifade etmiştir:
Arkadaşlarım, ülkenin yazgısında tek yetki ve güç sahibi
olan Büyük Millet Meclisi, bu ülkenin düzeni için, iç ve dış
güvenliğini sağlamak ve korumak için en büyük güvencedir. Büyük millî
sorunlar şimdiye kadar ancak Büyük Millet Meclisinde çözümlendi. Gelecekte
de yalnız oradan kesin önlemler sağlanabilecektir. Türk Milletinin
sevgi ve bağlılığı her zaman Büyük Millet Meclisine
yönelmiştir ve hep oraya yönelecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Parlamentonun yetkileri kısıtlandıkça demokrasi
zemininden uzaklaşılmakta ve bu, ülkemizde, millet iradesinden adalet
kavramına, adaletten ekonomiye birtakım sorunlar getirmektedir. Bugün
Meclis, yetkileri elinden alınmış, etkisizleştirilmiş
ve devre dışı bırakılmış bir Meclis hâline
getirilmek istenmektedir. Parlamenter sistemin devre dışı
bırakılmasıyla, bırakın millet iradesinin tecelli etmesini,
bırakın halkın katılımını, anayasal
kurumlara bile hesap verebilir olmak imkânsız hâle getirilmiş; muhalefeti
dışlama çabaları gün geçtikçe artmaktadır. Ülkemizin
geleceği için hayati bir konuma sahip, milletin kaderini belirleyen ve
100üncü yaşını kutlayan Meclisimizin yetkilerini budamak yerine,
yüz kırk üç yıllık Parlamento geleneğimizden gelen birikim
ve tecrübelerimizle Meclisimizi eskisinden daha güçlü ve yetkin hâle getirmek
zorundayız. Oysa sayısını bilmediğimiz ve hemen
uygulamaya konulan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve genelgeleri,
bugün, milletin ve devletin ortak aklı Meclisimizi
itibarsızlaştırmaktadır; aynı zamanda demokrasimize de
zarar vermektedir çünkü ne denetim vardır ne de hesap verme.
Kısacası, yeni sistemde, parlamenter sistemde olduğu gibi
kontrol ve denge sistemi bulunmamaktadır. Geçmişte yaşanan en
zor koşullarda bile Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükûmeti denetleme
görevini yerine getirmiş ve hiç kimse kürsüye çıkıp Siz bu
soruları niye soruyorsunuz? ya da Bu gensoruyu neden verdiniz? diye
sormamıştır çünkü milletvekilleri hükûmet üzerinde denetim görevlerini
yaparak Parlamentoya saygınlık kazandırmışlardır;
milletvekillerinin soru önergeleri ve gensorular yoluyla denetim yetkilerini
kullanmaları asla sorun edilmemiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bulunduğumuz coğrafya her zamankinden daha tehlikeli
hâle gelmişken hiçbir tek kişinin herhangi bir ülkeyi, hele hele
Türkiye gibi sorunlarla çevrili bir ülkeyi yönetmesi mümkün değildir.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ Genel Başkanı Sayın Meral
Akşenerin de ifade ettiği gibi, milleti devletinden koparan,
Parlamentomuzu zayıflatan Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminden bir an önce vazgeçilmeli; ivedi bir şekilde
güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş yapılmalıdır.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Unutulmamalıdır ki büyük Türkiyeyi
inşa edecek birikim ve yeteneğimiz bin yıllık devlet
geleneğimizde ve yüz kırk üç yıllık parlamento
birikimimizde mevcuttur. Ulusal güvenliğimiz, geçmişimizden
emanetimiz, geleceğimize mirasımızdır.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
kutlu olsun. 100üncü yaşını büyük bir gururla ve onurla
kutladığımız yüce Parlamentoyu ve milletimizi saygıyla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Türkkan.
Şimdi, söz sırası Türkiye
İşçi Partisi Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili
Sayın Erkan Başa aittir.
Buyurun Sayın Baş. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ
GENEL BAŞKANI ERKAN BAŞ (İstanbul) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Genel Kurulu ve bizi ekranları
başında izleyen, emeğiyle, alın teriyle yaşayan tüm
yurttaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyor,
emperyalist işgale ve saray saltanat düzenine karşı halkın
birleşik mücadelesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisinin 100üncü
kuruluş yıl dönümünü Türkiye İşçi Partisi adına
kutluyorum.
Değerli arkadaşlar, iki yıla
yakındır bu kürsüye her gelişimde söylemek istediğim ama
zaman kısıtı nedeniyle söyleyemediğim bir konuyla
başlayacağım, tabii, yine süremizin kısa olmasını
protesto ederek başlayacağım. Söylemek istediğim hep
şuydu: Bakın, şu duvarın arkasında kocaman Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir. yazıyor ve bu söz,
buraya dekor olsun, önünden geçip bakmadan konuşalım, gelip gidelim
diye, umursamayalım diye söylenmemiş. Hiç değilse 100üncü
yıl kutlamalarımızda bu yazı üzerine konuşalım ve
bunu tartışalım istiyorum. Bu yazının altında
konuşurken bugün bu yazının altında konuşurken
Türkiyede mevcut durumun orada ifade edildiği gibi olmadığını
söyleyerek başlamak zorundayız.
Bugün Türkiyede bir saray rejimi hâkimdir. Saray
rejiminde hâkimiyet, bugün bile sarayından çıkıp buraya gelmeye
tenezzül etmeyen tek adama aittir. (CHP sıralarından
alkışlar) Bugün hâkimiyet, salgında bile üç kuruş yevmiye
için inşaatta çalışmaya devam edip hayatını kaybeden
işçi Hasanın değil, çıkarlarını korumak için
seferber olduğunuz, vergi borçlarını sildiğiniz 5li
müteahhit çetesindedir. Hâkimiyet, günde on dört saat tek bir maskeyle
hastaneleri temizlemeye devam eden asgari ücretlinin, hasta bakıcıların,
hemşirelerin, doktorların değil hasta garantili hastane ihalesi
verdiğiniz patronlarındır. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar) Ambulansı bir devlet malı olarak görüp çizmesiyle
kirletmeme özeni gösteren salgın günlerinde bile madende çalışırken
göçük altında can veren maden işçisinin değil hâkimiyet,
saraydan aldığı güçle madenci ailesine tekme atma cüreti
gösteren o hainde bugün hâkimiyet. (CHP ve HDP sıralarından
alkışlar) Egemenlik, suyu, kanalizasyonu olmayan tarlalardaki
çadır alanlarında bir yevmiye için sağlığını
tehlikeye atan tarım işçisinde değil, Corona sürecinde
Türkiyede sebze meyve ihracatı arttı. utanmaz haberlerini yazan
gazete patronlarında hâkimiyet. Açım. diyen yurttaşa Geber!
diyen bürokratta hâkimiyet. Beni düzeniniz öldürür. diyen tır
şoförünü gözaltına aldıranlarda hâkimiyet. Hapisten
çıkarttığınız mafya artıklarında, çete
bozuntularında hâkimiyet. Bunlar hapishaneden çıkarken seçilmiş
milletvekillerine, belediye başkanlarına hapis cezası verenlerde
hâkimiyet. Ezcümle değerli arkadaşlar, saray rejiminde egemenlik,
sayısı 70 milyonu bulan yoksulluk sınırındaki emekçi
halkın değil halkın sırtından trilyon dolarlık
servete ulaşan asalakların, bir avuç parazit patronundur hâkimiyet.
Değerli milletvekilleri, bugün bir de çocuk
bayramı. Sayenizde çocuklarımızın yaşayamadığı
bir bayram diyelim. 20 milyon çocuğun olduğu ülkede TÜİKe göre
750 bin, gerçekteyse 2 milyon işçi çalışıyor, çocuk
işçi çalışıyor. Ne yapıyor bu çocuk işçiler? Hani
hastalık kol gezerken 20 yaşından küçükler sokağa
çıkmasınlar. dediğinizde Eğer sen işçiysen,
çalışıyorsan çık, atölyeye -merdiven altı atölyeye-
fabrikaya, tarlaya, sanayiye git, hamallığa devam et. dediğiniz
çocukların bayramı. Bu çocuklar büyüyünce ne olacak diye
sormamız gerekmiyor mu? Nasıl bir gelecek sunuyoruz çocuklarımıza?
15-24 yaş arası her 4 gençten 1inin işsiz olduğu, ne
eğitimde ne işte olduğu bir gelecek sunuyoruz. Eğitime
devam edenler, eğer şanslıysa eğitime devam edenler;
annelerinin, babalarının parası varsa kolejlere gidebiliyorlar,
parası yoksa yapabileceği tek şey imam-hatibe
gitmek çünkü devriiktidarınızda, on sekiz senede 16 kere eğitim
sistemini değiştiren bir düzen kuruldu. Bu, çocuklarımıza
ne verebilir ki?
Birinci soruda
Egemenlik gerçekten halkın mı? demiştim, ikinci soruysa Bu
şartlarda çocuklar neyin bayramını kutlayacak? Ulusal Egemenlik
Bayramı hediyesi olan çocuklarımızın günü kutlu olsun,
onlara çocukluklarını bayram tadında geçirecekleri bir gelecek
de buradan sözümüz olsun.
Değerli
arkadaşlar, sözlerimi bitirirken iktidar vekillerine sesleniyorum:
Eğer egemenlik halkınsa burada oy kullanırken, elimizi indirip
kaldırırken bizi seçen halk lehine, halk için kalkmalı o eller,
saraydan gelen talimat doğrultusunda değil. Eğer egemenlik
halkınsa işçiler, emekçiler sokağa çıkmak zorundayken,
sokağa çıkma yasağında bile özel izinle fabrikaları
çalıştırmaya devam ederken Meclis tatile çıkamaz.
Halkını korumak, halkın mücadelesinin en önünde olmaktır
halkın vekillerinin görevi.
Değerli yurttaşlar, 23 Nisan
sadece bir kutlama günü değil, hatta bugün 23 Nisan daha fazla bir
mücadele günüdür. Adı Meclis olan ancak maalesef neredeyse bütün
yetkileri elinden alınmış bu mekân da halkın mücadelesinin
bir alanıdır. Halkın sorunlarını haykırmak,
halkın mücadelesine güç vermek için buradayız. Biliyoruz, 100üncü
yılı kutlamayı hak etmek için egemenliğin saraydan
alınıp yeniden halkın eline verilmesi gerekir. Bugün 23 Nisan
2020 ve bu da bizim halkımıza 100üncü yıl sözümüz olsun.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ
GENEL BAŞKANI ERKAN BAŞ (Devamla) Söz kardeşlerim, emekçi
halkın hâkimiyetini mutlaka kazanacağız. Söz çocuklar, size bir
bayram gününü bile çok görenlere bakmayın, sizin için mücadele ediyoruz ve
tüm dünya çocukların olacak, yarınlar çocukların olacak,
yarınlar mücadele edenlerin olacak, yarınlar bizim olacak. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkan, Sayın Erkan Başın niçin böyle
konuştuğunu biliyor, anlıyor ve cevap vermiyoruz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Baş, Sayın Bostancı.
Şimdi söz sırası Demokrat Parti Genel
Başkanı ve Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Gültekin Uysala
aittir.
Buyurun Sayın Ünsal.(İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
DEMOKRAT PARTİ GENEL BAŞKANI GÜLTEKİN
UYSAL (Afyonkarahisar) Aziz milletim, çok kıymetli Genel Kurul; bugün,
tarihin seyrinin değiştiği müstesna bir günün 100üncü yıl
dönümü, müstesna bir gün. Bu müstesna günde bir yanda bir asır evvelki
tarihî günü anlamalı, başta Mustafa Kemal Atatürk, beraberinde irade
koymuş abide şahsiyetleri de kadirşinas bir milletin
mensupları olarak anmalıyız.
Milletin kurtuluşuna, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin kuruluşuna öncülük etmiş, tanıklık etmiş bu
yüce Meclisin 100üncü yılını, diğer yandan idraklerimizi
derinden tazelemek için de vesile yapmalıyız. Böyle bir günde, bu
yüce Meclisin üyesi olarak bulunmak ve bu güne tanık olmak, hiç
kuşkusuz hepimiz için bir onur ve kıvanç vesilesidir.
İstiklali için sahada canını
vermiş bir millete masada var olma, kendi kaderini tayin etme ve istikbalini
tahkim etme hakkı, imkânı veren bu yüce teşekkülün her
kuruluş yıl dönümünde olduğu gibi muhakkak 100üncü
yılını da keşke layıkıyla kutlayabilseydik.
Salgın nedeniyle hakkıyla ifa edemediğimiz bu kutlu günü, millet
olarak bu illetten kurtulduktan sonra daha layıkıyla
anacağımızı, bu Meclisin mahiyetini, maneviyatını
kavrayacağımızı umut ediyorum.
Bugün, aslen bir maddi varlığın,
yalnız bir fiziki teşekkülün, yalnız bir teşebbüsün
değil; bir fikrin, bir tefekkürün, ulvi bir tahayyülün de 100üncü
doğuş yıl dönümü. İstinat noktası yalnız millet
olmuş, milletin istiklali, istikbali olmuş, milletin iradesi
olmuş bir fikrin, harcında milletin iradesini gördüğümüz,
duvarlarında milletin kanı, canı, alın teri ve hürriyet
aşkını gördüğümüz büyük bir milletin cumhuriyetle birlikte
en büyük eserinin 100üncü yılı. Anadoludan, Trakyadan ülkenin
doğusundan batısından her inanç, her fikir, her yaştan bir
olmuş bir ruhun ay yıldızı otağı yaparak var
oluşunun 100üncü yılı. Bu aziz milletin iradesine, kâh düveli
muazzamanın tazyikiyle muharebe meydanlarında, kâh sinesinde
şahsi hırsları olanların manda ve himaye talepleriyle
kongre ve toplantılarda gem vurulmak istenirken bir büyük mesaj
verilmiştir dünyaya. Bu mesaj, egemenliğin kayıtsız ve
şartsız kendisinde olduğu, hiçbir koşulda egemenliği
hiç kimseyle paylaşılmayacağı idi.
Değerli milletvekilleri, varlıkların,
kuruluşların ruhu olduğuna inanırız. Bu mümtaz
varlığın da ruhu millî egemenliktir. Büyük yazar şair Ahmet
Hamdi Tanpınarın Bir anın arkasında asırlar var.
dediği gibi, işte bu ruhu da tarihî gelişim çizgisi içinde
zamanın ruhunu kavramış bizzat bu millet üflemiştir.
Aziz Atatürkün yüz sene evvel açılış
nutkunda bulunan bir beyanı bu açıdan önemlidir: Meclisimizin
varlığı, meşruiyet ve sorumluluk esaslarının
itibar ve saygı görmesiyle kaimdir. demiştir Büyük Atatürk. Bu
Meclisin meşruiyeti o kurucu ruh, sorumluluğu ise egemenliğin
millete ait olmasını sağlamaktır. Şüphesiz, Türkiye Büyük
Millet Meclisi hürriyetçi demokratik sistemin kalbidir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, her şeyin açıkta, aleni, herkesin gözü önünde cereyan
etmesinin teminatıdır. Şüphesiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi
hakların, hürriyetlerin bekçisidir. İşte 100üncü
yılında, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin iktidarından muhalefetine
burada bulunan tüm üyelerin, Meclisin varlığının kaim
olması için en üst hak arama kurumu olarak bütçe hakkından
varlığına mündemiç tüm haklarına öncelikle sahip çıkma
yükümlülüğü düşmüştür. Bunun için ise yüzyıl önceki kurucu
ruhun yeniden icra etmesi gerekmektedir.
Değerli Genel Kurul, kıymetli
milletvekilleri; Meclisimizin yıl dönümlerini asli vasfını
nazara alarak coşkuyla kutlayacağımız günlerin yakın
olduğu inancıyla, Meclisimizin açılışının,
millî iradenin en yüce şekilde temsilinin 100üncü yılını
kutluyorum. Böyle büyük bir günü devletimizin ve milletimizin teminatı
olan çocuklarımıza armağan eden Birinci Meclisin
Başkanı, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk ve mücadele
arkadaşlarını 115 milletvekiliyle beraber rahmetle yâd ediyorum.
Dünyanın saadeti, cumhuriyetimizin ve millî egemenliğimizin
teminatı olan çocuklarımızı bu güzel günlerinde sevgi ve
umutla alınlarından öpüyoruz.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramını tekrar kutlarken ayrıca bu gece başlayacak olan
ramazan ayı vesilesiyle bu mukaddes ayın hayırlar getirmesini,
salgın nedeniyle sofralarda bir araya gelemesek de gönüllerde, dualarda
Yüce Allahın bizi birleştirmesini temenni ediyorum.
Yüce Meclisi ve onun kıymetli siz
temsilcilerini saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Uysal.
Şimdi söz sırası Büyük Birlik Partisi
Genel Başkanı ve Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Desticiye
aittir.
Buyurun Sayın Destici. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ GENEL
BAŞKANI MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri, kıymetli vatandaşlarım ve
sevgili çocuklar; Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 100üncü
yılını, necip milletimizin ve geleceğimizin teminatı
çocuklarımızın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramını milletimizin aydınlık geleceğine vesile
olması dileklerimle kutluyorum.
Ayrıca, bu yıl Covid-19 salgını
sebebiyle mahzun bir şekilde karşıladığımız
mübarek ramazan ayının Türk milletine ve İslam dünyasına
hayırlar getirmesini Yüce Rabbimden niyaz ediyor, cümlenizin ramazan
ayını tebrik ediyorum.
Kıymetli milletvekilleri, biliyoruz ki son
Osmanlı Mebusan Meclisi 28 Ocak 1920de Misakımillîyi kabul etti ve
bu karar 17 Şubat 1920de tüm dünyaya ilan edildi. İtilaf devletleri
bu gelişme üzerine 16 Mart 1920de İstanbulu işgal ettiler. Bir
İngiliz askerî birliği Meclisi basarak Rauf Beyin de içinde
bulunduğu bazı milletvekillerini tutukladılar. Bunun üzerine 18
Martta toplanan mebuslar Meclis-i Mebusanı süresiz tatil edip Ankarada
toplanma kararı aldılar. 21 Nisan 1927de Heyeti Temsiliye Reisi
Mustafa Kemal Paşa imzasıyla kolordulara, valiliklere, müdafai hukuk
heyetlerine ve belediye başkanlarına çok acele koduyla şu
telgraf çekildi: Yüce Allahın lütfuyla, 23 Nisan Cuma günü, cuma
namazından sonra, Ankarada Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
Hacı Bayram Camisindeki cuma namazından sonra toplanan muhteşem
kalabalık tekbirlerle Meclise yürüdü. Hacı Bayram-ı Velinin, üzerinde
ayetler bulunan sancağı, bir rahlede taşınan Kuran-ı
Kerim ve Sakalışerif, topluluğun önünde yer aldı. Fehmi
Hoca tarafından yüksek sesle okunan hatim duasından sonra, Büyük
Millet Meclisi Mustafa Kemal Paşa tarafından kurdele kesilerek
açıldı. Kürsüye Hacı Bayram-ı Velinin sancağı
dikildi, Kuran-ı Kerim ve Sakalışerif kürsüye konuldu. Meclisin
duvarına da Şûrâ Suresinin 38inci ayetinde geçen
(Hatip tarafından Şûrâ Suresinin 38inci
ayetikerimesinin okunması)
BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ GENEL
BAŞKANI MUSTAFA DESTİCİ (Devamla)
Onlar işlerini
aralarında toplanarak istişare ederler. yazılı levha
asıldı.
Bu tarihî gerçeğin
ışığında, Büyük Millet Meclisinin bir yönüyle hem
Meclis-i Mebusanın devamı hem de Türkiye Cumhuriyeti devletinin
kurucusu olduğunu söyleyebiliriz.
Kıymetli milletvekilleri, bugün Türkiye Büyük
Millet Meclisimizin açılışının 100üncü
yılını şerefle ve şanla kutluyoruz. İşgal
edilen vatan topraklarında milletimizin kurtuluş ve var olma
mücadelesini yöneten, yokluk içinde sadece Allaha ve millete
sırtını dayayarak verdiği savaşta yurdun her
karış toprağını düşmandan temizleyerek zafer
kazanan bir Meclise sahibiz elhamdülillah. Bağımsız, hür,
çağdaş, güçlü bir devlet ve toplum inşa eden bir Meclise
sahibiz. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu yönüyle hem Türk tarihinde hem de
dünya tarihinde çok önemli ve özel bir yer tutar. Onun içindir ki Türk milleti
Meclisiyle gurur duymaktadır, onun geçmişte neleri
başardığını ve gelecekte neleri
başarabileceğini bilmektedir. Evet, eksiklerimiz var. Bu eksiklikler
konusunda milletimizde zaman zaman gözlemlediğimiz Meclise yönelik
sitemlerini de yine milletimizin mazisine bakarak duyduğu Meclisine
yönelik sevgisine, ona atfettiği olağanüstü güce ve ondan
beklentilerinin büyüklüğüne bağlıyorum. Neye sahip olduğumuzu,
sahip olduklarımızın değerini, özellikle onları
kaybetmeden bilmemiz çok önemli.
Kıymetli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi gerektiğinde devletin aklı, gerektiğinde milletin
vicdanı, gerektiğinde kılıç tutan eli, milletin
zırhı, iradesi, bizatihi milletin ta kendisidir. Geçmişten
bugüne yaşadıklarımızı
hatırladığımızda, içeride ve dışarıda
Türk milletine, Türk devletine düşmanlık eden herkesin ilk hedefi hep
Türkiye Büyük Millet Meclisi olmuştur. Milletimize yönelik bir komplonun
planlandığının ilk işareti, hep Türkiye Büyük Millet
Meclisini itibarsızlaştırma gayretleriyle
başlamıştır. Bu, cumhuriyet henüz kurulmadan Millî Mücadele
devam ederken de böyle olmuştu, 15 Temmuz ihanet hareketinde de böyle
olmuştur.
Değerli milletvekilleri, Meclisin itibarı
milletin itibarıdır. Milletin Meclisi güçlü olursa millet güçlü olur,
devlet güçlü olur. 100üncü yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ilk Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürkü, Kurtuluş
Savaşımızı yöneten, onu zaferle sonuçlandırarak
cumhuriyeti kuran kadroyu, Şerif Beyi, Rauf Beyi, Mehmet Akifi, Halide
Edip Hanımı, Birinci Meclisin kahraman üyelerini, Millî Mücadeleyi
kazanarak Anadolunun Türk milletine vatan olmaya devam etmesini sağlayan
şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle ve şükranla yâd ediyorum.
Şahsım, Büyük Birlik Partisi ve alperenler
adına bayramımız kutlu, özellikle çocuklarımız mutlu,
devletimiz var olsun. Şüphesiz ki hâkimiyet Allahın, irade,
egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
Saygılarımla. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Destici.
Şimdi söz sırası, Demokrasi ve
Atılım Partisi adına İstanbul Milletvekili Sayın
Mustafa Yeneroğluna aittir.
Buyurun Sayın Yeneroğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
DEMOKRASİ VE ATILIM PARTİSİ GENEL
BAŞKANI ADINA MUSTAFA YENEROĞLU (İstanbul) Çok
Saygıdeğer Başkan, çok kıymetli milletvekilleri, çok
değerli bakanlarımız, televizyonları başında
bizleri izleyen çok saygıdeğer vatandaşlarımız;
milletin iradesinin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılışının 100üncü yılını anmak ve
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlamak üzere bir araya
geldiğimiz bu özel oturumda DEVA Partisi adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
23 Nisan 1920de büyük bir sorumluluk bilinciyle
açılan, çatısı altında gururla bulunduğumuz yüce
Meclis, istiklal için, hürriyetler için verilen müstesna mücadelenin
çıkış noktasıdır. Milletin ve vatanın zor
günlerinde yurdumuzun dört bir yanından gelen farklı görüşlerin
bir arada omuz omuza verdiği bu mücadeleye önderlik eden başta
Mustafa Kemal Atatürkü, Birinci Meclisin her bir üyesini ve aziz
şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Sayın milletvekilleri, Birinci Meclisin
kürsüsünün arkasında Onların işleri istişare iledir.
ayeti asılıydı. Kurtuluş Savaşının en zor
zamanlarında, temel hak ve hürriyetlerin ihlaline ve kanun hâkimiyetinin
tesis edilmemesine dair ağır eleştiriler yapılabiliyordu.
Bugün, bırakın istişareyi, milletimizin yarısından
fazlasının oyunu alan belediye başkanlarımızı
terör örgütleriyle ilişkilendirebilecek hazin bir hâldeyiz.
İlk Meclisin Mersin Mebusu Selahattin Bey
şahıs hâkimiyeti yerine kanun hâkimiyeti ilkesinin önemini
vurgulayarak Yüce Meclis görüşme ve tartışma
makamıdır, onay makamı değildir. Meclisin şahsına
hürmet edilmelidir. diyordu. Bugün, Meclise onay makamı olarak dahi ihtiyaç
duymayanlar var.
Coronavirüs salgını nedeniyle alınan
birçok tedbir kararının temel hakları
sınırlandırdığı açıkken ve bu
sınırlamalara yasal zemin hazırlamak da zorunluyken bu durumda
dahi Meclisin çalıştırılmaması nasıl izah
edilebilir? Unutmayalım ki yasama yetkisi aslidir, devredilemez ve hiçbir
şekilde de kesintiye uğratılamaz. Bu sebeple, Meclisin
çalışmalarına ara verilmesini kesinlikle reddediyorum.
Bu denli önemli kanun tekliflerinin aynı gün
komisyonlardan geçirilip Genel Kurula getirilmesinden, çuval kanun paketleriyle
yasama yetkisinin işlevsizleştirilmesinden, Anayasaya
aykırı kanunların Meclisten geçirilmesinden, ülkemizin
kararnameler hatta son dönemlerde genelgelerle yönetilmesinden ve sonsuz
adaletsizliklerden derin üzüntü duyuyorum.
Değerli milletvekilleri,
çocuklarımıza kısır çekişmelerin hâkim olduğu,
hukukun ayaklar altına alındığı topallayan bir Meclis,
topallayan bir demokrasi bırakmamalıyız. Bugün milletvekili
olarak birlikte görev yaptığımız tüm
arkadaşlarımızı, yüz yıl önce Birinci Mecliste
nasıl başladığımızı, yüz yıl sonra
nerede olduğumuzu, önümüzdeki yüz yılda çocuklarımıza
nasıl bir Meclis bırakmak istediğimizi düşünmeye ve Meclisi
yeniden sistemin merkezine oturtmak ve tarihî hatadan dönerek
güçlendirilmiş parlamenter sistem için birlikte mücadele etmeye davet
ediyorum.
Bu duygularla herkesin bayramını kutluyor,
kurucu Meclisimizin bizlere emanetini çocuklarımıza da en iyi
şekilde teslim edeceğimize olan umudumun altını çizmek
istiyorum. Bilvesile, siyasi partilerin konuşmalarından sonra TRTnin
yayınını kesmesini de milletimizin takdirine
bırakıyorum.
Aynı zamanda bu gece başlayacak olan
ramazan ayının da ülkemiz, milletimiz, İslam âlemi ve
insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Yeneroğlu.
Şimdi söz sırası Saadet Partisi
adına Konya Milletvekili Sayın Abdulkadir Karadumana aittir.
Buyurun Sayın Karaduman. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GENEL BAŞKANI ADINA
ABDULKADİR KARADUMAN (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, kıymetli misafirler; hepinizi saygı ve muhabbetle
selamlıyorum.
Bugün 23 Nisan 2020, Gazi Meclisimizin, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin açılışının 100üncü yıl
dönümü. Bu vesileyle ülkemizin ve milletimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramını Saadet Partisi adına tebrik ediyorum.
Değerli milletvekilleri, millet
egemenliği, ırk, din ve dil ayrımı yapmadan bütün
vatandaşlarımızın doğuştan gelen en temel
hakları olan emekten, karşılıklı rızadan
doğan ve adalet gereği olan temel hak ve özgürlüklerin teminat
altına alınmasıdır. Gazi Meclisin kuruluşunun 100üncü
yıl dönümünü idrak ettiğimiz bugünlerde, millet egemenliğinin
aynı zamanda belirli bir zümrenin, belirli bir sınıfın,
belirli ideolojilere mensup olanların çıkarlarını gözetmek
olmadığını da buradan hatırlatmak istiyorum.
Dolayısıyla millet egemenliğini idrak etmek, gücü, çoğunluğu,
imtiyaz ve menfaati bir hak sebebi olarak görmeyi değil, hakkı ve
adaleti herkes için ve her koşulda üstün tutmayı gerektirir. Söz
konusu egemenlik bir grubun diğerine tahakkümü, bir siyasi partinin
diğer siyasi partilere tahakkümü ya da 51in 49a tahakkümü olmasa
gerektir. Kaldı ki egemenlik 1in 99a tahakkümü asla değildir. Bir cuma
namazından sonra, dualarla Onların işleri şûra iledir.
kaidesine bağlı kalınarak açılan Gazi Meclisimiz, millî
egemenlik anlayışının neye tekabül ettiğini
açıkça ortaya koymaktadır. Tam da burada ifade etmek isterim ki millî
egemenlik, millet iradesinin yönetimde bütünüyle söz sahibi olmasını
gerektirir. Bu açıdan millî iradenin önünde bir engel olarak duran, bir
engel teşkil eden yüzde 10luk seçim barajını kaldırmak
100üncü yılında Gazi Meclisimizin öncelikli vazifesi
olmalıdır.
Değerli hazırun, bugün aynı zamanda
millet egemenliğinin çocuklarımıza armağan edildiği
bir gündür. Dolayısıyla bütün çocuklarımızın 23 Nisan
Bayramını da tebrik ediyorum. Çocuklarımız medyada, siyasette,
eğitim ve sosyal çevrede şiddetten ve kötülüklerden
arındırılmış bir ortamda yaşamayı
ziyadesiyle hak etmektedir. Büyükleri olarak bizlerin vazifesi,
çocuklarımıza geleceğe umutla bakacakları bir ülkeyi
armağan etmektir. Çocuklarımıza, cezaevlerinde büyümek zorunda
kalmayacakları ve büyüdüklerinde de fikirlerini özgürce ifade
edebilecekleri bir ortamı hazırlamak mecburiyetindeyiz.
Eğitimiyle, ekonomisiyle, hukuk sistemiyle örnek olacak ve
çocuklarımızın başka bir ülkenin vatandaşı olma
hayalini kurmak zorunda kalmayacağı bir Türkiyeyi miras
bırakmak mecburiyetindeyiz. Çocuklarımıza, yine, şairin
ifadesiyle, göğü mavi, dalı yeşil, tarlası sarı,
kuşların ve çiçeklerin diyarı olan bir memleketi mutlaka
armağan etmek mecburiyetindeyiz.
Sözlerime son verirken, yine, aynı zamanda,
bugün itibarıyla başlayacak olan ramazan ayının ülkemize ve
bütün İslam coğrafyasına hayırlar getirmesini temenni
ediyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Karaduman.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kuruluşunun 100üncü Yıl Dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramının kutlanması ve günün anlam ve öneminin
belirtilmesi amacıyla yapılan konuşmalar
tamamlanmıştır.
IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkanı Mustafa Şentopun,
İslam âleminin ramazan ayını tebrik ettiğine ve 23 Nisan
Perşembe günü saat 21.00de İstiklal Marşını Türkiye
olarak evlerden aynı anda okumak için yapılan daveti hatırlatmak
istediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri,
yarın ramazan başlıyor. Hem milletvekillerimizin hem aziz
milletimizin, İslam aleminin ramazanını tebrik ediyorum.
Kapatmadan önce bir husus daha: Bu gece, malumunuz,
saat 21.00de evlerimizden aynı anda, hep beraber, bütün Türkiye olarak
İstiklâl Marşımızı okumak için
yaptığımız daveti tekrarlıyorum ve
hatırlatıyorum.
Denetim konuları ve kanun teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 20 Mayıs 2020 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 15.59
(x) 7/4/2020 tarihli 78inci Birleşimden itibaren coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonundaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.