TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
11inci
Birleşim
3
Kasım 2020 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin, Başkanlık Divanı
olarak İzmirde yaşanan depremde hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
konuşması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin, teklifin Anayasaya
aykırı görülmesi hâlinde gerek Komisyonda gerekse Genel Kurulda
reddedilmesine olanak tanıyan çok sayıda kural bulunduğuna, bu
nedenle 239 sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
başlanmadan önce Anayasaya aykırılık iddialarının
görüşülmesinin İç Tüzüke uygun olmadığını
düşündüğüne ilişkin açıklaması
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, İzmir ilinde yaşanan deprem felaketine
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ordu Milletvekili Mustafa
Adıgüzelin, Ordu ilindeki maden sahalarının çevresel etkilerine
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Adana Milletvekili Kemal
Peközün, Adana ilindeki eğitim sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili
Serpil Kemalbay Pekgözegünün, işsiz kalan ve tazminat hakları
verilmeyen işçilerin haklarını almaları için yasa
çıkarılması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, İzmir ilinde yaşanan depremde hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine, acilen deprem bilim kurulu
kurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
3.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, 239 sıra sayılı Kanun Teklifinin
kapsamının Ziraat Bankası, Tarım Kredi ile özel bankalara
olan çiftçi borçlarını, kredi ve kredi kartı borçlarını,
ticari sicil affını, çeşitli sebeplerle okullarıyla
ilişikleri kesilen öğrencilerin mağduriyetlerinin giderilmesini
de kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
4.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, bugünkü teknolojiyle olası depremlere karşı
önlem alınarak kayıpların en aza indirilebilmesi için
doğayla kavga etmeyen, doğayı ranta kurban etmeyen bir iktidar
gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- Çanakkale Milletvekili
Özgür Ceylanın, 7250 Sayılı Kanunla sözleşmeli er ve
erbaşlara hafta içi ve hafta sonu mesai sonrası görev yerlerinden
ayrılabilme izni verileceğinin hüküm altına alınmasına
rağmen pandemi gerekçe gösterilerek sözleşmeli er ve
erbaşların kışladan çıkmalarının
yasaklandığına ilişkin açıklaması
6.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıçın, İzmir ilinde meydana
gelen depremde ölenlere rahmet dilediğine, kurtarma
çalışmalarına katılanlara teşekkür ettiğine,
depremin değil tedbirsizliğin öldürdüğüne ilişkin açıklaması
7.- Osmaniye Milletvekili
İsmail Kayanın, İzmir ilinde yaşanan depremde
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine ve arama
kurtarma ekiplerini tebrik ettiğine, AK PARTİnin kuruluşunun
19uncu yılında 1 milyon yeni üye için ülke genelinde 1 milyon fidan
dikeceklerine ilişkin açıklaması
8.- Kocaeli Milletvekili Sami
Çakırın, İzmir ilinde meydana gelen depremden sonra gece gündüz
çalışan kurtarma ekiplerine teşekkür ettiğine, tüm
afetlere, zorluklara karşı beraberce karşı koyacak
paydaş bir iklim birlikteliğine ihtiyaç olduğuna ilişkin
açıklaması
9.- Aksaray Milletvekili
Ramazan Kaşlının, Aksaray ili Ortaköy ilçesine
ulaşımı sağlayan ve Karadeniz Bölgesini Akdeniz ile Ege
Bölgelerine bağlayan kara yolunun bir an önce tamamlanmasının
hayati önem arz ettiğine ilişkin açıklaması
10.- Mersin Milletvekili
Hacı Özkanın, İzmir ilinde meydana gelen depremde
hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine,
başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere,
bakanların ve milletvekillerinin deprem bölgesindeki
çalışmaları yakından takip ettiklerine, fedakârlıkla
görev yapan arama kurtarma ekiplerine teşekkür ettiklerine ilişkin
açıklaması
11.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydının, İzmir ilinde yaşanan depremde hayatını
kaybeden 107 yurttaşın yakınlarına
başsağlığı dilediğine, çarpık
kentleşmenin, imar aflarının, denetimsizliğin
sonuçlarını görerek kanunlara, akla, bilime daha sıkı
uyulması gerektiğini bir kez daha ifade ettiğine ilişkin
açıklaması
12.- Mersin Milletvekili
Olcay Kılavuzun, İzmir ilinde meydana gelen depremde
hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine,
fedakârca çalışan arama kurtarma ekiplerine
şükranlarını sunduğuna ilişkin açıklaması
13.- Adana Milletvekili Orhan
Sümerin, İzmir ilinde yaşanan depremde hayatını kaybeden
vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine, mesleğe özgü tazminat
hakları olmadan çalışan itfaiyecilerin, yer altında
çalışan madencilerin, atama sıkıntısı
yaşayan sağlık çalışanlarının özlük
haklarının iyileştirilmesi için düzenleme yapılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
14.- Uşak Milletvekili
Özkan Yalımın, İzmir ilinde meydana gelen depremde vefat eden
vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine, matrah
artırımı, tüm idari para cezaları ve ÖTVnin de 239
sıra sayılı Kanun Teklifinin kapsamına alınması
gerektiğine ilişkin açıklaması
15.- Bartın Milletvekili
Aysu Bankoğlunun, Zonguldak İdare Mahkemesinin Amasrada termik
santral yapılmasına imkân veren nazım imar planı ile
uygulama imar planındaki değişiklikleri iptal ettiğine
ilişkin açıklaması
16.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, İzmir ilinde meydana gelen depremde
hayatını kaybeden vatandaşlara, vefat eden eski
Başbakanlardan Mesut Yılmaza ve Covid-19 tedavisi
sırasında hayatını kaybeden Anayasa Komisyonu eski
Başkanı Burhan Kuzuya Allahtan rahmet dilediğine, deprem
sonrasında milletin gösterdiği birlik ve beraberliğin takdire
şayan olduğuna, büyük fedakârlıklarla çalışan tüm
arama kurtarma ekiplerini tebrik ettiğine, 17 Ağustos 1999 depreminde
yaşananlardan ders çıkarılmadığının bir kez
daha görüldüğüne, 2 Kasım 1943te Stalin tarafından ata
topraklarından sürgün edildikleri sırada hayatlarını
kaybeden Karaçay Türklerini rahmetle andığına,
Kahramanmaraş ilinde çöp toplama tesisine, Afşin-Elbistan Termik
Santrallerine ve yetkilileri Kahramanmaraşın sesini duymaya davet
ettiklerine ilişkin açıklaması
17.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, İzmir ilinde yaşanan depremde hayatını
kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine, Türkiye
Cumhuriyetinin bütün kurum ve kaynaklarını arama kurtarma
çalışmalarının yürütülmesi ve yaraların
sarılması için seferber ettiğine, İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığının felaketin hukuki boyutunun
takipçisi olduğuna, deprem master planlarının süratle icra
edilmesi, kentsel dönüşüm çalışmalarının kararlılıkla
devam ettirilmesi ve depremle mücadele için bilim kurulu kurulması gerektiğine
ilişkin açıklaması
18.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, İzmir ilinde meydana gelen
depremde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine,
Hakkâri ili Yüksekova ilçesine bağlı Esendere beldesi Duranlar
köyünde 29 Ekim günü Şerali Derelinin ölümüyle ilgili valiliğin
yaptığı açıklamaya, Viyanada meydana gelen olayda
hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı
dilediklerine, bu olayın arkasında IŞİDin olduğuna,
bu IŞİD saldırıları karşısında hassas
davranmanın, bu örgüt karşısında uyanık durmanın
ve mücadeleyi sürdürmenin büyük önem taşıdığını
vurgulamak istediğine ilişkin açıklaması
19.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, İzmir ilinde meydana gelen deprem sonrası arama
kurtarma çalışmalarına katılan ekiplere güç kuvvet
dilediklerine, parlamentoların acıyı paylaşmak ve üzüntüyü
ifade etmek gibi görevleri olduğuna ancak esas görevlerinin
acıların tekrarlanmamasını sağlamak olduğuna,
kayıpların olmaması için siyaset kurumunun sorumluluk üstlenmesi
gerektiğine, 3 Kasım 1990da hayatını kaybeden halk
sağlığı disiplininin kurucusu ve Sağlık
Bakanlığı eski Müsteşarı Nusret Fişeki rahmetle
ve minnetle andıklarına, 3 Kasım 1996 tarihinde meydana gelen ve
devlet-siyaset-mafya üçgeninin yasa dışı ilişkilerinin
ortaya çıkarılmasında önemli rolü olan Susurluk
kazasının Meclis tarafından araştırılarak 800
sayfalık bir komisyon raporunun ortaya çıktığına, 3
Kasım 1839da Gülhane Parkında Hariciye Nazırı Mustafa
Reşid Paşa tarafından okunan Tanzimat Fermanına
ilişkin açıklaması
20.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkanın, İzmir ilinde meydana gelen depremde
hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine, arama
kurtarma ekiplerine yürekten teşekkür ettiğine, vefat eden eski
Başbakanlardan Mesut Yılmazı rahmet, minnet ve şükranla
yâd ettiğine, coronavirüs tedavisi sırasında hayatını
kaybeden Anayasa Komisyonu eski Başkanı Burhan Kuzuya Allahtan
rahmet niyaz ettiğine, 3 Kasım 2002de yapılan seçimlerden sonra
Durmak yok, yola devam. anlayışıyla millete hizmet eden
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK
PARTİ hükûmetlerinin nice büyük hizmetleri milletle buluşturmaya
devam edeceğine, Organ ve Doku Nakli Haftasında vatandaşın
farkındalığını ve duyarlılığını
artırmaya mecbur olduklarına, başarılı bir
çalışma haftası dilediğine ilişkin açıklaması
21.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkanın, İstanbul Milletvekili Erkan Başın
(10/3200, 3361, 3362, 3364, 3365) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergelerinin ön görüşmeleri
sırasında yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
22.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Somalı madencilerin mağduriyetlerinin giderilmesi
amacıyla, grupların mutabakatıyla 239 sıra sayılı
Kanun Teklifine bir madde eklenmesiyle madencilerin derdine derman olunabileceğine
ilişkin açıklaması
23.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, kadın hakları aktivisti
Nusaybin Belediyesi eski Eş Başkanı Ayşe Gökhanın
beş gündür gözaltında olduğuna, Kadın hakları
savunucularına dokunmayın. demek istediğine, cezaevinde bulunan
85 yaşındaki Ali Kayanın tansiyon, şeker, böbrek
yetmezliği hastası olduğuna ve ölmeden önce ailesiyle
vedalaşması için gereğinin yapılmasını
istediklerine ilişkin açıklaması
24.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, CHP olarak Komisyonda da dile getirdikleri gibi 239 sıra
sayılı Kanun Teklifiyle ilgili Anayasaya çok yönlü
aykırık iddiaları olduğuna, 239 sıra sayılı
Kanun Teklifinin görüşmelerine başlanmadan teklifin
Başkanlık Divanı tarafından Komisyona iade edilmesini talep
ettiklerine ilişkin açıklaması
25.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, torba kanun tekliflerinin görüşülmesi sırasında
Anayasaya aykırılıkla ilgili sıkıntılar
çıktığına, bu yüzden 239 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşülmesine geçilmeden usul tartışması
açılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
26.- Denizli Milletvekili
Cahit Özkanın, AK PARTİ hükûmetlerinin vesayetle, darbelerle,
paralel ve derin yapılarla mücade ettiğine, millî iradenin
hâkimiyetini egemen kıldığına ilişkin
açıklaması
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun,
gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının sıralaması ile Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 239, 238 ve 232
sıra sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, (10/3200, 3361, 3362, 3364, 3365) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergelerinin görüşmelerinin
birleştirilerek Genel Kurulun 3 Kasım 2020 Salı günkü
birleşiminde yapılması, yapılacak görüşmelerde siyasi
parti gruplarına yirmişer dakika süre verilmesi ve bu görüşmenin
tamamlanmasından sonra başkaca denetim konusunun görüşülmemesine
ilişkin önerisi
VII.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Hatay Milletvekili Mehmet
Güzelmansurun, (2/1577) esas numaralı Tabii Afetlerden Zarar Gören
Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/94)
VIII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlara Üye Seçimi
1.- Dijital Mecralar
Komisyonuna üye seçimi
IX.- MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Kırklareli
Milletvekili Selahattin Minsolmaz ve 145 milletvekilinin, ülkemizde olası
depremlerin neden olacağı zararların en aza indirilmesi için
alınacak önlemlerin tespit edilmesi amacıyla bir Meclis
araştırması kurulmasına ilişkin önergesi (10/3200)
2.- İzmir Milletvekili
Murat Çepni ve 20 milletvekilinin, deprem politikasındaki eksikliklerin
tespit edilerek alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/3361)
3.- İYİ Parti Grubu
adına Grup Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
toplanan deprem vergilerinin nerelere harcandığının tespit
edilmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/3362)
4.- CHP Grubu adına Grup
Başkanvekili Manisa Milletvekili Özgür Özelin, İzmirde meydana
gelen depremin ardından eksikliklerin tespit edilerek alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3364)
5.- MHP Grubu adına Grup
Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, ülkemizde
yaşanabilecek muhtemel deprem felaketi öncesinde alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3365)
X.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Giresun Milletvekili
Cemal Öztürk ve Aydın Milletvekili Bekir Kuvvet Erim ile 46
Milletvekilinin İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/3147) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 239)
XI.- USUL HAKKINDA
GÖRÜŞMELER
1.- İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 239 sıra sayılı
Kanun Teklifinin Anayasaya aykırı olup olmadığı
hakkında
XII.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman'ın, rektör
atamalarına ve YÖK tarafından vakıf üniversitelerinin AR-GE
bütçeleri ile ilgili alınan bir karara ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/34481)
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunç'un, ABD hazinesine
bağlı Mali Suçları Araştırma Ağı'na ait
belgelerde yer alan bilgiler kapsamında MASAK tarafından yapılan
işlemlere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/34482)
3.- Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak'ın, havacılık
sektörünün salgın sebebiyle yaşadığı finansal
sıkıntıya ve THY bünyesinde yapılan üst düzey yönetici
atamalarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/34484)
4.- İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır'ın, Eylül
2020 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararı ile acele
kamulaştırma kararı verilmesine ve bazı sorunlara,
Eylül 2020 tarihli Cumhurbaşkanlığı
Kararı ile acele kamulaştırma kararı verilmesine ve
bazı sorunlara,
Son 10 yılda kamulaştırılan
taşınmazlara ve acele kamulaştırmalara,
Eylül 2020 tarihli Cumhurbaşkanlığı
Kararı ile acele kamulaştırma kararı verilmesine ve
bazı sorunlara,
İlişkin soruları ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/34486), (7/34487),
(7/34488), (7/34489)
5.- İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü'nün, ülkemizdeki
devlet hastanelerinin yabancı ilaç ve tıbbi malzeme firmalarına
olan borçlarına ve vatandaşların ilaca ve sağlık
malzemelerine erişimine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/34490)
6.- Aksaray Milletvekili Ayhan Erel'in, Aksaray-Ulukışla
Demiryolu Projesi'nin akıbetine ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/34617)
7.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan'ın, Artvin'in Ardanuç
ilçesindeki ormanlık alanda yapılan gençleştirme
çalışmasına dair çeşitli iddialara ilişkin sorusu ve
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/34701)
8.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, ithalat ve ihracat
yapılan ülkelerle kurulan siyasi ilişkilere ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/34719)
9.- Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran'ın,
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde görevden alınan bir hekimin cinsiyetçi sözlerine
yönelik herhangi bir soruşturma açılıp
açılmadığına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/34720)
10.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, yabancı ilaç
şirketlerine ithalat sebebiyle yapılan borçlanmaya ilişkin sorusu
ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/34721)
11.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, yenilenebilir enerji
kaynaklarına dayalı üretim faaliyeti yapan tesisler hakkında
yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı'na
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/34821)
12.- Ankara Milletvekili Murat Emir'in, Kızılay yöneticileri
hakkında İçişleri Bakanlığınca verilen para
cezalarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/34822)
13.- İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan'ın, bir
üniversitede açılan akademisyenlik kadrolarına yapılan
alımlarda usulsüzlük yapıldığı iddiasına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/34823)
14.- İstanbul Milletvekili Oya Ersoy'un, Türkiye İnsan
Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı'nın sosyal medya
hesabından yaptığı bazı paylaşımlara
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/34824)
15.- Tekirdağ Milletvekili Enez Kaplan'ın, YÖK tarafından
yurt dışındaki üniversitelere yerleştirilen Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarına yatay geçiş hakkı
tanınması talebine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/34825)
16.- Muğla Milletvekili Metin Ergun'un, Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesinde bulunan bazı nadir yazma eserlerin
kaybolmasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/34826)
17.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'ün, 2019 yılı
Sayıştay Düzenlilik ve Denetim Raporunda RTÜK'e dair yapılan
tespitlere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/34827)
18.- Muğla Milletvekili Metin Ergun'un, Bodrum'da bulunan bazı
taşınmazların özelleştirilmesi için Özelleştirme
İdaresi Kuruluna yetki verilmesine ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/34828)
19.- Hatay Milletvekili Lütfi Kaşıkçı'nın, Hatay'da
KPSS'nin tek bir merkezde yapılmasına ve bu nedenle yaşanan
bazı sorunlara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/34829)
20.- Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünver'in, 2020
yılında Türkiye genelinde ve Karaman ilinde meydana gelen doğal
afetler nedeniyle zarar gören tarım arazilerine ve zararların
karşılanması için ayrılan ödenek miktarına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/34905)
21.- İzmir Milletvekili Atila Sertel'in, Milli Piyango İdaresi
uhdesindeki şans oyunlarının işletme hakkının
devrine yönelik sözleşmeye ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/34920)
22.- Denizli Milletvekili Haşim Teoman Sancar'ın, kamuda
kullanılan araçlara dair bazı verilere ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/34921)
23.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Kızılay
tarafından yapılan ramazan zekatı yardımına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/34922)
24.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'ün, kamu kurumları
tarafından kar amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan
transferlere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/34927)
25.- İzmir Milletvekili Aytun Çıray'ın, kamu
kurumları tarafından sivil toplum örgütlerine ve kâr amacı
gütmeyen kuruluşlara yapılan transferlere ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/34928)
26.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'ün, Bakanlıkların ve
ilgili kamu iktisadi teşebbüslerinin yurt dışında
kurdukları şirketlere ve bazı verilere ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/34929)
27.- İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu'nun, tıp
fakültesi mezunlarına ve TUS'a katılım ve başarı
oranlarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/34930)
3 Kasım 2020 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Abdurrahman TUTDERE
(Adıyaman)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 11inci Birleşimini açıyorum.(x)
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati:15.01
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Abdurrahman TUTDERE
(Adıyaman)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin,
Başkanlık Divanı olarak İzmirde yaşanan depremde
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Gündeme
geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim ancak buradan Başkanlık Divanı olarak İzmir
merkezde yaşanan depremde hayatını kaybeden bütün
vatandaşlarımıza Rabbimden rahmet diliyorum,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Rabbimden niyazımız
da bu tarz afetlerden bizleri korumasıdır, Rabbim beterinden
saklasın.
Gündem dışı
ilk söz, İzmirde yaşanan deprem felaketi hakkında söz isteyen
Kocaeli Milletvekili İlyas Şekere aittir.
Buyurun Sayın
Şeker. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, İzmir ilinde yaşanan
deprem felaketine ilişkin gündem dışı konuşması
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye'nin bir gerçeği olan ve cuma günü de İzmirde yaşanan
deprem hakkında gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, cuma günü
İzmirde yaşanan deprem nedeniyle hayatlarını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralı olanlara acil
şifalar diliyorum.
Bugün doksan bir saat sonra
sağlıklı bir şekilde enkazdan çıkarılan, 83
milyon insanımıza sevinç gözyaşları akıttıran
Ayda yavrumuza da acil şifalar ve sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
Arama ve kurtarma ekiplerine
özverili çalışmalarından dolayı da burada özellikle
teşekkür ediyorum. İzmirimize ve ülkemize geçmiş olsun diyorum.
Devletimiz tüm
imkânlarıyla sahada olup İzmirli hemşehrilerimizin
yanındadır. Yapılan çalışmalar, arazide
yapılması gereken her türlü çalışma devlet tarafından,
bakanlıklar tarafından yapılmaktadır. Yardımlar
yapılıyor, tespitler yapılıyor. Bununla birlikte, bu deprem
nedeniyle yıkılan binalardan dolayı sorumlular hakkında
yasal işlemler başlatılıyor. Bir taraftan da
hızlı bir şekilde yeni konutların, güvenli konutların
yapılması için start verildi, çalışmalar hızlı
bir şekilde devam ediyor.
Evet, değerli milletvekilleri,
ne yazık ki depremler, bize, ölümlere depremin değil de planlama
hatalarının ve sağlıksız binaların neden
olduğunu gösterdi. Tıpkı 99 depreminde olduğu gibi bu
depremde de yine deprem nedeniyle sadece 1 kişi hayatını
kaybetti. 99da fay hattına düşen insanımız
hayatını kaybetmişti, burada da Seferihisarda sahilde
tekerlekli sandalyede olan ve tsunami nedeniyle suya kapılan Fatma
teyzemiz hayatını kaybetti, onun dışındakilerin
tamamı maalesef sağlıksız ve güvensiz yapılardan
dolayı hayatlarını kaybetti yani biz insanların
hatasından, kusurundan dolayı hayatlarını kaybetti.
Depremlerde can ve mal
kaybının en aza indirilmesi için hükûmete, yerel yönetimlere ve
vatandaşlarımıza büyük sorumluluklar düşmektedir.
Hükûmetimiz, bugüne kadar, deprem öncesinde, deprem anında ve deprem
sonrasında nelerin yapılacağı konusunda tedbirler
aldı, almaya da devam ediyor. Bu anlamda gerekli olan bütün yasal
çalışmalar da bu yüce Meclis çatısı altında siz
değerli milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. Türkiyenin afet
yönetimi konusunda, afet koordinasyonunda AFAD tek yetkili olarak
tanımlandı, bunun kanunu çıkarıldı ve böylece
koordinasyondaki kargaşanın da önüne geçilmiş oldu. Yapı
Denetimi Hakkında Kanun çıkarıldı, önemliydi. Afet Riski
Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun yani
kamuoyunda kentsel dönüşüm adı altında tanımlanan yasa
çıkarıldı ve Deprem Yönetmeliği çıkarıldı.
Bir taraftan, TOKİ depreme dayanıklı konutlar üretmeye
başladı. Kentsel dönüşüm yapmak isteyen tüm
vatandaşlarımıza da devlet her türlü imkânını seferber
etmektedir. Muafiyetler getirildi, destekler verildi, verilmeye de devam
ediyor.
Saygıdeğer
milletvekilleri, depremde can kaybını en aza indirmek için
belediyelerimize ve özel idarelerimize önemli görevler düşmektedir. Öncelikle,
kaçak yapılara kesinlikle göz yumulmamalı, sıkı denetim
yapılmalı. Bina bittikten sonra değil, temel
aşamasında müdahale edilmeli ve o anda önlenmeli. Aktif fay
hatları üzerindeki yapılaşmalar bir an önce oradan
taşınmalı ve bununla ilgili plan çalışmaları,
imar plan çalışmaları mutlaka gözden geçirilmeli; fay
hattı, çökme bölgeleri, alüvyon bölgeler bir an önce
boşaltılmalı. Risk alanları üzerinde bulunan binalar
taşınmalı, riskli yapılar bir an önce tespit edilip
yıkılmalı. Bütün bunların yapılması konusunda
belediyelerimize her türlü yetki verilmiş durumdadır. Sizlerin
oylarıyla bu Mecliste, bu çatı altında çıkarılan bütün
kanunlarla belediyelerimiz bu çalışmalarının hepsini çok
rahat bir şekilde yapabilirler, uygulayabilirler, önlerinde hiçbir engel
yok. Bu konuda da zaten belediyenin sıkıştığı
yerde, yetişemediği yerde Hükûmetimiz, devletimiz derhâl ona
yardımcı oluyor ve destek olmaya çalışıyor. Bunun
örneğini biz 1999 Kocaeli depreminden sonra Kocaeli Büyükşehir
Belediyesinde yaşadık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
İLYAS ŞEKER
(Devamla) Teşekkür ederim Başkanım.
Kocaeli Büyükşehir
Belediyesi, depremden hemen sonra, 2004 yılında bütün Kocaeliyi
masaya yatırarak riskli alanların tespiti yapıldı, fay
hatlarıyla ilgili çalışmalar yapıldı; üniversiteyle,
TÜBİTAKla ortak projeler yapıldı, yapılaşmaya uygun
olmayan zeminlerin tamamı imar planları nedeniyle yapılaşmaya
kapatıldı ve uygun alanlar tespit edilerek o bölgelerde de belediye
kanalıyla, TOKİ kanalıyla konutlar üretilmeye
başlandı.
Dolayısıyla, bu
anlamda belediyelerimizin kentsel dönüşümü önemsemesi lazım.
Gerçekten, kentsel dönüşüm sağlıksız alandaki
yapıların boşaltılması anlamına gelmektedir,
kentsel dönüşüm aynı zamanda bir koruyucu hekimlik görevi
görmektedir. Hasta olmadan önce koruyucu hekimin görevi neyse -depremlerde
ölümler olmasın istiyorsak- kentsel dönüşüm de aynı görevi
yaptığı için önemsemeliyiz diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem
dışı ikinci söz, Ordudaki maden sahalarının çevresel
etkileri hakkında söz isteyen Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzele
aittir.
Buyurun Sayın
Adıgüzel. (CHP sıralarından alkışlar)
2.-
Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzelin, Ordu ilindeki maden
sahalarının çevresel etkilerine ilişkin gündem
dışı konuşması
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu)
Değerli arkadaşlarım, siyanürle altın
ayrıştırma, gelişmiş ülkelerin
kullandığı ancak kendi ülkelerinde değil, daha çok sömürge
ülkelerinde ve az gelişmiş ülkelerde uyguladığı bir
yöntem. Madencilikte 1 kilo demir için 2-3 kilo cevher, 1 kilo bakır için
300 kilo cevher ve 1 kilo altın için ise tam 5 milyon kilo cevher
işlenmekte yani 5 bin ton. Bir yılda 312 bin ton su kullanılıyor,
yine ortalama bir işletme bir yılda 250-300 ton siyanür
kullanıyor, 7 bin ton sülfürik asit kullanıyor. Fatsa Bahçeler
madeninde siyanürle muamele ettikleri siyanür yemiş toprakta şu anda
ot bile bitmiyor. Burada ağaç diktiler, ağaç yetişmedi, sonra
çim ektiler, çim de büyümeyince şimdi parça parça yapay çimler getirdiler
ve onları suluyorlar. Doğu Karadeniz gibi sadece nemden çim büyüyen
bir yerde, dağın başında çimi suluyorlar değerli
arkadaşlarım.
Orduda yeni 9 ihaleyle
beraber 46 tane arama ruhsatı var. Toplamda 70 bin hektar alanda sondaj
faaliyeti olacak, Ordu coğrafyası 600 bin hektar yani neredeyse onda
1inden fazlasını sondaj alanı yapmış
durumdasınız. Ünye ilçemiz Bozdağa maden aramak için 38 sondaj
planlanmış. Bozdağ, içinde 40 hane yaşayan bir dağ ve
eteklerinde 500 hane Bozdağdan akan sularla yaşıyor. Sondaj
yapılan alanlar insanların bahçeleri, evlerinin kenarı,
yaşam alanları. Bir hafta önce, Ordu Ünye ilçemizde Yeşilkent ve
Üçpınarda sondaj yapmaya direnen köylülere jandarmanın ve güvenlik
güçlerinin çok sert bir müdahalesi oldu. Kadın, yaşlı, çocuk
demeden biber gazı sıkıldı, coplandı, kadınlar
yerlerde sürüklendi ve hakarete uğradı. Kanser hastası Kesim
kadın kodese tıkıldı. Arkadaşlar, Üçpınarda da,
Ballıkta da analar asker doğuruyor, askere gönderiyor, devlete vergi
veriyorlar. Bakın, bu halkın çocuklarına, bu analara, bu
çocuklara gaz sıkmaya, cop vurmaya, yerlerde sürüklemeye kimler emir
veriyor? Şimdi, bu benim askerim bu kadınlara, bu çocuklara kimin
için gaz sıkıyor bir bakalım. Türkiyede altın madeni
işleten firmaların büyük çoğunluğu geçmişte FETÖcü
yapılanmayla açık iştiraki olan insanlar. FETÖ, dershanelerden
çok daha fazlasını bu madenlerden elde etti, istedikleri gibi
doğa talanı yapmak için de AKPye tam 17 kere kanun ve mevzuat
değişikliği yaptırdı. FETÖnün 15 Temmuzda devlete
sıktığı her kurşunun, şu çatıya
attığı bombanın arkasında bu altın madenlerinden
elde ettiği gelirlerin ve bununla yetiştirdiği teröristlerin de
katkısı var. FETÖ davasında kayyum atanan Koza Madenciliğin
5 adet altın madeni işletmesi vardı, FETÖnün amiral gemisiydi.
Fatsa Bahçeler ve Kaz Dağlarındaki firma da onun alt taşeronu
olarak görev yapan, yani stajını Kozada yapan bir firma.
Geçtiğimiz aylarda altın madenini genişletmek için
yanındaki ormanı yakmaktan bile çekinmediler yani sabotaj
yaptılar. Yani ormanı kim yakar? Kurtuluş Savaşında
İzmiri yakanlardan ne farkı var bunların? Yani, bu Ünyede
halkı korumak için görevli olan askere, bu halkı korumak yerine,
FETÖcü maden şirketlerini koruma emrini kim veriyor? Kanser hastası
Kesim Bozkurt kadını coplayıp sonra da kodese tıkanlar kime
hizmet ediyor görün istedim, bilin istedim.
Değerli
arkadaşlarım, bu altın madenlerinin devlete en ufak bir
katkısı yok. Fatsa Bahçelerdeki madenin yıllık olarak
devlete vereceği düşünülen, söylenen miktar 2 milyon dolardır.
Fakat aynı havzada yani Ünye ve Fatsa Havzasında toplanan
fındığın ülke ekonomisine katkısı 300 milyon
dolardır. Yani 2 milyon dolar-300 milyon dolar
Tam 150 katı
tarım ürününü riske ediyorsunuz. Bugün yarın fındıkta
eğer bir siyanür tespit edilirse tüm Türkiye fındığı
risk altında olacaktır. 2017de yaptığımız
değişiklik ile bu sondajlara da ÇED Gerekli durumunu ortadan
kaldırdınız. Hâlbuki doğa insan vücudundan farklı
değil. Sizin vücudunuza bir bölgenizden iğneyle biyopsi almak için
onlarca doktorun onayından geçiyorsunuz fakat ÇED için bu rapor gerekli
değil. Üçpınarda halk evinin bahçesinin yoluna oturmuş bekliyor
ve diyorlar ki Sondajla delik deşik edilmiş, bağrına
yüzlerce hançer sokulmuş, aside ve siyanüre bulanmış bir
coğrafyada fare gibi yaşayacağımıza insan gibi ölürüz
ve eninde sonunda defolup gidecekler. Egede Kaz Dağlarında
gönderdik, Bozdağdan da göndereceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Devamla)
İnsanlar, Fatsa meydanında çevre katliamına dikkat çekmek ve
yaşam alanlarını korumak için günde yarım saat kitap okuma
etkinliği yapıyor; ben de onlara destek vermek için burada, kürsüde
kalan süremi sessizce kitap okuyarak tamamlamak istiyorum. Susmak da bazen iyi
bir ifade yöntemidir. (CHP sıralarından alkışlar)
TURAN AYDOĞAN
(İstanbul) Ek süre de verelim Başkanım.
BAŞKAN Süreniz
tamamlanmıştır, teşekkür ediyorum Sayın Adıgüzel.
MUSTAFA ADIGÜZEL (Devamla)
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem
dışı üçüncü söz, Adanada eğitim sorunları
hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Kemal Peköze aittir.
Buyurun Sayın Peköz.
(HDP sıralarından alkışlar)
3.-
Adana Milletvekili Kemal Peközün, Adana ilindeki eğitim sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
KEMAL PEKÖZ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adananın
eğitim sorunları için grubum adına söz almış
bulunuyorum. Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce İzmirde yaşanan deprem nedeniyle 107
insanımız yaşamını yitirdi, onlara rahmet, ailelerine
başsağlığı diliyorum, yaralı
yurttaşlarımıza da acil şifalar temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
bir eğitim yılına 21 Eylül itibarıyla yine
başlamış olduk. Yüz yüze eğitimle ilgili sorunlar
halledilememişken şimdi bir de uzaktan eğitim sorunuyla baş
başa kalmış durumdayız. Sayın Selçuk Millî Eğitim
Bakanı olduğunda doğrusu çok bir ümitlenmiştim, kendisini
yayıncılığı ve yayınları nedeniyle önceden
tanıyordum fakat gelinen noktada işin bir bakanın sorunu
olmadığını, bir sistem sorunu olduğunu,
dolayısıyla sorunu aşmak için sadece bakanın inisiyatifinin
yeterli olmadığını hep beraber görmüş olduk.
Değerli arkadaşlar,
Adanada yaklaşık 250 bin Suriyeli yaşamakta ve bunların
yaklaşık olarak 40 bin civarında çocuğu var, öğrencisi
var. Bunlarla ilgili herhangi bir çözüm üretilebilmiş değil. Yine,
ana dili Türkçe olmayan insanların dillerinin geliştirilebilmesi,
Türkçeyi öğrenebilmeleri için de herhangi bir önlem alınabilmiş
değil. Her konuda çok ciddi sorunlar ve yetersizlikler var.
Adanadaki başlıca
sorunları sıralamaya kalkarsak dersliklerin az olması, bina
bakım ve onarım çalışmalarının yeterli
olmaması
Şu anda 4 ilçede 5 tane okulda, yaklaşık 3 bin öğrencinin
okuduğu okulda tadilat, tamirat işleri devam etmekte ve
öğrenciler başka okullarda eğitim yapmaktadırlar. Özel
eğitime yönelik sınıflarda donatım malzemelerinin yetersiz
olması; özel eğitim, okul, kurum ve sınıfların
yaygın ve yeterli olmaması; e-okul sisteminde özel eğitim
sınıflarına ait bilgilere ulaşılamaması; normal
eğitime geçiş konusunda fiziki yapının yetersizliği,
raporda tespit edilmiş ve anlatılmış.
EĞİTİM SEN,
ders yılı başında defalarca izahatlarda, açıklamalarda
bulundu, defalarca taleplerde bulundu ve sorunun nasıl çözüleceği
konusunda önerilerde bulundu. Bu önerilerin içerisinde, öncelikle
okulların eğitime hazırlanması, sınıfların
yeterli sayıya getirilmesi, yeterli sağlık malzemesinin, dezenfektanın,
benzeri şeylerin bulunması ve öğretmen eksiğinin
giderilmesi için tayinlerin yapılması söz konusuydu. Bunların
hiçbir tanesi yapılmadı. Gelinen aşamada yine çok ciddi
sorunlarla karşı karşıyayız.
Adanada 1.642 eğitim
kurumunda 23.746 öğretmen bulunmakta, 473.650 öğrenci eğitim
görmektedir. Yapılan araştırmalara göre şu anda bilgisayar
ve internet altyapısı olan ve bu sisteme ulaşabilen
yaklaşık olarak 240 bin öğrenci bulunmakta. Diğer
öğrenciler yani yaklaşık olarak 240 bin öğrenci de bu
eğitimden yoksun olmaktadır. Çünkü ya donanım yok, alet edevat
yok ya da internet sistemi yok; ya babalarının, annelerinin
akşam işten eve dönmelerini bekliyorlar ki bunların
telefonlarından yararlanabilsinler, internete girebilsinler ya da havalar
güzel olduğu zaman dağlara, tepelere çıkıp internetin
çekebildiği yerlerde bundan yararlanmaya çalışmaktadırlar
ama bu da her zaman mümkün olmadığı için öğrencilerin çok
ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldığı bir
gerçek.
Eğitim, Anayasamız
gereği herkesin hakkı olan ve esirgenmemesi, korunması ve
mutlaka yerine getirilmesi gereken bir sistem. Türkiyede bizim talep
ettiğimiz ana dilde eğitim için şu ana kadar herhangi bir
girişim olmadı ve son derece uzak bir noktada duruyor olmasına
rağmen Kürtçeyle ilgili öğretim en azından seçmeli ders olarak
konmuş idi. Ancak enteresan bir şey var, 2012den bugüne kadar
yapılan öğretmen atamalarında toplam Kürtçe bilen 59
öğretmen ataması yapılmıştır. Örneğin 2017
yılında 20 bin öğretmen ataması yapılmış, bu
20 bin öğretmenin içerisinde sadece ve sadece 1 öğretmen var Kürtçe
eğitimi verebilecek olan. Dolayısıyla da bunun yerine gelmesi
söz konusu değil, bir oyalamadan ve aldatmadan ibarettir. Şu ana
kadar tespit ettiğime göre, Adanada Kürtçe eğitim verebilecek ya da
öğretim verebilecek hiçbir öğretmen yoktur. Başka illerin
çoğunda da yine bunlar bulunmamakta ve sene başında çocuklara
seçmeli ders sorulduğunda insanlar tabii ki, doğal olarak, bu durumda
herhangi bir farklı dili tercih etmemekte ve onu talep etmemektedirler
çünkü biliyorlar ki bunun eğitimini, öğretimini alamayacaklar ve yapamayacaklardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Peköz, tamamlayınız sözlerinizi.
KEMAL PEKÖZ (Devamla)
Türkiye'nin bütün sorunları iç içe girmiş durumda, eğitim de
bunun başında gelen sorunlardan bir tanesidir. Eğitimin sorunlarının
giderilmemesi hâlinde önümüzdeki dönemde çok daha fazla sorun
yaşayacağımız bilinmelidir. Çünkü herkes
ağzını açtığında, herhangi bir konuda
konuşmaya başladığında Bu iş eğitim
sorunu. der ama Türkiye şu anda eğitim sorununu bile kendi
başına çözememiş, rayına oturtamamış.
Öğrencilerin yaklaşık yarısı eğitimden uzak
kalmakta ve önümüzdeki dönemde bu, belirli kuşakların kaybı
anlamına gelmektedir. Bunların bir an önce giderilmesi için Meclisin
bir çaba içinde olmasını diliyor, saygılarımı sunuyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden
birer dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Pekgözegü
Kemalbay, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegünün, işsiz kalan ve
tazminat hakları verilmeyen işçilerin haklarını
almaları için yasa çıkarılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Uzay Ajansında
da yöneticilik yapmış Akgiray kardeşlere ait Türkiye'nin en
büyük teknoloji marketiyken batan Bimekste, çalışırken bir anda
işsiz kalan, tam dört yıldır da tazminat hakları gasbedilen
ve ücretlerini alamayan işçiler, 1.500 işçi, sokakta direniyor. Bu işçiler Mücadelemize, bizden
çaldıklarıyla şatafatlı hayatlarına devam eden ve
akademik çevrelerde saygınlıklarından hiçbir şey
kaybetmeyen Akgirayları ifşa ederek başlıyoruz.
Kendilerini zincirlemişler Boğaziçi Üniversitesi önünde Her
şeyi yaptık, davaları kazandık, icra takipleri yaptık.
Hukuk bu hırsızlara işlemiyor, hakkımızı
alamıyoruz, artık yeter. diyorlar; oturma eylemini sürdürüyorlar,
işçilerin karşısına polis çıkıyor. Önlerindeki bu
polis barikatlarını kaldıralım. Gelin, işçilerin
haklarını almaları için yasalar çıkaralım.
BAŞKAN Sayın
Gürer
2.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, İzmir ilinde yaşanan
depremde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine,
acilen deprem bilim kurulu kurulması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Teşekkürler Sayın Başkan.
İzmirde yaşanan
depremde yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet, yaralılara
acil şifa diliyorum. Deprem öldürmez, bina öldürür. sözü her depremden
sonra konuşuluyor, ülkemizin deprem gerçeği de dile getiriliyor ancak
depremin etkisi unutulunca yine aynı sorunlar yeni bir depreme kadar
süregidiyor, depremlerde yaşanan acılar onu yaşayanların
dışında unutuluyor. Depremlerden önce ise nedense çözüm için
yeterince çaba ve çalışma gösterilmiyor. Kanun var, siyasi iktidar
yetkileri Çevre ve Şehircilik Bakanlığında
toplamış, bu durumda riskli yapılar için uygulamaya geçilmeli ve
gereği yapılmalıdır. Depremin nerede, ne zaman
olacağı belirsizdir. Acilen deprem bilim kurulu kurularak bilim
insanlarıyla tavizsiz gerekenler yapılmalı ve
çalışmalara derhâl başlanmalıdır.
Teşekkür ediyorum
Başkanım.
BAŞKAN Sayın
Şimşek
3.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, 239 sıra sayılı
Kanun Teklifinin kapsamının Ziraat Bankası, Tarım Kredi
ile özel bankalara olan çiftçi borçlarını, kredi ve kredi kartı
borçlarını, ticari sicil affını, çeşitli sebeplerle
okullarıyla ilişikleri kesilen öğrencilerin
mağduriyetlerinin giderilmesini de kapsayacak şekilde
genişletilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Vergi, SGK, BAĞ-KUR,
HGS, OGS ve kamu borçlarının yapılandırılmasıyla
ilgili kanun Meclis gündemine gelmiştir. Bu kanunun kapsamı
genişletilmeli, çiftçi borçları, Ziraat Bankası, Tarım
Kredi ve özel bankalara olan çiftçi borçları da bu kapsam dâhiline mutlaka
alınmalıdır. Kredi ve kredi kartları borçları da
kapsam dâhiline alınıp bu insanlara da bir fırsat verilmelidir.
Mutlaka ticari sicilleri bozulanlara sicil affı
çıkartılmalıdır. Okullardan kaydı silinme,
devamsızlık, ders geçememe, harç yatıramama gibi sebeplerden
dolayı öğrenciler için mutlaka öğrenci affı
çıkartılmalı ve bu okumak isteyen çocuklara eğitim
hakkı mutlaka tanınmalıdır.
Teşekkür ediyor,
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Gaytancıoğlu
4.-
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, bugünkü teknolojiyle
olası depremlere karşı önlem alınarak kayıpların
en aza indirilebilmesi için doğayla kavga etmeyen, doğayı ranta
kurban etmeyen bir iktidar gerektiğine ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU
(Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Depremleri önleme ya da
önceden kesin olarak zamanını bilme olanağımız yok ama
bugünkü teknolojimizle olası depremlere karşı önlem alarak
zararı ve kayıpları en aza indirebiliriz. Bunu yapmak için de
doğayla kavga etmeyen, doğayı ranta kurban etmeyen bir iktidar
gerekli. Oysaki AKP için rant, var oluş nedenidir. AKP, gölgesinden
yararlanamadığı ağacı kesmek için bir dakika bile
düşünmez. Yararlanmak dediysek bu yandaşın
yararıdır, yurttaşın değil. Böyle olunca da felaketler,
acılar kaçınılmaz oluyor. Gördük ki İzmirde
yıkılan binalar tarım alanlarında yapılmış.
Tarım alanları, doğa talan ediliyor, kanunlara rağmen
doğayı katlediyorsunuz.
Seçim bölgem Edirnede Saros
Körfezini yok etmek için kanunları bile hiçe sayıyorsunuz. Fay
hattına 7 kilometre uzağa olumsuz ÇED Raporuna rağmen, FSRU
doğal gaz limanı yapmaya çalışıyorsunuz. Ey, gözleri
doların yeşilinden başka yeşili görmeyenler, ne zaman
paranın yenmediğini anlayacaksınız?
BAŞKAN Sayın
Ceylan
5.-
Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın, 7250 Sayılı Kanunla
sözleşmeli er ve erbaşlara hafta içi ve hafta sonu mesai sonrası
görev yerlerinden ayrılabilme izni verileceğinin hüküm altına
alınmasına rağmen pandemi gerekçe gösterilerek sözleşmeli
er ve erbaşların kışladan çıkmalarının
yasaklandığına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, bundan üç ay önce yüce Meclisimiz 7250 sayılı
Kanunu kabul etti. Bu kanun 23 Temmuz 2020 tarih ve 31194 sayılı
Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Kanunla, 6191
sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanununun 8inci maddesinde
değişiklik yapılarak sözleşmeli er ve erbaşların
hafta içi ve hafta sonu mesai sonrası görev yerlerinden
ayrılabilmeleri için izin verileceği hüküm altına
alındı. Henüz yürürlüğe giren kanunun mürekkebi dahi kurumadan
sözleşmeli er ve erbaşlar yüce Meclisin ortaya koyduğu iradeyi
ve yaptığı kanuna güvenerek ailelerini birliklerinin
bulunduğu şehirlere taşıdılar, şimdiyse pandemi
gerekçe gösterilerek kışladan dışarı
çıkmaları yasaklanmış durumda. Bu gençler ailelerine
hasretler. Soruyorum: Covid-19 sadece sözleşmeli erleri mi tehdit ediyor,
subay ve astsubaylara bulaşmıyor mu?
BAŞKAN Sayın
Kılıç
6.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın, İzmir
ilinde meydana gelen depremde ölenlere rahmet dilediğine, kurtarma
çalışmalarına katılanlara teşekkür ettiğine, depremin
değil tedbirsizliğin öldürdüğüne ilişkin
açıklaması
İMRAN KILIÇ
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Güzel İzmirimizde
meydana gelen depremde ölenlere rahmet, yaralananlara acil şifalar
diliyor, milletimize Geçmiş olsun. diyor, kurtarma için katkı
veren, çaba sarf eden herkese teşekkür ediyorum.
Yer kabuğu içindeki
kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin
dalgalar hâlinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini
sarsması olayına deprem deniyor. Dünyada her yıl
yaklaşık 500 bin deprem meydana geliyor ve bunların sadece
beşte 1i hissediliyor, yaklaşık 100ü hasara neden oluyor.
Dünyada ve ülkemizde yaşanan en büyük depremler Şili depremi 9,5;
Rusya Kamçatka depremi 9; yine, Şili depremi 8,8; Küba depremi 7,7; Erzincan
depremi 7,9; Kocaeli Gölcük depremi 7,4; Düzce depremi 7,2; Van depremi 7,2
şiddetinde olmuştur. Depremler dünyanın da, hayatın da bir
gerçeğidir. Deprem değil, tedbirsizlik öldürür.
BAŞKAN Sayın
Kaya
7.-
Osmaniye Milletvekili İsmail Kayanın, İzmir ilinde yaşanan
depremde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine ve
arama kurtarma ekiplerini tebrik ettiğine, AK PARTİnin
kuruluşunun 19uncu yılında 1 milyon yeni üye için ülke
genelinde 1 milyon fidan dikeceklerine ilişkin açıklaması
İSMAİL KAYA
(Osmaniye) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Öncelikle, İzmir
depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allahtan rahmet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.
Başarılı çalışmalarından dolayı da arama
kurtarma ekiplerimizi tebrik ediyorum. Rabbim her türlü felaketten ülkemizi
korusun.
Cumhurbaşkanımız
ve Genel Başkanımız Sayın Recep Erdoğan
liderliğinde Türkiyede artık hiçbir şey eskisi gibi
olmayacak. diyerek çıktığımız bu yolda, milletimize
hizmette bugün itibarıyla on sekiz yılı geride bıraktık.
Millet sevdasıyla kesintisiz hizmet dönemini sürdürürken Türkiyeye
çağ atlatan kalkınma hamlelerini gerçekleştirdik, bir yandan da
şer odaklarına karşı dimdik duruşumuzla bir başarı
öyküsü yazdık. Partimizin 19uncu yılında, 2020
yılında 1 milyon yeni üyemiz için ülke genelinde 1 milyon fidan
dikiyoruz.
Bu vesileyle milletimize
hizmet yolunda daha nice on sekiz yıllara diyerek kıymetli
hemşehrilerimi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Çakır
8.-
Kocaeli Milletvekili Sami Çakırın, İzmir ilinde meydana gelen
depremden sonra gece gündüz çalışan kurtarma ekiplerine teşekkür
ettiğine, tüm afetlere, zorluklara karşı beraberce
karşı koyacak paydaş bir iklim birlikteliğine ihtiyaç
olduğuna ilişkin açıklaması
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli)
Sayın Başkan, Seferihisar açıklarında meydana gelen
depremde vefat eden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet,
yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Bu sabah enkazdan
çıkarılan 3 yaşındaki Ayda Gezgin bize umudu, Allahın
kudretini, emeğin kıymetini bir daha hatırlattı.
Başından beri gece gündüz çalışan kurtarma ekiplerine
teşekkürlerimi sunuyorum. Canlarımız enkaz altında,
gözlerimiz yaşlı, kulağımız her yeni güzel haberde. Bu
acıyı paylaşan bütün Türkiye olarak kader birliğinin
önemini bir daha hatırlamış olduk. Depremler, dilimizde bir
deprem ülkesi olduğumuzu, depremi her an beklediğimizi söylesek de
acıları yaşatarak bunu öğretmeye devam ediyor. Bu deprem
İnsanı deprem öldürmez, binalar öldürür. gerçeğini ve yapmamız
gerekenleri tehir etmeden, bahane üretmeden hayata geçirme mecburiyetini de
hatırlatmış oldu. Tüm afetlere, zorluklara karşı
beraberce karşı koyacak, paydaş bir iklim birlikteliği için
bugün tam da ihtiyaç olan gündür. Allahtan bu tür afetlerden ülkemizi ve
insanlığı muhafaza etmesini diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) -
İzmire ve Türkiyeye tekrar geçmiş olsun diyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Kaşlı
9.-
Aksaray Milletvekili Ramazan Kaşlının, Aksaray ili Ortaköy
ilçesine ulaşımı sağlayan ve Karadeniz Bölgesini Akdeniz
ile Ege Bölgelerine bağlayan kara yolunun bir an önce
tamamlanmasının hayati önem arz ettiğine ilişkin
açıklaması
RAMAZAN KAŞLI (Aksaray)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aksarayın en büyük
ilçesi olan Ortaköye ulaşımı sağlayan, 46 kilometre
uzunluğundaki kara yolunun tamamı daha önce ihale edilmiş olup
2017 yılında sanat yapıları ve toprak işlerinin yüzde
80i tamamlanmıştır. İç Anadolunun doğusunda yer alan
illerimizle birlikte Doğu Karadenizi Akdeniz ve Ege Bölgelerimize de
bağlayan güzergâhta yer alan bu yolun bir an önce tamamlanması hayati
önem arz etmektedir. Özellikle kış aylarında sık sık
ulaşıma kapanan ve ölümlü kazaların meydana geldiği bu
yolun yapımının acilen tamamlanması gerekmektedir.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Özkan
10.-
Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, İzmir ilinde meydana gelen
depremde hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet
dilediğine, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
olmak üzere, bakanların ve milletvekillerinin deprem bölgesindeki
çalışmaları yakından takip ettiklerine, fedakârlıkla
görev yapan arama kurtarma ekiplerine teşekkür ettiklerine ilişkin
açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin)
Teşekkürler Sayın Başkan.
İzmirde meydana gelen
ve yüreğimizi derinden etkileyen depremde hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, ailelerine sabır,
yaralılara acil şifalar diliyorum.
Depremin en az kayıpla
atlatılması ve vatandaşlarımızın can
güvenliğinin sağlanması için AFAD ve Kızılay
başta olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlarımız bölgeye
yönlendirilmiş ve gerekli çalışmalar yoğun bir şekilde
sürdürülmektedir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğan başta olmak üzere, bakanlarımız, milletvekillerimiz
deprem bölgesinde çalışmaları yakından takip ederek her
zaman milletimizin yanında olduklarını ve yalnız
olmadıklarını göstermişlerdir. Ayrıca, gece gündüz
demeden fedakârlıkla görev yapan arama kurtarma ekiplerimize yürekten
teşekkür ediyoruz.
Rabbimden ülkemizi ve
milletimizi büyük afetlerden korumasını niyaz ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Aydın
11.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının, İzmir ilinde yaşanan
depremde hayatını kaybeden 107 yurttaşın
yakınlarına başsağlığı dilediğine,
çarpık kentleşmenin, imar aflarının, denetimsizliğin
sonuçlarını görerek kanunlara, akla, bilime daha sıkı
uyulması gerektiğini bir kez daha ifade ettiğine ilişkin
açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İzmirde
hayatını kaybeden 107 yurttaşımızın
yakınlarına başsağlığı ve yaralılara da
geçmiş olsun diliyorum. Umarım, bir daha böyle acılar
yaşamayız ancak İzmirden çıkaracağımız
sonuç
Çarpık kentleşmenin, imar aflarının,
denetimsizliğin bizi ne hâle getirdiğini görerek kanunlara, akla,
bilime daha sıkı uymamız gerektiğini bir kez daha buradan
ifade ediyorum.
Dün kurtarılan Elif
bebek, bugün 91inci saatte kurtarılan Ayda bebek
acılarımızı bir nebze olsun hafifletti, ülkemize umut
aşıladı ancak biz akıl ve bilim demez isek sonuç
yıkım ve gözyaşı oluyor. Bu gerçeği de bir kere daha
ifade ederek teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Kılavuz
12.-
Mersin Milletvekili Olcay Kılavuzun, İzmir ilinde meydana gelen
depremde hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet
dilediğine, fedakârca çalışan arama kurtarma ekiplerine
şükranlarını sunduğuna ilişkin açıklaması
OLCAY KILAVUZ (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İzmirde meydana gelen
depremden ötürü hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Cenab-ı Allahtan rahmet, yaralı vatandaşlarımıza acil
şifalar, milletimize başsağlığı diliyorum.
Depremde fedakârca çalışan arama kurtarma ekiplerimize
şükranlarımı sunuyorum.
Necip milletimiz nice
badireleri atlatmış, nice acıları sinesinde
söndürmüştür. Felaketler karşısında yılmadık,
acılar karşısında yorulmadık, zorluklar
yaşanınca pes etmedik. Türke hayat veren bir iman ve inançla bir
olan Allaha birlik ruhuyla yöneldik, milletimiz dimdik ayaktadır. Enkaza
uzanan el bizimdir, yangını söndüren gönül bizimdir, şehide omuz
veren yürek bizimdir. İdilin cesareti, Elifin dik duruşu, Aydanın
mucizesi biziz; acıda, sevinçte bir ve beraberiz; biz, büyük Türk
milletiyiz.
BAŞKAN Sayın
Sümer
13.-
Adana Milletvekili Orhan Sümerin, İzmir ilinde yaşanan depremde
hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine,
mesleğe özgü tazminat hakları olmadan çalışan
itfaiyecilerin, yer altında çalışan madencilerin, atama
sıkıntısı yaşayan sağlık
çalışanlarının özlük haklarının
iyileştirilmesi için düzenleme yapılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İzmir depreminde
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Ülkemizde meydana gelen tüm
doğal afetlerde, zor zamanlarımızda umudumuzu yeşerten,
kurtarıcımız olan itfaiye, maden, arama kurtarma ve
sağlık emekçileridir. Onlar, bizim en zor zamanlarımızda
hayata tutunmamız için bir an bile tereddüt etmeden çaba sarf ederken
bizler aynı durumu onların özlük hakları için göstermiyoruz
maalesef. Mesleğe özgü tazminat hakları olmadan çalışan
itfaiyecilerimiz, binlerce metre yer altında çalışan
madencilerimiz, atama sıkıntısı yaşayan on binlerce
sağlık çalışanımız bulunmaktadır. Son
yaşanan İzmir depremi birçok konuyu yeniden ve doğru
şekilde ele almamız gerektiğini göstermiştir. Bir an önce
hayat kurtarmak için hayatını ortaya koyan meslek gruplarında
çalışan emekçilerimizin özlük haklarının düzenlenmesi
yapılmalıdır.
BAŞKAN Sayın
Yalım
14.-
Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, İzmir ilinde meydana
gelen depremde vefat eden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine,
matrah artırımı, tüm idari para cezaları ve ÖTVnin de 239
sıra sayılı Kanun Teklifinin kapsamına alınması
gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
30 Ekimde meydana gelen vahim
İzmir depreminde vefat eden vatandaşlarımıza Allahtan
rahmet, yaralı olanlara acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan,
Meclis Plan Bütçe Komisyonundan geçen bazı alacakların
yapılandırılmasıyla ilgili kanun teklifinde matrah
artırımı yok. Kamuoyunda matrah artırımıyla
ilgili bir beklenti var. 6736, 7020 ve 7143 sayılı Kanunlardan
farklı olarak tüm idari para cezalarının da kapsama
alınması lazım. ÖTVnin de matrah artırımı
kapsamına alınması lazım çünkü ÖTV en az gelir, kurumlar
vergisi kadar ve KDV kadar etkili bir vergi. Bu şekilde olursa hem devlet
hem de mükellef kazançlı çıkar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Bankoğlu
15.-
Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlunun, Zonguldak İdare
Mahkemesinin Amasrada termik santral yapılmasına imkân veren
nazım imar planı ile uygulama imar planındaki değişiklikleri
iptal ettiğine ilişkin açıklaması
AYSU BANKOĞLU
(Bartın) Termiksiz yaşam istiyoruz. Bu slogan basit ama etkili
bir şekilde aslında biz Bartınlıların ve Amasrada
yaşayanların tam on yıldır termik santral
yapılmasına karşı verdiği mücadelenin özeti.
Geçtiğimiz günlerde bir güzel haber Zonguldak İdare Mahkemesinden
geldi. Termik santral yapımına imkân veren nazım imar planı
ile uygulama imar planındaki değişiklikleri iptal etti mahkeme
çünkü bu değişiklikler ne planlama esaslarına ne imar mevzuatına
ne de kamu yararına uygundu. Bu, bizim lehimize verilen, idari olarak
7nci iptal, yargısal olaraksa 9uncu mahkeme kararıdır. Peki,
tehlike tamamen sona erdi mi? Hayır ama biz çevre dostlarının
kararlılığı ve hukuk mücadelesi aynen devam ediyor. Kişilere,
şirketlere özgü değişikliklere asla izin vermeyeceğiz.
Amasra bizim, Bartın bizim, termik santral canavarına da izin yok
diyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Şimdi sayın grup
başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
Lütfü Bey, buyurun.
16.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, İzmir ilinde meydana gelen
depremde hayatını kaybeden vatandaşlara, vefat eden eski
Başbakanlardan Mesut Yılmaza ve Covid-19 tedavisi
sırasında hayatını kaybeden Anayasa Komisyonu eski
Başkanı Burhan Kuzuya Allahtan rahmet dilediğine, deprem
sonrasında milletin gösterdiği birlik ve beraberliğin takdire
şayan olduğuna, büyük fedakârlıklarla çalışan tüm
arama kurtarma ekiplerini tebrik ettiğine, 17 Ağustos 1999 depreminde
yaşananlardan ders çıkarılmadığının bir kez
daha görüldüğüne, 2 Kasım 1943te Stalin tarafından ata
topraklarından sürgün edildikleri sırada hayatlarını
kaybeden Karaçay Türklerini rahmetle andığına,
Kahramanmaraş ilinde çöp toplama tesisine, Afşin-Elbistan Termik
Santrallerine ve yetkilileri Kahramanmaraşın sesini duymaya davet
ettiklerine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 30 Ekim Cuma günü meydana
gelen, merkez üssü İzmirin Seferihisar ilçesi açıklarında olan
depremi günlerdir derin bir üzüntüyle takip ediyoruz. Depremde
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet,
ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralı
vatandaşlarımıza da acil şifalar temenni ediyorum.
Depremin meydana geldiği
ilk andan itibaren 81 ildeki tüm teşkilatlarımızı
yardım için seferber ettik biz, Sayın Genel
Başkanımızın öncülüğünde tüm
teşkilatlarımızla birlikte depremzedelerin yaralarını
sarmak ve onlara destek olmak için deprem bölgesine hızlıca intikal
ettik. Aziz milletimizin göstermiş olduğu birlik ve beraberlik takdire
şayandır. Zor günlerdeki kenetlenmemiz Türk milletinin yüce
gönüllüğünü bir kere daha ispatlamıştır. AFAD, İzmir
Büyükşehir Belediyesi ve çalışmalara katılan diğer
belediyelerin çalışanları büyük fedakârlıklarla önemli
işlere imza atmıştır. Gece gündüz demeden zor
şartlarda canla başla çalışan tüm kurtarma ekiplerimizi
gönülden tebrik ediyorum. Allah milletimize bir daha böyle acılar
yaşatmasın. Fakat ülkemizin deprem bölgesinde olduğunu ve
depremin ülkemiz için her an tehdit olduğu gerçeğini de
aklımızdan çıkarmamalıyız.
17 Ağustos 1999
depreminin üzerinden yirmi yıl geçmesine rağmen yaşanan
acılardan ders çıkarmadığımız ve gerekli
tedbirleri almadığımız bir kez daha gün yüzüne
çıkmıştır. Her türlü eleştiri hakkımızı
daha sonraya bırakıyoruz. Şu an acımız varken meseleye
siyaset üstü bir anlayışla yaklaşılması
gerektiğini düşünüyoruz. Yaralarımızı sardıktan
sonra elbette eksik gördüğümüz ve yanlış yapıldığına
şahit olduğumuz tüm durumları milletimize aktaracağız.
Eski
Başbakanlarımızdan, ülkemize uzun süre başarıyla
hizmet vermiş olan siyaset ve devlet adamı Mesut Yılmazı
geçen hafta kaybettik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Sayın Yılmaza Allahtan rahmet diliyorum, ailesine, milletimize başsağlığı
diliyorum.
Yoğun bakımda bir
süreden beri Covid-19 nedeniyle tedavi gören 22, 23 ve 24üncü Dönem
Milletvekili ve Anayasa Komisyonu eski Başkanı Burhan Kuzu da
geçtiğimiz hafta sonu hayatını kaybetti. Merhuma Allahtan
rahmet diliyorum. Ailesine ve AK PARTİ camiasına
başsağlığı diliyorum. Coronavirüs tedavisi gören tüm
hastalarımıza da bir kez daha acil şifalar diliyorum.
Kafkasyadaki Karaçay
Türkleri, tam yetmiş yedi yıl önce, 2 Kasım 1943te Stalin
tarafından ata topraklarından sürgün edilip katledildi.
Soykırım niteliğindeki bu sürgün sırasında
hayatını kaybeden binlerce soydaşımızı rahmetle
anıyorum.
Son olarak
Kahramanmaraştan söz etmek istiyorum. Kahramanmaraş şehir
merkezinin etrafının dağlarla çevrili olması, rüzgârı
en çok batıdan aldığının bilinmesine rağmen
şehir merkezinin 20-30 kilometre batısına çöp toplama tesisi
kurulmuştur. Toplanan çöplerin yakılmasıyla havaya salınan
zararlı maddelerin ciddi solunum yolu rahatsızlıkları
oluşturması insanlarımızı en kirli havayı solumak
zorunda bırakmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Çöp
toplama tesisinin yaydığı kokudan dolayı, çevresinde
tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan
vatandaşlarımız da ne yazık ki bölgeyi terk etmeye
başlamış.
Kahramanmaraşta tekstil
boyahanelerinin denetimsizliğinden dolayı kimyasalların
arıtılmadan Aksu Çayına dökülmesi balık ölümlerine;
tarım arazilerinin kimyasallı su kullanmak zorunda kalmalarıyla
tarımda verimliliğin düşmesine, toprakların ve
barajların kimyasallarla zehirlenmesine neden olmaktadır. Mevcut
boyahanelerin ciddi zararlar vermesine rağmen yeni açılacak olan
boyahanelere de ruhsat verilmektedir.
Afşin-Elbistan Termik
Santrallerinin A ve B Ünitelerinin bacalarının yıllardır
filtresiz çalışmasına müsaade edilmesi nedeniyle de ülkemizin en
verimli arazisine sahip Afşin-Elbistan Ovalarına kül
yağdığı için toprak verimliliği düşmüştür.
Çiftçilerimiz geçimini sağlayamaz duruma gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Bölge insanımızın ölüm sebeplerinden en önemlisi de ne
yazık ki kanserdir. İnsan sağlığına önem
verilmezse bölgede kanser vakalarının artmasından endişe
ediyoruz. Yetkilileri Kahramanmaraşın sesini duymaya davet ediyoruz.
Bu arada Kahramanmaraş
Belediye Başkanının, bizim İl
Başkanımızın, Kahramanmaraş Valisinin ve
Kahramanmaraşta birçok kişinin de coronavirüsten dolayı hâlâ
rahatsız olduğunu, tedavi olduğunu duyduk. Hepsine buradan geçmiş
olsun dileklerimi sunuyorum.
Yüce Parlamentoyu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Akçay.
17.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, İzmir ilinde yaşanan
depremde hayatını kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet
dilediğine, Türkiye Cumhuriyetinin bütün kurum ve kaynaklarını
arama kurtarma çalışmalarının yürütülmesi ve yaraların
sarılması için seferber ettiğine, İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığının felaketin hukuki boyutunun
takipçisi olduğuna, deprem master planlarının süratle icra
edilmesi, kentsel dönüşüm çalışmalarının
kararlılıkla devam ettirilmesi ve depremle mücadele için bilim kurulu
kurulması gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Muhterem milletvekilleri, 30
Ekim 2020 Cuma günü saat 14.51de Seferihisar merkezli 6,6 büyüklüğündeki
deprem sonrasında büyüklüğü 4ün üzerinde 44 artçı olmak üzere
toplam 1.528 artçı sarsıntı yaşandı. Bu elim deprem
sonucunda 107 vatandaşımız hayatını kaybetmiş,
1.027 vatandaşımız yaralanmıştır. Depremde 17
bina çökmüş, 124 binada ağır hasar, 119 binada orta hasar, 730
binada da az hasar tespit edilmiştir. Öncelikle, hayatını
kaybeden bütün vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, kederli
ailelerine başsağlığı, yaralanan
vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Milletimizin
başı sağ olsun.
Türkiye Cumhuriyeti bütün
kurum ve kaynaklarını arama kurtarma
çalışmalarının yürütülmesi ve yaraların
sarılması için seferber etmiştir. AFAD, UMKE, JAK, sivil toplum
kuruluşları ve belediyelerin toplamda 7.888 personel ve çok
sayıda gönüllü arama kurtarma ekibi gecesini gündüzüne katarak cansiparane
çalışmalar yürütmüştür ve yürütmektedirler. Depremden en çok
etkilenen İzmirin Bayraklı ilçesinde 17 binadan 12sinde
çalışmalar tamamlanmış, 5 binada kurtarma faaliyetleri
hâlihazırda devam etmektedir. Kahraman itfaiye erlerimiz ve görevlerini
layıkıyla ifa eden tüm arama kurtarma ekiplerimiz 31 Ekim 2020de
Günayı, 2 Kasım 2020de İdili ve Elif bebeği, 3
Kasımda Ayda bebeği ve 100den fazla vatandaşımızı
enkazdan çıkararak ülkemizi sevince ve teselliye vesile etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin,
buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) -
Elifin, İdilin, Aydanın tuttuğu el,
varlığını millete, hizmete adamış Türkiye
Cumhuriyetinin ve asil Türk milletinin elidir ve bu el dün olduğu gibi
bugün de kendisine uzanan eli tutup ayağa kaldıracaktır. 1999da
Marmara Bölgesinde ve Düzcede, 2011de Vanda, 2020de Elâzığ ve
Manisada vatandaşına el uzatıp yaralarını saran Türkiye
Cumhuriyeti devletimiz, İzmirli vatandaşlarımızın da
yaralarını kısa zamanda saracaktır.
Depremin meydana gelmesinde
ihmal, kasıt gibi durumların söz konusu olup
olmadığını araştırmak için İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından oluşturulan heyet,
felaketin hukuki boyutunun da takipçisidir. Hayalleri enkaz altında kalan
vatandaşlarımızın yaşam haklarını enkaz
altında bırakmamak devletin asli görevidir, gerekenin
yapılacağından şüphemiz yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Değerli milletvekilleri, ülkemiz dünyanın en önemli deprem
kuşaklarından olan Alp-Himalaya Deprem Kuşağında yer
almaktadır. Depremlere her an hazırlıklı olmak
mecburiyetindeyiz. Olası depremler için gerekli fizibilite
çalışmalarının tamamlanması, teknik ve idari
koordinasyonun sağlanması ve depremle mücadele şuurunun topyekûn
kazanılması ertelenemez bir mecburiyettir. Deprem master
planları süratle icra edilmeli, kentsel dönüşüm
çalışmaları kararlılıkla devam ettirilmeli, yapı
denetimleri sıklaştırılması ve depremle mücadele için
bilim kurulu kurulmalıdır.
El ele, omuz omuza devlet
millet her zorluğu yeneceğimize inanıyoruz; biz, tasada,
kıvançta bir olan Türk milletiyiz. Bu vesileyle, hayatını
kaybeden bütün kardeşlerimize tekrar Allahtan rahmet, ailelerine
başsağlığı, yaralılarımıza da acil
şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Oluç
18.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, İzmir ilinde
meydana gelen depremde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet
dilediğine, Hakkâri ili Yüksekova ilçesine bağlı Esendere
beldesi Duranlar köyünde 29 Ekim günü Şerali Derelinin ölümüyle ilgili
valiliğin yaptığı açıklamaya, Viyanada meydana gelen
olayda hayatını kaybedenlerin ailelerine
başsağlığı dilediklerine, bu olayın
arkasında IŞİDin olduğuna, bu IŞİD
saldırıları karşısında hassas davranmanın,
bu örgüt karşısında uyanık durmanın ve mücadeleyi
sürdürmenin büyük önem taşıdığını vurgulamak
istediğine ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, biraz
sonra da üzerinde konuşma yapacağız ama ben, İzmir
Seferihisarda meydana gelen deprem sonucunda yaşamını
yitirmiş -şu ana kadar belli olan 107- yurttaşlarımıza
Allahtan rahmet diliyorum, ailelerine ve yakınlarına
başsağlığı diliyorum. Son derece üzücü bir olay
yaşandı, yaralılara da acil şifa diliyorum. Dediğim
gibi, biraz sonra konuyu daha detaylı tartışacağımız
için şu anda üzerinde çok durmak istemedim.
Değerli milletvekilleri,
bakın, buraya zaman zaman böyle konuları getiriyoruz fakat
bunların cevaplarını alamıyoruz. Yine böyle bir konu var,
ona değinmek istiyorum.
Hakkârinin Yüksekova
ilçesine bağlı Esendere beldesi Duranlar köyünde 29 Ekimde bir
cinayet işlendi. Evinin 50 metre ilerisinde bulunan ahırda at ve
tayına bakmaya giden Şerali Dereli -61 yaşında- köyün
çevresinde bulunan askerlerin açtığı ateş sonucu
atlarıyla birlikte katledildi. Oğlu Sultan Ali Dereli, babasının
olay günü köyün 50 metre ilerisindeki ahıra atları götürmeye
gittiğini, orada darbedildiğini ve sonra da öldürüldüğünü
anlattı. Ortada bir video var çekilmiş olan. Şerali Dereliye
akrabalarının yardım etmesine izin verilmedi. Olay yerinde
yaşamını yitirmiş olan Derelinin cenazesi, görgü
tanıklarının ve yakınlarının ifadelerine göre,
olay yerinde altı saat bekletildi. Daha sonra olayla ilgili 5 askerin
ifadesi alındıktan sonra onlar serbest bırakıldı ve
Hakkâri Valiliği, bu tür olayların ve cinayetlerin ardından
yapılan valilik açıklamaları gibi, yalan dolan bir açıklama
yaptı.
Şimdi, Şerali
Derelinin oğlu Babam ne yaptı? diye soruyor. Biz de bu çok basit
sorunun cevabını istiyoruz. Şerali Dereli ne yaptı?
sorusunun cevabını gerçekten öğrenmek istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin.
Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Valiliğin yaptığı açıklama ve
cinayeti meşrulaştırma çabası, dedim ya, külliyen yalan. Bu
açıklama bize biraz Roboski sonrasında yapılan açıklamaları
hatırlatıyor. Bir açıklamayı daha hatırlatıyor:
Vanda geçtiğimiz ay bir işkence, kötü muamele meselesi
yaşanmıştı hatırlarsanız, Servet Turgut ve Osman
Şiban meselesi ve sonunda Servet Turgut hayatını
kaybetmişti bu helikopterden atılmayla gerçekleşmiş olan
işkence ve kötü muamele sonucunda. Van Valisinin o zaman bir
açıklaması vardı, onu hatırlatmak istiyorum. Bu valilik
açıklamaları gittikçe daha ciddi bir sorun hâline geliyor. O zaman
demişti ki Van Valisi: Usule uygun muhafaza altına
alındı. Usule uygun muhafaza altına alındı. dedi bu
2 kişi için. Birisi yoğun bakımdaydı, diğeri
hastanelik olmuştu; birisi yoğun bakımda öldü, Servet Turgut;
diğeri hafıza kaybına uğramıştı. Daha
hafızası yeni yerine geldi ve nasıl bir işkenceye
uğradığını anlattı Osman Şiban.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) - Yine, Valilik o zaman demişti ki Kayalıklardan
düştü. Bunun da yalan olduğu ortaya çıktı. Yani
Valiliğin açıklamaları külliyen yalan bu konularda. Şimdi
Soruşturma açılmayacak mı? diye sormuştuk o zaman,
cevabı hâlâ yok; soruşturma açıldı mı, kimler
hakkında açıldı? Ya, o helikopterin hangi helikopter olduğu
belli, hangi askerlerin o helikopterin içine bindiği belli, o askerlerin
helikopteri nereye götürdüğü ve götürülen yerde nasıl bir linç
gerçekleştirildiği belli. Dolayısıyla her şey
belliyken hâlâ bu soruşturma neden açılmıyor, adli
soruşturma neden yürümüyor, bir tek bu belli değil. Üstelik de bu
haberi yapmış olan gazeteciler de hâlâ cezaevinde tutuklu vaziyette
tutuluyorlar.
Şimdi, özellikle
iktidara sesleniyoruz. Bakın, şunu normalleştirmeye
çalışıyorsanız, bu normalleşmeyecek, bundan haberiniz
olsun: Kürtü vurmak serbesttir, Kürte işkence yapmak serbesttir, Kürte
kötü muamele serbesttir.i normalleştirmeye çalışıyorsanız
buna asla bu halk izin vermeyecektir, bunun bilincine varın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) - Toparlıyorum efendim.
Şimdi, ikinci olarak
değinmek istediğim konu: Viyanada dün akşam saatlerinde birden
fazla saldırgan, etrafa rastgele ateş ederek en az 2 kişiyi
katletti ve 15ten fazla da yaralı var. Katledilmiş olanların
ailelerine, yakınlarına başsağlığı
diliyoruz, yaralılara da acil şifa diliyoruz. Kimlerin saldırgan
olduğuna bakıldığında ne çıktı
arkasından? Aynı Fransadaki son cinayetlerde olduğu gibi
IŞİD tabii. Yani son verilen bilgilere göre saldırıyı
gerçekleştirenlerden biri IŞİD sempatizanı ve temmuz
ayında IŞİDin karanlık ordusuna katılmak amacıyla
Suriyeye gitmeye çalışırken de yakalanmış o dönemde.
Yani bu vesileyle bir kez daha bu insanlık düşmanı örgütün bu
vahşi saldırısını, bu saldırıya destek
verenleri, bu saldırıyı kınamayıp lanetlemeyenleri de
çok ağır şekilde eleştiriyoruz, bunu vurgulamış
olalım. Biz, bu IŞİD örgütünün en fazla acısını
çekmiş olan partiyiz ve halkız. Neden? derseniz, bakın, Adana
ve Mersin il binalarımıza bombayı IŞİD koydu,
Ankarada Gar katliamında 103 insanımızı katleden
IŞİDlilerdi, Suruçta 33 insanımızı, gencimizi
katleden IŞİDlilerdi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Oluç, son kez söz veriyorum, tamamlayın.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Antepte ve Diyarbakırda, mitingimize 5 Haziranda
bombayı yerleştirenler IŞİDlilerdi. Dolayısıyla
IŞİDin en fazla zarar verdiği neresi? diye sorduğumuzda,
gördüğümüz Kürt halkıdır ve HDPdir esas itibarıyla bu ülke
sınırları açısından baktığımızda,
Irak ve Suriyeyi elbette ki kastetmiyorum.
Dolayısıyla, bu
IŞİD saldırıları karşısında hassas davranmak,
bu uyuyan hücreleri hem Avrupada hem Türkiyede harekete geçirmeye
başlamış olan bu örgüt karşısında uyanık
durmak ve bu örgüt karşısında bir mücadeleyi sürdürmek büyük
önem taşıyor. Bunları özellikle vurgulamak istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Özel
19.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, İzmir ilinde meydana gelen deprem
sonrası arama kurtarma çalışmalarına katılan ekiplere
güç kuvvet dilediklerine, parlamentoların acıyı paylaşmak
ve üzüntüyü ifade etmek gibi görevleri olduğuna ancak esas görevlerinin
acıların tekrarlanmamasını sağlamak olduğuna,
kayıpların olmaması için siyaset kurumunun sorumluluk üstlenmesi
gerektiğine, 3 Kasım 1990da hayatını kaybeden halk sağlığı
disiplininin kurucusu ve Sağlık Bakanlığı eski
Müsteşarı Nusret Fişeki rahmetle ve minnetle
andıklarına, 3 Kasım 1996 tarihinde meydana gelen ve
devlet-siyaset-mafya üçgeninin yasa dışı ilişkilerinin
ortaya çıkarılmasında önemli rolü olan Susurluk kazasının
Meclis tarafından araştırılarak 800 sayfalık bir
komisyon raporunun ortaya çıktığına, 3 Kasım 1839da
Gülhane Parkında Hariciye Nazırı Mustafa Reşid Paşa
tarafından okunan Tanzimat Fermanına ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
30 Ekim Cuma günü saat
14.51de Sisam Adası açıklarında 6,9 büyüklüğünde bir
deprem yaşandı ve başta İzmir olmak üzere Türkiye'nin pek
çok kentinde hissedildi. 1i Seferihisarda tsunami kaynaklı olmak üzere,
son verilere göre 109 vatandaşımız yaşamını
yitirdi, 1.026 vatandaşımız da yaralandı. Şu ana kadar
da enkaz altından 107 vatandaşımızı, devletimizin
çeşitli kurumları ve çok farklı illerden gelen belediye ekipleri
ve İzmir Büyükşehir Belediyesi arama kurtarma ekipleri
başarıyla kurtardılar. Arama kurtarma ekiplerine güç kuvvet
diliyoruz. Çok sayıda mucizenin daha gerçekleşmesini ümit ediyoruz.
Elli sekiz saat sonra enkazdan çıkarılan İdil Şirin,
altmış beş saat sonra 3 yaşındaki Elif Perinçek ve
doksan bir saat sonra, bugün 4 yaşındaki Ayda Gezgin -Türkiyedeki
herkesin gırtlaklarının düğümlendiği, gözyaşlarına
boğulduğu- hepimize bu topraklarda birlikte acıda, kederde ve bu
toprakları sevmekte, bu toprakların insanlarını,
çocuklarını sevmekte ortaklaşmayı, belki de
unuttuğumuz bir duyguyu bir kez daha hatırlattı. Benzer
başarıların sürmesini ve bir daha enkaz altından yeni
kayıp haberleri almamayı ümit etmek istiyoruz.
Tabii, parlamentoların,
milletvekillerinin acıyı paylaşmak, üzüntüyü ifade etmek,
taziyede bulunmak gibi görevleri var. Şartlar bunu gerektirdiğinde,
bunu hepimiz yapıyoruz ama esas görevimiz acıların
tekrarlanmamasını sağlamak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Böylesi
ölümlerin, kayıpların olmaması için siyaset kurumu olarak
hepimizin sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Bu konuda, birazdan hem grup önerisi
hem ardından da ortaklaşa verdiğimiz Danışma Kurulu
önerisi üzerinde konuşacağımız için, bu konunun
ayrıntılarını daha sonraya bırakıyorum.
Sayın Başkan, 3
Kasım 1990da Nusret Fişeki kaybettik. Otuz yıl önce
kaybettiğimiz Nusret Fişek, Sağlık Bakanlığı
Müsteşarıydı, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı
Ana Bilim Dalı Başkanıydı, Türk Tabipleri Birliği
Başkanıydı ve tüm bu görevlerde yaptıklarıyla, halk
sağlığı disiplininin kurucusu ve koruyucu sağlık
hizmetlerinin ve sağlık hizmetlerinde sosyalleşmenin
mimarıydı. Kendisini, başlattığı bu önemli
akım, temsil ettiği bu önemli görevlerde göstermiş olduğu
başarılarıyla bir kez daha rahmetle ve minnetle anıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
tamamlayın, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) 3
Kasım 1996, Susurluk kazasının ve devlet-siyaset-mafya üçgeninin
yasa dışı ilişkilerinin ortaya
çıkarılmasında önemli rolü olan bir trafik kazasının
yıl dönümü. Cumhuriyet tarihimizin en önemli skandallarından bir
tanesi, bu yüce Meclis tarafından da araştırılmış
ve 800 sayfalık bir Meclis araştırması komisyonu raporu
ortaya çıkmıştı. O komisyon raporunda, hâkim ve
savcıların mali durumlarının iyileştirilmesinden
organize suçlara ilişkin cezaların caydırıcı
olmasına, bu konuların af kapsamı içine asla
alınmamasına devlet sırrı kavramının
sınırlarının net belirlenmesine ve bunun Parlamentonun
bilgisine açılmasına kadar, çok önemli ve çok sayıda uyarı
vardı. Parlamentonun kendisine verdiği bu ödevin ve Parlamentonun
yürütmeye verdiği, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerine verdiği bu
ödevlerin yerine şu ana kadar getirilmediğini ve geçtiğimiz
günlerde ortaya çıkan bir fotoğrafla, yine yeni gladyo
tartışmalarının gündeme geldiğini hatırlatarak bu
konudaki sorumluluklarını tüm milletvekillerine ve tüm siyasi parti
gruplarına bir kez daha hatırlatıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Toparlayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Parlamentomuz açısından 3 Kasımın çok önemli bir
anlamı daha var. 3 Kasım 1839da, tam yüz seksen bir yıl önce
Gülhane Parkında Hariciye Nazırı Mustafa Reşid Paşa
Tanzimat Fermanını okudu. Tanzimat Fermanı, 1808deki Sened-i
İttifaktan sonra, tek adam yetkilerinin terk edilerek,
paylaşılmaya başlanarak, denetime açılarak -sonuç almasa
da- atılan sembolik adımdan sonraki en önemli adımlardan bir
tanesidir. Tanzimat Fermanı, tüm vatandaşların can, mal ve namus
güvenliğinin sağlanmasını, yargılamada
açıklığı, hiç kimsenin yargılanmadan cezalandırılamayacağını,
vergide adaleti, rüşvetin ortadan kaldırılmasını ve
herkesin mal ve mülküne sahip olmasını yani mülkiyet
hakkını ve daha sonra bunu miras bırakabilmesini
düzenlemişti.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Herhâlde bugünlerde gündem bu kadar ağır olmasa, yüreğimiz
İzmirde yanmıyor olsa bu iktidara karşı
yapılması gereken en önemli siyasi eleştiri, Gülhane
Parkına gidip Tanzimat Fermanını baştan okumak olurdu.
Tanzimat Fermanı, maalesef, yüz seksen bir yıl sonra, on sekiz
yıllık AKP Hükûmetinin getirdiği noktada Türkiyeyi pek çok
açıdan 1839 öncesine sürükleyen, savuran, pek çok eksikliği
barındıran bu süreçte bir kez daha okunmalı ve Türkiye'nin yol
haritası olarak önümüze bir kez daha konulmalıdır diyor,
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
Özkan, buyurun.
20.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, İzmir ilinde meydana gelen
depremde hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine,
arama kurtarma ekiplerine yürekten teşekkür ettiğine, vefat eden eski
Başbakanlardan Mesut Yılmazı rahmet, minnet ve şükranla
yâd ettiğine, coronavirüs tedavisi sırasında hayatını
kaybeden Anayasa Komisyonu eski Başkanı Burhan Kuzuya Allahtan
rahmet niyaz ettiğine, 3 Kasım 2002de yapılan seçimlerden sonra
Durmak yok, yola devam. anlayışıyla millete hizmet eden
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK
PARTİ hükûmetlerinin nice büyük hizmetleri milletle buluşturmaya
devam edeceğine, Organ ve Doku Nakli Haftasında vatandaşın
farkındalığını ve
duyarlılığını artırmaya mecbur olduklarına,
başarılı bir çalışma haftası dilediğine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Nerede bir can ölse, oralı olur yüreğim/Olmalı zaten/Olmazsa
insan olamaz yüreğim. anlayışını dile getiren
şair, bugün bizlerin, hepimizin İzmir olduğuna, İzmirli
vatandaşlarımızın yanında olduğuna bir kez daha
işaret ediyor.
Evet, geçen hafta
perşembe günü 6,6 büyüklüğünde deprem meydana geldi ve Seferihisar
merkez üssü olan depremde 100den fazla vatandaşımızı
kaybettik, yaralılarımız var. Hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılarımıza
da acil şifalar niyaz ediyorum. Tabii, ilk andan itibaren devletimizin
bütün kurumları deprem bölgesindeydi. Başta, Kızılay, AFAD,
UMKE olmak üzere bütün kurumlarımıza gösterdikleri gayret nedeniyle
yürekten teşekkür ediyor, başarılar diliyorum. Tabii, depremle
ilgili mücadelemiz sadece bir taziye ve başsağlığı
olarak değil aynı zamanda üzerimize düşen görevleri de yerine
getirmemizi gerekli ve zorunlu kılıyor. Bu anlamda, hamdolsun, 970
bin konutu yani yaklaşık 1 milyon konutu on sekiz yıllık
süre zarfında milletimizin, vatandaşlarımızın
dayanıklı konut olarak hizmetine sunarak, diğer taraftan da
kentsel dönüşümde ortaya koyduğumuz başarı depremlerin
yıkıcı etkisini olabildiğince azalttı. Ancak çok daha
mücadele göstermemiz gereğini de bu deprem vesilesiyle bir kez daha
görüyoruz.
Geçtiğimiz hafta cuma
günü, Hakkın rahmetine kavuşan eski
Başbakanlarımızdan devlet adamı Mesut Yılmazı
rahmet, minnet ve şükranla yâd ediyorum; başta ailesine ve aziz
milletimize başsağlığı ve sabır dileklerimi bir
kez daha iletiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin,
buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) -
Yine, coronavirüs tedavisi gördüğü hastanede hayatını kaybeden
partimizin Kurucular Kurulu üyesi, Anayasa Komisyonu eski
Başkanımız ve üniversiteden hocamız Profesör Doktor Burhan
Kuzuya Allahtan rahmet niyaz ediyorum; mekânı cennet olsun,
yakınlarına ve aziz milletimize de sabrıcemil niyaz ediyorum.
Evet, 3 Kasım 2002 Bugünden
sonra Türkiyede artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
anlayışıyla yola çıkan Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK PARTİnin
seçimlerde 361 milletvekiliyle Parlamentoya girip hükûmet kurduğu bir
tarih ve o günden bugüne milletimizin sürekli teveccühüyle, Durmak yok, yola
devam. anlayışıyla milletimize her alanda hizmet eden,
ülkemizin ve milletimizin kabiliyetlerini eğitimde, üretimde, istihdamda,
ihracatta, sağlıkta, diplomaside
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi lütfen.
Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
savunma sanayisinde, bölgesel ve küresel güç olması mücadelesinde,
hamdolsun, çağ atlatan, demokratik reformlarla, vesayet kurumlarıyla
mücadele eden, derin ve paralel yapıları devlet içerisinde tasfiye
eden, darbelerle hesaplaşan AK PARTİ hükûmetleri reformist
anlayışıyla, inşallah, nice büyük hizmetleri milletimizle
buluşturmaya devam edecek.
Yine, bu hafta Organ Nakli
Haftası. Duyarlılığın artırılması
noktasında, bu noktada vatandaşlarımızın
farkındalığını artırmak
Yine, medeniyetimizde ve
Kitabı Kur'an-ı Kerimde Kim bir insan hayatını
kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış
gibi olur. ifadesiyle bizler bu duyarlılığı artırmaya
mecburuz.
İnşallah, bugün, yüreğimiz
yanarken Parlamentoda milletimizin ihtiyacı olan yasal düzenlemeleri
hayata geçirmeye devam edeceğiz.
Bütün siyasi parti
gruplarıyla uzlaşma içerisinde hayırlı ve
başarılı bir çalışma haftası diliyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri,
tüm siyasi parti gruplarının İç Tüzükün 19uncu maddesine göre
verilmiş birer önerisi vardı. Siyasi parti grupları
vardıkları bir uzlaşı sonucu İzmirde yaşanan
depremle ilgili bir araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul ettiğinden siyasi parti
gruplarının önerileri geri çekilmiştir.
Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun iç Tüzük'ün 19'uncu maddesine
göre çalışma günlerine ilişkin verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun,
gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının sıralaması ile Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 239, 238 ve 232
sıra sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin önerisi
3/11/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 3/11/2020 Salı günü (bugün) toplanamadığından,
İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Cahit
Özkan
Denizli
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında bulunan
239, 238, 236 ve 232 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin bu
kısmın sırasıyla 1, 2, 4 ve 5inci sıralarına
alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
3, 4, 5, 10, 11, 12, 17, 18,
19, 24, 25, 26 Kasım 2020 salı, çarşamba ve perşembe günkü
birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin
Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,
3 Kasım 2020 Salı
günkü Birleşiminde 239 sıra sayılı Kanun Teklifinin
birinci bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
4 Kasım 2020
Çarşamba günkü Birleşiminde 239 sıra sayılı Kanun
Teklifinin ikinci bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
5 Kasım 2020
Perşembe günkü Birleşiminde 239 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
239 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin 5 Kasım 2020
Perşembe günkü Birleşiminde tamamlanamaması hâlinde
haftalık çalışma günlerinin dışında 6 Kasım
2020 Cuma günü saat 14.00'te toplanması, bu birleşiminde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer
alan işlerin görüşülmesi ve 239 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar 10, 11, 12, 17, 18,
19, 24, 25, 26 Kasım 2020 Salı, çarşamba ve perşembe günkü
birleşimlerinde saat 24.00'e kadar çalışmalarını
sürdürmesi;
239, 238 ve 232 sıra
sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre
temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki
şekliyle olması önerilmiştir.
239 sıra sayılı Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve
Aydın Milletvekili Bekir Kuvvet Erim ile 46 Milletvekilinin
İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/3147) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde Sayısı |
1. Bölüm |
1 ila 25'inci maddeler |
25 |
2. Bölüm |
26 ila 51'inci maddeler |
26 |
Toplam Madde Sayısı |
51 |
238 sıra sayılı İstanbul Milletvekili Nevzat
Şatıroğlu ve Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ile
88 Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3116) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde Sayısı |
1. Bölüm |
1 ila 24üncü maddeler |
24 |
2. Bölüm |
25 ila 47nci maddeler |
23 |
Toplam Madde Sayısı |
47 |
232 sıra sayılı Konya Milletvekili Selman Özboyacı ve
Gaziantep Milletvekili Mehmet Sait Kirazoğlu ile 60 Milletvekilinin
Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3133) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde Sayısı |
1. Bölüm |
1 ila 18inci maddeler |
18 |
2. Bölüm |
19 ila 35inci maddeler |
19 (geçici maddeler dâhil) |
Toplam Madde Sayısı |
37 |
BAŞKAN Önerinin
gerekçesini açıklamak üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Cahit Özkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, bugün yüreğimiz yanıyor, perşembe
günü meydana gelen Seferihisar merkez üssü olan 6,6 büyüklüğündeki deprem
yüreğimizi yaktı. İlk andan itibaren devletimizin bütün gücü ve
kudretiyle başta UMKE, AFAD, Kızılay, kamu ve özel
kuruluşlarımızın, sivil toplum
kuruluşlarımızın deprem bölgesine gitmek suretiyle dünyada
emsali görülmemiş arama kurtarma çalışmalarına imza atarak
ilk andan itibaren yavrularımızın,
kadınlarımızın, erkeklerimizin, İzmirli
vatandaşlarımızın yeniden hayata döndürülmesine
ilişkin bu gayret ve mücadele nedeniyle, yeniden, yine bütün
kurumlarımıza, arama kurtarma ekiplerimize teşekkürlerimi,
tebriklerimi sunuyorum; Allah yâr ve yardımcıları olsun.
Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Allahtan rahmet
niyaz ediyorum. İnşallah yaralılarımızın da yine
devletimizin gayretiyle en kısa zamanda sağlıklarına
kavuşmalarını Yüce Allahtan niyaz ediyorum.
Ve tabii, bugün kalbimiz,
yüreğimiz İzmirde. Bütün siyasi parti gruplarıyla beraber ortak
grup önerisiyle -bu meselenin tüm yönleriyle araştırılmak
suretiyle, birlik ve beraberlikle- hiçbir meseleyi göz ardı etmeksizin
ortaya koyacağımız grup araştırma önergesiyle
inşallah bu noktada çok daha fazla mesafe alacağımıza
inanıyorum. AK PARTİ Grubu olarak vermiş olduğumuz
öneriyle, inşallah bugün, 239 sıra sayılı Kanun Teklifinin
-başta işsizlik sigortası olmak üzere, vergi, SGK, KYK
borçları ve diğer kamu alacaklarının
yapılandırılmasına ilişkin kanunun-
görüşülmesinin başlamasını temenni ediyoruz.
İnşallah bu, bir taraftan salgınla, bir taraftan yüreğimizi
dağlayan İzmir depremiyle vatandaşlarımızın
özellikle ihtiyacı olan yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi
anlamına geliyor. Bu yasal düzenlemeyle inşallah -2 bölüm, 51
maddeden oluşan yasal içerik- başta vergi, SGK primlerinin yapılandırılması,
daha evvel vatandaşlarımızın ve özellikle öğrencilerin
talebi olan KYK borçlarının yapılandırılması ve
taksitlendirilmesi, coronavirüs salgını mücadelesi
bağlamında sosyal güvenlik, istihdam ve vergi düzenlemelerine
ilişkin paketin görüşülmesi gerçekleşecek. Ve tabii, bu
yapılan düzenlemeyle vatandaşlarımızın vergi
borçlarının yapılandırılması ve faizlerinin
özellikle peşin ödeme suretiyle yüzde 90 oranında silinmesi ve bu
borçların yapılandırılması -18 taksit, ikişer
aylık aralarla yapılandırmak suretiyle otuz aya
yayılması- hedeflenmektedir. İnşallah diğer taraftan
da paket içerisinde yer alan, özellikle, vatandaşlarımızın
evde ürettikleri ürünlere vergi ve gelir vergisi noktasında bazı
istisnalar ve kolaylıklar sağlanmak suretiyle e-ticaretin teşvik
edilmesini de paket çerçevesinde vatandaşlarımızın
ihtiyacını karşılayacak düzenleme olarak görüyoruz.
Ve yine, bizleri, her daim
Meclis çalışmalarını takip eden gazetecilerin de, Anayasa
Mahkemesi kararıyla iptal edilmesiyle doğan hukuki boşluğu
gidermek amacıyla, basın ve gazetecilik mesleği
çalışanlarının fiilî hizmet süresi zammından
yararlanmalarını sağlıyoruz. Özellikle, üç yüz
altmış gün çalışan gazetecilere doksan gün fiilî hizmet
süresi zammını getirmek suretiyle basın yayın
kuruluşlarımızın, haber alma özgürlüğünün ve
basın özgürlüğünün bir gereği olarak gördüğümüz bu yasal
düzenlemeyi inşallah hayata geçireceğiz.
Şimdiden, milletimiz
için önemli bir düzenleme olan ve bugün İzmirle ilgili yapılacak
deprem araştırma önergesini birlik ve beraberlik içerisinde, tüm
siyasi parti gruplarıyla nasıl hayata geçiriyorsak, inşallah,
vatandaşlarımızın beklentisi olan, gençlerimizin arzusu
olan ve bu noktada, salgınla mücadele süreci içerisinde
vatandaşlarımızın üretim, istihdam ve ihracat kabiliyetini
artıracak olan bu yasal düzenlemenin görüşülmesine
başlanması noktasında bütün siyasi parti gruplarından
destek bekliyor, Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ
PARTİ Grubu adına Sayın Lütfü Türkkan.
Buyurun. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülke çok ciddi bir deprem yaşadı. İzmirde
canını kurtaran vatandaşlarımızın sevincinden teselli
bulmaya çalıştık ama üzülmemiz gereken nokta var: Orada
sayısı her an artıyor, en son bıraktığımda
102ydi, yanlışsam düzeltin beni; 102
vatandaşımızı da kaybettik biz. O yüzden ben,
Danışma Kurulunda dedim ki: Bugün, depremle ilgili
oluşturulması düşünülen araştırma komisyonu
hakkında görüşmeler yapalım, Meclisi kapatalım, yarın
kanuna geçeriz ama Adalet ve Kalkınma Partisi bundan vazgeçmedi
Hayır. dedi. Biz, orada 25 yaşından aşağı, 50
yaşından yukarı işçilerin kıdem tazminatını
yok etmek için yola çıktık, bizim önümüzü kesmeyin. Biz, bunu bir an
önce yapmak istiyoruz. Bu vatandaşların kıdem
tazminatlarının da üstüne çökmeye niyet ettik, bugünden
başlayalım. dedi. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Niye? Yarın çökmeye devam ederdiniz, bugün depremi
konuşurduk.
KYK borçlarını
erteleyelim. Ne kadar KYK borcu var öğrencilerin? 5 milyar lira. Kalyon
İnşaata 9,5 milyar lira verdiğiniz vergi indiriminin
yarısı kadar, silseniz ne olur? Gariban çocukların
borçlarını silseniz ne olur? (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Onu görüşeceğiz. Bu öğrenciler biraz daha nefessiz
kalsınlar, biraz daha çökelim üstlerine. Bu borçları
taksitlendirelim, alalım. Ya, çocukların nefes alacak hâli yok,
taksitlendirseniz ne olur? Alamazsınız. İnsanların evine
ekmek götüremediği bir dönemden bahsediyoruz, o ekmeği de 200 gram
hamur zannediyorsunuz. O, öyle değil; 200 gram ekmek meselesi değil
o. O, evine akşam mahcup giden bir babanın hikâyesini anlatıyor
adam Evimize ekmek götüremiyoruz. derken. Siz, olayı 200 gram hamura
bağladınız. Sebebi ne biliyor musunuz? Vatandaşın
hâlini artık göremiyorsunuz, bütün sıkıntı orada.
2002-2007 arasında ciddi
anlamda iyi işler yapan Adalet ve Kalkınma Partisi ne zaman ki
enaniyete kapıldı ne zaman ki ciddi anlamda parayla
tanıştı; milleti unuttu, milletin dertlerini yok saydı.
Geldiğimiz noktada Bugün depremi konuşalım. derken
Hayır; biz, yine, vatandaşın sırtına çökmeye devam
edecek yasaların bir an önce görüşülmesine geçelim. dediniz.
Buyurun, geçin.
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.(İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sayın Erkan Akçay.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, bütün parti
gruplarının ortak önergesiyle ve birleştirilmiş önergeyle
birlikte depremin araştırılması, tekrar çözüm ve
önerilerinin ortaya konulması maksadıyla bir çalışmayı
biraz sonra hep birlikte gerçekleştireceğiz. Biz de Milliyetçi
Hareket Partisi olarak buna ilişkin grup önerimizi verdik. Yine, bu
birleşme sağlanmak suretiyle Meclis araştırma komisyonu
kurulmasına ilişkin desteğimizi Meclisimize vereceğiz.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye dünyanın en önemli deprem kuşaklarından olan
Alp-Himalaya ismiyle ifade edilen bir deprem kuşağında yer alıyor.
Tarihe baktığımızda yüzlerce yıldır, yüzlerce,
belki de binlerce deprem gelmiştir ve tarihî hafızamızda bu
depremler, pek çoğu yıkıcı ve can kayıplarıyla
sonuçlanan depremler olmuştur. İstanbulda, Ankarada, Erzurumda,
Erzincanda, Kütahyada, Manisada, Burdurda ve Bingölde 70li yıllara
kadar olan depremleri hafızamızda hatırlıyoruz. Bu
depremler hem büyük can kayıplarına, sakatlanmalara, yaralanmalara
neden olduğu gibi ülkemizin maddi kaynaklarına da önemli zararlar
vermektedir. Hafızamızda hâlâ tazeliğini koruyan, 17
Ağustos 1990da 7,5 büyüklüğünde gerçekleşen Marmara depremini
hatırlıyoruz ki tarihimizde ilk defa bölgesel olarak tanımlanan
bir depremdir. Yaklaşık 9-10 ili, vilayeti kapsamına alan,
18.373 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 48.900
vatandaşımızın yaralandığı büyük bir deprem
yaşandı ve bu depremde 96.808 ev, 15 binden fazla iş yeri
yıkıldı ve 364 bin konut ve iş yeri de büyük hasar gördü.
Yine, 12 Kasım 1999da 7,1 büyüklüğündeki Düzce depreminde
kaybettiğimiz 710 vatandaşımızın
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla)
Tamamlıyorum.
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi lütfen.
ERKAN AKÇAY (Devamla)
23
Ekim 2011de Van depreminin, 24 Ocak 2020de Elâzığ depreminin ve 30
Ekim cuma günü yaşadığımız İzmir depreminin
acıları hâlâ taze. Öbür taraftan da Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak bizlerin mesuliyetini hatırlatıyor.
Değerli arkadaşlar,
2010 yılında bu Meclis araştırması komisyonu
kurulmuştu. 2010daki bu Meclis araştırması komisyonu da
temmuz ayında raporunu Meclis Başkanlığına
vermişti. Bu raporda da çok önemli tavsiyeler, öneriler ve çözüm
yolları gösterilmişti. Aradan geçen on yıllık süre
içerisinde bunların önemli bir kısmının yerine
getirildiğini de görüyoruz. Yani gerek bir uygulama vizyonunun
belirlenmesi, eğitim, bireysel ve toplumsal bilinçlenme ve bilgilendirme
faaliyetleri
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Devamla)
Sayın Başkanım, son cümlemi ifade ediyorum.
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi lütfen.
ERKAN AKÇAY (Devamla)
çeşitli akademik çalışmalar, araştırma faaliyetleri,
deprem bilgi altyapısı, risklerin belirlenmesi ve kurumsal
yapılanma şeklinde
Bu kuracağımız komisyon da
aynı zamanda bunun bir muhasebesini çıkarma, mukayese etme ve yeniden
değerlendirme ve çözüm önerilerinin tekrar somut olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından idareye de bir projeksiyon sunacak şekilde
sunma imkânı verecektir.
Bu düşüncelerle,
muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Hakkı Saruhan Oluç.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN
OLUÇ (İstanbul) Sayın Başkan, sayın vekiller; önce,
İzmirde yaşanan deprem sonrasında hayatını
kaybetmiş olan 107 yurttaşımıza bir kez daha Allahtan
rahmet diliyoruz; ailelerine, yakınlarına ve bütün
halkımıza başsağlığı diliyoruz,
yaralılara da acil şifa diliyoruz. 30 Ekim tarihinde, merkez üssü Ege
Denizinin İzmir Seferihisar açıkları olan bir yerde
yaşandı bu deprem.
Şimdi, önce, yani
-yanlış anlamasın Sayın Grup Başkan Vekili- polemik
yapmak için söylemiyorum ama bu depremin büyüklüğü konusunda da
anlaşmak lazım. Şimdi 6,6 diye konuşuluyor, AFADın
açıklaması. Kandillinin açıklaması 6,9 uluslararası
kuruluşların açıklaması 7. Şimdi, diyeceksiniz Ha
6,6 ha 6,9. O 0,3 bize küçük gibi gelebilir ama depremin gücü
açısından çok önemli bir farktır, bir kere onu söyleyeyim.
İkincisi, tabii, hepimiz
İzmir depremi diye konuşuyoruz. Bu, biliyorsunuz, esas İzmir depremi
değil, İzmirin uzağındaki bir depremin Bayraklıda
yarattığı tahribat yani aynı Kocaeli depreminin
İstanbul Avcılarda yarattığı tahribat gibidir; esas
İzmir depremi Allah korusun- yaşanmış olsaydı belki
tahribat çok daha büyük olacaktı. Neden bunu söylüyorum? Yani
alınması gereken çok acil önlemler var, bunu gösterdi bize. Bunu da
vurgulamış olalım.
Şimdi, neden bu
depremler yaşanıyor, bunları hep tartıştık,
konuşuyoruz. Depremlerin sonucunda ortaya çıkan tablo neden bu kadar
vahim bir sonuç ortaya çıkartıyor, bunu defalarca konuştuk. Kaç
kere önerge verildi bu konuda bir araştırma komisyonu kurulsun diye
muhalefet partileri tarafından, iktidar her seferinde reddetti. Neyse
şimdi ortak bir araştırma komisyonu kurma noktasına
gelindi. Bu önemli bir durumdur. Ama çok ciddi tartışılması
gereken sorunlar var. Bakın, yaşanmış olan depremlerin
yarattığı tahribatların neden olduğu bir
tartışma konusudur. Buradaki rantçı anlayış, buradaki
imar affı düzenlemeleri, buradaki yandaş müteahhitlere para
kazandırmak için atılmış olan adımlar; bunların
hepsini tartışacağız ama gümbür gümbür gelmekte olan bir
İstanbul depremi var ki bunun tartışması,
alınması gereken önlemlerin konuşulması çok büyük önem
taşıyor.
Bakın, çeşitli
araştırmalar yapılıyor bu konuda, çeşitli
projeksiyonlar yapılıyor ve bu projeksiyonlar, İstanbulda
yaşanacak 7,5 veya 7,7 büyüklüğünde bir depremin yaratacağı
vahim sonuçlara işaret ediyor. Bu hem İstanbulda Büyükşehir
Belediyesinin hem uluslararası kurumların
hazırladıkları raporlardan ve projeksiyonlardan görünüyor.
Bakın, 50 bin ile 60 bin arasında ağır hasarlı bina
olacağından söz ediliyor; 500 bin ile 600 bin arasında evsiz
aile olacağından söz ediliyor; 70 bin ile 90 bin civarında
yurttaşımızın ölebileceğinden söz ediliyor. Bu
sayıları artırmak mümkün. Neden bunları söylüyoruz? Durum
vahimdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla)
Eğer bu Meclis, bu Meclisteki grubu bulunan partiler ve bütün partiler
bu konuda üzerimize düşen ciddiyetle bir araştırma komisyonunu
çalıştırmazsak -On yıl evvel bir komisyon
çalıştı, gerek yok. diyen iktidara sesleniyorum: O zaman da
demiştik Güncellenmesi lazım verilerin. diye- o verilerin
güncellenmesini sağlamazsak ve atılması gereken
adımları birlikte tartışıp bu adımların
atılmasını sağlamazsak ve var olan cezasızlık
politikalarını, cezasızlık uygulamalarını ortadan
kaldıracak önlemleri almazsak -teker teker
baktığımızda, bütün yaşanmış olan
depremlerde çok ciddi bir cezasızlık durumu ortaya
çıkmıştır; Düzceden Kocaeliye kadar, Yalovaya kadar,
Erzincana, Vana kadar hepsinde cezasızlık durumları ortaya
çıkmıştır- o zaman, deprem tehlikesi
karşısında gereken adımları atmamış oluruz
ve büyük bir sorumluluk, büyük bir vebal hepimizin sırtında
kalmış olur. Bir an evvel bu durumu değiştirmek gerekiyor.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
partisi Grubu adına Sayın Özgür Özel.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir kez daha, şu ana
kadar enkaz altından yaşamını yitirerek çıkarılan
109 vatandaşımıza Allahtan rahmet, acılı ailelerine
sabır dilerken, tedavileri süren 1.026 vatandaşımıza acil
şifalar diliyoruz ve bundan sonra yeni kötü haberler yerine, bugün
yaşadığımız son mucizede olduğu gibi, doksan bir
saat sonra 4 yaşındaki Ayda Gezginin bize yaşattığı
mutluluğun tekrar etmesini, acıların tekrar etmemesini ümit
ediyoruz.
Parlamento olarak böyle bir
günde Türkiyenin kalbi İzmirde atarken ve hepimizin içi yanarken deprem
gündeminden bağımsız konuşmamız mümkün değildi.
Siyasi parti gruplarının bu konuda önergeleri vardı; ara verdik,
arkada konuştuk ve önergelerimizi arkada ortaklaştırarak nihayet
bu konuda bir komisyon kuracağız. Tabii, bir tespit yapmak
lazım, bu önemli bir adım ama maalesef yine gecikmiş bir
adım. Bundan önce 58 kez Deprem araştırılsın. diye
verilen önergelerin gündeme alınmadığı ya da
reddedildiği gerçeğini hatırlatmak ana muhalefet
sorumluluğuyla boynumuzun borcu. Öyle bir noktadayız ki, 11 kez
sağlık çalışanlarına karşı şiddeti
reddedip Gaziantepte Ersin kardeşimizin böğrüne bıçak saplandıktan
sonra kabul etmiştik ya da doping konusunda her yerden kötü kokular
gelirken biz Kırkpınar başpehlivanında doping
çıkmasını beklemiştik o komisyonu kurmak için ve Soma
faciasından on beş gün önce hayır denip yedi gün sonra, o
konuşmadan yirmi iki gün sonra burada ortaklaşmıştık.
Yine, büyük bir acıdan sonra bu ortaklaşma önemlidir ama
gecikmelidir, bunu ifade etmek gerekiyor.
İkinci bir husus, Adalet
ve Kalkınma Partisi grup önerisi. Bütün gruplar önerilerini çekti, AK
PARTİ çekemiyor çünkü onlar bu komisyon kurulduktan sonra dönüp
işçinin kıdem tazminatına ve esnek çalışma
modelleriyle 25 yaşından küçük, 50 yaşından büyük
işçilere At imzayı, tazminatsız çalışacaksın...
Bu Parlamentoda danışmanlar tazminatsız, kıdem
tazminatsız, iş güvencesiz çalışırken, bu
ayıbı ortadan kaldırmak boynumuzun borcuyken Türkiyede 50
yaşından büyükler ile 25 yaşından küçük herkesi bu
cenderenin içine sokmak istiyorlar ve bunu bir torba yasa illüzyonuyla
Efendim, yapılandırma var, vatandaş bekliyor. vatandaş
borçlu, yapılandırılsın bekliyor; burasına kadar
batmış, yapılandırılsın bekliyor. Ee,
getireydiniz 2 maddelik kanunla, hep beraber, konuşmadan destek vereydik.
Efendim, birtakım süre uzatımları var, çok önemli,
bekleyemeyiz
Getirin 3 maddelik kanunla, konuşmadan destekleyelim ama 51
maddelik kanun, etrafta şeker, yapılandırma, süre
uzatımı; içeride zehir, kıdem tazminatına el atma.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
Fırsatçılığın zamanlaması da daha enkaz
kaldırma çalışmaları sürerken
Muhalefet partileri diyor
ki: Yapmayın, etmeyin; bugün depremi konuşup gidelim, yarın bu
gündeminize dönersiniz. Beklemeye tahammül yok, işçinin kıdem
tazminatına el atmak için bu deprem gününü, bu acı günü bile
çalışma günü olarak planlamış bir iktidar önergesi birazdan
oylanacak.
Sonradan
yapacaklarımız elbette konuşulacak ama bir konuya dikkat çekmek
isterim. Dışlamadan gitmek lazım. Bakın, İzmirde
yapı stokunun hızla değerlendirilmesi; kim evine girebilir, kim
girmemeli, söylenmesi lazım. Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliği açıklama yaptı: Bütün gücümüzle ve herhangi bir ücret
talep etmeden bu işe gönüllüyüz. reddedildi. Üniversiteyi kapsamadan,
sivil toplumu kapsamadan, meslek örgütlerini kapsamadan, yerel yönetimi
kapsamadan ve bir iş birliğini güçlendirmeden
yapacağınız her şey kadük kalır veya bir önceki,
2010daki Komisyon raporu gibi doğruları söyler, pek azı
yapılır ve yaşadığımız facialara engel olamaz
hâle gelir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla)
Bakın, Türkiye'nin en köklü meslek örgütü, Türk Mühendis ve Mimar
Odaları Birliği diyor ki: Buradayız, el uzatıyoruz, görev verin,
birlikte yapalım. Bakanlık reddediyor. Sonra, enkaz alanında
geziyoruz, Manisadan çok değerli bir mühendis ağabeyimizi gördüm,
dedim ki: Ne yapıyorsunuz? Dedi ki: Vallahi, riskli binalarla ilgili
çalışıyoruz. Hangi sıfatla? Dedi ki: Biz yapı denetimciler
derneği olarak Bakanlık tarafından görevlendirildik, iki saat
hızlı kurs aldık. Eldeki applicationla, uygulamayla
kirişe bakıyoruz. Eğitimleri yeterlidir, çok değerli
insanlardır ama meslek örgütü dediğiniz başka bir şeydir.
Meslek örgütünün meşruiyeti bir yerde dururken meslek örgütünü itip sonra
bir derneğe iki saatlik hızlandırılmış
eğitim vermek böyle bir durumda bile kategorik olarak, siyasi olarak
karşınızdakini ittiğinizi, duyguda
ortaklaşmadığınızı gösterir, bunu da milletimize
şikâyet ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, (10/3200, 3361, 3362, 3364, 3365) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin
görüşmelerinin birleştirilerek Genel Kurulun 3 Kasım 2020
Salı günkü birleşiminde yapılması, yapılacak
görüşmelerde siyasi parti gruplarına yirmişer dakika süre
verilmesi ve bu görüşmenin tamamlanmasından sonra başkaca
denetim konusunun görüşülmemesine ilişkin önerisi
3/11/2020
Danışma
Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun
3/11/2020 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda
aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Cahit
Özkan Özgür
Özel Hakkı
Saruhan Oluç
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi Halkların
Demokratik Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Erkan
Akçay Lütfü
Özkan
Milliyetçi
Hareket Partisi İYİ
PARTİ
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Öneriler:
(10/3200, 3361, 3362, 3364,
3365) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerinin birleştirilerek Genel Kurulun 3 Kasım 2020
Salı günkü (bugün) birleşiminde yapılması, yapılacak
görüşmelerde siyasi parti gruplarına yirmişer dakika süreyle söz
verilmesi -bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir- bu görüşmenin tamamlanmasından sonra başkaca
denetim konusunun görüşülmemesi önerilmiştir.
BAŞKAN
Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan, gündemdeki bu olağanüstü değişiklikten
dolayı
Şimdi İç Tüzük 37ye geldik. Ben Divana
danışmıştım. Orada İç Tüzük 37den daha sonra
işleme alacağımızı konuşmuştuk.
BAŞKAN Değil,
yani sürece göre
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
İtirazım yok. Olağanüstü bir durum, konuşmacımız
salonda yok, sadece kendi yapabilir bunu. Beş dakika ara verelim.
BAŞKAN Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:16.53
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.07
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Abdurrahman TUTDERE
(Adıyaman)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
İç Tüzükün 37nci
maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım:
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Önergeler
1.-
Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansurun, (2/1577) esas numaralı Tabii
Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/94)
29/4/2019
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
(2/1577) esas numaralı
Kanun Teklifimin TBMM İçtüzüğünün 37nci maddesi gereğince
doğrudan gündeme alınması hususunda gereğini
saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Güzelmansur
Hatay
BAŞKAN Teklif sahibi
olarak Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu
kanun teklifini, neredeyse iki yıl önce, Türkiye tarımında çok
önemli bir yere sahip olan Hatayda dolu ve sel mağduru olan Hataylı
çiftçilerimizin zararlarının giderilmesi için vermiştim. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda iki yıldır nice kanun teklifleri
görüşüldü, kabul edildi ancak Hataylı mağdur çiftçi için hayati
derecede önemli olan bu kanun teklifi iki yıldır bekletiliyordu.
Değerli milletvekilleri,
2019 yılının Ocak ayında Hatayda çok şiddetli
yağışlar yaşadık. Her yaşanan bu
yağışlar sonrası Tahtaköprü Barajının
kapakları açıldı. Bunun akabinde, Hatayda 30 mahallemizi su
bastı, binin üzerinde ev, ahır, mera, saman, hayvan yemleri sular
altında kaldı; 30 binin üzerinde büyükbaş ve küçükbaş
hayvan bundan olumsuz etkilendi, telef olanlar oldu; su altında kalan
ekili tarım arazisi büyüklüğü 170 bin dönümü buldu. Bu büyüklükteki
bir felaket karşısında ise tek yapılan çiftçinin
borçlarının yapılandırılması oldu. Çiftçi
yapılandırma istemiyor, çözüm istiyor çünkü yaşanan bu felaketin
ana nedeni, taşkınları önleyecek barajların yıllarca
bitirilmemesi yani iktidarın eksik ve yavaş icraatlarıdır.
Dolayısıyla yapılması gereken, çiftçinin, üreticinin
zararlarının tamamının devlet tarafından
karşılanması. İşte verdiğim bu kanun teklifi de
bunu amaçlıyor. Umarım, geç de olsa bu kanun teklifimin doğrudan
gündeme alınmasını kabul edip en azından Hataylı çiftçilerimize
yapılan bu haksızlığı gideririz. En azından
diyorum çünkü Hataylı çiftçimize yapılan yanlışlar,
haksızlıklar bununla bitmiyor. Bir defa, Reyhanlı
Barajının bitirilmemesi nedeniyle her yıl Hataylı çiftçi
bu sel felaketini yaşıyor. Her yıl Tahtaköprü Barajı
yağışlarla doluyor, kapakları açılıyor. Amik
Ovası, buradaki ekili araziler haftalarca sular altında kalıyor.
Bir diğer konu,
dış politikada yapılan yanlışlarla çiftçinin kırk
yıldır iç talep fazlası ürününü sattığı ülkelerle
ilişkiler gerildi, ilişkileri kesildi; Suudi Arabistana, Suriyeye,
Iraka ihracat yapamaz oldu. Şimdi, çiftçinin ihracat
yaptığı ülkelerle ilişkiler birer birer yine eksilmeye
devam ediyor. Hatayın önemli ihraç kalemlerinden biri olan soğan,
limon gibi ürünler zamansız, plansız bir şekilde ihracatta ön
izne bağlı olan ürünler listesine alındı. İhracat
anlaşması yapmış, sözleşme imzalamış olan
çiftçinin ürünü depolarda çürümeye terk edildi. Ayrıca, tarımda
üretimi değil ithalatı önceleme, tarım ürünleri ithalatında
vergileri sürekli düşürme, tarımsal girdi maliyetlerini yükseltme,
desteklemeleri zamanında açıklamama gibi yanlışlar
Hataylı çiftçiyi de ve tüm Türkiyedeki çiftçilerimizi de perişan
ediyor.
Bakın, değerli
arkadaşlar, bilerek ya da öngörü eksikliğinden yapılan bu
yanlışlıklar yüzünden tarımsal üretimden kopan çiftçi
sayısı her yıl hızla artıyor. Sosyal Güvenlik
Kurumunun verilerine göre Türkiyede son on iki yılda kayıtlı
çiftçi sayısı yüzde 49 düştü. 2008 yılında Türkiyede
1 milyon 127 bin olan çiftçi sayısı 2020 Ağustos ayında 577
bine geriledi. Hatayda ise SGK verilerine göre 2011de 35.400 sigortalı
çiftçi vardı; Ağustos 2020de bu sayı kaça düştü biliyor
musunuz, 11 bine düştü. Yani, dokuz yılda çiftçilerin yüzde 69u
tarımsal üretimden kopmuş oldu. Bu gidişle beş yıl
sonra ne Türkiyede ne Hatayda, ne eken ne de diken çiftçi kalacak.
Bakın, arkadaşlar,
bu resim Gobi Çölünden; toprağın olmadığı, gölgenin
olmadığı çölde adamlar karpuz yetiştiriyor. Bu resim Arava
Çölünden; tarım için elverişli bir iklim olmadığı
hâlde biyodinamik tarımı geliştirmişler,
yetiştirdikleri meyve ve sebzeyi dünyaya ihraç ediyorlar.
Bakın arkadaşlar,
bu resim de Hataydan; toprağa beton dökülüyor, asfalt dökülüyor, yine de
bitki fışkırıyor. Öylesine bereketli
topraklarımız var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
tamamlayın Sayın Güzelmansur.
MEHMET GÜZELMANSUR (Devamla)
Ama gelin görün ki bu bereketli topraklarda çiftçi hayatından
bezdiriliyor, üretimden koparılıyor. Çiftçi borç batağında,
traktörü, tarlası haciz altında. El insaf değerli
arkadaşlar, tarımı bir çocuğa teslim etseniz bu kadar zarar
vermez.
Değerli arkadaşlar,
Hataylı çiftçiyi bulunduğu girdaptan kurtarmak için:
1) Reyhanlı
Barajını hemen bitirin.
2) Tahtaköprü
Barajını rehabilite edin.
3) Çiftçiye hasat döneminde
elektrik faturası göndermeyin.
4) Destekleri zamanında
açıklayın, zamanında ve tam ödeyin, kesinti yapmayın.
5) Sel mağduru çiftçinin
zararını giderecek bu kanun teklifini lütfen kabul edin.
Desteğinizi bekliyorum,
teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Gündemin Seçim
kısmına geçiyoruz.
VIII.-
SEÇİMLER
A)
Komisyonlara Üye Seçimi
1.-
Dijital Mecralar Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisi Dijital Mecralar Komisyonu üyelikleri için siyasi parti
gruplarınca gösterilen adayların listesini İç Tüzükün 21inci
maddesine göre okutup oylarınıza sunacağım.
Dijital Mecralar
Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi
Üye
Sayısı (17)
Adı-Soyadı Seçim
Çevresi
Adalet ve Kalkınma Partisi (9)
Mehmet Şükrü
Erdinç Adana
Zeynep
Yıldız Ankara
Mustafa Canbey Balıkesir
Zafer
Işık Bursa
Hüseyin Yayman Hatay
Ravza
Kavakcı Kan İstanbul
Selman
Özboyacı Konya
Bahar
Ayvazoğlu Trabzon
Ahmet
Büyükgümüş Yalova
Cumhuriyet Halk Partisi (4)
Onursal
Adıgüzel İstanbul
Ahmet Tuncay
Özkan İzmir
Burak Erbay Muğla
Deniz
Yavuzyılmaz Zonguldak
Halkların Demokratik Partisi (2)
Abdullah Koç Ağrı
Dersim Dağ Diyarbakır
Milliyetçi Hareket Partisi (1)
İbrahim
Ethem Sedef Yozgat
İYİ PARTİ (1)
Ayhan
Altıntaş Ankara
BAŞKAN Okunan listeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Dijital Mecralar Komisyonunun toplanarak İç Tüzükün 24üncü maddesine
göre başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yapması
gerekmektedir. Bu nedenle, Dijital Mecralar Komisyonu 4 Kasım 2020
Çarşamba günü saat 14.30da Yeni Halkla İlişkiler Binası
Komisyonlar Bloğu 1inci Kat 3 no.lu Toplantı Salonunda toplanacaktır.
Komisyonun toplantı gün ve saatleri ayrıca elektronik ilan panosundan
ilan edilecektir.
Gündemin Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmına geçiyoruz.
Alınan karar
gereğince, depreme karşı alınabilecek tedbirlerin
araştırılarak deprem yönetiminde alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulan Kırklareli Milletvekili
Selahattin Minsolmaz ve 148 milletvekilinin (10/3200), İzmir Milletvekili
Murat Çepni ve 20 milletvekilinin (10/3361), Kocaeli Milletvekili ve
İYİ PARTİ Grubu Başkan Vekili Lütfü Türkkanın
(10/3362), Manisa Milletvekili ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Başkan
Vekili Özgür Özelin (10/3364) ve Manisa Milletvekili ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu Başkan Vekili Erkan Akçayın (10/3365) esas
numaraları Meclis Araştırması Önergelerinin birlikte
yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.
IX.-
MECLİS ARAŞTIRMASI (x)
A)
Ön Görüşmeler
1.-
Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ve 145 milletvekilinin,
ülkemizde olası depremlerin neden olacağı zararların en aza
indirilmesi için alınacak önlemlerin tespit edilmesi amacıyla bir
Meclis araştırması kurulmasına ilişkin önergesi
(10/3200)
2.-
İzmir Milletvekili Murat Çepni ve 20 milletvekilinin, deprem
politikasındaki eksikliklerin tespit edilerek alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3361)
3.-
İYİ Parti Grubu adına Grup Başkanvekili Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, toplanan deprem vergilerinin nerelere
harcandığının tespit edilmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3362)
4.-
CHP Grubu adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
İzmirde meydana gelen depremin ardından eksikliklerin tespit
edilerek alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/3364)
5.-
MHP Grubu adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, ülkemizde yaşanabilecek muhtemel deprem felaketi öncesinde
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3365)
BAŞKAN - İç
Tüzükümüze göre, Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunda sırasıyla siyasi parti gruplarına
ve önergelerdeki 1'inci imza sahibine veya onun göstereceği bir diğer
imza sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri gruplar için
yirmişer dakikadır ve birden fazla kişi tarafından
kullanılabilir; önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Deprem Araştırma Komisyonu
söz talepleri: Gruplar yirmi dakika.
İYİ PARTİ
Grubu adına Bedri Yaşar, Samsun Milletvekili, on dakika; Lütfü
Türkkan, Kocaeli Milletvekili, on dakika.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına: Hasan Kalyoncu, İzmir Milletvekili, on dakika; Tamer Osmanağaoğlu,
İzmir Milletvekili, on dakika.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına: Murat Çepni, İzmir Milletvekili, yedi buçuk
dakika; Serpil Kemalbay Pekgözegü, İzmir Milletvekili, yedi buçuk dakika;
Gülüstan Kılıç Koçyiğit, Muş Milletvekili, beş dakika.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına: Kamil Okyay Sındır, İzmir Milletvekili, beş
dakika; Gülizar Biçer Karaca, Denizli Milletvekili, beş dakika; Ahmet
Akın, Balıkesir Milletvekili, beş dakika; Gökan Zeybek, İstanbul
Milletvekili, beş dakika.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına: Selahattin Minsolmaz, Kırklareli Milletvekili,
on dakika; Ahmet Çakır, Malatya Milletvekili, beş dakika; Osman Nuri
Gülaçar, Van Milletvekili, beş dakika.
Gruplar adına ilk söz
talebi İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Bedri
Yaşarın.
Buyurun Sayın
Yaşar. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
30 Ekim Cuma günü
İzmirde 6,6 şiddetinde büyük bir deprem meydana gelmiş ve bu
deprem sırasında çok büyük can ve mal kayıpları meydana
gelmiştir. Buradan deprem sırasında hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralı
vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Yedi gün, yirmi
dört saat hiç dinlenmeden görev yapan kurtarma ekiplerimize de buradan
ayrıca teşekkür ediyorum, minnet duygularımızı
bildiriyorum. Yüce Türk milletinin genlerinde var olan yardımseverlik
duygusundan dolayı ayrıca bütün vatandaşlarımıza bu dönemde
yaptığı katkılardan dolayı teşekkür ediyorum.
Deprem sonrası
yapılan araştırmalar sırasında İzmirde 11.097
ağır hasarlı bina tespit edilmiş, 100ün üzerinde de
binanın acil yıkılması istenmiştir. Türkiyede deprem
gerçeği hiçbir zaman unutulmamalıdır. 1939 Erzincan depreminde
32.962 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 1999
yılında meydana gelen Marmara depreminde -yine resmî kayıtlara
göre- 17.480 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.
Düzce, Van, Elâzığ depremleri de yaşanan bu depremlerden hiçbir
zaman ders almadığımızı ve bu depremlerde
yaşadığımız olayları da ayrıca tekrar
gündeme getirmiştir.
Sonuç şu: Türkiyenin
yüzde 65-yüzde 70i deprem kuşağında ve depremle
karşılaşmamız artık an meselesi. Ne zaman, nasıl,
hangi şartlarda olacağını, gününü ve saatini
bilemediğimiz ama sonuçlarından çok ciddi etkilendiğimiz bir
doğa olayından bahsediyoruz.
Şunu söylemeliyiz ki
biz, bugün burada, Grup Başkan Vekilimiz Lütfü Türkkan Beyin de ifade
ettiği gibi, acılar üzerinden bir siyaset yapmayacağız.
Sizi eleştirmek yerine, bu konuyla ilgili düşündüğümüz çözüm önerilerini
sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Birincisi, mevcut durum yani
şu an yapılması lazım gelenler: Mümkün olduğunca, bu
deprem bölgeleriyle ilgili deprem master planları bir an önce
hazırlanmalı; bu kapsamda, yıkılması lazım gelen
binalar tespit edilmeli; aynı şekilde, toplanılacak merkezler
tespit edilmeli; depreme dayanıklılık açısından
güçlendirilmesi lazım gelecek binalar da ayrıca yetkililer
tarafından bir bir ele alınmalıdır; şu aşamada
yapılacak en önemli hadiselerden biri bu. Tabii, bu tespit edilen binalarla
ilgili, güçlendirmeyle ilgili devletin de uzun vadeli krediler vermesi
lazım. Yıkılması lazım gelen binalarla ilgili de yine
özellikle kentsel dönüşüm projeleri behemehâl, bir an önce harekete
geçilerek
Binaları yıkılacak insanlara yeni konutları, depreme
dayanıklı konutları uzun vadeli kredilerle
yapılmalıdır.
Hemen tespit edilmesi
açısından söyleyeyim, imar barışı kapsamında 24
milyar civarında para topladınız. Bu barış
kapsamında tespit edilen binalar depreme dayanıklı mı
değil mi, bununla ilgili bir çalışmanız yok. Buradan
söylüyoruz, bunu da bir an önce yapın. Eğer bu imar
barışından istifade edilen binaların depreme
dayanıklılığı söz konusu değilse bunları bir
an önce yıkın ve bunların paralarını iade edin.
Bunun yanı sıra,
depremde bir şeyi daha gördük ki trafik ciddi bir problem yani olay yerine
ulaşmada bile çok ciddi problemler yaşandı. Bununla ilgili de
halkın bilinçlendirilmesi lazım.
Eğitim konusu zaten
başlı başına
Bugün -okullarımız da dâhil- deprem
konusunda, deprem esnasında alınacak tedbirlerle ilgili bilgilendirme
muhakkak yapılmalıdır. Bunlar mevcut, şu an, yarın,
mümkünse dün yapılması lazım gelen hadiseler.
İkincisi, gelecekte
yapılmasıyla ilgili olan görüşlerimizi sizlerle paylaşmak
istiyoruz. Önce bir fay kanunu çıkarılmalı. Ne demek istiyoruz?
Diyoruz ki: Ülkemizin üzerindeki fay hatları tespit edilmeli, nerelerden
geçiyorsa buralarla ilgili imar planları tekrar gözden geçirilmeli.
Gelişmiş ülkelerde bu iş nasıl yapılır? Ben
sırayla, size, tane tane izah etmeye çalışayım. Önce,
şehir planlamaları yani 1/25.000 ölçekli planlar Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılır. Bu
planda da nerelerin yerleşim alanı, nerelerin sanayi alanı,
nerelerin mera vasfında olduğu tespit edilir. Bu tespitler yani plan
üzerinde işaretlemeler yapılırken de buna dikkat edilir, fay
hatlarının üzerine gelmemesine, şu an aktif olan fayın
üzerine gelmemesine özellikle dikkat edilir. Ondan sonra jeofizik mühendisleri
devreye girer, jeologlar devreye girer; özellikle yapılacak
yapılaşmayla veyahut da sanayi tesisleriyle ilgili -sanayi tesisleri,
kamu tesisleri de her zaman depreme muhatap olan binalardır- bunlarla
ilgili zemin etütleri yapılır. Yani bu zemin etütleri derken bazen
böyle hızlıca geçiliyor ama öyle değil, 10 metre öbür tarafta
zemin farklı bir özellik gösterir, 100 metre öbür tarafta farklı bir
özellik gösterebilir. Bugün medyada da hepinizin gördüğü gibi, bostan
tarlalarına dikilen binalar gibi... Dolayısıyla, bu zemin
etütlerine göre binalar dizayn edilmeli. Ne anlatmaya
çalışıyoruz? Zemin etüdü demek, o zeminin taşıma
gücünden bahsediyoruz. 10 kat mı taşır, 5 kat mı
taşır? Sanayi alanına uygun mudur? Bu tespitler
yapılmalı. Bunlar da, bütün belediyelerde, bu binalara ruhsat veren
kurumların elinde olmalı.
Peki, devamında ne
olmalı? Devamında, bunları yapacak firmaların bu işte
yeterli olması lazım. Bugün, Türkiyede 345 bin müteahhit var,
Almanyada 3.500 müteahhit var yani yeterliliği olmayan kimse bu
işleri yapmamalı. Bireysel yapıyorsa bir birikimi, deneyimi
olması lazım. Eğer kurumsal yapmaya çalışıyorsa
bu işleri, o zaman, o kurumda, bu işleri yapacak teknik
elemanları kendi bünyesinde muhafaza etmesi lazım. Devamında,
bununla ilgili seçilecek malzemeler
Her bir deprem uzmanının elinde
bir avuç beton parçası, sizler de görüyorsunuz Etriye şuradan
geçiyor, demir buradan geçiyor
Şöyle söyleyeyim: Betonun
bileşenleri var:
Birincisi: Çelik
standardı net olmalı.
İkincisi:
Kullanılacak çimento yerlere göre farklılık gösterir; tuzlu
zeminde farklı çimento kullanırsınız, farklı zeminlerde
farklı çimentolar kullanılır. Bunun zeminlere göre olması
ve bunun tespit edilmesi lazım.
Üçüncüsü: Burada
kullanılan agrega, taşın taşıma gücü. Yani
sıradan taşla beton yapamazsınız, o taşın da
seçilmesi lazım.
Dördüncüsü: Bugün betonlarda
çok ciddi katkılar kullanılıyor, bu katkıların da
kullanılan suya, betona göre farklı çalışma özellikleri
var; bu seçilmeli.
Beşinci bileşeni,
su. Bugün betonda kullanılan suyun içme suyu kalitesinde su olması
lazım.
Bakın, bunlardan bir
tanesi eksik olursa o uzmanların elinde gördüğünüz betonlardan hiçbir
farkı kalmaz. Yani un, yağ, şekerle helva yapacaksanız bir
tanesi olmazsa helva olmaz. Bu bileşenlerden de bir tanesi olmazsa burada
beton olmaz.
Devam ediyoruz; yine
aynı şekilde, hadi betonu da yaptık, bunu kontrol edecek
elemanların olması lazım. Bugün yapı denetim firmaları
var; bakın, işlevsel olarak güzel ama hepsi formalite. Bugün
inşaatta sadece ve sadece betonun dozunu kontrol eden elemanlar var, o da
gitmiyor, diyor ki: Beton dökülürken haber verin, biz de bakalım
mukavemeti tutuyor mu, tutmuyor mu diye. Tutmuyorsa bile -nasıl bugün
Covid testlerinde yurt dışına çıkmak için negatif sonuç
alıyorlarsa- müteahhitler ya da bu işi yapanlar... Hepsi için söylemiyorum,
bakın, bir şeyi söylerken dünyada önemli bir yer edinmiş
inşaat firmalarımızın da toplumun önünde sanki hepsi
dolandırıcıymış, sahtekârmış gibi
gösterilmesine benim teknik eleman olarak, o iş dünyasından gelen
birisi olarak gönlüm razı olmaz. Bugün dünyanın en iyi
inşaatlarını yapıyoruz. Her toplumun içerisinde, her grubun
içerisinde bu işi suistimal edenler vardır; sözüm, bu suistimal
edenlerle ilgili.
Bu yapı denetim
şirketleri tekrar gözden geçirilmelidir. Demir yerinde mi? Biz
donatının bizim istediğimiz yerde olmasını istiyoruz,
yoksa -bu inşaata 100 ton demir gidiyor- kalıbın içerisine
demiri doldurmayla istediğiniz sonucu elde edemezsiniz. Bizim
istediğimiz yerde var mı, yok mu bunu denetim şirketleri takip
edecekler ve bunun sorumluluğunu taşıyacaklar.
Aynı şekilde,
iş güvenliği firmaları var; onlar da formalite yani onlara da
bugün bedelleri ödeniyor ama istenilen hizmetler alınamıyor.
Devamında, halkın
bilinçlendirilmesi lazım. Sadece deprem günleri hatırlamakla bizim
bir sonuç elde etmemiz mümkün değil. Sonuçlar üzerinden değil, daha
işin temeline inerek bu işlere bir çözüm üretmemiz lazım gelir
diye düşünüyorum.
Aynı şekilde,
inşallah, bu Komisyon da -oy birliğiyle Meclisin nadiren bir araya
geldiği önemli konulardan biri - toplanır, bu söylediğimiz
kapsamda, çerçevede bir rapor hazırlar. Ümit ediyoruz ki bundan sonra bu
problemleri yaşamayız.
Zaman zaman izliyoruz,
işte, 1999 yılında olan depremle İzmirde yıkılan
9 tane binayı mukayese ediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
tamamlayın.
BEDRİ YAŞAR
(Devamla) Toparlıyorum Başkanım.
Hani derler ya Elmayla
armudu mukayese etme. diye; bu, elmayla armudun mukayesesi bile değil.
Hiç olmazsa 1999 yılında bu işlerle ilgili bir standart geldi.
Sizlerin de izlediği gibi, görüyorsunuz, yıkılan binalar daha
çok 1999 yılından önce yapılan binalar. Hiç olmazsa 1999
yılından sonra yapılan binalardaki bir nebze de olsa demir
standardı, beton standardı -yapı denetim şirketleri tam
işlevlerini yapmasalar bile- bu işe bir kimlik kazandırdı.
O gün atılan adımları da bugün burada görmezlikten gelmeyelim.
Benim de şahsen, o gün, o Parlamentoda görev yapan bir kardeşiniz
olarak müşahede ettiğim bir sürü olay var. Yani bırakalım
birbiriyle mukayese etmeyi, bundan sonra ne yapabiliriz diye düşünüyoruz.
Bunlarla ilgili çözüm önerilerini sizlere sunduk. İnşallah
Komisyonumuz bunları dikkate alır diyorum.
Bu araştırma
önergesini desteklediğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN İYİ
PARTİ Grubu adına ikinci söz talebi Sayın Lütfü Türkkanın.
Buyurun Sayın Türkkan.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz evvel yine bahsettim, bu cuma günkü deprem gerçekten
yüreğimizi yaktı. Biraz evvel, buraya gelirken Ayda bebeği
gördüm, Ayda bebeğin hayata tutunması, o kadar saat sonra oradan
canlı çıkması bizi çok sevindirdi ama bir gerçek daha var Ayda
bebek artık annesiz büyüyecek yani bu, gerçekten yüreğimizi
acıtıyor. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allahtan rahmet diliyorum tekrar, milletimizin başı sağ olsun.
Yaşadığımız
her depremin ardından hep aynı soru gündeme geliyor, burada daha önce
verilen bütün araştırma önergelerinde o soru soruldu: Toplanan deprem
vergilerine ne oldu? Bu paralar nerede? Hep soruyoruz: Nerede bu paralar? Son
İzmir depremi de 1999 yılından beri yani tam yirmi bir
yıldır ödediğimiz bu deprem vergilerini yine aklımıza
getirdi. 1999da geçici olarak alınmaya başlamıştı bu
deprem vergisi, 2002 yılında kalıcı hâle getirildi.
Aslında depremle beraber toplum hafızası bu deprem vergilerini
de unutmadı ve hâlâ aynı soruyu sormaya devam ediyor toplum; bu
paraların akıbetini bilen de yok. Yirmi bir yıldır cep
telefonu, internet bankacılık işlemleri, Spor Toto, Millî
Piyango, uçak biletleri, gümrük, pasaport işlemleri gibi birçok konuda
deprem vergisi ödüyoruz. Bu paralarla binaların güçlendirilmesi ve tüm
Türkiye'de deprem güvenliğinin sağlanması gerekiyordu. Dönemin Maliye
Bakanı Mehmet Şimşek yaptığı açıklamada
deprem vergilerinin sağlık, eğitim ve duble yollar için
harcandığını açıklamıştı. Merhum Kemal
Unakıtanın da Bu vergiler zaten deprem nedeniyle
getirilmemişti, öyle olsaydı depremzedeye verilirdi. sözleri basında
yer almıştı, hâlâ duruyor. Bu Mecliste hâlâ görev yapan Naci
Bostancı da Deprem vergileri adı altında bunlar toplanacak ve
depreme gönderilecek gibi bir düzenleme söz konusu değil. ifadelerini
kullanmıştı yani İsmi deprem vergisi ama biz oraya
harcamıyoruz, harcamayacağız. dedi.
Cumhurbaşkanlığı
İletişim Başkanlığı şubat ayı
başında on yedi yılda toplanan deprem vergileri
tutarının 147,2 milyar lira olduğunu açıkladı. 150
milyar liraya yakın deprem vergisi topladılar. Deprem vergilerini ne
yaptınız? diye sorduğumuzda Okul yaptık, yol
yaptık. diyorlar. İyi de okul yapmak, yol yapmak için
topladığınız o 2 trilyon doları ne yaptınız,
o nerede? Onu sorunca da Sizin aklınız o işlere ermez.
diyorlar. Doğru, bizim o işlere aklımız ermez. Vallahi
doğru, bizim o işlere aklımız ermiyor, o yüzden izah
etmekte de zorluk çekiyorsunuz.
Bakın, toplanan para 37
milyar dolar tutmuş, 37 milyar dolar. Bu 37 milyar doları tarif etmek
için size bir şey söyleyeyim mi? 3 milyar dolar bize kredi verilecek.
diye Uygur Türklerini görmemezlikten geliyorsunuz. Hani Çinden
beklediğiniz o para var ya, onun 12 katı. Uygur Türkleri konusunda
sessiz, sağır, dilsiz kalıyorsunuz ya, onun tam 12 katı
kadar para toplanmış burada. Bu parayla 100 metrekare olan 1 milyon
850 bin tane ev yapılabilirmiş, 1 milyon 850 bin tane ev; 7,7 milyon
nüfuslu yani İstanbulun yarısı kadar yeni bir kent
yapılabiliyor.
Değerli arkadaşlar,
depremler yeni vergiler konularak önlenemiyor. Asıl mesele deprem
nedeniyle toplanan vergilerin nereye harcandığı da değil,
asıl mesele hem Hükûmet hem de toplum olarak risk algımızın
ne kadar yüksek olduğu. Türkiye bir deprem ülkesi, bu gerçek görmezlikten
gelinemez. Her yeni deprem, haklı olarak, deprem vergisinden sağlanan
kaynağın nereye harcandığının toplum
tarafından sorgulanmasına sebep oluyor. Zaten özellikle dolaylı
vergilerin oldukça yüksek olduğu bir ülkeden bahsediyorsak bu çok daha
önem arz ediyor.
Deprem aslında bir
güvenlik sorunu. Bu ülkede güvenliğin sağlanması ise Anayasa
gereği devletin en temel görevlerinden birisi. Devlet ile vatandaş
arasında dayanağını başta Anayasadan olmak üzere
çeşitli kanunlardan alan sosyal bir sözleşme var ve bu sözleşme,
her iki tarafa da hem haklar hem de sorumluluklar getiriyor.
Vatandaşların da en temel haklarından biri, ödedikleri
vergilerin karşılığında depreme karşı
alınacak önlemleri de içeren güvenlik hizmetlerini talep etmek ve vergi
gelirlerinin nereye harcandığını sorgulamak olmalı.
Her yeni bir deprem insan
hayatını tehlikeye atmakla kalmıyor, ekonomiyi de olumsuz
etkiliyor. Depreme karşı önlem almanın maliyeti almamanın
maliyetinden çok daha fazla, hele de yerine konulamayacak insan hayatına
bedel biçmek olanaksızken.
Buraya gelirken Ali
Ağaoğlunun bir açıklaması vardı, itirafı
vardı, diyor ki: Biz deniz kumu kullandık arkadaşlar, deniz
kumu yani insanları öldürmeye hazır kum kullandık. Ben Kocaeli
Milletvekiliyim, Dilovasında hemen önümde Çolakoğlu diye bir
fabrika var, inşaat demiri çekiyor. Nereden çekiyor? Hurda demirden
çekiyor yani hurda demir çekerken hem orayı zehirliyor, kanser ovası
oldu Dilovası bu yüzden, hem de o hurda demirden çekilen demirin
akıbeti bu. Burada bugün bahsedilen ölü sayısı artacak diye
biliyoruz, öyle tahmin ediyoruz, umudumuz artmaması yolunda ama maalesef
böyle bir gerçekle karşı karşıyayız. Hiç kimse gidip
Çolakoğlu Metalürjiye Ya, sen bu hurdadan çektiğin demiri nereye
satıyorsun? diye sordu mu? Bu, inşaatlarda
kullanıldığı zaman bu insanlar ölüyor. diye hesap sordu
mu? Yok. Aksine madalya veriyorsunuz, sertifikalar veriyorsunuz, İyi ki
öldürüyorsunuz. der gibi yapıyorsunuz. Bu acı gerçeklere de
dikkatinizi çekmek istiyorum.
Tüm dünyada gerçekleşen
depremler ile Türkiyedeki depremlerin ardından oluşan zararlar
kıyaslandığında durumun vahameti daha net ortaya
çıkıyor. Depremle birlikte büyük kentlerdeki çarpık
yapılaşma, dikey mimari ve Türkiyedeki yapı stoku nitelikli
ölümleri artırıyor. Bakın, 2020 yılından şu ana
kadar tüm dünyada büyüklüğü 6,5tan büyük olan 22 deprem
yaşanmış, tam 22 tane. Bu depremlerde en çok can kaybı
nerede? Tahmin etmek çok zor değil, Türkiyede. Bu depremlerin
tamamında sadece 13 kişi hayatını kaybederken bu 13
kişiden 10u 23 Haziranda Meksikada meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki
depremde, 17 Temmuzda Papua Yeni Ginede 1 kişi ölmüş ve yine Papua
Yeni Ginede 7 büyüklüğündeki bir depremde daha... 18 Ağustosta
Filipinlerde 6,6 büyüklüğünde bir deprem oluyor, orada da 2 kişi
hayatını kaybetmiş. Tıpkı İzmir ve
Elâzığdaki depremler gibi 6,5 ila 6,9 büyüklüğü arasındaki
depremlere bakıldığı zaman, Türkiye dışında
7 farklı ülkede 12 depremin yaşandığı görülüyor.
Japonya, Şili, Endonezya, Yunanistan, Solomon Adaları ve Amerikada
gerçekleşen aynı büyüklükte yani 6,5 ila 6,9 büyüklüğü
arasındaki depremlerde hayatını kaybeden hiç kimse olmamış.
Yani can alan deprem değil, can alan iktidarın rantçı düzeninden
başka bir şey değil.
Kaynaklar Kanal İstanbul
gibi rant projeleri yerine depreme hazırlık için sarf edilmeli, bu
hayal projeleri bırakın, depreme hazırlıklı konutlar
yapın. Yeni yapılan binalar ciddi şekilde denetlenmeli, eski
binalar için teknik çalışmalar yapılmalı, riskli binalar
yıkılmalı ya da bu binalar depreme dayanıklı hâle
getirilmeli. Yani o vergileri yol yaptık, köprü yaptık, işte
Cengiz İnşaata, öbürüne, Kalyon İnşaata paraları
kaptırdık yerine, bu dediğimiz işleri yapsanız bu
kayıplarla şu anda karşılaşmazdık.
Bir şey daha
söyleyeceğim, Almanyada İmar Yasası 1945ten bu yana sadece 2
defa değişmiş. Türkiyede kaç defa biliyor musunuz? 164 defa,
son on bir yılda, 164 maddede değişiklik yapmışız
İmar Kanununda. İşte, müteahhitlik bizde dünyanın en kolay
işi. Kaç müteahhit var Türkiyede biliyor musunuz? Şok
olacaksınız, 453.947 müteahhidimiz var. O bizi kıskanan Almanya
var ya, bizi kıskanan Almanyada 3.550 müteahhit var. Ne beceriksiz
Almanlar ya! Bizim yüzde 1imiz kadar bile müteahhidi yok! Üstelik,
Türkiyedeki 453 bin müteahhidin 145 bini geçici belgeyle iş yapıyor.
Biraz evvel arkadaşlar
izah etti, 2003 yılından bu yana depremle ilgili 58
araştırma önergesi iktidarın oylarıyla reddedilmiş, 58
araştırma önergesi. Eğer bu araştırma önergeleri
şimdiye kadar ciddiye alınsaydı, o
topladığınız deprem paralarını gerçekten depremin
önlenmesi konusunda yapılan çalışmalara aktarsaydınız
şu anda Ayda bebek annesiz büyümeyecekti, Ayda bebeğin annesi hayatta
olacaktı, gerçekten öyle. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar). Yüreğiniz acımıyor
mu ya? Bir bebeğin kurtulması ne kadar mutlu etti ama onun annesiz
büyüyeceğini düşünmek gerçekten kahrediyor, çok üzücü.
Biz, daha önce söylediğimiz
gibi, tekrar bugün, böyle bir araştırma komisyonu kuralım
demiştik, iktidar, bunca kayıptan sonra Evet, artık
kuralım. dedi. Umuyorum, kurulan bu komisyon gerçekten Türkiyede bu
acıların bir daha yaşanmaması için gerekli
çalışmaları yapar. Bu konuda kurulacak olan bu komisyona, bu
araştırma önergesine destek verdiğimizi ifade ediyorum.
Yüce Parlamentoyu
saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sayın Hasan Kalyoncu.
Buyurun Sayın Kalyoncu.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HASAN
KALYONCU (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İzmirde yaşanan deprem sonrasında Meclis araştırma
komisyonu kurulması hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
30 Ekim Cuma günü, merkez
üssü Ege Denizi, Seferihisar ilçesi açıkları olmak üzere 6,6
büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Bu depremde biz de
İzmirdeydik, bizzat depremi yaşadık. Yaşanan depremde 109
vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 1.026
vatandaşımız yaralanmıştır. Hayatını
kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılara da
acil şifalar diliyorum. İnanıyorum ki Türk devletinin gücü ve
Türk milletinin birlik duygusuyla İzmirimizde depremin izleri kısa
sürede silinecek, yaraları kısa sürede sarılacaktır.
AFAD tarafından
paylaşılan bilgilere göre, arama ve kurtarma çalışması
yürütülen 17 binadan 12sinde çalışmalar tamamlanmış, 5
binada çalışmalar devam etmektedir. 106 vatandaşımız
enkaz altından kurtarılmıştır. 730 az hasarlı,
119 orta hasarlı ve 124 ağır hasarlı bina tespit
edilmiştir. Tüm illerden ve bakanlıklarımızdan, AFAD, JAK,
UMKE, STKler ve belediyelerden toplamda 7.985 personel, 21 kurtarma
köpeği ile 1.073 araç bu kurtarma çalışmalarına
katılmıştır. Kurtarma ekiplerindeki
kahramanlarımıza buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.
Erzincan depreminde 187nci
saatte Nurcan hemşire kurtarılmıştı,
umutlarımız devam etmektedir.
Türkiyenin yakın
tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biri 17 Ağustos 1999
tarihli Gölcük depremidir. Bu depremde 17.480 kişi hayatını
kaybetmiş, 23.781 kişi yaralanmış, 133.683 bina
çökmüş, yaklaşık 600 bin kişi evsiz kalmıştır.
Bu tarih depremler açısından Türkiyede dönüm noktasıdır. Bu
depremden sonra deprem bölgesinde yapılacak binalar hakkında
hazırlanan yönetmelik 2007 yılında yürürlüğe girmiştir
fakat ne yazıktır ki İzmirde yıkılan binalar bu
yönetmelik öncesidir. Tabii ki 1999 yılından sonra yapılan her
binaya da dayanıklı diyemeyiz.
99da olduğu gibi
İzmirde de devletimiz bütün önlemleri almış ve süreci
başarıyla yönetmiştir. Geçtiğimiz şubat ayında,
Genel Kurulda, yaşanacak doğal afetlere karşı alınması
gereken önlemleri İzmir özelinde sizlerle
paylaşmıştım. Felaketin kapıda olduğunu, bu fay
hatları ve etki alanları üzerindeki yapılaşmanın bir
an önce tespit edilip uygun olmayan alanların boşaltılması
ve kaçak yapılaşmaya izin verilmemesi gerektiğini ifade etmiştim.
Ayrıca, depremde yıkılan binaların müteahhitlerine ceza
uygulaması yapılırken hatalı imar planı yapan ve izin
veren belediyelerin de bu ceza kapsamına alınması
gerektiğini de ifade etmiştim. Maalesef, bugün,
yaşadığımız depremden sonra uzmanlar
Narlıderenin belli bölgelerinin, Alsancak ve Konakın
kıyıyla bağlantılı olan kesimlerinin ve Bayraklı,
Karşıyaka, Çiğli ilçelerinin riskli bölgeler olduğunu, en
çok riskli olarak görülen alanların ise Karşıyaka, Çiğli ve
Menemen hattını kapsayan bölge olduğunu açıklamıştır.
Buradaki fay hattı 1600lerde büyük bir deprem üretmiş ve
binaların yüzde 70i hasar görmüştür.
İzmir tektonik bir kent
olup deprem üreten faylara sahiptir. Deprem üretecek olan bu faylar
yerleşim yerlerinden geçmektedir. Bilimsel çalışmalara göre
İzmirde deprem üretme potansiyeline sahip 13 tane aktif fay hattı
bulunmaktadır. Bu fayların önemli bir kısmı kentin
içerisinden geçmekte ve olası büyük depremlerde yıkıcı
etkisi büyük olabileceği ifade edilmektedir.
1999 yılından önce
yapılan binalar kent içerisinde ciddi bir risk taşımakta, 99dan
sonra Deprem Yönetmeliği çerçevesinde yapılan binalar daha güvenli
durumdadır.
Kentin ana ulaşım
yolları, kentin su, kanalizasyon hatları, doğal gaz
hatları, büyük trafo merkezleri kontrol edilmelidir. Olası büyük bir
deprem anında kentte bir karmaşa yaratmadan, güvenli
ulaşımın, güvenli suyun, güvenli ısınmanın
sağlanacağı altyapı yatırımlarının
elden geçirilmesi gerekmektedir.
Türkiyede bina
yapılırken etkin bir kamu denetimi sağlanamamaktadır.
Avrupadaki örnekleri gibi -Türkiyede yapı denetiminin
dışında tutulan- jeoloji mühendislerinin yapı denetim
sürecinde etkin rol alması gerekmektedir.
Bir deprem sonrası
oluşan can kaybı ve hasarın büyüklüğü, depremin
büyüklüğüne, depremin yerleşim alanlarına
uzaklığına, zemine, yapı kalitesine, ulusal gelir düzeyine,
hızlı nüfus ve göçe bağlı kontrolsüz büyümeye, eğitim
eksikliği ve toplumun deprem zararlarını azaltmaya yönelik
yapmış oldukları hazırlığa göre
farklılıklar göstermektedir.
Ayrıca, sanayi
tesisleri, petrol ve kimyevi madde üretimi ve depolaması gibi tesisler, altyapı
tesisleri ve ulaşım hatlarının yer aldığı
bölgelerin deprem açısından risk taşıyan fay hatları
üzerinde bulunması tehlikenin boyutlarını
artırmaktadır. Türkiyede depreme karşı alınması
gereken stratejilerin ve bu konuda yapılacak eylemlerin planlandığı
ulusal deprem stratejisi ve eylem planı çok güçlü tedbirler içermektedir.
Ayrıca, afet
tehlikelerine karşı riski azaltmaya yönelik AR-GE
çalışmalarına öncelik verilmeli ve deprem mühendisliği
laboratuvarlarının ülke genelinde yaygın kullanımı
koordine edilmelidir. Olası deprem zararlarının
azaltılmasının sağlanmasının en etkin yolu
halkın eğitim ve öğretimiyle mümkün olacaktır.
Ayrıca, tüm il
merkezlerinde uzman afet yöneticileri aracılığıyla afet
yönetimiyle ilgili planların hazırlanması ve geliştirilmesi,
bu alanda görev ve sorumluluk verilen kişilere eğitim ve tatbikatlar
yaptırılması gerekmektedir.
Alarm ve erken uyarı
sistemleri kurulmalı ve geliştirilmeli, deprem sırasında
elektrik ve doğal gaz yangınlarına karşı otomatik
kesme sistemleri kurulmalıdır.
Yapı denetiminde
denetleyen ve denetlenen arasında kurulan bağın önüne geçilmesi
ve sertifikasız kişilerin inşaatlarda
çalışmasının önlenmesine yönelik adımlar
atılmalıdır.
Depreme dayanıklı
binaların tasarım, malzeme ve standartlarını içeren
çalışmalar desteklenmelidir. Su ve nemin yapıya zararlı
etkilerinden korunması amacıyla su yalıtımı nitelikli
hâle getirilerek yapı malzemelerinin ömrü uzatılmalıdır.
Yeni kanunlar önerilmeden
önce mevcut kanunların daha etkin uygulanmasındaki eksiklikler dikkatle
incelenmelidir.
Mevcut yapılarda deprem
tehlikesinin ve risklerinin belirlenmesi, afet senaryolarına göre hasar
görebilirlik çalışmalarının yapılması
gerekmektedir.
Kurum, kuruluş ve sivil
toplum örgütleri arasında bir iş birliği oluşturulmalı
ve kamu tek bir merkezden bilgilendirmelidir.
1996 yılında
hazırlanan ve aradan geçen yirmi yıllık sürede henüz revize
edilmeyen Türkiye deprem bölgeleri haritalarının ivedilikle
yenilenmesi gerekmektedir.
Küresel ölçekte dirençli kent
olma yolunda ilerleyen birçok kentsel alan vardır fakat bu
çalışmalar gelecekte oluşacak felaketlere cevap verecek
yeterlilikte değildir. Dirençlilik düşüncesinin kentsel afet riskini
azaltmayla bütünleşmesi, iklim değişikliği gibi olgularla
daha uyumlu orta ve uzun vadeli bir yaklaşım benimseyen dirençli
şehir planlama anlayışını beraber düşünmesi
gerekmektedir. Riski ortadan kaldırmak yerine riske maruz kalmaktan
kaçınmak ve riske karşı dayanıklılığı
artırmak üzerine stratejiler geliştirilmelidir.
Görüldüğü üzere artan
fırtınalara karşı şehirlerde çatı ve benzeri
alanların planlanmasının yapılması, sellerin kentlere
etkilerinin belirlenmesi gerekmektedir. Deprem felaketleri ve diğer
felaketlere karşı da dirençli şehirler oluşturmak
gerekmektedir.
Deprem sadece felaketten biri
olup İzmir depreminden sonra
karşılaştığımız tsunami olayı da
hortumlar da gündeme alınmalı ve önlemler paketleri
oluşturulmalıdır.
Sayın Genel
Başkanımızın grup toplantısında da ifade
ettiği gibi özetle riskli binalarda oturmak tercih edilmemeli, zemin etütleri
yapılmalı, betondan, demirden, harçtan çalan insanlık
müsveddelerine zamanında tepki gösterilmeli, kolon keserek alan
genişleten basit ve ölümcül kurnazlıklara izin verilmemeli ve
depremlerin faturasını suçsuz ve mazlum insanlar ödememelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
HASAN KALYONCU (Devamla)
Belediyeler imara alan açarken mutlak surette zemin etütlerini tam olarak
yapmalıdır. İzmirde olduğu gibi tarım
alanlarında alüvyal zeminlerde yapılaşmaya izin verilmemelidir.
Dere yatakları, deltalar ve biriktirme alanlarında
şehirleşmeye kesinlikle müsaade edilmemelidir. Şehirlerde imara
açılan alanlar deprem master planları yapıldıktan sonra bu
plana tamamen uygun bir şekilde olmalıdır. Fay hatları
üzerinde yer alan mevcut yerleşim alanları acil olarak kentsel
dönüşüme alınarak bir an önce taşınmalı,
düzenlenmelidir. İllerde deprem master planları vakit kaybetmeden
tamamlanmalıdır. İzmirde deprem master planının
Marmara depremi sonrasında hazırlandığını fakat
hayata geçirilmediğini bugün tekrar üzülerek söylüyorum.
Grubumuz bu
araştırma önergesini, komisyon kurulması önergesini
desteklemektedir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sayın Tamer Osmanağaoğlu.
Buyurun Sayın
Osmanağaoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA TAMER
OSMANAĞAOĞLU (İzmir) Sayın Başkanım, güzel
şehrimiz İzmirimizde yaşanan deprem felaketi sebebiyle, AK
PARTİ grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve yüce Türk milletini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
30 Ekim 2020 tarihinde saat 14.51de İzmirimizde meydana gelen 6,6
şiddetindeki depremle yüreğimize ateş düştü, kalplerimize
hüzün doldu. Yaşanan afette şu ana kadar 109
vatandaşımız hayatını kaybederken, 883ü taburcu olan
1.026 vatandaşımız da yaralanmıştı. 6,6
şiddetindeki depremin ardından 1.500ün üzerinde artçı depremin
yaşandığı İzmirimizde kahraman kurtarma ekiplerimiz
yıkılan binaların enkazında kalan
vatandaşlarımızı kurtarmak için şu an dahi canla
başla mücadele etmektedir. Tüm bakanlarımız İzmirdedir,
Çevre ve Şehircilik Bakanımız İzmirde; hepsi tüm
çalışmaları yakinen takip ediyor, bir hafta içerisinde de
hasarlı yapıların tespitini tamamlayacaklarının sözünü
ediyorlar.
Bu vesileyle, yaşanan
afetin ardından ortaya konulan birlik ve dayanışma ruhu, temin
edilen müthiş koordinasyon ve başarılı kurtarma
çalışmalarından dolayı aziz milletimize, sivil toplum
kuruluşlarımıza ve devletimizin kurum ve yetkililerine bir
İzmir Milletvekili olarak teşekkürlerimi sunuyorum.
Hâlihazırda arama
kurtarma operasyonlarının devam ettiği 5 binayla birlikte,
yıkılan ve ağır hasar alan 18 binadan kahraman kurtarma
ekiplerimizin kurtardığı her bir vatandaşımız
yüreğimizin yangınını bir nebze olsun söndürmüş, atan
her kalbe ulaşmanın verdiği heyecan kalbimizi esir alan matem
havasını bir nebze olsun dağıtmıştır.
Şöyle ki sarsıntıdan yirmi üç saat sonra annesi ve ikiz
kardeşi Elzem ile kurtulan Ezelle umutlarımız tazelenmiş,
elli sekiz saat sonra enkaz altından çıkarılan 14
yaşındaki İdille umutlarımız bir kez daha
yeşermiştir. Depremden altmış beş saat sonra enkazdan
çıkartılan 3 yaşındaki minik Elifimizle mutluluk
gözyaşlarımız hep birlikte akmıştır. Doksan bir
saat sonra aramıza dönen Ayda hepimizi sevince boğmuştur.
Aramıza dönen her can yaşadığımız facia ne kadar
ağır olursa olsun sevinci de beraberinde getirmiştir.
Değerli milletvekilleri,
yaşanan afetle birlikte devletimizin yetkili kurum ve
organlarının ortaya koyduğu dirlik tüm dünyaya örnek olmuş,
milletimizin meydana getirdiği birlik ve dayanışma ruhu tüm
insanlığa emsal olmuştur. Depremin hemen ardından UMKE ve
112 acil yardım olmak üzere 234 araç, 835 personel
görevlendirilmiştir. Teknik destek ve ikmal faaliyetleri kapsamında
toplam 279 adet iş makinesi ve 317 personel çalışmalara
katkı sağlamak üzere bölgeye gönderilmiştir. Manisa
Büyükşehir, Silivri Belediyesi ve Aliağa Belediyelerimiz de arama
kurtarma çalışmalarına ekipleriyle birlikte ilk andan itibaren
katılmış, 41 il Birlik Afet Müdürlüklerinden 590 personel ve
2.079 arama kurtarma personeli bölgede görevlendirilmiştir. Çevre ve
Şehircilik Bakanlığından 1/11/2020 tarihi itibarıyla
450 ekiple toplamda 910 personel deprem alanına intikal etmiştir.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız
koordinasyonunda Ayni Bağış Depo Yönetimi ve
Dağıtım Hizmet Grubundan toplamda 334 personel seferber
edilmiş, Tarım ve Orman Bakanlığından 256 personel,
Emniyet ve Jandarma personelinden oluşan 843 kolluk kuvveti olmak üzere
toplam 6.478 personel görevlendirilmiştir. Ayrıca Millî Savunma
Bakanlığımız teçhizatıyla arama kurtarma
çalışmalarında yer almış, Ege Ordu
Komutanlığı çalışmalarda hazır bulunmuştur.
Diğer yandan, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığımızın çalışmaları, depremden
itibaren hızla çalışmalara dâhil olması da takdirliktir.
Öte yandan, hasar tespit
çalışmaları saha denetim ve ofis ekiplerinden oluşan 942
kişiyle devam etmektedir. İnceleme yapılan bölgelerden
Bayraklı bölgesinde 24 mahalle, 37.023 yapı, 149.377
bağımsız bölüm ve 312.264 nüfus bulunmaktadır. Hasar tespit
incelemelerinin devam ettiği diğer bir ilçemiz Bornovada 45 mahalle,
63.031 yapı, 225.600 bağımsız bölüm ve 450.992 nüfus
bulunmaktadır. Seferihisar ilçemizde ise 21 mahalle, 34.478 yapı,
55.978 bağımsız bölüm ve 44.526 nüfus bulunmaktadır.
Sahadaki teknik çalışmalarda 2 adet lazer tarayıcı, 4 adet
total station cihazı, 2 adet drone, 2 adet mobil laboratuvar
aracı ve 4 adet hasar tespit koordinasyon aracı
kullanılmaktadır. Bunlara ilave olarak Bayraklı ilçesinde 24,
Bornova ilçesinde 45 ve Seferihisar ilçesinde 21 muhtarla görüşülmüş
olup istişareli olarak iş birliği içerisinde çalışmalar
yürütülmektedir. Depremzede vatandaşlarımıza Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı tarafından 6 milyon; Aile,
Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından
5 milyon, Afet Başkanlığı tarafından 13 milyon TL
olmak üzere toplam 24 milyon TL nakdî yardım tahsis edilmiştir.
Vatandaşlarımızın kullanımına 3.545 çadır,
13.280 yatak, 24.380 battaniye, 57 genel maksatlı çadır, 2.660 mutfak
seti, 5.500 uyku seti derhâl sunulmuştur. Depremin ardından gelen ilk
üç günde 218 personel ve 40 araçla sürdürülen çalışmalarla 220.500
öğün sıcak yemek hizmeti verilmiştir. Karşıyaka,
Konak, Bornova, Seferihisar, Bayraklı, Buca ilçelerimizde
muhtarlarımızdan gelen talepler değerlendirilip gereğini
yapan koordinasyon merkezlerinin kurulmasıysa krizin en az hasarla
atlatılması açısından verimli olmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
devletimizin bundan sonra da inşaat yapım süreçlerinde ve bu
süreçlerin denetiminde aynı hassasiyeti itinayla göstereceğine
inanıyorum ve yapılacak olan bütün hizmetlerden dolayı
Milliyetçi Hareket Partisi İzmir Milletvekili olarak İzmirli
hemşehrilerimin adına bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.
İnşallah İzmirde, İzmirin en büyük kentsel dönüşüm
çalışması da hızla başlayacak, İzmirli
kardeşlerimiz, devletimizin yapacağı sağlam konutlarda
sıcak yuvalarına inşallah bir yıl içerisinde
kavuşacaklardır. Evlatlarımız, anne babalarımız,
yaşlılarımız yeni yuvalarına güvenle
oturacaklardır.
Sözlerime son verirken, ilk
andan itibaren İzmirin yanında olduğunu maddi ve manevi olarak
gösteren büyük Türk milletine, dirlik içinde milletin yanında
olduğunu gösteren büyük Türk devletine bir kez daha
şükranlarımı sunuyorum.
Ayrıca, depreme
ilişkin ortak araştırma önergesiyle deprem araştırma
komisyonu kurulmasını yerinde bulduğumu ifade ediyor, komisyonun
şimdiden hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Sözlerimi, liderimiz Devlet
Bahçeli Beyin İzmirle ilgili sözleriyle bitirmek istiyorum: Güzel
İzmir, vakur İzmir, onurlu İzmir, dik duruşlu İzmir,
maviliklerinde Türkün kudretini asırlarında yüzdüren İzmir,
seni hasretinle bağrıma basıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Murat Çepni.
Buyurun Sayın Çepni.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MURAT
ÇEPNİ (İzmir) Teşekkürler Başkan.
Genel Kurul ve değerli
halkımız; evet, tam bu saatlerde İzmir Bayraklıda bir can
pazarı yaşanıyor. Çok büyük bir acı yaşandı, hâlâ
umutlarımızın doksan bir saat sonra kurtulan Ayda bebek gibi
yeşermesini bekliyoruz. Başta yaşamını yitiren 109 yurttaşımıza
başsağlığı diliyorum ve 1.027 yaralı
yurttaşımıza da acil şifalar diliyorum. Yine, yaşanan
bu can pazarı sırasında yani hâlihazırda enkazda
çalışma yürütülmeye çalışılan bu koşullarda bir
taraftan da insanlar çadırlarda yaşamlarını korku içerisinde
devam ettirmeye çalışıyorlar. Ben, bu süre içerisinde büyük bir
emekle, büyük bir özveriyle kurtarma çalışmalarını yürüten
ekiplere buradan teşekkür etmek istiyorum.
Yine, aynı zamanda
Dayanışma yaşatır. diyerek, orada deprem mağduru
yurttaşlarımızla yan yana olan insanlarımıza,
kurumlarımıza da teşekkür etmek istiyorum. Evet,
dayanışma yaşatır. Tabii gözümüz, kulağımız,
kalbimiz İzmirde, Bayraklıda, enkazda ve oradan iyi haberler
bekliyoruz. Tabii bu koşullarda konuşmak gerçekten çok zor, çok güç
çünkü bitmiş bir süreç değil, hâlen sürüyor ve iyi haberler
bekliyoruz.
Evet, tüm dünyada her
birimizin ortaklaştığı bir gerçek var, bu gerçek şu:
Deprem öldürmez, öldüren aslında halk ve doğa
sağlığını dikkate almayan politikaların ta
kendisidir yani bu siyasetin ta kendisidir. Denetimsizlik, önlemsizlik öldürür,
deprem değil. Dolayısıyla bugün belki de her zamandan çok daha
fazla meselenin siyasetini konuşmaya ihtiyacımız var. Bugün
döktüğümüz gözyaşları kuşkusuz çok ama ben en sonda
söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Bu yıkımlara sebep
olanlarla, bunu bir politika hâline getirenlerle aynı acıyı
yaşamıyoruz, aynı gözyaşını dökmüyoruz. Eğer
bugün bu meselenin çözümünü ciddiyetle ele almaz isek, bu meselenin çözümünü
etraflıca tartışmaz isek yaptığımız
hamasetin hiçbir kıymetiharbiyesinin olmadığının
altını çizmek istiyorum.
Evet, Türkiye bir deprem
ülkesi, MTA diri fay haritasına göre büyüklüğü 5,5 üzeri depreme
neden olabilecek 486 fay hattı var bu ülkede. Türkiye'nin yüz ölçümünün
yüzde 92sinin deprem bölgesinde olduğu biliniyor. Yine nüfusun yüzde
95inin de bu deprem tehlikesi altında yaşadığını
bilim insanları ortaya defaatle koydu. Büyük sanayi merkezlerinin yüzde
98i ve barajların yüzde 93ü deprem bölgelerinde bulunuyor. Yani tablo bu
kadar net ve acı.
Peki, tablo buyken gerçeklik
ne? Türkiye bir inşaat çöplüğüne dönmüş durumda. Türkiye beton
ekonomisiyle ayakta durmaya çalışan bir ülke. Peki, tablo buyken
ortada ne var iktidar açısından? Kader edebiyatı var, dua var,
inşallah, maşallah var, rant var, talan var. Ha, bir de şu var:
Depremi, kıyametin alameti olarak gören, sarayın
taşıyıcı kolonu olmuş Diyanet İşleri
Başkanı var.
1 Ocak 2019 tarihinde
yürürlüğe giren Türkiye deprem bölgesi haritasında İzmir
Bayraklı bölgesi birinci derece deprem alanı olarak belirtilmiş.
Peki, Bayraklı şimdi nasıl bir yer? Bayraklı sözüm ona İzmirin
kalkınan, inşaat şampiyonu bir ilçesi. Yapılan onca
uyarıya rağmen yani TMMOB Şehir Plancıları
Odasının uyarılarına rağmen Adalet Sarayı dahi
orada yapılmakta ısrar edildi ve belediye, Adalet Sarayı ile
benzer çok sayıda kurum orada; yeni binaları zaten söylemeye gerek
yok. Dolayısıyla ortada bir sürpriz yok, ortada beklenmeyen bir tablo
yok; bağıra bağıra Geliyorum. diyen bir deprem meselesi
var. Aslında bunun adı bir kitle katliamıdır, bunun adının
net olarak koyulması lazım, bu bir katliamdır. TMMOB İl
Koordinasyon Kurulu, bölgenin tarım alanı ve sulak alan olduğunu
belirtiyor. Yani Bayraklı ilçesi, diyelim ki, bundan yaklaşık
otuz sene öncesine kadar bamya tarlası ve zemini de son derece kaygan bir
zemin. Aynı zamanda, İzmirin çoğu zemininin de dolgu,
balçık ve alüvyondan oluştuğu biliniyor. Dolayısıyla
böyle bir coğrafya, böyle bir yer zemininin üzerine kurulan bir kent ya da
ilçenin yönetim meselesinin sonuçlarıyla karşı
karşıyayız.
Şimdi, iktidar ne
yaptı, özellikle 1999 sonrasında ne yaptı? Deprem vergisi
topladı. Toplanan deprem vergisinin miktarı 70 milyar 895 milyon TL.
Şimdi, tabii, uzunca zamandır soruyoruz: Deprem paraları nerede?
Bu deprem paralarını kim çaldı? Bu deprem paraları nereye
hortumlandı? Fakat, maalesef, hiçbir yanıt alamıyoruz.
Aldığımız yanıtlar yanıt niteliğinde
olmamakla beraber ibretlik olması açısından söylüyorum, dönemin
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek diyor ki: Vergileri duble yollara
harcadık. Yani Karadenizin o duble yolları da bunlardan bir tanesi,
hâlâ can kayıplarına sebep oluyor. Yine, dönemin Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan Milleti kandırmaya gerek yok, bunlar bütçenin
ihtiyacı için toplandı. demişti yani açıktan
söylemişti fakat en ibretliği de AKP Genel Başkanı Recep
Tayyip Erdoğan sorular karşısında şöyle söylüyor: Bu
tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok. Yani
buna zamanınız yok da neye zamanınız var? Hortumlamaya
zamanınız var. Neye zamanınız var? İşçi
sınıfının, emekçilerin tırnaklarıyla
kazandığı hakları gasbetmeye zamanınız var.
Dolayısıyla işte bu süreçte, iktidarın, AKP
iktidarının yaptığı icraatlar bunlar değerli
arkadaşlar.
Şimdi, bir de ne
yapmış AKP iktidarı? 2018 yılında İmar
Yasası çıkmış. Bakın, arkadaşlar, toplamda 10
milyon 79 bin kişi yararlanmış bundan; İzmirde ise 811.452
kişi yararlanmış. Bu, Türkiyede 22 milyon konuttan
yaklaşık 11 milyonunun kaçak ve güvencesiz olduğunu ortaya
koyuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
MURAT ÇEPNİ (Devamla)
İstanbul, imar affında 1 milyon 747 bin konutla ilk sırada,
İzmir ise 811.452 başvuruyla, nüfusa oranla Türkiye birincisi.
İzmirde her 2 konuttan 1i İmar Kanununa aykırı.
Evet, iktidar kıdem
tazminatını gasbetmekle meşgul bugünkü koşullarda ve biz
bunun yanında şunu soruyoruz, emeğin haklarını
gasbeden iktidara soruyoruz, beton ekonomisiyle ülkeyi, kentleri
mezarlığa çeviren iktidara soruyoruz: Deprem paralarını ne
yaptınız ve bu sorunu çözmek için ne yapacaksınız? Biz
şunları söylüyoruz: Bir: Deprem paralarının nereye
gittiği açıklanmalıdır. İki: Deprem toplanma
alanları açıklanmalıdır. İstanbulda binlerce toplanma
alanının yok olduğunu, buharlaştığını
biliyoruz, inşaat alanına çevrildiğini biliyoruz. İmar
affı sonuçlarıyla birlikte ortadan
kaldırılmalıdır, iptal edilmelidir ve dolayısıyla
bu imar affına konu konutlar yeniden ele alınmalı,
yıkılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
MURAT ÇEPNİ (Devamla)
Bitiriyorum.
Evet, deprem master
planı çıkarılmalıdır, etkin yapı denetimi
hazırlanmalıdır ve dediğim gibi imar affı iptal
edilmelidir. Evet, yüreğimiz İzmirle ama biz bu depremin bir siyasi
iktidarın beton ekonomisinin, inşaat ekonomisinin sonucu
olduğunu düşünüyoruz. Acilen TMMOB başta olmak üzere tüm
odalarla, tüm bilim insanlarıyla yan yana gelinerek bu süreç ele
alınmalı, araştırma komisyonumuz da bütün bu tarafları
dinleyerek gereğini yapmalıdır.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına ikinci söz talebi Sayın Serpil
Kemalbayın.
Buyurun Sayın Kemalbay.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SERPİL
KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ben de sözlerime İzmirde yaşanan bu büyük
acıyı paylaştığımı söyleyerek,
yaşamını yitirenlere rahmet, yakınlarına
başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum.
Yaralıların bir an önce sağlığına
kavuşmasını diliyorum.
Edirneden Ardahana kadar
bütün Türkiyede kalpler İzmir için çarptı, bu enkazların
altındaki yaşamların bir an önce kurtarılması için
çarptı. Her kurtarılan, büyük bir sevinç yarattı. Mucize
beklentisi hâlâ şu anda da sürüyor. Umarım, şu anda enkazın
altında olan kişiler de kurtarılırlar.
Türkiye'nin bir deprem ülkesi
olduğunu hepimiz biliyoruz, yeni öğrendiğimiz bir şey
değil. Çok büyük trajediler yaşadık, çok büyük cinayetler
yaşadık bugüne kadar. Bu depremleri, fay hatlarını ciddiye
almayan, yaşam hakkını ciddiye almayan bir iktidar zihniyetinden
kaynaklanan bir şekilde, bugüne kadarki iktidarların geliştirdiği
politikaların halkın yaşam hakkını korumamasından
kaynaklandı.
Şimdi bizler, burada,
bir konsensüs içerisindeyiz, bir araştırma komisyonu oluşturma
konusunda ortak bir karar veriyoruz ama değerli arkadaşlar, neyin
araştırmasını yapacağız? Aslında, Türkiyede
deprem konusunda bir şeyler eksik biliniyor da biz onu mu
araştıracağız? Aslında, bizim konuşmamız
gereken şey siyasi tercihlerdir. Siyasi tercihleri, bir avuç beton
lobisine ve rant ekonomisine, AKP-MHP blokunu ayakta tutacak sermaye blokuna
peşkeş çeken yani bu ülkenin bütün varlıklarını, her
şeyini, canını da peşkeş çeken bu siyasi
anlayışı sorgulamadan nasıl bir araştırma
yapacağız ve nasıl bundan sonraki yaşamları
koruyabileceğiz?
Fay hatlarının
nereden geçtiğini, İzmirde çoklu fay hatlarının
olduğunu, bunların çok fazla büyüklükte depremlere tekabül
ettiğini biliyoruz. Bakın, bir depremin büyüklüğünü bile
bilimsel olarak ortaya koyamıyoruz. Depremin büyüklüğü 6,9 ama 6,6
diye lanse ediyoruz, buralardan bile çıkar sağlıyoruz. Deprem
vergileri konuldu, 99dan beri bu deprem vergileri halktan toplanıyor ama
deprem vergilerini alıp bunu iktidarını ayakta tutacak
inşaatçı politikalara peşkeş çekenlerin zihniyeti ile
aslında pandemi döneminde IBAN dağıtan zihniyet aynı
zihniyet. Bu zihniyeti değiştirmediğimiz zaman biz böyle çok
ölürüz, bu halk böyle çok ölür. Bu zihniyetle mücadele etmek gerekiyor diye
düşünüyorum, buradan hareket etmeliyiz.
Bakın, AKPnin küçük
ortağı olan parti lideri diyor ki: Keşke halk riskli yerlerde
oturmayı tercih etmeseydi. Yani, halk saraylarda oturmayı tercih
edebilirdi de tercih etmedi mi? Elbette ki, halk başına geleceklerin
farkında. Bakın, ben enkaz alanlarını dolaştım ve
oradaydım. Emrah Apartmanının hikâyesini dinledim, tam bir
rantçı müteahhit politikası orada da işlemiş.
Aslında apartman sakinleri birçok kez oturmuş,
tartışmışlar: Bu bina çürük, bu binanın
yıkılması gerekir. Bu gerçeği hepsi biliyor fakat o
binanın yıkılması ve yerine barınabilecekleri güvenli
konutun yapılması konusunda hiçbir yardım alamamışlar,
hiçbir destek alamamışlar. Yani bunları bireylere mi
bırakacağız biz? Bireylere bırakabileceğimiz bir konu
değil. Bir insanın barınma sorununu çözebilecek gücü
olmayabilir, o zaman o çürük binaların içerisinde oturmalı mı?
Bu deprem vergisi dediğimiz şey bunun için toplanmadı mı?
Gidiyoruz, bir de bakıyoruz bir gün, imar barışı
olmuş. Arkadaşlar, neyle barış yapılıyor?
İnsanların ölümüyle barış yapılır mı?
Barış sözü hep ölüm üzerine geliyor bu iktidar tarafından. Bir
operasyon yapılıyor, adına barış operasyonu deniyor
ama aslında cinayetler işleniyor, ölümler oluyor. Bir af
yapılıyor, ona imar affı deniyor imar barışı
deniyor, aslında halkın ölmesinin
Şu ana kadar 109 kişi
yaşamını yitirdi, 109 kişinin ölmesinin imzası o imar
barışında atıldı ve bunu siz attınız,
iktidara tekrar gelmek için attınız. Şimdi, bu zihniyetle
hesaplaşmadan biz komisyonda neyi konuşacağız, neyle
hesaplaşacağız?
Bakın, Japonyada daha
büyük depremler oluyor, hatta millî geliri Türkiye'den daha düşük olan
Güney Amerikada daha büyük depremler oluyor fakat kimse ölmüyor. Neden
ölmüyor? diye sorgulamalıyız. Neden ölmüyor? Çünkü o insanların
yaşam hakkı orada korunuyor, insanların yaşam hakkına
değer veriliyor ama sizin sadece dilinizde bir yaşamdan bahsediliyor.
Buraya çıkıyorsunuz, durmadan İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. diyorsunuz. Hayır, siz insanı falan
yaşatmıyorsunuz, insanları öldürüyorsunuz.
Bakın, AKP Genel
Başkanının, Cumhurbaşkanının söyledikleri de
aynı şekilde oldukça ilginç. Yani o yıkılan binaların
yerine hemen yeni binaların yapılacağı söyleniyor. Bu
nasıl bir soğukkanlılıktır? Bu, soğukkanlı
bir cinayet sözüdür açıkçası. Yani o binalarda acaba Ali Kaygusuz
oturabilecek mi? Burcu Yüksel, Ilgaz Yüksel, Doktor Hüsnü Kırabalı,
Hayati Uzun, Nazmiye Doğrayan, Alp Cengiz, Murat Duman, Buse Demir, Ekrem
Duman, Birgül Pandal ve tabii ki Ayda bebeğin annesi oturabilecek mi
Aydayla birlikte o binalarda? Bu canlar geri getirilebilecek mi? Bu kadar
hafif mi bizim yaşadığımız, bu kadar kolay mı?
Hayır, hafif değil, kolay değil. Fakat
sıkışınca şunu söylüyorsunuz: Her şeyi devletten
beklemeyin. Arkadaşlar, siz halktan her şeyi alıyorsunuz ama
halka sadece ölüm veriyorsunuz ve bunu hep yapıyorsunuz, bunu hep
yapıyorsunuz. Türkiye bir deprem ülkesi değil; Türkiye bir afet ülkesi
oldu çünkü AKP-MHP bloku Türkiyede halkı öldürüyor, insanları
öldürüyor, onların yaşamını hiçe sayıyor, sermaye
politikalarını ayakta tutmak için insanların ölüme gitmesine göz
yumuyor; bunu görmeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (Devamla) - Arkadaşlar, aslında bizlere dersi kim verdi
biliyor musunuz? Bizlere dersi Somalı işçiler verdi. Çünkü
Somalı işçiler bütün hakları gasbedilmişken, 301 maden
işçisi arkadaşları toprağın altına
gömülmüşken ve kendileri de kıdem tazminatsız olarak sokağa
atılmışken, haklarını ararken gittiler ve dediler ki:
Bu canları kurtarmalıyız. Bizler, insanlara mezar yapan
müteahhitlerin değil, can kurtaran madencilerin ülkesini
yaratmalıyız. Bu tweet çok dolaştı internette, insanlar
tam da böyle bir Türkiyeyi özlüyor. Böyle bir Türkiyeyi yaratacak bir Meclis
olmalı diye düşünüyorum, böyle bir Genel Kurul olmalı ve halka
olan bu taahhüdümüzü yerine getirmeliyiz.
Komisyon
çalışacaksa tercihleri sorgulamalı, bütçeyi sorgulamalı ve halka
güvenli konutlar sağlamalı.
Teşekkürler. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına son söz talebi Sayın Gülüstan
Kılıç Koçyiğitin.
Buyurun Sayın
Koçyiğit. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN
KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 30 Ekim Cuma günü yaşanan İzmir
depreminde yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet,
yakınlarına başsağlığı ve sabır
diliyorum.
Uzun yıllardır aile
olarak İzmirde yaşıyoruz ve aynı zamanda bir
depremzedeyim. Bütün ailem oradaydı ve ben Ankaradaydım.
Yaklaşık üç ya da dört dakika gibi bir süre aileme
ulaşamadım ama sanırım hayatımın en uzun üç ve
dört dakikasıydı. Tarif edilemez bir acıydı. Orada, o büyüklükte
bir deprem olduğu haberini alıp ailenize ulaşamamanın,
sevdiklerinize ulaşamamanın, onların sağlıklı
olduğunu bilememenin ruh hâlini gerçekten sözcükler sanırım
anlatamaz. Bu anlamıyla, cuma akşamı İzmire
gittiğimizde hem Emrah Apartmanını hem Rıza Bey
Apartmanını gördüm. Pazar günü sabah yaklaşık beşe
kadar da Emrah Apartmanında enkazın yanında bekledim çünkü hem
meslektaşım hem hemşehrim Sevgili Fatma Ertaş
hemşirenin oğlu Ali Kaygusuz göçük altındaydı. Yine
hemşehrim, aynı zamanda meslektaşım Feray Demirin
oğlu Arda Baran Demir enkaz altındaydı ve yine
tanıdığımız avukat arkadaşlarımız ve
tanımadığımız onlarca canımız, yüzlerce
canımız enkaz altındaydı. Ben sadece beş
dakikanın ıstırabıyla kahrolurken, gerçekten oradaki
annelerin, oradaki ailelerin, oradaki evlatların nasıl büyük bir
umutla -dudaklarından dökülen dualarla- o enkazdan sevdiklerinin
canlı çıkması için dua ettiklerine tanıklık ettim. Ve
en nihayetinde bu herkes için gerçekleşmedi, mucize dediğimiz 1-2 can
kurtarıldı ama geri kalanların ne yazık ki
yaşamını yitirmiş bedenleriyle
karşılaştık. Onun için bu meseleye sadece sayılar,
sadece rakamlar olarak bakmanın büyük bir vicdansızlık
olduğunu düşünüyorum. Biz burada 109 diyoruz ama bu 109un içerisinde
109 hayat, 109 dünya, 109 umut, 109 gelecekten bahsediyoruz. Her birinin
annesinden, babasından, akrabalarından, sevdiklerinden,
yaşamından bahsediyoruz ve hiçbirini geri getiremeyeceğiz. Ne
uğruna değerli arkadaşlar, ne uğruna? 3-5 müteahhidin daha
fazla para kazanması için, 3-5 yandaşın daha fazla cebini
doldurması için Alinin ölmesine, Ardanın ölmesine, Busenin
ölmesine, Mehmetin, Özgürün ölmesine değer miydi? Bir tek cana
dünyaları vermeyiz değil mi? Bir tek cana dünyalar verilmez. Yetiştirdiğimiz
evlatlarımıza gözümüz gibi bakıyoruz, üzerlerine titriyoruz. Ama
düşünün, tonlarca betonun altında kendi çocuğunuzun
olduğunu düşünün, tonlarca betonun altında çocuğunuzun
haykırışlarını düşünün değerli arkadaşlar.
Mesele, sadece sayı meselesi değil. Onun için, artık gerçek
anlamda kendimize gelmemiz gerekiyor. Bu, insanları rakamlara indirgeyen,
olayları kadere bağlayan, fıtrata bağlayan
yaklaşımlardan uzak durmamız gerekiyor. Şimdi, Diyanet
İşleri Başkanı açıklama yapıyor, diyor ki:
Deprem olması kıyamet alametidir. O zaman Japonlar her gün
kıyameti mi yaşıyorlar? Ya, bu ülkenin kıyameti sizsiniz
değerli arkadaşlar. Evet, bu ülkenin bir kıyameti varsa o da
bütün aklını müteahhit aklına yatıran, yandaşa
yatıran sizin aklınız değerli arkadaşlar. Siz,
canlı canlı insanların tabutlarda yaşamasına göz
yumuyorsunuz. İmar aflarıyla, kaçak katlarla, yapı
denetimlerinin yetersizliğiyle, uygun olmayan zeminlerde yapılan
konutlarla, yapı stokunu denetlemeyerek, deprem master planları
çıkarmayarak, denetlemeyerek, göz yumarak siz kıyameti bize
yaşatıyorsunuz. Kıyamet, 100 kişi, 1.000 kişi, 10 bin
kişi, 100 bin kişi ölünce olmaz ki. Eğer tek bir insan bile
ihmalden ölüyorsa, tek bir insan bile biz yeterli denetimi
yapmadığımız için yaşamını yitiriyorsa orada
bence kıyamet kopuyordur. Onun için, kıyameti getirip depreme,
doğal afetlere ya da başka bir şeye bağlamayalım. Bu
anlamıyla İzmir depreminin aynı zamanda ciddi bir
sağlıkçı kaybına yol açtığını da
söylemek istiyorum. Ben, yaşamını yitiren herkesi tek tek
anıyorum, anıları önünde saygıyla eğiliyorum ama
hemşire arkadaşlarımız Nebiye Tekin, Fatma Öztürk, doktor
Hüsnü Kıratlı ve diş hekimi Aslı Taner ile Yeşim Emir,
bunları da anmadan geçemeyeceğim. Çünkü birçoğu ya nöbetten
çıktı, evine uyumak için gitti ya da iş yerindeydi ve o
binanın çürük olduğunu bilmeden depreme yakalandı ve
yaşamlarını yitirdiler. O zaman hepimizin samimiyetle bir kez
daha düşünmesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Devamla) Deprem öldürmüyor ama gerçek anlamda, insan
hayatını gözetmeyen, insan yaşamını gözetmeyen
iktidarlar öldürüyor değerli arkadaşlar. Biz tren kazalarında,
sellerde, depremlerde ölmekten yorulduk. Bu ülke ölülerin arkasında dua
okumaktan yoruldu. Gelin, insanları yaşatalım. Ölüm üzerine
taziye dilekleri yayımlamak kolay, önemli olan insanları
yaşatmak. Enkaz altından çıkanları tabii ki seviyoruz ama
bir ülke insanları enkaz altında bırakmadan, onların
yaşamını o enkazın altına gömmeden önlem
almalıdır; büyük ülke
olmak, büyük devlet olmak bunu gerektirir. Her gün söylüyorsunuz, o zaman
gelin, bunun gereğini yapın diyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ilk söz Sayın Kamil Okyay
Sındırın.
Buyurun Sayın
Sındır. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
CHP GRUBU ADINA KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, 30 Ekim Cuma günü
saat 14.51de İzmir ve çevresinde özellikle şiddetli olarak
hissedilen deprem nedeniyle yaşamını yitiren bütün
canlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı ve sabır, yaralı
kardeşlerimize, yurttaşlarımıza da acil şifalar
diliyorum. Bütün İzmire, bütün Egeye, bütün ulusumuza, aslında
insanlığa geçmiş olsun dilemek istiyorum.
Ege Denizi olarak
tanımlanan ve merkezi Seferihisar açıklarında olan, Sisam
Adasının kuzeyi ile İzmirin Doğanbey
açıklarında oluşan, afetsel büyüklüğü Richter ölçeğine
göre 6,6 olarak tanımlanan bu depremin şiddetine, değerli
arkadaşlar -nedendir anlamıyorum- herkes 6,6 diyor. Eğer
bilime inanıyorsak Kandilli Rasathanesinin
tanımladığı, moment büyüklüğü olarak tanımlanan
ve diğer bütün şiddetlere göre en güvenilir değer olan 6,9
rakamını neden kullanmıyoruz, neden, ben hâlâ anlayabilmiş
değilim. Bilim insanları 6,9 diyor, biz 6,6 diye ısrar
ediyoruz.
Değerli arkadaşlar,
şiddetinin ne olduğundan çok ne kadar acı
yaşadığımız, bu depremde nelerin
yaşandığı önemli. Bakın, bu depremde ilk müdahaleyi
yapan İzmir Büyükşehir Belediyemiz -daha hiçbir kurum
yetişememişken- 55 kişiyi sağ olarak çıkarma
başarısını gösterdi ki sonrasında, tabii,
belediyelerimiz, itfaiye müdürlükleri, fen işleri, İZSU, belediyeye
bağlı şirketler, kurumlar, AFADımız,
Kızılayımız, UMKEmiz, devletin bütün kurum ve
kuruluşlarının yetkilileri canhıraş o bölgede ciddi
bir çalışma yaptılar, STKler, yardım kuruluşları
hepsi fedakârca bölgede yardıma koştular; bununla gurur duyuyoruz.
Biz de 91 milletvekili arkadaşımızla oradaydık, hâlâ nöbet
tutuyor arkadaşlarımız. İzmir milletvekillerinden bugün bir
tek ben buradayım, huzurunuzdayım ama bölgedeki
yurttaşlarımızın kurulan çadırlarda
ihtiyaçlarını mutlaka belirlemek, tanımlamak, onlara yardım
etmek, koşturmak hepimizin görevi.
Bunlara girmeyeceğim
fakat ben o bölgede doğup büyümüş bir kardeşinizim. O bölgeyi
yani Bornovanın Küçük Parkını bilenler bilir; Küçük Park,
Bornovanın sonuydu değerli arkadaşlar. Küçük Parktan denize
kadar olan bölge tamamen ovaydı ve alüvyon toprak üzerinde, dünyanın
en verimli topraklarında sebze, meyve yetiştirilirdi,
hayvancılık yapılırdı. Ben çocukluğumda o
tarlalara gidip çift sürdüm, patates diktik, patates söktük ve şu anda
orada bir yapılaşma var.
Çok sayıda kanun
düzenlemesi yapıldı afetlere karşı ama hâlâ sonuç
alamıyoruz hatta tam tersine bir de gelip İmar
barışı deyip insanların daha da kötü koşullarda
yaşamasını yasal hâle getiriyorsunuz değerli
arkadaşlar. Ne için, ne uğruna yapıyorsunuz? Tam da seçim öncesi
getirip imar barışını, seçimde oy uğruna
yapıyorsunuz; bu, asla kabul edilebilir bir şey değil. Deprem
öldürmüyor değerli arkadaşlar, herkes söylüyor, Bina öldürür.
diyoruz ama bina tek başına yeterli bir tanım değil,
akıl ve bilimden, aklın ve bilimin yolundan uzaklaştıkça
deprem değil, işte o binalar öldürüyor, maalesef tabut hâline
dönüşüyor. 17 Ağustos depreminde akıllanmadık,
uslanmadık, arada Van depremi, Erciş depremini yaşadık,
akıllanmadık, uslanmadık ve daha nice depremler bizi hâlâ akıllandıramadı.
O nedenle, diyorum ki:
Bornova Ovası geçmişte hayat veren bir ovaydı, şimdi, hayat
alan bir ova oldu maalesef, üzülerek söylüyorum. Peki, neden? Bunun, bu
sorunun, bu yaşamsal sorunun yanıtını bulmak, çözüm önerileri
geliştirmek kimin görevi değerli arkadaşlar? Hepimizin görevi.
Elif bebek mi bu soruna çözüm arayacak, bulacak, Ayda bebek mi bu sorunun
çözümünü getirecek, bulacak ve biz de mutlu olacağız? O nedenle,
depremin öncesi, esnası ve sonrasında hangi önlemler
alınmalı, alındı, yasama olarak bizim üzerimize
düşenler neler? Merkezî yönetim birimlerinde -ki bu ciddi bir
koordinasyon- siyasi gelecek adına kimi zaman bunu gördük, hissettik,
koordinasyonsuzluk olduğunu gördük.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMİL OKYAY SINDIR
(Devamla) Bitiriyorum, son cümlem.
BAŞKAN Son cümlenizi
alayım.
KAMİL OKYAY SINDIR
(Devamla) Merkezî yönetim birimleri, yerel yönetimler, onların görev,
yetki ve sorumluluklarını tanımlamak, aradaki koordinasyonu
sağlamak, devletin kurumları arasında STKler, meslek
kuruluşları... (TMMOB) Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliğinin o kadar raporu var; bir şey yaptık mı?
Dinlemedik. Üniversiteler, ihmal edilen özel sektörün rolü nedir, ona neden bir
rol biçilmiyor bu afet koşullarında? Bunun koordinasyonu ne
olmalıdır? Bunlar için yasal bir düzenleme, bütün bu sorunları
çözecek ve yarına, gelecek nesillerimize daha güzel bir gelecek
bırakacağımız dört dörtlük düzenlemeleri geliştirmek
hepimizin görevi. O nedenle, bu deprem araştırma önergesinin, son on
yedi yılda, daha önce 58 kez verilip iktidar tarafından reddedilen bu
önergenin burada kabul edilmesini ve kurulacak komisyonun
çalışmalarının ülkemize, milletimize ve insanlığa
her şeyden önce iyilikler, yararlar getirmesini diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci söz talebi Sayın Gülizar Biçer
Karacanın.
Buyurun Sayın Biçer
Karaca. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA GÜLİZAR
BİÇER KARACA (Denizli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Başta
İzmir depremi olmak üzere bugüne kadar doğal afetlerde
yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızı da
huzurlarınızda saygıyla anıyorum.
Değerli milletvekilleri,
en temel insan hakkı, yaşam hakkıdır. Anayasanın
17nci maddesinde düzenlenen yaşam hakkını korumak,
sağlamak bu Anayasaya göre yürütme erkini elinde bulunduran iktidara
aittir. Şimdi, burada Yaşam hakkıyla doğal afetin ne
ilgisi var? diyebilirsiniz. Doğal afetler
Evet, deprem, bir doğal
afettir ama deprem, doğal afet olarak yaşam hakkının
elinden alınmasını gerektirecek bir doğal afet
değildir. Neden mi? Şöyle ki: Doğal afetlere karşı
tedbirlerle, doğal afetlere karşı alınacak önlemlerle ve
yapılacak olan yatırımlarla yaşam hakkı ihlali
engellenebilir ve ortadan kaldırılabilir.
2020 yılında
dünyada, Türkiyedeki Elâzığ ve İzmir depremi hariç 6,5tan
yüksek şiddette 20 deprem meydana gelmiş ve bu 20 depremde 13
kişi yaşamını yitirmiş ancak Türkiyede;
Elâzığ depreminde 41, daha geçtiğimiz günlerde, cuma günü
yaşanan İzmir depreminde şu an itibarıyla 109
vatandaşımız yaşamını yitirmiş. Demek ki
deprem, doğal afet olarak yaşam hakkının elinden
alındığı bir sonuca ulaşmayabilir yeter ki siyasi
erkin iradesi yurttaştan, vatandaştan ve yurttaşın
yaşam hakkından yana olsun.
Bu komisyonun
kurulmasına elbette bizler de Evet. diyeceğiz. Bu komisyon neleri
araştırsın? Şunları isteriz: 1999 yılında 11
yurttaşımızın hayatını kaybettiği Düzce Ömür
Hastanesindeki dava, 36 kişinin hayatını kaybettiği Düzce
Ersoy Apartmanı, 98 kişinin hayatını kaybettiği Yalova
Ceylankent Sitesi, 58 kişinin hayatını kaybettiği Kocaeli
Ubay Apartmanı gibi davalarda ya zaman aşımına
uğrandı ya da cezalar ertelendi, yani cezasızlık ortaya
çıktı. Bu komisyon depremde yaşamını yitiren
vatandaşlarımızın yakınlarının bir kez de
sanıkları cezasız bırakarak canlarını yakan bu
anlayışın ve sebeplerinin de araştırılmasına
vesile olsun isterim.
Yine, bu komisyonda -deprem
paralarından bahsedildi- şunu isterim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
bizler şunu talep ederiz: 1999 depreminden sonra geçici olarak
yasallaşan ama 2003te kanunlaşan ve daimi hâle getirilen Özel
İletişim Vergisinden toplanan 35 milyar dolarlık paranın
nereye gittiğinin ve bu paranın nerelere
harcandığının da araştırılmasını
isteriz. Deprem paralarının nereye gittiğini sorduğumuzda
bize verilen cevap Otoyollara harcadık. Deprem paralarıyla
yapılan o otoyollar bu kez başka bir yaşam hakkı ihlali;
Karadenizde yapılan çevre yolunda yaşanan sel felaketlerinde
vatandaşlarımızın yaşam haklarını elinden
almıştır.
Değerli milletvekilleri,
evet İnsan hakkı en temel yaşam hakkıdır. dedik. E,
yaşam hakkına En temel insan hakkı. dedik. Bu deprem
paraları olarak toplanan 35 milyar dolarla Anayasamızın 57nci
maddesinde düzenlenen Konut Hakkının yerine getirilip
getirilmediğini de sormanızı isteriz,
araştırılmasını isteriz.
Yine, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak 2018 yılında imar barışı -barışı
tırnak içerisinde söylüyorum- imar rantına Evet. diyen o yasada
şöyle bir gerekçeniz vardı, dendi ki: İmar affından gelen
paraları, binaların güçlendirilmesi ve depreme dayanaklı hâle
getirilmesi için kullanacağız. Bunun için 23,5 milyar lira para
topladınız. Bu paranın da depremde kullanılıp
kullanılmadığını, eğer
kullanılmamış ise bu harcanan paraların yerine
harcanmamasından dolayı sorumluların kimler olduğunu da
lütfen araştırın isteriz.
Evet, bu araştırma
komisyonu bugüne kadar 58 kez verilen önerilerimizin, reddedilen önerilerimizin
sonrasında, maalesef, İzmirde 109 vatandaşımızın
yaşam hakkının elinden alınmasından sonra buradan oy
birliğiyle geçerek kurulacak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayınız lütfen sözlerinizi.
GÜLİZAR BİÇER
KARACA (Devamla) Ve, ben diyorum ki: Bu araştırma komisyonu
saraydan ve 1 Kasım 1922de kaldırılan ve bugün yeniden
inşa edilmek istenilen saltanat rüyasından, itibarından
vazgeçirilerek halkın yaşam hakkı mücadelesi için, halkın
yaşam hakkı için kaynakların nasıl
kullanılacağının da araştırılacağı
bir sonuca ulaşsın.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, rica ediyorum ek sürenin içerisinde konuşmaları
lütfen bitirelim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına 3üncü söz talebi Sayın Ahmet Akının.
Buyurun Sayın Akın.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET AKIN
(Balıkesir) Değerli arkadaşlar, hepinize saygılar
sunuyorum.
Öncelikle, İzmirde
kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allahtan rahmet
yaralılarımız var, onlara da acil şifalar diliyorum.
Şimdi, bizler depremin
olduğu ilk andan itibaren Sayın Genel
Başkanımızın talimatıyla hepimiz, hep beraber ve 91
milletvekilimizle alanlardaydık. Orada hep beraber, birlik beraberlik
içerisinde ne yapılabilir, ne yapabiliriz, neye müdahale edebiliriz,
nasıl yardımcı olabilirizin mücadelesini verdik. Ben, buradan
kendi adıma Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu yürekten
alkışlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Orada verdikleri mücadeleyi yürekten
Tabii onu derken diğer partileri
ayırmak diye bir şey yok, hep beraber orada birlik beraberlik
içerisinde bir mücadele verildi; kendi yaşadığım duyguyu
burada söylemek istedim.
Değerli arkadaşlar,
ilk andan itibaren orada olan bir kardeşiniz olarak rahatlıkla net
olarak şunu söyleyebilirim: Devletin o sıcak, şefkatli eli
vatandaşa İzmir Büyükşehir Belediyemiz ve ekipleri
tarafından rahatlıkla ama rahatlıkla aksettirildi. Daha
sonrasında AFAD geldi, belli bir süre geçti, biz de bekledik hani hemen
gelsin diye ama bir gecikme oldu, sorun yok. Sonuçta, yine devletin
makamları, devletin görevlileri, işte, itfaiyemiz, diğer
belediyelerimiz ve bizim diğer büyükşehir belediyelerimiz,
başkanlarımız, hepsi koştu geldi, onların yanında
tabii ki diğer belediyelerden de gelen oldu. Amaç tek; amaç nedir? Bir tek
kişinin dahi canının orada sağ olarak
kurtarılması. Onun için ben de burada bu verilen birlik beraberlik
mücadelesi için herkese canıgönülden teşekkürlerimi sunuyorum.
Yalnız, şimdi,
zaman, artık inşallah bir daha karşılaşmayız
zamanı değil değerli arkadaşlar; şimdi, zaman, bence
önlem alma zamanı ve bu işi çok ama çok ciddiye alma zamanı.
Deprem, siyaset üstü bir konu ve bu siyaset üstü konu hepimizle, 82 milyon
vatandaşımızla ilgili bir konu. Neden? Çünkü, Türkiye
Cumhuriyetinin yüzde 92lik nüfusu fay hatları üzerinde veya
yakınlarında, o konumlarda; onun için bizim birinci önceliğimiz
deprem ve oradaki insan güvenliği.
Yalnız, şöyle bir
durum var: Bizler muhalefet partileri olarak önergeler veriyoruz, reddediliyor
yani ne olursa olsun reddediliyor anlayışının insanlıkla
pek örtüşmediğine inanıyorum değerli arkadaşlar, makul
bir durum değil. Yani Cumhuriyet Halk Partisinden ne gelirse reddedelim.
demenin ne olduğunu 82 milyon vatandaşımıza iletiyorum. Çünkü
bizler burada 58 kez araştırma yapılsın diye önerge vermişiz,
bu konularla ilgili çalışma yapmışız. Bakın, 3
grup başkan vekilimiz fay yasasıyla ilgili önerge vermiş, hâlâ
bekliyor. Neden bekliyor, mesela hangi gerekçeyle bekliyor, bunu ben merak
ediyorum. Burada sakıncalı bir durum mu var veya 82 milyona zarar
verecek bir durum mu var? Şimdi yaşadığımız bu
afatın, bu sıkıntıların yaşanmaması için
işte muhalefetin sözüne de, dediklerine de kulağınızı
açmanız gerekiyor değerli arkadaşlar. Bakın, derhâl ama
derhâl, bir dakika dahi kaybetmeden -ki ülkemizin bir dakika dahi kaybedecek
zamanı yok- bu fay yasasının hemen ama hemen gelmesi gerekiyor.
Ardından -biz çözümlerimizi hep teker teker anlatıyoruz, hepimiz,
bütün milletvekili arkadaşlarımız- demiştik ki, bunu da şahsen
ben vermiştim, depreme karşı binaların güçlendirilmesiyle
ilgili kanun teklifi; bu da bekliyor. Neden bekliyor, hangi gerekçeyle
bekliyor, gerçekten merak ediyoruz. Yani şu anda acilen tedbir
alınması gereken konu nedir? İnsanlarımız
binaların altında kalmasın, zarar görmesin. E, o zaman, en
azından ulaşabileceğimiz yerlerdeki binaların
güçlendirilmesi için mücadele edebilirdik, o da gelmedi.
Bir konu daha var
değerli arkadaşlar, bakın, burada bir tablo var, bu tablo 2000
yılından bu yıla kadar 36 milyar dolarlık bir tablo, yani
bunun Türk parası olarak karşılığını
varın siz düşünün ve ülkemiz, Türkiye Cumhuriyeti 18 şehir, 80
ilçe ve 502 mahalle aktif olarak fay hatlarının tam üzerinde.
Şimdi, toplanan paralar ne oldu, yani kime gitti bu paralar? Mesela,
şu anda İzmirde bu acıyı yaşarken İzmire bu
paradan ne kadar verdiniz? İstanbul tehlike altında
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Akın, sözlerinizi tamamlamak için ek süre vereceğim ama
konuşmanızın içerisinde, milletvekillerinin ortaya
koydukları iradeyle ilgili olarak insanlıkla bağdaşmaz
ifadesini kullandınız. Bunu çok doğru
bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Buyurun, tamamlayın
sözlerinizi.
AHMET AKIN (Devamla) Tamam.
Mesela İzmir,
İzmire ne kadar para gitti? İstanbul; ne kadar verdiniz? Şimdi,
orada büyük bir tehlike var. Balıkesir, benim seçim bölgem ki orası
da büyük bir tehlike altında; oraya bu paralardan ne kadar
aktarıldı? Bunu büyük bir merakla size soruyoruz çünkü bu paralar
kimsenin babasının parası değil; bu paralar, 82 milyon
vatandaşımızın alın teri, emeği ve onların
rızkından devlete verilmiş olan paralar ve bunları sormak
da milletin vekili olarak bizim hakkımız.
Mesela, kentsel
dönüşümler
Değerli arkadaşlar, bu kentsel dönüşüm
konusunu, yerinde dönüşüme döndürmek için, tamamen rant odaklarından
uzaklaştırılıp yeniden yapmamız gerekiyor. Bu
konularla ilgili de defalarca teklifler verdik ama reddedildi. Ben tekrar,
inşallah, Allah bir daha bu tür afetleri ülkemize yaşatmasın
diyor, hepimize geçmiş olsun duygularımı iletiyorum.
Sağ olun, teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına son söz talebi Sayın Gökan Zeybekin.
Buyurun Sayın Zeybek.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÖKAN ZEYBEK
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
İzmirde, depremde
yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımıza Allahtan
rahmet; yaralılara acil şifalar diliyorum.
Yine, bugün
kaybettiğimiz, Türkiye'de çevre mühendislik bilincinin
oluşmasına büyük katkı sağlamış, 44üncü Hükûmetin
İmar ve İskân Bakanı, Profesör Doktor Ahmet Samsunluya da
buradan, Allahtan rahmet diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir komisyon kurulmasıyla ilgili
çalışmaya başladık. Türkiye'de, 1999 depreminden sonra
hepimiz yapılması gerekenin ne olduğunu aslında biliyoruz.
Burada bulunan bütün milletvekilleri biliyor, saygıdeğer belediye
başkanları, geçmişte bu görevi yapmış olanlar da
biliyor. Bakın, Elâzığ depremi, Van depremi ve İzmir
depremi bize gösterdi ki Türkiyede önemli fay hatları üzerinde -Yedisu,
Pütürge, Kahramanmaraş, Türkoğlu, İskenderun- bir deprem
bekleniyor. Bu deprem fay hattı üzerinde bulunan köylerdeki ilkel taş
yapıların, tek katlı yığma yapıların mutlaka,
çok hızlı bir biçimde ortadan kaldırılması gerekir.
Marmarada yani Sakarya ve
Kocaeliyi yıkan büyük Marmara depreminden sonra, İstanbul,
Tekirdağ üzerinde Saroz Körfezine geçecek olan büyük Marmara depreminin
on binlerce binayı yıkacağını hepimiz biliyoruz. Yine,
bugün Saroz Yarımadasında doğu-batı eksenli meydana gelen
çöküntü depreminin hem Tuzla zonunu hem Güzelbahçe zonunu hem Denizliye kadar
uzanan fayı hareketlendirdiğini hem de İzmirin içindeki faylara
stres yüklediğini biliyoruz.
Yani demek ki aslında
Türkiye, bir deprem bölgesi ve biz bu deprem bölgelerinin üzerindeki riskli
yapıların ortadan kaldırılması için 4706
sayılı Yasayı çıkardık, 6306 sayılı
Yasayı çıkardık, Yapı Denetim Yasasını
çıkardık, Riskli Yapılar Yasasını çıkardık
ama çözüme ulaşamıyoruz. Neden ulaşamıyoruz
arkadaşlar, neden bir türlü çözüme ulaşamıyoruz?
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; bakın, bu yapıların
yıkılıp yeniden yapılması ya da güçlendirilmesi için
bize lazım olan bütçe aslında vardı. Bu yılın haziran
ayında, elde kalmış nitelikli ya da marka konutların
satılması için tam 65 milyar TLyle kamu bankaları üzerinden
ekonomiyi sübvanse eden devlet, bunun daha az bir rakamını, 50 milyar
TLyi, yaklaşık 10 bin riskli binaya, her bina başına 5
milyon TLyi on beş yıl vadeyle 0,64 faizle vermeye cesaret etseydi
bugün biz bu sorunların büyük bir çoğunluğunu
aşmış olacaktık. Yani yandaş müteahhitlerinizin
TOKİ Emlak Konut eliyle büyük inşaat
yaptırdığınız arazilerin üzerindeki satılamayan
binlerce konut satılsın diye Ziraat Bankasını,
Vakıflar Bankasını, Halk Bankasını ciddi kamusal risk
altına soktunuz ama bunları fakir fukaranın, garip
gurebanın yaşadığı binaların dönüştürülmesi
için kaynak olarak ayıramadınız. Bakın, hâlâ övünülen
şeye bakın, kriz yönetiminde başarılı olmayı
övüyoruz, 15 tane yıkılmış olan binayı 4 bin kurtarma
ekibiyle birlikte kaldırmanın başarısını
konuşuyoruz. Marmara depreminde yıkılacak olan bina
sayısı 10 bin, her bina için 4 ekipten 40 kişi, toplam 400 bin
kurtarma elemanına ihtiyaç var. Nereden bulacaksınız
arkadaşlar? 400 bin kişiyi bulamayacağınız için bugün
kurtarılan bebeklerimizin yaşadığı şansı da
yaşayamayacaklar, canlı canlı o binaların içinde
yaşamlarını yitirecekler. Şimdi, bakın, körfezde
yaşanan deprem, Sakarya Kocaelinde yaşadığımız
99 depremi millî ekonomiye yüzde 3 ila 4 arasında kayıp yaşattı.
Bugün Türk ekonomisinin büyüklük hacmi 5 trilyon lira seviyesinde. Marmara
depreminin bize yaratacağı tahribat 200 milyar TLnin üzerinde.
Değerli arkadaşlar,
gelin, başka öncelikli projelerimizi bir miktar erteleyelim, öteleyelim ve
ülkemiz açısından çok ciddi riskler taşıyacak olan Marmara
depremi konusunda elimizi taşın altına koyalım ve kamu
kaynaklarının önemli kısmının buraya
aktarılmasını sağlayalım. Başka bir sıkıntı
daha var; imar barışı çıktı, arkadaşlar, imar
barışı çıktı. İmar barışından yararlanan
hazine ya da belediye arazisi üzerindeki mülk sahiplerini, kaçak yapı
sahiplerini eylül ayında çıkardığınız genelgeyle
güçlendirme yetkisinden muaf tuttunuz. Ya, siz ne
yaptığınızın farkında mısınız
arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi lütfen.
GÖKAN ZEYBEK (Devamla)
Değerli milletvekilleri, vallahi bu Bakanlıktaki bürokratlar sizin
toplumsal bellekten gelen hassasiyetinizin ve size iletilen
sıkıntıların farkında değiller. Yani imar
barışından Türkiyede 7 milyon yapı yararlanıyor,
bunların yüzde 80i kamu arazisi üzerine yapılmış ve bir
genelge çıkarıyorsunuz, ya haberiniz var mı bundan? Hazine,
belediye, vakıf ve üniversite arazileri üzerindeki kaçak yapılar
güçlendirmeden yararlanamazlar, o nedenle bir an önce bir yasaya ihtiyaç var.
Bu yasayla birlikte güçlendirme izni ve Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının verdiği imar barışıyla
ilgili mülkiyet hakkının tesis edilmesiyle ilgili yetkilendirdiğiniz
sadece bir meslek odası var arkadaşlar; Orman Mühendisleri
Odası. Niye? Orman Mühendisleri Odası size yakın diye. TMMOB
içinde bir odayı bile ayırmadan, gelin, üniversiteleri, meslek
odalarını, bütün siyasi partileri bu süreç içine dâhil edin,
belediyeler ve büyükşehirlerle birlikte Bakanlıkla, el birliğiyle
bu sorunu çözelim diyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Son grup
olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk söz talebi
Sayın Selahattin Minsolmazın.
Buyurun Sayın Minsolmaz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Kırklareli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; depremde alınması gereken tedbirlere
ilişkin Meclis araştırması önergesi hakkında AK PARTİ
Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
İzmirde yaşanan
depremde yaşamını yitiren 109 vatandaşımıza
Allahtan rahmet, yaralılara ve tedavi gören kardeşlerimize acil
şifalar diliyorum.
Tüm parti
gruplarının ortak önergesiyle depreme ilişkin bir Meclis
araştırması açılması ve bir komisyon kurulması
yönündeki duyarlılık gerçekten çok değerli. Bu konuda Mecliste
21inci Yasama Döneminde 2000 yılında, 23üncü Yasama Döneminde
2010 yılında yine aynı amaca mahsus komisyonlar kurulup komisyon
raporları Genel Kurulda oylanmış ve kabul edilmiş.
Cuma günü saat 14.51de
yaşanan deprem sonucunda İzmirde yaşanan acıyı tüm
ülkemiz, tüm dünya paylaştı. Allah bir daha tekrar etmesin diyoruz
ama depremin bir daha olacağı bilimsel bir gerçeklik. Bir daha
olmamasını dilemek yerine tabii ki bir daha olduğu zaman hiçbir
vatandaşımızın burnu kanamadan, bir şekilde depremlere
karşı doğru tedbirleri alarak bu süreci yönetmemiz
gerçeğini diliyoruz.
Orada görev yapan AFAD
yetkililerine, jandarmaya, arama kurtarma sağlık ekiplerine,
STKlere, belediyelere, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
yetkililerimize, vatandaşlarımıza ve sağlık
ekiplerimize teşekkür ediyoruz, gerçekten bu konuda
başarılıyız. Ama bu sürecin içerisinde, inşallah
burada oluşturulacak komisyonla beraber hiçbir siyasi parti farkı
gözetmeksizin, tabii ki belediyelerimiz, merkezî idare, sivil toplum örgütleri,
mutlaka odalar, tüm paydaşların bu konuda katacaklarıyla beraber
doğru bir çalışma yapabilmenin inşallah arifesindeyiz. Bu
anlamda, ülkemizin doğa ve insan kaynaklı afetlere ilişkin
etkilendiği gerçeği burada tüm hatipler tarafından dile
getirildi. Yüzde 90ın üzerinde deprem kuşağı üzerinde olan
bir ülkeyiz ve sadece depremler değil diğer afetlere ilişkin de
yaşanan geçmişteki süreçler, bu konuların sadece deprem
değil bir afet yönetimi bütünü içerisinde ele alınma gerçeğini
de ortaya koyuyor. Ama ülkemizin tektoniği, jeolojisi, topografyası
ve iklim özellikleri, bu afetlerin bundan sonra da olacağını,
hatta dünyada da küresel ısınmayı da dikkate alırsak tüm
dünya genelinde tüm afetlerin artarak devam edeceği gerçeğini ortaya
koyuyor.
1999 depreminden sonra deprem
zararlarının azaltılması konusunda gerçekten ülkemizde bir
paradigma değişikliği yaşandığını
görmek lazım. En önemlisi olarak da, depremden sonra AFAD tarafından
Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı 2012 yılında
yürürlüğe sokulmuştur. Tabii, bununla kalmamıştır,
gerek imar mevzuatında gerek diğer bağlı mevzuatlarda, imar
yönetmeliklerinde, yapı denetim mevzuatında, imar planlarının
yapılması hakkındaki yönetmeliklerde önemli düzenlemeler
yapılmak suretiyle 1999da on binlerce insanımızın
hayatına mal olan Marmara depreminden sonra ciddi kararlar
alınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisimizce ve
bakanlıklarımızca yapılan kanun veya yönetmelik
düzlemindeki önemli yasal düzenlemeler ile imar planları
revizyonları, toplu konut uygulamaları, yapı denetim sistemi,
riskli alanlarda rezerv yapı alanlarının tespiti ve 1 milyon 350
bin konutun dönüşümünün sağlanmasıyla, kentsel dönüşüm
seferberliğiyle deprem tehlike ve risklerini belirleyip bunlara
karşı gerekli tedbirleri alarak yerleşim alanlarımızda
nitelikli yeni yapı stoku oluşturulması amacıyla önemli
işler yapılmıştır. Takdir edileceği üzere,
ülkemizin en önemli sorun alanlarından biri olan depremlere ilişkin
hazırlıklı olmak, depremlerin oluşturacağı
zararları başta yaşam olmak üzere en aza indirebilmek için
Meclisimizce yapılabilecek yeni yasal düzenlemeler, teknik, idari ve
hukuki düzenlemeler mevcuttur. Bu itibarla, ülkemizde olası depremlerde
can ve mal güvenliğinin sağlanması, depremler hakkında
bireysel ve toplumsal bilincin artırılması, depremlerin neden
olabileceği fiziksel, sosyal, psikolojik, ekonomik ve çevresel
zararların en aza indirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi; planlı, güvenli, sürdürülebilir ve depreme
hazırlıklı yaşam alanlarının
oluşturulması için yapılacakların tespiti ve çözüm
önerilerinin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılması ve bu hususta bir komisyonun teşekkül etmesini önemsiyoruz.
Bizim de bu konuda parti grubu olarak zaten yedinci ayda bu hususa ilişkin
bir Meclis araştırması önergesi konusunda teklifimiz vardı.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu sürecin içerisinde yaşanan bütün bu
olayların tabii ki orada A belediyesi, burada B belediyesi demek veya
herhangi bir şekilde, bunların herhangi bir mesulünü aramak durumunda
ve günlerinde değiliz. Doğru olanı yapmakla ve gelecek
nesillere, geleceğe ilişkin doğru adımları atmakla
hepimiz mükellefiz. Bu anlamda, Danışma Kurulunda tüm parti grupları
tarafından oluşturulan bu konsensüs, ortaya bir irade koyma
çabası gerçekten çok değerlidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye, başta deprem olmak üzere insan
yaşamına müessir olan bu afetler de özellikle nüfusunun önemli bir
bölümünde etki altında kalmaktadır. Van depremi, Erzincan depremi,
Elâzığ-Malatya depremi, Marmara depremi, Sakarya, Düzce, Bolu, Yalova
bölgesi ve nihayetinde İzmir depremi ve hepimizin malumu olan
İzmirde, Marmara Bölgesinde, Marmara Denizi'nde beklenen büyük deprem bu
konuda atmamız gereken bütün adımların ivedi şekilde ve
Mecliste el birliğiyle atılması gerçeğini ortaya
koymaktadır.
Depremlerin neden
olabileceği fiziksel, sosyal, psikolojik, ekonomik ve çevresel
kayıpları önlemenin veya en aza indirgemenin vazgeçilmez yöntemi
tabii ki bilimsel doğruları temel alan şehircilik, mühendislik,
mimarlık ilkelerini doğru uygulayarak depreme dayanıklı
konut ve güvenli, hazırlıklı, sürdürülebilir yeni yaşam
alanları oluşturmaktan geçmektedir.
Değerli milletvekilleri,
tabii ki bu işin başlangıcı
yapılaşacağımız alanları seçmekten geçmektedir.
Bu hususta çevre düzen planlarını yapabilmiş durumdayız.
Tüm illerin 1/25.000 ölçekli çevre düzen planları
tamamlanmıştır. Bu hususta belediyelerimize ve merkezî Hükûmete
önemli bir görev düşmektedir. Yerleşime uygunluk amaçlı zemin
etütleri, jeolojik etütler büyük önem ihtiva etmektedir. Yapmış
olduğumuz bütün mevzuatlarda, özellikle 1999 Marmara büyük depreminden
sonra tüm kentlerin yerleşim alanlarının jeolojik etütleri
tekrar gözden geçirilmiştir. Buna ilişkin yapılan
düzenlemelerden sonra imar planlarında bir daha değişiklik
yapılmaması için yine bu Mecliste geçtiğimiz dönem içerisinde
çok önemli bir mevzuatla imar plan değişikliklerinin önüne geçtik.
Bununla beraber, ovalarda, alüvyal zeminlerde yapılaşmanın
engellenmesi başta olmak üzere
Ama daha öncesinde, tabii ki ovaların
tarım dışı amaçla kullanılmasını engellemek
için 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunuyla da, evet, 141 bölgede, 49 ilimizde büyük ova ilan ettik.
Yapılacak tabii ki çok
önemli hususlar var. Öncelikle, imar planlarının doğru olmayan
zeminlerde ve bölgede açılmasını engellememiz gerekiyor.
İmara açılan bu alanlarda projeye, mühendislik standartlarına ve
bilime uygun doğru binalar yapmak durumundayız. Bu binaların
ruhsatı alındığından bittiği güne kadarki
yapı denetim süreçlerini eksiksiz olarak tamamlamamız lazım.
Binalara, vatandaşımız iskâna geçtikten sonra, bu binaların
taşıyıcı sistemlerinde herhangi bir şekilde dükkân
amaçlı ve benzeri tadilatlar yapılmasının önüne geçmemiz
gerekiyor. Yani yerleşim alanlarının seçiminden içerisinde iskân
edilen vatandaşlarımızın yaşam süreçlerine kadar olan
bütün boyutta devletiyle, milletiyle, Meclisiyle, sivil toplum örgütleriyle,
üniversiteleriyle, mimarlarıyla, mühendisleriyle, yer bilimcileriyle,
odalarıyla herkesin büyük bir sorumluluğu ve çalışma
alanı bulunmaktadır. Ve dolayısıyla, fayların ve
derelerin, sellerin, heyelanların ve çevre kirliliğinin
sınırları yoktur; ne siyasi sınırları vardır
ne idari sınırları vardır. Faylar herhangi bir şehre
göre ve diğer afetler şehrin idari sınırlarına veya
orada yaşayan insanların siyasi tercihlerine göre hareket etmiyor.
Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak bunun sorumluluklarını yükümlenerek burada
oluşturulması planlanan Meclis araştırması
açılması ve bu konuda bir komisyon teşekkülünün en kısa
zamanda hayata geçmesini bekliyoruz. Bu hususta emek veren herkese
teşekkür ediyoruz.
Deprem bölgesinden üzücü
haberler gelmemesi dileğiyle, orada yaşamlarını yitiren
vatandaşlarımıza tekrar Allahtan rahmet diliyorum. Elif bebek
ve Ayda bebek gibi umut olan, bu hüzünlü ve üzüntülü günlerimizde geleceğe
dair umudumuzu pekiştiren bu kardeşlerimiz adına, burada
kurulacak olan Meclis araştırması komisyonuyla ilgili
başarılı çalışmalara imza atmak üzere hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına ikinci söz talebi Sayın Ahmet
Çakırın.
Buyurun Sayın
Çakır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET ÇAKIR (Malatya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle,
İzmirde depremde hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına
başsağlığı, yaralılara da acil şifalar
diliyorum ve tüm İzmir halkının başı sağ olsun
diyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiyenin kökleşmiş ve onlarca
yıl göz ardı edilmiş birçok sorunu bulunuyor. Bu sorunlardan
biri de maalesef depreme dayanıksız yapı stoklarının
oluşması konusu idi. AK PARTİ olarak iktidara geldiğimiz
günden itibaren deprem konusunda birçok adım attık. Bunları,
tabii, aslında birkaç başlık altında görmek lazım:
Birincisi, risk oluşturan depreme dayanıksız yapıların
dönüştürülmesi, özellikle 2000 yılı öncesinde
yapılmış depreme dayanıksız yapıların,
kentsel dönüşüm gibi, yerel yönetimlerin ve
Bakanlığımızın çalışmalarıyla
yapılan dönüşüm çalışmaları. Bir diğeri de,
tabii, bunun yanında yeni yapılan, yapılmakta olan
binaların da sağlıklı ve depreme uygun hâlde
yapılmasını düzenleyen yasal düzenlemelerle birlikte bunlarla
oluşturulan kontrol mekanizmaları. Tabii, bir diğer önemli husus
da, şu an yaşamış olduğumuz İzmir depreminde de,
kısa dönem içerisinde şehrimizde meydana gelen depremde de afet
sırasında, deprem anında ve deprem sonrasında yapılan
çalışmalar ve orada oluşturulan koordinasyonlar; başta AFAD
olmak üzere kurulan kurumlarımız, yapılan organizasyon ve
iş birliğiyle bunun başarısına da zaten hep birlikte
şahit oluyoruz.
TOKİ ve Çevre ve
Şehircilik Bakanlığımızın yapmış
olduğu, riskli yapıların dönüştürülmesine yönelik
çalışmaları, zaten rakamsal olarak, daha önce Değerli
Başkanlarım da sizlere ifade ettiler. Tabii, şu anda 1 milyona
yakın konutun yapılması
Bunu, gerçekten, dünyada bu alanda
başarıyla en çok konut üreten bir kurum olarak da, bir dönüşüm
olarak da söyleyebiliriz. Sadece son iki yıla
baktığımız zaman, 80 bin konutun teslim edildiğini,
şu an için de 446 şantiyede 46 milyarlık yatırımla 111
bin konutun yapımının devam ettiğini de belirtmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
24 Ocakta Malatya ve Elâzığda büyük bir deprem yaşadık,
merkez üssü -daha çok etkilenen- Elâzığ ama Malatya ilimizde
Battalgazi, Kale, Doğanyol ve Pütürge ilçelerimizde de çok büyük oranda
hasar ve can kaybına sebebiyet verdi.
Tabii, burada bizler, deprem
öncesinde yapılması gerekenleri
Zaten şehrimizde kentsel
dönüşüm, küçük salınımlı depremlere dayanıksız
yapıların dönüştürülmesi konularında TOKİ, Çevre ve
Şehircilik Bakanlığımız ile belediyelerimizin
yürütmüş olduğu çalışmalar var. Jeolojik etütlerinin 2016
yılında tamamlanarak imar planlarının buna göre
yapılması, yapıların planlarının, statiklerinin
buna göre oluşturulması konusunda yerel belediyelerimiz,
Büyükşehrimiz, Battalgazi ilçemiz başta olmak üzere belediyelerimiz
bu çalışmaları yürütüyorlar. Hâliyle, zaten gördük ki burada, bu
kentsel dönüşümde dönüşmüş binaların da, TOKİnin
yaptığı son binaların da depremden etkilenmeyen veya
minimum düzeyde etkilenen yapılar olduğu da bir aşikâr. Tabii,
Malatyamızda bu kısa süre içerisinde sadece bu depremde ve hemen
akabinde yapılan çalışmalara da baktığımız
zaman, 199 bin konutta inceleme yapıldı değerli
arkadaşlarım. Bu önemli bir rakam ve çok kısa süre içesinde
bunlar yapıldı. Zarar görmüş konutlara, binalara,
ticarethanelere, tabii ki, zarar gören kırsal bölgelerdeki ahırlarımıza
kadar vatandaşlarımızın talepleri dikkate alınarak
buralarda evlerin yıkılan yerlerinde bire bir evlerin
yapılması ve teslim edilmesi gibi, ortak alanlarda yeni
alanların, mahallelerin oluşturulması gibi çalışmalar
yapıldı ve bu çok kısa bir süre içerisinde yapıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
AHMET ÇAKIR (Devamla)
Başkanım, hemen tamamlayayım.
8.550 ağır
hasarlı konutumuz vardı. Bu kısa süre içerisinde, şu anda
Malatyamızda 5.024 adet konut yapılıyor ve bunların bir
kısmını geçen hafta içerisinde teslim ettik, içinde oturuluyor;
bir kısmının inşaatı hızla devam ediyor; 1.650
adet konutun da altı ahır, üstü konut şeklinde
-vatandaşın talebi doğrultusunda- inşaatı devam
ediyor.
Hâliyle, ben bu konudaki
ayrıntılara girmeden, bu kentsel dönüşümün önemine bir kez daha
vurgu yaparak buradan bir kez daha, İzmirde hayatını
kaybedenlere Allahtan rahmet diliyorum. Tabii, AFAD, UMKE ve bütün STKlerimiz
başta olmak üzere, güvenlik güçlerimizden sağlık
çalışanlarımıza kadar orada canla başla gece gündüz
çalışarak vatandaşlarımızın yanında olan
herkese yürekten teşekkür ediyorum, hazırunu saygıyla, hürmetle
selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına son söz talebi Sayın Osman Nuri
Gülaçarın.
Buyurun Sayın Gülaçar.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA
OSMAN NURİ GÜLAÇAR (Van) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama başlarken İzmir depreminde hayatını
kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allahtan rahmet
diliyorum, yakınlarına sabır diliyorum,
yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.
Depremin ardından geçen
doksan bir saatten sonra bir mucize mesabesinde olan Ayda bebeğe
kavuşmak henüz üzüntüsünü atlatamadığımız bu felaketin
ardından büyük bir müjde oldu. Dört günün ardından onu bize
bağışlayan Allaha hamdolsun. Gece gündüz demeden
çalışan kurtarma ekiplerimize binlerce teşekkür olsun, Rabbim
bir daha benzer felaketler yaşatmasın.
Malumumuz olduğu üzere
ülkemiz aktif ve tehlikeli fay hatlarının üzerinde yer
aldığından depremlerin sıklıkla
yaşandığı bir ülkedir. Dolayısıyla, deprem
hadisesi vuku bulduğu zaman değil, her zaman gündemimizde yer
alması gereken bir hadisedir. 1999 Marmara ve Düzce depremi, 2011 Van
depremini bizatihi yaşamış biri olarak depremin sadece binalarda
değil, insanın hâletiruhiyesinde de nasıl yıkıcı
hasarlar bıraktığını müşahede etmiş birisiyim.
Bu yıl yaşadığımız Van Başkale,
Elâzığ-Malatya ve İzmir depremleri maddi zararın ötesinde
birçok acıyı, hüznü bize miras bıraktı ancak doğa
felaketleri insanoğluna sadece acıyı tecrübe ettirmez, aynı
zamanda tedbiri ve her anlamda yeniden yapılanmayı da öğütler. Türkiye
olarak, deprem gibi felaketlerin ardından bize gurur yaşatan
eylemlerimiz arasında arama kurtarma faaliyetleri ve benzersiz bir
dayanışmayla yardım kampanyalarının olduğunu
biliyoruz. Hem de bu görevlerimizi sadece kendi ülkemizde değil,
dünyanın neresinde olursa olsun gönülden ifa ettiğimize bütün dünya
da şahit ancak bunlar kadar önemli bir husus da depremden önce
sorumluluklarımız ve görevlerimizdir.
Son yıllarda
yaşadığımız depremlerin birçoğu gösterdi ki
depremin kendi yıkıcı etkisinden ziyade, insanoğlunun kendi
eliyle yaptığı ihmallerin, hataların ve açgözlülüğün
eseri olarak ciddi kayıplar veriyoruz, yaşıyoruz. Burada
sorumluluk alanı üçe bölünüyor; birincisi devletimize. Devletimiz, tüm
kurumlarıyla deprem öncesi ve sonrası tüm sorumluluklarını
yerine getiren bir bilinçte olmalı. Acılar kıyas kabul etmez ancak
depremlerde devlet sorumluluğunun ne kadar fark ettiğini 1999 depremi
ve sonraki depremlerde görebiliriz. Aynı ülke, aynı devletin
sorumluluk bilincinin yıllar içinde ne kadar fark gösterdiğini de
bizler bizatihi müşahede ettik. Her alanda devrimler yapan Recep Tayyip
Erdoğanın yaşadığımız felaketlerde
nasıl bir sorumluluk bilinciyle hareket ettiğine, hiçbir zaman
taş üstüne taş koymamış şahıslar bile
şahittir ve hakkını teslim etmiştir. Bundan böyle de tüm
kamu kuruluşlarımız deprem öncesi ve sonrası üzerine
düşen sorumlulukları ifa edecektir. Depreme dayanıklı
yapılaşmaya adım adım geçilirken dayanıksız
yapıların ivedilikle tahliye edilip yeni bir yapılaşma
yoluna gidilmesi birçok ilimiz için aciliyet arz etmektedir. Bu hususta,
yetkili bakanlıklarımız görevlerini ifa etmektedir, etmelidir.
AFADın 2023
yılına kadar hazırlamış olduğu Ulusal Deprem
Araştırma Programı hedefleri, ulusal deprem stratejisi ve eylem
planı önemli çalışmalardandır. Deprem kayıplarının
en aza indirgenmesini hedefleyen stratejik yaklaşımları ve eylem
dizilerini içeren bir belge olması açısından da ülkemizde örnek
bir çalışmadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
OSMAN NURİ GÜLAÇAR
(Devamla) İkinci sorumluluk alanı ise sivil toplum
kuruluşlarına düşmektedir. Deprem öncesi depreme karşı
farkındalığın oluşması, çürük binalarda
yerleşke olmaması, kamu kurumlarını denetleme ve gündem
oluşturma açısından teşvik etmek gibi sorumlulukları
olmalı. Deprem sonrasında da başta arama, kurtarma faaliyetleri
olmak üzere devletin yükünü hafifletecek ve her türlü yardım,
dayanışma ve psikolojik destek konularında
uzmanlaşmaları ülkemize önemli bir katkı sunacaktır. Bu
konuda da, hamdolsun, dünya çapında parmakla gösterilecek sivil toplum
kuruluşlarımız olsa da bunların sayısını
artırmak birinci vazifemizdir.
Sayın
Başkanım, sadece bir dakikanızı rica ediyorum.
BAŞKAN Bir dakika süre
verdim zaten ama sözlerinizi tamamlayın lütfen.
OSMAN NURİ GÜLAÇAR
(Devamla) Üçüncü sorumluluk da elbette ki vatandaşlarımıza
düşmektedir. Daha öncesinde depreme ve benzeri felaketlere karşı
eğitim almalı, farkındalığı olmalı ve
vatandaşlarımızda ısrarlı ve bilinçli
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi, son cümlelerinizi alayım.
OSMAN NURİ GÜLAÇAR
(Devamla) Tamam efendim.
İzmir depremiyle
birlikte, depremlerde hayatını kaybeden tüm
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılara şifa
diliyorum. İnşallah, en kısa zamanda yaralarımızı
saracağız. Deprem hadisesinin hemen ardından, yüksek sorumluluk
bilinciyle hareket eden başta Cumhurbaşkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere depremin hemen ardından İzmire
intikal eden bakanlarımıza, arama kurtarma ekiplerimizin
tamamına, sivil toplum örgütlerimize ve sorumluluk bilinciyle hareket eden
Vandan İzmire, Hataydan Sinopa kadar tüm
vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum. Rabbim bir daha
böylesi felaketler yaşatmasın, göstermesin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Meclis
araştırması önergesi üzerinde gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Sayın Baş, bir söz
talebiniz vardı galiba. Size kürsüden söz vereceğim.
Buyurun.
ERKAN BAŞ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, Genel Kurulu
selamlıyorum.
Öncelikle, depremde
yaşamını yitiren yurttaşlarımızın
ailelerine, dostlarına, sevdiklerine başsağlığı
dileklerimi iletiyorum, sabır diliyoruz. Yaralı
yurttaşlarımıza acil şifalar, başta İzmir olmak
üzere de tüm ülkemize geçmiş olsun dileklerimizi şahsım ve
partim adına iletmek istiyorum.
Şimdi, bir
araştırma komisyonu kurulması üzerine konuşuyoruz. Bir kere
şöyle başlayalım: Elimde bugün hepimize ulaşan gündem var;
ben üşenmedim, baktım, 3.323 tane araştırma önergesi
teklifi var burada, 3.323 tane; bunların en az 20 milletvekili
imzasıyla buraya geldiğini biliyoruz ve maalesef Adalet ve
Kalkınma Partisi bunların hiçbirini hiçbir zaman gündeme
almıyor. Bunu niye söylüyorum değerli arkadaşlar? Çünkü 58 tane
deprem önergesini bugüne kadar reddettiniz ve biliyorum ki eğer cuma günü
o deprem gerçekleşmeseydi, bugün burada, gelen önergeyi de
reddedecektiniz. Eğer halkın tepkisinden korkmasaydınız bu
önerge tekliflerinin hepsine hayır oyu verecektiniz. Zira, sabah AKPli
milletvekillerinden aldığımız bilgi, gündemlerinde depremle
ilgili bir şey olmadığı idi. Gündemlerinde ne vardı?
İşçilerin son kalan haklarını gasbetmekle ilgili
gönderdikleri yasa teklifi vardı.
Şimdi, burada bütün
yurttaşlarımızın dikkatini çekiyorum; AKP'nin gündeminde
deprem yoktu; 109 insanı kaybettiğimiz, binlerce insanın
yaralandığı, enkaz altında yurttaşlarımızın
hâlâ hayatta kalma mücadelesi verdiği bir aşamada AKP'nin bu sabah
deprem diye bir gündemi yoktu. Örneğin, binaların neden
yıkıldığı hiç gündemlerinde değildi, deprem
vergilerinin nereye harcandığı gündemlerinde değildi, imar
affının neye mal olduğu gündemde yoktu; sizin
anlayacağınız, yok, yok, yok, yok. Ama gündemde ne var? Mesela,
şov yapmak var.
Bakın, eğer bu
komisyonu gerçekten çalıştıracaksak bence komisyon şunun
hesabını sormalı: Sen Tarım Bakanısın. Orada
çalışma yapan insanın elinden telefonu alıp
çalışmayı sekteye uğratma hakkını nereden
buluyorsun Tarım Bakanı? diye soracaksak bu komisyon işe
yarayacak. Ne diyorlar onun adına? Arabaların önüne bir şey
koyuyorlar. Janjanlı, renkli renkli böyle arabalarla gidiyor ya
sizinkiler, öyle çakarlarla deprem alanına gelip bütün insanların
dikkatini dağıtan, oradaki çalışmaları sekteye
uğratan bu bakanlara, bu milletvekillerine Siz orada ne
yapıyordunuz? diye soracak mı bu komisyon? Bakın, çok açık
söylüyorum: Annesi ölmüş bir çocuk için Aydanın acısı
yok. diyene Bir sus be arkadaş! diyecek mi bu komisyon?
Acısı yok. diyor, acısı; annesi yok artık, evi yok,
nasıl bir gelecek kuracağını bilmiyor ama Aydanın
acısı yok. deniliyor. İşte, bunlar şov
arkadaşlar, şov. O yüzden diyorum ki bu komisyon şov yapmak için
mi kuruluyor, halkın gözünü boyamak için mi kuruluyor yoksa gerçek
sorunları konuşmak için mi kuruluyor?
Değerli arkadaşlar,
bence, eğer bu komisyon gerçekten işe yarayacaksa, örneğin,
neden depremde yalnızca işçilerin, emekçilerin öldüğünü
konuşmak zorunda. Neden o çürük binalarda yaşamak zorunda
kalıyor bu ülkenin yoksul insanları? Emekçiler neden
mezarlığa dönüşen evlerde yaşamak zorunda kalıyor?
Bunu sormak zorundayız. Örneğin, binalar nasıl daha ucuza
yapılır da müteahhitler nasıl daha çok para kazanır
Buna
yol verenlerden hesap sormalı bu komisyon. Ali Ağaoğlunu
kulağından tutup oturtmalı Arkadaş, sen kumları hangi
denizden, neye güvenerek, arkanda kim varken çektin? diye sorabilmeli;
halkın paralarının o 5li müteahhit çeteye niye
aktarıldığını tartışabilmeli.
İşte, arkadaşlar, bu yüzden diyorum ki bu komisyonun gerçek bir
komisyon olabilmesi için -aslında onun için de söz aldım- bu
komisyonun sadece iktidar partisi milletvekillerinden, onların
çoğunluğundan oluşmaması gerekiyor. Gerçek bir komisyon
kuracaksak buradaki herkesin temsil edilebildiği -bakın, özellikle
altını çizerek söylüyorum- hiçbir reklam, şov kaygısı
beklemeden insanların hayatını kurtarmak için koşarak oraya
giden, hakkını vermediğiniz o maden işçilerinin
temsilcileri bu komisyonda olmak zorunda. O maden işçilerinin,
sağlık emekçilerinin, gece gündüz çalışan, alın teri
döken yurttaşların temsilcilerinin olmadığı, sadece
patron temsilcilerinden oluşan bir komisyon bu ülkenin ihtiyaç
duyduğu sorulara gerçekten yanıt verecek ve araştırma
yapabilecek bir komisyon olmayacak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Son
cümlelerinizi alayım, tamamlayın.
ERKAN BAŞ (Devamla)
Değerli arkadaşlar, tamamlamak zorundayım. Emin olun, her
seferinde aynı duyguyu yaşıyoruz arkadaşlar. Bir taraftan
size çok kızgınız, çok öfkeliyiz. Defalarca söylüyoruz,
söylüyoruz, söylüyoruz, 58 tane önerge vermişiz; dinlememişsiniz. 109
yurttaşımızı kaybettik, hep fıtrat hep kader Biz
bunu reddediyoruz değerli arkadaşlar, bu fıtrat değil, bu
kader değil. Bunu değiştirebiliriz, akılla
değiştirebiliriz, bilimle değiştirebiliriz ama bir
şeyi gerçekten yapmamız gerekiyor: Şu komisyonu
oluşturacaksak bunu iktidar milletvekillerinin doldurduğu, hani,
saraydan ne emir gelirse ona göre el kaldırıp indiren bir komisyon
olmaktan çıkarmamız gerekiyor. Bizim açımızdan bunun en
önemli göstergelerinden biri şu olacak: Hani, maden işçileri sadece
ihtiyaç duyulduğunda Koş maden işçisi, kurtar o
insanları! dedikleriniz değil de aynı zamanda sözüne
kıymet verdiğiniz insanlar olduklarını görmek istiyorlar.
Maden işçilerinin, sağlık emekçilerinin, eğitim
emekçilerinin, bodrumdaki marketlerde çalışan işçilerin
temsilcilerinin de komisyonda olması gerekiyor.
BAŞKAN Sayın
Baş, teşekkür ediyorum.
ERKAN BAŞ (Devamla)
Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.(HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet Sayın
Özkan
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
21.-
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, İstanbul Milletvekili Erkan
Başın (10/3200, 3361, 3362, 3364, 3365) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergelerinin ön görüşmeleri
sırasında yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Hatibin kürsüden grubumuzu
hedef alan ve AK PARTİnin deprem ve yaşanan acılara
ilişkin bir gündemi yok. ifadelerini kabul etmediğimizi ifade etmek
isterim.
AK PARTİnin depremle
ilgili gündemi bugün olmadı, kuruluşumuzla başladı. 2003
yılında Deprem Master Planını hazırladık,
2005te arama kurtarma ekibi UMKE -acil müdahale ekibi- kuruldu 8.500
personelle.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Paralar nerede?
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
2009da AFAD kuruldu. Bina Deprem Yönetmeliği gelişen teknolojiyle
güncellendi. Deprem gözlem istasyonu 1.100e çıkarıldı. Ulusal
Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (USDEP) 2014te hayata geçirildi. Deprem
riskine karşı 12 bin okul analiz edildi. Millî eğitim
müfredatı deprem riski ve eğitimine göre düzenlendi. Depreme
karşı güvence altına alınmış konut
sayısı 1999da 50 bin iken bu rakam 9 milyona ulaştı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
tamamlayın lütfen.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
On yedi yılda deprem vergilerinden 147 milyar 200 milyon lira
toplandı, deprem bölgelerinde bunun 8,3 katı, 1,21 trilyon lira
harcandı. Bunu da Genel Kurulun dikkatine sunarım.
Acılarımız ortaktır ancak mücadeleyi hep birlikte denetim
içerisinde gerçekleştirebileceğimize inanıyor, Genel Kurulu
selamlıyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
ERKAN BAŞ
(İstanbul) Sayın Başkan, tutanaklara geçsin diye tek cümle
ekliyorum: Bu kadar konuşacağına Deprem vergileri ne oldu?
sorusuna cevap verse hepimiz tatmin olacağız.
BEKİR KUVVET ERİM
(Aydın) Cevap verdi şimdi, kaç katı
harcandığını. Dinlemiyorsun, sonra konuşuyorsun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
8,3 katını artırmışız.
BAŞKAN Sayın
Özel
22.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Somalı madencilerin
mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla, grupların
mutabakatıyla 239 sıra sayılı Kanun Teklifine bir madde
eklenmesiyle madencilerin derdine derman olunabileceğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan, ülkenin gündemi -bugün de kürsüden birkaç defa ifade
edildi- arama kurtarma çalışmalarındaki Somalı madenciler.
O konuda, arama kurtarma eğitimi de olan Somalı madenciler çok önemli
katkı sağlıyor ama bu madencilerin kim olduğunu
değerli milletvekillerimize hatırlatmak isterim. Bu madenciler, Uyar
Madencilikte çalışıp geçtiğimiz günlerde Soma madenleri
için yaptığımız düzenlemenin dışında
kaldığı için Manisa Somada eylem yapan, Salihlide
gözaltına alınan, gelip Sayın Özlem Zenginle
yaptıkları görüşmede On gün süre verin, on gün içinde bu konuya
bir çözüm getiririz. denildiği için Kırkağaça dönen,
Kırkağaçta oturma eylemi yapan madencilerdi. Onlar koştular ve
enkaz altından canlı çıkarılması için gayret
gösterdiler. Meclisin bu konudaki talebe duyarlı olmasını
bekliyoruz. Özlem Hanımın yaptığı temaslar
olduğunu biliyoruz, en kısa sürede bir çözüm üretilmesi ve bu hafta
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) -
Bitiriyorum Sayın Başkan, bir cümle.
BAŞKAN - Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu
hafta torba yasa var. Torba yasaya 5 partinin -geçen sefer
yaptığımız gibi- imzalarıyla bir madde ilave edebilir
ve geçmişte geçirdikleri kazalardan dolayı kendi mağduriyetleri
olan bu 600-700 arkadaşımızın derdine derman olabiliriz. Bu
konuyu grupların ve vekillerimizin dikkatine sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Türkkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, affınıza sığınıp çok uzun
bir soru sormak istiyorum Sayın Cahit Özkana: Paralar nerede?
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
IX.-
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A)
Ön Görüşmeler (Devam)
1.-
Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ve 145 milletvekilinin,
ülkemizde olası depremlerin neden olacağı zararların en aza
indirilmesi için alınacak önlemlerin tespit edilmesi amacıyla bir
Meclis araştırması kurulmasına ilişkin önergesi
(10/3200) (Devam)
2.-
İzmir Milletvekili Murat Çepni ve 20 milletvekilinin, deprem
politikasındaki eksikliklerin tespit edilerek alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3361) (Devam)
3.-
İYİ Parti Grubu adına Grup Başkanvekili Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, toplanan deprem vergilerinin nerelere harcandığının
tespit edilmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3362) (Devam)
4.-
CHP Grubu adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
İzmirde meydana gelen depremin ardından eksikliklerin tespit
edilerek alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/3364) (Devam)
5.-
MHP Grubu adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, ülkemizde yaşanabilecek muhtemel deprem felaketi öncesinde
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3365)
(Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırması önergeleri üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi Meclis
araştırılması açılıp açılmaması hususunu
oylarınıza sunacağım.
Meclis
araştırması açılmasını kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime yirmi dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.32
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 20.08
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Necati TIĞLI (Giresun)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 22 üyeden
kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma
süresinin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi
tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde
Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Sayın Başkan, bir söz talebim var.
BAŞKAN - Alınan
karar gereğince başkaca denetim konusunu görüşmüyor ve gündemin
Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1'inci sıraya
alınan, Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve Aydın Milletvekili Bekir
Kuvvet Erim ile 46 Milletvekilinin İşsizlik Sigortası Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlayacağız.
X.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Teklifleri
1.-
Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve Aydın Milletvekili Bekir Kuvvet Erim
ile 46 Milletvekilinin İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/3147) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 239) (X)
BAŞKAN - Komisyon?
Yerinde.
Komisyon Raporu 239 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, bu teklif İç Tüzük'ün 91'inci maddesi
kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Sayın Beştaş,
bir söz talebiniz vardı, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
23.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın, kadın
hakları aktivisti Nusaybin Belediyesi eski Eş Başkanı
Ayşe Gökhanın beş gündür gözaltında olduğuna,
Kadın hakları savunucularına dokunmayın. demek
istediğine, cezaevinde bulunan 85 yaşındaki Ali Kayanın
tansiyon, şeker, böbrek yetmezliği hastası olduğuna ve
ölmeden önce ailesiyle vedalaşması için gereğinin
yapılmasını istediklerine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Teşekkürler Sayın Başkan.
İki konu var, çok
hızlıca söyleyeceğim. Bir tanesi Ayşe Gökkan, eski Nusaybin
Belediyesi Eş Başkanı, şu an TJA dönem sözcüsü, kendisi tam
bir kadın hakları aktivisti, kadın hakları savunucusu,
yakından tanıyorum. Beşinci gündür gözaltında, dört gün
daha gözaltı süresi uzatıldı ve Ayşe Gökkan toplamda 83
defa gözaltına alındı ama hiçbir şekilde ona bir suç
isnadı sübut bulamadı çünkü Ayşe Gökkandan bir suçlu
çıkarılamaz, yani bunu çok açıkça söylemek istiyorum. Bu 83
gözaltı artık bir keyfiyete ve kadın hakları
savunuculuğuna yönelik bir saldırı niteliğine
bürünmüştür. Yani buradan kadın katillerini, kadına yönelik suç
işleyenleri, tecavüzcüleri, istismarcıları tutuklayın;
kadın hakları savunucularına dokunmayın demek istiyorum ve
Ayşe Gökkanın bir an önce serbest bırakılmasını
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Bir de Ali Kaya, Sayın Başkan, iktidar
grubuna söylüyorum, 85 yaşında, 2008de hakkında bir dava
açılmış, yeni kesinleşmiş, yirmi gündür cezaevinde, 4
defa acile kaldırıldı, ağır tansiyon, şeker,
böbrek yetmezliği hastalıkları var ve şu anda her an
yaşamını yitirebilir. Ali Kaya vekili olduğum Siirtte
yaşıyordu ve oldukça yaşlı -fotoğrafını
büyütemedim- 85 yaşında. Ali Kaya, ailesiyle ölmeden önce
vedalaşsın diyorum. Ali Kaya cezaevinde ölmesin gereği
yapılsın istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun,
Sayın Özel.
24.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, CHP olarak Komisyonda da dile getirdikleri
gibi 239 sıra sayılı Kanun Teklifiyle ilgili Anayasaya çok
yönlü aykırık iddiaları olduğuna, 239 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine başlanmadan teklifin
Başkanlık Divanı tarafından Komisyona iade edilmesini talep
ettiklerine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Komisyonu davet etmenizden, biraz önce yaptığınız
sunuş konuşmasından kanunun görüşmelerine geçeceğimiz
anlaşılıyor.
Bu noktada Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak Komisyonda da dile getirdiğimiz Anayasaya çok yönlü
aykırılık iddiamız var. Anayasanın 10uncu maddesi
olan Kanun önünde eşitlik ilkesine, Anayasanın 49uncu maddesi
olan çalışma barışını zedeleyeceğinden
dolayı bu maddeye, Anayasanın 60ıncı maddesindeki
Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.e, Anayasanın 55inci
maddesinde ücrette adaletin sağlanmasıyla ilgili yükümlülük maddesine
ve Anayasanın 51inci maddesindeki sendika kurma hakkına engel
olan düzenlemeler içerdiği için teklifin görüşmelerine
başlamadan önce teklifin Başkanlık Divanı tarafından
Komisyona iade edilmesini talep ediyoruz efendim.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Özel.
III.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin,
teklifin Anayasaya aykırı görülmesi hâlinde gerek Komisyonda gerekse
Genel Kurulda reddedilmesine olanak tanıyan çok sayıda kural
bulunduğuna, bu nedenle 239 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine başlanmadan önce Anayasaya aykırılık
iddialarının görüşülmesinin İç Tüzüke uygun
olmadığını düşündüğüne ilişkin
açıklaması
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, teklifin Anayasaya aykırılığı
itirazlarına ilişkin Başkanlığımızın
görüşünü kısaca açıklamak istiyorum. Bilindiği üzere,
İç Tüzükün 38inci maddesine göre Komisyonlar, kendilerine havale edilen
tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup
olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Komisyon,
Anayasaya aykırı gördüğü teklifi maddelerine geçmeden reddetmek
zorundadır. Plan ve Bütçe Komisyonu, teklifi Anayasaya aykırı
görmeyerek raporunu Başkanlığımıza intikal
ettirmiş ve teklif gündemimizdeki yerini almıştır.
Genel Kurulda teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler sırasında Anayasaya
aykırılık iddialarının dile getirilmesi mümkündür.
Genel Kurulun bu görüşmelerden sonra Anayasaya aykırılık
iddialarını ciddi görerek maddelerine geçilmesini reddetme yetkisi bulunmaktadır.
Yine, İç Tüzükün 84üncü maddesine göre, teklifin belli bir maddesinin
Genel Kurulda görüşülmesi sırasında Anayasaya aykırı
olduğu gerekçesiyle reddini isteyen önergeler diğer önergelerden önce
oylanır.
Görüldüğü gibi, teklifin
Anayasaya aykırı görülmesi hâlinde gerek Komisyonda gerekse Genel
Kurulda reddedilmesine olanak tanıyan çok sayıda kural
bulunmaktadır. Bütün bu nedenlerle teklifin görüşmelerine
başlanmadan önce Anayasaya aykırılık
iddialarının görüşülmesinin İç Tüzüke uygun olmadığını
düşünmekteyim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkanım...
BAŞKAN Buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
25.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, torba kanun tekliflerinin görüşülmesi
sırasında Anayasaya aykırılıkla ilgili
sıkıntılar çıktığına, bu yüzden 239
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşülmesine geçilmeden usul
tartışması açılmasını talep ettiğine
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkanım, bu Başkanlık Divanının
görüşü, eğer bir temel kanun görüşmesi yerine, kanunların,
İç Tüzükümüzde öngörüldüğü şekilde, her bir madde üzerinde grupların
söz söyleme hakkının olduğu ve üzerinde 7 önerge verme
hakkının olduğu ve grupların önerge haklarının
saklı olduğu şekilde -kanunların İç Tüzükteki
aslında çok özel bir durum olan temel kanun şeklinde değil de-
81inci madde kapsamında görüşmesini yapıyor olsaydık; biz,
maddeye geldiğimizde Anayasaya aykırılık önergesi verirdik
ve aynen bu dediğiniz şekilde bu denetimi Genel Kurulun
yapmasını sağlardık. Ancak, şimdi, temel kanun
görüşmesinde sadece 1 önerge hakkımız olduğu için ve o
önerge hakkı o maddeye ilişkin esastan itirazları dile
getirmekle ilgili iç tüzüksel tek imkân olduğu için, bu dediğinizi
yaptığınız durumda biz ya Anayasaya
aykırılığı iddia edip maddeye yönelik
konuşamayacağız ya da maddenin içeriğine yönelik
eleştiride bulunmak ya da maddenin kanun metninden
çıkarılmasını savunma durumunda Anayasaya
aykırılık iddiamızı dile getiremeyeceğiz.
BAŞKAN Sayın
Özel, maddelerine geçilmesinin oylanması sırasında bu Anayasaya
aykırılık iddianızı Genel Kurulda da gündeme
getirebiliyorsunuz, illa önergeleri beklemeniz gerekmiyor.
Talebiniz bir usul
tartışması mıdır?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Sayın Başkanım, bu yüzden son cümlemdi zaten, son
paragrafımdı- şunu ifade etmek isterim: Temel kanun
görüşmesinin bir ruhu var. Örneğin Vergi Usul Kanunuysa, o kanunun
içinde madde madde, her bir maddede Anayasaya
aykırılığı ayrıca iddia etmenize gerek yok ama
iş, bir madde bambaşka bir şeyi, bir madde bambaşka bir
şeyi düzenleyen torba kanunu temel kanun olarak görüştüğünüzde
biraz önce izah etmeye çalıştığım
sıkıntı ortaya çıkıyor.
Tüm bu sebeplerden
dolayı, üzülerek tutumunuzun aleyhinde olduğumu ve bunda ısrar
etmeniz durumunda İç Tüzükün 63üncü maddesi uyarınca usul
tartışması açmanızı rica ederim.
XI.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 239
sıra sayılı Kanun Teklifinin Anayasaya aykırı olup
olmadığı hakkında
BAŞKAN Usul
tartışması açıyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Aleyhte
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Aleyhte
MEHMET DOĞAN KUBAT
(İstanbul) Lehte
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Lehte
BAŞKAN Sayın
Özgür Özel ve Sayın Meral Danış Beştaş tutumum
aleyhinde; Sayın Cahit Özkan ve Sayın Doğan Kubat da tutumum
lehinde konuşacaklardır.
İlk önce lehte olmak
üzere, Sayın Kubat, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET DOĞAN KUBAT
(İstanbul) Değerli Başkanım, açılan usul
görüşmesinde Başkanlık makamının tutumu lehinde
görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Daha önce
de benzer -benim hatırladığım- 10dan fazla usul
görüşmesi yapıldı. Cumhuriyet Halk Partisi, kanunun tümünün
Anayasaya aykırı olduğundan bahisle Komisyona iadesini istiyor.
Değerli arkadaşlar,
bu konudaki mevzuata baktığımız zaman, bir kanun teklifinin
Anayasaya aykırılığı 4 aşamada incelenmektedir.
Bunlardan 3ü Meclis Başkanlığı, Genel Kurul ve komisyon
aşamasında, nihai olarak da yargısal aşama Anayasa
Mahkemesinde. Meclis Başkanlığımız, İç Tüzükün
67nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, gelen tekliflerin
Anayasaya uygunluğunu zaten denetleyip havaleyi ona göre
yapmaktadır. Yine, İç Tüzükümüzün 38inci maddesi uyarınca, bir
teklif komisyona geldiği zaman komisyon, o metnin Anayasanın özüne
ve sözüne açıkça veya zımni olarak örtülü biçimde aykırı
olup olmadığı yönlerinden bir inceleme yapıp karar
verdikten sonra görüşmelerine devam edip raporunu bağlamaktadır
ki bu tartışmalar orada da yapılmış, rapor
bağlanmış, bir Anayasaya aykırılık
görülmemiştir.
Biraz önce
Başkanlık makamının da ifade ettiği üzere, burada 81
ve 91e göre biz, temel kanun olarak tümü üzerinde görüşmeler yapacağız,
zaten Genel Kurul Anayasaya aykırı görürse bunu reddedecektir.
87nci maddede, Anayasaya aykırılık önergeleri dâhil tümünün de
iadesinin istenebileceğine dair bir hüküm, ibare yer almaktadır ama
-çok iyi bilir ki bu iddiayı ileri süren Grup Başkan Vekilimiz de-
orada Aksine hüküm yoksa. der. Aksine hüküm 88inci maddede vardır. Bir
teklif metininin şu anda komisyona iadesi -eskiden hükûmette de
vardı- yeni sistemde sadece komisyona aittir, tümünü sadece komisyon
isteyebilir. Dolayısıyla, bu çerçevede, yapılacak iş;
gruplar, Anayasaya aykırılık iddialarını tümü
üzerindeki görüşmeler sırasında ifade eder, yüce Genel Kurul
bunları mutlaka değerlendirip tezekkür edip bir karar verir. O aşamadan
sonra da 87nci maddeye göre her maddeyle ilgili Anayasaya
aykırılık önergeleri verilecektir ve bunlar da 84üncü maddeye
göre öncelikli olarak işleme alınıp değerlendirilip karara
bağlanacaktır. Velev ki bu aşamalar geçmiş olsa dahi en çok
üyeye sahip 2 siyasi parti grubunun Anayasanın 150nci maddesine göre bu
kanunun şekil ve esas yönünden Anayasaya uygunluk denetimi için de
başvuru hakkı vardır. Dolayısıyla hukuki süreç
işleyecektir, hukuk işleyecek, mesele çözülecektir.
Dolayısıyla Başkanlık makamının bu konudaki
tutumu yerindedir. Görüşmelere devamda bir Anayasa ve İç Tüzük
açısından sakınca olmadığı kanaatindeyim.
Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Ağbaba mı
Evet, Başkanın
tutumunun aleyhinde olmak üzere Sayın Veli Ağbaba, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
VELİ AĞBABA
(Malatya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, ben Genel Merkezde
İşçi Sendikalarından Sorumlu Genel Başkan
Yardımcısıyım. Dolayısıyla sürekli işçi
temsilcileriyle bir aradayım.
Değerli arkadaşlar,
bunun Anayasaya aykırı olduğu iddiasından önce milletin
hangi vekili, milletin, vatandaşın hangi talebiyle bu kanun teklifini
getirdi, merak ediyorum. Hangi işçi ya da hangi sendikacı ya da hangi
işveren böyle bir teklifi size getirdi? Hakikaten Mecliste görev yapan bir
milletvekili olarak merak ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
teklifin 33üncü ve 37nci maddesi Anayasanın 10uncu maddesindeki
eşitlik ilkesine aykırıdır; yine, 60ıncı
maddedeki Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. ilkesine
aykırıdır, 49uncu maddedeki devletin çalışma
barışını sağlamak ilkesine aykırıdır
ve ayrıca Anayasanın 50 ve 51inci maddelerine
aykırıdır.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, sizin lideriniz iktidara geldiği zaman Milletimiz ne isterse
onu yapacağız. diyor. Şimdi, ben size 2 belge göstermek
istiyorum: Birisi, 5/6/2017 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi Emek
Bürolarının öncülüğünde yapılan bir toplantı metni,
altında 3 konfederasyonun imzası bulunuyor; TÜRK-İŞ
Başkanı Sayın Ergün Atalay, HAK-İŞ Başkanı
Sayın Mahmut Arslan, DİSK Başkanı Sayın Kani Bekonun
imzaları bulunuyor bunlarda.
Şimdi, bir başka
belgede, tarihi bugün, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSKten
ortak açıklama deniyor. TÜRK-İŞin Sayın Genel
Başkanı Ergün Atalay, HAK-İŞin Başkanı
Sayın Mahmut Arslan ve DİSKin Sayın Genel Başkanı
Arzu Çerkezoğlu bir belgeye imza atmış. Bu maddelerin derhâl
çekilmesini istiyorlar.
Değerli arkadaşlar,
bu, hakikaten çok ilginç şeyler içeriyor belki okudunuz, belki
okumadınız, belki bu teklifi veren milletvekilleri bile okumadı.
Hakikaten bu maddelerin Anayasaya aykırı olmasını
bırakın, bu vicdana aykırıdır; bu, vicdanlı olan
milletvekilinin karşı çıkması gereken bir maddedir
değerli arkadaşlar. Bakın, kayıt
dışılık denen bir şey var Türkiyede, kayıt
dışılık. Her 10 çalışandan, 3ü kayıt
dışı çalışıyor. Şimdi, bu diyor ki Belirli
süreli iş sözleşmesiyle on günün altında çalışabilir.
diyor. Bunun anlamı şu: Türkiyede maalesef 5,8 milyon genç işsiz,
yüzde 30 genç işsizlik var. Ne olacak bu? Genç işsizleri illüzyonla
yok edeceksiniz yani abra-kadabrayla yok edeceksiniz.
Lütfen, elinizi
vicdanınıza koyun, bu maddeleri bir daha gözden geçirin. Değerli
arkadaşlar, bu bir kumpas aslında, belki
farkındasınız, belki farkında değilsiniz. Daha önce
2009da geçen maddelerde de vardı kumpas, beş yıl sonra
ayıktınız ama iş işten geçti. Lütfen bu kumpasa AK
PARTİ milletvekilleri Dur! desin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA
(Devamla) Sayın Başkanım, hemen bitiriyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
VELİ AĞBABA
(Devamla) Değerli arkadaşlar, bu bir kumpas maddesi. Bakın,
sendika başkanları, TÜRK-İŞ Başkanı,
HAK-İŞ Başkanı MHP Grubuyla da konuşuyor, sizlerle de
konuşuyor değerli milletvekilleri.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
Açılmadı mikrofon.
BAŞKAN Biliyorsunuz,
usul tartışmalarında ilave süre yok.
VELİ AĞBABA
(Devamla) Bu maddeler değerli arkadaşlar, hem Anayasaya
aykırı, hem vicdana aykırı. Lütfen bu maddeleri bir daha
gözden geçirin diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet,
Başkanın tutumunun lehinde ikinci söz Sayın Cahit Özkanın.
Buyurun Sayın Özkan. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin İç Tüzükün 63üncü maddesine göre açmış olduğu usul
tartışması hakkında Başkanlığın
yaklaşımının lehinde söz almış
bulunmaktayım, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Anayasaya
aykırılık, biraz önce Sayın Kubatın da ifade
ettiği üzere dört aşamalı bir denetime tabidir; Genel Kurul,
komisyon, Başkanlığın incelemesi ve son olarak da
yargısal denetim. AK PARTİ grubu olarak bugüne kadar
yaptığımız yasal düzenlemelerde, yasal düzenlemeyi Meclis
Başkanlığına sunmadan önce, bizler de Anayasaya aykırılık
değerlendirmesi yapıp bu aşamayı kendi parti iç denetimimizden
de geçirmekteyiz. Tabii, Anayasaya aykırılık hem Türkiye'de hem
de uluslararası alanda, farklı ülkelerde değişik
tartışma süreçlerinden geçmiştir. Jüristokrasi -Amerikada
Roosevelt döneminde var olan- bütün idari ve yasal faaliyetleri mutlak surette
Anayasaya aykırılık denetimi yapmak suretiyle
parlamentoların ve senatoların baypas edildiği dönemler
tartışılagelmiştir. Türkiye'de de bu noktada anayasa
denetimi arada geçen süre zarfında demokratikleştirilmiş ve
çerçeve bir anlayışla bugüne kadar Anayasa Mahkemesinin denetimleri,
millî iradenin hâkimiyeti, kişi hak ve özgürlüklerinin güvencesi
bağlamında değerlendirilmiştir.
Bu anlamda şu anda
görüşülmesine başlanacak olan kanun teklifinin Anayasaya
aykırılığıyla ilgili iddiaları
değerlendirecek olursak mevcut yasal düzenlemenin bütün maddelerinin
geçmişte benzer düzenlemeler şeklinde Parlamentoya geldiği ve
Parlamentoda bahsi geçen Anayasaya aykırılık denetimlerinden
sonra Anayasa Mahkemesinin de incelemesinden geçmek suretiyle Anayasaya
aykırılık olmadığı sübut bulmuştur. Bu
anlamda mevcut düzenlemenin hem teamül olarak geçmişte Parlamento hukuku
çerçevesinde yasal düzenleme şeklinde Meclisin gündemine gelen konulardan
olduğundan ve bu çerçevede eğer bir Anayasaya
aykırılık söz konusu olursa bunun da her bir Anayasaya
aykırılık iddiasıyla işte eşitlik, sosyal
güvenlik, çalışma hakkı, sendikal haklar bağlamında,
inanın bugün Parlamentonun yapmış olduğu bütün yasal
düzenlemelerin bloke olma durumu söz konusu olur. Oysa ki bizim şu an
Meclisin gündemine getirdiğimiz bu yasal düzenlemeye
baktığımızda eşitlik yani eşit işe eşit
ücret ve çalışanların haklarının korunması,
sosyal güvenlik haklarının genişletilmesi
Ki AK PARTİ
hükûmetleri döneminde 2004lü yıllarda sosyal güvenlik şemsiyesi
bütün vatandaşlarımızı kucaklayacak şekilde hayata
kavuşturulmuştur.
Yine, çalışma
hakkının güvencesi, sendikal haklar bağlamında da mevcut
yasal düzenlemenin bırakınız Anayasaya
aykırılığı ileri bir düzenleme olduğu, Avrupa
Birliği ülkelerinde, Batı demokrasilerinde var olan bu hak ve
özgürlüklerin güvence altına alındığı bir sistemi
öngörmektedir. Anayasaya aykırılık iddiasının
doğru olmadığını ve Başkanlığın
tutumunun yanında olduğumuzu, Başkanlığın
tutumunu desteklediğimizi ifade eder, Genel Kurulu selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Tutumun
aleyhinde olmak üzere ikinci söz Sayın Meral Danış
Beştaşın.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; doğrusu, şöyle bir cümle kursam yanlış olmaz:
En son, Sayın Özkanın söylediklerinin hepsinin aksini söyledim.
Sendika hakkı yok, sosyal güvenlik hakkı yok, eşitlik yok,
çalışma barışı yok; bunların tümü Anayasaya
aykırı bir şekilde bu teklifte vücut buluyor. Yani bunu üç
dakikada anlatamayacağım, sadece 55inci maddeyi örnek
vereceğim. Anayasa madde 55 ne diyor: Devlet, çalışanların
yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve
diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri
alır. Asgarî ücretin tespitinde çalışanların geçim
şartları ile ülkenin ekonomik durumu da gözönünde bulundurulur.
Nerede eşit işe eşit ücret? Nerede çalışma
barışı? Nerede sosyal güvenlik hakkı? Bugün Türkiye'de bu
ekonomik bunalımda, bu çöküşte insanlar açlıkla terbiye
ediliyor. İnsanlar evlerine ekmek götüremiyor. Keyif çaylarıyla,
insanların açlığıyla alay ediliyor. Yani böyle bir kanun
teklifinin Anayasaya aykırı olmadığını söylemek
hakikaten büyük bir cüret. Şunu da söyleyeyim tabii, yani bunu uzun uzun
değerlendiriyoruz her zaman, diyor ki Sayın Özkan: Biz kendi yetkili
kurullarımızda Anayasaya aykırı
olmadığını tespit ettik. Sizin yetkili
kurullarınız değil; şu kitapçığa göre
yapacaksınız. Bu kitapçıktaki maddeleri uygulamıyorsunuz.
Komisyonda çoğunluğunuz var; oyluyorsunuz, geçiyor. Genel Kurula
geliyoruz, çoğunluğunuz var; oyluyoruz, geçiyor. Anayasaya
aykırılık ne komisyonda ne burada kabul edilmiyor. Anayasa
Mahkemesine gittiğinde de, Anayasa Mahkemesi kazara bir iptal kararı
verdiğinde -büyük bir cesaretle, artık oy çokluğuyla- o zaman da
Anayasa Mahkemesi üyeleri en üstten tehdit ediliyor, Bisikletle işe
gidin. deniliyor. Yani Anayasa Mahkemesi üyeleri bile bu ülkede özgür
değil.
Şimdi, bu nedenle,
şu anda teknik maddelere girmeden söylüyorum. Elimizde Anayasa ve İç
Tüzük var. Bunu, size ilk fırsatta bir saat anlatalım ki
yıllardır anlatıyoruz, 3üncü dönemdir. Yani eşitlik ya!
Eşitlik gibi bir madde var burada ve bu ülkede eşitlik yok, yok yani.
Hiçbir kanunda bu gözetilmiyor ya da çalışma hakkı, hiçbir
kanunda gözetilmiyor. Kanunlar Anayasaya aykırı mı değil
mi diye bakılmıyor. Kanunlara şöyle bakılıyor: Adalet
ve Kalkınma Partisine, çevresine, onları destekleyen sermaye
gruplarına, onları destekleyen işverenlere, bir avuç insana
yarıyor mu yaramıyor mu? Aykırılığa böyle bakmamız
lazım çünkü burada işçi yok, emekçi yok, alın teri yok. Bu,
tamamen Anayasaya aykırıdır. Bu nedenle, tutumunuzun aleyhinde
olduğumuzu belirtmek isterim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
az önce açıkladığım gerekçelerle, teklifin
görüşmelerine başlanmadan önce, Anayasaya aykırılık
iddialarının görüşmenin İç Tüzüke uygun
olmadığını düşünmekteyim.
Bu sebeple de, teklifin
görüşmelerine başlama tutumumda bir değişiklik
bulunmamaktadır.
Genel Kurulun bilgisine
sunulur.
X.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Kanun Teklifleri (Devam)
1.-
Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve Aydın Milletvekili Bekir Kuvvet Erim
ile 46 Milletvekilinin İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/3147) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 239) (Devam)
BAŞKAN Şimdi,
teklifin tümü üzerinde ilk söz İYİ PARTİ Grubu adına
Sayın Lütfü Türkkanın.
Buyurun Sayın Türkkan.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün burada bazı alacakların yeniden
yapılandırılmasıyla ilgili kanunlarda değişiklik
yapılması hakkında kanun teklifini görüşüyoruz.
Pandemi sürecinin hem
çalışanlar açısından hem de işverenler
açısından zorlu geçeceğini mart ayından itibaren burada
defalarca konuştuk. İhtiyaç duyan kesimlerin acilen belirlenmesi ve
onlara karşılıksız yardım yapılması
gerektiğini de birkaç defa burada sizlere hatırlattık. Bu konuda
ortaya koyduğumuz tenkitleri, Meclis gündemine getirdiğimiz
araştırma önergelerini burada teker teker saymayı beyhude
buluyorum çünkü bugüne kadar tamamı iktidar tarafından dikkate dahi
alınmadan reddedildi. Aslında reddedilen,
kulaklarınızı kapadığınız önergelerimiz
değildi; milletimizin aşılmayı bekleyen
sorunlarıydı, milletimizin talepleriydi bunlar.
Bize göre, Gazi Meclisimiz
milletin kalbi, sorunlarının çözüm yeri ama maalesef, Meclis
artık Beştepeden gelen buyrukların yerine getirildiği bir
kurum hâline geldi. Biz burada milletin sorunlarını dile getiriyoruz,
sizler sadece gözlerinizi kapatıp ellerinizi kaldırıyorsunuz o
kadar. Biliyorsunuz ki milletin sorunlarının kaynağı sizin
yönetiminiz. Bu sorunlar var ya çözümünü istediğimiz, bunların hepsinin
kaynağı sizlersiniz, sizin basiretsiz yönetiminiz aslında.
Millet tenceresini kaynatmanın, evine ekmek götürebilmenin,
rızkının, iş güvencesinin peşindeyken, siz millete,
hani, kanser hastasına aspirin verirmiş gibi aspirin niyetine geçici
çözümler sundunuz. Ödeyemeyeceğini bildiğiniz hâlde
vatandaşı ötelemeli kredilerle daha da borç batağına
sürüklediniz. Vatandaşın bir cebinden alıp diğer cebine
koydunuz. Oysa ekonominin ne durumda olduğunu idrak edebilseydiniz
eğer, çarşının pazarın hâlini görebilseydiniz
eğer, bilirdiniz ki vatandaşın cebi delik, cepkeni delik.
Şimdi, geldiğimiz
noktada, nefes alamaz duruma gelmiş vatandaşa kısa süreli
sağlanan desteğin faiziyle geri ödenme zamanı geldi çattı.
Şimdi, vatandaş kara kara o taksitleri nasıl ödeyeceğini
düşünüyor. O sizin meşhur ortaklarınız var ya, o 5
müteahhit, milleti vampir gibi emen, sömüren, kanını emen o 5
müteahhit; onlara gelince, onların milyarlarca liralık vergileri
hemen siliniyor hiç tereddüt edilmeden. Sırtına yüklediğiniz
ağır vergi yüküyle inim inim inleyen fukara vatandaş Türkiyenin
kanını emen bu beşli vampir sürüsüne daha ne kadar tahammül
edecek bilinmiyor. Nefesini kestiğiniz esnafa, KOBİye neden 5
müteahhite gösterdiğiniz hoşgörüyü göstermiyorsunuz? Sabahtan
akşama kadar alın teri döken o emekçi Mehmetin asgari ücretindeki o
verginin peşine düşüyorsunuz? Bir diğer Mehmet var ya hani
millete küfreden, o çok galiz küfreden o Mehmet, onun da vergi
borçlarını sıfırlıyorsunuz. 2 Mehmet var: Birisi
asgari ücretli, onun asgari ücretinden verdiği verginin peşine
düşüyorsunuz; bir Mehmet daha var millete küfreden, onun da vergi borcunu
siliyorsunuz. Buradan bir şey ortaya çıkıyor: Siz öbür Mehmetin
iktidarısınız, vatandaş Mehmetin değil, işçi
Mehmetin değil, o asgari ücret alan Mehmetin iktidarı
değilsiniz. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Sizin o Mehmet sadece ne zaman aklınıza geliyor
biliyor musunuz? Paraya ihtiyacınız olduğunda onlara IBAN
numarası gönderiyorsunuz. Bize para gönder Mehmet. Niye? Öbür
Mehmetin borcunu sileceğiz ondan. IBAN numarası gönderiyorsunuz, o
Mehmet o zaman aklınıza geliyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir de
askere yollarlar.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
Askerlik konusuna hiç girmeyeceğim, durum vahim burada, askere gitmeyen
çok arkadaş var.
Bir taraftan, vatandaştan
para topladınız, diğer taraftan topladığınız
paranın hemen hemen 5 katı olan 9,5 milyar lirayı Kalyon
İnşaata vergi muafiyeti olarak getirdiniz. Ya, 9,5 milyar lira çok
önemli bir para bu devlet için şu anda, hele böyle bir dönemde.
Düşünün, millet fakruzaruret içinde ne yapacağını bilmiyor,
siz sadece ve sadece nasıl bir ortaklığınız
olduğunu bilmediğimiz bir şirketin gelirlerine vergi muafiyeti
getiriyorsunuz. Bu rantçı, yandaş, hatta talancı zihniyetin
temsilcileri olarak sizler biliniz ki vatandaşın alın teriyle
biriktirdiği vergileri yandaş aile şirketlerine pay eden bu
haramzade düzeni biz İYİ PARTİ olarak yıkacağız;
buradan size söz veriyorum, göreceksiniz. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
Kamu-özel sektörü AK
PARTİden önceki on beş yıllık dönemde 67 proje
gerçekleştirmiş, AK PARTİden önce on beş yılda
kamu-özel sektörü 67 proje gerçekleştirmiş. Bu şirketlerin kâr
oranı ne kadar? Yüzde 4. AK PARTİ iktidarından sonraki on
beş senede ise 58 proje gerçekleştirilmiş. Eğer eskiden
olduğu gibi yüzde 4 kâr etselerdi 2 milyar dolar kâr edeceklerdi, sadece 2
milyar dolar. Ancak sizin bu 58 projeyi verdiğiniz şirketler ne kadar
para kazandılar, biliyor musunuz? 72 milyar dolar. On beş senede bu
ülke ne kadar soyulmuş gördünüz mü? 72 milyar doları o 58 projeyle
iş verdiğiniz, ihale verdiğiniz şirketler
kazanmış. Arkadaşlar, o 72 milyar dolarda sizin çoluğunuzun
çocuğunuzun, torununuzun, kız kardeşinizin,
akrabanızın, emminizin, bibinizin hakkı var ya. Bu haysiyetsiz
ve şerefsiz güruh yedi bunları. Günah değil mi ya, bu memlekete
günah değil mi ya, bu insanlara günah değil mi ya? Hiç mi
vicdanınız sızlamaz, hiç mi üzülmezsiniz, hiç mi gece
aklınıza gelmez?
Savaşta iki gözünü
yitiren bir arkadaş Neyzen Tevfike diyor ki: Neyzen, nedir bu memleketin
hâli? Nasıl görüyorsun bu durumu? Neyzen sözüyle
arkadaşını kırmak istemediği için Karanlık.
diyemiyor, diyor ki: Vallahi, senin gördüğün gibi görüyorum. Muhtemelen
siz yine bu söylediklerimizden ders çıkarmayacaksınız, kendi
bildiğinizi okuyacaksınız ama bir yanda rantçı müteahhitler
ihya edilirken diğer yanda günde 39 liraya mahkûm bırakılan
vatandaş, vergi borcu, SGK borcu silinmeyen esnaf bunu hiç unutmayacak
emin olun. Unutmadığını zaten anketler size gösteriyor, her
geçen gün biraz daha gösterecek. Sokağa çıkın, bakın
diyorum, sokağa çıkacak yüzünüz yok, onu da biliyorum, sizi
anlıyorum. Esnaf kan ağlıyor, kâr edemiyor ama kira ödüyor, para
kazanamıyor ama ayakta kalmak için mücadele ediyor. Kâr edemeyen bir
şirketin kurumlar vergisinde indirime gidiyorsunuz. Ya, adam kâr edemiyor
ya, edemiyor yani. Hiç yok mu, bir sürü esnaf arkadaşınız var,
iş adamı arkadaşınız var, istihdam yaratan
dostlarınız var, akrabalarınız var, belki de bir kısmınız
öyle, sizin de durumunuz çok farklı değil. Yani güler misin,
ağlar mısın bu hâlimize bizim, öyle gerçekten. Bunu
yapacağınıza bana göre stopaj vergisinde indirime gitseniz çok
daha faydalı olurdu ya da gelin, kamu aracılığıyla
belirlenen ürünlerin fiyatlarını makul seviyelere indirin ki fakir
fukara bu kadar fakruzaruret içerisine düşmesin ama yapamazsınız
bunu, biraz evvel söyledim, siz o Mehmetin değil o millete küfreden
Mehmetin iktidarısınız, maalesef öyle.
Vatandaşta artık
para yok, döndüremiyor. Vatandaş Evime ekmek götüremiyorum. diyor, cevap
şu: Al keyif çayı iç. Ya evine ekmek götüremeyen adam nasıl
keyifli olur arkadaşlar ya? Her birimiz hayatımızın bir
kesiminde mutlaka ve mutlaka sıkıntıya düşmüşüzdür,
hiç aklınıza keyif çayı gelir mi? Gelir mi o anda? Ne keyfi ya,
akşam eve nasıl gideceğim diye düşünüyor adam. Siz ona
diyorsunuz ki: Al bunu, keyif çayı iç. Vallahi
şaşırmışsınız, yoldan
çıkmışsınız, emin olun. Böyle değildiniz siz ama
sizi bu saray düzeni böyle etti biliyor musunuz. Kör eder adamı bu saray.
Vatandaş Evime ekmek götüremiyorum. derken onu anlamaktan bile
uzaksınız. Vatandaş diyor ki: Vergimi ödeyemiyorum, yedek
parçamı değiştiremiyorum, sigortamı ödeyemiyorum,
yanımda çalışanın maaşını veremiyorum,
masraflarımı çıkaramıyorum. Mesele bir somun ekmek almak
değil ki yani 200 gram hamurdan mütevellit midir eve ekmek götürmek?
Mesele insanca yaşamak, barınmak, ısınmak, karnını
doyurabilmek, onurla dimdik durabilmek. Size göre her evde sıfır
kilometre bir buzdolabı var. Ya, boş o buzdolabı, taksitinin de
peşine düşmüş alacaklı, o da icrada. Bakkallara gidin,
veresiye defterleri çıktı tekrar, onlar da taşmış,
bakkal da veresiye vermiyor artık. Nakit yok, o da çeviremiyor, o da
haklı. O ucuz diye gidilen BİMler, Şoklar, A101ler var ya,
oradan bile çıkmak çok zor, emin olun çok zor. Et satışları
düşmüş, makarna satışları artmış. Burada
memleketin durumu ortada, et satışları düşüyor, makarna
fiyatları artıyor. Bunlar yokluk göstergesi beyler. Vatandaşa
Maske tak. demekle olmuyor, Keyif çayı için. demekle de olmuyor;
Bağışıklığınızı güçlendirin, et
yiyin, balık yiyin, sebze meyve yiyin, sabah güzel bir kahvaltı yapın.
demek lazım. Bunları diyemezsiniz, çünkü diyecek mecaliniz de kalmadı.
Siz de biliyorsunuz ki bu vatandaş bunları telaffuz bile edemiyor,
bırakın yemeyi veya satın almayı.
790 milyar dolar gayrisafi
millî hasılası olan bir ülkede sofralar boş. Niye? Gelir
dağılımında ciddi bir adaletsizlik var, emin olun. 12 Eylül
öncesi ben bu millet nasıl komünist oluyor diye hakikaten
şaşırıyordum. Ya ben komünist memleketten gelmiş bir
ailenin çocuğuyum, yani komünizmin sorgusuz sualsiz
karşısında yer almış bir adamım, hayatım da
komünizmle mücadeleyle geçti ama şu adam, 790 milyar dolar gayrisafi millî
hasılası olan ülkenin vatandaşı evine ekmek götüremiyorsa
bir şeyleri sorgulamak lazım ya. Gelir
dağılımında bir adaletsizlik var, çok ciddi zenginler
oluşmuş. Dünyada zengin sayısı artan ülkelerden bir
tanesiyiz ama fukaralık bir taraftan dibe yatmış. Bunu
düzeltmezseniz bu ülkede kaos da bitmez, sancı da bitmez. TÜİK
üzerinden bir enflasyon rakamı belirtiyorsunuz, o oran üzerinden de
maaşlara zam yapınca her şey düzeldi zannediyorsunuz. Vatandaşın
durumu hiç düzelmiyor, vatandaş hep berbat durumda, her sene o
kurduğu sofralar küçülüyor. Demiyorsunuz ki madem ekonomi büyüyor,
enflasyona göre değil de refah payına göre bir zam yapalım, hiç
öyle aklınıza geldi mi? Hayır, enflasyona göre zam. Refah payına
göre bir zam yapın bakalım göreyim. Ucuz turist dediğimiz o
Ruslar var ya o Ruslar bile dünyanın bir ucundan kalkıp diğer
ucuna seyahat yapıyor; geliyor tatil yapıyor, gidiyor. Bizimkiler
memlekete -sıla hasreti çeken adam- annesini, babasını görmeye
otobüs bileti bulamıyor ya. O ucuz iş gücü dediğimiz, daha
düne kadar 20 dolar, 30 dolar maaş aldığını
bildiğimiz Ruslar bunu yaparken bizimkiler memlekete anasını,
babasını görmek için otobüs bileti alamıyorlar, ülkenin hâli bu.
Herkes ödemesi gereken borçları düşünüyor, hiç nefes alacak hâli de
yok. Biraz evvel bahsettim, gelir dağılımı adaletin yüzünü
görmemiş esnafın, öğrencinin, çiftçinin borçlarının en
azından yakın tarihli ödemesi olan borçlarını silin,
ötelemeyin yani ötelemek çözüm değil. Öteleyeceksiniz altı ay sonra
tekrar karşınıza gelecek, silin ya. Hem memleket huzur bulsun,
hem de siz para alamayacağınızı bir görün, bilin. Bu ülke
iktidarınız yüzünden SGK borcu yapılandırmalarına
alıştığı için emin olun burada size de siyaseten bir
dönüş olmayacak, bu kanunda da olmayacak. Siyaseten hassas konular olsa da
seyretmeyi bir yana bırakıp, neşter vurmak, iş
dünyasının önünü açmak ve mağduriyetleri giderebilecek formüller
üretmek o kadar zor değil aslında. Soruyu en iyi bildiğiniz yerden
soracağım. Eğer bu yapılandırmalar
başarılı olsaydı tekrar tekrar kanun çıkarmak zorunda
kalır mıydınız? Hayır, kaçıncı defa kanun
çıkarıyoruz. O hâlde, neden başarılı
olmadığını sorgulamak lazım, esas mesele burada.
Artık vatandaş bu yapılandırmalara karşı olumlu
bir tavır ortaya koymuyor, nitekim yapılandırma olsa da olmasa
da borcunu ödeyemez hâle gelmiş, hiç önemli görmüyor. Eskiden birisi
yapılandırması bozulduğunda bir telaş yapardı:
Ya, bozulacak, bir daha tekrarlanmayacak. Ha, şimdi hiç umurunda değil,
valla hiç sallamıyor Bozulursa bozulur. Ne yapayım ağabey? Çok
affedersin, ölmüş eşek kurttan korkar mı? Ben mahvolmuşum,
evime ekmek götüremiyorum, ne yapacak bana? diyor. Vatandaşın hâli
bu. Ödemiyorlar demiyorum, ödeyemiyorlar artık. Dolara bakmadığınız
bir ortamda Türk lirasının eriyip gittiği kur
artışı yüzünden maliyetlerin arttığı
Döviz
cinsinden ödemesi varsa ancak Türk lirası kazanıyorsa ne yapsın?
Buraya gelirken baktık işte, euro 10, dolar 8,50. Hani
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden sonra altı ay
içerisinde her şey düzelecekti? Hiç hayal etmiş miydiniz, dolar 8,50;
euro 10? Ben iddia ediyorum, yılbaşında
yatırımcılar dolara 10 lira fiyat biçiyorlar, 10 lira; maalesef,
üzülerek beyan ediyorum.
BEDRİ YAŞAR
(Samsun) Hayaldi, gerçek oldu!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Her
borçlu suçlu değildir arkadaş. Bu ülkede krizleri çıkaran esnaf
ve iş yeri sahibi değil, bu krizleri çıkaran sizlersiniz.
Aksine, onlar düzgün düzgün çalışırken sizlerin beceriksiz
yönetimleri sonucu krize girerek işlerini ve paralarını
kaybediyorlar.
Bütün ülkeler kendini tekrar
izole etmeye başladı, görüyoruz; İngiltere, Fransa, şimdi
sırada Almanya. Türkiye de muhtemelen aralıktan itibaren hayatı
durdurmak zorunda kalabilir çünkü pandemide de kontrolü kaybettiniz. O zaman
martta ve nisanda ne yaşadıysak -üzülerek söylüyorum- daha
ağırını yaşayacağız. Ama bunu hafifletmenin
bir yolu var: Madem ekonomide Kurtuluş Savaşı
başlattınız, önce milleti borçlarından kurtarın, silin
şunları ya, silin ya, bırakın ötelemeyi;
alamayacaksınız, milletin canını mı
alacaksınız? Silin şunları! Biri çıksın On
yılı geçen borçların asıllarının yüzde 20sini
ödeyenin borçlarını sileceğim. On beş yılı
geçenlerin de yüzde 10unu, 15ini ödesin sileceğim. veya Borç
miktarına göre, bir yıl süreyle 5, 10, 20, 50 kişi
çalıştıranların, istihdam yaratanların
borçlarını sileceğim. desin. Bir taraftan, belki istihdama
katkısı olur; bir taraftan, alınması muhtemel olmayan bu
borçları da siz kafanızdan atmış olursunuz. Bunu
gerçekleştirdiğiniz takdirde ülkeye büyük hizmet etmiş, vergi ve
Sosyal Güvenlik Kurumu dairelerini, icra dairelerini
rahatlatacaksınız ve en önemlisi, milletin duasını
alacaksınız.
Bana göre kayıt
dışı ekonomiye geçiş de bu çerçevede yeniden ele
alınarak temiz bir milat başlatılabilir. Bu kanunda yok ama
tekrar matrahla ilgili bir talep var, size de geliyor. Bunu, bu kanun içine
koymanız bu milleti bir noktada rahatlatacak. Onu da
arkadaşlarımız önergeyle, yeni bir matrah bildirimiyle ilgili
yeni madde eklemek gerekiyor diye düşünüyorum. Yapabilirsiniz, istedikten
sonra neler yapıyorsunuz; dedim ya, bir kanunda 9,5 milyar lira adama
vergi muafiyeti getirdiniz; Cemal Kalyoncu, Kalyon İnşaat. Buradan
söylüyorum, gizli saklı değil yani bunu bütün millet biliyor. O hâlde
vatandaşın da borçlarını silin ya! Parası yok, neyini
alacaksınız bu insanların? En azından genel
sağlık sigortası borçlarını silin. Genel
sağlık sigortasında vatandaşlar zor durumda.
Kredi ve Yurtlar Kurumu,
biraz evvel söyledim, bütün borç 5 milyar lira, o iş bulamayan
öğrenci çocuklar var ya, onların hepsi fakir gureba ailelerin
çocukları ya. Onların boğazına çökmüşsünüz; Öde öde
Ödeyemiyor çocuk ya. İş mi veriyorsunuz çocuklara? Çocuklar
işsiz, üniversiteyi bitirmiş işsiz, Kredi ve Yurtlar Kurumu
diyor ki: Benim paramı öde. Nasıl ödeyecek? Silin şunu, 5
milyar lira, size hiçbir şeye ifade etmez. Ne olacak? Cemal Kalyoncuya
verdiğinizin yarısı, bu kadar çocuk bu dertten kurtulacak. Cemal
Kalyoncu mu önemli, o çocuklar mı önemli? Valla o çocuklar önemli.
Yarın öbür gün onlar bir başka iktidarın yanındaydı,
şimdi sizin yanınızdalar, yarın bir
başkasının yanına geçecekler ama bu çocuklar çok hayır
dua edecekler. Bir de devletine güvenecek, diyecek ki: Devlet benim arkamda
durdu. Ben, fakruzaruret, sıkıntı içerisindeyken devletim benim
aldığım krediyi affetti. Devlete aidiyeti çoğalacak. Bu
borçları daha önce sildiniz, 5 milyon insanın genel sağlık
sigortasından dolayı borcu var. Bu sayı, geliri asgari ücretin
üçte 1nden fazla olduğu için sigorta primini ödemekle yükümlü fakat
ödeyemeyenlerin sayısı. Bu borçların yapılandırılmasına,
faizlerin silinmesine, hatta bir ara on iki-on sekiz ay taksit filan
yaptık, ona rağmen ödenmedi. SGK verileriyle yapılan bir
araştırmaya göre prim ödeme yükümlülüğü olmayanlarla birlikte
Türkiyede 14 milyon 400 bin kişi sağlık hizmetlerine ulaşamayacak
kadar yoksul. Yani 15 milyon kişiye yakın insan sağlık
hizmetlerine ulaşamayacak kadar yoksul. Bu insanlar işsiz, bu
insanların hiçbir geliri yok, gelir beyan edemese bile bu primler her ay
bu insanlara borç olarak yazılıyor. Adam Yahu, param yok,
çalışamıyorum, gelirim yok. diyor. Olsun, biz sana borç
yazalım. Niye? Bize para lazım. Niye? Kalyon İnşaata
vereceğiz. Niye? Mehmet Cengize vereceğiz. E, günah ya, vallahi
günah! Gelir beyan edemeyenlerin primini devlet zaten ödüyor. demeyin, SGKye
gittiğinizde Çadırda bile kalsanız bu para ödenecek. diyor
vatandaşa. Öyle söylediğiniz gibi olmuyor uygulamada.
Prim ödemesi, mevcut ekonomik
şartlarda milyonlarca kişi için ya imkânsız hâle geliyor ya da
diğer temel harcamaların artmasından dolayı genel
sağlık sigortası primi ödemeye sıra gelmiyor. Böylece,
genel tabloda sigorta primini ödeyemeyenlerin sayısı artıyor,
artık buna bir son verin. 5 milyon Suriyeliye bakmakla övünen iktidar,
genel sağlık sigortası borcu olan 5 milyon kişiye bakamıyor.
Genel sağlık
sigortası borcu olanlara sesleniyorum: Sizi yok farz eden bu iktidar, 5
milyon Suriyeliye bakmakla iftihar ediyor, haberiniz olsun. Çünkü borcu
olanlar, o genel sağlık sigortası borcu olanlar var ya, 1 Ocak
2021den itibaren sağlık hizmetlerinden faydalanamayacaklar,
hastanelere gidemeyecekler. Evde ölün. diyorsunuz bu insanlara. Doktora
gidemezsin, hastaneye gidemezsin, evde ölün. Yani bunların suçu ne,
Suriyeli olmamak mı? Türk olmak bu kadar bir yük getirir mi ya insanın
kendi ülkesinde? Günah değil mi bu insanlara? Türk olmak mı bu
insanların suçu? Yerli ve millî değilsiniz derken bunun için
söylüyorum. Ne söylüyorsanız hep tersini yapıyorsunuz, hep inkâr
ediyorsunuz ama yerli ve millî değilsiniz. On sekiz sene öncesine gidersek
belki ithal bile sayılabilirsiniz vallahi.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; istihdama yönelik sunduğunuz maddelere
baktığımızda görüyoruz ki 25 yaş altındakilerin
kısmi süreli istihdamlarına yönelik işverenlere birtakım ayrıcalıklar
sağlanmak isteniyor. Genç işsizliğin farkına varmanız
bizi ziyadesiyle mutlu etti, teşekkür ediyoruz, sevindik. Yıllardan
beri genç işsizliğin yüzde 25in üzerinde olduğunu hep
haykırıyoruz burada, iktidar en sonunda bu sorunun farkına
varabilmiş. Farkına vardı ancak yine çözüm diye ortaya
koyduğu teklif gençleri mağdur edecek cinsten. Kanun teklifiyle
diyorsunuz ki: 25 yaş altı gençler kısmi süreli
çalışabilecek ve böylece istihdama katılabilecek. Eyvallah. Bu,
şu demektir: Ey işsiz genç! Kardeşim, seni on günü aşmamak
üzere işe alabilecekler, sadece on gün. Tabii,
çalıştığın gün kadar para kazanacaksın, on gün
çalışsan asgari ücretin üçte 1i kadar alacaksın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla)
Yani bu öğrenciye, bu gence diyorsunuz ki: İyi ihtimalle, 800 lira
para kazanacaksın. Getirdiğiniz teklif bu. O 800 lira parayı
cebine koyacaksın. diyorsunuz. İşte, Adalet ve Kalkınma
Partisinin gençlere sunabileceği gelecek ancak budur, yarı
zamanlı bir iş ve 800 lira maaş. Gençlerle ilgili bütün ufkunuz,
vizyonunuz bu kadar.
Bir başka maddeyse 25
yaşın altında ve 50 yaşın üstünde olanlar için ihdas
edilmiş. Bu kişiler için, belirli süreli iş sözleşmesi
düzenlemesini gerektiren şartlar aranmaksızın belirli süreli
iş sözleşmesiyle çalışmalarının önü
açılıyor. Bunun ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bu
kişiler varsayalım ki iki yıl çalıştıktan sonra
işten çıkarıldı, ne kıdemleri olacak ne de ihbar
tazminatları, dımdızlak ortada kalacaklar.
Öte yandan, emeklilikte
yaşa takılanlar var; ne emekli olabiliyorlar ne de
yaşlarından ötürü iş bulabiliyorlar. Defalarca Gelin, bu
emeklilikte yaşa takılanların derdini çözelim, emeklilik
haklarını geri verelim. dedik, yanaşmadınız.
Şimdi ne yapıyorsunuz? 50 yaşın üstündekilerin iş
bulabilmesi için onlara da belirli süreli iş sözleşmesi
yapılmasının önünü açıyorsunuz. Bu, ölümü gösterip
sıtmaya razı etmektir.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Özkan.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Hatibin kürsüden grubumuza dönük ithamlarını asla kabul
etmediğimizin kayıtlara geçirilmesini istiyorum. AK PARTİ
milletin bağrından çıkmış, milletin gösterdiği
istikamette siyaset yapan, millete dayanan, millî iradenin temsilcisi bir
partidir. İddiaları ve ithamları kabul etmiyoruz.
Teşekkür ederim.
[İYİ PARTİ sıralarından alkışlar (!)]
BAŞKAN Kayıtlara
geçmiştir.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Utanırsın diye yaptık.
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Kalaycı.
Buyurun. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA
KALAYCI (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 239 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu
vesileyle, yüksek heyetinizi hürmetle selamlıyorum.
Bu teklifte de olduğu
gibi, kanun tekliflerinde torba düzenlemeye gidilmesi, etki analizinin
olmaması, bazı maddelerin ilgili ihtisas komisyonlarında
görüşülmemesi gibi hususlar uzun yıllardır hep
eleştirdiğimiz konulardır. Yasama kalitesinin
artırılması, yasama işlerinin sağlıklı ve
düzenli bir şekilde yürütülmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün yepyeni bir anlayışla ele alınması
konusunda tüm siyasi parti gruplarına sorumluluk düşmektedir. İç
Tüzük yenilenmez ise Meclisin ve siyaset kurumunun itibarını da
zedeleyen ve yıllardır yaşanan gereksiz tartışmalar ve
zaman kayıplarının hâliyle aynen devam edeceği açıktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine
de uyum sağlanması dikkate alınarak Meclis
İçtüzüğünün bir an önce gözden geçirilip yeniden yazılması
gerektiği görüşümüzü buradan yineliyorum.
Değerli milletvekilleri,
insanlığın sağlığını ve
varlığını direkt hedef alan çok tehlikeli bir salgın
ağır bir mesele olarak gündemdeki
sıcaklığını daha da yakıcı bir şekilde
sürdürmektedir. Beşeriyet büyük bir musibet ve melanetin pençesinde âdeta
kıvranmaktadır. Bütün ülkeler salgına karşı büyük
uğraşlar vermektedir. Son günlerde aktif vaka
sayılarının hızla yükselişe geçmesi bazı
ülkelerde salgına karşı ekonomik ve sosyal hayatı
kısıtlayıcı önlemleri yeniden gündeme getirmiştir.
Covid-19 salgını küresel ekonomik aktiviteyi çok olumsuz
etkilemiş, arz ve talebin önemli ölçüde daralmasına, tedarik zincirlerinin
aksamasına, ticaret hacminin gerilemesine ve işsizlik
oranlarının yükselmesine neden olmuştur. Tüm dünyada atılan
normalleşme adımlarının da katkısıyla öncü
göstergeler yılın üçüncü çeyreğinde ekonomik aktivitede
toparlanma eğilimine işaret etse de son günlerde vaka
sayısındaki yüksek artış önümüzdeki döneme ilişkin
belirsizlik yaratmaktadır. Türkiye, salgına yönelik sağlık,
güvenlik ve ekonomi başta olmak üzere her alanda etkili önlemleri süratle
uygulamaya koymuş; ihtiyaç duyulan her girişimi akıl, sabır
ve soğukkanlılıkla tereddütsüz ifa etmiştir. Devlet tüm
kurum ve kurullarıyla seferber edilmiştir. Salgınla mücadelede
bugüne kadar önemli bir aksama yaşanmamıştır. Böylesi bir
felaket karşısında seri ve etkili kararlar alınarak kaosa
ve karmaşaya asla müsaade edilmemiştir. Türkiye, filyasyon
çalışmaları, tanı ve tedavi hizmetleriyle dünyayı
kendisine hayran bırakmıştır. Covid-19 hastalarına
ücretsiz tedavi hizmeti veren ve bu süreçte birçok ülkeden
vatandaşlarını uçakla getiren ülke Türkiyedir. Sağlık
diplomasisi ve yumuşak güç kapsamında 155 ülkeye tıbbi
yardımıyla müşfik ve merhametli yüzümüz gösterilmiştir.
Salgının ekonomimiz
ve vatandaşlarımız üzerindeki olumsuz etkisini azaltmak
amacıyla bir dizi tedbir süratle uygulamaya konulmuştur. 18 Mart 2020
tarihinde açıklanan Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi daha sonra
ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda alınan yeni tedbirlerle
genişletilmiş, toplumun tüm kesimlerinin bu süreçte desteklenmesi
sağlanmıştır. Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi ve
alınan diğer tedbirler kapsamında ihtiyaç sahibi hane
halkına nakit desteği verilmiş, en düşük emekli
aylığı yükseltilmiş, kısa çalışma
ödeneğinin kapsamı genişletilmiş ve ödemesi kolaylaştırılmış,
telafi çalışma süresi artırılmış, istihdamın
sürekliliği desteklenmiş ve bireylerin krediye erişim
imkânları artırılmıştır. Salgından
yoğun etkilenen sektörlerdeki işletmelerin üç aylık vergi ve
prim ödemeleri ertelenmiş, işletmelere sektörel odaklı vergi
indirimleri yapılmış, kredi ödemelerinin ertelenmesi imkânı
tanınmış, temerrüde düşen firmalara mücbir sebep
açıklama imkânı getirilmiş ve kredi teşvikleri
verilmiş, Kredi Garanti Fonunun limiti artırılarak teminat
sıkıntısı yaşayan işletmelerin finansmana
erişimine imkân sağlanmıştır. Üretimin ve tedarik
zincirinin kesintiye uğramaması, istihdamın korunması ve
finansal sistemin sağlıklı işleyişinin sürdürülmesi
için eş güdümlü politika adımları
atılmıştır. Böylece, salgının ekonomiye etkisi en
aza indirilmiş olup ekonomik faaliyette yılın üçüncü
çeyreğinden itibaren V tipi bir toparlanma görülmektedir. Alınan
etkili önlemler sayesinde bazı hizmet sektörleri dışında
tüm sektörlerde hareketlilik başlamış, üretim çarkları
hızla dönmeye başlamıştır. Haziran ve sonraki aylara
ait sanayi üretimi, imalat sanayi kapasite kullanım oranı, Satın
Alma Yöneticileri Endeksi, güven endeksleri, kurulan şirketlerin
sayısı, rekor kıran ihracat ve elektrik tüketimi gibi veriler
ekonomideki toparlanmanın hız kazandığını
açıkça göstermektedir.
Dün açıklanan ekim
ayı Türkiye İmalat Sanayi Raporu PMI verisinin 53,9a yükselerek Türk
imalat sektörünün üst üste beş ay büyüme gerçekleştirdiğine,
üretimdeki artışın ivme kazandığına, istihdam
yaratma hızının son otuz iki ayın en yüksek düzeyinde
gerçekleştiğine işaret etmektedir. Yine, 17,3 milyar
liralık ekim ayı ihracat rakamı, cumhuriyet tarihinin aylık
ihracat rekoru olarak tarihe geçmiştir.
Türkiyenin
salgının başından itibaren gösterdiği kriz yönetimi
bir başarı hikâyesi niteliğindedir. Vatan ve vicdan
hassasiyetini kaybetmemiş her Türk vatandaşı bu gerçeği
bihakkın teslim edecek ve onaylayacaktır. Nitekim, onaylamakta ve
bununla iftihar etmektedir. Elbette Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin bu başarıda büyük katkısı
bulunmaktadır.
Ekonomi üzerinden sürekli
kara propaganda yapan odakların Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemini karalama konusunda da emel ve ağız birliği
içinde olmaları dikkat çekmektedir. Türkiye bir yandan salgınla, bir
yandan terörle başarılı bir mücadele verirken diğer yandan
da yoğun bir şekilde maruz kaldığı bölgesel ve küresel
dayatmaları, ekonomik ve siyasi baskıları,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin de
sağladığı imkânlarla, alınan etkili tedbirler
sayesinde boşa çıkarmaktadır. Bilinmelidir ki döviz ve faiz
üzerinden Türk ekonomisini sıkıştırma girişimleri de
sonuçsuz kalacaktır. Yeni hükûmet sistemine yönelik yıpratma
taktikleri beyhude bir gayrettir. Egemenliğin sahibi aziz milletimiz, 16
Nisan 2017de kati sözünü söylemiştir. Bizim sözümüz Türk milletinin
sözüdür, bu söz yere düşmeyecek, Türkiye geriye gitmeyecek, eskiye
dönmeyecektir.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun teklifi Covid-19 salgınının ekonomik ve sosyal hayata
olumsuz etkilerinin azaltılması amacıyla daha önce uygulamaya
konulan tedbir paketlerine ek olarak istihdamı korumaya ve artırmaya
yönelik işe hızlı dönüş desteği, ilave istihdam
teşviki, işini kaybetmiş kişiler ile kayıt
dışı çalışanlara yönelik istihdama dönüş desteği,
kısmi süreli çalışmanın ilave istihdam şartıyla
teşviki gibi birtakım teşvik düzenlemeleri ile süresi yıl
sonunda sona erecek bazı uygulamaların süre uzatımları,
esnek çalışmayla ilgili düzenlemeler, indirim ve istisna öngören
bazı vergi düzenlemeleri, varlık barışı ve kamu alacaklarının
yapılandırılması ile kamu kurum ve
kuruluşlarının ihtiyacı olan bazı düzenlemeleri
içermektedir. Esnek çalışmayla ilgili düzenlemelerin
çalışanların güvencesiz kalmasına yol açmaması hususu
dikkate alınmalıdır. Yine, kayıt dışı çalışanlara
yönelik destek uygulamasının hem istismar edilebileceği hem de
kayıt dışılığı özendirebileceği dikkate
alınarak uygulamada sıkı denetim yapılmalıdır.
Başta vergi ve SGK primi
olmak üzere kamu alacaklarının yapılandırılması
hem ekonomimiz için hem de vatandaşlarımız için olumlu
olacaktır. Esasen yapılandırma uygulamalarının devletin
gelir yapısını tahrip ettiği, vergi ahlakını
bozduğu, vergi sistemine olan güveni sarstığı, sürekli bir
beklenti ortamının doğmasına neden olduğu
doğrudur. Ancak küresel salgın nedeniyle içinden geçtiğimiz
sıkıntılı dönem de dikkate alınarak yeni bir
yapılandırma yapılması kaçınılmaz olmuştur.
Kamu alacaklarının yapılandırılmasıyla ilgili
düzenlemede 31 Ağustos 2020 tarihi itibarıyla vadesi geldiği
hâlde ödenmemiş ya da ödeme süresi henüz geçmemiş bulunan
kesinleşmiş alacaklar yapılandırmaya konu edilmektedir.
Bazı para cezaları kapsama alınmamıştır. Vergi
dairelerinin takip ettiği adli para cezaları ile düzenleyici ve
denetleyici kurumlarca verilen idari para cezaları, Covid-19la mücadele
kapsamında verilen idari para cezaları, tütün ve tütün mamulleri
kullanımından kaynaklanan idari para cezaları
yapılandırma kapsamı dışındadır.
Yapılandırma
kapsamına alınan kamu alacakları genel olarak şunlardan
oluşmaktadır: Vergi dairesinin alacaklı olduğu tüm
vergiler, belediyelerin takip ettiği emlak vergisi, çevre temizlik
vergisi, ilan ve reklam vergisi gibi tüm vergiler; vergi cezaları, gümrük
vergileri idari para cezaları; sosyal güvenlik sigorta primleri, genel
sağlık sigortası primleri, işsizlik sigortası primleri
idari para cezaları; rücu alacakları, yersiz ödemeden doğan
alacaklar; BAĞ-KUR sigortalılarının dondurulan dönemlere
ilişkin primlerinin ihyası; belediyelerin su, atık su, katı
atık ve katılma payı ücreti alacakları; il özel idareleri,
belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile bunlara
ait şirketlerin taşınmaz satış, irtifak hakkı ve
kiralama işlemlerinden kaynaklanan kira alacakları ve hasılat
payları; kalkınma ajanslarının il özel idareleri ve
belediyeler ile sanayi ve ticaret odalarından olan alacakları;
yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıklarının
amme alacakları; Vakıflar Genel Müdürlüğü ve mazbut
vakıfların kira alacakları; Kredi ve Yurtlar Kurumu öğrenci
kredileri, trafik para cezaları; seçim, nüfus ve askerlik para cezaları;
kara yollarından usulsüz geçiş para cezaları; Karayolu Taşıma
Kanununa göre kesilen para cezaları; Çevre Kanununa göre kesilen para
cezaları; Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesinden
organize sanayi bölgelerine ve sanayi sitesi yapı kooperatiflerine
kullandırılan krediler; KOSGEBin geri ödemesiz destekler, kredi faiz
destekleri, geri ödemeli desteklerden ödenmemiş destek tutarları ile
KOSGEB aidatları; Türk Standardları Enstitüsünün hizmet alanları
kapsamında bulunan alacakları; TOBB kapsamında oda, borsa ve
birlik aidatları, navlun hasılatı oda payları ve borsa
tescil ücretleri ile sigorta eksperleri ve sigorta acenteleri levha aidat
borçları; ihracatçıların ihracatçı birliklerine olan üyelik
aidat borçları; TESK kapsamında esnaf ve sanatkârların oda
aidatları ile oda ve federasyonların katılma payları; Esnaf
ve Sanatkârların Meslek Eğitimini Geliştirme ve Destekleme Fonu
borçları; TÜRMOB kapsamında meslek mensuplarının oda aidat
borçları ile odaların birlik payı borçları;
avukatların ve stajyer avukatların baro kesenekleri ile staj kredisi
borçları yapılandırma kapsamına girmektedir.
Alacak asılları ile
buna Yİ-ÜFE (Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi) aylık
değişim oranları uygulanarak hesaplanacak tutarın bu
kanunda belirtilen süre ve şekilde ödenmesi öngörülmektedir. Böylelikle
faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi ferî amme alacakları
silinmekte, yerine Yİ-ÜFE aylık değişim oranları
uygulanarak hesaplanacak tutar esas alınmaktadır. Asılları
ödenmiş alacaklardan kalan ferîlerin yüzde 60ı, idari para cezaları
aslının yüzde 50si silinerek kalanının Yİ-ÜFEyle hesaplanarak
yapılandırılması öngörülmektedir.
Yapılandırılan
alacaklar ikişer aylık devreler hâlinde 6, 9, 12 veya 18 eşit
taksitle ödenebilecektir. Belediyeler için 120, özel idareler ve spor
kulüplerine 72 aylık bir ödeme planı sunulmaktadır. Yapılandırılan
alacağın ilk taksit ödeme süresi içerisinde tamamen ödenmesi hâlinde
hesaplanmış olan Yİ-ÜFE tutarından yüzde 90 oranında,
ilk 2 taksit içerisinde ödenmesi hâlinde ise yüzde 50 oranında indirim
yapılacaktır. Kanundan yararlanmak isteyen borçluların 31 Aralık
2020 tarihine kadar ilgili idarelere başvurması gerekmektedir. Genel
olarak Hazine ve Maliye ile Gümrük İdaresine yapılacak ödemeler 2021
yılının Ocak ayında, Sosyal Güvenlik Kurumuna
yapılacak ödemeler de Şubat ayında başlayacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak kanun teklifinin Komisyon görüşmelerinde çiftçimiz, köylümüz ve
esnafımızın kooperatifleri aracılığıyla
kullandığı ve zamanında ödeyemediği kredi
borçlarının da yapılandırma kapsamına
alınması önerimiz olumlu görülmekle birlikte üzerinde
çalışılması gerekçesiyle teklifte yer
almamıştır.
Sanayi
Bakanlığı bütçesinden organize sanayi bölgelerine ve sanayi
sitesi yapı kooperatiflerine kullandırılan krediler
yapılandırma kapsamına alınırken Tarım
Bakanlığınca ve Orman Genel Müdürlüğünce tarımsal
kooperatiflere ve orman köylüsüne kullandırılan kredilerin de kapsama
alınması doğru olacaktır.
Ayrıca çiftçimiz ve
üreticimizin Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankasından
kullandığı krediler; esnaf ve sanatkârlarımızın
kredi ve kefalet kooperatifleri ve Halk Bankasından
kullandığı krediler de kapsama alınmalıdır.
Yine, sulama kooperatifleri
birliklerinin TEDAŞa olan elektrik borçları kapsama
alınmalı, hatta 2009 yılı öncesinden gelen ve ödenmesi
mümkün görünmeyen bu borçlar, 2018 yılında DSİnin sulama
kooperatiflerinden alacaklarına yapıldığı gibi tümüyle
silinmelidir.
Değerli milletvekilleri,
kanun teklifiyle Esnaf Ahilik Sandığı uygulaması yeniden
ertelenmektedir. Esnaf Ahilik Sandığı, 2017 yılında
kurulmuş ve 1/1/2018 tarihinde yürürlüğe girmesi hüküm altına
alınmıştır. Ancak yürürlük tarihi 2017 ve 2020
yıllarında ertelenmiş, bu kanun teklifiyle de 31 Aralık
2023 tarihine ertelenmektedir. Esasen, iş yeri kapanan, işini
kaybeden esnafa destek olmak üzere kurulan Esnaf Ahilik
Sandığının, esnaf için büyük yarar
sağlayacağı açıktır. Ancak esnafın ilave yüzde 2
prim ödeyebilme güçlüğü dikkate alınarak uygulama ertelenmektedir.
Esnafın uzun vadeli sigorta prim kollarında indirim yapılarak
Esnaf Ahilik Sandığının daha erken uygulamaya geçmesi
konusunda bir çalışma yapılmalıdır.
Salgının etkisiyle
ve alınan önlemlerden dolayı aylardır çalışamayan,
çalışsa da müşteri gelmeyen esnafımız
sıkıntı içerisindedir. Kantin, yurt, kahvehane, lokanta, kafe,
düğün salonu gibi işletmeci esnafımız ile nakliyeci esnafımıza
yönelik ek tedbirler alınmalıdır. KOSGEB kredi ve desteklerinden
yararlanmak üzere sadece esnafa özgü bir destek programı uygulamaya
konulmalıdır. Sicil affı düzenlemesi
yapılmalıdır. AVM ve büyük market zincirlerinin şehir
merkezinde şube açmaları, adil rekabet şartlarını
bozmayacak şekilde kurallara bağlanmalıdır.
Çıraklık ve mesleki eğitimin özendirilmesi de dikkate
alınarak, çıraklık ve staj süreleri hizmetten
sayılmalı ve sigortalılık başlangıç tarihi olarak
esas alınmalıdır. Ekonominin barometresi olan esnafa verilecek
her türlü destek piyasaya olumlu yansıyacak, hem esnafa hem de ekonomiye
katkı sağlayacaktır.
Kanun teklifiyle yapılan
bir diğer düzenleme, basın kartı sahibi
çalışanların fiilî hizmet süresi zammına ilişkindir.
14 Şubat 2020 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan Anayasa Mahkemesi
kararıyla basın ve gazetecilik mesleğinde
çalışanların fiilî hizmet süresi zammından
yararlandırılmalarına ilişkin mevcut hüküm iptal edilmiş
ve iptal kararının yürürlüğü oluşacak yasal
boşluğun giderilmesi amacıyla dokuz ay sonraya
bırakılmış olup 14 Kasımda süre dolmaktadır. Bu
itibarla, Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla doğacak hukuki
boşluğu gidermek amacıyla düzenleme yapılmaktadır.
Esasen basın ve gazetecilik mesleğinde çalışanların
tanımı yapılarak bu meslekte çalışanların
tamamı fiilî hizmet zammından
yararlandırılmalıdır. Bu kapsamda, gerekli meslek
yasası bir an önce hazırlanmalı ve yürürlüğe
konulmalıdır.
Covid-19 salgını
medya sektörünü de olumsuz etkilemiştir. Sektöre ve özellikle zor durumdaki
yerel medyaya mahsus ek tedbirler alınmalıdır. Kanun teklifinde
açık cezaevlerindeki Covid-19 izin süresinin uzatılması,
Sağlık Bilimleri Üniversitesinin Mütevelli Heyetine YÖK
tarafından 2 üye seçilebilmesi ve yurt dışı birimlerinde
personel görevlendirilmesi, Cumhurbaşkanlığı
raportörlüğü ve yardımcılığı kariyer mesleği
ihdas edilmesi, OHAL kapsamında alınan ilave tedbirlere
karşı başvuru yolunun açılması, derneklerin genel
kurullarının ertelenmesi gibi konular da yer almaktadır.
Konuşmama son verirken
Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek verdiğimiz bu kanun teklifinin
ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Erol Katırcıoğlu.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL
KATIRCIOĞLU (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, biliyorsunuz
bugün enflasyon oranları açıklandı ve beklentilerin biraz
üzerinde, 11,89 tüketici enflasyonu açıklandı. Gerçek enflasyonun ne
olduğunu tam olarak bilemiyoruz çünkü TÜİKin verdiği
sayılara güvenimiz çok az, sadece biz değil bütün dünya neredeyse
böyle bakıyor. O nedenle de alternatif, esasında, enflasyon
hesaplamaları yapan gruplar var, onların bilgileri de TÜİKin
verdiği rakamların daha üstünde. Ama biz TÜİKten gidecek
olursak ve esas -hani tırnak içinde- tüketici enflasyonu ki daha çok
gıda mallarının fiyatlarındaki artış olarak
değerlendiriliyor, öyle baktığımızda da yüzde 16
civarında yıllık enflasyon.
Şimdi bir bilgi daha
vereyim: Üretici enflasyonu -ki onu da açıkladılar- yüzde 18
çıktı. Üretici enflasyonu ile tüketici enflasyonu arasındaki
ilişki bir dönem sonra bir mesafeyle etkiler. Dolayısıyla da
önümüzdeki dönem enflasyon oranının daha yüksek olma ihtimalinin çok
güçlü olduğunu görüyoruz.
Şimdi bunları niye
söylüyorum? Bunları şunun için söylüyorum: Bu yasa teklifi, 239
sıra sayılı Yasa Teklifi esas itibarıyla, tabii, torba ve
bütün torbalar gibi içinde çok çeşitli şeyler var. Ama bu çok
çeşitli olan şeylere baktığımızda çoğunda
ekonomiyle ilgili bir bakış açısının yani
iktidarın sahip olduğu perspektifin yansımalarını
görüyoruz ve benim iddiam o ki bu perspektif sorunlu. Böyle bir perspektiften
giderek Türkiye ekonomisinin sorunlarını çözemezsiniz demeye
çalışıyorum.
Şimdi, gerçekten de
teklife baktığımızda aşağı yukarı 50
küsur maddesi var. Bu maddelerin bir kısmı biliyorsunuz -daha önce
buradan geri çekilen 4 madde- daha sonra tekrar Plan ve Bütçeye getirilerek
şimdi bu teklifin içine konmuş oldu. Bir de en son yani bu teklif
Plan ve Bütçede konuşulurken birdenbire 4 madde, 5 madde ek madde
getirdiler, bunlar da genellikle borçların yeniden yapılanması
çerçevesinde. Fakat ben şöyle bir taradığımda
aşağı yukarı maddelerin yarısından
fazlasının doğrudan doğruya ekonominin arz cephesiyle
ilgisi var. Ne demek istiyorum ekonominin arz cephesiyle? Yani ekonominin bir
arz bir talep cephesi olduğundan giderseniz arz cephesiyle ilgili, yani
daha çok üretimle ilgili bazı tedbirler öneriyor ve bunların ne
olduğuna baktığımızda da çok kabaca söylüyorum: Madde
1le işverenlere prim desteği; madde 2yle prim desteği 2023e
erteleniyor; madde 3 yine prim teşviki; madde 4le gelir vergisi, stopaj
teşviki, damga vergisi desteği 2023e erteleniyor; madde 6 kısa
çalışma uygulamasına esneklik getirmeye
çalışıyor; madde 7 prim desteği; madde 8le istihdamı
karşılamak üzere maddi bir destek getiriliyor; madde 11de vergi
indirimi var, madde 14te vergi indirimi var, 15te işçi teşviki var,
16da varlık barışı var, 22de KDV indirimi var, 23te KDV
ötelemesi var, 27de vergi ötelemesi var; 28de işçilere esnek
çalışma öneriliyor; 32de prim yükünün azaltılmasıyla
ilgili olarak yine işçilere esnek çalışmayı özendiren bir
tedbir var; madde 33te kurumlar vergisi Cumhurbaşkanının
yetkisiyle yüzde 5e kadar düşürülebiliyor; madde 39da konaklama vergisi
2022ye erteleniyor; böyle gidiyor.
Bunlar ne anlama geliyor?
Arkadaşlar, bunların, bu karmaşık cümlelerin bir tek
karşılığı var: Arz cephesinde, emek piyasasında
esnekliğin sağlanması, böylelikle ücretlerin düşürülmesi,
kısmi çalışma koşullarını vesaireyi işin
içine katarak ücretlerin düşürülmesinin sağlanması ve asıl
önemlisi -belki daha sonra konuşacak olan arkadaşlar olacaktır
bu konuda- özellikle belirli süreli iş sözleşmesi biçimindeki
öneriyle birlikte kıdem tazminatlarının artık uygulamadan
çıkma ihtimalini dahi içeren maddelerden oluşuyor. Yani şöyle
hayal edebilirsiniz: İş dünyasının maliyet
unsurlarını kısmayı amaçlayan maddelerden oluşuyor bu
paket, çokluk. Niye bu yapılıyor? Niye yapıyorsunuz bunu? Plan
ve Bütçede konuşurken bu soruları sordum ama ben doğru bir cevap
almadım, belki arkadaşlar daha sonra açıklarlar. Çok basit bir
gerekçesi var arkadaşlar, şunun için yapıyorlar: Sanıyorlar
ki ya da varsayıyorlar ki işçi ücretlerini düşürürseniz,
işverenin mali yüklerini düşürürseniz işverenin kâr marjı
artar, kârlılığı artar, dolayısıyla da
işveren üretim ve yatırım yapar. Hani, şöyle bir şey
söyleyeyim: Ben 90lı yıllarda bir şekilde Hükûmetle
ilişkili işler yaptığımda da gördüğüm şeydi
bu; o zamanlar KİT sistemiyle ilgili, KİTlerin ürettiği ürün
fiyatlarını maliyetinin altında tutarak, işverenlere bir
anlamda kâr transferi yaparak onların daha fazla üretim ve
yatırım yapacağını varsayıyorlardı ama öyle
olmadı, öyle olmadı arkadaşlar. Bu bakış
açısı, tıpkı Sayın Cumhurbaşkanının
faiz ve enflasyon konusundaki yanlış anlayışına çok benzer
bir yanlış anlamanın sonucudur ve maalesef bu, buraya kadar bir
anlamda bir kanun teklifi olarak önümüze geldi.
Arkadaşlar, üretim ve
yatırım -altını çizerek söylüyorum- sadece taleple
ilişkilidir. Eğer talep yoksa işverenin maliyetlerini ne kadar
düşürürseniz düşürün, bu, işverenin üretimini artırması
ve yatırım yapması anlamına gelecek bir etki sağlamaz.
İktisat teorisi bunu defalarca denemiştir ve sonuçta
vardığı şey bu anlayışın
yanlışlığıdır ve dolayısıyla
doğrusu da özellikle kriz zamanlarında, ekonomik daralma
anlarında talebi artırmaya yönelik tedbirler almayı daha öne
çıkarmaktır.
Şimdi, teori bunu böyle
görüyor, pratikte de bu birçok vesilelerle denenmiş olduğu hâlde,
önümüze bir kanun teklifi geliyor ve bizim bu teklifi onaylamamız
isteniyor. Bunu doğrusunu isterseniz birkaç nedenle yapmamız mümkün
değil. Bir kere, açıkçası şöyle bir gerçek var: Ekonominin
krizden çıkması için gerekli talep artışını
doğrudan gelir desteği vererek sağlayabilirsiniz; iki, reel
ücretleri artırarak sağlayabilirsiniz. Hatta giderek söyleyeyim:
Araştırma ve geliştirme harcamalarının
artmasını istiyorsanız ki Hükûmetiniz çok istiyor- bunun da bir
aracı reel ücretlerin yükseltilmesidir. İşverenin yeni
teknolojiler bulmak zorunda hissetmesini sağlamak anlamında bir etki
üretecektir çünkü.
Değerli arkadaşlar,
dolayısıyla da bu politika tercihleri doğru tercihler
değil. Altını çizerek söylüyorum, bu politika tercihlerinin bir
tek anlamı var: Vergilerimiz, işverenlerin kârına entegre ediliyor
ve bu olurken işçilerin de yaşam standartları düşürülüyor,
ücretleri düşürülüyor; olan şey bu. Yani dediğim gibi, belki
böyle ifade ettiğimde siz de çok anlamlı bulmayacaksınız bu
teoriyi veya bu perspektifi çünkü sonuç olarak beklentinizin
gerçekleşmeyeceğini söylüyorum ben size. Çünkü arzla ilgili yapacağınız
her türlü işlem, talepte bir şey yapmadan ekonomiyi düze çıkarma
imkânı sağlamayacaktır size. O sebeple de çok basit iki politika
tercihi var bugün iktidarın önünde: Biri, sıkı politikasıyla
faizleri yükselterek dolar üzerinde, kurlar üzerinde baskı üretmek;
böylelikle üretim ve yatırımın artmasını
sağlamak. İkincisi de karşılıksız gelir transferi
yapmak; yoksullara, çalışanlara, işini kaybetmişlere,
özellikle pandemiden en fazla yara almış olan kesimlere yönelik olmak
üzere gelir transferi politikası benimsemeniz lazım. Ancak bu
koşullar sağlanırsa ekonomi düze gider.
Şimdi, ben
bakıyorum, Sayın Bakan özellikle bu konular
açıldığında çok özgüvenle, işte V tipi bir
iyileşme olacak. diyor. Peki, nasıl olacak bu? Nereden
anlıyorsunuz bunu? E, biz de bakıyoruz aynı verilere. Nasıl
bunu söylüyorsunuz? Ben size söyleyeyim: Sayın Bakan nereye
bakıyor? derseniz, benim gördüğüm kadarıyla endekslere
bakıyor bir kere, güven endekslerine bakıyor. Hakikaten, baktığımızda,
ekonomi endeksi ekim ayında bir miktar iyileşme gösteriyor. Evet,
güzel ama arkadaşlar, Tüketici Güven Endeksi de bunun tersini gösteriyor;
daralma var, azalma var. Biz, diyoruz ki: Ya, peki, aynı yere
baktığımıza göre
Mesela ben bakıyorum, diyorum ki:
Üretimin nereye gittiğini anlamak için bir öncü gösterge olarak
kullanılan elektrik tüketimine bakıyorum ekim ayında,
düşmüş, düşmüş; ciddi bir şekilde düşmüş. E
PMI denilen -çok ünlü oldu bir anlamda, bütün dünyada ölçülüyor bu- perakende
satışların eğilimini gösteren değişkenler,
endeksler; oradan da baktığımızda yine düşmüş.
Yani 1,5 puan düşmüş mesela eylüle göre ama biz bunlara
bakıyoruz, Sayın Bakan da bakıyor, Sayın Bakan buradan bir
V tipi iyileşme çıkacağını söylüyor. Biz de bunun
tam aksine L tipi devam edeceğini söylüyoruz ve bu tedbirlerle
gerçekten, böyle bir sorunu aşmak mümkün değil arkadaşlar.
Şimdi, ben, bu teklifler
içinde birkaç tane önemli konu var. Ben, doğrusunu isterseniz onların
altını çizmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, özellikle Plan ve
Bütçede tartışılırken de 3 sendika konfederasyonu
temsilcisi karşı görüşte olduklarını açıkça beyan
ettiler ama tahmin edebileceğiniz gibi Plan ve Bütçede çoğunluk
Adalet ve Kalkınma Partisinde olduğu için geçti. Nedir o? 25 yaş
altı, 50 yaş üstü çalışanlara bir teklifte bulunuluyor,
deniyor ki: Sözleşmenizi belirli bir süre için yapın. Bir bilgi
vereyim, yani hepinizin bildiği bir şeydir herhâlde ama bizde
işçi-işveren arasındaki sözleşmeler belirsiz süreyle
yapılır. Neden böyle yapılır? Çünkü eğer bozulursa
işçinin kıdem tazminatı ve diğer haklarını alma
talebini ortaya çıkarır ki sosyal amaç bakımından da tercih
edilen şey budur. Şimdi, böyle baktığımızda siz
ne diyorsunuz bize? Bu kaçıncı maddeydi hatırlamıyorum ama
hepiniz biliyorsunuz bu maddeyi, diyorsunuz ki: Hayır, belirli süreyle
yani iki seneyi geçmemek üzere bir sözleşme yapalım.
Değerli arkadaşlar,
iş bulmak kolay değil. Yani Sayın Cemal Bey bu konuyu
açıklarken Plan ve Bütçede dedi ki bize: Canım,
karşılıklı gelmişler, sözleşme yapacaklar, ne var
bunda? Eşit iki taraf. Hayır, eşit değiller Cemal Bey,
eşit değiller çünkü biri işsiz, para kazanamıyor ve
işe muhtaç. Dolayısıyla da burada eşitsiz bir ilişki
var zaten. Dolayısıyla bu eşitsiz ilişki belirli süreli
iş sözleşmelerinin artmasına sebep olabilir ve bunun sonucunda
da zincirleme olarak kullanılması imkânını yaratır ve
böylelikle de kıdem tazminatını tümüyle yok eder. Yani
önerdiğiniz şeylerden bir tanesi bu ve gerçekten bunu anlamamız
ve içimize sindirmemiz bizim için mümkün değil. Çünkü bu, diğer
başka görüşlerinizin yanı sıra emek piyasasını
esnetmek dediğiniz şey, tedbirler dizisi
Aslında o da
enteresan, o da hakikaten tartışılabilecek bir şey. Ya,
neoliberal dediğimiz teoriniz önerilerden biriydi. Yani zaten deminki
söylediğim de öyle yani trickle-down economics diye bir kavram var yani
Zenginler kazanırsa fakirler de kazanır. anlamına gelecek bir
perspektif var.
Arkadaşlar, geçen hafta
Davosta bu işlerin babası sayılacak olan Klaus Schwab
Neoliberalizm bitti. dedi; bitti. Ya, bitmiş olan bir fikriyatın
üzerinden bunu getiriyorsunuz aslında, beni en çok rahatsız eden
şeylerden biri bu. Eğer siz gerçekten Türkiyede siyasetin
nabzını tutuyorsanız dünyadaki gelişmeleri de görmek
zorundasınız ve dünyadaki gelişmeler sizin bu önerdiğiniz
biçimdeki bir anlayışı asla desteklemiyor arkadaşlar.
Schwabın söylediği şeyi söyleyeyim size: Bundan sonra 2
şey önemlidir; ülke içinde ve ülkeler arasındaki gelir
dağılımı önemlidir, bundan sonra buna dikkat etmemiz
lazım; ikincisi de kamu. Arkadaşlar, katılımcı bir
kamu fikri eskisinden daha farklı olarak yeniden gündeme geliyor.
Şimdi, bütün bunlar
ortadayken, benim Sayın Cumhurbaşkanının söylediklerinden
ve sizlerin de zaman zaman bize söylediklerinizden anladığım
kadarıyla, gerçekten yanlış bir şey var ortada. Yani her
şeyin Cumhurbaşkanına bağlı olmasıyla
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin hızlı
çalışan, çok yetenekli bir sistem olduğunu varsayıyorsunuz.
Böyle bir şey yok arkadaşlar, böyle bir şey olamaz zaten.
Bakın, bütün kanunların en son maddesi olan yürütme maddesinde
Cumhurbaşkanı yürütür. diyoruz. Öyle değil mi? Bütün gelen
kanunların hepsinde öyle. Niye onu yazıyoruz oraya? Çünkü bir tek
hükûmet var arkadaşlar, Recep Tayyip Erdoğan Hükûmeti. Bana göre ya
da mevcut yasaya göre diyelim, sizler de o Hükûmetin parçası
değilsiniz aslında. Dolayısıyla da burada her türlü
kararın merkezîleştirilmesiyle, her türlü kararın
Cumhurbaşkanlığı nezdinde alınmasını
sağlamaya yönelik bir perspektifle yaptığınız şey
-ben size söyleyeyim- katılıktır, dinamizmin yok olmasıdır,
emir-komuta zinciri ilişkilerin gelişmesidir ve tabii, en önemlisi de
devletin imkânlarını haksız yere kullanmaktır.
Bunların hepsi var mıdır? Benim gördüğüm kadarıyla
birçoğu var bunların ve dolayısıyla da siz böyle bir yerde,
böyle bir noktada enflasyonun
Bir de şunu söylemeyi unuttum, şimdi
hatırladım: Tüketici enflasyonu 11,89 çıktı ama
biliyorsunuz Yeni Ekonomi Programında Sayın Bakanın bu yıl
için 10,5tu enflasyon oranı, tüketici enflasyon oranını 10,5
diye söylemişti, dolar kurunu da 8,10 gibi söylemişti. Bakın,
ne oldu? Dolar bugün oldu 8,5, efendim, euro oldu 10 lira.
Şimdi,
dolayısıyla da arkadaşlar, yani ben partimizin görüşü
olarak şunu söyleyebilirim ki
Bir de varlık barışı
meselesi var, evet, ona da değinmek lazım. Bu varlık barışını
çok yaptınız, bunu da anlıyorum çünkü Türkiye ekonomisi ve
toplum öyle bir yere geldi ki hukuk devleti olamamanın bir sonucudur bu.
İnsanlar servetlerini kaçırdılar, kaçırıyorlar. Ben
geçen sene Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Bakana sormuştum: Ya, bu
borçlar nasıl ödenecek, bu özel sektör borçları diye. Bana
verdiği cevap şuydu: Canım, bunların çoğu back to
back kredidir. dedi. Yani ne demek bu? Adamların kendi parası,
zaten kendi paralarını kredi olarak alıyorlar. dedi. Bu böyle
midir bilmiyorum ama bildiğim bir şey var, bu şeylerle
-varlık barışına 2008de
başlamışsınız, 2013te
yapmışsınız, 2016da, 2018de, 2019da ve şimdi yine
bir varlık barışı getiriyorsunuz- gelen paranın da
miktarının çok fazla olmadığını söyleyebilirim,
beklenenin çok altında kalmış yani hâlâ bir güven sorunumuz var
ve güven sorununu aşamıyorsunuz.
Son olarak, Sayın
Başkan, bir dakika daha verirseniz hemen, mevzu geliyor zaten
Efendim, bir de bu maddeler
içinde benim dikkatimi çeken en önemli şeylerden biri, yüzde 20ye
düşürülmüş olan kurumlar vergisinin Sayın
Cumhurbaşkanının yetkisi dâhilinde yüzde 5e kadar
düşürülebileceği şeklinde bir madde koymuşsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, Meclisin bütçe hakkını
ihlal eden bir karardır, Cumhurbaşkanı böyle bir yetki kullanamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
EROL KATIRCIOĞLU
(Devamla) Çünkü vergi, vergi oranları, doğrudan doğruya, büyük
bir ölçüde, bu tür kararları Meclisin alması gereken durumdadır
fakat siz Cumhurbaşkanına böyle bir yetkiyi vermektesiniz ve
başka konularda da yetki vermişsiniz. Cumhurbaşkanı bunu
nasıl kullanacak bilmiyorum ama şunu söyleyebilirim:
Cumhurbaşkanı siyasi bir partinin lideri aynı zamanda
arkadaşlar. Böyle saçmalık olur mu Allah aşkına? Yani,
Cumhurbaşkanının hangi sektöre, hangi şirkete kurumlar
vergisini yüzde 5, yüzde 7, yüzde 8, yüzde 10 kullanıp
kullanmayacağını biz nereden bileceğiz;
dolayısıyla, kayırmacılık yapmayacağından
nasıl emin olabileceğiz; bağımsız bir
Cumhurbaşkanı olmadığı bir gerçek olduğuna göre?
Dolayısıyla
değerli arkadaşlar, biz bu teklife karşıyız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Abdüllatif Şener.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ABDÜLLATİF ŞENER (Konya) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; her şeyden önce İzmirde yaşanan deprem
felaketi nedeniyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Ulusumuz için
geçmiş olsun diyorum.
Görüşmekte
olduğumuz kanun teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
almış bulunuyorum. Heyetinizi, bu vesileyle saygıyla
selamlıyorum.
Bu torba kanun Komisyonda
eklenen maddelerle birlikte 51 maddeden oluşmaktadır. İktidar ne
bulduysa bu torba kanunun içerisine doldurmuştur, yok yok; tam bir hukuk
katliamına dönüşmüştür.
Özet olarak ve kabaca şu
düzenlemeler yapılmaktadır: Öncelikle, teklifin ilk 5 maddesinde ne
var bir bakalım. 31/8/2020 tarihine kadar ödenmemiş olan vergiler,
gümrük vergileri, sigorta primleri, belediyelere ait su, atık su,
katı atık ücretleri, yatırım izleme ve koordinasyon
başkanlıklarının asli ve ferî amme alacakları bu 5
maddeyle yeniden yapılandırılmaktadır. Borç
asıllarına ve ferîlerine enflasyon farkı ilave edilerek genel
olarak ikişer aylık devreler hâlinde 18 eşit taksitte tahsilat
yapılacaktır. İlgililer bu senenin sonuna kadar başvuruda
bulunacaklar, ilk taksitini de önümüzdeki yıl ocak ayında veya SGK
borçlarını da şubat ayı sonuna kadar ödeyeceklerdir.
Gerçekte zaman aşımına uğramış olması
gereken 2015 yılı öncesine ait küçük tutarlı alacakların
ise tahsilinden vazgeçilmektedir. Diğer taraftan, TOBB, Türkiye Esnaf
Odaları, Vakıflar Genel Müdürlüğü gibi bazı
kuruluşların bazı alacakları ile il özel idareleri ve
belediyelere ait taşınmazların kira ve satışından
doğan alacakları da bu çerçeve içerisinde
yapılandırılmaktadır. Önümüzdeki kanun teklifinin ilk 33
sayfalık 5 maddesinin özeti bu şekildedir.
Değerli arkadaşlar,
bu yapılandırma borç asıllarını silmiyor, kısmen
de silmiyor, tamamen de silmiyor. Hepsine Ödeyeceksiniz. diyor hükûmet.
Faizlerini, gecikme zamlarını da silmiyor gerçekten.
Aslını da ferîni de geciktirdiğin süreye enflasyon
farkını ekleyip tahsil edeceğim. diyor. Taksite
bağlayacağım. diyor, taksit taksit yani Ciğerinizi
sökeceğim. diyor. (CHP sıralarından alkışlar) Şu
corona ortamında, şu pandemide zarar eden, iş yerini kapatan,
ekmek teknesini kaybeden insanlar için Hükûmetin öngördüğü tedbir bundan
ibarettir.
Pandemi nedeniyle geçici
olarak kapattığı iş yerlerine tek kuruş
karşılıksız, doğrudan destek vermeyen bu Hükûmet,
aslında dünyada benzeri olmayan bir uygulama yapmıştır;
pandemi nedeniyle, desteksiz kaldığı için tamamen kapanan
iş yerlerine dahi aldırış etmemiştir. Tüm dünya, OECD
ülkeleri doğrudan destek paketleri açıklarken Türkiye'de Hükûmet, bu
kesime tek kuruş doğrudan destek vermemiştir. Genel
Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlunun ifadesiyle
Kırk yıl devletine vergi ödeyen esnafına, kırk gün
bakamayan bir Erdoğan hükûmeti vardır ortada. Bu gerçekten tam bir
zulümdür. Sürekli borç erteliyor, enflasyon farklarıyla, faizleriyle
birlikte vatandaşın gırtlağına çöküyor ve
tahsilatını yapıyor. Kazanmayan, zarar eden, iflas eden,
intihara sürüklenen vatandaşın hâli nicedir, bu Hükûmetin haberi yok.
Sosyal Yardımlaşma Fonuna kayıtlı vatandaşlara
ödediğiniz birkaç bin lirayı, sakın Hükûmet olarak destek diye
açıklamayın çünkü bu gülünç bir durumdur. O kadarını
yapmayan dünyada hiçbir ülke yoktur. Rutin, sıradan işlerle, bu
ülkede, bu pandemi karşısında ciddi tedbirler
aldığınızı Hükûmet olarak söyleyemezsiniz. Daha bu
Hükûmet 2009 öncesine ait TEDAŞın elektrik borçlarını
silmeyi başaramamıştır. On yıldır sürekli yapılandırıyor,
yapılandırdığı TEDAŞ alacakları tahsil
edilemediği için tekrar yapılandırıyor, doymuyor, tekrar
yapılandırıyor ama bir türlü tahsilat gerçekleşmiyor. Ama
vatandaşı yormaktan başka hiçbir işlevi olmayan bu
yapılandırmalardan Hükûmet yorulmuyor ve alacaklardan da vazgeçmiyor.
Bugün, bu borçlu vatandaşların çoğu hayatta değil, çoğu
ölmüş ama Hükûmet neredeyse mezarlıklara bile haciz koyacak ama
yandaş medya patronu iş adamlarına milyarlarca liralık
iş veriyor aynı Hükûmet, vergisini de sıfırlıyor.
Bakın, daha kısa
bir zaman önce yandaş bir medya patronuna 9,5 milyar liralık bir demir
yolu ihalesi verilmiştir. Tamamı 200 kilometrelik yol 9,5 milyar
liraya verilmiştir hem de ihaleyle değil, pazarlık yöntemiyle,
dost ahbap işi. Al şu demir yolunu yap, devlet kasasından 9,5
milyar lira al, milyarlarca lira kazan. diyor ve bu 9,5 milyon lira, milyon
lira değil arkadaşlar, 9,5 milyar lira
Bakın, şu anda 2021
bütçesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin başka bir salonunda, Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülüyor. Tek bir yandaş iş adamına 200 kilometrelik
bir demir yolu yapımı için ödeyeceğiniz para Türkiye Büyük
Millet Meclisi bütçesinin tam 5 katıdır. Bütün personel
maaşlarıyla birlikte Meclis bütçesinin, Meclis
harcamalarının bir yıllık tutarının 5 katı
tutarında bir parayı pazarlık yöntemiyle, dost ahbap
ilişkisi içerisinde yandaş bir medya patronuna veriyor bu Hükûmet. Bu
9,5 milyarlık ihale bedeli Anayasa Mahkemesi bütçesinin de 110
katıdır; yetmedi, İçişleri Bakanlığı bütçesi
kadardır; Dışişleri Bakanlığının
bütçesinin 2 katına yakındır. Saymaya devam edersem
şunları söyleyebilirim: Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı Bütçesinin 2,5 katıdır tek bir yandaş
medya patronuna verilen iş, 9.5 milyar liralık iş; Kültür ve
Turizm Bakanlığı bütçesinin 1,5 katıdır; Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı bütçesinin 2,8 katıdır; Ticaret
Bakanlığı bütçesininse 1,5 katıdır. Sayarsam
uzayıp gidecek ama meramımı yeterince
anlattığımı düşünüyorum, bu kadarı yeterli.
Değerli arkadaşlar,
bir medya patronuna kim bu kadar para verse elbette gece-gündüz ekranlarda o
Hükûmeti göklere çıkarırdı. Neden bu yandaş medya Hükûmetin
yaptığı her yanlışa harika, şahane diye
destanlar yazıyor, propagandasını yapıyor
anlaşılıyor. Memleketi idare edemeyen, her şeyi
arapsaçına çeviren Erdoğan hükûmeti medyaya aktardığı
milyarlarca lirayla işi toparlamaya çalışıyor ama siz
Hükûmetsiniz, medya patronlarına milyarlar akıtarak
yanlışlar düzelmez, önce yanlışlarınızı
düzeltmeniz gerekir, yanlışlarınızdan vazgeçmeniz gerekir.
Hem, dağıttığınız, yandaşa, yandaş
medya patronlarına dağıttığınız bu para
kimin parası? Vatandaştan topladığınız
paraları dağıtıyorsunuz; ekmek parası olmayan
vatandaş bile ekmek alırken fiyata karışmış
olarak yüzde 1 KDV ödüyor. Vatandaşın ekmeğinden
topladığınız vergileri
yanlışlarınızı söylemesin, sizi övsün diye medya
patronlarına dağıtıyorsunuz ama aslında iş burada
da bitmiyor; dost, ahbap işi pazarlık yöntemiyle 9,5 milyar lira
verdiğiniz ahbap iş adamı kazanacağı milyarlarca
liranın vergisini ödemesin diye 9,5 milyar liralık kazancına
vergi muafiyeti getirdiniz yani peşin peşin vergisini de
sıfırladınız. Dükkânını kapatmış, ekmek
teknesini kaybetmiş vatandaştan taksit taksit tahsil ediyorsunuz.
Niçin? Çünkü 9,5 milyar liralık işin vergisini sıfırlamak
için.
Sayın milletvekilleri,
bu 51 maddelik torba kanundaki tüm maddeleri ayrı ayrı yirmi dakikada
anlatmak mümkün değil, aslında anlatmaya da gerek yok. Hükûmet zaten
laf dinlemiyor, yanlışlarında devam ediyor. Sayın Genel
Başkanımız Kılıçdaroğlu 2018 Ağustos
ayında ekonomik kriz ilk ortaya çıktığında iyi niyetle
13 maddelik bir çözüm önerisi sunmuştu bu Hükûmete, hiçbir maddesini
uygulamadılar. Daha sonra da Bu ülke bizimdir; bu millet, bu bayrak, bu
devlet bizimdir. İyi niyetle Hükûmete tavsiyelerimizi söylemeye devam
edeceğiz. dedi, zaman zaman yol gösterdi, onlara da bu Hükûmet aldırış
etmedi. Ekonomik krizden bugüne iki yıl iki ay geçti, kendi bildiğini
okuyan Hükûmet yanlışlarına devam ediyor, bu güzel ülkemizi
harabeye çevirmeye, insanlarımızın umudunu yok etmeye devam
ediyor. İşlerini kaybeden, ekmek tekneleri ellerinden alınan
-hiçbir dönemde yaşamadığı kadar çok- insanımız
ekonomik nedenlerle intihar ediyor, gençlerimiz işsizlikten perişan
oluyor, hayat pahalılığı çekilmez hâle geliyor ama Hükûmet
hâlâ diplomasını aldığı hâlde işsiz
bıraktığı gençlerimizin öğrencilik
yıllarında aldıkları kredilerini faizleriyle tahsil etme
gayretindedir. Bu kanun teklifinde de onlarca madde var ekonomik krizle
bağlantılı. Bu maddelerin hemen hepsi pansuman tedbirleri
niteliğindedir; yara kangren olmuş Hükûmet pansumanla meşguldür
ve bu maddeler ve bu Hükûmetin kriz sonrası yapmaya
çalıştığı şeyler diğer bir ifadeyle de
aspirin tedavisine benzemektedir; ülke sıtmaya yakalanmış, tir
tir titriyor ve Hükûmet aspirin tedavisiyle yoluna devam etmeye
çalışıyor. Bu iş böyle olmaz ve bu anlayış kökten
değişmediği sürece ülkedeki sorunlar çözülmez.
Değerli arkadaşlar,
bütün maddeleri geçiyorum, bu teklifin bence en önemli maddesi 22nci maddedir.
Nedir bu madde de? Vatandaşın tek kuruşluk ödenmemiş
vergisini taksite bağlayıp gırtlağına çöken bu Hükûmet
bu kanun düzenlemesiyle ve bu maddeyle, tek kuruş vergi ödemeden,
milyarlarca doları nasıl kazandığı belli olmayan
yollarla kazanıp yurt dışında bir köşede
stoklamış kişilere Temmuz 2021e kadar paranızı
Türkiyeye getirebilirsiniz, tek kuruş vergi almayacağız ve
paranızı ananızın ak sütü gibi helal ve yasal
kazanılmış para sayacağız. diyor.
İşin en kötü
yanı, bu tür kanunları sürekli, belirli aralıklarla bu Meclisten
geçiren de Erdoğan hükûmetleridir. Yanlış saymadıysam
şu ana kadar 6ncı kötü parayı aklama kanunu bu Mecliste görüşülmektedir.
Kötü para tehlikelidir arkadaşlar -kara para dememek için kötü para
diyorum- ülkeyi çürütür, ahlakı çürütür, devleti çürütür ve bunun dünyada
örneği yoktur. Türkiyede böyle 6 kez kötü parayı aklama kanunu
çıkarmış tek bir hükûmet de yoktur. Bu Hükûmetten önceki yüz
yıl boyunca bu ülkede böyle kötü parayı vergisiz, sorgusuz, sualsiz
aklayan tek bir kanun da yoktur. Efendim, bu düzenleme MASAKın kara para
incelemesi yapmasına engel değildir. diye savunma yapmaya kalkabilir
bu iktidar. MASAKı 1997 yılında Maliye Bakanıyken
kurmuştuk; ne yaptığını, ne
yapmadığını iyi bildiğimi düşünüyorum. Daha önce
çıkardığınız 5 adet kötü parayı aklama yasanız
var, hiçbirinde hiç kimse için kara para incelemesi ve soruşturması
yapmadınız. Yaptıysanız tek bir örnek getirin; evet,
yoktur.
Somut olarak kimseyi
kastetmiyorum ama teorik olarak, üstüne basarak söylüyorum, sadece ve sadece
teorik olarak şunu anlatmak istiyorum: Yönetici sınıf teorileri
vardır. Bu teorileri harmanladığınızda ve bu metnin içerisinde
ifade edeceğim diğer bazı bağlantıları
kurduğunuzda gelişmelerin nelere yol açabileceğini
çıkarabiliriz. Yönetici sınıfın, kara paraya yönelmesi,
yolsuzluğa yönelmesi, kanunlara aykırı kaynaklara ve servet
biriktirmeye yönelmesi, Kurandaki ifadeyle tekâsür peşinde
koşması bu yönetici sınıfta yeni bir refleks
geliştirir. Yolsuzluklar arttıkça o ülkede yönetici sınıf,
ülke kaynaklarını nereye harcadığını gizlemeye
başlar, ülkede yönetimin şeffaflığı ve hesap
verebilirliği kalmaz. Bunu değişik yollarla gerçekleştirir;
yasaklar koyar, eleştiren, yönetici sınıfın gizli
kapaklı işini ortaya çıkarmaya çalışan gazetecileri,
aydınları, hatta politikacıları terör örgütleriyle iş
birliği yapmakla suçlamaya başlar, hapishaneleri bu kişilerle
doldurur. Gazeteciler, aydınlar, muhalefet artık açıkça
konuşamaz hâle gelir, bürokrasiyse ser verir, sır vermez hâle
dönüşür. Yaptıklarının hesabını veremeyen
yönetici sınıf destursuz hâle gelir bu ortamda. Bu güven ortamı
yönetici sınıfın daha büyük yolsuzluklara yönelmesinin, akla
hayale sığmayacak devasa servetler edinmesinin yolunu açar.
Baskılar, yasaklar yolsuzlukları, yolsuzlukların büyüklüğü
ise baskı ve yasakların şiddetini artırır. Yasa
dışı serveti taşıyamayacak duruma gelen yönetici
sınıf bu noktada bir şeye daha ihtiyaç duyar. Bu,
varlıklarını yasallaştırma ve legalleştirme
ihtiyacıdır. Bu, bu duruma gelen insanın
fıtratının bir gereğidir. Tüm psikoloji ve siyaset bilimi
kurallarına göre bu iş böyle işler. Hüsnü Mübarekin,
Kaddafinin yüz milyarlarca liralık servetinin kaynağında ne var
zannediyorsunuz? İşte o ülkelerde bu mekanizmaların
gelişmiş olması vardır. Bu noktada, biriken serveti
yasallaştırma, legalleştirme çabası içerisindeki yönetici
sınıf iki şeye ihtiyaç duyar. Birincisi, kanunlar çıkararak
devasa servetini aklamak ister çünkü o, bir çanta dolusu para değildir;
taşıyamayacağı kadar, banka hesaplarına
sığmayacak kadar, banka dışı hesaplarda
tutamayacağı, gayrimenkulden borsa araçlarına varıncaya
kadar, taşıyamayacağı boyutta bir varlıktır.
İkincisi ise bu legalleşme düzenlemeleri için toplumun hazmetme
kapasitesini artırmaya ihtiyacı vardır yönetici
sınıfın. Çıkaracağı siyasi krizler,
iç-dış krizler, ekonomik krizler bu ihtiyacı karşılar
yani halka Cambaza bak. derken kendisi malı götürür. (CHP
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi
tamamlayın.
ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) Kısaca, yönetici sınıf kriz sevici bir
sınıfa dönüşür, kriz sevici. Bu, diğer ifadeyle, millet
derdine düşmüşken krizi fırsata çevirme işidir ama bu
noktadan daha tehlikeli olarak bu, birbirini besleyen mekanizmalar sonunda
mafya devletinin ortaya çıkmaya başlamasıdır, en tehlikeli
olan nokta budur. Devlet, bu mekanizmalar rahatlıkla işlediği
zaman, sonunda mafya devletine dönüşür; devlete özgü kamu gücü
mafyanın kırbacına dönüşür. Merak edenler -Türkçe çevirisi
yapılmış olanı var mıdır, bilmiyorum ama-
Batıda yazılmış, mafya devletiyle ilgili çok sayıda
kitaplardan birini alıp inceleyebilir ve okuyabilir.
Sayın milletvekilleri,
ben bu kanun teklifinin bu 22nci maddesini tehlikeli buluyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) Bir cümlem kaldı Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) Ülkeyi mafya devletine götürecek yola döşenmekte olan taş
misali görüyorum. Biliyorsunuz, cehenneme giden yollar iyi niyet
taşlarıyla döşelidir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Özkan, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, AK PARTİ
hükûmetlerinin vesayetle, darbelerle, paralel ve derin yapılarla mücade
ettiğine, millî iradenin hâkimiyetini egemen kıldığına
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Mafya ifadesini asla kabul
etmiyoruz. AK PARTİ hükûmetleri göreve geldiği 3 Kasımdan
-seneidevriyesini bugün yaşıyoruz- itibaren anayasal ve yasal
reformlar gerçekleştirmek suretiyle başta vesayetle, darbelerle,
derin oligarşik yapılarla, paralel ve derin yapılarla mücadele
etmiş, millî iradenin hâkimiyetini egemen kılmıştır.
Bu tür iddiaları kabul etmiyoruz. Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir. anlayışıyla görev yapan AK
PARTİ, milletin gösterdiği istikamette, çizdiği rotada yol
almaktadır.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
X.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Giresun Milletvekili Cemal Öztürk ve Aydın
Milletvekili Bekir Kuvvet Erim ile 46 Milletvekilinin İşsizlik
Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/3147) ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 239) (Devam)
BAŞKAN Evet, teklifin
tümü üzerindeki gruplar adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Birleşime bir dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
21.59
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 22.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Sibel Özdemir (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 11inci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
239 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Komisyon
bulunmadığından teklifin müzakeresi ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir
iş bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 4 Kasım 2020 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
22.01
(x) 7/4/2020 tarihli 78inci Birleşimden itibaren, coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonundaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.
(x) Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen (10/3200, 3361, 3362, 3364, 3365) esas numaralı Meclis Araştırması Önergeleri tutanağa eklidir.
(X) 239 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.