TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
16ncı
Birleşim
17
Kasım 2020 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İzmir Milletvekili Tamer
Osmanağaoğlunun, Karabağa ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Konya Milletvekili Abdulkadir
Karadumanın, atama bekleyen öğretmen adaylarına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Ankara Milletvekili Zeynep
Yıldızın, kırsal kalkınmaya ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürerin, 24 Kasım Öğretmenler Gününde atama bekleyen
öğretmen adaylarının bu beklentilerinin
karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Gaziantep Milletvekili
İmam Hüseyin Filizin, 17 Kasım Azerbaycanın Millî Diriliş
Gününü kutladığına ilişkin açıklaması
3.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, pandemi nedeniyle uygulanan uzaktan eğitim
sisteminde öğrencilerin yaşadığı sorunlara ilişkin
açıklaması
4.- Çanakkale Milletvekili Özgür
Ceylanın, Çanakkale ili Gökçeada ilçesindeki devlet hastanesinin
eksiklerinin tamamlanması gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- İstanbul Milletvekili
Sibel Özdemirin, İçişleri Bakanlığı talimatıyla
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem
İmamoğlu hakkında soruşturma açıldığına ilişkin
açıklaması
6.- Gaziantep Milletvekili
İrfan Kaplanın, Gaziantep ili Oğuzeli ilçesi ile İslâhiye
ilçesi Altınüzüm, Boğaziçi ve Yeşilyurt beldelerinde üzüm
üreticilerinin yaşadığı sorunlara ilişkin
açıklaması
7.- Adıyaman Milletvekili
Abdurrahman Tutderenin, Çelikhan-Adıyaman yolunun yapılarak
Çelikhanlıların çektiği çilenin sonlandırması için
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına ve Karayolları
Genel Müdürlüğüne çağrıda bulunduğuna ilişkin
açıklaması
8.- Ordu Milletvekili Mustafa
Adıgüzelin, pandemi sürecinden en çok etkilenen sektörlerden kahveci ve
lokantacı esnafının mağduriyetlerinin giderilmesi için
gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
9.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, 15 Kasım Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin 37nci kuruluş yıl dönümünü
kutladığına, Kıbrısta tek çözümün eşitlik
temelinde bağımsız iki ayrı devletli çözüm olduğuna ilişkin
açıklaması
10.- İstanbul Milletvekili
Gamze Akkuş İlgezdinin, yoksulluğu yenmenin,
işsizliği bitirmenin yolunun sosyal devleti yeniden inşa etmek
olduğuna ve bunun ilk adımının da kamu yararını
gözeten halk bütçesi olduğuna ilişkin açıklaması
11.- Denizli Milletvekili Gülizar
Biçer Karacanın, Denizli ili Çardak Organize Sanayi Bölgesinin
beşinci derece ve üzeri teşvik bölgeleri kapsamına
alınmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması
12.- Kocaeli Milletvekili Sami
Çakırın, İki devlet bir millet şuuruyla Karabağ
Azerbaycanındır. diyebilenleri selamladığına ilişkin
açıklaması
13.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, pandemiden dolayı durdurulan Adana-Mersin tren
seferlerinin ivedi olarak başlatılmasını
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlundan
talep ettiklerine
ilişkin açıklaması
14.- İstanbul Milletvekili
Zeynel Özenin, yargının içine düşürüldüğü durumu
kınadığına ilişkin açıklaması
15.- Antalya Milletvekili
Aydın Özerin, yıllık mezun sayısı on binleri geçen
veteriner hekim, ziraat mühendisi, gıda mühendisi ve su ürünleri mühendisi
olan gençlerin atamalarının ne zaman yapılacağına ilişkin
açıklaması
16.- Diyarbakır Milletvekili
Semra Güzelin, Sağlık Bakanlığının
açıkladığı salgın verilerinin her geçen gün
güvenirliliğini kaybettiğine ve sürecin şeffaf yürütülmemesinin
salgınla mücadeleyi zorlaştırdığına ilişkin
açıklaması
17.- Afyonkarahisar Milletvekili
Burcu Köksalın, Afyonkarahisar Arkeoloji Müzesinin satılık olup
olmadığını, satış ilanını TOKİnin
mi verdiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
18.- Kocaeli Milletvekili Ömer
Faruk Gergerlioğlunun, 2017 yılı Nevruz olaylarında
öldürülen Kemal Kurkutla ilgili davada sanık polisin beraat
ettirildiğine, olayların fotoğraflarını çeken gazeteci
Abdurrahman Gökün ise yirmi yıl hapis istemiyle yargılandığına
ilişkin
açıklaması
19.- İzmir Milletvekili Bedri
Serterin, AFAD tarafından İzmir Büyükşehir Belediyesi ile ilçe
belediyelerine depreme ve deprem bölgesinde yaşananlara ilişkin
valilik dışındaki kişilerin açıklama yapmasına
kısıtlama getirildiğini belirten bir yazı
gönderildiğine ilişkin açıklaması
20.- Gaziantep Milletvekili Ali
Muhittin Taşdoğanın, Covid-19 tedavi sürecinde immün
plazmanın önemine ve kriterlere sahip
bağışçıların plazma merkezlerinde kan
bağışında bulunmaları gerektiğine ilişkin açıklaması
21.- Aydın Milletvekili
Süleyman Bülbülün, İzmir ilindeki depremde Aydın ilinde hasar gören
okullarda güçlendirme çalışmalarının başlayıp
başlamadığını, yıkım kararı verilen 15
okul için yıkım kararının gerçekleştirilip
gerçekleştirilmediğini, bu okulların öğrencilerinin
eğitimlerine devam etmeleri için nasıl bir yöntem izleneceğini
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
22.- Konya Milletvekili Orhan
Erdemin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 37nci kuruluş
yıl dönümünü kutladığına, Kıbrıs Türkünün
özgürlük mücadelesi lideri Doktor Fazıl Küçük, Kurucu
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve şehitleri rahmetle
andığına ilişkin açıklaması
23.- Ankara Milletvekili
Yıldırım Kayanın, adalet reformuyla öncelikle
seçilmişlerin yerine atanan kayyumların görevlerine son verilmesi ve
seçilmişlerin cezaevinden tahliye edilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
24.- İstanbul Milletvekili
Hayati Arkazın, 17 Kasım Dünya Akciğer Kanseri Günü ve 18
Kasıma denk gelen Dünya KOAH Gününe milletin dikkatini çekmek
istediğine, 15 Kasım Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
Cumhuriyet Bayramını kutladığına ilişkin
açıklaması
25.- Kayseri Milletvekili Dursun
Ataşın, Hakkâri ilinde terör örgütünün gerçekleştirdiği
saldırıda şehit olan Piyade Uzman Çavuş Abdurrahman
Topuksuz ile Habur Çayına
düşen ve kaldırıldığı hastanede şehit olan
Piyade Teğmen Burhan Sönmeze Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
26.- Bursa Milletvekili Atilla
Ödünçün, Karabağın Kelbecer bölgesinden ayrılan Ermenilerin insanlığa
yakışmayan eylemlerini kınadığına ilişkin
açıklaması
27.- Şanlıurfa
Milletvekili Zemzem Gülender Açanalın, Ahıska Türklerinin sürgün
edilişinin 76ncı yıl dönümünde sürgün sırasında
hayatını kaybedenleri rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
28.- Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycanın, aşı bulundu diye rehavete
kapılmadan maske ve sosyal mesafe kurallarına mutlaka uyulması
gerektiğine, vaka sayısının artmasının
hastanelerin ve sağlık personelinin yükünü
artıracağına ilişkin açıklaması
29.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıçın, şehitlere Allahtan
rahmet dilediğine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın kapalı Maraş bölgesini açma kararında
Türkiye olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle beraber hareket
edeceklerini teyit ettiğine ilişkin açıklaması
30.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın, Hakkâri ilinde Çukurca-Irak sınır hattındaki
operasyonda şehit olan Piyade Uzman Çavuş Abdurrahman Topuksuz ile
Habur Çayına düşen ve kaldırıldığı hastanede
şehit olan Piyade Teğmen Burhan Sönmeze Allahtan rahmet
dilediğine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 37nci
kuruluş yıl dönümünü kutladığına, yetmiş
altı yıl önce sürgün edilen 86 bin Ahıska Türkünün önünde
saygıyla eğildiğine, Azerbaycan halkının 17 Kasım
Millî Diriliş Gününü kutladığına, Hakkârililerin Yüksekova
ilçesinden İrana açılan Esendere Sınır Kapısı ve
Çukurca ilçesinden Iraka açılan Üzümlü Gümrük Kapısının
ticarete açılmasını beklediklerine, Hakkâri ilinde hastanelerde
yeterli doktor bulunmadığından hastaların Van iline sevk
edilmesinin özellikle ağır hastalar için olumsuz bir durum
yarattığına ilişkin açıklaması
31.- Adana Milletvekili Ayşe
Sibel Ersoyun, Covid-19 salgınında vatandaşların Bilim
Kurulunun tavsiyelerini dikkate almaları gerektiğini bir kez daha
hatırlatmak istediğine ilişkin açıklaması
32.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, Hakkâri ili Çukurca ilçesinde terör örgütü tarafından
gerçekleştirilen saldırıda şehit olan Piyade Uzman
Çavuş Abdurrahman Topuksuz ile Habur Çayına düşen ve
kaldırıldığı hastanede şehit olan Piyade
Teğmen Burhan Sönmeze, 7 Kasım 2020de hayatını kaybeden
İbrahim Metine, 14 Kasım 2020de hayatını kaybeden
gazeteci Ahmet Kekeçe ve 23üncü Dönem İstanbul Milletvekili Mithat
Melene Allahtan rahmet dilediğine, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin 37nci kuruluş yıl dönümünü
kutladığına, Kıbrıs Türklüğünün
bağımsızlık mücadelesine ömrünü vakfetmiş Doktor
Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş ile tüm dava şehitlerini minnetle
andığına, 14 Kasım 1944 Ahıska Türklerinin sürgününün
76ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
33.- Ordu Milletvekili Cemal
Enginyurtun, 15 Kasım Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletinin
kuruluş yıl dönümünü kutladığına, Kuzey Kıbrısın devlet
olmasında büyük emeği olan Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakanı
minnetle andığına, pandemi sürecinde Sağlık
Bakanı Fahrettin Kocanın mücadelesini desteklediğine, Ordu
ilinin şehir hastanesine kavuşmasını dilediğine ilişkin
açıklaması
34.- Tekirdağ Milletvekili
İlhami Özcan Aygunun, çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatiflerine ve
Ziraat Bankasına olan borçlarının bir an evvel
yapılandırılarak çiftçinin nefes almasının
sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması
35.- İstanbul Milletvekili
Hakkı Saruhan Oluçun,
Diyarbakır ilinde 2017 yılında Nevruz olayları
sırasında öldürülen Kemal Kurkutla ilgili davada sanık polisin
beraatiyle cezasızlık politikasına bir örnek daha
eklendiğine, Kemal Kurkutu rahmetle andıklarına, bu olayın
hesabını hukuk yoluyla soracaklarına söz verdiklerine, 9
Kasım 2020de tutuklanan Halkların Demokratik Partisi Osmaniye
İl Eş Başkanı Ali Coşkunun oğlunun cenazesine
katılma talebinin Coronavirüs gerekçe gösterilerek reddedildiğine,
pandemi sürecinde 63ü hekim toplam 153 sağlık
çalışanının hayatını kaybettiğine, Dicle Üniversitesi
Hastanesi ile Ankara Üniversitesi Cebeci Araştırma ve Uygulama
Hastanesi Başhekimliklerince PCR testi pozitif çıkan
çalışanların test yapıldıktan on gün sonra maskeyle
çalışmaya devam edebilecekleri yönünde genelge
yayımlandığına, Soma madencilerinin Hükûmet ve kurum
yöneticileriyle görüşmeleri sonrasında taleplerinin 15 Ocak 2021
tarihine kadar yerine getirilmesi konusunda söz verildiğini
açıkladıklarına, verilen sözlerin takipçisi
olacaklarını kamuoyuna duyurduklarına ilişkin
açıklaması
36.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, Hakkâri ili Çukurca ilçesinde şehit edilen Piyade
Uzman Çavuş Abdurrahman Topuksuz ve Şırnak ili Silopi ilçesinde
şehit olan Piyade Teğmen Burhan Sönmeze Allahtan rahmet
dilediğine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin şehitlerimize sadece
taziye dileme yeri olmaması gerektiğine, vefat eden 15inci ve
16ncı Dönem Milletvekili Ali Nejat Ölçenin ailesine ve Cumhuriyet Halk
Partisine başsağlığı dilediğine, vefat eden
23üncü Dönem İstanbul Milletvekili Mithat Melenin ailesi ve Milliyetçi
Hareket partisi camiasına başsağlığı
dilediklerine, 17 Kasım 1967 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin on
sekiz saatlik kapalı oturumda Kıbrıstaki gelişmeleri
görüştüğüne, AK PARTİ hükûmetlerinin Meclise on sekiz yılda
on sekiz saat bilgi vermediğine, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin Cumhuriyet Bayramını kutladığına,
Kıbrıs Türkünün özgürlüğü için hayatını veren sivil,
asker herkesi rahmetle andığına, Kıbrıs Türkünün
özgürlüğünü sağlayan Bülent Eceviti ve Necmettin Erbakanı
rahmetle andığına, Azerbaycanda 17 Kasım 1988de
başlayan ve on sekiz gün süren mitingin yıl dönümüne,
İçişleri Bakanlığının emriyle hakkında
soruşturma açılmasının ne İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlunu ne de Cumhuriyet Halk
Partisini doğruları söylemekten geri durduramayacağına ilişkin
açıklaması
37.- Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın, bu hafta Azerbaycana asker gönderilmesine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin görüşüleceğine,
Hakkâri ili Çukurca ilçesinde teröristlerce şehit edilen Piyade Uzman Çavuş
Abdurrahman Topuksuz ve Şırnak ili Silopi ilçesinde şehit olan
Piyade Teğmen Burhan Sönmeze Allahtan rahmet dilediğine, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluşunun 37nci
yılını kutlarken Kıbrıs Türkünün özgürlük
mücadelesinin lideri Doktor Fazıl Küçük ve Kurucu Cumhurbaşkanı
Rauf Denktaşı ve şehitleri minnetle yâd ettiklerine, 17
Kasım Azerbaycan Millî Diriliş Gününü kutladığına, 14
Kasım 1944 tarihinde sürgün edilen Ahıska Türklerinin bu özel
günlerini hatırlatmak istediğine, 15 Kasım Filistinin
Bağımsızlık Gününü tebrik ettiğine, 14 Kasım 2020de
hayatını kaybeden 23üncü Dönem İstanbul Milletvekili Mithat
Melene ve gazeteci Ahmet Kekeçe Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
38.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
39.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
40.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın, bir taraftan IBAN numarasıyla vatandaştan para
istenirken diğer taraftan Kıbrısa 7 uçakla gidilmesinin
vatandaşın yüreğini kanattığına ilişkin
açıklaması
41.- Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın yaptıkları açıklamalarındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
42.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
43.- Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması
44.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
45.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
46.- Çanakkale Milletvekili Özgür
Ceylanın, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, 6253 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı
Kanununun 37'nci maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanununun 69'uncu maddesi kapsamında düzenlenen Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve Sayıştayın 2019 yılı
harcamalarına dair dış denetim raporları ve inceleme
sonuçları hakkında tezkeresine ilişkin açıklaması
47.- Kocaeli Milletvekili Lütfü
Türkkanın, İstanbul Milletvekili Mustafa Demirin İYİ
PARTİ grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
48.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, İstanbul Milletvekili Mustafa Demirin İYİ
PARTİ grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
49.- İstanbul Milletvekili
Hakkı Saruhan Oluçun, İstanbul Milletvekili Mustafa Demirin
İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
50.- Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, İstanbul Milletvekili
Engin Altay ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun
yaptıkları açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
51.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
52.- Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
53.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, adı suç örgütü yönetmekle anılan bir zatın
kamuoyuna açık bir mektupla CHP Genel Başkanını tehdit
ettiğine, Cumhuriyet Halk Partisinin kabadayılara pabuç
bırakacak bir parti olmadığına ilişkin
açıklaması
54.- Ankara Milletvekili Mehmet
Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
(3/1394) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
55.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, 6253 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı
Kanununun 37'nci maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanununun 69'uncu maddesi kapsamında düzenlenen Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve Sayıştayın 2019 yılı
harcamalarına dair dış denetim raporları ve inceleme
sonuçlarına ilişkin tezkeresi (3/1395)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Ermenistanın Azerbaycana Saldırmasıyla
Başlayan Gerilim ve Çatışma Sürecinde Yaşanan Hak
İhlalleri ve Türkiyedeki Ermeni Vatandaşlarımızın
Durumu Alt Komisyonunun 13-18 Kasım 2020 tarihleri arasında
Azerbaycanı ziyaret etmesine ilişkin tezkeresi (3/1396)
3.- Cumhurbaşkanlığının,
Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik
Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması
Hükümlerinden Kaynaklanan Taahhütlerimizi Yerine Getirmek, Ateşkesin
Tesisi, İhlallerin Önlenmesi, Bölgede Barış ve İstikrarın
Sağlanması Amacıyla Türkiyenin Yüksek Menfaatlerini Etkili
Şekilde Korumak ve Kollamak Üzere, Hudut, Şümul, Miktar ve
Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkezin Görevlerinin İfası
Yönünde Hareket Etmek Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi, Bu Kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre
Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilmesi İçin Her Türlü
Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak
Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara
Göre Yapılması İçin Anayasanın 92nci Maddesi Uyarınca
Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine İlişkin Tezkeresi (3/1394)
B) Önergeler
1.- Samsun Milletvekili Bedri
Yaşarın, (2/1553) esas numaralı 2019 Yılının
"Samsun Yılı" İlan Edilmesine İlişkin Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/98)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İYİ PARTİ
Grubunun, 22/7/2020 tarihinde İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu
ve 20 milletvekili tarafından, Kanal İstanbul Projesinin tüm
yönleriyle araştırılarak olası olumsuz etkilerinin önüne geçilebilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
(10/3179) Meclis Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 17
Kasım 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen pandemi sürecinde
sağlık sisteminin içinde bulunduğu mevcut sorunlara çözüm üretilmesi
amacıyla 17/11/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş
olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 17
Kasım 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler
kısmında yer alan, yargı
bağımsızlığını etkileyen durumların
incelenerek bağımsız ve tarafsız yargılamanın
sağlanması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/2028) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Kasım 2020 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ Grubunun,
Genel Kurulun 17/11/2020 Salı günkü birleşiminde 16 /11/2020 tarih ve
(3/1394) esas sayılı Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresinin okunarak görüşmelerinin aynı birleşimde
yapılması ve Genel Kurulun bu birleşimde 238 sıra
sayılı Kanun Teklifinin birinci bölüm görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar, 18 Kasım 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde 238 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 18 Kasım 2020 Çarşamba
günkü birleşimde 238 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 19 Kasım 2020
Perşembe günkü birleşiminde 238 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi
VII.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM
Başkan Vekili Nimetullah Erdoğmuşun, Çanakkale Milletvekili
Özgür Ceylanın Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının 6253 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı
Kanununun 37'nci maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanununun 69'uncu maddesi kapsamında düzenlenen Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve Sayıştayın 2019 yılı
harcamaları hakkındaki dış denetim raporlarına ve
inceleme sonuçlarına dair sorusuna ilişkin konuşması
VIII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- İstanbul Milletvekili Nevzat Şatıroğlu ve Bursa
Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ile 88 Milletvekilinin Elektrik
Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3116) ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 238)
IX.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in, 2019 ve 2020 yıllarında Kamu Denetçiliği Kurumuna
yapılan başvurulara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Şentopun cevabı (7/35067)
2.- Manisa Milletvekili Özgür
Özel'in, 27. Yasama Dönemi 4. Yasama Yılı
çalışmalarına başlamadan önce TBMM Genel Kurulunda
yapılan tamirat ve tadilat işlemlerine ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanından sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Mustafa Şentopun cevabı (7/35068)
3.- Kayseri Milletvekili
Dursun Ataş'ın, Kahramanmaraş'taki hava kirliliğine ve ilde
yer alan termik santrallerin insan sağlığına olumsuz
etkilerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurumun
cevabı (7/35497)
4.- Denizli Milletvekili
Yasin Öztürk'ün, AB'nin resmi adayı olarak Türkiye'ye
yaptığı hibe desteklerine ve mali yardımlara ilişkin
sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun
cevabı (7/35499)
5.- Antalya Milletvekili
Çetin Osman Budak'ın, Ermenistan'da bulunan Metzamor Nükleer Santrali'nin
ülkemiz açısından oluşturduğu riske ve Santralin
kapatılması adına yürütülen çalışmalara ilişkin
sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun
cevabı (7/35669)
17 Kasım 2020 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Enez KAPLAN (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
16ncı Birleşimini açıyorum.(x)
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Karabağla
ilgili söz isteyen İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğluna
aittir.
Buyurunuz Sayın Osmanağaoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İzmir
Milletvekili Tamer Osmanağaoğlunun, Karabağa ilişkin gündem
dışı konuşması
TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, tüm imkânlarıyla
bütün dünyaya emsal olacak şekilde İzmirimizin yanında olan,
cömert eliyle gönüllerimizi ısıtıp başarılı bir
koordinasyonla yaraları saran devletimize ve bütün kurumlarına bir
kez daha şükranlarımı sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, şükürler olsun
Karabağ işgalden kurtarıldı. Böylece, Azerbaycana
karşı işlenen insanlık ve savaş suçları, sonunda,
Azerbaycan Türklüğünün demir yumruğuyla
cezalandırıldı. Azerbaycan Türkünün sevinci, bizim sevincimiz;
gururu, bizim gururumuzdur. Azerbaycan Devlet Başkanı İlham
Aliyev, Karabağı işgalden kurtaran anlaşma için Bu
anlaşma bizim şanlı zaferimizdir. diyor. Bizler, Azerbaycan
Türklüğünün bu şanlı zaferini aynı mutlulukla ve iftiharla
yürekten kutluyoruz. Büyük düşünür Ziya Gökalpin dediği gibi Vatan,
ne Türkiyedir Türklere ne Türkistan; vatan, ulu ve müebbet bir ülkedir:
Turan.
Azerbaycan, Türkün vatanıdır;
Karabağ, Azerbaycanın öz toprağıdır. Karabağ,
işgalden köy köy, kasaba kasaba kurtarılırken aziz milletimiz
işte bu millî şuurla bu hadiseyi sahiplenmiş ve
kardeşliğini göstermiştir. Karabağda yerleşim yerleri
tek tek Azerbaycan ordusunun çelik pençesiyle kurtarılırken
Azerbaycan Bayrağı, ay yıldızlı al bayrağımızın
yanında, ellerimizde ve yüreğimizde dalgalanmıştır.
Birliğimiz ve bütünlüğümüz bizim en büyük gücümüzdür. Azerbaycanda
bu silah düşmanı dize getirmiştir. Bu bayrakla, kendi
bayrağımız kadar gurur duyuyoruz. Türkiyenin
Yanındayız. nidaları sadece Baküye değil, bütün dünyaya
ulaştı. Tek yürek, tek ruh, tek beden olduğumuzu 7 cihana
gösterdik. Vatandaşlarımızın Karabağı kendi öz
vatanı ve orada çarpışan orduyu kendi ordusu olarak görmesini
herkes doğru okumalı ve anlamalı. Türk dünyası birdir ve
bütündür; coğrafyasıyla, tarihiyle ve vatanıyla bu birliğin
önünde kimse duramaz. Karabağın işgalden
kurtarılması, otuz yıl süren ayrılığın sona
ermesi, Türke kefen biçenlere ders olsun.
Değerli milletvekilleri, şehitlerimizi
rahmetle, şükranla anmadan geçmeyeceğim.
Andığımız şehitler, Karabağ
toprağını kanlarıyla sulayarak aziz yurdu yeniden vatan
yapan Türk askerlerinden ibaret değildir. Bir asır önce Anadoludan
giden Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam ordusunun o
toprağa bıraktığı şehitlerimizi de rahmet ve
minnetle anıyorum ve gururla hatırlamalıyız, can
Azerbaycanın bugünkü vatan sınırlarını çizen o
şehitlerimizdir. Bu ordunun askerlerinin Bakü alındıktan sonra
ulaştıkları sınırlar bugünkü Azerbaycan vatan
sınırlarını oluşturmuştur. Azerbaycanlı
kardeşlerimizin mezarlarını kutsal bilip komünist dikta
döneminde bile gülistan hâlinde muhafaza etmişlerdir. Bakünün Hazara
bakan en güzel tepelerinden biri, bugün Türk bayrağının
altında yatan Kafkas İslam ordusu mensuplarına aittir;
bıraktıkları mirasa sahip çıkılmıştır.
Karabağın işgalden kurtarılmasıyla bölünmez bir vatan
bugün yeniden vücut bulmuştur; huzur içinde uyusunlar. İşte, bu
zaferin mimarı şanlı ordunun mensupları olmak üzere
Azerbaycan Türklüğünün ve tek yürek hâlinde kalpleri Karabağda atan
ve mensubu olmaktan kıvanç duyduğum Türk milletinin önünde
saygıyla eğiliyorum; şehitlerimize Allahtan rahmet niyaz
ediyor, yüce Meclisinizi verdiği destekten dolayı tebrik ediyorum.
Sözlerimi duygularımıza tercüman olan
liderimiz Sayın Devlet Bahçelinin şu sözleriyle sonlandırmak
istiyorum: Şimdi gerisini şer güçlerin piyonu Paşinyan ve
hunhar şebekesi düşünsün. Artık kendisine
sığınacak, kaçacak delik aramaya koyulsun. Karabağ
Türktür, Karabağ özgürdür, Karabağ Azerbaycandır, Karabağ
Türkün çelikten bileğidir.
Teşekkür ediyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
atama bekleyen öğretmen adayları hakkında söz isteyen Konya
Milletvekili Abdulkadir Karadumana aittir.
Buyurun Sayın Karaduman. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.-
Konya
Milletvekili Abdulkadir Karadumanın, atama bekleyen öğretmen adaylarına ilişkin gündem
dışı konuşması
ABDULKADİR KARADUMAN (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. Atanmayı bekleyen öğretmen adaylarının
beklentilerini ve taleplerini ifade etmek üzere söz almış
bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, öğretmenlik
mesleğinin hak ettiği değeri bulamadığı,
öğretmen olmaya aday olan kişilerin âdeta örselendiği,
yıprandığı ve türlü mağduriyetlerle baş başa
bırakıldığı bir ortamda yaşıyoruz.
Öğrenme faaliyetine ve öğretmene değer vermeyen bir yönetim
anlayışı hiçbir zaman sağlıklı bir geleceği
inşa edemeyecektir. Bu ülkede mesleğine atanmayı bekleyen yüz
binlerce öğretmen adayı her yıl sınavlara girerken
aynı zamanda gelecek kaygısı içerisinde geçim derdiyle
boğuşmaktadır. Bu ülkede öğretmen adayları
geçinebilmek için garson, çaycı, pazarcı, seyyar satıcı
olarak çalışmak zorunda bırakılırken, güvenlik
soruşturmaları, mülakat adaletsizliği ve yeterli sayıda
atamanın yapılmaması sonucunda da mesleklerini icra
edememektedir.
Ne yazık ki artık basında takip
ettiğimiz, sıradanlaşan haberlerden bazılarını
ifade etmek istiyorum: Ataması yapılmayan öğretmen adayı
intihar etti. Atama bekleyen İngilizce öğretmenliği bölümü
mezun genç yaşamına son verdi. Ataması yapılmayan
öğretmen adayı İbrahim Yeşilbağ intihar etti ve
cebinden sadece 6 lira çıktı. Atamayı bekleyen Mikail Cengiz,
çalıştığı inşaatın 6ncı katından
düşerek hayatını kaybetti.
Bakınız, son iki yılda 100den fazla
öğretmen adayı intihar etti. Yine her yıl onlarca öğretmen
adayı farklı işlerde çalışmak zorundayken
yaşamını yitiriyor. Bu acı tabloyu görmek
mecburiyetindeyiz. İnsanlar ve gençler yaşamını yitiriyor.
Bugün görevlerine atanmayı bekleyen 700 binden fazla öğretmen
adayı varken okullarda ücretli öğretmenlik gibi garip bir yöntemle
okulların öğretmen ihtiyacı giderilmeye
çalışılıyor. Ücretli öğretmenlik uygulamasıyla,
farklı bölümlerden mezun olan kişiler asgari ücretin altında bir
ücret karşılığında okullarda
çalıştırılıyor. Ücretli öğretmenlik
uygulaması, bu kapsamda çalışan kişiler ve atanması
yapılmayan yüz binlerce öğretmen için ağır bir hakarettir.
Bu çarpık uygulama derhâl sonlandırılmalı ve atama bekleyen
öğretmenlerin görevlerine ataması yapılmalıdır.
Öğretmen adayları hayatını
kaybederken öğretmenlere ödenen maaşların yük olarak
görüldüğü bir millî eğitim anlayışına burada bir
şeyler söylüyoruz. Öğretmenlere ödenen maaşlar bu ülkede yük
olarak görülecek en son şeylerden biridir. Öğretmenlere ödenen maaşlar
değil, asıl İtibardan tasarruf olmaz.
anlayışıyla kaynakların israf edilmesi bu ülke için ciddi
bir yüktür. Öğretmenlere ödenen maaşlar değil, holdinglerin
milyarlarca liralık vergilerinin tek kalemde silinmesi ülkemiz için
asıl ağır bir yüktür. Öğretmenlere ödenen maaşlar
değil, günlük harcaması 10 milyon lirayı geçen
Cumhurbaşkanlığı sarayı ülkemiz için ağır
bir yüktür. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, yine, Genel Kurulda
görüşülecek olan yeni bir torba yasa gündemimizde. Bu teklifle,
doğadan ve insandan çalarak bazı şirketlere çeşitli imtiyazların
sağlanması apaçık şekilde hedefleniyor.
Dağıtım şirketleri, yenilenebilir enerji yöntemini istismar
eden işletmeler ve maden şirketlerine çeşitli imtiyazların
sağlanması amaçlanıyor. Bu şirketlere sağlanan
imtiyazlar, bir taraftan çevre kirliliğine sebep olurken diğer
taraftan vatandaşların ödediği faturalara da ek ücret olarak
yansımaktadır. Araba lastiği ve atık çöpleri yakarak enerji
üretme yoluna giden işletmelere ruhsat vermek insan sağlığını
ve doğayı hiçe saymaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız efendim.
ABDULKADİR KARADUMAN
(Devamla) -
Çiftçilerimizin ve üreticilerimizin fatura borçlarını
ödeyemediği takdirde elektrik ve suları kesilirken sadece 2019
yılında enerji üretimi yapan şirketlere 25 milyar lira
teşvik verilmiştir. Teklifte, aynı zamanda maden
şirketlerine ruhsat dışına çıkma hakkı
tanınmaktadır. Geçici tesislerin ruhsat alanına
yapılması bir zorunlulukken ilgili maddeyle ruhsat alanı
dışında tarım arazisi, mera ve yerleşim yeri dâhil
herhangi bir yere tesis açılmasına izin verilmiş olunacak.
Teklif henüz görüşülmeye başlamadan yanlışları burada
ifade ediyoruz. Bu torba yasa teklifi getirilen diğer birçok teklif gibi
insanı ve doğayı değil; rantı, sermayeyi ve
piyasayı öncelemektedir. Saadet Partisi olarak insan
sağlığını hiçe sayan, doğayı ve canlı
yaşamını tehdit eden, tarım alanlarını işgal
eden, su kaynaklarını kirleten bu düzenlemeyi kabul etmediğimizi
ifade etmek istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.(CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
kırsal kalkınma hakkında söz isteyen Ankara Milletvekili Zeynep
Yıldıza aittir.
Buyurun Sayın Yıldız. (AK PARTİ
sıralardın alkışlar)
3.-
Ankara
Milletvekili Zeynep Yıldızın, kırsal kalkınmaya ilişkin gündem
dışı konuşması
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, ekranları başından bizleri takip
eden çok değerli milletimiz; hepinizi saygı ve hürmetlerimle
selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, ben bugün Ankarada
kırsal kalkınma bağlamında yürüttüğümüz projelerden
bahsetmek niyetiyle söz aldım. Belki Meclisin gündemi yoğun ve
ağır ama ben sempatik bir başlık açmak istiyorum. Ben,
bugün size Ankara tiftik keçisinden bahsedeceğim. Öncelikle, bir Ankara
vekili olarak şunu ifade etmek isterim: Her ne kadar şehrimiz,
cumhuriyetimizin başkenti, bürokrasiyle adı özdeş hâle gelse de
aynı zamanda çok önemli bir tarım ve hayvancılık kenti.
Dolayısıyla, biz de Ankaradaki AK PARTİ milletvekilleri olarak
etkin ve verimli kalkınma modelleri ile kırsal alanda bunların
etkin ve verimli bir şekilde uygulanması noktasında azami gayret
sarf ediyoruz ve bu tip projeleri çok yakından takip ediyoruz.
Devletimiz ülke ve il bazında planlamalar
yaparken ilçe bazında planlamalara da çok ciddi anlamda
ağırlık verdi. Çünkü her bir ilçenin özgün bir niteliği var
ve her özgün niteliğe göre farklı bir proje gerekiyor. Her ilçenin
havasına, suyuna, iklimine, o ilçenin özgün değerine yönelik projeler
bizim de önceliklerimiz arasında. Bu bağlamda, dünyaya Angora
adıyla nam salan Ankara keçisinin tiftiği aslında sadece Ankara
için değil Türkiye için çok önemli bir değer ve burada, nelerin
yapılmadığından, hangi fırsatların
kaçırıldığından ziyade; neler yapıldı, hangi
fırsatları değerlendirdik ve değerlerimizi geleceğe
taşımak adına neler yapıyoruz, ben bunları anlatmak
istiyorum.
Ankara keçisi pırıl pırıl,
bembeyaz tüyleriyle aslında yünü, bir bakıma, ipeğe dönüştüren
bir yaratı. Bu güzel yaratıyı 13üncü yüzyılda Hazar
Denizinin doğusundan Türklerin Anadoluya ve Ankara civarına
getirdiği söyleniyor. Aslında Ankara tiftik keçisi Ankaranın
ikliminde kendi kimliğini buluyor. Ben açıkçası, burada
yaratı kelimesini özellikle kullanıyorum çünkü Allahın bu
iklime bahşederek yarattığı bir varlık olduğu
kanaatindeyim. Tabii, Ankara tiftik keçisi 19uncu yüzyılın ikinci
yarısına kadar yurt dışına çıkarılması
yasak olan bir varlık aslında ama 19uncu yüzyılın
sonlarına doğru İngiltereye, oradan da Güney Afrikaya, Yeni
Zelendaya, çeşitli ülkelere götürüldüğünü biliyoruz. Hâl böyle
olunca Türkiye'nin pazar payı düşüyor, pazar payı düşünce
kıl keçisi ile tiftik keçisinin melezlenmesi gündeme geliyor ve böyle
olunca hem tiftik kalitesi düşüyor hem de bir bakıma, onun
değeri düşmüş oluyor aslında. Tabii ki sosyolojik
gerçeklikler, köylerden şehirlere göç; bunlar da nüfusun
azalmasındaki önemli etmenler arasında yerini alıyor.
Peki Bu nazik değerin korunması
adına bugüne kadar devlet neler yaptı ve neler yapacak? sorusunu
sorduğumuzda verecek güzel cevaplarımız var. AK PARTİ
hükûmetleri döneminde, 2005 yılında Tarım
Bakanlığı uhdesinde koruma faaliyetleri başlıyor çünkü
nüfusu o kadar düşmüştü ki korunması gereken bir değer
hâlini almıştı keçiler. 2006 yılında Halk Elinde Islah
Projesi başlıyor. 2009 yılıyla birlikte de destekler
başlıyor. Oğlak desteği veriliyor 2009 yılında 10
lira, anaç keçide 9, tali tiftikteyse 7 lira. 2019 yılına
geldiğimizde bu desteklerin oğlak için 30, anaç keçi için 28, tali
tiftik için de 20 lira seviyesine geldiğini görüyoruz. Yani Devlet ne
yaptı? sorusunu sorduğumuzda vereceğimiz cevaplar var:
1) Irkı korumaya aldı.
2) Daha önceden destek verilmezken destek vermeye
başladı.
3) Bu desteği yıllar içinde yüzde 300
nispetinde artırdı.
Dolayısıyla Hayvancılığa
destek yok. eleştirisinin ben açıkçası çok adil bir argüman
olmadığı kaanatindeyim çünkü burada veriler her birimizin
elinde. Tabii, biz bu desteklerin etki analizlerini de inceledik, bu noktada
akademik çalışmaları da inceledik. Bu akademik
çalışmalar bize şunu gösteriyor: Keçinin yaşaması,
yarına kalabilmesi açısından bu destekler hayati rol
oynamış. Son on bir yılda sağlanan desteklerle tiftik
keçisi yüzde 64lük bir artış sağlayarak 241 bin başa kadar
gelmiş. Tabii, bunlar bizim için yeterli değil, bunun ekonomik
değere dönüştürülmesi açısından popülasyonun
hızlı bir şekilde artırılması lazım. Bu
bağlamda, Ankara Tiftik Keçisi Yetiştiriciliğini Geliştirme
Projesiyle, teke dağıtımı gerçekleştirdik. Çünkü
hızlı bir şekilde popülasyonun kaliteli liflerden oluşan
tekeler marifetiyle artırılmasını amaçlıyoruz.
Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Bekir Pakdemirli Güdüldeki
bu etkinliğe katıldı. Ben açıkçası Bakan düzeyindeki
bir katılımın böyle bir etkinlikte olmasını çok önemli
buluyorum. Zira, bu, açıkçası AK PARTİ hükûmetlerinin
hayvancılığa verdiği değeri somutlayan örneklerden
biridir. Tabii, sadece teke dağıtımıyla kalınmadı.
5 Kasım 2020 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararıyla
anaç koyun-keçi desteğine ek olarak hayvan başına 20 lira destek
verileceği müjdesini de ben buradan hemşehrilerimizle paylaşmak
istiyorum. Biz bu ülkenin gençleri olarak sadece dijitalleşmeyi ve
uzayı takip etmiyor, bizim asıl hayat membamız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ZEYNEP YILDIZ (Devamla)
asıl emek
sahiplerini gözeten tarım ve hayvancılık
politikalarının da takipçisi olduğumuzu bir kere daha buradan
belirtmek istiyorum. Kendine has bir tavrı olan, özgünlüğünü koruyan Ankara
keçileri beni çok heyecanlandıran bir başlık, umarım
sizleri de heyecanlandırmıştır.
Ben, bu bağlamda, çiftçinin ve üreticinin her
zaman yanında olan Sayın Cumhurbaşkanımıza, bizim
üreticilerden getirdiğimiz her türlü talebi dikkatle dinleyen Tarım
ve Orman Bakanımıza, Hayvancılık Genel Müdürümüze, Ankara
Valiliğine, İl Tarım ve Orman Müdürümüze, Ankara Kalkınma
Ajansı Genel Sekreterimize teşekkür ederken en büyük teşekkürü
de emek emek o hayvanları büyüten ve gözeten yetiştiricimize
ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, sisteme
giren milletvekillerine yerlerinden söz vereceğim.
Sayın Gürer
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, 24 Kasım Öğretmenler Gününde atama
bekleyen öğretmen adaylarının bu beklentilerinin
karşılanması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ülkemizde 100 bin öğretmen açığı
bulunduğunu Bakanlık açıklamıştır. 24 Kasım
Öğretmenler Gününde en az 60 bin öğretmen ataması
yapılmalıdır. Binlerce atama bekleyen öğretmenin
okullarıyla, öğrencileriyle buluşmasının yolunu
iktidar açmalıdır.
Felsefe, bilişim, tarih, sanat tarihi gibi
branş öğretmenlerinin sayısı ve ders
ağırlıkları artırılmalıdır. Okul öncesi
öğretmenler de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Fen, matematik ve
yabancı dil gibi derslerde mutlaka öğretmen atamalarıyla yeterli
seviyede eğitim olanaklı kılınmalıdır.
Öğretmenler için ek 3600 gösterge çıkarılmalıdır. Tüm
öğretmenler kadroya alınmalıdır. PIKTES öğretmenlerine
de kadro verilmelidir. 24 Kasımda en az 60 bin öğretmen ataması
gerçekleştirilmelidir. Ülkemizde eğitimde yaşanan sorunlar
yanında atama bekleyen binlerce öğretmen vardır. Bu öğretmenlerin
kadro beklentileri karşılanmalıdır.
Teşekkür ediyorum Başkan.
BAŞKAN Sayın Filiz
2.-
Gaziantep
Milletvekili İmam Hüseyin Filizin, 17 Kasım Azerbaycanın Millî
Diriliş Gününü kutladığına ilişkin açıklaması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sovyetler Birliği yönetiminden ayrılmak ve
bağımsızlık talebiyle Baküde yüz binlerce
Azerbaycanlının katılımıyla günlerce süren mitinglerin
başlatıldığı 17 Kasım Azerbaycanın Millî
Diriliş Günü kutlu olsun.
22 Kasım 1988 tarihinde Sovyet birlikleri
Baküye girse de Azerbaycan halkı protesto gösterilerini durdurmadı.
Günahsız insanların katledilmesi ulusal özgürlük hareketini
engelleyemedi. 1992de Ebulfez Elçibeyin Başkanlığında
Azerbaycan Halk Cephesi iktidara geldi ve kısa zamanda devletin
egemenliği ve bağımsızlığı için Rus askerleri
Azerbaycan topraklarından tamamen çıkarıldı.
Hayatını ülkesine ve Türk dünyasına adayan büyük Türk Ebulfez
Elçibey ve tüm şehitlerimiz, ruhlarınız şad,
mekânınız cennet olsun. 1988de Baküde dalgalanan bayrak bugün
işgalden kurtarılan Dağlık Karabağ topraklarında
yeniden dalgalanıyor. Bizim için ne mutlu diyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu...
3.-
Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, pandemi nedeniyle uygulanan
uzaktan eğitim sisteminde öğrencilerin yaşadığı sorunlara ilişkin
açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bu hafta ilk ve orta dereceli okullarımız
ara tatilde, öğrencilerimize iyi tatiller diliyorum. Geçen hafta bu
okullardaki milyonlarca öğrencimiz sınavlarını oldular. Peki,
internet erişimi olmayan, EBAya ulaşamayan milyonlarca
çocuğumuzu neye göre sınav yaptınız? Öğrencilerin
tableti yok, televizyon varla yok arası, evde birkaç kardeş... Bu
çocukları neye göre sınav yaptınız? Sınav yapmak için
önce bir şey vermeniz gerekmez mi? Hiçbir şey vermeden bu çocuklara
neyi soruyorsunuz? Bir şey vermediğiniz öğrencileri sınav
yapma yetkiniz yok. Millî eğitim politikanız iflas etmiş
durumda. Pandemiden önce de böyleydi, pandemi de tuzu biberi oldu.
Öğrencilerin sınav notlarına bakın,
olanaksızlıklarını anlarsınız. Bilmedikleri,
ulaşamadıkları konularda ne cevap versin çocuklar?
Öğrencilerin sınav notlarından Millî Eğitimin haberi var
mı? Millî Eğitimde kalibre ve kalite yerlerde sürünüyor, siz masal
anlatıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Ceylan...
4.-
Çanakkale
Milletvekili Özgür Ceylanın, Çanakkale ili Gökçeada ilçesindeki devlet
hastanesinin eksiklerinin tamamlanması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
geçen hafta, bir dönem CHP ilçe başkanlığını da yapan
İsmail Bulmuş saat 16.00 sularında kalp krizi şüphesiyle
Gökçeada Devlet Hastanesine kaldırılıyor. Hastanede şok
cihazı yok, hava ambulansı talep ediliyor fakat gece uçuş
yapamayacağı gerekçesiyle gönderilemiyor. Sahil Güvenlik botuyla
Kabatepeye getirilen İsmail Bey burada da gerekli tıbbi donanım
olmayınca kurtarılamıyor. Bir sağlık
çalışanı İsmail Bulmuşun hayatını
kaybettiği akşam, gece uçuş yapabilen askerî helikopterle sevk
edilmiş olsaydı yaşama döndürebilirdik. diyor. Ne kadar
acı, değil mi? Askerî helikopterlerden biri adaya niye gönderilemedi?
Acil durumlarda bu imkân çok hızlı şekilde
sağlanmalıdır. Bu kayıp ilk değil, böyle giderse son
da olmayacak. Adada kalp krizi geçiren hastaya anında müdahale edebilecek
bir ekibin bulundurulması şarttır. Devlet hastanesinin eksikleri
tamamlanmalı, kalp krizine anında müdahaleyi sağlayan otomatik
cihazların adalara da konulması sağlanmalıdır.
BAŞKAN Sayın Özdemir...
5.-
İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, İçişleri Bakanlığı
talimatıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem
İmamoğlu hakkında soruşturma açıldığına ilişkin
açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İçişleri Bakanlığının
talimatıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Sayın Ekrem İmamoğlu hakkında Kanal İstanbul
Projesine karşı çıktığı gerekçesiyle
soruşturma açıldı. Yapılan açıklamada, Sayın
İmamoğlunun Kanal İstanbul Projesine kişisel olarak
karşı çıktığı ve kamu kaynağı
kullandığı gibi bir gerekçe öne sürülmektedir. Kanal
İstanbul, iddia edildiği gibi bir devlet projesi değildir.
İstanbul halkının yüzde 54ünün onay vermediği ve hiçbir
bilimsel destek görmeyen bir yıkım ve rant projesidir. Projeyi tüm
bilimsel yönleriyle değerlendiren ve projenin İstanbulun kesinlikle
bir önceliği veya ihtiyacı olmadığını ortaya
koyan Sayın İmamoğluna açılan bu dava geri çekilmelidir.
Kanal İstanbul Projesi için İstanbul halkının
hakemliğine başvurulması ve referandum yapılması çağrısında
bulunuyoruz. En güzel devlet projesi, yarınlara güvenli, doğayla
dost, aydınlık şehirler bırakmaktır diyor,
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Kaplan
6.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplanın,
Gaziantep ili Oğuzeli ilçesi ile İslâhiye ilçesi Altınüzüm,
Boğaziçi ve Yeşilyurt beldelerinde üzüm üreticilerinin
yaşadığı sorunlara ilişkin açıklaması
İRFAN KAPLAN (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
AK PARTİ iktidarı sürekli tarım
politikalarıyla övünüyor, Çiftçinin yüzünü güldürdük. diyor ancak ithal
sevdasıyla, sıfır gümrük politikasıyla övünen AK PARTİ
iktidarı yüzünden çiftçi toprağını ekemiyor, ekmeyi geçin,
artık tarlasındaki bağları sökecek duruma geldi.
Bakın, bu fotoğraflar seçim bölgem Gaziantepin Oğuzeli
ilçesinde üzüm üreticiliği yapan bir üzüm üreticimizden geldi. Üzüm
üreticimiz, kazanamadığı gibi üstüne, borçlandığı
için tarlasındaki üzüm bağlarını söküyor. Oğuzelide,
İslâhiyede Altınüzümde, Boğaziçide, Yeşilyurtta durum
aynı. Bakın, bu fotoğraflar, övündüğünüz on sekiz
yıllık iktidarınızda çiftçilerimizin ve üreticilerimizin
geldiği son nokta. Takdiri vatandaşlarımıza
bırakıyorum. Yazıklar olsun diyorum, başka bir şey
demiyorum.
BAŞKAN Sayın Tutdere
7.-
Adıyaman
Milletvekili Abdurrahman Tutderenin, Çelikhan-Adıyaman yolunun
yapılarak Çelikhanlıların çektiği çilenin
sonlandırması için Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığına ve Karayolları Genel Müdürlüğüne
çağrıda bulunduğuna ilişkin açıklaması
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) Teşekkür
ediyorum Başkanım.
Adıyamanı Çelikhan ile
Pınarbaşına bağlayan kara yolu tehlike saçmaya devam
ediyor. Yolun Çelikhan-Malatya kısmı 2015 yılında
tamamlanmış ve hizmete alınmış olmasına
rağmen aynı yolun Çelikhan-Adıyaman kısmı bugüne kadar
yapılamamıştır. Nedense söz konusu Adıyaman olunca
iktidar para bulamıyor. Projesi onaylandığı hâlde
yıllardır ödenek ayrılamayan Çelikhan-Adıyaman yolu ne
zaman yapılacak? Tüm Adıyaman halkı bu sorunun
cevabını merak ediyor. Yollarıyla övünen iktidar
Adıyamanı ne zaman hatırlayacak?
Buradan Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığına ve Karayolları Genel Müdürlüğüne
çağrıda bulunuyorum, Adıyaman-Çelikhan yoluna 2021
yılı bütçesinde gerekli ödeneği ayırın,
Çelikhanlıların ve bu yolu kullanmak zorunda kalan bütün
vatandaşlarımızın yıllardır çektiği bu
çileyi sonlandırın diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Adıgüzel
8.-
Ordu Milletvekili
Mustafa Adıgüzelin, pandemi sürecinden en çok etkilenen sektörlerden
kahveci ve lokantacı esnafının mağduriyetlerinin
giderilmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Pandemi sürecinde en fazla
ihmal ve belirsizlik içinde bırakılan kahveci esnafıdır.
110 bin kahveci esnafı vardır; çalışanları ve
aileleriyle beraber 1 milyon kişidir. Dokuz aydır iş yapamazken
kira ve personel giderleri devam etmektedir. Bazı mülk sahipleri iyi
niyetle yarı kira almaktadır hatta bununla ilgili bir de örnek
mahkeme kararı vardır. Yarı kira uygulamasının bir
mevzuatla pandemi sürecinde genel kural hâline getirilmesinde fayda
vardır. Mülkü kendine ait olan kahveci esnafına da personel
maaşı, vergi kolaylığı, hibe ve faizsiz uzun vadeli
krediyle destek olunmalıdır.
Diğer bir mağdur esnaf da
lokantacılardır. Son çıkan saat 22.00 yasağı bu esnaf
için çok anlamsızdır. Gece saat 22.00den sonra kim lokantaya gider?
Ya aç olan gider ya da şekeri düşen gider. Bu, yoğun bir saat
aralığı değil ki. Lokantacılar ve çorbacılar için
çok yanlış bir uygulamadır, derhâl bu durum düzeltilmelidir.
BAŞKAN Sayın Taşkın
9.-
Mersin
Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, 15 Kasım Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 37nci kuruluş yıl dönümünü
kutladığına, Kıbrısta tek çözümün eşitlik
temelinde bağımsız iki ayrı devletli çözüm olduğuna ilişkin
açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
15 Kasım, Kıbrıs Türk
halkının şanlı mücadelesinin en kıymetli eseri olan Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 37inci kuruluş yıl dönümünü
kutluyorum. Kıbrıs Türklerinin bağımsızlık
mücadelesinde canlarını feda eden şehitlerimizi ve gazilerimizi
rahmet ve minnetle yâd ediyorum.
Kıbrısta tek çözüm, eşitlik
temelinde bağımsız iki ayrı devletli çözümdür. Garantör
ülke olarak ne bizim ne de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
diplomasi oyunlarına artık tahammülü kalmamıştır. Bu
kararlılıkla kırk altı yıldır haksız bir
şekilde kapalı tutulan Maraş bölgesinin kademeli olarak
açılması kararı alınmıştır.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın liderliğinde bölgesel ve küresel bir güç olan
Türkiye, kendi haklarını nasıl savunuyorsa Kıbrıs
Türklerinin de adadaki ve bölgedeki hak ve menfaatlerini aynı
kararlılıkla savunmaya devam edecektir diyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum,
BAŞKAN Sayın Akkuş İlgezdi
10.-
İstanbul
Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdinin, yoksulluğu yenmenin,
işsizliği bitirmenin yolunun sosyal devleti yeniden inşa etmek
olduğuna ve bunun ilk adımının da kamu yararını
gözeten halk bütçesi olduğuna ilişkin açıklaması
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul)
Sayın Başkan, uçan ekonominin faturası
ağırlaştı, sarayın ekonomi yönetimi felaketle
sonuçlandı, ayağını yerden kestiğiniz vatandaşın
borcu gırtlağa dayandı, iflaslar arttı, icralar
patladı, emeklisi, emekçisi, genci, yaşlısı, mağdur
olmayanı kalmadı.
Bakın, İzmirden bir mektup aldım,
vatandaş feryat ediyor: 72 yaşındayım. Akciğer, kalp,
tansiyon hastasıyım. Yapı kayıt belgem
olmadığı için evimde su, elektrik yoktu; kredi çekmek zorunda
kaldım. Banka, emekli maaşımdan her ay 1.700 lira kesiyor. Kalan
480 lirayla nasıl geçineceğim? Beni bu duruma düşürenler
utansın.
Vatandaş Artık yeter! diyor, iktidar
oralı olmuyor. Oysa derdine derman, yarasına merhem
olmadığınız yurttaşımız dar boğazda,
nefes alamıyor. Sizinse bu sorunları çözmeye niyetiniz yok.
Uyarıyorum: Yoksulluğu ve açlığı reva gören, sefaleti
daha da büyüten yeni bir acı reçete dayatırsanız, altında
kalırsınız. Yoksulluğu yenmenin, işsizliği
bitirmenin tek yolu, sosyal devleti yeniden inşa etmek; bunun da ilk
adımı, kamu yararını gözeten halk bütçesidir.
Halkını düşünmeyenlerin yeri de tarihin tozlu
sayfalarıdır.
Teşekkürler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Biçer Karaca
11.-
Denizli
Milletvekili Gülizar Biçer Karacanın, Denizli ili Çardak Organize Sanayi
Bölgesinin beşinci derece ve üzeri teşvik bölgeleri kapsamına
alınmasını talep ettiklerine ilişkin açıklaması
GÜLİZAR BİÇER KARACA (Denizli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Denizli Çardak ilçemizin Organize Sanayi Bölgesinde
Denizlili sanayicilerimiz ve iş insanları, Çardakta
yıllardır organize sanayi bölgesinin teşvik kapsamına
alınması için mücadele etmektedir. 3.200 dönümlük alanı ile 92
adet sanayi parseliyle her türlü altyapıya sahip olup beşinci derece
ve üzeri teşvik kapsamına alınmasının tüm
koşullarını taşımasına rağmen, Resmî
Gazetede ilçe bazlı ilan edilen teşvik kapsamına alınmamıştır.
İş insanlarımız, yeniden hayal
kırıklığına uğramışlardır.
Ülkemiz ekonomik buhran içerisindeyken
yatırımcılarını bekleyen Çardak Organize Sanayi
Bölgesinin, bir an önce yanlıştan dönülerek beşinci derece ve
üzeri teşvik bölgeleri kapsamına alınmasını talep
ediyoruz ve bunu bir zorunluluk olarak görüyoruz.
Üretirsek kazanırız, var oluruz;
üretmezsek yok oluruz.
BAŞKAN Sayın Çakır
12.-
Kocaeli
Milletvekili Sami Çakırın, İki devlet bir millet
şuuruyla Karabağ Azerbaycanındır. diyebilenleri
selamladığına ilişkin açıklaması
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) Sayın Başkan,
kulaklarımda çok eskiden kalmış bir mısrayla başlamak
istiyorum: Can pazarında Azerbaycan'da/Bir türkü işliyor nakışını
kalbimin üstüne/Kurban olam ayına ayına yıldızına/Bir
ucundan dünyanın öbür ucuna
Karanlık gecelerin, karanlık gündüzlerin
aydınlığa dönen yüzüyle Yeni bir güne merhaba. diyen
Karabağa selam olsun. Gönül coğrafyamız üzerinden tankla, topla
geçen zalim dünya düzeninin hilesine, çilesine el pençe duran peyklerine tarihî
bir ders veren bu kurtuluş mücadelesine selam olsun. İki devlet bir
millet şuurunun sahada, masada yankısı, yansıması
Karabağ, Azerbaycandır. diyebilmenin adı olmuş. Otuz
sene sonra hürriyetin, birlikteliğin meşalesini yakan, ateşin
sevinç ve mutluluğa dönüşen güzelliğini bugünden yarınlara
taşıyanlara, onlara umut verenlere, umudu gerçeğe
dönüştürenlere selam olsun. Karabağ türkülerinde sevinci
haykıran dizelerin, mazlumların gönüllerinde ve dillerinde nasıl
terennüm ettirildiğine şahit olmak, işgali görenlerin zaferi
yaşadıklarına da şahit olmak demekti. Eşk olsun
kardaşlarımıza. diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Şimşek
13.-
Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin, pandemiden dolayı durdurulan
Adana-Mersin tren seferlerinin ivedi olarak başlatılmasını
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlundan
talep ettiklerine
ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Mersin-Adana arası 70
kilometredir. Pandemiden dolayı Mersin-Adana arası tren seferleri,
geçtiğimiz Mart ayı itibarıyla iptal edilmiştir. Her gün,
Mersin-Tarsus-Adana arasında binlerce insan, işleri
dolayısıyla gidiş-geliş yapmaktadır ve şu anda
hemşehrilerim dolmuşlarla, özel araçlarla ya da otobüslerle seyahat
etmek zorunda kalmaktadır. Pandemide dolmuşlarda daha çok
sıkışıklık oluyor, daha çok hava kirliliği oluyor
ve daha tehlikeli oluyor. Ben, buradan Ulaştırma Bakanına
sesleniyorum: Türkiyenin birçok yerinde tren seferleri devam ediyor. Sekiz
aydır da artık Adanalı, Mersinli, Tarsuslu hemşehrilerimiz
büyük zorluklar yaşıyorlar. Ben, Adana-Mersin arası tren seferlerinin
ivedi olarak başlatılmasını talep ediyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Özen
14.-
İstanbul
Milletvekili Zeynel Özenin, yargının içine düşürüldüğü
durumu kınadığına ilişkin açıklaması
ZEYNEL ÖZEN (İstanbul) Teşekkürler
Başkan.
Değerli Başkan, yargı, artık
tamamen adalet vasıflarını yitirip siyasal iktidarın,
muhaliflerin üzerinde bir baskı aygıtına dönüşmüştür.
Bunun için ibretlik örneklerden birisi, Suriyedeki cihatçı çetelerin
Alevi köyü İştebraka saldırarak 68 kişiyi katletmesini sosyal
medyada paylaştığı için Alevi aktivisti, gazeteci Sezgin
Kartala verilen on sekiz ay yirmi iki gün ertelemesiz hapis
cezasıdır.
Yine, bu katliamla ilgili Hatay Armutlu
Mahallesinde toplanan halkın protestosunda herhangi bir gözaltı bile
yaşanmamasına rağmen bununla ilgili üç yıl sonra 11
kişiye dava açılmıştır. Siyasi iktidarın eliyle
hukuk devletinden çıktığımız için, maalesef, ülkemizde
artık adaletin Asından bile eser kalmamıştır.
Alevileri, Kürtleri, solcuları, sosyalistleri, aydınları, yazarları
sindirmek adına yargının bu içine düşürüldüğü durum
içler acısıdır, kınıyorum.
Teşekkür ederim Başkanım.
BAŞKAN Sayın Özer
15.-
Antalya
Milletvekili Aydın Özerin, yıllık mezun sayısı on
binleri geçen veteriner hekim, ziraat mühendisi, gıda mühendisi ve su
ürünleri mühendisi olan gençlerin atamalarının ne zaman
yapılacağına ilişkin açıklaması
AYDIN ÖZER (Antalya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Her gün veteriner hekimlerden, ziraat, gıda ve
su ürünleri mühendisi genç arkadaşlarımızdan mesajlar alıyoruz.
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından
atamalarının ne zaman yapılacağını soruyorlar.
Bakan Pakdemirli, bütçe görüşmelerinde Plan ve Bütçe Komisyonunda
kısmen bu konuya değinmiş Bizim her meslek dalıyla
alakalı özellikle Cumhurbaşkanlığı Strateji Ofisine de
yazmış olduğumuz taleplerimiz var. Bunlar onaylandıkça
kamuoyuyla paylaşırız. demişti. Diğer bir deyimle
Atamalar meselesini bize sormayın. demeye getirdi. Biz de buradan
konunun muhatabına, apartman dairelerine bile üniversite açmakla
gururlanan saraya sormak istiyoruz: Yıllık mezun sayısı on
binleri geçen veteriner hekim, ziraat mühendisi, gıda mühendisi ve su
ürünleri mühendisi gençlerimizin atamaları ne olacak, ne zaman
yapılacak?
BAŞKAN Sayın Güzel
16.-
Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzelin, Sağlık Bakanlığının
açıkladığı salgın verilerinin her geçen gün
güvenirliliğini kaybettiğine ve sürecin şeffaf yürütülmemesinin
salgınla mücadeleyi zorlaştırdığına ilişkin
açıklaması
SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri
Sendikasının 5 Kasımda İstanbulun bazı ilçelerinde
tespit ettiği ortalama vaka sayıları şöyledir:
Bağcılar 1.025, Arnavutköy 460, Fatih 875, Gaziosmanpaşa 670,
Sarıyer 380, Şişli 330, Esenyurt 950, Başakşehir 600.
Sadece İstanbulda 8 ilçede toplam 5.170 vaka tespit edilmiştir.
Aynı gün Bakanlığın Türkiye geneli için
açıkladığı vaka sayısı ise 2.311dir.
Yine, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Başkanı Ekrem İmamoğlunun sosyal medya üzerinden
yaptığı paylaşımda İstanbulda
bulaşıcı hastalıklardan 164 kişinin
yaşamını kaybettiğini açıkladığı 15
Kasımda Sağlık Bakanlığı, aynı gün Covid-19
kaynaklı ölüm sayısını 92 olarak duyurmuştur.
Bakanlığın
açıkladığı salgın verilerinin, her geçen gün
güvenilirliğini kaybettiği aşikârdır. Bu nedenle de Covid-19
pandemisinin sağlık sonuçları açısından gerçek yükünü
tahmin edebilmek zorlaşmaktadır. Bakanlığın bu
şekilde süreci şeffaf yürütmemesi, salgınla mücadeleyi
zorlaştırmaktadır.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Köksal
17.-
Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksalın, Afyonkarahisar Arkeoloji Müzesinin
satılık olup olmadığını, satış
ilanını TOKİnin mi verdiğini öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, geçtiğimiz hafta Genel Kurulda Afyonkarahisar Merkez
Kurtuluş Caddesinde bulunan arkeoloji müzesinin sahibinden.com adlı
internet sitesinde satışa konulduğunu gündeme
taşıyarak bu satışı TOKİnin mi, yoksa
TOKİnin sattığı başka birinin mi yaptığını
ve taahhüdünü yerine getirmeyen TOKİye niçin bu arsanın devrinin yapıldığını
sormuştum. Akabinde bu arsanın satılmayacağını,
belediyenin burayı millet bahçesine çevireceğini iddia ettiler.
Şimdi, buradan soruyorum: Madem Afyon Arkeoloji Müzesi satılık
değil, o zaman neden hâlâ internet sitesinde bu satılık
ilanı durmaya devam ediyor? Madem satılık değil, niçin
emlakçı, arayanlara fiyat veriyor? Bu arsanın
satışından kimin ne kadar rant sağlayacağını
lütfen çıkın söyleyin. Biz, gündeme taşıyınca yalan
dolanla örtbas etmeye niçin kalkıyorsunuz?
Eski ortağınız FETÖden öğrendiğiniz
yalan algılarla Afyonlu hemşehrilerimi kandırmanıza izin
vermeyeceğiz. Afyonlu hemşehrilerimin ne hakkını ne de
malını size yedirmeyeceğiz.
BAŞKAN Sayın Gergerlioğlu, buyurun.
18.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun,
2017 yılı Nevruz olaylarında öldürülen Kemal Kurkutla ilgili
davada sanık polisin beraat ettirildiğine, olayların
fotoğraflarını çeken gazeteci Abdurrahman Gökün ise yirmi
yıl hapis istemiyle yargılandığına ilişkin
açıklaması
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün, 2017 Nevrozunda öldürülen Kemal Kurkutun
sanık polisi mahkemede beraat ettirildi. Valiliğin ilk
açıklamasına göre mermi gömleği parçasının
sıçraması sonucunda yaralandığı iddia edilmişti.
Vuran polis fotoğraflarda belliydi ama nasıl olduysa mahkemede beraat
etti. Adalet duygusu büyük yara aldı. Kürt meselesi tekrar
çözümsüzlüğe itildi. Bu sefer cinayeti örtbas edecek hiçbir şey
yoktu. Fotoğraflar apaçık ortadaydı, çıplak gerçek apaçık
ortadaydı ama beraat kararı verildi. Polis, beraat etti;
fotoğrafı çeken gazeteci Abdurrahman Gök, yirmi yıl hapisle
yargılanıyor. Aslında olay yerinde boş kovanlar, olay yeri
incelemesi yapılmadan toplanmıştı. Polisler ellerini
yıkadıktan sonra swap incelemesi yapılmıştı.
İşte, böyle bir yargılama sonrasında sanığı
cezalandıracak delili tabii ki bulamazsınız.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Serter.
19.-
İzmir
Milletvekili Bedri Serterin, AFAD tarafından İzmir Büyükşehir
Belediyesi ile ilçe belediyelerine depreme ve deprem bölgesinde
yaşananlara ilişkin valilik dışındaki kişilerin
açıklama yapmasına kısıtlama getirildiğini belirten
bir yazı gönderildiğine ilişkin
açıklaması
BEDRİ SERTER (İzmir) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
30 Ekimde, İzmirde 6,8 şiddetinde bir
deprem yaşadık ve İzmir sarsıldı. 116
vatandaşımızı maalesef kaybettik. Depremin ilk
anlarından itibaren sadece İzmirliler değil, bütün Türkiye, kayıplarımızın
acısını yüreğinde hissetti. Ayda bebeğin mucize
kurtuluşuna bütün Türkiye mutluluktan ağlarken kurtarma ekiplerinin
günlerce süren mücadelesini hepimiz ayakta alkışladık.
Bu sabah Meclise girdiğimde, toplum olarak
birliğimizin ve beraberliğimizin güçlendiği böylesi zor
zamanlardan geçerken bakanlardan milletvekillerine, belediye
başkanlarından AFADa ve diğer sivil toplum örgütlerine kadar
üzerine düşen görevi yapmış olması nedeniyle teşekkür
etmenin bir İzmir Milletvekili olarak önemli olduğunu düşünmüştüm
ve bu sözü de bu nedenle almak istemiştim. Ancak dün AFAD tarafından
Büyükşehir Belediyemiz ve ilçe belediye başkanlarımıza
gönderilen bir yazıyla karşılaştık. Bu
yazının depreme ve deprem bölgesindeki yaşananlara ilişkin
valilik dışındaki kişilerin, daha önemlisi Belediye
Başkanının açıklama yapmasına kısıtlama
getirdiğini görmekteyiz.
BAŞKAN Sayın Taşdoğan
20.-
Gaziantep
Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğanın, Covid-19 tedavi sürecinde
immün plazmanın önemine ve kriterlere sahip
bağışçıların plazma merkezlerinde kan
bağışında bulunmaları gerektiğine ilişkin
açıklaması
ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN
(Gaziantep) Sayın Başkan, Türkiye, plazma
bağışında dünyada gönüllülük oranı en yüksek ülke
özelliğini taşıyor. Bu alanda Türk Kızılayı ve gönüllü
organizasyonlar, salgınla önemli bir rol üstleniyorlar.
Kızılay, mart ayından bu yana
Covid-19a yakalanan 144 bini aşkın kişiye
ulaşmış ve son verilere göre 45 bini aşkın immün
plazma bileşeni hastalara nakledilmiş, böylece çok sayıda
kişi coronavirüsü yenmiştir. İmmün plazma, Covid-19
hastalığı geçirmiş, vücudunda mikroorganizma
kalmamış, kanında antikor bulunan kişilerden
alınabiliyor. Bu durumda bulunan 18-60 yaş grubundaki
bağışçılardan, tercihen erkeklerden, gebe
kalmamış kadınlardan ve kan transfüzyonu yapılmamışlar
gibi kriterlere sahip kişilerden alınarak hastalara verilip tedavi
edilmektedir. Bu kriterleri sağlayan bağışçıların
plazma merkezlerinde kan bağışında bulunmalarını
ve Covidle mücadelede ön saflarda olmaları gerektiğini önemle
hatırlatıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bülbül
21.-
Aydın
Milletvekili Süleyman Bülbülün, İzmir ilindeki depremde Aydın ilinde
hasar gören okullarda güçlendirme çalışmalarının
başlayıp başlamadığını, yıkım
kararı verilen 15 okul için yıkım kararının
gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini, bu okulların
öğrencilerinin eğitimlerine devam etmeleri için nasıl bir yöntem
izleneceğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
İzmirde 30 Ekimde meydana gelen 6,9
şiddetindeki deprem, Aydın ilini de etkilemiştir.
Aydının Söke ilçesinde deprem güçlendirme kararı bulunan
okullar bulunmaktadır. Sökede 950 öğrencinin eğitim
gördüğü ve 55 personelin hizmet ettiği Nebahat Alpan
İlköğretim Okulunun geçmiş yıllarda yüzde 39luk dayanıklılık
raporu olduğu ve okulun risk taşıdığı iddia edilmektedir.
Birçok veli çocuğunu okula göndermekten çekinmekte, öğrenciler
eğitimlerine endişeyle devam etmektedir. Eğitim saatinde
yaşanacak bir depremin, telafisi mümkün olmayacak sonuçları
doğurabilmesi olasıdır.
Bu bağlamda, Aydında depreme
dayanıksız olduğu belirlenen 160 okul için güçlendirme
çalışmalarına başlanmış mıdır?
Aydında yıkım kararı verilen 15 okul için yıkım
kararı gerçekleştirilmiş midir? Sökedeki Nebahat Alpan
İlköğretim Okulunda yıkım ya da güçlendirme
çalışması yapılacak mıdır? Yıkım ve
güçlendirme çalışmaları yapılacağı sırada
okulda eğitim gören öğrencilerin eğitimlerine devam etmeleri
için nasıl bir yöntem izlenecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Erdem
22.-
Konya
Milletvekili Orhan Erdemin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 37nci
kuruluş yıl dönümünü kutladığına, Kıbrıs
Türkünün özgürlük mücadelesi lideri Doktor Fazıl Küçük, Kurucu
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ve şehitleri rahmetle
andığına ilişkin açıklaması
ORHAN ERDEM (Konya) Geçtiğimiz pazar günü
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın
Devlet Bahçeli ve geniş bir heyetle Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin 37nci kuruluş yıl dönümü kutlamalarına
katıldık. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 37nci
kuruluş yıl dönümü kutlu olsun. Sayın
Cumhurbaşkanımızın ifadeleriyle Türk milletinin Türkiye
Cumhuriyetinden sonraki ikinci bağımsız devleti Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, hepimiz için iftihar kaynağıdır.
Bu vesileyle, Kıbrıs Türkünün özgürlük
mücadelesinin lideri Doktor Fazıl Küçük ve Kurucu Cumhurbaşkanı
Rauf Denktaş başta olmak üzere, aziz şehitlerimizi rahmetle
anıyor, kahraman gazilerimize şükranlarımızı
sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Kaya
23.-
Ankara
Milletvekili Yıldırım Kayanın, adalet reformuyla öncelikle
seçilmişlerin yerine atanan kayyumların görevlerine son verilmesi ve
seçilmişlerin cezaevinden tahliye edilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
YILDIRIM KAYA (Ankara) Sayın Başkan
teşekkürler.
Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, geçen gün Adalet
reformu yapacağız. dedi. On sekiz yıl sonra adalet reformunun
aklına gelmesi doğrusu bizi sevindirdi. Adalet reformu yapacaksa;
öncelikle günlerdir, aylardır, yıllardır cezaevinde yatan Osman
Kavala, Selahattin Demirtaş, Ayhan Bilgen gibi seçilmiş
milletvekilleri ve belediye başkanları özgürlüklerine
kavuşacaklar mı?
Ayrıca, yargılanmadan, yargılansalar
bile beraat etmiş olan KHK mağdurları bir an önce görevlerine
iade edilecek mi yoksa onlar hâlâ ağaç kabuğu yemeye devam mı
edecekler? Gerçekten bu ülkeye adaleti getirmek istiyorsak adalete
susamış olan insanların susuzluğunu ırmakların
bile gideremeyeceğini biliyoruz. Bir an önce adaletin ve özgürlüklerin
gelmesi için hep birlikte mücadele edeceğiz. Öncelikle seçilmişlerin
yerine atanan kayyumların görevine son verilip seçilmişleri
cezaevlerinden tahliye edip
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Arkaz
24.-
İstanbul
Milletvekili Hayati Arkazın, 17 Kasım Dünya Akciğer Kanseri
Günü ve 18 Kasıma denk gelen Dünya KOAH Gününe milletin dikkatini çekmek
istediğine, 15 Kasım Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
Cumhuriyet Bayramını kutladığına ilişkin
açıklaması
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) 17 Kasım
Dünya Akciğer Kanseri Günü ve bu yıl 18 Kasıma denk gelen Dünya
KOAH Gününe milletimizin dikkatini çekmek istiyorum. Özellikle Covid-19la
mücadelede başarıya bu kadar yaklaştığımız
dönemde milletimizin akciğer kanseri ve KOAHa doğrudan sebep olan
sigaradan ve diğer nedenlerden uzak durmasını temenni ediyorum.
15 Kasım 1983te ilan edilen Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Türklerinin
teminatıdır. Bu vesileyle, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin Cumhuriyet Bayramını kutluyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Ataş
25.-
Kayseri
Milletvekili Dursun Ataşın, Hakkâri ilinde terör örgütünün
gerçekleştirdiği saldırıda şehit olan Piyade Uzman
Çavuş Abdurrahman Topuksuz ile Habur
Çayına düşen ve kaldırıldığı
hastanede şehit olan Piyade Teğmen Burhan Sönmeze Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin
açıklaması
DURSUN ATAŞ (Kayseri) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Dün, acı haberler peş peşe geldi.
Hakkâride terör örgütünün gerçekleştirdiği saldırı sonucu
Uzman Çavuş Abdurrahman Topuksuz şehit oldu. Şırnaktan
gelen acı haberde de Kayserili kahraman hemşehrimiz Teğmen
Burhan Sönmez, teslim olacak teröristleri kararlaştırılan
bölgeye sevk etmek için girdiği Habur Çayına düşmüş ve
buradan kaldırıldığı hastanede şehit
olmuştur. Üç aylık evli olan kahraman hemşehrimizin eşi
Tuğba Sönmezin Ben de geleceğim. feryatları yüreklerimizi
dağlamıştır. Peygamberlikten sonra Allah katında en
değerli rütbelerden olan şehitlik mertebesine erişen, Peygamber
Efendimize komşu olan kahraman hemşehrimiz Teğmen Burhan
Sönmeze ve Uzman Çavuş Abdurrahman Topuksuza yüce Allahtan rahmet,
yakınlarına ve yüce Türk milletine
başsağlığı diliyorum.
Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin,
bilakis onlar dirilerdir fakat sizler hissedemezsiniz. diyor, bütün
şehitlerimizi rahmetle anıyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Ödünç
26.-
Bursa
Milletvekili Atilla Ödünçün, Karabağın Kelbecer bölgesinden ayrılan Ermenilerin insanlığa
yakışmayan eylemlerini kınadığına ilişkin
açıklaması
ATİLLA ÖDÜNÇ (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dağlık Karabağın
işgalden kurtarılmasıyla ve Ermenistanın teslim
olmasının ardından yirmi sekiz yıl önce işgalle
bölgeye yerleşen Ermeniler, kitleler hâlinde bölgeden kaçmaya
başladı. Yirmi sekiz yıldır işgal altında
tuttukları Kelbeceri terk eden Ermeniler, evlerin yanı sıra
ormanlık alanları ve arazileri de yakıyor. Tarih
kitaplarımızda Ermenilerin Doğu Anadolu Bölgesinde Kurtuluş
Savaşımızda yaptıkları mezalim
anlatılırdı, bugün bunun benzerini maalesef Karabağda,
Kelbecerde görüyoruz. Ateşkes ilan edilmesine rağmen evleri,
ormanlık alanları yakıp yıkmak, aslında bir kültürel
mirasın yok edilmesi, bir insanlık suçu. Bu nedenle Ermenistan askerleri
ve halkının yapmış olduğu bu canice, insanlığa
yakışmayan eylemleri şiddetle kınıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Açanal
27.-
Şanlıurfa
Milletvekili Zemzem Gülender Açanalın, Ahıska Türklerinin sürgün
edilişinin 76ncı yıl dönümünde sürgün sırasında
hayatını kaybedenleri rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
ZEMZEM GÜLENDER AÇANAL (Şanlıurfa)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ahıska Türkleri, Stalin tarafından tren
vagonlarına doldurularak, gidecekleri yere aşağı dahi
inmemek koşuluyla Orta Asyaya sürülerek Kazakistan, Kırgızistan
ve Özbekistana yerleştirildi. Yetmiş altı yıldır bu
acının tarifini 14 Kasım 1944te Ahıskanın Uravel
köyünden 13 yaşında sürgüne gönderilen Ahmet Naymanoğlunun
şu dizeleri yaşanan acıları âdeta satırlara
dökmüştür:
Bin dokuz yüz kırk dördüncü senesi,
Elimin elinden kesildi sesi,
Ahıskanın çıktığı
ahir nefesi,
Koç ayında kılındı cenazesi.
Unutulmamalıdır ki Türk milletinin
farklı coğrafyalarda milyonlarca neferi vardır. Çok şükür
ne ölmekle biteriz ne de kırılmakla tükeniriz. Biliriz ki adamak kolay,
ödemek güçtür ve adağımızın gereğini gerekirse
canımızla yaparız bilinciyle Ahıska Türklerinin sürgün
edilişinin 76ncı yıl dönümünde hayatını kaybedenleri
rahmetle anıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Aycan
28.-
Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycanın, aşı bulundu diye rehavete
kapılmadan maske ve sosyal mesafe kurallarına mutlaka uyulması
gerektiğine, vaka sayısının artmasının
hastanelerin ve sağlık personelinin yükünü
artıracağına ilişkin açıklaması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, tüm ülkelerde Covid-19a bağlı vaka sayısı ve
ölüm sayısı artmaktadır. Bu arada Covid-19a karşı
aşı çalışmalarıyla ilgili haberler gelmektedir. Aşı
çalışmaları devam etmektedir, sonuçlanan bir çalışma
yoktur. Bir aşının kullanılmasına karar vermek için
koruyuculuk düzeyine ve süresine bakmak gerekir. Bununla ilgili bilgiler
netleşmemiştir, hâlen ruhsat alan aşı yoktur, klinik
çalışmalar devam etmektedir, kitlesel
bağışıklık için üretime geçen aşı da yoktur.
Bu nedenle aşı bulundu, salgın önlenecek diye rehavete
kapılmamalıyız, maske ve sosyal mesafe kuralına mutlaka
uymalıyız, şu an başka korunma yöntemi de yoktur. Covid-19
pozitif olanlar, test sonucu negatifleşene kadar diğer insanlardan
izole olmalıdır. Aksi hâlde virüs dolaşmaya devam edecek, vaka
sayısı artacaktır. Artan vaka sayısı, hastanelerin ve
sağlık personelinin yükünü artıracaktır. Mutlak manada
virüs dolaşımının önüne geçmeliyiz.
Saygılarımla teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Kılıç
29.-
Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıçın, şehitlere Allahtan
rahmet dilediğine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın kapalı Maraş bölgesini açma kararında
Türkiye olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle beraber hareket
edeceklerini teyit ettiğine ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum.
1571 yılında Venediklilerden alınarak
üç yüz yedi yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan 1878 yılında
hükümranlık hakkı Osmanlıda kalmak kaydıyla
İngiltere'ye devredilen Kıbrıs Adasının serüveni,
1914te İngiltere'nin tek taraflı bir kararla Adayı
ilhakıyla devam etti. Adanın Yunanistana bağlanması
entrikalarına karşı 20 Temmuz 1974 günü Barış
Harekâtı başlatıldı, ilhak önlendi, Kıbrıs Türk halkının
varlığı güvence altına alındı. 1974ten bugüne
kırk altı yıldır kapatılmış bir şehir
olmuştu Maraş. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatarı
Kapalı Maraş bölgesini açma kararından dolayı tebrik ederek
atılacak her adımda Türkiye olarak KKTC ile beraber hareket
edeceklerini teyit etti. Cumhurbaşkanımızın ziyaretine MHP
Genel Başkanı Sayın Doktor Devlet Bahçeli de eşlik etti.
BAŞKAN Şimdi, sayın grup
başkan vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
İYİ PARTİ Grup Başkan Vekili
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan.
Buyurunuz Sayın Türkkan.
30.-
Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, Hakkâri ilinde Çukurca-Irak sınır
hattındaki operasyonda şehit olan Piyade Uzman Çavuş Abdurrahman
Topuksuz ile Habur Çayına düşen ve
kaldırıldığı hastanede şehit olan Piyade
Teğmen Burhan Sönmeze Allahtan rahmet dilediğine, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 37nci kuruluş yıl dönümünü
kutladığına, yetmiş altı yıl önce sürgün edilen
86 bin Ahıska Türkünün önünde saygıyla eğildiğine,
Azerbaycan halkının 17 Kasım Millî Diriliş Gününü
kutladığına, Hakkârililerin Yüksekova ilçesinden İrana
açılan Esendere Sınır Kapısı ve Çukurca ilçesinden
Iraka açılan Üzümlü Gümrük Kapısının ticarete
açılmasını beklediklerine, Hakkâri ilinde hastanelerde yeterli
doktor bulunmadığından hastaların Van iline sevk
edilmesinin özellikle ağır hastalar için olumsuz bir durum
yarattığına ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hakkârinin Çukurca-Irak sınır hattında
icra edilen operasyon sırasında dün, kahraman askerimiz Piyade Uzman
Çavuş Abdurrahman Topuksuz, PKKlı teröristler tarafından
gerçekleştirilen taciz atışı neticesinde şehit oldu.
Bir acı haber de Şırnaktan geldi. Millî Savunma
Bakanlığı, Piyade Teğmen Burhan Sönmezin, Silopide Habur
çayında suya kapılarak ağır
yaralandığını ve kaldırıldığı
hastanede şehit olduğunu duyurdu. Her iki şehidimize de
Allahtan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum,
milletimizin başı sağ olsun.
Geçtiğimiz pazar günü, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetimizin 37nci kuruluş yıl dönümünü kutladık. 15
Kasım, Kıbrıs Türk halkının verdiği millî
mücadelenin bir devlet olarak taçlandırıldığı gündür.
Kıbrıs Adasında yaklaşık yüz yıla yakın bir
süre içerisinde Adada kalan Kıbrıslı Türkler,
varlıklarını sürdürebilme adına büyük bir mücadele
vermişlerdir. 1974 yılında, Kıbrıs Barış
Harekatından sonra Adada yapılanmanın ve devlet şekline
dönmenin temelleri atılmaya başlanmıştır. Nihayetinde,
15 Kasım 1983te yeni bir Türk devleti kurulmuştur. Büyük mücadele
günleri içerisinde, kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş başta
olmak üzere tüm emeği geçenleri ve kanı pahasına şehit olan
Kıbrıs topraklarını vatan yapan kahraman Türk askerlerini
rahmet ve minnetle anıyorum.
Yıllar önce Millî davalar
şahsileştirilmez. diyerek Annan Planına imza
atmadığı ve masaya oturmadığı için Rauf
Denktaşa olmadık hakaretlerde bulunanlara, eleştirenlere de
seslenmek istiyorum: Umuyorum, şimdi, Denktaşın aziz
hatırası önünde utanıyorlardır. O gün Rauf Denktaş dik
durmasaydı, dün Maraşa gidenler bugün Maraşa
ayağını bile süremezlerdi. Kıbrıs Türkünün ilelebet
onuru ve güvencesi, mavi vatanımızın aşılmaz kalesi
olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 37nci kuruluş
yılı kutlu olsun. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, önümüzdeki
yıllar içerisinde de ilelebet yaşayacak bir cumhuriyet olmaya devam
edecektir.
14 Kasım 1944te Gürcistanın Ahıska
bölgesinde yaşayan on binlerce Ahıska Türkü, Stalin
liderliğindeki Sovyetler Birliği tarafından sözde
sınır güvenliğini tehdit ettikleri gerekçesiyle sürgün
edilmişti. Trenlere bindirilen ve günlerce yolculuk eden
Ahıskalı Türkler, Sovyet topraklarının dört bir yanına
dağıtıldı. 1944 sürgününde 20 bin Ahıskalı Türk,
yollarda, trenlerde soğuktan, açlıktan ve susuzluktan hayatlarını
kaybettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Türk
varlığını ortadan kaldırmak amacıyla faşist
Sovyet yönetimi tarafından yetmiş altı yıl önce
yurtlarından sürgün edilen 86 bin Ahıska Türkünün önünde
saygıyla eğiliyorum.
Azerbaycan halkının 1988 yılında
Sovyetler Birliğine karşı başlattığı
bağımsızlık hareketinin dönüm noktalarından olan 17
Kasım Millî Diriliş Günü kutlu olsun. Azerbaycanın
bağımsızlığını kazandığı 1992
yılından bu yana her 17 Kasım, Millî Diriliş Günü olarak
kutlanıyor. Azerbaycanın Karabağda elde ettiği zafer
sonrası bu yıl diriliş günü şüphesiz ki çok daha
anlamlı hâle geldi. Bu vesileyle Azerbaycan silahlı kuvvetlerini
yirmi sekiz yıl aradan sonra gelen stratejik zaferinden dolayı bir
kez daha tebrik ediyorum.
Hocalı kurbanlarının kanı yerde
kalmamış, şehitlerin intikamı
alınmıştır. Gönlümüz Azerbaycanladır,
dualarımız tüm esir Türk dünyasıyladır. Azerbaycan
topraklarını vatan yapan şehitlerimize Allahtan rahmet,
gazilerimize de şifa temenni ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Son olarak, Hakkâriden
söz etmek istiyorum. Türkiyenin kanayan bir yarası var, işsizlik;
işsizlik problemi Hakkâride de en temel sorunlardan bir tanesi.
Yalnızca temeli atılan bir tek Organize Sanayi Bölgesine sahip
Hakkâride bir tek fabrika bulunmamaktadır. Hakkâri nüfusunun yüzde 20si
koruculukla iştigal ediyor. Terörle mücadelede güvenlik güçlerimizle birlikte
canla başla mücadele eden, sınır dışı bütün
operasyonlara katılan korucularımız, maaşlarının
artırılmasını ve haklarının düzeltilmesini
istemektedirler.
Hakkârinin Yüksekova ilçesinden İrana
açılan Esendere Sınır Kapısı ve Çukurca ilçesinden
Iraka açılan Üzümlü Gümrük Kapısı, burada yaşayan
insanlarımız için çok büyük önem arz etmektedir. Her iki
sınır kapısı da coronavirüs sebebiyle tamamen
kapatılmıştır. Bu da bölgedeki insanımızı
özellikle ticari açıdan çok olumsuz etkilemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bitiyor
Başkanım.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Başkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hakkâri, bu
sınır kapılarının ticarete açılmasını,
böylece özellikle orada hiçbir geliri olmayan insanlara aynı zamanda bir
ekmek kapısı açılmasını beklemektedir.
Hakkârideki hastanelerde yeterli doktor
bulunmamaktadır, hastaların çoğu, bu yüzden Vana sevk
edilmektedir. Sağlık konusunda sıkıntılı günler
yaşadığımız bu dönemde şehirdeki doktor
eksikliği ve hastaların şehir dışına
gönderilmesi, özellikle ağır hastalar için olumsuz bir durum
yaratmaktadır.
Hakkârinin sıkıntılarının
Hükûmet tarafından dikkate alınacağını umut ediyorum.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Başkanım, bir
saniye
Sayın Ersoy, buyurun.
31.-
Adana
Milletvekili Ayşe Sibel Ersoyun, Covid-19 salgınında
vatandaşların Bilim Kurulunun tavsiyelerini dikkate almaları
gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istediğine ilişkin
açıklaması
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
2020nin son çeyreğine girilmesiyle birlikte,
mevcut olan Covid-19 salgınına ek grip salgınlarının
da görülme sıklığı artmış durumdadır.
Covid-19 riskini en aza indirgemek için en önemli koruyucular olan maske,
mesafe ve hijyenin grip salgınının önlenmesinde de etkili
olduğunu biliyoruz. Salgının kontrolünün sağlanmasında
bize düşen en büyük görev, açık ya da kapalı alan fark
etmeksizin, burnu ve ağzı kapatacak şekilde maske
kullanımını sağlamak, sosyal mesafeyi bulunduğumuz her
yerde uygulamak ve kişisel hijyene özen göstermektir. Tüm
vatandaşlarımızın Bilim Kurulunun tavsiyelerini dikkate
almaları gerektiğini bir kez daha hatırlatmak isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkan Vekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay
Buyurunuz Sayın Akçay.
32.-
Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Hakkâri ili Çukurca ilçesinde terör örgütü
tarafından gerçekleştirilen saldırıda şehit olan
Piyade Uzman Çavuş Abdurrahman Topuksuz ile Habur Çayına düşen
ve kaldırıldığı hastanede şehit olan Piyade
Teğmen Burhan Sönmeze, 7 Kasım 2020de hayatını kaybeden
İbrahim Metine, 14 Kasım 2020de hayatını kaybeden
gazeteci Ahmet Kekeçe ve 23üncü Dönem İstanbul Milletvekili Mithat
Melene Allahtan rahmet dilediğine, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin 37nci kuruluş yıl dönümünü
kutladığına, Kıbrıs Türklüğünün
bağımsızlık mücadelesine ömrünü vakfetmiş Doktor
Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş ile tüm dava şehitlerini minnetle
andığına, 14 Kasım 1944 Ahıska Türklerinin sürgününün
76ncı yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Dün Hakkâri ve Silopiden gelen şehit
haberleriyle derinden üzüldük. Hakkârinin Çukurca ilçesinde terör örgütü
tarafından gerçekleştirilen hain saldırıda şehit olan
askerimiz Abdurrahman Topuksuza ve Şırnakın Silopi ilçesinde
teslim olan teröristleri kararlaştırılan bölgeye
taşırken Habur Çayında suya kapılarak şehit olan
Burhan Sönmeze Allahtan rahmet, kederli ailesine
başsağlığı diliyorum. Milletimizin başı
sağ olsun. Şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak,
canımıza kastetmeye cüret eden bütün hainler yok olana kadar mücadele
devam edecektir.
7 Kasım 2020de hayatını kaybeden
dava insanı, Türk milliyetçiliğinin sembol isimlerinden olan
İbrahim Metine; 14 Kasım 2020de hayatını kaybeden usta
kalem, gazeteci Ahmet Kekeçe ve dün hayatını kaybeden 23üncü Dönem
İstanbul Milletvekilimiz Mithat Melene Allahtan rahmet, ailelerine ve
yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Sayın Başkan, 20 Temmuz 1974
Kıbrıs Barış Harekâtıyla tarihe mührünü vuran
Kıbrıs Türklüğünün var oluş mücadelesi 15 Kasım
1983te bağımsızlık ilanıyla taçlanmış ve
yeni bir Türk devleti kurulmuştur; 37nci kuruluş yıl dönümü
kutlu olsun.
Kıbrısta gerçeklere dayanan, adil, iki
toplumlu, iki devletli bir yapı tesis edilmeden, kalıcı bir
çözüm olmadan Kıbrıs davamıza halel getirecek girişimler
bizim için yok hükmündedir.
Türkiye, Kıbrıs Türk halkının
varlığının, egemenlik haklarının, eşit
statüsünün korunmasına ve Kıbrıs Türklerinin haklı
davasına sahip çıkmaya devam edecektir. Genel Başkanımız
Sayın Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın 15 Kasım 2020de Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetine gerçekleştirdikleri ziyaret bunun temini ve tescilidir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye
arasındaki kardeşlik bağları önümüzdeki dönemlerde
ekonomik, siyasi ve kültürel hamlelerle perçinlenecektir. Bu vesileyle
Kıbrıs Türklüğünün bağımsızlık mücadelesine
ömrünü vakfetmiş başta Doktor Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş
olmak üzere tüm dava büyüklerini, şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve
minnetle anıyoruz.
14 Kasım, insanlık tarihinin en
karanlık gecelerinden birisinin, 1944te Ahıskalıların ölüm
sürgününün yıl dönümüdür. Yetmiş altı yıl önce, 86 bin
Ahıska Türkü zalim Stalinin emriyle iki saat içerisinde trenlere
doldurularak öz vatanlarından koparılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ahıska, bir halkın
vatan hasretidir; Ahıska, Türklüğün vatansız
bırakılması gayretidir. 13 yaşında sürgün
yollarına düşen Ahmet Neymanoğlu, otuz sekiz yıl sonra
köyüne gittiğinde şu sözlerle hislerini dile getirmiştir: Bin
dokuz yüz kırk dördüncü senesi / Elimin elinden kesildi sesi /
Ahıskanın çıktı âhir nefesi / Koç ayında kılındı
cenazesi. Kırımdan Hocalıya, Türkmeneliden Doğu Türkistana,
Belene Kampından Balkan dağlarına, Sibirya
bozkırlarına ve Orta Doğuya kadar nerede olursa olsun
Türklüğün mücadelesini vermeye devam edeceğiz.
Bu vesileyle 1944 kışında, sürgün
yollarında, vatan aşkıyla hayata gözlerini yuman
Ahıskalı şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Enginyurt
33.-
Ordu
Milletvekili Cemal Enginyurtun, 15 Kasım Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti devletinin kuruluş yıl dönümünü
kutladığına, Kuzey
Kıbrısın devlet olmasında büyük emeği olan Bülent
Ecevit ve Necmettin Erbakanı minnetle andığına, pandemi
sürecinde Sağlık Bakanı Fahrettin Kocanın mücadelesini
desteklediğine, Ordu ilinin şehir hastanesine
kavuşmasını dilediğine ilişkin açıklaması
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
15 Kasım Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
devletinin kuruluş yıl dönümünü kutluyorum. Rahmetli Fazıl Küçük
ve Rauf Denktaşı minnetle, şükranla anıyorum. Lakin, 1974
yılında Ayşe tatile çıksın. diyerek,
Kıbrısın devlet olmasında en büyük mücadeleyi, en büyük
emeği sarf eden rahmetli Bülent Ecevit ve rahmetli Necmettin
Erbakanı şükranla, minnetle anıyorum.
Coronavirüs tedavisi gördük, bu tedaviden sonra
şunu anladım ki kimse bana bulaşmaz demesin, herkese
bulaşabilir. Sayın Sağlık Bakanının mücadelesini
destekliyorum, Sayın Sağlık Bakanına bu virüsten sonra
şunu söylemek istiyorum. Acilen Ordu şehir hastanesinin de
yapılması gerekir. Temeli bugün atıldı, yarın
atılacak. deniliyor, bir an evvel Ordunun şehir hastanesine
kavuşmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Aygun
34.-
Tekirdağ
Milletvekili İlhami Özcan Aygunun, çiftçilerin Tarım Kredi
Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçlarının bir an
evvel yapılandırılarak çiftçinin nefes almasının
sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ)
Teşekkür ederim Başkanım.
Geçen hafta 500 milyarlık bir borç
yapılandırmasıyla ilgili kanun teklifini görüştük ve
kanunlaştı, bugün de Resmî Gazetede yayımlandı,
yürürlüğe girdi ama koskoca paket içerisinde milletin efendisi olan
köylüyü unuttuk. Tarım Kredi Kooperatiflerinin mezarbanklarına olan
çiftçimizin borcunu yapılandırmayı unuttuk. O gün de geldik
yalvardık Gelin, bu hatadan dönün, efendiye iyilik yapın. dedik
biz, fakat maalesef iktidara ve küçük ortağına anlatamadık.
Bugün geldiğimiz noktada, yayımlanan Resmî
Gazetede maalesef çiftçimiz yok. Çiftçimizin yerine elektrik borcu, yok trafik
borcu ve birçok borcu yapılandırdık ama gıdanın ne
kadar önemli olduğunu pandemide anladık fakat gıda üreten
çiftçileri unutmuştuk. Gelin, bir an evvel çiftçilerin Tarım Kredi
Kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan borçlarını yeni bir
torba kanuna koyalım, yapılandıralım ve çiftçimizin nefes
almasını sağlayalım.
Teşekkür ederim Başkanım.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi Grup
Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç.
Buyurunuz Sayın Oluç.
35.-
İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun,
Diyarbakır ilinde 2017 yılında Nevruz olayları
sırasında öldürülen Kemal Kurkutla ilgili davada sanık polisin
beraatiyle cezasızlık politikasına bir örnek daha
eklendiğine, Kemal Kurkutu rahmetle andıklarına, bu olayın
hesabını hukuk yoluyla soracaklarına söz verdiklerine, 9
Kasım 2020de tutuklanan Halkların Demokratik Partisi Osmaniye
İl Eş Başkanı Ali Coşkunun oğlunun cenazesine
katılma talebinin Coronavirüs gerekçe gösterilerek reddedildiğine,
pandemi sürecinde 63ü hekim toplam 153 sağlık
çalışanının hayatını kaybettiğine, Dicle
Üniversitesi Hastanesi ile Ankara Üniversitesi Cebeci Araştırma ve
Uygulama Hastanesi Başhekimliklerince PCR testi pozitif çıkan
çalışanların test yapıldıktan on gün sonra maskeyle
çalışmaya devam edebilecekleri yönünde genelge
yayımlandığına, Soma madencilerinin Hükûmet ve kurum
yöneticileriyle görüşmeleri sonrasında taleplerinin 15 Ocak 2021
tarihine kadar yerine getirilmesi konusunda söz verildiğini
açıkladıklarına, verilen sözlerin takipçisi
olacaklarını kamuoyuna duyurduklarına ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, yine bir mahkeme felaketinden
söz etmek istiyorum, sözlerime öyle başlayacağım. Kemal Kurkut
Diyarbakırda 2017 Nevruzuna katılırken öldürülen bir üniversite
öğrencisi. 2017den bugüne kadar 12 duruşma yapıldı katil
zanlısı polis hakkında ve bugün Diyarbakır 7.
Ağır Ceza Mahkemesi bu polisin hakkında beraat kararı
verdi. Ayrıca olası şüphelinin tespiti için de 72 polis
hakkında suç duyurusunda bulunulmasını
kararlaştırdı. Şaka gibi bir karar aslında çünkü
Neden? diyeceksiniz. Kemal Kurkut öldürülürken ortada fotoğraflar var
nasıl öldürüldüğüne, nasıl vurulduğuna dair, üstü
çıplak bir şekilde nasıl ateş edildiğine dair,
videolar var, görgü tanıkları var, otopsi
raporları var ama mahkeme bu delillerin hiçbir tanesini görmedi ve
böylelikle cezasızlık politikasına yani Kürtü öldür,
cezasız kal. politikasına bir örnek daha eklendi, Kürte adalet
yok. politikasına bir örnek daha eklendi. Şimdi, zulme
uğramamayı Kemal Kurkutun ailesine, kardeşlerine nasıl
anlatacaksınız? Aleni işlenmiş olan açık bir cinayetin
sonucunda ceza verilmemiş olmasını nasıl
anlatacaksınız? Mahkeme heyetinin tüm detay ve delillere rağmen
bir türlü cinayeti görememesini nasıl anlatacaksınız?
Bunların hiçbirisi anlatılamaz.
Şimdi, bir tek
saat bile tutuklu kalmadı yargılanan polis memuru ve sonunda da
beraat etti. Geçen gün Adalet Bakanı dedi ki: Adalet yerini bulsun,
kıyamet kopsun. Evet, adalet yerini bulsa, gerçekten Kürte yönelik
haksızlıkların, hukuksuzlukların, zulmün sonucunda adalet
yerini bulsa kıyamet kopacak bu ülkede; onu biz anlıyoruz şimdi.
Yargıçlar yasalara bakıp karar vermeli. dedi Adalet Bakanı.
Çok merak ediyoruz, bu yargıçlar neye bakarak karar verdiler, hangi
yasalara bakıp karar verdiler? Anayasa Mahkemesinin ya da Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin aldığı kararları
tanımayan yargıçlar nereye bakarak karar veriyorlar acaba?
Bunların hepsini tartışmaya devam edeceğiz. Bu ülkede
mahkemeler hukuksuzluğun resmî adresi hâline gelmiştir.
Adaletsizliğin en fazla yaşandığı yerler adliye
binalarıdır bundan sonra.
Şimdi, Kemal
Kurkutu bir kez daha rahmetle anıyoruz, ailesine
başsağlığı diliyoruz ama bu cinayetin, bu açıkça
herkesin önünde işlenmiş olan cinayetin hesabını hukuk
yoluyla soracağımızın da sözünü bir kez daha veriyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurunuz efendim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Şimdi, yani hukuk diyoruz da biraz da
insanlığa bakmak lazım.
Şimdi, 9
Kasımda Osmaniye İl Eş Başkanımız Ali Coşkun
tutuklandı. Halkların Demokratik Partisine yönelik çeşitli
siyasi operasyonların bir parçası Osmaniyedeki tutuklama.
Tutuklamadan beş gün sonra Osmaniye İl Eş
Başkanımız Ali Coşkunun oğlu bir
rahatsızlanmayla yaşamını yitirdi. Osmaniye İl Eş
Başkanımız tutuklu bulunduğu Osmaniye T Tipi Kapalı
Cezaevi savcısına cenazeye katılma talebiyle başvuruda
bulundu, bu başvurusu reddedildi. Ya,
insanlık diye bir şey var; bak, ayıptır, günahtır,
gerçekten zulümdür bu. Bir baba evladının cenazesine katılmak
istiyor, reddediyor savcılık bunu. Gerekçe ne? Coronavirüs
varmış. Yani bu Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel
Başkanının toplantılarında, kongrelerinde,
yaptığı mitinglerde coronavirüs diye bir şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Nedense oralara
bu coronavirüs tehlikesi hiç uğramıyor, orada her şey serbest,
herkes serbest bir şekilde yan yana geliyor, bir araya geliyor, topluca
çay dağıtım seansları yapılıyor ama HDPnin bir
il eş başkanının, oğlunun cenazesine
katılması coronavirüs nedeniyle engelleniyor. Nedense bu coronavirüs
hep HDPlilerin etrafında geziyor sanki. Yani, insanlık
dışı bir tutum, bunu kınıyoruz, protesto ediyoruz,
ayıptır, günahtır, zulümdür diyoruz.
Şimdi, bugün konuşacağız,
tartışacağız, pandemi meselesine, pandemi yönetimine
ilişkin eleştirilerimizi bir kez daha dile getireceğiz. Fakat
ben bir şeyi hayretle okudum önce inanamadım, sonra belgelerini de
istedim, onlar da gelince yani inanmak durumunda kaldım. Sağlık
çalışanları, sağlık emekçileri, biliyorsunuz,
pandemiyle ilgili, insanların yaşamını kurtarmak için, çok
ciddi bir çalışma içindeler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Toparlıyorum.
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
İnsanların sağlığına kavuşması için
inanılmaz bir fedakârlıkla gerçekten çalışıyorlar,
koşturuyorlar, hayatlarını tehlikeye atıyorlar ve çok
sayıda sağlık çalışanı pandemiden etkileniyor,
enfekte oluyor. Sayılar, rakamlar ortalıkta uçuşuyor, pandemiden
enfekte olmuş 50 bine varan sağlık çalışanından
söz ediliyor bugüne kadar ve 17 Kasım itibarıyla da 63 hekim,
toplamda 153 sağlık çalışanı hayatını bu
nedenle yitirdi.
Şimdi, Dicle Üniversitesi Hastanesi
Başhekimliği ile Ankara Üniversitesi Cebeci Araştırma ve
Uygulama Hastanesi Başhekimliği iki tane genelge
yayınlamışlar bu sağlık çalışanlarıyla
ilgili. İkisi de elimde şu anda, birinin altında hastanenin
başhekimi bir profesörün imzası, diğerinin altında da yine
hastane başhekimi profesörün imzası bulunuyor, ikisi de profesör
sözde. Şimdi, bu genelgede deniyor ki yani Dicle Üniversitesinin
genelgesinde: PCR testi pozitif çıkan çalışanların PCR
testi yapıldıktan on gün sonra maskeyle çalışmaya devam
edebilecekleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
ve
kişilerde tat, koku, duyu kaybı ve öksürük semptomlarının
olmasının çalışmaya ve izolasyonun
sonlandırılmasına engel olmadığı, maskeyle
çalışmaya devam etmeleri gerektiği. Aynı şekilde
Ankara Üniversitesi Cebeci Araştırma ve Uygulama Hastanesi Başhekimliğinin
genelgesinde de İşe dönüşlerde ayakta tedavi görenler on gün, yatarak
tedavi görenler on dört gün, yoğun bakımda yatarak tedavi görenler,
yirmi gün sonra, PCRın negatifliğine bakılmaksızın
göreve başlayabilirler. deniyor. Taammüden adam öldürmek, taammüden insan
öldürmek. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Bu sağlık çalışanları
bu kadar uğraşsınlar, didinsinler, insanların
hayatlarını kurtarmak için çabalasınlar, orada enfekte olsunlar
ama enfekte olduktan sonra da eğer ölmedilerse bu şekilde de
çalışmaya devam etsinler. Kabul edilebilir bir durum değil, bunu
tartışmaya devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bitirdim
efendim, son bir cümle.
Bugün madenciler yürüyorlardı, Soma
madencileri, daha önce Mecliste çıkardığımız yasadan
faydalanamamış Soma madencileri. Çok büyük zorluklarla
karşı karşıya kalmışlardı ama dün
itibarıyla hem bakanlarla hem de çeşitli düzeylerdeki kurum
yöneticileriyle bir görüşme, toplantı yaptılar ve bir sonuca
vardılar. Bugün bir basın toplantısıyla bu sonucu
açıkladılar ve dediler ki: Hükûmet yetkilileri ve kurum yetkilileri
15 Ocak tarihine kadar söz verdiler bize taleplerimizin yerine getirilmesi
konusunda. Bizler, kendilerinin bu direnişlerini, bu mücadelelerini,
yaptıkları yürüyüşün çok önemli olduğunu bir kez daha vurguluyoruz,
saygıyla selamlıyoruz ve bu verilmiş olan sözlerin takipçisi
olacağımızı bütün kamuoyuna da duyuruyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Sayın Engin Altay.
Buyurunuz Sayın Altay.
36.-
İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Hakkâri ili Çukurca ilçesinde şehit
edilen Piyade Uzman Çavuş Abdurrahman Topuksuz ve Şırnak ili
Silopi ilçesinde şehit olan Piyade Teğmen Burhan Sönmeze Allahtan
rahmet dilediğine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin şehitlerimize
sadece taziye dileme yeri olmaması gerektiğine, vefat eden 15inci ve
16ncı Dönem Milletvekili Ali Nejat Ölçenin ailesine ve Cumhuriyet Halk
Partisine başsağlığı dilediğine, vefat eden
23üncü Dönem İstanbul Milletvekili Mithat Melenin ailesi ve Milliyetçi
Hareket partisi camiasına başsağlığı
dilediklerine, 17 Kasım 1967 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin on
sekiz saatlik kapalı oturumda Kıbrıstaki gelişmeleri
görüştüğüne, AK PARTİ hükûmetlerinin Meclise on sekiz yılda
on sekiz saat bilgi vermediğine, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin Cumhuriyet Bayramını kutladığına,
Kıbrıs Türkünün özgürlüğü için hayatını veren sivil,
asker herkesi rahmetle andığına, Kıbrıs Türkünün
özgürlüğünü sağlayan Bülent Eceviti ve Necmettin Erbakanı
rahmetle andığına, Azerbaycanda 17 Kasım 1988de
başlayan ve on sekiz gün süren mitingin yıl dönümüne,
İçişleri Bakanlığının emriyle hakkında
soruşturma açılmasının ne İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlunu ne de Cumhuriyet Halk
Partisini doğruları söylemekten geri durduramayacağına ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyoruz efendim.
Gün geçmiyor ki şehit haberleri
almadığımız gün az olsun. Hakkâri Çukurcada şehit edilen
Piyade Uzman Çavuşumuz Abdurrahman Topuksuza, Şırnak Silopide
şehit olan Piyade Teğmen Burhan Sönmeze Allahımdan rahmet
diliyorum; kederli ailelerine, sevenlerine ve aziz milletimize
başsağlığı diliyorum. Bu haberlerin son
olmasını temenni ediyorum. Lakin müteaddit defalar
tekrarladığım gibi, Meclisin görevi sadece bu haberlerin son
olmasını temenni etmek değildir, bu haberlerin
olmamasını sağlayacak tedbirler konusunda Hükûmeti uyarmak,
Hükûmetin istediği bir kanuna gereklilik, ihtiyaç varsa onu temin
etmektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi şehitlerimize sadece taziye dileme
yeri değildir ve olmamalıdır.
Sayın Başkan, 15inci ve 16ncı Dönem
Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekilimiz ve Grup Başkan
Vekilimiz Ali Nejat Ölçeni kaybettik, bu vesileyle ailesine ve Cumhuriyet Halk
Partisi ailesine başsağlığı diliyoruz.
Yine, 23üncü Dönem birlikte vekillik de
yaptığımız Milliyetçi Hareket Partisi Milletvekili Mithat
Meleni kaybettik, ailesine ve Milliyetçi Hareket Partisi camiasına da
başsağlığı diliyoruz.
Sayın Başkan, bugün 17 Kasım. 17
Kasım 1967 tarihinde bu Mecliste bir şey olmuş, 17 Kasım
1967 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi gizli oturumunda, bugünlerde 37nci
kuruluş yıl dönümünü kutladığımız KKTCdeki -ki o
zaman KKTC yoktu- Kıbrıstaki gelişmeler görüşülmüş.
Bu, baktığımız zaman, çok normal bir işmiş gibi
görülebilir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bu mühim görüşme, bu gizli oturum aralıksız on sekiz saat yirmi
dakika sürmüş, nereden nereye? Kıbrıs meselesini, Türkiye Büyük
Millet Meclisi oturmuş ve on sekiz saat yirmi dakika aralıksız
görüşmüş. Ne olmuş? Hükûmet, Meclise bilgi vermiş, Hükûmet,
Meclisten istediği bir şey varsa bunun iznini, müsaadesini
istemiş, Meclisi bilgilendirmiş. Şimdi, AK PARTİ, AK
PARTİ hükûmetleri on sekiz yılda -on sekiz yıl ikmal edildi ay
başında, kasım ayı başında- Türkiye Büyük Millet
Meclisini on sekiz saat bilgilendirmedi, on sekiz yılda on sekiz saat
Meclise bilgi vermedi, on sekiz yılda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama, 1967
Meclisi, bir oturumda on sekiz saat Kıbrısı
konuşmuştur. Helal olsun o milletvekillerine, helal olsun o Meclisin
Başkanına, helal olsun o dönemin hükûmetlerine! (CHP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu vesileyle buradan
Etrafımız ateş
çemberi, biraz sonra Azerbaycan tezkeresini görüşeceğiz, hep birlikte
onaylayacağız. Mühim gelişmeler oluyor Sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir süs bitkisi değildir, Egemenlik,
kayıtsız şartsız milletindir. duvarda
yazıldığı şekliyle bu egemenliğin, millî iradenin
tecelligâhıdır. Artık, Türkiyenin -biraz sonra tezkerede de
konuşacağız- şahsım diplomasisinden de
şahsım politikalarından da vazgeçmesi lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bakın, bugün
KKTCnin 37nci kuruluş yıl dönümünü, Cumhuriyet Bayramını
kutluyoruz. Türkiyeden bir heyet gidiyor, güya devlet adına gidiyor.
Türkiyeden resmî bir heyet gidiyorsa elbette Sayın Bahçeli olmalı,
hiçbir itirazımız olmaz. Neden sadece Sayın Bahçeli, Sayın
Başkan? Bu Mecliste sadece AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisi
yok. İşinize geldiği zaman Bu bir millî davadır, kol kola
girelim, el ele tutuşalım. diye nutuklar atarsınız,
ağlamasını bilirsiniz ama 7 tane uçakla Kıbrısa
giderken -tam bir görgüsüzlüktür- Cumhuriyet Halk Partisine, İYİ
PARTİye, HDPye yani Meclisteki siyasi parti gruplarına nezaketen
bir Buyurun. denmez mi ya? Burası, Sayın Erdoğanın
çiftliği falan değildir.
AK PARTİ milletvekillerinden hakikaten özür
dilerim ya. Yıllarca ben parti devleti dedim, Parti devleti oldu
Türkiye. dedim; özür diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Türkiye aile
devleti artık, parti devleti değil. Devleti bir parti yönetmiyor, bir
aile yönetiyor. 1967den örnek verdim; Meclis oturmuş, on sekiz saat
hükûmete hesap sormuş. Kurtuluş Savaşından örnek vereyim:
Polatlıda top sesleri varken bu Meclis Mustafa Kemal Atatürke hesap
sormuş. Bu korku ne ya, bu sinmişlik ne, bu panik ne, bu eziklik ne?
Ekonomide reform yapacağız
On sekiz
yıldır güllük gülistanlık bir tablo çizerken her biriniz
ayrı ayrı yalan mı söylüyordunuz? Ekonominin reforma
ihtiyacı varsa
On sekiz yıldır hani çok güzeldi? On sekiz
yıldır millete yalan söyledik. demenin bir başka yoludur.
KKTCye gidilirse ve orada Doktor Fazıl
Küçükten bahsedilmezse, mezarı, kabri ziyaret edilmezse olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) KKTCye
gidilirse, kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaşın kabri
ziyaret edilmezse olmaz. KKTCye gidilirse merhum Necmettin Erbakan ve merhum
Karaoğlan Bülent Ecevit anılmazsa olmaz, ayıp olur,
yakışık almaz. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Sonra
sıkıştığınızda bize gelip Bu millî mesele,
kol kola girelim. derseniz yapaylaşırsınız.
KKTC, sonsuza dek yaşayacaktır.
Kıbrısın, Kıbrıs Türkünün namusu için, canı
için, özgürlüğü için hayatını feda eden sivil, asker herkesi
rahmet ve minnetle anıyorum. Kıbrıs Türkünün özgürlüğünü
sağlayan Karaoğlan Eceviti, Necmettin Erbakanı, bütün
şehitlerimizi rahmetle anıyorum. 7 uçakla Kıbrısa gitmeyi,
Millete acı reçete sunacağım. diyen Sayın
Erdoğanın bu yaklaşımını da 83 milyon aziz
milletimize ve özelde de AK PARTİye oy veren seçmenimizin takdirine
bırakıyorum.
Biraz sonra görüşeceğiz, 17 Kasım
1988de on sekiz gün süren ve yüz binlerce Azerinin
katıldığı mitingin yıl dönümü bugün.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ne mutlu
İki devlet tek millet yaklaşımı ve
anlayışı içinde Azerbaycanın otuz yıldır süren
Karabağ sorununun çözülmesine katkı sunan herkese. Burada hiç şüphesiz,
Türkiye Cumhuriyetinin samimi desteğini de reddediyor değiliz. Bu
konuda, Azerbaycan konusunda et-tırnak gibi olduk. Azerbaycanda
et-tırnak gibi olurken keşke Kıbrısa giderken de
et-tırnak gibi olabilseydik. Bunlar doğru işler değil.
Sayın Başkan, müsamahanıza
sığınarak son bir şey söylemek istiyorum, Genel Kurulun da
sabrını taşırdığımı biliyorum ama
Sayın Erdoğan dedi ki: İstanbula ihanet ettik. Bir samimi
itiraftır. Şimdi, Sayın Ekrem İmamoğlu da diyor ki:
Ben artık İstanbula ihanete göz yummayacağım.
İçişleri Bakanlığının bir emriyle İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanımız hakkında açılan
idari soruşturma, olası bundan sonra yapılabilecek adli
soruşturma ne Ekrem İmamoğlunu ne Cumhuriyet Halk Partisini
doğruları söylemekten geri durduramaz Sayın Başkan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hiçbir idari ve
adli soruşturma Cumhuriyet Halk Partisinin hiçbir milletvekilini, hiçbir
belediye başkanını, il, ilçe başkanını
doğruları söylemekten alıkoyamaz. Bu idari soruşturma,
sadece ve sadece İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanımız Ekrem İmamoğlunun mücadele azmini,
direncini ve enerjisini artırmıştır, ben İçişleri
Bakanına teşekkür ediyorum. Böyle bir idari soruşturma
açtığı için İçişleri Bakanına teşekkür ediyorum.
Ayrıca, soruşturma evrakında belirtildiği üzere bu bir
devlet politikası da değildir. Kanal İstanbul bir devlet
politikası olsa 2019 bütçesinde izi olur, adı olur; 2020 bütçesi Plan
ve Bütçede görüşülüyor, izi olur, adı olur; bu konuda
çıkarılmış kanunlar olur.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Kardeşim, bütçeye
girmesi eleştirilemez anlamına gelmez ki.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ayrıca
eleştirilir ama bu bir devlet politikası değildir, bu bir
şahsın politikasıdır, İstanbula ihanet
politikasıdır. Bu tür idari soruşturmalar, Ekrem
İmamoğluna, İstanbul Büyükşehre ve Cumhuriyet Halk
Partisine, bize sadece ve sadece daha çok mücadele etmek için, daha çok
direnmek için, daha çok doğruları söylemek için, İstanbul
halkını, İstanbulun doğasını, İstanbulun
çevresini, İstanbulun suyunu korumak için güç ve mücadele azmi
aşılar.
Tekrar, Sayın İçişleri Bakanına
çok teşekkür ediyorum; Kanal İstanbulla ilgili yapılacak bir
referandumda, bu idari soruşturma evrakının Kanal
İstanbula karşıtlığı, yüzde 65lerden yüzden 90a
çıkaracağını büyük bir memnuniyetle görüyorum ve
söylüyorum. Kanal İstanbul, İstanbula bir ihanettir ve olmayacak; ya
kanal olacak ya İstanbul olacak.
Teşekkür ederim efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan.
Buyurunuz Sayın Turan.
37.-
Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın, bu hafta Azerbaycana asker gönderilmesine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin
görüşüleceğine, Hakkâri ili Çukurca ilçesinde teröristlerce şehit
edilen Piyade Uzman Çavuş Abdurrahman Topuksuz ve Şırnak ili
Silopi ilçesinde şehit olan Piyade Teğmen Burhan Sönmeze Allahtan
rahmet dilediğine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
kuruluşunun 37nci yılını kutlarken Kıbrıs
Türkünün özgürlük mücadelesinin lideri Doktor Fazıl Küçük ve Kurucu
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaşı ve şehitleri minnetle yâd
ettiklerine, 17 Kasım Azerbaycan Millî Diriliş Gününü
kutladığına, 14 Kasım 1944 tarihinde sürgün edilen
Ahıska Türklerinin bu özel günlerini hatırlatmak istediğine, 15
Kasım Filistinin Bağımsızlık Gününü tebrik
ettiğine, 14 Kasım 2020de hayatını kaybeden 23üncü Dönem
İstanbul Milletvekili Mithat Melene ve gazeteci Ahmet Kekeçe Allahtan
rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yeni bir yasama haftasına bugün
başladık. Bugün Azerbaycana asker gönderilmesine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresini görüşeceğiz.
Tezkere, dost ve kardeş ülke Azerbaycanın belirleyeceği yerde,
Mehmetçikimizin Türkiyenin Rusyayla ortak kuracağı merkezde görev
yapmasını, ateşkesin tesisini, ihlallerin önlenmesini, bölgede
barış ve istikrarın sağlanmasını amaçlayan,
Türkiyenin yüksek menfaatlerinin etkili şekilde korunmasını
amaçlayan bir tezkere. Dost ve kardeş ülke Azerbaycana asker
gönderilmesine ilişkin tezkereye tüm partilerimizin özellikle bu günde
yani Azerbaycan Millî Diriliş Gününün olduğu bu günde destek
vermesini hassaten talep ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dün Hakkâri Çukurcadan ve Şırnak Silopiden şehit haberleri
aldık. Kahraman askerlerimiz Piyade Uzman Çavuş Abdurrahman Topuksuz
Hakkâride teröristlerce şehit edildi. Aynı şekilde, kahraman
askerimiz Piyade Teğmen Burhan Sönmez de Şırnak Silopide Habur
Çayında şehit oldu. Aziz şehitlerimize Allahtan rahmet
diliyoruz, milletimizin başı sağ olsun.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 15 Kasım, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
kuruluşunun 37nci yıl dönümüydü. 37nci kuruluş törenlerine
büyük bir onur ve heyecanla katılmak için Cumhurbaşkanımız
Sayın Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeliyle,
heyetimizle birlikte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatarın daveti üzerine oradaki
törenlere katılmak, heyecanı paylaşmak üzere gittik.
Görüşmelerden sonra, kırk altı yıl sonra açılmaya
başlanan Kapalı Maraş diye ifade edilen bölgede
toplantılar yaptık. Ardından, Türkiyemizin kırk beş
gün gibi kısa bir sürede hazırlayıp inşa ettiği
Lefkoşa Acil Durum Hastanesinin açılışını
yaptık.
Tarihin emaneti Kıbrıs, millî davamız
ve kırmızı çizgimizdir. Kıbrıs Türklerinin
haklarını, Doğu Akdenizdeki uluslararası hukuktan
doğan haklarımızı korumakta sonuna kadar kararlıyız.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kuruluşunun 37nci yılını
kutlarken Kıbrıs Türkünün özgürlük mücadelesinin lideri Doktor
Fazıl Küçük ve kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş
başta olmak üzere Kıbrısın
bağımsızlığına öncülük edenleri, aziz
şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi saygıyla ve minnetle yâd ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Az önce Sayın Grup
Başkan Vekilinin Neden Sayın Bahçeli ile Erdoğan gitti de
bizler gitmedik? demesine istinaden ben de soruyorum. Oranın resmî davet
sahibi Türkiyenin tanıdığı, kabul ettiği Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Sayın Ersin
Tatardı; biz, Cumhur İttifakının paydaşları
olarak onurla, gururla o davete icabet ettik, isterdik ki tüm partilerin genel
başkanları da aynı heyecanla, aynı gururla o
toplantıya katılsaydı. Şunu demek istiyorum:
Kıbrıs meselesine, polemikçi bir yaklaşımla Uçak
vardı, yoktu., Sen çağırıldın, ben
çağırılmadım. tarzı bir söylemle
yaklaşmanın ne Kıbrısımıza ne Meclisimize hiçbir
faydası olmayacak Sayın Başkan. Biz, Cumhur
İttifakının paydaşı olan genel başkanlarla
gitmekten onur duyuyoruz; siz de Millet İttifakının
paydaşı olan partilerle beraber gelseydiniz, beraber orada olsaydınız.
Bu davet sahibi ben değilim ki, biz değiliz ki bizi eleştiriyorsunuz.
O yüzden, Sayın Altayın bu ifadesini bir daha gözden geçirmesinde
fayda olduğu kanaatindeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün 17 Kasım Azerbaycan Millî Diriliş
Günü, bu özel gün, Azerbaycanın, Ermenistanın yirmi sekiz
yıldır işgal ettiği topraklarını cesur ve onurlu
bir mücadeleyle, kırk dört günde kurtarması hasebiyle çok daha
anlamlı bir hâle geldi. Kardeş, can Azerbaycanın Millî
Diriliş Gününü kutluyor; Türkiye olarak, 83 milyon olarak kardeş ve
dost Azerbaycanın yanında yer almaya devam edeceğimizi söylemek
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yetmiş altı yıl önce, 14 Kasım 1944
tarihinde, insanlık dışı koşullarda yurtlarından
edilerek Orta Asyaya sürülen, gönderilen 94 bin Ahıska Türkünün
acılarını hâlen yüreğimizde hissediyoruz,
paylaşıyoruz. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin zulümler,
sürgünler, soykırımlar unutulmuyor, unutulmayacak. Sürgünde
hayatını kaybeden 14 bin Ahıska Türkümüzü rahmet ve minnetle
anarken bu özel günlerini hatırlatmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyursunlar.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 15 Kasım Filistinin Bağımsızlık
Günüydü. Kudüs şairi merhum Nuri Pakdil Kudüsü savunmak insanlık
borcudur. Kudüs sevilmeden insanlığa girilemez. Tutsak Kudüse
borcumuz, Kudüsü savunmaktır, özgürlüğüne kavuşturmaktır.
der. Dost ve kardeş ülke Filistinin Bağımsızlık Gününü
tebrik ediyor, Filistinli kardeşlerimizin haklı davasında
yanlarında olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 14 Kasımda merhum Başbakan Ferit Melenin oğlu,
25inci Dönem MHP Milletvekili Profesör Mithat Meleni kaybettik; Sayın
Melene Allahtan rahmet, ailesine ve sevenlerine
başsağlığı diliyoruz.
Yine, 14 Kasımda usta gazeteci, duruşuyla
kalemiyle basın dünyasında önemli bir yer ifade eden, dava adamı
Ahmet Kekeçi kaybettik; Sayın Kekeçe Allahtan rahmet, sevenlerine
başsağlığı diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Akçay
38.-
Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine
ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Altay Genel
Başkanımızın Kıbrısa gidişinden niye
rahatsız oldu?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Rahatsız
olmadım ki, bilakis ya...
ERKAN AKÇAY (Manisa) Özellikle bir vurgu
yaptı ben onu anlayabilmiş değilim. Şimdi, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar davet ediyor ve
iki lider, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Genel
Başkanımız Kıbrısa birlikte gitmeye karar veriyorlar.
Ve Maraşa katılıyorlar, törenlere katılıyorlar,
hastane açılışına birlikte katılıyorlar. Bugün
Sayın Kılıçdaroğlu da bu uçakların tahsisi meselesine
fazla takılmış ve Genel Başkanımıza da ayrı
bir uçak tahsis edildiğini söylüyorlar; ayrı bir özel uçak tahsisi
söz konusu değil. Sayın Genel Başkanımız Meclis
Başkan Vekilimiz Sayın Celal Adan, eski Meclis Başkanları,
sayın bakanlar ve bazı milletvekilleriyle birlikte
katılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Eğer bir davet
beklediyseniz ve davet edilmediyseniz de yani siz de gitseydiniz, size kimse
Niye geldiniz? de demezdi. Ayrıca bunları, gerçekten, laf
kıtlığında asma budamak olarak değerlendiriyorum.
Burada önemli olan, kırk altı yıldır kapalı olan
Maraşın açılmasıdır; önemli olan, Türkiyenin en
anlamlı şekilde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine
verdiği destektir, kutlamalara katılımdır. Kapalı Maraşın
açılmasından ve Cumhurbaşkanı ile Sayın Genel
Başkanımızın büyük bir heyetle katılımından
Rumlar ve Yunanistanın rahatsızlığını biliyoruz
da Sayın Kılıçdaroğlu ve siz neden bu kadar rahatsız
oldunuz doğrusu anlayamadık; ne gerek var bunlara!
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP ve
AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Altay
39.-
İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Akçay, MHPnin şöyle bir tarzı
var: Sayın Bahçeli hakkında iyi de konuşsak, kötü de
konuşsak mutlaka bir refleks verme zarureti var gibi bir anlayış
var MHPli sayın vekillerde. Ben Sayın Bahçeliyle
gitmişlerdir, gayet de normaldir. diye söze başladım yani
Sayın Bahçeliyi kıskanacak hâlimiz de yok ayrıca. Burada
yanlışlık şurada Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepimiz milletvekiliyiz, burada bir çelişki var,
Sayın Cumhurbaşkanının şunu açığa
kavuşturması lazım; bu ziyaret bir davet üzerine mi
gerçekleşmiştir yoksa Sayın Cumhurbaşkanı
Kıbrısa ortağıyla birlikte mi gitmek istemiştir?
Ortağıyla birlikte gitmek istemişse, Cumhur İttifakı
kimliğiyle gidilmişse orada Türkiye Cumhuriyeti temsil
edilmemiştir; iki siyasi parti ve Cumhur İttifakı temsil
edilmiştir.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Cumhurbaşkanı katılmıştır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Eğer
Kıbrısın seçilmiş Cumhurbaşkanı Ersin Tatar
Beyefendi, sadece Sayın Cumhurbaşkanını ve Sayın
Bahçeliyi davet ettiyse büyük ayıp etmiştir. Bu, siyasi partilerden
önce Türkiye Büyük Millet Meclisine Ersin Tatar tarafından
yapılmış bir saygısızlıktır; bunu da
protesto ediyorum eğer davet ettiyse.
Tayyip Bey Devlet Beyle birlikte gitmek
istemişse bu normal, Maraşta piknik yapmak istemişse bu da
normal. Maraşın açılmasından biz rahatsız
olmadık, biz bir adım ileri gidelim dedik: Plajı açmayın,
bütün Maraşı açın dedik, bütün Maraşı açalım
dedik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Plajı
açmakla mesele hallolmuyor dedik.
Özetle; Sayın Başkan, Sayın
Turanın yaptığı konuşmada söylediği bir tanecik
doğru şey var, cımbızla onu alabildim. Kıbrıs
konusunda siyasi polemik yapmak doğru değil ama bu,
Kıbrısı konuşmayacağımız anlamına
gelmez. 1967de bu Meclis Kıbrısı on sekiz saat, yirmi dakika
aralıksız konuşmuş. Bu polemik değildir, bu siyasi
çıkarım değildir; biz sizin yanlış
yaptığınıza yanlış diyeceğiz, doğrulara
doğru diyoruz. Biraz sonra, Cumhurbaşkanı tezkere
göndermiş, kabul oyu vereceğiz, şimdiden söylüyoruz doğru,
gerekli diye.
Söylemek istediğim şudur: Bu
Kıbrıs siyasetinde bir şey açığa çıkmalı; bu
bir davet mi yoksa Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın
Bahçelinin piknik gezisi mi?
İki: Böyle bir pikniğe 7 uçakla gitmek -7,
8 uçakla gitmek- nereye sığdırılacak? Türkiyede büyük bir
ekonomik buhran yaşanırken, millet evine ekmek götüremezken,
askılarda ekmekler var iken 7 ayrı özel uçakla Kıbrısa
gidilmesini de tekrar yüce Genel Kurulun ve aziz milletimizin takdirine havale
ediyorum.
Teşekkürler. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Türkkan
40.-
Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, bir taraftan IBAN numarasıyla
vatandaştan para istenirken diğer taraftan Kıbrısa 7
uçakla gidilmesinin vatandaşın yüreğini
kanattığına ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
Sayın Cumhurbaşkanı piknik yapmak istiyorsa bunun önünde hiçbir
engel yok. Hiç kimse Sayın Cumhurbaşkanına Siz niye
pikniğe gitmek istiyorsunuz? Niye piknik yapacaksınız?
Nerede yapacaksınız? diye herhangi bir soru sorma hakkına
sahip değil, biz de değiliz.
Sayın Cumhurbaşkanı keyfî piknik
yapmak istemiştir, yanına Sayın Bahçeliyi de almak
istemiştir. Bundan çok daha doğal bir şey yok; kiminle isterse
onunla piknik yapar insan, problem yok ama bir gerçek var. 7 tane uçakla gitmek
IBAN numarası isteyen bir devlete yakışmıyor. Bir taraftan
vatandaştan IBANla 10 lira isteyeceksiniz, bir taraftan da 7 uçakla
pikniğe gideceksiniz. Bu uymuyor, yakışmıyor;
vatandaşın yüreğini kanatıyor bu. Bu, vatandaşın
önünde cereyan eden bir hadise, gizli saklı yapılan bir iş
değil. Dolayısıyla, vatandaşın bu konudaki
hassasiyetlerine de kulak vermek lazım. Aman canım, biz yaptık,
bu da böyle geçsin. demek yetmiyor, vatandaş bunu böyle kabul etmiyor;
bilinsin istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Turan
41.-
Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Engin Altay ve
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın yaptıkları
açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
aslında bugün Azerbaycan tezkeresi var diye gündemi uzatmak niyetinde
değildim ancak 2 kıymetli Grup Başkan Vekilinin -tırnak
içerisinde de ifade ettikleri- Piknik yapmak -özür dileyerek söylüyorum-
sığ ifadeyi duyunca şok olarak bu sözü alma ihtiyacı
hissettim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bu ifade benim değil,
Sayın Cumhurbaşkanının ifadesi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Cumhurbaşkanını sığ ifade kullanmakla suçladı,
teessüf ediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bakınız
değerli arkadaşlar, siyaseten farklı olabiliriz; tüzüklerimiz,
liderlerimiz, programımız farklı olabilir ama bunlar
kıymetli işler. Ben o heyette vardım Sayın Altay. Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 37nci kuruluş yıl dönümünü
kutluyoruz ama daha ötesi kırk altı yıl sonra
Gazimağusanın yanında dünyanın bildiği, herkesin
takdir ettiği bir şehir olan ama kırk altı yıldan beri
birkaç küçük askerî toplantı dışında içine girilemeyen bir
yer Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin egemenliğine
verilmiş. Burada ağlayan Kıbrıs Türkünü gördüm, gurur duyan
insanları gördüm, alkışları gördüm.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Dehşet yağmur
yağıyor, Kıbrıslı kırk altı yıl sonra
aldığı egemenliğin onuruyla, gururuyla orada miting
yapmaya, toplantı yapmaya Türkiyenin bayrağını,
birliğini temsil eden Sayın Erdoğanı ve ekibini görmeye o
yağmura rağmen heyecanla geliyor ama Türkiyedeki bazı
arkadaşlarımızın bununla gurur duymak, tebrik etmek,
hatalı usuller varsa uyarmak yerine Piknik yapacaksanız, oraya
gidin, buraya gidin
tarzıyla -yine özür diliyorum- bir kahvehane
ağzıyla bunu söylemesini doğru bulmuyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı piknik
yapmayı, egemenliğin vurgusuyla beraber Oranın sahibi biziz.
diyerek verdi. Bir daha söylüyorum: Kıbrısta Kapalı
Maraşa biz piknik yapmaya gittik egemenliğimizin göstergesini tüm
dünya görsün diye; bununla bir gurur duyun. Ne oldu size de milletin hassasiyetinden
bu kadar uzak yere savruldunuz? Ne oldu size de
Türkiye'nin kırk
altı yıl sonra elde ettiği bir toprakta Türk Cumhuriyetinin
Cumhurbaşkanının orada olduğu bir törene saygı duymak,
alkışlamak yerine Orada ne işiniz var? tarzı bir söyleme
savrulmanızı dehşetle izliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ne ayıp ya!
Çok ayıp ediyorsunuz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Yeni
anayasa çalışması yapmakla meşguller.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Beraber
yaptık o çalışmayı.
BAŞKAN Tamamlayalım efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın
Başkanım, vekillik, Grup Başkan Vekilliği, hatta siyasi
partilerin tüzel kişilikleri bugün var, yarın yok. Altayın da
Grup Başkan Vekilliği bitecek, benim de bitecek.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hiç niyetim yok.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ama zabıtlarda
kalsın diye söylüyorum: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
kırk altı yıl sonra açılan Kapalı Maraş
şehrinde olmaktan onur duydum, şeref duydum, gurur duydum; isterdim
ki aynı gururu tüm partiler de paylaşsınlar.
Ayrıca, bir şey daha söyleyeyim:
Sayın Altay ısrarla Neden bizi çağırmadınız?
diyor ya, tekrar ediyorum, oranın davet sahibi bağımsız
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanıdır.
Ama ben orada gördüm -Sayın Altay ve Genel Başkanı niye yoktu,
bilmiyorum- Sayın Bahçeliden, Sayın Erdoğandan başka bir
de Demokratik Sol Partinin Genel Başkanı Sayın Önder Aksakal da
vardı yani sadece bizi ağırladılar falan değil, bütün
programlarda Sayın Aksakalı gördüm; DSP orada, isteseydi CHP de
orada olurdu Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
42.-
İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Maraşın
açılması niye zorunuza gidiyor?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bak, bu
söylediğiniz hoş bir şey değil. Maraşın
açılması kimin zoruna gidiyorsa haindir, kansızdır ama
Maraşın açılmasını istismar eden de haindir. (CHP
sıralarından alkışlar)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Maraşın
açılması niye zorunuza gidiyor?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Kimin zoruna
gitti? Ne uyduruyorsun kendi kendine! Ayıp ya!
BAŞKAN Sayın Altay
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Bülent Bey, böyle
istismara müsait laflar ediyorsun, bak, arkadaşların saçmalıyor.
(Uğultular)
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Bülent Bey,
susturur musun!
BAŞKAN Sayın Altay, siz buyurun efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tekrar ediyorum
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Bu ne
ya! Bülent sustur. Bülent şunu yap
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Zülfü
Ağabey, git tansiyonuna bir baktır.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Bu ne
ya!
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Yeter ya! Seni
çekmek zorunda mı bu Meclis ya!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Haddini bil! Haddini bil, haddini!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Bülent, şu akbilciyi
gönderin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Çık
tansiyonunu ölçtür! Alışkınız da, öyle el kol hareketi de
yapmasın yani.
Tekrar söylüyorum: Kıbrıs, AK
PARTİnin değil; Kıbrıs, Kıbrıs Türkünün ve
Türkiyenin garantörlüğüyle, inşallah tam bağımsız bir
KKTC olarak sonsuza kadar yaşayacak dedik. Bülent Beyin bir davetle bu
ziyaretin gerçekleştiğini söylemesi teyide muhtaç, bana göre teyide
muhtaç çünkü Sayın Cumhurbaşkanı çok daha önce Devlet Beyle
beraber oraya gideceğini beyan etmişti. Velev ki öyleyse, tekrar
söylüyorum: KKTCnin seçilmiş Cumhurbaşkanı Türkiye deyince
sadece AK PARTİyi ve MHPyi anlıyorsa ayıp ediyor, ayıp!
Buradan söylüyorum, Meclisten söylüyorum: Türkiye AK PARTİ ve MHPden
ibaret değil, yani Sayın Erdoğanın tabiriyle, Türkiye
ikiden çok büyük.
İkincisi, Sayın Turanın tutanaklara
geçen ifadesini Sayın Cumhurbaşkanı okuduğunda şöyle
düşünecek: Bülent Turan, AK PARTİ Genel Başkanı,
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğanı sığ ifade
kullanmakla itham etmiştir; tutanaklardan çıkan sonuç budur. Piknik
meselesini biz üretmedik ki Sayın Cumhurbaşkanı pikniğe
gideceğini kamuoyuyla paylaştı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Bürokratlar, bari siz partizanlık yapmayın, niye mikrofonu
açmıyorsunuz?
BAŞKAN Yardımcı oluyorlar,
yardımcı oluyorlar efendim.
Buyurunuz efendim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ayrıca, gene, bu tutanakları okuyanlar Sayın
Turanın Sayın Erdoğanın kahvehane ağzıyla
konuştuğunu kastettiğini anlayacaklar, öyle yorumlayacaklar. Biz
bir şey icat etmedik, Sayın Erdoğanın Piknik
yapacağız, yaptık. ifadesini burada kullandık. Afiyet
olsun, helalühoş olsun, iyi ki de gittiler ama tekrar ediyorum, bu bir
davetse KKTC Cumhurbaşkanı Parlamentoya saygısızlık yapmıştır.
Teşekkürler. (CHP sıralarından
alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bir defa gurur
duyduklarını bir duyalım, sonra cevap veririz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yani bu tartışmayı sonlandırmak
lazım; yalnız bir şeyi merak ettim: Acaba Sayın
Cumhurbaşkanı, Sayın Kılıçdaroğlunu ve CHPyi
davet etse gidecek miydi?
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Kıbrısa giderdik.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Şimdi, CHPnin genel
tutumunu biliyoruz: Davet etsinler gitmeyeyim, davet etmesinler küseyim. yani
anlayış bu; CHP küsmüşe benziyor. Küsmeye gerek yok.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.49
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.08
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nimetullah ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Enez KAPLAN (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Buyurunuz Sayın Turan.
43.-
Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin tekraren açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum.
Az önceki tartışmalarda ısrarla
Kıymetli Grup Başkan Vekilleri Neden Sayın
Kılıçdaroğlu ve neden Sayın Meral Akşener Kuzey
Kıbrıstaki programlara dâvet edilmediler? diye sitem ettiler.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Ben Neden Meral
Akşener davet edilmedi? demedim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bizler de kırk
altı yıl sonra Kuzey Kıbrısta egemenliğimizin en
güzel göstergesi olan kapalı Maraşın açılmasından
gurur duyduk; bunu polemik yapmayalım, bunu uzatmayalım dedik. Fakat
ısrarla arkadaşlar Davet edilmedik, böyle şey olmaz. Neden
Bahçeli var? Neden Erdoğan var? diye sitem ettiler.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Neden Bahçeli
var? demedim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Şimdi yine
söylüyorum: Kıbrıs üzerinden polemik yapmak, gerçekten samimiyetle
söylüyorum ki hiçbir partiye yakışmıyor.
Bakınız Neden Sayın Bahçeli var?
Neden Sayın Erdoğan var?ın bir diğer cevabını
bir belgeyle göstermek isterim Sayın Başkanım. 6 Kasım 2020
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin 37nci
kuruluş yıl dönümü münasebetiyle 15 Kasım günü
gerçekleştirilecek törenler ve bu çerçevede yapılacak etkinliklerde
sizi ve kıymetli eşinizi aramızda görmekten onur
duyacağımızı iletir, en iyi dileklerimi sunarım. KKTC
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar.
Sayın Başkanım, siyaset bu değil
ki, siyaset bu değil ki Atarım yalanı, yürürüm. Bu doğru
bir şey değil Sayın Başkan, bu yakışmaz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Böyle bir
şey yok. Sen yalan söylüyorsun!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın
Kılıçdaroğlu da Sayın Meral Akşener de davetli.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yoğundur gelemez,
daha önce gitmiştir, bir daha gerek duymamıştır; hepsi
mümkün ama Sayın Erdoğan niye gitti? Sayın Bahçeliyle beraber
gitti. Biz niye gelmedik? Bu, çok ucuz bir yaklaşım. Sayın
Ersin Tatarın, tüm partileri olduğu gibi, Sayın İYİ
PARTİ Genel Başkanını da Sayın CHP Genel
Başkanını da çağırdığını tüm
kamuoyuna duyurmak istiyorum. Bu davetin üzerine de Sayın Bahçelinin,
Sayın Erdoğanın ve yine aynı şekilde Sayın DSP
Genel Başkanının törenlere katıldığını
belirtmek, seneye de imkân olursa bütün partilerle beraber gitme talebimizi
yinelemek istiyorum Sayın Başkanım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Hiç sataşmadım
Başkanım, bilgi verdim sadece.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben de bilgi
vereceğim.
BAŞKAN Sayın Altay, buyurunuz.
44.-
İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, çok teşekkür ederim.
Ben tam olarak şöyle dedim: Eğer sadece
Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli davet edildiyse bu, Meclise
yapılmış bir saygısızlıktır. Burada benim
asıl üzerinde durduğum şudur: Sayın Cumhurbaşkanı
Türkiyede Parlamentoda grubu bulunan siyasi partileri davet etmişse güzel
bir şey yapmış ama Türkiye Cumhurbaşkanı
sıfatıyla -AK PARTİ Genel Başkanı sıfatıyla
gittiyse bilmem, kaldı ki Sayın Turan da biraz önce Cumhur
İttifakı olarak gittiklerini söyledi- devletin uçağıyla
oraya gitmesinin hoş olmadığını söyledim.
Cumhurbaşkanı burada, kürsüde ettiği yemine de bağlı
olarak eğer Cumhurbaşkanı sıfatıyla KKTCye gidiyor
ise Sayın Kılıçdaroğluna da Sayın Akşenere de
HDPnin Sayın Eş Genel Başkanına da Buyurun, beraber
gidelim. demek nezaketini göstermek zorundadır. O gittiği uçak,
babasının uçağı değildir. O gittiği uçak,
milletin parasıyla içine jet yakıtı konulan, devletin
uçağıdır. Ayıp olan, yanlış olan, kusurlu olan
budur.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Gündeme geçelim
Sayın Başkanım, çok cevap var da.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Cevap var tabii.
Nerede var, hani? Kaç uçak gitti, onu bile bilmiyorsun.
BAŞKAN Sayın Türkkan
45.-
Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
Sayın Bülent Turanın ifade ettiği şekliyle, benim
Sayın Meral Akşeneri niye davet etmediler? veya Sayın Meral
Akşener niye gitmedi? şeklinde herhangi bir ifadem olmadı.
Şimdi tutanakları istettim, Sayın Bülent Turana da takdim
edeceğim. Zannediyorum, bu kafa karışıklığıyla
aklında yanlış kalmış olabilir, onu bir düzeltirse
sevinirim.
Teşekkür ediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
mesele izaha kavuştu. Tüm Genel Başkanlar davet edilmiştir;
bazı Genel Başkanlar davete katılmış,
bazıları katılmamıştır ama ayrıca Sayın
Altaya bir bilgi daha vermek isterim: Orada, CHPnin Kıbrıs
temsilcisiyle de -sayın arkadaşımızın ismini
hatırlayamıyorum, gördüm- görüştük orada. Sayın Genel
Başkanın talimatıyla katıldı onlar da Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Sayıştayın 2019 yılı harcamalarına ait
dış denetim raporlarının inceleme sonuçlarına
ilişkin tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının, 6253 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı İdari
Teşkilatı Kanununun 37'nci maddesi ile 5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 69'uncu maddesi kapsamında düzenlenen
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2019 yılı
harcamalarına dair dış denetim raporları ve inceleme
sonuçlarına ilişkin tezkeresi (3/1395)
9/11/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
6253 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı İdari Teşkilatı Kanununun 37'nci
maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun
69'uncu maddesi kapsamında düzenlenen Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Sayıştayın 2019 yılı harcamalarına ilişkin
dış denetim raporları Başkanlık Divanının 8
Ekim 2020 tarihli toplantısında, üst yöneticilerin cevapları da
dikkate alınarak görüşülmüş ve ekteki inceleme
sonuçlarının Genel Kurulun bilgisine sunulmasına karar
verilmiştir.
Bilgilerine sunulur.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Sayıştayın
2019 Yılı
Dış Denetim Raporları İnceleme Sonuçları
I. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
Denetim Raporu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2019 mali
yılı hesaplarının dış denetimini yapmak üzere
görevlendirilen Sayıştay uzman denetçileri tarafından düzenlenen
21/9/2020 tarihli Dış Denetim Raporunda; 2019 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunuyla tahsis edilen ödeneklerin, harcama birimleri
tarafından kullanımı sırasında düzenlenen harcama
belgelerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup
olmadığı, hazırlanan mali tabloların
doğruluğu, denkliği ve güvenilirliği hususlarının
incelendiği belirtilmektedir.
Ayrıca, yapılan inceleme
sırasında 2019 yılına ait cetvel ve tablolarda gösterilen
gider rakamlarının doğru ve denk olarak kaydedilip kaydedilmediği,
toplamlarının doğru, denk ve tutarlı olup
olmadıkları ve hesapların birbirleriyle mutabık bulunup
bulunmadıklarına bakıldığı, bütçede tahminî
olarak yer alan kullanılabilir ödenek rakamlarıyla kesin hesap sonuç
rakamları karşılaştırılmak suretiyle
gerçekleşme oranlarının ve uygunluk durumlarının
kontrol edildiği, programa alınan yatırımların
gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin
araştırıldığı, cetvellerdeki rakamların
dayandıkları sarf belgelerinin ilgili mevzuatına
uygunluğunun örnekleme yoluyla denetlendiği ifade edilmektedir.
Raporda özetle;
TBMM Başkanlığı 2019
yılı başlangıç ödeneğinin 1.816.197.000,00 TL
olduğu, yıl içinde yapılan aktarmalar ve eklemelerle birlikte
1.816.358.362,00 TL'ye çıktığı, 31/12/2019 tarihi
itibarıyla bu ödeneğin 1.319.659.892,47 TL'sinin, başka bir
deyişle yüzde 72,7' sinin harcandığı,
Ekonomik sınıflandırmaya göre
harcamalara bakıldığında, personel giderleri için
ayrılan ödeneğin yüzde 85,3 oranında
kullanıldığı, Sosyal Güvenlik Kurumlarına devlet primi
ödemelerine ayrılan ödeneğin yüzde 87,2 oranında
kullanıldığı, cari transferler ödeneğinin yüzde 98,5
oranında kullanıldığı, mal ve hizmet
alımlarına tahsis edilen ödeneğin yüzde 71,7 oranında
kullanıldığı, sermaye transferlerine ayrılan
ödeneğin ise yüzde 100 oranında kullanıldığı,
TBMM Başkanlığınca
arşivlenen ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişleri
tutarlarıyla bunların kaydedildiği ilgili hesaplardaki
tutarların mutabık olduğu,
Kesin hesap cetvellerinde gösterilen gelir gider
rakamlarının doğru ve denk olduğu, ödenek üstü harcama
yapılmadığı,
Harcama birimi başkanları ile Strateji
Geliştirme Başkanı ve diğer personelin, mali
işlemlerin yürütülmesinde ve buna ilişkin harcama belgelerinin
düzenlenmesinde ve muhasebe kaydında ilgili mevzuatta düzenlenen usul ve
esaslara uygun şekilde işlem yaptıkları,
Üst yöneticinin kalkınma planına,
yıllık programa, kurumun stratejik plan hedefleri ile hizmet
gereklerine uygun olarak bütçe hazırlanması ve uygulanmasına,
kaynakların etkili, ekonomik ve verimli şekilde elde edilmesini ve
kullanımını sağlamaya özen gösterdiği
ifade edilmekte ve
Harcama belgelerinin ve eklerinin incelenmesi
neticesinde iş ve işlemlerin mevzuata uygun şekilde
gerçekleştirildiğinden bahisle herhangi bir bulgu ve tenkite yer
verilmemekte, sadece sermaye giderlerindeki ödeneğin gerçekleşme
oranının artırılması hususunda bir
değerlendirmede bulunulmaktadır.
Dış denetçilerin önerileri dikkate
alınarak düzenlenen üst yönetici cevabında;
2019 yılı bütçe gerçekleşmesinin
yüzde 72,7 olduğu, sermaye giderleri kalemi dışındaki gider
kalemlerindeki (personel giderleri, mal ve hizmet alımı giderleri ile
cari ve sermaye transferleri) harcama oranlarına ait ortalamanın ise
yüzde 85,86 gibi yüksek bir seviyeye ulaştığı,
Halkla İlişkiler Binasında gerekli
düzenlemeler yapılmak suretiyle, artan milletvekili sayısı
sonucu ortaya çıkan fiziki mekân ihtiyacı giderildiğinden, A ve
B Blokların yerine yapılması planlanan yeni halkla
ilişkiler binasına ihtiyaç kalmadığı, ayrıca
bazı projelerde de kısıntıya gidilerek sermaye giderlerinde
tasarruf edildiği, dolayısıyla sermaye giderlerindeki bütçe
gerçekleşme oranının düşük olmasının
başlıca nedeninin yeni bina yapımı projesinden tasarrufta
bulunulması olduğu,
2020 Yılı Yatırım
Programında yer alan projelerin etkili, ekonomik ve verimli bir
şekilde kullanılması suretiyle yıl sonunda sermaye
giderlerindeki bütçe gerçekleşme oranının daha yüksek oranda
gerçekleşeceğinin öngörüldüğü, bununla beraber, 2021
Yılı Yatırım Programında yer alması öngörülen
projelere ilişkin ön hazırlık çalışmalarının
da başlatıldığı,
Dış Denetim Raporunun "Sonuç
bölümünden de anlaşıldığı üzere; idarenin mali
faaliyet, karar ve işlemlerinin 5018 sayılı Kanun ve diğer
yasal mevzuat hükümleri çerçevesinde yürütülmekte olduğu, bundan sonraki
süreçte de yasal çerçeve içinde faaliyet sürdürürken kurum
kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde
kullanılmasına azami gayret ve özen gösterileceği
ifade edilmektedir.
II. Sayıştayın Dış Denetim
Raporu:
Sayıştay
Başkanlığının 2019 mali yılı hesaplarının
dış denetimini yapmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanı tarafından İçişleri
Bakanlığı mülkiye müfettişleri görevlendirilmiştir. Bu
kapsamda düzenlenen 7/8/2020 tarihli Dış Denetim Raporunda 2019
Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunuyla tahsis edilen ödenekler
kapsamında yapılan harcamalar ve bunlara ilişkin belgeler esas
alınarak, bu ödeneklerin kullanımı sırasında
düzenlenen harcama belgelerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun
olup olmadığı, kamu kaynaklarının ekonomik, etkili ve
verimli olarak kullanılıp kullanılmadığı,
yapılan harcamaları gösteren mali tablolarının
güvenilirliği ve doğruluğu hususlarının
incelendiği belirtilmektedir.
Raporda özetle;
Sayıştay Başkanlığına
2019 yılı bütçesinde 372.077.829,00 TL ödenek tahsis edildiği,
bu ödeneğin 310.516.026,00 TL'lik kısmının
harcandığı, söz konusu bütçe ödenekleri ve harcama
rakamları oransal olarak
karşılaştırıldığında 2018 yılında
tahsis edilen bütçe ödeneğinin yüzde 93,74'ünün, 2019 yılında
ise yüzde 83,45'inin harcandığı,
Kurumun ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem
fişlerine dayalı olarak tahakkuk ettirdiği ödemeleri ile banka
hesap özetlerinin mutabık olduğu,
Kesin hesap cetvellerinde gösterilen gelir gider
rakamlarının doğru ve denk olduğu, ödenek üstü harcama
yapılmadığı,
Sayıştay Başkanının üst
yönetici olarak, bütçe ile verilen kamu kaynaklarının etkili,
ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek
mali tedbirlerin alınmasında, 5018 sayılı Kanunda
öngörülen mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin
gözetilmesinde, görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde üstün
gayret gösterdiği,
Harcama yetkilisi, gerçekleştirme görevlisi,
mali hizmetler birim yöneticisi ve muhasebe yetkilisinin, mali mevzuatın
uygulanmasında ve gerekli tedbirlerin alınmasında azami çaba
sarf ettikleri,
İdarenin mali faaliyet, karar ve
işlemlerinin 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve
ilgili diğer mevzuat çerçevesinde yürütüldüğü
ifade edilmektedir.
Harcama belgelerinin incelenmesine ilişkin
olarak da;
1) 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun
22/d bendi kapsamında alımı gerçekleştirilen bazı mal
ve hizmet alım işlerine ilişkin olarak düzenlenen bazı
muayene kabul belgelerinde alım yapılan mal ve hizmet
alımlarına ilişkin sayısal veriler, nitelik ve evsafın
belirtilmeyip, açıklayıcı olmayan genel vasıflı
ifadelerin yazıldığından bahisle, 4734 sayılı
Kanunun 22/d bendi kapsamında alımı gerçekleştirilen mal
ve hizmet alımları için yapılan muayene ve kabul
işlemlerinin Mal Alımları Denetim, Muayene ve Kabul İşlemlerine
Dair Yönetmelik ile Hizmet Alımları Muayene ve Kabul Yönetmeliği
hükümlerine uygun şekilde yerine getirilmesi gerektiği,
2) Doğrudan temin yöntemi kapsamında
bakım ve onarımları yapılan araçların
onarımlarına ilişkin giderlerin ödenmesinde Hizmet
İşleri Hakediş Raporunun düzenlenmesi gerekirken Hizmet
Alımı Muayene Kabul Teklif Belgesi düzenlendiği,
3) Geçici görevle görevlendirilen bazı
denetçiler tarafından çekilen yolluk avansların, geçici görevden
memuriyet mahalline dönüş tarihinden itibaren bir ay içinde
kapatılmayarak, otuz gün süre sınırının ve bazen de
mali yıl sınırının aşıldığı,
4) 22/10/2019 tarihli ödeme emrine bağlı
beyan edilen yurt içi geçici yolluk bildiriminin ekine konulan ve konaklama
harcamalarını gösterir belgenin düzenleyen firma tarafından
kaşelenip imza edilmediği,
5) 5/7/2019 tarihli ve 12/7/2019 tarihli ödeme
emrine bağlı tedavi giderleri ödemelerinde, faturaların
arkasına "Ödenmesi uygundur. ibaresinin
yazılmadığının ve bu hususta ayrı bir form
düzenlendiğinin tespit edildiği belirtilerek, yürürlükteki yönergeye
uygun olarak faturaların arkasına da "Ödenmesi uygundur.
kaşesinin basılması gerektiği
değerlendirme ve tavsiyelerinde
bulunulmaktadır.
Bu çerçevede, dış denetçilerin denetim
bulguları ve önerileri dikkate alınarak düzenlenen üst yönetici
cevabında;
1) İlgili yönetmeliklerin "kapsam
maddelerine bakıldığında, 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının
yine bu kanun hükümlerine göre yaptıkları ihaleler sonucunda teslim
edilen mal ve hizmet alımı işlerinin muayene ve kabul
işlemlerinin yapılmasına ilişkin olduğu,
4734 sayılı Kanun uyarınca
doğrudan temin yöntemi ihale usulleri arasında
sayılmadığından, bu yönteme göre gerçekleştirilen mal
ve hizmet alım işlerinin muayene ve kabul işlemlerinin söz
konusu yönetmelikler kapsamında yürütülmesi zorunluluğu bulunmamakla
birlikte, bu yöntem ile gerçekleştirilen ve sözleşmeye bağlanan
işler için söz konusu yönetmeliklere göre kontrol teşkilatı ile
muayene ve kabul komisyonunun oluşturulması ve muayene kabul
işlemlerinin "Muayene ve Kabul Komisyonu Tutanağı
düzenlenerek yürütülmesi gerektiği değerlendirildiği,
Ancak, 4734 sayılı Kanunun 22'nci
maddesine göre doğrudan temin yöntemi ile gerçekleştirilen mal ve
hizmet alımlarının sözleşmeye dayanmaması nedeni ile
muayene kabul işleri, Kamu İhale Kurumu standart formlarındaki
asgari bilgiler esas alınarak Başkanlıklarınca
oluşturulan "Mal/Hizmet Alımı Muayene Kabul Teklif Belgesi
düzenlenmek suretiyle gerçekleştirildiği,
2) Merkezi Yönetim Harcama Belgeleri
Yönetmeliğinin 7'nci maddesinde, ihale veya doğrudan temin usulüyle
yapılacak yapım işleri ile hizmet alımlarında,
sözleşme hükümlerine göre yerine getirilen taahhütlerin bedellerinin
ödenmesinde hak ediş raporlarının düzenlenmesi gerektiğinin belirtildiği,
Raporda bahsi geçen araç bakım ve onarım
işlerine ilişkin olarak yıl içerisinde araçların
yapabilecekleri muhtemel arıza miktarları ve bedellerinin
öngörülmesinin mümkün olmaması nedeniyle bir bedel içeren sözleşme
düzenlenemediği, araçların arıza yapması durumunda ise
arıza bir rapor hâlinde tespit edilerek, piyasa fiyat
araştırması sonucunda, ekonomik açıdan en uygun teklifi
veren firmaya arızanın giderilmesinin sağlandığı,
bu çerçevede, her bir bakım veya onarım işi doğrudan temin
yöntemi ile sözleşme yapılmaksızın
gerçekleştirildiği ve hak ediş raporu düzenlenmeksizin, hizmet
alımı muayene kabul teklif belgesi hazırlanarak hizmet
alınan firmalara ödemeler yapıldığı,
3) Geçici görevle görevlendirilen denetçiler
tarafından alınan avansların mahsubu, kişilerin
harcırah beyannamelerini idareye teslim etikleri tarihler esas
alınarak yapıldığı, harcırah beyannameleri
incelendiğinde ise bir aylık yasal süre içinde beyannamenin
verildiğinin görüleceği, raporda bahsi geçen tarihlerin ödeme
emirlerinin düzenlendiği tarihler olduğu ve yapılan
işlemlerin mevzuata uygun olarak yürütüldüğü,
26/2/2019 tarihli ödeme emri belgesine ilişkin
olarak, mali yıl sınırının
aşıldığı hususu ile ilgili olarak; denetçinin
23/12/2018 ile 1/2/2019 tarihleri arasında geçici görevle
görevlendirildiği, bu kapsamda ertesi yıla sarkan görevlendirmelerde,
mali yıl sonunda personele verilen avansın kişi borçlarına
aktarıldığı ve mahsubu da geçici görev süresi dolduktan
sonra mevzuatın öngördüğü bir aylık süre içerisinde
yapıldığı, raporda bahsi geçen personel de görev mahalline
döndükten sonra beyannamesini yasal süresi içinde verdiği ve verilen
avansın mahsubunun da mevzuata uygun olarak gerçekleştirildiği,
4) Konaklama harcamalarını gösterir
belgenin düzenleyen firma tarafından kaşelenip imzalanması
hususuna dikkat edileceği,
5) 26/7/2019 tarihli Dış Denetim
Raporunun 37'nci maddesinde bu hususun tespit edilmiş olduğu ve
idarelerince bulguya verilen cevapta, tedavi giderlerinin ödemelerine
ilişkin işlemlerde, faturaların arkasına "Ödenmesi
uygundur. ibaresinin yazılarak yönerge hükümlerine uygun işlem tesis
edilmeye başlandığının bildirildiği,
Raporda tespit edilen hususun, 5/7/2019 tarihli ve
12/7/2019 tarihli ödeme emrine bağlı tedavi giderleri ödemelerine ait
olması nedeni ile 26/7/2019 tarihli Dış Denetim Raporundan
önceki dönemlere ait olduğu, raporun Başkanlıklarına
bildirildiği 26/7/2019 tarihinden sonra yapılan işlemlerde
gerekli hassasiyetin gösterildiği ve bundan sonra yapılacak
işlemlerde de yönerge hükümlerine dikkat edilerek aynı hassasiyetin
gösterileceği
ifade edilmekte ve Dış Denetim Raporunda
yer alan öneriler kapsamında gerekli tedbirlerin alınacağı
belirtilmektedir.
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Ermenistanın Azerbaycana
Saldırmasıyla Başlayan Gerilim ve Çatışma Sürecinde
Yaşanan Hak İhlalleri ve Türkiyedeki Ermeni Vatandaşlarımızın
Durumu Alt Komisyonunun 13-18 Kasım 2020 tarihleri arasında
Azerbaycanı ziyaret etmesine ilişkin tezkeresi (3/1396)
13/11/2020
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Ermenistanın Azerbaycana Saldırması
ile Başlayan Gerilim ve Çatışma Sürecinde Yaşanan Hak
İhlalleri ve Türkiyedeki Ermeni Vatandaşlarımızın
Durumu Alt Komisyonunun 13-18 Kasın 2020 tarihleri arasında
Azerbaycanı ziyaret etmesi hususu, 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında Kanunun 6ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Buyurunuz efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım, biraz önce okunan 2019 Yılı Sayıştay
Dış Denetim Raporuyla ilgili pek kısa bir söz talebimiz
vardır efendim.
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın Özgür
Ceylan konuşacak, efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Ceylan.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
46.-
Çanakkale
Milletvekili Özgür Ceylanın, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, 6253 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı
Kanununun 37'nci maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanununun 69'uncu maddesi kapsamında düzenlenen Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve Sayıştayın 2019 yılı
harcamalarına dair dış denetim raporları ve inceleme
sonuçları hakkında tezkeresine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
Denetim Raporunda, 2018 yılına göre 2019da tasarruf
sağlandığı, yüzde 93,74 oranından yüzde 83,45 gibi bir
rakam harcandığı görülmekte. Ancak burada benim sormak
istediğim şey şu: Cari transfer ödemeleri diye bildiğimiz
kalemde yüzde 98,5 oranında bu kalemin kullanıldığı,
bu kullanımın yapıldığı, sermaye transferleri
kaleminde de yüzde 100 oranında bir harcama yapıldığı
gözümüze çarpıyor. Bunların ne olduğunu yüce Meclise, Bütçe
Komisyonunun veya Meclisin iradesinin açıklamasını rica
ediyoruz. Diğer oranlar, yüzde 85le personel giderleri, yüzde 87yle
sosyal güvenlik primi gerçekleşirken özellikle bu iki gider çok yüksek
oranda gerçekleşmiş. Cari transferler ve sermaye transferleri
kalemleri nelerden oluşmaktadır, ne kadar bir tutar söz konusudur?
Bunun yüzde 100 harcanmasının açıklaması nedir? Bu konuda
bilginizi rica ediyorum.
BAŞKAN
Anlaşılmıştır, takibatını
yapacağız inşallah.
İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ PARTİ Grubunun, 22/7/2020 tarihinde
İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu ve 20 milletvekili
tarafından, Kanal İstanbul Projesinin tüm yönleriyle
araştırılarak olası olumsuz etkilerinin önüne geçilebilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
(10/3179) Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Kasım 2020 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
17/11/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 17/11/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19'uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu ve
20 milletvekili tarafından, gerçekleştirildiği takdirde geriye
dönüşü ve telafisi mümkün olmayan sakıncalar taşıyan Kanal
İstanbul adı verilen hayalî projenin iptal edilebilmesi için gerekli
araştırmaların yapılarak tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla 22/7/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerin 17/11/2020 Salı günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere İYİ PARTİ Grubu adına Samsun Milletvekili Bedri
Yaşar.
Buyurunuz Sayın Yaşar. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ
YAŞAR (Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, önergeyi İstanbul Milletvekilimiz
Hayrettin Nuhoğlu vermişti; o da bildiğiniz üzere Covid illetine
yakalandı, şu an tedavi görüyor. Ona da bu vesileyle geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum. Yine, Meclisimizde tedavi gören
milletvekillerimiz var. Bununla beraber, Covid illetine yakalanan bütün
vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Tabii, son dönemde sıkıntılı
günler geçiriyoruz; özellikle, Sayın Cumhurbaşkanımız
acı reçetelerden bahsediyor, ekonomiyle ilgili tedbirlerin
alınacağından bahsediyor. Biz de tam bunlar bahsedilirken
diyoruz ki: Bakın, Kanal İstanbul Projesi enine boyuna
araştırılmış, düşünülmüş, yorumlanmış
bir proje değil. Hiç olmazsa bu araştırma önergesi vesilesiyle
bu projenin üzerinde biraz daha zaman harcayalım, biraz daha
çalışalım. Bu, ciddi bir proje, Ben yaptım oldu.
mantığıyla olabilecek bir iş değil. Bu çerçevede,
bilim adamlarının görüşleri var: Bu bölgede 70 tür canlıya
ev sahipliği yapan sulak alanlar başta olmak üzere Terkos,
Sazlıdere ve Küçükçekmece Gölü bu projeden olumsuz yönde etkilenecektir.
Projeye bağlı olarak 850 bin metrekarelik doğal sit alanı,
14 milyon metrekarelik arkeolojik ve 2 milyon metrekarelik karma sit alanı
yok edilecektir. Burada binlerce yıldır var olan bir coğrafya
yok olacaktır. Yazıktır, günahtır, bunun vebaline
girmeyin. diyorlar. Ayrıca, proje ilk etapta 19 mahalle, 6 ilçede
insanları yerinden edecek, toplam 316 bin kişi yerinden ve yurdundan
olacaktır. Projeyle birlikte, bölgede sit alanları bir hafriyat
reyonuna dönüşecektir. diyorlar.
Plan değişiklikleriyle Küçükçekmece Gölü
çevresinde arkeolojik sit alanının içine kentsel gelişme
alanı ve üniversite alanı kararı getirdiği görülmektedir.
Böylece, arkeolojik alan tamamen yok edilmektedir. Plan
değişikliklerinde, Sazlıdere Barajı boyunca yer alan dere
mutlak koruma alanlarını kentsel gelişme alanı içine
daraltarak koruma bandını tüm dere boyunca yaklaşık üçte 1
oranına indirdiği görülmektedir. Trakyanın verimli tarım
alanları ayrıca daraltılmaktadır. Havza koruma
kuşaklarını daraltan kararlar içermektedir. Yine, orman
alanını da yarıp geçmekte ve böylece orman alanı
sınırları da bu plan değişikliğiyle beraber
daralmaktadır. Kanal İstanbul adı verilen su kanalı gerçekleştiğinde
bir daha asla geri dönüşü olmayan bir ekolojik ve oşinografik
faciayla karşı karşıya kalmamız
kaçınılmazdır.
Yine, bu projeden etkilenecek bölgenin yüzde 7si
orman alanı, yüzde 44ü ise tarım alanından
oluşmaktadır. Bölgedeki köyler tarımın yanında
hayvancılıkla da uğraşmaktadır. Projenin yedi
yıllık inşaat süresince yerleşik halkın
yaşamını nasıl idame ettireceğine ilişkin bir
plan, program yapılmamış, bununla ilgili herhangi bir bütçe de
ayrılmamıştır.
Kanal İstanbulun bir başka negatif yönü
ise ekolojik sistem ve balıkçılık sektörüyle ilişkilidir.
Kanal İstanbul, iki denizi yapay olarak birleştirmeyi amaçlayan bu
proje, yer altı sularıyla birleşen deniz suyunun PH dengesinin
değişmesine, su altı bitki örtüsünün geri dönülmez şekilde
zarar görmesine neden olacaktır. Bu, şu demektir: Kanal İstanbul
Projesiyle Marmara Denizi bir ölü deniz hâline gelecektir. Hâlen Gemlik ve
İzmit Körfezlerinin derin bölgelerinde gözlenen oksijensiz koşullar,
Kanal İstanbulla birlikte Silivri körfezi ve İstanbul
kıyılarına doğru yaklaşacak ve Marmara Denizindeki
hayat önemli oranda sekteye uğrayacaktır.
Kanal İstanbul Projesi, yaklaşık dört
yıl içinde 1,1 milyar metreküp seviyesinde bir hafriyat ortaya
çıkaracaktır; bunun da bedeli yaklaşık 32 milyar TLdir.
Yine, Çevresel Etki Değerlendirmesi rapor
kapsamında, uzmanlar, kanalın deprem riskine etkisiyle su
kaynaklarına, orman alanlarına, tarım alanlarına
vereceği geri dönüşü olmayan zararlara ilişkin yeterli verinin
oluşturulmadığını ve teknik değerlendirmelerin
kısıtlı olduğunu tespit etmişlerdir.
ÇED raporunda, kanalın yapım maliyetine
ilişkin de net bir veri olmadığı gözlenmektedir; 70 milyar
diyen var, 140 milyar diyen var. Biz de diyoruz ki: Bugünkü şartlarda 140
milyarsa bu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının kentsel
dönüşüme ayırdığı bütçenin yaklaşık 7
katıdır. 150 yataklı 1.650 tane hastane yapılabilir, yine,
bu parayla İstanbulun riskli yapı stoku sorunları da
çözülebilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) Yine, aynı
şekilde esnafa, sanayi yatırımlarına -2020 yılı
verileriyle- yapılan desteğin 50 katı daha fazla kaynak
ayrılabilir.
Sayın Cumhurbaşkanımız,
Uluslararası Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesinde
yapmış olduğu konuşmada İstanbulun kıymetini
bilemediğini belirterek Biz, bu şehrin kıymetini bilemedik, biz
bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum.
şeklinde açıklama yapmıştı.
Sayın Cumhurbaşkanının o gün
yapmış olduğu açıklama da şehrin silüetiyle ilgili bir
açıklama olarak kamuoyunda yerini almıştır. Demek ki,
değerli arkadaşlar, bugün, İstanbul ciddi oranda bir deprem
riskiyle karşı karşıya. Bunun için ilk olarak bu depremle
ilgili çalışmalar için bu bütçenin buraya ayrılması
lazım; 300 bin diyen var, 500 bin diyen var. İstanbuldaki sorunlu
yapılarla ilgili rakamlar zaten uçuk, dolayısıyla Kanal
İstanbul yerine bugün ilk elden depremle ilgili tedbirlerin
İstanbulda yapılmasının ele alınmasının
daha önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu araştırma önergesinin
de verilmesinin amacı bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) Tabii, bugün
bununla beraber gündemde başka şeylere de şahit oluyoruz;
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının söylediği
Kanal mı, İstanbul mu? ile ilgili İçişleri
Bakanlığının bir araştırması var. Hakikaten
böyle ince düşündüğü için, devletin malını bu kadar ince
eleyip sık dokuduğu için ben huzurlarınızda Sayın
İçişleri Bakanına teşekkür ediyorum. İnşallah bu
ince ayarı, ince düşünceleri on sekiz yıldır idare
ettiğiniz bütün belediyelerde uygularsınız. Kim methetmiş,
kim övgüler dizmiş, kim belediyenin imkânlarını hangi
vakıflara, nelere kullandırmıştır? Ben bunun da
hesabını Sayın İçişleri Bakanının
soracağına canıgönülden inanıyorum. Gün bugün, şu
Kanal İstanbulu bir daha gözden geçirelim. Bakın, acı
reçetelerden bahsediyorsunuz. Bunu hiç olmazsa Meclis de bir gözden geçirsin
diyor, olumlu oy kullanacağınızı düşünerek yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Murat Çepni.
Buyurunuz Sayın Çepni. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MURAT ÇEPNİ (İzmir)
Teşekkürler Başkan.
Genel Kurul ve değerli halkımız;
evet, uzunca zamandır tartıştığımız bir
proje Kanal İstanbul Projesi ama henüz tam olarak neyi
kapsadığı bir muamma, kapalı kapılar ardında
yürütülen bir talan projesi.
Şimdi, bu proje tam olarak nedir? Buna bizim
epeyce bir zamandır bir yanıtımız var: Bu proje bir emlak
projesi, bu proje bir talan projesidir. Bakın, 2011den bu yana arsa
hareketi 30 milyon metrekareyi bulmuş yani 2011den beri bu projeye
bağlı olarak alanda ciddi bir hareketlilik var. Bu 30 milyon
metrekare; Beyoğlu, Bayrampaşa ve Gaziosmanpaşa ilçelerinin
büyüklüğü kadar bir alanı ifade ediyor.
Peki, burada en çarpıcı şey ne, en
çarpıcı veri ne? Bu hareketlilikte en çarpıcı olan şey
ise -tabii ki bizi yanıltmayan bir gerçek bu- 3 tane büyük şirket. Bu
2011den bu yana gerçekleşen harekette 3 tane büyük şirket göze
çarpıyor. Bunlar kim? Kuveyt, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap
Emirlikleri. Arap sermayesine yani yerli sermayeye ek olarak daha büyük bir
payı
Arap sermayesi buraya gelmiş, buradaki rantı önceden
görmüş ve buraya yatırım yapmış. Ucuza
kapattığı arsalar bugün paha biçilemez orana
ulaşmış.
Peki, bu gerçek ortadayken biz Kanal İstanbul
Projesinin nesini tartışacağız? Her şey gün gibi
ortada; bu proje halkın, doğanın olanaklarının,
doğal varlıkların yabancı sermayeye peşkeş
çekilmesi projesidir. Dolayısıyla bir suçtur, bir doğa suçudur,
bir insan hakları suçudur. Şimdi, bu projeyle 6 milyon kişinin
su ihtiyacını karşılayan Sazlıdere Barajı yok
olacak arkadaşlar. Terkos Gölünün tatlısu kaynakları denizle
birleşecek, 13.400 hektar orman arazisi yok olacak, 287 hektar muhafaza
orman kaybedilecek, 394 bin ağaç kesilecek, 20 bin futbol sahası
büyüklüğünde tarım alanı yok olacak, en az 300 çiftçi aile
işsiz kalacak, yılda 200 bin ton buğday üretimi son bulacak.
Kanal İstanbul Projesinin bütçesi yaklaşık 140 milyar TL, bu
rakamın daha azı söyleniyor, daha fazlası da olabileceği
söyleniyor. Bu rakamla kentsel dönüşüme ayrılan bütçenin 7 katı
bir rakam tarif edilmiş oluyor. Yine, bu rakamla 150 yataklı 1.650
hastane yapılabiliyor. İstanbuldaki bütün ilk ve ortaöğretim
okulları yeniden bu rakamla inşa edilebiliyor. Peki, bu
tartışma ne zaman yapılıyor? Deprem
koşullarının -işte özellikle İzmir depreminden sonra-
çok güncellendiği koşullarda, İstanbul depreminin alarm
verdiği koşullarda gerçekleşiyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
MURAT ÇEPNİ (Devamla)
7,5
büyüklüğündeki bir depremde 48 bin binanın
yıkılacağı söylendiği koşullarda
gerçekleşiyor, 194 bin binanın orta ve üstü hasar göreceği koşullarda
gerçekleşiyor.
İşte, AKP iktidarı, halkın ve
doğanın yararına politikalar üretmek yerine, bir avuç sermayenin
yararına projeler, programlar geliştirmekle meşgul. Bu bir
ihanet projesidir. Biz, ekoloji örgütleriyle birlikte, İstanbullularla
birlikte ve tüm dünyayla birlikte çünkü bir dünya mirası aynı
zamanda
Halkın bütçesinin ve dünya mirasının sermayeye
peşkeş çekilmesi meselesi var. Biz, bu konuda tarafız, Kanal
İstanbul Projesinden derhâl ve derhâl vazgeçilmeli, ekoloji örgütleri ve
bilim insanlarına kulak verilmelidir.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grubu
adına İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan.
Buyurunuz Sayın Aydoğan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURAN AYDOĞAN (İstanbul)
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu Anayasa, bu da İçişleri
Bakanlığının inceleme yazısı. Bu Anayasa yerel
yönetimlerle ilgili diyor ki: Seçmenlerin seçimle kurmuş olduğu
tüzel kişiliklerdir. Bu yazı da diyor ki: Külliyenin arka
bahçesidir. Bu yazıyı yazanı da bağlayan bir anayasa var,
bu başmüfettişi de bağlayan bir anayasa var.
Kanal İstanbul Projesiyle alakalı çok
şey söylendi. İhanet projesidir. İstanbul halkı şu
anda sosyal medyada birleşmiş, İmamoğlu benim. diyor,
Kanal İstanbul ihanettir. diyor, Ya kanal ya İstanbul. diyor.
Yüreğiniz yetiyorsa gelseydiniz, bir referandum yapsaydınız.
Yetmez çünkü bugün 65lerde görülen hayır oranı yarın 80leri
bulacak, bunu biliyorsunuz. İstanbulu kaybettiniz, elinizi eteğinizi
çekmiyorsunuz. İstanbulun temsilcisi, İstanbul halkının
temsilcisi, seçilmiş belediye başkanı Ekrem
İmamoğludur. İstanbul halkının suyunu,
doğasını, çevresini yok eden, canlılarına zarar veren,
denizlerini yok eden, Marmarayı çürük yumurta kokusuna çevirecek olan bu
ihanet projesine karşı oldu diye İçişleri
Bakanlığı tarafından incelemeye alındı öyle mi?
İçişleri Bakanı, İstanbul milletvekilleri olarak hadi
bizleri de alsın, İstanbul halkını da alsın,
milyonları da alsın o incelemenin içerisine. Hepimiz
karşıyız kardeşim! İhanet projesidir, cinayet
projesidir.
Yazılan yazıda devlet projesi diye
bahsediliyor. Ne zamandan beri Katar Emirinin annesinin gayrimenkul alma
meselesi devlet meselemiz oldu? Ne zamandan beri henüz yargı süreci bile
bitmemiş, itirazları tamamlanmamış bir süreç devlet projesi
oldu? Uluslararası hukuku ilgilendirir. diyor. Ne zamandan beri
Anayasanın 127nci maddesinde seçilmiş bir başkanı yok
saymak, 5216 sayılı Yasaya göre o halkın çıkarlarını
korumakla görevli bir başkanı yok saymak uluslararası hukuk
meselesi olarak sayılıyor? Ne zamandan beri İstanbul
halkının çıkarlarına saldırmak,
doğasını yok etmek, onu depremle ölüme terk ederken milyarlarca
lirayı şu ucube projeye harcamak devlet projesi oluyor? (CHP
sıralarından alkışlar)
Buradan Sayın İmamoğluna -Genel
Başkanımızın sıkça kullandığı bir ifade
var, zaten Sayın Başkanımızdan hiç kuşkumuz yok-
Türkiye halkına, İstanbul halkına sesleniyorum; Genel Başkanımız
der ki, bize de öğüdüdür: Sen dik dur, eğri belasını
bulur. (CHP sıralarından alkışlar) Bu projede dik
duracağız, bu projede Türkiye topraklarının
peşkeş çekilmesine izin vermeyeceğiz. Bu projeyle beraber, az
önce konuşmacıların burada dile getirmiş olduğu sizin
kıyakçılığınıza karşı
duracağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
TURAN AYDOĞAN (Devamla) Türk
halkının çıkarları sizin
kıyakçılığınızda değildir. Devlete
çökmüş olmanız, devleti parti devleti hâline getirmiş
olmanız, bu devletin Anayasada tanımlanmış halkı
koruyacak sosyal devlet olma özelliğinden
uzaklaştırılacağı anlamına gelmez. Hiçbirinizin
vicdanının kabul etmediği bir projeyi İstanbul halkına
dayatıyorsunuz ve Sayın İmamoğlunu da karşı duruştan
dolayı sorgulamaya alıyorsunuz, öyle mi?
Sevgili Başkanım, sen İstanbulun
gururusun, İstanbul halkı arkanda. İstanbulda 2 defa yenerek
gönderdiğin bu güruh topluluğu, bu çıkar grubu seninle
hesaplaşmak istiyor.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Çok ayıp bir
şey bunlar ya! Hiç yakışmıyor sana!
TURAN AYDOĞAN (Devamla) Sevgili
Başkanım, İstanbulda seçimde yendiğin anda bile pankartlar
asarak Galip geldik. diye yazanlardan hesap sormayan İçişleri
Bakanı -İstanbulun parasını- o afişler
asılırken hesap sormayan İlçe Başkanı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TURAN AYDOĞAN (Devamla) Sayın
Başkanım, tamamlayacağım izin verirseniz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ağustostaydı,
niye konuşuyoruz bunu?
TURAN AYDOĞAN (Devamla)
5216
sayılı Yasanın sana vermiş olduğu yetkiyi
kullanırken sana ağza alınmayacak ifadelerle inceleme
yazısı gönderiyor.
BAŞKAN Tamamlayın efendim.
TURAN AYDOĞAN (Devamla) Sevgili
Başkanım, Türkiye bu değildir; Türkiye, senin, benim,
halkımızın geleceğe yönelik olarak çıkarmış
olduğu aydınlık yüzlerle aydınlanacak Türkiyedir. Bu
yoldaki neferliğinde yanındayız, İstanbul halkı
yanında, bugünler geçecek. Kanal İstanbulda hak arayanların
avukatlarıyla buluşmasını engelleyenlerden hesap
sorması gereken İçişleri Bakanı, onu özendirirken sana
göndermiş olduğu bu inceleme metninden dolayı belki de utanç
duyacak. Bunu gönderen başmüfettiş ileride bir kenara atılacak
kullanılıp atılan herkes gibi denilecek ki Biz
yanıldık. ve yazdığı yazıyla baş başa
bırakılacak. Türkiye böyle bir ülke değil.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Güruh kim güruh?
TURAN AYDOĞAN (Devamla) Türkiye
kurumlarıyla beraber, kurallarıyla beraber bir hukuk devleti
olmayı özledi, en kısa sürede de bunu gerçekleştirecek.
Saygılar sunuyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Güruh kim Sayın
Başkan?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul)
Açıklayayım mı efendim? Açıklayayım izin verirseniz,
sonra açıklayayım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Ondan hiç yüzde 25i
aşamıyorsunuz.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Mustafa Demir
Buyurunuz Sayın Demir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Mustafa Bey cevap verecek
şimdi.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sorarsan
açıklayacağım. Güruhu sorarsa açıklayacağım.
Sayın Turan, sorarsan açıklayacağım.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DEMİR
(İstanbul) Evet, teşekkürler Sayın Başkan.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
İYİ PARTİnin grup önerisine AK PARTİ Grubu adına
cevap vermek üzere huzurunuzdayım.
Şimdi, bu proje 2011 yılında
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklandı
ve ondan sonra da ÇED raporundan falan bahsedildi; ondan biraz
konuşacağım. Tam 52 kurumdan uygunluk görüşü alındı.
200 bilim insanıyla ilgili detaylı çalışmalar
yapıldı. Hani, Marmarayı, Genel durumu bozulacak. falan dedi
de arkadaşlar. Netice itibarıyla bunların bilimsel
çalışmaları yapıldı; jeolojik, hidrolojik, deprem
çalışmaları yapıldı ve önümüzde Kanal İstanbul
gibi bir proje var.
Değerli arkadaşlar, bakın, artık
günümüzde devletleri şehirler taşır, devletlerin lokomotifleri
şehirlerdir ve marka şehirlerdir yani AK PARTİnin bundan bir
dönem önce kendine hedef koyduğu yerel yönetimler de marka şehirlerdir.
Eğer sizin İstanbulunuz olmazsa gidin yurt dışında bu
kadar değeriniz olmaz. İstanbulu İstanbul yapan, şüphesiz
stratejik değeri vardır, jeolojik değeri vardır,
topoğrafik değeri vardır ama İstanbulda şu ana kadar
yapılmış hizmetler de İstanbula bir değer
katmışlardır. Siz düşünün şimdi, eğer Avrasya
Tüneli olmasaydı, düşünün şimdi Marmaray olmasaydı,
İstanbula üçüncü köprü olmasaydı... Bunların hepsini
saydığımızda yirmi yıl. Yüz yıllık
Cumhuriyet tarihinde yapılmış 2 tane köprü var, şu anda
konuştuğum yirmi yıl içerisinde 2 ulaşım yerine biz 4
tane ulaşım gerçekleştirdik Asya ile Avrupa arasında.
Dolayısıyla, İstanbula hizmet ederseniz İstanbulun
değerini ancak ön plana çıkarırsınız.
Şimdi, iki şey söyleyeceğim: Bu,
İstanbulun boğazının özgürleştirilmesi projesidir.
Bakın çevre diyorsunuz ya, her yıl ağustos ayında 2
Kıta 1 Yarış yapılır, dünyanın her
tarafında iyi yüzücüler gelirler ancak biz 2 bin kişiyi alabiliyoruz
biliyor musunuz? Yarısı yabancı, yarısı Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı. Neden biz 10 bin kişiyle dünyanın en
büyük boğaz yarışını yapmıyoruz? Nedeni şu:
İstanbuldaki trafiği kapatamıyoruz. Sabahleyin saat sekizde
denize atlıyoruz -Kanlıcadan Kuruçeşmeye- öğleden sonra
saat üçte kapanıyor. Neden? Çünkü gemiler bekliyorlar. Dünyanın en
önemli Extreme Sailing yarışlarını yaptık ama
İstanbul Boğazını kullanamadık. Bizden hemen sonra
12nci etabı Singapurda yapıldı ama İstanbul
Boğazını değerlendiremedik. Dünyanın en önemli,
şehirleri öne çıkaracak Air Race yarışlarını
yaptık, Haliçte yaptık onu İstanbul Boğazı dururken.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
MUSTAFA DEMİR (Devamla)
Hasılıkelam, İstanbul bir değer projesidir ve kültür
projesidir.
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) İstanbula ihanet ettiniz.
MUSTAFA DEMİR (Devamla) Bir şey
anlatacağım: Şimdi, millet siyasetçiden hizmet bekler,
bakın size söyleyeyim. İkinci yılımda, Belediye
Başkanlığı dönemimde bir anket yaptırdım.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir)
İhanetlerinizi anlatın.
MUSTAFA DEMİR (Devamla) Anket şu:
Belediye başkanından memnun olanlara ucu açık bir soru
sordurduk, dedik ki: Siz belediye başkanından niye memnunsunuz
kardeşim? Ucu açık soruda 30 tane cevap geldi, o cevapların
hepsini yukarıdan aşağıya sıraladığımızda
Bu millet, belediye başkanından, siyasetçiden
çalışkanlığı bekliyor. diyor. Ucu açık soru
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Biz, şu belediye
başkanını seviyoruz çünkü çalışkan. Şu
Cumhurbaşkanını seviyoruz çünkü çalışkan. diyor.
2nci sırada ne çıktı biliyor
musunuz? Samimi devlet adamı ve siyaset adamı istiyorlar yani
gönülden milletle beraber olanı istiyorlar ve bunu buradaki Meclisten çok,
halk çok iyi biliyor. Halkın gönlündeki ekranla belediye başkanının
kalbinden geçenin arasında wireless bağlantısı var; onu
tereddüt etmeden biliyoruz.
3üncü değer neydi biliyor musunuz halkın
siyasetçiden istediği?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUSTAFA DEMİR (Devamla) - 3üncüsü değer
samimiyetti ve dürüstlüktü.
Şimdi, ben Sayın İmamoğluna
buradan siz söylediğiniz için söylüyorum, bakın, bir tavsiyem:
Kaçmakla olmaz, temeli atılmış Haliçi kurtaracak biyolojik
membranın temelini atmamakla olmaz bu iş, Kanal İstanbula
karşı çıkmakla olmaz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) İstanbul
halkı görüyor. Gönderdiler sizi, gönderdiler. Yolunuz açık olsun.
dediler.
MUSTAFA DEMİR (Devamla) - Ancak
düşüncelerinizi söylersiniz, eksikleri varsa tamamlanır. Neticede
bizim hepimizin ortak paydası bu millettir, hepimizin ortak paydası
bu İstanbulludur ve İstanbulun geleceğidir.
Depremle ilgili... 470 bin insan orada
yerleşecek. Bugün bakanımız açıkladı, deprem rezerv
alanının kullanılması açısından çok ciddi büyük
bir potansiyele sahip orası. (CHP ve HDP sıralarından
gürültüler)
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Sağ olun, var olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
grup önerisinin sahibi olarak söz almak istiyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Türkkan.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
47.-
Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, İstanbul Milletvekili Mustafa Demirin
İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
biraz evvel hatip ÇED raporundan bahsetti. Ben, size ÇED raporundan birkaç
şey okuyacağım. Bir kere Küçükçekmece Gölü, Sazlıdere
Barajı, Terkos Gölü çok önemli çünkü kuşların
konakladığı sulak alanlar bunlar. ÇED raporuna göre, 150ye
yakın kuş türü var bu alanda. İstanbul kuşlar için göç yolu
üzerinde olduğu için bu yerlerin yok edilmesiyle ilgili ciddi bir alan yok
ediliyor. ÇED raporunda şöyle bir ifade var, diyor ki: Konaklayacak alan
bulamayan kuşlar yeni havaalanının çevresinde açıklık
alanlara konabilir. Ekosisteme verilen zararı görmek için bu bile tek
başına yeterli. 850 bin metrekarelik sit alanı yok edilecek
orada. 14 milyon metrekarelik arkeolojik alan, 2 milyon metrekarelik karma sit
alanı yok oluyor bu projeyle beraber.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bakın, Profesör Naci
Görür var, hiç popülist yaklaşımda bulunmadan, hiç popülizm yapmadan
bugüne kadar depremle ilgili bilgilerini ekranlara yansıtan değerli
bir bilim adamıdır, aynı zamanda Bilim Akademisi üyesidir. Kanal
İstanbulla ilgili Güzergâh boyunca yer altı, yer üstü suları
ve barajlar yok olacak; İstanbul, susuzluğa mahkûm olacak. Deprem
bekleyen ve iklim değişimine uğrayan bir kentte, bu hiç
yapılmaması gereken bir iştir. Susuzluk, depremin neden
olduğu can kaybını salgın hastalıklar yoluyla daha da
artırır. Kanal boyunca ve İstanbulda nüfus daha da artacak.
Daha fazla nüfus daha fazla can ve mal kaybı demektir. Bu,
yapılmamalıdır. diye uyarıyor Prof. Naci Görür. Kanal
depremden önce biterse, bu su yolu deprem sırasındaki afet yönetimini
zora sokacak; kimi yerlerde yangın, kurtarma, ambulans gibi hizmetleri
aksatabilir.
Yani, ezcümle diyor ki bütün bilim adamları,
arkadaş kıymayın İstanbula ya, inat uğruna İstanbula
kıymayın diyor. İnşallah bu sesi duyarsınız.
Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Altay.
48.-
İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, İstanbul Milletvekili Mustafa Demirin
İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Çok teşekkür
ederim.
Sayın hatibi dinledik, tabii herkes siyasetteki
iddialarını kendince sergileyecek, bu Meclis onun için var. Ancak ben
şunu biliyorum, bu ÇED raporunun nasıl oluştuğunu
biliyorum, ben bu Kanal İstanbulla ilgili ne ekolojik ne jeolojik ne
hidrografik ne oşinogrofik ciddi bir etki analizinin
yapılmadığını biliyorum, bu bir.
İkincisi, bugün gün içinde de söyledim, Ekrem
Beyin, Ekrem İmamoğlunun İstanbul halkının hak ve
menfaatlerini korumaktan dolayı ya da İstanbulun
doğasını, çevresini, suyunu, yer altı su
kaynaklarını korumak için verdiği mücadelenin idari bir soruşturmaya
takılması -tekrar ediyorum- aslında Ekrem Beyin
haklılığını kamuoyu nezdinde daha da güçlendirecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Birkaç yıl
önce Sayın Cumhurbaşkanının Artık referandum
kültürüne alışmalıyız. mealinde bir değerlendirmesi
var, çok iyi hatırlıyorum. Bu proje bir devlet projesi de
değildir, bu bir devlet politikası değildir. Ne Mecliste -biraz
önce söyledim- ne Bütçe Komisyonunda
Kaldı ki öyle olsa bile
Yanlış, yanlış. demeyi sürdürürüz ama ben, buradan
Sayın Cumhurbaşkanına bir çağrıda bulunmak istiyorum:
Bu projeye gerçekten güveniyorsa ve bu projenin İstanbul
halkının menfaati için zaruri olduğuna inanıyorsa
Referandum kültürüne alışalım. diyen bir
Cumhurbaşkanından bunun için bir referandum bekliyorum. Gelin, bir
referandum yapalım, İstanbulun kaderini İstanbullular
belirlesin. Hoş yenilenen İstanbul seçiminde belirlediler ama
Sayın Cumhurbaşkanı İstanbul halkının
yıllarca kendine verdiği desteği geri çekmesinden dolayı,
İstanbul halkından bir intikam almak istiyorsa da onu bilemem. Bu
işi çözmenin en kestirme yolu, bir an önce Kanal İstanbulu
İstanbul halkının tensibine sunmaktır, çare referandumdur.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Oluç, buyurunuz.
49.-
İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, İstanbul Milletvekili Mustafa
Demirin İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine
ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bir İstanbul Vekili olarak, bu konuda iki çift
laf etmek istiyorum ben de. Bakın, gelin bu kadar güveniyorsanız bu
projenize bir araştırma komisyonu kurulsun, bunu enine boyuna
araştırsın. Hani daha proje gerçekleşme
aşamasında olmadığı için herhangi bir şeyi de
engellemiş olmayacaktır, madem o kadar güveniyorsunuz.
İddialarımız çok açık. Bakın, ekolojik denge bozuluyor
diyoruz, jeolojik yapı bozuluyor, tahrip ediliyor, tarım
alanları tahrip ediliyor, iklim değişikliğine yol açacak
Şimdi, yani bir de devlet projesi diyorsunuz. Ya, ortada bir kayıt
yok. Bu Kanal İstanbul nereye kayıtlı devlet projesi olarak?
Yani ilgili bakanlığın yatırım stokunda mı var, başlangıç
bitiş tarihleri mi belli, proje bedeli mi belli? Bunlar da belli
değil.
İstanbulla ilgili siz çok ama çok büyük hatalar
yaptınız. Bakın, geçtiğimiz günlerde
hatırlarsanız sizin Genel Başkanınız İstanbula
ihanet ettik. demişti bir açıklamasında. Sonra aylar geçti,
yeniden İstanbulla ilgili çeşitli konuşmalar
yapılırken bir baktık yatay mimarinin ne kadar önemli
olduğunu ve İstanbulda yatay mimariye -sadece İstanbulda
değil, Türkiyenin her tarafında- ne kadar önem verdiğini
anlattı. Şimdi, ben size İstanbuldan bazı yatay mimari
örnekleri vereyim: Mesela, Sapphire Tower 261 metre yatay mimari, Anthill
Residence 210 metre yatay mimari, Spine Tower 201 metre yatay mimari, Varyap
Meridian Blok 188 metre yatay mimari, Allianz Tower 186 metre yatay mimari, My
Towerland 181 metre yatay mimari
Ya, 25-30 tane daha sayabilirim. Yani,
bunların hepsi ama hepsi yatay mimari, 180-250 metre arasında, bunu
da sizin Genel Başkanınız savunuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Yatay mimariye
çok önem veriyorum. diyen, yıllarca İstanbulu yönetmiş olan
sizin partiniz İşte, yatay mimari. diye İstanbula
bunları hediye etmiş. İstanbula ihaneti yapmışsınız,
şimdi de Kanal İstanbul yoluyla tabuta son çiviyi çakmaya
çalışıyorsunuz. Buna izin vermeyecek İstanbul halkı,
bunu göreceksiniz. Sadece İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı Sayın İmamoğlu değil, İstanbul
halkı ve İstanbul seçmenleri de bu projenin karşısında
çok net bir biçimde ayakta duracaklar, bunu da göreceksiniz. Sadece seçim
sonuçlarıyla değil, mücadele içinde de anlayacaksınız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Turan
50.-
Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan,
İstanbul Milletvekili Engin Altay ve İstanbul Milletvekili Hakkı
Saruhan Oluçun yaptıkları açıklamalarındaki bazı
ifadelerine
ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
konu aslında bizim hatibimiz tarafından teknik olarak gayet sarih bir
şekilde ifade edildi ancak siyasi olarak, arkadaşların
ifadesinden sonra şunu eklemek isterim: Bakınız,
Başkanım -samimiyetle söylüyorum- Türkiyede her proje
eleştirilebilir, Türkiyede her görüş usulünce serdedilebilir. Konuyu
fikir hürriyeti bağlamında olumsuz bir örnekmiş gibi ortaya
koymak Türkiyeye haksızlık diye düşünüyorum. Belediye
hizmetleriyle gündem olamayan, belediye hizmetlerinde Türkiyenin önüne
geçemeyen insanların bu tarz gündemlere sarılıp ülkenin de
gündemini bu dar konulara hapsetmesini ibretle izliyoruz. Konu, Kanal
İstanbula muhalefetten kaynaklı bir idari işlem değildir.
Konu, kamu kaynaklarının yanlış kullanılmasından
kaynaklı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Konu, Kanal İstanbul
Projesine muhalefet falan değildir. Bundan kaynaklı bir idari
adım değildir. Konu, kamu kaynaklarının yanlış
kullanımından kaynaklı kanuni bir işlemdir. Ancak şunu
sormak isterim: İlgili işlem ağustos ayında söz konusu
olmuş, gündeme gelmiş, bugün kasım bitiyor neredeyse,
Ağustosta gündem olan bir soruşturmanın bugün Türkiyenin
gündemine gelmesi iyi niyetten uzak bir adımdır. Türkiye ne zaman
reform dese, büyüme dese, demokratik açılım büyük bir
adım Heyecan duyuyoruz. dese benzer gündemlerle içe kapanmanın önü
açılıyor. O yüzden ağustos ayındaki bir idari işlemin
bugün, gündem yapılmasının haksızlık olarak
Türkiyenin önünde durduğunu ifade etmek istiyorum. Kaldı ki kamu
kaynaklarını İmamoğlu değil babamın oğlu
bile yanlış kullansa gereğinin yapılması lazım
Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Afişleri
kim astı kaybettiğiniz seçimde?
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
51.-
İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, belediye
kanunları, Anayasa çok açık Sayın Başkan; ahali,
vatandaş, belediyeyi yönetmek üzere seçtiği belediye
başkanına o belediyenin kaynaklarını kullanma hakkını
da zaten verir. Kaldı ki Sayın İmamoğlu bu kaynakları
İstanbula bir ihanet projesine karşı İstanbul
halkındaki duyarlılığı ön plana çıkarmak için
kullanmıştır ama Babamın oğlu olsa bile hesap
sorarım demişken Sayın Turana şunu hatırlatmak
lazım: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sayın
İmamoğlundan önce TÜRGEVe ve TÜGVAya verdiği paraları
nereden vermiştir? Hangi hakla, salahiyetle vermiştir? Neye dayanarak
vermiştir? Bu vakıfların yöneticilerinin Sayın
Cumhurbaşkanımızın yakın, aile efradından
oluşması bunda etkili olmuş mudur?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yani daha düz
sorayım ben soruyu: İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Sayın
İmamoğlundan önceki yönetimi Sayın Erdoğanın yakınlarının
vakıflarına 74,3 milyon lirayı peşkeş çekerken sen
bunun hesabını niye sormadın? (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Turan.
52.-
Çanakkale
Milletvekili Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
bugün Azerbaycan tezkeresi olduğundan dolayı az konuşalım
dedikçe Sayın Başkan sürekli bir yeni gündem ekliyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sen her şeye
müdahale ediyorsun ya! Ben ne yaptım ya?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bakınız, şimdi
bir önceki tartışmamızda Neden Kılıçdaroğlu
Kıbrısa davet edilmedi? diye sordular.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Erdoğan niye davet etmedi?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Yarım saat
tartıştık, sonra belgeyi çıkardık, konu kapandı.
Şimdi de diyorum ki: TÜRGEV ve TÜGVAnın şimdiye kadar,
sayısız şekilde, bir kuruş para almadığı
belediyece açıklandı, vakıflarca açıklandı; yetmedi,
bu iddiada bulunanlara mahkeme nezdinde cezalar verildi yani
olmadığı söylendi. Şimdi siz vakfa inanmıyorsunuz,
belediyeye inanmıyorsunuz, mahkemeye inanmıyorsunuz; ne yapabiliriz?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sana da
inanmıyoruz!
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bir insan kendi gözünü
kaparsa kendine gece yapar. Bir insan uyuyorsa uyandırılır ama
uyumadığı hâlde uyuyormuş gibi yapıyorsa yapacak bir
şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Bununla ilgili bir daha
söylüyorum: Bu vakıflar, sayısız kere, bir kuruş
almadıklarını ifade ettiler. Kaldı ki Türkiyede yasalara
uygun kurulan vakıfların belediyelerle, benzer kamu kurumlarıyla
ortak faaliyetler yapması, gençlik çalışmaları yapması
utanılacak bir iş değil, aksine gurur duyulacak bir konudur
Sayın Başkanım.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
İYİ
PARTİ Grubunun, 22/7/2020 tarihinde İstanbul Milletvekili Hayrettin
Nuhoğlu ve 20 milletvekili tarafından, Kanal İstanbul
Projesinin tüm yönleriyle araştırılarak olası olumsuz
etkilerinin önüne geçilebilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan (10/3179) Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 17 Kasım 2020 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN İYİ PARTİ grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.14
BAŞKAN: Başkan
Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Enez KAPLAN (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzük'ün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen pandemi sürecinde
sağlık sisteminin içinde bulunduğu mevcut sorunlara çözüm
üretilmesi amacıyla 17/11/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 17
Kasım 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
17/11/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 17/11/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzük'ün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Saruhan Oluç
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
17 Kasım 2020 tarihinde Siirt Milletvekili Grup
Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul
Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından
verilen 9807 grup numaralı, pandemi sürecinde sağlık sisteminin
içinde bulunduğu mevcut sorunlara çözüm üretilmesi amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan genel görüşme önergesinin
diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 17/11/2020
Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili
Necdet İpekyüz.
Buyurunuz Sayın İpekyüz. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Pandemi, tüm dünyada yıkıcı etkisiyle
devam etmekte ve her gün yeni haberler duymaktayız. Bir taraftan da
aşı çıktı mı çıkmadı mı, ne
aşamada, onu bekliyoruz ama bildiğimiz bir şey var; ölümler
artıyor, hastalık artıyor ve salgınla baş edebilmek
için de herkes çaba harcıyor. Ama biz biliyoruz ki salgında en önemli
şey korumak, önlemek. Sağlık tanımından yola
çıktığımızda Bedensel, ruhsal, sosyal, siyasal
anlamda tam iyilik hakkı, iyilik olma hâli diye tanımlıyoruz.
Hak dediğim, sağlık bir hak. Aslında dünya pandemiyle
beraber şunu tartışıyor: Ücretsiz, erişilebilir ve ana
dilinde sağlık hizmetini talep ediyor, eşit bir şekilde.
Neden? Çünkü son yıllarda neoliberal politikalarla sağlık
işletmeye dönüştürüldü ve hastalar, vatandaş müşteri oldu,
sağlık kurumları işletmeye dönüştü. Ve geldiğimiz
aşamada bir virüs neyin ne olduğunu gösterdi ve pandemi
dediğimiz, düşündüğümüzde sadece bir sağlık olarak ele
almamak lazım. Tümüyle bütün kurumları ilgilendirmekte,
yaşamımızın her alanını ilgilendirmekte çünkü
sağlıkta öyledir. Kim olursa olsun; tarımıyla,
yoksulluğuyla, içme suyuyla, havasıyla, iklimiyle hepimizi
ilgilendirmekte. Önce doğayı korumamız lazım, önce
eşitlikten yana olmamız lazım. Biz biliyoruz ki
dezavantajlı kesimler varsa, barınamayanlar varsa, iyi
beslenemeyenler varsa, zor koşullarda olanlar varsa daha risklidirler. Biz
biliyoruz ki kronik hastalığı olanlar, çeşitli problemler
yaşayanlar tekrar dezavantajlı kesimlerdir, onları
korumamız lazım. Nedir peki bu pandemiyle beraber? Biz
gördüğümüzde şu oldu: Hepimizin dikkatini çeken bir halk
sağlığı kavramı tartışılmaya
başlandı Türkiyede. En başta ne yaptık?
Alkışladık, alkışladık. Sağlık
çalışanlarına iki, üç aylık önlem düşündük, sonra
problemlerle baş başa kalınca gerçekle biraz yüzleşmeye
çalıştık, hâlâ da algı yönetiyoruz.
Bakın, Zehra Zümrüt Selçuk, Çalışma
Bakanı, Sosyal Güvenlik Kurumundan sorumlu; az önce haberlere düştü,
Covid olmuş, testi pozitif çıkmış. Muhtemelen saraydaki
Kabine toplantısına gidecekti. Saraya giren çıkan herkese test
yapılıyor ama sokakta gezene test yapılmıyor, Batmandakine
test yapılmıyor, Mardindekine test yapılmıyor, Rizedekine
test yapılmıyor, Denizlidekine test yapılmıyor. Test için
gittiğinde diyorlar ki: Yaş sınırın uygun değil,
kronik hastalığın uygun değil. veya Özel hastaneye git,
para ver. Ne oldu? Özelleri açtık, şehir hastanelerini açtık;
başaramadık çünkü koruyucu sağlık yoktu. Peki, ne oldu?
Birçok şeyde şeffaflık denilen kavramı yok ettik,
insanlar artık güvenemiyor, rakamlara güvenemiyor. Güven olmayınca
güvensizlik gelişiyor ve burada bir kurban vardı, bir hedef
vardı, sağlık çalışanlarıydı. Salgınla
ilgili, sağlıkla ilgili doğru söylemleri söyleyen kişiler,
kurumlar sistematik mobbingle saldırı hedefine dönüştüler. Türk
Tabipleri Birliği saldırı hedefine dönüştü, sendikalar
saldırı hedefine dönüştü, yerelde çalışan sivil toplum
örgütleri saldırı hedefine dönüştü, hatta soruşturmalara
çağrıldılar. Biz, bu dönemde el ele vermezsek, yan yana
durmazsak pandemiyle baş edemeyiz, sağlığı
düzeltemeyiz.
Biz algı yerine saygıyla,
paylaşmayla, dayanışmayla bunun üstesinden gelmeliyiz. Ne
yapmalıyız? Evde kal. demek kolay, evde kalana sosyal devletin
gereği neyse biz onu yapmalıyız. Hepimiz, vicdanıyla,
insanların günlük 39 lirayla geçinebileceğine inanıyorsak
verelim ama hepimiz biliyoruz ki hiç kimse günlük 39 lirayla geçinemez.
Hepimiz biliyoruz ki aşı
tartışmalarına devam ediliyor, şu anda Türkiyede grip
aşısı yapılamıyor. Geldiği hâlde, birçoğumuz
kendi yakınlarımız için baktığı hâlde,
bulamıyoruz. Birçoğumuz biliyoruz ki hastalık pik
yaptığında hepimizi telefonla teker teker arıyorlar Ne
olursunuz bize bir yatak bulun. diyorlar. Peki, bu süreçte ne oluyor? Bu
süreçte sağlık için çalışanlar, bu konuda çaba harcayanlar
hedefe dönüştürülüyor. Niçin hedefe dönüştürülüyor? Çünkü gerçekleri
söylüyorlar ama biz biliyoruz ki bu dönemde, sağlık
çalışanları tümüyle gönüllü hizmet vermek istiyorlar. İlk
dönemde şunu söylediler: Kişisel koruyucu donanımlar
açısından bizi destekleyin. Batmanda arkadaşlarımız
bunu istedikleri için sürgün edildiler. Kişisel koruyucu donanım
istedikleri için, maske istedikleri için, siperlik istedikleri için sürgün
edildiler. Bu dönemde yapılacak bir şey mi bu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Hiç kimse
onları dinlemedi ama aynı Batman Valisi -aynı zamanda kayyum-
kalktı ne yaptı? Sokakta maske takmayanlara ceza kesti. Sen maske
dağıt. Mardindeki kayyum ne yaptı? Suya zam yaptı. Diyarbakırdaki
kayyum ne yaptı? Suya zam yaptı. Elektrikte düzenleme yok, doğal
gazda düzenleme yok, internette düzenleme yok; gel keyfim gel.
Öğrencilere, hastalara, herkese Hasta olun. denildi. Siz bunu
yapmadığınız sürece pandemiyle baş edemezsiniz.
Bir diğeri, sağlık
çalışanları. Arkadaşlar, sağlık
çalışanları en başta alkışlanıyordu; şu
anda tümüyle Tükeniyoruz. diyorlar, Bitiyoruz. diyorlar, Ölmemek için yaşamamız
lazım. diyorlar. Türk Tabipleri Birliği uzun süredir
çalışma yapıyor, yürütüyor. Arkadaşlar, şunu görüyor
musunuz? Ben de hekimim, sağlık çalışanları yirmi dört
saat bunun içindeler, yirmi dört saat ve hâlâ Covid-19u sağlık
çalışanlarıyla ilgili bir meslek hastalığı diye
kabul etmiyoruz; Tükeniyoruz. diyorlar.
Az önce, arkadaşlarımla ben
konuştuğumda 163tü, mesaj geldi 164, kürsüye çıkarken mesaj
geldi, 165 sağlık emekçisi yaşamını yitirmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Tamamlıyorum,
selamlıyorum.
Gelin, hep beraber bunu görüşelim, hep beraber
bunu ele alalım, hep beraber tamamlayalım çünkü bütün siyasi
partilerde sağlık çalışanları var, hekim
arkadaşlar var; İYİ PARTİde de, MHPde de, bizde de, sizlerde
de, CHPde de. Gelin, el atalım, onların sesi olalım çünkü
onların varlığı hepimizi kurtaracak. Pandemiyi her
açıdan araştıralım, her açıdan ele alalım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu
adına Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu.
Buyurunuz Sayın Kabukcuoğlu.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; pandemi ve sağlık sorunları konusunda HDPnin
vermiş olduğu Meclis araştırması önergesi üzerine söz
almış bulunuyorum.
Covid-19 pandemisi, Aralık 2019da Çinde
ortaya çıktı. Dünyada sosyal hayatta, eğitimde,
sağlıkta, ekonomide, her alanda yavaşlamaya, kalite
düşmesine neden oldu. Hayattaki her faaliyet alanını ilgilendiren
pandemiyle mücadele, yalnız sağlık tedbirleriyle olmaz. Kamu
otoritesinin görevi, tam bir eş güdüm içerisinde ülkeyi sevk etmek,
vatandaşlarının ihtiyacını karşılamak
olmalıdır.
Maske, mesafe, hijyen pandemide altın kural
olarak standartlaştı. Devletin maske
dağıtımındaki başarısızlığı en
başlarda bir bocalamaya neden olmuştur. Daha sonra, devlet tekelden
vazgeçerek serbest piyasanın da müdahil olmasıyla, Türkiyede maske
sorunu çözüldü.
Ülkemizde pandemiyle mücadelede her şey,
sağlık personelinin fedakârlığı üzerinedir. Hükûmet
pandemiye gerekli önemi vermemektedir. Örneğin, 1 milyon nüfusa düşen
test sayısı Amerika Birleşik Devletlerinde 512 bin, Fransada
293 bin, İngilterede 572 bin, Almanyada 298 bin, İtalyada 314 bin
iken bizde sadece 192 bindir. Bunu şöyle de yorumlayabiliriz: Ekonomimiz
kötü, işsizlik rekorda. Hayatı yavaşlatamıyorsunuz, hiç
olmazsa şehir hastanelerinin birinden vazgeçin. Zaten ne kadar hastane
yaparsanız yapın, bu hastalığı önleyemeyeceksiniz.
Onun parasıyla, bir hastanenin parasıyla yeterince test yapın ve
hastalıktan insanları erken dönemde koruyun, filyasyonu
gerçekleştirin.
Gelişmiş ülkelere göre pandemide ülkemizin
şanssızlığı, zaten kötü giden ekonominin daha da
kötüleşmesi. Ekonomik olarak mecali kalmamış millet daha da
yoksullaşmıştır. Hükûmet, sorunun çözümünü Sağlık
Bakanlığına ihale etmiştir. Sosyal hayatta
yapılması gereken yapılmamış, sağlık
sektörünün yükü olabildiğince
ağırlaştırılmıştır. Sağlık
ordusu bundan yılgınlık duymuyor. Ülkenin kurumları mutat
zamanlara göredir, olağanüstü bir durum olan pandemi yönetiminde, tek
başına sağlık sistemi, bu sorunun üzerinden gelemez.
Ülkemizde yıllık mezun sayısı 80
bini bulan, 38 dalda, istihdam edilmesi imkânsız, yardımcı
sağlık personeli yetiştirilmektedir. Bu politika, yüz binlerce
gencin ülkesine küsmesidir, sağlık sektörünün
değersizleştirilmesidir.
Pandemide sağlık
çalışanları, 60ı hekim olmak üzere, 164 civarında
şehit vermiştir, on binlerce çalışan ise
hastalığa yakalanmıştır. Gelin görün ki müteahhitlere
ülkenin onca parası, telaffuz edilemeyen rakamlar aktarılırken
sağlık personeliyle ilgili hiçbir yeni düzenleme
yapılmamıştır. Hükûmet şehitlik unvanı
vermekten kaçınmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla)
Hastalığın içinde mücadele verirken Covid-19a yakalanan
sağlık çalışanlarına meslek hastası denilmiyor.
Hâlbuki Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden sağlık
personeline şehit denilmesi veya Covid-19un meslek
hastalığı sayılması hem çalışanların
motivasyonunu artıracak hem de bir hakkın teslimi olacaktır.
Teşekkür ederim. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Murat Emir.
Buyurunuz Sayın Emir. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Üzülerek ifade etmeliyim ki sağlık
sistemimiz maalesef çökmüştür. İktidarın
anlattığı o pembe tablonun dışına çıkıp
gerçekler üzerinden konuştuğumuz zaman ülkemizin pandemiyle
verdiği mücadelede başarısız olduğumuz ortaya
çıkıyor. Biz bunu söylerken bir mutluluk hissetmiyoruz, büyük bir
üzüntü hissediyoruz, sizi uyarmaya devam ediyoruz ve uyarmaya da sonuna kadar,
sesimiz yettiğince devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlar, bakınız,
yoğun bakım doluluğu her ülkede aslında, bakarsanız,
ülkenin sağlık sisteminin pandemiye verdiği cevabı
açıkça ortaya koyar. Garip bir durum var: İki ay önce ağır
hasta sayımız 1.500ler civarındaydı, yoğun bakım
doluluk oranımız yüzde 67ydi, şimdi ağır hasta
sayımız 3.500ler civarına geldi ama nasıl olduysa
yoğun bakım doluluk oranımız sadece yüzde 70lerde. Yani
sizin, Sayın Bakanın, her akşam açıkladığı o
turkuaz tablo bile kendi içerisinde tutarsız, kendi içerisinde bile
yanlış, kendi içeresinde bile -söylemeye dilim varmıyor ama
başka bir kelime yok- yalan dolan dolu. Soruyorum size, 83 milyon
vatandaşımıza soruyorum: Bu turkuaz tablodaki rakamların
doğru olduğunu söyleyecek bir kişi kaldı mı? Bu yalana
niye devam ediliyor? Herkes ya 5le, ya 10la, ya 20yle, ya 25le
çarpıyor ama gerçek rakamların bu olmadığını
hepimiz biliyoruz. Hepimize, hepinize her gün onlarca Yoğun bakım
sırası bekliyoruz, acildeyiz, yatak bulamadık; annem, babam,
kardeşim ölmek üzere. diye telefonlar gelmiyor mu? E, bu telefonlar
geliyor. Türkiye'deki sağlık sisteminin rahat olduğunu,
yoğun bakımların hâlâ dolmadığını nasıl
söyleyebiliriz? Gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor arkadaşlar.
Bir başka parametre daha, mesela test
sayısı... Şimdi, test yapmıyorsunuz, hasta bulmuyorsunuz,
sorun yok gibi görünüyor. Oysa bakın, test sayısında neredeyiz,
dünyanın neresindeyiz -üzülerek ifade ediyorum- Avrupada 41inciyiz,
dünyada 111inciyiz. Bu, bizim açımızdan utanılacak bir durum
değil mi? Yani dünyada nüfusa göre 111inci sırada test yapan
ülkeyiz; bunun neresi başarı? Bu test sayılarıyla Biz
pandemiyle mücadele ettik. nasıl diyebiliriz?
Aşı meselesi... Bakın, grip
aşısı sadece 1,3 milyon geldi. Sayın Bakan dedi ki: 3
milyona tamamlayacağız. Bunu bir müjde gibi verdi. Oysa Almanya 25
milyon aldı, İngiltere 30 milyon aldı, İran bile, ambargo
altındaki İran bile 8 milyon aşı aldı. Bu, bizim
açımızdan utanılacak bir başarısızlık
noktası değil midir?
Bakınız, hastanelerimiz batma
noktasında. Malzeme bulamıyoruz, enjektör, gazlı bez dahi yok.
Niye? Çünkü kırk aya yakındır sektörün parasını
ödememişiz; devlet maalesef şantaj yapıyor ve diyor ki: Feragat
edersen ancak senin paranı öderim. Bu, bizim açımızdan övünülecek
bir durum mudur?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
MURAT EMİR (Devamla) - Neresinden
bakarsanız bakın, ne aşılama oranında ne ilaç bulma
oranında ne hastane yatağı oranında ne test
sayısında dünyada ortalamanın üstünde bir ülke değiliz.
Ortalama derken dünyanın yarısının açlık sınırında
olduğunu ve bizim de maalesef sayısal olarak bu açlık
sınırındaki ülkelere yakın olduğumuzu ifade etmeliyim.
Sağlık Bakanı işin kolayını bulmuş; vatandaş
korunacak, hijyen, maske, sosyal mesafe tamam; onun dışında
hastalanırsa kendisi suçlu; evinde bekleyecek, günlerce filyasyon ekibi
bekleyecek, günler sonra filyasyon ekibi sonunda gelirse eline bir ilaç
tutuşturacak, bu ilacını alacak, ondan sonra test yaptırmak
için hastaneye gittiği zaman test sırası bulamayacak. Yine, size
de geliyordur, Hocam, Vekilim; test yaptıramadım. Dört gündür,
beş gündür bekliyorum, ne yapacağım? diye. Ne yapacak biliyor
musunuz? Sizin iktidarınızın bıraktığı özel
hastaneye gidecek; 250,300,350 lira verecek, test yaptıracak. Bakın,
Sayın Bakanın hastanesinde bile, Bakanın genelgesinin aleyhine
350 liraya test yapılıyor. Bundan daha utanç verici ne olabilir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
MURAT EMİR (Devamla) Toparlıyorum
Sayın Başkan.
Gerçeklerle konuşalım, gerçekleri görelim,
gerçekleri kabul edelim, gerçekler üzerinden halkımızı
doğru bilgilendirelim, doğru ve etkin politikaları
zamanında alalım ve Hükûmet üzerine düşeni yapsın. Yoksa
her akşam yalan dolan içeren bir mavi tablo, turkuaz tablo, bir tweet
atarak bu işle mücadele edemeyiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Mustafa Esgin.
Buyurunuz Sayın Esgin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ESGİN (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi
aleyhinde AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum;
Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Küresel Covid salgını şu ana kadar 55
milyon vaka, 1 milyon 300 bin ölüm sayısıyla dünyanın en önemli
sağlık ve hatta medikososyal problemi olmaya devam etmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla ilk andan
itibaren başta Sağlık Bakanımız olmak üzere
Hükûmetimiz tüm kurum ve kuruluşlarımızla birlikte küresel
salgına karşı başarılı bir süreç yönetmektedir.
Ülkemizde sekiz aydır etkisini gösteren salgına karşı
sağlık sistemimizde bizi acze düşüren bir süreç hiçbir
şekilde yaşanmamıştır. Hem hazırlık hem
malzeme hem de müdahale konusunda millet devlet el ele, sağlam bir
duruş sergiliyoruz.
Yerinde ve zamanında almakta olduğumuz
önlemlerle Türkiye, küresel salgında dünyadan pozitif ayrışan
bir ülke hâline gelmiştir. On sekiz yıllık AK PARTİ
iktidarlarında sağlık altyapımıza verdiğimiz önem
ve destekle dünyadan pozitif ayrıştık. Hastane ve diğer
yataklı tedavi kurumlarının sayısını 5.500e
yükselttik. Hastane toplam yatak sayımızı 3 kat artırarak
240 bine çıkardık, nitelikli yatak sayımızı 20 kat
artırarak 145 bine çıkardık, yoğun bakım yatak
sayımızı da 20 kat artırarak 40 binin üzerine
çıkardık.
Toplam sağlık
çalışanımızı 3 kat artırarak 1 milyon 100 bin
sayısına ulaştık. Salgın öncesinde 10 şehir
hastanesini hizmete açmıştık, salgın sürecinde de
Başakşehir Şehir Hastanesi, Konya Şehir Hastanesi, Göztepe
Şehir Hastanesi, Tekirdağ Şehir Hastanesi olmak üzere çok
sayıda şehir hastanemizin açılışlarını
gerçekleştirdik. Bunların yanında Sancaktepe ve Yeşilköyde
2 tane pandemi hastanemizi hizmete açtık. Okmeydanı Eğitim ve
Araştırma Hastanesi yeni binasını inşa ettik.
Kıbrısta bu hafta sonu açılışı gerçekleşen,
yapımı iki ay gibi kısa bir sürede tamamlanan Acil Durum
Hastanesini inşa ettik. Açılan şehir hastaneleri ve son
yatırımlarımızla iki yılda yaklaşık 20 bin
yatağı halkımızın hizmetine sunmuş olduk. Tüm bu
sağlık altyapı yatırımlarımız salgınla
mücadelemizde çok önemli bir avantaj olarak ortaya konmuş oldu.
Değerli arkadaşlar, sağlık
altyapımızın dışında üretim ve tedarik zinciriyle
dünyadan pozitif ayrıştık. Hastalıktan korunmak için
attığımız adımlarla, hastalığın tedavi
sürecindeki uygulamalarımızla dünyadan pozitif
ayrıştık. Sosyal yardım desteklerinde, acil durum
yönetiminde, yardım diplomasisinde dünyadan pozitif
ayrıştık. Filyasyonda dünyanın en başarılı
ülkelerinden biri olduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUSTAFA ESGİN (Devamla) Başkanım,
tamamlıyorum.
Yerli aşı çalışmalarında
son aşamaya geldik. Uluslararası alanda iş birliğiyle
süreci yönetmeye devam ediyoruz. Kısa bir süre sonra
başlayacağımız bağışıklama uygulamalarıyla
salgını ülkemizde kontrol altına almayı hedefliyoruz.
Covid sonrası yeni bir dünya düzeninden
bahsetmek durumundayız değerli arkadaşlar. Tolstoya göre
yaşlı, Malufa göre paramparça, İzzet Begoviçe göre fâni, Sezai
Karakoça göre hüsran dolu bu dünyada, Covid sonrası hiçbir şey eskisi
gibi olmayacak. Büyüsü bozulan dünyanın yeni düzen
arayışında Türkiye, insani bir siyasi mimari kurmak için
dünyanın ihtiyaç duyduğu adımları atmaktan
kaçınmayacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğanın liderliğinde, bölgesinde barış ve
istikrar adası olan Türkiyenin dünyada da rol model olmaya hazır
olduğunu ifade ediyor, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Ön Görüşmeler kısmında yer alan, yargı
bağımsızlığını etkileyen durumların
incelenerek bağımsız ve tarafsız yargılamanın
sağlanması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/2028) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
17 Kasım 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
17/11/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 17/11/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler kısmında yer alan, yargı
bağımsızlığını etkileyen durumların incelenerek
bağımsız ve tarafsız yargılamanın
sağlanması için yapılması gerekenlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/2028) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin görüşmesinin Genel Kurulun
17/11/2020 Salı günkü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Cumhuriyet Halk Partisi grubu adına İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu.
Buyurunuz Sayın Tanrıkulu. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Genel Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, Sayın Genel Başkan burada,
Genel Başkanımızla ilgili gelen bir fezleke üzerine ben bugün
söz aldım, konuşmam da burada. Tabii, yani bir siyasi nezaketsizlik
olmasın diye konuşmamı da buraya bırakıyorum ve
yargı uygulamalarına ilişkin genel bir konuşma yapmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yargıyla ilgili
çok temel sorunlar var. Genel Başkanımızla ilgili geçen hafta
bir fezleke geldi. Fezlekeyi okuduk, onu bir tarafa bırakıyorum ama
şunu çok rahatlıkla ifade edebilirim: Yargıda, operasyonel
kullanılan yargıç ve savcılar var. Bu fezlekeyi hazırlayan
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını çok
yakından takip ediyorum. Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı, olağanüstü hâlden sonra bu Parlamento
tarafından Parlamentoya kayyum atandı. Bunu özellikle
kullanıyorum ve yerleşmesini istiyorum. Neden? diyeceksiniz. Bu
Parlamento, milletvekillerinin yargılanmasına ilişkin
yasayı bir yasayla burada yapmadı, kanun hükmünde kararnameyle
yaptı ve 600 milletvekilinin -Türkiye'nin neresinde olursa olsun-
işlediği suçlarla ilgili olarak veya suç iddialarıyla ilgili
olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını
yetkilendirdi. Dolayısıyla, Artvinde de, Trakyada da,
Diyarbakırda da, herhangi bir iddia olursa bu Hükûmetin atadığı
başsavcı, o başsavcının atadığı
başsavcı vekili bizlerle ilgili yetkili. Bu, tamamen adil
yargılanma ilkelerine aykırı ve yargının
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
ilkelerine aykırı. Çünkü Ankara Cumhuriyet Başsavcılığını
atayan, HSK; HSKde kim çoğunlukta? Hükûmet. Yani hükûmetin
atadığı başsavcı, burada, 600 milletvekiliyle ilgili
olarak Türkiye'nin neresinde olursa olsun, hangi iddiayla ilgili olursa olsun
bir soruşturma başlatma yetkisine sahip. Bakın, bu Parlamento,
kanun hükmünde kararnameyle olağanüstü hâlden sonra bu kötülüğü
kendisine yaptı. Neden bu Parlamento bunu yaptı, onu da söyleyeyim:
Adalet ve Kalkınma Partisi bu milletvekilleriyle ilgili olarak Türkiye'nin
81 ilinde herhangi bir savcının veya mahkemenin bir karar vermesini
engellemek istedi çünkü bizimle ilgili olarak şu anda Ankara Cumhuriyet
Başsavcısı yetkili ve Ankara ağır ceza mahkemeleri
yetkili; bütün Parlamento dönemimizde, böyle. Dolayısıyla oraya da
operasyonel hâkim ve savcılar atanıyor ve dolayısıyla bu
şekilde Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı aleyhine bile,
siyasi eleştirilerinden dolayı fezlekeler düzenleniyor. Bakın,
buna biz karşı çıkmamalıyız, buna sizler
karşı çıkmalısınız, sizler. Eğer bu ülkede
ana muhalefet partisinin siyasi eleştirilerine, ağır eleştirilerine
karşı fezleke düzenleniyorsa hiç kimsenin bir güvencesi yoktur,
hukuki güvencesi yoktur. O yüzden, şimdi dillendirilen yargı reformu
veya işte, ekonomik reformların da hiçbir anlamı yoktur. Hem
içeriden hem dışarıdan şuna bakarlar: Ana Muhalefet Partisi
Genel Başkanının, üç yıl önce, dört yıl önce, beş
yıl önce konuştuğu sözler o zamanki savcılara göre herhangi
bir suç değil ama şimdi, atanmış, görevlendirilmiş
-baktım, gerçekten baktım değerli arkadaşlar, bir Google
soruşturmasıyla bakabilirsiniz- atanan savcıya baktım.
Haziran ayında, bakın, haziran ayında İzmir
Başsavcı Vekili olmuş, şimdi Ankara Cumhuriyet
Başsavcı Vekili. Demek ki başka nedenlerle buraya
getirilmiş. Aynı bu şekilde görev yapan -bakın, aynı
bu şekilde görev yapan- İstanbul Adliyesinde, Ankara Adliyesinde
hâkim ve savcılar var.
Enis Berberoğlu davasında, Ahmet Altan
davasında, Cumhuriyet davasında karardan önce heyetler
değiştirildi, heyetler; başka heyetler atandı. Bakın,
Diyarbakırda genç bir yurttaşımız Nevroz gösterilerinde
yaşamını yitirdi, çok açık bir ölüm ama savcının
ceza istemi var; iki oturum önce heyet değiştirildi ve bugün, beraat
kararı çıktı.
Şimdi, Adalet Bakanı şunu söylüyor:
Efendim, yargı bağımsızdır. Biz bir şey
yapamayız. Evet, yargı bağımsızdır, tırnak
içerisinde. Peki, yargıdaki bu idari görevlendirmeler yani bir
yargıcın aynı adliye içerisinde yer
dolaştırılması, operasyonel olarak yer
dolaştırılması; duruşmalardan önce görevlendirilmesi
de yargı görevi midir? Hayır, idari görevdir. O zaman gelin, bu son
üç yıldaki, dört yıldaki idari görevlendirmeleri
araştıralım. Bakalım hangi operasyonla hâkim ve
savcılar gerçekten görev yapmışlar, hangi davalar öncesinde
değiştirilmişler; HSK tarafından, kararnameyle veya Adalet
Komisyonları tarafından atamayla bunlar yapılmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Dolayısıyla bakın, değerli arkadaşlar, size
söylüyorum: Hiç masum değilsiniz, hiç masum değilsiniz! Adalet
Bakanının kendisi de masum değil, bütün bu operasyonlardan HSK
Başkanı olarak sorumludur. Dolayısıyla Adalet
gerçekleşsin, kıyamet kopsun. demekle bu olmaz. Eğer gerçekten
adaleti gerçekleştirmek istiyorsak adaletin üzerinden elinizi çekin,
yargıç ve savcıları bağımsız hâle getirelim ve
gerçekten de yurttaşlarımızın arzuladığı
adalet düzenini birlikte kuralım.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu
adına Antalya Milletvekili Feridun Bahşi.
Buyurunuz Sayın Bahşi. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA FERİDUN
BAHŞİ (Antalya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisi üzerine söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Siyasal iktidar, bir toplumun en kapsayıcı
gücüdür. Bu gücün kötüye kullanılmasını engelleyen en önemli
unsurlardan biri hukuk devleti ilkesidir. Bu ilke, bireyler gibi devlet
organlarının da hukuka uygun hareket etmesini sağlar. Hukuk
devleti ilkesinin geçerli olduğu toplumlarda hukuk, özellikle de Anayasa
bireyin korunması için çevresine şeffaf bir duvar inşa eder.
Devlet yani siyasal iktidar kullanan organlar ise meşru bir sebep
olmadıkça bu kaleye giremezler. Siyasal iktidarın bu
sınırları aşıp bireylerin yaşam alanına
haksız bir şekilde girmesine dur diyecek kurum ise hukuktur,
adalettir, yargıdır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde yargı
bağımsızlığının sağlanması
bakımından hukuki bir eksiklik yoktur. Nitekim,
Anayasamızın 9uncu maddesi Yargı yetkisi, Türk Milleti
adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce
kullanılır. 138inci maddesiyse Hâkimler, görevlerinde
bağımsızdırlar. der yani hâkimlerin
bağımsızlığı, kararlarını verirken hür
olmaları, hiçbir dış baskı ve tesir altında
bulunmamaları gerekir. Ancak, ne var ki 2017 Anayasa
değişikliği referandumu yasama organının
Cumhurbaşkanı karşısında
bağımsızlığını ortadan
kaldırdığı gibi yargı organlarının da
bağımsızlığını
kaldırmıştır. Diğer bir ifadeyle, sadece yasama
organını değil, aynı zamanda yargı organını
da Cumhurbaşkanının kontrolü altına sokmuştur.
Şunu özellikle belirtmek isterim ki: Yasama, yürütme ve yargı
erklerinin elinde toplandığı kişinin kim olduğunun
hiçbir önemi yoktur. Bu kişi bir bilge kral veya halk tarafından
yüksek oyla seçilmiş olsa bile hiçbir şey değişmez.
Ülkemizde hakikaten yargı
bağımsız mıdır? Bu soruya ne yazık ki olumlu
cevap verme imkânı yoktur. Geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı
Sayın Abdülhamit Gül Yargı hatıra bakmaz, yargı
birilerinin dediğine bakmaz. Yargı dosyaya bakar, vicdana bakar,
hukuka bakar, Anayasaya bakar. demiştir. Evet, hakikaten yargı dosyaya
bakar, vicdana bakar, hukuka bakar ve Anayasaya bakar. Peki, ülkemizde durum
böyle midir? Bizce değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
FERİDUN BAHŞİ (Devamla) Talimatla
tutuklama yapanlara mı bakarsın, talimatla tutuklananların bu
tutukluluğu sona ermişken daha cezaevinden çıkmadan yine
talimatla tutuklanmasına mı bakarsın; aynı suçtan
yargılananların birine beraat verilirken diğerine yine talimatla
mahkûmiyet kararı verilmesine mi bakarsın; hatırlı
siyasetçilerin davalarına bakan hâkimlere söz geçirilemeyeceği
düşünülerek Bakan talimatıyla mahkemesinden alınıp
başka mahkemeye sürgün edilmesine mi bakarsın, KHK
mağdurlarına mı bakarsın. Bu örnekleri o kadar
çoğaltabiliriz ki günlerce konuşsak yine bitiremeyiz. Bu milletin
sizden tek bir talebi olabilir: Adalet.
Yüce Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu.
Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; adaletten konuşacağız, Cumhuriyet
Halk Partisinin adalet üzerine önergesi.
Bazı örneklerle size anlatmak istiyorum:
Gülistan Doku
Dersimde üniversite öğrencisi Gülistan Doku, 5 Ocak 2020
Pazar günü, kaldığı Kredi Yurtlar Kurumu yurduna geri dönmedi.
17 Haziranda, üvey babası polis olan Zaynal Abakarovun şüpheli
olarak tutuklanması için Tunceli Cumhuriyet
Başsavcılığına dilekçe verildi ve ardından
ailenin avukatı Ali Çimen ZAnın tutuklanması için talepte
bulundu. Fakat, kuvvetli suç şüphesine rağmen Abakarov ve ailesi
dosyada yargılanmadı. Gizlilik olduğu için detayları
kamuoyuyla paylaşılmadı. Üstelik de ardından ailenin
avukatı Ali Çimen hakkında resmî bilirkişi raporu üzerine
açıklama yaptığı için soruşturmanın
gizliliğini ihlal ettiği gerekçesiyle soruşturma
açıldı, inceleme başlatıldı.
Rabia Naz, Giresunun Eynesil ilçesinde 2018de
şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Bu soruşturmada
Temmuz 2020de takipsizlik kararı verildi. Benim de içinde yer
aldığım Komisyonun âdeta raporu beklenmişti. En
azından, onca ihlale rağmen tek bir polis hakkında da
soruşturma açılmadı.
Burak Oğraş
Fettah Taminceye ait,
Antalyada bulunan Rixos Otelde staj yapan 16 yaşındaki Burak Oğraş,
içinde su olmayan havuzda ölü bulundu. Şüpheli ölümünün üzerinden dokuz
yıl geçti. Hâlâ olayla ilgili iddianame yazılmadı. 2014te
savcı reddetti, bir takipsizlik kararı verdi ama aynı savcı
2019 yılında ne olduysa bu sefer takipsizlik kararının kaldırılması
gerektiğini açıkladı. Bunun üzerine şüphelilerden ikisi
Ağustos 2020de ifadeye çağırıldı. Tutuklama talebiyle
sulh ceza hâkimine sevk edilen şüphelilerden biri adli kontrolle serbest
bırakıldı, diğerinin ise yurt dışına
kaçtığı ortaya çıktı. Oğraş ailesi
haklı olarak Fettah Tamincenin kendi otelinde personeli tarafından
cinayet işlenmesinin prestij kaybına neden olacağı
kaygısıyla soruşturmanın üstünün kapatılmasında
parmağı olduğunu savunuyor ve dosyanın bizzat kamu
görevlileri eliyle sümen altı edilmek istendiğini düşünüyor.
Nadira Kadirova
AKP Milletvekili Şirin
Ünalın evinde 23 Eylül 2019 tarihinde hayatını kaybeden
Özbekistan vatandaşı Nadira Kadirovanın ölümüne ilişkin de
şüpheler devam ediyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
Mart 2020de, Kovuşturmaya yer yoktur. kararı verdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Kadirovanın ailesiyse bu kararı AYMye
taşıdı. Olaydan bir yıl sonra ise polis ekipleri
tarafından yapılan olay yeri incelemesine ait yeni görüntüler ortaya
çıktı ve görüntüleri değerlendiren Kadirova ailesinin
avukatı Odada bir boğuşma yaşandığını
düşünüyorum, üç ayrı bölgede kan birikmesi var, üçü de birbirine
mesafeli alanlarda ve ayrıca olay yeri inceleme ekibine Şirin
Ünalın kızı Duygu Ünalın eşlik ettiği
görülüyor. Bu da hukuk usulüne aykırı. dedi.
Yalnızca şüpheli ölümler değil, Soma
katliamı gibi, iş cinayetleri gibi, Çorlu tren kazası ya da
haksız tahrik, faillere indirim gibi kadın cinayetleri davalarında
da tespit edilen adaletsizliklere ilişkin pek çok örnek verilebilir ki en
sonuncusuna da bugün tanık olduk. Herkesin gözleri önünde, 24 polisin
ellerinde silahlarla ve ateş edilerek 2017 Nevruzunda polis
kurşunuyla öldürülen Kemal Kurkut.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Bugün Kemal Kurkutun davasında mahkeme, polis
memuru YŞ hakkında beraat kararı verdi ve asıl faillerin
bulunması için suç duyurusunda bulundu. Biz o asıl failleri çok
bekliyoruz, yıllarca o asıl failler bekleniyor gerçekten. Her
şey kameraların önünde gerçekleşti ve polisler tabii ki bu
işi çok iyi bildikleri için hepsi swap izlerini sildiler, kendilerinden
swap izi alınamadı. Ondan sonra, hakikaten, eğer birisini
durdurmak istiyorsanız ayağına ateş edebilirsiniz çok ciddi
bir tehlikeyle karşı karşıyaysanız ama artık
bizde vurmak, öldürmek esas oldu, yaşatmak değil.
Adaletten daha fazla söz edecek çok şey var ama
gerçekten adil olmayan bir ülkede yaşıyoruz ve böyle
olacağı günleri de umut ediyoruz, bunun için mücadele ediyoruz.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel
Buyurunuz Sayın Karayel. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL EMRAH
KARAYEL (Kayseri) Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisinin
Değerli Genel Başkanı, sayın milletvekilleri; CHP grup
önerisi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sevginin kurduğu devleti adalet devam
ettirir. der Farabi. Biz de AK PARTİ olarak iktidara geldiğimiz
günden bu yana ilk günkü aşkla, her zaman, her yerde ve her alanda hizmet
etmeye ant içtik. Bunu yaparken güven ve adalet bizim önceliğimiz oldu ve
hâlen de öyle olmaya devam etmektedir.
Ülkemiz hem ulusal hem de uluslararası düzeyde
aranan hukuk standartlarının tümüne sahiptir. Süreç içerisinde
gördüğümüz aksaklıklar ve yeni oluşan sıkıntılar
varsa konuya bigâne kalmıyor, çözüm odaklı yaklaşımlarla
sorunu en ince ayrıntısıyla irdeleyip Yargı Reformu
Stratejisiyle çözümler üretiyor, düzenlemeler yapıyoruz.
İktidara geldiğimiz günden bugüne AK
PARTİ olarak devletin temeline adaleti, adaletin temelineyse insanı
koyduk. Siyaset ve hukuk anlayışımızı da bu esas
üzerinde hayata geçirdik. Bu anlayışla 83 milyon
vatandaşımızın tamamını kapsayan ve kimsenin
kendini dışlanmış, ötekileştirilmiş
hissetmeyeceği daha demokratik, daha özgür, daha müreffeh bir Türkiye için
çalıştık ve çalışmaya devam ediyoruz.
Tüm bu yeniliklerin yanında, adalet
sistemimizde mağdur odaklı anlayışın güçlendirilmesi
için Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Adli Destekler ve
Mağdur Hizmetleri Dairesi Başkanlığı kurulmuştur.
Bu daireye 1.080 kadro ihdas edilmiş; bu kapsamda, psikolog, pedagog ve
sosyolog gibi uzmanlarla mağdur vatandaşlarımızın
yardımına koşulmaktadır.
CHP grup önerisinin gerekçesi incelendiğinde
önerilerinin hedefinde HSKnin olduğu görülmektedir. 15 Avrupa
Birliği ülkesinde HSK benzeri kurullar bulunmaktadır. HSK ve benzeri
kurulların bulunduğu Avrupa Birliği ülkeleri incelendiğinde
bu kurulların genel olarak karma yapılı olduğu ve kurullara
üye seçiminin yargı mensupları, yasama ve yürütme tarafından
yapıldığı görülmektedir.
Aynı şekilde, bizde de Hâkimler ve
Savcılar Kurulu uluslararası düzeyde aranan hukuk standartlarına
sahiptir. Adil, bağımsız, tarafsız, güvenilir ve etkin
yargı sisteminin aksamaksızın devam etmesi için 2017 Anayasa
değişikliğiyle yenilenen Hâkimler ve Savcılar Kurulu;
Adalet Bakanı, Adalet Bakan Yardımcısı,
Cumhurbaşkanı tarafından atanan 4 ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu tarafından seçilen 7 üye olmak üzere 13 üyeden
oluşmaktadır. Görüleceği üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından seçilen üyeler, atanan üyelerden daha fazladır.
Gene gerekçe incelendiğinde, hâkim ve
savcıların alımıyla ilgili eleştiriler de
görülmektedir. Hâkim ve savcı adaylığı sınavı
Adalet Bakanlığı ile ÖSYM arasında imzalanan protokolle
objektif koşullar altında yapılmaktadır. Yazılı
sınavdan en az 70 puan almak kaydıyla sınav ilanında
belirtilen kadro sayısının 2 katı mülakata girmeye hak
kazanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
İSMAİL EMRAH KARAYEL (Devamla) Mülakat
kurulu; Bakan Yardımcısı, Teftiş Kurulu Başkanı,
Ceza İşleri Genel Müdürü, Hukuk İşleri Genel Müdürü ve
Personel Genel Müdürü ile HSK Genel Sekreteri ve Yargıtay veya
Danıştaydan seçilen 1 üye olmak üzere 7 üyeden
oluşmaktadır.
Bu açıklamalar
ışığında, hukuk sistemimizde mesleğini en
doğru şekilde uygulamaya çalışan hâkim ve
savcılarımızın dün olduğu gibi bugün de yanında
olmaya devam edeceğimizi, ülkemizde adaletin tesisi ve adalete
erişimin kolaylaştırılması için çalıştığımızı
bir kez daha ifade ediyor, grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun 17/11/2020
Salı günkü birleşiminde 16 /11/2020 tarih ve (3/1394) esas
sayılı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin okunarak
görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması ve Genel
Kurulun bu birleşimde 238 sıra sayılı Kanun Teklifinin
birinci bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 18 Kasım 2020
Çarşamba günkü birleşiminde 238 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 18 Kasım 2020
Çarşamba günkü birleşimde 238 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 19 Kasım 2020
Perşembe günkü birleşiminde 238 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi
17/11/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 17/11/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Bülent
Turan
Çanakkale
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Genel Kurulun 17 Kasım 2020 Salı günkü
(bugün) birleşiminde 16 Kasım 2020 tarih ve (3/1394) esas
sayılı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin okunarak
görüşmelerinin aynı birleşimde yapılması ve Genel
Kurulun bu birleşimde 238 sıra sayılı Kanun Teklifinin
birinci bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 18 Kasım 2020
Çarşamba günkü birleşiminde 238 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 18 Kasım 2020
Çarşamba günkü birleşimde 238 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 19 Kasım 2020
Perşembe günkü birleşiminde 238 sıra sayılı Kanun
Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
3.-
Cumhurbaşkanlığının,
Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik
Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması
Hükümlerinden Kaynaklanan Taahhütlerimizi Yerine Getirmek, Ateşkesin
Tesisi, İhlallerin Önlenmesi, Bölgede Barış ve İstikrarın
Sağlanması Amacıyla Türkiyenin Yüksek Menfaatlerini Etkili
Şekilde Korumak ve Kollamak Üzere, Hudut, Şümul, Miktar ve
Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkezin Görevlerinin İfası
Yönünde Hareket Etmek Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi, Bu Kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre
Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilmesi İçin Her Türlü
Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak
Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara
Göre Yapılması İçin Anayasanın 92nci Maddesi
Uyarınca Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine İlişkin
Tezkeresi (3/1394)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, Anayasanın 92nci maddesine göre
verilen Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin görüşmelerine
başlıyoruz.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
37ye göre
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun lütfen.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
53.-
İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, adı suç örgütü yönetmekle anılan
bir zatın kamuoyuna açık bir mektupla CHP Genel Başkanını
tehdit ettiğine, Cumhuriyet Halk Partisinin kabadayılara pabuç
bırakacak bir parti olmadığına ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sizi ve yüce Genel Kurulu
saygıyla selamlarım.
Türk siyasetinde bir ilk yaşıyoruz,
siyaset tarihimizde belki bir ilk yaşıyoruz. Sayın Genel
Başkanımızın bugün grup toplantısında
yaptığı konuşmada, AK PARTİ Genel Başkanı
Sayın Erdoğanı ve onu destekleyen parti Milliyetçi Hareket
Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeliyi eleştiren
konuşmasından sonra, adı yeraltı dünyasında suç örgütü
yönetmekle anılan bir zat, kamuoyuna açık bir adi mektupla Sayın
Genel Başkanımızı ölümle tehdit etmiş ve çok
ağır hakarette bulunmuştur; aynı mektupta Sayın
Erdoğana ve Sayın Bahçeliye de övgüler düzmüştür. Türk
siyaseti böyle bir tabloyu yaşamadı. Siyasetçiler münakaşa eder,
tartışır, zaman zaman ağır eleştiriler de olur
ama siyasi parti genel başkanlarının bu tartışmalarına
suç örgütü liderlerinin taraf olması, kamuoyuna açık bir mektupla
Türkiyenin 2nci büyük partisinin genel başkanına adice ve çok
ağır hakaret ederek tehdit etmesi ve aynı mektubun içerisinde
her iki Sayın Genel Başkana methiyeler düzmesi ben eminim ki
Sayın Bahçelinin de Sayın Erdoğanın da asla ve asla
tasvip edeceği bir durum değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Konuyu yüce Genel
Kurulun ve aziz milletimizin takdirine sunarken herkesin bilmesini isterim ki
Cumhuriyet Halk Partisi kabadayılara pabuç bırakacak bir parti
değildir.
Arz ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
3.-
Cumhurbaşkanlığının,
Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik
Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması
Hükümlerinden Kaynaklanan Taahhütlerimizi Yerine Getirmek, Ateşkesin
Tesisi, İhlallerin Önlenmesi, Bölgede Barış ve
İstikrarın Sağlanması Amacıyla Türkiyenin Yüksek
Menfaatlerini Etkili Şekilde Korumak ve Kollamak Üzere, Hudut, Şümul,
Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak
Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkezin Görevlerinin
İfası Yönünde Hareket Etmek Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi,
Bu Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre
Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilmesi İçin Her Türlü
Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak
Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara
Göre Yapılması İçin Anayasanın 92nci Maddesi
Uyarınca Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine İlişkin
Tezkeresi (3/1394) (Devam)
BAŞKAN (3/1394) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresini okutuyorum:
16/11/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Dost ve kardeş ülke Azerbaycanın
işgal altındaki topraklarını kurtarma mücadelesi
yıllardır devam etmektedir.
Ermenistan'ın 27 Eylül 2020 tarihinde
Yukarı Karabağ cephe hattı boyunca askerî ve sivil hedeflere
yönelik saldırılarına cevaben Azerbaycan, meşru müdafaa
hakkına dayanarak başlattığı karşı harekât
sonucunda, işgal altındaki topraklarının
kurtarılması yönünde önemli başarı elde etmiştir.
Azerbaycan, Rusya ve Ermenistan'ın
aralarında vardıkları mutabakat uyarınca, 10 Kasım
2020 tarihinde saat 00.00 itibarıyla bölgede ateşkes tesis
edilmiş ve işgal altındaki bazı bölgelerin belirlenen
takvime göre Azerbaycan'a iadesini içeren bir plan ilan edilmiştir.
Varılan mutabakata göre, ateşkese uyulup
uyulmadığının denetlenmesi amacıyla işgalden
kurtarılan Azerbaycan topraklarında bir ortak merkez
oluşturulacaktır. Azerbaycan'ın talebi üzerine merkezde Türkiye
ve Rusya'nın müştereken yer almaları
kararlaştırılmıştır.
Azerbaycan'ın belirleyeceği yerde
Türkiye'nin Rusyayla birlikte kuracağı ortak merkezde ve bu merkezin
icra edeceği faaliyetlerde Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin ve
lüzumuna göre ülkemizden sivil personelin görev yapmasının, 16
Ağustos 2010 tarihinde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan
Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve
Karşılıklı Yardım Anlaşması uyarınca
ülkemizin taahhütlerine uygun, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü
tescil eden uluslararası hukuk, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararları ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı ilkeleriyle uyumlu olduğu; bölge halklarının
da huzur ve refahı yararına olacağı, ayrıca millî
çıkarlarımız bakımından gerekli olduğu
değerlendirilmektedir.
Bu mülahazalarla Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan
Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve
Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden
kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin tesisi, ihlallerin
önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanması
amacıyla Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili şekilde korumak ve
kollamak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı
Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin ortak merkezin görevlerinin ifası yönünde
hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bir
yıl süreyle izin verilmesi hususunda gereğini bilgilerinize
sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme
açacağım.
Gruplara ve şahsı adına 2 üyeye söz
vereceğim. Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika ve
şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Abdul Ahat Andican, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın İsmail Özdemir, Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Ünal Çeviköz, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın İsmet Yılmaz.
Şahıslar adına Sayın Engin
Altay, Sayın Şamil Ayrım.
Şimdi, ilk söz İYİ PARTİ Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Abdul Ahat Andicana aittir.
Buyurunuz Sayın Andican. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ABDUL AHAT
ANDİCAN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 27 Eylülde başlayıp Azerbaycan ordusunun bütün
cephelerde ezici galibiyetiyle 9 Kasımda sonuçlanan bir zaferi ve onun
gelecekte ortaya çıkarabileceği potansiyel gelişmeleri
konuşmak üzere söz aldım.
Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir
ateşkes anlaşması imzalandı biliyorsunuz. Şu anda
önümüzdeki soru şudur: Bu antlaşma Karabağ sorununu nihai bir
çözüme ulaştırdı mı? Cevap: Hayır. Benim inancıma
göre, asıl, Karabağ sorunun halledileceği dönem şu anda
başlıyor ama diplomasi masasında ama uluslararası siyaset
boyutunda. Azerbaycan, Türkiye ve Türk dünyası için çok büyük bir anlam
taşıyan bu zaferi, Azerbaycanın zaferini hamasi nutuklarla
kutlamak yerine gerçekçi bir bakış açısıyla tespitler
yapmanın ve geleceğe yönelik gerekli projeksiyonları bugünden
itibaren yapmanın gerekli olduğunu düşünüyorum, hem Türkiye
açısından hem Azerbaycan açısından.
Şu anda kısa bir durum tespiti
yapalım izin verirseniz. Güneydeki Fuzuli, Cebrayıl, Zengilan,
Kubatlı, buraları Azerbaycan ordusu kurtarmıştır.
Kuzeydeki Ağdam, Laçın, Kelbecer ise yapılan anlaşma
gereği 21 Aralığa kadar Ermenistan tarafından
boşaltılacaktır. Bu arada Şuşada Azerbaycan
kuvvetleri tarafından ele geçirilmiştir.
Böylece, genel olarak
baktığımızda fotoğrafa, haritaya Azerbaycan 1992-94
yılları arasında Ermenistan tarafından işgal edilen 7
reyonunu kurtarmış durumda, buna ek olarak 4.500 kilometrekarelik
Dağlık Karabağ bölgesinden de yaklaşık yüzde 25 kadar
bir araziyi kurtarmış durumda. Şu andaki geldiğimiz nokta
budur. Azerbaycanın Şuşayı alıp Hankendine
yöneldiği sırada birden bire Rusya, o güne kadar seyirci kalan ve bir
anlamda Paşinyan yönetiminin -halk deyimiyle söylemek gerekirse-
pataklanmasına göz yuman Rusya, o anda devreye girdi ve Laçın
koridorundan başlayarak Hankendi, Hocalı, Ağdere ve Hocavend
bölgelerinde barış gücü yerleştirecek şekilde olayı
sonlandırdı.
Şimdi, izninizle, bu gelişmelerin taraflar
açısından nasıl algılandığı ve muhtemelen
gelecekte tarafların önüne nasıl sorunlar gelebileceği konusunda
bir değerlendirme yapmak istiyorum. Ermenistan savaşın
kaybedenidir, bu kesin. İşgal ettiği topraklardan
çıkarılmış, binlerce askerini kaybetmiş, siyasi,
ekonomik ve jeopolitik bir yıkıma uğramıştır.
1992-1994 arası dönemde Rus
subaylarının yönetimi ve Rus lojistik desteğiyle -Rus
tanklarının ve askerlerinin desteğiyle- Azerbaycanın yüzde
20sini işgal ettiği gerçeğinden hareketle, Rusyanın her
dönemde arkasında olacağı gibi bir inanca sahip olan
Ermenistanın bu süreçten sonra o inancının ortadan
kalkmış olduğunu görüyoruz, inanç
sıfırlanmıştır. Ancak Rusyanın bir garnizon
devleti olarak varlığını sürdürürse Rusyanın
arkasında olacağını bu gelişmeler sonrasında
anlamış durumda. Daha da önemlisi, bölgede bir hâkimiyet mücadelesine
girdiği takdirde kendisine koşulsuz olarak yardım
yapabileceğini zannettiği Ermeni diasporası ve Fransa başta
olmak üzere Batı ülkelerinin de kıllarını
kıpırdatmayacaklarını görmüş oldu. Bu acı
mağlubiyet, Sovyetlerin dağılıp siyasal bir antite olarak
ortaya çıkışından beri Ermenistanın Ermeni diasporası
tarafından aşılanan -Karabağdan sonra Türkiyedeki bazı
vilayetleri ve Gürcistandaki bazı bölgeleri, Ermeni nüfusunun yoğun
olduğu bazı bölgeleri sınırlarına dâhil etmek
suretiyle- Büyük Ermenistan hayallerinin de çöpe atılmasını
sağlamıştır, Azerbaycanın bu zaferi.
Bu mağlubiyetten sonra, yine diasporanın
desteğiyle Ermenistanın ajandasına sokulan ve devamlı,
onun desteğiyle uluslararası planda yürütülen, Türkiyeye
karşı, sözde soykırım iddialarının da biraz
törpülenmiş olacağını öngörüyorum. Geldiğimiz noktada
Ermenistan, Rusyanın savaşı erken dönemde durdurmayarak
kendisine ihanet ettiğini düşünmektedir ve bu nedenle de
Karabağın geleceğiyle ilgili kararı Minsk Grubunun
ellerine yani Batı gücünün ellerine teslim etmek istemektedir; oraya
dönülmesini istiyor Paşinyan. Bu teslim olayından iki gün sonra
Paşinyanın demeci şudur: Bu bir siyasi anlaşma
değildir. Karabağın siyasal statüsünün acilen
tanımlanması lazımdır ve Minsk sürecine geri dönülmesi
gerekmektedir. Söylediği şey bu. Benzer şekilde, Ermenistan
Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan da Bu, Minsk süreci değil; bu
üçlü doküman, bir ateşkestir. Fransa, ABD ve Rusya eş
başkanlığındaki Minsk sürecine geri dönmek için bir an önce
gerekli şeyleri yapmalıyız. diyor. Değerli
arkadaşlar, diğer taraftan, Ermeni diasporasının
ayakları hâlâ yere basmamış durumda ve Ermenistanı
kışkırtmaya devam ediyor.
Kilikya Ermeni Katolikosu I. Aram dün
itibarıyla Ermeni halkına yönelik bir demeç verdi, şöyle diyor:
Ölümcül şartlarda Ermenistan ve Azerbaycan arasında Rusyanın
ara buluculuğuyla imzalanan somut olmayan maddelerle dolu ve tehlikeli
sonuçlar getiren bu evrakı reddetmeliyiz. Planlı ve tutarlı bir
şekilde -buranın altını çiziyorum- Ermenistan ve diaspora
arasında net bir iş bölümü yaparak Arsakın -yani Yukarı
Karabağın- uluslararası tanınmasını
sağlamalıyız. Demek ki diasporada bir tutum
değişikliği olmayacak önümüzdeki dönem açısından
baktığımızda.
Batı yanlısı politikalar izleyerek
Rusya'nın etki alanından çıkmaya çalışan Ermenistan
Başbakanı Paşinyan, yine konuşması içerisinde bir
şey söyledi. Bu, Azerbaycan-Ermenistan çatışması
sırasındaki bazı gelişmeleri, şu anda
değerlendirdiğimiz gelişmeleri açıklayıcı
nitelikte. Şöyle diyor: Dağlık Karabağ bölgesiyle ilgili,
savaş öncesinde, Şuşa dâhil bazı bölgelerin Azerbaycana
verilmesi noktasında bana baskı yapıldı. Savaştan
önce baskı yapıldı. diyor. Bu noktada, Putinin muhakkak
izlemişsinizdir- bir danışmanı Okuyacak
mısınız anlaşma metnini? dediğinde, Putinin verdiği
cevabı biliyorsunuz: Antlaşmayı zaten ben yazdım. dedi.
Ve ateşkesin -daha da ilginci tabii- hemen arkasından 200e
yakın uçak seferiyle barış gücü adı altında,
165inci Birliğin tanklarıyla, lojistik destekleriyle hızla
bölgeye getirilip Laçın Koridoruna yerleştirilmesi, Karabağa
yerleştirilmesi gösteriyor ki Rusya bu işi daha önceden
planlamış ve 2 tarafın önüne koymuştur,
imzalatmıştır; bunu görmemiz gerekiyor. Böylece Putin, Minsk
eş başkanlarını da devre dışı bırakacak
bir uygulamayı yapmış, Türkiyeyi de anlaşma masasına
dâhil etmeyerek bu sorunun çözümünde en önemli ve tek yetkili güç olduğunu
bütün dünyaya göstermeyi başarmıştır. Antlaşmadaki
Ermenistan ile Karabağı birbirine bağlayan Laçın
Koridorunun açılması, açık tutulması ve muhtemelen yine
anlaşmaya göre Nahçıvan ile Azerbaycan arasında Zengezur
Koridorunun veya yolunun açılması ve bunun Rusyanın
kontrolünde kalacak olması -2 yol için de söylüyorum- Rusyayı basit
bir barış gücü olarak görmemizi değil, bundan sonra Türkiye ile
Türk dünyası arasında bu Zengezur Koridoruyla yapılacak
ilişkileri ve devamlılığı da kontrol edebilen bir güç
hâlinde algılamamız ve ona göre
davranışlarımızı, geleceğe yönelik
projeksiyonlarımızı belirlememiz gerektiğini
düşündürüyor.
Şimdi, eski Sovyet coğrafyasında
Rusyanın barış gücü yerleştirdiği yerlere
baktığınızda ilginç bir şey vardır:
Transdinyester Bölgesi, Moldovadan ayrılmış durumda şu
anda. Abhazya Bölgesi ve Güney Osetya Bölgesi Gürcistandan
ayrılmış durumda. Dağlık Karabağda da böyle bir
şey olabilir mi? Sanmıyorum, sanmıyorum ama Dağlık
Karabağ için Rus barış gücü komutanı
Dağıstanlı General Rüstem Osmanoviç Muradov, Karabağa
gelir gelmez yaptığı ilk iş, sözde Karabağ
Cumhuriyetinin başkanı olan Arayik Harutyunyanla görüşerek
bundan sonra yalnızca Ermeni yönetimini değil, Karabağdaki
sözde Ermeni yönetimini de muhatap alacağını göstermiş
oldu. Azerbaycan için ise söyleyeceğim şey şu: Ülkesinin
işgal altındaki yüzde 20sini kurtarmış, Batının
şımarık çocuğu Ermenistana çok büyük bir ders
vermiştir. Bu zaferi için Azerbaycanı da onun liderini de
kutluyorum. Fakat bu zafer sırasındaki -can sıkıcı da
olsa- bazı gerçekleri de söylememiz gerekiyor çünkü bunlar geleceği
belirleyecek olan unsurlar. Birincisi, anlaşmanın ilanından
hemen önce, bir gün önce Ermenistan hava sahası üzerinde Mi-24 askerî
helikopterinin düşürülmesi, hemen arkasından da Putinin
anlaşmayı tarafların önüne koyması. Şimdi, bazı
söylentiler var, bu helikopter düşürülmesi olayı Azerbaycan ordusu
içerisindeki Rus yanlısı bazı gruplar tarafından
gerçekleştirilmiştir. Eğer böyle bir şey varsa bunun
önlemini almak gerekir, Türkiyenin de bu önlem alma sürecine dâhil olması
gerekir.
Türkiyeye gelince, değerli arkadaşlar,
Türkiye iktidarı, şu andaki iktidarımız 2009
yılındaki hatasına düşmemiştir.
Hatırlarsınız 2009 yılında Komşularla sıfır
sorun hayalî dış politikasıyla Ermenistanla bir futbol
diplomasisi başlatılmış, sözde Yukarı Karabağ
cumhuriyetinin bayrağı ve Ermenistan bayrağı altında
Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı gidip Erivanda maç
izlemiş, daha sonra Bursada, diğer maçta da Azerbaycan bayraklarının
sokulmadığı bir maçla bu süreç devam ettirilmiştir.
Azerbaycanı tamamen görmezden gelerek yapılan bu temaslar
sonrasında Zürihte protokoller imzalanmış ve bu metinlerde
Karabağa değinilmemiştir. Değerli arkadaşlar,
Allahtan, söz konusu protokoller Ermeni Parlamentosu tarafından
onaylanmamıştır. Eğer onaylansaydı Türkiye bugün
dış politikadaki en ağır hatalarından birini
yapmış olacak, Azerbaycanı ve dolayısıyla Türk
dünyasını ebediyen kaybetmiş olacaktı. Onun için -söylemek
istemiyorum ama- protokolleri kabul etmedikleri için Ermenistan Parlamentosuna
gönülsüz de olsa teşekkür ediyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin ısrarlı taleplerine rağmen Rusya, Karabağda
Türk askerinin rol almasına engel olmuştur. Gözlem noktaları
kurulmuştur, kurulacaktır daha doğrusu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, gözlem
noktalarının bir avantajı olabilir mi? Normalde olmaz;
Azerbaycan toprakları içerisinde Yukarı Karabağı kontrol
etme şansına sahip değilsiniz. Tek avantajı olabilir, o da
şudur: Gözlem noktalarında, gönderilecek İHAların Türk
subayları tarafından kontrol edilmesi ve verilerin yine Türk
askerleri ve subayları, kadroları tarafından analiz edilmesi
durumunda gözlem noktalarının bir fonksiyonu olabileceğini
düşünüyorum çünkü o durumda Rus kontrolü veya şemsiyesi altında
Ermenistanın yeniden bir silahlanma ve güçlenme arayışı
engellenmiş olabilecektir.
Türkiye'nin, iktidarıyla muhalefetiyle,
Azerbaycanın arkasında durması çok önemli olmuştur.
Azerbaycan rahatça hareket etmiştir ve komşu ülkelerin de -İran
gibi- Türkiye'nin varlığından dolayı bu bölgede yeterince,
istedikleri gibi hareket edemediklerini görüyoruz. Burada, tabii, önemli bir
şeyi daha belki söylemekte yarar var. İlk defa, İrandan
-İranın kuzeyi ama Azerbaycan açısından güney Azerbaycanda-
Ermenistana gönderilen silahların ve konvoyların engellemesi yönünde
bu bölgedeki Azerbaycan Türklerinin bu olaya karşı
çıktıklarını, konvoyların önünü kestiklerini ve
gösteriler yaptıklarını gördük. Bu da bir şeyi gösterecek
önümüzdeki dönemde. İran artık Şii mezhebini milliyet yerine
koyarak İranda bir bütünlük sağlayamayacağını böylece
anlamış oldu. Bu da önemli bir şeydir, Türkiye
açısından önemlidir.
Şimdi, önümüzdeki sürece bakalım.
Değerli arkadaşlar, buradaki en önemli konu, Minsk sürecine bu
diplomatik temas bölümünün bırakılmamasıdır. Bu çok önemli
çünkü sizin, hepimizin bildiği gibi Yunanistan ve Ermenistan, kendilerinin
olmadığı masada kurulmuş devletlerdir, kendilerinin
olmadığı masada Batılı güçler tarafından
kurulmuş devletlerdir ve şimdi, bu noktada, Minsk süreciyle de
Ermenistan benzer bir süreci devam ettirmek istemektedir. Türkiye ve Azerbaycan
ısrarla, bundan sonraki gelişmelerin Minsk süreciyle değil,
Azerbaycanın, mümkünse Türkiye ve Azerbaycanın ama değilse
Azerbaycanın muhakkak masada olacağı bir sürecin içerisine
girmesini sağlamalıdır. Minsk sürecine verdiğiniz zaman,
Dağlık Karabağda bir Ermeni bölgesinin
yaratılacağını şimdiden söyleyebilirim. Azerbaycan
ordusuyla ilgili şeyi söylemiştim.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin
Gürcistana yönelik politikalarını da yeniden gözden geçirmesi
gerekiyor. Niye önemli? Şunun için önemli: Gürcistanda, oradan Asyaya
sürülen Ahıska Türklerinin bölgelerine Ermeni nüfus
yerleştirilmiştir ve Ahılkelek veya diğer isimler şu
anda Samstshe-Cavaheti adı altında bir Ermeni özerk bölgesi hâline
çevrilmiştir ve buranın özelliği şudur: Azerbaycandan
gelip Türkiyeye devam eden petrol boru hatları, gaz boru hatları ve
demir yolu bu bölgeden geçmektedir. Dolayısıyla, bir şekilde,
Gürcistanın varlığı, bütünlüğü tehlikeye girer,
merkezkaç kuvvetleri orada hâkim olur ve Samtshe- Cavaheti bölgesinde Ermeni
yanlısı bir özerk bölge ortaya çıkarsa Türkiye'nin büyük
sorunları olacaktır. Onun için, Gürcistan politikaları dikkatle
değiştirilmelidir. Niye uyarıyorum? Gürcistanda bugün
Fransız vatandaşı bir Cumhurbaşkanı, Fransız
vatandaşı bir Başbakan ve 2 bakan vardır. Onun için, bu
bölgeye yönelik, Ermenileri destekleyebilirler.
Üçlü anlaşmada belirsiz bir şekilde
tanımlanmış bir şey var: Zengezur Hattı yani
Azerbaycan ile Nahçıvanı birleştirecek olan hat. Bunun
nasıl olacağı, ne şekilde yapılacağı belli
değil ama biliyoruz ki Ermenistan bu konuda ayak sürüyecek, gelecekte
Ermenistan topraklarını böleceğini iddia edecek; bu
kaçınılmaz. 40-45 kilometrelik bu yolun yapılabilmesi için
Türkiye ve Azerbaycan maddi, manevi her türlü şeylerini ortaya
koymalıdırlar. Gerekiyorsa yol yerin altından, gerekiyorsa
üstünden şeyler hâlinde gitmelidir ama bu yol yapılmalıdır
arkadaşlar.
Bu konuyla ilgili bir diğer konu da şu:
1993 yılında kapattığımız, bizim
kapattığımız -Kars kapısı ve Iğdır
kapısı yani Alican Kapısı ve Doğu Kapısı-
Ermenistanla olan ilişkilerimiz açısından
kapattığımız kapılar var. İsmim gibi biliyorum ki
yarın Minsk Grubu içinde veya dışında diplomatik süreç
başladığında Türkiyeye -ABD başta olmak üzere-
şu baskılar başlayacak: Ermenistan kapılarını
açın. Bakın, istediğiniz şey oldu, bunu açın.
denilecek. Değerli arkadaşlar, 1996 yılında kurulan ANAYOL
Hükûmetinin programına Karabağ sorununun çözümü Azerbaycan
tarafından onaylanmadıkça Türkiye bu kapıları
açmayacaktır. maddesini yazdıran arkadaşınızım.
Daha sonra, Bakanı olduğum 55inci Hükûmette de bunu tekrar
yazdırdım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) Şimdi,
burada ölümcül nokta şu: Bu kapıların açılmasını
Türkiye artık başka bir platforma taşımalı ve demeli
ki: Zengezur geçişi açıldığı takdirde ben bu
kapıları açarım. Yok, Zengezur konusunda -yani Azerbaycan ile
Nahçıvanı birleştiren yol- bir sorununuz varsa imkân yok. Bunu
söyleyecek, şey yapacak.
Vaktim tamamlandı, başka söylemek
istediğim şeyler de vardı ama konuşmaya
başlayınca zaman yetmiyor.
Dolayısıyla, bu değerlendirmelerden
sonra, tezkereye olumlu oy vereceğimizi söylüyorum ve iktidarın,
muhalefetin de desteğiyle sürdürdüğü politikaları aynen
sürdürmesi gerektiğini söylüyorum. Ama geleceğe yönelik de biraz önce
yaptığım uyarılar çerçevesinde adımlar atılması
ve bir strateji oluşturulması gerektiğini de söylüyorum ve
hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir.
Buyurunuz Sayın Özdemir. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasamızın 92nci maddesi uyarınca
Cumhurbaşkanımız tarafından Gazi Meclisimize iletilen
Azerbaycanın Ermenistan işgalinden kurtarılan Yukarı Karabağ
bölgesinde kurulacak ortak merkezde görev alacak Türk askerleri için
Hükûmetimize yetki verilmesini içeren tezkere hakkında Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi sevgi
ve saygılarımla selamlıyorum.
Kafkasya bölgesi tarih boyunca stratejik
sahaların başında olmuştur. Türk milleti buradaki binlerce
yıllık mevcudiyetiyle varlığını
sürdüregelmiş, neredeyse insanlık tarihiyle eş değer
zamanlamayla mührünü bu alana da vurmuştur. Burası geçmişte çok
sayıda Türk hanlığı ve devletinin kurulduğu bir alan
olarak öne çıkmasının yanında, aslında Selçuklular ve
Osmanlı zamanında da söz ve karar sahibi olduğumuz bir
coğrafyaydı. Kafkasyanın sahip olduğu önem, Avrupa ve Asya
arasında kalan bir kavşak noktası özelliğinin yanı sıra
kuzey ve güney bağlantısı açısından yani Orta
Doğu ile kuzey bölgelerini birbirine kesintisiz bağlayan toprak
olmasıyla da her dönem küresel hâkimiyet kurmayı amaçlayan
devletlerin ilgi alanı hâline gelmiştir.
1828 yılında imzalanan Türkmençay
Anlaşmasından sonra Kafkasya ve özellikle de Karabağ bölgesinin
yapısı ve tabii dengesi değişmeye başlamış,
Birinci Dünya Savaşı döneminde Azerbaycanda yaşayan
soydaşlarımız zulümlere maruz kalmış, Türk ordusunun
desteğiyle nefes alabilmiştir. Bu dönemde, 26 Mayıs 1918
tarihinde Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kurulmuş olsa da müteakip zamanlarda
Sovyetler Birliği hâkim olmuştur. Sovyetler Birliği döneminde
Azerbaycana bağlı muhtar bir vilayet olan Karabağ bölgesinin
zaman içerisinde nüfusuyla oynanmış, Ermeniler lehine
değişimler gözlemlenmiştir. Sovyetler Birliğinin
yıkılmasından hemen sonraysa Kafkasya hareketlenmeye
başlamıştır. 26 Aralık 1991de Hankendinin
işgaliyle şiddetlenen Ermeni saldırıları 26 Şubat
1992de Hocalı soykırımıyla zirveye taşınmıştır.
1993 yılına gelindiğinde Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi, Dağlık Karabağ hakkında peşi sıra 4
karar almıştır. 822, 853, 874 ve 884 numaralı bu Kararlarda
Ermenistan tarafından işgal edilen bölgenin derhâl
boşaltılması ve göçmenlerin geri dönmesi kararlaştırılmıştır.
Ancak bu kararlara Ermenistan uymamış, herhangi bir yaptırımla
da karşılaşmamıştır. Otuz yıllık süre
boyunca Ermenistan, Azerbaycan topraklarının yaklaşık
olarak yüzde 20sini işgal etmiştir. Karabağla ilgili
yaşanan sorunlara çözüm getirmek amacıyla oluşturulan Minsk
Grubu ise içi boş, netice vermeyen, Ermenistanın işgalini
sonlandırmaktan uzak ne kadar gündem varsa hepsiyle meşgul
olmuştur.
Ermenistan, fütursuzluğunun son örneğini
27 Eylül 2020 tarihinde bir kez daha göstermiş, Azerbaycanın Terter
ile Füzuli bölgelerinde kalan, aralarında sivil yerleşim birimlerinin
de olduğu bölgeye saldırılar gerçekleştirmiştir. Bu
saldırılar karşısında Cumhurbaşkanı
Sayın İlham Aliyevin ulusa sesleniş konuşmasıyla,
Azerbaycanın meşru olarak anında kararlı ve haklı
duruş göstermesiyle Karabağ bölgesinde yeni bir dönem başlamıştır.
Ülkemiz yaşanan bu hadiselerde derhâl Azerbaycanın yanında
olunduğunu, kendileri Türkiyeden nasıl ve hangi şekilde destek
talep ederse bu talebin o şekilde yerine getirileceğini ilan
etmiştir. Cephede Azerbaycan ordusu yani Türk askeri kahramanca
çarpışırken Anadoluda da Türk milleti özü bildiği
yiğitlerinden dua ve desteklerini esirgememiş, Türkiye Cumhuriyeti
var olan imkânlarının Azerbaycan ordusunun emrinde olduğunu
yinelemiştir. Savaşın seyrettiği günlerde Azerbaycan
ordusunun hızlı ve 21inci yüzyılda belki de harp akademilerinde
ders olarak okutulabilecek askerî harekâtlarıyla Karabağdaki pek çok
yerleşim yeri kurtarılmıştır. Aynı dönemde
bazı ülkelerin sürekli olarak Dağlık Karabağ meselesinde
askerî çözümün mümkün olmadığını ifade etmeleri
anlaşılabilir ve açıklanabilir hiçbir kalıba
sığmamıştır. Nitekim savaş sürerken 3 kez
ateşkes kararı alınsa da her defasında Ermenistan
tarafının bu ateşkesi bozması, Azerbaycanın
işgal ve zulme son vermeye yönelik sergilediği mücadelenin
haklılığını bir başka yönüyle daha ortaya
koymuştur.
Sonuç olarak 9 Kasım 2020 tarihine
gelindiğinde Şuşanın alınmasından hemen sonra
Ermenistan pes ederek yenilgiyi kabul etmek durumunda kalmıştır.
Azerbaycan şerefli ve tarihî bir zafer kazanmıştır. Bu
zafer Türklüğün şahlanışıdır. Hamdolsun ki
Kafkaslardan aşılmış, Türklüğe şan
katılmıştır. Kafkaslardan esen ve bizlere bir
asırdır selam eden yerler artık Azerbaycan Bayrağının
Karabağdan asıldığının habercisidir. Ölmeden bu
topraklara hür bir şekilde düşme arzusuyla yanıp tutuşan
yürekler bugün sevinçlidir. Bütün çevreler kabul etmek durumunda
kalmıştır ki Karabağ Türktür, Karabağ artık
özgürdür, Karabağ Azerbaycandır, Karabağ Türkün çelikten bileğidir.
Dağlık Karabağ meselesi bizim
açımızdan sorunun ortaya çıktığı ilk günden
itibaren ama özellikle de 1991 yılıyla başlamak üzere dikkat ve
önem verdiğimiz alanlardan biri olarak görülmüştür.
Azerbaycanın merhum Cumhurbaşkanı,
büyük devlet adamı ve Türk milliyetçisi olan Ebulfez Elçibeyin dönemin
getirdiği kimi çaresizlikler içerisindeki haykırış,
mücadele ve direnişi hepimiz açısından
hafızalarımızdan silinmeyecek bir etki
yaratmıştı. Böylesi bir günde de merhum Elçibeyin ve
Karabağın kurtuluşu için mücadele eden tüm şehitlerimizin
ruhlarının şad olmasını Cenab-ı Allahtan niyaz
ediyoruz.
Elde edilen zaferde büyük bir devlet
adamlığı örneğini gösteren Azerbaycan
Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyevin şahsında
Azerbaycan ordusunu tebrik ediyor ve tüm soydaşlarımıza kutlu
olmasını diliyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Azerbaycanın kendi bileğinin hakkıyla elde ettiği zaferin
hemen ardından 10 Kasım 2020 tarihinde, gece yarısından
itibaren geçerli olmak üzere Azerbaycan, Rusya ve Ermenistan arasında varılan
mutabakat uyarınca bölgede kalıcı ateşkes ilan edilmiştir.
Bu mutabakata göre, Azerbaycan ordusu tarafından alınan bölgelerin
Bakünün kontrolünde kalması
kararlaştırılmıştır. Bunun yanı sıra
Karabağda bulunan Ağdam bölgesinin 20 Kasım, Kelbecerin 15
Kasım, Laçının 1 Aralık 2020ye kadar Azerbaycana teslim
edilmesinde mutabık olunmuştur. 15 Kasımda teslim edilmesi
gereken Kelbeceri, hava muhalefetinden dolayı
boşaltamadığı için Ermenistan tarafından talep edilen
on günlük ek süreyse Azerbaycan tarafından kabul edilmiştir. Ne
yazık ki Kelbecere girerken vahşice hareket eden Ermenistan,
aynı vahşiliğini şimdi de sürdürmekte, çekilirken geride
kalan ne varsa yakıp yıkmaya koyulmaktadır.
Yine mutabakat uyarınca, Şuşa
şehrini etkilememek kaydıyla, Ermenistan ile Dağlık
Karabağın bağlantısını sağlayacak 5
kilometre genişliğinde bir koridorun kurulması
amaçlanmaktadır. Yerlerinden edilmiş kişiler ve
sığınmacılar Dağlık Karabağ
topraklarına ve çevredeki ilçelere Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliğinin kontrolü altında dönebileceklerdir.
En önemli hususlardan biri olarak bölgedeki tüm
ekonomi ve ulaşım bağlantıları üzerindeki blokaj
kaldırılacaktır. Böylelikle, Azerbaycan Cumhuriyetinin
batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki
ulaşımın sürekliliği ve güvenliği tesis edilerek garanti
altına alınacaktır.
Bütün bunlar olurken bölgede ateşkese uyulup
uyulmadığının denetlenmesi amacıyla işgalden
kurtarılan Azerbaycan topraklarında bir ortak merkez
oluşturulacaktır. Bu merkezde Azerbaycanın talebi üzerine
Türkiye ve Rusyanın müştereken yer almaları
kararlaştırılmıştır. Azerbaycanın
belirleyeceği yerlerde Türkiyenin Rusyayla birlikte kuracağı
ortak merkezde ve bu merkezin icra edeceği faaliyetlerde Türk Silahlı
Kuvvetleri personelimiz ile lüzumu görülen sivil personelin görev yapması
amaçlanmaktadır. Bu amaç, 16 Ağustos 2010 tarihinde imzalanan ülkemiz
ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında Stratejik Ortaklık ve
Karşılıklı Yardım Anlaşması uyarınca
fiiliyata geçmiş olacaktır. Azerbaycanın talebi üzerine bölgeye
gidecek olan Mehmetçik, Azerbaycana sunduğumuz taahhütlerimizi yerine
getirirken bir ananın iki oğlu, bir amacın iki kolu olarak kader
birlikteliğimizi pekiştirecektir. Ayrıca, Kafkasyanın
huzur, güvenlik, barış ve istikrarının tesisinde sorumluluk
üstlenecektir. Açıkça söylemek gerekir ki, aynı bölgede,
Azerbaycanın yanında omuz omuza durmamız ortak gelecek
inşamızın ve ülkemizin menfaatlerini korumanın da bir
gerekliliğidir. Biz, dün de Azerbaycanda yaşayan soydaşlarımızla
beraberdik, bugün de beraberiz ve yarın da Allahın izniyle bir ve
beraber olmaya devam edeceğiz.
Bunun yanı sıra, savaş boyunca
Ermenistanın bölgeye Suriyeden PKK/PYD bünyesindeki çok sayıda
teröristi getirdiği malumdur. Kafkasyada millî güvenliğimize
doğrudan tehdit oluşturan bu teröristlerin varlığına
asla göz yumamayız. Bu kapsamda, Mehmetçik, millî bekamız için
Karabağda önemli ve mutlak gerekli bir görevi ifa edecektir.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; üzerinde görüştüğümüz tezkereyle ilgili öne
çıkan bir başka husus Nahçıvan ile Azerbaycan arasında
tesis edilecek sürekli erişim ve ulaşım imkânının
bundan sonrası için sağlanıyor oluşudur. Nahçıvan,
sahip olduğu jeostratejik konumuyla hem Kafkasyanın huzur ve
istikrarı hem Azerbaycanın güvenliği hem de ülkemiz ve Türk
dünyası açısından büyük bir öneme sahiptir, ayrıca
Azerbaycanın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu gerçekliğin,
Azerbaycanın mutlak zaferinin tesis edildiği metinde yer alması
ve taraflarca kabul edilmesi son derece önemli olmuştur. Sebebi ise hiç
kuşku yok ki hem tarihsel gerçeklere ve mücadelelere hem de bugün ve
yarın için var olan hakikatlere dayanmaktadır. Türkiye ile Sovyetler
Birliği arasında 16 Mart 1921 tarihinde imzalanan Moskova
Anlaşmasıyla Nahçıvan, özerk bir yapıya sahip olması
ve başka bir devlete terk edilmemesi şartıyla Azerbaycanın
himayesine bırakılmıştır. Aynı durum, Türkiye,
Sovyetler Birliği, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan arasında 13
Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars Anlaşmasıyla da teyit
edilmiştir. Sovyetler Birliği tarafından Azerbaycan ile
Nahçıvan arasında kalan Zengezur bölgesinin Ermenistana verilmesinin
ardından ne yazık ki Nahçıvanın Azerbaycanın
diğer bölgeleriyle karasal irtibatı kesilmiştir.
Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, diğer Türk
devletleriyle aramızda fiziki bağlantısı bulunması
sebebiyle özel bir anlam taşımaktadır. Nahçıvan merkezi ile
Iğdır ilimiz arasındaki uzaklık bugün 160 kilometredir. 28
Mayıs 1992de açılan Dilucu Umut Köprüsüyle bağlanan 12
kilometrelik bir sınır hattımız da burada
bulunmaktadır. Dolayısıyla Nahçıvan ve Azerbaycan
arasında tesis edilecek ulaşım bağlantısının
kıymeti büyüktür.
1921 yılında, Moskova Anlaşması
öncesinde, müzakereler için Rusyaya giden heyette yer alan Yusuf Kemal Bey,
Ankaradan ayrılmadan bir gün önce, 13 Aralık 1920de Mustafa Kemal
Paşayla görüşmüş ve Paşam, Ruslar Nahçıvan üzerinde
ısrar ederse ne yapalım? diye sorunca Nahçıvan Türk
kapısıdır. Bu hususu nazarıitibara alarak elinizden geleni
yapınız. cevabını almıştır. Moskova
Anlaşmasıyla Nahçıvanın Azerbaycana bağlanması
Atatürk tarafından olumlu karşılanmış ve Ankaraya
dönen Yusuf Kemal Bey Muhterem Paşam, Nahçıvan üzerinde elden geleni
yaptık. deyince de Atatürk Yusuf Kemal Bey, kapımız
mevcudiyetini muhafaza ediyor. Bizim için mühim olan budur. cevabını
vermiştir.
Allaha hamdolsun, 1921 yılında
temellendirilen, mevcut hâli korunan, Atatürkün büyük hassasiyet
gösterdiği Türk kapısı yüz yıl sonra açılmış,
Türk dünyası fiilî olarak birbirine kavuşma ve kucaklaşma
imkânı bulmuş, kader birlikteliğine koyulmuştur. Yüz
yıl önce sergilenen gayret bugün maksadına
ulaşmıştır. Türklüğün büyük ideali için ruh ve beden
birleşmiş, nefes almaya başlamıştır. Bu yolda
emek ve gayret sarf edenleri tarih unutmayacak, Türklüğün tertemiz ve
sarsılmaz vicdanı onları her zaman hayırla yâd edecektir.
Hiç kuşku yok ki Dağlık Karabağ
bölgesinde Azerbaycanın elde ettiği zafer ve beraberinde imzalanan
mutabakat sadece Kafkasya açısından değil, 21inci
yüzyıldan başlamak üzere, dünya siyasi tarihi açısından en
önemli milatlardan biri olarak bundan sonra da kabul edilecektir. Yaşanan
bu önemli olay, küresel siyasette güç merkezinin Batı-Doğu ekseninde
yer değiştirmeye başladığı bir dönemde
gerçekleşmişken, ülkemizin öncü bir sorumluluk üstlenmesi
yarınlarımız açısından umut verici olmuştur.
Türklük, önceki yüzyıla göre bu yüzyılda
daha büyük bir diriliş, şahlanış, güç ve azimle dünyaya
sulh ve adaleti getirmeye, istikrarlı ve huzurlu bir nizamın tesisini
sağlamaya adaydır. Asla unutulmamalıdır ki Türk
birliği, Türk milleti var olduğu günden bu yana hakikatin bizatihi
kendisiydi ve yüzlerce yıldır tüm azameti, yüceliği ve berraklığıyla
karşımızda durmaya bugün de devam etmektedir.
Bize göre, 1918 ve 1919 yıllarında,
İstanbuldan 3 farklı istikamete yola çıkanlar aslında tek
bir ülküye inanmışlardı. Bunlardan birisi olan 1919da Samsuna
basan ayak, 1918de Baküye ulaşmak üzere yola çıkan ve yine
aynı yıl yani 1918de önce Kırıma, oradan da Türkistana
uzanan ayaklarla aynı kutlu yolda yürüme arzusu ve hedefini
taşıyordu. Bu 3 farklı rota sonunda kutlu bir ideali
gerçekleştirmek üzere hayatını ortaya koymuş, milletin
bağrından çıkan şerefli ve asil evlatların emanetinde
yüce dileğe doğru yol almıştı. Mustafa Kemal Atatürk
de Nuri Paşa da İsmail Enver Paşa da yüreği Türklük
aşkıyla yanan, hürriyet ve istiklal sevdalısı, asalet
timsali, dünyanın görebileceği en yüksek karakter ve azme sahip
insanlardı.
Netice olarak, verilen mücadelelerde Anadoludaki
amaç hasıl olmuş ve Türklüğün bu coğrafyadaki hürriyet
ideali gerçekleşerek yeni bir Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti
kurulmuş, Kafkasya coğrafyasındaki hedef ilk aşamada
başarı sağlansa da kısa süre sonra akamete
uğramış, Türkistandaysa tohumlar ekilmiş ancak neticeye o
dönem varılamamıştı.
21inci yüzyılın henüz ilk çeyreği
bitmeden Karabağda Türklüğün elde ettiği zafer ve beraberinde
kaçınılmaz olarak karşımızda duran gerçeklik işte
budur. Taş mutlaka kırılır, tunç elbette erir ama Türklük
ebedidir, ebediyete kadar da inşallah var olmaya devam edecektir.
Böylesi bir dönemde, kimileri Karabağda
Azerbaycanın zaferini ilan eden Rusyayla varılan mutabakatı,
iş birliğimizi eleştirmeye, bunu yaparken de tarihte en fazla
mücadele verdiğimiz devletin Rusya ve mirasçısı olduğu
evvelki dönemlerdeki devletler olduğunu söylemektedirler. Doğrudur,
tarihimize baktığımızda en çetin mücadeleleri zaman zaman
Ruslara karşı verdik. Bu mücadele dönemi içerisinde de yeri geldi
biz, yeri geldi Ruslar kazandı fakat meseleye sadece bu açıdan
bakarsak yanılmış oluruz. Gerçekte var olan hakikat ise
şudur: 2 milletin devletleri birbiriyle ne zaman mücadele içerisine
girerlerse iki taraf arasındaki galibe bakılmaksızın
kazanan daima üçüncü taraflar olmuştur. Bugün, bu tarihî hakikat bir kez
daha karşımızdadır. Komşumuz olan Rusyayla iyi
ilişki içerisinde olmamızdan rahatsız olan çevreler aynı
bahisle tarihi hatırlatarak önümüzü tıkamaya çalışıyorlar.
Bu oyunlara aldanmayacağız, aldırış etmeyeceğiz.
Ne okyanus ötesinde bulunanlar ne de Avrupada yer alanların bu
coğrafyayı bizden daha iyi tanımaları söz konusu
olamayacaktır. Ömrü birkaç yüzyılla sınırlı olan
devletler Kafkasyanın istikrar ve barışının ne anlama
geldiğini binlerce yıldır burada yaşayan bizlerden daha iyi
kavrayamazlar, hassasiyet gösteremezler. Zaten bu hassasiyet gözetilmiş
olsaydı şimdiye kadar Karabağdaki Ermenistan işgalinin
çoktan sonlandırılması gerekirdi.
Rusyayla sürdürülen ilişkilerimizde mühim olan
elbette ki beklentilerimizin ne ölçüde karşılandığı ve
gereğinin muhatabımızca yerine getirilip getirilmediğidir.
Türk milleti var olduğu günden bu yana adalet, huzur ve sulh için gayret
göstermiştir. Mücadelesi daima zulme karşı olmuş,
hedeflerini de bu ölçüyü gözeterek belirlemiş ve korumuştur. Bu
kapsamda Kafkasyada dost ve kardeş ülkemiz olan Azerbaycanın
yanında yer almaya kanımızla, canımızla, bütün
varlığımızla devam edeceğiz.
Gazi Meclisimize gönderilen
Cumhurbaşkanlığı tezkeresine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak bu sebeplerden dolayı yürekten ve candan destek
verdiğimizi belirtiyor, Hükûmetimizin gayretlerine teşekkür ediyor,
tezkerenin hayırlara vesile olmasını temenni ederek
şanlı askerimize Cenab-ı Allahtan üstün muvaffakiyetler
diliyoruz.
Bu vesileyle Gazi Meclisimizi sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç.
Buyurunuz Sayın Hatımoğulları
Oruç. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; savaşla
ilgili söylenen çok söz, anlatılan çok hikâye var. Ülkenin en
yoksulları ne yazık ki en zenginleri için savaşır. Savaş
acı, gözyaşı, yıkım, tecavüz, göç demek. Geçen gün
İzmir depreminde binaların nasıl
yıkıldığına hepimiz tanıklık ettik ve o
manzarayı televizyondan izlerken hepimizin gözyaşı aktı.
İşte, savaş o depremin yarattığının katbekat
üstünde yıkım yaratıyor, insanların duygularını
parçalıyor, insanları birbirinden ayrıştırıyor ve
ne yazık ki mevcut olan iktidar hâlâ -dış siyasette- savaş
konusunda ısrarını devam ettiriyor. İnsanın insana
silah doğrulttuğu, insanın insan üzerinde patlayıcı
kullandığı, yıkılan kentler, yakılan ormanlar ve
eğer sağ kalma şansına sahip olan birileri varsa asla ve
asla o travmayı üzerinden atamıyor, atamayacak.
Eminim ki bugün Ermenistan-Azerbaycan
savaşında hem Ermeni kardeşlerimiz hem Azeri kardeşlerimiz
çok büyük bir travma yaşadı, hem de çok ağır bir travma. Bu
dönemde yaşadıkları bu savaşın bedelini ne yazık
ki iki kardeş halk ödemektedir. Peki, bu savaş neden çıktı?
Ermenistan-Azerbaycan çatışmaları yeni değil, bir tarihî
arka planı var, evet ve özellikle son otuz sene içerisinde sürekli
çatışmalara mahal olmuş iki coğrafya.
Rus Çarlığı
yaşadığı yenilgiden sonra Kafkasyadaki etkisini elbette
kaybediyor ve 1918de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti adıyla Azeri
devleti kuruluyor. Dağlık Karabağ bu sınırların
içindeydi ve Dağlık Karabağda hem Ermeniler hem Azeriler
yaşıyordu. O dönemde yapılan Paris Barış
Konferansında Dağlık Karabağda yaşayan Ermeniler
İngilizlerin verdiği güvenceyle bu bölgenin Azerilere verilmesine
ikna oluyor ancak ortak yaşam yeterince kurulamıyor, gerilimler ve
çatışmalar bir türlü bitmek bilmiyor. Kafkasyanın kaderini
değiştiren ve dünyayı etkileyen gelişmeler
yaşandı o dönemde. Rusyada Bolşevikler devrim yaptı ve
Rusyada Bolşevik Devriminden sonra Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan
devlet oldu. Tabii, devlet olma hâli uzun bir süre devam etmedi. Azerbaycan ve
Ermenistan, 1920den itibaren, Sovyetler Birliği yıkılana kadar
yani 91e kadar özerk kalmış, çatışmasız bir süreci bu
dönemde yaşamışlardır.
30 Ağustos 1991de diğer Sovyet
cumhuriyetleri gibi bağımsızlığını ilan eden
Azerbaycan Cumhuriyeti ile Türkiye arasında siyasal, ekonomik ve askerî
temelde çeşitli gelişmeler oluyor, ilişkiler gelişiyor.
Bunu iktidar etnik soydaşlık ve ümmetçilik üzerinden tarif ediyor.
Peki, bu dönemde Türkiye-Azerbaycan ilişkileri
nasıl ilerledi, ona bakmamız lazım. Hatırlayın Türkiyenin
90lı yıllarını, mafya-devlet ilişkisi iç içe
girmiş, JİTEM gibi paramiliter gruplar Türkiye'de cinayetler
işliyor, gazeteciler, aydınlar, yazarlar, insan hakları
savunucuları suikastlarla katlediliyorlar ve ne yazık ki üzülerek
ifade ediyoruz, Azerbaycan bu örgütün çalışmasını
yürüttüğü, eğitimini aldığı bir saha hâlindeydi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kurulan
Susurluk Araştırma Komisyonu tutanaklarına bakarsanız,
derin devlet, mafya, paramiliter güçler ilişkisinde ne yazık ki bu ülkedeki
sınırlar içerisinde nasıl detaylı bir örgütlenme içinde
olduklarını göreceğiz. Uğur Mumcu suikastıyla ilgili
yürütülen soruşturmanın dosyasına da
baktığımızda bu ilişkileri görebiliriz.
Evet, bu tarihsel arka planı Azerbaycan
tarafından değerlendirdiğimizde, şüphesiz bir ülkede insan
haklarından, demokrasiden, ifade özgürlüğünden bahsedemiyoruz. Sonuç
olarak, Türkiye ve Azerbaycan arasında devam eden ekonomik, askerî,
kültürel ve siyasal ilişkiler geçmişten bugüne kadar belli bir
odağın çıkarları çerçevesinde seyretti. Aliyev ailesinin de
bu çıkar çerçevesi içinde kattığı pay azımsanmayacak
düzeydedir. Burada Azeri halkımıza düşen hiçbir pay yoktur. AKP
iktidarı 2000li yılların ilk yarısında
Dağlık Karabağ sorununun çözülmesi için Minsk Grubunda yer
aldı ve burada Ermeni devletiyle yakın ilişkiler kuruldu,
diyaloglar gelişti fakat bu grubun, Minsk Grubunun bu süreci siyasal
yöntemlerle, diyalogla çözmesi bir biçimiyle engellendi ve ne yazık ki
Türkiyede AKP iktidarı fabrika ayarlarına geri dönerek 90lı
yılların siyasetini izledi ve Minsk Grubu, şu anda zaten fiilî
olarak devre dışı kalmış durumdadır.
HDP olarak, hangi gerekçeyle olursa olsun,
halkların birbirine kırdırtılmasına, bölgesel
çatışmaların derinleştirilmesine, komşu
halklarımızın birbiriyle çatışmasına dün evet
demediğimiz gibi bugün de evet demiyoruz ve HDP bu Mecliste faaliyet
yürüttüğü günden bugüne kadar da hiçbir askerî tezkereye evet demedi,
hepsine ret verdik çünkü biz dış siyasette diyalog, barış
ve siyasi yöntemlerle çözüm konusundaki ısrarın ikinci plana
atılmaması konusundaki kararlılığımızı
hep ifade ettik bu kürsülerden.
27 Eylül 2020de Dağlık Karabağda
Azerbaycan ve Ermenistan arasında başlayan çatışmalar
konvansiyonel bir savaşa dönüştü ve Azerbaycan-Ermenistan savaşında
Türkiye de Rusya da gerekli rolleri oynamış olsaydı süreç bugüne
kadar bu şekilde gelmezdi, bu kadar insan yaşamını
kaybetmezdi. Şu an yapılan şey, bir savaşın
çıkması izlendi çünkü şu bilinen bir gerçektir: Rusya uzunca bir
süredir Ermenistan üzerindeki etkisini yitirmiş ve Ermenistan-Azerbaycan
çatışmasının çıkmasından bir fayda
sağlamayı amaçlayarak, her iki ülkeyi kendine muhtaç eden bir
çizginin ilerletilmesi için âdeta bu savaş ve bu çatışmayı
izlemiş durumdadır.
Rusya açısından
baktığımızda, Kuzey Amerika ve Avrupa Ermeni
diasporalarının desteklediği Ermenistan Hükûmeti
Başkanı Paşinyanın Putinle mesafesinin az önce
bahsettiğimiz gelişmelerde payı büyüktür. Ermenistan ordusu bu
savaşta ciddi kayıplar verdi. Paşinyan Hükûmeti, 9 Kasım
gecesi, Rusyanın barış gücü olacağı, tampon bölge
oluşturulacak bir ateşkes imzaladı. Orta vadede bu bir çözüm
değildir ilk elde çözüm gibi gözüksede. Bu anlaşmaya göre
Dağlık Karabağ ihtilaf bölgesinde tüm askerî eylemler Moskova
saatiyle gece 24.00ten itibaren duracak ve tam ateşkes sağlanacak.
Ermenistanın kontrolündeki Ağdam ve Gaza bölgesindeki alanlar 20
Kasım 2020 tarihine kadar Azerbaycan'a iade edilecek. Dağlık
Karabağdaki temas hattı boyunca, Laçın Koridoru boyunca, Rusya
Federasyonu ordusuna bağlı Barışı Koruma Birliği
1.960 hafif silahlı asker, 90 zırhlı araç, 380 adet araç, özel
teçhizat konuşlandıracak bu bölgede. Rusya Federasyonu
Barışı Koruma Birliği Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin
çekilmesine paralel olarak konuşlandırılacak, Rusya Fedarasyonu Barış
Gücü beş yıl süreyle burada kalacak ve bu süre beş yıl daha
uzatılabilir. Taraf olan ülkeler isterse bu süreyi altı ay önce
bildirerek Rusya'nın oradan çekilmesini talep edebilecek.
Anlaşmanın taraflarca uygulanmasını kontrol etmenin
etkinliğini artırmak için Ateşkes İzleme Merkezi kurulacak.
Şimdi, bahsettiğimiz bütün bu maddeler
içerisinde Türkiye'ye düşen pay sadece şimdi bahsettiğimiz
maddede -bunu da birazdan daha fazla açacağız- Ermenistan
Cumhuriyeti, Kelbecer ilçesini 15 Kasım 2020ye, Laçın ilçesini 1
Aralık 2020ye kadar Azerbaycan Hükûmetine iade edecek. Dağlık
Karabağ ve Ermenistanın bağlantısını
sağlayacak, aynı zamanda Şuşa şehrini etkilemeyecek
olan Laçın Koridoru -5 kilometre genişliğindeki koridor- Rusya
Federasyonu gücünün kontrolünde olacak. Dağlık Karabağda
yerinden edilen herkes -Ermeniler ve Azeriler için geçerli- bölgeye
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin kontrolü
altında dönebilecekler. Savaş esirleri ve diğer tutuklular,
cenazelerinin değişimini gerçekleştirebilecekler. Bölgedeki tüm
ticari kara yolu ulaşım bağlantıları açılacak.
Ermenistan-Azerbaycan savaşı sonrası sivillerin ve ticari
araçların her iki yönde engelsiz ulaşımını organize etmek
için Azerbaycan'ın batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti
arasında ulaşım koridoru sağlanacak, Rusya Federal Güvenlik
Servisi yetkilileri bu koridoru kontrol edecek.
Bu anlaşmadan çıkan sonuçlara bir
bakalım: Karabağ fiilen ikiye bölünüyor, güneyi Azerbaycanda, kuzey
bölgesi Ermenistanda kalıyor. Sadece Ermenistanın
tanıdığı, Karabağdaki Ermenilerin kurduğu Artsah
Cumhuriyetinin geleceği belirsiz ve bu bir savaş potansiyeli
taşımaya devam ediyor.
Azerbaycanın iç siyaseti bağlamında
yolsuzluk ve ekonomik istikrarsızlıkla anılan Aliyev
saltanatı Azerbaycanda bir süre daha devam edecek bu Karabağ zaferi
üzerinden. Azerbaycan kamuoyunda iktidara yönelik muhalefet cephesi
zayıflayacak, Aliyevin ailesinin popülaritesi ve militarist politikalar
artacak.
Ermenistanda Paşinyan Hükûmetine
karşı sağcılar aşırı bir şekilde
güçlenecek.
Sekiz yıl önce Azerbaycandan çekilmiş
olan Rusya -ki bu kısmı gerçekten çok önemli- hem Ermenistanı
hem Azerbaycanı denetleyecek şekilde şu an sahalara geri döndü.
Karabağ savaşı sayesinde bu kez sınır hatlarında
en önemli hatları Rusya kontrol edecek.
Bu savaşın kazananı kim oldu?
Türkiye, bu savaşta sağlanan anlaşmanın neresinde?
Varın, bu soruyu siz yanıtlayın. Varsın, bu soruyu kamuoyu
yanıtlasın. Türkiye, varılan anlaşmanın hiçbir yerinde
değil.
Karabağ sorununun barışçıl
çözümü amacıyla AGİT tarafından kurulan Minsk Grubu üyesi olan
başta ABD ve Fransa olmak üzere Batılı devletler bu sürecin
şimdilik dışında kalmış durumdalar. Zaten
savaş sürecinde kendilerinden beklenen misyonu ve rolü de
oynamamışlardır.
Rusyanın Ermenistanı kendisine muhtaç
hâle getiren politikaları Azerbaycan için de şu an devreye
girmiş durumdadır.
Peki, bu gelişmelere Türkiye
açısından nasıl bir yorum getirmemiz gerekiyor? Az önce
söyledim, bu anlaşmanın hiçbir yerinde yok Türkiye. Sadece büyük
olasılıkla Baküde kurulacak olan gözlem merkezinde dijital gözlem
yapmak üzere Türkiye asker görevlendirebilecek. Bütün bu kargaşadan, bütün
bu sorun yumağından Türkiyenin payına düşen bu olmuş
oldu.
Şimdi, Türkiye, yine bu savaşta Libya
sürecinde de ortaya çıkan ve kamuoyunun çok tartışmış
olduğu, dünya kamuoyunun çok tartışmış olduğu bir
mevzu var. Suriyeli cihatçıları, selefistleri Karabağ cephesine
taşıdığı iddiaları var, Libya, Suriyenin
farklı bölgelerine taşıdığı gibi. Suriye
savaşından devşirilen selefist grupların iktidarın
elinde gayriresmî olarak tutulan bir savaşçı gruba dönüşmüş
olması, ürkütücü bir düzeye gelmiş durumdadır. Savaşçı
ihracı yapan Hükûmet, savaş suçları kapsamında
uluslararası mahkemelerde yargılanacak düzeyde ileri gitmiş
durumdadır.
Türkiye cenahından Rusyanın
inisiyatifiyle yapılan anlaşmanın detaylarına bakacak
olursak gerçekten Türkiye'nin payına düşen hiçbir şey
olmadığını bir kere daha görmüş oluyoruz. Peki, 7/24
savaş haberleri yaptıran iktidar bu süreçte neyi amaçladı? Yani
gelişmelerin bu şekilde olacağından, yani Rusyanın bu
şekilde inisiyatif alacağından bihaber miydi? Hayır,
değil. Belki mevcut olan iktidarı şaşırtan tek
şey olabilir. Çözümün bu kadar hızlı olacağını
beklemiyorlardı ya da bu anlaşmanın bu kadar hızlı bir
şekilde devreye gireceğini beklemiyorlardı ama onun
dışında az buçuk Suriye deneyiminden bunu kestirmiş
olmalılar. Kestiremediler ve göremedilerse bu, iyice dış
siyasetteki körlüğün göstergesidir, ötesi değildir.
Karabağda askerî varlığı olmasa
da Azerbaycana büyük çapta askerî malzeme ve SİHA satışı
yaparak bu savaştan sonra da daha fazla para imkânı kazanmanın
önü açılmış oldu. Bu yandaş medyanın
yaptırdığı haberlerle de bunun önü açılmış
oldu. Elinde tuttuğu Suriye merkezli devşirilen
savaşçıları aktif olarak kullanarak bu projenin dinamik bir
şekilde devam etmesini sağlamış oldu.
Türkiye'nin Azerbaycanda askerî ve siyasi
varlık gösterebilmesinin Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilere
göre şekillenecek denkleme bağlı olduğunu bilmeyen yoktur.
Rusya ya da Avrasya Paktı diyelim, Avrasya Paktı ve NATO
arasındaki gelgitlere bağlı olarak Türkiyenin Rusyayla
ilişkilerini geliştireceği de aşikârdır.
Dolayısıyla Azerbaycandaki varlığı, genel manada
Türkiyede Hükûmetin izleyeceği ana çizgiye
bağlı olarak belirlenecektir. Burada zafer naraları
atıldı, gerçekten buradaki asıl zafer Rusyanın. Rusya,
bölgedeki enerji nakil hatlarında da denetim konusunda
ağırlığını artıracak. İktidarın
savunduğu İki devlet, tek millet. tezi orta vadede siyasi,
ekonomik, hatta askerî manada tamamen Rusyanın inisiyatifine geçmiş
durumdadır.
Ayrıca, iç
siyasette milliyetçi seçmen konsolide etmeye çalışıldı
yapılan yandaş medyanın haberleriyle. Ne yazık ki
iktidarın son dokuz senesi böyle geçti; sürekli savaş haberleri,
sürekli çatışma haberleri pompaladılar. İç siyasette
yaşanan sıkıntıların, mesela ekonomik krizin, mesela
işsizliğin, mesela yoksulluğun, mesela kadına yönelik artan
şiddetin, mesela artan hukuksuzluğun, mesela yargının
tamamen iktidarın bir koltuk değneği hâline gelmesinin, bütün
bunların üstünü örtmek için bu milliyetçi hezeyanlar ne yazık ki
kullanılıyor. Kürt sorunu ve dış siyasetteki
çatışmaların, iç siyaseti de belirlemek ve konsolide etmek
bakımından bu şekilde de buraya tahvil edildiği bilinen bir
gerçektir.
Tabii ki sadece bu
değil, bütün bu yönelimde bir amaç daha vardır ki iyice
gerilemiş durumda olan AKP Aman muhalefet yan yana gelir, aman muhalefet
bize karşı birleşirse
diyerek Vatan, millet, Sakarya. deyip
muhalefeti arkasına dizerek bu şekilde önemli yol
aldığını da belirtmemiz gerekiyor. Burada biz muhalefete
düşen en temel görev, dış politikadaki siyasetin iç siyasete
tahvili konusundaki eleştirilerimizi açık, ayan beyan bir
şekilde yapmak zorundayız, yapmak durumundayız. Yoksa Türkiye,
gerçekten dış siyaset, uluslararası ilişkiler ve iç siyaset
bağlamında uçurumun kenarında değil, uçurumdan şu an
yuvarlanıyor ve bu ülkeyi hep birlikte kurtarmaya ihtiyaç var.
Burada şunu
belirtmem gerekiyor: Yine ana akım medyanın, yandaş
medyanın pompaladığı haberlerle Türkiyede yaşayan
Ermeni halkımız çok ciddi bir tedirginlik yaşadı ve burada
Hrant Dinki hemen hatırlayacağız hep beraber. Hrant Dink Ben kendi ülkemde
bir güvercin ürkekliğiyle yaşamak istemiyorum ve güvercinlere
dokunmazlar, güvercinler kentlerin iç bölümlerinde yaşar. dedi ama
kıydılar Hrant Dinke, kıydılar barış
güvercinine. Buradan şunu söylemek isterim ki: Ermeni
halkımızın kendini tedirgin hissetmesine sebebiyet verecek,
herhangi bir girişimden, herhangi bir haberin
yaptırılmasından kaçınmak zorundayız. Biz, Türkiye'de
72 milletten insan olarak barış, huzur ve kardeşlik içinde
yaşamayı tesis etmeyi başarmak zorundayız, başka
seçeneğimiz yoktur.
Evet, burada Libyadaki gelişmeler
hakkında kısaca bir şeyler ifade etmek isterim. Azerbaycanda
yaşanan hezeyanların benzerini Libyada yaşadık.
Bakın, bugün Mısır, Fas, Tunusta Libyayla ilgili -hatta Libya
ile Türkiye Hükûmetinin anlaşma yapmış olduğu Serrac
tarafı dâhil olmak üzere- bütün tarafların bir araya getirildiği
konferanslar, toplantılar düzenleniyor. Masada, masanın
etrafında, çok sayıda ülke var ama -Türkiye şu an bu kadar
anlaşma imzalamasına ve tezkereyi bu Meclisten çoğunluk oyuyla
çıkarmasına rağmen- ortada Türkiyeden bahsetmek mümkün
değil.
Kafkasyada halklar ve inançlar arasındaki
ayrışmanın bu savaşlarla daha çok geliştirilmesi,
gerçekten çok üzücü. Bu savaştan geriye kalan, tekçi devlet
anlayışıdır, bu savaştan geriye kalan, sermaye
gruplarının kazanımıdır. Kaybedense Ermeni
halkıdır, Azeri halkıdır.
Bakın, yeni bir haber düştü, Azerbaycanla
yapılan anlaşma gereği Ermenistanın boşaltması
gereken topraklar için Erivana on günlük süre verilmiş ve Kelbecerde
bazı Ermeniler, toprağı kazıyarak ölmüş olan insanları,
akrabalarını yani ölülerini taşımak durumunda
kalıyorlar. Savaşın halklara yaşattığı
vahşet için bundan daha güzel bir örnek olabilir mi, bilemiyorum.
Bu savaş trajedilerinin, tabii, başka
süreçlerde de bundan aşağı kalır yanı yoktur. Mesela
Diyarbakırda yaşayan bir annenin evladının kemikleri PTT
kargoyla gönderildi, mezarlar tahrip edildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun lütfen.
TULAY HATIMOĞLLARI ORUÇ (Devamla) Savunma
önemlidir; savunma, devlet için önemli olduğu gibi bireyler ve toplumlar
için de önemlidir. Ama savunmayı tank, top, tüfek gibi algılayanlar,
savaş gibi algılayanlar şunu bilmeli ki: En iyi savunma biçimi,
barışı tesis edebilecek bir güce, bir iradeye sahip
olabilmektir. Komşuda huzur varsa ülkede de huzur vardır. Ne zaman
savaşla ilgili konuşsak şair Aram Tigranın şu
dizeleri gelir aklıma: Dünyaya bir daha gelirsem, ne kadar tank, tüfek ve
silah varsa hepsini eritip saz, cümbüş ve zurna yapacağım.
Evet, bu halkın çektiği acılar yeter, bu coğrafyada dökülen
kanlar yeter. Bizler gerçekten silahları eriterek saz ve cümbüş
yapmalıyız, böyle bir siyasi iradeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi
ortaya koyabilmelidir.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
(CHP Genel Başkanı ve İzmir
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlunun Genel Kurul Salonunu
teşrifi sırasında CHP sıralarından ayakta
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz.
Buyurunuz Sayın Çeviköz. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Azerbaycana
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gönderilmesine İlişkin Tezkere
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk
Partisi dost ve kardeş Azerbaycanın tasada ve kıvançta her
zaman yanında durmuştur. Önünde değil, yanında; bunun
altını çizmek isterim. Her zaman Azerbaycanın sevincini
sevincimiz bilir, acısını yüreğimizde hissederiz. 1991
yılında Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra
Azerbaycanı ilk tanıyan ülke olarak çok yönlü dayanışma
sergilenmesi ve Türkiye ile Azerbaycan arasındaki güçlü ilişkilerin
ilerletilmesini her zaman kuvvetle destekledik, destekleriz. Bu vesileyle,
Azerbaycanın Ermenistan tarafından işgal edilen
topraklarının kurtarılarak yeniden ana vatana
katılmasını memnuniyetle
karşıladığımızı bir kere daha belirtmek
isteriz. 27 Eylül tarihinden başlayarak meşru müdafaa
hakkını büyük bir zaferle taçlandıran Azerbaycan ordusuna da
tebriklerimizi sunuyoruz.
Güzel Şekinin değerli şairi, çok
sevdiğim, evinde misafiri olduğum merhum Bahtiyar Vahapzadeyi
anmadan geçemeyeceğim. Diyor ki Bahtiyar Muallim:
Bir ananın iki oğlu,
Bir amalın iki kolu.
O da ulu, bu da ulu,
Azerbaycan-Türkiye.
Dinimiz bir, dilimiz bir,
Ayımız bir, ilimiz bir,
Eşkimiz bir, yolumuz bir,
Azerbaycan-Türkiye.
Bir milletik, iki dövlet
Eyni arzu, eyni niyyet.
Her ikisi cümhuriyyet
Azerbaycan-Türkiye.
Birdir bizim her halımız,
Sevincimiz, melalımız.
Bayraklarda hilalımız
Azerbaycan-Türkiye.
Ana yurtta yuva kurdum,
Ata yurda könül verdim.
Ana yurdum, ata yurdum,
Azerbaycan-Türkiye.
Değerli milletvekilleri, tezkerede
belirtildiği üzere, Azerbaycan-Rusya ve Ermenistanın aralarında
vardıkları mutabakat uyarınca, 10 Kasım 2020 tarihinde gece
saat on iki itibarıyla bölgede ateşkes tesis edildi ve işgal
altındaki bazı bölgelerin, belirlenen takvime göre, Azerbaycana
iadesini içeren bir plan ilan edildi. Söz konusu anlaşmanın 5inci
maddesinde yer alan şu ifade, tezkere için dayanak gösterilen hususlar
arasında yer almakta ve bugünkü gündemimize kaynak
oluşturmaktadır: Anlaşmaların uygulanmasına dair
kontrolün sağlanması amacıyla kontrol merkezi
oluşturulacak. İlk bakışta, esas olarak, bu tezkerenin,
Azerbaycan-Rusya ve Ermenistanın aralarında vardıkları
mutabakatla, 10 Kasım 2020 tarihinde yürürlüğe giren ateşkes
anlaşmasına dayandırılmak istendiği
anlaşılıyor. Türkiyenin içinde yer alacağı ve bu
tezkereye konu olan durumsa ateşkes anlaşmasında tarif
edilmeyen, bizim henüz metnini görmediğimiz, yüce Meclisle de herhangi bir
ayrıntısı paylaşılmayan bir konuyla ilgili: Ortak
merkez kurulması. Nedir bu ortak merkezin görevi? Bölgede tesis edilen
ateşkesin ve işgal altındaki Azerbaycan topraklarının
henüz Azerbaycan ordusu tarafından kurtarılmayan bölgelerinin belli
bir takvim çerçevesinde Azerbaycana iadesine ilişkin planı
denetlemek, bir diğer ifadeyle Ateşkes Antlaşmasına uyulup
uyulmadığını denetlemek.
13 Kasım 2020 tarihinde
Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu, ortak
merkezin olası işleviyle ilgili bazı açıklamalar yaptı
ve bu açıklamalarında Azerbaycanın oluruyla kurulacak bir
denetim ve gözetleme merkezi olacağını, önemli işlevler
göreceğini, mutabakatı ihlal eden eylemlerin tespit edileceğini,
ortak gözetim, denetim ve yerinde tespitler yapılacağını,
hangi tedbirlerin alınacağını ileride
konuşacağız. dedi. Bu ifadeleri şunun için
paylaşıyorum sayın milletvekilleri: Daha ne ev sahibi ülke
tarafından detayları belli olan ne de Rusyayla görüşmeleri
tamamlanmış olan bir ortak merkez için neden bu kadar hızlı
bir tezkere hazırlandı? Henüz geçen hafta, hemen her düzeyde
barış gücünde Türkiyenin yer alıp alamayacağı
konusunda kafa karışıklığı varken neden
detayların belli olması beklenmedi? Bu belirsizlikte neden gündeme
jet hızıyla bu tezkere alındı?
Değerli milletvekilleri, tezkere metninin
gerekçesi bir durum tespiti yapmaktan öteye gitmiyor, bunu yaparken de hatalar
yapılıyor. Örneğin, tezkerede ortak merkezin işgalden
kurtarılan Azerbaycan topraklarında oluşturulacağı söyleniyor
oysa ne Ateşkes Antlaşmasında böyle bir ifade var ne de
Rusyanın yapılan açıklamalarında. Ayrıca, tezkere
metninde sözünü ettiğim belirsizliğe de yer veriliyor ve deniyor ki
Azerbaycanın belirleyeceği yerde, Türkiyenin Rusyayla birlikte kuracağı
ortak merkezde ve bu merkezin icra edeceği faaliyetlerde Türk Silahlı
Kuvvetleri personelinin ve lüzumuna göre ülkemizden sivil personelin görev
yapmasının 16 Ağustos 2010da imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile
Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve
Karşılıklı Yardım Anlaşması uyarınca
ülkemizin taahhütlerine uygun, Azerbaycanın toprak bütünlüğünü
tescil eden, uluslararası hukuk, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararları ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı ilkeleriyle uyumlu olduğu, bölge halklarının
da huzur ve refahı yararına olacağı
değerlendirilmektedir.
Ortak merkez kavramı, bu kadar
belirsizliğini korurken tezkereyi kaleme alanların imdadına 2010
yılında imzalanan anlaşma yetişiyor. Bu anlaşma 2010
yılında Baküde Cumhurbaşkanlığı düzeyinde
yapılan bir anlaşmadır ve Parlamentomuza sunulduğunda da
Cumhuriyet Halk Partisinin desteğini almış bir
anlaşmadır. Aslında, mevcut koşullarda söz konusu
anlaşmaya istinaden ortak merkez görevlendirmesi yapmaktayız ancak
böyle bir görevlendirme pekâlâ herhangi bir tezkereye ihtiyaç duymadan da
pekâlâ yapılabilirdi. Niçin tezkereye ihtiyaç duyulduğunu ise
şimdi anlatacağım.
2010 yılında imzalanan anlaşmada
maddelere geçilmeden önce şöyle denmiş: Bölgede barış,
huzur, refah ve kalkınma için elverişli şartların tesisinde
devletlerin güvenliğinin, egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün
sağlanmasının en önemli şart olduğunu teyit ederek,
insan hakları, hukukun üstünlüğü ve iyi yönetişim ilkelerine
bağlılıkları dile getirilerek aşağıdaki
hususlarda anlaşmaya varmışlardır. Şimdi, bakınız,
elimizdeki tezkerede Bölge halklarının da huzur ve refahı
yararına olacağı, ayrıca millî çıkarlarımız
bakımından gerekli olduğu değerlendirilmektedir. deniyor.
Yani iki ifade arasındaki farklardan anlaşılacağı
üzere, iktidar aradan geçen on yılda barış kelimesini
metinlerden çıkarmış hem de sözde barış gücü
içerisinde olmak istemesine rağmen aynı tutumu Irak-Suriye
tezkeresinde de görmüş ve bu kürsüden dile getirmiştik. Bunları
dile getirmek, Yurtta barış, cihanda barış. sözünü
dış politikada mihenk taşı olarak gören Atatürke olan
saygımızın ve onun izinde olduğumuzu göstermenin bir
zorunluluğudur.
Konuşmamın başında da
belirttiğim gibi, Türkiye'nin barış gücünde olmasının
istendiğini, en başından beri, hatta antlaşma imzalanmadan
dış basına verilen röportajlardan biliyoruz. Kamuoyuna da
barış gücü içerisinde olacağımız söyleniyordu; hatta,
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyevin de
Türkiye'nin barış gücü içerisinde olmasını istediği
söyleniyordu. Bu konu, zaman içinde giderek karmaşık bir hâl
aldı ve Rusya Dışişleri Bakanlığı âdeta
yapılan açıklamaları boşa çıkarmak açısından
her düzeyden açıklamalar yapmaya başladı.
Peki, Rusyayla bu söylem
zıtlığı ve ikimiz arasındaki, Türkiye ile Rusya
arasındaki bu çelişki nasıl oluştu? İktidarın,
ülkesinin ve bölgesinin gerçeklerinden yoksun politikaları nedeniyle oluştu
bu söylem farkı. Yurttaşlarımızı manipüle ederek
dış politikadaki hezimetlerinin üstünü kapatmak isterken iktidar,
çelişkilerine her geçen gün yenisini ekliyor, bu çelişkileri de bu
topluma miras bırakmaya başlıyor. Örneğin İdlibde
gözlem noktalarında çekilme yok. dendi, bu hafta gözlem
noktalarının üçüncüsü yer değiştirdi. Libyada Sirte ve
Cufra kırmızı çizgimiz. dendi, Libya hatırlanmaz oldu.
Oruç Reis konusunda yaşanan gelgitler müzakere sürecindeki
inandırıcılığa zarar vermeye devam ediyor.
Gerçeklerden yoksun politikalarının en
ağırını da yeri gelmişken hatırlatmak isterim.
Emevi Camisinde namaz kılma hayalleriyle yola çıkıp Süleymah
Şah Türbesinin yerinden edilmesine neden olundu.
Vize serbestisinin sağlanması ve gümrük
birliğinin yenilenmesi vaatleriyle ülkemizi geri kabul anlaşması
ve 18 Mart Mutabakatının külfeti altına soktular. Günün sonunda
geri kabul anlaşmasını askıya alıp 18 Mart
Mutabakatının yenilenmesi için müzakere yolları aramaya
başladılar.
Değerli milletvekilleri, bir kısım
basın bazen kerameti kendinden menkul çıkarsamalar yapıyor;
kamuoyunun yanlış bilgilendirilmemesi gerekiyor. Onun için bu
tezkereyle Azerbaycana gönderilecek Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin
ve lüzumuna göre sivil personelin, Azerbaycan Cumhuriyetinin batı
bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki ulaşım
bağlantılarının güvenliğini sağlamak için de rol
alabileceğine dair söylentilerin gerçeği
yansıtmadığını bu vesileyle belirteyim. Bu, iyi
anlaşılmalıdır; en azından böyle bir söylentinin 10
Kasımda yürürlüğe giren Ateşkes Antlaşmasıyla uyumlu
olmadığı da iyi anlaşılmalıdır çünkü -bunun
altını özellikle çiziyorum, çok net- bakıyorsunuz, Ateşkes
Mutabakatının 9uncu maddesine göre bu görevi sadece Rusya
Federasyonu Federal Güvenlik Servisinin sınır muhafızları
gerçekleştirecek.
Şimdi, bunu neden bu kadar açık
şekilde anlattığımın sebebini açıklayayım:
Nahçıvan ile Azerbaycanın batı bölgeleri arasındaki
ulaşım bağlantılarının güvenliği, sadece
Rusyanın insafına bırakılmıştır. Üstelik bu
güvenliğin nasıl sağlanacağı, ulaşım hatlarının
genişliğinin ne olacağı, kara yoluyla mı demir yoluyla
mı ulaşım sağlanacağı, bu ulaşımın
ne kadar süre içinde işlerlik kazanacağı gibi konular belirsiz
ama bu ayrıntılar Laçın Koridoru için
tanımlanmış. Örneğin, Laçın Koridorunun
genişliğinin 5 kilometre olacağı, üç yıl içinde
ulaşım hatlarının tamamlanacağı, Ateşkes
Mutabakatında ayrıntılandırılmış ama
Nahçıvan Koridoru hakkında böyle bir ayrıntı yok ve
belirsizlik var.
Nahçıvan Koridoru neden önemli?
Sağlanabildiği takdirde Türkiye ile Orta Asya arasında
kesintisiz bir ulaşım bağlantısını
kuracağı için önemli. Gönül ister ki Ermenistan toprakları
üzerinden geçecek olan bu koridor hakkındaki belirsizlikler ortadan
kaldırılsın, Türk dünyası bu şekilde uzun ve güçlü bir
kemerle birbirine bağlansın.
Aynı maddede yani Ateşkes
Antlaşmasının 9uncu maddesinde yer alan bir diğer ifade
de şöyle deniliyor: Tarafların mutabakatıyla Nahçıvan
Özerk Cumhuriyetini, Azerbaycanın batı bölgelerine bağlayan
yeni ulaşım bağlantılarının inşası
gerçekleştirilecektir. Değerli milletvekilleri, böyle bir
bağlantı vardı: Karstan geçen Ahırkapıdan eski
Sovyetler Birliği topraklarına giren demir yolu, Gümrüden itibaren
ikiye ayrılır, bir hat kuzeye Tiflise giderken diğeri güneye
Nahçıvana giderdi. Nahçıvandan sonra da yine Ermenistan
topraklarından geçip Nahçıvan ile Azerbaycanı birbirine
kavuştururdu. Bugün o demir yolu yok. Zira Karabağın
işgalinden sonra Ermenistan yönetimi, bu demir yolunu tahrip ederek
kullanılmaz hâle getirdi. Bu eski demir yolu hattının canlandırılarak
Nahçıvan ile Azerbaycan arasında kesintisiz, lojistik kapasitesi ve
güvenliği yüksek bağlantının geliştirilmesi için
Türkiyenin mutlaka inisiyatif alması gerekiyor. Bunu yapmanın yolu,
Azerbaycan ile Ermenistan arasında bir barış
anlaşmasının imzalanmasıdır.
Umalım ki bu ateşkes, zamanla bir
barış anlaşmasına dönüşsün, Kafkasyada
kalıcı barış ve istikrar sağlansın, bölge
halkları huzura kavuşsun ve bir daha kan dökülmesin. Ondan sonra bir
imar faaliyeti başlayacaktır. Demir yolunun inşasını
bu yüzden dile getiriyorum. İster demir yolu olsun ister kara yolu olsun,
Nahçıvanı Azerbaycana bağlayacak olan ulaşım
koridoru Ermenistan toprakları üzerinden geçecektir. Buradaki inşa
faaliyetlerinde Türkiyenin de katkıda bulunması kuşkusuz bölge
barışına büyük bir katkı ve kazanım sağlar ama
şunu unutmamak gerekiyor: Bütün bunların yapılabilmesi için
Azerbaycan-Ermenistan barışının sağlanması kadar
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin de o barışla uyumlu
şekilde normalleşmesi gerekiyor. Buna Bugünün konusu değil.
diye bakmamak, tarih önünde bu yükümlülüğü ve görevi şimdiden dile
getirmek ulusal bir sorumluluktur; bunun altını kuvvetle çizmek
isterim.
Şimdi, söz konusu tezkerede atıfta
bulunulan ve 16 Ağustos 2010 tarihinde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile
Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve
Karşılıklı Yardım Anlaşmasına gelmek
isterim. Bu anlaşma gerekçe gösterilerek tezkerenin kapsamı
tezkerelik ifadesiyle hudut ve şümul bakımından
genişletilmiş, işte bunu sakıncalı buluyoruz.
Tezkere, Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan
Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve
Karşılıklı Yardım Anlaşması taahhütleri
kapsamında da değerlendirilerek ileride Kafkasyada ortaya
çıkabilecek Ermenistan ve Azerbaycanın taraf olduğu
kapsamlı bir çatışmada Türkiye Büyük Millet Meclisinin devre
dışı bırakılmasına neden olabilecek bir zemin
hazırlıyor. Çünkü 16 Ağustos 2010 tarihinde imzalanan
anlaşmanın 1inci ve 2nci maddeleri Birleşmiş Milletler
Şartının 51inci maddesi kapsamında taraflardan biri saldırıya
uğradığında karşılıklı
yardımı öngörüyor. Söz konusu ikili anlaşmaya
dayandırılan paragrafın hemen ardından tezkerede hudut,
şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin
olunacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin ortak merkezin görevlerinin
ifası yönünde hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi için
yetki isteniyor. Başlangıçta, ortak merkezde ve onun icra
edeceği faaliyetlerde görev yapması için Türk Silahlı Kuvvetleri
personelinin gönderilmesi vurgulanırken son paragrafta kullanılan
ifadeler, Türk Silahlı Kuvvetlerinin muharip görevler de dâhil, bu
bölgedeki bir savaşın tarafı olarak kullanılması
yetkilerini de kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Değerli milletvekilleri, böyle bir tezkerenin
hudut ve şümulü, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
belirlenmelidir. Bu tezkereyle verilen yetkinin Azerbaycan, Rusya ve Ermenistan
arasında 10 Kasım tarihinde aralarında vardıkları
mutabakatın ön gördüğü keşif, gözetleme, elektronik destek,
istihbarat ve istihbarata karşı koyma yetenekleriyle teçhiz
edilmiş personele yönelik olması gerekir. Biz, bu tezkereye bugün
olumlu oy verirken bu anlayışla oy kullanıyoruz yani ortak
merkezde görev yapacak olan personele yönelik olarak oyumuzu kullanıyoruz.
Tezkereye neden gerek olduğunu da anlayamıyoruz ama oyumuz olumlu.
Yalnız bu ifadelerin altını kuvvetle çizerken şunu da
açıklıkla belirtmek isterim: Cumhuriyet Halk Partisinin 16
Ağustos 2010 tarihinde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti
Arasında Stratejik Ortaklık ve Yardım
Anlaşmasının 1inci ve 2nci maddelerine
bağlılığı konusunda kimsenin şüphesi
olmasın. Ancak bu maddelerin gerektirdiği şekilde Türk
Silahlı Kuvvetlerinin kullanılması yetkisinin bugünden
peşin peşin Cumhurbaşkanına verilmesini uygun bulmuyoruz.
Bugün bu tezkereyi desteklerken de böyle peşin bir yetkiyi
onaylamadığımızın kayıtlara geçmesini özellikle
istiyoruz. O yetki zamanı gelirse, ihtiyaç olursa Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından ayrıca verilir.
Değerli milletvekilleri, 10 Kasımda
yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasında, Rusyanın büyük
bir asker sayısıyla Azerbaycan topraklarında
konuşlanmasının da konuşulması gerekiyor.
İktidar, büyük devletlerle denge siyaseti izlemekten uzaklaştığı
gibi Orta Doğuda izlediği hayalperest ve ağır bedellere
neden olan anlayışını Kafkasyaya da taşımak
istemekte. Rusya-Türkiye ilişkileri, 2 ülkenin çıkarlarının
pek çok alanda çatışır durumda olmasına rağmen
liderler düzeyinde ve konjonktürel olarak ilerliyor. Astana süreciyle birlikte
daha da gelişen bu diyalog, Türkiyenin Suriyede yaşamış
olduğu çıkmazlar ve dış politika harekât alanının
daralması doğrultusunda her defasında bir adım daha öteye
gitmiştir. Bugüne kadar sürdürülen ikili ilişkilerin geldiği
noktada aktörlerin ilişkilerini sürdürdüğü dinamikler yeni bir boyut
kazanmıştır. İktidar, farklı çıkarlar
çerçevesinde masaya oturabildiği Rusyayla iş birliğini
başka alanlarda da sürdürebileceğini düşünmektedir fakat cephe
sayısı arttıkça anlaşmazlıklar da
çoğalmaktadır.
İktidar, Libyada cepheden karşı
olduğu ve paralı askerleri desteklemekle suçladığı
Rusyaya, İdlibde askerlerimizin güvenliğini emanet etmekte;
Kırım konusundaki duyarlılıkları ise ancak Rusyayla
masaya oturma sürecinde ortaya çıkarmaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Astananın 2
garantör ülkesi Rusya ile Türkiyenin, Suriyede olduğu gibi,
Karabağda barışın yeniden tesis edilmesi konusunda
gösterdikleri çabaları elbette önemsiyoruz. Bununla birlikte Türkiyenin,
Rusyanın direktifleriyle değil, kendi egemen kararları
çerçevesinde komşularıyla iyi ilişkiler kurması
gerektiğini savunuyoruz.
Değerli milletvekilleri, iktidarın
dış politikası kendi neden olduğu fırtınalarda
savrulmaya devam etmektedir. Bu savrulma, sadece bir bakan
değişikliğiyle düzeltilecek bir savrulma da değildir.
Kurumsal dış politika, on yıllarca verilen emek sonucu
oluşmaktadır. İktidar, bu bilinçten ve gelenekten uzak bir
şekilde hareket ederek onarılması zor enkazlar
bırakmaktadır; her fırsatta da diplomasiyi devre
dışı bırakmaktadır. Şimdi bir fırsat var.
Mevcut ateşkes anlaşması, Azerbaycanın
topraklarının işgalini sona erdirse de Yukarı
Karabağın statüsünün ve geleceğinin, Azerbaycana ne zaman
döneceği konuları henüz belirli değildir ve bunlar tamamen Minsk
Grubunun uhdesinde çözülmeye bırakılmıştır.
İşte şimdi Türkiyeye düşen görev, işgal
altındaki toprakların kurtarılmasıyla yetinmeyerek,
Yukarı Karabağın Azerbaycana dönmesi ve Nahçıvan ile
Azerbaycanın birbirine bağlanması için güçlü bir diplomasi
atağı başlatmaktır. Bu konuda, Azerbaycan Minsk Grubuyla baş
başa bırakılmamalı, diplomasi alanında Türkiye ve
Azerbaycan mutlaka birlikte hareket etmelidir. Biz, bunun sonuna kadar
takipçisi olacağız.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz.
Buyurunuz Sayın Yılmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMET YILMAZ (Sivas)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiyenin yüksek
menfaatlerini etkili şekilde korumak ve kollamak üzere, Türkiye
Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve
Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden
kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin tesisi, ihlallerin
önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanması,
ortak merkezin görevlerinin ifası yönünde hareket etmek üzere hudut,
şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin
olunacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Azerbaycana
gönderilmesine, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının
belirleyeceği esaslara göre kullanılması, mevcut risk ve
tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara
imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından
belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasanın 92nci
maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesine dair tezkere
hakkında AK PARTİ Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve ekranları
başında bizleri izleyen aziz milletimin her bir bireyini
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında aziz milletimizin
başı dik, onurlu ve özgür bir şekilde değerleriyle birlikte
yaşaması için can veren tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve
şükranla anıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sizlere kısaca Karabağ çatışmasının tarihsel arka
planını da özetlemek isterim. Bilindiği gibi, Ermenistan,
Sovyetler Birliğinin son yıllarında, 1988de Azerbaycana
bağlı Dağlık Karabağ bölgesine saldırılar
düzenlemeye başlamıştır. Bu saldırılar 91de Hankendinin,
92de Hocalı ve Şuşanın ve 93te Laçın ve Kelbecer
dâhil Azerbaycana ait Yukarı Karabağ ile çevresindeki 7 bölgenin,
rayonun işgaliyle sonuçlanmıştır.
Ermenistan uluslararası hukuka aykırı
bir şekilde Karabağı otuz yıl boyunca kontrol altında
tutmuştur. Bu süre zarfında Azerbaycan, AGİT Minsk Grubunun
öncülüğündeki diplomatik çözüm arayışlarını
sürdürmüştür. Minsk Grubu, Ermenistanın gayrihukuki ve
gayrimeşru işgal girişimini sonlandırmak konusunda somut
hiçbir adım atamamıştır. Minsk Grubunun ilgisizliğinden
de cesaret alan Ermenistan, 27 Eylül 2020 tarihinde Yukarı Karabağ
cephe hattı boyunca askerî ve sivil hedeflere yönelik saldırılar
gerçekleştirmiştir. Ermenistanın insani değerleri ve
hukuku hiçe sayarak çoluk çocuk, kadın erkek ayrımı gözetmeden
parça tesirli misket bombası gibi hukuken yasaklanmış mühimmat
da kullanmak suretiyle sivil halkı hedef alan saldırıları
tarifsiz acılara ve yıkıma neden olmuştur. Azerbaycan ise
uluslararası hukuktan neşet eden meşru müdafaa hakkını
kullanırken haktan ve hukuktan ayrılmamış,
Ermenistanın tahriklerine karşılık vermemiştir. Azerbaycan,
halkını korumak ve toprak bütünlüğünü tesis etmek için
başlattığı karşı harekâtını
uluslararası hukuka uygun olarak, Azerbaycana ait olduğu
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarıyla tescil edilen
kendi öz topraklarında icra etmiştir. Haklı mücadelesinde her
zaman hem hukuki hem de ahlaki üstünlüğü elde tutan Azerbaycan, kahraman
Silahlı Kuvvetleri ve halkının desteğiyle haklı bir
zafere ulaşmıştır. Can Azerbaycanı bu vesileyle bir
kez daha gönülden tebrik ediyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
biz biliyoruz ki bir kere yükselen bayrak bir daha inmez. Biz Azerbaycan
Türküyle kaderimizin bir olduğuna inanıyoruz. Birçok şairimizin
birçok şiiri Azerbaycan üzerinedir. Abdurrahim Karakoçun Karabağa
Mektup şiiri Türkiye-Azerbaycan bağını gösterir:
Bahtına ağlayan Azeri kızı/Sen Karabağ dersin, ben
kara yazı/Sanma ki dertlerin azı bizdedir/Kurşunlar sizdedir,
sızı bizdedir/Alevler sizdeyse közü bizdedir/Sizdeki yaranın özü
bizdedir/Böyle geldi, böyle gitmez bu oyun/Zalimleri iflah etmez bu
oyun/Umdukları gibi bitmez bu oyun/Müslümanız, Türküz, haktan
yanayız/Aşk harcıyla vücut bulmuş binayız/Ati bizde
saklı, mazi bizdedir/Sevginin, şefkatin özü bizdedir.
Nazım Hikmet 1950 sonbaharında Baküyü
ziyaret eder. Bakü Üniversitesinde bir konuşma yapar: Ben Türküm, siz de
Türksünüz. Dilimiz bir, geleneklerimiz bir, milletimiz kardeştir.
Azerbaycanın ünlü şairi Resul Rızayev, Nazım Hikmetin
yakın arkadaşıydı. Resul Rızayevin oğlu
Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar Rızayev,
Nazımı anlatıyor: Türk Cumhuriyetlerinde, Azerbaycanda
Nazım Hikmet Türklüğün, Türk dilinin simgesiydi. Bizler Türkçeyi
yıllarca konuşamadık. Türk sözcüğü yasak olduğu
zaman Nazım buraya geldiğinde Ben Türküm, siz de Türksünüz.
Dilimiz bir, kardeşiz, aynı milletiz. dedi. Bu duygu, bu
anlayış sadece bizde değil, Azerbaycan Türklerinde de var. Bahtiyar
Vahapzadenin Azerbaycan-Türkiye şiiri de bunu gösterir. Biraz önce
hatipler de söyledi: Bir ananın iki oğlu/ Bir amalın iki kolu/
O da ulu, bu da ulu/ Azerbaycan-Türkiye.
Bir milletiz iki devlet bir hatip bunu bizim
Hükûmetimizin dile getirdiğini söyledi. Bahtiyar Vahapzadenin sözü: Bir
milletiz iki devlet/ Aynı arzu, aynı niyet/ Dinimiz bir, dilimiz bir/
Ayımız bir, yılımız bir/ Birdir bizim her hâlimiz/
Sevincimiz melalimiz/ Bayraklarda hilalimiz/ Azerbaycan-Türkiye.
Azerbaycan millî marşının da
şairi olan Ahmet Cevadın Çırpınırdın Karadeniz
şiiri de buna bir başka en iyi örnektir:
Çırpınırdın Karadeniz/ Bakıp Türkün bayrağına/
Ah ölmeden bir görseydim/ Düşebilsem toprağına/ Ayrı
düşmüş dost elinden/ Yıllar var ki çarpar sinen/ Vefalı
Türk geldi yine/ Selam Türkün bayrağına.
Azerbaycan Cumhuriyetinin ilk
Cumhurbaşkanı Mehmet Emin Resulzade Azerbaycan Cumhuriyeti
kitabında şöyle anlatıyor: Tiflis hükûmetinden
kayıtsızlık gören Azerbaycan kamuoyunda pek doğal olarak
bir inanç doğuyordu. Bu zor vaziyette milleti kurtaracak yegâne bir çare
vardı: Türkiye. Ümitler hep oraya yönelikti. O kardeş millet gelecek,
bizi düşman elinden kurtaracak. Halkın bundan başka bir ümidi
kalmamıştı. Nitekim halk haksız
çıkmamıştı. Kafkas İslam Ordusu toparlanmış,
Nuri Paşa komutasındaki ordu Ermenileri bölgeden atmış, üç
renkli Azerbaycan bayrağı Bakü semalarında tekrar
dalgalanmıştı.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
milletimiz, dilde, fikirde ve işte birlik içinde hareket edilmesi
gerektiğini ifade ederek Kaderi kaderimizdir. dediği
kardeşimiz Azerbaycana bu haklı davasında gereken desteği
ilk günden itibaren en güçlü şekilde vermiştir. Tarihsel olarak zor
dönemlerinde iki ülke halkı hep birlikte hareket etmiş ve kader
birliği yapmıştır, tıpkı 1918deki Ermenilerin
Azerbaycan topraklarındaki saldırılarını bertaraf
etmek için Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusunun
Baküyü kurtarması gibi Ermenistanın Karabağda
gerçekleştirdiği son saldırılarda da Türkiye,
Azerbaycanın yanında olmuştur. Türkiyenin bu duruşu
devlet ve milletin tarihsel refleksinin devamlılığını
göstermektedir. Dün de Azerbaycanın yanındaydık, bugün de
yanındayız, yarın da yanında olacağız.
Ermenistanın saldırıları başladıktan hemen sonra
Gazi Meclisimizdeki dört siyasi partinin müştereken
yayımladıkları ortak açıklamayla Azerbaycana verdikleri
destekler takdire şayan olup milletin tarihsel refleksinin
devamlılığının bir başka göstergesidir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Azerbaycanın sahada sağladığı başarılara
rağmen kırk dört gün içinde ilan edilen üç ayrı ateşkes
yine Ermenistan tarafından ihlal edildi. Nihayetinde de ilerleyen
Azerbaycan ordusu karşısında Ermenistan yenilgiyi kabule mecbur
kalarak dördüncü ve nihai ateşkes anlaşmasını
imzalamıştır. 10 Kasım gününde, Azerbaycan, Rusya
Federasyonu ve Ermenistan tarafından imzalanan üçlü anlaşmayla hem
çatışmalar sona erdirilmiş hem de Ermenistanın
işgalini sürdürdüğü rayonlardan takvime bağlı olarak
çekilmesi kararlaştırılmıştır. Ateşkese ve
atılacak adımlara ilişkin bu ortak açıklamadan memnuniyet
duyuyoruz, hayırlara vesile olmasını diliyoruz.
Azerbaycanın kabul edeceği çözüme razı olduğumuzu, her
şartta desteğimizin devam edeceğini her vesileyle beyan ettik.
Soruyorlar: Türkiye bu anlaşmanın neresinde? Azerbaycan
neresindeyse Türkiye de oradadır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Zira, Türkiye Azerbaycandır; Azerbaycan Türkiyedir.
Otuz yıldır süregiden, bir kuşağın
yaşadığı travmaları yansıtan, adetâ
kemikleşmeye başlamış çözümsüzlük ortamı dikkate
alındığında bu defa ulaşılan mutabakatın,
itilafın kalıcı çözüm için önemli bir fırsat sunduğunu
düşünüyoruz. Azerbaycan halkı memnun mu? Memnun. Azerbaycan ordusu zafer
kazandı mı? Kazandı. Bizim bundan başka dileğimiz
olmaz. Bu açıklama her şeyden önce, Azerbaycanın
başından beri hukuken ve ahlaken haklı olduğunu tescil
etmiştir. Anlaşmayla Azerbaycanın işgale uğrayan
topraklarının beşte 1ine tekabül eden arazinin çok büyük bir
bölümü Azerbaycana iade edilmekte, yerlerinden edilmiş 1 milyonu
aşkın Azerbaycanlı kardeşimize evlerine dönüş yolu
açılmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
burada yine ifade edildi Ortak anlaşmayı niye hayata
geçiriyorsunuz? diye. Anlaşılıyor ki -kafasındaki
düşünce- Azerbaycan halkı yardım talep ederse yine yardım
göndermeyecek de onu bugünden ifade etmek istiyor ama bu millet, varıyla,
canıyla her zaman Azerbaycan halkının yanındadır.
Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; bu mutabakatın en az imzalanması kadar önemli bir
diğer boyutu da ateşkesin gözlemlenmesi ve denetlenmesidir. Bu amaçla
bir Türk-Rus ortak merkezi kurulması için 11 Kasımda Rusyayla bir
mutabakat anlaşması imzalanmıştır. Mutabakat
zaptına göre, Türk askeri ve sivil personeli Rus muhataplarıyla
birlikte ateşkesi müştereken denetleyecektir. Türkiye'nin bu görevi
üstlenmesi, dostumuz ve kardeşimiz Azerbaycanın bizden önemli bir
beklentisidir, bölgede kalıcı barışın kurulması
çabalarına önemli bir katkı sağlayacaktır. Türk askerinin
sahip olduğu deneyimle ateşkes rejimine uyulduğunu denetlemek
için sahadaki mevcudiyeti, Azerbaycan ve tüm diğer taraflar için bir güven
unsuru olacaktır.
Bu arada, sırası gelmişken bir de
anımı anlatmak isterim. Afganistana gitmiştik, Afganistan
Cumhurbaşkanı Karzai şunu söyledi: İsmet Bey, her ülke
bizimle anlaşma yapmak ister ama şimdi biz sizinle anlaşma
yapmak istiyoruz çünkü Türk askerinin bulunduğu yerde biz kendimizi huzur
ve güven içinde hissederiz. Dolayısıyla Türk askeri neredeyse orada
huzur vardır, orada barış vardır, orada kardeşlik
vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Azerbaycanlı kardeşlerimizin isteği üzerine, sahada ve masada
Azerbaycanın yanında olmaya devam edeceğiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye'nin Kafkaslara ilişkin vizyonu, bölgede sürüncemede
bırakılmış ihtilafların sürmesi değildir, aksine
bu ihtilafların uluslararası hukuka uygun olarak hak ve adalet
gözetilmek suretiyle kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme
kavuşturulmasıdır. Bölgeye kalıcı
barışın gelmesi, buna bağlı istikrarın tesisi,
Ermenistan dâhil tüm bölge ülkeleri bakımından geleceğe yönelik
iş birliği imkânlarını beraberinde getirecektir. Barış
herkes içindir. 10 Kasım günü ilan edilen üçlü mutabakatın işte
bu anlayışla uygulamaya geçirilmesini ve yürütülmesini umuyoruz. Tüm
çabalarımız ve katkılarımız da bu yönde
olacaktır. Azerbaycanın bizden beklediği de budur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Azerbaycan topraklarında ateşkesin
gözlemlenmesi amacıyla görevlendirilmesine dair tezkere ateşkesin
imzalanmasından sonra süratle hazırlanarak huzurunuza getirildi.
Sahadaki gelişmeler hızlı hareketi zaruri kılmaktadır.
Bu şekilde hareket edilmesi mutabakatı bozmak isteyen çevrelerin
bozguncu faaliyetlerine karşı ön almak bakımından da büyük
önem arz etmektedir. Bir hatip de söyledi: Aceleniz ne? Şartlar bunu
gerektiriyor, saha bunu gerektiriyor, Azerbaycan bunu istiyor.
Yüce Meclisimizin de bu anlayışı
takdir ve teslim edeceği inancıyla gerekli izni vereceğine; bu
şekilde Türkiyenin Azerbaycana destek olmaya ve bölgesel
barışa, istikrara hizmet etmeye devam etmesinin önünü
açacağına inanıyoruz. Ortak geçmişin tecrübesi ve ortak
gelecek tasavvuruyla tek millet iki devlet olarak hareket eden Türkiye ve
Azerbaycan dün olduğu gibi bugün ve yarın istiklal ve istikbal
mücadelesinde birlikte hareket etmeye devam edecektir.
Elde edilen tarihî zaferin korunması için Türk
askerinin Azerbaycanda ve Karabağda varlık göstermesi elzemdir,
bölgeye asker gönderilmesi tezkeresinin özeti de budur. Bugün de
Karabağda, Azerbaycanda ateşkesin tesisi, ihlallerin önlenmesi,
bölge barışı ve istikrarının sağlanması ve
ortak merkezde görev almasına onay verilmesi tarihî ve stratejik bir
zorunluluktur. Bu, tarihin yüce Meclisimize yüklediği bir görev ve
Azerbaycanlı kardeşlerimizin de Meclisimizden beklentisidir. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu kararı, kültürel, coğrafi, siyasi,
ekonomik her alanda bir millet iki devlet olan Türkiye ve Azerbaycan
ilişkilerinin de doğal bir sonucudur.
AK PARTİ Grubu olarak bu tezkereye destek
vereceğimizi belirtiyoruz. Bu tezkereye destek vereceğini
açıklayan bütün gruplara da aziz milletimin önünde bir kez daha
teşekkür ediyor, bu vesileyle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahıslar adına birinci
söz İstanbul Milletvekili Engin Altaya ait.
Buyurunuz Sayın Altay. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ben de tezkereye Evet. oyu verecekleri için AK
PARTİ Grubuna teşekkür ediyorum; sizin meseleniz değil,
hepimizin meselesi. (CHP sıralarından alkışlar)
Çok şükür, hakikaten çok şükür otuz
yıllık elem gözyaşı dindi, şimdi sevinç
gözyaşı var. Bununla ne kadar iftihar etsek ne kadar gururlansak
hakkımızdır.
Konuşmama başlarken önce İlham
Aliyevin bir sözünü nakletmek isterim, şunun için: Türk dış
politikası ve Türk milleti her zaman Büyük Atatürkün Yurtta
barış, dünyada barış düsturundan yanadır.
Dolayısıyla Sayın İlham Aliyevin savaş esnasında
-o dövüş diyor, dövüş meydanları diyor- söylediği güzel
bir söz var: Azerbaycanın, bizim, Ermeni ahalisiyle asla ve asla hiçbir
sorunumuz da yoktur. Bizim sorunumuz otuz yıldır Yukarı
Karabağ bölgesindeki hadsiz ve haksız işgaldir, akan
gözyaşlarıdır, yerinden yurdundan edilen
gardaşlarımızdır. Eşk olsun Azerbaycana, eşk
olsun İlham Aliyeve ve eşk olsun Türkiye Büyük Millet Meclisine.
(CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, bunu, şunun için söylüyorum:
Dış politikada birçok meselemiz var ama Azerbaycan noktasında
-biraz da bizler yüksek hassasiyet gösterdiğimiz için- Türkiye Büyük
Millet Meclisi en az yürütme organı kadar işin içindeydi ve
inanın bu, hem Azerbaycan ordusuna hem İlham Aliyeve hem Azerbaycan
Millî Meclisine çok büyük bir moral ve motivasyon sağladı.
Benim de içinde olduğum bir grup, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanımızla birlikte, onun riyasetinde
Azerbaycana gittik -birlikte gittiğimiz arkadaşlarım burada-
yani onlara 100 bin kişilik asker yollasak bu kadar motive edemezdik.
Genceye gittik, o 500 kiloluk füzelerin düştüğü, yok ettiği,
viran ettiği mahallelere, semtlere gittik. İşte o ziyaretler, bu
mücadelenin, hepimizin istediği bir şekilde sonuçlanmasına
vesile oldu, çok iyi oldu. Hep söylemiştim Somali tezkeresinde, bundan bir
buçuk ay önce burada Azerbaycanda diş ağrırsa biz de baş
ağrır. diye ve hakikaten, bugün de bir ortak görev noktasında,
ortak merkezde görev yapmak üzere Türk Silahlı Kuvvetlerini,
gerektiğinde sivil personel dâhil oraya göndermek konusunda Türkiye Büyük
Millet Meclisinde güçlü bir mutabakat olduğunu görüyoruz ve bunu buradan
dünyaya ilan ediyoruz.
Keşke bu mutabakat, Azerbaycan konusunda,
Kıbrıs vesair konularındaki mutabakat -gerçi sabah tartıştık,
Kıbrısa uçağa atlayıp gidiyorsunuz, bizi
çağırmıyorsunuz, hadi gidelim demiyorsunuz- içeride de olsa yani
vatandaşlarımızın yaşadığı ekonomik
sorunlar konusunda da, Türkiye'nin yaşadığı demokrasi
tıkanıklığı konusunda da mutabık olabilsek. Yani
evine ekmek götüremeyen insanların olduğu bir Türkiyede, ekonomik
sorunların, ekonomik buhranın çözümü noktasında da şimdi
olduğu gibi hemfikir ve ruhen hemhâl olabilsek. Bunu sizden talep
ediyorum. Bu talebi 83 milyon adına yapıyorum. Şu
mutabakatımızı sırtı açık, karnı aç
insanlara çare olmak noktasında göstermemizi, sağlamamızı
kim engelliyor? Neden bunu yapamıyoruz? Bunu yaparsak işte bu
milletin Büyük Meclisi oluruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet
Meclisi -sabah söyledim ama Sayın Genel Başkanlar da burada,
Sayın Başbakan da burada- bu Meclis tam da bugün, 1967
yılında, bu tarihte bir oturum yapmış, Kıbrısla
ilgili on sekiz saat yirmi dakika Hükûmet, Meclisi bilgilendirmiş,
Meclisteki siyasi partiler Hükûmete sorularını, taleplerini,
önerilerini getirmiş ve Kıbrıs meselesiyle ilgili, Türkiye'nin o
tarihten sonra bakış açısı ve refleksi
farklılaşmış. Yanlış mı olmuş?
Şimdi soruyorum: On sekiz yıllık AK
PARTİ hükûmetleri döneminde On sekiz yılı ikmal ettiniz 3
Kasımda- on sekiz yılda on sekiz saat bu Meclise bu Hükûmet bilgi
verdi mi arkadaşlar? Gerçekten samimi, sahici, geniş
tartışmalara imkân verecek bir bilgilendirme yapılabildi mi?
Yapmadınız Sayın Başbakanım, bakıyorsunuz ama
yapmadınız. Yapsaydınız bakın, oraya gelmek
istiyorum- ne olurdu? Mesela, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını ve
Cumhurbaşkanını; Obama, Putin ve Esad kandıramazdı.
Yapsaydınız, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına, Macron ve
Trump ayar verip terbiye edemezdi, hakaret edemezdi. (CHP
sıralarından alkışlar) Bu yüzden, Meclisi arkasına
alan hükûmetler, dünya milletler ailesi içerisinde çok güçlü, kendinden çok
emin olur.
Biriyle kavga ederseniz arkanızı,
sırtınızı bir yere dayamanız lazım. Şimdi,
Tayyip Bey olsa der ki: Ben sırtımı millete dayadım. Ya,
hepimiz sırtımızı millete dayayacağız, ayrı.
Millet burası. Tayyip Erdoğan milletin yarısına
sırtını dayayarak dünyaya efelenirse
Ben efelenmesin demem,
Türkiye'nin hak ve menfaatleri için ne gerekiyorsa onu yapsın ama ey
Tayyip Erdoğan, bu salon millettir, 83 milyon burada. Şu bölüm ile
şu bölüm yerine şöylece Meclise dayansan ne
aldatılırsın ne kimse sana ayar vermeye cesaret edebilir; bu,
samimi bir çağrıdır. Bakın, Azerbaycanla ilgili ne güzel, içimiz
kıpır kıpır, mutluyuz; niye Doğu Akdenizdeki hak ve
menfaatlerimiz noktasında da içimiz kıpır kıpır
olmasın? Niye Suriyenin bedelini 4 milyon mülteciyle ve 50 milyar dolar
paramızı heba etmiş olarak burada geçirelim? Bunu bir kere daha
söyleyeceğim: Biz Suriyeyi işgal edelim demedik, Suriyenin toprak
bütünlüğünün korunmasını en başta AK PARTİ de
söylüyordu, biz de ama Suriyede, bir sürü tumturaklı isimler takarak
operasyonlar yaptığımız bölgede ne oldu? Sayın Bakan,
Fıratın batısında Amerika ile PYD var, doğusunda
Rusya ve Suriye merkezî yönetimi var. Onlar orada cirit atıyor, 4 milyon
mülteciye biz bakmak zorunda kalıyoruz. Bu doğru mudur? Bunun neresi
kabul edilebilir? (CHP sıralarından alkışlar)
Milliyetçilik, milliyetçilik
Evet, hepimiz
milliyetçiyiz; kana, kafatasına ve ırka dayanmayan milliyetçiler
olarak söylüyoruz, herkesi de öyle görüyorum. Irkçılık milliyetçilik
değildir, kafatasçılık milliyetçilik değildir. Ben
Uyanış: Büyük Selçukluyu izlerim, bilir misiniz? Belki siz
izlemiyorsunuzdur. Diriliş: Ertuğrulu da izledim. Bir yere geleceğim.
Süleyman Şahın kemikleri sızlıyor mu, sızlamıyor
mu? Orası bütün uluslararası anlaşmalara göre Türkiye
Cumhuriyetine ait değil miydi? O bayrağın direkle beraber,
direğin ters çevrilip taşınması sizin gururunuzu incitmedi
mi? Benim incitti. Benim incitti, onun için, kimseden alacak milliyetçilik
dersimiz yok. (CHP sıralarından alkışlar) Süleyman
Şahın naaşının bir an önce ait olduğu yere
getirilmesi -hep elimiz alışkın, eskiden burada hükûmet
vardı- Hükûmetin görevidir. Bunu takip etmek de bu Meclisin görevidir.
Böyle şey olur mu! Yani Suriyeyle ilgili yapılanlara,
konuşulanlara baktığımız zaman tek kaybeden var, tek;
tek kaybeden Türkiye. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu
kabul etmemiz mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, şimdi, tabii bu
Azerbaycanda, bu ortak merkezde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla) -
şu duruma Türkiye
düşmemeli: Türkiye bu ortak merkezde Rusyanın faaliyetlerini
izleyen, kenara sıkıştırılmış bir konumda da
asla olmamalı; bunu takip etmek hepimizin boynunun borcudur. Rusyayla
eşit şartlarda Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları orada
olacaksa bu tezkerenin anlamı vardır. Hayır, Rusya orada
başkomiser, biz orada -bekçi deyince bekçiler alınacak ama- bekçi
memuru gibi, polis memuru gibi olacaksak, olmaz; Sayın Bakan, olmaz. Rusya
Silahlı Kuvvetlerindeki en üst yetkili ile bizim göndereceğimiz
Mehmetçikimizin en üst yetkilisi de orada aynı nokta ve konumda
olabilmelidir.
Benim sürem azaldı, şunu tekrar söylemek
istiyorum: Bu Meclisin, 2 defa gazi olmuş bu Meclisin çok tarihsel
sorumlulukları var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla) Hemen bitiriyorum.
Sağ olun, sizi istismar ettim.
Azerbaycan zaferinin mutluluğu içerisinde, 83
milyonun yaşadığı sorunlara Meclisin biraz daha
odaklanması lazım.
Şimdi, on sekiz yıl ekonomiyi sevk ve
idare edip herkese pembe tablo çizen Hükûmetin acı reçeteden bahsetmeye
hakkı yok. Bundan bahsediyorsa ben derim ki o zaman Hükûmetin
başına, yürütmenin başına, saraya: Sen on sekiz senedir
millete yalan söyledin kardeşim. Milletin şimdi çektiği, senin
on sekiz yıllık beceriksizliğinin, basiretsizliğinin
sonucudur. derim. Hani o diyor ya: Faiz sebep, enflasyon sonuç. Ben de derim
ki: Milletin şimdi içinde bulunduğu hâl on sekiz yıllık
beceriksizliğin eseridir. Buna Meclisin göz yummaması gerekir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bostancı...
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
54.-
Ankara
Milletvekili Mehmet Naci Bostancının, İstanbul Milletvekili
Engin Altayın (3/1394) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Sayın
Başkanım, teşekkürler.
Sayın Engin Altay da hatırlayacaktır,
Mecliste on sekiz yıl boyunca hem Hükûmetin temsilcileri geldi -yeni
sistem haricinde tabii, önceki dönemi söylüyorum- hem de Bakanlar burada çok
çeşitli görüşmeler, değerlendirmeler yaptılar, diğer
grupların sorularını cevaplandırdılar. Sanıyorum,
bunun bir muhasebesi yapılırsa ondan çok on sekiz saatler çıkar.
Ayrıca her gün biz burada Türkiyeyi müzakere
ediyoruz, ona ilişkin konuşuyoruz, bunu da unutmayalım;
burası Meclis, Türkiye'nin her türlü meselesinin
tartışıldığı, konuşulduğu, bütün
mesaisinin buna hasredildiği bir yer.
İkincisi, ilk beş dakikada çok güzel
konuştu, mutabakattan bahsetti, Niçin ortak bir perspektifle bu tür
meseleleri konuşamıyoruz? dedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun lütfen.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Aslında bu
sorunun cevabını biraz sonra yine kendisi verdi. Macronun son derece
densiz ve ayıplanacak sözlerini Sayın Cumhurbaşkanına ayar
vermek. diye konuştuğunuzda mutabakat bulmakta da
zorlanırız. Orada itiraz edilmesi gereken Macronun sözleridir. Ben
olsam, Sayın Cumhurbaşkanının hasmı bile olsam
Türkiye Cumhurbaşkanına Macron ayar verdi. demem. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Üçüncüsü, Süleyman Şah Türbesinden bahsetti.
Engin Bey, çok önemli bir hususu atlıyor. Sadece bir türbe değil, 911
kilometre boyunca orada Türkiye'nin etkisi var ve bayrağı
dalgalanıyor esenlik için. Orada bir terör devletine karşı
çıkıp gerçekleştirilen üç tane harekâtı bilmiyor mu? Orada
bir bölge oluşturulduğunu bilmiyor mu? Tabii ki biliyor,
dolayısıyla söylediği sözler... Suriyede terör devletine
karşı çıkan Türkiyenin politikalarını, orada
esenliği sağlamak için giriştiği ve netice aldığı
haritayı kendi dikkatine sunmak isterim.
Dördüncüsü, On sekiz yıldır,
beceriksizsiniz. diyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Benim yaptığım
kadar konuşma yaptı Başkanım.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Ankara) Bunu Sayın
Altay diyor ama millet on sekiz yıldır ne diyor? Ona da dikkatini
çekiyorum.
Teşekkürler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Altay...
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Bostancının sözlerine ister sataşmadan ister 60a göre yerimden
cevap vereyim.
BAŞKAN Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
55.-
İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, Ankara Milletvekili Mehmet Naci Bostancının
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şimdi Tayyip
Erdoğana sesleniyorum: Macronun İslamın Yüce Peygamberine ve
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına yaptığı hadsizlik
sonrasında sarayın yetkilileri inşallah beni duyuyordur.
Cumhuriyet Halk Partisi adına benim verdiğim tepkiyi hiçbiriniz
veremediniz, o ayarda hiçbiriniz tepki vermediniz. (CHP sıralarından
alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Vermediniz, vermediniz; çıkarın gösterin bana, çıkarın
gösterin.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Ne dedin?
ENGİN ALTAY (Devamla) Sayın
Bostancı, dalgalanan bayraklar -biz Suriyede işgalci falan
değiliz de- onlar gözetleme noktalarıdır. Şimdi size sorsam
sayısını... 13, 14le başladı yanlış
bilmiyorsam, ben gene yanlış bilmiyorsam 9a falan düştü, 5
tanesinin güvenliği de Suriye merkezî yönetiminin insafına
kalmış, bundan haberiniz herhâlde yok, bunu da söylemek isterim.
On sekiz yıllık başarısızlığa
rağmen... Seçim kazanıyoruz. dediniz Sayın Bostancı. Bana
göre -Binali Bey de burada ama- özellikle yenilenen İstanbul seçimleri
aziz milletin yeni siyasi tercihlerini ortaya koymuştur. Ne zaman arzu
ederseniz, biz sandığı bekliyoruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
3.-
Cumhurbaşkanlığının,
Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik
Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması
Hükümlerinden Kaynaklanan Taahhütlerimizi Yerine Getirmek, Ateşkesin
Tesisi, İhlallerin Önlenmesi, Bölgede Barış ve
İstikrarın Sağlanması Amacıyla Türkiyenin Yüksek
Menfaatlerini Etkili Şekilde Korumak ve Kollamak Üzere, Hudut, Şümul,
Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak
Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkezin Görevlerinin
İfası Yönünde Hareket Etmek Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi,
Bu Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre
Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilmesi İçin Her Türlü
Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak
Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara
Göre Yapılması İçin Anayasanın 92nci Maddesi
Uyarınca Bir Yıl Süreyle İzin Verilmesine İlişkin
Tezkeresi (3/1394) (Devam)
BAŞKAN Şahısları adına ikinci
söz İstanbul Milletvekili Şamil Ayrıma aittir.
Buyurunuz Sayın Ayrım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ŞAMİL AYRIM (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Azerbaycana asker gönderilmesiyle
ilgili Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Gazi Meclisimizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tezkerenin 17
Kasım Azerbaycanın Millî Direniş Gününde görüşülecek
olması büyük bir anlam taşımaktadır. Bu vesileyle, can Azerbaycanın
17 Kasım Millî Direniş Gününü kutluyorum. Bugün
alacağımız kararla, inşallah can Azerbaycanın
yaklaşık otuz senedir işgal altında olan
topraklarını kurtarışını garanti altına alan
mutabakatı tamamlayıcı bir adım atacağız. Ömrü
Azerbaycanın bağımsızlığı ve Karabağ
mücadelesinde geçen bir ailenin mensubu ve Türkiye Cumhuriyetinin bir
milletvekili olarak bugün burada Azerbaycanın işgal edilen
topraklarının Ermenistan kuvvetlerinden alınmasıyla -bu
tezkere üzerinde konuşmaktan- son derece mutlu olduğumu ifade etmek
isterim.
Ermenistan, 1993ten beri Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını hiçe saydı, Avrupa
Güvenlik İşbirliği Teşkilatı ilkelerini hiçe
saydı, uluslararası hukuku hiçe saydı ve Azerbaycanın
beşte 1ini işgal etti 7 rayonla birlikte. 1 milyondan fazla
Azerbaycan Türkü maalesef göçkün, kaçkın durumundaydı; Allaha
şükür ki bugün geldiğimiz noktada Azerbaycanlı
kardeşlerimiz evlerine dönecek.
Geçenlerde Azerbaycanda bulunduğum sırada
bir kamuoyu yoklaması yapmışlar, yapılan ankette bu
kişilere evlerine dönüp dönmeyeceklerini sorduklarında yüzde 99u
evlerine döneceğini söylemiş ve yüzde 50sinin cebinde de evlerinin
anahtarı var, otuz senedir o anahtarlar var ama dönüp
baktığınız zaman acaba onların evleri yerlerinde
duruyor mu, acaba büyüklerinin, yakınlarının mezarları
yerinde duruyor mu? Maalesef hayır, mezarları bile traktörlerle
sürdüler, camileri yıktılar. Böyle bir tablodan sonra böyle bir
anlaşmayı küçümsemek gerçekten son derece üzücü; onun için, bu
anlaşmayı küçümseyerek bir yere varamayız. Kafkaslarda eğer
huzur, barış, istikrar istiyorsak bu anlaşmanın Büyük
Millet Meclisimizdeki bu konsensüsü gibi dünyadaki bütün devletlerin de
Türkiyenin onurlu duruşunun aynısını yapması
gerektiğini düşünüyorum. O bakımdan, anlaşmayı
küçümsemek gerçekten son derece yanlış olur diyorum.
Şimdi, kısaca, geriye dönüp şöyle bir
baktığımızda, 12 Temmuzda maalesef Ermenistan Silahlı
Kuvvetleri Tovuz bölgesine saldırdı. Tovuz bölgesi neresiydi?
Azerbaycanın işgal edilmiş bölgelerinden 200 kilometre kuzeyde
bir bölgeydi. Evet, bu bölgeye silahla saldırdılar. Neydi oradaki
amaçları? Fransanın arkasında olduğu, Fransanın
destek verdiği ifade ediliyordu, oradaki neden neydi? Azerbaycanın
Türkiyeyle çok önemli projelerinin olduğu, stratejik öneme sahip
projelerinin olduğu; Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattının,
Bakü-Tiflis-Kars Demir Yolunun, Bakü-Tiflis-Erzurum Boru Hattının,
TANAP projesinin olduğu, Azerbaycanın askerî üslerinin olduğu
bir bölgeydi burası ama Azerbaycan ordusu otuz sene evvelki ordu
değildi, yetişmiş, güçlü bir orduydu ve gereğini
yaptı. Daha sonra ne oldu? Ateşkes ilan edildi. 27 Eylülde Ermenistan
Silahlı Kuvvetleri, maalesef, yine, aynı katliamı, aynı
saldırganlığı sivillere karşı yaparak tekrar
ateşkesi ihlal etti. Ardından, Azerbaycan, Birleşmiş
Milletler Antlaşmasının 51inci maddesinin kendisine
vermiş olduğu yetkiyi kullanarak meşru müdafaa hakkını
kullandı ve işgal edilmiş topraklarını geri aldı.
Bu süreç kırk dört gün devam etti, kırk dört günlük süre içerisinde 3
kere ateşkes ihlal edildi ve her defasında Ermenistan Silahlı
Kuvvetleri ateşkesi ihlal ederken sivil halka saldırdı, Gencede
sivil insanları öldürdüler, Berdede öldürdüler ve bunları biz biraz
evvel Engin Bey ifade etti- Meclis Başkanımızın
başkanlığında bir heyetle gittiğimizde, orada o
insanların durumlarını gördük. Ben buradan, bu kürsüden orada
bize haykıran Kurban olayım Türk milletine, kurban olayım Türk
halkına, kurban olayım Türkiyeyi yönetenlere,
Cumhurbaşkanına. diyen o teyzemin ellerinden öpüyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) O insanlar orada dimdik
durdular. Orada bu teyzemiz aynen şunu söyledi: Bu Ermenilerin burada ne
işi var? Bu topraklar bizim topraklarımız, bu topraklar bizim kadim
topraklarımız, büyüklerimizin mezarı olan topraklar. Biz,
burayı bekleyeceğiz; ölsek de bekleyeceğiz, kalsak da
bekleyeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O
bakımdan, Azerbaycanın, Azerbaycan ordusunun bu zaferini gerçekten
büyük bir coşkuyla kutlamak lazımdır, eğer, bugün
Azerbaycan halkı sokaklarda coşkuyla bu zaferi kutluyorsa
onların alnından öpmek lazımdır. Evet, Türkiye'nin manevi
ve millî desteği Azerbaycan halkına büyük bir moral olmuştur,
onları âdeta millî bir dayanışma içine getirmiştir. Biz,
bunları küçümseyemeyiz arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Gerçekten, otuz yıllık,
hatta, bizim için yüz yıllık bir hasret sona ermiştir.
Azerbaycan halkı için belki otuz yıl ama komünizm altında
inleyen Azerbaycan halkı için, bizim için yüz yıl olmuştur. O
bakımdan, ben, bu şeyi küçümseyenlere şuradan
Kamuoyunda,
bazı sosyal medyada görüyoruz; lütfen, bu olayı küçümsemeyelim.
Bugün, geldiğimiz noktada önemli bir hadise
olmuştur. Ne olmuştur? Ermenistan ordusu savaşı
kaybetmiştir; Ermenistan devleti barış istemiştir,
ateşkes ilan edilmiştir ve savaş Azerbaycanın büyük
üstünlüğüyle kazanılmıştır. Savaştan hiçbirimiz
hoşlanmıyoruz, insanların ölmesi hiçbirimizin kitabında yok
ama Azerbaycan, otuz senedir Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda
alınmış olan kararların uygulanmasını bekledi. Neyi
bekledi? Rusyayı bekledi. Neyi bekledi? Amerikayı bekledi. Neyi
bekledi? Fransayı bekledi; gelsinler, masada bu sorunu çözsünler.
Maalesef, Ermeni diasporasının son derece güçlü olduğu bu
devletler bu sorunu aldılar, buzdolabına koydular.
Evet, otuz sene, hakkını masada arayan bir
Azerbaycan, sonunda ekonomisiyle, güçlü ordusuyla söke söke
topraklarını geri aldı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Kimden aldı bunu, kimden aldı? İşte,
işgal edenlerden aldı.
Bakın, arkadaşlar, burada çok acı bir
şey var. Bugün, eğer dönüp o topraklara
baktığınız zaman -Sayın Aliyev söylüyor, ya, böyle bir
şey olabilir mi?- o topraklar, o verimli topraklar otuz senedir
sürülmemiş. Bugün, Ermenistan diyor ki: Orada 150 bin insan yaşıyor.
Hayır, Azerbaycan kaynaklarından aldığım bilgilere
göre, orada 60 bin insanın yaşadığı ifade ediliyor ama
işgal edildiği zaman 1 milyondan fazla insanın
yaşadığı topraklardı o topraklar. Evet, 1 milyondan fazla
insan evinde barkında, tarlasındaydı ama bugün,
baktığımız zaman 60 bin Ermeni vatandaşının
orada yaşadığını görüyoruz. Aliyevin şu sözünü
burada ifade etmek istiyorum, Sayın Aliyev şunu ifade etti: Biz
Şuşada 3 renkli bayrağımızı dalgalandırdığımız
zaman bizimle yaşamak isteyen bütün halklara barışın,
huzurun, kardeşliğin nasıl olduğunu göstereceğiz.
Bundan güzel bir şey olabilir mi arkadaşlar? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız efendim.
ŞAMİL AYRIM (Devamla) Bunu,
Azerbaycanın Cumhurbaşkanı dedi.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin desteği için
başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere bütün siyasi
partilerimizin temsilcilerine, Türkiye halkına ben yürekten teşekkür
ediyorum; Allah razı olsun. İşte, her zaman birlik
beraberliğimiz
İnanıyorum ki Azerbaycan olayı bize bir
ders olmuştur; bundan sonra Türkiyede birlik beraberlik;
vatanımızın kutsal çatısında, Misakımillî
sınırlarımız içinde daha huzurlu
yaşayacağımız, daha diyalog ortamında
yaşayacağımız kapıları bize açacaktır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, geldiğimiz
noktada, bu anlaşmanın 5inci maddesine göre bir gözlem masası
kurulması ifade edildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın Sayın Ayrım.
ŞAMİL AYRIM (Devamla) Burada önemli olan
bir husus, bu masanın Azerbaycanın geri aldığı
topraklarda kurulacak bir masa olması.
Ben, yüce Meclisimizin bu tezkereye olumlu oy
vereceğine, şimdiye kadar olduğu gibi, Azerbaycana
desteğimizi bir kez daha ortaya koyacağına ve bölgesel
barışa, istikrara yönelik adımlar atılması için Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gerekli yetkiyi vereceğine yürekten
inanıyorum.
Sözlerimi Samed Vurgunun şu şiiriyle
tamamlamak istiyorum:
El bilir ki, sen menimsen,
Anam doğma vetenimsen.
Ayrılar mı könül candan?
Azerbaycan, Türkiye. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi oylarınıza
sunacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.13
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.34
BAŞKAN: Başkan
Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Enez KAPLAN (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
VII.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Nimetullah Erdoğmuşun,
Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının 6253 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı İdari Teşkilatı
Kanununun 37'nci maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanununun 69'uncu maddesi kapsamında düzenlenen Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve Sayıştayın 2019 yılı
harcamaları hakkındaki dış denetim raporlarına ve
inceleme sonuçlarına dair sorusuna ilişkin konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bugünkü
birleşimde okunan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Sayıştayın 2019 yılı harcamalarına ait
Dış Denetim Raporlarının inceleme sonuçlarına ilişkin
tezkeresinin bilgiye sunulmasının ardından, Çanakkale
Milletvekili Sayın Özgür Ceylanın Başkanlığa bir
sorusu olmuştu. Şimdi izninizle o soruya hazırlanan cevabı
okuyacağım:
Çanakkale Milletvekili Sayın Özgür
Ceylanın sorusu şu şekildeydi: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı 2019 yılı bütçesinde cari transferler
kaleminde gerçekleşme oranının yüzde 98,5 ve sermaye
transferleri kaleminde gerçekleşme oranının ise yüzde 100
olmasının sebebi nedir? Bu kalemler nelerden oluşmaktadır?
Cevap:
Cari transferler, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna
yapılan hazine yardımı, Kamu Denetçiliği Kurumuna
yapılan cari amaçlı hazine yardımları, yasama organı
eski üyelerinin tedavi giderleri, uluslararası kuruluşlara
yapılan üyelik aidat ödemeleri; sermaye transferleri ise Kamu
Denetçiliği Kurumuna yapılan hazine yardımı kalemlerinden
oluşmaktadır.
6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Kanununun 29'uncu maddesi gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisinden
alınacak hazine yardımı Kamu Denetçiliği Kurumu bütçesinin
gelirleri arasında yer almaktadır.
Diğer taraftan, 6112 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında
Kanunun 41'inci maddesinde yer alan "Gerektiğinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı bütçesinden alınacak Hazine
yardımı." Üst Kurulun gelirleri arasında
sayılmaktadır.
Cari transferler tertibindeki gerçekleşme
oranının yüzde 98,5 olmasının temel sebebi; 6328
sayılı Kanun gereğince Kamu Denetçiliği Kurumuna 25 milyon
395 bin TL, 6112 sayılı Kanun gereğince RTÜK'e 40 milyon TL
olmak üzere toplam 65 milyon 395 bin TL hazine yardımının
Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinde yer alması ve yıl içerisinde
ödeneğin tamamının ilgili kurumlara
aktarılmasıdır.
Sermaye transferleri tertibindeki gerçekleşme
oranının yüzde 100 olmasının sebebi; 6328 sayılı
Kanun gereğince yatırım amaçlı hazine yardımı
olarak 2019 yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinde yer alan 1
milyon 820 bin TL ödeneğin tamamının yıl içerisinde Kamu
Denetçiliği Kurumuna aktarılmasıdır.
Arz olunur.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş
bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
Önergeler
1.-
Samsun Milletvekili Bedri Yaşarın, (2/1553) esas numaralı 2019
Yılının "Samsun Yılı" İlan Edilmesine
İlişkin Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/98)
14/5/2019
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/1553) esas numaralı Kanun Teklifimin
İç Tüzükün 37nci maddesine göre doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Bedri
Yaşar
Samsun
BAŞKAN Önerge üzerinde teklif sahibi olarak
Samsun Milletvekili Bedri Yaşar konuşacaktır.
Süreniz beş dakikadır.
Buyurunuz Sayın Yaşar. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BEDRİ YAŞAR (Samsun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
2019 yılının Ocak ayında
-biliyorsunuz, Atatürkün Samsuna çıkışının 100üncü
yılıydı- dedik ki: O yılı hiç olmazsa Samsun
yılı ilan edelim. Tabii, aradan iki yıl geçti, dönem
kapandı ama diyorum ki hâlâ bir fırsatımız var.
Cumhuriyetin ilanına tekabül eden 2023 yılı cumhuriyetin
100üncü yılı, hiç olmazsa 2023 yılını Samsun
yılı ilan edelim diye ben teklifimi değiştiriyorum. Ümit
ediyorum -burada Samsun milletvekillerimiz de var- hep beraber, hiç olmazsa
2023 yılını Samsun yılı ilan edelim.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: 19 Mayıs
1919 mücadelenin başladığı tarih, cumhuriyetin temellerinin
atıldığı tarihtir, aynı zamanda benim doğum
tarihimdir. Bandırma Vapuru Tütün İskelesine yaklaştıktan
sonra, Atatürk karaya çıktığı andan itibaren Samsunlularla
yaptığı görüşmenin sonunda demiştir ki: Samsunlularla
görüştükten sonra benim bu ülkenin kurtulacağına dair ümitlerim
artmıştır. Dolayısıyla, Samsun sıradan bir
şehir değil; Samsun kurtarılan değil, kurtaran
şehirdir, cumhuriyetin temel taşlarının döşendiği
şehirdir. Bence 2023 yılı Samsun yılı olmayı
ziyadesiyle hak ediyor.
Samsunun bir altyapısı da var. Samsun
aynı zamanda bir turizm şehridir, bir cumhuriyet şehridir.
Bugün, sahilleriyle, turistik alanlarıyla, kuş cennetiyle,
kanyonuyla, kral mezarlarıyla, yaylalarıyla hakikaten hepinizi çok
rahat ağırlayabileceğimiz, misafir edebileceğimiz şehirlerimizin
başında geliyor.
Aynı şekilde, ilk demir yolu, cumhuriyetin
ilk demir yolları da yine Samsunda yapılmıştır.
İlk defa bu resimde gördüğünüz demir yolu işçilerinin
çalıştığı yer de Samsun-Çarşamba arasına
yapılan yoldur. Daha sonradan bu demir yolu iptal edildi ama keşke
edilmeseydi de tarihî bir hatırası olsaydı. Maalesef şu an
demir yoluyla ilgili biraz sıkıntılarımız var. Demir
yolu bitti ama hâlâ tez çalışmaları devam ediyor. Ümit ediyorum,
demir yolları da bir an önce yapılır, devreye alınır,
Sivas-Samsun demir yolu hem yük hem yolcu taşımacılığına
bir an önce açılır.
Buna paralel olarak, meşhur bir müzemiz var,
maalesef bu Etnografya Müzemiz bir türlü bitmedi. Daha önce, müteahhit,
kanundan istifade ederek tasfiye etti. Daha sonra durumunun ne olduğu
konusunda çok fazla da bir fikrimiz yok. Yaklaşık 4-5 bin tane tarihî
eser farklı depolarda bekletiliyor. Burada yeri gelmişken ifade
ediyorum -Samsun milletvekillerimiz de burada, onlar da muhakkak takip
ediyordur ama- bu müze işi çok uzadı. Bir an önce müzenin yapılması
lazım, tarihî eserlerin de sergilenmesi lazım.
Zaman zaman farklı sorunlar da
yaşıyoruz tabii. Özellikle Samsundaki Kuş Cenneti, 300ün
üzerinde kuş türünün yaşadığı longozlarla belki de
Türkiyenin Manyastan sonraki en büyük kuş cenneti. Geçtiğimiz
dönemlerde bir iki tane yangın falan çıktı ama bunlar da netice
itibarıyla söndürüldü. Orada da güzel çalışmalar var. UNESCO
Dünya Mirası Listesine girmek için de bekliyoruz. Ümit ediyorum ki
orası da UNESCO Dünya Mirası Listesine girer.
Yine, gelecek misafirlerin
ağırlanması açısından Vezirköprü Kanyonu -şöyle
söyleyeyim- dünyada belki de eşi ve benzeri olmayan tek kanyon
diyebiliriz. Derinliğiyle, mesafesiyle burası da görülmeye değer
bir yer.
Bunları ne için anlatıyorum? Bunu
şunun için anlatıyorum: İnşallah, sizin
oylarınızla 2023 yılı, cumhuriyetin 100üncü yılı
Samsun yılı olur; biz de bu Meclisin üyelerini Samsunda
ağırlarız, Samsunda hep beraber oluruz.
Sadece birkaç mesele var; tabii, burada onlardan da
söz etmeden geçemiyorum. Özellikle Şahin Dağlarında son
dönemlerde altın arama faaliyetleri var. Şimdi, Kaz
Dağlarındaki resmi gördünüz; hepimizin içini, yüreğini
yaralayan, inciten manzaralar. Bugün Kavakta, Şahin Dağlarında
da sondaj çalışmalarının başladığını
görüyoruz. Ben ümit ediyorum ki Şahin Dağlarının kaderi
Kaz Dağlarıyla aynı olmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Yaşar.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) Yani yerin üstünün
altından daha değerli olduğunu anlamak için o kadar
ağacın kesilmesine, o kadar araziye tecavüz edilmesine gerek yok.
Yine, buna benzer, Kavak ilçemizde son dönemde
taş ocaklarından kaynaklanan ciddi problemler var. Duyuyoruz,
işitiyoruz; işte, ÇED raporu alınmadan, farklı gerekçelerle
bunlar işletiliyor ama artık çevrenin önemini sizler de bizler de gayet
iyi anladık. Bunlarla ilgili sorunları da çözersek, inşallah,
2023 yılını da sizlerin oylarıyla Samsun yılı
ilan ettiğimiz takdirde hepinizi Samsuna davet ediyorum. Sizleri
Samsunda ağırlamaktan şeref duyacağımızı
RECEP ÖZEL (Isparta) 2023 Türkiye yılı
olacak.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) Efendim?
RECEP ÖZEL (Isparta) Türkiye yılı
olacak 2023.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) 2023
yılı Samsun yılı olur, yanında Türkiye
yılı da olur.
RECEP ÖZEL (Isparta) 2019da deseydiniz ya,
100üncü yılında.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) Çünkü Samsun,
Türkiyenin ayak izlerinin başladığı yerdir, cumhuriyetin
temellerinin atıldığı yerdir. İlk meşalenin
yandığı yerdir.
RECEP ÖZEL (Isparta) 2019da deseydiniz ya.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) - Bu önemli.
RECEP ÖZEL (Isparta) 2019da kabul edebilirdik.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) 2023 de önemli,
hiç merak etmeyin Recep Bey. Grup Başkanımız burada. Samsun
hepimizin, cumhuriyet hepimizin, cumhuriyetin değerleri hepimizin. 2023e
de buna göre oy kullanacağınızı ümit ediyor, desteklerinizi
bekliyoruz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) Samsunu seviyoruz.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) Sevginizin
işaretini birazdan göreceğiz inşallah.
Hepinize teşekkür ediyoruz. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) İllere göre
planlamayı ayrıca yaptık.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Bizim sevgimiz oya
bağlı değil Bedri Bey.
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Nevzat
Şatıroğlu ve Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ile 88
Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
VIII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Teklifleri
1.-
İstanbul Milletvekili Nevzat
Şatıroğlu ve Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ile 88
Milletvekilinin Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3116) ve
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(S. Sayısı: 238) (´)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 238 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince bu teklif İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında temel
kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde söz isteyen İYİ
PARTİ Grubu adına Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan.
Buyurunuz Sayın Türkkan. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik
Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin tümü üzerinde söz aldım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yine bir torba yasanın görüşmesine
başladık. Evet, maalesef Meclisi bu hâle getirdiniz, torba
yasaların görüşüldüğü bir yer hâline getirdiniz. Millet bize
Siz ne iş yapıyorsunuz? diye sorduğunda, söylüyoruz biz torba
yasa yapıyoruz diye. İnanın, artık her torba yasa
geldiğinde burada aynı sözleri söylemekten biz bıktık, siz
cümleyi duymaktan bıkmadınız. Siz getireceksiniz, biz de
milletimize doğru söylemek adına burada konuşmaktan
vazgeçmeyeceğiz.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine
geçildiğinden bu yana kanun tekliflerinin neredeyse tamamı artık
torba yasa anlayışıyla Meclis gündemine geliyor. Torba yasa
uygulamaları, yasama erkinin yetki ve itibarını
aşındırıyor, demokrasimizi de tehdit eden antidemokratik
bir araç hâline geldi üstelik. Torba yasa sayısındaki artış
ile demokrasimizdeki gerileme ve otoriterleşme eğilimindeki
artış arasında paralellik olması da ne yazık ki dikkat
çekiyor yani ne kadar çok otoriterleşirsek torba yasa sayısı o
kadar çok artıyor. Niye? Buraya yasa diye getirilenler -hep
aynısını söylüyorum- sarayın buyrukları; sarayın
buyrukları bir torbaya konuluyor, buraya yasa olarak getiriliyor.
Bu kanun teklifine ilişkin olarak alt
komisyonda yapılan görüşmelerde ilgili STKlerin görüşlerinin
yeterince alınmadığı, konuşma sırası
gelenlere söz verilmediği, yeterli tartışmanın
olmadığı bir komisyon süreci uygulandı maalesef.
İsmail Tamer Bey, siz de duyun.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Duyuyorum,
duyuyorum, sizi dinliyorum zaten.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Siz çok dikkat edersiniz,
bu çevre konularındaki hassasiyetinizi bilirim.
Bu kanun teklifi de iktidar partisinin
sıklıkla başvurduğu ve artık yasama sürecinin
olağan işleyişi hâline getirdiği torba kanun
yaklaşımıyla çok sayıda farklı düzenlemeyi de beraberinde
içeriyor. Elektrik Piyasası Kanunu son yedi yılda kaç kez
değişmiş biliyor musunuz? Yedi yılda 9 defa Elektrik
Piyasası Kanununu değiştirmişiz yani her seferinde
yapamamışsınız bu sefer olduğu gibi,
becerememişsiniz. Yenilenebilir Enerji Kanunu ise on beş yılda 5
defa değişmiş. Geçmişi 1935 yılına dayanan
şimdiki adıyla Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü, 10 Temmuz
2018 tarihinde AK PARTİ tarafından kapatıldı. 2018de 1
numaralı Kararnameyle ilk işiniz enerjinin geleceğini
belirleyen önemli bir kurumu ortadan kaldırmak oldu. Getirdiğiniz
ucube sistemin ilk kararnamesiyle, şimdiki adıyla Yenilenebilir
Enerji Genel Müdürlüğünü kapatarak kime hizmet ettiğinizi merak
ediyoruz.
Elektrik dağıtım işini devletten
alıp şirketlere veren AK PARTİ iktidarı, kayıp ve
kaçakla mücadelede istenilen başarıyı maalesef
sağlayamadı. Bakın, 2018 yılında sadece Dicle
bölgesinde 3,6 milyar liralık kaçak elektrik kullanım bedeli tahsil
edilemedi. Yani, 2018de sadece Dicle bölgesinde 3,6 milyar liralık kaçak
elektrik kullanım bedeli tahsil edilememiş. Tahsil edemedikleri bu
tutarın acısını en düşük kayıp oranı olan
Denizlideki, Konyadaki, Sivastaki vatandaştan çıkardılar.
Peki, son durum ne? Normalde 2015 yılında son verileceği
söylenen bu sistem bu yılın sonuna kadar
uzatılmıştı, bu kanun teklifiyle de bu süre 2025
yılına kadar uzatılacak, hatta bu süre sadece beş
yılla sınırlı kalmayacak, Sayın
Cumhurbaşkanı dilerse bu süreyi beş yıl daha uzatacak. Yani
ülke genelindeki tüm kaçak elektrik kullananların faturası eşit
olarak 82 milyon vatandaşın sırtına yüklenmiş olacak.
TEDAŞ özelleştirilirken hedef neydi? Kayıp kaçak
oranlarının azaltılması, tüketicinin
korunmasıydı. Tüketicinin korunması bahanesiyle TEDAŞın
parça parça özelleştirilmesi neyi gösterdi? Elektrik
dağıtım firmaları kayıp kaçağı önleyemedi
maalesef. Kaçak elektrik kullanımıyla mücadelede
başarısız kalındı. Zararlarını tazmin etmek
için de iktidara başvurdu bunlar -bu özelleştirme
yaptığınız şirketlerden bahsediyorum- onlar da
kendilerince haklı, o adamlar da haklı. Ya, devleti vampir gibi emen
sizin o meşhur beşli çeteniz var ya, devleti vampir gibi emen o
beşli çeteye sağladığınız milyarlarca
liralık vergi avantajı ve vergi sıfırlamalarını
görünce Bize de yok mu? deyip kapınıza geldiler. Yandaş olunca
kapılar otomatik kapı, hemen açılıyor, vatandaş
Mehmete gelince kapı duvar, bu kadar net. Elektrik piyasasıyla
ilgili bir kanun teklifinde halkımızın öncelikle elektriğe
kolayca erişimi, daha sonra da ucuz erişimi
sağlanmalıydı. Türkiyede böyle bir şeyden söz etmek gerçekten
mümkün değil. Elektrik dağıtım şirketleri, özellikle
hat ve trafo maliyetleri yüksek olduğu için birçok bölgeye elektrik
sağlayamıyor. Âdeta fatura dağıtım şirketi olarak
çalışıyor bunlar.
Kocaelide elektrik dağıtım
şirketi SEDAŞ var. Elektriği sağlamak mı? Ne
sağlama, evlere şenlik. Bir gün olsun da Kocaelinin bir ilçesinden
SEDAŞla ilgili bir şikâyet gelmesin, hiç olmadı daha bugüne
kadar. Kaçıncı yüzyıldayız arkadaşlar ya? Sanayi
kentinden bahsediyoruz, Kocaeli bir sanayi kenti. Başiskelede Kullar
Vezirçiftliği Mahallesinde küçük sanayi sitesi var. Oradaki esnaf daha
doğru dürüst günde sekiz saat mesai yapamadı, devamlı elektrik
kesiliyor. SEDAŞı arıyorlar, aylardır daha SEDAŞta
bu konuda muhatap bulamadılar. Ben önerge verdim, önergeye de cevap
gelmedi. SEDAŞ kulağının üstüne yatmış,
nasıl olsa kendini ihtar eden yok, ilgilenen yok, özelleştirmeden
dağıtım almış, faturaları tahsil ediyor, mis gibi
para kazanıyor. Hiç bu işlerle ilgilenmeye mecali de yok, takati de
yok; zaten zorunluluk da hissetmiyor. Ortakları kim bilmiyorum,
tanımam ama çok kuvvetli bir ortağı olduğu kesin. Bu kadar
kulağının üstüne yatabildiğine göre ortağına çok
güveniyor. Yani bu çağda şu hâle bakar mısınız?
SEDAŞ yüzünden Kocaeli halkı mutazarrır ama muhatap yok.
Esnaf bu sıkıntının bir an önce
giderilmesini istiyor da bize söylediği zaman bizim verdiğimiz
önergelere cevap gelmiyor. Gebzede de var aynı sıkıntı,
İzmitte de var, diğer ilçelerde de var, Dilovasında da var,
Kartepede de var. Bu halkın enerji ihtiyacının karşılanması
aslında bir vatandaşlık hakkı. Önceden kamu
imkânlarıyla yapılan enerji dağıtım işi
özelleştirme sonrası SEDAŞa geçti ancak şirket Kocaeli
halkını kendisine mahkûm gördüğü için öyle hareket ediyor.
Kocaeli halkını kendisine mahkûm görüyor, Başka da bir
seçeneğiniz yok, ben ne dersem o olur. diyor.
Yerleşim yerlerinde trafolar yetersiz, enerji
hatlarını taşıyan direkler çürümeye ve yıkılmaya
yüz tutmuş. Bunu her gittiğim ilçede görüyorum. Bu durum, 21inci
yüzyılda sanayi kenti Kocaeliye yakışmıyor.
Elektriğe en son ne zaman zam geldi? 1 Ekim
2020de, yüzde 5.75. Bu artışla birlikte son üç yılda elektrik
fiyatlarına ne kadar zam yapılmış biliyor musunuz? Yüzde
80. Yani elektrikteki yıllık enflasyon ortalama yüzde 20. Elektrik
enflasyonuna baktığınızda, TÜİKin enflasyon
rakamlarını yalanlıyor. Demek ki TÜİKin bahsettiği
enflasyon rakamları yazın mayo, kışın kazak
fiyatlarıyla ilgili bir enflasyon yapıyor, öyle olunca enflasyon
fiyatları çok düşüyor.
Gerçek olan ise, milletimiz her gün fakirleşiyor
arkadaşlar, gerçekten fakirleşiyor. Çarşıya, pazara
çıkamıyorsunuz biliyorum. Milletin o feveranını duymamak
adına çarşıda, pazarda
dolaşamadığınızı biliyorum ama
dolaştığınız zaman, milletin bu feveranını
hissettiğiniz zaman gerçekle bir kere daha yüz yüze
kalacaksınız.
Gecelerin uzamasıyla, soğukların
artmasıyla bu sene ödenmeyen faturalar daha da artacak. Bakın, bu
senenin ilk altı ayında toplam 1 milyon 655 bin abonenin
elektriği ve doğal gazı kesilmiş. 1 milyon 655 bin hane
elektriksiz ve soğukta kalmış. Doğal gazı yazın
da kullanıyor, ısınma için kullanmıyor ama sıcak su
temininde kullanıyor. Her ay ortalama 185 bin konutun elektriği 80
bin konutun da doğal gazı ödenemeyen borçlar nedeniyle kesiliyor.
Türkiyede milyonlarca vatandaş aynı sıkıntıyı
çekiyor. Borcunu ödeyemeyen, faturasını
yatıramadığı için evini hiç ısıtamayan
insanlarımız ne yapacak hiç düşünüyor musunuz bunu? Gerçekten
merak ediyorum, hiç aklınıza geliyor mu bu insanlar? Yoksa
onların keyif içerisinde, o attığınız çayları
içtiğini mi zannediyorsunuz? Aklınıza geliyorsa da hiçbir
şey yapmıyorsunuz. Özellikle emekli ve dar gelirli
vatandaşlarımız için lüks oldu doğal gaz artık yani
bir ihtiyaç olmaktan çıktı. Doğal gaz faturalarının
içindeki KDV ve ÖTV gibi kamu gelirlerinden vazgeçerek
vatandaşlarımızın mağduriyetini kısmen
giderebilirsiniz dedik ama yanaşmadınız buna. Belli bir tüketim
miktarına kadar olan kısmın vergilendirmeden muaf tutulması
ya da uygulanan KDV oranının azaltılmasıyla ilgili,
vatandaşlarımızın bir nebze de olsa rahatlaması
sağlanabilir dedik, kulaklarınızı tıkadınız.
Dağıtım şirketleri kendi tahsilatı noktasında hiç
affetmiyor. Faturasını ödemeyenin elektriğini, doğal gazını
hemen kesiyor ama kanuna aykırı hareket ettiği
Sayıştay denetçileri tarafından tespit edilen aynı
şirketler EPDK tarafından kendilerine kesilen 3,7 milyarlık
idari para cezasını ödemiyor ve hiçbir şey de
yapmıyorsunuz. Bunlar, vatandaşın elektriğini, doğal
gazını kesiyorlar; EPDKnin kendilerine uyguladığı 3,7
milyar liralık idari para cezasını ödemediklerinde hiçbir
şey yapmıyorsunuz. Yani siz bu şirketlerin
iktidarısınız, vatandaşın iktidarı
değilsiniz. Milletin iktidarıyız. diye hep savunuyorsunuz ya,
yemin ediyorum, millet sizi artık kendi iktidarı olarak görmüyor.
Zaten zafiyetiniz de burada başlıyor, oy kaybınız da burada
hızlanıyor. Sizler artık bu şirketlerin menfaatlerini
korumak için iktidar olan bir iktidarsınız.
Kanun teklifi ve maddeleriyle ilgili çok fazla
detaya girmek istemiyorum ama bazı noktalara dikkat çekeceğim. Tüm
Türkiye gördü ki madencilik ve çevre faaliyetlerinde on sekiz yıllık
AK PARTİ iktidarının sicili oldukça karanlık. Kaz
Dağlarında yaşananlar, Artvin Cerattepede olan bitenler,
Fatsada siyanürle zehirlenen doğa, Manisa Turgutluda artık
Cehennem Çukuru olarak anılan Çaldağ. Yani sayısız çevre
katliamı ve niceleri var.
Çevre gibi sömürülen, görmezden gelinen bir de
madencilerimiz var. Onlarla ilgili bir düzenleme var mı bu kanunda? Yok.
Maden faaliyetlerini düzenleyen 3213 sayılı Maden Kanunu 2001
yılından bu yana tam 21 kez değişmiş. Niye biliyor
musunuz? O madenciler var ya, madencilerin hakkını savunmak için
kanun yapıyorsunuz. Madende çalışanlardan bahsetmiyorum, maden
sahiplerinden bahsediyorum; Uyar Madencilik gibi, diğerleri gibi. Siz,
onların haklarını savunan, onların haklarını
gözeten kanunlar yapmakla meşgulsünüz. Bu madencilerin, maden şirketi
sahiplerinin mağdur ettiği madencilerle ilgili en ufak bir düzenleme
yapma girişiminiz olmadı bugüne kadar. Halka düşman bir iktidar
oldunuz o yüzden. Her değişiklikle daha fazla orman, tarım, mera
ve içme suyu havzasını madencilik faaliyetine açık hâle
getirdiniz.
Getirdiğiniz bu teklifle Maden Kanununa Ek
Madde 20 adı altında bir madde eklenmesini öngören 6ncı madde,
maden şirketlerinin ruhsat alanı dışında tesis
kurmasının önünü açıyor. İstediğiniz kadar
anlatın Yok, onun yanındaki, kenarındaki
Hayır ya.
Eğer gerçekten samimiyseniz, bize izah ettiğiniz şekilde
samimiyseniz, sizden de kaçırmışlar, farkında
değilsiniz. Ruhsat sahası dışında maden tesisleri
kurulabilmesini amaçlayan bu kanun teklifinin 6ncı maddesi alt
komisyonlar, tartışmalar bittikten sonra, milletvekillerinin ve
STKlerin tartışmasına fırsat verilmeden kanun teklifine
eklendi. Bu madde kabul edilirse maden şirketleri ruhsat alanı
dışında herhangi bir yere doğayı tahrip edecek
tesisler açabilecekler. Söz konusu tesisler, artık depolama
sahalarından, dinamit patlatma deposuna, şantiyeye, siyanürle liç
yani ayrıştırma yapılan alanlara kadar pek çok
yapıyı kapsıyor. Bu maddede geçici adıyla yapılan
tesislerin doğaya verdiği zararlar aslında kalıcı.
Madde geçici, tesisler geçici, zararları kalıcı. Bu açıkça
şu demektir: Altını ya da gümüşü bir yerden
çıkarabilirim ancak her yerde, bir tarım arazisinde liç yöntemiyle
bunu ayrıştırabilirim. Bu maddenin anlamı bu. Bu teklifte
halk yok, bu teklifte madenci yok, bu teklifte sadece ve sadece şirketler
var ve bu şirketlerin çıkarları var. Sizler de bu
şirketlerin çıkarlarını savunan bir iktidar olarak bu
kanunu getirmişsiniz. Şirketlerin iktidarısınız;
halkın, milletin, madencinin iktidarı değilsiniz.
Maddeyle birlikte ülkemizin ormanları,
tarım alanları, meraları, içme suyu havzaları ve
kıyıları madencilik yapanlara açılacak, siz de
bunların haklarını savunan iktidar olarak gelip burada
anlatacaksınız. Doğal varlıklar, tarım, mera
alanları, geniş alanlara yayılan maden tesisleriyle parçalanırken
maden faaliyetlerine yönelik kirlilik de geniş alanlara maalesef
yayılacak.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; havaya çeşitli kimyasal ve zehirli gazları salan,
araba lastiği yakarak elde edilen enerji yenilenebilir enerji
sayılıyor. Alt komisyondaki görüşmeler sırasında bu
konuda sivil toplum kuruluşlarının ortaya koyduğu itirazlar
ne yazık ki görmezden gelindi. HES, JES ve RES
yatırımlarının sayısının
artırılmasına yönelik düzenlemelere rağmen, bu
yatırımların insan sağlığı ve çevre
üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik hiçbir düzenleme
yok bu kanun teklifinde.
Teklifin 10uncu maddesinde Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı ile ilgili KİTler ve bunların
bağlı ortaklıkları tarafından yurt
dışında kurulan ve petrol, doğal gaz ile madencilik alanlarında
faaliyet gösteren şirketlerin Türkiyedeki şubelerinin bulunduğu
yerlerde Cumhurbaşkanlığı kararıyla aynı
şirketlerin ortaklarınca ayrı birer şirket kurulabilmesine
imkân sağlanıyor, düşünebiliyor musunuz ya. Yani kimin
iktidarı olduğunuzu bizatihi birkaç defa hatırlatmak istiyorum.
Komisyon görüşmeleri sırasında, bu şirketlere yönelik
denetim mekanizmasının nasıl işlediği veya
işleyeceği sorusu dile getirildi, hiçbir cevap alınamadı.
Komisyona bilgi veren Enerji Bakanlığı yetkilisi diyor ki: Bu
şirketlerin şu an doğrudan denetlenemediği doğru,
ilgili olduğu için KİT kuruluşu üzerinden dolaylı bir
denetime tabi tutacağız. Yani biz bunları denetleyemeyiz
kardeşim, maalesef. Dolayısıyla bu bahse konu düzenlemenin
amacı izaha muhtaçtır.
Yine bu torba kanunda yer alan 11inci madde var ki
tam evlere şenlik bu düzenleme. 11inci maddede yapılan
değişiklikle sadece
sıvılaştırılmış doğal gaz ithalatı
değil tüm doğal gaz ithalatı Kamu İhale Kanunu
dışında bırakılıyor. Yine, patronların
iktidarı olduğunuzu anlatıyorsunuz. Biz dilediğimiz
kişilere
Kim onlar? Belli ya, Türkiyede artık herkes isimlerini
biliyor iktidar ortakları diyorlar onlara, Avrupa basınında da
çıkıyor, iktidar ortağı şirketler olarak biliniyor. En
çok kamu ihalesi alan şirketlerde dünya sıralamasında 1inci
oldu. Onlara ihale vermek için Kamu İhale Kanununun dışına
çıkartmışsınız. Ya, zannetmeyiniz ki bu günler hep
böyle devam edecek. Emin olun bir gün bu işler önünüze gelecek, hesap
verilecek. Bu hesabın niye muhatabı olasınız? Burada bu
işlerden habersiz, bu işlerden asla ve kata nemalanmayan, hatta
nemalanmayı aklından geçirmeyen birçok arkadaşın
olduğunu bizatihi biliyorum. Ya niye bu kadar hırsızın
hesabını size yüklesinler, sebep ne? Çıkın Yok, olur mu
kardeşim böyle bir şey? deyin ya, Milletin menfaatlerini kanunsuz
bir şekilde bu vampirlere niye verelim? deyin, siz deyin ya, bizden önce
siz deyin. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
Size de günah, bu hesabı günahsız bu insanlar da verecek.
Bunların ortakları verecek ama siz de vereceksiniz. Niye bu vebale
ortak oluyorsunuz? Herhangi bir süre de belirtilmemiş bu doğal gaz
alımları için, ilgili maddede de yer almıyor, süre de yok,
dilediği zaman
Kısaca bu maddeyi torbaya ekleyenler diyorlar ki:
Şahsımız ne zaman isterse istediğimiz zaman, istenilen
fiyata BOTAŞ o gazı alacak. Bu kadar basit, anlamı bu. Peki,
neden? Neden ihalesiz ve zaman şartı
olmaksızın her türlü doğal gaz alımına ihtiyaç
duyuyoruz? Bu milletin parası kimsenin babasının parası
değil, şahsımın da değil, şahsının da
değil, öbürünün de değil, kimsenin parası değil, milletin
parası. Ocak 2020de bin metreküp doğal gaz 127 dolardı, Temmuz
ayında bu rakam ne kadara düştü biliyor musunuz? 63 dolara. Tüm
dünyada gaz fiyatları dip yapmışken Türkiyede pik yapıyor
bu rakam. Bildiğiniz gibi hepinizin, doğal gaz fiyatları ve
ithalatına ödediğimiz paralar gizlilik sözleşmesi
kapsamında hiçbirimize gösterilmiyor, millete açıklanmıyor. Ya,
kim ne kadar ne götürdü vallahi billahi bilmiyoruz ama birilerinin
götürdüğü kesin, millete açıklanması da yasak. Bu gazı
Türkiyeye kim ithal ediyor, aradaki fark kimin cebine gidiyor, müsaade edene
mi, ithal edene mi gidiyor vallahi billahi bilmiyoruz. Niye? Gizlilik
sözleşmesi var çünkü. Peki, bundan hiç nasiplenmeyen, burada oturan
arkadaşlarıma sesleniyorum: Size günah değil mi arkadaş ya,
niye böyle bir vebale ortak oluyorsunuz? Düşünebiliyor musunuz ya, kaça
alındığı, kimin getirdiği hiçbir şey bilinmiyor
ve siz buna el kaldırıyorsunuz. Cebinize bir şey giriyor mu? Hayır.
Rüyanıza girse kalkacaksınız, ben biliyorum ya. Niye bu vebale
ortak oluyorsunuz? Kalkın siz itiraz edin, biz değil; deyin ki:
Hayır ya, böyle bir ahlaksızlığı, böyle bir ülkeye
ihaneti biz kabul edemeyiz. Yani müsaade edene mi, ithal edene mi, yoksa
aracılara mı; hiçbir şey bilinmiyor.
Moldova Rusyadan gaz
alımı yaparken Moldovagaz şirketi Türkiyenin Rusyadan
doğal gazı 188 dolara aldığını
açıkladı. Moldova şirketi açıkladı bunu. Aynı
Moldova, bin metreküp doğal gaz için 100 dolar ödüyor, biz 188 dolar
ödüyoruz. Ya, Moldova mı daha mahir bu işlerde, biz mi daha mahiriz?
Yoksa Moldova çalmıyor da, biz mi çalıyoruz? Bir şey var ortada
ya, bir sorgulayın Allah aşkına Sebebi ne? diye gidin sorun.
Niye bu adam 100 dolara alıyor, biz 188 dolara alıyoruz? Biz sorduğumuzda
Bu ticari sır, veremeyiz. Ya, ticari sır olur mu, bu ülkenin kendi
parası ticari sır olur mu? Şirket değil ki bu,
babanızın şirketi değil ki ticari sır diye
açıklamayacaksınız. Senin paran benim param, ne demek
Açıklayamam. ya, ne demek ticari sır ya? Gelip
açıklayacaksın arkadaş.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN
(Devamla) - Başkanım, fazla değil, yirmi dakika bir şey
kaldı!
BAŞKAN
Buyurunuz efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Hükûmetin ticari sır
dediği aslında ne biliyor musunuz? Aradaki aracılar. Onları
açıklamaktan imtina ettiği için ticari sır diyor. Bu
aracılar Türk milletini metreküp üzerinden soymaya devam ederken bir de
ihalesiz doğal gaz alımıyla aymazlıkta, maalesef,
sınır tanımıyorlar. Sınır
tanımıyorsunuz. yazmışlar buraya da ben onu kullanmadım
çünkü burada hakikaten bu işe ortak olmayan, bu işten gerçek anlamda
haberi olmayan insanlar var, onlara karşı bir vebal almak
istemiyorum. Günah ya! Niye diyeyim yani bu arkadaşın ondan haberi
yok, niye onu suçlayayım? Ama bil istiyorum sevgili kardeşim, böyle
bir hadise var. Moldova 100 dolara alıyorken biz niye 188 dolara
alıyoruz? diye gidip sorun ya, Allah aşkına sorun. Çünkü bu
sizin cebinize gitmiyor, benim cebime gitmiyor, milletin cebine gitmiyor, arada
birilerinin cebine gidiyor. O aradakiler kim? diye bir sorun. BOTAŞ
kimsenin çiftliği değil. Yani Filistini Akdenizde Türkiye'ye
karşı kurulan o şer, fitne ittifakına sokan, doğal gaz
gibi, değerli bir kaynak için ihaleye ihtiyaç duymayacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Böyle bir şey olur mu
ya? Olur mu arkadaşım?
Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Kaldı ki Türkiye'nin
Rusyadan 3 kat pahalı doğal gaz alması, ortaya çıkan
milyarlarca dolarlık zarar ve ticari sır denilerek zarara göz
yumulması ortadayken birileri yine ince hesaplar yapmış.
İnce hesaptan da çok anlamıyorsunuz, onu da belirteyim. Biz bütün
bunların hepsini biliyoruz. Göreceksiniz, yarın öbür gün
bunların hepsi de ortaya çıktığında
pişmanlık duyacaklar çok olacak.
Mavi Akım, TANAP, TürkAkımı ve
İrandan gaz ihtiyacımızı karşılarken kimler,
neden, ihalesiz doğal gaz alımına ihtiyaç duydu? Yoksa
Karadenizde bulduğunuz doğal gazı yabancı enerji
şirketleri üzerinden ithal etmeye mi kalkacaksınız, bu da bir
soru işareti. Hem biz bulacağız, hem de yabancı
şirketler üzerinden dışarıdan ithal edeceğiz! AK
PARTİ iktidarının önce bu sorulara cevap vermesi gerekiyor.
15inci maddede lisanssız elektrik üretimi
amacı dışında bir noktaya getirilmekte ve
yaklaşık 1 milyar dolarlık lisans pazarı oluşturularak
bu sayede vergisiz servet aktarımı gerçekleştirilmektedir. Yani
sadece, emin olun, devleti soymak için birçok madde ilave edilmiş,
yazıklar olsun hepimize! Bunun burada konuşulmasından bile zül
duyuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Hepimize yazıklar
olsun gerçekten!
Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Yozgat Milletvekili Sayın İbrahim Ethem Sedef.
Buyurunuz Sayın Sedef. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İBRAHİM ETHEM SEDEF
(Yozgat) Sayın Başkan, Gazi Meclisimizin değerli
milletvekilleri ve televizyonları başında bizleri izleyen büyük
Türk milleti; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
238 sıra sayılı Elektrik
Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, gelişmesini ve
büyümesini hızla sürdüren ülkemizde enerji tüm dünyada olduğu gibi en
önemli stratejik konulardan biridir. Enerjide ufku genişletmek istiyorsak
hedeflerimizi de büyütmek gerekmektedir. Güneş enerjisinden rüzgâra,
hidroelektrikten biyoenerjiye ve jeotermale kadar yenilenebilir enerjinin her
alanında yapılan yatırımlara aralıksız devam
etmeliyiz. Yerli enerji kaynaklarının aranması ve üretimin
artırılması çalışmaları desteklenmeli ve
teşvik edilmelidir. Jeotermal, rüzgâr, güneş biyokütle gibi
yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarından daha fazla
yararlanılmalıdır.
Ülkemizin enerji alanında dışa
bağımlılığını önlemek adına son
yıllarda 2023 hedefleri doğrultusunda önemli adımlar
atılmaktadır. Bu adımların en önemlilerinden biri
doğal gaz keşifleridir. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizi
karaya sıkıştırmak isteyenlere karşı haklı
mücadelemizden taviz vermeyerek arama tarama faaliyetlerini ısrarla
sürdürmeliyiz. Bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi, söz konusu millet ve
devlet menfaati olduğunda, dün olduğu gibi bugün de devletinin ve
milletinin arkasındadır, sonuna kadar destekçisidir.
Değerli milletvekilleri, enerji hiç
şüphesiz ki tüm dünya için önemli bir unsurdur, hele ki bizim gibi
gelişmesine devam eden ülkeler açısından hayati öneme sahiptir.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Liderimiz Sayın Devlet Bahçelinin
önderliğinde, her seçim döneminde olduğu gibi, geçtiğimiz 24
Haziran 2018 seçimlerine yönelik, enerjinin ekonomik boyutunun yanı
sıra siyasi, diplomatik, çevresel ve insani boyutları olduğunu
dikkate alarak uzun vadeli bir enerji stratejisi hazırladık. Bugün
enerji alanındaki gelişmeleri takip eden herkes seçim beyannamemizde
dile getirdiğimiz, az sonra ifade edeceğimiz hususları
dinleyince Liderimiz Sayın Devlet Bahçelinin öngörülü siyasi
anlayışına bir kez daha şahitlik edecektir. 24 Haziran 2018
seçimlerinden önce beyannamemizde şunları söyledik: Enerji
politikamızın temel hedefleri şunlardır: Enerji ham
maddelerinde dışa bağımlılığın
azaltılması amacıyla kömür ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının azami seviyede değerlendirilmesi, enerji
ithalatında kaynak ve kaynak ülke çeşitliliğinin
sağlanması ile arz güvenliğinin artırılması,
nükleer enerji santrali projelerinin hızla tamamlanması, etkin bir
talep yöntemiyle enerji arzının kesintisiz ve yeterli bir şekilde
gerçekleştirilmesi, çevreye dost ve duyarlı bir anlayışla
gelişmiş atık kontrol ve bertarafına, havza ve kaynak
planlamasına dayalı bir yaklaşımla enerjinin çevre ve insan
sağlığına zarar vermeden üretilmesi, enerji
verimliliğinin üretimden tüketime bütün alanlarda güçlü ve
çeşitlendirilmiş finansal araçlarla desteklenmesi, yeni enerji
teknolojilerini üretecek yetkinliğe ulaşılması, enerji
sektöründe rekabeti kısıtlayıcı uygulamalara son verilmesi,
kamu enerji yatırımlarıyla birlikte yerli ve yabancı özel
sermayenin enerji sektöründeki yatırımları için uygun zemin
oluşturulması.
Değerli milletvekilleri, konvansiyonel petrol
ve doğal gazın yanı sıra, ikili iş birlikleri yoluyla
bitümlü şeyl, gaz hidrat, sığ biyojenik gaz, kömür gazı ve
özellikle kaya gazı aramalarına da hız verilmeli. Millî petrol,
gaz şirketleri aracılığıyla Türkistan
coğrafyasındaki Türk Cumhuriyetleri ve Libya, Cezayir, Irak gibi
ülkelerde arama ve sondaj faaliyetleri gerçekleştirilmelidir. Enerji
diplomasisi geliştirilmeli, başta Azerbaycan ve Türkmenistan olmak
üzere zengin enerji kaynaklarına sahip Türk Cumhuriyetleriyle ikili
anlaşmalar yapılmalı, bu ülkelerin kendi aralarında
anlaşmaları için önderlik edilmeli, bu kapsamda Türk Enerji Ticareti
Birliği kurulmalı. Enerji sahasında başlayan bu
birlikteliğin ekonominin diğer alanlarına model olması
sağlanmalı.
Doğu Akdeniz havzasındaki enerji
rekabetinde aktif biçimde rol oynamalıyız. Türkiyenin sahip
olduğu jeopolitik avantaj deniz altı doğal gaz boru hattı
ve sıvılaştırılmış doğal gaz terminali
projeleriyle değerlendirilmelidir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve
Avrupa Birliğinin bölgede uluslararası hukuka ve millî
çıkarlarımıza aykırı bir şekilde arama ve sondaj
çalışmaları yapması engellenerek Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinin bölgenin kaynaklarından istifade etmesi temin
edilmelidir. Olağanüstü durumlara ve mevsimsel dalgalanmalara
karşı yüksek yedek imkânı oluşturulmalıdır.
Yenilenebilir enerji yaygınlaştırılmalı, enerji
üretimindeki payı artırılmalıdır. Bilinen maden
rezervlerimize ilave olarak yeni rezervler bulunmalı ve işlenmiş
maden ihracatı artırılmalıdır.
Görüldüğü üzere, Milliyetçi Hareket Partisinin,
ülkemizin enerji alanında yapılmasının faydalı
olacağını düşündüğü
yaklaşımlarının birçoğu hayata geçirilmiştir,
olumlu sonuçları da alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ne
karada ne denizde egemenlik haklarından asla vazgeçmeyecektir, taviz
vermeyecektir. Türk milleti ve devleti olarak vatan topraklarımızdan
bir çakıl taşı vermeyeceğimiz gibi, mavi vatanımızın
da bir damla suyundan vazgeçmeyeceğimizin herkes tarafından bilinmesi
gerekiyor. Sahillerine hapsedilmek istenilen ülkemizin üzerine hangi
oyunları oynarlarsa oynasınlar, 21inci yüzyıl Allahın
izniyle Türk asrı olacak, dünya milletleri arasında müreffeh bir ülke
olma hedefimize adım adım ilerleyeceğiz.
Türk milleti, tehditlere, baskılara,
oldubittiye boyun eğecek bir millet değildir. Hain odakların ve
düşmanca yaklaşan herkesin eğer merak ediyorlarsa tarihimize bir
kez daha bakmalarını; Türk milleti kimdir bir daha
hafızalarını zorlamalarını ya da dedelerinin
akıbetine bakmalarını tavsiye ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, dünyada enerji
kaynaklarının hızla tükeniyor olması nedeniyle her devlet
kendi yeni enerji kaynağı rezervini artırma çabasına girerken
ülkemiz de tabii ki bu atılımlardan geri kalmamalıdır.
Bununla birlikte, ülkemiz enerji faaliyetleri noktasında son yıllarda
oldukça önemli hamleler yapmaktadır. Bunların başında,
yakın zamanda hepimizin şahit olduğu Karadenizdeki sondaj
çalışmaları ve mavi vatan diye tabir ettiğimiz Doğu
Akdenizdeki doğal gaz ve petrol arama çalışmaları
gelmektedir. Bu gelişmeler ve ülkemizin kararlılığı
her bir Türk evladına gurur vesilesi olmuştur. Yaşanılan
bütün olaylar göstermiştir ki Kötü komşu, insanı mal sahibi
yapar. sözü tam da burada yerini bulmuştur. Nasıl ki savunma ve
silah sanayisinde yerli, millî üretimlerimizle Suriyede, Irakın
kuzeyinde, Libyada ve son olarak Azerbaycanlı kardeşlerimizin
zaferiyle tüm Türk ve Türkiye düşmanlarına ders verildiyse Doğu
Akdenizde de kararlı duruşumuz ve azmimizle başarıya
ulaşacağız. Doğu Akdenizde yapılan
çalışmalardan başta Yunanistan olmak üzere küresel sermayeye
sahip ülkeler, kendilerine bağımlı olmamızı isteyen
devletler rahatsız olsa da Türkiye Cumhuriyeti zamanla
bağımlılığını azaltarak enerji alanında
kendi kendine yeten bir ülke konumuna inşallah gelecektir.
Bilindiği üzere, ülkemiz jeopolitik olarak Asya
ve Avrupayı birbirine bağlayan 3 kıtanın birbirine
yaklaştığı çok önemli bir bölgedir. Jeopolitik konumu
Türkiyeye önemli avantajlar sağlamaktadır. Enerji
akışının ülkemiz üzerinden sağlandığı,
birçok ülkenin doğal gaz ve petrolünü ülkemiz üzerinden
taşıdığı bir gerçektir. Fakat zamanla enerjiyi sadece
taşıyan, aktaran değil üreterek dağıtan bir ülke olmak
için yüksek bir gayret göstermeliyiz. Bu anlamda, Türkiyenin ilk yerli ve
millî sismik araştırma gemisi olan Oruç Reis öncülüğünde,
Barbaros Hayrettin Paşa gemisinin katkılarıyla doğal gaz ve
petrol arama çalışmaları devam etmektedir. Türkiyenin ilk yerli
sondaj gemisi olma özelliğine sahip olan Fatih sondaj gemisi de
hatırlayacağımız üzere yakın zamanda Sakarya arama
sahasından müjdeli haberler vermiştir. Türkiyenin üçüncü sondaj
gemisi olan Kanuni sondaj gemisi geçtiğimiz hafta Karadenizden doğru
yola çıkarak Zonguldakın Çaycuma ilçesinde bulunan Filyos
Limanına ulaşmıştır. Bu adımların ve
yatırımların ülkemizin sadece 2023 hedefleri değil 2053 ve
2071 hedefleri noktasında da oldukça önemli olduğunu belirtmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu doğrultuda
millî enerji ve maden politikasını önemsediğimizi ve bunun için
her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu söylemek istiyorum.
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının enerji tasarrufu ve verimliliği, enerji
arz güvenliğinin sağlanması, dışa
bağımlılık risklerinin azaltılması, çevrenin
korunması ve iklim değişikliğine karşı
mücadelenin etkinliğinin artırılmasının
sağlanması gibi 2023 yılı ulusal strateji hedeflerini ve
enerji politikalarını yakından takip ve takdir ediyoruz.
Ayrıca, Türkiyenin ilk enerji verimliliği eylem planı olan
Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planının, 2018
yılında yürürlüğe girmesi ve 6 farklı sektörde bulunan 55
adet eylemin hayata geçirilmesiyle 2023 yılına kadar 10,9 milyar
dolar yatırımla kümülatif olarak 23,9 milyon ton eş değer
petrol enerji tasarrufu sağlamayı hedeflemesi ülkemiz adına umut
vermektedir.
Değerli milletvekilleri, geçmişte
olduğu gibi günümüzde de ülkeler ve bölgeler arasındaki siyasetin ve
güç paylaşımının temelinde enerjinin yattığı
bir gerçektir. Bu nedenle, elimizde bulunan imkânları doğru ve
dikkatli kullanmak konusunda hepimizin sorumlulukları olmalıdır.
Gelecek nesillerimize daha yaşanılabilir bir dünya bırakmak için
verimliliğe odaklanmamız gerekiyor. Vatandaşlarımız da
ev ve iş yerlerinde hayata geçirecekleri basit uygulamalarla hem kendi
bütçelerine hem de ülke bütçesine katkı sağlayabilirler. Yapılan
çeşitli araştırmalara göre evlerimizde
kullandığımız beyaz eşyalar, tüketilen elektrik
enerjisinin yüzde 61,8ini kullanıyor. Bunu, yüzde 7,5le televizyon ve
yüzde 7,3le çamaşır makinesi takip ediyor. Yüzde 11le
aydınlatma, yüzde 9la mutfak içi kullanım, yüzde 7,5le sıcak
su, yüzde 7,4le ısınma şeklinde devam ediyor.
Alacağımız ufak tedbirlerle yaşam kalitemizden ödün
vermeden israftan uzak durarak fazla tüketimi azaltabilir ve dışa
bağımlılığımızın azalmasına
katkı sunabiliriz.
Tüketimde ısınma giderleri de önemli yer
tutmaktadır. Isınmada kullanılan enerji miktarı da tüketici
kullanım davranışlarına bağlı olarak
değişebiliyor. Isı yalıtımı, kış
aylarında soğuğa karşı alınabilecek en etkili
önlemlerin başında geliyor. Düşük maliyetlerle
yapılabilecek olan tam anlamıyla doğru malzemelerle yapılan
çatı, pencere ve duvar ısı yalıtımı
uygulamalarıyla harcanan enerji miktarı ve yakıt giderleri yüzde
50ye varan oranda düşürülebiliyor. Alacağımız önlemlerle
de bu israfın önüne geçmemiz mümkün. Yeni yapılan binaları da
doğru yalıtım uygulamalarıyla inşa edersek ülke
ekonomimize her yıl milyarlarca dolarlık katkıda bulunabiliriz.
Ülkemizin cari açığını düşürmek ve her yıl
dışarıya ödediğimiz paraları ülkemizin
kalkınması için harcamamız gerekiyor. Bu manada, bizleri
dinleyen herkesi de duyarlılığa davet etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu teklifte enerji
üretim sektöründe üretimin aksamasına neden olan çeşitli
sıkıntılar meydana gelmektedir. Ruhsatlandırma konusunda
sektörün yaşadığı sıkıntılar
bulunmaktadır. Kurum tarafından değerlendirme süresinde yaşanan
gecikmeler üretim faaliyetlerinin aksamasına neden olmaktadır. Maden
Kanununda yapılan değişikliklerle ruhsat süre uzatma
başvurularında idareden kaynaklanan değerlendirmede gecikme
hâlinde işletmenin faaliyetine devam edebilmesine imkân
sağlanması, madencilik sektörünün muhatap olduğu bürokratik
süreçlerin azaltılması hedeflenmektedir. Yapılan
değişikliklerle doğal gaz kullanımının ülke
genelinde yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığıyla, ilgili kamu iktisadi
teşebbüsleriyle, bunların bağlı ortaklıkları
tarafından yurt dışında kurulan ve hâlihazırda özellikle
petrol, doğal gaz ve madencilik alanlarında faaliyet göstermekte olan
şirketlerin faaliyetlerinin etkin ve verimli bir şekilde
gerçekleştirebilmesi amacıyla ilgili şirketlerin Türkiyedeki
şubelerinin bulunduğu yerlerde Cumhurbaşkanı kararıyla
aynı şirketlerin ortaklarınca işletme konuları,
ticaret unvanları, sermayeleri ve ortaklık payları aynı
kalmak kaydıyla ayrı birer şirket kurulabilmesi
amaçlanmaktadır.
Kamu İhale Kanununda yapılan
değişiklikle kış aylarında doğal gaz
kaynaklı yaşanması muhtemel kesinti ve
kısıntıların bertaraf edilmesine; sistem ve arz
güvenliğinin sağlanabilmesi amacıyla Boru Hatları ile
Petrol Taşıma Anonim Şirketi tarafından yapılacak
doğal gaz alımlarının 4734 sayılı Kamu İhale
Kanununun dışında tutulması, ülkemiz enerji arz
güvenliğinin temini hususunda petrol ve doğal gaz arama, sondaj,
üretim, taşıma, depolama ve gazlaştırma faaliyetlerini ve
bu faaliyetlere yönelik yatırımlarını hızlı bir
şekilde gerçekleştirme zorunluluğu bulunan Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığına sağlanan istisnaların, Boru
Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi ve bu
şirketlerin bağlı ortaklıkları ile yurt
dışında kurdukları şirketleri de kapsayacak
şekilde yeniden düzenlenmesine ve belirtilen istisnanın karadaki
faaliyetleri de kapsamasına; Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli
Sular Kanununda yapılan değişikliklerle jeotermal
kaynağın ortaya çıkarılmasına ve ekonomiye
kazandırılmasına; akışkanın doğrudan ya da dolaylı
olarak elektrik üretimi ve konut ısıtması dışında
sera, kaplıca ve diğer alanlarda jeotermal kaynağın
tüketiminden alınan idare payının, kaynağın
kullanıldığı tesislerde ısı enerjisi ve su
miktarı dikkate alınmak suretiyle, metreküp başına belirlenen
üst sınırı geçmeyecek şekilde belirlenmesi suretiyle mevcut
uygulamada yaşanan sıkıntıların giderilmesi, ruhsat
sahibinin kullanılan su miktarının belirlenmesinde usulsüzlük
yapmasına veya kaçak kullanımını engellemek için cezai
müeyyide getirilmesine; MTAnın jeotermal kaynak
varlığını tespit ettiği sahaların kısa
sürede işletmeye alınmasının sağlanması ve
buradan sağlanacak öz kaynak geliriyle yeni alanların aranması
için bütçe geliri oluşturulmasına olanak sağlayacaktır.
Elektrik dağıtım şirketlerinin
faaliyetlerinin denetlenmesi için görevlendirilen personele uygulanan
harcırahın, maden işletmelerini denetleyen personele uygulanan
harcırahla uyumlu hâle getirilmesi, yapılan düzenlemelerle
yatırımcı ve işletmeciler lehine birtakım
kolaylıklar getirilmesi düşünülmektedir. Maden sektörüne
kolaylıklar getirmek suretiyle üretime ve istihdama katkı
sağlamak hedeflenmektedir.
Çok sayıda sivil toplum örgütünün alt komisyon
toplantısına davet edilmesinin, STKlerden yazılı
görüş alınmasının kanunun amacına ulaşması
anlamında önemli katkılar sağlamış olduğunu da
düşünmekteyiz ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak kanun teklifini olumlu
değerlendiriyoruz. Desteklerimizi tekrar ifade etmek istiyorum.
Her birinizi saygı, sevgi ve hürmetle
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu.
Buyurunuz Sayın Kenanoğlu.
HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
238 sıra sayılı Elektrik
Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
İsmi böyle. Esasında
baktığınız zaman bunun bir enerji torba kanunu
olduğunu görüyorsunuz. 8 temel kanunda değişiklik var ve
toplamında bir enerji torba kanununa denk gelecek bir değişiklik
söz konusu.
Şimdi, öncelikle kanunun amacına
baktığımız zaman gerekçede yazılı şöyle bir
cümle var, aslında bütünüyle açıklıyor konuyu, diyor ki: Özel
sektör yatırımcılarının faaliyetlerini daha
sağlıklı ve hızlı bir şekilde
gerçekleştirmesini temin etmek... Bunun üzerine kurulmuş,
oluşturulmuş gerekçe var ve bu gerekçeyle bu kanunun
hazırlandığı da anlaşılıyor.
Ben şöyle biraz safahatını
anlatayım; alt komisyon kuruldu, oradaydım ve üst komisyon, esas
komisyonda da vardım. Alt komisyon talebimiz üzerine kuruldu,
doğruydu olması gerekendi. Ancak alt komisyonlar niye kurulur?
İşte, alt komisyon ilgili kanun teklifine ilişkin kurum,
kuruluş, sivil toplum kuruluşu, bu konuyu ilgilendiren kimler varsa
onların en azından temsilcilerinin bulunması ve onların bu
kanun teklifiyle ilgili görüşlerini aktarması için oluşturulur.
Ancak alt komisyonda bunların hiçbirini göremedik. Yani şöyle oldu:
26 kurum davet edilmişti. Bunların içerisinden 11i zaten devlete ait
kurumlardı, 15 tanesi STKydi ve bunların da sektör temsilcileri olduğunu
gördük. Bizim talebimiz üzerine Maden Mühendisleri Odası ve Elektrik
Mühendisleri Odası davet edildi ancak çevre örgütlerden hiçbir örgüt,
kurum, platform komisyona davet edilmedi. İsim listesi verdik, yani bize
katılmak için müracaat eden platformların isim listesini verdik ancak
onlardan yazılı görüş gönderilmesi talep edilmiş, Komisyona
katılmaları kabul edilmemiş.
Diğer taraftan da bir milletvekilimizin
davetlisi olarak Komisyonda bulunan bir çevre örgütü temsilcisi görüş
bildirmek istedi ancak o da kabul edilmedi ve Komisyondan dışarı
çıkarıldı ama bütün sektör temsilcileri oradaydı yani
işverenlerin temsilcilerinin hepsi oradaydı. Bütün safahatta
şunu gördük, yani zaman zaman iktidar partisinin Komisyon üyeleriyle
sohbetlerimizden şunu da anladık ki: Zaten şirketlerle
oturulmuş, konuşulmuş ve bu kanun teklifi
hazırlanmış ve şirketlerin ihtiyaçlarına binaen,
bütünüyle bunlar hazırlanmış. Zaten Komisyondaki görüşme
safhaları da bunu gösteriyordu. Şüphesiz, biz de oraya davet
edilemeyen kesimlerin, kurumların, çevre örgütlerinin sözcüsü olmaya
çalıştık ve orada bize şu gerekçe söylendi yani bu
ilginçti- bizzat Komisyon Başkanı söyledi Çevre örgütlerini
ilgilendiren bir kanun teklifi değil bu. dedi. Şimdi, önemli ölçüde
Maden Kanununa ilişkin değişiklikler var bunun içerisinde ama
buna rağmen çevre örgütlerini ilgilendirmediği söylendi. Şimdi,
Maden Kanununda öyle değişiklikler var ki nasıl ilgilendirmez
bunu anlamıyoruz.
Şimdi, bu haritayı hep gösteriyoruz,
şurası Kaz Dağları bölgesi. Şimdi, Kaz
Dağlarında bu kadar alan, renkli alanların tamamı -yani
şu etraftaki beyazlar hariç, renkli alanların tamamı- ya ruhsat
sahası ya şu anda hazır işletmeler var. Bir şekilde
bütün buralar kazılmak için, maden araması için tahsis edilmiş,
projelendirilmiş alanlar.
Şimdi, bu kadar etkileyen bir şeyin, bu
kanunla ilgili maddelerin çevre örgütlerini ilgilendirmediği söyleniyor.
Şimdi, bu tabii niyeti ortaya koyuyor. Yani netice itibarıyla
şirketlerin başı ağrımadan, işte, buna yönelik
çok fazla çevre örgütleri itiraz etmeden, apar topar kanunun çıkarılmasına
yönelik bir girişim olduğunu biliyoruz.
Şimdi, burada, tabii şöyle bir şey de
var yani sadece Kaz Dağları değil bu işle ilgili.
Örneğin, Muğladaki maden sahaları da aynı şekilde ve
Türkiyenin birçok coğrafyasında yani Karadenizde, İç Anadoluda,
Egede, Akdenizde hemen hemen bütün bölgelerde bu maden sahalarının
ilan edilmesi, altın çıkarılması ve benzeri bir sürü
işlem var.
Şimdi burada hazır hemşehrim de
karşımdayken Tokat Erbaa bölgesinden de bahsedeyim Sayın
Başkan.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Memleketimiz.
ALİ KENANOĞLU (Devamla) Tokat Erbaa
bölgesinin, bizim memleketimizin orada, işte, biliyorsunuz- 2 tane
yaylası var: Boğalı ve Sakarat yaylaları ve buralar da
altın arama alanı yani altın sahası ilan edilmiş
durumda. 26 köyü ve Erbaa ilçesini doğrudan etkiliyor ve
dolayısıyla burada, böyle bir işlemin yapılmaması
konusunda çok yoğun da bir faaliyet var. Ben bunu buradan bir kez daha
dile getireyim ve Erbaanın yaylaları, en azından Tokatın
o yeşil alanları yeşil kalsın.
ÖZLEM ZENGİN (Tokat) Kalacak.
ALİ KENANOĞLU (Devamla) Yani oralara da
dokunulmasın diye buradan da ifade edeyim.
Şimdi, bu kanun görüşülürken şöyle
bir şey oldu: Alt komisyonda özellikle, 3üncü ve 5inci madde vardı
ki çok şey bir maddeydi yani oraya şirketlerin talebi üzerine çok
incelenmeden, irdelenmeden ve altyapısı da oluşturulmadan
getirilmiş maddeler olduğu belliydi. Yoğun itirazlar vardı
kamuoyundan ve tabii ki biz de orada özellikle, muhalefet milletvekilleri
olarak bu talepleri dile getirdik ve dolayısıyla 3üncü ve 5inci
maddede olumlu değişiklikler yapıldı. Ancak Komisyonda
şöyle bir şey oldu: Haberimiz yok, maddelere geçildi ve bir madde
ilave edildi. Yani aslında, 3üncü ve 5inci maddedeki
değişikliğin acısını çıkarmak için
6ncı madde tahsis edilmiş, 6ncı madde de orada
karşımıza çıktı ve tabii, soru-cevapla anlamaya
çalıştık. Bir de şöyle bir şey var: Kanunların
açık olması lazım, net olması lazım.
Biraz önce burada Grup Başkan Vekili Sayın
Bülent Beyle de tartışıyorduk. Yani 3 grup başkan vekili
ve biz konuyla alakalı Komisyondaki arkadaşlar
tartışırken dahi hepimiz farklı yorumluyorduk kanunu ve
Bakanlık temsilcileriyle Komisyondaki görüşmelerde aktarılanlar
da farklıydı. Yani dolayısıyla şöyle bir şey var:
Kanun açık değil; yorumlanabilir ve yoruma göre de uygulanabilir
kanun maddeleri var.
Şimdi bu olmaz; kanunun açık olması
lazım, herkes açısından net olması lazım,
kişilerin yorumuna göre değişmemesi gerekir. Şimdi bu
anlamıyla -maddelere yarın geçilecek anladığım
kadarıyla- 6ncı maddenin çıkarılması gerektiğini
bir kez daha buradan, bizim ve bütün kamuoyunun talebini tekraren aktarmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, burada kanunla ilgili
şöyle bir durum var: Bütün kanunda, bir de örneğin elektrik
piyasasıyla ilgili durumda yani elektrik faturaları, abonelikler,
insanların evlerinde, hanelerinde kullanılan elektrikle ilgili durum
var. Bütün bunlara baktığınız zaman, örneğin elektrik
piyasasında Elektrik Üretim AŞ, dağıtım şirketlerine
verdiği elektriğin fiyatını düşürmüş. Yani
önceden 34,9 kuruş olan elektriğin şu anda kilovatsaatini 15,49
kuruşa veriyor elektrik dağıtım şirketlerine.
Şimdi, elektrik dağıtım şirketleri bunu 39 kuruşa
fatura ediyorlar, üzerine 22 kuruş da dağıtım bedeli
ödüyorlar, toplamda baktığınız zaman yaklaşık 45
kuruş gibi bir kâr elde ediyorlar ve bu indirimler vatandaşa
yansımıyor, sadece şirketlerin menfaatine bir indirim olarak
duruyor. Neden yansımıyor? İşte, şurada,
baktığımız zaman, son üç yılda evlerimizde
tükettiğimiz elektriğin fiyatının yüzde 82 oranında
arttığını görüyoruz yani indirim yapılıyor ama
tüketiciye yansımıyor. Niye? Kime indirim yapılıyor?
Şirketlere indirim yapılıyor, onların kârı
artırılıyor. Bu durumu bir şekilde gördük.
Ve YEKDEM konusu var yani Yenilenebilir Enerji
Kaynakları Destekleme Mekanizması. Bu YEKDEM mekanizması
aslında bizim de önerdiğimiz, tavsiye ettiğimiz, enerjinin
yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilmesi konusundaki işlemleri
destekleyen bir mekanizma ancak bu mekanizma da bir suistimale dönüşmüş
durumda. YEKDEM mekanizmasındaki bütün mesele, HES'ler üzerinde
yoğunlaşıyor yani HES'ler üzerinde yoğunlaşan bir
YEKDEM mekanizması var. Oysa HESler, şu anda ürettiği
elektriği ucuza mal etmiş olmasına rağmen ucuza satmıyorlar,
bütün kârları ceplerine koyuyorlar; diğer taraftan da bizim
doğamızı, enerjimizi, suyumuzu, dağımızı,
taşımızı talan ediyorlar ve öyle bir hâle gelmiş ki bu
HES'ler, bütün her tarafta köylülerin itiraz ettiği
Çoğu zaman da
HES şirketleri şunu yapıyor: Jandarmayı bekçisi gibi
kullanıyor yani tutuyor, köylünün karşısına dikiyor ve
Jandarma çoğu zaman bu şirketlerin koruyucusu ve
kollayıcısı oluyor. Yani halkın koruyucusu ve
kollayıcısı, onların oradaki gösteri yapma
hakkını, protesto yapma hakkını savunması gerekirken,
onları koruyup kollaması gerekirken şirketleri önceliyor, o
protestoculara karşı şirketleri koruyor. Bu vaziyete gelmiş
HES'lerin durumu. Ve bu YEKDEM kapsamında ciddi bir destek söz konusu bu
firmalara. Bu destek de bir bütün olarak HESlere aktarılıyor, HES şirketlerine.
Aslında diğer enerji kaynaklarının desteklenmesi gerekir,
HES oranının düşürülmesi gerekir, amaçlanan da budur ancak bütün
bunların olmadığını görüyoruz.
Şimdi, bu HESlerin ürettiği elektrik
üzerinden bir konuya değinmek istiyorum, aslında buna geçen gün Bütçe
Komisyonunda da değinmiştim ancak benden önceki hatiplerin
konuşmalarından anladığım
Hemen notlarımı
tekrar tazeleyip anlatma gereği hissettim, o da kayıp kaçak meselesi.
Şimdi, bu kayıp kaçak meselesi ciddi bir şekilde manipüle
ediliyor. Yani toplumun belli bir kesimi özellikle DEDAŞ diye
adlandırılan bölgedeki yani Kürtlerin yaşadığı
bölgelerdeki insanların kaçak elektrik kullandığını ve
buradan kaynaklı olarak da batı yakasının faturalarının
arttığını, onlara yansıdığını ve
batı yakasındakilerin faturalarının bu yüzden kabarık
olduğunu ya da onların faturalarını ödediklerini iddia
ediyorlar, böyle bir şey var. Şimdi, bu iddiayı
açıklamamız gerekiyor, anlatmamız gerekiyor, bunun nasıl
yanlış bir algı olduğunu özellikle belli kesimlerin de bu
algı üzerinde ciddi bir şekilde haritalarla
Örneğin, kimi web
sitelerinde gördüm ben, almışlar, harita yapmışlar.
Yaptıkları haritada da Türkiyenin belli bir kısmını
çevirmişler, İşte, burada bu kadar kayıp kaçak var. diye.
Şimdi, bu kayıp kaçak meselesi tüm Türkiyede yüzde 10,49; yüzde 10,5
kayıp kaçak var tüm Türkiyede. Bunun Avrupa ortalamasının yüzde
7 olduğu söyleniyor yani bizde daha fazla. Tüm dünyada yüzde 7
civarında. Bu kayıp kaçak ne demek? Kayıp başka bir
şey, kaçak başka bir şey. Kayıp, elektriğin
üretildiği yerden evlere, hanelere gelene kadarki safahatta geçirdiği
kayıplardır ve bunun Avrupa otalaması da yüzde 7 olarak ifade
ediliyor. Kaçaksa bizzat sayaçtan geçmeden evde kullanılan kaçak
elektriktir. Şimdi, burada baktığınız zaman 10,49
Türkiye genelinde. Bunun doğu bölgelerinde yani Kürtlerin
yaşadığı yerlerde yüzde 8,3ü kullanılıyor yani
Türkiyede üretilen tüm elektriğin yüzde 8,3ü bu bölgelerde
kullanılıyor. Bunu yani kaçağı yüzde 10,49a oranladığınız
zaman, bu bölgedeki kaçak oranı tüm Türkiyedeki kaçağın yüzde
32,42sine tekabül ediyor Türkiye genelinde. Buradaki yüzde 10,49
oranlamasıyla da yüzde 2,69a geliyor yani aslında tüm Türkiyede
üretilen elektriğin oranına göre bölgede yüzde 2,69 kayıp kaçak
oranı var ama şimdi orada tüketilen elektriğin oranı ile batı
yakasında tüketilen elektriğin oranına
bakılmaksızın bir yüzde oran veriliyor, deniliyor ki:
DEDAŞ bölgesinde yüzde 60 kaçak var. Ya, tüm elektriğin
tamamının oranı belli zaten, oradaki kaçak kullanım
miktarı belli. Şimdi, bunun faturaya yansıması ne oluyor?
Bu yüzde 2,69un tamamı da kaçak değil, bunun önemli bir
kısmı kayıp yani şirketlerden kaynaklı sebepler.
Buradaki tüm orana baktığınız zaman, aslında 100
liralık bir faturada, faturaya yansıması -tamamı kaçak bile
olsa- 2 lira 76 kuruş ancak bunun kayıp kısmını
düştüğünüz zaman -yani tahminî düşüşle- 1 lira bile
tutmuyor tüm Türkiyedeki elektrik faturalarına denk gelen
kısmı. Bunun iyi açıklanması ve iyi anlatılması
gerekiyor, bu yüzden önemsiyoruz.
Şimdi, bir de biyokütle meselesi var. Bu biyokütle
meselesi birkaç kez değişmiş, bunu açmak istiyorum.
Örneğin, bunun tanımı 2005 yılında, yasa ilk
çıktığında Organik atıkların yanı sıra
bitkisel yağ atıkları, tarımsal hasat atıkları
dâhil olmak üzere tarım ve orman ürünlerinden ve bu ürünlerin işlenmesi
sonucu ortaya çıkan yan ürünlerden elde edilen katı, sıvı
ve gaz hâlindeki yakıtlar. diye tanımlanıyor. 2016
yılında Atık lastiklerin işlenmesi sonucu ortaya
çıkan ürünler. şeklinde değiştiriliyor ve bu yasayla
birlikte ne oluyor? Bu yasayla birlikte belediye atıkları -yani çöp
gazı dâhil- ve atık lastiklerin işlenmesi sonucu ortaya
çıkan ürünler de biyokütle kapsamına alınıyor ve YEKDEM
yani Yenilenebilir Enerji Destekleme Mekanizmasından faydalandırılıyor.
Yani bir şekilde bu alanda faaliyet gösteren firmalara devlet
desteği, teşvik verilmesi ve YEKDEMin de yine suistimal edilmesi
anlamına gelen bir durumdur arkadaşlar.
Şimdi, bu konuda bir de Maden Tetkik ve
Aramayla ilgili bir durum var. 29uncu maddeyle MTA özelleştiriliyor
âdeta. Yani aslında şöyle bir şey, özelleştirmeden daha
kötü bir durum var. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün
özelleştirilmesini öngören bir hazırlık
yapıldığı ve özel şirketlerin bir birimi gibi çalışmasının
sağlandığına dair bir sonuç ortaya çıkacak. MTA, kamu
kurumudur ve jeotermal ve doğal mineralli su kaynak aramaları için
ruhsat harcından ve teminatlarından muaf olarak ruhsat almakta ve
kaynak varlığını tespit etmektedir. Şimdi, ne
yapılacak bu durumda? MTA, esas işin zahmetli kısmı olan
sahadaki kaynağın tespiti kısmını yapacak, bütün
maliyeti yüklenecek, bütün zahmeti, masrafın tamamını üstlenecek
ondan sonra sahayı bulduğu zaman bunu özel şirkete devredecek.
Yani böyle bir öngörü var, böyle bir durum ortaya çıkıyor. Yani
burada, tıpkı elektrik dağıtım şirketleri,
nasıl, sadece şu anda sahaya çıkıp fatura kesiyorlarsa MTA
madeni bulacak ya da işte ilgili enerji kaynağını bulacak,
alanı tespit edecek, yeri tespit edecek ondan sonra saha özel şirkete
devredilecek. Böyle bir durum söz konusu. Bu da bir bütün olarak aslında
özel şirketlerin nasıl desteklendiğini gösteren bir durum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, tüm
Türkiyede gerçekleştirilen doğa tahribatları sonucu;
Karadenizde HESlerle ilgili derelere ve yeşile; Kaz Dağlarında
ise madenlerle telafisi olmayacak şekilde ekolojiye; İstanbulda
köprüler, kanallar ve havalimanlarıyla nefes alınacak ormanlara;
Egede jeotermallerle incir ağaçlarına, bağa ve bostana;
Akdenizde nükleer santralle toprağa, geleceğe, denize; Hasankeyfde
tarihî bir hafızaya; Cudide ve Munzurda ekolojiye, yeşile,
ormanlara ve kırsala; toplamında tümüyle aslında insanın
yaşam alanlarına yönelik bir saldırısı söz konusu.
Bütün bunların, bu siyasetin değiştirilmesi gerekmektedir.
Halkların Demokratik Partisi olarak elbette
yaşamsal döngü içerisinde ortaya çıkan ve sürekliliği olan
enerjiye ihtiyacımızın farkındayız. Söz konusu bu
yaşamsal döngü, buna bağlı enerji ihtiyacını
karşılaması için bir enerji üretimine gereksinim olduğunu
biliyoruz. Ancak yine biliyoruz ki bu politikalar ihtiyaca göre değil,
başka saiklerle yapılmaktadır. Türkiye, henüz kurulu enerji
gücünün yarısını dahi kullanmıyor iken, bu doğayı
tahrip ve yok eden, sermaye ve şirketleri önceleyen uygulamaları
kabullenmiyoruz. Bu anlamda diyoruz ki: 2 türlü enerji üretimi yapılabilir.
Bunlardan birincisi, insanların doğayı taklit ettiği,
doğayı ve bütünlüklü bir şekilde bütün canlıların
yaşamını önemseyen ve önceleyen bir anlayış içerisinde
enerji üretimi yapılabilir. İkincisi ise insanın doğaya
dikte ettiği yani doğaya ve insanlığa dair bütün
hafızayı yok eden ve tek önceliği sermaye ve kâr etmek olan
enerji üretim pratiğidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Kenanoğlu.
ALİ KENANOĞLU (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım.
İnsanın doğayı taklit etme pratiği
az girdiyle ve az enerjiyle ekolojik dengeyi bozmaz. İktidarın temsil
ettiği anlayış olan doğaya dikte etme ise Şu kadar
sudan, şu kadar rüzgârdan, şu kadar atıktan bu kadar enerji,
şu kadar kâr elde edeceğim. anlayışının ta
kendisidir. Bu bağlamda, kanun teklifi, enerji ve maden şirketlerine
imtiyaz, doğaya talan, halka yüksek fatura anlamına gelmektedir.
Enerji ve maden şirketlerinin çıkarlarını değil,
ekolojik sistemi gözeten, halktan yana enerji ve maden politikaları
uygulanmalıdır. Halkın yararına ve çıkarına
olmayan bu kanun teklifinin kabul edilmesi partimiz açısından mümkün
değildir. Kanun teklifinin bir bütün olarak geri çekilmesi önemlidir.
Özellikle bazı maddelerin geri çekilmesi konusunda söylemlerimizi ifade
ettik ancak bir bütün olarak çekilmesi de hakikaten herkesin hayrına
olacaktır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin.
Buyurunuz Sayın Şevkin. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifinin geneli üzerine parti grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kanun teklifini
incelediğimizde, her biri ayrı uzmanlık konusu olan ve
farklı kanunları ilgilendiren yeni bir torba teklifle karşı
karşıya olduğumuzu gözlemliyoruz. Çevrenin hızla
kirlendiği bir dönemde, çevreyi yakından ilgilendiren kanunlarla
ilgili Meclisi bilgilendirmek isteyen çevre derneklerini, sivil toplum
örgütlerini, odaları, kurumları komisyonlara davet edemiyoruz
maalesef. Samimiyetle, hiçbir beklentisi olmadan Komisyona gelen uzmanlar da
-kibarca söyleyelim- dışarıya çıkarılıyorlar.
Neden Meclis, soruna çözüm bulan değil, günü kurtaran bir konuma
düşürülüyor? Bu yöntem, Meclisin ciddiyetine de kalitesine de tam
anlamıyla darbe vurmakta.
Getirilen teklifle, basitleştirme,
çabuklaştırma gerekçeleri öne sürülerek kamu yararının göz
ardı edildiği, denetim mekanizmasının
gevşetildiği, cezaların caydırıcılıktan
uzaklaştırılıp ödül hâline getirildiği, süre
uzatımlarının verildiği düzenlemeler
yapılmıştır. Kanun teklifi bu hâliyle yandaş
şirketlerin işini kolaylaştırma mantığıyla
yapılmıştır. Devletin şirketler üzerindeki denetimden
ve vergiden vazgeçtiğini gösteren, tüketicilere, sade vatandaşlara
hiçbir fayda getirmeyen bir torba kanun teklifidir. Bizim eleştirilerimiz
elbette ki milyonlarca yılda oluşan ve insanlık mirası olan
yenilenemez doğal kaynaklarımızın ülkemiz yararına,
verimli, doğa ve çevreyle uyumlu, kamu yararı güden ve öznesi insan
ve vatandaş olan bir şekilde kanunların
çıkarılması üzerinedir.
Kuşkusuz ki yasalar günün ihtiyaçlarına
cevap verecek şekilde değiştirilebilir, düzenlenebilir ama
sadece Maden Kanununa baktığımız zaman cumhuriyetin
kurulduğu tarihten 2004e kadar 3 kez köklü değişiklik
yapılmış ancak 2004ten bugüne kadar yani AKP iktidarları
döneminde tam 20 kez değişikliğe uğramıştır.
Buna rağmen, ne sektörün sorunları çözülmüş ne de
çalışanların. Düzenlemeler ne gayrisafi millî hasılayı
artırmış ne piyasa koşullarının sorununu ne de
sektörün sorununu çözmeye fayda getirmiştir; ne iş
kazalarının ne iş cinayetlerinin ne de çevre
katliamlarının önüne geçmiştir.
İzmir depreminde ilk yardıma koşan
Soma işçileri dönüş yolunda maalesef yaka paça gözaltına
alındılar. Soma işçileri on dört yıldan bu yana
Açız! diye bağırırken, Ermenekli madenciler ödeme
beklerken, küçük bir çocuğumuz Babam bana harçlık veremiyor. diye
haykırırken biz maalesef burada şirketlerin
durumlarını iyileştirmek için kanun taslağını
görüşüyoruz; madencinin, maden işçisinin değil.
Maden çalışanlarının da taraf
olduğu ve bu konunun muhatabı olan tüm bileşenlerin bir araya
gelerek uluslararası bilimsel normlarda, endüstriyel, teknik ve pratikte
doğaya ve çevreye duyarlı, ülke ve toplum yararına,
sağlıklı, gelecek kuşakların da
ihtiyaçlarını göz önünde bulunduracak şekilde sürdürülebilir ve
öngörülebilir, uzun süre ihtiyaçlara cevap verebilecek bir yasanın
hazırlanması mümkündür. Ama ne yazık ki tercihler Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarı tarafından bu yönde kullanılmamaktadır.
Teklif 47 maddeden oluşuyor, Komisyonda
6ncı madde ihdas edildi, 4 maddede değişiklik
yapıldı. Sorunlu maddeler, 1, 2, 5, 6, 8, 10, 14, 20, 27, 32, 38 ve
41 no.lu maddelerdir. Aslında biz bu kanun teklifinin tamamen çekilerek
tüm bileşenlerin görüşünün alınarak toplum yararına
olması konusunda önerimizi burada da yinelemiş olalım.
Bu teklif iktidarın tercihinin somut bir
yansımasıdır. Bu teklif, enerji ihtiyacı en önemli masraf
kalemlerinden olan vatandaşların yükünü artıyor ama devlet
bütçesinden bazı firmalara göz göre göre sağlanan destek, muafiyet,
süre uzatımı, yan sahaya taşma gibi kararları içermekte.
Kamu kurum ve kuruluşlarının
zamanında maden işletirken aldığı izin ve muafiyetler
artık bu madenleri işleten firmalar için de alınmış
sayılacak; maden firmalarının işletme izni alanı
dışındaki mücavir sahalara 20 metreye kadar taşarak maden
araması Türk Ceza Kanununda sayılan suç ve yıkımlara tabi
olmayacak ve böylece Maden Kanununun tüm mantığı zedelenecek.
Elektrikte kayıp kaçak bedelleri 2025
yılı sonuna kadar, hatta beş yıl da Cumhurbaşkanı
tarafından uzatılarak 2030a kadar maalesef yeniden
uzatılıyor. Teklifte firmaların maliyetleri düşürülmeye
çalışılsa da sektörün döviz girdi maliyetleri, altyapı,
yatırım ve finansmana erişim, bürokratik yavaşlık ve
düşen kâr marjı gibi temel sorunları devam ediyor. Bu teklif,
sermaye kesimine de kısa vadeli soluk aldıracak ancak sektör
sorunlarının da çözülmeyeceğinin farkında, sektör de bunun
farkında. Yani bu teklif ne işçiye ne de firmalara uzun vadede bir
çözüm getirmeyecek.
Maden işçileri Somada, Karamanda ve
Ermenekte alacakları için yürüyüş başlatmışken buna
kulak tıkayanlar şimdi teklifin 2nci maddesiyle maden
firmalarının devlete ödeyeceği gecikme zamlarını
indiriyor. Ocak ayında yatırılması gereken maden ruhsat
bedelinin yatırılmayan kısmı haziran ayı sonuna kadar
2 katı tutarını ödemesi gereken firmalar yeni
değişiklikle bu yatırmadıkları kısım için
sadece gecikme zammı ödeyecekler. Yaşanan kriz ruhsat ödemelerinde de
kendini göstermiştir. Sektör derin bir krizdedir, madde bunun
itirafıdır. Zamanında ödenmediği için iptali muhtemel maden
ruhsatı sayısı 2.384, bedeli ise 188 milyon 885 bin TLdir. Bu
sayı 2019 sonunda 1.104tü ve tutarı ise 42 milyon 254 bin
liraydı.
Teklifin 2nci maddesine göre maden
firmalarına kısmi kolaylık tanınacak ve madencilikte
bazı başvurular için aranan Devlete borcu yoktur. yazısı
artık aranmayacak. Yani ruhsat devri, redevans sözleşmesi, izin
alanı değişikliği, ruhsat birleştirme, ruhsat
alanı küçültme, terk mera tahsis değişikliği, geçici tatil,
işletme izni, kamu yararı, kamulaştırma kararı, pasa
değerlendirme, pasa döküm alanı ve patlayıcı madde
talebinde bulunacak maden firmasına devlet Borcunu öde, öyle gel.
diyemeyecek.
3üncü maddenin Komisyonda değişen hâliyle
ruhsat sürelerini uzatmak için zamanında başvurmayan firmalara yeni
kolaylık tanınıyor. Firmalara: Ruhsatın sona ermeden en
geç on iki ay önce başvurman gerekirdi, şimdi 100 bin lirayı
öde, ruhsat sürenin bitimine en geç altı ay kala başvurma
hakkını sana tanıyorum. diyor devlet. Teklifin ilk hâlinde bu
madde bakana belli firmalar için on iki ay süre uzatımı tanırken
işletme ruhsatı talebinde bulunan ruhsatların süresinin
uzatılmasını isteyen maden firmalarında Devlete borcu
yoktur. yazısı da aranmayacak. İşin doğrusu bu madde
kamuoyunda bazı şirketleri kollama maddesi olarak -burada isim
belirtmeyeyim- öne çıkmıştır.
2014 Soma Komisyonu sonuç raporunda Devlet kendi
işlettiği sahadan çekilmesin, redevans usulüne son verilsin, sahalar
parçalanmasın, rezerv daralmasın, üretim zorlaması
olmasın. dedik ama tam tersini yapmaya devam ediyorsunuz.
4üncü maddeyle, redevans usulüyle maden
işleten firmalar arasında kayırmalara gidiliyor, ruhsat ve
çalışma izni almakta zorlanan bazı firmalar zorluktan
kurtarılıyor. Daha önce devletin işlettiği ve şimdi
redevansla özel firmalara işlettirilen sahalar için firmalarca
alınması gereken ÇED ve imar izni, iş yeri açma izni,
çalışma ruhsatı iznine gerek kalmayacak. Bu firmalar, madeni
daha önceden işleten devlet kurumlarına tanınmış muafiyetleri
ve izinleri de aynen kullanabilecekler. Açıkça, bu izinleri almakta
zorlanan firmalar da kollanmış olacak. Firmalar, kurulu kapasiteyi
aşmadan devlet kurumlarının o sahayı işlettiği
dönemde muafiyet ve izinlere de kavuşabilecek.
Şimdi, madde 5te arkadaşlar, Komisyonda
İşletme izni alanı dışındaki mücavir sahalara 20
metreye kadar. şeklinde değiştirildi, 20 metre bir muafiyet
tanındı ama bir baktık 6ncı madde ihdas edildi. Birden
bire 6ncı madde, bununla tam ters, tezat olan bir madde ihdas edildi. Ne
diyor sonunda? Tamamen okumuyorum maddeyi, son kısmını okumak
istiyorum:
ilgili olduğu kanun hükümlerine göre gerekli tesisleri
kurabileceğini, tesis sahibinin ruhsat ya da ham madde üretim izni
alanıyla alan sınırlaması aranmaksızın birleştirilir.
diyor. E, hani bir önceki maddede 20 metre sınırı
getirmiştik, bu madde çelişkili değil mi? Tüm çevre örgütleri
tarafından şiddetle eleştirilen 6ncı maddenin çekilmesini
umuyoruz, Komisyona da buradan yine iletelim. Toplumun tüm kitleleri
tarafından bu 6ncı maddeye tepki vardır, lütfen bu madde geri
çekilsin arkadaşlar.
Yine, 7nci madde, doğal gaz ülkemizde boru
hatlarıyla taşınırken kara yoluyla
taşınmasına izin veriyor. Bu tehlikeli yükün kara yoluyla
taşınması kentlerin güvenliğini tehdit ettiği gibi trafik
yükünü de artıran bir unsurdur.
8inci madde doğal gaz yatırım
maliyetlerini belediyelere yüklüyor, rekabetçi piyasa şartlarını
bozuyor, gaz dağıtım şirketlerine alım garantisi
veriyor, ayrıca EPDK tarafından fiyat belirleme garantisini de
beraberinde getiriyor. Kamunun kurduğu yurt dışındaki
şirketlerin Meclis tarafından denetimi zorlaşıyor.
1inci ve 10uncu maddelerde petrol, doğal gaz,
madencilik alanında kurulu yurt dışı kamu şirketleri,
denetimden ve yükümlülüklerden uzak şekilde Türkiyede faaliyette
bulunacak. Devlet kendi şirketine gözünü kapatacak, bu kamu
şirketleri TBMM denetimindeki KİT statüsünde sayılacak ama
sadece genel görüşme usulüne tabi olacak. Yani ne KİT Komisyonunda ne
de Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bu şirketlerin ibrasına
ilişkin oylama yapılmayacak. Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı ile KİTlerin yurt dışında
kurduğu şirketlerin her türlü varlık, hak ve yükümlülüklerini
Türkiyede kurulacak kamu şirketlerine devredebilecek. Bu şirketler
Devlet İhale Kanunu, Kamu İhale Kanunu, Türk Ticaret Kanununun kuruluş,
tescil, nakdî sermaye ve kanuni yedek akçeye ilişkin tüm hükümlerinden,
personel alımına ilişkin düzenlemelerden muaf tutulacak.
Teklifin 11inci maddesiyle BOTAŞ
tarafından yapılacak doğal gaz alımları 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu dışında tutulacak.
BOTAŞ, iktidarın doğal gaz temininde ve dövizde
yaşanabilecek yeni kriz öncesinde gazda kısıntı ve kesinti
olabileceğini burada itiraf ediyor. BOTAŞın ihalesiz gaz
alım limiti ortadan kaldırılıyor. Hani müjdeler verildi
Doğal gaz rezervi bulduk. diye ama hiçbir gelişmenin
olmadığı ortada. Enerji fiyatları dünyada düşerken
bizde zam üstüne zam yapılıyor. Evleri ısıtmayan, cep
rahatlatmayan bu doğal gaz müjdesine karşılık teklifin 12nci
maddesiyle Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının Kamu
İhale Kanunundan istisna tutulduğu hükümler BOTAŞ ve
bağlı ortaklıklarına sağlanıyor.
13üncü ve 23üncü maddeler, YEK Destekleme
Mekanizması
Dolar üzerinden şirketlere teşvik verilirken Türk
lirası ve o günkü Türk lirası ifadesinin
karşılığı korunuyor; veyanın
kaldırılması, dolarla desteğin maddeden tümüyle
çıkarılması gerekmektedir. Yine, 13üncü maddede atık
lastiklerin işlenmesi sonucu ortaya çıkan ürünleri ifadesinin
çıkarılması gerekmekte. Çünkü bilindiği gibi biyokütle
kavramında doğada çürüyebilen atıkların biyoenerji
kapsamına alınması gerekiyor. Bu lastikler, bildiğiniz gibi
petrol türevidir ve biyoatık olmadığı açıktır.
Dünyada hiçbir literatürde lastik kavramı biyoenerji kavramı
içerisinde tanımlanmaz, tanımlanamaz.
Teklifin 15inci maddesiyle, yenilenebilir enerji
kaynakları destekleme fiyat mekanizmasının süre
uzatımına gidilerek devam etmesi olumludur ancak kurulu güç
sınırı olmaksızın YEKDEM mekanizmasına dâhil
edilen büyük, güçlü üretim tesislerine yapılan ödemeler tarifeler üzerinde
olumsuz yük yaratmaktadır.
Yine, 16ncı madde Bakanlığa
yönetmelikle ilgili yetki vermekte. Garanti süreleri var, on yıl garanti
süreleri var; bu da sorunludur.
27nci ve 30uncu maddelerde İçişleri
Bakanlığına Meclisi aşan yetkiler veriliyor. Jeotermal kaynak
kullanımından alınan idare payının beşte 1i
kaynağın bulunduğu büyükşehirlerde ilçe belediyelerine
olmak üzere ilgili belediye ve köy tüzel kişiliğine on gün içerisinde
ödenecek. Yatırım izleme koordinasyon başkanlıkları,
idare payının kalan kısmını ise genel bütçeye
kaydedilmek üzere İçişleri Bakanlığına aktaracak.
Yani, bakana sınırsız yetki tanınıyor ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yetkisi buradan kaldırılıyor.
Yine, jeotermal enerji kaynaklarının büyük
kısmı merkezî idareye bırakılıyor, oysa bu kaynaklar
yerel birimlerde kalmalı arkadaşlar; buna da dikkatinizi çekmek
isterim.
28inci madde, idari cezanın alt
sınırını 20 bin lira teklif ediyor; biz, 10 bin liraya
düşürülmesini istiyoruz burada.
Teklifin 38inci maddesinde de EPDK ve TEDAŞ,
elektrik üretim ve dağıtım şirketlerinin talebiyle
kamulaştırma, irtifak hakkı tesisi, devir kullanma izni,
kiralama gibi kritik yetkilere kavuşacak; EPDK, diğer kamu
kurumlarının kamu yararı bakımından izin ve onay
sürecini aramaksızın kamu yararının ne olduğuna da
kendisi karar verecek. Bu, kırsal bölgelerde hızla ve devlet eliyle
kamulaştırma adı altında servet değişimine ve
mülksüzleştirmeye yol açabilecektir. Burada da dikkatinizi çekmek
istiyorum bu konuya.
Teklifin 41inci maddesi de kayıp kaçak bedellerini
dürüst abonenin sırtına on yıl daha yüklemeye kararlı
olduğunuzu gösteriyor. Kayıp kaçak elektrik oranı düşük
dağıtım bölgelerinden yüksek kaçak oranlı bölgelere kaynak
aktarımı devam edecek, böylece elektrik
dağıtımında hedeflerin tutmadığı, bölgesel
maliyet farklarını kapatmadığı, dürüst abonelerin
kayıp kaçağı ödemeye devam edeceği itiraf ediliyor. Bu
elektrik dağıtım özelleştirmenin hatalı
yönetildiğinin, kayıp kaçağın yine dürüst ödeyen abone
sırtına yükleneceğinin kanıtıdır.
Maddeyle fiyat eşitleme
mekanizmasının süresi beş yıl daha uzuyor,
Cumhurbaşkanına 2025ten sonra bu süreyi beş yıl daha
uzatma yetkisi veriliyor. Yani 2030 sonuna kadar kayıp kaçak bedelleri
vatandaşın sırtından çıkacak demektir.
Avrupanın en pahalı elektriğinden
birini tükettiğimiz çok açık. 2013te hatalı
dağıtım ve özelleştirmenin sonuçlarıyla beraber
elektrikte ulusal tarife uygulamasını fiyat eşitleme
mekanizmasına geçilmişti ve bu mecburen doğruydu. Bu mekanizma
önce Bakanlar Kurulu kararıyla 2015te, sonra 2020 sonuna kadar
uzatılmıştı.
AKP, Yargıtayın 2014teki şu
kararını dinlemedi: Hırsızlamak suretiyle kullanılan
elektrik bedellerinin kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmek hukuk
devleti ve adaletle bağdaşmamaktadır. Yargıtay
kararına karşılık, 17 Haziran 2016da kayıp kaçak
bedeli tahsilini yasal kılıfa büründürdünüz ve hukuksuz bir kanun
çıkardınız. AYMnin skandal kararla iptal etmediği bu 6719
sayılı Yasayla kayıp kaçak bedellerinin iadesi konusunda karar
vermeye başlayacak mahkemelerin önüne geçilmiş ve o maddenin derdest
davalarda uygulanacağı kanuna yazılmıştır.
Evet, yine, teklifin 45inci maddesiyle,
yatırımlar için ödenen teminatlar yakılmıyor, sahibine iade
edilmiyor; elektrik santrali kurmak için başvurmuş, ön lisans, lisans
alan ancak yatırımı yapmayanların isterlerse ön lisans ve
lisanslarıyla başvuruları sonlandırılacak ve
teminatları iade edilecek. Kamu zararı oluşturacak bu uygulama
şirketlere ödül niteliğindedir arkadaşlar. O zaman teminat
mektubunu niye alıyorsunuz? Gerek var mı teminat mektubu almaya?
Madem iade edeceğiz, böyle bir şeye gerek yok.
Evet, değerli milletvekilleri, maalesef, bu
yasa değişikliğinin sonucu koca bir hüsran olacak. Madencilik
sektörünün net olarak kriz içerisinde olduğunu söylememde
sanırım bir sakınca yoktur. Ülkemizin, enerjide yüzde 72,6
oranında dışa bağımlı olmasından yola
çıkarsak, fosil enerji bağımlılığını ve
dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla
HES, RES, biyokütle, GES satın alma garantisi ve yerli aksam
kullanımı için teşvikler verilmektedir. Elbette, ülkenin
yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmesi tarafımızdan olumlu
karşılanmaktadır ancak burada vatandaşın yükü artarken
bazı firmalara devlet bütçesinden desteğin yanı sıra
muafiyet, süre uzatımı, vergi avantajı gibi âdeta adrese teslim
maddelerin getirilmesi kabul edilebilir değildir.
Getirilen teklifle, bürokrasiden kurtaran etkin
olma, verimli olma, basitleştirme, çabuklaştırma gibi gerekçeler
öne sürülmekte ama ne yazık ki denetim mekanizmasının
gevşetildiği göze çarpmakta, kamu yararı göz ardı
edilmektedir. Vatandaşa gösterilmeyen bu hoşgörü maden ve enerji
şirketlerine gösteriliyor. Bir an önce bu yasanın geri çekilmesi
lazım. Torba yasa, torba yasa diyorsunuz. Yandaş şirketlere,
müteahhitlere, yabancı yatırımcılara daha çok alan açmak
için doldurmaya çalıştığınız torbaların
altı delik, bilesiniz, bir gün başınıza geçecek.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahıslar adına ilk söz
Kocaeli Milletvekili Sayın Tahsin Tarhanın. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Tarhan.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik Piyasası Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi hakkında söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Kanun teklifi, doğaya verilen zararı
artırarak devam ettirecek, vatandaşın faturasını
aşağı çeken ise tek bir madde yok. Bu sene elektriğe yüzde
32,3, doğal gaza yüzde 34,7 zam yapıldı. Önümüz kış,
faturalar nasıl ödenecek? Vatandaş zor durumda. İşçi
kardeşlerimiz her gün hak gasbına uğruyor, onların
durumları ne olacak, bu kanun teklifinde yok. Kanun teklifini
hazırlayan AK PARTİ milletvekilleri bu sorunların hiçbiriyle,
halkın gerçek gündemiyle ilgilenmiyor.
TRT payını kaldırmayan, fatura
bedellerinden vergi alan devlet şimdi bir de muayene ücreti dayatması
içinde; sayaçlardan bedel alınacak, vatandaşın
sırtındaki yük daha da artacak.
Değerli milletvekilleri, ne yazık ki yine
bir torba kanunla karşı karşıyayız. Tek bir teklifle
aynı anda 8 kanun değiştiriliyor. Torba kanunun
mantığı başarısız olmaya mahkûm. Kanunlar acele
bir şekilde değiştirildiği için metinler dikiş
tutmuyor. Şu ana kadar Maden Kanunu 23 defa, Elektrik Piyasası Kanunu
9, Yenilenebilir Enerji Kanunu ise 5 kez değiştirildi. Tek
taraflı anlayış, Ben yaptım, oldu. mantığı
kaliteli kanun yapmamızı engelliyor.
Değerli milletvekilleri, neden böyle bir
değişiklik geldi önümüze, teklifin arkasında ne var? Birinci
neden Maden Holding. 23 Ocak 2020de Varlık Fonu bünyesinde bir maden
şirketi kuruldu, 20 tane maden ruhsatı da bu şirkete devredildi.
Rüzgâr, güneş, termik ve altın Maden Holdingin başlıca
etkinlik alanı. Bu şirket neden kuruldu? Satacak kamu kurumu
kalmadığı için yandaşa para aktarmanın yolu kamu-özel
iş birliği aracılığıyla faaliyette bulunmak.
Varlık Fonu zaten denetlenemiyor. MTAnın
elindeki maden ruhsatlarının Maden Holdinge devri an meselesi.
Görüştüğümüz kanun teklifinin ilk amacı enerji
piyasasını Varlık Fonu için hazırlamak. Madencilik
şirketlerine her türlü imtiyaz ve ayrıcalık verilerek
yandaşa kaynak aktarmak için kurulan Maden Holdingin önü
açılıyor. Kısacası; inşaatta, köprüde, otobanda,
hastanede uygulanan yap-işlet-devret modelinin bir benzeri şimdi
madencilik sektöründe olacak. Ne Sayıştay ne Kamu İhale Kanunu
Yandaşa istediği gibi kaynak aktaracak iktidar.
Teklifin arkasındaki ikinci önemli neden ise
ağustos ve eylül ayında 68 ilde ve 76 maden sahasında
yapılan altın ve gümüş madeni ihaleleri. İhaleleri alan
firmaların ruhsat ve borç işleri kolaylaştırılarak
yandaş madencilere yeni kolaylıklar tanınıyor.
Değerli milletvekilleri, teklifte pek çok sorun
var. Komisyon aşamasında getirilen 6ncı maddeyle, maden
şirketlerinin başkasının arazisinde geçici tesis
kurmasına izin verilecek, böylelikle maden işletmesi ruhsat
alanının dışına çıkarılacak. Madenin doğayı
sınırsızca yok etmesinin yolunu açıyor 6ncı madde.
Çevre örgütlerinin aleyhte kampanya başlattığı bu madde
özel mülkiyet hakkını ihlal ediyor, açıkça Anayasaya da
aykırı.
1inci ve 10uncu maddeler bakımından, AKP
dışarıda kurulmuş kamu şirketlerini Türkiyeye
getiriyor. Bu şirketlere devasa ayrıcalıklar verilmiş
durumda. Kamu İhale Kanunu yok, Devlet İhale Kanunu yok, Türk Ticaret
Kanununun bazı hükümleri yok, Meclisin denetimi hiç yok; ne KİT
Komisyonunda ne de Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
şirketlerin ibrası yapılmayacak. AKPnin mantığı
şu: Genel müdüre 13.500 euro ödenen şirketler, Türkiyede yurt
dışındaki gibi çalışmaya devam etsin. Böyle bir
anlayış olabilir mi sayın milletvekilleri?
11inci ve 12nci maddelerde sorun var. Her türlü
doğal gaz ithalatı ve BOTAŞın ihaleleri Kamu İhale
Kanunu kapsamından çıkartılıyor. Daha önce neredeyse 200
defa değiştirilmiş kanun bir kez daha değiştiriliyor.
Bu ibretlik maddelerden anlıyoruz ki iktidar İhale Kanunu olmadan
uzun süreli sözleşmeler yaparak on milyarlarca lirayı yandaşa
aktaracak.
Karadenizde doğal gaz bulundu, vatandaşa
müjde verdiniz ama sadece bu sene doğal gaza yüzde 34,7 zam yaptı
iktidar. Türkiye dışarıdan Avrupanın 2 katı kadar
pahalı gaz alıyor. Avrupa doğal gaza 120 dolar öderken Türkiye
200 dolar ödemekte. Deniyor, hesabını da bilmiyoruz. Bu
başarısızlığın mimarları bizden
şirketler için ayrıcalık istiyor değerli milletvekilleri.
Teklifin 13üncü maddesiyle ise, 2016da ilk defa
düzenlenen, 2020de yenilenen mevzuat çerçevesinde lastik yakma biyokütle
sayılıyor. Lastik yakan yenilenebilir enerjiden yararlanacak, kanunun
ilk defa değiştiği günden bugüne biyokütle yakan tesis
sayısı 52den 188e çıktı, Türkiye lastik çöplüğüne
döndü. Bu yanlıştan dönmeliyiz çünkü lastik yakma ağır
metal kokusu ve akciğer kanseri demek. Lastik yakmayı yenilenebilir
enerji yapan düzenlemeler Kocaelide yapılan son tesiste olduğu üzere
yoğun insan yerleşiminin ve turizmin olduğu yerlerde inşa
ediliyor. Kimsenin insanımızın sağlığıyla
oynamaya hakkı yok. (CHP sıralarından alkışlar)
Son olarak, madde 41e
baktığınız zaman, eski düzenin olduğu gibi devam
ettiği görülüyor. Yeni teklif ulusal tarife adıyla kayıp kaçak
bedellerini vatandaşın sırtına bindiriyor. Ne iktidar ne de
elektrik dağıtan şirketler kayıp kaçak için ciddi bir çaba
içinde olmadı. Teklifle bu adaletsiz düzenin beş yıl, hatta
Cumhurbaşkanı kararıyla beş yıl daha, toplam on
yıl uzatılması söz konusu. Bu durum, kötü yönetimin kabulüdür.
Devlet dağıtım şirketlerine Kayıp kaçağı niye
önlemiyorsun? demiyor. Onun yerine, kanun çıkararak on yıl daha
vatandaşa eziyet edilmesine yardımcı olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, dünya yenilenebilir
enerjiye geçiyor. Çünkü en büyük kaynak doğa, tarım arazilerini yok
etmememiz. Doğayı göz bebeğimiz gibi korumamız gerek, bizde
ise durum bambaşka. Maden şirketleri ormanları tahrip etmekte;
Kaz Dağlarının eski ve yeni hâlini gördükçe içimiz acıyor.
Her dereye HES yaparak doğanın dengesini bozduk. Anadolunun
eşsiz güzellikleri bir bir yok oluyor. Enerji şirketi deyince akla
doğayı yok eden, işçinin hakkını gasbeden kurumlar
geliyor. Bu sonuçtan sadece şirketler değil, onları denetlemeyen
iktidar da sorumludur. Acilen yapısal ve köklü değişikliklere
ihtiyacımız var. Genel Kurul gündemine taşınan bu kanun
teklifiyse sadece şirketleri memnun etmektedir.
Bu his ve düşüncelerle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Söz, Sayın Nevzat
Şatıroğlunun.
Buyurunuz Sayın Şatıroğlu. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
NEVZAT ŞATIROĞLU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 238 sıra
sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifimizin tümü üzerine
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; enerji alanında dışa
bağımlılığın azaltılması, ülkemizin
bölgesel ve küresel etkinliğinin artırılması ve tabii
kaynaklarımızın en iyi şekilde değerlendirilmesi
elzemdir. Enerji ithalatının azaltılması amacıyla yeni
politikalar geliştirilmesi kaçınılmazdır. Ülkemizin enerji
arz güvenliği noktasındaki risklerin bertaraf edilmesi adına
yerli ve yenilenebilir kaynaklı enerji üretiminin
artırılması gerekmektedir. Bu hedefler doğrultusunda Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız bünyesindeki
kurumlarımız, bir taraftan yenilenebilir kaynakların maksimum
seviyede değerlendirilmesi ve ekipmanlarının ülkemizde
üretilmesi için çaba sarf ederken diğer taraftan da gerek madencilik
gerekse hidrokarbon kaynakların aranması konusunda da
çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürmektedir.
Bu çalışmalar kapsamında ülkemizin millî petrol şirketi
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı tarafından gerek
Akdenizde gerekse Karadenizdeki sahalarda uzunca süredir yürütülen arama
çalışmaları sonucunda sevindirici haberler gelmeye
başlamıştır. 21 ağustos tarihinde Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından duyurulan Sakarya gaz
sahasındaki 320 milyar metreküplük gaz keşfi, 17 ekimde
açıklanan ilave keşifler sonucu 405 milyar metreküpe
ulaşmış ve ülkemizi sevince boğmuştur. Ülkemizi bu
keşfe götüren tüm süreçler uluslararası standartlara uygun olarak
gerçekleştirilmiştir. Bu yaklaşım ülkemizin bu
çalışmaları ne kadar profesyonelce ve ciddiyetle yürüttüğünü
göstermektedir. Ülkemizin doğal gaz keşfine yönelik sismik ve sondaj
çalışmalarının millî gemilerimizle ve millî petrol
şirketimiz TPAO tarafından yapılmış olması
ayrıca bir gurur vesilesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun teklifimiz Maden Kanunu, Yenilenebilir Enerji
Kaynakları Kanunu, Doğal Gaz Piyasası Kanunu, Jeotermal
Kaynaklar Kanunu, Elektrik Piyasası Kanununda birtakım düzenlemeler
ihtiva etmektedir ve muhalefetin iddia ettiği gibi hiçbir maddesinde de
asla bir sorun bulunmamaktadır çünkü her bir maddesi bütün
tarafların, bütün kesimlerin görüşleri dikkate alınarak gerek
alt komisyonda gerekse üst Komisyonda titizlikle ele alınmış ve
düzenlemeler yapılmıştır.
Sayın Başkan, kıymetli
milletvekillerimiz; ülkemiz maden kaynakları açısından oldukça
zengin, maden çeşitliliği bakımından da dünyada önemli bir
yere sahiptir. Dünyada ticareti yapılan 90 çeşit madenin 80i
ülkemizde bulunmakta olup Türkiye madencilik sektöründe dünyada 132 ülke
arasında toplam üretim değeri itibarıyla 27nci sırada,
üretilen madenlerin çeşitliliği bakımından da 10uncu
sırada yer almaktadır. Dünya bor rezervinin yüzde 72si, bentonit
rezervinin yüzde 20si ülkemizde yer almaktadır. Bunun yanı sıra
ülkemiz blok mermer, traverten, bor, feldspat, kuvars, kuvarsit
ihracatında dünyada 1inci; krom cevheri ve bentonit ihracatında
dünyada 2nci; doğal taş üretiminde, işlenmiş mermer,
traverten ihracatında dünyada 3üncü sırada yer almaktadır. Bu
önemli veriler ülkemizin madencilik sektöründeki potansiyelini ve konumunu göz
önüne sermektedir. Biz de bu kanun teklifini hazırlarken madencilik
sektörünün hızına hız katmayı, bürokratik kolaylık
sağlamayı, yatırımcılarımızın önünü
açmayı ve sektörün gelişimiyle birlikte hem istihdamı
artırmayı hem de Türkiye ekonomisine ciddi katkılar
sağlamayı amaç edindik. Türkiye genelinde 7.596 ruhsatlı
işletmemizde toplam 142.580 çalışanımız bulunmakta
olup bu sayı madencilik sektörünün istihdama verdiği önemi hepimizin
gözü önüne sermektedir.
3213 sayılı Maden Kanununun bazı
maddelerinde yapılacak düzenlemeye göz atacak olursak ruhsat süre uzatım
taleplerine, altı ay olan süreyi on iki aya getirerek bir esneklik
getirmeye çalıştık. Ruhsat bedeli ödemelerinde gecikmelere
uygulanan cezalarda hafifletmeler yapmaya çalıştık. Rutin
işletme faaliyetlerinin kesintiye uğratılmaması,
işletmelerin kapanmaması ve çalışanlarının
işsiz kalmaması anlamında basit işlemler için aranan borcu
yoktur yazısının aranması hususunu ortadan
kaldırıyoruz. Ruhsat devirlerinde sil baştan alınmak
zorunda olunan ÇED izni ve iş yeri açma izinlerinin muhafaza edilmesini sağlamaya
çalıştık. İşletme sahiplerinin ruhsat alanında
belirli mesafede kalmak kaydıyla birtakım çalışma izin
sınır ihlallerinde maruz kaldıkları hapis
cezalarını ortadan kaldırdık.
Burada çokça eleştiri konusu olan borcu
yoktur yazısına bir değinmek gerekirse
Muhalefetin iddia
ettiği gibi Komisyonda da çok çok gündeme geldi. Borcu yoktur istenmeyerek
sanki bu firmaların borçlarını silmiş olmuyoruz, asla. Biz
sadece birtakım basit işlemlerde bunu arıyoruz. Bunun yanı
sıra, yeni ruhsat verme, bir ruhsatın süresini uzatma gibi önemli
hususlarda borcu yoktur yazısı aranmaya
çalışılıyor.
Yine muhalefetin iddia ettiği gibi Kaz
Dağlarındaki firmaya da asla bir imtiyaz vermediğimizi lütfen,
altını çizerek ifade etmek isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde son yıllarda bilhassa yenilenebilir kaynaklarda güneş,
rüzgâr, biyokütle, hidrolik kaynakları verimli hâle getirmek amacıyla
ve bunların sektöre kazandırılması için önemli adımlar
atılmıştır. Örneğin 2002 yılında 31 bin
megavat olan kurulu gücümüz 2020 yılı itibarıyla 93 bin megavata
ulaşmış, ilave 70 bin megavat kapasitenin
yarısının yenilenebilir kaynaklar olduğunu gururla ifade
etmek isterim. Yani 3 katı bir artıştan bahsediyoruz.
Yine sadece bu yıl, 2020 yılında
devreye alınan kurulu gücümüz olan 2.261 megavatın yüzde 98i de yine
temiz enerji kaynaklarından sağlanmıştır.
Bir iki rekoru ifade etmek gerekirse; elektrik
üretiminde örneğin 2020 yılı Nisan ayı yüzde 66 aylık
üretimle ay bazında en çok yenilenebilir kaynağın
üretildiği ay olmuştur. Yine, 8 Nisan tarihi, günlük bazda 175
megavat elektrik enerjisini yenilenebilir kaynaktan elde ettiğimiz gün
olarak tarihe geçmiştir. Yine, 25 Mayıs 2020 tarihi de güneş
kaynaklarımızdan maksimum faydayı
sağladığımız bir gün olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5346 sayılı YEK Kanununun 12 ayrı maddesinde
düzenleme yaptık; çok detaylarına girmek istemiyorum.
Yine, bu kanun teklifimizde 4646 sayılı
Doğal Gaz Piyasası Kanununun 4 ayrı maddesinde yapılan
düzenlemelerle doğal gazın
yaygınlaştırılması için kolaylıklar getirdik.
1960lı yıllarda doğal gaz
altyapı projelerinin uygulanabilir olması için uzun dönemli
doğal gaz alım kontratları yapılarak doğal gazın
yaygınlaşması için ilk adımlar
atılmıştır. Buna karşın, doğal gaz arzının
artmasıyla birlikte 1980li yıllarda Amerikada, 1990lı
yıllarda İngilterede ve 2000li yılların
başından itibaren ise Avrupa Kıtasında doğal gaz
ticaret merkezleri oluşmaya başlamıştır.
Arz miktarındaki artış ve spot
doğal gaz temini imkânlarının artmasıyla arz güvenliği
kaygıları yerini fiyat optimizasyonu hususuna
bırakmıştır. Değişen ve gelişen doğal
gaz piyasa yapısında uzun dönemli doğal gaz alım
kontratlarıyla alım yapmak verimsiz hâle gelirken, orta ve kısa
vadeli kontratlarla doğal gaz temini fiyat optimizasyonunu
sağlayabilmek adına çok daha uygun hâle gelmiştir. Bu kapsamda,
bütün dünyada yeni yapılan doğal gaz anlaşmaları özellikle
amortismanı dolmuş ve dolmakta olan hatlarda, kısa ve orta
vadeli olarak yapılmaktadır. Netice olarak artık yeni doğal
gaz piyasa yapısında daha sık ve sayıca çok daha fazla
anlaşmayı kısa sürede yapabilme imkânı ortaya
çıkmıştır.
Bunun sonucu olarak da anlık oluşan
ticaret fırsatlarının değerlendirilebilmesi ve kamu
menfaatinin azami düzeyde gözetilebilmesini temin etmek üzere, çok
hızlı bir şekilde karar alabilmek anlamında ilgili
kuruluşlarımızın hareket yeteneklerinin
artırılması gerektiği kanaatindeyiz. Madde 11 bunlardan bir
tanesi -eleştiri konusu oldu ama- bunu çok net ifade edebiliriz. Bu yeni
durumda BOTAŞ hangi usulle, hangi esasla KİKten bir muafiyet almak suretiyle
doğal gaz temin edecektir? BOTAŞ, öncelikle,
hazırlayacağı bir yönetmelikle, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Sayıştay
ve KİKin uygun görüşü ve onayı alınarak oluşturacağı
bir yönetmelikle bu alımları yapacaktır. Ve tüm süreçler, tüm bu
alım süreçleri, hâlen şu anda olduğu gibi, Sayıştay
denetimine açık olacaktır. Tedarikçilerin neredeyse
tamamının yabancı olduğu dikkate alınarak elektronik
ortamda yapılacak ihalelerin tamamında pazarlık usulü her zaman
uygulanacak bir yöntem olacaktır. Yine, piyasada oluşan günlük
dengesizlik alımları EPİAŞ uhdesinde yapılan
ihalelerle hayata geçirilecektir.
Sayın Başkan, birkaç dakika daha sizden
rica edeceğim. Birkaç önemli hususu daha vurgulamak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
NEVZAT ŞATIROĞLU (Devamla) Teşekkür
ediyorum.
Ülkemizde ilk doğal gaz teslim hatlarına
Rusya Federasyonundan, 1986 yılında yapılan uzun dönemli
doğal gaz alım-satım anlaşmaları kapsamında, 1987
yılında başladık. Daha sonra İranla 1996, Rusyala Mavi
Akım Hattı üzerinden 97 yılında, Batı Hattı
üzerinden 98 yılında yapılan uzun dönemli alım-satım
anlaşmalarıyla başlayan doğal gaz alımları hâlen
sürmektedir. Bu dönemlerde bütün uzun dönemli kontratlarda doğal
gazın fiyatı petrol ve ürünlerine bağlı formüllerle
belirleniyor olması itibarıyla bu tarihlerde yapılan
anlaşmalarda doğal gaz fiyatı petrol ve petrol ürünlerine
bağlı formüllerle değişebilmektedir. Bu nedenle şu
anda Avrupa ülkelerine göre daha farklı fiyatlamalar söz konusu
olabilmektedir. Ancak ilgili kuruluşumuz BOTAŞın bu süreç
içerisinde birçok defa yapılan müzakereler ile gerekse tahkim sonucuyla
satıcılardan azami düzeyde iskontoyu elde ettiğini gururla ifade
edebilirim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
NEVZAT ŞATIROĞLU (Devamla) Doğal
gaz alım fiyatının petrol ürünlerine bağlı formüllerle
belirlendiği uzun dönemli doğal gaz alım-satım
anlaşmalarımızın artık süreleri dolmaktadır.
Rusya Federasyonu Batı Hattı ve Azerbaycan
anlaşmalarımız 2021 sonunda sona erecektir, yine, boru gazı
anlaşmalarımız 2025 ve 2026 yıllarında sona erecektir.
Bundan sonraki dönemde gerek miktar ve ticari yükümlülükler açısından
gerekse de fiyat yapısı bakımından daha esnek
anlaşmalar yapılabilecektir. Şunu da vurgulamak gerekir ki
özellikle tüm yapılan bu uzun dönemli anlaşmaların eski
hükûmetler döneminde yapıldığını da bilgilerinize arz
etmek isterim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanununun
4 ayrı maddesinde düzenleme getirdik. Doğal gaz
kullanımının en ufak beldeye bile ulaşılabilir
olmasını sağlamaya çalıştık, nihai
tüketicilerimizi fiyat bakımından korumaya çalıştık,
yerli üretim doğal gazın dağıtım sistemine de
bağlanmasına imkân sağladık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NEVZAT ŞATIROĞLU (Devamla) Son kez bir
süre daha istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Beş dakika daha
konuş.
NEVZAT ŞATIROĞLU (Devamla) Ama bu
kanunda çok emeğim var, biliyorsunuz sizler de. Son bir dakika
Yine, 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve
Doğal Mineralli Sular Kanununun 5 ayrı maddesinde düzenleme
yaptık. Bunlardan en önemlisi olarak MTAnın jeotermal
kaynaklarını özel sektör kullanımına tahsis etmek amacıyla
getirdiğimiz altı yıla kadar taksit imkânını
söyleyebilirim.
Yine, 6446 sayılı Elektrik Piyasası
Kanununun 15 ayrı maddesinde düzenlemeler yapmak suretiyle gerek
kuruluşlarımızı gerek özel sektörü gerekse
çalışanlarımızı korumaya çalıştık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada görüşleriyle bizlere ufuk olan, bizleri
aydınlatan -gerek alt komisyonda gerek üst Komisyonda- değerli
Komisyon üyelerimize ve Bakanlığımızın bütün
bürokratlarına, STK temsilcilerimize teşekkür ediyorum.
Kanun teklifimizin hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Soru-cevap işlemi
olmadığından teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.37
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.38
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nimetullah ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Enez KAPLAN (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 16ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
238 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yok. Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir iş
bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 18 Kasım 2020 Çarşamba günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.39