TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
2nci
Birleşim
6 Ekim 2020
Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçerin,
Gaziantep ilinin sanayisine ve ekonomisine ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının,
pandemi sürecinin toplum üzerindeki etkilerine ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin,
Mersin ilinde yaşanılan sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin,
27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının hayırlı
olmasını dilediğine ve Azerbaycanın haklı
davasının yanında olunduğuna ilişkin
açıklaması
2.- İstanbul Milletvekili Onursal
Adıgüzelin, OECD raporuna göre Türkiyenin öğrencilerin eğitim
amacıyla internete erişiminde 77 ülke arasında 70inci
sırada olduğuna ilişkin açıklaması
3.- Gaziantep Milletvekili Bayram
Yılmazkayanın, sağlık bilimleri fakültelerindeki tüm
bölümler gibi çocuk gelişimi bölümünün de örgün eğitim içerisinde
kalması gerektiğine ilişkin açıklaması
4.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlunun,
bisikletli ulaşımının gelişebilmesi için
bisikletlilerin çalışma yapılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
5.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
İzmir ili Karaburun ilçesi Küçükbahçe Mahallesinde yapılmak istenen
GES projesine ilişkin açıklaması
6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin,
pandemi sürecinde öğrencilere ücretsiz internet erişimi
sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demirin,
barışta ve savaşta Azerbaycanın yanında
olunduğuna ilişkin açıklaması
8.- Uşak Milletvekili İsmail
Güneşin, 6-7 Ekim olaylarının 6ncı yıl dönümü
vesilesiyle hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
9.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kayanın,
27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının hayırlı
olmasını dilediğine ve Azerbaycanın haklı
davasının yanında olunduğuna ilişkin
açıklaması
10.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, 27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının
hayırlı olmasını dilediğine ve Azerbaycanın
haklı davasının yanında olunduğuna ilişkin
açıklaması
11.- Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğlunun, 27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının
hayırlı çalışmalara vesile olmasını temenni
ettiğine, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftasına ilişkin
açıklaması
12.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Fatih
Toprakın, Dünya Sağlık Örgütü tarafından Türkiyenin
Covid-19la mücadelesi konusunda yayınlanan rapora ilişkin
açıklaması
13.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, süt üreticilerinin mağduriyetine ilişkin
açıklaması
14.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasunun, Sivas
ili Ulaş ve Kangal ilçelerinde yaşanan dolu
yağışı nedeniyle çiftçilerin mağduriyetinin
giderilebilmesi için Tarım ve Orman Bakanına çağrıda
bulunduğuna ilişkin açıklaması
15.- Adana Milletvekili Ayhan Barutun, TÜİKin
açıkladığı eylül ayı enflasyon rakamlarına
ilişkin açıklaması
16.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının hayırlı
olmasını Cenab-ı Allahtan niyaz ettiğine ve
vatandaşların sorunlarını Meclis gündemine taşımaya
devam edeceklerine, Yıldırım-3 Operasyonunda yaralanarak
şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Hüseyin Yırtıcıya
Allahtan rahmet dilediğine, Azerbaycanın haklı mücadelesinin
diplomatik olarak tüm dünyaya daha iyi anlatılması gerektiğine, İstanbulun
düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci, Bahriye Üçokun ölümünün
30uncu yıl dönümüne, TÜİKin açıkladığı
enflasyon rakamlarına ve Sivas ilinde yaşanılan
mağduriyetlere ilişkin açıklaması
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 27nci
Dönem Dördüncü Yasama Yılının hayırlı
olmasını temenni ettiğine, Ermenistanın 27 Eylül 2020
tarihinden bu yana Azerbaycanın sivil yerleşim merkezlerine
düzenlediği saldırılar sonucunda şehit olanlara Allahtan
rahmet dilediğine, Türkiyenin Azerbaycana yardıma hazır olduğunu
kararlılıkla ifade ettiğine ve iki devlet tek millet
şiarının gereğini yerine getirmeye devam edeceğine
ilişkin açıklaması
18.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Sincan Cezaevinde bulunan Kars Belediye Eş
Başkanı Ayhan Bilgenin yanı sıra Eş Başkan
Şevin Alacanın da aralarında bulunduğu 14 belediye meclis
üyesinin gözaltında tutulduğuna ve Kars Belediyesine kayyum olarak
atanan Türker Öksüzün uygulamalarına, Mezopotamya Ajansı Van
Bürosundaki 4 gazetecinin gözaltına alındığına ve
Servet Turgutun ölümüne, Sayıştayın
hazırladığı 2019 Sağlık Bakanlığı
denetim raporuna, tıbbi cihaz ve medikal ürün tedarikini sağlayan
firmaların mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
19.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
27nci Dönemin Dördüncü Yasama Yılında devletin, ülkenin ve milletin
menfaatlerine uygun yasaları çıkarmak arzusunda olduklarına,
yürütme organının iş ve işlemlerinde Türkiye Büyük Millet
Meclisini paydaş yapmasının Türkiyeyi uluslararası camiada
daha güçlü ve daha saygın kılacağına, İstanbulun
düşman işgalden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünü tebrik
ettiğine ilişkin açıklaması
20.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının hayırlı
olmasını temenni ettiğine, İstanbulun düşman
işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünü kutladığına,
millet ve devlet olarak Azerbaycan halkının yanında
olunduğuna ilişkin açıklaması
21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
22.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 6 Ekim
2014 tarihinde HDPnin yaptığı çağrıya ilişkin
açıklaması
24.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun (3/1323) esas
numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
26.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
27.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın (3/1323) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
28.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
29.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
30.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Rize Milletvekili Osman Aşkın Bakın (3/1325) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
31.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Rize Milletvekili Osman Aşkın Bakın
(3/1325) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
32.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
33.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlıkça, Hakkâri Milletvekili Sait
Dedenin Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden geri
çekildiğine ilişkin yazısının 23/9/2020 tarihinde
Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge
yazısı (4/87)
2.- Başkanlıkça, Balıkesir
Milletvekili Ahmet Akının Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu, İzmir Milletvekili Sevda Erdan
Kılıçın Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu,
Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunçun İçişleri Komisyonu,
Muğla Milletvekili Burak Erbayın Avrupa Birliği Uyum Komisyonu,
Şanlıurfa Milletvekili Aziz Aydınlıkın İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliklerinden geri çekildiklerine
ilişkin yazısının 6/10/2020 Başkanlığa
ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/90)
3.- Başkanlıkça, Bursa Milletvekili
İsmail Tatlıoğlunun Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden
istifasına ilişkin yazısının 2/10/2020 tarihinde
Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge
yazısı (4/88)
4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, (2/45) esas numaralı Toplumsal Barış ve Demokrasinin
Tesisi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/89)
B) Tezkereler
1.- Cumhurbaşkanlığının,
Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetinde icra
ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve
zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve
Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde
bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son
olarak 8/10/2019 tarihli ve 1232 sayılı Kararıyla uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 31/10/2020
tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/1323)
2.- Cumhurbaşkanlığının,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFILin görev süresinin
uzatılması yönündeki 2539 (2020) sayılı Kararı
çerçevesinde, hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca
belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının; 1701 (2006)
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve
880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla tespit edilen
ilkeler kapsamında; Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü
bünyesinde UNIFILe, 31/10/2020 tarihinden itibaren bir yıl daha
iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
Cumhurbaşkanınca yapılması için Anayasanın 92nci
maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1325)
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ PARTİ Grubunun, 1/10/2020
tarihinde Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ve arkadaşları
tarafından, tıbbi cihaz ve medikal ürün sektöründe yaşanan
sıkıntıların sağlık hizmetlerinde meydana gelecek
muhtemel tehdide dönüşmesinin önlenmesi, tıbbi cihaz ve medikal
firmalarının uğradığı zararın maddi
boyutunun araştırılması ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6
Ekim 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
2.- HDP Grubunun, 6/10/2020 tarihinde Grup
Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve
Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından verilen Kobane olaylarında yaşanılanların
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6
Ekim 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan, Aile
Hekimliği sisteminde görülen sorunların tespit edilerek gerekli
önlemlerin belirlenmesine amacıyla verilmiş olan (10/1142) esas
numaralı Meclis Araştırma Önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 6 Ekim 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 227 sıra
sayılı Mardin Milletvekili Tuma Çelikin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılmasına
Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun kırk
sekiz saat geçmeden Gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 1inci sırasına
ve 221 sıra sayılı Gıda, Tarım ve Orman Alanında
Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
aynı kısmın 2nci sırasına alınmasına ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; 7, 8, 13, 14, 15, 20, 21, 22, 27 Ekim 2020 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim
konularının görüşülmeyerek Gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesine, 6 Ekim 2020 Salı günkü birleşiminde
30 Eylül 2020 tarih ve (3/1323) ve (3/1325) sayılı
Cumhurbaşkanlığı Tezkerelerinin okunarak
görüşmelerinin bu birleşimde yapılmasına ve aynı
birleşimde Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boşalacak olan 3
üyelik için seçimin yapılarak bu birleşimde
çalışmaların Gündemin "Seçim kısmındaki
işlerin tamamlanmasına kadar sürdürülmesine ilişkin önerisi
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Süreyya Sadi Bilgiçin, Genel Kurul Salonunda takılan maskelerin hem
topluma örnek olunması hem de milletvekillerinin kendi
sağlığı açısından çıkartılmaması
gerektiğine ilişkin konuşması
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın,
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun HDP grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın yerinden sarf ettiği
bazı ifadelerinde şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
yaptığı açıklaması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Anayasa Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim
2.- İçişleri Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim
3.- Çevre Komisyonunda boş bulunan üyeliğe
seçim
4.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
5.- Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim
6.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
7.- İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
8.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş
bulunan üyeliğe seçim
9.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
B) Kişisel Verileri Koruma Kuruluna Üye Seçimi
1.- Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boş
bulunan üyeliğe seçim
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Denizli
Milletvekili Gülizar Biçer Karaca'nın, son 3 yılda meydana gelen sel
felaketleriyle ilgili bazı verilere ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/31748)
2.- Ordu
Milletvekili Mustafa Adıgüzel'in, Ordu ili Ulubey ilçesinin altyapı
sorunlarına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman
Soylunun cevabı (7/31750)
3.- İzmir
Milletvekili Mahir Polat'ın, Ege Bölgesinde olası bir depreme
karşı alınan önlemlere ve Türkiye fay hattı
haritasının güncellenmesine ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/31956)
4.- Muş
Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit'in, iltica talebinde
bulunmalarına rağmen ülkelerine gönderildiği iddia edilen
kişilere ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı (7/32075)
5.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç'un, 3 Temmuz 2020 tarihinde Sakarya'da bulunan bir
havai fişek fabrikasında meydana gelen patlamanın
araştırılmasına,
-Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan'ın,
Sakarya'nın Hendek ilçesinde bir havai fişek fabrikasında
yaşanan patlamaya ve havai fişek üretimi ile
satışının durdurulması önerisine,
-Ankara Milletvekili Servet Ünsal'ın,
Muğla ilinde bazı plaj, iskele ve koyların özel bir şirkete
devredildiği iddiasına,
-Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel'in,
Ordu'nun Kabataş ilçesinde bulunan Alankent Ana Sınıfı ve
Ortaokulu oyun alanının halka açık spor sahasına
dönüştürüleceği iddiasına,
-Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca'nın,
Denizli Büyükşehir Belediyesinde çalışan bazı kişiler
hakkındaki iddialara,
-Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer'in,
yurt dışı seçmen listelerinin Almanya'ya gönderilmesi nedeniyle
1 milyon kişinin Alman vatandaşlığının iptal
edildiği iddiasına,
-İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulu'nun, 2016-2020 yılları arasında
Bakanlığa bağlı kurum ve kuruluşlar tarafından
kağıtların geri dönüşümüne yönelik yürütülen
çalışmalara,
-İstanbul Milletvekili Arzu Erdem'in,
Küçükçekmece'de bulunan bir semt konağının isminin
değiştirilmesine,
İlişkin soruları ve
İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun cevabı (7/32102),
(7/32105), (7/32356), (7/32588), (7/32590), (7/32868), (7/32970), (7/33533)
6.- Aydın
Milletvekili Aydın Adnan Sezgin'in, Libya'da bulunan Vatiyye Hava Üssüne
yönelik gerçekleştirilen hava saldırısına ilişkin
sorusu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akarın cevabı (7/32384)
7.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arık'ın, son 18 yılda Türkiye genelinde ve
Kayseri özelinde yıkılan ve yeri değiştirilen camilere
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/32538)
8.- Adana
Milletvekili Ayhan Barut'un, askerlerin görev bölgelerine sevkinin demiryolu ve
havayolu üzerinden gerçekleştirilmesi önerisine ilişkin sorusu ve
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akarın cevabı (7/32745)
9.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik'in, 27 Temmuz 2020 tarihinde asker sevkiyatı
sırasında meydana gelen kazanın
araştırılmasına ilişkin sorusu ve Milli Savunma
Bakanı Hulusi Akarın cevabı (7/32746)
10.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, 2020 yılında emekli edilen albay
sayısına ilişkin sorusu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi
Akarın cevabı (7/32747)
11.- Antalya
Milletvekili Rafet Zeybek'in, Antalya'nın Kaş ilçesinde düz kesimle
yapılan ağaç kesimlerine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman
Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/33008)
12.- Gaziantep
Milletvekili Mahmut Toğrul'un, Antep fıstığı
fiyatlarında istikrar sağlanması ve üreticilerin
korunmasına yönelik yapılan çalışmalara ilişkin sorusu
ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/33020)
13.- İzmir
Milletvekili Tacettin Bayır'ın, haksız fiyat
artışı konusunda yapılan şikayetlere ve
Bakanlığın denetimlerine ilişkin sorusu ve Ticaret
Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı (7/33023)
14.- Eskişehir
Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu'nun, Libya konusunda Rusya ile kurulacak
olan Ortak Çalışma Grubu'na ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı
(7/33079)
15.- İzmir
Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu'nun, YPG\PKK terör örgütünün
bir enerji şirketi ile imzaladığı sözleşmeye
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt
Çavuşoğlunun cevabı (7/33080)
16.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz'ün, 1 Temmuz 2020 Astana Zirvesinde alınan
kararlara ve Suriye'nin egemenlik haklarına ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun cevabı
(7/33081)
17.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydın'ın, ceviz üreticisinin
yaşadığı ekonomik sorunlar ile ülkemizin ceviz
ithalatına ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir
Pakdemirlinin cevabı (7/33157)
18.- Şanlıurfa
Milletvekili Ayşe Sürücü'nün, Şanlıurfa ilinde yaşanan su kesintilerinden
dolayı çiftçilerin mağdur olmasına ilişkin sorusu ve
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/33162)
19.- Ankara
Milletvekili Levent Gök'ün, 2017 yılından bu yana bebek maması
fiyatlarına yapılan zamlara ilişkin sorusu ve Ticaret
Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı (7/33165)
20.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlık bütçesinden kâr
amacı gütmeyen dernek, birlik, kurum ve kuruluşlara ayrılan
toplam bağış ve yardım ödeneği miktarına
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Mevlüt
Çavuşoğlunun cevabı (7/33195)
21.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlık bütçesinden kâr
amacı gütmeyen dernek, birlik, kurum ve kuruluşlara ayrılan
toplam bağış ve yardım ödeneği miktarına
ilişkin sorusu ve Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem
Kasapoğlunun cevabı (7/33197)
22.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, patates üreticilerinin sorunlarına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/33218)
23.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde ili Ulukışla ilçesinde
bulunan lavanta bahçesi ile ülkemizde bulunan diğer lavanta bahçelerinden
elde edilen faydaya ve lavanta ekimi yapan çiftçi sayısına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/33223)
24.- Karaman
Milletvekili İsmail Atakan Ünver'in, okul servisi esnafının
pandemiden olumsuz etkilenmemesi için yapılan çalışmalara ve
bazı önerilere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/33266)
25.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, bazı şehirlerde devam eden parkomat
uygulamasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/33268)
26.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, kalkınma ajanslarının
gerçekleştirdiği proje sayısı ile projelere verdiği destek
miktarına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/33269)
27.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Niğde ilinde Ramazan ayında
Kızılay tarafından yapılan zekât yardımına
başvuran ve yardımdan yararlanan esnaf sayısına,
Ülke genelinde yapılan uyuşturucu
operasyonlarına,
İlişkin soruları ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/33270), (7/33271)
28.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, şeker fabrikalarında işten
çıkarılan işçi ve memur sayılarına ilişkin sorusu
ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/33272)
29.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu'nun, Bursa'nın
İnegöl ilçesindeki Hocaköy Barajı inşaatının durma
nedenine ve bitirileceği tarihe ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman
Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/33359)
30.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Türkiye'de patates siğili
hastalığı nedeniyle ekim yapılması yasaklanan alanlara
ve hastalıklara dayanıklı patates çeşitlerinin ekimine
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/33369)
31.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydın'ın, Bursa iline bağlı Orhaneli
ilçesinin yatırım teşvik bölgeleri kapsamına
alınmamasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/33383)
32.- Kahramanmaraş
Milletvekili Ali Öztunç'un, Kahramanmaraş'ın yatırım
teşvikleri kapsamına alınması talebine ilişkin sorusu
ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/33385)
33.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Çelebi'nin, 2020 yılında emekli olan
albaylara ilişkin sorusu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akarın
cevabı (7/33486)
34.- Mersin
Milletvekili Alpay Antmen'in, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası
gazilik ve şehitlik unvanı verilen kişi sayısına
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/33504)
35.- Ankara
Milletvekili Yıldırım Kaya'nın, Ankara Türk Hava Kurumu
Üniversitesi Pilotaj Bölümü öğrencilerinden bağış ve borç
adı altında para talep edilmesine ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/33505)
36.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, aşı soğuk zincir
altyapısının iyileştirilmesi talebine ilişkin sorusu
ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/33548)
37.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Melendiz Dağlarında
ağaçlandırma çalışması yapılması önerisine
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/33550)
38.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, hayvanlara uygulanan aşıların
muhafazası, uygulanması ve takibine dair bazı verilere
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/33551)
39.- Niğde
Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, Genç Çiftçi Projesi kapsamında
dağıtılan hayvanlara ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman
Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/33552)
40.- Mersin
Milletvekili Olcay Kılavuz'un, Mersin ilinde tarımsal sulama
imkanlarının geliştirilmesi talebine ilişkin sorusu ve
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/33555)
41.- Eskişehir
Milletvekili Utku Çakırözer'in, RTÜK'e yapılan bir televizyon
kanalı logo değişikliği başvurusuna ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/33569)
42.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, 2020 yılında
Şanlıurfa'dan diğer illere giden geçici tarım
işçilerine ve bu kişilerin yaşam ve çalışma koşullarının
iyileştirilmesi önerisine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman
Bakanı Bekir Pakdemirlinin cevabı (7/33669)
43.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksal'ın, Selevir Sulama Birliği tarafından
Afyonkarahisar'ın Çay ilçesine bağlı köy ve kasabalara sulama
suyu verilmemesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir
Pakdemirlinin cevabı (7/33672)
44.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, Bakanlık tarafından
2010-2020 yılları arasında kamu hizmeti için kiralanan araçlara
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/33673)
45.- İzmir
Milletvekili Aytun Çıray'ın, Amerika Birleşik Devletleri'nde bir
politikacının Türkiye üzerine yapmış olduğu söylemlere
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/33698)
46.- Diyarbakır
Milletvekili Garo Paylan'ın, 10 Temmuz 2020
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Merkez Bankası
başkan yardımcılığı atamalarında tecrübe
şartının kaldırılmasına ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/33702)
47.- Mersin
Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın, bazı firmaların
2002 yılından bu yana aldıkları kamu ihalelerine ve bu
ihalelerin bedellerine ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/33704)
48.- Ankara
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir'in, üniversite öğrencilerine
uzaktan eğitim için gerekli teknolojik donanımın
sağlanmasına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/33705)
49.- Ankara
Milletvekili Levent Gök'ün, 2002-2020 yılları arasında istisna
kapsamına alınarak yapılan kamu alımlarına
ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrakın
cevabı (7/33740)
50.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanal'ın, TİGEM Ceylanpınar Tarım
İşletmesi Müdürlüğünde görev yapan işçilerin kahvaltı
hizmetinden yararlandırılmadığı iddiasına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirlinin
cevabı (7/33756)
51.- Batman
Milletvekili Feleknas Uca'nın, IŞİD tarafından
kaçırılan bir Ezidi kadının Ankara'ya getirildiği
iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/33766)
52.- Gaziantep
Milletvekili Bayram Yılmazkaya'nın, kadına yönelik şiddet
verileri ile İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin sorusu ve
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/33767)
53.- İstanbul
Milletvekili Züleyha Gülüm'ün, Şanlıurfa İl Emniyet
Müdürlüğü TEM Şubesinde yaşandığı iddia edilen
bir olaya ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/33769)
54.- Mersin
Milletvekili Rıdvan Turan'ın, bir ilin il sağlık müdürünün
düzenlediği düğün yemeğine dair çeşitli iddialara
ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktayın cevabı (7/33770)
55.- Mersin
Milletvekili Rıdvan Turan'ın, Mazıdağı maden
sahası ile ilgili çeşitli iddialara ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/33771)
56.- Adana
Milletvekili Müzeyyen Şevkin'in, ülkemizde bulunan Suriyeli
sığınmacılara dair bazı verilere ilişkin sorusu
ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktayın
cevabı (7/33772)
57.- İstanbul
Milletvekili Turan Aydoğan'ın, pandemi sürecinde özel üniversitelerde
işten çıkarılan ya da sözleşmesi yenilenmeyen
akademisyenlere ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktayın cevabı (7/33773)
58.- İzmir
Milletvekili Mahir Polat'ın, kamu ve üniversite hastanelerinin 2020 Eylül
ayı itibarıyla tıbbi cihaz ve malzeme sektörüne olan borcuna
ilişkin sorusu ve Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrakın
cevabı (7/34013)
6 Ekim 2020 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:15.02
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir),
Enez KAPLAN (Tekirdağ)
---0---
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2nci
Birleşimini açıyorum.(x)
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Gaziantepin
sanayi ve ekonomisi hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili Abdullah
Nejat Koçere aittir.
Buyurun Sayın Koçer. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Gaziantep Milletvekili Abdullah Nejat Koçerin,
Gaziantep ilinin sanayisine ve ekonomisine ilişkin gündem
dışı konuşması
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Gazi Meclisimiz tarafından 1921
yılında Millî Mücadele azmiyle topraklarına sahip çıkarak
verdiği 6.317 şehit ve binlerce gazi adına gazi unvanı
verilen Gaziantepin aynı ruh ve inançla bugün ülkemizin büyümesine,
ekonomik kalkınmasına koyduğu katkıları, azmi,
cesareti dile getireceğim bugün.
Girişimci insanların üretken şehri
Gaziantep Türkiyenin en büyük organize sanayi bölgelerine sahiptir. Toplam 5
organize sanayi bölgesinde 1.100 tesis üretim yapmakta, 210 bin kişi
istihdam edilmektedir. Son açılan 5inci organize sanayi bölgesinde 602
parsel sanayicilerimize tahsis edilmiş olup bölgenin tahsisinden bu yana
son dört yılda 230 firma üretime geçmiştir. Eskiden yatırımcıların
bulunduğu diğer 4 organize sanayi bölgemizde 70 yeni tesis üretime
geçmiş, bu tesislerin resmî açılışı
Cumhurbaşkanımız tarafından
yapılmıştır. 5inci bölgede hâlen 50 fabrika
inşaatı devam etmektedir.
Gaziantep, sanayide büyük bir başarı
hikâyesi yazarken ortaya koyduğu rakamsal sonuçlarla Türkiyenin ekonomik
kalkınma sürecine en fazla katkı koyan öncü ve model bir şehir
olma özelliğini de taşımaktadır. Yaklaşık 8
milyar dolar ihracatıyla Türkiyenin 5inci ihracatçı ili olan
Gaziantep, dünyanın 176 ülkesine ihracat yapmakta olup eylül ayında
1.644 ihracatçının yaptığı 762 milyon dolarlık
ihracatla yüzde 15,3 artış sağlamış ve tüm
zamanların ihracat rekorunu kırmıştır. Yine eylül
ayında Gaziantep OSB, 487 milyon kilovatsaatlik elektrik tüketimi ve yüzde
12,4lük artışla tüm zamanların rekorunu
kırmıştır. Yapılan yatırımlar ülkemizin
rekabet gücünü artırmakla kalmayıp pandemi sürecinde medikal ve
gıda güvenliğimizi de korumuştur. Ülkemizin maske ihtiyacını
sağlayan kumaş ve medikal ürün tesisleri ile makarna başta olmak
üzere, gıda güvenliğimizi sağlayan gıda tesislerimiz
pandemi sürecinde öne çıkan sanayi tesislerimiz olmuştur.
Bu yatırımları gerçekleştiren
Gaziantepin girişimci, gözü kara
yatırımcılarını, fabrikalarımızda
çalışan mühendis ve işçilerimizi, ürünlerimizi dünyaya taşıyanları,
ihraç edenleri ve emek veren herkesi bugün buradan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden, milletin kürsüsünden alkışlıyor ve teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ortada büyük bir başarı hikâyesi var. Bu
başarı Türkiye'ye mal olmuş, hakiki ve takdir edilecek bir
başarı hikâyesidir. Cumhurbaşkanımızın
açılışını yaptığı üretim tesislerimiz,
gerek yeni girişimcilerimizin gerekse eski sanayicilerimizin yaptıkları
yatırımlar olması nedeniyle önemlidir. Girişimci ruh devam
ediyor; yılların sanayicileri yeni bölgelerde yatırımlara
devam ederken, girişimci ruhla yeni sanayicilerimizin sayısı
artıyor, üretim ve istihdam sağlıyoruz. Sanayimizi gezip görerek
bu başarı hikâyesine şahit olmak isteyenleri şehrimizde
ağırlamaktan onur duyarız.
Gaziantep olarak bir yandan yeni sanayi tesislerinin
açılışını yaparken TEKNOFEST gibi çok önemli bir
organizasyona ev sahipliği yapmış olmanın, Türkiye'nin en
fazla projesini teknoloji festivaline kazandırmış olmanın
gururunu da yaşıyoruz. Gaziantep sanayisinin
başarısını gölgeleyecek, yok sayacak her yanlış
bu büyük girişimci ruhu zedeleyecek ve şevkini kıracaktır.
Olması gereken, üreten ve istihdam yaratan herkese hep birlikte
şükranlarımızı sunmaktır. Kolay bulunmayan gözü kara
girişimcilerimiz büyük bir başarı hikâyesi yazarken, bizler bu
başarıya hep birlikte sahip çıkıp destek olmak
zorundayız. Bir taraftan sanayisi ve girişimciliğiyle,
diğer taraftan tarihî, kültürel mirası ve gastronomi şehri olma
özelliğiyle Gaziantep Türkiyenin ekonomik kalkınma sürecine en fazla
katkıyı koymaya devam edecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle yeni yasama
yılımızın hayırlı olmasını diliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
pandeminin topluma etkileri hakkında söz isteyen Bursa Milletvekili Erkan
Aydına aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının,
pandemi sürecinin toplum üzerindeki etkilerine ilişkin gündem
dışı konuşması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, gündem
dışı söz almış bulunmaktayım, yüce heyetinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum; yeni yasama
yılımızın da halkımıza ve değerli üyelere
hayırlı olmasını diliyorum.
Pandemi gerçekten hepimizin hayatını
etkiledi ancak bu pandemi sürecinde dahi yapılan işlerdeki hatalar,
eksiklikler azalmadı, tam tersine çoğaldı. Bunların en
güzel örneği de şu anda elimde bulunan 2019 yılına ait
Sağlık Bakanlığının Sayıştay
Raporları, 200 küsur sayfa. Bunun içerisinde de Bursa ilimizi
ilgilendiren, daha henüz geçen yılın Temmuz ayında
açılmış olan Bursa Şehir Hastanesiyle ilgili birçok rapor
var. Altı ay gibi bir sürede o kadar çok usulsüzlük
yapılmış ki neredeyse 200 sayfa almamış.
Bakıyoruz, neler yapılmış: Daha
inşaat başladıktan bir sene sonra sözleşme süresi
başlatılmış, yirmi beş yıl boyunca sürecek olan
sözleşme bir yıl avantaj sağlamış yani 2016da inşaata
başlamışlar, 2017den itibaren süreyi
başlatmışlar. İçeride birçok tıbbi malzeme, cihaz
buraya devredilmiş ancak bunlarla ilgili herhangi bir kayıt makbuzu,
bağış makbuzu ya da Sağlık Bakanlığı
sistemine herhangi bir kayıt, muhasebeleştirme
yapılmamış, kira ödemeleriyle ilgili hiçbir şekilde
şeffaflık yok. Yıllardır buradan söylüyoruz: Sözleşmeleri
halka açın, bize açın. Açmamışlar, açmadıkları
gibi de kiraların nasıl muhasebeleştirildiği, kaç para
üzerinden yapıldığı da bu raporlarda -denetleme sonucunda-
şeffaf değil. Aynı şekilde peyzajla ilgili Bursa Şehir
Hastanesinde yükümlülüklerini yerine getirmesi gereken yüklenici firma
hiçbirini yerine getirmemiş ancak paraların tamamını
almış, tamı tamına ödemeler yapılmış.
Zamanında teslim edilmeyen işlemlerle ilgili hiçbir yaptırım
uygulanmamış yani yapanın yanına kâr kalmış. Adam
hem gününde parasını almış hem işi yarım
yapmış sonuç itibarıyla cebine de parayı bal gibi
koymuş. İlave olarak yapılması gereken işlerin
birçoğu yapılmamış, ticari alanlar gelir kısmında
gösterilmemiş, gösterilmeyen gelirden dolayı idareye yani devlete de
hiçbir şekilde buralardan paylar verilmemiş.
Daha buralar yeni hastaneler ve Türkiyede
yaklaşık 10 adet bulunan bu şehir hastaneleriyle ilgili sorunlar
çok fazla. Ben burada pandemi olmasına rağmen bunları dile
getirmek istedim. Aslında Sağlıkta devrim yaptık. diyerek
geldiniz ama sağlığı vatandaşın üzerine
devirdiniz. Şehir hastaneleri ve diğer sağlık sistemindeki
sıkıntılar burada beş dakikaya sığmaz.
Hemen önümüzde yine bizi bekleyen bir krizi daha
dile getirip konuşmamı bitirmek istiyorum.
Malumunuz, grip mevsimi başladı ve
memlekette bir grip aşısı sıkıntısı var.
Geçen yıl da aynı sıkıntıyı yaşadık.
Daha önceki yıllarda ağustos ayında gelen aşılar maalesef,
ekim ayının ortası geldi, hâlâ yok. Eczanelerde büyük kaos var.
Eczacılar, eczane çalışanları sabahtan akşama
vatandaşa, hastalara izah etmekten yoruldular. Orada canhıraş
mücadele ediyorlar. Vatandaş diyor: Üst komşuma aşı geldi
geçen yıl, bana gelmedi. Neden beni ayırdın? Bunlar tehlikeli
boyutlara ulaşacak durumda. 5 maskeyi pandemi sürecinde
dağıtamadınız, dezenfektan için alkolü
bulamadınız, şimdi de sırada grip aşıları
krizi var. Defalarca uyardık Sağlık
Bakanlığını, mayıs ayında Dünya Sağlık
Örgütü bunları belirliyor. O zamandan temasa geçin, 83 milyonun
ihtiyacı olan, özellikle de 65 yaş üstü ve kronik
rahatsızlığı olan hastaların
aşılarını temin edin. dedik ancak yine maske krizine
benzer bir kriz kapıda. O da 83 milyon vatandaşımızın
sadece 1 milyonu gibi insanımıza aşı gelecek. Eczane
başı 20-30 tane aşı düşecek. Bunu da kim, nasıl
paylaştıracak? Buradan bir siyasetçi olarak değil eczacı
olarak meslektaşlarıma Allah kolaylık versin diyorum çünkü zor
bir süreç bekliyor ve yetkilileri de bu konuda önlem almaya davet ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
Mersinin sorunları hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Baki
Şimşeke aittir. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Şimşek.
3.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin,
Mersin ilinde yaşanılan sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersinin
sorunlarını konuşmak üzere gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk
düşmanlarının farklı coğrafyalarda husumet nöbetine
girdiği ortadadır. Türk yurdu olan Dağlık Karabağda
kahramanca mücadele eden, iki devlet tek millet olduğumuz
kardeşlerimize dualarımızı gönderiyor ve her zaman
yanlarında olduğumuzu belirtiyoruz. Ayrımız
gayrımız yoktur, uzağımız yakınımız
yoktur, iki devlet tek milletiz; aynı damarda akan kan, aynı tende
atan canız, biriz, beraberiz, Türkiye ile Azerbaycanız ve birlikte
büyük Türk milletiyiz. Unutulmamalıdır ki Dağlık
Karabağ Türktür, Azerbaycan Türklüğünün öz yurdudur.
Kanımızla, canımızla, varlığımızla
Azerbaycanın yanında olduğumuzu belirtiyor, Ermeni çeteleri
tarafından şehit edilen Azerbaycanlı kardeşlerimize
Allahtan rahmet diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Mersin 320 kilometre
uzunluğunda sahil şeridine sahip; kumsalları, koyları ve
doğal güzellikleriyle tam bir turizm kenti, bir taraftan da
barındırdığı çeşitli dinlere ait tarihî ve
kültürel zenginlikleriyle gerçek bir kültür şehri ve yeryüzü cennetidir.
Mersin coğrafi konumu ve binlerce yıllık kültür hazinesiyle
tarihe tanıklık eden eşsiz bir şehirdir.
Mersin uygun iklimi ve doğal kaynaklarıyla
tarım sektöründe Türkiyenin önde gelen illerindendir. Limon, portakal,
üzüm, nar, muz, çilek, sofralık kayısı ve zeytin üretiminde ilk
sıralardadır. Mersin tarım sektöründe üretimin yanı
sıra ihracat kanalıyla da ülke ekonomisine katkı
sağlamaktadır. Toplam yıllık tarım ürünleri ihracat
hacmiyle Türkiyede birinci sıradadır.
Bununla birlikte, tarımdaki en büyük sorun,
barajların tamamlanamaması sebebiyle sulamanın yeterli miktarda
yapılamamasıdır. İnşaatı devam eden barajlar
bittiğinde tarımsal üretim ve ihracat 2 katına
çıkacaktır ve Mersin tarımın lokomotifi olacaktır.
Kırsal nüfus yaşlanmaktadır, genç nüfus şehre göç
etmektedir. Üretilen ürünler işlenerek satılmalı, tarımsal
sanayi kurulmalıdır. Çiftçi borçları ertelenmeli; soya, pamuk ve
mısırda destek artırılmalı, ihracat kapıları
açık tutulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, tarımdaki en
büyük sorun sudur. Özellikle yaz aylarında köylerde ve yaylalarda
-Çamlıyayla, Gözne, Ayvagediği- içme suyu ve arazide sulama suyu
sıkıntısı çekiliyor. Maalesef, su kaynaklarımız
yeterli olmasına rağmen mevcut barajların bitirilememesi,
boruların ve kanalların tamamlanamaması bir tarım kenti
olan Mersinde köylerde yaşayan insanlarımız ve çiftçilerimiz
için büyük bir problem teşkil etmektedir. Pamukluk Barajı başta
olmak üzere Sorgun, Değirmençay, Aksıfat ve Anamur Alaköprü
Barajlarının bir an önce bitirilmesini istiyoruz. Barajlar
bittiğinde Adanadan Antalyaya kadar olan arazilerin büyük bir
kısmı sulanacaktır. Pamuklukta yüzde 85 tamamlanmış,
Alaköprüde gövde bitmiş, sulama suyu projesi devam etmektedir.
Aksıfat yüzde 55, Değirmençay yüzde 20, Sorgun yüzde 75
seviyesindedir.
Değerli milletvekilleri, Mersinin diğer
önemli bir sorunu ulaşımdır. Şu anda Silifke-Mut yolu
heyelandan dolayı kapalı ve çalışma aylardır devam
ediyor. Burada özellikle yol boyundaki esnaflar ve vatandaşlar çok
mağdur oldular. Maalesef ulaşım hâlen Gülnar üzerinden
yapılıyor. Buradaki alternatif yolun ve Silifke-Mut arası heyelan
sebebiyle kapanan Mut yolunun bir an önce ulaşıma açılması
gerekmektedir. Çukurova Havaalanı inşaatı artık bitirilmeli
ve milletimizin hizmetine sunulmalıdır. Çeşmeli-Taşucu
otoyol inşaatına bir an önce başlanmalıdır.
Mersin-Antalya yolu, özellikle Aydıncık-Anamur ve
Anamur-Gazipaşa arasında olan kısmın ihalesinin mutlaka
yapılmasını, buradaki tünellerin ve yolların bir an önce
bitirilmesini, Mersin-Antalya yolunun kesintisiz olarak devam etmesini istiyoruz.
Tarsus-Çamlıyayla yolu, özellikle Tarsus-Ulaş arası
kamulaştırma sorunu çözülmeli, ulaşıma
açılmalıdır.
Tarsusta araç muayene istasyonu istiyoruz. Adanada
şehir içi otoyol ücretsiz, Dörtyol-İskenderun arası otoyol
ücretsiz ama Tarsus-Mersin arası otoban ücretli. Bunun izahı mümkün
değildir. Tarsus-Mersin arası otoban ücretsiz yapılmalı,
Eshab-ı Kehf çıkışı trafiğe
açılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Mersinin Tarsus
dışında hiçbir ilçesinde doğal gaz yoktur. Erdemli,
Silifke, Aydıncık, Bozyazı, Anamur, Mut, Gülnar ve
Çamlıyaylalı hemşehrilerim doğal gaz bekliyorlar. Mut,
Erdemli ve Anamurda proje çalışmalarına
başlanmıştır. Diğer ilçelerin de bu projeye dâhil
edilerek yatırım programına alınmasını talep
ediyoruz.
Tarsus Üniversitesini kuran, emeği geçen
herkese teşekkür ediyorum. Ancak üniversitesi olup KYKye ait yurdu
olmayan tek ilçeyiz. Bu sebeple ilçemize KYK yurdu istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın, buyurun.
BAKİ ŞİMŞEK (Devamla)
Değerli milletvekilleri, Eshab-ı Kehfi, Danyal Aleyhisselamı,
St. Paulü, ören yerleri, Cennet-Cehennem, Pompeipolis antik kenti, İslam
âlemi, Hristiyanlık ve Musevi dünyası için ve inanç turizmi
açısından önemli bir kenttir. Mersin turizmden payını
almalı, turizm bölgelerine yatırım yapılmalıdır.
Kazanlı, Karboğazı, Gülek, Narlıkuyu, Akyar, Boğsak,
Ovacık, Kargıcak, Ortaburun ve Melleç turizm bölgeleri bir an önce
hayata geçirilmelidir.
Mersin Şehir Hastanesi; Anamur, Mut, Silifke
Devlet Hastaneleri milletimizin hizmetine girmiştir. Tarsus Devlet
Hastanesinde sona yaklaşılmış, Tarsus Hükûmet
Konağı inşaatı başlamıştır.
Ayrıca, Adana-Mersin hızlı trende sona
yaklaşılmıştır.
Emeği geçen herkese teşekkür ediyor,
saygılarımı sevgilerimi sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz
vereceğim.
Sayın Şeker
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin,
27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının hayırlı
olmasını dilediğine ve Azerbaycanın haklı
davasının yanında olunduğuna ilişkin
açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 27nci Dönem Dördüncü
Yasama Yılının öncelikle milletimize, ülkemize hayırlı
olmasını diliyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu yasama yılında
da dünyada yaşanan haksızlıkların
karşısında, yine mazlumun, mağdurun ve toprakları
işgal edilen milletlerin yanında olacak, otuz yıldır
Dağlık Karabağ bölgesinde toprakları işgal edilen
Azerbaycanın yanında olduğu gibi.
1988 yılından itibaren Azerbaycan
topraklarını sistematik olarak işgal eden, Birleşmiş
Milletlerin almış olduğu kararlara rağmen işgale son
vermeyen, işgal ettiği yerleri terk etmeyen ve sivilleri katleden
işgalci Ermenistanı şiddetle kınıyorum.
Ermenistanı piyon olarak kullanan, kandan ve kargaşadan beslenen
sömürgeci devletleri kınıyorum. İki devlet tek millet olan
kardeş Azerbaycanın haklı davasının yanında
olduğunu söylüyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Adıgüzel
2.- İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzelin,
OECD raporuna göre Türkiyenin öğrencilerin eğitim amacıyla
internete erişiminde 77 ülke arasında 70inci sırada
olduğuna ilişkin açıklaması
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Ülkemizde 3 milyonu aşkın devlet okulu
öğrencisinin evinde internet, 750 bin öğrencinin evinde televizyon
yok. Türkiye, internet bağlantısına erişimi olan,
öğrenciler listesinde 77 ülke arasında 70inci sırada ama
asıl acı olan, 21inci yüzyıl Türkiyesinde, İstanbulun
göbeğinde bir çocuk EBAya bağlanmak için çıktığı
çatıdan düşerek hayatını kaybetti. On sekiz
yıllık iktidarın Bakanı, EBAdaki sorunu olumlu bir
gelişme olarak görecek kadar halktan ve gerçeklerden kopuk bir
şekilde sarayın bakanlığını yapmaya devam ediyor.
6 Martta okulların kapanmasından bu yana
yedi ayı aşkın bir zaman geçti ve daha dün öğrencilere 500
bin tablet dağıtılacağı şeklinde bir
açıklama yapıldı. Tabii, ayinesi iştir kişinin, lafa
bakılmaz. Siz, FATİH Projesinde de 10 milyon tablet
dağıtıyordunuz; bırakın 10 milyon tableti, 2 milyon
tablet bile dağıtamadınız. Vatandaşın sizin rant
sevdanıza israf edecek tek bir kuruşu kalmamıştır,
buradan uyarıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Yılmazkaya
3.- Gaziantep Milletvekili Bayram
Yılmazkayanın, sağlık bilimleri fakültelerindeki tüm
bölümler gibi çocuk gelişimi bölümünün de örgün eğitim içerisinde
kalması gerektiğine ilişkin açıklaması
BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) Sayın
Başkan, sağlık bilimleri fakültesinde olan hiçbir bölüm
açık öğretimle uzaktan olmaz, eğitimin tabiatına aykırıdır.
Bunların arasında maalesef çocuk gelişimi bölümü de bulunmakta.
Çocuk gelişimi mesleği, insan hayatının çocukluktan
başlayan gelişimini ve öğreniminin temelini
oluşturmaktadır. Çocukların hayata başlangıç
temellerini atan çocuk gelişimi eğitiminin ne anlama geldiğini
anlatmaya kelimeler yetmez. Bugün bu mesleğin ayarlarıyla
oynanması uzun vadede büyük sorunlara neden olacaktır. Örgün
eğitimde toplam 7 bin öğrenci var iken açık öğretim
fakültesinde sadece 3 sınıfta 80 bin öğrencinin bulunması
bile bu mücadelenin ne kadar haklı olduğunu ortaya koymaktadır.
Ülkenin yarınları için mücadele veren çocuk gelişimi
mezunlarının çığlıklarını duymayanlar
ülkenin geleceğiyle oynadıklarının farkında
değiller. Toplumun sağlam temeller üzerinde yükselmesini
sağlayan, yeni nesilleri geleceğe sağlıklı bir
şekilde taşıyan çocuk gelişimi bölümünün açık
öğretimde olması hem ülkeye hem de çocuklarımıza ihanettir.
Hepimizin geleceği olan çocuklarımız için çocuk gelişimi
örgün eğitimine sahip çıkalım.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Bankoğlu
4.- Bartın Milletvekili Aysu Bankoğlunun,
bisikletli ulaşımının gelişebilmesi için
bisikletlilerin çalışma yapılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
AYSU BANKOĞLU (Bartın) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Motorlu taşıtların yol
açtığı çarpışmalar sebebiyle her sene bisikletli
ölümleri artıyor. Emniyet şeridinde arkadan çarpmayla bile
canlarını kaybediyor bu bisikletliler. Sürücülerin
duyarsızlığı nedeniyle bisikletlilerimiz hayatlarını
kaybediyorlar. 81 ildeki bisikletlilerimizin talepleri var. Bisikletli
ulaşımın gelişmesi için çalışma
yapılmasını istiyorlar. Bu anlamda da çağrımız
bakanlıklara ve yerel yönetimlere: Hız sınırları
kontrol altına alınmalı, bisikletin taşıt olarak
sürücüler tarafından kabul görmesi sağlanmalıdır ve güvenli
şeritler ayrılmalıdır; evrensel kurallarınsa müfredata
alınması ve insana saygının üzerinde durulması için
harekete geçilmelidir diyoruz çünkü güvenli bisikletli ulaşım
haktır. Kornaya değil, frene bas, trafikte bisikletli ölümleri son
bulsun diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Çelebi
5.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
İzmir ili Karaburun ilçesi Küçükbahçe Mahallesinde yapılmak istenen
GES projesine ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Konu İzmir ilimiz Karaburun ilçesi Küçükbahçe
mahallesindeki GES projesi. Bu alan özel çevre koruma bölgesi
sınırları içerisinde. ÇEDe Gerek Yoktur raporu verilmiş
ve tapu kadastro sisteminde zeytin ağaçlı tarla olarak görünüyor.
Uydu görüntülerinde yoğun orman alanı. Şu an 300 dönüm alan
iş makineleriyle hallaç pamuğu gibi atılmış durumda.
100 dönüm yer de tıraşlanmış. Karaburun
yarımadasının tek sulak alanı İris Gölüne uzaklığı
da birkaç yüz metre. Göçmen kuşlar için de önemli bir bölge. Çevre
Bakanına soruyorum: Bu ekolojik soykırıma nasıl izin
verdiniz diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Şimşek
6.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin,
pandemi sürecinde öğrencilere ücretsiz internet erişimi
sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından öğrencilere 500 bin tablet
dağıtılacağının müjdesi verilmiştir. Ben
emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Tabii, özellikle kırsalda
yaşayan öğrencilerimiz internete erişimde sıkıntı
yaşıyorlar. İnternet erişimli cep telefonu vericileri
üzerinden
Bunlar da artık bu pandemi süreci içerisinde
öğrencilerimize destek amacıyla gerekirse ücretsiz bir internet
erişimi sağlamalıdırlar ve özellikle kırsalda
yaşayan, internete erişim sağlayamayan öğrencilerimiz cep
telefonu vericileri üzerinden internet erişimi sağlamalıdır
diyorum. Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Demir
7.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demirin,
barışta ve savaşta Azerbaycanın yanında
olunduğuna ilişkin açıklaması
MUSTAFA DEMİR (İstanbul)
Teşekkürler Başkanım.
Hocalıda, kadın ve çocuk demeden
akıl almaz bir katliam yapan, Karabağı otuz yıldır
işgal edip Türklere zulmeden Ermenistan, on gün önce Azerbaycan topraklarını
yeniden işgale kalkışmış, sivillere ateş
açmıştır. Bunun üzerine Azerbaycanın
karşılık vermesiyle Ermenistanın ağır
kayıplarla çekilmeye başladığı sırada Savaş
çığırtkanlığı yapmayın, masada çözelim.
demek, haksız işgalin devamını istemektir.
Muhalefet ettiğini düşünenler bilmelidir
ki Birleşmiş Milletler kararını hiçe sayan Ermenistan ile
uygun şartlar oluşunca barış imzalanacaktır. O
şart, Ermenistanın işgal ettiği toprakları terk
etmesidir. Suriyede Esadın, Mısırda Sisinin, Libyada Hafterin,
Karabağda Paşinyanın yanında olanlar;
unutmayınız ki tek millet iki devlet derken, barışta ve
savaşta Azerbaycanla kardeşiz ve yanındayız.
BAŞKAN Sayın Güneş
8.- Uşak Milletvekili İsmail
Güneşin, 6-7 Ekim olaylarının 6ncı yıl dönümü
vesilesiyle hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bundan tam altı yıl önce
Kobaniyi bahane ederek HDP Merkez Yürütme Kurulunun çağrısı
üzerine PKK yandaşları tarafından 35 ilde ve 96 ilçede
gerçekleştirilen saldırılar neticesinde 2si polis olmak üzere
37 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 761
vatandaşımız yaralanmıştır. 131 sokak olayı
yaşanmış, 197 okul yakılmış, 269 kamu binası
tahrip edilmiş, 731 ev ve iş yeri yağmalanmış ve 1.230
araç kullanılamaz hâle getirilmiştir.
Bu olaylarda hayatını kaybeden
kardeşlerimize Cenabı Allahtan rahmet diliyorum. Bu olayları
yaptıranları ve yapanları lanetle kınıyorum.
Sorumlular adalet önünde er veya geç hesap verecektir diyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Kaya
9.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kayanın,
27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının hayırlı
olmasını dilediğine ve Azerbaycanın haklı
davasının yanında olunduğuna ilişkin açıklaması
İSMAİL KAYA (Osmaniye) Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Öncelikle, 27nci Dönem Dördüncü Yasama
Yılının ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Ermenistanın Azerbaycanın en büyük
kentlerinden birisi olan Genceye alçakça saldırı düzenlemesi, sivil
ve masum soydaşlarımızı hedef alması bir insanlık
suçu, uluslararası hukukun açıkça ihlalidir. Bu saldırıdan
dolayı bir kez daha zulüm devleti olduğunu gösteren Ermenistanı
şiddetle kınıyorum. Katliamcı Ermeni çeteleri ve zihniyeti
geçmişte ne yapmışsa bugün de aynısını
acımasız bir şekilde tekrarlamaktadırlar. Ermenistan!
zalimsin ve canisin. Şunu bilesin ki: Dağlık Karabağ
Azerbaycan Türklerinin öz yurdudur. Azerbaycanla ayrımız
gayrımız yoktur. Biz, iki devlet tek milletiz. Aynı damarda akan
kan, aynı tende atan canız. Azerbaycanın haklı
mücadelesinde bir kez daha kardeşlerimizin
yanlarında olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Şehit olan
soydaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılarımıza
da acil şifalar diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Taşkın
10.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, 27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının
hayırlı olmasını dilediğine ve Azerbaycanın
haklı davasının yanında olunduğuna ilişkin
açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci Dönem
Dördüncü Yasama Yılının milletvekillerimiz, Gazi Meclisimiz,
aziz milletimiz ve ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Ermenistanın Azerbaycanda sivillere yönelik
27 Eylül sabahı başlattığı saldırıları
şiddetle kınıyorum. Kahraman Azerbaycan ordusu
karşısında bir varlık gösteremeyen Ermenistan, sivil
yerleşim birimlerine kalleşçe saldırarak ateşkesi ihlal
etmiş, barış ve istikrara karşı olduğunu bir kez
daha dünyaya göstermiştir. Bu saldırılar
karşısında sonuna kadar Azerbaycanlı kardeşlerimizin
yanındayız. Saldırılarda hayatını kaybeden
Azerbaycanlı kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyoruz. Azerbaycan
yalnız değildir, her zaman için Türkiyenin tam desteğine
sahiptir. Türkiye, bölgemizde barışın ve huzurun
teminatıdır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Durmuşoğlu
11.- Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğlunun, 27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının
hayırlı çalışmalara vesile olmasını temenni
ettiğine, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftasına ilişkin
açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Teşekkürler Sayın Başkan.
27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının
milletimiz ve devletimiz için hayırlı çalışmalara vesile
olmasını temenni ediyor, kuruluşundan bugüne Gazi Meclisimizin
çatısı altında görev yapan tüm milletvekillerimizi de
saygıyla yâd ediyorum.
1-7 Ekim, Camiler ve Din Görevlileri Haftası
olarak kutlanmaktadır. Camiler sadece taştan, tuğladan, betondan
ibaret binalar değil, şehirlerimizin kalbidir. Nasıl Mescid-i
Nebevi Medinede, Beytullah Mekke-i Mükerremede tüm müminleri etrafında
topluyorsa camiler de aynı fonksiyonu yerine getiriyor, bizlerin en önemli
sığınağı oluyor.
Camilerimizi din görevlilerimizden ayrı
düşünmek mümkün değildir. Günün beş vaktinde camide bulunan
hatta zamanlarının çoğunu camide geçiren, sadece camiye gelen
cemaatle değil, toplumun tüm fertleriyle yakından ilgilenen din
görevlilerimizin bu anlamlı haftasını kutluyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Toprak
12.- Adıyaman Milletvekili Muhammed Fatih
Toprakın, Dünya Sağlık Örgütü tarafından Türkiyenin
Covid-19la mücadelesi konusunda yayınlanan rapora ilişkin
açıklaması
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, televizyonları
başında bizleri izleyen aziz milletimiz; dünya genelinde bir milyon,
ülkemizde ise 8 binin üzerinde insanın ölümüne neden olan Covid-19
virüsüne karşı amansız mücadelemiz sürmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep
Tayyip Erdoğanın kararlılığı ve bilim
insanlarımızın üstün gayretiyle yerli aşı ve ilaç
geliştirme çalışmalarımız hızla devam etmektedir.
Ülkemiz genelinde 13 ayrı aşı çalışması
yapılmaktadır. Bu aşı çalışmalarından bir
tanesi de Adıyaman Üniversitesi ve Adıyaman VETAL AŞnin ortak
çalışmasıyla gerçekleşmektedir. Aşı
geliştirme çalışmalarında hayvan denemelerinin
tamamlanması ve insan denemelerine başlanmış olması,
ülkemiz adına gurur verici. Ülkemizin bu başarısı, dünya
kamuoyunun da dikkatini çekmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü, Türkiyenin
Covid-19la mücadelesi konusunda bugün bir rapor yayınladı. Bu
raporda, kararlılıkla uygulanan tedbirler, sağlık
tedavileri, hastanelerimiz ve ülkemizin sağlık ekipmanları
konusunda ihtiyaç duyan ülkelere insani yardım göndermesi dünyaya örnek
gösterildi. Dünya Sağlık Örgütü Türkiye raporundaki önemli iki
tespit: Ölüm oranlarının dünya ortalamasının çok çok
altında olması ve Türkiyenin genç nüfusunu avantaja çevirmesi oldu.
Başta Sayın
Cumhurbaşkanımız olmak üzere emeği geçen herkese
teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
13.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, süt üreticilerinin mağduriyetine ilişkin
açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Türkiyede bir yıldır fiyatın
artmadığı tek ürün çiğ süt. Yem fiyatları katlanarak
artarken, maliyetler artarken çiğ süt fiyatları aynı. Bir
yıldır 2 lira 30 kuruş. Bu maliyetlerle çiğ süte bir
yıldır zam yapmamanın anlamı şudur: Ey üretici, sen bu
işi bırak, hayvanlarını kes, üretimden çekil,
hayvancılık bu fiyatlarla yapılamaz. Siz üreticinin sütünün
fiyatını artırmıyorsunuz ama peynir fiyatları,
yağ fiyatları aldı başını gidiyor.
Yaptığınız iş, üreticiyi perişan ediyor,
tüketiciye bir faydası yok. Acil olarak çiğ süt desteklemeleri
artırılmalıdır, süt hayvanları kesime gidiyor. Bu
gidişle süt ithalatına da başlarsınız, Venezueladan
peynir ithal ederek üretici desteklenmez. Bugün et ithalatı, yarın
süt ithalatı, sonra da sürekli tekrarlanan yerli ve millî lafları.
Venezuela peyniri ve Sırp eti yiyerek yerli ve millî olunmuyor.
BAŞKAN Sayın Karasu
14.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasunun, Sivas
ili Ulaş ve Kangal ilçelerinde yaşanan dolu
yağışı nedeniyle çiftçilerin mağduriyetinin
giderilebilmesi için Tarım ve Orman Bakanına çağrıda
bulunduğuna ilişkin açıklaması
ULAŞ KARASU (Sivas) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sivas İli Ulaş ilçemize bağlı
Çevirme, Acıyurt, Kurtoğlu ve Kangal İlçemize bağlı
Havuz, Mısırören, Örencik, Humarlı, Hamal ve Yaylacık
köylerimizde geçtiğimiz Ağustos ayında etkili olan dolu
yağışı, bölgede yaklaşık 30 bin dönümlük araziye
zarar vermiş, çiftçilerimize büyük mağduriyet
yaşatmıştır. Aradan geçen zamanda çiftçilerimizin
uğradığı zararı karşılama sözü verilmiş
olsa da henüz bir gelişme yaşanmamıştır. Tohum
zamanında tarlasını ekmesi gereken çiftçilerimiz, dolu
zararı ödemelerini alamadığı için tarlasını
ekememektedir.
Öte yandan çiftçilerimiz arasında yapılan
sigortalı-sigortasız ayrımı da yaşanan
mağduriyeti bir kat daha artırmaktadır. Buradan Tarım ve
Orman Bakanlığını çiftçilerimiz arasında ayrım
gözetmeden dolu zararını karşılamaya ve yaşanılan
mağduriyeti bir an önce gidermeye davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın Barut
15.- Adana Milletvekili Ayhan Barutun, TÜİKin
açıkladığı eylül ayı enflasyon rakamlarına
ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) Sayın Başkan,
Türkiye İstatistik Kurumu Eylül ayı enflasyon verilerine göre Eylülde
tüketici enflasyonu yüzde 0,97 oldu, on iki aylık enflasyon ise yüzde
11,75 olarak gerçekleşti.
Dövizdeki fahiş artışla son iki ayda
Türk lirası yüzde 11,6 değer kaybetmesine rağmen tüketici
fiyatlarındaki artış yüzde 1in altında kaldı. Bilimsel
yollarla gerçekleri araştırıp halka doğruları
açıklaması gereken TÜİK, Hükûmetin algı
operasyonlarına alet olmasın.
Hükûmet bir an önce 11 milyona yaklaşan
işsize, ürettiğinden kazanamayan çiftçimize, borcunu ödeyemeyip
siftahsız kapatan esnafa, yoksul halkımıza çözüm üretmelidir.
Açlık sınırının 2.448 lira olduğu ülkemizde
yaklaşık 2 milyon emekçi, günlük 39 lirayla yaşama tutunmaya
çalışıyor. Saraylarda yaşayanlar, garip gureba
aldatmacasına son vermeli, bu yangın artık söndürülmelidir.
Üretim ve üreteni esas alan çözüm projelerimizle yapamadıklarını
yapacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini
karşılayacağım.
Buyurun Sayın Türkkan.
16.- Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, 27nci
Dönem Dördüncü Yasama Yılının hayırlı
olmasını Cenab-ı Allahtan niyaz ettiğine ve
vatandaşların sorunlarını Meclis gündemine
taşımaya devam edeceklerine, Yıldırım-3 Operasyonunda
yaralanarak şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Hüseyin
Yırtıcıya Allahtan rahmet dilediğine, Azerbaycanın
haklı mücadelesinin diplomatik olarak tüm dünyaya daha iyi
anlatılması gerektiğine, İstanbulun düşman
işgalinden kurtuluşunun 97nci, Bahriye Üçokun ölümünün 30uncu yıl
dönümüne, TÜİKin açıkladığı enflasyon rakamlarına
ve Sivas ilinde yaşanılan mağduriyetlere ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılı
çalışmalarımıza bugün başladık. Genel Kurul
faaliyetlerimizin milletimize ve gazi Meclisimize hayırlı
olmasını Cenab-ı Allahtan niyaz ediyorum. Milletvekillerimize
yapacakları çalışmalarda da başarılar diliyorum.
Bu yasama yılının, milletimizi
doğrudan ilgilendiren gündemlerle paralel olması gerektiğini
düşünüyorum. Vatandaşlarımızı ekonomik, güvenlik ve
refah olarak rahatlatacak yasama faaliyetlerine yoğunlaşmamız
gerektiğini düşünüyorum.
İYİ PARTİ olarak bizler, memurun,
işçinin, çiftçinin, esnafın, emeklinin başta olmak üzere
vatandaşlarımızın sorunlarını bu yasama
yılında da Meclis gündemine taşımaya ısrarla devam
edeceğiz. İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde sağlık
çalışanlarımızın talepleri başta olmak üzere
hayvan haklarını, kadına şiddeti, çocuk istismarını
gündemde tutmaya ve ilgili kanun tekliflerini Meclis gündemine sunmayı
sürdüreceğiz. Yine milletimiz için çalışacağız.
Ağrının Doğubayazıt ilçesi
kırsalında gerçekleştirilen Yıldırım-3
Operasyonunda, teröristlerle çıkan çatışmada yaralanan ve
kaldırıldığı hastanede şehit olan Jandarma Uzman
Çavuş Hüseyin Yırtıcıya Cenab-ı Allahtan rahmet
diliyorum, kederli ailesinin ve aziz milletimizin başı sağ
olsun.
Azerbaycan ile Ermenistan arasında
Dağlık Karabağda yaşanan çatışmalar onuncu
gününe girdi. Ermenistanın sivillere yönelik vahşeti ve
Azerbaycanın haklı mücadelesinin diplomatik olarak tüm dünyaya daha
iyi anlatılması gerektiği kanaatini taşıyoruz.
İYİ PARTİ olarak Dağlık Karabağın kuzey ve
doğusunda toplam 5 farklı cephede ilerleyen Azerbaycan ordusunun haklı
savaşında amasız, fakatsız ve koşulsuz her daim
yanındayız. Her zaman söylediğimiz gibi cansa can, kansa kan,
soysa soy, ırksa ırk. Azerbaycan Türkiyedir; Türkiye
Azerbaycandır. Tanrı Türke yâr olsun, Azerbaycan var olsun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız sözlerinizi
lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) İtilaf Devletleri
tarafından 13 Kasım 1918de fiilen işgal edilen ve dört yıl
on ay yirmi üç gün süren işgal döneminin ardından, Türkiyenin
gözbebeği olan İstanbulun işgalden kurtuluşunun 97nci
yılını idrak ediyoruz bugün.
6 Ekim 1923te Türk ordusunu bağrına basan
Türk milleti, hak edilerek kazanılmış zaferi kurtuluş günü
olarak belirlemiş ve bayram coşkusuyla kutlamıştır.
Fatihin emanetine el uzatan işgalcileri geldikleri gibi gönderen Türk
ordusuna buradan selam olsun.
Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere
Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızı minnetle,
saygıyla ve rahmetle anıyorum, ruhları şad olsun.
Bugün, Bahriye Üçokun 30uncu ölüm yıl dönümü.
Bir kitabın içine yerleştirilerek evine gönderilen bombanın
patlaması sonucu yaşamını yitiren tarihçi, siyaset bilimci
ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin ilk kadın akademisyeni
Bahriye Üçoku vefatının 30uncu yılında saygıyla
anıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son cümlelerinizi alayım,
tamamlayın lütfen.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - :Başkan iki
aydır konuşmuyoruz biraz geniş süre verin, iki aydır
içimizde birikti kelimeler.
BAŞKAN Bugün, uygulamada birlik
noktasında Meclis Başkan Vekillerimizle de bir toplantı
yaptık. Alınan kararlara mümkün olduğunca uyalım istiyoruz.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sadece Meclis Başkan
Vekilleriyle konuşmuşsunuz, Grup Başkan Vekilleriyle hiç
konuşmamışsınız.
BAŞKAN Sayın Meclis
Başkanımız onu da yapacak.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Enflasyon rakamları
açıklandı ama Türkiye İstatistik Kurumuna güvenmediğimiz
için rakamları dikkate almaya gerek yok aslında. Zira, son bir
yılda elektriğe yüzde 32,3, doğal gaza ise yüzde 34,7
oranında zam yapıldı fakat yıllık enflasyon yüzde
11,75 olarak açıklandı. Yılbaşından beri dolara da
yüzde 31 zam geldi. İthal mallara da aynı oranda yansıtsalar
gerçek enflasyon rakamıyla karşılaşabilirlerdi
aslında. Her şeyin ithal olduğu bir ülkede gerçek enflasyonu
saklamanız mümkün olmuyor. Çarşıda, pazarda, markette biraz
vakit geçiren herkes enflasyonun açıklanan rakam
olmadığının farkında çünkü gerçek enflasyon
açıklanırsa maaşlara, kiralara fazla zam yapmak zorunda
kalacaklar. Vatandaşı enflasyona ezdirmemek, alım gücünü
düşürmemek ve refah seviyesini artırmak yerine milletimizi zora sokan
ve açlığa, sıkıntıya mahkûm eden bir iktidarla
karşı karşıyayız.
Son olarak Sivas ilimizden söz etmek istiyorum.
Sivas ne yazık ki tarım üreticilerinin heyecanla beklediği
kenevir ekim alanları içerisinde bulunmuyor. Malatya
sınırındaki ve Tokat sınırındaki arazilerde ekim
alanları oluşturduğu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan
daha önce Sivasın kenevir ekimi yapılan 20 il arasına eklendiği
müjdesini verdiği hâlde aradan geçen süre zarfında bu konuda hiçbir çalışma
yapılmadı. Sivaslı üreticiler bu konuda kendilerine verilen
sözün tutulmasını ve destek verilmesini bekliyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yaklaşık dört
yıl önce Sivasta Seyfebeli Sanayi Bölgesi adıyla bir proje
geliştirilmiş. Bu bölgenin başkanı ve yönetimi de
belirlenmesine rağmen burası proje olmaktan öteye henüz
gidememiştir, ortada hâlâ ne bir sanayi bölgesi var ne de bu bölgede
sanayi adına bir çalışma var, bu proje rafa mı
kalkmıştır? Sivasa faydalı olacağı, sanayiye,
esnafa katkı sağlayacağı umuduyla duyurulan bu projeyle
ilgili sıkıntı nedir, neden hâlâ hayata geçirilmemiştir?
Sivas, bu soruların cevabını merak ediyor.
Son olarak Sivasla ilgili söylemek istediğim:
Şehir merkezindeki Aksu Projesinin devamı olan Dedebalı
Mahallesi ve etrafı tamamen enkaz hâline dönüşmüş, şehrin
huzurunu bozan bir yerleşim yeri görüntüsündedir, bu alan bir an önce
imara açılmalı ve bu kötü görüntü bitmelidir.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, yüce
Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Akçay, buyurun lütfen.
17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 27nci
Dönem Dördüncü Yasama Yılının hayırlı
olmasını temenni ettiğine, Ermenistanın 27 Eylül 2020
tarihinden bu yana Azerbaycanın sivil yerleşim merkezlerine
düzenlediği saldırılar sonucunda şehit olanlara Allahtan
rahmet dilediğine, Türkiyenin Azerbaycana yardıma hazır
olduğunu kararlılıkla ifade ettiğine ve iki devlet tek
millet şiarının gereğini yerine getirmeye devam
edeceğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Muhterem milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının
başlangıcını kutluyorum ve bu yasama yılının
da ülkemize, milletimize, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bulunan sayın milletvekillerimize ve kıymetli
personelimize hayırlı uğurlu olmasını temenni
ediyorum.
Sayın Başkan, Ermenistan 1991
yılından 1993 yılına kadar süren
saldırılarıyla Azerbaycan topraklarının yüzde 20sini
işgal etmiş ve çocuk, kadın, yaşlı demeden katliamlar
gerçekleştirmiştir. İşgalci Ermenistan, dünyanın gözü
önünde 26 Şubat 1992de Hocalıda, 27 Mart 1993te Kelbecerde
yüzlerce masumu katletmiş ve çok sayıda çocuğun derisini
canlı canlı yüzerek tıpkı Nazilerin yaptığı
gibi deney olarak kullanmış ve katletmiştir. Üstelik bu
işkenceleri yapan Ermenistanlı doktor, bu işkenceleri de
yazıp kitap hâline getirebilmiştir.
Karabağ meselesinde Azerbaycanın
haklı ve meşru davası görmezden gelinmiş, ne
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ne Minsk Grubu ne
de diğer uluslararası oluşumlar, terör devleti Ermenistanı
durdurmaya yönelik gerçekçi çözümler ortaya koyamamıştır.
Uluslararası oluşum ve güya çözüm girişimlerinin oyalayan,
ikircikli ve samimiyetsiz tutumu, piyon ve terör devleti Ermenistanı
saldırılar yapmaya teşvik etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ermenistan, 12 Temmuz 2020de
Türkiye ve Azerbaycanın ortaklaşa gerçekleştirdiği demir
yolu, doğal gaz ve petrol boru hattı projelerinin güzergâhında
olan Tovuza saldırmış fakat Azerbaycanın sert
mukavemetiyle karşılaşmıştır. Tovuzda
Azerbaycanın çelik pençesiyle karşılaşan Ermenistan, 27
Eylül 2020de uluslararası hukuku ve ateşkesi ihlal ederek yirmi
dokuz senedir işgal altında tuttuğu Yukarı Karabağ
bölgesinde Azerbaycanlı kardeşlerimizin yaşadığı
bölgelere alçakça saldırılar düzenlemiştir. 27 Eylül 2020
tarihinden bu yana Ermenistanın dost ve kardeş ülke
Azerbaycanın sivil yerleşim merkezlerine düzenlediği hain
saldırılar sonucunda 27 kardeşimiz şehit olmuş, 141
kardeşimiz yaralanmıştır.
Azerbaycan yüksek askerî kapasitesiyle 27 Eylülden
bu yana devam eden saldırılara misliyle karşılık
vermiş, meşru müdafaa kapsamında çok sayıda düşman
unsurunu enterne etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Azerbaycanın işgal
altındaki topraklarını kurtarmak için
başlattığı harekâtta bugüne kadar 25 yerleşim yeri
işgalden kurtarılmıştır.
Türkiye, Azerbaycan her nasıl istiyorsa
yardıma hazır olduğunu kararlılıkla ifade etmiş
ve iki devlet tek millet şiarının gereğini yerine
getirmiş ve getirmeye devam edecektir. Türkiye, kararlı tutumuyla hem
kardeş ülke Azerbaycanın yanında yer almış hem de
Suriye, Libya, Doğu Akdeniz ve Güney Kafkasyada kurgulanan emperyal oyunu
bozarak etrafına örülmeye çalışılan demir dağları
eritmiştir. Ermenistana otobüslerle taşınan 300 PKKlı
terörist, Türkiyeyi çevreleme politikalarının kanıtı,
Ermenistanın köşeye sıkıştığının
açık göstergesidir. Karabağ meselesinin tek çözümü,
Ermenistanın uluslararası hukuka aykırı olarak işgal
ettiği topraklardan derhâl çekilmesidir. Ermenistan ve destekçileri, bu
tarihî gerçekleri silahla, zor kullanarak, kan dökerek asla
değiştiremeyeceklerdir. Yanlış hesap, günü geldiğinde
Türk milletinin kudretinden dönecektir. Bu vesileyle tüm şehitlerimize
rahmet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Şairimiz Bahtiyar
Vahapzadenin dizeleriyle konuşmama son vermek istiyorum:
Birdir bizim her
halimiz./Sevincimiz-melâlimiz./Bayraklarda hilalimiz/AzerbaycanTürkiye.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Beştaş, buyurun.
18.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Sincan Cezaevinde bulunan Kars Belediye Eş
Başkanı Ayhan Bilgenin yanı sıra Eş Başkan
Şevin Alacanın da aralarında bulunduğu 14 belediye meclis
üyesinin gözaltında tutulduğuna ve Kars Belediyesine kayyum olarak
atanan Türker Öksüzün uygulamalarına, Mezopotamya Ajansı Van
Bürosundaki 4 gazetecinin gözaltına alındığına ve
Servet Turgutun ölümüne, Sayıştayın
hazırladığı 2019 Sağlık Bakanlığı
denetim raporuna, tıbbi cihaz ve medikal ürün tedarikini sağlayan
firmaların mağduriyetinin giderilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Maskeyi açmamaya çalışacağım ama
tıkanırsam açacağımı söyleyeyim çünkü nefes almakta
zorlanıyorum.
Evet, Meclis maalesef yine bugün savaş
gündemiyle, tezkerelerle, hukuksuzlukla, gaspla dolu bir gündemle
çalışmaya başlayacak. Partimize yönelik saldırılarla
hız kesmeden hukukun, yargının bir koz olarak kullanıldığı
bir atmosferde yeni yasama yılı açılıyor.
Kobane protestoları bahanesiyle Kars Belediyesi
Eş Başkanımız Ayhan Bilgen şu anda Sincan Cezaevinde,
diğer Eş Başkanımız Şevin Alaca ve 14
arkadaşımız içinde belediye meclis üyeleri olan 14
arkadaşımız da hâlâ gözaltında tutuluyor. Evet, kayyum
gaspı son hız devam ediyor ve kayyum, ilk iş olarak Kürtçe
hesabı tabii ki kapattı çünkü Kürtlüğe, Kürtçeye, Kürte
düşmanlık, kayyumların temel politikası olarak devam
ediyor. Kayyum Öksüz, ayrıca 25 kişiden oluşan Belediye Meclisini
de feshetti ve bunların 10u HDPli, 5i CHPli, 4ü MHPli, 3ü AKPli,
2si DSP ve 1i bağımsız üyeden oluşuyordu. Yani
Karsın tamamen halk iradesinin temsil edildiği Belediye Meclisiyle
birlikte Başkanlığa da el konulmuş oldu.
Karsı görenler bilir; yüzlerce cami
vardır Karsta ve kayyum camilerde namaz kılma yerine -hani
işgal ediyor ya, fethediyor ya- gitti belediyenin önünde şükür
namazı kıldı ve bu, bütün dünyaya servis edildi. Orada
şükredilen neydi? Biz halk iradesini gasbettik, bir belediye başkanını
cezaevine gönderdik, Meclis üyelerini görevden aldık, diğerleri de
gözaltında diyerek ganimetçi bir anlayışın ilan
edilmesiydi. Evet, belediye gelirlerini kendi özel çıkarları için, hırsızlıkları
ve yolsuzlukları için kullandıklarını gayet iyi biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Evet,
kayyum, halkın dişiyle tırnağıyla
kazıdığı demokrasi kazanımlarını buldozer
gibi ezen bir anlayışın sonucudur ve bu ganimetçi, fetihçi,
işgalci zihniyet, halkın bir arada yaşam umudunun üzerine
çökmüştür. Kars gibi halkların bir arada, uyum içerisinde
oldukları bir yerde bunun yapılması, tüm ülke
halklarının bir arada yaşamasına ve emeğine vurulan
bir darbedir aynı zamanda. Evet, Karsa atanan kayyum diğer
kayyumlardan farksızdır. Halk düşmanlığını,
Kürt düşmanlığını, kadın
düşmanlığını, emek
düşmanlığını ilan etmiştir.
Bu sabah yine gözaltı ve baskınlarla
uyandık. Artık hiç şaşırmıyoruz demeyeceğiz
ama asla alışmadık ve alışmayacağız.
Mezopotamya Ajansının Van Bürosu basıldı, 4 gazeteci
gözaltına alındı. Diyarbakırda, Urfada,
Şırnakta, Malazgirtte, Vartoda, Siirtte, Antalyada toplamda 20
kişi gözaltına alındı. Evet demokrasi ve insan
hakları diyerek yirmi yılın sonunda gelinen yer sabah
baskınları, evlerin altüst edilmesi, gözaltılar, işkence,
düşmanlık ve cinayettir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Şimdi, iktidar diyor ki: Benim yöntemim bu, buna alışın;
yasa benim, devlet benim. Diyor ki: İşkence suç değildir ama
işkenceyi ortaya çıkaran, suçludur; işkenceye uğrayan da
suçludur. İktidar diyor ki: Helikopterden atmak suç değil ama
helikopterden atılan ve yaşamını yitiren Servet Turgut için
yas kurmak suçtur. İktidar diyor ki: Yolsuzluk,
hırsızlık, kayyum suç değildir; ondan bahsetmek suçtur.
Savaş doğaldır, barış suçtur. Biz de diyoruz ki:
Tabii ki hayır. Nefes aldığımız müddetçe, bu nobran,
faşist ve insanlık dışı uygulamalarınıza
karşı direneceğiz.
Servet Turgut adını bütün dünya duysun.
Servet Turgut helikopterden atıldı, helikopterden
atıldığı ispatlandı. Yayın yasağı
getirildi. Tek bir insan gözaltına alınmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Adli
Tıp raporu, Servet Turgutun helikopterden
atıldığını belgeledi. Bu sabah da haberi yapan 4
gazeteci gözaltına alındı. İşkence, helikopterden
atmak suç değil ama bunun haberini yapmak, yasına gitmek suç olarak
telakki ediliyor. Bunu kabul edemeyiz. Servet Turgutu sağır medya,
sessiz yargı ve bu iktidardaki ittifak, aslında hep birlikte
atmıştır helikopterden. Yoksa bugün, helikopterden atanlar
mutlaka tutuklu olurdu, yargı önünde olurdu; bunu yazan basın
değil, karartanlar yargı önüne çıkardı. Evet, HDP var
oldukça faşizme karşı direneceğiz, demokrasiyi ve
özgürlükleri hep birlikte getireceğiz.
Son olarak, Sayıştay raporlarında çok
önemli bir konu açıklandı Sayın Başkan: Sağlık
Bakanlığının 2019 yılında 33 milyon 507 bin lira
ödeneküstü harcama gerçekleştirdiği tespit edildi. Bunun
ayrıntıları Sayıştay raporlarında var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Şüphesiz, pandemi döneminde Sağlık Bakanından beklenti,
halka hizmet ve bu konuda pandemiyle mücadeledir. Bununla paralel çok daha
önemli bir mesele, şehir hastanelerine bu ödeneküstü harcamaları
yapan Bakanlık, tıbbi cihaz ve medikal ürün tedarikini sağlayan
on binlerce firmayı kapatma aşamasına getirdi çünkü
alacaklarını ödemiyor -Amerikadan bile uluslararası sesler
yükseldi- hepsi şu anda iflasın eşiğine gelmiş
durumda. Tıbbi malzemeyi satmışlar, tedarik etmişler ama
Sağlık Bakanlığı bunların parasını
ödemiyor; üstüne üstlük, yıllar önce satın alınan malzemelerin
parasından feragat etmesi isteniyor. Biz, Sayıştay
raporları, pandemi ve bu tıbbi cihaz üreticilerinin birlikte
değerlendirilmesini, bu mağduriyetin bir an önce giderilmesi için
alacaklarının ödenmesini istediğimizi önemle belirtmek
istiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun lütfen.
19.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
27nci Dönemin Dördüncü Yasama Yılında devletin, ülkenin ve milletin
menfaatlerine uygun yasaları çıkarmak arzusunda olduklarına,
yürütme organının iş ve işlemlerinde Türkiye Büyük Millet
Meclisini paydaş yapmasının Türkiyeyi uluslararası camiada
daha güçlü ve daha saygın kılacağına, İstanbulun düşman
işgalden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünü tebrik ettiğine
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, 27nci Dönemin Dördüncü
Yasama Yılının ilk birleşiminde Türkiye Büyük Millet
Meclisinin toplumun beklentilerine cevap verecek, milletin hassasiyetlerini,
milletin dertlerini, Türkiyenin, uluslararası milletler ailesi içindeki
güçlü ve saygın yerini korumak noktasında hiç şüphesiz önemli
bir işlevi olduğu yadsınamaz.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu yeni
dönemde siyasetin hem münakaşa hem müzakere olduğu gerçeğinden
hareketle -ancak Covid-19 gibi bir belayla ülkece, milletçe mücadele ederken
gönlümüz ve arzumuz münakaşa kısmından ziyade müzakere
kısmıyla- Türkiye Büyük Millet Meclisinde devletimiz, ülkemiz ve
milletimizin menfaatlerine uygun yasaları çıkarmak ve devlet
işlerini yürütmekle görevli olan yürütme organının iş ve
işlemlerini de yapıcı ve samimi bir anlayışla
denetlemek arzusundayız.
Sayın Başkan, Covid-19la ilgili
mücadelenin maalesef bugün itibarıyla yürütme organı
bakımından ilk başlandığı gündeki kamuoyu
desteğini kaybettiğini görüyoruz. Biz, bunu, biraz da bu mücadeleyi
yürütme organının Türkiye Büyük Millet Meclisini yok sayarak, devre
dışı tutarak, bilgilendirmeyerek yapmasından kaynaklı
olduğunu düşünüyoruz. Gene Covid-19 kaynaklı bütün dünyayı
saran ekonomik sıkıntının ülkemizde maalesef bir ekonomik
buhrana dönüştüğünü görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ülkemizin, 83
milyon vatandaşımızın yaşadığı,
etkilendiği bu ekonomik buhranın sebebinin de yürütme
organının süreçlerle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisiyle
paydaş olmamasından, Türkiye Büyük Millet Meclisini sadece lüzumlu
kanunları çıkaracak bir fabrika gibi görmesinden kaynaklandığını
düşünüyoruz.
Yine, aynı şekilde, bugün
görüşeceğimiz tezkerelerde geniş geniş
anlatacağımız üzere, Doğu Akdeniz, Ege, Orta Doğuda
yaşanan sorunlarda Türkiyemizin çok haklıyken, çok meşru
konularda bile bölge ülkeleri bakımından dışlanıyor
olmasını da, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının
bölgedeki kimi devlet başkanları tarafından bizce hoş
olmayan, incitici laflarla muhatap olmasının sebebini de -Türkiye
Büyük Millet Meclisinin dış politika sürecinde etkisiz ve dâhil
olmayan- yürütmece götürülen dış politikanın, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde paydaşlaştırılmayan dış
politikanın bir yansıması, ürünü olarak görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Gene,
çocuklarımızın ve gençlerimizin okulla, internetle,
televizyonla, tabletle buluşmasında yaşanan sorunların da
aynı şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisi ile yürütme
arasındaki kopukluktan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin paydaş yapılmamasından
kaynaklandığını düşünüyoruz.
Sayın Başkan, bu vesileyle söylemek
isterim ki gerek Covid-19 gerek ekonomik buhran gerek
çocuklarımızın okul, bilgisayar, internet hasreti gerekse
-sıcak gelişme- Azerbaycandaki kardeşlerimize yönelik
Ermenistan devletinin baskısı, saldırıları
karşısında, Cumhuriyet Halk Partisi yapıcı, samimi
katkı vermeye, destek vermeye her vesileyle hazırdır. Bunun da
altını çizmek istiyorum. Unutulmaması gereken bir şey var:
Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir. Yürütme
organını, iş ve işlemlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisini
paydaş yapmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisine saygı
duymasının ve Türkiyenin dış dünyaya karşı
politikalarına Türkiye Büyük Millet Meclisini ortak etmesinin de
Türkiyeyi uluslararası camiada daha güçlü ve daha saygın
kılacağının altını bir kere daha çizmek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hemen
tamamlıyorum efendim.
Sayın Başkan, Fatih Sultan Mehmet
Hanın beş yüz altmış yedi yıl önce fethettiği
İstanbulumuz, fiilî olarak 13 Kasım 1918de, resmî olarak 16 Mart
1920de tekrar işgal edilmişti. Bugün, İstanbulumuzun
kurtuluşunun 97nci yıl dönümü. Dört yıl on ay yirmi üç gün
süren işgal, 6 Ekim 1923te sona erdi. Mustafa Kemal Atatürk Geldikleri
gibi giderler. sözüyle işgalin nasıl sonlanacağını
ilk günden işaret etmişti. Bu vesileyle, dünyanın önemli ve
güzel şehirlerinden biri olan İstanbulumuzun düşman
işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl dönümünü tebrik ediyorum.
Fatih Sultan Mehmet Han başta olmak üzere cumhuriyetimizin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürkü ve vatan müdafaasında eşsiz
fedakârlıklarıyla milletimizin gönlünde ölümsüzleşen bütün
şehitlerimizi İstanbul halkı adına, 83 milyon adına
rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Muş.
20.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının hayırlı
olmasını temenni ettiğine, İstanbulun düşman işgalinden kurtuluşunun 97nci yıl
dönümünü kutladığına, millet ve devlet olarak Azerbaycan
halkının yanında olunduğuna ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. Yeni yasama yılının milletimize
hayırlı olmasını ben de temenni ediyorum.
1453te Fatih Sultan Mehmet Han tarafından
İstanbul fethedildi ve Osmanlı İmparatorluğunun
başkenti ilan edildi ve Kurtuluş Savaşına kadar da
başkent olarak hizmet etti. Daha sonra Kurtuluş Savaşı
yıllarında tekrar işgale uğradı ve bugün, 6 Ekim 1923te
işgalden kurtulan İstanbulumuzun kurtuluş yıl dönümü. Bu
vesileyle, Kurtuluş Savaşında mücadele eden başta Gazi
Mustafa Kemal olmak üzere onun silah arkadaşlarını ve tüm
Mehmetçikleri ben de bir kere daha rahmetle, saygıyla, hürmetle
anıyorum. İstanbulumuzun işgalden kurtuluşunun 97nci
yılını da kutluyor, hayırlı uğurlu
olmasını temenni ediyorum.
Bildiğiniz üzere Azerbaycan, yaklaşık
bir haftadır işgal edilmiş topraklarını Ermenistandan
tekrar kurtarmak için büyük bir mücadele veriyor. Biz de Türkiye olarak, AK PARTİ
olarak dost ve kardeş Azerbaycan halkının yanındayız,
onları bu mücadelelerinde destekliyoruz ve ümit ediyoruz kısa bir
zaman içerisinde işgal edilmiş bu topraklarını
işgalcilerden kurtaracaklar ve özgürleştireceklerdir. Millet olarak
da devlet olarak da Azerbaycan halkının yanında olduğumuzu
biz de bir kere daha ifade etmek isteriz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Başkanlıkça, Hakkâri Milletvekili Sait
Dedenin Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden geri
çekildiğine ilişkin yazısının 23/9/2020 tarihinde
Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge
yazısı (4/87)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Halkların
Demokratik Partisi Grup Başkanlığının İç Tüzükün
22nci maddesi çerçevesinde siyasi parti gruplarının oranlarında
değişiklik olması sonucunda Hakkâri Milletvekili Sayın Sait
Dedenin Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyon üyeliğinden geri
çekildiğine ilişkin yazısı 23 Eylül 2020 tarihinde
Başkanlığımıza ulaşmıştır.
Bilgilerinize sunulur.
2.- Başkanlıkça, Balıkesir
Milletvekili Ahmet Akının Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu, İzmir Milletvekili Sevda Erdan
Kılıçın Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu,
Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunçun İçişleri Komisyonu,
Muğla Milletvekili Burak Erbayın Avrupa Birliği Uyum Komisyonu,
Şanlıurfa Milletvekili Aziz Aydınlıkın İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliklerinden geri çekildiklerine
ilişkin yazısının 6/10/2020 Başkanlığa
ulaştığına ilişkin önerge yazısı (4/90)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanlığının İç Tüzükün
21inci maddesi uyarınca Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet
Akının Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu, İzmir Milletvekili Sayın Sevda Erdan
Kılıçın Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu,
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ali Öztunçun İçişleri
Komisyonu, Muğla Milletvekili Sayın Burak Erbayın Avrupa
Birliği Uyum Komisyonu, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Aziz
Aydınlıkın İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu üyeliklerinden geri çekildiklerine ilişkin yazısı 6
Ekim 2020 tarihinde Başkanlığımıza
ulaşmıştır.
Bilgilerinize sunulur.
3.- Başkanlıkça, Bursa Milletvekili
İsmail Tatlıoğlunun Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden
istifasına ilişkin yazısının 2/10/2020 tarihinde
Başkanlığa ulaştığına ilişkin önerge
yazısı (4/88)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Bursa
Milletvekili Sayın İsmail Tatlıoğlunun Plan ve Bütçe
Komisyonu üyeliğinden istifasına ilişkin yazısı 2 Ekim
2020 tarihinde Başkanlığımıza
ulaşmıştır.
Bilgilerinize sunulur.
İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ PARTİ Grubunun, 1/10/2020
tarihinde Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ve arkadaşları
tarafından, tıbbi cihaz ve medikal ürün sektöründe yaşanan
sıkıntıların sağlık hizmetlerinde meydana gelecek
muhtemel tehdide dönüşmesinin önlenmesi, tıbbi cihaz ve medikal
firmalarının uğradığı zararın maddi
boyutunun araştırılması ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6
Ekim 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
6/10/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 6/10/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Denizli Milletvekili Yasin Öztürk tarafından
tıbbi cihaz ve medikal ürün sektöründe yaşanan
sıkıntıların sağlık hizmetlerinde meydana gelecek
muhtemel tehdide dönüşmesinin önlenmesi, tıbbi cihaz ve medikal
firmalarının uğradığı zararın maddi
boyutunun araştırılması ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla 1/10/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerinin 6/10/2020 Salı günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Yasin Öztürk.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YASİN
ÖZTÜRK (Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İYİ PARTİ grup önerisi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. 27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının
milletimize ve Meclisimize hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, en büyük servet
sağlık. Malum salgın nedeniyle dünyanın sağlıkla sınandığı
bugünlerde ülkelerinin yöneticilerinin de bilim adamlarının da zihnî
ve maddi bütün yatırımları ve harcamaları
sağlığa odaklandı; ne yazık ki ülkemiz hariç. Ülkemiz
hariç diyorum çünkü devlet olarak sağlığa yatırım ve
harcama yapılması gereken bu dönemde iktidar, sağlığa
yatırım yapanları cezalandırmak üzerine bir politika
yürütüyor. Kamu hastanelerine yaklaşık 1 milyon kalem tıbbi
cihaz ve medikal ürün tedariki sağlayan 10 bine yakın firma neredeyse
üç yıldır devletten alacağını tahsil edemiyor. Yara
bandından solunum cihazına, aklınıza gelecek, gelmeyecek
bütün bu ürünler için üç yıllık alacak miktarı ise 19 milyar
Türk lirası. Bakınız, bu sektörden yaklaşık 250 bin
kişi evine ekmek götürmek için uğraşıyor. 19 milyar Türk
lirası alacağını tahsil edemeyen bu firmalar, yeni ürün
almak için para bulmak bir yana, neredeyse personelinin maaşını
bile ödeyemeyecek hâle düştü.
Hepimizin bildiği üzere, ülkemizin tıbbi
cihaz ve medikal ürünleri sektörü ithalat ağırlıklı bir
faaliyet alanı. Dolayısıyla döviz kurlarındaki
dalgalanmalar bu ürünlere doğrudan yansımaktadır. Sayın
Cumhurbaşkanı bu konuda diyor ki: Türkiye'nin sağlık
alanında hızlı bir millîleşmeye ve yerlileşmeye
ihtiyacı vardır. Bugün hâlâ hem ilaç hem tıbbi cihaz
sektörlerimiz büyük ölçüde dışa bağımlıdır,
bundan kurtulmamız gerekiyor. Haklı, haklı olmasına da
sağlık hizmetlerinin bir halkası olan tıbbi cihaz ve
medikal ürün tedarikini sağlayan firmalara daha borcunuzu ödeyemiyorsunuz;
yatırımı hangi parayla, kiminle yapacaksınız?
Paranızı tahsil edemeyen firmalar deposunda eksilen ürünlerin yerine
yenisini koyamazken, bazı illerimizde ürün tedariki durma noktasına
gelmişken, hastane yönetimleri firmalardan ürün alabilmek için neredeyse
yalvarırken siz neyin hayalini kuruyorsunuz?
Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde
pek çok sivil toplum örgütü sorunu iletmek ve çözüm aramak için muhatap
arayışına girmişlerdi. Sağlık
Bakanlığı firmalara muhatap olarak Maliye
Bakanlığını adres göstermiş, Maliye
Bakanlığının yetkilileri önce bu firmaları neredeyse
Siz zaten yeterince kazandınız. diye suçlayıp sonra da
alacaklarından feragatte bulunmaları için pazarlığa
oturmuştur. Suçladığınız gibi bu firmalar zaten çok
kazanıyorsa sorun yine sizsiniz, fiyatları önceden belirlenmiş,
ne kadar alım yapılacağı belirlenmiş, tahsilat
vadeleri belirlenmiş, sözleşmeler imzalanmış
O zaman belli
değil miydi bu firmaların ne kazanacağı? Bu firmalar banka
değil ki alacakları üzerine faiz koysun, temerrüt işletsin.
Maliye, İl Sağlık Müdürlükleri aracılığıyla,
hastanelere gönderdikleri hiçbir resmî hükmiyet içermeyen bir yazıyla
alacaklı firmaları feragat ve indirim yapacakları bir metne imza
atmaya zorlamaktadır. İlaç borçları için alacaklı
şirketten istenen feragat yüzde 6, tıbbi malzeme alacakları için
istenen feragat oranı yüzde 25, geri kalan alacak ise 2021
yılına sarkmak suretiyle iki taksitle ödenecek. Bir de ek
şartları var: Firmalar dava açmış, icra takibi
başlatmışlarsa geri alacaklar ve yeni dava açmayacaklar.
Sözleşmeleri imzalamaya yanaşmazlarsa ne olacak? Hükûmetle ters
düşenlerin hâli ortada. Konkordato ilan eden şirketler bile böyle bir
teklifi alacaklısına yapmaktan utanır.
Şimdi bir soru sormak istiyorum: Genel Kurul
sıralarında oturan birçok arkadaşımız milletvekili
olmadan önce ticaretle uğraşıyordu -milletvekili olmak ticaretle
uğraşmaya engel değil- bu nedenle içimizde hâlâ işlerini
devam ettirenler de var. İster alan ister veren tarafta olun işin
başında bir anlaşma yapılır, buna göre gereken
pazarlık varsa o da yapılır. Çünkü iki taraf da kendi alacağını,
vereceğini hesaplamak zorundadır. Pazarlık bittikten sonra,
iş veya ürün teslim edildikten sonra ödeme zamanı gelince hatta
aylarca gecikince tekrar pazarlık yapana ne denir? Peki, siz bir daha aynı
kişiyle ticaret yapmayı düşünür müsünüz? Bırakın
ticaret yapmayı aynı masaya oturur musunuz? Oturmazsınız
tabii ki çünkü karşınızdakini üçkâğıtçı,
tokatçı, emeğinizin hakkını vermeyen hatta sizden güçlü ise
zorba olarak görürsünüz ve bir daha o kişi ve kuruluşla iş
yapmazsınız çünkü o kişiye artık güveniniz
kalmamıştır. İşte, iktidarın devlet mefhumunu
acze düşürdüğü durum bu. İktidar, sektörü geçtik asıl hasta
ve doktorları mağdur etmiştir. Tıbbi cihaz ve medikal ürün
firmaları hâlen ellerini taşın altına koyarak zincirin
halkasının kopmamasına çalışsa da tahsilatın
gecikmesi, hastaların ihtiyaçlarının karşılanamayacak
duruma gelmelerine neden olacaktır. Bu firmalara ödeme yapmamak
hastaneleri kuru bir binaya dönüştürmekten başka hiçbir işe
yaramayacaktır. Özellikle Covid-19 gibi ülkemizi de fazlasıyla tehdit
eden bir salgınla hâlâ mücadele hâlindeyken sağlık hizmet
zincirinde yaşanacak bir kopuş geri dönülemez tehlikeli bir döngü
başlatacaktır. Borçları nedeniyle iflas eden firmaların
sayısı giderek artarken bu boşluk global firmalara yaramaya
başlayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
YASİN ÖZTÜRK (Devamla) Toparlıyorum
Başkanım.
En stratejik sektörlerin başında gelen
sağlık sektörü bu durum karşısında tamamen
yabancıların kontrolüne geçecektir.
Son söz olarak diyorum ki, yerli ve millî üretim
yapamıyorsunuz, bırakın da yerli ve millî olan firmalar ve
onların çalışanları ayakta kalsın.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Sayın Necdet İpekyüz.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiyede sağlık denince artık
insanlar isyan edercesine şikâyette bulunuyorlar ve her gün
sağlıkta literatüre yeni bir kavram katılıyor; vaka, hasta,
semptom, şehir hastanesi. Birçok kavram artık içi
boşaltılmış, herkesin şikâyetçi olduğu bir konuma
gelmiş.
Neydi? Sağlıkta dönüşüm. Neydi? Her
şey güzel olacak, insanlar mutlu olacak ama sağlık
kurumları oldu işletme, hastalar, vatandaşlar oldu müşteri,
herkes mutsuz ve ne sorsak cevap alamıyoruz, ne söylesek bir damgayla
karşı karşıyayız ve bu işletmeler öyle bir konuma
geldi ki artık haraç kesercesine işlem yapmaktalar. Nasıl?
Türkiyede medikal firmalar, ilaç firmaları artık kamuya,
üniversitelere ilaç vermek istemiyor. Niçin? Çünkü paralarını
alamıyorlar. Normalde Kamu İhale Kanunu var, yüz seksen günde para
alman lazım, on sekiz ay geçmiş, üniversiteden para alamıyorlar,
otuz altı ay geçmiş, kamu hastanelerinden para alamıyorlar, ilaç
paralarını alamıyorlar. Peki, Türkiye Cumhuriyetinde ilaç
fiyatını kim belirliyor? 2015te bir düzenleme yapıldı,
Sağlık Bakanlığı belirliyor. Fiyatı siz
belirleyeceksiniz, iskontoyu siz belirleyeceksiniz ve ona para ödemeyeceksiniz
ama ne yapacaksınız? KDVnizi alacaksınız, SGKyi
yatırtacaksınız, borçlarını bankaya ödeme
şartı koşacaksınız. İhaleye girildiğinde de
ihale için birinci öncelik şu: Borcunuz var mı, yok mu; kamuya ait
bir sıkıntınız var mı, yok mu? Bunu söyleyen devlet,
bunu söyleyen kurum ama o, borçlu olduğunda onu yapmıyor. Bugün
Diyarbakırda, Batmanda bu konuyla ilgili aradığım
firmalar ne diyor? Diyor ki: Devlet bize ortak, banka bize ortak; biz
perişan, vatandaş perişan. Nasıl? Çünkü ilaç
olmadığı için tedavisini yaptıramayanlar var, ilaç
olmadığı için tedavisi aksayanlar var. Çünkü biz bu pandemi
sürecinde bile yoğun bakımda malzeme sıkıntısı
çekmekteyiz. Vatandaş gidiyor, şu anda zaten efektif ameliyatlar
yapılamıyor Şu cihaz yok, biz erteliyoruz, yapamıyoruz.
deniyor. Peki, bunca sıkıntının arasında ne oluyor?
Döner sermaye yok. Dün İstanbulda birkaç hastanede asistanlar ve
çalışanlar yürüdüler özlük haklarını alamadıkları
için. Asistana para hakkı yok, hekime para yok, sağlık
çalışanına para yok. Kime para var? Şehir hastanelerinde
işlem yapanlara para var, onların sözleşmesini
istediğimizde de yine yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız sözlerinizi.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Peki, başka ne yapılıyor? Her gün her
gün bu Mecliste biz çıkıp bir düzenleme yapmamıza rağmen
hekim ve sağlık çalışanları şiddetle
karşı karşıya ve geldiğimiz aşamada
sağlıkta dönüşüm bir tehdide dönüştü. Şu anda
üniversite hastanelerine kimse malzeme vermek istemiyor, kamu hastanelerine
kimse malzeme vermek istemiyor çünkü Maliye Bakanı bir haraca
dönüştürmüş: Ya feragat edeceksiniz ya iskonto
yapacaksınız yoksa ödemelerinizi yapmıyoruz. diyorlar. Geçen
yıl 230 milyon para yaklaşık 10 kat arttı 2 milyar 3
milyona dönüştü ve Bakan çıkıp diyor ki Dolar neymiş?
Dolarla alacağını alamayan şirketler var ve büyükelçi diyor
ki: Bunu ödemezseniz bir daha ilaç veremeyiz. Siz, Türkiyede halkın
sağlığıyla oynuyorsunuz, sağlıkta dönüşüm
dediğiniz halkın sağlığını tehdit
etmektedir. Hem kurumları hem vatandaşı, halkın
sağlığını tümüyle yok sayıyorsunuz, sadece
işletmeci mantaliteyle düşünüyorsunuz. Borcunuza sadık
değilsiniz, borçla borç ödemek için vatandaşı karşı
karşıya bırakıyorsunuz, şirketleri karşı
karşıya bırakıyorsunuz. Bu, halkın
sağlığını tehdit ediyor.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Murat Emir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti piyasaya 20 milyar lira
civarında borç takmış durumda. Yanlış
duymadınız, Türkiye Cumhuriyeti piyasaya borçlu. Üniversite
hastaneleri otuz altı aydır, kamu hastaneleri on altı aydır
borcunu ödemiyor. Tabii bunun amiyane tabirle söylenmesi gereken
tanımı da borç takmak. Bir devlet bu duruma düşer mi?
Düşmemeli ama sizin beceriksiz ellerinizle maalesef Türkiye Cumhuriyeti bu
duruma düşürülmüştür. Medikal sektörü yani tıbbi cihaz ve
malzeme sektörü kimler arkadaşlar? 10 bine yakın işletme, küçük
esnaf, 100e yakın teknokentlerde AR-GE yapan, yüksek katma değerli
üretim yapan ve dünyaya ihracat yapan bir sektör; 250 bin kişinin ekmek
yediği bir sektör, 1 milyona yakın insanın bir şekilde
desteklendiği ve geçimini sağladığı bir sektör, çok
değerli. Yani biz burada medikal sektörün bu sorununu çözün, onlara
borcunuzu ödeyin, onlara şantaj yapmayın, onlardan feragat istemeyin
derken aslında ülkemizin yerli ve millî değerlerini korumaya gayret
ediyoruz. Oysa onlar bir avuç müteahhit olsaydı, kamu-özel
ortaklığı sözleşmesi imzalamış sizin
yandaşlarınız olsaydı, dolarla borç alanlar olsaydı,
faizciler olsaydı tıkır tıkır ödeyecektiniz.
Şimdiye kadar onların borcunu 1 kuruş geciktirmediniz, 1
kuruş eksik ödemediniz ama söz konusu olan Türkiyenin değerli
sektörleri olunca onları unutuyorsunuz, onları görmezden geliyorsunuz
ve medikal sektörü maalesef bu süreçte artık batma noktasındadır.
Değerli arkadaşlar, medikal sektörü sadece
bu 1 milyona yakın insanın korunması, yüksek katma değerli
ürünleri üreten, satan sektörün korunması açısından önemli
değil, aynı zamanda bu sektör toplum sağlığı
açısından son derece önemli bir görev de görüyor. Toplum
sağlığının temel şartı nitelikli,
donanımlı hastaneler ve yeterli ve nitelikli sarf malzemeleridir.
Bunlar olmaksızın hastaneler ne işe yarar ki?
Şimdi, üniversite hastaneleri ilaç
alamıyor, cihaz alamıyor; kamu hastaneleri borçlu, kamu hastaneleri
ihale açınca medikal sektörler enjektör dahi vermiyorlar, siz ondan sonra
sağlıktaki sorunları çözeceğinizden bahsediyorsunuz.
Dolayısıyla, bu aslında aynı zamanda bir toplum
sağlığı sorunu. Toplum sağlığını
korumanın öncelikli yolu, hastaneleri olması gerektiği gibi
medikal malzemelerle, cihazlarla, sarf malzemeleriyle donatmak ve bunu size
binbir güçlükle getiren, borçlu getiren sektörü de mutlaka desteklemektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MURAT EMİR (Devamla) Toparlıyorum Sayın
Başkan.
Bakın, öylesine garip ki devlet olarak ihale
açıyorsunuz giriyor, en düşük fiyatı verene veriyorsunuz. O
kişi bunu aldıktan sonra KDVsini ödüyor, gelir vergisini ödüyor,
dönüyor SGK primlerini ödüyor, bütün sorumluluklarını yerine
getiriyor ve ona şantaj yaparcasına Gel feragat et. diyorsunuz.
Bakın, bu feragat rakamları yüzde 60lardan başladı, yüzde
60lardan. Bir devlet Benim sana borcum var, iki yıldır da
bekletiyorum ama yüzde 60ından feragat et. der mi? Böyle devlet olur mu?
Türkiye Cumhuriyeti bu duruma nasıl düşürülebilir?
Dolayısıyla burada biz 1 milyon insanın, 10 bin esnafın ve
yüzlerce AR-GE yapan yüz akı kuruluşun ve 83 milyonun
sağlığı adına bunu talep ediyoruz ve bu mücadeleyi
veriyoruz. Medikalcilerin sesine kulak verin, daha fazla bekletmeyin.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Mustafa Esgin.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
VII.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Süreyya Sadi Bilgiçin, Genel Kurul Salonunda takılan maskelerin hem
topluma örnek olunması hem de milletvekillerinin kendi
sağlığı açısından çıkartılmaması
gerektiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, yani
konuşma zorluğunu maskeyle beraber biliyorum ama hem kendimize hem de
arkadaşlarımıza olan dikkatten dolayı lütfen
konuşmacılar dâhil hiç kimse maskesini çıkartmasın.
Mustafa Bey, sizin yanınızda yok herhâlde
ama rica ediyorum, lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Başkanım, kürsüde bu olmaz. Sayın Başkanım, kürsüde bu
mümkün değil.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Kürsüde
dayanılamıyor Başkanım.
MUSTAFA ESGİN (Bursa) Sayın
Başkanım, benim açımdan bir sorun yok, ben yıllarca her gün
birkaç saatimi maskeyle geçirdim.
BAŞKAN Bir dakika Sayın Esgin.
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, bunun kürsüde takılması mümkün değil yani bunu
BAŞKAN Yani şöyle: Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak Sayın Başkan, Engin Bey, topluma da örnek olmamız
gerekiyor. Toplum televizyondan bunu seyrettiğinde konuşma nasıl
yapılıyor, mesafe nedir yani... Ama bu Genel Kurulun kararı yani
madem böyle bir arzunuz var, yapalım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır,
hayır, şöyle: Ben sizi anlıyorum, hassasiyetinizi de
anlıyorum -Sayın Hatip, özür dilerim- ama takdir edersiniz topluma
örnek olacaksak Sayın Cumhurbaşkanımızdan
başlamamız lazımdı, o da burada maskesiz konuştu. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Altay, ben kendi
alanım içerisindeyim.
Sayın Akın, yani ben de sizi
alkışlıyorum o zaman bu şartlar altında.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Efendim, benim
açımdan çok zor olacak.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
beş dakikalık konuşmalarda taksınlar, yirmi dakikalık
konuşmalarda çok zor olur fiziken maskeyle. Yani onu da dikkate
almanızı söyleyeyim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Yani bir
iki dakika olabilir ama on dakika, beş dakika biraz zorlar yani.
BAŞKAN Gördüğünüz gibi Sayın Altay,
burada da bir konsensüs yok her zaman olduğu gibi. Bunun için bir özel
oturum yaparız arkada.
Sayın Esgin, buyurun.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- İYİ PARTİ Grubunun, 1/10/2020
tarihinde Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ve arkadaşları
tarafından, tıbbi cihaz ve medikal ürün sektöründe yaşanan
sıkıntıların sağlık hizmetlerinde meydana gelecek
muhtemel tehdide dönüşmesinin önlenmesi, tıbbi cihaz ve medikal
firmalarının uğradığı zararın maddi
boyutunun araştırılması ve alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6
Ekim 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi (Devam)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ESGİN (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Maskeyle konuşmama başlıyorum ve
devam ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; AK PARTİ Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Sağlık sektörü ve sağlık
teknolojileri bütün dünyada en stratejik sektörlerden birisidir. Bu nedenle
ülkemizde son yıllarda sağlık teknolojilerinin yerli ve millî
oranları artırılarak geliştirilmesi ve üretilmesi konusunda
önemli bir irade ortaya konmuştur. Orta vadeli programlarda ve strateji
belgelerinde bu hedefler açık bir şekilde ifade edilmiştir. Türkiye
Sağlık Enstitüleri Başkanlığı da (TÜSEB) bu
vizyonla kurulmuş ve bu süreçte önemli bir rol oynamaktadır.
Başta aşı, ilaç, tanı kiti ve tıbbi cihazlar olmak
üzere ve her türlü sağlık teknolojileriyle ilgili AR-GE yapmak ve
yaptırmak TÜSEBin görev tanımı arasında yer
almaktadır. Amacımız savunma sanayisinde olduğu gibi
sağlık teknolojilerinde de yerli ve millî oranları en üst düzeye
çıkarmak ve katma değeri yüksek yeni teknolojik ürünlere imza
atmaktır. Hiçbir şey yapılmadığı eleştirisini
Covid-19 sürecindeki bu aşı çalışmaları çok net bir
şekilde cevaplamaktadır değerli arkadaşlar. Covid-19 süreci
de bu çalışmaların ne kadar önemli olduğunu bir kez daha
ortaya koymuştur. Bu süreçte gerek ülkemizin ilk üst düzey ventilatör
cihazı konusunda gerekse aşı ve tanı kiti
çalışmalarında önemli bir aşama kaydedildi.
Covid-19 aşısı konusunda oldukça iyi
bir noktaya geldik. Gelmiş olduğumuz nokta itibarıyla hayvanlar
üzerindeki çalışmalar olumlu sonuçlar ortaya koydu. Kısa süre
içerisinde insan deneylerine başlıyoruz. Sadece Covid-19 değil,
Kırım Kongo kanamalı ateşi, suçiçeği, verem,
sıtma ve kuduz gibi aşıların yerlileştirilmesi için
benzer mekanizmalar şu anda ortaya konulmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
talimatıyla yüzde 100 yerli ve millî, yoğun bakım tipi mekanik
solunum cihazı üretimi gerçekleştirilmiştir hepinizin
bildiği gibi. 4 Türk şirketi, evet, bunlar medikal cihaz üreten
şirketler, bu ülkenin birikimi olan şirketler ve 120 mühendis bir
araya gelerek gece gündüz demeden 7/24 çalıştılar ve bu
başarıyı ortaya koydular. Maliyeti düşük ama etkinliği
yüksek bir mekanik ventilatör cihazını ürettik. Tüm testlerden
başarıyla geçen ve doktorlardan da tam not alan yerli solunum
cihazımız ülkemizin ihtiyacını karşılamakla
birlikte ayrıca ihraç edilmeye başlandı. Yerli solunum
cihazından yılda yaklaşık 1 milyar dolarlık bir gelir
elde etmeyi hedefliyoruz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye gerçekten son
yıllarda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın sözlerinizi.
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan,
konu dışı konuşuyor hatip.
MUSTAFA ESGİN (Devamla)
özellikle savunma
sanayisinde olduğu gibi medikal cihaz üretiminde de çok önemli
aşamalar kaydetmiştir ve her geçen sene ihracatımızı
katlayarak artırıyoruz, ithalat rakamlarımız da
artmıyor ve negative imbalance bu anlamda gittikçe azalmaktadır ve
biz bunları, bu başarı hikâyesini medikal
firmalarımızla yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar, medikal
firmalarımızla olan bu, siyasi polemik malzemesi hâline getirilen
konuda yaklaşımları ben yadırgıyorum. Şundan
dolayı yadırgıyorum: Evet, Devlet Malzeme Ofisiyle biz yeni bir
ihale sürecine ve üç ayda geri ödemelerle ilgili bir sürece geçmiş
bulunuyoruz. Bu arada birikmiş olan borç stokumuzla da ilgili bir
yapılandırma ve daha önce de yapılmış olan bir feragatname
üzerinde sektörle de iletişim içerisinde bir süreç yönetimi söz konusudur.
Ben yıllarca ticaret ve sanayi odasında
sağlık konseyi başkanı olarak bu medikal cihaz üreten
firmaları temsil etmiş bir arkadaşınız olarak bunu
söylüyorum ve biz bu anlamda iletişime her noktada
firmalarımızla ve sektörle devam edeceğiz diyorum.
Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ PARTİ grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, 6/10/2020 tarihinde Grup
Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve
Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından verilen Kobane olaylarında yaşanılanların
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6
Ekim 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
6/10/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 6/10/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Meral
Danış Beştaş
Siirt
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
6/10/2020 tarihinde Siirt Milletvekili Grup
Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul
Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından
verilen 9071 grup numaralı Kobane olaylarında yaşananların
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis Araştırması önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 6/10/2020 Salı günkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak üzere
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Meral
Danış Beştaş.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Siirt) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, Kobane
protestoları
Yıllardır dillere pelesenk edilen meselenin
ayrıntılarının araştırılmasını
istiyoruz. Halk iradesinin temsil edildiği bu Mecliste gerçekten Kim,
neden, nasıl? sorularına yanıt bulalım.
Bir kere, her şeyden önce yanlış
bilinen bir iki gerçeği söyleyeyim: Kobane protestoları 6 Ekimde
değil, 15 Eylülde IŞİD çetesinin Kobaneyi
kuşatmasıyla başladı. Yani Türkiyenin ve dünyanın her
yerinde Kobane halkıyla dayanışma gösterileri 15 Eylülden sonra
hızla devam etti. Evet, Uluslararası Suriye Gözlemevinin raporuna
göre 7 Ekime kadar Kobanede 412 kişi yaşamını yitirdi. Bu,
resmî makamlardan aldığımız rakam.
Şimdi, nedir iktidar tarafından söylenen
mesele? 6-8 Ekim Kobane olaylarında HDP MYKsinin yaptığı
çağrıyla bu olaylar meydana geldi. Bir kere HDP MYKsinin resmî bir
kararı yok, bütün mesele bir tweettir; genel merkez hesabından
atılan bir tweettir, sosyal paylaşımdır. Ve orada
demokratik protestoya bir çağrı vardır, Kobane halkıyla
dayanışma çağrısı vardır. Bununla ilgili Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı ve birçok savcılıkta
suç işlemeye tahrik suçundan dönemin MYK üyeleri ve milletvekilleri
hakkında soruşturma yapıldı. Bu soruşturmalarda
bildiğim kadarıyla herkes -belki bir iki kişi hariç olabilir
ama- gidip beyanlarda bulundu ve soruşturma hâlâ devam ediyor; diğer
yargıdan kaçan, İfade vermiyorum. diyen hiç kimse yoktu. Ama ne
oldu? Demirtaş ve Yüksekdağın, aradan beş yıl
geçtikten sonra, geçen yıl bu tarihlerde tekrar haklarında aynı
fiilden tutuklama kararı verildi. Hukukta bunun hiçbir yeri yoktur. Yani
bir insana diyorsunuz ki: Yaralamadan hakkında soruşturma
açtım. Aradan beş yıl geçiyor, Hayır yaralama değil
sen cinayet işledin, yağma yaptın, hırsızlık
yaptın. diyorlar, bir dolu suç üretiliyor. Bir kere bunları
kamuoyunun bilmesi lazım.
Peki, Kobane protestoları döneminde ne oldu?
Gerçekten vahim olaylar oldu. İnsanlar öldü, yağma oldu,
hırsızlık oldu, linç oldu, protestolar oldu ve bunlarda 43
kişi yaşamını yitirdi. Başka ne oldu? HDP
binaları saldırıya uğradı, 33 HDPli öldürüldü.
Antepte bir kadın kameraların önünde evinde linç edildi. Polis
panzerleri, sivil araçları bilerek itti ve bu görüntülerin hepsi gözümüzün
önünde. Peki, sorumluluk kimin? Demokratik protesto yapanların mı,
bunu önlemeyenlerin mi, buna yol verenlerin mi, cinayetin işlenmesine ses
çıkarmayanların mı, daha da ileri gidiyorum, cinayet
işleyenlerin yargılanmaması mı? Şimdi, biz, titiz bir
araştırma yapıyoruz. İki dava dışında Kobane
protestoları sebebiyle açılan bir dava yok. Peki, hukuk ne diyor:
Devlet vatandaşın can ve mal güvenliğini korumak
zorundadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu konuda
sayısız kararı var ve Türkiye hakkında da ihlal
kararları var. Sokağa çıkan sivil protestocuların linç
edildiği ilk olay da, 7 Ekimde Hakan Buksurun polis kurşunuyla
Muş Vartoda öldürülmesidir. Yani, ölüm 6 Ekimde değil 7 Ekimde
Erdoğanın Kobani düştü, düşecek.
açıklamasından sonra Muş Vartoda meydana gelmiştir. Bugüne
kadar şunu hiç duydunuz mu? Duymadınız tabii. Tek bir vali, tek
bir kaymakam, tek bir emniyet müdürü, tek bir jandarma yetkilisi, tek bir bakan
yani olayın asıl sorumlusu, vatandaşın can ve mal
güvenliğini korumak zorunda olanların
yargılanmadığı ama partimizin altı yıl sonra
tekrar hedefe konulduğu ve siyaseten aslında tasfiye amacıyla
gündeme getirilen bir meseleden söz ediyoruz. Bizim, HDPnin hiçbir şiddet
ve suç fiiliyle bağlantısı kurulamaz çünkü yoktur, çünkü böyle
bir bağlantı olamaz. Yani Kobani halkının
karşısında kim var? IŞİD var, IŞİD çetesi
var. Kadınları pazarlarda satan, kafa kesen, insanlara tecavüz eden,
insanlığa karşı suç işleyen bir cani yapılanmadan
söz ediyoruz. Dayanışma gösterenler kim? Sivil halk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) HDP
her zaman IŞİDin karşısında yer aldı. Biz yani,
6 Ekimle ilgili değil bu
İlk günden itibaren IŞİDe
karşı 70 ülke, koalisyon ülkesi o tarihlerde dünyanın her
yerinde, Buenos Airesten Amerikaya, Amerikadan Kanadaya, Avrupaya kadar
herkes IŞİDe karşı Kobani halkının
yanındaydı. Peki, mevcut iktidar ne yaptı? Kobani
halkının yanında değil. Kobani halkına yardım
koridoru açılması talebine ret cevabı veren bir iktidar ve
dayanışma gösterilerini şiddetle bastıran, cinayete giden
yolları açan ve o cinayet işleyenleri yargılamayan bir iktidar.
Ne oldu? Bunu biraz sonra Grup Başkan Vekilimiz anlatacak, sonrasında
yardım koridoru açıldı. Yine, yani Iraktan giden yardım
oraya ulaştı. O dönemde birçok siyasi gelişme oldu ama bizim
bugünkü talebimiz net. Şunun araştırılmasını
istiyoruz: O dönem görev yapan kamu görevlilerinin en altından
-tırnak içinde- bakana kadar olan süreçte sorumluluğunu
araştıralım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bunu
Meclis araştırsın ve biz bunun her şekilde
araştırmada bütün bilgilerin paylaşılmasını
istiyoruz.
Türkiye ve dünya kamuoyunun bunları bilmeye
hakkı var diyor, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
6-8 Ekimde meydana gelen olaylar sırasında
51 yurttaşımız yaşamını kaybetti; bunlardan 10u
çocuktu, 16 yaşında Sinan Toprak, Dargeçitte, 17 yaşında
Yusuf Çelik, Siirt Kurtalanda ve Yasin Börü, 16 yaşında
Diyarbakırda sığındığı bir apartmanın
3üncü katından atılarak vahşice öldürüldü. Ben buradan
yaşamını yitiren herkese Allahtan rahmet diliyorum öncelikle.
Değerli milletvekilleri, burada evraklar var;
daha önce de burada göstermiştim, bir kez daha göstereyim. HDPnin MYK
kararından sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı
iki soruşturma başlatıyor. Bu soruşturmalardan bir tanesi
MYKnin 7 milletvekili üyesiyle ilgili olarak başlatılan
soruşturma Parlamenter Suçlar Soruşturma Bürosunca yürütülüyor,
diğer soruşturma ise MYKnin milletvekili olmayan üyeleriyle ilgili
olarak; o da 2014e 146757 sayılı soruşturma.
Şimdi, soruşturma neden başlatılıyor?
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın 2009 yılında mahkûm
olduğu halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek suçundan
başlatılıyor, ayrıca Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Yasasına aykırılık da var. Bundan
dolayı 7 milletvekiliyle ilgili olarak -Selahattin Demirtaş, Figen
Yüksekdağda var içlerinde- 21 Mart 2016 tarihinde fezlekeyle Türkiye
Büyük Millet Meclisine geliyor, mayıs ayında dokunulmazlıklar
kaldırıldığında da Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına iade ediliyor, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı bu soruşturma dosyasının
milletvekilleriyle ilgili olanlarını suç yeri itibarıyla
Diyarbakıra gönderiyor, Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığı da bu 7 milletvekiliyle ilgili olarak
herkesin soruşturma dosyalarına gönderiyor ve iddianameyle davalar
açılıyor. Selahattin Demirtaşla ilgili olarak da bugün de
yargılaması devam eden, Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde
görülen davada 31 no.lu fezleke buna ilişkin. Olay bu. Bakın,
evraklar da burada. Fakat ne oldu? Hatırlarsanız -burada geçen dönem
milletvekili olanlara söylüyorum- 2016 yılında bizlerin
dokunulmazlığı kalktığı zaman, Adalet
Bakanlığı yazı yazdı cumhuriyet
başsavcılıklarına Milletvekilleriyle ilgili olarak bütün
soruşturmaları kapatın ve gönderin. diye. Ve herkesle ilgili
gönderildi, Selahattin Demirtaşla ilgili gönderildi ve dosya
kalmadı, soruşturma dosyası kalmadı. Ne zamana kadar?
2019un 20 Eylülüne kadar. 20 Eylülde, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin duruşmasından hemen sonra Demirtaşın tahliye
olma ihtimali çıkınca buradan bir soruşturma
başlatıldı ve -bakın, evrak burada- milletvekili olmayan
MYK üyelerinin soruşturmasına eklendi Selahattin Demirtaş ve
Figen Yüksekdağ. Hâlbuki daha önce soruşturmaları var. Çünkü
Demirtaşla ve Figen Yüksekdağla ilgili olarak açılabilecek
başka bir soruşturma yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Neden yok?
Tutuklular, cezaevindeler; yeni bir soruşturmaya dâhil edilemezler ama
Demirtaşın ve Yüksekdağın tutuklu kalması
lazım. Ayın 21inde tutuklandıktan sonra, yani bu evraka dâhil
edilip Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, yani bu
Parlamentoya kayyum atanan başsavcının böyle bir sahte
operasyonuyla, bakın sahte operasyonuyla dâhil edilmesinden sonra tutuklandı
Edirnede ve bir gün sonra TEKNOFESTte Sayın Erdoğan ne söyledi
biliyor musunuz? Bırakamazdık. dedi. Kararın nerede
alındığı belli. Şimdi anlıyoruz ki tam bir
yıl sonra 82 kişi daha dâhil edildi bu soruşturmaya.
Bakın, bu soruşturma mükerrerdir
değerli arkadaşlar, hukuka aykırıdır. Bugün
yargı, sarayın emrine girmiş olabilir ama bakın, söylüyorum
yarın, öbür gün gelir bu hukuksuzluklar sizi de vurur. Çok açık bir
biçimde sahte evrak düzenlenerek soruşturmaya dâhil edilmiştir.
Nedenini söyledim çünkü eklenebilecek başka bir soruşturma yok. Bütün
davaları açılmış, cezaevinde yeni bir soruşturma
açılamıyor. Bu nedenle, bu kez anayasal düzeni
değiştirmekten soruşturma başlatıldı ve
tutuklandı. Ya, Kars Belediye Başkanının Anayasa Mahkemesi
kararı var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Anayasa
Mahkemesi kararı var bu olaya ilişkin olarak.
Anayasa Mahkemesini tanımayan, Anayasayı
tanımayan bir irade var, bakın yanı başımızda,
yargıda.
Hepsini takip eden bir avukat olarak söylüyorum ve
sizleri bir kez daha uyarıyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Tanrıkulu.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Yanlış yapıyorsunuz. Bu yargı yarın öbür gün gelir
sizin bu hukuksuzluklarınızdan dolayı sizden hesap sorar.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Yılmaz Tunç.
Buyurun.(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi
hakkında AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle Genel
Kurulu saygılarımla selamlıyorum, yeni yasama
yılımızın da hayırlı olmasını
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, 6-8 Ekim Kobani
olaylarının yakın tarihimize kara bir leke olarak geçen 15
Temmuz darbe girişimine giden yolda kilometre taşlarından biri
olduğu tartışmasızdır. 15 Temmuz 2016ya kadar
ülkemizde yaşanan olayları hatırlayacak olursak
oluşturulmak istenen kaos ortamının hangi amaca yönelik
olduğunu anlamış oluruz.
Değerli milletvekilleri; DEAŞ
teröristlerinin Ayn el Araba diğer adıyla Kobaniye
saldırması sonrası PYD terör örgütünün Ayn el Arabı
korumak bahanesi ve kendini meşrulaştırma amacıyla
Türkiyeden destek talebinde bulunması, bunun karşılanmaması
sonucunda da PKK, KCK terör örgütünün elebaşları ve üyeleriyle
HDPnin MYK üyeleri sosyal medya ve bazı basın-yayın
organları üzerinden toplumu ajite ederek insanları sokaklara eylem
yapmaya çağırmışlardır. HDP sosyal medya
hesaplarından 6 Ekim 2014 tarihinde Şu Anda Toplantı Hâlinde
Olan HDP MYKden Halklarımıza Acil Çağrı
başlıklı mesaj paylaşılmış, bu mesajda halk
sokağa çağrılmış ve ardından tweet zinciri
devam etmiş ve mesajlarda süresiz direniş çağrısı
yapılmıştır. Bu çağrılar sonrasında 35 il,
96 ilçe ve 131 yerleşim yerinde barikatlar kurulup yollar kesilmiş,
uzun namlulu silah, molotof, taş ve sopalarla kamu binalarına ve
araçlarına, ikametlere, iş yerlerine ve sivil insanlara
saldırılar yapılmıştır. Neticede 197 okul
binası yakılmış, 269 kamu binası tahrip edilmiş,
1.731 ev ve iş yeri yağmalanmış, 1.230 araç hasar
görmüş fakat en önemlisi ve en acıklısı, bu olaylarda
kurban eti dağıtan Yasin Börü ve arkadaşlarıyla birlikte
40tan fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiş,
güvenlik güçlerimiz şehit olmuş, 326 polis ve askerimiz, 435
vatandaşımız yaralanmıştır. Bu olayların
başlaması ve büyümesinde bu çağrıların etkili
olmadığını söylemek mümkün müdür değerli
milletvekilleri?
Demokrasilerde toplantı ve gösteri
yürüyüşü en doğal haktır. Yakıp yıkmak, ev ve iş
yerlerini yağmalamak, barikat kurmak, insanları yaralamak ve öldürmek
hiçbir demokratik ülkede, hukuk devletinde bir hak olarak tanımlanamaz.
Yapılan şey, şiddet çağrısıdır; bu,
tartışmasızdır, açıkça belgeler ortadadır. Hiçbir
ulusal ya da uluslararası belgede düşünce ve ifade özgürlüğü,
toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü olarak tanımlanamaz
şiddet çağrısı, hiçbir belgede.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YILMAZ TUNÇ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) Anayasamızın
26ncı maddesi açıktır, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 10 ve 11inci maddeleri şiddet
çağrısının düşünce ve ifade özgürlüğü
kapsamında olamayacağını hüküm altına
almıştır ve bu anlamda sayısız Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararları vardır. Birleşmiş
Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 19uncu maddesi
şiddet çağrısını meşru görmez. Şiddet
çağrısında bulunanların çağrısına uyarak suç
işlendiği takdirde o suçun azmettiricisi olarak Türk Ceza Kanunumuza
göre ve uluslararası hukuka göre de suç işlemiş olursunuz.
Dolayısıyla bu çağrı sonrası bu olaylar meydana
gelmiş, netice hasıl olmuş ve yargı olaya el koymuş,
birtakım soruşturmalar açmış ve zaman aşımı
süresi içerisinde de bu çağrılarda imzası olan, MYK
kararlarında imzası olan ya da bu MYK kararının kendi resmî
Twitter hesaplarından duyurusunda katkısı olanlarla ilgili
olarak da zaman aşımı süresi içerisinde bir soruşturma
devam etmektedir. O nedenle, yargının yaptığı bir
işlem söz konusudur. Yargının yaptığı
soruşturma ve kovuşturmaları beklemek de yasama olarak bizim
görevimizdir.
Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.
Halkların Demokratik Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sataşma var Sayın Başkan.
HÜDA KAYA (İstanbul) Söz istiyor
Başkanımız.
BAŞKAN Arkadaşlar lütfen, Hüda
Hanım lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Beştaş,
sataşmadan dolayı iki dakika.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun HDP grup
önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında Halkların Demokratik Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Evet,
aynı sözleri tekrar dinledik, şiddet çağrısı. Ortada
bir şiddet çağrısı yok, ortada bir tweet var, o tweetde
demokratik protesto hakkının kullanımı var. Biz size Hodri
meydan. dedik, Gelin araştıralım. dedik, Bu şiddet
neden oldu? dedik, Bu insanların faillerini neden
tutuklamadınız? dedik. Bu arada, bu vesileyle Yasin Börü başta
olmak üzere olaylarda 11i çocuk olan 43 kişinin, hepsinin acısı
bizim için aynıdır, hepsinin ailesine
başsağlığı diliyoruz ve ilk günden beri
acılarının acılarımız olduğunu söylüyoruz.
Size diyoruz ki 25 Eylülde -ilk eylem 15i ama sonrasında devam ediyor- niye
o zaman demokratik protesto çağrısı yok? Çünkü Hükûmetle
görüşüyoruz çünkü çözüm süreci devam ediyor, çünkü -Başbakan,
İçişleri Bakanı- beş ay sonra Dolmabahçe Mutabakatı
imzalanıyor, çünkü Kobanide bir katliamın önüne geçilmesi için
partimiz iktidarla bire bir görüşüyor iki gün, kırk sekiz saat, bizim
heyetimiz İçişleri Bakanlığında görev yapıyor.
Gelin bunları açığa çıkaralım diyoruz. Burada
Yargımız karar verecek. diyor ama Sayın Yılmaza -bir hukukçu
olarak hukukçuluğuna güveniyorum- şunu sormak istiyorum: Bir suçtan,
beş yıl sonra aynı fiilden 2nci soruşturma olur mu? Birine
Sen hırsızsın, sonra Yok, sen gasp ettin. diyemezsin. Ortada
o zaman hiç kimsenin hukuk güvenliği yoktur, hiç kimsenin. Biri
cezasını çeker, aradan beş yıl geçer tekrar aynı
fiilden Ya yetmedi o ceza sana, ben 2nci kez aynı suçtan sana ceza
istiyorum. denir. Eğer bugün yargı
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
olsaydı suç işlemeye tahrikten soruşturma yapan savcı 2nci
kez 37 cinayet soruşturması açıyor, cinayet işleyenleri
koruyor, gasbedenleri koruyor, yağmacıları koruyor ama bir
tweet atan siyasetçileri bunlardan sorumlu tutuyor, üstelik sorumlu olanlar,
Anayasaya göre kendileri.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Beştaş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
HÜDA KAYA (İstanbul) Kontrol edilemeyen
güçleri söylesinler.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, bir söz talebimiz var uygun görürseniz.
BAŞKAN Buyurun, yerinizden bir dakika.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
21.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bu 6-7 Ekim olayları Türkiyenin 35 ilinde, 96
ilçesinde ve 131 yerleşim biriminde yapıldı; bunun
arkasında bir organizasyon var, bunun arkasında bir destek var. Bunun
içerisinde PKK da var, o gün HDP, toplantı yapıp milleti, bu işi
körüklercesine, ateşin üstüne benzinle gitmeyi tercih etmiş ve
olayları daha da tırmandırmıştır.
Şimdi, efendim Şu fıkradan
şöyle oldu, bu fıkradan böyle oldu üzerinden üç sene geçti, beş
sene geçti. Biz bir tweet attık başka bir şey yapmadık.
demek, işin içinden
HÜDA KAYA (İstanbul) Tamam
araştıralım, komisyon kuralım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Yargı
araştırıyor, gidersiniz mahkemeye ellerinizdeki her şeyi
söylersiniz.
HÜDA KAYA (İstanbul) Mahkeme mi kaldı?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Biz adli makam
değiliz, mahkeme değiliz.
HÜDA KAYA (İstanbul) Mahkeme mi kaldı?
Hepsi sarayın kulları oldu.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bakın,
şu görüntüleri biz yok sayacağız öyle mi? Şu görüntülerin
hesabı sorulmasın istiyor arkadaş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayınız
Sayın Muş.
Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
HÜDA KAYA (İstanbul) Hukuk mu kaldı,
adalet mi kaldı bu ülkede?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Görüyor musunuz;
şu protesto hakkı mı? Böyle bir protesto hakkı olur mu? Bu
olayların içerisinde, merkezinde HDP vardır, şimdi inkâr etmesin
bu işi.
Bakın, Siirt Halk Kütüphanesi. Niye
yaktınız bunu? Kitaba düşmanlığınızı
biliyoruz.
Bakın Van; insanların araçları
HÜDA KAYA (İstanbul) 15 Temmuzda sizler de
çağırdınız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Siz niye
araştırma önergesi veremiyorsunuz o zaman?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bakın, yüzünü
kapatmış; elinde Molotof. Bu, protesto hakkı oluyor, demokratik
bir hak olarak lanse ediliyor.
Bakın, İstanbulda bir belediye otobüsü;
bu bir hak olarak görülüyor.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Tamam
araştıralım, araştıralım. Biz biliyoruz
onları.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Siz
yaptırdınız siz, müsaade ettiniz.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Kontrol edilemeyen
güçler kim?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Aynı
şekilde bakın, Batmanda bir PTT kamu binası.
Sayın milletvekilleri
KEMAL PEKÖZ (Adana) Siz IŞİDe
komşu olmak istediniz, komşu!
MEHMET MUŞ (İstanbul) IŞİDin
Allah belasını versin, ona destek verenlerin de.
Bakın, Esenyurtta Atatürk büstünü ateşe
veriyor, aynı şekilde Van Başkalede Atatürk büstünü ateşe
veriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Muş, son kez
açıyorum; lütfen tamamlayın.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Konuşmaları dinledim dikkatlice. Efendim Üzerinden üç sene, beş
sene geçti; bize hesap sormayın. Şöyle oldu böyle oldu. Geçin
arkadaşlar.
HÜDA KAYA (İstanbul) IŞİDin
intikamını alıyorsunuz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bunların
içerisinde kim varsa bunun hesabını verecek. Kusura bakmayın;
demokratik hak ayrı bir şeydir, sağı solu yakıp
yıkmak, bir devletin asayişini, kamu düzenini,
başkasının malını, canını yok saymak
başka bir şeydir.
Şimdi, burada yargı süreci bunu
araştıracak. Biz mahkeme değiliz ki bunu
araştıralım. Araştıran yer neresi? Mahkeme
araştırıyor; savcılığa elinizde ne var ne yok
götürür sunarsınız. Bu işin başında, organizasyon
kısmında siz de varsınız. Şimdi kimse kendini bu
işin içinden sıyırmaya kalkmasın. (HDP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Arkadaşlar, sayın milletvekilleri,
bakın, grup başkan vekilleri konuşuyor; rica ediyorum,
yerinizden bağırmayın.
Buyurun Sayın Beştaş.
22.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, Grup Başkan Vekilinin söylediklerini kabul
etmediğimizi, yenilir yutulur bulmadığımızı ifade
edelim.
BAŞKAN Kayıtlara geçti.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Bir
organizasyon varsa bu, iktidarın IŞİDle birlikte
yaptığı bir organizasyondur. (HDP sıralarından
alkışlar) Çünkü bugün, intikamı alınan mesele, Kobaniyi
IŞİDin ele geçirmemesidir.
MEHMET MUŞ (İstanbul) PKK geçirince
oluyor, PKK geçirince hoşunuza mı gidiyor?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Neden?
Çünkü bizim bu organizasyonlarda hiçbir şekilde rolümüz olamaz, çünkü o
dedikleri görüntülerin yaratıcıları bizzat kolluk, paramiliter
güçler, IŞİDçiler ve kendilerinin maşa olarak
kullandığı güçlerdir. O görüntülerin kontrolünü
sağlamayanlar, sağlayamayan demiyorum bizzat tahrik edenleri biz
biliyoruz. O gün linç edildi, Antepte bir kadın ve eşi linç edildi,
çocuklar öldürüldü. Diyarbakırda sokağa çıkma yasağı
vardı, polis kimlik kontrolü bile yapmıyordu, bunu organize ediyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
İşte, araştırma önergemizin konusu tam da budur. Bu
şiddet eylemlerine, bu görüntülere, bu ölümlere, bu can
kayıplarına, mal kayıplarına kimler sebebiyet
vermiştir gelin birlikte araştıralım. Kendinize
güveniyorsanız, bir korkunuz yoksa araştırma önergemizi niye reddediyorsunuz?
Gelin, her konuda istediğiniz araştırmayı yapalım,
eğer halk iradesinin temsil edildiği bu Meclis
araştırmayı reddedecekse ve yargı avuçlarındaysa
Yargının söylediklerini önce, kendileri söylüyor sonra yargı
söylüyor. Damat savcı, daha balayına gitmeden bu
soruşturmayı neden başlattı? Neden soluğu
Beştepede aldı? Neden Pınarhisardan bugüne kadar gelen bir
ilişki var? Bütün Türkiye bunların cevabını merak ediyor.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederiz.
Evet, Sayın Altay.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkanım, sataşma var.
BAŞKAN Sataşma yok.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Kürsüden sataşma
vardı.
BAŞKAN Ne diye sataştı?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sataşmadım, soru sordum.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Hukukçuluğuna
güveniyorum. dedi; o mu sataşmaydı? Hukukçuluğunuza güvenmesi
sataşma mı oldu?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Ben bir hukukçu olarak
şunu soruyorum. diyerek
BAŞKAN Bir hukukçu olarak şunu
soruyorum. dedi de nedir içerik, sataştığı konu nedir?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkanım Aynı suçtan dolayı 2nci kez soruşturma olur
mu? diye sordu.
BAŞKAN Soru sormuş, bu sataşma
değil.
Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, tutanaklara geçsin diye söyleyeceğim.
Ben bu tartışmadan şunu anladım:
Sayın Beştaş kürsüde 6-8 Ekim olaylarının
araştırılmasını istiyor; bu, daha önce de
istenmişti, Meclis reddetmişti. Aradan altı yıl
geçmiş, altı yıl sonra genç bir savcı bu defteri
açıyor. Altı yıl sonra -ki o olaylardan sonra malum Dolmabahçe
fotoğrafları var hepimizin hafızasında- bu defter
açılıyor, Sayın Beştaş da doğal olarak bunu kendi
penceresinden eleştiriyor. Ben Sayın Mehmet Muşun
yargının bir işlemine karşı, yargı
organının bir işlemine karşı bu kadar yüksek refleksle
bu işlemi savunmak için kendini helak etmesini anlamadım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Açıkçası Sayın Mehmet Muşun bu refleksini ben
şöyle anlıyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Efendim, ben ortaya konuşuyorum; isteyen
istediğini alır.
BAŞKAN Sayın Köse
Lütfen arkadaşlar,
maskenin arkasından da tanıyorum yani.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben açık
söylüyorum, düşüncem böyle. Altı yıl sonra saraya el öpmeye
giden Sayın Savcının, bu soruşturmayı
başlatmış olmasına yönelik eleştiriye Mehmet
Muşun bu yüksek refleksinden benim anladığım şudur:
Bu soruşturma ya Mehmet Muşun talimatıyla, ya sarayın
talimatıyla açılmış bir soruşturmadır. (CHP
sıralarından alkışlar) Başkası olamaz,
başkasını düşünemem.
BAŞKAN Evet.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ayrıca, o
Savcı Beye buradan seslenmek istiyorum: Madem 6-8 Ekimden
başlıyorsun, devam et kardeşim; Dolmabahçeye de git, Abdullah
Öcalana gidip mektup alıp götürüp kamuoyuna açıklayana da git, Osman
Öcalanı TRTye çıkarana da git, Habura da git, Osloya da git,
İmralıya da git, Kandile de git kardeşim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım, bitirmedim.
BAŞKAN Tamamlayın ama Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tamamlayayım
ama Sayın Muşa gösterdiğiniz toleransı bana da gösterin; zaten zor nefes alıyorum.
BAŞKAN Mikrofonu açalım arkadaşlar,
zor nefes alıyor Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yani şunu
söylemek istiyorum: Bakın, 27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılına
bugün başlıyoruz ve söyledim ki siyasette elbette münakaşa
olacak ama müzakere de olacak. Buradan saraya da sesleniyorum:
Tabanını, etrafını konsolide etmek için Türkiyeyi germene
gerek yok; yürütmenin işi terörle mücadele etmektir. Siyasi partilerle,
aklanmış hatta Anayasa Mahkemesince, diğer mahkemelerce devletin
tazminat ödemeye mahkum ettiği belediye reislerini cezaevine koyup
etrafındaki kümelenmeyi dağıtmamak için toplumu germek -gene
söylüyorum- bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Yürütmenin elini
tutan yok, PKKyle de IŞİDle de hepsiyle amansız mücadele etsin
ama yürütme şunu da yapmasın
BAŞKAN Sayın Altay, tamamlayalım
lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Yürütme şunu da yapmasın: El Kaideyle
terör
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bunu
konuşmam lazım Sayın Başkan, son cümle. Başkanım,
son cümle.
BAŞKAN Sayın Grup Başkan Vekilleri,
bakın, yerinizden 60a göre söz isteyip sonra bunu da hep beraber
suistimal ediyoruz, yapmayın.
Son kez açıyorum Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tamam efendim,
sürenin hepsini kullanmayacağım.
Yürütme şunu da yapmasın: El Kaide ile
terör aynı şey değildir. diyen meczupları büyükelçi olarak
atamasın.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Muş, size sataşma
var.
Buyurun, kürsüden iki dakika söz vereceğim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Akçay, size de söz
vereceğim.
Efendim, söz istediler, yerlerinden vermektense
Sayın Grup Başkan Vekillerine kürsüden söz vermek zaman tasarrufu
açısından daha iyi.
Buyurun Sayın Muş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın yerinden sarf ettiği
bazı ifadelerinde şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu meseleyle alakalı tabii,
Sayın Altay birkaç sefer ismimi zikrederek benim burada
yaptığım açıklamaları
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, Adalet
Bakanı bu kadar savunmaz ya!
MEHMET MUŞ (Devamla)
niyet okumak suretiyle
savcılara talimat verdiğimi ima etmiştir, böyle bir imada
bulunmuştur.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, sen
vermişsin zannettim.
MEHMET MUŞ (Devamla) Ben böyle bir
ENGİN ALTAY (İstanbul) Zannettim
dedim, verdi demedim. Konuşması, sanki savcılara bu
talimatı Mehmet Muş vermiş gibiydi. dedim.
BAŞKAN Ben sanki direkt verdi dediniz gibi
Tutanakları isteteceğim.
MEHMET MUŞ (Devamla) Sayın Başkan,
Engin Altayı rahatlatalım. Biz savcılara ve hâkimlere herhangi
bir talimat vermedik, rahatlasın. (HDP sıralarından gürültüler)
ENGİN ALTAY (İstanbul) E güzel.
MEHMET MUŞ (Devamla) Ama ben de Sayın
Altayın bu konuşmasından, bize bu kadar hırçın
yaklaşımından -kendisi nazik bir insandır aslında-
yani bu olaylarla alakalı Sayın Altayın tavrını
anlayabilmiş değilim. Nedir sizin bu 6-8 Ekim olaylarıyla
alakalı tavrınız? Ya, bunu destekliyor musunuz, yanında mısınız?
Neresindesiniz? Onu bir açıklayın, ben onu anlayamadım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Yani bana bu kadar
yükleneceğinize HDPye iki kelam etseydiniz meramınızı
millet daha iyi anlardı, Sinoptaki, İstanbuldaki
vatandaşlarımız bizi daha iyi anlardı.
Şimdi, Sayın Başkan, bakın,
burada bir demokratik protesto çağrısı yok, bir isyan
çağrısı var. Demokratik tepkinizi ortaya koyabilirsiniz, buna
kimsenin itirazı yok. Şimdi demokratik protestonun arkasına
saklanalım, öyle bir şey yok, isyan çağrısı
yapmışsınız siz. O zaman bunu yapıyorken
düşünecektiniz. Genel Başkanınız kameraların
karşısında bu işler bu noktalara geldiği zaman boncuk
boncuk terliyordu. Siz bu çağrıları yapıyorken bu
işleri hesaba katacaktınız. Biz bu çağrıyı
yapıyoruz; bu işin sonu nereye gider, nerede kalır, ne olur? Biz
ülkemize kötülük mü yapıyoruz, iyilik mi yapıyoruz? diye
düşünecektiniz. Sizin ülkeniz Kobani kadar umurunuzda olmayabilir ama
bizim ülkemiz bizim canımız, ölürüz bu ülke için. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Burada, bakın efendim, IŞİD terör
örgütü Kobaniye yerleşecek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (Devamla) - Sayın Başkan
toparlıyorum, Sayın Altay süremden aldı. Sayın Altay
müdahale ettiği için konuşamadım o kısmını.
BAŞKAN Sayın Muş, sataşmadan
ilave söz veremiyorum.
Buyurun, kayıtlara geçiyor.
MEHMET MUŞ (Devamla) Şimdi, efendim, Kobaniye
-Ayn el Arap eski ismi- İŞİDliler yerleşecekmiş de,
onlar onun için eylem yapmışlar da
İŞİD de terör örgütü, onun da Allah
belasını versin, PKK da terör örgütü, onun da Allah
belasını versin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KEMAL PEKÖZ (Adana) Komşunuza
yaptığınız zindan zulmü yüzünden
MEHMET MUŞ (Devamla) IŞİD terör
örgütü ama PKK öyle değil; çünkü o bize yakın, o, bizi destekliyor.
Ya, böyle bir anlayış olmaz. Terör neyse, kim destekliyorsa, kim
işin içindeyse Allah bin belasını versin. Mücadelemiz de sonuna
kadar bununla da olacaktır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OYA ERSOY (İstanbul)- FETÖ de terör örgütü,
FETÖ de.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Beştaş, acele
etmeyin lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, hatip benim 6-8 Ekim
BAŞKAN - Sayın Altay, sizi 6-8 Ekim
olaylarının tarafı olmakla itham etti.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet.
BAŞKAN Buyurun sataşmadan.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, bize de
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, Sayın Altayın tavrını anlayamadım.
BAŞKAN Efendim 6-8 Ekim
olaylarının tarafı mısınız? diye sordunuz.
Buyurun Sayın Altay.
MEHMET MUŞ (İstanbul) O da bana
Savcı mısın? dedi canım.
BAŞKAN Buyurun.
3.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben tarafı
değilim ama sizin partiniz o çağrıyı yapanlarla
Dolmabahçede günlerce ne konuştu önce, onun bir hesabını verin.
Neyin pazarlığını yaptınız, onun bir
hesabını verin. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Şimdi
ortaklık yapıyorsunuz
ENGİN ALTAY (Devamla) - Benim hiddetim şu
Sayın Mehmet Muş: Covid var diyoruz Milleti erken gönderelim.
diyoruz Herkes risk altında. diyoruz
Bir siyasi partiye yönelik de bir
yargı darbesi yapılmış; çıkmış burada
meramını anlatıyor; derdi de
Diyor ki Bu yargı
yanlış bir iş yaptı. Siz çıkıyorsunuz diyorsunuz
ki Hayır, yargı çok doğru bir iş yaptı. altı
sene sonra. Ben olsam o savcıyı işten atarım altı
senedir neredeydin, sen, Türkiyede değil miydin diye; bir.
İkincisi; tekrar söylüyorum, burada bir
samimiyet testine kimsenin kimseyi de sokacak hâli yok. Böyle bir samimiyet
testinde sınıfta kalacak birinci parti AK PARTİdir, birinci
partidir. (CHP sıralarından alkışlar) Öyle yok;
işinize geldi mi Bombalar patlıyor, bir şeyler oluyor, şu
oluyor, bu oluyor
Terörü temelli ve sürekli olarak karşınızda
tutacaksınız. Sizin partinizde -hâlâ partinizin eminim üyesi- bir il
genel meclisi üyeniz Allah kurşununu azaltmasın
İŞİD. diye tweet attı.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Yanlış
yapmış.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bu adam AK
PARTİli kardeşim.
İSMAİL TAMER (Kayseri) - O adam AK
PARTİli olamaz.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben şimdi bundan
dolayı AK PARTİnin hiçbir sayın milletvekilini
İŞİDle ilişkilendirmem. Ama sizin de bizi ya da diğer
partileri; demokrasiyi, insan haklarını, temel hak ve özgürlükleri,
düşünceyi ifade özgürlüğünü savunuyoruz diye bir terör örgütüyle
ilişkilendirmeniz ayıptır, gayriahlakidir; bunu söylüyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Akçay, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 6 Ekim
2014 tarihinde HDPnin yaptığı çağrıya ilişkin
açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu konuşulan ve tartışılan
meselenin dikkat çekici bir boyutunu burada vurgulamak istiyorum. Şimdi,
PKK terörist elebaşılarından Karayılanın 5 Ekim
2014te bir açıklaması var, tweet diyoruz ya, bir tweet veya
tweetçik. Şöyle diyor bu tweette: Gençleri, kadınları,
yediden yetmişe herkesi -yani yediden yetmişe demek ne demek, 7
yaşındaki çocuk da dâhil olmak üzere- Kobaneye sahip çıkmaya
onurunuzu, namusunuzu korumaya, metropolleri işgal etmeye
çağırıyoruz. Bu, bir ayaklanma ve işgal
çağrısıdır.
Şimdi, PKK elebaşının bu
açıklamasının hemen ardından, 6 Ekim 2014te HDP Parti
Meclisi ve MYK toplantısından sonra -Sayın Beştaş bir
karar alınmadığını söyledi ama neticede bu
toplantıdan sonra- bu PKKnın yayınladığı metnin
neredeyse aynısı, benzeri mahiyette bir çağrı
yapmıştır HDP; o da Kobanide yaşanan katliam
girişimine karşı yediden yetmişe bütün
halklarımızı sokağı alan tutmaya çağrı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Tamamlıyorum.
PKK terör örgütü Metropolleri işgal etmeye.
demiş, HDP de Sokakta alan tutmaya ve harekete geçmeye
çağırıyoruz. diyor. Hareket nedir? Yani bu izinli bir
toplantı ve Anayasaya uygun bir gösteri yürüyüşü müdür? Bu tespiti
yapıyorum ve sözlerime burada son veriyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Beştaş
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Kürsüye
mi geleyim, buradan mı konuşayım?
BAŞKAN Sataşmadan dolayı değil
herhalde değil mi?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sataşma, isyan çağrısı yaptı.
BAŞKAN Buyurun.
Ben maske konusunda da pes ettim artık.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben
çıkarmadım Başkanım. Emir demiri keser.
BAŞKAN Efendim, siz de üzerinize
alınıyorsunuz her şeyi, Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben
çıkarmadım. dedim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
4.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Manisa Milletvekili Erkan Akçayın
yaptığı açıklaması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Daha bu
konuyu çok konuşacağız. Bence konuşmakta bir zarar yok,
herkes öğrensin gerçekleri. Erdoğan -AKP Genel Başkanı- 15
Temmuzda halkı sokağa çağırmıştı değil
mi? 251 insan maalesef yaşamını yitirdi. Şimdi, sokağa
çağırdı diye 251 kişinin katili diyemeyeceğiniz gibi
başka meselelerde de bunu diyemezsiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın vekiller, lütfen
Değerli
milletvekilleri
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ya,
bir dinlemeyi öğrenin önce.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, rica
ediyorum
Lütfen
Çok yoğun bir gündemimiz var bugün
arkadaşlar.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Teşbihte hata olmaz ama dönemin BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon Kobane için
acil çağrı yaptı, notlara baktım. Türkiyede hemen hemen
bütün sivil toplum örgütleri ortak açıklamalar yaptılar Kobaneyle
dayanışmak için. BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan Mistura acil
çağrı yaptı defalarca. 90 ülkede herkes IŞİDe
karşı bütün dünyada IŞİD halkıyla dayanışma
gösterdi, Türkiyede yapılan protestolara kan bulaştı. Niye?
Görüntüler var, gelecek hafta getireceğiz; polis panzerinin nasıl
insanları tahrik ettiğini göstereceğiz, Siirtte 5 kişinin
korucular tarafından taranıp öldürüldüğünü ve tekinin
tutuklanmadığını göstereceğiz. Bu şiddet
olaylarının altında bizim çağrımız yok, durduran
biziz. İmralıya niye gidip not getirdiniz? Neden Efkan Ala gece
yarısı Sırrı Süreyya Öndere verdi, o, Sayın
Demirtaşa verdi ve okudu, çağrı yaptı? Bu görüşmeleri
neden açıklamıyorsunuz? Şiddeti durdurmaya çalışan
biziz, siz değil. Ayrıca, koridoru açsaydınız hiç kimse bu
protestoları yapmayacaktı. Ayrıca, şunu da önemle
belirtiyorum: Protestolarda öldürülenlerin 33ü HDPli, HDP il ve ilçeleri
saldırıya uğradı. Fail sizsiniz yani. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Beştaş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, sataşma var, bir şeyi açıklayacağım.
BAŞKAN Sayın Muş, 60a göre
yerinizden bir dakika söz vereceğim, sadece bir dakika.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, bazı şeyler söylendi Sayın Grup Başkan Vekili
tarafından, işte Şunu niye açıklamıyorsunuz? Bunu
niye açıklamıyorsunuz? diye. Bakın, samimi söylüyorum, ne
biliyorsanız çıkın kürsüden açıklayın; ne
biliyorsanız, ne biliyorsanız. (HDP sıralarından
gürültüler)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başkan
açık söyledi.
MEHMET MUŞ (İstanbul) İşte,
efendim Şu bakan onu aradı. Biz mektup götürdük. O, oraya
gitti. Ne biliyorsanız, bakın, ne biliyorsanız, elinizde ne
varsa buyurun açıklayın kürsüden.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bir de şunu
da özellikle ifade etmek isterim: 15 Temmuz ile bu Kobani olayları,
şiddet olayları mukayese ediliyor, Aynı şey. diyor. Biri
işgale uğramış bir vatanın kurtulmasına yönelik
bir çağrı, öbürü işgale çanak tutan bir çağrı; ikisi
nasıl aynı şey olabilir, böyle şey olur mu?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.06
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:17.23
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir), Enez KAPLAN (Tekirdağ)
---0---
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 2nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan, Aile
Hekimliği sisteminde görülen sorunların tespit edilerek gerekli
önlemlerin belirlenmesine amacıyla verilmiş olan (10/1142) esas
numaralı Meclis Araştırma Önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 6 Ekim 2020 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
6/10/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 6/10/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan, aile hekimliği sisteminde
görülen sorunların tespit edilerek gerekli önlemlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/1142) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurulun
6/10/2020 Salı günlü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Candan Yüceer,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER (Tekirdağ)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hekimler
yaşamlarını insanlığın hizmetine adamaya ant
içerek mezun olurlar. Geçtiğimiz yedi ayda da 100den fazla
sağlık çalışanı insanlara hizmet sunmak adına,
sağlıklarını korumak adına, Covid belasından
kurtarmak adına hayatlarını kaybettiler. 30 binden fazla
sağlık çalışanımız Covide yakalandı ve maalesef
kimisi türkü söylediği bir video kaydını, kimisi en son olarak
çocuklarını meslektaşlarına emanet ettiği
videoları paylaşarak hayata veda etti. Sadece hayatını
kaybedenler değil elbette, yoğun mesai yapmaya zorlandı
sağlık çalışanları. Bir hemşire hanım mesai
sonrası gittiğinde çocuklarının yanmış bedeniyle
karşılaştı. Bunlar yetmedi, üzerine şiddet gördüler,
hakarete uğradılar, linç edilmeye çalışıldılar.
Ama bunlar olurken, birileri televizyonlarda başarı hikâyesi
anlatırken sağlık çalışanları bunları
yaşadı ve sağlık sisteminin çökmemesi için, insanların
ölmemesi için tükenmek pahasına, ölmek pahasına çalışmaya
devam ettiler ama hep yalnız kaldılar. Var olan sorunların
üzerine bir de pandemi yükü binince gerçekten tükendiler, Tükeniyoruz.
dediler.
Ama 600 binin
üzerinde sağlık çalışanı var bekleyen. KPSSden
geçmiş, diplomasını almış, bu sistemin hataları
yüzünden, kusurları yüzünden atanamayan 600 bin sağlık
çalışanı ve beraat eden binlerce KHKli var bu
çalışanlara hizmet vermeye, omuz vermeye, yüklerini hafifletmeye
çalışan. Bunların atamaları niçin yapılmıyor?
Kaynak mı yok? Elbette var ama siz o kaynağı onların
hakkını vermek, onların yükünü hafifletmek yerine, yandaş
müteahhitlere nefes vermek, onların vergi yükünü silmek, onlara garanti
vermek için kullanıyorsunuz.
Hakları
ödenmez. dediklerinizin gerçekten hakları ödenmedi. Sabah akşam
hasta taşıyan şoföre 7 lira ödendi, o da çok görüldü, herhâlde
24 Eylülde yine bütün unvanlarda maalesef ödemeler düştü.
Yapılması gereken, adil bir şekilde, hiçbir sağlık
çalışanını ayırmadan ek ödemelerin yapılması
ve bunun emekliliğe yansıması. Sağlık
çalışanlarının yalnız olmaması, yalnız
hissetmemesi, maddi manevi desteklenmesi ve en önemlisi de tabii ki Covid
hastalığının bir meslek hastalığı olarak
kabul edilmesi çok önemli.
Salgınla en ön cephede mücadele eden ama
görünmeyen, sesleri duyulmayan, üvey evlat muamelesi gören, geçmişte
olduğu gibi maalesef bu salgın sürecinde de bu şekilde devam
eden aile hekimleri
Aile hekimliği sağlık reformu sisteminde aslında
çok iddialı bir projeydi. Sağlıkta koruyucu hekimliğin,
koruyucu hizmetlerin gerçekten kalitesini, niteliğini artıracak.
deniliyordu ama geçtiğimiz dönemden bugüne maalesef sorunlar artarak devam
etti. Sağlık sisteminin en önemli sacayağı olan aile
hekimleri, hasta sayısının fazlalığı, her gün
listeye eklenen yeni görevler, şiddet, maalesef çalışma
güvencesizliği gibi birçok soruna göğüs germek zorundalar.
Sağlık sistemindeki yanlış planlamaların
yarattığı iş yükü ve sağlık maliyetindeki
artış bugün aile hekimliği üzerinden giderilmeye
çalışılıyor. Aile hekimliğinin iş yükünün ne
kadar fazla olduğunu
Bakın şu listede sadece ana
başlıklar altında. Bunlar, aile hekimlerinin salgın
döneminden önceki görevleri. Ben herhâlde buradan saysam beş dakikayı
zaten bitirmiş olurum. Bu görevlerin üzerine, salgınla beraber
maalesef tedavi vermeyen poliklinikler, diş polikliniklerinden çıkan
hastalar, filyasyon ekiplerine yardımcı olmak, karantinada rapor
taleplerini karşılamak ve üzerine telefon yüküyle, bu görevlerle
gerçekten artık altından kalkamayacakları bir iş yüküyle
karşı karşıyalar. Bu iş yüküyle ve zorlanılan
hizmetlerle beraber, birinci basamak sağlık hizmeti olan gerçek
koruyucu hekimliği maalesef aile hekimleri bugün sunamıyorlar.
Peki, bu insanüstü çabalarına rağmen
takdir mi görüyorlar, destek mi görüyorlar? Hayır, hâlâ üvey evlat
muamelesi görüyorlar. Ek ödemeler ağustos ayından itibaren görülüyor.
Sanki mart ayından ağustosa kadar Covidle mücadele etmemiş aile
hekimleri, sanki hiç çalışmamışlar. Hastalanma hakları
bile yok aile hekimlerinin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CANDAN YÜCEER (Devamla) Bitirebilir miyim?
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
CANDAN YÜCEER (Devamla) Hastalandıkları,
Covide yakalandıkları zaman maaşları kesildi maalesef.
Şimdi yanlıştan dönüldü ama bir özür bile dilenmedi.
Koruyucu ekipman noktasında hizmet verdikleri
yerlerde ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Benim
verdiğim önerge salgın dönemi öncesindeydi. O gün bu komisyonu kurup,
sadece kurmakla da yetinmeyip gerçekten sorunların çözümü noktasında
bir irade gösterseydik bugün belki bu kayıpları
yaşamamış olacaktık.
Bugün Covid-19 salgınıyla mücadelenin
bilimsel yöntemlerle, şeffaf veri akışıyla, ilgili tüm
kesimlerin katılımıyla, etkin ve koordineli bir anlayışla
yönetilme zamanı geldi de geçiyor bile. Sizler suçu vatandaşa, yükü
sağlık çalışanlarına yıkarak bu
sorumluluklarınızı unutturamazsınız.
Tükeniyoruz. diyor sağlık
çalışanları. Bu sese kulak vermek zorundayız ve bunun ilk
adımı olarak da birinci basamak sağlık hizmetlerinin
yeniden kamusal olarak düzenlenmesi ve aile hekimlerinin özlük
haklarının sağlanması için bu araştırma
önergemize desteğinizi bekliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Hüseyin Örs, buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN
ÖRS (Trabzon) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin, aile hekimlerinin sorunlarına ilişkin
vermiş olduğu önerge hakkında İYİ PARTİ Grubu
adına söz aldım. Hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Konuşmama başlarken, zor günlerden
geçtiğimiz bugünlerde pandemiyle mücadele ederken hayatlarını
yitiren doktorlarımıza, hemşirelerimize ve tüm sağlık
çalışanlarımıza Cenab-ı Hakktan rahmet diliyorum,
onları saygıyla anıyorum.
Değerli milletvekilleri, Dünya Sağlık
Örgütü tarafından pandemi olarak kabul edilen Covid-19
salgınıyla mücadele kesintisiz olarak tüm dünyada devam etmektedir.
Bizde de Bakanlığımız bir mücadele veriyor. Maalesef
gelinen noktada birtakım endişelerimiz var, onları da buradan
ifade etmek istiyorum. Çünkü her gün onlarca ölümün devam ettiği,
şeffaflığın ve artan vakaların
sayısının tartışıldığı bir
dönemdeyiz ne yazık ki. Salgınla mücadelede çok önemli bir yere sahip
olan hastayla temas noktasında birinci basamakta çalışan bir
disiplini temsil eden aile hekimlerimiz var ve onlar da kesintisiz mücadele
ediyorlar. Ama onların bazı sorunları var ve ciddi
sorunları var. Bu sorunların çözümü için bir iradenin ivedilikle
konuya el atması gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, söyleye söyleye
dilimizde tüy bitti ve sonunda nispeten çözülmüş olsa da sahada hâlen
birinci basamakta özellikle aile sağlığı merkezinde
çalışmakta olan ve hastayla ilk temas noktasını
oluşturan sağlık personelinin kişisel koruyucu ekipman
eksiği bazı illerimizde devam ediyor. Yeterli miktarda kişisel
koruyucu ekipmanın ivedilikle dağıtımı
yapılmalı ve eksikler tamamlanmalıdır. Ayrıca Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, 23 Mart 2020 tarihli ve
3522 sayılı esnek çalışma konulu yazısının
bazı sağlık tesislerinde uygulanmadığını
tespit etmiştir. Tüm birinci basamakta, özellikle aile
sağlığı merkezlerinde dönüşümlü çalışmaya
geçilmesiyle hem salgının yayılımı en aza indirilecek
hem de uzun saatler çalışması gerekli olabilecek
sağlık personelinin bu çalışmalara fiziksel ve ruhsal
olarak hazırlanması da sağlanacaktır diye düşünüyorum.
Sağlık Bakanlığı
coronavirüs bilim kurulunda hâlen aile hekimi yoktur. Direkt hastalarla muhatap
oluyorlar ama maalesef Bilim Kuruluna alınmamışlardır.
Mevcut Kurula birinci basamak temsilcileri ve akademisyenlerin de
alınması sağlanmalıdır. Ayrıca Covid-19 testi
acilen ve periyodik olarak tüm sağlık personeline
yapılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız sözlerinizi.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) Bilim Kurulu
çalışması olan Covid-19 Rehberinin güncellenen versiyonun da
dâhil hiçbir versiyonunda birinci basamak sağlık
kuruluşlarına ve buralarda çalışan sağlık personeline
yönelik Covid-19a uygun yaklaşım bölümleri yoktur, bu bölümlerin de
bu Rehbere ivedilikle eklenmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri İYİ
PARTİ olarak sağlık çalışanlarının
Covid-19dan hayatlarını kaybetmesi hâlinde şehit
sayılmaları için bir kanun teklifi vermiştik bu vesileyle bu teklifimizi
de tekrar hatırlatmak isterim. Acilen gündeme alınmasını
talep ediyor, desteğinizi de bekliyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle verilmiş olan
araştırma önergesini desteklediğimizi beyan ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Sait Dede buyurun.
HDP GRUBU ADINA SAİT DEDE (Hakkâri)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge lehine
konuşmama başlamadan önce, geçen hafta aralarında MYK
üyelerimizin, milletvekillerimizin ve parti yöneticilerimizin de bulunduğu
birçok siyasetçiye yönelik bir siyasi operasyon yapıldı, hiçbir
hukuki dayanağı olmayan, tamamen partimiz başta olmak üzere
muhalif ve toplumsal mücadeleyi yürüten tüm kesimleri sindirmeye, yok etmeye
yönelik bu operasyonları kınadığımızı,
yaratılmak istenen korku iklimine asla teslim
olmayacağımızı, bu oyunu sahneleyenlere karşı
meydan okuduğumuzu demokrasi ve barış için sonuna kadar mücadele
edeceğimizi belirtmek isteriz. Bu oyunu sahneleyenler geriye dönük
hafızalarını tazelemek isterlerse, tarihin çöplüğünün, daha
önce defalarca sahneye konulmuş bu oyunun kaybedenleriyle dolu
olduğunu göreceklerdir.
Değerli milletvekilleri, şimdi şahit
olduğumuz ve deneyimlediğimiz üzere performansçı iktidar AKP 2012
yılından bu yana Türkiyenin hemen bütün bakanlık ve
kurumalarında radikal değişikliklere gitmiş.
Değişimleri dönemin ruhunu yakalamak ve ona uygun hâle getirmek
yerine özelleştirmeler ve performans politikalarıyla para ve emek
sömürüsünü öncelemiştir. Özelleştirmeleri anlatmaya vaktimiz yok.
Eğitim sisteminin kaç yüz defa değiştirilip bugünkü çürümüş
hâline nasıl getirildiğini anlatmaya da burada vaktimiz yok.
Mirasyedi AKPnin o çok övündüğü sağlık sistemine ve milyon
liralık cihazların ortadan kaybolduğunu belirten
Sayıştay raporlarına, özel şirket şeklinde yönetilen
hastanelere değinmeden aile hekimi sisteminin yarattığı
haksızlıklar ve hekimlerin yaşadığı sorunları
ifade etmeye çalışacağım.
Geçmişte aile hekimliği yapmış
biri olarak, AKP iktidarının ülkeyi nasıl esnaf
mantığı ve aklıyla yönettiğini birkaç örnekle ifade
etmek istiyorum. Asıl görevi koruyucu hizmet sunmak ve ilk basamak
sağlık ihtiyaçlarını karşılamak olan aile hekimleri,
çalışacakları mekânları Bakanlık ve sağlık
müdürlüğünün belirlediği şartlara uygun olarak kendileri tutmak
zorundalar. Kaç liraya kiraladığınızın önemi yine size
kalmış çünkü performansınızla kira, elektrik, doğal
gaz, su, ilaç ve bilumum ihtiyaçları satın almak ve
karşılamak yine sizin göreviniz. Görevi yalnızca kiraladığınız
yerin uygun olup olmadığına karar vermek, satın
aldığınız tıbbi malzemelerin kontrolünü ve
uygunluğunu denetleyen ve ek olarak performansınızı ölçen
bir Sağlık Bakanlığıyla karşı
karşıyayız.
Bu sistemin yaratıcıları performans
ölçmeye o kadar meraklı ki bakın, partili
Cumhurbaşkanlığı sisteminin ilk kalkınma planı
olan On Birinci Kalkınma Planı, aile hekimliğinin performans
sistemi, teşhis ve tedavinin isabetliliği ve hizmet miktarı gibi
durumları yeniden tasarlayacağını belirtmişti. Peki,
biz de buradan soralım: Damat Bakanın hiç tutmayan, dibe doğru
taklalar atan ekonomi performansını ne yapacaksınız?
Sağlık Bakanının cemaatlere ve tarikatlara yuva
yaptığı, vaka sayılarının, hasta
sayılarının, ölüm sayılarının yalan
olduğunun ayyukasının performansını ne
yapacaksınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
SAİT DEDE (Devamla) Tamamlıyorum
Başkanım.
Şehir hastanelerine verilen hasta garantisiyle
yurttaşların aile hekimlerinde bir rakam ve istatistik, müşteri
hâline getirilmesine sebep olan politikaları üretenlerin
performansına ne yapacaksınız? Bu anlamda verilen grup önerisini
yerinde bulduğumuzu ve sağlık emekçilerinin daha fazla
sömürülmesinin önüne geçmek adına bir Meclis araştırması
açılmasını desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın İsmail Tamer.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL TAMER
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
aile hekimlerinin sorunlarının görüşülmesiyle önerge
hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Saygı ve
selamlarımı buradan hepinize sunuyorum.
2005 yılında başlayan, 2010
yılına kadar devam eden aile hekimliği birimi gerçek anlamda
Türkiyedeki sağlık sistemine bir ivme
kazandırmıştır. Bugün baktığımız zaman,
bu aile hekimliği uygulamasında 8.009 aile
sağlığı merkezi bulunmaktadır; 26.571 aile hekimi
birimi görev yapmaktadır; burada çalışan aile hekimi sayısı
ise 23.193tür. Aile sağlığı merkezleri,
çalışanlarıyla hizmet sunmaya devam etmektedir. Yine Türkiyede
1 hekime düşen nüfus oranı da kişi olarak 3.134tür. Bu yeterli
mi? Dünya genelinde gelişmiş ülkelere baktığımız
zaman, bu oranın 2 bin ile bazı ülkelerde 3 bin arasında
değiştiğini görüyoruz. Bizim de Sağlık
Bakanlığımız yapmış olduğu
çalışmalar, alınacak tedbirler 2023 yılında bu
seviyeye çekebileceğimizi gösterecektir. Tabii aile hekimliği birimi
Türkiyede çok şey yapmıştır; burada çalışanlar,
özellikle Covid döneminde, pandemi döneminde yapmış olduğu
çalışmalarla büyük övgüler kazanmıştır. Orada
çalışan, başta hekimlerimiz olmak üzere tüm sağlık
çalışanlarını buradan tebrik etmek istiyorum. Aynı
zamanda Covid nedeniyle hayatını kaybeden tüm doktorlarımıza,
hemşirelerimize ve sağlık çalışanlarına da
Allahtan rahmet diliyorum.
Aile hekimlerinin, özellikle ağustos
ayında performans ödemelerinin üç ay süreyle verildiğini de burada
tekrar hatırlatmak isterim.
Değerli arkadaşlar, aile hekimliğinde
performansın yanlış anlaşılmaması adına da
aile Hekimliği uygulamasındaki performansın, özellikle
ülkemizde, koruyucu sağlık hizmetlerinin sunumu için geçerli olan ve
özellik arz eden gebe, bebek ve çocuk izlenim ve aşılamayla ilgili
bölümler için geçerli olabileceğini ifade etmek istiyorum.
Tabii, aile hekimliği uygulamalarında,
anne karnından başlamak üzere bebek ve çocuk
sağlığının, gelişiminin izlenmesi, desteklenmesi,
tarama programlarıyla erken tanı ve tedavinin sağlanması
ile bunların varsa komplikasyonlarının önüne geçmek adına
özellikle çok önemli görevler yapılmıştır.
Değerli arkadaşlar, ben Cumhuriyet Halk
Partisinin önerisinin aleyhinde söz aldım ama aile hekimleriyle ilgili
Sağlık Bakanlığımızın önemli
çalışmaları olduğunu ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
İSMAİL TAMER (Devamla) Hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 227 sıra
sayılı Mardin Milletvekili Tuma Çelikin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılmasına Hakkında
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun kırk sekiz
saat geçmeden Gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının 1inci sırasına ve 221
sıra sayılı Gıda, Tarım ve Orman Alanında
Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
aynı kısmın 2nci sırasına alınmasına ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; 7, 8, 13, 14, 15, 20, 21, 22, 27 Ekim 2020 Salı, Çarşamba
ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının
görüşülmeyerek Gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine, 6 Ekim 2020 Salı günkü birleşiminde 30 Eylül 2020
tarih ve (3/1323) ve (3/1325) sayılı
Cumhurbaşkanlığı Tezkerelerinin okunarak
görüşmelerinin bu birleşimde yapılmasına ve aynı
birleşimde Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boşalacak olan 3
üyelik için seçimin yapılarak bu birleşimde
çalışmaların Gündemin "Seçim kısmındaki
işlerin tamamlanmasına kadar sürdürülmesine ilişkin önerisi
6/10/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 6 Ekim 2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Mehmet
Muş
İstanbul
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 227
sıra sayılı Mardin Milletvekili Tuma Çelik'in Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılmasına
Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi ile Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporunun kırk sekiz
saat geçmeden gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 1'inci sırasına ve 221
sıra sayılı Gıda, Tarım ve Orman Alanında
Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin
aynı kısmın 2'nci sırasına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
Genel Kurulun;
7, 8, 13, 14, 15, 20, 21, 22, 27 Ekim 2020
Salı, Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi,
6 Ekim 2020 Salı günkü birleşiminde
(bugün) 30 Eylül 2020 tarih ve (3/1323) ve (3/1325) sayılı
Cumhurbaşkanlığı tezkerelerinin okunarak görüşmelerinin
bu birleşimde yapılması, aynı birleşimde Kişisel
Verileri Koruma Kurulunda boşalacak olan 3 üyelik için seçimin
yapılarak bu birleşimde çalışmaların gündemin
"Seçim kısmındaki işlerin tamamlanmasına kadar
sürdürülmesi,
7 Ekim 2020 Çarşamba günkü birleşiminde 30
Eylül 2020 tarih ve 3/1324 sayılı
Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin okunarak görüşmelerinin
bu birleşimde yapılması ve aynı birleşimde 221
sıra sayılı Kanun Teklifi'nin maddelerine geçilmesine
ilişkin oylamanın tamamlanmasına kadar,
13 Ekim 2020 Salı günkü birleşiminde 221
sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümünde yer alan
maddelerin oylamalarının tamamlanmasına kadar,
14 Ekim 2020 Çarşamba günkü birleşiminde
221 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
221 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin 14 Ekim 2020 Çarşamba günkü birleşiminde
tamamlanamaması hâlinde 15 Ekim 2020 Perşembe günkü birleşiminde
221 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Ramazan Can.
Buyurun Sayın Can. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RAMAZAN CAN
(Kırıkkale) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Grup önerimizde, 227 sıra sayılı
Mardin Milletvekili Tuma Çelik hakkındaki Anayasa ve Adalet Karma
Komisyonu Raporunun görüşülmesini, kırk sekiz saat geçmeden gündemin
1inci sırasına alınmasını, ayrıca 221 sıra
sayılı Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporunun
gündemin 2nci sırasına alınmasını ve gündemin buna
göre teselsül ettirilmesini öneriyoruz.
Bugün iki tezkereyi gündeme alıyoruz,
ardından kişisel verilerle ilgili seçim yapacağız. Bugünkü
çalışma programı bu. Yarın ise yine bir tezkeremiz var
ayrıca Mardin Milletvekili Tuma Çelikle ilgili komisyon raporunu gündeme
alıyoruz. Perşembe günü 221 sıra sayılı kanun
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun
çalışmasını öneriyoruz.
Grup önerimize desteklerinizi bekliyor, başarılı
bir çalışma diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Züleyha Gülüm.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul)
Cezaevlerinden bahsetmek istiyorum, maalesef cezaevleri özellikle son
İnfaz Yasasından sonra âdeta ölüm evlerine dönüştü. Patnos
Cezaevinden örnek verelim ilk başta, Ali Boçnak ve Takyettin Özkahraman,
iki hasta tutukluydu, ağır hastaydı, tedavileri
yapılması için hem avukatları hem bizler hem aileleri çok
ısrarcı oldu. Ancak durumları bilinmesine rağmen, Ali
Boçnak 80 yaşında, Takyettin Özkahraman 75 yaşında
olmasına rağmen tahliye edilmediler, tedavileri yapılmadı
ve maalesef cezaevlerinde öldüler, hayatlarını kaybettiler.
Yine bugün Elbistan E Tipi Cezaevinde Muhammed Emir
İbrahim, önce İntihar etti. denildi, arkasından üzerinde
basınç uygulanınca, gerçekte bir intihar olmadığı
tartışması yapılmaya başlayınca resmî olarak da
Covidten yaşamını yitirdiği açıklanmak zorunda
kaldı. Ve Elbistan Cezaevinde hâlen 15-16 -sayısını tabii
ki tam bilemiyoruz, Cezaevlerinin ya da Bakanlığın bu konuda
maalesef şeffaflığı yok, bu konuda bir bilgilendirme
yapmıyor, sürekli Corona vakalarıyla ilgili üstünü örten bir
yaklaşım sergiliyor- öğrenebildiğimiz kadarıyla 15-16
Corona vakası var ancak odalar bile ayrılmamış durumda,
hasta olanlar ile olmayanlar aynı yerde tutuluyorlar ve maalesef
tedavileri de yapılmıyor. Sadece bu cezaevinde değil, birçok
cezaevinde aslında Corona olunmasına rağmen, hasta mahpuslar
olmasına rağmen tedavileri yapılmayarak ölüme terk ediliyor.
Bunun sorumlusu iktidardır, bunun sorumlusu Adalet
Bakanlığıdır, cezaevlerini yönetenlerdir.
Yine, Tarsus Cezaevinden bahsetmek istiyorum, Tarsus
3 Nolu Cezaevinden. Mehmet Akyüz ağır hasta, ciddi tedavi görmesi
gerekiyor ancak doktor muayeneyi şöyle yapıyor: Gardiyanlara
sorduruyor, gidin bakın, neyi varmış diyor, gardiyanlar geliyor
doktora şusu varmış diyor ilaç yazılıyor. Böyle bir
muayeneden bahsediyoruz cezaevlerinde.
Yine, Savaş Deli, ciddi anlamda
darbedilmiş, T1 cezaevinden T3 cezaevine sevk edilirken gardiyanlar
tarafından şiddete uğramış, kaburga kemiği
kırılmış, yüzünde ve birçok yerinde darp izleri var ama
hastaneye sevk edilmiyor, rapor alınması sağlanmıyor,
tedavisi sağlanmıyor.
Corona dışında da çok fazla
sayıda ağır hasta var cezaevlerinde ama Adalet
Bakanlığı da, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü de bu
hastaları maalesef ölüme terk etmiş durumda. Şimdi, bu hastaların
sorumluluğu kimde? Cezaevinde olan bir insanın, bir mahpusun, bir
tutuklunun hayati güvenliği, yaşam hakkı kimin
sorumluluğunda olmak zorundadır? Devletin, iktidarın ve sorumlu
bakanlıkların sorumluluğunda değil midir? Açık açık,
göz göre göre bu insanları ölüme yolluyorsunuz, sakat kalmalarına yol
açıyorsunuz ve insanların hayatlarıyla oynuyorsunuz. Hangi hakla
yapıyorsunuz bunları gerçekten? Ya, 80 yaşında bir
insanı göz göre göre ölüme gönderdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) Bir dakika rica
edeceğim.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Hangi vicdan, hangi insan
hakları, hangi demokrasi, hangi demokrasi anlayışınız
gerçekten sizi bunu kabul etmeye götürüyor? Binlerce insan var ve ceza infaz
yasasıyla beraber herkesi bıraktınız, kadın
katillerini bıraktınız, üstelik koruma kararları almadan
bıraktınız, kadınların da hayatlarını
tehlikeye attınız ama siyasi nedenlerle içeride olanları,
düşünce suçundan içeride olanları, basından içeride
olanları, siyaset yaptığı için içeride olanları
cezaevlerinde bıraktınız ve şu an ölüme terk ediyorsunuz.
Evet, bugün belki bu yargı sizin elinizde, istediğiniz gibi
yönetiyorsunuz, istediğinize beraat kararı çıkartıyorsunuz,
istediğiniz hakkında dava açılmamasını,
kovuşturmaya yer olmadığı kararlarının
verilmesini sağlıyorsunuz ama emin olun bir gün bu ülkede gerçek
adalet olduğunda bunların hesabını vereceksiniz yargı
önünde. Bu ölümlerin, bu ağır hasta tutukluların ölüme
gönderilmesinin hesabını vereceksiniz. Bugünler geçecek ve
bunların hesabını tek tek vereceksiniz.
Teşekkürler. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Engin Altay. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, AK PARTİ Grubu
önerisi geldi, bunu görüşüyoruz. Öneri şöyle başlıyor:
Genel Kurulun; 7, 8, 13, 14, 15, 20, 21, 22, 27 Ekim 2020 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi
Şimdi, Anayasanın 160ıncı
maddesi de diyor ki: Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi
kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının
bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin
hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme
bağlama işlerini yapmakla görevlidir.
Şimdi, biraz sonra size sunacağım
Sayıştay raporundan bir kesitin, bence, Meclisi oluşturan bütün
siyasi partilere mensup milletvekillerinin bu gece uykusunu kaçırması
lazım. Şimdi, AK PARTİ grup önerisi Meclis denetim yapmasın.
diyor.
Yani, AK PARTİnin Sayın Grup Başkan
Vekiline buradan sormak istiyorum: Bu denetim konularını
görüşmeyerek diye başlayan bütün grup önerileriyle,
Sayıştay denetim raporlarıyla açığa
çıkarılmış usulsüzlükleri, yolsuzlukları,
hırsızlıkları, arsızlıkları kapatmak mı
istersiniz?
Bir tane örnek, sayın milletvekillerimize
nakletmek istiyorum, Sayıştay raporu, CHP raporu değil, Ce-Ha-Pe
raporu da değil; bu hepinizin uykusunu kaçıracak bu gece, ben
hepinizin namusuna, vatanseverliğine kefilim, Meclisi oluşturan bütün
milletvekilleri için bunu söylüyorum ama şu raporun size pes dedirtmesi
lazım, onlarcadan bir tane söylüyorum: Sayıştay denetçileri,
TMSFnin İstanbulun en değerli arazilerinden bir olan
Ataşehirdeki arazisini önce kat karşılığı
inşaat yapılması için Aksüs Yapı ve Entegre Atık
İşletmeleri Şirketine verdiğini ve ardından da
sözleşmenin sonlandırılması nedeniyle TMSF kasasından
şirkete 45 milyon TLlik ödeme yapıldığını tespit
etti. Arkadaşlar, devamını okumuyorum, devamında bazı
akrabalık ve arkadaşlık ilişkileri var. Şimdi,
burası Meclis, kanun fabrikası değil. Bana
dışarıdan bir vatandaş milletvekili olarak görevin ne dese,
en önemli iki görevi hemen şöyle söylerim, yasa yapmak ve denetlemek
derim.
Şimdi, bu Sayıştay raporları
orta yerde. Yüzlerce var değerli arkadaşlar, yüzlerce.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
ENGİN ALTAY (Devamla) Hemen Sayın
Başkanım.
Yani saymayayım, 568 milyon liralık
usulsüzlük de var, ben oralarda değilim, çok somut, çok net
Sayıştayın, Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu Raporunu Allah aşkına bir hepimiz okuyalım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi hırsızlıklara göz yumma yeri
değildir, değildir. AK PARTİ döneminde bir şey
hortladı, bir şey de yerin yedi kat dibine girdi: Bak, AK PARTİ
döneminde vebal hortladı, vebal ama bedel yok. Vebal varsa bedel de
vardır, bedeli ödetecek yer de Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm
sayın üyeleridir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:18.09
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir), Enez KAPLAN (Tekirdağ)
---0---
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 2nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 92nci
maddesine göre verilen Cumhurbaşkanlığı tezkerelerinin
görüşmelerine başlıyoruz. Alınan karar gereğince öncelikle
(3/1323) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresini
okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler
1.- Cumhurbaşkanlığının,
Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetinde icra
ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve
zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve
Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde
bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son
olarak 8/10/2019 tarihli ve 1232 sayılı Kararıyla uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 31/10/2020
tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/1323)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik
Konseyinin 25/4/2013 tarihli ve 2100 (2013) sayılı Kararıyla
Mali'de BM Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu (MINUSMA) ve 10/4/2014
tarihli ve 2149 (2014) sayılı Kararıyla Orta Afrika
Cumhuriyeti'nde BM Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonu (MINUSCA)
kurulmuştur.
BM Güvenlik Konseyinin 29/6/2020 tarihli ve 2531
(2020) sayılı Kararıyla tadil edilen MINUSMA'nın görev
yönergesinde; Mali'de istikrarın sağlanması, ateşkes
sürecinin desteklenmesi, izlenmesi ve denetlenmesi, silahlı grupların
silahsızlanmasının, terhis ve topluma yeniden
kazandırılmasının desteklenmesi, ulusal siyasi diyalog
sürecine destek sağlanması, Mali'nin güvenliğinin yeniden
inşasına yönelik uluslararası katkıların uyumlu
olmasının temini, BM personeli ve sivillerin korunması, insan
haklarının güvence altına alınması ve teşviki,
insani yardım faaliyetlerine destek verilmesi, istikrarın
sağlanması sürecinde kadınların her alanda ve düzeyde katılımının
temini, silahsızlanma, yeniden entegrasyon ve güvenlik reformu
bağlamında çocukların korunması ve çocuklara
karşı suistimal ve hak ihlallerinin önlenmesi söz konusu Misyonun
temel görevleri arasında tanımlanmıştır.
Diğer taraftan, BM Güvenlik Konseyinin
15/11/2019 tarihli ve 2499 (2019) sayılı Kararıyla tadil edilen
MINUSCA'nın görev yönergesinde; Misyonun imkânları ölçüsünde ve
konuşlandığı bölgelerde sivillerin korunması, sivil
halka yönelik tehditlerin tespit edilmesi ve kaydedilmesi, ülkedeki geçiş
sürecinde siyasal hayatın işleyişine ve devlet otoritesinin tesis
edilmesine katkı sağlanması, ülkenin toprak bütünlüğünün
korunması, insani yardımların
ulaştırılmasının
kolaylaştırılması, BM personelinin korunması, insan
haklarının korunması ve teşviki, silahsızlandırma
ve ülkeye geri dönüşlere destek verilmesi ile Orta Afrika Cumhuriyeti'nde
güvenliğin yeniden tesisi için reform çalışmalarının
desteklenmesi gibi hususlar yer almaktadır.
MINUSMA ve MINUSCA'nın görev süreleri BM
Güvenlik Konseyi tarafından belirli sürelerle uzatılmaktadır. Bu
kapsamda, MINUSMA'nın görev süresi BM Güvenlik Konseyinin 2531 (2020)
sayılı Kararıyla 30/6/2021 tarihine kadar, MINUSCA'nın
görev süresi ise BM Güvenlik Konseyinin 2499 (2019) sayılı
Kararıyla 15/11/2020 tarihine kadar uzatılmıştır.
BM tarafından ülkelere, söz konusu Misyonlara
katılım davetinde bulunulmuştur. Ayrıca BM 70'inci Genel
Kurulu görüşmeleri sırasında düzenlenen Barışı
Koruma Zirvesinde bahse konu BM Misyonları için ülkemizden katkı
sağlanması talebinde bulunulmuştur.
Afrika'da bölgesel istikrar ve barış için
tehdit oluşturan insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askeri
katkıda bulunulmasının bölgede ve genel olarak Afrika
kıtasında izlemekte olduğumuz faal dış
politikamızın doğal bir uzantısını
oluşturacağı değerlendirilmiş ve 2/8/2016 tarihinden
itibaren bu katkımızın sağlanması için
Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi
kararlarıyla gerekli izinler verilmiştir.
Bu yaklaşımdan hareketle; hudut,
şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit
edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, BM'nin Mali ve Orta Afrika
Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekât ve misyonlar kapsamında yurt
dışına gönderilmesi ve Cumhurbaşkanınca verilecek izin
ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için
Türkiye Büyük Millet Meclisinin son olarak 8/10/2019 tarihli ve 1232
sayılı Kararıyla uzatılan izin süresinin 31/10/2020
tarihinden itibaren bir yıl uzatılması hususunda gereğini
Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme
açacağım, grupları ve şahsı adına 2 üyeye söz
vereceğim. Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika ve
şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin
isimlerini okuyorum: İYİ PARTİ Grubu adına Sayın
Muhammet Naci Cinisli, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın
İsmail Özdemir, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Sayın Hakkı Saruhan Oluç, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Sayın Engin Altay, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Sayın İsmet Yılmaz; şahıslar adına ilk söz
Sayın Yunus Emre, ikinci söz Sayın Halis Dalkılıç.
Şimdi ilk söz İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Muhammet Naci Cinislinin.
Buyurun Sayın Cinisli. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET
NACİ CİNİSLİ (Erzurum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aziz milletimizi ve Genel Kurulumuzu
saygıyla selamlarım.
27nci Dönem Dördüncü Yasama Yılının
Meclisimize, milletimize, demokrasimize hayırlı olmasını,
olumlu katkılar sağlamasını dilerim.
Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika
Cumhuriyetinde icra ettiği harekâtlar kapsamında Silahlı
Kuvvetlerimizin yurt dışında görevlendirilmesi için gönderilen
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İYİ
PARTİ adına söz aldım.
Dünya barışını koruma adına
bir dünya devleti olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin Birleşmiş
Milletler barış güçlerine katkıda bulunmasını olumlu
karşılıyoruz. Bugüne kadar görev yaptığı
Somalide, Bosna Hersekte, Kosovada, Afganistanda, Irakta ve içinde
bulunduğu diğer barış güçlerinde Türk Silahlı
Kuvvetlerinin üstün başarıyla verdikleri hizmetleri büyük bir gururla
takip ediyoruz. Allah ordumuza, devletimize, milletimize zeval vermesin; Cenab-ı
Hak ebet müddet yaşayacak devletimizin ordusunu daim kılsın.
Öncelikle, Anayasamızın 92nci maddesine
göre, Silahlı Kuvvetlerimizin yabancı ülkelere gönderilmesinde izin
verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisindedir. Diğer bir ifadeyle bu
sorumluluk hepimizdedir.
Tezkerede belirtildiği üzere; hudut,
şümul, miktar ve zaman bir kişinin yetkisine
bırakılmamalı, bu hususlar da Meclisimizce takdir ve tespit
edilmeli. Sonuç itibarıyla, Meclisimizin ve milletimizin iradesini her kim
olursa olsun bir kişiye teslim ediyoruz. Partili
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde -Allah korusun-
Cumhurbaşkanı rahatsızlansa, hizmet yapamaz duruma gelse yerine
vekâlet edecek kişinin de milletimizin seçmediği, bilmediği,
denetimsiz, atamayla gelmiş biri olacağını unutmayalım.
Bu tezkere vasıtasıyla parlamenter sistem önemini bir kez daha hem
bizlere hem de milletimize hatırlatıyor. Her türlü kritik
kararın hem istişare ederek hem de milletin fikirlerini de işin
içine katarak parlamenter sistem içerisinde alınması gerekiyor. Partili
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde
Cumhurbaşkanı, her kim olursa olsun, yanlış bir sistemi
doğru biçimde çalıştıramaz.
Değerli milletvekilleri, Birleşmiş
Milletler şemsiyesi altında Afrika Kıtasında Sahra
Altındaki Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetinde bulunan Silahlı
Kuvvetlerimizin görev süresinin uzatılmasını görüşüyoruz.
Biliyoruz ki Afrika Kıtası oldukça zengin yer altı
kaynaklarına sahip, aynı zamanda kıtada yaşayanların
yüksek refah seviyesinde yaşayabileceği bir potansiyel de bulunmakta
ancak kıta yıllar boyunca sömürüldüğü için kıtanın
sahip olduğu doğal kaynaklar Afrikalılar tarafından
kullanılamadı, bu yüzden Afrika ülkeleri hak ettikleri standarda
ulaşamadılar. Çoğu Afrika ülkesinin sınırları
sömürgeci devletler tarafından masa başında pazarlıklarla
belirlendi. Maalesef, bu durum, Afrikada süren iç savaş, iç
çatışmalara ve sınır savaşlarına sebep oluyor.
Böylesine bir ortam da Afrikadaki açlığı ve yoksulluğu
artırıyor.
Peki, Silahlı Kuvvetlerimiz, kahraman
Mehmetçiklerimiz nasıl bir yerde görev yapmakta? Mali Cumhuriyetinde 1968den
itibaren 4 kez darbe gerçekleşti. Geçtiğimiz aylarda Malide
yapılan Parlamento seçimleri sonuçlarında hile
yapıldığı yolundaki iddialar şiddetli
tartışmalara yol açtı; bunu izleyen protesto gösterileri ve
muhalefet liderinin tutuklanması ülkeyi ciddi bir kaosun içine sürükledi.
Seçim sonuçlarıyla oynamakla suçlanan Mali Anayasa Mahkemesinin
feshedilmesi ve mahkemeye yeni üyeler atanması bile sokak gösterilerinin
şiddetini azaltmadı. Darbeciler son olarak 18 Ağustos günü yönetime
el koyarak Mali Cumhurbaşkanı ve Başbakanını
tutukladılar. Ülkemiz Malide yapılan darbeyi derin endişe ve
üzüntüyle karşıladığını, tutuklu üst düzey
yetkililerin serbest bırakılmaları ve ülkede anayasal düzene bir
an önce geri dönülmesi yönündeki güçlü beklentisini bir açıklamayla
duyurdu. Ancak bu açıklama darbecilerin yeterli bir şekilde
kınanmadığı yönünde dünya kamuoyunca yorumlanırken,
geçtiğimiz eylül ayında Sayın Dışişleri
Bakanının Maliye resmî bir ziyarette bulunması ülkemizin
dış politikasını tartışılır hâle getirdi.
Açıkçası Malide darbecilerle bu kadar çabuk iletişime geçen
Sayın Dışişleri Bakanımızın hassasiyetinin
sebebini merak ediyoruz. Öte yandan, AK PARTİ iktidarının
özellikle Mısırdaki darbe karşısında gösterdiği
sert tepki ve darbeyi millî iradenin gasbı olarak tanımlaması
ister istemez Malideki darbeye verilen tepkiyle
karşılaştırma yapılmasına neden oluyor. Malide
eğer ulusal çıkarlar sebebiyle hareket ediliyorsa, ülke
menfaatlerimiz söz konusu ediliyorsa her koşulda gerçekçi bir zeminde
hareket edilebilmeli, aynı tavır ve tutum başka ülkeler
karşısında da vakit kaybetmeksizin sergilenebilmelidir. Maliye
gösterilen bu hassasiyetin ülkemizin hayati menfaatlerinde büyük önem
taşıyan Mısıra karşı gösterilmemiş
olmasını hangi kelimelerle ifade edeceğimi bilemiyorum.
Mısırı dışlamanın pek çok farklı
bölgelerdeki menfaatlerimize ters düştüğünü bilmemek acemilikten
fazlasıdır. Akdenizde Mısırı
dışlamayın. diye yıllardır ifade ediyoruz. Bize Siz
ne anlarsınız. deniliyordu. Ne oldu şimdi? İşler
sarpa sarınca ve maalesef dış politikada haklıyken
haksız duruma düşme maharetini AK PARTİ yine gösterince
Mısır akla geldi. Libyada yanlış hesap yapmadan önce
Mısırla elimiz çok daha güçlüyken görüşebilmeliydik.
Biz, İYİ PARTİ olarak ideolojilerden,
ön yargılardan uzak, insani ölçülerden ayrılmadan Türkiyenin
menfaati için dış politikanın yapılması
gerektiğini savunuyoruz. Mısırla olan ilişkilerin orada
bir darbeci olduğu için kurulmadığının söylenmesi
artık hiç inandırıcı gelmiyor. Öyle ki Mısırla
ilişkilerin son derece kötü yönetilmesi, yok seviyesine indirilmesi ve
hatta sabote edilmesi Türkiye Cumhuriyeti devletinin yüksek menfaatlerine büyük
zararlar verdi. Haklı olduğumuz Doğu Akdeniz konusundaki
zorlanmalarımızın sebebi yanlış Mısır
politikamızla da bağlantılıdır. Ayrıca
İsraille olan ilişkilerimizin de bu seviye gelmesi ne Türkiyeye
fayda sağladı ne de işin kötüsü uğruna ilişkileri heba
ettiğimiz Filistine fayda sağladı. Dış politikada
mesele, kapıları açık bırakmak ve görüşmeleri
sürdürülebilir hâlde tutabilmektir; bir akıl işi olan siyasetin,
dış politikanın icabı budur. Küskünlüklerle ve
fırsatçı politikalarla ne iç siyaset olur ne de dış
siyaset.
Libya politikamızı Birleşmiş
Milletlerin tanıdığı iktidarı destekliyoruz.
savı üzerine bina ederken yine Birleşmiş Milletlerin
tanıdığı iktidarı Suriyede tanımıyoruz.
sözüyle iktidardan düşürme çabaları içinde bulunulması
uluslararası camiada sözümüzün yere düşmesine neden oluyor, sözümüzün
geçerliliğini olumsuz etkiliyor. Burada Suriyedeki tavrımızı
sorgulamaktan ziyade dış politika belirleyicilerimizin söylemlerinin
tutarsızlığını ortaya koymak için bu detayı
dikkatlerinize sunuyorum. Çok açık olarak ifade etmeliyim ki dış
politikada tezlerinizi ortaya koyarken bir yaptığınız ile
diğer bir yaptığınız ile çelişmemesi lazım.
Libyada Birleşmiş Milletlerin tanıdığı hükûmeti
destekliyorum, o yüzden haklıyım. derseniz size Peki Suriyede
haksız mısın o zaman? diye sorarlar. Bu ifademi Suriyede veya
Libyada yanlış yapıyorsunuz, doğru yapmıyorsunuz.
demek olarak anlamayın lütfen. Dış politikada AK PARTİ
tezlerinin ne kadar özensiz ve analitik düşünceden uzak olduğunu
anlatmaya çalışıyorum. Usulün, söylemlerin
tutarsızlığını sadece İYİ PARTİ olarak
biz görmüyoruz, maalesef yabancı kamuoyu da görüyor. Dış
politika ciddiyetle yapılır. Öngörüsüz, ciddiyetsiz, bilgiden uzak iç
politika için yapılan dış politikayla bu kadar oluyor. Uzun bir
süredir iç politika için dış politika yapılıyor.
Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı
Kuvvetlerimizin, Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında
görev yapmakta olduğu başka bir sorunlu yer de Orta Afrika
Cumhuriyeti. Burada birçok darbe gerçekleştirildiğini biliyoruz. Son
olarak kendilerini Seleka olarak adlandıran milislerin aralık
2012de Orta Afrika Cumhuriyeti Hükûmet güçlerine karşı
yoğunlaştırdıkları silahlı saldırılarla
tırmanan kriz, Ocak 2013te imzalanan anlaşmaya rağmen devam
etmişti. Seleka milisleri Mart 2013 tarihinde başkente ilerlemiş,
bunun üzerine Cumhurbaşkanı ülkeyi terk etmiş ve Seleka lideri askerî
darbeyle 24 Mart 2013 tarihinde kendini devlet başkanı ilan
etmişti. Darbenin ardından ülkede güvenlik uzun yıllar boyunca
tesis edilemedi. Ardından 2016 yılında Orta Afrika
Cumhuriyetinde gerçekleştirilen seçimler sonucunda
Cumhurbaşkanı ve Başbakan görevlerine başladılar.
Ancak günümüzde ülkenin farklı şehirlerinde halk Hristiyan ve
Müslüman mahalleler olarak bölünmüş durumda. Ülkedeki din ve kabile
farkı çatışmalara neden oluyor. Bununla birlikte, son olarak,
hükûmet ve Orta Afrika Cumhuriyetindeki 14 silahlı grubun
katılmasıyla Şubat 2019 tarihinde bir barış
anlaşması imzalandı. Umudumuz hem Orta Afrika Cumhuriyetinde
hem de tüm Afrika Kıtasında barışın
sağlanması ve istikrarın bir an önce tesis edilmesi. Ülkemiz hem
Kuzey Afrika ülkeleri hem de Sahra Altı Afrika ülkelerine karşı
çok boyutlu bir dış politika tabii ki izlemeli. Ayrıca, Türkiye,
yüz elli yıllık parlamenter tecrübesini, demokratik
kazanımlarını, cumhuriyet değerlerini, ekonomi tecrübesini
tüm Afrika Kıtasına aktarabilecek değerli bir ülkedir.
Sayın milletvekilleri, Karabağda
yaşanan Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının Türkiyeyle
ilgisiz olduğunu düşünemeyiz. Egede ve Doğu Akdenizde
ülkemizin yaşadığı problemler çerçevesinde Karabağ
üzerinden de ülkemize yeni bir cephe açılmaya çalışıldığının
altını çizmek isterim. Ülkemizin çevrelenmekte olduğundan
endişe etmekteyim. Bu çerçevede çok dikkatli olmamız
gerektiğini, bunun bir Ermenistan-Azerbaycan meselesi olarak gözükürken
bir anda Türkiye-Rusya meselesi olabilme tuzağına düşmememiz gerektiğini
ifade etmek isterim. Karabağ bir Türk yurdudur, Azerbaycan tezlerinde son
derece haklıdır. Birleşmiş Milletlerin
tanıdığı sınırlar da Azerbaycan
toprağıdır. Haklıyken ve güçlüyken, diğer bölgelerde
olduğu gibi, bu konumun kaybedilmemesi gerekir. Azerbaycandan daha fazla
ses çıkararak sanki biz işin içindeymişiz gibi bir intiba
vermenin gereği olmadığını vurgulamak isterim.
Azerbaycanı da zor durumda bırakmayalım. Tek millet iki
devlet olarak tarif ettiğimiz Türkiye- Azerbaycan kardeşliğini
her ne kadar bizler İYİ PARTİ olarak bir dış mesele
olarak görmesek de Azerbaycanlı kardeşlerimizin ve bizim çok hayati
davamızı, AK PARTİnin çıkmazda olduğu iç politikada
bir araç olarak kullanmasına izin veremeyiz. Şu ana kadar,
Azerbaycanı Türkiye Cumhuriyeti devletimizin ve Hükûmetin verdiği
desteğin tamamıyla arkasındayız. Hamdolsun görüyoruz ki
Azerbaycanın Ermenistan karşısında çok büyük bir askerî
üstünlüğü var. İnanıyorum ki bu üstünlük devam edecek ve
Karabağ geri alınacaktır ve masaya oturulacaktır. Fakat
sahadaki üstünlüğün masada da aynı şekilde tecelli etmediği
zamanları da biliyoruz. Sahadaki üstünlüğün yanında
uluslararası ilişkiler vasıtasıyla dostların ve lehte
düşünen devletlerin sayısının çoğaltılması
lazım geliyor ki masada kazanan taraf da Azerbaycan olsun. Türkiyenin
rolü asıl buradadır. Sanki biz konunun bir numaralı
parçasıymışız gibi tavır geliştirerek ve yine bu
konuyu iç politikaya malzeme yaparak Azerbaycanın pozisyonunu sıkıntıya
sokmayalım. AK PARTİ iç siyasetteki sıkıntılı durumunu
toparlayabilme fırsatı olarak görerek çok haklı olan Azerbaycan
davasını lütfen heba etmesin.
Fransanın tarih boyunca başvurduğu
girişimlerinin bir benzerine daha tanık oluyoruz. Birinci Dünya
Savaşı öncesinde oluşan şartların benzerlerini
maalesef tekrar yaşıyoruz. Buraya geliş sürecinde AK PARTİ
Hükûmetinin hatalarından da bahsedilmesi gerekiyor. Ekonomide para
politikaları parayla idare edilmez. Sözünüze duyulan itimatla,
itibarınızla, güven sağlamanızla birçok sorun çözülür. Bu
bakımdan para politikaları Merkez Bankasının ve siyasi
otoritenin sözüyle yönetilir. Paradan büyük sermaye itibardır. Sadece
parayla değil aslında itibarla piyasalar şekillenir. Bugün, para
politikalarının doğru bir biçimde yönetilememesindeki benzer
nedenleri diplomaside de görüyoruz. Dış politika sözün her geçersiz
kaldığı noktada askerî güç gösterisiyle yönetilemez.
Yanlış yönetilen dış politikada sözün geçerliliğinin
kalmamasından dolayı her seferinde düşmana korku salan,
özellikle caydırıcılığıyla nam salmış
Türk ordusunu devreye sokup test ettirmek büyük riskler
barındırıyor.
Dış politika bir ülkenin ön savunma
hattıdır, güvenliğidir, ekonomik coğrafyaya hükmetme
yeteneğidir, güçtür. Siyasetin ve ülkenin verdiği sözün güveniyle
dış politika ve uluslararası ilişkiler yönetilir. Günümüzde
AK PARTİ iktidarı yönetimindeki Türkiye Cumhuriyetinin artık
tutarlı bir dış politikası bulunmuyor maalesef. Türkiyenin
uluslararası ilişkilerinin sadece liderler üzerinden yürütme stratejisinin
sonuçsuz kaldığı artık görülmeli. Bırakın küresel
anlamda oyuncu olan ülkeleri, komşularımızla bile
ilişkilerimiz kalmadı. Vakit kaybetmeksizin ülkeler arası
kişisel ilişkileri terkedip Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Osmanlı Devleti zamanından beri sahip olduğu tecrübe ve
birikimle işletilen kurumsal diplomasiye geri dönmeliyiz.
Değerli milletvekilleri, AByle
ilişkilerin düzeltilme çabalarını tabii ki olumlu
karşılıyoruz. Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimizin
yakınlaşmasından taraftarız. Ancak ilişki düzelmesi
taviz vererek olmaz. Doğu Akdenizdeki, Egedeki Yunanistanın
şımarıklığına taviz vermeden tezlerimizin
kabulüyle ilişkilerimiz rayına oturtulmalı. Avrupa
Birliğinin Doğu Akdenizin bir parçası olarak kendini kabul
ettirme çabalarına karşıyız. Avrupa Birliği Doğu
Akdenizin bir parçası değildir. Avrupa Birliği Doğu
Akdenizde Yunanistanı ve Güney Kıbrısı kullanarak
kendisini işin içine sokmaya çalışıyor. Böyle bir oyuna
gelinmemesi gerekir. Yunanistan her seferinde Türkiyeden taviz almak için
uğraşıyor, bunda da kendisinden çok diğer devletlerin,
kurumların desteğine güveniyor. Yunanistanla her yumuşama
döneminde dost oluyoruz zannedilirken tavizler veriliyor. Örneğin,
kıta sahanlığı, FIR hattı, hava sahası gibi.
Doğu Akdenizde sergilenen duruşun
karşılığında Kıbrısta taviz vermeyelim tekrar.
Her ne pahasına olursa olsun müzakere edelim. ya da Ön
şartsız müzakere edelim. ne demek? Ön şartsız müzakere
demek ucu açık tavizler demek. Doğu Akdenizde bir müzakere
yapılacaksa diğer ülkelerle birlikte yapılmalı. Sadece
Yunanistanla müzakere yapılmamalı. Avrupa Birliğinin amacı
bizi Kıbrıstan uzaklaştırmak ve Doğu Akdenizdeki
hâkimiyeti kurmak.
Kıbrısta 1960 Garanti
Anlaşmasından elde ettiğimiz hakları kaybedersek Doğu
Akdenizde duruş sergileyemeyiz. 1960 Garanti Anlaşmasının
öncesine dönersek Kıbrısta yine 650 askerimiz kalır. Bu
antlaşmanın alt yapısını 1959da Zürih ve Londra
Anlaşmalarıyla sağlayan merhum Başbakan Adnan Menderes ve
merhum Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorluyu rahmet ve
minnetle yâd ediyorum.
Sözlerimin sonunda Kıbrısta ve Doğu
Akdenizde günümüzde yaşanan gelişmelerin
başlangıcıyla ilgili bir hususu daha dikkatlerinize sunmak
isterim. 2003 yılındaki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
seçimlerinde kendisini davaya adamış büyük devlet adamı merhum
Rauf Denktaşa karşı yapılan muhalefetin AK PARTİ
tarafından nasıl desteklendiğini hatırlamanızı
isterim. Yine bazı itiraf niteliğindeki yabancı belgelerden
görüyoruz ki bu muhalefet AK PARTİyle birlikte dış güçler
tarafından da desteklenmişti. Merhum Denktaş bir Türkiye ziyaretinde
AK PARTİ yetkilileri tarafından Git bunları memleketinde
anlat! sözlerine muhatap olabilmişti. Büyük mücahit Rauf Denktaş ve
biz Türk milliyetçileri, vatanseverler, demokratlar rencide edildik.
Kıbrıs davasına sadık Rauf Denktaş ve temsil ettiği
görüş 2003 seçimlerinde AK PARTİnin desteklediği muhalefete
mağlup edildikten sonra 2004teki Annan Planı önümüze geldi. Büyük
çabalarla Kıbrıslı kardeşlerimize evet oyu verdirilmeye
çalışılan Annan Planı, Cenab-ı Allahın lütfuyla
Rumlar tarafından kabul görmedi; o Annan Planı kabul görseydi bugün
bile pamuk ipliğine bağlı, Merkelin bir telefonuna bakan
Doğu Akdeniz politikası savunulamaz olurdu. Bu vesileyle merhum Rauf
Denktaş, merhum Fazıl Küçük ve davaya hizmet etmiş tüm
kahramanlarımızı, şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Kıbrısta yaşanan olaylara benzer bir
biçimde 2009 yılında Ermenistanla girilen gereksiz ilişkiler
tek millet iki devlet diye tanımladığımız
Azerbaycanla olan ilişkilerimizi de sıfıra indiriyordu az daha.
2009 yılında Ermenistanla imzalanan Zürih
Protokolleri yine Cenab-ı Allahın lütfuyla Ermeni tarafınca
yürürlüğe konmadı ve son olarak 1 Mart 2018 itibarıyla
Ermenistan tarafından tek taraflı olarak iptal edildi.
Ermenistanla futbol üzerinden bir diplomasi
girişimi başlatıp bir sonuç alınacağını
zannetmek aslında Ermeni meselesini hiç anlamamış olmak
demektir. Böylesine çapsız bir girişimin sonuç vermeyeceğini
bilmek için dışişleri uzmanı olmaya gerek yok. Ermeni
mezalimini en yakından yaşamış memleketim Erzurumun
caddelerinden bir hemşehrimi çevirseniz, sorsanız o bile size
bunları anlatırdı. Bu girişimi başlatarak
protokollerin yürürlüğe girmesi için çalışılması
Azerbaycanı sonsuza kadar kaybetme anlamına gelmekteydi
aslında. İYİ PARTİ yönetimindeki bir Türkiyenin tüm gücüyle,
her zaman Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Azerbaycanın
yanında olacağını, Türkiyemizin tüm dünyada başı
dik bir şekilde politika yapacağını ifade eder, Genel
Kurulumuzu saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın İsmail Özdemir, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti
misyonlarına katılım konusundaki Cumhurbaşkanlığı
tezkeresiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum.
Tarihsel perspektifle
bakıldığında Afrika Kıtasının bizim
açımızdan düşünülenin ötesinde öneme sahip olduğu
gerçeğini görürüz. 1071 yılında Anadoluyu fethetmemizle
başlayıp 1453te İstanbulu ebedî Türk yurdu yapmamız,
akabinde de Balkan coğrafyasıyla devam ederek Avrupanın
içlerine kadar ilerleyişimiz sonrasında sadece askerî ve siyasi
üstünlüğü ele geçirmedik, aynı zamanda küresel ticaretin de
kontrolünü her yönüyle ele almış olduk. Zira, sahip olduğumuz,
Kafkasya, Kırım, Balkanlar, Orta Doğu ve Kuzey Afrikayı
kapsayan kara hâkimiyetimiz yanında Hazar, Karadeniz, Akdeniz,
Kızıldeniz ve Basra Körfezindeki deniz hâkimiyetlerimiz dönemin en
önemli ticaret sahaları olarak İpek ve Baharat Yollarının
da kontrolünü sağlamamıza fırsat tanımıştır.
Bu durum Türk cihan hâkimiyetinin her alandaki tescili anlamına
gelmiş ve her çevre bu hâkimiyet karşısında özellikle
ticari konularda Osmanlının iznine müracaat etmek zorunda
kalmıştır, aksi bir durumda Asya ve özellikle Hindistan ile
Çine erişim olanağının bulunmadığını
herkes görmüştür; bununla beraber, İngiltere, Hollanda ve Portekiz
gibi ülkelerin Asyaya erişim imkânına sahip olabilmek için kendisine
yeni ulaşım ve ticaret hattı güzergâhları araması
sonucu doğmuştur. Zaman
içerisinde bunu diğer Avrupa ülkeleri de takip etmiştir. Böylelikle,
16ncı yüzyıldan itibaren Avrupalı kimi ülkeler deniz gücü ve
yollarına ağırlık vermek suretiyle Afrika
Kıtasının etrafından dolanarak amacına
ulaşabilme uğraşını gütmüşlerdir. Uzun bir mesafe
olan bu güzergâh boyunca ve netice itibarıyla sadece yeni bir küresel
ticaret güzergâhı doğmamış, batı ve Güney Afrika
sahilleri de aynı ülkelerin ikmal ve lojistiğinin
sağlanması maksadıyla zaman içerisinde işgal edilmiş
ve kolonileştirilmiştir. Bu durum, Avrupada mülkiyet ve devlet
sistemlerini etkilemiş, eğitim ve teknik donanım
alanlarında yenilikleri beraberinde getirmiştir. Sömürgeci zihniyetin
sahipleri Afrikanın her kaynağını vahşice
kullanırken; insanlarını köleleştirmiş yer altı
ve yer üstü kaynaklarını ellerinden alarak kendi zenginliklerinin
aracı olarak kullanmışlardır. Batı ve Güney Afrikadan
başlayan sömürgeci faaliyetler zaman içerisinde Afrika
Kıtasının orta ve diğer bölgelerine doğru
yayılmaya başlamıştır.
1960lı yıllara kadar günümüz
Afrikasının çok sayıdaki bölgesinde aynı sömürge
faaliyetleri devam etmiş, zaman içerisinde Afrika ülkeleri görünürde
sömürgelerden kurtulmuş olsa da fiiliyatta ve ne yazık ki benzer
amaçların bugün dahi devam ettiğini söyleyebilmek mümkündür.
Dolayısıyla küresel Türk hakimiyetine karşı üstünlüğü
ele geçirmek isteyen çevreler Afrika Kıtasında izledikleri
insanlık dışı politikalarıyla yine bugün de aynı
amaç yani küresel üstünlük mücadelesi için kirli faaliyetlerine devam
etmektedirler. Belki sömürgecilik fiilî olarak bitmiş görülebilir, ama bu
amacı taşıyan ülkeler arkalarında kendilerine hizmet edecek
rejim ve isimleri bırakmışlar ve aynı kanallar
vasıtasıyla da kendi hedeflerine bugün de ulaşmaya
çalışıyorlar. Kendilerine hizmet etmeyi kabul etmeyenlere
karşı ise oluşturulan yerel silahlı gruplar ve terör
örgütleri eliyle yeni bir gündem yaratıp şartları yine
istedikleri alana çekmeye zorluyorlar. Fakirlik ve yoksulluk
kıskacında olan çoğu Afrika ülkesi işte bu zalimce
emellerden henüz kurtulabilmiş değildir. Nüfus artışı
itibarıyla dikkatleri üzerine çeken Afrika Kıtasının bugün
dahi sahip olduğu zengin yer altı kaynakları kendisine pazar ve
ham madde arayan niyeti kötü olan ülkelerin iştahını kabartmaya
devam ediyor. Diğer yandan, Kızıldeniz üzerinden Akdeniz ve Hint
Okyanusuna açılma imkânı bulunan önemli geçiş
güzergâhlarının varlığı sebebiyle Afrika Kıtasının
doğu yakasında kalan bölgeler bugün hâlâ küresel üstünlük
mücadelesinde yer almak isteyen ülkelerin öncelikli hedefleri arasında yer
almaktadır. Sadece Cibutide aynı anda çok sayıda ülkenin askerî
üssünün olması bu meselenin açık bir örneğidir. Dolasıyla
gerek tarihsel perspektif gerekse günümüz koşulları dikkate
alındığında Türkiyenin Afrikayla olan münasebetlerini
büyük bir önem, insani temelli vizyon ve karşılıklı hak ve
menfaatlerin gözetildiği kapsamlı bir politikayla ele alması
zorunluluğu karşımızda bulunuyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tarih ve beşerî hafıza şahittir ki biz Türkler
de uzun yıllar boyunca Afrikada bulunduk. Kudretli Hakanımız
Yavuz Sultan Selim Hanın Mısır seferinden itibaren başlamak
üzere Afrika Kıtasının büyük bir kısmında var olduk.
Bugün soykırım olarak nitelenen insanlık suçlarıyla
Afrika Kıtası ve sözde medeni çok sayıdaki Avrupalı devlet
beraber anılırken bizler bugün dahi oralarda yüzyıllar önce
yaptığımız hizmetlerle anılıyoruz. Ne mutlu ki bu
insani yardımların bugün de devam ediyor oluşu Türkiye vizyonunu
Afrikada diğer ülkelerden ayıran en önemli etken olmaktadır.
Dolayısıyla üzerinde müzakerede bulunduğumuz tezkereler gibi
Afrikada barış ve istikrara katkı sağlayacak
uluslararası girişimlerdeki mevcudiyetimiz bizim açımızdan
tarihe, bölge insanına ve gelecek vizyonumuza dair önemli ve değerli
bir sorumluluk olarak görülmelidir.
Afrika Kıtasında var olan sorunları
elbette biz yaratmadık ancak Afrikalıların kendi
sorunlarını aşmalarında yardımcı olmak bu
kapsamda örnek olacak bir siyasetin izlenmesi zorunluluğu da
açıktır. Gerek Kuzey Afrika gerekse Güney Afrikayla beraber
Kıtanın iki uç noktasında yer alan ülkelerle
geliştirdiğimiz olumlu ilişkilerin Kıta geneline yayılmasını
sağlamamızın millî çıkarlarımıza da
katkısı büyüktür. Ülkemizin sınırı aşan göçler ve
terörle mücadele konularında sahip olduğu tecrübelere ilave olarak
Covid-19 salgınında görüldüğü gibi, sağlık hizmetleri
alanında da var olan büyük ve değerli potansiyelimizi Afrikada
bulunan ülkelerle paylaşmak insani sorumluluklarımızdan
olduğu gibi, ülkemizin potansiyelini de artıracaktır.
2019 verilerini dikkate
aldığımızda Afrika kıtasında var olan
büyükelçilik sayımızın 42ye ulaşmış olması,
ticaret hacmimizin kıta genelinde 25 milyar doları aşması,
Türk Hava Yollarının 38 ülkede toplam 58 destinasyona erişmesi
ve TİKA faaliyetlerin de hâlihazırda 22 program koordinasyon ofisiyle
faaliyet gösterilmesi elbette önemli ve değerlidir. Ancak bununla
yetinilemeyeceği ise açıktır. Ulaşım, madencilik,
enerji ve tarım alanındaki yetkinliklerimizle Afrikalı
dostlarımızla müşterek çalışmalar gerçekleştirmek
girişimci dış politikamızın pratiğini
yansıtabilecektir.
Afrikada yer alan çoğu ülkenin kalkınmada
geri kaldığı dikkate alındığında Türkiyenin
bu ülkelerin gerçekleştirmek istediği altyapı
yatırımlarına odaklanması faydalı olacaktır. Bu
yatırımlar vasıtasıyla izlenecek yol sadece
yatırımı yapıp, karşılığını
alıp akabinde gitmek değil, aksine, tecrübe ve bilgi
aktarımını da temin edip, dostane ilişkiler kurduğumuz
Afrika ülkelerine kimsenin sağlayamadığı imkânı
sunabilmektir. Zira, Afrika ülkeleri bugün hem kendi
imkânsızlıklarını değerlendirmek üzere fırsat
bekleyen ve dayatmacı yaklaşımlar sergileyen çevrelerden hem de
yapılan yatırım karşılığında
kendilerine mahkûm bırakan yeni yüzyıl tarzı sömürgeci
anlayıştan rahatsızdır.
Diğer bir husus da kıta var olan
istikrarsızlığın ana kaynağı olan terörizm
belasından Afrikalı ülkeleri kurtarabilmek için icap eden
yardımları sunmanın yanında, yine terörle mücadelede üstünlük
sağlayan Türk savunma sanayisinin ürünleri olan askerî teçhizat ve
araçların da Afrikalı ülkelere satılması için makul
kanallar oluşturulmalıdır. Bu anlamda sadece Afrika
Kıtasına hitap edecek bir askerî fuar ve güvenlik forumunun tesis
edilmesinin önemli olacağı ortadadır. Gerek teknolojinin
gelişmiş olması ve özellikle uzay sahasındaki yeniliklere
duyulan ihtiyaç, gerek ülkemizin küresel vizyonda yer alan uzay hedeflerimiz ve
gerekse de Afrikalı ülkelerin bu anlamdaki yoksunluğu kıtadaki
rekabette yeni koşullar yaratabileceğimiz bir başka alanı
daha karşımıza çıkarmaktadır. Türkiyenin uzayla
ilgili millî hedeflerini tesis ederken bunu Afrika ülkelerinin de dahil
edildiği bir ortaklıkla yapabilmesi, karşılıklı
kazanımların yeni yüzyıldaki bir başka önemli
ayağını oluşturulabilir. Mesele sadece Afrika
Kıtasında ticaret hacmimizi artırmak, millî güvenliğimizle
beraber hak ve menfaatlerimiz için yeni askerî üsler edinebilmek yahut bizde
olmayan kaynaklara erişme imkânını bulmak olmamalı. Bunun
ötesine ulaşan stratejiyle, çok daha geniş bir sahada Afrikayla
ilişkilerin geliştirilebileceği iyi
anlaşılmalıdır. Bunu başarmamız hâlinde bahse
konu olan meselelerin bizler için bir zorluk olmayacağı pek tabii
görülecektir. İnsana insanca bir yaşam sunma ülküsünün ne anlama
geldiği, Türk milletinin büyük devlet felsefesindeki
yansımasının karşılığının ne
olduğu Afrikada gösterilmelidir. Özellikle 21inci yüzyılda
olması gereken hâliyle mevcut küresel düzene karşı iddialı
bir alternatif sunarken, bunu başarabilmek için Afrika ülkeleriyle
dayanışma hâlinde olmanın öncelikli olduğunu iyi
kavramalıyız. Çeşitli fırsatlarda mevcut küresel sistemin
vasatlığı gündeme geldiğinde ifade edilen ve Türkiye'nin resmî
söylemi hâline gelen Dünya 5ten büyüktür. ifadesinin daha çok Afrikada
yankılanıyor oluşunun anlamı açıktır. Ölçümüzde
insanlığın huzurunu tesis etmek esas olmalıdır.
Türkiye, dün Afrika'da sömürgeci değildi, asla da olmadı. Bugün ve
yarınlar için beraber büyümeyi ve kalkınmayı hedeflediğini
her yönüyle gösterdiği takdirde, hiç kimsenin kuşkusu olmasın,
Afrika'daki kapılar bize daha fazla açılacaktır. Bu kapsamda,
Türkiye'nin prestijini Afrika kıtasında yansıtan ve Türk
milletinin feraset, muhabbet, şefkat ve dostluk elinin Afrikalı
kardeşlerimize uzatılmasında sorumluluk üstlenen TİKA, Türk
Hava Yolları ve diğer sivil toplum kuruluşlarına da
teşekkür ediyoruz.
İlave olarak, FETÖnün kendisine yer edinmek
için gözüne kestirdiği alanların başında geldiğinden
dolayı Afrika'nın güvenlik diplomasisi anlamında bizim
açımızdan sahip olduğu bir başka önem daha dikkatlerden
kaçırılmamalıdır. Bu terör örgütünün şimdiye kadar
bazı finans kaynaklarını Afrika'daki kimi ülkelere
taşıdığı malumdur. Ayrıca, FETÖ
okullarının da yine aynı coğrafyada kendini gösterdiği
bilinmektedir. Gerek bahse konu olan terör örgütünün her türlü faaliyetlerinin
engellenmesi ve yok edilmesi gerekse bundan sonrası için bir daha
Afrika'da yer bulamamaları adına Türkiye yakın diplomasi
faaliyetlerini hızlandırmalıdır; zafiyet oluşan
alanlar varsa bunlar bir an evvel ortadan kaldırılmalıdır.
Türkiye büyük bir küresel vizyonla 21inci yüzyılda yoluna devam ederken,
iletişimin sahip olduğu önemin farkına varılarak Afrika'da
Türkçe eğitim veren kursların daha da
yaygınlaştırılması konusunda var olan gayretlerin
değeri mutlaka karşılık görmeli, kapsamı
genişletilmelidir. Hâlihazırda, çoğu, kıtanın kuzey
bölgesinde yaşıyor olmakla beraber, önemli sayıda Türk nüfusun
Afrika kıtasında yaşam sürdüğü de asla akıllardan
çıkarılmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, tezkereye konu olan
ülkelerden Mali, 1960 yılında Fransanın sömürgesinden
çıkmış, 1 milyon 241 bin kilometrekarelik yüzölçümüyle
geniş bir alana sahip olan Batı Afrika ülkesidir. 2013
yılında gerçekleştirilen silahlı grupların
saldırısı ülkedeki kimi şehirlerin ele geçirilmesi sonucunu
doğurmuş, bu durum Fransanın müdahalesini
beraberinde getirmiştir. Aynı yıl Birleşmiş Milletler
bünyesinde MINUSMA başlatılmıştır. Devam eden
yıllarda gerçekleştirilen seçimlerde katılım oranının
düşük olması ve şaibe iddiaları ülkeyi derin bir siyasi
krize sürüklemiştir. Bununla beraber, Malideki fakirliğin
artması ve kapsamı genişleyen iş bırakma eylemleri ile
protestolar toplumsal sorunları en üst seviyeye taşımıştır.
Nihayetinde 18
Ağustos 2020 tarihinde ülkede gerçekleşen askerî darbe ise yeni bir
dönemin kapılarını aralamıştır. Mevcut durumda
Birleşmiş Milletler ECOWAS ve Afrika Birliği Malideki durumu
yakinen takip etmektedir. Dikkat çekici olansa, bu tarihe kadar İbrahim
Boubacar Keitayı koşulsuz olarak destekleyen Fransanın
birdenbire sessizliğe bürünmesidir. Malinin Fransa için
taşıdığı önemin, bu ülkenin sadece eski bir sömürgesi
olmasından kaynaklanmadığı, ayrıca Libyaya Malide
bulunan bazı silahlı grupların gönderilmeye
çalışıldığı da iddialar arasındadır.
Dolayısıyla bugünlerde Malide yaşanan gelişmelerin sadece
bu ülkenin ve Batı Afrikanın geleceğini değil,
kıtanın kuzey bölgesini ve Libyayı da ilgilendirdiği
gerçeğini göz ardı etmemek gerekir. Malinin bundan sonraki dönemde
izleyeceği yol, diğer bazı Afrika ülkeleri için de model olma
riski yahut fırsatını aynı anda, beraber
taşımaktadır.
Böylesi bir dönemde
Dışişleri Bakanımızın 9 Eylül 2020 tarihinde
Maliyi ziyaret ederek ülkemizin desteğinin kardeş Malililerle
beraber olduğunu yerinde ifade etmesi müspet bir gelişme
olmuştur. Ancak askerî darbe sonrasında ülke idaresinin bir an önce
sivil yönetime devredilmesi konusunda Türkiyenin hassasiyetlerinin
muhataplarına iletilmesi memnuniyet verici bir gelişme olacaktır.
Malinin normalleşmesi ve istikrarlı bir yapıya sahip
olması için ülkemizin bu zamana kadar verdiği desteğin bundan
sonraki dönemde de esirgenmemesinin büyük bir öneme sahip olduğunu
düşünüyoruz. Aynı şekilde, henüz istikrar ve barış
iklimini yakalayamamış olan Orta Afrika açısından,
ülkemizin Birleşmiş Milletler kapsamında sürdürülen çabalara
destek olmasının önemi büyüktür. Orta Afrika adının
hakkını vererek kıtanın merkezi konumunda yer alan jeostratejik potansiyeline
ilave olarak, zulme uğrayan çok sayıda Müslümanın bu ülkede yer
alması, ülkemizin doğrudan ilgi göstermesi gereken bir ehemmiyeti
daha beraberinde getirmektedir. Günümüzde Orta Afrika Cumhuriyetinde
yaşanan sorunların büyük bölümü, çevre ülkelerden kaynaklı nüfus
ve tarihî özellikleri bulundurmakla beraber, bunun tersi olacak şekilde,
sorunların aşılmaması durumuysa var olan kaotik
gelişmelerin diğer komşu ülkelere de sıçrama potansiyelini
taşımaktadır. Bu durum dikkate alındığında,
Orta Afrika Cumhuriyetinin normalleşmesinin sağlanmasına
katkıda bulunmak, kıtanın kalan bölümünde sağlanacak önemli
bir destek olarak değerlendirilmelidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
Meclisimize gönderilmiş olan tezkerenin bir yıl daha
uzatılmasına bu sebeplerden dolayı olumlu yönde oy vereceğimizi
ifade etmek isterim. Arzumuz, Afrikada bölgesel istikrar ve barış
için tehdit oluşturan insani ve siyasi krizlerin aşılmasına
ülkemizin katkıda bulunması, böylelikle Afrika Kıtasında
Türkiye'nin izlediği dış politikamızın güzel bir
örneği olarak kabul edilmesidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, sözlerime son
vermeden önce, Ermenistanın Dağlık Karabağ bölgesindeki
işgalini, işlediği insanlık suçlarını ve
saldırganlığını kınıyor, kendi
topraklarını kurtarmak, kendisine yönelen saldırıları
bertaraf etmek ve güvenliğini sağlamak üzere meşru hakları
çerçevesinde gayret sarf eden dost ve kardeş ülke Azerbaycana,
Azerbaycanlı Türk askerlerine Cenab-ı Allahtan muvaffakiyetler
diliyorum. Temennimiz ve inancımız, can Azerbaycanın bir an
evvel işgal altındaki topraklarını kurtarması,
böylelikle bölgesel barış ve istikrarın
sağlanmasıdır.
Ermenistanın
saldırganlığını Tovuz ve Gence gibi Dağlık
Karabağ dışındaki bölgelere yayma girişimi ise rezil
fakat maksadına ulaşamayacak bir hesabın ürünüdür. Dağlık
Karabağ ait olduğu yere dönmeden meselenin kapanacağını
düşünenler büyük bir yanılgı içerisine girerler. Otuz
yıldır bu meselenin çözümü için başta Minsk Grubu olmak üzere
adım atmayanların bugünlerde yaptığı
çatışmaların durdurulması çağrısı
Türklüğün Kafkasyadaki mevcudiyeti için büyük bir tuzak, kabul
edilemeyecek, samimiyetsiz bir çıkıştır. Millî
şairlerimizden merhum Ziya Gökalpin Düşman öz yurduna el attı/
Mezarından Atan kılıç uzattı/Yürü diyor, hakkı zulüm
kanattı/Atillânın oğlusun sen, unutma!/Medeniyet deme, duymaz,
o sağır/Taş üstünde taş kalmasın, durma
kır/Kafalarla düz yol olsun her yer bayır/Atillânın
oğlusun sen, unutma! seslenişinde olduğu gibi
Azerbaycanın kendi iradesini ortaya koyduğu, Türklüğün zilleti
kabul etmeyip karşısında diz çökmeye mahkûm
bırakacağı gün işte bugündür. Dağlık
Karabağda kimin işgalci, kimin hak sahibi olduğu
açıktır, Birleşmiş Milletler kararlarıyla da sabittir.
Bu şartlarda bize göre Nahçıvan Özerk Cumhuriyetinin Azerbaycan
Cumhuriyetine katılması şarttır, tarihî zorunluluktur, çok
acil bir ihtiyaçtır, deyim yerindeyse hayat memat konusudur.
Bu vesilelerle sözlerime son verirken, tezkerenin
hayırlara vesile olması temennisiyle Gazi Meclisimizi sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Hakkı Saruhan Oluç.
Buyurun Sayın Oluç. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Mali uzun
yıllardır istikrarsızlık ve darbelerle karşı
karşıya kalan bir Afrika ülkesi. Yolsuzluk ve ekonomik sorunlar
başta olmak üzere, etnik grupların yaşadığı
sorunlar ve El Kaide, IŞİD türevi ve benzeri çeteler Maliyi
istikrarsızlığa ve dış müdahalelere açık bir hâle
getirdi. Malideki istikrarsızlık hâli bölgedeki çetelerin de hareket
alanını genişletti. Bu vesileyle bu çete
yapılarının Orta Doğuda, bölgemizde, Irak ve Suriyede
yarattıkları sorunlara değinmek istiyorum. Bugün 6 Ekim
olması vesilesiyle de 6-8 Ekim 2014 günlerini ve yaşananları
hatırlatmak istiyorum.
O dönemde IŞİD terör örgütü başta
Suriye ve Irakın önemli şehirlerinde ve bölgelerinde büyük
katliamlar yapmış, binlerce insanı katletmişti. Milyonlarca
Kürt, Türkmen, Arap, Alevi, Hristiyan, Ezidi ve çeşitli inançlara sahip
halkları yerlerinden yurtlarından göç ettirmiş,
kadınları pazarlarda satmış, tecavüz etmiş,
insanların kafalarını kesmiş, şehirleri yıkarak
ve işgal ederek kendine bir iktidar alanı yaratmayı
hedeflemişti.
Yaşanan böylesi bir süreçte âdeta bir
vahşet coğrafyası yaratmak amacında olan IŞİD,
Kobani kentini de kuşatmaya almıştı. Bu kentte yaşayan
insanlara karşı ağır kitle imha silahları kullanarak
ve bombardımanlarla katliama yönelmiş olan IŞİD bu kente
dört bir yandan saldırmaktaydı.
Kobani kenti, biliyorsunuz, Türkiyenin Urfa ili
Suruç ilçesiyle arasında sadece devlet sınırı bulunan,
ancak birkaç yüz metre mesafede olan ve çoğunluğu Suruç ilçesinde
yaşayan vatandaşlarımızın yakın
akrabalarının bulunduğu bir yerleşimdir. Aradaki
sınır, insanların ilişkileri, akrabalıkları,
sosyal ve toplumsal yakınlıkları bakımından neredeyse
yok denecek kadar yapay bir hâle gelmiştir. İnsanlar teyze
çocuğudur, damadıdır, gelinidir; birbirlerine gidip gelirler,
Mürşitpınar Sınır Kapısından ticaret yaparlar.
Burada yaşanacak bir katliam Kürt
vatandaşlarımız açısından büyük bir
rahatsızlık anlamına gelecektir. Bu nedenle partimiz gerek Irak
gerekse Suriyedeki Alevi, Türkmen, Arap, Kürt, Hristiyan
toplumlarının IŞİDin hedefinde olmaları
dolayısıyla yaşadıkları bölgelerle ilgili olası
katliamlara karşı sürekli duyarlılık çağrısı
yapmıştır o dönemde. Bahsedilen süreçte de tüm dünya kamuoyu
IŞİD çetelerinin insanlığa karşı
işlemiş oldukları bu suçları durdurmak için çeşitli
şekillerde duyarlılık çağrıları
yapmıştır. Bu anlamda IŞİD çetelerine karşı
kurulan uluslararası koalisyon, IŞİDe karşı siyasi ve
askerî mücadeleyi yürütmüştür.
Bu kapsamda birçok kez başta partimiz olmak
üzere koalisyon güçlerinden tutun da Türkiye ve dünya demokratik kamuoyu bu
barbar çetelere karşı Türkiyedeki Hükûmetin tutumunu eleştirmiştir,
insanlığa karşı tüm dünyanın gözleri önünde suç
işleyen bu terör örgütüyle mücadele etme noktasında Türkiye
Cumhuriyeti devletine çağrıcı olmuştur. Buna
karşılık Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti ısrarla
yapılan tüm çağrılara uzun zaman duyarsız kalmıştır.
Kobani sınırında yer alan
Mürşitpınar Sınır Kapısını savaştan
kaçan sığınmacılara ve insani yardımlara bir açıp
bir kapatan Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin bu konuyla ilgili
yürüttüğü siyaset son derece sorunlu olmuştur.
6-8 Ekim nasıl bir siyasi ortamdı, buna da
kısaca değinmek ve hatırlatmak istiyorum. 6-8 Ekim 2014te
Türkiyede çözüm süreci devam ediyordu. İmralı görüşmeleri,
heyetimizin Ankarada Hükûmetle görüşmeleri devam ediyordu. Süreç kopmuş,
bitmiş değildi. İmralıda yapılan görüşmelerin
bazılarında Suriyedeki durum da tartışılıyordu.
Türkiyede Kürt sorununun çözüm süreci, bölge düzeyinde İran, Irak ve
Suriyedeki Kürtleri nasıl etkileyecek; dolayısıyla Türkiyenin
güvenliğini ilgilendiren meseleler ele alınırken oradaki Kürtlerle
ilişkiler nasıl kurulacak; yeni yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti
devletinin hem kendi yurttaşları olan Kürt halkıyla hem de
diğer ülkelerde yaşayan Kürtlerle ilişkileri nasıl olacak;
bütün bunların hepsi o süreçte tartışma konusu olan
konulardı.
İşte bu siyasal ortamda eylül ayında
IŞİD Kobaniyi kuşatmaya başladı. Büyük bir askerî
güçle, tanklarla, toplarla, o zaman Musuldan elde ettiği ağır
silahlarla Kobaninin etrafını çevirmeye başladı. Kobanide
100 bine yakın insan başka yerlerden de gelip oraya yerleştiği
için kasabanın nüfusu 3e katlanmıştı. IŞİD
operasyonlarını, saldırılarını, eylemlerini
giderek artırıyor, bu insanlar da köyleri terk ede ede ilçe merkezine
geliyorlardı. IŞİD orayı ele geçirdikten sonra bütün
Türkiye sınırına hâkim olmak için önünde neredeyse hiçbir engel
kalmayacaktı. Binlerce insanın katledilme tehlikesi vardı;
birçok yerde yirmi, yirmi beş güne yayılan protesto gösterileri
Türkiye sınırları içinde de dünyanın bütün ülkelerinde de
bu nedenle yapılıyordu. 6 Ekim akşam saatlerinde IŞİD
terör örgütünün Kobaninin dünyayla tek bağlantısı olan
Mürşitpınar Sınır Kapısını
kuşatması sonucunda sivillerin katliamı
olasılığıyla bir kez daha yüz yüze kalındı. Bu
konuda Kobanide yaşayanlar durumun vahametini ve acil önlem
alınması hakkındaki taleplerini bizleri telefonla arayarak
ilettiler. İki taraftan sınır kapısı
kuşatılmıştı, her an düşme tehlikesi vardı
ve düştüğü takdirde, Mürşitpınar Sınır Kapısı
ele geçirildikten sonra aslında Kobaninin dünyayla bağları
tamamen kesilecekti. Bunun üzerine, olağanüstü toplantı hâlinde olan
merkez yürütme kurulumuz Eş Genel Başkanımız Selahattin
Demirtaş aracılığıyla o dönemin Başbakanına
telefonla ulaştı, acil bir insani müdahale ve koridor
açılması konusunda kendilerine ihtiyaçlar tüm
açıklığıyla aktarıldı. Konuşma
detayları o günü yaşayanların ve benim de -ben de o günü
yaşayanlardan biriyim- hafızalarımızdadır, neler
söylendiği hafızalarımızdadır. Birkaç saat içinde talep
edilenlerin yerine getirileceğine dair dönemin Başbakanı
tarafından söylenen sözler hafızalarımızdadır ama
gördük ki aradan geçen zamanda -birkaç saati kastediyorum- Hükûmet
tarafından yaşanacak katliamı önlemeye yönelik hiçbir
adımın atılmadığı anlaşıldı.
Hükûmeti harekete geçirmek, dünyanın olası katliama seyirci
kalmasını engellemek amacıyla Kobanide yaşanan durum
kamuoyuyla bizim tarafımızdan paylaşıldı, bu
paylaşım ve acil önlem alınması talebi en temel demokratik
hak çağrısıdır, bir Anayasal haktır demokratik
protesto hakkı. Çözüm sürecindeyiz o dönemde, görüşmeler yürütüyoruz
aynı zamanda, öyle kolay kolay Hükûmetle çatışacak bir pozisyona
girmemeye özen gösteriyoruz. Hükûmet de bizimle ilişkilerinde buna dikkat
ediyor, o günleri bilenler hatırlayacaklardır.
Acil demokratik eylem çağrısı,
demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler ve sivil toplum
kurumlarının en temel hakkıdır çünkü toplumda
duyarlılık yaratmak ve hükûmetlerin çeşitli sorunlar
karşısında insan haklarının ve yaşam
hakkının korunmasından yana davranmaları için
başvurulan yollardan biri olan bu tür çağrılar, demokratik
protesto ve duyarlılık yaratma eylemleri için kullanılan bir
haktır. Acil demokratik dayanışma çağrısı hiçbir
şekilde şiddeti teşvik veya ima eden bir çağrı
değildir ve olmamıştır; tamamıyla, demokratik anlamda
bir duyarlılık çağrısıdır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin
Kobanide işlenen insanlığa karşı suçlara dair
yürüttüğü politikanın yanlış olduğu, Türkiye
sınır kapılarının insani yardıma ihtiyaç duyan sığınmacılara
kapatılmasının Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliğinin kriterlerine uymadığı tarafımızca
açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmetinin uyguladığı bu pratiğin
değişmesi ve yaşam hakkının korunması için
kamuoyu yaratmak ve siyasi bir ağırlık oluşturmak bizim
birincil görevimizdir, kaldı ki bu söylediklerimizi bir süre sonra Adalet
ve Kalkınma Partisi Hükûmeti de yerine getirdi. Yani 29 Ekimde, 6-8 Ekim
2014 tarihinden sonra, 29 Ekimde, o ekim ayının 29unda adımlar
attı. Buraya tekrardan, biraz sonra döneceğim.
Şimdi, 7 Ekim günü ve sonrasında gerek
protesto eylemleri yapanlar gerekse de bu eylemlere karşı olan
çeşitli gruplar arasında çatışmaların
çıkması, güvenlik güçlerinin halka yönelik orantısız ve
aşırı güç kullanması, kitlelere ateş etmesi sonucu
onlarca yurttaş ölmüş, yüzlercesi yaralanmıştır;
onlarca insanımız sokak ortasında ölmüştür. Bu
katliamları gerçekleştirenler belli olduğu hâlde hiçbir hukuki
işlem başlatılmamış, bu kişiler âdeta koruma altına
alınmış ve cezasızlıktan
yararlandırılmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmetinin yaptığı budur esas itibarıyla. Sadece
Diyarbakırda değil; İzmirde, Antepte, Batmanda, her tarafta
linç hadiselerinin bir tek tutuklusu yoktur.
Biz ne yaptık bu olaylar yaşandıktan
sonra, bir parantezle belirtmek istiyorum. Milletvekili arkadaşlarımız
ve Meclis Grubumuz olarak Parlamentoda defalarca araştırma ve soru
önergeleri verdik; kürsüye çıktık, anlattık; gelin,
araştırma komisyonu kuralım, bu provokasyonlar nasıl oldu,
kim sorumlu, kim suçlu, siyaseten ve hukuken bunu araştıralım
dedik; Parlamento bir rapor hazırlasın dedik. Çünkü onunla ilgili
davalar açılacaktı hem bu davalara bir altyapı oluştursun
hem de biz siyaseten hep birlikte ders çıkaralım dedik ama her zaman
iktidar oylarıyla bu önergelerimiz reddedildi, soru önergelerimize cevap
verilmedi. Yani araştırılmasını isteyen biziz Gizli,
saklı kalsın. diyenler sizlersiniz. Çünkü derdiniz
başkaydı: HDPyi karalama, tutuklama, kamuoyunda linç etme;
amacınız, HDPyi demokratik siyasetten tasfiye etmekti, intikam
operasyonu yapmaktı, o nedenle kabul etmediniz bu önerilerimizi.
Şimdi, verilen araştırma
önergelerinin reddedilmesini elbette ki tarihe bir kayıt olarak
düştük ve bahsedilen bu süreçte, Kürt yurttaşlara yönelik
gerçekleştirilen ölümlere, yargısız infazlara ve linçlere ilişkin
yargı mercisi bugüne kadar failleri bulma noktasında tek bir somut
adım atmamıştır bir dava dışında. Bu
ölümlerin sorumlularının açığa çıkarılması
gerektiğini her dönemde dile getiren bizleriz ama yargı
susmuştur ta ki geçtiğimiz günlere kadar.
Şimdi, geriye dönüp birkaç hatırlatma
yapmak istiyorum. Sayın Muş bugün dedi ki: Konuşun,
konuşun hiçbir şey gizli kalmasın. Evet,
konuşacağız, hep konuşacağız bunları.
Şimdi geriye dönelim: 1 Ekim 2014, o dönemin Başbakanı
Davutoğlu ile bizim o dönemki Eş Genel Başkanımız
Selahattin Demirtaş görüşme yapıyorlar ve yanlarında
Milletvekilimiz Selma Irmak var aynı zamanda. Başbakanlık
çıkışında açıklama yapılıyor. Neden bu
görüşme oluyor? Çünkü, Kobanide yaşananlar belli. Bakın, 1
Ekimden bahsediyorum, açıklama yapılıyor ve görüşme olumlu
geçti deniliyor. Sadece biz söylemiyoruz bunu, Yalçın Akdoğan, sizin
milletvekiliniz şu anda, açıklama yapıyor ve diyor ki:
Görüşme çok samimi geçti, gerilimin düşürülmesi açısından
önemli bir görüşmeydi. Açın gazetelere bakın, iki gün sonra
Salih Müslim, Türkiyeye davet ediliyor, geliyor ve Dışişleri
Bakanı Müsteşarıyla görüşme yapıyor, taleplerini
iletiyor, o görüşmenin sonucunda tekrar geriye dönüyor. O dönemin
Başbakanı Davutoğlu -yine basını açıp bakın,
okuyacaksınız- Salih Müslime net teklifimizi yaptık, dedik ki:
Türkiyede artık çözüm süreci var, size farklı bakıyoruz ancak
sizin de rejimle iş birliğini kesmeniz, Suriye Ulusal Koalisyonuna
katılmanız, diğer Kürt gruplarla birlikte hareket etmeniz
lazım dedi o dönemde. Bunların hepsi peş peşe, aynı
günlerde gerçekleşti.
Hatırlatayım, Salih Müslim ve Asya
Abdullah, Kobani olaylarından bir yıl sonra Türkiyeye geldiler ve
Türkiye üzerinden Avrupaya gittiler. Türkiyede Atatürk ve Esenboğa
havalimanlarını kullanarak Fransaya geçtiler, bir yıl sonra
oldu bu. Bunların hepsi 6-8 Ekimden sonra yaşanan gelişmelerdi.
Şimdi, 6 Ekimde birçok yerde -biraz evvel de
söyledim- Eylülün 15inden 20sinden sonra yapılan çeşitli protesto
eylemleri vardı ve hiçbirinde bir damla kan akmadı bu protesto
eylemlerinin, hiçbirinde şiddet yaşanmadı bu protesto
eylemlerinin, hiçbir yurttaşımız ölmedi bu protesto eylemlerinde
yani hiçbir taşkınlık, şiddet yok, 6 Ekim günü de yok. 6
Ekim günü İstanbulda, Diyarbakırda, Batmanda, Adıyamanda,
birçok yerde protestolar var, sürüyor, gündüz saatlerinde. En küçük bir olay
yok, hiçbir taşkınlık ve şiddet eylemi yok. Bizim
çağrı yaptığımız saatte Türkiyenin birçok
yerinde zaten irili ufaklı yürüyüşler, eylemler yapılıyor.
En küçük bir şiddet yok, yaralama yok, öldürme yok, talan yok, hiçbir
şey yok, polis müdahalesi de yok. Ertesi gün 7 Ekim öğlen saatlerine
kadar sürüyor, hiçbir şey yok, saat 14.30 Muş/Vartoda 1
yurttaşımız polisler tarafından öldürülüyor. Aynı gün
o talihsiz açıklamayı yapıyor Cumhurbaşkanı Tayyip
Erdoğan, 14.00 sularında Antepteki mülteci kampında diyor ki:
Kobani düştü, düşecek. İşte bu, işte bu
açıklama her şeyi tetikleyen açıklama oluyor. Şiddet
başlıyor ve belli ki pusuda bekleyenler varmış.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Allah Allah! Siz
sütten çıkmış ak kaşıksınız zaten.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Ben anlatayım
efendim, siz sonra cevap verin, konuşmayı sürdürelim.
Yani Pusuda bekleyenler varmış. diyorum,
pusuda bekleyenler bunu duyar duymaz harekete geçiyorlar.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Siz sütten
çıkmış ak kaşıksınız zaten.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Şimdi, hâlâ
Vartoda öldürülen 25 yaşındaki yurttaşımızın
faili kimdir açığa çıkmadı ama biliniyor aslında kimin
ateş ettiği.
MEHMET MUŞ (İstanbul) İhbar edin,
ihbar edin. (HDP sıralarından gürültüler)
HÜDA KAYA (İstanbul) - Nasıl olsa cevap
vereceksin.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Şimdi, efendim,
savcılık biliyor, savcılık herhangi bir araştırma
da yapmıyor. Kolayı ne? HDP'nin üstüne atın. Görgü
tanıkları var, polisin bulunduğu yerden ateş
açılıyor ama bakın, bu provokasyonlar da bitmiyor.
Şimdi, bir taraftan HÜDAPARın
binalarına saldırılar oluyor, bir taraftan HDP'nin
binalarına saldırılar oluyor. HÜDAPAR ile HDP birbirine
düşürülmeye çalışılıyor. Aynı saatlerde birbirine
yakın yerlerde yapılıyor üstelik bunlar ve bunun sonunda çok
sayıda HDP'li ve HÜDAPARlı, kimliği belirlenemeyen kişiler
tarafından katlediliyor. Yasin Börü ve arkadaşları da öyle,
Antepteki arkadaşlarımız da öyle, İzmirdeki
arkadaşlarımız da öyle, linç edilerek öldürülüyorlar.
Bakın, birbirine misilleme değil bunlar,
birbirine yakın saatlerde yapılıyor. Biz Türkiye'de aslında
bu tür provokasyonların nasıl örgütlendiğini, nasıl
yapıldığını çok iyi biliyoruz, çok fazla örneği
vardır bu konuda. Sosyal medya kullanılıyor, sosyal medyaya
görüntüler, linç görüntüleri atılıyor ve onun arkasından
işler büyümeye devam ediyor.
Şimdi, bu işler 8 Ekime kadar devam
ediyor. Peki, biz bu saatlerde ne yapıyoruz bunlar olurken? Biz bütün il
ve ilçe teşkilatlarımızı arıyoruz, Bütün şiddet
olaylarını durdurmak için elinizden ne geliyorsa yapın.
direktifini veriyoruz, tek tek bütün il ve ilçe
teşkilatlarımızı arıyoruz, Provokasyonlara gelmeyin.
Yağma, öldürme, şiddet nerede varsa önüne geçmeye
çalışın. Bizimle alakalı değildir, kesinlikle büyük
bir provokasyondur. diyoruz.
Biz bunu söylüyoruz da inanmayacaksınız
siz ama inanacağınız bir şey söyleyeceğim şimdi.
Geçen gün gözaltına alınan o dönem idare amirimiz olan
Sırrı Süreyya Önder savcılıkta ifadesini verdi. Size
buradan çok küçük bir parça okuyacağım, isteyenlere de o ifadeyi
dağıtabiliriz. O ifadesinde dedi ki: Kırk sekiz saat boyunca
İçişleri Bakanlığında bulundum,
makamındaydık. Odada ben ve İdris Baluken bulunmaktaydı.
Efkan Alayla birlikte bütün bu provokasyonların sona erdirilmesi için
birlikte çalıştık. diye açıkladı. Yani, şimdi,
sizin milletvekiliniz olan dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala her
şeyi biliyor. O gün o demişti ki: Kontrol edemediğimiz güvenlik
güçleri var, kontrol edemediğimiz. Şimdi, biz bunların hepsinin
konuşulmasını istiyoruz, evet hepsinin
konuşulmasını istiyoruz.
Şimdi, koordinasyonu İçişleri
Bakanlığında bizim milletvekillerimiz, idare amirimiz
Sırrı Süreyya Önder yaptı ve bu konuda Efkan Ala hepsinin
tanığıdır, şahididir ve şiddet eylemleri
durdurulsun diye, provokasyonların önü alınsın diye elimizden
gelen her şeyi yaptık.
Bu da yetmedi Öcalandan İmralıdan mesaj
geldi 9 Ekim günü alelacele, el yazısıyla. O mesajı kim getirdi,
biz mi getirdik? Hayır. Siz getirdiniz, Hükûmet getirdi ve biz
okuyalım diye getirdiniz onu ve o mesajda Öcalanın
çağrısı çok açıktı. Derhâl durmalıdır
provokasyonların hepsi, gösteriler durmalıdır, şiddet
eylemi yapan, bizden değildir, provokatördür. dedi o mesajda ve bunun
üzerine adım adım o eylemler, o provokasyonlar durdu.
Durdu mu? Durmadı. Orada durdu ama Bingölde
bir provokasyon oldu. Siz hatırlarsınız Bingölde bir
provokasyon oldu. Bingöl Emniyet Müdürüne suikast haberi geldi, yanındaki
3 polis memuru katledildi, kendisi yaralıydı. O kadar büyük ki bu
provokasyon yani bu provokatörler vazgeçmediler ama sonunda Bingölün de büyük
bir provokasyon olduğu ortaya çıktı, sizin Hükûmetiniz ortaya
çıkardı.
Şimdi 6-8 Ekimde bunlar yaşandı. 29
Ekimde yani yirmi gün sonra Türkiye ile Kürdistan Federal Bölgesi Irak devleti
arasındaki sınır kapısı Haburdan 150 peşmerge 80
araçlık konvoyla Haburdan girdi, İpek Yolunu kullanarak Silopi,
Cizre, Nusaybin üzerinden Suruça geldi ve Kobaniye geçti. İşte bu
yapılsın isteniyordu o zaman. Bu, yirmi gün gecikmeseydi hiçbir
yurttaşımız canını kaybetmeyecekti. Ortada bir suç
yok, çağrının kendisi ne şiddet içeriyor ne şiddetin
imasını içeriyor ne de böyle bir şiddet ortamının
ihtimali var biz yaptığımızda. Bırakın bir
şiddet eylemini teşvik etmeyi, durdurabileceğimiz en küçük
şiddet eyleminin peşine varıp durdurmak için üç gün boyunca
uğraştık, bütün çabamız, gayretimiz bunun üzerineydi. Dedim
ya, İçişleri Bakanı bunun tanığıdır.
Peki, 6-8 Ekim provokasyonlarının gerçek
nedenini araştırmak yerine kimlerdi bunları yapanlar, niye
yaptılar, bütün bunları ortaya çıkarmak yerine niye ucuz
siyaseti seçtiniz, Sorumlu HDP sloganlarıyla ortaya
çıktınız? Neden bir sonraki seçime parti olarak girmeye
hazırlanan HDPyi baraj altında bırakmak için ve aynı
zamanda 15 Temmuza giden yolu açtınız? Bunların hepsini
tartışacağız elbette ki. O günün devlet kadrolarına
yerleşmiş olan cemaat üyelerini, İran istihbaratını,
Orta Doğudaki başka istihbarat örgütlerini
Bunları biz
söylemiyoruz, İçişleri Bakanı, arkadaşlarımıza
söyledi Bunları biz tespit ettik. Batılı istihbarat örgütleri
büyük bir provokasyon yapmaya çalıştılar. dedi; kısmen de
başarılı oldular.
Bakın, o zaman, 9 Ekimde sizin Genel
Başkanınız Erdoğan ne diyor: Sahnelenen bu oyunun çözüm
sürecini ve kadim kardeşliğimizi sabote etme amacını
taşıdığı açıktır. Bunu sizin Genel
Başkanınız söylüyor: Çözüm sürecini sabote etme
amacını taşıdığı açıktır
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız sözlerinizi.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Şimdi, biz
açıkça tekrar bir şeyi söylüyoruz: O gün kim bu sabotajı
yaptıysa, kim bu provokasyonların arkasında durduysa, kimlerse
onlar, işte bugün HDPyi demokratik siyasetten tasfiye etmeye
çalışanlar, bize karşı intikam operasyonu sürdürenler,
arkadaşlarımızı hukuksuz yere cezaevinde tutanlar,
gözaltına alıp tutuklayanlar, kayyumları atayanlar aynı
zihniyetin devamcılarıdır. Kim size bunları
yaptırıyorsa o günkü provokasyonun arkasında duranlar da esas
itibarıyla onlardır. Şimdi soruyoruz: O dönemin mülki amirleri
neredeler? Diyarbakır, Siirt, Muş, Van, Mardin, Antep, Adana, Batman
ve Bingölün mülki amirleri neredeler, ne yapıyorlar, ne görevdeler? Bunu
söylüyor musunuz? Kimse bunları ne sordu ne de söyledi.
Şunu son bir cümle olarak söyleyeyim: Yitip giden
her can bizim canımızdır. Herkes, onlarca genç ölmüştür.
Sadece gençler değil, yaşı ilerlemiş olanlar da
ölmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Efendim, bitiriyorum.
BAŞKAN Uzatmanızı verdim Sayın
Saruhan. Sadece sözlerinizi tamamlayın, son cümlenizi alayım.
Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Son cümlelerim
Selamlayayım
Teşekkür ederim.
Her ölen insan bizim canımızdır ve
onların yaşam hakkı, mal ve can güvenlikleri bizim
açımızdan kutsaldır ve aralarında hiçbir ayrım
yapmıyoruz. Bunu net olarak bir kez daha vurgulamış olayım.
O nedenle şunu söyleyelim: Bunu
tartışacağız, araştırma komisyonu
kurulmasını talep etmeye devam edeceğiz, siz bunu kabul edene
kadar bunu yapacağız çünkü bu Mecliste yapılmış olan
bir örnek vardır. 90lı yıllarda Faili Meçhul Cinayetleri
Araştırma Komisyonu kurulmuştur ve çok ciddi bir
araştırma yapmıştır ve bütün gerçekleri ortaya
çıkarmıştır. Bu konunun da
araştırılması ve gerçeklerin ortaya
çıkarılması, bizim açımızdan son derece önemlidir.
Bunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, yerimden bir söz talebim var.
BAŞKAN - Yerinizden söz vereceğim.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun (3/1323) esas
numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sayın hatip öyle bir tablo
çizdi ki sütten çıkmış ak kaşık gibi, hiç bu olaylarla
alakaları yok; onlar gayet meşru, hukuk içerisinde kalmak
kaydıyla Türkiye'nin geleceği ve bekası için hareket
etmişler. Elhak, bunu dinleyen bunu anlıyor. Devlet suçlu, o
olayları bastırmaya çalışan kamu görevlileri suçlu,
şehit olan polisler suçlu ama bir tek suçsuz var, bu olayları
körükleyen, bu olayları organize eden HDP suçsuz.
Sayın Başkan, şunu ifade etmemiz
lazım: IŞİD veya DAEŞ laboratuvarda üretilmiş bir
terör örgütü. Neydi bunun amacı? Bunun amacı, oradaki insanları
korkutmak, Suriyenin bir bölgesini, oraları boşaltmak ve
buraları PKKya bırakmaktı. Bu amaçla kuruldu bu.
HÜDA KAYA (İstanbul) Ya, IŞİDi mi
savunuyorsunuz?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Dinlersen
öğreneceksin ne savunduğumu.
HÜDA KAYA (İstanbul) Bu ne demek?
IŞİDi mi savunuyorsunuz?
MEHMET MUŞ (İstanbul) IŞİDin
Allah belasını versin, PKKnın da, onu destekleyenlerin de.
Tamam, anladınız mı?
HÜDA KAYA (İstanbul) Bu,
IŞİDçilik; siz resmen bunu yapıyorsunuz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, çok rahatsız oluyor PKK deyince.
HÜDA KAYA (İstanbul) Resmen IŞİDi
meşrulaştırmaktır sizin yaptığınız.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bu terör örgütü,
buralardaki insanların, bu bölgede yaşayanların korkuyla,
zalimlikle kaçmasına sebep oldu. Sonra
HÜDA KAYA (İstanbul) Siz böyle konuşarak
IŞİDi meşrulaştırıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Kaya, rica ediyorum, lütfen
Hüda Hanım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Allah
belasını versin IŞİDi destekleyenlerin de,
IŞİDin de. Rahatladınız mı?
HÜDA KAYA (İstanbul) Ya gördük gördük,
desteğinizi, yaptıklarınızı gördük!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bin
belasını versin, PKKnın da versin. Bir rahat olun ya!
BAŞKAN Sayın Muş, siz Genel Kurula
hitap edin, Hüda Hanımı bırakın.
HÜDA KAYA (İstanbul) Gördük IŞİDe
neler yaptığınızı hepimiz!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, ne kadar rahatsız oluyor bu hanımefendi!
HÜDA KAYA (İstanbul) Biliyoruz,
IŞİDe neler yaptığınızı hepimiz biliyoruz.
BAŞKAN Sayın Kaya, lütfen.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, burada yapılan hadise şu: Bu terör örgütü bu korkuyla
beraber Suriyenin kuzeyi boşaltılıyor ve orada yaşayan
Türkmenler, Araplar, Kürtler, bu insanlar kaçıyorlar, yerlerini
yurtlarını terk ederek geliyorlar.
IŞİDe karşı da, DAEŞe
karşı da en büyük darbeyi vuran, Türkiye Cumhuriyeti devletidir, en
büyük kaybı biz vurdurduk ve o bölgeden de çıkmasını
sağlayan aslında Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Bunun da
kayıtlara geçmesini isterim.
Sonra ne oldu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sonra,
PKKnın uzantısı YPG -ki aynı yapılar bunlar, orada
YPG, öbür tarafta PJAK, bu tarafta PKK- bu yapı ortaya çıkıyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ya siz bir yıl
sonra ağırladınız, bir yıl sonra!
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bir
bakıyorsunuz ki bu zalim, bu katil terör örgütü DAEŞi yeniyor, onun
boşalttığı yerlere bu yerleşiyor, Yerleşiyor,
yerleşiyor, ta Rakkaya kadar, Fıratın doğusundaki bölgeye
olduğu gibi PKK yerleşiyor. Bu da bir terör örgütü. DAEŞ,
Kobaniye saldırdığı zaman, oradaki insanları
katletmeye çalıştığı zaman o insanlara
bağrını, yüreğini açan kim? Türkiye Cumhuriyeti devleti,
biz açtık, biz açtık.
Sonra, şimdi, bunlar terör örgütlerinden çok
rahatsızlar ya, Münbiçte yüzde 95 Araplar yaşıyor, PKK
orayı zaptetti, oradan çıkmıyor; peki, aynı hassasiyeti
gösteriyor musunuz? Göstermiyorsunuz. Peki, Türkiye'nin o hat boyunca,
Fıratın doğusundan ta bizim
sınırımızın bittiği Şırnaka kadar olan
hat boyunca Türkmenler, Araplar, Kürtler yaşıyordu, o insanları
yerlerinden etti, orada şu an PKK var; peki, niye ondan
rahatsızlık duymuyorsunuz?
HÜDA KAYA (İstanbul) Ya, siz halktan
şikâyet ediyorsunuz. Oranın halkı onlar, halkı!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son cümlelerinizi, son sözlerinizi
alayım lütfen.
Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Niye onlardan
rahatsızlık duymuyorsunuz? PKK orada olsun, PKK oraya yerleşsin.
HÜDA KAYA (İstanbul) Onlar oranın
halkı, dışarıdan kimse gelmiyor!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ya kim gelsin
oraya? Oranın halkı dışında kim gelsin?
HÜDA KAYA (İstanbul) Hiç
dışarıdan kimse gelmiyor!
BAŞKAN Sayın Toğrul, Sayın
Kaya; lütfen, rica ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Çünkü orada
milyonlarca Arap yaşıyordu
BAŞKAN Sayın Kaya, Sayın
Toğrul lütfen rica ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Milyonlarca
Türkmen yaşıyordu ama hepsini yerinden yurdundan ettiler. Oraya PKK
yerleşince
(HDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Bakın Sayın Saruhan Oluç,
yirmi dakikadan fazla konuştu kimse itiraz etmedi. Yapmayın.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bu PKKnın
ideolojisini savunan onlarla ortak eş güdüm hareket eden HDP sesini
çıkartmıyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Burada laf
kalabalığıyla kapatmaya çalışıyor.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Orada yeter ki PKK
olsun, oraya onlar yerleşsin. Peki, neden aynı hassasiyetiniz yok?
Oradaki yerli halka yaptıkları katliamlar, oradaki çocuklara
karşı yaptıkları katliamlar, orada katlettikleri insanlar
Birleşmiş Milletlerin raporlarına girdi. Kim bu örgüt? PKK terör
örgütü, YPG terör örgütü, ortak yapmışlar bunları. Bunlara dair
en küçük bir pişmanlık, en küçük bir tepki kürsüden koymazlar ama
şunu bilesiniz: Bunun amacı Suriyede bunu gerçekleştirmek,
Irakta bunu gerçekleştirmek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Muş, teşekkür
ederim.
Açalım, son sözlerinizi alayım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Türkiyede
gerçekleştirmek. Bunun sözcülüğünü yapan, HDP grubudur. Bunlar Türkiyenin,
bakın Türkiyenin
Bu konuşmayı her zaman yapmam Sayın
Başkan. Lütfen müsaade edin. Bu, bakın PKKnın
BAŞKAN Sayın Muş, her zaman
yaparsınız, sıkıntı yok.
MEHMET MUŞ (İstanbul) PKKnın bu
amacının siyasal propagandasını ve iletişimini yapmak
HDPye düşüyor, onlar bu amaçla hareket ediyorlar.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz kimin
propagandasını yapıyorsunuz? IŞİDin mi
propagandasını yapıyorsunuz?
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sürekli sürekli bu
ülkede 83 milyon vatandaşın arasına nifak sokmak, insanları
birbirinden koparmak, insanların komşuluk ilişkilerini,
akrabalık ilişkilerini baltalamak için hangi usul ve yöntem
gerekiyorsa onu yapıyorlar.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sizin de
yaptığınız tek şey Kürt
düşmanlığı.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Söylemde bunu
yapıyorlar, olayda bunu yapıyorlar, acıda bunu yapıyorlar,
sevinçte bunu yapıyorlar, yasada bunu yapıyorlar. Her şeyde bunu
yapıyorlar. (HDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Tamamdır, teşekkür ederim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ama şunu
bilesiniz, şunu bilesiniz: Buna müsaade etmedik, sizlere de müsaade
etmeyeceğiz. Haa şunu da unutmayın elbet, nasıl
DEAŞı dağıttıysak Suriyenin kuzeyinden PKKyı
da dağıtacağız, rahat olun.(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) Yaşa, var ol!
BAŞKAN Buyurun Sayın Saruhan Bey.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim.
BAŞKAN Yerinizden mi söz talebiniz mi var?
Yerinizden mi, sataşmadan mı?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Evet, yerimden.
BAŞKAN Sataşma yok diyorsunuz, buyurun.
26.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Şimdi
Sayın Muş, biz burada bir süreci anlattık, diyoruz ki gelin bunu
araştıralım. Yani, kaç yıldır diyoruz gelin
araştıralım. Araştırmaktan kaçan sizsiniz. Ya, biz
kimseyi suçlamak için bunları söylemiyoruz, biz elimizdeki verileri
sunuyoruz. Diyoruz ki, böyle böyle şeyler yaşandı. Hani siz
çıkartıyorsunuz ya kendi yandaş medyanızdan fotoğraflar
falan gösteriyoruz. Biz elimizdeki verileri sunuyoruz kim nasıl
öldürülmüş, bunları konuşuyoruz ve diyoruz ki Biz bunun
araştırılmasını istiyoruz ya. Bu
araştırılsın, o Meclisteki Araştırma Komisyonunun
ortaya çıkartacağı sonuç neyse boynumuz kıldan ince
diyoruz. İlk günden beri bunu söylemişiz ama siz bu
araştırmadan kaçıyorsunuz. Niye?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Buyurun, polisin
ismini istiyorum. Hangi polis vurmuş?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) İkincisi,
bakın, Sayın Muş, biz bunu burada araştıralım
diyoruz. Hani siz bu kadar çok hukuk yargı falan diyorsunuz ya. Ya,
söyledim işte, bir tane dava, bir buçuk dava diyeyim -bir tanesi
sonuçlanmış, öbürünün ne olduğu belli değil- bir buçuk
dava! Bu kadar insan ölmüş bu kadar yağma, yıkım
yapılmış, talan olmuş, dava yok ortada! Hani yargı?
Yok bir şey çünkü kolayını bulmuşsunuz Yıkalım
HDPnin üzerine, biz kurtulalım. Yok işte öyle bir şey.
Altı yıl olmuş, altı yıldır en ufak bir
yargılama yok.
Sizin hukuk dediğiniz; ben şimdi size
söyleyeyim: Ankara Cumhuriyet Başsavcısı bir tane
soruşturma başlattı. Yani, yalan yanlış bir sürü
şeyle dolu ya, yemin ediyorum yalan yanlış. Bak, Sırrı
Süreyya Önder, o zaman Meclis İdare Amirimiz, o zaman yasaya göre bir
partide yönetici olamaz. Adamı MYK üyesi diye gözaltına
aldırdı ya. Bu Cumhuriyet Başsavcısı bunu bilmiyor.
Pervin Buldan o zaman bizim Grup Başkan Vekilimiz, MYKyle alakası
yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Pervin Buldan
MYK üyesi diye, hakkında fezleke düzenlenecek diye haberler
yaptırıyorsunuz orada burada. Alakası yok MYKyle. Daha beterini
söyleyeceğim şimdi size, şu anda tutuklu olan bir
arkadaşımız -Sincan Cezaevinde tutuklu -ağustos ayında
2014te Yargıtayda kaydı var. Partiden istifa etmiş, onu da MYK
üyesi diye tutukladınız ya. Sizin savcınızın
hazırladığı hukuk dediğiniz şey de bu kadar pespaye
bir şey üstelik. Yani, ortada hukuk bırakmadınız. Biz o
nedenle de diyoruz, ortada hukuk kalmadığı için gelin Meclis
Araştırma Komisyonu kurulsun, bu işi ciddiyetle ele alalım
diye.
Şimdi, bakın, ben konuşurken de
söyledim, Kuzeydoğu Suriyeden bahsederken orada yaşayan bütün
halkları ve bütün inançları saydım; Arapı, Türkmeni, Ezidisi,
Süryanisi, Hristiyanı, Müslümanı hepsini saydım; Kürtü,
Türkmeni hepsini saydım, biz oradaki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son cümlelerinizi alayım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) PKK niye defolup
gitmiyor oradan?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Şimdi,
Sayın Muş, onu gidin oraya sorun; ben HDPnin
politikalarını anlatıyorum burada.
Bütün farklı halkları ve inançları
saydık ve orada insanların barış içinde bir arada
yaşamalarını istiyoruz ve bunun Suriyenin toprak bütünlüğü
içinde gerçekleşebileceğini biliyoruz. Demokratik bir Suriye
rejiminde, oradaki farklı halklar ve inançlar bir arada
yaşayabilirler, yeter ki siz elinizi bu şekilde işin içine sokup
karıştırmayın, demografik yapıyı
değiştirmek için sürekli müdahalelerde bulunmayın ve o zaman
nasıl o günlerde Salih Müslimi Ankaraya getirdiyseniz,
konuştuysanız, buradan Avrupaya gitmesine imkân
sağladıysanız, nasıl o günlerde konuşarak
sorunların çözülmesi adımları atılabiliyor idiyse
Türkiyenin yapması gereken budur. Türkiyenin yapması gereken, o
bölgede yaşayan Kürtlere düşmanlık yapmak değildir,
Türkiyenin yapması gereken, dostluk içinde Kürt halkıyla, Türk
halkıyla, bütün halklarla beraber barış içinde bir yaşam
kurabilmenin imkânlarını yaratmaktır. Biz bunun için mücadele
ediyoruz ve bunun için ter döküyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Oluç, teşekkür ettim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın
Engin Altay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığının,
Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetinde icra
ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve
zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve
Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde
bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son
olarak 8/10/2019 tarihli ve 1232 sayılı Kararıyla uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 31/10/2020
tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/1323) (Devam)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan, sizi ve yüce Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Ben de 60a göre söz isteyip deminki
tartışmaya katılmayı düşündüm ama sonra, yine zaman
konusunda tasarruflu olalım diye bundan vazgeçtim ama şu
kadarını söyleyerek konuşmama girmek istiyorum. Buradaki
atışmalardan ve tartışmalardan aslında çekinmemek de
lazım. Yani bu konuların buralarda konuşulması Türkiye
için, iç barışımız için, Kürt sorununun çözümü için
doğru olandır.
Ben hiç unutmam; siyasete yeni
atıldığım, yeni aday olduğum dönemde gene Türkiye
terörle mücadele ederken Sayın Mehmet Ağar şöyle bir
çağrı yapmıştı: Dağdan inin, düz ovada siyaset
yapın. demişti. Fakat Türkiye kamuoyu ve Türk siyaseti, Sayın
Ağarı siyaseten linç etmişti. Şimdi geldiğimiz
noktada Mehmet Ağarın o zaman söylediğinde bir yanlış
olmadığını görüyoruz. Buradan şuraya gelmek istiyorum:
Yani, bu tür sorunlar; bu tür makro, büyük sorunlar karşısında
siyaset kurumu, kamuoyu refleksine göre kendini konumlandıramaz. Siyaset
kurumunun bir kere büyük düşünmesi lazım, bir kere uzun vadeli
düşünmesi lazım, bir kere çözüm odaklı olması lazım.
Popülizm yapalım, tabanımızı konsolide edelim diye Sen
terör örgütüne şu kadar yakınsın, ben bu kadar
uzağım. işlerinin de kimseye bir kârı yok. Ama en
başta söylediğimi inkâr ediyor değilim; bu sorunun Mecliste
tartışılması, sorunun çözümüne büyük oranda katkı
sağlayacaktır. İş ki burada bir şeyi ayırmak
lazım, biraz önce de bir örnek verdim: Her siyasi partinin içinde terör
örgütleriyle ilişkili, ilintili insanlar olabilir; hatta bu insanlar parti
yönetimlerine yükselmiş de olabilir şu veya bu oranda,
tıpkı geçmişte FETÖ terör örgütünün AK PARTİ yönetimine
sızdığı gibi. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Kimmiş onlar?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ama bu, şu
değil: Ya, 4 bakanınız vardı, onları tahliye ettiniz
siyasetten; onları itham edenler de sizin partinizin içinden
çıktı. Sonra sizin partinizden birileri başka şeyler
Bunlara girmeyelim. Siz de, Sayın Cumhurbaşkanı da
Allahım beni affet; yanıldım, kandırıldım.
dedi zaten; buna verecek bir cevap varsa, yeni bir FETÖ
tartışması istiyorsanız yaparız.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Vereceğim,
vereceğim, merak etme.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Hayır, her parti
için dedim ben, olabilir. Bu, şunu doğurmaz: Bu, bir siyasi parti
içinde bir ya da birkaç kişinin bir terör örgütüyle ilişkilenmesi, o
partiyi kriminalize etmeyi gerektirmez. Ben, bu yönüyle, HDPnin avukatı
değilim ama ben buraya gelen her sayın milletvekilinin vatansever
olduğunu, 83 milyonu sevdiğini ve burada oturmayı hak
ettiğini düşünürüm çünkü milletin oyuyla gelmiştir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
(3/1323) sayılı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
üzerinde grubum adına söz aldım.
Bugün ve yarın muhtemelen Meclisimiz
dış politika ağırlıklı bir gündemle
çalışmalarını sürdürecek. Bu Malide ve Orta Afrika
Cumhuriyetinde MINUSMA ve MINUSCA adıyla Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 25/4/2013 tarihinde aldığı bir karar
gereğince bir görev gücü, uluslararası bir görev gücü oluştu. E,
son rakamları almadım bizim de bu Malide ve Orta Afrika
Cumhuriyetinde çok ciddi bir askerî ve polis varlığımız
yok. Ama, Birleşmiş Milletler ailesinin onurlu, saygın ve güçlü
bir üyesi olmak sıfatıyla Türkiye bakımından burada da bir
miktar polisimiz orada görevli yanlış bilmiyorsam. Her iki ülkede de
çok az sayıda askerî varlığımız, birazcık da
aracımız var.
Şimdi, bu tezkereyle -bakayım şuradan
tarihe, size yanlış bilgi vermeyeyim- 2/8/2016dan beri süren bu
varlığımızın en son 8/10/2019 tarihinde bu yüce
Meclisimiz bir yıl daha bu askerî ve polis varlığımızı
uzatmayı onaylamış. Onun süresi doluyor, bunu Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunun Güvenlik Konseyinin aldığı karar
gereğince bir yıl daha uzatacağız.
Peşinen şunu söyleyeyim: Bugün
görüşeceğimiz 2 tezkereye de, yarın görüşeceğimiz
Suriye, Irak tezkeresine de Cumhuriyet Halk Partisi evet oyun verecektir.
Bunun gerekçelerini, bugün ben, Sayın Ünal Çeviköz; yarın gene ilgili
arkadaşımız Sayın Çeviköz -Suriye, Irak dâhil- sizlere
anlatacağız. Bizim, Suriye Irak tezkerelerinde mesela 2014te bir ret
vermişliğimiz var. Niye biliyor musunuz değerli arkadaşlar?
O tezkereyi açıp bakın müteaddit defalar söyledim, 10 defa, tam 10
defa Suriye merkezî yönetimi, Şam Rejimi, Esad yönetimi ifadeleri
geçiyor. Yani, o tezkere Suriye merkezî yönetimine bir savaş tezkeresi
niteliği taşıyordu. Bunlara geleceğiz, zaman içinde
bunları konuşacağız.
Şimdi, bu Mali ve Orta Afrikaya giden
kuvvetlerimiz ne yapacak? Orada istikrarı sağlayacak, ateşkesi
denetleyecek, silahlı grupların silahsızlanmasını,
silahlı grupların terhisinin ve topluma kazandırılmasının,
Malinin güvenliğinin, Malideki insan haklarının güvence
altına alınmasının, Malideki çocukların
korunmasının teminatı olarak buna katkı sunmak üzere
oradalar idi, hâlâ oradalar, gene gidecekler ama şöyle: Biz buna evet
derken buradaki her işin bir yasal dayanağı -yasal dayanağı
geçiyorum- meşru bir kaynağı olması lazım. Burada
mesela, Maliye ve Orta Afrikaya, biraz sonra görüşülecek olan UNIFILe,
Lübnana asker ve polis gönderilmesi noktasında Cumhuriyet Halk Partisinin
evet demesinin altında yatan şudur: Türkiye, büyük bir ülkedir,
dünya milletler ailesinin önemli ve saygın bir üyesidir.
Birleşmiş Milletler, dünya milletler ailesinin ortak üst örgütüdür
-ve burada alınmış bir karara Türkiyenin- dünyada artık
küresel olarak en meşru zemin ve organdır ve bizim burada, bu ailenin
içinde görevimizi yapmamız lazım. Yani Büyük Atatürke geliyoruz yine
Yurtta barış, dünyada barış. Buralara onun için
gidiyoruz.
Yarın görüşülecek tezkerede de esasen Irak
ve Suriye noktasında da orada tabii, terör tehdidiyle Türkiye
karşı karşıya ve anlatacağız, Sayın
Erdoğanın, sarayın ne derseniz deyin-
Cumhurbaşkanının yanlış Suriye
politikalarının; 2011den beri süregelen, Emevi Camisinde namaz
kılacağız." diye başlayan bir macerayla süren
yanlış bir politika nedeniyle de aslında şu anda Suriyede
13 gözetleme kulemizde birçok askerimiz de biraz risk altında. Orada onlar
varken, onların orada can güvenliği tehdidi varken, onlara yönelik
bir risk hem merkezî yönetim tarafından hem orada farklı terör
örgütleri tarafından varken yani benim Mehmetçikim tehdit altında
orada dururken Cumhuriyet Halk Partisi zaten buna kayıtsız kalmaz,
bunda bir tereddüt yok ama şimdi bir şey var: Şimdi, biz size
2013ten beri dedik ki: Akdenizde Mısır önemli, Mısırla
ilişki kuralım. Arkadaş, oranın iç işi, tamam, öyle
oldu, böyle oldu. Bak, dünya kurdu. Hayır, orada darbeci var. -neydi?
Sisi- Biz bu darbeciyle ilişki kurmayız. Takdirdir,
demokrasiperverliktir.
Şimdi, çok merak ediyorum, Malideki güvenlik
unsurlarımızın bir yıl daha orada kalmasını istiyoruz
ama değerli arkadaşlar, Malide de 18 Ağustosta bir darbe oldu.
Allahın işine bak ve önce, Türkiye, darbeyi kınadı
-Türkiye derken, yürütme biraz sonra oraya geleceğim- kınamadan bir
ay sonra -bunu eleştiriyor değilim onu da söyleyeyim ama doğrultu,
tutarlılığı arıyorum. Türk dış
politikasının size gelene kadar hep bir doğrultu,
tutarlılığı vardı, öyle böyle eleştirilebilir ama
bir tutarlılık var idi.- Şimdi, bakın bu resimde -böyle
altına karton falan yapmadım- Sayın Dışişleri
Bakanımız, -ben kendisini severim- ve şu masadakilerin
yarısı üniformalı asker. Şimdi, Mısırda darbe
yapana Bu darbeci, ben bununla muhatap olmayacağım. deyip de,
Malide darbe yapanın ayağına bir ay sonra Dışişleri
Bakanı göndermenin âlemi nedir? (CHP sıralarından
alkışlar) Birisi bana bunu izah etsin. Yani, hayır, gitmesi
gerekiyorsa Türkiyenin menfaatleri için benim buna itirazım yok
Sayın Bakan ama o zaman Mısırda zorunuz neydi? Orada şu
idi; Sayın Erdoğanın bir İhvan yaklaşımı
var, yani İhvan deyince dostluk, kardeşlik tamam da dil
karşılığı, bir de böyle İhvan diye bir
örgütümüz var.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Örgütümüz mü?
ENGİN ALTAY (Devamla) Yani bizim değil
de Mısır menşeli bir örgüt var.
Şimdi, Erdoğanın, Türk dış
politikasını İhvan sevdası üzerinden ve şahsım
paranoyası üzerinden yapması bize çok şey kaybettiriyor.
Şimdi, mesela Macron, bugün ha onu da duydum. Önce, şunu peşinen
söyleyeyim, bu Meclisdeki herkesin de bunu kabul edeceğini söyleyeyim
beyefendi ukala, -Macronu kastediyorum, onu da söyleyeyim- edepsiz, hadsiz!
(CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Demiş ki:
Aydınlanmış bir İslam oluşturacağız. Hadi
oradan ya! Sen kimsin ya! Sen kimsin ya! Senin gibiler insanları uyuşturarak
gerçek İslamdan kopardılar; bu cihatçı teröristler
dediğimiz onlar. Macrona bir tavsiyem var: Kuran-ı Kerimi aç oku
bir ya; Kuran-ı Kerimde öldürmek yok, Kuran-ı Kerimde
hırsızlık yok, kul hakkı yok, kan akıtmak yok, yok.
(CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Onu İslam
adına yapanlar, cihatçı kisvesi altında yapanlar
Batının, emperyallerin içimize soktuğu dinle ilgisi olmayan,
Kuran-ı Kerimle, Allahla ilgisi olmayan kâfirlerdir. Kimsenin
İslamı hele de Fransanın aydınlatma haddi ve hakkı
yoktur. Ama Atatürke hakaret etmekle meşgul Diyanet İşleri
Başkanına da bir tavsiyem var ya: Kuran-ı Kerimin ne olup ne
olmadığıyla ilgili Fransızca bir mektubu şu Macrona
yazsana kardeşim. (CHP sıralarından alkışlar)
Kuran-ı Kerimin barış dini olduğunu, Kuranın
iyilikten başka hiçbir şey emretmediğini, Kuranın
Komşun açken sen tok yatamazsın. dediğini
HÜDA KAYA (İstanbul) Diyanet İşleri
Başkanına önce bir mektup lazım.
ENGİN ALTAY (Devamla) Efendim?
HÜDA KAYA (İstanbul) Diyanet
Başkanına önce bir mektup lazım.
ENGİN ALTAY (Devamla) O da doğru.
Bakın değerli milletvekilleri,
Erdoğan sizin Genel Başkanınız olabilir, bu ülkenin
Cumhurbaşkanı. Bu ülkenin Cumhurbaşkanına ayar verilmesi,
hadsiz laflar söylenmesi, aşağılanması sizi bilmem ama bu
Meclisin bir üyesi, bu aziz milletin bir evladı olarak beni incitiyor.
Sizi incitmiyor mu? İncitir tabii. O zaman peki, meseleye şöyle
baksak
Bidenden tut Macrona kadar ipini koparan bizim
Cumhurbaşkanımıza posta atar hâle geliyorsa, peki, bizim Meclis
olarak işimiz nedir ya? Bunları kınamak, ortak deklarasyon
Arkadaşlar, buradan Sayın Cumhurbaşkanına hep birlikte
diyeceğiz ki: Sayın Cumhurbaşkanı, şöyle bir
dış politika olmaz: Şahsım ve Bay Trump, şahsım
ve Sayın Putin, şahsım ve Mösyö Macron olmaz; Türkiye
Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri ilişkisi olur, Türkiye
Cumhuriyeti ile Rusya ilişkisi olur, Türkiye Cumhuriyeti ile Fransa
ilişkisi olur. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, asıl sorun şu: Buradan bu
konuşmayı Sayın Erdoğanın dinlemesini, şu bölümü
dinlemesini isterim: Sayın Cumhurbaşkanı,
burası yasama organı, sen de yürütme organısın.
Anayasanın sana çizdiği rol ve görev belli, bize çizdiği rol ve
görev belli. Sen Doğu Akdenizde, Irakta, Suriyede, efendim, Mısır,
Libya ilişkilerinde, Ege adalarında arkana AK PARTİ Grubunu
değil Türkiye Büyük Millet Meclisini alsan, bizi kendine paydaş
yapsan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bütün partiler olarak -ama sadece AK
PARTİ değil, Cumhur İttifakı değil- tam kadro
Türkiyenin hak ve menfaatleri için tek vücut olduğumuzu dünyaya göstersen
sana bu hakaret yapılmaz, yapamazlar. (CHP sıralarından
alkışlar) Tek başına şahsım ve Putin
politikası yaparsan adam senin şahsını hedef alır.
Bak, Meclise laf etmiyor ama o laf Meclise de geliyor. Bunu yapma! Bir
başarı hikâyenizi dış politikada
Tamam, tarzınız
budur, yürütme yetkisi aldınız, işte, grup önerileri getirip
Denetim konularını da atlayalım. diyorsunuz ama bir
başarı hikâyesi arıyorum.
Şimdi, Trump el
altından, mal varlığıyla ilgili bizim
Cumhurbaşkanımızı tehdit ediyor, örtülü, açık
Hodri
meydan; hadi oradan. diyebilmeliyiz. Biz Meclis olarak demeliyiz ki Biz
Cumhurbaşkanımızın da, bütün siyasi parti genel
başkanlarının da, bütün milletvekillerinin de mal
varlıklarını kendimiz araştıracağız,
açıklayacağız. Sen kimsin! Bu algı, yani kimi zaman
verilen tavizler noktasında şöyle bir algı beni rahatsız
ediyor: Efendim, Trump Erdoğanı mal varlığıyla ilgili
tehdit etti, çökmeyle ilgili tehdit etti; Türkiye, geri adım attı.
Bakın, ben bunu iddia etmiyorum. Bu algı beni rahatsız ediyor,
sizi de etmeli. Doğrusu ne o zaman? Trump kim ya! Bizim
Cumhurbaşkanımızın mal varlığıyla ilgili bir
şaibe, tartışma varsa, benim Genel Başkanımın mal
varlığıyla ilgili bir şaibe, tartışma varsa gelin bunu
Meclis olarak biz araştıralım, mesele kapansın.
Şimdi, Suriye macerası
Obama bizi
kandırdı, 2011de daldık, çıkamıyoruz. Ha
çıkamıyoruz da bir şey de yapmadık, bir şey
yapalım diye demiyorum. Fıratın doğusu var, batısı
var. 2011de ne dediniz? Haftaya Şamdayız. Şimdi, ne oldu
biliyor musunuz? Biz gidip oraya hâkim olalım. da demiyorum ama oradan
bize bir tehdit var kardeşim, oradan bir tehdit var, IŞİD
kaynaklı var, PKK/PYD kaynaklı var; var var var. Sayın Bakan,
biraz sonra konuşacaksınız, Fıratın
batısında o kadar çeşitli, tumturaklı isimlerle operasyon
yaptınız; şehitlerimiz var, Allahım gani gani rahmet
eylesin. Fıratın batısına kim hâkim? Putin ve Esad hâkim,
doğru mu? Doğru Yanlış. diyemezsiniz. Efendim, arada
beraber devriye mevriye
Geç o işleri. Fıratın doğusunda
ne var? Amerika ve PYD. Türkiye'ye ne var? Terör tehdidi, 4 milyon mülteci, 50
milyar dolar bedel. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi,
buradan bir başarı hikâyesi çıkmıyor Sayın
Bakanım. Biz, Suriyede, başında, merkezî yönetimle direkt temas
içinde olabilseydik, birlikte tatil yaptığı Esadla
Bodrumda
mıydı o tatil?
ÖZKAN YALIM (Uşak) Bodrum, Bodrum.
ENGİN ALTAY (Devamla) Obamanın
gazına gelip Esadla papaz olmasaydı Suriyede kan akmazdı,
gözyaşı akmazdı, 50 milyar dolarımız gitmezdi,
Türkiye'nin bütün büyükşehirlerinde de 5 milyon Suriyeli mültecinin yarattığı
sosyal sorunlarla uğraşmıyor olurduk. Yapmadınız.
Başarı hikâyesi yok; arkanıza baktığınız
zaman bol kandırılmışlık var, arkanıza baktığınız
zaman
Ben Diriliş Ertuğrulu izledim, Osmanı izledim, şimdi
Selçuklu başladı, onu da izliyorum. Ben tarihimle iftihar ediyorum,
hepimiz edelim zaten ama Süleyman Şah Türbesini
kaçırmamalıydık. (CHP sıralarından alkışlar)
Bayrağı baş aşağı çevirip Süleyman Şah
Türbesini -ki bütün uluslararası anlaşmalara göre tamamen bize ait-
o kutsal emaneti rahatsız etmemeliydik. Bu bir başarı hikâyesi
değildir, bu bir utançtır, bu bir mahcubiyettir, bu bir marifet
değildir. Oldu. Daha ne oldu? Çok şey oldu, ben kaşımak
istemiyorum. Yani İdlibde bir gecede 34 canımız gitti ve biz
bunun hesabını sormadık tıpkı Mavi Marmarada 20
milyon dolara işin üstüne yattığımız gibi. (CHP
sıralarından alkışlar) 34 can az mı arkadaşlar?
Hep söylüyorum, kimse kusura bakmasın: Şu
Mecliste ben on sekiz senedir, on dokuz senedir buradayım,
Güneydoğuda askerlik yapan milletvekili çocuğu olduğunu
zannetmiyorum ve aklıma Zenginimiz bedel öder, askerimiz fakirdendir
türküsü geliyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Sürem azalıyor, çok not almışım.
Azerbaycan
Şu bir gerçek: Elbet Türkiye'de Ermeniler var, onlar
Türkiye'nin Ermenisi, Türkiye Cumhuriyetinin Ermenisi. Zamanım yok,
İlham Aliyevin Ermenilerle ilgili geçenlerde yaptığı çok
güzel de bir değerlendirme var vatandaşlar bakımından lakin
biz Yukarı Karabağ işgalini -yaklaşık otuzuncu yılına
dayandı- kabul edemeyiz, seyirci kalamayız. Azerbaycan
doğrulduğunda biz atlamalıyız gerekirse. Bu, savaş
çığırtkanlığı da değildir arkadaşlar,
orada bir işgal var ve bizim orayla, o insanlarla kardeşlik hukukumuz
var. Uçaksa uçak, tanksa tank, askerse asker. Hiç şüphesiz buna karar
verecek olan, bu talepte bulunacak olan kardeşlerimizdir ama buradan
yürütme organına sesleniyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHAMMED AVCI (Rize) HDPye seslen, HDPye. (CHP
sıralarından Ne alakası var sesleri, gürültüler)
ENGİN ALTAY (Devamla) Neye sesleneceğimi
sana mı soracağım! Edepli ol ya, Edepli ol ya!
Niye rahatsız oluyorsun sen! Ermenilerin,
Ermenistan devletinin Azeri kardeşlerimize zulmü,
saldırısı, attığı bomba,
sıktığı kurşun seni memnun mu ediyor? Yazıklar
olsun sana! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Azerbaycan noktasında
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Senin Grup
Başkan Vekiline şimdi biz de mi parmak sallayalım?
BAŞKAN Arkadaşlar, süre bitti, müsaade edin.
MUHAMMED AVCI (Rize) Kim parmak salladı?
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Sen
salladın!
BAŞKAN Sayın Öztunç
Tamamlayın Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) Azerbaycanda bir
kardeşimizin dişi ağrırsa bizim burada beynimiz
ağrır. Cumhuriyet Halk Partisinin tavrı ve tutumu bu kadar
açıktır. Yürütmeye tıpkı Doğu Akdenizde nasıl
hak ve menfaatlerimiz için taviz vermeyin dediysek, Ege adalarıyla ilgili
hak ve menfaatlerimiz için zerre taviz vermeyin, arkanızdayız
dediysek, buradan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden yürütmeye sesleniyorum,
saraya sesleniyorum: Azerbaycanda kimsenin bir damla kanının
akmasına Türkiye Cumhuriyeti rıza ve müsaade etmemelidir ve
etmeyecektir. (CHP sıralarından alkışlar) Tezkere ise
tezkere, Cumhuriyet Halk Partisi buna hazırdır.
Ayrıca -sürem bitti Başkanım,
toleransınız için teşekkür ediyorum- şunun tekrar
altını çizmek istiyorum: Burası Meclis.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) Başkanım, son
bir cümle.
BAŞKAN Sorun yok, buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) Ben tekrar Sayın
Cumhurbaşkanına sesleniyorum: Dış politikada
başarılı olmak, Türkiyenin başı dik, alnı
açık, dünya milletler ailesinde saygın bir konumda olmasını
istiyorsan Türkiye Büyük Millet Meclisini Türk dış politikasına
paydaş yapmak zorundasın, bunun tek ve yegâne yolu budur.
Bu tezkereye kabul oyu vereceğimizi beyan
ederek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş, söz
talebiniz 60a göre mi?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Evet Sayın
Başkan.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Gene mi 60? Ben
de girerim 60a göre, sataşmadan alsın.
BAŞKAN Sataşmadan değil, 60a göre.
Sataşmadan isteselerdi vermeyecektim.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın (3/1323) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; benim sataşmadan talebim
olmadı, oradan da olabilirdi, onu da söyleyeyim, İç Tüzüke göre
hakkım da var.
Sayın Başkan, Sayın Altayın
dış politikayla ilgili değerlendirmeleri tabii kendi
görüşleri.
Bizim de buradaki eleştirinin dinlediğimiz
noktaları var fakat burada şunu söylüyor konuşmasının
başında yani ondan sonra diyor ki Ben HDPnin avukatı
değilim. Vallahi avukatı mısınız, değil misiniz
onu bilmiyorum ama şunu, işte HDPyi terörle marjinalize etmeyin.
İşte her partide parti yönetimine giren terörle iltisaklı
kişiler olabilir; AK PARTİ yönetimine FETÖ sızdı.
Şimdi, Sayın Altay, bu AK PARTİ yönetimine FETÖcüler
sızdı iddiasında bulundunuz. AK PARTİ yönetimine
sızan, yönetimdeki FETÖcüleri bir söyleyin bize kim bunlar? Onun için,
işte HDPye bir şey söylemeyin sizde de vardı gibi bir
iddiayı kabul etmemiz mümkün değil. Ha eğer FETÖyle
alakalı; bak bende var, kitap basarız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açalım mikrofonu.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Eğer
bunları bassak bir tane kitap olur.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bizim ansiklopedi
olur, bizim Meydan Larousse olur.
MEHMET MUŞ (İstanbul) CHPnin AK
PARTİyi devirmek için FETÖyle iş tuttuğunun kanıtı
kendi genel başkan yardımcılarınız da ifade ediyor
bunu.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya, Erdoğan
söyledi kardeşim.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanı ne söyledi, siz ne
yaptınız? Bir yapı hukuku çiğneyip suç işlemeye
başladıysa bu artık o suçun bedelini öder ama siz bir yapı
suç işlemeye başladıktan sonra onunla kol kola girdiniz; olay bu
kadar basit. Efendim, öncesinde şöyleydi sonrasında böyle
Peki, Sayın Altay, elinizi vicdanınıza
koyun -burada vicdandan, ahlaktan, objektiviteden bahsediyorsunuz- ya bununla
biz mücadele ediyoruz, niye siz bunun karşısında pozisyon
almadınız?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Neyi
almadık?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ya FETÖyle biz
mücadele ediyorken niye çıkıp demediniz kardeşim Türkiye
Cumhuriyeti devleti Hükûmeti bununla mücadele ediyor, biz Hükûmetin
yanındayız. Neden diyemediniz? (CHP sıralarından
gürültüler) Kanalları kapatılıyorken kanalların önünde niye
nöbet tuttunuz? Şimdi, dolayısıyla değerli arkadaşlar,
bunları bilmeden, bunları yok sayarak söylediklerinizi kabul etmeyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bir diğer
mesele; İhvancılar var, bizim bunlara karşı bir muhabbetimiz
var, başka şeyler söyleniyor. Bir kere, bakın,
İhvancıların statüsü ne, konumları ne, faaliyetleri ne
ondan sonra bize gelin laf atın. Yani Hafteri övdüğünüz kadar
Haftere methiye dizdiğiniz kadar biraz da diğer yapıları
araştırsanız aslında bu konuşmaları bize
yapmazsınız.
Azerbaycanın yanında olmanız bizi
sevindirir ama bakın, burada Sayın Altay son zamanlarda böyle bir
âdet edindi, kim sesini çıkarıyorsa, kim laf atıyorsa azarlar
bir tavırla hemen had bildirmeye kalkıyor.
Sayın Altay, bizim milletvekiline had
bildirmeden önce Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan
Yardımcınıza önce bir had bildirin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) O Konuşacak
biraz sonra, o konuşacak.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Çünkü
-konuşacak- önce, ona bir had bildirin, sonra bizim milletvekilini
eleştirebilirsiniz, deriz ki: Bakın, Engin Altay çok objektif bir
adam, kendi Genel Başkan Yardımcısına
Yani, Ermenilerin
dile getirdiği iddiaları CHPnin Dış Politikadan Sorumlu
Genel Başkan Yardımcısı söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Eski Genel Başkan
Yardımcısı.
Açalım mikrofonu; son cümlelerinizi
alayım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Londra
Büyükelçiliği yapmış bu adam, Bakü Büyükelçiliği
yapmış. Söylediği ne? Cihatçılarla, paralı askerleri
Türkiye naklediyormuş oraya, Türkiye oraya silah gönderiyormuş.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Birazdan cevap
verir, her birine cevap verecek.
MEHMET MUŞ (İstanbul) E, arkadaşlar
siz buna haddini bildirmeden, kusura bakmayın, burada bizim bir milletvekilimize
bir şey söyleyemezsiniz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Hakaret eden
Trumpa haddini bildirdiniz mi? Trumpa bildirdiniz mi?
MEHMET MUŞ (İstanbul) -O zaman sizde bu
had olmaz. Kusura bakmayın, sizi buradan men ederiz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben sataşmadan,
kürsüden söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Ne dedi de sataştı efendim?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hafteri
desteklemekle suçladı, FETÖye sahip çıkmakla suçladı.
BAŞKAN Buyurun.
Arkadaşlar, müsaade edin lütfen.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
5.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklaması sırasında Cumhuriyet Halk Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Şurada anlaşsak ben size hak vereceğim.
7 Şubat MİT krizine yani o tarihe kadar birçok AK PARTİli
sayın yöneticinin Fethullah Gülenin dizinin dibinde fotoğrafı
vardı.
Şimdi, 4 tip FETÖ yatkını AK
PARTİli vardır değerli arkadaşlar. Bunların 7
Şubatta bir kısmı ayrıldı, 7 Şubata kadar FETÖcü
olanlar var -MİT krizi, hatırlayın 2012- 17-25 Aralığa
kadar FETÖcü olup sonra ayrılanlar var, FETÖden kopan AK
PARTİliler var -fotoğrafları var hepsinin- sonra,
-yarısı elendi böyle ama yarısı duruyor- 17-25ten sonra
burada 4 bakanın kellesi gitti ama yarısı gene FETÖye
yakındı, sonra 15 Temmuz 2016da FETÖden kopan büyük bir kitle var
ve hâlâ şu anda AK PARTİnin Genel Merkez Yöneticisi olan kimi
arkadaşların dediği gibi FETÖ borsasından nemalanan
FETÖcüler var. Biz hangi biriyle mücadele edelim? (CHP sıralarından
alkışlar) Biz hangi biriyle mücadele edelim?
Haftere gelince; bu Meclise 2 anlaşma geldi.
Biri neydi? Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Libya Devleti Ulusal Mutabakat
Hükûmeti Arasında Akdenizde Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Anlaşma,
Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması. Ne oy verdik biz? Evet
verdik, evet verdik.
Gelelim Hafter ile Serraca: Hafter, Tobruk
yönetiminin başında, Serrac Trablusun. Siz şimdi Serrac,
Serrac diyordunuz da Serrac sizi sallamadan anlaşmalar yapıyor,
görevi başkalarına, belki Haftere teslim edecek. Ne
yapacaksınız o zaman, Libyayla ilişkiyi mi keseceksiniz?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Siz dediğimi
anlamamışsınız.
ENGİN ALTAY (Devamla) Serrac
bırakıyor, ekimde bırakıyor. Kardeşim, biz diyoruz ki
Libyaya askerî müdahaleye evet vermedik, niye biliyor musunuz? Libya bizim
kadim dostumuz, Kıbrıs Savaşında bize yardım eden 3
ülkeden biri, Azerbaycan, Pakistan, Libya. Kadim dostumuz olan bir ülkede kardeşler
savaşıyor, Türkiye taraf olmasın, ne Serraca olsun ne Haftere
olsun, gitsin bir ağabeylik yapsın, ayırsın,
kardeşleri kucaklaştırsın. dedik; bunu bile aleyhte
kullandınız. (CHP sıralarından alkışlar) Ben size
daha ne diyeyim ya, daha ne diyeyim ya?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Şöyle
Sayın Başkan, ben Sayın Altaya diyorum ki: Haftere methiye
düzdüğünüz kadar yahu bir de diğer yapıları
araştırsanız bu eleştirileri yapmazsınız.
Hafteri desteklediniz. demedik ki, size söylediğimi de yanlış
anlıyorlar.
Sayın Başkan, diğer bir husus
şu: Yine bir Engin Altay klasiği izledik. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, efendim müsaade
ediniz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, mikrofonu açar mısınız?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, bir Engin Altay klasiği izledik şu an. Efendim MİT
Krizinden sonra şöyle oldu, 17-25ten sonra şöyle oldu. Bakın,
biz bunlarla mücadele ediyorken CHP yönetimi FETÖcü oldu.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Çok ayıp!
MEHMET MUŞ (İstanbul) FETÖnün
yanında durdunuz. (CHP sıralarından Çok ayıp! sesleri)
Nasıl çok ayıp, çok ayıp. Bakın,
Genel Başkan Yardımcısı örnek veriyor, diyor ki Ya,
doğru, itiraf ediyorum. Biz yerel seçimlerde bu AK PARTİyi devirmek
için beraber hareket ettik paralel yapıyla. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Kendi Genel
Başkan Yardımcınız söyledi, isim söyledi, bizde de çok isim
var.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Dün de bugün de
paralel yapıyla olanların Allah belasını versin!
BAŞKAN Teşekkür ettim Sayın
Muş.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Altay.
29.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür ederim.
Tekrar bir yanlış anlaşılmaya
meydan verilmemesi için
Evet, ben söylediğimin arkasında dururum,
yanlışsa da yanılmışım demesini bilenlerdenim.
Şimdi, Mehmet Muş tutanaklara baksın,
Serracın aleyhinde kişisel olarak söylediğim bir laf bulsun ya
da Hafterin aleyhinde; bu kadar. Efendim, Hafter seküler görülüyor, Serrac
cihatçı, İhvancı görülüyor. dedim, ne var bunda? Yine
söylüyorum, tekrar ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Bitirmedim
Başkanım.
Serrac yarın bırakıyor görevi.
Şimdi, ben merak ediyorum, ya, Serrac Libyalı da Hafter başka
bir yerden mi? Yarın Hafter devralırsa Libya yönetimi
-Birleşmiş Milletler de anlaşmayı onayladı, burada
beraber yaptığımız anlaşmayı- böyle dış
politika olur mu? Şurada bir şey söyledim, Şahsım ve
Libya politikası olmaz, Erdoğan-Serrac ilişkisi olmaz;
Türkiye-Libya ilişkisi olur, doğrusu da budur. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime otuz dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 19.56
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.27
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir), Enez KAPLAN (Tekirdağ)
---0---
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 2nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığının,
Birleşmiş Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetinde icra
ettiği harekât ve misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve
zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve
Cumhurbaşkanınca verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde
bu kuvvetlerin kullanılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin son
olarak 8/10/2019 tarihli ve 1232 sayılı Kararıyla uzatılan
izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 31/10/2020
tarihinden itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/1323) (Devam)
BAŞKAN - (3/1323) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin görüşmelerine devam
ediyoruz.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Sayın İsmet Yılmaz.
Buyurun... (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul) Başkanım,
kimse yok, Bakanımızla olmaz ki 10 kişiye hitap edecek; biraz
bekleyelim, millet gelsin de öyle konuşalım.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Gelirler, gelirler.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Faydalanacağız, öğreneceğiz.
BAŞKAN Sayın Tanal, müsaade eder misiniz
lütfen.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Zaten tüm yetki sizin
Başkanım.
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMET YILMAZ (Sivas)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Birleşmiş
Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti'nde icra ettiği harekât ve
misyonlar kapsamında hudut, şümul, miktar ve zamanı
Cumhurbaşkanımızca takdir edilmek üzere, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin yurt dışına gönderilmesi ve
Cumhurbaşkanımızca verilecek izin ve belirlenecek esaslar
çerçevesinde kullanılması için, Anayasanın 92nci maddesi
uyarınca, 31/10/2020 tarihinden itibaren bir yıl süreyle izin
verilmesine ilişkin tezkere hakkında AK PARTİ Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin sayın üyelerini saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tezkerenin konusunu oluşturan misyonlardan ilki, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 25 Nisan 2013 tarihli ve 2100 sayılı
Kararıyla Malide Birleşmiş Milletler Çok Boyutlu Entegre
İstikrar Misyonu MINUSMAdır. Söz konusu misyon, Malide güvenlik
durumunun 2013 yılında kötüleşmesi üzerine ülkedeki siyasi
süreci desteklemek ve güvenliğin sağlanmasına katkıda
bulunmak amacıyla oluşturulmuştur. MINUSMA kapsamında temel
görevler ülkede istikrarın sağlanması, ateşkes sürecinin
desteklenmesi, izlenmesi ve denetlenmesi, barış süreci yol
haritasının uygulanması, ulusal, siyasi diyalog sürecine destek
sağlanması, Birleşmiş Milletler personelinin ve sivillerin
korunması, insan haklarının güvence altına
alınması, kültürel varlıkların korunmasına destek
olarak tanımlanmıştır. Bu misyon süreç içinde ortaya
çıkan ihtiyaçlar da göz önünde bulundurularak Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 29 Haziran 2020 tarihli ve 2531 sayılı
Kararıyla tadil edilerek silahlı grupların
silahsızlanmasının, terhis ve topluma yeniden
kazandırılmasının desteklenmesi, Malinin güvenliğinin
yeniden inşasına yönelik uluslararası katkıların
uyumlu hâle getirilmesi ve kadınların her alanda ve düzeyde
katılımının temini ve çocukların korunması gibi
görevler de yüklenerek misyonun temel görevleri genişletilmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
tezkerenin konusunu oluşturan ikinci misyon ise Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 10 Haziran 2014 tarihinde aldığı
2149 sayılı Kararıyla kurulan Birleşmiş Milletler
Orta Afrika Cumhuriyeti Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonudur. Söz
konusu misyon Orta Afrika Cumhuriyetindeki şiddet olaylarının,
etnik ve dinî çatışmaların 2013 yılında artması,
bu ülkedeki güvenlik ve insani durumun kötüye gitmesi sonucu
oluşturulmuştur. Temel hedefi, Orta Afrika Cumhuriyetinde artan
çatışma ve şiddet ortamında sivillerin korunması olan
misyonun görevleri sivil halka yönelik tehditleri tespit etmek, kayıt
altına almak, ülkedeki geçiş sürecinde siyasal hayatın
işleyişine ve devlet otoritesinin ülkede tesis edilmesine katkı
sağlamak, ülkenin toprak bütünlüğünü korumak, insani
yardımların ulaştırılmasını
kolaylaştırmak, Birleşmiş Milletler personelini korumak,
insan haklarını korumak ve teşviki, silahsızlandırmaya
ve ülkeye geri dönüşlere destek vermek ile Orta Afrika Cumhuriyetinde
güvenliği yeniden tesis için reform çalışmalarını
desteklemektir. Yine, süreç içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlar dikkate
alınarak söz konusu misyon, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 15/11/2019 tarihli ve 2499 sayılı Kararıyla
MINUSCAnın görev yönergesinde de değişiklik
yapılmıştır. MINUSMA ve MINUSCAnın görev süreleri
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından belirli
sürelerle uzatılmaktadır. Bu kapsamda, MINUSMAnın görev süresi
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2531 sayılı
Kararıyla 30 Haziran 2021 tarihine kadar, MINUSCAnın görev süresi
ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2019 yılı 2499
sayılı Kararıyla 15/11/2020 tarihine kadar
uzatılmıştır. Birleşmiş Milletler tarafından
üye ülkelere söz konusu misyonlara katılım çağrısı
yapılmıştır. Ayrıca, Birleşmiş Milletler
70inci Genel Kurul görüşmeleri sırasında düzenlenen
Barışı Koruma Zirvesinde, söz konusu Birleşmiş
Milletler misyonları için ülkemizden katkı sağlanması da
özellikle istenilmiştir. Afrikada bölgesel istikrar ve barış
için tehdit oluşturan insani ve siyasi krizlerin çözümüne ülkemizce askerî
katkıda bulunulması, bölgede ve genel olarak Afrika
Kıtasında izlediğimiz faal dış
politikamızın bir uygulamasıdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
geçtiğimiz ağustos ayında yeni bir askerî darbeye sahne olan
Mali, 2012 yılı Mart ayından itibaren Sahra-Sahel bölgesinin
ötesinde kıta güvenliğini olumsuz yönde etkilemektedir. Malinin
kuzeyinde çeşitli grupların ayaklanmaları, askerî darbeler,
terör örgütleriyle bağlantılı grupların faaliyetleri
Maliyi ve Sahra Altı Afrikayı istikrarsızlığa
sürüklemektedir. Malide son yıllarda güvenlik güçlerine ve MINUSMAya
yönelik terör saldırıları yoğunlaşmış, halk
arasında çatışmalar artmıştır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Mayıs 2019da Malideki
güvenlik durumundan ve Sahel bölgesindeki terör tehdidinin sınır
aşan mahiyetinden endişe duyulduğunu, bu nedenle de Malide 2015
yılında muhalif grupların katılımıyla imzalanan
Barış ve Uzlaşı Anlaşmasının daha fazla
gecikmeden uygulanmasını talep etmiştir. Bileşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi Ağustos 2019da bir kez daha Malideki durumun
uluslararası barışa ve bölge güvenliğine tehdit
oluşturduğunu da açıklamıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Malide bu yılın mart ve nisan aylarında düzenlenen Meclis
seçimlerine katılım çok düşük seviyede kalmıştır.
Ana muhalefet partisi başkanı seçim kampanyası
sırasında kaçırılmış, Anayasa Mahkemesinin
açıkladığı nihai sonuçlara muhalefet itiraz ederek
Cumhurbaşkanının istifasını talep etmiştir.
Haziran ayında Bamako başta olmak üzere ülkede başlayan
gösterilerde can kaybı yaşanması gerginliği
artırmış; akabinde, 18 Ağustosta Mali Silahlı
Kuvvetleri içinden bir grup asker ülkede darbe yaparak yönetimi ele
geçirmiştir. Cumhurbaşkanı da 19 Ağustosta istifa
ettiğini, Parlamentoyu ve Hükûmeti de feshettiğini açıklamıştır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye olarak Malide anayasal düzene dönülmesini, iç barış, güven
ve istikrar ortamının süratle yeniden tesis edilmesini, bu amaç
doğrultusunda uluslararası toplumun çabalarının
destekleneceğini ve bu zor dönemde Mali halkının yanında
olduğumuzu açıkladık. Malide 21 Eylülde geçiş dönemi için
sivil Cumhurbaşkanı ve 25 Eylülde de sivil Başbakan atandı.
MINUSMAnın uzatılan görev süresi içinde misyonunun gereğinin
yerine getirilebilmesi için MINUSMA misyonuna ülkemizce katkı verilmesinin
ülkemizin kıtadaki görünürlüğüne olumlu katkısı
olacağı değerlendirilmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Birleşmiş Milletlerin Orta Afrika Cumhuriyetinde konuşlu
misyonu MINUSCAnın faaliyetleri bölge ve uluslararası toplum için
önemlidir. 23 Mart 2013te Orta Afrika Cumhuriyetinde dönemin devlet
başkanının devrilmesiyle istikrarsızlık
başlamış, Müslüman ve Hristiyan gruplar arasında
yaşanan iç savaş nüfusun yüzde 15ini oluşturan Müslüman
halkın önemli bir kısmının çevre ülkelere
sığınmasına yol açmıştır. Ülkedeki olumsuz
gelişmeler üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
Aralık 2013te önce MISCAyı kurarak ülkedeki Fransız askerî
birliklerin bu misyonu desteklemesini istemiş, ardından da
MISCAnın yetkileri Eylül 2014te Birleşmiş Milletler Orta
Afrika Cumhuriyeti Çok Boyutlu Entegre İstikrar Misyonuna MINUSCAya
devredilmiştir.
24 Temmuz 2014te Müslüman ve Hristiyan gruplar
arasında ateşkes anlaşması imzalandı, buna rağmen
karşılıklı çatışmalar ve uluslararası
birlikleri hedef alan saldırılar durmadı. Ülkede demokrasinin
yeniden tesisine yönelik çabaların sonucunda Mart 2016da
Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri yapıldı.
Eski Başbakanlardan Faustin Touadera Cumhurbaşkanı seçildi.
Hükûmet ve ülkedeki 14 silahlı grubun katılımıyla
Şubat 2019da imzalanan Bangui Barış Anlaşması bir
dönüm noktasıdır. Ülkede insani kriz
ağırlaşmış, her 4 Orta Afrika Cumhuriyeti
vatandaşından 1i evini terk etmiş, 688 bin kişi ülke
içinde yerinden edilmiş, 568 bin kişi de komşu ülkelere
sığınmış durumdadır. MINUSCAnın
uzatılan görev süresi içerisinde misyonunun gereğini yerine
getirebilmesi için MİNUSCA misyonuna da ülkemizce katkı verilmesinin
ülkemizin kıtadaki görünürlüğüne olumlu katkısı
olacağı değerlendirilmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
ülkemiz uluslararası toplumun sorumlu bir üyesi olarak Birleşmiş
Milletlerin barışı korumadan kalkınmaya, iklim
değişikliğinden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
reform çalışmalarına kadar her faaliyetinde etkin
katkısını artırarak sürdürmektedir. Türkiye, güvenlik
politikasının temellerini iş birliği ve ortaklık
politikası üzerine inşa etmiştir. Bu çerçevede,
uluslararası barış ve istikrarın korunması için
ülkelerin toprak bütünlüğünün korunması ilkesini savunmaktayız.
Bu çerçevede, kolektif savunma, kriz yönetimi, barışı koruma ve
insani yardım gibi görevlere katkıda bulunmaktayız.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Birleşmiş Milletler sisteminde görünürlüğün en önde gelen
göstergelerinden biri de uluslararası barış ve istikrara
katkıdır. Barışı destekleme ve koruma operasyonlarına
katılımımız uluslararası politikadaki
etkinliğimizin artmasına da yardımcı olmaktadır.
Ülkemiz dünyanın çeşitli yerlerine
konuşlandırılmış birçok Birleşmiş Milletler
barış misyonuna katkıda bulunmaktadır. Türkiye,
Birleşmiş Milletlerin doğrudan gerçekleştirdiği
operasyonlar dışında, Afganistan, Bosna Hersek, Kosova gibi
dünyanın çeşitli yerlerinde konuşlanmış NATO ve Avrupa
Birliği barış operasyonlarına da katkı sağlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Afrika ortaklık politikamız kıtada
barış ve istikrarın tesisine yönelik olarak siyasi, ekonomik ve
sosyal kalkınmaya destek olmayı; insani yardım, yeniden
yapılanma, güvenlik, kamu diplomasisi ve ara buluculuk alanlarında
karşılıksız yardımda bulunmayı içermektedir.
Ayrıca, ikili anlaşmalarla kıta ülkelerine askerî eğitim ve
askerî yardımlar yapılmakta, Afrika ülkelerinden askerî personel de
Türkiyede icra edilen kurs ve eğitim faaliyetlerine davet
edilmektedirler. Bir Afro-Avrasya ülkesi olan ülkemizin 21inci
yüzyılın gerçekleriyle uyum içerisinde bölgede yer alması
ülkemiz için stratejik bir önceliktir. Afrikada bölgesel istikrar ve
barış için tehdit oluşturan insani ve siyasi krizlerin çözümüne
ülkemiz tarafından katkıda bulunulması ülkemizin barışı
destekleme harekâtlarına olan yaklaşımıyla da
örtüşmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetinin toprak
bütünlüğünün korunmasını, ulusal birliğinin
sağlanmasını, ulusal uzlaşma çabalarının
başarıyla sonuçlanmasını, demokratik düzene dönüşte
siyasi istikrarın ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın
sağlanmasını istemektedir. Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetindeki
çatışma ortamının sona erdirilmesi, bu sorunların
diğer ülkelere sirayet etmemesi büyük bir önem
taşımaktadır. Bu bölgedeki istikrarsızlık Sahra-Sahel
bölgesindeki terör örgütlerine alan açar. Malideki MINUSMA ve Orta Afrikadaki
MINUSCA güçlerine ülkemiz tarafından sağlanacak katkılar bahse
konu ülkelerin terör örgütlerine karşı mücadelesini de güçlendirecektir.
Bu nedenle de 2 Ağustos 2016 tarihinden itibaren bu
katkımızın sağlanmasına yönelik, Anayasanın
92nci maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla
gereken izinler verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada konuşan hatiplerden bir kısmı Türkiyenin
ne Kıbrısta ne de Doğu Akdenizde bir taviz vermesini
istemiyoruz. dedi. Türkiye ne Akdenizde, Doğu Akdenizde ne de
Kıbrısta bir taviz veriyor. Zaten öyle olmadığı için,
Avrupa Birliği, uluslararası hukuku bir tarafa bırakan, sadece
ortaklık dayanışmasına yaslanarak Siz Kıbrısta
Güney Kıbrısın haklarına tecavüz ediyorsunuz, Doğu
Akdenizde de Yunanistanın haklarına tecavüz ediyorsunuz. diyor.
Uluslararası hukuku dikkate alsalardı, Türkiyenin
Kıbrısta yaptığının Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetinin haklarını korumak olduğunu, Doğu Akdenizde
yapılanın da Türkiyenin kendi haklarını korumak
olduğunu bilirlerdi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada konuşan hatiplerden birisi
Yani genelde AK
PARTİnin dış politikasına karşı bazen itiraz
oluyor ama biz hep şunu bekliyoruz: AK PARTİye siyaseten
karşı olmak başka bir şeydir; Hükûmetin, milletin millî
hassasiyet taşıyan konulardaki politikalarına karşı
olmak başka bir şeydir. Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milleti
Azerbaycan meselesinde, Kıbrıs meselesinde, Filistin meselesinde
millî bir duruşa sahiptir. Kıbrıs, Azerbaycan ve Filistin
meselesinde devlet geleneği içinde bunların apayrı bir yeri
vardır, her biri bir millî davadır dense yeridir. Türkiye-Azerbaycan
ilişkisine bir dış göz, tabiri caizse el âlem gibi bakmak bir
Türk siyasetçi için söz konusu olamaz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ama Sayın
Bakan, bizi mi
İSMET YILMAZ (Devamla) Buradaki destekler
için teşekkür ettiğimi de söylerim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sağ olun,
efendim.
İSMET YILMAZ (Devamla) Bizim
beklediğimiz, bu ülkenin kurucu değerlerine sahip çıkan
kişilerin ve partilerin yüz yıl önce, o dönemki yöneticilerine
karşı olan Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin dediği gibi Ben
tokadımı Andranik ile beraber Harbiye Nazırı olan Envere,
Venizelos ile beraber Sadrazam olan Said Halime vurmam. Nazarımda
vuranlar da sefildir. dediği gibi biz de Ben Paşinyanla beraber
İlham Aliyevin, Macron ile beraber Recep Tayyip Erdoğanın
aleyhine bir söz söylemem. Nazarımda, söyleyen de sefildir.
diyebilmeliyiz. Biz, içimizde mücadelemizi yaparız ancak millî meselelerde
bir ve beraber olduğumuzu yedi düvele göstermeli, Söz konusu vatansa
gerisi teferruattır. diyebilmeliyiz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Milletimizin bizden beklediği de budur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ABD Temsilciler Meclisinin Demokrat Partili Başkanı
Nancy Pelosi ile ABD Cumhuriyetçi Partili Başkanı Trump arasında
Amerika Birleşik Devletlerinde birbirlerine karşı çok
ağır suçlamalar var hatta Nancy Pelosi cumhuriyetçi Başkan,
Trumpın görevden azledilmesi için en önde koşan kişiydi. Nancy
Pelosi geçen yıl Fransayı ziyaret etti, Fransız gazeteciler ona
Trumpı sordu; Nancy Pelosi o soruya Vatan topraklarının
dışındayken ülkemin Başkanı hakkında
konuşmam, beni konuşturamazsınız. dedi. Biz de
muhalefetten, fazla değil, Pelosinin gösterdiği
duyarlılığı göstermesini istiyoruz. Türkiye 80 milyon
insanıyla bir bütündür; birlikte Türkiyeyiz. Bu ülkede herhangi bir
vatandaşın diğer vatandaşa göre bir üstünlüğü yoktur.
Bu ülkenin tapusu 83 milyonun eşit paydaşlığıyla
oluşmuştur. Bu noktada, her türlü ayrımcı dil, her türlü
zehirli dil kesinlikle reddedilmesi gereken bir dildir. Bu ülkede
ayrımcılığı değil, birleştiriciliği,
kapsayıcılığı ortak bir söylem olarak oluşturmak
durumundayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yine Libya tezkeresiyle ilgili söylendi, oysa Libya
tezkeresinde şu cümleleri kullanmıştık: Biz Türkiye olarak
başından bu yana Libyadaki soruna askerî bir çözümün mümkün
olmadığını; mevcut sorunlarının
Birleşmiş Milletler himayesinde, Libyalı tüm kesimlerin
katılımıyla, bizzat Libyalılar tarafından yürütülecek
bir siyasi süreçle kalıcı çözüme kavuşabileceğini savunduk.
Libyada bugün çatışan kardeş kabilelerin kaderleri
ortaktır, ortak bir geleceği de birlikte kuracaklardır;
Türkiyenin asli vazifesi de bu kardeş kabileleri bir araya getirerek
barışın kaybedeninin olmayacağını göstermektir.
Bu tezkerenin asıl amacı ateşkes ve istikrar
sağlanmasına katkıda bulunmaktır diyoruz. Geçen zaman bizim
o gün söylediğimizi haklı çıkardı. O zaman da
söylemiştik: Bu tezkerenin adının geçmesi bile bölgede
farklı bir hava estirmeye yetmiştir. Bugüne kadar Trablusu ele
geçirmeye çalışan gayrimeşru güçlere destek verenler şimdi
Libyada siyasi bir çözümün olmazsa olmaz olduğunu ifade etmektedirler,
şimdi herkes bunu söylüyor. Biz bu tezkere gönderilirken de söyledik, Bu
dahi tezkerenin olumlu neticelerinden biridir. dedik. Dolayısıyla,
Türkiyenin Doğu Akdenizdeki hak ve menfaatlerini savunduğunuzu
biliyoruz ama bilin ki bu dış politikada yapılan bütün
anlaşmalar da bu hak ve menfaatlerin korunmasına yöneliktir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yine bir başka arkadaşımız bu Süleyman Şah Türbesiyle
de ilgili bir iki söz söyledi, onunla ilgili de şunu söylemek isterim:
Allah için, bu geçen süreç içerisinde Türkiye daha önce de DEAŞ terör
örgütünün rehinesi olan Musul Başkonsolosluk personelinin tecrübesini
yaşadı. Her olayı bulunduğu şartlarda, dönemde
değerlendirmek lazım. Bu aziz millet DEAŞ terör örgütü
mensupları tarafından Musul Başkonsolosluğu işgal
edilip personeli rehin alındığında Konsolosluk niye daha
önce boşaltılmadı? diye suçlama
yapıldığını da hatırlar. O gün o suçlamayı
yapanların bugün için Karakol boşaltıldı. dememesi
gerekir. dedik. O gün Musul Başkonsolosluğunda
vatandaşlarımızın rehin alınması olayında
Gerekli tedbirler alınmadı. diye Dışişleri
Bakanımız hakkında gensoru verenlerin, bugün, Süleyman Şah
Karakolundaki personelin can güvenliği için alınan tedbirlere Niçin
alındı? demeye hakkı yoktur. dedik. Bu aziz millet, Dışişleri
Bakanlığında Dışişleri Bakanı,
Dışişleri Müsteşarı, MİT Müsteşarı ve
Genelkurmay 2. Başkanı arasında yapılan güvenlik
toplantısının dinlenilerek dış güçlere servis edilmesi
üzerine yapılan tartışmaları da hatırlamaktadır.
O gün Devlet, Süleyman Şah Karakolunu bahane ederek Suriyede savaşa
girecekti, diyenleri hatırlamaktadır. dedik. O gün bu
asılsız iddiaları yapanların bu iddialarının o
gün boşa çıktığını da bununla göstermiş
olduk.
Aziz kardeşlerim, geçen süreç içerisinde bu
milletin hakkını, hukukunu, menfaatini korumaktan başka bir
şey yapmadık. Ama bugün, Ermenistan Başbakanı dahi
Eğer Türkleri durdurmazsanız bizden sonra Viyanaya kadar gidecek.
diyorsa bu Türkiyenin başarısını gösterir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, hiç
şüpheniz olmasın, bugün dünden daha güçlü.
Vatandaşının hakkını, hukukunu korumak
doğrultusunda kararlıdır. Siz de söylediniz, biz, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bütün üyelerinin, eksiksiz herkesin desteğini istiyoruz.
Sizin desteğiniz ne kadar bizimle olursa Türkiye o kadar güçlü olur.
Dolayısıyla, gelin hep beraber Türkiyeyi güçlendirelim diyorum ve bu
tezkereye de açıkça destek vereceğini beyan ettiği için de
İYİ PARTİye, Milliyetçi Hareket Partisine ve Cumhuriyet Halk
Partisine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Bir Türkiye var, o Türkiyenin de
yarınını, inşallah, hep birlikte daha güçlü, daha
aydınlık yapacağız ve evlatlarımıza daha güçlü
bir Türkiye bırakacağız diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahıslar adına ilk söz
Sayın Yunus Emrenin.
Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından
alkışlar)
YUNUS EMRE (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında, uluslararası
hukuku hiçe sayarak Azerbaycan topraklarını işgal altında
tutan Ermenistanın Azerbaycanda sivil halka yönelik saldırılarını
bir kez daha kınıyorum. Bu bir savaş suçudur. Şehit
kardeşlerimize rahmet diliyorum. Tüm kalbimizle Azerbaycan
halkının yanında olduğumuzu yinelemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün ve
yarın Genel Kurulumuz tezkereler üzerine görüşecek. Çok kapsamlı
bir sorunun, Türkiyenin karşı karşıya bulunduğu
demokrasiden uzaklaşma sorununun ve tabii, dış politikada
Meclisin etkisinin, kapasitesinin gerilemesi sorununun aslında bir küçük
örneğini bu tezkerelerle ilgili tartışmalarda da
yaşıyoruz. Şöyle ki, Türk dış politikasının
karar alma sürecinde, uygulama sürecinde çok temel bir soruyu sormamız
gerekiyor: Bu alandaki, dış politika alanındaki devlet
organlarının hakları nedir, yetkileri nelerdir, birbirleri
karşısındaki durumu nedir? Bu konu aslında özünde
yürütmenin ve yasamanın dış politikadaki görevleriyle,
yetkileriyle ilgili bir durumdur ve bu alanda birazdan
açıklayacağım şeylerin sonucunu aslında en başta
söylemek istiyorum, o da şu: Ne yazık ki kurallara dayalı bir
işleyiş yok ve ne yazık ki kurumsallaşmadan uzak bir
işleyişle karşı karşıyayız.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bakın, bazı örneklerle bu tezkere olayının, karşı
karşıya bulunduğumuz tezkere olayının aslında
Meclisin gücünün gerilemesinin, Türkiyenin demokrasiden
uzaklaşmasıyla neden ilgili olduğunu ben size açıklamak
istiyorum. Bakın, bu Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti tezkeresi elimde.
Bundan önce bu tezkereler Meclise gelirken, biliyorsunuz, Başbakanlık
üzerinden geliyordu ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarıyla geliyordu.
Şimdi, bütün tezkereler Sayın Cumhurbaşkanının
imzasıyla geliyor. Bir defa, bir heyetin, bir kurulun kararı olmaktan
uzaklaşılan ve bir tek kişinin, bir tek kişinin
kararıyla bu işleyişin başlatıldığı bir
dönemi yaşıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, çok önemli bir konu
şu: Bu, adı üzerinde bir Meclis kararı ve Anayasa Mahkemesi
1990da aldığı bir karar gereği, Meclisin kararlarıyla
ilgili bir yargısal denetim yapmıyor. Yani Meclis İçtüzüğü
ve milletvekilliğinin düşürülmesi işlemleri
dışında Meclis kararlarına ben bakmam. diyor Anayasa
Mahkemesi. Bu bizim için şu sebeple önemli, Meclisin bu kararları çok
ciddiye alması gerekiyor çünkü yargı yolu kapalı olan kararlar
alıyoruz arkadaşlar. Yani bu tezkere kararlarının, tezkerelerin,
bu Meclis kararlarının böylesine çok önemli bir durumu var. Bunu
şunun için söylüyorum; parlamenter sistemdeki uygulamaların ne
yazık ki işinize gelenlerini sanki parlamenter sistem
varmış gibi koruyorsunuz, başkanlık sistemine geçişin
birçok demokratik ülkede örneğindeki gerekliliklerini yerine
getirmiyorsunuz. Bakın, bütün tezkerelerde şöyle bir ifade var,
deniliyor ki: Hudut, şümul, miktar ve zamanı
Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit edilmek üzere Silahlı
Kuvvetlerin gönderilmesi. Değerli arkadaşlar, bütün tezkerelerde bu
ifade var. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde böyle bir yetki verilmez
arkadaşlar. Hiçbir demokratik ülkede devlet başkanına hudut,
şümul, miktar ve zaman kendi takdirine bırakılmak üzere bir
yetki verilmez; bu ancak otoriter bir yönetim altında olur, bir demokratik
ülkede böyle bir şeyle karşılaşmazsınız.
Değerli arkadaşlarım, bu meseleleri
çok farklı platformlarda ele almak gerekir. Bakın, 13 farklı
ülkede Türk askeri var hâlihazırda. Bizim Türkiye olarak bu askerlerimizi
göndermekteki amacımız nedir ve bunları tekrar bir yıl
sonra burada tartışırken acaba bu amaçlarımızın
ne kadarına ulaştık? Emin olun, ne bu tezkere metinlerinde ne
iktidar sözcülerinin burada yaptığı konuşmalarda bu konuyla
ilgili en ufak bir açıklama yok, en ufak bir açıklama yok.
Değerli arkadaşlarım, çok temel bir
şeyden bahsediyoruz. Mehmetçiki, bizim ülkemizin gencecik
yurttaşlarını farklı farklı ülkelere gönderiyoruz. Bu
yurttaşlarımız, Mehmetçikler bizler için çok değerli.
İki satırlık bir yazıyla hududunu, şümulünü
Cumhurbaşkanının keyfine bırakarak bunu yapıyor olmak
hiçbir demokratik ülkede olamaz arkadaşlar. Ayrıca şunu da
hatırlatmam gerekli: Dış politikada Meclisin etkisinin, gücünün
geçerli olabilmesi, Meclisin bu alandaki komisyonlarının çok etkin
şekilde çalışmasıyla olur. Tabii, İç Tüzükte Meclis
kararlarını komisyonda değerlendirmek diye bir gereklilik yok
ama ben buraya gelmeden önce inceledim, birçok ülkede bu türden gelenekler var;
Meclisin ilgili komisyonları, diyelim ki Millî Savunma Komisyonu, Dışişleri
Komisyonu -işte bizde bulunan- Avrupa Birliği Uyum Komisyonu gibi
komisyonlar aslında birtakım karma komisyonlar oluşturabilirler,
bunları masaya yatırabilirler, ilgili asker kişileri, sivil
görevlileri davet edebilirler, yabancı misyonlardan insanları bu
konuyla ilgili davet edebilirler. Tekrar ifade etmek istiyorum: 13 farklı
ülkede askerimiz var; cumhuriyet tarihi içerisinde hiçbir dönemde şu
dönemde olduğu kadar yurt dışında bu kadar fazla ülkede
asker bulunmadı, hiçbir dönemde şu dönemde olduğu kadar yurt
dışında bu kadar fazla sayıda Mehmetçik bulunmadı.
Böyle bir durumla karşı karşıyayız ve bunu etkin bir
şekilde değerlendirmiyoruz. Tekrar ifade etmek istiyorum: Meclis
olarak yargı denetimi olmayan bir karar alıyoruz -çok temel, önemli
bir karar- ama bunu incelemiyoruz, bununla ilgili ciddi tartışmalar
yapmak yerine, parti taraftarlığı çerçevesinde burada
birtakım nutuklar atılıyor bize ve birtakım pembe tablolar
çiziliyor Türkiye'nin dış politikasına ilişkin ama ne
yazık ki gerçeklik bundan çok uzak değerli arkadaşlar.
Ayrıca şunu da hatırlatmam gerekli:
Bakın, madem başkanlık sistemini örnek alıyorsunuz,
başkanlık sisteminin en iyi bilinen örneklerinden birinde, ABDde
1986da çıkan bir kanun var Goldwater Nichols Yasası dedikleri bir
kanun var. Şimdi, bu kanuna göre Amerikan yönetimi topluma ve Meclise bir
belge sunuyor, ulusal güvenlik strateji belgesi. Değerli
arkadaşlarım, bu belgeye göre o ülkenin ulusal hedefleri nedir,
bunlara hangi amaçlarla, hangi araçlarla erişmek durumundadır bunlar
şeffaf bir şekilde toplumsal, siyasal tartışmaya
açılıyor. Bunlar Türkiye'de yok arkadaşlar. Bir zamanlar tabii
kırmızı kitap diye bilinen Millî Güvenlik Siyaset Belgesi
diye bir belgeden bahsedilirdi, tabii o da kamuoyunun tartışmasına
kapalı, gizli bir metinden bahsediyoruz, bugün var mı yok mu onu
bilmiyoruz ama biz demokrasiyi savunuyorsak, çağdaş normları
savunuyorsak, çağdaş normları savunuyorsak eğer, bu
Meclisin, iktidarın yürüttüğü dış politikanın
hedeflerinin ne olduğunu etkin bir şekilde burada
tartışabiliyor olması gerekiyor. Bunun olmadığı
bir ortamda şöyle bir durumla karşı karşıya
kalıyoruz: Bir gün bir ülke Türkiyenin en yakın müttefiki, en
yakın dostu gibi sunuluyor; birkaç gün sonra aynı ülke Türkiyenin en
önemli karşıtı, düşmanı hâline geliyor. Ne yazık
ki -benden önceki konuşmacılar da hatırlattılar- Suriyede
34 canımız şehit ediliyor, arkasından, bunu
yaptığı düşünülen ülkeye bizim Hükûmet temsilcilerimiz
birkaç gün sonra koşa koşa gidiyorlar ve orada kapıda uzun süre
bekletiliyorlar arkadaşlar. Bugün, bizim televizyon kanalları her
akşam Paşinyanın Putinle olan telefon görüşmesini
veriyor, Paşinyanı telefonda azarlayıp kapattığı
bir telefon görüşmesi. Allah aşkına, bundan ne farkı var
bizim buradan Moskovaya giden Hükûmet yetkililerinin
karşılaştığı muamelenin? Ben bunu sormak
istiyorum, ne farkı var? Ve biz Meclis olarak bunların
hesabını soramadığımız için, Türkiyede
dış politikada Meclisin bir etkisi olamadığı için, ne
de bütçe tartışmalarında bunlar gündeme gelebildiği için
-tekrar ifade etmek istiyorum arkadaşlar- biz bu yetkiyi,
Cumhurbaşkanının imzasıyla gelen bu tezkereye bu yetkiyi
hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanının
takdirine bırakarak veriyoruz. Tekrar hatırlatmak istiyorum: Bu bir
kurulun, bir heyetin, Bakanlar Kurulunun önerisi değil,
Cumhurbaşkanının önerisi.
Değerli arkadaşlarım, az önce ifade
etmiştim; şeffaflık, hesap verilebilir olmak bizim için çok
temel ilkeler ve mevcut işleyiş bundan uzak. İktidar son derece
keyfî bir şekilde dış politika kararları alıyor,
Meclis bunları etkisiz kılabilecek ya da bunları
tartışmaya açabilecek bir işlem yapmıyor, yapamıyor.
Şunu hatırlatmam gerekli: Değerli arkadaşlarım, sizin
birçok defa gündeme getirdiğiniz başkanlık sisteminin demokratik
örneklerinde böyle bir işleyiş yoktur. Az önce açıklamıştım,
Meclis dış politikayla ilgili ayrı kanunlar çıkarır,
ayrı komisyonlar oluşturur, önemli kritik atamalarda Meclisin
ilgili kanadının, daha doğrusu ilgili komisyonun onayı
aranır. Türkiyede bunların hiçbiri yok değerli
arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayınız sözlerinizi.
YUNUS EMRE (Devamla)
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Türkiyede ne
yazık ki tamamen keyfî bir işleyişe dayalı bir
dış politika uygulaması var ve ne yazık ki bunun
değiştirilmesine ilişkin bizim girişimlerimizi de görmezden
geliyorsunuz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak sadece sorunları
açıklamakla yetinen bir parti değiliz, Türkiyenin karşı
karşıya bulunduğu bu sorunların nasıl çözüleceğine
ilişkin önerilerimizi de ortaya koyuyoruz; bunlardan da istifade etmek
yoluna gitmiyorsunuz. Temel olarak iktidarda bulunmanızı tahkim
edecek, iktidarda olmanıza yardımcı olacak bir noktadan
dış politikaya yaklaşıyorsunuz. Bölgedeki farklı
milletlerin ve bizim milletimizin talepleri, ihtiyaçları, bölgede
barış, huzur falan değil ne yazık ki dış
politikanızdaki temel amaç. Temel amaç, Türkiyedeki iktidarın,
Erdoğan iktidarının sürebilmesi ve bunun da sürebilmesi için
Mecliste etkili bir şekilde bunların
tartışılamaması gerekiyor, bunu yapıyorsunuz ne
yazık ki. Ne yazık ki ben bunu defaatle bu kürsülerde
açıkladım, defaatle bunu açıkladım ancak bir
değişim imkânı da görülmüyor
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Son
cümlelerinizi almak için açıyorum.
YUNUS EMRE (Devamla)
Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Tekrar ifade etmek
istiyorum: Biz, tabii, Türkiyeyi bu karanlıktan
çıkardığımızda, tekrar bir demokratik ortam
başladığında, güçlendirilmiş parlamenter yönetime
döndüğümüzde bunların hepsini değiştireceğiz.
Son bir örnek
vererek kapatacağım: Bakın arkadaşlar, büyük güçlerin
işine güçlü meclisler gelmez. Türkiyede parlamenter sistem olmasaydı
1 Mart tezkeresi bu Meclisten geçerdi ve yüz binlerce Iraklı Müslümanın
elinde ne yazık ki bizim ülkemizin de kanı olurdu.
BAŞKAN
Sayın Emre, selamlamayı yapalım lütfen.
YUNUS EMRE (Devamla)
- Onu engelleyen, Türkiyede o dönem bulunan parlamenter sistemin
imkânlarıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Şahsı
adına ikinci söz talebi Sayın Halis Dalkılıçın.
Buyurun Sayın
Dalkılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HALİS DALKILIÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yeni yasama dönemimizin Gazi
Meclisimize, milletimize, ülkemize hayırlar getirmesini diliyor,
heyetinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Sözlerimin başında 2 kesime selam
göndermek istiyorum. Birincisi, milletimizin huzuru ve güvenliği için
gerek yurt içinde, gerek sınır boylarında, gerek sınır
dışında terörle mücadele eden, ülkemizin huzurunu sağlamak
üzere canhıraş bir mücadele veren güvenlik güçlerimizi, askerimizi,
polisimizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum. Meclisten, Gazi
Meclisimizin, milletin kürsüsünden milletin evlatlarına selam
gönderiyorum.
İkincisi, dünyayı da etkisi altına
alan Covid-19 sürecinde sağlık çalışanlarımızı
gerçekten bu canhıraş, cansiparane mücadelelerinden dolayı
tebrik ediyorum, takdir ediyorum ve yüce Meclisten
selamlarımızı, takdirlerimizi, saygılarımızı
iletiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, Birleşmiş
Milletlerin Mali ve Orta Afrika Cumhuriyetinde icra ettiği geçici görev
gücü MINUSMA kapsamında görev yapan askerimizin 31 Ekim 2021e kadar
görevinin uzatılmasını Gazi Meclisimizin onayına sunuyoruz.
Bu bağlamda düşüncelerimi paylaşmak üzere söz almış
bulunuyorum.
Sayın milletvekilleri, Afrikada her gün, her
sabah bir ceylan uyanır, en hızlı koşan aslandan daha
hızlı koşması bilinciyle uyanır, yoksa yem
olacağını ve öleceğini bilir. Yine Afrikada bir aslan uyanır,
en yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşması
gereğinin bilinciyle uyanır, yoksa aç kalacağını
bilir. Yani Afrikada ceylan veya aslan olmanız fark etmez. Gün
doğduğunda daha hızlı koşabilmeyi asla
unutmamanız gerekiyor. İşte bu söz, ünlü yazar Thomas Friedmanın
bu sözü Kara Kıtanın sanki tarihini özetler gibi. Maliden gelen son
haberler bizi sömürgelerle, darbelerle anılan Afrikanın gündemine
yeniden çekmiş bulunuyor. Malide ve Afrikada, özellikle Orta Afrikada
Fransanın 1830da Cezayiri işgal etmesiyle, o kanlı
işgaliyle birlikte Afrikanın kaderi o gün bugündür maalesef
değişmiyor. İşte aynı Fransanın 1670lerde 3,5
milyon kilometrekare bir alanı söz konusuyken 1920lere geldiğimizde
11,5 milyon kilometrekare bir alanı işgal edip sömürdüğünü
görüyoruz. Tabii, iki yüzyıl tüm Afrikanın kaynaklarını
sömüren ve orada asimilasyon politikaları sürdüren ve özellikle Malide oranın
kaynaklarını da sömüren Fransa bugün kalkıp dünyaya demokrasi
havariliği yapmaya devam ediyor.
Mali 1959da
bağımsızlığını kazanmış olsa da
Mali ve Afrikadan sömürgeyi çekmenin şartı olarak Fransa 3 konuyu
zorunlu kılmıştır. Bunun bir tanesi, resmî dil
Fransızca olacak; ikincisi, eğitim Fransızca verilecek;
üçüncüsü, kendilerinin de tedavülden kaldırdığı frank
diye bir para birimi vardı Fransanın, onu da Afrikanın her
ülkesinde geçerli para birimi olarak ilan edecek. Dolayısıyla,
buradan baktığımızda, Fransanın bölgedeki
sömürgesinin devam ettiğini görüyoruz. Fransız hazine yetkililerinin
açıkladığına göre, Afrikadan Fransaya her yıl
500-550 milyar dolar para geliyor. Dolayısıyla Fransanın
Afrikayı ne hâle getirdiğini bir kere daha gözler önüne sermek ve
Meclisimizin huzuruna getirmek istedim.
Yüzyıllardır Afrikayı sömüren
Fransa, gözü doymamış olacak ki Doğu Akdenizde önemli
hidrokarbon rezervlerini gördü ve keşfedildiğini 2010da fark etti ve
bu arada da Yunanistanla, Güney Kıbrıs Rum Yönetimiyle,
Mısırla, Birleşik Arap Emirlikleriyle kurduğu ittifakla
bölgede Türkiye'yi ve Kıbrıs Türklerini dışlayan bir
politika gütmeye başlamıştır. Bir yandan, Yunan ve Rum
yönetiminin maksimalist ulusal tezlerine destek vermesi, diğer yandan,
Birleşmiş Milletlerin kararları çerçevesinde ve talebi
doğrultusunda Libyanın meşru hükûmetini destekleyen Türkiyeye
karşı çıkıp yıllardır gayrimeşru darbecilere
desteğe devam etmesi Fransanın tehlikeli siyasetinin en önemli
göstergesidir.
Doğu Akdenizi kırmızı çizgi
olarak niteleyen Fransa Cumhurbaşkanı Macronun, Yunanistanla
giriştiği yoğun askerî tatbikat trafiği ve
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
şahsında Türkiyeyi hedef alan açıklamaları âdeta
yangına körükle gitmesinin en önemli göstergesidir. Doğu Akdenizde
sahili olmayan bir ülkenin Atinayı kışkırtarak,
Yunanistanı askerî harcamalara teşvik ederek, hatta bu arada
fırsatçılık yaparak 18 tane Rafale tipi savaş
uçağını Yunanistana satarak bölgedeki tehlikenin fitilini
ateşlemiştir.
Sayın milletvekilleri, Macron bir taraftan
Libyayla, bir taraftan Mısırla, bir taraftan Kıbrıs Rum
kesimiyle, bir taraftan Yunanistanla her gün flört ediyor ve her gün yeni
açıklamalar yapıyor. Bölgeyi gerecek, bölgeyi
istikrarsızlaştıracak ve âdeta sömürgelerini devam ettirecek
açıklamaların peşindeler.
Minsk üçlüsünden, Fransanın, Azerbaycan
toprakları için endişe duymadığını görüyoruz.
Ermenistanla dayanışma göstermesi, Ermenilerin Karabağda otuz
yıldır sürdürdüğü işgali desteklemesi anlamına
geliyor. Ermenistanın kadim Azerbaycan toprağı
Karabağı işgaline ve gerçekleştirdikleri sivil katliamlara
karşı kör, sağır ve dilsizler.
Türkiye ve Azerbaycan iki kardeş ülkedir.
Ülkemiz Azerbaycanın millî bütünlüğünü,
bağımsızlığını her zaman desteklemiştir
ve yanında olmuştur, olmaya devam edecek. iki devlet, tek millet
olduğumuzu dost Azerbaycanlı kardeşlerimize buradan bir kere
daha haykırıyoruz, dünya da bunu artık bilsin istiyoruz.
Düşünün ki Karabağ Azerbaycanın
toprağı; kendi topraklarında vatanlarını savunan Azeri
kardeşlerimizi suçlayan bir dil, suçlayan bir Batı! İşgal
eden Ermenistana söz söyleyen, uyaran hiç kimse yok. Biz diyoruz ki bu kirli
tezgâhı, kirli oyunu da Allahın izniyle Türkiyenin bozmaya gücü
yetecektir.
2002den bu yana AK PARTİ Hükûmetleri,
başta mazlumların hamisi ve ezilenlerin gür sesi Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bütün mazlum
coğrafyaların umudu olmuştur, umudu olmaya devam ediyor. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ ailesi olarak da yakın
coğrafyamız başta olmak üzere dünyanın bütün bölgelerinde
istikrarı, barışı, kardeşliği tesis etmek üzere
mücadele ediyoruz. Ve bu itibarla Yenilmeyiz, bize kimsenin gücü yetmez, biz
hükümranız, dünyanın sahibi de biziz, kaynaklar da bize ait. diyen
hükümranlara Birleşmiş Milletlerde, evlerinde gözlerinin içine baka
baka Dünya 5ten büyüktür, bu zulümler devam ettirilemez. diyen bu milletin
evladı Recep Tayyip Erdoğanın itirazı bu yüzden
yükseliyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İstiyorlar ki Recep Tayyip Erdoğan da sussun, istiyorlar ki Türkiye
de diz çöksün ve dünyanın tüm kaynaklarını elde etsinler ve
dünyadaki hükümranlıklarını devam ettirsinler. Artık yok;
Türkiye var.
Değerli kardeşlerim, saygıdeğer
milletvekilleri; biz 83 milyon kardeşiz ve dünyadaki bu sömürge düzenine
karşı çıkmak zorundayız. Bu bakımdan Türkiye ayakta
olmak zorunda, ayakta kalmak zorunda, birlik ve beraberlik içerisinde
hedeflerine yürümek zorunda.
Biz yüz yıllık Cumhuriyet tarihinin ve bin
yıllık devlet geleneğinin bağrından kopan bu aziz
milletin evlatlarının, saygıdeğer milletvekillerinin hangi
konuda, hangi şartlarda mücadele ettiğimizi bilmesi gerekiyor.
Sayın Engin Altay, biraz önce
konuşmasında destek vereceğini söyledi tezkereye. Biz istiyoruz
ki dış politikada gerçekten her konuda destek verin, dış
politikada yanımızda yer alın. Yoksa dış politikada
kalkıp gerçekten
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Çuvallıyorsunuz
dış politikada, çuvallıyorsunuz.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
Ermenistan
büyükelçisi gibi konuşmalar, herhâlde sizin sahiplendiğiniz
konuşmalar değildir. Türkiyeye iftira etmek sizin
sahipleneceğiniz bir konuşma olmasa gerek çünkü kirli, Türkiyeyi
karalayan, Türkiyeye iftira atan bir anlayış seksen yıllık
partinin geleneğine sığmaz diye düşünüyorum.
Ayrıca, bakın, Covidle ilgili bir sürü
eleştiriler yapıldı burada. Değerli arkadaşlar,
haksızlık yapmayın, gerçekten dünyanın gıptayla
bahsettiği sağlık çalışanlarımız ve
sağlık altyapımıza siz de Maşallah deyin, siz de
gurur duyun.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Onun için mi
sağlık çalışanlarının parasını
ödemediniz?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Onun için mi
Türk Tabipleri Birliğini kapatacaksınız? Onun için mi
kapatacaksınız?
HALİS DALKILIÇ (Devamla) Bakın,
eğer sağlık adına ufkunuz sadece yeni iskambil
kâğıdı açmaktan ibaretse
BAŞKAN Bağıran arkadaşlar
lütfen maskeyle bağırsınlar.
HALİS DALKILIÇ (Devamla)
eğer gerçekten
iskambil kâğıdının yenisini sağlık alanında
teklif ediyorsanız buna söyleyecek bir şeyimiz yok. Bence daha ciddi
şeyler olması lazım. (CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, tamamlayınız
Sayın Dalkılıç.
Buyurun.
HALİS DALKILIÇ (Devamla) Bakın,
değerli arkadaşlar, Parlamento şahit olsun ki biz dünyanın
tüm müstekbirleriyle mücadeleye devam edeceğiz. Parlamento şahit
olsun. Bu tarih şahit olsun, bu aziz milletin evlatları olarak biz
mazlumların sesini duymaya, seslerini duyurmaya devam edeceğiz,
zalimlerin karşısında durmaya devam edeceğiz. Bu konuda
istiyoruz ki muhalefet yaparken, AK PARTİye muhalefetle ülkeye muhalefeti
karıştırmayın; ülkeye muhalefet ihanet olarak
algılanır sonra. Lütfen, AK PARTİye muhalefet yapabilirsiniz
ancak ülkenin menfaatleri söz konusu olduğunda bir ve beraber hareket
etmeyi siyasetin malzemesi değil birlik ve beraberliğin ve bize
tarihin verdiği görevin vazifesi olarak görün diyorum.
Ben, bu tezkerenin hayırlı
olmasını diliyorum. Malide de yakın coğrafyamızda da
dünyanın her yerinde de istikrarı savunuyoruz. Hiçbir kara lekemiz de
yoktur geçmişte. Biz, merhamet medeniyetinin evlatlarıyız,
gittiğimiz her yere merhamet, iyilik ve kardeşlik götürmüşüz,
götürmeye de devam edeceğiz diyor, yüce Meclisi saygıyla, hürmetle
selamlıyor, hayırlı çalışmalar diliyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Şimdi tezkereyi oylarınıza
sunacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, alınan karar gereğince
(3/1325) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin
görüşmelerine başlıyoruz.
Tezkereyi okutuyorum:
2.- Cumhurbaşkanlığının,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFILin görev süresinin
uzatılması yönündeki 2539 (2020) sayılı Kararı
çerçevesinde, hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca
belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının; 1701 (2006)
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve
880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla tespit edilen
ilkeler kapsamında; Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü
bünyesinde UNIFILe, 31/10/2020 tarihinden itibaren bir yıl daha
iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca
yapılması için Anayasanın 92nci maddesi uyarınca izin
verilmesine dair tezkeresi (3/1325)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
11/8/2006 tarihinde kabul ettiği 1701 (2006) sayılı Karar ve
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 5/9/2006 tarihli ve 880 sayılı
Kararıyla bir yıl için verdiği izin çerçevesinde, Türkiye,
Lübnan'da konuşlu Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücüne
(UNIFIL) Silahlı Kuvvetleri unsurlarıyla katkı sağlamıştır.
Söz konusu iznin süresi son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 22/10/2019
tarihli ve 1233 sayılı Kararıyla 31/10/2019 tarihinden itibaren
bir yıl uzatılmıştır.
Türkiye UNIFIL'e yaptığı
katkılarla barışı koruma harekâtının etkin
biçimde icrasında önemli bir işlev üstlenmiştir. Bu çerçevede
Türkiye'nin katkısı gerek Birleşmiş Milletler sistemi
içinde, gerek bölgesel ve küresel ölçekte, gerekse kapsamlı sivil-asker
işbirliği faaliyetleri vasıtasıyla Lübnan toplumunun her
kesimi nezdinde görünürlüğünün artmasına, ayrıca barış
ve istikrarın korunmasına yönelik politikasının
sürdürülmesine hizmet etmiştir.
Bu itibarla, UNIFIL'e katkımızın
sürdürülmesinin önem arz ettiği değerlendirilmektedir.
UNIFIL'in görev süresi Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 28/8/2020 tarihli ve 2539 (2020) sayılı
Kararıyla 31/8/2021 tarihine kadar uzatılmıştır.
Bu hususlar ışığında ve
Lübnan ile ikili ilişkilerimiz ve bölgedeki güvenlik şartları da
göz önünde tutularak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
UNIFIL'in görev süresinin uzatılması yönündeki 2539 (2020)
sayılı Kararı uyarınca; hudut, şümul ve miktarı
Cumhurbaşkanınca belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının, 1701 (2006) sayılı Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Kararıyla tespit edilen ilkeler kapsamında 31/10/2020
tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL'e iştirak etmesi ve bununla
ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca yapılması
için gereğini Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bilgilerinize
sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme
açacağım.
Gruplara ve şahsı adına 2 üyeye söz
vereceğim.
Konuşma süreleri gruplar için yirmişer
dakika ve şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: İYİ PARTİ Grubu
Adına Sayın Zeki Hakan Sıdalı, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu Adına Sayın Mustafa Hidayet Vahapoğlu, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Tulay Hatımoğulları
Oruç, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Ünal Çeviköz,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Osman
Aşkın Bak.
Şimdi ilk söz İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Zeki Hakan Sıdalının.
Buyurun Sayın Sıdalı. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN
SIDALI (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlamadan önce 27nci Dönem Dördüncü Yasama
Yılının aziz milletimize, yüce Meclisimize ve sayın
milletvekillerimize hayırlı olmasını diliyorum.
Bu dönemde yapacağımız
görüşmelerin, çıkaracağımız yasaların milletimize,
devletimize faydalı ve olumlu sonuçlar getirmesini temenni ediyorum. Yüce
Meclisimizin asırlık bir çınar olmasını sağlayan,
başta kurucumuz ve ilk Meclis Başkanımız Gazi Mustafa Kemal
Atatürk olmak üzere ebediyete intikal etmiş sayın milletvekillerimize
ve devlet insanlarımızı saygı ve rahmetle anıyor,
hayatta olanlara sağlıklı bir ömür diliyorum.
Sayın milletvekilleri, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin kararına dayanarak barışı
koruma harekâtına katkı sağlayan, Türk Silahlı
Kuvvetlerimizin Lübnandaki görev süresinin bir yıl daha
uzatılmasını İYİ PARTİ olarak
desteklediğimizi belirterek konuşmama başlamak istiyorum.
UNIFIL kapsamında görev yapan uluslararası
misyon, Doğu Akdeniz çanağının ülkemize çok yakın bir
bölgesinde önemli bir vazifeyi yerine getirmekte ve bölgedeki barış
ve istikrar gayretlerine katkı sağlamaktadır. Lübnanda
barış ve istikrarın hâkim unsur hâline gelmesi yalnızca o
ülke için değil, istisnasız bölge ülkelerinin tamamı için büyük
bir önem taşımaktadır. Yüz ölçümü bakımından küçük
olan Lübnanı, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz istikrarının
kilit taşı olarak tanımlayabiliriz. Deniz komşumuz
sayılabilecek olan Lübnanla tarihsel açıdan da büyük bir
yakınlık içindeyiz. Toplumsal ve siyasal hafızamızda önemli
yer tutan ve çok sayıda soydaşımızı
barındıran Lübnanda ülkemizin bölgesel ve küresel istikrar
çabalarına katkıda bulunması hem devlet aklımıza hem
de cumhuriyetin geleneksel dış politikasına uygun bir tutum ve
davranıştır. Diplomatik girişimler başta olmak üzere
bölge barışına katkıda bulunacak hamleler ülkemizin
yalnızca sorumluluğu değil aynı zamanda kendi
güvenliği açısından da bir zorunluluğudur. Lübnanla
stratejik ve karşılıklı güvene dayalı ilişkileri
geliştirmek, deniz yetki sınırlandırma anlaşması
yapacak düzeye ulaşmak ülkemizin Doğu Akdenizdeki hak ve menfaatleri
açısından da oldukça önemlidir. Diğer yandan, Doğu
Akdenizi paylaştığımız diğer
kıyıdaş devletlerle de yeniden iyi ilişkiler geliştirilmeli
ideolojik ve şahsi çekişmelerden uzak bir devlet aklıyla ülke
menfaatlerini önceleyen bir tavır içinde olmalıyız.
Karşılıklılık esasına dayalı,
uluslararası meşruiyeti ve kazanımı olan anlaşmalar
yaparak Doğu Akdeniz denkleminde daha güçlü bir pozisyon elde edebiliriz.
Dolayısıyla, hem barışa destek olmak hem de bölgesel
sorumluluk almak adına 2006 yılından beri Lübnanda bulunan Türk
Silahlı Kuvvetlerinin bu görevinin bir yıl daha
uzatılmasını desteklememiz de tamamen bu amaca yöneliktir.
Değerli milletvekilleri, Türk ordusunun görev
yaptığı Lübnanın sosyal ve siyasal yapısına
baktığımızda karşımıza çıkan ilk sorun
kronikleşmiş hâldeki toplumsal gerginlik, ekonomik ve siyasal
istikrarsızlık. Yakın geçmişin en gözde odaklarından
birisi olan Lübnan uzun süre çok müreffehti ve bölgesel bir çekim merkeziydi.
Fakat ülkedeki kötü yönetimlerin politik tutum ve davranışları
bu muazzam potansiyele sahip ülkeyi olması gerekenden çok uzaklara
savurdu.
Bağdat, Halep, Şam, Musul gibi kadim
kentlerin yaşadığı kaderi bugün Beyrut yaşıyor.
Artık bugün Lübnan denildiğinde kriz kelimesi de beraberinde
geliyor. Lübnanda uzun yıllardan beri biriken kamu borçlarının
ekonomiden anlamayan siyasetçiler tarafından yanlış yönetilmesi
ekonomik krizi doğurdu. Bununla birlikte, ulusal para biriminin döviz karşısındaki
değer kaybının bir türlü önlenememesi hayat
pahalılığını, işsizliği ve yoksulluğu
ülkenin yeni normali hâline getirmiş durumda. Lübnanda her 2 kişiden
1i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İmkânı
olanlar ise ülkeyi terk etme yarışındalar. Avrupa, Amerika gibi
görece çekim merkezlerine baktığımızda çok sayıda
Lübnanlı bilim insanı, yönetici, akademisyen ve iş insanı
görüyoruz. Peki, neden kendi ülkelerinde değil de oralarda
çalışıyorlar? Çünkü ülkedeki kötü yönetim ve
istikrarsızlık, siyasal, sosyal ve ekonomik şartları
artık dayanılmaz hâle getirmiş ve onlar da geleceklerini
dünyanın başka ülkelerinde aramak zorunda kalıyorlar.
Nihayetinde Lübnan bölgede en çok beyin göçü veren ülkelerden biri hâline
gelmiştir. Tüm bu olumsuzluklara karşı, ülkelerinde kalmayı
savunan ve ülkelerine hizmet etme arzusunda olan gençlerin sayısı da
hiç azımsanamayacak kadar fazla. Lübnanda hâlâ kendi yeteneklerini
ülkeleri için kullanmak isteyen yüksek eğitimli bireyler, gençler mevcut
fakat onlar da ülkede kronik hâle gelen yozlaşma, rüşvet, torpil ve
nepotizm engeline takılarak umutsuzluk sarmalının içine
düşüyorlar. Kutuplaşmanın hâkim dil hâline geldiği
Lübnanda halk kendisini vatana ve millete bağlayan en güçlü
bağın vatandaşlık değil; klanlar, tarikatlar ve
cemaatler olduğunu düşünüyor ve bu çerçevede hareket ediyor. Ülkede
en az 20 topluluk ve cemaatin yer aldığı ve bunların her
birinin kendi tarihi, kültürü, korkuları ve gelecek ideali olduğu
düşünüldüğünde, ortak bir vatandaşlık idealinden bahsetmek
mümkün olmuyor. Lübnanda insanlar ülkenin ve toplumun menfaatlerinden çok
kendi menfaatlerini düşünüyor. Bu durum, mevcut siyasi tablodan
dolayı genel kabul gören bir tutum hâline geliyor. Lübnan, bir millet
projesi denedi, tüm toplulukların temsil edilmesini ve nihayetinde, bir
Lübnan milleti oluşturmayı amaçladı fakat uygulamaya
çalıştıkları kota sistemi, önemli görevlerin sadece cemaat
liderlerine ait olduğu kilitlenmiş bir yapıya evrildi.
Diğer bir ifadeyle Lübnan, âdeta cemaat liderlerinin koalisyonuna
dönüştü, gerçek demokrasiye geçmeyi başaramadı. Örneğin,
Lübnanda bir kuruma personel alınırken artık liyakat ve
yeteneğine bakılmıyor, adayın hangi cemaat ve tarikata
bağlı olduğuna bakılıyor. Bu da yetmiyor, ilgili
cemaatteki en layık ve başarılı olan değil, cemaat
liderleriyle en yakın ilişkisi olan, göreve seçiliyor. Böyle bir
kayırmacılık ortamında demokrasiden de, etik ilkelerden de
bahsetmek mümkün değil. Bu, hem siyasal hem de toplumsal bir
yozlaşmanın açıkça ilanıdır.
Değerli milletvekilleri, Lübnanda tüm bu
sorunlar yaşanırken bir de her topluluğun kendisine bir
yabancı koruyucu edinmeye çalıştığını
görüyoruz. İstikrarın bir türlü sağlanamadığı bir
siyasi atmosferde toplumların kendisine hami aramaları ülkenin siyasi
geleceğini de tehlikeye düşürüyor. Bu yanlış
davranış hem Lübnan hem de Doğu Akdeniz çanağı için
ciddi bir tehdit olarak karşımızda duruyor. Lübnan
halkının yapması gereken, modern, müreffeh, demokratik bir
ülkenin kendi ellerinde büyüyebileceğinin farkında olmaktır.
Önemli olan, ülkenin bağımsızlık ve demokrasisini güçlendirecek
adımlar atma gücünü kendi öz dinamikleri ve değerleri içerisinde
bulmaktır. Tarih, kutuplaşan, yozlaşan, demokratik kurumlardan
ve liyakatten uzaklaşan ve millet olma şuurunu kaybeden devletlerin
hazin sonlarıyla doludur. Bu sebeple Lübnan halkı için bugün hesap
yapma ve yeni bir çatışmaya hazırlanma günü değil, ülkeyi
yeniden inşa etmeye koyulma günüdür.
Değerli milletvekilleri, 4 Ağustos 2020
tarihinde Lübnanın başkenti Beyrut Limanının
depolarında tutulan 2.700 ton amonyum nitratın patlamasıyla son
yılların en büyük iş kazası, sanayi faciası
gerçekleşti. Akdenizin en büyük limanlarından Lübnan ticaretinin
yüzde 70inin yapıldığı Beyrut Limanı yaşanan
patlamayla harabeye döndü. Gerçekleşen bu patlama, sağlık,
enerji ve gıda krizini de beraberinde getirdi ve Lübnanda âdeta bir kaos
ortamı hâkim oldu. Beyrutta yaşanan bu kaos dünya devletlerine bir
ihtar gibiydi. Şöyle ki: Kalkınmanın ve
yatırımların tek bir kente yığılmasının
ne kadar riskli olduğunu da gösteren acı bir örnek olarak
karşımızda duruyor. Sadece bir patlama bir şehrin
değil, koca bir ülkenin ekonomiden sağlığa,
ulaşımdan enerji tedarikine kadar bütün yönetim sistemine zarar
verebiliyor. Bu nedenle, Türkiye olarak biz de bu patlamadan ders çıkartmalıyız.
Olası bir büyük Marmara depremi de düşünüldüğünde İstanbul
ve Marmara Bölgesine yığılmış ekonomi merkezlerini
ülke geneline dağıtmayı hızlıca planlamalı ve
zararı en aza indirecek önlemleri bir an önce almalıyız.
Beyrutta göz göre göre gelen bu olumsuz durumun
Türkiyede de yaşanmayacağının maalesef bir garantisi yok.
Örneğin, Mersin Limanını ve art bölgesini ele alalım.
Mersindeki limanın hemen sağında serbest bölge, onun
yanında amonyum nitrat depolayan bir gübre fabrikası, bunun önünde
kurulması planlanan petrokimya ürünü polipropilen tesisi, onun
yanında petrol rafinerisi bulunmakta, limanın hemen sol
tarafındaysa kent merkezi uzanmakta. Mersin Limanı ülkemizin çok
amaçlı en büyük limanı olup hinterlandı çok geniştir. 21
adet rıhtımı bulunan limanda aynı anda 30a yakın gemi
yükleme boşaltma yapabilmekte. Mersin, hinterlandıyla birlikte
değerlendirildiğinde, yüzde 6lık oranla 10,2 milyar
dolarlık ihracatın, yüzde 5lik oranda 9,9 milyar dolarlık
ithalatın yapıldığı ülkemizin önemli bir lojistik ve
ticaret merkezidir. Bu sebeple, Mersin Limanında meydana gelebilecek
olası bir aksaklığın yerelden genele ekonomik
yapıyı, ulaşım ve tedarik zincirini olumsuz yönde
etkileyeceği çok açıktır. Dünya Bankası ve Çukurova Kalkınma
Ajansının yaptığı bir çalışmaya göre Mersin
Limanında on iki ay süreyle yaşanabilecek bir
aksaklığın doğrudan ve dolaylı olarak ülkemize 1,45
milyar dolar gelir kaybı yaratacağı ve olası
aksaklığın tedarik zincirinde yüzde 40ları bulan ürün kayıplarına
yol açacağı tespit edilmiştir. Toplamdaysa ulusal ekonomik etkilerinin
Türkiye'nin gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 1,1ine
ulaşacağı tahmin edilmektedir. Yerelden küresele bir domino
etkisi yaratacak bu olumsuzluk, Türkiyeye günde 21 milyon dolar para
kaybettirecektir.
Değerli milletvekilleri, görüyoruz ki Beyrut
patlaması devletler için kritik altyapı kavramının ne
kadar önemli olduğunu acı bir şekilde gösterdi. Kritik
altyapı, yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası ekonomiler için
belirleyicidir. Bu altyapılar kesintiye uğrarsa sağlık,
ekonomi, ulaşım, enerji, güvenlik, telekomünikasyon ve daha pek çok
alanda telafisi zor olumsuz etkiler ortaya çıkar. Beyrut örneğinden
hareketle devletlerin kritik altyapılarında olası
aksaklıklara karşı risk analizlerini zamanında
yapmaları hiç olmadığı kadar önemli hâle gelmiştir.
Beyrut Limanındaki patlama Lübnan için büyük bir kayıp oldu.
Limanın eski hâline dönüşmesi geciktikçe maddi kayıplar da
artmaya devam edecek. O nedenle, bu faciadan önemli dersler çıkarmak
zorundayız. Bu tip risklere karşı kritik
altyapılarımızın direncini artırmalı ve benzer
örneklerin yaşanmasının önüne geçmeliyiz. Öncelikle ülkemizin
kritik altyapıları tanımlanmalıdır. Bu yapılar
limanlar, barajlar, enerji nakil hatları, enerji tesisleri, köprüler,
tüneller ve haberleşme hatlarıdır. Bu kritik tesisler
arasında da önem sıralaması yapılmalı, ardından
bu yapılara yönelik olası her türlü risk tespit edilmeli, önlem
almanın maliyetleri hesaplanmalı, olası krizlere yönelik olarak
da acil eylem planları oluşturulmalıdır. Bu
hazırlıkları oluşturmak Türkiye'nin rekabetçiliğini,
ekonomik, ulusal güvenliğini, enerji, haberleşme ve ulaşım
risklerini kontrol altına almak demektir. Bu altyapıların
teknolojik gelişmelerin etkisiyle birbiriyle bağlantılı
hâle geldiği günümüzde kamu güvenliği ve sağlığı,
toplumsal refah ve kamu hizmetlerinin sürdürülebilirliği
açısından kritik altyapıların korunması hayati önem
arz ediyor. Ülkenin bir kritik altyapısında meydana gelecek
hasarın diğer kritik altyapıları da etkilediği bir
gerçektir. Bu sebeple çok paydaşlı ve çok boyutlu
çalışmalara ivedilikle başlanması gerekmekte. Aksi hâlde,
Lübnan gibi, ülkemiz de çoklu şoklarla karşı karşıya
kalabilir. Unutulmamalıdır ki krizleri henüz oluşmadan önlemek
hem daha güvenli hem de daha az maliyetlidir.
Değerli milletvekilleri, Azerbaycan
topraklarının yüzde 20sini yaklaşık otuz yıldır
işgal altında tutan Ermenistan müzmin
saldırganlığına yeni örnekler eklemiştir. Sivil
yerleşim yeri-askerî nokta ayrımı dahi yapılmadan
gerçekleştirilen bu saldırıları kabul etmemiz, bu duruma
sessiz kalmamız mümkün değildir. Bu tavır Kafkaslarda arzulanan
barış ve istikrar idealine vurulan en büyük darbedir. Ermenistan,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, AGİT kararları ve
uluslararası hukuk normlarına uygun hareket etmeli ve işgal
altında tuttuğu Azerbaycan topraklarından hemen çekilmelidir.
İktidar bu işgal ve saldırılar karşısında
Azerbaycana olan desteğini koşulsuz olarak devam ettirmeli, gerekli
tüm diplomatik yolları kullanarak uluslararası kuruluşları
da işgalin son bulması ve sorunun hakkaniyetle çözümü için adım
atmaya teşvik etmelidir. Artık, asırlık Türk illeri
azatlığa kavuşmalı, semalarında hasreti çekilen ay
yıldızlı bayraklar yeniden dalgalanmalıdır.
Bu vesileyle, İYİ PARTİ olarak iki
devlet, bir millet olarak gördüğümüz can Azerbaycanın haklı
davasında yanında olduğumuzu bir kez daha belirtiyor, Ermenistan
saldırılarında şehit olan Azerbaycan Türkü sivillerimizi ve
askerlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize geçmiş olsun dileklerimizi
iletiyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın Mustafa Hidayet Vahapoğlu, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin Lübnan Geçici Görev Gücünün görev süresinin
uzatılmasına ilişkin 2539 sayılı Kararına
istinaden Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı
Kuvvetleri unsurlarının 31/10/2020 tarihinden itibaren bir yıl
daha UNIFILe iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
Cumhurbaşkanlığınca yapılması için
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca talep ettiği karar
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz
etmek üzere huzurlarınızdayım.
Sözlerimin başında, dört yıl on ay
yirmi üç gün düşman işgalinde kalan İstanbulumuzun bugün
kurtuluş yıl dönümü, onu hatırlatıyor ve kutluyorum.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
2006 yılında 1701 sayılı Kararına istinaden 880
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla Türk Silahlı
Kuvvetleri Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücünde görev
almıştır. Bu konuda görev uzatma talebi 13üncü defa yüce
Meclisimize gelmektedir. Türkiye, UNIFIL Harekâtına 15 Ekim 2006
tarihinden itibaren katılmaktadır. UNIFIL Deniz Görev Kuvvetine Deniz
Kuvvetleri Komutanlığımıza ait bir fırkateyn
görevlendirilmiş, Türk İstihkâm ve İnşaat Bölüğü 20
Ekim 2006-2 Eylül 2013 tarihleri arasında yedi yıl görev
yapmıştır. Lübnan Türk İstihkâm ve İnşaat
Bölüğü Karargâh Binası inşası, atık su hattı inşası,
çevre yolu inşası, helikopter pisti inşası, elektrik
hattı inşası, bakım onarım tesisleri, ofis binası
inşası ve muhabere hatlarının yer altına
alınması yanında, çevredeki okul, cami, hastane gibi halka
hizmet veren kurumların bakım, onarım işlerini de
gerçekleştirmiştir. Bunun yanında, UNIFIL Harekâtına
katılan ülkelerin Mersin Limanını kullanmalarına da
müsaade edilmiş bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Lübnan, Osmanlıdan koparıldığı
tarihten bugüne kadar sulh ve sükûnu bulamamış devletlerden biridir.
Bunun yakın sebeplerinin başında İsrailin, ABDnin ve
Suriyenin bölgeye yönelik uyguladığı politikalar yer almakta
iken bu defa, 2006 yılından bu yana İran güdümündeki Hizbullah
faktörü de ülkede önemli rol oynamaya başlamıştır.
Hizbullah örneğinde görüldüğü gibi, İslam ülkelerinden
bazıları hedef aldığı diğer İslam ülkesi
içindeki bazı unsurları destekler hâle gelmiştir, bizim
içimizdeki PKKyı destekleyen İslam ülkelerinin olduğu gibi.
12 Temmuz-14 Ağustos 2006 tarihleri arasında
yaşanan İsrail-Lübnan Savaşı sonrasındaki
gelişmelere şöyle bir bakacak olursak... Başbakan Haririnin
Suudi Arabistanda rehin tutulması ve zorla istifa ettirilmesi, Suudi
Arabistanın bölgeye ve Lübnana müdahil olmaya
çalışmasının çirkin yüzünü ortaya
çıkarmıştır. Bu olayla Suudi-İran kavgası
Lübnana da taşınmıştır. Bölge halkları ve
devletleri üzerinde sadece Batılı emperyalist devletler değil,
İslam ülkeleri de etkili olma arayışı içindedirler. Lübnan
hassas bir ülkedir ve hassas dengelerin korunmaması hâlinde barut
fıçısına dönecek bir demografik yapıya sahiptir. Suriyeden
sonra Lübnanda oluşabilecek bir iç çatışma ya da özellikle
dışarıdan yapılacak herhangi bir müdahale sadece Lübnanla
sınırlı kalmayacak ve çevre ülkeleri de kapsayacak bir etki
doğuracaktır. Bu nedenle, Lübnan da dâhil olmak üzere yakın
coğrafyamızdaki barış, istikrar ve güvenliği
zedeleyecek her gelişmeye karşı Türkiye uyanık olmak
zorundadır.
4 Ağustos 2020 günü Beyrutta yaşanan
patlamayı hatırlatmak isterim. 2.750 ton amonyum nitrat rastgele
depolanıyor, Hiroşimaya atılan atom bombasının
yirmide 1i gücünde, bir başka ifadeyle 1.100 ton TNT yani dinamit
gücündeki bir patlayıcı patlatılıyor. Bu patlama tesadüf
değildir. Üreticisi meçhul ancak Gürcistandan yüklendiği ifade
edilen bu patlayıcıyı taşıyan geminin son yükü
olduğu dışında bir bilgi bulunmamakta ve sahibi de
şaibelidir. Kimin ya da hangi örgütün ne maksatla nereden temin
ettiği, nerede kullanmayı planladığı, Lübnan
yetkililerinin neden bu kadar yüksek miktardaki patlayıcıdan habersiz
olabildikleri hakkında hâlen somut bir bilgi bulunmamaktadır ama
patlamadan sonra Lübnanda hükûmet istifa etmek zorunda
kalmıştır yani hükûmet değişmiştir ve yakın
bir zamanda bin tonun üzerinde yeni bir amonyum nitrat bulunmuş ancak
olayın sevindirici tarafı, bu sefer patlamadan o depoya
ulaşılabilmiştir.
Barışın, güvenin ve istikrarın
bozulduğu ülkenin mutlaka sınır komşumuz olmasına
gerek bulunmamaktadır. Afrikadan Afganistana Pakistana; Yemenden Irak,
Suriyeye; Yugoslavyadan Gürcistana kadar coğrafyada yaşanan her
tür krizin bir şekilde Türkiyeyi etkilediğini görmekteyiz. Özellikle
ülkemizin maruz kaldığı kontrolsüz göçün doğurduğu
sorunların hatırlanması, bu konunun daha kolay
anlaşılmasını sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin bulunduğu bölge ne yazık ki hemen her
kavganın yaşanabileceği uygun şartlara sahip hâle
getirilmiştir. Bu bölgede, bilek güreşi bitmediği gibi hemen,
her an birbirinin gırtlağına sarılacak şekilde motive
edilmiş gruplar ve devletçikler bulunmaktadır. Onun içindir ki güçlü
ve caydırıcı bir ordumuzun olması
kaçınılmazdır. Bölgemizde, doğumuzdaki Ermenistan,
batımızdaki Yunanistan, güneyimizdeki İsrail küresel senaryo
yazanların piyonu, şımarık, besleme, terör ve sipariş
eylem yapabilen taşeron örgütlerdir. Bu devletler, bölgemiz üzerindeki tüm
oyunlarda zamanı ve sırası geldiğinde ülkemize
karşı devreye sokulabilmektedir. Doğu Akdenizde hak ve
menfaatlerimizin gasbedilmesine yönelik fiilî girişimlere Dur.
dediğimizde, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik
bölge belirlemek üzere adım attığımızda, adalar
denizinde yer alan ve uluslararası tescil edilmiş anlaşmalara
aykırı olarak silahlandırılan hatta gasbedilmeye
çalışılan adalar ve kara parçalarının hukuki
durumlarına döndürülmesini talep ettiğimizde, kısaca Türkiyenin
hak ve menfaatlerini dile getirdiğimizde birilerinin arkasında, bizim
ise karşımızda Batının birçok devleti -örnek, Fransa
gibi- bölgeyle alakasız ülkeler çıkabilmektedir. Ülkemizin
takındığı kararlı tavır ve aldığı
tedbirlerden dönmesi için aynı ülke tarafından Yunanistana donanma
desteği verilmesi gündeme gelebilmekte ve uçak gemisi gibi çocukça
Türkiyeyi korkutacaklarını zannederek oyuncak alana sürülmektedir.
Tabii ki Türkiyeden hak ettikleri şekilde en ağır cevabı
da almaktadırlar.
Bu gelişmeler devam ederken,
Ermenistanın, kardeş ülke Azerbaycan askerine ve sivil halkına
yönelik acımasızca saldırılarına şahit
olmaktayız. Ermenistan, işgal ettiği Azerbaycan topraklarından
Birleşmiş Milletlerin aldığı kararlar ve otuz
yıllık iyi niyetli girişimlere rağmen
çıkmadığı gibi, arsızca yayılmacı emellerini
ve taciz eylemlerini sürdürebilmektedir. Batının Kafkaslardaki
şımarık çocuğunun hedefi dün olduğu gibi bugün de
Türklerdir. Hocalıda bir gecede 106sı kadın, 83ü çocuk olmak
üzere toplam 613 Azerbaycan Türkünü katleden canilerden otuz yıldır
hesap sorulmaz ise alışkanlıkları gereği
saldırılarını sürdürmeye devam edeceklerdir. Hocalı
katliamının sorumlusu 2 kişiden birisi olan Sarkisyan -daha
sonra Devlet Başkanı olmuştur bu şahıs, dikkatlerinizi
çekiyorum- Azerbaycanlılar Ermenilerin sivil halka karşı
katliam yapmayacağını düşünüyorlardı. Biz bunu
Azerbaycanlılara şaka yapmadığımızı
göstermek amacıyla, ibret olsun diye yaptık. diyebiliyordu. Etyen
Mahçupyan -bu ismi tanıyorsunuz- Öldürülenlerin hepsinin Azerbaycan
Türkleri olduğu, bu kimliği taşıdıkları için
böyle bir sonla karşılaştıkları, ateş edenlerin
ise bunu bilerek ve bir karar doğrultusunda yaptıkları
bellidir. ifadesinde olduğu gibi resmen soykırım suçunun
unsurlarını tanımlıyor ve bu Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı bir Ermeni. Ama buna karşılık,
Ermenistanın hâlâ Fransa, ABD ve el altından Rusya ve bunlara ilave
olarak İran gibi ülkelerden destek görüyor olması insanlık için
en azından utanç vesilesidir. AGİT Minsk Grubu gibi
yıllardır hiçbir işe yaramayan ve Ermenilerin
cesaretlendirilmesine hizmet eden kuruluşlar da maalesef fiyaskoyla
çalışmalarını sonlandırmışlardır
fiiliyatta.
Günümüz savaşlarının çirkin ve
kuralsız hâle geldiği, vekâlet savaşlarının
acımasız, kuralsız hiçbir insani değerle ya da inanç
kuralıyla bağdaşmayan nitelik kazandığı,
hedefinin sivil halk olduğu, askerden çok sivilin hayatını
kaybettiği, sivil halkın hayatını idamesi için gerekli olan
su, gıda, sağlık, eğitim tesisleri gibi dokunulmaması
gereken alanlara dokunulduğu dikkatlerden
kaçırılmamalıdır.
Küresel ve bölgesel plan yapan ülkeler, askerî
imkânlarını sadece savunma maksatlı caydırıcı güç
olarak kullanmamaktadırlar. Askerî güç, hatta bu gücü belirleyen,
somutlaştıran teknoloji ve silahlara sahiplik, ülkelerin
planlarını, hedeflerini tahakkuk ettirmede belirleyici unsur olarak
kullanılmaya başlanmışlardır. Günümüzde askerî güç
diplomatik, ekonomik, siyasi, kültürel vesaire, etki alanı oluşturma
çabalarına zemin hazırlayan ve pekiştiren ana faktör olarak
kullanılmaktadır. Türkiye Cumhuriyetinin herhangi bir
yayılmacı, kontrol etme maksadı ya da hedefi olmamasına
rağmen Ön Asya, Türkiye'nin tarihî, geçmişi itibarıyla ilgi
alanı olmak zorundadır. Hatta güvenlik sınırları millî
sınırlarımızın ötesinde düşünülmeli, ona göre
adımlar atılmalıdır.
Ülkemiz yurt dışına ilk muharip
birliği 1950 yılında Koreye göndermiştir. Türk
Silahlı Kuvvetleri hâlen Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Gücü
dâhil 6 değişik ülkede barışı destekleme harekâtlarına
destek sağlamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri geçmişte
Somali, Bosna Hersek, Yugoslavya, Arnavutluk, Makedonya, Kongo, Sudan, Irak,
Darfur, Somali- Aden Körfezi, Afganistan gibi çok sayıdaki ülke ve
coğrafyada barış ve istikrarı sağlamaya yönelik görev
yapmıştır. Tüm bu görevlerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin
verdiği hizmetle sınırlı kalmaması gerekmektedir. Bu
hizmetlerden doğan yakınlaşma diplomatik, ticari, siyasi,
kültür, sanat gibi çabalarla pekiştirilmeli, kalıcı ve Türkiye
Cumhuriyetinin hak ve menfaatlerine uzun süreli hizmet eder hâle getirilmesi
gerekmektedir.
Bu konudaki bağlantı ve görev sadece Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Lübnan Geçici Görev Gücünde görevli
unsurlarıyla sınırlı kalmamalıdır. Size tarihten
bir örnek vermek istiyorum: 1937 yılında Atatürk Romanya
Dışişleri Bakanıyla görüşüyor, ona şunu söylüyor,
diyor ki: "İnsanlığın hepsini bir vücut ve her milleti
bunun bir organı saymak icap eder hani yaratılanı Yaradandan
ötürü seviyoruz ya- bir vücudun parmağının ucundaki acıdan
diğer bütün organlar etkilenir. Dünyanın herhangi bir yerinde bir
rahatsızlık var ise Bundan bana ne? dememeliyiz. Böyle bir
rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi
onunla meşgul olmalıyız."
Türk milleti, tarihî misyonunu kaybetmemeli Orada
ne işimiz var? Burada ne yapıyoruz?
Yaptığımız masrafa değer mi? diyenlere
kulağını tıkayıp insanlığa hizmet nasıl
yapılır göstermeye devam etmelidir.
Sonuç olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücünde icra ettiği görevin
31/10/2020 tarihinden itibaren bir yıl daha uzatılmasına
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkere karar talebini
Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu değerlendirdiğimizi Genel
Kurulun bilgilerine sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Hakların Demokratik Partisi Grubu
adına Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç.
Buyurun.(HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis uzun bir
aradan sonra gündeme tezkerelerle başlamamalıydı. Türkiyenin o
kadar acil ihtiyaçları var ki, önceliği o acil ihtiyaçlara
vermeliydi. Artan işsizlik sorunu ve yoksulluk, on binlerce
üniversitelinin işsiz kalması, pandeminin geldiği aşama ve
ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krize etkileri, yaşa takılan
emeklilerin ahvaline bakmak gerekirdi. Kadın şiddetiyle mücadele
programları üzerine yoğunlaşmalıydık.
İktidarın siyaseten baş edemediklerini, yargı yoluyla
nasıl hizaya getirmeye çalıştığını ve ne
kadar büyük bir insan hakları ihlalinin
yaşandığını bu ülkede konuşmamız
gerekiyordu.
Kürt siyasetçilerine, solculara, sosyalistlere,
mütedeyyin kesimlere, sağcı, hiç fark etmeksizin, kendileriyle uyumlu
olmayan ve biat etmeyen herkesi nasıl cezaevi ve yargı yoluyla
-tırnak içinde- biat ettirmeye çalıştığını
konuşmalıydık. Kobane operasyonuyla hazırlanmış
olan bir torba dosya üzerinden HDP başta olmak üzere bütün muhalefeti
dizayn etme çabalarını, AYMnin tartışmaya
açılmasını, TTB kapatılsın. diyen
anlayışı ve ülkeyi 2023 vizyonuna bu iktidarın nasıl
hazırladığını konuşmamız gerekiyordu.
IŞİDi konuşmamız gerekiyordu.
Hatayın da içinde olduğu Levant bölgesi dâhil olmak üzere Irak
Şam İslam Devleti adı altında nasıl karanlık bir
ülke kurmayı hedeflediklerini konuşmalıydık. 21inci
yüzyılda kafa kesen, içinde Türk askerinin olduğu insanları bir
film sahnesindeymiş gibi yakan, kadınları köle pazarlarında
satan, tacizci, tecavüzcü, katil IŞİD çetelerini
konuşmalıydık ve IŞİD çetelerinin Türkiye'deki
katliamlarını konuşmalıydık.
Bakın, önümüzdeki birkaç gün sonra 10 Ekim Gar
katliamı; IŞİDin gerçekleştirdiği Gar katliamı
Türkiye tarihinin en kanlı katliamlarından biridir. Ben burada bir
kez daha Gar katliamında kaybettiğimiz barış güvercinlerini
saygıyla anıyorum ve az önce konuşuldu ya Kobani dosyası,
dönülüp bakılsın Antep Emniyetinin, Antepteki MİT kadrolarının
Gar katliamında nasıl rol aldıklarına. Tavsiye ediyorum
buradaki bütün milletvekillerine, mutlaka Gar katliamı dosyasını
incelesinler, Kobaniyle ilgili böyle konuşma cesareti gösterebilecekler
mi, onu da çok merak ediyoruz.
Elbette dış siyaset
konuşmalıyız ama dış siyaseti tezkere formatıyla
konuşmamalıyız. Bugüne kadar bu ülkeyi yöneten iktidarın
elbette ki hatalarını söylemek muhalefetin başlıca
görevidir. Doğru bir şey yapılsaydı muhalefet bu
doğruların yanında olacaktı, HDP de bu doğruların
yanında olacaktı ama ne yazık ki birazdan
sıralayacağımız değerlendirmemizde doğru
adımlar atılmadığını -Türkiye de dünya kamuoyu
karşısında her konuyla tartışmalı- ve önümüzdeki
süreçte uluslararası yargı yolunun açılacağı
suçların dahi işlendiği bir yönetim biçimi gördük sizlerden.
Meclisi yok saydınız dış siyaseti belirlerken, sonra
diyorsunuz ki: Yanımızda olun, el âlem gibi davranmayın. Siz
bu Meclisi zaten başından beri el âlem ilan ettiniz. Dış
siyasette, iç siyasette hiçbir konuda siz bu Meclisi saymıyorsunuz ki. Bu
Meclis müsamere yapsın istiyorsunuz, sonra diyorsunuz ki: Niye
yanımızda değilsiniz? Evet, Libyada hatırlayalım
geçmiş dönemde ne olduğunu: Kaddafiden sonra iki grup oluştu
ülke yönetimine talip olan Tobruk merkezli Hafter güçleri ve Trablus merkezli
Ulusal Mutabakat Hükûmeti. Eğer Türkiye şöyle bir misyon
oynasaydı, biz bunu onaylardık: Her iki kesim, iki ayrı
aşiret kavgasında biz barış yaptık. dediniz ya az
önce, barış yapmadınız siz bu aşiretlerden birini
taraf tuttunuz. Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle peş
peşe aralık ayında iki mutabakat muhtırası
imzaladınız, Akdeniz Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Muhtıra 5
Aralık 2019, Güvenlik ve Askerî İşbirliği Mutabakat
Muhtırası 21 Aralık 2019.
Yine yemediniz içmediniz
yılbaşının hemen ertesi günü yani 2 Ocakta Meclisi
olağanüstü topladınız. Bu kadar problem varken ülkede, muhalefet
Meclis bazen olağanüstü toplansın. tekliflerini
yaptığı hâlde hiç oralı olmadınız ama Libya
tezkeresi için alelacele Meclis toplandı ve tezkereyi buradan oy
çokluğuyla çıkardınız. Bu, Türkiye halklarına ve bölge
barışına verdiğiniz hediyedir, öyle addetmek lazım,
bir yılbaşı hediyesiydi.
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) Nerede
vicdanınız?
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla)
Dışişleri Bakanı yakın zamanda bir tweet atıyor
ve diyor ki: Libyayla yaptığımız deniz yetki
sınırı anlaşması Birleşmiş Milletler
tarafından tescil edildi.
Gerçekten insan hicap duyuyor, utanıyor. Bir
Dışişleri Bakanı alındı belgesi
niteliğinde mühürlenmiş olan bir belgeye çıkıp
Birleşmiş Milletler bunu onayladı. diyebiliyor ve sonra siz
dış siyasette bir ciddiyet ve ciddiye alınmayı
bekliyorsunuz; hiç kimse sizi ciddiye almaz. Böylesi büyük ve bariz bir
hatayı, belgeli bir yalanı bu Meclis niye ciddiye alsın, muhalefetin
bunun arkasında dizilmesini nasıl bekleyebilirsiniz? Evet,
bunların hepsini sorumlu gördük ve burada muhalefet bu kürsüden bu
sorunları defaatle dile getirdi, siz ise sağır kulağı
çevirerek duymazlıktan geldiniz. Bizim çözüm için önerdiğimiz somut
önermeler vardı, hiçbirini ciddiye almadınız. Kıbrıs
ve Libyada mutlaka taraflar bir araya getirilmeli ve Akdenizle
kıyıdaş olan ülkeler toplanmalı, Doğu Akdeniz sorunu
böyle konuşulmalıydı. Oysaki siz ne yaptınız? Önce sondaj
gemileri, sondaj gemilerinin arkasından savaş gemilerini gönderdiniz
iyice suları köpürttünüz, ondan sonra Biz önce sahada
olmalıyız. dediniz, daha sonra Masada kazanacağız.
dediniz.
Şimdi ben size soruyorum: Sahada
akıbetiniz belli, masada ne yaptınız? Bunu belgeli olarak
başta bu Meclis olmak üzere Türkiye kamuoyuna açıklamak
zorundasınız. Bugün Libya süreciyle ilgili Serrac Hükûmetinin ve
Hafterin nasıl yan yana getirildiğini Mısır ve Fas
görüşmelerinde sanırım benim buradan aktarmama gerek yok. Ve
yine AKP iktidarına yakınlığıyla bilinen Libya
İçişleri Bakanı, daha doğrusu Serrac tarafındaki
hükûmetin Bakanı Fethi Başağayla Serrac artık
çalışmak istemiyor, Serrac kendi de çekilecek. Peki, o zaman bugüne
kadar yaptığınız anlaşmalar, yaptığınız
savaş yatırımları ne olacak, bunun hesabını kim
verecek? Türkiyeli askerleri, Suriyeden devşirdiğiniz
savaşçıları oraya gönderdiniz, milyonlarca dolar para
harcadınız. Bunun oturup bu Mecliste hesabını dahi
kamuoyuna ve vekillere sunma tenezzülünde bulunmuyorsunuz. Bunun hesabını
kim verecek? Devlet, hükûmet belgeyle çalışır; Türkiye Büyük
Millet Meclisi belgeyle çalışır. Oysaki iktidar ne yapıyor?
Hamaset yapıyor, iktidar ajitasyon çekiyor ve Biz kazandık. diyor.
Nerede kazandınız? Kaybediyorsunuz. Libya sürecinde net olan, net olarak
kazananlar belli. Mısırın ve Fasın inisiyatifi sizde yok.
Türkiyede bu inisiyatif kalmadı. Ama Türkiye Barış
anlamında ve kıyıdaş ülkeleri biz bir araya
getireceğiz. deseydi ne Doğu Akdenizde bu kadar gerilim
yaşanırdı ne de şu an Libyada bu hâle düşmüş
olurdunuz.
Evet, Suriyeye de bakmak durumundayız, çünkü
Suriyede çok büyük laflar söylediniz. Suriyede savaş 2011de
başladığı zaman doğrudan bu savaşın
tarafı oldunuz. El Kaide, El Nusra ve uzantısı olan çeteler,
IŞİD
Adına bazen ÖSO dediniz, bazen başka bir şey
dediniz; başta sınır illerimiz olmak üzere onlara siyasetlerini
yürütecekleri merkezler ve odaklar sundunuz. Emin olun, çoğu zaman orada
mülteci kampı ya da düzeltiyorum, sığınmacı
kampı adı altında savaşçıları ikame ettiniz. Biz
İnsan Hakları Derneği, uluslararası insan hakları
kuruluşlarıyla o kampları ziyaret etmek istediğimizde
kapattınız, şeffaf da davranmadınız çünkü orada
IŞİDci, El Nusracı, El Kaideciler vardı.
Bugün gelinen noktada şunu hatırlatmak
istiyorum: 17 Ekim 2017de Astana Anlaşmasında İdlibde bir çatışmasız
bölge oluşturulması konusunda karar alındı ve diğer
ülkelerin, Rusyanın, İranın garantörlüğünde Türkiyeye
dendi ki: Sen gözlem noktaları oluşturabilirsin. Sayısı
neydi? 12ydi. Şu an kaç tane gözlem noktası var? 140 tane gözlem
noktası var. Şu anda gelinen noktada
Çünkü İdlib çözüldüğü
zaman Suriyede bir siyasal süreç başlayacak. Rusya diyor ki Türkiyeye:
Tamam, artık sizin birçok yerde göreviniz bitti. Sizin zaten
amacınız eğer gerçekten IŞİD, El Nusra, El Kaide gibi
örgütlerle savaşmaktıysa şimdi Suriye kendi
topraklarını İdlibde tahkim etti. Bu bölgelerden
çıkın, ağır silahlarınızı çekin, gözlem
noktalarınızı azaltın, askerinizi azaltın.
Türkiyenin verdiği cevap ne oldu, daha doğrusu sizin
iktidarınızın verdiği cevap ne oldu? Ben bunu Türkiye gibi
tarif etmek de istemiyorum. Ne yaptınız? Sınırdan habire
son bir haftadır askerî konvoylar Suriyeye intikal ediyor. Peki, burada
şunu sormamız lazım ayrıca
Şunu da eklemem gerekiyor:
Türkiyenin bunun karşılığında verdiği cevap:
Münbiç, Kobani ve Tel Rıfatı bize verin, biz İdlibden
çekilelim. Böyle bir anlayış olabilir mi? Sizin o zaman
İdlibde bulunmanızın amacı buymuş demek ki; Menbiçi,
Kobaniyi, Tel Rıfatı ve elinize fırsat geçerse başka
bölgeleri almak. Burada ne yapmak istiyorsunuz? Kobaniyle hesabınız
nedir mesela, bunu çok merak ediyorum. Ortak düşman IŞİD
değil miydi? Kamuoyuna öyle anlatmadınız mı? Peki,
Kobanide IŞİD yenildiği zaman
Kırk haramiler gibi önce
köylere korku salan
Korkudan dolayı köyleri boşaltıyordu köylüler
ve IŞİD oraları istimlak ediyordu, IŞİD yenilmez bir
örgüt gibi bir hava estirdiği dönemde Kobanide uluslararası güçlerin
de koalisyon güçlerinin de desteğiyle IŞİD yenilmiş oldu.
Peki, bu gerçekten çok soruldu bu kürsüde, bir kere daha sormak istiyorum: Niye
zorunuza gitti IŞİD yenilince? Neden zorunuza gitti?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Siz ne diyorsunuz
ya! Sizin zorunuza gitti, sizin.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) Burada
şunu bilmeniz gerekiyor ki Menbiç dediğiniz, Kobani dediğiniz,
Tel Rıfat dediğiniz yerler tıpkı Ankaranın herhangi
bir mahallesi gibi; büyükler işe gidiyor, çocuklar okuluna gidiyor,
insanlar tarlalarını sürüyor, iş yerlerine gidiyorlar, normal
bir ev yaşamı var. Oysa siz buraları öyle bir
anlatıyorsunuz ki sanki eli kolu silah tutmuş olan militanlar
durmuş, sadece savaşmak istiyor. Sizin bu talep ettiğiniz
bölgeler, Kobani dediğimiz bölge, İdlib, bütün bunlar insanların
yaşam alanları. Siz insanların yaşam alanları üzerinde
nasıl bu kadar kolay bir tasarruf hakkında bulunabiliyorsunuz ki?
Tersi Türkiyeye yapılsa hep birlikte biz karşı durmayacak
mıyız?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Yok, siz
durmazsınız.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla)
Özellikle
Sayın Erdoğan Vahdettin Köşkünden Hataydaki çoklu bir
açılışta bir konuşma yapıyor ve diyor ki: Suriye
güvende ve huzur içinde olmadığı sürece Türkiyenin huzur ve
barış içinde olma ihtimali yok. Çok doğru bir tespit, yok. O
yüzden biz Suriyede barışa hizmet etmeliyiz, o yüzden biz Suriyede
savaş ve çatışma dilini ve politikasını
Bugüne kadar
sürdürdüğümüz yanlışlıktan derhâl vazgeçmeliyiz.
Bakın, yapılacak şeyler çok basit: Suriyenin toprak
bütünlüğüne saygı duymak, Suriyenin Anayasa yazım sürecine
katkı vermek, Cenevre sürecinde olumlu rol oynamak. Afrinden,
İdlibden hızlıca çekilmek; Kobani halkıyla, Kürt
halkıyla barışmak, Kürt halkının Suriyedeki
kazanımlarının yanında olmak, Türkiyede Kürt sorununu
barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözmek ve yine, Suriye
Hükûmetiyle oturup görüşmek. Barışın
sağlanmış olduğu bölgelerde Suriye Hükûmetinin
kontrolündeki bölgelerde, güvenliği sağlanmış olan yerlerde
Suriyede şu an bulunan sığınmacıların
topraklarına kavuşması için bir proje üzerinde
çalışılması gerekiyor. O insanların yaşam
garantilerini her manada, hem askerî hem ekonomik hem sosyal manada bunun
garantisini almak
İşte siz, Suriyede barışa hizmet edip
Türkiye sınırlarının güvenli olmasını
istiyorsanız böyle bir siyaset izlemelisiniz.
Evet, Azerbaycanla ilgili de bu kürsüden çok
konuşuldu. Ben şöyle düşünüyorum: Doğu Akdenizde, Libyada
ve Suriyede batan siyasetin karşısında Oh be! İyi ki
böyle bir şey oldu da biz siyaseten kendimizi kurtaralım.
havası içindesiniz ve yandaş medya yirmi dört saat savaş
pompalıyor, savaş haberi pompalıyor. Şunu belirtmeliyim ki
Türkiyedeki Ermeni Patriğinin önünde gösteriler yapılıyor.
Milletvekilimiz Garo Paylan kimliğinden dolayı çarşaf
çarşaf gazetelerde manşet hâlinde çıkarılıyor,
barış istediği için. Bizim bu konudaki tutumumuz çok net. Yeni
bir Hrant Dink vakası yaşamak istemiyoruz, böyle bir vaka
yaşanırsa bunun altında hepimiz kalırız, hepimiz
kalırız. Ve burada şunu ifade etmemiz gerekir ki Azerbaycan
süreci içerisinde Azerbaycan ve Ermenistan savaşı içinde rol
alması gereken başta Minsk Grubu olmak üzere burada Türkiyenin de
oynayacağı rol, iki tarafı diyaloğa zorlamak, iki
tarafı barıştırmaktır. Evet, Azeriler bizim
kardeşimizdir, doğru. Ermeniler de kardeşimiz, yerliler de
kardeşimiz, Kürt de Arap da, herkes bizim kardeşimiz. Biz
kardeşiz diyorsak o zaman kardeşliğe uygun bir siyaset
izlemeliyiz. Savaş turizmi ve savaş ticareti yapamazsınız.
Bakın, bugün Sultan Murat Tugayları, Türkmenlerden oluşan
Buradan Azerbaycana savaşçı gönderildiği söyleniyor.
İşte, SADAT gibi özel güvenlik şirketleri savaş ihalelerine
âdeta çıkmış durumda. Askerî sınai kompleks damadın,
yandaşın vesaire. Şu an ülkeyi sürüklediğiniz nokta ne
yazık ki budur.
Evet, Lübnanla ilgili de birkaç şey söylemek
isterim. 4 Ağustos 2020de Lübnanda, limanda çok büyük bir patlama
gerçekleşti, yüzlerce insan yaşamını kaybetti. Maddi,
manevi, can anlamında çok büyük bir yıkım yaşandı,
doğrudur. Bugüne kadar UNIFIL Birleşmiş Milletlerin bünyesinde
orada asker bulundurdu, bulundurma sebebi İsrail-Lübnan
savaşlarını engellemekti ama ne yazık ki ne 2006da bu
engellenebildi ne 2013te bu engellenebildi ve şu anda Lübnanın acil
olarak ihtiyacı olan gerçekten insani yardımdır. Bugün
Lübnanın acil olarak ihtiyacı olan tezkere değildir, bugün
Lübnanın acil olarak ihtiyacı olan bir parça barış ve bir
parça huzurdur. Buna bu manada eğer Türkiye bir katkı vermek
istiyorsa uluslararası güçleri Lübnana destek manasında, insani
destek manasında bir çalışma grubu oluşturmaya davet eder,
bununla ilgili bütün ülkeler elini taşın altına koyar ve Lübnan
halkının yanında dayanışma içinde olduğunu
elbette gösterebilir.
Şunu da belirtmeliyim ki gerçekten Arap
sokaklarında
Bu bahsettiğimiz belki yeterince de derinlemesine
giremediğimiz konuların hepsinden dolayı Arap sokakları
şu anda ne yazık ki Türkiye'ye çok tepkili. Arap liginin
yaptığı açıklamalara da bakmak lazım.
Dolayısıyla diyoruz ki: Gerçekten
toplumsal barış ve istikrarın sağlanması için bu
siyasetten, savaş siyasetinden, savaş ticaretinden, savaş
turizminden derhâl vazgeçilmesi gerekiyor ve Lübnanın, Beyrutun
hâlipürmelalini sanıyorum ki orayı en iyi bilen, en iyi hisseden, en
iyi yaşayan Feyruz bilir ve Feyruzun nameleri bunları en iyi
anlatır ve Feyruz der ki:
(x)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Anlamıyoruz
ki.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) - Ve burada
Feyruz demiş oluyor ki: Yediğimiz ekmeğin tadı ateş
ve duman
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız sözlerinizi.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla)
Halkımızın yaraları sürekli taze kalıyor.
Ağlayan anaların gözyaşları da hiç dinmiyor. Şehrim
üzgün, şehrim ışıklarını kapatmış,
şehrim şu an gökyüzüyle baş başa kalmış.
İşte, savaşlar ve acılar yorgunu
Lübnanın ruh hâli budur. İhtiyacı olan asker değil,
tıpkı Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında olduğu
gibi, tıpkı Orta Doğu ve Kuzey Afrikada olduğu gibi;
tıpkı her Arap, her Türk, her Kürt, her Azeri, her Ermeni ve bu
coğrafyada yaşayan bütün halklar gibi bir parça barış, bir
parça huzur, bir parça gerçek kardeşlik talep ediliyor.
Teşekkür ederim.(HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:22.10
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.19
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ
(Nevşehir), Enez KAPLAN (Tekirdağ)
---0---
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 2nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
(3/1325) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin görüşmelerine devam
ediyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın
Ahmet Ünal Çeviköz, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Lübnanda konuşlanmış bulunan Birleşmiş Milletler
Geçici Görev Gücünün (UNIFIL) Görev Yönergesinin Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 2485 sayılı Kararına dayanarak
uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Lübnan, iki ay önce 199 kişinin ölümüyle sonuçlanan korkunç
bir trajediye sahne oldu. Buradan Beyrut ve Lübnan halkıyla
dayanışmamızı bir kez daha iletiyor, bu vahim olayın
sorumlularının açığa çıkmasını ve ülkenin
bir an önce yaralarını sarmasını diliyoruz. Ben de biraz
önce konuşan hatip gibi, Feyruza atıfta bulunmak istiyorum.
Feyruzun dediği gibi Ey Beyrut! El üstünde tutulacaksın
şehirsin sen. Doğu Akdenizin bu güzel ve kadim şehri yine
ayağa kalkacak ve parlak tarihiyle kültürünü canlandıracaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konumuz, Lübnana gönderilecek UNIFILe yani
düşmanlıkların sona ermesini izleyen, insani yardımın
sivillere ulaşmasını ve yerinden edilen kişilerin güvenli
ve gönüllü dönüşlerine yardımcı olmayı hedefleyen bir
barış gücüne vereceğimiz desteği yenilemek. Bu vesileyle,
haritanın üzerinde parmağımızı biraz gezdirip
yakın coğrafyamıza doğru bakalım dedim.
Yaz ayları boyunca Türkiye ile Yunanistan
arasındaki gerilimi ve Doğu Akdeniz politikamızı
konuştuk. Bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak Doğu Akdeniz
hakkında görüşlerimizi kamuoyuyla paylaştık ve ilgili
gördüğümüz alanlarda soru önergelerimizi de verdik. Endişelerimizi
kamuoyuyla paylaştık ve paylaşmaya da devam edeceğiz çünkü
görüyoruz ki üst üste dış politika hataları yapılmaya devam
ediliyor. Yıllardır Doğu Akdenizde bizim
katılmadığımız,
katılamadığımız ve hatta davet dahi edilmediğimiz
toplantılar yapılıyor. Örneğin, EuroMed denilen bir grubun
üyeleri olan Fransa, İtalya, Malta, Portekiz, İspanya, Yunanistan ve
Kıbrıs adına Güney Kıbrıs Rum Yönetimi geçtiğimiz
ay Doğu Akdeniz krizini konuşmak için bir araya geldiler.10 Eylül
2020de gerçekleştirilen bu toplantı bu grubun 7nci
toplantısıydı. Bu toplantıda Türkiye konuşuldu ve
Türkiyenin kendini anlatma şansı dahi olamadı. Neden mi? Tabii
ki Türkiyenin bir dönem çok övündüğü o değerli
yalnızlıktan dolayı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; elbette Türkiyenin uluslararası hukuktan kaynaklanan
meşru haklarını korumasının önüne kimse geçemez.
Yalnız, bugün Doğu Akdenizde bizi sıkıştıran
mevcut durumun nedenlerinin dikkatle incelenmesi ve çok iyi irdelenmesi
gerekir. Bizler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiyenin Mısırla
olan ilişkilerinin mutlaka düzeltilmesi gereğini defalarca dile
getirdik. Ayrıca, Doğu Akdenizde hidrokarbon kaynaklarının
değerlendirilmesi ve deniz yetki alanlarıyla ilgili hukuk zemininde
gerekli adımların atılması için Mısırın
bölgede en önemli aktörlerden ve muhataplardan biri olduğunu da defalarca
vurguladık. Hidrokarbon kaynaklarının değerlendirilmesi
için oluşturulan Doğu Akdeniz Gaz Forumunun bölgenin 7 ülkesini bir
araya getirdiğini ancak bu gruba Türkiyenin dahil edilmemesini
haksız ve adil olmayan bir davranış olarak gördüğümüzü
anlattık, bu davranışı eleştirdik, iktidarın da
gerekli önlemleri alması için çağrı yaptık ancak sonuç
sıfıra sıfır, elde var sıfır.
Sayın milletvekilleri, bölgemizde Türkiyenin
içinde yer almadığı çözüm arayışlarının
nafile çabalar olduğu bir gerçektir ancak bu nafile çabalara
karşı mücadele etmenin de bir usulü, bir adabı vardır.
Avrupa Birliği yaptırımlar uygulayacak korkusuyla
sınır kapılarına göçmenleri ve mültecileri göndermek gibi
şantaj anlamına gelebilecek politikalarla bir sonuç
alamazsınız. Sizce sınırlarımız sadece Covid-19
nedeniyle mi kapalı? İpsaladaki sınır köprüsünden neden
insanlar artık yürüyerek geçemiyor sizce? Köprü geçişlerinde virüs
bulaşır diye mi? Yunanistan İpsalayı kapattı. Avrupa
Birliğinin Türkiyeyle olan sınırları işte bu tür
şantaj ve tehditler nedeniyle kapatılıyor.
Esasen Türkiye'nin dış politikasında
yaşanan en önemli sorun liyakatin gözetilmemesi, Dışişleri
Bakanlığı kadrolarının âdeta neredeyse tümüyle devre
dışı bırakılmış olmasıdır.
Öncelikle, Mısırla ilişkilerimizin
yeniden gerektiği ve hak ettiği seviyeye çıkarılması
ve bölgenin sorunlarına Mısırla birlikte çözüm
arayışları için adımlar atılması gerekir. Böyle
bir gelişme bizi sadece memnun edecektir ancak şunu da vurgulamadan
geçemeyeceğim: Dış politika istihbarat örgütleri eliyle
yürütülemez, Türkiye Cumhuriyeti bir muhaberat devleti değildir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye'nin dış
politikasının ülkemizin uluslararası toplumda
itibarını yeniden kazanmasına yol açacak ve liyakatli kadrolar
tarafından hak ve menfaatlerimizi kollayacak şekilde yürütülmesi amacıyla
bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da girişim ve
çabalarımızı sürdürecek, iktidarın eksiklik ve
hatalarını vurgulamaya devam edeceğiz.
Bu eksiklik ve hatalarından birini burada
gündeme getirmek isterim. Dışişleri Bakanı Sayın
Mevlüt Çavuşoğlu, 14 Temmuz 2020 tarihinde düzenlediği
basın toplantısında, Cumhurbaşkanlığı
Sözcüsü Sayın İbrahim Kalının Berline giderek 13 Temmuz
2020 tarihinde Alman ve Yunan yetkililerle üçlü toplantıya
katıldığını ifade etti. Söz konusu görüşmeye
Almanya adına Başbakan Merkelin Dış Politika
Danışmanı Jan Heckerin, Yunanistanı temsilen
Başbakan Miçotakis'in Diploması Danışmanı Eleni
Sourani'nin katıldığı kamuoyuna yansıdı. Yine,
kamuoyuna yansıyan ifadelerde, toplantıda Ankara ile Atina arasında
2016 yılında kesilen istikşafi görüşmelerin yeniden
başlaması için ön görüşmeler yürütülmesi teklifinin gündeme
geldiği, bunun için Türkiye'nin Yunanistan üzerinden Avrupa Birliğine
sığınmacı akınıyla mücadeleyi artırması
ve Doğu Akdenizdeki sondaj çalışmalarını
durdurması ön koşulunun getirildiği belirtildi.
Danışmanlar toplantısından sonuç
alınamaması üzerine Almanya Başbakanı Angela Merkelin
ricasıyla -tırnak içinde söylüyorum- Oruç Reisin bölgeye
gönderilmesi ertelendi. 6 Ağustosta Mısır ve Yunanistan
arasında Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılması Anlaşmasının imzalanmasının
ardından yeni bir NAVTEX ilan edildi. Bu süreçte uluslararası
kurumlardan Türkiyenin dış politika alanında yalnız
kaldığını gösteren açıklamalar ardı ardına
geldi. 13 Eylül 2020 tarihine gelindiğinde ise Oruç Reis Antalya
açıklarına dönerek limana demirledi.
Şimdi sormak isterim:
1) 13 Temmuzda Berlinde yapılan
görüşmenin Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama faaliyetlerinin
sürdüğü bir dönemde gerçekleştiği göz önünde bulundurulacak
olursa söz konusu görüşme hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
siyasi parti gruplarına ve Dışişleri Komisyonuna bilgi
verilmemesinin gerekçesi nedir? Türkiye Büyük Millet Meclisi neden
dış politika konularında devre dışı
bırakılıyor?
2) Türkiyenin dış politikası
açısından önemli bir konunun görüşülmesi maksadıyla
yapılan görüşmenin dış politikanın kurumsal
açıdan en yetkili görevlisi olan Dışişleri Bakanı
yerine bir danışman tarafından yürütülmesinin
Dışişleri Bakanlığının dış
politikada karar alma mekanizmasından
uzaklaştırıldığı anlamına gelmediğini
nasıl savunabilirsiniz?
3) 13 Temmuzda gerçekleştirilen görüşmede
Yunanistanın kamuoyuna yansıyan isteklerinden en önemlisi olan Oruç
Reisin geri çekilmesi 13 Eylül tarihinde yerine getirilmiştir. Bu durumun
Yunanistanın isteğinin gerçekleşerek dış politikada
taviz verildiği anlamına gelmediğini nasıl
açıklayabilirsiniz?
Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; Lübnan Doğu Akdenizin önemli ve Türkiyeyle
yakınlığı olan ülkelerinden biridir, belki de biriydi
demek daha doğru olur. Zira, son on sekiz yıldır bölgede izlenen
dış politika Türkiyeye yakın olduğunu
düşündüğümüz bir çok ülkeyi olduğu gibi Lübnanı da
ülkemizden uzaklaştırdı. Bugün, Türkiye Doğu Akdenizde
sürekli olarak sorunlarla karşılaşmakta, sorunlarla mücadele
etmektedir. Ancak bu sorunlarla karşı karşıya
kalmamızın sebeplerini ararken nerede, nasıl hatalar yapıldığını
göz ardı etmememiz gerekir.
Doğu Akdenizde ilk hidrokarbon
yataklarının keşfedilmesinin 2000li yılların
başı olduğu söylenmektedir. O tarihlerden itibaren safha safha
Doğu Akdenizin yeni bir enerji havzası hâline geleceğinin
görülmüş olması gerekirdi. Bugün Doğu Akdenizde beliren
sorunların özünde de bölgede enerji kaynaklarına ulaşma
mücadelesi olduğunu görmemek mümkün değil. Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi ilk hidrokarbon yatağı keşfini 2011 yılında
açıklamıştır. Ancak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi,
daha 2003 yılında üstelik henüz Avrupa Birliğine tam üye olarak
dahi kabul edilmeden önce Mısırdan başlayarak bölgedeki
ülkelerle deniz yetki alanlarının
sınırlandırılması anlaşmaları
imzalamıştır. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin 2004
yılında Avrupa Birliğine tam üye olmasıyla birlikte de
Doğu Akdenizde ülkemizin aleyhine olan gelişmeler hız
kazanmıştır.
Son yıllarda ülkemiz adına izlenen
dış politikanın tek boyutlu ve dar görüşlü bir
dış politika çizgisi olduğunun altının özellikle
çizmek isterim. Herhangi bir konuda atılan adım ya da alınan
kararın başka konulara nasıl etki edeceğini dikkate
almayan, bütüncül bir bakış açısıyla dış politika
uygulaması yapılmayan bir dönemden geçiyoruz.
Mısır ile 2013 yılından itibaren
seviyesi düşürülen diplomatik ilişkiler; işte bu tek boyutlu,
bütüncüllük içermeyen ve iç politik hesaplarla şekillendirilmiş
adımlardan biridir. Ne İsrail ile ne Mısır ile ileri
boyutta bir enerji iş birliği olanağı olabileceği dikkate
alındı. Oysa Mısır, o tarihlerde Zohr Havzasında
doğal gaz yataklarını keşfetmişti. Bizim ise
Mısırla deniz yetki alanlarındaki görüşmeleri 2007
yılında kestiğimizi burada özellikle ve üzülerek
hatırlatmak isterim. Ne yapılması gerekirdi biliyor musunuz? Bir
yandan Kıbrıs sorununun çözümü için çalışırken bir
yandan da Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin hamlelerini yakın takibe
almak, Kıbrısı çevrelemek için Suriye, Lübnan, İsrail ve
Mısır ile deniz yetki alanlarının belirlenmesi konusunda
yakın bir iş birliği geliştirmek gerekirdi.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, bugün konumuz
olan Lübnan ile deniz yetki alanlarının
sınırlandırılması anlaşmasını 2007
yılında imzalamıştır. Bizim ise hâlâ Lübnan ile böyle
bir anlaşmamız yoktur. Sık sık görüyorum, daha önce
konuşan bir hatip de dile getirdi, kamuoyunda neden Fransa, Türkiyenin
aleyhinde bir tavır alıyor, neden bizim politikalarımıza
karşı çıkıyor diye sorular soruluyor. Sadece Fransa
mı? Rusyaya ne demeli, Amerika Birleşik Devletlerine ne demeli?
Neden bugün Suriyede, Libyada bu ülkelerle sözde birlikte hareket ettiğimiz
görüntüsü ve kisvesi altında karşı karşıya geliyoruz?
Bu soruyu soran, mantıklı bir yanıt
bulamadığını düşünen bu yüce Meclisin çatısı
altında görev yapan değerli milletvekillerimiz de olabilir.
Tarihimizi hatırlayalım değerli
milletvekilleri. Bir zamanlar Akdenizin en önde gelen gücüydük, bugün ise
Doğu Akdenizin en önemli aktörü olarak tüm sorunların çözümünde
katkımızın olması gerekirken kendi
yarattığımız boşluğun kurbanı olduk. Yarattığımız
boşluğu doldurmak için herkes birbiriyle yarışıyor;
bir yandan Fransa, bir yandan Rusya, bir yandan Amerika Birleşik
Devletleri, hatta Körfez ülkeleri dahi bu yarışın içindeler.
Doğu Akdeniz dengelerinde önemli aktörler vardır Suriye, İsrail,
Mısır gibi. Bu ülkeler, Türkiye'nin hangi konuda nasıl
davranacağını kollarlar, Türkiye'nin atacağı
adımlara göre pozisyon almaya gayret ederlerdi.
Şimdi soruyorum: Türkiye'nin İsrailde
büyükelçisi var mı? Türkiye'nin Mısırda büyükelçisi var
mı? Türkiye, Suriyenin içinden geçtiği talihsiz iç kavgaların
çözümü için herhangi yapıcı bir katkı yapmaya muktedir mi; ya
Libyada? Değiliz değerli milletvekilleri, değiliz. Değiliz
çünkü taraf tutuyoruz, Bitaraf olan bertaraf olur. anlayışıyla
sonunda taraf tutarak kendi kendimizi bertaraf ettik.
Düşünün bir kere, çok değil daha on-on
beş yıl kadar önce, Türkiye, Gazze şeridinde çözüm
sağlayıcı, İsrail ile Filistin arasında
görüşmelerin yapılabilmesi için kolaylaştırıcı
bir aktör olarak herkesin saygısını kazanmış bir
konumdaydı. Hatırlıyorum, 2008 yılında
İstanbulda bir otelde İsrail, bir otelde Suriye heyetleri bekliyor,
Türkiye bu 2 heyet arasında görüşmeleri
kolaylaştırıcı bir rol oynuyordu. Bugün
ayağımızın altındaki halılar kaydı gitti,
ara bulucu, kolaylaştırıcı ülke konumundan ara bozucu,
zorlaştırıcı ülke konumuna geçiverdik. Bu, gurur duyulacak
bir dış politika tablosu değildir, hicap duyulacak bir tablodur.
Türkiye'nin yarattığı
boşluğun sadece Türkiye aleyhine gelişmelere yol
açtığını söylersek gerçeğin sadece bir
kısmını anlatmış oluruz. Filistin davası da
Türkiye'nin bölgede yarattığı boşluk nedeniyle başka
hamlelerle doldurulmaya çalışılıyor. Bakınız,
İsrail, önce Birleşik Arap Emirlikleriyle, ardından şimdi
Bahreynle ilişkilerini normalleştirme adımları
atıyor, ardından bu 2 ülkeyi başka Arap ülkelerinin izleyecekleri
de söyleniyor. Oysa Filistin davasının çözümü için Türkiyenin hem
Filistin devletiyle hem İsraille ilişkilerini normal düzeyde
sürdürmesi hâlinde sorunun çözümüne en önemli katkıyı yapacak olan
aktör, yine Türkiye olacaktı. Libyada tarihî rolümüzün olduğu
söyleniyor, bununla da herhâlde iftihar ediliyor ancak bugün Libyanın
içinde bulunduğu durum, bir iftihar vesilesi olmaktan çok uzaktır.
Suriye gibi Libya da artık bölünmüş bir ülkedir. Bunda da maalesef
Türkiyenin dış politikasında izlenen tarafgir
politikaların önemli rolü olmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Doğu Akdenizde en büyük gerginlik yaratan konulardan
biri de Yunanistanın, Türkiyenin içinde bulunduğu yalnız ve
izole dış politikadan faydalanarak maksimalist politikalarını
dayatmak istemesi olmuştur. Şunun iyi anlaşılması
gerekir. Biz, Yunanistanla aramızdaki sorunların görüşmeler,
müzakereler ve diyalogla çözülmesinden yanayız ve bunda da
ısrarlıyız. Bunun dışında başka hiçbir
yöntemi de doğru bulmayız.
Dış politikada atılan hatalı
adımlar, Türkiyenin sadece yalnızlaşmasına yol açmakla
kalmıyor, aynı zamanda uluslararası itibarımızı
da zayıflatıyor, yıpratıyor. Sürekli yüksek perdeden yapılan,
tehdit içeren konuşmalar; Asla taviz vermeyiz, geri adım
atmayız. şeklindeki söylemler, el yükseltme anlamına gelir.
Bunu yaparsanız ardından gelen her yumuşama adımı,
geri adım olarak algılanır. Bu, ne demektir? Sakın
yanlış anlaşılmasın, taviz vermeyin diyoruz ama taviz
vermeyin derken savaş tamtamları çalın da demiyoruz. Dediğimiz
şudur: Türkiye hariciyesiyle, diplomasisiyle, diplomatik üslup ve
yetenekleriyle uluslararası camiada parmakla gösterilen örnek ülkelerden
biriydi. Bu özelliğimiz, 2008 yılında Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi daimi olmayan üyeleri arasında ezici bir oy
çokluğuyla seçilmemize yol açmıştı. Bugün Türkiye,
sorunları kuvvet kullanma yoluyla çözen ülkeler arasında örnek
gösteriliyor. Yapılması gereken, Türkiyenin hariciyesini ve
diplomasisini yeniden ihya etmek, Türkiyeye yeniden
saygınlığını kazandırmaktır.
Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; Doğu Akdeniz konusunda atılan adımlar göz
önünde bulundurulduğunda Türkiye kamuoyu hariç, uluslararası
kamuoyunun ve yabancı ülkelerin detaylara vâkıf olduğu görülmektedir.
Sizce yürütülen bu süreç, ulusal bir dış politika izlediğimiz
anlamına geliyor mu? Doğu Akdeniz konusunda, iktidar, ön
koşulsuz müzakereyi savunduğunu iddia etmektedir fakat kamuoyuna
yansıyan gelişmelerde, Türkiye'nin ön koşulları kabul
ettiği görülmektedir. Biz böyle bir dış politika anlayışını
benimsemiyoruz; biz, dik duran, saygın, saygın olduğu kadar
uluslararası toplumun da hayranlık duyduğu örnek bir
dış politika istiyoruz. Türkiyeye yakışan da budur. Bugün
bu tezkereye destek veriyorsak Lübnanı şimdiye kadar ihmal eden
politikaların değişmesine bir vesile oluşturmak ümidiyle
böyle bir tavır takınıyoruz. Umarız, bugüne kadar
yapılan hatalar bundan sonra düzeltilir ve Lübnanla olan
ilişkilerimiz de en kısa zamanda düzelir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Osman Aşkın Bak.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN AŞKIN BAK
(Rize) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yeni
yasama döneminin milletimize, Meclisimize hayırlı olmasını
temenni ediyorum.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin,
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFILin görev süresinin
uzatılması yönündeki 2539 sayılı Kararı uyarınca
hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının 1701 sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla tespit edilen
ilkeler kapsamında, 31 Ekim 2020 tarihinden itibaren bir yıl daha
UNIFIL'e iştirak etmesiyle ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yetki
talep eden Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle yapılan eleştirilere cevap
vererek başlayayım. HDPli konuşmacının
IŞİDle alakalı iddialarını ele alarak başlarsak
Tabii, IŞİD yenilince tüm dünyada üzülenler oldu, IŞİDe
karşı yapılan operasyonlarda ortadan kaldırılan,
etkisiz hâle getirilerek ortadan kaldırılan terörist sayısı
Fırat Kalkanı Operasyonunda 3.500
terörist; içinde YPGliler de var. Tabii, rahatsız olurlar. Amaç
neydi? Güneyimizde bir terör devleti kurmak, terör koridoru oluşturmak.
Buna müsaade eder mi Türkiye Cumhuriyeti? Etmez. Dolayısıyla, tabii
ki rahatsız olacaklar. Evet, şunu söyleyelim: Kobaniyle ne sorunumuz
var? Kobani sınırımızda teröristler, PKKlılar,
YPGliler mi yerleşsin? Tabii ki bu ülkenin askeri, güvenlik güçleri
operasyon yapacak, oralarda yer alacak, terör devletini ortadan
kaldıracak. Şu anda da oradayız, tabii, rahatsız olacaklar.
IŞİD bir proje, bu projenin yürüyüşünü durduran, bizim Türk
askerimiz. Ortaya konulan operasyonlar belli, yapılanlar ortada. Tabii,
rahatsız olacaklar, mutsuz olurlar, kesinlikle mutsuz olurlar, çok net bir
şekilde mutsuz olurlar. Bu projeler bozuluyor, oyunlar bozuluyor,
Suriyede yapılmak istenen oyunlar bozuluyor.
Evet, 15 Temmuz darbe girişimi
yapıldı. Ben NATO Parlamenter Asamblesi Türk Grubu
Başkanıyım, arkadaşlarımızla beraber Amerikaya
gittik, Amerikada toplantıda çıkıp Amerikalı uzmanlar, oraya
gelen milletvekilleri şunu söylediler: Türk ordusu, NATOda artık
eski gücünü kaybetti, eski gücünde değil, komuta kademesini kaybetti,
komuta yeteneğini kaybetti. Tabii, ben delegasyon başkanı
olarak söz aldım: Ya, siz yanılıyorsunuz çünkü şu anda Türk
ordusu, eskisinden daha güçlü. Neden, biliyor musunuz dedim. Onlar
eleştiriyorlar 200 üst kademe general, amiral, üst düzey komutan içeride.
Komuta kademesini yitirdi. diyorlar. Ben dedim ki: Yanılıyorsunuz
çünkü şu anda orduyu komuta eden bu komutanlar, şu andaki komutanlar.
Eski, o hainlerden bu ordu temizlendi. Eskisinden daha güçlü bir Türk ordusu
var ve o zaman Fırat Kalkanı Operasyonunu yaptık, hepimiz
izledik. Fırat Kalkanı Operasyonu neydi? Bu terör devletinin kalbine
saplanan bir kama, bir hançer. Bu operasyonu kim yaptı? Türk ordusu
yaptı. Peki, IŞİDi kim bitirdi? Konuşuyorlar.
Yukarıdan bomba atmakla olmaz. Cephede göğüs göğüse kim
savaştı, onu söyleyin. Kim savaştı IŞİDle? (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Tüm dünyaya söylüyoruz
bunu. Kim savaştı IŞİDe karşı göğüs
göğüse? Türk ordusu. Tek ordu, IŞİDe karşı Suriyede
göğüs göğse savaşan tek ordu, Türk ordusu. Bunu NATO
toplantılarında bir Türk milletvekili olarak gururla söylüyorum.
Askerlerimizle gurur duyuyoruz. Bu operasyonları yapan askerlerimizle,
komutanlarımızla gurur duyuyoruz.
Sonra, bunlarla karşılaştık,
Fırat Kalkanı Operasyonundan sonra çeşitli toplantılarda
Ya, haklı çıktınız, doğru söylüyorsunuz. dediler.
Evet, Türk ordusu eskisinden daha güçlü çünkü içerideki hainleri temizledik.
Söz var, biliyorsunuz: İçeride hırsız varsa kapı kilit
tutmaz. Ya, adamlar ordumuzu yanlış yönlendiriyorlardı. Orada
gerçekleşen pek çok olaya çanak tuttular, çanak. Ne oldu? Ardından
Afrin Operasyonunu, Zeytin Dalı Operasyonunu yaptık. Dediler ki: Ya,
bu operasyonu Türk ordusu başaramaz. Şu kadar tünel yaptılar, bu
kadar bilmem ne yaptılar, şöyle koruganlar yaptılar, bilmem ne
yaptılar. Ne oldu? Zeytin Dalı Operasyonunda ordumuz girdi; o, hani
kahramanlar var ya, nasıl kaçtılar, nasıl kaçtılar?
Karşınızda Türk ordusu var, Türk milleti var. Bu coğrafyada
öyle eskiden olduğu gibi olan bir millet yok. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Önceden şunu
söylüyorlardı: SİHAlar uçamaz. Neden? Ee, İsrail izin
vermez. Amerikadan izin gelmedi. Bu İHAnın, SİHAnın
uçuşuna izin yok, parça eksik. Yok, ona izin vermedik, buna izin
vermedik. Ya arkadaş, şimdi İHAsını da
SİHAsını da yapan, millî gemisini yapan, tankını,
ATAK helikopterini yapan bir Türkiye var, karşılarında öyle
emirler alan bir ülke yok; bu bölgede, bu coğrafyada güçlü bir Türkiye var.
Şunu söyledik: Ya bizim gidecek bir yerimiz yok. İşte,
anlatıyorlar Türkiye şöyle yaptı, böyle yaptı.
Eleştiriyorlar, NATO toplantılarında gelip şunu bunu
söylüyorlar falan. Orada, şunu söyleyeyim: Çok teşekkür ediyorum,
Cumhuriyet Halk Partisindeki, Milliyetçi Hareket Partisindeki, İYİ
PARTİdeki arkadaşlarımız da hakikaten NATOda biz
tezlerimizi anlatıyoruz, savunuyoruz; onlara buradan teşekkür
ediyorum. Menfaatlerimizi söyleyenler için söylüyorum. Teşekkür ediyorum o
arkadaşlarımıza, onlar kimler belli, onlara teşekkür
ediyorum. Biz ülkemizin menfaatlerini orada
Ama bazıları başka
türlü anlatıyor. Yakışmıyor bunlar ama. O ülke
menfaatlerini öne almayanlar
Yakışmıyor,
yakışmıyor arkadaş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bakın, başka delegasyonlar geliyor, ya
arkadaş, aykırı konuşan yok. Bazen bakıyorsunuz, ben
AKPMde de görev yaptım, ya arkadaş, sanki başka ülkenin
milletvekili adam ya! Nasıl bir şey ya? Arkadaşlar, bunlardan
vazgeçelim. Bir Amerikalı
Bakın, eski Savunma Bakanımız
İsmet Abi, İsmet Yılmaz Bey bir örnek verdi: Pelosiye Trumpla
ilgili tartışmaları soruyorlar Ben dışarıda
kendi ülkemin aleyhinde konuşmam. diyor.
Arkadaşlar bu coğrafyada bin
yıldır varız. Gidecek başka bir yerimiz de yok. Hak ve
hukukumuzu savunacağız. Doğu Akdenizle ilgili eleştiriler
yapılıyor; şunu söylüyor, bunu söylüyor. Ya arkadaş, ne
yapacağız? Araştırma için Amerikalıya mı
yalvaracağız, İngilize mi yalvaracağız, Norveçliye mi yalvaracağız?
Kendi araştırma gemilerimizi aldık mı? Aldık.
İşte, rahatsızlıklar bunlar, Türkiye artık kendi
hedeflerini, planlarını, stratejilerini uyguluyor. Oradan o yok O
toplantıya katılmamış. yok Şunu böyle
yapmış. falan.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Taviz vermeyin.
diyoruz, taviz vermeyin, o kadar.
OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) Arkadaşlar,
biz hiçbir şekilde, bakın söylüyoruz, hiçbir şekilde Doğu
Akdenizde kimsenin hakkını yemeyiz, kimsenin hakkında,
hukukunda gözümüz yok ama kendi hakkımızı sonuna kadar koruruz,
sonuna kadar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü
bu coğrafyada biz bin yıldır varız, bin yıl. Adam
kilometrelerce öteden konuşuyor İşte şöyle yaparız,
ambargo yaparız, bunu deriz, şunu deriz. Ya, arkadaşlar, bizim
bu millî meselelerde tek yürek olmamız lazım ya, tek yürek. Oradan
Fransadan açıklama yapıyor Macron şöyle dedi. Ya, Macron ona
ne karışır, Macron kim, kim arkadaş Macron? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İşine baksın, önce
Sarı Yeleklileri çözsün Fransada, kendi işini çözsün ya. Buraya ne
karışıyorsun? He, şimdi karşınızda öyle bir
Türkiye yok. Savunma sanayisiyle, dış politikasıyla, üretimiyle
güçlü bir Türkiye var. Öyle işte, gidince ayak ayak üstüne
atılıp konuşulan değil.
Bakın, Türkiyenin bu coğrafyada terörle
mücadelede dünyada, terörle
mücadelede sahada askeriyle yürüttüğü operasyonları herkes biliyor.
Bize söylüyorlar, Türk askeriyle NATOda operasyon yaparken birlikte
çalışan komutanlar var anlatıyorlar, söylüyorlar Türk askerinin
ne kadar cesur, yürekli ve adaletli, merhametli olduğunu söylüyorlar:
Merhametli. Biz böyle bir milletiz, biz böyle bir milletiz. Dolayısıyla, vallaha ben şunu söylüyorum: 2011den
beri milletvekili olarak NATOda görev yaptım, onun dışında
işte Kabinede görev yaptım, ülkemle gurur duyuyorum. Gittiğim
toplantılarda milletimle, ülkemle gurur duyuyorum.
Tezlerimizi anlatıyoruz, tabii
beğenmeyecekler, kendi tezlerini anlatmaya çalışacaklar, biz de
kendi tezlerimizi anlatacağız, kendi tezlerimizi
anlatacağız, doğrularımızı anlatacağız.
(CHP sıralarından gürültüler) Doğu Akdenizde taviz
vermeyeceğiz, oradaki enerji pastasından tabii ki biz
hakkımızı alacağız, Karadenizden de
alacağız ama adalet çerçevesinde. Kimseye öyle bize böyle, işte
tokat atıp veya bilmem ne yapıp
Böyle bir ülke değiliz biz.
Bakın ülkemize, gittiğimiz herkes için söylüyorum, her milletvekili
için söylüyorum: Ülkemizin her karışı çok değerli,
milletimizin emaneti. Gittiğimiz yerlerde ülkemizin
politikalarını anlatalım. Onlar doğru söylüyor.
Doğru değil. Biz kendi tezlerimizi anlatalım.
Şimdi, gelelim Lübnan konusuna. Tabii,
Lübnanda 4 Ağustos 2020 tarihinde çok üzücü bir olay meydana geldi, 199
kişi hayatını kaybetti. Beyrut Limanı patlamasında
hayatını kaybedenlerin yakınlarına ve tüm Lübnanlılara
milletimiz adına bir kez daha taziyelerimi sunuyorum.
Türkiye, bugüne kadar dostluk ve kardeşlik ilişkileri
çerçevesinde ayrım gözetmeksizin tüm Lübnan halkının
yanında olmuştur. Lübnana ve Lübnan halkına ülkemizin
desteği bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da devam edecektir.
Hepinizin bildiği üzere, patlama
sonrasında, Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın
Fuat Oktay ve Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt
Çavuşoğlu âdeta felaket bölgesine dönüşen Lübnanın
başkenti Beyruta bir ziyaret gerçekleştirdiler. Ülkemizin her türlü
desteğiyle ve yardımıyla Lübnanlı kardeşlerimizin
yanında olduğunu ilk elden ifade etme fırsatı buldular.
Lübnan Cumhurbaşkanıyla, Meclis Başkanıyla,
Başbakanıyla görüşmeler yaptılar. Tabii, bu ziyaret
vesilesiyle bir kez daha açık bir şekilde görüldü ki Lübnanda
Türkiye'nin, Türk milletinin, Türk halkının apayrı bir yeri var,
âdeta gönülden gönüle bir dostluğumuz var. Evet, Türk heyetini
karşılamak için sokaklara inen halk -hepiniz videoları
izlediniz- o gün Canımız, kanımız sana feda olsun
Erdoğan. sloganını söylüyordu. Birileri dedi ki: Arap
halkları başka şeyler söylüyor. Arap ülkelerinde hoşuna
gitmeyenler kimler biliyor musunuz? O kukla yönetimler. Kukla yönetimlerin
işine gelmez, onlar nefret eder Türkiye'nin güçlü olmasından, onlar
yapar. Ne diyor halk? Bu sloganları atarak sevgilerini gösteriyorlar. Bu sevgi,
Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte Türk halkına.
Bakın, biz gittiğimiz her yerde iz
bırakmışız, merhamet bırakmışız, imar
etmişiz, yatırımlar yapmışız.
İnsanların bu samimiyeti var. Toplantılarda karşılaştığımız
milletvekilleri bize diyor ki
Hakikaten, bir Türk milletvekiliyle
karşılaştığı zaman sohbet ederken çok rahat
konuşuyorlar, bizimle beraber oldukları zaman bir öz güven var.
Gerçekten bunlar çok çok önemli. Bizim ülkemizi hem dış politikada
hem iç politikada her yerde güçlü bir şekilde savunmamız lazım.
Dolayısıyla büyüyen, gelişen güçlü bir Türkiye var, öyle oradan
buradan emir alan bir Türkiye yok. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Dik duran bir Türkiye var bu coğrafyada, liderimiz
Recep Tayyip Erdoğan, Cumhur İttifakıyla beraber. Biz ülkemizin
güçlü bir şekilde temsil edilmesini devam ettirmek istiyoruz.
İnanıyoruz, milletimize güveniyoruz. Milletimizin bize verdiği
desteğe inanıyoruz.
Oradan işaret ediyor Engin Bey fakat birkaç
konuya daha gireyim: Şimdi Azerbaycan, can Azerbaycan
Biz Azerbaycan
hususunda, Karabağ hususunda NATO toplantılarında
-arkadaşlarımız burada, geçtiğimiz dönemde görev yapan
arkadaşlarımız da- her platformda biz Karabağdaki o
katliamı telin ediyoruz. Ermenilerin yaptığı bu
davranışları telin ediyoruz. Ermeniler saldırdılar, ne
oldu? Karşılarında Azeri kardeşlerimiz, Azerbaycan ordusu
operasyon yaptı. Şimdi ağlıyorlar yardım için,
sağdan soldan yardım talebinde bulunuyorlar. Biz sonuna kadar
Azerbaycanın yanındayız. Sonuna kadar, bu millet
Azerbaycanın sonuna kadar yanında. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sonuna kadar! Burada
Karabağda, o topraklarda, o işgalciler gidene kadar bu operasyon
devam etmeli, sürmeli. Bu toprakları Azerbaycan geri almalı. Biz de
her zaman yanında olacağız, bunu da ifade edeyim. Sonra,
Doğu Akdenizden bahsettim.
Şimdi Engin Abi işaretine devam ediyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Etmiyorum. 60a
göre söz alacağım.
OSMAN AŞKIN BAK (Devamla) Tamam, devam edeyim
o zaman.
Şimdi, öte yandan, bilhassa Orta Doğu
gündemde olduğu zaman şu noktayı da her daim akılda
tutmakta fayda var: Tabii, Orta Doğudaki tüm sorunların kalbinde
yatan Filistin meselesi kalıcı ve kapsamlı bir çözüme
kavuşturulmadığı müddetçe bölgenin
sıkıntılardan ve çatışmalardan kurtulması
imkânsızdır. Meselenin aslı Filistin meselesidir. Bu sebeple
Filistin meselesinin öncelik taşımaya devam ettiği, her
fırsatta vurgulanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti de bu hususu
vurgulamaya her daim devam etmiştir. Aslında Lübnanda 2006
yılında yaşanan krizin de yine ucu Filistine giden ve bölgedeki
durumu ağırlaştıran bir sürecin parçası olduğu
görülmektedir.
İşgal altındaki Filistin
toprakları dünyada en fazla zulüm yapılan, zulüm gören yerlerden
biridir. Mevcut İsrail yönetimi Gazzedeki insanlık
dışı abluka, yasa dışı yerleşim faaliyetleri,
Kudüsün tarihî ve hukuki statüsüne yönelik saldırılar gibi
eylemleriyle uluslararası hukukun ötesinde insanlığın tüm
değerlerini ayaklar altına almaktadır. Dahası son dönemde
Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Arap ülkelerinin de dâhil
olduğu sözde barışın tesisini amaçlayan girişimler,
İsrailin bu ihlal ve cürümlerini meşrulaştırma
gayretkeşliğinden başka bir anlam taşımamaktadır.
Bu noktada, can alıcı soru şudur: Bu
İsrail denen ülke neresidir? Acaba bu İsrailin toprakları
nereleri kapsıyor? 1947de İsrail neresiydi? Bunun ardından
acaba 1949da, 1967de İsrail neresiydi ve şu an İsrail
neresidir? Bu soruya hakkaniyetli bir cevap verildiği gün Orta
Doğuda kalıcı barış ve istikrarın temeli de
atılmış olacaktır.
Tabii, Suriyedeki ihtilafla ilgili konuları
arz ettim. Ülkemizin güneyinde, Suriyenin kuzeyinde bir terör devleti
kurulmasına müsaade edemeyiz. Bu yöndeki mücadelemizi de anlattım.
Tabii, NATO Genel Sekreteri, dün ülkemizi ziyaret etti. Yunanistan ile Türkiye
arasındaki konuları değerlendirmek üzere Sayın
Cumhurbaşkanımızı, Dışişleri
Bakanımızı ve Millî Savunma Bakanımızı ziyaret
etti. Dolayısıyla NATO Genel Sekreteri, Türkiyenin NATOda ne kadar
önemli bir ülke olduğunu da ifade etti.
Biz güçlü bir ülkeyiz, güçlü bir ülkeyiz. Şimdi
çok ufak bir şey daha söyleyeyim. Amerikada toplantıya gittik
General Atomics diye. Dünyada insansız hava aracı yapan bir firma
-dünyada bunu yapan 5 ülkeden birisi de Türkiye- beni görünce, Türk
milletvekilini görünce dedi ki: Sizi tebrik ediyorum. Size artık mal
satamıyoruz. Çünkü biz kendimiz yapıyoruz. İşte bu, bu
teknoloji, bu savunma sanayisindeki güç. Bakın, İHAların,
SİHAların ne kadar güçlü olduğunu bütün operasyonlarda
görüyoruz. İşte, Türkiye güçlü sanayisiyle, savunma sanayisiyle,
yatırımlarıyla bölgede gücünü göstermeye
çalışıyor. Artık öyle masanın kenarına
çağrılan bir ülke değil; masada yer alan, sözünü söyleyen, dünya
liderleriyle görüş alışverişinde bulunan bir lider ve
Türkiye var. Ülkemizle gurur duyuyoruz.
Ülkemizin Birleşmiş Milletlerin
barış gücü UNIFILde görev yapması için Meclisimizden yetki
isteniyor, görev süresinin bir yıl uzatılması isteniyor.
Dolayısıyla bu hususlar ışığında, Lübnanla
ilgili ikili ilişkilerimiz ile bölgedeki güvenlik
koşullarını da göz önüne alarak Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin UNIFILdeki görev süresinin uzatılması yönündeki
Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin lehinde olduğumuzu,
olumlu oy kullanacağımızı ifade ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) 60a göre söz
talep ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun, yerinizden bir dakika.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Rize Milletvekili Osman Aşkın Bakın (3/1325) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanın heyecan ve hamaset dolu konuşmasını
büyük bir ilgiyle izledim. Şimdi, hiç şüphesiz ordumuz güçlüdür ve
Sayın Bakanın endişesi olmasın, bir milletvekili Meclis
kürsüsünde Ordumuz güçlüdür, güçlüdür. diye bağırıyorsa bir
sıkıntı hissediyor gibidir, etme; Türk ordusu hakikaten güçlüdür,
sizin yanlış politikalarınıza rağmen de çok güçlüdür.
(CHP sıralarından alkışlar) Türkiye de, Türkiyemiz de
Türkiye Cumhuriyeti de 83 milyon vatandaşıyla birlikte hiç
şüphesiz çok güçlüdür. Ordumuz da Türkiyemiz de bu gücünü yeni
kazanmadı. Ordumuz, gücünü Çanakkale Savaşında,
Kıbrıs Barış Harekâtında, Kurtuluş
Savaşında ispatlamış bir ordudur. Memleketimizde yüz
yıllık genç bir cumhuriyet olmasına rağmen, 1970li yıllardan
beri G20nin içinde olacak kadar büyük bir ekonomik kabiliyet, kapasite ve
hacme sahip olarak Türkiye, gücünü ispatladı. Bu, şu demek değil
Siz Türkiyenin gücünü aşağı çektiniz. falan da
demeyeceğim, merak etmeyin ama Türkiye sizden önce de güçlüydü; ordusu da
güçlüydü, ekonomisi de güçlüydü, bu bir.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Şimdi daha güçlü,
şimdi daha güçlü.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Eyvallah. Daha
iyi olsun, daha iyi olsun, hep birlikte yapalım. Ama bir dakika
Şimdi, Trump, Cumhurbaşkanımıza hadsiz bir mektup
yazdı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Macron,
Cumhurbaşkanımıza ukalaca, densizce uluslararası camiada
bir sataşmada bulundu. Biden, aklı sıra hoş, bu sizin
işinize yarar iç politikada ama- Erdoğanı değiştirmek
lazım gibi, gene densiz, hadsiz, edepsiz çıkışlar yaptı.
Allah var, hepimiz bu gece gidince sosyal medyaya girelim, bu üç konuda AK
PARTİlilerin refleksi ne kadar olmuş, Cumhuriyet Halk Partililerin
refleksi ne kadar olmuş bakalım. Sayın Bakan, iddiaya girelim
mi? Trumpın hadsizliğine, Bidenin hadsizliğine, Macronun
hadsizliğine biz, söz konusu Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanıdır diye, en az sizin kadar refleks gösterdik, en
az sizin kadar.
Şimdi, gelelim Türkiyenin Orta Doğudaki
rolüne.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Arkadaşlar, mikrofonu
açalım.
Son kez açıyoruz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Filistin bizim
olmazsa olmazımız, Birleşik Arap Emirlikleri de kardeş,
dindaşlarımız; ümmetiz diyoruz. Şimdi, hazinlik
şurada: Dış politikanızın Orta Doğuda zafiyet
içinde olduğu, acz içinde olduğu, benim biraz önce kürsüde
Sayın Erdoğan, gel Meclisi dış politikaya paydaş yap
dediğim meselenin püf noktası da şudur
Şuna üzülüyorum ya,
ben şuna üzülüyorum: Amerika, İsrailin ve Birleşik Arap
Emirliklerinin kulaklarından tutuyor masaya oturtuyor, iş
birliği imzalatıyor; ben iş birliği yapmasınlar da
demem. Filistin, davasına her şeyimizi vereceğimizi
söylediğimiz Filistin, Yunanistan ile Güney Kıbrıs Rum
Yönetimiyle Doğu Akdeniz Doğal Gaz Forumuna dahil oluyor,
Türkiyenin olmadığı bir foruma dahil oluyor ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Altay, son kez
açıyorum, toparlayın lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
ve bu
tezgâhları çeviren 2 ülke olan Rusya ve Amerika noktasında benim
Cumhurbaşkanım da Putinin kapısına gidip bekliyor, ben
buna üzülüyorum, siz de üzülün. Onun için dış politikaya Meclis daha
çok dâhil olsun diyoruz.
Teşekkürler. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Beştaş, buyurun
lütfen.
31.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Rize Milletvekili Osman Aşkın Bakın
(3/1325) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Doğrusu, yirmi dakika bir konuşma izledik;
dış politikanın ne kadar büyük bir karmaşa içinde
olduğunu, nereden tutacağımızı, nasıl
tutacağımızı bilemeyeceğimizi, neden
bilemediğimizi bir kez daha anladım. Çok şey söyledi, onlara
ilişkin somut bilgiler söyleyeceğim. Her şeyden önce,
IŞİDle ilişkiler konusunda ve Türkiye ordusunun, Türk ordusunun
IŞİDle savaştığı konusu öyle o kadar kolay
değil; öyle bir şey yok.
Size rakam ve yer veriyorum: Rakka, Musul, Deyrizor,
Kobanide DAEŞe karşı Türk ordusu hiçbir şekilde yer
almadı. Yine, aksine İdlib sınırında saklanan
Bağdadiye yönelik operasyonu hatırlatmak isterim. IŞİDin
lideri Türkiye'nin burnunun dibinde, sınırın dibinde öldürüldü.
Amerika İrana, Rojavaya, Iraka, herkese bilgi verdi ama Türkiyeye
bilgi vermedi ve IŞİD konusunda bilginin -güvenilmediği için-
sızdırıldığını bütün dünya basını
yazdı.
Şimdi, size bir manşet göstereceğim,
size bir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Anahtar
Teslim Cerablus. Bu manşeti kim atmış? Elimde bunun gibi
yüzlerce manşet var. Böyle IŞİDe karşı silah falan
kullanılmadı, anahtar teslim alındı, IŞİDin
elindeydi, gittiniz devraldınız. Bu da kayıtlarımızda
var.
Şimdi, diğer mesele: Bir kere, tek
kurşun sıkılmadı. Bakın, anahtar teslim diyorum. Ben
demiyorum, bunu sizin basın söylüyor. Bakın, kameralar görsün,
gizlemesinler.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) El Babı anlat,
El Babı!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) -
Diğer bir mesele: IŞİDin ömrünün bu kadar uzun
olmasının iktidarınızla doğrudan bağı
olduğu yönünde ciddi bir kanaat var, bir bilgi var.
Şimdi, El Babı DAEŞin elinden kim
aldı? DAEŞ bittikten sonra Suriyede bu Sayın Hatibin,
Bakanın söylediği söylem gelişti: Biz Türk ordusu olarak
onları bitirdik. O zamana kadar böyle bir cümle yoktu. Şimdi, size
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Beştaş.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Bütün müttefiklerimiz
söylüyor bunu ya, bütün müttefiklerimiz söylüyor; gazete manşeti
değil. NATO kayıtlarında var bunlar.
BAŞKAN Sayın Bak, müsaade edin
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ben size
veri söylüyorum, ezbere konuşmuyorum.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Hayır, ben de
NATO kayıtlarını söylüyorum. NATO kayıtlarında var.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ben size
şunu söylüyorum: Sevgili İdris Baluken şuradan -çok iyi
hatırlıyorum- şunu sordu, dedi ki: IŞİDle gümrük
kapıları üzerinden TÜİK verilerine göre 10 milyon dolardan fazla
ticaret kaydı var. IŞİDle neyin ticaretini yaptınız?
Cevap alamadı. Biz şimdi tekrar soruyoruz, niye cevap
alamıyoruz? Bu 10 milyon dolarla IŞİDle neyin ticareti
yapıldı? Ve bugün o sınır kapıları YPGnin
elinde, oradaki yönetimin elinde; ticaret hacmi sıfır. Sizin
konuşmalarınızın yanıtını ancak bu kadar
somut veriler üzerinden verebiliriz. Söylediklerinizin aksi kayıtlarla,
belgelerle, bilgilerle sabit.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Muş, buyurun.
32.- İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun,
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Müzakerelerde her parti kendi görüşünü burada
aktarıyor fakat birkaç şeye bizim de açıklık getirmemizde
fayda var.
Özellikle şuradan başlamak istiyorum: Bu
DAEŞ meselesi, IŞİD meselesi, adı her neyse
Bu bir terör
örgütü. Buna da çok ciddi bir darbeyi Türkiye Cumhuriyeti devleti vurdu. Ben az
önce, konuşmamın başında bunu ifade etmiştim.
Laboratuvarda üretilen bu örgüt bir amaç için ortaya çıkartıldı.
Birden Suriyede, işte, Musulda Irakın 2nci büyük ordusu silahlarını
bırakıp kaçıyor; bunlar DEAŞ terör örgütünün eline geçiyor,
ondan sonra bütün Suriyenin kuzeyini bunlar tarumar ediyorlar. Sonra da bir
bakıyoruz bu en çok kimin işine yaramış? PKKnın
işine yaramış, PKKyı oraya yerleştirmişler.
Dolayısıyla PKK ve YPG aslında aynı yerden yönetilen, idare
edilen, DAEŞle aynı manada kanalize edilmiş örgüt ve
yapılardır; bunların birbirinden farkı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Evet, devam edin.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Amaç, Suriyenin
kuzeyini boşaltıp burayı PKKya vermekti. Bu amaçla ortaya
çıkartılmış bir terör örgütüdür DAEŞ ve en çokda
PKKyı, YPGyi ve onu savunanların işine gelmiştir o
yapı. Dolayısıyla meseleyi bir kere doğru şekilde
analiz etmekte fayda var.
Şimdi, burada konuşan bazı hatipler,
bazı arkadaşlar DAEŞten çok rahatsız olduklarını
söylüyorlar ama PKKdan, YPGden hiç rahatsızlık duymuyorlar.
Yalnız sınırlarımızda DAEŞ olmasın,
doğru olmasın, PKK da olmasın ama. PKKya diyemiyorum ama onlar
yerleşsin Şimdi, böyle bir anlayış olmaz değerli
arkadaşlar. İkisi de terör örgütüdür, ikisiyle de mücadele
edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şunu sanmayın, şunu düşünemeyin:
DAEŞin işi bitti, YPG paçayı kurtardı. Kurtarmadı
arkadaşlar, o da acı sonu tadacak mutlaka. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bir diğer mesele şudur: Şimdi,
Gittiniz, devraldınız. Şimdi siz herhâlde başka bir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Muş, lütfen.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan, şimdi, burası Türkiye Cumhuriyeti devleti ve az önce
böyle ikide bir gazete kupürünü bana sallayan, gösteren hatip de bu ülkenin
vatandaşı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) -
Sallamadım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Şimdi,
Gittiniz, devraldınız. derken siz başka bir üçüncü ülkenin
vatandaşı mısınız? Yani Siz gittiniz,
devraldınız. Siz bu ülkenin vatandaşısınız,
Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşısınız.
Dolayısıyla kendi ülkenize bu kadar yabancı
olacağınıza; ya, şu Kobaniye beslediğiniz
sevdanın yüzde 1ini Türkiye Cumhuriyetine besleseniz inanın her
şey çok daha farklı olacak. Ama yok! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın
Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın
Başkan, toparlıyorum.
Bakın, bu Trumpla ilgili onun mektubu
kendisine iade edildi, gereken de ona söylendi, merak etmeyin. Yani Biden;
Allah aşkına, Biden: Muhalefetle beraber iktidarı
devireceğiz. diyor. Ya, burada hedef aldığı biziz.
Herhâlde muhalefette biz değiliz, başkaları oturuyor
muhalefette. Yani şu an oluşturulan bu Cumhur İttifakından
adam rahatsızlığını dile getiriyor, Muhalefetle
devireceğiz." diyor. Yani sola baktığımız zaman
muhalefetin kim olduğunu görüyorsunuz, ben ifade etmeyeyim; kiminle
devireceği ortada. Fazla da merak etmeyin, gerekenleri söyledik biz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Muş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan...
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Bak, müsaade eder misiniz,
bir sataşma yok size.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Efendim, çok kısa
bir söz talep ediyorum.
BAŞKAN Müsaade edin.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Kayıtlara geçmesi
için söylüyorum efendim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Oylamayı
yapalım, ondan sonra...
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Türk ordusunun
DAEŞle mücadelesi, IŞİDle mücadelesi NATO Genel Sekreteri Jens
Stoltenberg tarafından defalarca basına
anlatılmıştır, defalarca
NATO tutanaklarında
vardır, NATO Parlamenter Asamblesi toplantılarında vardır.
Dolayısıyla kayıtlara geçmiş bir gerçektir. El Babdaki
mücadeleyi herkes biliyor, göğüs göğüse savaşan bir asker var,
Türk ordusu var.
Teşekkür ediyorum efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söyledikleriniz de kayıtlara
geçti.
Sayın Beştaş, lütfen daha fazla
uzatmayalım.
Buyurun.
33.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Emin
olun kısa söyleyeceğim.
Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Türkiyenin
Suriyede işi olmadığını düşünüyorum, partimiz de
öyle düşünüyor. Suriyenin toprak bütünlüğüne her fırsatta
saygı gösteriyoruz. deyip bu manşeti Siz, Türkiye
vatandaşısınız, niye savunmuyorsunuz? demenin bir
anlamı yok. Ben Suriyede de Afrinde de İdlibde de Cerablusta da
Türkiyenin işi yok diyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) PKKya mı
kalsaydı, Cerablus PKKya mı kalsaydı?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bu
savaş politikasını reddediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bir
dakika Başkan...
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
PKKnın ne işi var?
BAŞKAN Arkadaşlar, Sayın
Demirbağ, müsaade edin lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bir de
bir ezber var, bu ezber hiç bitmeyecek: Kobaniye olan sevdanız. Biz
Kobani halkına sonuna kadar sahip çıkacağız.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Buraya geldiler,
buraya.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Kobanide yaşayanlar oranın yurttaşlarıdır, orada Kürt
halkıyla, Ermeni halkıyla, Hristiyanıyla, Süryanisiyle
oranın sahibidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Kobaninin IŞIDe karşı vermiş olduğu destansı
direniş bütün dünyada alkışlanmıştır ama burada
teröre, terörizme empoze edilerek, entegreymiş gibi lanse edilerek Kürt
düşmanlığını, uzayda da bir Kürt varsa
düşmanlıklarını ilan ediyorlar.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ya, geç o
işi, geç, geç!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Türkiyenin Kobaniyle ne derdi var? IŞİD, Kobaniyle
savaşıyordu. İşte bu söz IŞİDi desteklemektir;
bu, IŞİDin arkasında durmaktır.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
2.- Cumhurbaşkanlığının,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFILin görev süresinin
uzatılması yönündeki 2539 (2020) sayılı Kararı çerçevesinde,
hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek Türk
Silahlı Kuvvetleri unsurlarının; 1701 (2006) sayılı
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla tespit edilen
ilkeler kapsamında; Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü
bünyesinde UNIFILe, 31/10/2020 tarihinden itibaren bir yıl daha
iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin
Cumhurbaşkanınca yapılması için Anayasanın 92nci maddesi
uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/1325) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi oylarınıza
sunacağım: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İç Tüzükün 37nci maddesine göre verilmiş
bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) Önergeler (Devam)
4.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, (2/45) esas numaralı Toplumsal Barış ve
Demokrasinin Tesisi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/89)
5/10/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
(2/45) Esas Numaralı Kanun Teklifimin İç
Tüzükün 37nci maddesi uyarınca doğrudan gündeme alınması
hususunu saygılarımla arz ederim.
Mustafa
Sezgin Tanrıkulu
İstanbul
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, arka
arkaya oylamalarımız olacak, komisyonlarla ilgili seçimler olacak,
Kişisel Verileri Koruma Kuruluna gizli oylama ile seçim
yapacağız. Lütfen Genel Kuruldan ayrılmayalım.
Teklif sahibi olarak, İstanbul Milletvekili
Mustafa Sezgin Tanrıkulu; buyurun.(CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzükün 37nci
maddesi uyarınca (2/45) sıra sayılı Toplumsal
Barış ve Demokrasinin Tesisi Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerine
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi gecenin bu saatinde
saygıyla selamlıyorum.
68 maddelik bir kanun teklifi, yani isteyen
arkadaşlarımız bunlara bakabilirler daha sonra ama sonuçta hem
toplumsal barış bakımından hem de demokrasi eksikliği
bakımından uzun zamandır üzerinde çalıştığım,
geçmiş dönem de verdiğim ve burada konuştuğumuz ama
sizlerin onayından geçmeyen bir kanun teklifi. 27nci Dönemin Dördüncü
Yasama Yılının başında tekrar kayıtlara geçmesi
açısından ve yarın öbür gün bu Meclisin tarihine bakanlar
bakımından; kim ne söylemiş, hangi katkıyı sunmuş
o bakımdan tekrar sunuyorum. Sunarken de şunu ifade etmek istiyorum
değerli arkadaşlar; 2002 yılından, Adalet ve Kalkınma
Partisinin kuruluşundan bu yana sonuçta hem bir insan hakları
aktivisti yani bir hukukçu hem bir yurttaş şimdi de bir siyasetçi
olarak Adalet ve Kalkınma Partisinin gelişim tarihini izliyorum.
2002den bu zamana kuruluş değerlerinizden
oldukça uzaklaştınız. Kurulduğunuzda gerçekten Türkiyede
demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü değerleriyle,
eşitliği falan savunan bir programla ortaya çıktınız ve
büyük de destek aldınız. İlk girdiğiniz seçimlerde de yüzde
33lük bir oyla Türkiyede tek başınıza iktidar oldunuz. O
dönemde Adalet ve Kalkınma Partisinin bu ortamına inanan Cumhuriyet
Halk Partisi de Genel Başkanınız milletvekili
olmadığı hâlde, yasaklı olduğu hâlde, halkı kin
ve düşmanlığa tahrik etmekten suçlu olduğu hâlde bu
Parlamento grubu Anayasayı değiştirerek kendisine siyasetin
yolunu açtı. Amaç şuydu: Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar
olmuştu, o değerlerle belki Türkiye'de bu Parlamentoda bir
şeyler yapılırdı. Evet, başlangıçta bu
Parlamentoda uzlaşmayla çalıştınız,
çalıştık; 2004te 2005te çok esaslı yasalar
çıktı, Avrupa Birliği konusunda çok önemli bir iradeyi burada
Cumhuriyet Halk Partisiyle beraber Adalet ve Kalkınma Partisi ortaya koydu
ama 2008den, 2009dan sonra giderek bu ideallerden
uzaklaştınız. Şimdi, iktidarınızın 18inci
yılında Türkiye'yi bir güvenlik devletine dönüştürdünüz, bir
polis devletine dönüştürdünüz, Türkiye'nin toplumsal
barışının altına dinamit koydunuz, toplumsal
barışımız içeride ve dışarıda kalmadı,
Türkiye yurtta barış ve dünyada barış ilkesinden
uzaklaştı; dolayısıyla düşmanlık,
kutuplaştırma ve ötekileştirme had safhada, 2015ten sonra
Türkiye bir kan gölüne dönüştü. Dolayısıyla, Türkiye'nin derin
meseleleri var ve bu derin meseleler şu anda yöneldiğiniz güvenlikçi
anlayışlarla -bakın sadece güvenlikçi anlayışlarla-
polis devleti anlayışıyla çözülmez. O nedenle, bir kez daha
buradan sizlere, sizlerin vicdanına ve bu vesileyle de Türkiye'ye
sesleniyorum: Bu gidişat Türkiye'yi kutuplaştırmaya,
düşmanlaştırmaya götürüyor ve doğru bir gidişat
değil. Türkiye'de herhangi bir yurttaşımızın bir
biçimde sokağa çıkıp silahsız, şiddetsiz gösteri
yapması mümkün değil, hiçbir biçimde. Her gün bu travmalar birikiyor.
İfade özgürlüğü ayaklar altında, cezaevlerinde binlerce hasta
mahkûm var, binlerce hasta mahkûm var, 130 binden fazla KHKli var,
haklarında hüküm verilemiyor, kararlar verilemiyor. Dolayısıyla
bu mağduriyetlerden uzak hâle geldiniz, Türkiye'yi demokrasiden, hukuk
devleti ilkelerinden uzaklaştırdınız, yargıyı
kendi kontrolünüze aldınız. Kırk yıldır
yargıyı izleyen bir yurttaş olarak söylüyorum aynı zamanda,
hiçbir darbe döneminde yargı bu kadar çok yürütmenin parçası hâline
gelmemişti ve iddia ediyorum, kuklası hâline gelmemişti. Adalet
saraylarında oligarklar yarattınız oligarklar; cumhuriyet
savcılarını birer oligark hâline getirdiniz. Adalet
saraylarında adalet kokmuyor. Bir kez daha söylüyorum, adalet
saraylarınızda adaletsizlik kokuyor, rüşvet kokuyor, yolsuzluk
kokuyor, adaletsizlik kokuyor. Dolayısıyla bu kadar çok imkân
yarın öbür gün sizleri de vurur. Bir kez daha söylüyorum; öyle büyük
adaletsizliklere imza atıyorsunuz ki bakın, atıyorsunuz içeri
haberiniz yok çünkü önünüze gelen basın bültenlerine bakıyorum.
Herkes Türkiyede kendi dünyasında yaşıyor maalesef
Parlamentoda da herkes kendi dünyasında yaşıyor. Niye?
Türkiyeyi görmüyorsunuz. O nedenle buradan uzaklaşalım; beraber bu
yasama yılının başında bu güvenlikçi
anlayışlardan, polis devleti anlayışlarından
uzaklaşalım ve yeniden hep birlikte bu büyük Türkiyeyi hukukun
üstünlüğünün, barışın, adaletin olduğu bir Türkiyeye
dönüştürelim. Bu hepimizin elinde ve bunu becerebiliriz.
Şunu söylüyorum son olarak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) Sayın
Cumhurbaşkanı Erdoğan şunu söylüyor: Dünya 5ten
büyüktür. diyor. Evet, dünya 5ten büyüktür ama Türkiye, bir kişinin
idare etmesinden daha büyüktür. Tek bir kişiye irademizi teslim etmeyelim.
Burada Parlamento var, Parlamentonun iradesiyle, çoğulculukla Türkiyenin
temel sorunlarını çözebiliriz. Bu nedenle tarihî bir sorumlulukla
partim adına da bu sorumluluğu yerine getirerek yasama
yılının başında bu teklifi takdirlerinize sunuyorum.
Teşekkür ediyorum, iyi bir yasama
yılı diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz, Komisyonlarda boş bulunan
üyelikler için seçim yapacağız.
IX.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Anayasa Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN Anayasa Komisyonunda boş bulunan
ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için Ankara Milletvekili Levent Gök aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...Etmeyenler...Kabul edilmiştir.
2.- İçişleri Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN İçişleri Komisyonunda
boş bulunan ve Halkların Demokratik Partisi Grubuna düşen 1
üyelik için Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için
Elâzığ Milletvekili Gürsel Erol aday gösterilmişlerdir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...Etmeyenler...Kabul edilmiştir.
3.- Çevre Komisyonunda boş bulunan üyeliğe
seçim
BAŞKAN Çevre Komisyonunda boş bulunan ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Sinop Milletvekili
Barış Karadeniz aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...Etmeyenler...Kabul edilmiştir.
4.- Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda boş bulunan ve Halkların
Demokratik Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Van Milletvekili Muazzez
Orhan Işık ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 2 üyelik
için Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak ve Tokat Milletvekili Kadim Durmaz
aday gösterilmişlerdir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5.- Plan ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN - Plan
ve Bütçe Komisyonunda boş bulunan ve İYİ PARTİ Grubuna
düşen 1 üyelik için Samsun Milletvekili Erhan Usta aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Gaziantep Milletvekili
Mehmet Sait Kirazoğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen bir
üyelik için İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza
Sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
7.- İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN -
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda boş bulunan ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için İzmir
Milletvekili Sevda Erdan Kılıç aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
8.- Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda boş
bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunda boş bulunan ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna düşen 2 üyelik için Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlu ile İstanbul Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz aday
gösterilmişlerdir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9.- Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonunda boş bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda bulunan ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksal aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
B) Kişisel Verileri Koruma Kuruluna Üye Seçimi
1.- Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boş
bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN Şimdi,
Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 21inci maddesi uyarınca
Kişisel Verileri Koruma Kuruluna 3 üye için seçim yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 21inci
maddesi gereği, siyasi parti grupları kendilerine düşen
üyeliğin 2 katı kadar aday göstermişlerdir.
Siyasi parti
grupları tarafından gösterilen adayların adlarını
soyadı sırasına göre okutuyorum:
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu tarafından gösterilen adaylar: Ümmet Artuç,
Ayşenur Kurtoğlu.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu tarafından gösterilen adaylar: Tamer Aksoy, Ali Taştan.
Halkların
Demokratik Partisi Grubu tarafından gösterilen adaylar: Bayram Arslan,
Abbas Kılıçoğlu
Adayların
adları, soyadı sırasına göre birleşik oy pusulası
şeklinde düzenlenmek suretiyle bastırılmıştır. Toplantı ve karar yeter
sayısı mevcut olmak şartıyla seçimde Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve Halkların
Demokratik Partisi Grubu aday listelerinden en çok oyu alan birer aday seçilmiş
olacaktır.
Oylamanın ne şekilde
yapılacağını arz ediyorum: Komisyon sıralarından
birinci sıradaki kâtip üye Adanadan başlayarak İstanbula kadar
İstanbul dahil, ikinci sırada yer alan kâtip üye ise İzmirden
başlayarak Zonguldaka kadar Zonguldak dahil adı okunan milletvekilinin
adını defterden işaretleyecektir. Adı işaretlenen
milletvekiline mühürlü birleşik oy pusulası ve zarf verilecektir.
Oyunu kullanan milletvekili oy pusulasını içeren zarfı
Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulmuş olan oy kutusuna
atacaktır. Birleşik oy pusulasında Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve Halkların Demokratik
Partisi Grubu aday listelerinden birer adayın isimlerinin
karşısındaki kare çarpıyla işaretlenecektir. Aday
listelerinde birden fazla adayın işaretlendiği oy
pusulalarının ilgili kısmı geçersiz sayılacaktır.
Bu hususlar birleşik oy pusulasında da dip not olarak
belirtilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylamanın
sayım ve dökümü için ad çekme suretiyle 5 kişilik bir tasnif
komisyonu tespit edilecektir. Tasnif komisyonuna seçilen üyeler oylama
işlemi bittikten sonra komisyon sıralarındaki yerlerini
alacaklardır.
Hüseyin Kaçmaz? Burada.
Orhan Sümer? Burada.
Salih Cora? Burada.
Fehmi Alpay Özalan? Burada.
Yılmaz Tunç? Burada.
Evet, 5 kişilik Tasnif Komisyonu oluşmuştur.
Sayın kâtip üyelerin yerlerini
almalarını oy pusulaları ile zarfların da teslim edilmesini
rica ediyorum.
Oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN - Sayın milletvekillerimiz, oyunu
kullanmayan sayın üye var mı? Yok
Oy verme işlemi tamamlanmıştır.
Oy kupaları kaldırılsın.
Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini
alsınlar.
Tasnif Komisyonu üyelerinin isimlerini okutuyorum:
Hüseyin Kaçmaz, Şırnak; Orhan Sümer,
Adana; Salih Cora, Trabzon; Yılmaz Tunç, Bartın; Fehmi Alpay Özalan, İzmir.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN Kişisel Verileri Koruma Kurulu
üyelikleri için yapılan seçime ilişkin Tasnif Komisyonu
Tutanağı gelmiştir, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kişisel Verileri Koruma Kurulunda
boşalacak olan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ile Halkların Demokratik Partisi Grubuna düşen 1er
üyelik için yapılan seçime 338 üye katılmış,
kullanılan oyların dağılımı
aşağıda gösterilmiştir.
Saygıyla arz olunur.
Tasnif
Komisyonu
Hüseyin
Kaçmaz Orhan
Sümer Salih
Cora
Şırnak Adana Trabzon
Fehmi
Alpay Özalan Yılmaz
Tunç
İzmir Bartın
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu Aday Listesi
Ümmet Artuç : 8 oy
Ayşenur Kurtoğlu : 304 oy
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu Aday Listesi
Tamer Aksoy :
305 oy
Ali Taştan :
4 oy
Halkların
Demokratik Partisi Grubu Aday Listesi
Bayram Arslan :
307 oy
Abbas Kılıçoğlu : 2 oy
Geçersiz :
2
Toplam :
338
BAŞKAN Buna göre, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu aday listesinden Ayşenur Kurtoğlu, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu aday listesinden Tamer Aksoy, Halkların Demokratik Partisi
Grubu aday listesinden Bayram Arslan Kişisel Verileri Koruma Kurulu
üyeliklerine seçilmişlerdir.
Hayırlı olmasını diliyorum.
Alınan karar gereğince, (3/324) esas
numaralı Cumhurbaşkanlığı tezkeresi ve kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 7 Ekim 2020 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.07