TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
3üncü
Birleşim
7 Ekim 2020
Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Şanlıurfa
Milletvekili Halil Özşavlının, Ermenistanın Azerbaycana
saldırısına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Tokat Milletvekili Kadim
Durmazın, pandemi sürecinde esnafın yaşadığı
sorunlar ve taleplerine ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Batman Milletvekili
Mehmet Ruştu Tiryakinin, Dicle Havzası Zori Çayı üzerinde
inşa edilmesi planlanan HES barajı ve doğaya yapacağı
tahribata ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Orhan
Sümerin, Ağustos ayında Adana ili Kozan ilçesinde birbirine
yakın ormanlık alanlarda çıkan yangınlarla ilgili
açılan soruşturmanın ne durumda olduğunu bilmek
istediklerine ve yangınlarda zarara uğrayan köylülerin
mağduriyetinin giderilmesi gerektiğini Kozanlılar adına
dile getirdiğine ilişkin açıklaması
2.- Burdur Milletvekili
Mehmet Gökerin, süt üreticilerinin yaşadığı
mağduriyete ilişkin açıklaması
3.- Adana Milletvekili Ayhan
Barutun, pamuk üreticilerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
4.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, Kuzey Marmara Otoyolu'nun Gebze-İzmit bölümünün
19 Eylülde açılmasıyla İstanbul-Kocaeli arasındaki trafik
yükünün hafifletildiğine, akaryakıt ve emisyon
salımının azaltılmasından dolayı 595 milyon
liralık tasarruf sağlanacağına ilişkin
açıklaması
5.- Kırıkkale
Milletvekili Ahmet Önalın, pandemi sürecinde uzaktan eğitimde
kullanılması zorunlu olan cihazların öğrencilere ve
öğretmenlere ücretsiz dağıtılmasının ya da bu
cihazlardan alınan TRT payı, KDV ve diğer vergilerin acilen kaldırılmasının
önem taşıdığına ilişkin açıklaması
6.- İzmir Milletvekili
Bedri Serterin, İzmir ilinde
Menemen, Bergama, Dikili, Ödemiş, Beydağ, Kiraz ve
Kemalpaşalıların Tarım ve Orman Bakanı Bekir
Pakdemirliye su problemlerinin çözülmesi için seslendiğine ilişkin
açıklaması
7.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydının, Sağlık Bakanlığıyla ilgili
Sayıştay raporlarına göre 2018 ile 2019 yıllarında
yüksek tazminat ödenmesine neden olan kusurların neler olduğunu ve sorumlularının
kimler olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, ülkenin Avrupa Komisyonu 2019 Raporunda
stratejik ortak olarak konumlandırıldığına, üyelik
perspektifinin yeniden canlandırılması
çağrısını bir kez daha yaptıklarına ilişkin
açıklaması
9.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, pandemi sürecinde esnafın
yaşadığı ekonomik zorluklara ilişkin
açıklaması
10.- Kayseri Milletvekili
Çetin Arıkın, asistan doktorların çalışma
koşullarının ağırlığına ilişkin
açıklaması
11.- Manisa Milletvekili Bekir
Başevirgenin, Manisa ili Salihli ilçesi Çapaklı Mahallesinde
kurulmak istenen biyogaz enerji santrali için Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından çıkarılan acele
kamulaştırma kararının kanuna aykırı
olduğuna ilişkin açıklaması
12.- İstanbul Milletvekili
Mahmut Tanalın, pandemi döneminde uzaktan eğitimde sorunlar
yaşandığına, Millî Eğitim
Bakanlığının imkânı olmayan öğrencilere ücretsiz
bilgisayar, tablet, internet ve televizyon dağıtmasını
talep ettiğine ilişkin açıklaması
13.- Mersin Milletvekili Hacı
Özkanın, ülkenin en büyük gücünün milletiyle ve kurumlarıyla
sergilediği birlik, beraberlik ve dayanışma olduğuna, 2023
hedeflerine doğru kararlılıkla yürümeye devam edeceklerine ve bu
yönde iş birliği sergileneceğine inandığı yeni
yasama döneminin hayırlı olmasını temenni ettiğine
ilişkin açıklaması
14.- Çanakkale Milletvekili
Özgür Ceylanın, Çanakkale ili Gelibolu ilçesindeki Çokal
Barajının 2012 yılında tamamlandığına,
proje kapsamındaki Evreşe Kavak Ovası sulaması ile
diğer sulama işlerindeyse mesafe katedilemediğine, projenin
hangi takvim yılı içinde bitirileceğini, Çanakkale'de inşa
hâlindeki baraj, gölet ve sulama tesisleri için 2021 bütçesinde yeterli ödenek
ayrılmasının planlanıp planlanmadığını
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
15.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri
Haftasına ilişkin açıklaması
16.- İstanbul
Milletvekili Turan Aydoğanın, Kanal İstanbul Projesiyle İstanbul'un depreme yönelik olarak her
türlü riske girdiğine ve borca sokulduğuna, bu konuda Türkiye Büyük
Millet Meclisini siyaset üstü bir noktaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
17.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksalın, Emirdağlı hemşehrilerinin
yaylalarında siyanürle altın çıkarılmasını
istemediklerine ilişkin açıklaması
18.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Kocaeli ili Körfez ilçesinde 13 Ağustosta meydana
gelen kazada ağır yaralanan ve 6 Ekim 2020 tarihinde şehit olan
Jandarma Uzman Onbaşı Orkun Eyiceye Allahtan rahmet dilediğine,
12 Eylül 1980 darbesinin ardından ilk idam edilenlerden olan Mustafa
Pehlivanoğlunu ölümünün 40ıncı yılında rahmetle
andığına, altı yıl önce bugün Diyarbakırda
öldürülen Yasin Börüye Allahtan rahmet dilediğine, beş yıl
önce bugün Nobel Kimya Ödülünü kazanan Profesör Doktor Aziz Sancarı bir
kez daha kutladığına, Diyarbakırda çiftçilerin yüksek
maliyetler nedeniyle zarar ettiğine, gübre ve mazot desteklemelerinin özel
elektrik kuruluşları tarafından borçlarına karşılık
tahsil edildiğine, mazot ve gübre desteklerinin çiftçiye doğrudan
ulaşması gerektiğine, Diyarbakırlıların
Şanlıurfa-Diyarbakır-Habur Otoyolu Projesinin bir an önce
tamamlanıp hizmete açılmasını ve pandemi döneminde vaka
sayısının fazla olduğu Diyarbakırda şehir
hastanesinin acilen tamamlanıp hizmete girmesini istediklerine
ilişkin açıklaması
19.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, 7 Ekim 2015te Nobel Kimya Ödülünü alan Profesör Doktor
Aziz Sancarın millî ve manevi değerler ile bilimselliğin ne
kadar uyum içerisinde olduğunun en güzel örneklerinden birisi olduğuna,
bu gururu yaşattığı için kendisine bir kez daha
teşekkürlerini sunduğuna, 7 Ekim 1980de idam edilen Mustafa
Pehlivanoğlu ile tüm şehitleri rahmet, minnet ve şükranla
andığına ilişkin açıklaması
20.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Ezilenlerin Sosyalist Partisi Eş
Genel Başkanı Şahin Tümüklü ve SGDF Eş Genel
Başkanı Alev Özkirazın da aralarında olduğu 14
kişinin gözaltına alındığına, şair Ahmet
Tellinin sosyal medyada kendi sayfasına bir başkasının
yaptığı yorum sebebiyle Cumhurbaşkanına hakaretten
yargılandığına, TÜİK verileri konusunda ciddi
tartışmalar olduğuna, eğitimin bir sistem sorunu
olduğunun pandemi döneminde su yüzüne çıktığına,
pandemi sürecinde cezaevlerinde ölümlerin artmaya devam ettiğine
ilişkin açıklaması
21.- İstanbul Milletvekili
Engin Altayın, Gaziantep ilimizin Hızlı Tren Ağı
Projesi'ne alınmış olmasından Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak memnun olduklarına ancak Şanlıurfa ilinin bu
ağın dışında kalmasından şikâyetçi
olduklarına ve Şanlıurfa ilinin hızlı tren
ağına alınması için yürütme organını göreve
çağırdıklarına, Sayıştay raporlarıyla ilgili
haberler üzerine RTÜKün Tweet attığına, Anayasanın
160ıncı maddesinde Sayıştayın görev
tanımının yapıldığına, Sayıştay
raporlarının Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldüğüne ve
gerekirse Meclisin ek denetim talebinde bulunabileceğine ilişkin
açıklaması
22.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Sayıştayın devlet
kurumlarının yaptığı harcamaların kanun ve
nizamlara uygun yapılıp yapılmadığını
denetlemekle görevli olduğuna, Sayıştayın tespitleri
arasında bir hukuksuzluk varsa devletin diğer birimlerinin faaliyete geçeceğine, kendi dönemlerinde
bir bürokratın görev yaptığı sırada eleştirildiğini,
görevden ayrılıp aleyhte sözler söylediğinde daha önce
söylediklerinin unutulduğunu kamuoyunun dikkatine sunmak
istediğine, Malatya ve
Elâzığ illeriyle birlikte 24 ilin 6'ncı bölge teşviklerinin
bir yıl uzatıldığına ve bu illerimize hayırlı
olmasını dilediğine, ilişkin açıklaması
23.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Diyarbakır Milletvekili Hişyar
Özsoyun (3/1324) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
24.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
25.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
26.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
tekraren açıklaması
27.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, (3/1324) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresine niçin hayır dediklerini
tutanaklara geçirdiklerine ilişkin açıklaması
28.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Muşun, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
29.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
30.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Kasım
Gülpınarın (3/1324) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
31.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Van Milletvekili Murat Sarısaçın
HDP grup önerisi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
32.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
33.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
34.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, coronovirüsle mücadelede Sağlık
Bakanlığının şimdiye kadar bütün verileri şeffaf
olarak paylaştığına ilişkin açıklaması
35.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Aksaray Milletvekili Cengiz
Aydoğdunun HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
36.- Adana Milletvekili
Müzeyyen Şevkinin, 6284 sayılı Kanun hükümlerinin
uygulanmadığına, İstanbul Sözleşmesinin
tartışıldığına, bireysel silahlanmanın
önünün alınamadığına, şiddetin son bulması için
Kabineden neden ses çıkmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
37.- Ankara Milletvekili
Gamze Taşcıerin, Nadir Hastalıkları Araştırma
Komisyonu Raporunun sekiz aydır Genel Kurula gelmediğine,
uzlaşıyla çıkarılan bu raporun Genel Kurulda okunması
için neyin beklendiğini öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
V.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin, Sayıştay
raporlarının Plan ve Bütçe komisyonuna intikal ettiğine ve
Anayasa gereği bütçeyle birlikte kesin hesap raporlarının Plan
ve Bütçe Komisyonunda görüşülüp karara bağlandığına
ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı,
TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin, Grup Başkan Vekilleri söz
istediklerinde İç Tüzükün 60ıncı maddesine göre söz verilmesi
konusunda siyasi partilerin kendi aralarında bir mutabakat
oluştuğuna, Başkanlığın uygulamasının
da bu mutabakat doğrultusunda bir uygulama olduğuna ilişkin
konuşması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Cumhurbaşkanlığının, Türkiye'nin Milli
Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve
Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde
Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye'deki Tüm Terör Örgütlerinden
Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek
ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Milli
Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye'nin Güney
Kara Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir
Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı Bölücü Girişimler ve Bunlarla
İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiye'nin
Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin
Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak
İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı
Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca
Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak
Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak
Üzere Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye'de Bulunması, Bu
Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre
Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her
Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkan Sağlayacak
Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara
Göre Yapılması İçin 02.10.2014 Tarihli ve 1071 Sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Verilen ve Son Olarak 08.10.2019
Tarihli ve 1231 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile
30.10.2020 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa'nın
92'nci Maddesi Uyarınca 30.10.2020 Tarihinden İtibaren Bir Yıl
Uzatılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
(3/1324)
VII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Diyarbakır
Milletvekili Hişyar Özsoyun, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınarın, Siirt Milletvekili
Meraş Danış Beştaşın yaptığı
açıklaması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınarın, Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.- Aydın Milletvekili
Bülent Tezcanın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
açıklaması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İYİ PARTİ
Grubunun, Samsun Milletvekili Bedri Yaşar ve 21 milletvekili
tarafından, Samsun'un Çarşamba, Terme ve Salıpazarı
ilçelerinde ve Giresun'un Dereli, Yağlıdere ve Doğankent
ilçelerinde meydana gelen sel felaketlerinden kaynaklı hasarın
tespiti, mağduriyetlerin giderilmesi ve selin felakete dönüşmesindeki
ihmallerin ve oluşan hasarın sorumlularının tespit edilmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Ekim 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Van
Milletvekili Murat Sarısaç ve arkadaşları tarafından,
Van'da 2 kişinin helikopterden atılması olayının
araştırılması amacıyla 7/10/2020 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Ekim 2020 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, Covid-19 salgınının başta
İstanbul olmak üzere ülke genelinde ekonomi üzerinde oluşturduğu
olumsuz etkilerin tespit edilerek alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Ekim 2020 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, Genel Kurulun 8 Ekim 2020 Perşembe günü toplanmaması
önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin önerisi
IX.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler
1.- Mardin Milletvekili Tuma
Çelik'in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi (3/1231) ile Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon Raporu (S. Sayısı : 227)
B) Kanun Teklifleri
1.- Aydın Milletvekili
Metin Yavuz ve 60 Milletvekilinin Gıda, Tarım ve Orman Alanında
Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2985)
ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
221)
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Bilecik Milletvekili
Yaşar Tüzün'ün, Bilecik ilinde Valilik kararıyla yıkılan
bir yapıya ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman
Soylunun cevabı (7/31745)
2.- Antalya Milletvekili Cavit
Arı'nın, tarihi eserlere zarar verilmesini engellemek için
alınan önlemlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Süleyman Soylunun cevabı (7/31952)
3.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer'in, son altı yılda yapılan trafik
denetimlerinde alkol ve uyuşturucu testini kabul etmeyen, uyuşturucu
madde alarak araç kullanan ve ehliyetleri geri alınan kişi
sayısına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Süleyman Soylunun cevabı (7/32116)
4.- Muğla Milletvekili
Mürsel Alban'ın, alkol satışı yapan eğlence
mekanlarının normalleşme sürecinde yeniden açılmasına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun
cevabı (7/32117)
5.- Bartın Milletvekili
Aysu Bankoğlu'nun, Bartın Belediyesinde çalışan bir
işçi tarafından gerçekleştirilen usulsüzlüğe ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylunun cevabı
(7/32238)
6.- İzmir Milletvekili
Tamer Osmanağaoğlu'nun, Çevre, Doğa ve Hayvanları Koruma
Polisi projesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman
Soylunun cevabı (7/32250)
7.- Balıkesir
Milletvekili Ensar Aytekin'in, ülkemizde son on yılda kaybolan, ölü ya da
yaralı olarak bulunan çocuk sayısına ve bu konuda alınan
önlemlere ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman
Soylunun cevabı (7/32594)
7 Ekim 2020 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Enez KAPLAN (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3üncü
Birleşimini açıyorum. (x)
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz
Ermenistanın Azerbaycana saldırısı hakkında söz
isteyen Şanlıurfa Milletvekili Halil Özşavlıya aittir.
Buyurun Sayın Özşavlı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Şanlıurfa
Milletvekili Halil Özşavlının, Ermenistanın Azerbaycana
saldırısına ilişkin gündem dışı
konuşması
HALİL ÖZŞAVLI (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle
saygıyla selamlıyorum.
27 Eylül sabahı Ermenistanın Azerbaycana
ait hedeflere saldırması neticesinde başlayan
çatışmalarda hayatını kaybeden Azerbaycan Türkü
kardeşlerime Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Otuz yıldır süren Ermeni işgali
artık son bulmalıdır. Azerbaycan haklı mücadelesini sonuna
kadar götürmelidir.
Sayın milletvekilleri, sürem çok
kısıtlı olduğu için Karabağ meselesinin tarihî arka
planına, olayların nasıl çıktığına çok fazla
değinemeyeceğim. Zaten hepiniz ve tüm dünya kamuoyu olaylara bizzat
şahittir ancak iki husus var ki bunlara önemle vurgu yapmak istiyorum:
Biri nüfus meselesidir, diğeri de Ermenistanın terör örgütleriyle
olan ilişkisidir.
Sayın milletvekilleri, bugün Ermenistan
işgallere gerekçe olarak oradaki Ermeni nüfusunu göstermektedir fakat
buradaki nüfus asla ama asla doğal bir nüfus olmayıp sonradan
getirilerek, taşınarak, oradaki Türklerin başka yerlere
sürülerek onların yerine iskân edilmesiyle oluşturulmuş bir
nüfustur.
Elimizde dünyanın çeşitli
arşivlerinden belgeler vardır; Osmanlı arşiv belgesi fakat
Rus arşivlerinden Osmanlıya gönderilmiştir: 1914 nüfus
sayımında Erivan ve çevresinin nüfusu Ermeniler için 304 bin,
Müslümanlar için 640 bindir yani Müslüman Türk nüfus Ermeni nüfustan tam
tamına 2 kat daha fazladır.
Peki, bu nüfus nasıl oluşturuldu?
(Uğultular)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri çok
uğultu var, lütfen.
HALİL ÖZŞAVLI (Devamla)
Birleşmiş Milletlere ait arşiv belgelerinde dünyanın her
yerinden, Orta Doğudan, Avrupadan Ermenilerin oraya çeşitli projelerle
getirildiğini görebiliyoruz. Toplamda 1 milyona yakın Ermeni nüfus
Iraktan, Suriyeden, Lübnandan, Avrupadan, hatta ve hatta Amerikadan
taşınarak, çeşitli bütçeler, finansman sağlanarak oraya
iskân edilmiştir. Örneğin, bir İngiliz arşiv belgesi, görüyorsunuz,
97 bin Ermeninin 1947de İrandan Ermenistana göçürülmesini
anlatıyor. Bir de bunun diğer bir boyutu var. Oradaki Türk nüfusun
başka yerlere sürülmesi. 1945, 1946, 1947de Ermenistan ile
Azerbaycanın komünist parti valileri Staline Buradaki Türkleri Bakü
taraflarına sürelim, onları pamuk tarlalarında
çalıştıralım, onların yerine Ermenileri
yerleştirelim, diye dilekçeyle başvuruyorlar. Stalin bunu kabul
ediyor ve 1947den sonra en az 200 bin Azerbaycan Türkü Erivandan sökülüp
alınacak ve Bakü taraflarına göçürülecektir.
Ermenistan, Kafkasyanın İsrailidir.
Sayın milletvekilleri, Ermenistan, Kafkasyanın İsrailidir
çünkü ilhamını, desteğini terörizmden almaktadır.
Ermenistanın dün de, bugün de terör örgütleriyle yakından
ilişkisi vardır. 1980 tarihli bir belgede İngiliz istihbarat
belgesidir- Lübnanın Sayda şehrinde ASALA ve PKK toplantı
yapıyor Bundan sonra Türkiyeye karşı birlikte
savaşacağız. diyorlar. Bu da onun bir belgesi. O günden sonra 9
Kasım 1980de Strazburg Türk Konsolosluğuna, 11 Kasım 1980de de
Roma Türk Turizm Ofisine bombalı saldırılar
yapılacaktır, bu saldırıları ASALA ve PKK birlikte
üstleneceklerdir. ASALA 83te dağılacaktır, ASALA militanları
Karabağa gidip orada savaşacaklardır. Bunlardan biri Monte
Melkonyandır. Bugün Monte Melkonyanın Erivanda büstü vardır, orada
millî kahraman gibi defnedilmiştir Monte Melkonyanı 1980de Atina
İdari Ataşemizi şehit etmesinden biliyoruz; gecenin
karanlığından faydalanarak arabasında bulunan Galip Özmeni
ve kızı Neslihan Özmeni şehit eden bu terörist, bugün millî
kahramandır, Erivanda büstü vardır. Bu da büstün
fotoğrafı.
Benzer şekilde Ermenistanın PKKyla da
ilişkisi vardır. Gördüğünüz resimdeki şahıs
Ermenistanın Savunma Bakanı Seyran Ohanyandır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) Yarım
dakika Sayın Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
HALİL ÖZŞAVLI (Devamla) Tarih 19
Aralık 2015, Seyran Ohanyan, Karabağda öldürülen bir
PKKlının ailesine taziye ziyaretine gidiyor, PKK paçavraları
altında bir de fotoğraf çektiriyor gördüğünüz üzere. Tarih 19
Aralık 2015. Dün de, bugün de Ermenistanın terör örgütleriyle
ilişkisi devam etmektedir.
Bu işgal haksız bir işgaldir,
Azerbaycan, topraklarını mutlaka ama mutlaka kurtaracaktır.
İki devlet, tek millet ülküsüyle sonuna kadar
Azerbaycanın yanındayız, desteklemeye devam edeceğiz.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
pandemi sürecinde esnafın yaşadığı sorunlar ve
talepleri hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Kadim Durmaza aittir.
Buyurun Sayın Durmaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Tokat
Milletvekili Kadim Durmazın, pandemi sürecinde esnafın
yaşadığı sorunlar ve taleplerine ilişkin gündem
dışı konuşması
KADİM DURMAZ (Tokat) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri, televizyonları
başında bizi izleyen aziz milletimiz; hepinize sevgiyle saygıyla
muhabbetlerimi sunuyorum.
Ülkemizin ve dünyanın
yaşadığı Covid-19 noktasında yaşamını
yitiren sağlık emekçilerine Cenab-ı Haktan rahmet diliyorum.
Hâlen ülkemizin insanın sağlığını korumak için
mücadele eden, emek veren sağlık emekçilerine buradan saygılar
sunuyorum ve hasta olup şifa bekleyenlere de Cenabı Haktan acil
şifalar diliyorum.
Tabii, pandemi süreci gerçekten önemli bir süreç,
bunu da hep birlikte yaşıyoruz. Belli konuların çözüm
noktasında eskiden merkez olan Parlamento, maalesef, bu ülkede bir yönetim
değişikliğiyle ülkenin geleceğini sadece ve sadece bir
kişiye verdiğimiz günden itibaren sorunlar yumağı hâline
geldi; buradaki ortak akıldan dün olduğu gibi bugün de bu kadar sorun
varken yararlanmama gibi bir kötü alışkanlığı
sürdürmeye de AK PARTİ iktidarı devam ediyor.
Pandemi sürecinde mağdur çok, ama en çok esnaf,
köylü, çiftçi ve sanayici mağdur oldu. 700 bin esnaf dükkânını
kapattı, onlarca esnaf geçinemediği için, hepinizin bildiği
gibi, intihar etti. Okullar kapandı; kırtasiyeciler, okul
kıyafetçileri, servisçiler, kantinciler, öğrenci yurtları, okul
çevresindeki büfe, kafe, restoran gibi işletmeler ve okullarda
çalışanlar altı aydır çaresiz. Esnaf okul açılacak
diye Sayın Bakanın verdiği umutla ürün aldı, yeniden
borçlanmaya, zarar etmeye devam etti. Kantinciler altı ay boyunca hiç
gelir elde edemedi, kullanma tarihi geçen, o bedel ödediği ürünleri
elleriyle imha etmek zorunda kaldı.
Kırtasiyecileri getirdiğimiz noktada büyük
marketler zincirinin acımasız reyonlarıyla, okul mevsimindeki
kırtasiye ürünleriyle rekabet edemez hâlâ getirdik. Hâlbuki bu esnaflar
yıllık cirolarının yaklaşık yüzde
35-40ını okulların açıldığı bir ayda
yapıyorlardı ama BİMdir, A101dir, Şoktur, bazı
marketler bir reyonu kısa sürede hızlı para dönüşümü için
kırtasiyeye ayırdılar; işte o küçük esnafın,
sanatkârın belini kırdılar. Bu esnaflar, bu mağazalar
zincirinin hiç değilse haftada bir gün kapatılmasını
istiyordu ama maalesef bunu kimse dinlemedi.
Üniversiteler açılmadı, yurtlar zararda;
servisçiler kontak kapatmalarına rağmen Millî Eğitim
Bakanlığı ihalesine girip teminatlar ödeyip faiz ödemeye devam
ediyorlar. Otobüs firmaları, nakliyatçılarımız zorda. Esnaf
çok şey istemedi aslında. Kırk yıllık, elli
yıllık, altmış yıllık geleneksel kurumsal
firmalar işte zora düştüğü bu günlerde vergi ödediği o
devletinin şefkatli elinin bir kere kendine dokunmasını istedi.
Ama ne dedi? Dedi ki: Bir sicil affı istiyorum. Ama siz bunu hiç
duymadınız ve bu esnaf bu devletten, dünyanın gelişmiş
devletlerinde olduğu gibi birçok şeyi bekledi. Hani diyorduk ya,
eskiden diyordunuz: O eski Türkiye Şimdi nerden nereye!
Arkadaşlar, işte o
eleştirdiğimiz, kafa tuttuğumuz Avrupa Birliği ülkeleri 25
bin, 35 bin, 40 bin avroluk geri dönüşümü olmayan paraları o
esnafına, zordaki yurttaşlarına karşılıksız
verdi. Biz ne yaptık? Haydi Biz Bize Yeteriz, IBAN attık,
yardımda bulunun
Arkadaşlar, büyük devlet öyle büyük sözler etmekle
olmuyor. O büyük devlet yurttaşının başını dik tutacak. Bu günlerde çaresiz,
yatağa girdiği zaman uyuyamaz, çoluğunun çocuğunun
sorduğu sorulara cevap veremez, bankaların kapısından giremez
Gelen sarı zarfların ruhunu ve kimyasını bozamaz
olmasını bekliyor. Ama bunların hiçbiri sizin dikkatinizi
çekmiyor.
Bakın, bir ÖTV hastalığıdır
gidiyor. Bizim Tokat Ziraat Odası Başkanı dün bir basın
toplantısı yaptı. İşte 90 kuruşa mal edilen patates
40 kuruşa satılmıyor arkadaşlar. Tokatta, şimdi
Erbaada, Niksarda, Kazovada domates üreticileri de aynı şekilde.
Sütün fiyatını belirleyen kurumda sütten anlayan 2 kişi yok
üretici olmayan. Sütün fiyatı senede bir defa değişiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Durmaz.
KADİM DURMAZ (Devamla) Sütün fiyatı
senede bir defa değişiyor arkadaşlar ama besicinin yemine,
ilacına, gübresine, sulamada kullandığı elektriğe
-yıl on iki ay- ay demiyor sürekli zam geliyor. Bunların mutlaka ve
mutlaka göz önüne alınması gerekiyor.
Çiftçi ÖTVyi ne yapacak arkadaşlar? Hepinize
soruyorum özel tüketim vergisini. Biz bunu yıllardır söylüyoruz,
diyoruz ki: Çiftçiye, üreticiye mutlak ama mutlak ÖTVsiz bir mazot imkânı
sağlanmalı. İşte üretmeli. Pandemi sürecinde eve
kapandık. Hepimiz normalde iki öğün, üç öğün yerken daha fazla
gıdaya ihtiyacımız oldu. Öyleyse biz o ÖTVden kolay kazanç
şeyinden -devlet her yerde kâr aramaz- uzaklaşıp mutlak ama
mutlak üretici köylüye ÖTVsiz mazotu vermek zorundayız.
Yine nakliyatçılar
Otobüslerde
sayıyı azalttık, e bu adamların kazancı düştü,
vatandaş daha pahalıya gidiyor. Bu süreçte bunu mutlak biz gözden
geçirmek zorundayız diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
Dicle Havzası Zori Çayı üzerinde inşa edilmesi planlanan HES
barajı ve doğaya yapacağı tahribatla ilgili söz isteyen
Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakiye aittir.
Buyurun Sayın Tiryaki. (HDP
sıralarından alkışlar)
3.- Batman
Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin, Dicle Havzası Zori Çayı
üzerinde inşa edilmesi planlanan HES barajı ve doğaya
yapacağı tahribata ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla
selamlıyor, yeni yasama yılının demokrasiden iyice
uzaklaşan ülkemize demokrasi, barış ve adalet için bir kapı
aralamasını umuyorum.
Değerli milletvekilleri, Batman ili Sason
ilçesi Balbaşı köyü ile Diyarbakır ili Kulp ilçesi Kayahan
köyleri sınırları içerisinde Zori Çayı üzerinde
yapılması planlanan Kayser Hidroelektrik Santrali hakkında
görüşlerimi sizlerle kısaca paylaşacağım.
Şimdi bu kürsüden HESler üzerine çokça
şey söylendi. Yarattığı onca tahribata rağmen HESleri
savunanlar oldu, Enerji ihtiyacımızı karşılamak için
bunları yapmaya mecburuz. diyenler oldu, doğaya zarar
vermediğini savunanlar oldu, istihdam yarattığını,
enerjide dışa bağımlılığı
azaltacağını söyleyenler oldu. 2010 yılında
Yap-İşlet-Devret modeliyle 4628 sayılı Yasa kapsamında
özel sektörce yapılması planlanan HES projesi sayısı
1.527ydi. Buna göre ülkemizde su kullanım hakkı anlaşması
yapılmayan neredeyse hiçbir akarsu kalmadı. İşletme ve
inşaat hâlindeki toplam HES sayısı 477, inşaatına
henüz başlanmayan hidroelektrik santral sayısı 1.050 ve bu
rakamlar her gün değişiyor. Herkes biliyor ki akarsular denetimsiz
biçimde özel sektöre devredildi, firmalar HES projeleri için birbiriyle
yarışıyor, HES lisansı borsası oluştu, lisanslar
ticari birer meta hâlinde. İnşaatına henüz başlanmayan
1.050 HES projesinin büyük bir bölümünün ruhsatları sona ermek üzere ama
henüz inşaatına başlanmadığı için altı
aylık, bir yıllık ek süreler alıyorlar. İşte
Sason Zori Çayı üzerinde yapılması planlanan HESin süresi de bu
yıl aralık ayında sona eriyor. Dört yılda bitmesi planlanan
inşaat için henüz bir çivi çakılmadı, inşaata
başlanmadı -iyi ki de başlanmadı- ama şirket
Bakanlığa başvurdu, başlamadığı HES
inşaatı için yedi ay ek süre aldı. Bu HESin
yapılmasını Batmanda, Sasonda, Kulpta neredeyse hiç kimse
istemiyor. Köylüler, toprakları sular altında kalan köylüler ve bu
köylerin muhtarları her gün bir kurumu ziyaret ediyorlar; Valiliğe gidiyorlar,
İl Özel İdaresine gidiyorlar, İl Genel Meclisine gidiyorlar,
gazeteleri ziyaret ediyorlar, ayrım gözetmeksizin siyasi partileri ziyaret
ediyorlar, kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlar ve
doğdukları, doydukları, anılarının yaşandığı,
atalarının mezarlarının olduğu topraklara sahip
çıkıyorlar. Adalet ve Kalkınma Partisi dâhil herkesi ziyaret
ettiler. Aslında, amaçlarına önemli oranda da ulaştılar.
Kamuoyunun da desteğiyle İl Genel Meclisi, 4 Eylül 2020 tarihinde
1/5.000lik ve 1/1.000lik nazım imar planı ile uygulama imar
planlarını reddetti. Köylüler âdeta ikinci kez topraklarına
kavuştuklarını düşündüler ve büyük bir mutluluk
yaşadılar ama bir kişi, halkı temsil etmekten, halkın
çıkarlarından uzak bir kişi, âdeta şirket temsilcisi gibi
davranan bir kişi -kendisi Batman Valisi olur- İl Genel Meclisine
Siz nasıl bu teklifi reddedersiniz? diye diklendi. İl Genel
Meclisini tekrar toplamak istiyor ve eski kararın
değiştirilmesini istiyor. Ne de olsa Batmanlı değil, ne de
olsa Diyarbakırlı değil, Sasonlu değil, Kulplu değil.
Herhâlde o köyler, o vadiler, o dereler onun için bir anlam ifade etmiyor;
yoksa bu HES için niye bu kadar ısrar ettiği anlaşılamaz.
Ben yapılmak istenen bu HES projesinin
olduğu vadiden birkaç tane resim göstereceğim size. Bu HES projesinin
yapılmak istendiği yeri dünya gözüyle görmenizi isterim. Emin olun,
eğer buraya gitseniz, bu vadiyi, bu şelaleleri görseniz Biz
doğaya, bu topraklara nasıl böyle bir zarar veririz. diye hepiniz
karşı çıkarsınız. Ben bu resimleri her bir milletvekilinin
mail adresine de göndereceğim. Ayrıca, çekilmiş
videolarını da göndereceğim. Bir coğrafyanın
nasıl tahrip edildiğini görmenizi istiyorum.
Ne olacak, köylülerin toprakları
kamulaştırılıyor, zararları da
karşılanıyor. diyenler olabilir. Bu evler
Nişantaşında değil, bu köyler Kordonda değil, bu
köyler Çayyolunda değil, toprak da İstanbul
Boğazının kıyısında değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla) Rant
ekonomisinin, rant tanrılarının uğramadığı
yerler, o yüzden çok düşük bedellerle
kamulaştırılıyor. Burada yaşayanların manevi
zararlarının zaten karşılanması mümkün değil;
atalarının toprakları, dedelerinin, ninelerinin, büyüklerinin
mezarları var bu topraklarda, anıları var ama maddi
zararları da emin olun karşılanmayacak. Dediğim gibi rant
ekonomisinin uğramadığı yerler.
Son olarak şunu söyleyeyim: Yapılması
planlanan barajın hemen ilerisinde Malabadi Köprüsünün hemen dibinde bir
baraj hidroelektrik Santral (HES) var zaten. Dağın öte
yakasında, Kulp Çayı üzerinde bir baraj var zaten. On iki bin
yıllık Hasankeyfi sular altında bırakan, üç kenti
etkileyen baraj var zaten. Gerçekten amaç Batmanı
insansızlaştırmak mı, bütün Batmanı sular
altında bırakmak mı?
Kulpa, Sasona, Batmana daha fazla zarar vermeyin,
coğrafyamızı şirketlerin acımasız
hırsına teslim etmeyin diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz
vereceğim.
Öncesinde Sayın Sümer
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana
Milletvekili Orhan Sümerin, Ağustos ayında Adana ili Kozan
ilçesinde birbirine yakın ormanlık alanlarda çıkan
yangınlarla ilgili açılan soruşturmanın ne durumda
olduğunu bilmek istediklerine ve yangınlarda zarara uğrayan
köylülerin mağduriyetinin giderilmesi gerektiğini Kozanlılar
adına dile getirdiğine ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ağustos ayı içinde seçim bölgem Adana
Kozan ilçemizde birbirine yakın ormanlık alanlarda defalarca
yangın çıktı. Bizler yangının kasti olarak
çıkarıldığına dair öngörümüzü kamuoyuyla
paylaştık. Nitekim, Sayın Bakan Pakdemirli de benzer bir
açıklamada bulundu. Gelinen noktada açılan soruşturma ne
durumdadır? Ormanlarımızı kimler hangi amaçla yaktı,
bilmek istiyoruz.
Ayrıca Karahamzalıda 25, Acaryaylada 17,
Çürüklüde 32, Çamlıcada 48 ev yandı. Bakanlık bu evler için
100 ile 120 bin TL arasında faizsiz ve iki yıl sonra ödemeli kredi
vereceğini açıkladı ancak köylülerimize intikal eden bir
şey olmadı. Olsa dahi köylülerimiz iki yıl sonra bu krediyi
nasıl ödeyecek? Ayrıca, bağ bahçesi yananlar fidan
yardımı ve maddi destek bekliyor. Hayvanları ölenler ve hayvan
yeminden mağdur olanlar zararlarının
karşılanmasını istiyor. Zor kış
koşulları gelmeden bu talepleri buradan Kozanlı
hemşehrilerim adına dile getiriyorum çünkü kış
koşulları o bölgede çok zorlu geçiyor.
Sayın Bakan, Kozanı unutmayın.
BAŞKAN Sayın Göker
2.- Burdur
Milletvekili Mehmet Gökerin, süt üreticilerinin yaşadığı
mağduriyete ilişkin açıklaması
MEHMET GÖKER (Burdur) Sayın Başkan,
bilindiği üzere Ulusal Süt Konseyi çiğ süt fiyatlarını
yaklaşık on üç buçuk aylık bir süreç için 2 lira 30 kuruşta
sabit tutmuştur. Ancak ülkemizde her geçen gün artan girdi maliyetleri
hayvancılıkla uğraşan üreticilerimizi zora
sokmaktadır. Bugün 50 kiloluk 1 çuval yem 105 lira, 1 ton saman 850 lira
olmuştur. Hayvancılıkta acilen, et, süt, yem paritesi kurallara
bağlanmalı, tarımda olduğu gibi hayvancılıkta da
yerli üretim desteklenmeli, yem bitkilerinin üretiminin
artırılması için Bakanlık devreye girmeli, süt
üreticilerinin yem fiyatlarındaki artışlardan ve diğer
girdi maliyetlerinden korunmasına yönelik tedbirler
alınmalıdır.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Barut
3.- Adana
Milletvekili Ayhan Barutun, pamuk üreticilerinin sorunlarına
ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) Sayın Başkan,
tarımsal üretimin AKP eliyle bitirildiği ülkemizde, pamuk
üreticilerimiz emeklerinin karşılığını
alamamanın hüznünü yaşıyor. Üç yıl önce pamuk 4,5 liraydı,
dolar 3,5 liraydı. Bugün dolar yüzde 130 artarak 8 TLye dayandı.
Ürün fiyatı ise yerinde sayıyor, hatta geriye gidiyor. Bugün 1
kilogram kütlü pamuğun fiyatı 6 liranın altında
olmamalıydı ama iktidar çiftçinin hâline kör, taleplerine
sağır bakıyor. Üretici kazanamayınca ekimden
uzaklaştı, iktidar ise 2 milyar dolara yakın pamuk
ithalatıyla çiftçimize ve ekonomimize darbe vurdu, sadece bir avuç
yandaş ve rantiyeci mutlu oldu.
Pamukta hâlâ destekleme primleri
açıklanmış değil. 30dan fazla iş kolunun ham maddesi
olan, yağ, yem, tekstil sanayimizin vazgeçilmezi pamuk bu topraklarda daha
fazla boy vermelidir. Bunun için, bugün 4 lira seviyesinde ürününü satan pamuk
üreticisinin yüzünün gülmesini istiyorsak, destekleme primi 1,5 ila 2
liranın altında olmamalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Şeker
4.- Kocaeli
Milletvekili İlyas Şekerin, Kuzey Marmara Otoyolu'nun
Gebze-İzmit bölümünün 19 Eylülde açılmasıyla
İstanbul-Kocaeli arasındaki trafik yükünün hafifletildiğine,
akaryakıt ve emisyon salımının azaltılmasından
dolayı 595 milyon liralık tasarruf sağlanacağına ilişkin
açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, 19 Eylülde
Kuzey Marmara Otoyolunun 5inci kesimi Gebze-İzmit bölümü
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
video konferans katılımıyla açıldı. 400 kilometre
uzunluğundaki otoyolun 321.2 kilometresi trafiğe
açılmış oldu. Trafiğe açılan Gebze-İzmit
arasıyla Kartepe, İzmit, Derince, Körfez, Dilovası ve Gebze
ilçelerimizin transit trafik yükü de hafiflemiş oldu. Aynı zamanda
İstanbul-Kocaeli arasındaki yüksek trafik yükünü hafifletirken, TEM
otoyoluna ve E-100 karayoluna hızlı, güvenli ve konforlu yeni bir
ulaşım alternatifi oluşturdu.
Açılan bu güzergah, sadece vakitten,
akaryakıttan ve emisyon salınımının
azaltılmasından dolayı 595 milyon liralık tasarruf
sağlayacak. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
söylediği gibi: Yol medeniyettir ancak bu şekilde yollara sahipseniz
medeniyet yarışında sizi kolay kolay kimse yakalayamaz.
Gebze-İzmit otoyolunun ülkemize, milletimize, Kocaelimize
hayırlı olmasın diliyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Önal
5.- Kırıkkale
Milletvekili Ahmet Önalın, pandemi sürecinde uzaktan eğitimde
kullanılması zorunlu olan cihazların öğrencilere ve
öğretmenlere ücretsiz dağıtılmasının ya da bu
cihazlardan alınan TRT payı, KDV ve diğer vergilerin acilen
kaldırılmasının önem taşıdığına ilişkin
açıklaması
AHMET ÖNAL (Kırıkkale) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Mart ayından itibaren Türkiyemizde etkisini
göstermeye başlayan Covid-19 salgını, pek çok alanda olduğu
gibi eğitim-öğretim alanında da ciddi problemlere sebep
olmuştur.
Bu süreçte pek çok özel okul video konferans
sistemiyle eğitime başlamış ancak devlet okullarında
eğitim gören öğrencilerimiz bu imkândan
yararlanamamışlardır. Ülkemizde uzun süredir yaşanan derin
ekonomik kriz ve döviz kuru artışları sebebiyle uzaktan eğitimde
kullanılması zorunlu olan bilgisayar, laptop ve tablet gibi cihazlara
olan talepler neredeyse 10 kat artmıştır. Dar gelirli aile
çocukları maalesef bu durum sebebiyle bu cihazları
alamamış, eğitim-öğretim hakkına erişmekte ciddi
engellerle karşı karşıya kalmışlardır.
Eğitimde kullanılması zorunlu olan bu cihazların tüm
öğrencilerimize ve öğretmenlerimize ücretsiz
dağıtılması ya da bu cihazların herkes tarafından
temin edilebilmesi için bu cihazlardan alınan TRT payı, KDV ve
diğer vergilerin acilen kaldırılması büyük önem
taşımaktadır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Serter
6.- İzmir
Milletvekili Bedri Serterin, İzmir
ilinde Menemen, Bergama, Dikili, Ödemiş, Beydağ, Kiraz ve
Kemalpaşalıların Tarım ve Orman Bakanı Bekir
Pakdemirliye su problemlerinin çözülmesi için seslendiğine ilişkin
açıklaması
BEDRİ SERTER (İzmir) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Hepimiz seçim bölgelerimizden geldik.
Halkımızla beraberdik ve onları dinledik. İzmir ne diyor
biliyor musunuz? Su krizi kapıda. diyor. Kentimin, kuzeyi, güneyi,
doğusu, batısı Su yok. diyor. Menemende Emiralem
Ovasında, Bakırçayda, Küçük Menderese bağlı bütün
ilçelerimizin temsilcileriyle, muhtarlarıyla bir basın
açıklaması yaptım. Buradan da bir kez daha İzmir
üreticisinin, çiftçisinin sesi olarak sesleniyorum. İzmire yeni su
kaynakları bulunsun. 2030a kadar İzmirin su problemi yok. diyen
Tarım Bakanına Menemen, Bergama, Dikili, Ödemiş, Beydağ,
Kiraz, Kemalpaşa sesleniyor Baraj istiyoruz, gölet istiyoruz. diye.
Beydağ Barajının üzerinde susuzluktan yürüyebiliyoruz. Biz,
hak ettiğimiz suyu istiyoruz. diyorlar. Tarımsal
alanlarımızın bitmesini istemiyorsak su şart, daha fazla
gecikmeden planlama zorunlu.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Aydın
7.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Sağlık Bakanlığıyla
ilgili Sayıştay raporlarına göre 2018 ile 2019
yıllarında yüksek tazminat ödenmesine neden olan kusurların
neler olduğunu ve sorumlularının kimler olduğunu
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Bildiğiniz gibi, Sayıştay, Meclis
adına denetim yapan önemli bir kurumumuz. Bu Sayıştay
raporları dikkate alınarak yapmamız gereken denetim görevlerini
yerinde yapamadığımız için, maalesef, bu görevi bir
dakikaya sığdırıyoruz.
Sayıştay raporlarının Sağlık
Bakanlığıyla ilgili kısmına
baktığımızda, Sağlık Bakanlığı
bütçesinin bir kısmı -ki önemli bir kısmı- davalara
gitmiş, kusurlar nedeniyle açılan davalara. 2018 yılında
125 dava açılmış, 2019daki davalarla birlikte toplam 31 milyon
290 bin 211 TL, kusurlar nedeniyle davalara gitmiş. Şimdi buradan
Sayın Bakana soruyorum: Bu kusurlar nelerdir? Bu kusurların
sorumluları kimlerdir? Vatandaş neden bu kadar fazla dava
açmış ve Bakanlık bu kadar yüksek tazminata mahkûm
olmuştur? Bu kadar yüksek tazminat ödenmesi izaha muhtaç değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Özdemir
8.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, ülkenin Avrupa Komisyonu 2019 Raporunda
stratejik ortak olarak konumlandırıldığına, üyelik
perspektifinin yeniden canlandırılması çağrısını
bir kez daha yaptıklarına ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Avrupa Komisyonu 2019 Türkiye Raporu dün
açıklandı. Rapor, AKP yönetimindeki ülkemizin Avrupa Birliği
standartlarından ve üyelik perspektifinden hızla uzaklaştığını,
demokrasi, hukukun üstünlüğü, yargı
bağımsızlığı, ekonominin işleyişi gibi
temel alanlardaki gerilemenin devam ettiğini net bir şekilde ortaya
koymaktadır. Özellikle, Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemiyle birlikte kurumsallaşmadan, liyakatten uzaklaşılması,
bağımsız kurumsal yapıların lağvedilmesi,
kuvvetler ayrılığının ortadan
kaldırılması ve yargı reformunda Avrupa Birliğine
taahhütlerimizden uzaklaşılması sonucu AB çıpası kopma
noktasına gelmiştir. ABye aday ülke statüsünü kaybetme noktasına
gelen ülkemiz, raporda stratejik ortak olarak
konumlandırılmıştır. Demokrasi, temel hak ve
özgürlükler, hukukun üstünlüğü, büyüyen, zenginleşen bir Türkiye için
AB çıpasının önemini tekrar hatırlatıyor, üyelik
perspektifini yeniden canlandırması çağrısını bir
kez daha, yeniden yapıyoruz.
BAŞKAN Sayın Gaytancıoğlu
9.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, pandemi sürecinde esnafın
yaşadığı ekonomik zorluklara ilişkin
açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Son zamanlarda internetteki satılık ve
devir ilanlarına bakıyor musunuz, bilmem. Ya da sokakta yürürken
dükkânlara yapıştırılmış ilanları görüyor
musunuz? Kırtasiyeler, servisler satılık; sahipleri devretmek
için müşteri arıyor, müşteri de yok. Esnaf perişan.
Faizsever AKP Hükûmetinin esnaf için yaptığı tek şey,
faizle para vermek. Şimdi geri ödeme zamanı geldi; para yok,
müşteri yok. Esnaf da dükkânlarını satışa
çıkarmış, devretmek istiyor, almak isteyen kimseyi
bulamıyor, kapatıyor. Kapatıyor da başka bir iş mi
yapıyor? Hayır. Sizin gizlediğiniz işsizler ordusuna
katılıyor. İşte, babalar gibi sata sata AKP
iktidarının Türkiyeyi getirdiği yer burasıdır.
Buradan AKP kafasıyla çıkış da mümkün görünmüyor. Ey
dolarla işi olmayanlar: Vatandaş sizin beceriksizliğinizin
bedelini dolarla ödüyor! Yandaşlarınız geçilmeyen yolların,
uçulmayan havaalanlarının parasını yata yata dolarla
alıyor. Keşke yandaşlarınıza ödeme yaparken de dolarla
işiniz olmasaydı.
BAŞKAN Sayın Arık
10.- Kayseri
Milletvekili Çetin Arıkın, asistan doktorların
çalışma koşullarının
ağırlığına ilişkin açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Gerek pandemi sürecinde gerekse de pandemi öncesinde
asistan doktorlar büyük bir yükü omuzluyor. Otuz altı saat uykusuz,
aralıksız çalışıyorlar. Asistan doktorlardan insanüstü
performans bekleniyor. Sorarım size, hangi insan otuz altı saat
uyumadan aralıksız çalışabilir? Bu durum hem hasta hem de
hekim sağlığı için gayriinsanidir. Asistan doktorların
da ailesine, sevdiklerine, hobilerine vakit ayırmaya ihtiyaçları var,
aşırı çalışmaları nedeniyle eğitimleri de
aksıyor.
Sayın milletvekilleri, siz otuz altı saat
uyumadan direksiyon başına geçip seyahat edebilir misiniz ya da otuz
altı saat uyumayan bir şoförün aracına biner misiniz? Peki, otuz
altı saat uyumayan bir hekime canınızı nasıl emanet
edeceksiniz? Asistan doktorlar robot değildir, nöbet sonrası izin
anayasal bir haktır. Gelin, emek hırsızlığına göz
yummayalım, bir hakkı teslim edelim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Başevirgen
11.- Manisa
Milletvekili Bekir Başevirgenin, Manisa ili Salihli ilçesi Çapaklı
Mahallesinde kurulmak istenen biyogaz enerji santrali için Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı tarafından çıkarılan
acele kamulaştırma kararının kanuna aykırı
olduğuna ilişkin açıklaması
BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Temmuz ayında, Salihlinin Çapaklı
Mahallesinde kurulmak istenen biyogaz enerji santraline karşı
yürütmeyi durdurma ve imar planındaki değişikliğe
ilişkin hukuki süreç devam ederken şirketin proje sahasına yol
yapmaya çalışması köylülerimiz tarafından
engellenmişti. En başından beri hukuk dışı
yollarla faaliyet gösteren şirket, şimdi arkasına devletin
gücünü alarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından
acele kamulaştırma kararı çıkartılmasını
sağladı. Cumhurbaşkanı imzasıyla alınan bu
kararda kamu yararı yoktur.
Özel sektörün yatırımı için bu
işlemin yapılması ve vatandaşın malına el
konulması yasal değildir. Bu karar devletin acil bir ihtiyacı
için değil, tamamen şirketin isteğiyle çıkarılmıştır.
Kanuna aykırı olan bu kamulaştırmaya
karşıyız.
Topraklarını ve verimli tarım
arazilerini korumaya çalışan Çapaklı halkımızın
yanında olmaya devam edeceğiz.
BAŞKAN- Sayın Tanal
12.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, pandemi döneminde uzaktan eğitimde
sorunlar yaşandığına, Millî Eğitim
Bakanlığının imkânı olmayan öğrencilere ücretsiz
bilgisayar, tablet, internet ve televizyon dağıtmasını
talep ettiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Başkanım.
AK PARTİ iktidarı uzaktan eğitimde
başarısız oldu. Bilgisayarı, tableti, interneti hatta
televizyonu olmayan çocuklarımız eğitimden mahrum kaldı.
Kırsalda öğrenciler ve öğretmenler EBAya bağlanabilmek
için tepelere, çatılara çıkıyor.
Kahramanmaraşta Edebiyat Öğretmeni Aziz
Serin, internetteki sorun nedeniyle -öğrencilerine ders anlatabilmek için-
çıktığı tepede kalp krizi geçirerek hayatını
kaybetti. Esenyurtta ilkokul öğrencisi Çınar Mert, komşudan
internet hattı çekmek için babasıyla beraber
çıktığı çatıdan düşerek yaşamını
yitirdi. EBA şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Çocuklarımız aylardır eğitim
imkânlarından mahrum, iktidar hiçbir tedbir almıyor.
Başarısızlıkla sonuçlanan FATİH Projesinde milyonlar
çöpe atılmasaydı, Evrensel Hizmet Fonu amacına uygun
kullanılsaydı uzaktan eğitimde sorun yaşanmazdı.
Çözüm olarak Millî Eğitim
Bakanlığımızın imkânı olmayan
öğrencilerimize ücretsiz bilgisayar, tablet, internet ve televizyon
dağıtmasını talep ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Özkan
13.- Mersin
Milletvekili Hacı Özkanın, ülkenin en büyük gücünün milletiyle ve
kurumlarıyla sergilediği birlik, beraberlik ve dayanışma
olduğuna, 2023 hedeflerine doğru kararlılıkla yürümeye
devam edeceklerine ve bu yönde iş birliği sergileneceğine
inandığı yeni yasama döneminin hayırlı
olmasını temenni ettiğine ilişkin
açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Türkiyenin en büyük gücü milletiyle ve onu temsil
eden kurumlarıyla sergilediği birliktir, beraberliktir,
dayanışmadır. Bu öyle bir güçtür ki ne parayla ne teknolojiyle
ne de diğer imkânlarla kıyas kabul eder. İşte bunun için
her fırsatta bir olacağız, iri olacağız, diri
olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye
olacağız diyoruz; yeter ki siyasi konulardaki rekabetimizi ve
farklılıklarımızı, ülkemize ve milletimize karşı
olan sorumluluklarımızın önüne geçirmeyelim.
Türkiyeye inanan, istiklalimize ve istikbalimize
güvenen, milletimizle aynı istikamette olan herkesle birlikte 2023
hedeflerimize doğru kararlılıkla yürümeye devam edeceğiz.
Bu yönde örnek bir iş birliği sergileyeceğimize
inandığım yeni yasama dönemimizin hayırlı
olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Ceylan
14.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın,
Çanakkale ili Gelibolu ilçesindeki Çokal Barajının 2012
yılında tamamlandığına, proje kapsamındaki
Evreşe Kavak Ovası sulaması ile diğer sulama işlerindeyse
mesafe katedilemediğine, projenin hangi takvim yılı içinde
bitirileceğini, Çanakkale'de inşa hâlindeki baraj, gölet ve sulama
tesisleri için 2021 bütçesinde yeterli ödenek ayrılmasının
planlanıp planlanmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
Çanakkalenin bütün ilçelerinde yaygın şekilde tarımsal üretim
yapılmaktadır. Çiftçilerimizin üretimi, toprağın suyla
buluştuğu oranda artacaktır. Ülkemizin tarımsal ürünlerdeki
ithalat eğilimini tersine çevirmenin yolu verimli toprakları suyla
kavuşturmaktan geçmektedir. Sulama projelerinin fayda maliyet analizi bu
çerçevede yapılır ve yeterli kaynak ayrılırsa bu projelerin
kısa sürede kendini amorti edeceği aşikârdır.
Gelibolu ilçemizde DSİ tarafından Kocadere
üzerine içme, kullanma ve sulama suyu sağlamak maksadıyla inşa
edilen Çokal Barajı 2012 yılında tamamlandı. Proje
kapsamında yapımı planlanan Evreşe Kavak Ovası
sulaması ve diğer sulama işlerindeyse mesafe katedilemedi. Bu
proje hangi takvim yılı içinde bitirilecektir? Çanakkalede inşa
hâlindeki baraj, gölet ve sulama tesisleri için 2021 bütçesinde yeterli ödenek
ayırmayı planlıyor musunuz?
BAŞKAN Sayın Taşkın
15.- Mersin
Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, 1-7 Ekim Camiler ve Din
Görevlileri Haftasına ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ülkemizde 1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri
Haftası olarak kutlanmaktadır. İslam medeniyeti, cami merkezli
bir medeniyettir. Camiler, tüm Müslümanların Cenab-ı Allahın
manevi huzurunda dua ve ibadetlerini, samimi yakarışlarını
birleştirerek eda ettikleri kutsal mekânlardır. Camiler, aynı
zamanda kültürümüzü yaşattığımız, bizi biz yapan
değerlerimizi canlı tuttuğumuz, sosyal dokumuzu kuvvetlendiren
müstesna mekânlardır. Din görevlilerimiz, bizlere dinî konularda rehberlik
eder. Din görevlisi, bulunduğu sosyal çevrede birleştiren, sorunlara
elinden geldiğince çözüm olmaya çalışan kişidir. Bu
vesileyle Camiler ve Din Görevlileri Haftasının ülkemiz ve
milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
İfa ettikleri görev itibarıyla toplumumuzun manevi mimarları
olan tüm din görevlilerini tebrik ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Aydoğan
16.- İstanbul
Milletvekili Turan Aydoğanın, Kanal İstanbul Projesiyle İstanbul'un depreme yönelik olarak her
türlü riske girdiğine ve borca sokulduğuna, bu konuda Türkiye Büyük
Millet Meclisini siyaset üstü bir noktaya davet ettiğine ilişkin
açıklaması
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Dünyanın ve Türkiyenin en güzide
havalimanlarından bir tanesi Atatürk Havalimanı gözümüzün içine baka
baka yok edildi. Türkiyenin ve İstanbulumuzun birçok önemli
değerini yok eden tekçi bir iktidarla karşı karşıyayız.
Bu konuda bir alan da Kanal İstanbul. İstanbul halkı
bilgilendirilmeden, itiraz hakkı kullanılmadan hızlı bir
şekilde imar planları geçirilerek vatandaş yerinden yurdundan
ediliyor, doğa yok ediliyor, Sazlıdere ve Terkos Barajının
suyu kullanılamaz hâle getirilerek İstanbul susuz
bırakılıyor. İstanbulun her türlü depreme yönelik olarak
her türlü risk altına girdiği ve aynı zamanda da borç
altına sokulduğu, Türkiyenin olağanüstü borç altına
sokulduğu bir proje hızla hayatımıza sokulmaya çalışılıyor.
70 milyar olarak açıklanan bedelin şimdilik 150 milyar lira, Türk
parasının değer kaybıyla beraber 300 milyar lira olarak
torunlarımıza kadar gırtlağımıza borç olarak
dayanacağını artık bilmeyen yok.
Denizi, toprağı yok edilen İstanbula
karşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi kanalıyla önergelerimizle
çok çeşitli başvurular yaptık. Ama burada siyasetüstü bir
noktaya Türkiye Büyük Millet Meclisini davet ediyorum. Bu tekçi iktidarın
zoraki uygulamalarına karşı hep birlikte tavır
koyalım.
BAŞKAN Sayın Köksal, buyurun.
17.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksalın, Emirdağlı hemşehrilerinin
yaylalarında siyanürle altın çıkarılmasını
istemediklerine ilişkin açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Seçim bölgem
Afyonkarahisar ili, Emirdağ ilçesine bağlı yaylalar için verilen
maden arama ruhsatından sonra orada yaşayan vatandaşlar,
siyanürle altın çıkarılması durumunda siyanürün insan
sağlığına, doğaya, çevreye ve orada yaşayan
canlılara zarar verebileceği endişesi içindedir. Söz konusu
yayla yollarının özellikle maden numunesinin
alındığı bölgeye kadar âdeta şirket için özel
yapılmış olması, en son bölgede yaşayan
yılkı atlarının toplanması için ihale
açılacağı iddiası ortalıktayken Doğa Koruma ve
Millî Parklar Genel Müdürlüğü tarafından, bir özel şahsın
Afyonkarahisar, Konya ve Manisa illerinde bulunan yılkı
atlarını sahiplenme talebinin olumlu bulunduğuna ilişkin
verilen yazı ortaya çıkmıştır. Emirdağlı
hemşehrilerim Maden şirketinin rahatça siyanürle altın
çıkarmasını sağlamak için mi yılkı atları
yaşam alanından koparılmak isteniyor? diye soruyorlar ve
diyorlar ki: Biz yaylalarımızda siyanürle altın
çıkarılmasını istemiyoruz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini
karşılayacağım.
Sayın Türkkan, buyurun.
18.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, Kocaeli ili Körfez ilçesinde 13
Ağustosta meydana gelen kazada ağır yaralanan ve 6 Ekim 2020
tarihinde şehit olan Jandarma Uzman Onbaşı Orkun Eyiceye
Allahtan rahmet dilediğine, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından ilk idam
edilenlerden olan Mustafa Pehlivanoğlunu ölümünün 40ıncı
yılında rahmetle andığına, altı yıl önce
bugün Diyarbakırda öldürülen Yasin Börüye Allahtan rahmet
dilediğine, beş yıl önce bugün Nobel Kimya Ödülünü kazanan
Profesör Doktor Aziz Sancarı bir kez daha kutladığına,
Diyarbakırda çiftçilerin yüksek maliyetler nedeniyle zarar ettiğine,
gübre ve mazot desteklemelerinin özel elektrik kuruluşları
tarafından borçlarına karşılık tahsil edildiğine,
mazot ve gübre desteklerinin çiftçiye doğrudan ulaşması
gerektiğine, Diyarbakırlıların Şanlıurfa-Diyarbakır-Habur
Otoyolu Projesinin bir an önce tamamlanıp hizmete
açılmasını ve pandemi döneminde vaka sayısının
fazla olduğu Diyarbakırda şehir hastanesinin acilen
tamamlanıp hizmete girmesini istediklerine ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; memleketim Kocaeliden acı bir haber
aldık ne yazık ki. Kocaelinin Körfez ilçesinde 13 Ağustosta
freni boşalan jandarma minibüsünün park hâlindeki otomobile, ardından
sonra bir de inşaat duvarına çarpması sonucu ağır
yaralanan ve hastanede tedavi gören Jandarma Uzman Onbaşı Orkun
Eyiceyi ne yazık ki dün kaybettik. Daha çok genç bir yaşta, 23
yaşında kaybettiğimiz şehidimize Allahtan rahmet
diliyorum, kederli ailesine ve milletimize başsağlığı
diliyorum.
12 Eylül 1980 darbesinin ardından ilk idam
edilenlerden biri olan Mustafa Pehlivanoğlunu şehadetinin
40ıncı yılında rahmetle anıyorum. Masum olduğu
herkesçe bilindiği hâlde cunta lideri Kenan Evrenin Bir sağdan, bir
soldan astık. sözlerinin kanıtı niteliğinde denge olsun
diye idamına karar verilmişti Mustafa Pehlivanoğlunun. Mustafa
Pehlivanoğlu darağacına gitmeden önce ailesine
bıraktığı son mektupta Mustafalar ölür, Allah davası
ölmez, milliyetçilik yaşar. demişti. Evet, milliyetçilik
yaşıyor ve yaşayacak. Mustafa Pehlivanoğlunun mekânı
cennet, ruhu şad olsun.
Yasin Börü, altı yıl önce bugün
Diyarbakırda hain terör örgütü tarafından öldürülmüştü. Henüz
16 yaşında bir çocukken öldürülen Yasine Allahtan rahmet diliyorum.
Profesör Doktor Aziz Sancar, beş yıl önce
bugün Nobel Kimya Ödülünü kazanan ilk Türk bilim insanı oldu. Bu muazzam
başarı için Sayın Sancarı bir kez daha Meclisten
kutluyorum. Kendisinin açtığı bu yolda Türk gençliğinin
kararlılıkla ilerlemesini ve çok daha büyük başarılara imza
atmasını temenni ediyorum.
Son olarak Diyarbakırdan söz etmek istiyorum.
Diyarbakırın en temel geçim kaynağı çiftçilik ancak
Diyarbakırlı çiftçimiz geçinemiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Diyarbakırın en
temel geçim kaynağı çiftçilik ama Diyarbakırlı çiftçimiz
geçinemiyor. Şu anda çiftçilerimizin sorunu, yüksek maliyetler nedeniyle
zarar etmeleri. Hatta durum öyle vahim ki bazen ektiklerini tarlada
bırakmak zorunda kalıyorlar. Girdiler 5-6 kat artmışken
kazançları hızla eriyor. 1 kilogram buğdayla 4 litre mazot
alırken bugün ancak 4 kilo buğdayla 1 litre mazot alabiliyor
çiftçiler. İktidarın sık sık övündüğü gübre ve mazot
desteklemeleri de Diyarbakırda çiftçilerimizin eline geçmeden, özel
teşebbüs olan elektrik kuruluşları tarafından
borçlarına karşılık daha gelmeden tahsil ediliyor;
çiftçiler hesaplarındaki para tahsil edildikten günler sonra özel elektrik
dağıtım şirketi tarafından da SMSle
bilgilendiriliyor. Mazot ve gübre desteğinin zaten zor günler geçiren
çiftçiye doğrudan ulaşması gerekiyor, böyle olması
lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) İktidar
tarafından her seçim öncesi söz verilen Yaptık,
yapacağız. denilen Şanlıurfa-Diyarbakır-Habur otoyolu
projesi hâlâ başlatılamadı. Diyarbakırlı
vatandaşlarımız 454 kilometrelik bu otoban projesinin bir an
önce tamamlanmasını ve hizmete açılmasını istiyorlar.
Sağlık Bakanı Sayın Koca Diyarbakıra
da şehir hastanesi yapılacağının müjdesini
vermişti, bin yataklı şehir hastanesi için arsa yerinin de
belirlendiğini söylemişti. Diyarbakırlılar, pandemi
sürecinde vaka sayısının fazla olduğu Diyarbakırda bu
konuda daha hızlı hareket edilmesini, şehir hastanesinin bir an
önce tamamlanıp hizmete girmesini istiyorlar.
Teşekkür ediyorum.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Akçay
19.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, 7 Ekim 2015te Nobel Kimya Ödülünü alan
Profesör Doktor Aziz Sancarın millî ve manevi değerler ile
bilimselliğin ne kadar uyum içerisinde olduğunun en güzel
örneklerinden birisi olduğuna, bu gururu yaşattığı
için kendisine bir kez daha teşekkürlerini sunduğuna, 7 Ekim 1980de
idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu ile tüm şehitleri rahmet, minnet ve
şükranla andığına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
7 Ekim 2015 tarihinde Profesör Doktor Aziz Sancar
hücrelerin hasar gören DNAları nasıl onardığını
ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran
araştırmaları ki kendisinin ifadesiyle DNAnın Piri Reis
haritasını yapması vesilesiyle Nobel Kimya Ödülünü alarak
ülkemizi sevindirmişti.
Aziz Sancar, millî ve manevi değerler ile
bilimselliğin ne kadar uyum içerisinde olduğunun en güzel
örneklerinden birisidir.
Aziz Sancar, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün Hayatta
en hakiki mürşit ilimdir, fendir. sözünü şiar edinmiş münevver
bir şahsiyettir.
Aziz Hoca çalışmalarıyla,
açıklamalarıyla, örnek şahsiyetiyle Türk gençlerine ve bilim
insanlarına bir rol model olmuştur. Mardinin Savur ilçesinden
çıkarak yokluk ve imkânsızlıklar içerisinde millî şuurunu
hiç kaybetmeden bilim dünyasına adını altın harflerle
yazdırmıştır.
Aziz Sancar yerli, millî ve evrensel olmanın
ete kemiğe bürünmüş hâlidir. Hedefleri uğruna yılmadan,
yorulmadan çalışan bir beyin olan Aziz Sancara bu gururu bizlere
yaşattığı için bir kez daha teşekkürlerimizi,
şükranlarımızı sunuyoruz.
Sayın Başkan, 7 Ekim ülkücü hareket için
önemli tarihlerden biridir. 7 Ekim 1980de ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu, 12
Eylül mahkemelerinin hukuksuz ve yanlış kararıyla idam edilerek
şehit olmuştur. Mustafa Pehlivanoğlu, alnı açık,
başı dik, mazlum, fedakâr ve cefakâr ülkü neferlerimizden biriydi,
idam sehpasına yürürken dahi duruşunu ve cesaret yüklü vakur
tavrını bozmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bu vesileyle başta
Mustafa Pehlivanoğlu olmak üzere, vatanımızın
varlığı, milletimizin birliği, devletin
bağımsızlığı ve şanlı
bayrağımızın dalgalanması uğruna
hayatlarını feda etmiş olan ülküdaşlarımızı
ve tüm aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.
Sözlerime, şehidimiz Mustafa Pehlivanoğlunun
ailesine yazdığı son mektuptan şu ifadeleri
alıntılayarak son veriyorum: Sevgili anneciğim ve
babacığım, sizler beni bu yaşa kadar büyüttünüz ve
yetiştirdiniz. Ben sizlerin bir evladınız olarak bugüne kadar
Cenab-ı Hakkın ve onun resulünün, Yüce Peygamberimizin yolundan
ayrılmadım. Alın yazımız böyle
yazılmış, kader neyse onu çekeceğiz. Eğer benim
günahım varsa Cenab-ı Allahın huzurunda çekmeye
hazırım. Yok, bir yanlışlık sonucu ölümüme karar
verenler, idam edenler Allahtan bulsunlar. Şunu hiçbir zaman
unutmasınlar ki Mustafalar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik
yaşar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Kellemi verdiğim bu
yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allaha inananlarındır.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Beştaş
20.- Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Ezilenlerin
Sosyalist Partisi Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü ve SGDF
Eş Genel Başkanı Alev Özkirazın da aralarında
olduğu 14 kişinin gözaltına alındığına,
şair Ahmet Tellinin sosyal medyada kendi sayfasına bir
başkasının yaptığı yorum sebebiyle
Cumhurbaşkanına hakaretten yargılandığına, TÜİK
verileri konusunda ciddi tartışmalar olduğuna, eğitimin bir
sistem sorunu olduğunun pandemi döneminde su yüzüne
çıktığına, pandemi sürecinde cezaevlerinde ölümlerin
artmaya devam ettiğine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Her zaman olduğu gibi, yine gözaltılarla
başlayacağım. Bu sabah da 14 kişi Muşta
gözaltına alındı partimize yönelik operasyonda. Yine,
Ezilenlerin Sosyalist Partisi Eş Genel Başkanı Şahin
Tümüklü ve SGDF Eş Başkanı Alev Özkirazın da
aralarında olduğu 14 kişi İstanbulda gözaltına
alındı. Her gün bu gözaltılar rutin devam ediyor. Yani
yargıyı baskı aracı olarak kullanmaktan vazgeçmeyen bir
iktidar aklıyla karşı karşıyayız. Bugün yine,
Ahmet Telli, Türkiye ve dünya edebiyatının yaşayan en önemli
şairlerinden biri -şiirlerini zevkle okuduğumuz, sevdiğimiz
Ahmet Telli- Ankarada yargılandı, duruşması vardı;
arkadaşlarımız takip etti ve niye yargılandı biliyor
musunuz? Kendi sayfasına başkasının yaptığı
bir yorum sebebiyle Cumhurbaşkanına hakaretten yargılandı.
Vanda 4 gazeteci işkence suçunu belgelediği için gözaltında.
Yani bu gözaltılar devam ediyor ama şunu söyleyelim:
Gözaltılarla muhalefeti, itirazları iktidar hâlâ bu tarihe kadar
bitiremediyse Yazıklar olsun! diyoruz gerçekten. Bütün Türkiyeyi
cezaevine çevirdiniz. Bu gözaltılarla sadece öfkeyi ve tepkiyi büyütüyorsunuz
yoksa hukuk icra edilmiş olmuyor.
Şimdi, TÜİK verileri konusunda ciddi bir
tartışma var. Her ne kadar iktidarın gündemi
dışarıda savaş içeride baskı rejimini tahkim etmek
olsa da ekonomideki kötü gidişat, vatandaşın cebindeki
kuruşların pandemi sürecinde iyice değerini yitirdiğini ve
artık ocakların yanmadığını biliyoruz. Daha
önceki krizlerde vatandaşlar gıdadan daha az taviz veriyordu,
şimdi, çok daha büyük tavizlerle geçinmeye çalışıyorlar ve
açıklanan rakamlar cüzdanlarla örtüşmüyor.
Çok önemli bir açıklama yapıldı.
Yirmi dokuz yıl boyunca bürokraside kritik görevlerde bulunan Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanı Birol Aydemire kulak verelim,
şunu söylüyor özetle: Arkadaşların bilerek verilerle
oynamadığına eminim ama verilere benim de güvenim yok. Bizde
büyüme de istihdam verisi de enflasyon da şüphelidir. diyor ve devam
ediyor, uzun bir açıklama.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Pandemi
krizine girmişiz, insanlar işsiz kalmış. Bizim
işsizlik oranımız düşüyor; şaka gibi. Normalde yüzde
18-19a gelmesi lazım, yüzde 12 geliyor. Nasıl oluyor? İş
gücüne katılım oranı düşüyor, ileride işsizlik
oranı çok artacak çünkü önceki aylardaki işsizliği göstermediler.
Ülke şu anda çok kötü yönetiliyor. Kötü değil, çok çok kötü. Titanik
batarken güvertede orkestra çalıyordu. Evet, Titanik gibiyiz, batmak
üzereyiz, bunlar hâlâ güvertede orkestra çalıyor. Bunu biz değil, 29
yıl TÜİK Başkanlığı yapmış bir bürokrat
söylüyor, devletin bürokratı söylüyor ve elinde tek aracı çekiç olan
birileri her şeyi çivi sanıyor gerçekten. İktidar müdahalelerle
işsizlik ve enflasyon oranlarını düşürse de gençler,
kadınlar işsizlikle mücadele ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Sofralar
her geçen gün fakirleşiyor ve evet, gemi batıyor. İnsanlar batan
gemide canıyla sınanırken iktidar güvertede kendi lüks ve
saltanatını sürdürüyor. ÖSO çetelerine her ay milyonlarca lira
maaş veren iktidar, kendi yurttaşlarına maske vermekten bile
aciz. Fakat bilinsin ki karşısında gerçeklerden bihaber bir halk
yok, herkes bunların farkında.
Eğitim başka bir başlık, çok
vahim bir tablo. Yoksullukla ve iktidarın yurttaşına
eşitsiz yaklaşımıyla ilintili bir diğer durum.
Eğitimin bir sistem sorunu olduğu pandemi döneminde tamamen su yüzüne
çıktı.
Hakkâride evlerinin damında EBAya girmeye
çalışan çocuklar var. İstanbulda EBAya girebilmek için evin
çatısına çıkan 8 yaşındaki Çınar Mert
yaşamını yitirdi, babasının aldığı
bilgisayarı kullanamadan yitirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Evet,
Konyada öğrencilerine canlı ders vermekte olan öğretmen çiftin
çocukları balkondan düşerek yaşamını yitirdi. Biz, bir
kanun teklifi verdik ve dedik ki: Eğitim kurumlarında
kullanılacak basılı eğitim malzemesi ile bilgisayar ve/veya
tablet ders uygulamalarının gerektirdiği çevrimiçi programlar ve
hızlı sabit internet hizmeti öğretim süreci boyunca ücretsiz
olarak Bakanlıkça karşılansın. Bu konuda derhâl bir
adım atılmalı ve eğitim konusunda gerçek, kalıcı
çözümler üretilmelidir.
Şimdi, yüz yüze eğitimde de çok daha büyük
bir eşitsizlik ve haksızlık ortaya çıkacak. Erişimi
olmayan, bilgisayarı olmayan öğrenciler okula gidecekler, bu sefer corona
yüzünden canlarını kaybetme tehlikesiyle karşı
karşıya kalacaklar. Bu nedenle, kalıcı çözüm olarak
teklifimizin kabulünün önemli olduğunu belirtmek istiyorum.
Son olarak, cezaevlerine dair çok önemli bir mesele
var, yoksa uzatmayacaktım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bu, sonlar da bitmiyor ama buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Bitmiyor, evet.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Benim süremi de
verin o zaman Sayın Başkan(!)
BAŞKAN Efendim?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Benim süremi de
verin o zaman(!)
BAŞKAN Sayın Muş, duyamadım,
pardon.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, yani biz de bir
BAŞKAN Yani Grup Başkan Vekillerinin de
söz taleplerini kısıtlamamı istiyorsanız, Başkan
Vekili olarak ben keyifle yaparım bu işi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Hatta biz hiç
konuşmayalım. Sayın Muş isterse hiç konuşmayalım,
kürsüye de çıkmayalım, söz de almayalım.
BAŞKAN Ben keyifle yaparım.
Buyurun.
Sayın Beştaş, tamamlayın
sözlerinizi.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Sayın Başkan, keyifle yapmamalısınız.
BAŞKAN Ben keyifle yaparım.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Yapmamalısınız.
BAŞKAN Buyurun Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Özetle,
Elbistan Cezaevinde coronadan kim öldü? Afrinli Muhammed Emir 2 Ekimde
öldürüldü, bugün defnedilecek. Bir vasisi var, ailesi de burada değil ve
dünden beridir Elbistan Cezaevinde yakınları olan yüzlerce aileden
telefon alıyoruz, içerideki tüm tutuklu ve hükümlülerin coronaya
yakalandığını söylüyorlar. Başkaca cezaevlerinden de
çokça başvuru var. Hakikaten, bu pandemi döneminde cezaevlerinde ölümler
artmaya devam ediyor, önlemler alınmıyor ve pandemi bahanesiyle hak
ihlalleri, baskılar, işkence uygulamaları da devam ediyor. Bunu
iktidar partisine özellikle belirterek çözümün ivedi olduğunu söylemek istiyorum.
BAŞKAN Teşekkürler.
Sayın Altay
21.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Gaziantep ilimizin Hızlı Tren
Ağı Projesi'ne alınmış olmasından Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak memnun olduklarına ancak Şanlıurfa ilinin
bu ağın dışında kalmasından şikâyetçi
olduklarına ve Şanlıurfa ilinin hızlı tren
ağına alınması için yürütme organını göreve
çağırdıklarına, Sayıştay raporlarıyla ilgili
haberler üzerine RTÜKün Tweet attığına, Anayasanın
160ıncı maddesinde Sayıştayın görev
tanımının yapıldığına, Sayıştay
raporlarının Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldüğüne ve
gerekirse Meclisin ek denetim talebinde bulunabileceğine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sizi ve yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum efendim.
Hemen, önce bir memnuniyetimizden, bir
hoşnutsuzluğumuzdan bahsetmek istiyorum. Gaziantep ilimizin
Hızlı Tren Ağı Projesine alınmış
olmasından Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak son derece memnunuz, çok
da teşekkür ediyoruz. Ancak, aynı şekilde, fiziki şartlar
da müsait olmasına rağmen Şanlıurfa ilimizin bu
ağın dışında kalmasından da son derece
şikâyetçiyiz Sayın Başkan. Gaziantep de Şanlıurfa da
Kahramanmaraş da, bu illerimizin bu cumhuriyetin kuruluşunda önemli
katkıları var. Yani, Şanlıurfa ilimizin de hızlı
tren ağına alınması için yürütme organını göreve
çağırıyoruz. Bu, cumhuriyetin -Erdoğanın değil,
cumhuriyetin- Şanlıurfaya bir borcudur diye de düşünüyoruz.
Sayın Başkanım, dün burada
Sayıştay raporlarından bahsetmiş idim. Ben
atlamışım, bir gazetede de yine RTÜKle ilgili
Sayıştay raporunun bir haberi neşredilmiş. Gece, RTÜKün
şöyle bir tweetiyle irkildim. Bence, AK PARTİye mensup
saygıdeğer milletvekillerimizin de ürpermesi lazım. Tweeti okuyorum.
Şöyle de zatıalinize uzak da olsa bir göstereyim efendim, RTÜKün
tweeti. Tweet aynen şöyle: Henüz sonuçlanmamış
Sayıştay raporlarını kullanarak devlet
kurumlarını yıpratmaya yönelik habercilik
anlayışından vazgeçilmelidir. Bir ayar vermiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) -
Yanlışta ısrar edilmesi durumunda bunun hukuki
sonuçlarının olacağını hatırlatıyoruz. Önce
ayar, sonra tehdit.
Ben Sayın Muşa soruyorum: Sayın
Muş, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen Sayıştay
raporlarına henüz sonuçlanmamış diye bir mantıkla
bakılabilir mi? Sayıştay raporları Plan Bütçede
görüşülür, sonra Meclis gerekirse Sayıştaya bu eksiklerle ilgili
ek denetim talebinde bulunur, bulunmaz. Ama Sayıştay raporları
tam bir facia, Sayıştay raporları devletin çürüdüğünü
tescil ediyor. Biz bunları sümen altı yapmamalıyız. Daha
açık bir öneri getireceğim: Sayıştayı kapatalım,
olsun bitsin. Niye var bu Sayıştay? Bu kadar insana niye para
veriyoruz kardeşim?
Sayın Başkanım, şimdi,
Sayıştay raporlarında da şu var imiş:
Sayıştay 2018de RTÜK ödeneklerini, maaş ve
harcırahlarını kendisi belirliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bu mühim
Sayın Başkan.
BAŞKAN Açalım arkadaşlar.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bu şekilde
de 453.963 lira kamu zararı doğdu. diye bir tespitte bulunmuş.
Şimdi, bu bir haberdir, bu bir gerçektir, realitedir; biz burada
konuşacağız, gazeteler bunu haber yapacak. RTÜK televizyonlara
ayar verip tehdit edeceğine kendisi Allahtan korkmayı kuldan
utanmayı öğrensin ya! Bu ne demek ya! Devleti zarara
uğratıyorsun, haksız yere kendine yüksek harcırah
alıyorsun, yüksek ödenek alıyorsun. Maaşını kendin
nasıl belirlersin, Sayın Cumhurbaşkanının böyle bir
yetkisi yok ya! Cumhurbaşkanımızın bu konulardaki kararnameleri
Anayasa Mahkemesince bozuldu biliyorsunuz.
Dolayısıyla, şimdi ben bu konuda
-konuşmayacaktı ama konuşturalım onu- Sayın Mehmet
Muşa, Bu tweet doğru mu, bu tweeti doğru buluyor musunuz,
bulmuyor musunuz? bunu sormak istiyorum Sayın Başkanım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, açalım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, şu anda riyaset sizde. Dün okudum, Anayasa 160
Sayıştayın görev tanımını belirlemiş ve
demiş ki: Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapar. Şahsınız
yani Divanınız üzerinden Meclis Başkanına da bir
çağrı yapmak istiyorum. Eğer Sayıştayın bu
raporları ciddiye alınmayacaksa, bu kadar usulsüzlük,
hırsızlık, yolsuzluk, arsızlık, edepsizlik ciddiye
alınmayacaksa hakikaten buradan çağrı yapıyorum: Kapatın
gitsin Sayıştayı anasını satayım! Bu nasıl
iştir ya! Bunun tam adı kepazeliktir. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunda belki kaba bir üslup kullandım ama bence RTÜK çok daha
fazlasını hak ediyor, terbiyem müsaade etmiyor, şimdilik bununla
yetiniyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Konumum gereği topa
girmeyeceğim ben.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
konumunuz bu topa girmeyi gerektiriyor aksine.
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
22.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Sayıştayın devlet
kurumlarının yaptığı harcamaların kanun ve
nizamlara uygun yapılıp yapılmadığını
denetlemekle görevli olduğuna, Sayıştayın tespitleri arasında
bir hukuksuzluk varsa devletin diğer birimlerinin faaliyete geçeceğine, kendi dönemlerinde
bir bürokratın görev yaptığı sırada
eleştirildiğini, görevden ayrılıp aleyhte sözler
söylediğinde daha önce söylediklerinin unutulduğunu kamuoyunun
dikkatine sunmak istediğine,
Malatya ve Elâzığ illeriyle birlikte 24 ilin 6'ncı bölge
teşviklerinin bir yıl uzatıldığına ve bu
illerimize hayırlı olmasını dilediğine,
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Burada Sayıştay devletin kurumu ve görevi
gereği devlet kurumlarının yaptığı
harcamaların kanun ve nizamlara uygun şekilde yapılıp
yapılmadığını denetlemekle görevli.
Dolayısıyla, Sayıştayın kapatılması gibi bir
şey söz konusu olamaz, onun bir görevi var.
ENGİN ALTAY (İstanbul) E,
Anayasayı değiştirin. Önce Anayasa Mahkemesini kapatın.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ya, Sayın
Başkanım, tabii burada Sayın Altay bir şey sordu, ben onu
bu anlamda cevaplamaya çalışıyorum ama burada Sayıştay
tabii ki görevini yapacaktır. Sayıştayın tespitleri
arasında eğer bir hukuksuzluk varsa o zaman devletin diğer
birimleri faaliyete geçer; devlet mekanizması o şekilde işler.
Yani bir yanlışlık tespit etmişse Sayıştay, bu
kanunlara aykırıysa, bu koyduğumuz kurallara aykırıysa,
kamu zararı oluşturuyorsa burada devletin ilgili birimleri harekete
geçer ve oradaki kamu zararı giderilir; devlet bu şekilde
çalışır. O yüzden, Sayıştayın ortaya
koyduklarına göre kanuna aykırı olan bir harcama
yapılmışsa bunun gereğini diğer birimler yapar.
BAŞKAN Kanuna aykırıysa zaten onlar
yargıya intikal eder Sayın Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ben de bunu
söylüyorum Sayın Başkan yani anlatmaya
çalıştığım bu.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya 2018de
olmuş bu olay.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Dolayısıyla, eğer -oradaki raporu ben okumadım,
Sayıştayın ne yazdığını bilmiyorum,
Sayın Altayın anlattıklarıyla biliyorum olayı- varsa
bir usulsüzlük, yargı gereğini yapar.
Şunu da ifade etmek isterim Sayın
Başkan: Şimdi, az önce HDP Grup Başkan Vekili TÜİK
Başkanından böyle sitayişle bahsetti, yirmi dokuz yıl görev
yaptığından. Şimdi, bu TÜİK Başkanı
görevdeyken de yine aynı eleştiriler ona yapılıyordu,
şimdi de TÜİK Başkanının açıklamaları
referans gösteriliyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ne
yapalım, konuşmuş yani.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bu aradaki
tutarsızlığı da ben kamuoyunun takdirine
bırakıyorum. Yani çok enteresan bir durum. Bizim dönemimizde bir
bürokrat görev yapıyorsa görev döneminde eleştiriliyor, görevden
ayrılıp aleyhte bir şey söylüyorsa ya da muhalefetin
yönettiği, idare ettiği
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul)
sorumluluk
aldığı yerel yönetimlerde bir göreve getiriliyorsa dün
söylediklerinin hepsi unutuluyor, bugün başka bir sayfa
açılıyor. Bunu da kamuoyunun takdirine sunmak isterim.
ERKAN AYDIN (Bursa) Sonradan doğru yolu
buluyorlar demek ki.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bir de Malatya ve
Elâzığ ilimizle birlikte 24 ilin 6ncı bölge teşvikleri bir
yıl uzatıldı. Bu da tüm bu 6ncı bölgede bulunan illerimize
hayırlı olsun diyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkanım, mikrofonu açmasanız da olur, buradan bir
şey söylemek istiyorum.
TÜİK Başkanının
tutarsızlığını bize mal etmesini
şaşkınlıkla izliyorum.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Sizin
tutarsızlığınızdan bahsetti.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
TÜİK Başkanı o zaman, aynen şimdiki gibi rakamları
çarpıtıyordu, biz eleştiriyorduk; bugün bir itirafta bulunuyor,
doğru söylüyor diyoruz. Tutarsız olan o, biz değiliz yani.
BAŞKAN - Çarpıttığını
mı söyledi bugün? Ben dinlemedim. Birol Bey Eskiden ben rakamları
çarpıtıyordum. mu dedi? Ben bilmiyorum ki ne dedi yani. Herhâlde
öyle dedi, evet.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Hayır, yani geçmişte eleştiriyorduk çünkü biz muhalefetiz
ayrıca, alkışlamak gibi bir görevimiz yok. Tutarsızlık
bizde değil, o ayrı.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) Aynı adamı o gün
eleştiriyordunuz, bugün alkışlıyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ama bunu
sizin bize söylemeniz ayrı bir şey.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin,
Sayıştay raporlarının Plan ve Bütçe komisyonuna intikal
ettiğine ve Anayasa gereği bütçeyle birlikte kesin hesap
raporlarının Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüp karara
bağlandığına ilişkin konuşması
BAŞKAN Peki, teşekkür ediyorum.
Yani sadece Sayın Altayın Meclis
Başkanlığı ve Sayıştayın
çalışması üzerinden ifadeleri üzerine Başkanlık olarak
bir şey ifade etmek istiyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bunun için
Anayasa değişikliği gerektiğini biliyorum
Başkanım. Ben vurguyu yükseltmek için öyle söyledim.
BAŞKAN Hayır, hayır
Biliyorsunuz Sayıştay
raporlarının hepsi zaten Plan ve Bütçe Komisyonuna intikal ediyor ve
Anayasa gereği, bütçeyle birlikte kesin hesap raporları Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülüyor ve karara bağlanıyor. Bu
Sayıştay raporu hazırlanırken de burada yargıya
intikal etmesi gereken usulsüzlük ve yolsuzluklar varsa bunlar zaten rapordan
çıkarılarak yargıya intikal ettiriliyor. Raporda yer alan
bulgular, Sayıştayın görüşleri ve burada düzeltilmesi
gereken alanlar vardır ve bir kısmı da tabii ki Plan Bütçe
Komisyonunun, dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu
şekliyle denetimine ve kararına tabidir.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 92nci
maddesine göre verilen Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin
görüşmelerine başlıyoruz.
(3/1324) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresini okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Cumhurbaşkanlığının,
Türkiye'nin Milli Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler,
Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası
Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye'deki Tüm
Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek
Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer
Muhtemel Risklere Karşı Milli Güvenliğimizin İdame
Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye'nin Güney Kara Sınırlarına
Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek
Taraflı Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek
Gelişmeler İstikametinde Türkiye'nin Menfaatlerini Etkili Bir
Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride
Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve
Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut,
Şümul, Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin
Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde
Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı
Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı
Silahlı Kuvvetlerin Türkiye'de Bulunması, Bu Kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre
Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her
Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkan Sağlayacak
Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara
Göre Yapılması İçin 02.10.2014 Tarihli ve 1071 Sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Verilen ve Son Olarak 08.10.2019
Tarihli ve 1231 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile
30.10.2020 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa'nın
92'nci Maddesi Uyarınca 30.10.2020 Tarihinden İtibaren Bir Yıl
Uzatılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
(3/1324)
30 Eylül 2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'nin güney kara sınırlarına
mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışma
ortamının millî güvenliğimiz açısından
taşıdığı risk ve tehditler artarak devam etmektedir.
Türkiye, komşumuz Irak'ın toprak
bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının
korunmasına büyük önem atfetmektedir. Diğer taraftan, Irak'ta PKK ve
DEAŞ unsurlarının varlığını sürdürmesi,
etnik temelli ayrılıkçılığa yönelik girişimler,
bölgesel barışa, istikrara ve ülkemizin güvenliğine
doğrudan tehdit oluşturmaktadır.
Suriye'de, sınırımıza mücavir
alanlarda, PKK/PYD-YPG ve DEAŞ başta olmak üzere mevcudiyetini
sürdüren terör örgütleri ülkemize yönelik eylemlerini sürdürmektedir.
PKK/PYD-YPG, Fırat'ın doğusunda bölücü gündemine hız
vermiştir. Harekât alanlarımızda tesis edilen sükûnet ve
istikrarı korumak amacıyla meşru ulusal güvenlik çıkarlarımız
doğrultusunda önlemler alınmaktadır. İdlib'de, Astana
süreci çerçevesinde istikrar ve güvenliğin tesisine yönelik
faaliyetlerimizi hedef alan risk ve tehditler devam etmektedir.
Bütün bu gelişmeler çerçevesinde, terörle Irak
ve Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozmaya ve sahada gayrimeşru
oldubittiler oluşturmaya yönelik, millî güvenliğimize tehlike
oluşturabilecek her türlü risk, tehdit ve eyleme karşı
uluslararası hukuktan doğan haklarımız doğrultusunda
gerekli önlemlerin alınması millî güvenliğimiz
açısından hayati önem arz etmektedir.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin 2170 (2014), 2178 (2014), 2249 (2015) ve 2254 (2015)
sayılı Kararlarıyla Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün
ve bağımsızlığının teyit edilmiş olmasının
ve yine 2170 (2014) sayılı Kararda bu ülkelerdeki terör faaliyetlerinin
kınanarak DEAŞ ve benzeri terör örgütlerinin faaliyetlerine
karşı Birleşmiş Milletler üyesi tüm ülkelere 1373 (2001)
sayılı Karar ve uluslararası hukuk çerçevesindeki
sorumluluklarına uygun şekilde gerekli tedbirleri alma
çağrısında bulunulmuş olmasının
ışığında, Türkiye'nin DEAŞ ve diğer terör
örgütleriyle mücadele amacıyla oluşturulan uluslararası
koalisyon bünyesinde iştirak ettiği faaliyetlerin sürdürülmesi de
önem taşımaktadır.
Bu mülahazalar ışığında,
Türkiye'nin millî güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler,
terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası
hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm
terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları
bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere
karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak,
Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde
yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü
girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde
Türkiye'nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak,
gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla
karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine
yardımcı olmak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca
takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak
üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak
üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu
kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilebilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için 2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kararıyla verilen ve son olarak 8/10/2019 tarihli ve
1231 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla 30/10/2020
tarihine kadar uzatılan izin süresinin 30/10/2020 tarihinden itibaren bir
yıl uzatılması hususunda gereğini Anayasa'nın 92'nci
maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme
açacağım.
Gruplara ve şahsı adına 2 üyeye söz
vereceğim.
Konuşma süreleri gruplar için yirmişer
dakika ve şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Ahmet Kamil Erozan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın Kamil Aydın, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Sayın Hişyar Özsoy, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Ahmet Ünal Çeviköz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Fikri Işık.
Şahıslar adına ilk söz Sayın
Lütfü Türkkanın, ikinci söz Sayın Mehmet Kasım
Gülpınarın.
Şimdi, ilk söz İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Ahmet Kamil Erozanın.
Buyurun Sayın Erozan. (İYİ PARTİ
ve CHP sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET
KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir defa, bütün arkadaşlarımız müsterih
olsunlar, biz bu tezkereye olumlu oy vereceğiz.
Ama olumlu oy vermeden, o konuya girmeden evvel
izninizle iki konuya değinmek istiyorum. Bir tanesi, size bir
açıklama metni okuyacağım, bunun sonra tam metnini tutanaklardan
da bulursunuz: Çin Halk Cumhuriyeti yönetimi camilere astığı
Dini Çinlileştirme çalışmalarına aktif destek verelim.
panolarıyla İslamı Çinlileştirme çabası içine
girmiştir. Anlamı barış olan yüce dinimizi
Çinlileştirme bahanesiyle yanlış ve çarpık
yaklaşımlara konu etmek hiç kimsenin haddi değildir. Bu
yaklaşıma temel teşkil eden zihniyetin, Doğu Türkistandaki
sorunlara çözüm getirmekten ziyade, vahim sonuçlara sebebiyet vereceğini
düşünüyoruz. İslam dinini sözde Çinlileştirme bahaneleriyle Çin
İslamı gibi kavramlar ortaya atarak disiplin altına
alabileceğini zannetmek insani ve hukuki mülahazaların aksine hareket
etmek anlamına gelmektedir. Herkesin inançlarını yaşarken
alacağı din hizmetini ve benimsediği din
anlayışını devletlerin yasalarla belirleme hakkı
yoktur. Sosyolojik ve tarihî gerçeklerin yanlış okunmasından
kaynaklanan bu zihniyetin Çin Halk Cumhuriyetinin giderek artan
ırkçılık, ayrımcılık ve İslam
karşıtlığını daha da körüklemeye
çalışması, sadece kendi toplumlarını değil, bütün
insanlığı ortak bir kaygıya sevk etmektedir. İnsanlara
ve dinî konulara sırf güvenlik penceresinden bakmak yerine dinî ve ahlaki
değerlere ilişkin toplumsal ihtiyaçların onurlu bir şekilde
karşılanmasını teşvik edecek yapıcı
söylemlerin benimsenmesi daha doğru ve faydalı olacaktır. Bu
çabalarla ilgili süreci yakından takip ederek sakıncalarını
Çin Halk Cumhuriyetiyle ikili ve çok taraflı platformlarda da gündeme
getirmeye devam edeceğiz.
Beğendiniz mi? Beğendiniz. Niye
beğendiniz? Çünkü bu, Macronla ilgili olarak, İslamın
Fransaya göre yapılandırılmasına ilişkin
açıklamanın noktasına virgülüne kadar aynısı. Benim
tek yaptığım, Macron kelimesini çıkardım, yerine
Çin Halk Cumhuriyeti dedim. Bunu siz diyebilir misiniz? Okuyorum tekrar:
Dinin Çinlileştirilmesi çalışmalarına aktif destek
verelim. panoları bugün Doğu Türkistandaki camilerde
asılı. Bu ülkeyi kim yönetiyor? İktidar. Yarın yapabiliyor
musunuz böyle bir açıklamayı? Dolayısıyla ben bu kürsüden
iktidarı yerli ve millî olmaya davet ediyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bravo.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) Bunu başka
bir sebeple de diyorum. Biliyorsunuz, Çavuşoğlu Japonca ve Rusça
bildiğini de ifade etmişti. Ben kendisine bir an evvel Çince de
öğrenmesini tavsiye ediyorum. Böylelikle belki bu konulara biraz daha
erken tepki vermek imkânını bulur. Ayrıca Çince bildiği
varsayılan Büyükelçiyi de herhâlde bu benim söylediklerim üzerine
ayrıca bir uyarmaları gerekecektir.
Doğu Türkistan konusundaki mesele burada da
bitmiyor. Biliyorsunuz, dün Birleşmiş Milletlerin insan hakları
ve sosyal konulara bakan Üçüncü Komite birimindeki 39 ülke bir bildiri
yayınladı. Bu bildiriyle şu çağrıda bulunuyorlar: Bir
defa Doğu Türkistandaki baskıcı düzene son verin. diyor.
İkincisi: Orada denetleme imkânını sağlayacak bir
fırsat yaratın. diyor. 39 tane ülke var. 2 defa okudum, Türkiyeyi bulamadım.
Şimdi ben yine soruyorum iktidara: Türkiye niye insan haklarını
Doğu Türkistanda savunan böyle bir metnin altına imza atamıyor?
Doğu Türkistan konusunda üçüncü bir konu:
İktidar, Suriyeden gelen sığınmacılardan 490 bininin
geriye gönderildiğini ifade etti yani 490 bin Suriyeliye
sağlanmış olan sosyal yardımlardan tasarruf ediyor.
Şimdi ben o tasarruftan başka bir imkân yaratmaları
çağrısında bulunacağım. Ahıskalı olup, Uygur
olup, Tatar olup, Türkmen olup ülkemizde mağdur durumda olan pek çok insan
var. İktidara çağrım: O 490 binden tasarruf ettiklerinizi lütfen
bu kardeşlerimize lütfedin. Bunlar bizim kardeşlerimiz. Suriyeliler
dediğiniz kardeşler ise, onlar sizin din kardeşleriniz; arada
büyük bir fark var. Bunu da yine yerli ve millî olmak çağrısı
çerçevesinde dile getiriyorum.
İkinci konuya geçeyim müsaade ederseniz,
Yukarı Karabağ. Bunun özüne değinmeden önce, öncelikle, otuz
yıla yakın bir süreden beri devam eden çatışma
ortamında Ermenistanın saldırıları sonucu bugüne
kadar şehit düşen asker ve sivil kardeşlerimize, ayrıca
Hocalı katliamı kurbanlarına Allahtan rahmet; geride
bıraktıklarına, ailelerine sabır; gazi ve sivil yaralılarımıza
da şifalar dilerim.
Bir kez daha bu kürsüden üzerine basa basa söyleme
gereğini duyuyoruz, Ermenistanın dost ve kardeş Azerbaycana
yönelik saldırıları ve süregelen işgal durumu kabul
edilemez. Sadece kardeşlerimiz oldukları için değil, ülkelerin
egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gibi
uluslararası ilişkilerin temel ilkelerinden birinin de ihlal
edilmiş olmasından dolayı bu konudaki tavrımız
açıktır. Bir yanda işgalciler, diğer yanda toprak
bütünlüğü ihlal edilen ve işgale uğrayan varsa burada kimin
haklı olduğu sorusunu sormak bile abestir. Azeri kardeşlerimiz
günümüzdeki çatışmalarda Ermenistanı hedef alan bir savaş
içinde olmayıp aynen bizim 1920li yıllardaki mücadelemiz gibi
vatanlarını işgalcilerden temizlemek üzere bir kurtuluş mücadelesi
vermektedirler. Bugün olduğu gibi yarın da onların yanında
olacağız.
Esasen son günlerde ateşkes
çağrılarını artıran Ermenistan bu tavrıyla bir
anlamda işgalci olduğunu da kabul etmiş bulunmaktadır. Zira
çatışmalar Ermenistan topraklarında değil, Azerbaycan
topraklarının içindeki işgalci Ermenistan askerî birliklerine
karşı yönetilmektedir. Ermenistanın destek
arayışıyla üyesi olduğu Kolektif Güvenlik
Anlaşması Örgütüne yaptığı çağrılar bile bu
nedenle karşılıksız kalmıştır. Zira
Ermenistanın topraklarına yönelik hiçbir saldırı söz
konusu değildir. İsmi Minsk olsa da cismi buzdolabı olan sürecin
sorunu dondurmaktan öteye giden bir işlevi olmamıştır. Hele
eş başkanlardan birinin yani Fransanın Ermenistanın
yanında olması bu süreci artık yürütülemeyeceği bir noktaya
getirmiştir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde yaratıcı
fikirlere ihtiyaç vardır.
Ermenistan işgal ettiği toprakları
terk ettikten sonra yapılacak doğrudan görüşmelerin, bugün
çatışan tarafların sadece ikili sorunlarını aşmak
açısından değil, Kafkaslara istikrar getirmek
açısından da bir faydası olabileceğine inanmaktayız.
Başından beri Minsk Grubunun üyesi olduğu hâlde ancak
ateşkes ihlalinden ateşkes ihlaline sesini yükseltmekten öteye
gidemeyen iktidarı da soruna çözüm bulunması yolunda daha aktif bir
rol almaya çağırıyoruz. Bunu özellikle başka bir anlamda
söylüyorum. Dünya 5ten büyüktür. diyen bir iktidarımız var, o
zaman ben aynı iktidarın Minsk Grubunun 3ten büyük olduğunu da
söylemesini istiyorum çünkü biz onun üyesiyiz ama bir işlevimiz olmadığı
kanaatindeyim.
Birleşmiş Milletler çerçevesinde bu alanda
alınan kararlar ve yürütülen çabaların henüz bir sonuç vermemiş
olmasından ötürü Yukarı Karabağ meselesi, Ermenistanın
saldırgan ve işgalci tavırları sonucu günümüzde sadece iki ülke
açısından değil bölge açısından da bir riskler
yumağına dönüşmüş bulunmaktadır. Sorunun başka
coğrafyalara sirayet etmesi riski de bulunmaktadır.
Azerbaycan-Ermenistan ihtilafını ele alan uluslararası örgütler,
bugüne kadar almış oldukları kararlar
ışığında Ermenistanı bir kere daha
kınamalı, Azerbaycanın toprak bütünlüğüne saygı
gösterilmesini ve Ermenistanın işgal ettiği topraklardan
çekilmesini sağlamalıdır. Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi konuyu sorunun çözümü bulununcaya kadar gündeminde tutmalı,
meseleyi donmuş sorunlar kategorisinden çıkaracak adımlar
atılmalıdır. Bu uluslararası örgütlerin görevi sadece
işgalci ile işgale uğrayanı ayrıştırmak
değil, ateşkesi sağlamak değil, işgale
uğrayanın haklarını savunurken işgalciyi de
kınamak olmalıdır.
Azerbaycan devletinin işgal edilmiş
topraklarını geri alma konusunda yapacağı siyasi, askerî ve
diplomatik her türlü girişimi destekliyor, tarihî bir sorumlulukla
Azerbaycan Türklerinin yanında olduğumuzu bir kere daha belirtiyoruz.
Azerbaycan ordusunun sahada, hariciyesinin de zamanı geldiğinde
masada muzaffer olacağına inancımız tamdır.
Buradan asıl gündem maddesine geçmek isterim.
Biliyorsunuz biz bu tezkereyi bir sene evvel kabul ettik. O sefer
yaptığım konuşmada, her gelen tezkerenin bana göre bir
başarısızlık öyküsü olduğunu söyledim. Niye? Biz bir görev
veriyoruz ve o görev çerçevesinde bir sene içinde -ki son sene içinde- bu
işin halledileceğini varsaydık. Yani bu Suriye
açısından belki yeni bir tezkere ama Irak konusunda
sayısını belki unuttuğumuz tezkereler arka arkaya geliyor.
Şimdi, Irakla başlayayım isterseniz.
Irakta PKKya karşı bir harekât hâlâ sürüyor zaman zaman, türlü
çeşitli veçheleri var bunun ama dikkat ederseniz son zamanlarda
uluslararası toplumdan Türk Silahlı Kuvvetlerinin PKKya karşı
Irakta yönettiği operasyonlara bir yankı gelmiyor, bir menfi
yankı da gelmiyor. Bağdattan ara sıra ses geliyor, onlardan da
Ya, burası bizim topraklarımız, böyle yolgeçen hanı
değil, bir evvelden haber verseniz de, ne yapacağınızı
bilsek de biz de ona göre tedbir alsak. gibi birtakım sitemlerle
karşılaşıyoruz. Ama hiç kimsenin ses
çıkarmamasının bir sebebi var, çünkü herkes artık
PKKnın geleceğinden bir fayda beklemiyor, Amerika da beklemiyor,
başka ülkeler de beklemiyor, dolayısıyla PKK temizlenecek, yurt
dışında ve yurt içinde de. Ama arkasından şöyle bir
şeyle karşılaşacağız: PKK bitti, herkesin
terörist olarak tanımladığı PKK bitti, şimdi şu
PYD-YPGyi veya başka isimle SDGyi veya başka isimle Suriye X
konseyini hazmedin diyecekler bize. Benim buradan çağrım: Bu bir
satranç oyunu, dolayısıyla sadece bugün olup bitenle değil,
lütfen müteakip bir, iki, üç, beşinci adımlarla da ilgilenmenizi
bekleriz.
Irak deyince başka bir hususa daha dikkat
çekmek isterim. Bizim Türkmen kardeşlerimizin hâlâ anayasal bir statüsü
yok, Türkmeneli dediğimizin bir coğrafi tanımı yok
anayasada. Beklentilerimiz oldu bir Türkmen bakanın atanacağı
şeklinde, maalesef o arkadaşımızı da kaybettik, burada
kendisine de Allahtan rahmet dilerim. Ama Irak yeniden seçime gidiyor
şimdi, önümüzde yeniden seçimler yapılacak. Dolayısıyla bir
yandan bu PKKyla mücadele meselesi devam ederken Irakla ilgili olarak, benim
çağrım iktidara, aynı zamanda oradaki Türkmen
kardeşlerimizin geleceğine ilişkin de birtakım adımlar
atılması lazım.
Sayın Muş hatırlayacaktır, geçen
sefer bu tezkere geldiğinde ben kendisine yukarıda koridorda Bu
Jandarma Özel Harekât ve Polis Özel Harekât ne olacak? dedim. Niye bunu
söylüyorum? Aynı durum bugün de geçerli. Bunu bir düzeltin. dedim. Ama
benim o çağrımın hiçbir anlamının
olmadığını görüyorum bugünkü metinde de çünkü metinde görev
verdiğimiz Türk Silahlı Kuvvetleri; Jandarma Özel Harekât ve Polis
Özel Harekât Türk Silahlı Kuvvetleri değil, onlar İçişleri
Bakanlığına bağlı birlikler. Şimdi, bu büyük
millet bu kürsüde, bu camiada, bu tavanın altında Türk Silahlı
Kuvvetlerine Irak ve Suriyede bir görev veriyor ama iktidar o coğrafyada
hem Jandarma Özel Harekâtı hem Polis Özel Harekâtı da
kullanıyor. Yetkisiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi vermiyor böyle bir
yetki. Ben bunu Sayın Süleyman Soyluya sordum; yazılı soru,
metnini bulabilirsiniz. Aldığım cevap nedir biliyor musunuz?
Jandarma Özel Harekât, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün
yazısıyla görevlendiriliyor. Yani Türk Silahlı Kuvvetlerini biz
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak görevlendiriyoruz; yazısı var,
altında imzası var Zeytin Dalı Operasyonunda Güvenlik
İşleri Genel Müdürlüğünün imzasıyla görevlendirildi.
diyor. Bu garip değil mi? Aynı vatan evlatlarının bir
kısmını Türkiye Büyük Millet Meclisi görevlendiriyor,
diğerini bir Genel Müdür görevlendiriyor. Şehitlerimiz oluyor,
gazilerimiz oluyor, yaralılarımız oluyor; bunun
sorumluluğunu Türk Silahlı Kuvvetleri adına biz üstleniyoruz,
Jandarma Özel Harekât, Polis Özel Harekât için bir Genel Müdür üstleniyor. O
Genel Müdür mü hesabını verecek sonra bu ailelere? Bunu geçen sefer
hatırlattım, bu düzeltmeyi yapmalarını beklerdim,
yapmadılar. Bir kere daha uyarıyorum.
Bir sene geçti üstünden, bir senede neler oldu
Suriyede diye bir bakalım isterseniz. Hemen hemen bizim tezkerenin
ertesinde, 9 Ekimde bir mektup geldi hatırlarsınız, Trumptan
bir mektup geldi, Suriyeyle ilgili bir mektup geldi. İçinden, ben
anlaşılacak cümlelerle tekrarlayayım: Aptal olma, sana
çektiğim kıyakları da unutma. Böyle bir mektup geldi, 9 Ekimde.
MEHMET MUŞ (İstanbul) 40 sefer
cevabını verdik ya! Konuşuyorsun! Ne konuşuyorsun ya!
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) Benim
hesabını sormam lazım geçen sefer verdiğimiz tezkereden bu
tarafa ne oldu diye.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Çeviri
hatası, 40 sefer söyledik ya.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Çeviri hatası
mı vardı Mehmet Muş, çeviri hatası mı var;
hayırdır(!)
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) 14 Ekimde
Sayın Hulusi Akar bize geldi, bu mektuptan bahsetmedi.
MEHMET MUŞ (İstanbul) On beş
dakikadır dinliyorum ne diyeceksiniz tezkereyle alakalı diye.
Yazık, yazık!
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) 16 Ekimde
Sayın Çavuşoğlu buraya geldi, bu mektuptan bahsetmedi. Ta ki
Amerikalılar bunu basına verinceye kadar. Otuz iki gün sonra da
takdim edildi bu mektup. Mektup takdim edildi, ekinin ne olduğunu hiç
kimse hiçbir zaman öğrenemedi. Oysa biz şunu beklerdik: O mektubu
getirenin kafasına vuracaksın, almayacaksın, geri göndereceksin.
Bizim oradaki Büyükelçi midir, buradaki Amerikan Büyükelçisi midir, bilmiyorum
ama bu da yapılmadı.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Beklemeyeceksin.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) - Arkası var,
yüz yirmi saatlik ve yüz elli saatlik 2 tane ateşkes imzaladık biz.
Fıratın doğusundan Irakın sınırına kadar
400 kilometre, 30 kilometre derinliğe kadar kontrol edecektik.
Olmadı. O ateşkesi kabul edenler
Tek taraflı ateşkes
değil ki, bunu biz de kabul ettik. Yani biz o 400 kilometrelik güzergâhta
bu işlemi yerine getirecekken bunun 120 kilometresiyle
sınırlı kaldık. Arada verdiğimiz şehitleri de
ayrıca rahmetle anıyorum.
Suriyede bir konu daha var: Süleyman Şah
Türbesi diye bir şey hatırlayan kaldı mı? Seyyar oldu o
türbe, gitti dolaştı, hâlâ vatan toprağı olan yere
gelemedi. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
34 şehidi kimin vurduğu belli değil,
meçhul. Biz şimdi o coğrafyada, İdlibde, dağınık
bir düzende, havadan savunmasız, Esad ve Rusların M4 Kara Yolunun
eşiğine geldikleri bir ortamdayız ve oradaki teröristler
kaçışıp duruyorlar, M4 Kara Yolunun kuzeyine geçiyorlar. Geçen
hafta Ruslardan kaçan Çeçen teröristlerin Bundan sonra mücadelemiz Türk
Silahlı Kuvvetleriyledir. dediklerini ben duydum. Ne gibi risklerle
karşı karşıya olduğumuzun altını çizmek için
söylüyorum. Müteakip taşlara da dikkat edin diyorum. Önümüzdeki yıl
Suriyede Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak, o
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiyedeki Suriyeliler de
oy kullanacak. Nedir hazırlığınız diye buradan bir
kere daha soruyorum.
Libya
Libyaya da geçmeden bırakmayayım
bu kürsüyü bugün. Biliyorsunuz Libyada bütün yumurtaları aynı sepete
koyduk, şimdi omlet yemek riskiyle karşı
karşıyayız. Omlet yemek riski derken bütün bu
yumurtaların kırılması gündemde çünkü Serraca
yaptığımız yatırımlar galiba boşa gidiyor
çünkü Serrac Ekim ayı sonunda ben bu görevi bırakıyorum. dedi.
Şimdi iktidarın bir telaş içinde Libyayla
yaptığımız Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat
Muhtırasını kurtarma arayışında olduğunu
gözlüyorum. Arayışında olduğunu gözlüyorum derken, geçen
gün Sayın Çavuşoğlu bir açıklama yaptı Bu
anlaşmayı -daha doğrusu, mutabakat muhtırasını-
Birleşmiş Milletler tescil etti. dedi. Tescil kelimesini hangi
anlamda kullandığını bilmiyorum ama gazeteciler bunu
onayladı diye yazdılar. Aslında bu tescil sadece o
anlaşmanın gelen evrak kaydından ibarettir, uluslararası hukuk
açısından hiçbir değeri yoktur. Eğer o tescil onay ise
şunu da hatırlatmam lazım: Birleşmiş Milletler
Lübnanın yaptığı anlaşmayı da tescil etti,
İsrailin yaptığı anlaşmayı da tescil etti,
GKRYnin yaptığı anlaşmayı da tescil etti,
Yunanistanın yaptığı anlaşmayı da tescil etti,
Mısırın yaptığı anlaşmayı da tescil
etti. Ne oldu şimdi? Hepsi mi onaylandı? Dolayısıyla, benim
iktidara çağrım, lütfen kamuoyunu yanıltıcı beyanlarda
bulunmasınlar.
Bütün bu meselelerle ilgili olarak iktidarın
önemli bir açığı var. Yabancı basının üstümüze
nasıl aktif bir şekilde yönlendirildiğinin
farkındasınızdır. Niye bunu söylüyorum? Türkiyenin şu
anda bir kamu diplomasisi zafiyeti var, lobi zafiyeti var ve bizim o
değerli yalnızlığımızın maalesef
Azerbaycana da sirayet etme riski var. Yani Azerbaycanın bugünkü
mücadelesini destekleyen ülke sayısı deseniz 10 parmaktan daha az
olduğunu bilmenizi isterim. Bu bizim müdahil olmamızın
müşterek bir bedeli olarak gündeme geliyor. Dolayısıyla, mesele
sadece arazide bu mücadeleyi yapmak değil, aynı zamanda kamuoyu
diplomasisi açısından da...
Libya deyince mavi vatana da değineyim izin
verirseniz. Oruç Reis ne zaman dönüyor göreve?
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ)
Arızalı, arızalı.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) Personel
değişimi oldu herhâlde. Mazotunu da almıştır. Ne zaman
göreve gideceğini bekliyorum.
Burayı geçeyim, biraz vaktim daraldı.
Burayı da geçeyim. Bakanlıkla bitireyim.
Bu Biden meselesine de dikkat etmek lazım,
başka bir felaket geliyor. Yani adam delegeler itibarıyla seçimi
kazanmanın ötesine geçti şu anda.
Bakanlıkla bitireyim izin verirseniz.
Biliyorsunuz benim gibilere, Sayın Çeviköz gibilere monşer
lafı yakıştırılıyor. Bu benim için bir onurdur
çünkü monşer dediğimiz insanlar devlete hizmet etmişlerdir,
neomonşer dediğimiz yeni monşerler ise devlete değil
iktidara hizmet etmektedirler; arada önemli bir fark var. (İYİ
PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Ben ayrıca Sayın Çavuşoğluna
bir çağrıda bulunuyorum: Bu Bakanlık tehlikeli bir
Bakanlıktır, Bakanını vezir de eder, rezil de.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Gerçi
Bakanlığın işlevi de kalmadı ama
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Üst düzey teknokrat
oldular, başka bir şey değil.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Müsteşar
kıvamında Bakanlar olunca
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Teknokrat.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Parlamenter
sisteme dönmezsek ne Dışişleri kalacak ne İçişleri
kalacak.
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın Kamil Aydın, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri; ben de ilgili
tezkere üzerinde konuşmak kaydıyla Milliyetçi Hareket Partisi Grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarken aynı zamanda bu dönemin Dördüncü Yasama
Yılının hayırlı işlere vesile olmasını
canıgönülden diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
ayırdıkları bütçeleri ışığında köklü ve
güçlü devlet olma geleneğine sahip uluslara
baktığımızda genellikle güvenlik ve savunma
politikalarını ve uygulamalarını öncelediklerini açık
bir şekilde görürüz çünkü savunma ve güvenlik, bireysel boyutta
insanın yaratılışıyla ortaya çıkan, önceleri
içgüdüsel ve psikolojik bir refleks olarak tanımlansa da zamanla ekonomik
ve sosyal bir temele ihtiyaç olduğu da bilim insanlarınca ifade
edilmiştir. Zaman zaman bireysel veya ulusal savunma ve güvenliğe de
doğrudan veya dolaylı tehdit oluşturabilecek, millî
sınırlar içerisinde veya dışında belirli bir
coğrafya veya kitleyi hedefleyen taciz ve tehditlere karşı
bölgesel savunma ve güvenlik algısından da söz etmek mümkündür.
Bireysel, bölgesel ve ulusal boyutta sınıflandırılan
savunma ve güvenliğin en kapsayıcısı ülkesel ve ulusal
olanıdır çünkü bir milletin her türlü varlığının
içeride ve dışarıda teminat altına
alınmasını sağlamak demek, her türlü tehdit, taciz,
tecavüz, risk ve saldırı mahiyetindeki tutum ve davranışlara
yönelik caydırıcı plan, proje, önlem ve eylemin yetkili kurumlarca
sistematik biçimde oluşturulması demektir. Diğer bir ifadeyle,
böylesine genel bir misyon çerçevesinde, ülkenin içinde bulunduğu her
türlü stratejik koşullar dikkate alınarak siyaset üstü ulusal savunma
ve güvenlik hedefleri bulunmalıdır.
Böylesine birbirine bağlı üç boyutlu bir
savunma ve güvenlik algısını etkileyebilecek en önemli unsur,
yaşanan coğrafyanın konumu ve her türlü özelliğidir.
İşte, oldukça zor bir coğrafyayı kendine ebedî yurt ve
kader edinmiş olan Türk milletinin ve onun köklü devlet yapısının
savunma ve güvenlik konusunu yani millî bekasını kendine en önemli
mesele edinme zorunluluğu vardır. Bu stratejik gerçek, hukuki, siyasi
ve bürokratik kurumlarla içselleştirilip etkin ve hızlı bir
eş güdüm içerisinde ortak bir tutum ve davranışa dönüştürülmelidir.
Bunun en güzel örneğinin, millî bekanın etkisiz kılınmaya
çalışıldığı 15 Temmuz 2016 tarihinde
başarıyla sergilendiğine tanıklık ettik. Geçen hafta
da yine benzer bir tavrın, beklenen bir istisna dışında,
Ermenistanın Azerbaycana menfur saldırısına
karşı gösterildiğini biliyoruz.
Sayın milletvekilleri, işte bugün, Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak gündemimize aldığımız
tezkerenin de üç boyutlu yani hem bireysel hem bölgesel hem de ulusal savunma
ve güvenlik ihtiyacından doğmuş bir zaruret olduğuna
açıkça kanaat getirmişiz. Çünkü uluslararası ilişkilerin ve
hareketliliğin ivme kazandığı bu yüzyılda Bekle,
gör. veya Bana değmediği sürece bin yaşasın. politikalarının
artık ne sahada ne de masada geçerli bir yaklaşım
olmadığı açık ve nettir. Diğer bir ifadeyle, taciz,
tecavüz ve saldırıların vuku bulmasını beklemeden
potansiyel tehdit, tahrik ve riskin oluştuğu her yerde proaktif
davranılıp etkisizleştirilmesinin 21inci yüzyıl savunma ve
güvenlik stratejisinin özünü oluşturduğunun farkında ve Allaha
şükür, millet olarak bilincindeyiz. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti devleti de
buna mukabil bir tutum sergileyip proaktif davranarak yaklaşık
kırk yıldır milletimizin yurt içinde ve yurt
dışında canına musallat olmuş PKK ve türevleri
başta olmak üzere, her türlü terör örgütleriyle, köklerinin
kazınması suretiyle, kahramanca mücadele etmektedir.
İnisiyatif alıp proaktif
davrandığımız diğer önemli bir mesele de Orta
Doğu, Balkanlar ve Kafkaslar üçgeninde hem karada hem de mavi vatanda
kuşatmaya alınıp etkisiz kılınmaya yönelik
oldubittilere karşı gösterdiğimiz millî refleksimizdir. Bu
bağlamda, azim ve kararlılığımızın yegâne
ilham kaynağı, Milliyetçi Hareket Partisi olarak içselleştirdiğimiz
Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben. düsturunun iksiri olan yurdumuzu
ve milletimizi özümüzden çok sevmemizdir.
Taşıdığımız ruh ise Kafkasların
kahramanlık güneşi Şamilin, Kafkas İslam
Ordularının kahramanı Komutan Nuri Paşanın, Mescid-i
Aksada işgale uğramasına rağmen yüksek bir manevi
sorumlulukla muhafız nöbetini tutan Iğdırlı Hasan
Onbaşının, Ankaraya uzanan Yunan işgalinde teklif edilen
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kayseriye taşınmasına yüksek
sesle itiraz eden ve Biz buraya korkmaya, saklanmaya değil,
savaşmaya geldik. diyen Tuncelili Diyap Ağanın ve nihayetinde
Ya istiklal ya ölüm. diyen Mustafa Kemal Atatürkün ruhudur. Velhasıl,
bu ruh Anamızın duasıyla geldik, hocamızın
salasıyla gideriz. diyen kısık sesli alperenlerin ruhudur.
İşte bu ruhla, terörle kıyasıya mücadelenin
başlatıldığı 24 Temmuz 2015ten bugüne kadar büyük bir
kararlılıkla sürdürülen Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve
Barış Pınarı Harekâtlarıyla PKK türevi PYD-YPG ya da
SDGnin can suyu kesilmiş ve bölgeye barış ve huzur
gelmiştir. Öte yandan, Irakın kuzeyindeki terör yuvalarına
yönelik operasyonlar da aralıksız devam etmiş ve üstün başarılar
elde edilmiştir. Yani bu bağlamda, öküz altında buzağı
aramak beyhude bir çabadan öteye de gitmeyecektir. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Yine, yurt içinde ve bölge bölge benzer operasyonlar
peş peşe gerçekleştirilmiş, her türlü barınak,
sığınak, silah, mühimmat, lojistik destekleri yok
edilmiştir. Dahası, PKK ve uzantılarının kirli yüzleri
ve hain siyasi bağlantıları deşifre edilerek örgütte ciddi
çözülmelere yol açılmış ve bölge insanı tutsak edilen
evlatlarına kavuşturulmaya başlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, içeride ve
dışarıda terörle kararlı mücadelede katedilen mesafe ve
yarattığı güven ve motivasyonla, bölgemizde ön alıcı
ve stratejik hamlelerle oyun kurup oyun bozan bir kimlikle Doğu Akdeniz ve
Karadenizde hidrokarbon arayışları, Egede ve Kıbrıs
özelinde oldubittilere karşı hamleler, Libyayla
gerçekleştirilen ikili anlaşmalar ve kontrolsüz göç hareketlerine
yönelik sergilenen örnek tutum ve uygulamalar, başta Fransa, Yunanistan
olmak üzere birçoklarını rahatsız etmiştir.
Rahatsızlıkları bununla da kalmamış, artık
ülkemizde muhalif sesler adı altında, Türkiye adına demokrasi,
hukuk ve insan hakları havarileri ilan ettikleri PKK/PYD, FETÖ, DHKP-C ve
benzeri terör örgütlerini palazlandırarak içlerine
yuvalandırdıkları STKler, vakıflar, dernekler, sendikalar
aracılığıyla Türkiye aleyhtarı propagandalara da
teşvik etmişlerdir.
Şimdi, terörle mücadelede içeride ve
dışarıda bölgesinde zapturapta karşı asil ve dik
duruşa kadar tüm bu gelişmelere Türkiye muhalifi ülkelerin
karşı tavrı ve açıklamaları bir noktaya kadar
anlaşılabilir ama benzer, acımasız ve mesnetsiz
eleştirilerin ülke içinde, özellikle siyaset üstü ilişkilerimiz veya
güvenlik ve savunma hamlelerimize yönelik yapılması gerçekten izaha
muhtaçtır. Dün, Zeytin Dalına, Fırat Kalkanına,
Barış Pınarına, İdilipde ve sonrasında
Libyayla yapılan anlaşmalara ve Doğu Akdenizde hidrokarbon
arayışlarına, mavi vatan savunmasına karşı
tavırlarından dolayı bugün mahcubiyetlerini gizlemek veya itiraf
edip özür dilemek bir tarafa, aynı tutumlarını,
Ermenistanın Karabağ saldırılarında da yasak savma
kabilinden göstermektedirler. Çünkü aynı kitlelerin söylediklerinin
tıpkısının aynısını Ermenistan
Başbakanı ve Fransız Cumhurbaşkanı da söylemektedir
hatta Fransada hükûmet muhalifi faşist Marine Le Pen de söylemektedir.
Şimdi, saygı değer milletvekilleri,
bakınız, biz, uluslararası ilişkileri, Türk siyasetinin
uluslararası bağlamda temsilini, teşbihte hata olmaz, ben bir millî
maça benzetiyorum. Bir millî maçta, taraflar bellidir, taraftarların
oturacağı yerler belledir, söylenecekler bellidir.
Şimdi, düşünebiliyor musunuz? Tevafuk
işte, bugün Almanyayla özel bir maçımız var. Yani tribünde
yerimizi alacağız. Sanal bir kurgu yapalım: Efendim, Türkiyenin
attığı her golde üzüleceğiz, Türkiyenin
uğradığı her türlü faul girişimlerinde ayağa
kalkıp alkışlayacağız ya da Almanyanın attığı
bir golde Bravo ya! Ne güzel bir pozisyon, ne güzel bir goldü.
diyeceğiz. Şimdi, aynen buna benziyor. Aynen millî maçtaki gibi,
uluslararası bağlamda herhangi bir ülkenin ali menfaati söz konusu
olduğunda, gerçekten beklenen tavır budur. Yani antrenörü
beğenmeyebilirsiniz. Yine, maç üzerinden gideyim. Oyuncuların
seçimini beğenmeyebilirsiniz. Neyi kast ettiğimi zatıalileriniz
çok iyi anlıyorlar değil mi? Ama amacınız üzüm yemek olsun.
Nedir bu bağcıyla hesabınız? Nedir bu antrenörle
hesabınız? Takım seçmeleri yanlış. Tamam, antrenör
siz olduğunuzda, takımınızı seçer daha iyisini
yaparsınız ama Allah aşkına, maç esnasında niye
demoralize edici, niye onur kırıcı, hafifletici,
başkalarına koz verecek birtakım girişimlerde bulunuyoruz?
İşte, bunun diplomatik ifadesi, yapabildiğimce, gerçekten
kibarca izah etmeye çalıştığım izahı budur.
Şimdi, saygıdeğer milletvekilleri,
bunu biraz özele indireyim, Türk siyasi tarihinde, yakın geçmişimizde
yaşadığımız birkaç olaya atfen daha da
somutlaştıralım. Efendim, Kıbrıs sorunumuz var; yalnızız.
Bir yalnızlık politikası sürüp gidiyor. Yalnızlık
haksızlık değildir, çokluk da haklılık değildir.
Bir davaya inanmışsanız yalnız da yürürsünüz sonuna kadar,
yeter ki -Allah korusun- ihanete, o davayı satmaya düçar
kalmayasınız. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Onun için Türk milleti tarih boyunca her zaman yalnız
yürümüş, Allaha şükür, bu coğrafyada da kimseden talimat
almamış.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Aferincilere kapak olsun bu
söz!(MHP sıralarından alkışlar)
KAMİL AYDIN (Devamla) Şimdi,
bakınız, Kıbrıs özeli: Türkiye, İngiltere, Yunanistan,
1959, üçlü bir toplantı yapıyoruz ve Kıbrısta iki halk
var, bunu bir formüle dönüştürmeye, bir anayasaya dönüştürmeye...
Nihayetinde, 60ta anayasaya dönüşüyor, tescil ediliyor. Daha sonra,
garantörlüğü olan Yunanistan, İngiltere ve Türkiye, bunun ikamesi
için elinden geleni yapmaya çalışırken birileri boş
durmuyor, Enosis ruhu rahat durmuyor. Yunanistanda 74e kadar gerçekten, böyle
kademe kademe bir soykırım uygulanıyor ve nihayetinde 74e
geliyoruz. Artık bıçak kemiğe dayanmış, o dönemin
koalisyon hükûmeti bir karar alıyor. Bu da bir teşbih, bu da güzel
bir anekdot olarak aklımızda kalsın. Artık, Ayşe
tatile çıkma vizesini alıyor, Çıkabilir. deniliyor. Allah
aşkına -o günkü siyasilere baktım- bugün duyduklarım
gerçekten beni hayrete düşürüyor. Bu Parlamento neden bunları
yapıyor? Türkiye Cumhuriyeti devletinde bu kürsülerden, gerçekten
monşerliği kendisine yakıştıramayıp güya devletin
ali menfaatleri için ömrünü verdiğini iddia edenler, neden bu ciddi
meseleler üzerinde böyle hafife alıcı, efendim, onur
kırıcı, Basından -şuradan, buradan-
duyduklarımız kadarıyla, söyledikleri kadarıyla. gibi
gayriciddi kaynakları dikkate alıyorlar? Rahmetli Sayın Ecevit
Ayşe tatile çıksın... O günkü muhalefet Hayır,
çıkmasın. Ayşenin ne işi var tatilde? Benim topum yok, tüfeğim
yok, uçağım yok, gemim yok, ne yapıyorsunuz, orası
bataklık
Bugün öyle söylediler. Afrin bataklıktı değil
mi, Libya Fizandı? Ne işimiz var Fizanda? Mehmetçikimiz zayi
olacak, bataklığa çekilecek, yok olacak
Ee, sen ne yapacaksın,
elini mi ovuşturacaksın? Olmadı Allahın izniyle; ne
Afrinde zayi oldular ne Zeytin Dalında ne Fırat Kalkanında ne
de Barış Pınarında. Libyayla
yaptığımız anlaşmayı bile, galebe çalarak
Efendim, bu onay mıdır, tescil midir, şu mudur, bu mudur
Yani
tarafımızı bir kere baştan belli edeceğiz maça
çıkarken. Hangi tribünde oturacağımızı bileceğiz
maç başlamadan önce.
Şimdi, biz o gün Karaoğlan dedik ve
arkasında dimdik durduk. İnanın, askerlik şubelerinde
kuyruklar oluştu. Bugün içimiz kanıyor, aynı şey
Karabağ olayında da geçerli. Yani Allah aşkına, şimdi
Hariciyecilik yaptık
Eyvallah, saygı duyarız. Ben,
şimdi, bir şey söyleyeyim. Lise yıllarımdı, 80 öncesi,
birçoğunuz belki izlemişsinizdir, bizim cenah izledi de. Güneş
Ne Zaman Doğacak? diye bir film izledim, hıçkırıklarla
çıktım sinema salonundan. Benim, Azerbaycan davasını ilk o
filmde görmem, tanımam söz konusuydu: Cüneyt Arkın ve Oya
Aydoğan başrollerini oynamış. Bir Iğdırlı
kardeşim de burada. Biliyorsunuz, orada, Boraltan Köprüsünde yaşanan
trajik bir olay, 146 soydaşımızı
Öyle Azerbaycan,
Azerbaycanlı deyip geçiştirmeyelim. Bunlar, aynı anadan
doğmuş kardeşlerimiz bizim;
dindaşlığımız da vardır, kardeşliğimiz
de vardır. İnsani açıdan da bizim bu davayı sahiplenme
zorunluluğumuz vardır.
Şimdi, o köprüde neler oldu biliyor musunuz?
Stalinin o zulmedici baskısından kaçıp kendilerine
sığınacak bir yuva arayan 146 masum insan, Iğdırda
bizim bir karakolumuza sığındılar ama Stalin talepte
bulundu
Hani, bugün böyle, bu kürsülerden ahkâm kesiliyor ya
Dışişleri Bakanı şöyle desin. Başbakan artık
yok, Cumhurbaşkanı, tek adam şöyle yapsın, niye böyle
yapmıyor? diye. Öyle kolay değil. Bekâra boşamak kolay. O gün
emir telakki edilip anında imzalanıp iadeleri sağlandı ve
ağlayarak hıçkırıklarla İade etmeyin bizi, öldürün.
Hiç değilse bu bayrak altında, kardeşimin kurşunuyla
şerefli bir ölüm nasip olsun. Bolşeviğin kahpe kurşununa
kurban gitmeyeyim. dediler ve iade ettik, iade edilir edilmez hepsi
kurşuna dizildi. Şimdi, o gün bir ağıt yakıldı
Boraltan bir köprü, aşar geçer Arası/Yuğsan Aras suyuyla, çıkmaz
yüzün karası. Şimdi biz, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olarak, bir Türk milliyetçisi olarak gerçekten bu yüz karası durumdan
kurtulma fırsatı bulduk çünkü Karabağ işgal altında.
Karabağdan sonra işgal devam etti
peyderpey, ondan öncesinde de var. Allah aşkına, Baküye birçok
insanımız gitti, özellikle hariciyecilere söylüyorum: Şehitler
Hiyabanı diye bir yer var, her gidişimizde çelenk koyuyoruz, çiçek
koyuyoruz; aynen bizim Anıtkabirimiz gibi, dış temsilcilikler
geldiği zaman çelengini koyar, saygı duruşunda bulunur. Biz de
Baküye gittiğimizde bütün arkadaşlar için söylüyoruz- aynı
şeyi yapmadık mı? Peki, niye yaptık? Oraya Şehitler
Hiyabanı, Şehitler Yolu niye dediler? Çünkü tarih acı, tarih
keder, tarih zulüm dolu. Ama benim de atam yatıyor orada ya, sizin de
atalarınız yatıyor. Yani Kafkas İslam Ordularında
sizin dedeleriniz yok muydu? İnanın, Diyarbakırdan Çanakkaleye
kadar yazıyor tek tek sicillerini; Türkiye'nin her yerinden şehit
var. İki şehitlik var; biri 1918de Nuri Paşa komutasındaki
mücadele sonucu şehitlerimiz, diğeri ise işte Azerbaycanın
Karabağından tutun, her yerinde verdiği şehitler.
Şimdi, bu süreç devam ediyor. Yani bizim bunlara karşı bir
manevi sorumluluğumuz yok mu? Karabağ işgal altında net bir
şekilde. En yetkili ağızdan söylenildiği şekliyle, biz
de Milliyetçi Hareket Partisi olarak amasız, fakatsız,
şusuz busuz, canımızla, kanımızla, her türlü
varlığımızla oradaki kardeşlerimizin
arkasındayız; davaları davamızdır, söylemleri söylemlerimiz,
eylemleri de eylemlerimizdir diyoruz.
Şimdi, saygıdeğer milletvekilleri, tabii
ki derdimiz büyük Yunanistanla iyi geçinelim. Tamam, iyi geçinelim ama
nasıl iyi geçinelim? Ayasofya için ahkâm kesen Yunanistana diyorum ki:
Benim İstanbulumda gayrimüslimler için 430 küsur tane ibadethane varken -olması
da gerekir, ibadet özgürlüğü hiçbir şekilde kısıtlanamaz;
biz kalktık, ecdadımızdan da bu geleneği gördük ve
yaşatacağız inşallah- koskocaman Atinada bir tane cami yok
yahu. Şimdi, bunu söylemek yerine Ayasofyayı niye açtık?
Zamanlama iyi olmadı. şu oldu, bu oldu
Ya, şimdi bir
şiir okuyacağım, Nazım Hikmet burada o kadar güzel söylüyor
ki Ayasofyayla, İstanbulun fethiyle ilgili, ne olur bir bakın ya.
Sekiz Yüz Elli Yedi diye bir şiiri var, vaktim daralıyor,
okumayacağım, var bende ama bir bakın ya. Nazım kadar
olalım ya! Bizim şairimiz ya, olalım! Ha, olamıyorsak o
zaman, şapkayı çıkarıp önümüze koyacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Şiiri tamamlayın.
Buyurun.
KAMİL AYDIN (Devamla) Şiiri
okuyayım:
İslamın beklediği en şerefli
gündür bu.
Rum Konstantiniyesi oldu Türk İstanbulu.
Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi,
Hak yerine getirdi en büyük niyazını,
Kıldı Ayasofyada ikindi
namazını.
İşte, o günden beri Türkün malı
İstanbul,
Başkasının olursa
yıkılmalı İstanbul. diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Hişyar Özsoy, buyurun.
HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY
(Diyarbakır) Teşekkür ederim
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhurbaşkanının Suriye ve Irak tezkerelerine
dair partim HDP adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Daha önce de bu tezkereler bu Meclise gelmişti.
Biz, HDP olarak daha önce yaptığımız gibi gönül
rahatlığıyla bu tezkerelere hayır oyu vereceğiz.
Bunun gerekçelerini birazdan anlatacağım.
Tabii, bu gerekçelere geçmeden önce
sanırım şöyle küçük bir tartışmaya ihtiyaç var. Biz,
HDP olarak Türkiyenin hem içeride, yani ülke içinde hem de
dışarıda, dış politikada ulusal çıkarlarını
farklı tarifliyoruz. Bizim ulusal çıkar tarifimiz farklı
olduğu için argümanlarımız ve oylarımız da farklı
oluyor. Bundan kastım şudur: Örneğin, biz, Türkiyenin
Suriyeden Libyaya çete ihraç etmesini ulusal çıkar görmüyoruz.
Örneğin, Türkiyenin Suriyedeki politikalarının Türkiye
halklarının çıkarına, Suriye halklarının
çıkarına olduğunu düşünmüyoruz. Bu, bir siyasi tercih,
siyasi fark meselesidir. Başta, polemiklerin önüne geçmek için bunu ifade
etmek istedim.
Kıymetli arkadaşlar, mevzu geniş
fakat ben biraz daraltıp şu an bizim de gündemimizde olan Kobani
protestoları ve bu çerçevede, yakın dönemde olan tutuklamalarla
konuya girmek istiyorum, akabinde bunu biraz detaylandırmaya, bölgesel
politikalar hakkında, tezkereler hakkında partimin görüşlerini
ifade etmeye çalışacağım.
Geçen hafta, aralarında kıymetli Kars
Belediye Eş Başkanımız Ayhan Bilgenin de olduğu 17
HDPli yönetici gerçi -aralarında HDPli olmayanlar da var, bir hukuk
garabeti, o ayrı bir mesele ama- yaka paça gözaltına alınıp
sekiz günden sonra tutuklanıp gönderildiler. Gerekçe olarak da 6-8 Ekim
2014 yılında, Kobani protestolarında oradaki bütün ölümler,
yaralanmalar, işte mala mülke zarar vermeler vesaire, bütün o
olayların tek sorumlusu olarak HDPyi, HDPnin o zamanki yönetimini böyle
hedefe koyup desturunu da evlendiği zaman hemen saraya koşup
hediyeler alan bir savcı aracılığıyla yaptılar.
Yapın, yapın, daha önce de çok yaptınız; yapmayın
desek de zaten yapacaksınız. Daha önce de defalarca söyledim, bu
kürsü, hiçbir zaman, HDP olarak böyle, iktidarın merhametini
dilendiğimiz bir yer değildir. Biz çok kararlı, düzgün bir
şekilde bu ülkeye, bu ülkede yaşayan halklara layık bir
şekilde muhalefetimizi sonuna kadar yapmaya devam edeceğiz.
Ayhan Bey sizin de yakından
tanıdığınız birisi, şurada, şu
sıralarda oturuyordu. Ondan önce, hatırlıyorsunuz, İdris
Baluken oturuyordu. Ondan önce başkaları vardı, diğer
arkadaşlarımız ama belli ki bir konsept dâhilinde, Kürt meselesi
başta olmak üzere Türkiyede sizin hoşunuza gitmeyen meseleler
hakkında, sizin hoşunuza gitmeyecek şekilde konuşan herkesi
niyetiniz var, içeri atacaksınız. Hodri meydan, deneyin! Beş
yıldır yapıyorsunuz, 5 binden fazla arkadaşımız
şu an cezaevlerinde. Kıymetli Eş Başkanlarımız
Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ orada, diğerleri var;
belediye başkanlarımız var, Selçuk Başkan var, Gültan
Başkan var, var, var, var... Bütün bunlardan sonra, hiç kimse bizim
kusurumuza bakmasın, iktidarın ulusal çıkar dediğine biz
kesinlikle ulusal çıkar demeyeceğiz, aynı geminin içinde filan
da değiliz. Bu milliyetçi hamasetleri bir köşeye bırakmanın
vakti çoktan gelmiş ve geçiyor. O gemiden çoktan attınız,
beş yıldır, altı yıldır HDPyi atmaya
çalışıyorsunuz o gemiden. Eğer bugün HDP hâlâ gemide
ısrar edip hâlâ barış diyorsa bence Hükûmet gerçekten HDPnin
ayaklarına kapanıp teşekkür etmeliydi, hâlâ ısrar ediyorsa.
Bakın, şahsi anekdotlar vermek çok
hoş değil. Ne bu Meclisin bu sandalyesine ne de maaşına
ihtiyacı olan insanlar filan değiliz. Altı yıldır -ben
bir arkadaşınızım burada- sizden yemediğimiz küfür,
hakaret kalmadı, anamızdan, babamızdan yemediğimiz
lafları yedik. Bizim HDPde siyaset yapmak mevki, koltuk meselesi
değildir ki. Var mı öyle bir şey? Çok şükür, hepimizin, bir
çoğumuzun siyasete girmeden önce mevkimiz, konumumuz da çok daha iyiydi
yani öyle mevkilik, konumluk bir durum söz konusu değil. Şu
sandalyelere oturmuş filan da değiliz. Ayhan Bey buradaydı, Grup
Başkan Vekiliydi, Karsa gitti; Kars Belediye Başkanı oldu,
Karstaki herkesin Belediye Başkanı olmaya çalıştı.
Ayhan Bilgen müebbetle yargılanacak, cezaevine gidecek, biz de
oturacağız Türkiyenin ulusal çıkar teranelerini
dinleyeceğiz! Peki.
Kıymetli arkadaşlar, Kobani meselesi üç
şeydir; şahsi görüşüm, sanırım partili
arkadaşlarım da katılır: Kobani bir sembol, Kobani bir
siyasal, toplumsal düzen ve bence Kobani çok büyük bir tarihsel fırsattı,
Orta Doğuda Türk-Kürt ilişkilerini yeniden organize edebilmek için
muazzam bir fırsattı barış süreci içerisinde. Burada öyle
suçlamalar üzerinden gitmeyeceğim ama o tarihsel fırsat berhava
edildi, paramparça edildi ve Kobaniden sonraki, Kobani protestolarından sonraki
Millî Güvenlik Kurulu toplantısından bu yana memleket bir
girdabın içerisine girmiş, o gün bu gündür debelenip duruyor ve o gün
bu gündür bu ülkede istikrar tutmamıştır ve tutmayacaktır.
Nihayetinde, bütün o gerilimli süreçler içerisinde başkanlık sistemi
diyorsunuz, başkanlık sistemi değil ucube bir sistem ortaya
koydunuz. O zaman seçim meydanlarında söyledik. Bakın, ben kendim
Bingölde, o zaman milletvekiliydim, referandum olursa dolar 4 lira, euro 5
lira olur dedim; millet bize gülüyordu. Bakın, bir siyasal sistem
üretmişsiniz içinde bir sürü iç ve dış mihrak
algısının olduğu; 2020, dolar olmuş bugün 7,8; euro
olmuş 9,2; maliyenin başına da bir damat daha koymuşlar
-damat diplomasisi çok oluyor bu ara memlekette- Dolara ben bakmıyorum.
diyor. Bakma, millet bakıyor. Her şeyimizi dolarla alıyoruz;
enerjiyi dolarla alıyoruz, kâğıdı dolarla alıyoruz.
Bakın, çok basit bir şey, çok basit ya: Bir insanın -dünya
vatandaşı olacağız ya- maaşının bir
karşılığının olması lazım değil
mi? Asgari ücretin karşılığı 300 dolar olmuş ya!
Bakın, ulusal çıkar budur işte. Bizce gerçek yurtseverlik, bu
halkın asgari ücretinin bin, 2 bin dolar olmasıdır. Biz buradan
bakıyoruz meseleye. Halkın gerçek bir gündemi var ama milliyetçi
hamaset içerisinde biz halkın gerçek gündemine bir türlü gelemiyoruz.
Kobanide ne oldu? Dün arkadaşlarımız
burada önerge verdiler. Suçlama geliyor bize sürekli. Bakın, o kadar
basit, o kadar rahat bir yöntemi var ki bunun. Türkiyede şu an adalete
güvenen kimse var mı arkadaşlar? Muhalefetin hepsine soruyorum,
iktidara yakın olarak politik pozisyon alanlara da soruyorum. Türkiyede
en az güvenilen kurumların başında medya ve adalet sistemi
geliyor, hiç kimse güvenmiyor.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Yargı
mensupları da güvenmiyor.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Kendileri de
güvenmiyor, vallahi billahi AK PARTİ de güvenmiyor; şahsi
konuşmalarımızda söylüyorlar. Böyle bir yargının eline
vereceksiniz HDPyi.
Biz, burada, parlamenterler olarak oturalım,
gelin bu meseleyi araştıralım, gelin bu hakikati açığa
çıkaralım çünkü Kobani sonrası protestolar ve oradaki ulusal
millî güvenlik toplantısı ve akabindeki çöktürme planları
Kobani, basitçe bir kasabanın direnmesi değil, bir sürecin
başlangıcıydı. O gün bugündür, geliyoruz, diyoruz ki o ekim
ayı içerisinde yani Kobani DAEŞin saldırısı
altındayken, Millî Güvenlik Kurulu toplantısına kadar o bir ayla
ilgili Mecliste sizin çoğunluk olacağınız bir komisyon
kuralım; dinlesinler, baksınlar. Biz yargı kurumu değiliz,
biz parlamenter denetim yaparız arkadaşlar, bizim işimiz bu. Bu
denetimi yaptırtmıyorsunuz. Bakın, çok basit bir şey
Yasin Börünün ailesine tekrar sabır diliyorum,
Allah rahmet eylesin. Benim de şahsen tanıdığım, anne
babasını bilmiyorum ama geniş ailesini tanıyorum, Bingöllü
-aslen Bingöllüyüm, şu an Diyarbakır Vekili olmakla birlikte-
yakından tanıdığım, bildiğim bir aile. Allah
kimseye, hiç kimseye evlat acısı vermesin. Cumhurbaşkanı
defalarca bu ismi zikrederek -bana sorarsanız- bir
Cumhurbaşkanına, hiçbir siyasetçiye yakışmayacak
şekilde bunu seçim meydanlarında manipüle etti. Biz şunu
diyoruz: Yasin Börüyle ilgili bir dava devam ediyor, etsin, sonuna kadar gitsin,
bu vahşeti yapanlar yargılansın istiyoruz. HDP olarak da sonuna
kadar desteğimiz vardır. O dönemde hâlâ tam sayısını
bilmediğimiz -43 ile 53 arası gidip geliyor- vatandaş öldü,
aralarında polisler de var. Bu ülkede Yasin Börü dışında
takibi yapılan tek bir dava yok o ölümlerle ilgili olarak. 52 ya da 42
diğer vatandaş, vatandaş değil mi? Kim öldürdü? Nasıl
öldü? Kamera kaydı yok mu? Şahidi yok mu? İktidar olarak, adalet
sistemi olarak sizin onları çıkarmanız lazım ortaya. Siz çıkarmıyorsunuz,
biz denetim yapalım diyoruz, Hayır, biz onu da istemiyoruz. Ne?
Öldürülen insanların yüzde 70i HDP üyesi insanlar. Yani bizim üyelerimizi
katledecekler, günahını da getirip HDPnin boynuna
koyacaksınız. Nedir? HDP bir tweet atmış. Tweete
baktınız mı? Kaç kişi baktı o tweete?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sadece tweet
bile Sayın Özsoy, sadece tweet bile
Siz organizasyon kısmında
varsınız.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Tweete bakan
var mı?
Bitireyim lütfen Sayın Muş.
SALİH CORA (Trabzon) Halkı sokağa
davet ediyorsunuz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Kimseyi
kandırmayın!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Evet. tweette
şöyle diyor: İnsanlar protesto hakkını kullansın.
Kobani DAEŞin saldırısı altında, insanlar
kullansın.
MEHMET MUŞ (İstanbul) İsyan
hareketi
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Şimdi,
bakın tweetin içeriğine baktığınız zaman
-herkese sorduk, hukukçulara da sorduk- tweetin içerisinde suç teşkil
eden bir durum yok. diyorlar. Akabinde gelişmiş olan olaylar
üzerinden sorumluluk biçiyorlar. Dün Saruhan Bey anlattı, ben
detayına girmeyeceğim. O dönemki olaylar yatışsın diye
dönemin İçişleri Bakanı ve sanırım kamu idaresinden
ilgili kişiler ile vekillerimiz iki gün mesai yürütmüşler. Hiç buraya
girmeyeceğim. Bu devleti yönetenler o dönem ne olduğunu çok iyi
biliyor; çıkıp konuşurlarsa kendi şerefleridir, susmayı
tercih ediyorlarsa çok zorlamayacağız. Fakat 53 vatandaşın
öldüğü bir yerde Yasin Börü ismini sürekli zikredip HDPnin bütün Merkez
Yürütme Kurulu üyelerini götürüp hapse atacağız, üzerine
oturacağız. Yok. Biz, hesap soracak durumdayız bu konuda, bu
konuda zerre geri adım atmayacağız. O dönem sokaklara çıkan
vatandaşların protesto hakkını güvenceye almakla sorumludur
Hükûmet. Yani ben dışarı çıkıp protesto ettiğim
zaman bu devletin Hükûmeti, İçişleri Bakanı, polisi benim
SALİH CORA (Trabzon) Hedefin olacak, öyle mi?
HİŞYAR ÖZSOY
(Devamla)
demokratik
protesto hakkımı koruyacak, onun işi bu. Oturup
MEHMET MUŞ (İstanbul) Anayasada var o.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Ben şu an
milletvekili olarak sokağa çıktığım zaman
konuşturmuyorlar, geçelim biz bunları, bizim bunlara
karnımız tok.
Şimdi, kıymetli arkadaşlar, bu
kısmı biraz uzattım biliyorum ama çok önemli çünkü bu bir
başlangıç noktası. Kobani şöyle bir durumdu: DAİŞ
Kobaniye saldırıyor. Siz belki onu hissedemediniz, görmediniz,
kısmen de sebebi şudur
Sizi temin ediyorum, dünyanın neresinde
olursa olsun bütün Kürtler teyakkuzdaydı ne olacak diye. Kürt dediğim
de aydan değil ha, 20 milyon Kürt bu ülkede yaşıyor; Türkiye,
yüzde 55 oranla en fazla Kürtlerin vatandaş olduğu ülke
Ortadoğuda. Türkiyede, Irakta, Suriyede, Kirmanşahta, diasporada
-ben o dönem Amerikadaydım- Amerikada insanlar uyumadan izliyorlar ne
olacak diye. Ve inanın bana beklenti şuydu, talep de vardı.
Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü devlet değil mi? Bakın, diyorsunuz
Biz şu an DAİŞle mücadele ediyoruz. DAİŞle
mücadele ne zaman başladı? Hatırlıyor musunuz
arkadaşlar? Cerablusa girdiler o zaman başladı, değil mi?
Cerablustu ilk. Sayın Muş dün İşte, biz
kapılarımızı açtık. falan filan diyordunuz,
değil mi? Ya, ondan önce, DAİŞ Şengalde binlerce Kürtü
kıyımdan geçirmiş, Ezidi kadınlarını
kaçırmış, pazarlarda satıyor
MEHMET MUŞ (İstanbul) PYD kaç
kişiyi kaçırdı?
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Müsaade edin
MEHMET MUŞ (İstanbul) E, onu da
söyleyin.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Bir müsaade edin
MEHMET MUŞ (İstanbul) Onu da söyleyin.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Çıkar
konuşursun, hadi bu kadar nezaketin olsun Mehmet Muş, zaten
değilsin.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Akademide mukayese
vardır, mukayese; onu da söyle, ikisi de terör örgütü.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) İnsanlar
bakıyorlar, DAİŞ gelmiş, Kobaninin kapılarına
dayanmış; büyük devlet, Türkiye Cumhuriyeti devleti
sınırın bu tarafından ne yapıyor, ne yapıyor?
İzliyor. Dünya basını haber yapıyor, uluslararası
güçler devreye girmişler, Türkiyeye baskı yapıyorlar -Selahattin
Demirtaş bunları açıkladı- Hükûmet oyalıyor, ne
yapacak? Şu: DAİŞ, Kobaniyi düşürecek, sınıra
gelecek. Sorun olur mu? Olmaz çünkü DAİŞ sınıra ne zaman
geldiyse sınır ticaretine başladı Türkiye; delilli, belgeleri
var bunların, şu Meclisin kayıtlarında var
Bakanlığın kabul ettiği. Sonra ne oldu? Ben şunu
soruyorum ya: Gerçekten, bak, çok samimi, Sayın Muş, sürekli
kesiyorsunuz
MEHMET MUŞ (İstanbul) Mukayese
yapın o zaman, onu da söyleyin.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Mahmura atacak
bombanız var, yetişiyor, Türkiyenin menzilli füzeleri var. Bak,
Afrine attınız, Şengale de bazen atıyorsunuz.
DAİŞ Kobaninin dibinde Müslüman dediğiniz Kürtleri
katlederken kolunuzu tutan mı vardı 2 tane fişek de buradan
çaksaydınız karşı tarafa? Deseydiniz ki
SALİH CORA (Trabzon) DAİŞe
gereğini yaptık.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Yani Bakın,
dünya ayağa kalkmış, ben de Türkiye olarak kapımın
önünde böyle bir zulme müsaade etmem. diyebilirdiniz. Ha, şu var: Yahu,
Suriye başka ülke, biz oraya nasıl müdahale edeceğiz?
diyeceksiniz -o zaman argümanınız buydu- Suriyede girmediğiniz
yer kalmadı.
Mesele şudur: DAİŞ, Kobaniyi
düşüremedi. Uluslararası koalisyon geldi araya, Amerika 10 bin
kilometre öteden gelip buraya müdahil oldu; Türkiye, Kürt kardeşlerini
seven Türkiye Kobaniye müdahil olmadı; olmak bir tarafa, buradan geçsin
diye destek
Protestolar onun içindi. Bunu ayın sonuna kadar yapmadı,
ancak Obama şahsi olarak baskı kurduğu zaman kapıları
açtılar, geldiler, geçtiler; gerisi hikâye, biliyorsunuz.
Bakın, ben şunu söyledim: Bir suçlama
üzerinden gitmiyorum
MEHMET MUŞ (İstanbul) Siz
taraflısınız, kusura bakma.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Kobani tarihî bir
fırsattı, Kürt-Türk ilişkilerinin Orta Doğuda yeniden
dizayn edilebileceği bir fırsattı, barış süreçlerine
ivme kazandırılabilecek bir fırsattı; bu fırsatı
şu veyahut da bu gerekçeyle -tercih sizin- kullanmadınız. Gerisi
zaten o günden bu yana devam eden böyle bir saldırı politikası.
Ne oldu ondan sonra, ben size söyleyeyim. Bakın, öyle diyorsunuz
DAİŞ, DAİŞ. Cerablusun kontrolünü aldınız,
2017 başıydı değil mi? Üç yıl kadar Bağdadi,
Türkiye sınırının 5 kilometre ötesinde yaşadı ya
ve dünyaya bunu nasıl açıkladınız?
Açıklayamadınız, 5 kilometre ötede. 1 kilometre ötede bütün
IŞİD liderleri çıktı ya! Amerika geldi, Türkiyeye
söylemeden tak tak tak vurdu gitti.
Şimdi, bunu şöyle söylüyorum, bitireyim,
toparlayayım. Bakın, şu IŞİD, Kürtleri dövsün;
Kürtler Suriyede Kuzey Iraktaki gibi yeni bir yönetim
oluşturmasınlar. takıntınız var ya neye getirdi sizi:
Suriyede ne kadar çirkef grup varsa herkesle ortak oldunuz pratikte.
Bakın var, son bir örnek vereyim: Eskiden IŞİDle
sınır ticareti, petrol ticareti
Rusya o dosyaları
kaldırdı rafa yarın önünüze koyacak sizin, hele bir devran
değişsin, tak tak tak koyacaklar önünüze sizin.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ya, geç o
tehditleri ya!
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Bakın en son,
geçen gün Mevlüt Çavuşoğluna ben bir önerge verdim; önergem
reddedilmiş, geri gönderilmiş bana; siyaset millî, yerli ya.
İdlibde kurtuluş hükûmeti Heyet Tahrir el-Şam, Hükûmetinizin
resmen terör örgütü ilan ettiği İdlibdeki hükûmet Türk
lirasını resmen kullanmaya başladı ve balya balya TLler
gitti İdlibe, Amerika Suriyeye ambargo koyduğu zaman. Ben sordum
Sayın Bakana, dedim ki: Sayın Bakan, Türk lirasını
HTŞ kullanıyor, siz bunun ne olduğunun farkında
mısınız? Yani bu bağın mali ilhak anlamına gelebileceğini
Birtakım sorular sormuşum, sorularıma şahsi
görüşünüz diye koymuş ve bana iade etmiş, basınla
paylaşacağız.
Bakın, arkadaşlar az önce İYİ
PARTİden sayın hatip bir şey söyledi, dedi ki: Polisi,
jandarmayı oraya görevlendiriyorlar. Doğru, orası artık
Türkiye toprağı gibi düşünülüyor. Hep diyorlar ya: Biz
uluslararası hukuku tanıyoruz. Kaymakam göndermişsin,
eğitimi Türkçeleştirmişsin, parayı da göndermişsin,
asker orada, polis orada, mahkeme orada; eksik ne? Bayrak da orada.
Diyebilirsin ki: Ben burayı Türk toprağı yapacağım.
Bu ayrı bir şey ama ikide bir oturup şu uluslararası hukuk
teranelerini siz bize anlatmayın ya. Ya şu Karabağ meselesinde
uluslararası hukuk diyorsunuz ya, komik. Kıbrıs meselesi var ya,
Libyadaki durumunuz var sizin.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ya Kıbrısla
alakası yok.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - İşinize
gelince uluslararası hukuk. Irak diyor ki: Uluslararası hukuku ihlal
ediyorsun, benim ülkemde ne işin var?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son cümlelerinizi alayım.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla)
Toparlıyorum.
1983 yılında Saddamla, Saddam gibi
birisiyle, 1998de de Esadla yapılan anlaşmalar sonucunda bu
tezkereler sürekli bizim gündemimize geliyor ve orada söylenen çok basit:
Sıcak takip yaparak gidersiniz 10 kilometre falan. Ya ne 10 kilometresi
ya? Yani Ruslarla yaptığınız pazarlık da at
pazarlığına dönmüş, Kobaniyi ver, orayı da ver, Tel
Rıfatı da ver, İdlibi de vereceğim. Kürt
karşıtlığı sizi bütün bu çirkef, çirkin
durumların içerisine getirmiş; şu an Türkiyenin kısmi bir
askerî gücünün dışında ekonomik, finansal, diplomatik,
ideolojik, kültürel bütün gücü Orta Doğuda tükenmiştir; bir tek ya
asker ya paramiliter güç ihraç edebilecek durumdadır. Bunun müsebbibi de
sizsiniz. Biz bu tezkereye de
Bir de sayın muhalefet, öyle sürekli Yurtta
sulh, cihanda sulh. demekle barış siyaseti olmuyor. Türkiyenin de
Orta Doğuda yaşayan bütün halkların da çıkarı, Orta
Doğudaki bütün savaşların bitmesi, bunun için irade ortaya
konması ve Türkiyenin de bu konuda rol alması
Yangına körükle
gitmek değil, her gördüğü çatışmayı militarize etmek
değil ama eğer gerçekten bölgesel güç olacaksan bu sorunların
çözümü için uğraşacaksın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özsoy.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Çünkü büyük
devlet nizam kurar. Öyle iticilik, bozuculukla büyük devlet olunmuyor.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Nizam kuruyoruz, nizam.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
23.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Diyarbakır Milletvekili Hişyar
Özsoyun (3/1324) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; buradaki değerlendirmeleri
dikkatle dinlediğimizi ifade etmek isterim.
Az önceki hatibin konuşmalarının
üstüne buradan kendisine aslında bazı sorular da yönelttim fakat hiç
oralı olmuyor.
Şimdi, efendim Devletin yetkilileriyle
görüştük, işte açıklasınlar
Buyurun -bakın, ben dün
de söyledim- ne görüştüyseniz, kimle ne görüştüyseniz çıkın
Biz şu kişiyle şöyle konuştuk, onlar da bize
şunları söylediler. deyin, buradan açıklayın. Dün söyledim
bunu, bugün bir daha söylüyorum; çıkın açıklayın. Ne
konuştunuz, size ne söylediler çıkın, açıklayın
bunları orada. Protesto zamanları diyorsunuz; sözde protesto, isyan
girişimi. Biz gittik görüştük. Size ne söyledi o devlet yetkilileri
çıkın, açıklayın onları da burada.
Efendim, protesto hakkını
kullandık. Anayasada ve kanunlarımızda bir protesto
hakkının nasıl kullanılacağı bellidir;
müracaatınızı yaparsınız, toplanırsınız,
gösterinizi yaparsınız. Hiçbir şey yok, her tarafı birbirine
katmışlar, valilikleri kuşatmışlar. Yakıp
yıkıyorsun, protesto hakkı
Biz işin içinde yokuz. Biz
sadece bir tweet attık. Ya, bütün örgütünüz bu işin organizasyon
kısmının içerisinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜDA KAYA (İstanbul) Hepsi sizin
milisleriniz.
MEHMET MUŞ
(İstanbul) Şimdi, efendim...
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) DAEŞ şu
kadar insan öldürdü. Bakın, 6 Ağustosta, iki ay önce, bu Kobaniden
Ayn el Arap orijinal ismi de onu da ifade edeyim- Şengale
saldırıyor DEAŞ. Oradaki Ezidiler Türkiyeye geliyor, Türkiye
kapılarını açıyor; ellerinde taşıyabildikleri
eşya kadar alıp geliyorlar, iki ay önce. Daha bu Ayn el Arapta
DAEŞ falan yok, iki ay önce kapılarını açıyor.
(Uğultular)
BAŞKAN Arkadaşlar Sayın Muşu
dinleyemiyorum, rica ediyorum, lütfen
MEHMET MUŞ (İstanbul) Şimdi
DEAŞ kirli bir örgüt, katil bir örgüt, terörist bir örgüt; bununla
mücadele edilmesi gerekiyor -ki biz mücadele ediyoruz- bunları söylüyor
Şunları, şunları yaptı. diyor. Öbür tarafta 10 bin
kilometre öteden geldiler işte, müdahale ettiler. Peki, kimi taşeron
tuttular burada? PKKyı. Şimdi PKKyı
meşrulaştırmak için DAEŞ bir katalizör olarak burada
kullanılıyor. Ya bu da terör örgütü, o da terör örgütü. Onun
yaptığı katliamları, öldürdüğü insanları,
yurdundan ettiği Arapları, kendisine biat etmeyen Kürtleri,
Türkmenleri, onları niye konuşmuyorsunuz? Birleşmiş
Milletlerin raporlarında var, küçücük çocukları zorla silah
altına alıp, alınmayanları öldürmüşler; onu hiç
söylemiyorsunuz ki mukayese değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Eğer bir
şey konuşuyorsanız bunları da söyleyeceksiniz. Onlar için
PKK terör örgütü; o olsun burada, başka bir terör örgütü olmasın.
Bizim için PKKnın da DEAŞın da diğerlerinin de hiçbir
farkı yok birbirlerinden, hepsi terör örgütüdür. Bizim Kürtlerle bir
sorunumuz yok. İnsanlar bu coğrafyada huzur içinde
yaşayabilirler ama orada bir terör örgütü varsa ve bu Türkiyeye belli
dönemlerde saldırdıysa ve bunun Türkiyedeki ayağı PKK isim
değiştirip PYD olmuşsa biz bununla mücadele etmek
zorundayız. Şurada 600 milletvekilimiz var hepsine sorun ne
diyecekler size, yok mu diyeceğiz? Ama HDPnin işine geldiği
için onu yok sayıyor çünkü amaç ne? Amaç, Suriyedekinin
aynısını Türkiyeye taşımak.
Şimdi, bunu söylerken Efendim, Bağdadi
Türkiyenin 5 kilometre ötesinde yakalandı. Ee şimdi
yakalandığı tarihe kadar -bak sizin taşeronluk
yaptığınız, savunduğunuz diyelim- PYD bir yerlere taşeronluk
yapıyor, ona silah veriyorlar, o zaman yakalasaydı orada Suriyenin
içerisinde; uluslararası koalisyon güçleri vursaydı onu. Yani adam 5
kilometre uzaklıkta yakalanmış, bununla alakalı suçlama
Türkiyeye yapılıyor. Akıl alacak bir şey değil,
akıl alacak bir şey değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Muş sözlerinizi
tamamlayın.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ne olduğu
belli değil. Onunla bile Türkiyeyi suçlamaya kalkıyorlar. Kusura
bakmayın ya, Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşı
mısınız, başka tarafın vatandaşı
mısınız? Ya, hakikaten hayretler içerisinde dinliyorum bu
söylenilenleri.
Dolayısıyla Sayın Başkan, burada
şunu dün de söyledim daha detayına girmeyeceğiz: Buradaki
yaklaşımımız çok nettir, duruşumuz çok nettir; asla ve
asla burada bir yapılanmaya müsaade etmeyeceğiz. Geleceği hep
beraber göreceğiz, yaşayacağız ama biz burada bir PKK
yapısına asla müsaade etmeyeceğiz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Kürtler
başımızın tacı, onlara bir itirazım yok; onlar
bizim asli unsurumuz, vatandaşımız, devletin kurucu unsuru; onu
da söyleyeyim.
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Oluç, buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan bir sataşma var, ben de söz istiyorum ayrıca.
BAŞKAN Hayır, önce siz söz istediniz ben
sataşmadan vereceğim.
Sizi başka ülke vatandaşı olmakla
suçladılar, buyurun gelin kürsüye, yeni bir sataşmaya yol açmadan
Sayın Özsoy.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan sen
niye tahrik ediyorsun?
BAŞKAN Sayın Özsoy, bir dakika lütfen. Sayın
Akçay bir şey söylüyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
şimdi, Sayın Mehmet Muş eleştirisini veya
sataşmasını şu şekilde söyledi: Bu ülkenin
vatandaşı değil misiniz? dedi, başka bir ülkenin
vatandaşı olmakla suçlamadı Sayın Muş.
BAŞKAN Türkiye vatandaşı olmamakla,
doğru.
Buyurun, Sayın Özsoy.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Diyarbakır Milletvekili
Hişyar Özsoyun, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır)
Arkadaşlar, bu ayıp bir soru. Ben on beş yıl Amerikada
kaldım, hiç başvuru bile yapmadım. Ben Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıyım; iyidir, kafidir, çok şey değil.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Kendi
milletvekillerinden Amerikan vatandaşı olan var.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) - Şimdi,
arkadaşlar, onu geçelim; birçok insan var, biz biliyoruz;
vatandaşlık alır, almaz falan, bunun üzerinden, böyle bir
popülizm üzerinden biz bunu konuşmayalım.
Şunu söyledik, ısrar ediyorum,
tekrarlıyorum: Kobanide oluşan konjonktürü, Suriye-Türkiye bölgesel
konjonktürünü değerlendirebilseydik -hep beraber söylüyorum- Türkiye
şu an bu durumda olmaz, Orta Doğu bu durumda olmazdı. Kobani,
basitçe artık böyle sembolleşmiş bir direniş kentinin
ötesinde aslında Orta Doğuda yeni bir dizayn için bazı
şeyler de sunmuştu. Mesela size şunu söylüyorum ya, geçelim bu
basit, spesifik Kürt bağlamını: İran, Irak, Suriyeden
Lübnan, Libyaya kadar bütün coğrafya kan revan içerisinde ve şu an
hiç kimse bir düzen öngöremiyor ve bu böyle olduğu müddetçe burası
uluslararası güçlerin tarlasına dönecek; her gelen girecek,
çıkacak. Türkiyenin iddiası büyükse, Ben bölgesel gücüm. diyorsa
Orta Doğuda yeni bir nizam için çalışması lazım,
söylediğimiz budur ve bu çerçevede -40 milyon Kürt, aya
gönderemeyeceksiniz, hiçbir yere de gitmiyoruz, buradayız, bu
coğrafyadayız- Türkiyede, İranda, Irakta, Suriyede
yaşayan insanlar var, Türkiye Cumhuriyeti devleti bu Kürtlerle
ilişkilerini bu yüzyılda yeniden düzenleyecek, hem statülerine hem de
kültürel haklarına kavuşacakları bir denklem oluşturacak.
Yol budur diyoruz; yaparsınız, yapmazsınız; sizin
bileceğiniz iş ama biz doğru bildiğimizi savunmakta
ısrar edeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
VEDAT DEMİRÖZ (İstanbul) Siz kimsiniz,
biz kimiz; biz anlamadık onu.
BAŞKAN Sayın Oluç
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın Muş bazı sorular
sordu, ben bir iki tanesine cevap vermeye çalışacağım
kısaca.
Şimdi, Sayın Muş, o soruları
bize sormayacaksınız önce. Bize sorduğunuz sorulara da cevap
vereceğiz, araştırma komisyonunu kuralım, yemin ediyorum
hepsine cevap vereceğiz burada olduğumuz müddetçe fakat sizin esas
soru sormanız gereken 3 kişiden bahsedeceğim şimdi,
4üncüsünü şu anda söylemiyorum, 3ünden bahsedeceğim. Şimdi,
siz soracaksınız mesela Mahir Ünala, Yalçın Akdoğana ve
Efkan Alaya 28 Şubat 2015 tarihinde yani 6-8 Ekim 2014ten beş ay
sonra Dolmabahçe Sarayında oturdunuz da HDPlilerle ne
fotoğrafı verdiniz, hangi mutabakatı ortaklaşa
açıkladınız? diye, siz önce arkadaşlarınıza
soracaksınız. Sonra, o 3 arkadaşınızın açıklamasından
sonra, 4üncü kişi de açıklama yapmak zorunda kalacak elbette ki.
Dolayısıyla bize sorulan her sorunuzun biz cevabını vermeye
hazırız. Gelin, araştırma komisyonunu kuralım, yapalım
bu araştırmayı ama siz de arkadaşlarınıza sorun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Şimdi,
bakın, provokatörler yakıp yıktılar 6-8 Ekimde
ortalığı, 47 vatandaşımızı öldürdüler,
yakıp yıktılar. O provokatörlerin kimler olduğunu
soracaksınız o zamanki İçişleri Bakanına; kimdi
kontrol edilemeyen güçler, onu soracaksınız. Onu bize sormayın,
onun açıklamasını istiyoruz. Ulusal ve uluslararası hangi
istihbarat örgütleri bu provokatörleri harekete geçirdi, onu soracaksınız
İçişleri Bakanınıza. Sizin İçişleri Bakanınız
ya, bizim değil! O soruları, o cevaplayacak. Biz de zaten
bunların araştırılmasını istiyoruz diyoruz size.
Bakın, son bir konu: Suriye diyorsunuz, yok
efendim, Suriyeyi Türkiyeye taşımak istiyoruz. Hayır,
doğru değil, dün de söyledim burada; Suriyede, demokratik bir Suriye
rejiminde toprak bütünlüğü içinde Suriyedeki bütün halkların bir
arada, eşit koşullarda yaşamasının doğru
olduğunu söylüyoruz her zaman. Türkü, Türkmeni, Kürtü, Arapı, Süryanisi,
Ezidisi herkes bir arada yaşasın diyoruz Suriyede fakat siz
demografik değişim yapmak istiyorsunuz. Şimdi, bana demeyin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Demografik
değişimi yapan PYD. El insaf, el insaf!
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Demografik
efendim, sizin demografik değişim yapmak istediğiniz Adalet ve
Kalkınma Partisinin Genel Başkanı, Birleşmiş Milletler
Genel Kurulunda çıktı elinde haritayla, Baba Esadın kurmak
istediği kuşak haritasından daha vahim olan bir haritayla
kendisi açıkladı, fotoğrafları var. Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunda konuştu; ben uydurmuyorum ki, bu
fotoğrafları siz de gördünüz, bütün dünya da gördü. O, işte,
demografik değişim yapma haritasıydı o. Onu söylüyoruz,
yoksa niye Suriyeyi Türkiyeye taşımak istiyoruz. alakası
yok. Birleşmiş Milletler raporları var, yeni çıktı;
oradaki çetelerin insanlık suçu işlediklerini söylüyorlar ve Türkiye
iktidarı soruşturma yapsın bu konuda. diyorlar. Niye yapmıyorsunuz?
O çeteler insanlık suçu işliyorlar orada.
Şimdi, dolayısıyla lütfen
bunları sakin bir şekilde konuşalım, çözüm
yollarını bulalım çünkü aynı ülkenin
sınırları içinde yaşıyoruz, bu ülkenin
yurttaşlarıyız ve lütfen bize vatandaşlık
sorgulaması yapmaya da kalkışmayın, çok ayıptır
böyle bir şey.
Teşekkür ediyorum.
25.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, kayıtlara geçsin istiyorum.
Demografik değişimle alakalı bizim
oranın demografisini değiştirdiğimiz söyleniyor.
Oranın demografisini değiştiren önce DAEŞ, insanları
yerinden etti; sonra da oraya yerleşen PKK/PYD onlarca insanı
yerinden, yurdundan ettiler. Demografiyi değiştiren onlar.
HÜDA KAYA (İstanbul) Televizyonda açık
açık söyledi Binali Yıldırım, 500 bin kişi
göndereceğiz. dedi.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Orada o kadar
sayı yok, tuttuğu alana bakın. Milyonlarca insan oraları
terk etti. Şimdi kalkıyor -çok ayıp,- hiç utanmadan diyor ki:
Türkiye demografiyi değiştiriyor.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) Gerçekten
çok ayıp yaptığınız.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Türkiye, bu
olaylar çıkmadan önce olması gereken nasılsa öyle olsun istiyor,
Türkiyenin söylediği başka bir şey yok ki. Münbiçe PKK
girmiş, adam ona sesini çıkartmıyor, PKKya çete diyemiyor;
orada bir sürü çete var, çetelerin canı cehenneme ama orada bir şey
diyor ki bak en büyük çete burada, en büyük çete PYD.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Muş.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ona ses
çıkarın, ona isyan edin. Ona ses çıkartmıyor, niye? O çünkü
PKKyla ilişkili olduğu için, eş güdüm hâlinde
çalıştığınız için bu.
HÜDA KAYA (İstanbul) O çeteleri siz
büyüttünüz, siz kurdunuz, siz yetiştirdiniz, maaşla beslediniz,
şimdi de Azerbaycana gönderiyorsunuz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Kusura
bakmayın, bize hikâye anlatmayın Sayın Oluç, hikâyeye
karnımız tok.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN - Kifayetli müzakere, değil mi? E,
bir şey söylemedi ki size Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Utanmadan
dedi Sayın Başkan.
BAŞKAN E, utanmadanda bir şey yok ki
yani.
Buyurun Sayın Oluç.
26.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, İstanbul Milletvekili Mehmet
Muşun açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
tekraren açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sizin ithamınız daha
ağırdı yani.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Yok, ben
kişisel ithamda bulunmadım, siz de bulunmayın kişisel
ithamda. Sadece şunu söyledim, dedim ki, bakın tekrar vurguluyorum:
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda elde harita yapılan bir
konuşma var. Bu haritayı kastettim ben.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Var, var. Koridoru
gösteriyor, güvenlik kuşağını oluşturuyoruz.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Yani Bu
haritanın sonucu bir demografik değişim
amaçladığını gösterir. dedim. Bir kere bir bunu
söyleyeyim.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Zanla
konuşmayın, bilgiye dayalı konuşun. Zanla olmaz.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) İkincisi: Ya
bakın, Birleşmiş Milletler raporunda Türkiye iktidarı
soruştursun, oradaki insanlık suçu işleyenleri. diyor. Ya,
onlar para alıyorlar sizden, para, iktidarınızdan. Onları
besliyorsunuz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) PYD, kimden
alıyor, PYD? PYDyi kim besliyor? PYDye kim para veriyor? Onu söyle.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Özgür Suriye
Ordusu ya da Suriye Millî Ordusu dediğiniz o çetelerin içinde
oldukları durumu anlatıyor Birleşmiş Milletler
raporları. Ben, bunu size söylüyorum, siz başka bir şey diyorsunuz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Kayıtlara geçti.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığının,
Türkiye'nin Milli Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler,
Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası
Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye'deki Tüm
Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek
Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer
Muhtemel Risklere Karşı Milli Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini
Sağlamak, Türkiye'nin Güney Kara Sınırlarına Mücavir
Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı
Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek Gelişmeler
İstikametinde Türkiye'nin Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve
Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla
Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika
İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve
Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Sınır Ötesi
Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve
Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı Silahlı Kuvvetlerin
Türkiye'de Bulunması, Bu Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının
Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin
Giderilebilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara
İmkan Sağlayacak Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
02.10.2014 Tarihli ve 1071 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararı ile Verilen ve Son Olarak 08.10.2019 Tarihli ve 1231
Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile 30.10.2020
Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa'nın 92'nci
Maddesi Uyarınca 30.10.2020 Tarihinden İtibaren Bir Yıl
Uzatılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
(3/1324) (Devam)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Ahmet Ünal Çeviköz.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Irak ve Suriye topraklarındaki
varlığını bir yıl uzatma talebiyle Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulan tezkere hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Sayın
Başkan, zatıalinizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
30 Ekim 2020 tarihinden itibaren bir yıl uzatılması
hususunda 30 Eylül 2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan bir
tezkere bugün konumuz olan tezkere. Bir de 2019 yılında yani tam bir
yıl önce yine Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan tezkere vardı.
Bu iki tezkere arasında çok ciddi farklılıklar var.
İzninizle bu farklılıklara değinerek sözlerime
başlamak istiyorum.
2019 yılında yüce Meclise sunulan
tezkerenin 3üncü paragrafında aşağıdaki ifadeye yer
verilmiş, okuyorum: PKK/PYD-YPG ve DAEŞ başta olmak üzere,
Suriyede mevcudiyetini sürdüren terör örgütleri ülkemize yönelik eylemlerini
sürdürmektedir. Suriyede Fıratın doğusunda,
sınırımıza mücavir alanlarda meşru ulusal güvenlik
çıkarlarımız doğrultusunda bir güvenli bölgenin tesisine
yönelik faaliyetler de devam ettirilmektedir. Diğer taraftan Astana süreciyle
başlayan ateşkesin kalıcı barışa ve çözüme
ulaştırılması yönünde ülkemizin ilgili diğer ülkelerle
yürüttüğü çalışmalarda kaydedilen önemli mesafe sonucunda
ülkemiz, Suriye sınırları içerisinde ilan edilen İdlib
Gerginliği Azaltma Bölgesinde terör faaliyetlerinin
sonlandırılması ve huzur, barış ve güvenliğin
sağlanması bağlamında yükümlülükler üstlenmiştir.
Gayet açık. Bu yıl Meclise sunulan, bugünün konusu olan tezkerede ise
aynı kapsamda şu ifadelere yer verilmiş: Suriye'de,
sınırımıza mücavir alanlarda, PKK/PYD-YPG ve DEAŞ
başta olmak üzere mevcudiyetini sürdüren terör örgütleri ülkemize yönelik
eylemlerini sürdürmektedir. PKK/PYD-YPG, Fırat'ın doğusunda
bölücü gündemine hız vermiştir. Harekât alanlarımızda tesis
edilen sükûnet ve istikrarı korumak amacıyla meşru ulusal
güvenlik çıkarlarımız doğrultusunda önlemler
alınmaktadır. İdlib'de, Astana süreci çerçevesinde istikrar ve
güvenliğin tesisine yönelik faaliyetlerimizi hedef alan risk ve tehditler
devam etmektedir. Şimdi, farklılık dedim ya, bu
farklılıklar ne anlama geliyor, onu bir açıklamak isterim.
Bir kere bu yıl Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulan metinde geçen yıl bahsedilen güvenli bölgenin tesisi ifadesinden
vazgeçilmiş. Deniyor ki: PKK/PYD-YPG, Fırat'ın doğusunda
bölücü gündemine hız vermiştir. Amerika Birleşik Devletlerinin
Suriye Özel Temsilcisi James Jeffreyin Suriyede terör örgütü YPG/PKK
elebaşlarıyla Kürt Ulusal Konseyi temsilcileriyle
yaptığı görüşmelerde Türkiyenin bölgeye yeni bir operasyon
düzenlemeyeceği iddiasına ben herhangi bir şekilde resmî bir
yanıt verildiğini duymadım.
Bu yılki tezkerede, Astananın garantör
ülkelerinden biri olarak bulunma nedenimizi anlattığımız
tezkere metninde huzur ve barış kelimelerine yer verilmekten de
kaçınılmış. Suriyede huzurun ve barışın
garantörü değilsek neyin garantörüyüz?
Ayrıca, bu yılki tezkerede İdlib
gerginliği azaltma bölgesi ifadesi de yok. O hâlde İdlibde ne
işimiz var? Şurası açıktır sayın milletvekilleri:
Astana süreci çökmüştür. İktidar her fırsatta toprak
bütünlüğünü savunduğunu iddia ettiği Suriyede huzurun ve
barışın tesis edilmesi konusunda samimiyetini yitirmiştir.
Suriyenin toprak bütünlüğünün ortadan kaldırılmasında da
en etkin rol oynayan aktör hâline gelmiştir.
Yine bu yılki tezkerede şöyle deniyor:
Harekât alanlarımızda tesis edilen sükûnet ve istikrarı korumak
amacıyla meşru ulusal güvenlik çıkarlarımız
doğrultusunda önlemler alınmaktadır. Oysa Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Konseyinin oluşturduğu
Bağımsız Uluslararası Suriye Arap Cumhuriyetini Tahkikat
Komisyonu diye bir kuruluş var. Bu kuruluş, Suriye genelinde 11
Ocak-1 Temmuz 2020 tarihleri arasında yapılan incelemeleri ortaya
koyan bir rapor yayınladı. O raporda da şöyle deniyor:
Türkiyeye insan kaçırma, işkence, sivillerin mülklerine yönelik
yağma gibi savaş suçları işlemiş olabileceği
görülen Suriyeli muhalifleri kontrol altına alma çağrısında
bulunuluyor raporda.
Sayın milletvekilleri, bu çağrı
aslında ihmal edilmeyecek kadar önemli. Neden önemli? Çünkü ülkemizin
itibarını yakından ilgilendiren bu konuda, iktidarın samimi
davranması gerekiyor. Bu rapora cevap verildi mi, bu iddialar reddedildi
mi? Hayır. Önceki tezkerelerde olduğu gibi Türkiyenin güney kara
sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden
çatışma ortamının millî güvenliğimiz
açısından taşıdığı risk ve tehditler artarak
devam etmektedir. deniyor. Bunun anlamı da şudur: Komşularla
sıfır sorun diye başlayıp tüm komşularla sorun
yaşamaya devam ediyoruz. Zira Irakla dahi gerilim yaşamayı
başarmış durumdayız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tezkere özelinde geçen yıldan bugüne Suriyede
gelişmelere bakılacak olursa iktidarın tezkere performansı
da net bir şekilde ortaya çıkıyor. Geçen yılki tezkere
döneminin maalesef ülkemiz ve özellikle askerlerimiz için çok zor
geçtiğini itiraf etmemiz gerekiyor. Astana sürecindeki
çatışmasızlık bölgesi ilan edilen İdlibde Türk
Silahlı Kuvvetleri 12 gözlem misyonu kurmuştu. 17 Eylül 2018
tarihinde Rusyayla Soçide imzalanan muhtırayla Türkiye bir misyon, bir
görev üstlenmişti. Neydi bu görev? Ilımlı ve radikal muhalifleri
ayırmak, yaklaşık 20 kilometre derinliğinde bir tampon
bölge kurmak, silahlı muhaliflerin ağır silahlarını
toplamak, M4,M5 kara yollarının açılmasını
sağlamak ve bu konularda üzerine düşenleri yapacağını
garanti etmek. Bunlar kayıt altına alınmıştı
ancak aradan geçen süre zarfında İdlibdeki durum eskisinden daha da
ağırlaştı. Bu tabloyu ağırlaştıran
unsurlardan biri de Türk Silahlı Kuvvetlerinin İdlibde bulunan
gözlem noktalarının rejim güçleri tarafından çevrelenmiş
olmasıdır.
Bakın, İdlibde 2020 yılında
yaşanan ve hepimizi derin üzüntüye boğan, canımızdan can
alan önemli gelişmeleri şöyle bir hatırlayalım. Türkiyenin
İdlibe askerî tahkimatı devam ederken Suriye ordusunun 3 Şubat
2020 tarihinde Serakib şehri yakınlarındaki
saldırısı sonucunda 7si asker 8 vatandaşımız
şehit oldu, 13 askerimiz yaralandı. 10 Şubat 2020 tarihinde
Taftanaz beldesinde yapılan saldırıda 5 askerimiz şehit
oldu, 5 askerimiz yaralandı. 27 Şubatta İdlibde 33 askerimiz
şehit oldu. 27 Mayısta İdlibde Türk Silahlı Kuvvetleri
konvoyunun geçişi sırasında gerçekleşen patlamada 1
askerimiz şehit oldu. İdlibde 5 Haziranda zırhlı ambulans
aracına yapılan saldırı neticesinde 1 askerimiz daha
şehit oldu. 6 Eylül 2020, Suriyenin İdlib bölgesinde teröristlerin
silahlı saldırısı sonucu yaralanan 1 asker şehit oldu.
Bakın, 16 Eylül 2020 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı bir
açıklama yaptı ve o açıklamada dendi ki: İdlib
gerginliği azaltma bölgesindeki 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 numaralı gözlem
noktalarımıza Esad rejimi tarafından yönlendirilen sivil
görünümlü bazı gruplar yaklaşmış, 7 numaralı gözlem
noktamıza saldırıda bulunmuş, alınan tedbirler
sonrasında dağılmışlardır. dendi. Bu söz konusu
saldırı, ne zaman oldu, biliyor musunuz? Bu söz konusu
saldırı bir Rus askerî heyetinin Ankarada Millî Savunma
Bakanlığında İdlibdeki gelişmelerle ilgili olarak
Türk karşıtlarıyla son durumu değerlendirmekte oldukları
bir sırada oldu. Millî Savunma Bakanlığının
açıklamasında bahsi geçen gözlem noktalarının da Suriye
ordusunun kontrolündeki bölgede bulunduğunu tekrar hatırlatmak
isterim. Yani İdlibde 50 şehit ve geldiğimiz nokta, Türkiyenin
hâlâ oradaki mevcut askerleri Suriye ordusu tarafından
kuşatılmış durumda.
Değerli milletvekilleri, kamuoyu Doğu
Akdenizdeki gelişmelere odaklanırken İdlibden gelen haberler
İdlibin patlamaya hazır bir bomba olduğu gerçeğinin de
zihinde tutulması gerektiğini bize işte bu tablo nedeniyle bir
kere daha hatırlatıyor ve biz onun için İdlibde ne işimiz
var? diyoruz. Normal koşullarda Türkiye, 5 Mart mutabakatı
uyarınca belirlenen ateşkes hattı olan M4 ve M5
otoyollarının güneyinde kalan bölgede kontrolün Suriye yönetiminde
olduğu gerçeğinden hareket ederek buradaki gözlem noktalarında
bulunan Mehmetçiki güvenliğini düşünecek şekilde geri
çekmeliydi. Bunun yapılmamış olması, Mehmetçikin can
güvenliğini giderek daha fazla tehlikeye atmaktadır.
Değerli milletvekilleri, diğer terör
unsurları açısından da riskler devam ediyor. Bakınız,
Uluslararası Kriz Grubu, 29 Haziran tarihinde IŞİDe
katılıp sonra Türkiyeye geri dönenler üzerinde kapsamlı bir
rapor yayınladı. Türkiye, IŞİDin en fazla üye
devşirdiği ülkelerden biri konumundaymış.
Yaklaşık 9 bin kişinin IŞİDe katılmak üzere
Türkiyeden ayrıldığı belirtiliyor raporda.
IŞİDin Suriye ve Iraktaki etkinliği azalsa da ülkemize dönen
binlerce IŞİD militanı bir tehdit oluşturmaya devam ediyor.
2014-2017 yılları arasında gerçekleşen 16
saldırıda 300e yakın vatandaşımızı
IŞİD saldırılarına kurban verdik. Şimdi, bu
kişilerin cezalandırılmaları veya güvenliğimize tehdit
oluşturmayacak şekilde rehabilite edilmeleri iktidarın
sorumluluğunda değildir de kimin sorumluluğundadır?
Rapordaki tespitlerden biri şöyle:
Yetkililerin rehabilitasyon veya deradikalizasyon olarak
tanımladığı alanda geliştirilen mevcut
politikaların hedefleri genelde muğlak ve bakanlıklar arası
çabalar koordine edilmiyor.
Bakın, daha raporda neler deniyor: Sosyal
hizmet görevlileri, polis, imam, gardiyan ve yerel yetkililere, geri dönenler
ve aileleriyle ilgili neler yapılması gerektiğine dair
uzmanlık eğitimleri verilmiyor. Raporda deniyor ki Bu konularda
yönlendirici olabilecek mercilere net görevler atfedilmemiş durumda.
Raporda deniyor ki Bu konularda sivil toplum aktörlerine genelde rol
biçilmiyor ve yetkililer dış paydaşlarla iş birliği
yapma konusunda gönülsüz. ve raporda deniyor ki Türkiyeye geri dönen
kişilerden bazılarının IŞİDe yakın
çevrelerle bağlantıları sürüyor. İdlibdeki gelişmeler
yakın gelecekte ülkemizde IŞİD başta olmak üzere Selefi
cihatçı akımların tehditlerini arttırabilir. Bu nedenle
Uluslararası Kriz Grubunun raporunu Meclisimizin huzurunda dile getirmek
istedim. Yetkililerin de rapordaki tespitleri dikkatle okuyacaklarını
ve IŞİDle mücadele stratejilerini daha kapsamlı hâle getirmek
için de adım atacaklarını umuyorum. Zira, 2017de -biraz evvel
de adı geçti- bir terörist IŞİDin Adana emiriyken birkaç kez
gözaltına alındı ama her seferinde serbest
bırakıldı. Aradan üç yıl geçti, 2020de bu defa Türkiye
emiri olarak yakalandı yani adam terfi etmiş. Bir de madalya
taksaydınız bari.
Değerli milletvekilleri, bakın, yeni
yasama yılına başlarken dış politikamızdaki
sorunlar bunlarla da bitmiyor. İktidar dış politika
konularında Meclisimizi görmezden gelse de Meclisimiz nezdinde temsil
ettiğimiz yurttaşlarımıza ve ülkemize karşı
sorumluluğumuz gereği bu sorunlar manzumesini açıklamak bizim
görevimizdir.
Suriyede pusulasını kaybeden iktidar,
Orta Doğunun önde gelen ülkeleri başta olmak üzere Körfez
ülkeleriyle de ülkemizi karşı karşıya getirdi. Tek adam
dış politikası, ülkemizin içinde bulunduğu sorunlara ve
yalnızlığa yenisini eklemeye, yenilerini eklemeye devam ediyor.
Zaten zor durumda olan ülke ekonomimizde, Suudi Arabistan yönetiminin bir
süredir uyguladığı üstü örtülü ambargoyu Türkiye menşeli
malları ülkeye almayacağını açıklayarak resmî hâle
getirdiğini daha birkaç gün evvel duyduk yani bir açık daha
oluştu. Suudi Arabistan, bizim en fazla ihracat
yaptığımız ülkelerden bir tanesi; 15inci sırada yer
alıyor. Türkiye'nin 3,5 milyar dolara yakın ihracatı var Suudi
Arabistana, 3 milyar dolar da Suudi Arabistandan ithalatı var yani
nereden bakarsanız 6,5 milyar dolarlık bir ticaret hacmi. Kötü giden
ilişkilere rağmen en azından ticaret alanında
ilişkileri iyi tutabilirdik ama Suudi Arabistanın bu ambargosu
nedeniyle, başta Hataydaki üreticimiz olmak üzere, üretim sektöründe,
tarım sektöründe, nakliye sektöründe birçok vatandaşımız
mağdur oluyor. Bu mağdur olan vatandaşların
tazminatlarını ve onların mağduriyetlerinin
karşılığını ne zaman, ne şekilde, nasıl
karşılayacaksınız?
Bakın, iktidarın dış politika
hamleleri ekonomimizi de hedef alıyor. Maalesef, hatalı dış
politikanın faturası her seferinde yurttaşlarımıza
kesiliyor. Suudi Arabistandan bahsettik ya, iktidarın kavgalı
olduğu diğer ülkelere de şöyle bir bakalım: Örneğin,
Birleşik Arap Emirliklerinin 2019 yılında Türkiyenin
ihracatındaki sırası 19. Mısırın Türkiyenin
ihracatındaki sırası 13, İsrailin Türkiyenin
ihracatındaki sırası 9. Yani bizim ihracat potansiyelimizin
sürekli olarak arttığı ülkelerle sürekli kavga ediyoruz. Ülke
ekonomimiz ve ülkemizin bölge gücü adına bu ülkelerle kavgalı olmak
ne kadar doğru, ne kadar isabetli?
Değerli milletvekilleri, iktidarın iç
politika mülahazalarıyla yürüttüğü politikaların
başında gelen konulardan biri de Libya. Suriyede Emevi Camisinde
namaz kılmak hedefiyle çıkıp İdlip darboğazında
sıkıştık, Libyada Sirte, Cufra hayalleriyle yola
çıkıp Trablusta sıkıştık. Özellikle Libyada son
dönemde yaşanan siyasi gelişmeler ve Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti
Başkanı Serracın istifa edeceğini açıklaması
Ankarayı ciddi bir şekilde telaşlandırdı. Libyada tarafsızlık
yerine yanlı ve ideolojik bir yaklaşım sergileyen iktidar,
Libyada barıştan yana olan sözde samimiyetini ateşkes sürecinde
izlemiş olduğu Bekle gör. politikasıyla gösterdi. Ateşkes
ilan edildi, dört gün Ankaradan tık çıkmadı. İktidar
Libyada yaşanan bu gelişmelere karşı -bir de üstelik
kamuoyunu manipüle edecek bir şekilde- bazı tweetlerle aldatmacalar
yapıyor. Hani, biraz evvel de sözü edildi Kimden yanasınız?
diye. Biz, Libyanın bütünlüğünden ve birleşik Libyadan
yanayız. Biz haktan, uluslararası hukuktan yanayız.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Türkiye de öyle.
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (Devamla) Neden öyle
olduğunuzu da şu şekilde anlatayım: Birleşmiş
Milletlerin Türkiye ile Libya arasında 27 Kasım 2019da imzalanan ve
iki ülkenin Akdenizdeki deniz yetki alanlarını belirleyen
anlaşmasını kayıtlara geçirdiği evrak kaydı
belgesi, Birleşmiş Milletlerin anlaşmayı tescil ettiği
şeklinde duyuruluyor. Bakın, onun için uluslararası hukuktan
yanayız, onun için aldatmacalara karşıyız. Libyada
yaşanacak olan değişimle mutabakat yürürlükten kalkarsa böyle
bir durumda vatandaşlarımıza bu durumu nasıl
anlatacaksınız? Biz bu milletin daha fazla
Kandırıldık. şeklinde bir açıklama duymasını
istemiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
İktidarın ikircikli politikalarına muhalefet partileri olarak
bizler alışkınız ama biz alışkın olsak da
vatandaşlarımızın ne böyle bir diplomasiyi ne de böyle bir
kamu diplomasisini hak ettiğini düşünüyoruz.
Bizim Libya konusunda Cumhuriyet Halk Partisi olarak
isteğimiz, Trablustaki hükûmet ve Tobruktaki temsilciler meclisi
arasındaki savaşın barışçıl yöntemlerle sona
ermesidir ve Libyanın bir an önce huzur ve istikrara
kavuşmasıdır. Bu, hem Afrika Kıtası hem Doğu Akdenizin
güvenliği için elzemdir. Ayrıca, küresel ölçekte terörizmle mücadele
konusunda da Libyadaki gelişmeler belirleyicidir. Bu nedenle,
ateşkesle başlayan süreci destekliyor, Libyada bir an önce
barışın tesis edilmesini arzu ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, iktidarın
diplomatik yenilgilerinin ve başarısızlıklarının
üzerini hamasi bir küresel itibar ve liderlik söylemiyle örtmeye
çalışması, ülkemizin itibarını zedeleyerek bölgesinde
söz sahibi bir ülke olmasına engel oluyor. İktidar dış
politikanın her alanında ibreyi şaşırmış
durumdadır. Bu şaşkınlığı giderecek olan,
cumhuriyetle özdeşleşmiş kurumsal dış politika
anlayışıdır. İşte, ülkemizin muhtaç olduğu
bu anlayış Cumhuriyet Halk Partisindeki asil kadrolarda mevcuttur.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Fikri Işık.
Buyurun Sayın Işık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin
menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin
seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için
süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere, hudut,
şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin
olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde
sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı
ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı
silahlı kuvvetlerin Türkiyede bulunması, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanın belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için en son 8 Ekim 2019 tarihli ve 1231 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla, 30 Ekim 2020 tarihine kadar
uzatılan izin süresinin bu tarihten itibaren bir yıl
uzatılmasını Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 92nci
maddesi uyarınca talep eden Cumhurbaşkanlığı
tezkeresinin görüşmeleri üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimin hemen başında, iki devlet bir millet
düsturuyla ve çok güçlü kardeşlik bağlarıyla bağlı
olduğumuz can Azerbaycanın topraklarını otuz yıldır
işgal altında tutan ve son haftalarda fütursuzca Azerbaycana saldıran,
masum sivilleri katleden, işgalci Ermenistanı en şiddetli
şekilde kınıyor, bu haince saldırıları bir an
önce durdurması ve işgal ettiği topraklardan behemehâl çekilmesi
gerektiğini, bu yüce kürsüden bir kez daha ifade ediyoruz. Bu vesileyle,
asker, sivil şehit olan tüm Azerbaycanlı kardeşlerimize
Allahtan rahmet, gazilere ve yaralılara da Rabbimden acil şifalar
diliyorum.
Evet, Karabağ, Azerbaycanın öz
toprağıdır. Bugün, Azerbaycan kendi toprak bütünlüğünü
sağlamak üzere büyük bir kararlılıkla ve güçlü silahlı
kuvvetleriyle vatan muharebesini sürdürmektedir. Bu bölgedeki sorunların
çözümü, işgalin sona ermesine bağlıdır. Tüm
uluslararası toplum bu gerçeği görmeli ve mesele bu yönüyle ele
alınmalıdır.
Azerbaycanla uzun yıllardır devam eden
askerî iş birliği faaliyetlerimiz, iki kardeş ülke
arasındaki doğal bir ilişkidir. Bununla birlikte, Azerbaycan
silahlı kuvvetleri, öz topraklarını kurtaracak azim, irade ve
güce sahiptir. Türkiye ve Türkiye halkı, tüm imkânlarıyla,
halkını ve meşru haklarını korumak, işgal edilen
topraklarını işgalden kurtarmak üzere mücadelesini sürdüren
Azerbaycanın ve Azerbaycan halkının yanındadır ve
yanında olmaya devam edecektir. Bu vesileyle, Azerbaycan
Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyevin kendi haklı
mücadelesini yürütürken Ermenistan halkına verdiği o
barışçıl mesajı çok önemsediğimizi, bu mesajın
âdeta hem Ermenistan yönetimine hem de tüm dünyaya bir insanlık dersi
olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Evet, ne Türkiye'nin
ne Azerbaycanın Ermenistan halkıyla hiçbir sorunu yoktur. Bölgemizde
barışı, huzuru, kardeşliği hem Türkiye hem Azerbaycan
candan istemektedir ama iç politikada sıkışan, bundan
dolayı Azerbaycana saldıran Ermenistan yönetimini de bu tavrından
dolayı yaptığına pişman etmek Azerbaycanın en doğal
hakkıdır. Bundan dolayı Azerbaycanlı kardeşlerimizi bu
konuda desteklediğimizi, her zaman yanlarında olduğumuzu bir kez
daha ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk dış politikası üç temel sütun üzerine
inşa edilmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürkün Yurtta sulh, cihanda
sulh olarak ifade ettiği bölgesel ve küresel barış, insani
değerlere bağlılık, millî güvenlik ve menfaatlerimizi esas
alan ilkeli dış politika. AK PARTİ iktidarları, daha önceki
tüm cumhuriyet hükûmetlerinin yaptığı gibi bölgesel ve küresel
barışa çok önem verdi ve imkânlar ölçüsünde de katkı sundu;
sorunların çözümü için inisiyatif aldı, çaba sarf etti, gayret
gösterdi. Ancak küresel istikrarın sağlanması ve
barışın kalıcı olması için oluşturulan
uluslararası kurumlar, maalesef kendilerinden beklenen misyonu yerine
getirmediği gibi, istikrarsızlığın ve
çatışma ortamının yayılmasını âdeta
teşvik ettiler. Bugün dünyada var olan çatışma alanlarının
neredeyse tamamında tarafların en az biri Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi üyesi, bunu görmek durumundayız. Daha açık
söylemek gerekirse, bugün Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun veto
hakkına sahip ülkeleri, küresel istikrar ve sürdürülebilir
barışçıl bir dünya için âdeta engel ve tehdit hâline
gelmişlerdir. Bölgemizde barışın anahtarı konumunda
bulunan Filistin meselesinde, Irak ve Suriyede pek çok çatışma
alanında, ABD, istikrarın ve barışın yanında
değil, çatışma ve istikrarsızlığın tam
göbeğinde yer almaktadır. Yine Gürcistan, Ukrayna, Libya ve Suriye
gibi pek çok çatışma bölgesinde Rusya tarafsız değil,
bizzat taraftır. Bir başka Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi üyesi Fransa, hepimiz çok iyi biliyoruz ki Doğu Akdeniz
meselesinde, Karabağ meselesinde, Afrikadaki pek çok meselede istikrar ve
güveni sağlayan bir çaba yerine, âdeta taraflardan biri olup
istikrarsızlığı ve güvensizliği körükler bir rol
üstlenmektedir. Artık, barışı ve istikrarı
sağlamakla yükümlü uluslararası kurumlar işlevlerini
yitirmiş, fonksiyonel olmaktan çıkmışlardır.
Dünyamızın yeni bir küresel barış düzenine ihtiyacı
olduğu açıktır. Güçlünün haklı değil,
haklının güçlü olduğu bir dünya düzenine ihtiyaç her geçen gün
daha da artmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın
sürekli vurguladığı, burada popülizm olarak addedilen ancak her
geçen gün dünyada daha fazla destek bulan, akis bulan Dünya 5ten büyüktür.
ifadesi aslında biraz önce saydığım gerçeği bütün
açıklığıyla ortaya koymaktadır. Evet, bugünkü düzen
çökmüştür. Dünyanın yeni bir düzene ihtiyacı var ve bu düzen
hakkaniyet çerçevesinde oluşturulmalıdır. En son, sizler de çok
iyi biliyorsunuz, Hindistan, Brezilya, Almanya ve Japonya, Birleşmiş
Milletlerin bugünkü yapısının barışı ve
istikrarı desteklemediğini ve bir reforma gidilmesi ihtiyacı
olduğunu, bize göre yetersiz ama sevindirici şekilde
açıklamışlardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüz süper güçlerinin sebep veya müdahil olduğu
bölgesel çatışmalardan, krizlerden, gerilimlerden en çok etkilenen
ülkeler maalesef bölge ülkeleridir. Ülkemiz, kendi çıkarmadığı,
sebep olmadığı onlarca problemle mücadele eden, etkileri
minimize etmeye çalışan, millî güvenliğini ve menfaatlerini
korumaya çalışan ülkelerin de başında gelmektedir. Bugün
burada müzakeresini yaptığımız Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi de bölgede dış müdahaleyle oluşturulan veya
yayılan istikrarsızlığa karşı Türkiye'nin
güvenliği, hak ve menfaatleri, bölgesel istikrar için atılması
gereken adımlara yöneliktir. Saddam Hüseyini önce Kuveyti işgal
için cesaretlendirip daha sonra bunu Iraka müdahale gerekçesi yapan Amerika
Birleşik Devletleri maalesef o günden bugüne bölgeyi daha güvensiz ve daha
istikrarsız hâle getirmiştir. Bugün Irak, etnik ve mezhep
çatışmalarının girdabında her geçen gün yeni bir
problemle ve krizle mücadele etmektedir. 2017 yılında
Bağdatı Millî Savunma Bakanı olarak Sayın
Başbakanımızla birlikte ziyaret ettiğimde öyle derin bir
üzüntü duydum ki, o bizim dilimizde olan Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar
olmaz. denilen Bağdat âdeta harabe hâldeydi, güvenlik duvarlarıyla
âdeta Bağdatın merkezi çerçevelenmişti. Bizim medeniyetimizin
bir dönem en önemli merkezlerinden biri olan Bağdat, maalesef, hâlâ bir
taraftan güvenlik bir taraftan ekonomik bir taraftan da siyasi
çalkantılarla boğuşmaya devam etmektedir.
Sayın milletvekilleri, şunu çok iyi
biliyoruz ki bölgede ABD ve Türkiye'nin sorunlara yaklaşımında
çok belirgin farklar vardır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının
her geçen gün daha kullanılabilir, fizibil hâle gelmesiyle önemini
kaybetmeye başlayan petrol ve buna bağlı olarak
oluşturulmuş olan politikalar artık değişmeye
başlamıştır. Bugün Amerika Birleşik Devletlerinin
bölgemizdeki iki temel önceliği İsrailin güvenliği ve
İranın izolasyonudur. ABD yönetimi yanına iktidar hırsına
kapılmış muhteris bazı yöneticileri alarak bölgeyi tekrar
dizayn etmeye çalışmaktadır. Sözde büyük barış
planıyla İsrailin Filistin topraklarını işgalini
meşrulaştırma ve yeni işgallere kapı açma niyetini
ifşa etmiştir. Şu unutulmamalıdır ki dünyanın
kilidi Orta Doğudur, bu kilidin anahtarı da Filistindir. Filistin
meselesi hakkaniyet çerçevesinde çözülmedikçe bölgede barıştan,
istikrardan ve güvenlikten söz etmek de mümkün olmayacaktır. ABDnin bu
tavrı bölgedeki radikalizmi daha da güçlendirecek, İranın
bölgedeki nüfuzunun daha da artmasından başka hiçbir işe
yaramayacaktır. İranın izolasyonu bölgemiz için ayrı bir
endişe ve gerilim kaynağıdır. Meşruiyet ve hakkaniyet
dışı her girişim, muhatabını mağdur durumuna
düşürür ve güçlendirir. Bu da sorunları sadece daha da
artırır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin güneyinde 1.289 kilometrelik sınır
hattımız boyunca yaşanan istikrarsız ortam, geçmiş
yıllardan bu yana sürdürdüğü riskleri barındırmaya devam
etmekte, tarihsel bağlarımızın olduğu komşu
coğrafyamızda küresel güçlerin yönlendirdiği ve
desteklediği yerel güç unsurları ve terör yapıları, bölge
barış ve istikrarına hizmet etmeyen çatışma
ortamını alevlendirmekte, millî güvenliğimize yönelik kurgu ve
eylemlerini sürdürmektedir. Geçtiğimiz on yıl içerisinde küresel bir
oyun alanına dönüşen Suriyede, rejim güçlerinin, DEAŞ ve
PKK/PYDyle birlikte diğer terör örgütlerinin oluşturduğu
şiddete, yıkıma ve insani drama Türkiye sessiz
kalmamış, pek çok ülkenin görmezden gelmeye devam ettiği olumsuz
şartlardaki mazlumlara yardım etmeyi bir görev bilmiş, el
uzatmıştır. Hâlihazırda, yerlerinden ve yurtlarından
ayrılmak zorunda bırakılan 3,6 milyon insanı, Suriyeliyi
misafir etmekteyiz. Türkiye, diğer taraftan,
vatandaşlarımızı direkt olarak hedef alan Suriye kaynaklı
terörist gruplar ile ülkemizin güneyinde oluşturulma niyetinde olan
şer yapılanmalarına karşı zaruri bir müdahalede
bulunmuş, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz Fırat Kalkanı
Harekâtıyla, Zeytin Dalı Harekâtıyla, Barış
Pınarı Harekâtıyla, en son da Bahar Kalkanı
Harekâtıyla terörist unsurlara ve bölgede Türkiyeye yönelik eylemde
bulunan rejim unsurlarına gereken dersi vermiştir. Bu vesileyle, bu
harekâtlarda ve vatan savunması için hayatını kaybeden tüm
şehitlerimize Allahtan bir kez daha rahmet diliyorum;
yaralılarımıza, gazilerimize acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada bir
konuyu özellikle vurgulamak gerekiyor. Bakınız, Suriyedeki
demografik değişimle ilgili AK PARTİyi ve AK PARTİ
iktidarını, Hükûmetlerimizi suçlamak en hafif tabirle insafsızlıktır.
Türkiyenin Suriyede istediği demografik değişim değil,
demokratik bir değişimdir. Türkiye, Suriyede baştan beri
halkın demokrasi taleplerine kulak tıkayan Esada Bak, halkın
taleplerine kulak ver, demokrasiye geçişle ilgili gerekli
adımları at, biz de Türkiye Cumhuriyeti olarak sizin
yanınızda olalım. mesajını defaatle, yüz yüze,
telefonla, her türlü araçla bildirmiştir.
Eğer, Esad 2011 yılında
barışçıl gösterilere varil bombasıyla müdahale etmek,
ağır silahlar kullanarak kendi insanını katletmek yerine
Evet, ben sizi anlıyorum, belirli bir takvim içerisinde demokrasiye
geçeceğiz. ifadesini kullansaydı bugün Suriye bambaşka bir
Suriye olurdu ve bölge de bambaşka bir bölge olurdu. Bundan dolayı
Esadı suçlamak gerekirken dönüp dolaşıp iktidarımızı
suçlamak hakkaniyetle bağdaşmaz. Türkiye, Suriyenin istikrarı
için, Suriyenin demokratikleşmesi için elinden geleni bugüne kadar
gerçekten yapmıştır, bundan sonra da yapmaya devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özellikle burada şunu vurgulamak istiyoruz: Suriyede
mevcut durum Türkiyenin ortaya çıkardığı bir durum
değildir. Bunun müsebbibi Esad rejiminin kendisidir. Türkiye bunu
engellemek için her türlü gayreti gösterdiği hâlde Türkiyeyi Suriyede
istikrarı bozmaya çalışan, Türkiyenin Suriyenin toprak
bütünlüğünü sözde savunuyor gibi gözüküp de aslında Suriyede
işgalci konumuna gelebilecek ifadeler kullanmak gerçekten bu kürsünün
mehabetine yakışmamıştır.
Türkiye, Suriyenin toprak bütünlüğüne dün de
saygılıydı, bugün de saygılı, yarın da
saygılı olacaktır ama Suriyenin toprak bütünlüğü demek,
Esed rejiminin Suriyenin her metrekaresinde zulmüne devam etmesi
değildir. Esad rejiminin zulmü ile Suriyenin toprak bütünlüğünü
birbirine karıştırmak artık kabul edilebilir bir şey
değil, daha fazla ileride ifadeler kullanmak istemiyorum.
Bir başka ifadede de Efendim, Suriyede
Kürtlerin, Arapların, şunların, bunların
oluşturacağı bir demokratik yapıya Türkiye müsaade
etmiyor. Hayır, tam tersi, Türkiye bölgede yaşayan tüm insanların,
hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm insanların Suriyede demokratik bir
yapı içerisinde temsil edilmesi noktasında en çok gayret gösteren
ülkelerin başında gelmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
haksızlık yapmayın. Kobani olayları olduğunda
sınırları açan Türkiyedir. Oradaki Kürt kardeşlerimize
elini uzatan Türkiyedir. Efendim, şu gün niye gitmediniz, bugün niye
gitmediniz? Devletin kararları öyle, hadi bugün birisi yaptı,
yarın ben oraya gideyim olmuyor, Meclisten yetki alacaksınız;
birtakım süreçleri ne yapacaksınız, tamamlayacaksınız.
Türkiye hiçbir Kürt kardeşinin burnunun kanamasına rıza
göstermemiştir, bundan sonra da göstermeyecektir. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar) Ama Kürt eşittir PYD, PKK
derseniz işte bu denklemi biz kabul etmiyoruz. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar) Bugüne kadar PKK, PYDnin Kürtlerin
en büyük düşmanı olduğunu bizzat bilen insanlarız. Yani
PKKyı, PYDyi, YPGyi demokrasi havarisi gibi gösterenler oradaki
diğer Kürt unsurlarının ortadan kaldırılması,
öldürülmesi, hayatlarına son verilmesi için PYDnin, PKKnın
yaptığı bir sürü hain eylemi niye kınamıyor? Yani PKK,
PYD öldürürse meşru ama birisi PKK, PYDnin bu eylemlerine karşı
çıkarsa bu meşru değil, böyle bir şeyi asla kabul
etmiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Ya, bu mu
tartışılan? Çarpıtmayın, çarpıtmayın,
konuşulan konular bunlar değil.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Burada,
değerli milletvekilleri, şunu da özellikle ifade etmek
durumundayız. Biraz önce Sayın Erozan burada ifade etti. Evet,
PKKnın artık miadı doldu, herkes buna hazır. Savunma
Bakanlığım döneminde hem Demokrat Savunma Bakanı Amerika
Birleşik Devletlerinin hem de Cumhuriyetçi Savunma Bakanı bana da
bizzat ifade ettiler: PKKya karşı siz her türlü desteği hak
ediyorsunuz, biz size PKK konusunda elimizden gelen tüm desteği
vereceğiz. Arkasından gelecek cümleyi çok iyi bildiğimiz için
daha onlar sözünü bitirmeden şunu ifade ettik: Sayın Bakan, bizim
için PYD-YPG eşittir PKKdır. Eğer PKKnın tasfiyesi
karşılığında PYD-YPGyi meşrulaştırmak
gibi bir niyetiniz varsa cümlenizi hiç tamamlamayın. (AK PARTİ ve
MHP sıralarından alkışlar) Çünkü biliyoruz ki PKK, YPG ve
PYD
KAMİL AYDIN (Erzurum) Mutasyona
uğramışlar.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Mutasyon bile
değil sayın hocam, mutasyon bile değil! PYD-YPG, PKKnın
Suriye kolu; bu, CIA belgelerinde açık. Aslında bütün
Batılı istihbarat örgütleri, PYD-YPGnin PKKnın Suriye kolu
olduğunu kendi ülkelerine, devletlerine rapor etmişler ama
onların Orta Doğudaki politikaları gereği
Allah gani gani
rahmet eylesin, merhum Necmettin Erbakan, altmış sene önce, elli sene
önce şu kürsüde bunları defalarca anlattı. Bakın, bölge
uzun vadede şekillendirilecek, bölgede arzımevutun gerçekleşmesi
için pek çok adım atılacak. diye bu kürsüde defalarca
konuşmuştu. Biz, çocukluğumuzda dinledik, gençlik
yıllarımızda dinledik. Şimdi, Amerika ve özellikle
Amerikanın etrafında kümelenen bazı ülkeler bu planı
harekete geçirmek için orada PYDyi, PKKyı bir maşa olarak
kullanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Işık, sözlerinizi
tamamlayın.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Sayın
Başkanım, tamamlıyorum.
Buna karşı bütün Kürt kardeşlerimizin
dikkatli olması ve bu oyunun farkında olması bölgenin huzuru,
barışı, esenliği ve selameti için olmazsa olmazdır.
Biz, aynı şekilde Irakın da toprak
bütünlüğüne saygılıyız ama Iraktan Türkiyeye gelen
tehditlere karşı sessiz kalmayacağımızı daha önce
uygulamalarımızda gösterdik, bundan sonra da göstermeye devam
edeceğiz.
İşte, bugün müzakeresini
yaptığımız tezkere, bu noktalarda Türkiyenin elini
güçlendirecek, Türkiyenin terörle mücadelesinde, bölgemizdeki oldubittilere
karşı bölgemizi birtakım çevrelerin özellikle dizayn etmesi
karşısında hükûmetimizin elini güçlendirecek yetkiyi vermek
içindir. Kahraman Silahlı Kuvvetlerimiz -bir dönem Savunma Bakanı
olarak çalıştığım için gerçekten bahtiyarım- bu
konuda üzerlerine düşenin en iyisini yapıyor ve inanıyorum ki
yapmaya devam edecek. Bu bölgede Türkiyeye rağmen kimsenin oyun kurması
mümkün değildir. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar) Türkiyeye rağmen hiç kimse bölgeyi dizayn edemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİKRİ IŞIK (Devamla) Sayın
Başkanım son cümlem, bitiriyorum.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Bunun için
Türkiye hem masada hem de gerekirse sahada olmaya devam edecektir. Meclisimiz
bu yetkiyi inanıyorum ki verecektir. Biz AK PARTİ Grubu olarak bu
tezkereyi destekleyeceğimizi ifade ediyor, bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gruplar adına söz talepleri
tamamlanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına ilk söz
Sayın Lütfü Türkkanın.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
Güzel silindi, sıkıntı yok Sayın
Türkkan; rahat olun, buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Kocaeliliden zarar gelmez!
BAŞKAN Evet, siz Kocaelili, buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınır
ötesi faaliyetlerinin bir yıl uzatılmasına ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi hakkında şahsım
adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, karşı
karşıya olduğu dış politika ve güvenlik krizleriyle
âdeta bir kuşatmanın, ateşten bir çemberin içine alınmak
isteniyor. Son süreçte, Dışişleri Bakanlığıyla
birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri ve diğer güvenlik bürokrasisi de
kriz olan bölgelerde hem çıkarlarımızı savunmak hem de
huzuru temin etmek için mücadele veriyor. Bulunduğumuz konum
itibarıyla Irak ve Suriye, ülkemizi en yoğun şekilde etkileyen
ve müdahil olmamızı gerektiren güvenlik krizleridir. Irakın
Amerika tarafından işgali otuz yıla, Arap Baharı
sonrası Suriye iç savaşı da on yıla yakın bir süredir
Türkiyenin gündemini yoğun bir şekilde meşgul ediyor. Her
devlet millî güvenliğine yönelik tehdit oluşturan yapı ve faaliyetlere
karşı uluslararası hukuk çerçevesinde meşru müdafaa
hakkına sahip. Bu tehditler komşu coğrafyalarda
gerçekleşiyorsa, olası menfur sonuçlardan etkilenme riski ve boyutu
da dikkate alındığında, bu hususun daha da ciddiyet
kazandığı kesindir. Tezkere metninde de belirtildiği gibi
PKK/PYD-YPG ve DEAŞ başta olmak üzere pek çok terör örgütünün
yarattığı çatışma ve istikrarsızlık
ortamı Türkiyeye pek çok açıdan zarar vermektedir. Her şeyden
önce, sınırlarımızın hemen ötesinde bulunan onlarca
terör örgütü ve yasa dışı silahlı grubun
sınırlarımız içinde ve dışında ülkemizi
hedef aldığı bir dönemden geçiyoruz. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Pençe-Kaplan Operasyonları aynı kararlılıkla
ve tavizsiz sürdürülmeli, PKKnın sınır ötesindeki
varlığı, olduğu her yerde ezilmelidir. Bugün, Suriyede
bunun en yakın örneği Fırat Nehrinin doğusunu silah
zoruyla işgal eden bölücü terör örgütü PKKnın Suriye kanadı
PYD-YPG terör örgütüdür. Bölgeye müdahale eden Amerika, Rusya, İran ve diğer
Avrupa ülkeleri, Ankaranın tüm uyarılarına rağmen bu terör
örgütüne yönelik desteklerini arttırarak sürdürmeye devam ediyorlar.
PKK/YPG terör örgütünün uluslararası
kuruluşlarca tespit edilmiş pek çok insanlık suçu
bulunmaktadır. PKKnın da hem sivillere hem de Fırat
Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekât
bölgelerinde görev yapan personelimize yönelik terör eylemleri devam
etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kırk yıla yakın süredir bölücü terör örgütü
PKKyla kahramanca mücadele etmiş, bu uğurda ağır bedeller
ödemiştir Türk milleti. Yine, milletimiz, PKK terör örgütüyle ihanet
açılımı sürecine girişen dönemin AK PARTİ Hükûmetine
de tepkisini en ağır biçimde koymuştur. O dönemi burada
yaşayan milletvekili arkadaşlarınızdan birisiyim ben. Bu
sürecin sonunda şehirlerde rahatça yapılanan PKK terör örgütünü kendi
şehir ve ilçelerimizden söküp atmak için 793 polis ve askerimizi
şehit verdik. İktidarın uzun süren uykusunun bedelini
kanımızla canımızla ödedik biz millet olarak fakat her ne
olursa olsun, Türkiyenin bir karış toprağını
teröristlere teslim etmedik, emperyalizmin planını da yerle bir
ettik. Emperyalizm Türkiye'de gerçekleştiremediği planı Suriye
iç savaşını da fırsat bilerek bugün Fıratın doğusunda
kalan bölgede gerçekleştirme projesini devreye sokma çabalarına
hız veriyor. Türkiye, Suriye krizine müdahale eden ülkelere ve dünya
kamuoyuna yönelik uyarılarını yapmış, gerekirse
bölgeyi temizleyeceğini belirtmiştir. Son
yaptığımız Barış Pınarı Harekâtı
oldukça sınırlı bir bölgede Beyaz Saray blokajına
takılmış, Türkiyenin belki de en vahim diplomatik skandalı
olan Trumpın Cumhurbaşkanı Erdoğana yönelik
aşağılayıcı o mektubuna maalesef tüm dünya şahit
olmuştur. Aynı Amerika, şimdi sınırımızın
hemen diğer tarafında bize karşı kullanılmak üzere
binlerce tır askerî yardım götürüyor; bölgedeki petrol
sahalarına kendi taşeron firmalarını yerleştirerek
projesini hızlandırmaya çalışıyor. Buradan sormak
istiyorum: Hükûmet, bu duruma ne kadar daha göz yumacaktır? Haysiyetimize,
onurumuza, izzetinefsimize yönelik bu aleni saldırılara Türk
milletinin ne kadar daha diş sıkması beklenmektedir? Türkiyenin
yanı başında onlarca yıl tehdit oluşturacak terör
devletçiğini asla kabul etmeyeceğimizi, bu hususta da ihanet
açılımı yapanlara değil Türk milletinin vicdanına
güvendiğimizi buradan haykırıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, Fıratın doğusunda PKK zulmü
altında ezilen yerli halka destek vermelidir; yeni ilişkiler tesis
etmeli, var olan ilişkiler güçlendirilmeli ve halkın hem PKKya
karşı koymalarına hem de yaşadığı
bölgelerden göç etmemelerine yardım etmelidir. Kayıtlı ve
kayıtsız yaklaşık 5,4 milyon Suriyeli
sığınmacının terk ettiği bölgelere
yerleştirilen PKK terör örgütünün ve onu destekleyen emperyalizmin
planını bozmak ancak bu şekilde mümkün olacaktır.
Sınırlarımızda bunlar olurken
bir taraftan da pandemi sürecinde DEAŞ terör örgütünün faaliyetlerini
arttırdığını görüyoruz. Bu kapsamda Irak ve Suriye
sahasında görev yapan personellerimizin güvenliğine yönelik gerekli
önlemler, tedbirler hızla alınmalıdır.
Türkiye hâlâ DEAŞın hedefindedir ve bu
kapsamda kolluk kuvvetleri pek çok gözaltı işlemi
gerçekleştirmektedir. Burada dikkat çeken husus DEAŞ kapsamında
gözaltına alınanların neredeyse tamamının sığınmacı
olmasıdır. DEAŞ, AK Parti Hükûmetinin tüm
uyarılarımıza rağmen sürdürdüğü son derece
yanlış açık kapı politikasını suistimal
etmiştir. Kayıtsız sığınmacılar gerçeği
-buradan da anlaşılacağı gibi- daha da ciddi bir
tehlikedir.
Değerli milletvekilleri, İdlibdeki
ateş gün geçtikçe büyümektedir. Türkiye destekli Suriye Millî Ordusu ile
Rusya destekli Suriye rejim güçleri arasındaki çatışmalar
geçtiğimiz ay sonunda şiddetini daha da
arttırmıştır. İdlib tabiri caizse Suriyede kaosun
beşiği konumundadır ve bu kaos beraberinde büyük bir
fırtınayı getirme riski taşımaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri İdlibe yönelik
rejim saldırısı ve akabinde Türkiyeye yönelecek göç
dalgasını âdeta bir duvar gibi karşılamaya
çalışmaktadır. Bu kapsamda bilhassa gözlem noktalarında
bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri personelimizin güvenliği öncelik
olarak belirlenmeli, gerekli tedbirler de ona göre alınmalıdır.
Fakat Rusyayla yapılan mutabakat gereği İdlibin güney
bölgesinden muhalif unsurların tümden çekilmesi ve muhalifler ile terörist
unsurların ayrıştırılması gerekmektedir. Bu,
doğrusu çok zor bir taahhüttür. Üstelik bölgede büyük etkiye sahip
HTŞ terör örgütü dışında Huraseddin gibi oldukça radikal
unsurlar da mevcut, buna ek olarak Rusya artık tonunu
değiştirmiş ve Suriyenin tamamında Esad yönetiminin etkin
olmasını istediğini de dillendirmeye
başlamıştır. Yani İdlibde Rus ve İran destekli
Esad taarruzu, sahadaki şartlar hâlen geçerlidir ve buna karşı
caydırıcı tek unsur Türk Silahlı Kuvvetleri gibi
görünmektedir. Böylesi bir kıvılcımın alevlenmesi hâlinde
İdlib hem personelimizin güvenliği hem de olası göç dalgası
açısından oldukça büyük bir tahribat doğurabilir.
Bir hava saldırısı sonucu
kaybettiğimiz 34 evladımızın acısı hâlâ içimizi
sızlatıyor. Bugün dahi bu hain saldırının
hesabının sorulup sorulmadığını bilmiyoruz.
Birçok coğrafyada savaşan Türk ordusu, Türk milletinin göz
bebeğidir. Türk ordusunun kabiliyet ve cesaretinden hiçbir Türk
vatandaşının şüphesi yoktur. Ancak partili
Cumhurbaşkanlığı sistemiyle Beştepeden yönetilen
güvenlik stratejileri doktrinden uzak, millî güç unsurlarını
doğru analiz edemeyen ve İhvancı bir dış politika
ekseninde oluşturulmaktadır. Sahadaki taktik başarılar her
ne kadar yüksek olursa olsun stratejik hataları telafi edemez. Yani millî güvenlik
politikaları kapsamında oluşturulan politik hedefler komşu
ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı duyularak belirlenmelidir.
Komşuların iç politikalarına hele ki İhvancı bir
yaklaşımla müdahale edilmemesi gerektiği
unutulmamalıdır. Türkiye'nin daha fazla sığınmacı
yükü çekmesinin engellenmesi de olmazsa olmazlar arasında yer
almalıdır. Tüm bu görüş, uyarı ve önlem, önemli
şerhlerle birlikle Türkiye'nin millî güvenliğine yönelik tehditlerin
güney sınırlarımızdan artarak devam ettiği yönündeki
tespitlere katılarak tezkerenin uzatılmasını destekliyoruz.
Cenab-ı Allah güvenlik güçlerimizi muzaffer kılsın,
ayaklarına taş değdirmesin.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahsı adına son söz
talebi Sayın Mehmet Kasım Gülpınarın.
Buyurun Sayın Gülpınar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyenin Milli
Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler, Terör Tehdidi ve
Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde
Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriyedeki Tüm Terör Örgütlerinden
Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf
Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Milli
Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Türkiyenin Güney
Kara Sınırlarına Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir
Meşruiyeti Olmayan Tek Taraflı Bölücü Girişimler ve Bunlarla
İlgili Olabilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiyenin
Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin
Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak
İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı
Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca
Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği
Takdirde Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı
Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı
Silahlı Kuvvetlerin Türkiyede Bulunması, Bu Kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre
Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her
Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkan Sağlayacak
Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara
Göre Yapılması İçin 02/10/2014 Tarihli ve 1071 Sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Verilen ve Son Olarak 08/10/2019
Tarihli ve 1231 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile
30/10/2020 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasanın
92nci Maddesi Uyarınca 30/10/2020 Tarihinden İtibaren Bir Yıl
Uzatılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
üzerinde şahsım adına görüşlerimi açıklamak üzere söz
almış bulunmaktayım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, Türkiyenin güney kara
sınırlarına komşu Irak ve Suriyede yaşanan
gelişmeler ve devam eden çatışma ortamının millî
güvenliğimiz açısından taşıdığı risk ve
tehditler devam etmektedir. Türkiye, komşumuz Irakın toprak
bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının
korunmasında büyük önem atfetmektedir. Diğer taraftan, Irakta PKK ve
DAEŞ unsurlarının varlığını sürdürmesi,
etnik temelli ayrılıkçılığa yönelik girişimler,
bölgesel barışa, istikrara ve ülkemizin güvenliğine
doğrudan tehdit oluşturmaktadır. Bu çerçevede, Irakın
kuzeyinden ülkemize yönelik terör saldırılarına son vermek,
bölgedeki terör örgütü yapılanmasıyla altyapısını
ortadan kaldırmak için Irakın kuzeyine yönelik olarak 27 Mayıs
2019 tarihinde Pençe Harekâtı başlatılmıştır.
Neticede, bu operasyonlarla Irakın kuzeyinde kazanılan alan
hâkimiyetiyle sınırın ötesinde sağlanan hudut emniyeti daha
da ileriye taşınmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; güney sınırımıza komşu bir diğer
ülke olan Suriyeye gelirsek, hudut güvenliğimizi sağlamak,
Suriyenin kuzeyinde bir terör koridoru oluşturulmasını
engellemek, DAEŞ ve YPG başta olmak üzere millî güvenliğimizi
tehdit eden terörist unsurları etkisiz hâle getirmek, güvenli bölge tesis
ederek bölgedeki istikrarı ve ülkemizdeki Suriyelilerin evlerine güvenli,
gönüllü ve saygın bir şekilde dönüşlerini sağlamak
maksadıyla bu ülkenin kuzeyinde gerçekleştirdiğimiz Fırat
Kalkanı, Zeytin Dalı, Bahar Kalkanı ve Barış
Pınarı Harekâtları hakkında da kısaca bilgi arz etmek
istiyorum.
24 Ağustos 2016da başlayan ve Türk
Silahlı Kuvvetleri destekli Özgür Suriye Ordusu birliklerince icra edilen
Fırat Kalkanı Harekâtının askerî safhası 29 Mart
2017de tamamlanmış, 2.015 kilometrekare genişliğinde alan
terör unsurlarından arındırılmış, 2.647 DAEŞ
mensubu etkisiz hâle getirilmiştir. Sağlanan huzur ve güven
ortamının kalıcı hâle gelmesi maksadıyla Türkiye-Rusya
Federasyonu bağımsız koordineli devriye faaliyetleri icra
edilmektedir. Diğer bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarıyla
koordineli olarak icra edilen hayatın normalleştirilmesine yönelik
faaliyetler kapsamında 5 hastane hizmete girmiş, 540 okulda
yaklaşık 200 bin öğrenciye eğitim verilmeye
başlanmıştır.
Fırat Kalkanı Harekâtının
başarısı sonucunda sahada gerilemeye başlayan DAEŞ,
ülkemizin de üyesi olduğu DAEŞle Mücadele Uluslararası
Koalisyonunun bilahare icra ettiği harekâtlar neticesinde Mart 2019 sonu
itibarıyla Suriye'deki saha hâkimiyetini tamamen yitirmiştir.
Zeytin Dalı Harekâtı, YPG terör örgütünün
Afrin bölgesinden hudut karakollarımıza yönelik saldırı ve
tacizlerini engellemek, bölge halkını örgütün zulmünden kurtararak
istikrarı sağlamak maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri
tarafından 20 Ocak 2018de başlatılmıştır.
Fırat Kalkanı Harekâtı gibi Zeytin Dalı Harekâtı da
uluslararası hukuk temelinde Birleşmiş Milletler
Şartının 51inci maddesinden kaynaklanan meşru müdafaa
hakkımız ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
terörizmle mücadeleye ilişkin kararları uyarınca ve Suriye'nin
toprak bütünlüğüne saygı temelinde yürütülmüştür.
Zeytin Dalı Harekâtı kapsamında 18
Mart 2018 itibarıyla Afrin ilçe merkezinde kontrol
sağlanmış, iki aydan kısa sürede yaklaşık 2 bin
kilometrekarelik bir alan terör unsurlarından temizlenmiştir.
Harekâtın bir sonraki safhası, yerel
halkın da katılımıyla güvenliğin ve istikrarın
temeline odaklanmıştır. Bu çerçevede mayın temizliği,
asayiş tesisi, yerel yönetim ve güvenlik kurumlarının
oluşturulması, sağlık, eğitim ve adalet başta
olmak üzere birçok sektörde icra edilen istikrarlaştırma projeleri
gerçekleştirilmiştir. Bu faaliyetler kapsamında 1 hastane
hizmete girmiş, 287 okulda 53 bin öğrenciye eğitim verilmeye
başlanmıştır.
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı
Harekâtları sayesinde terörden arındırılan toplam 4 bin
kilometrekarelik alana ülkemizden 366 binin üzerinde Suriyeli mülteci geri
dönmüştür.
Fıratın doğusunda icra edilen
Barış Pınarı Harekâtı ise 9 Ekim 2019da
başlamış, 12 Ekime kadar süren söz konusu harekâtta 605 meskûn
mahal ve 4.219 kilometrekare alan kontrol altına
alınmıştır. Bölgede hayatın normalleşmesine
yönelik faaliyetler başarıyla sürdürülmekte olup bu kapsamda 400
okul, 86 cami ve 7 kilise hizmete açılmış, hizmete giren devlet
hastaneleri ve mobil sağlık birimleri vasıtasıyla 130 binden
fazla Suriyeli muayene edilmiştir. Ayrıca, bölgede bulunan
personelimiz ve halkın coronavirüs salgınından etkilenmemesi
için gerekli tüm önlemler de alınmaktadır. Bölgede kullanma suyu
problemi olmayıp içme suyuna yönelik çalışmalar devam
etmektedir. Bölgenin yüzde 55ine elektrik verilmektedir. Ülkemizin tüm bu
gayretleri sayesinde terör örgütü ve rejim baskısı sebebiyle
topraklarını terk etmek zorunda kalan halk tekrar evlerine dönmeye
başlamıştır.
Son olarak, Bahar Kalkanı Harekâtı ise
Suriye rejiminin İdlib bölgesinde mevcut mutabakatların aksine 6
Mayıs 2019da başlatmış olduğu saldırılar
neticesinde çok sayıda masum sivilin hayatını kaybetmesi ve
yaralanmasıyla yaklaşık 1,5 milyon kişinin göç etmeye
başlaması üzerine insani krizin daha da kötüye gitmesinin önlenmesi,
akan kanın durması, yerinden edilen bölge halkının tekrar
evlerine dönmeleri maksadıyla 27 Şubat 2020de
başlamıştır. Harekâtla 370 meskûn mahal ve 3.394
kilometrekarelik alan kontrol altına alınmıştır.
Askerî ve diplomatik girişimler sonucunda 5 Mart 2020de Türkiye ve Rusya
Federasyonu arasında devlet başkanları seviyesinde Moskovada
gerçekleşen görüşme ve akabinde heyetler arası toplantı
neticesinde İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesindeki Durumun
İstikrara Kavuşturulmasına İlişkin Muhtıraya Ek
Protokol 13 Mart 2020de güvenlik koridorunun işleyişine dair
uygulama esasları imza altına alınmıştır. Bu
kapsamda, şu ana kadar M4 Kara Yolu üzerinde 9 defa Türkiye-Rusya
Federasyonu müşterek kara devriyesi icra edilmiştir. Neticede
Suriyedeki mevcut duruma baktığımızda,
sınırımıza mücavir alanlarda bütün terör örgütleri olmak
üzere mevcudiyetini sürdüren terör örgütlerinin ülkemize yönelik eylemlerini
sürdürdüğü görülmektedir. Buna mukabil, harekât alanlarımızda
tesis edilen sükûnet ve istikrarı korumak amacıyla meşru ulusal
güvenlik çıkarlarımız doğrultusunda gerekli önlemler
alınmaktadır. İdlibde, Astana süreci çerçevesinde istikrar ve
güvenliğin tesisine yönelik faaliyetlerimizi hedef alan risk ve tehditler
de devam etmektedir.
Sözlerimin bu noktasında gerek Irak ve
Suriyede yürütülen operasyonlarda gerekse diğer bütün operasyonlarda can
veren, hayatını kaybeden bütün şehitlerimizi rahmetle, minnetle
ve şükranla anıyorum, hayatta olan gazilerimize Allahtan
sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Irak ve Suriyenin kuzeyindeki genel tabloya
baktığınızda, gerek güvenlik güçlerimizce terör
unsurlarına karşı yürütülmekte olan harekâtların
başarıya ulaşması gerekse kontrol altına alınan
ve terör örgütlerinden temizlenen bölgelerde bir taraftan yerel halkın
normal hayatına dönmesi diğer taraftan ülkemizdeki
sığınmacıların bu güvenli bölgelere dönüş
sürecinin devamının sağlanması için şahsım
adına ve AK PARTİ Grubu olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin
sınır ötesine gönderilmesi imkânını sağlayacak olan
tezkereye destek olacağımızı belirtiyor, yüce Meclisi ve
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Şimdi, tezkereleri
oylarınıza sunacağım ama önce bir söz talebi var.
Buyurun Sayın Beştaş.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, (3/1324) esas
numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresine niçin
hayır dediklerini tutanaklara geçirdiklerine ilişkin
açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Bazı gerçeklerin tutanaklara geçmesi için söz
aldım, bir sataşma olduğundan değil.
Bir tezkere oylanacak. Bu tezkerenin
sonuçlarını, benzer tezkerelerin sonuçlarını geçmişte,
on yıllardır yaşayan bir yerden ve asıl şu anda
anlatılan Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve
diğer, diğer birçok, çok çok harekâttan bahsedilince; Suriyede,
Kuzey Doğu Suriyede ne kadar güzel işler
yapıldığı, halkın zordan, baskıdan, örgütlerden
kurtarıldığı konuşmasını dinleyince
gerçekten dehşete düştüm. Çünkü burası Türkiye Büyük Millet
Meclisi. Bir de dünyada Türkiyenin de üye olduğu Birleşmiş
Milletler var, değil mi? Birleşmiş Milletlerin Suriyede
yaşanan hak ihlallerine dair, insanlığa karşı suçlara
dair çok sayıda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan, Tüzükün hangi maddesi hükmünce bu konuşma?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Sizi ne
ilgilendiriyor, pardon! Ben 60a göre söz istedim. Böyle sözüme müdahale
edemez, yok öyle bir şey!
BAŞKAN Sayın Beştaş, siz devam
edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Yok öyle
bir şey!
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın Başkan,
görüşmeler bitti, bütün gruplar da görüşlerini ifade etti.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bu
tezkereye hayır diyen bir grup adına son sözü kuruyoruz. Herkes
evet diyor, sadece biz hayır diyoruz ve niye hayır
dediğimizi bir kez daha tutanaklara geçiriyoruz.
BAŞKAN Sayın Beştaş, devam
edin siz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, olay kesinlikle demin hatibin anlattığı
gibi değildir. Türkiyenin Suriyedeki modeli Afrindir. Afrinde Kürt
adına hiçbir şey kalmadı. Kürtlerin tabelaları söküldü,
orada Türkçe eğitim veriliyor. Orada düşmanlık örgütlere
karşı yapılmıyor, Kürt halkına karşı
yapılıyor. Birleşmiş Milletler statüsüne göre yüz binlerce
insanı yerinden, yurdundan etmek insanlığa karşı
suçtur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Beştaş, son
cümlenizi alayım, kapatıyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Kürt düşmanlığını Kerkük
referandumunda da gördük, güney Kürdistan meselesinde ve orada Kürt
halkını ekmeğe muhtaç edeceğiz diyenler
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Bitiriyorum Başkan, lütfen
BAŞKAN Sizin düşünceleriniz
kayıtlara geçti.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bu
vesileyle Hevrin Halefi de Türkiyenin desteklediği çetelerin
öldürdüğünü de kayıtlara geçmek istiyorum. Bu getirilen tezkereye
onay vermediğimizi ve bu konuşmaların yüzde yüz aksinin alanda
cereyan ettiğini, sivillere karşı savaş suçu
işlendiğini ve bunların Kürtler olduğunu ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN Sayın Gülpınar, buyurun,
sataşmadan
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Kasım Gülpınarın, Siirt Milletvekili Meraş Danış
Beştaşın yaptığı açıklaması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Şanlıurfa)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bakın, son
derece formel bir konuşma yaptığıma inanıyorum. Yani,
aslında sataşma olacak veya cevap verilecek hiçbir argümanın
olmadığını düşündüğüm bir konuşma olarak,
son konuşma olarak ben bunu burada şahsım adına sizlere
aktardım.
BAŞKAN Sataşmadan söz almadılar
zaten, İç Tüzük 60a göre söz aldılar.
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Devamla) Ama Sayın
Başkanım, bakın, beni
BAŞKAN Ama size sataştılar.
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Devamla) Bir dakika,
doğru bilgi vermemekle itham etti Sayın Başkan.
BAŞKAN O yüzden oradasınız zaten
Sayın Gülpınar.
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Devamla) Tamam, yani benim
verdiğim bilgiler aslında tamamen resmî, formel bir anlamda
verilmiş bilgiler fakat her ne hikmetse biz burada ne söylesek HDP Grubu
hep dehşete düşüyor. Ya, bir de söylemediklerimiz var, bakın,
söyleyemediklerimiz var, onları söylesek acaba neye düşeceksiniz,
gerçekten çok merak ediyorum ben. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, birbirimizi çok iyi tanıyoruz,
benim hayatta hiçbir zaman yanlış bilgi vermek veya insanları
aldatmak üzerine bir hayat felsefem olmadı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Gerçekleri!
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Devamla) Ha, gerçekleri
konuşmama durumu olabilir. Evet, bazı şeyleri
açıklıkla konuşamayabilirsiniz ama bu gerçek bilgi vermemek
anlamına gelmez. Ben burada gerçekleri açıklıkla
konuşmadım ama yanlış bilgi vermedim, lütfen bu
ayrımı çok net bir şekilde yapalım ve bundan sonra da
lütfen her konuşmamızda Dehşete düştüm. gibi tabirleri
burada bizlere karşı kullanmayın. Kürt, Kürt, Kürt sürekli
diyorsunuz. Ya, ben Kürtüm, bir kere bunu söylemekle
(AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar) Şimdi, burada beni bunu
söylemek zorunda bıraktınız. Otuz üç senedir bu Meclisteyiz
babam ve ben, ne babamın ağzından ne benim ağzımdan
Kürtüm diye bir kelime çıkmadı ama bugün bunu bana söyletmek
zorunda kaldınız.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Onlar PYDyi savunuyor.
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Devamla) Ben bunu
vurgulamak zorunda değilim. Bu çok doğal bir kimlik, çok doğal
bir kimlik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biraz önce bir milletvekilimiz din
kardeşliğinden, kan kardeşliğinden bahsetti. Bakın,
bizim için aslolan din kardeşliğidir. Biz Türklerle bir aradaysak biz
din kardeşliği için bir aradayız ve öyle Kurtuluş
Savaşından falan beri değil, biz 1071 Malazgirtten beri
Türkler ve Kürtler din kardeşi olarak bu topraklarda küffara
karşı beraber savaşmışız.
Böyle söylemek zorunda bıraktınız.
BAŞKAN Sayın Gülpınar,
teşekkür ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Beştaş, bir
sataşma yok, lütfen müsaade edin
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sataşmadan istemiyorum.
BAŞKAN Ama her seferinde yani her söylenene
bir cevap, benim de her söylenene bir cevabım var.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ama
Sayın Başkan, çok tarihî bir şey konuşuluyor.
Sayın Başkan, lütfen
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bana
vermeden ona veriyorsunuz.
BAŞKAN Efendim, Sayın Muş sizden
önce söz istedi. Bırakın yani ona da ben karar vereyim ne zaman, kime
vereceğime sözü.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Verin,
verin.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, burada bir şeyi belirtmek isterim. Şimdi, her siyasi
parti çıktı, kendisine düşen süre zarfında konuştu.
Efendim, AK PARTİnin söyledikleri bizim hoşumuza gitmedi. Vallahi,
sizin söyledikleriniz de bizim hoşumuza gitmiyor ama sizi dinlemek zorunda
kalıyoruz burada. Dolayısıyla dinleyeceksiniz, dinlemek
zorundasınız. Efendim, o öyle söyledi, niye böyle söyledi? Söyler,
söyleyeceğiz de. Şimdi, dolayısıyla böyle bir şey olamaz.
Söyledi, hatibimizin konuşmasına karşılık Niye böyle
söylüyor, dehşete düştük. Vallahi, ister dehşete düşün
ister başka bir şeye düşün, bunları dinleyeceksiniz.
Şimdi, şu konuya açıklık
getirelim: Efendim, Türkiyenin desteklediği çeteler orada insanlık
suçlu işliyormuş. Çete mete desteklediğimiz yok. Bizim orada bir
tek amacımız var, Suriyenin toprak bütünlüğünü savunuyoruz,
Suriye Suriyelilerindir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Suriyelilerin
içerisinde uluslararası emperyalizmin taşeronluğuna soyunan PKK
terör örgütüne methiyeler dizilmesine asla ve asla müsamahakâr olamayız,
tahammül edemeyiz, bunun da böyle bilinmesini arzu ederiz. Zaten Türkiye
Cumhuriyeti devletini çeteler iyi tanır. Nereden tanırlar bilir
misiniz? Kafalarına çekiçle vurduğu için iyi tanırlar. Bir tek
bir yapı daha var orada, o da PKK/PYDnin oluşturduğu bölgedir;
o da bu tadı tadacak, onlar da alacaklar
karşılıklarını. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan
BAŞKAN Arkadaşlar müsaade eder misiniz
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Kısa söyleyeceğim.
BAŞKAN Sayın Grup Başkan Vekilleri,
aranızda da bu konuda bir anlaşma ve uyum yok, eğer böyle
giderse zaten bu anlayışı suistimal eder hâle geliyoruz, ben
bundan sonra nöbet tuttuğumda vermeyeceğim bu sözü. Bundan
milletvekilleri de rahatsız.
Son kez Sayın Beştaş, buyurun.
29.- Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, ben konuşmamda dedim ki Birleşmiş
Milletlere üye bir ülkenin vatandaşlarıyız. Birleşmiş
Milletlerin raporlarını okudular mı acaba? O
anlatılanın tam aksinin bu raporlarda geçtiği,
ispatlandığı ve Türkiyenin soruşturulacağı ilan
edildi. Ben somut konuştum.
BAŞKAN Sayın Beştaş,
bunların hepsi konuşuldu ama ya!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ve
Amerika Irakı işgal ettiğinde Ben oraya demokrasi
götürüyorum. diyordu. Bu demokrasi götürüyorum iddialarının
nasıl olduğunu bütün dünya biliyor.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Afrinde
insanlığa karşı suçlar işlendi, işlenmeye devam
ediyor ve bu nedenle biz bunları kabul etmiyoruz.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU BAN (Erzurum)
Afrinde 19 tane köy PYD tarafından yakıldı. O zaman
neredeydiniz?
BAŞKAN Sayın Taşkesenlioğlu
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU BAN (Erzurum)
O zaman niye ses çıkarmadınız?
BAŞKAN Zehra Hanım
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Sizi
ciddiye almıyorum.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) Biz
de sizi ciddiye almıyoruz. Ne ayıp bir şey ya bir
milletvekillini ciddiye almamak.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Öyle
bağırırsa ciddiye almam.
BAŞKAN Arkadaşlar, bakın, maskeyi
normalde takmamızın sebebi hem etrafa şey yapmamak için ama
özellikle bağırırken hepimiz maskeyi çıkartıyoruz.
Yani tam tersini yapmanız gerekiyor arkadaşlar.
Buyurun Sayın Türkkan.
30.- Kocaeli
Milletvekili Lütfü Türkkanın, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Kasım Gülpınarın (3/1324) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde şahsı
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
biraz evvel Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşın
konuşmasında bir konuya parmak basmak istiyorum: Türk kelimesinden
rahatsız olan bir grubun temsilcisi olarak dinledim. Bizi bağlayan
din kardeşliğimiz, Türk kardeşliği değildir. diye bir
ifadede bulundu. Ben beyefendinin babasını tanırım. Uygur
Lideri İsa Yusuf Efendi 1988 senesinde İstanbula geldiği zaman
onu karşılayanlar arasında rahmetli babası ve Sayın
Abdülkadir Aksu da vardı. Siz evrilmişsiniz, siz artık Türk
demekten korkar hâle gelmişsiniz. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Biraz evvel, Sayın Fikri Işıkın
her kelimesinde Türkiye halkı demekte ısrar etmesi gibi Türk
halkı diyemedi. (AK PARTİ sıralarından Yazıklar
olsun! sesleri, gürültüler) Bu milletin ismi Türk halkıdır, Türkiye
halkı söylemi PKK söylemidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Arkadaşlar müsaade edin.
Değerli milletvekilleri
(AK PARTİ sıralarından
Yazıklar olsun! sesleri, gürültüler)
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Şanlıurfa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Evet, Sayın Gülpınar
buyurun. Kürsüden size söz vereceğim, sataşmadan.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Kasım Gülpınarın, Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın
açıklaması sırasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Şanlıurfa)
Sayın Başkanım, gerçekten hayretler içindeyim. Yani, şu en
basit
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Dehşete düştünüz değil mi?
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Devamla) Dehşete
düşmedim, dehşete düşmedim ama düşüreceksiniz, az
kaldı.
En normal konuşmayı
yaptığıma inanıyorum şurada bütün hatiplerin içinde, hiçbir
şekilde sataşmaya mahal verilmeyecek ibareler
kullandığıma inanıyorum ama olayı öyle bir yere
getirdiniz ki gerçekten dehşete düştüm. İşte şimdi
dehşete düşülür, düşülür, hakikaten düşülür. Ya, Lütfü Bey,
bunu nereden çıkardınız Allah aşkına ya?
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Siz kendiniz ifade
ettiniz.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) Siz
söylediniz.
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Devamla) Türk demekten
Ne
dedim ben? Ne dedim, anladınız mı benim ne dediğimi?
Bakın hatip ne dedi? (Gürültüler) Bir dakika ya, bir dakika beyefendi,
hatip ne dedi? Siz niye itiraz ediyorsunuz? Bakın, onlar söylüyor, siz
niye itiraz ediyorsunuz?
Lütfü Bey
LÜTFÜ TÜRKKAN(Kocaeli) Dinliyorum.
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Devamla) - Sayın Grup
Başkan Vekili, diyorsunuz ki Kan kardeşliği mi, din
kardeşliği mi? Evet, kan
kardeşliği. Kan kardeşliği ne demek? Bir anadan bir babadan
olan kardeşlikten bahsediyorum ben.
LÜTFÜ TÜRKKAN(Kocaeli) Kan
kardeşliğinden bahsetmedim, Türk kardeşliğinden bahsettim.
MEHMET KASIM GÜLPINAR (Devamla) Ben diyorum ki din
kardeşliği kan kardeşliğinin de ötesinde. Buradan
nasıl vardınız o sonuca, Türk meselesine getirdiniz, ben
gerçekten anlamakta
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakın, hepinizin burada aslında benim
yanımda durmanız gerekirken sizi gerçekten hayretle
karşıladım. Yani, hepimiz Türkiye Cumhuriyetinin
vatandaşıyız ama ben, evet, Kürt kökenli olabilirim, Kürt
olabilirim fakat biz bu ülkenin vatandaşıyız. Bakın, yerim
burası benim, yerim burası, babamın yeri de burasıydı.
Biz hiçbir zaman bu anlayıştan vazgeçmedik. Biz bu ülke için
varız. Türküyle, Kürtüyle, Arapıyla, Zazasıyla, Çerkeziyle
biz bu ülke için birlikteyiz; birlikten kuvvet doğar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Bizim başka bir şey düşünmemiz mümkün
değil. Lütfen böyle bir düşünceye bir daha kapılmayın, beni
de bu şekilde itham etmeye kalkmayın. Bu Mecliste belki de en son
itham edeceğiniz insanlardan biri benim. ( AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ettim.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığının,
Türkiye'nin Milli Güvenliğine Yönelik Ayrılıkçı Hareketler,
Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası
Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye'deki Tüm
Terör Örgütlerinden Ülkemize Bundan Sonra da Yönelebilecek
Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer
Muhtemel Risklere Karşı Milli Güvenliğimizin İdame
Ettirilmesini Sağlamak, Türkiye'nin Güney Kara Sınırlarına
Mücavir Bölgelerde Yaşanan ve Hiçbir Meşruiyeti Olmayan Tek
Taraflı Bölücü Girişimler ve Bunlarla İlgili Olabilecek
Gelişmeler İstikametinde Türkiye'nin Menfaatlerini Etkili Bir
Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride
Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve
Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut,
Şümul, Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin
Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde
Sınır Ötesi Harekat ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı
Ülkelere Gönderilmesi ve Aynı Amaçlara Matuf Olmak Üzere Yabancı
Silahlı Kuvvetlerin Türkiye'de Bulunması, Bu Kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre
Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilebilmesi İçin Her
Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkan Sağlayacak
Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara
Göre Yapılması İçin 02.10.2014 Tarihli ve 1071 Sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile Verilen ve Son Olarak 08.10.2019
Tarihli ve 1231 Sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile
30.10.2020 Tarihine Kadar Uzatılan İzin Süresinin Anayasa'nın
92'nci Maddesi Uyarınca 30.10.2020 Tarihinden İtibaren Bir Yıl
Uzatılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
(3/1324) (Devam)
BAŞKAN Tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:17.39
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.51
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER:
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Enez KAPLAN (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 3üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ
PARTİ Grubunun, Samsun Milletvekili Bedri Yaşar ve 21 milletvekili
tarafından, Samsun'un Çarşamba, Terme ve Salıpazarı
ilçelerinde ve Giresun'un Dereli, Yağlıdere ve Doğankent
ilçelerinde meydana gelen sel felaketlerinden kaynaklı hasarın
tespiti, mağduriyetlerin giderilmesi ve selin felakete dönüşmesindeki
ihmallerin ve oluşan hasarın sorumlularının tespit edilmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 7
Ekim 2020 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
7/10/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 7/10/2020 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Samsun Milletvekili Bedri Yaşar ve 21
milletvekili tarafından Samsunun Çarşamba, Terme ve
Salıpazarı ilçelerinde ve Giresunun Dereli, Yağlıdere ve
Doğankent ilçelerinde meydana gelen sel felaketlerinden kaynaklı
hasarın tespiti, mağduriyetlerin giderilmesi ve selin felakete
dönüşmesindeki ihmallerin ve oluşan hasarın
sorumlularının tespit edilmesi amacıyla 1/10/2020 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerin 7/10/2020 Çarşamba günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Bedri Yaşar.
Buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEDRİ
YAŞAR (Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şehadetinin seneidevriyesinde Mustafa
Pehlivanoğlunu rahmet ve minnetle anıyorum. Ruhu şad,
mekânı cennet olsun.
Değerli milletvekilleri, Samsunun
Çarşamba, Terme ve Salıpazarı ilçelerinde 21 Ağustos 2020
tarihinde gece etkili olan şiddetli yağış sele
dönüşerek su taşkınlarına, heyelanlara ve göçüklere neden
olmuştur. Geçen yıl 2 vatandaşımızın
hayatını kaybetmiş olduğu aynı ilçelerimizde bu
yıl yaşanan sel felaketinde de çok şükür bir can kaybı
olmamış fakat büyük miktarda hasarlar meydana gelmiştir.
Aynı şekilde, Giresunda 22 Ağustos 2020 tarihinde akşam
saatlerinde meydana gelen sel felaketi başta Dereli, Yağlıdere,
Doğankent olmak üzere Giresunun bazı ilçelerinde tam bir
yıkıma, can ve mal kayıplarına neden olmuştur.
Şiddetli yağmur ve sel heyelanlara yol açmıştır,
dereler taşmış, köprüler yıkılmış, yollar
kapanmıştır. Aksu Deresinin taşmasıyla birlikte cadde
ve sokaklar dere yatağına dönüşmüştür. Ev ve iş
yerlerini su basmış, araçlar sele kapılmış, iş
yerlerinde, evlerde su baskınları meydana gelmiştir. Ülke ve
millet olarak hepimizi derinden üzen Giresundaki bu sel felaketi
sırasında, ne yazık ki 5 jandarma eri olmak üzere 11
vatandaşımızı kaybettik. Bölgede hâlen kaybolan
vatandaşlarımızın aramaları devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Karadeniz Bölgesi
hepinizin bildiği gibi sel ve heyelan bölgesidir. Bu illerimizde hemen
hemen her yıl benzer felaketleri yaşıyoruz yani ne zaman
yağmur yağsa her zaman yüreğimiz ağzımıza geliyor
Acaba, yine Karadenizde ne oldu? Her seferinde de sarı çizmeli devlet
görevlileri gidiyor Merak etmeyin, yaralar sarılacak, devlet
bunların altında kalmaz, gereği neyse yapılır.
Hâlbuki bakın, bu araştırma önergesini vermemizin sebebi
şu: Ortada yağmur mağmur yokken gelin, bu konuyla ilgili bir
araştırma yapalım. Dere yataklarında ne kadar binamız
varsa bunların tespitlerini yapalım. Aynı şekilde,
şehirlerin kuruluşu çok eski olduğu için özellikle şehir
içlerindeki köprülerin gabarileri düşük. Ne oluyor? Herhangi bir feyezan
olduğu zaman köprünün altına takılan ağaç ve odun
parçaları veya gelen büyük taşlar köprüyü kapatmakta, köprünün
üzerinden gelen sel de yön değiştirerek maalesef şehri,
çarşıyı, pazarı tanınmaz hâle getirmektedir. Yani bunu
bugünden yapmak mümkün. Bu tespitleri bugünden yaptığımız
takdirde, inanın, bunların maliyetleri tahminlerinizin çok altında
olacaktır. Biz bu kürsüden diyoruz ki: Gelin, özellikle Karadenizde bu
tespitlerimizi yapalım, bunlara göre de gereği neyse bunu da
Parlamento olarak hep beraber yapalım.
Bununla ilgili size birkaç resim göstermek
istiyorum. Belki o bölgeyi de hepiniz gezmişsinizdir, görmüşsünüzdür.
Sayın Başkanım, çoğunluk az olduğu için sizden
başlayarak göstermek istiyorum. Bakın, bu, Derelide yüksekliği
3 metre olan bir dükkân. Bakın, araçlardan da görüyorsunuz. Tümüyle
yanlış yapılaşmanın yani bir köprünün önüne gelen kayanın,
ağacın suyun önünü kesmesiyle, suyun yön değiştirmesiyle
cadde tümüyle suların altında kaldı. Bu işler saniyeler
içerisinde oluyor yani geldiği anda hiçbir şekilde bununla ilgili
mücadele etme şansınız olmuyor. Yine, aynı şekilde,
bakın, selden yaklaşık yarım saat sonra Derelinin en
bilinen caddelerinden birinin görüntüsü işte bu yani 3,5-4 metre feyezan
tümüyle çarşıyı doldurmuş durumda.
En acı tarafı ne biliyor musunuz?
Bakın, bunu da görebiliyor musunuz bilmiyorum. Bu daha yeni
yapıldı, Doğankentteki yol. Bölgenin milletvekili sayın
vekilimiz biliyordur. Bakın, bunun altında bir menfez var. Ne oldu
biliyor musunuz? Bu menfezin altında kum ocaklar var. Kum
ocaklarından alınan malzemelerle beraber ne oldu? Menfezin altı
boşaldı. Menfezin altı boşalınca ne oldu? Bunun
üzerinde, gördüğünüz gibi, yaklaşık 20 metreye yakın toprak
var. Menfez kırılınca yol göçtü, o an oradan geçen jandarma
timimiz, beş askerimiz ve aynı şekilde operatörümüz,
değerli arkadaşlar, sele gitti, şehit oldu. Yani bunlar
önlenebilir, bunlar önüne geçilebilir işler. Bunların altından
bu ülke kalkabilir. Yapacağımız tek bir şey var, bugünden
bölgede bu tür gabarileri düşük olan köprüleri tespit edip bunları
yükseltmek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BEDRİ YAŞAR (Devamla) Toparlıyorum
Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) Bakın,
hepiniz de, Türkiyenin farklı yerlerinde de vardır, özellikle
Karadenizde Osmanlı döneminde yapılan köprülere
baktığınız zaman sizler de görürsünüz ki böyle yüksek, hilal
şeklinde. Herhangi bir selde melde yağış alttan gider,
köprüye de çok fazla bir şey olmaz ama bizim köprülerimiz ve menfezlerimiz
dikdörtgen kesitli köprüler ve menfezler, zaman zaman şehir içerisindeki
asfaltlamalarla beraber yol yükselince otomatikman bu tıkanmalara sebep
oluyor. Tabii, bu binaların da bir an önce tespit edilerek gereğinin
yapılması lazım.
Derelide de tabii, bu felaket meydana geldikten
sonra asıl ikinci mesele başlıyor, oradaki mağduriyetlerin
giderilmesi, yeni binaların yapılması,
kamulaştırmadır, borçların ertelenmesidir; vergi borçları,
sigorta borçları, elektrik borçları
Bunun yanı sıra daha
yeni yeni iş yerlerini açıp Bismillah. deyip on gün sonra sel
felaketine maruz kalıp mağdur olan
vatandaşlarımızı orada gördük. Dolayısıyla, bu
sel sonrasını yaşamak yerine selden önce bu tür tedbirleri
almamız mümkün, mühendislik olarak bu sorunları çözmemiz mümkün.
Ben diyorum ki: Gelin, bu toplumsal bir olay
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BEDRİ YAŞAR (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Son cümlenizi alalım.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) Teşekkür
ediyorum Başkanım.
ama Karadenizde her ilkbaharda bunları
yaşıyoruz. Komisyon kurulsun, bu tür tespitler yapılsın,
bugünden itibaren yıkılması lazım gelen binalar neyse
bunları yıkalım, gerekli tedbirleri alalım. Özellikle bu
son dönemde felaket bölgesinde bazı memnuniyetsizlikler var, devlet bir
şeyler yapmaya çalışıyor ama ümit ediyorum ki bu yaralar da
bir an önce sarılırsa anlamlı olur diye düşünüyorum. Ben,
ümit ediyorum ki bu önemli bir mesele, her seferinde
karşılaşıyoruz, sel felaketlerinden sonra sarı
çizmelerle oraya gitmek yerine bugünden tedbiri alıp bu işin
üstesinden gelelim diyor, hepinizin desteklerini bekliyor, saygılar
sunuyorum.
Başkanım, teşekkür ederim.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Ali Kenanoğlu, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Samsunun Çarşamba, Terme ve
Salıpazarı ilçeleri ile Giresunun Dereli, Yağlıdere,
Doğankent ilçelerinde 21 ve 22 Ağustosta meydana gelen ve çok büyük
bir yıkıma dönüşen, 15 vatandaşımızın da yaşamını
yitirdiği bu sel felaketi üzerine verilen önergeyle ilgili olarak partimiz
adına söz almış bulunuyorum.
Sel felaketlerine doğal afet denilerek
geçilemeyeceğini yaşadıklarımız bize her gün bir kez
daha hatırlatıyor, bir kez daha ispatlıyor bunları. Biz
biliyoruz ki doğa rahat bırakılsaydı, dengesi
bozulmasaydı bu felaketler yaşanmayacaktı. Vadi planlaması
yapılmadan, etki değerlendirmeleri yapılmadan inşa edilen
HESlerin sonucu bu felaketler oluşmaktadır. Derelerin
kenarlarına kurulan taş ocakları bu felaketlere yol
açmaktadır. Doğanın dengesinin bozulması sonucu
yağış oranlarının değişimi bütün çevre
bilimcilerince de ifade edilmektedir. Vadilerde kurulan HESler ve taş
ocakları iklim değişikliğine de neden olmaktadır. Daha
önceleri dört mevsimi dolu dolu yaşayan bir bölgeydi Karadeniz. Ben de
Orta Karadenizli birisiyim. Şimdi Karadenizde sadece iki tane mevsim var,
bir yaz mevsimi, bir de kış mevsimi var.
Doğu Karadeniz Bölgesiyle ilgili yapılan
bir araştırmaya göre, doksan yıl içerisindeki bilançoda 60 büyük
sel felaketinin yaşandığı, bu felaketlerde
hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın
sayısının da 650ye yakın olduğu
Ki buna son rakamlar
dâhil değildir. En fazla sel felaketi Rizede yaşanıyor, en
fazla can kaybı da Trabzonda meydana geliyor.
Bu araştırmada dikkat çeken başka bir
boyut var arkadaşlar, bu da 1929dan itibaren 2000li yıllara kadar
yapılan bir araştırma: Yetmiş yılda 20 büyük sel
felaketi meydana geliyor, yirmi yılda ise 40 büyük sel felaketi. Yani son
yirmi yılda 40 sel felaketi var ama daha önceki yetmiş yılda 20
felaket var. Dolayısıyla son yirmi yılda yaşanılan
süreçteki doğanın dengesini bozacak işlerin, çalışmaların,
bu HES projelerinin, doğa talanının, bütün bunların bu
felaketleri ne kadar kat kat arttırdığını da
başka bir ispatı olarak gözüküyor.
Bölgede 38 adet HES bulunuyor ve 7 tanesinin de
yapımına devam ediliyor. Bu anlamıyla bu sel felaketlerinin
nelere mal olduğunu ve nelerden kaynaklı olduğunu iyi anlamak
gerekiyor. Giresundaki felaketin nedenlerine baktığımız
zaman, HES ve baraj projeleri için ağaçların kesilerek bölgenin heyelana
açık hâle getirilmesi, derenin akış rejiminin bozularak sel
riskinin artırılması, yeşil alanlarda ve dere
yataklarında imar affı yoluyla kaçak yapılaşmaya izin
verilmesi, yerleşim yerlerinin afetlere karşı savunmasız
bırakılması bunların arasında yer alıyor.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ KENANOĞLU (Devamla) Peki,
şimdi, yapılması gereken nedir? Yapılması gereken,
toplum yararı ve sosyal devlet anlayışıyla, bilim
insanlarının, meslek odalarının, akademik kuruluşların
ve tüm ilgili kesimlerin koordinasyonu ve iş birliği sağlanarak
bölgede oluşan tahribatlar tespit edilmeli, yurttaşların
uğradığı zararlar tespit edilmeli. Çevre
karşıtı yatırım ve plan kararlarının
ivedilikle durdurulması, aslî sorumluluklarını yerine
getirmeyerek bu felakete sebep olan sorumluların bağımsız
yargıya ve topluma hesap vermeleri için gereken adımların
atılması gerekiyor. Felaketin nedeni, dere yataklarının
işgalidir, HES inşaatlarıdır, imar rantlarıdır.
Karadenizi rahat bırakın, Karadenizin
doğasından, deresinden, yaylalarımızdan elinizi çekin,
halklarımızın yaşam alanlarını tahrip ederek
yaşanmaz kılmaktan vazgeçin. Dolayısıyla buradaki
tahribatın araştırılması için de bu konuda gerekli
desteğin verilmesi gerektiğini söylüyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Kemal Zeybek buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL ZEYBEK (Samsun) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün İYİ PARTİnin
Samsun ve Karadenizdeki sel felaketleri hakkında vermiş olduğu
grup önerisini görüşüyoruz.
Samsun ve Karadenizdeki sel felaketleri kader
değildir, kader olmaktan çıkarılmalıdır. Ne
yazıktır ki 2012 yılında Samsun merkezdeki Mert
ırmağı üzerindeki TOKİ evlerindeki sel baskınında
4ü çocuk olmak üzere 9 insanın ölümü bir felaketin, önlem alınmayan
bir doğa felaketinin kendisidir.
Diğer tarafta, özellikle son beş
yıldır Samsunun Terme, Çarşamba, Ayvacık,
Salıpazarı ilçelerindeki sel felaketlerinde can
kayıplarının yanında büyük ekonomik kayıplar da söz
konusudur. Özellikle o bölgede yaz aylarında, ağustos ayında
yani mevsim geçişlerindeki bu doğal afetler mutlaka mevcut ekonomik
koşullarla durdurulmalıdır. Yıllardır söylüyoruz, her
sel felaketinde bu bölgede, Termede, Çarşambada drenaj
kanallarının yapılması, tensip bentlerinin
yapılması, sel felaketlerine önlem alınması, bunların
hepsi sel olduğu zaman konuşuluyor. Gidenlerin ardından olay
yerine gelen Hükûmet yetkililerinin Geçmiş olsun, başınız
sağ olsun. mesajları, bitti! Başka sel felaketlerinde de
aynı şeyler. Bunlar kader değil.
Bakın, eskiden Çarşambayı sel
aldı. türküsü vardı, orada Hasan Uğurlu Barajının,
Suat Uğurlu Barajının, Çakmak Barajının
yapılmasıyla Yeşilırmakta Çarşambayı sel
alır. sözü söylenmiyor artık. Demek ki önlem
aldığımız zaman bunlar olabiliyor. Çarşamba, Terme,
Ayvacık, Salıpazarı, Tekkeköy bölgelerinde tensip bentleri, drenaj kanalları alabildiğince
iyileştirildiği zaman bu sel felaketleri kader olmaktan
çıkarılacaktır.
Diğer taraftan, tabii, bu sene Giresunda da
büyük sel felaketi oldu. Burada da aynısı. Doğanın
vermiş olduğu etki kader değildir. Siz dere
yataklarını daraltırsanız, önlem almazsanız, rant
sağlarsanız
Özellikle Doğankent ve Tirebolu arasındaki
yolun çökmesiyle 5 askerimizin, 1 operatörün şehit olması kader
değildir. Bu, şu andaki mevcut siyasal yönetimin
anlayışıyla yapılmıştır, izin
verilmiştir, dere yatakları oyulmuştur, oraya köprü yerine
menfezler yapılmıştır, dere yatakları
daraltılmıştır ve bu, felaketin olmasını
sağlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KEMAL ZEYBEK (Devamla) Sayın
Başkanım, bir dakika daha.
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Zeybek.
KEMAL ZEYBEK (Devamla) Bir felaket daha var
Samsunda değerli hemşerilerim. KÖYTÜR diye bir şirket var. Bu
şirketin kesimhanesinde 500 insan çalışmakta. 2 bin, 3 bin
insanın çalıştığı -diğer etkenlerle beraber-
130 tane tavuk çiftliği mevcuttur. 8-10 bin insan bu çiftliklerden, bu
tavukçuluktan gelir sağlamaktadır. Son anda KÖYTÜRün iflas
kararının verilmesi, özellikle pandemi sürecinde böyle bir
kararın verilmesi, Hükûmet yetkililerinin, Samsundaki siyasi parti
temsilcilerinin buna önlem almaması, KÖYTÜR temsilcilerine destek
verilmemesi anlaşılır bir durum değildir. Ben buradan,
Türkiye Büyük Millet Meclisinden Samsun halkına sesleniyorum: Mutlaka buna
sahip çıkmak zorundayız, KÖYTÜR kurtarılmalıdır.
Yeniden istihdam sağlayan, üreten duruma getirilmelidir diyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Cemal Öztürk.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CEMAL ÖZTÜRK (Giresun)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ
Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubunun Samsun ve Giresun illerinde 21-22 Ağustos
tarihlerinde meydana gelen sel felaketi üzerine Meclis
Araştırması amacıyla verdiği önerge üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu, sizleri saygıyla
selamlarım.
22 Ağustos 2020 tarihinde aşırı
yağışlardan dolayı Giresun ilimizin; Merkez, Çanakçı,
Espiye, Doğankent, Dereli, Tirebolu, Güce, Görele ve Yağlıdere
ilçelerinde büyük bir sel felaketi meydana gelmiştir. Sel felaketi
diyoruz, felaket diyoruz çünkü hadiseyi ancak bu şekilde ifade
edebiliyorum. Ben o akşam bu felaketin içinde bulunan bir
kardeşinizim. İlk saatten itibaren olayı yaşadım. Bir
yılda düşmesi gereken yağmurun birkaç saat içinde bir beldeye,
bir bölgeye düştüğünü hayal edelim. Dereli, Doğankent, Güce
ilçelerimiz bunu yaşadı. Sizler televizyon başında bunu
seyrettiniz; biraz önce önerge sahibi arkadaşımız da
fotoğraflarını gösterdi. Gerçekten ilk saatten itibaren, ilk
dakikadan itibaren devletimizin bütün kurumlarını haberdar ettik; ben
hemen Sayın Valiyi ve ardından da İçişleri
Bakanımızı arayarak olayın vahametini kendilerine ifade
ettim. Burada kendisine çok teşekkür etmek istiyorum çünkü
İçişleri Bakanımız hemen olaya müdahil oldu; Bakan
Yardımcısını, AFAD Başkanını önden gönderdi,
ardından da gece yarısı Giresuna gelerek bizzat tam on beş
gün gece ve gündüz orada çalışmaları yönetti.
Tabii, bu felakette çok sayıda iş yerinde,
evde maddi hasar meydana geldi ama maalesef 5i askerimiz olmak üzere 11
vatandaşımız hayatını kaybetti; 4
vatandaşımız da hâlen bulunamadı, aranıyor.
Değerli milletvekilleri, tabii, bu olayın
vahameti, büyüklüğü karşısında can kaybının bu
kadar olması teselli değildir elbette, bir kişi de olsa
kayıp kayıptır ama olayın ilk anından itibaren
devletimizin gücünü, kudretini yanımızda hissettik. Onun için,
Giresun Milletvekili olarak Giresunlular adına, milletimiz adına
başta Cumhurbaşkanımıza, Cumhurbaşkanı
Yardımcımıza, İçişleri Bakanımıza,
Tarım ve Orman Bakanımıza, Çevre ve Şehircilik Bakanımıza,
Ulaştırma ve Altyapı Bakanımıza ve onların
nezdinde, devletimizin bütün kurum ve kuruluşlarına, AFADa,
Karayollarına, Devlet Su İşlerine, Orman teşkilatına,
hülasa, bütün kurumlarımıza müteşekkirim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
CEMAL ÖZTÜRK (Devamla) Devletin gücünü orada
gördük, gece demeden, gündüz demeden bizimle beraber yaraları sarmak için,
bu afetin etkilerini asgariye indirmek için var gücüyle devletimiz
yanımızda yer aldı; devletin büyüklüğü budur.
Evet, tedbirler alınmalıydı ama
neticede bu bir afet. Karadeniz Bölgemiz Türkiye'nin ve belki de dünyanın
en fazla yağış alan bölgelerinden biri. Her yıl Rizede,
Trabzonda, Giresunda, Orduda, Samsunda bu felaketlerle
karşılaşıyoruz, bu sene Giresunu vurdu. Elbette
alınacak tedbirler var Bir musibet bin nasihatten
hayırlıdır. derler ama yaraları sarıyoruz;
acılar paylaşıldıkça azalıyor, sevinçler
paylaşıldıkça büyüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın.
CEMAL ÖZTÜRK (Devamla) Biz tekrar, o felaket
dolayısıyla yanımızda yer alan bütün kurum ve
kuruluşlara, yetkililere teşekkür ediyoruz.
Araştırma önergesi Meclisin takdirindedir,
ben tabii ki grup olarak araştırma önergesine hayır oyu
vereceğimizi ifade ediyorum ve beni dinlediğiniz için hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
İYİ PARTİ grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- HDP
Grubunun, Van Milletvekili Murat Sarısaç ve arkadaşları
tarafından, Van'da 2 kişinin helikopterden atılması
olayının araştırılması amacıyla 7/10/2020
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 7 Ekim 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
7/10/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 7/10/2020 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Meral
Danış Beştaş
Siirt
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
7 Ekim 2020 tarihinde, Van Milletvekili Murat
Sarısaç ve arkadaşları tarafından verilen 9086 sıra
numaralı Vanda 2 kişinin helikopterden atılması
olayının araştırılması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis Araştırması
Önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
7/10/2020 Çarşamba günkü birleşimde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Murat
Sarısaç, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MURAT SARISAÇ (Van)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP iktidarına bakılırsa ülkede işkenceye
sıfır tolerans politikası uygulanıyor. Demokrasi konusunda
zaten mevcut demokrasiler aşılmış durumda, bir ileri
demokrasiye geçilmiş. Öyle ileri ki insanların helikopterlerden
atılarak öldürülmesi bile mümkün. Sadece seçim bölgem Vanda dört ay
içinde 2 sivil, asker kurşunuyla katledildi, en az 5 kişi de
yaralandı ama köhnemiş iktidarınız tek bir açıklama
bile yapmadı. Çünkü bütün işkence vakaları ve katliamlar bu
zalim iktidarın cezasızlık politikasının eseridir.
Öyle ki Kürt düşmanlığı insanların helikopterlerden
atılmasına kadar varmıştır. Tekrar ediyorum, AKP
iktidarında tarlalarında çalışan yaşlı 2 Kürt
işçisi helikopterden atıldı ama zulüm ve zorbalık öylesine
sıradanlaştı ki ürpermek bir yana durup bir an bile
düşünmeye gerek duyulmadı.
Sayın milletvekilleri, Vanda 11 Eylül 2020
tarihinde 55 yaşındaki Servet Turgut ve 50 yaşındaki Osman
Şiban güvenlik güçleri tarafından kaçırılıp
helikopterden atıldılar. Bu açıkça öldürmeye teşebbüstür.
Köylüler de açıkça Sizi tararız. şeklinde tehdit
edilmişlerdir. Turgut ve Şibandan ancak iki gün sonra haber
alınabildi. İkisinin de ağır yaralı hâlde Van Bölge
Eğitim ve Araştırma Hastanesinin yoğun bakım
ünitesinde oldukları anlaşıldı. Şimdi, vicdan yoksunu
ve Kürt düşmanı AKPye sesleniyorum. Bu gördüğünüz fotoğrafa
iyi bakın, bu fotoğraf Servet Turgutun ve Servet Turgut
helikopterden atıldı, yirmi gün sonra da vefat etti. Yine, şu
Kürtün de gözlerine iyi bakın, bu da Osman Şiban. O da helikopterden
atıldı ve şu an hafızası yerinde değil. Çünkü bu
sizin eseriniz. Ama bin yıl geçse de Kürtler ve demokrasi güçleri bu
yapılan zulmü unutmayacak ve hukuk karşısında bu
zalimliklerin hesabını mutlaka ama mutlaka soracaktır, bundan
kimsenin şüphesi olmasın.
Sayın milletvekilleri, dehşete düşüp
bu vahşeti soruşturmak, failleri yargı önüne çıkarmak da
mümkündü ama iktidar sessiz kalarak, inkâr ederek suç
ortaklığını tercih etmiştir. Oysaki görgü
tanıkları, daha ilk günden helikopterden
atıldıklarını belirtirken hastanenin epikriz raporuyla bu
teyit edilmiştir. Raporlar Osman Şibanın yüksekten düşme
şikâyetiyle acil servise getirildiğini kaydederken Şibanın
helikopterden düşme sonrası acil servise getirildiği bilgisine
yer verilmiştir. İşkence sonucunda Osman Şiban hâlâ
hafıza kaybı yaşıyor. Servet Turgut ise yirmi gün
yoğun bakımda kaldıktan sonra hayatını
kaybetmiştir. İşkencenin ve hastane raporunun kamuoyuna
yansımasından on gün sonra zorunlu olarak valilik bir açıklama
yapmıştır çünkü raporun belgelediği işkenceyi örtbas
etmesi gerekiyordu. Buna karşın Hükûmetten tek bir açıklama yok.
Eskiden hiç olmazsa Hükûmet bir açıklama yapma gereği duyardı
ama AKP iktidarında işkence o kadar sıradanlaştı ki
konuyu gündemlerine alıp açıklama yapma gereği bile duymuyorlar.
Üstüne üstlük soruşturma dosyası hakkında gizlilik ve yayın
yasağı kararı veriliyor. Yetmiyor, işkenceyi belgeleyen
Mezopotamya Ajansı ve Jin News muhabirleri gözaltına
alınıyor, Servet Turgutun taziyesi polisler tarafından
basılıyor. Çünkü suçlusunuz, gerçeklerden korkuyorsunuz çünkü Kürt
düşmanlığı öyle bir noktaya vardı ki Kürtün cenazesini
gömme hakkına, yasını tutma hakkına, taziyesini kurma
hakkına bile tahammül edemiyorsunuz.
Sayın milletvekilleri, bugün 90lı
yılların beyaz Torosları yok ama AKPnin güpegündüz insan
kaçıran siyah Ford Rangerları var. Çünkü AKP iktidarının,
90lı yılların Türkiyesinden tek farkı sadece bir araba modeli
kadardır. Bu saatten sonra siyaseten tükenmiş AKPnin tek derdi
iktidarını uzatmaktır. Bunun için de insanları
helikopterlerden atarak Kürt düşmanlığında seviye
yükseltiyor. Kendi JİTEMini kurarak Arjantinin
cuntacılarını taklit etmektedir. (AK PARTİ
sıralarından Hadi oradan! sesleri) Kürte yas tutmayı dahi
yasaklayan bu karanlık zihniyet bilmeli ki bu topraklar insanlık
onuruna saldırılan birçok işkenceyi gördü ama bu topraklar
aynı zamanda tüm işkencelere, zulme karşı direnen
başı dik bir halkın varlığını ve onur
mücadelesini de gördü ve görmeye de devam edecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MURAT SARISAÇ (Devamla) Sayın
milletvekilleri, Hükûmet duyarsızsa, saray sessizse işkenceyle
mücadelede görev Meclise düşmektedir. Eğer tarihte bu utançla
anılmak istemiyorsanız, cezasızlık rejiminden taraf
değilseniz işkenceyle mücadelede birlikte hareket edelim.
Bu vesileyle, buradan ehli vicdan herkese
sesleniyorum: Gelin, bir komisyon kuralım. Herkesin bu komisyonda yer
alıp bu vahim olayı bir an önce açığa çıkarması
için ehli vicdan insanların bir arada mücadele etmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Komisyon, işkenceyle mücadeleyi
Buyursun Vandan
başlasın, biz de bütün desteklerimizi sunalım.
Vicdan sahibi herkesi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkanım, 60a göre bir söz talebim var.
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Teröriste karşı vicdan olmaz!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Öyle mi?
MURAT SARISAÇ (Van) IŞİDden mi
bahsediyorsun?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
PKKdan bahsediyorum.
MURAT SARISAÇ (Van) Bak bak, bahsettiğim bu.
Sizin terörist diye nitelendirdiğiniz Kürtler. İşte biz bu
yüzden diyoruz: Siz Kürt düşmanısınız!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) PKK
düşmanıyız.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Van Milletvekili Murat Sarısaçın
HDP grup önerisi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Az önce Türkiye düşmanı HDPnin
temsilcisinin konuşmasında partimize atfen siyah Rangerlar var
90lara atıfla. Biz siyah Ranger falan tanımayız arkadaş.
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır)
Görmüyorsunuz, biz görüyoruz zaten, mesele o.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Biz hukuk
içerisinde devleti yöneten bir iktidarız. İşkenceye hiçbir zaman
tahammül edemeyiz, tahammül gösteremeyiz. Bahsettiğiniz olayla
alakalı da hem adli soruşturma hem idari soruşturma
açılmıştır.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Yetiyor mu?
Helikopterden atılmasına cevabınız bu mu?
MEHMET MUŞ (İstanbul)
Vatandaşımıza kolluk faaliyetini yerine getiren güvenlik
görevlisi eğer hukuk dışında muamele yapmışsa
karşısında bizi bulur. Bunun böyle bilinmesini arzu ederim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bu konuyla
alakalı da görüşlerimizi birazdan grubumuz adına milletvekilimiz
açıklayacak.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Beştaş, buyurun.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Her şeye söz
istiyor, biz de isteyelim artık. Biz de söz istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Eronat, size de söz veririm
tabii. Size de verelim Sayın Eronat, memnuniyetle. Sizi mi
kıracağım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Eronat, istediğiniz kadar konuşun, bizim bir
itirazımız yok. Zaten siz konuşmayı değil
sataşmayı seçiyorsunuz.
OYA ERONAT (Diyarbakır)
Sana ne
ya! Ben Başkanla konuşuyorum. Size ne, Allah Allah!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ama siz bize
atfen söylüyorsunuz. Ya, sizi zaten önemseyen yok ki!
OYA ERONAT (Diyarbakır) Baş edemeyince
böyle diyorsun.
BAŞKAN Buyurun Sayın Beştaş.
32.- Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, Sayın Muşun Türkiye düşmanı HDP.
lafını aynen iade ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Zorunuza mı
gitti?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Türkiye
düşmanı bir AKP var şu anda iktidarda. (HDP
sıralarından alkışlar) 81 milyon yurttaşa şu anda
düşmanlık yapıyor. Öyle İşkence yapan bizi
karşısında bulur. falan lafını da gülümseyerek
izledim çünkü işkence yapan, cinayet işleyen,
hırsızlık yapan, yolsuzluk yapan herkesin arkasındadır
AKP.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
İşkencecileri koruduğunuz için
Sayın Başkan, lütfen sözlerimi kesmeyin,
çok önemli bir şey, bize direkt bir ithamda bulundu.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sen
kendine bak, kendine.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Siz
işkencecileri koruduğunuz için işkenceciler
pervasızlaşıyor. Bu ülkede bir ilde 60 yaşında 2 sivil
helikopterden atıldı. Dünyanın neresinde olsaydı
İçişleri Bakanı koltuğunda bir saat oturamazdı. Ve on
gün sonra adli tıp raporu çıktıktan sonra, helikopterden
atılınca değil, adli tıp raporu çıktıktan sonra
Valilik açıklama yaptı. Bu suç tipi cinayettir. Cinayettir ve
cinayetin arkasında duran bir iktidar var.
BAŞKAN Sayın Beştaş
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Hâlâ
tutuklama yok.
BAŞKAN Parti görüşünüzü Sayın
Sarısaç zaten söyledi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, hâlâ Servet Turgut meselesinde
Bu mesele bizim
canımızı yakıyor. Oradan hep sataşan birisi diyor ki:
Teröriste karşı vicdan olmaz. Ya, siz insanlıktan
çıkmışsınız be!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sen
çıkmışsın!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ben
size, 60 yaşında diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Torunu
var diyorum. Terörist diye ezberlerini tekrar ediyorlar. Şunu
söylüyorum: Hukuk içinde devleti yöneten bir iktidar olsa o helikopterden
atanlar ilk saat tutuklanır, hesabı sorulurdu, on gün sonra bunun
açıklaması yapılmazdı.
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, eğer
BAŞKAN Sayın Muş, müsaade ederseniz
ben bir açıklama yapacağım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, siz tabii ki açıklamanızı yapın da benim 60a
göre bir söz talebim var, onu ifade edeyim.
BAŞKAN Vereceğim efendim, biraz bekleyin.
Onu aldım.
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
2.- Oturum
Başkanı, TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin, Grup
Başkan Vekilleri söz istediklerinde İç Tüzükün 60ıncı
maddesine göre söz verilmesi konusunda siyasi partilerin kendi aralarında
bir mutabakat oluştuğuna, Başkanlığın
uygulamasının da bu mutabakat doğrultusunda bir uygulama
olduğuna ilişkin konuşması
BAŞKAN Efendim, siyasi partilerin kendi
aralarında mutabakatla Grup Başkan Vekillerimiz parti grupları
adına söz istediklerinde 60a göre kendilerine söz verilmesi konusunda bir
mutabakat oluştu. Başkanlığın uygulaması da bu
mutabakat doğrultusunda yapılan bir uygulamadır. Ben de sürekli
olarak Grup Başkan Vekillerine söz veriyor olmaktan mutlu değilim,
onu da söyleyeyim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Niye
mutlu değilsiniz?
BAŞKAN Değilim çünkü bu iş
artık çok fazla uzamaya başladı. Yani, mecranın
dışına çıktı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sizin demokrasiye olan
tahammülünüz azaldı, problem orada.
BAŞKAN Buyurun Sayın Muş.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
33.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşlerimiz çok açık ve
nettir, ortadadır. Kimse -eğer burada suçluysa- üzerini örtecek
değildir, biz üzerine gideceğimizi ifade ederiz. Adli tıp raporu
çıkmıştır, savcılık soruşturma
başlatmıştır, Bakanlık idari soruşturma
başlatmıştır. Kim varsa yargının önüne
çıkarılacak. Herkes rahat olsun.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Rahat
olamıyoruz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bu hassasiyeti
Parlamentoda bütün milletvekilleri gösterir, önce biz gösteririz. Hiçbir
vatandaşımızın kılına zarar gelmesini istemeyiz,
arzu etmeyiz. Varsa eksiklik, onu gideririz. Şunu da söyleyeyim, şunu
da özellikle bir daha ifade etmek isterim: Eğer siz burada her gün
kürsüden Kürt düşmanı AK PARTİ ifadesini
kullanırsanız, Türkiye düşmanı HDP ifadesini her gün
duyacaksınız bizden, her sefer tekrar edeceğiz. Siz Türkiye
düşmanı bir partisiniz! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, kifayetimüzakere
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Bitiriyorum, bir cümle Sayın Başkan.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Bülent Tezcan. (CHP sıralarından
alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ama bunu
söylemem lazım. Yani siz son sözü vererek
Düşmanlık
kavramını, asıl istedikleri kadar söylesinler
BAŞKAN Yani peki son sözü size vermiş
olsam ya da Lütfü Bey istedi ona versem ya da Engin Bey, ne fark edecek?
Yapmayın.
Sayın Tezcan, buyurun lütfen
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ya
lütfen Sayın Başkan, size saygımız sonsuz ama böyle bizi
zor durumda bırakmayın. Lütfen, bizi zor durumda
bırakmayın.
BAŞKAN Sizi zor durumda
bırakmıyorum. Bakın, gayet müsamahakâr bir biçimde bütün parti
gruplarına yeteri kadar söz veriyorum. Rica ediyorum Sayın
Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Asla
size karşı bir tutum almak gibi bir derdimiz yok.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Kürtlerin düşmanı PKKdır, HDPdir.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ama çok
özür dilerim, bu helikopter vakası bütün dünyaya şunu
göstermiştir: İşkencede AKP iktidarı artık
helikopterden insan atmaya kadar ilerlemiştir.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ya ne alakası
var? Araştırılacak konu.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Kabul
edin, araştıralım.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Savunan kimse yok
bunu. Bunu kim savunabilir ya!
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP
Grubunun, Van Milletvekili Murat Sarısaç ve arkadaşları tarafından,
Van'da 2 kişinin helikopterden atılması olayının
araştırılması amacıyla 7/10/2020 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Ekim 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Sayın Tezcan, buyurun.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Vanda helikopterden atıldığı iddia edilen
ve 1i vefat eden 2 vatandaşımızla ilgili bütün Türkiyeyi
yaralayan bir olayın üzerinden işkence ve kötü muameleye
karşı Türkiye Büyük Millet Meclisini harekete geçmeye ve bu
meseleleri ciddi biçimde ele almaya dönük bir Meclis araştırma
önergesini görüşüyoruz.
Önce şunu söyleyeyim: Bir hukuk devletinde yani
Türkiye bir hukuk devleti olsa idi böyle bir olay, böyle bir iddia ortaya
atıldığında herkes mutabakatla şunu söylerdi: Hadi
canım, öyle şey olur mu! Ama ne yazık ki Türkiye'de hemen hemen
hiç kimse Hadi canım, öyle olur mu! diyemedi. Acaba mı? dedi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Rapor
var.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) İşte, sorun
budur. Bir hukuk devletinde Acaba mı? diyorsa vatandaş,
gözaltına alınan birisi helikopterden atılıp öldürüldü
iddiasına Acaba mı? diyorsa bilin ki o ülkede hukuk ayaklar
altına alınmıştır.
Tarihin hiçbir döneminde hiçbir işkenceci
sırtını iktidara dayamadan ayakta kalamaz. Bir tane
işkenceci ayakta kalabiliyorsa ve işkence iddiaları sürgit devam
ediyorsa bilin ki iktidarlar, işkenceden iktidar üretme
peşindedirler, onun için böyle devam ediyordur. (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, tabii şunu çok
iyi biliyoruz: Bu iktidarın bir sicil sorunu var bu konularda, sicil
sorunu. Sicil bozuk. Hangi anlamda sicil bozuk? Gerçeği saklama konusunda
ciddi bir sicil bozukluğu var, sadece bu olay değil.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sizin siciliniz
bozuk.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Gazeteci cezaevine girer,
Barış Pehlivan, cezaevinde darbedilir, devletin savcısı:
Yok böyle bir şey. der. Resmî makamlar: Yok böyle bir şey. der.
Görüntüler ortaya çıktıktan sonra Yok. diyenlerin yüzü dahi
kızarmaz. Ondan sonra Soruşturma başlattık. denir.
Soruşturma olay olduğu anda başlar, olayı saklamaya
çalışıp ondan sonra mızrak çuvala
sığmadığı zaman değil.
Bakın, her meselede aynı problemi
yaşıyoruz. Covidle ilgili rakamların saklandığı
ortaya çıktı, ortaya çıktı. Sayıları, hasta
sayılarını, vaka sayılarını, ölüm
sayılarını gizliyorsunuz diye
Suçüstü yakalandı Bakan,
iktidar. Yine, bugün, Ankara Milletvekilimiz Sayın Murat Emir bir
başka dehşetli yalanı ortaya çıkardı. Biz 11 Martta
diye biliyorduk Türkiyede ilk Covid vakasını; Sağlık
Bakanı öyle söylemişti, burada geldi konuştu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Tamamlıyorum.
Oysa öğreniyoruz ki
Sağlık Bakan
Yardımcısı Şuayip Birinci bir makale yazmış övüne
övüne, imzası var. O makalede diyor ki: Şubat ayında Mersinde
24 kişiyi tedavi ettik. Hani mart ayında
başlamıştı? Devletin yalanını devletin Bakan Yardımcısı,
kendisi ortaya koymuş.
Şimdi böyle bir tablo içerisinde, öyle bir
Türkiye ortada ki hukukun üstünlüğü sıralamasında 128 ülke
içerisinde 124üncü sıradayız; sondan 4üncüyüz, sondan 4üncü.
Türkiyeyi hukukun üstünlüğünde sondan 4üncü yapan, başsavcısının
balayına gitmeden önce sarayın önünde temenna ettiği bir ülkede
işkence iddiaları her zaman ortada olacaktır. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin görevi bunu cesaretle araştırmak ve üzerine
gitmektir. O yüzden bu araştırma önergesine destek vereceğimizi
bildiriyorum.
Çok teşekkür ederim arkadaşlar (CHP ve HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi
adına Cengiz Aydoğdu, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
CENGİZ AYDOĞDU (Aksaray) Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; siyaset bir dil ve üslup sorunu, bugün bir daha gördük bunu ve
demokrasiler bir mutabakat üzerine oturur. Nasıl bir mutabakat? Ülke
üzerinde mutabakat, bölünmez bütünlük. Nasıl bir mutabakat? Millet
üzerinde mutabakat; ülkenin içinde yaşayanlar tek millettir, ulus
olmuştur, kederde kıvançta birdir. Nasıl bir mutabakat?
İşte Anayasamızda sayılan o ilk 4 madde, İstiklal
Marşından tutun bayrağının rengine kadar... Bu
mutabakat olmazsa demokrasilerde ne üslubunuzu koruyabilirsiniz ne de herhangi
bir problemi konuşabilirsiniz. Biz de konuşamıyoruz.
Aydınlatılmamış ithamlarla, ortada
bırakılmış iddialarla birbirimizi itham ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin bir terör sorunu var. Terör bir
insanlık suçudur. Burada anlaşmalıyız. Terör bir siyaset
üslubu olarak benimsenirse orada siyasetin tadı kaçar, burada
kaçtığı gibi.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul)
İşkence bir insanlık suçudur.
CENGİZ AYDOĞDU (Devamla)
İşkence de bir insanlık suçudur. İşkence de bir
insanlık suçudur, oraya da geleceğiz Sayın Milletvekili. Ancak
bizim ülkemizin birliği, bütünlüğü ve Türkiye'nin, terörün bir siyasi
üslup olarak kullanılarak bölünmesi konusunda, bir saldırıyla
karşı karşıya olduğu konusunda mutabık
kalmamız lazım, böyle bir şey var.
Vanda bahsedilen olay -1 yarbay, 2 asker- 3
şehidimizin olduğu bir olayla iltisaklı, onun bir parçası
olarak gelişen bir olay.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Yalan! Yalan!
CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) Şimdi, ben
burada söylediğimde Yalan! dediğinizde bir şey söylemiş
olmuyorsunuz. Benim söylediğime Yalan! dediğinizde dağdaki
teröristin namlusundaki kurşun gibi kurşun sıkıyorsunuz
Parlamentoya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Üslup
derken kastettiğim bu. (HDP sıralarından gürültüler)
ALİ KENANOĞLU (İstanbul)
İşkenceler böyle masumlaştırılıyor.
BAŞKAN Arkadaşlar, bir müsaade eder
misiniz ya. Bu nasıl tahammülsüzlük yani?
CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) Evet, bir olay
yaşanmış ve savcılık resen soruşturma
başlatmış -Jandarma kendi içinde, valilik kendi içinde- idari
soruşturma başlatılmış. Ben burada tekrar ediyorum:
Türkiye bizim ortak sevdamız, Kürtler de bizim kardeşimiz,
vatandaşımız; sizler de bu Parlamentonun, bu devletin bir
parçasısınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Tek şuna cevap
verin: Valilik bir açıklama yapmak için neyi bekledi?
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.
CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) Ve şu anda
bütün adliye çalışıyor, idari soruşturma devam ediyor.
Eğer işkence varsa biz de sizin kadar bu işin
karşısındayız ama biz bir devletiz, söylentiyle, ithamla
hareket edemeyiz. (HDP sıralarından gürültüler)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Gerçek var.
CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) Herhangi bir
haber ajansının iddialarıyla, manipülasyonlarıyla hareket
edemeyiz. Birbirimize güvenmek zorundayız. İşkence bir
insanlık suçudur ve bizim iktidarımız döneminde işkenceye
sıfır tolerans hayata geçmiştir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) İşte geçti
onlar, geçti.
CENGİZ AYDOĞDU (Devamla) Eğer bunun
suistimali varsa yine biz karşısında
olacağımızı beyan ediyorum ancak bu ülkedeki
yaşanmışlıklara lütfen hürmet edelim. Biz kardeşiz, bu
ülkenin ufkuna, bu ülkenin dağına taşına, bu ülkenin
kurduna kuşuna, ortak yaşadığımız hatıralara
hürmet edelim. Bu hürmete dikkat edelim, bu hatıralara
saygısızlık etmeyelim, birbirimizi fazla
hırpalamayalım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Muş, yani Sayın
Aydoğdu bir şey söylemedi, niye söz istediniz?
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, yerimden kısa bir söz talebim var 60a göre.
BAŞKAN 60a göre bir dakika söz
vereceğim.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
34.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Muşun, coronovirüsle mücadelede Sağlık
Bakanlığının şimdiye kadar bütün verileri şeffaf
olarak paylaştığına ilişkin
açıklaması
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; coronavirüsle mücadelede
Bakanlığımız bütün verileri şeffaf olarak şimdiye
kadar paylaştı. (CHP sıralarından gülüşmeler)
Şimdi o gülen arkadaşları da bir yere davet edeceğim,
beraber gidersiniz. Az önce de Sayın Tezcan -bir makaleye değinerek-
yine her zamanki tarzı ve üslubuyla iddiayı da kendisi ortaya
koymuş, hükmü de vermiş. Aslında, Bakan
Yardımcısı bir açıklama yapmış diyor ki: Bu
mart-nisan yazılacağı yerde şubat-mart olarak
yazılmış. Hastaların kayıtları, hastaneye
yatışları da mart ve nisan aylarında. Bunlar da var,
mevcut bunlar ve bunu açıklamış fakat bunun hiçbir ehemmiyeti
yok Sayın Tezcan için, direkt hükmü veriyor burada.
Bir diğer konu
Bak, Murat Emiri de alın
yanınıza -siz de Egelisiniz- beraber, hep beraber hem Egedeki hem
Akdenizdeki turizmcileri bir dolaşırsınız, dersiniz ki:
Biz ortaya bazı iddialar attık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN 60a göre söz talepleri bir dakikayla
sınırlı.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Bitiriyorum
Sayın Başkan, özür dilerim, bir yere davet edeceğim kendilerini.
BAŞKAN Peki, buyurun.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Biz ortaya
bazı iddialar attık, attığımız iddialar ortada,
bunlar uluslararası basında da yer buldu, çok büyük bir
kahramanlık yaptık. Turizmle alakalı zaten turistlerin gelmesinde
problemler vardı, biz bu çabalarımızla bunu daha da engelledik,
sizlere de bir ziyarette bulunduk. Bülent Beyin de mutlaka gitmesi lazım
Murat Emirle beraber, hem Antalyadaki otellere hem Egedeki otellere, o
esnaflara bir ziyarette bulunun. Bu yaptığınız
açıklamaları, şu Meclisin önünde yaptığınız
şovları bir de onların dükkânlarında yapın, olur mu.
Sizi oraya davet ediyorum, hadi, hadi oraya bir gidin! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, Sayın Tezcan
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın
Başkanım, Sayın Grup Başkan Vekili bizi bu Covid
meselesiyle ilgili, yaptığımız çok net açıklamayla
ilgili Meclisin önünde şov yapmakla itham ettiği suçla ilgili
sataşmadan söz istiyorum efendim.
BAŞKAN Şov yapmak sataşmaya giriyor
mu?
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Yani öyle bir şov nerede
yapıldı, nasıl yapıldı bilmiyorum ama öyle bir ithamda
bulundu, o yüzden sataşmadan söz istiyorum.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ben davet ettim.
Ege turizmcilerini bir ziyaret etsin Sayın Tezcan; kendisi Egelidir,
Aydın Milletvekili.
Bir ziyaret edin bakalım, ne diyecekler size
BAŞKAN Buyurun Sayın Tezcan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Yani şov yapmak da kötü bir şey değil
ayrıca.
VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
Aydın Milletvekili Bülent
Tezcanın, İstanbul Milletvekili Mehmet Muşun
açıklaması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün Ankara Milletvekilimiz -ki kendisi de gerekli
açıklamayı yapacaktır hangi yayında, nasıl olmuş-
çok net Türkiyenin önüne bir gerçeği koydu; bu, ikinci sefer bir
gerçeği koyması. Sayın Bakan hangi gerekçelerle bu
rakamları sakladığını kendisi söyledi, millî menfaat gereğiymiş
bu rakamların saklanması; bu, Sayın Bakanın ifadesi.
Aslında Sayın Grup Başkan Vekili de Egeli turizmcilerden
bahsediyor. Arkadaşlar, bir ülkede turizme verilecek en büyük zarar
dünyanın üç gün sonra öğreneceği, bu iletişim
çağında, gerçeği saklamaktır; beceriksizliktir, başka
bir şey değil. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Siz bir gidin
oraya.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Bugün şubat
ayında Mersinde hastanede tedavilerini yaptığını
açıklayan kendi Bakan Yardımcıları. Bakan
Yardımcılarını çok seviyorlarsa ve korumak istiyorlarsa
korusunlar, o başka bir şey ama belli ki kusur Bakan
Yardımcısında değil, kusur bugüne kadar Covidle mücadele
etmek yerine algıyı yönetme sevdasındaki iktidarın
ipliğinin pazara çıkması; o, pazara çıktığı
için telaş ve tedirginlik. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Geç o işi,
geç.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Burada tekrar söylüyorum,
gerçeğin üstünü örterek hiçbir salgınla mücadele edemezsiniz.
MEHMET MUŞ (İstanbul) Ziyarete gidecek
misin, gitmeyecek misin Sayın Tezcan, onu söyle. Ziyarete gidiyor musun,
gitmiyor musun?
BÜLENT TEZCAN (Devamla) Bu Parlamento, Türkiyede
bütün muhalefet partileri samimi bir mücadele için bu iktidara destek verdi ama
iktidar başından bu yana bu meseleyi salgınla mücadele meselesi
değil gerçeği saklama pahasına algıyı yönetme meselesi
olarak gördü; şimdi de mızrak çuvala sığmıyor,
ipliğiniz pazara çıktı.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET MUŞ (İstanbul) Egede
anlatırsın bunları.
Sayın Tezcan, Egedeki turizmciye
anlatırsın, böyle dersin. Siz ziyaret edin.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Anlatırım
ben.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP
Grubunun, Van Milletvekili Murat Sarısaç ve arkadaşları
tarafından, Van'da 2 kişinin helikopterden atılması
olayının araştırılması amacıyla 7/10/2020
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 7 Ekim 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Cengiz Bey konuştu.
Evet, Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, söz istiyorum.
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, sataşma var. sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Ne dedi de sataştı efendim,
söyler misiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) En az 3
defa tutanaklara bakabilirsiniz- kendince çok uygun üslupla söyledi: Terör
bir siyaset unsuru olarak kullanılırsa bu mutabakatı
sağlayamayız. Bunu 3 defa söyledi.
BAŞKAN Evet, söyledi ama HDPyi mi kastetti?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bize
baktı zaten, o yüzden
BAŞKAN Yok. Allah Allah
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, sataşma var gerçekten.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Bize baktı. Ben
gördüm, bize baktı ama ben söz almayacağım.
BAŞKAN Bakın, Lütfü Bey de kendi üzerine
alındı Bize baktı. diyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) O zaman
yerimden bir dakika söz verin Sayın Başkan.
BAŞKAN Yerinizden vereyim bir dakika.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
35.- Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Aksaray
Milletvekili Cengiz Aydoğdunun HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, şöyle söyleyeyim: Şimdi, bize dedi ki
sayın hatip Adli soruşturma var, idari soruşturma var; gereken
yapılacak. Ben de şunu söylüyorum: 2 vatandaş var sivil, 55
yaş, 60 yaş. Bunlar tarlalarında çalışırken
helikoptere bindiriliyor ve ölüyor. Delilleri mi sayayım? Bir, görüntüler
var; iki, cenaze var; üç, mezar var; dört, Adli Tıp raporu var.
Şimdi, siz bunlara diyorsunuz ki
Neyi ispatlasın onlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Yani
gerçekten neyin ispatlanması gerektiğini ben bir hukukçu olarak
anlamıyorum. Ne ispatlanacak? Ve soruyorum: Niye
meşrulaştırılıyor ve gizleniyor? Size 3 vaka söyleyeyim:
Şu anda helikopterden atıldığında hiçbir açıklama
yok, soruşturma yok, ta ki rapor açıklanıncaya kadar. Bu
soruşturma helikopterden atılınca başlatılır.
2) Sonradan açılan soruşturmada gizlilik
kararı alındı, ne dendiğini bilmiyoruz.
3) Bizim Mersin Milletvekilimiz Rıdvan Turan,
Grup Başkan Vekilimiz Saruhan Oluç bir grup vekille heyet olarak gitti
-keşke söz verseniz ve anlatsalar- orada tek tek tanıkları
dinlediler ve gazeteciler iki gündür gözaltında, olayı belgeleyenler.
Bundan daha fazla nasıl ispat edelim? Kamuoyunun takdirine
bırakıyorum.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın
Başkanım
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP
Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, Covid-19 salgınının başta
İstanbul olmak üzere ülke genelinde ekonomi üzerinde oluşturduğu
olumsuz etkilerin tespit edilerek alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 7 Ekim 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın
Başkanım, ben söz istemiyorum. Yalnız Sayın Mehmet Muş
konuşması sırasında 3 kez Sayın Murat Emirin
adından da bahsederek
BAŞKAN Bir şey demedi, Murat Emir
Beyle gidersiniz. dedi ve ikinizin adına burada sataşmadan size söz
verdim. Siz sataşmadan sözü -bu konu hakkında- ikinizin adına
aldınız.
Teşekkür ediyorum Sayın Tezcan.
Kifayetimüzakere, teşekkür ediyorum.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Hayır efendim,
hayır, bakın, Murat Emirin gerçek olmayan
Sayın Başkanım, Sayın Murat Emir
60a göre açıklama hakkı istiyor. Sayın Murat Emir 60a göre
açıklama hakkı istiyor.
(Kâtip Üye Nevşehir Milletvekili Mustafa
Açıkgöz tarafından önergenin okunmasına başlandı)
7/10/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
MURAT EMİR (Ankara) Sayın Başkan,
Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci tweetini sildi,
Sayın Grup Başkan Vekili bunu bilsin. Şuayip Birinci kendi
tweetini sildi ve sehven olduğu iddiasını geri çekti. Siz
burada Genel Kurulu yanılttınız. Genel Kurulu
yanıltıyorsunuz, bilmeden konuşuyorsunuz. Genel Kurulu bilerek
yanılttınız.
(Kâtip Üye Nevşehir Milletvekili Mustafa
Açıkgöz tarafından önergenin okunmasına devam edildi)
Danışma Kurulu 7/10/2020 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan Covid-19
salgınının başta İstanbul olmak üzere ülke genelinde
ekonomi üzerinde oluşturduğu olumsuz etkilerin tespit edilerek
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan (10/3189) esas numaralı Meclis araştırma önergesinin
görüşmesinin Genel Kurulun 7/10/2020 Çarşamba günkü bugün
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
MURAT EMİR (Ankara) Şuayip Birinci
tweetini geri çekti. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun önerisinin ne olduğunu anlayabildiniz mi? Dinlemiyorsunuz
ki anlayasınız.
Önerinin gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sayın Ali Şeker
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Sayın
Başkanım, bir milletvekiline açıklama hakkı vermeden
okuttunuz; nereden anlayacağız, nereden dinleyeceğiz.
Sayın Başkan, Dinlemediniz ve
anlamadınız. diye Genel Kurulu itham ediyorsunuz.
BAŞKAN İtham etmiyorum çünkü
dinlemiyorsunuz.
Sayın Ali Şeker, buyurun lütfen
BÜLENT TEZCAN (Aydın) Müsaade edin o zaman.
Bir milletvekilimiz açıklama hakkı
istiyor, bir dakika yerinden açıklama hakkı vermediniz, sonra da
Niye dinlemiyorsunuz?
BAŞKAN Bakın, sataşmadan
dolayı size söz verdim, siz bunun gereğini yerine getirdiniz.
Sayın Tezcan, müsaade edin lütfen.
MURAT EMİR (Ankara) Ben söz istiyorum.
Genel Kuruldan korkuyorsunuz, kaçıyorsunuz, 83
milyona hesap vereceksiniz.
BAŞKAN Sayın Şeker, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBA ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul)
Sayın Başkan, öncelikle coronavirüs pandemisi sırasında
kaybettiğimiz hekimlerimizi, sağlık
çalışanlarımızı ve
vatandaşlarımızı saygıyla anarak sözlerime
başlamak istiyorum.
Doktor Ahmet Akbaş, dün akşam coronavirüs,
Covid-19 hastalığı sonrası nekahet döneminde işten eve
gittiğinde Kalp krizi sonucu öldü. dendi. Hâlbuki biz biliyoruz ki Covid
hastalığından sonra ciddi komplikasyonlar gelişiyor ve
insanlar Covid sonrası erken dönemde hayatlarını kaybediyorlar.
40 yaşında bir hekim, yine, Ankarada hayatını kaybetti. Bu
kadar çok insanın, bu kadar gencecik, 30 yaşında gencecik
hekimlerin hayatını kaybettiği bir dönemde herkesi
sorumluluğa ve ciddiyete davet ediyorum.
Toplam can kaybı sayımız 8.553e
ulaştı, bunlar resmî rakamlar; onun dışındakiler daha
belli değil. İlk vaka 11 Martta. dendi; hâlâ devam ediyor
salgın ve artarak devam ediyor. Önümüz kış ve pazartesi günü
okulların açılacağı söyleniyor. Millî Eğitim
Bakanına kırk gün önce soru önergesi verdim. Okullar hijyen
açısından, sınıf mevcutlarının kalabalıklığı
açısından hazır mı? Gerekli tedbirleri aldınız
mı? Temizlik yapacak müstahdeminiz var mı? Bunları
açıklayın. dedim. On beş günde cevap vermeleri gerekiyor
Meclisin milletvekillerine; kırk gün geçti haber vermedi. Bir talimat
geldi Pazartesi örgün eğitime başlıyoruz. diye. Böyle
salgın yönetilmez, böyle eğitim sistemi olmaz!
TÜRK TELEKOM özelleştirildi, altyapıya
hiçbir yatırım yapmıyor. Ben, şahsen, kendim internet
bağlatmak istedim. Kutuda yer yok. dediler, Altyapı yetersiz.
dediler, bağlamadılar. Aynı Çınar Mertin babasına
internet bağlatmak isterken Altyapı yetersiz. dediklerinde ve kendi
cep telefonunun interneti bittiğinde komşusundan hat çekmek isterken
8 yaşındaki Çınar Mert çatıdan düşerek
hayatını kaybetti. Bunlardan hiç mi rahatsız olmuyorsunuz? Ve bu
dönemde, tam kış kıyamet coronavirüsün artacağı
dönemde niye Örgün eğitimi bir an önce yapalım. diye
düşünüyorsunuz da FATİH Projesiyle zamanında milyonlarca,
milyarlarca lirayı heder ettiğiniz o paraları niye
zamanında doğru düzgün değerlendirmediniz? Bugün, niye
altyapımız doğru düzgün değil? Bunun sorgulanması
gerekiyor.
Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde asistanlar Tükeniyoruz, ölüyoruz. diyor. Çam
ve Sakura Şehir Hastanesinde hekimler diyor ki: Betona verdiğiniz
parayı, müteahhitlere veriyorsunuz. Bize verecek hiçbir şeyiniz
kalmadı, tükeniyoruz. Bu can veren hekimlere, sağlıkçılara
kulak vermek gerekiyor. Müteahhitlere değil, emeğiyle hak edenlere bu
ücretlerin verilmesi gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar)
İki yılda 2 bine yakın hekim Türkiyeyi terk etti,
çalışmak için yabancı ülkelere gitti. Bunlardan ders
çıkarmamız gerekiyor.
Bu salgın döneminde bizim halkın ekonomisi
de çöktü; esnaf perişan oldu. Esnafın sorunlarına yönelik çözüm
önerisiyle ilgili, kirayla ilgili, çalışanlara destekle ilgili, o
turizmcilere destekle ilgili bas bas bağırdık Onlara destek
olun, onlar ayakta kalmazsa işsizlik daha da artacak. dedik. Ne
eğitimde ne işte olmayan kadın çalışanların, genç
çalışanların yüzde 36,6ya ulaştığı bir
Türkiyede bir müteahhidin oğlu ne diyor? İyi ki bu dönemde gencim.
diyor. Hiç utanmıyor milyonlarca genç işsizden, milyonlarca
atanamayan öğretmenden, milyonlarca atanamayan sağlıkçıdan.
O diyor ki Ben iyi ki bu dönemde yaşıyorum, değerime değer
katıyorum.
RTÜK ne diyor: Sakın yolsuzlukları haber
yapmayın, Hükûmeti itibarsızlaştırıyorsunuz. Çünkü
RTÜKün de yolsuzlukları var içerisinde. Böylesi bir devlet yönetimi
olmaz, böylesi bir düzen olmaz.
Ovit Tünelinin giriş ve
çıkışında yapılan düzenlemeyle ilgili deniyor ki:
19.568 liralık maliyeti olan işi, 17 milyon liraya, 869 kat
fazlasına yaptınız. Yani duble yol yapıyorsunuz, 869 kat
yolsuzluk yapıyorsunuz. Ve bunları ortaya çıkardı diye Sayıştay,
Sayıştayın haberlerine gözdağı vermek için basına
tweet atıyor. Diyor ki: Sakın ha, bunları haber
yapmayın.
Burada EBAyla ilgili olarak, dersleri canlı
takip etmek isteyenler internete girdi diye, EBA çöktü diye A, çok kişi
girdi, ondan çöktü. deniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ALİ ŞEKER (Devamla) Sanki Türkiyenin
dışından, dünyadan insanlar EBAya giriyor.
Bizim bu dönemde tıbbi malzemeler satan
firmalarımız var -yerli firmalar- ve bunlar üç seneye yakın, iki
buçuk senenin üzerinde bir süredir alacaklarını
alamadıkları için
Şimdi deniliyor ki: Yüzde 25 kesintiye
uğratın. Daha önce, iki-iki buçuk sene önce dolar 6 lira
civarındaydı; şimdi, bugün 7,88 liraya geldi ve dolarla
aldıkları için, o firmalar, o ödemelerini yapamadıkları için
Bir de aradan geçmiş iki-iki buçuk sene ve Yüzde 25 kesintiyle o paralar
ödenecek. deniyor. Şimdi o firmalar da diyor ki: Biz artık malzeme
vermek durumunda değiliz, verecek hâlimiz kalmadı. Yarın öbür
gün bu ameliyatlar nasıl yapılacak? Bunların da sesine kulak
vermek lazım, bunların da bir an önce düzeltilmesi lazım.
Bu ülkede çocuklarımıza karşı
sorumluluğumuz var, çocuklarımızın eşit eğitim
alabilmesi için EBA'nın internet altyapısının doğru
düzgün yapılması gerekiyor. Bu kış döneminde
salgının daha da büyümemesi için herkesin üzerine düşeni
yapması gerekiyor.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Dursun Ataş, buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN
ATAŞ (Kayseri) Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
CHPnin coronavirüs salgınının ekonomik etkileri hakkındaki
grup önerisi üzerinde İYİ PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tüm dünyayı
etkisi altına alan coronavirüs ülkemizde de sosyal, ekonomi, eğitim,
sağlık gibi hemen hemen tüm alanlarda olumsuz birtakım etkilere
sebebiyet vermiştir; 2018den beri ekonomik kriz içerisinde olan ülke
ekonomisini daha da derinden etkilemiştir. İktidarın hatalı
ve başarısız ekonomi yönetimi yüzünden mevcut kriz daha da
derinleşmiştir, vatandaşlar için içinden
çıkılması zor bir durum oluşturmuştur. AKP
iktidarı bu dönemde de günü kurtarmaya yönelik yüzeysel tedbirlerle
ekonomiyi ayakta tutmaya çalışmış, ancak giderek büyüyen
işsizliğe, peşi sıra kapanan iş yerlerine, kurdaki
artışlara, cari açığa, TÜİK tarafından saklanmaya
çalışılsa da sürekli artan enflasyona engel
olamamıştır.
Değerli milletvekilleri, AKP
iktidarının başarısız ekonomi politikaları sonucu
4 milyondan fazla işsizin olduğu, gençlerde işsizlik
oranının yüzde 30ları geçtiği, geçtiğimiz yıla
nazaran işsizlik ödeneğine başvuru sayısının
yüzde 15 arttığı, ihtiyat akçesinin bile
kullanıldığı, üretimin olmadığı,
esnafın, sanayicinin, çiftçinin kan ağladığı, üst üste
zamların yaşandığı, üst üste yeni vergilerin
geldiği, 30 milyona yakın kişinin açlık ve yoksulluk
sınırı altında yaşadığı bir ülke hâline
geldik.
Pandemi sürecinde pek çok iş yeri
kapanmış, insanlar işsiz kalmıştır. İktidar,
önlem almak yerine sadece seyretmiş Her şey çok iyi gidiyor.
algısı yaratmaya çalışmıştır. Evine ekmek
dahi götüremeyecek durumda olan, iş yeri kapandığı için
hiçbir geliri kalmayan, en iyi hâlde dahi kısa çalışma
ödeneği adı altında 1.500 TLye geçinmeye çalışan
vatandaşımıza devletten herhangi bir destek gelmemiştir.
İktidar bu süreçte vatandaşa sadece kredi vererek destek
oluyormuş görüntüsü vermekten ileriye gidememiştir. Geri ödemek
zorunda olduğu kredilere dahi pek çok vatandaşımız
ulaşamamıştır. Ulaşıp kredi almayı
başaranlarsa şu an geri ödemesi başlayan kredileri nasıl
ödeyeceğini kara kara düşünmektedir.
Sayın milletvekilleri, bugün, dünyanın pek
çok ülkesinde vatandaşa hayatını rahatlıkla idame
ettireceği miktarlarda geri ödemesiz yardım yapılırken
bizde, devlet vatandaşa IBAN göndererek para istemektedir. Vatandaşa
böylesi olağanüstü durumlarda dahi destek olamayan iktidar, bu dönemde
milyarlarca liralık ihalelerle üç beş müteahhidine para
aktarmayı sürdürmeyi ihmal etmemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
DURSUN ATAŞ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, coronavirüsün ekonomik etkileri detaylı bir şekilde
ele alınıp esnaf, işçi, emekli, çiftçi, memur, sanayici tüm
vatandaşlarımızı kapsayıcı detaylı tedbirler
alınmadığı sürece içinde bulunduğumuz bu zor süreci
atlatmamız mümkün değildir. Aylardır biz Genel
Başkanımızla 12 tane şehir, 70in üzerinde ilçe
esnafını, çiftçisini, sanayicisini dolaştık ve insanların
ne durumda olduğunu gözler önüne sermeye çalıştık, sizlere
anlatmaya çalıştık. Vatandaşın içine girdiğimizde
insanların bu süreçten nasıl etkilendiğini görüyoruz ve
üzüntüden başka elimizden bir şey gelmiyor. Bu durumda, ne olursa
olsun, vatandaşın yanında olmaya gayret ediyoruz. Bu nedenle
milletimiz adına CHPnin bu grup önerisine evet diyeceğimizi
bildirir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Erol Katırcıoğlu konuşacak.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın vekiller;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önerge
üzerine, pandemi ve ekonomiye etkisi üzerine birkaç cümle etmek istiyorum.
Fakat geçen gün, daha doğrusu dündü yanılmıyorsam, Sayın
Cumhurbaşkanının bir cümlesiyle karşılaştım,
şöyle diyor Sayın Cumhurbaşkanımız: Gerçek mümin
yoklukta sabredendir. Elhak, doğru, yani öyle düşünebilirsiniz ama şöyle
bir soruyu da hemen eklememiz lazım gelir diye düşünüyorum: Ya, hep
mi yoksullar sabreden oluyor? Bugün itibarıyla
baktığımız zaman Türkiye ekonomisi öyle bir yere
gelmiş durumda ki Covid bunu katlattı belki ama Türkiyede gerçekten
yoksul insanlar daha fazla yoksullaşıyor ve tabii, bunun tersi olarak
da zenginler daha fazla zengin oluyor. Dolayısıyla da belki niyetiniz
o olmayabilir, Adalet ve Kalkınma Partisinin politikaları esas
itibarıyla Türkiyede yeni zenginler yaratan, zenginleri daha da
zenginleştiren politikalara dönüşmüş durumda değerli
arkadaşlar. Bu gidiş böyle bir şey.
Şimdi, Sayın Bakan Berat Albayrak
açıklamalarda bulunuyor biliyorsunuz, V tipi bir iyileşme olacak.
diyor, yani Böyle çöktük ama birden yukarı doğru
çıkacağız. diyor. Fakat nasıl çıkacağımızla
ilgili söyledikleri de çok ikna edici değil doğrusunu isterseniz.
Hele hele baktığımızda, sadece birkaç rakam
hatırlatayım size: İşsizlik yüzde 14e gelmiş,
enflasyon yüzde 12lere denk geliyor, cari denge, gayrisafi millî hasılaya
oranla eksi 3,5, bütçe açığı eksi 5 olmuş, gayrisafi millî
hasılamız 702 milyar dolara gelmiş, kişi başına
da 8 bin civarında bir dolar gelirimiz var ki, 12 bin dolardan
aşağı düşmüş olduğumuzu da
hatırlatayım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, biraz önce
Plan ve Bütçe Komisyonunda ilginç bir tartışma oldu benden
duymuş olun- şöyle ki: 15 maddelik bir yasa teklifini dünden itibaren
konuşuyoruz, bugün, bir 16ncı madde ihdas etmek istediklerini
söylediler. Neydi, biliyor musunuz arkadaşlar? 2020 yılı için
hedeflenmiş olan bütçe açığı rakamı 140 milyar
liraydı, şu anda 240 milyar Türk lirası olmuş ve Hazine
Bakanlığından müracaat 100 milyar liralık bir ek bütçe, ek
bütçe de değil, ek bütçe olsa ona razı olabilirdik belki ama bir
borçlanma yetkisi talebinde bulundular, Hazinenin borçlanma talebinde
bulundular. Dolayısıyla da arkadaşlar, gerçekten de Türkiye
ekonomik olarak iyi yönetilmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Bunda
doğrudan doğruya pandeminin etkisi olduğunu söylemek doğru
değildir, pandeminin etkisi vardır, eyvallah, kabul ediyorum ama sadece
pandemi değildir. Özellikle Hükûmetin içeride ve dışarıda
problem çözme politikalarından vazgeçip sertlik politikalarına ve
kutuplaştırıcı politikalara doğru yönelmiş
olmasının getirdiği gerçekten bir çözümsüzlük hâli var. Ve
ekonomideki bu sıkıntı da aslında bunun bir
yansıması olarak ortaya çıkıyor. Dolayısıyla da
Adalet ve Kalkınma Partisine seslenmek istiyorum: Lütfen, ülkeyi yöneten
kadrolara bu feedbacki vermek zorundasınız. Yani Türkiye iyi
yönetilmiyor ve böyle giderse hepimiz gerçekten çok daha kötü günleri
göreceğiz diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Mehmet Erdoğan.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Covid-19un
ülkemiz üzerinde olumsuz etkilerinin asgariye indirilmesi ve özellikle istihdam
kaybının önüne geçilebilmesi amacıyla Türkiyede bir dizi önlem
alınmış ve uygulamaya konmuştur. Bunların bir
kısmı genel olarak ekonomiyi, dolayısıyla istihdamı
arz ve talep taraflarından güçlendirici tedbirler olup bir kısmı
da doğrudan özellikle çalışma hayatına ve istihdama yönelik
tedbirlerdir. Salgının sağlık boyutu yanında
diğer tüm etkileri azaltmaya başlayan pek çok tedbiri, teşviki
hayata geçirmeyi sürdürüyoruz. Salgınla birlikte hayata geçirdiğimiz
Sosyal Koruma Kalkanı kapsamında çalışanlarımıza
ve dar gelirli kesimlere yapılan karşılıksız
ödemelerin tutarı 38 milyar liraya ulaştı. Bunlara ilave olarak
Covid-19 teşhisi nedeniyle tedavi gördüğü veya karantinada
bulunduğu için çalışamayanlara yönelik iş göremezlik
ödeneği devreye sokuldu. Özel sektörümüzün de işine sahip
çıkmasını özellikle de üretim çarklarını döndürme iradesini
takdirle izliyoruz. Sanayide, tarımda, ihracatta yaşanan olumlu
gelişmeleri memnuniyetle görüyoruz çünkü küresel ölçekte arz ve talep
dengelerinde çok büyük bir sapma oldu.
Değerli milletvekilleri, salgının en
başından itibaren Türkiye salgınla mücadelesini elindeki tüm
imkânlarla ve kararlılıkla sürdürüyor. Küresel çapta pek çok ülkenin
baş etmekte zorlandığı hususlarda örnek gösterilen ülkeler
arasında yer aldık. Covid-19 ile mücadelemizde 3 temel hedef üzerinde
durduk:
1- İş gücü piyasasını ayakta
tutmak.
2- Salgından etkilenen hane halkı ve
işletmelere gerekli kaynağı ve likiditeyi sağlamak.
3- Temel sektörlerin faaliyetlerini sürdürmesini
garanti altına alarak tedarik zincirlerini ayakta tutmak.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiyede de parasal
ve mali genişleme adımlarını vakit geçirmeden hayata
geçirdik. Bu kapsamda Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketini de 18 Mart
2020de açıkladık. Ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda
dinamik olarak alınan yeni tedbirlerle paketi genişlettik, Covid-19
salgını sürecinde açıkladığımız destek
paketlerinin toplam büyüklüğünü 494 milyar TL ile millî gelirimizin
yüzde10una ulaştırdık.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Mardin Milletvekili
Tuma Çelikin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi ile Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyon Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- Mardin
Milletvekili Tuma Çelik'in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi (3/1231) ile Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon Raporu (S. Sayısı : 227) (´)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon raporu 227 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde yapılacak görüşmelere
başlıyoruz.
Söz talebi? Yok.
Savunma talebi? Yok.
Görüşmeler tamamlanmıştır.
Komisyon raporu Mardin Milletvekili Tuma Çelikin
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına
dairdir. Raporu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Böylece Mardin Milletvekili Tuma Çelikin yasama
dokunulmazlığının bu dosya için
kaldırılmasına karar verilmiştir.
Birleşime 19.30a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati:19.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:19.38
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Sibel ÖZDEMİR (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 3üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
2nci sırada yer alan, Aydın Milletvekili
Metin Yavuz ve 60 Milletvekilinin Gıda, Tarım ve Orman Alanında
Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
B) Kanun Teklifleri
1.- Aydın Milletvekili Metin Yavuz ve 60
Milletvekilinin Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı
Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/2985) ve
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 221) (´)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 221 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, bu teklif İç Tüzükün 91inci maddesi kapsamında
temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı
ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmelere geçmeden
önce 2 sayın milletvekiline 60a göre söz vereceğim.
Sayın Müzeyyen Şevkin, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
36.- Adana
Milletvekili Müzeyyen Şevkinin, 6284 sayılı Kanun hükümlerinin
uygulanmadığına, İstanbul Sözleşmesinin
tartışıldığına, bireysel silahlanmanın
önünün alınamadığına, şiddetin son bulması için
Kabineden neden ses çıkmadığını öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz dört gün içerisinde
3ü Adanada olmak üzere 5 kadın acımasızca katledildi. Eylül
ayında 20 kadın, 4 çocuk öldürüldü. Yine, erkek çocukların da
içinde olduğu en az 20 çocuk istismar edildi, 97 kadına şiddet
uygulandı. En az 59 kadın seks işçiliğine zorlandı.
Şiddet dili beraberinde ölüm, kan, gözyaşı, dram getiriyor. Tüm
bunlar yaşanırken kadınlarımızın koruma
kalkanı 6284 sayılı Kanun hükümleri uygulanmıyor,
İstanbul Sözleşmesi tartıştırılıyor ne
yazık ki.
Türkiyede yoksul kesimlerde yaşayan
çocuklarımız, gençlerimiz uyuşturucu batağına
sürüklenmiş durumda. Ulu orta silah satılıyor. Bireysel
silahlanmanın önü alınamıyor, gencecik insanlar göz göre göre
kurşunların, bıçak darbelerinin hedefi oluyor. Şiddetin son
bulması için Kabineden hâlâ tek ses çıkmıyor, neden?
Artık yeter diyoruz, gerçekten artık
yeter.
BAŞKAN Sayın Taşcıer
37.- Ankara
Milletvekili Gamze Taşcıerin, Nadir Hastalıkları
Araştırma Komisyonu Raporunun sekiz aydır Genel Kurula
gelmediğine, uzlaşıyla çıkarılan bu raporun Genel
Kurulda okunması için neyin beklendiğini öğrenmek
istediğine ilişkin açıklaması
GAMZE TAŞCIER (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Nadir Hastalıklar Komisyonu olarak dernek ve
kurum temsilcilerini, aileleri, hastaları, hekimleri ve eğitimcileri
dinleyerek önemli bir çalışma yürüttük, kapsamlı bir rapor
hazırladık. Ancak üzülerek söylüyorum ki tam sekiz aydır rafta
duruyor. Oysa tüm Komisyon üyeleri olarak partilerüstü bir bakış
açısıyla değerlendirmiştik ama sekiz aydır rapor Genel
Kurula gelmedi. Her hafta ailelerle ve dernek temsilcileriyle görüşüyorum,
sekiz ayda en az 10 çocuğun hayatını kaybettiğini
ilettiler. Buradan bir kez daha sormak istiyorum: Uzlaşıyla
çıkarttığımız bu raporu Genel Kurulda okumak için neyi
bekliyoruz? Oysa bu çocukların bekleyecek değil sekiz ay, bir dakika
bile zamanları yok.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Aydın
Milletvekili Metin Yavuz ve 60 Milletvekilinin Gıda, Tarım ve Orman
Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 221) (Devam)
BAŞKAN Teklif üzerinde ilk söz, İYİ
PARTİ Grubu adına Sayın Lütfü Türkkanın.
Buyurun Sayın Türkkan. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gıda,
Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin geneli üzerinde İYİ PARTİ Grubu
adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisinin ben yaptım
oldu diyerek Meclis Genel Kuruluna getirdiği bir başka yasayla daha
27nci Dönemin Dördüncü Yasama Yılını açmış
bulunuyoruz. Bugün, millet iradesinin tecelligâhı olan bu çatı
altında, 4 milyondan fazla insanı etkileyecek olan bir kanun teklifi
üzerinde konuşacağız.
Bu yasa teklifi Meclis Genel Kuruluna gelmeden önce
üretici temsilcileri teklifi görüp tartışabildiler mi? Haberleri bile
yok. Yani siz dolaşırken duyduklarınızı bu kanuna
ekleyebildiniz mi? Yok. Mesela, Sayın Komisyon üyesi, sütün
fiyatının hâlâ 2,30 lira olduğu yerde, süt üreticilerinin
feryatlarını duyduğu hâlde buraya yansıtabildi mi ? O da
yok. Bağırıyorlar adamlar ya, diyorlar ki: 105 lira bu yemin
çuvalı. Ben 2,30a sütü satıp nasıl besleyeceğim bu
hayvanı? Onlar var mı? Onlar da yok. Zira burada aslolan tarım
sektöründe yer alan köylünün, çiftçinin sorunlarına çözüm bulmak
değil; tarım alanlarından malı nasıl götürürüz, onun
hesabıdır. Bu kanun öyle, malı götürme kanunu. Yine bir dümen
var bu işin içerisinde yani milletin hayrına bir iş yok.
Tarımla ilgili meslek odaları, Ziraat
Mühendisleri Odası, Veterinerler Odası, Ziraatçılar
Derneği, diğer sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle
örgütleri bu teklifi tartıştılar mı bu kanun teklifi gelene
kadar? Yok. Siz de hatırlarsınız, daha önce kanun yaparken
ilgili STKleri çağırırdık, dinlerdik, onların
görüşlerini alırdık değil mi komisyonlarda? Var mı?
Yok, hiç haberleri bile yok. Yani kanun yapmıyoruz arkadaşlar, size
bir buyruk geliyor, o buyruğu bize onaylatmak için burada tiyatro
yapıyoruz, vallahi tiyatro yapıyoruz. Bu duruma kendi adıma
üzülmüyorum, sizin adınıza da üzülüyorum. Bu tiyatronun bir
figüranı da sizlersiniz aynı zamanda.
Bu yasa teklifi önlerine gelen Komisyon üyeleri ve
milletvekilleri 34 maddelik kanun teklifini tek tek, yeteri kadar
tartıştılar mı? O da yok. Bu kanun teklifinde
tarımın durumunu konuşacağız biz aslında, çiftçinin
durumunu konuşacağız üretmek yerine birçok ürünü ithalata mahkûm
bıraktığınız tarım üretiminin çöküşünü
konuşacağız.
2002 yılında Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidara geldiğinde tarım sektöründe istihdam edilen
kişi sayısı 7 milyon 458 bin kişiyken 2020
yılında bu sayı 4 milyona düşmüş. Yani bu 3 milyondan
fazla kişi, köyde istihdam yaptığı alanı terk
etmiş, sosyal problemlerini de sırtına yüklemiş, kente göç
etmiş. Adalet ve Kalkınma Partisinin tarım politikaları
sonucunda 3 milyondan fazla insanımız tarımsal üretimden
vazgeçmiş artık, tarım sektöründeki istihdamımız yüzde
44 oranında azalmış. 2002 yılında Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde ülkemizde 26 milyon 579 bin
hektar tarım arazisi vardı, iktidarın rantçı ve ithalata
dayalı tüketim ekonomisi sonucunda tarım alanı 23 milyon hektara
düştü. Yani yaklaşık 3,5 milyon hektar azalma var; on sekiz
senede yüzde 12 erimiş.
Bu yüzde 12yi küçümsemeyin, yok etti aslında,
yüzde 12 öyle demek. Rakamları vereceğim size, niye yok etti?
İktidara geldiğinizde nüfus 65 milyondu, şu anda 83 milyon.
Suriyelileri saymıyorum yani deklare edilmiş Suriyeliler 5,4 milyon
diyorlar, herhâlde kayıtsız 1-2 milyon da öyle vardır,
Türkiye'nin nüfusu neredeyse 90 milyona yaklaştı. Nüfus 25 milyon
arttığı hâlde tarım alanları yüzde 44 oranında
küçülmüş. Hem nüfusunuz yüzde 30 artacak hem de tarım
alanlarınız azalacak Türk milletini kıtlıkla imtihan
etmekten başka bir şey değil bu tarım politikaları.
Sadece tarım alanlarını değil,
çiftçiyi ve çiftçinin geleceğini de yok ettiniz. Resmî rakamlara göre
bugün 20 çiftçiden 1i borcundan dolayı icraya düşmüş. Ülkemizde
zirai amaçlı kullanılan kredi miktarı 10 kat artmış.
Buna Biz krediyi çok artırdık. demeyin. Kredi artırması
ne biliyor musunuz aslında? Köylü borçlanmış yani ve borcunun
karşılığını da ödeyemiyor. Devamlı banka
öteliyor, öteliyor, bir noktadan sonra da icraya gidiyor. Ben traktörünü
garajdan çıkarmayan köylü gördüm. Sebep? Ağabey, icra memurları
dışarıda bizi bekliyor. diyor. Traktörü var, garajdan
çıkaramıyor. Kendi garajında değil ha, ya
kayınbabasının garajında ya bacanağının
garajında, haczedilmesin diye. Köylünün durumu bu aşamada.
Tarımsal üretimin toplam hasıla içindeki
payına baktığımızda yüzde 9lardan yüzde 6lara
düşmüş. Bunun anlamı nedir biliyor musunuz? AK PARTİ
iktidarı, Türk çiftçisini, nimetini göremediği külfetlere maruz
bırakmış. Çiftçiyi borç yükü altında ezmiş ancak
yüklendiği onca kredi borcuna rağmen emeğinin, alın terinin
karşılığını almasına müsaade etmemiş.
Çiftçiler bankalardan kredi kullanırken sermayeleri olan tarlaları
ipotek vermiş. Çiftçimizin elindeki traktöre dahi el koyan, çiftçinin
traktörünü garaja mahkûm eden bu düzeni kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz.
Şu an gidin köylere, görün çiftçinin hâlini. Aileler perişan, hepsi
borç içinde yüzüyor. Eskiden harman zamanını beklerdi köylüler
çocuğunu evlendirmek için, Harmanı bekliyorum. derdi. Niye? Ben
çocuğa düğün yapacağım. Şimdi harman yetmiyor;
harmanı yaptıktan sonra o tarlayı satıyor ki anca
düğünü yapsın, harman yetmiyor artık.
AK PARTİnin bugüne kadar olan her Tarım
Bakanı aslında birer trajedi. Köylüyü, çiftçiyi bitiren
zanlılar; başımıza Bakan diye getirdikleri
şahıslardır bunlar. Kâğıt üzerinde başarılar
yazmayı seviyorsunuz ya, tıpkı yerli ve millî
uçağımızın devamlı havada uçtuğu gibi.
Korkuyorum; daha yakıtı da bitmedi, aşağıya da inmedi;
bu uçağın akıbetini de merak ediyorum. Uçak uçuyor ama
aşağıya inmedi daha. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Yakıtı bitecek bunun, kaç senedir,
aşağıya indirin şunu ya.
Rakamlarla gözünüzü doyurabiliyorsunuz ama
insanların karnı hakikaten doymuyor. Boyayabilirsiniz, bu rakamlarla
siz de tatmin olabilirsiniz ama bu rakamlar insanların karnını
doyurmuyor.
Tarım Bakanı Pakdemirli geçtiğimiz
günlerde Kocaelideydi. Sayın Bakan diyor ki: Tarımda
Avrupanın lideriyiz. Tarım Bakanıyla ilgili de şu ana
kadar hiç söylemediğim bir şey söyleyeceğim. Suçların hep
kişisel olduğunu iddia ederim ben yani hiç kimse kardeşinin,
oğlunun, babasının, kız kardeşinin, eşinin
suçundan dolayı suçlanamaz ama arkadaşlar, bakın, bu KHKliler
var ya, önemli bir kısmının kardeşi FETÖ mensubu, adam
işinden el çektirilmiş. Gitmiş müracaat etmiş,
suçsuzluğu ispat edilmiş, işe başlatmıyoruz. Niye?
Bunun kardeşi FETÖ terör örgütü
Eyvallah. E, bunun da kardeşi cezaevinde
ya. Birisini Bakan yapıyorsunuz, öbürünü öğretmenlikten
atıyorsunuz. Adalet duygusunu geliştirin biraz diye bir örnek verdim.
Tarım Bakanı geçtiğimiz günlerde
Kocaelideydi, Sayın Bakan Avrupanın lideriyiz. dedi orada. E,
madem lideriyiz, Avrupalı çiftçilere kıyasla bizim çiftçimiz,
köylümüz neden yokluk ve fukaralık içinde? Köylere gidin bakın,
Türkiyede tarımın aynasını orada göreceksiniz. Sayın
Bakana kalırsa Tarım ve gıda dış ticaret hacmi
dünyada 1,6 trilyon dolar, Türkiyede 30 milyar dolar, Avrupanın
lideriyiz. diyor. Yahu rakamlarla da oynamayı artık becerememeye
başladınız. Konya Ovası kadar Hollandanın
tarımdaki 112 milyar dolarlık dış ticaretini nereye
koyuyorsunuz? Nasıl lider oldunuz siz? Yalan yalan, iyi de bu yalan
artık fersah fersah
Yani, oradaki, Kocaelideki vatandaşlar onun
yüzüne baktılar, dediler ki: Ya, Sayın Bakan, sen bizi aptal mı
zannediyorsun? Hakaret ediyor yani insanlara. Avrupanın lideriyiz.
diyor, nasıl lideriyiz? Konya Ovası kadar bir ülkenin tarım
ihracatı bizim 4 katımız kadar ama biz tarımda
dünyanın lideriyiz.
Bu on sekiz yıllık iktidarda tarımda
başarı yok, sorunlar var. Eğer tarımdaki sorunları
çözemezsek Türkiye'nin sorunlarını da çözemeyiz. Tarımın,
çiftçinin, üreticinin sorunlarını çözeceksiniz ki Türkiye'nin
sorunları çözülsün; kırsalın sorununu çözeceksiniz ki kentin
sorunu çözülsün. Aslında her tarla birer fabrika, her tarla yerinde
istihdam, her bir tarla kendi kendine yeten ülke demek. O tarlaların hepsi
dışarıya giden milyarlarca dolar yerine kırsalda
gerçekleşen kalkınma demek.
İktidara gelir gelmez tarımda ilk
yıkımı tütünde gerçekleştirdiniz, gitmeniz yakınken
son yıkımı yine tütün çiftçisine yaşatmak istiyorsunuz.
Bakıyoruz ki kanun teklifinde yerli tütünün en az yüzde 30
kullanılmasını şart koşuyorsunuz. Bu, on sekiz
yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında, Türkiyede
çiftçilerin önemli geçim kaynaklarından olan tütün üretimini
bitirdiğinizin ilanıdır. Tütün üretimi, tütün üreticisiyle birlikte
dibe vurmuştur. 2003 yılında tütün üretilen alan miktarı 1
milyon 800 bin dönümdü. Bu ne kadar şu anda? 800 bin dönüm; yani yüzde
50den fazla azalmış, yüzde 60 azalmış tütün üretim
alanları. Tütün üretim alanlarımızın yüzde 50den fazla
azalmasını nasıl açıklayacaksınız bilmiyorum.
2003 yılında 150 bin tonmuş tütün üretimi, 2019
yılında bu üçte 1ine inmiş, 50 bin ton sadece. 2003
yılında 334 bin aile tütün ekerken bu, şu anda 50 bin aileye
inmiş yani yüzde 15i sadece tütünle uğraşıyor. Tütünden
geçimini sağlayan 284 bin ailenin geçim kaynağını
kaybetmesini nasıl açıklayacaksınız, merak ediyorum.
Türkiyede tütünü korumak için bir fon uygulaması vardı, AK
PARTİ döneminde bu fon kademeli olarak azaltıldı ve en sonunda,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtikten sonra bir
kararnameyle sıfıra indi. Bunun tek nedeni, uluslararası sigara
şirketlerinin iktidardan olan talepleri ve iktidar üzerindeki
baskılarıdır. Bu yaklaşım gösteriyor ki AK PARTİ,
tütün üreticilerinin değil, uluslararası sigara şirketlerinin
yanında yer alıyor.
Köylü milletin efendisiydi, artık milletin
efendisi küresel tarım çeteleri, küresel tarım lobileri oldu.
Tıkır tıkır işleyen bir planla Türk köylüsü, Türk
çiftçisi ipotek altına alındı, Türk toplumuna büyük bir oyun oynandı.
Maalesef, bu güzel coğrafyanın değerini bilmiyorsunuz, bu temiz
toprakları işlemesini, bu topraklar üzerinde yaşayan temiz
insanlara sahip çıkmayı bilmiyorsunuz, üretmesini bilmiyorsunuz.
Türkiyede güneş var, toprak var, su da var ama hâlâ istenilen düzeyde
tarımsal üretim yok, sebebini hiç düşündünüz mü? Ancak daha asıl
kötüsünü görmedik, ilerleyen dönemde insanların ekmeğe muhtaç
olduğunu göreceğiz asıl. Bakın, altını
ısrarla çiziyorum, ekmeğe muhtaç olacak bu ülke. Bunu en iyi idrak
eden ülkelerin başında Rusya geliyor. Rusya dünyanın en büyük
buğday üreticilerinden biri, aynı zamanda Türkiye'nin ithal
ettiği buğdayın yüzde 50sini de üreten ülke Rusya.
İhracatından çok daha fazla, tüketiminden fazla, ihtiyacından
fazla üretim yapmasına rağmen ihracatını durdurdu pandemi
döneminde, yapmıyor. Rusyayı yönetenler iyi biliyor ki aç insan
karnını doyurmak için her şeyi yapar. Çünkü artık
küreselleşmenin sonuna geldi dünya. Önümüzdeki birkaç yıl içinde
ülkeler kendi içlerine kapanacaklar. Rusya bu elindeki buğday stokuyla
yarın öbür gün karşımıza gelip her türlü talebini size
kabul ettirmek isteyecektir. Küreselleşmenin sona ermesinden en çok
etkilenecek ülkelerin başında Türkiye geliyor. Kendi kendine yeten
bir ülke olmanın önemini kavrayamayan
Hatırlar mısınız ne dedi
Tarım Bakanı? Dövizimiz var ki ithal ediyoruz. Hadi, döviz yok
şimdi, ithal et bakalım. Yok döviz ya, yok, ithal et. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar) İthal edemezsen ne
olacak? Aç kalacak bu toplum. Sebebi de siz olacaksınız. Tarım
Bakanı bu acı gerçeği kafasına koymalı. Çünkü AK
PARTİ iktidarı yüzünden, yediğimiz ekmek bile artık ithal
buğdaydan yapılıyor. Ekmek yoksa pasta yesinler yani makarna
yesinler bile diyemeyecekler çünkü makarnanın buğdayı da ithal,
makarna da yiyemeyeceğiz.
Ekonominin tamamında olduğu gibi
tarımda da rant üzerine kurduğunuz saadet zinciriyle çiftçiye
değil büyük sermaye sahiplerine hizmet ediyorsunuz. Türkiyede bulunan
-bunu, daha önce bu kürsüde söylemiştim- Amerikan Büyükelçiliği
Tarım Müşaviri Amerikan Büyükelçiliği nezdinde çalışan
en önemli birimlerinden birisidir, siyasi müşavirden bile önemlidir. Ben
bunu geçmişte yaşadım bir sanayici olarak. Çıkan bir
kanunun yanlışlığıyla alakalı o zaman Devlet
Planlama Teşkilatına ve Hazine ve Dış Ticaret
Müsteşarlığına gittim. Karşıma çıka
çıka Amerikan Tarım Müşaviri çıktı. Onlar izin
vermedikleri için Türkiyede ayçiçeği üreticisini her sene kapana
sıkıştırdılar, her sene. Tek sebebi de Tarım
Müşavirinin baskısıydı. Artık Türkiyede tarım
politikalarının tamamına müdahale etmeye başladı
Amerika Tarım Müşavirliği. Bu yanlıştan bir an önce
dönün. Ya, bu bir boyunduruk, Türkiyenin başını
uzattığı bir boyunduruk. Tarım Bakanlarını da bu
Amerikan şirketlerinin yöneticilerinden seçerseniz bu boyunduruk daha da sıkıyor.
Seçtiğiniz Tarım Bakanı da bir Amerikan patates şirketinin
temsilcisi. Amerika Tarım Müşavirliği rahatlıkla at
oynatıyor Bu bizim adam. diyor ya. Bizim adam şu anda
tarımı yönetiyor, yani biz yönetiyoruz. diyor. Bunu kim diyor?
Amerikan Tarım Müşaviri diyor.
Gelin hep birlikte çiftçilerin borçlarını
silelim, İYİ PARTİ olarak size çağrımız var.
Bırakın öyle desteği mesteği, çiftçilerin borçları var
ya. Bir sürü adama bir sürü kıyak yapıyorsunuz ya; Cengiz
İnşaatın borçlarını siliyorsunuz, öbürüne ballı
yerler veriyorsunuz, öbürüne ihaleyi veriyorsunuz, geri alınca 45 milyon
para veriyorsunuz. Onları yapmak yerine, gelin bu gariban köylünün
borçlarını silin ya. Hem hayır dua alacaksınız hem
memlekete iyilik yapacaksanız, ikisi bir arada olacak. Öbürleri hayır
dua da yapmaz, siz gittikten sonra sizin karşınıza geçer, onlar
size küfretmeye başlar. Yemin ediyorum, onlar öyle, onlar her dönemin
adamı çünkü; ama o gariban köylü ölene kadar size dua eder, o dualar da
size belki yeter.
Çiftçimizin nefes alması lazım, nefes
alamazsa insanımız nefes alamaz, şehirlerimiz nefes alamaz.
Hepimizin gördüğü bir gerçek daha var, köyden kalkınmayı
başlatamadığımız için meydana gelen ekonomik
yıkım sosyal yıkımı da beraberinde getirdi. Bu
yıkımın bedelini boş kalan köyler, aşırı göç
alan kentler, sokaklar ve dağılan aileler ödedi. Buna artık dur
demenin zamanı geldi. Dur demek için de öncelikle milletin sesine,
köylüye, çiftçiye, esnafa, çalışana kulak vermeniz gerekiyor.
Vatandaşı duyabilmemiz için mutlaka iyileştirilmiş ve
güçlendirilmiş parlamenter sistemi yeniden inşa etmemiz gerekiyor.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle
geçirdiğimiz bu üç yıl içinde her şeyin düzeleceğini,
durdurulmaz bir yükselişe geçeceğimizi iddia etmiştiniz. Bize yetkiyi
verin, doların hâlini görün. demiştiniz, doların hâlini
görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçmeden önce
dolar 4,55 liraydı, ben artık takip edemiyorum, şu anda en son
gelirken 7,80 diye okumuştum. Belki yine yükselmiştir yani oradan kürsüye
gelene kadar yine yükselmiştir mutlaka. Bak, mesafe o kadar,
oturduğum yerden kürsüye gelene kadar doları sabit tutamıyorum,
yükselmiştir diyorum; süreç bu kadar sıkıntılı.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Aynı
tarihlerde kamunun iç ve dış borç stoku 970 milyar Türk
lirasından
Evet, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine
geçtiğimizde kamu borç stoku, iç ve dış borç stoku 970 milyar
liraydı, şimdi 1 trilyon 810 milyar liraya çıkmış,
neredeyse yüzde 100 artmış. Kişi başına düşen
borç miktarı ise 12 bin liradan 22 bin liraya çıkmış.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin karnesi burada. Hiç
öyle boşuna, yalandan dolandan lafları söylemeye gerek yok, bütün
rakamlar
Bu rakamlar da benim söylediğim rakamlar değil, biraz evvel
arkadaşların da çok eleştirdiği, bütün toplumda artık
güvenilmez bulunan TÜİKin rakamları. Bunlara da Yalan söylüyor.
diyorsanız gelin burada da söyleyeyim. TÜİK burada da yalan
söylüyor. Deyin, diğerlerinin de yalan olduğunu kabul etmiş
olursunuz en azından.
Yeni sistemde yükselişe geçen sadece
borçlarımız oldu, başka da hiçbir şey değil.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sistemle ne alakası var?
Sistemle alakası yok.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) İlk günden itibaren
demokrasiden, denetimden ve hukuktan uzak bu yönetimin, değil bir ülkeyi
yükselişe geçirmek, olduğu yerde bile tutamayacağını
söylemiştik. Keşke biz haksız çıksaydık, siz de
haklı çıksaydınız; keşke ekonomimiz sıralamada
dibe çakılmak yerine yukarıya doğru ilerleseydi, keşke Türk
Lirası güçlenseydi de iddia ettiğiniz gibi uluslararası finans
lobilerinin oyuncağı hâline gelmeseydik; keşke
insanımızın alım gücü, huzur ve refahı artsaydı
da biz yanılmış olsaydık.
Bu süre zarfında kişi başına
millî gelirimiz 2 bin dolardan daha fazla azalmış, her bir
vatandaşımız sadece iki yılda yüzde 20 daha
fakirleşti. Son açıklanan verilere göre, sadece son bir yılda
istihdam edilenlerin sayısı 2 milyon kişi azaldı. Genç
işsizlik oranı yüzde 26ya yükseldi, gençlerin bu ülkede yaşama
hayalleri yok oldu; birçoğu fırsat bulmaları hâlinde yurt
dışında yaşamayı tereddüt etmeden kabul edecek hâle
geldi çünkü nepotizm memleketimizi âdeta esir aldı, adam kayırma ve
torpil bütün devlet bürokrasisini işgal etti. Bu ahbap çavuş
ilişkileri sarmalında gençlerimiz, emeklerinin karşılığını
alamayacağını görmeye başladı. İşsiz kalan
ya da güvencesiz işlerde oradan oraya sürüklenen gençlerin umutları
ve inançları kayboluyor. Hak ettiğini alamayacağını
düşünen gençlerin oranı yüzde 70lerin üzerinde yani
kısacası, gençler hayallerinden ve ideallerinden vazgeçmiş.
Peki, niçin? Tam olarak ne olduğunu kimsenin çözemediği, ülkeye her
geçen gün yeni bir hasar bırakan, denetimin,
şeffaflığın ve hukukun olmadığı bu ucube
siyasal sisteme geçtiğimiz için.
16 Nisan 2017de bu sistem için ne söylediysek
maalesef hepsinde haklı çıktık. Biz demiştik. demek çok
hoşumuza gitmiyor ama o gün bu sisteme hayır demenin gururunu da
ömrümüz boyunca göğsümüzde madalya olarak taşıyacağız.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüksek tarihî vasfı ve vazifesi,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte de akamete
uğradı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; siyasal iktidarın yasamayı ve yargıyı
tahakküm altına aldığı Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi, dar bir zümreye geniş yetki ve imtiyazlar verirken Türk
milletinden bugününü ve geleceğini çalıyor. Bir
Cumhurbaşkanı düşünün ki sabah parti mitingi yapsın,
öğleden sonra yüksek yargı mensuplarını atasın. Ne
kadar mantıklı geliyor size? Ne kadar doğru geliyor? Bir
Cumhurbaşkanı düşünün, bir taraftan cumhurbaşkanı
sıfatıyla illere vali atasın, öbür taraftan dönsün, parti genel
başkanı sıfatıyla aynı ile partisinin il
başkanını atasın. Doğru mu bu? Bu açıkça bir
parti devleti, adı da tek adam rejimi, başka bir şey değil.
Türk toplumunu ekonomide, hukukta, eğitimde ve beşeriyette olan
yarışındaki tüm mecralarda geride bırakan bu siyasal
sistemi daha fazla sürdürmemiz mümkün değildir. Biz, yüz kırk dört
yıllık parlamento geleneği olan bir ülkeyiz. Gazi Meclis
unvanına sahip tek Parlamento olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, kurulduğu
ilk günden itibaren tarihin kendisine yüklediği sorumluluğun ve
vasıfların bilinciyle hareket etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Türkiye Büyük Millet
Meclisi, milletin kendisine tevdi etmiş olduğu kanun yapma iradesiyle
kişi hak ve hürriyetlerini, ifade özgürlüğünü ve devlet yönetiminde
adaleti gözetme iradesini sonuna kadar muhafaza edecektir. Biz, ısrarla
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. demeye devam
edeceğiz.
Saygılarımla. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın Hasan Kalyoncu, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 221 sıra
sayılı Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin tümü üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Bugün, kırk yıl önce 12 Eylül zulmünün
idam ettiği Mustafa Pehlivanoğlu ağabeyimizin şehadet
yıl dönümüdür. Bu vesileyle tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle
anıyorum, ruhları şad olsun.
Sözlerime başlamadan önce, Dağlık
Karabağda Ermeni işgalini sona erdirecek siyasi iradeyi ve gelen
zafer haberlerini alkışlıyorum. Otuz yıla yakın bir
zamandan beri bütün uluslararası kararlara rağmen Ermenistan
işgali altında bulunan Azerbaycanın Dağlık
Karabağ bölgesi, Hocalı katliamıyla onulmaz yaralar açan ve 1
milyona yakın Azerbaycan Türkünü göçmen durumuna düşüren bir
vahşet yaşamıştır. Bunun yanı sıra, yaz ortalarından
beri Ermenistanın işgal alanını genişletme
girişimleri başlamış, Azerbaycan ordusu kendi vatan
topraklarını işgalcinin elinden kurtarmaya
çalışmaktadır. İçimizden çıkan kara
ağızlılar Ermenistanla ağız birliği
etmişçesine Azerbaycanın saldırganlığından dem
vurabilmektedir. Bazıları da barış adı altında
teslimiyet tavsiye etmektedirler. Millî İstiklal Mücadelesini
başarıyla yönetmiş Gazi Meclisimizin bir üyesi ve bir Türk evladı
olarak Azerbaycanın hukuk ve tarih önündeki haklı duruşunu sonuna
kadar destekleyeceğimi bu kürsüden bir defa daha ifade etmek istiyorum.
Türkiye Cumhuriyetinin de devleti ve milletiyle birlikte aynı tutumda
olduğunu bilmenin güven ve iç huzurunu yaşıyorum.
Kıymetli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket
Partisinin tarım politikalarının temelinde tarım
arazilerinin ve su kaynaklarının korunması yer almaktadır.
Türkiyenin tarım arazisi bakımından sınıra
gelmiş olduğu belirtilmektedir. Bir ülkede tarımsal üretimi
etkileyen faktörlerin başında ülke topraklarının
kullanım şekli önem kazanmaktadır. Buna göre, ülkemizde
işlenebilir topraklarımızın yüzde 60ında ekim
yapılabilmektedir. Ayrıca, gün geçtikçe çayır ve mera
alanları azalmakta dolayısıyla hayvancılık ve
mandıracılık da olumsuz etkilenmektedir. Çayırların
tarıma ayrılması tarımsal arazi miktarını
genişletmiş gibi görünse de bu topraklardan istenilen düzeyde verim
alınamamıştır. Buna ilaveten, ormanlık ve
fundalık araziler tarım arazisi yapılmak amacıyla tahrip
edilmiştir. Türkiye'de tarımsal arazi kullanımı, sahip
olunan kaynakların etkin ve sürdürülebilir bir şekilde
kullanılması, ekonomik kalkınmanın sağlanması
bakımından gereklidir. Ekonominin ana sektörlerinden olan
tarımın en temel sermayesi olan toprak diğer üretim
faktörlerinden farklı olarak yeniden üretilemez nitelikte olduğundan,
sürdürülebilir kullanımı özel bir önem taşımaktadır.
Tarım topraklarının korunması,
geliştirilmesi ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılabilmesi
bakımından, genel anlamda arazi yönetimi çerçevesinde, tarımsal
üretime uygun arazilerin belirlenmesi ve bunların niteliklerine uygun
olarak kullanılması gerekmektedir. Hâlihazırda Türkiyenin
bazı bölge ve yöreleri için yapılan detaylı toprak etüt
çalışmaları dışında, ülke genelini içine alan
sadece ön etüt çalışmaları yapılmıştır.
Nüfusun gelecekte artacağı göz önüne alındığında
tarım arazilerinin önemi çok net ortaya çıkmaktadır. Artan
nüfusun beslenebilmesi için, ürün verimini artırmak ve yeterli
toprağı bulabilmek gereklidir. Ürünü artırmak için daha verimli
çeşitler geliştirilebilir fakat toprakta böyle bir durum söz konusu
değildir. Sürekli üretim yapılan topraklarda kirlenme ve sulu
tarım yapılan arazilerde tuzluluk gelecekte
karşılaşacağımız en büyük problemler
arasında yer almaktadır.
Bugün, devlet arazilerinin tarıma yönelik
kiralama işlemleri yapılmakta olup tarıma teşvik
açısından önemli bir değer taşımaktadır fakat
kiralanan alanların amacına yönelik kullanılıp
kullanılmadığı sıkı bir denetim altına
alınmalı ve takip edilmelidir.
Sayın milletvekilleri, günümüzde hobi
bahçeleri adı altında tarım arazileri bölünmüş,
parçalanmış, amaç dışı kullanılarak kirletilmeye
devam edilmektedir. Bu konuyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş
olduğu kanun teklifi, araştırma önergesi ve soru önergeleri
mevcuttur. Bu kanun teklifiyle beraber, tarım alanlarının
korunması ve yapılaşmasının düzenlenmesi bizim
teklifimizle uyum göstermektedir.
Türkiyedeki tanımı farklı
kullanılsa da modern ülkelerdeki anlayışa göre hobi bahçeleri,
şehirlerde yeşil alanların oluşumuna destek veren bir görev
ifa eder. Hobi bahçeleri, kentte yaşayanların boş
zamanlarında daha çok meyve, sebze ve süs bitkisi gibi üretimde
kullandıkları küçük tarım parselleridir. Hobi bahçelerinin
rekreasyonel, ekolojik, ekonomik, sosyal ve eğitsel açıdan pek çok
işlevi de bulunmaktadır.
Hobi bahçeleri Avrupa kentsel peyzajının
önemli bir kısmını da oluşturmaktadır. Farklı
ülkelerde 2008 itibarıyla yaklaşık 3 milyon adet hobi bahçesi
bulunmaktadır. Örnek verecek olursak Almanyada bütün bahçelerin, kamu
yeşil alanı oluşturma açısından da önemli bir unsur
olan kent tarımı veya hobi bahçesi denilen uygulamanın
şehir merkezinde, şehrin bütün her tarafından
ulaşılabilecek durumda olması gerekmektedir. Literatürdeki
tanımlaması da böyledir.
Amacı şehirdeki insanların toprakla
buluşması, bir şeylerle uğraşması, vakit
geçirmesi olduğu için bunun bir standarda bağlanması
gerekmektedir. Seçim bölgem olan İzmirde hobi bahçesi adı
altında havuzlu villalar, siteler bulunmaktadır. Bunların
hepsinde belediyelerin sorumluluk alması ve Türkiyenin toprağının
korunması gerekmektedir. Yani belediyeler para kaybetmek, vatandaşla
karşı karşıya gelmemek gibi kaygılar gütmemelidir.
Ülkemizdeki hobi bahçeciliğinin Avrupada
olduğu gibi belediyelerin, tarım il müdürlüklerinin, il özel
idaresinin denetimi altında bir sosyal hizmet alanı olarak kent
bahçeciliği şeklinde devam etmesi sağlanmalıdır. Hem
tarım alanının yazlık site hâline gelmesinin hem de kentsel
altyapıdan mahrum gecekondu görüntüsünün önüne geçmek gerekmektedir.
Bu şekliyle, özellikle büyükşehirde
yaşayan insanlarımızın doğayla bulaşmasına
hizmet edecek bir çözüm uygulanmaya geçirilmelidir.
Kıymetli arkadaşlar, ayrıca,
Milliyetçi Hareket Partisinin kanun teklifleri arasında yer alan
tarım arazilerinde problem oluşturan ön alım hakkı bu kanun
çerçevesinde tekrardan düzenlenmiştir. Tarımsal araziler için olan ön
alım hakkının kötüye kullanılması gerekçesiyle
sınırdaş tarımsal arazi maliklerinin ön alım
hakkının kaldırılması amaçlanmıştır.
Netice itibarıyla, köylü arasında ön alımla ilgili çeşitli husumetler,
davalar ve yaralamalara kadar giden bir süreç mevcuttu; bu kanunla bu süreç
ortadan kalkmaktadır.
Kent tarımının, gündemi
aşırı derecede meşgul ettiği ve sitelerde,
gökdelenlerde tarım ve yeşil alan uygulamalarının var
olduğu bugünlerde, topraklarımızın ve yeşil
alanlarımızın korunması, gelecekte kullanılabilir
şekilde tutulması gerekmektedir. Özellikle erozyonla, kirlenmeyle,
sanayileşme ve şehirleşmeyle kaybedilen verimli arazilerin ve
yeşil alanların net kurallarla etkin şekilde korunması geleceğimizin
teminatı olacaktır. Sürdürülebilir uygulamaları bir an önce
uygulamaya koymalı ve geleceğimize sahip çıkmalıyız.
Tarımda uzun vadeli ve yüksek verimli planlamalarla ülke geleceği
garanti altına alınmalıdır.
Sayın milletvekilleri, iklim değişikliği
çerçevesinde en fazla sorunla karşılaşılacak olan alanlar
arasında tarım ve hayvancılık yer almaktadır. Bu
sebeple, tarım topraklarının korunması yanında Tarım
ve Orman Bakanlığında öncelikli alanlar belirlenmelidir ve bu
konularda projeler geliştirilmelidir. Bu projelerin Türk tarım
politikalarına yön verecek şekilde dizayn edilmesi gereklidir.
Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından desteklenecek
projeler geleceğe yönelik politikalar oluşturacak şekilde
olmalıdır. Ayrıca üretim çiftliklerinin de aktif olarak
çalışması gerekmektedir. Bu yapılan projelerin uygulama
alanları olarak TİGEMe büyük bir sorumluluk düşmekte ve bu
proje sonuçlarını uygulayabilecek nitelikte bir yönetim ve vizyona
kavuşturulması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, ayrıca kimyasal,
biyolojik, radyoaktif ve nükleer tehdit ve tehlikeler kapsamında yeni
yayımlanan yönetmelikte bakanlıkların görev ve
sorumlulukları belirlenmiştir. Bu yönetmelik tarafımızdan
takip edilmekte ve olumlu bulduğumuz bir çalışmadır. Fakat
tüm alanlarda önleyici tedbirlerin ve savunma tedbirlerinin tam anlamıyla
yer almadığı görülmektedir. Biyolojik savaş yöntemleri
sadece direkt insanı hedef alan organizmalardan ibaret olmayıp
tarım ürünleri yönünden de bu biyolojik saldırılar
olabilmektedir. Toplumları zayıf bırakmayı amaçlayan bu
yöntemler tarıma da yönelebilmektedir. Bu amaçla araştırma
yapacak yüksek güvenlikli laboratuvarlar oluşturmak gerekliliği
vardır. Bu oluşturulacak laboratuvar, araştırma yapabilecek
nitelikte olup tarımsal saldırıları önlemeye yönelik
çalışmalar yaparken üniversitelerle de iş birliği hâlinde
olmalıdır; bunun yanında, istilacı türler ve patojenlerle
de mücadelede aktif görev yapabilecek kapasitede olmalıdır. Tüm
bunlar göz önünde bulundurularak AFAD veya
Cumhurbaşkanlığına bağlı yüksek güvenlikli
laboratuvar ve araştırma merkezi oluşturulması faydalı
olacaktır. Çalışılacak bu organizmaların büyük tehlike
arz etmesi nedeniyle, yurt içerisinde üniversitelere ve araştırma
merkezlerine de dağılması engellenecektir çünkü dünyada bu yönde
kazalar sonucu yayılan organizmalar sebebiyle felaketlerin
yaşandığı bilinmektedir. Özellikle biyolojik savaşa
karşı önlemler oluşturma hem zirai faaliyetler hem insan hem
hayvan sağlığı açısından büyük önem
taşımaktadır.
Sayın milletvekilleri, Adana ilimizde ülkemizin
ve Avrupanın ilk tarıma dayalı ihtisas organize sanayi
bölgesinin kurulması için çalışmaların devam ettiğini
biliyoruz. Bu, su ürünleri açısından kurulacak olan bir organize
sanayi. Bizim de yerinde ve yararlı bulduğumuz bu proje alanında
215 adet havuz, işletme tesisi ve yeni türleri geliştirmek için ileri
teknolojiye sahip teknokent kurulması ve projenin hayata geçirilmesi
aşamasında 3 bin kişilik yeni istihdam alanı ortaya
çıkarması beklenmektedir. Proje kapsamında, özel sektör
tarafından yaklaşık 1,6 milyar TL yatırım
yapılacağı tahmin edilmektedir. Su ürünleri
yetiştiriciliği açısından büyük öneme sahip olan bu kanun
teklifi tarafımızdan desteklenmektedir.
Kıymetli milletvekilleri, öncelikli olarak dert
edinmemiz gereken şey Türk vatan toprağını ve özellikle
tarım topraklarını korumaktır çünkü toprak ve tarım
aynı zamanda ülkemizin ve insanımızın gıda
güvenliğinin temel taşıdır. Bunun birkaç oy veya üç
kuruş çıkar uğruna heder edilmesini önlememiz, stratejik önemde
millî yükümlülüğümüzdür.
Bu düşüncelerle, görüştüğümüz kanun
teklifini olumlu bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu kapsamda, yüce
heyetinizin mera alanlarının, ormanların ve tarımsal
arazilerin korunmasının önemine vâkıf olduğundan
şüphemiz yoktur. Ancak bu kanundan sonra, gecikmeden su kanununun da ele
alınması gerekmektedir. Küresel ısınma yaşanırken
önlemler almazsak yakında kullanabileceğimiz su kalmayabilir.
İçmeye uygun nitelikte ve temizlikte su kıtlığı
yaşayacağımız gibi, tarımsal sulama ve kullanma suyu
kıtlığıyla da karşılaşmamız
olasıdır. Tedbir almazsak ülkede hiçbir şey
yetiştiremeyecek duruma gelebiliriz. Elbette, önemli bulduğum yer
altı barajları gibi çalışma da bugün Bakanlık
tarafından sürdürülmektedir. Normal barajlardan farklı olarak
yağan yağışı tutabilmek, toplayabilmek için ve su
varlığımızın buharlaşmayla yitip gitmesini
önlemek için yapılacak bu barajlar oldukça önemlidir.
Suyun kullanım biçimleri tarımda da
sanayide de evsel olarak da oldukça büyük önem taşımaktadır,
Tarım ve Orman Bakanlığının bu konuda da
çalışmaları vardır, bu çalışmaların
sonuçlarını görmeyi de dört gözle beklemekteyiz. Ancak daha önce de
çeşitli vesilelerle ifade ettiğim gibi, ülkemizin su
politikasında belirsizlik ve yönetimde çok başlılık
görülmektedir. Bu dağınıklık içerisinde göllerimiz
kurumakta, yer altı su kaynaklarımız kaybolmaktadır. Hep
birlikte, obruklarda yaşanan çökmeler ve obruk oluşumlarından
haberdarız. Şehirlerimizde yağmur sularının
kanalizasyona bağlanması hem atık su kanallarına
aşırı yük getirmekte hem de yağmur suyunun
kullanılmasını engellemektedir.
Kullanamadığımız yağmur suyu, iklim
değişikliği sonucu değişen yağış
rejiminin de etkisiyle yıkıcı sellere, su baskınlarına
ve heyelanlara yol açmaktadır. İklim değişikliği
sadece Türkiye olarak durdurabileceğimiz bir süreç değilse de
ülkemize ve insanlarımıza etkilerini yönetebilmek zorundayız.
Ülkemizin toprağının kalitesi, tarım ve orman
alanlarımızın korunup geliştirilmesi ne kadar önemliyse, dağınık
mevzuat metinleri ve dağınık yetki paylaşımı
dolayısıyla kurumlar arasında süzülüp giden suyun yönetimini ele
almak daha da büyük önem taşımaktadır.
Muhterem milletvekilleri, tarımsal
alanların korunması temelinde değerlendirdiğimiz bu
teklifi, verimli topraklarımızın imara açılması, hobi
bahçesi adıyla tahrip edilmesi ve toprağın verimliliğini
kaybetmesi tehlikelerine karşı önemli bir girişim olarak
değerlendiriyoruz. Türkiyenin gıda konusunda kendine yeterli ve
ihracata yönelebilecek potansiyelini harekete geçirmeyi gerekli görüyoruz. Bu
vesileyle tarım, hayvancılık ve balıkçılıkla
iştigal eden üretken insanlarımızı, Türk köylüsünü
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime son verirken Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak üzerimize düşen görevin tarım ve
hayvancılığı desteklerken üreticilerimizin de hayat
standartlarını yükseltmek olduğunu ifade ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Rıdvan Turan, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün günlerden Necdet Adalı. 1980
yılında, 7 Ekimi 8 Ekime bağlayan gece Necdet Adalı, 12
Eylül askerî darbesinin astığı ilk insan, ilk devrimci olarak
tarihe geçti. Yaşasın Kürt ve Türk halklarının
kardeşliği, kahrolsun sömürgecilik! sloganıyla kendi
sehpasını kendi tekmeledi. Anısı önünde saygıyla
eğiliyorum.
Değerli arkadaşlar, adım
zikredildiği için, Vanda helikopterden atılan 2 köylü gerçeğine
temas ederek konuşmama başlayacağım. Gerçi AKP
sıralarının bu konuşmalara, tarım kanun teklifine
ilişkin ilgisinin ne kadar yoğun olduğu şöyle sıralara
bakınca görülüyor. Ancak ne güneş balçıkla sıvanabilir ne
gerçeklerin üzeri örtülebilir.
Ben kendi tanıklığımdan
bahsedeceğim; hiç kimsenin kızmasına, hoplamasına,
zıplamasına gerek yok. Biz gittik ve köylülerle görüştük;
gerçekliğin ne olduğunu bir değil, birden çok insanla
görüşerek öğrendik. Bölgede gerçekleşen askerî operasyon
sonucunda meydana gelen çatışmada hayatını kaybeden
askerlerin sonrasında köye yakın alana helikopter iniyor ve
köylülerden çapraz sorgu usulüyle bu 2 köylünün kim olduklarını
öğreniyorlar. Osman Şiban ve Servet Turgut bu şekliyle köy
meydanına getiriliyor. Ardından, çeşitli hakaretlerde bulunan
güvenlik güçleri bu 2 köylüye yere diz çöktürüyor ve Biz şimdi gidiyoruz,
biz buradan gidene kadar -ben, bir beyanı anlatıyorum size- eğer
kalkarsanız kafanıza sıkarız. deniliyor. Köyün hemen
arkasındaki alandan kalkan helikopterle alanı terk ediyorlar.
Ardından, birkaç saat sonra geldikten sonra, pek çok hakaretle birlikte bu
2 köylü gözaltına alınıyor. Ardından, aileler bu 2
kişi hakkında uzun süre bilgi alamıyorlar, en sonunda
aradıklarında şöyle bir bilgiyle karşılaşıyorlar:
Bu 2 kişi yoğun bakımda. Tabii, Osman ve Servet adındaki bu
2 köylünün ailesi derhâl hastaneye intikal ediyor. Hastaneye gittiklerinde 2
köylünün de yoğun bakımda olduğunu, bilinçlerinin konfü
olduğunu, koopere ve oryante olmadıklarını, 2si
açısından da hayati riskin devam ettiğini öğreniyorlar.
Ardından, biz gittiğimizde hastanelerin başhekimleriyle
görüştük. Zaten, hastaneye getiriliş biçimleri Helikopterden
düştüler. biçimindeydi. Ben, sizin gönlünüze ve vicdanınıza
bırakıyorum; o kadar asker arasında bir helikopterde
gözaltına alınmış insanların helikopterden düşme
ihtimali sahi nedir sizce? Ardından, görüştüğümüz hastane
başhekimleri bu insanlardan birisinin ölü addedilebileceğini,
respiratöre bağlı olduğunu, bilincinin kapalı olduğunu
bize ifade etti, diğeri içinse durumun daha iyi olduğunu söyledi. Bu
süreç içerisinde getiren asker, olaya tanıklık eden köylüler, hastane
tutanakları ve sonuçta ortaya konmuş olan adli tıp yani otopsi
tutanaklarının hepsi bir şeyi işaret ediyor.
Arkadaşlar, bakın, bu gerçeklikle
yüzleşmek zorundasınız. İktidarınız, bütünü için
söylemiyorum ama bu gelinen noktada, işkenceye sıfır tolerans
noktasından karakollarda düzenli ve sistematik bir biçimde işkencenin
uygulandığı ve fakat sizler tarafından bunun
cezasızlıkla ödüllendirildiği bir noktaya ne yazık ki
Türkiyeyi taşıdı. Diyorsunuz ki Biz bunlara müsaade etmeyiz.
Mutlaka arkasında oluruz, hesabını sorarız. Kemal Kurkut
Diyarbakırda Nevroz günü, herkesin gözü önünde vuruldu, vuruldu. Vuran
sabit, nasıl olduğu sabit, kamera görüntüleri var ve o güvenlik
güçlerinden birisi şu anda tutuklu değil biliyor musunuz? O yüzden,
böyle hamasi nutuklar atarken olayı sizden daha iyi bilen birilerinin
olabileceğini, bu meselenin tarihsel ve siyasal boyutuna sizlerden daha
hâkim birilerinin olabileceğini aklınızdan çıkarmayın.
Gittik, gördük ve bu bir iddia değildir arkadaşlar, bu bir iddia
değil. Bu, sizin Hükûmetinizin alnında çok büyük bir kara leke.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bir
tarım yasa teklifini konuşacağız. Bu yasa teklifi, bütün
dünyanın coronavirüs salgınıyla mücadele ettiği, süreçlerin
bu kadar sıkıntılı hâle geldiği bir yerde gerçekten
ihtiyaç mı ve öncelik mi? Bakın, herkes yeni bir tarım
politikası tartışıyor. Dünyanın her tarafında
üretenden tüketene, tarladan tabağa direkt rabıtaların
kurulabileceği, kooperatif sisteminin başat hâle
getirilebileceği bir tarım politikası bütün dünyada
tartışılıyor. Sizde ise Allaha şükür, eski ezberden
bugüne değişen bir şey yok. Neoliberal tarım
politikalarından, kapitalizme biat etmiş uluslararası tarım
tekellerinin egemen olduğu, üreticinin ezildiği, tüketicininse
ürünlere ulaşmak noktasında devasa sorunlarla
karşılaştığı bir şey anlatıyorsunuz.
Ya, acaba bu dünya bu sorunla bu kadar yüzleşirken, kendi suretini aynada
görüp kapitalizmin yarattığı bu devasa eşitsizliğin
artık sürdürülemez olduğunu düşünürken sizin tarım
politikalarınızda zerreyimiskal kadar bir değişikliğin
olmaması kabul edilebilir bir şey mi arkadaşlar? Böyle bir
şeyi kabul etmek mümkün mü? Bakın, herkes kendisini
değiştiriyor. Bu konuda ısrar etmekse, var olanı devam ettirmeye
çalışmaksa aslında, Türkiyede siyasetin nasıl
tükendiğini, nasıl yok olduğunu hepimize gösteriyor.
Oysa yeni bir şey konuşmalıydık,
bizim yeni tarım kanunlarına ihtiyacımız yok, bizim
bütünlüklü bir tarım politikasına ihtiyacımız var. Ne o
tarım politikası? Gıda egemenliği, gıda güvenliği
ve gıda güvencesi sacayakları üzerine oturtulmuş, üreticiyi
destekleyen, tüketicinin gıdaya ulaşımı önündeki her türlü
baskıyı ve zorlukları ortadan kaldıran yeni bir tarım
politikasına ihtiyacımız vardı bizim. Ama siz -şimdi
birazdan konuşacağız onları- öyle şeyleri
getirmiş koymuşsunuz ki gerçekten insan bazen şüphe ediyor;
acaba hangi Türkiyede yaşıyoruz ve hangi önceliklere sahibiz ya da
sahipsiniz?
Şimdi, mesela bu teklifte tarım
alanlarını konuşacağız; korunmalı,
korunmamalı, buna ilişkin bazı şeyler var. Ya,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Muğlada 1 milyon 100
bin metrekare hazine arazisi imara açıldı değerli
arkadaşlar. Hangi tarım alanının korunmasından
bahsedeceğiz? Yine Salihli Çapaklıda jeotermal tesislere
karşı köylünün direnişiyle elde edilemeyen şey
Cumhurbaşkanı çıktı, kararnameyle el koydu oraya ya. Hangi
toprağın korunmasından bahsedeceğiz? Bunlar gerçeklik
değil ve bunları konuşurken bakın değerli
arkadaşlar, son on sekiz senede yüzde 12,3 daralmış Türkiye
tarım alanlarından bahsedeceğiz. Bunları bahsetmeden öyle
tarım politikası konuşamayız.
Sebze bahçelerinin yüzde 15
azaldığından bahsedeceğiz, öyle yağma yok! Bak
bunları konuşmadan Yok tarım alanlarını
koruyalım, onu böyle yapmayalım... Bunlar yok, bunları
konuşmak zorundayız. Ve yine, 2002de 7 milyondan fazla tarımsal
istihdam söz konusuyken şu anda, 2020nin Şubat ayında bunun 4
milyona indiğinden bahsedeceğiz. Bunları konuşmadan
tarım politikası konuşulamaz. Ve tarım
alanlarının sürekli azalmasına rağmen sürekli artan çiftçi
borçlarından bahsedeceğiz. Şimdi, siz hadi pandemiyi pas
geçtiniz. Ya, bu gerçeklikler ortadayken, üreten geçinemiyor, tüketen
alamıyorken hangi derde deva bir tarım politikasından bahsetmeyi
düşünüyorsunuz? Şu anda 160 milyar lirayı aşan bir çiftçi
borcu var. Bunları konuşmadan hangi tarım politikasını
konuşacağız?
Bir de ormanı konuşacağız tabii,
değil mi? Ormanlık alanların geliştirilmesine ilişkin
bazı hükümler de var sözüm ona ama Cudide, Gabarda yakılan ormanların
niye söndürülmediğini; halkın, bu ormanları söndürmek için
seferber olduğunda bu insanların niye engellendiğini
konuşmadan yeni ormanlık alanların
çoğaltılmasını konuşamayacağız, öyle
yağma yok. Derler ya Hafızayıbeşer nisyan ile maluldür.
diye, elhamdülillah, Allaha şükür, bizim hafızamız hiç nisyan
ile malul değil, bu yaptıklarınızın ve bu
yapılanların hepsini biliyoruz, hepsini kaydetmiş
durumdayız.
Şimdi, tarım politikası
konuşacağız. Kardeşim, YEP açıklandı yahu, YEP
açıklandı, bir kara leke. Onuncu Kalkınma Planında 2
trilyon dolar gayrisafi millî hasıladan bahsederken, şu anda 875
milyar dolar gayrisafi millî hasıladan bahsediliyor. Yeni YEP diyor ki:
Sizi daha çok açlığa, daha çok işsizliğe, daha çok
yoksulluğa mahkûm edeceğim. Açıkladı ya damat Bakan.
Şimdi, bunun tarım alanı üzerindeki etkilerini konuşmadan
ve tarım alanının bir bütün olarak bu ekonomik fukaralaşma,
istihdam kaybı üzerindeki etkilerini konuşmadan hangi tarım
politikasını konuşmayı düşünüyorsunuz? Uzayda falan
mı yaşıyorsunuz acaba? Gerçi kimse de yok ya, en azından
ekranlara konuşuyoruz.
Bakın, değerli arkadaşlar,
Sayıştay raporu açıklandı. Sayıştay raporunda
Tarım Bakanlığının elle tutulacak hiçbir
tarafının olmadığını gördük, lime lime dökülen
bir Bakanlıkla karşı karşıyayız. Bunları
konuşmadan neyi konuşacağız?
Ve sulama konuşacağız değil mi?
DEDAŞın Kürt illerinde özellikle insanlara zulmettiğini,
muazzam bir baskı uyguladığını, çiftçilerin
desteklemelerine el koyduğunu, haksız ve hukuksuz bir biçimde
insanların elektriğini kestiğini konuşmadan neyi
konuşacağız Allah aşkına? Bunları geçin
değerli arkadaşlar.
Bakın, bu sıralarda çok konuşulan bir
şey var. Öncelikle şunu vurgulayayım tabii: Mevsimlik tarım
işçileri, ırkçı faşist saldırılar; birçok yerde
bunları görüyoruz, en son Sakaryada da gördük. Bunları
konuşmadan, bu mevsimlik tarım işçilerinin içinde olduğu
açmazı, yoksulluğu, eğitimsizliği,
fukaralığı konuşmadan ne konuşulacak sizce? Hiçbir
şeyin konuşulması mümkün değil ve sonuçta her
konuştuğumuz şeyde karşımıza dikilen millî
menfaat.
Değerli arkadaşlarım, millî menfaat
ne? Millî menfaat sizin ülke dışındaki
halüsinasyonlarınızı kabul etmemizi gerektiren bir şey mi?
Yani şimdi, sizin gördüğünüz halüsinasyonlar niye millî çıkar
olsun? Örnek; Birinci Dünya Savaşında yedi düvel birbirine girdi,
hepsi millî çıkar için birbirine girdi; sonra Goeben ve Breslau gitti
Sivastopolu bombardıman etti. O zaman biri sorsa, Enver Paşa ve
şürekâsına Bu savaşa girmek millî çıkarımız
değil. dese herhâlde idam edilirdi. Bunun sonucunda 3 milyondan fazla
Osmanlı askeri ve en az o kadar da kilometrekare toprak yok oldu. Hangi
millî çıkar değerli arkadaşlar? Şimdi sizin Akdenizde,
Azerbaycanda çizdiğiniz ve çıpayı oraya attığınız,
bu suretle de ülke içerisindeki siyaseti ve muhalefeti dizayn etmeye
çalıştığınız şey niye millî çıkar
olsun? Bakın bunların hepsi tartışılacak ileriki
yıllarda ve bunların hepsi tarihsel ve sınıfsal mücadelelerde
yerlerine oturacaklar.
Şimdi, bu yasa tasarısı içerisinde de
millî çıkara ilişkin çok şey var tabii ki. Mesela ne var?
Ormanlık alanların çoğaltılmasına ilişkin
vurgular var ama aslına bakılırsa ormanlık alanların
çoğaltılması falan değil söz konusu olan, tam tersine orman
varlığımızdan giden şeyler söz konusu, ormanlık
alanlarda sanayi tesislerinin kurulması, imalathanelerin kurulması
söz konusu. Oysa biliyoruz ki ormanlık alanlarda kurulacak tıbbi ve
aromatik bitkiler üretimi, orman dışı üretimler, bu ve buna
benzer pek çok şey hem köylü kooperatiflerini baypas etmeye sebep olacak
hem ormanlık alanların tasfiye olmasına sebep olacak. Aynı
zamanda ormanlık alanlar sanayi tesislerine dönüşecek.
Bir de bir kavram çıkmış bozuk
orman diye; kardeşim, bozuk orman diye bir şey yok. Orman
Bakanlığının görevi bozuk olan ormanı Anayasanın
ona verdiği vazife çerçevesinde düzenlemektir, organize etmektir ve
yeniden orman hâline getirmektir. Şimdi, bir fırsat bulunmuş
bozuk ormanlık alan diye, buradan gir, oraya sermayeyi çek, oraya
tarım alanları aç. Bakın, ormanlık alanlarda kurulacak olan
tıbbi ve aromatik bitkiler başta olmak üzere, her türlü kültür
esaslı bitkinin sonucu nedir biliyor musunuz? Ormanlık alanların
yok olmasıdır. Niye böyledir? Çünkü kültür bitkisi yetiştirmek,
var olan zararlılar sebebiyle ilaca, gübreye ihtiyaç gösterir. Bu, ormandaki
zararlıları yok eden predatör böceklerin yok edilmesi anlamına
gelir. Türkiyede her yıl, yangınlardan daha fazla zararlı
böcekler sebebiyle orman kaybı olmaktadır. AKP bu önerisiyle, bozuk
orman alanı dedikleri alanlara açacakları tesislerle birlikte
ormanların yok edilmesine imkân sağlayacak.
Çok önemli mevzulardan bir tanesi şu Akyatan
Lagünü meselesi. Ya arkadaşlar, millî menfaat o değil; bakın,
Akyatan Lagünü kalsın, çoluğumuz çocuğumuz onu görsün. Sizin
gözünüzü nasıl bir para bürümüş ya? Ya üç kuruş fazla para elde
etmek için Hasankeyf gibi on iki bin yıldır duran bir şeyi ki
elektrik arzımızın fazla olduğunu bildiğiniz hâlde-
betona gömdünüz. Ya bundan utanan hiç yok mu ya? Bir biz mi utanıyoruz bu
görüntüden? Kaz Dağlarında -şu gözlerimle gittim gördüm,
demeyin ki böyle bir şey yok- 200 binden fazla ağacı kestirdiniz
emperyalist bir şirkete. Çocuklarımızın bunu görmesinden
daha büyük bir ulusal menfaat olabilir mi ya? Cebinize koyacağınız
yeşil dolarlardan daha kıymetli değil mi hayat?
Değerli vekiller, bakın, tarih
karşısında sorumlusunuz bu konuda. Akyatan Lagününde
gerçekleştirilecek olan şeyin Türkiye ekonomisine
sağlayacağı yarardan çok götüreceği şeyler var. O
lagünün yanındaki alana açacağınız organize sanayi bölgesi
ve balık çiftliklerini yapmak için o lagünün suyunu boşaltmak
zorundasınız, inşaatı kurmak için bunu yapmak
zorundasınız. Ramsar Sözleşmesiyle teminat altına
alınmış olan olağanüstü bir flora ve faunayı yok
ediyorsunuz. Bakın, size son çağrı, daha önce defalarca yaptınız:
Bu lagünü OSBye çevirmek bir ihanettir; tarihe, doğaya ve halka
ihanettir, bunu böyle bilmeniz lazım.
Bakın, konuşulacak çok mevzu var tabii ama
bir başka mesele de şu, şimdi deniliyor ki: Ya bu taklit ve
tağşiş meselesi de çok kötü bir mesele. Ee, kardeşim ne
yapalım? İşte Buna ilişkin önlemler alalım. Bu
konuda alınmış önlemler var. Adam oradaki dükkânı
kapatmış, öte tarafta açmış. Bunların daha ciddi,
paraya çevrilmeyen bir biçimde hapis cezasıyla
cezalandırılması var ama en az onun kadar önemli başka bir
mevzu var değerli arkadaşlar, bakın o da şu: Şimdi
gıda güvenilirliği konusunda yanıltıcı yayına
ceza getirmek istiyorsunuz. Neymiş bu ceza? Ticari reklam kapsamına
girmemesi koşuluyla -girerse sayılmıyor- tüketicide endişe,
korku, güvensizlik yaratan, tüketim alışkanlıklarını
olumsuz etkileyen gerçeğe aykırı nitelikte yayın
olmasının gerektiği vurgulanmış ve deniyor ki: Böyle
olursa buna ceza verilecek.
Peki, Çernobil faciası memlekette nelere yol
açtı biliniyor, o günü yaşayanlar hatırlayacaktır. O zaman,
Özal iktidarı ve Cahit Aral çıkıp demişti ki: Bunda
radyasyon yok; çayda, fındıkta, sütte radyasyon yok. O sebeple
binlerce insanımız kanser oldu. Şimdi aynı onun gibi
gelinen noktada, bir bilim insanı Bülent Şık araştırma
yapmış, gıda maddelerindeki kanserojenleri ortaya koymuş.
Yasa diyor ki : Eğer halkın tüketim
alışkanlıklarını değiştirecek yayın
yaparsanız bunun cezası olacak. Bir dakika ya! Bunun
cezasını daha önce vermeye çalışan çok oldu. Bilimi
cezalandıramazsınız. Bu insanların sorumluluğudur bu,
bilimsel sorumluluğudur, bilimsel nosyonudur. Dolayısıyla
yanıltıcı yayın derken yanıltıcı
yayın ne? Ben size söyleyeyim: AKPnin uygun görmediği her türlü
yayın. Yani karşımızda ifade özgürlüğünü, düşünce
özgürlüğünü ve halkın haber alma özgürlüğünü ihlal eden devasa
bir metin var.
Değerli arkadaşlar, yine önemli
mevzulardan bir tanesi şu: Bakın, Merkez Av Komisyonunu
düzenleyecekler. Ne olacak Merkez Av Komisyonu? İşte içerisine
STKlerden birileri katılacak, yok fakültelerin biyoloji bölümlerinden
başka birileri katılacak. Ne olacak böylece? Daha böyle hayvanlar
için, öldürülecek hayvanlar için, ümüğü sıkılacak hayvanlar için
bir Merkez Av Komisyonu oluşturulacak.
Arkadaşlar, ben hiç öyle mi, böyle mi,
şöyle mi, şu da mı katılsın, bu da mı
katılsın demiyorum. Yalnız bir şey söylüyorum:
Avcılık katilliktir. diyorum, Katile arka çıkan da katildir.
diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Turan tamamlayın
sözlerinizi.
RIDVAN TURAN (Devamla) Zaten bir avuç
kalmış mazlumu Dersim dağlarında, şimdi benim seçim
bölgem olan Mersin dağlarında, Ceylânpınarda üç beş
kuruşa öldürtmek hangi millî menfaat arkadaşlar?
Çocuklarımızın onları görmesinden daha büyük bir millî
menfaat var mı? Bak, siz millî menfaat retoriğini çok
kullandığınız için bunu söylüyorum.
Dolayısıyla, Merkez Av Komisyonunun tahkim
edilmesi falan değil, tam tersine kara
avcılığının, aynen Hayvan Hakları Evrensel
Bildirgesinde ifade edildiği gibi, Türkiyede tamamen yasaklanması
lazım, buna izin vermemek lazım. Hayvanları öldürerek, başkasına
zulmederek bir spor söz konusu değildir; buna insaniyet elvermez.
Şimdi, buna ilişkin, tabii, çok şey
var. Ezcümle, AKP kendi suretinde bir teklif hazırlamış;
dünyayı nasıl görüyorsa dolardan, eurodan ibaret; insan
ilişkilerini nasıl görüyor ve anlıyorsa ona uygun bir teklif
yazmış. Biz bu teklifin başından sonuna kadar
karşısındayız değerli arkadaşlar.
Yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Turan.
Gruplar adına son söz talebi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Orhan Sarıbalın.
Buyurun, Sayın Sarıbal. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN SARIBAL (Bursa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; (2/2985) esas numaralı
gıda tarım ve orman alanlarındaki bazı düzenlemelerle
ilgili yasa teklifini konuşuyoruz.
Bugün 7 Ekim Dünya Pamuk Günü. Dünya Pamuk Günü
elbette birçok ülkede etkinliklerle kutlanacaktı, Covid nedeniyle
kutlanamadı ama Dünya Pamuk Gününü kutlamak mı lazım,
kutlamamak mı lazım, bunu tartışacağız elbette.
Öncelikle yeni bir yasama dönemindeyiz. Halkın
Meclisine olan inancıyla bu Meclisin demokrasi, özgürlük, eşit
yurttaşlık, adalet, dayanışma anlamında -eğer
halkın Meclisiyse- halkın yararına yasalar ortaya koyabilme; bir
yerlerden gelen dayatmalarla, önermelerle değil, halkın verdiği
oylarla halkın yarattığı Meclisin çıkaracağı
yasalarla halk adına iyi şeyler yapma umudunu taşıyarak
yeni yasama yılının başarılı geçmesini diliyorum.
Tarım, ekmek
Sık sık krizler
yaşıyoruz dünyada, o krizlerde özellikle ülkemizde de
gördüğümüz, ayakta kalan tek şey tarım ve gıda. Tarım
ve gıda bizim açımızdan iki temel noktada çok kıymetli:
İnsanın, halkımızın temel beslenme
ihtiyacını karşılayacak, deyim yerindeyse gıda
egemenliğini sağlayacak ve yine insanımıza yeterli ve
dengeli besin taşıyacak gıda güvencesinin
oluşturulmasını temel hedef, temel anlayış olarak
görüyoruz. Ve tarım, bütün bileşenlerin, bütün kitlenin,
muhatabı olan bütün yapıların yan yana gelip karar vereceği
bir mekanizmayla hayata geçmeli. Sadece bir kişinin, birilerinin, emperyalizmin,
onun yerli iş birlikçilerinin ve onun yerli iş birlikçilerinin
ithalat lobisi üzerinden ülkenin toprağını peşkeş
çeken; insanını deyim yerindeyse sömüren, güneşini, suyunu
gasbeden, toprağını gasbeden bir mekanizmadan çıkarılıp
o ülkenin suyunun, toprağının, güneşinin,
insanının hakkı olduğunu düşünerek bir temel
politikayla hayata geçirilmesi gerekir. Bu nedenle tarım çok önemli ama
görüyoruz ki sofralarda sadece yemeğimizi yiyip onun hangi
aşamalardan geldiğini düşünmeden hayatımızı sürdürüyoruz.
Neden mi? İşte, Meclisin durumu. Hepimiz zaman zaman buradan
çıkıp karnımızı doyuruyoruz, dışarıya
çıkıp lüks araçlar ve saraylar üzerinden hayatımızı
sürdüremiyoruz. Covid dedik, pandemi dedik, salgın dedik ama dünyadaki 7,5
milyar insan tek şey yapmak zorundaydı ve mutlaka elbette havayı
-şimdilik bedava alıyor- elbette suyu ve elbette gıdayı
Gıdanın da temel kaynağı ne olursa olsun tarımdı.
Bu nedenle tarımı eğer yok edersek, tarımla birlikte
çiftçiye sahip çıkmazsak eğer Genel Başkanınızın
dediği gibi ambarın anahtarı kimdeyse emri de o verir.
Dolayısıyla tarım, çok önemli bir üretim biçimi
olmasının yanında çok önemli bir politik dinamiktir yani
tarımın özü politiktir.
Bugün geldiğimiz noktada Türkiyenin
ahvalüşeraiti şu: Girdilerin tümüne yabancı şirketlerin
karar verdiği; çıktıların, üretim fiyatlarının
tümüne de dünyanın en büyük yalan hikâyesi olan, serbest piyasa
ekonomisi olarak adlandırılan, neoliberal politikalar olarak
görülen, borsalar üzerinden yönetilmeye çalışılan ama işin
özünü IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve egemen şirketlerin
belirlediği bir sarmalın içerisinde. Yani bu ülkenin çiftçisi, hiçbir
zaman üretimde kullandığı girdilere dair bir fiyat belirleme
hakkına sahip değil. Yine aynı şekilde bu ülkenin çiftçisi,
ürettiği ürünün fiyatına dair bir fikir ortaya koyabilme ve buradan
doğru bir fiyat belirleme hakkına sahip değil. Girdilerin tümünü
egemen şirketler belirliyor; mazot, gübre, ilaç, elektrik ve
çıktıların tümünde de dünya borsalarına göre hareket
ediyoruz yani öyle bir sarmaldaki çiftçi
Bizim çiftçimiz, örneğin, Amerika Birleşik
Devletlerinin ticaret bakanlarıyla rekabet ettiriliyor; bizim çiftçimiz,
örneğin, Avrupa Birliğinin ticaret ve hazinesiyle rekabet
ettiriliyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir mekanizma olmaz, benim
çiftçim Amerika Birleşik Devletlerinin hazine bakanlığıyla
rekabet edemez, etmemeli. Burada, rekabet sistemini düzenleyecek olan kurum
elbette o ülkenin idaresidir, hükûmetidir, ticaret
bakanlığıdır, sanayi bakanlığıdır, tarım
bakanlığıdır. Dolayısıyla çiftçi ya da tüketici
ya da Türkiye tarımı, açıkçası kendi kendini yönetenleri
dâhil karar verme iradesini kaybetmiştir.
Tam da böyle bir ortamda biz bir kanun teklifi
üzerinden bir şey kanunlaştırmaya çalışıyoruz. Bu
kanun teklifi, aslında bir torba tarım kanunu, daha önce
çıkarılmış 12 kanunda değişiklik öngörmektedir.
İki değişik biçimde değerlendirmek lazım bu kanunu:
Biri usul yönünden, diğeri de içerik yönünden.
Kanun yapma tekniği açısından
bakıldığında, kanun toplumun en geniş kitleleri
açısından ya da muhatap olduğu kitlenin bütününün görüşleri
üzerinden inşa edilmeli, ortaya çıkmalı. Oysa
baktığımızda bu kanun teklifi hiç demokratik değil,
hiçbir bileşeni tarafından doğru dürüst
tartışılmış değil. 25 Haziranda
ansızın geldi, 30 Haziran ve 1 Temmuzda iki günlük Komisyon süreciyle
tamamlandı. Peki, Komisyonda ne oldu? 35 madde, iki gün
Bir tek kelime,
muhalefet ya da Komisyona katılan diğer milletvekillerinin bir tek
kelimesi bile doğru değil miydi oraya girmesi gereken? Yok,
çoğunluk esasına dayalı, elimizi kaldırıyoruz, komisyon
sonuçlanıyor. Bileşenler; kimin haberi var, nerede
tartışıldı? Oysa, 35 maddeye, 12 kanundaki
değişikliğe ve yeni önermelere baktığımızda
hemen hemen toplumun tümünü ilgilendiriyor, tümünü; 83 milyon artı
sığınmacıları artı turistleri, bu ülkede yaşayan
herkesi ilgilendiren 35 maddelik bir kanun teklifinden bahsediyoruz.
Dolayısıyla usul yöntemi, kesinlikle uygun olmamıştır,
usul yönünden tam bir sıfırı çekmiştir.
İçeriğine baktığımızda
da çok net şunu söylemek gerekir: Bir, iktidar bu kanun teklifini
getirerek aslında başarısızlığını
ortaya koymuştur. Neden mi? Çok net bir şekilde kardeş parsel
meselesinde ön alım hakkını kaldırıyor. Defalarca
söyledik: Ya olmaz böyle bir şey, bu toprak gasbını
yaratır, zenginlerin toprakları ele geçirme olayını ortaya
koyar, bundan başka bir şey çıkmaz dedik; buradan geri duruldu.
Yani aslında bir pişmanlığı ortaya çıkaran çok
net bir durum.
Yine, yerli tütün
Tütün mü
bıraktınız? Reji döneminin aynısı, bütün
şirketler her şeye karar veriyor. Kaldı ki bir paket sigaranın
içindeki tütünün yüzde 12si yerli, yüzde 88i yabancı. Şimdi yüzde
30 yerli tütün için zorlama yapıyoruz. Ne zamandan beri? 2022nin
başında başlayacağız, 2022, 2023, 2024, 2025. Neden
2021 değil? Neden hemen yüzde 50, yüzde 80, yüzde 100 değil? Neden,
neyimiz eksik? E canım, şirketlere söz verildi, imzalar
atıldı, ciddi yaptırımlar var; eğer onlardan geri
dönülürse adamlar paralarını alacaklar çünkü altına imza
atıldı. Dolayısıyla, bunu da bir yanlıştan dönme
olarak çok net bir şekilde anlatabiliriz.
Hobi bahçeleri
Vallahi, ben tarım alanı
olan bir alanda hiçbir hobi bahçesinin olmasını doğru
bulmuyorum. Kentsel alanlar içerisinde kent tarımı yapılabilir;
kentsel alanlar içerisinde, gelişim alanları içerisinde, imara
açılmış alanlar içerisinde elbette yapılabilir ama
tarım alanı, nitelikli tarım alanları olan bölgelerde
bunların yapılması elbette uygun değildi. Bunlar da
defalarca gündeme geldi, şimdi bir yanlıştan dönülmeye çalışılıyor
ama bundan da nasıl dönüleceğini kimse bilmiyor. Hangi tarihte
başlanacak, nasıl başlanacak; hangileri bu işten affolacak,
hangileri olmayacak; havuzlu villalar mı, 20 metrekarelik yoksulun,
fakirin emekli maaşından artırdığı, hakikaten
nefes aldığı yer mi? Bütünüyle bakıldığında,
burada bunu, çok net şekilde bir başarısızlığın,
bir affın, deyim yerindeyse bir pişmanlığın
yasası olarak görebiliriz.
Diğer bir konu: Bu kanun teklifi, aynı
zamanda bir ceza hükmeden, ısrarla cezalandırmayı tercih eden
bir yapı. Tekel bayilerinin gece 22.00den sabah 06.00ya kadar olası
alkol satışlarından dolayı
cezalandırılmasını öngörüyor. Ya, zaten bunun cezası
var. Bu cezaya yeni bir ceza koyarak aslında tekel bayilerine şunu
diyorsunuz: Kapatın. E, canım, açıkça koyun, tekel, alkol
satışını yasaklayın, olsun bitsin. Ama şunu yaptınız,
bu da iyi bir şey: Vallahi, memlekette alkole
yaptığınız vergi zamlarıyla halkın hemen hemen
büyük bir kısmı kimyager oldu, inanılmaz alkol üretiyorlar ve
çok başarılılar; halkı kutluyorum. Yani ne kadar
baskı, ne kadar zor, ne kadar zulüm o kadar çözüm. Bu halkın da böyle
bir niteliği var. Dolayısıyla, bu açıdan da şunu
söyledik, cevabını alamadık: Tekel bayilerine bugüne kadar ne
kadar ceza kestiniz, ne kadarı tahsil oldu? Cevap yok. Memleketin kötüleri
tekel bayileri.
Diğer bir konu: Tütün, makaron, sigara ve
bununla ilgili cezalar. Yüzde 80in üzerinde vergi alıyorsunuz. Bir tek
Mardinde, Diyarbakırda, Malatyada birkaç yerde açığa tütün
ekimi vardı, şimdi onlar da kalmayacak. Neden kalmayacak? Çünkü siz
makaronu da yaprağı da öbürünü de berikini de
cezalandırdığınız andan itibaren bunun adı
şudur: Bu ülkede artık tütün ekimini yavaş yavaş
sonlandıracaksınız anlamına gelir. Ona da yeni cezalar var;
daha fazla hapis, daha fazla para cezası var; gıda taklit,
tağşiş, sahte ürünlere ceza. Marketten aldınız,
kullandınız gitti. Arada bir gidip denetleme yapılıyor,
oradan alınıyor bir ceza veriliyor; aynı adamın 10 tane
şirketi var, aynı adamın 5 tane marketi var; o marketten
kaldırıyor, ona koyuyor; oradan kaldırıyor, ona koyuyor.
Yani aslında verdiğiniz cezalar tağşiş, taklit ve
hileli ürünün sorunu çözmüyor. Neden çözmüyor? Üretim aşamasında
neden bu sorunu çözmüyorsunuz? Neden? O kadar ziraat mühendisi, o kadar
veteriner, o kadar kimyager, o kadar gıda mühendisi var bu ülkede, ne
yazık ki işsizler. Yapacağınız tek şey kamunun
aracılık edeceği bir denetleme mekanizmasıyla bunlar orada
çalışacaklar. Şimdi kim yapıyor gıda
işletmelerinin denetimini? Orada çalışan kalfa. Kalfa diyecek
işletme sahibine Ya biraz fazla şundan koydun, şunu
yanlış yaptın. öyle mi? Bu kadar işsizliğin
olduğu bir yerde gıda işletmesinde çalışan kalfa
dönecek diyecek ki Siz bu ürünü yanlış üretiyorsunuz, halk
sağlığına zarar veriyorsunuz. Öyle bir babayiğit
varsa çıksın, söylesin.
Diğer bir konu, net bir şekilde açık
açık konuşmak lazım: NBŞ ve şeker üretim yerlerini
denetleyecekler ve cezalandıracaklar. NBŞ üretim yerlerinin
denetlenemediğine dair bir itiraftır. Türkiyede ne kadar NBŞ
üretildiği, iç pazara ne kadar sunulduğu bilinmemektedir. Varsa
ellerinizde bir kayıt, öğrenelim. Eğer o kayıt zaten
çıksa, net bir şekilde ortaya konsa oturacak yer olmaz. Neden olmaz?
Yüzde 2,5a düşürdünüz NBŞ üretimini, 160 bin ton civarında
NBŞ üretilmesi lazım. Soruyorum: Türkiyede 5 tane NBŞ üreten
firmanın üretimi konusunda bir düşünceniz var mı? Bir tek
kilogram bile üretimden kıstılar mı? Rakamlar net. 1,5 milyon
ton mısır, nişasta üretimi için gidiyor. Gerisinin
hesabını siz yapın. Dolayısıyla bugüne kadar
yapamadıklarınızın ya da
yaptığınızı düşündüğünüz denetlemelerin bir
kez daha yapılamadığını net bir şekilde ortaya
koyalım.
Basın-yayına ceza... Ya, basın-yayına
ceza getireceksiniz, ne olacak? Bir konu hakkında çıkacak,
konuşacak insanlar. Ee, yanlış konuştunuz, hileli
gıdayla ilgili kamuoyunu yanılttınız. Ya, bilim
şüphecidir, tartışılması lazım,
konuşulması lazım. On yıl önce çıkan
gıdaların bugün yanlış olduğunu, on yıl önce
çıkan ilaçların bugün yanlış olduğunu, on yıl
önce piyasaya çıkan bazı ürünlerin bugün sağlığa
zararlı olduğunu kim biliyor? Araştırmalar,
tartışmalar, konuşmalar biliyor. Cezalandırmayla
aslında gerçekleri kapatma yoluna gidiliyor.
Kısaca şunu söylemek lazım: Bu yasa
teklifi iktidarın beceriksizliğini, mahcubiyetini, hatalarından
kısmen dönmeyi ve ısrarla cezalandırma hikâyesini ortaya
koyuyor. Bu ceza meselesinde bir de şuna canım yanıyor, onu da
söyleyeyim hani: Orman kesimlerinde eğer ormanı kesenler
amacının dışında kesmişse kilogram
başına ya da metreküp başına yeni ceza... Yahu
kardeşim, niye yanlış kestirtiyorsun? Orman muhafaza memurun yok
mu, orman mühendisin yok mu? İş öğrettir, kestirme. Ee,
kestireceksin, 100 lira ceza vereceksin, adam oradan 10 bin lira kazanacak. Hem
kesmeye devam eder hem ceza ödemeye devam eder. Böyle bir mekanizmayı
kabul etmemiz ya da buradan bir doğru sonuç çıkması, halkın
sorunlarının çözülmesi elbette mümkün değil. Elbette zaman
kısıtlı, son olarak şunu söylemek isterim; bu teklif bir
şekilde geldi, çoğunluk esasına göre geçecek, iktidarın
zaten tutumu belli ama şunu söylemek lazım: Bugün söylendi ama birkaç
defa yine söylemek lazım, çiftçi borç batağında, çiftçi borç
batağında. 2002de 2,4 milyar olan çiftçinin borcu bugün sadece
bankalara 125 milyar, toplam 160 milyar borç, bu borç
yapılandırılmalı, çiftçi buna dair bir yasa teklifi
istiyor, buna dair yasa çıksın istiyor. İki: Çok, açık ve
net çiftçinin istediği; desteklemeler arttırılsın, bir
tarım planlaması yapılsın. Bakın, Covid döneminde
düşünün bir bakanı, bu ülkede ihracatı yönetemedi. AKP Genel
Başkanı diyor ki Bir karış yer boş kalmasın.
Bakan da diyor ki Merak etmeyin, ekin, tarlada ürün kalmayacak. Bakalım,
2019un sonu, depoda soğan çürüdü, depoda patates çürüdü, 7 Ocakta ihracat
kısıtı geldi yani ihracat kısıtı niye gelir, ne
zaman gelir, niçin gelmelidir? İhracat neden yapılmamalıdır
ya da gerekçesi nedir? Hiçbiri yok, hiçbiri. Daha sonra hemen arkasından
Hataydan başlayan soğan tarlada kaldı, Adanada soğan
tarlada kaldı, Urfada soğan tarlada kaldı, ardından bütün
yaz boyu en önemli ürün olan domates tarlada kaldı, biber tarlada
kaldı. Nerede söz veren AKP Genel Başkanı? Nerede Bakan? Nerede?
Yok. Çiftçi yine kaderine mahkûm bir şekilde yaşamaya devam ediyor ve
şu anda gerçekten çökmüş durumda. Geçen yıl bu zamanlar çok net
bir şey söyledik, Pamukla ilgili primi arttırın, sezon kötü,
pamuk üretimi az, aynı zamanda fiyatlar da düşük, gelecek yıl
pamuk üretimi az olacak. dedik; oldu. 814 bin ton pamuk üretimi 620 bin tona
düştü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın Sayın
Sarıbal.
ORHAN SARIBAL (Devamla) Peki, biz ne yaptık?
İthalat, ithalat
İlk sekiz ayda 720 bin ton ithalat; 1,1 milyar
dolar ödeme. Bugün aynı durumdayız, bugün aynı durumdayız.
Pamuk için bir talep var, pamuk için bir talep
O talep de desteklemenin, prim
desteklemesinin 1,5 TL olması. Bütün Türkiye, bütün pamuk üreticileri bunu
bekliyor ve pamuk dediğiniz, beyaz altın dediğiniz ürün
gerçekten Türkiyede en büyük katma değeri sağlayan üründür.
Dolayısıyla,
çıkaracağımız kanunlar, kanun teklifleriyle gelen kanunlar
çiftçiye, üreticiye, halka ve topluma dönük olmalıdır. Bu kanun
teklifinin, açıkçası, çiftçinin temel sorunlarına
getirebileceği iyi bir çözüm olmadığı gibi, iktidarın
şu felsefesini de çok net onaylıyor: Biz ürettirmeyeceğiz,
ithalata devam edeceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP, HDP ve
İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime bir dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 21.04
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:21.05
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), Enez KAPLAN (Tekirdağ)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 3üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 8
Ekim 2020 Perşembe günü toplanmaması önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasına ilişkin önerisi
7/10/2020
Danışma Kurulu
Önerisi
Danışma Kurulunun 7/10/2020 Çarşamba
günü (bugün) yaptığı toplantıda, Genel Kurulun 8 Ekim 2020
Perşembe günü toplanmaması önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulması uygun görülmüştür.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mehmet Muş Engin Altay Meral Danış
Beştaş
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk Partisi Halkların Demokratik Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
Erkan Akçay Lütfü
Türkkan
Milliyetçi Hareket Partisi İYİ
PARTİ
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Aydın
Milletvekili Metin Yavuz ve 60 Milletvekilinin Gıda, Tarım ve Orman
Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 221) (Devam)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, 221
sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yerinde.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemimizdeki konular
tamamlanmıştır. Alınan karar gereğince, kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 13 Ekim 2020 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.06
(x) 7/4/2020 tarihli 78inci Birleşimden itibaren, coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonundaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.
(´) 227 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(´) 221 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.