TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
36ncı
Birleşim
22 Aralık
2020 Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Zafer
Sırakayanın, Vergi Konularında Karşılıklı
İdari Yardımlaşma Sözleşmesine ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın,
ulaştırma sektörünün ve esnafların sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet
Gaydalının, Bitlis ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kayanın,
dünyanın Türkiyenin Doğu Akdenizdeki başarısını
konuştuğuna, Libya tezkeresinin ne kadar önemli olduğuna
ilişkin açıklaması
2.- İzmir Milletvekili Murat Çepninin, Çine
ilk ihracat trenimiz sloganıyla yola çıkan trenle ilgili gerçeklerin
Birleşik Taşımacılık Sendikası tarafından
kamuoyuna duyurulduğuna, Sendika Genel Sekreteri ile Genel Hukuk TİS
ve İnsan Hakları Sekreterinin görevlerinden el çektirilip depo
görevine verildiklerine ilişkin açıklaması
3.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, 2021 yılı bütçesinin ülkeye ve millete
hayırlı olmasını dilediğine, Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK PARTİye 19uncu kez
bütçe yapma yetkisi veren millete şükranlarını sunduğuna
ilişkin açıklaması
4.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, çevresel sorunların önceliklerinin bilinmesinin
politikaların oluşturulmasında, doğal kaynakların
optimum kullanımının sağlanmasında, diğer
paydaş kurumların uygulama planlarını
hazırlamalarında ve çevre kirliliğiyle mücadelede önem arz
ettiğine, bunlar için bilinçlendirme çalışmalarına önem
verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin
Filizin, yüz altı yıl önce Sarıkamışta vazifeye
atılmak için içinde bulundukları vaziyetin imkân ve şeraitini
düşünmeden şehitlik mertebesine erişen tüm Mehmetçiklerin
ruhlarının şad, mekânlarının cennet olmasını
dilediğine ilişkin açıklaması
6.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal
Fendoğlunun, Sarıkamış Harekâtının 106ncı
yıl dönümünde, 15-22 Aralık 1914 tarihleri arasında Allahuekber
Dağlarında şehit olan 78 bin askeri rahmet ve minnetle
andığına ilişkin açıklaması
7.- Konya Milletvekili Orhan Erdemin,
Mevlânanın 747nci Vuslat Yıl Dönümünün pandemi nedeniyle dijital
ortam ağırlıklı ve seyircisiz olarak devlet
geleneğiyle kutlandığına, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
düzenlediği ayin törenlerinde görülmemiş istismar ve
sıkıntılarla bir tören icra edildiğine ilişkin
açıklaması
8.- Muğla Milletvekili Süleyman Girginin,
işçilerin sadece emek gücünü satan bireyler değil sosyal
varlıklar olduğuna, asgari ücret tespitinin bu gerçek göz önünde
bulundurularak yapılmasına ve asgari ücretin net en az 3.100 TL
olması gerektiğine ilişkin açıklaması
9.- Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğlunun, Mehmetçikin Sarıkamışta bütün
imkânsızlıklara rağmen müthiş bir vatanseverlik
sergilediğine, 20nci yüzyılın en büyük destanını
yazdığına, geri dönmeyi düşünmeyerek şehit olan
askerleri rahmet ve minnetle yâd ettiğine ilişkin
açıklaması
10.- Uşak Milletvekili İsmail
Güneşin, Sarıkamış Harekâtının 106ncı
yıl dönümünde geriye dönmeyi düşünmeden vatan uğruna
canlarını feda eden şehitleri rahmet ve minnetle yâd
ettiğine ilişkin açıklaması
11.- İstanbul Milletvekili Hayati
Arkazın, Sarıkamış Harekâtının 106ncı
yıl dönümünde Sarıkamış ile Kafkas Cephesi şehitlerine
ve Gaziantep ilinde bir hastanede yaşanan olayda hayatını
kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
12.- Trabzon Milletvekili Salih Coranın, vefat
eden A Millî Futbol Takımı eski Teknik Direktörü Özkan Sümere
Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
13.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın,
Sarıkamış Harekâtının 106ncı yıl dönümünde
Allahuekber Dağlarında donarak şehit olan askerleri ve vatan
uğruna canını feda eden tüm şehitleri rahmetle
andığına ilişkin açıklaması
14.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer
Aycanın, çiftçilerin girdi fiyatlarına müdahale edilmesini
beklediğine, elektrik borçlarının tarımsal desteklerden
mahsup edilmesini istemediklerine, elektrik ücretlerinin tahsilatının
hasat sonrasında yapılmasını istediklerine, tarımsal
faaliyetlerin engellenmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
15.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent
Karahocagilin, Sarıkamış Harekâtının 106ncı
yıl dönümünde Sarıkamış şehitlerini rahmetle
andığına ilişkin açıklaması
16.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kayanın, vefat
eden Trabzonsporda futbolculuk, teknik direktörlük ve başkanlık
görevlerinde bulunan Özkan Sümere Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin
açıklaması
17.- Trabzon Milletvekili Hüseyin Örsün, vefat eden
Trabzonsporda futbolculuk, teknik direktörlük ve başkanlık
görevlerinde bulunan Özkan Sümere Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin
açıklaması
18.- İstanbul Milletvekili Şamil
Ayrımın, vefat eden Özkan Sümere ve 90 bin Sarıkamış
şehidine Allahtan rahmet dilediğine, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin anlayamadıkları şekilde Mevlânayı anma
töreni düzenlediğine ilişkin açıklaması
19.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Sarıkamış Harekâtında şehit
olan askerleri rahmetle andığına, Hükûmeti coronavirüs
tedbirlerini daha da artırmaya, vatandaşları da duyarlı
davranmaya davet ettiklerine, tüm sağlık çalışanlarına
hastalıkla mücadeledeki üstün gayretleri için teşekkürlerini
sunduğuna, hayatını kaybeden vatandaşlara; Gaziantep ilinde
bir hastanenin yoğun bakım servisinde yaşanan yangında
hayatını kaybeden 12 vatandaşa; vefat eden Trabzonsporda
futbolculuk, teknik direktörlük ve Başkanlık yapan Özkan Sümere
Allahtan rahmet dilediğine, Asgari Ücret Tespit Komisyonunun üçüncü
toplantısının büyük önem taşıdığına,
İYİ PARTİ olarak asgari ücretin net 3 bin lira
olmasını önerdiklerine, asgari ücretlinin SGK primi ve gelir
vergisini devletin üstlenmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
20.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Sarıkamış Harekâtının 106ncı yıl dönümünde
Allahuekber Dağlarında istiklal ve istikbal için canlarından
geçen şehitleri şükranla yâd ettiğine, sabah saatlerinde
Barış Pınarı Harekâtı bölgesine sızma
girişiminde bulunan 7 PKKlı teröristin etkisiz hâle
getirildiğine, vefat eden Trabzonsporda futbolculuk, teknik direktörlük
ve başkanlık yapan Özkan Sümere Allahtan rahmet dilediğine,
ordinaryüs lakaplı millî futbolcu Lefter Küçükandonyadise 95inci
doğum gününde rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
21.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, eski Milletvekili Leyla Güvenin yirmi iki yıl üç ay hapis
cezası alarak cezaevine girdiğine, örgüt üyeliğinden on dört
yıl üç ay ceza aldığına, Leyla Güvenin demokratik
siyasette faaliyetini sürdüren, kadın hakları ile Kürt
halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bulunan biri
olduğuna, Leyla Güvene verilen cezanın düşman hukukunda bile
olmadığına, Adalet ve Kalkınma Partisinin hukuk komisyonu
gibi çalışan mahkemelerin Kürtlere, Kürt halkının temsilcilerine
ceza yağdırdığına, bu cezaları ve kararları
yok hükmünde saydıklarına, TÜİKin Asgari ücret net 2.792 lira
olsun. dediğine, 4 kişilik bir ailenin açlık
sınırının 8.200 lira olduğuna, TÜİKin verilerle
oynadığını sadece kendilerinin söylemediğine
ilişkin açıklaması
22.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, vefat eden
Trabzonsporda futbolculuk, teknik direktörlük ve başkanlık yapan
Özkan Sümere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak rahmet dilediklerine,
Sarıkamış Harekâtının 106ncı yılında
şehitleri minnetle andıklarına, Anadolu Ajansının
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın talimatıyla bir
köylüye 120 koyun hediye edildiğine dair bir video
paylaştığına, aslında Köy TVde kendisi de çoban olan
bir vatandaş tarafından organize edilen bir imece hareketiyle bu
köylüye çeşitli illerden vatandaşlardan toplanan 120 koyununun
yardım olarak verildiğine, bu durumun hızlı bir
şekilde düzeltilmesi gerektiğine, TÜİKin 2.700 küsur lira
asgari ücret önerisinin kabul edilemez olduğuna, bu konuda herkesi
vicdanlı olmaya davet ettiklerine, İçişleri
Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı bünyesinde
görev yapan uzman çavuşların ciddi problemleri olduğuna
ilişkin açıklaması
23.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Sarıkamış Harekâtının 106ncı yıl dönümünde
Allahuekber Dağlarında donarak şehit olan Mehmetçiklere ve
bugüne kadar kaybedilen bütün şühedaya Allahtan rahmet dilediğine,
İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoyu Anma
Haftasında onu anlamanın, bıraktığı mirası
gençlere anlatmanın görevleri olduğuna, Mehmet Akif Ersoya rahmet
niyaz ettiğine, Gaziantep ilinde bir özel hastanede meydana gelen
yangında hayatını kaybeden 12 vatandaşa Allahtan rahmet
niyaz ettiğine, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik bir hukuk devleti
olduğuna, vefat eden Trabzonsporda futbolculuk, teknik direktörlük ve
başkanlık yapan Özkan Sümere Allahtan rahmet dilediğine, 2
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, 3 uluslararası
sözleşme ve 2 teklifin görüşüleceği bu haftada milletvekillerine
barışçıl, uzlaşı içerisinde bir çalışma
dilediğine ilişkin açıklaması
24.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, basın açıklaması yapmak üzereyken emniyet
görevlilerinin HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğluna müdahale
ettiğine, polisin sert ve orantısız müdahalesi sonucunda
milletvekilinin tekerlekli sandalyesinden düşürüldüğüne, bu
saldırıyı yapanları ve emri verenleri
kınadıklarına, Meclis Başkanlığından
Milletvekiline yönelik bu saldırıdan dolayı bir
araştırma yapılmasını ve gerekli bilgilerin Meclise
iletilmesini istediklerine ilişkin açıklaması
25.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Ankara Milletvekili Emrullah İşlerin
(3/1459) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
üzerinde şahsı adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
26.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin,
çıplak aramanın inkâr edilemez bir gerçek olduğuna,
istisnasız her mahkûma uygulandığına, Ceza ve Tevkifevleri
Genel Müdür Yardımcısının İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Hükümlü ve Tutuklu Hakları Alt Komisyonu
tutanaklarına yansıyan çıplak aramanın çok hızlı
yapıldığına ilişkin ifadeleri olduğuna
ilişkin açıklaması
27.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu
Tiryakinin, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlunun HDP grup önerisi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Bursa
Milletvekili Hakan Çavuşoğlunun HDP grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
29.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin,
Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlunun HDP grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
30.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
31.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Hatay
Milletvekili Hüseyin Yaymanın yerinden sarf ettiği bazı
sözlerine ilişkin açıklaması
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Süreyya Sadi Bilgiçin, Sarıkamış Harekâtının
106ncı yıl dönümünde Sarıkamış şehitlerini
rahmet ve minnetle yâd ettiğine, vefat eden Özkan Sümere Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Süreyya Sadi Bilgiçin, içinde bulunulan pandemi ortamında
çalışmaları kolaylaştırmak ve hızlandırmak
adına, söz alındığında içerik ve üsluba dikkat
edilmesi gerektiğine ilişkin konuşması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı Parlamenter Asamblesi, Türkiye-Avrupa Birliği Karma
Parlamento Komisyonu, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi ve Akdeniz Parlamenter
Asamblesinde boş bulunan asıl ve yedek üyelikler için Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen, mezkûr kanunun 12nci
maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan
incelemede uygun görülen Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, İstanbul
Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz, Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlu ve Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekinin
asıl üyeliği, İstanbul Milletvekili İlhan Kesicinin yedek
üyeliği Genel Kurulun bilgisine sunulduğuna dair tezkeresi (3/1503)
2.- Türkiyenin Millî Çıkarlarına Yönelik
Her Türlü Tehdit ve Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk
Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Libyadaki Gayrimeşru
Silahlı Gruplar ile Terör Örgütleri Tarafından Türkiyenin Libyadaki
Menfaatlerine Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek, Kitlesel
Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin
İdame Ettirilmesini Sağlamak, Libya Halkının
İhtiyacı Olan İnsani Yardımları Ulaştırmak,
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Tarafından Talep Edilen Desteği
Sürdürmek, Bu Süreç Sonrasında Meydana Gelebilecek Gelişmeler
İstikametinde Türkiyenin Yüksek Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde
Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç
Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir
Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul,
Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Türkiye Sınırları
Dışında Harekât ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı
Ülkelere Gönderilmesi, Bu Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının
Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin
Giderilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara
İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
Anayasanın 92nci Maddesi Uyarınca 2 Ocak 2020 Tarihli ve 1238
Sayılı Kararla Verilen İznin Süresinin 2 Ocak 2021 Tarihinden
İtibaren On Sekiz Ay Uzatılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi (3/1459)
3.- Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı
Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tespit Olunacak Şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetleri Unsurlarının NATOnun Afganistanda İcra
Etmekte Olduğu Kararlı Destek Misyonu ve Devamı Kapsamında
Yurtdışına Gönderilmesi, Aynı Amaçlara Yönelik Olmak Üzere
Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Anılan Misyona Katılmak
Amacıyla Ülkemiz Üzerinden Afganistana İntikali ile Geri
İntikali Kapsamında Türkiyede Bulunması ve Bunlara İmkân
Sağlayacak Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından
Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 6 Ocak 2015 Tarihli ve 1079 Sayılı Kararıyla Verilen
ve Son Olarak 25 Aralık 2018 Tarihli ve 1206 Sayılı
Kararlarıyla Uzatılan İzin Süresinin Anayasanın 92nci
Maddesi Uyarınca, 6 Ocak 2021 Tarihinden İtibaren On Sekiz Ay
Uzatılmasına İlişkin Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi (3/1493)
4.- TBMM Başkanlık Divanının on
günü aşan izin talebinde bulunan Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer
Katırcıoğlunun 15 Ekim 2020 tarihinden itibaren on dokuz gün
izinli sayılmasının İç Tüzükün 151inci maddesi
uyarınca Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin
tezkeresi (3/1504)
B) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülümün
(2/3223) esas numaralı Kanun Teklifinin geri aldığına dair
önergesi (4/101)
2.- Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç
Koçyiğitin İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyeliğinden istifasına ilişkin yazısının
21/12/2020 tarihinde Başkanlığa ulaştığına
ilişkin önergesi (4/102)
3.- İzmir Milletvekili Atila Sertelin,
(2/1961) esas numaralı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/103)
VIII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 22
Aralık 2020 Salı günkü birleşiminde gündemin
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları
kısmında yer alan işlerin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi
B) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ PARTİ Grubunun, 3/10/2019
tarihinde Ankara Milletvekili Ayhan Altıntaş ve 20 milletvekili
tarafından Cumhurbaşkanlığınca bazı vakıf ve
derneklere tanınan vergi muafiyeti kriterlerindeki
muğlaklıkların giderilmesi, vakıf ve derneklerin adil bir
şekilde değerlendirilmesinin sağlanması amacıyla
verilmiş olan (10/1828) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
22 Aralık 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, 22 /12/2020 tarihinde Siirt
Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve
İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından cezaevlerinde çıplak arama uygulamasının
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22
Aralık 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, 7/12/2020 tarihinde Manisa
Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu ve arkadaşları
tarafından küresel iklim değişikliğinin su
kaynaklarımıza, tarım, sanayi ile turizm sektörlerimize
etkisinin araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22
Aralık 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine, 247 sıra
sayılı Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden Gündemin
Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 3üncü sırasına, 237 sıra
sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 1inci
sırasına, 236 ve 235 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin
ise yine bu kısmın 4üncü ve 5inci sıralarına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 22, 23 ve 24 Aralık Salı,
Çarşamba, Perşembe günkü birleşimlerinde denetim
konularının görüşülmeyerek Gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesine; 247 sıra sayılı Kanun
Teklifinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesine, 247 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanması hâlinde 29, 30 ile 31 Aralık 2020 ve
5, 6, 7 Ocak 2021 Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri
toplanmaması, TBMMnin 12 Ocak 2021 tarihinden itibaren on gün süreyle
çalışmalarına ara vermesine ilişkin önerisi
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk
Gergerlioğlunun, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlunun HDP
grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İnsan Hakları Komisyonunda boş
bulunan üyeliğe seçim
XI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa
Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunmasına ve Anlaşmanın
Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca
Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun
Teklifi (2/3055) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı:237)
XII.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:237) Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tercihli Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunmasına ve
Anlaşmanın Eklerine İlişkin Değişikliklerin
Cumhurbaşkanınca Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine
İlişkin Kanun Teklifinin oylaması
XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin
Tanrıkulunun, siyasi ahlak konusunda bir kanun teklifi
çalışması bulunup bulunmadığına ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin cevabı (7/37088)
2.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
yerel paralarla ticaret yapılan ülkeler ile ithalat ve ihracatta yerel
paraların kullanım oranına ilişkin sorusu ve Ticaret
Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı (7/37231)
22
Aralık 2020 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Necati TIĞLI (Giresun), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
36ncı Birleşimini açıyorum.(x)
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Vergi
Konularında Karşılıklı İdari
Yardımlaşma Sözleşmesi hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Zafer Sırakayaya aittir.
Buyurun Sayın Sırakaya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Zafer
Sırakayanın, Vergi Konularında Karşılıklı
İdari Yardımlaşma Sözleşmesine ilişkin gündem
dışı konuşması
ZAFER SIRAKAYA (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Vergi Konularında
Karşılıklı İdari Yardımlaşma Sözleşmesi
hakkında konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Otomatik bilgi paylaşımı, ülkemizin
de taraf olduğu bir sözleşme olup şimdiye kadar 140 ülkenin
imzalamış olduğu bir anlaşmadır. G20nin, Avrupa
Birliğinin, OECDnin taraf olduğu bu anlaşmayla vergi
kaçakçılığının, vergi kaybının ve kayıt
dışılığın önüne geçilmesi hedeflenmektedir.
Sözleşmenin gerekli kıldığı bilgilerin
paylaşımını reddeden ülkelerin, vergi cenneti ilan edilme,
uluslararası fonlardan yararlanamama veya uluslararası finans ve
bankacılık sisteminden izole edilme gibi yaptırımlarla
karşılaşmaları olasıdır. Ülke
sınırları dışında yaşayan milyonlarca
vatandaşa sahip Çin, Hindistan, İrlanda gibi ülkeler dahi bu
nedenlerin de etkisiyle söz konusu sözleşmeye imza
atmışlardır. Ülkemiz, Meclisimizin çatısı altında
temsil edilen tüm partilerin kabulüyle birlikte 2017 yılında
sözleşmeye dâhil olmuş ve ilk olarak 2018 yılına ait
bilgileri 2019 yılında Norveç ve Letonyayla
paylaşmıştır. 2020 yılında ise Türkiyenin 77
ülkeden bilgi alacağı, 57 ülkeyle de 2019 yılına ait
bilgileri paylaşacağı açıklanmış olup bunlar
arasında Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Avusturya, İngiltere ve
İsviçre gibi ülkeler yer almamıştır. Adlarını
zikrettiğim ülkelerde önemli sayıda Türk vatandaşının
yaşadığı hepimizin malumudur. Bu yüzden, bu ülkelere
yapılması öngörülen finansal bilgi paylaşımlarında
buralarda yaşayan vatandaşlarımızın aleyhine
şartlar yaratabileceği akıllara gelebilir.
Burada kamuoyunu ve yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızı doğru bilgilendirmek
adına birkaç önemli hususu zikretmek istiyorum. Yapılan bu
sözleşmeyle, geriye dönük otomatik bilgi değişimi yapılması
söz konusu değildir. Planlanan bilgi paylaşımı
yalnızca bir önceki yıla ilişkin finansal bilgileri ve 31
Aralık tarihi itibarıyla mevcut bakiye bilgisini içermekte;
gayrimenkuller, taşınır veya taşınmaz ile araçlar gibi
finansal nitelikte olmayan bilgileri kesinlikle içermemektedir. Ayrıca, emekli
aylığı veya kira geliri gibi hesap hareketlerinin
ayrıntıları da paylaşım kapsamı içinde
değildir.
Bilinmesini önemsediğimiz diğer bir husus
ise otomatik bilgi paylaşımının başlayabilmesi için bu
süreci başlatacak iki ülkenin karşılıklı
mutabakatının olması gerekliliğidir. Diğer bir
deyişle, tek taraflı bir paylaşım söz konusu
olmadığı gibi, örneğin, herhangi bir ülkenin Türkiyeyle
bilgi paylaşacağını ilan etmesi, Türkiyenin de otomatik
olarak o ülkeyle bilgi paylaşması zorunluluğunu
doğurmamaktadır. 7 milyonluk Türk vatandaş
diasporasının yaklaşık 5,5 milyonluk
kısmının yaşadığı Almanya, Fransa, Hollanda,
Belçika, Avusturya ülkeleri ise 2019 yılına ait bilgilerin
paylaşılacağı 2020 takvimine alınmamışlardır.
Karşılıklı aktivasyon ve teknolojik altyapı
çalışmalarının henüz tamamlanamamış olması,
vatandaşlarımızın yoğun olarak
yaşadıkları bu ülkelerle uygun koşullarla bir
anlaşmaya varmamızı şu an geciktirmektedir. Milyonlarca
vatandaşımızı ilgilendiren veri hacminin büyüklüğü ve
mali takvimlerdeki farklılık da gereken bilgi
paylaşımının daha zaman alabileceği tahminini
güçlendirmektedir.
Sayın milletvekilleri, 2017 yılı
itibarıyla düşük yoğunluklu olarak başlayan bilgilendirme
çalışmaları 2019 sonu ve 2020 yılında daha yoğun
bir çalışmayla devam etmektedir. Gelir İdaresi
Başkanlığı tarafından hazırlanan ve
tarafımızca da katkı verilen bilgilendirici bir rehber
vatandaşlarımızın istifadesine sunulmuştur. Ülkemiz,
OECD içerisinde vatandaşlarını bilgilendirmek için bu tür bir
rehber hazırlayan tek ülkedir. Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Alt Komisyonu Başkanı olarak bizzat
katıldığım çok sayıda geleneksel ve sosyal medya
programında otomatik bilgi paylaşımı üzerine gerekli
bilgileri vatandaşlarımızla paylaştım.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı da yurt dışındaki STK temsilcileri,
avukatlar ve mali müşavirlerin de katılımıyla 13 ülkede 24
çevrim içi toplantı düzenleyerek bu sürece katkı
sağlamıştır.
Son olarak, Türkiyenin 2021 yılında bilgi
paylaşacağı ülkelerin listesi henüz açıklanmamış
olmakla birlikte, bu listeye hangi ülkelerin dâhil olacağını
yakın zamanda Gelir İdaresi Başkanlığı veya
OECDnin internet sitelerinden öğrenebilmek mümkün olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayınız
Sayın Sırakaya.
ZAFER SIRAKAYA (Devamla) Sayın
milletvekilleri, yurt içindeki vatandaşlarımıza olduğu gibi
yurt dışındaki 7 milyon vatandaşımıza hizmet
götürmeyi amaç edinmiş Hükûmetimizin, ülkemizin kurum ve
kuruluşlarının -dün Hazine ve Maliye Bakanı Sayın
Lütfi Elvan Başkanlığında yapmış olduğumuz
toplantı gibi- diasporamızın menfaatini dikkate alarak
çalışmalarına devam edeceğini belirtir, Genel Kurulu
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
ulaştırma sektörünün ve esnafların sorunu hakkında söz
isteyen Uşak Milletvekili Özkan Yalıma aittir.
Buyurun Sayın Yalım. (CHP
sıralarından alkışlar)
2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın,
ulaştırma sektörünün ve esnafların sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli arkadaşlar, yüce Meclisi
selamlıyorum, bizi izleyen tüm vatandaşlarımıza da sevgi ve
saygılarımı yolluyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün, özellikle, söz
talebim, esnaflarımız, çiftçilerimiz ve asgari ücretle ilgili olacak.
Bugün, biliyorsunuz, asgari ücret de görüşülüyor; birazdan o konuya
geleceğim. Ancak, ondan önce, bugün çiftçiler artık sokağa
çıkmaya başladı, meydanlara çıkmaya başladı.
Bugün, Kayseride Cumhuriyet Meydanında, çok sayıda ilden birçok
çiftçi arkadaşımız, gittiler, gerekli basın
açıklamasını yaptılar, dertlerini anlatmaya
çalıştılar.
Peki, çiftçimiz ne diyor, ne istiyor? Çiftçimiz ilk
önce diyor ki: Bir kere, birinci madde Hacizler acilen durdurulsun., ikincisi
Faizler kaldırılsın., üçüncüsü Borçları
yapılandırın. diyor. Peki, neden? Çünkü çiftçi
ürettiğinin, alın terinin karşılığını
alamıyor.
Bakın, ilk önce burada AK PARTİ
milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum, Grup Başkan Vekili
Sayın Cahit Özkana sesleniyorum, özellikle Tarım Bakanına ve de
onu kontrol eden Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyorum: Bu
Tarım Bakanını çok mu aradınız? Gerçekten, mumla
mı aradınız bu Tarım Bakanını? Ya, kendi
çiftçisini düşünmeyen
Sanki başka ülkelerin Tarım Bakanı.
İthalattaki -buğdaydaki, arpadaki, yulaftaki- vergiyi
sıfırlıyor. Çiftçimiz daha geçen ay ekim yaptı -bir buçuk
ay önce, bir ay önce- sürdürdü, masraf etti, traktörüyle mazot harcadı,
önümüzdeki günlerde gübre atacak, hasadını yapacak vesaire ancak siz
ithalattaki vergiyi sıfırlıyorsunuz çünkü çiftçinin para
kazanmasını istemiyorsunuz. Yani böyle bir anlayış yok. Ey
Tarım Bakanı, sen Türkiyedeki çiftçinin Tarım Bakanı
mısın, yoksa başka ülkenin Tarım Bakanı
mısın? Gerçekten bunu siz yüce heyetimizle paylaşıyorum,
sizlere soru soruyorum.
Burada gördüğünüz işte bu traktör
Sayın Tarım Bakanına sorsak, bu Tarım Bakanı der ki:
Bu traktör arızalanmış, ondan dolayı çekiliyor.
Hayır, Sayın Tarım Bakanı, bu traktör haczedildiği
için götürülüyor. Bunu anlayabilecek var mı, onu anlar mı,
bilmiyorum.
Bir de şunu özellikle Sayın Tarım
Bakanına sormak istiyorum: Sayın Tarım Bakanı, niçin
Nijeryadan 1 milyar hektar arazi kiralıyorsun da orada ekim
yaptırıyorsun? Türkiyede arazi mi bitti? Türkiyedeki çiftçinin
kullanacak olduğu arazi mi tükendi? Ama işte, Türkiyedeki çiftçisine
değil, başka ülkelere çalışan bir Tarım Bakanı
var.
Bir de Sayın Tarım Bakanını
herhangi bir köye davet ediyorum, bir köy bakkalına girmesini istiyorum.
Köy bakkalında acaba neden yumurta, bulgur, fasulye, yufka
satılıyor? Gerçi bunu Tarım Bakanına sorsak, gitse görse
der ki: İşte bak, çokluk var, bolluk var, ondan dolayı.
İşte bu takdiri Sayın Tarım Bakanına ve bizim
çiftçimize bırakıyorum.
Diğer bir taraftan -özellikle ziraat
odaları başkanlarımızdan geldi- bugün itibarıyla
çiftçimizin borcu 89 milyara ulaştı ve bu rakamın 5 milyar 288
milyonu şu anda takibe düştü. Onun için acilen -Sayın
Cumhurbaşkanına ve Ekonomi Bakanına söylüyorum- bir an önce bu
hacizler durdurulsun, faizler kaldırılsın ve de borçlar
yapılandırılsın.
Bunun yanında, özellikle -çiftçilerimizin
sorunları bununla bitmiyor- geçen yıl, bir yıldır verilmesi
gereken sertifikalı tohum destekleri de hâlâ verilmemiş, bunu da
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, gelelim, özellikle
esnafımızın sorunlarıyla alakalı
Bakın, esnafa
500 TL, 750 TL, 1.000 TL vermeyle bir yere varamazsınız. Bugün,
Uşaka gelin, Ataparkın civarındaki esnafın durumunu bir
görün, İsmet Paşa Caddesindeki esnafın durumunu bir görün,
Uşakın herhangi bir caddesindeki kapalı olan kafecinin,
restorancının, ondan sonra, kahvecinin durumunu bir görün. Ama
nerede? Adam ödüyor 3 bin lira, 5 bin lira kira; 500 TL, 750 TL vereyim.
diyorsunuz. Ya, üç ay bunu vermeyle nereye varacaksınız? Bu insanlar
ne yapacak? Orada çalışan komi, garson, aşçı ne yiyecek?
Hiç düşünen yok. 1.177 TLyle nereye varacak, nereye gidecek, hangi
kirasını ödeyecek, çoluğuna çocuğuna nasıl ekmek
parası götürecek? Bunu da gerçekten sizlerin takdirlerine
bırakıyorum. Bir ülkeye 5 milyon dolar bağış yapmayla,
hibe etmeyle, diğer taraftan, başka bir ülkeye 3,5 milyon dolar
bağış yapmayla
Kendi esnafını unutan bu
anlayıştan dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, yapılan
bu işlerden dolayı ben gerçekten utanç duyduğumu buradan
özellikle paylaşmak istiyorum.
Bunun yanında, şimdi geleceğiz asgari
ücrete.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ÖZKAN YALIM (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Ben özellikle, esnafa bu yapılanlardan sonra
özellikle şunu belirtmek istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanı, 5
milyon bir ülkeye; 3,5 milyon bir ülkeye -Afrika ülkelerine- destek verirken
kendi ülkeni unutma diyorum. Kendini zengin göstermeye çalışıp
da
Aynen şöyle bir atasözü var, onu da sizlerle paylaşmak istiyorum:
Ayranın yok içmeye, atla gidiyorsun bir yerlere. Bunu artık yüce
milletimiz tamamlasın.
Bunun yanında, geldik asgari ücrete. Bugün,
biliyorsunuz, asgari ücretle ilgili bir görüşme daha yapılıyor.
Asgari ücretin
Başta Sayın Genel Başkanımız olmak
üzere ekonomide bu konuyla ilgili uzman olan arkadaşlarımız var.
Ne dendi? Asgari ücret 3.100 TL olsun ama vergiden de muaf olsun. Çünkü,
adı üzerinde, asgari ücret. Zaten pandemiden dolayı beli
bükülmüş olan, esnaf ve de işveren; bu sebepten dolayı gelin,
vergiyi kaldırın, asgari ücreti 3.100 TL yapalım, hem işçi
kazansın hem işveren kazansın. Çünkü verilecek olan her
kuruş para, harcamalarla birlikte, oradan ödenecek olan vergilerle, katma
değerle zaten devlete geri dönecek. Onun için asgari ücretin 3.100 TL ve
de vergisiz olmasını özellikle talep ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Gündem dışı üçüncü söz, Bitlisin
sorunları hakkında söz isteyen Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet
Gaydalıya aittir.
Buyurun Sayın Gaydalı. (HDP
sıralarından alkışlar)
3.- Bitlis Milletvekili Mahmut Celadet
Gaydalının, Bitlis ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bitlis ilinin sorunları
üzerinde gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Sizleri, tüm Bitlisli hemşehrilerimi ve tüm kamuoyunu saygıyla
selamlarım.
Sözlerime başlamadan önce, Sayın Leyla
Güvene selam, saygılarımı sunarım.
Sizin, bu, özgürlük, demokrasi, adalet ve eşit
yurttaşlık temelinde ömrünü mücadeleye adayan insanlarla derdiniz ne?
Kim bir yerde haksızlığa sesini çıkarıyor ise, kim
toplumsal barış istiyor ise onu cezalandırmak için yargı
reformunuz bu herhâlde.
Değerli milletvekilleri, ben Bitlis ilinin
sorunlarını dile getirmekten, sizler de hiçbir şey yapmamaktan
bıkmadınız fakat özellikle pandemiyle birlikte sorunlar katbekat
artarak devam etti. Şu an, sağlıktan ekonomiye, tarımdan
hayvancılığa, en temel insan haklarından demokrasiye
varıncaya kadar birçok sorun hâlihazırda devam etmekte.
Bitlis halkı tarih boyunca birçok sorunla
karşılaştı; fakirlik, sefalet, açlık, savaş ve
kendi öz dilini siyasi görüp Kürtçe belediye tabelası indiren AKPli
belediye gördü. Ama şimdi öyle bir olayla karşı
karşıya ki akıl sır ermiyor; AKPli iki belediye, Bitlis
Belediyesi ile Tatvan Belediyesi arasında arazi mülkiyeti kavgası.
Bitlis ile Tatvan arasında ilçe sınırlarında bulunan Tatvan
Belediyesine ait
Değerli milletvekilleri, bir diğer sorun
Bitlis dere ıslah çalışmalarıyla ilgili. Dere üzerinde
bulunan binaların yıkımı için birçok iş yeri ve mülk
sahipleriyle uzlaşı yapılmaya çalışılıyor
fakat iki ciddi sorun bulunmakta: Bunlardan birincisi, yıkılmak
istenen binaların yerine halka gösterilen alternatif alanın merkezden
uzak olmasıdır. Yine, bu dükkânların 2ye bölünerek
metrekareleri yarıya düşürülmüş fakat fiyatları
artırılmıştır. Merkezde dükkân sayısı
yeterli değildir. Halk bir taraftan da göçe zorlanmaktadır.
İkinci husus ise, benzer dükkânlara sunulan ücretlerin farklılık
göstermesidir. Yüzde 50 mutabakatı yakalamak adına belli bir kesime
yüksek ücret verilip diğer yüzde 50 iş yerini veya evini satmaya
zorlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, kara yollarıyla
ilgili birçok sorun devam etmekte. Bilindiği üzere, Bitlis-Tatvan-Ahlat
yol ayrımında birçok trafik kazası meydana gelmiştir. Bu
hususta Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına
21/11/2019 tarihinde yazılı soru önergesi verdim. Bakanlık Ocak
2020de verdiği cevapta Karşıkaya Köprülü Kavşağı
ihalesi ve iş yeri tesliminin yapıldığını iletti;
daha bir kazma bile kazılmış değil. Bitlis halkı her
gün o kavşakta ölümle burun buruna gelmektedir. Özellikle köy
ulaşım yollarında bakım neredeyse yok denilecek kadar
azdır; oy potansiyeline göre hizmet anlayışı hüküm
sürmektedir.
Değerli milletvekilleri, Bitlis esnafı çok
büyük sorunlarla karşı karşıya. Özellikle Bitliste birçok
kıraathane var ve pandemi döneminin başından beri kapalı
olan bu esnaf kardeşlerimize hâlâ bir çıkış yolu
bulunabilmiş değil. Elektrik ve su faturaları kesilmeden
ardı ardına gelmeye devam ediyor. Vergiler ve hayat
pahalılığıyla mücadele ederken şimdi de verilen 25 bin
TLlik kredilerin ödeme dönemi başladı. Esnafımız
ilkbaharda çektiği bu kredilerle ikinci baharı göremeyecek duruma
düştü.
Değerli milletvekilleri, maalesef, batıda
ağaç sevgisi geliştirilmeye çalışılırken
doğuda yeşeren fidan dahi düşman muamelesi görmektedir.
Yıllardır bitmeyen bir ağaç katliamı devam etmektedir. Daha
önce Norşin ilçesinde yapılan bu ağaç katliamı, şimdi
de Tatvan merkez ve Hizan kırsalında sürdürülmektedir. Orman
katliamının adı AKP döneminde orman gençleştirme
çalışması oldu. En kalını soba borusu çapında
olan bu genç meşe ağaçlarını kesmek cinayetten başka bir
şey değildir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz
vereceğim.
Sayın Kaya, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kayanın,
dünyanın Türkiyenin Doğu Akdenizdeki başarısını
konuştuğuna, Libya tezkeresinin ne kadar önemli olduğuna
ilişkin açıklaması
İSMAİL KAYA (Osmaniye) Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Libyada âdeta destan yazıldı. Ne
işimiz var? diyenler ne işler yapıldığını
görüyor mu bilmem ama dünya artık her alanda Türkiye'nin
başarısını konuşuyor. Türkiye, emperyalist devletlerin
Güney Kıbrısla iş birliği yaparak -deyim yerindeyse- çökme
peşinde oldukları Doğu Akdenizdeki enerji kaynağı
hakkını savunuyor. Türkiye, Libyayla varılan Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılması
Anlaşmasıyla, ABD desteğiyle Yunanistan, Güney
Kıbrıs, Mısır ve İsrail tarafından
geliştirilen Doğu Akdeniz Doğal Gaz Forumu oluşumuna
yanıt verirken bölgedeki hidrokarbon paylaşım mücadelesinde
önemli bir adım atmış oldu. Hükûmetimiz, dünyaya âdeta ders
verdi. Bu vesileyle Libya tezkeresinin ne kadar önemli olduğunu
vurgulayarak, ülkemle gurur duyduğumu bir kez daha ifade ederek Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Çepni
2.- İzmir Milletvekili Murat Çepninin, Çine
ilk ihracat trenimiz sloganıyla yola çıkan trenle ilgili gerçeklerin
Birleşik Taşımacılık Sendikası tarafından
kamuoyuna duyurulduğuna, Sendika Genel Sekreteri ile Genel Hukuk TİS
ve İnsan Hakları Sekreterinin görevlerinden el çektirilip depo
görevine verildiklerine ilişkin açıklaması
MURAT ÇEPNİ (İzmir) 4 Aralık
2020de Çerkezköyden Çine ilk ihracat trenimiz sloganıyla
uğurlanan tren, yaklaşık
BAŞKAN Sayın Taşkın
3.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının,
2021 yılı bütçesinin ülkeye ve millete hayırlı
olmasını dilediğine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan liderliğindeki AK PARTİye 19uncu kez bütçe yapma
yetkisi veren millete şükranlarını sunduğuna ilişkin
açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ve 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda on iki gün süren, yüz
altmış saatlik bir maratonun ardından kabul edildi. 2021 yılı
bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyorum. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın liderliğinde AK PARTİ kadrolarına güvenerek
19uncu kez bütçe yapma yetkisi veren aziz milletimize minnet ve
şükranlarımızı sunuyoruz. Allahın izniyle bu güveni
geçmişte boşa çıkarmadığımız gibi, bundan
sonra da asla boşa çıkarmayacağız. Eğitimden
sağlığa, güvenlikten ulaştırmaya, sanayiden ekonomiye
kadar her alanda Cumhurbaşkanımız liderliğinde büyük ve
güçlü Türkiyeyi inşa etmeye devam edeceğiz diyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Kılıç...
4.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, çevresel sorunların önceliklerinin bilinmesinin
politikaların oluşturulmasında, doğal kaynakların
optimum kullanımının sağlanmasında, diğer
paydaş kurumların uygulama planlarını
hazırlamalarında ve çevre kirliliğiyle mücadelede önem arz
ettiğine, bunlar için bilinçlendirme çalışmalarına önem
verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çevre, her şeyimizdir, olmazsa
olmazımızdır. Çevresel sorunların önceliklerinin bilinmesi,
politikaların oluşturulmasında, illerin geleceğe yönelik
kalkınma hedeflerinin planlanmasında, doğal kaynaklarımızın
optimum kullanımının sağlanmasında, diğer
paydaş kurumların uygulama planlarını
hazırlamalarında ve çevre kirliliğiyle mücadelede önem arz
etmektedir. Toprak kirliliği, hava kirliliği, su kirliliği,
görüntü kirliliği, gürültü kirliliğiyle mücadele olmazsa
olmazlarımız olmalıdır. Bütün bunlar için halkın
bilinçlendirilmesi amacıyla eğitim çalışmalarına önem
verilmesi gerekmektedir.
BAŞKAN Sayın Filiz...
5.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin
Filizin, yüz altı yıl önce Sarıkamışta vazifeye
atılmak için içinde bulundukları vaziyetin imkân ve şeraitini
düşünmeden şehitlik mertebesine erişen tüm Mehmetçiklerin
ruhlarının şad, mekânlarının cennet olmasını
dilediğine ilişkin açıklaması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sarıkamış yaramdır,
Borandır Sarıkamış.
Sarıkamış ayazdır,
Destandır Sarıkamış.
Sarıkamış evlattır, tam doksan
bin,
Evladı buz kesmiş,
Evladı toprak olmuş,
Tam doksan bin anadır
Sarıkamış.
Yüz altı yıl önce
Sarıkamışta Mehmetçiklerimiz,
karşılaştıkları zorluklardan yılmayarak, son
nefeslerini verene kadar mücadele etmiştir. Harekâtta Türkiye'nin her
bölgesinden, her kademeden askerin Allahuekber Dağlarına
ulaşıp dağdaki çetin doğa şartları nedeniyle can
vermesi, Türk milletinin vatanı ve özgürlüğü için neleri göze
alabileceğinin abideleşmiş bir örneğidir. Sarıkamış,
Yemenden çarıklarla, yazlık elbiselerle sevk edilen ordunun, Ruslara
değil, soğuğa mağlubiyetinin dramıdır. Vazifeye
atılmak için içinde bulundukları vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeden
şehitlik mertebesine erişen tüm Mehmetçiklerimiz, vatan size
minnettardır; ruhunuz şad, mekânınız cennet olsun diyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Fendoğdu...
6.- Malatya Milletvekili Mehmet Celal
Fendoğlunun, Sarıkamış Harekâtının 106ncı
yıl dönümünde, 15-22 Aralık 1914 tarihleri arasında Allahuekber
Dağlarında şehit olan 78 bin askeri rahmet ve minnetle
andığına ilişkin açıklaması
MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) Teşekkür
ederim Başkanım.
1914 yılının 15-22 Aralık
tarihinde, Sarıkamışın Allahuekber Dağlarında,
serhat şehrimiz Karsı Ruslardan geri almak için 60 bini donarak 78
bin şehit verdik. 106ncı yıl dönümünde, vatan toprakları
için şehit düşen kahraman askerlerimizi rahmet ve minnetle
anıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Erdem, buyurun.
7.- Konya Milletvekili Orhan Erdemin,
Mevlânanın 747nci Vuslat Yıl Dönümünün pandemi nedeniyle dijital
ortam ağırlıklı ve seyircisiz olarak devlet
geleneğiyle kutlandığına, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin düzenlediği ayin törenlerinde görülmemiş istismar ve
sıkıntılarla bir tören icra edildiğine ilişkin
açıklaması
ORHAN ERDEM (Konya) Sayın Başkanım,
teşekkür ederim.
Bu yıl Hazreti Mevlânanın
Uluslararası 747nci Vuslat Yıl Dönümü, pandemi nedeniyle, dijital
ortam ağırlıklı, seyircisiz olarak, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı ve Turizm Bakanının
katılımıyla, devlet geleneğiyle kutlandı.
Mevlânayı anma, naat ve ayin ritüelleriyle, 2008 yılında UNESCO
tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras olarak koruma altına
alınmış, bu konuda ilgili Bakanlık, yetkililer
görevlendirilmiştir. Sayın Ertuğrul Günay ve Nabi Avcı
dönemlerinde usul ve esaslara dair genelgeler
yayınlanmıştır. Ne yazık ki bu yıl İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığının, ne olduğu
belirsiz bir vakıf aracılığıyla düzenlediği ayin
törenlerinde, hiçbir zaman görülmemiş istismar ve
sıkıntılarla bir tören icra edilmiştir. Anma töreninde naat
ve ayin Türkçe okutulmuş, kadın erkek, tuhaf bir ayin yerine
getirilmiştir. CHP yetkililerine soruyorum: Bu olay
1930lu yıllara
özleminiz mi depreşti? Lütfen bu konuda cevap verin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Ve İYİ PARTİli yetkililerin de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Girgin
8.- Muğla Milletvekili Süleyman Girginin,
işçilerin sadece emek gücünü satan bireyler değil sosyal
varlıklar olduğuna, asgari ücret tespitinin bu gerçek göz önünde
bulundurularak yapılmasına ve asgari ücretin net en az 3.100 TL
olması gerektiğine ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Milyonlarca emekçi asgari ücret
pazarlığının sonucuna kilitlendi. 2020de elektrik ve
doğal gaz faturalarına yüzde 35 zam yapıldı; asgari ücrete
en az bu oran kadar zam yapılmalıdır. Asgari ücretli
işçiye, salgın döneminde bütçeden nakit desteği verilmelidir.
Asgari ücret tümüyle vergi dışı bırakılmalı, SGK
primleri bütçeden karşılanmalıdır. İşçinin
kendisi ve ailesi, birlikte hesaba katılmalıdır. Asgari ücret
bütün sendikaların katılımıyla saptanmalıdır.
Bütün işçi ve memurlar için tek asgari ücret saptanmalıdır.
Asgari ücret artışında, hedeflenen enflasyon oranları
değil, reel enflasyon esas alınmalıdır. Asgari Ücret Tespit
Komisyonunda kadın temsili sağlanmalıdır. Asgari ücretin
tespitinde uluslararası standartlara uyulmalıdır.
İşçiler, sadece emek gücünü satan bireyler değil, sosyal
varlıklardır, asgari ücret tespiti bu gerçek göz önünde
bulundurularak yapılmalıdır. Asgari ücret en az net 3.100 TL
olmalıdır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Durmuşoğlu
9.- Osmaniye Milletvekili Mücahit
Durmuşoğlunun, Mehmetçikin Sarıkamışta bütün
imkânsızlıklara rağmen müthiş bir vatanseverlik
sergilediğine, 20nci yüzyılın en büyük destanını
yazdığına, geri dönmeyi düşünmeyerek şehit olan
askerleri rahmet ve minnetle yâd ettiğine ilişkin
açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Teşekkürler Sayın Başkan.
22 Aralık, Sarıkamış
Harekâtının yıl dönümü. Bundan yüz altı yıl önce
Allahuekber ve Soğanlı Dağları bu milletin din, namus ve
vatan uğruna nasıl bir bedel ödediğine şahit olmuştur.
Bizim tarihimizde zaferler kadar acılar da büyük yer tutar. Yemenin
kızgın çölleri, Çanakkalenin derin suları,
Sarıkamışın da dondurucu soğuğu vatanı için
şehit olan Anadolu çocuklarının hikâyesini
barındırır. Mehmetçikimiz Sarıkamışta bütün
imkânsızlıklara rağmen müthiş bir vatanseverlik
sergilemiş, cihattan kaçmamış, düşmana arkasını
dönmemiş ve vatanını canı pahasına korumayı
bilmiştir. Onlar, 21inci yüzyılın en büyük destanını
yazmışlardır.
Geri dönmeyi düşünmeyerek şehit olan
kahraman ecdadımızı rahmet ve minnetle yâd ediyor,
atalarımızdan aldığımız güçle Büyük ve Güçlü
Türkiye hedefimize ulaşmak için daha çok
çalışacağımızı bir kez daha yineliyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Güneş
10.- Uşak Milletvekili İsmail
Güneşin, Sarıkamış Harekâtının 106ncı
yıl dönümünde geriye dönmeyi düşünmeden vatan uğruna
canlarını feda eden şehitleri rahmet ve minnetle yâd
ettiğine ilişkin açıklaması
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak)
Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; inancın, cesaretin, vatan aşkının
adı, gözyaşları toprağa düşmeden şehadetle
buluşan, Sarıkamışta açan kardelenler, bir destanın
unutulmaz kahramanları oldular. Üşüdüler fakat geri dönmeyi düşünmediler,
vatan aşkıyla koştukları cephede şehadete
ulaştılar. Batıda Çanakkalede, doğuda
Sarıkamışta üstün bir cesaret örneği sergileyerek en
değerli varlıkları olan canlarını çekinmeden, seve
seve vermişlerdir.
Sarıkamış Harekâtının
106ncı yıl dönümünde, geriye dönmeyi düşünmeden vatan
uğruna canlarını feda eden kahraman şehitlerimizi rahmetle
ve minnetle yâd ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Arkaz
11.- İstanbul Milletvekili Hayati
Arkazın, Sarıkamış Harekâtının 106ncı
yıl dönümünde Sarıkamış ile Kafkas Cephesi şehitlerine
ve Gaziantep ilinde bir hastanede yaşanan olayda hayatını
kaybeden vatandaşlara Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
106ncı yıl dönümünü yâd ettiğimiz
Sarıkamış Harekâtında Mehmetçik, Enver Paşanın
emrinde her türlü zorluğa ve kış aylarına rağmen
Sarıkamışta kahramanca savaşarak düşmanın
ilerleyişini durdurmuştur.
Bu vesileyle, Sarıkamış ve Kafkas
cephesi şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, ruhları şad
olsun.
Ayrıca, geçtiğimiz günlerde Gaziantepteki
bir hastanede yaşanan üzücü olayda hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, ailelerine
başsağlığı ve yaralılara şifa diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Cora
12.- Trabzon Milletvekili Salih Coranın, vefat
eden A Millî Futbol Takımı eski Teknik Direktörü Özkan Sümere
Allahtan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
SALİH CORA (Trabzon) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; Türk futbolunda aynı
takımda futbolcu, teknik direktör ve kulüp başkanı olarak görev
yapan ender kişilerden birisi olan A Millî Takım Eski Teknik
direktörü Özkan Sümer Hocamızın vefatını derin bir
üzüntüyle öğrendik.
Özkan Sümer, Türk futboluna ömrünü adamış,
cesaretli, kararlı ve vizyoner kişiliğe sahip özel bir
insandır. O, Türk futbolunun mihenk taşı, yol göstericisi,
efsane ismiydi. Onu şu sözleriyle hatırlayacağız:
Trabzonspor dalgaların sesidir, yaylaların sisidir, ormanların
gizidir, kemençenin sözüdür. Trabzonspor bebelerin ninnisi, nenelerin türküsü,
dedelerin öyküsü, gençlerin tutkusudur. Allah rahmet eylesin, mekânı
cennet olsun.
BAŞKAN Sayın Özkan
13.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın,
Sarıkamış Harekâtının 106ncı yıl dönümünde
Allahuekber Dağlarında donarak şehit olan askerleri ve vatan
uğruna canını feda eden tüm şehitleri rahmetle
andığına ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sarıkamış, inancın, cesaretin,
mücadelenin, vatan sevdasının adıdır. Tarihimizde ve
toplumsal hafızamızda derin izler bırakan
Sarıkamış Harekâtı, Mehmetçikin vatan
topraklarını düşman işgalinden kurtarabilmek amacıyla
Allahuekber Dağlarında şehadete ulaştığı,
büyük bir fedakârlığın örneğidir. Bugün üzerinde
yaşadığımız vatanımızı, gururla göndere
çektiğimiz şanlı bayrağımız varsa bunu
Sarıkamışta, Çanakkalede, Sakaryada ve 15 Temmuzda
bağımsızlık uğruna mücadele etmiş, can
vermiş aziz şehitlerimize ve gazilerimize borçluyuz.
Sarıkamış Harekâtının
106ncı yıl dönümünde yürekleri vatanımızın
aşkıyla yanarken Allahuekber Dağlarında zamanı
dondurarak şehadete yürüyen aziz kahramanlarımızı ve vatan
uğruna canını feda eden tüm şehitlerimizi rahmet ve
minnetle yâd ediyor, gazilerimizi şükranla anıyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Aycan
14.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer
Aycanın, çiftçilerin girdi fiyatlarına müdahale edilmesini
beklediğine, elektrik borçlarının tarımsal desteklerden
mahsup edilmesini istemediklerine, elektrik ücretlerinin tahsilatının
hasat sonrasında yapılmasını istediklerine, tarımsal
faaliyetlerin engellenmemesi gerektiğine ilişkin açıklaması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, aynı zamanda tarım şehri olan Kahramanmaraşta
ve tüm yurttaki çiftçiler gübre, ilaç, tohum, yem gibi girdilerin
fiyatlarının artmasından rahatsızdırlar; bu girdilerin
fiyatlarına müdahale edilmesini beklemektedirler.
İklim değişikliğine
bağlı kuraklık gittikçe artmaktadır. Buna bağlı
olarak üretim kayıpları da artmaktadır. Bu da sulamayı daha
zorunlu hâle getirmektedir. Özellikle kapalı devre sulama sistemlerinin
kurulmasını artırıp sulama imkânlarından daha fazla
çiftçinin yararlanması sağlanmalıdır.
Çiftçiler, tarımsal sulamada kullanılan
elektrik fiyatlarının yüksekliğinden de şikâyet
etmektedirler. Çiftçiler, elektrik borçlarının tarımsal
desteklerden mahsup edilmesini istemiyorlar. Ayrıca, her ay elektrik
ücreti tahsilatı yapılmasını istemiyorlar, elektrik
ücretlerinin tahsilatının hasat sonrası
yapılmasını istiyorlar.
Tarım Kredi Kooperatiflerinin çiftçilerin
borçları nedeniyle traktör ve tarım araçlarını haczetmesi
de çiftçilerin diğer sorunlarıdır, bunlar
yapılmamalıdır. Çiftçilerin tarımsal faaliyetleri engellenmemelidir,
üretim süreci boyunca desteklenmelidir.
BAŞKAN Sayın Karahocagil
15.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent
Karahocagilin, Sarıkamış Harekâtının 106ncı
yıl dönümünde Sarıkamış şehitlerini rahmetle
andığına ilişkin açıklaması
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya)
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Bayrakları bayrak yapan, üstündeki
kandır.
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa
vatandır.
Bu vatan şayet Türk milletine vatan
olmuşsa, işte her metrekaresine dökülen bu mübarek kanlar
hürmetinedir. Nasıl dün bir hilal uğruna Malazgirtte, Çanakkalede,
Sarıkamışta canını veren Mehmetçiklerimiz bu
vatanı bize yurt yaptılarsa, bugün de bu vatanı, bu milleti
bölmek isteyen teröristlere karşı canını, kanını
ortaya koyan tüm Mehmetçiklerimiz aynı duyguyla yurt savunmasına
devam etmektedirler. Yıl dönümünde, kaybettiğimiz
Sarıkamış şehitlerimizi, şühedamızı rahmetle
anıyoruz.
Nasıl dün millet olarak birleşip tek
dişi kalmış canavarlara karşı bu yurdu savunduysak,
bugün de ayrım yapmadan, bu ülkede yaşayan, etnik kökeni ne olursa
olsun, İslam adına, vatan uğruna canını seve seve
verecek tüm halkımızla bölücülerin karşısında dimdik
durmaya devam edeceğiz.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Süreyya Sadi Bilgiçin, Sarıkamış Harekâtının
106ncı yıl dönümünde Sarıkamış şehitlerini
rahmet ve minnetle yâd ettiğine, vefat eden Özkan Sümere Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin konuşması
BAŞKAN 106ncı yıl dönümünde
Sarıkamış şehitlerimizi ve ebediyete intikal eden
gazilerimizi rahmetle, minnetle yâd ediyoruz.
Aynı şekilde, Türkiye futbol
camiasının son derece önemli isimlerinden Özkan Sümer Beyefendiye de
Allahtan rahmet, yakınlarına ve Trabzon camiasına
başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Özkan Beyle ilgili olarak da 2 milletvekili
arkadaşımıza daha 60a göre söz vereceğim.
Sayın Kaya, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
16.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kayanın, vefat
eden Trabzonsporda futbolculuk, teknik direktörlük ve başkanlık
görevlerinde bulunan Özkan Sümere Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin
açıklaması
AHMET KAYA (Trabzon) Çok teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Trabzonumuzun yetiştirdiği ulu
çınarımız Özkan Sümer ağabeyimizi kaybetmenin derin
üzüntüsünü yaşıyoruz. Kendisine Allahtan rahmet, ailesine ve tüm
Trabzonspor camiamıza başsağlığı diliyorum.
Mekânı cennet olsun.
Özkan Sümer, Trabzonsporumuzda futbolculuk, teknik
direktörlük ve başkanlık görevlerinde bulunmuş, Anadolu futbol
devrimine öncülük etmiş bir futbol efsanesidir. Türk futboluna
altyapı kavramını kazandıran isimlerin başında
gelerek birçok futbolcu yetiştirmiştir. Statlardaki tel örgülerin
kaldırılmasına büyük katkıları olmuştur. Son
nefesine kadar Trabzonspora ve Türk futboluna hizmet etmiştir.
Özkan Sümer, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün Ben sporcunun
zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim. sözündeki
sporcu tanımının tam karşılığıdır.
AKP döneminde, Atamızın bu sözünün birçok stattan söküldüğüne
şahit olduk. Trabzonspor Divan Kurulumuz, Cumhurbaşkanlığına
ve Futbol Federasyonuna Ulu Önderimizin bu anlamlı sözünün tüm statlara
yeniden asılması önerisinde bulunmuştur. Bu önerinin de mutlaka
yerine getirilmesini rica ediyorum, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Örs
17.- Trabzon Milletvekili Hüseyin Örsün, vefat eden
Trabzonsporda futbolculuk, teknik direktörlük ve başkanlık
görevlerinde bulunan Özkan Sümere Allahtan rahmet dilediklerine ilişkin
açıklaması
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Çok değerli milletvekili
arkadaşlarım, bugün Türk futbolu için çok önemli bir şahsiyeti
kaybettik. Özkan Sümer Hocamız, benim de Trabzon minik takımında
oynadığım dönemlerden hocamdı. Hem futbolcumuz hem
hocamız hem de başkanlığımızı yapan Özkan
Hocamızı rahmetle anıyorum. Ailesine, sevenlerine ve Trabzonspor
camiasına başsağlığı diliyorum.
Söz verdiğiniz için de ayrıca
teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN 60a göre son söz talebidir.
Sayın Ayrım, buyurun.
18.- İstanbul Milletvekili Şamil
Ayrımın, vefat eden Özkan Sümere ve 90 bin Sarıkamış
şehidine Allahtan rahmet dilediğine, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin anlayamadıkları şekilde Mevlânayı anma
töreni düzenlediğine ilişkin açıklaması
ŞAMİL AYRIM (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle, ben de büyük spor adamı Özkan
Sümere Allahtan rahmet diliyorum. Yine, Sarıkamış
şehitlerimize, 90 bin şehidimize, bütün şehitlerimize Allahtan
rahmet diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçen hafta
Mevlânayı anma törenlerinde -maalesef- İstanbul Büyükşehir
Belediyesi, anlayamadığımız bir şekilde
Mevlânayı anma törenleri düzenledi; ilk defa, kadın ve erkek bir
arada Mevlânayı anma töreni ve gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz.
Lütfen, biraz evvel arkadaşımızın belirtiği gibi, bu
konuya bir açıklık getirilmesini özellikle CHP Grubundaki
arkadaşlarımızdan rica ediyoruz ve bu haftaki
görüşmelerimizin Meclisimize hayırlı uğurlu
olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şimdi, Grup Başkan
Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
Sayın Dervişoğlu, buyurun.
19.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Sarıkamış Harekâtında şehit
olan askerleri rahmetle andığına, Hükûmeti coronavirüs
tedbirlerini daha da artırmaya, vatandaşları da duyarlı
davranmaya davet ettiklerine, tüm sağlık çalışanlarına
hastalıkla mücadeledeki üstün gayretleri için teşekkürlerini
sunduğuna, hayatını kaybeden vatandaşlara; Gaziantep ilinde
bir hastanenin yoğun bakım servisinde yaşanan yangında
hayatını kaybeden 12 vatandaşa; vefat eden Trabzonsporda
futbolculuk, teknik direktörlük ve Başkanlık yapan Özkan Sümere
Allahtan rahmet dilediğine, Asgari Ücret Tespit Komisyonunun üçüncü
toplantısının büyük önem taşıdığına,
İYİ PARTİ olarak asgari ücretin net 3 bin lira
olmasını önerdiklerine, asgari ücretlinin SGK primi ve gelir vergisini
devletin üstlenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bugün 22 Aralık, tarihimizin en acı
olaylarından biri olarak nitelendirilen Sarıkamış
Harekâtının 106ncı yılını idrak ediyoruz.
Birinci Dünya Savaşında Osmanlı
ordusunun Rus işgali altındaki toprakları kurtarmak
amacıyla başlattığı Sarıkamış
Harekâtında şehit olan askerlerimizi rahmet, minnetle anıyorum;
mekânları cennet, ruhları şad olsun, vatan onlara
minnettardır.
Coronavirüs sebebiyle her geçen gün yüzlerce
vatandaşımız hayatını kaybediyor, her hafta binlerce
ölüm haberi alıyoruz. Hükûmeti tedbirleri daha da artırmaya,
vatandaşlarımızı da bu tedbirlere uymaya ve duyarlı
davranmaya davet ediyoruz. Başta hekimlerimiz olmak üzere tüm
sağlık çalışanlarımıza, hastalıkla
mücadeledeki üstün gayretleri için teşekkürlerimizi sunuyor,
coronavirüsten dolayı hayatını kaybeden tüm
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, tedavi gören
hastalarımıza da acil şifalar diliyoruz.
Geçtiğimiz hafta sonu, Gaziantepte bir
hastanede, yoğun bakım servisinde başlayan yangın nedeniyle
oksijen cihazlarında patlama meydana geldi. Patlamada özel hastanenin
yoğun bakım servisinde kalan 12 vatandaşımız hayatını
kaybetti. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Allahtan
rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralı
vatandaşlarımıza acil şifalar temenni ediyorum.
Trabzonsporda futbolculuk, teknik direktörlük ve
başkanlık görevlerinde bulunan, tüm Trabzonlular için müstesna bir
şahsiyet olan Özkan Sümer, bir süredir tedavi gördüğü Farabi
Hastanesinde vefat etti. Merhuma Allahtan rahmet, ailesine ve tüm
Trabzonlulara başsağlığı diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin.
Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Asgari Ücret Tespit Komisyonu bugün 3üncü kez toplanacak.
Türkiyede çalışan nüfusun yüzde 40ının asgari ücretle ya
da asgari ücret seviyesinde geçindiğini düşünürsek bugünkü
toplantı oldukça büyük bir önem ifade etmektedir.
İYİ PARTİ olarak beklentimiz, dar
gelirli vatandaşlarımızı borç sarmalına sürüklemeyecek
hakkaniyetli bir asgari ücret modeliyle insanlık onuruna
yakışır seviyede yaşam koşullarının
düzeltilmesini, işverenin ise üzerindeki yükü hafifletip onların
yeniden istihdam imkânı yaratmalarını sağlayacak bir model
öneriyoruz. Mevcut durumda brüt asgari ücret 2.943 lira; gelir vergisi, SGK
primi ve İşsizlik Sigortası Fonu kesintileri
yapıldıktan sonra çalışanımızın eline net
2.325 lira geçiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) - Diğer taraftan, asgari ücretli bir çalışanı
istihdam etmek için işverenimizin cebinden ise 3.458 lira
çıkıyor. Bu, hem çalışanımız hem de işverenimiz
açısından kabul edilebilir bir durum değildir. İYİ
PARTİ olarak biz, asgari ücretin net 3 bin lira olmasını
öneriyoruz. Brüt asgari ücreti 3 bin liraya çıkarıp asgari ücretli
çalışanımıza brüt kazancının tamamını
ödemeyi öneriyoruz. İşverenimiz,
çalıştırdığı asgari ücretli emekçimizin gelir
vergisini ve SGK primini devlete değil çalışanına versin,
devletimiz de çalışanımızın gelir vergisini ve SGK
primlerini üstlensin. Böylece asgari ücretle çalışan
vatandaşımızın eline net 3 bin lira geçerken işverene
olan maliyeti de 3.458 lira olmaya devam etsin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Bitiriyorum, bir cümlem kaldı.
Bu düzenlemeyle, ekonomimizin
daraldığı bu dönemde asgari ücretli
vatandaşlarımızın harcanabilir gelirleri artacaktır,
ayrıca güvencesiz çalışan 1 milyondan fazla
vatandaşımıza da sosyal güvenlik ve emeklilik hakkı
tanınacaktır. Türkiye, istihdamsız değil istihdamla büyüsün
istiyoruz, rantla değil üretimle kalkınsın arzusunu
taşıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Levent Bülbül, buyurun.
20.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Sarıkamış Harekâtının 106ncı yıl dönümünde
Allahuekber Dağlarında istiklal ve istikbal için canlarından
geçen şehitleri şükranla yâd ettiğine, sabah saatlerinde
Barış Pınarı Harekâtı bölgesine sızma
girişiminde bulunan 7 PKKlı teröristin etkisiz hâle
getirildiğine, vefat eden Trabzonsporda futbolculuk, teknik direktörlük
ve başkanlık yapan Özkan Sümere Allahtan rahmet dilediğine, ordinaryüs
lakaplı millî futbolcu Lefter Küçükandonyadise 95inci doğum gününde
rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, 22 Aralık 1914 Sarıkamış
Harekâtının 106ncı yıl dönümü. Harbiye Nazırı
ve Erkânıharbiye Reisi Enver Paşanın, Rus işgali
altındaki vatan topraklarını kurtarmak ve Kafkasyadaki Rus
güçlerini imha etmek amacıyla planlamış olduğu
Sarıkamış Harekâtı yaklaşık üç hafta
sürmüştür. Büyük ümitlerle girişilen harekât, kara kış
şartları ve lojistik imkânların yetersiz kalması nedeniyle
büyük kayıplarla neticelenmiştir. Gençleşmiş olan komutan
ve subaylar, yüksek bir disiplin ve vatanseverlik duygusuyla bu harekâtta
savaşmışlardır. Mehmetçik, başta dondurucu soğuk
olmak üzere, birçok olumsuzluğa, birçok güçlüğe rağmen vatan ve
bayrak uğrunda büyük bir şuurla kahramanca
savaşmıştır. Sarıkamış
Harekâtının 106ncı yılında Allahuekber
Dağlarında istiklal ve istikbalimiz için canlarından
geçmiş olan aziz şehitlerimizi ve ebediyete irtihal etmiş olan
gazilerimizi rahmet, minnet ve şükran duygularıyla yâd
ettiğimizi ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, bugün sabah saatlerinde
Barış Pınarı Harekât bölgesine sızma girişiminde
bulunan 7 PKK-YPGli terörist, kahraman ordumuz tarafından etkisiz hâle
getirilmiştir. Terörle mücadelede yılmadan, usanmadan gayret gösteren
kahraman ordumuza, güvenlik güçlerimize başarılar diliyor, her zaman,
her daim yanlarında olduğumuzu bir defa daha dile getirmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan, Trabzonspor eski futbolcusu, eski teknik direktörü ve
başkanı Sayın Özkan Sümerin vefatını bugün sabah
saatlerinde öğrenmiş bulunmaktayız. Trabzonspora ve Türk futbol
camiasına büyük hizmetler sunmuş olan Sayın Özkan Sümere
Cenab-ı Allahtan rahmet, yakınlarına ve Trabzonspor
camiasına sabırlar diliyoruz.
Bugün yine, millî futbolcumuz, efsane, Ordinaryüs
lakabıyla anılan Lefter Küçükandonyadisin doğum yıl
dönümüdür. Kendisine buradan yine rahmet dilerken Fenerbahçe ve bütün futbol
camiasına yeniden başsağlığı diliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Saruhan Oluç, buyurun
lütfen.
21.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, eski Milletvekili Leyla Güvenin yirmi iki yıl üç ay hapis
cezası alarak cezaevine girdiğine, örgüt üyeliğinden on dört
yıl üç ay ceza aldığına, Leyla Güvenin demokratik
siyasette faaliyetini sürdüren, kadın hakları ile Kürt
halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bulunan biri
olduğuna, Leyla Güvene verilen cezanın düşman hukukunda bile
olmadığına, Adalet ve Kalkınma Partisinin hukuk komisyonu
gibi çalışan mahkemelerin Kürtlere, Kürt halkının
temsilcilerine ceza yağdırdığına, bu cezaları ve
kararları yok hükmünde saydıklarına, TÜİKin Asgari ücret
net 2.792 lira olsun. dediğine, 4 kişilik bir ailenin açlık
sınırının 8.200 lira olduğuna, TÜİKin verilerle
oynadığını sadece kendilerinin söylemediğine
ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, Hakkâri Milletvekilimiz Leyla
Güven, aynı zamanda Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı,
Diyarbakırda yargılandığı bir davada yirmi iki
yıl üç ay hapis cezası aldı ve bugün tutuklanarak cezaevine
girdi. Haziran 2020de Leyla Güvenin milletvekilliğini bu Meclis hukuksuz
bir şekilde ve haksız bir şekilde düşürmüştü,
şimdi, yirmi iki yıl üç ay ceza aldı. Yani diyor ki adalet
mekanizması: Ölene kadar cezaevinde kalacaksın. Neden?
Şimdi, yirmi iki yıl üç ay cezayı
neden aldı Leyla Güven biliyor musunuz? 2 tane konuşmadan dörder
yıl, sekiz yıl toplamda; konuşma yapmış yani fikrini
açıklamış, düşüncesini anlatmış, dörder
yıldan sekiz yıl. Bir de on dört yıl üç ay da örgüt
üyeliğinden verilmiş. Şimdi diyeceksiniz O nasıl oluyor?
Onu da anlatayım: Türkiyede binlerce insana örgüt üyeliğinden dava
açılıyor ve ortalama olarak baktığımızda, örgüt
üyeliği davalarında genellikle altı yıl üç ay gibi bir ceza
veriliyor, yüzde 95i böyledir bunların. Biliyorsunuz, örgüt üyeliği
beş yıl ile on yıl arası; TMK nedeniyle yüzde 50
artırım, bunu yedi buçuk-on beş yıla çıkarıyor
mahkeme ve on beş yıl üst sınırdan biraz
aşağıya, on dört yıl üç ay ceza veriyor örgüt
üyeliğinden. Peki, Leyla Güven hangi örgütün üyeliğini
yapmış? Leyla Güven, bugüne kadar demokratik siyasette faaliyetini
sürdüren, kadın hakları mücadelesinde ve Kürt halkının
özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bulunmuş, demokratik siyaset
alanında çalışan bir arkadaşımız. Yani
aslında Düşman hukuku nedir? diyorsunuz ya biz size Düşman
hukuku uyguluyorsunuz. dediğimizde, işte bu, işte bu. Yani
Leyla Güvene verilen bu ceza düşman hukukunda bile olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin, buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) İkincisi,
hani Kürte adalet yok, Kürte düşmanlık yapıyorsunuz.
dediğimiz zaman Nedir? diye soruyorsunuz ya, işte budur. Yani sekiz
yıl, 2 konuşmadan ceza; on dört yıl, mesnetsiz bir örgüt
üyeliğinden ceza; yirmi iki yıl üç ay. Hukuktan bu iktidarın
anladığı bu. Adalet ve Kalkınma Partisinin hukuk komisyonu
gibi çalışan mahkemeler ceza üzerine ceza yağdırıyor.
Kimlere? Kürt halkının temsilcilerine. Kimlere? HDPlilere, HDPnin
yöneticilerine, milletvekillerine. Neden? Çünkü hakikatleri
açıklıyoruz çünkü bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi veriyoruz,
bunun için. Bunu en ağır şekilde
kınadığımızı bir kez daha ifade edelim ve bu
cezaları, bu kararları yok hükmünde sayıyoruz. Bunu da
söylemiş olayım.
Şimdi, ikinci değinmek istediğim konu
şu: Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmaları sürüyor.
TÜİK bugün açıklama yaptı, dedi ki: Asgari ücret net 2.792 lira
olsun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Toparlıyorum efendim.
Şimdi, TÜİKi hep eleştiriyoruz
burada. TÜİK, aslında yalan rakamlarla çalışıyor,
enflasyon ve işsizlik rakamlarını yanlış veriyor.
Neden yanlış veriyor? Çünkü emeğini sarayın ve ekonomi
politikalarının hizmetine sunduğu için, yalan yanlış
rakamlar veriyor, enflasyon oranlarıyla oynuyor. Şimdi, bu
oynanmış olan enflasyon oranlarına dayanarak 2.792 lira asgari
ücret olsun. diyor. Ya, yazıktır günahtır! Bakın, 4
kişilik bir ailenin açlık sınırı 8.200 liradır.
Siz Asgari ücret 2.792 lira olsun. diyorsunuz. Şimdi, bu hiç insan
onuruna yaraşır bir durum değildir. TÜİKin bütün verilerle
oynadığını sadece biz söylemiyoruz, biz söyledik de. Ben
size bir tane daha örnek vereceğim. Şimdi yeni Merkez Bankası
Başkanımız var biliyorsunuz, Naci Ağbal.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi, lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Tamamlıyorum efendim.
Geçenlerde yaptığı açıklamada Naci
Ağbal dedi ki: Enflasyondaki yükselişin temel belirleyicisi döviz
kurundaki artıştır. Daha yeni atandı Merkez Bankası
Başkanı. Yani ne demiş oldu? Biz TÜİKin enflasyon
rakamları yalandır, yanlıştır, hormonludur diye
anlatıyoruz burada, siz inanmıyorsunuz ama Naci Ağbal bunu
söyleyerek bizleri doğruladı. Enflasyondaki yükselişin temel
belirleyicisi döviz kurundaki artışsa enflasyonun yüzde 11, 12, 13
bandında seyretmesi mümkün değildir; aslında enflasyonun gerçek
rakamı yüzde 30 ila 35 bandıdır. Dolayısıyla bu yalan
verileri üreten TÜİK, şimdi asgari ücrette de insanların aç
kalmasına, yoksul kalmasına neden olacak bir rakamı öneriyor.
Bunun da vebali çok ağırdır, TÜİKin başında
olanların sırtına kalacaktır; bunu da söylemiş
olalım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özgür Özel, buyurun.
22.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, vefat eden
Trabzonsporda futbolculuk, teknik direktörlük ve başkanlık yapan
Özkan Sümere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak rahmet dilediklerine,
Sarıkamış Harekâtının 106ncı yılında
şehitleri minnetle andıklarına, Anadolu Ajansının
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın talimatıyla bir
köylüye 120 koyun hediye edildiğine dair bir video paylaştığına,
aslında Köy TVde kendisi de çoban olan bir vatandaş tarafından
organize edilen bir imece hareketiyle bu köylüye çeşitli illerden
vatandaşlardan toplanan 120 koyununun yardım olarak verildiğine,
bu durumun hızlı bir şekilde düzeltilmesi gerektiğine,
TÜİKin 2.700 küsur lira asgari ücret önerisinin kabul edilemez
olduğuna, bu konuda herkesi vicdanlı olmaya davet ettiklerine,
İçişleri Bakanlığı ve Millî Savunma
Bakanlığı bünyesinde görev yapan uzman çavuşların
ciddi problemleri olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan, bugün
futbolcu, teknik direktör ve kulüp başkanı olarak başta
Trabzonspor Kulübü olmak üzere, ülke futboluna büyük katkılar
sağlayan Özkan Sümerin ölüm haberini büyük bir üzüntüyle öğrendik.
Bir kez de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Özkan Sümere rahmet;
ailesine, Trabzonumuza, Trabzonsporumuza ve tüm futbol camiasına
başsağlığı diliyoruz. Ayrıca, sizin, tüm siyasi
partilerin Trabzon milletvekillerinden birer arkadaşımıza bu
konuda söz verme noktasında gösterdiğiniz hassasiyet için de özel
olarak teşekkür ediyorum.
Bugün Sarıkamış
Harekâtının 106ncı yıldönümü. Birinci Dünya
Savaşında, Rus işgalindeki vatan
toprağımızı kurtarmak için canını ortaya koyan
evlatlarımızı saygıyla, rahmetle ve minnetle anıyoruz.
Yüreklerimizi yakan bu hikâyenin kahramanlarını asla
unutmayacağız.
Pazar günü, tüm Türkiye Anadolu Ajansının
şu haberini okudu Sayın Başkan: Manisamızın Demirci
ilçesinde ağılı yanan bir köylümüz vardı ve 70 koyunu telef
olmuştu. Ali ve Seniye Tekin çiftinin bu haberine aylar öncesinde hepimiz
üzülmüştük. Tarım Bakanlığından, Tarım ve Orman
Bakanı Bekir Pakdemirlinin 120 koyun hediye edildiğinin, bunun da
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın talimatıyla
olduğunun bir video görüntüsünü paylaştılar. Ardından Eskişehirden, Kütahyadan, Uşaktan çok
sayıda telefon aldık hem biz hem milletvekillerimiz. Ardından
öğrendik ki Ali Tekine yapılan 120 tane koyun
yardımını, Çoban Dünyası programı var Köy TVde,
orada kendisi de çoban olan Emre Tınaz diye bir kardeşimiz organize
etmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bugün, Demircideki
gazetelerde, bizlerin sosyal medya hesaplarında var; hangi il, hangi köy,
kaç koyun teker teker elle yazmışlar, verirken de Emre Tınaz
diyor ki Ali Tekine, tek tek 120 koyun inerken: Bunu sana Eskişehirin
şu köyünden -bu 2sini- şu ağabeyimiz yolladı. Bunu sana
Kütahyadan şu ağabeyimiz yolladı. Müthiş bir
dayanışma. Ardından, Sayın Pakdemirli çıkmış
120 koyunu biz size yolladık. diyor. Sayın Pakdemirli Ali Tekine
yapılan yem yardımını, saman yardımını
söyleyebilir, orada İlçe Tarım Müdürlüğünün bir gayreti var ama
öbür tarafta, çağrı üzerine müthiş bir imece var, ne AK
PARTİnin ne de Tarım Bakanının böyle bir şeye
ihtiyacının olduğunu da düşünmüyorum. 120 tane koyunu
imeceyle, yardımlaşmayla bağışlamış
insanlar. Biz yaptık. deyince o bağışı yapan
insanların ağırına gidiyor. Bunun hızlı bir
şekilde düzeltilip özür dilenmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız sözlerinizi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Cumhuriyet Halk Partisinin En az 3.100 lira olsun. diyerek geçen sene ilan
edildiği tarihteki asgari ücreti kur üzerinden hesaplayıp
söylediği, Bunun altında olması kabul edilemez. dediği,
gerçek anlamda baktığınızda, gerçek enflasyon
uyarlandığında bunun da üzerinde olması gereken asgari
ücret için, bugün TÜİK çıkmış 2.700 küsur lira, 2.800
liraya yakın bir fiyat söylüyor, bir öneride bulunuyor. Bu, kabul
edilemez, özellikle şundan kabul edilemez: AK PARTİnin gözde
bürokratlarından Birol Aydemir, SGKde Kurucu Başkan görevi
verilmiş, TÜİKin başında durmuş Birol Aydemir diyor
ki: Bize müdahale ederlerdi, Naci Ağbal benden veri gizlerdi, benden önce
TÜİK verileri Bakana giderdi. Bu TÜİKe, içeriden bu
itirafların geldiği bu TÜİKe, şimdi, asgari ücretlinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
kaderi, onun boğazından,
çocuklarının boğazından geçecek lokma emanet edilemez. Bu
konuda herkesi vicdanlı olmaya davet ediyoruz.
Son olarak da, uzman çavuşlar:
İçişleri Bakanlığı ve Millî Savunma
Bakanlığı bünyesinde görev alan uzmanların ciddi
problemleri var. Tüm Uzmanlar ve Emeklileri Derneğince partimize
ulaştırılan, başta özlük hakları olmak üzere Uzman
Erbaş Kanununda bir düzenleme talepleri var. 45 yaşına gelince
sivil memurluğa geçen uzmanların, sivil memur statüsüyle emekli
edilerek ciddi bir hak kaybı yaşadıkları belirtiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son kez açıyorum mikrofonu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bitiriyorum.
Uzman erbaşlar, bu durumda daha düşük
maaş ve tazminat aldıklarından; yeşil
pasaportlarının ve sosyal tesisler ile orduevlerine giriş haklarının
ellerinden alındığından; subay ve astsubayların aksine
silahlarını kendi ceplerinden parayla aldıklarından; bir
yıl içinde doksan gün istirahat yapar veya hava değişimi
alırlarsa uzmanlıkla ilişiklerinin kesildiği bir
uzmanın babasına organ naklinde bulunduğu için doksan günlük
istirahat süresini almasının bile ilişik kesme sebebi
sayıldığından; her üç yılda bir aldıkları
kıdemin rütbeden sayılmadığı, aldıkları
maaşa, alacakları tazminata yansımadığından;
uzmanların kurum içinde mobbinge maruz bırakıldıklarından;
çaycılık, yemekhane görevlisi, kalorifer ateşçiliği gibi
işlevlerinden olmayan sorunların çözümünde
kullanıldıklarından; bir atama yönetmeliklerinin
olmamasından ve eğitim sürelerinin kısa olmasından
şikâyetçiler ve hepsi, kendilerine verilen 3600 ek gösterge sözünün
tutulmasını talep ediyorlar Sayın Başkanım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Cahit Özkan, buyurun.
23.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Sarıkamış Harekâtının 106ncı yıl dönümünde
Allahuekber Dağlarında donarak şehit olan Mehmetçiklere ve
bugüne kadar kaybedilen bütün şühedaya Allahtan rahmet dilediğine,
İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoyu Anma
Haftasında onu anlamanın, bıraktığı mirası
gençlere anlatmanın görevleri olduğuna, Mehmet Akif Ersoya rahmet
niyaz ettiğine, Gaziantep ilinde bir özel hastanede meydana gelen
yangında hayatını kaybeden 12 vatandaşa Allahtan rahmet
niyaz ettiğine, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik bir hukuk devleti
olduğuna, vefat eden Trabzonsporda futbolculuk, teknik direktörlük ve
başkanlık yapan Özkan Sümere Allahtan rahmet dilediğine, 2
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, 3 uluslararası
sözleşme ve 2 teklifin görüşüleceği bu haftada milletvekillerine
barışçıl, uzlaşı içerisinde bir çalışma
dilediğine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, bugün, bundan tam yüz
altı yıl önce Anadolunun yeniden kurtuluşu ve cumhuriyetimizin
kuruluş mücadelesinde, Birinci Dünya Savaşı yıllarında
Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında, Karsın
kurtuluş mücadelesinde, Sarıkamış Allahuekber
Dağlarında 60 bini donarak ve toplamda 78 bin şehit
verdiğimiz Sarıkamışın, o maşerî vicdanın
ayağa kalktığı yılın yıl dönümü. Ve tabii, o
gün Allahuekber Dağlarını aşarak Karsı kurtarmak ve
Anadoluda milletimizin tek millet anlayışıyla, cumhuriyetimizin
kuruluşuna, bayrağımızın dalgalanmasının
mücadelesinin verildiği o kutlu günde şehit olan bütün
Mehmetçikimize, bugüne kadar kaybettiğimiz bütün şühedaya Allahtan
rahmet niyaz ediyorum.
Tabii, yine bu hafta, İstiklal Marşı
Şairimiz Mehmet Akifi anma haftası. Hem doğumu hem de
vefatı bu haftaya tekabül eden, 20 Aralık 1873te doğan ve 27
Aralık 1936da da vefat eden Mehmet Akif Ersoyu bu anma haftasında
tam anlamıyla anlamak, idrak etmek ve bıraktığı
mirası gençlerimize anlatmak ve ulaştırmak görevimiz
olduğunu ifade ederken yine Sarıkamışın o
şehadet günlerini millî şairimiz Mehmet Akifin şu dizeleriyle
anıyorum:
Eşele bir yerleri örten karı,
Ot değil onlar dedenin saçları,
Dinle şehit sesleridir rüzgârı,
Haydi git evladım uğurlar ola,
Haydi git evladım açıktır yolun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın, buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Hem
şühedamıza hem de İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet
Akif Ersoya Allahtan rahmet niyaz ediyorum; mekânları cennet olsun,
ruhları şad olsun. Gazilerimize de Allahtan acil şifalar niyaz
ediyorum.
Tabii, geçen hafta Gaziantepte özel bir hastanede
oksijen tüpünün patlamasıyla meydana gelen...
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Hastanenin adı yok mu?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) ...ve 12
vatandaşımızın hayatını kaybettiği o elim
olayda hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza
Allahtan rahmet niyaz ediyor, yakınlarına ve aziz milletimize
sabrıcemil niyaz ediyorum; hastalarımıza da Allahtan acil
şifalar diliyoruz.
Tabii, Türkiye Cumhuriyeti, demokratik bir hukuk
devletidir. Anayasal hukuk düzenimizde, yine adil yargılanma ilkeleri
çerçevesinde, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve
Anayasamızda yer alan temel haklar çerçevesinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
...vatandaşlarımız, eşit vatandaşlık
anlayışıyla, hukuk önünde eşit bir şekilde sürece tabi
tutuluyor. Bu anlamda hukuk düzenimizin ülkemizin birlik ve beraberliğinin
bir göstergesi olduğunu ve bu anlamda vatandaşlarımız
arasında -etnik, mezhep, dil- hiçbir ayrım gözetilmeden eşit
vatandaşlık çerçevesinde anayasal haklardan yararlanıldığını
bir kez daha ifade ediyorum.
Bu hafta hayatını kaybeden, spor
camiamızda, başta Trabzonsporda olmak üzere, futbolcu, teknik
direktör hoca ve başkanlık görevlerini yapan, yine A Millî Futbol
Takımında teknik direktörlük yapan, futbol ve sporla ilgili hem
bilgi, deneyim, tecrübesini hem de spor ahlakı çerçevesinde en güzel
örneklerini ortaya koyan Özkan Sümere Allahtan rahmet diliyor ve başta
Trabzonspora, Trabzonlu hemşehrilerimize, spor camiamıza ve aziz
milletimize başsağlığı dileklerimizi iletiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Evet, bu hafta 2
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, 3 uluslararası
sözleşme ve 2 yasayı görüşerek inşallah yılın son
yoğun tempolu bir çalışmasını, yasama
haftasını idrak edeceğiz. Bu çerçevede bütün siyasi parti
gruplarına, milletvekillerine barışçıl, uzlaşı
içerisinde bir çalışma haftası diliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir
tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı Parlamenter Asamblesi, Türkiye-Avrupa Birliği Karma
Parlamento Komisyonu, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi ve Akdeniz Parlamenter
Asamblesinde boş bulunan asıl ve yedek üyelikler için Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu Başkanlığınca bildirilen, mezkûr kanunun
12nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan
incelemede uygun görülen Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, İstanbul
Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköz, Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlu ve Balıkesir Milletvekili Ensar Aytekinin
asıl üyeliği, İstanbul Milletvekili İlhan Kesicinin yedek
üyeliği Genel Kurulun bilgisine sunulduğuna dair tezkeresi (3/1503)
21/12/2020
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanunun 2'nci maddesine göre, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı Parlamenter Asamblesi (AGİTPA), Türkiye-Avrupa
Birliği Karma Parlamento Komisyonu (TR-AB KPK), Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi (AKPM) ve Akdeniz Parlamenter Asamblesinde (AKDENİZ-PA) boş
bulunan asıl ve yedek üyelikler için Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Başkanlığınca bildirilen, mezkûr kanunun 12'nci maddesi
uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun
görülen ve aşağıda isimleri belirtilen milletvekillerinin
üyeliği Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Asıl:
Tekin Bingöl Ankara
Milletvekili AGİTPA
Ahmet Ünal Çeviköz İstanbul
Milletvekili TR-AB KPK
Nurhayat Altaca
Kayışoğlu Bursa
Milletvekili TR-AB KPK
Ensar Aytekin Balıkesir
Milletvekili AKDENİZ PA
Yedek:
İlhan Kesici İstanbul
Milletvekili AKPM
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
B) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülümün
(2/3223) esas numaralı Kanun Teklifinin geri aldığına dair
önergesi (4/101)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, esas
komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna, tali komisyon olarak da Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ile Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna havale edilen (2/3223)
esas numaralı Kanun Teklifi, İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm
tarafından geri alınmıştır, bilgilerinize sunulur.
2.- Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç
Koçyiğitin İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
üyeliğinden istifasına ilişkin yazısının
21/12/2020 tarihinde Başkanlığa ulaştığına
ilişkin önergesi (4/102)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Muş Milletvekili
Sayın Gülüstan Kılıç Koçyiğitin İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu üyeliğinden istifasına
ilişkin yazısı 21/12/2020 tarihinde
Başkanlığımıza ulaşmıştır,
bilgilerinize sunulur.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 92nci
maddesine göre verilen Cumhurbaşkanlığı tezkerelerinin
görüşmelerine başlıyoruz.
1inci sırada yer alan (3/1459) esas
numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresini okutuyorum:
A) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiyenin Millî Çıkarlarına Yönelik
Her Türlü Tehdit ve Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk
Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Libyadaki Gayrimeşru
Silahlı Gruplar ile Terör Örgütleri Tarafından Türkiyenin Libyadaki
Menfaatlerine Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek, Kitlesel
Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin
İdame Ettirilmesini Sağlamak, Libya Halkının
İhtiyacı Olan İnsani Yardımları Ulaştırmak,
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Tarafından Talep Edilen Desteği
Sürdürmek, Bu Süreç Sonrasında Meydana Gelebilecek Gelişmeler
İstikametinde Türkiyenin Yüksek Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde
Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç
Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir
Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul,
Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak
Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Türkiye
Sınırları Dışında Harekât ve Müdahalede Bulunmak
Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi, Bu Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının
Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin
Giderilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara
İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
Anayasanın 92nci Maddesi Uyarınca 2 Ocak 2020 Tarihli ve 1238
Sayılı Kararla Verilen İznin Süresinin 2 Ocak 2021 Tarihinden
İtibaren On Sekiz Ay Uzatılmasına Dair
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/1459)
8/12/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Libya'da 2011 Şubat ayında meydana gelen
olayları takip eden süreçte demokratik kurumların inşa
edilmesine yönelik çabalar artan silahlı çatışmalar sebebiyle
akamete uğramış, ülkede parçalanmış bir yapı
ortaya çıkmıştır.
Libya'da ateşkesin tesis edilmesi, siyasi
bütünlüğün sağlanması ve işleyen bir devlet
mekanizmasının kurulmasının mümkün olamaması üzerine,
Libya'da barış ve istikrarın tesisini teminen
Birleşmiş Milletler (BM)
kolaylaştırıcılığında Libya'daki tüm
tarafların katılımıyla yürütülen ve yaklaşık bir
yıl süren Libya Siyasi Diyaloğu sonucunda Libya Siyasi
Anlaşması 17 Aralık 2015 tarihinde Fas'ın Suheyrat
şehrinde imzalanmıştır. Libya Siyasi Anlaşması
kapsamında oluşturulan Ulusal Mutabakat Hükûmeti, BM Güvenlik
Konseyinin 2259 (2015) sayılı Kararı uyarınca uluslararası
toplum tarafından Libya'yı temsil eden tek ve meşru hükûmet
olarak tanınmaktadır. BM Güvenlik Konseyinin 2259 (2015)
sayılı Kararı, Libya Siyasi Anlaşmasının
uygulanması ile Ulusal Mutabakat Hükûmeti dâhil söz konusu anlaşmada
atıfta bulunulan Libya kuruluşlarının desteklenmesine
çağrıda bulunmaktadır.
Libya Siyasi Anlaşmasında yeri
bulunmayan, bu çerçevede hem ulusal hem uluslararası bakımdan
gayrimeşru bir nitelik taşıyan, sözde Libya Ulusal Ordusunun 4
Nisan 2019 tarihinde başkent Trablus'u ele geçirmek ve Ulusal Mutabakat
Hükûmetini devirmek hedefiyle başlattığı, sivilleri ve
sivil altyapıyı da hedef alan, Libya'nın bütünlüğü ve
istikrarını tehdit eden, DEAŞ, El Kaide ve diğer terör
örgütleri, yasa dışı silahlı gruplar ile yasa dışı
göç ve insan ticareti için uygun ortam oluşturan saldırılar
üzerine, Ulusal Mutabakat Hükûmeti 2019 Aralık ayında Türkiye'den
destek talebinde bulunmuştur. Müteakip süreçte Libya Ulusal Mutabakat
Hükûmeti ülkenin bütünlüğüne kasteden bu saldırıları
durdurmuş, böylece Libya'nın Türkiye ve tüm bölge için güvenlik riski
teşkil edecek bir kaosa ve istikrarsızlığa sürüklenmesi
önlenmiş, ülkede BM'nin
kolaylaştırıcılığında Libyalıların
öncülüğünde ve sahipliğinde ateşkes ve siyasi diyalog sürecinin
önü açılabilmiştir. Türkiye, BM öncülüğünde, ilgili BM Güvenlik
Konseyi kararları çerçevesinde uluslararası meşruiyet
kapsamında yürütülen Libya'nın egemenliğinin, toprak
bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunmasına, ülkede
kalıcı bir ateşkesin tesisine, ulusal uzlaşıyı sağlayacak
siyasi diyalog çabalarına güçlü desteğini sürdürmektedir.
Türkiye ile Libya arasında imzalanan ve
yürürlüğe giren Akdeniz'de Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat
Muhtırasıyla daha da gelişen iki ülke arasındaki tarihi,
siyasi ve ekonomik köklü ilişkiler dikkate
alındığında, Libya'da ateşkes ve siyasi diyalog
sürecinin devamı ile bu sürecin sonucunda barışın tesisi ve
istikrarın sağlanması Türkiye açısından büyük önemi
haizdir. Türkiye, bu çerçevede Libyayla imzalanan ve yürürlüğe giren
Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırası
kapsamında Libya'nın güvenliğine katkı sağlayacak
eğitim ve danışmanlık desteğine devam etmektedir.
Gelinen aşamada, Libya'da kalıcı
ateşkesin ve siyasi diyalog sürecinin sonuçlandırılması,
kurumların birleştirilmesi henüz mümkün olamamıştır.
Sözde Libya Ulusal Ordusunun dış güçlerin desteğiyle
Libya'nın orta ve doğu bölgelerindeki askerî tahkimatı
sürmektedir. BM himayesinde yürütülen askerî ve siyasi görüşmelerin
sonuçlanmasını teminen çatışmaların yeniden
başlamasının önlenmesi önem taşımaktadır. Bu
çerçevede, ülkeden, Türkiye dâhil, tüm bölge için neşet eden risk ve
tehditler devam etmektedir. Sözde Libya Ulusal Ordusunun
saldırılarının ve çatışmaların yeniden
başlaması hâlinde Türkiye'nin gerek Akdeniz havzasındaki gerek
Kuzey Afrika'daki çıkarları olumsuz etkilenecektir.
Bu mülahazalarla, Türkiye'nin millî
çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine
karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri
almak, Libya'daki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütleri
tarafından Türkiye'nin Libya'daki menfaatlerine yönelebilecek
saldırıları bertaraf etmek, kitlesel göç gibi diğer
muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini
sağlamak, Libya halkının ihtiyacı olan insani
yardımları ulaştırmak, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti
tarafından talep edilen desteği sürdürmek, bu süreç sonrasında
meydana gelebilecek gelişmeler istikametinde Türkiyenin yüksek
menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin
seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için
süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere
hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve
tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği
takdirde Türkiye sınırları dışında harekât ve
müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için, Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 2 Ocak
2020 tarihli ve 1238 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararıyla verilen iznin süresinin 2 Ocak 2021 tarihinden itibaren on
sekiz ay uzatılması hususunda gereğini bilgilerinize
sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci maddesine göre görüşme
açacağım. Gruplara ve şahsı adına 2 üyeye söz
vereceğim. Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika ve
şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Gruplar adına; İYİ
PARTİ Grubu adına Sayın Ahmet Kamil Erozan, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Sayın İsmail Özdemir, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Tulay
Hatımoğulları Oruç, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Sayın Ahmet Ünal Çeviköz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Sayın Mehmet Mehdi Eker. Şahıslar adına; Sayın Yunus
Emre, Sayın Emrullah İşler.
Şimdi ilk söz, İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Ahmet Kamil Erozanın.
Buyurun Sayın Erozan. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET
KAMİL EROZAN (Bursa) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz evvel Sayın Başkan sizlere önümüze gelen
tezkerenin gerekçesini okuttu ama doğru, sağlıklı bir karar
verebilmek için o tezkeredeki bilgilerin bir, eksiksiz olması lazım;
iki, doğru olması lazım. Dolayısıyla,
dinlediğimiz versiyonun ben size başka bir gerçeği sakladığını
belirterek birkaç bilgi vermek isterim.
Biliyorsunuz, Kaddafi 20 Ekim 2011 tarihinde
öldürüldü ve Libya bir karışıklık ortamına girdi.
Biraz evvel gerekçede de ifade olunduğu üzere, 17 Aralık 2015
tarihinde Suheyrat Anlaşması diye -Fastaki bir şehirdir- bir
anlaşma imzalandı ve bu anlaşmayla 2 tane -1 tane değil, 2
tane- meşru organ kuruldu: Bunlardan bir tanesi sözü edilen Ulusal
Mutabakat Hükûmeti, diğeri Temsilciler Meclisi; ikisi de meşru.
Bunlardan Ulusal Mutabakat Hükûmeti Trablusta, Temsilciler Meclisi ise
Tobrukta; bu ikisi, bir arada çalışmak ve Libyanın geleceğini
şekillendirmekle görevlendirildiler. Bu anlaşmanın 1inci
maddesinin (4)üncü fıkrasında şöyle bir ifade var: Ulusal
Mutabakat Hükûmetinin görev süresi Temsilciler Meclisinden güvenoyu
aldığı tarihten itibaren bir yıldır. Bir yıl
içerisinde anayasanın tamamlanamaması hâlinde, bu süre ilave bir
yıl daha otomatik olarak uzar. Her hâlükârda hükûmetin görev süresi, Libya
Anayasasına göre, yürütme otoritesinin oluşturulması veya
belirtilen görev süresinin sona ermesiyle nihayet bulacaktır. Yani -o
süreç başarısız olmakla birlikte- 17 Aralık 2015te kurulan
bu düzen 17 Aralık 2017de sona ermiştir. Ondan sonra ne Meclis ne
Ulusal Mutabakat Hükûmeti meşru değildir ama fiilen vardır.
Dolayısıyla hiç kimsenin bugün Ben meşruyum. demek için hukuki
bir zemini yoktur.
İkincisi: Türkiye, böyle bir otorite
boşluğu içine düşmüş Libya Hükûmetiyle -tırnak içine
alınması gerekirse- 27 Kasım 2019 tarihinde 2 anlaşma
-anlaşma da dememem lazım çünkü bunlar mutabakat muhtırasıdır-
imzalamıştır: Bunlardan bir tanesi deniz yetki alanıyla
ilgili, diğeri Güvenlik ve Askerî İşbirliği Mutabakat
Muhtırası. Bunların her ikisi de Meclisimize geldi. Bu
metinlerde anlaşma denilememiş olmasının temel bir sebebi
vardır çünkü o Suheyrat Anlaşmasına göre, bir anlaşma
imzalanırsa bunun Mecliste onaylanması lazım; hâlbuki Meclis
Tobrukta, dolayısıyla bunun onaylanması mümkün değil.
Bunun ismi anlaşma olamıyor, bari mutabakat muhtırası
koyalım. demişlerdir ve çakma -tırnak içinde söylüyorum- bir
onay sürecinden geçirmişlerdir. Çakma dediğim, oradaki
Başkanlık Konseyine Sen şunun altına 2 tane imza
atıver kardeşim. diyerek hukuk dışı diyeceğim
-onun için çakma kelimesi kullanıyorum- bir süreçle bu metin onlar açısından
yasal hâle gelmiştir.
Biz İYİ PARTİ olarak deniz yetki
alanı mutabakat muhtırası 5 Aralık 2019 tarihinde TBMM
Genel Kuruluna geldiğinde evet dedik. Niye evet dedik? Çünkü
Türkiyenin Doğu Akdenizin en batı coğrafyası
diyeceğimiz noktada da birtakım hakları olması
gerektiğine inandığımız için. Ancak şöyle bir
durum var: O deniz yetki alanı mutabakat zaptı veya
muhtırası Akdenizin ortasında, doğu-batı aksında 18,6 deniz millik bir çizgiden ibaret
yani Türkiye sahilleri ile Libya sahillerinin ortasından geçen bir hattan
bahsediyoruz. Bu hattın doğu ve batıdaki ile kuzey ve güney
istikametindeki yan ve dikey çizgileri koordinatları belirlenmiş olsa
da meçhuldür. Şunu demek
istiyorum: Ortada bir çizgi var, onun bittiği (A) noktası var, (B)
noktası var; doğuya giderseniz Mısır var, batıya
giderseniz Tunus var. Bu 2 yan çizgi belirli olmadığı için o,
denizin ortasında bir çizgi olarak kalmıştır, bir anlamda
farazidir. Başka bir sebeple bunu söylüyorum. Bu, bir münhasır ekonomik bölge anlaşması da
değildi ve Türkiyenin, KKTCyle vardığı münhasır
ekonomik bölge anlaşması dışında Akdeniz
coğrafyasında hiç kimseyle bir münhasır ekonomik bölge
anlaşması yoktur. Kaldı ki bu deniz yetki alanı mutabakat
muhtırası Komisyondan geçerken Komisyon metninin içinde yazıyor
Bu bir münhasır ekonomik bölge anlaşması değildir. diye
ama iktidar, bunu münhasır ekonomik bölge anlaşması olarak
kamuoyuna yansıttı ve onun üzerine müteakip etapları
oynadı.
Daha da kötü bir durum var: Bu 18,6 millik çizginin
-denizin ortasındaki çizginin- güneye doğru
uzattığınız zaman iz düşümü maalesef Sirte-Cufra
hattının doğusuna düşüyor yani Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
-yetki alanı demeyeyim ama- fiilen kontrol etmediği bir
coğrafyaya düşüyor. Onun üzerinde başka hikâyeler
anlattınız tabii, onun için doğruları söylemek
durumundayım. Dediniz ki: Biz, bunu Birleşmiş Milletlere
gönderdik, Birleşmiş Milletler bunu tescil etti. Şimdi, bu
tescil etti kelimesinin İngilizcedeki karşılığı
bambaşka bir şeyi ifade ediyor; bu, gelen evrak kaydı demektir.
Yani bir yere postayla da mektup gönderseniz, iadeli taahhütlü de yapsanız
orada kayda geçiyor ama o kayda geçiş ne içerik ne başka bir anlamda
o belgeye hukuki bir değer kazandırmıyor. Niye? Çünkü bu
coğrafyada Mısır ile Yunanistan da anlaşma yaptı, onlar
da tescil ettirdiler. Bu coğrafyada İsrail, Kıbrıs Rum
Yönetimiyle anlaşma yaptı, kayda geçirdi. Ne oldu? Yani
Birleşmiş Milletler Burası Türkiye ile Libya arasında
parsellendi. Siz buraya bir şey yapamazsınız. diyor mu?
Demiyor.
Nitekim, bizim 18,6 millik çizgimizin üstüne
Mısır ile Yunanistanın yaptığı anlaşma
geldi oturdu. Nedir Mısır ile Yunanistan arasındaki
anlaşma? 26ncı boylam Girit hizasından geçer, 28inci boylam
Rodos Adasından geçer; dolayısıyla 2 boylamı kapsayan bir
kuşağı Mısır ile Yunanistan paylaştı ve bu
bizimkinin üstünde. Şimdi, Birleşmiş Milletlerin Bir dakika,
Yunanistan ile Mısır siz ne yapıyorsunuz? Orası
Türkiye'nin. Bakın, orada çizgisi var, arsa parsellendi. dediğini
duydunuz mu? Duymadınız; onu da tescil etti. Demek ki tescilin hiçbir
anlamı yok. O tescil üzerinden ileriye yönelik olarak -tezkerenin
gerekçesinde olduğu gibi- sanki o coğrafyanın da
korunmasına matuf bir çaba içinde olunuyormuş gibi bir algı
operasyonu yaratmanın anlamı yoktur.
Başka bir şey var: Yani önümüzdeki
günlerin neler doğuracağını bilmiyoruz ama Libyadaki
-artık siz isterseniz kardeş deyin- kardeşlerimizin kötü bir
alışkanlığı vardır; onlar bizim gibi böyle
yıllarca müzakere etmek, gecelerini gündüzlerine katıp bir çözüm
üretmek gibi bir reflekse sahip değillerdir. Bunun 2 örneği var.
Uyuşmazlıklar sadece Türkiyeyle ilgili değil, Libyanın
Maltayla da Deniz Hukuku Sözleşmesi çerçevesinde
uzlaşmazlığı vardı. Ne yaptılar? Libyalılar
uğraşmaz, Uluslararası Adalet Divanına gönderdiler, oradan
ne çıkarsa Şeriatın kestiği parmak acımaz. dediler,
kabul ettiler. Bitmedi, Libyalılar, aynı şekilde Tunusla olan
anlaşmazlıklarını da oturup müzakere etmediler, gönderdiler Uluslararası Adalet Divanına,
oradan ne çıkarsa kabul ettiler. Bunu niye söylüyorum? Siz güvenmeyin yani
bugün Bir ulusal mutabakat hükûmeti var; karşılıklı
paslaşıyoruz, destekleşiyoruz, kankayız. diyebilirsiniz
ama geleceğin ne olacağını bugünden kestirmek mümkün
değildir ve günü geldiğinde o Libya Hükûmetinin Yunanistanla
Uluslararası Adalet Divanına gidelim. diye bir mutabakata vardığını
duyarsanız hiç şaşmayın. O anlaşma, maalesef her ikisi
de Deniz Hukuku Sözleşmesine taraf olduğu için, Deniz Hukuku
Sözleşmesi temelinde oluşur ve biz neye uğradığımızı
şaşırırız.
Güvenlik ve askerî iş birliği
anlaşması -arkasından, aynı tarihte imzalandığı
için söylüyorum- geldiğinde deniz yetkiye evet dediğimiz hâlde
ikincisine hayır dedik. Sebebi de gayet basit -ben burada söyledim,
Sayın Muş oradaydı, Volkan Bozkır buradaydı- anlaşmanın
metinleri birbirine uymuyor; İngilizcesi, Arapçası, Türkçesi
birbirini tutmuyor o anlaşmanın. Artı, içinde hepimizi tedirgin
eden güvenlik kuruluşlarının sivil personeli diye bir cümle
vardı. Neyin nesidir bu dedik, hiç kimse onun cevabını veremedi.
Hatta -bir adım daha öteye gideyim- ya bu acaba
bir tezkere mi yani ismi tezkere değil ama cismi tezkereyi
andırıyor, bu bir tezkere midir sorusunu sorduk. Çok enteresan bir
cevap geldi Sayın Cumhurbaşkanından Yo, bu tezkere
değildir. Bizden bir talep olursa -Libya tarafından- bunun da
gereğini yapacağız. dedi. Sayın Cumhurbaşkanı bu
Meclisi yok saydı, onu söylememesi lazımdı; Sayın
Cumhurbaşkanının Bir tezkere gelirse bakacağız,
yollarız Meclise. demesi lazımdı, yapmadı.
O tezkere geldi, bugünkü uzatma
arayışında olduğumuz tezkere, geçen sene 2 Ocakta geldi ve
2 Ocakta bu konuşulurken... Daha doğrusu o geldi, Sayın
Çavuşoğlu, bizleri ikna etmek için muhalefet partilerini
dolaştı, bize geldi -Cumhuriyet Halk Partisine de gelmiştir
büyük ihtimalle- ve o geldiği toplantıda biz kendisine birtakım
sorular sorduk ki alacağımız karara zemin teşkil etsin
diye. Şöyle bir soru sorduk: Sizin en kötü durum senaryonuz var mı?
Ne demek istiyoruz? Yani İdlibte başımıza garip, zor
işler geldi, şehitler verdik, böyle bir durumla
karşılaşmayalım; ola ki öyle bir durumla karşılaşırsak
ne yapacağımızı biliyor muyuz? Yine başka bir iç
savaşın içine gidiyoruz dedik. Bunun cevabını veremedi bize
Çavuşoğlu.
İkinci soru: Ya, bizden ne istiyor bunlar? Yani
tezkere çıkaracağız da ne istiyorlar; tank mı istiyorlar,
top mu istiyorlar, uçak mı istiyorlar artık, neyi istiyorlar? Veyahut
istediklerini bilelim de siz bunun ne kadarını vereceksiniz, hepsini
verecek misiniz? Yoksa bir kısmını veririz; uçak vermeyiz de
İHA veririz; SİHA vermeyiz, top veririz. Şu mektubun bir
örneğini versenize dedik biz, Veremem. dedi. Şimdi En kötü durum
senaryonuz var mı? cevabı yok; Mektup var mı? cevabı
yok. Ben bitirmedim işimi, bu sene Komisyonda Dışişleri
Bakanlığı bütçesi konuşulurken aynı soruyu Sayın
Çavuşoğluna sordum, dedim ki: Bu mektup var mı sahiden yoksa o
da mı çakma? Ben bekliyorum ki Çavuşoğlundan Sayın Erozan
-veyahut İYİ PARTİ yetkilileri- biz bunu böyle herkesin önüne
veremeyiz ama mahremiyetine uymanız kaydıyla ben size bir
örneğini vereyim ama bu, lütfen -devletin gizlilik ihtiyaçları
vardır- sizde kalsın. demesini beklerdim, öyle demedi. O gün, ben
40tan fazla soru sordum, bugüne kadar bunlardan 9una cevap verdi, 31 küsuru
eksik kaldı. Niye bunu söylüyorum? O gün dedi ki Çavuşoğlu:
Bizim, Ahmet Erozanın sorduğu soruları cevaplamamız bir
ay alır. Geriye kaldı 31 soru, iki gün kaldı, iki gün
kaldı. Buradan sesleniyorum Çavuşoğluna: Soruların
cevabını bekliyorum. Ama bu mektup meselesine döneyim; bu mektup
nerede dediğimizde bize ne cevap verdi biliyor musunuz? O 9 sorudan bir tanesi
o, ona cevap verdi, Libya sosyal medyasında böyle bir mektuptan söz
ediliyor. dedi. Trajikomik bir durum; ben mektup nerede diyorum, o bana Libya
sosyal medyasında böyle bir mektubun mevcudiyetinden bahsediliyor. diyor.
Ben o temelde mi alacağım burada şimdi bu tezkereye ilişkin
kararımı? Dolayısıyla bunun gayriciddi bir durum
olduğunu bilin ve bu durum, maalesef, bizi ister istemez bir açmazla
karşı karşıya bırakıyor.
Biz, Türkiye Cumhuriyetinin siyasi hedefi meçhul
bir macera filminin oyuncusu olmasına karşı çıktık
geçen sefer ve maalesef, bu ortaya çıkan tablo bizi değerli
yalnızlık ile onurlu izolasyon arasına
sıkıştırmış durumda. Şimdi, şunun bilinmesini
isteriz: Libyanın geleceğinde ne Ulusal Mutabakat Hükûmeti var ne de
Tobruktaki Temsilciler Meclisi var; biz, bir sene içinde başka bir
Libyayla karşı karşıya kalacağız yani bugünkü
muhataplarımızı bulamayacağız; yeni gelecekler de
meçhul bugün.
Şimdi, biz bunları söylerken şu
vurguyu da yapmaktaydık: Hani İdlib, Suriye, Irak, Afganistan
vesairelere ilişkin tezkerelere evet derken orada en azından
Türkiye'nin güvenliği açısından veya küresel anlamda güvenlik
açısından bir terörle mücadele unsuru vardı, Libyada o da yok;
her ne kadar burada, tezkerede El Kaide DAEŞ falan gibi kelimeler sarf
ediliyorsa da, bunların gerçekle alakası yok; yok orada böyle bir
unsur. 2 bin kilometre ötedeyiz
Yani öbür tarafta
Sınırımızın ötesinden füzeler atılıyor.
falan diyorduk da burada öyle bir şey de yok. Yani dolayısıyla
doğruları söyleyerek ileriye doğru bakmamızda büyük fayda
var.
Biraz evvel tezkere okunurken ateşkes
sağlanamadı gibi bir cümle vardı. Şimdi, başında
sağlanamadı, yılın başında sağlanamadı
ama 19 Ocak 2020 tarihinde Berlinde bir konferans yapıldı bu süreçle
ilgili; oraya Sayın Cumhurbaşkanı katıldı, niye erken
çıkıp gittiğini bilmiyoruz ama Çavuşoğlu
oradaydı, onun sonuçlarını kabullendi. Bitmedi, arkasından
şubat ayı içinde Münihte aynı kararların, 57 maddeden
oluşan o kararların takip edilmesi için başka bir toplantı
yapıldı Münihte, oraya Çavuşoğlu da gitti. O kararlarda
İrini Operasyonu denilen Roseline A gemisinin başına gelen,
vukuata yol açan karar da vardı. Arkasından 5+
Bu arada başsağlığı
dileklerimi de söylemem lazım. Biz bu arada -bugün
ayrıntısına girmeyeceğim ama- Libyada şehitler de
verdik.
Böylelikle inişli çıkışlı
bir güzergâhta ilerleyerek biz yakın tarihimizde iki tarafın yani hem
Hafter ve Temsilciler Meclisi tarafının hem Ulusal Mutabakat
Hükûmetinin Sirte-Cufra hattında karşı karşıya gelip
cephelendikleri bir tabloyla karşılaştık.
Birleşmiş Milletlerin araya girmesiyle 23 Ekim tarihinde bir
ateşkes sağlandı. İktidar cephesinden -tezkerenin
gerekçesinde de yazmıyor- 23 Ekim tarihinde bir ateşkes
sağlandığının kelimesini duymadık biz.
Duyulmasını istemedi bunun çünkü duyulmasını sağlarsa
veya biz sağlarsak -ki onun için bunu bugün tekrarlıyorum- o zaman
herkesçe rahatlıkla Ya, bu tezkereye ne ihtiyaç var? Madem ateşkes
sağlandı, yola o çerçevede siyasi süreçle devam edilir.
denilebilirdi. Bu, böyle olmadı maalesef ama ne oldu? Ben size ne
olduğunu
Berlin toplantısını söyledim, Münih
toplantısını söyledim, 3 tane Birleşmiş Milletler
kararı var. Ateşkes kararının içinde şöyle hükümler
var: Herkes getirdiği yabancı savaşçıyı alsın,
götürsün. Herkes derken Türkiye de var onun içinde. Herkesin
yaptığı askerî iş birliği anlaşmaları
askıya alınmıştır. Var, Türkiye de var onun içinde.
Herkes getirdiği askerî eğitmenleri geri götürsün. O da var içinde.
Bunları yüksek sesle dışarıda konuşmuyorsunuz ama
bunlar yazıyor. Bunları yüksek sesle konuşmakta ne sakınca
var, şeffaflık değil mi amacımız? Doğruyu
bilmezsek nasıl doğru karar alacağız?
Şimdi, tezkere dediğimiz zaman ister
istemez bu askerî bir konu ama ben size cümleler okuyacağım. Bu
cümleler, 15 Ocak 2020 tarihi ile 19 Kasım 2020 tarihi arasında
Sayın Hulusi Akar ve Sayın Mevlüt Çavuşoğlu tarafından
sarf edilmiş cümleler. Tarihlere girmiyorum ama bu dönemi kapsıyor.
Sayın Hulusi Akar: Biz ateşkesten,
barıştan, siyasi çözümden yanayız. Bizim, olayların
devamı gibi bir bakış açımız yok. Ateşkesin
sağlanmasıyla işe güce bakılmalı. Yine, Hulusi Akar:
Libyalıların yönetiminde olan ve toprak bütünlüğünü muhafaza
eden, bağımsız, egemen bir Libya olduğunu görmek istiyoruz.
Libya krizinin çözümünde askerî değil, siyasi çözüm olmalı. Yine,
Hulusi Akar: Biz Askerî çözüm olmaz. diyoruz. Askerî çözüm dursun. Askerî
çözüm yerine siyasi çözümden yanayız. Yine, Hulusi Akar: Libyada,
hepimizin kabul ettiği gibi, sorunun askerî bir çözümü yoktur.
Mevlüt Çavuşoğlu: Bizim, Türkiye olarak
tüm gayretlerimiz esasen siyasi çözüme yöneliktir. Bundan sonra
Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası örgütlerle neler
yapacağımızı konuştuk. Biz de Türkiye olarak tek
çözümün siyasi çözüm olduğunu vurguladık. Yine, Çavuşoğlu:
Libyada tek çözüm, siyasi çözümdür. Başından beri bunu söylüyoruz,
bugün de aynı şeyi söylüyoruz. Bugüne kadar askerî çözümü tercih
edenler sahada yenilgiye uğradılar
Çavuşoğlu söylüyor:
Bugüne kadar askerî çözümü tercih edenler sahada yenilgiye
uğradılar, başaramadılar, başaramayacaklar. Kime
söylüyor bunu? Libyada tek çözüm yolunun siyasi çözüm olduğunu içlerine
sindirsinler. Kim sindirecek? Aynaya bakıp konuşması lazım
Çavuşoğlunun. Başka çıkar yolu yoktur. Başka bir
yolla da herhangi bir amaca ulaşılamayacaktır.
Şimdi, bunların hepsini söyledikten sonra,
kalan on saniyede şu soruyu da sormak ihtiyacındayım: Bizim,
anlaşıldığı kadarıyla, bilmediğimiz sebepler
temelinde Libyadaki Ulusal Mutabakat Hükûmetine karşı bir
cömertliğimiz var. Bu cömertliğin garabeti, bu tezkerenin on iki
değil, on sekiz ayla ilgili olarak gelmiş olmasıyla da
irtibatlıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
AHMET KAMİL EROZAN (Devamla) 24 Aralık
2021de seçimler yapılacak ve tezkere hâlâ geçerli olacak o tarihte. O
zaman, ister istemez aklımıza şu geliyor: Acaba iktidar objektif
değil, subjektif temellerde almış olduğu bir kararla
Libyanın geleceğine yön verecek o seçimlere de müdahale etmek
arayışıyla mı bunu on iki aylık değil de on sekiz
aylık getiriyor sorusunu sormak durumundayım.
Bu cömertliğin
karşılığında bir şey aldık mı sorusunu da
sormam lazım. Niye soruyorum? Bizim müteahhitlik alacağımız
olarak 20 milyar dolar var orada. Paraya ihtiyacımız var mı?
Yok diyecek parmak kaldırsın. Nerede bu 20 milyar dolar? Madem bu
cömertliği yapıyoruz, bunun karşılığını
alıyor muyuz?
Bütün bu belirsizlikler çerçevesinde, biz geçen
sefer hayır dediğimiz tezkereye, bugün evet dememizi gerektirecek
herhangi bir unsurun yokluğunda, geçen seferki tavrımızı
sürdüreceğimizi kayda geçirmek isterim. Hepinizi saygıyla
selamlarım. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın İsmail Özdemir.
Buyurun Sayın Özdemir. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR
(Kayseri) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan evvel, yüz altı yıl önce Sarıkamışta
şehit düşen kahraman askerlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyorum.
Libyaya asker gönderilmesinin on sekiz ay daha
uzatılmasına dair Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
2011 yılının Şubat ayında
Libyada başlayan ve Arap Baharı olarak adlandırılan
sürecin kıvılcımları ilerleyen aşamada ülkede Kaddafi
rejiminin devrilmesiyle sonuçlanmıştır. Ancak rejimin devrilmesinden
sonra silahlı çatışmalar yoğunlaşmış,
parçalanmış bir yapı ortaya çıkmıştır. 2015
yılına gelindiğinde Birleşmiş Milletler himayesinde
tarafların bir araya getirildiği diyalog süreci sonunda 17
Aralık 2015te Libya Siyasi Anlaşması imzalanmış,
Ulusal Mutabakat Hükûmeti Libyanın tek ve meşru temsilcisi olarak
tanınmıştır. Ancak çok geniş kesimden destek alan
Halife Hafter komutasındaki sözde Libya ordusu 4 Nisan 2019 tarihinde
tesis edilen barışı bozmuş ve Trablusu kuşatmaya
başlamıştır. 27 Kasım 2019da ülkemizi ziyaret eden
Ulusal Mutabakat Hükûmeti Başkanlık Konseyiyle, 2012
yılında Libyayla imzalanan Askerî Eğitim İş
Birliği Mutabakat Muhtırası üzerine bina edilen Güvenlik ve
Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırası
imzalanmıştır. Böylelikle, ülkelerimiz arasında güvenlik
kurumları nezdinde eğitim programlarının düzenlenmesi,
teknik bilgi ve tecrübe paylaşımı, terörizm ve yasa
dışı göçlerle mücadele konularındaki iş
birliğinin hukuki zemini tesis edilmiştir.
2019 Aralık ayına gelindiğinde ise
Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti Başkanlık Konseyi Başkanı
Serrac, ülkesinin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden yasa
dışı silahlı gruplarca düzenlenen saldırılara
karşı koyabilmek, ülkedeki barışı korumak ve
istikrarı temin etmek amacıyla Türkiyeden yardım talep etmiştir.
Bu gelişme üzerine, Libyaya asker gönderilmesine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Meclisimize gönderilmiş ve
2 Ocak 2020de kabul edilmiştir. Böylelikle, Libyanın güvenlik ve
istikrarına katkı sağlamak amacıyla Türk Silahlı
Kuvvetleri personeli talep edilen eğitim ve danışmanlık
yardımını sağlamış, verilen bu yardım
sayesinde Ulusal Mutabakat Hükûmeti ülkenin bütünlüğüne kasteden
saldırıları durdurmuştur. Netice itibarıyla,
Libyanın ülkemiz ve Kuzey Afrika ile Akdeniz Bölgesi için de güvenlik riski
doğurabilecek kaosa sürüklenmesinin önüne geçilmiştir.
Ulusal Mutabakat Hükûmetinin elde ettiği
başarılar, Libya krizinde siyasi sürecin yeniden
canlanmasını sağlamıştır. Ülkemiz Libyada
ihtilafın başlangıcından beri askerî bir çözümün mümkün olmadığı
görüşünü her daim vurgulamış, kalıcı askerî
ateşkesin tesisi ve siyasi çözüm sağlanması amacıyla
yürütülen tüm uluslararası çabalara destek olmuştur. Bu
bağlamda, 19 Ocak 2020de Berlinde düzenlenen konferansa katılan
Türkiye, sorumlu davranışıyla Libyada barış ve
istikrarın hâkim olmasına yönelik siyasi katkısını da
sunmuştur. Gelinen noktada, Libyada darbeyle Ulusal Mutabakat Hükûmetini
devirme amacıı5 taşıyan Hafter güçlerinin
saldırıları önemli ölçüde engellenmiş olsa da ihtilafa
çözüm bulunması amacıyla tertiplenen Berlin Konferansının
ardından Birleşmiş Milletler himayesinde yürütülen
kalıcı ve sürdürülebilir ateşkes ve siyasi diyalog sürecinin
sonuçlandırılması ve kurumların birleştirilmesi ne
yazık ki henüz mümkün olmamıştır.
Sözde Libya Ulusal Ordusunun, dış güçlerin
yoğun desteğiyle Libyanın orta ve doğu bölgelerindeki
askerî tahkimatını sürdürdüğü belirtilmektedir. Haftere
bağlı sözde Libya ordusunun siyasi süreci baltalaması ve askerî
yöntemlere başvurarak meşru Hükûmete yönelik yeniden saldırılar
düzenlemesinin ihtimal dâhilinde olduğu da ifade edilmektedir. Nitekim bu
yönde sadece saha bulgusu olmayıp medyaya da yansımış olan
çok sayıda haberler mevcuttur, Birleşmiş Milletler dahi bu
tespiti yapmaktadır. Bu kapsamda Libyadaki durumun ülkemiz dâhil olmak üzere
tüm bölge için risk ve tehditler barındırmayı sürdürdüğü
açıktır. Sözde Libya Ulusal Ordusunun
saldırılarının yeniden başlaması ve meşru
Hükûmetin sıkıntıya düşmesi hâlinde Türkiye'nin gerek
Libyada gerek Akdeniz havzasında gerekse Kuzey Afrikadaki
çıkarları hiç kuşku yok ki olumsuz etkilenebilecektir.
Kaldı ki bunun için pusuda hazır bekleyenler de vardır. Libya ve
bilhassa Akdeniz üzerinden ülkemize yöneltilmeye çalışılan beka
tehditlerinin mevcudiyeti her hâliyle kendisini göstermektedir. Bu nedenlerle,
Libyada askerî yöntemlere başvurulması ve saldırıları
yeniden başlatma girişimlerinin caydırılması ve
engellenmesi önem taşımaktadır.
Değerli milletvekilleri, Libyayla
vardığımız Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat
Muhtırası her iki ülkenin Doğu Akdenizdeki hak ve
menfaatlerinin tescili konusunda önemli bir başlangıç olmuştur.
Kıbrıs Türklüğünün haklarının korunması hususunda
sergilediğimiz kararlılık da aynı kapsamda anlamlı bir
hâl almıştır. Libyayla imzalanan muhtırayla beraber yetki
alanlarımızın batı hududu kesinlik kazanmış,
Türkiyeyi Doğu Akdenizdeki hesap ve girişimlerden uzak tutmak
isteyen, dahası, egemenliğimize kasteden girişimler rafa
kaldırılmıştır. Bölgedeki gündem hızlı şekilde
lehimize değişiklik göstermiştir. Libyada darbeci Hafteri
destekleyen ya da Türkiye'nin deniz yetki alanlarında gözü olanlarsa hemen
ortaklı ve hukuksuz girişimlere koyulmuşlardır. Özellikle
Fransa, Ulusal Mutabakat Hükûmetinin başkent Trablusu saran
kuşatmayı yararak ilerleme kaydetmesinin hemen ardından
Türkiyeyi daha fazla hedef alan bir tutum takınmaya
başlamıştır. Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
kazanımları karşısında şaşkınlık
ve paniğe kapılan Fransa, ülkemize yönelik yalan ve iftiralara da
başvurmuştur. Geride bıraktığımız haziran
ayında, Fransa Savunma Bakanlığı, Türk Deniz Kuvvetlerine
bağlı savaş gemilerinin Akdenizdeki NATO misyonuna katılan
bir Fransız savaş gemisine radar kilidi attığını
iddia etmiştir. Oysa aynı Fransız gemilerinin iddia edilen
olayın hemen öncesinde Türk donanması tarafından yakıt
ihtiyacının karşılandığı ve radar
kayıtları dâhil olmak üzere diğer teknik bilgilerin
haklılığımızı ispat ettiği de
görülmüştü. Fransız Savunma Bakanının durumu NATO gündemine
taşıması sonrasında, Türkiye karşıtı bir
cephenin oluşturulmaya çalışıldığı
gerçeği belirginleşmiştir. Nitekim, NATOdan umduğunu
bulamayan Paris yönetimi, müteakip dönemlerde, bu kez yanına
aldığı Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimiyle
beraber Avrupa Birliğini etkilemeye çalışmıştır.
Bu çabalar hâlâ devam etmektedir; Avrupa Birliği, Libyada insani krize
sebebiyet veren ve Hafter eliyle gerçekleşen insanlık suçlarına
sağladığı silah desteğiyle ortak olan Fransa ile
hukuksuz ve gayrimeşru çabalar güden Yunanistan ve Güney Kıbrıs
Rum kesiminin temelsiz gündemlerine hapsolmuş durumdadır. 23 Kasım
2020 günü Avrupa Birliği tarafından icra edilen ve her yönüyle
tartışmalı olan İrini Harekâtı kapsamında
Libyaya seyreden ve insani yardım malzemesi taşıyan RoselineA
adlı, ülkemizin bayrağını taşıyan bir ticaret
gemisine Türkiyenin izni olmaksızın müdahale edilmesi ve hukuk
dışı denetlemede bulunulması yaşanan akıl
tutulmasının açık bir dışa vurumudur. İrini
Harekâtının sadece Akdenizde gerçekleştiği dikkate alındığında,
Libyada yaşanan krizde yanlı bir tutumun sergilendiği kendisini
her hâliyle göstermektedir. Niyet samimi değildir. İstenilen, Ulusal
Mutabakat Hükûmetinin elinin kolunun bağlanması, Hafter güçlerinin
ise ilerleme kazanmasının teminidir. Sirte ve Cufra bölgelerine
doğru yoğun bir yığınak sevkiyatı
yaptığı Birleşmiş Milletler tarafından tespit
edilen Hafter güçlerine alan açarak Avrupa Birliği kendi değerleriyle
çelişmektedir. Daha önemlisi, farkına belki geç varacaklar ama
çıkarlarıyla da uyumlu olmayan, neticede son turda kendi ellerinde
patlayacak silahla ortada dolanan karanlık bir oyunun içerisine
sıkışmışlardır.
Kıymetli milletvekilleri, Türkiyenin Libyayla
vardığı mutabakat muhtırası, deniz yetki
alanlarının hakça ve adilce paylaşılmasını
öngören bir anlayışın sonucudur. Doğu Akdeniz konusundaki
bu yaklaşımımız hukuki, vicdani ve ahlakidir. Diğer
yandan, Doğu Akdenizdeki egemenlik haklarımızın
korunmasında Libyanın stratejik ve yadsınamaz derecede büyük
bir önemi vardır. Bu çerçevede, Ulusal Mutabakat Hükûmetinin yanında
olarak siyasi sürecin barış çerçevesinde nihayete ermesinde her türlü
katkıyı sunmamız gerekir. Gelinen aşamada, ülkemizin
şimdiye kadar müttefik gördüğümüz diğer ülke ve
uluslararası oluşumlarla süren ilişkisinde Doğu Akdenizin
önemli ve özel bir anlamı barındırdığı her
hâliyle ortadadır. Böylesi bir dönem içerisinde, Amerika Birleşik
Devletleri ve Avrupa Birliğinin Türkiyeye karşı
yaptırım içeren gündemleri, konuşmaları veya
kararları, hiç kuşku yok ki ilişkilerimizde tamiri zor
tahribatlar yaratacak ancak sadece bizim açımızdan kayıp
olmayacaktır.
Bugün, yaptırımlar bahsinde iki temel
meselenin dikkatlerden kaçmadığını ifade etmek gerekir.
Bunlardan ilki, Türkiyenin kendi millî güvenliğini tesis etmek üzere
geliştirdiği savunma sanayisi altyapısından duyulan
rahatsızlıktır. Nitekim, yerlilik oranının yüzde
70ler seviyesinin üzerine çıktığı savunma sanayisi
ürünleri sayesinde Türkiyenin Irak, Suriye ve Doğu Akdenizdeki çaba ve
gayretleri millî güvenliğimize yönelen tehdit ve tehlikelerin bertaraf
edilmesinde büyük katkı sağlamıştır. Ayrıca,
Libyanın kendi toprak bütünlüğü ve istikrarını
koruması ile Azerbaycanın işgal edilen topraklarını
kurtarmaya yönelik başlattığı askerî harekâtlarda Türk
savunma ürünlerinin üstlendiği öncü ve büyük rol tüm dünyanın
malumudur. Türkiyeyi dost ve müttefik görenler, 21inci yüzyılda
Türkiyenin harbin taktik ve tarihini yeniden yazdırmaya aday askerî
teknolojisinden elbette memnundur. Aksi düşünceye sahip olanlarsa korku ve
endişeyle savunma sanayimizde var olan ilerleyiş ve hatta sıçrayışın
durdurulamasa bile yavaşlatılmasına gayret etmektedirler.
Yaptırımlar bahsinde öne çıkan
diğer bir meseleyse Doğu Akdeniz bölgesinde yaşanan
gelişmelerle beraber değerlendirildiğidir. Avrupa
Birliğinin son liderler zirvesinde Yunanistanın bölgeyle ilgili yanlış,
sorunlu ve diyalog yerine gerginliği sürekli
tırmandırıcı çabalarının ülkemizle olan
ilişkileri zehirlediği malumunuz olmuştur. Yunanistan
Başbakanının kendi ülkesinde yayın yapan bir televizyon
kuruluşuna verdiği demeçte, Türkiyeyle yaşanılan sorunu
Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yaşanan soruna
taşımayı başardıklarını itiraf etmesi,
çarpıklığın en açık göstergesi olmuştur. Henüz bu
itirafın etkileri sürerken bu kez ABDnin uygulamaya koyduğu ve
savunma sanayimizi hedef alan yaptırımlarla ilgili Yunanistan
Dışişleri Bakanından başka bir itiraf daha
gelmiştir. Yunanistan Dışişleri Bakanı, kendi
ülkesinde yayın yapan bazı gazetelere verdiği demeçte, küstahça,
ABDnin Türkiyeye yaptırım uygulamasından memnuniyet
duyduğunu dile getirirken bu kararlarda ülkesinin de rol oynadığını
iddia etmiştir. Hızını alamayan Yunan Bakan, ABDyle
vardıkları savunma iş birliği anlaşması
kapsamında, Giritteki ABDye ait Suda Üssünün genişletilmesi ve
Dedeağaç Limanının da yine ABDye imtiyazlar verilmesi
karşılığında yaptırım kararları için
gerekli altyapıyı hazırladıklarını
belirtmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin,
şayet Yunanistanın ipiyle kuyuya indiyse o kuyunun dipsiz
olduğunu anlaması uzun sürmeyecektir. Yunanistan, Dedeağaç
bölgesinden başlayarak Bulgaristan ve Romanya düzleminden hareketle
Karadenizde rahatça at koşturabileceğini zannettiyse de, ne derecede
büyük bir stratejik körlüğe yakalandığını
anlaması uzun sürmeyecektir.
Her çevrenin bilmesi gerekir ki uzun menzilli
bölgesel hava savunma sistemi tedariki Türkiye için hayati bir gereklilikti. Bu
anlamda önceliğimiz, NATO müttefiklerimizden millî güvenlik
açığımızı gidermekti. Fakat hiçbir NATO üyesi ülke,
dahası ABD, bu sistemleri Türkiyeye satmak istemedi. Neticede, tedarik
sürecinde en uygun teklifi veren Rusya menşeli sistemlerin
alınması kararlaştırıldı. Türkiye
bağımsız bir ülkedir. Egemenliğimizi doğrudan
ilgilendiren bir meselede başka ülkelerden akıl ve icazet
almayız. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, egemenlik haklarımızın
gereğini yerine getiriyoruz diye aldığımız kararlardan
da geri adım atacak değiliz. Aynı durum Doğu Akdeniz için
de geçerlidir. Türkiye, gerginliği azaltmak için bütün samimiyetini ortaya
koymuşken yanlış ve yakışıksız politikalarla
haklarımızdan geri adım atabileceğimizi zannedenler
boşa oyalanmasın. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bütün iyi niyetimize rağmen bölgenin barış
iklimini bozmayı göze alanlar varsa ya da bunu hesap edenler bulunuyorsa
Türkiyenin güçlü, etkin ve caydırıcı kudretini icap
ettiğinde ortaya koyma kararlılığını sonuna kadar
göstereceğini iyi bilmeleri gerekir. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Kendi çapına ve boyuna güvenmeyenlerin
başka çevrelerin arkasına sığınıp tilki misali
şikâr almayı ummaları hüsrandan başka bir şey getirmeyecektir.
Türkiye, ısrarla, Doğu Akdeniz meselesinde uluslararası hukukta
var olan kabul ve kararlar ne ise, hepsinden doğan hakları ölçüsünde
egemenliğini koruyacağını, diyaloğa ise açık
olduğunu ilan etmektedir. Buna karşın, Yunanistan hukuksuz
eylemlerini sürdürmekte, ikili görüşmelerden ısrarla kaçmakta,
bölgenin barış ve istikrarını ortadan kaldıracak
çabalarına devam etmektedir. Bu durum, Yunanistan açısından
kaldırılabilir bir yük, Atinayı tatmin etmeye
uğraşırken kendinden çok ciddi taviz ve açıklar veren
Avrupa Birliği açısındansa sürdürülebilir değildir.
Türkiyeye, Türkiyenin kendi deniz yetki alanlarında faaliyet gösteren
Oruç Reis sismik araştırma gemisinin bölgedeki
çalışmalarını durdurma çağrısı
yapanların, Yunanistanın neredeyse her gün Akdeniz ve Egedeki
askersiz olması gereken adaları silahlandırması
karşısında sessiz kalması, gerçekte kimin, hangi niyette
olduğunu göstermektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Libyanın
istiklalinin ve toprak
bütünlüğünün korunması hususunu bizim açımızdan önemli
kılan bir başka durum da Kuzey Afrika bölgesindeki
çıkarlarımızla ilgilidir. Libya gibi Kuzey Afrikada bulunan
ülkelerin tamamı yüzyıllar boyunca beraberce
yaşadığımız aynı hudutların içerisindeydi.
Bugün bile Kuzey Afrika ülkelerinin her birinde hatırı
sayılı mevcutta Türk nüfusunun yaşadığı
gerçeği malumdur. Ayrıca, aynı bölgede bulunan ülkelerde
yaşayan insanların büyük bir çoğunluğunun ülkemizle var
olan güçlü gönül bağları hâlâ koparılamamıştır.
Yapılan bir çalışmaya göre, 16ncı yüzyıldan 19uncu
yüzyılın başına kadar geçen süre boyunca Anadoludan gelen
1 milyona yakın Türk, asker olarak bölgeye yerleşmiştir.
Dahası, bölgeye yerleşen Türklerin çocukları olan
Koloğulları, bugün hâlâ bu isimle bölgedeki mevcudiyetlerini
sürdürmektedirler. Kuzey Afrika bölgesi, Akdenizin güney sahillerini
tuttuğu gibi, yine, Akdenizin Atlas Okyanusu ve Hint Okyanusuna
açılan stratejik geçiş noktalarını da bünyesinde
barındırmaktadır. Enerji kaynaklarının transferi ve
Afrikadan Avrupaya yönelen göçlerde en stratejik nokta olmaları da önem
arz eden bir başka özelliğidir. Bilhassa Libya, Avrupa için acil
gündem olan enerji ve sığınmacılar meselesinde işte bu
yüzden önemlidir çünkü Avrupanın ihtiyacı olan petrolün büyük bir
kısmı Libyadan temin edilirken, Avrupaya Afrikadan göç eden
insanların neredeyse tamamına yakını Libya üzerinden bir
kıtadan diğerine geçmenin arayışı içerisinde
olmaktadırlar. Bu şartlarda Kuzey Afrika bölgesiyle geliştireceğimiz
ilişki, sadece bu alanla sınırlı olmayan, aynı zamanda
Avrupa ve Afrika Kıtalarına yönelik takip edeceğimiz bölgesel ve
küresel siyasetimiz açısından da değerlidir. Bu kapsamda,
Cezayir ve Tunusla beraber son yıllarda hız kazanan ve giderek daha
ileri bir noktaya taşınan ilişkilerimiz de memnuniyet vericidir.
Libyanın istikrarının önündeki bütün
engeller, gelinen ve bundan sonraki aşamalarda
kaldırılmalı, verdiğimiz destek, huzur ve güvene
erişinceye kadar devam etmelidir. Mehmetçik, Libyada eğitim ve
danışmanlık faaliyetleriyle tarihî bir sorumluluğu yerine
getirirken ülkemizin hak ve menfaatlerinin çok geniş bir alanda
korunmasına da katkı sağlamaktadır. Temennimiz,
şimdiye kadar sürdürülen çabaların devam etmesidir.
Bu kapsamda, şanlı askerimizin Libyadaki
görev süresinin on sekiz ay daha uzatılmasına dair gündemimizde
bulunan Cumhurbaşkanlığı tezkeresine Milliyetçi Hareket
Partisi olarak olumlu yönde oy vereceğimizi belirtiyor, Gazi Meclisimizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kavas arkadaşlar lütfen salonu
havalandırsınlar.
Kapanma Saati: 16:49
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 17.08
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Necati TIĞLI (Giresun), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 36ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
(3/1459) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin görüşmelerine devam
ediyoruz.
Birleşime on dakika daha ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.09
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.45
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Necati TIĞLI (Giresun), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 36ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
(3/1459) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin görüşmelerine devam
ediyoruz.
Evet, bir söz talebi vardı, önce onu
karşılayacağım.
Sayın Oluç, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
24.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan
Oluçun, basın açıklaması yapmak üzereyken emniyet
görevlilerinin HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğluna müdahale
ettiğine, polisin sert ve orantısız müdahalesi sonucunda
milletvekilinin tekerlekli sandalyesinden düşürüldüğüne, bu saldırıyı
yapanları ve emri verenleri kınadıklarına, Meclis
Başkanlığından Milletvekiline yönelik bu
saldırıdan dolayı bir araştırma
yapılmasını ve gerekli bilgilerin Meclise iletilmesini
istediklerine ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sayın vekiller; biraz
evvel sosyal medyaya bir video düştü. Bizim İstanbul Milletvekilimiz
Musa Piroğlu, bir vekil hakkı olan ama aynı zamanda bir
yurttaş hakkı olan basın açıklaması yapmak üzere
sahaya çıkıyor İstanbulda. Alanda basın
açıklaması yapılmadan önce emniyet görevlileri müdahale
ediyorlar ve kolluk güçlerinin bu son derece barbarca ve sert müdahalesi,
orantısız müdahalesi sonucunda Milletvekilimiz Musa Piroğlu -ki
biliyorsunuz, burada izliyorsunuz Mecliste de- tekerlekli sandalyesinden yere
düşürülüyor ve bir süre yerde çırpınmak zorunda kalıyor.
Son derece vahşi ve gerçekten orantısız ve barbarca bir
saldırı emniyet güçlerinin bu yaptığı
saldırı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Bu saldırıyı yapanları
kınıyoruz, bu emri verenleri kınıyoruz; en sert biçimde
kınıyoruz, insanlık dışı buluyoruz. Bir engelli
yurttaşımıza ve engelli milletvekilimize yönelik bu
ağır saldırı asla kabul edilebilir bir saldırı
değildir. Bunun emrini kim verdiyse bunun hakkında acilen
soruşturma yapılmasını, bunu kim uyguladıysa
hakkında hem milletvekiline dokunmaları dolayısıyla hem de
bir yurttaşa, engelli bir yurttaşa böyle insanlık dışı
bir müdahalede bulunmaları dolayısıyla soruşturma
açılması gerektiğini söylüyoruz ve sizin
aracılığınızla da Meclis
Başkanlığından, milletvekiline yönelik bu
saldırıdan dolayı bir araştırma
yapılmasını ve gerekli bilgilerin Meclise iletilmesini
istiyoruz. Çünkü doğrudan doğruya milletvekilinin itibarını
sarsmaya dönük bir saldırıdır aynı zamanda. Bunu
kınadığımızı bir kez daha ifade ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Oluç.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiyenin Millî Çıkarlarına Yönelik
Her Türlü Tehdit ve Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk
Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Libyadaki Gayrimeşru
Silahlı Gruplar ile Terör Örgütleri Tarafından Türkiyenin Libyadaki
Menfaatlerine Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek, Kitlesel
Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin
İdame Ettirilmesini Sağlamak, Libya Halkının
İhtiyacı Olan İnsani Yardımları Ulaştırmak,
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Tarafından Talep Edilen Desteği
Sürdürmek, Bu Süreç Sonrasında Meydana Gelebilecek Gelişmeler
İstikametinde Türkiyenin Yüksek Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde
Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç
Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir
Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul,
Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak
Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Türkiye
Sınırları Dışında Harekât ve Müdahalede Bulunmak
Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi, Bu Kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre
Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilmesi İçin Her Türlü
Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak
Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara
Göre Yapılması İçin Anayasanın 92nci Maddesi
Uyarınca 2 Ocak 2020 Tarihli ve 1238 Sayılı Kararla Verilen
İznin Süresinin 2 Ocak 2021 Tarihinden İtibaren On Sekiz Ay
Uzatılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
(3/1459) (Devam)
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin gruplar adına
konuşmaları üzerinde kalmıştık.
Şimdi, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve bizleri
ekranları başında izleyen değerli
yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, bugün, AİHM
Büyük Daire, Sayın Demirtaş ve tüm tutuklu seçilmişlerin derhâl
serbest bırakılmalarını içeren ikinci bir karar
almış oldu. Seçilmişler cezaevlerinde daha fazla tutulamazlar,
seçilmişler derhâl serbest bırakılmalıdır. Bunu
buradan bir kere daha ifade etmek istiyoruz.
Değerli halklarımız, bizler
şimdi Libya tezkeresini görüşüyoruz ve bütün kamuoyu
hatırlayacaktır, Libya tezkeresi için Türkiye Büyük Millet Meclisi 2 Ocak
yani yeni yılın hemen ertesi günü apar topar olağanüstü bir
şekilde toplandı ve bu sıralar tıka basa doluydu. Çok
sayıda milletvekili o gün Genel Kurula katıldı. Aradan bir
yıla yakın bir zaman geçti, şimdi yine Libya tezkeresinin
uzatılmasıyla ilgili görüşmeler yapıyoruz ama sıralara
bakıyorum, bomboş. Yani Libya tezkeresinin ve Libya siyasetinin
geçici olarak yaratmış olduğu o heyecanın, geçici olarak
kamuoyunu yanıltan, algı yaratan iktidarın
yaklaşımının bugün Mecliste Libya tezkeresinin gördüğü
ilgiye de baktığımızda nasıl boşa
düştüğünü iktidar partisinin sıralarına da bakarak görmek
mümkündür.
Libyayla ilgili girilen ilişkiler
bağlamında, hatırlayacaksınız, 2 mutabakat
muhtırası imzaladı Türkiye Hükûmeti ve bunlar, çoğunluk
kararıyla alındı. Bizim, yine, Halkların Demokratik Partisi
olarak bugünkü tezkereye şerh düşeceğimiz gibi, önceki mutabakat
muhtıralarına da şerhimiz olmuştu. Bunun neden böyle
olduğunu, bu mutabakat muhtıralarından çıkan sonuçları
şimdi hep beraber irdelemeye gerçekten çalışmalıyız,
çalışalım.
Birincisi, Akdeniz Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat
Muhtırası 5 Aralık 2019da imzalandı. AKP iktidarı
münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığının
belirlenmesiyle ilgili bu anlaşmayı kamuoyuna şöyle anlattı,
olduğu gibi ifade etmek istiyorum: Türkiye bu anlaşmayla Doğu
Akdenizdeki bütün oyunları bozdu. Akdenizde 41 bin kilometrekarelik bir
deniz alanına hapsetmek isteyenlere mükemmel bir cevap. Türkiye, mavi
vatan topraklarının dörtte 1i büyüklüğünde bir alana
hâkimiyetini ilan etti. demiştiniz, Yunanistan ve Kıbrıs Rum
yönetiminin Mısırla münhasır ekonomik bölge anlaşması
yapmasının önüne geçtik. demiştiniz, Libya, Girit, Kaşot,
Kerpe, Rodos ve Meis Adalarının, esas olarak münhasır ekonomik
bölge sınırları ilan eden Yunanistanın gasbettiği 39
bin kilometrekarelik bölge hâkimiyeti geri alındı. demiştiniz,
Türkiye şer ittifaklarına karşı sahada büyük bir
başarı elde etti. demiştiniz.
Peki, biz ne demiştik? Meclis
tutanaklarına dönüp baktığınızda, Halkların
Demokratik Partisi olarak bizim ne dediğimizi orada net olarak
göreceksiniz. Biz de Akdenize kıyısı olan her devletin
münhasır ekonomik bölge ilan etme hakkı elbette vardır ama bu
hak paylaşılırken kıyıdaş ülkelerle bir diyalog
aranmalı, kıyıdaş ülkelerle bir anlaşma
sağlanmalıdır. demiştik, Bu bağlamda, Türkiye
Cumhuriyeti ile meşruiyeti hâlen tartışmalı olan Libya
Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasında imzalanan bu anlaşmanın Güney
Kıbrıstaki Hükûmet ve Yunanistan arasındaki bir anlaşma ve
bir diyalogla yapılmadığı için onların da benzer
yollara başvurmasının önü açılacak. demiştik,
Yunanistan ile uluslararası tanınırlığı olan
Kıbrıs Cumhuriyetinin de kendi arasında münhasır ekonomik
bölge anlaşması yapması durumunda Türkiye ile Libya arasındaki
anlaşmanın uygulanabilirliği ortadan kalkabilir. demiştik,
Rodos ve Giritten başlayan Yunanistan sınırının
Kıbrısla arasındaki mesafe -bu rakamlara lütfen hep beraber
dikkat edelim- 345 ila 338 deniz mili. Türkiye ile Libya arasındaki en
yakın mesafe 390 deniz mili. demiştik. Bu realiteden de yola
çıkarak demiştik ki Libyada ve Kıbrısta siyasal istikrar
ve çözüm sağlandıktan sonra münhasır ekonomik bölgeleri
çakışan 4 devlet, ne yapıp edip bir araya gelip anlaşma
yapmalı.
Bunları neden söyledik? Çünkü AKP iktidarı
alelacele davrandı, sürekli bu kürsülerden ifade ettik, önce sismik
araştırma yapacak gemiler yollandı, ardından askerî gemiler
yollandı, helikopterlerle desteklendi, şimdi, yakın vakte baktığımızda
peş peşe ilan edilen NAVTEXler vesaire. Ne oldu? Burada, Sahada
kazanacağız. diye yola çıkan AKPnin uluslararası hukuku
çiğnediğini bir kere daha görmüş oluyoruz ve başka
ülkelerin hukuku çiğnemesinin bu tutumla önünü açtığını
bir kere daha görmüş oluyoruz.
Şimdi, diğer mutabakat muhtırasını
hatırlayalım: Libya Hükûmeti ile Güvenlik ve Askerî İş
Birliği Mutabakat Muhtırası, bu da 21 Aralık 2019da
imzalanıyor. İktidarın o kadar acelesi var ki yemedi içmedi o
günlerde, ha bire Libyayla anlaşma imzaladı, peşi sıra da
yılbaşının ertesi günü Genel Kurulu bir tezkere için
topladı. Yani Genel Kurulu sadece Libyayla ilgili çalışmaya
mahkûm etti mevcut iktidar.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
Libyaya silah ambargosu kararı olduğunu bütün dünya kamuoyu biliyor.
Türkiyedeki iktidarın sadece bir tek tarafa yani Trablus merkezli Ulusal
Mutabakat Hükûmetine yani Serrac güçlerine silah yolladığı
bilinen bir gerçek. Sadece silah da değil, -savaşçı
yolladığı da- Suriyeden devşirmiş olduğu
savaşçıları da yolladığı belgeyle
ispatlanmış durumdadır. Burada yine, can alıcı
noktalardan biri
Biz bütçede bu konuları gerçekten çok konuştuk,
bütçenin nasıl delik deşik bir hâlde olduğunu konuştuk.
İnsanların açlık ve yoksullukla karşı
karşıya kaldığı için intihar yolunu seçtiğini
konuştuk. Burada, insanların kendini geleceksiz gördüğünü,
Türkiye yurttaşının kendisini mutsuz hissettiğini söyledik,
çiftçi aç, yoksul dedik, toprağını ekemiyor dedik, işçi
emeğinin hakkını alamıyor dedik, pandemi
koşulları bunları daha çetrefilli bir hâle getirdi dedik. Oysaki
siz, Türkiyede, Türkiyenin 82 milyon vatandaşının
parasını pulunu Libyada savaşacak Selefi cihadist çetelere
harcamakta hiçbir beis görmediniz. Gerçekten şuna inanın: Bütçede
geri kalan, pandemiyle mücadelede geri kalan AKPnin karnesinin formülasyonu
kuru ekmek ve dağıtılamayan maskedir.
Libyayla bu anlaşmaların hukuki
dayanaklarına da bakmamız lazım. Birleşmiş Milletler,
2015te Suheyrat Anlaşması olarak ifade ettiğimiz
anlaşmaya göre Ulusal Mütabakat Hükûmetiyle ilgili kimi kararlar
aldı ama bu kararlar şartlara bağlandı. Siz bunu kamuoyuna
anlatırken bu kararların hangi şartlara
bağlandığını ifade etmediğiniz için
Libyanın resmî hükümeti olarak Serrac güçlerini görmekte bir beis
görmediniz. Ayrıca da gerçekten, mevcut olan iktidar bu kararlarla
Türkiyenin ayağına zaten baltayla vurmuş oldu. Şu
sıralar Birleşmiş Milletler öncülüğünde Mısır,
Tunus, Fas ve Libyada iki taraf yani hem Serrac güçleri hem Hafter güçleri
masaya oturtuluyor ve bir siyasal çözüm arayışı içindeler.
AKPnin müttefiki olarak gördüğü Trablus Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
İçişleri Bakanı Fethi Başağa -Suriye sürecinde AKPnin
en güvenilir ismiydi biliyorsunuz- bu süreçte Fransa ve Mısırla
görüşmelere başladı. Serrac hükûmeti Başağaya da
güvenmediği için onun paralelinde yeni bir yapılanmanın içine
girdiğini hepimiz biliyoruz.
Burada biraz daha devam etmek istiyorum. Burada yine
bu kürsüden bahsettik, mavi vatan teorisinin önemli isimlerinden biri olan
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümamiral
Cihat Yaycı sessizce istifa etti ya da ettirildi, bilemiyoruz. Burada ben
şunu merak ediyorum gerçekten: Son gelişmelere
baktığımızda, mavi vatan teorisini bu iktidar
buzdolabına mı kaldırdı? Kamuoyuna bir açıklama
borcunuz var bu konuda.
Yine, devam edelim: Bu süreçte ne oldu? Alman
fırkateyni Türk gemisine baskın yaptı, Hafter güçleri
Mısrata Limanına doğru hareket eden Türkiye gemisine el koydu.
Siz ne yaptınız? Basın açıklaması yaptınız
sadece çünkü gerçekten, mevcut olan iktidar kendini o kadar gayrimeşru bir
konuma götürdü ki bunları bile savunamaz bir hâle gelmiş
durumdadır.
AB yaptırımları gündeme geldi, ABD
yaptırımları gündeme geldi. Bütün bunlar
karşısında, Türkiyenin çıkarlarının
sıkışmasına, Türkiye halklarının çıkarlarının
sıkışmasına, mevcut olan iktidar ve müttefikleri, bu
alınan kararlar çerçevesinde değerlendirdiğimizde, bu
sıkışmaya sebebiyet verdi.
Şunu da belirtmeliyiz ki bölgenin Doğu
Akdenizdeki enerji politikalarında önemli ivmelerden biri olan Doğu
Akdeniz Gaz Forumu Kahirede imzalanan anlaşmayla bölgesel kuruluşa
döndü. Bu anlaşma kimler arasında oldu? Mısır, İtalya,
İsrail, Yunanistan, Ürdün, Kıbrıs. Burada 6 ülke var ama Türkiye
yok.
Biz bunları söylediğimizde eminim
şimdi iktidar partisinin sözcüleri çıkıp -belki- diyecek ki:
Efendim, biz antiemperyalistiz. Siz emperyalizmin peşine gidiyorsunuz,
Haftercileri destekliyorsunuz. Ya, el insaf! Bugün bütün dünya kamuoyu bilir
ki biz Libyanın iç işlerine karışılmasın.
dedik, Serrac mıdır, Hafter midir? gibi bir tercihe Türkiye gibi
bir ülkenin zorlanmaması gerektiğini söyledik; Türkiyenin daha
aklıselim, daha geniş davranmasını ifade ettik. Burada,
Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanlığını
Erdoğan üstlendiği zaman düşüneceksiniz emperyalizmle iş
birliği yapan kim; yayılmacı siyaset izlerken, bunun için
Suriyede, Kürdistanda, Libyada kan dökülürken düşüneceksiniz;
neoliberal ekonomik programı hayata geçirirken, ülkeyi katar katar yerli
ve yabancı sermayeye satarken düşüneceksiniz. En büyük
özelleştirme sizin iktidarınızda oldu; bu özelleştirmeyi
hızla yapmış olan bir iktidar olarak antiemperyalizm
romantizminden vazgeçmenizi öneriyorum.
AKP ve müttefikleri bölgeye ve halklara gerçekten
kaybettiriyor. Tekrar ediyoruz, gerilimden ve savaştan beslenen bir
dış siyaset ne bölgeye ne Türkiye halklarına yaramaz. Libya
örneğinin yanlışını bizler Suriyede de
yaşadık. Arap Baharı diye ortaya çıkan isyanları
Arap kışına çeviren iktidarlardan birisi siz oldunuz, tarihe bu
şekilde geçeceksiniz. Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı,
Barış Pınarı Harekâtı gerçekleştirdiniz, eldeki
sonuç nedir? Kürt halkını Rojavada, kendi asli topraklarından
çıkarmak, âdeta bir etnik temizlik yapmak oldu. Suriye Millî Ordusu ve
yandaşları yerleştirildi oralara. Bu durum Türkiye başta
olmak üzere bütün bölge halkları için iyi olmayan, güveni sarsan,
güvenliği sarsan bir durumdur. dedik, siz bu yanlıştan dönmeme
konusunda ısrar ettiniz.
Yine, İdlibde gözlem noktalarının
terk edildiğini medyadan takip ediyoruz. Şimdi Ayn İsayla
ilgili Rusyayla pazarlık hâlindesiniz. Kürt halkının
varlığını, kazanımlarını, demokratik
taleplerini hem Türkiye'de yaşayan Kürt halkı hem Suriyede yaşayan
Kürt halkı için kabul etmediğimiz sürece göreceksiniz ki bütün
uluslararası ilişkilerde işlerimiz iyi gitmeyecek,
işlerimiz yolunda gitmeyecek.
Rusyadan aldığınız S-400 Hava
Savunma Sistemini kuramadınız bile. Mesela CAATSA
yaptırımları, ABDnin Hasımlarıyla
Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası. Bunu da şöyle
izah ediyorsunuz kamuoyuna: Savunma Sanayii Başkanı ve 3
bürokratın ABDdeki mal varlıklarına el koyma ve vize
yasağı. Oysaki bu yaptırımlar sizin söylediğinizden
çok daha fazla ağırdır. Bakın, Savunma Sanayii
Başkanlığının mal ve teknoloji transferi için lisans
yasağından tutun da kredi kullanımı yasağına
kadar, ihracat, ithalat desteği yasağı gibi birçok yaptırımı
içinde barındırıyor ama siz bunlardan hiçbir şekilde
bahsetmiyorsunuz.
Bizler şunu iyi biliyoruz ki: Bu bölgenin çok
acil barışa ihtiyacı var. Bu ortamı inşa etmek için
tek adam rejiminden kurtulmaya, demokratik bir Türkiyeyi inşa etmeye
ihtiyaç var.
İç ve dış siyaset bir bütünlük arz
eder. İçeride demokrasiyi, özgürlükleri geliştiremezsek
dışarıda barışa hizmet etme
olasılığımız yoktur, tam aksine savaş ve
çatışma beslenir. Az önce bahsettik, ekonomi bu kadar kötüyken, insan
hakları ihlalleri konusunda AİHMin Sayın Demirtaş ve bütün
seçilmişler için aldığı karar ve sevgili Leyla Güveni,
seçilmiş bir milletvekilini dün yaka paça nasıl gözaltına
alıp hapse attığınız, bütün bunlar ortadayken,
özgürlükler bu kadar ayaklar altına alınmışken, kendi Kürt
halkıyla burada bir barış ortamını, barış
iklimini inşa edemezken biz bu iktidardan Türkiyedeki dış
siyasette de bir barış ve bir diyalog süreci izlemesini zaten
beklemiyoruz.
Bugün şunu da belirtmeliyim: Cezaevlerinde
açlık grevleri var. Cezaevlerindeki açlık grevleri Türkiyedeki bütün
vatandaşların, yurttaşların vicdanını sızlatan
bir şeye dönüşüyor. Bu sorunlarını çözememiş bir
Türkiye, yurtta barışı sağlayamadığı gibi
dünyada barışı asla sağlayamaz. Bu iktidarın
sürdürdüğü savaş ve çatışma siyaseti
karşısında yurtta demokrasi ve özgürlükler, adil bir yaşam,
cihanda barış ve diyalog diyoruz. Bu nedenle, Türkiye'nin Suriyede,
Libyada, Irakta ne işi var dedik, bunu söylemeye de devam edeceğiz.
Bakın, burada ayrıca şunu
hatırlatmak isterim: Cenevre Sözleşmesi ile Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin 2178 sayılı Kararına göre
yabancı savaşçı transferi yasaktır. Ayrıca,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, paralı askerlerin
devşirilmesi, kullanılması, finanse edilmesi ve
eğitilmesine karşı uluslararası sözleşmeyi 1989da
imzalamış ve 2001 yılında bu yürürlüğe girmiştir.
Türkiye, bu anlaşmanın, bu sözleşmenin tarafıdır ama
Türkiye'nin mevcut olan iktidar eliyle yaptığına bakalım:
Libyaya âdeta savaşçı ihraç etti.
Buradan şunu soruyoruz: AKP iktidarı ve
Millî Savunma Bakanlığı bu gruplara kefil midir?
Cumhurbaşkanının şahsının kefaleti sizleri
bağlamakta mıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisini bağlamakta
mıdır? Kefilse bu örgütlerin Suriyede Kürt halkına, Araplara,
Libya halkına karşı işledikleri suçlardan sorumlu mudur?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Vatan müdafaası
Silahlı Kuvvetler vatan müdafaası yapıyor.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) Ki bununla
ilgili Türkiyenin yargılanması gündemde. Türkiyeyi bu sürece bu
iktidar sürükledi. Mafyatik bir yöntem olan savaşçı
ihracatını, ticaretini, bu uygulamayı yerleşik bir uygulama
hâline getirmeyi mi düşünüyorsunuz?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Terörle mücadele
Terörle mücadele ve ülkemizin egemenlik haklarının savunulması
mücadelesi veriyoruz Suriyenin kuzeyinde.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla)
Ayrıca şunu hatırlatmamız gerekiyor: Cumhurbaşkanının
başdanışmanlığını yapmış olan bir
şahıs SADAT diye bir örgüt kuruyor; adı güvenlik şirketi
ama bunun altında dönen işler, savaşçı ihracatı, belki
de bizim bilmediğimiz örtülü ödenekten buraya ayrılan pay da
cabasıdır.
Evet, bugün Kürt halkının, Türkiyedeki,
İrandaki, Iraktaki, Suriyedeki Kürt halkının verdiği
demokratik mücadeleyi hepimiz çok iyi biliyoruz. Suriyede savaşın
bitmesine yaklaşılırken AKP iktidarı ve müttefiklerince desteklenen
yeni saldırılar neyin nesi oluyor? Burada şunu mutlaka ifade
etmemiz gerekiyor ki: Haklarını kazanmış Kürt halkıyla
komşuluk, Kürt sorununu çözmüş bir Türkiyenin, Kürt sorununu
çözmüş bir Suriyenin 911 kilometrelik sınırları çok daha
güvenli olur. Güvenliği başka yerde aramaya gerek yok.
Güvenliği, kendi halklarımızın sorunlarını
anayasal güvence altına alabilecek şekilde, demokratik bir biçimde
çözecek şekilde
Bugün dünyanın birçok ülkesinde farklı
halkların sorunları nasıl çözülmüşse Türkiyede de bu
çözümü geliştirmek bu sorunları kesinlikle çözecektir ve Türkiyenin
silaha, tanka, topa bu kadar para yatırmak, ülke açken bu
yatırımları oraya yapmak yerine bunu yapması
barışa hizmet eder. Bugün pandemiden Türkiye toplumu olarak bizler
açlıkla, sefaletle kıvranırken barış
ortamının bu iklimi nasıl besleyeceğinin altını
bir kere daha çizmek istiyorum.
Bizlerin Türkiye Büyük Millet Meclisine gelen Libya
tezkeresi için ret oyu vereceğimizi söylemeliyim.
Burada, ayrıca, şu soruları bütçe
görüşmeleri sürecinde hem Dışişleri
Bakanlığına hem Millî Savunma Bakanlığına
sorduğumuz hâlde yanıtını alamadık: İmzalan bu
mutabakat muhtıralarının hükmü nedir? Çünkü şu anda
Libyada, Libyadaki siyasi süreci götürecek ve belki de yepyeni bir hükûmet kurulacak
ama Türkiye'de mevcut olan iktidar hâlâ bu anlaşmaların peşinden
gitmiş durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) -
Dış siyasetin bedelini, AKP iktidarının müttefikleriyle
birlikte uyguladığı yanlış dış siyasetin
bedelini Türk, Kürt, Arap halkı başta olmak üzere bölgedeki bütün
halklara ödetmeye çalışıyorsunuz. Burada ben Ayşe teyzeye,
Ali amcaya, Berivana, Garbis kardeşe seslenmek istiyorum, kadınlara,
gençlere seslenmek istiyorum, kuru ekmeği bulamayan, yoksul, işsiz,
tarlasını ekemeyen çiftçi, maden işçisi, metal işçisi,
ürettiğiyle bizlere hayat veren işçiler, emekçiler; bilesiniz ki bu
iktidar rızkınızı savaşa harcıyor. Hem bize ait
olmayan hem de ülkenin önünü tıkayan bir savaşa harcıyor. Millî
çıkarlar dedikleri gerçekten milletin ve halkların çıkarı
değil, tek adam rejiminin çıkarıdır. Suriye Millî Ordusunun
Libyada, Suriyede savaşan çetelerine ve diğer örgütlerin
mensuplarına harcanan para bizim boğazımızdan kesilen
paradır. Bizim kavgamız ekmek kavgasıdır, adalet kavgasıdır,
barış kavgasıdır. Bu coğrafyada ekmek, adalet,
özgürlük, barış ve eşitlik kazanacak. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Ahmet Ünal Çeviköz.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Libyaya asker gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Libyaya asker gönderilmesine ilişkin tezkere bizim için
önemli. Zira, Libyayla ilgili çok değerli tarihî deneyimler ve
çıkarılacak dersler var. Geçen yıl bu zamanlar Libya
tezkeresinin hazırlıkları konuşulurken sürekli olarak Türkiye'nin
girmemesi gereken yeni bir iç savaşa doğru itilmekte olduğunu
dile getiriyor, bu konudaki endişelerimizi açık açık
paylaşıyorduk. İktidar, Libyayla ilgili tezlerini ileri sürerken,
yine geçen yıl bu zamanlar, hep tarihsel bağlardan söz ediyordu.
Ben de bugün Libyayla ilgili tarihe dayalı
bazı notlar düşmek istiyorum kayıtlara. Örneğin, Gazeteci
Mustafa Şerif Beyden söz etmek istiyorum; örneğin, Tobruktan söz
etmek istiyorum: Yıl 1911, İtalya, önce Trablusgarpı,
ardından Tobruk ve Bingaziyi işgal eder. Osmanlının bu
işgale karşı koyacak gücü yoktur. İşgale
karşı Libya halkının direnmesi ve kendi gücüyle mukabele
etmesi gerektiğine karar verilir. Libya halkının bu direnişe
heveslendirilmesi için İstanbulda yayımlanmakta olan Tanin gazetesi
muhabiri Mustafa Şerif Bey ve arkadaşları Mısıra
giderler. Tarihin ne garip bir cilvesidir ki bugünkü aktörler o zaman da
devrededir. Zira, Mustafa Şerif Bey ve arkadaşlarını
Mısıra bir Rus gemisi götürür. İşte bu gazeteci grup
İskenderiyeden Mısır, Libya sınırını binbir
macerayla geçip Tobruk yakınlarındaki Osmanlı karargâhına
vardıklarında Mustafa Şerif Bey devesinden inerek
karşılayanlara kendini tanıtır: Ben Erkânıharp Kolağası
-yani Kıdemli Kurmay Yüzbaşı- Mustafa Kemal. Yani bizim Mustafa
Kemalimiz. Mustafa Kemal, kısa zamanda binbaşılığa
terfi ettirilir, Tobruk ve çevresinde yerel güçleri örgütler ve İtalyan
işgaline karşı meşhur Tobruk Zaferini kazanır.
Bugün Neden Libyadayız? sorusuyla
karşılaşınca Atatürk de Libyaya gitmedi mi? diyenler için
çok net bir cevap var: Mustafa Kemal, vatan topraklarını savunmak,
Tobrukta Libya halkını işgale karşı direnmeye
hazırlamak ve onlara zafer kazandırmak için oradaydı, bugünden
farkı budur.
Değerli milletvekilleri, Libya, bizim için
vekâlet savaşlarına karşı mücadele etmek üzere tarih
sahnesinde yer alan Gazeteci Şerif Beyin yani Mustafa Kemalin
anısıdır. Biz bugün bu tezkereyi değerlendirirken Mustafa
Kemal Atatürkün ilke ve düşüncelerinden hareket edeceğiz.
Örneğin, Atatürk kendi topraklarımız olmayan ülkelerde muharebe
meydanlarına çıkmamıştır. Örneğin, bir asker
olmasına rağmen savaştan en güçlü barış
mesajlarını üreten bir lider olmuştur. Anzak Annelerine
yazdığı mektupta ne dediği her yıl 25 Nisanda
yapılan törenlerde aradan geçen yüz yılın üzerinde bir süreye
rağmen insanları göz yaşlarına boğmaktadır.
Örneğin, onun izlediği politikalarla tek kurşun atılmadan,
tek bir askerimizin bile burnu kanamadan Hatay ana vatanımıza
katılmıştır, bunu da, savaş meydanlarında ve
cephelerde karşı karşıya geldiği kesimlerle
barış masalarına oturabilmesi ve savaştığı
isimlerin övgüsünü toplayabilmesiyle sağlamıştır. En
önemlisi de, ülkemizin ve bu coğrafyamızın gerçekleriyle uyumlu
bir sözü dış politikamızın mihenk taşı
olmuştur: Yurtta sulh, cihanda sulh.
Değerli milletvekilleri, Libyada geçen
yıldan bu yana nelerin değiştiğini anlatmadan önce geçen
yılki gelişmeleri hatırlatarak sözlerime devam etmek istiyorum.
11 Aralık 2019 tarihinde Dışişleri Komisyonu
toplantısında Dışişleri Bakan
Yardımcısı, gündemde olmadığı hâlde Libyayla
imzalanan Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat
Muhtırası hakkında Komisyon üyelerine bilgilendirme
yapmıştı. Bu bilgilendirme sırasında biz de
sormuştuk, Libyayla 2 mutabakat muhtırası imzalandı,
haberlerde Libyaya asker gönderileceği sözleri dolaşıyor, bu
2nci muhtıra nedir, bunun hakkında bilgi vermeyecek misiniz?
demiştik, hatta Deniz yetki alanları muhtırasını
imzalamak için Güvenlik ve Askerî İş Birliği
Muhtırasını Libya tarafı mı istedi? diye de
sormuştuk. Bizlere o gün ikisinin birbiriyle alakasının
olmadığı açıklaması yapılmıştı.
14 Aralık tarihinde sözde gündemde olmayan ve
önemsenmiyormuş havasıyla geri planda bırakılan Güvenlik ve
İş Birliği Mutabakat Muhtırası Türkiye Büyük Millet
Meclisine getirildi. Ardından da, 16 Aralık tarihinde olağanüstü
bir Dışişleri Komisyon toplantısı
çağırılarak gündeme alındı. Bilahare 2 Ocak tarihinde
apar topar tezkere Meclise geldi, biz de tezkerenin esasına ilişkin
olarak Anayasa'ya aykırılıklarını dile getirdik: Yurt
dışına askerimizin gönderilmesine izin verilmesi
Anayasa'mızın 92nci maddesi uyarınca gerçekleşir. Bu
tezkere 92nci maddeye aykırı unsurlar içeriyor ve tezkere talebi
uluslararası hukukun meşru saydığı hâllerde
ifadesini karşılamıyor çünkü bu tezkere Birleşmiş
Milletler Güvenlik Kurulu kararlarını ihlal ediyor. dedik.
Değerli milletvekilleri, bakınız,
iktidarın bu tezkere özelinde attığı adımlar ülkemizin
itibar kayıplarına yeni halkalar ekliyor. Maceraperest politikalar
ülkemizi âdeta, kurtlar sofrasına atmakta ve hukuksuz uygulamalarla
karşı karşıya getirmekte. Bunun en son örneğini
maalesef, bir konteyner gemimizin hukuksuzca aranmasında da gördük.
İktidarın risk algısını
anlamak gerçekten mümkün değil. Ülkemiz için oluşan riskleri bertaraf
etmeyip aksine, sorun yaşanmayan yerlerde sorun yaratmak gibi bir
yeteneği var. Libyayla ilgili her açıklamamızda şu
uyarılarda bulunduk: Libyada çatışan taraflardan birini
destekleyip taraf tutmayın. Libyanın egemenliğine ve toprak
bütünlüğüne saygı gösterin, ülkenin iç işlerine
karışmayın. 2015 Suheyrat Anlaşmasına göre, Trablus
Hükûmeti kadar Tobruktaki Temsilciler Meclisi de meşrudur. Bu dengeyi
gözeterek 2 tarafla da temas içinde olun. dedik. Demedik mi? Libya Ulusal
Mutabakat Hükûmetinin uluslararası meşruiyeti Aralık 2015te
imzalanan Suheyrat Anlaşmasına ve bu anlaşmaya atıf yapan
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2259 Sayılı
Kararına dayandırılmaktadır. Suheyrat Anlaşması
uyarınca, görevleri tanımlanmış Ulusal Mutabakat Hükûmeti
Trablusta ise, aynı anlaşmayla meşruiyeti sağlanan
Temsilciler Meclisi de Tobrukta bulunmaktadır; hani o Gazeteci Mustafa
Şerif Beyin Libya halkını örgütleyerek İtalyanlara
karşı zafer kazandığı Tobruk var ya, işte orada.
Sorunu Birleşmiş Milletler nezdinde
halletmek için girişim yapın, istendiği takdirde ara bulucu
olun. dedik. Peki, iktidar ne yaptı sayın milletvekilleri? Bu
durumun tam tersini yaptı. Hani, ulusal bir dış politika
izlediğinizi iddia edip muhalefeti neden yanınızda
göremediğinizden yakınıyorsunuz ya, muhalefetin önerilerinin
hangi birine kulak astınız ki? İktidarın muhalefeti
dinlemediği zaman neler olduğunu ve Sirte ve Cufra hayallerinin
nelere yol açtığını görelim: Cumhuriyet Halk Partisinin
önerilerine kulak asmayan, Libyadaki çatışmalarda taraf tutarak
sorunu diplomasiyle çözmekten kaçan iktidar, önce Putin tarafından
Moskovada masaya oturtuldu, sonra da Berlindeki masaya oturmak zorunda
kaldı. Berlin Konferansının temel sonucu olarak
Libyalıların öncülüğünde ve sahipliğinde bir siyasi sürecin
ülkedeki çatışmaları sona erdirebileceği, bunun için de
dışarıdan müdahalenin engellenmesi gerektiği görüşüne
varıldı. Yaz aylarına gelindiğinde ise Libyada siyasi
çözüm arayışları ivme kazandı, küresel olarak yapılan
ateşkes çağrılarına cevap verildi. Önce, 21 Ağustos
2020 tarihinde Libyada ateşkes imzalandı daha sonra, 23 Ekimde bu
ateşkes kalıcı hâle geldi. Taraflar, cephedeki tüm askerî
birliklerin ve silahlı grupların kamplarına dönmeleri konusunda
anlaştılar. Bunu tüm paralı askerlerin ve yabancı
savaşçıların en fazla üç ay içinde tüm Libya
topraklarından, karadan, havadan ve denizden ayrılması
izleyecek. 24 Aralık 2021 tarihinde de yani bundan tam bir yıl sonra
Libyada seçim yapılması konusunda uzlaşıldı.
Değerli milletvekilleri, geçen yılki
tezkere metninde Libyada ateşkesin sağlanması için asker
gönderme izni istenmişti. Ee, ateşkes gerçekleşmedi mi?
İnsan sormaz mı bu yıl neden uzatma isteniyor diye? Bu
yılki tezkere metninde şöyle deniyor: Gelinen aşamada Libyada
kalıcı ateşkesin ve siyasi diyalog sürecinin
sonuçlandırılması, kurumların birleştirilmesi henüz
mümkün olamamıştır. Yani bu tezkerenin gerekçesi imzalanan
ateşkesi kabullenmiyor. Libyada neden oyunbozanlık
yapıyorsunuz? Bu yılki tezkere metninde Sözde Libya Ulusal
Ordusunun, dış güçlerin desteğiyle, Libyanın orta ve
doğu bölgelerindeki askerî tahkimatı sürmektedir. deniyor.
Şimdi, burada çok önemli 2 sorun var değerli milletvekilleri.
Birincisi, metinde, geçen yıl olduğu gibi sözde Libya Ulusal Ordusu
ifadesi kullanılmış hem de 3 kez kullanılmış; bu
ifadeyi kullanmaktan yine vazgeçilmemiş bu yıl. Bu zihniyetle devam
ederseniz, gün gelir Suriye'de desteklediğiniz Suriye Millî Ordusu için de
aynı ifade kullanılır ve sözde denirse söyleyecek sözünüz
kalmaz. Yine aynı cümlede dış güçlerin desteğiyle diye
bir ifade kullanılıyor. Sayın milletvekilleri, ülkemizde, iç
politik mülahazalarla dış güçler söylemi kullanılıyor da
Libya için kullanmayın bari, dış politikada yapmıyorsunuz
bari Meclisimize gerekçe gönderirken, rica ediyoruz, daha diplomatik bir dil
kullanın. Her ülkenin iç işlerine dış güçlerle mücadele
bahanesiyle müdahale etmeyin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi
kararlarına ve uluslararası hukuka göre hareket edin. İkircikli,
taraf tutan ve ideolojik saplantılarla dolu dış politikanın
en önemli çıktıları Libya politikasında mevcuttur. Bu
çelişkiler iktidarın Libyadaki Ulusal Mutabakat Hükûmetini
Birleşmiş Milletler tanıyor diye meşru kabul edip
Suriyedeki Şam yönetimini Birleşmiş Milletler
tanıdığı hâlde meşru kabul etmemesinden de bellidir.
Alakart meşruiyet olmaz değerli milletvekilleri, bunu da bu vesileyle
dile getirmiş olalım.
Değerli milletvekilleri, gelelim tezkerenin
süresine. Söz konusu metinde on sekiz aylık izin isteniyor. On sekiz ay
askerlik bile yok artık, nereden çıktı bu on sekiz ay? Üstelik
bu on sekiz ay 24 Aralık 2021 tarihi için kararlaştırılan
Libya seçimlerinin süresini de aşıyor. Bu seçimlerden sonra
iktidarı Libyaya davet ettiği ileri sürülen Ulusal Mutabakat
Hükûmetinin kalıp kalmayacağı ne malum? Askerlerimizi orada
bulundurmanın gerekçesi ne olacak? Hangi meşruiyete dayanılacak?
Seçimlerden söz açılmışken yoksa siz olası bir erken
seçimde iktidarı kaybedeceğinizin farkındasınız da
şimdiden peşin peşin izin mi istiyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, Libyaya askerî kuvvet
gönderiliyor, askerlerimiz bir iç savaşın hüküm sürdüğü
yabancı bir ülkenin topraklarında can güvenliği tehdidinin tam
ortasına atılıyor yani bir askerî harekâta
kalkışılıyor fakat siyasi hedef belli değil.
Silahlı Kuvvetlerimiz kimsenin özel güvenlik gücü değildir. Vatan
evlatları Libya çöllerine bu şekilde sorumsuzca sevk edilemez. Daha
biz geçen yıl Libyada kaç şehidimizin olduğunu Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında konuşabildik mi? Sayın
Erdoğan Libyada birkaç şehidimiz var. dedi, sonra bu konuya dair
haber yapan gazeteciler yargılandı. Şehitlerimizi
yurttaşlarımıza, yüce Meclisimize açıklayamıyorken
nasıl olur da on sekiz aylık bir tezkere için izin istenir? 5
Temmuzda Türk personelin de bulunduğu Vatiyye Üssüne bir saldırı
düzenlendi ve askerî teçhizatlar imha edildi. Saldırının hangi
ülke uçakları tarafından yapıldığı bile belli
değil, o kadar çok ülke var ki. Daha bunun bir de birbiriyle
çatışan kabileler boyutu var. Üstelik Vatiyye Üssündeki hasarın
ne boyutta olduğunu dahi öğrenemedik. Böyle bir ortama nasıl
Mehmetçiklerimizi on sekiz aylığına göndeririz?
Değerli milletvekilleri, iktidarın bugün
bütün bu tartışmaların önünü kesmek için bir tek argümanı
olabilir, o da Deniz Yetki Alanları Anlaşması ile Askerî
Güvenlik Anlaşmasında imzası olan Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
korunması. Tekrar ediyorum: Silahlı Kuvvetlerimiz kimsenin özel
güvenlik gücü olamaz.
Bütün bunları bir kenara bırakacak
olursak, biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak Doğu Akdeniz stratejimizi neden
sadece mutabakat muhtıraları üzerine inşa ediyoruz, hem de bu mutabakatlar
Libyanın Temsilciler Meclisinden bile onay almamış ve yasal
sürecini de tamamlamamışken? Sadece Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
geleceğine yönelik olarak strateji geliştirirsek Hükûmetteki her
hareketlilik Ankarada alarm zilleri çalmasına neden olur.
İktidar bugün Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
kaderi ile Doğu Akdenizdeki çıkarlarımızın kaderini
eş tutmaktadır. Oysa Doğu Akdenizde daha kesin bir çözüm için
atılması gereken adımlar belli. Önce, Mısır başta
olmak üzere, Suriye ve İsraille diplomatik ilişkilerin yeniden hak
ettiği seviyeye bir an önce çıkarılması gerekiyor; aksi
takdirde bir hükûmetle yaptığınız mutabakat üzerine
girdiğiniz cendereden çıkamazsınız. Türkiye Cumhuriyetinin
devlet geleneği devletler arası ilişkileri önceler, hükûmetlerle
olan ilişkileri değil. İşte o nedenle, hükûmet
değiştikten sonra da Türkiye Cumhuriyeti devleti uluslararası
ilişkilerini sürdürmeye devam edecektir.
Değerli milletvekilleri, bu Ulusal Mutabakat
Hükûmeti 2015 yılında kurulmuş bir hükûmet, oysa biz Doğu
Akdenizde yüzyıllardır varız; ne bu öz güvensizlik?
Osmanlıdan beri oluşturulan hariciye geleneğimizi hiçe
sayıp nasıl 2015 yılında kurulmuş bir hükûmetin
geleceğine politikalarımızı indirgersiniz? Bu mudur
yerlilik? Bu mudur millîlik?
Üstelik Ulusal Mutabakat Hükûmetinde çok ciddi bir
iç çekişme de var. Ağustos ayında yaşananlar malum. 28
Ağustosta Başbakan Serrac, İçişleri Bakanı Fethi
Başağayı açığa alıp yerine yardımcısı
Halid Ahmed et-Ticaniyi vekâleten atadı. Üstelik atama operasyonu Fethi
Başağa Türkiyede temaslarda bulunurken yapıldı. Hatta
Fethi Başağanın Serraca karşı darbe
hazırlığı içinde olduğu dahi söylendi. Daha sonra
Serrac görevi bırakacağını duyurdu, ardından bu defa
göreve devam edeceğini açıkladı.
Değerli milletvekilleri, geçen yılki
tezkere metninde şöyle deniyordu: Çatışmalar, DAEŞ ve El
Kaide gibi terör örgütlerinin eylemleri için uygun ortam oluşmasına
da sebebiyet vermektedir. Diğer taraftan Libya toprakları ve
karasuları, Akdeniz üzerinden gerçekleştirilen uluslararası insan
ve göçmen kaçakçılığında da kullanılmaktadır.
Peki, Libyadaki insan ve göçmen kaçakçılığına bir yıl
içinde engel olabildik mi sayın milletvekilleri? Ya da IŞİD ve
El Kaidenin eylemlerinin engellenmesini sağlayabildik mi? Daha kendi
ülkemizde IŞİD üyelerinin terfi alır gibi örgüt içinde
yükselmesine engel bile olunamazken
Değerli milletvekilleri, Libya konusunda
Cumhuriyet Halk Partisi olarak en büyük dileğimiz, Trablustaki Hükûmet ve
Tobruktaki Temsilciler Meclisi arasındaki savaşın
barışçıl yöntemlerle sona ermesi ve Libyanın bir an önce
huzur ve istikrara kavuşmasıdır. Bu hem Afrika Kıtası
hem de Doğu Akdenizin güvenliği için elzemdir. Aynı zamanda
küresel ölçekte terörizmle mücadele konusunda da Libyadaki gelişmeler
belirleyicidir. Esasen ateşkes anlaşması da Libyada
tarafların bir ortak hükûmet kurmaları konusunda
anlaşmalarıyla mümkün olmuştur. Yani 1911de Libyaya giden
Atatürkün gerçekleştirmek istediği hedef hâlâ Libya halkının
hafızasındadır. Evet, biz, Mustafa Şerif Beyin Libya halkını
işgale karşı birleştiren anlayışıyla hareket
ediyoruz, bugün sürdürülen anlayışla değil.
Libyadaki çatışmaların devam etmesi
petrol kaçakçılığı ve Libyadan Avrupaya göç
akını gibi sorunların devam etmesine de neden olmaktadır.
Bu bağlamda, Libyadaki krize taraf olan bütün ülkeler Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyinin Libya konusundaki bütün kararlarına
uymalılar ve bu yılın başında yapılan Berlin
Konferansında alınan kararların ve 23 Ekimde kalıcı
ateşkes kararıyla birlikte alınan cephedeki tüm askerî
birliklerin ve silahlı grupların kamplarına dönmeleri
taahhüdünün yerine getirilmesi için çaba harcamalılar.
Ülkemizin sosyolojik yapısı göz önüne
alındığında iktidar, etnik ve mezhepsel hassasiyeti olan
ülkelerin iç işlerine kesinlikle taraf olmamalıdır. Arap
milliyetçiliğinin yeniden nüksettiği bugün dış
politikanın pek çok alanında kendini göstermektedir.
İktidarın Libyada izlemiş olduğu politikalarla bu durum
daha da derinleşmiştir.
Değerli milletvekilleri, bütün bu
saydığımız gerekçelerden dolayı geçen yılki
tutumuzda bir değişiklik olmadığını
dolayısıyla bu tezkereye olumsuz oy vereceğimizi belirtir, yüce
Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Mehmet Mehdi Eker.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MEHDİ EKER
(Diyarbakır) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasanın 92nci maddesi uyarınca 2 Ocak 2020 tarihinde 1238
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla kabul edilen
Libya Tezkeresinin uzatılmasıyla ilgili
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi hakkında AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün 22 Aralık, sözlerimin hemen
başında Sarıkamış şehitlerini rahmetle ve
minnetle ve bütün şehitlerimizi keza rahmetle ve minnetle
andığımı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu gündemimizdeki
tezkereyi 3 başlık bakımından önemsiyorum. Bir, Libyayla
beş yüz yıla yaklaşan ortak tarihî ilişkilerimiz ve
bağlarımız; iki, bu tarihî dostluk ve komşuluktan
kaynaklanan Türkiye'nin hayati çıkarları, yüksek menfaatleri; ve üç,
Libyayı kaosa sürükleme ve bölgemizi istikrarsızlaştırma
çabalarına karşı mücadele eden, Birleşmiş Milletlerce
Libyanın meşru temsilcisi olarak kabul edilen Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
vaki çağrısı ve destek talebi.
Değerli arkadaşlar, tarihsel olarak
16ncı yüzyıl başında Kanuni Sultan Süleyman döneminde
başlayan Libyayla ilişkilerimiz, geçen zaman içinde çeşitli
olaylarla sınanmış, her seferinde ortak bağlarımız
daha da güçlenmiştir. 1911 yılına kadar Osmanlı
egemenliği altında bulunan Libya, İtalya tarafından bu
tarihte 100 bin civarında askerle işgal edilmeye
kalkışılmış -biraz önce de Sayın Çeviköz söyledi-
ve Gazeteci Mustafa Şerif Bey adıyla orada bulunan Gazi Mustafa
Kemal ve onun silah arkadaşları tarafından müdafaa
edilmiştir. Gazi Mustafa Kemalin silah arkadaşları kimler?
Trablus Kumandanı Kurmay Albay Neşet Bey, Kurmay Binbaşı
Ali Fethi Okyar Bey, Yüzbaşı Nuri Conker Bey, Bingazi Kumandanı
Ender Bey -Ender Paşa- Süleyman Askeri Bey, Kuşçubaşı
Eşref Bey ki bunların bir kısmı daha sonra Millî
Mücadelede ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda önemli görevler ifa
etmiş asker ve devlet adamlarıdır; hepsini rahmetle ve minnetle
anıyorum. İtalyan güçlerine karşı 5.500 kişilik bir
orduyla karşı koyan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının
başarılı çalışmalarıyla İtalyanların
ilerleyişi önemli ölçüde yavaşlatılmış ancak Balkan
Savaşının başlamasıyla iki cephede mücadele etmeye
başlayan Osmanlı Devleti 18 Ekim 1912de İtalyanlarla Uşi
Anlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır.
Millî Kurtuluş Savaşı
sırasında Libyayla ilişkiler ivme kazanarak devam
etmiştir. İtalyanlara karşı savaşan Libyalı Ahmet
Şerif es-Senusi 1918de bir denizaltıyla önce İstanbula,
ardından 15 Kasım 1920de Ankaraya geçmiş, Millî Mücadeleye ve
Mustafa Kemale destek vermiştir, ayrıca Atatürkün
görevlendirmesiyle Irakta da faaliyetlerde bulunmuştur.
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı
sonrasında Libyanın bağımsızlığından
yana tavır almış, Türkiye'nin temsilcisi Adnan Kural 3 Ekim
1949da Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna çağrıda
bulunmuş, birleşik Libyanın
bağımsızlığını desteklediğimizi
açıkça teklif etmiş ve desteklemiştir. 1951 yılında
İdris es-Senusinin bağımsız Libyanın
başına geçmesiyle Türkiyeyle yakın ilişkiler
kaldığı yerden devam etmiştir. O dönemde Türkiye,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bahsettiği üzere, devletteki
tecrübeli Libya kökenli bürokratlarını yeni kurulan Libya devletine
göndermiştir; içinde valiler, kaymakamlar, kaymakamlık yapmış
Libya kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları var. Bunlar orada yeni
kurulan devlete katkı sağlamak üzere bulunmuştur. Libya, yine
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı münasebetiyle,
Batılı devletlerin tepkisine rağmen Türkiyeye askerî destek
vermiştir. 1970li yıllarda petrol ve petrole dayalı yan ürün
ihtiyacını Libyadan temin eden Türkiye, Libyanın devlet
yatırımları, altyapı ve konut gibi inşaat
alanlarındaki ihtiyaçlarını karşılamış,
bugün de Türkiyenin Libyada 10 milyarlarca dolarlık varlık ve
alacağı bulunmaktadır yani o ekonomik çıkar ve menfaat
ilişkilerimiz hâlâ orada devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, çok kısa
başlıklarla birkaç örnekte görüldüğü gibi, Libyadaki
gelişmelere tarih boyunca kayıtsız kalmadık, bugün de
kalmıyoruz. Bizim, Libyayla ve Libya halkıyla bir mazimiz, samimi
bir gönül birliğimiz bulunmaktadır. Hâl böyleyken
istikrarsızlık ve karışıklığın
bulunduğu Libyanın destek taleplerini yok saymamız, Libyalıları
çatışmaya ve istikrarsızlığa terk etmemiz takdir
edersiniz ki mümkün değildir.
İkinci olarak denizden komşu
olduğumuz Libyada güvenlik ve istikrarın sağlanması,
siyasi, ekonomik, ticari, kültürel ilişkilerimizi ve halklarımız
arasındaki temasları daha da geliştirmemiz, Doğu
Akdenizdeki imkânlardan birlikte istifade edebileceğimiz ortamı
hazırlamamız, artık bizim için daha da önemli bir hâle
gelmiştir. Çünkü bölgede, karşımızda yer alan aktörlerin
Libyadaki varlığımızı da hedef alması, Libyayla
müştereken güçlü varlık göstermemiz gerektiğine işaret
etmektedir. Libyada güvenlik ve huzur ortamının sağlanması
bağlamındaki iş birliğimizi geliştirmeyi hedefleyen bu
tezkere, Libyalı kardeşlerimizin uzun yıllardır hasretini
çektiği kalıcı barış ve istikrara kavuşması
için meşru hükûmetin çabalarının desteklenmesi yönünde
atılmış bir adımdır. Esasen Türkiye, köklü tarihi ve
kültürel bağlara sahip olduğumuz Libyada 2011 yılından bu
yana yaşanan ihtilafa son verilmesi amacıyla Birleşmiş
Milletler öncülüğünde yürütülen siyasi süreci desteklemiş ve
desteklemektedir. Ülkemiz, Libyadaki gelişmelerin başından
itibaren her zaman Libya halkının ve halkı temsil eden
meşru aktörlerin yanında yer almıştır. 2011
yılında Libyadaki Geçiş Konseyini, 2012de seçimle iktidara
gelen Millî Genel Kongreyi desteklememiz, 2014 yılında
çatışmaların sona erdirilmesi için Libyadaki tüm taraflara
çağrıda bulunmamız da bu anlayışın bir
tezahürüdür. Hatırlarsanız, 2014ün sonunda Birleşmiş
Milletler kolaylaştırıcılığında başlayan
müzakerelerde de tüm taraflara müzakerelere katılma
çağrısında bulunduk. Günümüzde de bu müzakereler sonunda
oluşturulan ve Dışişleri Bakanımız Sayın
Çavuşoğlunun da hazır bulunduğu Fasın Suheyrat
şehrinde 2015 yılında imzalanan Libya Siyasi Anlaşmasının
ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararıyla
Başkanlık Konseyini ve Libyadaki geçiş sürecini yönetmesi için
yetkilendirilen Fayiz es-Serrac Başkanlığındaki Ulusal
Mutabakat Hükûmetiyle ilişkilerimizi yakın iş birliği
içerisinde yürütmekteyiz.
Maalesef, Libya Siyasi Anlaşmasının
imzalanması ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Ulusal
Mutabakat Hükûmetini tek meşru yapı olarak tanımasının
ardından Libyadaki sorunlar sona ermemiştir. Bildiğiniz üzere,
Libya gündemini meşgul eden başlıca konu, ülkenin doğusunu
hâkimiyeti altında bulundurmaya çalışan sözde Libya Ulusal
Ordusunun Trablusdaki meşru Hükûmeti devirmeye yönelik
çabalarıdır. Hafter yönetimindeki sözde Libya Ulusal Ordusunun
bazı ülkelerden de aldığı destekle 4 Nisan 2019 tarihinde
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin de Libyayı ziyaret
ettiği sırada uluslararası topluma âdeta meydan okur
şekilde Trablusa ve Ulusal Mutabakat Hükûmetine yönelik olarak
başlattığı kapsamlı saldırı, ülkemizin
sağladığı samimi ve kararlı destek sayesinde akim
bırakılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizin Libyanın ve Libyalıların meşru,
hukuki ve demokratik taleplerine verdiği destek, bugün Libyada siyasi
çözüm ve siyasi uzlaşı konularında önemli mesafelerin
katedilmesine imkân sağlamıştır. Türkiye sayesinde sahada
yakalanan denge siyasi sürecin önünü açmıştır. Biz Türkiye
olarak başından bu yana Libyadaki soruna tek başına askerî
bir çözümün mümkün olmadığını, mevcut sorunların
Birleşmiş Milletler himayesinde Libyalı tüm kesimlerin
katılımıyla bizzat Libyalılar tarafından yürütülecek
bir siyasi süreçle kalıcı çözüme kavuşabileceğini
savunageldik. Uluslararası camiaya ve Libyadaki tüm
muhataplarımıza da bu yönde mesajlar verdik, vermeye de devam
ediyoruz. Türkiye, başından beri diplomatik çabaları destekledi,
bu çabalara aktif olarak katıldı ve destek sağladı.
2 Ocakta kabul edilen tezkere, Libyanın
yaşadığı istikrarsızlık, çatışma ve
bölünme tehdidinin giderilmesinde de önemli bir hamle oldu. Libya tezkeresi,
askerî yöntemleri dayatan çevrelere bir cevap niteliği
taşımış, Libyada askerî yöntemleri kullanmakta ısrar
eden Hafter ile onun destekçileri bakımından önemli bir
caydırıcı faktör görevi görmüştür. Nitekim tezkerenin kabul
edilmesini müteakip Sayın Cumhurbaşkanımız ve Rusya
Federasyonu Devlet Başkanı Sayın Putin tarafından 8 Ocak
2020de yapılan ateşkes çağrısı, siyasi çözüm
kapsamında yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu çerçevede
Berlin Konferansı 19 Ocak 2020 tarihinde düzenlenebilmiştir. Siyasi,
askerî ve ekonomik kulvarlar tahtında tesis edilen çeşitli yol
haritaları ve mekanizmalarla mücehhez Berlin Konferansı
kararları, Libya krizinin çözüme kavuşturulması
bağlamında temel referanslar hâline gelmiştir. Bu
doğrultuda Libyalıların öncülüğünü ve sahipliğini
pekiştirmesi amacıyla Libya Siyasi Diyalog Forumu, 5+5 Ortak Askerî
Komisyon ve Ekonomi Uzmanları Komitesi tesis edilmiştir. Hafter, tüm
bu gelişmeler karşısında olabilecek tüm siyasi diyalog
kanallarını, Trablus ve Ulusal Mutabakat Hükûmetine yönelik
saldırılarıyla yıkmak için çabalarını
sürdürmüştür. Berlin Konferansında faaliyete geçirilmesi kararlaştırılan
Siyasi Diyalog Forumu ve 5+5 Ortak Askerî Komisyon, Hafter ve destekçilerinin
gayrimeşru girişimleri nedeniyle uzun süre
toplanamamıştır. Sahadaki durumun Temmuz 2020den itibaren fiilî
bir ateşkese dönüşmesini müteakip siyasi süreç ivme kazanmıştır.
Siyasi kulvarda Berlin Konferansı mekanizmalarından biri olan Libya
Siyasi Diyalog Forumu zemininde, ülkenin 24 Aralık 2021 tarihinde
seçimlere gitmesi ve bu sırada ülkeyi idare etmek üzere bir geçiş
yönetiminin tesis edilmesi konularında mutabık kalınmıştır.
Ülkenin çeşitli yerlerinde dağınık hâlde bulunan
Temsilciler Meclisi üyeleri, kendi aralarında farklı formatlarda bir
araya gelmek suretiyle bölünmüş Temsilciler Meclisinin birleşmesi
için ihtiyaç duyulan çalışmaları
başlatmıştır.
Şüphesiz, ateşkes ve siyasi sürecin
Libyada üstün gelmesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Libyada en
kısa sürede ve en etkin şekilde bulunabilecek kabiliyeti haiz
olması ve bu kapsamdaki gerekli hukuki alt yapının yüce Meclis
tarafından temin edilmesi fevkalade önemli bir rol
oynamıştır.
Türkiye, geçtiğimiz yıl Ulusal Mutabakat
Hükûmetiyle ilişkilerini mümkün olan her alanda geliştirip
güçlendirmek için de çaba gösterdi. Libyada istikrar, barış ve
refahın sağlanması ülkemizin önceliği oldu. Libyalı
kardeşlerimizin uzun zamandır hasretini çektiği huzur ve refaha
kavuşmaları için Türkiye altyapı projeleri ve kalkınma
alanındaki tecrübelerini Libyayla paylaşmaya hazırdır.
Bunun için gerekli zemini de karşılıklı görüşmeler
yoluyla oluşturmaktadır. Kalıcı bir istikrar ortamı
oluşturulabildiği takdirde bundan hem 2 ülke hem de bölge
halkları yarar sağlayacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, gelinen
aşamada askerî ve siyasi kulvarlardaki gelişmeler, Hafter ve
doğudaki diğer aktörlerin engellemeleri nedeniyle
sınanmaktadır. Hâlen çeşitli ülkeler
aracılığıyla çok sayıda paralı asker ve askerî
teçhizatın Gardabiya ve Cufra hava üslerine gönderildiğini biliyoruz.
Öte yandan Haftere bağlı milislerin Libyanın bazı bölgelerindeki
provokatif eylemleri de devam etmektedir. 2020 yılının
başında Moskova ve Berlinde ateşkes antlaşmasını
imzalamayan, Birleşmiş Milletler ve Libyalılar tarafından
ilan edilen her ateşkesi ihlal eden, yabancı destekçilerinin
cesaretlendirmesiyle askerî yöntemleri terk etmeyen Hafterin yeni bir
saldırı başlatması küçümsenemeyecek derecede de bir
olasılıktır. Tüm bunların yanı sıra Ulusal
Mutabakat Hükûmeti güçlerinin Hafterden kurtardığı Tarhuna
kentinde ortaya çıkan toplu mezarlarla, Hafterin ve çevresindeki
paralı asker çetelerinin kontrolü altındaki bölgelerde ne tür
zulümlere ve eziyetlere başvurabileceği bir kez daha
anlaşılmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi
savcısının da kendi ekibini göndererek
soruşturmalarına dâhil olduğu Tarhuna mezalimi,
karşısında şiddetle durulması ve tekrarına
kesinlikle müsaade edilmemesi gereken bir insanlık suçu teşkil
etmektedir. Keza Tarhuna dâhil olmak üzere Ulusal Mutabakat Hükümetinin Hafter
milislerinden kurtardığı bölgelerde yapılan
tuzaklamaların, el yapımı patlayıcıların ve
mayınların hâlen bugün dahi Libyalı gençlerin hayatını
kaybetmesine neden olduğunun altını çizmek isterim.
Öte yandan sözde Libya Ulusal Ordusunun
saldırılarıyla çatışmaların yoğun bir iç
savaşa dönüşmesi hâlinde Türkiye'nin gerek Akdeniz havzasındaki
gerek Kuzey Afrikadaki çıkarları olumsuz yönde etkilenecektir.
Libyayla imzaladığımız Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılması Mutabakat Muhtırasıyla
daha da gelişen ve yeni bir boyut kazanan tarihî, sosyal, siyasi ve
ekonomik köklü ilişkilerimiz dikkate alındığında,
ateşkes ve barışın tesisiyle Libyada istikrarın
sağlanması Türkiye açısından son derece de önemlidir.
Libyada meşru Hükûmetin yardım talebine yanıt vermiş
olmamız ulusal çıkarlarımızla tamamen örtüşmektedir.
Hafterin uluslararası meşruiyeti hedef alan tutumunun
pekiştirdiği istikrarsızlık ortamı, Türkiye dâhil
Libya gibi tüm bölge ülkeleri için de tehdit oluşturmuş olup bu
tehdit maalesef hâlen devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tezkerenin uzatılmasını onaylaması hâlinde
ülkemiz, bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyecek, yeni trajedilere
yol açacak ve millî çıkarlarımıza halel getirecek oldubittilerin
ortaya çıkmasını önlemek için gerekli adımları
atmayı sürdürecektir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu çerçevede gerekli
hukuki zemini haiz olması büyük önem taşımaktadır. Bu
hususlar ışığında, Libya tezkeresinin hem Libyalı
kardeşlerimizin hem ülkemizin menfaatlerini korumak ve
geliştirebilmek amacıyla uzatılması, bölgesel barış
ve istikrarın sağlanması istikametinde atılan
yapıcı ve olumlu adımların devamı niteliğinde
olacaktır. Dolayısıyla, Akdenizde ve Kuzey Afrikada ülkemize
yöneltilen risk ve tehditlere karşı, ülkemizin ve Libyalı
kardeşlerimizin güvenliğinin sağlanması ile bu coğrafyada
çıkarlarımızın etkili bir şekilde korunması ve
kollanması amacıyla her zaman gösterdiğimiz ulusal birlik ve
dayanışmamızı bugün bir kez daha ortaya
koyabileceğimize inanıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kapsamda
Türkiye'nin millî çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik
riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü
tedbiri almak, Libyadaki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör
örgütleri tarafından Türkiye'nin Libyadaki menfaatlerine yönelebilecek
saldırıları bertaraf etmek, Libya Millî Mutabakat Hükûmeti tarafından
talep edilen desteği sürdürmek, Libya halkının ihtiyacı
olan insani yardımları ulaştırmak, kitlesel göç gibi
diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame
ettirilmesini sağlamak gibi konuları içeren, bunu hedefleyen bu
tezkerenin süresinin uzatılması yönünde Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak evet oyu vereceğimizi ifade etmek istiyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım, burada bir iki hususu
daha çok kısa bir şekilde ifade etmek isterim çünkü bunlar dile
getirildi benden önceki değerli konuşmacılar tarafından.
Tabii, sadece Ulusal Mutabakat Hükûmetinin meşru kabul edildiği, bu
nedenle bunun geçersiz olduğu yönünde birtakım beyanlar oldu.
Suheyrat Antlaşmasında 3 organ öngörüldü; birincisi Yüksek Devlet
Konseyi -ki bu istişari nitelikte- biri Temsilciler Meclisi ve biri de
Hükûmet.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, meclisin 170 üyeden oluşması
öngörülüyor ve bunlar çok dağınık; 70 tanesi Trablusgarptan, 20
tanesi Tobruktan ve diğer bölgelerden. Bugüne kadar bunlar
toplanabilmiş değil yani bir çoğunluk oluşturabilmiş
değildir ne Tobruktaki ne de başka, diğer bölgelerdeki.
Dolayısıyla hükûmetin bu şekilde aldığı
kararları reddedebilecek veya onaylayabilecek imkânları
bulunmamaktadır. Fiilen, evet, adı var, o kanunla kurulması
öngörülmüş ancak bu şu ana kadar çoğunlukla
toplanmamıştır, bunun önce altının çizilmesi gerekiyor.
İkinci husus şu: Türkiyeyle ilgili,
işte, bir komisyonda birtakım kararlar alınmış,
dolayısıyla askerlerin veya diğer unsurların buradan
çekilmesiyle ilgili. Burada Savunma Bakanlığının
açıklaması var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Eker, ek sürenizi de
kullandırdım. Çok teşekkür ediyorum.
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Türkiyeyle
eğitim anlaşması bu kapsamın
dışındadır, bunu özellikle ifade etmek istiyorum.
Bir husus daha var, bunu da söylemem lazım.
Çok özür dileyerek, cümlelerimi bitireyim çünkü
önemli bir husus yani iddialara cevap verecek Hükûmet de yok.
MAHMUT TANAL (İstanbul) On dakika verse ne
olacak ki? Zamanınız var, bitirelim
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) Şöyle:
Türkiyenin Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle imzaladığı mutabakat
muhtıraları yönetimlerden bağımsız olarak
sürdürülebilir ve kalıcı niteliktedir. Bu durum, Tunusta kabul
edilen Birleşmiş Milletler yol haritasında güvence altına
alınmıştır. Dolayısıyla, bu konuda yani
İşte bu Hükûmetle siz anlaşma imzaladınız, bu Hükûmet
yarın giderse şöyle olur, böyle olur. gibi endişelere de gerek
yoktur. Türkiye Cumhuriyeti köklü maziye sahip bir devlettir, ne
yaptığını biliyor. Milletin temsilcileri olarak da sizlerin
biraz sonra bu tezkereyi değerlendirirken bu doğrultuda oy
vereceğinizi düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, gruplar
adına söz talepleri karşılanmıştır.
Şimdi şahıslar adına
konuşmalara başlıyoruz.
Şahıslar adına ilk söz Sayın
Yunus Emreye aittir.
Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından
alkışlar)
YUNUS EMRE (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, çok önemli bir konu; kendi
topraklarımızın binlerce kilometre uzağına Mehmetçik
göndermeyle ilgili bir Meclis kararını tartışıyoruz.
Tabii, burada bir konunun altını çizmek
lazım: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiyenin Doğu Akdenizde
de bütün bu bölgemizde de haklarını, menfaatlerini korumasına
taraftarız. Burada farklı bir yaklaşımımız yok.
Ancak, değerli arkadaşlar, bize karşı, ülkemize
karşı doğrudan bir saldırganlık yoksa, doğrudan
saldırganlık olmayan bir ortamda askerî güç kullanılmasının
ülkemizin tarihsel politikalarıyla uyumlu olmadığını
düşünüyoruz.
Bakın, on sekiz aylığına yetki
istiyorsunuz ve gerek tezkere metnine baktığımızda gerek az
önce Sayın Mehdi Ekerin konuşmasında, diğer Hükûmet
sözcülerinin konuşmalarına baktığımızda gerçekten
orada askerî varlık bulundurmanın bir mantıklı gerekçesiyle
karşılaşamıyoruz ama bundan da öteye çok temel bir eksiklik
var değerli arkadaşlar.
Bakın, Libya konusunda bizim bir
çıkış stratejimiz yok. Türkiyenin -başka örneklerde de
geçmişte gördüğümüz gibi- çok önemli bir sorunu bu. Bizim
çıkış stratejimiz nedir? Bunu şunun için soruyorum çünkü
bunu bilirsek
Bizim Libyadaki önceliklerimiz nelerdir, hedeflerimiz nelerdir,
neyi sağlamak için orada bulunuyoruz, bu hedeflerimizi sağlamak için
niçin asker kullanmak bir zorunluluktur, ne zaman, hangi koşullar
gerçekleşirse askerimiz geri dönecektir; bununla ilgili bir bilgi yok
arkadaşlar ve bunun olmadığı ortamda yetki istiyorsunuz.
Diğer taraftan, şunu da hatırlatmam
gerekli: Bakın, bu bölge gerçekten tarihsel olarak büyük dramları
yaşamış bir bölge. Ancak birkaç önemli tarihsel dönüm
noktasının altını çizmem gerekiyor ve bunları
anlatırken de şunun üzerinde durmak istiyorum: Bakın, askerî güç
kullanımı ve meselelerin daha bir güvenlik sorunu hâline gelmesi,
doğal olarak bu sorunları daha da derinleştiriyor, daha da
çözümsüz kılıyor ve büyük güçlerin bu bölgede, bizim bölgemizde
etkisini, müdahale kapasitesini artırıyor.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz,
soğuk savaş döneminde de, soğuk savaş bittikten sonra da
aslında bu bölgede istikrarlı bir ortam sağlanamadı ve
soğuk savaştan sonra büyük güçler, bu bölgenin ülkelerine, bu
bölgenin devletlerine soğuk savaş artığı devletler
gözüyle baktılar. Burada rejim değişikliklerini, Körfez
Savaşıyla da Irak işgaliyle de Büyük Ortadoğu Projesiyle
de Arap Baharı döneminde yaşanan gelişmelerle de aslında,
temel öncelik hâline getirdiler ve ne yazık ki sizin iktidarınız
döneminde Sayın Cumhurbaşkanı kendisini Büyük Ortadoğu
Projesinin eş başkanı ilan etti, ardından da Arap
Baharı döneminde ne yazık ki Türkiye, Suriyede, Mısırda,
Libyada rejim değişikliğini kendi dış
politikasının birincil önceliği hâline getirdi. On yıla
yaklaşan bu sürenin sonunda da artık bütün bu sorunların ülkemiz
için çok ağır yükler ortaya koyduğu herkesin malumu ve bu
yanlışlarda da değerli arkadaşlarım, ısrar
ediliyor, yanlışlardan dersler çıkarılmıyor.
Şunu ifade etmem gerekiyor: Türkiyeye dönük
bir izole etme, Türkiyeyi yalıtma politikası var. Doğu
Akdenizde bunun en açık örneğini yaşıyoruz, bu doğru.
Doğu Akdeniz Gaz Forumu başlıklı bir birlik var. Burada
Mısır, İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İtalya
ve Ürdün bir araya gelerek Doğu Akdenize en uzun kıyısı
olan ülkemizi bu alandan ve buradaki kaynaklardan dışlamaya
çalışıyorlar, bu doğru ve bunu biz kabul etmiyoruz; bu,
kabul edilemez bir yaklaşım tarzıdır ama size şunu
sormak istiyorum: Bakın, bizim yaygın askerî güç kullanıyor
olmamız bu ülkeleri bizimle masaya çekiyor mu yoksa bize karşı
olan politikaları, bize karşıtlığı pekiştiriyor
mu? Biz diplomasinin bütün imkânlarını tükettik de askerî güç
kullanmaktan başka hiçbir şansımız kalmadı mı
değerli arkadaşlar? Askerî güç kullanmak Doğu Akdenizde
uzlaşma kapısını açmamıştır, bunu görmemiz
gerekiyor, aksine karşımızdaki güçleri pekiştiriyor ve
bunun yanında Doğu Akdenizde hâlihazırda yürürlükte olan
ülkemize dönük yalıtma politikasını, Türkiyeyi yalıtma
politikasını ne yazık ki daha etkin bir politika hâline
getiriyor. Değerli arkadaşlarım, açık bir şey var
önümüzde: Bu projeyi, Türkiyeyi yalıtma projesini daha fazla askerî güç
kullanarak aşamadık. Bu sebeple en hızlı
yapılması gereken hamle, Türkiyenin askerî güç kullanmak yerine
başta Mısır olmak üzere bölge ülkeleriyle hızla siyasi
diyaloğu artırması, bu kapıyı açmasıdır.
Bunun yanında da ilk yapılacak işlerden biri de Libyayla
yaptığımız deniz yetki alanlarıyla ilgili
anlaşmanın bir benzerini de Mısırla ve bölge ülkeleriyle
yapmaya dönük adımların atılmasıdır, hızla
atılmasıdır.
Arkadaşlar, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
Türkiye bölgeye gözünü kapatsın demiyoruz, bölgeyle ilgilenmesin demiyoruz
ancak Türkiye ortaklarını çoğaltsın diyoruz; askerî
seçenek, son seçenektir diyoruz. Bu kadar sorunla ülke olarak
boğuşuyoruz, bakın cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde, sınırlarımız
dışında, bu kadar fazla askerî güç kullanır bir durumda
olmadık, bu kadar fazla ülkede asker bulundurur durumda olmadık, bu
kadar bize karşı geniş birliktelikler hiçbir dönem olmadı
ve hiçbir dönem bu kadar yalnız kalmadık arkadaşlar. Bütün bu
gelişmeleri Genel Kurulun, yüce Meclisin dikkatine sunmak istiyorum.
Bunun yanında, unutmamak gerekir ki Orta
Doğuda ve bütün bu bölgemizde aslında sorunlar iç içe. Bir soruna
çatışmanın bir tarafı olarak dâhil olduğumuzda, orada
kaybettiğimiz bir ülke başka bir sorunla bizim
karşımıza dikiliyor arkadaşlar, bunu yaşıyoruz ve
Türkiye geçmişte bu türden sorunlarını yönetmeyi başaran
bir ülkeydi.
Bakın, size birkaç hatırlatmada bulunmak
istiyorum: 1979da, biliyorsunuz, İran İslam Devrimi oldu. O
tarihlerde Türkiyede rahmetli Ecevit Başbakandı. Ecevitin ve
Cumhuriyet Halk Partisinin tabii ki düşünce dünyası,
anlayışı İrandaki molla rejimini içine sindirmiyordu ama
öyle ya da böyle bu, İranda ortaya çıkan bir siyasi gelişmeydi
ve Türkiye, o dönemki Türkiyede bulunan iktidar İrandaki bu rejim
değişikliğini saygıyla karşıladı ve netice
itibarıyla Türkiye, siyasi ilişkilerini İranla sürdürdü. Hemen
arkasından bir İran-Irak savaşı patlak verdi. Bakın,
20nci yüzyılın en uzun sürmüş savaşıdır, sekiz
yıl sürdü İran-Irak savaşı ve Türkiye bu savaşta
tarafsız olmayı sürdürdü. O kadar etkin bir tarafsızlık
politikası izleyebildi ki Tahranda Irakın menfaatlerini Türk
büyükelçisi müdafaa ediyordu, buna karşılık Bağdatta da
İranın menfaatlerini yine Türk büyükelçisi müdafaa ediyordu. Bu
kadar zor koşullarda, o savaş koşullarında Türkiye bu
tarafsızlık politikasını sürdürdü, bunu başarıyla
sürdürdü. Özetle, bugün de böyle bir imkân Türkiye için bütün bu bölgede vardır
değerli arkadaşlarım.
Şunu da hatırlatmam lazım:
Şimdi, deniyor ki: Bu tezkereyi kabul etmemiz gerekir çünkü deniz yetki
alanlarıyla ilgili anlaşmayı ayakta tutmak ancak asker
göndermekle mümkündür. Arkadaşlar, elinizi vicdanınıza koyun.
Her anlaşmaya asker lazım olur. derseniz orta yerde ne uluslararası
camia kalır ne uluslararası hukuk kalır, Bizim
sınırlarımız bin kilometre öteden, 2 bin kilometre öteden
başlar. derseniz eğer ne uluslararası toplum kalır ne
uluslararası hukuk kalır. Herkesin, sınırlarını 2
bin kilometre öteden başlattığı bir ortamda bir
uluslararası toplumdan falan bahsedemezsiniz.
Şunu da eklemem gerekiyor
Değerli
arkadaşlarım, bakın, deniyor ki: Bizim güvenliğimiz
Libyada başlar. Türkiyenin güvenliğini ancak orada birtakım
önleyici tedbirler alarak gerçekleştirebiliriz. Bakın,
arkadaşlar, bu önleyici tedbir lafları, önleyici savaş
lafları
Malumunuz, bir zamanların Bush doktrini buydu; kendi
sınırları dışında asker kullanarak binlerce
kilometre öteye nizam verme yaklaşımı, Bush doktrini buydu.
Allah aşkına, buna mı özeniyorsunuz?
Diğer taraftan, değerli
arkadaşlarım, bakın, biz tabii, şunu
hatırlatıyoruz: Türkiye'ye karşı yapılan düşmanca
yaklaşımların biz de farkındayız. Bunlara
karşı etkili bir mücadele yürütmenin yolu daha fazla askerî güç
kullanma değil, ortaklarınızın sayısını
artırmadır. Bakın, bugün İrini Operasyonu ismiyle bir
operasyon düzenleniyor. Şimdi, malumunuz bu sözcük, irini sözcüğü
Yunancada barış demek ve aslında Yunanistanın bütün
Avrupa Birliğini arkasına almak suretiyle Türkiye'ye dönük yapmakta
olduğu bir girişim demek. Ancak altını çizmek istiyorum, bu
türden birtakım tarihteki olaylardan, sembollerden bugüne husumet
çıkarma yaklaşımı, biz bunu kabul etmiyoruz, bunu
eleştiriyoruz ama şunu hatırlatıyoruz: Bu türden
uygulamaları caydırabildi mi bizim şimdiye kadar
uyguladığımız politika? Bizi yalnızlıktan
kurtarabildi mi, ortaklarımızın sayısını
artırabildi mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
YUNUS EMRE (Devamla) Orada Türk Bayrağı
taşıyan bir gemiye son derece saldırgan bir şekilde
çıkılmasını engelleyebildi mi, sonraki gelişmeleri
engelleyebildi mi? Orta yerde bütün bu hadiseler dururken gerçekten bir
politika değişikliğine gitmemenizi, değerli
arkadaşlarım, anlayamıyorum.
İktidar şunu yapmalı değerli
arkadaşlarım: Mısırla, Suriyeyle, İsraille ve
bölgedeki diğer devletlerle Türkiye'nin etkin bir iş birliğinin
yolunu açmalıdır. Bununla ilgili görüşmeler olursa bu kapılar
açılırsa biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunları
destekleriz ve uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen bu
ülkelerde hâlâ büyükelçimizin bulunmamış olması çok önemli bir
sorundur, bunun da altını çizmek istiyorum. Bu politikalardan
vazgeçin. Türkiye, bu yaklaşım tarzıyla bir yere varamıyor.
Türkiye kendi menfaatlerini sağlayamıyor. Doğu Akdenizde
Türkiye'ye dönük operasyonlar bu politikalar sebebiyle hız kesmeden devam
ediyor ve tabii, burada çok söylenecek söz var, Sayın Başkanın
da iyi niyetini suistimal etmek istemiyorum ancak Türkiye'nin askerî seçenekler
dışında diğer seçenekleri sonuna kadar zorlaması
gerekir, bu sert güç unsurlarının karşısında
yumuşak güç unsurlarını sonuna kadar kullanması gerekir
diyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şahıslar adına ikinci
söz talebi Sayın Emrullah İşlerin.
Buyurun Sayın İşler. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
EMRULLAH İŞLER (Ankara) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Anayasanın
92nci maddesi uyarınca, 2/1/2020 tarihli ve 1238 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kararıyla kabul edilen Libya tezkeresinin
uzatılması hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyor, bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Libyaya asker gönderilmesine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından kabulünün, Türk askerinin barış ve istikrar
sağlamak üzere Libyada göreve başlamasının üzerinden geçen
bir yıl, yüce Meclisimizin aldığı kararın ne kadar
doğru olduğunu açık biçimde ortaya koymuştur. Zira,
Türkiye'nin Libyadaki varlığı, Hafter destekçisi bölgesel ve
küresel aktörlerin onun üzerinden Libyada askerî bir diktatörlük kurma
stratejilerini boşa çıkarmış, Türkiyeyi Doğu
Akdenizde güçlendirmiştir. Türkiye'nin askerî
varlığının Libya ordusunu güçlendirmesi neticesinde,
Hafter, Trablus kapılarından ve batı bölgesinden sürülerek
ağır bir askerî mağlubiyete mahkûm olmuştur; Hafter ve
destekçileri, Türkiye ve müttefiki Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
yarattığı yeni duruma göre pozisyon almak zorunda
kalmıştır. Türkiye'nin müttefiki Ulusal Mutabakat Hükûmeti,
Libyanın tek meşru otoritesi olarak gücünü tahkim etmiştir.
Böylece, dikta yanlılarının Hafter üzerinden Libyayı talan
etme, Arap dünyası ve Akdenizde Türkiye karşıtı bir denge
oluşturma çabaları boşa çıkarılmıştır.
Şimdilerde Hafter ve destekçileri, Türkiye ve müttefiklerinin çizdiği
sınırlar içinde kendilerine yer edinme çabası içine
girmiştir. Artık bölgesel ve küresel bütün aktörler Libya ve
Doğu Akdenizde adım atarken Türkiyeyi hesaba katmak zorundadır
yani bundan sonra Libyada ya da Doğu Akdenizde Türkiye aleyhine bir
denge kurulması mümkün değildir. TBMM olarak hizmetle mükellef
olduğumuz yüce milletimize böyle bir katkı sunmuş olmanın
gururunu hep birlikte yaşıyoruz.
Türkiye ve Ulusal Mutabakat Hükûmetinin birlikte
attığı adımlarla BM öncülüğünde yürütülen müzakereler
makul bir zemine oturmuş, Tunusta Birleşmiş Milletler
öncülüğünde devam eden müzakereler siyasi çözüm için bir adrese
dönüşmüştür. Türkiyenin attığı adımlar Libya
halkının barış ve istikrarının uluslararası
bir mutabakatla siyasi çerçeveye oturtulmasını mümkün
kılacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye ve Libya
arasındaki iş birliği Türkiyenin Doğu Akdenizdeki enerji
arz güvenliğine dair attığı adımları
pekiştirmiş, mavi vatanımızdaki hak ve çıkarlarımızın
müdafaasına ciddi katkı sunmuştur. Ülkemizin, devletler hukuku
tarafından tanınan, üzerinde egemenlik hakkı
kullanabileceği deniz yetki alanlarına sahip çıkması ve
haklarını koruması devlet olmanın gereğidir.
Türkiyenin Libyadaki askerî varlığı 2 ülke arasında
imzalanan deniz yetki alanlarının
sınırlandırılmasına ilişkin protokolün
teminatı olmuştur. Türkiye ve Libya arasındaki iş
birliği ve Doğu Akdenizdeki varlığımız ülkemizin
son yüzyılda elde ettiği en önemli dış politika
başarılarından biri olmuştur. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Yüce Meclisimiz geçen yıl
aldığı kararla milletimizden aldığı irfan ve
basireti politika yapımına nasıl
yansıttığını bir kez daha göstermiştir. Tarih
bize önemli bir sorumluluk yüklemiş ve bizler Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak bu sorumluluğu yerine getirmiş bulunuyoruz.
Tezkerenin uzatılmasıyla birlikte
ülkemizin Akdeniz havzasındaki hak mücadelesini pekiştirmiş
olacağız. Sorunların barışçıl yollarla, müzakere
ve diplomasiyle çözüme kavuşturulması yönündeki tutumumuzda bir
değişiklik bulunmamaktadır. Libya tezkeresi gerek
Libyalılar gerek uluslararası çevrelerin diyalog masasında
kalmalarına katkıda bulunan bir caydırıcılık
unsurudur. Bugün gelinen noktada Berlin Konferansında tesis edilen Libya
Siyasi Diyalog Forumu üyeleri 9-15 Kasımda Tunusta yaptıkları
toplantı sonunda 24 Aralık 2021 tarihinde seçimlere gidilmesini ve bu
sırada ülkede bir geçiş yönetiminin tesis edilmesini
kararlaştırmıştır. Askerî ve ekonomik kulvardaki
görüşmeler de devam etmektedir. Tüm bu gelişmeler, Libyada istikrar,
barış ve refahın tesisi için çabalayan Türkiye'nin öncü ve aktif
politikası sayesinde kuvveden fiile geçirilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, tezkerenin
uzatılmasına vereceğiniz destekle, Libyada birlik, beraberlik
ve bütünlüğün sağlanması hedefine büyük katkı
sağlayacaksınız; öte yandan, Türkiye'nin uluslararası
hukuktan kaynaklanan Doğu Akdenizdeki haklarının
korunmasına destek olacaksınız; ayrıca, meşruiyetini
uluslararası hukuktan ve Birleşmiş Milletlerden alan Ulusal
Mutabakat Hükûmetinin ve yakın zamanda kurulması muhtemel geçiş
yönetiminin bölgede var olan tüm küresel terör yapılanmalarıyla
mücadelesine katkı sağlayacak ve bölgeden dünyaya yayılan insani
trajedilere, yasa dışı göç, kaçakçılık ve insan
hakları ihlallerine müsaade etmeyeceksiniz.
Değerli milletvekilleri, tabii, burada geçen
yıl almış olduğumuz tezkere kararının on sekiz ay
uzatılmasıyla ilgili görüşmeleri yapıyoruz. Ben, geçen
yıl partilerimiz ne söylemiş, şöyle bir tutanaklara baktım
ve bugün burada gördüğümüz atmosfer de şunu ortaya koyuyor: Geçen
yıl çok tartışmalı, yüksek profilli bir görüşme
yapmışız, bugün ise gayet sakin bir görüşme yapıyoruz.
Aslında Hükûmetimizin, Meclisimizin almış olduğu Libya
tezkeresi kararının üzerinden bir yıl geçtikten sonra ne kadar
isabetli olduğunu sizler de zımnen kabul etmiş oluyorsunuz. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ama yine, geçen seneki
tavrınızı sürdürüyorsunuz. Ben Cumhuriyet Halk Partisinin geçen
seneki ve bu seneki görüşlerine baktığım zaman
aşağı yukarı aynı çizgide devam ettiği görüyorum.
Meşruiyet konusunu gündeme getiriyor ama 2259 sayılı Kararla da
zaten Ulusal Mutabakat Hükûmetinin Libyanın tek meşru hükûmeti
olduğunu kendileri de ifade ettiler. Daha fazla üzerine gitmek istemiyorum
ama esas itibariyle geçen sene İYİ PARTİ Grubu adına
-şu an aralarında göremiyorum ama- yine, İYİ PARTİ
üyeliği devam Sayın Aytun Çıray konuşuyor. Değerli
Grup Başkan Vekilim, çok iddialı sözler söylüyor, bunları
dikkatlerinize getirmek istiyorum, diyor ki: Yüce Meclisin önüne gelen hiçbir
izin tezkeresi Türk milletinin yüksek genel çıkarları ve millî
güvenliği açısından bu kadar büyük bir risk teşkil
etmemiştir. Ortaya çıkan riskin büyüklüğü ve vahametini belki
ancak devletin yıkımıyla sonuçlanan Goeben ve Breslau
kruvazörlerine Osmanlı bayrağı çekilmesinden sonra
yaşananlarla mukayese edebiliriz. Şimdi, yüz iki yıl sonra Türk
milletine çok ağır bedeller ödetebilecek başka bir oldubittiyle
karşı karşıyayız. Geçen yıl böyle yüksek
profilli ve iddialı bir konuşma yapıyor, bir sene geçti, ne oldu
diyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Libyalı
kardeşlerimizin kanının dökülmesini engelledik, orada
barışın, istikrarın, huzurun sağlanmasına Türkiye
Cumhuriyeti olarak çok büyük katkı sağladık. Bu katkıyla da
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak hepimizin gurur duyması lazım.
Hızını alamıyor, daha neler diyor biliyor musunuz? Diyor
ki: Bunun en vahim sonuçlarından biri Rusyayla karşı
karşıya gelmemizdir. Geldik mi? Başka, diyor ki: Eğer
devletin hâlâ bir kurmay ve hariciye aklı kalmışsa Sayın
Cumhurbaşkanına desinler ki: Goeben ve Breslau macerasından
sonra en büyük macera ve facia Libyaya müdahale olacaktır. Bakın,
tarihin kadirşinaslığına bakın, bir de şunu
söylüyor: Sayın Cumhurbaşkanı Biz davet edildiğimiz yere
gideriz. dedi. Bu mantıkla, davete ne gerek var, kardeş
Azerbaycanın topraklarının yüzde 20si gayrimeşru
işgal altında, hadi kalkın, gidip önce orayı
kurtaralım. diyor. Şimdi geldiğimiz noktada, ne diyelim
değerli kardeşlerim, değerli milletvekilleri? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Bakın hem Libyada hem de Azerbaycanda
Türkiye, dostlarına değer katmıştır, onların
barışını, istikrarını, huzurunu sağlamada
büyük katkı sağlamıştır. Azerbaycanlılar bizim
can kardeşlerimizdir, yirmi yedi yıl sonra Karabağ, Türkiye'nin
desteğiyle Azerbaycan ordusu tarafından
bağımsızlığına kavuşturulmuştur; biz
bunu sağlıyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Dolayısıyla, bu tezkere son derece önemli.
Libyada ne işimiz var? diyorsunuz. Biraz önce Sayın Cumhuriyet
Halk Partisi sözcüsü de değindiler, geçen yıl biz yapmış
olduğumuz konuşmada bu tarihî örnekleri vermiştik, şimdi
kendisi verdiler. Evet, tarihten gelen kardeşliğimizle,
sorumluluğumuzla, biz bu bilinçle hareket ediyoruz, Libyada akan
kanın bizim kardeşlerimizin kanı olduğunu düşünüyoruz.
Bakınız, biz orada bir iç müdahalede bulunmak için gitmiyoruz,
uluslararası toplumun tanıdığı yegâne meşru
hükûmetin 5 ülkeye yapmış olduğu çağrı üzerine, ki
bunlardan biri de Türkiye, Türkiye kardeşliğinin görevini yerine
getirmiş ve oraya desteğimizi göndermişizdir ve bugün gelinen
noktada orada kan akmasını engellemişizdir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, bugün önemli bir karar
alacağız değerli milletvekilleri, Doğu Akdeniz ve Kuzey
Afrikada ülkemize yöneltilen risk ve tehditleri boşa çıkarmak,
ayrıca ülkemizin ve Libyalı kardeşlerimizin güvenlik, istikrar
ve barışının korunması için bu coğrafya ve
ötesinde çıkarlarımızın etkin ve güçlü bir şekilde
muhafazası amacıyla Libya tezkeresinin uzatılmasını
hep birlikte kabul edeceğimize inanıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
EMRULLAH İŞLER (Devamla) - İstiklal
ve hürriyet sevdalısı bu millet dün Libyada İtalyan
işgaline karşı Gazi Mustafa Kemal, Enver Paşa, Kuşçubaşı
Eşref, Yakub Cemil ve Süleyman Askerî Beylerle mücadele ederken bugün bu
mücadeleyi, ecdadın izinde yürüyen ve ilhamını tarihinden alan
Gazi Meclisimizin siz değerli milletvekilleri ve
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanla
vermektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken
siz değerli milletvekillerine ve ekranları başında bizleri
izleyen yüce milletimize saygılarımı sunuyor, tezkerenin
ülkemize hayırlar getirmesini Cenab-ı Allahtan niyaz ediyorum. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Dervişoğlu, söz
talebi mi var?
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Evet.
BAŞKAN Ben de çok sessizlik var diyordum
zaten.
Buyurun Sayın Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sessizliği de bozmayacağım zaten.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
25.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Ankara Milletvekili Emrullah İşlerin
(3/1459) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
üzerinde şahsı adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Sayın hatibe de çok teşekkür ederim, bir
yıl önceki konuşmalara atıfta bulundular, İzmir
Milletvekilimiz Sayın Aytun Çırayın konuşmasından da
pasajlar okudular. Anladığım kadarıyla iki ayrı
bölümde değerlendirmek lazım; bunlardan bir tanesi Sayın
Çırayın şahsi kaygıları, bir diğer tarafı
da temennileri.
Bakın, ne güzel iş etmişsiniz, Aytun
Çıray Beyin Karabağla ilgili temennilerinden kendinize bir ders
çıkarıp üzerinize düşeni yapmışsınız,
sizleri tebrik ediyordum. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar) Diğer taraftan da yine Sayın Çırayın
Libyayla ilgili tezkereye bağlı olarak kaygılarına da göz
gezdirmenizi hassaten istirham eder, Genel Kurulu saygıyla
selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiyenin Millî Çıkarlarına Yönelik
Her Türlü Tehdit ve Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk
Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Libyadaki Gayrimeşru
Silahlı Gruplar ile Terör Örgütleri Tarafından Türkiyenin Libyadaki
Menfaatlerine Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek, Kitlesel
Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin
İdame Ettirilmesini Sağlamak, Libya Halkının
İhtiyacı Olan İnsani Yardımları Ulaştırmak,
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Tarafından Talep Edilen Desteği
Sürdürmek, Bu Süreç Sonrasında Meydana Gelebilecek Gelişmeler
İstikametinde Türkiyenin Yüksek Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde
Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç
Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir
Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul,
Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak
Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Türkiye
Sınırları Dışında Harekât ve Müdahalede Bulunmak
Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi, Bu Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının
Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin
Giderilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara
İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
Anayasanın 92nci Maddesi Uyarınca 2 Ocak 2020 Tarihli ve 1238
Sayılı Kararla Verilen İznin Süresinin 2 Ocak 2021 Tarihinden
İtibaren On Sekiz Ay Uzatılmasına Dair
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/1459) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi oylarınıza
sunacağım...
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Yoklama istiyoruz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Sayın
Başkanım, oylamaya geçtiniz siz ama.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Geçilmedi, geçilmedi.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Siz oylamaya geçtiniz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
elimi kaldırdım.
BAŞKAN Evet, bir yoklama talebi vardır,
karşılayacağım.
Sayın Özkoç, Sayın Bayraktutan, Sayın
İlgezdi, Sayın Sümer, Sayın Emre, Sayın Tanal, Sayın
Kaya, Sayın Güzelmansur, Sayın Polat, Sayın Antmen, Sayın
Girgin, Sayın Gaytancıoğlu, Sayın Beko, Sayın
Kılıç, Sayın Yıldız, Sayın Özer, Sayın
Gökçel, Sayın Başarır, Sayın Bingöl, Sayın Köksal.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Pusula veren milletvekili arkadaşlarımız
lütfen Genel Kurul Salonunu terk etmesinler. Sisteme giren
arkadaşlarımız da pusula göndermesin ya da pusula verdikten
sonra sisteme girmeyi başaran arkadaşlar da pusulalarını
geri çeksinler.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
2.- Türkiyenin Millî Çıkarlarına Yönelik
Her Türlü Tehdit ve Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk
Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Libyadaki Gayrimeşru
Silahlı Gruplar ile Terör Örgütleri Tarafından Türkiyenin Libyadaki
Menfaatlerine Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek, Kitlesel
Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Millî Güvenliğimizin
İdame Ettirilmesini Sağlamak, Libya Halkının
İhtiyacı Olan İnsani Yardımları Ulaştırmak,
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Tarafından Talep Edilen Desteği
Sürdürmek, Bu Süreç Sonrasında Meydana Gelebilecek Gelişmeler
İstikametinde Türkiyenin Yüksek Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde
Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç
Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir
Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul,
Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak
Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Türkiye
Sınırları Dışında Harekât ve Müdahalede Bulunmak
Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi, Bu Kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre
Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilmesi İçin Her Türlü
Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak
Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara
Göre Yapılması İçin Anayasanın 92nci Maddesi
Uyarınca 2 Ocak 2020 Tarihli ve 1238 Sayılı Kararla Verilen
İznin Süresinin 2 Ocak 2021 Tarihinden İtibaren On Sekiz Ay
Uzatılmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
(3/1459) (Devam)
BAŞKAN
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci sırada yer alan (3/1493) esas
numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin görüşmelerine
başlıyoruz.
Okutuyorum:
3.- Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı
Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tespit Olunacak Şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetleri Unsurlarının NATOnun Afganistanda İcra
Etmekte Olduğu Kararlı Destek Misyonu ve Devamı Kapsamında
Yurtdışına Gönderilmesi, Aynı Amaçlara Yönelik Olmak Üzere
Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Anılan Misyona Katılmak
Amacıyla Ülkemiz Üzerinden Afganistana İntikali ile Geri
İntikali Kapsamında Türkiyede Bulunması ve Bunlara İmkân
Sağlayacak Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından
Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 6 Ocak 2015 Tarihli ve 1079 Sayılı Kararıyla Verilen
ve Son Olarak 25 Aralık 2018 Tarihli ve 1206 Sayılı Kararlarıyla
Uzatılan İzin Süresinin Anayasanın 92nci Maddesi Uyarınca,
6 Ocak 2021 Tarihinden İtibaren On Sekiz Ay Uzatılmasına
İlişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/1493)
15/12/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik
Konseyinin 1368 (2001), 1373 (2001) ve 1386 (2001) sayılı Kararları
çerçevesinde ve 5 Aralık 2001 tarihli Bonn Konferansı sonuçları
uyarınca Afganistan Hükûmetinin güvenlik durumunun iyileştirilmesi ve
kendi güvenlik kabiliyetlerinin oluşturulmasına yardımcı
olmak amacıyla 2001 yılında Uluslararası Güvenlik ve Yardım
Kuvveti (ISAF) oluşturulmuş; 2003 yılında bu kuvvetin
sorumluluk alanı 1510 (2003) sayılı BM Güvenlik Konseyi
Kararıyla Kabilin ötesine genişletilerek stratejik komuta, kontrol
ve eş güdümü Kuzey Atlantik Konseyinin 16 Nisan 2003 tarihli
Kararıyla NATO tarafından üstlenilmiştir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 10 Ekim 2001 tarihli ve 722 sayılı Kararıyla yeniden
yetki temelinde Afganistanda ISAF Harekâtının
başlangıcından itibaren görev almaktadır.
NATO devlet ve hükûmet başkanları, 4-5
Eylül 2014 tarihlerinde gerçekleştirilen Galler Zirvesinde,
Afganistanın mutabakatıyla ISAFın bitiminden sonra
Afganistanda muharip olmayan Kararlı Destek Misyonunun
başlatılmasını
kararlaştırmışlardır. Söz konusu misyon ülke genelinde
güvenlik sorumluluğunu üstlenen Afgan Millî Savunma ve Güvenlik
Kuvvetlerine (ANDSF) eğitim, yardım ve danışmanlık
sağlamaktadır.
Afganistanla köklü kardeşlik ve dostluk
ilişkileri bulunan Türkiye, Afganistanın millî birliğini,
bütünlüğünü ve bağımsızlığını her zaman
desteklemiş, Afgan halkının terörden uzak olarak
barış, istikrar ve refah içinde yaşamasını teminen her
alanda Afganistanla dayanışma içinde olmuştur. Cumhuriyet
tarihinin en büyük dış yardım programlarından birini
Afganistanda yürütmekte olan ülkemiz, hâlihazırda 25 Aralık 2018
tarihli ve 1206 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı
uyarınca söz konusu misyona katkıda bulunmaktadır.
NATO devlet ve hükûmet başkanları, 11-12
Temmuz 2018 tarihlerinde gerçekleştirilen Brüksel Zirvesinde, Kararlı
Destek Misyonunun, ANDSFnin eğitim, yardım ve danışma
faaliyetlerini başarıyla sürdürdüğünü de belirterek
Afganistanda uzun vadeli güvenlik ve istikrarın teminine yönelik
bağlılıklarını yinelemişler ve 2018
yılı sonrasında da misyon kapsamında Afganistana
sağlanmakta olan katkılarını sürdüreceklerini taahhüt
etmişlerdir. Benzer bir taahhüt 4 Aralık 2019 tarihinde Londrada
gerçekleştirilen NATO Liderler Toplantısında
yinelenmiştir.
Bu mülahazalarla, hudut, şümul, miktar ve
zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tespit olunacak şekilde,
Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının NATO'nun Afganistan'da icra
etmekte olduğu Kararlı Destek Misyonu ve devamı kapsamında
yurt dışına gönderilmesi, aynı amaçlara yönelik olmak üzere
yabancı silahlı kuvvetlerin anılan misyona katılmak
amacıyla ülkemiz üzerinden Afganistan'a intikali ile geri intikali
kapsamında Türkiye'de bulunması ve bunlara imkân sağlayacak
düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara
göre yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6 Ocak 2015
tarihli ve 1079 sayılı Kararıyla verilen ve son olarak 25
Aralık 2018 tarihli ve 1206 sayılı Kararıyla uzatılan
iznin süresinin 6 Ocak 2021 tarihinden itibaren on sekiz ay
uzatılması hususunda gereğini Anayasa'nın 92'nci maddesi
uyarınca bilgilerinize sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Şimdi
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci
maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara ve şahsı adına 2 üyeye söz
vereceğim. Konuşma süreleri gruplar için yirmişer dakika ve şahıslar
için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Gruplar adına ilk söz,
İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Aydın Adnan Sezgin,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Hidayet Vahapoğlu,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Hişyar
Özsoy, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Ünal Çeviköz,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Akif Çağatay
Kılıç; şahıslar adına Sayın Utku Çakırözer,
Sayın Ahmet Berat Çonkar. Tezkere üzerinde söz alan isimleri saydım.
Şimdi, gruplar adına ilk söz İYİ
PARTİ Grubu adına Sayın Aydın Adnan Sezginin.
Buyurun Sayın Sezgin. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN
SEZGİN (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken, Sarıkamışta
savaşan Mehmetçiklerimizi rahmet ve saygıyla anıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, hemen belirteyim: Uluslararası
meşruiyeti bulunan bu tezkereye olumlu oy kullanacağız.
Türkiye'nin Afganistanda Birleşmiş
Milletler Güvelik Konseyi kararı çerçevesinde görev yapan NATO
Kararlı Destek Misyonundaki varlığı ve
başarılı faaliyetleri uluslararası camiaya ve kardeş
bir ülkeye önemli bir katkıdır. Kararlı Destek Misyonu, NATOyla
dayanışmamızın da güçlü örneklerinden biridir. Elbette, bu,
bizim için sadece bir NATO misyonu değil, onun ötesinde, biraz önce
belirttiğim gibi, Afganistana ve kardeş Afgan halkına
karşı asli ödevimizdir.
Atatürk, ülkemiz için Afganistanın
taşıdığı önemi ve Afgan halkıyla
ilişkilerimizin değerini daha cumhuriyet kurulmadan önce tespit
etmiştir. Afganistan jeopolitik bakımdan da çok anlamlıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri, 2001den beri Afganistanda bulunduğu her
görevde ve bölgede örnek bir başarı sağlamıştır,
bununla övünüyoruz.
Maalesef, özellikle, son yıllarda dış
politikamız kurumsal geleneklerinden, uluslararası hukukun bazı
normlarından, teamül ve kurallarından daha da
uzaklaşmış ve savrula savrula bir hâl olmuştur. Türkiye
artık istikrar ihraç eden bir ülke değildir; tıpkı
artık bir demokrasi olmadığı gibi, tıpkı hukukun
üstünlüğünden, insan hakları ve temel özgürlüklerden
uzaklaştığı gibi. Oysa ulusal düzeyde demokrasi ve hukukun
üstünlüğü Türkiye konumundaki ülkeler için uluslararası
ilişkilerde ve diplomaside başarının teminatıdır.
Afganistan sorununun çözümüne yönelik birçok
inisiyatif meyanında Türkiye'nin öncülüğünde 2011de
başlatılan Asyanın Kalbi, İstanbul Süreci, ilgili
tarafları bir araya getiren iyiniyetli bir girişimdir fakat bugüne
kadar anlamlı bir sonuç sağlayamamıştır. Bu durumun
son yıllarda dış politikamızdaki itibar ve güven
kaybından mı kaynaklandığı sorusu ister istemez akla
gelmektedir.
Uluslararası camia uzun yıllardan beri
Afganistanın bir yandan yarattığı risk ve tehditleri
dizginlemeye çalışırken diğer yandan bu ülkede
acımasız teröre, silahlı çatışmalara, sefalete,
ülkenin en tehlikeli terör örgütlerine merci olmasına son vermeye
çalışıyor; uyuşturucu üretiminin ve ticaretinin önüne
geçmeye gayret ediyor; demokrasi ve adalet yolunda ufak tefek
adımları teşvik ediyor; ülkenin birliğini, dirliğini
sağlamak için çaba sarf ediyor ama başarılı olamıyor.
Bu tehditler Türkiyeyi doğrudan etkiliyor elbette. Afgan
sığınmacılar, uyuşturucu kaçakçılığı
bunların günlük hayatta gördüğümüz örnekleridir.
Evet, Amerika Birleşik Devletleri ve Suudi
Arabistan 1970ler ve 80lerde bu bölgede tüm dünyayı sarsan,
insanlığın huzurunu altüst eden bir canavar
yaratmışlardır. Evet, ABD ve Suudi Arabistan bu belayı
yaratmışlardır ama kendi hâlinde yaşayıp giden bu
ülkeyi işgal eden Sovyetler Birliğinin de günahı büyüktür.
Afgan krizine çözüm getirilmesinde, tek adam rejiminin kasvetini
aşmış, demokrasisini ve hukukun üstünlüğünü tesis
etmiş bir Türkiyenin katkısı daha büyük olacaktır. Bu
katkıyı hem rol modeli olarak sağlayabilir hem de yeniden
yakalayacağı diplomatik enerjisini diplomatik hafızasıyla
birleştirerek yaratacağı yeni formüllerle
gerçekleştirebilir. Afganistana sahici ve kalıcı bir çare
bulunmadığı takdirde, bölge Türk Cumhuriyetlerinden
başlamak suretiyle tüm dünyayı yeni sarsıntılara
sürükleyebilecektir. Türkiyenin böyle bir çözüm istikametinde etkin sonuç
sağlayacak diplomatik birikimi de enerjisi de vardır, yeter ki bu
enerji verimsiz bir şekilde kullanılmasın.
Kaynayan ve dünyayı da kanatan Afganistan
yarası ülkemiz açısından da ciddi sonuçları olacak daha
büyük tehlikelere yol açmadan sonlandırılabilmelidir. Ne var ki
şu anda parlak bir çözüm ufukta gözükmemektedir. ABD yıllarca
savaştığı Talibanla uzun müzakereler sonucu bir
anlaşmaya varmıştır. Anlaşma, Talibanın
şiddetten geri durması, özellikle ABD menfaatlerine zarar vermemesi,
bunun karşılığında ABD güçlerinin Afganistan
toprağından çekilmesi esasına dayanmaktadır. Bu çerçevede,
barışa giden yol formülünde hükûmet ile Taliban arasında nihai
bir mutabakata varılması ve Talibanın Afganistanda çok rahat
melce bulan IŞİD ve El Kaideyle mücadele etme
anlayışı hâkimdir. Talibanın mücadeleyi IŞİD ve
El Kaideye yoğunlaştırması umulmaktadır. ABD asker
çekmektedir ancak ülkede şiddet sona ermiş değildir; ülkede
parçalanmışlık, terör ve ağır gerginlik sürmektedir.
Meşru hükûmetle anlaşması beklenen Taliban ile hükûmet
arasında ciddi ideolojik farklar vardır. Taliban tam anlamıyla
kendi yorumuna uygun totaliter bir teokratik devlet kurmayı hedeflemekte,
buna mukabil seçimle gelmiş mevcut hükûmet kadınların
hakları dâhil olmak üzere insan haklarını teminat altına
alacak anayasal bir demokrasi amaçlamaktadır. Esasen Taliban, mücadele
etmesi beklenen IŞİD ve El Kaideyle ideolojik anlamda
örtüşmektedir ve bunların mevcut rekabeti aşıp bir araya
gelmeleri hiç de imkânsız değildir. Dolayısıyla
Afganistanda zemin de hava da çok bulanık ve
karışıktır.
Afganistanda yaşananlardan,
Afganistan-Pakistan arasındaki Peşaver Vadisinde olup bitenlerden
Suriye ve Libya açısından dersler çıkartmalıyız.
Defalarca İdlibe dikkat çektik. İdlibde hem Türkiyeye doğru
yeni bir iltica akımı tehlikesi hem de bölgenin
Peşaverleşmesi tehdidi sahicidir, yüksektir ve artarak devam etmektedir.
Türkiye, bu bölgede telafi edilemeyecek kayıplar vermiştir. Hele 36
Mehmetçikin göz göre göre katledildiği hava
saldırısını unutmak mümkün değildir. Türkiyenin
Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi 29 Şubat 2020de
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde yaptığı
konuşmada, bu askerlerimizin hayatını kaybettiği hava
saldırılarının düzenlendiği sırada, radar
görüntülerine göre Suriye ve Rus uçaklarının birlikte kol uçuşu
yaptıklarını, Türk kuvvetlerinin o bölgede yalnız
olduklarını ve kasıtlı hedef
alındıklarını söylemiştir, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi savaş suçlarını durdurmalı.
demiştir. Şehitlerimize rahmet, gazilerimize şifa diliyorum,
geçmiş olsun diyorum.
İktidar, Suriye krizinin 9uncu
yılında Suriye politikasını izah edemiyor, izah edemez de.
Fıratın batısında da doğusunda da söylenenler ile
yapılanlar arasında fark büyüyor. Bir gün söylenenin ertesi günü,
aksi görüntüler doğuyor. Ne Türkiye Büyük Millet Meclisi ne kamuoyu tüm
milletin kaderini bu denli yakından ilgilendiren gelişmeler
hakkında bilgilendiriliyor. Zaten iktidarın ciddi ve tutarlı bir
planı olduğunu da sanmıyorum. İktidar, bölgemize binlerce
kilometre uzaktan gelen güçlere tabi, onlar arasında
sıkışmış kalmış, bir gün o yana, bir gün bu
yana yalpalıyor. Hamasi söylemler içinde büyük deha mahsulü olarak takdim
edilen bazı stratejik veya taktiksel hamlelerin geçmişte olduğu
gibi önümüzdeki dönemde de çöküntü yaratmasından büyük endişe
duyuyoruz.
2011 Ağustos ayından bugüne kadar Suriye
politikasında atılan adımları, yapılan resmî
açıklamaları sıraladığımızda büyük bir
tutarsızlık yelpazesi ortaya çıkmaktadır.
Biz büyük sırları açıklayın
demiyoruz; attığınız veya atamadığınız
adımlar hakkında doğru ve anlamlı bilgilendirme yapın
diyoruz, hangi ulusal çıkar için neyin peşinde olduğumuzu
anlatın diyoruz, makul gördüğümüz inisiyatiflerinize destek vermeye
hazırız diyoruz. Suriyeye bakıldığında maalesef
yarına dair bir umut görülmemektedir. Evet, Türk Silahlı Kuvvetleri
iktidarın bazı büyük hatalarını kahramanca telafi
etmiştir, ancak bu hata ve telafi onarım silsilesi nereye kadar
sürdürülebilecektir?
Bakın, biz doğruya doğru,
yanlışa yanlış diyen bir anlayıştayız.
Irakla ilgili olarak son dönemde atılan adımlar önemlidir.
PYD/PKKya karşı iş birliğini, Irak Anayasası
çerçevesinde Irakın birliğini ve bütünlüğünü destekleyen
hamleler, Irak Başbakanının son ziyareti vesilesiyle sağlandığı
açıklanan sonuçlar olumludur. Ancak yakın geçmişte Irakla ilgili
olarak yapılan hataları da unutmuyoruz.
Doğu Akdenizdeki sorunlara da değinmek
istiyorum, On sekiz yıllık iktidar, Doğu Akdenizde
uluslararası hukuk bağlamındaki egemen
haklarımızın hukuki güvence altına alınmasında ve
hidrokarbon kaynaklarına ilişkin ciddi arama ve sondaj
çalışmalarının başlatılmasında
gecikmiştir. Bu nedenledir ki şimdiki çalışma temposu
tamamen intizamsız şekilde, bir adım ileri bir adım geri
seyretmektedir. Doğu Akdenizde kıta
sahanlığımızın sınırlarına ilişkin
pozisyonumuz GKRY ile Mısır arasında varılan
anlaşmadan ancak bir yıl sonra, 2004 yılında
Birleşmiş Milletler örgütüne bildirilmiştir, bu ciddi bir
gecikmeydi. Kıta sahanlığımızın batı
sınırları belirsiz bırakılmıştır, bu
ciddi bir hataydı. Keza Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle
Kıta Sahanlığı Sınırlandırma
Anlaşması için 2011e kadar beklemiş olmamız
yanlıştı.
Deniz sınırlarımızın
bölgeye bakan adaların kara sularına kadar
uzandığını, adaların Türkiye kıyı
şeridinin projeksiyonunu kesici ve Türkiyenin kıta
sahanlığını engelleyecek bir etki
oluşturmayacağını Birleşmiş Milletler örgütüne
bildirmek için Kasım 2019u beklediniz. Oysa, coğrafya aynı
coğrafya. Bölgede 2000lerin başından beri doğal gaz
rezervleri işletiliyor, ilk büyük gaz rezervi ise 2009da
keşfediliyor; gecikme çok açık. Bunların hepsi hatalı bir
okumanın, anlayışın, politikanın sonucudur.
Yanlış algılar yaratılmasına yol
açılmıştır. Bütün bu hatalar ve gecikmeler vahimdir. Ama
bunlardan daha vahim, büyük bir hata vardır; o da yanlış
politikalar sonucu Türkiyenin bu konuda yalnız
bırakılmasıdır. Yalnız kaldık çünkü
iktidarın bir zihniyet sorunu var, yalnız kaldık çünkü
dış politikamız ulusal çıkar esasından
ayrıldı.
Cumhuriyetin geleneksel dış
politikasının ve diplomasisinin erdemlerinden biri, kendi bölgesinde
Türkiyeye karşı ittifakların oluşmasını önleme
anlayışını eksiksiz uygulamış
olmasıdır; istikrara ve sorunların çözümüne, gerginliklerin
gemlenmesine katkı üretmiş olmasıdır. Mevcut iktidar ise
tam tersini yapmıştır. Doğu Akdenizde öyle bir durum ortaya
çıkarmıştır ki imkânsızı
gerçekleştirmiş, birbirleriyle husumet içindeki ülkelerin bile
Türkiyenin tezlerine karşı aynı ittifak içinde bir araya
gelmelerini ve yakınlaşmalarını
sağlamıştır.
Doğu Akdeniz Gaz Forumuna bakalım.
Mısır, İtalya, İsrail, Yunanistan, GKRY, Ürdün, bunlara bir
de Birleşik Arap Emirlikleri gözlemci üye olarak
katılmıştır. Fransa, ABD ve Avrupa Birliği de
aynı statüde üye olacaklardır. Bağımsız dış
politikadan bunu anlıyorsanız çok yanılıyorsunuz.
Sayın Cumhurbaşkanı Doğu Akdeniz
konusunda uluslararası bir konferans düzenlenmesini önermektedir. Bu iyi
bir fikir olabilir ama bu tür fikirlerin diplomaside ileriye
taşınması için öncelikle çağrı yapan devletin ilgili
belli başlı ülkelerle muntazam diplomatik ilişkilere sahip
olması gerekir. Ne yazık ki, bizim açımızdan durum böyle
değildir. Ayrıca, konferansın koşulları, hedefleri,
formatı hakkında da tekliflerin dile getirilmesi icap eder, bu da
henüz yapılmamıştır.
Doğu Akdeniz konusu ile Libya konusu elbette iç
içedir. Sayın Erozan biraz önce bu mesele hakkındaki
görüşlerimizi en ayrıntılı ve isabetli şekilde
açıklamıştır. Ben bir hususu belirtmek istiyorum: Meclisin
iznine tabi bir askerî harekât ve müdahaleye ilişkin temel bilgilerin
kamuoyundan bu denli gizlenmesi tuhaftır. En basit sorularımız,
ilgili makamlar tarafından cevapsız bırakılmaktadır.
Libyaya gönderilen ÖSO mensuplarına ilişkin iddialara dair
ayrıntılı sorularımıza Sayın Millî Savunma Bakanından
aldığımız cevapta sadece, Millî Savunma
Bakanlığı bütçesinden ÖSO mensuplarına ödeme
yapılmadığı bildirilmiştir. Sayın Bakanın
Libyayı ziyaretinden bir gün sonra vatandaşlarımızın,
sistem ve teçhizatımızın bulunduğu Al-Watiya Hava Üssüne yapılan
ağır hava saldırısının hangi ülke veya ülkelere
ait uçaklar tarafından gerçekleştirildiğine dair sorum da
cevapsız bırakılmıştır. Bize bu zararı kim
verdi? Bu cüreti kim gösterdi? Bunu bilmek kamuoyunun hakkıdır ve
millî sır olarak görülmemelidir.
Sayın milletvekilleri, ABDnin S-400ler
nedeniyle uygulamayı kararlaştırmış olduğu yaptırımları
birçok açıdan kınıyoruz. Bu, esef verici bir hadisedir.
İYİ PARTİ, bu konudaki ortak açıklamaya katıldı,
kendisi de ayrı bir açıklama yaptı. Yaptırımları
telin etti ve S-400 alımlarına ilişkin tehdit
değerlendirmesi ve risk analizinin gerçekçiliğini sorguladı.
Aslında İYİ PARTİ, çok uzun süreden beri bu S-400
alımı konusunu muhtelif zeminlerde ve farklı gerekçelerle
sorgulamaktadır.
CAATSA yaptırımları öncesinde de
ABDden büyük bir yaptırıma muhatap olduk; F-35ler. F-35
yaptırımının bu şekilde sürmesi ülkemiz için bir
zafiyet yaratabilecektir. Neye karşı zafiyet? Bölgedeki muhtemel
karşıtlarına ve genel tehditlere göre zafiyet.
Ayrıca, sorunun mali veçhesi de ağır.
Oysa gerek partimizin sorduğu sorulara cevaben gerek kendiliğinden
Sayın Millî Savunma Bakanı ve Dışişleri Bakanı,
Aralık 2018de S-400ün, F-35lerin tarafımıza teslim edilmesini
engellemeyeceğini ifade etmişlerdi.
Egemen haklarımız elbette her şeyin
üstündedir, her şeyden değerlidir ancak NATOnun eşit bir üyesi
olarak, 2014ten beri Rusya ve Rus silah sistemlerine karşı
alınan kararları, belirlenen tutumları da egemen irademizle
onayladık.
Sayın Millî Savunma Bakanının ve
Dışişleri Bakanının ifadelerine göre Türkiye, NATOnun
merkezidir; NATO da Türkiyenin uluslararası kimliğinin parçasıdır.
Ayrıca ABD bize Patriot satmadı, Avrupalı EUROSAM bize SAMP/T
vermedi değil. Bunlarla müzakereler yapıldı, bizim haklı
olarak öne sürdüğümüz 6 koşulu karşılayamadıkları
için biz almadık. Bunlardan en önemlileri teknoloji transferi ve ortak
üretimdi. Bildiğim kadarıyla da EUROSAM bu koşulları
karşılıyordu.
Plan ve Bütçe Komisyonunun 2019 yılı
bütçesi görüşmelerinde Sayın Millî Savunma Bakanına S-400
anlaşmasının bu 6 koşuldan hangisine imkân
yarattığını sordum, yine cevap alamadım. S-400ler
için ortak üretim ve teknoloji transferleri öngörülmediğini Rus
tarafı açıkça beyan etti. Üstüne üstlük, S-400ler Türkiyede mevcut
radar ve uyarı sisteminden bağımsız stand alone
tutulacaktır. Bu, S-400lerin etkinliğini, gücünü tamamen
zayıflatmaktadır.
Elbette en iyi çözüm bizim kendi millî sistemimizi
üretmemizdir, bu yönde atılan adımları
alkışlıyoruz ancak hedefe ulaşmak için daha zamana ihtiyaç
vardır.
Bugün artık Sayın Erdoğan
diplomasiye şans vermek müzakere etmek gibi kavramlara döndü.
Dışişleri Bakanlığının CAATSA
yaptırımlarını sert şekilde kınayan
açıklamasında meseleyi müttefiklik ruhuna uygun şekilde,
diyalog ve diplomasi yoluyla ele almaya hazır olduğumuz belirtildi.
Savunma Sanayii Başkanı da Bu karar münhasır kendi içinde
kalmalı. dedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) Bitiriyorum.
BAŞKAN Toparlayın lütfen.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) ABDden de
yaptırımların asıl hedefinin Rusya olduğu, sorunun
koordinasyon içinde çözümlenebileceği açıklaması gelmiştir.
Dileğimiz, bu sorunun, Türkiye'nin ulusal çıkarları zemininde
akıl ve diplomasi yoluyla bir an önce çözülmesidir. Tarih hamasetin ulusal
çıkarla tenakuza düştüğü birçok örnekle doludur, umarım bu
örneklere bir yenisi eklenmez.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MEHMET RUŞTU TİRYAKİ
(Batman) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; NATOnun Afganistanda icra ettiği ISAF adlı
Kararlı Destek Misyonuna Türk Silahlı Kuvvetleri
unsurlarının gönderilmesi, yine aynı amaçla yabancı
silahlı kuvvetlerin anılan misyona katılmak amacıyla
ülkemiz üzerinden Afganistana intikali ile geri intikali kapsamında
Türkiyede bulunması amacıyla düzenlenen
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu Kararlı Destek Misyonu konusuna, ISAFa
asker gönderme konusuna geçmeden önce hikâyeyi biraz başa sarmakta yarar
var. Peştunların çoğunlukta olduğu, ancak onlarca
farklı dilin konuşulduğu Afganistan, bir kabileler ülkesi olarak
tarih boyunca farklı medeniyetlerin ve imparatorlukların
egemenliği altına girdi. Persler, Büyük İskender
önderliğinde Helen devletleri, Çin Yüeçi Hanedanlığı,
Hunlar, Arap orduları, Gazneliler, Hint Kuşan
Hanedanlığı ve Moğol hanedanlıklarının
buradaki egemenliğinden sonra 1800lerden itibaren Rus ve İngiliz
İmparatorluklarının istilasına uğradı. Afgan kabileler
ile İngilizler arasında 1919a kadar 3 büyük savaş
yaşandı ve sonuç olarak İngilizler, 1919da imzalanan Ravalpindi
Anlaşmasıyla Afganistanın
bağımsızlığını kabul etmek zorunda
kaldı ve Afganistan Emirliği 1919da kurulmuş oldu. Kabileler
arasında yaşanan iç savaşlar sonucunda 1926da Emânullah Han
tarafından kısmen seküler nitelikte bir Afgan Krallığı
kuruldu. Soğuk savaşın etkilerinin en fazla hissedildiği
dönemde Batılı güçlerin desteklediği sözüm ona İslamcı
örgütler 1973te krallığı yıktı ve Afganistan
Cumhuriyetini kurdu. Ancak bu da uzun sürmedi, Sovyetlerin desteklediği
Afganistan komünistlerinin başlattığı isyanlar sonucunda
Nisan 1978de Afgan Komünist Partisi öncülüğünde Afganistan Demokratik
Cumhuriyeti kuruldu. Ancak cihatçı Afgan mücahitler, ABDnin ve NATOnun
desteğiyle kırsal bölgeleri kontrol altına almaya
başladı. Sovyet ordusu müdahale etse de gerilla savaşı
yürüten cihatçılar karşısında başarı elde edemedi
ve 1987de Afganistan Demokratik Cumhuriyeti yıkıldı.
Mücahitlerin önderliğinde kurulan Afganistan
İslam Devleti 1990dan itibaren ülkeyi şeriat hukukuna göre
yönetmeye, dizayn etmeye başladı. Mücahitler arasında en popüler
güç olmaya başlayan Peştun ağırlıklı Taliban
hareketi, 1996dan itibaren Afganistandaki tek egemen güç hâline geldi ve
ülkenin adını da Afganistan İslam Emirliği olarak
değiştirdi. Afganistanın yönetim kademelerinden
dışlanan ve öncesinde Sovyetlere karşı mücadele eden
cihatçı örgütlerin bir kısmı aynı dönemde, 1996da Kuzey
İttifakını kurdu. Birbiriyle de çatışan bu gruplar
2001de ABDnin müdahalesiyle Talibana karşı birleştiler.
Taliban, Afganistanda egemen olsa da Pakistan üzerinden dünyadaki cihatçı
yapılarla da her geçen gün bağlarını güçlendirmekteydi.
Bunlardan biri de küresel ölçekte etkin hâle gelen El Kaideyle kurdukları
iş birliğiydi.
11 Eylül 2001de ABDde İkiz Kulelere
yapılan saldırılar neticesinde El Kaideyle birlikte
zamanında ABDnin desteklediği Taliban yönetimi de ABDnin hedefi
oldu. 7 Ekim 2001de ABD öncülüğünde NATO güçlerinin Afganistanı
işgali başladı ve Kuzey İttifakının
desteğiyle Taliban güçleri Afgan kentlerinden birer birer
çıkarıldı. Ancak, Afganistanın dağlık
bölgelerinde Taliban ve El Kaide güçlerinin hâkimiyeti sürdü ve hâlâ sürmeye
devam ediyor.
2001de Talibana ve El Kaideye karşı
ABDnin başlattığı Afganistan işgali Ağustos
2003ten bu yana NATOya bağlı, çok uluslu ISAF tarafından devam
ettiriliyor. 5 Aralık 2001 tarihli Bonn Anlaşması ve
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 20 Aralık 2001 tarihli
ve 1386 sayılı Kararıyla Uluslararası Güvenlik Yardım
Kuvveti kuruldu ve 16 Ocak 2002 tarihinde Birleşik Krallıkın
komutasında göreve başladı. Ağırlıklı olarak
ABD askerî güçlerinden oluşan bu uluslararası askerî operasyon gücü
yıllar içerisinde tüm NATO ülkeleri dâhil olmak üzere 50den fazla ülkenin
katılımıyla bugüne kadar geldi. Ancak, bu ülkeler arasında
Talibanla askerî mücadele amacıyla muharip güç gönderen ülkeler çok
sınırlı.
ABDden sonra Afganistana en fazla askerî güç
yığan ülke Birleşik Krallık. Onu Kanada, Almanya,
Avustralya ve İtalya takip ediyor. 2020 itibarıyla 38 ülkeden toplam
15.937 ISAF askeri Afganistanda bulunuyor. Bu askerlerden yaklaşık 8
bin tanesi ABD ordusuna ait, 1.300ü Almanya, 950si Birleşik
Krallık, 895i ise İtalya ordusu mensubudur. Türkiyeden,
bildiğimiz kadarıyla, 600 kişilik bir birlik Afganistanda
bulunmaktadır. Ancak, bu birliğin tamamı başkent Kâbil
şehir merkezinde muharip olmayan alanlarda görev yapmaktadır.
Ekim 2001den bu yana devam eden savaşta Amerika
Birleşik Devletlerinin şimdiye kadar 2.420, Birleşik
Krallıkın 456, Kanadanın 159, Fransanın 89,
Almanyanın 57, İtalyanın 53, diğer ülkelerin 321
kayıp verdiği bildiriliyor. Batılı güçler arasında
yaralı sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte, 35 binin
üzerinde yaralı olduğu tahmin ediliyor ve kamuoyuna yansıyan
bilgiler de bu doğrultuda. NATOnun desteklediği ve Talibana
karşı savaşan güçlerden ise bu savaşta şimdiye kadar
en az 70 bin kişinin ve bunun yanında 100 binin üzerinde sivilin
yaşamını kaybettiği belirtiliyor. Bu savaşta, 70 binin
üzerinde Taliban savaşçısının öldürüldüğü kesin
olmayan bilgiler arasında. Ancak, buna rağmen Taliban,
Afganistanın kırsal bölgelerinden ve Pakistandan savaşçı
temin etmeye devam ediyor.
Yine, hem Talibanın hem de El Kaidenin
Pakistan üzerinden askerî teçhizat tedarikinin kesintisiz devam ettiği
biliniyor. El Kaide lideri Usame Bin Ladinin yıllar sonra bulunup
öldürülmesi bile El Kaideyi zayıflatmadı. Tam tersine, küresel çapta
hareketliliğini artırmaya devam etti.
Diğer yandan, 2014ten itibaren
IŞİDin de Afganistanda Horasan Emirliği adı
altında farklı bir örgütlenme içinde olduğu biliniyor.
ISAFın önceliklerinden biri olan Afganistan ordusunun eğitimi ve kendisini
Talibana karşı koruyacak kapasiteye ulaşması hedefi ise
neredeyse yirmi yıldır sağlanamadı. Peştun kabilelerin
-ki nüfusun büyük bir bölümünü oluşturuyor Peştunlar- önemli bir
kısmının Afganistan ordusuna katılmaması ve Afganistan
Merkezî Hükûmetine mesafeli olmaları, bölgedeki güvensizliğin bir
işareti olarak değerlendirilmektedir.
Afgan devlet kurumları içindeki
yolsuzlukların Afgan ordusuna da sirayet etmiş olması mevcut
istikrarsızlıkların ana kaynaklarından biri olarak
görülmektedir. Özellikle Peştun kabilelerin üyesi olan Afgan askerlerinin
sadece kâğıt üzerinde varlık göstermesi ve bunlara maaş
ödenmeye devam edilmesi Afgan ordusu içinde hayalet askerler meselesini
gündeme getirmiştir. Dolayısıyla, Talibanla olası bir
savaş durumunda Afgan ordusunun kısa süre içerisinde
dağılmasından korkulmaktadır. Bu nedenle ISAFın her
dönem operasyonel güç azaltmasına bağlı olarak Talibanın
da aynı oranda bölgede nüfuzunu hızla artırdığı
gözlemlenmektedir.
Afganistanda okuryazarlık oranı yüzde 15,
kadınlar hâlâ Afganistanda büyük bir tehdit altında. İç
savaş dışında işsizlik, ekonomik çöküş,
yolsuzluklar ve kabileler arası çatışmalar Afganistandan
kitlesel göçleri artırmaktadır. Ayrıca Afganistan merkezli
uyuşturucu üretimi ve küresel dağıtım ağı
bazı kabilelerin ana geçim kaynağı hâline gelmiştir.
Taliban ve onunla iş birliği yapan kabile reisleri hem insan
kaçakçılığını hem uyuşturucu trafiğini
denetleyerek ciddi bir fon elde etmektedir.
Afganistanın komşu olduğu ülkelerin
çeşitliliği dikkate alındığında jeopolitik önemi
giderek artmaktadır. Batıda İran, doğuda ise Çinle
komşu olan Afganistanın Batılı ülkeler açısından
tekrar bir tehdit merkezi olmamasının formülleri aranmaktadır.
Bu sebeple, NATO başta olmak üzere uluslararası güçler, bazı
Peştun kabileleri, Tacikleri, Hazara ve Özbek halklarını,
birbiriyle rekabet etmek yerine Kuzey İttifakında olduğu gibi
ortak düşmana karşı birleşmeye teşvik etmektedir ancak
Talibana karşı mücadele düzeyi azaldıkça ittifak da dağılma
eğilimine girmektedir.
Bu gelişmeler ve realite
karşısında Birleşmiş Milletlerin inisiyatif alarak
Afganistan için yeni bir yol haritası hazırlaması gerektiği
açıktır. Amerika Birleşik Devletlerinin başta olduğu
NATO pratiğinin Afganistanı Talibana karşı
koruyamadığı ve bunun tam tersine, Talibanı Afganistanda
kalıcı biçimde yeniden konumlandıracak hatalı hamleler
içinde olduğu gözlemlenmektedir.
NATOnun en uzun süreli harekâtı Afganistanda
devam etmektedir ancak ISAF bünyesinde görev alan farklı ülkelerden birçok
askerî birliğin Afganistanlı sivillerin ölümüyle sonuçlanan birçok
operasyondan da sorumlu olduğu bilinmektedir. Bakın, yalnız bir
tane örnek: Avustralya ordusunun soruşturması sonucunda 25 Avustralya
askerinin Afganistanda farklı tarihlerde 39 sivilin öldürülmesine karıştığı
ortaya çıktı; Avustralya Hükûmeti bu nedenle resmen özür dilemeyi ve
kurbanların yakınlarına tazminat ödemeyi kabul etti. Buna benzer
pek çok sayıda savaş suçunun ISAF bünyesindeki askerler
tarafından gerçekleştirildiği tahmin ediliyor. Afganistanın
kırsal bölgelerinde düğün ya da cenaze törenlerinin havadan
bombalanarak yüzlerce sivilin katledildiğine ilişkin birçok haber uluslararası kamuoyuna
yansıdı, bu konuda pek çok kahramanlık menkıbesi içeren
filmler çevrildi ancak bu katliamlara karşın, bu katliamlara
ilişkin soruşturmaların sonuçları bugüne kadar kamuoyuyla
paylaşılmadı.
ISAFın sivillere yönelik sorumsuz tutumu
nedeniyle Taliban, Afganistan kırsalında destek kaybetmedi ve bu
nedenle sahadaki gücünü korumaya devam etti. ISAFın sahadaki
başarısızlıkları ve bundan sorumlu olan NATO
ülkelerinin liderlerinin Afganistan konusunda mevcut kritik durumu daha da
kötüye götüren yaklaşımları nedeniyle Taliban, uluslararası
alanda ağırlığını artırmaya devam ediyor.
Trump Afganistandan çekilmek uğruna Talibanla masaya oturmayı kabul
etti ve sahada psikolojik üstünlük yeniden Talibana geçmiş oldu.
Biliyorsunuz, uluslararası kuruluşlar her
yıl çeşitli endeksler yayınlıyor; bizler de zaman zaman,
Türkiyenin yerini göstermesi açısından bunları
paylaşıyoruz. İşte, bu İnsani Kalkınmışlık
Endeksinde, Yoksulluk Endeksinde, kadın istihdamını gösteren
endekslerde, çocuk-bebek ölüm oranları gibi endekslerde; bunların
tamamında en kötü durumda olan birkaç ülkeden biri Afganistandır
yani âdeta, Afganistan, insanlığın bittiği, tükendiği
ülkelerin başında gelmektedir. Öyle, basın özgürlüğünden,
düşünce özgürlüğünden, ifade özgürlüğünden Afganistan için hiç
bahsetmeye bile gerek yok.
Peki, bu on dokuz yıllık süre içerisinde,
on dokuz yıl boyunca dünyanın dört bir yanından dünyanın en
güçlü, en zengin ülkeleri Afganistanın sorunlarını
çözeceğiz. diyerek asker gönderdi. Bunlardan hangisine çözüm bulundu?
Elbette hiçbirine. Peki, Afganistanda sizce kim yaşamak ister?
İçimizden herhangi birisi için Afganistanın en küçük bir cazibesi
var mıdır? Elbette yok. Bu savaş ve operasyon nedeniyle on dokuz
yıldır -yaklaşık rakamlar bunlar, resmî
rakamlarını kimse tam olarak bilmiyor- en az 5 milyon 700 bin
Afganın ülkesini terk ettiği tahmin ediliyor. Bunların çok
büyük bir bölümü Pakistanda ve İranda yaşıyor.
Pakistanın, İranın; o yoksul Pakistanın, o yoksul
İranın en yoksul varoşlarında yaşıyor ya da
üçüncü ülkelere, Avrupaya, dünyanın başka ülkelerine gitmek istiyor.
Daha önceki konuşmalarımda da dile getirdim, bunlardan en az 170
bininin bugüne kadar Türkiye'ye gelip Birleşmiş Milletlere
başvurduğu söyleniyor. Yani gelen kişi sayısı bundan
çok çok fazla fakat Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliğinin Türkiye Temsilciliğine başvuran kişi
sayısının 170 bin olduğu söyleniyor. Peki, biz bu 170 bin
kişiye ne yapıyoruz, biliyor musunuz? Bunlar Birleşmiş
Milletlere başvuran kişiler, üçüncü ülkelere gitmek istiyorlar,
Türkiye'de kalmak için de gelmiyorlar. Biz bunlara mülteci statüsü
tanımıyoruz. Türkiye Batıdan gelenlere mültecilik hakkı
tanıyor yani Almanlar, Fransızlar, İngilizler sanki sıraya
girmiş de Türkiye'ye geliyorlar, yok öyle bir şey. Biz Türkiye olarak
onlara Mültecilik hakkı tanırız. diyoruz fakat Türkiye'nin
doğusundan gelen hiçbir ülkenin yurttaşına mültecilik hakkı
vermiyoruz, tanımıyoruz. Bu konuda, Türkiye'nin
imzaladığı uluslararası sözleşmelerin 2sinde de
çekincesi var. Peki, iktidar olarak Adalet ve Kalkınma Partisi ne
yapıyor? Üçüncü bir ülkeye gitmek için kolaylık göstermek bir yana,
bunları kendi ülkelerine göndermeye çalışıyor.
Uluslararası Af Örgütü raporlarında her yıl binlerce
Afganistanlının ülkesine iade edildiği söyleniyor ve ülkesine,
Afganistana iade edenlerin başında da neredeyse Türkiye geliyor.
Uluslararası Af Örgütünün
açıkladığı -sanırım 2018 yılı sonları,
2019 başı olmalı- şöyle bir rakam var: Gözaltında
tutulan 2 bin Afganistanlı olduğu söyleniyor -2 bin
Afganistanlı- bunlar da ülkesindeki savaştan, ülkesindeki
yoksulluktan, öldürülme korkusundan kaçıp başka ülkelere gitmek
isteyen insanlar. Onları da bu iktidar geri göndermeye
çalışıyor.
Bir adım daha ileri gidelim: İktidar ne
yapmaya çalışıyor, biliyor musunuz? Türkçe bilmeyen bu insanlara
çevirmen olmadan belge imzalatıyor -bu belgeler uluslararası
raporlarda yer aldığı için bu kadar rahat söylüyorum- Türkçe
bilmeyen bu kişilere, bu Afganistanlılara yurt dışına
çıkmaları için belge imzalatılıyor. Bakın, korkunç bir
dram yaşayan bu insanlar bizim ülkemize sığınıyorlar.
3 milyon Suriyeliyi barındırıyoruz diye övünüyorsunuz ya, 2 bin
Afganistanlıyı gözaltında tutup iade etmeye
çalışıyorsunuz, 5 binini bugüne kadar geri gönderdiniz. Bu ülke
-hadi tamamı için söyleyelim- 170 bin Afganistanlıyı
barındıracak güçte bir ülkedir. Bu konuda yapılabilecek pek çok
şey olduğunu düşünüyorum ama Hükûmet, bu 2 bin Afganistanlıyı,
bu 170 bin Afganı ülkesine geri göndermeye çalışıyor.
Şimdi biz bu tezkereye bütün bu
anlattıklarım ışığında hayır
diyeceğiz. Bu tezkereye hayır dememizin nedeni şu: Bu
anlattığım utanç tablosuna eğer evet dersek bu anlattığım
utanç tablosuna evet demiş olacağız yani bu tezkereye evet
dersek bu utanç tablosuna bir parça da olsa katkı sunmuş
olacağız. Ama gerçekten Afgan halkıyla dayanışmak
istiyorsak yapabileceğimiz başka şeyler var; bu askerleri
göndermek yerine, bu harcadığımız paralar yerine -çünkü
Afganistan için bu ülke, bu yönetim gerçekten yabana atılmayacak paralar
harcıyor- bunu 170 bin Afgan için, Afganistanlı için harcayabiliriz;
onların insani sorunlarının, Afganistandaki insani sorunların
çözümü için harcayabiliriz, yeter ki bu drama katkı sunmak istemeyelim.
Meclisin bu nedenle bu tezkereye hayır demesini istiyoruz ve umuyoruz.
Bu tezkere, Afganistana kan ve gözyaşı dışında hiçbir
şey getirmeyecek. Evet, biz bu tezkereye hayır desek de NATO ve ABD
oraya asker göndermeye devam edecek. Biz, bunu bitirecek ülke değiliz, bu
müdahaleyi bitirecek ülke değiliz fakat bu günaha ortak olmayabiliriz.
Şimdi, ünlü Fransız siyasetçi
Talleyrandın, 1815 Viyana Kongresinin de mimarlarından biri -ben
çok diplomasi bilmem ama 1815 Viyana Kongresinin uluslararası
diplomasinin temellerinin atıldığı kongre olduğunu
biliyorum- ünlü bir sözü var, der ki: Süngülerle çok şey
başarabilirsiniz ama üstünde oturmak o kadar da rahat değildir On dokuz
yıllık pratik bize Afganistanda bu süngüler üzerinde oturmanın
hiç de rahat olmadığını göstermiştir. Biz
Afganistanda demokrasi adı altında ya bu işgale onay
vereceğiz ya da Afgan halkının özgürlüğünü
destekleyeceğiz diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Ahmet Ünal Çeviköz, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Afganistanda NATOnun icra edeceği Kararlı Destek Misyonuna ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi hakkında partim adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
ile çeyrek yüzyılı aşkın bir süredir varlık-yokluk
savaşı veren Afganistan arasındaki dostluk köprüleri Ulu
Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk döneminde atılmıştır.
Kurulduktan sonra Türkiye Cumhuriyetini ilk ziyaret eden devlet
başkanı Afganistan kralı Emanullah Han olmuştur.
Büyükelçiliğimiz Kabilde açılan ilk diplomatik misyondur. Afganistan,
Türkiye Büyük Millet Meclisini tanıyan 2nci ülkedir.
Cumhuriyet Halk Partisi, temelleri Mustafa Kemal
Atatürk tarafından atılan Türkiye-Afganistan dostluğunun her
zaman yanında olmuş, bu dostluğun bütün dönemlerde güçlenmesini
ve 2 kardeş halkın dayanışmasının her
koşulda sürmesini savunmuştur. Bu nedenle, sonunda
söyleyeceğimizi daha en baştan söyleyeyim: Dost ve kardeş
Afganistan halkının topraklarında huzurun ve
barışın yeniden tesis edilmesi konusunda daha önceki
yıllarda vermiş olduğumuz desteği devam ettireceğimizi
ve tezkereye olumlu yönde oy kullanacağımızı şimdiden
belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, Afganistanda
etnik kökeni ne olursa olsun halkın tamamına eşit
yakınlıkta olacak şekilde, Afgan yönetimini desteklemek, Afganistan
millî savunma ve güvenlik kuvvetlerini eğitmek ve Afganistan halkına
güvenlik, istikrar ve gelişme konusunda yardım etmek maksadıyla
bulunmaktadır. Türkiye'nin millî kısıtlamaları gereği,
Türk birlikleri, sorumluluk sahası dışında mayın
temizleme, terörle mücadele ve uyuşturucuyla mücadele faaliyetlerinde
görev almamaktadırlar. Ülkemizin Afganistanda icra ettiği bu görev,
Silahlı Kuvvetlerimizin barışı destekleme
harekâtlarına katkıları arasında yer almaktadır.
NATOyla iş birliği içinde gerçekleştirilen bu görevi, ülkemizin
ve Silahlı Kuvvetlerimizin uluslararası kurum ve kuruluşlardaki
saygınlığını ve karşılıklı iş
birliğini artırıcı bir faaliyet olarak görüyoruz.
Kapsamı oldukça net olan bu tezkere,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararları çerçevesinde,
NATO tarafından üstlenilen yardımlarla ilgilidir. Bilindiği
üzere, Kararlı Destek Misyonunun yasal çerçevesini, 30 Eylül 2014te
Kabilde imzalanan ve Afganistan Parlamentosu tarafından aynı
yıl içinde onaylanan Güçlerin Durumu Anlaşması ya da kısaca
SOFA olarak bilinen anlaşma çizer. Misyon, aynı zamanda
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2189 sayılı
Kararıyla da desteklenmektedir. Cumhuriyet tarihinin en büyük
dış yardım programlarından birinin Afganistanda
yürütülmesinden gurur duyduğumuzu bu vesileyle tekrarlamak isterim.
Değerli milletvekilleri, daha önce iki yıl
görev süresi istenen tezkere için bu yıl, tıpkı Libya
tezkeresinde olduğu gibi on sekiz aylık izin istenilmektedir.
Diyeceksiniz ki Ne var bunda? İki yıla izin verdiniz de on sekiz aya
mı izin vermeyeceksiniz? Fakat bu tezkerenin Libyayla aynı gün
görüşülüyor olması bize bir niyet okuma yaptırıyor
maalesef.
Değerli milletvekilleri, bu tezkereyle Libya
tezkeresinin süresi için haklılık kazandırmak istediğinizi
düşünüyoruz. Sizin bu argümanı sunacağınızı biz
şimdiden görüyoruz. Önce şöyle bir özet yaparak bu tezkerenin Libya
tezkeresinden nasıl ayrıştığını belirtmek
isterim: 2 tezkere birbirinden çok farklı, sayın milletvekilleri. Bu
tezkere, uluslararası hukuka uygun ve görev kapsamı oldukça belirgin.
Bu tezkere, Mehmetçiklerimizi doğrudan ateşin içine atma potansiyeli
olan bir harekât için değil. Bu tezkere, Mehmetçiklerimizi bir
Kararlı Destek Misyonu için görevlendirmekte ve başka görevlere
dahlimiz söz konusu değil. Bu tezkere, ana kuzularının
canını dış politikadaki
başarısızlıkların üzerini örtmek için kullanmaya
çalışan bir tezkere değil. Bu tezkere, ülkemizin
itibarını artıran bir tezkere olup ideolojik
takıntıların bir ürünü de değil. Bu tezkere gereğince
Türkiye, Afganistanda halkın tamamına eşit yakınlıkta
olacak şekilde görev yürütmekte, bir tarafı destekleyerek diğer
tarafla hamasi ilişkiler içine girmiyor. Bu tezkere, varlık-yokluk
mücadelesi veren dost bir halkın barışa
kavuşmasını sağlamak içindir. İşte bu nedenlerle,
yine iki yıl izin dahi istense tereddüt edilmeden desteklenecek bir
tezkere.
Değerli milletvekilleri, kahraman ordumuzun
icra ettiği bu görevden gurur duyduğumuzun altını bir kere
daha kuvvetle çizmek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak tezkere izninin
Meclisimizin uygun görmesiyle gerçekleşmesi nedeniyle, Mehmetçiklerimizin
saçının bir tek telinden dahi sorumlu olduğumuzun farkında
olarak oy kullanıyoruz. Bu sebeple, Afganistanda yaşanan bazı
gelişmelere özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Her ne kadar
tezkerenin kapsamı belli olsa da Afganistan İçişleri
Bakanlığı sözcüsü Tarık Aryen, 20 Aralıkta yani iki
gün önce yaptığı açıklamada, son üç ayda Taliban
tarafından düzenlenen saldırılarda 500 sivilin
öldürüldüğünü bildirdi. Yani Afganistanda hâlâ aynı
sıkıntılı süreç devam ediyor hatta Taliban, bugün
artık Afganistan için yeniden ciddi bir tehdit hâline gelmiş
vaziyette.
Afganistanın Taliban konusundaki hassasiyetini
çok yakından bilen bir ülke olarak, maalesef, ülkemizde Afganistanı
üzecek bir hadise yaşandı. Bu elim hadiseyi paylaşmadan önce,
barışın sağlanması konusunda Türk Silahlı
Kuvvetleri başta olmak üzere bu kadar emek verdiğimiz bir konuda
ülkemizde böyle yakışıksız bir hadisenin
yaşanmasından duyduğumuz rahatsızlığı yeniden
dile getirmek isterim. Bir daha böyle bir hadisenin yaşanmaması
temennisiyle konuya gelmek istiyorum: Kimliği belirlenemeyen bir grup
tarafından 3 Ağustos 2020 tarihinde Ayasofya içerisinde Taliban
bayrağı açıldığı kamuoyuna yansıdı.
Afganistanın modernleşme sürecinde Atatürk devrimlerini örnek
aldığı, cumhuriyetin ilk yıllarından beri diplomatik
ilişkilerin en üst düzeyde olduğu hatta Kral Emanullahın 2
gözüm var; biri Türkiye, biri Afganistan. dediği bir arka plandan sonra
tarihî, kültürel ve inanç temelli önemi haiz ve dinler arası
barışın önemli sembollerinden biri olan Ayasofyada yaşanan
bu elim hadisenin bizleri derinden üzdüğünün altını bir kere
daha çizmek isterim. Maalesef, aynı tarihlerde benzer bir olayın
İranda da yaşanmasının ardından, Afganistan
Dışişleri Bakanlığından Ankara ve Tahrana
örgütün propaganda yapmasını önlemek için gerekli tedbirleri alma
çağrısı yapıldı.
Değerli milletvekilleri, biz de Afganistan ile
Türkiye arasındaki dostane ilişkileri önemseyen bir parti olarak söz
konusu elim hadiseye ilişkin Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Sayın Fuat Oktaya aşağıdaki
soruları yönelttik, dedik ki: Yapılan açıklamada,
olanların Afganistandaki barış sürecine engel olduğu ifade
edilerek Eylemi yapanlar hakkında Afganistan yönetimi de halkı da
barış sürecini destekliyor, süreç onlar tarafından da
desteklenmeli, ayrıca bu ülkelerde gerçekleşen, sürece zarar verecek
eylemlerden kurtulmalılar. denilmektedir. Dost ve kardeş
Afganistanın barış sürecinin zarar görmemesi amacıyla
gerçekleşen bu elim hadisenin aydınlatılması ve
kınanması gerekliliği elzemdir. Söz konusu olayı
kınayan bir açıklama yapacak mısınız? Dedik ki:
Talibanın Türkiye'nin de terör örgütü listesinde bulunduğu göz
önünde bulundurulacak olursa olayın aydınlatılması
amacıyla herhangi bir adli süreç başlatılmış
mıdır? Yine sorduk: Söz konusu olaya konu olan güvenlik zafiyetinin
sorumlularının tespit edilmesine yönelik inceleme
başlatılmış mıdır? Devam ettik: Afganistan
tarafından yapılan açıklamalarda, söz konusu eylemlerin
desteklenmesinin Afganistanın iç işlerine müdahale olarak
değerlendirileceği ifade edilmiştir. Afganistanla yürütülen dostane
ilişkilerin sürdürülebilirliği açısından Türkiye
toprakları üzerinde Taliban lehine düzenlenebilecek propagandaların
önlenmesi amacıyla hangi tedbirler alınmıştır?
Değerli milletvekilleri, peki, biz, bu
sorularımıza Sayın Fuat Oktay tarafından cevap alabildik
mi? Cevap verilmemesi eğer bir cevap sayılıyorsa, aldık.
Değerli milletvekilleri, iktidar öyle bir
sistem yarattı ki birden çok bakanlığı ilgilendiren
konularla ilgili bir sorun varsa yandınız. Zaten bakanlıklar
soru önergelerine cevap vermemeyi ya da süresi geçtikten sonra cevap vermeyi
alışkanlık hâline getirmiş durumda; cevap alabilene
aşk olsun. Yeni sistemle gensoru ve sözlü soru zaten kalktı; denetim
için yazılı soru önergesi dışında hiçbir
imkânımız yok. Burada sistem tartışması yapmak
değil niyetim, sadece ülkece bu kadar önem verdiğimiz bir hususta
dahi gereğinin yapılmadığını görmenin bizleri ne
kadar üzdüğünü belirtmek istiyorum. Bize cevap verilmek yerine, kamuoyuna
gereğinin yapıldığına dair bir açıklama dahi yapılsa,
Afganistanın hassasiyeti giderilse yeterliydi. Bizim amacımız ve
isteğimiz, Türkiye ve Afganistan arasındaki dostluk
ilişkilerinin sürdürülebilir olmasıdır; bakanların,
sorduğumuz soruya cevap vermek yerine iktidarlarının
politikasını açıklamalarını okumak değil.
Değerli milletvekilleri, bu tezkereye 2015,
2017 ve 2018 yıllarında olumlu oy veren Cumhuriyet Halk Partisi
olarak yine olumlu oy kullanacağımızı zaten baştan
belirtmiştim ama bunu belirtirken Afganistanla ilgili bazı ciddi
endişelerimizi de dile getirmeden geçemeyeceğim. Türkiye,
bilindiği gibi, 2002 yılından beri Afganistanda NATO
operasyonları kapsamında veya ikili ilişkiler çerçevesinde
askerî, ekonomik, mali ve siyasi katkılar sürdüren bir görev gücü
varlığına sahiptir. Hâlihazırdaki asker mevcudumuzun 700
civarında olduğu söyleniyor. Şunu herhâlde biliyoruz ve bu
tezkereyi de bu bilgi dâhilinde gündeme alıyoruz: Amerika Birleşik
Devletleri, bu yılın şubat ayının sonunda Talibanla
barış yaptı ve Mayıs 2021e kadar Afganistandan çekilmeyi
taahhüt etti ama ilginçtir, Amerika Birleşik Devletleri bu
barışı yaparken ve bu taahhüde girerken Türkiye dâhil,
Afganistanda asker bulunduran veya Afganistandaki sürece katkıda bulunan
diğer ülkelere danışmadı. Şimdi, şunun
altını özellikle çizmek isterim: Amerika Birleşik Devletleri
kuvvetlerinin çekilmesinden sonra NATO ve diğer ülkelerin Afganistanda
kalmaya devam etmeleri neredeyse imkânsız gibidir. Öte yandan, ülkede
giderek güçlenen Taliban karşısında Afganistan Hükûmetinin
tutunabilmesi de oldukça güç görülmektedir. Afganistan Hükûmeti ile Taliban
arasında Dohada eylül ayından beri barış görüşmeleri
sürdürülüyordu ancak bu görüşmelerden bir sonuç alınamadı ve
karşılıklı mutabakatla taraflar görüşmelere 5 Ocak
2021 tarihine kadar ara verdiler. Bu, Talibanın işine geliyor zira
Afganistan Hükûmeti de ülkede giderek kontrolü kaybediyor. Geçen hafta Helmand
eyaletinin başkenti Leşkergâha ve Afganistanın Kabilden sonra
2nci büyük kenti olan Kandahara Taliban 2 büyük saldırı düzenledi.
Yine, geçtiğimiz hafta, Kabil Vali Yardımcısı aracına
konan bir bombanın infilak etmesiyle öldürüldü. Yani ilkbahardan itibaren,
2021 yılının ilkbaharından itibaren Amerika Birleşik
Devletleri kuvvetlerinin de çekilmesiyle Afganistan yeni bir
istikrarsızlık ve çatışma sürecine girecek gibi görünüyor.
Ne deniyor biliyor musunuz? Uluslararası toplum, Afganistanda girilen
savaşı da kurulmaya çalışılan barışı da
kaybetti. deniyor.
Peki bu nasıl oldu? Taliban, 1996da Kabilin
kontrolünü ele geçirdikten sonra 2001e kadar Afganistanı yönetti.
Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki harekât ve NATO ISAF
operasyonları Talibanı iktidardan uzaklaştırdı ama
tamamen de bertaraf edemedi. Her 2 operasyon da 2014 sonunda
sonlandırıldı ve yerlerini Afgan kuvvetlerini eğitecek ve
yardımcı olacak bir NATO misyonu ve direniş bastırma
operasyonlarını yürütecek NATO dışı, Amerika
Birleşik Devletleri liderliğindeki bir operasyon aldı. Ama
Taliban, bugün ülkedeki en güçlü kuvvet durumunda. Ülke tam anlamıyla
bölünmüş, savaş ağaları ve Taliban tarafından
yönetilen bir hâle gelmiş durumda. Ama bu durumu hazırlayan
sebeplerin biraz da uluslararası toplumun
başarısızlıkları görmezden gelmesinden
kaynaklandığını belirtmek gerekiyor. Bugün, şu soru
önemli ve meşru bir hâl almıştır: Afganistanda
uluslararası toplum gerçekten eş güdümlü, kapsamlı bir politika
izledi mi? Açık bir siyasi, askerî sonuç ya da bir çıkış
stratejisine dayalı bir politika izledi mi? Bizim Silahlı Kuvvetler
unsurlarımızın Afganistanda öncelikli olarak öngördüğü
yöntem olan Kalpleri ve zihinleri nasıl kazanabiliriz? sorusunu uluslararası
toplum hiç kendi kendine sordu mu? Bu soruların sorulmaması ve
Afganistan müdahalesinde yapılan yanlışlar, Afgan
halkının önemli bir kısmının uluslararası toplumu
yabancı işgalciler olarak görmesine, Talibanı da özgürlük
savaşçıları olarak algılamasına yol açıyor. Bu
algı tehlikeli. Neden tehlikeli? Çünkü Talibanın kendine eleman
devşirmesini kolaylaştırıyor da ondan. Aslında,
uluslararası toplum Afganistanda, toplumun sürdürülebilir bir şekilde
kendini geliştirme kapasitesini artırmaya odaklanmalı, siyasi
kurumları geliştirmeye öncelik vermeli, toplumda neredeyse
kanıksanmış bir düzen olan yolsuzluklara hoşgörü kültürünü
dönüştürmeye çalışmalıydı. Bu yapılmadı,
Afganistanın en önemli sorunu olan uyuşturucu ticareti hiçbir zaman
ciddi şekilde ele alınmadı. Bu şartlar altında
Afganistan Hükûmetinin ülkenin tam kontrolünü sağlayabilme kapasitesi de
zayıftır ve zayıflamaya da devam edecektir.
Dolayısıyla Dohada akim kalan ama Ocak 2021den sonra devam
ettirileceği söylenen barış görüşmelerinde siyasi bir
çözümün sağlanmasında güçlüklerle
karşılaşılacaktır. Kısaca, siyasi bir çözüm
sağlansa dahi sürdürülebilir bir barış gelmeyebilir. Afganistan
halkının alışkanlıklarının
çağdaşlaştırılması, normalleşmenin
yaygınlaştırılması ve kurumların geliştirilmesine
ağırlık veren yaklaşımlara ihtiyaç vardır.
Yapılabilir mi? Yapılabilir. Bunun için asgari düzeyde asker
varlığı sürdürülmelidir ancak Afganistanın daha uzun
yıllar önemli miktarlarda dış yardıma ihtiyaç
duyacağı şimdiden bellidir. Ülkemizde 170 bin kadar
kayıtlı Afganistanlı göçmen var ancak -bakın, bu
kısmının altını çiziyorum- 2018 yılından bu
yana Türkiyede yakalanan düzensiz Afganistan kökenli göçmen sayısı,
aynı durumdaki Suriyelilerden fazla. Sadece 2019 yılında
ülkemizde yakalanan düzensiz Afganistan kökenli göçmen sayısı 201
binin üzerinde. Bu, çok önemli bir sayıdır değerli
milletvekilleri.
Şimdi, Afganistandan kaçış bu kadar
yüksek düzeye vardığına göre ülkede bir şeylerin yolunda
gitmediği artık ayan beyan anlaşılmış
olmalı. Peki, iktidar bu bilinçle mi Afganistan politikası yürütüyor?
Örneğin, ülkemizdeki göçmenlerin eğitimi, ülkelerinin
kalkınmasına katkıda bulunacak vizyon sahibi insanlar olarak
yetiştirilmeleri planlanıyor mu yoksa Türkiyenin çeşitli
bölgelerinde rastgele buldukları işlerde hayatlarını
sürdürmeleri için koyverip bırakılıyorlar mı? Afganistana
her türlü katkıyı yapmak, Atatürk ile Emanullah Hanın vaktiyle
kurmuş oldukları o vazgeçilmez ve unutulmaz kardeşliğin bir
gereği olarak görülmelidir. Bu yapılıyor mu acaba?
İşte, değerli milletvekilleri, biz bu
tezkereyi desteklerken Aman, saraydan tezkere geldi, hemen destekleyelim.
anlayışıyla değil, önerilerle ve yol göstererek
bakmayı ve bir destek vereceksek ona göre vermeyi tercih ediyor, o nedenle
olumlu bir oy davranışında bulunurken dahi önerilerde
bulunuyoruz. Libya örneğinde bir kulaktan girip diğer kulaktan
çıkan önerilerimiz dikkate alınmadı, hiç olmazsa
gidişatın Libyadan ve Suriyeden dahi daha kötü bir evrilme
eğilimi gösterdiği Afganistanda dikkate alınmasını
dileriz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, gruplar
adına söz talepleri karşılanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına ilk söz
Sayın Utku Çakırözerin.
Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP
sıralarından alkışlar)
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün Meclisimizde Türk Silahlı Kuvvetlerimizin
yurt dışındaki görevlerine ilişkin önemli kararlar
alıyoruz. Sözlerime, sınırlarımızda ve sınırımızın
ötesinde güvenliğimiz, huzurumuz ile bölge ve dünya
barışına katkı için özveriyle görev yapan kahraman
Mehmetçiklerimize, kahraman polislerimize ve sivil görevlilerimize minnetimizi
ifade ederek başlamak isterim.
Değerli milletvekilleri, tezkereyle
Mehmetçikimizin görev yapmaya devam edeceği Afganistanla tarihî
yakın ilişkilerimizi İstanbul Milletvekilimiz Sayın Çeviköz
ifade etti. Afgan halkının Türk milletinin kurtuluş mücadelesine
verdiği destek sonsuza kadar gönüllerimizde, hafızamızda yerini
koruyacak. Kurtuluş Savaşımız sırasında Ankara
Hükûmetini ilk tanıyan ülke, yeni Türkiye Cumhuriyetini ilk ziyaret eden
lider, yüce Meclisimizin, genç Türkiye Cumhuriyeti adına ilk temsilci
gönderdiği ülke. Sonraki on yıllar boyunca Büyük Önderimiz Mustafa
Kemal Atatürkün rehberliğinde Türkiye, eğitim, sağlık ve
askerî alanlarda da modern Afganistanın kurulmasına önemli
katkı sağlamış.
Türkiye, Afganistanın istikrara ve güvene
kavuşturulması, uluslararası teröre verilen desteğin sona
erdirilmesi için BM Güvenlik Konseyi kararı çerçevesinde oluşturulan,
daha sonra NATO komutası ve eş güdümüne geçen Uluslararası
Güvenlik Yardım Kuvvetine de baştan itibaren katıldı.
2015ten itibaren de yine, NATO bünyesindeki Kararlı Destek Misyonunun
aslî unsuru olmaya devam ettik. Güvenlik Yardım Kuvvetinin 2 dönem
liderliğini üstlenen Türkiye, kardeş ülke Afganistanın güvenlik
ve diğer alanlarda kalkınması için çok büyük katkıda
bulundu, bulunmaya da devam ediyor. Bu noktada, NATOnun Afganistandaki en
kıdemli sivil temsilcisi olarak görev yapan Meclis Eski
Başkanımız Sayın Hikmet Çetin ve Büyükelçi İsmail
Aramaz da dâhil, orada yaptıkları olağanüstü hizmetlerle
yüzümüzü ağartan asker-sivil tüm görevlilerimize saygı ve minnetimizi
ifade etmek isterim.
Türkiye'nin Afganistanda üstlendiği
sorumluluğun temel nedeni, kardeş Afgan halkının zor
gününde yanında olmaktır. Bu süreçte Afganistanın
istikrarı ve yeniden kalkınması için Türkiye önemli
katkılar sağlamıştır, bundan sonrada sağlamaya
devam etmelidir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin
Afganistanda bulunmasının bir başka önemli gerekçesi daha var.
Oradaki varlığımız, bölgesel ve küresel krizlerde NATO
ittifakının askerî ve siyasi etkinliğinin korunmasına
verdiğimiz önemin bir işaretidir. NATOdaki müttefiklerimizden
Amerika Birleşik Devletlerine yönelik tarihte örneği görülmemiş
bir terör saldırısına karşı süratle ortaya
koyduğumuz dayanışmanın da önemli bir parçasıdır
oradaki varlığımız. Hâl böyleyken aradan geçen yirmi
yılda Türkiye, kendi terörle mücadelesinde maalesef yalnız
kalmıştır, yalnız bırakılmıştır.
Bizim terörle mücadelemizde NATOyu yeterince yanımızda
bulduğumuz söylenemez. Tabii ki ittifak içindeki bazı müttefiklerin
çifte standartlı tavırları vardır ama bugün tezkereyi
önümüze getiren iktidarın Türkiyenin terörle mücadelesinde NATOnun
ülkemizin yanında durmasını sağlayacak iş
birliğini geliştirememiş olması çok büyük bir eksikliktir.
Aynı şekilde, binlerce vatandaşını kaybettiği 11
Eylül terör saldırıları sonrasında tam dayanışma
gösterdiğimiz ABDnin de terörle mücadelede yıllardır
müttefiklik ruhuna uygun bir destek vermediği ortadadır. Üstüne
üstlük, şimdi Türkiyeye yaptırım uygulama noktasına gelen
bir müttefikten bahsediyoruz. Bu bağlamda, ABDnin dengesiz
Başkanı Trumpın, küstah ve saygısız
Dışişleri Bakanı Pompeonun da etkisiyle savunma sanayisi
alanında Türkiyeye yaptırım kararı alması müttefiklik
ilişkisiyle asla bağdaşmaz, bunu kınıyorum. Benzer
biçimde, üretim ortağı olduğumuz yeni nesil savaş
uçaklarının üretimi projesinde de yine ABDnin Türkiyeyi ve proje
ortağı millî savunma sanayisi üreticilerimizi dışlayan,
parasını verdiğimiz uçaklara dahi el koyan tutumu dostluk ve
müttefiklikle bağdaştırılamaz.
Unutmayalım, yaptırımların en
büyük zararını halklar görmektedir. Milletvekili olmaktan büyük gurur
ve onur duyduğum Eskişehirimizde savunma sanayisi firmaları,
şu anda 500 milyon dolarlık ihracat kaybından bahsetmektedir.
Peki, dostluğa ve müttefikliğe sığmayan bu yaklaşımlar
karşısında Türkiye Cumhuriyetini yönetenler ne yapmıştır?
Hangi karşılığı verebilmiştir? Hiçbir şey.
Bırakın tepki vermeyi, tam tersine, yaptırımlardan
kısa süre önce Ankaradan Trumpa gönderilen veda tebriğine bakar
mısınız? Devletin en tepesinden ne deniyor: Türkiye-ABD
ilişkilerinin gelişmesi için ortaya koyduğu samimi ve
kararlı vizyon için Trumpa özel teşekkür ediliyor. Her zamanki
sıcak dostluğunuz için içtenlikle teşekkür ederim. deniyor.
Soruyorum size: Nerede ortak çıkar, nerede sıcak dostluk? Liyakatsiz,
beceriksiz kadrolarla yönetmeyi beceremediğiniz ekonomimizi daha da sarsan
Trumpın ayıplı tweetinin neresi sıcak dostluk? Devlet
arşivimizde, tarihte örneği olmayan hakaretlerle dolu üslupsuz
mektubu mudur samimiyet? Yoksa sınırımızın dibinde
terör örgütlerine artarak devam eden destekleri mi? Hangi ortak çıkardan,
hangi sıcak dostluktan bahsediyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, her hafta telefonla
konuşmakla övündüğünüz ABD Başkanı Dostum Trumpın
attığı bu kazıklar özellikle saray iktidarına bir ders
olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti gibi bir ülkenin dış
politikası sadece kişisel ilişkilerle yürütülemez. Meclisimizin,
Dışişleri Bakanlığının, güvenlik ve
istihbarat birimlerinin, ekonomi ve iş dünyası kuruluşlarının
karşılıklı kurumsal ilişkilerinin devreye
sokulması şarttır. Eğer bunu yapmazsak sadece Amerikayla
değil, dış politikamızın her alanında daha çok
mevzi kaybetmeye devam edeceğiz.
Yaptırımlar vesilesiyle Rusyadan
alınan S-400 hava savunma sistemine de değinmek isterim. Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak baştan beri aynı şeyi söylüyoruz:
Halkımızın güvenliğiyle ilgili her tür ihtiyacın
karşılanması konusunda desteğimiz tamdır ama mesele
bizde değil sizde değerli arkadaşlarım. 2,5 milyar dolar
yani 20 milyar lira vererek bir silah sistemi alıyorsunuz,
İhtiyacım var. diyorsunuz, NATOyla, müttefiklerle sorun olmaz.
diyorsunuz, sonra da aldığınız sistemi kuramıyorsunuz.
Madem aldınız, o zaman niye kullanmıyorsunuz? Maden
kullanmayacaktınız, o zaman niye aldınız? Bugün 20 milyar
lira ne demek değerli milletvekilleri? Yüze binlerce ailenin aşı
demek, yüz binlerce gencin işi demek. Böyle hesapsız kitapsız
devlet yönetimi olur mu? Millî Savunma Bakanı diyor ki:
Yunanistanın kullandığı gibi
değerlendireceğiz. Yunanistan sandıkta tutuyor, sadece NATO
tatbikatında çıkarıyor, düşman sistemi gibi
çalıştırıyor ve NATO silahlarını deniyor.
İyi ama sadece NATO silah deneyecek diye emekçinin, çiftçinin,
esnafın, 83 milyonun rızkından 20 milyar lira çalınır
mı? Bunun mantığını bize kim açıklayacak?
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin dünyadaki
algısı ekonomisiyle, demokrasisiyle değil, dünyanın
değişik bölgelerine gönderdiği askerî gücüyle öne çıkmakta.
Suriye, Irak, Afganistan, Libya, Katar, Somali ve daha birçok yerde ulusal
güvenliğimiz gerektirdikçe kullanmamız gerektiğinde tabii ki
kullanacağız, bundan doğal bir şey olamaz ama ihmal edilen
bir husus var, o da işin diplomasi boyutu. Bu askerî operasyonlar
diplomatik başarılara çevrilememekte. Askerî
caydırıcılık uluslararası ilişkilerde bir güç
çarpanıdır, doğru ama yanına akılcı diplomasiyi
koyarsanız böyledir. Türkiye'nin terörle mücadelede olsun, Ege ve
Kıbrıs meselesinde olsun son derece haklı olduğu
meselelerde neden yalnız kaldığını hepimizin
düşünmesinde yarar görüyorum.
Sayın milletvekilleri, son olarak söylemek
isterim ki ülkemizin içinde demokrasi ve hukukun üstünlüğünün
egemenliği, uluslararası ilişkilerde de
başarımızın temel teminatıdır. Bunu neden
söylüyorum? Son beş yıldır, hep aralık ayında, ocak
ayında şöyle bir şey söyleniyor: Gelecek yıl AB
yılı, gelecek yıl reform yılı. diye ama yarın
yeni bir kanun teklifinin görüşmelerine başlanacak, adı Kitle
İmha Silahlarının Yayılmasının
Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi. Ama
bakıyoruz, teklifin amacıyla hiç ilgisi olmadığı
hâlde, bu kanun teklifiyle mevcut dernek ve vakıfların yardım
toplama faaliyetlerine ve örgütlenme özgürlüğüne ciddi
kısıtlamalar getiriliyor; terörle mücadele gerekçesiyle açılan
soruşturmalarda, mahkeme kararı olmaksızın dernek
yöneticilerinin İçişleri Bakanlığı tarafından
görevden alınması, yerlerine kayyum atanmasının önü
açılıyor. Türkiyede yüzlerce dernek ayakta; İHD ayakta,
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ayakta, MAZLUMDER
ayakta. Eğer bu teklif yasalaşırsa başta insan hakları
dernekleri olmak üzere, kadın hakları, mülteci hakları; çocuk,
gençlik hakları; LGBTİ hakları alanında faaliyet gösteren
dernek ve vakıflar, çeşitli hukuk dernekleri, sosyal mücadele yürüten
dernekler ile sosyal yardım için fon kaynakları kullanan dernekler,
hemşehri dernekleri, spor kulüpleri, farklı inanç
gruplarının dernek ve vakıflarının tümü tek imzayla
kapatılma riskiyle karşı karşıya olacak, sivil toplum
alanı daraltılacak.
Değerli milletvekilleri, sivil toplumun
faaliyetleri kısıtlanarak, hak ihlalleri gizlenerek dünyayla
ilişkilerimiz düzelmez; dış politikada, diplomaside
başarı sağlanmaz. Bir yandan Cumhurbaşkanı Hukukta
reform diyecek, Yerimiz Avrupadır. diyecek; AByle yeni sayfa
açıyoruz. diyeceğiz ama diğer tarafta, Anayasaya
aykırı, demokrasimizi daha da geriye götürecek kanunları bu
Meclisten çıkaracağız; bu olmaz değerli
arkadaşlarım. Bu kanun teklifinin sivil toplum alanını
daraltacak bu ayıplı maddelerini mutlaka geri çekelim diyorum, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve
diğer konulardaki kararlarına Türkiye olarak uyalım diyorum.
Ancak bu şekilde başarılı bir dış politika,
dünyayla uyumlu bir diploması kurabiliriz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi oylarınıza
sunacağım: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının Kocaeli Milletvekili Sayın Radiye
Sezer Katırcıoğlunun izin talebine ilişkin bir tezkeresi
vardır, okutuyorum:
4.- TBMM Başkanlık Divanının on
günü aşan izin talebinde bulunan Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer
Katırcıoğlunun 15 Ekim 2020 tarihinden itibaren on dokuz gün
izinli sayılmasının İç Tüzükün 151inci maddesi
uyarınca Genel Kurulun onayına sunulmasına ilişkin tezkeresi
(3/1504)
18/12/2020
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanının 2 Aralık 2020 tarihli toplantısında
milletvekili izin talebine ilişkin olarak Kocaeli Milletvekili Radiye
Sezer Katırcıoğlunun 15/10/2020 tarihinden itibaren on dokuz
gün izinli sayılmasının Genel Kurulun onayına
sunulmasına karar verilmiştir.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, Başkanın okunan tezkeresine konu Başkanlık
Divanı kararını okutup oylarınıza sunacağım.
On günü aşan izin talebinde bulunan Kocaeli
Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlunun 15/10/2020 tarihinden
itibaren on dokuz gün izinli sayılmasının, İç Tüzükün
151inci maddesi uyarınca Genel Kurulun onayına sunulmasına
karar verildi.
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.36
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.45
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Necati TIĞLI (Giresun), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36ncı
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Danışma
Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 22
Aralık 2020 Salı günkü birleşiminde gündemin
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları
kısmında yer alan işlerin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesine ilişkin önerisi
22/12/2020
Danışma Kurulu Önerisi
Danışma Kurulunun 22/12/2020 Salı
günü (bugün) yaptığı toplantıda Genel Kurulun 22
Aralık 2020 Salı günkü birleşiminde gündemin
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları kısmında
yer alan işlerin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.
Süreyya
Sadi Bilgiç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
Cahit Özkan Engin Özkoç Mehmet Ruştu Tiryaki
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet Halk Partisi Halkların Demokratik Partisi
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
Adına
Erkan Akçay Dursun Müsavat Dervişoğlu
Milliyetçi Hareket Partisi İYİ PARTİ
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
BAŞKAN
Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, İYİ PARTİ Grubunun İç Tüzükün 19uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme
alacağım ve oylarınıza sunacağım.
B) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ PARTİ Grubunun, 3/10/2019
tarihinde Ankara Milletvekili Ayhan Altıntaş ve 20 milletvekili
tarafından Cumhurbaşkanlığınca bazı vakıf ve
derneklere tanınan vergi muafiyeti kriterlerindeki
muğlaklıkların giderilmesi, vakıf ve derneklerin adil bir
şekilde değerlendirilmesinin sağlanması amacıyla verilmiş
olan (10/1828) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Aralık 2020
Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
22/12/2020
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 22/12/2020 Salı günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19'uncu
maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Lütfü
TÜRKKAN
Kocaeli
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Ankara Milletvekili Ayhan Altıntaş ve 20 milletvekili
tarafından Cumhurbaşkanlığınca bazı vakıf ve
derneklere tanınan vergi muafiyeti kriterlerindeki
muğlaklıkların giderilmesi, vakıf ve derneklerin adil bir
şekilde değerlendirilmesinin sağlanması amacıyla
3/10/2019 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerin 22/12/2020 Salı günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Ayhan Altıntaş,
buyurun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN
ALTINTAŞ (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığınca bazı vakıflara tanınan
vergi muafiyeti kriterlerindeki muğlaklıkların giderilmesi,
vakıf ve derneklerin adil bir şekilde değerlendirilmesi
amacıyla verdiğimiz grup önerimiz üzerine söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, devletin muhalif de
olsa, iktidar yanlısı da olsa hiçbir kesimi
kayırmadığını halka göstermemiz gerekir. Kim gibi
düşünürse düşünsün; kimin akrabası, çocuğu, damadı,
gelini olursa olsun
Maalesef ülkemizde yıllardır bu durum pek böyle
işlemiyor. Vakıflara vergi
muafiyeti tanınırken veya derneklere kamu yararına
çalışır statüsü verilirken de bu durumu görüyoruz. Tabii, birçok
vakfa vergi muafiyeti kıstaslara göre adil bir biçimde verilmiştir,
hepsini bir kefeye koyamayız fakat maalesef tersi de çok oldu, iktidara
yakın birçok vakfa diğerlerinin yanında vergi muafiyeti
sağlandı. Mesela, SETA, 2019 Temmuzunda
hazırladığı Uluslararası Medya
Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları
başlıklı raporla birçok gazeteciyi -tabiri caizse-
fişleyince bu durum dikkat çekmişti; gazetecilerin öz
geçmişlerini, eskiden yaptıkları işleri ve hatta Twitter
hesaplarından paylaştıkları haberleri dahi gündeme
getirmiş ve buradan bir sonuç çıkarmaya
çalışmıştı. Bu, apaçık bir fişleme
çalışması, bir fişleme raporuydu. Şimdi kendileri gibi
düşünmeyenleri yabancıların uzantısı gibi gören ve
fişleyen bu vakfa vergi muafiyeti verilmesi doğru mudur? Bu
fişleme, devletin hangi kamu hizmeti yükünü azaltıcı etki
yapmaktadır ya da bu eylem, belli bir kitleye hizmeti amaç edinmeme
şartını taşımakta mıdır? Bir kitle ya da
yöreye hizmet amacı taşımama kriteri mevzuatta mevcut fakat maalesef
o da delinmiş görünüyor.
Değerli milletvekilleri; Sayın
Cumhurbaşkanı, bu sene 4 vakfa, geçen sene 7 vakfa, 2018de 11 vakfa
vergi muafiyeti tanımıştır. Özellikle 2018-2019da verilen
vergi muafiyeti verilen vakıflar hayli dikkat çekici. Örneğin Türkiye
Eğitim Sağlık ve Araştırma Vakfına 5 Şubat
2018de vergi muafiyeti tanınmış, kısa adı TESA olan
bu vakıf Medipol Üniversitesinin kurucu vakfı. Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam
Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfına da 19 Şubat 2018de
vergi muafiyeti verilmiş, mütevelli heyetinde kimler var? Vakfın
kurucularından ve eski Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak,
Egemen Bağış, Ertuğrul Günay, Muammer Güler, Kadir
Topbaş, Bilal Erdoğan, Efkan Ala, Ömer Çelik. Bir diğer örnek:
Bilal Erdoğanın kurucusu ve Mütevelli Heyeti Başkanı
olduğu Yeni Türkiye Eğitim Vakfı. Gazete haberlerine göre
Mayıs 2018de kurulan vakfa 18 Eylül 2019da vergi muafiyeti
tanınmış; Allahtan bir sene faaliyet göstermiş olma
şartı var, yoksa sanırım bu kadar bile beklenmeyecekti.
Yine, Bilal Erdoğanın kurucusu olduğu Okçular Vakfına da
10 Ekim 2018de vergi muafiyeti verilmiş. Eski Ekonomi Bakanının
kardeşinin kurucusu olduğu NUN Sağlık ve Eğitim
Vakfı da 10 Mayıs 2018de vergi muafiyeti alan vakıflar
arasına girmiş. İktidara yakın kişilerce kurulan bu
saydığım vakıflara vergi muafiyeti verilmesi sizce de garip
değil mi?
Bunların yanında iktidara yakın
olarak tanımlayabileceğimiz tarikat ve cemaatlerin de vakıflarına
bu muafiyetler verilmiş. Bu cemaatlerle ilgili bir başka nüans daha
var: Bunların vakıflarına ait yurtlarda kalan öğrencilere
Kredi ve Yurtlar Kurumu beslenme ve barınma yardımı
yapıyor. Arkadaşlar, yurtta barınma desteğini devlet
verecekse bunun yerine yurt yapsın, bu parayı vakfa değil
öğrenciye harcasın. Vakıflara tanınan vergi muafiyeti ve
derneklere verilen kamu yararına çalışan dernek statüsünün
kayırmacılıktan uzak verilmesi için şartların tekrar
belirlenmesi gereklidir. Daha önce Bakanlar Kurulunca yahut
Cumhurbaşkanlığınca verilen bu statüler için ilgili
vakıf ve derneklerin gerekli şartları taşıyıp
taşımadığının araştırılması
da toplumda adaletsizlik duygusunu giderecektir.
Bu bağlamda önergemize destek vereceğinizi
umuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Necdet İpekyüz, buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Adı üstünde kamusal haklardan yararlanma kamu
adına çalışan, kamu adına yarar sağlayan kurumlara
destek olmaktır. Birçok ülkeye baktığımızda örgütlenme
ile insan hakları beraber seyrediyor. Ne kadar örgütlenme, sivil toplum
örgütleri varsa o kadar ifade özgürlüğü vardır; bir taraftan da
bunlara yönelik baskı varsa, korku varsa, engeller varsa, müdahale varsa
orada da demokrasiden uzaklaşılmış olunuyor. Şimdi,
Türkiyede öteden beri sivil toplumun gelişmesi için, demokratik kitle
örgütlerinin gelişmesi için bir çaba yürüten kurumlar var, bir taraftan da
bunları kriminalize etmek için, bunları engellemek için her türlü
baskı geliştiren ortam var; meslek örgütlerine
baktığımızda, derneklere baktığımızda,
vakıflara baktığımızda bunlarla karşı
karşıya kalıyoruz.
Şimdi, yeni sistemle beraber ne oldu?
Cumhurbaşkanlığı rejim sistemi dediklerinde, bu sistemde
Cumhurbaşkanının bağımsız olması dile
getiriliyordu fakat biz biliyoruz ki Cumhurbaşkanı bir siyasi
partinin Genel Başkanı ve gerektiği zaman Genel Başkan
olarak kalkıp Tabipler Birliğiyle ilgili, İnsan Hakları
Derneğiyle ilgili, İnsan Hakları Vakfıyla ilgili,
Türkiye'nin günübirlik birçok kurumuyla ilgili; politika üreten, muhalefet
geliştiren kurumlara yönelik söylemlerde bulunabiliyor ama aynı
kurum, aynı kişi gerektiğinde kurumlara katkı
sağlayabiliyor, destek sunabiliyor. Plan ve Bütçe Komisyonunda
arkadaşlarımızla beraber iki yıldır
çalıştığımızda bir de şuna tanık
oluyoruz: Birçok kuruma destek veriliyor, bütün bakanlıklarda Hane
halkına transferler dışında, kamu kurumu niteliğinde,
kamu adına fayda sağlayan, yarar sağlayan kurumlara destek
olalım. deniliyor. Kim bu kurumlar diye baktığımızda,
araştırdığımızda, birçok
arkadaşımızın defalarca bu kürsüden dile getirdiği
gibi, genelde nasıl ki bizim Türkiyede yandaş dediğimiz,
taahhüt işlerinde dediğimiz kurumlar varsa bu kamu yararına
dediğiniz kurumlar da tekrar yandaş kurumlar oluyor. Kim bunlar?
Cemaat kurumları olabiliyor ya da sarayın akrabaları olabiliyor
ya da Adalet ve Kalkınma Partisinin yöneticilerinin oluşturduğu
vakıflar oluyor. Siz böyle yaptığınız zaman
ilerleyemezsiniz, geliştiremezsiniz.
Türkiyede, asıl hak mücadelesini yürüten,
asıl hak mücadelesi konusunda çaba harcayan, kamu hizmeti olan büyük
görevi yerine getiren -çünkü kamu burada mağdur eden konumunda olduğu
için- işkence konusunda, haklar konusunda mücadele yürüten kurumlara
değil destek olmak, sürekli denetlemek ve baskıyı
geliştirmek söz konusu. Ve birkaç gündür Adalet Komisyonunda
konuşulan sürece baktığımızda, tekrar önümüze gelen
süreç, bunlara kayyum atamadan tutun birçok engellerle karşı
karşıya kalacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Böyle bir
anlayışla biz Türkiyede sivil toplumu, demokratik kitle örgütlerini
geliştiremeyiz; tam tersine, onlara engel oluruz. Ama neyi yaparız?
Nasıl ki sermayeye yandaşlık yapıyorsak ona da paralel,
kendinize ait sivil toplum örgütlerini geliştirip desteklemeyi
yürütürsünüz. Bu, doğru değildir; toplumdan uzaklaşma, toplumu
kutuplaştırma, ayrımcılık, kin ve nefreti
geliştirmektir. Barıştan yanaysak normalde bütün kurumlara
açık olmamız lazım, sivil bir heyetin Meclis adına
denetlemesi lazım, katkı sunması lazım, şeffaf
olması lazım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Ali Haydar Hakverdi, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR HAKVERDİ
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
700 sayılı KHKyle hangi dernek ve
vakıflardan vergi alınamayacağını, 2018den beri
Cumhurbaşkanı Erdoğan bizzat kendisi belirliyor ancak hangi
kıstaslara göre bu belirlemeyi yaptığını bizler
maalesef bilmiyoruz. Taraflı AK PARTİ Genel Başkanının
keyfî yetkilerini kullanmasıyla milletin aklında şüphe,
vicdanında da yara oluşuyor.
En basit örnek: Yüz elli iki yıllık
koskoca Kızılayı ne hâle getirdiniz? BAŞKENTGAZ vergi
ödememek için Kızılayı paravan olarak kullandı ve
Kızılay aracılığıyla 8 milyon dolar yine vergiden
muaf Ensar Vakfına aktarıldı; halkın rızkı Ensar
Vakfına gönderildi. Yardıma muhtaç kişiler için toplanan
konserve etler AK PARTİli bir milletvekilinin kardeşinin otelinden
çıktı. Şimdi düşünüyoruz da Kızılaya bunu
yapanlar diğer vakıf ve dernekler aracılığıyla
kim bilir neler yapar? Değerli arkadaşlar, sizlere güvenmiyoruz,
vatandaş da artık sizlere güvenmiyor.
Toplamda 290 vakıf, 358 dernek var, bunlar
vergiden muaf olan. Toplumun geneline ayrım yapmadan hizmet eden, devletin
yükünü hafifleten, samimiyet ve özveriyle çalışan dernek ve
vakıf yöneticilerine buradan partim adına canıgönülden ben
teşekkür ediyorum ama işin bir de öteki yüzü var, bir de öteki yüzüne
bakmamız lazım.
Türkiye Gençlik Vakfı vergiden muaf, yönetici
Bilal Erdoğan. Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi
Araştırmaları Vakfı vergiden muaf, yönetici Bilal
Erdoğan. Yeni Türkiye Eğitim Vakfı vergi vermiyor, yönetici
Bilal Erdoğan. Okçular Vakfı yine vergi vermiyor, yönetici Bilal
Erdoğan. Devam edeyim: Kadın ve Demokrasi Vakfı, yönetici
Sümeyye Erdoğan ve vergiden muaf. NUN Eğitim ve Kültür Vakfı,
yönetici damat Berat Albayrak, vergiden muaf. Türkiye Teknoloji Tanıtım
Vakfı yine vergi vermiyor, yönetici diğer damat Selçuk Bayraktar.
Şimdi, say say bu liste bitmez.
Vergiden muaf olan dernek ve diğer
vakıflar kamuya açık olmalı, toplumun geneline ayrım
yapmadan hizmet etmelidir. Ayrıca, devletin kamu hizmeti yükünü de
hafifletmelidir.
Değerli arkadaşlar, buradan soruyorum:
Sizin çocuklarınız ve damatlarınız devletin hangi yükünü
hafifletiyor? Devletin hangi yükünü hafifletiyor damatlarınız ve
çocuklarınız değerli arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Sayın
Başkanım, bir dakika ek süre istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Evet,
asgari ücretliden vergi alıyorsunuz ama milletin anasına küfreden
iş adamının vergisini siliyorsunuz. Halkevlerini, kamu hizmeti
statüsünden çıkardınız; işçiden, çiftçiden, memurdan,
esnaftan vergi alıyorsunuz ama akrabaların vakıflarından
vergi almıyor, onları da muaf tutuyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, ben
hakkımı iktidar mensubu arkadaşlarıma helal etmiyorum.
Burası Türkiye Cumhuriyeti devleti, babanızın çiftliği
değil ve ilk seçimde bunu halk size hatırlatacak.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Atay Uslu.
Buyurun Sayın Uslu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ATAY USLU (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ PARTİ
Grubunun vermiş olduğu, bazı vakıf ve derneklere
tanınan vergi muafiyeti kriterlerinin araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sözlerimin
başında, Sarıkamış Harekâtı şehitlerimizi
anmak istiyorum. 22 Aralık 1914 tarihinde donarak
vatanımızı ısıtan; vatanımız, milletimiz ve
bayrağımız için Allahuekber Dağlarında
canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve
şükranla anıyorum.
Değerli milletvekilleri, sivil toplum
kuruluşları için vergi istisna ve muafiyetlerinden yararlanmanın
en önemli aracı olarak kamu yararına çalışan dernek
statüsüne veya vergi muafiyetine sahip vakıf statüsüne sahip olma
öngörülmektedir. Dernekler için kamu yararı statüsünde çalışma
veya vakıflar için vergi muafiyeti statüsünde çalışma konusu
kanunlarımızla düzenlenmiştir. Bu konu aslında bir mali
düzenleme konusudur. Bu istisnayı ve bu statüyü alan vakıflar ve
dernekler katma değer vergisi, damga vergisi, kurumlar vergisi, gelir
vergisi ve bazı diğer vergilerden avantaj sağlar. Yine,
kendilerine yapılan bağışlar dolayısıyla vergi
matrahlarından belli sınırlar dâhilinde indirim ortaya
çıkmaktadır.
Vakıf kültürü bizim medeniyetimizde
vardır, medeniyetimizin iz düşümüdür. Osmanlı medeniyeti bir
vakıf kültürüdür. Türkiye Cumhuriyetinde de vakıflar zaman
içerisinde güçlendirilmiş ve bu anlamda sayıları artmıştır.
Bugün Türkiyede faaliyet gösteren 5.835 tane vakıf var, bu
vakıflardan 289 tanesi vergi muafiyeti statüsüne sahiptir. 2002
sonrasında bu muafiyeti alan vakıf sayısı 100dür
arkadaşlar yani bu statü AK PARTİ gelmeden önce de farklı
vakıflara verilmiştir.
Derneklere bakacak olursak; Türkiyede 120 bin
dernek var. 120 bin derneğin 358 tanesi kamu yararına
çalışma statüsü elde etmiştir. 358 derneğin yalnızca
40 tanesi 2002 sonrasında kamu yararına çalışma statüsü
elde etmiştir, ondan önce elde eden birçok dernek vardır.
Değerli arkadaşlarım, Dernekler
Kanunu ve Vakıflar Kanunu gereği bu muafiyetler ortaya
çıkıyor. Bakın, vakıfların muafiyet kazanabilmesi için
sağlık, sosyal yardım, eğitim, bilimsel araştırma
geliştirme, kültür, çevre ve ağaçlandırma konularında
faaliyette bulunması öngörülmektedir. Bunlar da yalnızca belli bir
kurumun veya iradenin ortaya koymasıyla düzenlenmemektedir. Eğer bir
vakfın vergi muafiyetinden faydalanma talebi varsa Vakıflar Genel
Müdürlüğü, ilgili kuruluşlar, Maliye Bakanlığı ve
ilgili Bakanlıklar bu konuda görüş belirtir; son kararı da
Cumhurbaşkanlığı verir. Aynı şey, dernekler için
de söz konusudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Uslu.
ATAY USLU (Devamla) - Avrupada bu kararlar
nasıl veriliyor? diye bakacak olursak Almanya, Arnavutluk, Danimarka,
Finlandiya, Hollanda, İsveç, İtalya, Portekizde yalnızca vergi
kurumları bu muafiyeti öngörmektedir yani Bakanlar Kurulunun veya
Cumhurbaşkanının karar vermesi söz konusu değildir
buralarda. Bulgaristan, Romanya, Belçika, Lüksemburg gibi ülkeler de bizim
benimsediğimiz usulü benimsemiş; bakanlar kurulu veya hükûmet buna
karar vermektedir. Şimdi Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sistemi gereği artık bu karar Cumhurbaşkanımızca
verilmektedir. Bu karar verilirken teknik incelemeler yapılmaktadır;
siyasi saiklerle karar verilmemektedir. Sıkı çalışmalar,
doğru çalışmalar yapılmakta ve sonuçta da hak eden
derneklerimize ve vakıflarımıza bu muafiyet
tanınmaktadır. Bizim hedefimiz, sivil toplumun güçlendirilmesidir,
kapasitelerinin artırılmasıdır, kamuyla iş
birliğinin güçlendirilmesi çalışmalarıdır. Sivil
toplumun önem kazandığı, etkinliklerin arttığı
bir çağdayız. Bakın, insani yardım, sosyal sorumluluk,
afetlerde arama kurtarma, kültür, çevre koruma konularında birçok
vakfımız ve derneğimiz başarılı
çalışmalar yapmaktadır. Başarılı
çalışma yapan derneklerimize, sivil toplum
kuruluşlarımıza teşekkür ediyorum, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, 22 /12/2020 tarihinde Siirt
Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve
İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından cezaevlerinde çıplak arama uygulamasının
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22
Aralık 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
22/12/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 22/12/2020 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Saruhan Oluç
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
22 Aralık 2020 tarihinde Siirt Milletvekili
Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul
Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından
(10279 grup numaralı) cezaevlerinde çıplak arama
uygulamasının araştırılması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
22/12/2020 Salı günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Oya Ersoy.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA OYA ERSOY (İstanbul)
Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin Büyük Dairesi tarafından bugün bir
kez daha Selahattin Demirtaş hakkında verilen kararı sizlerle
paylaşmak istiyorum: AİHM, bir kez daha, Selahattin
Demirtaşın ifade özgürlüğü ve özgürlük hakkının ihlal
edildiğine karar verdi, daha da önemlisi serbest seçim hakkının
ihlal edildiğini tespit etti. Bu konuda size çağrımdır,
hukuka uyun ve seçilmişleri serbest bırakın.
Şimdi, geçtiğimiz haftalarda, Mecliste,
çıplak aramayı bol bol tartıştık ve AKP Grup
Başkan Vekilleri tarafından reddedilmesi ve özellikle de Türkiye'de
çıplak arama yok, inanmıyorum. sözleri üzerine gözaltı
merkezlerinde ve cezaevlerinde çıplak aramaya maruz kalan kadınlar,
bu durumu ifşa etmeye başladılar ve çıplak aramaya sessiz
kalma ve çıplak aramaya dur de etiketleriyle sosyal medyada
paylaştılar. Mücella Yapıcıyı hepiniz
tanırsınız, özellikle Gezi davasından
hatırlarsınız, Gezi direnişinden
hatırlarsınız ve kentini ve doğayı savunan
eylemlerinden hatırlarsınız. O da bir paylaşımda
bulundu ve şunu dedi: Bir parkı savundum diye beni 60
yaşında, aşağılayıcı bir şekilde
çıplak aramaya maruz bıraktınız ve bunu başka
kadınlar yaşamasın diye açık açık ifşa etmek
zorunda kaldım. Şimdi Mücella abla bu konuda suç duyurusunda bulundu
ve henüz yargılama aşaması devam etmekte ve bütün bunlara
rağmen Çıplak arama yok. diyorsunuz hâlâ, gözümüzün içine baka baka
Yok. diyorsunuz, dava sürdüğü hâlde Yok. diyorsunuz ve ben buradan
özellikle savcıları uyarmak istiyorum. Bugün, sosyal medyada
ifşa edenler hakkında soruşturma
başlatıldığını açıkladı Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı. Hukuksuz emir, hukuka
aykırı emir suçtur, emri yerine getirmek suçtur ve buradan
çağrım şudur: Yaşadıklarını ifşa
edenleri değil, çıplak arama işkencesine maruz kalanları
değil, bizzat işkenceyi yapanları soruşturun ve
yargılayın.
Şimdi, burada ispat tartışması
var. Çıplak arama sadece görevliler huzurunda ve yalnız
yapılıyor. Odaya alınan kişiler tek tek alınıyor
ve arama yapılıyor. O nedenle şahit yoktur bunda ve ispat yükü
de çıplak aramaya maruz kalanların sırtına
bırakılamaz. Kadınların beyanı hiçe sayılarak
belge istenmesi bunu ispatlamaya yönelik değil, başta İstanbul
Sözleşmesine aykırı bir tutumdur bu soruşturmanın
açılması ve burada özellikle Meclisin İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunun Elâzığ T Tipi Kapalı Cezaevi,
Diyarbakır ceza infaz kurumları, Bakırköy Kadın Cezaevi
raporlarında, mahkûmların çıplak aramaya maruz
kaldıkları tespit edilmiştir. Bu Komisyon üyeleri aramızda
var, Ali Haydar Hakverdi burada. Buyurun açıklayın,
tanıklıklarınızı açıklayın. Ben bütün
Komisyon üyelerine bu çağrıda bulunmak istiyorum.
Bu çıplak aramanın kaynağı da
bellidir, kaynağı bizzat sizin çıkardığınız
yönetmeliktir. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunun 36ncı maddesinde, cezaevlerinde mahpusların nasıl
aranacağına dair düzenleme yapılmaktadır ama bu kanun
maddesinde çıplak aramaya dair bir düzenleme yoktur. Çıplak arama,
2006 yılında, Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzükün
46ncı maddesiyle mevzuata girmiştir ve 28 Mart 2020 tarihli
Yönetmelikle de aynen korunmuştur bu düzenleme. Bu düzenleme,
Anayasanın 13üncü maddesine açıkça aykırıdır çünkü
temel hak ve özgürlükler özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı
olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir ve temel hak ve özgürlüklerle
doğrudan ilişkili olan bu açık, özellikle çıplak
aramanın tüzükte düzenlenmesi, yönetmelikle düzenlenmesi Anayasanın
13üncü maddesine aykırıdır ve bu konuda Halkların
Demokratik Partisi tarafından Danıştayda açılmış
olan yürütmeyi durdurma ve iptal davası hâlen derdesttir.
Gelelim uygulamaya: Uygulamada yönetmeliğe bile
aykırı tutum almaktadır özellikle idareciler. 2 tane düzenleme
vardır yönetmelikte: Birincisi, genel arama işlemlerine rağmen
makul ve yoğun şüphe varsa ve hükümlüler hakkında arama
yapılmasını, çıplak arama yapılmasını
düzenlemektedir. Ancak yönetmeliğe, bu düzenlemeye rağmen, uygulamada
çıplak arama, özellikle sadece hükümlüler değil, tutuklular
hakkında da yapılmaktadır ve özellikle cezaevine, gözaltına
alınıp gözaltı merkezlerinden cezaevine götürülen
tutukluların çıplak aramaya maruz kalmasının hiçbir
gerekçesi yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
OYA ERSOY (Devamla) Yine, bir cezaevinden
diğer cezaevine nakillerde çıplak arama özellikle
yapılmaktadır ve bu tür durumlarda makul ve yoğun şüphe
bunun neresinde var? Cezaevine ziyarete gelen ailelere çıplak arama
dayatması yapılmaktadır. Küçücük çocuklar, bezleri dahi
çıkartılarak aranmaktadır. Makul şüphe bunun neresinde var?
Özellikle F Tipi cezaevlerinde, yüksek güvenlikli cezaevlerinde x-ray
cihazından geçilerek cezaevine girilmektedir ve teknolojinin bu kadar
geliştiği yerde bu tür bir uygulama -açıktır ki- kesinlikle
ve kesinlikle bir cezalandırma ve bir işkence yöntemi olarak
kullanılmaktadır. Burada şu çağrıyı yapmak
istiyorum: Çıplak arama Anayasaya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
ve Birleşmiş Milletler İstanbul Protokolüne
aykırıdır ve bu işkenceye son vermek üzere harekete geçmek
Meclisin görevidir.
Çıplak aramaya uğramış olan kim
varsa görüşmek, gerçekleri ortaya çıkarmak ve sorumlular
hakkında yasal işlem yapılmasını sağlamak bizim
görevimizdir. O nedenle araştırma önergemizin kabulünü rica ediyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Hakverdi, buyurun.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Sayın
Başkanım, aslında bizim konuşmacımızdan önce
değil de sonra söz almak istiyorum sakıncası yoksa; sıra
bizim hatibimizde, uygun düşmez.
BAŞKAN Yani fark etmiyor. Sizin 60a göre bir
söz talebiniz var; önerinin sahibinden önce benim söz vermem mümkün
değildi, şimdi verdim. Sizin için değişen bir şey
yoksa fark etmez, konuşmalar tamamlandıktan sonra size söz veririm.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Sayın
Başkanım, sıra bizim hatibimizde; saygısızlık
yapmak istemem, tamamlandıktan sonra olsun efendim.
BAŞKAN Peki.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Çok teşekkür
ederiz efendim.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Mustafa Sezgin Tanrıkulu.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tartışma
on gündür, on beş gündür yapılıyor ama ben yirmi beş
yıl avukatlık yaptım; gitmediğim cezaevi kalmadı,
gittiğim her cezaevinde, her gözaltı merkezinde çıplak arama
şikâyetiyle karşı karşıya kaldım.
Dolayısıyla bu uygulamaya karşı sağır
olmanız, Hayır yapılmıyor. demeniz hayret verici. Niye
hayret verici? Çünkü devletin yeni sahibi oldunuz, derin devletin yeni sahibi
oldunuz. Dolayısıyla bu devletin yaptığı bu kirli
şeyi de sahiplenmek durumunda kalmıyorsunuz ve inkâr ediyorsunuz,
mesele bu. Yoksa çıplak arama yapılıyor, hem de mütedeyyin
kadınlara karşı yapılıyor, çok ağır
yapılıyor ve her yerde yapılıyor, her gözaltı
işleminde yapılıyor bu neredeyse. Her cezaevinde, mutlaka ve
mutlaka cezaevine girdiğinde kadınlara mutlaka ya arama
sırasında ya ilk girişlerinde çıplak arama
yapılıyor ve çıplak arama işkencedir; bunu, burada telin
etmeliyiz, özellikle kadınlara karşı yapılan bu alçakça, bu
utanmazca saldırıyı hep beraber telin etmeliyiz.
Değerli arkadaşlar, Yok. diyorsunuz.
Bakın, bana gelen mektuplar. Bu çizdiğim yerler çıplak aramaya
ilişkin. Onlarca mektup geliyor, bakın, değerli arkadaşlar,
gerçekliğinizden kopmuşsunuz, gerçekten, kopmuşsunuz, toplumdan
kopmuşsunuz. Bu tür şikâyetler sizlere gelmiyor, kendi medyanız
bunları yazmıyor, bu şikâyetleri yapanlar size
ulaşamıyorlar. Dolayısıyla da ulaşamayınca,
okumayınca da Yok. diyorsunuz. Türkiye'nin her yerinde bir yöntem olarak
çıplak arama uygulanıyor. Kaldı ki nasıl
yapılacağı konusu mevzuatta var. Dolayısıyla mevzuatta
olan bir uygulamayı, düzenlemeyi nasıl yok sayacaksınız?
Türkiye'nin her yerinde var ve bir idari pratik olarak da uygulanıyor.
Bakın, daha bu ayın 2sinde, Sivas Cezaevinde gazeteci Aslıhan
Gençayla ilgili olarak tam 8 soru sormuşum, çıplak aramaya
ilişkin olarak. Şikâyet gelmiş bana, bunu Bakanlığa
yöneltmişim. Nasıl Yok. diyorsunuz? Dolayısıyla kabul etmemekle
üzerine gidemeyiz. Eğer gerçekten, bunun insanlık onuruna
karşı bir suç olduğuna inanıyorsanız gelin burada, bu
araştırma komisyonunu kuralım, beraber
araştıralım. Meclis İnsan Hakları Komisyonu
raporlarına geçmiş şikayetler var, onlarca şikâyet var bu
konuda. Ve özellikle, bakın, altını çizerek söylüyorum, başörtülü
kadınlara, mütedeyyin kadınlara özellikle en ağırı
yapılıyor, özellikle en ağırı yapılıyor;
içinizden geldikleri için özellikle yapılıyor. Dolayısıyla
bunların önüne geçmek de hepimizin boynunun borcu olması lazım.
Son bir şey de Demirtaş kararıyla
ilgili söyleyeceğim. Bakın, değerli arkadaşlar,
Demirtaşla ilgili olarak bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Büyük Dairesi çok ağır bir karar aldı. Demirtaşla ilgili
olarak diyor ki: 2nci muhalefet partisinin lideri, dolayısıyla bu
lidere karşı, bir siyasi lidere karşı bu kadar
ağır ihlal yapan yargı, ortalama yurttaşımıza ne
yapmaz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla)
Bakın, ilk defa Demirtaş kararıyla Türkiye, sözleşmenin
18inci maddesinden mahkûm edildi ve bugün, Büyük Daire onu onayladı.
Daire kararını da genişletti, seçme, seçilme hakkı, ifade
özgürlüğü, dokunulmazlıklar ve tutuklamanın makul şüpheyle
devam olması nedeniyle de genişletti durumu. Dolayısıyla,
açık ihlalleri bu şekilde yapabilen bir yargı ortamı var ve
denetlemeyen sizler varsınız, yürütme organı var.
Ben son kez ve bir kez daha ifade ediyorum:
Çıplak arama, insanlık onuruna aykırıdır,
işkencedir, idari pratik olarak gözaltı merkezlerinde ve cezaevlerinde
insanları onursuz hâle getirmek amacıyla uygulanmaktadır. Bu,
sonuçta Hükûmetinizin de bilgisi dâhilindedir. Son vermek için bu Parlamento
bir adım atabilir, hep beraber bir araştırma komisyonu kurup
gerçekten de gezip izleyebiliriz ve denetleyebiliriz.
Çok teşekkür ederim, saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara)- Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Hakverdi...
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
26.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin,
çıplak aramanın inkâr edilemez bir gerçek olduğuna,
istisnasız her mahkûma uygulandığına, Ceza ve Tevkifevleri
Genel Müdür Yardımcısının İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Hükümlü ve Tutuklu Hakları Alt Komisyonu tutanaklarına
yansıyan çıplak aramanın çok hızlı
yapıldığına ilişkin ifadeleri olduğuna
ilişkin açıklaması
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben Cezaevi Komisyonu üyesiyim. Çıplak arama
maalesef inkâr edilemez ve edilmemesi gereken bir gerçektir. Güvenlik tedbiri
ile insan hakkı dengesi arasında kabul edilemez, insanlık
onuruna aykırı bir uygulamadır. İstisnasız, maalesef
hiçbir ayrım güdülmeksizin her mahkûma ama her mahkûma
uygulanmaktadır. Bunun şahidi olur mu, belgesi olur mu? Şahidi
de olur, belgesi de olur. Bakın belgesi: Türkiye Büyük Millet Meclisi
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Hükümlü ve Tutuklu
Hakları Alt Komisyonu tutanakları, 31 Ekim 2019 Perşembe. Bu
tutanakta, kim söylüyor bunu biliyor musunuz? Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdür
Yardımcısı Namık Kemal Varol söylüyor. Çıplak arama
konusu
Vücut boşluklarında uyuşturucu ya da silah cezaevine
soktukları vakidir, özellikle uyuşturucu yani bunda bir güvenlik,
kuruma kabulde bir güvenlik zorunluluğu olduğunu düşünüyoruz;
bu, keyfî bir durum değil. Çok hızlı yapılıyor yani
öyle saatlerce o şekilde beklemiyor. demiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara)
Tutanağa geçsin Başkanım.
Dediğim gibi yani Güvenlik açısından
çok gerekli görülen bir durum ve ilk girişte yapılıyor yani
keyfî bir durum değil. Bu gereklilik, böyle düşünüyoruz. demiş
Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 22 /12/2020 tarihinde Siirt
Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve
İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından cezaevlerinde çıplak arama uygulamasının
araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22
Aralık 2020 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Hakan Çavuşoğlu.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Zamanımız çok kısa ancak çok
sayıda konu dile getirildi, hangisini öncelikle ifade etmem gerekiyor,
gerçekten ben de şaşırdım. Ama HDP grup önerisine
baktığımız zaman son günlerde özellikle FETÖ kaynaklı
sosyal medya mecralarından
OYA ERSOY (İstanbul) FETÖ mü? FETÖ mü?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
türeyip bir
milletvekilinin vasıtasıyla ısrarla dile getirilen kimi
yalanların maalesef güncel bir konu hâline geldiğini görüyoruz.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) İnsan onurunun
kimliği yoktur, insan onurunun kimliği olmaz.
OYA ERSOY (İstanbul) Mücella Yapıcı
dedim, siz ne diyorsunuz hâlâ? Daha vereyim mi örnek?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlar, öncelikle şunu ifade etmeliyim ki Türkiye, insan haklarının
standartları konusunda, demokratik değerler hususunda eskisiyle
mukayese edilemeyecek ölçüde gelişme katetmiştir. (HDP
sıralarından gürültüler)
OYA ERSOY (İstanbul) Evet, işkenceyi göz
önüne taşıdı.
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade eder misiniz
lütfen.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
İşkenceye sıfır tolerans gösterilmesi, işkence ve
insanlığa karşı suçlarda zaman aşımının
kaldırılması, 2004 yılında Anayasa'nın
90ıncı maddesinde yapılan değişiklikle, insan hak ve
özgürlüklerini düzenleyen uluslararası anlaşmalar ile yerel
mevzuatın çeliştiği hâllerde uygulayıcılar
tarafından lehe olan uluslararası metnin uygulanması ilkesinin
benimsenmesi gibi çok sayıda olumlu gelişme olmuştur.
Dolayısıyla işkence, kötü muamele, insan onur ve haysiyetiyle
bağdaşmayacak tutum ve işlemler, on sekiz yıllık AK
PARTİ iktidarlarının kırmızı çizgisidir.
KEMAL PEKÖZ (Adana) - Ya, kanlı canlı
önümüzde olay var.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Sayın
milletvekilleri, HDP grup önerisinde, Uşak Emniyet Müdürlüğüyle
ilgili iddialara atıfla bir araştırma komisyonu kurulması
önerilmektedir. Peki, nedir Uşak Emniyet Müdürlüğündeki konu?
Uşakta, 31 Ağustos 2020 günü yani bundan dört ay önce, Uşak
Üniversitesinde kız öğrenciler arasında yeniden yapılanma
faaliyeti içerisinde olduğu tespit edilen FETÖ terör örgütünün eylem ve
hedeflerinin deşifre edilmesine yönelik bir operasyon
gerçekleştiriliyor. Bu operasyon dokuz aylık teknik ve fiziki takip
sonucunda gerçekleştiriliyor ve çoğunluğu üniversite
öğrencisi 26 kadın gözaltına alınıyor ve
sorgularından sonra şüpheliler, 4 Eylül 2020 günü adliyeye sevk
ediliyor.
Sayın milletvekilleri, iddia, bu operasyonda
gözaltına alınan şüphelilerin gözaltı sırasında
çıplak olarak arandıkları ve bu suretle insan
haklarının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu gerçek
dışıdır ve yalandır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar; HDP sıralarından
gürültüler)
Bir kere, şunu ifade etmeliyim ki gözaltı
süresince tüm iş ve işlemler cumhuriyet savcılığı
koordinesinde, yasalar ve mevzuatın polise verdiği yetkiler
çerçevesinde, şüpheliler için her gün ayrı ayrı doktor
raporları alınmış, tüm nezarethane süreci kameralara
kaydedilmiş, ifadelerinin alınmasından önce ve
sırasında avukatlarıyla görüşmeler temin edilmiştir. (HDP
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL PEKÖZ (Adana) Araştıralım.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Araştıralım;
senin Hayır. demenle, Yok. demenle ortadan kalkmıyor.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli)
İşkenceyi örten bir iktidarsınız!
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
Şüphelilerin adli makamlara sevkinin gerçekleştiği 4 Eylül 2020
tarihinden bu yana -dikkatinizi celbediyorum arkadaşlar- şüpheliler
ya da avukatları tarafından gözaltı sırasında
çıplak arama yapıldığına ya da onur kırıcı
muamele gördüklerine dair herhangi bir şikâyet yok, yok arkadaşlar.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Yazıklar olsun!
Yazıklar olsun!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli)
Beyanları var, beyanları; basına yansıdı, basına
yansıdı, örtmeyin.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Araştıralım,
gerçek nedir ortaya çıksın.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Şimdi,
sayın milletvekilleri, basına yansıyan şeyler neler biliyor
musunuz? Vaktim yok Sayın Gergerlioğlu, bu Meclisi FETÖ terör
örgütünün propagandası hâline getiriyorsun. Bu çok kötü bir durumdur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar; HDP
sıralarından gürültüler)
OYA ERSOY (İstanbul) FETÖ
propagandasını siz yaparsınız!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Sayın
Gergerlioğlu, sen, FETÖ örgütü adına, burada âdeta etki ajanı
gibi davranıyorsun.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Doğru
konuş, doğru konuş, doğru konuş!
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Hakaret edemezsin! Hakaret
edemezsin!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
Bakınız, sizin buradaki yalanlarınızı tek tek böyle
sıralayacaktım maalesef, zamanım yetmedi ama bir
fırsatını bulup şu yalanlarınızı sizin yüzünüze
çarpmayı kendime borç addediyorum.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) FETÖcü olan
sizsiniz!
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Devamla) Siz, bu
ülkenin ekmeğini yediğiniz, bu ülkenin suyunu içtiğiniz hâlde
FETÖden aranan bu teröristlerle çevrim içi toplantı yapacak kadar
alçalmış durumdasınız! Siz bu ülkeye hainlik ediyorsunuz!
Siz yalancının, müfterinin tekisiniz! (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; HDP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Çavuşoğlu.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Suçüstü
yakalandınız, suçüstü!
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Çıplak aramayı böyle
örtemezsiniz!
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Hain sensin!
Suçüstü yakalandınız, suçüstü!
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Hain sensin, hain sensin! Bir
milletvekiline kürsüden hain diyemezsin! FETÖyle iş birliği yapan
haindir!
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Hain de
sensin, FETÖcü de sensin!
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Tiryaki.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu
Tiryakinin, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlunun HDP grup önerisi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Keşke bu konuşmayı İnsan
Hakları Komisyonu Başkanı değil de bir başkası
yapsaydı.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Doğruları
söylemek, Komisyon Başkanı olmak gibi bir şey değil mi? Ne
demek, böyle şey mi olur?
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Doğru
söylemiyorsun! Doğru söylemiyorsun!
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
İnsan Hakları Komisyonu Başkanı daha önce de işkence iddialarına
karşı bu kürsüye çıkıp bu iddiaları reddetmiştir.
Bakın, köpekle gözaltına alınıp
köpeklerin işkencesine uğrayan bir parti yöneticimizin resimlerini
paylaştık, çıkıp bununla ilgili bir bilgi vermek yerine,
Bu konu araştırılıyor. demek yerine, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhinde herhangi bir mahkûmiyet kararı
verilmemiştir. diyerek konuyu çarpıttı.
Bugün bir başka şey daha yaptı
-asıl çarpıtma nedir, görmemiz açısından çok önemli
olduğunu düşünüyorum- bakın, Sayın Başkan ne dedi
biliyor musunuz? Gözaltındaki işlemlere dair bilgi verdi. Bizim
milletvekilimizin verdiği bilgilerin tamamı gözaltına dair
değil, cezaevindeki uygulamalardır. Çıkıp cezaevindeki
uygulamalara dair cevap vermek yerine, en azından insan haklarına
saygı duyan, asgari saygı duyan birisi olarak Bu konu
araştırılıyor. demek yerine, Gözaltında
şikâyetçi olmamıştır. deyip bunu çarpıtmak en büyük
çarpıtmadır.
Bir başka şey daha söyleyeyim: Bakın,
insanoğlu iki bin yılı aşkın bir süredir doğru
ile gerçeğin farklı şeyler olduğunu biliyor; iki bin
yılı aşkın bir süredir. Arka arkaya pek çok doğruyu
söylediğiniz zaman gerçekleri söylemiş olmuyorsunuz. Biz
işkenceye sıfır tolerans tanıyoruz. Biz işkencenin
karşısındayız. Biz işkenceyle şöyle mücadele
ediyoruz. dediğiniz zaman, bu ülkede işkence vakalarının
olmadığını söylemiş, kanıtlamış
olmuyorsunuz; binlerce vaka var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Bakın, sayın milletvekilimizin bu
beyanı, Uşaktaki çıplak aramayı ortaya
çıkarması, bunu kamuoyunun bilgisine sunması hepimize, her
birimize ve bu ülkeye o kadar büyük bir katkı sunmuştur ki binlerce
insan bu konuda yaşadıklarını kamuoyuyla
paylaşmıştır. Dolayısıyla bu sadece Uşakta
yaşanan bir olay değil, bunu bana bizzat Afyon Cezaevinin Müdürü
söyledi. Bakın, yirmi beş yıldır bir cezaevinde, yirmi iki
yıldır bir cezaevinde olan mahkûmlar bir başka cezaevine
nakledildiklerinde Yönetmelik böyle, biz onları aramak zorundayız.
diyor. Hiç kimsenin inkâr etmediği bir şeyi İnsan Hakları
Komisyonu Başkanının, Meclis İnsan Hakları Komisyonu
Başkanının çıkıp burada inkâr etmesi gerçekten bu
Meclise büyük bir saygısızlıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Son kez açıyorum,
tamamlayın.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Son
olarak şunu söyleyeceğim Sayın Başkan. Haddini aşan
bir konuşma daha yaptı, bağırmalar arasında
duyulmadı ama milletvekilimize, bunu kamuoyuyla paylaşan
milletvekilimize FETÖnün etki ajanı dedi.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Doğru.
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) PKKnın en iyi
adamı mı desinler?
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
İnsan Hakları Komisyonu Başkanının bu sözünü kendisine
iade ediyoruz. Eğer FETÖnün ajanlarını aramak istiyorlarsa
kendi sıralarına baksınlar. (HDP sıralarından
alkışlar)
Biz kurulduğumuz 2012 yılından bu
yana sadece FETÖnün saldırılarının mağduru olduk.
Öyle 17-25 Aralıktan sonra değil, kurulduğumuz 2012
yılından bugüne kadar hakkımızda açılan davalarda,
yapılan tutuklamalarda, gözaltılarda ve cezaların hepsinde
FETÖcü polislerin, savcıların, hâkimlerin imzası vardı,
siz o zaman ortaktınız. Ajan arıyorsanız kendi il
binalarınıza bakın.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Dön de bir arkana
bak! Dön de bir arkana bak; dön, dön!
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Ajan
arıyorsanız ilçe binalarınıza bakın, ajan
arıyorsanız arka sıralarınıza bakın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Ya, dön de bir
arkana bak, dön!
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Ayrıca Sayın Başkan, milletvekilimizin şahsına hakaret
var, o milletvekilimize de cevap hakkı verilmesini istiyoruz.
BAŞKAN Sayın Özkoç, buyurun
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Çavuşoğlu,
müsaade edin.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli)
Sayın Başkan, söz hakkı istiyorum ben.
BAŞKAN - Sayın Özkoç, buyurun.
28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Bursa
Milletvekili Hakan Çavuşoğlunun HDP grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Önce şunu ifade
edeyim. Türkiye Büyük Millet Meclisindeyiz, bir araştırma önergesi
verildiği zaman insan haklarına aykırı mıdır,
değil midir, bunu konuşuyoruz. Devletin göreviyse büyük bir
ciddiyetle bu konuda gerçekten elde edilen veriler varsa bunları
araştırmak ve sonuca bağlamaktır. Birbirimizi suçlayarak,
birbirimizi karalayarak bir yere varmamız mümkün değil. Cezaevine
bazen suçlu olmayan insanların da -hangi düşünceden olursa olsun-
düştüğüne hepimiz şahit oluyoruz. Bu, bizim kardeşimiz,
bacımız, eşimiz dostumuz olabilir. Eğer onların
başına insan haklarına aykırı bir şey geliyorsa,
o zaman, bizim milletvekilleri olarak bunu sağduyuyla
tartışıyor olmamız gerekir ve devletin de bu konuda,
gerçekten, ciddiyetle Bir inceleyelim, bakalım, nedir bu mesele. demesi
gerekir.
Ali Haydar Bey İnsan Hakları Komisyonunda
cezaevleriyle ilgili arkadaşımızdır. Sizden rica ediyorum,
çok kısa olarak, bir dakika söz verirseniz bu konuyla ilgili son sözü de o
söyleyecek efendim.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar,
sayın milletvekilleri; bakın, Grup Başkan Vekillerine 2+1
uygulama yapıyoruz. Sayın Tiryaki de bugün Saruhan Oluçu temsil
ediyor. Sayın Özkoç iki dakikasını kullandı, Bir dakika da
grup adına Sayın Hakverdi konuşsun. dedi.
Buyurun Sayın Hakverdi, yerinizden.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Çok teşekkür
ederiz.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli)
Sayın Başkan, söz hakkı istiyorum.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Sataşmadan
söz istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade ediniz.
Sataşmadan değil, yerinden söz
istemiş Sayın Gergerlioğlu, sisteme girmiş.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli)
Hayır, ben iki dakika kürsüden söz istiyorum çünkü sataşma var.
BAŞKAN Sayın Hakverdi, buyurun.
29.- Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdinin,
Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlunun HDP grup önerisi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Şimdi, az önceki hatip dedi ki: Cezaevlerinde
çıplak arama var. demek, FETÖ savunmasıdır. Bakın, ben insan hakları savunucusu olmaya
çalışan bir insanım. Suç işlemiş olduğuna mahkeme
tarafından karar verilen birisi cezaevine düştüğünde, suçu ne
olursa olsun, o, devlete emanettir ve zaten hâkim, savcı
cezasını vermiş, bir de uygulayıcılar ona ekstra ceza
veremez. Ben şunu tekrar söylüyorum: Ben söylemiyorum; bakın, Genel
Müdür Yardımcınız söylüyor, diyor ki: İstisnasız çıplak
arama var. Neden bunu inkâr ediyorsunuz? Bazı cezaevlerinde suçun nevine
göre dayak var, hoş geldin dayağı var ama suçun nevine göre.
Ama burada suçun nevi ayırt edilmeksizin, istisnasız çıplak
arama var ve buna karşı çıkmak benim insanlık görevimdir.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, Sayın Gergerlioğlu,
69a göre söz talebiniz var. Ne dediği için?
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli)
Kürsüden iki dakika söz istiyorum.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl) Ya, ne demedi ki?
Hainliği mi kaldı, FETÖcülüğü mü kaldı!
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Sayın Başkan, ısrarlı yalan
BAŞKAN Arkadaşlar, İç Tüzüke göre
Yani hain demedi de
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Israrlı yalan dedi, hain dedi.
BAŞKAN Ajan dedi, hain demedi.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Ajan dedi.
BAŞKAN Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk
Gergerlioğlunun, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlunun HDP
grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli )
Değerli arkadaşlar, ben insan hakları savunucusuyum,
yıllardır işkenceyi takip ediyorum. Bakın, 31 Ağustos
günü bize Uşak Emniyetinden bilgiler geldi. Orada genç üniversite
öğrencileri işkenceye uğradıklarını, cinsel
tacize uğradıklarını söylüyorlardı. Ben soru önergesi
verdim. Soru önergem hâlen İçişleri Bakanlığı
tarafından cevaplanmadı. Bunun dışında, Uşak
Emniyeti, 4 Eylül günü kalkıp belli belirsiz bir açıklama yaptı
ve yapılmadı demedi Usule uygun işler
yapılmıştır. dedi.
Bakın, dört aydır ben bu işin
peşindeyim ve çıplak aramayla ilgili bana bir cevap gelmiyor.
Geçtiğimiz bütçe görüşmelerinde, ısrarla, çeşitli
yerlerdeki cinsel tacize varan çıplak aramaları söyledim,
ardından da bu, gündem oldu ve ben kadınlara çağrı
yaptım, yıllardır sakladığınız gerçekleri
söyleyin, çıplak aramayı söyleyin dedim. Bana binlerce kadından,
her farklı kesimden mesaj geldi.
Arkadaşlar, bakın, bu meseleyi halledelim.
Bu mesele, şimdi, sadece sizin iktidarınızda oldu diye de
söylemiyorum, yıllardır var. Ben Türkiye'de yirmi yıldır bu
konularda başvurular alan bir insanım. Şimdi de bu konuda
başvuru geliyor, ben bunlara karşı mücadele ediyorum. Ben tüm kadınlara,
erkeklere -çünkü erkeklere de yapılıyor- çağrı
yapıyorum. Bakın, bu bir sistem sorunu. Yarın öbür gün siz
muhalefete düşersiniz bunu size de yaparlar, o zaman yine ben
karşı çıkarım, ben insan hakları savunucusuyum
arkadaşlar.
SALİH CORA (Trabzon) Biraz da ülkemizi savun.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla) Niye
böyle insanların kimliğine göre bakıyorsunuz? Yani bir
insanın kimliğine göre bakıyorsun.
Şimdi, bakın, İnsan Hakları
Komisyonuna defalarca, birçok işkence vakası götürdüm, hepsinin üstü
örtüldü. Van vakasını götürdüm, ya olay yargıya intikal etti
diye topu taca attılar. Hiçbir işkence vakası
araştırılmıyor. Ankara Emniyetinde, Ankara Barosunun
ispatladığı işkence vakaları için bile tek bir
işlem yapılmadı. İnsan Hakları Komisyonu bir komisyon
oluşturmadı, İçişleri Bakanlığı idari, adli
hiçbir şey yapmadı. Türkiye'de işkence sistematik ve maalesef
üstü örtülüyor arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum
Sayın Gergerlioğlu.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Devamla)
Bunları insanları suçlayarak, şununla bununla gideremezsiniz.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Gergerlioğlu, süre
tamamdır.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan
BAŞKAN Müsaade edin
Sayın
Çavuşoğlu, size kimse bir şey söylemedi ki.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sataşma yok.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Sataşma yok efendim.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Ona ben karar
veririm, ona ben karar veririm.
BAŞKAN Hayır efendim, sataşma yok o
konuşmalarda.
Sayın Özkan, buyurun.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) Sizin
seviyenize düşmedi, sizin seviyenize düşmedi.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, Parlamento yasama faaliyeti ve denetim faaliyeti yerine
getiren bir anayasal organ, millî iradenin bir tecelligâhı olarak her
türlü iddianın ileri sürüldüğü bir yer. Ve bu tür iddialar, varsa
belgeleri, bilgileri, bunlar Bana gelen mesajlar oldu.dan ziyade hukuk
çerçevesinde, adli ve idari makamların kendi belgeleri
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Bakan
Yardımcısı Alt Komisyonda söyledi ya!
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli)
Sayın Eren Erdem bile Bana yapıldı. dedi, Eren Erdem bile
dedi!
BAŞKAN Arkadaşlar, bir müsaade edin
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
avukatlarının savunmalarında ileri sürdüğü iddialar
çerçevesinde teşekkül eder. Biraz önce İnsan Hakları Komisyonu
Başkanımız da bu çerçevede ileri sürülen iddialarla ilgili
emniyet ve adli makamlarda yer alan bilgiler ve bunun da ötesinde mağdur
olduğu iddia edilen kişilerin avukatlarının da ileri
sürdüğü iddialar, belgeler çerçevesinde durumu ortaya koymaya çalıştı.
Mademki burada, bu noktada bir araştırma yapılsın
isteniyor, o zaman ileri sürülen hususların da bir iddiadan ibaret
olduğu, bir maddi vaka olarak ortaya çıkmadığını
da ifade etmek lazım.
Ve biraz önce Sayın Özkoç da daha önce Türkiye
Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Hükümlü ve
Tutuklu Hakları Alt Komisyon tutanağına ilişkin bir
milletvekilimize söz verilmesini istedi ve bir komisyon ile alt komisyonu
arasında farklı milletvekillerimizin de farklı görüşlerinin
olduğu görülüyor. Ben de bu anlamda yine alt komisyon üyesi olan Hüseyin
Yayman Vekilimize, bir dakika, aynı hususla ilgili durum hakkında bir
söz verilmesini ve bu hususun da bu çerçevede tamamlanması
gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Niye
araştırılmasını istemiyorsunuz?
BAŞKAN Sayın Özkan, Sayın Grup
Başkan Vekillerine teşekkür ediyorum. Bu işi yol yaparsak benim
de burada yetkim 60a göre söz isteyen bütün milletvekillerinin söz taleplerini
karşılamaktır, bu saatten sonra.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Niçin
araştırılmasını istemiyorsunuz?
BAŞKAN Söz isteyen bütün milletvekillerine
söz vereceğim 60a göre.
Buyurun Sayın Yayman.
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederiz
Başkanım.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Sayın
Başkanım, nezaketinize teşekkür ederim. Ben şunun için söz
aldım: Burada Sayın İnsan Hakları Komisyonu
Başkanımız Hakan Çavuşoğlu Beyefendi konuştu. Ben
de Hükümlü ve Tutuklu Alt Komisyon Başkanı olarak tam 15 cezaevini
-burada Ali Haydar Bey dâhil olmak üzere, Sayın Gergerlioğlu dâhil
olmak üzere, AK PARTİli üyelerle- gezdik ve orada denetimlerde bulunduk.
Hiçbir cezaevi raporumuzda -oy birliğiyle, bazen oy çokluğuyla-
hiçbirinde Çıplak arama yapıldı. şeklinde bir ifade yer
almamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bunun kayıtlara geçmesini istiyoruz.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Var
mı yok mu Hüseyin Bey?
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli)
Vardır, vardır
İşte rapor, işte rapor!
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Cezaevlerindeki
sorunlarla ilgili tartışmalar oldu aramızda, cezaevlerinde
birtakım tartışmalar oldu fakat hiçbir cezaevi raporunda bize
iletilen Beni çıplak aradılar. şeklinde bir talep gelmedi,
kayıtlara geçsin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) Rapor
burada, rapor burada!
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Hangi? Hangi?
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) Rapor
burada!
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Efendim, çok özür
dilerim, 15 tane cezaevine gittik, eğer bir tanesinde varsa getirip
göstersinler.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, bu
işi uzatırsanız oturuma ara vereceğim, bu şekilde
keseceğim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkoç.
31.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Hatay
Milletvekili Hüseyin Yaymanın yerinden sarf ettiği bazı
sözlerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Arkadaşlar, belge
diyorsunuz, ben de söylüyorum size. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdür
Yardımcısı Namık Kemal Varolun sözü
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Ne zaman efendim?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Hemen bakıyorum,
31 Ekim 2019.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Resmî
tutanak
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Resmî tutanak bak,
arkadaş- diyor ki: Çıplak arama konusu, vücut
boşluklarında uyuşturucu ya da silah cezaevine soktukları
vakidir. Özellikle uyuşturucu yani bunda bir güvenlik, kuruma ilk kabulde
bir güvenlik zorunluluğu olduğunu düşünüyoruz. Vücudun üstü
aranırken altı giyinik oluyor, altı aranırken üstü giyinik
oluyor ama hilafsız hepsinde yapıyoruz.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Sayın
Başkanım
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Kayıtlara girdi.
BAŞKAN Sayın Yayman, böyle bir usul yok,
lütfen.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) Resmî
tutanak bu ya!
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) Efendim, ben de
biliyorum
BAŞKAN Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 21.39
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Necati TIĞLI (Giresun), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36ncı
Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
B) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 22 /12/2020 tarihinde Siirt
Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve
İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından cezaevlerinde çıplak arama uygulamasının araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Aralık 2020 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisi üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, 7/12/2020 tarihinde Manisa
Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu ve arkadaşları
tarafından küresel iklim değişikliğinin su
kaynaklarımıza, tarım, sanayi ile turizm sektörlerimize
etkisinin araştırılması ve gerekli önlemlerin
alınması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 22 Aralık 2020 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
22/12/2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 22/12/2020 Salı günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Özkoç
Sakarya
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi
Bakırlıoğlu ve arkadaşları tarafından, küresel
iklim değişikliğinin su kaynaklarımıza, tarım,
sanayi, ve turizm sektörlerimize etkisinin araştırılması ve
gerekli önlemlerin alınması amacıyla 7/12/2020 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan meclis
araştırması önergesinin (2135 sıra no.lu), diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 22/12/2020 Salı günkü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ahmet Vehbi
Bakırlıoğlu.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU
(Manisa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlarım.
Yapılan bilimsel araştırmalar,
yaşadıklarımız, gözlemlerimiz, ülkemizin su
kaynaklarının, kirlilik, nüfus artışı, çarpık
kentleşme, bilinçsiz tüketim ve en önemlisi, iklim krizi nedeniyle
hızla tükendiğini bizlere göstermekte. Haberleri izliyorsunuz, takip
ediyorsunuz, hemen hemen her gün yurdun dört bir yanında kuraklık
haberleri, barajların doluluk oranları, kuruyan dereler ve göllerle
ilgili haberler gelmekte. Daha bugün çıkan bir habere göre
İstanbulda barajların doluluk oranı yüzde 21. Eğer ocak ve
şubat aylarında beklenen yağış olmazsa
İstanbulda mart ayından itibaren ihtiyacı
karşılayacak su kalmayacak.
Değerli milletvekilleri, bu harita, Meteoroloji
Genel Müdürlüğünün düzenli olarak yayınladığı
meteorolojik kuraklık haritası. Haritada gördüğünüz gibi,
yurdumuzun özellikle batı bölgeleri, İç Anadolu Bölgesi ve Doğu
Anadolu Bölgesinde oldukça olağanüstü kuraklık görülmekte.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Tunç
Soyer, yaşanan bu su krizi için Uykularım kaçıyor. demekte. Bu
harita, yaşadıklarımız, bilim insanlarının
demeçleri ve yapılan araştırmalar, içinde bulunduğumuz
durumun, sorumluluk sahibi yöneticilerin uykularını kaçıracak
kadar vahim olduğunu bizlere göstermekte.
Değerli milletvekilleri, bugün itibarıyla
ülkemizde kişi başına düşen su miktarı
Değerli milletvekilleri, ülkemizde 25 su
havzası bulunmakta. Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün raporlarına
göre bu 25 su havzasından 16sında kullanılabilir su
miktarı 2040-2070 yılları arasında artık
ihtiyacımızı karşılamayacak. Mesela, Gediz su
havzasında yer üstü su kaynaklarının yüzde 75i, yer altı
su stoklarının ise yüzde 20sinde azalma meydana gelecek. Otuz
beş kırk yıl sonrasından bahsediyoruz. Biz görecek miyiz
Allah bilir ancak çocuklarımız bu felaketi ne yazık ki
yaşayacaklar.
Değerli milletvekilleri, kriz kapıda,
felaket adım adım geliyor ve bizler de artık bu krizin
hayatımıza etkilerini yakından yaşamaya, görmeye
başladık. Derelerimiz bir bir kuruyor, son altmış
yılda 70e yakın gölümüz kurumuş, birçoğu da kuruma tehlikesiyle
karşı karşıya.
Bakın, Manisa Büyükşehir Belediyesi MASKİ
Genel Müdürü ne diyor: Manisada yaklaşık 1,5 milyon kişiye
içme suyu temin ediyoruz, 2 binin üzerinde sondajımız var, sadece son
beş yılda 400 sondaj açtık. Her geçen gün
sondajlarımız kuruyor ya da yer altı suları daha derinlere
iniyor. Bu yaz Manisanın istisnasız tüm köylerinde içme suyu
sıkıntısı çekildi. Çeşmelerinden günlerce suyun
akmadığı beldelerimiz, köylerimiz oldu. Marmara Gölü neredeyse
kurudu. Gölün en derin yeri 40 santimetreye kadar düştü. Yüz binlerce
dekar tarım arazisini sulayan Demirköprü Barajında su seviyesi
tarihinde ilk defa işletme seviyesinin altına düştü. DSİ
çiftçiye su veremedi. On binlerce çiftçi mağdur oldu. Zeytin hasadı
hâlen devam etmekte. Kuraklıktan dolayı rekolte ve kalite kaybı
yüzde 30. Böylesi bir krizle karşı karşıyayız. Peki
biz ne yapıyoruz? Ne mi yapıyoruz, en ufak bir derenin üzerine HES
inşa ediyoruz. Gediz Nehri can çekişiyor, Gedize can suyu olan
Salihli Gümüşçayının üzerine, üstelik yöre halkı su
sıkıntısı çekerken HES yapmaya cüret edebiliyoruz mesela.
Başka ne yapıyoruz? Jeotermal
faaliyetlerin, yer altı su kütlelerinde arsenik oranını 300 kata
kadar çıkarttığı resmî raporlarda yer almasına
rağmen Manisada, Aydında, İzmirde yeni JES ruhsatları
vermeye devam ediyoruz.
Başka ne yapıyoruz? Kayıtlı 42
termik santral var; dünya, termik santralden vazgeçmiş, 22 tane daha
yenisini açmaya gayret ediyoruz.
Başka ne yapıyoruz? Gediz, Sakarya, Büyük
Menderes Nehirlerini besleyen Murat Dağında, Kaz
Dağlarında siyanür ile altın aramaya
çalışıyoruz. Yüz binlerce ağacı kesiyoruz,
ormanları maden şirketlerine ve enerji şirketlerine tahsis
ediyoruz. Yetmiyor, 16 milyon insanın yaşadığı
İstanbulda, su krizinden dolayı deniz suyunun arıtılması
tartışması yapılırken İstanbulun en önemli su
rezervlerini çılgın bir proje için gözden çıkarıyoruz.
Başka ne yapıyoruz? Katarla birlikte, su yönetimi konusunda,
içeriğini kimsenin bilmediği anlaşmalar yapıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Devamla) Yani
böylesi bir durumda, iklim kriziyle, su kriziyle karşı
karşıya iken yapılmaması gereken ne varsa hepsini
yapıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
tartıştığımız konu bir beka meselesidir. Bunun
bir beka sorunu olduğunu son dereyi, son gölü kuruttuğumuz zaman
mı idrak edeceğiz? Hâl böyleyken, yaşanan iklim krizinin,
çarpık kentleşmenin, enerji ve madencilik faaliyetlerinin su
kaynaklarımıza, tarım, sanayi ve turizm sektörlerine etkisinin
araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması
amacıyla vermiş olduğumuz araştırma önergemizin kabulü
önem arz etmektedir.
Bu duygularla Genel Kurulu saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Muhammet Naci Cinisli.
Buyurun. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET
NACİ CİNİSLİ (Erzurum) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri ve aziz milletimizi saygıyla
selamlarım.
Kişi başına düşen
yıllık su miktarı 8 bin metreküpten fazla olan ülkeler su
zengini olarak sınıflandırılıyorlar, 2 bin
metreküpten az olan ülkeler ise su fakiri olarak niteleniyor. Devlet Su
İşlerinin verilerine göre, Türkiyede kişi başına
düşen yıllık su miktarı yaklaşık
Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Konferansında Türkiye'nin de bulunduğu
195 ülkenin imzalamasıyla Paris Anlaşması kabul edildi, iklim
değişikliğine karşı küresel çapta verilen mücadelenin
önemi vurgulandı. Anlaşmayla, Sürdürülebilir Kalkınma için 2030
Gündemi çerçevesinde daha istikrarlı, daha sağlıklı bir
gezegen, daha adil toplumlar ve daha canlı ekonomilerin olduğu bir
dünya hedeflendi. Bu anlaşma medeniyetimizin devamı için önem arz
etmektedir. Fakat AK PARTİ Hükûmeti, Paris Anlaşmasını
görünürde imzalamasına rağmen, iklim değişikliğiyle
mücadelede üzerine düşeni yapmıyor. Maalesef, Türkiye, Paris
Anlaşmasına imza atan ancak anlaşmayı onaylamayan 8
ülkeden 1i; diğerleri de: Angola, Eritre, Irak, İran, Libya, Güney
Sudan ve Yemen.
Bu sebeplerle hem uluslararası
anlaşmalarla üzerimize düşen yükümlülüklerin yerine getirilmesi hem
de su kaynaklarımızın korunmasının
sağlanması için kapsamlı, sürdürülebilir bir kalkınma
programının hazırlanmasına öncelik verilmeli.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Devamla)
Bugün, petrol savaşları gibi gözüken bazı
karışıklıkların temelinde su ihtiyacına dönük
gelecek planlarının olduğunu da ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, sözlerimin sonunda bir
konuya daha değinmek istiyorum: Malumunuz, biraz önce
Cumhurbaşkanlığının Meclisimize gönderdiği
Libyaya asker göndermeyle ilgili tezkereyi büyük bir ciddiyetle görüştük,
Meclisimize yakışan bir ciddiyetle görüştük fakat
Cumhurbaşkanlığı kendi gönderdiği tezkereyle ilgili
hiçbir temsilciyi Meclisimize göndermedi, bu sıralar maalesef boştu.
Bu, Meclisimize ve millî iradeye bir itibar suikastıdır, onur
kırıcıdır, çok büyük üzüntü duydum. Sistemin sakatlığı
da buradan belli zaten, Mehdi Eker Bey konuşmasının sonunda
Eleştiriler oldu, hiç olmazsa ben cevaplayayım, Hükûmet burada
değil. dedi. Bu bakımdan Meclisimizin itibarını hep
birlikte korumamız gerektiğini dikkatlerinize sunmak isterim.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Murat Çepni.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MURAT ÇEPNİ (İzmir)
Teşekkürler Başkan.
Genel Kurul ve değerli halkımız;
sevgili Leyla Güven Vekilimiz yeni bir komplo ve darbeyle tutuklandı. HDP
ve halkımız bu komploları ve saldırıları ayakta
ve mücadeleyi yükselterek göğüsleyecektir, boşa
çıkaracaktır. Bugün İstanbulda partililerimiz bu komployu protesto
için toplandılar ve alçakça bir saldırıya maruz kaldılar.
Milletvekilimiz Musa Piroğlu bu alçakça saldırı esnasında,
kasten tekerlekli sandalyesinden yere düşürüldü. Bu emirleri verenler, bu
emirleri uygulayanlar iyi bilsinler ki bu cezasızlık politikası
ilelebet sürmeyecek ve halkımız bu faşist
saldırıların hesabını mutlaka ama mutlaka
soracaktır. Buradan Leyla Güven yoldaşımızı bir kez
daha selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Evet, tüm dünyada, iklim krizinin
yarattığı sonuçlarla mücadele tartışılıyor.
Türkiye su fakiri bir ülke ve su fakiri olmasının sonuçları her
gün ve her gün yaşanıyor; dereler kuruyor, göller kuruyor. Son
altmış yılda onlarca göl yani Van Gölünün 3 katı
sayılabilecek oranda göller kurumuş durumda ve hâlen, bugün, iktidar
ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu meselelerle
uğraşmıyor, böyle bir gündemi kesinlikle ve kesinlikle yok.
Fakat, iktidar neyle uğraşıyor? İktidar, hâlâ inşaat
ve enerji şirketlerine rant ve kâr sağlamanın peşinde, dere
yataklarına HES kurmakla meşgul, ormanlarda maden sahaları
kurmakla, açmakla meşgul; şehirleri betona boğmakla meşgul
ve insanları zehirlemekle meşgul. Bir taraftan Enerji ihtiyacı
var. diye enerji yatırımları, bir taraftan Madene ihtiyaç
var. diye maden yatırımları fakat bütün bunlar hemen her gün ya
selle karşımıza çıkıyor ya da kuraklıklarla karşımıza
çıkıyor.
Küresel iklim krizi, küresel ısınma en
temel olarak diyelim ki dünyanın ortalama
sıcaklığının artmasıyla ilgili bir mesele. Bu,
orantılı olarak yağışların artması ama bu yağışların
düzensiz bir biçimde artması anlamına geliyor. Düzensiz
yağışlar, yağışın toprakla
buluşmasını engelleyen ve bizim beklenmeyen doğa
olayı dediğimiz yani suyun toprakla buluşmadan akıp
gitmesi demek. Bu, aynı zamanda toprağın kuraklaşması,
çoraklaşması, ormanların yok olması demek; yer altı
sularının beslenmemesi, yok olması demek; beslenmeyen göllerin
kuruması demek. Evet, bu anlamda, küresel iklim krizinin telafisi
anlamında bununla ilgili politikaların geliştirilmesi gerekir,
acil iklim durumunun ilan edilmesi gerekir ve bütün bu yatırımlardan
yani doğayı çoraklaştıran, ormanları yok eden, gölleri
kurutan bu politikalardan hızlıca vazgeçilmesi gerekir. AKP, bir avuç
sermaye şirketini doyurmak, beslemek, hortumlamaktan vazgeçip bilim
insanlarına, ekoloji örgütlerine, aslında insana ve doğaya kulak
vermeli ve bu cinayetlerden vazgeçmelidir.
Bu araştırma önergesini destekliyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Cihan Pektaş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CİHAN PEKTAŞ
(Gümüşhane) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Kuzey yarım kürede bulunan ülkemiz, iklim
özelliği bakımından ılıman kuşakta yer
almaktadır. Küresel ısınma ve iklim
değişikliğinden en fazla etkilenen ülkeler
arasındayız. Dolayısıyla su kaynaklarımızı
en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Yıllık 112
milyar metreküp kullanılabilir suyumuz var. Biz bunun 57 milyar
metreküpünü kullanabiliyoruz. 44 milyar metreküpünü tarımda, 13 milyar
metreküpünü ise içme, kullanma ve sanayide tüketiyoruz.
Görüldüğü üzere en fazla sarfiyat tarımsal
sulamalarda oluyor. Bu konuda gerekli tedbirleri alıyoruz. On sekiz
yıldan beri yaptığımız sulama projelerinin
tamamını borulu sistem olarak inşa ettik. 19 milyon dekar
araziyi yağmurlama ve damlama yöntemiyle sulamaya açtık ve en az
yüzde 30 su tasarrufu sağladık. Biz bu rakamları eskiden
olduğu gibi açık sistemle yapsaydık bugün 44 milyar metreküp
yerine 50 milyar metreküp su kullanacaktık. Geriye kalan sulamaları
da borulu sistem olarak inşa ediyoruz. Bununla da yetinmiyoruz,
geçmişte yapılan ve su israfına yol açan açık sistem
sulamaları da borulu sisteme çevirmek için hızla hareket ediyoruz.
Daha önce yapılan 213 proje üzerinde çalışmalar devam ediyor. 37
projenin inşaatını bitirdik, 44 sulama projesinin
inşaatı devam ediyor, diğerlerinin de planlama ve proje
çalışmalarını bitirip ihalesini yapacağız.
Akarsularımızdan en iyi şekilde
yararlanmak için yapılan 276 baraja biz on sekiz yılda 600 baraj daha
ilave ettik. Bugün itibarıyla depolama kapasitemizi 178,5 milyar metreküpe
çıkardık. Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere
bütün illerimizin içme suyu ihtiyacını karşılamak üzere 247
projeyi hayata geçirdik. Yıllık 4 milyar metreküp içme ve kullanma
suyu temin ettik.
ATİLA SERTEL (İzmir) İzmire
yaptığınızı söyler misiniz, nereye yaptınız?
CİHAN PEKTAŞ (Devamla) Dünyanın ilk
deniz altından su götürme projesiyle yavru vatan Kuzey
Kıbrısı da suyla buluşturduk. İstanbul, Ankara ve
İzmirin kendi havzalarındaki mevcut su kaynakları maalesef
yetmiyor. Dolayısıyla havzalar arası su projeleri inşa
ettik. En fazla yağış alan Batı Karadeniz
havzasının suyunu Büyük Melen Projesiyle İstanbula,
Değerli milletvekilleri, şu anda yarı
kurak bir dönemi yaşıyoruz. Yedi yılda bir yarı kurak, on
dört yılda bir de kurak dönem döngüsü yaşıyoruz. Hep birlikte bu
dönemler için tedbirler almak mecburiyetindeyiz. İstanbulda belediyeyi
yirmi beş yıl biz yönettik. Susuz olan İstanbulun su
kesintilerine kısa bir sürede son verdik. Kurak dönemler
yaşamamıza rağmen aldığımız tedbirlerle
İstanbulu bir gün bile susuz bırakmadık. Devasa su
dağıtım sistemini akıllı işletmeyle çok iyi idare
ettik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
CİHAN PEKTAŞ (Devamla) 1 Ekim ile 30
Eylül arasını bir su yılı kabul ediyoruz. Geçen yıla
göre yağışlarda azalma var ama yağışlı
periyoda girdik, inşallah gelecek yağışlarla
rahatlayacağız.
Gölmarmara, DSİ tarafından sulama suyu
maksadıyla inşa edilmiş ve yapay gölet hâline
getirilmiştir. Son dönemde yağışların
azlığı sebebiyle gölün suyunda azalma mevcuttur. Kullanılmış
suların değerlendirilerek gölde su seviyesinin yükseltilmesi için
planlama çalışmaları yapılmaktadır. Yapılan
çalışmaları dikkate alarak bir Meclis
araştırmasını gerekli görmüyoruz. Dolayısıyla,
grup önerisinin aleyhinde oy kullanacağımızı belirtiyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
4.- AK PARTİ Grubunun, Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine, 247 sıra
sayılı Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden Gündemin
Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 3üncü sırasına, 237 sıra
sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 1inci
sırasına, 236 ve 235 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin
ise yine bu kısmın 4üncü ve 5inci sıralarına alınmasına
ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; Genel Kurulun 22, 23 ve 24 Aralık Salı, Çarşamba,
Perşembe günkü birleşimlerinde denetim konularının
görüşülmeyerek Gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan gelen
Diğer İşler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine; 247 sıra sayılı Kanun Teklifinin İç
Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine, 247
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin
tamamlanması hâlinde 29, 30 ile 31 Aralık 2020 ve 5, 6, 7 Ocak 2021
Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmaması, TBMMnin
12 Ocak 2021 tarihinden itibaren on gün süreyle çalışmalarına
ara vermesine ilişkin önerisi
22.12.2020
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 22/12/2020 Salı günü (bugün) toplanamadığından,
İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Cahit
Özkan
Denizli
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri :
Bastırılarak dağıtılan 247
sıra sayılı Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden
gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 3üncü sırasına, 237
sayılı Kanun Teklifi'nin bu kısmın 1inci
sırasına 236 ve 235 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin
ise yine bu kısmın sırasıyla 4üncü ve 5inci
sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
22, 23 ve 24 Aralık 2020 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi;
22 Aralık 2020 Salı günkü (bugün) birleşiminde
237 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar;
23 Aralık 2020 Çarşamba günkü
birleşiminde 232 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
24 Aralık 2020 Perşembe günkü
birleşiminde 247 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
24 Aralık 2020 Perşembe günkü
birleşiminde 247 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanmaması hâlinde 25 Aralık 2020 Cuma günü
saat 14.00'te toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi ve aynı birleşiminde 247 sıra sayılı
Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
25 Aralık 2020 Cuma günkü birleşiminde 247
sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin
tamamlanamaması hâlinde 26 Aralık 2020 Cumartesi günü saat 13.00'te
toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi ve aynı birleşiminde 247 sıra sayılı
Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
26 Aralık 2020 Cumartesi günkü
birleşiminde 247 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 27 Aralık 2020 Pazar günü
saat 13.00'te toplanması ve bu birleşiminde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer
alan işlerin görüşülmesi ve aynı birleşiminde 247 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışmalarını sürdürmesi;
Yukarıda belirtilen birleşimlerinde 247
sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin
tamamlanması hâlinde 29, 30 ve 31 Aralık 2020 ve 5, 6 ve 7 Ocak 2021
Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri toplanmaması, TBMM'nin
12 Ocak 2021 tarihinden itibaren ise on gün süreyle
çalışmalarına ara vermesi;
247 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve
bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir.
247 Sıra Sayılı İstanbul
Milletvekili Abdullah Güler ve 43 Milletvekilinin Kitle İmha
Silahlarının Yayılmasının Finansmanının
Önlenmesine ilişkin Kanun Teklifi (2/3261)
|
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde
Sayısı |
|
1.
Bölüm |
1 ila 19uncu maddeler |
19 |
|
2.
Bölüm |
20 ila 43üncü maddeler |
25 (geçici madde dâhil) |
|
Toplam Madde
Sayısı |
44 |
|
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisi üzerinde söz talebi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın
Engin Özkoçun.
Buyurun Sayın Özkoç. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
saygıyla selamlıyorum.
Çok ağır koşullarda
çalışıyoruz; yani, bütün siyasi partilerin milletvekilleri
olarak bir salonun içerisindeyiz ve gerçekten çok sıkıntılı
çalışıyoruz. Az önce arkadaşımdan öğrendim,
iktidar partisinde coronaya yakalananlarda patlama var. Az önce MHPden
arkadaşımız yakalandığını burada
öğrendi. Yani, bunları sıkıştırmaya gerek yok,
kendimize bu kadar zulmetmeye gerek yok. Şimdi, muhalefet muhalefet görevini
yapacak. Biz de diyoruz ki: Hadi, şunu şöyle yapalım, bunu
böyle yapalım. İdare edelim, şöyle yapalım. Ama
arkadaşlar, görüşülmesi gereken kanunları iktidar partisi bir
düzen içerisinde ayarlarsa eğer bizim bu kadar çile çekmeye ve bu kadar
arkadaşımızı tehlikeye atmamıza hiç gerek yok. (CHP
sıralarından alkışlar) Bakın, şimdi,
yaptığımız şey şu: Geldik,
çalışıyoruz; olmadı, cuma günü devam edelim; olmadı,
cumartesi devam edelim; olmadı, pazar günü devam edelim; olmadı, gece
saat üçlere, dörtlere kadar devam edelim. Arkadaşlar ya, yani, biz
hakikaten çalışma anlayışı olarak örnek olması
gereken bir kurumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak.
Arkadaşlarımıza yazık. Kimin corona olduğunu
bilmiyoruz, kime nasıl dokunulduğunu bilmiyoruz. Saat ikide açarız,
dokuzda kapatırız; belli şeyleri nasıl görüşmemiz
gerekiyorsa görüşürüz; öteki gün geliriz, gene otururuz, gene
tartışırız ama Bunu bu kadar zamanda halledelim, şu
kadar zamanda bitirelim
Yani, Meclisin anlayışına da
yakışmıyor. Buna bir çareyi iktidar partisinin buluyor
olması gerekiyor. Yoksa Meclis gece gündüz açık olsun, burada
mücadele edelim ama bundan sadece biz değil, insanlar da rahatsızlar
arkadaşlar.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
(Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Süreyya Sadi Bilgiçin, içinde bulunulan pandemi ortamında
çalışmaları kolaylaştırmak ve hızlandırmak
adına, söz alındığında içerik ve üsluba dikkat
edilmesi gerektiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Değerli milletvekilleri,
hakikaten, bu pandemi ortamında çalışmalarımızı
kolaylaştırmak adına, söz aldığımızdaki
içerik, üslup son derece önemli, buna dikkat edelim işi
hızlandırmak için.
Bundan sonraki çalışmalarda bu ek süreleri
kaldıralım çünkü bir ek süre birer dakika deyip geçmeyin, totalde
topladığınızda bir, bir buçuk saat sürelere kadar gidiyor.
Bu almış olduğumuz çalışma takvimi sürecinde ben de
Başkan Vekili olarak sizlerle olacağım. Bu, bir dakika ek
süreleri vermeyeceğimi bugünden burada sizlere deklare etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, görüşmelerimize
devam ediyoruz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) 60a göre söz
vereceğim. demiştiniz Sayın Başkanım, girdik sisteme.
BAŞKAN Efendim, oturum kapandı, ondan
önceydi.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sarfınazar
mı ediyorsunuz kararınızdan?
BAŞKAN Sayın Özkan, buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kayıtlara geçmesi için biraz önce sayın hatibimizin
Sayın Gergerlioğluna Etki ajanı gibi davranıyorsun
ifadesini grubumuz açısından kastı aşan bir ifade olarak
gördüğümüzü ifade ediyorum. Kayıtlara geçmesi için bunu ifade etmek
istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN İç Tüzükün 37nci maddesine göre
verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler (Devam)
3.- İzmir Milletvekili Atila Sertelin,
(2/1961) esas numaralı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/103)
30/10/2019
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/1961) esas numaralı
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifimin TBMM İçtüzüğünün 37'nci maddesine göre doğrudan Genel
Kurul gündemine alınması konusunda gereğini
saygılarımla arz ederim.
Atila
Sertel
İzmir
BAŞKAN Önerge üzerinde teklif sahibi olarak
İzmir Milletvekili Atila Sertel konuşacaktır.
Buyurun Sayın Sertel. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ATİLA SERTEL (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; kanun
tekliflerini Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz hazırlıyoruz ve
Meclise getiriyoruz ancak bu kanun teklifleri ne komisyonlarda görüşülüyor
ne de
Kanun teklifleri haklı da olsak -yerinde hemen görülmesi gereken
kanun teklifimiz- ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisinin
sayın milletvekilleri ve MHPnin milletvekilleri tarafından
reddediliyor. Ben bunun da reddedileceğine inanıyorum. Ama bugün bir
tweet attım ve AK PARTİ Grubundan ve MHP Grubundan destek istedim
çünkü burada intibak yasasının getirdiği bir mağduriyet
var, emeklilerimiz çok kötü durumda. Geçmişte dokuz bin iş günü için
çalışan bir milletvekiline 2000 yılı öncesinde yüzde 75
maaş bağlanıyordu ve millî gelirden elde edilen payın yüzde
100ü ortalamaya konularak yapılıyordu; sonra, 2000-2008
yılları arasında bu ne yazık ki yüzde 65e düşürüldü
ve 2008 sonrasında yeniden hazırlanan kanun teklifiyle ne yazık ki
yüzde 50ye düşürüldü.
Türkiyede 13,2 milyon emekli var, bu emeklilerin 9
milyon 900 bini bizzat emekli olan, 3,8 milyonu ise dul ve yetimler ve
Türkiyede 13,2 milyon emeklinin 7 milyon 900 bini asgari ücretin çok
altında emekli maaşı alıyor. Türkiyedeki emekli
maaşının açlık sınırının seviyesinin
çok altında olduğunu söylemek istiyorum. Almanyada bir emekli 1.640
euro alıyor ve Türk lirasına çevrildiği zaman bunun ederi 15.300
lira civarında ama Türkiyedeki ortalama emekli maaşı ne
yazık ki 1.500 lira.
Şimdi, sevgili arkadaşlarım,
emeklilik yaşını da katbekat yükselttiniz, emeklilikte yaşa
taktıklarınızın da hakkı yenmiş insanların
da hakkını teslim etmek gerekiyor ama
Şunu söylemek istiyorum:
Bu ülkede Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan 46
yaşında emekli oldu. Bugün, Türkiyede 55 yaşına
gelmiş, dokuz bin iş gününü ödemiş insanlara dahi emeklilik
hakkı ne yazık ki verilmiyor ve Bekle. deniliyor.
Özel sektörde hangi kişi 55-60
yaşında insanları çalıştırabilir? 2048
yılında 65 yaşından önce kimse emekli olamayacak
arkadaşlar; bunu bir vicdan muhasebesi olarak yapmanızı
diliyorum.
Açlık sınırı yeniden
hesaplandı, 3 bin lira sınırı civarında. 3 bin lira
alan emekli sayısı Türkiyede çok az arkadaşlar. Biraz önce
söyledim, 7 milyon 900 bin insan 1.500 lira civarında maaş
alıyor ve asgari ücretin altında maaş alıyor. Bakın,
ben kendi adıma sizden bir şey istersem gerçekten vermeyin ve
istersem namerdim ama emekliler adına intibak yasasının
çıkarılması noktasında sizlerden talebim var: Gelin,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde emeklilerin durumunu düzeltmek için bir vicdan
muhasebesi yapın ve eğer bu kanun teklifini kabul etmezseniz gidin
siz hazırlayın, bizim hazırladığımızı
verelim; Mecliste tartışılsın, gruplarda tartışılsın,
komisyonlarda tartışılsın ve gelsin.
Bakın, arkadaşlar,
hatırlayınız, 2015 yılıydı, haziran seçimleri
sırasında Cumhuriyet Halk Partisi emeklilere 2 maaş ikramiye
vadetti. O sırada başta emekliler olmak üzere Nereden vereceksiniz,
nasıl vereceksiniz? diyenler de oldu, karşı çıkanlar da
oldu ama haziranda bizim emekli maaşı ikramiyesi önerimizi siz
kasım ayında seçim beyannamenize koydunuz ve 2015 yılı
Kasım sonrasında emeklilerimiz biner lira ikramiye almaya
başladılar hem Kurban hem Ramazan Bayramında ama 2015ten bu
yana 1.000 lira 1.001 lira olmadı yani o zamanın bin lirası ile
bu zamanın bin lirası arasında da bir değerlendirme
yapmanız lazım. Onu da herkese vermiyorsunuz zaten; özel bankalardan
emekli olanlara vermiyorsunuz, dul ve yetimlere 750 lira olarak veriyorsunuz,
bazı kesimlere 500 lira olarak veriyorsunuz. Bütün bunlara insanların
yaşam hakkı açısından bakıldığı zaman,
emekliler gerçekten açlık sınırı seviyesinin altında
yaşamak zorunda kalıyor. Sizin de anneniz babanız emeklidir
mutlaka, komşularınız vardır emekli olan, onları
düşünün. Arkadaşlarınız vardır, dostlarınız
vardır. Siz, eğer benim bu teklifimi oylamada kabul ederseniz memnun
olacağım, etmezseniz de canınız sağ olsun.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
X.- SEÇİMLER
A) Komisyonda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- İnsan Hakları Komisyonunda boş
bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN - İnsan Hakları İnceleme
Komisyonunda boş bulunan ve Halkların Demokratik Partisi Grubuna
düşen 1 üyelik için Mersin Milletvekili Fatma Kurtulan aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.18
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 22.24
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Necati TIĞLI (Giresun), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 36ncı Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunmasına ve Anlaşmanın
Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca
Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun
Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
XI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa
Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunmasına ve Anlaşmanın Eklerine
İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca
Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun
Teklifi (2/3055) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı:237) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 237 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde ilk söz, gruplar adına
İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Yavuz
Ağıralioğlunun.
Buyurun Sayın Ağıralioğlu.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; grubum adına
Azerbaycanla yapılan ticari anlaşmalarla ilgili söz aldım.
Kısaltma talepleri var, elden geldiği kadar konuşmayı
kısaltmaya gayret edeceğim ama başaramazsam lütfen beni
bağışlayın.
Azerbaycanla yaşamış olduğumuz
bu süreç içerisinde işin finalinde ticari anlaşmayı yapmak,
geliştirmek, ticari potansiyelimizi artırmaya gayret etmek için bizim
hep beraber katılacağımız, yüreğimizle destekleyeceğimiz
bir çerçeve metin üzerinde konuşacağım ama bundan daha mühim bir
şey, istatistiklerle ilgili çok canınızı
sıkmayacağım ama genel bir takdim yapmam lazım. Biz
dünyanın ürettiği gayrisafi yurt içi hasıla toplamının
seksen yedide 1ine 8 devlet olarak yetişemiyoruz yani 168 milyon nüfus ve
1 trilyon 114 milyar dolar gayrisafi yurt içi hasılayla dünya gayrisafi
yurt içi hasılasının seksen yedide 1ine tekabül ediyor
büyüklüğümüz. Amerika Birleşik Devletleri 328 milyon nüfusla dünya
gayrisafi yurt içi hasılasının dörtte 1ini yapıyor.
Efendim, yirmi sekiz yıl önce Rusların
Ermenilere vermiş olduğu destek, lojistik, askerî destek, mühimmat
desteğiyle kendi toprakları Ermeniler tarafından işgal
edilmiş, mahcubiyet
Adını analım; Azerbaycan sürecinde hep
beraber Mecliste o coşkuya ortak olduk ama adı çok düşük
tonlamalarla anıldı, rahmetle, onun Azatlık Meydanında
başlayıp hepimizin gönlüne düşürmüş olduğu özgürlük
mücadelesine hürmetle Elçibeyi de analım. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu süreç içerisinde her şey
yerli yerinde değil, şuradan anlayalım: Biz beraber gittik
Azerbaycana. Azerbaycanın 91deki hürriyet mücadelesinde kalbi
Türkiye'ye bağlı, Türklük denince, Türk milliyeti denince,
özgürlük denince bir serçe kadar ürperen kalbi, Türk milletine ne
yapabilirim? duygusu olunca Her şeyim Türke, Türklüğe, Türk
devletine kurban olsun. diyen bir namuslu vatan evladının kalbi
bunca berraklıkla Azerbaycan için atarken göremedi Ermenistan
tarafından işgal edilmiş toprakların kurtulduğunu. O
zaman 3 tane helikopter gönderemedik, mahcup olduk Elçibeye, şimdi,
Allaha hamdolsun şartlar değişti, konjonktür de
değişti. Bazen konjonktür çok avantajlı hâle getirir, siz çok
maharetli olmazsınız, konjonktür de lehinize döner yahut ikisi birden
olur; İstanbulun fethi gibi, diğer fütuhatlarımız gibi.
Yani en kudretli zamanımızdı filan ama Roma da en zayıf
zamanında yakalanmıştı.
Azerbaycan 91de hazır değildi, kuvvetli
değildi, şimdi daha iyi. 91de, 92de başa gelen işgali
göğüsleyememiş, göğüsleyebilme kabiliyetine sahip değildi;
sonra çalışabildiler, çalışmak zorunda
olduklarını hissedebildiler, üretim yapabilmeyi denediler, tasarruf
yapabilmeyi denediler, askerî yatırım yapabilmeyi denediler;
orduları yoktu, sonra ordularını eğitmeyi deneyebildiler.
Nihayetinde konjonktür de müsaade etti, 92de Ermenistanın
arkasındaki azgınlığı Rusların desteğiyle
toprak işgaline dönüştürmüş olan teşebbüs, yine, Ruslar
aradan çekilince aynı şartları Azerbaycan lehine
planlayınca bizim lehimize döndü; bunu unutmamamız lazım. Yani
şöyle değil: Azerbaycan da kuvvetliydi, Türk devleti de kuvvet verdi
lakin Ruslar, Ermenistanın arkasındaki desteği çekip olana
bitene sessiz kalmayı denediler. Şimdi, bizim dert edeceğimiz
şey budur. Yani şartlar içerisinde, Türk devletinin daha güçlü
olunca, daha fazla üretince, daha fazla potansiyelini kullanabilince Türk
milletinin menfaatleri lehine şartları dönüştürebilme
kabiliyetini artırmanın yolu -Azerbaycanda da biz gördük- üretmekten
geçiyor.
Şimdi, bu çerçeveyi niçin arz ettim size?
Şimdi, ticari potansiyelimiz var, bunu artıracağız.
İtalyayla ticari potansiyelimiz var -Azerbaycanın ticari
potansiyelini kastediyorum- birinci sırada İtalyanlar; hem
kardeşiz hem sınırdaşız, ona rağmen ikinci
sıradayız, çok düşük bir ticari potansiyel. Efendim, Azerbaycan
gibi doğal gaz ve petrol zengini ülkelerde -Orta Doğunun da en büyük
hastalığıdır bu- belli kalemlerde varlık üzerinden
insanlarına bakabilmek ve üretimi planlayamamak, üretimi ortaya çıkarabilecek
millî eğitim perspektifinden, programından kendi insanının
mizacını yoğuramamak şöyle bir şeye sebep olur:
Tembellik mizaçları gevşetir bir hâl alır. Dolayısıyla
biz şimdi Türk cumhuriyetlerinin toplamının bütün gayrisafi yurt
içi hasılası yarısına tekabül eden büyük Türk devletiyiz.
Yani bizim 761 milyar dolar gayrisafi yurt içi hasılamız var,
kişi başına gelirimiz de Türk devletlerinin diğerlerinden
daha fazla. Onların tamamının toplamı bizim gayrisafi yurt
içi hasılamızın yarısı etmiyor. Bizim kişi
başına düşen millî gelirimiz dünya ortalamasının
yarısına tekabül etmiyor. Dolayısıyla şimdi, bu
aradaki kapatacağımız mesafede biz, devlet tecrübesi
itibarıyla, her türlü suistimalimize, yanlış
politikalarımıza, kendi kaynaklarımızı israf
etmiş olmamıza rağmen, mevcut Türk devletlerinin bundan sonraki
kalkınma stratejilerine mihmandarlık edecek olan devletiz biz ama ona
rağmen bizim hissemize de şöyle mahcubiyetler düşüyor, bu da
bize ders olsun diye arz ediyorum Genel Kurulumuza. Efendim, biz şimdi
Azerbaycana diyeceğiz ki: Daha fazla çalışmadan Türk milletine
huzur yoktur, çalışmak zorundasınız. Buna alamet olacak
bir siyasi sicilimiz yok maalesef. Desek ki onlara: Efendim, tarımı
ayağa kaldırmak zorundasınız. Tarımı ayağa
kaldırırken kaliteli bir tarım politikası programı
uygulayacaksınız. Kendi su kaynaklarınız dâhil,
topraklarınızın kıymetini bilecek bir tarım
perspektifine ihtiyacınız var. Sanayileşecek bir
tarımı organize edebilmek için çok iyi bir eğitim programına
ihtiyacınız var. Efendim, iyi bir üretim planlaması yapabilmeniz
için petrole ve doğal gaza bağlı olan
avantajınızı üretimle buluşturmak zorundasınız.
Efendim, siz şehirlerinizi ranta değil, alın terine; siz,
memleketinizdeki kıymetli, kıymeti olan her türlü
varlığınızı Azerbaycanın istikbaline hasretmek
zorundasınız. Diyeceğimiz bu lafları niçin diyorum? Biz,
bunları deme hakkı olan ama kendimiz adına bunları
yapamamış olmanın mahcubiyeti hissesine düşen tarafı
temsil ediyoruz. Desek ki onlara: Millî eğitime dikkat edin, aman ha.
Biz, millî eğitimi burada berbat etmiş durumdayız. Desek ki
onlara: Bak, tarıma çok özen göstermeniz lazım. Biz, tarımda
kendi müstakilliğimizi,
bağımsızlığımızı organize edecek
durumda değiliz. Desek ki onlara: Bakın, üretim çok önemlidir,
sakın yurdunuzu ranta teslim etmeyin. Burada da nasihatimizi boşta
bırakacak bir siyasi backgroundumuz var.
Şimdi, bunları şunun için arz
ediyorum: Esas ihtiyacımız olan şey, alın terinin,
çalışmanın, üretmenin, uykusuz gecelerin ülkelerin
geleceğini inşa etmek için imkân oluşturduğuna inandırmaktır.
Yani Orta Doğunun da bu kadar atalet içerisinde savrulmasının
sebebi başlarındaki kötü yönetimler değildir aslında; üç
beş saat çalışmayı kendileri için yeterli gören, hatta
fazla çalışmayı ayıplayan bir teslimiyetin, bir
tembelliğin; doğal gaz, petrol zengini olan ülkelerin, isyan
etmesinler diye kendisine dağıtılmış paralarla gününü
gün etmenin teslimiyetidir ülkeleri bu hâle getiren. İki günü birbirine
müsavi geçen aldandı. buyuran bir dinin müntesiplerinin elli yılı
birbirine denk geçmektedir; elli yılı, yüz yılı. Efendim,
Rusların, Sovyetler rejiminin tasallutundan yeni kurtuldular ama biz
oradaki programı şunlarla buluşturamadık. Türkiye için de
böyle.
Şimdi, kaynaklarımızın etkin
kullanımından bahsediyoruz, üretimden bahsediyoruz, millî
eğitimden bahsediyoruz, eğitim olmadan ne sanayiyi ne de üretimi
planlayamayacağımızdan bahsediyoruz. Efendim droneların,
İHAların, SİHAların ne kadar kıymetli olduğunu
heyetle beraber gittiğimizde bize söylediler. Yani Azerbaycanın
sahadaki vurma kapasitesini bizden almış oldukları
İHAlara, SİHAlara borçlu olduklarını söylediler. Bir
millet bütünlüğünden de bahsetti İlham Aliyev yani Siyasetin kendi
içinde adavetle yapılmasından bıktık. Muhalefete deyiverdik
ki: Bu kadar kin, garaz, bu kadar adavet, ya bunlara bir nihayet verelim,
beraber olalım; bir arada olmanın ne kadar mühim bir şey
olduğunu gördük. dedi. Biz de bundan müftehir olduk, hep beraber dedik
ki: Memleket, millî davalarda beraber olmak zorundadır. O millî
perspektifi destekleyecek, hamaset girdabından bizi kurtaracak ciddi bir
programa ihtiyacımız var.
Şimdi, her şeyi bulabiliyoruz. Sevgili
arkadaşlar, her şeyi bulabiliyoruz. Devletimiz
yıkılınca devlet kurabiliyoruz. Vatan işgal edilince
vatanın işgalden kurtulması için can verebiliyoruz. Fakir
olduğumuz zaman çalışıp zengin de olabiliyoruz. Her
şeye bir çözüm bulabiliyoruz ama insanı kaybettiğimiz zaman
-yani kalitesiyle, kumaşıyla, şahsiyetiyle, izzetiyle
vakarıyla- hiçbir şeyi bulamıyoruz. Ahmet Hamdi
Tanpınarın nasihatidir, sözlerindendir bu: İnsanı
kaybetmemek lazımdır. Şimdi, bizim dünyaya
cevabımızdır aslında insan. Biz, insanca yaşama
idealini bayraklaştırmış, müesseseleştirmiş, bunu
adaletle buluşturmuş, bunu üretimle buluşturup adaletle
paylaştırma imkânını yakaladığımız her
yerde insanlığa huzur vermiş bir milletin müntesipleriyiz.
Uzunca zamandır huzursuzuz. Uzunca zamandır büyük enerjilerimizi,
büyük coğrafyamızın bize sunmuş olduğu
avantajları çalışmayla, gayretle buluşturamıyoruz.
Ben çok yoğun gündemlerin içerisinde
birazcık da kastettiğim, murat ettiğim şeyi, kendi özelimde
yaşadığım bir hikmete bağlayarak arz etmeye
çalışacağım dikkatinize. Benim bir halam var, yurtlarda
okudu, yatılı okudu. Yatılı okuyan kız çocukları
ailenin yanında büyüyen kız çocuklarından daha müstakil, daha
özgür kararlar verebiliyorlar. Halam, Polonya asıllı bir Almanla
evlendi; Müslüman oldu, evlendi; uzun hikâye. İsviçrede evlendiler,
düğünlerine de gidemedik. Her klasik Türk ailesi gibi bizim ailenin
kalbine şöyle bir korku; annemin, büyükannemin, ailenin büyüklerinin
hepsinin gönlüne şöyle bir tereddüt düştü: Ha, bu bizim deli
kızımız acaba nasıl biriyle evlendi? O evlendiği adam
hakikaten Müslüman mı, Müslüman olabildi mi? falan, böyle tereddütleri
var. Düğüne de bizden 1 kişi gidebildi, Trabzondan. Herkesin merak
ettiği şey, hani Damadın eli yüzü düzgün, işi düzgün mü?
değil, herkesin merak ettiği şey şu: Damat gerçekten, hani,
böyle, Müslüman, mütedeyyin oldu mu yani gerçekten? Bizim rahatlamamız
için böyle bir şey duymamız lazım. Trabzonlular da biliyorsunuz
ki bazen en son söyleyecekleri lafı en başta söylerler, onu da berbat
söylerler bazen. Bizim Dursun ağabey bizi rahatlatmak için, damadın
ne kadar Müslüman olduğunu ifade etmek için şöyle dedi: Oo, damat Müslüman,
damat şeyhülislam gibi adam; bizim kızımız gâvur.
Şimdi, biz de teskin olduk, dedik ki: Elhamdülillah, damat en
azından bizim huzursuz olmamızı gerektirmeyecek şekilde, bu
memleketin mayasından birine ne kadar emin olabilirsek ona da o kadar emin
olabileceğimiz bir adam.
Gel zaman git zaman, bu, bizim hükûmetimiz,
biliyorsunuz ki yurt dışında yaşayan Türklere imkân olsun
diye permi hakkı diye bir şey veriyor. Yurt dışından
bir arabayı belli şartlarda yurt dışından
çıkarıp onun üzerinden ya buradaki ihtiyaçlarını görmek yahut
onu satarak burada bir konfor elde etmek imkânı veriyorlar, kıymetli
bir şeydir ama orada bir şeyi yakaladık, onu arz edeceğim,
Azerbaycanla nasıl birleştireceğim, onu takdirlerinize
sunacağım. Şimdi, gel zaman git zaman, klasik bir Türk olarak
benim halam demeye başlıyor ki bu Osman Lothar Kondovskiye: Bir
araba çıkarsak nasıl olur acaba? Klasik bir Türk refleksi. Bunu da
bir Almana anlatmak zordur, biliyorsunuz. Bu da diyormuş ki: Ya, bize ne
lazım araba? Biz havaalanında indiğimiz zaman Yavuz bizi ya
alıyor ya aldırıyor, eve gittiğimiz zaman ağabeyinin
arabası var, her ihtiyacımızı görüyorlar, tatile gitsek
bize mutlaka bir araba tahsis ediliyor; bize araba lazım değil.
Bizimki ısrar ediyor, o reddediyor; birkaç sene bu devam ediyor. Ya,
araba alalım. En son, bu kadar ısrarın altında başka
bir şey olduğunu anlayarak diyor ki eniştemiz: Niçin ısrar
ediyorsun Türkan, bize niçin araba aldırmaya çalışıyorsun?
Bizimki de klasik bir Türk olarak diyor ki: Ya, burada 50 bin dolara
aldığın arabayı orada 100 bin dolara satıyorsun.
Buraya kadar her şey normal. Yani ayıp da bir şey değil bu
ama bu, bizim şeyhülislam olacak adam diyelim, kendisine referans olunan
Alman asıllı Müslüman Osman Lothar Kondovskinin kulaklara küpe
nasihati geliyor, diyor ki halama: Türkan, bedeli ödenmeden,
çalışılmadan, kazanılmış para, insanın
karakterinde gevşeklik yapar. Bedeli ödenmeden havadan gelmiş para,
insanın karakterinde, mizacında gevşeklik yapar. Bizim böyle bir
paraya ihtiyacımız yoktur. Yani aslında, Türkün hayat
parolasıdır; alın teri dökmek, alın teri döktüğünün
hakkını talep etmek, uğruna mücadele ettiklerinin, bedelini
ödediklerinin rahatını, konforunu sürmek. Dolayısıyla, bu,
bizim aslında, Türk yurdunun parolasıdır. Bugün Azerbaycana
denecekse bu denecektir: Size çalışıp üretmek için alın
terinizden daha aziz hiçbir imkân yoktur. Bunu diyecek olanların da bunu
demeye hakkı olacak. Türk yurdunda, Türk devletinin şu anda alın
terini aziz bilen bir siyasi sicili, bir ekonomik sicili de yoktur maalesef.
Türkiye'de belki mizaçlarımıza bulaşmış olan bu
gevşemenin, bu hemen para kazanma hevesinin bütün meslek
kollarını paraya göre kodlayacak olmanın bizdeki
karşılığını analiz etmeye
çalışıyorum.
Efendim, öğretmenlik mesleği seçiyorsunuz
yahut da öğretmenlik mesleğini mecburiyetten seçiyorsunuz, memleketin
en itibarlı meslek grubu olması gerekiyor burada normalde.
Öğretmenlik, başka hiçbir yeri kazanamayanların Bari bir
öğretmenlik gelsin. diye razı olduğu tercih hâline gelmiş.
Doktorluk, insanlara faydalı olmak kastıyla tercih edilen bir meslek
olmaktan çok, doğru yetiştirilemediğimiz için parası,
konforu daha fazla diye seçilen meslek olmuş. Avukatlık, müstakil
para kazanma imkânı, hukuk düşkünlüğünden çok, böyle
olabilmiş. Yani istidatlarını, enerjilerini çocukken
keşfedemediğimiz çocukların bir de ders geçme sistemlerinde
yaptığımız bozulmalarla sebep olduğumuz şeyini
arz etmeye çalışıyorum. 6 zayıf, 7 zayıfla ortalama
diye bir şey çıkarmışız, çocuklarımız
geçiyorlar sınıftan biliyor musunuz? Biliyorsunuz mutlak. 7
zayıfı var, geçiyor. 7 zayıfla sınıfını
geçmiş bir çocuğa yarın hak etmediği bir mevki
almamasını öğretemezsiniz. Hak etmediği bir parayı
almayı kendisi için utanç sebebi saymasını öğretmezsiniz
mesela.
Şimdi, biz diyeceğiz ki aslında,
Azerbaycana, Özbekistana, Türkmenistana, Kırgızistana herkese
diyeceğiz ki: Olmaz, hak etmediğiniz hiçbir şeyi almamanız
lazım, çalışmanız lazım. Nasıl diyeceğiz?
Öğretmenler böyle geçirmek zorundalar, müdürler o okulun ortalaması
düşmesin diye geçirmek zorundalar. Velilerden de şöyle bir şey
duymuyoruz mesela: Evladım, senin 6 tane zayıfın var. Sen niçin
geçmeni talep ediyorsun? Ben utanmadan nasıl gidip senin okulunun
müdürlerine, öğretmenlerine Benim çocuğumun 6 tane zayıfı
var, benim çocuğumu geçirin. nasıl diyeceğim? diyemiyoruz.
Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Bozduğumuz bu yapı ekonomiyi
bozuyor, uluslararası ilişkilerimizi bozuyor, bürokrasideki
kalitemizi bozuyor, yönetim kalitemizi bozuyor, her şeyimizi bozuyor.
İnsanı kurtarmak zorundayız.
Dolayısıyla, efendim, bu ticari
anlaşmanın arkasındaki hissiyatımızı doğru
organize etmek zorundayız. Çok kıymetli bir şeydir bu. Efendim,
ticari potansiyelimiz artsın. Para kazanacağız,
kazandığımız parayla ne yapacağızın
cevabını da veren ticari anlaşmalar yapacağız. Gözümüz
nerede olsun? Efendim, yurt dışında ticaret yapıyoruz.
Sadece ticaret yapmayacağız, ticaret yapanlarımızın
ahlakına da bakacak devlet. Çünkü yurt dışında, Türki
Cumhuriyetler ilk açıldığında -yurt dışından
vekillerimiz de var, Zafer Bey de var burada- efendim, yurt
dışına ticaret yapmaya gidenlerin ticaretindeki kalitesizlik,
kuralsızlık Türk devletinin itibarsızlığı olarak
döndü bize. Efendim, Türki Cumhuriyetlere, Türk Cumhuriyetlerine gitmişler
de insanları mağdur etmiş tüccarlarımız yüzünden Türk
devletinin itibarına halel geldi. Efendim, TİKA da bakacak,
Dışişleri de bakacak, kalkınma ajansları da bakacak,
Yurtdışı Türkler Başkanlığı da bakacak;
sicillerine bakacaklar, bir yere Türk ticareti için bir inisiyatif
konulmuşsa herkesin bileceği şey şudur: Bunlar
işlerini düzgün yapan adamlardır. Düzgün yaparlar bunlar. Bunlar Türk
müdürler? Bunlar Türk ise bunlarda asla hile yoktur. dedirtecek kadar
seçebilmek lazımdır. Sadece ticaret yapmak, anlaşma imzalamak,
anlaşma üzerinden rakam konuşmak değil; gönderdiğiniz,
ticaret yapsın diye anlaştığınız sektörlerde
oraya gönderdiğiniz her adamı aynı zamanda kültür elçisi yapmak,
aynı zamanda Türk milletinin temsilcisi yapmak, aynı zamanda
savunduğunuz değerlerin mihmandarı yapmak zorundasınız.
Anlaşma yapmak kolaydır; yapıyorsunuz anlaşma, suistimal
edilmemesini de temin etmek zorundasınız. Anlaşma
yapacaksınız, bu anlaşmaların sağladığı
imkânları nasıl kullanacağını da öğretmek
zorundasınız. Türk devleti olarak bir perspektif sunacağız,
ayağa kalkacağız, biz ayağa kalkacağız.
Ayağa kalkmamızın yolu, yurt dışından
borçlanıp aldığımız paraları hudutsuz, limitsiz
ve verimsiz kullanmak değildir. Biz insanlara para nasıl
harcanırı da göstereceğiz. Para nasıl kazanılır?
Para nasıl toplanır? Ticaret nasıl yapılır? Ticaret
hangi ahlakla yapılır? Ticaretten kazandığımız
paralar hangi fikrî çerçevenin içerisine oturtulabilir, bunları da
göstermek zorundayız. Yaptık anlaşmayı, bitti. Güzel mesafe
katediyoruz ama yavaş kalıyoruz; Almanlar 5 büyüyorlarsa 10 büyümek
zorundayız, İngilizler 6 büyüyorlarsa 12 büyümek zorundayız,
onlar yürüyorlarsa koşmak zorundayız. Aynı şartlarda,
aynı şekilde büyürsek kapatamayacağız bu mesafeleri,
kapatamıyoruz zaten, mesafeleri kapatamıyoruz. Uzunca zamandır
Türklerin hissesine ciddi iş yapmak düşmüyor arkadaşlar;
borçlanmak düşüyor, harcamak düşüyor, israf düşüyor,
şatafat düşüyor, lüks düşüyor, her şey düşüyor;
parmakla gösterilebilir, gıpta edilebilir Bunu nasıl
yaptınız? merakına konu olacak böyle müstesna işler yapmak
düşmüyor arkadaşlar. Efendim, mesela bizim için Pfizerda yakalanan
başarının iktisadi büyüklüğünü düşünün. Türk yurdunun
eğitim programı, eğitim perspektifi, araştırma
perspektifi, laboratuvar perspektifi, tıbbi altyapı hazırlama
perspektifi keşke Almanyaya giden o 2 doktorumuzun Türkiyede bu
imkânı bulmasına dönebilseydi. Biz bugün çıkabilseydik, hem
insanlığa böyle bir katkı sunabilseydik hem de onun beraberinde
getirdiği maddi konforu eğitim altyapısına
dönüştürebilseydik; bunlar hep birbirini besliyor. O yüzden ticari
anlaşma yapmak bir şey değildir. Yaptığımız
ticari anlaşmanın arkasında hangi şuuru organize ediyoruz?
Yaptığımız ticari anlaşmanın arkasında hangi
fikrî iddiayı taşıyoruz? Hangi insani değerleri
yığıyoruz oraya? Yoksa bunlar güzel şeylerdir. Bu
kıymetli işlerin arkasında, uzunca zamandır biz bütün
detayları planlanmış, başa gelecek bütün stratejilerin
içerisinde ehveni, önemlisi, detaylandırılmış bir yönetim
maharetini temsil etmiyoruz arkadaşlar; konjonktür nasıl önümüze
getirirse
Şundan iftihar ediyorum: Azerbaycan bayraklarını
Ermenistan maçında toplattığımız günlerin
mahcubiyetinden bugün Azerbaycan bayraklarının altında
şerefle konuşmalar yapma noktasına geldik, kıymetli bir
şeydir. Coğrafya terbiye eder; Türk yurdunun yerin altında
yatanlarıyla sadece burayı kastetmiyorum, bütün Türk-İslam
topraklarını kastediyorum- yerin üstünde yatanlarının
sayısı denk topraklar sadece bizim topraklarımızdır,
dolayısıyla coğrafya mecbur eder. Yani
kızarsınız, edersiniz zaman zaman
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Ağıralioğlu.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) Son bir
dakika Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN Yok, artık süre uzatımı
vermiyorum.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla)
Vermiyor musunuz? Vermiyorsunuz, peki. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın Yaşar Karadağ.
Buyurun Sayın Karadağ. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YAŞAR KARADAĞ
(Iğdır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Enerji ve Madencilik Alanlarında İş Birliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifinin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce,
Sarıkamış Harekâtının 106ncı yıl dönümünde
vatanımız, bayrağımız ve milletimiz için Allahuekber
Dağlarında canlarını feda eden aziz şehitlerimizi
rahmet ve minnetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri, coğrafi yönden
oldukça özel stratejik öneme sahip olan Azerbaycan Cumhuriyeti, kuzeyde Rusya,
kuzeybatıda Gürcistan, güneybatıda Ermenistan, güneyde İran ve
Türkiye sınırları arasında bulunmaktadır. Çarlık
Rusyasının dağılmasıyla, 28 Mayıs 1918de Mehmed
Emin Resulzade Başkanlığındaki Millî Şûra
tarafından bağımsızlığı ilan edilen
Azerbaycan, iki yıllık kısa bir dönemden sonra Sovyetler Birliği
tarafından işgal edilmiştir. 18 Ekim 1991de Sovyetlerin
dağılmasıyla birlikte, Azerbaycan, tarih sahnesindeki yerini
yeniden alarak bağımsızlığını ilan
etmiştir. Ülke, 86.600 kilometrekarelik yüz ölçümü, 10 milyonu
aşkın nüfusu, stratejik konumu, yer altı ve yer üstü kaynakları
zenginliği nedeniyle çok kısa sürede bulunduğu coğrafyanın
parlayan yıldızı olmuştur. Yer altı kaynakları
bakımından zengin olan Azerbaycanda, kurşun, çinko, bakır,
demir, barit, kobalt, arsenik, mermer, siyenit ve kaya tuzu önemli yer
altı kaynaklarıdır. Azerbaycanın en önemli doğal
zenginliğiyse, üretimi diğer kaynaklara göre birinci sırada yer
alan petrol ve doğal gazdır. Azerbaycanda petrol Hazar Denizinde,
Apşeron Yarımadasında, Kür Nehri kıyılarında,
Şirvan bölgesinde ve Gence yakınlarında bulunmaktadır.
Ticari üretimine başlandığı yüz kırk beş
yılı aşkın süredir ülke ve bölgedeki gelişmelerde
anahtar bir rol oynayan petrol, günümüzde de yine hem ülke ve bölgedeki
gelişmelerin hem de ülkenin temel döviz ve ihraç kapasitesinin en önemli
belirleyici faktörü konumundadır. Azerbaycan, ekonomik, siyasi, sosyal
açılardan yeniden yapılanma, kalkınma, gelişme ve
bağımsızlık adına Hazar enerji kaynaklarından
1994 yılından itibaren faydalanmaya başlamıştır.
Enerji kaynaklarının üretim ve dünya piyasalarına ihracına
ilişkin çok önemli projelere karar verilmiş, inşa edilmiş
ve kullanılmaya başlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, Türkiyenin
Azerbaycanla ilişkileri çok boyutlu ve stratejik düzeydedir. Ortak dil,
kültür ve tarihten güç alan kardeşliğimize dayalı tek millet,
iki devlet ruhuyla tanımlanan ilişkilerimiz, her alanda birçok
ülkeye örnek olacak seviyededir. Yoğun şekilde devam eden
karşılıklı üst düzey ziyaretler, ilişkilerin
arkasındaki en önemli itici güçtür. İki ülke devlet yetkililerinin,
göreve geldikten veya sembolik önemi haiz gelişmelerin ardından
diğer ülkeyi öncelikli olarak ziyaret etmeleri şeklinde yerleşen
gelenek malumlarınızdır.
Değerli milletvekilleri, 25 Şubat 2020
tarihinde imzalanan Enerji Ve Madencilik Alanındaki İş
Birliğine Dair Anlaşmayla Türkiye ve Azerbaycan arasında enerji
alanındaki mevcut iş birliğinin geliştirilmesi ve
çeşitlendirilmesi için bir çerçeve oluşturulması
hedeflenmektedir. Bilindiği üzere, Azerbaycanla enerji alanındaki
iş birliğimiz geçmişten günümüze gerek millî enerji
şirketlerinin karşılıklı yatırım ve faaliyetleri
gerek bölgesel düzeyde katkıları bulunan büyük altyapı
projeleriyle her 2 ülkenin ekonomilerine katkı sağlayacak
şekilde devam etmektedir. Daha önce Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz
Boru Hattı ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı
vasıtasıyla sürdürülen enerji alanındaki iş birliğimiz
yine Azerbaycandan ülkemize ve ülkemiz aracılığıyla
Avrupaya gaz iletilmesini hedefleyen TANAP doğal gaz boru hattıyla
daha da derinleşmektedir. Böylece Azerbaycanla enerji alanında
iş birliği, ülkemiz ekonomisine katkı
sağlamasının yanı sıra Türkiyenin, bölge ülkelerinin
enerji güvenliğindeki kilit rolünü de güçlendirmiştir.
Diğer taraftan, enerji sektörünün dinamik
yapısı dikkate alındığında Azerbaycanla
hâlihazırda hidrokarbon ağırlıklı devam eden iş
birliğimizin çeşitlendirilmesi, küresel enerji eğilimlerine
uygun olarak yenilenebilir enerji, temiz enerji ve enerji verimliliği gibi
alanlarda iş birliğinin derinleşerek sürdürülmesine imkân
sağlayabilecektir. Söz konusu anlaşma, yeni iş birliği
fırsatlarının somut adımlara dönüştürülmesi
bakımından bir temel oluştururken 2 ülkenin enerji
alanındaki iş birliğini arttırmasına da vesile
olacaktır. Bu itibarla hidrokarbon ve petrokimya, yenilenebilir enerji,
temiz enerji ve enerji verimliliği, elektrik, madencilik ve bu alanlarda
yapılacak yatırımları da kapsayan ve ülkemizin enerji arz
güvenliği ile bölgesel enerji güvenliği çerçevesinde ortaya
konulabilecek projeler için öncü nitelikte olabileceği
değerlendirilen anlaşmanın, Azerbaycanla yüksek düzeyli
stratejik iş birliğimiz çerçevesinde onaylanmasının
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak faydalı olacağı
kanaatindeyiz. Değerli milletvekilleri, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
dediği gibi Azerbaycanın sevinci bizim sevincimiz, kederi bizim
kederimizdir. Bu bağlamda, bizler, Türkiye Cumhuriyeti olarak kardeş
Azerbaycanın hep yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz.
Azerbaycan ordusu, topraklarını
işgalden kurtarmak için kırk dört gün süren ikinci Karabağ
Savaşında büyük bir kahramanlık örneği sergilemiş,
işgal altındaki topraklarını kurtarmış ve
dünyanın kayıtsız kaldığı zulmü
sonlandırmıştır. Bu savaşta kanlarını
dökerek toprağı vatan yapan 2.802 şehidimizi rahmet ve minnetle
anıyorum.
Bu savaş sonucunda 10 Kasım 2020de
imzalanan barış anlaşmasıyla Karabağ asıl sahiplerine
kavuşmuştur. Azerbaycan kendi göbeğini kendi kesmiştir.
Özellikle -anlaşmanın 9uncu maddesinde yer alan- batı
Azerbaycan topraklarının Zengezur Koridoru üzerinden Nahçıvana
bağlanması kararı alınmıştır.
İnşallah Zengezur Koridorunun açılmasıyla Türkiye,
Nahçıvan ve Azerbaycan üzerinden Türk dünyasına bağlanacak ve
koridor, Türk dünyasına açılan kapı olacaktır. Bu
kapıyla birlikte merhum Gaspıralının dediği gibi
Dilde, fikirde ve işte birlik sağlanacak, bir zamanlar hayal bile
etmenin suç sayıldığı Türk dünyası birliğine
adım adım yaklaşılacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, sözlerime son
verirken Azerbaycan ile Türkiye arasındaki anlaşmaların her 2
ülkenin geleceği açısından hayırlara vesile
olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Sayın Serpil Kemalbay, buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ
(İzmir) Sayın Başkan, değerli vekiller; Azerbaycan
anlaşmasına geçeceğim ama ondan önce hâlipürmelalimize bir
bakmak istiyorum. Biliyorsunuz, bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
çok önemli bir karar açıkladı, âdeta Türkiye açısından
sarsıcı bir karar. 2nci kez sevgili Selahattin Demirtaşın
derhâl serbest bırakılması yönündeki bu kararı konusunda bu
suskunluk kabul edilemez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Demirtaşın ifade özgürlüğü, güvenlik hakkı ve serbest
seçim haklarının ihlalinin yaşandığını, bu
nedenle derhâl serbest bırakılması gerektiğini
açıkladı. Selahattin Demirtaş ve zindanlardaki tüm siyasi
rehinelerin bir an önce serbest bırakılması gerekiyor.
Selahattin Demirtaşın rehine olması sadece Halkların
Demokratik Partisinin bir sorunu değildir, aslında Türkiye
demokrasisinin büyük bir ayıbıdır, utancıdır.
Aslında bu siyasi kırım operasyonları AKP-MHP bloğunun
iktidarda kalmak için rakiplerini, yargıyı sopa olarak kullanarak
tasfiye etme çabasıdır. Bu, bütün dünyada ifşa olmuştur.
Bütün Türkiye'de, şu anda bizleri dinleyen, izleyen herkes şunu da
biliyor ki Sevgili Selahattin Demirtaş Tayyip Erdoğanın
rehinesidir, onun rakibidir seçimlerde, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde rakibidir ve rehinesidir. Bu siyasi mücadelesinin bir bedelini
ödemektedir.
Dün yine bir siyasi kırım operasyonuna tanıklık
ettik. Sevgili Leyla Güven barışa, demokrasiye eşitliğe,
adalete emek harcayan bir kadın siyasetçi, Kürt kadın siyasetçi ve
diğer arkadaşları gibi sevgili Leyla Güven de hukuksuz bir
şekilde yirmi iki yıl üç ay cezaya çarptırılarak siyasi
olarak tasfiye edilmeye çalışılıyor. HDPden, HDPnin
siyasi mücadelesinden korkanların yaptığı bu
komploları, bu siyasi kırım operasyonlarını asla kabul
etmiyoruz. Yine AİHM kararları, Leyla Güvenin ve DTKden dolayı
şu anda rehin tutulan herkesin de serbest bırakılması
yönünde bir karardır. AİHM Büyük Daire kararı, DTK
faaliyetlerinin örgüt üyeliğine delil olamayacağını da
gösterdiği için bir kez daha Türkiye, uluslararası alanda, hukuk
alanında sınıfta kalmıştır ve bir an önce bütün
rehinelerin, siyasi rehinelerin serbest bırakılması gerekiyor.
Buna ilişkin sevgili Demirtaşın söylediği şudur: Bu
karar beni sevindirmemiş, mutlu etmemiştir, çünkü ortadan
kaldırılan demokrasinin, yok edilen hukukun ve adaletin
faturasını sadece ben ödemiyorum, 83 milyon
yurttaşımız en ağır şekilde bu bedeli ödüyor.
diyor ve buradan herkesi, demokrasi için mücadele ettiğini düşünen
herkesi bu sese kulak vermeye ve Türkiye'nin bu ağır demokratik
sorununu çözmeye dair güç vermeye davet ediyorum.
Şimdi, Türkiyedeki demokrasi tablosu böyle
olduğu zaman uluslararası ilişkilere de bu tablo yansıyor.
Uluslararası alanda Türkiye'nin komşularıyla kurduğu
ilişki de, savaş çatışma üzerine, bunun üzerine kurulu bir
ilişki ve en son Azerbaycanda yine bir çatışma politikası
desteklendi ve Türkiye'nin Suriyedeki dış politikası,
Libyadaki savaşçı dış politikası, en son Doğu
Akdenizdeki politikasından sonra Kafkasyaya da yine
çatışmaları destekleyerek gitti ve orada yürüttüğü bu
politikaların aslında bir sonucu olarak bize bu anlaşma, ticaret
anlaşması geldi. Bu ticaret anlaşması Türkiyedeki
diğer anlaşmalara çok benziyor yani Türkiyedeki ihale
kanunlarına, o ihalelerin nasıl çıktığına, o ihalelerin
nasıl paylaşıldığına dair tabloya çok benziyor.
Burada anlaşma belli bir zümreye hitap ediyor ve onların
çıkarları doğrultusunda düzenlenmiş, şeffaf olmayan,
eşit olmayan, şirketlere eşit mesafede olmayan, gerçekten
oldukça sorunlu, muğlak bir anlaşma; çeşitli ekonomik
imtiyazları belli kesimler için ayırmış, belli kesimler
için ayrıcalıklara dönüştürmüş bir anlaşma. Bu sebeple
biz bu anlaşmaya Komisyona geldiğinde de şerhimizi
koymuştuk.
Aynen Türkiyenin demokrasi sınavındaki
karnesinde olduğu gibi Azerbaycanın da karnesi son derece kötü;
demokrasi çıtası açısından âdeta antidemokratik, otoriter
bir iktidar ve özellikle basın konusunda muhaliflerini bastıran,
muhaliflerini tasfiye etmeye çalışan bir anlayışa sahip. En
son, bu Ermenistan-Azerbaycan çatışmasında da barıştan
yana sesini yükselten toplumsal kesimlere yönelik olarak içerideki bu
antidemokratik tutum kendini göstermiş ve sadece Twitter hesapları
üzerinden, barıştan yana, diyalogdan ve müzakereden yana tutum
alınması gerektiğini savunanlar burada ne yazık ki kovuşturma
altına alınmış ve bastırılmaya çalışılmıştır.
Bu açıdan baktığımız zaman aslında bu
anlaşma, Azerbaycandaki bu antidemokratik ortamı da besleyen bir
yapıya sahip yani oradaki bu otoriter iktidarı destekleyen bir
yapıya sahip.
Yine, bu anlaşmada bizim karşı
durduğumuz şeylerden bir tanesi de bu anlaşma
Cumhurbaşkanına çok yetki devrediyor yani aslında bu Meclisin
sahip olması gereken yetkileri Cumhurbaşkanına devrederek bu
Meclisi baypas ediyor. Şöyle ki Meclis yetkileri, Anayasada belirtilen
güçler ayrılığı ilkesi ve halk iradesinin temsiliyle
çelişecek bir şekilde, anlaşmada, düzenleme yapma
ayrıcalığı Cumhurbaşkanına devrediliyor. Böyle
bir devir kabul edilemez bize göre çünkü halk iradesinin somut bir şekilde
tecelli ettiği yer eğer Türkiye Büyük Millet Meclisiyse o zaman bu
Meclis kendi haklarını bir kişiye devredemez. Bu açıdan
baktığımız zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi
uluslararası sözleşmelerin her aşamasında, her döneminde
denetleme ve onaylama yetkisini elinde bulundurmak zorundadır. Bu
açıdan da baktığımız zaman yasanın bu Meclisi
baypas eden bir yönü olduğunu görüyoruz.
Bu anlaşma Türkiye ve Azerbaycan
yurttaşlarının çıkarlarına hizmet eden bir
anlaşma değildir bize göre. Halkı bastırmaya
çalışan, muhaliflerini tasfiye etmeye çalışan,
bastırmaya çalışan ve savaş ve çatışmalardan
ancak halkların bir araya gelmesini, ulusal birlik kaygıları
çıkartabilen, sonuçları çıkartabilen bir anlayışı
temsil ediyorlar. Oysa bize göre halkların yan yana durması, sadece
onların etnik kimlikleriyle değil, insan olmalarıyla yeterlidir
ve bütün halklar eşit, özgür, adil bir şekilde barış içinde
yaşayabilirler ve halkların çıkarlarına olan
sözleşmeleri, anlaşmaları biz bu Meclisten
çıkarmalıyız. Egemen iktidarların, ülkelerin bir avuç
elitlerinin çıkarlarına olan savaş destekli bu ticaret
anlaşmalarının Türkiye halklarına da Azerbaycan
halklarına da bir faydası yoktur diye düşünüyoruz.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Mahir Polat. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MAHİR POLAT (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
237 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Azerbaycan
Hükûmeti Arasındaki Tercihli Ticaret Anlaşması üzerine, partim
adına söz almış bulunmaktayım, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Azerbaycan
demişken yüz yılı aşkın bir sorun olan
Dağlık Karabağdaki sorunu aşan Azerbaycan
halkını kutluyor, Dağlık Karabağın -umarım-
bundan sonra barışın egemen olduğu bir toprak
olmasını diliyorum.
Mehmet yetim, Mehmet âşık / Potini var
delik deşik / Anası elinde beşik / Mehmet yatar kar
altında. 22 Aralık 1914, yüz altı yıl önce bugün
Sarıkamış
Sarıkamış hâlâ üşüyor
değerli arkadaşlar.
Azerbaycanla yapmış olduğumuz bu
anlaşma, aslında, Azerbaycanın Sovyetlerden sonraki
Bağımsız Devletler Topluluğu döneminde bizim hükûmetlerimiz
arasında yapılan ticaret iş birliği
anlaşmalarının çerçevesinde yapılmış bir
anlaşma. 25 Şubat 2020de çerçeve protokoller imzalanmış,
Azerbaycan bu protokollerin gereğini 31 Mayıs 2020de
yapmış, bize ise bugün bu anlaşmaları yapmak nasip
olmuş değerli arkadaşlar. Bu anlaşmaya
baktığımız zaman, Azerbaycan bize 15 tane ürün
söylemiş, biz Azerbaycana 15 tane ürün söylemişiz, bu ürünler
arasında karşılıklı tercihli tarifeler uygulamaya koyuyoruz.
Şimdi, bu tarife kontenjanlarını, tercihli ticaret
anlaşmalarını devletler yaparlar, bunları yaparken belli
amaçlarla yaparlar. Nedir bunlar? Ekonomik amaçlar, siyasal, kültürel amaçlar,
bir de nüfuz alanını genişleteceği amaçlar vardır. Bu
yapılan anlaşmaya baktığımızda, maalesef ekonomik
bir anlaşma değil sadece siyasal bir anlaşma olduğunu
görüyoruz. Çünkü neden? Burada eklere baktığımız zaman,
Azerbaycanın bizden alacağı ürünlere
baktığımız zaman sadece şekerleme sektörünü
ilgilendiren bir anlaşma olduğunu görüyoruz. Oysaki, bu 15 ürünü -biz
belirliyoruz- biz belirleseydik bizim Azerbaycana satabileceğimiz o kadar
çok endüstriyel ürünlerimiz var ki, o kadar çok bilişim alanında
ürünlerimiz var ki, Azerbaycan da zaten bunlarda yaklaşık 7 milyar
dolarlık ithalat yapıyor. Umarım bundan sonrası için
hükûmetler daha çok pay almaya ve bu anlamda pay almaya
çalışırlar diyorum.
Şimdi, tercihli ticaret anlaşması
nedir? Bir ülkenin, bir ülke grubuna ya da bir ülkeye karşı belli
ürünlerde, belli dönemleri içeren, belli miktarlarda ürünleri sıfır
vergili ya da indirimli vergiyle ithal etmesine sebebiyet veren
uluslararası anlaşmalardır. Bu anlaşmalar iyi giderse
serbest ticaret anlaşmasına dönebilir. Umarım Azerbaycan ve Orta
Asyadaki diğer ülkeler açısından böyle olur, ki Azerbaycanla
yapılan bu anlaşma, Orta Asyada yapılan ilk anlaşma
olması sebebiyle değerli bir anlaşmadır.
Türkiye bu anlaşmaları sıkça yapar.
Mesela kimlerle yapmış bu anlaşmaları? Moldovayla
yapmış. Mesela kimle yapmış? Venezuelayla
yapmış, İran İslam Cumhuriyetiyle yapmış,
Arnavutlukla yapmış. O ülkelerden Size tarife kontenjanı
tanıyoruz. diye, indirimli ne istemişiz? Peynir istemişiz, elma
istemişiz, domates istemişiz, bir de ne hikmetse şarapta indirim
yapacağımızı söylemişiz. Türkiye Cumhuriyetinde, 2
örnekle şarap işini anlatmak isterim: Hükûmet edenler kendi siyasal
anlayışları gereği şaraba karşılar ve
Türkiyede şarap üretimini engellemeye çalışırlarken yurt
dışından, Arnavutluktan, Moldovadan sıfır vergili
şarap istemişler. Ya arkadaşlar, 2 ülkeyi kıyaslamak
gerekiyor: İtalya ile Türkiyeyi. İtalya dünyada şarap üretimi
açısından, toprakları ve üzümleri açısından
Türkiyeyle benzer bir ülke; toplam şarap ihracatı 6,78 milyar dolar.
Aynı dönemde Türkiyenin şarap ihracatı 11,2 milyar dolar;
ithalatı ise 15,5 milyar dolar yani 4 küsur milyar dolar burada açık
veriyoruz. Yine, domatesle ilgili tarife kontenjanları veriyoruz. Ben
burada Ticaret Bakanımıza ısrarla seslendim, dedim ki: Domateste
özellikle bu mevsimde alıcımız Rusya. Rusyaya karşı
Türkiye çok fedakârlıklar yaptı; hakkıdır, savunma
sanayimize de katkıları bulundu. Enerjide inanılmaz imtiyazlar
tanıdık. Domates kotalarımızı kaldırsınlar.
diye rica ettik. Domates kotalarını kaldırmadılar ama bir
şey yaptılar, domateste 200 bin olan kotayı 250 bin tona
çıkarttılar. O da ne? Tarım Bakanlığından bir
yazı: Rusya Ege Bölgesinden ve Akdenizden domates ithalatını
durdurmuş; nedeni ise domateste pepino mozaik virüsüne rastlanması.
Değerli arkadaşlar, Tarım
Bakanlığımız ne iş yapar? Bunları denetlemez mi
üretilirken? Ya da ihraç edilirken bitki sağlık kurumları
bunları test etmez mi? Etti ve gittiyse Rusyayla aramızda bir
problem mi var? Ya da döndüyse Türkiyedeki insanlarımızla bir
problem mi var ki Rus halkının yemediği domatesi biz
yiyeceğiz?
Yine, elmayla ilgili tarife kontenjanları
tanımışız. Elmada Türkiye dünya çapında 15inci büyük
ihracatçı değerli arkadaşlar. Bu anlaşmalarda maalesef Türk
çiftçisini, Türk tarımını eziyoruz.
Domatese tekrar dönecek olursak, benim bölgemde bu
sene domatesi tarlada bıraktı insanlar, çürüttüler ya da sürdüler;
nedeni ise insanların yapmış oldukları alım garantili
sözleşmeler, ekim dikimler. Alacak olan firma, şirket, fabrika, domateste
çok fazla fide dağıtarak talepten daha fazla arz sağlıyor;
böylece, domates meydana geldiğinde anlaştığı ürünü de
almıyor, bizim çiftçimizin alın teri tarlada kalıyor. Buradan
Ticaret Bakanlığına ve Tarım Bakanlığına
tekrar seslenmek istiyorum; bir tarafı Tarım
Bakanlığını ilgilendiriyor, bir tarafı Ticaret
Bakanlığını: Bu sözleşmeli ekim dikim olaylarında
yasal düzenlemeler yapılıp cezai şartlar getirilebilir;
yasaklamalar, men cezaları getirilebilir ve böylece Türk çiftçisi
korunabilir değerli arkadaşlar.
Yine, peynir ve sütle ilgili tarife kontenjanları
açıyoruz. Türkiyenin süt ürünleri Avrupa pazarına
açılamıyor, maalesef Arap pazarıyla sınırlı.
Benim bölgem de ciddi bir süt havzası. Türkiye,
Değerli arkadaşlar, hepimiz ihracattan,
ihracatın yükselmesinden bahsediyoruz, 500 milyar dolar gibi iri iri
hedefler koyuyoruz, bu hedeflere ulaşabilmek kolay değil. Biz bu
iktidar döneminde torba yasa yapma pratiğini öğrendik, torba yasa
yapma pratiği Hükûmete torba bakanlık yapma pratiğini
kazandırmış. Ticaret Bakanlığı maalesef torba bir
bakanlık gibi duruyor, alanı inanılmaz derecede geniş. Bir
bakanlık hem dış ticareti hem iç ticareti, hem kooperatifleri
hem bir sürü KOBİyi ve esnafı idare edebilir mi? Eğer biz
ithalat, ihracat hedeflerimizde, dış ticaret hedeflerimizde
samimiysek hızlıca dış ticaretten sorumlu bir bakanlık
teşkil etmek zorundayız, gümrük ve dış ticaret
bakanlığını tekrar meydana getirmek zorundayız.
İnsanların, ülkelerin dış
politikaları dış ticaretlerine de yansırlar. Türkiye'nin
ulusal hedefleri belliydi, ulusal politikası da belliydi. Ulusal
politikamızı bu ülkeyi kuran insanlar
açıklamışlardı değerli arkadaşlar Yurtta sulh,
cihanda sulh diye, ulusal hedeflerimiz de muasır medeniyetler seviyesinin
üstüne çıkmaktı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürkün belirlediği.
Yani muasır medeniyet siz olacaktınız. Bugün Türkiye çevresinde
bütün komşularıyla sorunlu hâlde ve gün geçtikçe dış
ticaret hacmi, özellikle ihracatımız düşmekte. Oysaki bizim
yurtta sulh, cihanda sulhla başladığımız, sizin
iktidarınız döneminde komşularımıza bir ekmek satarak
ihracatı geliştirme politikanıza, bugün değil
komşularımızı, uluslararası arenada
yaşadığımız tüm sorunlarla, yaptırımlarla
dış ticarette ciddi açıklar verecek noktaya geleceğiz.
Bizim ülkemizin üretim kapasitesi var, bizim
ülkemizin gelişme kapasitesi var. Yeter ki biz bunu üretmeye, biz bunu
ülkeyi geliştirmeye adayalım. Maalesef böyle bir şeyle
karşılaşmıyoruz. Bizim ülkemizde saray Hükûmetinin
yarattığı, saray rejiminin yarattığı saltanat
içerisinde insanlarımız çöpten beslenirken, insanlarımız
pazar artıklarıyla geçinmeye çalışırken geçtiğimiz
gün düşen videoda da gördüğümüz üzere belli ki aşı
gelmiş, Cumhurbaşkanımız insanlarla cümbüş
eşliğinde keyif ediyor.
Buradan vatandaşımıza seslenmek
istiyorum: Bugünler geçiyor, az kaldı diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Çok teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE AZERBAYCAN
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA TERCİHLİ TİCARET
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNMASINA VE ANLAŞMANIN
EKLERİNE İLİŞKİN DEĞİŞİKLİKLERİN
CUMHURBAŞKANINCA DOĞRUDAN ONAYLANMASINA DAİR YETKİ
VERİLMESİNE İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 25 Şubat
2020 tarihinde Baküde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tercihli Ticaret
Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.
(2) Birinci fıkrada belirtilen
Anlaşmanın eklerine ilişkin değişiklikleri
doğrudan onaylamaya Cumhurbaşkanı yetkilidir.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Diğer maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Diğer maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, teklifin tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için beş dakika süre vereceğim. Bu
süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için verilen beş dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Tekirdağ Milletvekili Mustafa
Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunmasına ve Anlaşmanın
Eklerine İlişkin Değişikliklerin Cumhurbaşkanınca
Doğrudan Onaylanmasına Dair Yetki Verilmesine İlişkin Kanun
Teklifi açık oylama sonucu:
"Oy
sayısı : 259
Kabul: 251
Ret : 8(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Necati
Tığlı Mustafa
Açıkgöz
Giresun Nevşehir
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, hayırlı uğurlu olsun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Gündemimizdeki konular
tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince kanun teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 23 Aralık 2020 Çarşamba günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.23
(x) 7/4/2020 tarihli 78inci Birleşimden itibaren, coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonundaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.
(x) 237 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.