TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
46ncı
Birleşim
11
Şubat 2021 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Kahramanmaraş Milletvekili
İmran Kılıçın, Kahramanmaraş ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 101inci yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Afyonkarahisar
Milletvekili Mehmet Taytakın, 2021 yılının
Afyonkarahisarda Aile Yılı ilan edilmesine ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Konya Milletvekili
Hacı Ahmet Özdemirin, üç ayların başlamasına ilişkin
gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, Millî Uzay Programının
başlıca hedeflerinin 2023 yılında Aya sert iniş ve
2028 yılında yumuşak iniş yapmak, uydu üretimini tek
çatı altında toplamak, uzay limanı kurmak, 1 Türk
vatandaşını bilimsel misyon için uzaya göndermek olduğuna,
programın ülke ve tüm insanlık için hayırlı
olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
2.- Artvin Milletvekili
Uğur Bayraktutanın, Artvin ili Murgul ilçesi Damar köyünde içme
suyunun aşırı derecede kirlendiğine, Eti Bakır
AŞnin atık barajında sızıntı olduğuna dair
tereddütler olduğuna, bölgede siyanür havuzu kurulmasıyla ilgili
çalışmaların durdurulmasını bir kez daha rica
ettiğine ilişkin açıklaması
3.- Kayseri Milletvekili
Dursun Ataşın, pandemi döneminde bile iktidardan yeterli
desteği alamayan çiftçinin traktörüne bile haciz işlemi
uygulandığına, çiftçileri üretimde tutmak ve rahatlatmak için
Tarım Kredi Kooperatiflerine ve bankalara olan borçlarının
faizsiz uzun vadeli yapılandırılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
4.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, vefatının 6ncı yılında Özgecan
Aslanı rahmetle andıklarına, kadına yönelen şiddet
dalgasının, masum canlara kasteden canice saldırıların
son bulmasını dilediğine ilişkin açıklaması
5.- Şanlıurfa
Milletvekili Ayşe Sürücünün, dört yıldır İzmir Şakran
Kadın Kapalı Cezaevinde bulunan Ceylan Bozkurt ve Didar
Bozdağın cezaları bitmesine rağmen tahliye
edilmediklerine, iktidarın infaz paketini siyasi muhalifler üstünde siyasi
kırım amacıyla uyguladığına ilişkin
açıklaması
6.- Düzce Milletvekili Ümit
Yılmazın, gıda fiyatlarındaki artışın
önemli sebeplerinden birisinin yaş sebze ve meyvenin üreticiden tüketiciye
ulaşıncaya kadar yaşanan kayıplar olduğuna, zincir
marketlerin sorumsuz satış politikaları ve bunlara imkân
sağlayan yerel yönetimlerin pazarcılık ve manavlık
sektörünün yok olma aşamasına gelmesine sebep olduğuna
ilişkin açıklaması
7.- Erzincan Milletvekili
Süleyman Karamanın, 13 Şubat Erzincan ilinin düşman
işgalinden kurtuluşunun 103üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
8.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Demirin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın vizyonuyla ülkenin uzayda da yerini almasını
sağlayacaklarına, hayallerini gerçekleştirme yolunda
kararlı adımlar atmaya devam edeceklerine ilişkin
açıklaması
9.- Malatya Milletvekili
Mehmet Celal Fendoğlunun, Malatya ilinde 425 bin hektar tarım
alanının 218 bin hektardan fazlasının sulanabilir arazi
olduğuna, sulama birliklerinin fiyat artışlarının
durdurulması gerektiğine, Covid-19 pandemi süreci dikkate
alınarak çiftçilerin sulama birliklerine olan borçlarına acil bir
yapılandırma yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
10.- Mersin Milletvekili Olcay
Kılavuzun, şehit askerler Piyade Komando Yüzbaşı Burak
Coşkun, Muhabere Komando Yüzbaşı Ertuğ Güler, Muhabere
Astsubay Kıdemli Çavuş Harun Turhanı ve Hakkın rahmetine
kavuşan Türk milliyetçisi Kerküklü Nejdet Koçakın ablası
Nezahat Koçakı rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
11.- Kastamonu Milletvekili
Hasan Baltacının, Karayolları Genel Müdürlüğünde
çalışan 16 bine yakın işçinin farklı farklı ücret
aldığına, iş barışını bozan bu adaletsiz
ücretlendirme sorununun bir an önce çözülmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
12.- Adana Milletvekili Orhan
Sümerin, Adana ilinde birçok ilçede elektrik sorunu
yaşandığına, elektrik kesintilerinin uzaktan eğitim
alan çocukların eğitim alması önünde en büyük engellerden biri
olduğuna, çiftçi ve seracıların da elektrik kesintilerinden
dolayı büyük kayıplar yaşadığına, bu sorunun
çözülmesi için yetkilileri göreve çağırdığına
ilişkin açıklaması
13.- Muğla Milletvekili
Mürsel Albanın, soru önergesine gelen cevaba göre Muğla ilinde 138
adet jeotermal kaynak arama başvurusu yapılmış
olduğuna, jeotermal adı altında doğanın talan
edilmesine karşı olduklarına ilişkin açıklaması
14.- Amasya Milletvekili
Mustafa Tuncerin, İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.
prensibinden yola çıkılarak, pandemi nedeniyle kapatılan
mekânların kurallara uygun olarak tekrar açılmasına,
açılmayacaksa tüm esnafa asgari şartlarda geçinebilecekleri
aylık yardımı yapılmasının kaçınılmaz
olduğuna ilişkin açıklaması
15.- Erzincan Milletvekili
Burhan Çakırın, Pençe Kartal-2 Operasyonunda şehit olan kahraman
Mehmetçiklere Allahtan rahmet dilediğine, 13 Şubat Erzincan ilinin
düşman işgalinden kurtuluşunun 103üncü yıl dönümünde bu
güzide şehri emanet edenleri rahmetle andığına ilişkin
açıklaması
16.- İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Pençe Kartal-2 Harekâtında
şehit olan Piyade Komando Yüzbaşı Burak Coşkun ve Muhabere
Astsubay Kıdemli Çavuş Harun Turhana Allahtan rahmet
dilediğine, vefatının yıl dönümünde Özgecan Aslanı rahmetle
andığına, kadına düşman olan zihniyetle mücadelenin
sonuna kadar devam edeceğini kamuoyuna ilan ettiğine, Kadri Enis
Berberoğlunun milletvekili haklarına yeniden
kavuşmasını temin eden hususun aslında uygulamadan
kaynaklanan bir eksikliğin giderilmesi bakımından önemli
olduğuna, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Anayasa Mahkemesini birbiriyle
çatışan kurumlar olarak göstermenin doğru bir yaklaşım
olmadığına, bu konuda bir an önce bir yasal düzenleme
yapılmasının Meclisin görevleri arasında olduğuna,
Kadri Enis Berberoğluna geçmiş olsun dediğine ve CHP Grubuna da
hayırlı olmasını temenni ettiğine ilişkin
açıklaması
17.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, PKK, KCK ve diğer terörist unsurları
etkisiz hâle getirmek, Irakın kuzeyinden gelecek terör
saldırılarını bertaraf etmek için 10/2/2021 günü Pençe Kartal-2
Harekâtı başlatıldığına, operasyonda şehit
olan Muhabere Astsubay Kıdemli Çavuş Harun Turhan, Piyade Komando
Yüzbaşı Burak Coşkun ve Muhabere Komando Yüzbaşı
Ertuğ Güleri rahmetle andığına, operasyona katılan
güvenlik güçlerine başarılar dilediğine, vefatının
yıl dönümünde Özgecan Aslanı rahmetle andığına,
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince Kadri Enis Berberoğlu
hakkında fezleke düzenlenmesine karar verilmesinin yani Kadri Enis Berberoğlu
şu an hâlâ faal bir milletvekiliymiş gibi değerlendirilmesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisine ve yasama organına yapılan büyük bir
saygısızlık olduğuna, Meclisin bu konuda gerekli
düzenlemeleri ivedilikle yapmasının önemli olduğuna, şu
anda yapılan işlemin günü kurtarmaya yönelik olduğuna
ilişkin açıklaması
18.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Kadri Enis Berberoğluyla ilgili
yaşanan hukuksuzluğun Anayasa Mahkemesinden dönmesini memnuniyetle
karşıladıklarını ve Meclise tekrar hoş geldiniz
dediğine, aynı gün vekilliği düşürülen Musa
Farisoğulları ve Leyla Güvenin başvurularının Anayasa
Mahkemesi tarafından reddedildiğine, çifte standart meselesinin bu
tarihî günde bir kez daha ortaya çıktığına, her 2 vekilin
de hâlâ halkın vekili olduğuna, RTÜK tarafından Halk TV, KRT,
FOX TV ve Tele1 ile Habertürke yeni cezalar verildiğine, RTÜKün
iktidarın halkın sesini kısmak için kullanılan bir sopa
konumuna düştüğüne, kamuda kadrolu personel yerine sözleşmeli
personel çalıştırılmasının bu döneme
damgasını vuran meselelerden biri olduğuna; 4,8 milyon kamu
personelinin 2 milyon 970 bininin kadrolu, 502 bininin ise sözleşmeli
olarak görev yaptığına, iktidarın işçilerin kadro
taleplerine rağmen hiçbir adım atmadığına, esnek
çalışma modelinin bir istismara, bir sömürüye dönüştüğüne,
Van ilinde VEDAŞın elektrik sayaçlarını direklere
taşımasıyla birlikte faturaların 2ye, 3e
katlandığına, bu konuda gerekli çalışmaların
yapılmasını istediklerine ilişkin açıklaması
19.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, okunan Başkanlık tezkeresiyle
İstanbul Milletvekili Kadri Enes Berberoğluna karşı
yapılan bir hak gasbının ortadan
kaldırıldığına, Anayasa Mahkemesi
kararlarının hukukiliğini ve
bağlayıcılığını tartışmanın
Meclisin işi olmadığına, Meclisin bu konuyla ilgili net bir
yasal düzenleme yapması zorunluluğunun bu örnek olayla ortaya
çıktığına, demokrasilerde temel hak ve özgürlüklerin önünde
hiç kimsenin, hele hele mahkemelerin engel olmamasını dilediğine
ilişkin açıklaması
20.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Irakın kuzeyinde başlatılan Pençe
Kartal-2 Harekâtı sırasında şehit olan Piyade Komando
Yüzbaşı Burak Coşkun, Muhabere Astsubay Kıdemli Çavuş
Harun Turhan ve Muhabere Komando Yüzbaşı Ertuğ Gülere Allahtan
rahmet dilediğine, Kadri Enis Berberoğluyla ilgili konunun bir
hukuki bir de siyasi tarafı olduğuna, Anayasa Mahkemesinin
kararına bağlı olarak işleyen bir süreç olduğuna,
hukukun kendi mecrasında yürüdüğüne, okunan kararın esasa
ilişkin olmadığına, usuli bir işlem olduğuna,
MİT tırları dosyasında diğer tarafların ceza
aldığına, Kadri Enis Berberoğlunun da vekillikle ilgili
dokunulmazlık tartışması olduğu için tekrar
yargılanmasına kararı verildiğine,
dokunulmazlığın kaldırılmasıyla ilgili tezkere
geldiğinde Genel Kurulun karar vereceğine, okunan mahkeme
kararının baş tacı olduğuna, hukukun gereğinin
yapıldığına ilişkin açıklaması
21.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, kendilerine karşı, hiçbir
yargı kararı olmadan, saldırı ve terörize etme söyleminin
her yerde devam ettiğine, Parlamentoda 3 milletvekilinin milletvekilliğinin
düşürüldüğüne, Kadri Enis Berberoğlunun geri döndüğüne,
Leyla Güven ve Musa Farisoğullarının şu anda hapiste
olduğuna, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve İdris
Balukenin de niye cezaevinde olduğunun sorgulanması
gerektiğine, ayrımcılığın en temel hak
ihlallerinden biri olduğuna, bu ayrımcılıkla mücadele
edeceklerine, ülkede halkların gerçekten kardeş olması için her
şeyden önce eşit olması gerektiğine, buradaki günahın
sadece iktidar partisinin olmadığına ilişkin
açıklaması
22.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Irakta operasyon sırasında Piyade
Komando Yüzbaşı Burak Coşkun, Muhabere Astsubay Kıdemli
Çavuş Harun Turhan, Muhabere Komando Yüzbaşı Ertuğ Gülerin
kaybedildiğine, artık şehit haberlerini duymak istemediklerine,
bunun için devletin bu konuda gerçekten bütüncül tedbirler alması
gerektiğine, Meclisin taziye dileme işlevinden daha önemli
işlevleri olduğunu düşündüğüne, şehitlere Allahtan
rahmet dilediğine, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
23.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
24.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, kayyum uygulamalarını
teşhir etmeye devam edeceklerine, Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi Kayyumunun Ergani ve Bismil ilçelerinde yaklaşık maliyeti
22 milyon 710 bin TL olan 2 adet yatılı kız Kuran kursu
inşa edeceğine, Diyarbakır İl Müftülüğünün talebiyle
bu kursların yapımı gerçekleştirildiği hâlde bu
kursların yapımının neden Diyanet İşleri
Başkanlığının
karşılamadığını sorduğuna, bu projelerde
Sayıştay raporlarına da yansıyan çok ciddi yolsuzluklar
olduğuna, vefatının yıl dönümünde Özgecan Aslan ve
katledilen bütün kadınları saygıyla andıklarına
ilişkin açıklaması
25.- Ankara Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu Demirin, Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet
Özdemirin 224 sıra sayılı Komisyon Raporu üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
26.- Eskişehir
Milletvekili Jale Nur Süllünün, Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet
Özdemirin 224 sıra sayılı Komisyon Raporu üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
27.- Kayseri Milletvekili
Dursun Ataşın, Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Başkanı
Mihrimah Belma Satırın 219 sıra sayılı Komisyon
Raporu üzerinde konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
28.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, Kayseri Milletvekili Dursun Ataşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, tüm
partilerin konuşmacılarının Kamu Denetçiliği Kurumunun
çok kıymetli çalışmalar yaptığını ifade
ettiğine, bu hafta 13 uluslararası sözleşme ve 3 komisyon
raporunun görüşüldüğüne, katkı sağlayan herkese
teşekkür etmeyi bir borç bildiğine ilişkin açıklaması
29.- Dilekçe Komisyonu ile
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyon Başkanı Mihrimah Belma Satırın, Kayseri
Milletvekili Dursun Ataşın yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, İstanbul 14.
Ağır Ceza Mahkemesinin 10/2/2021 tarihli yazısı ile TBMM
Başkanlığına bildirilen mahkeme kararıyla
İstanbul Milletvekili Kadri Enis Berberoğlu hakkında verilen ve
4/6/2020 tarihli 95inci Birleşimde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunun bilgisine sunulan kesin hükmün ortadan kalktığına
ilişkin tezkeresi (3/1518)
2.- Depreme Karşı
Alınabilecek Önlemlerin ve Depremlerin Zararlarının En Aza
İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan (10/3200, 3361, 3362, 3364, 3365) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının görev sürelerinin uzatılmasına
ilişkin tezkeresi (3/1519)
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın
yaptığı açıklama sırasında zımnen
İstanbul Milletvekili Kadri Enis Berberoğluna sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Çanakkale Milletvekili
Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Engin Altayın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında AK
PARTİye sataşması nedeniyle konuşması
3.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet
Taytakın 219 sıra sayılı Komsiyon Raporu üzerinde MHP
Grubu adına yaptığı konuşmasında HDPye
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Sakarya milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında MHPye sataşması nedeniyle konuşması
5.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent
Bülbülün sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında
HDPye sataşması nedeniyle konuşması
6.- Sakarya milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında MHPye sataşması nedeniyle tekraren
konuşması
7.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent
Bülbülün sataşma nedeniyle yaptığı konuşmasında
HDPye sataşması nedeniyle tekraren konuşması
VII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler
1.- CHP Grubu adına Grup
Başkanvekili Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, İstanbul
Milletvekili Nurettin Canikli ve 45 Milletvekilinin, Ankara Milletvekili Filiz
Kerestecioğlu Demir ve 20 Milletvekilinin, Ordu Milletvekili Cemal
Enginyurt ve 20 Milletvekilinin, Giresun Milletvekili Necati
Tığlı ve 20 Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal ve 21 Milletvekilinin, HDP Grubu adına Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Fatma Kurtulanın, İYİ Parti Grubu adına Grup
Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, MHP Grubu
adına Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Sakarya
Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün; Rabia Naz Vatan Başta Olmak Üzere
Şüpheli Çocuk Ölümlerinin Araştırılması ve Bu Konuda
Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri
(10/1058, 1071, 1108, 1220, 1288, 1369, 1464, 1559, 1560) ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 224)
2.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer ve 23 Milletvekilinin, Eskişehir Milletvekili Nabi
Avcı ve 37 Milletvekilinin, Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve 27
Milletvekilinin, Samsun Milletvekili Bedri Yaşar ve 22 Milletvekilinin,
İzmir Milletvekili Binali Yıldırım ve 34 Milletvekilinin,
Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan ve 19 Milletvekilinin,
İstanbul Milletvekili Arzu Erdem ve 19 Milletvekilinin; Bilişim
Teknolojileri Bağımlılığının Etkilerinin
İncelenerek Olası Zararlarının Bertaraf Edilmesi ve Bu
Teknolojilerin Kontrollü Kullanımının Sağlanması
İçin Yapılması Gerekenlerin Saptanması Amacıyla Bir
Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin
Önergeleri (10/38, 466, 494, 536, 978, 983, 984) ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 214)
3.- Kayseri Milletvekili
Çetin Arık ve 30 Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Mahir Polat ve
19 Milletvekilinin, Kayseri Milletvekili Hülya Nergis ve 22 Milletvekilinin,
MHP Grubu Adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve 32 Milletvekilinin, İYİ
Parti Grubu Adına Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Yavuz
Ağıralioğlunun; Down Sendromu, Otizm ve Diğer Gelişim
Bozukluklarının Yaygınlığının Tespiti ile
İlgili Bireylerin ve Ailelerinin Sorunlarının Çözümü İçin
Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri
(10/242, 349, 392, 394, 397, 401) ve Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 200)
4.- Kütahya Milletvekili Ali
Fazıl Kasap ve 28 Milletvekilinin, Kütahya Milletvekili Ali Fazıl
Kasap ve 24 Milletvekilinin, Kayseri Milletvekili Çetin Arık ve 32
Milletvekilinin, Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ve 20 Milletvekilinin,
Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan ve 19 Milletvekilinin,,
Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan ve 19 Milletvekilinin,
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 21 Milletvekilinin,
MHP Grubu Adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan
Akçayın, Ankara Milletvekili Arife Polat Düzgün ve 23 Milletvekilinin,
Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 34 Milletvekilinin, Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzel ve 19 Milletvekilinin, Denizli Milletvekili Yasin
Öztürk ve 20 Milletvekilinin; ALS, SMA, DMD, MS Hastalıklarında ve
Kesin Tedavisi Bilinmeyen Diğer Hastalıklarda Uygulanan Tedavi ve
Bakım Yöntemleri ile Bu Hastalıklara Sahip Kişiler ve
Yakınlarının Yaşadıkları Sorunların ve
Çözümlerinin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri (10/184, 185, 281, 403, 585,
604, 734, 914, 915, 917, 920, 921) ve Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 199)
5.- Mersin Milletvekili
Rıdvan Turan ve 31 Milletvekilinin, MHP Grubu Adına Grup
Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Hatay Milletvekili
Hacı Bayram Türkoğlu ve 24 Milletvekilinin, CHP Grubu Adına Grup
Başkanvekili Manisa Milletvekili Özgür Özelin, İYİ Parti Grubu
Adına Grup Başkanvekili İstanbul Milletvekili Yavuz
Ağıralioğlunun; Tıbbi ve Aromatik Bitki Çeşitliliğinin
Korunmasında, Bunların Üretiminde ve Pazarlanmasında
Karşılaşılan Sorunlar ile Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri (10/361, 405, 406, 407, 410)
ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
159)
6.- 2019 Yılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporu (5/3) (S. Sayısı: 219)
11 Şubat
2021 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Abdurrahman TUTDERE
(Adıyaman), Emine Sare AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 46ncı Birleşimini açıyorum.(x)
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Kahramanmaraşın düşman işgalinden
kurtuluşunun 101inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıça aittir.
Buyurun Sayın
Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili İmran Kılıçın,
Kahramanmaraş ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun
101inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
İMRAN KILIÇ
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
çok kıymetli milletimiz, değerli Kahramanmaraşlı
hemşehrilerim; Kahramanmaraşımızın düşman
işgalinden kurtuluşunun 101inci yılını kutluyor,
hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyor, şehitlerimize Allahtan
rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum.
Devrin yöneticilerinin
basiretsizliği yüzünden yok yere girdiğimiz cihan
savaşından yenik çıkmamızın akabinde Mondros
Mütarekesini imzalamak zorunda kalmıştık. Mondros
Mütarekesinin 7nci maddesine göre ülkemiz işgale uğramış,
bu işgalden Maraş ve yöresi de payını
almıştı. Maraşa önce İngilizler gelmiş, onlar
sekiz ay kalmışlar, Fransızlarla aralarında
yaptıkları değişim görüşmeleri neticesinde
ardından Fransızlar gelmiştir. Fransızlar, gelmeleriyle
beraber yerli Ermenileri de kışkırtıp
donatmışlar, Fransız-Ermeni iş birliğindeki
işgalciler şehrimize, halkımıza
saldırmışlar, gördüklerini büyük küçük, kadın erkek demeden
öldürmüşlerdir. Bu durum karşısında direnmekten başka
çaresi kalmayan Kahramanmaraş halkı silaha sarılmış ve
işgalcilerle yirmi iki gün ve gece süren bir mücadele vermişlerdir.
Maraş mücadelesi, Türk
istiklal mücadelesinin ilklerindendir. Aynı zamanda bu mücadele mahallî
imkânlarla başka yerlerden destek almaksızın kendi imkânlarıyla
Maraş halkının canını dişine takarak
yapmış olduğu canhıraşane bir mücadeledir. Neticede
Fransız işgalcileri ve onların yerli iş birlikçisi Ermeni
komitacıları bir daha dönmemek üzere Maraşı terk
etmişlerdir. 1925 yılı 5 Nisanında Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından Maraşımıza kırmızı
şeritli bu İstiklal Madalyası verilmiş ve
Maraşımız bu madalyayı almaktan o gün bugün büyük bir onur
duymuştur, onur duymaktadır. 7 Şubat 1973te de İstiklal
Madalyalı şehrimize kahramanlık unvanı verilmiş ve bu
unvan da onurumuz üzerine onurumuz olmuştur.
Bizler de şanlı
ecdadımızın vermiş olduğu istiklal mücadelesini
taçlandırmak için el birliğiyle
Kahramanmaraşımızın istikbal mücadelesini vermekteyiz. Bu
mücadelede hedefimiz, nitelikli insan kaynağına sahip Kahramanmaraş,
sosyal altyapısıyla yaşam kalitesi yüksek Kahramanmaraş,
gelişmiş altyapısıyla sanayinin çekim merkezi
Kahramanmaraş, tekstilde lider kent Kahramanmaraş, kuyumculukta
tasarımın merkezi Kahramanmaraş, ihracatta rekabet gücü yüksek
Kahramanmaraş, lojistiğin bölgedeki merkezi Kahramanmaraş,
kültürü ve doğal güzellikleriyle alternatif turizm merkezi
Kahramanmaraş, şehirciliği planlı, kentsel dönüşümünü
gerçekleştirmiş Kahramanmaraş diyoruz ve bunun için
çalışıyoruz, bunun için çalışacağız.
Doğru, makul tut da bir
yol,
Durma, yürü, bahtiyar ol.
Ama zahmetli seferdir,
Dayan ha sonu zaferdir.
diyor, hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem
dışı ikinci söz, 2021 yılının Afyonkarahisarda
Aile Yılı ilan edilmesi hakkında söz isteyen Afyonkarahisar
Milletvekili Mehmet Taytaka aittir.
Buyurun Sayın Taytak.
(MHP sıralarından alkışlar)
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytakın, 2021 yılının
Afyonkarahisarda Aile Yılı ilan edilmesine ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET TAYTAK
(Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Afyonkarahisarda 2021 yılının Aile Yılı ilan edilmesi
hakkında gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce Irakın kuzeyinde Pençe Kartal-2 Harekâtı
sırasında şehit olan 3 askerimize Allahtan rahmet, ailelerine
ve milletimize sabırlar diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
aile, insanlığın sahip olduğu en önemli toplumsal yapı
taşıdır, milletimizi ayakta tutan en temel değerdir. Aile
evrensel ve kutsaldır, âlemde kurulmuş ilk yapıdır.
Değerli milletvekilleri,
ailenin mutlu olması toplumun huzurlu olmasıyla eş
değerdir. Bir toplumda aile kurumu ne kadar güçlü olursa o toplumun
oluşturduğu millet ve devlet de o kadar güçlü olur.
Modernleşme adı altında Batı kültürünün, sosyal
medyanın, amaçlanan küresel ve dijital dünyanın Türk aile
yapısına tehdit oluşturduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Değiştirilmeye çalışılan aile yapımız ve
ahlaki değerlerin etkisini yitirmesiyle meydana gelen olaylarda aile
kavramının değeri çok daha iyi
anlaşılmıştır. Hemen hemen her gün bir dizi, film gibi
izlediğimiz kadın cinayetleri toplum vicdanını
sarsmaktadır. Anne, eş, çocuk cinayetleri sistematik olarak,
sansürsüz görüntülerle, tüm detaylarıyla günlerce ekranlarda yol gösterir
gibi yayınlanmaktadır. Kirli diyalogların, çarpık
ilişkilerin gündüz kuşağında zihinleri zehirlediğine
şahit olmaktayız. Bu yayınlar, pandemi döneminde evde bulunan
yavrularımızın da fikir dünyasını karartmaktadır.
Bu yayınlarla ilgili mutlaka ve mutlaka önlem alınmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
ailenin temeli kadınlarımızdır. Ülkenin geleceği,
kadınlarımızın yetiştireceği
evlatlarımızın elindedir. Gelecek nesillerimizi koruyacak olan
en güçlü önlem, kadınlarımızın cesareti ve dikkati
olacaktır. Çocuklarını terör örgütünden geri almak için
korkusuzca, aylardır evlat nöbeti bekleyen Diyarbakır Anneleri, bu
gerçeğin en önemli örneklerinden birisidir. Genel Başkanımız
Sayın Devlet Bahçeli Beyin ifade ettiği gibi Kadın
vatandır, kadın ülkedir, kadın gelecektir. Annelerimiz,
yavrularımızı teröristlerin, terör hamilerinin, terör sevici
siyasilerin eline bırakmamalı; evlatlarımızı
uyuşturucudan ve kötü alışkanlıklardan korumak için
tedbirli olmalıdır. Unutmamak gerekir ki en iyi narkotik polisi
annedir. Bu bağlamda, bilinçli bir kadının önemini bilen, sosyal
ve ekonomik hayata katılımlarının artırılarak
sahip oldukları potansiyelin ortaya çıkmasını amaçlayan
Afyonkarahisar Valimiz Sayın Gökmen Çiçek Beyin Afyonkarahisarda
başlatmış olduğu 2021 Aile Yılı kapsamında
gerçekleştirilen Kadın Kültür Evleri Projesi,
kadınlarımızın yöresel kültürü, genel kültürü,
değerler kültürünü öğrenmesi ve üretime katkı
sağlaması açısından çok önemlidir. Hayattaki en önemli
varlıklarımız olan evlatlarımız,
kadınlarımız ve ailelerimiz için, bu çalışmaya emek
veren kıymetli Valimiz Gökmen Çiçek Beyefendiye,
bürokratlarımıza, Afyonkarahisarlı hemşehrilerimize ve
katılım sağlayan tüm hanımefendilerimize
teşekkürlerimi sunuyor, bu projenin tüm ülkemizde uygulanmasının
milletimiz için hayırlı olacağı düşüncesiyle Gazi
Meclisi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem
dışı üçüncü söz, üç ayların başlaması
münasebetiyle söz isteyen Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemire aittir.
Buyurunuz Sayın Hocam.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.-
Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemirin, üç ayların
başlamasına ilişkin gündem dışı
konuşması
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Konya) Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri ve bizleri
ekranları başında izleyen değerli halkımız;
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Yarın akşam
ezanıyla birlikte başlayacak olan üç aylarımızı tebrik
ediyorum. Niye yarın akşam ezanıyla birlikte diye söyleyeyim:
Çünkü İslam dinine göre gün, geceyle akşam ezanıyla başlar
ve ertesi gün akşam ezanıyla sona erer. Bu anlayışın
tezahürü olarak da nitekim perşembeyi cumaya bağlayan geceye cuma
gecesi adı verilmiştir. Yarın akşam namazıyla beraber
3 misafirimiz olacak. Bu misafirlerden ilkinin adı recep ve bir ay sonra
gelecek ikincisinin adı şaban ve arkasından gelecek olan
misafirimizin adı da ramazan olacak çünkü ramazan ayı bu üç
ayların en kıymetlisi olduğu gibi on iki ayın da en kıymetlisidir
ve ayların sultanı olarak nitelendirilmektedir.
Bu hususla alakalı
olarak bazı duygu ve düşüncelerimi Meclisimizde bulunan siz
değerli milletvekillerimizle ve halkımızla paylaşmak
istiyorum. Allah bütün varlık âlemini bir anlamda insan için, insanı
da kendisi için yaratmıştır. Mekân gibi zaman da mahluktur ve
varlık âlemi zamanla
sınırlandırılmıştır. Bu
sınırın başlangıcı ferdî anlamda doğum ve
yine, sonu ferdî anlamda ölümdür fakat ölüm sadece dünya hayatının
zaman sınırını belirleyen bir olgu olmaktan öteye geçmez
çünkü insan ruhu sınırları aşacak güce sahip bir yolun
yolcusudur ve ölümden sonra da o ruhun yolculuğu devam etmektedir.
Dolayısıyla ruh sınırlarüstü bir hilkate sahiptir; buna
muhakkak dünya sınırı da dâhildir yani o sınırla da
sınırlandırılamaz. Allah insana ruhundan ruh üfürmüştür;
onu, varlıkların en değerlisi kılmış, en güzel
şekilde yaratmış, melekleri geçebilecek derecede kabiliyetle
donatmış ama kendi terimiyle söyleyecek olursak esfelisafiline
alçalabilecek bir özellik de vermiştir. İşte, Allah, insanı
varlıklar arasından nasıl seçmişse insanlar arasından
peygamberleri, peygamberler arasından da -yine İslam literatüründeki
tabiriyle söylersek- ülül-azm olanları ve nihayet Hazreti Muhammedi
seçmiştir ve bunları birbirine üstün kıldığını
da ayetikerimede açıkça ifade etmiştir. Bu seçme işine
müfessirler ayetlerdeki anlamlardan hareketle ıstıfa kanunu
adını vermişlerdir. Allah sadece insanı, peygamberleri ve
onlar arasından bazılarını ve nihayet birisini seçmez.
Gezegenlerden Samanyolunu, Güneşi, Ayı ve Dünyayı da
seçmiştir. Dünyadan da mescitleri, mescitler arasından da Mescid-i
Aksayı, Mescid-i Nebeviyi ve Mescid-i Haramı seçmiştir.
Kâbeyi de yeryüzünün merkezi ve insanlığın kıblegâhı
olarak seçmiştir. Aylardan da zaman dilimi olarak öncelikle haram
ayları seçmiştir. Haram aylar -bildiğiniz gibi- zilkade,
zilhicce, muharrem ve yine üç ayların ilki olan recep ayıdır ve
yine, aylar arasından recebi, şabanı ve ramazanı
seçmiştir.
Ben bu konudaki hadisler
arasında yapılan tartışmaları ilahiyatçılara
bırakarak şunu söylemekte yarar görüyorum: Peygamber Efendimiz, recep
ayının Allahın ayı olduğunu, şaban
ayının kendisinin ayı olduğunu ve ramazanın da
ümmetinin ayı olduğunu da ayrıca vurgulamıştır.
Yine, onun bir hadisişerifinde Üzerimize bir büyük ayın gölgesi
düştü. şeklinde bir ifadeye rastlarız ki bu, aynı zamanda,
bir hakikati, edebî bir dil kullanarak bildirmenin de örneği
olmaktadır. Peygamberimizin bu aylarda daha çok ibadet ettiği,
ibadetini artırdığı ve başkalarını da bu
konuda teşvik ettiği bize ulaşan bilgiler arasındadır.
Bu duygu ve
düşüncelerle, sizlerin ve milletimizin üç aylarını kutluyor, bu
üç ayların insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden
birer dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Taşkın
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, Millî Uzay
Programının başlıca hedeflerinin 2023 yılında
Aya sert iniş ve 2028 yılında yumuşak iniş yapmak,
uydu üretimini tek çatı altında toplamak, uzay limanı kurmak, 1
Türk vatandaşını bilimsel misyon için uzaya göndermek
olduğuna, programın ülke ve tüm insanlık için hayırlı
olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz gün,
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
katılımıyla gerçekleştirilen bir törenle Türkiye Uzay
Ajansı tarafından hazırlanan Türkiyenin uzay
politikalarındaki on yıllık stratejisini, vizyonunu, hedef ve
projelerini içeren Millî Uzay Programı kamuoyuna tanıtıldı.
Programın başlıca hedefleri; 2023 yılında Aya sert
iniş ve 2028 yılında yumuşak iniş yapmak, uydu
üretimini tek çatı altında toplamak, uzaya bağımsız
bir şekilde erişmek için uzay limanı kurmak, 1 Türk vatandaşını
bilimsel misyon için uzaya göndermektir. Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın ifadeleriyle, geçmişimizden
aldığımız güçle kökümüzden beslenerek geleceğe bakacağız;
güçlü ve bağımsız bir Türkiyenin yerini sadece dünyada
değil, uzayda da tahkim edeceğiz.
Millî Uzay
Programımızın ülkemiz ve tüm insanlık için
hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Bayraktutan
2.-
Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutanın, Artvin ili Murgul ilçesi
Damar köyünde içme suyunun aşırı derecede kirlendiğine, Eti
Bakır AŞnin atık barajında sızıntı
olduğuna dair tereddütler olduğuna, bölgede siyanür havuzu
kurulmasıyla ilgili çalışmaların durdurulmasını
bir kez daha rica ettiğine ilişkin açıklaması
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Artvin ili Murgul ilçesi
Damar köyünde yaşayan bir vatandaşımızın içme suyundan
rahatsızlandığı ortaya çıkmıştır. Usta
Mahallesi ve Ardıçlı köyüne su sağlayan ve eski bir boru
hattıyla Murgula da ulaşılan kadim kaynak suyundan 29/01/2021
tarihinde numune alınarak inceleme yapılmıştır. Damar
köyündeki -eski ismiyle Zsansul- suda yapılan kimyasal analiz sonucunda
suyun kalsiyum, magnezyum ve sodyum miktarlarında aşırı
yükselme ve suda aşırı derecede kirlenme meydana geldiği
ifade edilmiştir. Yaşanan bu gelişmelerin, söz konusu yerde
maden çalışması yapan Cengiz Holdinge ait Eti Bakır
AŞnin söz konusu yerdeki atık barajında sızıntı
olduğu konusunda tereddütler bulunmaktadır. Söz konusu yerde
ayrıca siyanür havuzu kurulmasıyla alakalı bir çalışma
mevcuttur eğer bu çalışma yapılırsa içme suyu ve
yaşam tehdit edilecektir; bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir kere
daha ifade ediyorum, söz konusu yapılacak çalışmanın
durdurulmasını, buna ilişkin girişimlerin bertaraf
edilmesini önemli rica ediyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Ataş
3.-
Kayseri Milletvekili Dursun Ataşın, pandemi döneminde bile
iktidardan yeterli desteği alamayan çiftçinin traktörüne bile haciz
işlemi uygulandığına, çiftçileri üretimde tutmak ve
rahatlatmak için Tarım Kredi Kooperatiflerine ve bankalara olan
borçlarının faizsiz uzun vadeli yapılandırılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
DURSUN ATAŞ (Kayseri) -
Teşekkürler Sayın Başkan.
Kayserideki ziraat
odalarından gelen raporlar da göstermektedir ki çiftçilerimiz borç
batağında ve zor durumdadır. Döviz kurunun düşmesine
rağmen gübreye, tohuma ve ilaca hâlen zamlar gelmekte, elektrik ve su
faturaları sürekli yükselmektedir. Gelen bu zamlar zaten zarar eden
çiftçilerimizin üretim maliyetlerini daha da artırmaktadır. Pandemi
döneminde bile iktidardan yeterli desteği alamayan çiftçilerimiz,
borçlarını ödeyemez duruma gelmiş, birçok çiftçinin traktörüne
bile haciz işlemi uygulanmıştır. Kullandıkları
telefon bile çok görülen çiftçilerimizi üretimde tutmak ve rahatlatmak için
çiftçilerimizin Tarım Kredi Kooperatiflerine, Ziraat Bankasına ve
özel bankalara olan borçları faizsiz olarak uzun vadeli
yapılandırılmalı, uygulanan haciz işlemleri bir an
önce durdurulmalıdır diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Çepni
Sayın Şimşek
4.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, vefatının 6ncı
yılında Özgecan Aslanı rahmetle andıklarına,
kadına yönelen şiddet dalgasının, masum canlara kasteden
canice saldırıların son bulmasını dilediğine
ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK
(Mersin) Teşekkürler Sayın Başkan.
Saçlarım tutuştu /
Gözlerim, yandı kavruldu / Bir avuç kül oluverdim / Küllerim, havaya
savruldu.
Özgecan Aslan, 11 Şubat
2015 günü okuldan eve gitmek için bindiği minibüste kahpece katledilen,
gencecik umut dolu bir üniversite öğrencisiydi, Mersinde bir vakıf
üniversitesinde psikoloji eğitimi alıyordu. Çok acı
çekmiştir kızım, keşke kurşunla öldürselerdi.
demişti annesi. Henüz yirmi yaşındayken ve tek derdi üniversite
eğitimi almak olan, akıl almaz yöntemlerle en
aşağılık şekilde katledilen Özgecan Aslan
kızımızı, aramızdan
ayrılışının 6ncı yıl dönümünde rahmetle,
özlemle ve duayla anıyoruz. Özgecanı unutursak, ahlakımızı
unuturuz, vicdanımızı unuturuz,
insanlığımızı unuturuz. Bu vesileyle, kadına
yönelen şiddet dalgasının, masum canlara kasteden canice
saldırıların son bulması dileğiyle bir kez daha
Özgecan kızımızı rahmetle anıyorum; ruhu şad,
mekânı cennet olsun.
BAŞKAN Sayın
Sürücü...
5.-
Şanlıurfa Milletvekili Ayşe Sürücünün, dört yıldır
İzmir Şakran Kadın Kapalı Cezaevinde bulunan Ceylan Bozkurt
ve Didar Bozdağın cezaları bitmesine rağmen tahliye
edilmediklerine, iktidarın infaz paketini siyasi muhalifler üstünde siyasi
kırım amacıyla uyguladığına ilişkin
açıklaması
AYŞE SÜRÜCÜ
(Şanlıurfa) Sayın Başkan, Ceylan Bozkurt ve Didar
Bozdağ dört yıldan beridir İzmir Şakran Kadın
Kapalı Cezaevindeler. Cezaları bitmiş, disiplin cezaları
yok. Bir ay önce tahliye edilmeleri gerekirken tahliye edilmiyorlar. Uyduruk
gerekçelerle, hukuksuz, vicdansız ve adaletsiz kararlarla itirazları
ise reddedilmektedir. İktidar, infaz paketini siyasi muhalifler üstünde
siyasi kırım amacıyla uygulamaktadır. Bu hukuksuzluğa
ve adaletsizliğe bir an önce son verin. Ceylan Bozkurt ve Didar Bozdağ
derhâl serbest bırakılmalıdır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Yılmaz...
6.-
Düzce Milletvekili Ümit Yılmazın, gıda fiyatlarındaki
artışın önemli sebeplerinden birisinin yaş sebze ve
meyvenin üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar yaşanan
kayıplar olduğuna, zincir marketlerin sorumsuz satış
politikaları ve bunlara imkân sağlayan yerel yönetimlerin
pazarcılık ve manavlık sektörünün yok olma aşamasına
gelmesine sebep olduğuna ilişkin açıklaması
ÜMİT YILMAZ (Düzce)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son günlerde gıda
fiyatlarındaki artışın önemli sebeplerinden biri de
yaş sebze ve meyvelerin üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar
olan kayıplarından kaynaklanmaktadır. Bir araştırmaya
göre ülkemizin yaş sebze ve meyvedeki kaybı aynı sektörün
ihracat rakamlarının 4 katıdır. Bu rakamlar, gıda fiyatlarının
ve dünyada yaşanan kıtlığın anormal derecede
arttığı bugünlerde gözden kaçırılmayacak kadar büyük
rakamlardır. Özellikle zincir marketlerin piyasada pazar kapmak adına
yapmış oldukları sorumsuz satış politikaları ve
bunlara imkân sağlayan yerel yönetimler, pazarcılık ve
manavlık sektörünün yok olma aşamasına gelmesine sebep
olmuştur. Manavlık ve pazarcılık sektörünün sekteye
uğramasıyla piyasayı ele geçirdiğini düşünen zincir marketlerin
fiyat belirlemedeki tavrı hemen değişmiş, fiyatları
yukarı doğru tırmandırmaya
başlamışlardır. Bir yandan fiyatları
tırmandıran zincir marketler, diğer yandan ürünlerin çürüyerek
çöpe atılmasının ve gıda sarfiyatının öncüsü
olmaktadır.
BAŞKAN Sayın
Karaman...
7.-
Erzincan Milletvekili Süleyman Karamanın, 13 Şubat Erzincan ilinin
düşman işgalinden kurtuluşunun 103üncü yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
13 Şubat tarihi,
kardeşliğin, dostluğun, vefanın ve hoşgörünün
şehri Erzincanımızın düşman işgalinden kurtuluşunun
103üncü yıl dönümüdür. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi, yüce Türk milletini
ve Erzincanlı hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum.
Erzincanımız
bundan tam yüz üç yıl önce düşman işgali altında inim inim
inlerken 13 Şubat 1918de Kâzım Karabekir Paşa ve
Binbaşı Halit Bey komutasındaki askerlerimizle öncü milis
kuvvetlerimizin başlattıkları mücadele sonucu düşman
işgalinden kurtarılmıştır. 13 Şubat bu yüzden
Erzincanımızın gurur günüdür, sevinç günüdür ve en önemlisi
kurtuluş günüdür, bayram günüdür. Pandemi dolayısıyla
kısıtlı kutlamalar yapılsa da heyecanımız
yüksektir.
Devletimizin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına, sadece
Erzincanımızda değil, tüm vatan sathında millî ve kutsal
değerlerimiz için can veren şehitlerimize
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Demir
8.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Demirin, Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğanın vizyonuyla ülkenin uzayda da yerini
almasını sağlayacaklarına, hayallerini gerçekleştirme
yolunda kararlı adımlar atmaya devam edeceklerine ilişkin
açıklaması
MUSTAFA DEMİR
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Rus Astronot Yuri Gagarin, 12
Nisan 1961de uzaya çıkarak dünya yörüngesinde turunu tamamlayarak uzaya
çıkan ilk insan olmayı başardı. 25 Mayıs 1961de ise
John F. Kennedy ABD Kongresini toplayarak Hazırlanın, on yıl
içinde aya gideceğiz. dedi. Üstelik, gitmekle kalmadılar, sağ
salim geri de döndüler. Bu sözlere Kongredekilerin çoğu bıyık
altından gülerek Başkanın söylediklerini ütopik olarak bulmuşlardı.
Bu durum, Sayın Cumhurbaşkanımızın uzaya insan
göndermekle ilgili açıklamasından sonra muhalefetin verdiği
tepkiye ne kadar da benziyor.
Cumhurbaşkanımızın
vizyonuyla ülkemizin uzayda da yerini almasını
sağlayacağız. Artık yüzümüzü göklere çevirme
zamanıdır. Büyük başarılar her zaman hayal kurmakla
başlar. Biz hayallerimizi gerçekleştirme yolunda kararlı
adımlar atmaya devam edeceğiz.
BAŞKAN Sayın
Fendoğlu
9.-
Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlunun, Malatya ilinde 425 bin
hektar tarım alanının 218 bin hektardan fazlasının
sulanabilir arazi olduğuna, sulama birliklerinin fiyat
artışlarının durdurulması gerektiğine, Covid-19
pandemi süreci dikkate alınarak çiftçilerin sulama birliklerine olan
borçlarına acil bir yapılandırma yapılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET CELAL FENDOĞLU
(Malatya) Teşekkür ederim Başkanım.
Malatyada 2019 verilerine
göre 31.471 ÇKS kaydı olan çiftçi bulunmaktadır ve yaklaşık
50 bin ailenin geçimi tarıma dayalıdır. 425 bin hektar
tarım alanının 218 bin hektardan fazlası sulanabilir
arazidir. Bu arazilerde tarlasına binbir emekle ürününü ekip
hasadını kaldıracağı günü umutla bekleyen
çiftçilerimiz tarlasını suladığında sulama
birliklerine de ayrıca ödeme yapmaktadırlar. Çiftçilerimiz Malatyada
2018 yılında fidan sulamasında ortalama 29 TL öderken 2020
yılında yüzde 80 artışla 53 TL ödemektedir. Sulama
birliklerinin yaptığı bu artış
durdurulmalıdır ve Covid-19 pandemi sürecini dikkate alarak çiftçilerimizin
sulama birliklerine olan borçlarına acil bir yapılandırma
yapılması gerekmektedir. Bakanlığımız bu yönde
bir çalışma planlamakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Kılavuz
10.-
Mersin Milletvekili Olcay Kılavuzun, şehit askerler Piyade Komando
Yüzbaşı Burak Coşkun, Muhabere Komando Yüzbaşı
Ertuğ Güler, Muhabere Astsubay Kıdemli Çavuş Harun Turhanı
ve Hakkın rahmetine kavuşan Türk milliyetçisi Kerküklü Nejdet
Koçakın ablası Nezahat Koçakı rahmetle andığına
ilişkin açıklaması
OLCAY KILAVUZ (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Mehmedim, sevinin,
başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek
de!
Sanma bu tekerlek kalır
tümsekte!
Yarın, elbet bizim,
elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün
batmış, ebed bizimdir!
Vatan, millet, bayrak ve
mukaddesat uğruna şehadete yürüyen kahraman askerlerimiz
Yüzbaşımız Burak Coşkunu, Yüzbaşımız
Ertuğ Güleri ve Astsubayımız Harun Turhanı rahmetle,
minnetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla
eğiliyorum, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum;
acılı ailelerinin ve yüce Türk milletinin başı sağ
olsun.
Türkmen davasının
yolbaşçısı, büyük Türk milliyetçisi Kerküklü şehidimiz
Nejdet Koçakın kıymetli ablası, Nejdet Koçak ağabeyin
Arkadaşlar, ağaç budandıkça yeşerir. Sizden ricam
davayı bırakmayın, sürdürmeye devam edin. Bayrağı size
teslim ediyorum. Bu bayrağı şerefle
taşıyacağınızdan eminim. vasiyeti doğrultusunda
mücadele eden Nezahat Koçak annemiz Hakkın rahmetine
kavuşmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
OLCAY KILAVUZ (Mersin)
Kerkük ve Türkmenelinin, Türk dünyasının başı sağ
olsun. Rahmetle, minnetle anıyorum.
BAŞKAN Sayın
Baltacı
11.-
Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacının, Karayolları Genel
Müdürlüğünde çalışan 16 bine yakın işçinin farklı
farklı ücret aldığına, iş barışını
bozan bu adaletsiz ücretlendirme sorununun bir an önce çözülmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
HASAN BALTACI (Kastamonu)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Karayolları Genel
Müdürlüğü ve bağlı müdürlüklerinde aynı işi yapan 16
bine yakın işçimiz ne yazık ki Anayasanın 2nci, 10uncu
ve 55inci maddelerine aykırı olarak 3 farklı skala üzerinden
ücretlendirilmektedir. 2005 yılından önce işe başlayan bir
işçi ile 2015 yılından sonra protokolle işe giren bir
işçinin günlük yevmiyesi arasında yaklaşık 120 liraya
ulaşan fark oluşmaktadır. Toplu iş sözleşmesi
döneminde alınan yüzdelik zamlarla ücret skalaları arasındaki
makas daha da açılmaktadır. 16 bin işçiden 14 bininin
mağduriyet yaşadığı ve iş
barışını bozan bu adaletsiz ücretlendirme sorunu bir an
önce çözüme kavuşturulmalıdır.
BAŞKAN Sayın
Sümer
12.-
Adana Milletvekili Orhan Sümerin, Adana ilinde birçok ilçede elektrik sorunu
yaşandığına, elektrik kesintilerinin uzaktan eğitim
alan çocukların eğitim alması önünde en büyük engellerden biri
olduğuna, çiftçi ve seracıların da elektrik kesintilerinden
dolayı büyük kayıplar yaşadığına, bu sorunun
çözülmesi için yetkilileri göreve çağırdığına
ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Seçim bölgem Adananın
birçok ilçesinde elektrik sorunu yaşanmaktadır. Trafoların güçlü
olmaması, elektrik altyapısının yenilenmemesi gibi
nedenlerden ötürü uzun saatler hatta günlere varan kesitler meydana
gelmektedir. Özellikle, Adana Yüreğir Ovası; Solaklı, Yunusoğlu,
Doğankent mahalle muhtarlarımızın elektrik kesintileriyle
ilgili şikâyetleri bitmemektedir. Ayrıca, elektrik kesintileri,
uzaktan eğitim dönemimizde çocuklarımızın evlerinde
eğitim almasının önündeki en büyük engellerden biridir.
Ayrıca, çiftçilik, seracılıkla uğraşan
vatandaşlarımız elektrik kesintileri nedeniyle büyük
kayıplar yaşamaktadır. Adanada elektrik dağıtım
görevini üstlenen şirketin özellikle güçsüz trafoların yenilenmesi ve
kablolarının değiştirilmesiyle ilgili gerekli
çalışma bir an önce yapılmalıdır. 21inci
yüzyılda Adanada günlerce elektrik kesintisi yaşanmasını
engellemek için yetkilileri bir an önce göreve çağırıyorum.
BAŞKAN Sayın
Alban
13.-
Muğla Milletvekili Mürsel Albanın, soru önergesine gelen cevaba göre
Muğla ilinde 138 adet jeotermal kaynak arama başvurusu
yapılmış olduğuna, jeotermal adı altında
doğanın talan edilmesine karşı olduklarına
ilişkin açıklaması
MÜRSEL ALBAN (Muğla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakanlığa
verdiğimiz soru önergesine gelen cevaptan da anlaşılacağı
gibi, Muğlamızın doğal güzelliği birilerinin
iştahını kabartmaya devam ediyor. Özellikle turizm bölgelerine
yakın noktalarda son beş yıl içerisinde 138 adet jeotermal
kaynak arama başvurusu yapılmış olması bu
iddialarımızı güçlendiriyor. Biz jeotermal enerjiye değil
jeotermal enerji adı altında doğamızın,
toprağımızın, yeşilimizin talan edilmesine,
yandaş enerji şirketlerine peşkeş çekilmesine
karşıyız. Her zaman söylediğimiz gibi, Muğlayı
AKPye ve onun yandaşlarına talan ettirmeyeceğiz; yağmaya,
talana geçit vermeyeceğiz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Tuncer
14.-
Amasya Milletvekili Mustafa Tuncerin, İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. prensibinden yola çıkılarak, pandemi nedeniyle
kapatılan mekânların kurallara uygun olarak tekrar
açılmasına, açılmayacaksa tüm esnafa asgari şartlarda
geçinebilecekleri aylık yardımı yapılmasının
kaçınılmaz olduğuna ilişkin açıklaması
MUSTAFA TUNCER (Amasya)
Sayın Başkan, TBMM Genel Kurulunun
çalışmadığı günlerde Amasya merkez ve ilçelerinde
İl Başkanımız ve ilçe başkanlarıyla birlikte
esnafımızı ziyaret ediyor ve sohbet ediyoruz.
Esnafımızın hâli vakti hiç iyi değil. Kepenk
kapatanların, kapatmayla karşı karşıya kalanların
ve iş yerini devretmek için ilan asanların sayısı hiçbir
dönemde olmadığı kadar çoğalmış durumda.
Pazartesiden cumaya beş gün boyunca siftah yapmayan
esnaflarımız, elektrik faturasını ödeyemeyip elektrik
kesintisiyle karşı karşıya kalan esnaflarımız,
doğal gaz faturasını emekli babasının kredi
kartından çektiren esnaflarımız var. Bütün bunların
dışında, pandemi gerekçesiyle kapatılan ve iflasla
karşı karşıya bırakılan önemli sayıda
esnafımız var. İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın. prensibinden yola çıkarak, iş yerleri pandemi
nedeniyle kapatılan esnaflarımızın mekânlarının
kurallara uygun olarak tekrar açılması, açmayacaksanız öncelikli
olarak bu esnaflarımız olmak üzere tüm esnaflarımıza asgari
şartlarda geçinebilecekleri aylık yardımı yapmanız
kaçınılmazdır; aksi hâlde, orta direği kaybettiğiniz
gibi esnaflarımızı da kaybedeceksiniz.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Çakır...
15.-
Erzincan Milletvekili Burhan Çakırın, Pençe Kartal-2 Operasyonunda
şehit olan kahraman Mehmetçiklere Allahtan rahmet dilediğine, 13
Şubat Erzincan ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun
103üncü yıl dönümünde bu güzide şehri emanet edenleri rahmetle
andığına ilişkin açıklaması
BURHAN ÇAKIR (Erzincan)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Vatan müdafaası için
yürütülen Pençe Kartal-2 Operasyonunda şehit olan kahraman
Mehmetçiklerimize Allahtan rahmet, yaralılarımıza acil
şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
13 Şubat,
Erzincanın düşman işgalinden kurtuluşunun 103üncü
yıl dönümü. Erzincan bu süreçte çok acılar çekmiş, büyük
zulümlere uğramıştır. Yapılan zulüm ve katliamlara rağmen
Erzincan halkı tek vücut olmuş, işgal kuvvetlerine
karşı her zaman dik durmuştur;
bağımsızlığa olan inancı tükenmemiş,
özgürlük ateşi hiç sönmemiştir. Türk ordusu 13 Şubat 1918
tarihinde Erzincana girerek düşman işgalinden kurtarmış,
milletimizin tarih boyunca asla taviz vermediği
bağımsızlığını tekrar
kazandırmıştır. Bu güzide şehri bize emanet eden
şehitlerimizi, gazilerimizi, Erzincanımızın manevi
büyükleri Terzi Babayı, Dede Paşa hazretlerini, Piri Sami
hazretlerini, Abdürrahim Reyhan hazretlerini, Hafız Şemseddin hoca
efendiyi ve tüm büyüklerimizi rahmetle anıyorum, ruhları şad
olsun.
BAŞKAN Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/2/2021 tarihli
yazısı ile TBMM Başkanlığına bildirilen mahkeme
kararıyla İstanbul Milletvekili Kadri Enis Berberoğlu
hakkında verilen ve 4/6/2020 tarihli 95inci Birleşimde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun bilgisine sunulan kesin hükmün ortadan
kalktığına ilişkin tezkeresi (3/1518)
11/2/2021
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
İstanbul Milletvekili
Kadri Enis Berberoğlu'nun 5 yıl 10 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına ilişkin İstanbul Bölge Adliye
Mahkemesi 2'nci Ceza Dairesinin 13/2/2018 tarihli ve esas 2017/2075, karar
2018/287 sayılı Kararının onanmasına dair
Yargıtay 16'ncı Ceza Dairesinin 20/9/2018 tarihli ve esas 2018/2088,
karar 2018/2728 sayılı Kararı sonrasında, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın 83'üncü maddesinin üçüncü fıkrası
ile 84'üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Cumhurbaşkanlığı
tarafından Başkanlığımıza gönderilen 26/11/2018
tarihli tezkerenin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 4/6/2020
tarihli 95'inci Birleşiminde bilgiye sunulmasıyla
milletvekilliği düşmüştür.
Genel Kurulun bilgisine
sunulan mahkûmiyet kararı hakkında bu kez İstanbul 14'üncü
Ağır Ceza Mahkemesinin 8/2/2021 tarihli ve esas 2016/205 karar
2017/97 sayılı Ek Kararı ile "Anayasa Mahkemesinin
21/01/2021 tarihli, başvurucu hakkında vermiş olduğu hak
ihlali kararı uyarınca hükümlünün yeniden yargılama talebinin
kabulü ile infazın durdurulmasına, sanık hakkında yeniden
yargılama kararı verildiğinden kesinleşmiş hükmün
bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına,
sanığın yargılama sürecinde yeniden milletvekili
olması sebebiyle sanık hakkında yasama
dokunulmazlığı kaldırılıncaya kadar
yargılamanın durmasına, sanığın yasama
dokunulmazlığının kaldırılması için Adalet
Bakanlığına yazı yazılarak sanık hakkında
fezleke düzenlenmesinin istenilmesine karar verildiği hususu
İstanbul 14'üncü Ağır Ceza Mahkemesinin 10/02/2021 tarihli
yazısı ile Başkanlığımıza bildirilmiştir.
Bu çerçevede söz konusu
yazı ile ekindeki mahkeme kararı örneğinden İstanbul
Milletvekili Kadri Enis Berberoğlu hakkında verilen ve 4/6/2020
tarihli 95'inci Birleşimde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun
bilgisine sunulan kesin hükmün ortadan kalktığı
anlaşılmakta olup; keyfiyet, Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
(CHP, HDP ve İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Bilgilerinize
sunulmuştur.
Şimdi, Sayın Grup
Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
İYİ PARTİ Grup
Başkan Vekili Sayın Dervişoğlu
Buyurunuz Sayın
Dervişoğlu.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
16.-
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Pençe Kartal-2
Harekâtında şehit olan Piyade Komando Yüzbaşı Burak Coşkun
ve Muhabere Astsubay Kıdemli Çavuş Harun Turhana Allahtan rahmet
dilediğine, vefatının yıl dönümünde Özgecan Aslanı
rahmetle andığına, kadına düşman olan zihniyetle
mücadelenin sonuna kadar devam edeceğini kamuoyuna ilan ettiğine,
Kadri Enis Berberoğlunun milletvekili haklarına yeniden
kavuşmasını temin eden hususun aslında uygulamadan
kaynaklanan bir eksikliğin giderilmesi bakımından önemli
olduğuna, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Anayasa Mahkemesini birbiriyle
çatışan kurumlar olarak göstermenin doğru bir yaklaşım
olmadığına, bu konuda bir an önce bir yasal düzenleme
yapılmasının Meclisin görevleri arasında olduğuna,
Kadri Enis Berberoğluna geçmiş olsun dediğine ve CHP Grubuna da
hayırlı olmasını temenni ettiğine ilişkin
açıklaması
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Irakın kuzeyi Gara
bölgesinde devam eden Pençe Kartal-2 Harekâtında 2 askerimizin şehit
olduğunu, 4 askerimizin de yaralandığını derin bir
üzüntüyle öğrendik. Şehitlerimiz Yüzbaşı Burak Çoşkun
ile Astsubay Harun Turhana Allahtan rahmet, kederli ailelerine ve aziz
milletimize başsağlığı diliyorum, yaralı
evlatlarımıza da bir an önce Allahtan acil şifa niyaz ediyorum.
Kadına yönelik
şiddetin en acı hikâyelerinden biri olan ve gencecik
yaşında sevdiklerinden koparılan Özgecan Aslanın
vefatının yıl dönümü bugün. Kendisini rahmetle anıyorum,
kederli ailesine Allahtan sabır niyaz ediyorum. Kadına düşman
olan kirli zihniyetle olan mücadelemizin sonuna kadar devam edeceğini de
buradan kamuoyuna ilan ediyorum.
Biraz önce
Başkanlığınız tarafından okunan ve Sayın
Enis Berberoğlunun milletvekili haklarına yeniden
kavuşmasını temin eden hususun, aslında uygulamadan
kaynaklanan bir eksikliğin giderilmesi bakımından önemli
bulunduğunu bilmenizi isterim. Bu kararla birlikte gerek Türkiye Büyük
Millet Meclisini ve gerekse Anayasa Mahkemesini birbiriyle çatışan
kurumlar olarak göstermek doğru bir yaklaşım değildir.
Konuyla ilgili yaşanan ihtilafların hiç zaman kaybetmeden yapılacak
olan yasal düzenlemelerle ortadan kaldırılması bu yüce Meclisin
görevleri arasındadır.
Sayın Berberoğluna
geçmiş olsun dileklerimi bildiriyorum, kendisine
başarılarının devamı temennimi iletiyorum; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubuna da hayırlı olmasını temenni ediyorum.
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Muhammed Levent Bülbül
Buyurunuz Sayın Bülbül.
17.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, PKK, KCK ve diğer terörist
unsurları etkisiz hâle getirmek, Irakın kuzeyinden gelecek terör
saldırılarını bertaraf etmek için 10/2/2021 günü Pençe
Kartal-2 Harekâtı başlatıldığına, operasyonda
şehit olan Muhabere Astsubay Kıdemli Çavuş Harun Turhan, Piyade
Komando Yüzbaşı Burak Coşkun ve Muhabere Komando
Yüzbaşı Ertuğ Güleri rahmetle andığına,
operasyona katılan güvenlik güçlerine başarılar dilediğine,
vefatının yıl dönümünde Özgecan Aslanı rahmetle
andığına, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince
Kadri Enis Berberoğlu hakkında fezleke düzenlenmesine karar
verilmesinin yani Kadri Enis Berberoğlu şu an hâlâ faal bir
milletvekiliymiş gibi değerlendirilmesinin Türkiye Büyük Millet
Meclisine ve yasama organına yapılan büyük bir
saygısızlık olduğuna, Meclisin bu konuda gerekli düzenlemeleri
ivedilikle yapmasının önemli olduğuna, şu anda yapılan
işlemin günü kurtarmaya yönelik olduğuna ilişkin
açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Teşekkür ederiz Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; PKK, KCK ve diğer terörist unsurları
etkisiz hâle getirmek ve Irakın kuzeyinden halkımıza ve
güvenlik güçlerimize yönelik terör saldırılarını bertaraf
etmek, hudut güvenliğimizi sağlamak için uluslararası hukuktan
doğan meşru müdafaa haklarımız doğrultusunda Irakın
kuzeyinde Gara bölgesinde bulunan ve teröristler tarafından kullanılan
hedeflere 10 Şubat 2021 günü saat 02.55ten itibaren Pençe Kartal-2
Harekâtı başlatılmıştır. Oldukça dağlık
ve engebeli olan arazide Mehmetçiklerimiz başarılı operasyonlar
gerçekleştirmekte, terör unsurları tek tek yok edilmektedir.
Terör örgütlerine yönelik
başlatılan Pençe Kartal-2 Harekâtında dün teröristlere
yapılan tehlikeli mağara operasyonunda Kıdemli Astsubay
Başçavuş Harun Turhan ve Piyade Komando Yüzbaşı Burak
Coşkun şehit olmuş, 4 askerimiz de yaralanmıştır.
Dünkü çatışmada yaralanmış olan Yüzbaşı
Ertuğ Gülerin de şehit olduğu haberini sabah saatlerinde büyük
bir üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Kahraman
şehitlerimize Allahtan rahmet, yakınlarına, ailelerine ve büyük
Türk milletine başsağlığı diliyoruz;
çatışmalarda yaralanan gazilerimize de acil şifalar diliyoruz;
operasyonlara katılan bütün güvenlik güçlerimize ve kahraman ordumuza
başarılar diliyoruz.
Sayın Başkan,
bugün, aynı zamanda bundan altı yıl önce Mersinde vahşice,
hunharca katledilmiş olan üniversite öğrencisi, psikoloji bölümü
1inci sınıf öğrencisi Özgecan Aslanın vefat yıl
dönümüdür. Bu vesileyle merhum Özgecan Aslan kızımızı,
kardeşimizi rahmetle yâd ediyoruz, ailesine ve sevenlerine tekrar
başsağlığı diliyoruz.
Sayın Başkan, az
önce okunmuş olan tezkereyle
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz
efendim.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) - CHP Milletvekili Sayın Kadri Enis Berberoğluyla ilgili
Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu hak ihlali kararı
sonrasında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
verilen yeniden yargılama ve infazın durması, bunun yanında
dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke
düzenlenmesine ilişkin kararı çerçevesinde Meclisin, Sayın
Meclis Başkanının, bu noktadaki keyfiyeti Genel Kurula bildiren
yazısı okundu, hep birlikte dinledik. Tabii, burada, Anayasa
Mahkemesi kararıyla alakalı olarak daha önce eleştirilerimizi
partimiz olarak bizler yapmıştık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) - İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin vermiş
olduğu karar, yeniden yargılama kararı, kendisinin hukuk
dâhilinde, mevzuatımız dâhilinde verebileceği bir karardır.
Bu noktada bunu tartışmamakla birlikte, Meclisimizin Anayasanın
84üncü maddesi kapsamında, tamamen mevzuatımıza uygun,
Anayasaya uygun bir şekilde vermiş olduğu bir kararın,
yapılmış olan bir işlemin yani milletvekilliğinin
düşürülmesi işleminin, kesin hükmün olduğu bir süreçte hiçbir
şekilde tartışılmayacak bir işlemin burada tamamen yok
sayılarak, sanki hiç yapılmamış gibi değerlendirilerek
mahkemece bu hususlara hiç girilmeden bu konuda fezleke düzenlenmesine karar
verilmesi yani Kadri Enis Berberoğlunu milletvekili olarak, şu an
hâlâ faal bir milletvekiliymiş gibi değerlendirmesi, bence, Türkiye
Büyük Millet Meclisine ve yasama organına yapılan büyük bir
saygısızlıktır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Başkan.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Burada kararı veren mahkeme, bir sefer ihlali
gerçekleştiren mahkeme 14. Ağır Ceza Mahkemesi değildir. Bu
ihlalin gerçekleştiği sırada dosya istinaftaydı.
İstinaf mahkemesi kararı tamamen ortadan kaldırıp beş
yıl on bir ay cezaya hükmetmiştir.
Ben hukuki
tartışmalara girmek istemiyorum fakat burada çok ciddi bir hukuki
boşluk vardır ve yapılmış olan, şu an
yapılmış olan işlemin herhangi bir hukuki
dayanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu konuda
Meclisimizin, bu hukuki boşluğu dolduracak düzenlemeleri ivedilikle
yapması, bu tarz işlemlerin bir daha geldiğinde bir teamül
üzerinden değil, yazılı kurallar üzerinden bu işlemlerin
gerçekleştirilmesinde büyük önem vardır çünkü şu an yapılan
işlem, tamamıyla günü kurtarmaya yönelik, şu anki durumu
düzeltmeye yönelik bir işlemdir. Bu noktada bu ihtiyacı tekrar dile
getiriyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Meral Danış
Beştaş
Buyurunuz Sayın
Beştaş..
18.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Kadri Enis
Berberoğluyla ilgili yaşanan hukuksuzluğun Anayasa
Mahkemesinden dönmesini memnuniyetle karşıladıklarını
ve Meclise tekrar hoş geldiniz dediğine, aynı gün vekilliği
düşürülen Musa Farisoğulları ve Leyla Güvenin
başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından
reddedildiğine, çifte standart meselesinin bu tarihî günde bir kez daha
ortaya çıktığına, her 2 vekilin de hâlâ halkın vekili
olduğuna, RTÜK tarafından Halk TV, KRT, FOX TV ve Tele1 ile
Habertürke yeni cezalar verildiğine, RTÜKün iktidarın halkın
sesini kısmak için kullanılan bir sopa konumuna düştüğüne,
kamuda kadrolu personel yerine sözleşmeli personel
çalıştırılmasının bu döneme damgasını
vuran meselelerden biri olduğuna; 4,8 milyon kamu personelinin 2 milyon
970 bininin kadrolu, 502 bininin ise sözleşmeli olarak görev
yaptığına, iktidarın işçilerin kadro taleplerine
rağmen hiçbir adım atmadığına, esnek çalışma
modelinin bir istismara, bir sömürüye dönüştüğüne, Van ilinde
VEDAŞın elektrik sayaçlarını direklere
taşımasıyla birlikte faturaların 2ye, 3e
katlandığına, bu konuda gerekli çalışmaların
yapılmasını istediklerine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, biraz önce
İstanbul Milletvekili Sayın Enis Berberoğlunun Anayasa
Mahkemesi kararı sonrası vekilliğinin iadesine dair tezkere
okundu. Şüphesiz bu hukuksuzluğun Anayasa Mahkemesinden dönmesini
memnuniyetle karşılıyoruz ve tekrar Meclise hoş geldi demek
istiyoruz, CHP Grubuna da hayırlı olsun demek istiyoruz ancak bu
kararla birlikte bu ayrımcılık meselesi bir kez daha ortaya
çıktı. Aynı gün, bizim Diyarbakır Milletvekilimiz Musa
Farisoğulları ve Hakkâri Milletvekilimiz Leyla Güvenin de
vekilliği düşürülmüştü. Her 2 milletvekilimizin ceza
aldığı dava dosyası bir kumpas davası olan KCK
operasyonlarından verilmiş ve bütün savcı ve hâkimlerinin
şimdi hapiste olduğu, meslekten menedildiği bir davada hukuksuz,
haksız ve keyfî cezayla karşılaştılar. Aynı
Anayasa Mahkemesi her 2 milletvekilimizin talebini maalesef reddetti.
İşte, bu ayrımcı hukuk, bu çifte standart ve Kürte hukukun
olmadığı meselesi Türkiye tarihinde ve bu tarihî günde bir kez
daha ortaya çıktı. Bugünkü resim şudur: Yani 3
milletvekilliği düşürülüyor; 1i iade ediliyor ama 2si hapishanede,
birisi şu anda Diyarbakır Cezaevinde, Musa Farisoğulları;
Leyla Güven Vekilimiz ise Elâzığ Kapalı Cezaevinde. Bu
yargılamalar hukuksuzdur, keyfîdir ve bir kez daha ortaya
çıkmıştır ki Kürtlere bu ülkede hukuk yoktur,
ayrımcıdır, bugünün resmi de bu şekilde tarihe not olarak
düşsün. Ama biz mücadelemizi bitirmeyeceğiz, bu yargılama
sürecini sonuna kadar takip edeceğiz. Her 2 milletvekilimiz hâlâ
halkın vekilidir ve onların iradesini temsil etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz
efendim.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Sayın Başkan, diğer bir mesele,
şimdi, kanallara RTÜK ceza yağdırmaya devam ediyor. RTÜKten
Halk TV, KRT, FOX TV ve Tele1 ile Habertürke yeni cezalar verildi. RTÜK,
açıkçası, iktidarın, halkın sesini kısmak için
kullanılan bir sopası konumuna düşmüş durumda. Gerekçe
neymiş? Kanallar polisin Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine
tutumunu farklı yansıtmış. ya da
Cumhurbaşkanına yönelik ifadeler eleştiri
sınırlarını aşmış.mış; gerekçeler
bunlar. Polis ne yapıyorsa kanallar onu yansıtmak zorundadır.
Polis sokakta işkence yapıyor, sistematik olarak şiddet
uyguluyor. Ayrıca, her sözü Cumhurbaşkanına hakaret saymak da
ruh hâllerinin ne kadar vahim olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Şimdi, bu refleks, RTÜKün kanallara, kalan tek tük muhalif kanala,
azıcık da olsa gerçeği yansıtmak isteyen kanallara bu
şekilde ceza vermesi, karartması artık gerçekten sözün
bittiği yerlerden bir tanesidir. RTÜK, görevini yapmıyor,
iktidarın emir ve talimatlarını dinliyor ve baskıcı
politikalarına devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Şimdi, diğer bir mesele, bu kadrolu
personel yerine sözleşmeli personelin
çalıştırılması dönemi; bu döneme özellikle
damgasını vuran meselelerden bir tanesi. İktidarın, emek
sömürüsüne dair uyguladığı temel model,
çalışanların özlük haklarını tamamen ortadan
kaldırıyor ve olumsuz etkiliyor. 2020 sonuyla ilgili güncel verilere
göre kamudaki toplam personel sayısı 4,8 milyon. Bu personelin 2
milyon 970 bini kadrolu personelden oluşuyor. Toplam 502.528 personel ise
sözleşmeli olarak görev yapıyor.
Şimdi, bu durum
açıkçası işçilerde büyük bir tepkiye ve
rahatsızlığa yol açıyor. Kadrolu olarak çalışmak
istiyorlar ve kadro bekliyorlar ancak iktidar bu konuda bütün taleplerimize
rağmen hiçbir adım atmıyor ve sözleşmeleri feshetme
tehdidiyle işçiler çalıştırılıyor, kıdem
tazminatı ve özlük hakları da tehlikeye atılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz
efendim.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Bu, aynı zamanda, sözleşmeli personele bir
mobbing uygulanmasıdır. Sendikaların bu konudaki taleplerinin
mutlaka yerine getirilmesini istiyoruz.
Esnek çalışma
modeli de bunun başka bir boyutu. Şu anda memurlar esnek
çalışma modeliyle aslında yirmi dört saat Hazır ol!da
bekletiliyor. Bu esnek çalışmada çalışanlar ölümden ya da
hastalıktan korkmuyorlar, işsiz kalmaktan korkuyorlar. Öyle bir
tarihsel dönemeçte yaşıyoruz ve bu Hazır ol! durumu çok ciddi
sonuçlara da yol açıyor, işveren için kârlı bir sistem. Özlük
hakları aynı zamanda gasbediliyor ve iş gücü maliyeti
azaldığı için bu esnek çalışma modelinin pandemiden
sonra da devam ettirilmesine dair tartışmalar var ve esnek
çalışma modeli tam anlamıyla bir istismara, bir sömürüye
dönüşmüş durumda. Bunun mutlak surette düzeltilmesi gerekiyor.
Son olarak Sayın
Başkan, Vanda VEDAŞın elektrik sayaçlarını direklere
taşıması sonucu çok ciddi bir mağduriyet yaşandı;
yüksek faturalar gelmeye başladı ve detaylar, faturalarda yer
almıyor. Ne demek istiyorum? VEDAŞ ekiplerinin kentteki elektrik
sayaçlarını direklere taşıması sonucu abonelerin
faturaları 2ye, 3e katlanmış durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Kimi abonelere 700-800 lira, kimilerine ise 1.000
lirayı aşan faturalar geliyor. Söz konusu fatura bedelleri ise
mesajla abonelere gönderiliyor; aboneler hem bu şişirilen
faturaların hem de kullandıkları enerjinin detaylarını
hiçbir şekilde görmüyorlar. Bu kriz ve yoksulluk ortamında bu
uygulamalar vatandaşın cebinden daha fazla para çıkarıyor
ve yönetenlere, sermayeye daha çok kazandırıyor. Bunun dikkatle
takipçisi olacağız ve düzeltilmesi için çabalarımızı
devam ettireceğiz. İlgililerin de bunu dikkate alarak gerekli
çalışmaları yapmasını istiyoruz.
Teşekkür ediyorum
Başkanım.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Engin Altay
Buyurunuz Sayın Altay.
19.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, okunan Başkanlık
tezkeresiyle İstanbul Milletvekili Kadri Enes Berberoğluna
karşı yapılan bir hak gasbının ortadan
kaldırıldığına, Anayasa Mahkemesi kararlarının
hukukiliğini ve bağlayıcılığını
tartışmanın Meclisin işi olmadığına,
Meclisin bu konuyla ilgili net bir yasal düzenleme yapması
zorunluluğunun bu örnek olayla ortaya çıktığına,
demokrasilerde temel hak ve özgürlüklerin önünde hiç kimsenin, hele hele mahkemelerin
engel olmamasını dilediğine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sizi ve yüce Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum efendim.
Sayın Başkan, çok
güzel, beğendiğim de bir söz vardır: Geciken adalet, adalet
değildir. denmiştir. Gene beğendiğim bir söz vardır:
Bir yerde adliyenin olması orada adaletin olduğu anlamını
taşımaz. denmiştir. Bana ait bir söz vardır efendim:
Mahkeme kararlarının meşruiyeti, kamu vicdanındaki
karşılıkla doğru orantılıdır. diye.
Bütün bunlara
baktığımızda bugün, biraz önce okunan Başkanlık
tezkeresiyle İstanbul Milletvekilimiz Kadri Enes Berberoğluna
yönelik hukuk marifetiyle yapılan bir hak gasbı bugün itibarıyla
ortadan kaldırılmıştır. Kararın okunması,
Meclise bir an önce intikali konusunda katkı sunan Sayın Meclis
Başkanına da teşekkürü bir borç biliyorum.
Bununla beraber, Sayın
Bülbüle bir cevap diye değil ama şu anda yapılan işlemin
hukukiliği şöyle dursun, bugün yapılan işlem üç gün
geciktirilmiş bir işlemdir. Gecikme işlemini, geciktirme
işlemini bizatihi yapan da 14. Ağır Cezanın Sayın
Başkanıdır. 14. Ağır Cezanın Sayın
Başkanının gecikmeli de olsa kararı Meclise göndermesi çok
bilinen temel hukuk prensipleri çerçevesinde, lehe kararların bir an önce
hayata geçirilmesiyle ilgili zarurettir.
Sayın Başkan,
Anayasa Mahkemesi kararlarının hukukiliğini ve
bağlayıcılığını tartışmak yüce
Meclisin işi değildir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin,
11inci maddesiyle Anayasanın
bağlayıcılığı, 153üncü maddesiyle de Anayasa
Mahkemesinin kararlarının bağlayıcılığı
orta yerdedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz
efendim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Beğensek de beğenmesek de orta yerdeki Anayasaya
uymak herkesten ve her şeyden önce Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama
organı sıfatıyla yapması gereken de bir iştir.
Sayın Bülbüle
katılıyorum, bu ilk defa
karşılaştığımız bir durumdur. Bu konuda
elbette, biraz önce Meclisimizin Sayın Başkanıyla
yaptığımız Danışma Kurulunda da ortaya çıkan
ve aslında, HDPnin 2 milletvekilinin de şu anda bir mağduriyet
yaşadığı noktada Meclisimizin bu konularla ilgili
köşeli, net bir yasal düzenleme yapması zorunluluğu da bu örnek
olayla ortaya çıkmıştır.
Son söz: İstanbul
Milletvekilimiz Kadri Enis Berberoğluna oy veren saygıdeğer
seçmenlerimizin seçme hakkı ve Sayın Enis Berberoğlunun seçilme
hakkı biraz önce okuttuğunuz tezkereyle
sağlanmıştır; hayırlı olsun diyorum, bu son olsun
diyorum. Demokrasilerde temel hak ve özgürlüklerin önünde hiç ama hiçbir kimse,
hele hele mahkemeler hiç engel olamasın diyorum.
Genel Kurulu ve sizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Bülent Turan
Buyurunuz Sayın Turan.
20.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Irakın kuzeyinde
başlatılan Pençe Kartal-2 Harekâtı sırasında
şehit olan Piyade Komando Yüzbaşı Burak Coşkun, Muhabere
Astsubay Kıdemli Çavuş Harun Turhan ve Muhabere Komando
Yüzbaşı Ertuğ Gülere Allahtan rahmet dilediğine, Kadri
Enis Berberoğluyla ilgili konunun bir hukuki bir de siyasi tarafı
olduğuna, Anayasa Mahkemesinin kararına bağlı olarak
işleyen bir süreç olduğuna, hukukun kendi mecrasında
yürüdüğüne, okunan kararın esasa ilişkin olmadığına,
usuli bir işlem olduğuna, MİT tırları dosyasında
diğer tarafların ceza aldığına, Kadri Enis
Berberoğlunun da vekillikle ilgili dokunulmazlık
tartışması olduğu için tekrar yargılanmasına
kararı verildiğine, dokunulmazlığın kaldırılmasıyla
ilgili tezkere geldiğinde Genel Kurulun karar vereceğine, okunan
mahkeme kararının baş tacı olduğuna, hukukun
gereğinin yapıldığına ilişkin
açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün gece
aldığımız şehit haberleriyle yüreğimiz
yandı. Irakın kuzeyinde, Gara bölgesinde başlatılan Pençe
Kartal-2 Harekâtında teröristlerle çıkan çatışma sonucunda
Piyade Komando Yüzbaşı Burak Coşkun, Astsubay Kıdemli
Çavuş Harun Turhan ve Komando Yüzbaşı Ertuğ Güler
şehit oldu. Aziz şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine ve
milletimize başsağlığı dileklerimizi iletmek
istiyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aslında konuya hiç değinmeyecektim
-hukuk kendi mecrasında ilerliyor- ancak tüm Grup Başkan Vekili
arkadaşlarımız konuya değinince ben de birkaç kelam etmek
isterim.
Bakınız, az önce
Enis Berberoğlu kararı Meclisimizde okundu, tüm gruplar da bunu
değerlendirdi. Konunun bence iki yönü var. Bir: Hukuki yönü. Yani Anayasa
Mahkemesinin verdiği karara bağlı olarak işleyen bir süreç
var, bu kararın İstanbul 14. Ağır Cezada
değerlendirilip AYMnin kararına uyulması ve orada verilen
kararın da Meclise gönderilerek okunması süreci var. Yani hukuk
bağırarak çağırarak değil, kendi mecrasında
yürüdü.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Kim bağırdı?
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Kendi ifadelerinden dolayı söylüyorum, eski karardan bahsediyorum.
Bir şekilde hukuk kendi
mecrasında bu konuları çözer ve çözdü.
Olayın bir de diğer
tarafı var Sayın Başkan, siyasi tarafı var. Bizim
açımızdan Cumhuriyet Halk Partisinin 1 vekil eksik veya fazla
olmasının hiçbir kıymetiharbiyesi yok. Ancak, okunan kararı
böyle alkışlarla karşılayıp sanki bir beraat
kararı varmış gibi değerlendirmenin de dosya içeriğini
bilmemekten kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Az önce okunan karar,
esasa ilişkin karar değildi, usuli bir işlemdi. MİT
tırları, hâlâ bir ihanetin belgesi olarak mahkemenin önünde duruyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz
efendim.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) -
Hâlâ bu dosyanın 17-25 Aralık gibi, 15 Temmuz gibi bir FETÖ
operasyonu olduğu gün gibi, gerçek duruyor. Çünkü, dosyanın
diğer tarafları ceza aldı, Berberoğlu da beş yıl
on ay ceza aldı ama vekillikle ilgili dokunulmazlık
tartışması olduğu için tekrar yargılanması
kararı verildi yani mahkemenin bir kararı Meclise tebliğ
edilirken, gönderilirken bir diğer taraftan da yine, mahkeme fezlekesinin
yani Burada bir ihanet var, bu işin yargılanması gerekir. Dosya
içeriğine baktığımızda da dokunulmazlığı
olduğundan dolayı Meclis kaldırırsa yargılarım.
kararının Meclise gönderildiğini öğrendik. Şunu demek
istiyorum: Esasa ilişkin bir problem yok; MİT tırları bir
ihanettir bu topraklarda, bu insanların geleceğine ilişkin,
devletimizin varlığına ilişkin bir ihanettir; bunda bir
beis yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Başkan.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Ancak dokunulmazlık kararından dolayı, usuli bir işlem
olduğundan dolayı bir askıya alma var tabiri caizse. Tekrar
fezleke Karma Komisyona geldiğinde Meclis değerlendirir, bu talebi
yerine getirir veya getirmez, bu Genel Kurulun ve Karma Komisyonun
kararıdır. Ama az önce okunan -bir daha diyorum- mahkeme kararı
başımızın tacıdır, adalete uyarız, hukuka
uyarız; onun gereği yapılmıştır. Ancak -bir daha
söylüyorum, altını çiziyorum- MİT tırları davası
bu topraklara, bu ülkenin insanlarına aynı 15 Temmuz gibi ihanettir.
Zaten dosyanın diğer failleri ceza almıştır.
Dokunulmazlıkları olduğu için yargılanamayan vekiller de
fezlekeye muhatap olur; usuli işlemin talebi mahkeme tarafından Genel
Kurula gönderilmiştir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Altay
ENGİN ALTAY
(İstanbul) İstanbul Milletvekilimiz Kadri Enis Berberoğlunun
da yargılandığı MİT tırları davasıyla
ilgili olarak Sayın Bülent Turan ihanettir demek suretiyle zımnen
milletvekilimizi de ihanet içinde olmakla itham etmiştir. Buna, takdir
ederseniz kürsüden ya da yerimden cevap vermeyi dilerim efendim.
BAŞKAN Buyurunuz,
kürsüden verelim efendim.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Bu usuli gerekçeler Kürtler söz konusu olduğunda uygulanamaz
mı, yerine getirilemez mi Bülent Bey; siz hukukçusunuz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Adalet herkesedir.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Ama aynı şeyi, aynı dokunulmazlığı
Leyla Güvene vermemiş mi halkımız?
BAŞKAN Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Çanakkale Milletvekili Bülent
Turanın yaptığı açıklama sırasında
zımnen İstanbul Milletvekili Kadri Enis Berberoğluna
sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sizi
ve yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu
tartışmaları Sayın Turan niye açtı, anlamadım.
Orta yerde -üstelik benim konuşmamdan sonra açtı- bir Anayasa
Mahkemesi kararı ve buna dayalı olarak Anayasanın 11inci ve
153üncü maddeleri çerçevesinde verilmiş bir 14. Ağır Ceza
Mahkemesi kararı var. Bu kararla birlikte, şüphesiz Sayın Enis
Berberoğluyla ilgili zaten mahkeme Adalet Bakanlığı
üzerinden Cumhurbaşkanlığı Prensipler ve Personel Daire
Başkanlığına da bir fezleke yolladı, akşam sabah
da -merak etme- o fezleke Meclise gelir; Karma Komisyonda isterseniz de Enis
Berberoğlunun dokunulmazlığını bir kere daha
kaldırabilirsiniz. Mahkeme bir hak ihlaline dikkat çekti, işaret
etti. Mahkeme, duruşmanın, dosyanın içeriğinden ayrı
olarak bir karar verdi ama Sayın Turan, sanıyorum bunu atladı ya
da haberi yok ama madem MİT tırları bir ihanetse ben,
şimdi, Sayın Bülent Turana bir hafıza tazelemesi yapmak istiyorum.
Sayın Turan hazırlık yapıyor, herhâlde cevap verecek.
Değerli arkadaşlar, eskiden burada Bakanlar Kurulu sıraları
vardı, Bakanlar Kurulu, şu bölümde -biraz genişti burası
galiba- ve burada oturan AK PARTİ hükûmetleri içerisinde Başbakan
Yardımcısı olarak görev yapan bir Sayın Bakan yani
Başbakan Yardımcısı, üstelik AK PARTİ Hükûmetinin
Başbakan Yardımcısının şöyle bir ifadesi var:
Vallahi de billahi de o tırların içindeki silahlar Türkmenlere
gitmedi. Eğer MİT tırları bir ihanetse önce Sayın
Tuğrul Türkeşi yargılayın Sayın Bülent Turan. (CHP
sıralarından alkışlar) Eğer MİT tırları
bir ihanetse Sayın Enis Berberoğlundan önce bu konuyla ilgili 3
ayrı gazetede haber çıktı. Siz, bir tanesinin üstüne gittiniz,
diğerlerinin de üstüne gidin Sayın Turan ama dosyanın
içeriği mahkemenin işi iken, Enis Berberoğlunun
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın
Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla)
Anayasal olarak milletvekilliğini yeniden kazanan milletvekilinin önceki
dokunulmazlık dosyası işlemi ortadan kalkar. açık hükmü
ihlal edildiği için Enis Berberoğlu şimdi, yeniden buraya geldi.
Bu, sizin de orta yerdeki Anayasayı işinize geldiği zaman kabul
eder, işinize gelmediği zaman reddeder zihniyetinizin
yansımasıdır. Sonra da tutuyorsunuz millete Yeni Anayasa
yapalım. diyorsunuz. Sizle kanun yaptığımıza
şükredin.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Beştaş
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sizinle Anayasa mı olur ya!
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Ben bir hukuki bilgi vereyim de; bilinmeyen bir
şey sanırım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Beştaş izin verirse, Engin Beye cevap vereceğim için
ben konuşayım, sonra beraber devam edelim, olur mu?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Buyurun, buyurun.
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Turan.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Yeni bir tartışmaya mahal verme.
RAFET ZEYBEK (Antalya) Ya,
içeriğe götürüp de
Başkan, usule geç ya, usule geç; usul
tartışıyoruz.
2.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, İstanbul Milletvekili Engin
Altayın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasında AK PARTİye sataşması nedeniyle
konuşması
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Altayla biz
bugün Meclisimizi çok sakin götürmeye prensip olarak anlaştık. 3 tane
önemli komisyon raporunu görüşeceğiz, hepsi birbirinden kıymetli.
Sadece, mahkeme kararına ilişkin bir atıfta bulundum;
sataşmadım, CHPyi eleştirmedim, hiçbir şey yapmadım.
ÖMER FETHİ GÜRER
(Niğde) Hain. dedin, daha ne diyeceksin?
BÜLENT TURAN (Devamla) Bir
daha söylüyorum: Adalet benim istediğim adama olunca çok iyidir, benim istemediğim
adama olunca militan hâkimdir demek, doğru değil; söylemek
istediğim o. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bakınız, usulü
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Siz öyle söylüyorsunuz, bunu en çok siz yapıyorsunuz!
AYŞE SÜRÜCÜ
(Şanlıurfa) Adalet herkese lazım.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) AİHM kararı nerede!
BÜLENT TURAN (Devamla)
Mahmut Hoca, sen konu dışısın, bir dakika.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Ben niye konu dışıyım? Benim 2 vekilim konu;
burada değil, aynı olay, aynı gün dokunulmazlığı
kalkan
BÜLENT TURAN (Devamla)
Arkadaşlar, kızın veya kızmayın -hiçbir siyasi
kanaatimi aktarmıyorum- mahkeme kararı diyor ki: 15 Temmuz gibi, 17
Aralık gibi, MİT tırları da örgütsel faaliyettir. Bunu ben
demedim, niye kızdığınızı anlamadım.
Berberoğlunun da içinde olduğu davayla ilgili 50 sanık var,
mahkeme 27 tanesine ağırlaştırılmış
müebbetten iki yıla kadar farklı farklı cezalar vermiş; bir
de Enis Berberoğluna Bu FETÖ operasyonunda sen de varsın. diye
altı yıl ceza vermiş. Ancak, Anayasa Mahkemesi Dokunulmazlığı
var, bu cezayı veremezsin; kaldır, öyle ver. demiş;
söylediğim bu.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Tamam, ben de bunu söyledim.
RAFET ZEYBEK (Antalya) Biz
de onu savunuyoruz Başkan, biz neyi savunuyoruz?
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Biz de öyle söyledik.
BÜLENT TURAN (Devamla)
Burada CHPye ilişkin bir itham var mı?
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Şimdi öyle söylüyorsun.
BÜLENT TURAN (Devamla)
Arkadaşlar, bir daha söylüyorum
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Tuğrul Türkeş için ne diyorsunuz?
BÜLENT TURAN (Devamla) Kim
ne derse desin, mahkeme tesciliyle beraber söylüyorum: MİT
tırları, bu toprakların insanına bir ihanetti; buna sahip
çıkmayın. Usul yerine gelsin, Berberoğlu vekil olsun; hiç önemi
yok bizim için.
RAFET ZEYBEK (Antalya)
Geçen sefer niye getirmediniz?
BÜLENT TURAN (Devamla) Ama
bir daha söylüyorum: MİT tırları da 15 Temmuz da 17 Aralık
da bu ülkenin geleceğine bir ihanettir. Ne olur, Gazi Mustafa Kemalin
partisi bu yanlışlara sahip çıkmasın.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Tuğrul Türkeşe cevap vermediniz.
RAFET ZEYBEK (Antalya)
Adalete sahip çıkıyoruz, adalete.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Elini indir, elini indir aşağıya! O ne öyle!
RAFET ZEYBEK (Antalya)
Adalete sahip çıkıyoruz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Elini indir aşağıya, o ne öyle!
RAFET ZEYBEK (Antalya)
İndirmiyorum.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Rafet Bey
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Engin Bey, söyler misin?
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Rafet Bey, el hareketi yapmayın.
RAFET ZEYBEK (Antalya)
Adalete sahip çıkıyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Bak, savcı değilsin.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Tamam Bülent Bey, sen de indir.
RAFET ZEYBEK (Antalya)
Adalete sahip çıkıyorum. Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşıyım.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
lütfen
Sayın milletvekilleri
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan
RAFET ZEYBEK (Antalya)
Adalete sahip çıkıyorum. diyorum.
BAŞKAN Sayın
Başkan
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Elini indir!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Bülent, tamam ya!
Rafet Bey, siz de sakin olun.
Tamam, ben buradayım
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, her vekilin her vekile karşı
saygılı olma sorumluluğu var. Elini kaldırmış,
hadsizce, terbiyesizce, bir vekile karşı bağıramaz!
RAFET ZEYBEK (Antalya)
Asıl sen terbiyesizlik yapıyorsun!
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Ayıp ya! Ayıp!
BAŞKAN Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.08
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.21
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman), Emine Sare
AYDIN (İstanbul)
----- 0 -----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46ncı Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Sayın Beştaş
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
21.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın, kendilerine
karşı, hiçbir yargı kararı olmadan, saldırı ve
terörize etme söyleminin her yerde devam ettiğine, Parlamentoda 3
milletvekilinin milletvekilliğinin düşürüldüğüne, Kadri Enis
Berberoğlunun geri döndüğüne, Leyla Güven ve Musa
Farisoğullarının şu anda hapiste olduğuna, Selahattin
Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve İdris Balukenin de niye cezaevinde
olduğunun sorgulanması gerektiğine,
ayrımcılığın en temel hak ihlallerinden biri
olduğuna, bu ayrımcılıkla mücadele edeceklerine, ülkede
halkların gerçekten kardeş olması için her şeyden önce
eşit olması gerektiğine, buradaki günahın sadece iktidar
partisinin olmadığına ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçi burada değil ama
iktidar partisinin Grup Başkan Vekili bir söylemde bulundu. Bu söylemi çok
yakından tanıyoruz açıkçası çünkü hiçbir yargı
kararı olmadan, saldırı, terörize etme, kriminalize etme söylemi
bize karşı, sürekli, her yerde devam ediyor.
Biraz önce de
söylemiştim, bu Parlamentoda 3 milletvekilinin milletvekilliği
düşürüldü; 1i geri döndü, Enis Berberoğlu; Leyla Güven ve Musa
Farisoğulları şu anda hapiste ve belki bizi izliyorlar. Onlar
tabii ki bizim milletvekillerimiz, tabii ki halkın iradesiyle buraya
gönderildiler ama tamamen ayrımcı, tamamen hukuksuz, tamamen çifte
standarda dayalı bir yargılamayla yerelden istinafa, istinaftan
Yargıtaya, Yargıtaydan Anayasa Mahkemesi kararına kadar Kürte
vurmak, Kürtlere düşmanlık temel pusuladır.
Tabii, şu anda
Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, İdris Baluken niye
cezaevinde, bunu da sorgulamak lazım. Buradaki tek günah iktidar
partisinin değil, aynı zamanda ana muhalefet partisinin. Cumhuriyet
Halk Partisi Anayasaya aykırı ama evet. demeseydi bugün Figen
Yüksekdağ cezaevinde olmayacaktı, Demirtaş da olmayacaktı
ve diğer milletvekillerimiz de hukuksuz bir şekilde cezaevinde
olmayacaktı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) İşte, halkların kardeşliği
adına halkların temsilcilerini cezaevine gönderme politikasının
da sonuçlarını bugün yaşıyoruz.
Son olarak şunu
söyleyeyim: Evet, hakikaten ayrımcılık en temel hak
ihlallerinden bir tanesidir. Şu anda bizi izleyen Halkların
Demokratik Partisi seçmenleri çok büyük bir tepki ve öfke içinde, Bizim
milletvekillerimiz niye dönemiyor? ya da Bizim önceki dönemki eş genel
başkanlarımız, vekillerimiz neden cezaevinde? diye soruyorlar.
Bunu bu Parlamentoya soruyorlar, buradaki iradeye soruyorlar, buradaki halk
iradesine soruyorlar ama burada da bir eşitlik yok, burada da hukuk yok;
burada Kürte ayrımcılık var, HDPye ayrımcılık
var ve biz bunun her gün altını çizmeye devam edeceğiz. Bu
ayrımcılıkla mücadele edeceğiz ve bu ülkede halkların
gerçekten kardeş olması için her şeyden önce eşit
olması lazım. Kardeşlikten önce eşitliği
sağlayalım, ondan sonra kardeş olma koşullarını
yaratırız. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Altay
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sataşma var efendim.
BAŞKAN Buyurun,
yerinizden.
22.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Irakta operasyon
sırasında Piyade Komando Yüzbaşı Burak Coşkun,
Muhabere Astsubay Kıdemli Çavuş Harun Turhan, Muhabere Komando
Yüzbaşı Ertuğ Gülerin kaybedildiğine, artık
şehit haberlerini duymak istemediklerine, bunun için devletin bu konuda
gerçekten bütüncül tedbirler alması gerektiğine, Meclisin taziye
dileme işlevinden daha önemli işlevleri olduğunu
düşündüğüne, şehitlere Allahtan rahmet dilediğine, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
öncelikle, biraz önce Enis Berberoğlu kararının
okunmasının da bizde yarattığı sevinçle benim önümdeki
evraklar karışmış, konuşmam gereken bir şeyi
orada bulamadığım için isimleri atlamıştım.
Piyade Komando Yüzbaşı Burak Coşkun, Astsubay Kıdemli
Çavuş Harun Turhan, Komando Yüzbaşı Ertuğ Güleri
kaybettik. Bu Mecliste hep söylerim, terörle mücadele, evet; katı, kesin
evet ama bu kanın durması lazım ve şehit haberlerini de
artık duymak istemiyoruz. Daha önce de söyledim, gerekirse 83 milyon bu al
bayrak için şehit de oluruz ama bu son olsun inşallah diliyorum.
Askerlerimiz, pırıl pırıl, gencecik evlatlarımız,
komutanlarımız şehadet mertebesine yükseliyor ama bunun bitmesi
lazım. Bunun bitmesinin yolu da devletin bu konuda gerçekten bütüncül
tedbirler almasıyla ilgilidir. Belli oldu ki salt güvenlikçi politikalarla
bu iş bitmiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım efendim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ben bu konuda yüce Meclisin aziz şehitlerimize sadece
bir taziye dileme işlevinin dışında da daha önemli
işlevleri olduğunu düşünüyorum ve şehitlerimize
Allahımdan rahmet dilerken kederli ailelerine, aziz milletimize
başsağlığı dilemek istiyorum. İnşallah son
olur. Ateş düştüğü yeri yakıyor, o ailelerde ateş var.
Elbette biz 83 milyon olarak bütün o ailelerdeki ateşi ve acıyı
paylaşıyoruz ama gidin bir de onlara sorun. Yetim kalan çocuklar var,
evlatsız kalan analar, babalar var, kınalı kuzuları
toprağa veriyoruz ve bunları sadece hamasetle geçiştirmeyi
doğru bulmuyorum.
Değerli
Başkanım, öbür yandan, evet, halkların kardeşliği
önemli. Biz o geçici maddenin referanduma gitmesinin, referandum gerektiren bir
sayıyla Meclisten çıkmasının daha büyük bir tuzak
olacağını öngördük.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayalım.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Halkların kardeşliğine yönelik daha büyük bir
tuzaktı o referandum. O referandumla murat edilen, Türkiyede Türk-Kürt
ayrışmasını sandıkta ortaya çıkarmaktı.
Bunun için, Cumhuriyet Halk Partisinin hoş, o konuda bir grup kararı
da yok ama- bu referandumu daha büyük bir tuzak görmesi aslında
halkların kardeşliğine olan saygısının
gereğidir. Bu konuda son cümle şunu söylemek istiyorum: Nur gölünde
yatsın, Merhum Demirelden naklen çok küçük bir şey anlatmak
istiyorum. Merhum Süleyman Demirel baş başa bir sohbetimizde
şunu söyledi: Bir portakal al eline, portakal; içinde dilimler var,
birbirine yapışık, sulu dilimler var. O dilimleri say; Türk,
Kürt, Gürcü, Çerkez, Boşnak, Arnavut, Laz ve diğerleri, diğer
saymadıklarımız. O portakalın kabuğunun adı Türk
milletidir, o kabuğu delerseniz içindeki bütün dilimler birbirinden önce
ayrışır, sonra kurur. Bizim bu işe bakışımız
budur.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ
(Siirt) Sayın Başkan, ben burada küçük bir şey söylemek
istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Beştaş.
23.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Yani polemik için değil, sadece şunu
söyleyeyim: Türkiye toplumunu birleştirmenin yolu, eşitlemenin yolu,
bir bölümünün temsilcisini cezaevine gönderecek değişikliğe
evet demek değildir. O değişikliğe hep birlikte
karşı olmak ve bütün halkı temsil eden vekillerin aynı
zamanda görevini yapmasının sağlanmasıdır.
Teşekkür ediyorum.
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
2.-
Depreme Karşı Alınabilecek Önlemlerin ve Depremlerin
Zararlarının En Aza İndirilmesi İçin Alınması
Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/3200, 3361, 3362,
3364, 3365) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının görev sürelerinin uzatılmasına
ilişkin tezkeresi (3/1519)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Depreme Karşı Alınabilecek Önlemlerin ve
Depremlerin Zararlarının En Aza İndirilmesi İçin
Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan
Meclis Araştırması Komisyonunun görev süresinin
uzatılmasına dair tezkere vardır, okutuyorum:
10.2.2021
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
10/11/2020 tarihinde
çalışmalarına başlayan Depreme Karşı
Alınabilecek Önlemlerin ve Depremlerin Zararlarının En Aza
İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun 10/2/2021
tarihli toplantısında aldığı karar gereğince
çalışma süresinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü'nün 105'inci maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca, 20/2/2021 tarihinden geçerli olmak üzere bir ay
uzatılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.
Recep
Uncuoğlu
Sakarya
Komisyon
Başkanı
BAŞKAN İç
Tüzükün 105inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir
aylık kesin süre verilir. hükmü gereğince Komisyona bir aylık
ek süre verilmiştir.
Gündemin Özel Gündemde Yer
Alacak İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
Rabia Naz Vatan başta olmak üzere şüpheli çocuk ölümlerinin
araştırılması ve bu konuda alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulmuş bulunan (10/1058, 1071,
1108, 1220, 1288, 1369, 1464, 1559, 1560) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun 224 sıra sayılı Raporu
üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
VII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.-
CHP Grubu adına Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Engin
Özkoçun, İstanbul Milletvekili Nurettin Canikli ve 45 Milletvekilinin,
Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve 20 Milletvekilinin, Ordu
Milletvekili Cemal Enginyurt ve 20 Milletvekilinin, Giresun Milletvekili Necati
Tığlı ve 20 Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal ve 21 Milletvekilinin, HDP Grubu adına Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Fatma Kurtulanın, İYİ Parti Grubu adına Grup
Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, MHP Grubu
adına Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Sakarya
Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün; Rabia Naz Vatan Başta Olmak Üzere
Şüpheli Çocuk Ölümlerinin Araştırılması ve Bu Konuda
Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri
(10/1058, 1071, 1108, 1220, 1288, 1369, 1464, 1559, 1560) ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 224) (x) (xx)
BAŞKAN Komisyon?
Yerinde.
İç Tüzükün 103üncü ve
104üncü maddelerine göre, Meclis Araştırması Komisyonunun
raporu üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahiplerine
aittir. Daha sonra İç Tüzükün 72nci maddesine göre siyasi parti
gruplarına ve şahısları adına 2 üyeye söz
verilecektir.
Alınan karar gereğince,
siyasi parti grupları adına yapılacak konuşmaların
süreleri en fazla 2 kişi tarafından kullanılabilecektir.
Ayrıca, istemi hâlinde Komisyona da söz verilecek, bu suretle Meclis
Araştırması Komisyonu raporu üzerindeki genel görüşme
tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri,
Komisyon ve siyasi parti grupları için yirmişer dakika, önerge
sahipleri ve şahıslar için onar dakikadır.
Komisyon Raporu 224 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Raporun üzerinde söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: İYİ PARTİ
Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Arslan
Kabukcuoğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Sayın Esin Kara, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğlu, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Jale Nur
Süllü ile İzmir Milletvekili Sayın Sevda Erdan Kılıç ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aksaray Milletvekili
Sayın Cengiz Aydoğdu.
İlk söz Sayın
Arslan Kabukcuoğluna aittir.
Buyurunuz Sayın
Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 224 sıra sayılı Rabia Naz Vatan
başta olmak üzere şüpheli çocuk ölümlerinin
araştırılması ve bu konuda alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde İYİ PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Sözlerime başlamadan
önce, Pençe Kartal-2 Harekâtında şehit düşen 2
yüzbaşımıza ve 1 astsubay kıdemli çavuşumuza Allahtan
rahmet, ailelerine sabır diliyorum.
Çocuk can kayıpları
toplumun dikkatini aşırı bir şekilde çekmekte, tüm
insanlarda infial uyandırmaktadır. Çocuklar, yalnız ailelerine
değil, tüm topluma emanettir. Her ülkenin geleceği çocukların
üzerinde kurulur. Çocuklar her türlü ilgi, eğitim ve korumaya
layıktırlar.
12 Nisan 2018 tarihinde
Giresunda meydana gelen elim bir olay herkesi tedirgin etmiş, konuyla
ilgili adli ve kolluk kuvvetleri alarme olmuştur. Meclis
araştırması önergelerinde özet olarak şu konular dile
getirilmiştir: Birleşmiş Milletler tarafından 20 Kasım
1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi, Türkiye
tarafından 14 Ekim 1990 tarihinde onaylanmıştır, 27 Ocak
1995te Resmî Gazetede yayınlandıktan sonra yürürlüğe
girmiştir. Bu sözleşmeye göre, yaşam hakkı her çocuğun
temel hakkıdır ve herkesin ilk görevi çocuklarını korumak
ve yaşatmaktır. En temel hak yaşam hakkı olup bu
hakkın başında da savunmasız bir varlık olan
çocukların yaşam hakkı gelmektedir. Çocukların yaşam
hakkının korunması açısından Türkiyede çocuk koruma
sistemi ve tüm çocukların korunmasına yönelik uygulamalar
geliştirilmeli, toplumsal bilinçlendirmeler, ilgili yasal düzenlemeler
yapılmalıdır. Uygulama güçlükleri ve eksikliklerin de
belirlenmesi gerekir.
Ülkemizde, Çocuk Hakları
Sözleşmesi otuz yıl önce imzalanmış ve sözleşmenin
Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmesinin üzerinden yirmi beş yıl
geçmesine karşın, sözleşmede yer alan prensiplerin tam olarak
yerine getirildiğini söylemek zordur. Çocukların yaşamına
dair prensiplerin yerine getirilememesinin dışında,
çocukların yaşamlarının giderek güç olduğu bir ülke
sosyolojisiyle karşı karşıyayız.
Ülkemizde çocuk ölümleri ve
çocuk istismarı oranları gün geçtikçe artmakta; bu ölüm ve
istismarlar sonrasında adli ve hukuki sürecin
şeffaflığı, caydırıcılığı ve
yaptırımları tartışılır durumdadır. Her
ülke, kendi toplumu ve geleceği için, korunma gereksinimi duyan az ya da
çok sayıda çocuk için gerekli koruma programları uygulamaktadır.
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, çocuk
koruma sisteminin, çocuk bakım uygulamalarının en önemli
uluslararası yasal dayanağıdır.
Ülkemizde, kendi öz ailesi
yanında bakımı sağlanamayan, aile yanında
olmasına karşın ihmal edilen; yoksulluktan dolayı
sağlıklı gelişimi risk altında bulunan, olumsuz
yaşam koşullarında yaşamaya çalışan; buna
karşılık koruma kararı bulunmayan, kamunun herhangi bir
şekilde ilgi alanında olmayan çok sayıda çocuk vardır.
İhmallerin ortaya çıkartılması, yetkililerin bu konuda daha
bilinçli olması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine 9
araştırma önergesi verilmiş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulu konuyu değerlendirmiş, 17 Temmuz 2019 tarihindeki oturumunda
Meclis araştırması açılmasına oy birliğiyle karar
vermiştir. Komisyon 31 Ekim 2019 tarihinde çalışmaya
başlamıştır.
Çocuk ölümü, 18
yaşını doldurmamış tüm kişilerin ölümünü
kapsamaktadır. Şüpheli çocuk ölümlerini anlamak ve önlemek için tüm
çocuk ölümlerinin önemsenmesi, anlamaya çalışılması ve
genel olarak çocuk ölümleri hakkında bilgi sahibi olmak önemlidir.
Dünyada her yıl ortalama
6 milyon çocuk hayatını kaybediyor. Dünya Sağlık Örgütünün
raporlarına göre, 2018 yılında sağlıklı
doğan bebeklerin binde 18i ilk ayda, binde 11i 1 ila 12nci ay
arasında ölmektedir. Benzer şekilde rapor, 1-5 yaş
arasındaki çocukların binde 10unun öldüğünü, 5-14 yaş
arasındaki çocukların binde 7sinin hayatını
kaybettiğini bildirmektedir.
2020de yayınlanan bir çalışmaya
göre, 2017 verileri temel alındığında, dünya genelindeki
çocukların binde 39u, Türkiyede ise binde 11,6sı 5 yaş öncesi
ölmektedir. Bu durum dünya genelinde günde 15 bin çocuğun öldüğü anlamına
gelmektedir. 2016da yapılan bir çalışmaya göre, 15 yaş
altındaki çocukların binde 9,92si, 5 yaş altındaki
çocukların ise binde 12,1i hayatını kaybetmiştir.
Yapılan
çalışmalar, bu ölümlerin önemli bir kısmının
önlenebilir nedenlerden ileri geldiğini göstermiştir. Önlenebilir
çocuk ölümlerinin altında yatan çok çeşitli sebepler
bulunmaktadır. Bunlardan bazıları, bilgisizlik, ebeveyn olmak
için yeterli özelliklere sahip olamama, ebeveynlerin yaşının
küçük olması, zihinsel yetersizlikleri ya da psikolojik sorunları
olması gibi çeşitli nedenlerle çocuğun bağışıklamadan
ya da hastalık başlangıcında uygulanabilecek tedaviden
yoksun kalması, çocuk ihmal ve istismarı, çocuğu korumakla
yükümlü kurum ve kuruluşların kendi içlerinde oturmuş bir sistemlerinin
olmaması veya aralarında gelişmiş bir ağ sisteminin
olmamasıdır.
Çocuk ölümü hayatın
doğal akışına ters ve gerçekleştiğinde tüm
yürekleri burkan, oldukça üzücü bir olaydır. Bütün çocuklar aynı
derecede değerli ve özeldirler. Vicdani olarak tüm yetişkinler, yasal
olarak da devlet tüm çocukları korumakla yükümlüdür. Bu nedenle,
çocukları koruma sorumluluğu Birleşmiş Milletler
tarafından kabul edilen ve Türkiye'nin de 1990da imzalayıp 1995te
yürürlüğe koyduğu Çocuk Hakları Sözleşmesiyle sadece
ailenin görevi olmaktan çıkmış, devlete de verilmiştir.
Dolayısıyla her çocuk devlet koruması altındadır ve
herhangi bir çocuğun hayati riski ya da ölümü en az ailesi kadar devleti
de ilgilendirmektedir.
Çocukları riskli
durumlardan korumak ve çocuk ölümlerini önlemek için öncelikle olası risk
durumlarını ve ölüm sebeplerini iyi bilmek gerekmektedir. Çocuklar
kimi zaman ölümcül olabilen pek çok riskle
karşılaşabilmektedirler. Bu tür risklerle
karşılaşan çocukların bir kısmı
yaşamını sürdürebilse de psikolojik sorunlar açısından
risk altında olmaya devam edeceklerdir. Ayrıca, daha ender veya
dolaylı olsa dahi çocuğun hayatını tehlikeye sokan tüm
etkenler önemlidir. Buna bağlı olarak, sadece ölen çocuklar üzerine
konuşmak çocukları korumak için yeterli olmayabilir.
Tüm dünyada önemli bir sorun
olan çocukluk çağı ölümleriyle ilgili yapılan
çalışmalarda, ölümün en sık kaza orijinli olduğu, bunu
doğal ölümlerin izlediği görülmektedir. Ülkemizde ve diğer
ülkelerde yapılmış benzer çalışmalarda da oranlar
değişmekle birlikte çocukların en çok kaza sonucu
hayatlarını kaybettiği müşahede edilmiştir.
Ülkemizde, Türkiye
İstatistik Kurumu verilerine göre, 1 ayını tamamlamadan ölen
bebeklerin yüzdesi 2017 itibarıyla yüzde 64,9; 2018 yılında
yüzde 65,3 olarak bildirilmektedir. Ölen bebeklerin, 2018 yılında,
yüzde 12,7'sinin ilk gün, yüzde 31'inin 1-6 günler arasında, yüzde 21inin
ise 7-29 günlükken yaşamlarını yitirdikleri görülmüştür.
Ölen bebeklerden 1-4 aylıkken yaşamını yitirenlerin
sıklığı ise yüzde 22 olarak belirlenmiştir.
Yoksullukla birlikte toplumun
eğitim düzeyi de düşmektedir. Toplumun eğitim düzeyinin
düşmesiyle birlikte çocuğa yönelik şiddet, çocuklarda riskli
davranışların artışı, çocuğu kötü
etkileyebilecek faktörlerle olan etkileşimler artmaktadır. Yoksul
toplumda büyüyen çocuğun ihmale ve istismara uğrama olasılığı
da artmakta, yoksulluk çocuklar için yalnızca maddi yoksulluktan daha
fazlasına dönüşmektedir. Aile içinde ekonomik nedenler,
çocuğun ilk bakımını üstlenen kişinin evden ve
çocuktan uzak olması, evde yoksullukla birlikte gelen stres ortamı,
en küçük çocuğa bakmak üzere sorumluluğun diğer büyük
çocuklara bırakılması ihmal ve istismar için -bu konuda çocuklar
için- riskli zeminler oluşturmaktadır. Yetersiz eğitim,
sağlık hizmetleri alamama, kötü çevresel koşullar -kötü hijyen
ve sanitasyon yetersizliği gibi- yoksullukla birlikte çocukları
etkilemektedir.
Toplumsal
eşitsizliğin ve yoksulluğun aynı toplumda yaşayan
çocukları etkilememesi için gerekli politikaların
oluşturulması gerekmektedir. Belirli ulusal ve uluslararası
sözleşmelerle çocuk hakları her türlü toplumsal yapıda
korunmaya çalışılmıştır. Yoksul göçmen
çocukları kurumlarda bakımlarının eksik olması ve
izole edilmişlikle çok defa karşılaşmakta ve büyük
zararlar görmektedirler.
Yoksulluk sebebiyle,
çocuğun bakımından sorumlu olan kişiler, çocuk için
gerekli olan beslenme, barınma, bakım ve sağlık
alanlarında çocuğun ihtiyaçlarını karşılamakta
yetersiz kalabilmektedirler. Beslenme yetersizliği özellikle gelişmemiş
ülkelerde önemli bir ölüm sebebidir. Çocukluk döneminde beslenme
yetersizliğinin akut ve kronik birçok etkisi olmaktadır. Beslenme
yetersizliği enfeksiyon ve bulaşıcı hastalıklar için
çocukları korunmasız hâle getirmektedir.
Ailenin eğitim düzeyi
çocuk sağlığı açısından da önemlidir.
Eğitimli aileler, çocuklarının sağlık, eğitim ve
bakım gibi konularında daha bilinçli olmakta, meydana gelebilecek
tehditler için önlem alabilmektedir. Her ne kadar eğitim koruyucu ve
önleyici etkisiyle çocukların hastalık gibi nedenlerden ölmesinin
önüne geçmiş olsa da gelişmiş ülkelerde çocuk ölümlerinin
başlıca nedeni kazalar olmaktadır. Eğitimli ailelerde çocuk
ihmal ve istismarının da daha az olduğu yapılan
çalışmalarda gösterilmiştir. Yapılan bir çalışma,
annelerin eğitim düzeyinin artmasının çocukların ev içi
kaza yaşama ihtimalini düşürdüğünü göstermiştir. Ailede en
az 1 ebeveynin eğitim düzeyinin yüksek olmasının çocuk
yaşta evlendirme ihtimalini azalttığı, eğitim düzeyi
yüksek olan ailelerde büyüyen çocukların eğitim sürelerinin daha uzun
olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Toplumun
eğitim düzeyinin artması toplumda adolesan intihar ve cinayetlerine
neden olan namus ve töre gibi algıların da değişmesini
sağlamaktadır. Eğitim düzeyinin artmasıyla, toplumsal
cinsiyet eşitsizliğiyle birlikte çocukluktan erişkin bir birey
olana kadar kadınlar üzerindeki toplumsal baskı azalacaktır.
Farklı ekonomik gelir gruplarından çocuklar arasında beslenme,
sağlık, hizmetlere erişim, barınma gibi farklar
çocukları risklere daha açık hâle getirebilmekte; çocuk
yoksulluğunun ortadan kaldırılması için gerekli tedbirler
alınmadığı için çocuk ölümleri yaşanabilmektedir.
Çocuk işçiliği de
çocukların sağlığını etkileyen önemli bir
sorundur ve toplumun ekonomik olarak düşüklüğünün önemli
sonuçlarındandır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocuk
işçiliği önemli bir sorundur. Çocuk işçiliği
çocukların fiziksel, zihinsel ve sosyal açıdan gelişimlerini
kötü yönde etkileyen bir durumdur. Çocuk işçiliğiyle beraber çocuklar
çocukluklarını yaşayamamakta, kendi fiziksel ve ruhsal
kapasitelerinin üstündeki işlerde çalışmakta ve
yaşamları riske girmektedir.
Çocuk işçiliğinin
en büyük nedeni ailenin gelir seviyesinin düşük olmasıdır.
Yapılan çalışmalarda, çocukların yarısından
fazlasının ailesine destek olmak için çalıştıkları,
bir kısmının ailesi istediği için ve çok az bir
kısmının ise kendi ihtiyaçlarını karşılamak
için çalıştığı gösterilmiştir. Ayrıca, göç,
geleneksel yargılar, çarpık kentleşme, nüfusun hızla
artışı, gelir eşitsizliği de çocuk
işçiliğinin nedenleri arasında yer almaktadır. Tüm bu
nedenler arasında yoksulluğun, çocuk işçiliğine neden olan
en büyük etken olduğu söylenebilir. Bu durumda, ekonomik
şartların kötü olmasının çocuk işçiliğini
teşvik eden bir sebep olduğu anlaşılmaktadır.
İş
ortamlarının çocuklara uygun olmaması, iş güvenliği
hususunda yeterli şartların birçok iş yerinde mevcut
olmaması gibi birçok neden de çocuklarda yeti kaybı, hastalıklar
ortaya çıkarmakta, çocuk işçi olarak çalışan
çocukların ölümlerine neden olabilmektedir.
Göç de diğer birçok
toplumsal faktörler gibi çocukları etkilemektedir. Göç, süresi ve
zorunluluk hâli fark etmeksizin, bireylerin yaşamlarını
kültürel, siyasal, ekonomik ve toplumsal olarak etkilemektedir.
Değişen yaşam yeri ve toplumla beraber, bu toplumlarda en çok
etkilenen yine çocuklar olmaktadır. Özellikle ülkemizde
yerleşmiş bulunan 5,5 milyon kadar göçmen nüfus, yalnız göçenler
için değil, ülkemiz için de bir problemdir ve bu çocukların kısa
zamanda eğitimlerinin gerçekleştirilmesi ve onların
sağlığının kontrol altına alınması
ülkemizin yararına da gereklidir.
Şüpheli ölümlerde ölüm
yeri güvenliği sağlanır, suç kanıtı olabilecek
deliller toplanır, kadavra üzerinde adli tıp muayene ve
araştırmaları yapılır. Çocuklarla ilgili ulusal ve
uluslararası boyuttaki gelişmeler ile mevzuatta yapılan düzenlemeler
çerçevesinde Aile İçi Şiddetle Mücadele ve Çocuk Şube
Müdürlüğü Jandarma Genel Komutanlığının
öncülüğünde ülkemizde kurulmuştur. Jandarmaca, çocuk ve kadın
kısım amirlikleri kurulmuştur. Çocuk Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, koruma ve bakım altına alınan çocukların
bakımı, korunması ve yetiştirilmesinin yanı sıra,
koruyucu, önleyici hizmetlerle daha geniş çocuk kitlelerine ve ailelerine
hizmet götürebilmekte ve risk altındaki çocuklar bu kapsamda hizmetlerden
yararlanabilmektedirler.
Medyanın bu konudaki
etkisi önemlidir. Bir çocuğun yetişinceye kadar 200 bin kadar
şiddet sahnesi izlediğini ve bunlardan bir şekilde
etkilendiğini, şiddetin çocuklar tarafından meşru
sanılmaya başlandığını ortaya koymuştur. Bu
nedenle medyada ve kültürel faaliyetlerde çocuk şiddetiyle ilgili durumlar
dikkate alınmalı ve gözden geçirilmelidir.
Şöyle bir paradoks
vardır: Kuşak programları, diziler ve haberler en çok
şikâyet edilen yayın türleridir ancak değerlendirmeler
ışığında, en çok izlenen programların en fazla
şikâyet edilen programlar olduğu gösterilmiştir.
Çocuk güvenliği için
devletin aldığı birtakım önleyici tedbirler vardır.
Çocuklarda alışkanlık yapan toksik maddelerin
satışının önlenmesi -çakmak gazı gibi, sentetik
yapıştırıcılar gibi- metruk binaların
yıkılması, metruk araçların ortadan
kaldırılması, karanlık yolların, meydanların
aydınlatılması, yine emniyet güçleri tarafından
oluşturulmuş Mobil Park ekiplerinin parkları güvenilir hâle
getirmesi.
Şüpheli ölümlerde,
soruşturmada asıl görevli ve yetkili olan makam savcıdır.
Kolluk güçleri, savcının yardımcısı konumundadır.
Kolluk tarafından yapılan işlemler savcı adına ve onun
bilgisi dâhilinde yapılmak zorundadır.
Bahsedilen Komisyona 9 adet
belge, 6 önerge sunulmuş, üç ay çalışmada bulunulmuştur. 57
kişiyi dinlemişler ve bilgisine başvurmuşlardır.
Araştırma Komisyonu, olay yerinde incelemede bulunmuş, ilgili
savcı ve kolluk gücü yetkilileriyle görüşmeler
yapmışlardır. Bu vakayla ilgili, 4 adli tıp uzmanıyla,
çocuk psikiyatristiyle, Emniyet Müdürlüğü Kriminal Dairesi yetkililerinden
elemanlarla görüşülmüştür.
Şüpheli Çocuk Ölümlerini
Araştırma Komisyonu bir babanın feryadıyla yola
çıkmış, çalışmalarında idari ve adli olarak
önlemler gözden geçirilmiş, bu tür müessif olaylarla
karşılaşılmaması için yapılması gerekenleri
önermişlerdir. Devletin kurumlarının daha hassas davranması
gerektiği, olayların üzerine vakit geçirmeden gidilmesi
gerektiği, bu araştırmaların uzman kişilerce
yapılması gerektiği değerlendirilmiştir. Benzer
olayların bir daha yaşanmaması, şayet yaşanırsa
da bu anlatılanlar ışığında olaylara el
konulması gerektiği belirtilmiştir.
Saygılarımla.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz.
Söz sırası
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Esin
Karaya aittir.
Buyurunuz Sayın Kara.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ESİN
KARA (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 224
sıra sayılı Rabia Naz Vatan başta olmak üzere şüpheli
çocuk ölümlerinin araştırılması ve bu konuda alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Büyük Türk
milletini ve onun büyük Meclisini saygıyla selamlıyorum.
Irakın kuzeyinde Pençe
Kartal-2 Harekâtında şehit düşen Yüzbaşı Burak
Coşkun ve Astsubay Harun Turhana Allahtan rahmet, yaralı
askerlerimize acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çocuk Koruma Kanunu madde 3te daha erken
yaşta ergin olsa bile 18 yaşını doldurmamış her
kişi çocuk olarak tanımlanmaktadır.
Çocuklarımızın korunması, fiziksel ve psikolojik olarak
sağlıklı bir şekilde yaşam sürmeleri için gerekli
zeminin sağlanması ailelerinin olduğu kadar bizlerin de asli
görevi olmalıdır. Çocuklar, bugünümüz, yarınımız ve
geleceğimizdir.
Dünyada her yıl ortalama
6 milyon çocuk hayatını kaybetmektedir. Dünya Sağlık
Örgütünün raporuna göre 2018 yılında sağlıklı
doğan bebeklerin binde 18i ilk bir ayda, binde 11i bir ila on iki ay
arasında ölmüştür. Türkiyede bebek ölümü sayısı 2018
yılında 11.598 iken 2019 yılında bu sayı 10.770e
gerilemiştir.
Ülkemizde gerçekleşen
bebek ölümlerinin nedenleri arasında ilk sırada erken doğumlar
yer almaktadır. Hayatını kaybeden bebeklerin yaklaşık
yüzde 30u prematüre doğuma bağlı olarak çıkan
komplikasyonlar nedeniyle yaşamını yitirmektedir. Bebek
ölümlerinde bir diğer önemli sebep ani bebek ölümü sendromudur. Ani bebek
ölümleri -her ne kadar belirgin bir bulguya rastlanmıyor olsa da-
genellikle çevresel risklerden kaynaklanmaktadır.
Ülkemizde çocuk ölümlerinin
içerisinde hayatını kaybeden büyük çocuk ve ergen sayısı da
önemli yer tutmaktadır. Çocuklarda ve ergenlerde
karşılaşılan ölüm nedenleri arasında 1inci
sırada dışsal faktörlere bağlı yaralanmalar
gelmektedir. Diğer bir neden, çevresel risklerdir. Çocukların
çevrelerindeki nesneleri yutması sonucu nefessiz kalmaları; özellikle
kırsal kesimde yaşayan çocukların su kanalı ya da göle
girmesi sonucunda boğulması; soba, şofben gibi gaz
kaynaklarından zehirlenmesi, zehirli bitki ya da maddeleri yiyip içmesi,
trafik kazaları, ev kazaları, yüksekten düşme, ihmal, cinayete
kurban gitme, cinsel ve fiziksel saldırıya maruz kalma, yangın
ve yanıklar gibi önlenebilir çevresel riskler çocuklarımızın
yaşamını yitirmesine zemin oluşturmaktadır. Bu konuda
en üzücü olan, bu ölümlerin önemli bir kısmının önlenebilir
nedene bağlı olarak gerçekleşmesidir. İhmaller neticesinde
çocuklarımız hayatını kaybetmektedir. Anne ve babanın
yaşının küçük olması, çocuk yetiştirme hakkında
yeterli bilgiye sahip olmaması, zihinsel ya da psikolojik
sorunlarının olması, çocuğun tedavisini tam olarak
uygulayamaması, ihmal ya da istismara karşı çocuğunu yeteri
kadar koruyamaması yüreklerimizi burkan çocuk ölümleriyle karşılaşmamıza
neden olmaktadır.
İhmallere açık olan
ve ilk müdahale yönünden geç kalınan önemli bir alan da
okullarımızdır. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
okullarda çocuklarımızın yaşadığı acil
durumlara müdahale etmek için Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı devlet okulları ve özel okullarda acil sağlık
hizmeti verebilecek en az 1 sağlık personelinin bulunması
amacıyla kanun teklifimizi yüce Meclisimize sunmuştuk.
Okullarımızda çocuklarımız tehlikelerle karşı
karşıya kalabilmektedir. O sebeple, teklifimizin
yasalaşması temennimizdir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yasal olarak, devlet ve toplumu oluşturan
tüm yetişkin bireyler çocuklara karşı sorumludur.
Çocuklarımızı korumak asli görevimiz olduğu kadar, vicdani
sorumluluğumuzdur. Geleceğimizin teminatı yavrularımız
bugün bizlere emanetken onların yaşadığı her acı
toplumumuzu temelden sarsmaktadır. Çocuklarımızı tüm
risklere karşı korumak, yaralanmalarını ya da ölmelerini
önlemek amacıyla hayatlarını tehlikeye sokan her türde etken
dikkate alınmalıdır çünkü yavrularımız
karşılaştığı tehlikeler karşısında
hayata tutunmayı başarabilse de yaşadığı travma
sebebiyle psikolojik sorunlara açık hâle gelmektedir. Hayatın
doğal akışına ters düşen ani, beklenmeyen çocuk
ölümleri bu konuda en yaralayıcı grubu oluşturmaktadır.
Şüpheli çocuk ölümleri titizlikle araştırılmalı, bu
ölümlerin sayısının azaltılması için gerekli tedbirler
ivedilikle alınmalıdır. Burada söz konusu olan, bizlere emanet
yavrularımızın canıdır. Mutlaka her detay incelenmeli,
raporlama ve tespit kanuna uygun yapılmalıdır. Kanun ve usule
aykırı yapılan ya da ihmal edilen işlemler neticesinde
olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalınırken
adalet gecikmekte ya da doğru uygulanamamaktadır.
Şüpheli çocuk
ölümlerinde aileler dikkatle incelenmeli, eğer ailenin başka
çocukları varsa onları korumak ve ihtiyaç duyulan tedbirleri almak
için hızla hareket edilmelidir. Olay yeri incelemesi titizlikle
yapılmalı, delillerin kaybolmasına ya da
karartılmasına mahal verilmemelidir. Şüpheli ölümlerin ilk kayda
doğal ölüm olarak geçirilmesi ve vakalara ilk müdahaleyi yapan
uzmanların dikkatli inceleme yapmaması neticesinde hem aileler
mağdur olmakta hem de adalet gecikmektedir. Geciken adalet neticesinde
suçlular hayatlarına devam ederken bazen de masumlar suçlanmaktadır.
Çocuk ölümlerinin önlenmesi
için yapılması gereken birkaç önemli adım bulunmaktadır.
Bunlardan ilki toplumun bilinçlendirilmesidir. Aile içi şiddet
unsurlarının kabul gördüğü toplumlarda çocuk ölüm oranları
yükselmektedir. Bu sebeple, şiddetin hiçbir türüne geçit verilmemesi,
medyada şiddeti hoş gören mesajların verilmemesi gerekmektedir.
Toplumsal değerlerimiz aslına uygun yaşatılmalı, aile
içi saygı ve sevginin kıymeti gençlerimize
aşılanmalıdır. Şiddeti meşrulaştıran
toplumsal ifadelerden dilimiz arındırılmalıdır.
Çocuklarımız ve gençlerimiz güç nispetinde bizden zayıf
olabilirler ancak toplumsal hayatın her alanında onların birer
emanet olduğu bilinciyle hareket edilmelidir.
Bir diğer adım
ailelerin bilinçlendirilmesidir. Aile toplumun temel taşını
oluşturmaktadır. Bu sebeple evlatlarının sorunlarıyla
ilgilenen, sosyal çevre hakkında bilgi sahibi olan, fiziksel ve duygusal
engellerinin farkına varabilen ebeveynler sağlıklı
çocukların yetişmesinde ve sağlıklı toplumun
oluşmasında olmazsa olmaz unsurlardır. İhmal ve istismar
riskinin yaşandığı, hor görülen, yetersizlikleri
bakımından aşağılanan aile ortamında büyüyen
çocuklar her bakımdan yalnızlığa sürüklenmekte, içerisinde
bulunduğu durumdan kurtuluşu hayatına son vermekte aramaktadır.
Tüm bu üzücü durumların önüne geçebilmek, muhtemel çocuk kayıplarını
engelleyebilmek adına ailelerimiz eğitilmelidir.
Elbette yaşanan bu zor
süreçte ailenin durumu dikkatle incelenmeli, gerekli görülmesi hâlinde ailenin
diğer çocuklarına koruma tedbirleri alınmalı, fiziksel ve
psikolojik sağlık konusunda danışmanlık
sağlanmalıdır. Burada kurum personeline büyük sorumluluk
düşmektedir; ailenin durumunu iyi analiz etmeli, bilgileri ve
çelişkili anlatımı düzgün raporlamalı, aileyi detaylı
biçimde yapması gerekenler ve hakları konusunda bilgilendirmelidir,
gerekli görülmesi hâlinde aileleri de sürece dâhil etmekten
kaçınmamalıdır.
Yine bir diğer önemli
husus, tüm şüpheli ölüm vakalarında olduğu gibi, şüpheli
çocuk ölümlerinde de çocuğun korunmasına ilişkin sorumluluk
sahibi kurum ve kuruluşların iş birliği içerisinde çalışması
ve ilk anda yapılması gereken işlemlerde usule uygun olarak
hareket edilmesidir. Kurumlar arasında iş birliği
sağlanamadığında, kişiler görevinde ihmalkâr
davrandığında oluşan bilgi eksikliğinden dolayı
aileler mağdur olmaktadır. Örneğin; olay yeri inceleme
ekiplerinin özensiz ve yetersiz çalışması, olay yerine geç
intikal etmeleri, yeni teknolojik ve bilimsel gelişmeleri takip
etmemeleri; mevcut olay yeri inceleme protokollerinin tam olarak
uygulanmaması, ekipman konusunda yaşanan eksiklikler, kontaminasyon
önlemlerine uyulmaması, olay yerinde el yazısıyla yazılan
tutanakların yazım dilinde ve tariflerinde standart
şartların sağlanamaması; toplanan delillerin
nitelendirilmesinde karışıklıklara sebep olunmadan,
tanımlamadan doğru bir şekilde yapılamaması;
uzmanlık alanına bakılmaksızın Emniyet birimlerine
sertifika ve atama yapılması; delil transfer soğuk zincirinin
kurulamaması; olay yerine varan ilk kolluk kuvvetlerinin olay yerini
muhafaza altına alamaması ve olay yerinde görevli bulunmayan kimsenin
içeri girişine izin verilmesi gibi ciddi sonuçlar doğurabilecek
sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunların ortadan
kaldırılması için gerekli çalışmalar ivedilikle
yapılmalıdır.
Ön raporlardaki hatalar, adli
işlemlerin gecikmesine, kesin raporların çıkmasının
uzamasına, gereksiz iş yükü ve hatalı sonuçlara neden
olabilmektedir. Benzer eksiklik ve yanlışlıklar geri dönülmez
sonuçlar doğurmaktadır. Ön raporlarda, rapor
yazıldığı anda henüz tanının konulmamış
olması, travmaya bağlı belirtilerin tümüyle ortaya çıkmamış
olması, radyolojik ya da biyokimyasal testlere ihtiyaç duyulması;
rapor yazan hekimin tereddütte kalması, hekimin bilgi ve deneyim yönünden
yeterli olmaması, başka bir uzmanlık alanının görüşüne
ihtiyaç duyulması ya da hekimin güvenliğini tehdit edici etkenler
altında bulunması gibi birçok, sonucu etkileyici etmen ortaya
çıkmaktadır.
Ayrıca, şüpheli
çocuk ölümleri ailelerde yıkıcı psikolojik travma
oluşturmaktadır. Bu durumun üstesinden gelebilmek için aileye
psikolojik destek sağlanmalıdır. Toplum olarak bilinç
düzeyimizin artırılması, çocuk ölümlerinin her yönüyle
altında yatan sebeplerinin kurumlar arası iş birliğiyle ele
alınması gerekmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuşmama liderimiz Sayın Devlet
Bahçeli Beyefendinin sözleriyle devam etmek istiyorum:
Sağlıklı bir toplum; bedensel, ruhsal, sosyal yönden
sağlıklı fertlerden oluştuğuna göre, bütün toplumun
sağlıklı ve dengeli olduğunu söyleyebilmek için
çocukların çok yönlü gelişimine ve eğitimine önem veren,
nesillere yatırım yapan bir devletin varlığı
kaçınılmazdır. Türk milletini daha iyiye ve güzele götürmekte
bir kazanç olarak gördüğümüz çocuklarımız için toplumca
hedeflerimiz; aile ortamında korunmuş, sevgiyle yetişmiş,
saygıyla bakabilen; sağlıklı büyümüş, dengeli beslenmiş;
aktif düşünen, girişimci ve katılımcı; problem
çözebilen, sorunlara analitik bakan; değer üreten, değer
artıran, değer katan; toplumdaki yeri ve rolünü bilen, milletinin
geleceğindeki önemini fark etmiş; inançlarına bağlı,
geleneği ve millî kültürü yaşayan ve geliştiren; yüreklerinde
güçlü bir medeniyet ve beka tasavvuru taşıyan, vatan sevgisiyle
yoğrulmuş fertler olarak yetiştirilmelerini sağlamak
olmalıdır çünkü bize göre ancak çocuklarını yetişkinlerinden
daha fazla düşünen bir milletin geleceği aydınlık ve güçlü
olabilecektir. Milliyetçe Hareket Partisi, çocuklarımıza daha güzel,
daha yaşanılabilir bir ülke ve dünya bırakılmasında;
onların huzur, güven ve barış ortamında geleceğe hazırlanmasında,
milletimizin devamlılığının sağlanmasında
kendisine düşen sorumlulukların farkında ve
şuurundadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şüphesiz ki bu dünyada
yaşanılabilecek en büyük acı, evlat acısıdır.
Yüce Allah hiç kimseyi evlat acısıyla imtihan eylemesin. Annesi ölene
öksüz babası ölene yetim denirken evladı ölene acının
büyüklüğünü tarif edecek bir ad verilememiştir. Evladının
ölüm nedeni şüpheli olan bir anne ve babanın
çırpınmasını haklı görüyor, akıllarındaki
tüm soruların cevap bulmasını, bir nebze olsun içlerinin
rahatlamasını hepimiz istiyoruz. Bu nedenle, şüpheli çocuk
ölümlerinde, Komisyon çalışmaları çerçevesinde sorunlara
çözümlerin bulunması ve gerekli adımların atılması
önem arz etmektedir. Evladı şüpheli bir şekilde ölen anne ve
babaların vicdanlarının rahat edebilmesi için, tüm delillerin ve
ölüm sebebinin çözümünde faydalı olacak her türlü kayıt ve belgenin
titizlikle incelendiğini bilmesi, olay yeri incelemeden Adli Tıbba,
güvenlik sürecinden yargı sürecine hiçbir ihmal ve suistimalin
olmadığını bilmesi ve güvenmesi gereklidir. Böylelikle,
evladının ölüm nedeni cinayet mi, intihar mı, ihmal mi, normal
ölüm mü, kaza mı, sorumluluğu olan kim ya da kimler var;
bunların açığa çıkması ve bu konuda
akıllarında soru işareti kalmaması acılarını
hafifletmese de vicdanlarının rahatlamasını sağlayacaktır.
Bu da evladını kaybeden anne ve babaların en tabii
hakkıdır. Devlet olarak üzerimize düşen görevi yapmak, adaletin
tez yerine gelmesi için gerekli tüm tedbirleri almak, özellikle, Komisyon
çalışmalarında belirtilen tüm sorunlara çözüm bulmak amacıyla
tedbirleri bir an evvel hayata geçirmeliyiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken Rabia Naz Vatan
evladımızın ölümü gibi yargılama süreci devam eden
davalarda, aileleri için, yargı sürecinin en kısa ve en adil sürede
sonuçlanmasını temenni ediyorum.
Rabia Naz Vatan ve onun gibi
ölüm nedeni şüpheli olan tüm evlatlarımıza Allahtan rahmet,
evladını kaybeden tüm ailelere sabırlar diliyorum. Yüce Allah,
hiçbir anne ve babayı evlat acısıyla imtihan etmesin.
Büyük Türk milletini ve onun
büyük Meclisini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz
sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ankara
Milletvekili Sayın Filiz Kerestecioğluna aittir.
Buyurunuz Sayın
Kerestecioğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, değerli Komisyon
Başkanı ve Komisyon üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bugün, Rabia Naz Vatanın ölümünün ardından, başta Rabia Naz
olmak üzere şüpheli çocuk ölümlerine ilişkin kurulan Komisyonun
raporunu görüşüyoruz.
Rabia Nazın ailesinin
adalet arayışı toplumda öyle bir yere temas etti ki el
kaldırıp indirerek reddedilen önergelerimiz bu sefer reddedilemedi ve
kurulan Komisyon uzun süre çalıştı. Bu nedenle, Şaban Vatan
ve Atika Vatan başta olmak üzere, bu adalet mücadelesini yürüten herkese
teşekkür ediyorum. Aynı zamanda, emek veren Komisyon üyelerine de
ayrıca teşekkür ediyorum.
Çalışmalarımız
boyunca soruşturmaya dair çok sayıda ihmal ve hata tespit etmiş
bulunuyoruz fakat Komisyon olarak, delil tespit etme görevine tabii ki sahip
değildik. Zaten olaydan bir buçuk yıl sonra delillerin
toplanması da imkân dâhilinde değildi. Henüz dosya üzerinde gizlilik
kararı kalkmamışken kasım ayında Eynesile
yalnızca çok kısa bir ziyarette bulunabildik ve tekrar gitme
şansımız da olmadı. Görevli savcıyla birlikte
çalışma imkânımız da yoktu; bu yüzden,
yaptığımız tespitlerin olayın
aydınlatılmasını sağlaması elbette mümkün
değildi. Ne var ki bu yaşanan olayla ilgili adli mimari modellemenin
yapılması, bazı delillerin daha profesyonel incelemelere tabi
tutulması gibi sonradan yapılabileceklere ilişkin önerilerimiz
de Komisyonda kabul edilmedi. Ancak, olay yeri incelemede
karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri kısmında
genel perspektifle yaptığımız önerilerin raporda büyük ölçü
yer aldığını ifade etmeliyim.
Değerli arkadaşlar,
Komisyon çalışmaları boyunca tekrar tekrar
karşımıza çıkan en büyük sorunlardan biri, olaya
ilişkin etkin bir soruşturmanın olaydan bir yıl sonra
başlaması oldu. İlk başta, olay yeri incelemesi usulünce
yapılmış olsaydı, deliller doğru şekilde
toplanıp muhafaza edilseydi, ifadeler titizlikle alınsaydı,
Şaban Vatanın şüphe ve iddiaları en başından
hızlıca değerlendirilerek araştırılsaydı
bugün başta Rabia Nazın ailesi olmak üzere, tüm kamuoyunda bir nebze
de olsa adalet duygusu sağlanmış olabilecekti. Fakat, Komisyon
raporunu tamamlar tamamlamaz, savcılık soruşturmanın
başında asla göstermediği bir hızla hemen davayla ilgili
takipsizlik kararı verdi. Şimdi, gerçekten burada sormak istiyorum:
Bu karar için Komisyon raporunun yayınlanması mı bekleniyordu?
Komisyon, bir delil toplama ya da kanıya varma mercisi
olmadığına göre neden bunu bekledi savcılık? Bunun,
toplumun adaletsizlik duygusunu daha da perçinlemekten başka bir sonucu
olmadığını görmedi mi yoksa gördü de görmezlikten mi geldi?
Rabia Nazın nasıl
öldüğüne ilişkin birçok iddia mevcuttu. Komisyonda bu iddiaların
her biri değerlendirildi. Ancak, bunun esasen, dediğim gibi,
soruşturma aşamasında yapılması gerekiyordu.
Örneğin, Rabia Naz Vatanın vücudunda meydana gelen ve ölümüne neden
olan yaralanmaların, ikametinin bulunduğu binanın
terasından yan tarafta bulunan fındıklık alana düşmesi
sonucu gerçekleşme ihtimali de görüşüldü fakat bu iddia ve
olasılık, soruşturma sürecinin en başında hiç göz
önünde bulundurulmamıştı ve olaydan bir yıl sonra ancak
gündeme alınmış oldu. Bu olasılıkla ilgili olay yeri
keşif ve incelemesi yapılmadığından bu konuda da net
bir değerlendirme yapmak mümkün olamadı. Soruşturmada önemli bir
delil niteliği taşıyan Rabianın çantasının bile
saatler sonra bulunması bu ihmalin en açık örneklerinden biri oldu.
Olayın akabinde görevli
savcı olay yeri incelemesi yapmak için bizzat olay yerine gitmedi. Üstelik
delil niteliği taşıyan eşyaların, örneğin henüz
daha incelenmeden kıyafetlerin aileye teslim edilmesi gibi
soruşturmanın derinleştirilmesini engelleyecek kararlar alarak
esas sorumluluklarını yerine getirmedi.
Kamu görevlileri
soruşturmanın başından sonuna vefatın düşme
nedeniyle gerçekleşmiş olması ihtimalini öne
çıkardılar çıkarmasına ama bu konuda da incelemeler
derinleştirilmedi. Olay yeri adli fizik inceleme uzmanları
tarafından kapsamlı bir şekilde değerlendirilmedi. Ne teras
zeminini dokusu -o düşme olduğu söylenen yerdeki- ne çatıdaki ayak
izleri incelendi ne de Rabianın ya da olası başka
kişilerin ayakkabılarının altındaki tortular ile
terastaki tortuların eşleşip eşleşmediği kontrol
edildi. Sonuç olarak olay yerindeki en önemli delil unsurları göz
ardı edilerek düşme ihtimalinin de karartılmasına neden
olundu.
Vatan Apartmanını
gördük bizler Komisyon üyeleri olarak. Dört yanı açık, düşme
olabilir. dense de apartmanın çatısında olduğu gibi
çevresinde de düzgün bir inceleme yapılmadı. Çok sonradan düşme
ihtimali çerçevesinde -dediğim gibi- binanın yan tarafında olan
fındıklık alan gündeme geldi ancak ilk anda bu bölgenin
zemininde herhangi bir ezilme ya da deformasyon olup olmadığı
araştırılmamış, fındıklık alan ve genel
olarak apartman ve çevresinde fotoğraf ve video kaydı
yapılmamıştı.
Rabia Nazın
kıyafetlerinin delil niteliği göz önünde bulundurulmadı dedim.
Evet, kıyafetler doğru şekilde kayıt altına
alınıp muhafaza edilmedi; başta, eşyalara bütünlüklü bir
kimyasal inceleme yapılmadı, yalnızca sperm
kalıntısı olup olmadığı yönünde inceleme
yapıldı. Ancak olaydan yedi ay sonra ilk kez
Elinizi kaleme atmayın
Ahmet Bey, hakkaniyetle konuşuyorum.
AHMET ÖZDEMİR
(Kahramanmaraş) Lastik iziyle ilgili inceleme var da
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) -
Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı
tarafından bir kimyasal inceleme yapılabildi ama onlarda
Kıyafetlerdeki lastik izi olabilir ama vücuttaki izlerle
karşılaştırıldığında şu andaki
bulgularla net bir kanaat belirtmek mümkün değil. dediler. Yani geç
kalınmıştı.
Evet, bunun
dışında diğer bazı ihmaller de şöyleydi: Olay
yeri simülasyonu yapılmadı. Rabia Naz Vatanın üzerindeki
talaşlarla uyumlu atıkların bulunduğu boş binada
bulunan kadın DNAsının sahibi tespit edilmedi ama başka
DNAların, Rabiayla uyumlu olup olmadığı tespit edildi bu
konuda. Olayın hemen akabinde yapılan Adli Tıp
değerlendirmesi gerekli kapsamda yapılmadı. Grafi
sonuçları, kan tetkikleri, kanama bulguları detaylı bir
şekilde kayıt altına alınmadı.
Özetle, Rabia Nazın
ölümü üzerine başlatılan soruşturmada olay yeri inceleme raporu,
delillerin toplanması ve tanıkların ifadelerinin
alınması gibi aşamalarda kanuna ve usule uygun hareket edilmedi.
Bu sebeple Rabia Nazın yüksek bir yerden tek başınayken ya da
başkaca kişi ya da kişilerin itmesi veya atması sonucu
düşebileceğine dair bugüne kadar yapılan
araştırmaların yetersiz olduğunu ifade etmek
zorundayız.
Diğer yandan, trafik
kaza ihtimaline ilişkin Komisyonumuza katılan Adli Tıp Profesörü
Hakan Karın da ifade ettiği gibi, daha ileri tekniklerle
yapılabilecek incelemeler mevcuttu. Örneğin, tekerlek izi
olduğundan şüphelenilen kıyafet üzerindeki izlerin daha ileri
teknolojiyle kimyasal incelemesinin yapılması gerekliliği
Komisyonda Adli Tıp uzmanları tarafından dile getirilmişti.
Adli Tıp
raporlarında yüksekten düşme ve atlama arasındaki farkın
dahi tespit edilmesi için hiçbir verinin bulunmadığını
gördük. Biz, Adli Tıp uzmanları Komisyona geldiği zaman bu
konuda çok sayıda soru yönelttik fakat bunca yıldır
kurumsallaşmış ve Türkiyedeki bütün vakaları gönderdikleri
ve maalesef, insanları buna mecbur ettikleri bir kurumda Fizik
İhtisas Dairesi sadece kurşun izleri, el yazısı vesaire
gibi şeyleri tespit edebiliyordu. Adli mimari gibi yeni tekniklerle
çalışabilecek bir birimi dahi yoktu koskoca Adli Tıp Kurumunun.
Türkiyede böyle çalışmalar hiç yok değil fakat
üniversitelerdeki akademisyenlerin bu alanlardaki çalışmaları
Adli Tıp Kurumuna dâhil edilmiyor ne yazık ki, doğru dürüst bir
iş birliğine de gidilmiyor.
Şimdi, biz bu
eksiklikleri tespit ederek Tahir Elçi cinayetinde de özellikle
çalışmış ve bir simülasyon yapmış olan Forensic
Architecturea başvurulması gerektiğini söyledik. Olayın
açıklığa kavuşması için mimari, fiziki incelemeler
yapan bağımsız uluslararası bir kurum tarafından
detaylı bir inceleme yapılmasını istedik ancak bu talebimiz
de reddedildi. Bunun dışında, aynı şekilde, ulusal ya
da üniversitelere bağlı kurumlar tarafından inceleme
yapılmasını talep ettik, ancak bu da reddedildi ve gayet lakayıt
bir biçimde bir çuvalın yüksekten atılması
dışında düşmeye ilişkin hiçbir simülasyon
yapılmadı.
Değerli arkadaşlar,
Komisyon kurulurken öne çıkan esas husus ya da hususlardan biri,
birilerinin siyasi güçlerini kullanarak bu ölümü karartmaya
çalışıp çalışmadığıydı. Ne var ki
olayın bilinçli olarak karartıldığı iddialarıyla
ilgili de derinlemesine bir soruşturma
yapılmadığını gördük. Örneğin Rabia Nazı
ilk bulan kişi olan Mürsel Küçükalın ifadesini
değiştirmesinin altında yatan sebepler yeterince
sorgulanmadı. Eynesil eski Belediye Başkanının oğlu
Mehmet Ali Somuncuoğlunun ifadelerindeki çelişkilerin üzerine
yeterince gidilmedi. Hakkındaki iddialara rağmen eski Belediye
Başkanı Coşkun Somuncuoğlunun ifadesi dahi
alınmadı ama kızının ölümünün aydınlatılması
için adalet mücadelesi veren Şaban Vatanın bu süreçte gözaltına
alındığına tanık olduk.
Gazeteciler
bağımsız bir göz olarak sürece dâhil edilmedi. Kamuoyunun
dikkatini bu şüpheli ölüme çeken gazeteci Metin Cihan süreç boyunca
baskı altında kaldı. Rabia Nazın ölümüne ilişkin
gerçeklerin ortaya çıkması için gazetecilik görevlerini yaparak
Komisyonumuzla eş güdümlü çalışmak isteyen gazeteciler
Kazım Kızıl ve Canan Coşkun hukuksuz gerekçelerle
gözaltına alındılar. Tüm bunlar kamuoyu nezdinde olayın
siyasi erk sahipleri tarafından karartıldığı
iddialarını güçlendirdi. Bakın, öyleydi demiyorum ama
yapılanlar gerçekten bu iddiaları güçlendirdi.
Burada öncelikle
iktidarın, sonra da hepimizin esas sorgulaması gereken, bu ölümün
karartıldığı iddiasının kamuoyunda nasıl bu
kadar güçlü ve yaygın bir şüpheye dönüştüğüdür.
İnsanların neden böyle düşündüğünü, neden adaleti
mahkemelerde değil de sosyal medyada aramak zorunda
kaldıklarını sorguladığımızda ülkenin en
ciddi sorunlarını da sorgulamaya başlamış
olacağız. Yozlaşmanın,
kayırmacılığın, kamu gücünü ve kaynaklarını
kişisel çıkarlar için kullanmanın, sansürün ve medya üzerindeki
tahakkümün ve artık işkencenin de bu kadar
doğallaştırıldığı bir yönetim altında
toplumda zaten her şeye siyasi müdahale var demektir.
Bir diğer konu ise
Hükûmet demokratik eylemlere tam teçhizatlı ordu tipi yüzlerce polis gücü
yığarken, tıpkı kadın cinayetlerinde, tıpkı
faili meçhul cinayetlerde olduğu gibi, bir çocuğun ölümü söz konusu
olduğunda Hükûmetin Emniyet gücü, Adli Tıp, savcılık,
mahkemeler bu konuda topyekûn, ne kadar tasarruflu ve ihmalkârmış biz
bunu gördük bu olayda.
Değerli arkadaşlar,
insanlar hakkında küçücük şeylerden davalar açılırken 2015
yılındaki sokağa çıkma yasakları sırasında
evinin önünde vurularak öldürülen ve cenazesi buzdolabında saklanan 10
yaşındaki Cemile Çağırga hakkındaki soruşturmada
fail tespit edilemedi ve dosya kapatıldı. Fettah Taminceye ait Rixos
Otelde staj yaptığı sırada ölen 16 yaşındaki
Burak Oğraşın ölümü dokuz yıldır aydınlatılamadı
ve ailesi hâlen adaletin peşinde. Burak gibi birçok aile de Komisyonumuza
başvurdu fakat Komisyon çalışma süresinin
yarattığı kısıtlama, bu başvuruların gündeme
alınmasının önünde engel oluşturdu. Bu durum, daimî bir
çocuk hakları komisyonu kurulmasının, yıllardır
söylediğim şeyin önemini de bir kez daha göstermiş oldu. Bir alt
komisyondan söz etmiyorum bir komisyona iliştirilmiş; ben, bütünlüklü
bir çocuk hakları politikasını, bununla ilgili yapılacak
çalışmaları kastediyorum. Bu nedenle rapor şerhimiz bu
bütünlüklü politikanın nasıl olması gerektiğine dair de
özel bir bölüm içeriyor. Bunları anlatabilecek bir sürem yok ama rapora
ulaşmanız mümkün internet vasıtasıyla.
İşte, maalesef,
adaletin bu denli taraflı olduğu bir ülkede, dediğim gibi,
herkes sosyal medyada avukatlık yapmak zorunda bırakılıyor.
Bugün, sosyal medya sayesinde bir kamuoyu oluşabilirse faillerin
yargılandığı, cezasızlığın ancak bu
şekilde önlenebildiği bir hukuk düzeninde yaşıyoruz. Yine
de tüm zorluklara rağmen, yurttaşların adalet
arayışından vazgeçmemesi sayesinde, hâlâ gazetecilik yapmaya
çalışan basın mensupları sayesinde gerçekler ortaya
çıkarılabiliyor.
Bakın, önemli buluyorum
çünkü çocuk ölümlerinden bahsediyoruz ve aynı zamanda çocuklardan
bahsediyoruz. Elimde bir rapor var; 26 Ocak 2021 tarihli, oldukça yeni bir
rapor. Bunu daha önce de Meclis kürsüsünde dile getirdim ama
Kahramanmaraşta Aynur Erzengin isimli bir anne adalete ulaşmak
istiyor çocuğunu babasının istismar etmesi nedeniyle ve bu adam,
bu rapora rağmen, hâlâ hâkimlik yapmaya devam ediyor. Bunun gerçekten il
vekilleri tarafından özellikle dikkate alınmasını rica
ediyorum. Sizlere bana ulaşan bu yeni raporu da sunacağım,
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dekanlığının Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı
Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığından
sunulan bir rapor. Bu rapora rağmen o velayet hâkim olarak nüfuzunu
kullanmış olan babada kalamaz ve o baba hâkimliğe devam edemez.
Bu insanlar HDPli değil, bu insanlar solcu değil; bu insanlar
yıllarca AK PARTİye oy vermiş olan insanlar. Eğer hâlâ oy
vermelerini istiyorsanız -çünkü ben onu teskin etmeye
çalışıyorum Nasıl verdim? dediği zaman, böyle
düşünmeyin, gerçekten bu partilerüstü bir şey diyerek- bu olaya el
atmanız gerekiyor; bunu bir kez daha buradan ifade ediyorum.
Evet, Rabia Nazın
şüpheli ölümü gibi şüpheli ölümlerde bir daha aynı
acıların yaşanmaması ve olayın hızla
aydınlatılması için bağımsız ve tarafsız bir
yargının tesis edilmesinden eğitimli ayrı bir adli kolluk
birimi kurulmasına, Adli Tıp Kurumunun acilen mali ve idari
açıdan özerk bir yapıya kavuşturularak bağımsızlığının
artırılmasına kadar atılacak adımlar belli ve ifade
ettiğimiz bu hususların hayata geçirilmesi, ülkede adaletin üzerine
düşen gölgeyi kaldırmak için ancak bir başlangıç olabilir.
Son olarak değinmek
istediğim bir başka durum da adalet arayanların bir de
kendilerini yargılanırken bulmaları. Onlar hırçın
insanlar mı? Hayır, değiller ama sadece evlat acısıyla
yaşıyorlar ve adalete ulaşamıyorlar, eğer
hırçınlaşıyorlarsa da bu yüzden
hırçınlaşıyorlar ve biz, onları pamuklara sarıp
gerçekten adalete erişmelerini sağlamamız gerekirken
onların yargılandıklarına, ceza aldıklarına
tanıklık etmek zorunda bırakılıyoruz bir de.
İşte örnekler: Şaban Vatanın yanında Çorlu tren
kazasında oğlunu kaybeden Mısra Öz, İzmirde Dur!
ihtarına uymadığı gerekçesiyle polisin
açtığı ateş sonucu ölen üniversite öğrencisi 20
yaşındaki Baran Dursunun babası Mehmet Dursun. Hepsi
çocukları için adalet ararken kendilerini yargılanırken
buldular.
Evet değerli
arkadaşlar, bir de N.Ç. davası var bugün Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin karar verdiği, bu da ülkemiz için bir
utançtır. Mardinde 28 kişinin tecavüzüne uğrayan ve
AİHMin bugün mahkemede şunları tespit ettiği, maalesef:
Yargılama on bir yıl sürmüş, bu süre içinde Yargıtayda
hiçbir açıklaması olmayan beş yıl geçirilmiştir. 14
yaşındaydı bu kız çocuğu, hatırlatırım
size.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Kerestecioğlu.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - 14 yaşındaydı,
2002 yılında olmuştu bu olay ve şu anda 2021
yılındayız ve diyor ki AİHM: N.Ç.nin tecavüz eylemlerine
rıza gösterdiği görüşünü benimsemiştir mahkeme,
şiddeti görmezden gelerek. Bu görüş benimsenirken
yaşının küçüklüğü, güçsüzlüğü, dirençsizliği
dikkate alınmamıştır ve N.Ç.nin 10 kez
ayrıntılı tıbbi muayeneye tabi tutulması da vücut ve
psikolojik bütünlüğüne aykırıdır. İşkence
kötü muamele yasağı ve özel hayata saygı hakkı
maddelerinin ihlal edildiğine hükmediyor.
Evet, çocuklara reva
gördüğümüz durum budur. Biz bunlar olmasın diye gerçekten hep
birlikte uğraşmak zorundayız. Bütün bunlar, aslında
partimizin başlattığı Herkes için adalet
kampanyasının ne kadar anlamlı ve gerekli olduğunu da
gösteriyor bugün. Ben, tüm adalet arayanları bu kampanyada bir araya
gelmeye çağırıyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz
sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir
Milletvekili Sayın Jale Nur Süllüye aittir.
Buyurunuz Sayın Süllü.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA JALE NUR
SÜLLÜ (Eskişehir) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Komisyonun adında geçen şüpheli çocuk ölümü içinde
ne çok acı barındıran bir olgu değil mi? Ve Rabia Naz
Vatan
Amcasının Beyninde çift çekirdek var. diye, bir öğretmeninin
ise Bir öğretmenin sahip olmak istediği en mükemmel çocuk. olarak
tanımladığı Rabia Naz Vatan. Yaşına göre olgun,
yerine göre esprili, derslerinde başarılı, çok okuyan, o gün
ölüm yolculuğuna çıktığını bilmeksizin kitapçıya
gidip kitap ısmarlayan Rabia Naz Vatan.
Şüpheli ölümüyle
ardında sadece acılı bir aile değil, evladına ne
olduğunun arayışı içinde kendini bulan bir baba ve ilçede
sarsılan sosyal ilişkiler bırakarak yaşama 11
yaşında veda eden Rabia Naz Vatan.
11 Nisan 2018de evinin
önünde yaralı ve bilinci kapalı olarak bulunmuştu. Tanık
ifadelerine göre, sanki biri tarafından kucağında getirilip
öylece bırakılmış gibiydi. Tüm uğraşlara
rağmen hastanede kurtarılamayan, ölüm saati bile olmayan Rabia Naz
yaşamdan öylece çekip gitmişti ardındaki bilinmeyenlerle. Peki
ne olmuştu Rabia Naza? İlk izlenimlerin trafik kazası yönünde
olmasıyla sürdürülen soruşturma, saat 22.00 sonrası kimin
söylediği belli olmayan şekilde düşme olabileceği yönündeki
söylentilerle eve yöneliyordu. Ölüm raporunda ise vücudunda sürüklenmeye ve
yüksekten düşmeye bağlı herhangi bir patolojik bulgu
bulunmadığı gerekçesiyle otopsi için Trabzon Adli Tıbba
gönderilmiştir. Yaşamına son verdiğine ilişkin
söylentiler varken, aile ise düşme olduğuna
inandırılmış gibiydi, taziyeye gelenlere de böyle
anlatıyorlardı. Baba Şaban Vatan yirmi iki gün sonra
anlatılanları ve soruşturmada yolunda gitmeyenleri fark
ettiğinde kızına ne olduğu sorusunun ardına
düştü. Olay kısa sürede yaygın ve sosyal medyada oldukça
geniş yankı bulmaya başlamıştı. Siyasi nüfuz
sahibi kişiler aracılığıyla olayların örtbas
edilmesi ve baskıya yönelik iddialarla birlikte Rabia Naz olayı 10
Meclis araştırması önergesiyle Meclis gündemine gelmiş ve
kurulan komisyon olarak çalışmalara başlamıştık.
Eynesilde Vatan ailesini ziyaret ettiğimizde anne Atika Geliyorlar, anlatıyoruz,
konuşuyoruz, sonra yine sessizlik
diyerek çaresiz bekleyişini
anlatıyordu. Konuşmak isteyenler susturuluyor, vicdan ses vermiyor,
korku daha önce geliyor. diye gerçeklerin ortaya çıkmamasını
kendince özetliyordu. Düştüğü söylenen yere gittiğimizde ise
hepimiz mümkün olmadığı yönünde fikir birliğine
varmıştık. Savcının, Rabia Nazı bulan
tanığın ifadesini değiştirmesiyle, sürünerek
bulunduğu yere gelmesini anlatması üzerine soruşturmanın
seyrinin yan tarafa yöneltildiğini biliyoruz. Tanığı Eynesilde
dinlerken kendini yere atıp Rabia Nazın nasıl süründüğünü
gösterdiğinde de Komisyon üyeleri olarak hiçbirimiz kendisini
inandırıcı bulmamıştık ancak soruşturma
dosyası elimizde olmadığından tanığın daha
önceki ifadelerini de bilmiyorduk. Adalet Bakanının onayı
sonrasında, bir buçuk ay sonra dosya elimize geldiğinde ise
dosyanın binlerce sayfası içinde günlerce çalıştık.
Tanık ve uzmanları dinliyorduk, aydınlanamamasının
arkasında yatan nedenler bir bir netleşirken sistemlerin de
çürümüşlüğüne ne yazık ki tanıklık ediyorduk. Komisyon
çalışmalarının ardından bana Rabia Naza ne oldu?
derseniz gerçeğe ulaşıp anlatabilmeyi, soranlara ne
olduğunu söyleyebilmeyi, bir milletvekili olarak görevimiz olmamasına
rağmen, inanın, çok isterdim. Defalarca alınan tanık
ifadelerindeki değişimler, korunmayan delillerin niteliğindeki
bozulmalar, araştırılan ama bir o kadar da
araştırılmayan iddialar, dinlenen onca tanığa
karşı dinlenmeyenler, yapılan onca işe karşı
yapılmayanlar, yorumlarla öyle içinden çıkılmaz hâle gelmişti
ki kesin delillere dayalı verebilecek bir yanıtım yok ancak her
biri ülkemizde kurumların nasıl işlemez hâle getirildiğinin
birer deliliydi.
Komisyon raporunda,
olayın aydınlatılamamasının sorumluluğunun
hastane, Adli Tıp ve kolluk arasına sıkıştığı
görülmektedir. Komisyon Başkanımızın uzlaşmacı
tavrıyla, önerilerimizin bazıları dikkate alınarak rapordan
çıkarıldıysa da bazı önerilerimizin yerine getirilmemesi
nedeniyle tam 35 sayfa şerh yazdım. Burada bunları anlatacak
sürem yok ama dileyenler muhalefet şerhimi okuyabilirler. Ancak Rabia Naz
olayı özelinde, ülkemizdeki işleyişi de gözden geçirmemiz
gerekir. Ambulans ve hastane kayıtlarının saklanmamasından
tutun, Rabia Nazın kaybolan çorap tekine, röntgen çekilmemesine dek
uzanan zincirde yolunda gitmeyen çok şey vardı doğrusu. Bir
otopsi prosedürü yokmuş gibi bile kemiklerin kırık yönlerinin
tespiti için kesi atılmamasından tutun da skopi cihazı sonucu
olmamasına uzanan süreçte yoğun iş yüküyle çalışan
Adli Tıp Kurumunun Önden düşebilir mi? Düşebilir. Yandan
düşebilir mi? Düşebilir. 14 metre sürünebilir mi? Evet,
sürünebilir. ve adı olan, içi boş olan Fizik İhtisas Dairesine
gönderilen dosyada gelen sonucun olmaması gibi. Bu da Adli Tıp
Kurumunun durumunu özetliyordu.
Aman, ilçelerde başınıza
bir şey gelmesin çünkü ilçelerdeki polisimiz eğitimsiz. Bunu
söyleyebilir miyiz biz vatandaşa? Bize bu, Komisyonda söylendi.
İçişleri Bakanlığınca yürütülen soruşturmada,
görevli polislerin ihmalinin ve görev kusurlarının ortaya
konduğunu biliyoruz. Komisyon olarak dinlediğimiz polislerden
birkaçının kınama cezası ve yer değişikliği
aldığını öğrendik. Adli soruşturmalarda suçun
belli kişilere yüklenerek sorumluların hesap vermemesiyle
sonuçlandığı gibi, küçük ilçe polisi için Eğitimsizdi,
görevlerini ihmal ettiler, delilleri gereği gibi saklayamadılar.
diyerek olayın tek sorumlusu olarak kabul etmemiz mümkün değil.
Şimdi, soruşturmada
asıl görevli ve yetkili makam olan savcılığın
yapması gereken çok şeyi yapmadığını Komisyon
olarak aslında görevimiz olmamasına rağmen tespit ettik.
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun da soruşturmada görevli yargı
mensuplarına ilişkin inceleme yaptığını
aslında biliyoruz; defalarca sormamıza karşın, bu raporla
ilgili hiçbir bilgi edinemedik. Yargının ne denli
siyasallaştığı bilindiğinden, özellikle HSK raporunun
gizlendiğini de düşünmüyor değiliz. HSK soruşturması
konusunda bilgi edinmeden raporun yazım aşamasına geçilmesinin
çok büyük eksiklik olduğunu da siz değerli milletvekillerimizle
paylaşmak isterim. Tüm bunlardan tehlikeli olanı ise Rabia Naz
olayında olduğu gibi vatandaşın adalete olan güvenini
kaybetmesi ve kendi adaletini aramak zorunda kalması.
Komisyon raporu, olayın
aydınlatılamamasında, siyasi baskı ve nüfuz
kullanıldığına dönük kamuoyunda yaygın iddiaları
yok etmek üzere bir aklama aracı olarak kullanılamaz. Raporda bu
yönde bir ifade yer almaması gerektiği uyarısında
bulunmuştuk. Raporda yer aldığı gibi, verilen ek
görüşte de tamamen bir aklanma ve düşme olduğuna yönelik bir
ispat çabası görüyoruz. Biz, muhalefet şerhimizde hiç kimseye dönük
bir suçlamada bulunmadık ancak bunca adının geçmesine
karşın Belediye Başkanının ifadesine
başvurulmaması, ilk kez Komisyon olarak bizim dinlememiz ve dosyada
tanık beyanlarıyla uyuşmayan noktalara muhalefet şerhimizde
yer verdik. Ancak, ilçe halkı bir şekilde karar vermiş olacak ki
üç dönem Belediye Başkanlığı ardından ilk yerel
seçimlerde makamı kendisine teslim etmemiş. Ayrıca, milletvekili
olarak olayı çözme gibi bir sorumluluğumuz olmadığı
gibi, aklama ya da suçlama gibi bir sorumluluğumuz da yok. Bunu
yapması gerekenin, bağımsız yargı olduğunu
biliyoruz. Aslında, açılacak davayla tüm bu gerçeklerin her neyse
ortaya çıkacağına dönük bir inancım vardı
açıkçası. Sürekli değişen tanık ifadelerinin, mahkeme
huzurunda daha sağlıklı olacağını
düşünüyordum. Bakın, Türk Ceza Kanununda yalancı
tanıklığın suç olduğunu düşündüğümüzde,
soruşturmanın seyrini değiştiren tanığın
mahkeme huzurunda ne söyleyeceğini açıkçası çok merak ediyordum
ama onun yerine tanığa koruma verildi ve bu, tanığa mı
korumaydı yoksa ifadesine mi korumaydı açıkçası
anlayamadık. Biz Meclis Başkanına 12 Temmuzda raporumuzu teslim
ettik. 16 Temmuzda Savcılık sanki bizim Komisyon raporumuzu beklermişçesine
takipsizlik kararı verdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla)
Başkanım, özel bir konu olduğu için biraz süre rica
edeceğim.
BAŞKAN Buyurunuz
efendim.
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla)
Oysa hâlâ ortaya çıkmayan bir kadın DNAsı, Rabia Nazın
okul kıyafetlerindeki lastik izini andıran izler gibi
açıklanmaya muhtaç pek çok nokta vardı. Lastik izi deyince trafik
kazası iddiasında olduğumuz düşünülmesin. Gerçi vekilimiz
özellikle kanıt olmamasına rağmen öyle bir kanıya varmış
ama o kanıya varması gerekenin biz değil, yargı olması
gerekiyordu bağımsız bir yargılamayla.
Komisyon üyesi
arkadaşlarımız hatırlasın, Filiz Hanım da biraz
önce söz etti; Komisyonda dinlediğimiz uzmanlar aslında atlama,
düşme ve itilme arasında bile farkların olduğunu
söylemişti, o yönde bile bir soruşturma yapılmadı. Son
derece acemice önden atılan bir çuvalla -düşünün, bir vücut
düşünün, bir de bir çuvalı düşünün, hareketsiz bir kitleyi
düşünün- önden düşmeyeceği
anlaşıldığından, sanki yandan da düşmeyeceği
ortaya çıkacakmış gibi korkarak, bir keşif bile yapılmadan
takipsizlik kararı verildi. Takipsizlik kararına yapılan itiraz
da reddedildi. Aile son çareyi Anayasa Mahkemesine taşımakta buldu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla)
Başkanım, bir dakika daha rica edeceğim.
BAŞKAN Buyurunuz
efendim.
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla)
AYMnin, Rabia Nazın yaşam hakkının ihlal edilip
edilmediğiyle ilgili başvurusunu ne zaman
sonuçlandıracağı belli değil. Gerçi artık ülkemizde
Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayan yerel mahkemeler var
bildiğimiz ama umut bu işte. Hani konuşmamın
başında da söylemiştim ya, annenin her seferinde olayın
aydınlatılacağı yönünde umudunu yitirdiğine
ilişkin beyanı vardı ya, ne acı değil mi?
Kurumların geldiği durumda ülkemizde insanların umutları da
yitip gidiyor. Sürekli aklamaya, üstünü örtmeye çalışarak bir yerlere
varılamayacağını artık görmeniz gerekiyor. Ülkemizde
11 yaşında bir kız çocuğunun aydınlatılamayan
ölümündeki adalet arayışı, adalete güvenin ne denli
sarsıldığının göstergesi olarak alınması gereken
çok dersler barındırıyor ama almayı düşünenlere tabii.
Genel Kurulu saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz
sırası, İzmir Milletvekili Sayın Sevda Erdan
Kılıça aittir.
Buyurunuz Sayın Erdan
Kılıç. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEVDA ERDAN
KILIÇ (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Rabia Naz Vatan başta olmak üzere, şüpheli çocuk ölümleri konusunda
hazırlanan rapor hakkında grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın
başında, Rabia Naz Vatan ve yitirdiğimiz bütün
yavrularımıza Allahtan rahmet, ailelerine de
başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
Mandelanın bir sözü var: Bir toplumun asıl ruhunu en iyi gösteren
şey, o toplumda çocuklara nasıl
davranıldığıdır. diyor. Biz bu ülkede
çocuklarımıza nasıl davranıyoruz bir bakalım istedim.
2020 yılının ilk on ayında gözaltında ya da toplumsal
olaylarda en az 28 çocuk güvenlik güçlerinin kötü muamelesine
uğramış. İş sağlığı ve
güvenliği verilerine göre, 2013 yılından bugüne kadar en az 350
çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiş. Son on
altı yılda 440 bin çocuk doğum yapmış. Cinsel
suçların yüzde 46sı çocuklara karşı işlenmiş.
Yine, 2020 yılının ilk on ayında 226 yavrumuz cinsel
istismara maruz kalmış. Değerli milletvekilleri, bunlar
istatistikler, rakamlar olabilir ama asıl, tabii, nasıl
davranmışız, bunu vicdanlarımıza sormak gerekiyor.
Peki, Türkiye'de çocuk
olmak. deyince ne akla geliyor? Evcilik oynayacak yaştayken gelinlik
giydirilen çocuk gelinler akla geliyor; kamyon, kepçe oyuncağıyla
oynayacakken eli çekiç tutan çocuk işçiler akla geliyor; sapanla kırlarda
koşturacakken tırmıkla, sabanla tarlada çalışan
çocuklar akla geliyor; eli kalem tutacakken boya sandığıyla eli
fırça tutan çocuklar akla geliyor; oyuncak bebekleriyle onları
giydirme oyunları oynayacak çocuklar kendi kucağına bebeklerini
alıyorlar bu ülkede; okuyabilsinler diye yurtlara bırakılan ama
sonunda diri diri yanan çocuklar akla geliyor; vakıflarda, derneklerde
tacize, tecavüze uğrayan çocuklar akla geliyor; trene bindirilen ama
ailelerine cesetleri teslim edilen, yetmiyormuş gibi hakkını
arayan annelerine de cezalar yağdırılan çocuklar akla geliyor
(CHP sıralarından alkışlar) on-line derse girebilmek için
karda, kışta tir tir titreyerek 3-4 kilometre yürüyen çocuklar akla
geliyor; eğitim alamayan, yoksulluk içinde perperişan çocuklar akla
geliyor. Bunları niye mi anlattım? Belki Konumuz bu değil,
şüpheli çocuk ölümleri. diyebilirsiniz. Peki, soruyorum size: Bu
iktidarın gözünde yaşarken kıymeti olmayan çocukların sizce
öldükten sonra kıymeti olur mu bu ülkede? (CHP sıralarından
alkışlar) Baktık ki değerli milletvekilleri, kıymeti
olmamış; Çorlu tren kazasında kaybettiğimiz Arda Selin;
Aladağda yanan Gamzenin, İlknurun, Sümeyyenin; Fettah Tamincenin
otelinde staj yaparken ölen Burak Oğraşın; hastanede ihmal
sonucu ölen 8 aylık Ali Emirin; öksürük şikâyetinden hastanede
kaybettiğimiz 5 yaşındaki Recep Tayyip Erdoğanın;
hafriyat kamyonunun altında kalan Volkan Beyhanın ve sadece 2019
yılında şüpheli olarak kaybettiğimiz 1.462 çocuğumuzun
iktidarın gözünde bir kıymeti olmamış.
Değerli milletvekilleri,
bildiğiniz gibi bu Komisyon 5 siyasi parti grubunun ortak verdikleri
önergeyle kuruldu 17 Temmuz 2019da. Komisyon çalışmalarına
kurulmasından üç buçuk ay sonra başlayabildi. Kamu
vicdanını yaralayan, hayat dolu, gözlerinin içi gülen Rabia Naz
Vatanın hayatını kaybetmesiyle ilgili kurulan bu Komisyon
uzlaşıyla kuruldu fakat daha ilk toplantıda Komisyon
Başkanlık Divanında muhalefet partisinin üyelerine yer verilmedi
ve daha ilk toplantıda bu uzlaşı bozuldu. Komisyon, üç buçuk ay
sonra, toplum vicdanını dikkate almadan, iktidarın siyasal
üstünlüğüyle çalışmaya başladı. Önce Giresunun
Eynesil ilçesine giderek incelemelerde bulunduk, sonra Rabia Nazın
babası Şaban Vatanı ve annesi Atika Vatanı evinde hepimiz
gözyaşları içinde dinledik. Daha sonra Ankarada devam ettik
çalışmalara. Öğretim üyeleri geldi, Emniyet görevlileri geldi;
vatandaşları, tanıkları dinledik. Sonra
çalışmalarımız sonuçlandı ve bir rapor düzenlendi, biz
de eksik bulduğumuz hususlar konusunda partimiz adına muhalefet
şerhimizi sunduk ama ne oldu, biliyor musunuz? Raporun Meclis
Başkanına tesliminin hemen ardından apar topar, zaten birçok
ihmali olan Cumhuriyet Savcılığı bu dosyayla ilgili
takipsizlik kararı verdi. Soruşturmada eksik bırakılan,
yanlış yapılan, geç yapılan ve hiç yapılmayan durumlar
söz konusuyken, üstelik ciddi çelişkiler de mevcutken savcılık
bu dosyayı kapatmak istedi. Acılı aile bu karara itiraz etse de
takipsizlik kararına itirazları kabul edilmedi. Bu dosyaya
bakanların, bu kararı aldıranların vicdanlarının
kararmış olduğunu bir daha gördük ve Rabia Naz Vatana ne
oldu? sorusu hepimizin vicdanlarında kara bir leke olarak yerleşti.
Değerli milletvekilleri,
tabii, eğriye eğri, doğruya doğru da demek gerekiyor.
Başta Komisyon Başkanımız Cengiz Beye, çalışma
arkadaşlarıma ve yasama uzmanlarına çok çok teşekkür
ediyoruz; uyumlu bir çalışma gerçekleştirdik. Zaman zaman
anlaştığımız, ortaklaştığımız
konular oldu; zaman zaman anlaşamadığımız konular oldu
fakat bu çalışmalarımızda gördük ki olay yeri inceleme,
delil toplama, tanık beyanlarını alma, Adli Tıp, otopsi
işlemleri gibi olayları aydınlatacak çalışmalarla
ilgili yani adaletin tesis edilmesine ilişkin yeni düzenlemelere ve de
kolluk güçlerinin eğitimine çok ihtiyaç var.
Raporda, tabii, sadece
eksiklikler yok, okuduğunuzda göreceksiniz; bundan sonra ülkemizde çocuk
ölümlerinin gerçekleşmemesi için neler yapılabilir, raporda bunlara
da değindik. Ama artık bundan sonra iş bize düşüyor, yani
Türkiye Büyük Millet Meclisine düşüyor. Komisyonun kurulmasında
gösterilen hassasiyeti yeni yapılacak yasalar ve düzenlemeler konusunda da
Türkiye Büyük Millet Meclisinden bekliyoruz.
Ve en önemlisi, değerli
milletvekilleri, yargı sistemimiz. Bir ülkede yargıya güven
bitmişse hiçbir alanda doğru işler yapabilmeniz mümkün
değil. Rabia Naz Vatanın babası sade bir vatandaş. Onun,
kızıyla ilgili mücadelesi tam da burada, yargıya ve devlet
kurumlarına güvenmemesiyle başlıyor ve Komisyon bu yüzden
kuruluyor. Yargı, yürütmenin güdümünde olduğu sürece o ülkede
adaletten bahsedemeyiz. İşe yargı bağımsızlığını
sağlamakla başlamak gerekiyor, yoksa dünyanın en iyi
yasalarını yapalım, en iyi yönetmeliklerini yapalım ama
uygulayıcılar bağımsız olmazsa hiçbir anlam ifade
etmiyor ve adalet de tecelli etmemiş oluyor. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
aslında çocuklar hakkında konuşacak çok şey var; günler,
aylar yetmez ama sözlerime son verirken ben bir milletvekili olarak değil,
bir hukukçu olarak da değil, çocuğunun parmağına
kıymık batsa içi sızlayan bir anne olarak seslenmek ve sözlerimi
öyle bitirmek istiyorum: Partilerimizi, siyaset yapma
anlayışımızı, dünya görüşlerimizi şu
kapıların ardında bırakıp hep birlikte
çocuklarımızın eşit ve adil koşullarda
yaşayabileceği bir ülke inşa etmemiz gerekiyor. Aya gideceksek
yine gideriz ama aya giderken o yollar, aya gidilecek o yollar çocukların,
anaların, babaların gözyaşlarıyla oluşmasın
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Söz
sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Aksaray
Milletvekili Sayın Cengiz Aydoğduya aittir.
Buyurunuz Sayın
Aydoğdu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
CENGİZ AYDOĞDU (Aksaray) Sayın Başkan, çok kıymetli
milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Rabia Naz Vatan başta
olmak üzere, şüpheli çocuk ölümlerinin araştırılması
ve bu konuda alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan 5 siyasi partinin önergeleriyle
kurulan Meclis Araştırma Komisyonumuz 23/10/2019 tarihinde
çalışmalarına başlamış, bir aylık ek süre
talebiyle çalışmalarını dört ayda
tamamlamıştır. Komisyon çalışmalarımız, bir
defaya mahsus Giresun istisnası dışında Türkiye Büyük
Millet Meclisi binalarında yürütülmüştür. Kuruluş amacı
çerçevesinde; kamu görevlisi, akademisyen ve ilgisi dolayısıyla
toplam -TBMM çatısı altında- 39 kişiyi dinledik.
Ayrıca, Rabia Naz Vatanın vefatı ve sonrası
gelişmeleri mahallinde görüp kanaat oluşturabilmek için Giresun
ilinde ve Eynesil ilçesinde olay yeri incelemesi yaptık, orada da 16
kişiyi dinledik. Gerek TBMMde gerek Giresunda dinlediğimiz
kişilerin verdikleri bilgiler çerçevesinde soruşturma sürecine
ilişkin sorunlar tabii ki anayasal sınırlar içerisinde
kalınarak olabildiğince detaylı incelendi ve soruşturmanın
seyrine dair resim net olarak ortaya konulmaya çalışıldı.
Ancak burada benden önce konuşan bütün kıymetli
arkadaşlarımın -çok değerli beyanlarında da fark
ettiniz- her biri kendi konuşmasında birkaç defa anayasal sınırları
vurguladı. Yargıda devam eden bir soruşturmayla ilgili Meclis
araştırması yapıyoruz, yargılama yapamıyoruz.
Dolayısıyla, yargılama sürecinin idari ve adli yargı
sürecinin ve bu sürece ilişkin yapılanların bir nevi gözlemini
yapıyoruz. Siz de takdir edersiniz ki işimiz çok zordu. Bu
sınırları zorlamamaya, sınırları aşmamaya çok
gayret ettik.
Bu çerçevede, 9 toplantı
yaptık, ayrıca Eynesilde dinlediğimiz 16 kişiyle beraber
toplam 47 kişiyi dinledik. Komisyonumuzda yaptığımız
çalışmalara uzmanlık bilgisi açısından yardımcı
olmak üzere; Hâkimler ve Savcılar Kurulu, Adalet Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu
Başkanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Adli Tıp
Kurumu Başkanlığı, Hacettepe Üniversitesi ve Aile,
Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından toplam 10
uzman görevlendirdik.
Yine, yüce Meclisin bilgisi
açısından, az önce söylediğim
soruşturma-araştırma ayrımında ne kadar
zorlandığımızı belirtmek açısından,
çalışmamızın muhtevasını işaret etmek
amacıyla Komisyonumuz çalışmalarına bu çerçevede kamudan
tevdi edilen belgeleri şöyle sıralayabilirim: Adli Tıp Kurumu
Başkanlığı tarafından Rabia Naz Vatanın
vefatına ilişkin kurum uhdesindeki bütün belgeler, İçişleri
Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı
tarafından konuyla ilgili yapılan bütün araştırma
dosyaları, Adalet Bakanlığı Görele Cumhuriyet
Savcılığı tarafından yine olaya ilişkin
yapılan soruşturma, Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı tarafından çocuk ölümleriyle ilgili tutulan
bütün dosyalar, Sağlık Bakanlığı tarafından
şüpheli çocuk ölümleriyle mücadele konusunda yürütülen faaliyetler;
ayrıca, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından medyada, sosyal
medyada bu konuda yapılan çalışmalar, elde edilen bulgular,
belgeler; Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel
Komutanlığı tarafından şüpheli çocuk ölümleriyle
mücadele konusunda yürütülen faaliyetler ile şüpheli çocuk ölümlerinin
önlenmesi amacıyla alınması gereken tedbirleri içeren bütün
bilgiler.
Çalışmalarımız
neticesinde ortaya çıkan taslak Komisyon raporu Komisyon üyelerimize
23/6/2020 tarihinde dağıtılmıştır, Komisyon
üyeleri bu taslak rapor üzerinde görüş ve düşüncelerini,
çalışmalarını tamamlamışlardır, 3/7/2020
tarihinde Komisyon Başkanlığımıza iletmişlerdir.
Neticede, 7/7/2020 tarihinde TBMM Başkanlığına
araştırma raporumuzu sunduk.
Komisyonumuz
çalışmaları esnasında bilhassa Rabia Naz Vatanın
vefatı hususunda yargı mercilerinde o tarihte henüz devam eden bir
soruşturmaya konu olması gerçeğini hiçbir zaman gözden ırak
tutmadık ve Anayasamızda belirtilen yasama-yargı
ilişkileri çerçevesini büyük bir özenle dikkate aldık.
Biliyoruz ki evlat
acısı hiçbir zaman yaşlanmayacak ve eskimeyecek bir
acıdır. Bu acıyı yaşayan ailelerin
varlığı Komisyon çalışmalarımız müddetince
bizi, bütün milletvekili arkadaşlarımızı uyaran ve yol
gösteren, âdeta hepimizin kalbinde bir ikaz merkezi gibi
çalıştı. Komisyon üyesi bütün milletvekili
arkadaşlarımın itinayla üzerinde durdukları husus,
çocuğunu kaybeden ailelerin acısıyla beraber, yargıya
intikal eden konularda çözüm ve hüküm mercisinin yargı makamları
olduğu, olacağı gerçeğidir. Bu çerçevede, Komisyonumuza
iletilen bütün görüş ve düşünceleri raporumuza dercettik.
Ayrıca, isteyen arkadaşlarımız bu görüşlerinden
ayrı muhalefet şerhlerini de koydular.
Komisyonumuz
çalışmaları esnasında ve bilhassa Rabia Naz Vatan
olayını incelerken devam eden resmî soruşturmada olayların
akışı içerisinde yargının yetki ve
sorumluluklarını anayasal bir itinayla dikkate alarak inceleme ve
gözlemlerde bulunup değerlendirmelerimizi yargının sahasına
girmemeye dikkat ederek yaptık.
Araştırma
komisyonunun kurulması ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan 5
siyasi partinin verdiği önergeler ile diğer milletvekili
önergelerinde sözü edilen en önemli husus, Rabia Naz Vatanın vefatı
soruşturmasında bazı kişilerin siyasi güç ve
makamlarını kullanarak olayı örtbas etmeye
çalıştıkları ve bu süreçte Emniyet Müdürlüğüne ve
Cumhuriyet Savcılığına baskı
yapıldığı iddiası idi. Dinlenilen kişiler,
incelenen soruşturma dosyası, elde edilen diğer bilgiler ve
belgeler kapsamında, meydana gelen olay sonrası bir kısım
kişi veya kişilerce olayın tüm yönleriyle açığa
çıkarılmasını engellemek amacıyla soruşturma
makamlarına müdahalede bulunulduğuna dair veya delillerin
karartıldığına yönelik iddiaları destekleyici herhangi
bir somut bulguya rastlayamadık.
Burada bir hususu arz etmek
isterim bütün arkadaşlarıma. Peşin hükümlere, peşin
yargılara değil olguya göre hareket edecektik, herhangi bir şey
bulamadık. Buna bir arkadaşımız Bir aklama dosyası
olamaz. dedi. Elbette olamaz ama suçlama dosyası da olamaz. Buna da
dikkat ettik, sizler de ettiniz; teşekkür ediyorum.
Öte yandan, yine bu
çerçevede, Komisyonumuzun sonuç raporunda, adli ve idari
kurumlarımızdaki mevcut sorunlara yönelik gerekli tedbirlerin
alınması için bir yasama sorumluluğu içerinde bazı çözüm
önerilerine yer verildi. Böylece, ilgili idari ve adli kurumlarımızdaki
eksikliklerin giderilmesi, geliştirilmesi veya iyileştirilmesi
gereken hususlar tespit edildi, alınması gereken tedbirlere yönelik
uygulanabilir gerçekçi öneriler hazırlandı ve dosyamıza
dercedildi. Komisyon raporumuzda yer alan tedbirlerin önümüzdeki süreçte
şüpheli çocuk ölümlerinde azalma sağlamasını umuyor, çocuk
ölümleri konusunda farkındalığı olan milletvekilleri olarak
-bütün Komisyon üyesi arkadaşlarım adına söylüyorum- konuya
ilişkin sorunların takipçisi olacağımızı
belirterek Komisyonumuza emek veren TBMM çalışanı bütün
arkadaşlarımıza da huzurlarınızda teşekkür
ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz
sırası Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ahmet Özdemire
aittir.
Buyurunuz Sayın Özdemir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Rabia Naz Vatan başta
olmak üzere şüpheli çocuk ölümleri üzerine hazırlanan Komisyonda
-arkadaşlarımız da biraz önce söylediler- birlikte
çalıştık. Belki Rabia Naz Vatan kızımızın
ölümüyle ilgili bir neticeye ulaşamadık ama umut ediyorum elde
ettiğimiz bilgiler, raporda paylaştığımız verilerle
bundan sonra olmasını temenni etmediğimiz ama olduğunda da
daha basit çözülebileceğini umduğumuz, tespit ettiğimiz somut
sorunları raporumuzun sonunda paylaştık ama öncesinde şunu
söylemek istiyorum: Şaban Vatan ve Atika Vatan başta olmak üzere
çocuğunu bu tür kaybeden bütün ailelere
başsağlığı diliyorum, temenni ediyorum ki bir daha
böyle bir ölüm olmasın; çok zor aşamalardan geçtiklerini Komisyon
çalışmasındaki arkadaşlarımızla birlikte orada
bizzat gördük. Komisyonun başlangıç noktasında
arkadaşlarımızla birbirimize karşı belki ön
yargılı olduğumuz zamanlar da olmuştur. Siyasi
fikirlerimizin farklı olduğu aşikâr ama bütün Komisyon üyeleri
özellikle Rabia Naz Vatan kızımızla ilgili ön yargısız
ve çok iyi çalıştılar, ben de onlardan biriyim. Elbette ortaya
çıkan bir kanaatimiz var ama şimdi bütün
arkadaşlarımızın söyledikleri dışında -biraz
daha somut- bu çocuğumuzun evinin orada son on dakikayı tespit
edemedik biz Araştırma Komisyonu olarak. Zannediyorum, yargı da
bu şekilde o son on dakikayı tespit edemediği için bir karar verdi
ama oraya kadar gelen süreçle ilgili daha tespit edilebilir, yargılama
unsurlarıyla ilgili daha teknik birkaç konuyu söylemek istiyorum.
Çocuğumuz evin önünde
bulundu yaralı bir şekilde, yaralıydı ve kendisini ifade
edemiyordu, konuşamıyordu. Dilinde yaralanmadan kaynaklı
kendisini ifade edememe ve bir hezeyan hâli var anlatılanlara göre,
vücudunda çeşitli yerlerde kırık -en önemli kırık da
ayak tabanlarında- aşık kemiğinde kırıklar var.
Ambulansla hastaneye götürülüyor. Ambulans ve hastane süreçleri
dışında, polisin olay yerine gelmesi ve delil toplama süreci
var. İlk delil toplama sürecini gerçekleştiren polisler Eynesildeki
en yakın karakoldaki, amirlikteki polisler. Bizim de
arkadaşlarımızın da ortak kanaati, orada toplanan
delillerin daha nitelikli olması, daha iyi çalışılması
durumunda, belki biraz önce konuştuğumuz,
Başkanımızın da izah ettiği siyasi baskı
unsurunu, soruşturmanın iyi yürütülmediği unsurunu bugün
konuşmuyor olacaktık. Daha sonra gelen teknik ekip ilk gün de orada
çalışma yapmış olsaydı -Jale Hanımın da
Filiz Hanımın da Sevda Hanımın da
Başkanımızın da- hepimizin tespit ettiği o hususlar
belki gerçekleşmemiş ve bunları konuşmuyor olacaktık
ama gerçekleşmiş.
Şimdi, burada en önemli
iddia, en önemli bulgu, biz oraya gittiğimizde kamuoyunda da en çok
konuşulan şey şuydu: Bir aracın çarpması, araç
çarptıktan sonra yaralı çoğumuzu metruk bir binaya götürüp
üzerindekileri temizlemeleri, üzerindeki kanın temizlenmesi ve daha sonra
da evin önüne bırakılmasına dair kamuoyunda konuşulan
kuvvetli bir iddia vardı. Biz de araştırmalarımıza o
noktadan başladık. Polis o noktada birçok araştırma
yapmıştı ama biz bunun ne derece yeterli olduğuna emin
olamadığımız için kendimiz bu araştırmayı
yaptık. Bu metruk binaya ve bir araç çarpması sonucu kaza
olduğuna dair insanlarda böyle bir kanaat oluşmasına sebep olan
şey de şuydu: Çocuğumuzun vücudunda birçok kırık
olmasına rağmen, iç kanama olmasına rağmen
dışarıda yeteri kadar çok kan görülmemesiydi. İnsanlar bunu
vücudundaki kanın temizlenmesi ve daha sonra evin önüne
bırakılması diye nitelendirilmişlerdi. Adli Tıp
raporlarında bir husus var; meydana gelen kırıklarda iç kanama
yoğun bir şekilde var ama kanın dışarıya
çıkması söz konusu olmamış. Dolayısıyla da
-arkadaşlarımızla birlikte hem metruk evde hem o güzergâhta
yaptığımız gezilerde- olayın gerçekleştiği
saat, iddia edilen gerçekleşme biçimiyle aslında bir aracın
çarpmasının söz konusu olmadığına dair bir kanaatimiz
var. Bu kanaatimizi güçlendirecek bir Adli Tıp verisi var, o da şu:
Çocuğumuzun vücudundaki kırık aşık kemiklerinde ve
ayak tabanlarının patlamasına sebep olmuş -şimdi, ben
fotoğraflarını size getirmedim. Belki babası, ailesi
izliyordur, yeniden bir acı hissetmesinler diye- ama çocuğumuzun
ayağının aşık kemiğinde bir kesi ve bir
kırık var. Adli Tıp raporunda yüzde 99,9 yüksekten düşmeye
bağlı oluşan bir kırık şekli. Yani, yüksekten
düşmede vücudun bütün ağırlık noktasının
bacaklara ve ayaklara sirayet etmesiyle yanda bir patlama ve kırık
oluşmuş. Dolayısıyla da böyle bir
kırığın ve böyle bir eylemin araç çarpmasıyla
gerçekleşemeyeceğine dair Adli Tıpçıların bir kanaati
oldu. Ama bu kanaati -bir karar demiyorum size- güçlendirecek veya bu kanaati
bir hükme dönüştürecek başka bir unsur daha var: Şimdi,
çocuğumuzun vücudundaki kırığı anlattım ama araç
çarpması durumunda bir insanda nasıl kırık meydana gelir,
bununla ilgili de bir Adli Tıp raporu var. Daha basit anlatalım
burasını: Yatay seyirde bir araç insan vücuduna
çarptığında meydana gelecek kırık ile insanın
yüksekten düşmesinde meydana gelecek kırık çok çabuk tespit
edilebilir ve ayırt edilmesi çok kolay bir kırık şeklidir
bu ama çocuğumuzda bu durum yeteri kadar ayırt edilememiş.
Bununla ilgili ilk yapılan çalışmada -Jale Hanım bu konuya
değindi- çocuğun bacağına bir kesi atılsaydı ve o
kırıkların şekli incelenseydi belki yine, bugün bunu konuşmuyor
olacaktık çünkü yüksekten düşmede dikey seyirde bir kırık
oluşacak ama yataydan gelecek bir etkiyle oluşacak -şöyle,
elimle de size gösteriyorum- kırığın şekli ile
yukarıdan inecek kırığın şekli birbirinden
farklı olacak. Bunu tespit edecek bir cihaz aslında Adli Tıp
kurumlarında var, skopi cihazı; ilk raporda skopi cihazı da
kullanılmış ama vücutta mermi izi olup olmadığına
dair kullanılmış. Belki skopi cihazıyla o kırığın
şekli tespit edilseydi veya da söylenildiği gibi, bir kesi
oluşturup el muayenesi yapılsaydı bu konuştuğumuz
şaibelerin hiçbiri konuşulmayacak ve çocuğumuzun vefatıyla
ilgili konu bir neticeye bağlanacaktı.
Neticede bu
araştırmaların sonuna geldiğimizde, evinin
yakınındaki on dakikayı tespit edemiyoruz ama elimizde bir
kanaat var; yüksekten düşmeyle oluştuğu düşünülen bir Adli
Tıp raporu var. O zaman şuna karar verelim dedik: İntihar
olabilir mi? Birisinin itmesi olabilir mi? Yoksa çocuğumuz kendisi
düşmüş olabilir mi? Bütün heyetimizdeki kanaat, intihar
olmayacağı yönünde çünkü çocuğumuz, hayat dolu bir çocuk,
başarılı bir çocuk. Öğretmenlerini dinledik,
arkadaşlarını dinledik, annesini dinledik, amcasını
dinledik; çocuğumuz, hayata tutunan bir çocuk. Biraz kilosu var. Babasına
tekvando kursuna gitmek istediğini söylemiş. Okuduğu kitaplara
baktık. Bütün bunlardan, bizim çocuğumuzun böyle bir eğiliminin
olamayacağına dair bizde net bir kanaat oluştu.
İkincisi, birisi
tarafından itilmiş olabilir mi? Bununla ilgili hem bizim
Komisyonumuzda hem de yargılama makamında bir tespit yapılamamış
ama belki ilk yapılan çalışmada şu yapılsaydı
Zaten Başkanımız bunu eleştiriler kısmında ve
öneriler kısmında, raporumuzun sonunda yazmıştı. Çocuğumuzun
babasının, zaman zaman çatıya çıktığı ve
tekvando hareketleri yaptığına dair bir beyanı var. O
tekvando hareketleri sırasında düşmüş olma ihtimalini
değerlendiriyor yargılama makamı.
JALE NUR SÜLLÜ
(Eskişehir) Ama çatıya çıktığını
bilmiyoruz.
AHMET ÖZDEMİR (Devamla)
- Ama çocuğumuzun o hareketleri yaptığı, orada
tutunduğu bir direk, işte, orada ayağında oluşan
çatıdan kaynaklı bazı beyaz toz ya da kum örnekleri var.
Bunlarla ilgili araştırmaların belki ilk ekip tarafından
teknik boyuta hâkim olmayan polis memuru arkadaşlar olduğu için-
yapılamadığını düşünüyorum ama daha sonra, sekiz
ay sonra göreve başlayan ekip çok teknik inceleme yapmış.
Bunlarla ilgili de ciddi Adli Tıp raporları var ama bu ihtimalle
ilgili bir bulgu elimizde yok.
Üçüncü ihtimal de
yanlışlıkla düştüğü yönünde. Yani zaman zaman,
babasının da söylediği gibi tekvandoyu seven ve tekvando kursuna
yazılmak istediğini babasına söyleyen çocuğumuzun, okuldan
geldikten sonra çatıya çıkıp bu tekvando hareketlerini yaparken
düşmüş olma ihtimali ama bu her 3 seçeneğin ortak noktası şu:
Adli Tıp raporuyla, çocuğumuzun düştüğüne dair, yüksekten
düştüğüne dair kuvvetli bir kanaat var. Kuvvetli kanaatin sebebi de
-biraz önce izah ettiğim gibi- ayağında ve vücudunda meydana
gelen kırıklar. Yüksekten düşmede ilk önce ayak kemikleri, daha
sonra kalça kemikleri, daha sonra omur ya da boyun kemiklerinde kırık
oluşuyor; çocuğumuzda da aynen bu şekilde.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
AHMET ÖZDEMİR (Devamla)
Dolayısıyla da Adli Tıp böyle bir değerlendirme
yapmış.
Filiz Hanımın,
çocuğumuzun üzerindeki kıyafetleriyle ilgili bir kimyasal inceleme
raporu olmadığına dair bir tespiti oldu ama ben şimdi size
söyleyeceğim: Rabia Nazın DNA
karşılaştırmasına ilişkin bir rapor var; Rabia
Nazın kıyafetleri üzerinde kimyasal incelemeye ilişkin bir
rapor var; yine, Rabia Nazın kıyafetleri üzerinde fiziki incelemeye
ilişkin bir rapor var; yine, Rabia Nazın kıyafetleri üzerinde
araç lastik izine dair bir rapor var. Bunlarla ilgili daha bizim burada
zikretmediğimiz, zamanımızın da olmadığı
birçok konuda Adli Tıp raporu, teknik raporlar var ama nihayetinde
açıklığa kavuşturulamamış bir olay var.
Bizim için faydalı olan
şu, raporumuzun sonuç bölümünde de var: Bu yargılama süreciyle ilgili
birçok eksiklik tarafımızdan tespit edilmiş, bundan sonraki
soruşturmalarda bu tespit ettiğimiz eksiklikler soruşturmaya
eklendiğinde inşallah, daha sağlıklı sonuçlar
alınacak diye düşünüyorum.
Hepinize teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Sayın Başkan
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Sayın Başkan, mümkünse
yerimden kısa bir söz isteyeceğim.
BAŞKAN Sayın
Beştaş
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Ben ayrı istiyorum. Yani Filiz Hanım ismi
geçtiği için
Bir şey paylaşacağım o yüzden söz
aldım, 60a göre.
BAŞKAN Buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
24.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın, kayyum
uygulamalarını teşhir etmeye devam edeceklerine, Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi Kayyumunun Ergani ve Bismil ilçelerinde
yaklaşık maliyeti 22 milyon 710 bin TL olan 2 adet yatılı
kız Kuran kursu inşa edeceğine, Diyarbakır İl
Müftülüğünün talebiyle bu kursların yapımı
gerçekleştirildiği hâlde bu kursların yapımının
neden Diyanet İşleri Başkanlığının
karşılamadığını sorduğuna, bu projelerde
Sayıştay raporlarına da yansıyan çok ciddi yolsuzluklar
olduğuna, vefatının yıl dönümünde Özgecan Aslan ve
katledilen bütün kadınları saygıyla andıklarına
ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Teşekkürler Sayın Başkan.
Evet, kayyum
uygulamalarını her gün teşhir etmeye devam edeceğiz.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi kayyumu, Diyanete bağlı
Diyarbakır İl Müftülüğünün talebiyle Ergani ve Bismil
ilçelerinde yaklaşık maliyeti 22 milyon 710 bin TL olan 2 adet
yatılı kız Kuran kursu inşa edecek. Diyeceksiniz ki: Burada
ne var? Ayrıntıları söyleyeyim: Erganideki 11 milyon 415 bin
TLlik projenin 7 Ağustosta bitmesi bekleniyor. Bismildeki
yatılı Kuran kursunun maliyeti ise yine 11 milyon 295 bin TL. CVN
İnşaat, Nakliye, Temizlik, Turizm, Sanayi ve Ticaret Limitet
Şirketine verilen ihalenin de 23 Kasım 2021de bitmesi bekleniyor.
Şimdi, bunu kim talep etmiş? Diyanet İşleri
Başkanlığı. Diyanet bütçesi 12 milyar 977 milyon TL.
Diyanet bu rakamla 13 bakanlığı geride bırakan bir bütçeye
sahip.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Ayrıca, Diyanete bağlı
Diyarbakır İl Müftülüğünün talebiyle yapımı
gerçekleştiği hâlde, bu kursların yapımı neden
Diyanetin bu devasa bütçesinden karşılanmıyor, bunu soruyoruz?
Ayrıca, defalarca
Sayıştay raporlarına da yansıdığı gibi, bu
projelerde çok ciddi yolsuzluklar var, kayyumlar da bu yolsuzluklara
aracılık ediyor, halka gitmesi gereken paraları halktan
alıp gasbediyorlar, tıpkı iradelerini gasbettikleri gibi.
Özgecan Aslan bugün altı
yıldır aramızda yok. Üzüntüsü hâlâ çok canlı içimizde ve
her gün yaralarımıza yenisi ekleniyor. Kadına yönelik
şiddet politiktir ve iktidarın, kafasını kuma gömen
politikalardan bir an önce vazgeçmesini istiyoruz. Özgecan Aslanı ve
katledilen bütün kadınları da saygıyla anıyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Kerestecioğlu
25.-
Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Kahramanmaraş
Milletvekili Ahmet Özdemirin 224 sıra sayılı Komisyon Raporu
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Ben Rapor yok. demedim
konuşmamda, tutanaklarda da var. Rabia Nazın kıyafetlerinin
delil niteliği göz önünde bulundurulmadı, kıyafetler doğru
şekilde kayıt altına alınıp muhafaza edilmedi,
başta eşyalara bütünlüklü bir kimyasal inceleme yapılmadı,
yalnızca sperm kalıntısı olup olmadığı
yönünde inceleme yapıldı. Ancak olaydan yedi ay sonra ilk kez Ankara
Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından bir kimyasal inceleme
yapılabildi ama onlar da Kıyafetlerde lastik izi olabilir ama
vücuttaki izlerle karşılaştırıldığında
şu andaki bulgularla net bir kanaat bildirmek mümkün değil dediler.
dedim ve bunun gibi başka raporlar da var tabii ki.
Bu arada yasama uzmanı
arkadaşlarımıza ve
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Tamamlayabilir miyim?
BAŞKAN Buyurun
efendim.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Tutanağa geçsin diye
söylüyorum. Bazen sadece bizler görünüyoruz ama arkada bu iş için emek verenler
yeterince görünmüyorlar. O nedenle hem yasama uzmanı
arkadaşlarımıza hem de başta kendi
danışmanlarım olmak üzere canla başla çalışan
bütün danışman arkadaşlara da ben teşekkür etmek istiyorum.
Sağ olun.
JALE NUR SÜLLÜ
(Eskişehir) Başkan, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz
efendim.
26.-
Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllünün, Kahramanmaraş Milletvekili
Ahmet Özdemirin 224 sıra sayılı Komisyon Raporu üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
JALE NUR SÜLLÜ
(Eskişehir) Şimdi, ben de ve aslında tüm Komisyon olarak biz,
hiçbir şekilde Komisyon üyesi arkadaşlarımızla 11
yaşındaki bir kız çocuğunun adalet arayışı
içinde uzlaşmazlık içine düşmek istemedik kamuoyu önünde ama
Meclis tutanakları açısından özellikle tutanaklarda
olmasını istiyorum.
Şöyle: Şimdi
düşme yönünde bir kanaat olduğu tespiti yanlış. Meclis
tutanaklarına bu şekilde geçmemesi gerekiyor çünkü bakın, ilk
gelen otopsi raporu ve başka bir mütalaa dâhil böyle bir şey yok. Ta
sekiz ay sonra Giresuna Düşebilir mi? diye sorulduğunda ki
Giresun aslında başkanlık değil, Trabzon
başkanlık, otopsiyi yapan Adli Tıp özellikle bunu söyleyemezken
Giresun Düşebilir. diyor. Fakat öyle gönderiliyor ki Adli Tıbba bu
raporlar Çocuğun çantası yukarıdaydı, her şey
olağan akışı içindeydi, zaten köşede de bir çocuk
görmüştü. denilerek çocuğun yine
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
JALE NUR SÜLLÜ
(Eskişehir) Ben ek süre alabilir miyim Başkanım?
BAŞKAN Böyle bir usul
yok ama buyurun.
JALE NUR SÜLLÜ
(Eskişehir) Ama tutanaklara açıklayıcı geçmesi
gerektiği için
BAŞKAN Konu hassas,
evet, konu özel.
JALE NUR SÜLLÜ
(Eskişehir) Teşekkür ederim.
Dolayısıyla Adli
Tıbba giden raporlar, özetler, son derece yönlendirici. Sizlere de gelip
anlatsam belki öyle karar vereceksiniz. Biz öyle gördük ki -biraz önce de
konuşmamda söyledim- ne sorulursa ona cevap geliyor, Trafik kazası
olabilir mi? diye sorulsa muhtemel o da olabileceği şeklinde
gelebilirdi. Nitekim, bir tane öyle Adli Tıp raporu var, mütalaa diyelim
daha doğrusu. Dolayısıyla burada bir kanaat bildirmemizin
milletvekilleri olarak doğru olmadığını özellikle
söyledik. Biz hiçbir kanaate de yer vermedik. Başkanımız da bir şey
söyledi Ne suçlama ne de aklama olamaz. diye. Komisyon raporunda özellikle de
belirtmiştim. Bunların tutanağa geçmesi için söz aldım.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
VII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.-
CHP Grubu adına Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Engin
Özkoçun, İstanbul Milletvekili Nurettin Canikli ve 45 Milletvekilinin,
Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir ve 20 Milletvekilinin, Ordu
Milletvekili Cemal Enginyurt ve 20 Milletvekilinin, Giresun Milletvekili Necati
Tığlı ve 20 Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal ve 21 Milletvekilinin, HDP Grubu adına Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Fatma Kurtulanın, İYİ Parti Grubu adına Grup
Başkanvekili Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, MHP Grubu
adına Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Sakarya
Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün; Rabia Naz Vatan Başta Olmak Üzere
Şüpheli Çocuk Ölümlerinin Araştırılması ve Bu Konuda
Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri
(10/1058, 1071, 1108, 1220, 1288, 1369, 1464, 1559, 1560) ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 224) (Devam)
BAŞKAN - Rabia Naz Vatan
başta olmak üzere şüpheli çocuk ölümlerinin
araştırılması ve bu konuda alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla kurulmuş bulunan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme
tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
17.19
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.36
BAŞKAN: Başkan
Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman), Emine Sare
AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46ncı Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2nci sırada yer alan,
bilişim teknolojileri bağımlılığının
etkilerinin incelenerek olası zararlarının bertaraf edilmesi ve
bu teknolojilerin kontrollü kullanımının sağlanması
için yapılması gerekenlerin saptanması amacıyla
kurulmuş bulunan (10/38, 466, 494, 536, 978, 983, 984)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 214 sıra
sayılı Raporu üzerinde genel görüşmeye başlıyoruz.
2.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve 23 Milletvekilinin, Eskişehir
Milletvekili Nabi Avcı ve 37 Milletvekilinin, Niğde Milletvekili Ömer
Fethi Gürer ve 27 Milletvekilinin, Samsun Milletvekili Bedri Yaşar ve 22
Milletvekilinin, İzmir Milletvekili Binali Yıldırım ve 34
Milletvekilinin, Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan ve 19
Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Arzu Erdem ve 19 Milletvekilinin;
Bilişim Teknolojileri Bağımlılığının
Etkilerinin İncelenerek Olası Zararlarının Bertaraf
Edilmesi ve Bu Teknolojilerin Kontrollü Kullanımının
Sağlanması İçin Yapılması Gerekenlerin Saptanması
Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergeleri (10/38, 466, 494, 536, 978, 983, 984) ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 214) (x) (xx)
BAŞKAN Komisyon?
Yerinde.
İç Tüzükün 103 ve
104üncü maddelerine göre Meclis Araştırması Komisyonunun Raporu
üzerindeki genel görüşmede ilk söz hakkı önerge sahiplerine aittir.
Daha sonra İç Tüzükün 72nci maddesine göre siyasi parti gruplarına
ve şahısları adına 2 üyeye söz verilecektir.
Alınan karar
gereğince, siyasi parti grupları adına yapılacak
konuşmaların süreleri en fazla 2 kişi tarafından
kullanılabilecektir. Ayrıca, istemi hâlinde Komisyona da söz
verilecek, bu suretle Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri,
Komisyon ve siyasi parti grupları için yirmişer dakika, önerge
sahipleri ve şahıslar için onar dakikadır.
Komisyon Raporu 214 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Raporun üzerinde söz alan
sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: İYİ PARTİ
Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Ayhan Altıntaş,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Arzu Erdem, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Batman Milletvekili Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Onursal
Adıgüzel ve İzmir Milletvekili Sayın Kamil Okyay
Sındır, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Eskişehir Milletvekili Sayın Nabi Avcı.
İlk söz Sayın Ayhan
Altıntaşa aittir.
Buyurunuz Sayın
Altıntaş. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA AYHAN ALTINTAŞ (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yarın 12 Şubat,
Kahramanmaraşın düşman işgalinden kurtuluşu.
İlkokul ve ortaokulu okuduğum Kahramanmaraşlı
kardeşlerimi selamlıyorum, kurtuluşunu kutluyorum.
Konuşmama
başlamadan önce kısaca işçilerin durumundan bahsetmek istiyorum.
Biliyorsunuz, pandemi sürecindeyiz, işçi çıkarmak yasaklandı ama
işverenlerimiz hâlâ işçi çıkarıyorlar, bunu yaparken de 29uncu
maddeyi kullanıyorlar. Geçen hafta Çorumdaydım. Çorum Organize
Sanayi Bölgesinde olan bir fabrikada 90 işçi 29uncu madde koduyla
çıkarılmış. Bu kod, işçinin ahlaksızlıkla
suçlanması anlamına geliyor. Dolayısıyla, işçi böyle
çıkarılırsa hem tazminat alamıyor hem de başka bir
işte çalışması çok zorlaşıyor.
İşçilerle görüştüm, tabii ki yasal olarak haklarını
arayacaklardır fakat daha önemli bir şey, işçiler bana
çalışma koşullarını gösterdiler; en az 2 işçinin
parmakları kopmuştu. Asgari ücretin biraz üstünde bir ücretle
hayatlarını feda ederek çalışıyorlar. Ayrıca,
iş yerinden video gösterdiler, içerisi ağır bir sis ve kimyasal
dolu. Dolayısıyla, böyle bir iş yerinin rahatlıkla
çalışabilmesi ülkem adına çok üzüntü verici. Bu konuda Aile,
Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını göreve
çağırıyorum ve bu firmanın da iş
sağlığı ve güvenliği raporlarının tekrar
incelenmesini talep ediyorum.
Ülkemizde teknoloji
bağımlılığı da dâhil olmak üzere çeşitli
bağımlılıklarla etkin bir şekilde mücadele edilmeye
çalışılıyor. Bu kapsamda, 24 ve 26ncı Yasama
Dönemlerinde, internet kullanımının sosyal etkilerinin ve yeni
bağımlılık türlerinin araştırılması
hakkında Meclis araştırması komisyonları
kurulmuştur. Söz konusu araştırma komisyonları
raporlarından elde edilmiş kazanımların ve tecrübelerin, 27nci
Yasama Döneminde bilişim teknolojileri
bağımlılığını araştırma
komisyonumuzda devletin devamlılığı ve komisyon
hafızası esasında görüşülmesi gerekiyordu. Bu raporlarda
önerilen maddelerin kaçının hayata geçirildiği, ne gibi
gelişmelerin yaşandığı gibi bilgiler
sunulmalıydı.
Araştırma
Komisyonunda bilgilerini bizlere aktaran akademisyenler, STK temsilcileri ve
kamu kuruluşlarının idarecileri madalyonun bir
tarafını oluşturmakta. Madalyonun diğer tarafını
oluşturan bilişim teknolojilerini üretip tüketiciye sunanların
da davet edilmesi gerekirdi. Cep telefonu, tablet, akıllı
televizyonlara uygulamalar, oyunlar yazan yazılımcıların ve
firmaların, sektör temsilcilerinin Araştırma Komisyonunda bilgi
sunmaları gerekliydi. Bu firmaların dinlenmesi, yapılan uygulamaların
ne şekilde bağımlılık oluşturduğunun
anlaşılması açısından önemlidir. Benzer şekilde
internet erişim sağlayıcılarının da dinlenmesi,
süreçleri anlamada ve olası tedbirlerin alınmasında yararlı
olurdu.
Bilişim teknolojilerinin
kullanımları hakkında güvenilir veriler elde edilmelidir ancak
böyle verilerle sorunların çözümüne yönelik etkili tedbirler
alınabilir. Türkiyede bilişim teknolojileri
bağımlılığına ilişkin verilerin ve
yapılan araştırmaların yetersiz olduğunu
söyleyebiliriz. Türkiye genelinde uygulanmak üzere kapsamlı bir ölçme
aracı geliştirilmeli ve her coğrafi bölgeden belli standartlar
çerçevesinde veriler toplanarak Türkiye bilişim teknoloji kullanım
profilleri haritası vakit kaybetmeksizin oluşturulmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
bilişim teknolojileri tartışmasız bir şekilde günümüz
ihtiyaçlarını ve isteklerini derinden değiştirmektedir.
Geçmişte ihtiyaç dâhilinde olmayan ancak günümüzde eksikliğiyle
zamanın gerisinde kalınmasına yol açan teknolojik
gelişmeler sağlık, eğitim, güvenlik, iletişim gibi
hayatın her alanında kendisini göstermekte, kitleleri, milletleri ve
dolayısıyla devletleri de etkileyebilmektedir. Bilişim
teknolojilerinin hızla geliştiği, verimliliği artırdığı
günümüz dünyasında, o teknolojiye sahip olmak kadar teknolojinin
zararsız ve kontrollü kullanımının da sağlanması
üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konudur.
Öte yandan, bilişim
teknolojileri bağımlılıklarının en temel nedeni
gerçek dünyayla olan bağlantıların kaybedilmesidir. Toplumun tüm
kesimlerinde ortak olan beğenilme duygusu, toplumla daha fazla bağ
kurmak isteyen genç bireylerin çevrelerinden kolayca etkilenmelerini
sağlıyor. Bilişim teknolojilerinin ürünü olan sosyal medya da bu
nedenle öne çıkmaktadır. İnsan beyni üzerinde yapılan
çalışmalarda, çocukların, erişkinlerin ve gençlerin
beynindeki ödüllendirilme merkezleri
karşılaştırılmış ve ödüllendirici
aktivitelerde gençlerin beyinlerinin aşırı derecede aktif
olduğu gözlenmiştir. Bu nedenle, ödüllendirme merkezlerinin boyutu ve
aşırı aktif olması yüzünden gençler, sosyal medya ve sanal
ortamlarda alabilecekleri herhangi bir beğenilme için düşünmeden risk
alabilmekte, yanlış kararlar verebilmektedirler. Bu durum, gençlerin,
sosyal medyanın verdiği ödüllendirme duygusuna neden bu kadar
sıkı bağlı olduklarını gösterir niteliktedir.
Bunlarla beraber, bilişim teknolojilerinin hem kolaylıkla
ulaşılabilir hem de hayatı pratikleştirme imkânı
sunması, diğer yandan her alanda ve her an kullanılabilir bir
hizmet sağlaması popülaritesini her geçen gün artırmakta, hem
özel hem de kamusal alanlara kolaylıkla nüfuz edebilmektedir.
Yalnız
yetişkinlerin, gençlerin, çocukların, bireylerin yaşamında
değil devletlerin yaşamında da bilişim teknolojilerinin
önemli etkisi olduğunu unutmamak gerekir. Bu çerçevede, teknolojik
gelişmelere bağlı olarak hayatımıza giren sanal
gerçeklik ve sosyal iletişim araçları doğru
kullanılmaması hâlinde, başta kullanıma rahatlıkla
adapte olabilen genç nüfus olmak üzere toplumun tüm kesimlerini hem psikolojik
hem de fiziksel sağlık sorunlarıyla olumsuz olarak
etkileyebilmektedir. Bu sebeple, sosyal medyanın daha kontrollü ve
faydalı kullanılması gerekliliği kendisini göstermektedir.
Örneğin, gençler arasında hızla yayılan dijital
platformlarda oynanan oyunların bağımlılığa kadar
gidebildiği ve ölümlere sebebiyet verdiği sıklıkla ifade
edilmektedir. Bu konuda, ailelerin gerek çocuklarıyla iletişiminde
gerekse kullandıkları elektronik aletlerin denetiminde daha özenli
olmaları gerektiği aşikârdır. Bu bağlamda, internet ve
medyanın şiddet içerikli uygulamalarının çocuklar
üzerindeki etkisinin incelenmesi ve çocukların bu etkiden korunması
adına daha kapsamlı çalışmalar yapılması
gerekmektedir. Bilişim teknolojileri bağımlılığı
konusunda hem devletin kendi bilincini oluşturması hem de toplumun
bilinçlendirilmesi için yol gösterici bir görev üstlenecek olan ortak
aklın vücut bulmasında kurumlar arası iletişim
geliştirilmelidir.
Bilişim Teknolojileri
Bağımlılığını Araştırma Komisyonu
toplantılarında kamu kurumları, üniversiteler ve sivil toplum
kuruluşları, konuya ilişkin takdirle karşılanan
çalışmalarını sunma fırsatı bulmuştur ancak
söz konusu çalışmaları yürüten kuruluşlar arasında
iş birliği, eş güdüm ya da iletişimin yetersiz olduğu
görülmektedir. Ayrıca, bu çalışmalardan istenen verimin
alınabilmesi kamuoyunun bu çalışmalardan haberdar edilmesine
bağlıdır. Özellikle kamu kurumlarının kullanıma
sundukları hizmetleri yeterince duyuramadıkları
gözlenmiştir. Paydaşlar arası iletişimin
sağlanması ve faaliyetlerin tanıtılması, bilişim
teknolojileri bağımlılığıyla mücadelenin
etkinliği açısından vazgeçilmez önemdedir. Bu
anlayışla, Komisyon raporunda kamu kurumları ile sivil toplum
kuruluşlarının çalışmalarına kısaca yer
verilmesi uygun görülmüştür.
Teknolojik
bağımlılığın arttığı toplumlarda
bireyler bazında karşılaşılan sorunlar arasında
ise fiziksel aktivitenin olmadığı yaşam tarzı ve buna
bağlı olarak obezite gibi çeşitli sağlık
sorunlarıyla karşılaşılması, cihazların
kullanımında karşılaşılan fiziksel yaralanmalar,
sosyal beceri gelişiminde bozukluklar, uyku bozuklukları, depresyon
ve çeşitli psikolojik sorunlar bulunmaktadır. Diğer yandan,
böyle sorunların bertaraf edilmesinde de teknolojinin
kazandırdığı sınırsız faydalardan
yararlanmak düşünülebilir. Hem toplumun yüksek kazanç sağlaması
hem de bağımlılığın azalması adına,
bilişim teknolojilerinin kullanımı konusunda kişilerin
bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
Raporda bilişim
bağımlığı ifadesi sadece bireyler üzerinden
davranışsal olarak tanımlanmıştır. Hâlbuki
toplumun bir araya gelen bireylerle oluşturulduğu ve toplumlaşan
bireylerin güvenliklerini, yönetimlerini, düzenlerini sağlamak için
devletleştikleri de göz önünde tutulmalı, tanım daha geniş
manada ele alınmalıdır. Bu çerçevede, gelişen bilişim
teknolojilerinin de kullanıldığı devlet kurumlarında,
en azından pratik uygulamada sistemsel olarak teknolojiyi elinde
bulunduran diğer devletlere bağımlılık
gösterdiğine değinilmesi konunun derinliğini anlamak için daha
doğru olacaktır.
Yasama organı olarak
devletin işleyişini düzenleyici kanunları yapan, yasaları
tartışan Parlamento, kurduğu araştırma
komisyonlarının raporlarında bu gerçeğe değinmeli,
teknolojide dışa bağımlılığı giderici
tedbirleri de hayata geçirmeyi önermelidir. Devletimizin kamu kurum ve
kuruluşlarında, kendi ülkemizin geliştiremediği,
yabancı ülkelerden alınan bilişim teknolojilerinin
kullanılması, yabancı ülkelerle yaşanacak olası
sıkıntılarda istenmeyen neticelerle sonuçlanabilecektir.
Bu başlık
altında, devletin de bireylerle gözlemlenen davranışsal
bağımlılık gibi bir netice gösterebileceği ve kendi
geliştirmediği bilişim teknolojilerinden dolayı
güvenliğini tehlikeye düşürebilecek durumlardan muzdarip
olabileceği unutulmamalı, bilinçli bir devlet yönetimi
anlayışıyla oluşturulan davranışlardan bireylerin
kendilerine de pay çıkarabilmesi sağlanmalıdır.
Günümüz dünyasında
Amerika, Rusya, Çin gibi devletler kendi geliştirdikleri bilişim
teknolojilerini kullanmakta; hem kendi kurumlarının hem de
vatandaşlarının diğer ülkelerin hizmet
sağlayıcılarına veri iletmelerinin önüne geçmeye
çalışmaktadırlar.
Oxford Üniversitesi
tarafından 2017 yılında hazırlanan ve önümüzdeki yirmi
yılın mesleklerinin sıralandığı listede
çoğunluk bilişim ve teknolojiyle ilgili mesleklerdir. Bu sebeple
çocuklar teknolojiden uzak tutulmamalı, teknoloji kullanımının
süre ve içerik olarak kontrol edilmesi sağlanmalıdır. Gençlerin
ve çocukların teknolojiyle iç içe olmasının ne kadar önemli
olduğunu görmek gerekir. Kendi teknolojimizi oluşturmak için teknolojiyi
çocuklarımıza doğru sunmalı ve hepsinin erişimini sağlamalıyız.
Bu çerçevede, bilgi
teknolojileri dersleri interaktif ve uygulamalı bir yapıda
düzenlenerek müfredata konulmalı, öğrencilerin internetin
sunduğu fırsatlardan yararlanması sağlanmalıdır.
Hazır site yapımı, blog yazımı, hazır programlar
aracılığıyla dijital oyun üretimi ve çeşitli çevrim
içi girişimcilik programlarıyla fırsatları
değerlendiren üretken bir çevrim içi anlayış geliştirilerek
gençlerin bilişim teknolojileri karşısında pasif tüketici
olmaktan çıkarılarak aktif üreticiler hâline getirilmesi
sağlanmalı, böylece bağımlılık riski kontrol
altına alınmalıdır. Bu doğrultuda, robotik kodlama,
artırılmış gerçeklik, yazılım, web sitesi, oyun
tasarımı, siber güvenlik gibi konularda proje ve
çalışmaların ülke genelinde düzenlenmesi, okulların ve öğrencilerin
ulusal ve uluslararası yarışmalara
katılımının desteklenmesi gerekir.
Ailelerin
bağımlılık konusundaki sorumlulukları da
vurgulanmalıdır. Ancak yeni kuşakların
yetiştirilmesinde aileden sonra gelen eğitim kurumlarımızda
ve toplumsal yaşamda göz önünde bulunmasına rağmen fark
edilmeyerek âdeta birer iyi huylu tümör hücresi gibi yaşayan doğru
görünümlü yanlışlara da hepimiz şahit olmaktayız.
Örneğin, anneler ve babalar belki bilişim teknolojilerine
bağımlı değiller, sorumluluk bilinciyle hareket ediyorlar
ama çocuklarını günlük hayatlarında bilmeden bilişim
teknolojilerine bağımlı hâle getiriyorlar. Mesela, lokantalarda,
kafelerde veya evlerinde bebeklerine, küçük çocuklarına yemek yedirmeye
çalışan aileler tabletlerinden, cep telefonlarından çizgi film
açarak çocuklarının dikkatini filmlere vermelerini
sağlamaktadırlar. Annelerin ve babaların bu durumdan istifade
ederek çocuklarına yemek yedirmeye çalıştıklarını
görüyoruz.
Bu duruma bir başka
örnek okullarımız da gösterilebilir. Teoride zamandan tasarruf
edilmesini sağlayan birçok uygulama, pratikteyse gençlerimizi teknoloji
bağımlılığına adım adım yöneltmektedir.
Bilişim teknolojileri bağımlılığına yol açan
etkenlerden biri olan sanal uygulama ve oyunlarda yapılan
beğenilmenin gerçek yaşamda da gösterilmesi, başarılı
öğrenci ve öğretmenlerin beyninin ödül merkezini
çalıştırıcı teşviklerde bulunulması
önemlidir.
Raporun 1.5. Tedavi,
İzlem ve Sosyal Uyum Çalışmaları başlıklı
kısmında, son araştırmalara göre, internet
bağımlılığının tedavisinde en iyi yöntemin
bireysel yaklaşım olduğu ve psikoterapi ile psikofarmakoterapi
kombinasyonun en etkili tedavi şekli olduğu ifade edilmiştir. Bu
bağlamda, tedavi öncesi dönemlerin değerlendirilmesi ve
bağımlılığa sebep olabilecek etkenlerin bertaraf
edilmesi daha da önem kazanmaktadır çünkü bir kimsede işe yarayabilen
tedavi, bir başka kimsede aynı yanıtı vermeyebilir. Bu
nedenle, gerek eğitim sistemimizde gerekse aile ilişkilerinde bireyin
ödüllendirilerek kendisini önemli ve mutlu hissetmesini sağlamak gelecekte
yaşanabilecek olası bağımlılık
sorunlarını önleyecektir. Bilişim teknolojilerini sadece kendi
ülkemiz sınırları içerisinde değerlendirmek hatalı bir
yaklaşım olur. Bilişim teknolojileri
bağımlılığında diğer ülkelerle birlikte
çalışmalar yapmak, somut sınırları bulunmayan
internetin ve sanal dünyanın doğası gereğidir. Özellikle
internet üzerinden oynanan oyunların değişik ülkelerden
katılan oyuncularla beraber oynanması, uluslararası bir iş
bilirliğini zorunlu kılmaktadır. Eğer bilişim
teknolojileri bir bağımlılığa sebep veriyorsa, bu
ülkemizde de görülebilir, dünyanın öbür ucunda da yaşanabilir.
Böylesi sorunlarla mücadelede uluslararası platformlarda edinilen
tecrübelerin paylaşılması, bilişim teknolojilerinin
bağımlılığa yol açmadan kullanılması için izlenen
ilkelerin sınıflandırılması, güvenli internet için
elzemdir.
Diğer yandan, siber
saldırılara karşı ikili ve çok taraflı platformlarda
bilgi ve tecrübe paylaşımı yapmak üzere ülkelerin bir araya
geldiklerini görmekteyiz. Sınırları belli olmadan, nereden
geleceği bilinmeden karşılaşılan sanal tehditlere
karşı ülke güvenliğinin sağlanarak yaşamın devam
ettirilmesi, güçlü devletlerin öncelikleri arasındadır. Bilişim
bağımlılığıyla mücadele çerçevesinde, gerek veri
toplamada gerekse toplanan verilerin işlenmesinde uluslararası
iş birliğinin müspet manada fayda sağlayacağı çok
nettir. Bu nedenlerle, kurumlarımız arasında koordinasyonun
sağlanıp uluslararası örgütlerle de bilişim bağımlılığıyla
ilgili çalışmaların yapılması, dünya ölçeğinde
nerede olduğumuzun anlaşılması, geleceğimizin
planlanmasında önemli rol oynayacaktır.
Araştırma Komisyonu
raporunun hazırlanması sürecinde, Komisyon
toplantılarımıza katılarak katkı sunan tüm
milletvekillerimize, çalışmalarını paylaşan
akademisyenlerimize, kamu kurum ve kuruluşlarından katılarak
devletimizin konuya karşı ciddiyetini gösteren kıymetli
bürokratlarımıza ve Komisyonumuzda görevlendirilen değerli
milletvekillerimize emeklerinden dolayı teşekkürlerimi sunar Genel
Kurulu saygılarımla selamlarım. (İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz
sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Arzu Erdeme aittir.
Buyurun Sayın Erdem.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 214 sıra sayılı Bilişim
Teknolojileri Bağımlılığının Etkilerinin
İncelenerek Olası Zararlarının Bertaraf Edilmesi ve Bu
Teknolojilerin Kontrollü Kullanımının Sağlanması
İçin Yapılması Gerekenlerin Saptanması Amacıyla
Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Ekranları başında bizi izleyen aziz Türk milletimizi, basın
mensuplarımızı ve Gazi Meclisimizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Bilişim Teknolojileri Bağımlılığını
Araştırma Komisyonu 8 Mayıs 2019 tarihinde
çalışmalarına başlamış, 21 Kasım 2019
tarihinde çalışmalarını tamamlamıştır.
Komisyon görev süresi boyunca 13 toplantı düzenlemiş, bu
toplantılarda ilgili bakanlıklar, kamu kurumları, sivil toplum
kuruluşları, akademisyenler ve uzmanlar dinlenmiş, her birinden
istifade edilerek raporumuz hazırlanmıştır. Komisyonca
dinlenen kişi ve kurumların verdiği bilgilerden ve Komisyona
gönderilen cevabi yazılardan da yararlanılarak düzenlenen Komisyon
Raporumuz 21/5/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına arz edilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
bilişim teknolojilerinin hızla gelişip çeşitlendiği
günümüzde, özellikle pandemi sürecinde bilişim teknolojileri araçları
hızla evlerimize girmiştir. Hayatımızın her
anında, her alanında kullanmakta olduğumuz bu teknolojiler yapay
zekâ, kodlama, robotik, sanal gerçeklik, nesnelerin interneti, sosyal
ağlar, dijital platformlar gibi çeşitli alanlarda gelişim
göstermektedir. Bilişim teknolojileri her alanda hızla
yayılırken bilinçsiz ve aşırı
kullanımının verdiği zararlar da katlanarak
artmaktadır. Gençlerimiz ve çocuklarımız başta olmak üzere
toplumumuzun bütün kesimlerinde teknoloji
bağımlılığı bu zararların en
başında yer almaktadır. Bağımlılık, bireyin
fiziksel, sosyal, ruhsal ve zihinsel sağlığı üzerinde
yıkıcı sonuçları olduğu hâlde belirli bir aktivite ya
da maddenin tekrarlayıcı şekilde uygulanması ya da
kullanılması olarak tanımlanmaktadır. Alkol, esrar, kokain,
eroin gibi kimyasal madde kullanımıyla ilişkili bağımlılıklar
olduğu gibi kumar, alışveriş, bilgisayar oyunları
oynama gibi davranışsal bağımlılıklar da mevcut.
Bilişim teknolojileri
bağımlılığı da davranışsal
bağımlılıklar arasında yer almaktadır.
İnsan-makine etkileşimine dayanan teknolojik
bağımlılıklar televizyon izleme gibi pasif veya
bilgisayarda oyun oynama gibi aktif bir bağımlılık
şeklinde görülmektedir. Dünya çapında bilişim teknolojileri
bağımlılığının
yaygınlığıyla ilgili çalışmalara
bakıldığında en riskli dönemin ergenlik dönemi yani 13le
18 yaş olduğu, erkek ergenlerde bilgisayar oyunlarıyla, kız
ergenlerde ise akıllı telefon ya da sosyal medyayla ilişkili
bağımlılık davranışlarının daha
sık görüldüğü bildirilmiştir. Ayrıca önemli bulgulardan
birisi de henüz bağımlılık geliştirmemiş olan ama
teknoloji kullanımının sorunlu hâle gelmeye
başladığı problemli teknoloji kullanımı gösteren
riskli grup için yaygınlık oranları yüzde 3,7 ila yüzde 29
arasında iken teknoloji bağımlılığı için
yaygınlık oranlarının yüzde 0,2yle yüzde 3,1 arasında
olmasıdır.
Problemli teknoloji
kullanımı, bağımlılık gelişmeden önceki
aşamada ve müdahale edilebilir durumda olan gençlerin durumunu ifade
ettiği için koruma ve önleme çalışmaları
açısından büyük önem arz etmektedir. Yani aslında
bağımlılık kazanmadan önceki sürecin yani ön alma sürecinin
en önemli süreç olduğunu da buradan belirtmek isterim.
Ülkemizde yapılan
çalışmalarda da problemli teknoloji kullanımı
yaygınlığının teknoloji
bağımlılığı yaygınlığından
daha yüksek olduğu görülmektedir. Ülkemizde 2011 yılında
yapılan bir yaygınlık çalışmasında ortaokul
öğrencileri arasında problemli internet kullanımı yüzde
17,45, internet bağımlılığı
sıklığı yüzde 2,33 olarak saptanmıştır. Bu
durum bağımlılığı önlemek adına daha fazla
mücadele etmemiz gerektiğinin altını çizmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bağımlılığın üç temel özelliğini güçlü istek
duyma, kontrol kaybı ve ısrarcı kullanım şeklinde
ifade edebiliriz. Bilişim teknolojileri
bağımlılığının en temel nedeni ise gerçek
dünyayla bağlantıları kaybetmektir. Her çocuk ne yazık ki
bireysel kontrolünü yapma becerisine ve eğitimine sahip değildir;
burada anne, baba ve hatta öğretmen gibi dışsal bir güce
ihtiyacı vardır. Çocukların internet kullanımı ve
internete ulaşım olanakları, ailenin internet
bağımlılığı konusundaki
farkındalığı aile içi ilişkileriyle ilişkilidir.
Bu durum, ailelerin bağımlılık konusundaki
sorumluluklarını artırmaktadır. Aileler çocuklarıyla
onların internet kullanımlarıyla ilgili kontrolü sağlayacak
bir iletişim içinde olmalıdırlar. Coronavirüs sebebiyle
evlerimizden çıkmamaya özen gösterdiğimiz şu günlerde çocuklarımızda
oluşabilecek bilişim teknolojileri
bağımlılığını önlemek için ailelerin
eğitimi oldukça önem teşkil etmektedir. İnternet ve
bilgisayarı etkin ve yararlı bir şekilde kullanarak
çocuklarımıza doğru bir model olmamız gerekmektedir.
Evlatlarımızı interneti etkili, farkındalık boyutu
yüksek ve yararlı bir şekilde kullanmaya teşvik etmemiz
gerekmektedir. Evlatlarımızı her alanda korumak ebeveynlerin
sorumluluk bilinciyle mutlaka ki gerçekleşecektir. Bilişim
teknolojileri bağımlılığı ciddi ve hayati bir olaydır.
Değerli milletvekilleri,
evlatlarımızın her birisi bizler için çok kıymetli.
Karantina günlerinde internet üzerinden eğitim almaları
dışında çocuklarımızı internette geçirdikleri
zaman içerisinde kontrol altında tutmalıyız.
Evlatlarımızda internet ve on-line video oynama bozukluğu
gelişmemesi için birtakım tedbirler almalıyız. Nedir bu
tedbirler?
Evlatlarımıza video
oyunları seçerken şiddet içermeyen, eğitimsel oyunlara
odaklanmamız gerekmektedir.
Evlatlarımızın
karanlıkta bilgisayara girmelerine izin vermemeliyiz. Böylelikle,
çocuklarımızın bilgisayara aşırı
odaklanmalarını, çevreyi görmezden gelmelerini ve uyku problemlerini
engellemiş oluruz.
Oyun oynarken
bilgisayarların sesinin çok yüksek olmamasına özen göstermemiz
gerekmektedir. Böylelikle, etrafta olup bitenler ve sesler
çocuklarımızın dikkatinin dağılmasına sebep
olacak, bilgisayara aşırı odaklanmadan aslında o odaklanma
önlenecektir.
Küçük yaşlardan itibaren
oyunun sessiz oynanması sağlanmalıdır.
Bilgisayar
ekranının ışığı ve renkleri maksimumda
olmamalıdır. Maksimum ışık ve renk bilgisayara daha
fazla bağlanmalarına ve odaklanmalarına sebep olacaktır.
Kurallara
uyulmadığı takdirde cihaz kısa süreliğine
kaldırılmalıdır ve çocuk bunun bir ceza
olmadığını, sadece bir tedbir olduğunu bilmelidir.
Ayrıca, yaş
gruplarına göre internet ve teknoloji alanında önlemlerimizi
almamız, geleceğimiz olan evlatlarımızı doğru
yönlendirmemiz gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
internet bağımlılığına sürükleyen faktörler iki
başlık altında ele alınmıştır. Bunlardan
ilki, internete erişim, interneti kullanım amacı gibi internetin
yapısı ve içeriği, içerdiği nesnelerin
bağımlılıkla ilişkisidir. Diğeri ise, psikolojik
bozukluklar, ailevi problemler gibi bireysel veya sosyal bazı faktörler
internet bağımlılığını tetiklemekte veya
internete doğru bir kaçışı teşvik etmektedir.
Toplumsal, sosyal onay, kabul görme, beğenilme, takdir edilme, fark
edilme, önemsenme ihtiyacı; aile içi iletişim sorunları; akran
etkisi, akran baskısı; çocuğa yeterli sevgi, ilgi, destek vermeyen
ebeveynler; çok baskıcı ya da çok esnek aile yapısı, aile
tutumu; çocuğa sorumluluk vermeyen ebeveynler; değişen roller;
çalışan anne, baba; çocuğa ayrılan zamanın
azlığı; çevreden veya gruptan dışlanma; anne ve/veya
babadan mahrum kalma; sosyoekonomik düzey; ailede bir
bağımlılık öyküsünün olması; kötü rol modelleri;
sosyal olanakların yetersizliği gibi birçok sosyal ve çevresel sebep
ve faktörler evlatlarımızı bağımlı olmaya
itebilmektedir.
Teknoloji
bağımlılığının önemli bir kolunu oyun
sektörü oluşturmaktadır. Özellikle gençler bağlamında oyun
sektörünün büyük bir yükseliş içerisinde olduğunu belirtmemiz
gerekmektedir. Yapılan araştırmalar internet
oyunlarının beyindeki ödül mekanizmasını çok
hızlı bir şekilde aktif hâle getirdiğini, çocuk ve gençlerin
hayattaki diğer hedeflere, özellikle sabır ve sebat gerektiren, uzun
uğraşlar neticesinde ulaşılabilen meslek sahibi olmak gibi
hedeflere karşı ilgilerini kaybettiklerini, bu hızlı
ödüllere başvurabildiklerini ve bağımlılık
geliştirdiklerini, sonra, internet oyunlarının
yaşamlarındaki en belirgin aktivite hâline geldiğini,
zihinlerinin sürekli internet oyunlarıyla meşgul olduğunu ortaya
çıkarmaktadır. Bu zihinsel meşguliyet nedeniyle bağımlı
çocuk veya gençlerin yaşlarından beklenen, arkadaşlarıyla
birlikte olma, sosyal iletişim becerilerini sürdürme, oyun oynama,
dışarıda spor yapma gibi aktivitelerini yapamaz hâle geldikleri,
bilgisayar oyunlarının buna engel olduğu belirtilmektedir.
Özellikle yüzlerce gencimizin intiharıyla bağlantılı
olduğu düşünülen ve "sanal ölüm tuzağı" olarak
bilinen "Mavi Balina" "Momo" gibi oyunlara son
yıllarda "Mavi Bebek" isimli bilgisayar oyunu da
eklenmiştir. "Mavi Bebek" oyunuyla karşılaşma
riskinin diğer oyunlardan daha yüksek olduğu, kapalı devre
ağlar yerine Facebook ve Instagram üzerinden direkt mesaj yoluyla hedef
kitleye kolaylıkla ulaşabildiği belirtilmektedir. Sürekli
internette aktif olan çocuklarımızın da bu tür oyunlar ne
yazık ki ilgilerini çekmektedir.
Ailelerin kâbusu hâline
dönüşen, gencecik evlatlarımızın ölümüne sebep olan,
ölümden dönenlerde ise ciddi travmalar yaratan bu oyunlar hakkında
doğru bilgi sahibi olmak ve doğru bilgileri çocuklarımıza
aktarmak, onları bilinçlendirmek yine bizim vazifemiz. Herhangi bir
talihsiz olaydan kaçınmak için çocuklarımızla etkileşim
hâlinde olmamız gerekmektedir. Çocuklarımızın
yaşına uygun sitelere girdiğinden emin olmamız
gerekmektedir, etik olmayan ve şiddet içeren sitelere girip girmediklerini
mutlaka kontrol etmemiz gerekmektedir. Çocuklarımızla sürekli
iletişim hâlinde olmamız, birlikte internet etkinliklerinde yer
almamız, ekrana bakarken geçirdikleri zamanı ve faaliyetlerini
gözlemlememiz oldukça önemlidir. Çocuklarımızın
kullandığı bütün elektronik aletlerde ebeveyn koruma sisteminin
açık olmasına özen göstermemiz gerekmektedir. İnternette
yayılan yeni akımlar hakkında bilgi sahibi olmalı,
evlatlarımızın davranış ve hareketlerini yakından
gözlemlemeliyiz.
Coronavirüsü bertaraf
edeceğimize inancımız büyük ancak bu süre zarfında
yapmamız gerekenlerin bilincinde olmamız ve gerekli tedbirleri
almamız gelecek günlerimizdeki huzuru da beraberinde getirecektir.
Çocuklarımızla
internette zaman geçirip internetteki ilgi alanlarına dikkat edelim,
onları sosyal dünyada sahipsiz bırakmayalım, üye oldukları
ve takip ettikleri siteler hakkında bilgi sahibi olalım, bu siteler
hakkında görüşlerimizi onlara aktaralım,
çocuklarımızı faydalı etkinliklere yönlendirmeye
çabalayalım, onlara internet siteleri önerelim. Çocuklarımızın
taleplerini ve sıkıntılarını sakin bir şekilde
kızmadan dinleyelim, makul çözümler üretelim, sorunlarına
sıkılmadan cevap verelim, internet konusunda evlatlarımıza
örnek birer model olalım. Bu hususta Sağlık
Bakanlığı tarafından uygulanan programla anne babayla
yapılan görüşmelerin sağlık personeli tarafından kayıt
altına alındığı, gerekli görüldüğü olguların
sıkı izlemeye alındığı, ailelere gerekli destek
ve bilgilerin verildiği, aile sağlığı merkezlerinin
hizmet kapsamı dışındaki sorunlarının giderilmesi
için ise ailelerin destek alabileceği ilgili kurumlara yönlendirildiği
belirtilmiştir. Programın illerde sistemli şekilde yürütülmesi
ve etkin uygulanması açısından birinci basamak sağlık
kuruluşlarında görev yapan hekim, ebe ve hemşirelere eğitim
vermek üzere illerde eğitim ekipleri oluşturulmaktadır. İl
eğitim ekiplerine Çocuğun Psikososyal Gelişimini Destekleme
Eğiticileri Sertifikalı Eğitim Programı adı
altında sertifikalı eğitim verilmektedir. 81 ilde eğitim
ekiplerinden eğitici eğitimi alan sağlık personelinin
sayısını yeterli seviyede tutmak amacıyla eğitici
eğitimlerin sürdürülmesi belirtilmiştir. Ailelere, çocuklara,
gençlere ve yetişkinlere yönelik hizmetler kapsamında istenilen
davranış değişiklikleri yaratma, farkındalık
sağlama, beceri deneyimi ve bilgi kazandırma amacıyla
psikologlar, sosyal çalışma grupları ve çocuk gelişimciler
tarafından grup çalışmalarının düzenlendiği
bildirilmiştir. Bilişim teknolojileri ve internetin bilinçli,
güvenli, etkin kullanımı konusunda koruyucu önlemler, eğitimler,
seminerler düzenlendiği bildirilmiştir. Eğitimin yetişkin,
ebeveyn, çocuk ve gençlerin yer aldığı hedef kitleye yönelik
eğitim materyalleri kullanılarak uygulandığı
belirtilmiştir. Okullarda rehberlik servisleriyle iş birliği
yapılarak yine aynı şekilde Gençlik ve Spor
Bakanlığı İl Müdürlüklerine bağlı gençlik
merkezleriyle iş birliği çalışmaları
yapılmaktadır. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Aile,
Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Millî
Eğitim Bakanlığı gibi Bakanlıklarımızın
bu hususta önemli çalışmaları bulunmaktadır.
Bu alanda yapılan
mücadele faaliyetleri sayesinde teknoloji
bağımlılığının üstesinden geleceğimize
inanıyorum. Bu sebeple internetin bilinçli ve güvenli
kullanımına yönelik bilinçlendirme faaliyetlerinin
sürekliliğinin sağlanması ve ülke genelinde daha kapsamlı
şekilde ve zengin bir içerikle gerçekleştirilmesi için ilgili
Bakanlıklar, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları
arasında iş birliğinin ve koordinasyonun geliştirilmesi
büyük önem arz etmektedir. Çocuklarımız ve gençlerimizin teknolojiyle
ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde oluşturulması
için Komisyonumuz tarafından dile getirilen önerilerin titizlikle ele
alınması ve somut adımların ivedilikle atılması
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
son olarak değinmek istediğim diğer bir konu da dijital
vatandır. Dünyada gelişen dijital ortam, teknolojik
atılımlar ve yeni açılan mecralar, bu konudaki dikkatimizin çok
daha yoğun olarak buraya çevrilmesini zorunlu kılmaktadır.
Özellikle sosyal medyanın kitle iletişiminde aldığı
yeni ve büyük rol, bu alandaki millî çalışmalarımızın
aciliyetine işaret etmektedir. Küresel güçlerin, kendi
dışlarındaki ülkelerin toplumsal yönelimlerini, fikir ve
kanaatlerini etkilemek ve yönlendirmek için sosyal medya ve dijital medya
araçlarını nasıl kullandıklarını her geçen gün
birbirinden saldırgan örnekleriyle görüyoruz. Dijitale hâkim olan
toplumsal dile de hâkim olma imkânını elde etmektedir. Bu nedenle
bizlerin Türkiye Cumhuriyeti olarak dijital vatan kavramının
üzerinde ciddiyetle durarak bir an önce bu yönde büyük adımlar atmamız
büyük önem arz etmektedir. Bu açıdan, kendi dijital
vatanımızı kurmamız gerekmektedir.
Bu vesileyle yine bu
kapsamda, dün açıklanan Türkiye Uzay Ajansının yeni hamlesinin
hayırlı uğurlu olmasını diliyor, özellikle
gençlerimize üstün başarılar diliyorum. Bu yolda
atılmış bu büyük adımın mutluluğunu
yaşıyor, tekrar hayırlı uğurlu olsun diyoruz.
Bu güzel gelişmelerin
kendi sosyal medyamızı ve platformlarımızı kurmak ve
geliştirmek için bizlere ilham vermesini diliyorum ve Araştırma
Komisyonumuzda görev almış olan başta Sayın Başkanımız
ve milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum, bundan
sonrası için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Teşekkürler. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz
sırası Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman
Milletvekili Sayın Mehmet Ruştu Tiryakiye aittir.
Buyurunuz Sayın Tiryaki.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MEHMET
RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Bilişim Teknolojileri
Bağımlılığının Etkilerinin İncelenerek
Olası Zararlarının Bertaraf Edilmesi ve Bu Teknolojilerin
Kontrollü Kullanımının Sağlanması İçin
Yapılması Gerekenlerin Saptanması Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerine HDP Grubumuz adına söz
almış bulunuyorum. Sözlerimin başında hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, Komisyon
çalışmaları sırasında toplantılara katılarak
görüşlerini paylaşan ve bu süre boyunca katkı sunan bütün
Komisyon üyelerine de kendi adıma ve grubumuz adına teşekkür ediyorum.
Şimdi, rapora gelmeden
önce, bilişim teknolojileri bağımlılığı,
internet kullanımı ve sınırlamaları üzerine
görüşlerimi paylaşmadan önce iki konuyla ilgili birkaç şey
söylemek istiyorum.
Öncelikle, Sayın Enis
Berberoğlunun ancak 2 kez karar verildikten sonra, Anayasa Mahkemesi
kararı uyarınca, milletvekilliğinin iadesinden büyük bir
memnuniyet duyduğumu belirtmek isterim ama bu ülkedeki her şey gibi
demokrasi de eksik olduğundan Sayın Musa Farisoğulları ve
Sayın Leyla Güvenin bu hakkı hâlâ iade edilmiş değil.
Bırakınız bu hakkın iadesini, hâlâ her 2 milletvekilimiz de
tutuklu, cezaevinde.
Biz AK PARTİ ve AK
PARTİ Hükûmeti bütün kurum ve kuruluşlarıyla Kürt
düşmanıdır. derken tam olarak bunu söylüyoruz. Demokrasi hiçbir
zaman Kürte uğramıyor. İktidar, bağımsızlık
referandumu yürütülürken Iraktaki Kürte düşman; iktidar, IŞİD
militanları sınırda devriye gezdiğinde izlerken Kürtün
yönetime ortak olmasıyla birlikte Suriyedeki Kürte düşman; iktidar,
Kürtün Türkiyede milletvekili olmasına da belediye başkanı
olmasına da düşman. Hatta, iktidar, Japonyada Kürtçe eğitim
verilmemesi için Büyükelçilik nezdinde girişimde bulunarak dünyadaki her
Kürte, daha doğrusu Kürtün bütün kolektif haklarına düşman.
Kimse, Sayın
Berberoğlu ile Sayın Leyla Güven ve Sayın Musa
Farisoğullarının hukuksal durumlarının farklı
olduğunu düşünmesin. Konu çok açık: Bir kimse milletvekili
seçildiğinde hakkındaki yargılama milletvekilliği sona
erene kadar duracak mı yoksa yargılama devam mı edecek? Anayasa
Mahkemesi, Sayın Berberoğlu için daha önce
dokunulmazlığı kaldırıldığı hâlde
Duracak. dedi ama Sayın Leyla Güven ve Sayın Musa
Farisoğulları için henüz bir karar vermedi. Konu Kürtler olunca her
şey gibi yargı da duruyor.
Altını çizmek
istediğim ikinci konu cezaevleri. Burada pek çok kez söyledim, bir kez
daha söylüyorum: Cezaevleri her gün yeni adaletsizlikler, her gün yeni
hukuksuzluklar üretiyor. Geçen ay yüksek güvenlikli Diyarbakır 2 No.lu T
Tipi Cezaevi, aralarında Batman Belediye Başkanımız
Sayın Mehmet Demirin de olduğu pek çok kimseye ziyaretçi
yasağı getirmiş. Nedeni ne biliyor musunuz? Cezaevindekiler
sayım vermemiş. Orta Çağdan kalma bir uygulamadır
cezaevlerinde sayım. Cezaevlerinin neredeyse her santimetrekaresinin yirmi
dört saat izlendiği, bir eksilmenin, bir firar girişiminin veya bir
firarın çok kısa sürede tespit edilebileceği ortamda
cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerden bir infaz memuru geldiğinde hâlâ
ayağa kalkması ve sayım vermesi isteniyor. Sene 2021, biz
beş yüz yıl önce yapılanları tekrar ediyoruz ve cezaevindeki
bir tutuklu, bir hükümlü infaz memurunun karşısında sıraya
geçip sayım vermediği için ceza veriyoruz. Verilen ceza ne? Bir ay
boyunca ziyaretçi yasağı.
Aynı cezaevi yönetimi
mahkemeye çıkmadan önce tıraş olmak istediği için malzeme
isteyenlere bu malzemeleri temin etmiyor. Aynı cezaevi yönetimi
Kadın görevli yok. diyerek kadın avukatın cezaevine girmesine
izin vermiyor. Aynı cezaevi yönetimi avukatın verdiği
dosyaları haftalarca bekletiyor ama sayım vermediği için
cezaevindeki tutuklu ve hükümlüleri çok rahat cezalandırabiliyor.
Cezaevlerindeki durum tam olarak budur arkadaşlar.
Rapora gelince, öncelikle
şunu belirteyim: Görüşmekte olduğumuz raporda internet
kullanım süresine ilişkin yasaklar getirmenin teknoloji
bağımlılığı konusunda doğru bir yöntem
olmadığı kısaca vurgulanmış olsa da yasaklar
denilince akla sadece, kullanıcıların kendini, öğrencisini,
çocuğunu kısıtlaması gelmemelidir; iktidarın, bilgiye
erişime yönelik yasaklamaları da kanımızca bu raporun
konusudur. Zira, bilginin özgür dolaşımının
sağlanmasının teknoloji
bağımlılığı üzerinde dolaylı da olsa etkisi
vardır.
Bu ülkede Wikipedia
yıllarca yasaklı kalmıştır. Pek çok basın
kuruluşunun internet sitesine, sosyal medya hesaplarına erişimi
hâlâ engellidir. Bu anlayışla yürütülen bir sistemde teknoloji
bağımlılığını engellemek için yasaklamak
doğru bir yöntem değildir demek eksik kalacaktır.
Türkiyede 2020
yılında 10 binlerce içeriğe erişim engeli getirildi.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, Gençlik ve Spor Bakan
Yardımcısı ve Vakıfbank Yönetim Kurulu Başkan
Yardımcısı, eski millî güreşçi Hamza Yerlikayanın
lise diplomasının gerçekliği hakkında yapılan 125
haber ve paylaşıma erişim engeli getirildi.
İfade Özgürlüğü
Derneği raporuna göre Türkiyede bugüne kadar en az 450 bin web sitesi
engellendi. İfade Özgürlüğü Derneğinin internette yaşanan
ifade özgürlüğü ihlalleri hakkında hazırladığı
EngelliWeb raporuna göre Türkiyede internet ortamında yayınları
düzenleyen 5651 sayılı Kanunun yaklaşık on üç yıl
önce yürürlüğe girmesinden sonra Ekim 2020 itibarıyla en az 450 bin
web sitesine, 140 bin URLye (TekDüzen Kaynak bulucu) ve 42 bin tweete
engelleme yapıldığı belirtiliyor.
Yine, 2019 raporuna göre söz
konusu yıl içinde yani 2019 yılı içinde 61.049 web sitesine
erişim mahkeme kararıyla engellenmiş, 2019 yıl sonu
itibarıyla kapatılan web sitelerinin sayısı 408.494
olmuştur. 2020 yılı hakkındaki raporu Haziran 2021de
yayınlayacak olan derneğin 2019 verilerine göre ekim ayı
itibarıyla 2020 yılında en az 42 bin web sitesi mahkeme
kararıyla erişime engellenmiş, 2018 yılında ise 94 bini
aşkın web sitesi kapatılmıştır. Yıl
bazında yapılan değerlendirmeye göre kapatılan web sitesi
sayısı 2017 ve 2018 yıllarında tavan
yapmıştır. Yine aynı raporlara göre 2019 sonu
itibarıyla en az 130 bin URL adresine, 7 bin Twitter hesabına, 40 bin
tweete, 10 bin YouTube videosuna ve 6.200 Facebook içeriğine aynı
kanun hükümlerine göre erişim engelleme kararı getirilmiştir.
2012-2019 birinci yarı yıl sonu itibarıyla Twittera dünya
genelinde 7.396 mahkeme kararı gönderilmiş. Bu kararlardan 5.487si yani
yüzde 74ü Türkiyeden gönderilmiş. Türkiye bu kategoride açık ara
1inci sırada. 2nci sırada 1.096 kararla Rusya geliyor yani
gönderilen mahkeme kararlarının yüzde 90ı 2 ülkeye ait ve bunun
yüzde 74ü de Türkiyeye ait. Yine dünya genelinde Twittera mahkeme
kararları dışında 66 bin tane talep gönderilmiş. Bu
taleplerden en fazlası, 30.769 tanesi yani yüzde 46sı Türkiyeden
gönderilmiş, 14.284 talep de yani yüzde 21i de Rusyadan
gönderilmiş, her ikisi de yüzde 70e yakın. Dolayısıyla
internete, özgür bilgiye erişim konusunda Türkiye açık ara önderlik,
1incilik yapıyor.
En çok site kapatan kurum
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu. Yine aynı raporlara göre
2006-2019 yılları arasında Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu 237.086 kararla en çok web sitesi kapatan kurum
olmuştur. Telekomünikasyon İletişim
Başkanlığı 2016 yılında kapatılana kadar
129.124 web sitesine erişim engeli getirmiştir. Son olarak
Cumhurbaşkanının oğulları Bilal Erdoğan ve Burak
Erdoğanın arkadaşının aldığı ihalelere
ilişkin haberlere erişim engeli getirildiğine dair haberlere de
erişim engeli getirilmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın oğullarının arkadaşı Fatih
Başçının Gaziantep Büyükşehir Belediyesinden toplamda 26,5
milyon TL değerinde 5 ihale aldığına ilişkin
Cumhuriyet, T24 ve KRT TVde yayımlanan haberler İstanbul Anadolu 3.
Sulh Ceza Hakimliğinin 1 Şubatta verdiği kararla erişime
engellenmiştir. Cumhuriyette çıkan bu habere ilişkin habere de
daha sonra erişime engelleme kararı verilmiştir.
Bütün bu uygulamalara
bakıldığında, iktidarın kendisi gibi düşünmeyen
toplum kesimlerini nasıl bir cenderenin içine almak istediği
apaçık görülmektedir. Bu bağlamda, biz diyoruz ki: İnternet
erişimi konusundaki keyfî, ideolojik, iktidara hizmet eden engellerin
kalkması ile ilgili kurumların özgürlükleri ve bilgiye erişimi
önceleyecek şekilde kararlar alması sağlanmalıdır.
Bilginin özgür dolaşımının sağlanması teknoloji
bağımlılığı konusunda pek çok olumlu
gelişmeyi de beraberinde getirecektir.
Araştırma
Komisyonunun hazırladığı raporda, çocukların ve
gençlerin internetteki olumsuz yayınlardan korunabilmesi için hangi
sitelerin uygun, hangi sitelerin uygunsuz içeriğe sahip olduğunu
gösteren kılavuz bir portal kurulması ve bu portalın
varlığından ebeveynlerin ve kullanıcıların
haberdar edilmesi öneriliyor. Burada bir sorun yok. Elbette böyle bir
kılavuz hazırlanabilir ama asıl sorun, hangi sitelerin uygun
olduğuna, hangi sitelerin uygun olmadığına kim karar
verecek? Bugün olduğu gibi bütün dünyadaki her tür sıralamada başı
çeken kurumlar mı karar verecek, yoksa akademiden veya
bağımsız kuruluşlardan insanların yer
alacağı kurumlar veya kuruluşlar mı karar verecek?
Teknolojinin çocukların
ve gençlerin şiddete yönlendirilmelerinde etkisinin
araştırılması ve şiddete yöneliminin önlenmesinin
sağlanmasına ilişkin ifadeler ve buna ilişkin atılacak
adımlar raporda sıralanmıştır. İlgili
kurumların yaptığı ve yapacağı
çalışmalara ilişkin bilgiler ve planlamalar da raporda yer
almaktadır. Ancak şiddet, şiddete eğilim hükûmet politikalarından,
hükûmet temsilcilerinin söylemlerinden bağımsız değildir,
mevcut iktidarın kullandığı
kutuplaştırıcı dil tüm sosyal medya mecralarından
yaygınlaştırılmaktadır. Teknolojiyi, interneti
kullanan herkes bu dile maruz kalmaktadır. Bu değişmediği
sürece alınacak hiçbir önlem şiddeti engellemeyecektir.
Boşluk duygusuyla
bağımsızlık arasında çok ciddi bir ilişki
olduğu Komisyon Raporunda vurgulanmıştır. Ancak, bunun
yerine neyin konulacağı konusundaki önerilerse son derece
yüzeyseldir. Örneğin, raporda deniliyor ki: Tüm il ve ilçelerin mahalle,
semt ve sokaklarında çocuk ve gençlerin vakit geçirebilecekleri,
çeşitli aktivite ve grup çalışmalarının
yapılabileceği nitelikli, amaçlı tasarlanmış parklar,
spor ve oyun alanları yaygınlaştırılmalıdır.
Yaz okulu, kamp, gezi, spor
ve sanat etkinlikleri çocuk ve gençlerin faydalanabileceği makul bir
fiyattan ve ekonomik imkânları kısıtlı bireylere ücretsiz
bir şekilde sağlanmalıdır.
Kültür Turizm
Bakanlığı tarafından çocuk ve gençlere yönelik sinema,
tiyatro ve diğer kültür faaliyetlerinde teşvik politikaları
geliştirilmelidir.
Ailece kaliteli vakit
geçirmeye belli bir zaman ayrılmalıdır. Çocuklar, ilgi
alanlarına göre hobilere, sanat ve spor dallarına ve diğer
geliştirici etkinliklere yönlendirilmeli, evde çocuğun ilgi
duyduğu evcil bir hayvan besleme seçeneği değerlendirilmelidir.
Bu önerilerin
tamamını destekliyoruz. Bunlar çok daha önceden atılması
gereken olumlu adımlardır. Bunlarla birlikte, başta
öğrenciler olmak üzere, tüm yurttaşlar için fırsat
eşitliği sağlanmalıdır. Edirneden Hakkâriye kadar
tüm okullarda aynı standartlarda spor, sanat eğitimi verilmelidir.
Müfredat buna göre düzenlenmeli; çocuklar göstermelik değil, gerçek
anlamda spor ve sanat eğitimi almalıdır. Sosyal aktivitelere
ulaşım tamamen ücretsiz, kolay ve yaygın olmalıdır.
Teknolojik tüm imkânlara, teknolojiye ilişkin tüm eğitimlere bütün
okullarda eşit bir şekilde ulaşılabilmelidir.
Ancak, ailenin temel
yaşamsal sorunlarına ilişkin değerlendirmeler raporda yer
almamaktadır. Ekonomik refah artışının
sağlanması ve aile içi şiddetin azalması teknolojiye
bağımlılığı direkt azaltacaktır.
Dolayısıyla, rapordaki öneriler arasında da sıralanan,
aileye sadece teknoloji bağımlığıyla ilgili
broşür vermek, ders vermek, film izletmek çözüm olmayacaktır. Ailenin
yaşam koşullarının iyileştirilmesi gerekmektedir.
Raporda da bahsedildiği
gibi, gelir düzeyi yüksek Avrupa ülkelerinde teknoloji
bağımlılık oranı düşüktür. Ekonomik olanaklar,
fırsat eşitliği, müfredat kalitesi bu ülkelerde Türkiye'nin kat
kat üstündedir.
Yine, raporda internet
oyunlarının bağımlılık yapmasının
sebebinin ödüllendirmelerin kısa sürede ve hızlı bir
şekilde verilmesi olduğuna dikkat çekilerek internetin çok ciddi bir
şekilde ödül mekanizmasını aktive ettiği, hayatın
diğer alanlarından zevk almayan çocukların senelerce okuyup
doktor olmak, öğretmen olmak gibi birtakım ideallerinden vazgeçip
internet üzerinden para ve ödül kazanmak gibi olumsuz birtakım amaçlar
edindikleri ifade edilmektedir. Bu cümleden net olarak şu
anlaşılıyor: Türkiye'de gençler ve çocuklar umutsuzluk
içerisindedir, beklentisizlik içindedir, bıkkınlık içindedir,
hedefleri yoktur, amaçları yoktur ve bir girdap içerisindedirler.
35 yaşına
gelmiş, işsiz hatta hiç çalışamamış kişi
sayısı hızla artmaktadır. Bunların büyük
çoğunluğu da ebeveyndir. Bu kişilerin en kolay ve ucuz
ulaşabilecekleri şey teknoloji ve internettir. Bu kişilerin
işsizlik, yoksulluk sorunu çözülürse en kolay ulaşabilecekleri
şey internet değil de eğer ücretsiz spor olursa, eğer
ücretsiz konser olursa, sinema olursa teknoloji
bağımlılığıyla çok daha kolay mücadele
edilebilecektir.
Günümüzde spora erişim
bile paralıdır. En yaygın izlenen spor olan futbolu bile
izleyebilmek için paralı televizyon platformlarına üye olmak, pahaca
yüksek olan kombine kartları satın almak gerekmektedir. Koşullar
böyleyken teknoloji bağımlılığıyla mücadele etmek
elbette zor olmaktadır.
Raporda 12 Haziran 2019
tarihli toplantısında Komisyona bilgi veren Gençlik ve Spor
Bakanlığı Eğitim, Araştırma ve Koordinasyon Genel
Müdürünün şu sözü yer alıyor: İnternette, televizyonda,
filmlerde, YouTubeda dinî değerlere, kültürel değerlere gizli ya da
açık birtakım saldırılar olabildiğini, gençlerin ve
ebeveynlerinin de bunun farkına varması gerektiği belirtiliyor.
Doğru, ancak aynı şekilde internette, televizyonda, filmlerde,
YouTubeda savaş övgüsü yapan, farklı kimlikleri, inançları
aşağılayan, kutuplaştırıcı, savaş, ölüm
güzellemesi yapan çokça yayın ve paylaşım vardır. Bazı
dizilerde -bunu başka yerlerde de duydunuz, ben de daha önce söyledim-
beş dakikalık bir sahnede 40 kişi öldürülebiliyor, kanlı
sahneler var, bunların hiçbirisi bulutlanmıyor ama bir vatandaş
1 sigara içiyorsa mutlaka o bulutlanıyor, 1 kadeh içki içiyorsa o bulutlanıyor.
Yani izleyen şöyle algılıyor: 40 kişiyi öldürmek normal, 1
sigara içmek anormal, 1 kadeh içki içmek anormal. Dolayısıyla, bir
sorunsa bunların tamamının sorun alanı olarak görülmesi
gerekiyor.
Diğer taraftan
teknoloji bağımlılığı birçok sağlık
örgütü tarafından da birden fazla
bağımlılığı kapsayan şemsiye terim olarak
açıklanmakta; internet bağımlılığı oyun
bağımlılığı sosyal medya
bağımlılığı gibi kavramları da
kapsadığı kabul edilmektedir. Teknoloji
bağımlılığının arttığı
toplumlarda bireyler bazında karşılaşılan sorunlar
arasında, fiziksel aktivitenin olmadığı yaşam
tarzı ve buna bağlı olarak obezite gibi çeşitli
sağlık sorunlarıyla
karşılaşılmasının, sosyal beceri gelişiminde
bozuklukların, uyku bozukluklarının, depresyonun, çeşitli
psikolojik sorunların bulunduğu bilinmektedir. Ancak Türkiye'de bu
alandaki araştırmalar, daha çok, teknoloji kullanım
oranlarının ne düzeyde gerçekleştiği üzerine
yapılmış, yarattığı sorunların önüne
geçilmesi için somut çözüm önerilerine rastlamaksa pek mümkün
olmamıştır. Yani daha teknoloji
bağımlılığının, örneğin uyuşturucu
bağımlılığı gibi bir hastalık derecesinde
tanımı yapılamadığı için çözüm olarak tam bir
reçete sunmanın güç olduğu görülmektedir.
Temel ilkemiz baştan
beri şudur: Teknoloji bağımlılığıyla
mücadelenin yasaklar üzerinden yapılmaması gerektiğini
savunuyoruz. Teknoloji bağımlılığının
zararlarıyla mücadele edilirken farkındalığın
artırılması için bilgilendirici eğitimler verilmelidir.
Sadece resmî kurumlar aracılığıyla değil,
üniversiteler, odalar, sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte uzmanların
araştırmaları sonucunda ortaya çıkan yaş
gruplarına göre oyun oynama veya sosyal medya kullanımıyla
ilgili kullanım süresi belirlenmelidir. Örneğin okul öncesi
çağda günde yarım saat, lise öncesi çağda günde bir saat,
üniversite sonrası için günde iki saatten fazla teknoloji
bağımlılığının zararları üzerinde
farkındalık artırıcı çalışmalar
yapılmalıdır. Yanı sıra, insanların iletişim
özgürlüğüne sahip olduğu gibi erişim özgürlüğüne de sahip
olduklarını unutmadan, yasaklayıcı bir anlayış
yerine, özellikle çocukların ve gençlerin zararlı yayınlardan
korunması için güvenli internet uygulamalarının
kullanımı konusunda toplumu bilinçlendirme çalışmaları
daha görünür kılınmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Devamla) Teknoloji, oyun ve internet
bağımlılığıyla ilgili olarak tüm Türkiyeyi
kapsayan yeni bir çalışmanın olmaması nedeniyle yıllar
içerisinde internet kullanımında ciddi artış olduğu
bilinmesine rağmen problemin boyutunun iyi bir ölçümü ve saha
araştırması yapılarak ortaya konulması çok daha
doğru olacaktır. Oxford Üniversitesi 2017 yılı
itibarıyla önümüzdeki yirmi yılın mesleklerini
sıraladığı listede 2 tanesi haricinde diğerlerinin
dijital meslekler olduğuna dikkat çekmiştir. Bu sebeple
çocukları teknolojiden uzak tutmak değil, teknoloji
kullanımının süre ve içerik olarak kontrol edilmesinin önemli
olduğuna vurgu yapılmaktadır diyorum, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Onursal
Adıgüzel konuşacak.
Buyurunuz Sayın
Adıgüzel. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ONURSAL
ADIGÜZEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bilişim teknolojilerinin
bağımlılığının incelenmesine ilişkin
kurulan herhâlde Meclis tarihinin en uzun isimli komisyonlarından birinin
raporunun konuşulması sürecinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle şunu söylemek
isterim: Bu rapor sekiz ay önce dağıtıldı, geçtiğimiz
haziran ayında dağıtıldı ama bugün, sekiz ay sonra bu
raporu görüşmemiz aslında iktidarın Meclise verdiği önemi
açık ve net şekilde burada ortaya koyuyor.
Diğer taraftan, bu
konunun ne kadar önemli olduğunu konuşuyoruz hepimiz ama
baktığımızda bu konu bu kadar önemliyse iktidarın,
muhalefetin bu konuyu hızlıca Meclis gündemine getirmesi ve
bunların yasalaşmasını sağlaması gerekiyor. Dört
aylık bir çalışma süreci geçirdik, bu çalışma
sürecinde çeşitli ziyaretler yaptık. Bu ziyaretlerle çeşitli
sunumlar aldık, bu sunumlar doğrultusunda da gördük ki bütün
muhalefet, iktidar teknoloji bağımlılığı
konusunda hemfikir Bir çözüm bulalım. diyor. Biz de muhalefet
şerhimizde çok net bir şekilde anlattık: Çocukların,
gençlerin özellikle teknoloji bağımlılığı
noktasında ciddi bir çalışmayla, belli bir düzenlemeyle
yönlendirilmesi gerekiyor. Aynı zamanda, internetin, teknolojinin
gelişimindeki hızlılıktan kaynaklı olarak bu iki
ilerlemeyi sağlıklı bir platforma oturtmak gerekiyor. Bu
platformu sağlayabilecek tek yapı da hepimizin içinde olduğu bu
Meclis çatısıdır. Eğer biz, gençlerin, çocukların
internete, dijital mecralara ulaşacağı platformları ve
buradaki çalışmaları doğru bir şekilde, yasal
çalışmalarla düzenlersek sansürü değil insanı ön plana
alırsak emin olun birçok sorunu çözmüş olacağız.
Çok önemli
çalışmalar var raporumuzun içinde ama ben özellikle şunu
vurgulamak istiyorum: Bu Komisyon çalışırken herkes hemfikir,
uzlaşmacı bir çalışma yürüttü. Gönül ister ki
vatandaşın diğer sorunlarında da bu uzlaşmacı
çalışmayı hep birlikte sağlayabilelim. Nerede mesela?
Mesela çocukların, gençlerin, kadınların, emekçilerin,
emeklilerin ve toplumun diğer bütün kesimlerinin sorunlarını
işlediğimiz çalışmalarda da bu uzlaşıyı
sağlayabilelim. İktidarın dili kutuplaşmayı,
çatışmayı, nefreti, korkuyu, sansürü değil uzlaşmayı,
iş birliğini, fikir özgürlüğünü, yöneticiye olan güveni
aşılasın. Ancak, bugün karşımızda ne var biliyor
musunuz? Bugün karşımızda, gençleri iktidarına engel olarak
gören, kendinden olmayan gençleri terörist ilan eden, Anayasayı
çiğnediğini açık açık deklare eden, bununla övünen,
Boğaziçili 10 genci sadece kayyum rektöre karşı
çıktıkları için, demokratik gösteri haklarını
kullandıkları için tutuklayan, cezaevine atan, bir o kadar genci
elektronik kelepçelere mahkûm eden, sırf telefon numarasının
sonu 12 diye pırıl pırıl bir genci tutuklatan
Merak
ediyorum, o kardeşimiz ne zaman mahkeme yüzü görecek, hep birlikte bu
sürecin çok uzayacağını göreceğiz. İşin acı
tarafı, bu gençlerin suçsuz olduğunu siz de çok iyi biliyorsunuz.
Amaç: Biz bu gençleri korkutur muyuz, biz bu gençleri sindirir miyiz? Siz de çok
iyi biliyorsunuz ki, bu gençler korkmadan, çekinmeden gözünüzün içine baka baka
gerçekleri söylüyorlar ve sırf bu gerçekleri söyledikleri için de bugün
tutuklular. Hiç mi düşünmüyorsunuz? Boğaziçi Üniversitesinde, benim
de bir dönem öğrenci olarak bulunduğum Boğaziçi Üniversitesinde
-ki siz Boğaziçi Üniversitesine el atana kadar hiçbir sorun yoktu ama
Türkiyenin her kurumuna nifak soktuğunuz gibi orayı da kendinize
benzettiniz ne yazık ki- hiçbir akademisyen görevi kabul etmiyor. Hiç
düşünüyor musunuz neden hiçbir akademisyen bu görevi kabul etmedi? Neden
biz aciz duruma düştük, bir gece vakti 2 fakülte kurmak zorunda
kaldık diye düşündünüz mü? Lafa gelince diyorsunuz ki: Bu Z
kuşağının oylarını biz nasıl
alacağız? Kusura bakmayın, bu akılla gençlerin oyunu
alamazsınız; bu yönetim anlayışıyla, bu baskıcı
anlayışla gençleri kendinizden
uzaklaştırırsınız. Bu da benden size naçizane bir
öneri olsun.
Gönül isterdi ki burada
sadece bilişimin zararlarını konuşalım,
hızlı bir şekilde çalışmaya başlayalım ama
on sekiz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimi
anlayışı içinde, eğitim sisteminde uygulanan politikalarla
pandemi süreci bize gösterdi ki Türkiyede gençlerin ulaşabildiği bir
teknoloji yok arkadaşlar. Evet, evlerimizde gördüğümüz kesimlerin bir
kısmında teknoloji bağımlılığı sorunu
var ama asıl sorun, temel hak olan internete erişim sorunu. Çocuk
internete erişemiyor ki teknoloji
bağımlılığı sorunuyla baş başa
kalsın.
Rakamlardan bahsetmek
istiyorum: Türkiyede yaklaşık 6 milyon çocuk EBAya
bağlanamıyor, mart ayından bu yana 6 milyon çocuk EBAya
bağlanmamış. EBAya bağlananların yüzde 62si de cep
telefonuyla bağlanmış, yüzde 29u bilgisayarla
bağlanmış, yüzde 9u tabletlerle bağlanmış. Bu
demektir ki 8,5 milyon öğrenci şu küçük ekranlarla eğitim almaya
çalışıyor. Bir nesil kayboluyor.
Değerli arkadaşlar,
Millî Eğitim Bakanı iki üç gün önce açıkladı, dedi ki: Bu
uzaktan eğitim meselesi uzayacak. Yani uzun bir süre daha eğitime
uzaktan erişeceğiz. Bu ne demek? Bugün bütün kaynaklarımızı
eğitim için seferber etmemize çağrı demek. Diyeceksiniz ki
şimdi: Kaynak mı var? Ben de diyeceğim ki size: 5li çeteye
verdiğiniz paralarda kaynak var; yazlık, kışlık, uçan
saraylara verdiğiniz paralarda kaynak var; bir de -Evrensel Hizmet
Fonunda 10 milyar lira toplamışsınız- Evrensel Hizmet Fonu
var. Bu Fonun amacı ne? Bu Fonun amacı, Türkiyede internete
erişim, eğitime erişim noktasında teknolojik
eşitsizlikleri ortadan kaldırmak. Peki, bu Fonun ne
kadarını bu işe kullanmışsınız? Onda 2sini
kullanmışsınız; onda 2si bile değil yani 10
milyarın 2 milyarını bile eğitimdeki eşitsizliği
ortadan kaldırmak için kullanmamışsınız. Nereye gitti
bu paralar? Söyleyin bana hangi müteahhide aktardınız bu
paraları, millete küfür eden hangi müteahhide aktardınız,
işçisine zulmeden hangi müteahhide aktardınız?
Değerli arkadaşlar,
biraz önce de değindiğim gibi internet, teknoloji çok önemli
başlıklar ve artık evrensel bir hak olmuş durumda. Sizin
şahlanış dönemi Türkiyenizde, anayasal hak olan eğitime
ulaşamıyor çocuklar ama dünyada artık temiz suya, temiz
gıdaya ulaşmak gibi bir hak olmuş durumda internet. Dönüp
baktığımız zaman Adalet ve Kalkınma Partisinin
yöneticileri çiftçiyle alay ediyorlar. Niye? Cebinde bir telefon
varmış. Bırakın siz Türkiyede ekonomi çok iyi algısı
yaratmak için çiftçilerin cebindeki teknolojiyle uğraşmayı. Her
fırsatta söylüyoruz: Hollanda yüzlerce milyar tarım ihracatı
yapıyor teknolojik tarımla, biz kocaman Türkiye Cumhuriyeti onun
altıda 1i ihracat yapıyoruz ve diyoruz ki: Teknolojiyi kullanamadık.
Ama siz dönüyorsunuz, diyorsunuz ki: Çiftçinin cebinde internet var, çiftçinin
cebinde telefon var. Şaşırarak izliyorum. Size bir örnek
vereyim: Türkiyede Sayın Mahir Ünalın söylediği o
telefonlardan en son modelini almak için bir gencin yüz dört gün çalışması
gerekiyor. Peki, aynı telefonu almak için Almanyada kaç gün
çalışmak gerekiyor? Dokuz gün. İsviçrede? Dört gün. Yazık
değil mi bu ülkenin çocuklarına? Bu ülkenin çocukları neden
teknolojiden mahrum kalıyorlar? Bu ülkenin çocukları yüzlerce gün
çalışıp bir telefon mu alacaklar, bir bilgisayar mı
alacaklar, bir tablet mi alacaklar? Onlar da üretebilirler, onlar da bu
potansiyele sahipler; yeter ki güvenin, bu ülkedeki gençlere yeterli
imkânları verin.
Son olarak, Uzay
Ajansından bahsetmek istiyoruz. Dün çok güzel bir PR
çalışması izledik. Ben Adalet ve Kalkınma Partisinin PR
şirketini tebrik ediyorum buradan. Biraz da süreci
kısaltmış, artık elli yıllık, kırk
yıllık işler yapmıyor, üç yıllık bir
tanımlama yapmış ama işin özüne geldiğimizde, o
salonu, o renkli camlarla, o LED ekranlarla donatılmış salonu
bir kenara bıraktığımızda bir şey görüyoruz ki
Adalet ve Kalkınma Partisi Ben uzaya gidiyorum. derken
vatandaşın asıl sorunlarını unutmuş durumda;
işsizliği, aşsızlığı unutmuş durumda,
uzaya gitme hayalini insanlara dayatmaya çalışıyor ama bir
yandan incelediğimiz zaman, baktığımız zaman bir
şeyi görüyoruz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
ONURSAL ADIGÜZEL (Devamla)
Öncelikle, Türkiyenin uzaya gidebilmesi için biz elimizden geleni
yaparız, kolunuza da gireriz, deriz ki: Hep birlikte
çalışalım, bunu başaralım ama siz de
yaptığınız işlerde samimi olun. 2019 seçimlerinde uçak
göklerde uçuyordu, ortada uçak yok; geçen yıl Sayın Bakan 1 milyon
yazılımcı diyordu, bırakın 1 milyon
yazılımcıyı, ortada 10 bin yazılımcı yok.
Her dönem böyle bir propaganda içine giriyorsunuz, böyle bir PR
çalışması içine giriyorsunuz ama bu işlerin bir de
gerçekliği var. Neden Aya gidiyorsunuz, neden Marsa gitmek istiyorsunuz?
Açıklayan yok. Peki, bunun için teknolojik altyapı oluşmuş
mu? Bunu da açıklayan yok. Bunun bir süreci var, buna dair biri bir
şey söylüyor mu? Bunu da açıklayan yok. Bu işin sonunda ne olur,
biliyor musunuz? Yine taşeron firmalara, yabancı taşeron
firmalara bu ülkenin milyarlarca lirasını verirsiniz, oradan bir
algı yönetirsiniz, bu algıyla da boş verin uzaya gitmeyi,
boş verin roket yapmayı, siz daha Sabiha Gökçene giden tramvayı
yapamazsınız.
Teşekkür ediyorum. (CHP
ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Söz
sırası İzmir Milletvekili Sayın Kamil Okyay
Sındırın.
Buyurunuz Sayın
Sındır. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KAMİL
OKYAY SINDIR (İzmir) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bilişim Teknolojileri
Bağımlılığının Etkilerinin İncelenerek
Olası Zararlarının Bertaraf Edilmesi ve Bu Teknolojilerin
Kontrollü Kullanımının Sağlanması İçin
Yapılması Gerekenlerin Saptanması Amacıyla Kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporunun değerlendirildiği bu
Genel Kurul oturumunda grubumuz adına söz almış bulunuyorum,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Komisyon
Başkanımız Sayın Nabi Avcı ve Komisyonda emeği
geçen bütün yasama uzmanlarımıza ve Komisyonda görev yapan 12
milletvekili arkadaşıma şükranlarımı sunuyorum ve
tabii, Komisyonumuza katkıda bulanan bütün kamu, özel, STK
uzmanlarımıza sundukları bilgi, belgeler ve sunumları için
ayrıca teşekkür ediyorum.
Tabii, rapor 21 Mayıs
2020de Meclis Başkanlığımıza sunuldu, neredeyse
altı ayı aşkın -değil mi, daha bile fazla, yedi ay-
süre önce Başkanlığa sunuldu ve bugün görüşülüyor. Aradan o
kadar uzun zaman geçti ki
Şimdi -birazdan söyleyeceğim- raporun en
sonunda yer alan bir takvimlendirme var. O takvimlendirme de uygulama takvimi
olarak tanımlanmış, 43 uygulama önerisi var, bunun 19u 2020
yılı içerisinde yapılması önerilmiş uygulamalar. Yani,
o takvimdeki yılların herhâlde raporda bir yıl üzerine artı
koymak gerekir, bu gecikmeden dolayı. Tabii, bir Covid süreci
Meclisin
bundan önceki yasama yılında gündemine gelen, acil olduğu ifade
edilen konuların arkasından bu raporun görüşülmesi ne yazık
ki gecikti.
Tabii, rapora bizler de
elimizden geldiğince katkı koyduk. Rapora her ne kadar muhalefet
şerhi adı altında bir bölüm koyduysak da orada eksikler varsa,
yanlışlar varsa bunları ifade etmek adına ve tabii ki bir
ek görüş gibi belki tanımlanabilecek ifadelerimizi raporda sunduk.
Tabii, eksik varsa -olabilir de- bunların mutlaka en az düzeyde
olması ve sonuca etkisi olmayacak düzeyde yer alması için de
elimizden geleni bu anlamda Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak yerine
getirmeye çalıştık.
Tabii, raporda terminolojik
birliğe, tanımlara çok önem verildi bu çalışmalarda.
Bağımlılık ve aşırı kullanım
örneğin iki farklı terim, ikisi arasındaki
farklılıklar net olarak tanımlanmaya
çalışıldı. Dünyada ve Türkiyedeki durum,
bağımlılığın sebepleri, belirsizlikler, tedavisi
ve çocuklar üzerindeki etkileri, bağımlılığın
çalışma ve okul hayatına etkileri gibi 7 başlık
altında bu tanım, yaygınlık, belirsizlikler, sebepler,
tedaviler ve etkiler ifade edildi, güzel. Sonuç ve Önerilerde de 9
başlık altında sonuç ve öneriler var. Tabii, bir büyük eksik
var; bütçesi olmayan önerinin ve uygulamanın, bütçede yer
bulmamış olan kurumlar bazında, bu önerileri uygulayacak
kurumlar bazında bir bütçe- 2021 yılı bütçesinde yeri olmayan
bir uygulamanın başarı şansı da olamaz.
Dolayısıyla 2020 yılında bu gündeme gelmiş ve
geçmiş olsaydı 2021 yılı bütçesinde belki de
bakanlıklar, yürütme onunla ilgili bütçelerini de düzenleyebilirlerdi.
Bunu da bir eksiklik olarak ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlar,
tabii, bilişim iyi bir şey mi, kötü bir şey mi? Tabii ki iyi bir
şey, hiçbir itirazımız yok. Bilişim dediğimiz
şey, etimolojik olarak bilmek fiilinden karşılıklı
bilgiyi iletmek anlamında bilişmek yani itmek itişmek, dövmek
dövüşmek gibi karşılıklı yapılan bir eylem. Peki
bilgi dediğimiz şeyi biz nasıl tanımlayabiliriz?
Çoğunlukla biz Türkçe dilimizde veri, enformasyon ve bilgiyi birbiriyle
çok karıştırıyoruz. Veri dediğimiz şey,
amacı olmayan sembolik birtakım unsurlardır, olgulardır.
Oysa enformasyon anlam kazandırılmış ve bir amacı
olan veri topluluğudur. Yani şu benim önümde rakamları
görüyorsunuz ya da yukarıdaki saat olarak ifade edilen rakamlara tek
başına baktığınızda bir anlamı yoktur ama
onun bir saat olduğu, en sağdaki 2 hanenin saniye olduğu,
ortadakinin dakika olduğu gibi bu bir enformasyona dönüşür. Tabii,
biz insan olarak görerek, dokunarak, tadarak, işiterek ve koklayarak
-tabii ki konuşarak aynı zamanda- 5 duyu organımızla bu
enformasyona erişiriz. İşte bu enformasyona erişim için
değişik kanallar var; gazete, dergi, radyo, televizyon gibi ve yeni
teknolojik ürünlerde; cep telefonu, bilgisayar, faks ve benzeri cihazlar. Bu
teknolojilere de bilişim teknolojileri diyoruz çünkü bilgi ancak ve ancak
enformasyon bize ulaştığında ve bizim önceki bilgilerimiz
içerisinde analiz edilip değer kazandığında ve yeni
bilgiler üretildiğinde önem taşıyor; o nedenle enformasyon
teknolojileri diğer bir ifadeyle bilişim teknolojileri önemlidir
ve bunun kullanımı ve yaygınlaşması da mutlaka
yapılmalıdır, yerine getirilmelidir ama tabii burada bunun
bağımlılık yaratacak düzeyde, aşırı
kullanım düzeyinde olmaması arzu edilir. Bu anlamda tabii
kullanırken de bu bilginin aldatmaca bilgi, yalan haber gibi bilgi
aldatmacası knowledge hoax denilen bir kavrama da dikkat etmek gerekir.
Bugün, bilişim teknolojilerinde en yaygın kullanılan bir alan
olarak, bir teknoloji olarak internet içerisinde ben yalan bir şey
söylesem bir arama motoruyla benim dışımda ona erişen
birisi o yalan bilgiyi, o yalan enformasyonu doğru kabul edip bu
yanılgıya düşebilir, buna mutlaka tabii ki dikkat etmek gerekir.
Değerli arkadaşlar,
biz, tabii, çalışmalarımızda sadece çocuk ve gençleri
Artık -ben aslında Komisyonda da ısrarla bunun üzerinde durmaya
çalıştım- bu teknolojilere bağımlılık sadece
çocuk düzeyinde veya gençler düzeyinde değil tüm bireyler üzerinde bir
sorun hâlinde kendini gösteriyor çünkü çeşitli araştırmalara
bakarsanız, Türkiyede örneğin, mobil kullanıcılar olarak
günde ortalama 78 kez -hepimiz öyle; telefonumuza WhatsApptan bir mesaj
gelmiş mi? Şu sosyal medyada, Twitterda ne var, efendim, Facebookta
ne var? gibi sürekli bakıyoruz- yani her on üç dakikada bir cep telefonu
ekranına bakmaktan kendisini alamıyormuş Türk insanı. Mesela, sabahları yüzünü bile
yıkamadan telefonuna bakanların oranı yüzde 28e yükselmiş;
ciddi bir oran. Kullanıcıların gün içerisinde akıllı
telefonlarına bakma sayısı Türkiyede ortalama 78 defa bir günde
ama Avrupa ortalaması 48; Türkiye onun 1,5 katını
aşıyor. Uyandıktan sonraki ilk on beş dakika içerisinde
bakma oranı ise Türkiyede yüzde 79; yani, yüzünü yıkamadan
değil, ilk on beş dakika içerisinde cep telefonunu eline alıp
bakıyor Türkiyenin yüzde 79u. Böyle bir bağımlılığımız
var, hastalığımız var.
İnsan bir sosyal
varlık ise sosyal varlığın gereği olan
sosyalleşebilmek
Gerçi geçtiğimiz yıl pandemi sürecinde çok
sosyal bir varlık olamadık evlerimizde bulunmak durumunda
kalmamız nedeniyle, sağlık nedeniyle tabii ki ama insanın
bir sosyal varlık olabilmesi için bu teknolojileri de doğru ve
sağlıklı kullanabilmesi gerekir.
Tabii, bu bilişim
bağımlılığından kendimizi sakınırken
aynı zamanda bilgiye de, daha doğrusu enformasyona da -ben de terimi
doğru kullanayım- zamanında, yeteri kadar doğru enformasyona
en ucuz şekilde ve en hızlı şekilde ulaşabilmek
gerekiyor.
Az önce sevgili Onursal
Adıgüzel Vekilimiz çok güzel, rakamlarla ifade etti; ben de söyleyeyim:
Mesela internet bant genişliğinde en iyi performans Hong
Kongtaymış. 10 milyon 767 bin 262 kilobit per second bir bant
genişliği var Hong Kongta -bakın, 10 milyon düzeyinde-
Türkiyede 94.995.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ne ayıp ya, ne ayıp!
KAMİL OKYAY SINDIR
(Devamla) - Aradaki farka bakın, Hong Kong ve Türkiye
Tabii, bu fiber
altyapıya da baktığınızda, fiber altyapıda da
gene o rakamı sizinle paylaşacağım. Türkiye'nin fiber
altyapı uzunluğu şehirlerinde örneğin
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMİL OKYAY SINDIR
(Devamla) Sayın Başkanım, süre rica edecektim.
BAŞKAN Buyurunuz.
KAMİL OKYAY SINDIR
(Devamla) 4 milyon 320 bini aşkın nüfusuyla Türkiye'nin en
kalabalık şehri örneğin İzmirde fiber altyapı
uzunluğu kişi başına 4 metre, örneğin Stockholmde
fiber altyapı uzunluğu kişi başına 770 metre;
Ankarada 4,3 metre kişi başına, İstanbulda o civarda, o
düzeyde bir fiber altyapı uzunluğu var yani 200 kat fark var. Bunu
çok belirgin bir fark olduğu için özellikle belirttim ama Türkiye bu
anlamda dünyada ve Avrupada gerçekten oldukça geride.
Şimdi evet, biz uzaya
gidelim, Aya gidelim, teknolojiyi mutlaka en üst düzeyde kullanalım,
amaca uygun kullanalım, doğru kullanalım ve
yurttaşlarımızın, vatandaşlarımızın,
devletimizin, milletimizin geleceği, refahı ve kalkınması
için bunu en iyi şekilde yapalım yapmasına ama Türkiye, daha
doğru dürüst yonga ve cip üretemezken
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMİL OKYAY SINDIR
(Devamla) Son cümlemi toparlayayım Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurunuz
efendim.
KAMİL OKYAY SINDIR
(Devamla) Türkiye'nin ürettiği ve gururla ifade edilen, ettiğimiz
bu SİHAlar, İHAlar, işte, savunma sanayisinde şöyle
iyiyiz, böyle iyiyiz derken daha onların kameralarını bile
Kanadadan ithal etmek zorunda kalıyorken biz uzaya gidelim... Güzel bir
şey vardı... Gökyüzüne bak Ayı gör. diyor Hükûmet, yetkililer.
Ben de aslında diyorum ki -tabii, eğitimde fırsat
eşitsizliği- biz Aya maya bakmayı bir kenara
bıraktık, üniversitelerimizde öğrencilerimize
Aşağı bak. diyenler şimdi kalkmış Gökyüzünde
Aya bak Ayı gör. diyor ama biz karanlıkta Ayı değil,
aydınlıkta Güneşi görmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlar,
hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Başkanım, Adıyamanın köylerinde internet yok.
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın
Nabi Avcı.
Buyurunuz Sayın Bakan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Nabi Bey Bakanken buraya tüm AK PARTİli milletvekilleri geliyordu,
bugün niye kimse gelmedi Sayın Bakanım?
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Yürekleriyle burada AK PARTİliler.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
10 kişi var burada Bakanım, eskiden herkes gelirdi.
AK PARTİ GRUBU ADINA
NABİ AVCI (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; önce hepinizi hürmetle muhabbetle
selamlıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin belki de en uzun adlı
araştırma komisyonunun başkanı olarak hepinizi, bu Komisyon
çalışmalarına katılan bütün arkadaşlarım
adına tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTI
sıralarından alkışlar)
Bilişim Teknolojileri
Bağımlılığını Araştırma Komisyonu
diye özetledik biz bu sekiz satır süren başlığı;
Bilişim Teknolojileri Bağımlılığını
Araştırma Komisyonu... Bu Komisyon bildiğiniz gibi iki yıl
önce, 21 Şubat 2019 tarihinde AK PARTİ, CHP, MHP, HDP ve
İYİ PARTİnin önergeleriyle kurulmuş bir araştırma
komisyonu idi. Komisyonumuz 8 Mayıs 2019 tarihinde
çalışmalarına başladı; arada uzatmalar da alarak 21
Kasım 2019da çalışmalarımızı tamamladık. Bu
Komisyon çalışmalarında Mecliste grubu bulunan partilerimizden
12 üye arkadaşımız çalıştı, 9 da uzmanımız
görev yaptı. Ben hepsine bu süreçteki uyumlu
çalışmalarından ötürü, katkılarından ötürü çok
teşekkür ediyorum. Gerçekten verimli bir Komisyon çalışması
yürüttük hep birlikte, onun için çok teşekkür ediyorum.
13 toplantı düzenledik
ve bu toplantılarda ilgili kamu kuruluşlarından, ilgili sivil
toplum kuruluşlarından, üniversitelerden hocalarımızı,
hekimlerimizi, uzmanlarımızı davet ettik, dinledik. Son Komisyon
dinleme toplantısını da geniş kapsamlı bir
çalıştay olarak düzenledik.
Bu komisyonlarda görev yapan,
sunum yapan, bizimle bilgilerini, önerilerini paylaşan kimlerdi;
onları da hem teşekkür için hem de Komisyonumuzun nasıl bir
perspektifle çalıştığını göstermesi
bakımından kısaca arz etmek istiyorum. Sağlık
Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü
Ruh Dairesi Başkanlığının temsilcisini dinledik.
Muhtelif toplantılarda Türkiye Yeşilay Cemiyetinin özellikle
teknoloji bağımlılığıyla mücadele eden
birimlerinin temsilcilerini dinledik. Bakırçay Üniversitesi Psikoloji
Bölümü temsilcisi arkadaşımızı dinledik. Millî Eğitim
Bakanlığından Talim ve Terbiye Kurulu Başkan
Yardımcısını ve Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel
Müdürünü, Çalışma, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürünü,
Bakırköy Profesör Doktor Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve
Sinir Hastalıkları Sağlık Araştırma ve Uygulama
Merkezi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Kliniği eğitim sorumlusu
arkadaşımızı, uzmanımızı, hocamızı
dinledik. Gençlik ve Spor Bakanlığı Eğitim,
Araştırma ve Koordinasyon Genel Müdürümüzü, Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu İnternet Dairesi Başkanını, Ege
Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanını
-bunların her birini ayrı ayrı toplantılarda dinledik,
hepsini bir arada değil- Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele
Daire Başkanlığını, Türk Psikolojik Danışma
ve Rehberlik Derneği temsilcisini, Genel Başkanını, Düzce
Üniversitesi Bağımlılıkla Mücadele Uygulama ve
Araştırma Merkezi temsilcisini, Müdürünü, İstanbul Bilgi
Üniversitesi Bilişim ve Teknoloji Hukuku Enstitüsü temsilcisini,
Sağlık ve Sosyal Hizmetler Dernekleri Federasyonu üyesini, Sakarya
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri
Eğitimi Anabilim Dalı temsilcisini, Sakarya Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı
öğretim üyesini, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh
Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı
öğretim üyesini, Türkiye Bilişim Derneği İcra Kurulu Başkanını,
Türkiye Bilişim Derneği İcra Sektör Kurulu üyesini -hani sektör
temsilcilerini de dinlemek bakımından, biraz önce eksikliği
işaret edildiği için söylüyorum- Türk Psikiyatri Derneği
temsilcisini, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve
Araştırma Hastanesi temsilcisini, Bilişim Teknolojileri
Eğitimcileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanını, Ankara
Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerini, Millî Eğitim
Bakanlığından Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel
Müdürlüğünün Rehberlik Hizmetleri Daire Başkanlığını,
Temel Eğitim Genel Müdürünü, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
Bilgisayar Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesini, RTÜK İzleme ve
Değerlendirme Daire Başkanını, Hasan Kalyoncu Üniversitesi
Psikoloji Bölümü temsilcisini, Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanlığı iletişim uzmanını,
Cumhurbaşkanlığı Sağlık ve Gıda Politikaları
Kurulu üyesini, Başkent Üniversitesi Halkla İlişkiler ve
Tanıtım Programı temsilcisini, Hitit Üniversitesi Sungurlu
Meslek Yüksekokulu Bilişim Teknolojileri Bölümü temsilcisini dinledik.
Ayrıca, bunların dışında bilgi
aldığımız uzmanların listesi var, onları
raporumuzda zaten göreceksiniz.
Raporumuz bu uzman ve ilgili
kurum görüşlerinin dinlenmesinden sonra -dediğim gibi- son
toplantımızda, 13üncü toplantımızda ayrı ayrı
dinlediğimiz bu uzmanları bir araya toplayarak yani birbirlerinin farklı
oturumlarda söylediklerinden onlar da haberdar olsunlar ve varsa
itirazları veya karşı görüşleri veya katkıları, o
çalıştayda yapabilsinler diye bir araya getirdik. Böylece 3 bölümden
oluşan raporumuz ortaya çıktı.
Raporumuzun birinci bölümünde
daha önce arkadaşlarımız uzun uzun içerikten bahsettikleri için
ben çok kısa cümlelerle içeriği özetleyeceğim- teknoloji
bağımlılığının tanımı,
yaygınlığı, belirtileri, sebepleri, dünyadaki ve
Türkiyedeki genel durumu ile bağımlılık
aşamasına varmış olgularda tedavi yöntemleri; ikinci
bölümünde, kamu ve sivil toplum kuruluşlarının, teknoloji
bağımlılığıyla mücadele kapsamında
yürüttükleri faaliyetlere yer verdik. Üçüncü bölümde de teknoloji
bağımlılığının önlenmesine yönelik tedbirlere
ilişkin çözüm önerilerine ve ayrıca ayrıntılı bir
uygulama takvimine yer verdik.
Şimdi, bu uygulama
takvimi -biraz önce Kamil Beyin de söylediği gibi- bir anlamda anakronik
hâle geldi çünkü Meclis geç toplandı. Mayısta bizim raporumuz
yayınlandı, araya yaz tatili girdi; ekimde açıldık, araya bütçe
girdi. Dolayısıyla, sanıyorum, Meclis Danışma Kurulu
ancak bu tarihlerde bize imkân sağlamış oldu.
Bu uygulama takvimimize hem
yapılması gereken işleri hem de yapılmasından kimlerin
sorumlu olacağını -resmî ya da özel hangi kurumların-
sorumlu kurum ve kuruluşları; bir de doğrudan sorumlu olmamakla
birlikte yapılacak bu faaliyetlere bir şekilde katkıda
bulunabileceği düşünülen ilgili kurum ve kuruluşları
koyduk. Böylece hem tedbirlerimizi hem de bunların kimler eliyle ve
nasıl yapılacağı konusunda bir uygulama takvimi
oluşturmuş olduk.
Şimdi, iyi, güzel
yaptık, sonra ne oldu? Sonra, sosyal bilimciler arasında çok
kullanılan bir şakaya atıfla söyleyeyim. Bilim adamları
zaman zaman derler ki: Pis bir gerçek güzelim teoriyi berbat etti. Bizim de
güzelim Komisyon raporumuzu maalesef, pis bir gerçek, bir salgın
gerçeği bu raporda öngördüğümüz her şeyi bir anda ya anakronik
hâle getirdi veya imkânsız hâle getirdi, kullanılamaz hâle getirdi
çünkü rapora bir baktığınız zaman -arkadaşlarımız
da bir kısmını zaten özetlediler- göreceksiniz ki biz, bu
raporda ne yapılması gerektiğini söylüyorsak özellikle çocuklar
için, gençler için, kıdemli vatandaşlarımız için, emekliler
için, bütün vatandaşlarımız için teknoloji
bağımlılığıyla mücadele bağlamında ne
yapılması gerektiğini öneriyorsak bu salgın 11 Mart
2020den itibaren bütün dünyayla birlikte Türkiyede de bunların tam
tersini önermeye, önermekle de yetinmeyip yaptırımlara bağlamaya
başladık. Yani biz, bu raporumuzda, çok kabaca söylersek: Aman,
gençler evlerde oturup kalmasınlar; akranlarıyla buluşsunlar,
spor yapsınlar, gezsinler, eğlensinler, birlikte kulüp faaliyetleri
yapsınlar. vesaire gibi bugünlerde yapılmasını
engellediğimiz bütün faaliyetleri burada öneri olarak koymuştuk.
Maalesef, bu nedenle virüs bizim bu güzel raporumuzu büsbütün etkisiz hâle
getiremediyse de geciktirmiş oldu. Öyle ümit ediyorum ki önümüzdeki
dönemde inşallah, bu salgın sürecini atlattıktan sonra bu
raporda öngördüğümüz tedbirler el birliğiyle alınır ve
gerek çocuklarımızın gerek gençlerimizin gerek bütün
vatandaşlarımızın bütün dünyaya yayılmış
olan bu bağımlılık türünden kurtulmaları için en
azından bir altyapı oluşturulmuş olur.
Şimdi, burada, bu
nasıl olacak? Dediğim gibi salgın nedeniyle bu rapordaki
bazı öneriler anakronik hâle geldi ama Meclisimiz geçen yıl, yakınlarda
yeni bir ihtisas komisyonu kurdu, Dijital Mecralar Komisyonu.
Dolayısıyla bizim raporumuz, bizim geçici araştırma
komisyonumuzun hazırladığı bu rapor ümit ediyorum ki yine
bütün partilerden üyelerin katıldığı ihtisas
komisyonumuzda, Dijital Mecralar Komisyonunda tartışılır.
Bu önerilerden hangilerinin hâlâ yapılması gerektiğini,
hangilerinin ne tür bir revizyondan geçirildikten sonra uygulamaya
konulabileceğini arkadaşlarımız orada enine boyuna
tartışırlar, biz de bu araştırma komisyonunun üyeleri
olarak bugüne kadar bu çalışmalara yaptığımız bu
katkılarla müftehir oluruz.
Ben ve benden önce
konuşan arkadaşlarım Komisyon raporuyla ilgili söylenmesi
gereken hemen hemen her şeyi -içerikle ilgili- söyledikleri için sözü çok
fazla uzatmak istemiyorum ama Komisyonumuzun yaptığı
çalışmanın bir önemli faydası da şu oldu: Pek çok
başka alandaki bir ulusal zafiyetimizi bu alanda da gördük. Dediğim
gibi, biraz önce listesini kısaca arz ettiğim, çeşitli kamu
kurum ve kuruluşlarından, sivil toplum kuruluşlarından,
yerel yönetimlerden insanları, uzmanları dinledik. Hem kamu
kuruluşlarında hem sivil toplum kuruluşlarında hem yerel
yönetimlerde hem üniversitelerimizde çok güzel işler yapılıyor
fakat kurumlarımız ne yazık ki birbirlerinin ne
yaptıklarından, nasıl yaptıklarından yeterince
haberdar değiller. Onun için, zaten bizim Komisyonumuzun bir önerisi de
bütün bu yapılan faaliyetlerden ilgili bütün kurumları haberdar
edecek bir iletişim ağının mutlaka kurulması gerektiği
idi. Ümit ediyorum ki kurulmuş olan Dijital Mecralar Komisyonu bu
eksikliği de giderecek bir platform oluşturulmasına öncelik
verir. Zaten o Komisyonun verimli çalışabilmesi için de böyle bir
platforma gerçekten ihtiyaç var.
Evet, ben, illa yirmi
dakikayı doldurmak gibi bir iddia içinde değilim, söyleyebileceklerimin
tamamını söyleyemedim ama şunu söyleyeyim: Sadece dijital
uygulamalar, dijital teknolojilerin özellikle çocuklarımıza,
gençlerimize yönelik zararlı etkileri konusunda değil, özellikle
Sanayi Devriminden müdevver kurumların, başta eğitim olmak
üzere, hatta kendimizi de katarak söyleyelim, yasama süreçleri olmak üzere,
bütün bu kurumların ne kadar hızla anakronikleşmekte
olduğunu, ne kadar her şeyi yeniden ve yeni koşullarda
düşünmemiz gerektiğini bu pandemi süreci bize, hepimize çok güzel
gösterdi. Biz, şimdi, bir alacakaranlıktan geçiyoruz, dediğim
gibi, geçmişte kalan, Sanayi Devriminden müdevver fabrika düzenine
dayalı, fabrika düzeni mantığıyla tasarlanmış
kurumlar, eğitim kurumları, yasama kurumları vesaire, bürokratik
yapılarımız, bunların hepsinin birer birer dökülmekte
olduklarını bu salgın süreci bize gösterdi, gösteriyor, daha da
gösterecek. Onun için bu yeni dönemin çok farklı bakış
açılarıyla ve artık yalama olmuş birtakım dar siyasal
kalıplar dışında da bakabilme kabiliyetini bize
kazandırması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Bilişim
Teknolojileri Bağımlılığının Etkilerinin
İncelenerek Olası Zararlarının Bertaraf Edilmesi ve Bu
Teknolojilerin Kontrollü Kullanımının Sağlanması
İçin Yapılması Gerekenlerin Saptanması Amacıyla
Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel
görüşme tamamlanmıştır.
3üncü sırada yer alan,
Down Sendromu, Otizm ve Diğer Gelişim Bozukluklarının
Yaygınlığının Tespiti ile İlgili Bireylerin ve
Ailelerinin Sorunlarının Çözümü İçin Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/242, 349, 392, 394, 397,
401) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 200
sıra sayılı Raporu üzerindeki genel görüşmeye
başlıyoruz.
3.-
Kayseri Milletvekili Çetin Arık ve 30 Milletvekilinin, İzmir
Milletvekili Mahir Polat ve 19 Milletvekilinin, Kayseri Milletvekili Hülya
Nergis ve 22 Milletvekilinin, MHP Grubu Adına Grup Başkanvekili
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Diyarbakır Milletvekili Semra
Güzel ve 32 Milletvekilinin, İYİ Parti Grubu Adına Grup
Başkanvekili İstanbul Milletvekili Yavuz
Ağıralioğlunun; Down Sendromu, Otizm ve Diğer Gelişim
Bozukluklarının Yaygınlığının Tespiti ile
İlgili Bireylerin ve Ailelerinin Sorunlarının Çözümü İçin
Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri
(10/242, 349, 392, 394, 397, 401) ve Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 200)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4üncü sırada yer alan,
ALS, SMA, DMD, MS Hastalıklarında ve Kesin Tedavisi Bilinmeyen
Diğer Hastalıklarda Uygulanan Tedavi ve Bakım Yöntemleri ile Bu
Hastalıklara Sahip Kişiler ve Yakınlarının
Yaşadıkları Sorunların ve Çözümlerinin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan (10/184, 185, 281, 403, 585, 604, 734, 914, 915, 917,
920, 921) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 199
sıra sayılı Raporu üzerindeki genel görüşmeye
başlıyoruz.
4.-
Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap ve 28 Milletvekilinin, Kütahya
Milletvekili Ali Fazıl Kasap ve 24 Milletvekilinin, Kayseri Milletvekili
Çetin Arık ve 32 Milletvekilinin, Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ve 20
Milletvekilinin, Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin Taşdoğan ve 19
Milletvekilinin,, Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan ve 19
Milletvekilinin, İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 21
Milletvekilinin, MHP Grubu Adına Grup Başkanvekili Manisa
Milletvekili Erkan Akçayın, Ankara Milletvekili Arife Polat Düzgün ve 23
Milletvekilinin, Samsun Milletvekili Ahmet Demircan ve 34 Milletvekilinin,
Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ve 19 Milletvekilinin, Denizli
Milletvekili Yasin Öztürk ve 20 Milletvekilinin; ALS, SMA, DMD, MS
Hastalıklarında ve Kesin Tedavisi Bilinmeyen Diğer
Hastalıklarda Uygulanan Tedavi ve Bakım Yöntemleri ile Bu
Hastalıklara Sahip Kişiler ve Yakınlarının
Yaşadıkları Sorunların ve Çözümlerinin Belirlenmesi
Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına
İlişkin Önergeleri (10/184, 185, 281, 403, 585, 604, 734, 914, 915,
917, 920, 921) ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 199)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan,
Tıbbi ve Aromatik Bitki Çeşitliliğinin Korunmasında,
Bunların Üretiminde ve Pazarlanmasında
Karşılaşılan Sorunlar ile Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/361, 405, 406, 407, 410)
esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 159 sıra
sayılı Raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
5.-
Mersin Milletvekili Rıdvan Turan ve 31 Milletvekilinin, MHP Grubu
Adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçayın,
Hatay Milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu ve 24 Milletvekilinin, CHP
Grubu Adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Özgür Özelin,
İYİ Parti Grubu Adına Grup Başkanvekili İstanbul
Milletvekili Yavuz Ağıralioğlunun; Tıbbi ve Aromatik Bitki
Çeşitliliğinin Korunmasında, Bunların Üretiminde ve
Pazarlanmasında Karşılaşılan Sorunlar ile
Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis
Araştırması Açılmasına İlişkin Önergeleri
(10/361, 405, 406, 407, 410) ve Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 159)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
19.19
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 19.38
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman), Emine Sare
AYDIN (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 46ncı Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince, denetim konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya
alınan 2019 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu
Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu üzerindeki
görüşmelere başlıyoruz.
6.-
2019 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe
Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (5/3) (S. Sayısı: 219) (x)
BAŞKAN
Komisyon? Yerinde.
2019
Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Karma Komisyon
Raporu üzerinde yapılacak görüşmelerde, İç Tüzükün 72nci
maddesine göre siyasi parti grupları adına birer üyeye,
şahısları adına 2 üyeye söz verilecektir.
Alınan
karar gereğince, siyasi parti grupları adına yapılacak
konuşmaların süreleri en fazla 2 kişi tarafından
kullanılabilecektir. Ayrıca istemi hâlinde Komisyona söz
verilebilecek, bu suretle Karma Komisyon Raporu üzerindeki görüşme
tamamlanmış olacaktır. Konuşma süreleri, Komisyon ve siyasi
parti grupları için yirmişer dakika, şahıslar için onar
dakikadır.
Komisyon
Raporu 219 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Raporun
üzerinde söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
İYİ PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın
Dursun Müsavat Dervişoğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet Taytak, Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Gülüstan
Kılıç Koçyiğit, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın İsmail Tamer.
İlk söz, İYİ
PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Dursun Müsavat
Dervişoğluna aittir.
Buyurunuz Sayın
Dervişoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Silahlı Kuvvetlerimizin
Irakın kuzeyinde kahramanca yürüttüğü Pençe Kartal-2
Harekâtında şehit düşen askerlerimize Allahtan rahmet niyaz
ediyorum, yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum ve aziz
milletimize başsağlığı dileklerimi tekrarlıyorum.
Cumhuriyetimizin banisi
Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin cesaret ve kabiliyetini şöyle tarif
eder: Türk milleti hakkını, haysiyetini, şerefini bütün dünyaya
tanıtmaya gücü yeten bir millettir. Türk vatanının bir
karış toprağı için bütün millet yekvücut olarak ayağa
kalkar. Bu millet, haysiyetinin bir zerresine, vatanının bir avuç
toprağına karşı vuku bulacak tecavüze asla izin vermez.
Türk milleti hiç şüphesiz ki alelade bir millet değildir. Biz tarihin
başlangıcından bugüne kadar varlığını
karakterine olan bağımsızlıkla sürdürmüş bir milletin
temsilcileriyiz. Biz parolasını Ya istiklal ya ölüm. olarak
bilmiş ve istiklali için ölüme koşmuş bir milletin
evlatlarıyız. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu iradesi,
işte bu cesaret ve bu istiklal mücadelesi üzerine bina edilmiştir.
Ancak binlerce yıllık Türk devlet geleneğine sahip olan
milletimiz, bugün, büyük devlet geleneğinin inkâr edildiği bir süreci
yaşamaktadır. Bugün geldiğimiz noktada, memleketimiz, Türk
devlet geleneğinden süzülüp gelen hafızayı ve tecrübeyi yok
sayan bir siyasi iktidarın hezeyanlarıyla
kuşatılmıştır. Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin devlet
olma vasıflarından arındırılarak bir parti organı
hâline dönüştürülmesi hezeyanıdır. Devlet dediğimiz
kavram çeşitli sütunlar üzerine inşa edilir, hukuk ve liyakat
bunların başlıcalarıdır. İçinde bulunduğumuz
siyasal düzenin en temel sorunu şudur: Geldiğimiz noktada, mesele,
artık devlette liyakat meselesi olmaktan çıkmış; mesele
saraya itaat ve sisteme biat hâline dönüşmüştür. Karşı
karşıya olduğumuz bu sorun hukuk devletinin tasfiye edilmesi
sorunudur, Anayasanın askıya alınması sorunudur, liyakatin
terk edilmesi sorunudur. Türkiyenin on dokuz yıl sonunda geldiği
nokta işte budur, devlette hukuk ve liyakat sisteminin çökertilmesidir.
Sizlere soruyorum: Türkiye
Cumhuriyeti devletinin sınırı nerede bitiyor ve buna mukabil,
Adalet ve Kalkınma Partisinin sınırları nerede
başlıyor? Ve yine sizlere soruyorum: Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanlığı sıfatı nerede bitiyor ve
Cumhurbaşkanlığı sıfatı nerede
başlıyor? Ya da siz bu sistemle Türkiyenin başına
açtığınız gailelerin acaba farkında
mısınız?
Bir Cumhurbaşkanı
düşününüz ki sabah partisinin grup toplantısı
konuşmasını yapsın, öğleden sonra yüksek yargı
mensuplarını atasın. Bir Cumhurbaşkanı düşününüz
ki bir taraftan Cumhurbaşkanı sıfatıyla illere vali
atasın, öbür taraftan dönsün parti genel başkanı
sıfatıyla aynı ile partisinin il başkanını
atasın. Bunlar, gözle görülür bir parti devletine geçiş
adımlarıdır. Bu otoriter tek adam rejimi akla, bilgiye, liyakate
dayalı bürokrasinin sonu; partizan bürokrasinin de başlangıcıdır.
Sadece seçim dönemlerinde aklınıza gelen beka sorununun gerçeği
ve özü de budur.
Türkiyenin sorunlarına
çözüm bulmak istiyorsak, çözüm, kamuda biat kültürüne son vermek, hak edenin
hak ettiği yere geldiği bir düzeni inşa etmektir. Devlet
yönetiminde bayrağa sadakat olur, vatana sadakat olur, millete sadakat
olur ama partiye sadakatle devlet inşa edilemez. Eğer devlet
geleneğini erozyona uğratmaya devam edecekseniz, eğer partiye
sadakat ve saraya itaatle bu memleketi yönetmeye devam edecekseniz, eğer
liyakate dayalı bir yönetim anlayışı uygulama iradesine
sahip değilseniz, İYİ PARTİ olarak biz hazır ve
nazırız ve ilk seçimde milletimizin teveccühüne mazhar olma yolunda
gerekli adımları atmaya da kararlıyız.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye'nin kronik hastalığı olan nepotizmin
bir diğer esir aldığı alan da maalesef bilim kurul ve
kuruluşları olmuştur. Ülkelerin bilim insanları
vardır, ülkelerin bilim kurulları vardır, ülkelerin bilim
gelenekleri vardır. Bugün dünya siyasetini yöneten başat güçlere
birer birer bir bakınız, bilimde geri kalmış bir tek ülke
göremezsiniz. 21inci yüzyıl ideolojik çerçeve fark etmeksizin tüm ulus
devletleri bilişim ve teknolojide ilerleme gerçeğine mecbur
bırakmıştır. Ancak geldiğimiz noktada, üzülerek
söylüyorum ki Türkiye'nin bilimsel kurumları ve bilim geleneği
ülkedeki her şey gibi büyük bir çöküş içerisindedir.
Üniversitelerimizde görev yapan 68 rektörün uluslararası dergilerde
yayınlanmış bir tek makalesi bile yoktur. 71 rektör ise
hayatları boyunca yaptıkları araştırmalardan
sıfır atıf almışlardır. Akademide sıfır
atıf, eşittir sıfır referans ve eşittir
sıfır başarıya tekabül eder. Peki, bu rektörler hangi
niteliklerine göre atanmışlardır. Yeni Türkiye'de atanmak için
ihtiyaç duyulan tek bir niteliğe göre, düzene itaat ve Külliyeye sadakat
yeterlidir.
2016da Adalet ve
Kalkınma Partisi milletvekilleri Meclisimize, Cumhurbaşkanına
doğrudan atama yetkisi veren bir kanun teklifi getirmişlerdi. Teklif
muhalefetin itirazları üzerine geri çekildi. Bundan iki ay sonra
yayımlanan bir kanun hükmünde kararnameyle bu uygulama yürürlüğe
girdi. İktidara gelirken üniversitelerin özerkliğini savunuyordunuz.
Bu kapsamda, üniversitelerin üzerinde herhangi bir otorite olmasın diye
YÖKe dahi karşıydınız. Geldiğimiz noktada Kenan
Evrenin dahi aklından geçirmediği bir uygulamayla üniversitelere
kayyum atıyorsunuz.
Türk milleti,
üniversitelerinin başına liyakatsiz rektörler atayan, üniversitelerin
kapısına kelepçe vuran baskıcı bir iktidara mecbur ve
mahkûm değildir. Bilim ve teknoloji üreten, ürettiği bilimi ve
teknolojiyi ihraç ederek uluslararası camiada ekonomik bir güç hâline
gelen Türkiye'yi faiz lobilerinin tahakkümünden kurtaran bir iktidar hedefimiz
vardır. Muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için, bilimde,
teknolojide, sanayide öncü olmamız gerekirken siz bunlara takoz olan bir
iktidar konumundasınız. İYİ PARTİnin bu noktadaki
vizyonu, akademide liyakat, bilimde ilerleme, ekonomide kalkınmadır
ve gün gelecek gerçek olacaktır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu siyasi iktidar, yasamayı ve yargıyı tahakküm
altına aldığı Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminde dar bir zümreye geniş yetki ve imtiyazlar verirken Türk
milletinden bugününü ve geleceğini çalmaktadır. Türk toplumunu
ekonomide, hukukta, eğitimde ve beşeriyetle olan
yarışındaki tüm mecralarda geride bırakan bu siyasal
sistemi daha fazla sırtımızda taşıyabilmemiz ve
sürdürebilmemiz mümkün görünmemektedir. Nitekim, iktidar partisi de bu
çöküşü görmüş olacak ki Türkiye'nin gündemini bugün yeniden Anayasa
tartışmalarıyla meşgul etmeye
başlamıştır. 2010 yılında FETÖyle irtibat ve
iltisakla hareket ettiniz, Anayasayı değiştirdiniz,
yargıyı FETÖye teslim ettiniz, beraber yürüttüğünüz Anayasa
değişikliğine destek vermek için FETÖ elebaşının
Mezardakileri kaldırıp evet oyu kullandırtmak lazım.
dediğini de hafızalarımızdan atamıyoruz. Sonucu,
devletin silahının millete yöneltildiği hain ve kalleş bir
darbe teşebbüsüdür.
2017 yılında
Anayasayı yeniden değiştirdiniz. Bu kez Türkiye Cumhuriyetini
bir tek adam rejimine teslim ettiniz. Adına
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi dediğiniz yönetim
sisteminin sürdürülebilirliğinin mevcut Anayasayla mümkün
olmadığını, sisteme müzahir ve müstahak anayasal
düzenlemelere ihtiyaç olduğunu, dolayısıyla Anayasaya
aykırı bazı uygulamalara da imza
attığınızı aleni ikrar ettiniz. Bu hususta siciliniz
oldukça kabarıktır, geleceğe de ışık
tutmamaktadır. Bir Anayasa değişikliği yaptınız,
yargıyı ortadan kaldırdınız; bir Anayasa
değişikliği yaptınız, kuvvetler
ayrılığını ortadan kaldırdınız; bu defa
da Türkiyeyi nasıl bir gailenin içine atacağını
kestiremiyor ve oluşturduğunuz tartışma
bataklığından beslenmeye kalkışıyorsunuz.
Biz İYİ PARTİ
olarak, Türkiyede güçlendirilmiş ve iyileştirilmiş parlamenter
demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve devlet idaresinde güçler
ayrılığı ilkesini tahkim etme ve bu tek adam rejimini
değiştirme noktasında kararlıyız. İnanıyorum
ki devlet yönetmeye namzet bir siyasi parti olarak Türk milletinin bugününe ve
istikbaline pusu kurmuş bu düzeni millî iradeyi tecelli ettirmek suretiyle
değiştirmek Allahın izniyle yine bu yüce Meclise nasip
olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
tek adam rejiminin anayasal çerçevesini oluşturan
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi yoksulluğun
yönetilmesi üzerine kurgulanmış bir sistemi beraberinde
getirmiştir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
tepesinde bulunan sarayın gerçekliğiyle toplumun gerçekliği ve
gerçekleri arasında 180 derece fark vardır. Türkiye, bir tablo
üzerinde birbiriyle uyumsuz iki farklı resimle karşı
karşıyadır: Bir tarafta lüks, şatafat ve israf; öbür
tarafta fukaralık, açlık, yoksulluk ve işsizlik. Ekonomik tablo
ortada Merkez Bankasında 130 milyar dolar kayıp, rezervlerimiz
eksilere düşmüş durumda, hayat pahalılığı ve
alım gücü sıkıntısı bütün bir memleketi
kuşatmış.
Genç işsizlik yüzde 25
bandında yani memlekette yaşayan her 4 gençten 1i işsiz,
iş bulabilecek kadar şanslı olanlarsa asgari ücrete talim etmek
mecburiyetinde bırakılmış. Bütün bir ülke gençliği
âdeta ebedî bir stajyerliğe mahkûm edilmiş durumdadır.
Geniş tanımlı işsizlikse şu an yüzde 28lerde, gençler
arasındaki geniş işsizlik yüzde 40lara dayanmış ve
ülkeyi esir almış durumda. TÜİK ne derse desin en az 10 milyon
işsiz vatandaşımız var. Eskiden iyi bir iş sahibi
olmak ayrıcalık sayılırken bugün sigortasız dahi
çalışabiliyor olmak lüks hâline gelmiştir.
Durum o kadar vahim ki
devletin televizyonu çöpten nasıl yemek toplanır belgeseli
yayınlıyor, yandaş medya marketlerde nasıl daha az ürün
alınabilir tüyoları veriyor, Çocuğunuzu yanınızda
getirmeyin ki maazallah canı çikolata çeker de boşa masrafa girersiniz.
diyor. Bir de utanmadan Et, süt, sebze, meyve alın. demiyorlar mı!
Vatandaşa akıl vermek kimsenin harcı değildir. Siz fiyat
istikrarını sağlamak mecburiyetindesiniz, alım gücünü
artırmak mecburiyetindesiniz, vatandaşın neyi alıp neyi
almayacağını da onun kendi özgür iradesine bırakmak
mecburiyetindesiniz. Yıllardır Kurban Bayramları
dışında evine et girmeyen vatandaşa Et alın.
diyebilmek vatandaşın sorunlarının saray medyası tarafından
hiç görünmediğinin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Türkiyede resmî
ve gerçek enflasyon arasındaki fark arttıkça halk daha da
yoksullaşıyor. Gerçek enflasyon yüzde 30un üzerindeyken TÜİK
enflasyonuyla memura, emekliye zam yaparak vatandaş
kandırılamaz. Siz ne söylerseniz söyleyin, vatandaş markette ve
pazarda gerçek enflasyonla baş başa ve yüz yüzedir.
Bir yandan vatandaş
yoksullukla boğuşurken diğer yandan Adalet ve Kalkınma
Partisinin rantçı politikaları sonucunda ülkemizde halkın
kaynaklarını sömüren bir zümre giderek daha da zenginleşiyor. Bu
yeni sosyete, saray ve çevresinde kümelenen ve saray kapısında rant
bekleyen yandaş zümredir. Millî kaynakları ve refahı sömüren bu
yeni sosyetenin hayatında yoksulluk sıkıntısı yoktur,
doğal gaz, elektrik, su faturası derdi hiç yoktur, kira derdi yoktur,
mutfak ya da okul masrafı yoktur, işsizlik ve umutsuzluk yoktur;
enflasyon, geçim sıkıntısı bu sosyetenin
kapısını çalmamaktadır. Yandaş zümrenin hissesinde,
devlet kurumlarında çift dikiş maaşlar vardır, ihale
vardır, rant vardır. Bu kötü yolu terk etmenizi diliyorum.
Millet perişan hâldedir.
Esnafı, çiftçisi, emeklisi, herkes fakruzaruret içindedir. Ancak buna
rağmen Ekonomi pik yapıyor. diyenler, perişan hâldeki milletin
aklıyla alay edenlerdir. Ekonomi, dolarla ihale alan yandaşlar için
pik yapıyor olabilir, doğrudur; tefeciler için de ekonomi pik
yapmıştır, doğrudur. Peki esnaf için, çiftçi için, emekli
için, dul için, yetim için, gençler için aynı şeyleri söyleyebilmek
mümkün müdür, soruyorum sizlere. Milletin kanını emen 5 müteahhide
2014 ve 2019 yılları arasında ödediğimiz kur farkı 61
milyar 719 milyon liradır. 83 milyonun 5 kişiye
çalıştığı düzenin adıdır
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ve tarihte bu şekilde
anılacaktır. Sizin adil düzenden anladığınız bu
mudur? Siz millî görüş gömleğinizi çıkarırken belli ki adil
düzenden de vazgeçmişsiniz, millî nizamdan da vazgeçmişsiniz; haktan,
hakkaniyetten, hukuktan da vazgeçmişsiniz. Allah size selamet versin,
milletin size el sallayacağı günler de yakındır.
Sözlerime son verirken Çinin
Ankara Büyükelçiliği önünde 2 Şubat 2021den bu yana aile nöbeti
tutan Doğu Türkistanlı soydaşlarımızın Pekin
yönetimine seslerini duyurmak için mücadeleye devam ettiğini bir kez daha
ifade etmek istiyorum. Bu mücadele aynı zamanda bizim de mücadelemizdir.
Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin haykırışlarının
polis marifetiyle susturulmasını asla doğru bulmuyoruz. Bu
yaklaşım, Çinin güvenliğini kendi güvenliğimizmiş
gibi gördüğünü söyleyen anlayışın günümüze bir
yansımasıdır. Bu anlayış, millî bir duruş olarak
tarif edilemez. Ailelerine ulaşmak gibi masum bir talepte bulunan
soydaşlarımıza yapılan bu tutum hak mıdır,
Allahtan reva mıdır?
İYİ PARTİ
olarak konunun hassasiyetini biliyor, soydaşlarımızın
gerçekleştirdiği eylemlere desteğimizi
ayrıntıları göz ardı etmeden sürdürüyoruz. Doğu
Türkistanı ve Türk soydaşlarımızı asla yalnız
bırakmayacağımızı bir kere daha ilan ediyor, yüce
Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Sabrınız için
teşekkür ederim. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Efendim, biz bunlara bu kürsüden, bu sıralardan
çok cevap verdik. Bunların tamamı bir ezberi dillendirmektir,
hiçbirinin de hakikat payı yoktur.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Siz kendinizi hakikat yerine
koymayın. Hakikat olunmaz, hakikat aranır. Handikabınız da
budur zaten.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Bunların tamamı ezber ve slogan, hakikatle
uzak yakın ilgisi yok. Ayrı bir dünyada yaşıyor
Başkanım. Milletin içine girdiğinizde gerçekleri görüyorsunuz.
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Mehmet
Taytak.
Buyurun Sayın Taytak.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MEHMET TAYTAK
(Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2019
Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe
Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi
ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Dilekçe Komisyonu, Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair
Kanun ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğüne göre faaliyetlerini
yürüten, vatandaşlarımız ile ilgili kurumlar ve bakanlıklar
arasında köprü vazifesi gören önemli bir Komisyondur. Kamu
Denetçiliği Kurumu ise gelen şikâyetleri insan haklarına dayalı
adalet anlayışı içerisinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk
içerisinde inceler, araştırır ve idareye önerilerde bulunur.
Dilekçe Komisyonu ve Kamu Denetçiliği Kurumu kurulduğu günden
itibaren insanımıza dair tüm hakları korumayı
amaçlamış, kendisine ulaşan şikâyetleri muhatap kurumlara
taşımıştır.
Kamu Denetçiliği
Kurumuna 1 Ocak 2019-31 Aralık 2019 tarihleri itibarıyla 20.968
başvuru yapılmıştır ve 2013 yılından bugüne
Kurumda toplam 80.535 başvuru bulunmaktadır. 2019 yılında yapılan
başvuruları 2018 yılındaki başvurularla
karşılaştırdığımızda yüzde 19,24lük
bir artışın yaşandığı görülmektedir. 2019
yılında çözüme kavuşturulan dosya sayısı toplam 2.707
olup, bunların 1.607 tanesi dostane çözüm kararıyla, 1.100 tanesi ise
gönderme kararıyla gerçekleştirilmiştir. Kamu Denetçiliği
Kurumu, 2019 Yılı Raporuna göre, 860 adet tavsiye, 410 adet
kısmen tavsiye olmak üzere toplam 1.270 adet tavsiye yönünde karar
vermiştir. Kurumun sorun çözme yeteneğine ilişkin başarısını
değerlendirdiğimizde kendisine yapılan başvuruların
yüzde 81,6sında sorunu çözmüş veya çözümüne yönelik iradesini ortaya
koymuştur.
İnsan hakları,
insanı insan yapan ve insanın sırf insan olarak, herhangi bir
şarta veya statüye bağlı olmadan, doğuştan sahip
olduğu, dokunulmaz, vazgeçilmez, üstün nitelikli ahlaki değerleridir.
Bu haklar, insanın değerini ve onurunu korur; insanın insanca
yaşaması için gerekli, zorunlu koşulları ifade eder.
İnsanın insan olmaktan kaynaklanan gereksinimlerini karşılamaya
yönelik, maddi ve manevi varlığını korumayı, geliştirmeyi
hedef edinen en temel değerdir. İnsan haklarının
kaynağı, insanın doğası ve bu doğanın özünde
var olan insan onurudur. Tüm insanlar bu haklara din, dil, ırk, cinsiyet,
toplumsal köken gözetmeksizin eşit bir şekilde sahiptirler.
Değerli milletvekilleri,
her kişinin toplumda temel hak ve özgürlükleri bulunmaktadır; bu
haklar, yaşama hakkı, sağlık hakkı, eğitim
hakkı, inanç özgürlüğü, ibadet hakkı, özel yaşamın
gizliliği gibi haklardır. Bu haklar uluslararası tüm mecralarda
kabul edilmiş haklardır ancak uygulamaya geldiğinde, söz konusu
tüm emperyal güçler, sömürgeci anlayış içerisinde, kendi menfaatleri,
kendi inançları, kendi ırkları, ülke ekonomileri ve enerji
kaynakları için tüm bu hakları ihlal etmektedirler. Özellikle de
Batı, Müslüman ülkelere geldiğinde insan hakları
kavramını unutur. Bombalar, işgal eder, kan döker, yönetimlerine
karışır, dinlerine karışır, ibadetlerine
karışır; Bosnada, Kosovada, Tunusta, Afrikada insanlık
suçu işler. Dünyanın gözü önünde soykırım yaparlar,
bunlarla yetinmezler, kendi ülkelerinde siyahi vatandaşlarını
nefessiz bırakırlar, ondan sonra da insan haklarından
bahsederler. Emperyalizmin ülkemize güç kullanmaya gücü yetmediği için,
maşalarıyla, taşeronlarıyla, yeni iş birlikçileriyle,
demokrasi, insan hakları ve özgürlük kılıfları altında
ülkemize karışmaya ve karıştırmaya
çalışırlar. ABDde kongre salonu basılır, eylemcilerin
adı terörist olur, 5 eylemci öldürülür, katılanlara vatana ihanetten
dava açarlar, buna sebep oldu diye eski Başkanlarını azletmeye
çalışırlar ama bize gelince, kendi ülkesinde beslediği
FETÖnün 15 Temmuz darbe girişimini kontrollü sayarlar.
Boğaziçi Üniversitesinde
öğrenci olmadığı hâlde rektörlük binasını
işgal etmeye kalkanlar masum olur, demokrat olur, barışçı
olur fakat bu konuda oyunları bozan, gençlerimizi oyuna gelmemesi için
uyaran, ülkemiz üzerinden hesap yapanların hesabını bozan
liderimiz, Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Beyefendinin sosyal
medya hesabına sansür uygularlar. Uygulasanız ne olur,
uygulamasanız ne olur? Gecenin karanlığından,
düşmanın fazlalığından mı korkacağız?
Alayı gelsin! (MHP sıralarından alkışlar)
Ülkemiz, kırk
yıldır, etnik bölücülük anlayışı içerisinde hareket
eden emperyalist güçlerin maşası PKK terör örgütüyle mücadele
etmektedir. Bu örgüt, sadece
yaşama ve güvenlik hakkına değil, doktorlarımızı,
öğretmenlerimizi, mühendislerimizi, işçilerimizi şehit ederek
vatandaşlarımızın sağlık, eğitim ve üretim
gibi tüm haklarına saldırmaktadır. Ardında binlerce gözü
yaşlı anne, baba, eş ve evlat bırakan, daha doğmamış
çocuklarını kucaklarına bile alamadan vatan topraklarına
düşen on binlerce Mehmetimizi şehit eden bu eli kanlı bebek
katillerine Avrupa sahip çıkmaktadır. İnsanlığa hizmet
etmesi için kurulan ve insan haklarını gözetmesi beklenen Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin, söz konusu Türkiye olunca
uluslararası yargı iş birliğini göz ardı ederek ulusal
mahkemelerimize mesaj vermek istediği ortadadır.
Aybüke ve Necmettin
Öğretmenin, Eren Bülbülün, on aylık Bedirhan bebeğin, Yasin
Börünün ve daha nicelerinin azmettiricilerini, binlerce kişinin katili
PKK elebaşı Aponun heykelini dikme hayalleri kuranları insan
hakları ihlali nedeniyle serbest bırakmamızı isteyen Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi her defasında Türkiye
düşmanlarının PKKyla ilişkisini görmezden gelmektedir.
Oysa aynı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İspanyada terör
örgütü ETAnın siyasi ayağı Batasunayla ilgili farklı
kararlar vermiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ETA
kararlarında, teröristleri veya şiddet eylemlerini teşvik etme
ya da teröristleri ve şiddet eylemlerini övme, ödüllendirme, hürmet
göstermeyi gerekçe göstermiştir. ETA ve PKK konusundaki karar
farklılıkları Avrupa Birliğinin ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin meselelere hukuk çerçevesinde değil Türkiyeyle
siyasi ilişkileri ve menfaat penceresinden baktığının
ispatıdır.
Avrupa insan hakları
arıyorsa, Avrupa ülkelerinin kıyılarında
botlarını deldikleri mültecilere, ülkelerinde savaş
çıkardıkları, evlerinden, yuvalarından kaçmak zorunda
bıraktıkları çocukların kendi ülkelerinin sınırlarında
yaşadığı açlığa, susuzluğa baksın.
Avrupa insan hakları arıyorsa, cansız bedeni kıyıya
vuran Aylan bebeğe baksın.
Türk devleti,
insanlığın bütün krizlerinde üzerine düşeni her zaman
yerine getirmiştir; bugün milyonlarca mazlumun ve masumun ve mültecinin
umudu olmuş, ekmeğini bölüşmüş ve bölüşmeye de devam
etmektedir. Müslüman Türk milleti, insanlığın
vicdanıdır. Türkiye Cumhuriyeti bin yıllık kadim devlet
anlayışıyla milletine ve insanlığa hizmet etmektedir.
Yaşadığımız Covid-19 salgınında medeni
Batı birbirlerinin maskelerine el koyarken Türkiye bütün dünyaya maske
dağıtmıştır. Üç kıtaya hükmetmiş
ecdadımız, ne bir millete asimilasyon uygulamıştır ne
bir dilin konuşulmasını ne de bir dinin
yaşanmasını engellemiştir. Fatih Sultan Mehmet Ortodokslara
yaşama hakkı tanımış, Emir Sultan Venedikli
tüccarı Osmanlı tüccarına karşı haklı
çıkarmıştır. Avrupa siyahi insanları kafeste
sergilerken Yavuz Sultan Selim Sefarad Yahudilerini Avrupa zulmünden
kurtarmıştır. Orta Çağda Avrupa kadınları
cadı diye avlarken Türk milleti Divanda kadına başköşede
yer vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kıbrısta çocuk
katleden Rumlara karşı harekât düzenlemiştir, Koredeki
insanlık zulmüne yardıma koşmuştur.
Türk devleti, doğal
afetler, savaşlar, yoksulluk ve toplumsal çatışmalar nedeniyle
zor durumda kalan tüm insanlara yardımı vicdani bir görev
bilmiştir. Haitide, Nepalde, Güneydoğu Asyada, Filistinde,
Lübnanda, Yemende, Balkanlarda, Suriyede, Libyada, Karabağda yani tüm
dünyada insanlık için nerede olması gerekiyorsa orada olmuştur.
Yani, sözün özü, dünya insanlık görmek istiyorsa, insan hakları
görmek istiyorsa, vicdan görmek istiyorsa Türk milletine ve onun
şanlı tarihine baksın.
Bu duygu ve düşüncelerle
sözlerime söz verirken, Gazi Meclisi ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Beştaş
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Sayın Başkan, hatip açıkça partimize
yönelik
BAŞKAN Yerinizden mi?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Sataşmadan söz istiyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Peki, buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Nerede efendim?
Partinin ismini söylediniz mi
Mehmet Bey?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Ölümlerin azmettiricileri dedi efendim.
Açıklayabilirim yani öyle itiraza
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Söyleyin, buyurun.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Bir: Yasin Börü dâhil diğer ölümlerin
azmettiricileri Türkiye düşmanı... Selahattin Demirtaşı
kastederek çok açıkça partimize yönelik sataşmada bulunmuştur.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Selahattin Demirtaşı nerede kastetti?
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) AİHM kararı dedi.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) AİHM kararı dedi, daha ne desin?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Hayır, hayır, yok, bir dakika
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Ya, buna siz karar vermiyorsunuz, Başkan karar
veriyor.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Başkan veriyor ama böyle bir şey olabilir
mi? Yani hiç alakası olmayan bir şey. Başkan sizden diye
BAŞKAN Buyurun
Sayın Beştaş.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Doğrudan sataşma.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Doğrudan sataştı, evet.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Baştan aşağı PKKdan bahsetti.
İSMAİL TAMER
(Kayseri) Niyet okumak gibi bir şey oldu bu yani.
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın,
Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Taytakın 219 sıra
sayılı Komsiyon Raporu üzerinde MHP Grubu adına
yaptığı konuşmasında HDPye sataşması
nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Sayın Başkan, doğrusu, hatibe cevap
verme niyetim yoktu ama sınırları oldukça aştı. Neden
cevap vermeme ve kale almama tutumumuz var? Soykırım
çağrısı yapan bir partiyi aslında ciddiye almıyoruz.
(HDP sıralarından alkışlar)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Vay vay!
METİN NURULLAH SAZAK
(Eskişehir) Hayda!
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Türkiyede 3üncü büyük partinin üyeleriyle,
yurttaşıyla birlikte ezilmesinden, öldürülmesinden dem vuranlar bugün
bize demokrasi dersi veremezler. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını
da iyi okusunlar; Batasuna kararıyla biz
karşılaştırılamayız, Refah Partisi
karşılaştırılabilir. Bu kürsüden defalarca
anlattım. Kendilerine, Demokratik Toplum Partisi ve diğer partilere
dair AİHM kararlarını okumalarını öneririm.
Kobani protestolarında
ise biz azmettirici falan değiliz ama AKP-MHP bloku, Kobanide
yaşanan bütün ölümlerin ve yaralanmaların birinci derecede
sanığıdır. Bugün sanık sandalyesinde oturması
gerekenler onlardır, biz değil. Biz, önlemeye çalışan,
demokrasiyi savunanlar olarak o gün bir IŞİD katliamını
önlemek için bir çağrı yapmışız ve bu, AİHM Büyük
Dairesi kararıyla Demokratik protesto çağrısıdır.
diye dünyanın her yerinde geçerli bir karar olarak tarihe geçmiştir.
O karar altın bir karardır, Venezuelada da Avrupada da Türkiyede
de uyulacaktır. Ya Avrupa Birliğinden çıkacağız ya da
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararını
tanıyacağız. Bu kararları ve HDPnin siyasetini bilmeden,
HDPyi tanımadan sadece HDP üzerinden kendisini var etmek isteyenlere
yönelik cevabımızı her zaman vermeye hazırız
aslında ama dediğim gibi, soykırım çağrısı
yapanlarla işimiz yok. (HDP sıralarından alkışlar)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın
Bülbül...
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Ben de kürsüden cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Bülbül.
4.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasında MHPye sataşması
nedeniyle konuşması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grup
Başkan Vekili, bizim hatibimizin, Sayın Taytakın
konuşmasından oldukça rahatsız olmuş gözüküyor. Bu
rahatsızlığı verdiğimiz için üzgün müyüz?
Değiliz. Çünkü açıkça PKK ve PKKnın arkasındaki odaklardan
bahsederek, uluslararası emperyal güçlerin Türkiye üzerinde oynamak
istediği oyunlardan bahsederek Batının buradaki çifte
standardının altını çizmiş olması burada belli ki
büyük bir rahatsızlık uyandırmış durumda.
Tabii, Sınırı
aştı. derken Milliyetçi Hareket Partisinin
sınırlarını belirleme hakkına ve haddine sahip
olamadığınızı, olamayacağınızı da
unutmamanız gerekir.
Soykırım
çağrısı yapan bir parti asla olmayız. Biz, Türkün, Türk
milletinin, bir ırk -efendime söyleyeyim- kan, soy, kafatası
üzerinden değil, bir kültür, mensubiyet ve birlikte olabilme duygusu
üzerinden bir arada olduğunu, var olduğunu düşünen ve bu manada
Türk milliyetçiliğine inanan bir hareket olarak din, dil, ırk
ayrımı gözetmeksizin 83 milyon Türkiyeyi tek bir millet olarak görme
vasfına sahibiz. Bu noktada, Milliyetçi Hareket Partisini sizin tasnifiniz
üzerinden değerlendirmek mümkün değildir. Biz neysek oyuz;
anlatılır, parti programımız bellidir, düşüncemiz
ortadadır, bu zamana kadar serdettiğimiz düşünceler de bellidir.
Bizim kimseyle, kimseye soykırım yapmakla, hiçbir kitleye
soykırım yapmakla bir derdimiz yoktur.
Sizler her seferinde kendi
siyasetinizi Kürt siyaseti olarak lanse etmeye çalışıyorsunuz,
sizin Kürtlükle falan yakından uzaktan alakanız yoktur. (MHP
sıralarından alkışlar) Sizler, Türk milletini, Türk
devletini bölmeye çalışan PKK terör örgütünün siyasi
uzantısı olarak burada hareket ediyorsunuz. Size terör dendiği
zaman kendinize sataşmış kabul ediyorsunuz fakat PKKnın uzantısısınız.
dediğimiz zaman hiçbir şekilde alınganlık göstermiyorsunuz.
(MHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) Sayın Başkanım, bir dakika daha rica edeyim.
BAŞKAN Buyurunuz.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Sataşmada öyle bir usul yok.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) Hiçbir şekilde alınganlık göstermiyorsunuz. Size
Teröristsiniz. dediğimiz zaman ağır gelen o ifadelerin
PKKlısınız. dediğimiz zaman sizleri o kadar
etkilemediğini çok net bir şekilde görüyoruz.
Batasuna kararıyla
alakalı olarak net bir şey ifade edeyim. Siyaseten bir partinin
şiddete bulaşması gerekmez; Batasuna kararının
altı çizilen tarafı odur. Bir partinin hiçbir şekilde bir terör
örgütünü kınamaması, terör olaylarını kınamaması,
efendime söyleyeyim, terör örgütünden, propaganda ve üyelikten yargılanan
insanların ve buradan hüküm giyen insanların kendi siyasi
organizasyonu içerisinde mensup olması veya seçimlere aday olarak
sokulması dahi bu noktada Batasuna kararında altı çizilen
hususlardandır. Bunlara bakıldığı zaman ve diğer
ayrıntılarıyla -bugün vaktimiz yok- Batasuna kararıyla çok
alakalı sonuçlar doğması da beklenebilir. Bu noktada Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin yaklaşımının çifte
standartlı olduğunu çok açık bir şekilde bir defa daha
burada dile getiriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) Kobanideki ölümlerden Milliyetçi Hareket Partisi ile AK PARTİ
niye sorumlu olsun? O sınır boyunca, Irak ve Suriye
sınırı boyunca, hiçbir şekilde dinî inanç, ırk, mezhep
ayrımı yapmaksızın bütün hepsine, orada bize
sığınmaya çalışan, Türkiyeye sığınmaya
çalışan herkese kucak açan devlet Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Gövde üstünde baş kalmasın. dediniz
ya!
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) Türkiye Cumhuriyeti devleti bugün dünyanın en fazla
mültecisine ev sahipliği yapan ülkedir.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Gövde üstünde baş kalmasın. dediniz
ya! Gövde üstünde baş kalmasın. dediniz! Nasıl yani? Gövde
üstünde baş kalmasın. demediniz mi?
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) Evlerini yıkan, yıkan! Suriye'de evlerini
yıktınız.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) Bir gün kalkıp Türkiyeye bundan dolayı teşekkür
etmeyenler, Suriyede katliamları yapan YPG/PKKnın, DEAŞla Rakkada
birlik beraberliği her şekilde ifşa olmuş olan, BBCnin
kayıtlarına geçmiş olan YPGnin bu danışıklı
dövüşüne kalkıp ses çıkaramayanlar şimdi
kalkmışlar Türkiyeye bu noktada laf yetiştirmeye
çalışıyorlar.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) Sayın Başkan, süreyi ihlal
ediyor.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Türkiyeye laf etmiyoruz biz.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) AK PARTİ, MHP sizin attığınız çamurla
lekelenmez. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Biz Türkiyeye laf etmiyoruz.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Sayın Başkan, sataşmadan söz
istiyorum.
BAŞKAN Buyurunuz
Sayın Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)
5.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Sakarya
Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasında HDPye sataşması
nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Doğrusu cevap verecek çok mesele var.
METİN NURULLAH SAZAK
(Eskişehir) PKKyı kına!
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Siz mafyayı kınayın yeter.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Biz bu ülkeyi sizin gibi kafatasçı siyasetten
kurtaracağız, emin olun. (HDP sıralarından
alkışlar)
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Mafya babalarıyla fotoğraf
çektiriyorsunuz.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Halkımıza, Türkiye halklarına bu
sözü veriyoruz, bu yolda emin adımlarla yürüyoruz.
METİN NURULLAH SAZAK
(Eskişehir) PKKyla beraber mi?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Semih Yalçın, sizin Genel Başkan
Yardımcınız, yoksa istifa mı etti, yoksa azil mi oldu,
yoksa çıkardınız mı, disipline mi verdiniz? Şu
tweetini okudunuz herhâlde: HDP/PKK kâmilen itlafı gereken haşere
sürüsüdür. dedi ya! Biz bunu Uluslararası Ceza Mahkemesine götürüyoruz.
Burada tartışmıyoruz.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Götürün, götürün.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Yani bu bir soykırım
çağrısıdır.
Avrupada, dünyanın
farklı ülkelerinde Ülkü Ocakları kapanıyor; sizin korkunuz o. Bu
ırkçı ve kafatasçı siyaset dünyada yok olacak. Bu, dünyanın
her yerinde suçtur, suç.
Siz bize diyorsunuz ki
PKK,
PKK terör, terör diye konuşuyorsunuz. Kuzeydoğu Suriyeden söz
ediyorsunuz, sizin Genel Başkanınız dedi ki: Taş üstünde
taş, gövde üstünde baş kalmasın. Bu nedir ya!
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) PKKyla mücadele için dedi.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Bu nedir! Kürte düşmanlık
dışında ne diyebiliriz buna? Bu dünyanın neresinde olursa
olsun, bir Kürt yaşamasın, onlara düşmanız, her yerde
ortadan kaldıralım. diyorsunuz.
METİN NURULLAH SAZAK
(Eskişehir) Kürt değil onlar, terörist, hain.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Şimdi, diğer mesele: Yani hakikaten biz
kendimizi farklı lanse etmeye çalışmıyoruz. Bizim
grubumuzda, partimizde, partimizin organlarında Türkiyede yaşayan
bütün kimliklerin, bütün inançların, bütün dillerin temsilcileri var. Biz,
Türkiyede, Trabzondan Hakkâriye, Hakkâriden Kocaeliye, Kocaeliden
İzmire kadar milletvekilimiz olan ve Türkiyenin her yerine alnı
açık, başı dik şekilde giden bir partinin temsilcileri olmaktan,
her yere gitmekten büyük bir onur duyuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Bitireceğim.
BAŞKAN Böyle bir usul
yok ama, buyurun.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Yoktu, başlattı, ben de devam ediyorum.
Sizin terör
laflarınızı da uzantı laflarınızı da
hiçbir şekilde ciddiye almıyoruz. Bizim ne söyleyeceğimizi siz
tayin edemezsiniz. Bize hesap soracak olan, bize oy veren halktır. Biz
bugün milyonlarca insanın oyunu alıp buraya gelirken tek siyaseti bir
partiyi hedef almak, bir kimliği hedef almak üzerinden olan bir partiyle
tartışmayı da zül kabul ediyoruz.
Evet, başta da
söylediğim gibi Kâmilen itlafı gereken bir haşere sürüsüdür.
lafına dair bir Genel Başkan Yardımcısını ve
mafya liderlerini gelip Meclis kürsüsünde savunan bir partiye doğrusu
cevap vermekten de üzgünüm; halkımızdan özür diliyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN Yerinizden
Sayın Bülbül
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) - Sayın Başkan, ama sataşılmıştır.
Kafatasçı
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bülbül, buyurun.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) - Sabaha kadar tartışalım Sayın
Başkan.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Tartışırız ya, sıkıntı yok.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Tartışırız,
tartışırız, sorun yok.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Sıkıntı yok.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) - Söz iyidir. Söz kavgadan iyidir, söz iyidir.
BAŞKAN - Sayın
Bülbül, süreye riayet etmenizi istirham ederim.
6.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasında MHPye sataşması
nedeniyle tekraren konuşması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) - Şimdi, Sayın Başkan, bizim, HDPyle
tartışmak, didişmek gibi bir derdimiz, öyle bir sevdamız
yok.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Milletvekiliniz başlattı Başkan,
milletvekiliniz başlattı.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisi, 1969 yılında kurulmuş,
elli iki yılını bu hafta itibarıyla doldurmuş olan bir
siyasi parti. Milliyetçi Hareket Partisi var olduğu günlerde ne sizler
vardınız ne HDPnin daha önceki siyasi uzantıları bu
Türkiyede siyaset yapıyordu; böyle bir durum söz konusu değildi. Bu
noktada, kendinize değerinizden fazla değer biçmeye kalkmayın.
Bunun burada altını çizmeye çalışayım.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) - O değeri halk verir, halk; halk verir.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) - Ona siz mi karar vereceksiniz, ne kadar
değer verdiğine?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) - Bir dakika
Şimdi, kafatasçı
siyaset diyorsunuz. Milliyetçi Hareket Partisinin kafatasçı siyasetini,
ırkçı bir tavır içerisinde olduğunu siz nerede, ne
şekilde gördünüz? Milliyetçi Hareket Partisinin her beyanı,
Milliyetçi Hareket Partisinin her mesajı Türkiyenin birlik ve
bütünlüğünden yanadır. Hiçbir şekilde ırki, dinî, mezhebî
bir ayrımın söz konusu olmamasını yeğler ve bunun için
mücadele eder; Türkiyenin birliğinden güç doğacağını
iddia eder, ifade eder ve bunun için mücadele eder.
Şimdi, Türkiyede gerçek
manada ayrımcılığı sizler yapıyorsunuz. HDP,
Kürtlerin siyasi partisi değildir.
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) Bırakın ona halk karar versin.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) - Demin Sayın Beştaş da ifade etti, ne dedi? Bütün
herkesin partisiyiz. Ama buradaki konuşmalarınızın
hepsinde sanki Kürtleri temsil ediyormuşsunuz gibi kendinize bir
kılıf uydurmaya çalışıyorsunuz. Böyle bir şey
yok.
Genel
Başkanımız Taş üstünde taş kalmasın, baş
üstünde baş kalmasın. derken bu, meskûn mahal operasyonları
sırasında, Türkiye'deki şehirleri, özellikle doğu ve
güneydoğu illerimizde, ilçelerimizde şehirlerimizi cephaneliklere
çeviren terör yuvalarının yok edilmesine yöneliktir. Bundan niye
alınganlık gösteriyorsunuz?
Sizin Ocaklar
kapanıyor. dediğiniz Avrupada hiçbir ocak var mı ki bu
şekilde devletler tarafından kapatılmış olsun? Buna
dair bir örnek var mı? Buyurun gösterin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Ne için?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) Hangi ocaklar kapanıyor, nerede ocaklar kapanıyor?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Avrupada.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) Avrupada hangi ocak kapatılmış, bir örnek verin de
bilelim biz de.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Irkçı görüyorlar, ırkçı. Bütün
dünya ırkçı diyor, o ocaklara bütün dünya ırkçı diyor.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) Irkçı, dünyanın tasnifi.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Bütün dünya ırkçılara karşı;
emin olun, ırkçılara karşı.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) Neresi kapatılmış, onu söyleyin siz. Neresi
kapatılmış, onu söyleyin. Milliyetçi Hareket Partisi bu noktada
sizi muhatap alsın ve bu noktada bir düşmanlık ortaya
çıksın diye çok hevesleniyorsunuz.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Bütün dünya biliyor kimin ırkçı
olduğunu Başkan, bütün dünya biliyor.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) Milliyetçi Hareket Partisi de bu tuzağın içerisine
düşmeyecektir.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Bütün dünya biliyor kimin ırkçı
olduğunu.
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) Değiliz diyerek çıkamazsınız
işin içinden.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla) Sizin işinizi kimse kolaylaştırmayacaktır;
bizler o şuurdayız. Biz işimize bakıyoruz. Türkiye'nin
geleceğiyle ilgili olarak, Türkiye'nin güçlenmesini
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Dünyanın herhangi bir yerinde partinizden
bahsedilirken aşırı sağcı, ırkçı diyorlar
ya, bu kadar açık ya.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Devamla)
ve Türkiye'nin dünyada şahsiyetli bir devlet, milletimizin de
müreffeh, huzurlu bir millet olarak yaşamasını amaçlıyoruz.
Saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Sataşmayacağım Başkanım.
BAŞKAN Son bir söz
verelim ve yeni bir sataşma olmasın lütfen.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Tamam.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Kifayetimüzakere Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Buyurunuz
Sayın Beştaş.
Süreye de riayet etmenizi
istirham ediyorum.
7.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın, Sakarya
Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasında HDPye sataşması
nedeniyle tekraren konuşması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Sayın Başkan, doğru. Sayın
hatip, Sayın Bülbül dedi ki: HDP Kürtlerin partisi değildir. HDP,
Kürtlerin de partisidir; Kürtlerin partisi değildir.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) O ifade önemli, çok güzel.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Ben şöyle bir şey söyleyeyim: Türkiye'de
20 milyonu aşkın nüfus olan Kürtleri temsil etmeyen, Kürtlerin hak ve
özgürlüklerini tanımayan, Kürtlerin dilini, kültürünü, kimliğini, inancını
dikkate almayan hiçbir parti Türkiye partisi olamaz. (HDP
sıralarından alkışlar) Hiçbir parti Türkiye partisi olamaz.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Doğru söylüyorsunuz.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) - İşte, tam da bu sebeple biz, Türkiyenin
en temel meselesinin Kürt meselesi olduğunu, Kürt meselesi çözülmeden
Türkiyenin demokratikleşemeyeceğini, demokrasiyle doğrudan bir
bağı olduğunu savunan bir partiyiz; programımızla,
tüzüğümüzle, ilkelerimizle ve söylemimizle bunu her yerde, her zaman söyledik.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de DTP kararında, diğer
kapatılan partilere dair kararların hepsinde bu söylediğimiz
sözlerin ulusal üstü hukuka ve evrensel değerlere uygunluğunu
onamıştır bir uluslararası yargı erki olarak. En son,
Demirtaş kararında da -lütfen okuyun, siz de hukukçusunuz- neler var,
uluslararası yargı HDPye yönelik bu siyasi saldırılara ne
demiş bir öğrenelim, bir öğrenelim; burada anlatıyoruz ama
herkesin okuması gereken bir karar.
Ve bu nedenle şunu
söylüyorum: Bizi neredeyse köksüz olarak suçladınız.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Köksüz mü?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Bizim kökümüz sizin boyunuzu aşar. (HDP
sıralarından alkışlar)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) HDPnin boyu ne?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Yani böyle, HDPnin kökleri Türkiyenin tarihiyle
yaşıttır. Bizim köklerimizden hiçbir kuşkumuz yok,
politikamızdan da kaygımız yok.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
VII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
6.-
2019 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe
Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (5/3) (S. Sayısı: 219)
(Devam)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Gülüstan
Kılıç Koçyiğit.
Buyurunuz Sayın
Koçyiğit. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA GÜLÜSTAN
KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de 2020 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu
üzerinde grubum adına söz aldım. Bu vesileye Genel Kurulu
selamlıyorum.
Tabii, az önce konuşulan
konu, bugün yaşanan gelişmelerin kendisi aslında içinden
geçtiğimiz siyasal süreçten bağımsız değil. Bugün,
sizin de gördüğünüz gibi, CHP Milletvekili Sayın Enis
Berberoğlunun dokunulmazlığını düşüren süreçten
geri adım atıldı ve bir tezkere okunarak yeniden
dokunulmazlık kazanması ve milletvekilliği sıfatı
kazanması sağlanmış oldu. Tabii, bu, demokrasi adına,
özellikle de uzun süredir yıpranan, yıpratılan, yetkileri
gasbedilen Meclis adına sevindirici bir gelişme fakat eksik bir
gelişme. Neden? Çünkü aynı dönemde seçilen bizim milletvekillerimiz;
Hakkâri Milletvekilimiz Sayın Leyla Güven ve Diyarbakır
Milletvekilimiz Sayın Musa Farisoğulları için aynı süreç
gözetilmiyor, aynı işlem tesis edilmiyor ve her ikisi de şu anda
cezaevinde siyasi rehine olarak tutulmaya devam ediliyorlar. Peki, sadece onlar
mı? Hayır; bir önceki dönem Eş Genel
Başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş, Sayın
Figen Yüksekdağ, milletvekillerimiz, belediye eş
başkanlarımız da yine aynı gerekçelerle, benzer nedenlerle
yani AKPnin iktidarda kalması için, muhaliflerini seçim
sandığında yenemediği için araçsallaşmış
yargı eliyle cezaevine gönderildiler ve bu süreç hâlâ devam ediyor.
Şimdi, böyle bir
manzarayıumumiye içerisinde neyi tartışıyoruz? Kamu
Denetçiliği Kurumunu tartışıyoruz, onun 2020 Yılı
Raporunu tartışıyoruz ve tabii, bu anlamda, Türkiyedeki insan
haklarını, hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi ve kötü yönetimi
tartışıyoruz aslında. Bütün bunlar birbirine
bağlı, birbirini tamamlayan, birbirine eklemlenen sorunlar.
Şimdi, şöyle
baktığımız zaman, Kamu Denetçiliği Kurumunun,
Ombudsmanlık kurumunun tarihi eski; aslında 1713 yılında
ilk İsveçte başlıyor ve daha sonra, 1809 yılında da
iyi sonuçlar alındığı için kurumsallaşıyor. Daha
sonra, yine birçok ülkede aslında hızlı bir şekilde
ilerliyor, birçok ülke sistematik olarak bu kurumu ihdas etmeye, böyle bir
kuruma gitmeye çalışıyor. Amaç ne burada? İdare ile
yurttaş arasındaki, idare ile vatandaş arasındaki
sorunları çözmek ve vatandaş lehine kötü uygulamaları ortadan
kaldırmak; olası yönetmelikle, mevzuatla çözülemeyecek sorunları
yargıya götürmeden, deyim yerindeyse daha az maliyetle çözümlemeye çalışmak.
Bizim ülkemizde ne zaman
geçildi buna? 2010 yılındaki Anayasa oylamasıyla yani Anayasa
değişikliğiyle oluşturuldu. 2012 yılının
Haziranında kanun geçti ve 2013 yılında da ilk başvurular
alınmaya başlandı Kamu Denetçiliği Kurumunca. Peki, bu
Kurumun özelliği ne? En büyük özelliği
bağımsızlığı ve tarafsızlığı.
Yani kimden bağımsız olacak? İdareden
bağımsız olacak ve tarafsız olacak, herkese karşı
eşit bir şekilde duracak ve iş ve işlemlerini, gelen şikâyetleri
bu çerçevede ele alacak. Peki, mevcut Kamu Denetçiliği Kurumuna
bakalım, gerçekten bağımsız mı, gerçekten
tarafsız mı; gerçekten bu ülkedeki kötü uygulamaları, kötü
pratikleri, idarenin yaptığı yanlışları gören,
onları düzelten ve onları doğruya çeken bir yerde mi? Hepsi için
aynı şey olduğunu söyleyemeyiz. Tabii, bunu söylerken de tamamen
kötüdür anlamında bir haksızlık yapmak istemiyorum; ciddi
çalışmaları olduğunun, Türkiye demokrasisine, idare ile
yurttaş arasındaki sorunların çözümüne ciddi katkıları
olduğunun da altını çizmem gerekiyor fakat bunların
sınırı nerede başlıyor, nerede bitiyor? Bunların
sınırı değerli arkadaşlar, aslında işin
teknik bölümüne takılıyor. Yani siz, bankacılık
işlemine dair bir işi Kamu Denetçiliğine götürdüğünüzde
bunun çözülme ihtimali çok yüksek ya da orada gerçekten tarafsız ve
bağımsız bir bakış açısıyla ele alınma
ihtimali çok yüksek ama eğer siz, örneğin cezaevindeki bir sorunu
götürüyorsanız, siyasi mahpusların sorununu götürüyorsanız,
çıplak arama sorununu götürüyorsanız; işkenceyi, darbı,
polis şiddetini götürüyorsanız orada artık ne yazık ki
Kurumun ne bağımsızlığından ne da
tarafsızlığından bahsedemiyorsunuz. Neden? Çünkü çok
hızlı bir şekilde aslında ideolojik referanslar işin
içerisine giriyor ve bu ideolojik referanslarla da süreç yürütülmeye
çalışılıyor. Bu ideolojik referanslara birkaç örnek vermek
istiyorum değerli arkadaşlar. Şimdi, normalde, bu Kurum çok
kıymetli; Türkiyede faaliyete geç başlamış bir kurum, geç
kurulmuş bir kurum, sekiz yıllık genç bir kurum; bu
anlamıyla kurumsallaşmasını tamamlamak için de önünde uzun
bir yol olduğunu düşünüyorum fakat bazı şeylerden
sıyrılması gerekiyor. Örneğin, Türkiyedeki tek adam
rejiminden kendisini sıyıramamış, ideolojik ve politik
olarak kendisini AKPye yakın hisseden, AKPnin ideolojik motivasyonuyla
hareket eden bir Kamu Denetçiliği Kurumunun bağımsızlığından,
tarafsızlığından bahsedebilir miyiz değerli
arkadaşlar? Sanırım edemeyiz. Buna rapordan bir iki örnek vermek
istiyorum. Faaliyet raporu var; birçok yerde, illerde toplantıları
olmuş, üniversitelerle, birçok bakanlıkla vesaire işler
yapılmış; bu anlamda çalışmışlar, emeklerine
sağlık.
Şimdi, şöyle bir
konu var: Faaliyet raporunda üniversitelerde verilen konferansların
konusu, başlığı ne biliyor musunuz değerli
arkadaşlar? 28 Şubattan 2023 Türkiyesine. Şimdi, bu, tesadüf
olabilir mi? Yani burada, aslında çok temel bir ideolojik referansın,
ideolojik olarak, tarihsel olarak bir partinin kuruluş ya da kendisine
yönelik olarak yapılan haksızlığın yani siyasal
İslamın aslında kendisi için bir eşik olarak kabul
ettiği yerin bir kriter olarak alındığını, bir
tarih olarak alındığını görüyoruz. Peki, nereye
yöneliyor? 2023 hedefine. 2023, kimin hedefi? AKPnin hedefi değil mi?
2023 hedefleri diye sürekli Tayyip Erdoğan açıklamalar yapıyor
ve ne yazık ki bağımsız ve tarafsız olması
gereken Ombudsmanlık kurumumuz, Kamu Denetçiliğimiz de üniversitede
bu konuda konferanslar veriyor.
Diğer bir konu
değerli arkadaşlar, raporda yine şöyle bir yer var: Kamu
Denetçiliği Kurumu olarak ülkemizin adalet, hakkaniyet ve insan
hakları alanları başta olmak üzere 2023, 2053 ve 2071 hedefleri
doğrultusunda çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Hazırlıklarını sürdürdüğümüz 2022-2027 dönemi
stratejik planımızı da bu doğrultuda hazırlıyoruz.
Peki, bu tarihsel aralıkları, bu tarihsel referansları kim
kullanıyor? Herhâlde, Halkların Demokratik Partisi, Cumhuriyet Halk
Partisi kullanmıyor ya da en azından genel, kamusal, Türkiyedeki bir
sivil toplumun tamamı böyle tarihlere atıf yapıp Bu tarihlerde
demokrasimizi şahlandıracağız. demiyor. Bütün bu tarihler
AKP Genel Başkanının ve AKPnin tarihleri ve Türkiyeyi bu
tarihler doğrultusunda, kendi partilerini bu tarihler doğrultusunda
ilerletmeye çalışıyorlar. O zaman burada yine temel bir sorun
olduğunu görüyoruz ve bunun, aslında en temel ilkeyi baştan
ihlal ettiğini söylememiz gerekiyor.
Diğer bir konu, diyor ki
yine raporda: Bünyemizde kurduğumuz İnsan Hakları Merkeziyle
tüm dünyada meydana gelen insan hakları ihlallerini,
ırkçılığı, İslam
düşmanlığını, ayrımcılığı
raporlaştıracağız. Şimdi,
ırkçılığı raporlaştırmak,
ayrımcılığı raporlaştırmak,
düşmanlığı raporlaştırmak iyi bir şey de
şimdi, İslam düşmanlığını niye özel olarak
raporlaştırırsınız ki? Ya inanç düşmanlığı
deseniz anlarım. Bu ülkede Hristiyanlar da yaşıyor, bu ülkede
farklı inançlardan insanlar da yaşıyor; yine yeryüzünde de çok
ciddi bir inanç çeşitliliği var. Niye sadece İslam
düşmanlığını raporlaştırarak bunu bir insan
hakkı referansı, bir hak ihlali olarak alıyorsunuz? Bu da temel
bir sorun. Oysa ki inançların ötekileştirilmesini, inanca
yanlış yaklaşımı ya da inançsızlığa
yanlış yaklaşımı raporlaştırmanız
gerekirdi fakat bu konuda da ne yazık ki sorunlar var.
Diğer bir konu: 2020
yılının son aylarında
Tayyip Erdoğan tarafından
ifade edilen ekonomi, hukuk ve demokrasi alanındaki reformları
önemsiyor ve ülkemiz için çok faydalı buluyoruz. Ülkemizde son yirmi
yılda her alanda çok ciddi atılımlar ve sessiz devrimler
gerçekleştirildi ama dinamik unsurlar olan ekonomi, hukuk ve demokrasi
alanındaki reformlara Kurum olarak her türlü katkıyı vermeye
hazırız. Bu da Sayın Şeref Malkoçun giriş
sunuşundan, raporun giriş konuşmasından. Şimdi, tekrar
sormak istiyoruz: Yani bir kurum bir rapor basıyor ve o raporda bir siyasi
partinin genel başkanına referans veriyor ve hatta bunu övüyor,
Türkiyede bütün alanlarda yirmi yıldır sessiz devrimler
olduğunu söylüyor ama Ekonomi, işte hukuk gibi alanlar dinamik
olduğu için buralarda sorunlar var, onu da Cumhurbaşkanı
düzeltecek daha doğrusu AKP Genel Başkanı- onu da
destekliyoruz. diyor. Şimdi, böyle bir dil olabilir mi, böyle bir
yaklaşım olabilir mi? Siz tarafsız bir kurumsunuz, siz anayasal
bir kurumsunuz, siz Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı bir
kurumsunuz. Peki, nasıl olur da sorumluluğu Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Karma Komisyonuna karşı olan, seçimi Karma Komisyonu
tarafından yapılan bir kurumun raporunda ve onun başdenetçisinin
giriş, sunuş konuşmasında Tayyip Erdoğana
atıflar yapılıyor ve onun yaptığı siyasal program
destekleniyor; o siyasal programı benimsedikleri, bundan sonra da
destekleyecekleri ifade ediliyor? Bütün bunların sorun olduğunu tabii
ki ifade etmemiz gerekiyor.
Tabii, ben rapora
detaylı olarak baktım; raporda son, özellikle 2020 yılında
Covid-19 pandemisiyle beraber bir başvuru patlaması
yaşandığını ifade edelim. Bu başvuru
patlamasının da hangi başlıkta olduğuna
baktığımız zaman, daha çok bankacılık sektörüne
dair başvuruların çok yüksek olduğu görülüyor ve bu konuda bir
başvuru patlaması yaşanıyor. Neden? Çünkü insanlar yoksul,
çünkü insanlar pandemi sürecinde işsiz kaldılar, aşsız
kaldılar, evlerine hapsedildiler ve bütün bunu giderecek hiçbir sosyal
destek programı olmadı. Çıkan sosyal destek programları da
yandaşlara yapıldı, yandaş kurumlar eliyle
yapıldı; neredeyse kamunun parası, bütün ülkeden toplanan
vergiler, bir avuç yandaşa peşkeş çekildi ya da yandaş
kurumlar elinden sanki AKP yardımıymış gibi
dağıtıldı. Bunun için de bu alanda ciddi bir patlama
yaşandığını ifade etmemiz gerekiyor.
Bunun dışında,
örneğin -yine raporda var- kadın hakları alanıyla ilgili
başvuru sayısının çok az olduğu ifade ediliyor. Yine,
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4üncü Ulusal Eylem Planı
hazırlık çalışmasına Kamu Denetçiliğinden de
katılım sağlanıyor ve oradaki Sayın Katılımcı
Celile Özlem Tunçak yaptığı sunumda şunu ifade ediyor,
diyor ki: Pandemi sürecinde kadına yönelik şiddet yüzde 40
oranında arttı. Bizce çok daha fazla arttı ve biz, defaatle bu
kürsüden, pandemi sürecinde kadına yönelik şiddet arttı;
kadınlar eve kapandığı için daha fazla yoksullaştılar,
daha fazla şiddete maruz kalıyorlar, daha fazla katlediyorlar dedik.
Ne oldu? İçişleri Bakanı çıktı, açıklama
yaptı, veriler yayınladı ve dedi ki: Hayır öyle
değil, kadına yönelik şiddet düştü. İşte bu
anlamıyla da aslında, Kamu Denetçisinin bizi
doğruladığını, eksik bile söylendiğini tespit
ettiğini ifade etmemiz gerekiyor.
Bu anlamıyla özellikle
kadınların Ombudsmanlığa, Kamu Denetçiliği Kurumuna
başvuru sayılarının az olması aslında Kurumun
niteliğiyle de çok ilgili çünkü Kurum da erkeklerden müteşekkil bir
Kurum. Bakış açısını bu anlamıyla farklılaştırması
ancak içerisinde görev yapan ve üst düzeyde görev yapan kadın
sayısının da artırılmasıyla mümkün. Eğer bu
sayı artırılır ve bu anlamıyla da toplumsal cinsiyet
rollerini reddeden bir eşitlik Kurum içerisinde tesis edilebilirse
inanıyoruz ki en azından bu konuda kadınların
sorunlarına çözüm bulma konusunda daha yapıcı adımlar
atacaklardır.
Yine kadınlar
açısından bir diğer mesele: Özellikle kadına yönelik
şiddette 6284le sınırlı bir yaklaşımın
yanlış olacağını, yetersiz olacağını
ifade etmişler. Çok doğru, buna katılıyoruz. Bütün idari
kurulların kadına yönelik şiddette sorumluluğu vardır
fakat çokça tartışılan, AKPnin bugün hedefe koyduğu
İstanbul Sözleşmesine hiç atıf yapılmamasını, bu
sözleşmenin kadınlar için olan yaşamsal önemine hiç
değinilmemesini de anlayamadığımızı, bu konuda
büyük bir eksiklik içerisine düşüldüğünü yine ifade etmemiz
gerekiyor.
Bir diğer konu:
İş bölümü gereği cezaevleriyle ilgili de başvurular
alınıyor ve bu konuda birkaç tespit var. Bunlardan birincisi, bizim
de buradan çokça ifade ettiğimiz, sistematikleşen, cezaevlerindeki
hak ihlallerine yönelik etkin mekanizmaların işlememesi. Yani, siz,
Kurum amirine yazı yazıyorsunuz, müdürüne yazıyorsunuz, önce
başgardiyana veriyorsunuz, müdüre gidiyor, oradan infaz hâkimine gidiyor,
savcıya gidiyor; velhasılıkelam sizin en basit bir hakka
ulaşmanız bile çok uzun bir süreyi alabiliyor. Bu konuda Kamu
Denetçiliğinin bir tavsiye kararı var mı diye özel olarak
baktım, yok; 2 tane tavsiye kararına çarpıcı olarak
rastladım; belki ben görmedim, düzeltirler kendileri.
Birincisi şu:
Sormuşlar, demişler ki Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne:
İnsanlar bize başvuruyor, diyor ki: Çocuklarımız bizden
kilometrelerce uzakta cezaevinde tutuluyor. Bunun gerekçesi nedir? Bunu
düzeltin. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü cevap vermiş, demiş ki:
Çünkü cezaevlerimiz çok dolu. Peki, ikinci sorunun gelmesi gerekmez mi
burada? Cezaevleri neden dolu? Çünkü ülkede AKP yönetimi yani kötü
uygulayıcılar, var olan eksik yasaları bile, özgürlükçü olmayan
yasaları bile kötü uygulayan idare her gün suç üretiyor, her gün suçlu
üretiyor ve cezaevlerini dolduruyor.
Diğer bir mesele: Bunun
gerçekçi bir yaklaşım olmadığını, aslında
ikincil bir cezalandırma yöntemi olduğunu Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi de kayıt altına aldı ama buna rağmen,
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Yerimiz yok, cezaevleri dolu. diyor
ve işin içerisinden çıkıyor.
Yine, diğer bir mesele:
Diyarbakır Barosunun bir başvurusu var işkenceye dair. Bu
işkence başvurusundan sonra idareye birkaç tavsiye kararında
bulunmuşlar. Ben genel olarak tavsiye kararlarının hepsine baktım
ve şunu gördüm: Aslında bir ihlal kararı vermemişler ama
zımnen şunu söylemişler: Başvurucular haklıdır.
Yani Elâzığ Cezaevinde kötü muamele vardır, darp vardır,
işkence vardır. diye aslında örtük olarak bunu rapora
geçirmişler. Neden? Çünkü bütün uyarılara
baktığımız zaman, kameraların tam zamanlı
tutulmasından görüntü kalitesine kadar birçok öneri var. Aslında bu
birçok öneriden nelerin eksik yapıldığını, nelerin
yapılmadığını da açık ve net bir şekilde
görebiliyoruz değerli arkadaşlar.
Yine, diğer bir karar:
Çıplak aramaya ilişkin bir başvuru olmuş ve bu çıplak
aramaya ilişkin başvurunun sonucuna Kamu Denetçiliği Kurumunun
ilgili birimi ne demiş biliyor musunuz? Ret kararı vermiş yani
insan haklarını geliştirmek, insan onuruna yaraşır bir
yaşamın idare eliyle yürütülmesini sağlamakla görevli olan bir
Kurumun kendisi, Ceza ve Tevkifevlerinin yönetmeliğine yaslanarak
çıplak aramanın usulüne uygun yapıldığını
söylemiş ve bu noktada başvurucunun başvurusunu reddetmiş
değerli arkadaşlar yani çıplak arama var ama Usulüne uygun
yapılmıştır. diye de teyit etmiş, bunu kararlara
geçirmiş.
Yine diğer bir karar:
Bomba köpeğiyle koğuşların aranması. Bomba
köpeğiyle koğuşlar aranmış, deyim yerindeyse her yer
didik didik edilmiş ve başvurucular başvurmuş -mahpuslar-
demişler ki: Ya, biz zaten cezaevindeyiz, 7/24 gözetleniyoruz, üzerimiz
zaten detektörle ve elle aranıyor, her taraf kamerayla izleniyor,
şimdi bomba köpeğiyle siz neyi arıyorsunuz? Niye bir köpekle
arama yapıyorsunuz? Bu, insanlık onuruna aykırıdır.
Yine Kamu Denetçiliği Kurumunun ilgili birimi
araştırmış ve köpekle arama yapan personelin gardiyandan
sonra koğuşa girdiğini, bu konuda saldırgan
olmadığını vesaireyi ifade ederek yine başvurucunun
başvurusuna ret kararı vermiş. Yani Kamu Denetçiliği
Kurumu, yurttaşı idare karşısında koruması
gerekirken, bireyi devlet karşısında, iktidar
karşısında koruması gerekirken, onun safında
durması gerekirken, evrensel insan haklarını referans alıp
buna dair karar vermesi gerekirken ideolojik referanslarla karar alıp bu
başvuru için de ret kararı vermiş değerli
arkadaşlar. Şimdi soruyorum: Şurada köpekle bir arama
yapılsa, şimdi biz bunu doğru mu bulacağız köpek
saldırmadı, paçamızı tutmadı, şunu yaptı,
bunu yaptı diye? Yani bütün bunların, demin anlattığım
gibi, ideolojik yaklaşımların bir parçası olduğunu
ifade etmem gerekiyor.
Sürem çok
sınırlı, son olarak da şunu söyleyeyim: Tabii, Kamu
Denetçiliği Kurumu resen de rapor düzenleyip inceleme yapabiliyor. 3 tane
raporu var; bir tanesi Ermenistan-Azerbaycan savaşında Ermenistan
askerlerinin yaptıkları hak ihlalleri; bir tanesi Yunanistan
sınırındaki göçmenlere uygulanan insanlık
dışı muamele diyelim, çalışma ziyareti ve onun raporu;
bir tanesi de Covid-19 önlemleri sırasındaki
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir tez
savunması gibi hazırlanmışsınız.
KAMU
BAŞDETÇİSİ ŞEREF MALKOÇ Aynen öyle.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Devamla) Teşekkür ederim.
DİLEKÇE KOMİSYONU
İLE İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU ÜYELERİNDEN
KURULU KARMA KOMİSYON BAŞKANI MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Yalnız Sayın Vekilim, 2020yi anlatıyorsunuz
siz, biz 2019u görüşüyoruz. Yani bir emek vermişsiniz ama
birazcık karışmış orada.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Devamla) Bana 2020yi verdiler.
DİLEKÇE KOMİSYONU
İLE İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU ÜYELERİNDEN
KURULU KARMA KOMİSYON BAŞKANI MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) O bugün Komisyona yeni geldi. Biz burada, Genel Kurulda 2019u
görüşüyoruz.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Devamla) Ben peşin söylemiş oldum.
DİLEKÇE KOMİSYONU
İLE İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU ÜYELERİNDEN
KURULU KARMA KOMİSYON BAŞKANI MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) İnşallah bir dahaki sene de siz konuşursunuz, bunları
tekrar edersiniz.
BAŞKAN Bu da bir
katkıdır efendim.
Buyurunuz Sayın
Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Devamla) - O zaman şöyle düzelteyim: Genel
eleştirilerim baki olmak üzere, 2020yi peşin eleştirmiş
oldum ama 2019un da farklı olmadığını ifade
edebilirim. 2019da daha az başvuru var, 2020deki fazla.
Son olarak şunu
söyleyeyim değerli arkadaşlar: Bakın, hâlihazırda Kamu
Denetçiliği, Türkiyenin bulunduğu Suriye topraklarındaki insan
hakları ihlallerine dair tek bir adım atmış değil. Elimde
HRWnin raporu var; nasıl insanlık dışı uygulamalar
olduğunu, insanların nasıl kaçırılıp, Türkiyeye
getirilip, sorgulanıp ceza aldığını yazıyor ama
ne yazık ki bizim Kurumumuz buna dair hiçbir adım atmamış.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Devamla) - Ama bunun dışındaki
neredeyse bütün konularla ideolojik nedenlerle yine ilgilenmişler diyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Mahmut Tanal
Buyurunuz Sayın Tanal.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MAHMUT TANAL
(İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum. Kamu Denetçiliği
Kurumunun 2019 yılı Raporu üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Irakın kuzeyindeki Gara
bölgesinde devam eden Pençe Kartal-2 Harekâtında şehit olan kahraman
askerlerimize Allahtan rahmet, yaralı askerlerimize acil şifalar
diliyorum. Aileye, sevenlerine sabır diliyorum. Milletimizin başı
sağ olsun.
Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; vatandaşların devlet kurumlarıyla
yaşadığı sorunların çözüme kavuşturulması
amacıyla 2013 yılında faaliyete geçen Kamu Denetçiliği
Kurumu, diğer adıyla Ombudsmanlık 8inci yılını
doldurdu.
Ombudsmanlık, hak arama
kültürünün yaygınlaştırılması, yargının
iş yükünün hafifletilmesi, mahkemeye gerek kalmadan bireylerin
mağduriyetinin giderilmesi konusunda önemli bir fırsattır.
Ombudsmanlık, daha genç bir kurum. Bürokratik keyfîliğin
sürdüğü, kurumların içinin boşaltıldığı bir
süreçte Kamu Denetçiliğinin çalışmaları, çabaları son
derece kıymetli ve değerlidir. İmkânları dâhilinde en
iyisini yapmaya çalışan Kamu Başdenetçisi Sayın Avukat
Şeref Malkoç ve çalışma arkadaşlarını kutluyorum.
Kamu Denetçiliği
kamuoyunda tanındıkça Kuruma yapılan başvurular artmakta,
televizyon kamu spotlarında maalesef gösterilmemektedir. Bu konuda
televizyonların kamu spotlarında çok fazla gösterilmesine ihtiyaç
vardır. Şikâyetlerin ve başvuruların yıllık 5.500lerden
90 binlere ulaştığını görüyoruz. Burada 2020
yılına ayrı bir parantez açmak gerekir, 2020 yılında
başvuru sayısında muazzam bir artış var. 2019
yılında Kuruma 20.968 başvuru yapılmışken 2020
yılında yapılan başvuru sayısının 90.209a
ulaştığını görüyoruz. 2020 yılında
yapılan başvurular ile 2019 yılı başvuruları
kıyaslandığında yaklaşık yüzde 333,22lik bir
artış olduğu gözlemleniyor. Yani sekiz yıllık süreçte,
bugüne kadar Kamu Denetçiliğine ulaşan toplam 170.744 şikâyetin
90.209u 2020 yılındaki şikâyetleri oluşturuyor.
Yurttaşlar 2020
yılında en çok ekonomi, maliye ve vergi konularında
Ombudsmanlığın kapısını çalmış durumda;
bu konuları kamu personel rejimi, adalet, millî savunma ve güvenlik ile
eğitim takip ediyor. Bu dikkat çekici artışlar, bize
keyfîliğin, kamu kurumlarının hukuka ve hakkaniyete
aykırı iş ve eylemlerinin tırmanışa
geçtiğini gösteriyor.
Kamu Denetçiliği
Kurumunun kamuoyunda bilinirliğini, hak arama kültürünü daha
yaygınlaştırmalıyız. Bazen vatandaşlar bizi
arıyor, Kamu Denetçiliğine başvuru yapmak için ne kadar paraya
ihtiyaç duyulduğunu, avukata gerek olup olmadığını
soruyorlar. Kendilerine Ombudsmanlığa yapılacak
başvuruların herhangi bir ücrete tabi olmadığını,
Ombudsmanın zaten halkın avukatı olduğunu, internet
üzerinden Kuruma başvurulabileceğini ve hatta şikâyet eden
vatandaşlar isimlerini gizli tutmak isterlerse isimlerinin de gizli
tutulabileceğini söylüyoruz. Şikâyet dilekçelerinin valilikler ve
kaymakamlıklar aracılığıyla Kamu Denetçiliğine
ulaştırılabileceğini anlatıyoruz. Özellikle
kırsal alandaki vatandaşlarımıza ombudsmanlık
mekanizmasını iyice anlatmalıyız. Bu yüzden
Ombudsmanlık halkla buluşuyor temalı bölgesel
toplantıların yapılmasını öneriyoruz sizlere biz yani
eğer Türkiyede bölgesel Ombudsmanlık halkla buluşuyor
temalı önerimiz yerini bulursa gerçekten Türkiyede bu Kurum daha da
tanınır ve bilinir bir hâle gelmiş olur. Kurumun
tanıtımında medyanın da desteğine ihtiyaç var.
Yandaş yayın organları Alışverişe tok
çıkın, çocuklarınızı markete götürmeyin.
şeklindeki sözde tavsiyeleriyle yoksullaştırılan halkla
dalga geçeceklerine Ombudsmanlığa nasıl başvuru
yapılabileceğini anlatsalar daha faydalı bir iş
yapmış olurlar.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kamu Denetçiliği Kurumunun etkinliği,
verdiği tavsiye kararlarına kamu idarelerinin ne kadar uyduğu da
önemlidir. Ombudsmanlığın tavsiye kararlarına uyum
oranı hatırı sayılır bir seviyeye ulaşsa da hâlen
bazı devlet kurumlarında kararlara uyulmamazlık ediliyor.
Bizzat tanıklık
ettiğim, şikâyetçi konumda olduğum güncel 2 tane örneği
aktarmak isterim. Kamu Denetçiliği Kurumuna Avukat Mahmut Tanal olarak
bizzat başvurduğum bir hususta, Kurum, çoklu baro düzenlemesine
karşı yürüyen baro başkanlarının Ankaraya
girişlerinin engellenmesine ilişkin olarak toplantı ve ifadeyi
açıklama özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi. Kararda,
benzer müdahalelerin yeniden yaşanmaması için,
barışçıl bir kamu düzenini aksatmayan toplantı ve
düşünceyi açıklama özgürlüklerinin önünün açılması
amacına yönelik gerekli tedbirlerin alınması konusunda
İçişleri Bakanlığına tavsiyede bulunuldu. Ancak
Boğaziçi Üniversitesi protestolarında Kamu Denetçiliği Kurumunun
tavsiyesine uymak bir yana polis iyice sertleşti. Boğaziçi
Üniversitesine partili rektör atanması nedeniyle demokratik, anayasal
protesto haklarını kullanan öğrenciler kötü muameleye maruz
kaldı, yerlerde sürüklendi, tekmelendi, ters kelepçeler takılarak
gözaltına alındı; kampüs de ablukaya alındı.
Anayasanın ve kanunların suç saymadığı şekilde
silahsız ve saldırısız, barışçıl
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanan
öğrencilere, Z kuşağı temsilcilerine biber gazı
sıkıldı; üniversitelerine Akrep araçlar sokuldu, TOMA
araçları sokuldu, biber gazları üniversitelere sokuldu.
AK PARTİ on dokuz
yıllık iktidarında iyice yoksullaştırılan
memleketim Şanlıurfada hemşehrilerim temel ihtiyaçlarına
dahi ulaşamıyor. Şanlıurfanın en kronik
sorunlarından biri, temiz içme suyu yokluğudur. Takdir edersiniz su,
yaşam hakkıdır; yaşam hakkı ihlal edilmektedir. Şanlıurfa
Milletvekilimiz Sayın Aziz Aydınlık ve Sayın Cumhuriyet Halk
Partisi Şanlıurfa İl Başkanımız da her
fırsatta gündeme getiriyor ama AK PARTİli belediyeler vatandaşa
hizmeti götürmüyor. Şanlıurfa Harranda Tanınmış
-kırsal- Mahallesine bağlı Küme Evler mezrasında
vatandaşlara su hizmeti vermemesi nedeniyle Şanlıurfa
Büyükşehir Belediyesini, su ve kanalizasyon idaresi ŞUSKİyi
Kamu Denetçiliği Kurumuna şikâyet ettim. Başvurumu
değerlendiren Kamu Denetçiliği Kurumu, Küme Evler mezrasındaki
su sorununu gidermesi için gerekli olan iş ve işlemleri makul sürede
yapması hususunda ŞUSKİye tavsiyede bulunmasına karar
verdi ancak ŞUSKİ bu karar karşısında mezraya dahi
uğramamaktadır. Mezrada vatandaşlar bu kışın
ortasında, hâlen uzak noktalardan traktörlerle evine içme suyu
taşıyorlar. Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi
ŞUSKİyi Ombudsmanlığın kararına uymaya davet
ediyoruz. Tabii, karara uymak da yetmiyor, mağduriyet katlanmadan, tavsiye
kararları doğrultusunda, hızlı bir şekilde adım
atılması gerekiyor. Kamu idareleri, anayasal bir kurum olan
Ombudsmanlığın bilgi ve belge taleplerine olumlu
karşılık vermekle de yükümlüdür. 6328 sayılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanununun 18inci maddesinin (1)inci
fıkrasında: Kurumun inceleme ve araştırma konusu ile
ilgili olarak istediği bilgi ve belgelerin, bu isteğin tebliğ
edildiği tarihten itibaren otuz gün içinde verilmesi zorunludur.
denilmektedir.
Şunu da vurgulamak
gerekir ki: Talep edilen bilgilerin ayrıntılı ve net bir
şekilde Kamu Denetçiliği Kurumuna aktarılması gerekir.
Devlet kurumları, soru önergelerimize verilen yanıtlar gibi soyut,
ciddiyetten uzak, özensiz, gerçeği perdelemeye yönelik açıklamalarla
Ombudsmanlığı yanıltmaya
kalkışmamalıdır. Nitekim, Ombudsmanlığın
Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesinde ŞUSKİ
kararının değerlendirilmesinde istedikleri bilgi ve belgelerin
ŞUSKİ Genel Müdürlüğü tarafından süresi içerisinde
gönderilmediği, bu durumun iyi yönetim ilkelerinden makul sürede karar
verme ilkesine uygun olmadığı
anlaşıldığı vurgulanmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine değerlendirmede, ŞUSKİnin
başvuruya konu hususlara ilişkin olarak genel ve soyut cevaplar
verdiği sonucuna da ulaşıldığı vurgulanıyor.
Bu durumda iyi yönetim ilkelerinden hesap verebilirlik, şeffaflık ve
kararların gerekçeli olması ilkelerine uygun olmadığı
sonucuna varıldığı kaydediliyor. Zaten, Şanlıurfa
Büyükşehir Belediyesi yönetiminin gecikmeli gelen cevabını
inandırıcı bulmayan Kamu Denetçiliği Kurumu, gerekli
araştırmayı yaparak başvuruya konu edilen mezrada
yaşayan bireylerin suya erişiminde sorun
yaşandığı kanaatine varmış oldu.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kamu Denetçiliği Kurumunun tavsiye
kararlarına uymayan, bilgi ve belge taleplerine olumlu yaklaşmayan
kurum ve kuruluşların temsilcilerini, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Karma Komisyonu bünyesinde oluşturulan alt komisyon toplantıya
çağırıyor; bu bürokratlara neden Ombudsmanlığın
kararlarına uymadıkları konusunda sorular soruluyor,
eleştiriler yöneltiliyor; bence bu yeterli değil. Nasıl ki
Tarım Bakanlığı gıda ürünlerinde hile yapan
firmaları kamuoyuna açıklıyorsa, aynı şekilde,
Ombudsmanlığın tavsiye kararlarına uymayan, istenilen belge
ve bilgileri eksik gönderen ya da hiç göndermeyen, yanıltıcı
cevaplar veren, Ombudsmanlığı ciddiye almayan kamu kurum ve
kuruluşları da listeler hâlinde kamuoyuna ifşa edilmelidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ombudsmanlık sadece ülkemize özgü olan bir
sistem değil, günümüzde 115ten fazla ülkede ombudsmanlık kurumu
bulunmaktadır.
Ülkemizde sekiz
yıldır faaliyette olan Kamu Denetçiliği Kurumuyla ilgili
birtakım önerilerimiz de olacak. İlk önce hakkını teslim
edelim, Kamu Denetçiliği Kurumu başarılı işlere imza
atıyor. Ancak, faaliyetlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
gerçekleştiren Kamu Denetçiliği Kurumunun bütçesi ve uzman personel
sayısı son derece yetersizdir. Kamu Denetçiliği Kurumunun
bütçesi artırılmalı.
Raporda belirtildiği
üzere, Kamu Denetçiliği Kurumu hayvan haklarıyla ilgili inceleme
yaptı, hayvanlarla ilgili bu yasanın çıkması gerekirken
siyasi iktidar tarafından -raporda belirtildiği üzere- çıkarılmıyor.
Yani eğer bu ülkede hayvan hakları yasası
çıkarılmıyorsa bunun sorumlusu AK PARTİ
iktidarıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Yani
burada, tavsiye kararında Kamu Denetçiliği Kurumu belirtmiş durumda.
Halkı canından
bezdiren bürokratik keyfîliğe, sorumsuzluğa karşı Kamu
Denetçiliğinin elini güçlendirmeliyiz. Hızlı ve yetkin sonuçlar
elde edilmesi amacıyla bölgelerde Ombudsmanlık temsilcileri
bulundurulmalıdır. Çocuk ombudsmanı, kadın hakları
ombudsmanı, çevre ombudsmanı, tüketici ombudsmanı, işçi
hakları ombudsmanı, eğitim ombudsmanı, çiftçi
ombudsmanı gibi uzmanlaşmış ombudsmanlık
uygulamasına geçilmelidir. Ombudsmanlığa resen soruşturma
başlatma yetkisi verilmelidir. Ülkemizdeki Ombudsmanlığa
İsveç ve Finlandiyadaki ombudsmanlık gibi tamamen yargıyı
denetleme yetkisi tanımayalım ama Kamu Denetçiliğinin denetim
alanına diğer kamu idarelerinin tamamı da girmelidir. Yürütme
yetkisini kullanan Cumhurbaşkanı her ne kadar mevcut olan kanunla,
kanun hükmünde kararnameyle değiştiyse de maalesef bu alana
girilmemekte ve bu alanla ilgili şikayetler de yapılmamaktadır.
Buna, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sırf askerî nitelikteki faaliyetleri
de dâhil olmalıdır.
Kamu Denetçiliği
Kurumuna ilişkin önerilerimizin hayata geçirilmesi amacıyla çok
sayıda kanun teklifi sunduk ama her zamanki gibi Komisyonun tozlu
raflarında bulunmaktadır.
Şimdi, bu denetim
kapsamına ayrıca bürokratlar ve kamu yetkilileri de dâhil
edilmelidir. Sosyal medyada trollüğe soyunarak bireyleri,
şahısları, öğrencileri, aydınları, gazetecileri,
grupları hedef gösteren atanmışlar, yönetimden kaynaklı
insan hakları ihlallerini önleme görevlerini üstlenen Kamu
Denetçiliği Kurumunca da denetlenmelidir.
Şimdi, Boğaziçili
öğrencileri sosyal medya hesabından İşinizi bitiririz.
şeklinde katliamla tehdit eden, şiddet çağrısı yapan
dekan için Ombudsmanlığın yetkilendirilmesi gerekmiyor mu? Kamu
Denetçiliği Kurumu konusunda biz, her türlü yapıcı desteği
vermeye hazırız.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Kamu Denetçiliği Kurumuyla ilgili vermiş
olduğumuz kanun teklifleriyle ilgili mesela, Kamu Denetçiliği
Kurumunun yemin metninde daha önceki yani 5448 sayılı Yasada gerek
Başdenetçinin gerekse Kamu Denetçiliği üyelerinin yemin metninde
şunlar vardı: Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığı
ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız
egemenliğini, Anayasayı, hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi,
Atatürk ilke ve inkılaplarını, laik cumhuriyet ilkesini, millî
dayanışmayı, insan haklarını, temel hürriyetleri
şeklindeki ibareleri, mevcut olan AK PARTİ iktidarı metinden
çıkardı Sayın MHPli kardeşlerim. Vatanın bölünmez
bütünlüğünü, Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını,
bağımsızlığını, Anayasayı, hukukun
üstünlüğünü, demokrasiyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını,
millî dayanışmayı, insan haklarını
Gerçekten, bu
metinde, bu yemin metninde yani burada rahatsız eden ne husus var? Bununla
ilgili kanun teklifi verdik, eğer bunu CHP verdiği için kabul
etmiyorlarsa biz geri çekelim, siz teklif edin, bu kanunu çıkarın.
İkinci bir konu:
Değerli arkadaşlar, Kamu Denetçiliği Kurumunun çalışma
süresi dört yıl. Bu ne için dört yıl? Daha önce Meclisin süresi,
milletvekillerinin seçimi de dört yıldı, onun için dört yıl
yapıldı. Şimdi, genel seçimler beş yıla
çıktı, lütfen, aynı şekilde Kamu Denetçiliği Kurumunun
da çalışma süresini beş yıla çıkaralım. Kanun
teklifi verdik, yapmıyorsanız, siz gelin bu kanun teklifini verin.
Aynı şekilde,
burada, Kamu Denetçiliği Kurumuna idarenin eylem ve işlemleri
hakkında dava açma yetkisi vermek lazım, Anayasa Mahkemesine başvuru
yetkisini vermek lazım. Yani mademki insan haklarına dayalı
adalet anlayışı içerisinde
Kanunun birinci amacı buysa, bu
yetkinin de verilmesinde yarar var değerli kardeşlerim. Aynı
şekilde, Kamu Denetçiliği Kurumunda çevre için kamu denetçiliği
kurmak lazım.
Yine, Kamu Denetçiliği
Kurumunun, idarenin işleyişiyle ilgili resen hareket etmesi
lazım. Mesela, çok üzülerek söyleyeyim ben, Kamu Denetçiliği
Kurumunun Kamu Denetçiliği Kanununun 7nci ve 22nci maddesinde resen
özel rapor düzenleme hakkı olduğu hâlde, bugün AK PARTİli
arkadaşlarım Ermenistanın Azerbaycana saldırması
nedeniyle, niçin siz böyle özel rapor düzenlediniz? diye karşı
çıktılar. Ben bunu da anlamış değilim. Yani aslında
Kamu Denetçiliğini şu anda siyasi iktidar engellemeye
çalışıyor.
Sayın Bülent Bey,
hoş geldiniz, iyi ki geldiniz, hiç olmazsa bunları nazara
alırsınız, inşallah bunlar gerçekleşir. Aynı
şekilde, Kamu Denetçiliğinin burada -teşhirle ilgili yani-
idarenin kararlarına uymayan tüm kurumları teşhir etmesi
lazım.
Şimdi, Kamu
Denetçiliği Kurumunda arkadaşlarımız
çalışıyor, süreleri şu anda dört yıl; haydi, diyelim
beş yıl yaptınız, 2 sefer seçildi. Genç olan
arkadaşlarımız var, bunların geldikleri bazı kurumlar
var. Bu kurumlardan geldikleri zaman
Normalde bizim milletvekilliği
süremiz bitince eski görevine, kamu kurumunda olanlar geri dönmüyor mu?
Aynı makama, aynı mevkiye yine geri dönüyor. Normal koşullarda
mademki özlük hakları bu şekildeyse Kamu Denetçiliği Kurumundan
aynı göreve iade edilmesi gerekirken şu anda ne yapılıyor?
Örneği var: Çevre ve Şehircilik Bakanlığından çok üst
düzeyde gelen bir bürokratın süresi doluyor, efendim, bugüne kadar
idarenin aleyhine kararlar verdiği için tenzilirütbe olarak il çevre
müdürlüğüne tayin edilmiş durumda. Yani aslında siz şu anda
bu yapıyla, bu uygulamayla Kamu Denetçiliği Kurumunu tehdit
ediyorsunuz. Eğer sen idarenin aleyhine karar verirsen, bak, süren
bitince seni o geldiğin göreve iade etmeyeceğiz. Senin hiçbir
güvencen yok. Seni daha kötü, tenzilirütbe anlamında bir başka yere,
göreve atayabiliriz. Benim sizden istirhamım: Kamu Denetçiliği
Kurumu güzide bir kurum, gelin, hatta daha fazla yetkilerle donatalım
çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil ediyor. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin namı hesabına hareket ediyor, denetimleri yapıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NİHAT YEŞİL
(Ankara) Bağımsız ve tarafsız olsun Mahmut Bey.
BAŞKAN Buyurunuz.
MAHMUT TANAL (Devamla)
Evet, tabii ki Kamu Denetçiliği Kurumunun tarafsız ve
bağımsız olması gerek yani kesinlikle zaten
Anayasanın hükümleri bu, kanunu bu ama benim size ibraz etmiş
olduğum avukatların, baroların yürüyüşüyle ilgili verilen
karar için İçişleri Bakanı bizzat beni aradı, Efendim, bu
Kamu Denetçiliği Kurumunun verdiği kararlar bizi rahatsız
ediyor. diyor. Şimdi, değerli arkadaşlar, sizden istirham
ediyorum: Evet, bu kurumları, tarafsız ve bağımsız
olması kayıt ve şartıyla daha fazla güçlendirelim. Kamu
Denetçiliği Kurumunun kararlarının yerine getirilmemesi, onlara
belgelerin verilmemesi demek, Türkiye Büyük Millet Meclisine kararların
verilmemesi demektir. Türkiye Büyük Millet Meclisine kafa tutmak demektir.
Beni dinlediğiniz için
teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın
İsmail Tamer.
Buyurunuz Sayın Tamer.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL TAMER (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 2019 Yılı Kamu
Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporu üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Gazi
Meclisi, yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce de Pençe Kartal Harekâtında şehit olan
şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum, yaralı olan askerlerimize
de acil şifalar diliyorum. Türk milletinin başı sağ olsun
diyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kamu Denetçiliği Kurumu,
Anayasamızın 74üncü maddesinde yer verilen hüküm gereğince
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı
olarak kurulan ve idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri
inceleyen, 6328 sayılı Kanunla kurulmuş anayasal bir kurumdur.
Kamu Denetçiliği Kurumu Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı
olarak denetim yapan tek kurum özelliğini de taşımaktadır.
Kamu Denetçiliği Kurumu İnsanların en hayırlısı,
insanlara en fazla faydası dokunandır. denir, işte bu inançla
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. ilkesini rehber
edinmiş bir kurum olarak karşımızda durmaktadır.
Hukuka, insan haklarına dayalı, adalet anlayışına ve
hakkaniyete dayalı olarak çalışan Kamu Denetçiliği Kurumu,
idarenin hizmet kalitesini yükseltmede, iyi yönetim ilkelerinin
yerleşmesinde, insan haklarının gelişmesinde, hukukun
üstünlüğünün sağlanmasında, hak arama kültürünün
yaygınlaşmasında, şeffaf, hesap verebilir, insan
odaklı bir iradenin oluşmasında en büyük kurum olarak
karşımızda durmaktadır, bunlar görevleri
arasındadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kurum, hangi konuda olursa olsun idareyle
sıkıntı yaşayan, mağduriyeti bulunan
vatandaşlarımızın yaptığı
başvuruları süratle ve öncelikle dostane çözüm yollarını
araştırarak onları çözmeye çalışan ve bu şekilde
tavsiye kararları alarak bu problemleri ortadan kaldırmak için
uğraşan bir kurumdur. Kurum, aynı zamanda bir insan hakları
kurumu olması nedeniyle insan haklarını, çocuk haklarını,
kadın haklarını, engelli haklarını, bilgi edinme
hakkını, eğitim öğretim hakkını, internet
üzerinden kişilik haklarına saldıranları, onlara
karşı yapılan hak ihlallerini önemseyen; ülkemizde hassasiyet
arz eden tüm konulara önemle eğilmekte, bu konudaki hak ihlallerinin
giderilmesi için gerekli çalışmayı yapmakta olan önemli bir
kurumdur. Kurum, gerek dostane çözüm yöntemiyle gerekse verdiği tavsiye
kararlarıyla önce demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanmasında,
kamu hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesinde, hak arama kültürünün
yaygınlaştırılmasında önemli bir rol
oynamıştır ve oynamaya da devam edecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kurum, inceleme ve
araştırmalarını şikâyetler üzerine yapmaktadır.
Kurum, kurulduğu günden bu yana -yani 2012de kanunlaşan ama 2013te
ataması yapılan Kurumumuz- etkin bir şekilde, şikâyet
mekanizmasının oluşturulması çalışmaları
yapmıştır. Kurum, başvuruda bulunabilmek için zorlaştırıcı
hiçbir engel tanımamaktadır. Bu çerçevede, tüm bireyler,
şirketler, sivil toplum örgütleri, yine dernekler, vakıflar,
sendikalar ve tüzel kişilikler, her kim olursa olsun hiçbir engelle
karşılaşmadan bu Kuruma şikâyetlerini bildirebilir.
Aynı zamanda yabancılar da şikâyette bulunabilir ve bu
şekilde Kurum çalışmalarına devam eder.
Bu çerçevede özellikle Kuruma
başvurmak için hiçbir ücret alınmamaktadır. Kuruma şikâyet
başvurusunda bulunmak çok kolay ve çeşitli yöntemleri vardır;
posta yoluyla da yapılabilir, e-devlet kanalıyla da yapılabilir.
Ayrıca, Kurumun İstanbulda kurulan bir şubesi vardır,
oraya da direkt olarak şikâyetler yapılabilir.
Bu çerçevede, Kuruma yedi
yıllık süre içerisinde -özellikle ilk günden, 2013ten bu tarafa-
80.535 adet başvuru yapılmış. Bu süreçte alınan
başvuruların yüzde 95i karşılık bularak 76.705 adedi
direkt görüşülerek sonuca bağlanmıştır. 2018
yılında Kurumumuz 17.585 başvuruyu kabul etmiş, 2019
yılında bu başvuru 20 bine yükselmiştir. Şöyle
baktığımız zaman Kurumun bilinirliliği ön plana
çıkarak, şikâyetlerde yıllık ortalama yüzde 20yi aşan
artışlar mevcuttur ve bu şekilde de devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
tabii, bu Kurumla ilgili muhalefet partilerinin, diğer partili
arkadaşlarımızın eleştirileri oldu. Ben şunu
ifade ediyorum: 2012de kurulan bu Kurum özellikle son olarak 5 kişiden
oluşmakta ve bunların 2si de bayan olmakta. Yani yüzde 40lık
bir oranda bayanları temsil etmekte, hatta bugünkü toplantımızda
güzel bir şey olmuştu, Sayın Başkanımız şunu
ifade etti: Yüzde 100e yakın hepsi bayan olsun. denildi.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Bayan değil kadın.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Kadın diyoruz kadın.
İSMAİL TAMER
(Devamla) Kadın diyelim evet.
Yani saygıyla
karşılıyoruz, kadınlara karşı saygımız
da sonsuz biliyorsunuz. O anlamda da önemli bir
Yüzde 40lık bir oran da
herhâlde kadınlar adına önemlidir diye düşünüyoruz.
Cezaevleriyle ilgili burada
bazı ifadeler kullanıldı. Bu Kurumun incelediği
cezaevlerindeki verilen kararların olumlu olanı var, olumsuz
olanı var. Bunu da Komisyonumuza ilettiler, inşallah görüşüp
olumsuz olan yönlerini de ortadan kaldıracağız diyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabii, diğer bir şey de tüm dünyayı etkisi altına alan
Covid belasıyla ilgili bir rapor düzenlemişler, ne kadar güzel bir
hadise. Hiç şüphesiz İngilizceye çevrilen bu rapor tüm dünyaya
dağıtılmış ve Covidle ilgili yapmış
oldukları bu çalışmadan dolayı da ben bir doktor olarak
kendilerini kutluyorum. Yardımcı olmaları açısından da
tebrik ediyoruz.
Değerli arkadaşlar,
aslında bu Kurumla ilgili çok şey söylemem lazım. Ben şunu
ifade etmek istiyorum: Bu Kurumun ne kadar sürede belirliliği ve
güvenilirliği artarsa buraya gelen şikâyetlerin çok daha fazla
olacağını ve bu Kurumun da iyi niyetle, bunları çözmek için
elinden gelen tüm yardımı yapabileceğini ifade etmek istiyorum.
Özellikle 2019 yılında 107 bin başvuru olmuş; direkt
telefonla görüşülmüş, direkt gelmiş görüşülmüş, bu
başvuruların önemli olduğunu ifade ediyor ve kendilerini
kutluyorum.
Bu arada sözlerimi çok fazla
uzatmadan
Biliyorum, Değerli Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan
Vekiliyle de daha önceki konuşmalarımızda Kurumun özelliklerini
ifade ettikten sonra sözlerimi bitireceğimi söylemiştim.
Tüm bu duygular içerisinde,
yeni seçilen Başkanımızı ve Kurum üyelerini tebrik
ediyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ, CHP, MHP ve İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
Dilekçe Komisyonu Başkanı ve İstanbul Milletvekili Sayın
Mihrimah Belma Satırın yerinden söz talebi vardır.
Buyurun Sayın
Satır.
DİLEKÇE
KOMİSYONU İLE İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU
ÜYELERİNDEN KURULU KARMA KOMİSYON BAŞKANI MİHRİMAH
BELMA SATIR (İstanbul) Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2019 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu
Raporunu görüşüyoruz. Bu rapor gördüğünüz gibi son derece
ağır, taşımakta zorlanıyorum. Bu raporun
arkasında başta Kamu Başdenetçisi ve Ombdusman
arkadaşlarımız, personelleri, bürokratları olmak üzere çok
ciddi bir emek var. Bilahare Karma Komisyonumuzda, bizde kurulan alt
komisyondaki üye arkadaşların, değerli milletvekillerinin çok
ciddi bir emeği var. Bu anlamda bugün burada yapılan
çalışmaları, konuşmaları çok önemsiyorum.
Üzülerek söylemek isterim ki
İYİ PARTİ değerli konuşmacısı raporla ilgili
bir cümle dahi etmedi. Alacağımız olsun, inşallah bir
sonraki yıldaki raporda bununla ilgili bir konuşma olur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Halkların Demokratik
Partisi temsilcisi değerli milletvekili arkadaşımız, 2020
Yılı Raporunu incelemiş. Bu da bir sonraki yıl için
kendisine bir hazırlık oldu. Konuştuğu bütün
konuşmalar 2020 Raporuna aitti, kendisine teşekkür ediyoruz.
Konuşmasıyla ilgili bir şey söylemek istiyorum: 2023
yılının sadece AK PARTİnin değil, sanıyorum ki
burada bulunan bütün milletvekilleri ve bütün partiler için önemli olması
lazım; cumhuriyetimizin 100üncü kuruluş yıl dönümü, bunu
kayıtlara geçirmek istedim.
Sevgili Mahmut Tanal
Vekilimizin eleştirileri, önerileri çok değerli. Özellikle büyük
toplantılar yapmasıyla, Kamu Denetçiliği Kurumunun tanıtımıyla
ilgili önerileri, geçmiş yıllarda KDK Başkanımız bu
tür toplantıları yaptı, muhakkak önerileri doğrultusunda
çalışmalarına devam edecektir. Bahsettiği özel raporlarla
ilgili bizim konuşmamız şuydu, eleştiri değil ama
önerimiz şuydu: Bildiğiniz gibi bizler yasalara, mevzuata, İç
Tüzüke ve özel yasalara bağlıyız. Yapılan bu
çalışmaların hangi mevzuata göre
yapıldığını sorduk ve zabıtlara geçirdik çünkü bu
konuda farklı görüşler, öneriler, eleştiriler var. Bu konuyu biz
açtık, biz her konuyu tartışmaktan çekinmiyoruz. Konu bundan
ibaretti, aksi takdirde yaptıkları çalışmaları
eleştirmemiz mümkün değil.
Kadın üyeyle ilgili,
biraz evvel değerli vekilimiz bahsetti, Kamu Denetçiliği Kurumunda
her 2si kendi alanlarında başarılı, meslektaşım
olan 2 kadın arkadaşımız var; bundan büyük bir memnuniyet
duyuyoruz. Espriyle söyledim yüzde 100e talibiz, ilerleyen zamanlarda
inşallah bu sayılar daha da artacaktır.
GÜLÜSTAN KILIÇ
KOÇYİĞİT (Muş) Destekliyoruz Başkanım yüzde
100ü.
DİLEKÇE KOMİSYONU
İLE İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU ÜYELERİNDEN
KURULU KARMA KOMİSYON BAŞKANI MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Teşekkür ediyorum. Bugün çok güzel oldu, birçok
şeyde birbirimizi destekledik, bu da ayrıca bir mutluluk.
Efendim, zabıtlara
geçmesi açısından birkaç şey daha söylemek istiyorum. Kamu
Denetçiliği Kurumu, her yıl faaliyetleri ve önerilerinden oluşan
raporu Karma Komisyonumuza sunmaktadır. Karma Komisyon da rapor üzerinde
yürütmüş olduğu görüşmeler sonrasında kendi kanaat ve
görüşlerini de içerecek şekilde özetleyerek Genel Kurula sunmakta
olup, 6328 sayılı Kanun gereğince Karma Komisyon Raporunun
Genel Kurulda ivedilikle görüşülmesi gerekmektedir. Bu silsileyle 30 Ocak
2020 tarihinde Komisyonumuza sunulan 2019 Yılı Kamu Denetçiliği
Kurumu Yıllık Raporunun görüşülmesi için Karma Komisyon ilk
toplantısını 4 Mart 2020 tarihinde yapmış, aynı
toplantıda raporun detaylı incelenmesi için bir alt komisyon
kurulmuş ve 17 Haziran 2020 tarihinde gerçekleştirilen Karma Komisyon
toplantısında Karma Komisyon Raporu kabul edilmiş ve akabinde
219 sıra sayısıyla bastırılarak
dağıtılmıştır.
Komisyon
toplantıları sırasında Kamu Başdenetçisi Sayın
Şeref Malkoç ve kamu denetçileri başta olmak üzere, Karma Komisyon
üyelerimizle ilgili idareler raporumuzun oluşturulmasında temel dinamik
olmuşlardır. Kurumun tavsiye kararlarına uyum gösteren
idarelerin tebrik ve teşvik uygulamasını ilk kez hayata
geçirdik. Bu vesileyle, 2019 Raporuyla ilgili Alt Komisyon
Başkanımız, Bolu Milletvekilimiz Sayın Fehmi Küpçüye
özellikle teşekkür etmek istiyorum.
Bilindiği üzere, Kamu
Denetçiliği Kurumunun 2014 Yılı Yıllık Raporunun
görüşmeleri sırasında tavsiye kararlarına uymayan, bilgi ve
belge taleplerine karşılık vermeyen idarelerin Karma Alt Komisyona
çağırılarak yaşanan sorunların müzakere edilmesi
yönünde bir teamül geliştirilmiş ve günümüze kadar bu
uygulanmıştır. Bugün gelinen noktada, tavsiye kararlarına
uymayan, bilgi ve belge taleplerine karşılık vermeyen idarelerin
dinlenmesi uygulamasının kurum ile idarelerin iş birliği
geliştirmelerine katkı sağladığı ve bu sayede
takip eden yılda kararlara uyum oranlarında yükseliş
gözlemlendiğini belirtmek isterim. Bu yeni uygulamayla hukuka ve
hakkaniyete uygunluğun sağlanması için gayret sarf eden ve
yanlıştan dönme erdemini gösteren idareleri takdir etmenin olumlu
neticelerini kısa sürede alacağımıza inanıyorum. Karma
Komisyon Başkanı olmam hasebiyle Kamu Denetçiliği Kurumunun 2019
Yılı Yıllık Raporunu süresinde Komisyonumuza sunan Kamu Başdenetçisi
Sayın Şeref Malkoç nezdinde, Kamu Denetçiliği Kurumu tüm
çalışanları ile Karma Komisyon üyelerimize, ayrıca
yıllık raporların gerek Komisyon sürecinde gerekse Genel
Kuruldaki görüşmeleri sürecinde bir uzlaşı zemininde
buluşan tüm siyasi parti gruplarımıza hassaten teşekkürü
borç bilirim.
2020 yılında görev
sürelerinin dolması hasebiyle seçimi yapılıp yeniden
Başdenetçi seçilen Sayın Şeref Malkoça ve Kamu Denetçileri
Sayın Yahya Akman, Sayın Celile Özlem Tunçak, Sayın Arif Dülger
ile bu göreve ilk kez seçilen geçen dönem milletvekili
arkadaşımız Sayın Fatma Benli Yalçına yeni görevinde
başarılar diliyorum.
Bu vesileyle son olarak Pençe
Kartal Operasyonunda kaybettiğimiz şehitlerimize Allahtan rahmet,
ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Ataş
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
27.-
Kayseri Milletvekili Dursun Ataşın, Dilekçe Komisyonu ile İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Başkanı Mihrimah Belma Satırın 219 sıra sayılı
Komisyon Raporu üzerinde konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
DURSUN ATAŞ (Kayseri)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Komisyon
Başkanımızın İYİ PARTİ Grup Başkan
Vekilinin konuşmasıyla ilgili söylediği Komisyon raporları
hakkında hiçbir şey konuşmadı. söylemi üzerine söz
aldım.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Hiç konuşmadı ama.
DURSUN ATAŞ (Kayseri)
Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Komisyon çalışmalarında
İYİ PARTİ gerekli desteği vermiştir. Bugünkü
görüştüğümüz konularda da her türlü desteğimizi esirgemedik ve
konular hakkında gerekli görüşlerimizi bildirdik. İYİ
PARTİ olarak biz, doğru bulduğumuz her şeyin yanında
olduk, doğru bulduğumuz şeylere Evet. demeyi, doğru bulmadığımız
her şeyin de karşısında durmayı bilen bir partiyiz.
Fakat Sayın Komisyon Başkanımızın söylemi çok
doğru olmadı; biz, İYİ PARTİ Grup Başkanları
veya milletvekilleri olarak kürsüden ne
konuşacağımızı, siyasi olarak neler söyleyeceğimizi
kimseden talimat alarak yapmıyoruz, biz burada siyasi olarak ne
konuşuyorsak odur ve Sayın Komisyon Başkanımızın
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Ama bizim hakkımız var bu konuyu dinlemeye.
BAŞKAN Tamamlayın
efendim.
DURSUN ATAŞ (Kayseri)
bu konuda bunu bilmesini istiyorum ki biz o kürsüden hiç kimseden talimat
almadan kendi görüşlerimizi siyasi olarak belirtiyoruz, hiç kimsenin buna
karışmaya haddi de yoktur, hakkı da yoktur. Biz, halktan
aldığımız yetkiyi o kürsüde istediğimiz gibi kullanır,
istediğimiz söylemleri söyleriz.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Turan
DİLEKÇE KOMİSYONU
İLE İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU ÜYELERİNDEN
KURULU KARMA KOMİSYON BAŞKANI MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Sayın Başkanım, ben bir cevap verebilir miyim?
Başkanım lütfen
28.-
Çanakkale Milletvekili Bülent Turanın, Kayseri Milletvekili Dursun
Ataşın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine, tüm partilerin konuşmacılarının Kamu
Denetçiliği Kurumunun çok kıymetli çalışmalar
yaptığını ifade ettiğine, bu hafta 13
uluslararası sözleşme ve 3 komisyon raporunun
görüşüldüğüne, katkı sağlayan herkese teşekkür etmeyi
bir borç bildiğine ilişkin açıklaması
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Sayın Başkanım, aslında söz alma amacım
başkaydı ama İYİ PARTİnin kıymetli sözcüsü
deyince sadece İç Tüzükte ilgili maddeye bakılmasını
tavsiye ederim. Konuşmacılar tabii ki Türkiye'yi, gündemi
değerlendirecekler ama esas burada olma amacımız Meclis
gündemindeki konuları dinlemektir. Bizim hakkımız var, o konuya
ilişkin bilgi almak, dinlemek hakkımızdır diye
düşünüyorum. Tabii ki sürenin bir kısmında konu
değerlendirilir, ardından diğer konular da ifade edilebilir, hiç
değinilmiyorsa bunun Meclisin genel mehabetine uygun
olmadığı kanaatindeyim. Bu konu için cevap vermek istedim.
Sayın
Başkanım, Kamu Denetçiliğinin görüşmelerini bitirdik.
Başkanımızın ifade ettiği gibi, tüm partilerimizin de
ifade ettiği, Kamu Denetçiliği Kurumumuz çok kıymetli
çalışmalar yaptılar. Buna ilişkin, raporlardaki tüm
ifadelere bizler de katılıyoruz. Başdenetçimiz başta olmak
üzere tüm üyelerimize, denetçilerimize teşekkür etmeyi bir borç biliyoruz.
Sayın
Başkanım, bu hafta 13 tane önemli uluslararası sözleşme
görüştük, nihayete erdirdik, yasalaştırdık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) 3
önemli komisyon raporunu görüşme imkânı bulduk, onları da
nihayete erdirdik. Ben bu sürece katkı sağlayan başta
zatıalinize, tüm Grup Başkan Vekillerimize, tüm vekillerimize
teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sağ olun.
DİLEKÇE KOMİSYONU
İLE İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU ÜYELERİNDEN
KURULU KARMA KOMİSYON BAŞKANI MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Başkanım, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN Sayın
Başkanım, kâfi oldu, anlaşıldı ama
DİLEKÇE KOMİSYONU
İLE İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU ÜYELERİNDEN
KURULU KARMA KOMİSYON BAŞKANI MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Çok kısa
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Yeter, bize ne Allah Allah ya?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Yeter ya, yeter.
BÜLENT TURAN (Çanakkale)
Yeter Abla, yeter.
DİLEKÇE KOMİSYONU
İLE İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU ÜYELERİNDEN
KURULU KARMA KOMİSYON BAŞKANI MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Çok kısa, lütfen
BAŞKAN Yeni bir
sataşma olmasın Sayın Başkan.
DİLEKÇE KOMİSYONU
İLE İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU ÜYELERİNDEN
KURULU KARMA KOMİSYON BAŞKANI MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Olmayacak efendim.
BAŞKAN Peki,
selamlayın, lütfen, bir selamlayın Meclisi.
29.-
Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Başkanı Mihrimah Belma
Satırın, Kayseri Milletvekili Dursun Ataşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
DİLEKÇE KOMİSYONU
İLE İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU ÜYELERİNDEN
KURULU KARMA KOMİSYON BAŞKANI MİHRİMAH BELMA SATIR
(İstanbul) Değerli Vekilim, kimseden talimat almak veya kimseye
talimat vermek asla benim yöntemim değildir, böyle bir şey söylemek
istemedim ama bugünkü toplantımız, bugünkü Genel Kurul saatimiz -bu
saate kadar bekledik- raporla ilgiliydi. Tabii ki, Değerli Grup
Başkan Vekilinin sözleri önemlidir ama raporla ilgili bir cümle
olmasını beklerdik. Ben yine aynı şeyi söylüyorum.
Teşekkür ederim.
İyi akşamlar
diliyorum.
DURSUN ATAŞ (Kayseri)
Ben de teşekkür ederim.
İyi akşamlar.
VII.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
6.-
2019 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe
Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (5/3) (S. Sayısı: 219)
(Devam)
BAŞKAN 2019
Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Karma Komisyon
Raporu üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Gündemimizdeki konular
tamamlanmıştır.
Alınan karar
gereğince, Özel Gündemde Yer Alacak İşler kısmında
yer alan Meclis araştırması komisyonu raporları ve kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 16 Şubat 2021 Salı günü saat 15.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
21.32
(x) 7/4/2020 tarihli 78inci Birleşimden itibaren coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonundaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.
(x) 224 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(xx) (10/1058, 1071, 1108, 1220, 1288, 1369, 1464, 1559, 1560) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin ön görüşmeleri 17/7/2019 tarihli 104üncü Birleşimde yapılmıştır.
(x) 214 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(xx) (10/38, 466, 494, 536, 978, 983, 984) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin ön görüşmeleri 21/2/2019 tarihli 56ncı Birleşimde yapılmıştır.
(x) 219 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.