TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
52nci
Birleşim
25
Şubat 2021 Perşembe
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Sivas Milletvekili Semiha
Ekincinin, Sivas ilinin tarihî, doğal güzellikleri ve yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Uşak Milletvekili
İsmail Güneşin, Uşak ilinin doğal ve tarihî güzelliklerine
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Aydın Milletvekili
Hüseyin Yıldızın, seyahat acentelerinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
III.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Olcay
Kılavuzun, 26 Şubat 1992 tarihinde Azerbaycanın Hocalı
kasabasında gerçekleşen ve Hocalı katliamı olarak tarihe
geçen vahşi hadiseyi nefretle lanetlediğine, katliamda şehit
olanları rahmetle andığına ve hatıraları önünde
saygıyla eğildiğine ilişkin açıklaması
2.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, yirmi dokuz yıl önce Azerbaycanın
Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında yaşanan
katliamı dünyanın görmezden geldiğine, Hocalıda savaş
suçu işleyen Ermenistanı kınadığına, katliamda
hayatını kaybeden tüm Azerbaycanlılara Allahtan rahmet
dilediğine ilişkin açıklaması
3.- Mersin Milletvekili
Hacı Özkanın, Ahi Evranın doğumunun 850nci yıl
dönümünde 2021 yılının UNESCO tarafından Ahi Evran
Yılı olarak kabul edildiğine, Ahi Evranı ve yüzlerce
yıldır bu topraklarda Ahilik geleneğini yaşatmış,
ahirete intikal etmiş tüm esnaf ve sanatkârları rahmetle yâd
ettiğine ilişkin açıklaması
4.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, öğrenci sayısı itibarıyla ilk
10da olan Kocaeli Üniversitesinin TÜBİTAKın yaptığı
Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi performans değerlendirmesinde
21inci sırada, Nature İndekste tıp, fizik ve diğer
doğa bilimleri alanında ülkenin tüm üniversiteleri arasında
8inci sırada olduğuna, bu başarı için başta Rektör
Profesör Doktor Sadettin Hülagü olmak üzere emeği geçen herkese
teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
5.- İzmir Milletvekili
Ceyda Bölünmez Çankırının, Ankara-İzmir hızlı
tren hattının tamamlanmasıyla Ankara, Afyon, Uşak, Manisa,
İzmir illerinin projenin önemli ekonomik katkılarını
yaşayacağına, proje tamamlandığında sadece Ankara
ve İzmir illerinin değil aynı zamanda İstanbul ile
İzmir illerinin de demir yoluyla bağlanacağına ilişkin
açıklaması
6.- Mersin Milletvekili
Cengiz Gökçelin, Mersin ili Anamur, Aydıncık, Bozyazı ve
diğer ilçelerinde çiftçilerin hazine arazisi üzerinde işgaliye ve
kira ücretlerini ödeyerek tarımsal üretim yaptıklarına, bu arazilerin
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Hazine ve Maliye
Bakanlığı tarafından kırk dokuz
yıllığına, ağır bir şartnameyle açık
ihale usulüyle kiraya verildiğine, çiftçilerin o arazileri
kiralamasının imkânsız olduğuna, bu uygulamaya derhâl son
verilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Ali Kenanoğlunun, bugün Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesinde 2
Temmuz Sivas Madımak olaylarının yıl dönümünde, 2 Temmuz
2020de Ankarada anma yapmak isteyen Demokratik Alevi Dernekleri yöneticilerinin
yargılandığı bir davanın görüldüğüne,
Madımak olaylarında hayatını kaybedenleri saygıyla
andığına ilişkin açıklaması
8.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, CHPli Mersin Büyükşehir Belediyesinin belediye
işçilerine ağır şartlar içeren bir sözleşmeyi dayattığına,
herkesin işçi haklarından, pandemide insanların neler
çektiğinden bahsettiğine ama pandemi sürecinde 3 bine yakın
insanın ekmeğinden edildiğine ilişkin açıklaması
9.- Konya Milletvekili Ahmet
Sorgunun, 28 Şubatın 27 Mayıs, 12 Eylül, 15 Temmuz darbeler
zincirinin bir parçası olduğuna, bütün bu darbelerin ülkenin
birliğine karşı yapıldığına ilişkin
açıklaması
10.- Adıyaman
Milletvekili Abdurrahman Tutderenin, Aile, Çalışma ve Sosyal
Hizmetler Bakanlığına bağlı kuruluşlarda ek ders
karşılığı çalışan 5 bin meslek
çalışanının mağduriyet yaşadığına,
Anayasayla güvence altına alınan yıllık izin, askerlik
izni, mazeret izni, doğum izni, süt izni gibi izinler dâhil özlük
haklarından mahrum şekilde çalışmak zorunda
kaldıklarına, ek ders karşılığı
çalışan meslek çalışanlarının sesine kulak
vermesi için Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığına seslendiğine ilişkin açıklaması
11.- İstanbul
Milletvekili Arzu Erdemin, 2021 yılında toplam 500 engelli
öğretmenin göreve başlayacağına, Millî Eğitim
Bakanı Ziya Selçuka gayretlerinden dolayı teşekkür
ettiğine ilişkin açıklaması
12.- Kocaeli Milletvekili
Sami Çakırın, 28 Şubatın yeni model bir darbe versiyonu
olduğuna, kurulan hayalin tarihte kaybolup gittiğine, 28
Şubatın izlerini silme mücadelesinde emeği geçen herkese
teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
13.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, Edirne ili Meriç ilçesinde mezarlık yeri
konusunda sıkıntı yaşandığına, Meriç
Belediyesinin yapılması düşünülen mezarlık projesi için kaynağı
olmadığına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğüne yardım talebinde bulunduğuna,
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kuruma bir an önce Meriç
Belediyesine bu iş için gerekli yardımın yapılması
çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması
14.- Adana Milletvekili Orhan
Sümerin, Adana ilinin en değerli yerlerinden biri olan eski TRT
binasının arazisiyle birlikte satışa
çıkarıldığına, aynı arazi içerisinde Emniyet
Teşkilatı Şehit Aileleri ve Maluller Derneğinin de
bulunduğuna, arazi satılacaksa bile Şehit Aileleri ve Maluller
Derneğine acilen yeni bir yer tahsisi yapılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
15.- Kastamonu Milletvekili
Hasan Baltacının, zaten yüksek mazot ve amortisman giderleri
altında ezilen tır ile kamyon şoförleri için sürüş
sürelerinin yeniden düzenlenmesi ve yol güzergâhlarındaki park alanı
sayısının artırılması gerektiğine
ilişkin açıklaması
16.- Ordu Milletvekili Metin
Gündoğdunun, Azerbaycanın Dağlık Karabağ bölgesinde
26 Şubat 1992 tarihinde 613 Azerbaycan Türkünün Ermeni birlikleri tarafından
şehit edilmesinin üzerinden yirmi dokuz yıl geçtiğine, bu
olayı asla unutmayacaklarına ve unutturmayacaklarına, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin himayesinde gerçekleşen, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Mustafa Şentopun
açılışını yaptığı, olayı tekrar
canlandıran resim sergisi için de Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanına ve Başkanlık Divanına teşekkür
ettiğine ilişkin açıklaması
17.- Osmaniye Milletvekili
İsmail Kayanın, Ermenistan birliklerinin 26 Şubat 1992de
Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasına
düzenledikleri saldırıda 613 Azerbaycan vatandaşını
katlettiğine, ülkenin Hocalı katliamının
acısını her zaman yüreğinde hissedeceğine, katliamda
şehit olan Azerbaycanlılara Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
18.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, yirmi dokuz yıl önce 26 Şubatta
Azerbaycanın Hocalı kasabasında Ermeni askerlerinin 613
kişiyi katlettiğine, hayatını kaybedenlere bir kez daha
Allahtan rahmet dilediğine, geçim sıkıntısının
milletimizin başlıca gündem maddesi olmaya devam ettiğine,
salgın tedbirleri, enflasyonun yükselmesi ve Türk lirasındaki
değer kaybıyla da yoksul sayısının hızlı
arttığına, ekonomideki bu kötü gidişatın on dokuz yıllık
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının eseri olduğuna,
devlet desteklerinin artırılması, üretimin desteklenmesi ve
yabancı sermayenin ülkeye getirilmesi gerektiğine, 24 Ocak 2020
tarihli Cumhurbaşkanı kararıyla Kocaeli ili Kandıra
ilçesindeki 17 tarım arazisiyle ilgili arazi toplulaştırma
kararı alındığına, bu kararla üretimi ve tarım
işletmelerinin verimliliğini artırmak ve kırsal kesimdeki
nüfusun hayat standartlarını yükseltmenin
amaçlandığına ama hâlâ bir adım
atılmadığına, Kandıra ilçesinde kaç hektar alan için
toplulaştırma kararı alındığını ve bu
iş taşeron şirketlere verildiyse taşerona verilecek bedelin
ne kadar olduğunu merak ettiklerine, Burdur ilinin Gölhisar ve Çavdır
ilçelerinin yayla seracılığının merkezi hâline
geldiğine, son zamanlarda sera üreticisi zarar ettiği için
seraların söküldüğüne, Burdurlu üreticilerin de destek beklediklerine
ve Hükûmetten seslerini duymasını istediklerine ilişkin
açıklaması
19.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, 26 Şubat 1992 tarihinde Ermenistan tarafından
organize edilen Taşnakçı çetelerin 613 Azerbaycan Türkünü
katlettiğine, tarihi zulümle tekerrür ettirmek isteyen Ermenistanın
12 Temmuz 2020 tarihinde Tovuzda, 27 Eylül 2020 tarihinde Karabağda
sivillere yönelik saldırılar başlattığına, bu
saldırılarda çok sayıda Azerbaycan Türkünün şehit
olduğuna, 10 Kasım 2020 tarihinde Ermenistana karşı büyük
bir zafer kazanan Azerbaycanın işgal edilen topraklarının
büyük bir çoğunluğunu geri alarak şehitlerin kanını
yerde bırakmadığına, Ermenistanın Hocalı,
Kelbecer, Laçın ve diğer yerlerde açıkça soykırım suçu
işlediğine, Hocalıda, Kelbecerde, Doğu Türkistanda,
Türkmenelide şehit edilenleri, 1915 tarihinde Hınçak, Taşnak
çetelerinin saldırılarında hayatlarını kaybedenleri ve
ASALA saldırılarıyla şehit olan diplomatları rahmetle
andığına, Gazeteci Yazar Tarık Buğrayı
vefatının 27nci yıl dönümünde rahmetle andığına
ilişkin açıklaması
20.- Ankara Milletvekili
Filiz Kerestecioğlu Demirin, AKP Genel Başkanının 20 bin
öğretmen ataması yapılacağını söylediğine,
sendikaların açıkladığı ataması yapılmayan
öğretmen sayısının ise 700 bin olduğuna, aynı gün
Adalet Bakanlığının çoğu gardiyan 13 bin atama
yapacağı haberinin yapıldığına, iktidarın
yönetim biçiminin eğitime, bilime yer vermediğine; gardiyana,
hapishaneye, bekçiye ihtiyaç duyduğuna, Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu
eş sözcüleri tarafından İrade Gaspı ve Kayyum Gerçekleri
başlıklı raporun kamuoyuyla
paylaşıldığına, tutuklu olan belediye eş
başkanlarını selamladığına, kayyum rejiminin
sadece halk iradesinin gasbıyla değil yolsuzluklarla da tarihe
geçecek olan bir rejim olduğuna, UNESCOnun, Dünya Miras Listesinde yer
alan Diyarbakır ili Sur bölgesinde yer alan Benusen Mahallesinde
kamulaştırılan 200 binanın yıkımına
başlandığına, bu bölge için nasıl bir çalışma
düşünüldüğünü Benusen sakinlerinin bilmeye hakkı olduğuna,
bu yılki Duygu Asena Ödülünün Emeritus Profesör Doktor Ayşe
Buğraya verildiğine, bu ödülü fazlasıyla hak eden Ayşe
Buğrayı saygıyla selamladıklarına ilişkin
açıklaması
21.- Sakarya Milletvekili
Engin Özkoçun, Hocalı katliamını bir kere daha
kınadığına, yaşamını yitirenleri rahmetle
andığına, grubu adına tüm Azerbaycan halkına
sevgilerini ilettiğine, Merkez Bankası döviz rezervleriyle ilgili
olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hazine ve Maliye
Bakanı Lütfi Elvan ile AKP Genel Başkan Yardımcısı
Nurettin Caniklinin önce Arttı. dediklerine, sonra rezervlerin
eridiğini ve ihalesiz döviz satışı
yapıldığını kabul ettiklerine, Merkez Bankası
döviz rezervinin ihalesiz, duyurusuz kimlere, ne zaman, hangi kurdan, ne
koşulda satıldığının cevabını
beklediklerine, Sağlık Bakanı Fahrettin Kocaya CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlunun sorduğu 1 milyon
doz ücretsiz aşı 12 dolardan Devlet Malzeme Ofisine
faturalandırıldı mı, yoksa faturalandırılmadı
mı? sorusuna yanıt beklediklerine, Mersin Belediyesindeki
taşeron işçilere 3.420 lira asgari ücret verildiğine,
işçilerin güvencesinin demokrat belediyecilik anlayışıyla
sonuna kadar muhafaza edileceğine ilişkin açıklaması
22.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, yirmi sekiz yıl
Ermenistan işgali altında kalan Karabağ bölgesi ve Hocalı
kasabasında yapılan katliamları tekrar kınayarak,
acılarını paylaştıklarına, yirmi sekiz yıl
sonra Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyevin de ifadesiyle, Karabağ
zaferinin kazanılmasında en büyük katkıyı Türkiyenin
verdiği gerçeğinden hareketle bu manada sevinçlerine de ortak
olunduğunu belirtmek istediğine, Tarım ve Orman
Bakanlığı tarafından üreticilerin tarımsal
faaliyetleri için geliştirilen modern basınçlı bireysel sulama
sistemleri yatırımlarına hibeye esasa mal alım
tutarının KDV hariç yüzde 50si kadar hibe desteği
verileceğinin Resmî Gazetede yayımlandığına, 2002de
toplam 192 organize sanayi bölgesi varken AK PARTİ döneminde 324 organize
sanayi bölgesinin şu anda faaliyette olduğuna, 81 vilayette organize
sanayi bölgesi bulunmakta olup her tarafta fabrikaların üretime devam
ettiğine, her zaman sanayicinin, yatırımcının
yanında olduklarına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın doğum gününü tebrik ettiğine, AK PARTİ
Grubu adına kendisine hayırlı ömürler ve daha nice hizmetler dilediğine
ilişkin açıklaması
23.- Ankara Millletvekili
Filiz Kerestecioğlu Demirin, önceki açıklamasında
Belediyelerimiz 2nci defa gasbedilirken 5,4 milyar lirayla teslim ettik yani
2 milyon azalttık. diye yanlışlıkla söylediğine, aslında
O kadar kısa bir sürede 200 milyon lira indirdik bu borcu. demek
istediğine ilişkin açıklaması
IV.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Cumhurbaşkanlığının, Anayasa ve Adalet Komisyonu
üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanala ait (3/1377) ve (3/1378), Sivas Milletvekili Ahmet Özyüreke ait
(3/1412) esas numaralı Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Tezkerelerinin Cumhurbaşkanlığının 23/2/2021 tarihli
yazısı doğrultusunda geri alındığına
ilişkin tezkeresi (3/1553)
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İYİ PARTİ
Grubunun, Samsun Milletvekili Bedri Yaşar ve 20 milletvekili
tarafından, Samsun ilinde turizm altyapısı başta olmak
üzere bu konuda yaşanan sorunların araştırılması amacıyla
11/3/2020 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan (10/2732) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2021 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Adana
Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç ve arkadaşları
tarafından, kod 29 nedeniyle çalışan kadınların
yaşadığı mağduriyetlerin giderilmesi amacıyla
25/2/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 25
Şubat 2021 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, rektör atama usulüne ilişkin iddiaların
araştırılması amacıyla verilmiş olan (10/3737)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2021 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
VI.- SEÇİMLER
A) Kişisel Verileri
Koruma Kurulu Üyeliklerine Seçim
1.- Kişisel Verileri
Koruma Kurulunda boş bulunan üyeliğe seçim
VII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Arabuluculuk Sonucunda Yapılan
Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında
Birleşmiş Milletler Konvansiyonunun Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2981) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 234)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Kalkınma İşbirliği Anlaşması ve
Anlaşmada Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1796) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 120)
3.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Orman ve Su
İşleri Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Su Kaynakları
Bakanlığı Arasında Su Alanında Mutabakat Zaptı ve
Mutabakat Zaptında Değişiklik Yapılmasına Dair
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifi (2/1542) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 54)
4.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan
Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2499) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 195)
5.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Balıkçılık ve
Deniz Ekonomisi Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1365) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 204)
6.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti
Cumhuriyeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1413) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 192)
7.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Şili
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1245) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 34)
8.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Burundi
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askerî Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1367) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 30)
9.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lesoto Krallığı
Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1537) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 60)
10.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Üye Devletleri Arasında
Yatırımların Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşma ile Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Üye
Devletleri Arasında Yatırımların Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın 9/7nci Maddesinin
Değiştirilmesine İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1782) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 67)
VIII.- MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer ve 23 milletvekilinin, su kaynaklarının doğru kullanımı
için gerekli önlemlerin tespit edilerek ilgili yasal düzenlemelerin
yapılması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/77)
2.- Kayseri Milletvekili
İsmail Özdemir ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki su
kaynaklarının korunması, yönetimi ve kirlenmesinin önlenmesi
için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/372)
3.- İzmir Milletvekili
Murat Bakan ve 22 milletvekilinin, su kıtlığı sorununa
karşı alınması gereken önlemlerin belirlenerek konuya
ilişkin bir stratejik eylem planı hazırlanması
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/491)
4.- İzmir Milletvekili
Hasan Kalyoncu ve 19 milletvekilinin, yer altı ve yüzey su
kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi için
yapılması gerekenlerin saptanması ile su yönetimindeki yetki
karmaşasının çözülmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/534)
5.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 19 milletvekilinin, ülkemizdeki
su kaynaklarının korunması, yönetimi ve kirlenmesinin önlenmesi
için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/693)
6.- Denizli Milletvekili
Gülizar Biçer Karaca ve 20 milletvekilinin, iklim değişikliklerinin
ülkemize etkilerinin incelenerek Türkiyenin iklim politikalarının
değerlendirilerek iklim eylem planı oluşturulması
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/817)
7.- Ankara Milletvekili
Levent Gök ve 21 milletvekilinin, iklim değişikliklerinin ülkemize
etkilerinin incelenerek Türkiyenin iklim politikalarının
düzenlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/868)
8.- Mersin Milletvekili
Cengiz Gökçel ve 19 milletvekilinin, iklim değişikliklerinin ülkemize
etkilerinin incelenerek bu konuda alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/992)
9.- İzmir Milletvekili
Ednan Arslan ve 20 milletvekilinin, ülkemizde erozyon, kuraklık ve
çölleşme ile ilgili mevcut durumun incelenerek bunlarla mücadele için
yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1004)
10.- Burdur Milletvekili
Yasin Uğur ve 20 milletvekilinin, su kirliliği ile etkin mücadelenin
sağlanması ve doğal su kaynaklarının korunması ve
verimli kullanılması için yapılması gerekenlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1018)
11.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Çelebi ve 22 milletvekilinin, sera gazı emisyonu azaltmaya
yönelik hedeflerin ortaya konması, iklim değişikliği ile
mücadele yollarının tespiti amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1150)
12.- İzmir Milletvekili
Sevda Erdan Kılıç ve 19 milletvekilinin, küresel ısınmaya
bağlı olarak yaşanan iklim değişikliğinin Türkiye
üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1170)
13.- Kahramanmaraş
Milletvekili Sefer Aycan ve 19 milletvekilinin, iklim
değişikliğinin durumunu ve muhtemel etkilerini incelemek ve
etkilerini en aza indirmek için gereken çalışmaları tespit
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1221)
14.- İzmir Milletvekili
Murat Bakan ve 25 milletvekilinin, iklim değişikliklerinin ülkemize
etkilerinin incelenerek Türkiyenin iklim politikalarının
düzenlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1305)
15.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Akın ve 23 milletvekilinin, ülkemizdeki su kaynaklarının
korunması, yönetimi ve kirlenmesinin önlenmesi için alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1434)
16.- İzmir Milletvekili
Murat Bakan ve 20 milletvekilinin, ülkemizde erozyon, kuraklık ve
çölleşme ile ilgili mevcut durumun incelenerek bunlarla mücadele için
yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1518)
17.- İzmir Milletvekili
Murat Bakan ve 21 milletvekilinin, ülkemizin su politikalarını tespit
etmek ve kuraklıkla mücadelede alınacak önlemleri belirlemek
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1806)
18.- Denizli Milletvekili
Yasin Öztürk ve 22 milletvekilinin, su kaynaklarının verimli
kullanımı ve su israfının önlenebilmesi için
alınabilecek önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1815)
19.- Sivas Milletvekili
Ulaş Karasu ve 21 milletvekilinin, iklim değişikliği ve
küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin incelenerek bu konuda
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1943)
20.- İstanbul
Milletvekili Saliha Sera Kadıgil Sütlü ve 30 milletvekilinin, iklim
değişikliklerinin ülkemize etkilerinin incelenerek Türkiyenin iklim
politikalarının düzenlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2009)
21.- İstanbul
Milletvekili Oya Ersoy ve 20 milletvekilinin, iklim
değişikliğinin durumunu ve muhtemel etkilerini incelemek ve
etkilerini en aza indirmek için gereken çalışmaları tespit
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/2139)
22.- Eskişehir
Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu ve 19 milletvekilinin, ülkemizin su
politikalarını tespit etmek ve kuraklıkla mücadelede
alınacak önlemleri belirlemek amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2206)
23.- Denizli Milletvekili
Haşim Teoman Sancar ve 21 milletvekilinin, ülkemizdeki su
kaynaklarının durumu ve bunlar üzerindeki insan kaynaklı
etkilerin araştırılması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2391)
24.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürer ve 22 milletvekilinin, su tüketimi ve su
kaynaklarının kullanımı ile ilgili sorunların tespit
edilerek çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2909)
25.- İstanbul
Milletvekili Dilşat Canbaz Kaya ve 20 milletvekilinin, küresel iklim
krizinin ülkemize olası etkilerinin tespit edilerek alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2929)
26.- Ankara Milletvekili
Nevzat Ceylan ve 22 milletvekilinin, su kaynaklarının ve sulak
alanların korunmasında karşılaşılan
sorunların tespit edilerek çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/3031)
27.- Gümüşhane
Milletvekili Cihan Pektaş ve 161 milletvekilinin, yer altı ve yer
üstü su kaynaklarındaki israfın önlenerek su potansiyelimizin ve su
kaynaklarımızın korunmasına yönelik eksikliklerin incelenmesi
ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3032)
28.- İzmir Milletvekili
Murat Bakan ve 19 milletvekilinin, su kaynaklarının korunmasında
karşılaşılan sorunların tespit edilerek çözüm
önerilerinin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3382)
29.- Antalya Milletvekili
Çetin Osman Budak ve 26 milletvekilinin, yakın zamanda ülkemizde
yaşanabilecek kıtlık ve kuraklık felaketine karşı
acilen önlem alınması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3558)
30.- İzmir Milletvekili
Mahir Polat ve 19 milletvekilinin, Türkiyenin su havzalarının
korunması ve su kaynaklarından daha verimli şekilde
faydalanılmasını sağlamak amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3575)
31.- Trabzon Milletvekili
Hüseyin Örs ve 20 milletvekilinin, Türkiyede muhtemel su krizlerinin önüne
geçilebilmesi için yağmur suyu hasadı gibi sistemlerin teşvik
edilerek yaygınlaştırılması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3581)
32.- Eskişehir
Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu ve 19 milletvekilinin, su ve su
kaynaklarının doğru kullanılmasını sağlamak
ve tarımsal sulamada yaşanan sorunları çözüme kavuşturmak
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/3583)
33.- Aydın Milletvekili
Süleyman Bülbül ve 22 milletvekilinin, artan çevre tahribatları ile
birlikte ortaya çıkan iklim ve su krizi için gerekli tedbirlerin
alınması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3647)
34.- Mersin Milletvekili
Rıdvan Turan ve 19 milletvekilinin, iklim değişikliğinin
ortaya çıkardığı tehditlere karşı kapsamlı
bir su politikası oluşturulması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3677)
35.- Ankara Milletvekili
Nevzat Ceylan ve 165 milletvekilinin, küresel iklim
değişikliğinin etkilerini en aza indirmek ve kuraklıkla
mücadele etmek için su kaynaklarının verimli
kullanılmasını sağlamak amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3682)
36.- Samsun Milletvekili
Bedri Yaşar ve 20 milletvekilinin, ülkemizde su
sıkıntısı ve kuraklık konusunda yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3690)
37.- İzmir Milletvekili
Murat Bakan ve 30 milletvekilinin, çölleşme ve kuraklıkla ilgili
olarak ülkemizin karşı karşıya olduğu sorunların
tespit edilmesi ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3708)
38.- Şanlıurfa
Milletvekili Ayşe Sürücü ve 19 milletvekilinin, iklim
değişikliğinin etkilerinin araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3740)
39.- Aksaray Milletvekili
Ayhan Erel ve 19 milletvekilinin, ülkemizde kuraklık ve su
kıtlığına sebep olan etkenlerin tespit edilerek
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3769)
40.- Eskişehir
Milletvekili Jale Nur Süllü ve 20 milletvekilinin, küresel iklim krizinin
etkilerinin tespit edilerek sağlıklı ve temiz suya erişim
konusunda yaşanabilecek sorunların önlenmesini sağlamak
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/3798)
41.- İYİ Parti
Grubu adına Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, su kıtlığı, kuraklık ve iklim
değişikliği konularında alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3817)
42.- İzmir Milletvekili
Hasan Kalyoncu ve 19 milletvekilinin, ülkemizde yaşanan iklim
değişikliği ve doğal su kaynaklarına etkisinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/3831)
43.- İzmir Milletvekili
Murat Çepni ve 19 milletvekilinin, Türkiyede yaşanan iklim krizinin
nedenlerinin ve olası etkilerinin tespit edilerek kapsamlı
politikalar geliştirilmesini sağlamak amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3840)
IX.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
234) Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Arabuluculuk Sonucunda
Yapılan Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında
Birleşmiş Milletler Konvansiyonunun Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin oylaması
2.- (S. Sayısı:
120) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili
Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği
Anlaşması ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin oylaması
3.- (S. Sayısı: 54)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Orman ve Su
İşleri Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Su
Kaynakları Bakanlığı Arasında Su Alanında
Mutabakat Zaptı ve Mutabakat Zaptında Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin oylaması
4.- (S. Sayısı:
195) Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin oylaması
5.- (S. Sayısı:
204) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili
Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Moritanya İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Balıkçılık ve Deniz Ekonomisi Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin oylaması
6.- (S. Sayısı:
192) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili
Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti
Cumhuriyeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin
oylaması
7.- (S. Sayısı: 34)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Şili
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifinin oylaması
8.- (S. Sayısı:
30)Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Burundi
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askerî Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin
oylaması
9.- (S. Sayısı: 60)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lesoto
Krallığı Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin oylaması
10.- (S. Sayısı:
67) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili
Mustafa Şentopun Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Üye Devletleri Arasında Yatırımların Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşma ile Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Üye Devletleri Arasında Yatırımların
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
9/7nci Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin
oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, ülkemizdeki aşı çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı
(7/40544)
2.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, üretilen, ihraç ve ithal edilen nişasta bazlı
şurup miktarına ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcanın cevabı (7/40545)
3.- İzmir Milletvekili
Bedri Serterin, gelir kaybı desteği başvurusunda bulunan esnaf
sayısına ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar
Pekcanın cevabı (7/40550)
4.- İzmir Milletvekili
Bedri Serterin, İzmir Çeşme Limanının işletilmesine
ilişkin sorusu ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcanın cevabı
(7/40555)
25 Şubat
2021 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Necati TIĞLI (Giresun), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 52nci Birleşimini açıyorum.(x)
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Sivasın tarihî, doğal güzellikleri ve yapılan
yatırımlarla ilgili söz isteyen Sivas Milletvekili Semiha Ekinciye
aittir.
Buyurun Sayın Ekinci.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
II.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Sivas Milletvekili Semiha Ekincinin, Sivas ilinin tarihî, doğal
güzellikleri ve yapılan yatırımlara ilişkin gündem
dışı konuşması
SEMİHA EKİNCİ
(Sivas) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
Selçuklunun kalbi, Osmanlının vicdanı, cumhuriyetin aklı,
Millî Mücadeleye 108 gün ev sahipliği yapmış sultan şehrim
Sivaslılar adına Gazi Meclisimizi ve ekranları başında
bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
İç Anadolu Bölgesinin
en eski ve en önemli kentlerinden birisi olan, yüz ölçümü olarak Türkiyenin
2nci, yerleşim birimi olarak da 1inci büyük ili olan yiğidolar
diyarı Sivasımız, kadim medeniyetlere ev sahipliği
yapmış, doğal güzellikleri, kaplıcaları, tarihî
değerleri, medreseleriyle bir ozanlar şehridir.
Sivasa girdiğinizde
bambaşka bir tarih karşılar sizleri. Tarihi anlamak, neler
yaşanmış ve ne izler bırakmış diye görmek için
şehre giriş yapmanız yeterlidir. Cumhuriyetin temellerinin
atıldığı tarihî Kongre Binası, Arkeoloji Müzesi,
Buruciye Şifaiye Medreseleri, Çifte Minareli Medresesi, Kale Camisini
içine alan Türkiyenin en büyük açık hava müzesi olan Kent
Meydanımız; Türk mimarisinin ve süsleme sanatının birlikte
görülebildiği, hem Sivasımızın hem de Anadolunun güzellik
nişanesi ve haşmet tacı olan Gök Medresemiz; Romatizma, sinir
sistemi, solunum yolu, kalp hastalıkları ve daha birçok
hastalığın tedavisinde etkili olan sıcak ve soğuk
çermiklerimiz ve sıcak çermik içerisinde bu yıl yapımı
tamamlanan ve bölgeyi cazibe merkezi hâline getiren Altınkalemiz;
Sivasımızın yıldızı Yıldız
Dağı Kayak Merkezimiz; yapımı
tamamlandığında Sivasımıza değer katacak olan ve
içerisinde Organik Pazar Alanı, Nuri Demirağ Havacılık ve
Gök Bilim Merkezi, Muzaffer Sarısözen Sanat Sokağı, Kır
Kahvesi, Engelli Aktif Yaşam Merkezi, Egzotik Park, Uluslararası
Geleneksel Atlı Spor Müsabaka Alanı, Savaş Atları Müzesi,
Abdülhamit Han Evi ve birçok sosyal aktivite alanının
oluşturulacağı Hamidiye Kültür Parkımız görülmeye
değerdir.
İlçelerimizde ise;
Kangal ilçemizde selenyumlu suda bulunan, sedef
hastalığının tedavisinde önemli yeri olan doktor
balıklarımızın bulunduğu Balıklı
Kaplıcamız, dünyaca nam salmış Kangal köpeklerimiz
Yine,
Kangal ilçemiz Deliktaş köyünde Çok yaşayan yüze kadar
yaşıyor / Gel de bu dünyayı yor deli gönül. dizeleriyle
tanıdığımız Âşık Ruhsatinin
doğduğu Anı Evi ziyaretçilerini beklemektedir. Divriği
ilçemizde UNESCO Dünya Miras Listesinde Türkiyeden alınan ilk mimari
eser olan taş işçiliğinin en nadide ve en ince örneklerini
yansıtan, Evliya Çelebinin Methine diller kısır, kalemler
kırıktır. diye ifade ettiği Divriği Ulu Camii ve
Darüşşifası, Divriği Konakları, Divriği Kalesi.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gürün ilçemizde
bulunan, güneşin açısına göre ton değiştiren ve
turkuazın tüm renklerini görebileceğimiz Gökpınar Gölümüz.
Şarkışla ilçemizde ünlü halk ozanımız Âşık
Veysele ait kişisel eşyalarının,
fotoğraflarının, şiirlerinin ve onun hakkında
yayınlanmış eserlerinin görülebileceği Âşık
Veysel Müzemiz ve Sivasımızın değerlerinden şehit
Muhsin Yazıcıoğlunun Anı Evi. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Gemerekte Türkiyenin doğal güzelliklerinden biri
olan ve koruma altına alınan yörenin dinlenme yerlerinden
Sızır Şelalesi, Hafik ilçemizde Hafik Gölü, Doğanşar
ilçemizde Dipsiz Göl, Zara ilçemizde içerisinde on yedi çeşit balık
yetişen Tödürge Gölümüz. Koyulhisar ilçemizde Eğriçimen Yaylamız
her mevsim farklı bir güzelliğe bürünmektedir. Daha birçok gezilmeye
görülmeye değer yerleri görmek için sizi Sivasa davet ediyorum ve
sözlerimi şu dizelerle sonlandırmak istiyorum:
Sorsalar ki Sultan
Şehir neresi
Bil deyince Sivas gelir
aklıma
Her insana gardaş diye
seslenen
Dil deyince Sivas gelir
aklıma
Kurban olam
toprağına taşına
Bağdaş kursam
Kösedağın başına
Sofrasında ekmeğine
aşına
Bol deyince Sivas gelir
aklıma
Gurbetteyim özlüyorum
sılayı
Gözyaşlarım
hasretlikten dolayı
Bir mehtere Abdurrahman
halayı
Çal deyince Sivas gelir
aklıma (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Ayrıca bugün, milletin
kürsüsünden, yarın doğum günü olan milletin lideri,
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
doğum gününü kutluyorum. Rabbim hayırlı, uzun,
sağlıklı ömürler versin diyorum. (AK PARTİ
sıralarından Bravo Helal olsun. sesleri, alkışlar)
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem
dışı ikinci söz Uşakın doğal ve tarihî
güzellikleriyle ilgili söz isteyen Uşak Milletvekili İsmail
Güneşe aittir.
Buyurun Sayın
Güneş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.-
Uşak Milletvekili İsmail Güneşin, Uşak ilinin doğal
ve tarihî güzelliklerine ilişkin gündem dışı
konuşması
İSMAİL GÜNEŞ
(Uşak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uşak
ilimizin doğal ve tarihî güzellikleri hakkında konuşmak için
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Gazi
Meclisimizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Uşak şehri
âşıklar şehri olarak anıldığı gibi,
aynı zamanda ilk paranın kullanıldığı, ilk
voleybolun oynandığı, ilk elektriğin
kullanıldığı, Türkiye Cumhuriyeti devletinde, 1926
yılında, ilk şeker fabrikasının ve ilk atlı cirit
kulübünün kurulması gibi ilkler nedeniyle ilkler şehri olarak da
anılmaktadır.
Uşak ilimiz; Hititler,
Frigyalılar, Lidyalılar, Persler, Makedonlar ve daha sonra Roma
İmparatorluğu olmak üzere pek çok medeniyete ev sahipliği
yapmıştır. 1071 yılında Malazgirt
Savaşıyla, Türklerin Anadoluya girmesiyle birlikte bin yıldır
bizlere vatan olarak hizmet vermektedir ve ilelebet bizlere vatan olmaya devam
edecektir. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
Bu coğrafyada
yaşayan pek çok kültüre ait eserler günümüzde
varlığını devam ettirmekte, ayrıca dünyada
yaşanan doğal olaylar neticesinde birtakım doğal
güzellikler yok olurken birtakım doğal güzellikler de
doğmaktadır. Bunlardan bir tanesi de kanyonlardır. Kanyonlar,
nehirlerin binlerce yıl akmasıyla oluşmuş derin vadilerdir.
Kanyon denince dünyaca ünlü Tayvan Taroko Gorge Kanyonu, Meksika Copper
Kanyonu, ABD Büyük Kanyonu ve ülkemizdeki Kastamonu Valla Kanyonu, Antalya
Köprülü Kanyon, Muğla Saklıkent Kanyonu gibi kanyonlar
aklınıza gelebilmektedir. Ama bugün ben sizlere, aklınıza
pek gelmeyen, belki de hiç duymadığınız, hiç
görmediğiniz Uşak Ulubey Kanyonundan bahsetmek istiyorum. Uşak
Ulubey Kanyonu, Uşak ilimize 30 kilometre uzaklıkta, Ulubey ilçemiz
sınırları içerisinde bulunmaktadır. Yaklaşık 74
kilometre uzunluğuyla ABDdeki Büyük Kanyondan sonra dünyanın ikinci
en uzun kanyonudur, derinliği 170 metreye kadar ulaşmaktadır.
2015 yılında yapılan Cam Seyir Terasıyla görenlerin hayran
kaldığı ve şimdiye kadar Neden gelmedik? dedikleri bir
yerdir. Millî park olarak ilan edilen Ulubey Kanyonu ilerleyen zamanlar içinde
spor aktivitelerinin yapıldığı turistik bir alana
dönüştürülecektir.
Ulubey ilçemize
geldiğinizde sadece Ulubey Kanyonumuzu görmekle kalmayacak, aynı
zamanda kanyon içinde Montanizm tarikatının merkezi kabul edilen ve
yaklaşık 377 yıllarında Hristiyan
saldırılarıyla yıkıldığı bilinen Pepuza
Antik Kentini de görme fırsatınız olacaktır. Yine Ulubey
ilçemiz Sülümenli köyü civarında üç tarafı vadilerle çevrili bulunan
ve Büyük İskender dönemine ait olan Blaundos Antik Kenti görülmeye
değer diğer bir tarihî güzelliktir. 2018 yılında kazı
çalışmalarına başladığımız şehir
her geçen gün daha da belirgin hâl almaktadır. Ulubey Kanyonuyla
bağlantısı olan Clandras Su Kemeri, Helenistik mimari
özellikleri göstermekte olup 24 metre yükseklikte bulunan su kemeri ve buradan
akan su gerçekten görülmeye değer diğer bir tarihî eserimizdir. Yine
Romalılar döneminden kalma ve 6ncı yüzyılda piskoposluk merkezi
olan Sebaste Antik Kenti yine Uşak ilimizin Sivaslı ilçesine
bağlı Selçikler kasabamızda bulunmaktadır. Banaz Ahat
köyümüzde bulunan ve bir Yahudi yerleşim merkezi olan Akmonia Antik Kenti
ilk voleybolun oynandığı bir kenttir. Buradaki mozaik
çalışmalar Zeugma Antik Kenti mozaik çalışmalarıyla
çok benzerlik göstermektedir.
Bir atasözü vardır:
Mermeri delen, suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir.
Uşak Taşyaran Vadisini gördüğünüzde bunun nasıl hayata
geçtiğine şahitlik edeceksiniz. Milattan önce 560
yıllarında tahta geçen, zenginliğiyle ve hazineleriyle ünlü
Lidya Kralı Kroisosa ait 360 eserin ve bunun yanında Paleolitik,
Tunç, Frig, Lidya, Helenistik ve Roma dönemlerine ait pek çok eserin
sergilendiği, Kültür ve Turizm Bakanlığımız
tarafından yapılan ve 2018 yılında hizmete açılan
Uşak Arkeoloji Müzemizi görme fırsatınız olacaktır.
Kurtuluş
Savaşının önemli dönüm noktalarından biri olan, Yunan
Başkomutanı General Trikopisin esir edildikten sonra Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün huzuruna çıkarıldığı ve bir
Osmanlı yapısı olan Atatürk ve Etnografya Müzesini ziyaret
ettiğinizde o duygulu anları tekrar yaşayacaksınız.
16ncı yüzyılda
Avrupa saraylarını süsleyen, madalyon ve yıldız
motifleriyle ünlenen Uşak halılarının Uşak ilimizde
hâlâ dokunduğunu göreceksiniz. İlmek ilmek dokunarak
kadınlarımızın ruh güzelliklerini yansıtan Eşme
kilimlerimizi Eşme Kilim Müzesinde görmek sizin için farklı bir
deneyim olacaktır. Yine, ayrıca, şehir müzemize de sizleri
bekleriz.
Tarhanası, çorbası,
keşkeği, katmeri, alaca tenesi, döndürme böreği, demir
tatlısı, topalağı, cendere tatlısı gibi
Uşakımızın yöresel yemeklerini tatmak ve Uşak
ilimizin doğal güzelliklerini ve tarihî güzelliklerini görmek üzere tüm
vatandaşlarımızı Uşaka bekler, yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Gündem
dışı üçüncü söz, seyahat acentelerinin sorunları
hakkında söz isteyen Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldıza
aittir.
Buyurun Sayın
Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
3.-
Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldızın, seyahat acentelerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
HÜSEYİN YILDIZ
(Aydın) Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
ben yaklaşık beş yıldan beri Turizm Komisyonu üyesiyim,
Cumhuriyet Halk Partisini orada temsil ediyorum; seçilmiş 3 Bakanla
çalıştım, bu 4üncü Bakan.
Türkiye, 2019da
yaptığı 35 milyar dolar ciroyu 12 bin tane acenteden oluşan
bir acente sektörü aracılığıyla yaptı ama maalesef
2018de hükûmet sistemi değiştiği zaman,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi geldiğinde
dışarıdan atadığınız Bakanın kendisi
ETS turun sahibi. O dönemde, gerçekten işi bilen bir
arkadaşımız geldi, turizmin önünü açacak diye sevinmiştik
hem kendi adımıza hem de Cumhuriyet Halk Partisi adına ama
maalesef ve maalesef -altı yıldır bu Komisyon üyesiyim
arkadaşlar, altı yıldır- ilk defa bu kadar, acentelerden,
otel sahiplerinden ve turizmle uğraşan yatırımcılardan
şikâyet alıyorum.
Size anlatayım
değerli arkadaşlar. Türkiyede 12 bin tane seyahat acentesi var. Bu
arkadaşımızın da seyahat acentesi var. Bu
arkadaşımız şunu diyor: Bu pastanın yüzde
90ını ben alacağım, diğerleri ölsün. 2019
yılında bütün acenteler cebinden para harcadı.
Çantasını alıp yurt dışına gidip müşterisini
evinden alıp uçağa bindirip Türkiyedeki havaalanına indirir,
oradan müşterisini alır otele götürür ve otelde bırakmaz, orada
on beş gün boyunca o müşterisine hizmet eder. Maalesef ve maalesef,
2019da bu acenteler cebinden para harcadı 2020 için ama 2020de corona
virüsünden dolayı yaptığı bir sürü yatırım çöpe
gitti ve bu acenteler zor durumda kaldı.
Defalarca Sayın Turizm
Bakanıyla konuşmamıza rağmen 3 tane büyük firmaya 10ar
milyon dolar kredi sağladılar, diğer 12 bin tane acenteyi de
çöpe attılar, hiç ilgilenmediler. Hâlbuki Türkiyede turizmi
geliştirmek istiyorsak o acenteleri ayakta tutmamız gerekiyor.
İki gün önce TÜRSAB Yönetim Kurulu Başkanı, Halk Bankasıyla
bir anlaşma yaptı, sevindik, gerçekten sevindik. Bu konuyla ilgili
bir ay önce dilekçe vermiştim, bugün sıra geldi. Hatta bugün de
gündeme getirecektim. Daha sabah altıda bir sürü acenteci beni aradı,
en az bin kişi aradı. Arkadaşlar, telefonum burada,
gösterebilirim. Halk Bankası anlaşma yapıyor, Halk
Bankasındaki anlaşma şu:
1) Bu acentelerin Halk
Bankasında kredi kartı olacak.
2) SGKsini orada ödeyecek.
3) Çeki olacak.
Bu şartlar
oluşursa biz bu parayı vereceğiz. dediler. Verdikleri para da
70 bin lira para.
Ben buradan Turizm
Bakanına sesleniyorum: Bir an önce işini gücünü bırak, turizmin
önünü aç. Bu ülkede sadece senin şirketin yok.
Değerli arkadaşlar,
ikinci bir husus: Kurtulmuş zamanında burada çalışma
yaptık, bir yasa çıkarıldı 1618, iki buçuk yıldan beri
bu yasayı Turizm Bakanı rafa kaldırdı. Bu yasada ne var,
size söyleyeyim: Türkiye'de turizmi geliştirmek istiyorsanız
arkadaşlar, bu yasayı muhakkak çıkarmamız lazım. ETS
grubu bütün otelleri kapatmış, teklik olarak
Yani diyor ki: Ben bu
otelle anlaşma yaptım, başka bir acente bu otelle anlaşma
yapamaz. Şimdi, 12 bin acente var, bunlar ne yiyecek? Ve bu teklikle
ilgili, bu yasayı biz rekabet oluşsun diye kaldırdık ama
maalesef o yasa Mecliste daha
Turizm Bakanı iki buçuk yıldan beri
orada bekletiyor, getirmiyor.
Şimdi ben buradan AKPli
milletvekillerine sesleniyorum: Seçilmiş milletvekilisiniz, ben özellikle
yerinizde olmak istemiyorum çünkü bölgede -seçildiğiniz için-
vatandaş sizin yakanıza yapışıyor. Burada, maalesef, öyle
bir sistem yarattınız ki oteli olanı, turizm acentesi olanı
Turizm Bakanı yaptınız, hastanesi olanı getirdiniz
Sağlık Bakanı yaptınız, okulu olanı getirdiniz
Millî Eğitim Bakanı yaptınız ve kendi şirketlerinin
adına çalışıyoruz değerli arkadaşlar. 3
seçilmiş Bakanla ben çalıştım, hiçbir zaman bu
sorunları yaşamadık. O yüzden, özellikle AKPli milletvekilleri,
12 bin acentenin sesini duyun, bunlara gereken desteği sağlayın.
Aksi takdirde önümüzdeki dönemde bir tane turist dahi bulamazsınız.
Yine, İngiltere
Başbakanı açıklama yaptı, 17 Mayısta
yurttaşlarına seyahat özgürlüğü verecek veya seyahat izni
verecek. Özellikle İngilizlerden seçim bölgem olan Kuşadası,
Didim, Bodrum, Marmaris ve Fethiye tarafına gelen bir kafile var
yıllardan beri. Bu kafileyi çekmek için rakiplerimiz var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN YILDIZ (Devamla)
Kim var? İspanya var. Kim var? Yunanistan var. Bunları
yapmamız için de bir an önce
Bütün otelciler beni arayıp
Aşı paralarını biz veririz, biz personelimize
aşı yaptırmak zorundayız. dediler. Turizm Bakanı
Sağlık Bakanıyla görüşsün, bir an önce bu
aşıyı sahil kesimindeki otellerde çalışan personele ve
esnafa yaptırmamız gerekiyor.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Yıldız.
Sayın milletvekilleri,
şimdi
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) Sayın Başkanım,
sayın bakanlarımızla ilgili ortaya koyduğu iddiaları
reddettiğimizi belirtmek isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Kayıtlara
girmiştir.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika
süreyle söz vereceğim.
Sayın Kılavuz
III.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Mersin Milletvekili Olcay Kılavuzun, 26 Şubat 1992 tarihinde
Azerbaycanın Hocalı kasabasında gerçekleşen ve
Hocalı katliamı olarak tarihe geçen vahşi hadiseyi nefretle
lanetlediğine, katliamda şehit olanları rahmetle
andığına ve hatıraları önünde saygıyla
eğildiğine ilişkin açıklaması
OLCAY KILAVUZ (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
26 Şubat 1992
yılında, sözde medeni dünyanın gözü önünde, can
Azerbaycanımızın Hocalı kasabasında 63ü çocuk,
106sı kadın olmak üzere 613 soydaşımız hunharca
katledilmiştir. Gözlerini kan bürümüş, Türk düşmanı caniler
tarafından gerçekleştirilen ve tarihe Hocalı katliamı
olarak geçen bu vahşi hadiseyi şiddetle, nefretle lanetliyorum.
Hocalıda yaşanan bu katliam bir soykırımdır.
Hocalı, dinmeyen acımız, geçmeyen sızımız,
kapanmayan yaramızdır. Kalbi kararmış, vicdanı
nasır tutmuş dünya sessiz kalsa da bizler bu soykırımı
ve şehitlerimizi asla unutmadık, unutmayacağız,
unutturmayacağız. Bu vesileyle şehit olan
soydaşlarımızı rahmetle ve minnetle anıyor, aziz
hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.
Azerbaycanın derdi,
derdimiz; sevinci, sevincimizdir. Yaşasın Azerbaycanımız,
Türkiyemiz; yaşasın hiçbir güç önünde eğilmeyen
kardeşliğimiz.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Bravo.
BAŞKAN Sayın
Taşkın
2.-
Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, yirmi dokuz yıl
önce Azerbaycanın Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı
kasabasında yaşanan katliamı dünyanın görmezden
geldiğine, Hocalıda savaş suçu işleyen Ermenistanı
kınadığına, katliamda hayatını kaybeden tüm
Azerbaycanlılara Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dünya tarihinin en korkunç
katliamlarından biri yirmi dokuz yıl önce Azerbaycanın
Yukarı Karabağ bölgesinde Hocalıda yaşandı. Gözü
dönmüş Ermenistan birlikleri kadın, çocuk ve yaşlı demeden
yüzlerce masum Azerbaycan vatandaşını vahşice katletti.
Esir alınan binden fazla kişiden bir daha haber alınamadı.
1 milyondan fazla Azerbaycanlı yerinden yurdundan edildi, evinden
barkından oldu. Hafızalardan silinmeyen bu korkunç katliama dünya
gözlerini yumdu ve görmezden geldi. Hocalıda insanlık ve savaş
suçu bu vahşi katliamı işleyen Ermenistanı şiddetle
kınıyor ve lanetliyorum. Azerbaycanlı kardeşlerimizin yirmi
dokuz yıl önce Hocalıda maruz kaldıkları katliamın
acısını derinden paylaşıyorum.
Katliamda hayatını
kaybeden tüm Azerbaycanlı kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Bravo.
BAŞKAN Sayın
Özkan
3.-
Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, Ahi Evranın doğumunun
850nci yıl dönümünde 2021 yılının UNESCO tarafından
Ahi Evran Yılı olarak kabul edildiğine, Ahi Evranı ve yüzlerce
yıldır bu topraklarda Ahilik geleneğini yaşatmış,
ahirete intikal etmiş tüm esnaf ve sanatkârları rahmetle yâd
ettiğine ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Bilginin hikmetle, ticaretin
ahlakla buluştuğu Ahilik müessesesini dünya milletlerine en
doğru şekilde anlatmak ve bu kutsal emaneti sonraki nesillere
aktarmak amacıyla Ahi Evranın doğumunun 850nci yıl dönümü
UNESCO tarafından 2021 Ahi Evran Yılı olarak kabul edildi.
Kaliteli üretimin ve adil paylaşımın esas alındığı
Ahilik teşkilatı geçmişte sosyal ve ekonomik hayatı
yönlendirdiği gibi günümüzdeki birçok sosyal ve iktisadi kuruluşun
oluşumunda ve şekillenmesinde de büyük pay sahibidir. Bu vesileyle
Ahi Evranı ve yüzlerce yıldır bu topraklarda Ahilik
geleneğini yaşatmış, ahirete intikal etmiş tüm esnaf
ve sanatkârlarımızı rahmetle yâd ediyor, ekonomimizin can
damarı olan çalışkan esnafımıza bereketli işler
temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Bravo.
BAŞKAN Sayın
Şeker
4.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, öğrenci sayısı
itibarıyla ilk 10da olan Kocaeli Üniversitesinin TÜBİTAKın
yaptığı Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi
performans değerlendirmesinde 21inci sırada, Nature İndekste
tıp, fizik ve diğer doğa bilimleri alanında ülkenin tüm
üniversiteleri arasında 8inci sırada olduğuna, bu
başarı için başta Rektör Profesör Doktor Sadettin Hülagü olmak
üzere emeği geçen herkese teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Kocaelimize değer katan ve öğrenci sayısı
itibarıyla ilk 10da olan Kocaeli Üniversitemiz; 20 binin üzerinde ön
lisans, 42 binin üzerinde lisans ve 6 binin üzerinde de lisansüstü olmak üzere
toplam 69.622 öğrencisiyle ve 2 binin üzerinde akademik personeliyle
eğitim öğretim ve akademik çalışmalarını
sürdürmektedir. TÜBİTAKın yaptığı Girişimci ve
Yenilikçi Üniversite Endeksi performans değerlendirmesinde 21inci
sırada yerini alırken, prestijli bilim indekslerinden Nature
Indeksin üniversitelerimizin 2020 yılında yayınlanan makale
sayılarına göre yaptığı değerlendirmede tıp,
fizik ve diğer doğa bilimleri alanında ülkemizdeki tüm
üniversiteler arasında 8inci sırada yerini almıştır.
Bilimle uğraşan Kocaeli Üniversitemizin başarılarının
devamını diliyorum. Başta Rektörümüz Profesör Doktor Sadettin
Hülagü olmak üzere akademisyenlere, öğrencilerimize ve emeği geçen
herkese teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Bravo.
BAŞKAN Sayın Çankırı
5.-
İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırının,
Ankara-İzmir hızlı tren hattının tamamlanmasıyla
Ankara, Afyon, Uşak, Manisa, İzmir illerinin projenin önemli ekonomik
katkılarını yaşayacağına, proje
tamamlandığında sadece Ankara ve İzmir illerinin değil
aynı zamanda İstanbul ile İzmir illerinin de demir yoluyla
bağlanacağına ilişkin açıklaması
CEYDA BÖLÜNMEZ ÇANKIRI
(İzmir) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; dün
CHP İzmir Milletvekili Bedri Serterin Ankara-İzmir hızlı
tren projemiz üzerine konuşmaları adına söz almış
bulunuyorum.
Ülke genelinde 6 bin
kilometre olan bölünmüş yolu 28 binlere çıkarmış bir
iktidar olarak kara ve demir yollarında gerçekleştirdiğimiz
atılımlarımız, dünyanın en büyük projelerinden biri
olan Ankara-İzmir hızlı tren hattıyla ilgili
çalışmalarımız tüm hızıyla devam ediyor.
Projemizin yapım aşamasında ilk aşamada 11 bin kişinin
bu projede görev yapması öngörülürken, tamamlanması sonrasında
Ankara, Afyon, Uşak, Manisa, İzmir illeri projenin önemli ekonomik
katkılarını yaşayacak, proje tamamlandığında
Ankara-İzmir değil aynı zamanda İstanbulla İzmiri de
demir ağlarıyla bağlamış olacak. Bu projenin ekonomik
açıdan hareket oluşturacağına olan inancımız
tamdır. İstanbuldan yola çıkan bir kişi dört saatlik yolla
önce Ankaraya, ardından da üç buçuk saat güvenli yolculukla toplamda yedi
buçuk saatte İzmire varmış olacak.
Hayatımızın
her alanında vatandaşlarımızın hayatını
kolaylaştıracak mega projeleri ve çalışmaları
gerçekleştiren başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğana ve Sayın Bakanımız Binali
Yıldırıma şükranlarımızı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Bravo.
BAŞKAN Sayın Gökçel
6.-
Mersin Milletvekili Cengiz Gökçelin, Mersin ili Anamur, Aydıncık,
Bozyazı ve diğer ilçelerinde çiftçilerin hazine arazisi üzerinde
işgaliye ve kira ücretlerini ödeyerek tarımsal üretim
yaptıklarına, bu arazilerin Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı
tarafından kırk dokuz yıllığına, ağır
bir şartnameyle açık ihale usulüyle kiraya verildiğine,
çiftçilerin o arazileri kiralamasının imkânsız olduğuna, bu
uygulamaya derhâl son verilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Mersinimizin Anamur,
Aydıncık, Bozyazı ve diğer ilçelerinde çiftçilerimiz,
hazine arazisi üzerinde işgaliye ve kira ücretlerini ödeyerek
tarımsal üretim yapıyorlardı. Bu arazileri çiftçilerimizin
ataları da kullanıyordu. Yıllardır çiftçilerimizin
tarım yaptıkları bu araziler Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı ve Hazine ve Maliye Bakanlığı
tarafından kırk dokuz yıllığına, açık ihale
usulüyle kiraya veriliyor. Şartnameler o kadar ağır ki araziyi
kullanan çiftçilerimizin o araziyi kiralamasına imkân yok. Derhâl bu
uygulamaya son verilmeli. Çiftçilerimizin, atalarından kalan bu arazileri
kullanmasının önünü açmalısınız. Anamur,
Aydıncık ve Bozyazıdaki çiftçilerimizin yıllardır
tarım yaptıkları toprakları ellerinden almayın.
BAŞKAN Sayın
Kenanoğlu
7.-
İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlunun, bugün Ankara 2. Asliye Ceza
Mahkemesinde 2 Temmuz Sivas Madımak olaylarının yıl
dönümünde, 2 Temmuz 2020de Ankarada anma yapmak isteyen Demokratik Alevi
Dernekleri yöneticilerinin yargılandığı bir davanın
görüldüğüne, Madımak olaylarında hayatını kaybedenleri
saygıyla andığına ilişkin açıklaması
ALİ KENANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, bugün Ankara 2. Asliye Ceza
Mahkemesinde bir dava görüldü. Bu dava, 2 Temmuz Sivas Madımak
katliamının yıl dönümünde, 2 Temmuz 2020de Ankarada anma
yapmak isteyen Demokratik Alevi Dernekleri yöneticilerinin
yargılandığı bir davadır.
Sivas Madımak
katliamı, insanlık tarihinin gördüğü, tarihe damgasını
vuran bir vahşettir; bu vahşet, binlerce insanın gözleri önünde
Madımak Otelinin ateşe verilmesiyle 33 canın katledildiği
bir insanlık ayıbıdır. Bu insanlık
ayıbını lanetlemek insanlık görevidir. Sivas Madımak
katliamını lanetlemek ve mağdurları anmak isteyenlere dava
açmak da aynı katliamcı zihniyetin bir ürünüdür; bu zihniyeti
lanetliyoruz.
Madımak
katliamını lanetliyor, katledilen canları saygı ve sevgiyle
anıyorum.
BAŞKAN Sayın
Şimşek
8.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, CHPli Mersin Büyükşehir
Belediyesinin belediye işçilerine ağır şartlar içeren bir
sözleşmeyi dayattığına, herkesin işçi
haklarından, pandemide insanların neler çektiğinden
bahsettiğine ama pandemi sürecinde 3 bine yakın insanın
ekmeğinden edildiğine ilişkin açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
CHPli Mersin Büyükşehir Belediyesi, Mersin Büyükşehir Belediyesinde
çalışan işçilerin önüne bir iş sözleşmesi koyarak,
Bunu kendi rızamla imzaladım. diyerek, yanına da 2 şahide
imza attırarak yeni bir sözleşme dayatıyor. Dayatılan sözleşmedeki
bazı maddelerden sizlere bahsetmek istiyorum:
İşveren, işçinin
görev yerini ve yapacağı işi, unvanını tek
taraflı olarak her zaman değiştirebilir.
İşveren,
işçinin ücretinde indirim yaparak işin durumuna göre iş ve
iş yeri değişikliğini her zaman yapabilir.
İşveren,
işçinin sosyal medyada Facebook, Twitter, Instagram ve internette,
basında veya herhangi bir mecrada şirket itibarına zarar verecek
beyan, iddia ve ithamlarda bulunmamayı taahhüt eder.
Ayrıca, Asgari ücretle
çalışmayı da kabul ve beyan edip ek hiçbir şey
istemeyeceğini de beyan eder. gibi çok sayıda madde var.
Sözleşmeyi isteyenlere buradan ben takdim edebilirim.
Şimdi ben buradan
sesleniyorum. Herkes burada işçi haklarından, insan haklarından,
pandemide insanların neler çektiğinden bahsediyor ama şu pandemi
süreci içerisinde 3 bine yakın insanı ekmeğinden işinden
ettiler, yüzlercesini sürgün ettiler ve bugün de bunları
yaşıyoruz.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Bravo! Helal olsun.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Akçay
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Sayın Başkanım, eğer takdir ederseniz, grup adına
konuşmaya devam eder.
BAŞKAN Müsaade
ederseniz yerinden konuşmaları bitireyim, sonra tekrar söz veririm.
Sayın Sorgun
9.-
Konya Milletvekili Ahmet Sorgunun, 28 Şubatın 27 Mayıs, 12
Eylül, 15 Temmuz darbeler zincirinin bir parçası olduğuna, bütün bu
darbelerin ülkenin birliğine karşı
yapıldığına ilişkin açıklaması
AHMET SORGUN (Konya)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
28 Şubat üzerine bugüne
kadar elbette çok konuşuldu, yazıldı çizildi. 24üncü
yılına girdiğimiz bugünlerde de çok konuşulacak ama 28
Şubatı yalnızca, tek başına değerlendirirsek
eksik değerlendirmiş oluruz. 28 Şubatı; 27 Mayıs, 12
Mart, 12 Eylül ve 15 Temmuz darbeler zincirinin, darbeler silsilesinin bir
parçası, ara durağı olarak görmek gerekir. Resmin bütününü,
fotoğrafın büyüğünü görmezsek yüzeysel bir değerlendirme
yapmış oluruz. Bütün darbeler bize, bizi biz yapan değerlere,
birliğimize karşı yapılmıştır. Darbeler
Anadolu insanını tasfiye etmek harekâtıdır, enerjimizi
içeride tüketme, boşa harcama ameliyesidir; hedeflerimizden vazgeçirme,
ufkumuzu karartma, tökezletme ve diz çöktürme operasyonudur. 28 Şubat
sürecinde merhum Erbakan Hocaya kan kusturanların bugünlerde konjonktürel
olarak güzellemeler
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Tutdere
10.-
Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutderenin, Aile, Çalışma ve
Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı kuruluşlarda
ek ders karşılığı çalışan 5 bin meslek
çalışanının mağduriyet yaşadığına,
Anayasayla güvence altına alınan yıllık izin, askerlik
izni, mazeret izni, doğum izni, süt izni gibi izinler dâhil özlük
haklarından mahrum şekilde çalışmak zorunda
kaldıklarına, ek ders karşılığı
çalışan meslek çalışanlarının sesine kulak
vermesi için Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığına seslendiğine ilişkin açıklaması
ABDURRAHMAN TUTDERE
(Adıyaman) Teşekkür ediyorum Başkanım.
Aile, Çalışma ve
Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı kuruluşlarda
ek ders karşılığı çalışan sosyal hizmet
uzmanı, sosyolog, psikolog, öğretmen, usta öğretici, hemşire,
fizyoterapist gibi 5 bin meslek çalışanı mağdur
durumdadır. Anayasa'mıza göre çalışma hayatını
düzenlemekle görevli ilgili Bakanlık, kendi
çalışanlarını mağdur etmektedir. Ek ders
karşılığı çalışanlar
Bakanlığın tüm işlerini yürütmekte ancak statü
belirsizliği nedeniyle mağdur durumdadırlar. Anayasa'nın
50nci maddesinde güvence altına alınan yıllık izin
hakkı, askerlik izni, mazeret izni, doğum izni, süt izni gibi izinler
dâhil, özlük haklarından mahrum şekilde çalışmak zorunda
kalmaktadırlar. Uygulamada ek ders karşılığı
çalışanlar kendileriyle aynı işi yapan kadrolu
çalışanların üçte 1i ücretle, asgari ücretin altında kalan
bir ücretle çalışmaya mahkûm hâle gelmişlerdir. AK PARTİ
iktidarında asgari ücretten sorumlu Bakanlık bünyesinde binlerce
sosyal hizmet çalışanı asgari ücretin altında maaş
almaktadır. Buradan ilgili Bakanlığa çağrıda
bulunuyorum: Ek ders karşılığı çalışan
meslek çalışanlarının sesine kulan verin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Erdem
11.-
İstanbul Milletvekili Arzu Erdemin, 2021 yılında toplam 500
engelli öğretmenin göreve başlayacağına, Millî Eğitim
Bakanı Ziya Selçuka gayretlerinden dolayı teşekkür
ettiğine ilişkin açıklaması
ARZU ERDEM (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2021 yılı engelli
öğretmen alımları iki aşamalı olarak yapılacak
olup toplam 500 öğretmenimiz bu yıl görevine başlayacaktır.
Bu hususta tüm engelli kardeşlerimize branşlarına göre öncelikli
atama imkânı verilmesi ve istihdamlarının sağlanması
yönünde gerekli gayretin sürdürülmesi faydalı olacaktır. Millî
Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk Beyefendiye
gayretlerinden dolayı teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Çakır
12.-
Kocaeli Milletvekili Sami Çakırın, 28 Şubatın yeni model
bir darbe versiyonu olduğuna, kurulan hayalin tarihte kaybolup
gittiğine, 28 Şubatın izlerini silme mücadelesinde emeği
geçen herkese teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli)
Sayın Başkan, 28 Şubat tarihi, içimizde ve ruhumuzda bir
şubat soğuğu gibi yaşadığımız insan ve
insanlık, düşünce, inanç, anlayış, yaşam ve
yaşama değerlerini tankların ve silahların gölgesinde yok
etme, baskı altına alma adına modern, yeni model bir darbe
versiyonuydu. Senaristler ve uygulayıcılar Bin yıl sürecek.
iddiasıyla beyinlerimizi bloke etme propagandası da yaparak süreçte
kişi hak ve hürriyetlerinin nasıl tarumar edilebileceğini
göstermişlerdi. Allah'a hamdolsun ki kurdukları hayal, şubat
ayı gibi kısa sürmüş, tarihin derin ve küflü mahzenlerinde
kaybolup gitmiştir. Bu milletin inancı ve özgür yaşamak için
verdiği mücadeleler tarihin muhtelif dönemlerinde yine tarihin ders
alacağı nitelikte örneklerle doludur. Bu millet sustuğu zaman
bile cevap vereceği zamanı beklemeyi bilmiştir. 28
Şubatın derin izlerini silme mücadelesinde emeği geçen herkese
teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Gaytancıoğlu
13.-
Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, Edirne ili Meriç ilçesinde
mezarlık yeri konusunda sıkıntı
yaşandığına, Meriç Belediyesinin yapılması
düşünülen mezarlık projesi için kaynağı
olmadığına, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğüne yardım talebinde bulunduğuna,
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kuruma bir an önce Meriç
Belediyesine bu iş için gerekli yardımın yapılması
çağrısında bulunduğuna ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU
(Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Edirne ilimizin Meriç
ilçesinde mezarlık yeri konusunda sıkıntı
yaşanmaktadır. Meriç Belediyemiz bu sorunun çözümü için yeni yer
tahsisi ve mezarlık alanı yapımı için proje
hazırlamıştır ancak AKPden devraldığımız
ve ekonomik olarak zor durumda bulunan Belediyemizin bu projeyi yapacak
kaynağı yoktur. Bunun için Meriç Belediyesi, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğüne yardım
talebinde bulunmuştur ancak şuna kadar talebe herhangi bir cevap
verilmemiştir. Benim buradan Çevre ve Şehircilik Bakanı
Sayın Murat Kuruma çağrım: Bir an önce Meriç Belediyemize,
bütün projesi hazır bu iş için gerekli yardımı
yapmasıdır. Mezarlıklarda bile partizanlık yapmayın.
Esnafa, işçiye, çiftçiye, emekliye, işsize, öğrenciye yani
yaşayan insanımıza bir hayrınız dokunmuyor, bari
ölülülere bir hayrınız olsun.
BAŞKAN Sayın
Sümer
14.-
Adana Milletvekili Orhan Sümerin, Adana ilinin en değerli yerlerinden
biri olan eski TRT binasının arazisiyle birlikte satışa çıkarıldığına,
aynı arazi içerisinde Emniyet Teşkilatı Şehit Aileleri ve
Maluller Derneğinin de bulunduğuna, arazi satılacaksa bile
Şehit Aileleri ve Maluller Derneğine acilen yeni bir yer tahsisi
yapılması gerektiğine ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Adananın en güzel ve
değerli yerlerinden biri olan eski TRT binası, araziyle birlikte ne
yazık ki satışa çıkarılıyor. Aynı arazi
içerisinde Emniyet Teşkilatı, Şehit Aileleri ve Maluller Derneği
buluyor. Yine aynı arazi içerisinde Büyükşehir Belediye
Başkanlığının destekleriyle yapılan, üzerinde
şehitlerimizin isimlerinin yazdığı bir de anıt
bulunuyor. Şehir Aileleri Derneğinin satış sonrası
Bizlere yer göstersin. çabaları şimdiye kadar
karşılık bulamamış durumda. Hangi devlet
kapısını çalsak kapı duvar. açıklaması
yapıyorlar. Bu memleket şehitlerimizin kanıyla
sulanmış topraklar üzerine kurulmuştur. Devlet, baba olma gücü
göstermeli, içerisinde şehitlik anıtı ve Şehit Aileleri
Derneği olan bir araziyi rant uğruna satıp evlatlarını
mağdur etmemelidir. Arazi satılacaksa bile Şehit Aileleri
Derneği mağdur edilmeden acilen yeni bir tahsis
yapılmalıdır.
BAŞKAN Sayın
Baltacı
15.-
Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacının, zaten yüksek mazot ve
amortisman giderleri altında ezilen tır ile kamyon şoförleri
için sürüş sürelerinin yeniden düzenlenmesi ve yol güzergâhlarındaki
park alanı sayısının artırılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
HASAN BALTACI (Kastamonu)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ticari amaçla yük
taşımacılığı yapan tır ve kamyon
şoförlerinin yirmi dört saatlik süre içinde toplam dokuz, devamlı
olarak dört buçuk saatten fazla araç sürmeleri yasaktır. Kazaların
önüne geçmeyi amaçlayan ve teoride doğru gözüken bu yasak ne yazık ki
uygulamada tır ve kamyon şoförlerini mağdur etmektedir. Dinlenme
tesislerinin park izni vermek istememesi, yol güzergâhında da yeterli
sıklıkta park alanı olmaması nedeniyle belirlenen
sürüş süresinin üzerine çıkmak ya da hız sınırı
ihlali yapmak mecburiyetinde kalan tır ve kamyon şoförlerimiz
ağır para cezasına çarptırılmakta, ehliyetlerini
kaybetme tehlikesi yaşamaktadır. Yüksek mazot ve amortisman giderleri
altında zaten ezilen tır ve kamyon şoförlerimiz için sürüş
süreleri yeniden düzenlenmeli, yol güzergâhlarındaki park alanı
sayısı artırılmalıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Gündoğdu
16.-
Ordu Milletvekili Metin Gündoğdunun, Azerbaycanın Dağlık
Karabağ bölgesinde 26 Şubat 1992 tarihinde 613 Azerbaycan Türkünün
Ermeni birlikleri tarafından şehit edilmesinin üzerinden yirmi dokuz
yıl geçtiğine, bu olayı asla unutmayacaklarına ve
unutturmayacaklarına, Türkiye Büyük Millet Meclisinin himayesinde
gerçekleşen, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa
Şentopun açılışını yaptığı,
olayı tekrar canlandıran resim sergisi için de Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanına ve Başkanlık Divanına teşekkür
ettiğine ilişkin açıklaması
METİN GÜNDOĞDU
(Ordu) Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Azerbaycanın
Dağlık Karabağ bölgesinde 25 Şubatı 26 Şubata
bağlayan gece 1992 yılında 106sı kadın, 83ü çocuk
olmak üzere 613 Azerbaycan Türkünün Ermeni birlikleri tarafından
şehit edilmesinin üzerinden yirmi dokuz yıl geçti. Bu olayı asla
unutmayacağız, unutturmayacağız, her fırsatta gündeme
getirip her yıl dönümünde hatırlatacağız. Çünkü Müslüman
Türk coğrafyasında gerçekleştirilen katliamlara hiçbir zaman
Avrupa ses vermedi, vermemeye de devam ediyor; biz de bunu hatırlatmaya
devam edeceğiz.
Bugün gerçekleştirilen
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin himayesinde gerçekleşen, Meclis
Başkanımızın açılışını
yaptığı resim sergisiyle de Halkla İlişkiler
binamızda bu olay tekrar canlanmaktadır. Bundan dolayı Meclis
Başkanımıza ve Başkanlık Divanına teşekkür
ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
İsmail Kaya
17.-
Osmaniye Milletvekili İsmail Kayanın, Ermenistan birliklerinin 26
Şubat 1992de Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı
kasabasına düzenledikleri saldırıda 613 Azerbaycan
vatandaşını katlettiğine, ülkenin Hocalı katliamının
acısını her zaman yüreğinde hissedeceğine, katliamda
şehit olan Azerbaycanlılara Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
İSMAİL KAYA
(Osmaniye) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Ermenistan birlikleri, yirmi
dokuz yıl önce 26 Şubat 1992de Yukarı Karabağ bölgesindeki
Hocalı kasabasına düzenledikleri saldırıda 613 Azerbaycan
vatandaşını çocuk, kadın, yaşlı ayrımı
gözetmeden zalimce katlettiler. Türkiye olarak Hocalıdaki bu
insanlık dışı katliamın acısını her
zaman yüreğimizde hissettik. Hocalı katliamı, tüm
insanlığın dersler çıkartması, yaşanan bu
katliama ilişkin bir vicdan muhasebesi yapması gereken çok önemli bir
olaydır, vicdanlarımızda en ağır cezaya mahkûm
ettiğimiz bir katliamdır. Bu vesileyle Ermenistanın çeyrek asra
yakın bir süredir işgal ettiği toprakların Azerbaycan
toprakları olduğu, can Azerbaycanlı kardeşlerimizin
yanında olmaya devam edeceğimizi ifade ederek Azerbaycanlı
kardeşlerimize Allahtan rahmet diliyor, kederli ailelerine ve tüm
Azerbaycan halkına başsağlığı dileyerek Genel
kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Şimdi,
Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini
karşılayacağım.
Grup Başkan
Vekillerimizden de ricam sözlerini kısa tutmaları, uzun bir
çalışma günümüz var.
Sayın Türkkan, buyurun.
18.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın, yirmi dokuz yıl önce 26
Şubatta Azerbaycanın Hocalı kasabasında Ermeni
askerlerinin 613 kişiyi katlettiğine, hayatını kaybedenlere
bir kez daha Allahtan rahmet dilediğine, geçim
sıkıntısının milletimizin başlıca gündem
maddesi olmaya devam ettiğine, salgın tedbirleri, enflasyonun
yükselmesi ve Türk lirasındaki değer kaybıyla da yoksul
sayısının hızlı arttığına, ekonomideki
bu kötü gidişatın on dokuz yıllık Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarının eseri olduğuna, devlet desteklerinin
artırılması, üretimin desteklenmesi ve yabancı sermayenin
ülkeye getirilmesi gerektiğine, 24 Ocak 2020 tarihli
Cumhurbaşkanı kararıyla Kocaeli ili Kandıra ilçesindeki 17
tarım arazisiyle ilgili arazi toplulaştırma kararı
alındığına, bu kararla üretimi ve tarım işletmelerinin
verimliliğini artırmak ve kırsal kesimdeki nüfusun hayat standartlarını
yükseltmenin amaçlandığına ama hâlâ bir adım
atılmadığına, Kandıra ilçesinde kaç hektar alan için
toplulaştırma kararı alındığını ve bu
iş taşeron şirketlere verildiyse taşerona verilecek bedelin
ne kadar olduğunu merak ettiklerine, Burdur ilinin Gölhisar ve Çavdır
ilçelerinin yayla seracılığının merkezi hâline
geldiğine, son zamanlarda sera üreticisi zarar ettiği için
seraların söküldüğüne, Burdurlu üreticilerin de destek beklediklerine
ve Hükûmetten seslerini duymasını istediklerine ilişkin açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yirmi dokuz yıl önce
25 Şubatı 26 Şubata bağlayan gecede insanlık tarihi
korkunç bir katliama tanıklık etti. Tarihin karanlık sayfalarından
olan bu katliam, Azerbaycanın Dağlık Karabağ bölgesindeki
Hocalı kasabasında meydana geldi. Ermeni asker kuvvetleri
tarafından kadın, çocuk, yaşlı ve hasta
ayırımı yapılmaksızın tüm masum siviller
katledildi. Katliamda 63ü çocuk, 70i yaşlı, 106sı kadın
613 kişi hayatını kaybetti, 1.200den fazla kişi esir
olarak götürüldü, 150 kişiden bir daha haber bile alınamadı.
Katliamın üzerinden yirmi dokuz yıl geçmesine rağmen,
Hocalının acısı insan olan herkesin vicdanında
tazeliğini hâlâ koruyor. 20nci yüzyılda dünyanın gözü önünde
gerçekleştirilen ve görmezden gelinen bu katliamı lanetle yâd
ediyorum, hayatını kaybeden soydaşlarımıza bir kez
daha Allahtan rahmet diliyorum, Azerbaycan devletinin acısını
yürekten paylaşıyorum.
Geçtiğimiz ay,
Türkiyedeki 76 ilde ikamet eden 2.207 kişiyle gerçekleştirilen bir
araştırmada Son bir yılda market giderleriniz ne kadar
arttı? sorusu soruldu. Katılımcıların yüzde 42si,
son bir yılda market giderlerinin yüzde 40ın üzerinde
arttığını belirtti. Ankete katılanların yüzde
87si ise borcu olduğunu ifade etti. Geçim sıkıntısı
milletimizin başlıca gündem maddesi olmaya devam ediyor. Yükselen
enflasyonla hayat pahalılığı arttı, iş yerlerinin
faaliyetleri durdu, gelirler azaldı, işten çıkarmalar
çoğaldı, vatandaşlarımız ciddi anlamda gelir
kaybına uğradılar. Salgın da yoksullaşmayı ciddi
şekilde etkiledi tabii ki. Enflasyonun yükselmesi ve Türk lirasındaki
değer kaybıyla da yoksul sayısı çok hızlı
arttı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam
edin.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Ekonomideki bu kötü gidişat on dokuz yıllık Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidarının eseridir. Devlet destekleri
artırmalı, üretim desteklenmeli, ithalat düşürülmeli,
yabancı sermaye ülkemize getirilmelidir. Demokrasi geliştirilmeli -bu
çok önemli- hukuk herkese eşit uygulanabilir hâle getirilmeli; aksi
takdirde Hükûmet, ekonominin kötü gidişatını durduramayacak,
vatandaşlarımızı yoksulluğa mahkûm etmeye devam
edecektir.
Resmî Gazetede
yayımlanan 24 Ocak 2020 tarihli Cumhurbaşkanı Kararıyla
Kocaeli Kandıradaki 17 tarım arazisiyle ilgili arazi
toplulaştırma kararı alındı. Bu kararla tarım
arazilerinde daha az zaman, iş gücü ve sermaye kullanımı
sağlamak, üretimi ve tarım işletmelerinin verimliliğini
artırmak ve kırsal kesimdeki nüfusun hayat standartlarını
yükseltmek amaçlanmıştı ve çok olumlu bir adımdı ancak
bu konuda hâlâ bir adım atılmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi, buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Bitiriyorum Başkanım.
Kandıradaki
toplulaştırmayla ilgili cevaplanması gereken sorular var,
buradan sormak istiyorum: Kandırada kaç hektar yer için
toplulaştırma kararı alındı? Bu işin taşeron
şirketlere verildiği doğru mu? Taşeron şirketlere verildiyse
toplulaştırmada taşerona verilecek bedel ne kadar? Bunları
merek ediyoruz. Kandırada tarım zaten bitmişti, üretmeyen
Kandıralılar bir de bu konuda mağdur olmak istemiyorlar.
Son olarak Burdurdan söz
etmek istiyorum: Son yıllarda Burdurun Gölhisar ve Çavdır ilçeleri
yayla seracılığının merkezidir -uzun hasat dönemi ve
aromasıyla iç piyasada tercih edilen domates- ülkemizin yüzde 40 ürününü
karşılayan Antalyalı tüccarlar tarafından tercih edilen yer
olmuştur ama ne yazık ki sera üreticisi son yıllarda
emeğinin karşılığını alamamaktadır.
Girdiler pahalı, sera üreticisi zarar ediyor. Bu yıl 120 dönüm sera
dökülerek hurda demir olarak verildi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Lütfen
tamamlayın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli)
Bitiriyorum Başkanım
Sera çiftçisinin
borçlarıyla ilgili hiçbir erteleme ve ciddi bir destekleme henüz
yapılmadı. Tüm üreticiler gibi Burdurlu üretici de destek bekliyor.
Gıda fiyatlarının düşmesi için üreticiye gübre, ilaç ve
fide alımı yönünden destekler verilmeli, mazot daha düşük fiyata
verilmeli, sübvanse edilmeli, kredi ödemeleri ertelenmeli ve faiz
alınmamalı. Burdurlu çiftçi fide konusunda da mağdur; fideler
hastalıklı geldiğinde çiftçi Tohumdan geldi. diyor, tohumcu
Fideden kaynaklanıyor. diyor ama mağdur olan yine çiftçi oluyor.
Burdurlu çiftçilerimiz Hükûmete diyorlar ki: Sesimizi duyun.
Yüce Parlamentoyu
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim
Başkanım.
BAŞKAN Sayın
Akçay, buyurun.
19.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, 26 Şubat 1992 tarihinde
Ermenistan tarafından organize edilen Taşnakçı çetelerin 613
Azerbaycan Türkünü katlettiğine, tarihi zulümle tekerrür ettirmek isteyen
Ermenistanın 12 Temmuz 2020 tarihinde Tovuzda, 27 Eylül 2020 tarihinde
Karabağda sivillere yönelik saldırılar
başlattığına, bu saldırılarda çok sayıda
Azerbaycan Türkünün şehit olduğuna, 10 Kasım 2020 tarihinde
Ermenistana karşı büyük bir zafer kazanan Azerbaycanın
işgal edilen topraklarının büyük bir çoğunluğunu geri
alarak şehitlerin kanını yerde bırakmadığına,
Ermenistanın Hocalı, Kelbecer, Laçın ve diğer yerlerde
açıkça soykırım suçu işlediğine, Hocalıda,
Kelbecerde, Doğu Türkistanda, Türkmenelide şehit edilenleri, 1915
tarihinde Hınçak, Taşnak çetelerinin saldırılarında
hayatlarını kaybedenleri ve ASALA saldırılarıyla
şehit olan diplomatları rahmetle andığına, Gazeteci
Yazar Tarık Buğrayı vefatının 27nci yıl
dönümünde rahmetle andığına ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ermenistan, 28 Aralık
1991de Hankendide başlayan işgal girişimlerini 29 Ekim 1993te
Zengilanın işgaline kadar sürdürmüş, Azerbaycan
topraklarının yüzde 20sini işgal etmişti. Haydut ve terör
devleti Ermenistan, 25 Şubat 1992 yılında Hocalıyı
işgal ederek dünyanın gözü önünde yüzlerce masumu katletmiş ve
çok sayıda çocuğun derisini canlı canlı yüzerek
tıpkı Nazilerin yaptığı gibi deney olarak
kullanmış ve katletmiştir.
Yirmi dokuz yıl önce,
Azerbaycanın Hocalı şehrinde 25 Şubatı 26 Şubata
bağlayan gece, Ermenistan tarafından organize edilen
Taşnakçı çeteler, 83ü çocuk, 106sı kadın, 70i
yaşlı, toplam 613 Azerbaycan Türkünü katletmiştir. Ermenistan,
otuz yıl boyunca Azerbaycan toprakları üzerinde sistematik işgal
girişiminde bulunmuş, sivil vatandaşları hedef alan
saldırılar yapmıştır.
Tarihi, zulümle tekerrür
ettirmek isteyen Ermenistan, 12 Temmuz 2020de Tovuzda, 27 Eylül 2020de
Karabağda sivillere yönelik saldırılar
başlatmış, bu saldırılarda çok sayıda Azerbaycan
Türkü kardeşimiz şehit olmuştur. Kardeş Azerbaycan,
kırk dört gün süren çetin mücadele sonunda, katil ve haydut devlet
Ermenistana tarihî bir ders vermiştir. 10 Kasım 2020de Ermenistana
karşı büyük bir zafer kazanan Azerbaycan, işgal edilen
topraklarının büyük bir çoğunluğunu geri alarak
şehitlerimizin kanını yerde bırakmamıştır.
Soykırım suçu ve
cezası uluslararası hukukta bellidir. Ermenistan Hocalıda,
Kelbecerde, Laçınde ve diğer yerlerde açıkça
soykırım suçu işlemiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin,
buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sözde
Ermeni soykırımı yalanlarıyla çelik çomak oynayan sözde uygar Batı, 1991den bu yana
Ermenistanın işlediği insanlık suçları için tahkikat
komisyonları kurmamıştır ancak mutlaka
kurulmalıdır. Ermenistan, işgal ettiği toprakların
tamamından acilen atılmalıdır.
Bu vesileyle Hocalıda,
Kelbecerde, Doğu Türkistanda, Türkmenelide şehit edilen bütün
soydaşlarımızı, 1915te Hınçak, Taşnak
çetelerinin saldırılarında hayatlarını kaybeden
atalarımızı, ASALA saldırılarıyla şehit olan
diplomatlarımızı rahmetle anıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 26 Şubat 2021, edebiyatımızın
köşe taşlarından büyük romancı Tarık
Buğranın vefatının 27nci yıl dönümüdür. Tarık
Buğra, eserleriyle Türk düşünce dünyasını etkileyen bir
yazardır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Özellikle Gençliğim Eyvah adlı eserinin tekrar tekrar okunması
gereken bir eser olduğunu düşünüyorum ve bütün gençlerimize, tüm
vatandaşlarımıza da tavsiye ediyorum. Bu eser, bir neslin
nasıl mankutlaştırıldığını, bu
mankutlaşan nesille devlet içinde nasıl devlet olunmaya tevessül
edildiğini anlatan, âdeta yaşadıklarımızı ve
bilhassa FETÖyü resmeden bir romandır. Genel Başkanım
Sayın Devlet Bahçelinin gençlerimizin sokakların kör karanlığına
teslim edilmemesi, kaos senaryolarına alet olmamaları adına
tespit ve telkinleri oldukça önemlidir. Sayın Genel
Başkanımız, 23 Şubat 2021 tarihli grup
toplantısında gençlerimize şu çağrıyı
yapmıştır: Eyvah gençliğim dememek için tüm
kardeşlerimi ziyana değil, ziya içinde yaşamaya, Türkiyeye
sahip çıkmaya, huzur, barış, refah ve mutluluk içinde var olmaya
çağırıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
lütfen sözlerinizi.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Bu
vesileyle merhum Tarık Buğrayı rahmetle anıyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Kerestecioğlu
20.-
Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, AKP Genel
Başkanının 20 bin öğretmen ataması
yapılacağını söylediğine, sendikaların
açıkladığı ataması yapılmayan öğretmen
sayısının ise 700 bin olduğuna, aynı gün Adalet
Bakanlığının çoğu gardiyan 13 bin atama
yapacağı haberinin yapıldığına, iktidarın
yönetim biçiminin eğitime, bilime yer vermediğine; gardiyana,
hapishaneye, bekçiye ihtiyaç duyduğuna, Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu
eş sözcüleri tarafından İrade Gaspı ve Kayyum Gerçekleri
başlıklı raporun kamuoyuyla
paylaşıldığına, tutuklu olan belediye eş
başkanlarını selamladığına, kayyum rejiminin
sadece halk iradesinin gasbıyla değil yolsuzluklarla da tarihe
geçecek olan bir rejim olduğuna, UNESCOnun, Dünya Miras Listesinde yer
alan Diyarbakır ili Sur bölgesinde yer alan Benusen Mahallesinde
kamulaştırılan 200 binanın yıkımına
başlandığına, bu bölge için nasıl bir
çalışma düşünüldüğünü Benusen sakinlerinin bilmeye
hakkı olduğuna, bu yılki Duygu Asena Ödülünün Emeritus Profesör
Doktor Ayşe Buğraya verildiğine, bu ödülü fazlasıyla hak
eden Ayşe Buğrayı saygıyla selamladıklarına
ilişkin açıklaması
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Teşekkürler Sayın
Başkan.
AKP Genel Başkanı
dün 20 bin öğretmen ataması yapılacağını söyledi.
Sendikaların açıkladığı ataması yapılmayan
öğretmen sayısı 700 bin, 55 ülke nüfusundan fazla.
Sayıştayın Millî Eğitim Bakanlığı denetim
raporlarını baz alarak açıkladığı rapora göre
sadece 10 büyük ilde bile 138 bin öğretmen açığı varken 20
bin öğretmen ataması emekli olan öğretmen
sayısını bile karşılamıyor. Her yıl zaten 20
bine yakın öğretmen de emekli oluyor. Aslında onun yerine
yenisini koymaktan başka bir şey değil bu. Hâl böyleyken
aynı gün bir başka atama haberi yapıldı: Adalet
Bakanlığı, çoğunluğu gardiyan 13 bin atama
yapacakmış. Her zaman dediğimiz gibi bu iktidarın zihniyeti
ve yönetim biçimi bilime, eğitime yer vermiyor; saray rejimi gardiyana,
hapishaneye, bekçiye ihtiyaç duyuyor.
Demokratik Yerel Yönetimler
Kurulu eş sözcülerimiz tarafından İrade Gaspı ve Kayyum
Gerçekleri başlıklı raporumuz kamuoyuyla
paylaşıldı dün. Ben buradan değerli Selçuk
Mızraklı, Gülten Kışanak, Şevin Alaca ve Ayhan Bilgen
şahsında bütün belediyelerimizin gasbedilmiş ve tutuklu olan
eş başkanlarını selamlıyorum. Raporumuz,
İçişleri Bakanlığının geçtiğimiz aylarda
yayınladığı ve gerçekleri manipüle eden spekülatif
iddialarına karşı bir cevap niteliği de taşıyor.
Bir örnek vermek istiyorum: 48 belediyeden 24ünün 2016da ilk kayyum
atandığı zaman toplam borcu 730 milyon liraydı yani 730
milyon lira borçla biz teslim ettik o belediyeleri.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin,
buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Evet, etmedik aslında, gasbedildi
belediyelerimiz. 31 Martta biz bu belediyeleri tekrar
aldığımız zaman, bu 24 belediyenin toplam borcu ne
kadardı biliyor musunuz? 5,6 milyar lira. Yani 24 belediyeyi 4 milyar 870
milyon borçlandırmıştı kayyumlar, 8 kat evet. İkinci
defa gasbedilirken ise -daha sonra 31 Martta biz tekrar belediyeleri
aldıktan sonra- 5,4 milyar lirayla teslim ettik. Yani o kadarcık
kısa bir süre içerisinde bile 2 milyon lira azalttık bu borcu.(x)
Evet, kayyum rejimi, sadece halk iradesinin gasbıyla değil
yolsuzluklarla da tarihe geçecek olan bir rejimdir.
Birleşmiş Milletler
Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO, Dünya Miras Listesinde yer alan
Diyarbakır Sur bölgesi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara)
alanında yer alan Benusen
Mahallesinde bir yıkım var. 200 yapıya ilişkin
kamulaştırma kararı verildi, karar kapsamında surların
dış çeperinde yer alan yapılardan 72 bina, 83
bağımsız yapının yıkımına
başlandığı ifade ediliyor.
Benusen,
Diyarbakırın en eski semtlerinden, 1960lı yılların
sonları başta olmak üzere özellikle 1990lardaki köy yakmaları
sonrası nüfusu çok artan bir yer ve genelde yoksul, işçi kesimlerinin
kaldığı bir yer.
Şimdi, burada -teklif
edilen meblağlar- çok düşük meblağlar ailelere teklif ediliyor
ama aslında şu anda TOKİ evleri, orada yapılan, 1 milyon
üzeri fiyatlarla satışa çıkıyor. Ve gerçekten nasıl
bir çalışma düşünülüyor, ne gibi önlemler alınıyor,
kamuoyunun ve en doğal olarak da tabii Benusen sakinlerinin bunu bilmeye
hakkı var. Halkın bu konudaki kaygılarını ifade etmek
istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi lütfen.
Buyurun.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Son olarak, PEN Yazarlar Derneği
on bir yıldır feminist yazar ve gazeteci, değerli dostumuz Duygu
Asena adına Duygu Asena Ödülü veriyor. Bu yılki Duygu Asena Ödülünü
Emeritus Profesör Doktor Ayşe Buğraya verdiler. PEN Türkiye, Doktor
Buğraya ödülü verme nedeninin Buğranın saldırılar
karşısındaki sağduyulu ve vicdani duruşu olduğunu
belirterek 2021 PEN Duygu Asena Ödülünü varlığıyla,
çalışmalarıyla, kitaplarıyla, duruşuyla, eğitimci
ve bilim insanı kimliğiyle örnek oluşturan Profesör Doktor
Ayşe Buğraya sevgi ve saygıyla sunuyoruz. Ayşe Buğra,
Dünya Bilimler Akademisinin 2015 Sosyal Bilimler Ödülünü kazanmış
dünya çapında bir bilginimizdir. demişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Son cümlem.
BAŞKAN Son cümlenizi
alayım.
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Biz de, bu ödülü fazlasıyla
hak eden Ayşe Buğrayı saygıyla selamlıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Özkoç
21.-
Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Hocalı katliamını bir kere
daha kınadığına, yaşamını yitirenleri
rahmetle andığına, grubu adına tüm Azerbaycan halkına
sevgilerini ilettiğine, Merkez Bankası döviz rezervleriyle ilgili
olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hazine ve Maliye
Bakanı Lütfi Elvan ile AKP Genel Başkan Yardımcısı
Nurettin Caniklinin önce Arttı. dediklerine, sonra rezervlerin
eridiğini ve ihalesiz döviz satışı
yapıldığını kabul ettiklerine, Merkez Bankası
döviz rezervinin ihalesiz, duyurusuz kimlere, ne zaman, hangi kurdan, ne koşulda
satıldığının cevabını beklediklerine,
Sağlık Bakanı Fahrettin Kocaya CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlunun sorduğu 1 milyon doz ücretsiz
aşı 12 dolardan Devlet Malzeme Ofisine
faturalandırıldı mı, yoksa faturalandırılmadı
mı? sorusuna yanıt beklediklerine, Mersin Belediyesindeki
taşeron işçilere 3.420 lira asgari ücret verildiğine,
işçilerin güvencesinin demokrat belediyecilik anlayışıyla
sonuna kadar muhafaza edileceğine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsanlık tarihine
büyük bir acı ve utanç olarak kazınan ve hafızalara kirli bir
katliam olarak kazınan Hocalı katiamını büyük bir
şiddetle bir kere daha kınıyorum; 29uncu yıl dönümünde
bunun asla hafızalardan silinmeyeceğini bir kere daha ifade etmek
istiyorum; yaşamını yitiren Azeri kardeşlerimizi rahmetle
anıyorum, tüm Azerbaycan halkına sevgi ve
selamlarımızı grubum adına iletiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Merkez Bankası döviz rezervleriyle ilgili
dün burada açıklayıcı bir tablo sunmuştum; Cumhurbaşkanı
Erdoğan, Bakan Lütfi Elvan ve AKP Genel Başkan
Yardımcısı Canikli önce Arttı. dedikleri rezervlerin
eridiğini ve ihalesiz döviz satışı
yapıldığını kabul ettiler. Şimdi, bu
itirafların üzerine, üç aydır sorduğumuz soruya artık
yanıt istiyoruz: Merkez Bankası döviz rezervi, döviz
varlığımız ihalesiz, duyurusuz kimlere, ne zaman, hangi
kurdan, ne koşulda satıldı? Doların 8 liranın üzerine
neden çıktığı derhâl açıklansın. Kimler kara para
kazandı, millet ne kaybetti? Açıklansın istiyoruz.
Sayın Sağlık
Bakanı Fahrettin Koca, dün Meclise AKPli milletvekillerini dinlemeye
geldi. Bizim aşıyla ilgili genel görüşme talebimiz olmuştu;
pandemi önlemleriyle ilgili sorularımız var, bilgi almak
istediğimiz alanlar var. Bakan Bey İsterseniz gelir, bilgi veririm.
demişti; istedik, talebimizi sunduk, Bakan Bey gelmedi. Kendisine Genel
Başkanımızın da yönelttiği bir soru var: 1 milyon doz
ücretsiz aşı 12 dolardan Devlet Malzeme Ofisine
faturalandırıldı mı, yoksa
faturalandırılmadı mı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) -
Bunun da yanıtını bugün vereceğini söyledi; kendisinden
bunu bekliyoruz ve Meclise de gelip hem aşı hem de pandemi süreciyle
ilgili burada bilgi vermesini talep ediyoruz.
Sayın Başkan, sosyal
demokrat belediyecilik anlayışında, işçilerimizin
hakkını hukukunu sonuna kadar savunmak, hiçbir ayrım ve
ayrıştırma yapmadan onların hakkı için mücadele etmek
bizim temel ilkemizdir. Bu konuda hangi belediye başkanı
-karşı karşıya- neler yapmış karşılaştırabiliriz.
3.420 lira Mersin Belediyesindeki taşeron işçimize verdiğimiz
asgari ücrettir; diğer belediyelerle de bunu
karşılaştırırız. O yüzden onların
güvenceleri sosyal demokrat belediyecilik anlayışı içerisinde
sonuna kadar muhafaza edilecektir.
Bilgilerinize sunar, hepinizi
saygıyla selamlarım.
BAŞKAN Sayın
Akbaşoğlu
22.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, yirmi
sekiz yıl Ermenistan işgali altında kalan Karabağ bölgesi
ve Hocalı kasabasında yapılan katliamları tekrar
kınayarak, acılarını paylaştıklarına, yirmi
sekiz yıl sonra Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyevin de
ifadesiyle, Karabağ zaferinin kazanılmasında en büyük
katkıyı Türkiyenin verdiği gerçeğinden hareketle bu manada
sevinçlerine de ortak olunduğunu belirtmek istediğine, Tarım ve
Orman Bakanlığı tarafından üreticilerin tarımsal
faaliyetleri için geliştirilen modern basınçlı bireysel sulama
sistemleri yatırımlarına hibeye esasa mal alım
tutarının KDV hariç yüzde 50si kadar hibe desteği
verileceğinin Resmî Gazetede yayımlandığına, 2002de
toplam 192 organize sanayi bölgesi varken AK PARTİ döneminde 324 organize
sanayi bölgesinin şu anda faaliyette olduğuna, 81 vilayette organize
sanayi bölgesi bulunmakta olup her tarafta fabrikaların üretime devam
ettiğine, her zaman sanayicinin, yatırımcının
yanında olduklarına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın doğum gününü tebrik ettiğine, AK PARTİ
Grubu adına kendisine hayırlı ömürler ve daha nice hizmetler
dilediğine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) Çok teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Değerli milletvekilleri,
öncelikli olarak yirmi sekiz yıl Ermenistan işgali altında kalan
Karabağ bölgesi ve Hocalıda yapılan katliamları tekrar
kınayarak, telin ederek onların acılarını paylaştığımızı
beyan etmek isterim. Aynı şekilde, yirmi sekiz yıl sonra
Sayın Aliveyin, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyevin de
ifadesiyle, Karabağ zaferinin kazanılmasında en büyük
katkıyı Türkiyenin verdiği gerçeğinden hareketle, bu manada
sevinçlerine de ortak olduğumuzu belirtmek isterim.
Tarım ve Orman
Bakanlığımız tarafından güzel bir müjde verildi, bu
müjdeyi paylaşmak istiyorum: Üreticilerin tarımsal faaliyetleri için
geliştirilen modern basınçlı bireysel sulama sistemleri
yatırımlarına hibeye esasa mal alım tutarının KDV
hariç yüzde 50si kadar hibe desteği verileceği Resmî Gazetede
yayımlandı. Dolayısıyla, bu konuda, bu haber yeni üretim,
yeni istihdam, yeni yatırım demektir; çiftçilerimize,
insanlarımıza hayırlı olsun.
Değerli milletvekilleri,
organize sanayi bölgeleriyle ilgili baktığımızda, 2002de
toplam 192 organize sanayi bölgesi varken AK PARTİ döneminde buna büyük
bir ilaveyle 324 organize sanayi bölgesi şu anda faaliyette. 2002de 400
bin istihdam sağlanırken sadece organize sanayi bölgelerindeki fabrikalardan
şu anda 2 milyon insanımız evine ekmek götürmekte.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin,
buyurun.
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) Şu anda 2 milyon
insanımız, 324 organize sanayi bölgesinden evine ekmek götürmekte.
Türkiye, 36 milyar dolar olan ihracatını 180 milyar dolarlara
çıkardı; bu, bütün illerde yaptığımız
yatırımların, açtığımız fabrikaların
neticesindedir. 81 vilayetimizde organize sanayi bölgesi bulunmakta olup her
tarafta fabrikalar üretime devam etmektedir; hamdolsun.
Kısa bir şekilde,
bahsi geçen, bütün 81 vilayeti temsilen Çankırımızda ifade
edeceğimiz organize sanayi bölgeleriyle ilgili görsel olarak da sizlere
Yakınkent Organize Sanayi Bölgemizde, Çerkeş Organize Sanayi
Bölgemizde, Korgun Organize Sanayi Bölgemizde ve Şabanözü Organize Sanayi
Bölgemizde yatırımların AK PARTİ döneminde nasıl
yapıldığını, AK PARTİ döneminde
Çankırıda bu organize sanayi bölgelerinden yaklaşık 10 bin
kişinin evine ekmek götürdüğünü ifade etmek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) - Aynı şekilde,
bakınız, Başbakanlık Yatırım Ajansının
destekleriyle yabancı sermayenin Çankırıda
buluşmasını -Japon-Türk ortaklığıyla beraber-
Sayın Cumhurbaşkanımızın 2015 yılında,
şu an 2 bin kişinin çalışmış olduğu Sumitomo
Rubber AKO Lastik Fabrikası açılış töreninin kurdelesini
göstermek isterim. Aynı şekilde geçen yıl, Sayın Sanayi
Bakanımız Mustafa Varank Beyle Çerkeş Organize Sanayi
Bölgesinde 10 fabrikamızın kurdelesini hep beraber kesmiştik.
Dolayısıyla, bütün bunları 81 vilayetimize şamil
kılmamız mümkündür ancak ben sadece Çankırımızdan
örnek veriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi lütfen.
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) - İşte, dün de bahsi geçen
Avrupa'nın en büyük seramik ve granit fabrikası Çankırı
Kurşunluda Türk yatırımcı tarafından ve 1 milyon
metrekare kapalı alan üzerinde ihracat rekorları kıran bir
yapıda, 700 işçi kardeşimizin evine ekmek götürdüğü bir fabrika
olarak elan hizmet vermekte. Dolayısıyla, onlarcası sadece
Çankırıda açılan fabrikaların binlercesi yurdumuza
açıldı, hepsi de hizmet vermeye devam ediyor. Bütün
yatırımı teşvik noktasında her zaman sanayicimizin,
yatırımcımızın yanında olduğumuzu, onlara
altyapı, teşvik, kredi noktalarında her türlü desteği her
zaman vereceğimizi de ifade etmek isterim.
Bu arada
Çankırımızdan söz açılmışken Sayın
Kılıçdaroğlunun grup toplantılarında zaman zaman dile
getirdiği, bizim de cevap verdiğimiz hususu burada da
huzurlarınıza arz etmek isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Son kez
mikrofonu açıyorum Sayın Akbaşoğlu, buyurun.
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) Göstermiş olduğum şu
fotoğraf Çankırı tarihinin en büyük
yatırımıdır; eski adı Kızlaryolu Barajı,
yeni adı Profesör Doktor Hasan Zuhuri Sarıkaya Barajı. 1
katrilyon liraya varacak bir yatırımla, muazzam bir şekilde 160
bin dekar arazinin sulanacağı, Çankırı, Kastamonu ve Çorum
vilayetlerimizin faydalanacağı muazzam, devasa bir barajın yüzde
12si tamamlanmış vaziyette. Biz, patates deposu yapılmak
istenen Boluya açtığımız gibi, 2 mislini sadece Ilgaz
Tüneli olarak açtık; inşallah cumartesi günü de
Çerkeş-Kızılcahamam Tünelimizi açacağız.
İşte AK PARTİ farkı budur, kimsenin hayal edemediğini
gerçekleştiren partidir AK PARTİ diyor ve bu vesileyle Sayın
Cumhurbaşkanımızın doğum gününü tebrik ediyor,
grubumuz adına kendisine uzun, hayırlı ömürler, daha nice
hizmetler diliyorum.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. [AK PARTİ sıralarından
alkışlar; CHP sıralarından Bravo sesleri(!)]
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Kendi konuşmamla ilgili
tutanaklara yanlış geçeceğinden bir düzeltme için sadece söz
istedim. Akbaşoğlu'yla alakası yok.
BAŞKAN Ha, siz
düzeltme yapacaksınız.
FİLİZ KERESTECİOĞLU
DEMİR (Ankara) Evet.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Kerestecioğlu.
23.-
Ankara Millletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, önceki
açıklamasında Belediyelerimiz 2nci defa gasbedilirken 5,4 milyar
lirayla teslim ettik yani 2 milyon azalttık. diye yanlışlıkla
söylediğine, aslında O kadar kısa bir sürede 200 milyon lira
indirdik bu borcu. demek istediğine ilişkin açıklaması (x)
FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Az önceki konuşmamda kayyum
raporu notundan bahsederken, belediyelerimiz 2nci defa gasbedilirken 5,4
milyar lirayla teslim ettik yani 2 milyon azalttık. demişim.
Yanlışlıkla söyledim, 200 milyon lira o kadar kısa bir
sürede indirdik bu borcu demek istiyordum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Siz neyi düzelteceksiniz
Sayın Özkoç?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Sadece kayıtlara geçsin diye söylüyorum.
Tabii, Sayın
Akbaşoğlunun dün çok içinde kalmış bu olay. Bugün o
gösterdiği resimlerde bir tane devletin yaptığı fabrika
yok, tek. Diyor ya: Teşvik veriyoruz, bilmem ne veriyoruz, falan
İşte AKPnin uyutma taktiği bu.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Devlet fabrika yapmaz ki. Devlet fabrika
yapılmasına
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Ama ben şimdi tek tek sayarım kaç tane devletin
yaptığı fabrikayı satmışlar, işletmeyi
satmışlar. Resimlerini getirir şuraya koyarsam Meclisin
salonundaki koltuklar almaz. Onun için bize masal anlatmasınlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) Efendim, ben de kayıtlara
geçmesi açısından söylüyorum. Geçen konuşmuştu CHP
milletvekili arkadaşımız, yaptıkları hizmetleri
göndermişti ruloyla. Şu efendim: Yaptıkları hizmet kürsüden
ancak kendi sıralarına kadar erişmişti. (CHP
sıralarından gürültüler) Biz de cevap vermiştik. Bizim
yaptığımız hizmetler, yatırımlar Edirneden
Karsa yol olur, hatta Karabağa yol olur. [AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; CHP
sıralarından gürültüler, alkışlar(!)] En güzel cevabı
bu şekilde verdik, daha üstüne söz söylemeye gerek yok. Savunma Sanayii
Başkanlığımız altında da HAVELSANıyla,
TAİsiyle, TÜBİTAKıyla
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Bir tane fabrika söyle.
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) -
millî harp sanayimize ilişkin
ve yerli, millî uçak ve helikopterlerimize ilişkin bütün
fabrikalarımızla, devletimizin fabrikalarında, özel sektörümüzle
her alanda -her türlü atölyemizde- her türlü hizmet yapılmaktadır.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Tek bir fabrika söyle.
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) Bunu milletimiz görmektedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özkoç, bir
şeyi hatırlatayım: Biliyorsunuz bunlar gelir geçer, bu
görüntüler, kalıcı olanlar tutanaklardır ve her
alkışladığınızda bunlar tutanaklara Cumhuriyet
Halk Partisi alkışları olarak geçiyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Gerçekten alkışlıyoruz.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum o zaman, mesele yok.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Gerçekten Sayın Başkanım, tekrar kayıtlara geçsin diye
söylüyorum.
BAŞKAN Teşekkür
ettim.
Yok, yok, artık
geçirmeyin. Gerçekten alkışladığınıza göre
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Sayın Başkan, öyle Ben lafı söyledim, son noktayı
koydum... Burada bir grubu temsil ediyorum. Öyle bir davranışı
asla kabul etmem.
BAŞKAN Teşekkür
ettim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Ben söylüyorum, alkışların da kayda geçtiğini biliyoruz,
bilerek alkışlıyoruz. Gerçekleri yalanlarla bu kadar
çarpıtan bir zihniyeti ancak alkışlayabiliyoruz, başka bir
şey yok. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) Efendim, ancak yalanı görmek
isteyenler aynaya baksınlar. Yalan ile iftira siyasetini kendileri kendi
yüzlerinde görürler.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
Yaşar, bir talebiniz mi var?
BEDRİ YAŞAR
(Samsun) Evet Başkanım, sıramı bekliyorum. Yine,
aynı şeye tanık oluyoruz.
BAŞKAN Siz, hep bu
anafora yakalanıyorsunuz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Cumhurbaşkanlığının, Anayasa ve Adalet Komisyonu
üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanala ait (3/1377) ve (3/1378), Sivas Milletvekili Ahmet Özyüreke ait
(3/1412) esas numaralı Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Tezkerelerinin Cumhurbaşkanlığının 23/2/2021 tarihli
yazısı doğrultusunda geri alındığına
ilişkin tezkeresi (3/1553)
BAŞKAN - Anayasa ve
Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanala ait (3/1377) ve (3/1378), Sivas Milletvekili Ahmet
Özyüreke ait (3/1412) esas numaralı Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Cumhurbaşkanlığı Tezkereleri, Cumhurbaşkanlığının
23 Şubat 2021 tarihli yazıları doğrultusunda
Cumhurbaşkanlığına iade edilmiştir.
Bilgilerinize sunulur.
İYİ PARTİ
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
V.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
İYİ PARTİ Grubunun, Samsun Milletvekili Bedri Yaşar ve 20
milletvekili tarafından, Samsun ilinde turizm altyapısı
başta olmak üzere bu konuda yaşanan sorunların
araştırılması amacıyla 11/3/2020 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan
(10/2732) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2021 Perşembe günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
25/2/2021
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
25/2/2021 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Lütfü
Türkkan
Kocaeli
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Samsun Milletvekili Bedri
Yaşar ve 20 milletvekili tarafından Samsun'da turizm
altyapısı başta olmak üzere bu konuda yaşanan
sorunların araştırılması amacıyla 11/3/2020
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 25/2/2021 Perşembe günkü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin
gerekçesini açıklamak üzere İYİ PARTİ Grubu adına
Samsun Milletvekili Sayın Bedri Yaşar.
Buyurun. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce Azerbaycanın
Hocalı ilinde yapılan katliamda şehit olan kardeşlerimize
Allah'tan rahmet diliyorum. Yine, Azerbaycanlı kardeşlerimizin
Karabağ zaferini de gönülden tebrik ediyorum.
Turizm gelirlerinde hak
etmiş olduğu payı bugüne kadar alamayan Samsunda, turizm
altyapısı başta olmak üzere bu konuda yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bu önergeyi vermiş bulunuyoruz. Biz
diyoruz ki Samsun model şehir olsun. Samsun, Karadenizin orta yerinde
bulunmasına, hakikaten her türlü altyapısı olmasına
rağmen -deniziyle, kara yoluyla, hava yoluyla, her türlü ulaşım
imkânı var- maalesef, bugün için turizmden istediği kadar istifade
edemiyor. Yani bugün, Antalyayı yılda milyonlarca kişi ziyaret
ederken Samsunu ziyaret eden yabancı kişi sayısı 116 bin,
yerli turist sayısı da 900 bin civarında. Dolayısıyla,
belli modellemeleri yapabilirsek, belli modeller üzerinde çalışırsak,
bu, aynı zamanda turizmin de Anadoluya yayılmasına katkı
sağlar.
Bugün, Akdenizin
dışında Ege, Karadeniz ve İç Anadolu Bölgesi yeterince
tanıtılamamış ve ön plana
çıkarılamamıştır. Hâlbuki, bugün, Samsunumuzun Ege
sahillerinden, Antalya sahillerinden hiçbir farkı yoktur. Tarih ve kültür
açısından baktığınız zaman, kültürel
zenginlikleri çoğu şehrimizden daha fazladır. Yani şöyle,
fazla vaktinizi de almadan sırayla gidersek, şunu söyleyeyim: Mesela
Samsunda bir müzemiz var; ihalesi yapıldı, sonra müteahhit
kaçtı; maalesef, o günden bugüne biz bu müzeyi bir türlü
tamamlayamadık. Eğer bu müze tamamlanırsa çok ciddi katkı
sağlayacaktır.
Yine, bunun devamında,
bizim Kızılırmak Deltamız var. Geçtiğimiz dönemde
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesinde bulunan Kızılırmak
Deltasıyla ilgili müracaatlarımızı yaptık ama bazı
eksikliklerden dolayı UNESCO Daimî Listesine girememiştik. Bunun
için de bir an önce bir çalışma yapılıp UNESCOnun
listesine girmesi lazım.
Devamında,
Şahinkaya Kanyonu var. Burada milletvekili arkadaşlarımız
var, gayet iyi biliyorlar; Şahinkaya Kanyonu dünyadaki ender,
sayılı kanyonlardan biridir ama maalesef, bugün, altyapısı
itibarıyla oraya gelecek turistleri
ağırlayacağımız kapasitede değil. Bununla ilgili
yatırımların bir an önce yapılması lazım.
Yine -Bafralı
milletvekili arkadaşımız var- bugün, Kızılırmak
Deltası üzerinde bulunan Bafra Kuş Cenneti yüzlerce kuşa ev sahipliği
yapmaktadır; aynı zamanda, kuşların göç yolları
üzerinde bulunmaktadır. Lagünleri zaten Türkiyede eşi ve emsali
olmayan güzelliktedir ama maalesef, bunlar Türkiyede genel manada bilinmeyen
yerlerimizdir.
Devamında, yine, kral
mezarlarımız var Değerli Milletvekilim biliyorsunuz Bafrada. Bu
kral mezarlarının da ben fotoğraflarını buradan
göstermiştim, ümit ediyorum yine gerekli değer verilir diye
düşünüyorum. Paralelinde Kunduz Ormanları var, inanın doğa
turizmine yapılabilecek en uygun ortamlardan bir tanesidir, doğal
güzellikleriyle buralar da ziyaret edilebilir.
Yine, devamında
Samsunun cumhuriyet gibi bir değeri var. Biliyorsunuz, Samsun kurtulan
değil, kurtaran şehirdir; cumhuriyetin temellerinin
döşendiği şehirdir. Yani bugün, ortaöğretimde bulunan
öğrencilerimizin -8-9 milyon civarında öğrencimiz var- sadece
yüzde 10u cumhuriyet ve bunun değerlerini öğrenmek üzere Samsuna
gelse inanın Samsunun turizmine inanılmaz katkılar
sağlayacaktır. Tabii, Bandırma Vapuru bire bir ölçekte
yapıldı. Değerli Belediye Başkanımızın bu
konuda katkıları yüksek, buradan da kendisine teşekkür ediyorum.
Bandırma Vapuru da bire bir ölçeklerde yapıldı, onun da
yılda yaklaşık 500 bin ziyaretçisi var.
Devamında,
Ayvacıkta Saklı Cennet var; tabiat gibi, portre gibi, geç
karşısına resim yap denecek güzelliklere sahip. Peki, bütün
bunlar varken Sayın Grup Başkan Vekilleri diyorsunuz ya Edirneden
Karsa kadar
Sayın Akbaşoğlu, bir de Samsunda mola verin,
Samsunun bu değerlerine hep beraber gerekli yatırımları
yapalım.
Bakın, hızlı
tren
Daha Ankara-Samsun hızlı treni proje ihalesi
aşamasında. Biz, özellikle bu şehirlerimizi, Karadeniz
kıyısı dâhil, Orta Anadoludaki şehirleri cazibe merkezi
hâline getiremezsek arkadaşlar, bizim o tarafta turizmi geliştirmemiz
mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BEDRİ YAŞAR
(Devamla) Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN Ben ek süre
vermiyorum biliyorsunuz.
Teşekkür ediyorum
Sayın Yaşar.
BEDRİ YAŞAR
(Devamla) Dolayısıyla bu, bizim partimizin değil hepimizin
ortak paydası, siyasi bir tarafı yok; destek vereceğinizi ümit
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Yaşar.
Halkların Demokratik
Partisi Grubu adına Sayın Murat Çepni.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MURAT
ÇEPNİ (İzmir) Teşekkürler Başkan.
Genel Kurul ve değerli
halkımız; evet, Samsun deyince maalesef aklımıza bu
sayılan güzellikler, tarihî eserler gelmiyor. Ne geliyor
aklımıza? Yeni yeni açılan AVMler geliyor ve tam olarak ne
olduğu belli olmayan, nasıl, nereden beslendiği belli olmayan
siyasi ve ekonomik ilişkiler geliyor. Elbette Samsun bu açıdan
muazzam bir zenginliğe sahip.
Ben burada özellikle
tarım açısından birkaç şey söylemek isterim çünkü 2 tarım
ovasının ortasına kurulmuş bir kent, tarihsel olarak da
tarımdan beslenen bir kent bugün inşaat çöplüğüne
dönüştürülmüş durumda. Yani sürekli ve sürekli büyüyen bir
inşaat kenti hâline gelmiş. E tabii, bir rant kenti aynı zamanda
bu Samsun. Tabii, bu anlamda, bunun Samsuna en büyük ihanet olduğunu
düşünüyorum. Özellikle de bu açıdan Çarşamba Ovasında
kurulan biyokütle enerji santralinden bahsetmek gerekir, Samsunun tarihî
zenginliklerinden bahsedilecekse bu santralden bahsetmeden Samsun için bir
şey söylenmiş olunamaz.
Şimdi, buradaki
biyokütle santrali tam sit alanı niteliğinde bir tarım
arazisinde kurulmuş ve bu santral, 181 dönümlük tarımsal arazide
günde 630 ton ağaç, sap, kabuk vesaire yakmasına, 38 ton kül
çıkarmasına, 1.500 metreküp yer altı suyu tüketmesine, bu
işlemler esnasında da kömürle çalışan termik santrallerden
yüzde 150 daha fazla azotoksit, yüzde 600 daha fazla uçucu organik
bileşenler, yüzde 190 daha fazla partikül madde ve yüzde 125 daha fazla
karbonmonoksit yaymasına rağmen izin verilmiş bir santral
burası. Bölge idare mahkemesi inşaatı durdurmuş fakat
Danıştay daha sonra bozmuş, hâlâ mahkeme süreçleri devam ediyor
ve çıkan su, DSİyle anlaşma yapılamamasından kaynaklı
da araziye atılıyor. Dolayısıyla, bölgede yaşayan
yurttaşlar arazi üzerinde 75 metrekareden büyük yapı yapamazken, 10
metreden daha derin sondaj yapamazken bu fabrika burada işine geldiği
gibi her türlü katliamı gerçekleştiriyor.
Samsuna, Samsun için
mücadele eden, orada bu santrale karşı da ses çıkaran, mücadele
eden arkadaşlarımıza buradan başarılar diliyorum ve bu
biyokütle santralinin hızlıca, acilen durdurulması, tasfiye
edilmesi gerekir ve Samsunun güzelliklerinin tarım başta olmak
üzere, turizm başta olmak üzere öne çıkartılması,
sahiplenilmesi ve geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Buradan tüm Samsumlu
hemşehrilerime de selamlarımı sevgilerimi iletiyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Neslihan Hancıoğlu, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NESLİHAN
HANCIOĞLU (Samsun) Teşekkürler Sayın Başkan.
Seçim bölgem Samsunun turizm
alanında yaşadığı sorunlara ilişkin olarak
İYİ PARTİ Grubunca verilen önerge üzerine söz aldım. Genel
Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; seçim bölgem Samsun birçok alanda olduğu
gibi maalesef turizm alanında da kaderine terk edilmiş bir kent
durumundadır. Denizi, doğası ve tarihî mirası büyük bir
turizm potansiyeli barındıran kentimizin bu gücü özellikle AK
PARTİ iktidarları döneminde törpülendikçe törpülendi.
İktidarın turizm özelinde Samsuna verdiği önem ve değerin
en somut fotoğrafı işte şu elimde gördüğünüz
fotoğraftır. Burası Samsunun merkezindeki Arkeoloji ve
Etnografya Müzesi. İhalesi 2017 yılında yapıldı,
inşaat başladı, firma iflas etti; inşaat iki
yıldır harabeye dönmüş durumdadır.
Değerli milletvekilleri,
sözlerime başlarken Samsunun büyük bir turizm potansiyeli olduğunun
altını çizmiştim. Turizmde kamu gücü ve katkısı kadar
özel sektörün gücü de son derece önemli ve değerlidir.
Yaşadığımız pandemi süreci de bu sektörde ciddi
anlamda hasar yaratmış, bu hasarın telafisi adına dişe
dokunur hiçbir adım atılmamıştır. Kısa bir süre
önce Türkiye Seyahat Acentaları Birliği Bölge Temsil Kurulu ve acente
sahipleriyle bir araya geldik. Sektörün tümünde ve Samsun özelinde yaşanan
sorunları kendilerinden dinledik, çok çarpıcı bilgiler edindik.
Bakın, sadece Samsunda turizm acentelerinde çalışan 500
kişi işsiz kalmış çünkü acenteler kapanmanın
eşiğine gelmişler. Kısıtlamalar sürecinde seyahat
acenteleri aylarca iş yapmamış, hayatta kalmalarını
sağlayacak olan finansal desteklerden mahrum kalmışlar. Oysa
aynı süreçte turizm sektörü özelinde Türkiyeyle benzer özellikleri barındıran
diğer devletler, çok ciddi destekleme programları uyguladılar.
Almanya, Rusya, İspanya örnekleri var. Bu ülkeler, turizm aktiviteleri
dursa bile bu alanda istihdam ve katma değer yaratan işletmelere can
suyu verdi, kapanmalarının önüne geçti.
Turizm, nasıl ülkemizin
bacasız fabrikası ise Samsun için de aynı değeri
taşımakta. Ne yazık ki Samsunumuz bu değerinin
karşılığını göremiyor. İşte, bu
nedenle, başta altyapı olmak üzere Samsunun turizm alanında
yaşadığı sorunların araştırılması
ve doğru politikaların oluşturulmasını destekliyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Orhan Kırcalı,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ORHAN KIRCALI (Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizleri ve ekranları başında bizleri seyreden çok değerli
hemşehrilerimi saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum.
Bundan yirmi dokuz yıl
önce Hocalıda katledilen soydaşlarımıza Allahımdan
rahmet diliyorum. Hocalıda yapılan katliamı ve bu katliamı
yapanları da milletin kürsüsünden lanetliyorum.
Değerli Başkan,
sayın milletvekillerimiz; coronavirüs salgını, küresel ölçekte
yüz yılın en büyük ekonomik krizine yol açarken bu süreçten de en
olumsuz etkilenen sektörlerin başında turizm gelmiştir. Turizm
sektörüyle ilgili olarak açıklanan tüm veriler, yaşanan kaybın
büyüklüğünü de açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü tarafından yapılan
değerlendirmeye göre de Covid-19un turizm sektörüne verdiği zarar,
2009 yılındaki küresel ekonomik krizin 8 katına
çıkmıştır.
Temmuz ayında
uluslararası turist hareketlerinde geçtiğimiz yılın
aynı dönemine göre yüzde 81, ağustos ayındaysa yüzde 79
oranında değerli arkadaşlar azalma meydana gelmiştir.
Salgının etkileri özelinde hazırlanan senaryolara göre küresel
turizmin 2023 ve 2024e kadar toparlanması ancak bu toparlanmada turizm
harcamaları bakımından 2019 seviyesini 2023ten önce
göremeyeceği ifade edilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Samsunumuzda turizmin vazgeçilmez üçlüsü
denizin, kumun, güneşin yanı sıra artık birçok insanda
tutku hâlini almış alternatif turizm aktivitelerinin de
gerçekleştirildiği alanları iç içe bulabilirsiniz. Samsun
doğal güzelliklerinin yanı sıra tarihî alanlarıyla da
dikkat çekicidir. Samsunda Anadolu ahşap mimarisinin en güzel örneklerini
görebilirsiniz. Mustafa Kemal Atatürkün 19 Mayıs 1919da ulusal
kurtuluş mücadelesini başlattığı ve bu yolda ilk
adımı attığı Samsun bu özelliğiyle de ayrı
bir değer taşımaktadır.
Samsun golf tesisleriyle
dünya golf severlerini bir araya getirerek bir golf merkezi konumuna
dönüşmüştür. Yazın dağcılık, yayla turizmi ve çim
kayağı ve kışın kar sporlarının
uygulandığı Lâdik Akdağ Baraj Gölü kıyısında
bulunan koyları ve baraj gölü içindeki adının konumu biçimiyle
su sporları için ideal olan şirin ilçemiz Ayvacık; küçük
dereleri, çimenleri, 60 metreye ulaşan çam ağaçları ve
kanyonuyla Vezirköprü, Bafra, Kolay ve 19 Mayıs turizm merkezi olarak ilan
edilmiş, Kızılırmak Deltamız ve Kuş Cennetimiz
büyük bir değer ve anlam ifade etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Kırcalı, teşekkür ediyorum.
ORHAN KIRCALI (Devamla) -
Samsun ilimizde 2005 yılında konaklayan yerli turist sayısı
106.428, yabancı turist sayısı 10.676yken yapılan
çalışmalar sonucunda büyük bir artışla bu sayı 2019
yılında yerli turist sayısı 970.622ye
ulaşmıştır, yabancı turist sayısı 116.587ye
yükselmiştir.
BAŞKAN
Tamamlayalım Sayın Kırcalı, süreniz doldu.
ORHAN KIRCALI (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle sizleri ve hemşehrilerimizi
tekrar saygıyla ve muhabbetle selamlıyorum,
çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ
PARTİ Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Halkların Demokratik
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.-
HDP Grubunun, Adana Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruç ve
arkadaşları tarafından, kod 29 nedeniyle çalışan
kadınların yaşadığı mağduriyetlerin
giderilmesi amacıyla 25/2/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2021
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
25/2/2021
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
25/2/2021 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Hakkı
Saruhan Oluç
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
25 Şubat 2021 tarihinde,
Adana Milletvekili Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç ve
arkadaşları tarafından -11797 grup numaralı- kod 29
nedeniyle çalışan kadınların yaşadığı mağduriyetlerin
giderilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan
Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerinin 25/2/2021 Perşembe günkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin
gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Sayın Semra Güzel.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SEMRA GÜZEL
(Diyarbakır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
bugün, her ne kadar iktidar tarafından inkâr edilse de ciddi bir ekonomik
kriz mevcut, işsizlik her geçen gün artmakta. Toplumsal olarak en temel
sorunlarımız olan cinsiyet ayrımcılığı ve
ekonomik kriz, bu süreçte de kendi sorunlarımızdan
çıkarları için fırsatlar yaratmaya çalışanların
uygulamalarıyla emekçileri vurmaya devam etmektedir. Hepimizin
bildiği gibi pandemi sürecinde yurttaşların işten
çıkarılmalarını önlemek için kimi tedbirler
alındı, bunlar olumlu adımlardı. İş Kanununa
eklenen geçici bir maddeyle, iş veya hizmet sözleşmesinin
feshedilmesi yasaklandı. Fakat yapılan bu değişiklikteki
istisna hâlini, hepimizin ismini son zamanlarda sürekli duyduğu kod 29
uygulamasını kullanan sermaye ve patronlar emekçilerin
başına bela etmiş durumda.
Değerli milletvekilleri,
bildiğimiz üzere kod 29, ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan
kimselerin işten çıkarılabileceğini öngören bir uygulama.
İşverenlerin elinde oyuncak hâline gelen bu uygulama, insanların
yaşamları, gelecekleri düşünülmeden keyfî bir şekilde
uygulanıyor ve emekçiler bunun yarattığı toplumsal tahribatla
mücadele etmek zorunda kalıyor. Kod 29 sadece maddi değil, aynı
zamanda manevi olarak da insanların sırtına bindirilmiş bir
yük. Bugün ise bu yük en çok kadın emekçilerin sırtında. Zaten
pandemi sürecinde en çok ve en kolay işten çıkarılan kesim olan kadınlar
kod 29la işten çıkarılmakta. DİSK-ARın verilerine
göre bir yıllık pandemi sürecinde kadın iş gücü 867 bin
azalarak 10 milyon 596 bine gerilemiştir, yüzde 8,2 azalarak geniş
tanımlı kadın işsizlik oranı yüzde 37,3tür.
Kod 29 uygulaması
ekonomik şiddetle beraber fiziksel ve psikolojik şiddete de
dönüşmüştür. Bu kod bahanesiyle işlerinden çıkarılan
kadınlar bir yandan ekonomik şiddete maruz kalırken bir yandan
da güya ahlaksız davranışlar sergilediği
algısıyla aile içerisinde şiddete maruz kalmakta, toplumsal
olarak dışlanmaktadır. Yani, kod 29 uygulaması
doğrudan kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran bir
uygulama hâline geldi. Ayrıca ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan
hâller ibaresi, kadınların yeni bir iş ararken veya yeni bir
işte çalışırken daha fazla mobbinge, tacize,
ayrımcılığa, cinsiyetçi baskılara uğramasına
sebep olmaktadır. Kamusal alanda var olan cinsiyetçilik algısı
yüzünden bugün bu kodun en çok kadınlara uygulandığı
aşikâr bir gerçektir.
Kod 29la işten
çıkarılan kadınlar ailelerinin sorgulamalarına maruz
kaldıklarını, bunun bir şiddete dönüştüğünü,
iş ararken karşılarına çıkan bu bildirim nedeniyle
ciddi sıkıntılar çektiklerini, işe alınmadıklarını,
kendilerine kötü gözle bakıldığı için
utandıklarını, sigortalı iş aramaktan bile imtina
ettiklerini ve bir haysiyetsizlik yapmadıklarını, ahlaksız
davranmadıklarını sürekli ispatlama çabası içerisine
girdiklerini aktarıyorlar.
Değerli milletvekilleri,
Sinbo fabrikasında bir kadın işçi olan, Tüm Otomotiv ve Metal
İşçileri Sendikası üyesi Dilbent Türker kod 29la işten
atıldı ve 25 Ocak tarihinden beridir fabrika önünde oturma eylemi
gerçekleştirmekte. İşverenler bir yandan da bu kodu
sendikalaşmanın önüne geçmek adına uygulamaktadır. İş
yerlerinde sendikal mücadele veren emekçiler kod 29 gerekçe gösterilerek
işten atılmakta, faaliyetlerine devam eden emekçilere de
gözdağı verilmek istenmektedir.
Değerli arkadaşlar,
Emekçioğlu işçilerine uygulanan kod 29, SGK tarafından
haksız bulunarak değiştirildi ancak işe iade edilmediler.
Ayrıca sendikalaştıkları için ücretsiz izne
çıkarılan sendika üyesi Migros işçilerinin dün
-direnişlerinin 51inci gününde- kod 29 uygulanarak iş akitleri
feshedildi. Gaziantepte Yasin Kaplan Halı çalışanları, 16
tekstil işçisi kod 29 bahanesiyle işten çıkartıldı. Bunlar
sadece birkaç örnek ve bu kodla işten atılan emekçiler işsizlik
maaşı, kısa çalışma ödeneği ve Covid-19 sebebiyle
işsiz kalanlara verilmesi kararlaştırılan nakdî ücret
desteğini de alamamaktadırlar.
Değerli milletvekilleri,
çok açık bir şekilde kod 29 uygulaması işverenlerin,
emekçiler üzerinde baskı aracı durumuna dönüşmüş
durumdadır. Bu yüzden başta kadın emekçileri etkileyen bu
uygulamaya bağlı doğan mağduriyetlerin giderilmesi, geriye
dönük uygulamaların denetlenmesi ve etkin mücadele yöntemlerinin
belirlenmesi için acilen bir çalışma başlatılması
gerekmektedir.
Genel Kurulu
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ
PARTİ Grubu adına Sayın Ayhan Erel.
Buyurun. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA AYHAN EREL (Aksaray) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, yüce Türk milleti; Anayasamızın 38inci maddesinde
Suçluluğu sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
denilmektedir yani masumiyet karinesi bir haktır. Oysa 29uncu maddeye
baktığımızda işçinin, işveren aleyhindeki ahlak
ve iyi niyet kurallarına uymayan hâller ve benzerleri nedeniyle işten
çıkarmanın karşılığı olarak Sosyal Güvenlik
Kurumunun kodları arasında 29a denk gelmektedir. Yani işveren,
işçinin gözünün üstünde kaşı var bahanesiyle 29uncu maddeyi uygulayıp
işten çıkarabilmektedir. Sigortada böyle bir durumun
varlığı, gerçekten var mıdır yok mudur
araştırması yapılmaksızın işçinin siciline
bir kara leke olarak işlenmekte ve daha sonra iş başka bir yere
müracaat ettiğinde de, işten çıkış bildirgesine bakıldığında,
iş akdinin Sosyal Güvenlik Kurumunun 29 koduyla feshedildiğini
görünce işe almakta tereddüt etmektedir. Burada yapılması
gereken hadise, eğer gerçekten işçinin, işverenin iyi niyet ve
ahlakına karşı bir eylemi söz konusuysa, bu, mahkeme kararıyla
ispat edildikten sonra iş akdi feshedilmelidir. Davalar, ara buluculuk
süreci, iş mahkemesindeki süreç yaklaşık dört-beş
yılı bulmakta ve bu nedenle de -kod 29 nedeniyle- işçiler
perişan olmaktadır. Bu uygulamadan vazgeçilmeli, her nedenle olursa
olsun bu dönemde iş akdinin feshedilmesi yasaklanmalıdır diye
düşünüyoruz.
Biz, İYİ PARTİ
olarak, tabii ki işçilerimizin yanında olmakla birlikte, Anadoluda
gezerken işverenlerin de bir talebi var: Yirmi beş sene, otuz sene
çalışan işçinin bir anda kıdem tazminatını ödemek
bize çok zor geliyor. Dolayısıyla, sosyal sigortalar primi gibi
işçinin kıdem tazminatı her ay buraya eklensin, devlet bunu bir
yerde işçi adına değerlendirsin. Otuz sene sonra 50 işçinin
kıdem tazminatını ödemek için iş yerini satsak bu parayı
karşılayamıyoruz. diyorlar. Bu konuda bunun tarafları olan
işçiler, işverenler ve sendikaların bir araya gelerek makul ve
mantıklı bir çözüm bulması gerektiği
inancındayız.
Yine, devlete iş yapan
firmalar aralık ayında yüzde 19 oranında bir ödeme almışlar,
şubat ayında yüzde 25 oranında bir ödeme
bekliyorlarmış ancak stopaj oranının yüzde 3ten yüzde 5e
çıkmasından dolayı ve bu da 1 Martta uygulanacağından
dolayı devletin ödeme yapmadığını söylüyorlar. Bu
firmalar sadece bir mal satıp karşılığında para
beklemiyorlar; çalıştırdıkları işçinin,
kullandıkları akaryakıtın, yemek yedikleri lokantanın,
sanayide aracını tamir ettirdikleri sanayicinin parasını
ödemek için böyle bir talepleri var. Sadece firma sahipleri değil
tedarikçiler, işçiler ve emekçiler perişan bir hâldedir, bunu da
işverenler adına duyuruyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Ünal Demirtaş.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÜNAL
DEMİRTAŞ (Zonguldak) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde iş ve
çalışma yaşamı sorunlarla dolu bir alandır, AK
PARTİ hükûmetlerinin on dokuz yıllık iktidarlarındaysa en
fazla başarısız olduğu alanlardan biridir. Bu dönemde
işsizlik patladı, kayıt dışı çalışma
ile güvencesiz ve esnek çalışma yaygınlaştı, ücretler
açlık sınırının altına geriledi, iş kazaları
ve iş cinayetleri artarak devam etti. Sendikalaşmanın ve toplu
sözleşmenin önündeki engeller hâlâ devam etmektedir. On dokuz yılda
iş ve çalışma yaşamının sorunları
çözüleceğine maalesef derinleşerek devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
tek adam rejiminin kötü yönetimi nedeniyle ortaya çıkan ekonomik buhransa
en çok işçileri vurmuştur. Kötü yönetimin faturasını en çok
işçiler ödemiştir. Salgın başladı, işten
çıkarmalar da başladı. Bunun üzerine, 16 Nisan 2020 tarihinde
4857 sayılı Kanuna bir geçici madde eklendi. Eklenen bu geçici
maddeye göre, işten çıkarma yasağı getirildi. Bu, gerçekten
doğru bir uygulamaydı ancak İş Kanununun 25inci
maddesinin (II) bendindeki Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller
ve benzerleri düzenlemesi istisna olarak kapsam dışı
bırakıldı. İşveren işçiyi ahlak ve iyi niyet
kurallarına uymadığı gerekçesiyle işten
çıkartabilmekte, bunu da SGKye ve İŞKURa kod 29la
bildirebilmektedir.
Değerli milletvekilleri,
kod 29a göre işten çıkarmalar Covid-19 salgını döneminde
işçilerin kâbusu hâline geldi çünkü kod 29la işten çıkarma
işverenler tarafından fena hâlde kötüye kullanıldı. Kod 29,
işten çıkarma yasağını delmenin bir yolu olarak
görüldü. Sendikaya üye oldun, kod 29; ücretsiz izindesin, patron
çağırdı, gelmedin, kod 29; mesaiye kalmadın, kod 29; bugün
niye mavi renk giydin, kod 29; gözünün üzerinde kaşın var, yine kod
29. Kod 29 işçileri cezalandırmanın bir yöntemi oldu. Oysa
işçilerin sosyal devlete en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde
işverenlere böyle bir koz verilmemeliydi.
Değerli milletvekilleri,
kod 29la işten çıkarmanın işçi açısından çok
ağır sonuçları olmaktadır. Kod 29la işçiler kötü
niyetli işverene karşı savunmasız ve korumasız
bırakıldılar. İşçi haksız yere kod 29la
işten çıkartıldığında işsizlik
ödeneğini alamıyor, işe iade hakkını kaybediyor, ihbar
ve kıdem tazminatlarını alamıyor, işçinin siciline
ahlak ve iyi niyet kurallarına uymadığı işleniyor,
işçi yeni iş bulsa bile siciline işlenen kod 29 nedeniyle
işe başlamıyor ve haksız yere işten
çıkarılarak açlığa mahkûm edilen işçi çok daha büyük
mağduriyetler yaşamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÜNAL DEMİRTAŞ
(Devamla) - Bu nedenle salgın bitinceye kadar işten çıkarma
yasağı devam etmelidir ancak kod 29la işten çıkarmalar
yasaklanmalıdır. Bu nedenle bu önergeyi destekliyoruz.
Saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Halil Etyemez.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HALİL ETYEMEZ (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; verilen HDP grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Irakın Gara bölgesinde
alçak terör örgütü PKK tarafından şehit edilen kardeşlerimize
Allahtan rahmet, ailelerine ve aziz milletimize
başsağlığı diliyorum. Gazi Meclisimizden bir kez daha
altını çizerek belirtmek istiyorum, hain terör örgütü PKK ve tüm
terör örgütleri ve destekçileriyle mücadelemize devam edeceğiz.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Bravo.
HALİL ETYEMEZ (Devamla)
- Hepimizin yüreğini yakan 26 Şubat 1992 tarihinde Ermenistan
tarafından Hocalı kasabasında katledilen 613 Azerbaycanlı
kardeşimize de Allahtan rahmet diliyorum.
Değerli milletvekilleri,
tüm dünyayı etkisi altına alan coronavirüs salgını maalesef
ülkemizde de etkisini göstermeye devam etmektedir. Bu salgın tüm
alanları etkilediği gibi çalışma alanını da
etkilemektedir. Salgının görülmeye başlamasından itibaren
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin verdiği
anında karar alma mekanizması sayesinde salgını en az
badireyle atlatabilmek için gerekli önlemler alınmıştır.
Salgının yol açtığı sıkıntıları
azaltmak için işçisinden emeklisine, çiftçisinden esnafına,
ihracatçısından sanayicisine kadar herkese yönelik çok ciddi destek
paketlerini hayata geçirdik. Yaptığımız destekler ve
teşviklerle 311 milyar lirayı bulan kaynak kullanarak her bir vatandaşımızın
yanında yer aldık. Sosyal Koruma Kalkanı Programı
kapsamında vatandaşlarımıza
sağladığımız yardım ve desteklerin tutarı 53
milyarı bulmuştur. Bu süreçte, istihdamın olumsuz yönde
etkilenmemesi için, hızlı bir şekilde yasa çıkararak
işten çıkarma yasağını uygulamaya koyduk.
İstihdama dönüş teşviki artı istihdam teşviki
hızlı işe dönüş teşviki gibi uygulamalarla da hem
işverenimizin hem de işçi kardeşlerimizin yanında olmaya
devam ediyoruz.
Çalışma
Bakanlığımızın riyasetinde tüm kurum ve kuruluşlarımızın
koordinasyonuyla emekçi kardeşlerimizin üzerinde oluşması
muhtemel her türlü keyfî uygulamanın önlenmesi için
aldığımız tedbirler titizlikle uygulanmaktadır.
Gündeme getirilen, uygulamaya koyduğumuz işten çıkarma
yasağını delmeye çalışan bazı işverenlere,
İş Kanununun 25/II maddesinin keyfî bir şekilde
kullanılmaması için, Çalışma
Bakanlığımızın iş müfettişleri gerekli
denetimleri ve soruşturmaları yapmaktadırlar. Verilen önergede
bahsedilen iş yerlerinde de müfettişler tarafından gerekli
denetimler ve soruşturmalar yapılmaktadır. Ayrıca, fesih
yasağı kapsamında, ücretsiz izin uygulamasıyla sendikal
haklarını kullanan işçilerin bu haklarının
engellenmesi yönündeki iddialar da Çalışma
Bakanlığımızın iş müfettişleri
tarafından 6356 sayılı Kanunda düzenlenen sendikal baskı
kapsamında teftiş edilmekte, teftişlerde Türk Ceza Kanununun
Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi
başlıklı 118inci maddesi kapsamında tespitler yapılması
hâlinde de ayrıca cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda
bulunulmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederim Sayın Etyemez.
HALİL ETYEMEZ (Devamla)
Tüm kurumlarımız, haksızlığa karşı her
daim emekçilerimizin ve vatandaşlarımızın yanında
olmaya devam etmektedir.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
3.-
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, rektör atama usulüne ilişkin iddiaların
araştırılması amacıyla verilmiş olan (10/3737)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 25 Şubat 2021 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
25/2/2021
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
25/2/2021 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Engin
Özkoç
Sakarya
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan,
rektör atama usulüne ilişkin iddiaların araştırılması
amacıyla verilmiş olan (10/3737) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesinin görüşmesinin Genel Kurulun
25/2/2021 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin
gerekçesini açıklamak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Sayın Yıldırım Kaya.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YILDIRIM KAYA
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Yirmi dokuz yıl önce
bugün Hocalıda katledilen yurttaşlarımıza Allahtan rahmet
diliyorum, katliamı gerçekleştirenleri de huzurlarınızda
kınıyorum.
Bugün, üniversitelerin
içinden çıkılmaz hâle getirilmesine dönük, özellikle
Cumhurbaşkanlığı tarafından rektör atamalarında
yaşanan olumsuzluklar, usulsüzlükler ve bilimden uzak uygulamalara
Cumhuriyet Halk Partisi adına dikkat çekmek istedim.
12 Eylül askerî faşist
darbesiyle hesaplaşmayı her parti önüne koyduğunu söylüyordu ama
12 Eylül hukukunu aratır derecede üniversitelerimiz zapturapt altına
alınmak istenmektedir. Özellikle partili Cumhurbaşkanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu uygulamalarıyla, ilçe
başkanı yapmadığı, milletvekili
yapmadığı, belediye başkanlığına uygun
görmediği isimleri bizim üniversitelerimize rektör atamakta hiçbir beis görmemiştir.
En son, Türkiyenin ve dünyanın göz bebeği olan Boğaziçi
Üniversitesine atanan rektör, Boğaziçini ve üniversitelerimizin içinden
geçtiği durumu gözler önüne sermektedir. Profesör Doktor Melih Bulu;
Sarıyer AK PARTİ ilçe örgütünün kurucusu; Ataşehirde belediye
başkanı aday adayı oluyor, belediye başkanı adayı
yapılmıyor; milletvekili aday adayı oluyor, milletvekili
adayı yapılmıyor ama Türkiyenin göz bebeği üniversiteye
rektör olarak atanıyor.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğanın bu
uygulamaları sadece Boğaziçiyle sınırlı değil.
Adalet ve Kalkınma Partisinin kurucusu olan, on dört yıl Genel
Başkan Yardımcılığı yapmış olan
İzmir Milletvekili Profesör Doktor Fatma Seniha Nükhet Hotar Dokuz Eylül
Üniversitesine rektör olarak atanmış, AKP Edirne eski Milletvekili
Profesör Necdet Budak Ege Üniversitesine rektör olarak atanmış,
Adalet ve Kalkınma Partisi Konya eski Milletvekili Profesör Doktor Cem
Zorlu Necmettin Erbakan Üniversitesine atanmış, Adalet ve
Kalkınma Partisi Ankara eski Milletvekili Profesör Doktor Aşkın
Asan Avrasya Üniversitesine rektör olarak atanmış,
Şanlıurfa Milletvekili Nevşehir Hacı Bektaş
Üniversitesine rektör atanmış, Adanada yine benzer atama var,
Trabzonda yine benzer atama var, Kütahyada benzer atama var, Sakaryada
benzer atama var, Karsta benzer atama var. Allah aşkına, söyler
misiniz, üniversitelere Adalet ve Kalkınma Partisinde milletvekilliği
yapmış, belediye başkanlığı yapmış ya
da aday adayı olmuş insanlardan başka rektör
bulamadınız mı, bu üniversiteler bilim yuvası değil
mi?
Siz 12 Eylülü
aratıyorsunuz, 12 Eylülün çok çok gerisindesiniz, 18 Haziran 1946
tarihinde çıkartılan yasanın bile gerisine düştünüz. Hangi
noktaya geldiniz, biliyor musunuz? 15 Temmuz 2016da darbe girişiminin
ardından 20 Temmuz darbesiyle bu uygulamaları adım adım
gerçekleştirdiniz. Bir gecede, profesör olma koşulunu ortadan
kaldırıp bir gece sonra üniversiteye rektör atadınız; üç
yıl profesör olma şartını getirdiniz, tekrar
kaldırdınız. Bu mantıkla, bu anlayışla eğitimi
bir santim ileri götüremezsiniz. Ama derdiniz eğitimi ileri götürmek
değil ki eğitimi bilimden uzaklaştırmak istiyorsunuz. Niye
mi? Bakın, okullar yüz yüze eğitime açılmadı ama siz
Allahtan korkmadan liseli çocukları, 2 milyon çocuğu 1 Mart tarihi
itibarıyla yüz yüze sınava sokmak istiyorsunuz. Bu Allahtan reva
mı? Bu çocuklara eğitim öğretim gösterdiniz mi de sınav
yapacaksınız? Siz -700 bin atanmayan öğretmen var- 20 bin
öğretmen atayacağız. diyorsunuz, 20 bin
kapattığınız köy okulu var. Her köye 1 öğretmen
verseniz 20 bin öğretmen. Öğretmen açığını
gidermeden siz ne yapacaksınız? Yapabileceğiniz hiçbir şey
yok.
Son olarak, bir şey daha
yaptınız. Bakın, Cumhurbaşkanlığı
Eğitim ve Öğretim Politikaları Kuruluna bir kişiyi
atadınız. Kim bu biliyor musunuz? Bu, sözde profesör Ömer
Özyılmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
NAZIM MAVİŞ (Sinop)
Sözde değil, sözde değil, profesör; hakkıyla almış,
sözde falan değil.
BAŞKAN Sayın
Kaya, teşekkür ediyorum, süreniz tamamlandı.
YILDIRIM KAYA (Devamla)
Ömer Özyılmaz, Atatürk karşıtlığıyla
Atatürk
devrimlerini yok sayalım, üniversitede, ilkokulda, ortaokulda, lisede
Atatürk ilkeleri ve inkılap dersini kaldıralım. diyorsunuz.
BAŞKAN Sayın
Kaya
YILDIRIM KAYA (Devamla)
Atatürkün adını bu okullardan kaldırmaya sizin gücünüz yetmez,
yetmeyecek!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Kaya, teşekkür ediyorum.
NAZIM MAVİŞ (Sinop)
Sen onu İl Başkanına sor, İstanbul
İl Başkanına. Atatürkün adını anmıyor
İstanbul İl Başkanın.
YILDIRIM KAYA (Ankara)
Mustafa Kemal Atatürkün adını Cumhuriyet Halk Partisinden başka
hiç kimse ağzına alamaz.
BAŞKAN Sayın
Kaya, rica ediyorum, lütfen.
NAZIM MAVİŞ (Sinop)
Senin İl Başkanın Atatürkün adını anmaya
utanıyor utanıyor, İl Başkanın!
MUSTAFA YEL (Tekirdağ)
Ya, Ömer Hoca böyle değil ya.
NAZIM MAVİŞ (Sinop)
Ayıp ya! Sözde profesör diyorsun Yıldırım Hocam ya!
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Konya) Ayıp yani, bu söylediğiniz oldu mu?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Tamam ağabey, tamam.
YILDIRIM KAYA (Ankara)
Bakın, Ömer Hocanın yaptığı iş burada.
Açıklaması, 5 Şubat 2021de yaptığı açıklama
var, okuyun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Karşılıklı konuşmaya gerek yok.
BAŞKAN Sayın
Kaya, Sayın Kaya
YILDIRIM KAYA (Ankara)
Okuyun, okuyun.
BAŞKAN İYİ
PARTİ Grubu adına Sayın Lütfü Türkkan, buyurun. (İYİ
PARTİ sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri ve Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
İçinden geçtiğimiz bu zor günlerde her birinize sağlık ve
sıhhat temennilerimi iletmek istiyorum.
Bilindiği üzere,
geçtiğimiz ay Sayın Cumhurbaşkanımız tam da bu ucube
sisteme yakışır bir atama yaptı, partisinin Sarıyer
ilçe teşkilatının kurucusu birini, kalktı Boğaziçi Üniversitesinin
Rektörü olarak atadı. Atadı ama rektör hâlâ rektör olamadı yani
hâlâ kabullenilebilmiş değil. Zımni kabul diye bir şey
var yani öğrenciler, öğretim üyeleri sizin oraya atanmanızı
istemez ama netice itibarıyla zımni bir kabul önemlidir; böyle bir
kabul görmedi. Zorlamaya devam ediyorsunuz, onlar da kabul etmemeye devam
ediyorlar. Bu atamaya, Boğaziçi Üniversitesinde öğrencisinden
akademisyenine kadar herkes tepki gösteriyor. Üniversiteler, en üst düzeyde
eğitim veren, araştırma yapılan ve bilgi üretilen
kurumlardır yani orada çok akçeli işler dönmez, niye bu kadar
merakınız var, onu da bilmiyorum.
Maalesef, ülkemizin
geleceği olan üniversiteleri AK PARTİ döneminde liyakatsizlik
bütünüyle kuşattı. Rektörler ilk defa 1946 yılında
yapılan düzenlemeyle seçimle belirlenmeye başlamış, bu
uygulama ta ki 12 Eylül 1980 faşist askerî darbesine kadar devam
etmiştir. 1992de ise rektörlerin belirlenme sürecini düzenleyen kanun
maddesi değişmiş ve seçimler geri gelmiş ta ki 2016da AK
PARTİ milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisine
Cumhurbaşkanına doğrudan rektör atama yetkisi veren bir kanun
tasarısı getirene kadar. Her ne kadar tasarı o dönem muhalefetin
itirazları üzerine geri çekildiyse de üç ay sonra yayınlanan bir
kanun hükmünde kararnameyle bu uygulama yürürlüğe giriyor. Bu
değişiklikle rektör seçimleri tıpkı 12 Eylül 1980de
olduğu gibi yeniden kaldırıldı.
Değerli milletvekilleri,
akademisyenler tarafından oluşturulan bir araştırma
kuruluşuna göre, Cumhurbaşkanı tarafından bugün
çeşitli üniversitelere atanan 11 rektörün yayın ve atıf
performansları mercek altına alınmış ve bu
araştırmayla, atanan 11 rektörün yayın ortalamasının 6
olduğu görülmüş. Bu yayının yüzde 95i 4 rektöre ait,
toplamda 7 rektörün de 1 ya da 10 yayını olduğu ifade ediliyor.
Rektörlerin atıf ortalamasının ise sadece 64 olduğu
belirtiliyor. Toplam atfın da yüzde 98i 4 rektöre ait, diğerlerine
hiçbir şey yok yani ismi rektör o kadar; 6 rektör 1 veya hiç atıf
alamamış.
Bakın, üniversitelerdeki
akademik başarısızlığı ortada Türkiyenin,
gitgide aşağıya doğru düşürüyoruz. Dünyada klasmana
giren üniversitemiz kalmadı ama bakıyorsunuz üniversite rektörlerine
-burada isim vermek istemiyorum çünkü birçoğuyla burada görev de
yaptık- ya burada eskiden milletvekilliği yapmış bir
arkadaşımız ya onun kardeşi ya onun eşi veyahut da çok
tanıdık birisi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) - Eski milletvekili.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) Bu
şekilde yaparsanız üniversitelerden çıkan öğrenciler,
sadece diploması olan ama hiçbir işlevi olmayan çocuklar hâline
gelecek ve işsizler ordusuna sadece diplomalı işsizler olarak
katılacaklar.
Teşekkür ediyorum.
(İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Mahmut Toğrul, buyurun.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
bende ekranları başında bizleri izleyen sevgili
yurttaşlarımızı ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
üniversitelere rektör atamanın bir kıstası olmuş, bir
kıstası var, o da: AKPli olmak ve bilim insanı olmamak. Çünkü
bakın, şu anda, üniversitelere atanan rektörler İşte, biz
YÖKle hesaplaşıyoruz. Üniversitelere özgürlük vadediyoruz.
Demokratik, özerk üniversiteler vadediyoruz. diye geldiler ama YÖKü
gördüklerinde bir de baktılar ki üniversiteler bir arpalık ve bu
arpalıkları eş dosta, cemaatlere dağıtarak
onların partiyle iletişimini ve diyaloğunu devam ettirmek ve
kendi içindeki seçimlerde küskünlerini mutlu etmenin bir aracına
dönüştürmüşler. Bakın, bir defa, siz herhangi bir projeye bir
insan alırken dahi ekip çalışmasına uygun mudur, proje
yürütmüş müdür, laboratuvar deneyimi nedir, yayın yazabilmiş
midir, yayınları ne kadar bilimseldir, atıf alabilmiş midir
gibi
Bir proje öğrencisini dahi böyle alırsınız ama
değerli arkadaşlar, şu anda birçok üniversitemizin rektörünün
hiçbir yayını yok, 71 rektörün yayınlarına yapılmış
atıf yok yani bilimsel değeri yok demektir çünkü siz bir
çalışmayı niye yaparsınız üniversitede? Bir
çalışma başka bilim insanlarınca okunsun, ondan
faydalanılsın diye yaparsınız ki biz buna atıf
deriz. Değerli arkadaşlar, bunlar yok ama rektörler üniversitelerde
kral gibi. Nasıl kral gibi? Çünkü kendilerini Cumhurbaşkanının
o ildeki temsilcisi gibi görüyorlar.
Üniversitelerdeki tüm
kurullar işlemez hâlde; ana bilim dalından tutun da üniversite
senatosuna kadar hiçbir kurul işlemiyor. Bir öğretim üyesinin tüm
kaderi -araştırma görevliliği, ilanlar, her şey- o rektörün
iki dudağı arasında. Bu rektörler kimseye de güvenmiyor
değerli arkadaşlar. Kendileri sadece rektör olmuyor; aynı
zamanda bir iki fakülteye dekanlık, aynı zamanda bir iki enstitüye
enstitü müdürlüğü ya da bir iki yüksekokula müdürlüğü de beraberinde
yapıyorlar. Bu da yetmiyor, kendi akrabalarını, sülalelerini
üniversitede istihdam etmeye başlıyorlar. Ya, her gün bu haberleri
duymaktan hicap duymuyor musunuz değerli arkadaşlar? Her gün
basında buna benzer haberler var.
Üniversiteler bugün
çoraklaşmış, üretim yapamaz hâle gelmiş ve 12 Eylül
darbesini dahi mumla arar hâle gelmiştir. Şu anda rektörler gerçekten
üniversiteye bir şey katmaya gelmiyor, orada siyasi iradenin bir temsili
olarak geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
Ya, niye ısrar ediyorsunuz Boğaziçinde Melih Buluda? Nedir Melih
Bulunun yeteneği?
BAŞKAN Sayın
Toğrul, teşekkür ediyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
- Melih Bulu, öğretim üyesi tarafından istenmiyor, öğrenci
tarafından istenmiyor, Mezunlar Derneği tarafından istenmiyor.
Nasıl bir katkı sunacak Boğaziçine? Vazgeçin. Öğrencileri
dinleyin, onlar bu ülkenin aydınlık yüzleridir.
Saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Toğrul.
OYA ERONAT (Diyarbakır)
- Biz de PKKyı istemiyoruz, ne yapalım?
BAŞKAN - Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Hacı Ahmet Özdemir,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HACI AHMET ÖZDEMİR (Konya) Değerli Başkan, kıymetli
milletvekilleri ve bizleri ekranları başında izleyen çok aziz
milletimiz; çok üzgünüm. Geçen hafta biz burada bu konuyu
tartıştık ve o âlâyıvalayla grup sözcülerinin
konuştuğu atamalardan bir örneği karikatürize ederek burada ben
sizlere anlatmaya çalıştım ama bugün burada parti sözcülerinin
Siz üniversiteleri 12 Eylül cuntasından bile geriye götürdünüz.
şeklindeki ithamlarını duyunca
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Kesinlikle
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) -
o karikatürize ettiğim olayların hiç
yaşanmamış gibi değerlendirildiği şeklindeki bir
anlayışı burada görmekten dolayı hakikaten üzgünüm ve
halkımızın dikkatine sadece arz ediyorum.
Üniversite seçimlerinde tek
oy alan, 1 oy alan bir rektör adayının rektörlük
yaptığı bir ülkeden biz bugünlere geliyoruz arkadaşlar.
Niye bunları siz burada ifade etmiyorsunuz? (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Şimdi hiç oy almayanları atıyorsunuz, oy
almıyor.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Hem de hiç oy almıyor.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Şimdi, ben sizin demokratlığınıza da
inanmıyorum.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Rektörleri memur yaptınız Hocam,
rektörleri memur yaptınız.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) - Katılımcı demokrasi diyorsunuz, memurlara diyorsunuz
ki: Kaliteli memurumuz gelsin, siyasete girsin, siyasetin kalitesini
yükseltsin.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Hiç üniversite ortamında bulunmuş mu acaba?
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) - Üniversite hocamız gelsin, üniversitede durmasın,
gelsin, burada elini taşın altına koysun, siyasetin kalitesini
yükseltsin. diyorsunuz. Aday oldu diye adam suçlu oluyor.
KEMAL PEKÖZ (Adana) O kadar
kaliteliydi de niye seçime koymadınız?
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) - Falan partiden veya filan partiden aday oldu diye ve rektör
atandığı zaman da siz bunun rektörlüğünü kabul etmiyorsunuz.
Bu nasıl bir anlayış? (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MÜZEYYEN ŞEVKİN
(Adana) Niye başka partiden olmuyor o zaman, neden başka partiden
olmuyor?
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) - Birçok devlet memurunun, bir çok bürokratın aday olduğu,
adaylıktan sonra seçimi kazanamadığı ve hemen
arkasından, on beş gün içerisinde görevlerine iade edildiği bir
anlayış, bir sistem, demokrasiyi işletmeye çalışan bir
sistem var.
MÜZEYYEN ŞEVKİN
(Adana) Neresi demokrasi?
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) - Melih Bulu, AK PARTİden aday olduğu için atanmadı
arkadaşlar, profesör olduğu için atandı, layık olduğu
için atandı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Melih Bulu, Boğaziçine öğretim üyesi olabilir mi?
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Hocam, araştırma görevlisi olamaz,
araştırma görevlisi!
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) - Yani siz şunu mu demek istiyorsunuz, ben sizi anlamakta zorluk
çekiyorum: Hocam sen geldin; geldin, Mecliste biraz görev yaptın;
yarın öbür gün Mecliste görev yapma süren tamamlandığında
üniversiteye dönme, sen kürsünde ders verme
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Araştırma görevlisi olamaz birini rektör
yaptınız.
ALİ KENANOĞLU
(İstanbul) Hırsızlık yaparak profesör olmuş ya,
ayıp ya!
BAŞKAN
Arkadaşlar, müsaade edin. Ahmet Bey size hiç müdahale etmedi şu ana
kadar.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) -
ana bilim dalında ders verme, hatta yöneticiliğe aday
olma, aday olursan zinhar yanlış yaparsın çünkü sen AK
PARTİden milletvekilliği yaptın. mı demek istiyorsunuz?
Bu nasıl bir mantık, bu nasıl bir anlayış?
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Boğaziçine öğretim üyesi olabilir mi Sayın Hatip,
şu koşullarda Boğaziçine öğretim üyesi olabilir mi?
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) - Ben bunu anlamlandırmakta gerçekten zorluk çekiyorum.
Melih Buluyu protesto etmek
amacıyla
Elimde listeler var, İçişleri
Bakanlığından aldım; yazıktır, günahtır,
mesele sadece Boğaziçi ve rektör meselesi değil, 40 ilde gösteri
yapmak neyin nesidir arkadaşlar? Neye çanak tutuyoruz, ne yapmak
istiyoruz? (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KEMAL PEKÖZ (Adana)
Dayanışmadır, dayanışma; onu siz bilmezsiniz, sizin
anladığınız bir şey değil,
dayanışmadır o.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Bunlar insafla bağdaşık şeyler değildir;
ben hepinizi insafa davet ediyorum, hakkaniyete davet ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Melih Bulu Boğaziçine öğretim üyesi olabilir mi şu
andaki kriterlere rağmen?
BAŞKAN Sayın
Özdemir, teşekkür ediyorum.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Ben de teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Olamaz, olamaz, Boğaziçinde öğretim üyesi olma
kriterlerini taşımıyor çünkü.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Kayıtlara girsin diye şunu da söyleyeyim: Elinizle bir
put yapıyorsunuz, o puta tapıyorsunuz, yeri geldiğinde de o putu
tutup yiyorsunuz! Bütün mesele bundan ibaret. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Batman) Hacı Ahmet Hocam, sen akademisyensin ya,
nasıl savunuyorsun bunu? Yazık değil mi yani?
BAŞKAN Evet,
Sayın Özdemir, teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
15.58
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.12
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Necati TIĞLI (Giresun), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
VI.- SEÇİMLER
A) Kişisel Verileri Koruma Kurulu Üyeliklerine Seçim
1.- Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boş bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN Kişisel
Verilerin Korunması Kanununun 21inci maddesi uyarınca Kişisel
Verileri Koruma Kuruluna 1 üye için seçim yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri,
Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 21'inci maddesi gereği,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu, kendilerine düşen üyenin 2
katı kadar aday göstermiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
tarafından gösterilen adayların adlarını, soyadı
sırasına göre okuyorum:
1) İsmail Aydın
2) Ertan Demirel
Adayların adları,
soyadı sırasına göre düzenlenmek suretiyle
bastırılmıştır. Toplantı ve karar yeter
sayısı mevcut olmak şartıyla seçimde en çok oyu alan aday
seçilmiş olacaktır.
Oylamanın ne
şekilde yapılacağını arz ediyorum:
Komisyon
sıralarından birinci sıradaki Kâtip Üye Adana'dan
başlayarak İstanbul'a kadar -İstanbul dâhil- ikinci sırada
yer alan Kâtip Üye ise İzmir'den başlayarak Zonguldak'a kadar
-Zonguldak dâhil- adı okunan milletvekilinin adını defterden
işaretleyecektir. Adı işaretlenen milletvekiline mühürlü
birleşik oy pusulası ve zarf verilecektir. Oyunu kullanan
milletvekili oy pusulasını içeren zarfı Başkanlık
Divanı kürsüsünün önüne konulmuş olan oy kutusuna atacaktır. Oy
pusulasında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu aday listesinden 1
adayın isminin karşısındaki kare çarpı işaretiyle
işaretlenecektir. Aday listesinden 1den fazla adayın
işaretlendiği oy pusulası geçersiz sayılacaktır. Bu
hususlar oy pusulasında da dipnot olarak belirtilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
oylamanın sayım ve dökümü için ad çekme suretiyle 5 kişilik bir
tasnif komisyonu tespit edilecektir. Tasnif komisyonuna seçilen üyeler oylama
işlemi bittikten sonra komisyon sıralarında yerlerini
alacaklardır.
Sayın İsmail Tamer,
Kayseri Milletvekili? Yok.
Sayın Cemil Yaman,
Kocaeli Milletvekili? Burada.
Sayın Servet Ünsal,
Ankara Milletvekili? Yok.
Sayın Mustafa Arslan,
Tokat Milletvekili? Yok.
Sayın Ahmet Uzer,
Gaziantep Milletvekili? Yok.
Sayın Abdullah
Doğru, Adana Milletvekili? Yok.
Sayın Çiğdem
Koncagül, Tekirdağ Milletvekili? Yok.
Sayın Abdurrahman
Başkan, Antalya Milletvekili? Yok.
Oylamayı nasıl
yapacağız, onu bilmiyorum artık.
Sayın Barış
Atay Mengüllüoğlu, Hatay Milletvekili? Yok.
Sayın Bekir
Başevirgen, Manisa Milletvekili? Yok.
Sayın İbrahim
Yurdunuseven, Afyonkarahisar Milletvekili? Yok.
Sayın Nurhayat Altaca
Kayışoğlu, Bursa Milletvekili? Yok.
Sayın Özkan Yalım,
Uşak Milletvekili? Yok.
Sayın Mustafa Yel,
Tekirdağ Milletvekili? Yok.
Sayın Arife Polat
Düzgün, Ankara Milletvekili? Burada.
Sayın Cemal Bekle,
İzmir Milletvekili? Yok.
Sayın Nuran İmir,
Şırnak Milletvekili? Yok.
Sayın Bekir Kuvvet Erim,
Aydın Milletvekili? Burada.
Sayın Ali Şeker,
İstanbul Milletvekili? Yok.
Sayın Aysu
Bankoğlu, Bartın Milletvekili? Yok.
Sayın Abdullah Güler,
İstanbul Milletvekili? Yok.
Sayın Zülfü Tolga
Ağar, Elâzığ Milletvekili? Yok.
Sayın Ahmet Hamdi
Çamlı, İstanbul Milletvekili? Yok.
Sayın Aydın Adnan
Sezgin, Aydın Milletvekili? Yok.
Sayın Bahar
Ayvazoğlu, Trabzon Milletvekili? Burada.
Evet, son 1 kişiyi daha
bulacağız, son şanslı kişiyi.
Sayın Aziz
Aydınlık, Şanlıurfa Milletvekili? Yok.
Sayın Oya Ersoy,
İstanbul Milletvekili? Yok.
Sayın Semra Güzel,
Diyarbakır Milletvekili? Yok.
Sayın Serkan Topal,
Hatay Milletvekili? Yok.
Sayın Ednan Arslan,
İzmir Milletvekili? Yok.
Sayın Mehmet Habib
Soluk, Sivas Milletvekili? Yok.
Sayın Pakize Mutlu
Aydemir, Balıkesir Milletvekili? Burada.
Evet, Sayın Kâtip
Üyelerin yerlerini almalarını, oy pusulaları ile zarfların
da teslim edilmesini rica ediyorum.
Oylamaya Adana ilinden
başlıyoruz.
(Oyların
toplanmasına başlandı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, bu oylamadan sonra arka arkaya 10 tane uluslararası
sözleşmenin oylaması yapacağız. Sayın
milletvekillerimiz lütfen Genel Kuruldan ayrılmasınlar.
(Oyların
toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN Oyunu
kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Sayın milletvekilleri,
oy kullanma işlemi tamamlanmıştır.
Kupalar
kaldırılsın.
Tasnif Komisyonu üyelerinin
isimlerini okuyorum: Cemil Yaman, Kocaeli Milletvekili; Arife Polat Düzgün,
Ankara Milletvekili; Bekir Kuvvet Erim, Aydın Milletvekili; Bahar
Ayvazoğlu, Trabzon Milletvekili; Pakize Mutlu Aydemir, Balıkesir
Milletvekili.
Kişisel Verileri Koruma
Kurulunda boşalacak 1 üyelik için yapılan seçime ilişkin Tasnif
Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar.
(Oyların
ayrımı yapıldı)
BAŞKAN
Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boşalacak 1 üyelik için
yapılan seçime ilişkin Tasnif Komisyonu tutanağı
gelmiştir, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kişisel
Verileri Koruma Kurulunda boşalacak olan ve Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuna düşen 1 (bir) üyelik için yapılan seçime 263 üye
katılmış, kullanılan oyların
dağılımı aşağıda gösterilmiştir.
Saygıyla
arz olunur.
Tasnif Komisyonu
Üye
Üye
Üye
Cemil
Yaman Arife
Polat Düzgün Bekir
Kuvvet Erim
Kocaeli
Ankara
Aydın
Üye
Üye
Bahar
Ayvazoğlu Pakize
Mutlu Aydemir
Trabzon Balıkesir
Kullanılan oy sayısı : 263
İsmail Aydın : 250
Ertan Demirel : 5
Geçersiz : 8
BAŞKAN
- Buna göre, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu aday listesinden İsmail
Aydın Kişisel Verileri Koruma Kurulu üyeliğine seçilmiştir.
Gündemin
Oylaması Yapılacak İşler kısmına geçiyoruz.
1inci
sırada yer alan Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un
Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh
Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler
Konvansiyonunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun açık
oylamasına başlıyoruz.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun
Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh
Anlaşmaları Hakkında Birleşmiş Milletler
Konvansiyonunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi
(2/2981) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
234) (x)
BAŞKAN
- Açık oylamanın ve bugün yapılacak diğer açık
oylamaların elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Oylama
için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için verilen süre
içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Bu
açıklama bugün yapılacak diğer oylamalar için de geçerlidir ve
bütün oylamaları da arka arkaya yapacağız.
Sayın
milletvekilleri, bütün oylamalar arka arka yapılacağı için oyunu
kullanan arkadaşlarımız lütfen Genel Kuruldan
ayrılmasınlar.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Yani siz milletvekillerinin iradesine niye gem
vuruyorsunuz Sayın Başkanım?
BAŞKAN
Sayın Tanal, ben de Sayın Tanal nerede diyordum sabahtan beri,
hoş geldiniz.
MAHMUT
TANAL (İstanbul) Sayın Başkanım, siz bana
sataştınız, sataşmadan dolayı söz istiyorum. Ben
sabahtan beri buradayım yani beni yeni gelmekle itham ediyorsunuz, sanki
Parlamentonun çalışmalarına iştirak etmiyorum gibi bir
sonuç çıkar
ortaya. Yani bu anlamda sizi kınıyorum Sayın Başkanım.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) Sayın Başkanım, Tanalı Meclis sözcüsü
yapalım, Meclis sözcüsü.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Yani aslında, Başkan adaletli bir Başkandır ama benimle
ilgili biraz
Şimdi,
Başkanım, siz de konuşuyorsunuz, Sayın Can da
konuşuyor; hanginizi dinleyeceğiz?
(Elektronik cihazla oylamaya
devam edildi)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, bundan sonraki
oylamaları arka arkaya yapacağım ve birer dakika süre
vereceğim; lütfen, hiç kimse Genel Kurul Salonundan ayrılmasın.
(Elektronik cihazla oylamaya
devam edildi)
BAŞKAN Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentop'un Arabuluculuk Sonucunda Yapılan
Milletlerarası Sulh Anlaşmaları Hakkında
Birleşmiş Milletler Konvansiyonunun Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 230
Kabul : 230 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Necati
Tığlı Rümeysa
Kadak
Giresun İstanbul
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
2nci sırada yer alan
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili
Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği
Anlaşması ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
açık oylamasına başlıyoruz.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Somali Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kalkınma
İşbirliği Anlaşması ve Anlaşmada
Değişiklik Yapılmasına Dair Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1796) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 120) (x)
BAŞKAN - Oylama için bir
dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili Mustafa
Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Federal Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Kalkınma İşbirliği
Anlaşması ve Anlaşmada Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 233
Kabul : 233 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Necati
Tığlı Rümeysa
Kadak
Giresun İstanbul
Teklif
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
3üncü
sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir
Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Orman
ve Su İşleri Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Su
Kaynakları Bakanlığı Arasında Su Alanında Mutabakat
Zaptı ve Mutabakat Zaptında Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun açık oylamasına başlıyoruz.
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir
Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Orman
ve Su İşleri Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Su
Kaynakları Bakanlığı Arasında Su Alanında
Mutabakat Zaptı ve Mutabakat Zaptında Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1542) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 54) (x)
BAŞKAN Oylama için bir
dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya
başlandı)
BAŞKAN Sisteme
girmekte zorlanan arkadaşlarımız önümüzdeki hafta teknik ekiple
görüşürlerse kendilerine yardımcı olalım, parmak izlerini
tekrar tanıtalım; Divan için de büyük kolaylık olur.
(Elektronik cihazla oylamaya
devam edildi)
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Orman ve Su
İşleri Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Su
Kaynakları Bakanlığı Arasında Su Alanında
Mutabakat Zaptı ve Mutabakat Zaptında Değişiklik
Yapılmasına Dair Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 246
Kabul : 246 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Necati
Tığlı Rümeysa
Kadak
Giresun İstanbul
Teklif
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
4üncü
sırada yer alan, Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun açık oylamasına
başlıyoruz.
4.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Gürcistan Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifi (2/2499) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 195) (x)
BAŞKAN Oylama için bir
dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Gürcistan Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 256
Kabul : 256 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Necati
Tığlı Rümeysa
Kadak
Giresun İstanbul
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
5inci sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Balıkçılık ve
Deniz Ekonomisi Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun açık
oylamasına başlıyoruz.
5.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Balıkçılık ve
Deniz Ekonomisi Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1365) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 204) (x)
BAŞKAN Oylama için bir
dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Balıkçılık ve
Deniz Ekonomisi Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi açık oylaması sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 259
Kabul : 259 (xx)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Necati
Tığlı Rümeysa
Kadak
Giresun İstanbul
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
6ncı sırada yer
alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili
Binali Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti
Cumhuriyeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun açık oylamasına
başlıyoruz.
6.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti Cumhuriyeti Arasında Denizcilik
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1413) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 192) (x)
BAŞKAN
Oylama için bir dakika süre veriyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Cibuti
Cumhuriyeti Arasında Denizcilik Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi açık oylama
sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 257
Kabul : 257 (xx)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Necati
Tığlı Rümeysa
Kadak
Giresun İstanbul
Teklif
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Kavas arkadaşlar,
pusulaları aldığınızda direkt olarak buraya getirin.
Bakın, Sayın Habib Soluk oy kullandı, pusulayı size verdi,
burada olmasına rağmen oyu geçerli sayılmadı.
7nci sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Şili
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun açık
oylamasına başlıyoruz.
7.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Şili
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1245) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 34) (x)
BAŞKAN Oylama için bir
dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Şili
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 255
Kabul : 255 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Necati
Tığlı Rümeysa
Kadak
Giresun İstanbul
Teklif
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
8inci
sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir
Milletvekili Binali Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Burundi Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askerî Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun açık
oylamasına başlıyoruz.
8.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Burundi
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askerî Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1367) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 30) (xx)
BAŞKAN
- Oylama için bir dakika süre veriyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Burundi
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Askerî Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi açık
oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 256
Kabul : 248
Ret : 7
Çekimser : 1 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Necati
Tığlı Rümeysa
Kadak
Giresun İstanbul
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
9uncu sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali Yıldırımın
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lesoto Krallığı Hükümeti
Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun açık
oylamasına başlıyoruz.
9.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lesoto
Krallığı Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1537) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 60) (xx)
BAŞKAN Oylama için bir
dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lesoto
Krallığı Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 268
Kabul : 268 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Necati
Tığlı Rümeysa
Kadak
Giresun İstanbul
Teklif
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
10uncu
sırada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Üye Devletleri Arasında
Yatırımların Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşma ile Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Üye
Devletleri Arasında Yatırımların Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın 9/7nci Maddesinin
Değiştirilmesine İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun açık oylamasına
başlıyoruz.
10.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili
Mustafa Şentopun Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Üye Devletleri Arasında Yatırımların Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşma ile Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Üye Devletleri Arasında
Yatırımların Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşmanın 9/7nci Maddesinin Değiştirilmesine
İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1782) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 67) (x)
BAŞKAN Oylama için bir
dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili Mustafa
Şentopun Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Üye
Devletleri Arasında Yatırımların Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşma ile Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Üye Devletleri Arasında Yatırımların
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
9/7nci Maddesinin Değiştirilmesine İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi açık
oylama sonucu:
Kullanılan oy
sayısı : 267
Kabul : 267 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Necati
Tığlı Rümeysa
Kadak
Giresun İstanbul
Teklif
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Gündemin Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmına geçiyoruz.
Alınan karar
gereğince küresel iklim değişikliğinin etkilerinin en aza
indirilmesi, kuraklıkla mücadele ve su kaynaklarının verimli
kullanılması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunulan (10/77, 372, 491, 534, 693, 817, 868, 992, 1004, 1018, 1150, 1170,
1221, 1305, 1434, 1518, 1806, 1815, 1943, 2009, 2139, 2206, 2391, 2909, 2929,
3031, 3032, 3382, 3558, 3575, 3581, 3583, 3647, 3677, 3682, 3690, 3708, 3740,
3769, 3798, 3817, 3831 ve 3840) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin birlikte yapılacak
görüşmesine başlıyoruz.
VIII.-
MECLİS ARAŞTIRMASI (x)
A)
Ön Görüşmeler
1.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve 23 milletvekilinin, su
kaynaklarının doğru kullanımı için gerekli önlemlerin
tespit edilerek ilgili yasal düzenlemelerin yapılması amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/77)
2.-
Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki su
kaynaklarının korunması, yönetimi ve kirlenmesinin önlenmesi
için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/372)
3.-
İzmir Milletvekili Murat Bakan ve 22 milletvekilinin, su
kıtlığı sorununa karşı alınması gereken
önlemlerin belirlenerek konuya ilişkin bir stratejik eylem planı
hazırlanması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/491)
4.-
İzmir Milletvekili Hasan Kalyoncu ve 19 milletvekilinin, yer altı ve
yüzey su kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi için
yapılması gerekenlerin saptanması ile su yönetimindeki yetki
karmaşasının çözülmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/534)
5.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu ve 19 milletvekilinin,
ülkemizdeki su kaynaklarının korunması, yönetimi ve
kirlenmesinin önlenmesi için alınacak önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/693)
6.-
Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca ve 20 milletvekilinin, iklim
değişikliklerinin ülkemize etkilerinin incelenerek Türkiyenin iklim
politikalarının değerlendirilerek iklim eylem planı
oluşturulması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/817)
7.-
Ankara Milletvekili Levent Gök ve 21 milletvekilinin, iklim
değişikliklerinin ülkemize etkilerinin incelenerek Türkiyenin iklim
politikalarının düzenlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/868)
8.-
Mersin Milletvekili Cengiz Gökçel ve 19 milletvekilinin, iklim
değişikliklerinin ülkemize etkilerinin incelenerek bu konuda
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/992)
9.-
İzmir Milletvekili Ednan Arslan ve 20 milletvekilinin, ülkemizde erozyon,
kuraklık ve çölleşme ile ilgili mevcut durumun incelenerek bunlarla
mücadele için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1004)
10.-
Burdur Milletvekili Yasin Uğur ve 20 milletvekilinin, su kirliliği
ile etkin mücadelenin sağlanması ve doğal su kaynaklarının
korunması ve verimli kullanılması için yapılması
gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1018)
11.-
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ve 22 milletvekilinin, sera gazı
emisyonu azaltmaya yönelik hedeflerin ortaya konması, iklim
değişikliği ile mücadele yollarının tespiti
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1150)
12.-
İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç ve 19 milletvekilinin,
küresel ısınmaya bağlı olarak yaşanan iklim
değişikliğinin Türkiye üzerindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1170)
13.-
Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan ve 19 milletvekilinin, iklim
değişikliğinin durumunu ve muhtemel etkilerini incelemek ve
etkilerini en aza indirmek için gereken çalışmaları tespit
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1221)
14.-
İzmir Milletvekili Murat Bakan ve 25 milletvekilinin, iklim
değişikliklerinin ülkemize etkilerinin incelenerek Türkiyenin iklim
politikalarının düzenlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1305)
15.-
Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın ve 23 milletvekilinin, ülkemizdeki
su kaynaklarının korunması, yönetimi ve kirlenmesinin önlenmesi
için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1434)
16.-
İzmir Milletvekili Murat Bakan ve 20 milletvekilinin, ülkemizde erozyon,
kuraklık ve çölleşme ile ilgili mevcut durumun incelenerek bunlarla
mücadele için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1518)
17.-
İzmir Milletvekili Murat Bakan ve 21 milletvekilinin, ülkemizin su
politikalarını tespit etmek ve kuraklıkla mücadelede
alınacak önlemleri belirlemek amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1806)
18.-
Denizli Milletvekili Yasin Öztürk ve 22 milletvekilinin, su
kaynaklarının verimli kullanımı ve su israfının
önlenebilmesi için alınabilecek önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1815)
19.-
Sivas Milletvekili Ulaş Karasu ve 21 milletvekilinin, iklim
değişikliği ve küresel ısınmanın ülkemize
etkilerinin incelenerek bu konuda alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1943)
20.-
İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil Sütlü ve 30
milletvekilinin, iklim değişikliklerinin ülkemize etkilerinin
incelenerek Türkiyenin iklim politikalarının düzenlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/2009)
21.-
İstanbul Milletvekili Oya Ersoy ve 20 milletvekilinin, iklim
değişikliğinin durumunu ve muhtemel etkilerini incelemek ve
etkilerini en aza indirmek için gereken çalışmaları tespit
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/2139)
22.-
Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu ve 19 milletvekilinin,
ülkemizin su politikalarını tespit etmek ve kuraklıkla
mücadelede alınacak önlemleri belirlemek amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2206)
23.-
Denizli Milletvekili Haşim Teoman Sancar ve 21 milletvekilinin,
ülkemizdeki su kaynaklarının durumu ve bunlar üzerindeki insan
kaynaklı etkilerin araştırılması amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/2391)
24.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer ve 22 milletvekilinin, su tüketimi ve
su kaynaklarının kullanımı ile ilgili sorunların
tespit edilerek çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/2909)
25.-
İstanbul Milletvekili Dilşat Canbaz Kaya ve 20 milletvekilinin,
küresel iklim krizinin ülkemize olası etkilerinin tespit edilerek
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2929)
26.-
Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan ve 22 milletvekilinin, su
kaynaklarının ve sulak alanların korunmasında
karşılaşılan sorunların tespit edilerek çözüm
önerilerinin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3031)
27.-
Gümüşhane Milletvekili Cihan Pektaş ve 161 milletvekilinin, yer
altı ve yer üstü su kaynaklarındaki israfın önlenerek su
potansiyelimizin ve su kaynaklarımızın korunmasına yönelik
eksikliklerin incelenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/3032)
28.-
İzmir Milletvekili Murat Bakan ve 19 milletvekilinin, su
kaynaklarının korunmasında karşılaşılan
sorunların tespit edilerek çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/3382)
29.-
Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak ve 26 milletvekilinin, yakın
zamanda ülkemizde yaşanabilecek kıtlık ve kuraklık
felaketine karşı acilen önlem alınması amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/3558)
30.-
İzmir Milletvekili Mahir Polat ve 19 milletvekilinin, Türkiyenin su
havzalarının korunması ve su kaynaklarından daha verimli
şekilde faydalanılmasını sağlamak amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/3575)
31.-
Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs ve 20 milletvekilinin, Türkiyede muhtemel su
krizlerinin önüne geçilebilmesi için yağmur suyu hasadı gibi
sistemlerin teşvik edilerek yaygınlaştırılması
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/3581)
32.-
Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu ve 19 milletvekilinin, su
ve su kaynaklarının doğru kullanılmasını
sağlamak ve tarımsal sulamada yaşanan sorunları çözüme
kavuşturmak amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3583)
33.-
Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül ve 22 milletvekilinin, artan çevre
tahribatları ile birlikte ortaya çıkan iklim ve su krizi için gerekli
tedbirlerin alınması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3647)
34.-
Mersin Milletvekili Rıdvan Turan ve 19 milletvekilinin, iklim
değişikliğinin ortaya çıkardığı tehditlere
karşı kapsamlı bir su politikası oluşturulması
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/3677)
35.-
Ankara Milletvekili Nevzat Ceylan ve 165 milletvekilinin, küresel iklim
değişikliğinin etkilerini en aza indirmek ve kuraklıkla
mücadele etmek için su kaynaklarının verimli
kullanılmasını sağlamak amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3682)
36.-
Samsun Milletvekili Bedri Yaşar ve 20 milletvekilinin, ülkemizde su
sıkıntısı ve kuraklık konusunda yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3690)
37.-
İzmir Milletvekili Murat Bakan ve 30 milletvekilinin, çölleşme ve
kuraklıkla ilgili olarak ülkemizin karşı karşıya
olduğu sorunların tespit edilmesi ve alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3708)
38.-
Şanlıurfa Milletvekili Ayşe Sürücü ve 19 milletvekilinin, iklim
değişikliğinin etkilerinin araştırılarak
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3740)
39.-
Aksaray Milletvekili Ayhan Erel ve 19 milletvekilinin, ülkemizde kuraklık
ve su kıtlığına sebep olan etkenlerin tespit edilerek
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3769)
40.-
Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü ve 20 milletvekilinin, küresel iklim
krizinin etkilerinin tespit edilerek sağlıklı ve temiz suya
erişim konusunda yaşanabilecek sorunların önlenmesini
sağlamak amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/3798)
41.-
İYİ Parti Grubu adına Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun, su
kıtlığı, kuraklık ve iklim değişikliği
konularında alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/3817)
42.-
İzmir Milletvekili Hasan Kalyoncu ve 19 milletvekilinin, ülkemizde
yaşanan iklim değişikliği ve doğal su
kaynaklarına etkisinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3831)
43.-
İzmir Milletvekili Murat Çepni ve 19 milletvekilinin, Türkiyede
yaşanan iklim krizinin nedenlerinin ve olası etkilerinin tespit
edilerek kapsamlı politikalar geliştirilmesini sağlamak
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/3840)
BAŞKAN - İç
Tüzük'ümüze göre, Meclis araştırması açılıp
açılmaması hususunda sırasıyla siyasi parti gruplarına
ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir
diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri gruplar
için onar dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi, söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Gruplar adına ilk söz
İYİ PARTİ Grubu adına Sayın Bedri Yaşar,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Ayşe Sibel Ersoy,
Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Filiz
Kerestecioğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın AIi
Öztunç, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Çiğdem
Karaaslan.
Önerge sahipleri: Ayhan Erel,
Aksaray; Yasin Öztürk, Denizli; Arslan Kabukcuoğlu, Eskişehir; Hasan
Kalyoncu, İzmir -Sayın Kalyoncunun üç önerge için konuşma
talebi var, konuşma süresi otuz dakikadır- Sayın Ali
Kenanoğlu, Sayın Hüseyin Kaçmaz, Sayın Çepni, Sayın Bakan,
Sayın Gülizar Biçer Karaca, Sayın Jale Nur Süllü, Sayın Yasin
Uğur, Sayın Cihan Pektaş, Sayın Nevzat Ceylan.
İlk söz İYİ
PARTİ Grubu adına Sayın Bedri Yaşarın.
Buyurun Sayın
Yaşar. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Uğultular)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, çok uğultu var, lütfen.
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Su
sıkıntısı ve kuraklık konusunda ülkemizde yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğumuz Meclis
araştırması önergesi üzerinde grubumuz adına söz
aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
hepinizin bildiği gibi su medeniyettir, dünyadaki bütün medeniyetler de
muhakkak suların kenarında kurulmuştur. Küresel ısınma
başta olmak üzere ülkemizde mevsim normallerinin altında seyreden
yağış ve kullanım kaynaklı olarak ortaya çıkan
hatalar nedeniyle ülkemiz, son yılların en susuz ve kurak
dönemlerinden birini yaşamaya başlamıştır. Baraj ve
göllerde su seviyeleri iyice düşmüş, bazı göllerimiz tamamen,
bazı göllerimiz de kısmen kurumuştur. Türkiyede son elli
yılda toplam 36 göl kurumuştur. Uzmanlar, yeterince
yağış olmaması durumunda 2021 yılının 2020
yılından daha kurak geçeceğini belirtmektedirler.
Yeryüzündeki içilebilir
tatlı su miktarı dünyanın toplam su miktarının yüzde
1inden bile daha azdır. Dünya nüfusunun en az dörtte 1i
aşırı derecede susuzluk çekmektedir, içilecek su bulamayan
ülkelerimiz vardır. Oysa su, insan hayatı için en az temiz hava ve
temiz çevre kadar önem taşımaktadır. Buna rağmen ne
yazık ki su kaynakları yeterince korunamamış ve gerekli
tasarruflar sağlanamamıştır. Böylece, su
sıkıntısı sorunu, başta ülkemiz olmak üzere bütün
dünyanın en önemli sorunları hâline gelmiştir.
Araştırmalar 2050 yılında dünya nüfusunun 3 milyar
artacağını ve temiz suya olan talebin de yüzde 55 yükseleceğini
göstermektedir. Ayrıca, son yıllarda yaşanan kuraklık ve
kullanımdan kaynaklı hatalar, Türkiyenin aslında su zengini bir
ülke olmadığını ve tam tersine, su fakiri bir ülke
olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.
Sonbahar ve kış
aylarında, Güneydoğu Anadolu Bölgesi dışında
diğer bölgelerde yağışlar iyice azalmıştır.
Meteoroloji Genel Müdürlüğünün Türkiyedeki Son 12 Aylık
Kuraklık Değerlendirme Raporuna göre Orta Karadeniz, Doğu
Karadeniz, Kuzey Ege, Marmara kuvvetli kuraklık izlenen bölgeler
olmuştur. Artık, Türkiyenin su ve susuzluk durumu,
kışın yağan kar miktarının baraj ve havzalara
sağlamış olduğu su miktarına göre değişir
hâle gelmiştir.
İklim
değişiklikleri ve bunun yanında küresel ısınma
mevsimsel yağışları olumsuz yönde etkilemiştir. Bu
nedenle İstanbul, İzmir, Ankara, Samsun, Edirne, Bursa, Çanakkalede
barajlarda ve havzalarda doluluk oranları düşmüştür. Diğer
birçok ilimizde de su konusunda benzer durumlar yaşanmaya
başlamıştır. Özellikle havza ve göllerdeki su miktarı
tamamen yanlış kullanımlar sonucu azalmıştır.
Trakya ve Konya Ovası yer altı su seviyeleri iyice
düşmüştür. Konyada bu nedenle 300ün üzerinde obruk
oluşmuştur. Yaşanan kuraklık nedeniyle barajların su
seviyeleri yüzde 23lere kadar düşmüştür. Bazılarında
meteorolojik kuraklık nedeniyle hidrolojik kuraklığa
dönüşmüştür. 15 Ocak 2021 tarihi itibarıyla Ömerlideki su
seviyesi yüzde 23, Büyükçekmecede yüzde 28, Alibeyköyde yüzde 37,
Kızılırmak üzerindeki Hirfanlıda da yüzde 43e kadar
düşmüştür. Ancak şubat ayı içinde ülke genelinde meydana
gelen kar yağışlarıyla barajların su seviyesi az da
olsa yükselmiş, bazı barajlarımızda su seviyesi yüzde 50ye
kadar yükselmiştir. Böylece, ülkemizde yaşanan susuzluk ve kuraklık
hem içme suyu hem de tarımsal sulama açısından büyük bir tehdit
hâline gelmiştir. Uzmanlar, 1 insanın günlük su ihtiyacının
4 litre olduğunu belirterek buna karşılık 1 kilogram
buğday için 750 litre, 1 kilogram sebze için de yaklaşık 322
litre suya ihtiyaç olduğunu açıklamışlardır. Buna
karşılık ülkemizde suyun yüzde 10luk bölümü içme ve kullanma
suyu olarak kullanılırken yüzde 18lik bölümü sanayide
kullanılmaktadır.
Ülkemizde suyun önemli bir
bölümü tarımsal sulamada kullanılmaktadır, tarımsal
sulamada kullanılan su miktarı yüzde 60lar civarındadır.
Tarımda kullanılan bu suyun da ortalama yüzde 38lik bölümü yer
altı sularından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle tarımsal
sulama yöntemi çok büyük bir önem taşımaktadır. Vahşi
sulama ve salma sulamadan vazgeçilmeli, park ve bahçe sulamalarında da bir
düzenleme getirilmelidir. Bu bağlamda ülkemizde tarımsal üretiminin
yaklaşık yüzde 27si yağmurlama ve damlama sulamadan
yapılmaktadır. Tarımda yağmurlama sulamadan yüzde 35lik,
damlama sulamadan ise yüzde 65lik su tasarrufu sağlamak mümkündür.
Tarım ve gıda sektörünün
tüm dünyada her geçen gün biraz daha önem kazandığı
düşünüldüğünde yer altı ve yer üstü sularının verimli
ve israf edilmeden kullanılması büyük önem
taşımaktadır. Bunun için mutlaka bir su planlaması
yapılmalı ve her alandaki yanlış su
kullanımının önüne geçilmelidir. Ayrıca, tarımsal
üretim sadece çiftçilerimiz için değil, sanayicilerimiz ve
ihracatçılarımız için de önem taşımaktadır. Bu
nedenle sürdürülebilir tarım politikasının yanı sıra
sürdürülebilir sulama politikası da göz ardı edilmemelidir. Bu
doğrultuda, Türkiyenin su potansiyeli net bir şekilde ortaya
konulmalı ve bu potansiyele yönelik tüketim planlaması
yapılmalıdır. Özellikle şehir merkezlerinde, boşa
giden yağmur sularına yönelik çalışma
başlatılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
aslında, ülkemizde kuraklık sorunu, bugüne kadar hep içme suyu sorunu
olarak görülmüştür. Hâlbuki kuraklık, içme suyu sorununun
yanında tarımsal üretimin de en önemli sorunlarının
başında gelmektedir. Kuraklık sorunu, tarlada topraktan
başlayarak mutfakta soframıza kadar uzanmaktadır. Toprağa
atılan tohumun gelişmesi için her şeyden önce suya ihtiyaç
vardır. Ülkemizde gıda üretiminin üçte 2si sulu tarımdan
karşılanmaktadır. Bu nedenle gıda üretimi için su, en
önemli ihtiyaçtır. Ne yazık ki kuraklık sonrası
kıtlıktır, kıtlığı hiçbir ülkenin
yaşamasını istemeyiz.
Özellikle salgın
döneminde gıda konusu her ülke açısından ön plana
çıkmıştır. Üretimdeki düşüş ve tedarik konusunda
yaşanan sorunlar, yanlış yönetimle de birleşince gıda
fiyatları önlenemez bir şekilde yükselmiştir. Verim
düşmüş, tarımsal ürünlerde ithalat artmıştır.
Maalesef Konya büyüklüğündeki Hollandanın tarımdaki ihracat
rakamı yaklaşık 116 milyar dolardır. Türkiye ise yaklaşık
19,4 milyar dolarla 23üncü sırada yer almıştır. Buna
karşılık -yani, tabii, 19 milyar rakamı Türkiye için küçük
bir rakamdır- ümit ediyoruz ki önümüzdeki günlerde belli tedbirler
alınarak Türkiye, tarımda bizim de istediğimiz yere
ulaşır diye buradan ifade ediyoruz.
Yine, aynı şekilde,
son dönemlerde mimari projelerde yağmur suyunun kullanılması
veyahut da atık suların tekrar filtreden geçirilerek, temizlenerek
bahçe sulama suyunda kullanılmasına yönelik kanuni düzenleme
yapılmalıdır. Hiç olmazsa bu ölü dönemlerde elde edilen sular
park, bahçe sulamalarında da kullanılabilir diye düşünüyoruz.
Tabii, suyun
oluşturduğu tahribatlardan da burada bahsetmek istiyorum. Samsunda,
Samsun 19 Mayıs ve Atakum arasında bizim bir sahilimiz var
-milletvekillerimiz de gayet iyi bilirler- özellikle buraya yapılan
barınaktan sonra su karaya doğru oldukça yaklaşmaya
başlamış ve oyuklar oluşturmuştur. Tabii, Karadeniz
Otoyolu yapılırken -bundan önce de bundan sonra da- meşhur
yapılan Tler var; bu Tlerden sonra, Tler marifetiyle sahile kum gelmesi
planlanırken maalesef doğanın dengesini bozduğumuzdan
dolayı bu tür oyuklar oluşmaya başlamıştır.
Hepimiz biliyoruz ki bugün yapabiliriz, yarın yapabiliriz ama doğa bu
verdiklerini muhakkak günün birinde geri alacaktır; bunu hiçbirimizin
aklından çıkarmaması lazım, doğanın dengelerini
bozmamamız lazım.
Tabii, suyla ilgili bu kadar
problem varken, doğal olarak, bütün gruplar da tahmin ediyorum bu konuda
olumlu görüş beyan edeceklerdir, önemlidir. Türkiye, her ne kadar dört
tarafı denizlerle ve ırmaklarla çevrili olsa bile bugün, bize göre,
dünyanın su fakiri ülkelerinden biridir. Yer altı su seviyelerinin
düştüğünü
Mesela Samsunda, bizim Lâdik Gölümüzün -Sayın
Vekilim, siz de biliyorsunuz- önemli bir kısmında sular çekildi ve
kurumaya başladı. Türkiyenin her yerinde tekneler artık karada
yüzmeye başladı. Bugün tedbir alamazsak gelecekte çok daha
farklı problemlerle karşı karşıya
olacağımız aşikârdır.
Ben bu araştırma
komisyonunun hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sayın Ayşe Sibel Ersoy.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AYŞE
SİBEL ERSOY (Adana) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri, yüce Meclisimizi ve ekranları
başındaki aziz vatandaşlarımızı saygıyla
selamlıyorum.
İklim
değişikliği ve doğal su kaynakları konulu Meclis
araştırması komisyonu kurulmasıyla ilgili verilen önerge
üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Evet, kıymetli vekiller,
doğal kaynakları kullanma hızımız her yıl
katlanarak artış gösteriyor. Bu durum, kaynakların kendilerini
yenileme kapasitelerini de aşıyor, hâliyle doğal denge
bozuluyor. Bu çerçevede etkilenen ve hemen hemen her canlı için
vazgeçilmez kaynaklardan biri de su. Dünya Bankası verilerine göre, 20nci
yüzyılın başında küresel bazda toplam su
kullanımı 670 milyar metreküp dolaylarında iken, günümüzde
yaklaşık 6 kat artışla 4 trilyon metreküp değerini
aştı. Birleşmiş Milletler 2020 Dünya Su Gelişim
Raporuna göre de su kullanımı her yıl yüzde 1 oranında
artış gösteriyor. Dolayısıyla, 2050 yılında
günümüz kullanım değerinin yüzde 30undan fazla bir artış
bekleniyor. Bu durum, hiç kuşkusuz artan nüfusla birlikte su kaynakları
üzerindeki baskıyı yükseltecek.
Su, tüm canlıların
sahip olması gereken hayat kaynağı, âdeta yaşam
pınarımız. Onsuz bir yaşamın
düşünülemeyeceği, Yaradan tarafından bahşedilen mucizevi
bir sıvı. Sadece bir besin maddesi de değil esasında;
tarımda, sanayide, enerji üretiminde önemli bir unsur. Sıcak
havalarda bir bardak su bizleri serinlettiği gibi, günlük 1 trilyon
tonunun buharlaşmasıyla da dünyamızı serinleten, âdeta bir
klima gören eşsiz bir nimet.
Amerika Birleşik
Devletleri jeolojik araştırmalar idaresine göre, ortalama olarak bir
su molekülü, yüz yıllık bir süreçteki döngüsünün doksan sekiz
yılını okyanuslarda, yirmi yılını buzullarda, iki
haftasını göl ve nehirlerde, bir haftasını da atmosferde
geçiriyor. Ancak, günümüzün en büyük küresel sorunu iklim kriziyle birlikte
yağış rejimlerinde oluşan değişimler, beraberinde
su sorununu da gün yüzüne çıkardı. Su, sadece gelişen
dünyanın değil, esasında herkesin problemi. Bakınız,
dünyadaki her 9 insandan 1i -ki bu yaklaşık 1 milyar nüfusa tekabül
ediyor- güvenli suya erişemiyor, evlerinde su yok. 2025 yılında
dünya nüfusunun yarısının su stresi yaşayacağı
öngörülüyor. Ülkemizde de su sorunuyla karşı
karşıyayız. Kişi başına düşen su
miktarımız 1.500 metreküp. Bu değer ülkemizin su
sıkıntısı çeken bir kategoride olduğunu gösteriyor.
Tüketimin bu denli seyretmesi hâlinde, kişi başına düşen su
miktarının 2023 yılında yıllık bazda 1.300
metreküpe, 2030 yılındaysa yıllık bazda 1.100 metreküpe
düşmesi öngörülmektedir. Zira, kişi başına düşen su
miktarının bin metreküpün altına düşmesi hâlinde su
fakiri olarak nitelendirme söz konusu, ülkemiz bu riskle karşı
karşıya bir durumda.
Devlet Su İşleri
verilerine göre, ülkemizin sahip olduğu toplam su rezervi 112 milyar
metreküp dolaylarında ancak mevcut imkânlar bazında bunun ancak
yarısını, yaklaşık 57 milyar metreküpünü değerlendirebiliyoruz.
Bu suyun dörtte 3ünü de tarımda kullanıyoruz, kalan suyun
yarısını sanayide, diğer yarısını da evsel
kullanımda değerlendiriyoruz. Gelişmiş ülkelerde durum
böyle değil. Kuzey Amerika ve Avrupa gibi gelişmiş ülkelerde, en
büyük su kaybının yaşandığı tarımda
kullanılan su oranı yüzde 40 dolaylarında. Bunun yanında,
ülkemiz iklim değişikliklerinden en çok etkilenebilecek
alanların birinde, Akdeniz havzasında yer alıyor. İklim değişikliğine
bağlı olarak görülen yağışlardaki bu dengesizlik,
birçok canlı türüne ev sahipliği yapan su alanları ile Ramsar
gibi uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınan sulak
alanlardaki zengin biyoçeşitliliğin zarar görmesine de yol açacak.
Kuraklığın sadece meteorolojik kuraklık olarak, diğer
bir tabirle yağışlardaki azalma olarak sınırlı
kalması en büyük temennimiz; aksi hâlde, bir yıldan uzun sürmesi
durumunda hidrolojik kuraklık oluşur, yer altı ve yer üstü
sularda azalmalar görülür ki telafisi için en az birkaç yıl boyunca
normallerin üzerinde yağışa ihtiyaç duyarız.
11 Ocakta NASA
tarafından paylaşılan bazı haritalarda, ülkemizde toprak
nemi ve yer altı su seviyelerindeki azalmalara dikkat çekildi,
kuraklık riskinin yüksekliği NASA tarafından da vurgulandı.
Kış aylarında olduğumuz şu sıralarda
havaların mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi bir taraftan
vatandaşı sevindirirken, bir taraftan da kara kara düşündürüyor.
Zira kuraklık tek başına bir sorun değil, diğer
sorunları da beraberinde getiriyor, tarım ve gıda başta
olmak üzere sağlık, ekonomi gibi alanlarda da telafisi zor sorunlara
yol açacağı aşikâr.
Peki, ne
yapmalıyız? Kıymetli vekiller, artık dünya bir bütün, bir
yerde oluşan sorun kısa bir süre sonra diğer bir yeri de
etkiliyor, hâlâ yaşadığımız ve sadece bir noktada
başlayan salgın bunun nahoş bir örneği. Aynı
şekilde su, hava ve iklim alanındaki sorunlar da artık küresel
bir etki oluşturuyor, bu itibarla mücadele noktasında da
müşterek hareket etmek gerekiyor. 2015 yılında
Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen 2030 Sürdürülebilir
Kalkınma Amaçlarından bir tanesi de tüm insanların en temel
hakkı olan suya erişime dair. 17 amacın 6ncısı olan
temiz su ve sanitasyon amacı doğrudan bu konuyu esas alıyor.
Dolayısıyla hükûmetlerin, bölgesel yönetimlerin, yerel yönetimlerin,
hatta ve hatta bireylerin dahi üstüne düşen sorumlulukları var. Bu
itibarla, ülkemizde ilk olarak gerek ulusal gerekse de yerel bazda su
kaynaklarının tespiti, mevcut durumları, kullanım alan ve
oranları gibi birçok parametreyi içine alan su muhasebesi ve izleme
çalışmaları ele alınması gereken öncelikli bir konu.
Keza müstakil ve bütüncül bir su kanunu da ihtiyaç duyduğumuz
çalışmalardan bir tanesi.
Su yönetiminde çok
başlılığın önlenmesi için suyla ilgili idarelerin tek
çatı altında toplanması da göz ardı edilmemesi gereken
diğer bir konu. Alternatif su kaynaklarının
değerlendirilmesi de öne çıkan uygulamalardan biri. Bu noktada
yağmur suyu hasadı, ki Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının 23 Ocaktaki mevzuat düzenlemesiyle bunu 2 bin
metrekareden büyük alana sahip parsellere inşa edilecek yapılarda
zorunlu kılması çok yerinde bir adım. Doğal su
kaynaklarımızı koruyan bu adımın küçük parseller için
de belediyelerce zorunlu tutulacağına inancım tam.
Evet, kıymetli vekiller,
tekraren söylüyorum ki biz vekillere düşen büyük sorumluluklar var, bunların
en önemlisi de tüketim alışkanlıklarımızı
değiştirmek olmalı. Su ayak izi daha düşük olan
gıdalara yönelme bunlardan birisi olabilir. Vücudumuzun ihtiyaç
duyduğu 1 gram proteini dana etinden karşılamayı tercih
ettiğimiz durumda su ayak izimiz 112 litre olurken, bunu bir yumurtadan
temin ettiğimizde su ayak izimiz 4 kat azalışla 29 litreye
iniyor, hatta bu 1 gramlık proteini bakliyatlardan elde etme yolunu tercih
edersek de su ayak izimiz sadece 19 litre oluyor. Bu durum hem su
kaynaklarımızı koruyacak hem de iklim
değişikliğiyle mücadeleye büyük katkı sunacak.
Evet, sayın vekiller,
hayata bir iz bırakalım, unutulmayacak bir iz; büyük olsun ancak,
lütfen, su ayak iziniz küçük olsun diyor, Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Filiz Kerestecioğlu.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Meclis çatısı
altında iklim kriziyle mücadele amacıyla bir komisyon
kurulmasını önemli bir gelişme olarak gördüğümüzü belirtmek
isterim. Uzun süredir bu konuda verdiğimiz çok sayıda önergemiz
bulunuyor. Kurulacak komisyonun, önergelerimizde dikkat çektiğimiz üzere,
sorunu farklı boyutlarıyla bütüncül bir biçimde ele alması için
gerekenleri yapacağız.
Değerli arkadaşlar,
devletler ile sermayenin iş birliğinde, doğaya karşı
aslında intihar anlamına gelen bir savaş veriliyor. Dünya
nüfusunun yüzde 1i, yüzde 99unun yaşamını, kültürleri, milyonlarca
bitki ve hayvan türünü, okyanusları, sulak alanları, ormanları
ve kentleri kapitalist birikim sistemi uğruna tahrip ederek bizleri
korkunç bir felakete sürüklüyor. Bu felaketin adı iklim krizi.
Geleceğe yani çocuklara,
gençlere bırakacağımız en büyük mirastan söz ediyoruz.
Onlar sorunun çok farkındalar, endişeliler, öfkeliler; bu yüzden,
iklim krizini devletlerden daha çok ciddiye alan ve bu krizi durdurmak için
sorumluluk almayan egemenlere de en çok kafa tutanlar onlar, o nedenle de en
çok onların sesine kulak vermemiz gerekiyor.
Bu konuyu dış
politikada bir koz, enerji alanında yeni rant kapıları, geri
dönüşüm sektöründe kâr payı olarak görenler olabilir ancak bizim
açımızdan iklim krizi, günbegün derinleşen bir insan hakları
ve küresel adaletsizlik sorunu.
İklim krizi demek,
kasırgaların, sellerin, yangınların,
kuraklığın çok geniş coğrafyalarda çok daha
şiddetli yaşanması demek. Bu iklim olayları sonucunda büyük
tarım alanları, su kaynakları, ormanlar, hatta kentler geri
dönüşsüz bir şekilde tahrip oluyor. Kaynakların ve
imkânların zaten adil bölüşülmediği dünyamızda var olan
kaynakların azalması, zaten yoksul olanların, suya ve
gıdaya zaten erişemeyenlerin hepten yoksulluğa, açlığa
mahkûm edilmesi demek.
Zenginler, örneğin, daha
çok seyahat ediyor, daha çok enerji harcıyor; şirketlerin ekolojik
tahribattaki payları çok büyük, korkunç derecede büyük fakat iklim
krizinin oluşmasında en az paya sahip olanlar iklim krizinin
sonuçlarından en fazla etkilenenler olacak; trajik aslında.
Kasırgalardan, yangınlardan sonra milyonlarca insan evsiz
kalıyor, göç etmek zorunda kalıyor, değil mi? Zenginseniz pekâlâ
başka bir yerde yeni bir yaşam kurabiliyorsunuz ama yoksulsanız
bu, daha da yoksullaşmak demek, toplu göçler demek, çadır kamplar
demek ve daha birçok şey demek; savaş gibi aslında, gerçekten.
Birleşmiş
Milletlerin araştırmaları, önümüzdeki on yıl içinde en az
120 milyon insanın daha iklim krizi nedeniyle derin yoksulluk tehlikesiyle
karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Tüm dünyada
kadınların sağlığa ve su gibi kaynaklara erişimi
erkeklere göre daha kısıtlıyken, şimdi bu kaynakların
azalması, ortadan kalkması ise kadınları hepten mahrum
bırakıyor, dünyanın yoksullarının daha da
yoksulları kadınlar çünkü. Kaynaklara ve haklara erişimi zaten
kısıtlı olan kadınların, neredeyse hiç payları
olmadığı hâlde bu krizin sonuçlarını
yaşamamaları için de iklim adaletini savunuyoruz.
Meclis çatısı
altında yapılması öngörülen çalışmaların
çerçevesini, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının geçtiğimiz
hafta yaptığı İklim Değişikliğiyle Mücadele
Toplantısından ve toplantı sonrası açıklanan
bildirgeden anlıyoruz. Sorunların tespitinde gayet cesur
davranılsa da sorunun kaynağının doğru tespit
edilemediğini ve çözüm için değişmesi gerekenin sorun yaratanlar
değil, sıradan yurttaşlar olarak
tanımlandığını görmekteyiz.
Yapısal ve toplumsal
sorunları bireylerin çözmesini bekleyemezsiniz. Kapitalist üretim ve
tüketim anlayışından vazgeçmeden; betona, kirli enerjiye
dayalı bir ekonomik kalkınma anlayışına dur demeden,
kâr kaygısı temelinde tarım ve gıda
politikalarını değiştirmeden, yapılaşmadan toplu
taşımaya kent yaşamında karbon
salınımını azaltacak sürdürülebilir projeler
geliştirmeden, endüstriyel üretimin yarattığı doğa
tahribatını engellemeden iklim krizine çözüm bulamazsınız.
Koca bir yaşam kaynağını, Kuzey Ormanlarını
örneğin, hiç lüzumu olmayan beton projeleri için tahrip edip sonra da
yurttaşlara Dişlerinizi fırçalarken suyu kapatmayı
unutmayın. diyemezsiniz, bunun bir katkısı yok. Gerçekten,
asıl o büyük projeler dünyaya cehennemi yaşatanlar. Madem sorun çok
ciddi, neden Paris Anlaşmasını imzalamıyoruz? Korkunç
hacimde hafriyata, karbon salınımına, ekolojik dengenin altüst
olmasına neden olacak Kanal İstanbuldan neden vazgeçmiyoruz?
İstatistikler, Türkiye'nin 2004 yılından bugüne Avrupa
Birliği ülkelerinden ithal ettiği plastik atıkların 173 kat
arttığını gösteriyor, 173 kat. Çöplük olduk. Yıllarca
dünyanın plastik çöpünü toplayan Çinde 2018 yılında plastik
atık ithalatı yasaklandı ve şimdi plastik çöplerin yeni
adresi Türkiye, memleketimiz oldu. Plastik çöp ithal ederek sıfır
atık hedefine nasıl ulaşılacak? İmkânsız.
Bazıları için ciddi bir kâr kapısı olarak görüldüğü
için plastik atık ithalatına devam mı edilecek, yoksa Türkiye
iklim ve çevre krizine karşı mücadelede kararlı olduğumuzu
gösterecek ve ithalat yasağı getirecek miyiz? Bir kez daha, kurulacak
komisyonun bu tespitlerimiz ışığında yürütülmesi için
gerekli tüm çabayı değerli sivil toplumun da desteğiyle
yürüteceğimizi belirtmek isterim.
Değerli arkadaşlar,
ben hem şahsım hem de partimiz bütün vekilleri için önemli olan bir
başka konuya da dikkat çekmek istiyorum kalan süremde. 2015
yılından bu yana, vekillik yaptığım süre boyunca
cezaevi ziyareti taleplerim Adalet Bakanlığı tarafından
yanıtsız bırakılmak suretiyle reddediliyor; tam 2015
yılından beri, altı yıldır. Altı yılda
Adalet Bakanlığına belki 70ten fazla başvurum oldu.
İlk başvuruyu 5 Ocak 2016 tarihinde, son başvuruyu 10 Şubat
2021de yaptım. Bu kadar başvurudan kaçına yanıt verildi,
biliyor musunuz? Sadece 3üne yanıt alabildim; 2si Grup Başkan
Vekilliği yaptığım dönemdeydi, hasbelkader bir şekilde
başvurularımdan 2si kabul edilmişti; bir de uzun yıllar
sonra, geçtiğimiz hafta sonunda başvurumla ilgili Bakanlıktan
arandım ve denildi ki: Pandemi nedeniyle başvurunuzu
değiştirir misiniz? Çünkü her cezaevinden 2 kişiyle görüşme
yapılabiliyor. Tamam. dedim, değiştirdim ve umutlandım
yani dedim ki herhâlde bu kadar hukuksuzluk karşısında yeni bir
gelişme oluyor ama ondan sonra yine korkunç bir sessizlik, hiçbir şey
yok. Evet, yanlış duymadınız, Adalet
Bakanlığı, az önce bahsettiğim 3 istisna
dışında hiçbir hapishane görüşü talepli dilekçeme
yanıt vermedi ve yazılı olarak reddedilme isteğime de
herhangi bir ses vermiyor. Şimdi, bana denilse ki yarın öbür gün
çıkıp Yo, bize ulaşan bir şey yok. reddetseler, gerçekten
bunu deseler, benim başvurularımı reddetseler ben bir şey
diyemeyeceğim. Yani ret usulü de bu denli gayriciddi.
Evet, aslında hapishane
konusunda bu görüş için Adalet Bakanından izin alınması
meselesi zaten başlı başına bir garabet ama bunun
dışında yani tutuklularla ilgili suç tipleri belirtilerek bir
ayrım yapılması nasıl ayrımcılık
yasağına aykırılık teşkil ediyorsa, aynı
zamanda vekiller arasında da ayrım yapılması
ayrımcılık yasağına aykırı olan bir
şey. Ben başka vekillerin selamlarını almak istemiyorum
arkadaşlarımdan. Bu ne kadar ayıp bir şey, ne kadar utanç
verici bir şey. Ben otuz beş yıllık hukukçuyum, şu an
avukatlık yapsam cezaevlerini ziyaret edebileceğim, halkın
temsilcisiyim ben, milletvekili olarak cezaevlerini ziyaret edemiyorum. Böyle
bir abeslik, böyle bir garabet var mı? Bu asla kabul ettiğim bir
şey değil. Ombudsmana da başvurdum, yönetmelik iptali davası
da açtım -temyiz aşamasında şu anda, bekliyorum- bunun
dışında yeni davalar da açacağım, AYMye de
başvuracağım, yine idari dava da açacağım ve evet,
adalet, yargı sizin, oğlan sizin kız sizin ama biz hak aramaktan
vazgeçmeyeceğiz.
Saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Ali Öztunç.
Buyurun Sayın Öztunç.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ
ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, su kaynakları, kuraklık
ve iklim değişikliği konusunda Meclis araştırması
komisyonu kurulmasına ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini aktarmak üzere huzurunuzdayım. Geç
kalınmış bir komisyon, defalarca Cumhuriyet Halk Partili
milletvekillerinin, genel başkan
yardımcılarımızın verdiği bu konuda önergeler var
ama geç kalındı. Geç kalındı ama iyi ki de oluyor,
olması gereken bir komisyon çünkü.
Bakın, iklim krizi tüm
dünyanın sorunu, sadece bizim Türkiyenin sorunu değil, tüm
dünyanın sorunu. Bu krizle mücadelede samimiyet gerekir, samimi olmak
gerekir. Dostlar bizi alışverişte görsün. diye komisyon
kurulmaz, Dostlar bizi alışverişte görsün. diye de
çalışma yapılmaz. Ne yapmak gerekir? Mesela, Paris Anlaşması
hâlâ yürürlüğe konulmadı. Neden Paris Anlaşması yürürlüğe
konulmuyor, buna iyi bakmak gerekiyor. Mesela, Hükûmetin termik santrallerle
ilgili uyguladığı politika yanlış, termik santrallerle
ilgili bu politikasından artık vazgeçmesi gerekiyor, siyanürle
altın ayrıştırma işinden vazgeçmesi gerekiyor, ormansızlaşmayı
engellemesi gerekiyor. Kurak alanları yeşillendirmek yerine var olan
yeşil alanları alıp millet bahçesi yapmakla iklim kriziyle
mücadele edilmez. Millet bahçeleri yaparak iklim kriziyle mücadele edemezsiniz.
Bakın, size birkaç örnek
vereceğim. İklim kriziyle mücadele, komisyon kuruluyor, eğer
samimiyseniz şunları yapmalıydınız: Mesela, HESler
konusu. Ufacık bir dere görüldüğü zaman, ufacık bir su,
pınar görüldüğü zaman hemen oraya AK PARTİ Hükûmeti gitmiş,
HES için izin vermiş. Ya, o su o kadar HESi kaldırmaz. dedik,
defalarca söyledik, anlatamadık. Giresunda, bir suyun üzerinde, bir
çayın üzerinde 6 tane HES kurulmuş, ilk şiddetli yağmurun
ardından her bir HES baraj görevi gördü ve ne oldu işte? Giresunda
sel, arkasından yaşamını yitiren yurttaşlarımız.
Karadenizi HES çöplüğü hâline getirdiniz, iklim kriziyle mücadeleden
bahsediyorsunuz.
Termik santraller meselesi.
İklim kriziyle mücadele ediyorsanız önce şu kömürle
çalışan termik santral teknolojisine son vermeniz gerekiyor. Dünya
bıraktı, tüm dünya bıraktı, Eski teknoloji. dedi ama AK
PARTİ Hükûmeti hâlâ termik santrallerinden vazgeçmiyor. Benim seçim
bölgemde, Afşin Elbistanda 2 tane termik santral var, tutturmuşlar
6ya çıkartacağız, 4 tane daha yapacağız. diyorlar.
Üstelik bu termik santraller de zehir saçıyor zehir, filtre
olmadığı için. Lafı gelmişken söyleyelim
Afşin-Elbistan Termik Santrali zehir saçmaya, kül saçmaya devam ediyor.
Maalesef, filtre yok. İlgili firma Filtreyi taktım. dedi, filtre
hâlâ takılmamış durumda. Sayın Cumhurbaşkanı
yılbaşından önce dedi ki: Ben buna izin vermem. Halktan
mı, ranttan mı? Tabii ki halktan yana olacağım, filtresiz
olan tüm santralleri kapatıyorum. Doğru bir karar verdi Sayın Cumhurbaşkanı,
teşekkür ettik kendisine ama altı ay sonra tekrar açıldı,
üstelik filtre takılmadığı hâlde.
Bakın, dünyanın her
tarafında kar yağar, kar beyaz yağar dünyanın her
tarafında, bir tek Afşin ve Elbistanda siyah kar vardır,
başka hiçbir yerde göremezsiniz siyah kar, bir tek Afşinde ve
Elbistanda vardır. Hükûmete bir önerim, madem bunu
yağdırıyorsunuz, madem kar siyah oluyor Afşinde,
Elbistanda, bari farklı bir turizm kenti hâline getirin, dünyaya reklam
yapın Siyah karın olacağı tek yer Afşin ve Elbistandır.
deyin, belki turist gelir. (CHP sıralarından alkışlar)
Elbistana, Afşine kül yağdırmaya, zehir yağdırmaya
devam ediyorsunuz. Bu kürsüde daha önce demiştim ki Elbistan zehiristan
oldu, külbistan oldu. Maalesef, Elbistan külbistan olmaya devam ediyor, lütfen,
artık elinizi vicdanınıza koyun, 250 bin insanın
yaşadığı yerde insanlara kıymayın.
Peki, başka? Madenler
konusu. Değerli milletvekilleri, iklim kriziyle mücadelede samimiyseniz
Bir yıl içerisinde binin üzerinde yeni maden ruhsatı verilmesi için
ihaleye izin verdiniz, binin üzerinde. Türkiyeyi delik deşik ettiniz. Ne
için? Üç beş kuruş para kazanacağız diye. İklim
kriziyle mücadelede samimiyseniz
Su kıtlığı var.
diyorsunuz, su kaynaklarına en büyük zarar veren siyanürle ayrıştırma,
altın ayrıştırmasında siyanürün
kullanılmasına izin veriyorsunuz; kuzey, güney, doğu, batı
tüm Türkiyede siyanürün kullanılmasına izin verdiniz.
İşte, bu da siyanür haritası. Siyanürün kullanılmasına
izin veriyorsunuz ve Türkiyede su kaynaklarına siyanürün bulaşmasına
sebep oluyorsunuz. O kadar gözünüz döndü ki az kalsın Kapadokyaya da
siyanürle altın ayrıştırması izni verecektiniz. (CHP
sıralarından alkışlar) Az kalsın o canım
Kapadokyayı, o Peri Bacalarını katledecektiniz, Kaz Dağlarını
Avustralyalılara, Kanadalılara peşkeş çektiğiniz gibi.
Gelelim bir başka
konuya: İklim kriziyle mücadelede madem bu kadar samimisiniz, nedir bu
Kanal İstanbul sevdanız ya, nedir Allah aşkına? Sayın
Cumhurbaşkanı dün demiş ki: İnatlarına
yapacağız. Sayın Cumhurbaşkanına milletin kürsüsünden
sesleniyorum: Milletle inatlaşılmaz. Milletle inatlaşanlar
giderler, gitmişlerdir, siz de gideceksiniz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bakın, son İstanbul
seçimlerinde AK PARTİ çıktı, dedi ki: Biz Kanal İstanbulu
yapacağız. Vatandaşa En büyük vaadimiz Kanal İstanbul.
dediler. Ne oldu? Vatandaş 800 bin fark attırdı. Ne oldu?
İstanbulu kaybettiniz. İşte, referandum odur. İstanbullu
Hayır, ben Kanal İstanbulu istemiyorum. dedi ve
İmamoğluna oy verdi. Siz hâlâ akıllanmamışsınız,
anketlere bakmıyorsunuz çünkü son ankette İstanbullunun yüzde 72,4ü
Kanal İstanbulu istemiyor.
Bir başka konu: Kanal
İstanbul olursa ne olacak? Sizin verileriniz: Devlet Su İşleri
verilerine göre Terkos Gölü ve Sazlıdere Barajının yok edilmesi
yüzünden yıllık en iyi senaryoda 70 milyon metreküp, kötü senaryoda
427 milyon metreküp içme suyu yok olacak, İstanbul susuzluk
yaşayacak, İstanbulun su kaynaklarının yüzde 29u ortadan
kalkacak. Marmara Denizi çürük yumurta gibi kokacak ve Karadeniz ekosistemi
çökecek, su kaynakları ve havzalarında, tarımda tuzlanma ve
kirlenme riski oluşacak. 5 bin hektarlık orman alanı yani
yaklaşık 20 bin futbol sahası büyüklüğündeki orman yok
olacak, en az 400 bin ağaç kesilecek, bu kadar ağacın yok
olması 1 milyon 200 bin İstanbullunun bir yıllık oksijen
kaynağının ortadan kalkmasına sebep olacak. 20 bin futbol
sahası büyüklüğünde tarım alanı yok olacak; 30 bin
kişilik tarımsal istihdam fırsatı, 136 milyon metrekare
tarım alanı heba edilecek. Kanal İstanbul isimli bu ucube
projeyi yaparsanız 440 adet mera, yaylak ya da kışlak vasıflı
taşınmazdan 418inin niteliği kaldırıldı,
kaldırılmaya devam edecek. İmar ve yapılaşma yüzünden
nüfus artacak bu bölgede, 316 bin kişinin yaşadığı
bölgeye proje yüzünden 1 milyon 200 bin yeni nüfus eklenecek. Doğal,
tarihî, kültürel alanlar yok olacak; 14 milyon metrekare arkeolojik, 2 milyon
metrekare karma sit, 850 bin metrekare doğal sit alanı tehlikeye
girecek. Yani arkadaşlar, 3 ilçe büyüklüğünde, 30 metre
yüksekliğinde 1,3 milyar metreküp hafriyat oluşacak. İstanbulda
günde 10 bin kamyon hafriyat taşımak zorunda kalacak Kanal
İstanbul Projesini yaparsanız. Yapabilir misiniz? Zor
yaparsınız. Öyle İnadına yapacağız. demekle
olmaz. Bir kez daha söyleyeyim, milletle inatlaşılmaz. İnşallah,
zaten önümüzdeki günlerde yapılacak ilk seçimde de millet size bu
inatlaşmanızın cevabını sandıkta verecek,
sandıkta. İstanbul seçimlerinde aldığınız 800 bin
fark var ya, onun daha böyle kat katını, milyon milyonunu
inşallah sandıkta verecek ve size Hadi hoşça kalın. Bu
ülkeye verdiğiniz bu kadar zarar yeter. diyeceğiz. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, iklim kriziyle
mücadelede eğer bu kadar samimiyseniz
Tuttunuz Katarla bir su
anlaşması yaptınız. Bu Katar sevdanızı
anlayamıyoruz yahu! Tank Paleti Katarlılara verdiniz, Borsa
İstanbulu Katarlılara verdiniz, Kanal İstanbulu
Katarlılara vermeye çalışıyorsunuz, şimdi bir de su
anlaşmasını Katarlılarla yapıyorsunuz. Allah
aşkına, yahu, Katar nere, su nere? Kelin ilacı olsa
başına çalar. Mesela bulsam bir ilaç ben de kendi kafama
çalacağım. Gittiniz, susuzluk çeken, su sıkıntısı
yaşayan Katarla suyla ilgili anlaşma yaptınız Gelin, bizi
kurtarın. dediniz.
BAŞKAN Sayın
Özkoç alınacak bu söylediklerinizden ama.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla)
Başkanım, siz de fena değilsiniz.
Değerli arkadaşlar,
son elli sekiz saniyeyi de birazcık Kahramanmaraşa
ayırayım.
Sayın
Akbaşoğlu, Sayın Başkan, her fırsatta böyle yüksek
sesle, bağıra bağıra diyor ki: Yaparsa AK PARTİ
yapar. AK PARTİ Kahramanmaraşlılara dedi ki: Elbistana
havalimanı yapacağız. Liman miman yok, Elbistanlı havasını
aldı. Seçimlerde AK PARTİ geldi Elbistana, Maraşa dedi ki:
Şehir stadı yapacağız, Kahramanmaraş stadı
olacak. Stat falan hayal, hikâye, eski stadımız elimizden gitti.
Hızlı tren gelecek Kahramanmaraşa, müjdeler olsun. dediler.
Sayın Cumhurbaşkanı geldi, mitingde söyledi, Mahir Bey söyledi,
her gelen bakan söyledi Hızlı tren Maraşa gelecek. dediler.
Teğet geçti, Gaziantepe gitti. Maraşlılara hızlı
treni çok gördüler.
Belediyeniz zaten yeterince
başarısız. Belediyeyi anlatmaya kalksam burada, herhâlde sabaha
kadar konuşmam gerekir, ona da Sayın Başkan izin vermez,
baksanıza bir dakikayı bile vermiyor ama bir gün inşallah
Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesinin bütün beceriksizliklerini de
sizlere aktaracağım.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
MUHAMMET EMİN
AKBAŞOĞLU (Çankırı) Değerli Milletvekili, ben sözümü
tekrarlıyorum: Yaparsa AK PARTİ yapar, merak etmeyin. Her şeyi
biz yapacağız gene.
BAŞKAN - Sayın
Özkoç, sataşmadan söz istiyor musunuz?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Yok, istemiyorum.
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Çiğdem Karaaslan.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ÇİĞDEM KARAASLAN (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; küresel iklim değişikliğinin etkilerini en aza
indirmek ve kuraklıkla mücadele etmek için su kaynaklarının
verimli kullanılmasını sağlamak amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önerge
hakkında partimiz adına söz almış bulunuyorum. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Yaklaşık bir
yıl önce dünyanın bir ucunda başlayan, dalga dalga tüm dünyaya
yayılan ve içinde bulunduğumuz dönemde etkilerini yoğun
şekilde hissetmeye devam ettiğimiz salgın bir hastalık
sürecinden geçiyoruz. Covid-19 olarak adlandırdığımız
bu hastalık insanoğlunun imkân ve kabiliyetlerini, ileri
teknolojilerin her şeye çözüm bulabileceği konusundaki öz güvenini
sınamaya devam ediyor. Hastalığın ne kadar bir süre daha
hayatımızda olacağını ise henüz hiçbirimiz bilmiyoruz
fakat bildiğimiz başka bir küresel sorun var ki, bu
yüzyılın ve önümüzdeki yüzyılların en önemli meselesi
olarak gündemimizde durmakta.
İnsanın
tabiatında kronik sorunlarını, kronik
rahatsızlıklarını sürekli ertelemeye ancak ani ve akut
problemleri için hemen çözüm üretmeye yönelik bir eğilim olduğunu
hepimiz biliyoruz. İşte, iklim değişikliği de ne
yazık ki bu örnekte olduğu gibi çağımızın kronik
rahatsızlığıdır. Vücudumuz bir hastalıktan sonra
nasıl yavaş yavaş iyileşiyorsa, dünyamız da ancak
güçlü ve sürekli bir tedaviyle yıllar süren bir mücadelenin ardından
eski sağlığına kavuşabilir. Demem o ki: Antarktikada
tarihin en yüksek sıcaklık rekoru kırılırken,
Avustralyada çıkan orman yangınları iki yüz kırk gün sonra
kontrol altına alınabiliyorken, Teksasda -bugün Amerikada- etkili
olan soğuk hava dalgası olağanüstü hâl ilan ettirecek düzeye
ulaşmışken, dünyanın bir tarafı sellerle ve
taşkınlarla, diğer tarafıysa kuraklıkla mücadele
ederken, doğal kaynaklarımız ve canlı türleri hızla
yok olurken iklim değişikliğiyle topyekûn mücadele ertelenebilir
bir mesele olmaktan çoktan çıkmıştır. Bizim
atmadığımız adımlar yüzünden işler daha kötüye
gittiğinde bizden sonrakilerin düzeltme ihtimalinin de her geçen gün
azalacağını biliyoruz. İklim değişikliğiyle
mücadelede çok kritik bir on yıla giriyoruz değerli milletvekilleri.
Dünyanın geleceğini, başka bir deyişle, kaderini tayin
edecek bu on yılda aldığımız tedbirler büyük önem arz
etmekte. Bizler bugün Afrika çöllerindeki, Amazon ormanlarındaki ya da
yeryüzünün başka bir coğrafyasındaki tüm canlıların
yaşam hakkını muhafaza edebilecek belki de son nesiliz. Bir
kuşun sesi, bir çiçeğin kokusu ya da bir hayvana dokunmanın son
hissettirdiği duyguyu çocuklarımıza ve torunlarımıza
da aktarmak istiyoruz. Kısacası, bugün karar alma
mekanizmalarında bulunan bizlerin günü kurtaran değil, sahip
olduğu tüm değerleri geleceğe taşıyan bir
anlayışla hareket etmek gibi bir sorumluluğu olduğunun da
altını çizmek istiyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere, dünya, sanayi devriminden itibaren
kirliliğin her geçen gün arttığı, doğal
kaynakların hızla tükendiği bir yeni döneme girdi. Elbette bu
süreçte birileri az, birileri çok üretti ya da tüketti; birileri az, birileri
daha fazla kirletti. Bugün bunun bedelini ağır biçimde ödemek ise ne
yazık ki yine en az kirletenlere kaldı. Türkiye olarak, dünyanın
hızla kirletildiği bu süreçte, bizim payımızın yüzde 1
bile olmadığını daha önce çokça söyledik. Bize inanmayan,
bundan hâlâ bir şüphe duyan varsa uluslararası örgütlerin
açıkladığı raporlara mutlaka tekrar
bakmalıdırlar. Ancak her ne kadar en az kirletenler arasında yer
alıyor olsak da bulunduğumuz coğrafya itibarıyla biz de
gelecekte iklim değişikliğinin en ağır etkilerini
yaşayacak olan coğrafyadayız. İşte bu
olumsuzlukların en aza indirilmesi için, hem ülkemiz hem de dünyanın
geleceği için AK PARTİ olarak iktidara geldiğimiz ilk günden bu
yana çok boyutlu bir mücadele, bir strateji mücadelesi yürüttük çünkü bu
mesele, birilerinin sürekli söylediği gibi, sürekli çevreyi sevmek,
tabiatı önemsemeyi dile getirmekten ibaret bir mesele değil; sadece
Yapmalıyız. Etmeliyiz. kelimeleriyle biten cümleler kurmak da
yetmiyor. Çok icraat yapmanın, çevre politikalarını merkeze
almanın ve aslında yeşil bir büyüme stratejisini merkeze
almanın gerekli olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Peki, biz neler yaptık?
Dünya genelinde en fazla emisyona neden olan ve dünyanın kirlenmesinde en
büyük paya sahip olan enerji sektörümüze temiz ve sürdürülebilir enerji hedefi
koyduk. Yeni mevzuat ve düzenlemelerle Temiz enerji için ben de varım.
diyen tüm paydaşların önünü açtık. Bu sayede elektrik enerjisi
kurulu gücümüz on sekiz yılda 3 kat artarken, kurulu güç içerisinde
yenilenebilir enerjinin payını 4 katın üzerinde bir artışla
toplam kapasitenin yarısına ulaştırdık. Su kaynaklarımızın
bütüncül ve etkin yönetimi dedik, tarım topraklarımızın
korunması gayesiyle sulama imkânlarının ve sulanan alan
varlığının artırılması, yeni teknolojiler ve
uygulamalarla daha verimli hâle getirilmesi noktasında geçmişle
kıyaslanamayacak bir mesafe katettik.
On sekiz yılda 255
milyar lira maliyetindeki 8.695 tesisi biz milletimize kazandırdık.
Bugün geldiğimiz noktada ise 2021 yılını sulamada hamle
yılı ilân ederek bizi 2023 vizyonumuza bir adım daha yaklaştıracak
güçlü bir hedefi daha belirlemiş olduk.
Dünya genelinde orman
varlığı hızla azalırken biz Türkiye olarak orman
varlığını artıran nadir ülkelerden biri olduk. 2002
yılında 20,8 milyon hektar olan orman varlığımızı
2020 yılında 22,7 milyon hektara yükselttik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Cumhuriyet tarihinin en büyük millî
ağaçlandırma seferberliğini yaptık, başlattık ve
Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirleriyle Millî
Ağaçlandırma Günü ilân ettik. Aslında o gün biz, geleceğe
nefes sözü verdik ve 2023 yılına kadar 7 milyar fidanı da toprakla
buluşturmayı vadettik.
On sekiz yıl önce
atıkları bir değer olarak görmek şöyle dursun; sorunlardan
kaçarak, sorumluluk almayarak, gerekeni yapmayarak
vatandaşlarımızı çöp, çamur ve çukurdan ibaret
şehirlerde yaşamaya mahkûm edenlere Artık durun. dedik. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Ama maalesef bugün, gelen
fotoğraflara, sosyal medyadaki gündeme baktığımızda
hâlâ 94 öncesi çöp, çamur, çukur zihniyetinin İstanbulda bazı
ilçelerde hâkim olduğunu da üzülerek görüyoruz. Ne İstanbul ne de
İstanbulda yaşayanlar ne de Türkiyede hiçbir şehir artık
bu şekilde yönetilmeyi hak etmiyor. Yıl 2021, iklim
değişikliğinden bahsediyoruz, karbon ayak izimizi azaltmaktan
bahsediyoruz, sera gazı emisyonlarından bahsediyoruz, sıfır
atıktan bahsediyoruz, su ayak izinden bahsediyoruz ve bu görüntüler
Türkiyeye yakışmıyor.
Yaşanabilir
şehirler dedik önce, yola öyle çıktık ve dediğim gibi, on
sekiz yıl önce atıkları birer değer olarak görmeyen bir
zihniyetin bıraktığı bir mirasla aslında yola
çıktık ve dedik ki: Atıklar çöpe atılmayacak kadar
kıymetlidir. Önce vahşi depolamaya son verdik. Şehirlerimizi
herkes için yaşanılabilir hâle getirdik; ilk hedef buydu,
yaşanılabilirlik. Daha sonra Yaşanılabilir şehir
hedefi yetmez, sürdürülebilir şehirler. dedik ve şehirlerimiz bugün
atıklarını bir şekilde ondan kurtulmayı gerektiren bir
başa bela sorun olarak değil, ekonomik faydası olan, istihdam
yaratan bir değer olarak görmeye başladı. Aslında bu
cümleyi bütün şehirlerimiz için, tabii, söylemeyi isterdim ama maalesef,
dediğim gibi, yönetim zihniyeti bu noktada çok çok önemli. Biz bugün
çevreyi merkezimize alırken attığımız her bir
adımda, gösterdiğimiz ya da bulunduğumuz her bir tercihte yine
aynı kararlılıkla bunu dile getirmek zorundayız ve
umuyorum, bugün inşallah kurulacak olan bu komisyondaki
çalışmalarla birlikte de siyasetin o köşeli dilinden ziyade,
çevreyi merkezine alan ve Türkiye genelinde ve aslında uluslararası
camiada da çok önemli çalışmalara imza atacak bir çalışma
performansı ortaya konacaktır.
Evet sulak
alanlarımız dedik Sulak alanlarımız yeryüzünün en zengin
ekosistemleridir, iklim değişikliğiyle mücadelede de en önemli
yere sahiptir. Onlar korunmalı ve yaşatılmalı. dedik.
Sadece demekle kalmadık, Ramsar Sözleşmesine taraf
olunmasının ardından 14 sulak alanımızı Ramsar
alanı ilan ederek koruma altına aldık. Sözleşmenin ulusal
düzeyde uygulanabilmesi için 2002 yılında Sulak Alanların
Korunması Yönetmeliğini çıkardık ve 2007 yılında
sulak alanlarımızın kurutulmasını tamamen
yasakladık.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ olarak
Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğanın liderliğinde son on sekiz yılda
merkezine çevreyi alan bir yaklaşım içerisinde olduk. Bu sayede iklim
değişikliğiyle mücadelemizi de her zaman bir adım öteye
taşımanın gayesi içindeyiz. Şimdi kim söyleyebilir ki 2002
yılında inşa ettiğimiz bir atık su arıtma tesisi
yıllardır yer altı sularımızı ve topraklarımızı
korumuyor? Kim söyleyebilir ki on sekiz yıl önce diktiğimiz bir fidan
bugün karbon ayak izimizi düşürmüyor ve havayı temizlemiyor? Kim
söyleyebilir ki depolama tesislerinde kontrol altına
aldığımız atıklar bugün bize enerji olarak geri
dönmüyor? Kimse söyleyemez. İşte, biz, on sekiz yıl önce dünya
aslında bu dili henüz konuşmuyorken, kürsülerden acil iklim eylem
planı çağrıları yükselmiyorken bütün bu işleri
başardık ve aslında
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama hâlâ yapacak çok işimiz var, onun da
farkındayız. Dolayısıyla, bu komisyonun kurulması bu
anlamda çok büyük bir önem arz ediyor. Ben, sürem dolmak üzere olduğu için
gerisini şimdilik erteliyorum ama kurulacak olan komisyonun inşallah
hayırlı çalışmalara vesile olmasını diliyorum.
Sağ olun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Değerli
milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati:18.11
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.39
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Necati TIĞLI (Giresun), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Küresel iklim
değişikliğinin etkilerinin en aza indirilmesi, kuraklıkla
mücadele ve su kaynaklarının verimli kullanılması için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilen
araştırma önergelerinin birlikte yapılan görüşmelerine
devam ediyoruz.
Söz sırası önerge
sahiplerinden Aksaray Milletvekili Sayın Ayhan Ereldedir.
Sayın Erel, buyurun.
(İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
AYHAN EREL (Aksaray)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; su
kaynakları, kuraklık ve iklim değişikliğiyle ilgili
Meclis araştırması komisyonu kurulması üzerine partim
İYİ PARTİ adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Biz geleceğimizi tehdit
eden, yaşanması ihtimal dahilinde olan savaşların sebebi
olacak bu meseleye Türkiye'nin, Türk milletinin ve insanlığın
meselesi olarak bakıyoruz. Anladığım kadarıyla bu
mesele hakkında neredeyse tüm siyasi partilerin ve o partiler içinde de
birçok milletvekilinin araştırma önergeleri var. Bizim daha önce
verdiğimiz araştırma önergesinde yüzeysel olarak
baktığımızdan çok farklı bir manzarayla
karşılaşıyoruz. Tarafıma bu konuyla ilgili
konuşma tevdi edilince edindiğim bilgilerden şunu anladım
ki: Kuraklık son on yıldır, yirmi yıldır değil,
yıllardır devam eden bir sorun olarak karşımıza
çıkıyor.
Osmanlı Devletinde
1844-1893 tarihleri arasında 4 kez şiddetli kuraklık
yaşanmış, Türkiye'de yıllardır
kuraklığın en büyük tehlike olduğu vurgulanmış
ama yeterince önlem alınamamış. Bir devlet adamı der ki:
Dün ile bugünü kavga ettirirseniz, yarını kaybedersiniz.
Yarını kaybetmemek adına, gelecek nesillerin huzuru ve
mutluluğu adına, bölge ve dünya barışı adına Türk
milletinin iradisinin temsilcileri olarak bu konunun
araştırılarak sebep ve sonuçlarıyla ilgili makamlarca
paylaşılıp gereğini sözde değil özde yapmamız
gerekir. Yoksa bu önergeler de diğerleri gibi Meclisin arşivinde
kalabalık yapmaktan başka bir işe yaramaz.
Biz İYİ PARTİ
olarak, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, yüce Türk milletinin huzurunu ve
refahını artıracak, sorunları çözüme kavuşturacak, her
türlü çaba, gayret ve tasarrufun destekçisi olmaya devam edeceğiz. Çünkü
başka bir Türkiye olmadığı gibi, bizlerin gideceği başka
bir vatan da yok. Biz muhalefet deyince her şeyi eleştiren,
kötüleyen; iktidar deyince de hiçbir eleştiri kabul etmeyen bir
anlayışta değiliz. İktidar milletvekilleri gerçi burada
yoklar ama dinliyorlarsa bilmiyorum.
İktidar burada
mısınız?
CİHAN PEKTAŞ
(Gümüşhane) Buradayız.
AYHAN EREL (Devamla) Peki.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Televizyondan dinliyorlar.
AYHAN EREL (Devamla) Biz
iktidar deyince hiç eleştiri kabul etmeyen bir anlayışta
değiliz dedim. İktidar vekilleri ne bizim hasmımız ne de
düşmanımız, onlar sadece bizim siyasi rakibimiz, biz onların
da en az bizim kadar vatan, millet sevdalısı olduklarından
eminiz ancak öncelikleri farklı olabilir. Biz önceliklerin, günü
kurtarmaya değil yarını kurtarmaya odaklı
olmasını talep ediyoruz tıpkı bu meselede olduğu gibi.
Meclisimizde ve ülkemizde bu alanda bilgisi, birikimi, tecrübesiyle sorunun
çözümüne katkı sağlayacak çok değerli insanlar var, onların
katma değerleriyle güzel bir sonuç çıkacağından eminiz.
Değerli milletvekilleri,
kuraklık; yağışların kaydedilen normal seviyelerinin
önemli ölçüde altına düşmesi sonucu arazi ve su
kaynaklarının olumsuz etkilenmesine ve hidrolojik dengenin
bozulmasına sebep olan doğal olaylar olarak tanımlanabilir.
Günümüzde, dünyada karşılaştığımız küresel ölçekte
en büyük sorunlardan biri olan kuraklık, bugün gelinen nokta
itibarıyla fiziksel ve doğal çevre, kent yaşamı,
kalkınma ve ekonomi, teknoloji, tarım, gıda, temiz su ve
sağlık olmak üzere hayatımızın her
aşamasını etkilemektedir. Etki derecesi, süresi ve
zamanının tahmin edilmesi son derece zor olan
kuraklığın etkileri, insan faaliyetleriyle yakın
ilişkilidir. Kuraklık, önemli ekonomik, sosyal ve çevresel etkileri
olan doğal bir olaydır. Kuraklık, başlangıç ve
bitiminin belirlenmesinin güçlüğü nedeniyle diğer doğal
afetlerden farklıdır; yavaş yavaş kuvvetini
artırır ve olay sona erdikten sonra yıllarca etkisini devam
ettirebilir.
Kuraklığın en
belirgin üç çeşidi vardır:
Uzun bir zaman içerisinde
yağışın belirgin şekilde normal değerlerin
altına düşmesi olarak tanımlanan meteorolojik kuraklık.
Diğer bir çeşidi
ise toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak miktarda su
bulunmaması; bu da tarımsal kuraklık.
Uzun süreli
yağış azlığından dolayı yer altı
suları, nehirler ve göllerin seviyesinde keskin bir düşüş
meydana gelmesi; bu da hidrolojik kuraklık.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kuraklığın etkileri genellikle
tarımda görülür ve yavaş yavaş diğer suya
bağımlı sektörlere yayılır. Ülkemizin, küresel
ısınmanın muhtemel etkileri açısından risk grubu
ülkeler arasında yer aldığı, gelecekte özellikle Akdeniz ve
İç Anadolu Bölgelerimizin iklim değişikliğinden daha çok
etkileneceği tahmin edilmektedir. Tarımsal kuraklığın
olumsuz etkilerini azaltmak, kuraklık olmadan önceki dönemlerde
alınacak önlemler ve kuraklığın
yaşanıldığı dönemlerde yapılacak doğru
planlamalarla mümkündür. Bu nedenle kuraklıktan önceki dönemde
alınacak önlemler ve kuraklık yaşanırken atılacak
adımlar ayrı ayrı ele alınmalı ve bir plana
bağlanmalıdır. Yağışların
devamlılığını sağlayarak su arzını
artırmak elimizde olmasa da kuraklıktan kaynaklanan olumsuz etkileri
azaltmak insanoğlunun elindedir. Tarım teknolojisi çok ilerlemiş
ülkelerde bile tarımsal üretimin temel sorunlarından biri
kuraklıktır. Bu ülkeler özellikle su azlığı ve
yağış yetersizliğinden doğan kuraklık sorununu
çözümlemek ve bu bölgeleri tarıma kazandırmak için ya sulama
faaliyetlerini geliştirmeye ya da kuru tarım metodu uygulamaya
çalışmaktadır. Bu anlamda mera ve ormanlık alanların
imara açılması su kaynaklarının kurumasına da sebep
olmaktadır. Ülkemiz düzensiz bir yağış rejimine sahiptir,
yağışlardaki değişkenlikler düzenli bir seyir takip
etmemektedir; bu da ülkemizin şiddeti değişmekle birlikte zaman
zaman kuraklık riskiyle karşı karşıya olduğunu
göstermektedir.
Değerli milletvekilleri,
tabii ki doğanın işleyişine müdahale edemeyiz ancak kontrol
altına alabilmenin yollarını aramalıyız. Örnek olarak,
Akdenizde bir yılda metrekareye 1 kilogram yağmur yağarken bir
anda 100 kilogram yağmur yağdığı da olmaktadır; işte
burada devlet bu değişkenliği bilerek suyu depolayacak, yer
altı sularını besleyerek kuraklığa
hazırlıklı olabilecektir. Tabii ki her şeyi devletten
beklemeden vatandaş olarak da bireysel önlemler almamız
gerekmektedir; az tüketelim, yeniden kullanalım, geri dönüştürelim.
Özetle, kuraklık,
tehlikeli bir meteorolojik olay olmasına rağmen, yavaş
yavaş insanlara ve çevreye en fazla zarar veren doğal afetlerin
başında gelmektedir. Kuraklığın temelinde normalin
altında yağışın gözlenmesi, nemde düşüş
olması, şiddetli sıcaklıkların etkisi görülmektedir.
Bu sebeplerden meydana gelecek felaketlerin önlenmesi için yapılması
gereken ilk şey, takip teknolojisini artırmaktır. Hidrolojik ve
meteorolojik takip artırıldığında
kuraklığın geliş hızı tahmin edilebilir; bu da
gerekli önlemlerin daha rahat alınmasını sağlar.
İnsan, kuraklığa neden olacak ağaç kaybını en aza
indirerek kuraklığı önlemede bir rol sahibi olabilir. Her ne
kadar basit bir önlem olarak görülse de aslında uzun vadede kuraklık
için en büyük çare ağaçlandırmaktır çünkü ne kadar çok ağaç
o kadar çok yağış demektir.
Yine, seçim bölgem Aksaraya
baktığımızda, Aksarayda hem tarımsal kuraklık
hem de hidrolojik kuraklık söz konusudur. Buranın Tuz Gölü
havzasında bulunması sebebiyle yer altı sularının
çekilmesinden dolayı, yer altı sularının
boşalttığı alana Tuz Gölünün tuzlu suları gelmekte ve
zamanla bu Tuz Gölünün tuzlu suları verimli Aksaray Ovasında bir
çoraklaşmaya neden olacaktır; bu nedenle -memnuniyetle
öğrendiğimiz- Kızılırmaktan Aksaray Ovasına su
getirme projesi çalışmalarının ihale edildiğini
duydum, inşallah bu, sadece proje aşamasında kalmaz, tez zamanda
faaliyete geçirilerek Aksarayda yaşanan hidrolojik ve tarımsal
kuraklığa geçici bir çözüm olarak görülür diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önerge
sahiplerinden ikinci söz talebi Sayın Yasin Öztürkün.
Buyurun Sayın Öztürk.
YASİN ÖZTÜRK (Denizli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su kaynakları,
kuraklık ve iklim değişikliğiyle ilgili Meclis
araştırması yapılmasına ilişkin görüşlerim
kapsamında İYİ PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Hızla kirlenen ve
yaşlanan dünyamızda en büyük tehdit yoksulluk ve yoksunluk.
İster gelişmiş ister gelişmekte olan ülkeler için yoksulluk
ve yoksunluk, sadece ekonomik yetersizliği içinde barındıran bir
kavram olarak tanımlanmamakta, kısıtlı ve artık
kıt kaynakların azalması ve erişim sorunu da yoksulluk
olarak kabul edilmektedir.
Ülkeler su
varlığına göre su fakiri, su azlığı ve su zengini
olarak 3 şekilde sınıflandırılmaktadır. Kişi
başına düşen kullanılabilir su miktarı bin metreküpten
daha az olduğunda ülkeler su fakiri, 2 bin metreküpten daha az
olduğunda su azlığı, 10 bin metreküpten daha fazlaysa su
zengini olarak tanımlanmaktadırlar. Su kıtlığı
listesinin başında Katar, İsrail, Lübnan, İran ve Ürdün
gelmektedir, petrol zengini ama su fakiri ülkeler.
17 ülkede tatlı su
kaynaklarının yüzde 80i tüketilmiş durumdadır.
Aralarında Hindistan, Pakistan, Türkmenistan ve Suudi Arabistanın da
bulunduğu 27 ülke ise yüksek seviyede su kıtlığı
tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu listede ülkemiz
nerededir? 164 ülke arasında 32nci sıradadır. Türkiyede uzun
yıllar yıllık ortalama yağış miktarı 574
milimetre olup yılda ortalama 450 milyar metreküp suya tekabül etmektedir.
Günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde çeşitli
maksatlara yönelik olarak tüketilebilecek yer üstü suyu potansiyeli yılda
ortalama toplam 94 milyar metreküptür. 18 milyar metreküp olarak belirlenen yer
altı suyu potansiyeliyle birlikte ülkemizin tüketilebilir yer üstü ve yer
altı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar metreküp olup 57
milyar metreküpü kullanılmaktadır. Bu veriler Devlet Su
İşlerine ait resmî veriler. Yıllık ortalama
yağış verileri Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından
da hesaplanıyor. İkisi arasında farklılık görülse de
ortak nokta, ülkemizin ekonomisi dibe vururken su
kaynaklarımızın da azaldığıdır.
TÜİK, her ne kadar
saklamaya çalışsa da enflasyon ve zam yağmuru bol bol ülkemize
yağarken Türkiyeye yıllık olarak düşen ortalama
yağış miktarıyla birlikte hatalı kullanım,
kirlenme nedeniyle su kaynaklarımız da azalmakta ama su
ihtiyacımız her geçen gün artmaktadır.
Su sorunu çevre sorunudur;
çevre sorunu ise insan eliyle meydana gelen insanlık sorunudur. Su
kaynakları üzerinde düzensiz kentleşme, kontrolsüz sanayileşme,
kontrolsüz imar faaliyetleri, madencilik faaliyetlerinde siyanür
kullanımı, tarımsal alanlarda tarım ilaçları ve suni
gübrelemeler doğal su kaynakları dikkate alınmadan
yapılmaktadır. Ayrıca, alınan bütün önlemlere rağmen
tarımsal sulamada salma sulamanın -bir başka deyişle
vahşi sulamanın- devam etmesi, modern yöntemler arasında
sayılan yağmurlama ve damlama sulamanın daha hâlâ etkin olarak
kullanılmaması, uyarılara rağmen tatlı su ve yer
altı su kaynakları üzerinde kaçak kuyuların açılması,
su kaybıyla birlikte toprak verimliliğinin azalmasına ve
tuzlanma nedeniyle toprak kaybına da neden olmaktadır.
Tarımda yanlış
sulamanın en olumsuz etkisi, tatlı su kaynakları, göl ve
ırmaklar üzerinde de görülmektedir. Ülkemizde özellikle Konya kapalı
havzası ve Göller Yöresinde bulunan göllerde su seviyesi her yıl
daha da düşmekte, bazı göller kuruma tehdidiyle karşı
karşıya kalmaktadır. Tuz Gölü, Suğla Gölü, Seyfe Gölü,
Akşehir Gölü, Burdur Gölü, Acıgöl su seviyesinin azalmasıyla
gündemdeyken; Meke Gölü ve Eber Gölü tamamen kurumuş durumdadır.
Yine, Denizliden
başlayarak Aydın, Uşak, Muğla illerini de içine alan Ege
Denizi kıyılarına kadar uzanan geniş ovaları kapsayan
Türkiye'nin yüz ölçümünün yüzde 3,5una eşit 23.900 kilometrekarelik bir
sahili kapsayan Büyük Menderes havzası da ne yazık ki başta
kirlilik olmak üzere su kaynaklarına ilişkin birçok problemle
karşı karşıyadır. Büyük Menderes Irmağı
başta olmak üzere tarımsal açıdan çok önemli olan bu alanda
bulunan 50den fazla dere ve akarsu hızla kirlenmektedir. Baklan, Söke,
Yenipazar, Koçarlı, Karpuzlu ve Çine Ovası gibi yerel adlarla
anılan ovaların bulunduğu bu bölgede zeytin, ay çekirdeği,
meyvecilik, pamuk, narenciye ve incir ağırlıklı olarak
yetiştirilmektedir. Böyle verimli bir tarım alanı, hem
doğal kaynakların aşırı kullanımı hem de
üretim sonucu açığa çıkan zararlı atıklar nedeniyle
olumsuz etkilenmiştir. Bu olumsuzlukların doğal
yansıması olarak da çiftçimiz giderek üretim kaybı
yaşamakta ve yoksullaşmaktadır.
Hazır yeri
gelmişken çiftçimizi yoksullaştıran çevre dışında
en önemli faktör olan iktidarın bir uygulamasını da buradan dile
getirmek istiyorum: Geçtiğimiz sene Denizli çiftçisi, sezonu büyük zararlarla
kapattı, özellikle beklenmeyen kuraklık ve beraberinde gelen sulama
yetersizliği nedeniyle. Çiftçi, sulama hizmeti almak için öncelikle Devlet
Su İşlerine parasını ödemek zorunda -ki yükümlülüğünü
yerine getiriyor- ancak, Devlet Su İşleri geçtiğimiz yıl
yapması gereken sulamayı plansızlıktan dolayı eksik
yaptı, 1inci sulamadan sonra yapması gereken 2nci sulamayı
yapamadı, daha doğrusu beceremedi. Çiftçiler parasını da
ödediklerinden hem beklenmeyen kuraklık hem de bazı ürünlerde 2nci
sulama ihtiyaçları için Devlet Su İşlerinin
kapısını çaldı. Devlet Su İşlerinden gelen cevap:
Su yok kardeşim, sulama yapamam. Ne oldu? Çiftçinin büyük emek vererek,
büyük harcama yaparak yetiştirdiği ürün Devlet Su İşlerinin
sulama yapamaması nedeniyle tarlada yandı, verim düştü. Devlet
Su İşleri bununla da yetinmedi, su borcu olan çiftçilerin bankadan
alacağı gübre ve mazot desteğine bloke koydu. Daha geçen gün,
iktidar partisi vekillerinden bir arkadaşımız çiftçiye verilmesi
gereken teşviki müjde diye ilan ederken çiftçiler bankaya gidince
şok oldu. Velhasıl, geçen yılı zararla kapatan çiftçi bu
yıl da parasızlık nedeniyle üretim yapamaz, hatta ürününü ekemez
hâle geldi. Çiftçinin durumu budur sayın milletvekilleri, biz
kaldığımız yerden devam edelim.
Su kaynaklarının
azalmasında gösterilen en temel nedenler; iklim
değişikliği, çevre kirliliği, su kaynaklarının
yanlış kullanımı. İklim değişikliği
beraberinde neler getiriyor? Düzensiz, ani ve şiddetli
yağışlar ve seller; heyelanları, erozyonu ve
çölleşmeyi artırıyor. Kuraklıkla birlikte kıtlık,
orman yangınları, sıcak hava dalgaları, çekirge
istilası, kene, sivrisinek gibi haşereler ve bunlara bağlı
olarak da yaşanan uzun mesafeli göçleri beraberinde getiriyor. Artan
rüzgâr fırtınaları ise şiddetli yağmur, dolu, hortum,
yıldırım, ani sel afetlerinin daha sık, daha şiddetli,
daha uzun süreli ve her yerde etkili olmasına neden oluyor.
Kısacası, iklim değişikliği afetlere, felaketlere
sebebiyet veriyor.
Sosyoekonomik
yapısı kadar ekolojik yapısı da kırılgan olan
ülkemiz, içinde bulunduğu yüzyılın sonlarına doğru
Avrupa ve Orta Asya bölgesinde aşırı hava olaylarına en çok
maruz kalacak ülkeler listesinde 3üncü sırada gösteriliyor. Dikkatinizi
bir noktaya çekmek istiyorum: Son yıllarda ülkemizde afetlerden
dolayı ortaya çıkan can kayıplarıyla birlikte maddi
kayıplar da hızla artmaktadır. Türkiyede insan kaynaklı
iklim değişikliğine bağlı olarak sadece büyük
şehirlerimizde meydana gelen sel hasarlarının neden olduğu
maddi kayıplar, depremlerin neden olduğu maddi kayıplara
yaklaşmış durumdadır. Dolu hasarı, tarım
sigortası ödemelerinde 1inci sıraya yerleşmiştir.
Değerli milletvekilleri,
gelelim, iklim değişikliği, küresel ısınma ve mücadele
konusunda iktidarımızın yaklaşımına: Dünyada
birçok ülke iklim değişikliğiyle mücadele konusunda bütçelerinden
önemli tutarlar ayırmakta, Avrupa Birliği ülkelerinin liderleri ise
bu konuda Avrupa Birliği bütçesinin en az yüzde 25inin
ayrılmasını talep etmektedirler. Önemli olduğu için
tekraren söylüyorum: Avrupa ve Orta Asya bölgesinde aşırı hava
olaylarına en çok maruz kalacak ülkeler listesinde 3üncü sırada
gösterilen ülkemizde durum nedir? 2021 yılı merkezî yönetim bütçesi
görüşmelerinin üzerinden uzun zaman geçmedi, yine de
hatırlatayım, sürdürülebilir çevre ve iklim
değişikliğine ayrılan tutar 1 milyar 824 milyon 129 bin
liradır yani merkezî bütçenin sadece binde 1i kadardır. Bu bütçe
rakamının açıklaması özetle şunu göstermektedir:
Birincisi, iktidar çevreye duyarsızdır; ikincisi, iktidar iklim
değişikliği ile kuraklık, sel, orman yangını ve
aşırı hava olayları kaynaklı afetler arasında
bağlantıyı kuramamıştır. AK PARTİsinin
çevreye duyarsızlığı sadece bütçe rakamlarıyla
sınırlı değildir. Çevre, atıklarla kirlenmektedir.
Ülkenin atık çöplüğüne döndüğünü sağır sultan
bilmektedir ama ithal edilen atık miktarını Bakanlık
bilmemektedir. Atık Yönetim Planı Çevre
Bakanlığının ilgili alanına girmiyor olacak ki planlar
Bakanlığa sunulmamıştır. Üstüne üstlük özel ve yetkili
atık yönetim kuruluşları da denetlenmemektedir. Ekolojik temelli
bilimsel raporlar Bakanlıkça hazırlanmamaktadır. Sera gazları
izleme planlarını ve raporlarını Bakanlığa
iletmekle yükümlü bazı firmalar tenezzül edip bu bilgileri
Bakanlığa sunmamışlardır; Bakanlık da merak edip,
yaptırım uygulamayı bırakın, nedenini bile
sormamıştır.
Sayıştay, kamu
adına denetim yapıyor, Sayıştayın denetim
görüşünü doğrudan etkileyen başlıklarda en fazla tespitin
yapıldığı kurum hangi Bakanlık biliyor musunuz? Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı. Sayıştay bu kadar
olumsuzluk tespit edince Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
çözümü eş başkanlık kurmakta bulmuştur; Çevre Ajansı.
Bakanlık, Çevre Ajansını kurarak hem besleyici güç
bağış ve yardımlardan oluşan maddi yükünü azaltan bir
ortak bulmuştur hem iş yükünü hafifleştirmiştir hem de üzerindeki
Sayıştay baskısını azaltmıştır.
İktidarın çevreci
yaklaşımının ülkemizi her alanda getirdiği durum
ortadadır.
Sözlerime son verirken su
kaynakları, kuraklık ve iklim değişikliği
sorunlarını araştırmak üzere kurulacak olan komisyonun
çalışmalarını ortak aklın buluşma noktası ve
önemli bir başlangıç olarak kabul ediyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önerge
sahipleri adına söz şimdi Sayın Arslan Kabukcuoğlunun.
Buyurun Sayın
Kabukcuoğlu. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
ARSLAN KABUKCUOĞLU
(Eskişehir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Hocalıda şehit düşen soydaşlarımızı
saygıyla anarak sözlerime başlıyorum.
Su kaynakları,
kuraklık ve iklim değişiklikleriyle ilgili Meclis
araştırması yapılması için İYİ PARTİ
Grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Bitkilerin
çıkış ve gelişme döneminde ihtiyaç duydukları suyun
toprakta bulunmamasından tarımsal kuraklık olarak bahsedilir.
Benden önceki arkadaşlar iklim ve suyla ilgili gerekli açıklamalarda
bulundular; ben daha çok bunun son çıktısından, tarımdan
bahsetmekten istiyorum.
İktidar temsilcilerince
2040, hatta 2071 yılına kadar ülkemizin su sorunu
olmadığına dair açıklamalara rağmen geçtiğimiz
aylarda Sayın Cumhurbaşkanı, iki üç ay daha yağış
alınmaz ise başta İstanbul olmak üzere bazı büyük
şehirlerimizde su kesintileriyle karşı karşıya
kalınacağı açıklamasını yapmış,
milletin kafası karışmıştır. Şu anda
kuraklık ve muhtemelen buna bağlı gıda tedarikindeki
aksaklıklar ülkemizin gündemindedir.
Kıtlık ve
açlığın dünyayı ciddi olarak tehdit ettiği 21inci
yüzyılda toprak ve su, en önemli stratejik maddeler olarak kabul
edilmektedir. Kurak ve yarı kurak iklim kuşağında yer alan
ülkemizde kuraklık ve çölleşme sorunları, küresel
ısınmayla daha da artacaktır. Gıda güvenliğinin
sağlanmasında temel unsur olan tarımsal üretim, eğer
yeterli ve zamanında önlem alınmazsa hızla artan nüfus için
gıda arzını sağlayamayacaktır. İklim
değişikliği, toprak ve su kaynaklarının yanlış
kullanımı gibi faktörler, kullanılabilir su ve toprak
kaynaklarını giderek sınırlamaktadır. Dünyada aç
nüfusun yüzde 70i tarımsal üretim yapılan bölgelerde
yaşamaktadır.
Ülkemizde suyun
kullanımı, alanlarına göre kabaca şöyledir: Yüzde 70i
tarımda, yüzde 19u sanayide, yüzde 11i ise evlerdedir. En çok su
sarfiyatının olduğu tarımsal sulama çeşitlerini
şöyle sıralayabiliriz: Yüzde 88,5u vahşi sulamada
harcanmaktadır, yüzde 8,5u yağmurlamada, yüzde 3ü de damla sulamada
harcanmaktadır. Tarımda en fazla su sarfiyatı vahşi sulamada
olmaktadır. Damla sulama sistemiyle vahşi sulamanın yüzde 25i
kadar, yağmurlamayla da vahşi sulamanın yüzde 75i kadar su
sarfiyatı oluyor. Ülkemizde su tasarrufunu sağlayacak ilk ve önemli
adım tarımda vahşi sulamayı minimum seviyeye indirmektir.
Bugün Resmî Gazetede
Kırsal Kalkınma Destekleri Kapsamında Bireysel Sulama
Sistemlerinin Desteklenmesi Hakkında Tebliğ yayımlandı.
Buna göre 1 milyon liraya ulaşan tarımsal sulama
ekipmanlarının yüzde 50si hibe şeklinde olacaktır. Bu
hibeye elektrifikasyon dâhil edilmemiştir. Hükûmet maalesef, Türk çiftçisinin
durumunu oldukça geriden takip ediyor. Bu tedbirler için geç
kalınmıştır; bu, en azından on beş yıl önce
yerine getirilmesi gereken bir tedbirdi.
Eskişehir
Odunpazarı Ziraat Odası Başkanı Naci Erdemli Bizim
belimizi büken elektrik bedelleridir. diyor. Ayrıca, diğer
Eskişehir çiftçileri Seyitgazi, Mahmudiye, Çifteler, Sivrihisar,
Mihalıççık, Alpu, Beylikova, İnönü, Sarıcakaya, Mihalgazi
çiftçileri de elektrik fiyatlarının normal fiyatların üzerinde
olduğunu, gelişigüzel faturalandırmaların altından kalkamadıklarını,
bu fiyatların yarı yarıya düşürülmesi gerektiğini ve
hasat esnasında fatura edilmesi gerektiğini vurgulamaktadırlar.
Eğer Hükûmet elektrik fiyatlarına el atmazsa, su tesisatı için
düşündüğü, su sistemi için düşündüğü yardımın çok
daha fazlasını ileride mısır için, pancar için buğday
için, sebze için alınacak hasadın yarısı kadar destekleme
fiyatı ödemek zorunda kalacaktır, Türk köylüsü bunu söylüyor.
Ayrıca, sadece sulama borusu parası vermekle bu iş olmuyor.
Sulama teknikleri artık çok ilerledi ve bir noktada bu sulama tesisleri de
demode oldu.
Eskişehirde verimli 4
ova bulunmaktadır, bunlar: Eskişehir Ovası 160 bin dekar,
Seyitgazi Ovası 340 bin dekar, İnönü Ovası 30 bin dekar ve
Günyüzü Ovası 100 bin dekardır. Bunlarla ilgili en kısa zamanda
kapalı sulama sistemine geçilmesi gerekmektedir. Kapalı sulama
sistemi hem küçük arazinin birleştirilmesine yardımcı olmakta
hem de ileri derecede su tasarrufu sağlamaktadır. AK PARTİ
hükûmetleri şimdiye kadar çiftçinin sesine kulak tıkadı ancak
bundan sonra çiftçinin çığlıklarını duymak
zorundadır.
Eskişehirde boşa
akan pek çok akarsu vardır. Devlet Su İşleri ucuz pahalı
demeden bu suları bir yerde toplamalı ve çiftçinin hizmetine
sunmalıdır. Sulu ziraat, kıraç ziraattan 4-5 misli değerde
mahsul elde edilmesini sağlar. Eğer bu konuda gerekli tedbirler
alınmaz, sulu ziraata ağırlık verilmez ise mevcut
tarımsal gelirle köylerde yaşamak mümkün olmayacaktır. 2020
Yatırım Programında Devlet Su İşleri Türkiye'deki
yatırımlarını 2,5 misli artırmışken maalesef,
Eskişehir bundan nasibini almamıştır. Hükûmet,
şehirler arasında, insanlar arasında, halkı arasında
farklılık gözetmemeli ve hepsi için ne gerekiyorsa aynı
eşitlikte, aynı adalette sağlamalıdır.
Köyde yaşayan nüfusun
yaş ortalaması 55tir. Köyde genç vatandaş niye kalmıyor?
Çünkü çocukları taşımalı sistemle okula gönderiliyor.
Çocuklar her gün 8-10 kilometre yol gitmek zorundalar, yorgun argın
evlerine gelecekler, derslerini yapmakta zorlanacaklar. Köyde öğretmen
bırakmadınız. Köylüye hiçbir sağlık hizmeti yok;
köylüler 40-50 kilometre uzaktaki bir yere enjeksiyon için, tansiyonunu
ölçtürmek için gitmektedirler; artık hastalıkların tedavisini
saymıyorum.
Sarıköyde yaşayan
gebe Yunusemre köyüne gitmeye istekli ama ne çare ki orada da bir
sağlık elamanı yok. Yunusemre gibi böyle merkezî konumdaki, üç
dört köyün ilgili olduğu -aralarının 4-5 kilometre
uzaklıkta olduğu- merkezler biraz daha ihya edilmelidir.
Örneğin, Yunusemreden tren geçer, tren durmaz. Bu köyde vatandaş
nasıl yaşasın, Yunusemreliler ne yapsın? Vatandaş
köyde hizmet alamıyor, şehre göçüyor, göçmek zorunda kalıyor.
2000 yılında
tarımda istihdam yüzde 35 iken 2020 yılında istihdam yüzde 7ye
düşmüştür. Yine, 2000 yılında çiftçinin gayrisafi millî
hasıladan aldığı pay yüzde 10 iken 2019da bu yüzde 6ya
düşmüştür. Vatandaşı köydeki işinden alıp
şehre götürdüğünüz zaman işsizliği şehre
taşımış oluyorsunuz. Şehrin altyapısı yetmez
oluyor, talep artışına bağlı şehirde
pahalılık oluyor ve köyde üretim yapan bir insanı da üretimden
alıkoymuş oluyorsunuz.
Biz bugünlerde yaşayan
nesil olarak neye layıksak onunla yetinmeliyiz. Yirmi beş, otuz
yıl sonra devam edecek borçlanmaları, temel atılırken ilan
edilen fiyatın 2-3 misline mal olan kamu-özel işletmelerini istemiyoruz.
Çocuklarımıza borç bırakmaya hakkınız yok.
İşsizlere istihdam için bu paralar kullanılmalı,
vergilerimiz o yönde sarf edilmelidir. Merkezde 5 müteahhidi ve taşrada da
irili ufaklı pek çok müteahhidi zengin etmeye hakkınız yok; öncelik
dar gelirliler ve köylüler olmalıdır.
Genel Başkanımız
Sayın Meral Akşenerin bahsettiği ulusal tarım master
planı uygulamasından bahsetmek istiyorum. Bu plan uygulamaya
konulduğu zaman çiftçiler ve tüketiciler için büyük yararlar getirecek ve
ülkeyi açmazdan kurtaracaktır. Bunda neler var? Türkiye tarım veri
sistemi oluşturulacak ve araştırmacıların hizmetine
sunulacaktır. Neyin, nerede, ne miktarda ekileceği, ürünlerin ne
kadar katma değer sağlayacağı belirlenecektir. Yeni
teknolojiler üreticiyle buluşturulacaktır. Türkiye iklim
değişikliği modeliyle kuraklığa karşı
önlemler alınacaktır. Verimli tarım arazileri sanayiden
kurtarılacak, plansız kentleşmeye, maden arama faaliyetlerine
son verilecektir. Su kaynaklarını koruma alanları oluşturulacak.
Anadolu flora ve fauna envanteri oluşturulacak. Kazanç odaklı
tarımsal üretim modeli oluşturulacak. Türk tarımsal ürünler
düzenleme kuruluyla piyasada üreticinin lehine fiyatlandırmalar
yapılacaktır.
Kısaca, İYİ
PARTİ gelecek, çiftçi üretecek, kazanacak, kazandıkça büyüyecek, Türk
milleti kaliteli gıdaya ucuz bir şekilde ulaşacak, yetersiz
beslenen çocuklarımız ve aç uyuyan insanlarımız
kalmayacaktır.
Hükûmet, Türk köylüsünün
ihtiyacını dikkate almak, ona kulak vermek zorundadır. Türk
milletinin gıda temini köylünün üretimine bağlıdır.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (İYİ PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şimdi de
önerge sahipleri adına Sayın Hasan Kalyoncu. (MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Kalyoncu, 3 önerge
için birlikte konuşma talebiniz oldu. Süreniz otuz dakikadır,
buyurun.
HASAN KALYONCU (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iklim
değişikliği ve doğal su kaynakları, kuraklık
konulu Meclis araştırma komisyonu kurulması üzerine imza sahibi
olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Küresel iklim
değişikliği ve sera gazı salımının
nasıl değişeceği konusunda hükûmetlerin ve özel sektörün
uygulayacağı politikaların belirsiz olmasından dolayı
sonuçları açısından da birçok belirsizliklere sahiptir. Bu
belirsizliklere rağmen kesin olan durum ise iklim
değişikliğinin ulusların ve uluslararası
ilişkilerin siyasi, ekonomik, sosyal ve toplumsal anlamda tüm birimlerini
etkileyecek durumda olmasıdır. İklim
değişikliğini ülke olarak durdurabilmemiz söz konusu
değildir fakat değişimleri öngörerek bu değişimlere
karşı önlem almamız gerekmektedir. Bunun için küresel iklim
değişikliği ulusal güvenlik açısından da ele
alınmalıdır. Yapılan çalışmalarda iklim değişikliğinin
uluslararası terörizmden daha çok ciddi bir tehdit olduğu iddia
edilmektedir.
Küresel iklim
değişikliğinin fiziksel etkileri; buzulların erimesi, deniz
seviyesinin yükselmesi, adaların kıyı
şeritlerinin kaybı, daha az kullanılabilir topraklar,
kuraklık, seller, çölleşme, hastalıkların
yayılması, ekim ve ürün verme mevsimindeki
değişikliklerdir. Bu fiziksel etkilerin neden olacağı
durumlar ise geçim zorluğu, gıda güvensizliği, artan sosyal
gerginlik, kullanılabilir suya daha az erişim, ticaretin
azalması, insan sağlığının bozulması,
yoksulluğun artması, fiziksel güvenliğin azalması ve
göçlerin artışıdır. Bütün bu durumlar doğru
stratejiler uygulanmazsa birçok soruna yol açacaktır. İnsan
güvenliğine yönelik olan bu tehditler hükûmetler için baş edilmesi
gereken ulusal güvenlik tehditlerini de ortaya çıkarmaktadır.
İklim
değişikliğine bağlı olarak sulak alanlarda, su
kaynaklarında ve yağışlarda meydana gelen
değişimler, aynı zamanda enerji, tarım ve
ulaştırma alanındaki etkisiyle sel ve kuraklık gibi suya
bağlı felaketleri de beraberinde getirmektedir. Nüfus
artışı, ekonomik kalkınma, kentleşme veya arazi
kullanımı gibi durumlar su ihtiyacını artırarak
kaynakların sürdürülebilirliğini olumsuz olarak etkilemektedir.
Değişen
yağış şekilleri hidrolojik sistemleri
değiştirmekte ve su kaynaklarını nicelik ve kalite yönünden
etkilemektedir. Ülkemizdeki göllerde kuruma ve su miktarında azalma buna
örnek olarak gösterilebilir. Sulak alanlarda ve su miktarında azalmalar su
ihtiyacının giderek artacağının işaretidir.
Göllerin ve akarsuların bir kısmının temizlik, içme suyu,
tarım ve balıkçılık için kullanılması, iklim
değişikliği neticesinde kaynaklarda gerçekleşecek olan
kuruma ve daralmaların daha da artması, enerji üretiminde,
tarımda, içme ve kullanma suyu temininde sıkıntılara neden
olacaktır. Böyle bir olayın etkileri su kıtlığı,
sağlık standartlarının düşmesi, gıda
güvensizliği, yoksulluk ve iklim kaynaklı göçü tetikleyecektir.
Ülkemizin,
nüfus artışıyla birlikte küresel iklim
değişikliğinin de etkilerinin sonucu olarak kurak bir iklime
ileriki dönemlerde sahip olacağı tahmin edilmektedir. 2050 yılında
Türkiyedeki kişi başına düşen su miktarının
yılda 1.200 metreküp civarında olacağı tahmin edilmekte;
bu, iyimser bir tahmin durumundadır ve Türkiyenin 2050 yılında
su fakiri bir ülke olacağı öngörülmektedir.
Yağış rejimindeki
değişimler, su kaynaklarında kirlenme ve su miktarında
azalmalar sebebiyle Türkiyenin çok yakın bir tarihte
kuraklığın şiddetini bugüne oranla çok daha fazla
hissedeceği açıktır. Kuraklığın
şiddetlenmesiyle sınırları aşan nehirlerin
kullanımı dâhil pek çok uluslararası ve ulusal su
kaynağının paylaşımı ve yönetimi daha da
zorlaşabilecektir. Sıcaklık artışlarıyla birlikte
yaşanacak yağış rejimi değişikliklerinin, seller
ve kuraklığın temiz suya erişimi olumsuz etkileyeceği
aşikârdır. Bütün bunlar Türkiyenin ileride
karşılaşabileceği tehlikelerin boyutlarını ortaya
koymaktadır.
Ülkemizde kuraklık, su
kıtlığıyla birlikte iklimle ilgili felaketler
sıralamasında ilk sırada bulunmaktadır. Kuraklıkla
ilgili afet uyarı politikaları, sistemleri ve gerçekçi su
politikaları oluşturulmalıdır. Kuraklık, etkileri uzun
vadede ortaya çıkan, genellikle yavaş gelişen ve zaman alan bir
süreçte gerçekleşen bir afettir. Kuraklığın bu özellikleri,
kuraklığa karşı alınması gereken önlemlerin de
kuraklık meydana gelmeden ve kuraklığın yıllar boyu
süren etkilerini uzun vadede ortadan kaldıracak nitelikte olması
gerektiğini göstermektedir. Bu yüzden kuraklık yönetiminde
kuraklığın uzun süren etkilerini kontrol altında tutabilmek
için kriz yönetimi gibi kuraklığa karşı son dakikada
alınan tedbirlerden ziyade diğer afetlerde de olması
gerektiği gibi risk yönetimi çok daha önemlidir. Bu sebeple ülkemizde
temelini risk yönetiminin oluşturduğu kuraklık ve afet
planlaması ulusal ve bölgesel bazda sürdürülmelidir.
Sayın milletvekilleri,
birçok karasal ya da tatlı su bitkisi ve hayvan türü adapte oldukları
bölgelerde meydana gelen iklim değişiklerine tepki olarak azalma veya
yok olma eğilimindedir. Bunun dışında, bazı karasal
türlerin yok oluşu da iklim değişikliğine
bağlanmaktadır. Endemik türler düşünüldüğünde ise
mikroklimalarda meydana gelen değişim bu alanlarda yaşayan
türlerin yok olmasına sebep olacaktır. Bu sebeple, şimdiden
endemik türlerin korunması amacıyla eylem planları
oluşturulması gerekmektedir. Millî botanik bahçelerinde
oluşturulacak seralarda bu türlerin korunması sağlanabilir.
Endemik türler arasında tıbbi ve aromatik bitkilerin yoğunlukla
yer alması bu türleri çok daha önemli hâle getirmektedir. Bu sebeple
genetik mirasın geleceğe taşınmasında botanik
bahçelerinin önemi daha da artmaktadır. Dolayısıyla botanik
bahçelerine ayrılan alanlar çoğaltılmalı ve Ankarada
kurulan Millî Botanik Bahçesine daha fazla özen gösterilmelidir.
Dünyada birçok bölgede
ağaç ölümlerindeki artış iklim değişikliği etkisi
olarak kabul edilmektedir. Kuraklıklar, fırtınalar,
yangınlar ve salgınlar gibi ekosistem sorunlarının
sıklıkla görülmesi iklim değişikliği etkisi olarak
ifade edilmektedir. Deniz seviyesindeki değişimler ile kıyı
ekosistemleri değişen sıcaklıktan en fazla etkilenecek
alanlar durumundadır. İklim değişikliği sonucunda
deniz suyunun yükselmesinin, kıyısal alanlarda yer altı
sularındaki tuzluluğu etkilediği bilinmektedir. İklim
değişikliği etkileri sonucu ülkemizde
fırtınaların değişim gösterdiği,
hızlarının arttığı ve hortumların meydana
geldiği son yıllarda karşımıza çıkmaktadır.
Bu durum kıyı bölgelerinde büyük olumsuzluklara sebebiyet
vermektedir. Bu sebeple, çatıların planlanması
aşamasında kullanılacak malzemelerin yeniden düzenlenmesi,
çatılara kurulan güneş enerji sistemleri ve anten gibi malzemelerin
fırtınalara karşı dayanıklı bir şekilde
dizayn edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, trafik tabelalarından tüm
tabela ve portatif yapıların, değişen fırtına
şiddetleri düşünülerek planlanması mecburidir.
Isı ve karbondioksit
emme kapasitesi çok büyük olmasına rağmen iklim
değişikliğinin okyanuslar üzerindeki etkileri artık çok
dramatik ve nettir. Isınma, deniz canlılarının mevsimsel
faaliyetlerinde, coğrafi dağılımında, bolluğunda,
göç şekilleri ve göç zamanlarında kaymalar meydana getirmektedir; bu,
canlılar arasında rekabet ve av-avcı dinamikleri
açısından birtakım değişikliklere de neden
olmaktadır. Bununla beraber, istilacı türlerin sularımızda
ve karasal ortamda görülmesine sebep olmaktadır. Bu anlamda,
sıcaklık değişimi ve aşırılıkları
habitatı değiştirmekte ve göç edebilen organizmaların göç
etmesine sebep olurken hayvansal ve bitkisel envanteri
değiştirmektedir.
Genetik adaptasyon meydana
gelmesine rağmen, hayvanların ve bitkilerin, devam etmekte olan
termal değişim oranını telafi etme kapasitesi
sınırlıdır. Kıyı sistemlerinin verimliliğini
artıran insan faaliyetleriyle birlikte düşük oksijenli bölgelerin
sayısı ve alanı gittikçe artmaktadır.
Aşırı derecede
yağan yağmurlar ve eriyen karlar karasal sistemlerden çok fazla besleyici
maddeyi nehirlerle denizlere taşımaktadır. Bu maddeler, körfez
gibi alanlarda çözülmüş oksijen miktarının azalmasına ve
uzun vadede su ekosisteminde birçok olumsuzluğa sebep olmaktadır.
İnsanlar,
sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için, yeterli, güvenli ve
besleyici gıdalara her zaman erişebiliyorsa gıda güvenliği
var demektir. İklim değişikliğinin ürün verimliliği
üzerindeki olumsuz etkileri son yıllarda açık şekilde görülmeye
başlanmıştır. Bununla birlikte, gözlenen etkiler
çoğunlukla güvenli gıdaya erişim veya diğer unsurlardan
ziyade, üretim güvenliğiyle ilgilidir.
İklim
değişikliğinden kaynaklanan risklerin çoğu, nüfusun ve
ekonomik faaliyetlerin yoğun olduğu kentlerde olmaktadır.
Kentler, çoğu kırsal bölgeye göre, tehlike ve stres
kaynaklarının yoğunlaşması bakımından daha
riskli alanlardır. Kıyı hattında deniz seviyesindeki
yükseliş nedeniyle, fırtına ve sellere karşı önemli
derecede savunmasız olan kentlerde meydana gelen felaketlerde can ve mal
kayıpları yaşanmaktadır. Dolayısıyla, iklim
değişikliği etkileri neticesinde meydana gelen
aşırı hava olayları, bu şekilde nüfus
yoğunluğunun yüksek olduğu kentlerde büyük yıkımlara
sebep olmaktadır. Bu sebeple, hem çevresel etkiler hem de afetlere
karşı daha önceden de defalarca dile getirdiğimiz dirençli
kentleri oluşturmamız gerekmektedir. Bu gereklilik,
yaşadığımız kentlerde altyapı dönüşümünü,
yapı stokunda sel, fırtına ve hortum olaylarına
karşı alınacak basit ama değerli tedbirleri içermektedir.
Kırsal nüfusun
tarıma bağımlılık oranı bölgelere göre
değişmekle birlikte her yıl azalmaktadır. Kırsal
bölgelerde tarımsal etkinlikler ön planda olduğu için, iklimin
doğal çevrede meydana getirdiği olumsuz etkiler kırsal alanda
kentsel alanlara göç edilmesine sebebiyet vermektedir. Bu sorunun çözümünde
Milliyetçi Hareket Partisinin önerisi olan tarım kentleri bir an önce
hayata geçirilmeli ve vatandaşımıza daha kaliteli hizmet
götürürken meydana gelecek göçlerin de önüne geçilmelidir. Tarım kentleri
modeli hayata geçirilirken dirençli kent anlayışıyla tasarlanmalı
ve uygulanmalıdır. Böylece, iklim değişikliğinin
meydana getirdiği su baskını, fırtına ve kuraklık
gibi afetlere karşı hem yerleşim alanının hem de
tarım, hayvancılık ve tarıma dayalı sanayi üretim
alanlarının dirençli hâle getirilmesi sağlanacaktır.
Güvenli ve konforlu bir hayata kavuşan köylümüz kesintisiz üretime devam
edebilecek, geçim şartları iyileşecek ve kırdan kente göç
durduğu gibi geri dönüşler bile yaşanabilecektir.
Değerli milletvekilleri,
iklim değişikliğine bağlı olarak yüksek sıcaklık
ve seller gibi etkilerin dünya ölçeğinde göçle ilişkili olduğu
ortadadır. Araştırmacılar, aşırı
sıcaklık ve sellerin tarım ve tarım dışı
gelir ve ücretleri olumsuz olarak etkilediğini ortaya
koymuşlardır. Dolayısıyla, meydana gelen fiziksel ve
ekonomik yoksunluklar, bu ihtiyaçların karşılanabileceği
başka alanlara göçe sebebiyet vermektedir. Bu sebeple, iklim
değişikliğine bağlı olarak ülkemizde oluşacak iç
ve dış göç olaylarına şimdiden çözümler üretilmeli ve
gelecek projeksiyonları ortaya konulmalıdır.
Aşırı hava
olaylarına bağlı ekonomik kayıplar ülkemizde
artış göstermektedir. Örneğin, sel baskınları ve
fırtınalar büyük ekonomik maliyetlere sebep olabilmektedir.
İklim
değişikliği, pazar vasıtasıyla imalat sanayisini de
etkileyecektir. Tüketim, giyinme ve diğer yaşam biçimleri her zaman
fiziksel çevre tarafından şekillendirilmektir. Bu nedenle iklim
değişikliği, malların ve hizmetlerin kalitesini ve talebini
etkilemektedir. Sıcaklığın artışı, giyim
sanayisini de insanların taleplerini de değiştirecek olduğundan
birçok ürün yerini sıcaklıktan kaynaklanan ihtiyaçlar
doğrultusunda yeni ürünlere bırakacaktır.
Binlerce yıldır
iklimin sağlığa geniş kapsamlı etkileri olan bir
yapıya sahip olduğu bilinmektedir. Isı dalgaları, sel
baskınları ve kuraklık gibi, sıcaklık ve
yağış aşırılıkları, ölüm
oranlarının yanı sıra sağlık üzerinde de uzun
vadeli olarak doğrudan etkilidir. Sıcaklık ve
yağıştaki yerel değişiklikler, bazı su
kaynaklı hastalıkların ve hastalık vektörlerinin
dağılımını değiştirmiştir.
Bir an önce tüm
şehirlerde kanalizasyon sistemleri yağmur suyundan ayrılıp
güvenli hâle getirilmeli ve foseptik ile kanalizasyon sistemlerine dâhil
edilmelidir. Dâhil edilmeyen foseptikler sızdırmasız hâle
dönüştürülmeli ve çevreye zarar vermesi engellenmelidir.
Bunun yanında
patojenlerde meydana gelen değişimler, bitkisel ve hayvansal
hastalıklara ve ürün kayıplarına da sebep olmaktadır.
Küresel iklim
değişikliği doğal çevreyi tehdit ettiği gibi,
uluslararası alanda siyasal çevreyi de tehdit etmektedir. İklim
değişikliği sınırı aşan göçlere sebebiyet
verebileceği gibi, devletler arasında yeni çatışma
alanları üretmesi de muhtemeldir. Dolayısıyla, küresel
ısınma ve iklim değişikliğine aynı zamanda bir
millî güvenlik meselesi olarak bakmak gerekmektedir. Küresel iklim
değişikliği, millî gücün unsurlarını zayıflatarak
devletin zayıf düşmesine yol açması ya da su ve gıda
maddeleri gibi kaynaklara erişim için şiddetli çatışma
ortamı oluşturması tehlikesini barındırmaktadır.
Millî güç birçok
değişkenin toplamıdır. Bu değişkenler
arasında coğrafya ve kaynak yeteneği gibi çevresel unsurlar da
yer almaktadır. Millî güç unsurlarından herhangi biri küresel iklim
değişikliği etkisiyle zarar görebilecek durumdadır.
Ulusal güvenlik
açısından iklim değişikliği etkileri nedeniyle tehdit
altında olan 5 kritik alan göze çarpmaktadır. Tarımsal
üretkenlik, tatlı su kaynaklarının mevcudiyeti ve kalitesi,
stratejik minerallere erişim, yükselen deniz seviyesi ve uluslararası
iklim politikasıyla ilgili anlaşmazlıklar nedeniyle ülkeler
arası siyasi anlaşmazlıklar ortaya çıkmaktadır. Bu
durumların tamamının ulusal güvenlik açısından zaman
kaybetmeden değerlendirmeye alınması ve kısa, orta, uzun
dönem planlarının bir an önce hazırlanması gerekmektedir.
İnsani güvenlik
bakış açısı, iklim değişikliğine
karşı alınacak önlemleri devletlerden ziyade halkın
refahı etrafında yönlendirmek istemektedir. Küresel iklim
değişikliği çevresel yaşam alanının
tamamını etkileyecek durumdadır. Bilim insanları, politika
yapıcılar ve uygulayıcılar, bölgesel ve yerel düzeyde
aşırı hava olaylarının
sıklığının ve büyüklüğünün potansiyel olarak
tahrip edici ekonomik ve sosyal etkilerini artıracağı
noktasında birleşmektedir.
Felaketler yalnızca bu
tehlikelerle değil büyük ölçekli çevresel, ekonomik, sosyal, demografik ve
teknolojik değişimlerin birleşik etkileri nedeniyle tehlikelerin
kapsamının artırılmasıyla da gerçekleşecektir. Bu
anlamda iklim değişikliği etkileri uzun vadede insan
güvenliği için kritik eşikleri de beraberinde getirmektedir.
Ayrıca, ekolojik güvenlik anlayışı, insan ile çevresi
arasındaki ilişkiyi yeniden dengeleme gerekliliğine
odaklanmış olup iklim değişikliği kaynaklı
sorunlara paralel şekilde gündeme gelmektedir. Ekolojik güvenlik,
ekosistem içindeki dengeyi temel alan bir yaklaşım olmakla birlikte
iklim değişikliğiyle olumsuz yönde etkilenmektedir. Düşman
ülkelerin askerî saldırılarının püskürtülmesinin ötesinde
diğer tür ekolojik ve ekonomik tehditlerin aşılması yönünde
geniş bir bakış açısı sunmaktadır. Bu tehditler,
organizmalardan çekirgelere kadar istilacı türlerin ve patojenlerin
saldırıları, su baskınları ve ekosistemin
yanlış yönetilmesi sonucu oluşan ekonomik
başarısızlıkları içine almaktadır. Türkiye olarak
ekolojik güvenlik bakış açısını ülkemizde hayata
geçirirken küresel ısınma ve iklim değişikliğini tek
başımıza durduramayacağımızı bilerek
muhtemel sonuçlarına hazırlanmak ve bu riskleri millî menfaatlerimiz
yönünde fırsata çevirmek için gayret göstermeliyiz.
Sayın milletvekilleri,
küresel iklim değişikliği sonucunda etkilenecek sistemler,
tatlı su kaynakları, sulak alanlar, karasal ve tatlı su
ekosistemleri, kıyı sistemleri ve düşük tabanlı alanlar,
deniz sistemleri, gıda güvenliği ve gıda üretim sistemleri,
kentsel alanlar, kırsal bölgeler, ekonomik sektörler ve hizmetler, insan sağlığı,
kuraklık, geçim kaynakları ve yoksulluktur. İklim
değişikliğinin yıkıcı etkileri dikkate
alındığında sorunu ekosistem merkezli incelemek denge
içindeki tüm canlıların yararına olabilecektir. Türkiye küresel
ısınmanın yıkıcı sonuçları
bakımından riskli ülkeler arasında yer almaktadır.
Uzun vadede sürdürülebilir
ekonomiyi desteklemek ve çevre etkilerini azaltmak için yenilenebilir enerji
kaynaklarının kullanımı kilit rol oynayacaktır ancak
burada devletin büyük bir potansiyele sahip olan yenilenebilir enerji
kaynaklarını sürekli destekleyen ve teşvik eden finansal bir
politika izlemesi gerekmektedir. Ekonomik rekabet gücü artırılan
yenilenebilir enerji politikasıyla geri dönülmesi mümkün olmayan küresel
ısınmanın yaratacağı ekolojik zararlar da azaltılabilmektedir.
Enerji temininde kaynak çeşitliliği ithalattan kaynaklanan risklerin
azaltılması için oldukça önemlidir. İklim ve enerji
politikalarının beraber oluşturulması daha kalıcı
çözümler üretilmesi açısından oldukça önemlidir. İklim
değişikliğiyle mücadele için düşük karbonlu
yatırım politikaları ile kalkınma planlarının
uyumlu hâle getirilmesinin oldukça önemli olduğu dikkate
alınmalıdır. Su kaynaklarının korunması ve
sürdürülebilir şekilde geleceğe aktarılmasını
sağlayabilmek için birçok bakanlığın ve kurumun iş
birliği içerisinde çalışması gerekmektedir.
İlk olarak, iklim
değişikliği ulusal güvenlik sorunudur; Millî Savunma
Bakanlığından İçişleri Bakanlığına,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığından Tarım ve Orman
Bakanlığına, Sağlık Bakanlığı ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına kadar birçok kurumu
ilgilendirmektedir. Bu sebeple, iklim değişikliği ve etkileri,
su yönetimi, bakanlıkları da içine alacak şekilde
Cumhurbaşkanlığı tarafından planlanması gereken
sorunlarla dolu bir alandır.
Su yönetimi, zaten ülkemizde
idari karmaşanın hâkim olduğu bir meseledir. Ülkemizde su
yönetiminde çok başlılık ve kurumsal karmaşanın
giderilmesi ve ülkemizi geleceğe hazırlamak için tek yerden
yönetiminin sağlanması hayati önem taşımaktadır. Bu
sebeple, millî bir su kanunu oluşturarak bu karmaşaya son verilmesi
gerekmektedir. Bu bağlamda hem iklim değişikliği hem de
coronavirüs salgını sebebiyle tarım bütün dünyada ön plana
çıkmıştır. Tarımda güçlü olan ülkeler dünyadaki
konumlarını güçlendirecek ve gıda sistemini iyi yöneten ülkeler
bu süreçten güçlenerek çıkacaktır.
Tarımsal açıdan
bitki ürün desen değişimlerini iklim değişikliğiyle
paralel olarak planlamak acil önlemler arasındadır. Bunun
yanında, hayvansal üretimde de bir an önce iyileştirmeye gidilmeli ve
tüm tarımsal alanlarda kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar
yapılmalıdır. Tarımsal uygulamalarda suyun
kullanımına, yer altı sularının çekimine, suyu
depolama alanlarının oluşturulmasına, yağmur suyunun
hasat edilmesine ve toprağın değil bitkinin sulanmasına yönelik
uygulamaların hazırlanması gerekmektedir. Ayrıca, su
yönetiminde ve tarımla alakalı olan konularda işlevsel olmayan
birimler bir an önce kapatılmalı ve yeniden dizayn edilmelidir.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, hem afetlere hem de su sıkıntısına karşı
alınacak önemleri kamuoyuyla defalarca paylaştık. Su sorununun
sadece tarımda değil şehirlerde de önemli olduğunu,
yağışlarla birlikte felaketlere karşı alınacak
önlemleri, fırtınalara karşı alınacak önlemleri de
kamuoyuyla daha önceden paylaştık. Uyarılarımız ve
önerilerimiz sadece gündelik sorunların çözümü yönünde olmayıp orta
ve uzun vadede ne gibi önlemler alınması gerektiğini
içermektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, gelecekte oluşabilecek sorunları öngörerek alınacak
önlemler ve çözüm yolları üreten bir ideolojik ve siyasi hareketiz. Bu
durumun en güzel örneği de Sayın Genel Başkanımız,
bilge lider Devlet Bahçelidir. Öngörüleri ve ferasetiyle ülkenin gelecek
projeksiyonlarını ortaya koyarak çözüm önerilerini sürekli
milletimizle paylaşmaktadır. Bizler de Sayın Genel
Başkanımızın önderliğinde ve izinde bu konuları
ve alınacak önlemleri milletimizle paylaşmaya ve ülkemizi
geleceğe daha iyi şartlarda taşımaya gayret göstermekteyiz.
Ülke önceliğimiz olup devlet ve millet konularında hassasiyetimizi
tüm alanlarda ortaya koymaktayız.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak önerdiğimiz iklim değişikliği ve doğal su
kaynaklarına etkisi konusundaki araştırma komisyonunun
kurulmasının yüz yüze olduğumuz büyük soruna çözüm önerileri geliştirmek
için yararlı olacağı kanaatindeyiz. Mecliste sayın
milletvekillerinin bu konudaki hassasiyetlerini de gerek
konuşmalarından gerek daha önceki önerilerinden biliyoruz.
Bu vesileyle su, tarım,
kuraklık ve iklim değişikliğiyle ilgili konularda ülkemizi
geleceğe hazırlayacak ve sorunları tartışıp
önlemler üretebileceğimiz bir komisyon olacağı kanaati
taşıyorum.
Bu vesileyle, yirmi dokuz
yıldır içimizdeki acısı azalmayan Hocalı
soykırımında şehit edilen kardeşlerimizi rahmetle
anıyor ve soykırımcı Ermenistanı lanetliyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önerge
sahipleri adına şimdi söz Sayın Ali Kenanoğlunun.
Buyurun Sayın
Kenanoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
ALİ KENANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Hocalı
katliamının yıl dönümündeyiz, 26 Şubat 1992 tarihinde
Dağlık Karabağ bölgesinde, Hocalı kasabasında Azeri
sivillerin Ermenistana bağlı kuvvetlerce katledildiği
Hocalı katliamını parti grubumuz adına lanetliyor, katledilen
canları saygıyla anıyorum.
Sayın Başkan, su
kaynakları, kuraklık ve iklim değişikliğinin
etkilerinin araştırılması konusunda verilen -yani bütün
parti gruplarının ortaklaşa verdiği- araştırma
önergesi üzerine HDP parti grubumuz adına söz aldım. Biz, tabii bu
iklim meselesini bir iklim krizi olarak da tanımlıyoruz, bu
şekilde adlandırıyoruz. Dünyada ve ülkemizde son yıllarda
beklenmeyen hava olaylarına bağlı olarak yaşanan ve giderek
artan afetler ve kuraklıkların nedenlerinin daha sık
konuşulduğuna hepimiz tanık oluyoruz. En çok da
Doğanın dengesiyle oynadılar. Mevsimleri
değiştirdiler. gibi bilinçli veya bilinçsiz açıklamalara her
gün değişik mecralarda rastlamak artık bizler için
alışık hâle geldi. Özellikle, atmosfer bilimcilerinin iklim
değişikliğiyle ilgili konuşurken bunun hava olayları
üzerinde tartışılmasını doğru
bulmadıklarını burada belirtmek istiyorum. Hava
değişikliğini değerlendirirken ancak onlarca yıllık
süreçlerde istatistiksel verilerin anlamlı biçimde artması ya da
azalmasına bakarak iklim değişikliği üzerinde bir
değerlendirme yapılabilmesi gerekmektedir. Yani, bu hadiselerin çok
dar alanlarda ve kısa sürede gerçekleştirilmesi bize iklim
değişikliği konusunda doğru bir fikir vermeyecektir, bunu
bilmek gerekiyor. Dolayısıyla, tekil bir meteorolojik hava olmayan
iklim değişikliğine bağlanması için özel
çalışmalar konusunda bir karara varabiliriz, bu konuda özel
çalışmalar ve araştırmalar yapılabilirse.
İşte bu anlamda bu araştırma komisyonunun da bunları
göz önünde bulundurarak bu çalışmaları yürütmesi gerekiyor.
Küresel ısınma
sonucu buzulların erimesi ve denizlerin yükselmesiyle kıyı
kentlerinin sular altında kalacağı söylemleri ilgili bilim
insanlarınca sürekli dile getiriliyor. Küresel iklim değişikliğiyle,
artan deniz suyu sıcaklığıyla bu yüzyılın
sonlarına doğru deniz seviyesinin ortalama 65 santim civarında
yükseleceği beklenmektedir. Aynı zamanda eriyen buzulların da
katkısıyla bu değerin çok daha yüksek olacağını
söylememiz gerekiyor. Deniz seviyesindeki yükseklik özellikle Uzak Asya
ülkelerini doğrudan etkileyecek, ancak üç tarafı denizlerle çevrili
bir ülke olarak Türkiye coğrafyasının da bu su seviyesinin
yükselmesinden etkilenmemesi mümkün değil. Bu anlamıyla, bu
araştırma komisyonunda bu etki araştırılmalı; bu
konuda geniş ölçekli, nitelikli adaptasyon ve olası zararların
önüne geçilmesi açısından da bu araştırma komisyonunun
çalışma konularından biri olması gerekmektedir.
İklim
değişikliği ve küresel ısınmanın dünyamıza
etkisi var tabii ki, bu etki zaman zaman anlatılır ve halk
ozanlarının deyişlerine de konu olmuştur. Dünyanın
zaman zaman Buzul Çağına girmesi nedeniyle, işte volkanik
patlamalardan kaynaklı olarak sıcaklık artışı
nedeniyle canlıların yok olduğuna ve süreç içerisinde dünyada
hayatın yeniden başladığına ilişkin deyişler
de var; ben burada bir iki tanesini söylemek isterim: Yürü yürü yalan dünya/
Yalan dünya değil misin/ Yedi kez boşalıp yine/ Dolan dünya
değil misin diyor Yunus Emre. Sıdkı Baba, Erenlerde şöyle
diyor:
Ben Ademden evvel çok geldim
gittim
Yağmur olup
yağdım ot olup bittim
Bülbül olup firdevs
bağında öttüm
Bir zaman gül için hara
düş oldum.
On dört yıl
dolandım Pervanelikte
Sıdkî ismim buldum
divanelikte
Sundular aşk meyin
mestanelikte
Kırkların ceminde
dara düş oldum.
Yani bu iklim değişikliği,
Buzul Çağı, ısınma, bütün bunlardan kaynaklı olarak
canlıların yok olma tehlikesiyle bu dünya her dönemde karşı
karşıya kaldı. Tabii, biz burada bu etkileri görüşürken,
bunların Türkiyeye etkileri ve insanın bu iklim
değişikliğine, iklim krizine etkilerini incelememiz,
araştırmamız ve bunlara yönelik tedbirler almamız
gerekiyor. Bununla birlikte de iklim krizinin,
beklenen iklim değişikliklerinin karşısında ne gibi
tedbirler alınması gerekiyor, bu çalışmaların
yürütülmesi gerekiyor.
Türkiye ikliminde gelecekteki
değişiklikle ilgili çalışmalarda 21inci yüzyıl
sonlarına doğru, özellikle yaz mevsimi ortalama
sıcaklıklarında yer yer 7 santigrat derece artış
olacağı tahmin ediliyor. Yani bu anlamıyla
baktığınız zaman bir kuraklıkla karşı
karşıya kalma riskimizin çok yüksek olduğu ifade ediliyor.
Türkiyede bulunan 300 civarında doğal gölün yüzde 60ı
kurumuş durumda. Tescilli 76 sulak alandan sadece 24ünde su yönetimi
planı var, diğerleri izinsiz kullanılan ve kirletilmeye terk
edilmiş durumda.
Su kaynakları, bir
taraftan kuraklıktan kaynaklı, diğer taraftan da iktidarın
politikaları nedeniyle gitgide kaybediliyor. Yani HES benzeri politikalar
su havzalarının, sulak alanların, sularımızın,
derelerimizin hapsedilmesi, borulara hapsedilmesi gibi sonuçları
doğuruyor. Bu sonuçlar sadece suyu kullanan insanları etkilemiyor,
orada yaşayan bütün canlıları da etkiliyor.
Bir taraftan su
sıkıntısı çeken ülkemiz diğer taraftan Katarla su
kaynaklarının yönetimiyle ilgili anlaşma yapıyor. Tabii,
diğer taraftan da bu anlaşmanın içeriğini,
detayını bilmiyoruz, kamuoyuna da açıklanmıyor. Bu su
yönetimi anlaşması neyi kapsıyor, nelerden oluşuyor?
Kuraklığın
sonu felakettir, bunu hepimiz biliyoruz; açlık, kıtlık,
canlıların yok olmasıyla sonuçlanacak bir sürece doğru
evrilir; büyük göç dalgalarıyla karşı karşıya
kalınır ve bu büyük göç dalgaları da tabii ki büyük felaketleri
ve büyük savaşları da, yok edici savaşları da beraberinde
getirir.
Şimdi, burada
insanın rolüne baktığınız zaman şöyle bir bilgi
var: Yani, bakıyorsunuz, dünya beş milyar yıl önce Büyük
Patlama denilen Big Bangle beraber oluşmaya başlamış;
dört buçuk milyar yıl önce Dünya oluşmuş, üç yüz yetmiş
beş milyon yıl önce canlılar görülmeye başlanmış.
Aslında, insanlığın atası olarak kabul edilen -bilim
insanlarının söylediğini diyorum- homo sapiensler ise 70 bin
yaşında.
Şimdi, diğer
taraftan da bunlar bu kadar süre içerisinde, doğal döngü içerisinde
yaşamlarını sürdürmüşler ama insanlık kapitalizmi
oluşturmuş ve bundan üç yüz yıl önce, 1700lerde buharın
keşfedilmesi ve büyük makinelerde, gemilerde kullanılmasına
başlanılmasıyla birlikte bu küresel kapitalizm oluşmaya
başlamış. Buradan kaynaklı, bakıyorsunuz, beş
milyar yıl boyunca kendi döngüsü içerisinde giden Dünya bir anda insan
gezegenine dönüşmüş. Şu anda hangi canlının ne kadar
yaşayacağına insanlar karar veriyor. Bakıyorsunuz,
işte, aslanlar, kaplanlar, zürafalar her biri birer koruma
alanlarında, sayıları belli, o sayılar içerisinde
yaşıyor ve bunu bütünüyle insanlar oluşturuyor yani bu hâle
gelmiş durumda. Yani, kapitalizmin küreselleşmesi ve vahşi bir
şekilde dünyaya müdahale etmesi bu sonucu doğurmuştur.
Dolayısıyla, bütün bu sonuçlar insanın bu noktadaki durumunu
değerlendirmeyi ön planda tutmamızı gerektiriyor.
Tabii, bu konuyla ilgili son
olarak şunları ifade etmek isterim: Salgın döneminde bir iklim
kriziyle karşı karşıya
Yani, iklim krizi ve
salgını birlikte yaşadığımız süreçte,
baktığımız zaman salgına iklim krizinin de etkilerini
ciddi bir şekilde görmüş olduk. Bu coronavirüs salgınının
çok daha büyük bir şekilde hissedilmesi, çok daha yıkıcı
bir şekilde hissedilmesi yine iklim kriziyle doğru
orantılıydı. İşte, insanların doğal yollarla
beslenememesi yani doğal ürünlerle, doğal beslenememesi ve bu
maddeler üzerindeki genetiğiyle oynanmış yiyecekler,
insanın bünyesindeki bağışıklık sistemini
çökerten nedenlere yol açıyor. Bunu da bilmemiz gerekiyor.
Şimdi, bu hava
kirliliği ve fosil yakıt örneğiyle ilgili bir tane örnek
vereceğim. Şimdi, bu tablolar açıklanırken, coronavirüsle
ilgili tablolar açıklanırken ya da yasaklar yapılırken hep
şöyle deniyordu: Şu kadar büyükşehir artı Zonguldak.
hatırlayın, Şu kadar büyükşehir ve Zonguldak. Niye ve
Zonguldak? Çünkü Zonguldakta hava kirliliği had safhada, oradaki fosil
yakıtlar, yani maden çıkarılması nedeniyle Zonguldaktaki
insanlar bu salgına çok daha az dayanabildiler ve Zonguldakta
yaşayan insanlar bundan çok daha fazla etkilendiler.
Bütün
yaşamımızın her alanını etkileyen bir süreci
görmüş olduk. Bu nedenle, araştırma önergesinin bu konular da
dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekiyor.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şimdi söz,
önerge sahipleri adına Sayın Hüseyin Kaçmazın.
Buyurun Sayın Kaçmaz.
(HDP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN KAÇMAZ
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Türkiye iklim
değişikliğini durdurmak için tüm ülkeleri bir araya getiren
Paris Anlaşmasını 2016 yılında imzaladı ancak
aradan beş yıl geçmesine rağmen Paris Anlaşması
Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündeme getirilip onaylanmadı daha.
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine taraf 197
ülkeden 191i Paris Anlaşmasını imzaladı ve onayladı,
onaylama sürecini tamamlamayan 6 ülke kaldı. Şimdi, yine,
bulunduğumuz ligi her konuda göstermek adına o ülkeleri
sayıyorum: Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen ve Türkiye. Dünyanın
geri kalanı ise iklim politikaları açısından daha
iddialı bir döneme girdi. Sürekli bizi kıskanan Avrupa Birliği
2030 yılına kadar emisyonlarını yüzde 55 azaltmayı ve
2050 yılına kadar da karbon nötr olmayı hedefliyor. Çin, 2060
için karbon nötr olma hedefini; Japonya, Güney Kore, Güney Afrika ve Kanada ise
sıfır emisyon planlarını açıkladı; ABD ise Paris
Anlaşmasına geri döndü. Karbonsuz yeni bir düzen kuruluyor ve
Türkiye düzenin dışında kalıyor.
Sanayi Devrimi öncesine
kıyasla dünyanın ortalama yüzey sıcaklığındaki
artış 1,2 dereceyi buldu. İklim krizinin etkilerini her geçen
gün daha fazla hissediyoruz; kurak geçen kışlar, şehirleri vuran
donlar, sıcak hava dalgaları, sellerin yıkıcı
etkilerini yaşıyoruz. Paris Anlaşmasının asıl
hedefi olan sıcaklık artışını 1,5 derecenin
altında tutmak için fazla zamanımız kalmadı. Bunun için
önümüzdeki on yılda emisyonların yaklaşık yarı
yarıya azalması gerekiyor. En çok sera gazı emisyonu üreten 20
ülkeden 1i olan Türkiyenin de hemen harekete geçmesi gerekiyor. İklim
krizini önlemenin formülü biliniyor: Petrol, kömür ve doğal gaz
kullanımını hızla en aza indirmek ve 2050 yılına
gelmeden sıfırlamak; deniz, orman gibi karbon yataklarını
korumak ve iyileştirmek. Türkiye, petrol ve doğal gazda zaten
dışa bağımlı, tükettiği kömürün de yüzde
60ını ithal ediyor. Yerli kömür ise hem kalitesiz hem de hava ve su
kirliliğine yol açıyor.
Öte yandan Türkiyenin enerji
verimliliği ve yenilenebilir kaynaklarla ekonomik, çevresel bir
dönüşüm başlatması mümkün. Enerjiyi daha tasarruflu ve verimli
kullanmak, rüzgâr, güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını
öncelendirmek hem iklimi hem de Türkiyenin ekonomisini korur.
Bilimsel
çalışmalar, Türkiyenin iklim krizinden en çok etkilenecek ülkelerden
biri olduğunu gösteriyor. Tanıklık ettiğimiz sıcak
hava dalgaları, sel baskınları, şiddetli
yağışlar ve kuraklıklar yaklaşan felaketin ilk
uyarıları. Bu felaketi önlemenin ve iklim krizinden
çıkmanın yolu, bir an önce harekete geçerek Paris
Anlaşmasını onaylamaktan ve küresel iklim hareketinin bir
parçası olmaktan geçiyor. Bu yüzden de Türkiye daha fazla beklemeden Paris
Anlaşmasını onaylamalı ve iklim krizini durdurma konusunda
bu ilk adımı atmalıdır.
Önceki haftalarda -Filiz
Vekilimiz de değindi aslında- Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından yayınlanan ve Sayın Bakan
Kurum tarafından yayınlanan İklim Değişikliğiyle
Mücadele Sonuç Bildirgesine baktığımızda, yine, orada da
Paris Anlaşmasına hiçbir şekilde değinilmedi. Sunulan
hedeflerin -açıkça söyleyelim- güncel olmaması da yine eleştiri
konusu yapıldı ve rahatsızlık duyuldu çevreci kurumlar
tarafından. Bakan tarafından açıklanan sonuç bildirgesi AKP
Hükûmetinin hâlâ iklim krizinin ciddiyetine vâkıf
olmadığını açıkça gösteriyor. Paris
Anlaşmasını onaylama kararlılığı olmayan,
uzun vadeli sıfır emisyon tarihi vermeyen, kısa vadede mutlak
emisyon azaltım hedefi belirtmeyen, kömürden çıkış tarihi
vermeyen bir iklim değişikliğiyle mücadele programı olmaz.
Bakanlıkça yapılan çalışmayı ve açıklanan
bildiriyi bu sebeplerden ötürü gayriciddi buluyoruz çünkü AKP Hükûmeti
tarafından 2007de de yine bir küresel ısınma eylem planı
ilan edilmişti ancak sadece ilan edilmekle kalındı.
Açıklanan sonuç bildirgesi, maalesef, bunca yıldır mücadele eden
çevreci kurumların, ekolojistlerin sesinin
duyulmadığını göstermektedir. Çevre kurumları ve
ekolojistler özellikle çocukların, gençlerin, gelecek kuşakların
yaşayacakları bir gezegeni olsun diye mücadele ediyor ancak iktidar
hâlâ onları duymamakta ısrarcı.
Her yıl iklim krizinin
sebep olduğu onlarca, yüzlerce doğal afetle karşı
karşıya kalıyoruz; özellikle Karadeniz Bölgesinde yaşanan
sağanak yağışlar sonucunda sel ve heyelanlar meydana gelmekte,
birçok can ve mal kaybı meydana gelmekte; Rizede, Trabzonda, Artvinde,
Samsunda, Orduda, Giresunda son yıllarda birçok kez şiddetli
yağış, ardından sel ve heyelanlar meydana geldi. Tabii,
iklim krizini tetikleyen diğer etkenler, Karadeniz Bölgesinde kurulan
hidroelektrik santraller, madencilik faaliyetleri ve yanlış
yapılan yollar, doğaya rağmen yapılan yollar. Yine, son
dönemlerde İzmirde yaşanan sel felaketi
Ve şu
fotoğrafı göstermek istiyorum değerli milletvekilleri: Van Gölü
200 metre çekilmiş vaziyette, 200 metre çekilmiş bir Van Gölüyle
karşı karşıyayız. Aslında bu bile başlı
başına nasıl bir felaketle karşı karşıya
olduğumuzu göstermekte.
Yine, 2021 yılı
Ocak ayı Son elli bir yılın en sıcak 2nci ayı
olarak kayıtlara geçti, dediğim gibi, yani tehlike Geliyorum.
diyor.
Tabii, değerli
milletvekilleri genel itibarıyla su kaynaklarının korunması
konusunda önemle bu konuya değindiler ancak şöyle bir görüntüyü size
göstermek istiyorum, bu, aylar önce yaptığım basın açıklamasından:
Hazreti Nuhun mekânı Cudi Dağı AKP tarafından yok edilme
eşiğinde. diye. Nerdüş kömür akıyor. bu da
Şırnaklı yurttaşlarımızın
başlattığı bir hashtag kampanyasıydı. Sadece
fotoğraf yetmiyor diye düşündüm, yetmez diye düşündüm.
Nasıl bir doğa tahribatı yaşandı; bir saat önce, yine
bir yurttaşımız yolladı -Nerdüş Deresinin hemen
kenarındaki bir restoran sahibi yurttaşımız yolladı-
Nerdüş Deresi şu an bu şekilde akıyor. Nerdüş Deresi,
Cudi Dağından başlayarak ta Şattülarapa yani Basra
Körfezine kadar devam eden Dicle Nehrine dökülüyor ve bu dereden onlarca köy,
binlerce, on binlerce insanımız ve yine hayvancılıkla
uğraşan, tarımcılıkla uğraşan
yurttaşlarımız ya da bahçeleri olan yurttaşlarımız
yararlanıyordu ancak şu an maalesef ki bu su, bu şekilde
akmakta. Bu da saatlerdir bekletilmiş hâliyledir. Şöyle bir ters
çevireyim, buradan herhâlde görülebiliyor. Şu an Nerdüş Deresi
bildiğiniz artık katran karası akıyor. Eğer gerçekten
doğaya sahip çıkacaksanız, suya sahip çıkacaksanız,
buyurun buradan başlayalım.
Nerdüş Deresinin bu
kadar kirletilmesine karşı verdiğimiz mücadeleler, suç
duyuruları, kampanyalar sonrasında Valilik açıklama yapmak
zorunda kaldı, müdahale edeceğini söyledi. İşte,
birçoğumuzun, Şırnaklıların birçoğunun
çocukluğunun geçtiği, kenarında piknik yaptığı,
yüzdüğü Nerdüş Deresi, dediğimiz gibi, artık,
bildiğiniz, rant akıyor, kömür akıyor. Valiliğin
yaptığı açıklamada Kontroller yapılıyor. dendi,
sonrasında Uyarılar yapılıyor. dendi, sonrasında
Ceza kesildi. dendi ve en sonunda da Söz konusu kömür ocakları
kapatıldı. dendi. Ancak aradan bir iki gün geçmeden söz konusu kömür
ocakları yine açılmaya başlandı ve yine doğayı
tahrip etmeye, Nerdüşü tahrip etmeye devam etti.
Yani, tabii,
suçlayıcı olma konusunda bunu söylemiyorum ama Valinin bile ya da
savcılığın bile müdahale edemediği bu kömür
ocaklarının sahibi kim? diye sorduğunuzda -merak
ediyorsanız size söyleyeyim- AKP'li bir milletvekilinin babası.
Ruhsat sahipleri, tümünün ruhsat sahibi, AKP'li bir milletvekilinin
babası. Yani nasıl bir güç ki bu, Valilik ya da Cumhuriyet
Başsavcılığı baş edemiyor. Yani göz göre göre bu
doğa tahribatını yapmaya devam ediyor ve hiçbir güç bunu
engelleyemiyor. Dediğim gibi, eğer, gerçekten, su kaynaklarının
korunması anlamında bir şey yapılacaksa buyurun, ilk başta
Nerdüş Deresinden başlayalım.
Türkiyede iklim krizinin
nedenlerinin ortaya konması, bir bütün olarak insan ve canlı
sağlığı, tarım ve hayvancılık, ormanlar, yer
altı ve yer üstü su varlıkları, gıda güvenliği, biyolojik
çeşitlilik ve ekonomi üzerine yıkıcı etkilerinin
saptanması, çözüm üretecek kapsamlı politikalar geliştirilmesi,
Türkiyenin imzaladığı anlaşmalardaki taahhütleri yerine
getirmesi, iklim krizine karşı hazırlanan stratejik
planların uygulanması ve Paris İklim
Anlaşmasının onaylanması için bir Meclis
araştırması komisyonu kurulması elzemdir. İvedilikle
bu eksikliği giderip hep birlikte mücadele etmeliyiz. Ancak, dediğim
gibi, buyurun, Nerdüş Deresini bu katliamdan kurtaralım diyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önerge
sahiplerinden diğer söz talebi Sayın Murat Çepninin.
Buyurun Sayın Çepni.
(HDP sıralarından alkışlar)
MURAT ÇEPNİ (İzmir)
Teşekkürler Başkan.
Genel Kurul ve değerli
halkımız; evet, pandemi koşullarında, iklim kriziyle
mücadeleyi, kriz üzerine krizi konuşuyoruz. Peki, bunlara karşı
hep birlikte, sermayesiyle, işçisiyle, köylüsüyle birlikte mi mücadele
edeceğiz, her biri taşın altına elini mi koyacak,
bakalım durum böyle mi?
İklim krizi, atmosferde
sera etkisi yaratan gazların oranının yükselmesi ile yer
kabuğu ve denizlerin ortalama sıcaklığının
artması demek. Makûs kader değil fakat sorumlusu petrol, kömür ve doğal
gaz tüketimi, endüstriyel tarımdan kaynaklanan karbondioksit,
ormanların yok edilmesi, sanayi tesislerinin hızla artması,
enerji, maden şirketlerinin faaliyetleri. Görüldüğü üzere, sebepler
çok tanıdık. Milyarlarca insanın açlığına ne
sebep oluyorsa iklim krizine de aynı şeyler neden oluyor. Ortalama
sıcaklık Sanayi Devrimi öncesine göre 2 derece daha yüksek. Dünyada
yıllık yaklaşık 15 milyar ton kömür yakılıyor ve
bu oran her yıl yüzde 2-3 oranında artıyor. Henüz çıkartılmayan
rezervleri de kattığımızda, kömür, petrol ve doğal gaz
açısından yüzyıllar boyunca dünya bu karbon salımı
riskiyle karşı karşıya kalabilecek. Bu durum, iklimin
tamamen değişmesi ve insanlık dâhil canlıların
yaşamını sürdüremeyeceği koşullar demek; bu durum,
aşırı iklim olayları, açlık, susuzluk, kuraklık,
göç ve savaşlar demek. Fosil yakıtların esas enerji
kaynakları olmasının yüz-yüz elli yıllık bir mazisi
var ama 1950den bu yana kullanım 8 kat artmış durumda.
Dünya daha önce 5 kez
canlı türlerinin büyük çoğunluğunun yok olduğu ekolojik ve
iklimsel dengesizlik süreçleri yaşadı -volkan patlaması, dev
yangınlar, depremler- ancak bütün bunlar binlerce yıla yayılan
süreçlerde meydana geldi; bugün yaşanan ise öncekilerle
kıyaslanamayacak hızla gerçekleşiyor. Yine öncekilerden
farklı olarak yaşadığımız yok oluş
doğrudan insan marifetiyle gerçekleşiyor.
1990 sonrası Türkiyenin
iklim krizine katkısı yüzde 140 artmış durumda.
Dünyanın en çok salım yapan 20 ülkesi arasında, kişi
başı emisyonu 6,6 ton, bu da dünya ortalamasında Türkiyeyi
kirletici bir ülke yapıyor. Araştırmalara göre, ısınma
aynı hızda sürerse yaz aylarında Türkiyenin batısında
sıcaklıklar 5-6 derece, doğu bölgelerinde ise 3-4 derece
yükselecek, kış aylarında da sıcaklıklar 2-3 derece
yükselecek. Karadeniz Bölgesinde yağışlar yüzde 10 ile 20lik
artışlar gösterebilecek, güneyde ise yüzde 30a kadar yağmurlar
azalacak.
İklim krizine
karşı dünyada neler oluyor? Şubat 2021 itibarıyla dünyada
nüfusun yüzde 25,2sine ve sera gazı salımlarının yüzde
31,6sına denk gelen 43 ülke ve ABnin 27 ülkesi, Paris Anlaşması
gereği ulusal katkı payı beyanında bulunmuşlar. Çin
dâhil 5 ülkenin beyanları henüz öneri aşamasında, Türkiye dâhil
114 ülke ise henüz bir beyanda bulunmamışlar. BM Çevre
Programına göre bu beyanlarla bile her yüz yıl içerisinde 3,2
derecelik bir ısınma gerçekleşebilir, oysa 1,5 derecenin
altında kalabilmesi için 2030a kadar fosil yakıt
kullanımının azaltılması, 2050ye kadar ise tümden
sınırlandırılması gerekiyor yani mevcut hedefler en az
5 kat artırılmalı. Türkiye, Paris Anlaşmasını
Meclisinden geçirip yürürlüğe koymayan 7 ülkeden 1i, aynı zamanda
G20 ülkesi. Buradan bir kez daha söylüyoruz: Anlaşma acilen Mecliste
onaylanmalı ve uygulamaya geçmelidir.
Türkiye'nin millî
kalkınma planında 2023te enerji talebinin yüzde 18 artması
hedefleniyor. Dünyada, Çin dışında, kömür kapasitesini Türkiye
kadar artırmayı planlayan başka bir ülke yok. Paris
Anlaşması 2020de uygulanmaya başlanacaktı ancak böyle
olmadı; hâlâ, tüm imzacılar da dâhil olmak üzere sürüncemede kalmaya
devam ediyor. Anlaşma yaşayan ölüye dönmüş durumda, tehlikenin
büyüklüğü ve aciliyeti dikkate alındığındaysa
yetersizliği kanıtlanmış durumda. İklim krizine
karşı sadece Paris Anlaşmasıyla mücadele edilebilir mi? Rakamlar
gösteriyor ki bu mümkün değil, yine gerçekler gösteriyor ki sorunun sorunlusuyla
kafa kafaya verip söz konusu sorun layıkıyla çözülemez. Pandemide
olduğu gibi burada da aynı gemide değiliz, krizi yaratan sermaye
ve onun devletleridir. Kriz kapitalizmin krizidir, doğal bir felaketle
karşı karşıya değiliz. İklim krizi önce ezilenleri,
ezilen halkları vuruyor, vurmaktadır.
Peki, Türkiye ne
yapıyor? En son Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
İklim Değişikliğiyle Mücadele Sonuç Bildirgesini
yayınladı, yine tipik bir AKP tarzı siyasetle karşı
karşıyayız. Kendi çıkardığı kanunlara uymayan,
Anayasayı takmayan, mahkeme kararlarını dinlemeyen bir iktidar,
iklim kriziyle mücadele edeceğini söylüyor. Baştan sona değersiz
bir metin, umuyoruz ki bu komisyon bu konuda da elinden geleni yapmaya
çalışır.
Bakanlık tüm kurumlara
Sera gazı emisyonlarının azaltılmasına ve iklim
değişikliklerine uyum sağlanmasına yönelik, 2050 Ulusal
İklim Değişikliği Stratejisi ve Eylem Planı uygulamaya
konulacak. diyor. Dünyadaki örnekleriyle aynı, sanki kriz bugünün
değil de yarının sorunuymuş gibi sorumlulukları otuz
yıl sonraya havale ediyorlar. Bu yaklaşım tümüyle ikiyüzlü bir
yaklaşımdır. Yeni maden sahaları, nükleer ve termik
santraller, inşaatlar, endüstriyel tarım, suları bitiren
HESler, yenilenebilir enerji adı altında doğayı,
tarımı, yaşam alanlarını tehdit eden enerji
yatırımları kendi iktidarlarında yaşanmamış
gibi, yaşanmıyormuş gibi, iklim krizine karşı
mücadeleden bahsediyorlar. Oyun basit, karbon emisyonunun
azaltılmasından bahsetmiyorlar, sadece Bunu yapacağız.
vaadinde bulunuyorlar. Churcillin meşhur lafı gibi, hiçbir şeyi
değiştirmemek için her şeyi değiştirmek gerekiyordu.
Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı 7 bölgede tüm alanlar iklim
değişikliğine uyumlu hâle gelecektir. diyor, oysa aynı
Bakan Temmuz 2019da Karadeniz Bölgesi İklim Değişikliği
Eylem Planını açıklamıştı. Peki, ne
yapıldı? Dere yataklarında işgale son verileceği
söylenmişti ama aynı iktidar, daha önce ihanet ettiklerini
söylediği Ayderde yeni imar izinleri açıkladı.
Bakanlık
sıfır atık deyip duruyor. Biz bir kez daha buradan soruyoruz:
İzmir Gaziemirde terk edilmiş fabrika alanındaki nükleer
atıkları on üç yıldır neden temizlemiyorsunuz?
Plandaki diğer bir yalan
da yenilenebilir enerji yatırımları. Bir kez daha söylüyoruz:
Yenilenebilir enerji demek, fosil yakıtlara alternatif, doğaya, yaban
hayata ve insana zararsız enerji demektir. Sizin gibi parayla gözü
dönmüş bir iktidarın eline dünyanın en zararsız projesini
verin, ondan da en zararlı olanı bulup çıkarır. HESler en tipik
olanıdır, güya zararsız diye HESleri doğanın
bağrına saplanan bir hançere dönüştürdüler. HESler,
yenilenebilir enerji statüsünden derhâl çıkarılmalıdır.
Telafisi mümkün olmayan zararlar veren bu projeler, AKPnin rant projeleridir.
Bakanlık, bildirgede
yine ibretlik olarak, sel, heyelan, erozyon, taşkın tehdidi bulunan
bölgelerde yeniden inşaat faaliyetlerine izin verilmeyeceğini
söylemiş. Sözün bittiği yerdeyiz gerçekten. İmar
affının sonuçları ortadayken, Karadeniz sahili, yaylaları,
dereleri ortadayken, Kanal İstanbulu inadına yapacağız.
derken bu açıklama halkla düpedüz alay etmektir.
İklim krizine
karşı yapılacak ilk iş, şu anda yapılan ne varsa
tersini yapmaya başlamaktır. Kazma Bırak diyoruz. Doğaya
rağmen kalkınma olmaz, bir avuç şirketin kârı uğruna
dünyanın geleceği tehlikeye atılamaz. İklim acil durumu
ilan edilmelidir. Enerji politikası şirketlerin ihtiyacı üzerine
kurulamaz. Kim için, ne için enerji? sorusunu soruyoruz. Enerji
politikası, kamusal ve demokratik olmak zorundadır. Yerinde, kamusal,
kooperatifler biçiminde örgütlenmiş yenilenebilir enerji
politikasını savunuyoruz. Tarımı bitiren, suları yok
eden, ormanları yok eden, kentleri betonlaştıran, insanları
zehirleyen tüm projeler derhâl durdurulmalıdır. İklim krizine
karşı mücadele, krizin kaynağı kapitalizme karşı
mücadeleyle ancak nihai başarısına ulaşabilir.
İklim krizine
karşı tüm dünyada sokaklara çıkan milyonlarca insanın
mücadelesini buradan selamlıyoruz. İklim krizine karşı
mücadele ancak bu yolla başarılabilir diyorum ve tüm izleyen
arkadaşlarımızı selamlıyorum, sevgilerimi sunuyorum.
(HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
20.08
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 20.16
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Sibel ÖZDEMİR (İstanbul), Rümeysa KADAK (İstanbul)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Küresel iklim
değişikliğinin etkilerinin en aza indirilmesi, kuraklıkla
mücadele ve su kaynaklarının verimli kullanılması için alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilen araştırma
önergelerinin birlikte yapılan görüşmelerine devam ediyoruz.
Söz sırası, önerge
sahiplerinden Denizli Milletvekili Sayın Gülizar Biçer Karacaya aittir.
Buyurun Sayın Karaca.
(CHP sıralarından alkışlar)
GÜLİZAR BİÇER
KARACA (Denizli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, böyle bir komisyonun kurulacak olmasından duyduğumuz
memnuniyeti ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Öncelikle, hep iklim
değişikliği iklim değişikliği deniyor. Acaba
gerçekten iklim değişikliği olarak mı yoksa iklim krizi
olarak mı bunu adlandırmak gerekir, bunu açıklığa
kavuşturmamız gerekir diye düşünüyorum. İklim
değişikliği dediğimiz zaman olayı
basitleştiriyoruz, insan faktörünü ortadan kaldırıyoruz; sanki
doğa kendi kendine değişiyor, iklim kendi kendine
değişiyor ve insan ve insanlık buna hiçbir müdahalede bulunmuyor
yani insanlar sütten çıkmış ak kaşık durumuna geliyor.
İşte, tam da burada iklim krizini tanımlamak gerekiyor.
Tamamen insanların müdahalesiyle, yönetenlerin uyguladığı
siyasi politikalarla hayata geçirilen ve maalesef ülkemizde, dünyada krize
dönüşmüş -çoklu krize dönüşmüş- bir yapıyı ifade
etmesi bakımından ve olayın vahametini ve ciddiyetini kavramak
ve ona göre gereken tedbirleri almak bakımından da iklim krizi
olarak isimlendirmenin zorunlu olduğunu söylemek isteriz.
Nedir iklim krizi?
Hatırlarsanız, geçtiğimiz yıl, 2020 yılında
birçok bölgede ani ısı değişikliği, sıcaklık,
hava değişiklikleri sebebiyle don olayları, dolu olayları,
felaketleri ya da aşırı sıcaktan kaynaklı ciddi bir
sorun yaşadık. Aydın ilinin Kuyucak ilçesinde Genel
Başkanımızın görevlendirmesiyle gittiğimiz
çalışmada bir vatandaş şunu söyledi: Sayın Vekilim,
dün gece 7 dereceydi sıcaklık, gündüz 47 derece ve üzerine
çıktığı için narenciye bahçem perişan oldu. Ben bu
bahçeden 80 kamyon portakal satar iken 1 kamyon portakal satabileceğim.
dedi. İşte, iklim krizi tam da budur; 80 kamyon narenciye satılan
bahçede, o, gece 7, ertesi gün 50 dereceye yaklaşan ani sıcaklık
değişikliğiyle uğranılan krizdir aslında.
Yine, başka nedir?
Karadeniz Bölgesinde, geçtiğimiz günlerde İzmirde ve yurdumuzun
dört bir köşesinde deniyor ya Yetmiş yıldır, seksen
yıldır böyle bir sel felaketi görmedik. İşte, o sel
felaketinde, üç dört günde yağması gereken yağmurun neredeyse
bir saatte yağan yağmur hâline gelmesi yani metrekareye düşen
yağmur miktarının, üç günde yağması gerekirken bir
saatte yağması demektir iklim krizi. Tabii ki yağmur
yağıyor, sel felaketleriyle karşı karşıya
kalıyoruz, vatandaşlarımız yaşamını
kaybediyor; aynı zamanda da bundan ders çıkarmayarak yeni sel
felaketleri öncesinde hamasi nutuklarla Yapacağız, edeceğiz,
çözeceğiz. diyoruz, o olayın üzerinden birkaç gün geçtikten sonra da
maalesef, bu ülkeyi yöneten saray tamamen unutuyor. Arkasından deniyor ki:
Evet, iklim eylem planları hazırlıyoruz. İklim eylem
planları, sadece beş yıldızlı otellerde,
gösterişli salonlarda sunumları yapılıp kuşe
kâğıtlara basılarak dağıtılıyor; eylem
planları, bir türlü adında geçtiği gibi eyleme dönüşemiyor.
Peki, iklim kriziyle mücadele
etmek için ne yapmamız gerekiyor? Tabii, diğer konuşmacı
arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi, öncelikle,
Paris İklim Anlaşmasını bu Parlamentodan geçirerek karbon
emisyonu konusunda ve sıcaklık fazlalığını
önümüzdeki 2050 yılına kadar 1,5 santigrat derece azaltmak için bir
adım atmamız gerekiyor. Paris İklim Anlaşmasını
neden buradan geçirmiyoruz? Paris İklim Anlaşmasını
Türkiye Cumhuriyeti devleti gelişmiş ülke sıfatıyla
imzaladı ve sandı ki Adalet ve Kalkınma Partisi o dönemde,
işte, gelişmiş ülke olarak imzalanırsa bir sihirli
değnek değecek, Türkiye birdenbire gelişmiş ülke statüsüne
atlayacak ve burada, bayram havasında ilan ettiler Gelişmiş
ülke olarak imza attık. diye. Sonra işin rengi ortaya
çıktı. Gelişmiş ülke olarak imza atınca bir sürü
taahhüt var, yerine getiremiyoruz ve aynı zamanda da o imzayı atarken
hedefledikleri yeşil iklim fonlarından ya da yenilenebilir enerji
fonlarından para alma hayalleri de suya düşmüş oluyor.
İşte bu nedenle şimdi pazarlık yapılıyor, deniyor
ki: Biz gelişmiş ülke olarak imza atsak da bizi bu fonlardan
faydalandıracaksınız. Ama Birleşmiş Milletler tabii
ki saray gibi değil, tek kişi karar vermiyor ve her defasında o
iklim zirvelerinde; COP 25, COP 24, COP 23 denen zirvelerde Türkiyenin bu
talepleri hep reddediliyor.
Değerli arkadaşlar,
peki, ne yapmalıyız? Avrupa Birliğine yeri geldiğinde
deniliyor ki: Yönümüz Avrupa Birliği. Ama uygulamaya bakıyoruz,
yönümüz Afrika ülkelerine dönmüş durumda ve orada yönümüz Avrupa
Birliği ise Avrupa Birliği Avrupa Yeşil Mutabakatını,
sözleşmeyi imzaladı ve imzacı tüm ülkelere de sorumluluklar
yükledi. Neler dendi? Peki, ne yapılması gerekiyor? Yönümüz eğer
Avrupaysa ve gerçekten iklim kriziyle mücadele edeceksek
Avrupanın,
dünyanın 2050 yılına kadar zamanı olan bir süreçte
Türkiyenin 2035e kadar bile zamanı kalmamış durumda. Ne
yapılması gerekiyor? Deniyor ki: Fosil yakıtlara dayalı
enerji üretiminden vazgeçeceksiniz. Peki, biz ne yapmışız?
Paris İklim Anlaşmasında yazılı olan miktarın
yüzde 120si kadar fazla fosil yakıta dayalı yatırım
planlamış ve yatırımı öngörmüşüz yani Paris
İklim Anlaşmasında imzaladığımız
miktarın yüzde 120 daha fazlası fosil yakıt. demişiz. Alpu
tarımsal sit alanı, Orada fosil yakıta dayalı termik
santral kuracağız. denmiş. Onunla da yetinilmemiş,
Samsunun Çarşamba Ovasında biyokütle enerji
denmiş ve
inatla bu enerji, biyokütle enerjisi
Tarımsal sit alanında bunu
hayata geçirmek için cansiparane orada mücadele ediyorsunuz.
Su kaynakları ve su
yönetiminden bahsediyoruz. Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği
gibi, Göller bölgemiz vardı. Doğa Haklarından Sorumlu Genel
Başkan Yardımcısı olduğum
dönemde o Göller bölgesini dolaştım. Göller bölgesi artık çöller
bölgesi olmuş durumda çünkü sular çekilmiş, göller kurumaya
başlamış. Eğirdir Gölüne gittik. Eğirdir Gölünde, on
yıl önce gittiğimde gölün bulunduğu yere lokanta
açılmış; göl çekilmiş, yerine lokanta
yapılmış arkadaşlar. Ardından Burdur Gölüne gittik;
Burdur Gölündeki iskele ortada kalmış, göl 18 metre içeriye
doğru çekilmiş.
İklim krizi ya su
kaynaklarımızı kurutmuş ya da su kaynaklarımıza,
iktidarın o 5li çete dediğimiz yandaşları
sarılmışlar. Ne olmuş? Ülkemizin en güçlü yer altı su
kaynağı Kaz Dağlarında var, orayı Alamos Golda
peşkeş çekmişiz. Yetmemiş, karbon yutağı olan
ormanları orada perişan ettirmişiz. O da yetmedi, Murat
Dağı
Murat Dağı Ege Bölgesinin en büyük yer altı su
kaynaklarından biri. Orada siyanürle altın işleyecek bir
altın madeni çalışması başlattınız. İyi
ki o bölgede yaşayan yurttaşlarımız var, iyi ki çevre
örgütleri var, iyi ki barolar var; açtıkları dava kazanıldı
ve Murat Dağı şimdilik sizin şerrinizden kurtulmuş
oldu.
Başka neresi var?
Başka, Dersimde Munzur Dağı var. Munzur Dağı da en
güçlü yer altı su kaynaklarımızdan biri. Oraya da göz diktiniz
ve oradaki altın madeni arama çalışmalarıyla,
ruhsatlandırmalarla Munzur Gözelerini yok etmeye
çalışıyorsunuz.
Yetmedi, Karadenizde
Cerattepeyi hatırlarsınız. Millete küfreden Cengiz Holdinge
Cerattepede imkân sağlamak için devletin tüm güvenlik güçlerini
kullandınız. Oradaki insanları yerle bir edecek
Oradaki
insanları, ölümüne mücadele anlayışını hayata
geçirerek, ezdiniz geçtiniz, orayı Cengiz Holdinge peşkeş
çektiniz. Cengiz Holding ÇED raporunda diyordu ki: Buradan biz su
kullanmayacağız, suyu tankerlerle taşıyacağız.
Bir süre sonra su kaynakları kesildi, sular kesildi ya da var olanlar
bulanık akmaya başladı. Bir gittiler ki Cengiz Holding
Cerattepedeki o su kaynaklarına, Artvinin su kaynaklarına el
koymuş. İyi ki 31 Martta Cumhuriyet Halk Partisi Artvinde Belediyeyi
kazandı ve Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanı Bu suya
seni dokundurtmayacağım. dedi, iyi ki Artvinin suları da
böylelikle kurtulmuş oldu. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Artvin) Aynen öyle, aynen öyle.
GÜLİZAR BİÇER
KARACA (Devamla) Değerli arkadaşlar, su kaynaklarımıza,
yer altı su kaynaklarımıza bu şekilde müdahale ediyoruz ama
başka bir şey daha yapıyoruz; Denizlide, Dalaman Çayında
olduğu gibi, Menderes Nehrinde olduğu gibi tüm kimyasal
atıkları o suya bıraktırıyoruz ve tarım
arazilerimizi de o zehirli sularla maalesef zehirliyoruz. Ne
yapacağız? Ormanlarımızı koruyacağız, karbon
yutak alanlarımızı geliştireceğiz. Ha, orman deyince
de öyle 1 milyon, 7 milyon ağaç dikmekle orman olunmuyor, orman en az yüz
yılda ortaya çıkıyor. O yüzden, öyle 7 milyon ağaç
dikeceğiz. hevesiyle ortaya çıkmayın. Paris İklim
Anlaşması imzalanacak, fosil yakıta dayalı üretimden
vazgeçeceksiniz ve her şeyden, her şeyden önce de iklim krizinin bir
küresel kriz olduğunu bilecek ve Kurtuluş yok tek başına,
ya hep beraber ya hiçbirimiz. anlayışıyla iklim krizini
yöneteceksiniz diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve
HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önerge
sahipleri adına diğer söz talebi Sayın Murat Bakanın.
Sayın Bakan, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MURAT BAKAN (İzmir)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bugün benim için mutlu bir
gün. Niye mutluyum? Çünkü bu 43 Meclis araştırması önergesinden
6 tanesini farklı tarihlerde ben vermişim. 26ncı ve 27nci
Dönemde bu konuyla bağlantılı olarak toplam 50 tane soru önergesi
var, 24 tane Meclis araştırması önergesi var.
Dolayısıyla, kendi verdiğim önergeyle ilgili ve kurulacak bir
komisyonla ilgili konuşuyorum, o yüzden mutluyum.
Niye bu kadar hassasiyet
göstermişiz? Niye defalarca Meclis gündemine getirmişiz,
canhıraş bir mücadele vermişiz değerli arkadaşlar?
Bunu bu kadar çok istememizin sebebi: Milyarlarca gezegen içinde hatta
milyarlarca galaksi içinde canlı yaşamının olduğu tek
yer belki de bu bizim mavi Dünyamız. Başka yaşayacak yerimiz
yok; henüz yok, bildiğimiz bir yer yok değerli arkadaşlar.
Gerçi, Sayın Cumhurbaşkanı Aya sert iniş
yapacağız. dedi ama Aya inen 1969 yılında indi, mevzu
artık Mars değerli arkadaşlar; Marsa insan indirme peşinde
insanoğlu. Çok yakında, biliyorsunuz, NASA Perseverance diye bir
uzay aracı indirdi. Yine, Çinin de bir uzay aracı Marsın
yörüngesine girdi. Çok sayıda özel şirket de bununla ilgili
çalışıyor. Niye insanlık Marsta bir koloni kurma ya da
Marsta yaşam kurma mücadelesi içinde değerli arkadaşlar? Bunun
yanıtı iklim krizinde gizli. Dünya, iklim kriziyle bir varoluş
problemi içinde ve bu varoluş sorununu çözmeyle ilgili de Tekrar,
öğrenmenin en önemli unsurudur. diyerek Stephen Hawkingi
hatırlatmak istiyorum hepinize. 2018 yılında ölen İngiliz
astrofizikçi Stephen Hawking ölmeden önce şöyle söylüyordu:
İnsanoğlu önümüzdeki altı yüz senede Dünyayı bir
ateş topuna çevirecek. Artan nüfus ve enerji talebi gezegeni felakete
sürükleyecek. İnsanlık hayatta kalmak için Dünyayı yüz yıl
içinde terk etmeli. diyor ve ekliyor: Burada tükeniyoruz. Gitmemiz gereken
tek yer başka dünyalar. Diğer güneş sistemlerini
keşfetmemizin tam zamanı. Farklı sistemlere yayılmak, bizi
kendimizden kurtaran tek şey olabilir. İnsanların Dünyayı
terk etmesi gerektiğine inanıyorum. Mevzu bu kadar mühim.
Bu arada -daha çok yeni- 37
tane sivil toplum örgütü bir imza kampanyası başlattı Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmek üzere. O imza kampanyasına katılan
bir milletvekiliyim, ben de imzaladım o kampanyayı. Mevzu şu,
kampanyanın mevzusu: Paris İklim Anlaşması. Parisi onayla.
diyor 37 tane kıymetli sivil toplum örgütü. Niye onaylamıyoruz
arkadaşlar Paris İklim Anlaşmasını? Sebep tamamen
duygusal. Türkiye Paris İklim Anlaşmasını imzalarken
gelişmiş ülke statüsüne kavuştu; gelişmiş ülkeler
gerekli finansal kaynaklardan, fonlardan yararlanamıyor. Diyoruz ki: Bizi
gelişmekte olan ülkeler statüsüne alın, bu şekilde
imzalayalım. Bizim dışımızda bu işe imza
vermeyen ya da imzasını çeken bir ülke daha vardı, Amerika
Birleşik Devletleri. Yeni yönetimle beraber ABD, Birleşmiş Milletler
Paris İklim Anlaşmasına katıldığını
açıkladı ve bir iklim sözcüsü var, eski ABD Dışişleri
Bakanı John Kerry; Münih Güvenlik Konferansında diyor ki:
İklim konusunda on iki yıl vardı önümüzde yani
aşırı doğa olaylarını engelleyebileceğimiz,
müdahale edebileceğimiz on iki yıl vardı bilim
adamlarının söylediği; şu an dokuz yıla indi. Agresif
tedbirler almak zorundayız.
Bir haber daha:
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, ABD
Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivanla telefonda
görüşmüş ve Türkiyenin, ABDnin Paris Anlaşmasına geri
dönüş kararını memnuniyetle
karşıladığını, iklim kriziyle ilgili mücadelede
uluslararası dayanışmanın elzem olduğunu
belirtmiş.
İyi de Sayın
Kalın, Türkiye beş yıldır imzaladığı Paris
Anlaşmasını Meclise getirmiyor. Biz, burada, o elzem
dediğiniz noktada, sözleşmeyi imzalamayan Eritre, İran, Irak,
Libya ve Yemenle dayanışma göstermişiz; uluslararası
dayanışmanın içinde değiliz.
Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının Paris İklim Anlaşması için
mücadele etmesi lazım. Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının derdi de şehircilik, çevreyle ilgisi yok.
Diğer taraftan, Enerji Bakanlığı, Sanayi
Bakanlığı ülkenin doğasını yağmalamakla
meşgul aynı plastik çöp ithalatında olduğu gibi, aynı
madenlerde olduğu gibi. Çevre, rant ve yağma ekonomisinin
baskısı altında değerli arkadaşlar. Oysa Türkiye,
yeşil ekonomiye yönelse, yenilenebilir enerjiye yönelse avantajlı
duruma geçecek.
Bu arada, dünya Paris
Anlaşmasına taraf olmayan ülkelere de yaptırım
uygulamayı düşünüyor yani yarın sınır
kapısına gittiğinizde karbon vergisiyle karşı
karşıya kalabilirsiniz. Sürecin dışında kalmak, sadece
iklim kriziyle mücadelede müzakere süreçlerinin dışında kalmak
değil, aynı zamanda bizim onaylamama gerekçesi olarak
söylediğimiz finansal hedeflerimizin de dışına düşmek
demek, bunlardan da uzaklaşıyorsunuz demek. Eğer Paris
Anlaşmasını onaylamazsak bunun 2 ayrı sonucu olacak:
Birincisi -bana göre en
önemlisi- dünyanın ısınmaya devam etmesine ve dünyanın
varoluş krizini yaşamasına devam etmesine katkıda
bulunacağız, dünyanın yok oluşuna ülke olarak katkıda
bulunacağız, en önemlisi bu.
Bunun kadar önemli olmasa da
ikinci bir konu var, o da şu: Dünya çevre ekonomisi denilen, yeşil
ekonomi denilen sürece giriyor. Avrupa Birliği buna Yeşil
Mutabakat diyor, Green Deal diyor. Döngüsel ekonomi artık en önemli
ekonomik model olarak ortaya çıkıyor ve siz Türkiye olarak bunun
dışında kalıyorsunuz ve bizim firmalarımız;
Türkiyede ticaret yapan, ihracat yapan firmalarımız rekabette geriye
düşecek bir konuma geliyor.
Değerli arkadaşlar,
dünyanın yok oluşunu anlatan Hollywooddaki bir felaket senaryosu ya
da bir felaket filmi izlemiyoruz, yaşadığımız her
şey gerçek; o büyük hortumlar, seller, tayfunlar, kasırgalar, ani yağışlar,
bir yılda yağacak yağmurun birkaç saat içinde yağması
mesela, çölleşen tarım arazileri, eriyen buzullar, ocak ayında
tomurcuklanan meyve ağaçları; bunların hepsi gerçek ve bunlar,
aslında küresel iklim krizi de değil, yıkımının göstergeleri
değerli arkadaşlar. Bugün, içinde
yaşadığımız pandemi de iklim krizinden
bağımsız değil. Yani, insanoğlu bir virüs gibi
yayılıyor dünyaya ve yayıldığı her yerde
kendisinin dışındaki canlı-cansız yaşamı yok
ediyor ve bu pandeminin sebebi de o yaban hayata alan bırakmamamız,
oradan geliyor bu. Belki bu pandemi bitecek ama eğer biz
canlı-cansız doğaya saygı göstermezsek ve kendimizi
ekosistemin bir parçası olarak görmezsek yeni pandemiler
yaşayacağız. Suyun azalması ve kuraklık, beraberinde
su ve gıda krizi getirecek. Gıda, su yokluğu ve suların
yükselmesi sebebiyle, başta ülkemiz olmak üzere, kuzey ülkelerine ciddi
bir göç dalgası başlayacak. O dramatik göç görüntülerini tekrar
göreceğiz ve daha önce savaş mültecilerini görüyorduk, şimdi bu
krizden etkilenecek iklim mültecilerini göreceğiz değerli
arkadaşlar. Varsılların yarattığı, kapitalizmin
yarattığı sorundan yine en çok yoksullar etkilenecek hem de bu
işin hiç sorumlusu olmadıkları hâlde, zerre kadar günahları
olmadığı hâlde.
Arkadaşlar, iklim
krizini bir avuç insanın kaygısı olarak görmeyin. Bu sorun,
sadece o ikonik fotoğrafta bir kopmuş buzulun üzerindeki kutup
ayısının sorunu değil; bu, insanlığın,
hepimizin ortak sorunu. Üstelik yaşadığımız
coğrafyada bu yıkımın etkilerini çok şiddetli
şekilde hissedeceğiz.
Türkiye, iklim krizinin ve
aşırı iklim olaylarının, özellikle tarım ve
bağlı sektörlere etkisi bakımından dünyanın en hassas
ve kırılgan bölgelerinden birinde arkadaşlar. Eğer dünya bu
şekilde ısınmaya devam ederse artış 2050 yılı
için 2,5-3 santigrat derece civarında olacak, bu yüzyılın
sonunda ise 6 dereceyi bulacak. Bu ne demek biliyor musunuz? Türkiye'nin tüm
bölgelerinde iklim değişecek demek. Gereken önlemler acilen
alınmazsa iklim krizinin en yıkıcı sonuçlarından
birini tarım ve gıda sektöründe yaşayacağız. Krizin
dalgaları Anadolunun verimli topraklarını vurmaya
başladı. Anadoluda sulak alanlarımız,
havzalarımız bir bir kuruyor, yok oluyor değerli
arkadaşlar; durum bu kadar vahim.
Bu komisyonun kurulması
doğru bir adım ancak yeterli değil. Bir taraftan bu komisyonu
kurup diğer taraftan eskiden orman arazisi olan Külliyede iklim kriziyle
mücadele toplantısı yapamazsınız. Bir taraftan doğaya
düşman Kanal İstanbulu inadına yapacağız. deyip
diğer taraftan iklim kriziyle mücadele yapamazsınız. Bir
taraftan kömüre dayalı termik santraller planlayıp diğer
taraftan iklim kriziyle mücadele diyemezsiniz. Bir taraftan havaalanı,
yol, köprü için milyonlarca ağaç kesip diğer taraftan iklim kriziyle
mücadele diyemezsiniz değerli arkadaşlar. İklim krizi, su
krizidir, toprak krizidir, hava krizidir, gıda krizidir;
insanlığın gerçek beka sorunu, değerli arkadaşlar,
iklim krizidir.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önerge
sahipleri adına söz sırası Eskişehir Milletvekili
Sayın Jale Nur Süllüde.
Buyurun Sayın Süllü.
(CHP sıralarından alkışlar)
JALE NUR SÜLLÜ
(Eskişehir) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; iklim değişikliği kuraklık
çölleşme ormansızlaşma hele hele iklim krizi sözlerini
duyduğumuz zaman hepimiz önce biraz irkiliyoruz, endişeleniyoruz ama
sonra sanki tüm olup bitenler bizim dışımızdaki doğa
olaylarıymış gibi davranıyoruz. Oysaki tüm bu
konuştuğumuz ve Meclis araştırması komisyonu kurmamıza
neden olan kuraklık, ister iklim değişikliği ister iklim
krizi olarak adlandıralım, hepsi, aslında insan faaliyetlerinin
içinde yaşadığımız evrende ortaya
çıkardığı, sonra da dönüp insanlığı, hatta
sadece insanlığı değil tüm canlıları etkileyen
sorunlar. Dünyada bilim çevrelerinin endişe içinde
tartıştığı, çözüm önerileri üretmeye
çalıştığı sorunları, bu konuları, bizim
yaşamımızı sürdürmek için pek bir düşkün
olduğumuz konforumuz, zevklerimiz, meraklarımız,
yaşamımızı kolaylaştıran teknoloji, sanayi ama
her şeyden önemlisi de hırslarımızın, para ve rant
düşkünlüğümüzün olduğunu kabul ederek konuşmamız
gerekiyor.
Peki, biz, insanlar binlerce
yıl içinde oluşmuş bu koskoca evrene bunca zarar vermeyi,
doğrusu sonunda kendimize zarar vermeyi nasıl başarıyoruz?
Bunun yanıtı, dünyamızda olup bitenlere şöyle kendi yaşantılarımızdan
başlayıp iktidarın izlediği politikalara bakmakta
yatıyor.
İklim krizi
dediğimiz olgunun temel nedeni, sıkça duyduğumuz küresel
ısınma ve etkileri. Küresel ısınma, atmosferdeki
karbondioksit, metan ve su buharı gibi sera etkisi yaratan gazların
yer kabuğu ve denizlerin sıcaklığındaki
artışa neden olması. Aslında dünyanın sıcak
kalmasını, dolayısıyla insan yaşamının
sürmesini sağlayan sera gazları birikiminin hızla artması
ve atmosferde sıkışması, yeryüzünün gerektiğinden
fazla ısınmasına neden oluyor. İklim krizi doğal bir
süreçte gerçekleşmiyor. Küresel ısınma, insan eylemlerinin
zararlı etkilerinden dolayı meydana geliyor;
kullandığımız deodorantlardan tutun da evlerimizdeki
buzdolaplarına, telefonlara, bindiğimiz lastik otomobillerden
salınan gazlara, sanayi ve tüm bunlar için ihtiyacımız olan
enerjiye dek uzanıyor. Dünyada birincil enerji üretiminin
yaklaşık yüzde 80i fosil yakıt diye
adlandırdığımız petrol, kömür ve gazdan
karşılanıyor. Salınan gazlar, kloroflorokarbonlar gibi
insan yapımı bileşikler, bir yandan yeryüzünün 20-30 kilometre
üzerindeki gaz katmanı olan ve dünyaya gelen zararlı ultraviyole
ışınlarını engelleyen ozon gazı
tabakasını azaltırken küresel ısınmayı ve iklim krizini
tetikliyor.
Bakın, geçen
yüzyılda dünya sıcaklığı sadece 0,8 santigrat derece
ile 1 derece arası geri dönülmez bir şekilde artmış.
Yalnızca 1 derecelik artış bile kasırgalar, orman
yangınları, beraberinde sel felaketleri, sıcak hava
dalgaları gibi etkilere neden olabiliyor. Ülkemizde hiç
yaşamadığımız kasırgalar, tsunamiler,
fırtınalar yaşar olduk. Mevsimler kaydı, yer
değiştirdi diye hepimiz konuşuyoruz, herkes kendi şehrinde
yaşanan değişiklikleri biliyor. Eskinden yerden kalkmayan kar,
yağsın diye dua eder olduk. Ne kışlar kış gibi
geçiyor ne yazlar yaz gibi. Nisan yağmurları yaz aylarına
kaydı. Tam ekinler kendine geliyor, bahar dalları açıyor, hadi
bir kırağı, don
Ve son yıllarda seller,
kırağı, dolu derken ekinler, ürünler mahvoldu. Tarımda olumsuz
etkilerini yaşıyoruz, çiftçimiz çok büyük zarar gördü.
Su kaynaklarının
azalması, çölleşme ve ormansızlaşma:
Ormansızlaşma; tarım, endüstriyel ve kentsel kullanımlar
için ormanların ve yeşil alanların yok edilmesi anlamına
geliyor. Sorumsuzca arazi kullanımı, ormanların azalmasına
yol açıyor. Kıyı şeritlerimizdeki ağaçlar kesiliyor
yerine oteller, milyonlarca liralık siteler dikmek için. Maden
sahaları için binlerce ağaç kesiliyor. Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Örgütünün raporuna göre her yıl yaklaşık
18 milyon dönüm orman kayboluyor. Ormansızlaşma, sel, toprak erozyonu,
küresel ısınmada artış doğal hayatın ve belli
canlı türlerinin kaybolmasına yol açıyor. Bilinçsiz arazi
kullanımıyla flora ve fauna yok ediliyor. Bilinçsiz kaynak tüketimi
kaynak krizine; su, toprak, gürültü kirliliğine yol açıyor. Ortaya
saçılan ve doğada yok olmayan naylon poşet ve plastikleri
dünyada pek çok ülke yasaklamak için önlemler alırken çevre denince akla
para geldiği için vatandaşın cebinden çıkacak, kasaya
gidecek milyonlara bakılıyor.
Diğer yandan,
gelişen teknoloji ve çeşitlenen ihtiyaçlarla daha fazla üretip daha
fazla tüketiyoruz ama daha çok atık üretiyoruz. Çoğu atık
vahşi depolama sahalarında yeraltına gömülüyor; metal
gazları toprağı, suyu, canlı sağlığını
olumsuz etkiliyor ve iklim krizi tetikleniyor. Çevreye duyarlı çöp bertaraf
tesisleri çok büyük yatırımlar gerektirdiği için merkezî
yönetime büyük iş düşüyor. Bakın, Eskişehir Büyükşehir
Belediyemizin kurduğu çöp bertaraf tesisi, çevreye duyarlı enerji
üretiyor, aynı zamanda şehrimize diktiğimiz fidanları
üretmemizi sağlıyor.
Bakın, paralı
poşet uygulaması -biliyorsunuz atık yönetimi deyince Çevre
Ajansı kuruldu ama- bir yandan çöp ithalatı, bakanlıkların
imar planlarıyla çevre talanları, bilimsel gerçeklere karşın
Kanal İstanbul konusundaki inat; hepsi paranın çevreye tercih
edildiğinin birer göstergesi.
Diğer yandan, devlet
eliyle maden talanlarıyla ilgili ülkemizin her yerinden sesler geliyor.
Dünya termik santralleri yasaklarken biz hâlâ bacaların filtresiz
çalıştırılmasını konuşuyoruz. Oluşması
için yüzyıllar geçen toprakları yirmi beş otuz yıllık
ömrü olan termik santraller için heba ediyoruz. Termik santrallerde yanan
kömürü depoladığımız alanlar toprağı mahvediyor,
soğutma için bir ayda bile kullanılan milyonlarca metreküp suyla su
kaynaklarında azalmalara yol açılıyor, altın
ayrıştırmalarıyla inşa edilen siyanür
havuzlarının yeraltı sularına sızma tehlikesi göz
ardı ediliyor.
Su demişken, su
kıtlığının inanılmaz boyutlara
ulaştığını biliyoruz. Bakın, dünyanın dörtte
3ü su ancak tatlı su kaynakları sadece dünya su rezervlerinin yüzde
2,5i kadar ve bunların yüzde 70i tarımda, yüzde 16sı sanayide
kullanılıyor. Görüldüğü gibi, tatlı su
kaynaklarının büyük oranda tüketildiği yerler tarım ve
sanayi ama vahşi sulamaya devam ederek tarımda büyük ölçüde su
kayıpları yaşıyoruz. Gerekli yatırımların
yapılamamasıyla açık su kanallarında su
buharlaşmaları çok büyük kayıplara yol açıyor, tasarrufa
yönelik önlemler ise hiç alınmıyor. Hidroloji ve su kaynaklarına
baktığımızda, ortanın biraz altında su
varlığına sahibiz. OECD ve Avrupa Birliği ülkeleriyle
kıyasladığımızda, yaklaşık 1.500
metreküp/yıl kişi başı su varlığıyla OECD ve
Avrupa ülkelerinin ortalamasının altındayız. İklim
kriziyle kişi başına su kapasitesinin bin metreküplere
düşeceği uyarıları yapılıyor. NASAnın
yayınladığı kuraklık haritasında 2021de
Türkiye'nin çoğu bölgesinde kuraklık tehdidi
yaşanacağı söyleniyor, hatta Orta ve Batı Karadeniz dâhil
kuraklık tehdidinden söz ediliyor.
Peki, ne yapıyoruz? Biz
Katarla Su Yönetimi Anlaşması imzalıyoruz. Çözüm bu mudur?
Atık su yönetiminde ve iklim krizinde mutlaka etkin bir eylem
planıyla önlem alınması gerekiyor. Her şeyden önce, çevreyi
ve doğayı sadece rant sağlayıcı, para getirici
uygulamalarla talan etmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Bilim adamları
uyarıyor, raporlar yayınlıyor.
Bakın, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak Doğa Hakları İhlali adında bir rapor
yayınladık. Umarım herkes okur ve gereken dersi
çıkarır.
Bakın, biz ne
yapıyoruz? Biz atalet içindeyiz. Bir rapor var elimde; bakın, CFCU ve
özellikle çok önemli kurumlar raporu birlikte imzalamış, Avrupa
Birliği projesi olarak hazırlanmış ve adı Ataletin
Bedeli İklim Değişikliği Hedeflerine
Ulaşılamamasının Türkiye'ye Maliyeti Üzerine Ortak
Sosyoekonomik Patikalar Perspektifinden Bir Değerlendirme. Dünyada neler
olacağını anlatmıyorum bile. Bakın, Türkiyede bu
rapora göre deniz seviyesi 74 santim artacak; İstanbul ve İzmirde 50
santim yükselmesi durumunda 252 bin kişi taşkınlara maruz
kalacak; kıyı bölgeleri kalıcı toprak kaybı,
taşkın ve erozyonlara maruz kalacak; kıyı ekosistemlerinde
bozulum, toprağın, suyun tuzlanması ve doğal drenaj
kaybı sürecek; deniz canlıları yüzde 17 azalacak; oksijen
miktarı ve gıda arzı azalacak ve deniz balıkları Kuzey
Egede yüzde 18 azalacak ve millî gelirde yüzde 50 kayıplara ulaşacağız.
Evet, Ataletin Bedeli raporu; Türkiyede üretim, millî gelir ve istihdamda
düşüş, gıda fiyatlarında ise artış. Artık
atalet içinde olmamamız gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) -
Evet, bugün Meclis araştırması komisyonu kurulması çok
güzel bir adım; umarım iktidar da bundan gereken dersi
çıkarır.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Teşekkür
ederim.
Evet, Meclis
araştırması komisyonu üzerindeki görüşmelerde son 3
konuşmacıya geldik.
Şimdi, önerge sahipleri
adına Burdur Milletvekili Sayın Yasin Uğur.
Buyurun Sayın Uğur.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YASİN UĞUR (Burdur)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su kirliliğiyle
etkin mücadelenin sağlanması ve doğal su kaynaklarının
korunması ve verimli kullanılması için yapılması
gerekenlerin belirlenmesi amacıyla verilen bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önerge
hakkında önerge sahibi olarak söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla sevgiyle hürmetle
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
hepimizin bildiği üzere su, canlı yaşamının
sürdürülebilmesi için en temel ihtiyaçtır. İnsanoğlu, binlerce
yıldan beri akış gözlemleri, içme, kullanma ve sulama gibi suyun
faydalarından yararlanmak veya zararlarından korunmak gibi
maksatlarla suyla alakalı çalışmalar yapmış ve
çeşitli su yapıları inşa etmiştir. Suya dair en eski
çalışmaların milattan önce 3000 ve 2000li yıllarda
özellikle akarsuların kontrolüyle içme, kullanma suyu temini ve sulamaya
yönelik su yapıları olduğu yapılan araştırmalarla
da ortaya konmuştur. Yeryüzünde en geniş alanları kaplayan, bu
nedenle dünyamıza mavi küre adının verilmesine neden olan su,
yeryüzünde en çok bulunan bir kaynaktır; maalesef, yeryüzünde en çok
bulunan bu kaynak içerisinde tüm tatlı suların oranı ise sadece
yüzde 2,5tur. Bütün tatlı su kaynaklarının yaklaşık
yüzde 68i buz ve buzulların içine hapsedilmiştir. Tatlı suyun diğer
yüzde 30u ise yer altındadır. Nehirler, göller gibi yüzeysel
tatlı su kaynakları, dünyadaki toplam suyun yaklaşık yüzde
1ini oluşturmaktadır. Bu tatlı su miktarı da
dünyamızda kıtalar arasında su potansiyeli ve yaşayan nüfus
oranına göre dengeli bir dağılım göstermemektedir. 1960
yılında dünya nüfusu yaklaşık 3 milyar iken su
kaynaklarının miktarı ne ise bugüne geldiğimizde dünya
nüfusu yaklaşık 8 milyara yaklaşmış ama dünyadaki su
kaynaklarının miktarı ise yine aynıdır. Ülkelerin
gelişmesine paralel olarak, kullanılabilir temiz su kaynaklarına
olan ihtiyaç gittikçe artmaktadır.
Küresel ısınma
neticesinde meydana gelen iklim değişikliğiyle birlikte
kuraklık, nüfus artışı, sanayileşme, tarım
faaliyetleri ve kişi başına tüketilen su miktarının
artmasıyla yaşanacak olan su sıkıntısı; su
kaynaklarımızın verimli bir şekilde
kullanılmasını, korunmasını ve kirletilmesinin
önlenmesiyle birlikte iyileştirme çabalarını mecburi
kılmaktadır.
Ülkemizde kişi
başına düşen yıllık kullanılabilir su
miktarı 1.365 metreküp olup nüfus artışı ve
sanayileşme hızı göz önüne alındığında 2040
yılında bu miktarın yıllık 1.120 metreküpe kadar
düşeceği tahmin edilmektedir. Bu verilere göre ülkemiz, su stresi
altında olan bir ülkedir. Yakın bir gelecekte ülkemizin su kıtlığı
yaşayacak bir ülke durumuna gelmesi bile muhtemeldir.
Bu sebeple, gelecek nesillere
temiz su kaynakları bırakılabilmesi için, su
kaynaklarının sürdürülebilir bir yaklaşımla korunması
ve yönetilmesi gerekmektedir. 2000li yıllardan itibaren gündeme gelmeye
başlayan sürdürülebilir su yönetimi kavramı, ekosistemin, toplumun
ve gelecek nesillerin bütün taleplerini dikkate alarak su
kaynaklarının havza bazında etkin kullanımlarını
sağlayan ve su kaynaklarını etkileyen unsurları kontrol
altına alan envanter, politika geliştirme, kriter ve standart
belirleme, planlama, organizasyon, yatırım, izleme, izin verme,
denetim ve yaptırım faaliyetlerinin bütününü ifade etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
yaşam için elzem olan suyun hem miktar hem de kalite olarak her geçen gün
azalması ve kirlenmesi, ülkeleri ulusal su politikalarına
bağlı planlamalar yapma, uluslararası su hukuku kurallarını
oluşturma ve suya ilişkin çok uluslu teşkilatlar kurma
çabasına itmekte ve nihai olarak da her bir ülke için suyun etkin biçimde
yönetimini zorunlu hâle getirmektedir.
İnsan
sağlığının, su kaynaklarının, tabii
ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin korunması bütün su
kaynaklarının iyi su kalitesine ulaşmasına
bağlıdır. Su kaynaklarının kalite
sınıflarının ortaya konulabilmesi ve kalitenin
iyileştirilmesi için alınabilecek tedbirlerin belirlenmesi ve
etkilerin izlenmesi maksadıyla kimyasal, fizikokimyasal, biyolojik ve
hidromorfolojik kalite unsurlarının belirlenerek bu kalite
unsurları çerçevesinde 25 nehir havzasının tamamında
sürekli izleme yapılması gerekmektedir.
Bu konuda ülkemizde neler
yapıldığına bakacak olursak ülkemizde Tarım ve Orman
Bakanlığınca miktar ve kaliteyi esas alan, havza bazında
planlamaya dayanan bütüncül bir yaklaşımla su yönetimi ele
alınmaktadır. Daha etkin su yönetimi için su kaynaklarının
geliştirilmesi alanında hizmet vermekte olan Devlet Su
İşlerinin yanı sıra havza bazlı su yönetimi için
planların oluşturulması ve takibinin yapılması
maksadıyla Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, uluslararası su
faaliyetlerinin yürütülmesi için de Türkiye Su Enstitüsü
çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca, suyla ilgili
bütün bakanlıkların katılımıyla Su Yönetimi
Koordinasyon Kurulu da faaliyetlerine devam etmektedir. Tarım ve Orman
Bakanlığının yanı sıra Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, yerel yönetimler, kalkınma ajansları ve
diğer kurum, kuruluşlarca su kaynaklarımızın
korunması ve sürdürülebilir yönetimi maksadıyla çalışmalar
yürütülmektedir. Ülkemizde su kalitesi sorunları yaşayan havza ve alt
havzalardan başlayarak su kalitesi eylem planları
hazırlanmış, örneğin bu kapsamda Ergene gibi
yıllardır kangren hâline gelmiş bir yaraya neşter
atılarak bu bölgede bir çalışma başlatılmış
ve atık su arıtma tesisleri ve kolektör hatları
yapılmış, sanayi tesisleri ıslah edilmiştir. Ergene
havzasının yanı sıra geriye kalan 24 havza için de havza
koruma eylem planı hazırlanmış ve 2023 yılına
kadar toplamda 25 nehir havza yönetim planlarının tamamlanması hedeflenmektedir.
Değerli milletvekilleri,
günümüzde su kaynaklarının kalite ve miktar açısından
korunması ve bu kaynakların koruma ve kullanma dengesi içerisinde
sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından gerekli
tedbirlerin alınması, çevre ve nihayetinde insan
sağlığının korunması açısından büyük
önem arz etmektedir. Su kaynaklarında bulunan ve bulunması muhtemel
tehlikeli kimyasallar gerek sucul ekosistem gerekse de biyolojik birikim
sebebiyle insan sağlığı üzerinde son derece önemli
tahribatlara yol açmaktadır. İnsan ve çevre
sağlığının korunması maksadıyla su
kaynaklarımızın söz konusu kimyasallarla kirletilmesinin
engellenmesi için yasal ve kurumsal altyapının geliştirilmesi öncelik
arz etmektedir. Yapılan çalışmalarla noktasal ve
yayılı kaynaklı tehlikeli maddeler belirlenmiş; noktasal
kaynaklı kirleticiler için sektörel tehlikeli madde envanteri,
yayılı kaynaklı kirleticiler için ise ürün bazlı bitki
koruma ürünü envanteri oluşturulmuştur. Ayrıca, söz konusu
kirleticiler için alıcı ortam standartları anlamına gelen
çevresel kalite standartları geliştirilmiş ve alıcı
ortam bazlı deşarj standartlarına geçişte uygulanacak
metodolojiye ilişkin öneriler ortaya konulmuştur.
Günümüzde su
kullanımının sürdürülebilir hâle gelmesi ancak kirletici
kaynakların kontrolü ve su kalitesinin iyileştirilmesi sayesinde
mümkün olabilmektedir. Evsel ve endüstriyel atık suların
arıtılması için teşkil edilen atık su arıtma
tesislerinin yapımı, ülkemizde son yıllarda daha önceki
yıllara göre ivme kazanmıştır. Bu sebeple su kalitesinin
korunması ve kalitesinin iyileştirilmesi maksadıyla su
kirliliğiyle mücadelede ülkemizdeki mevcut yasal, mali ve idari
yapının değerlendirilmesi, etkin bir su kalite kontrolü için
uygun kurumsal yapının tanımlanması ve kurumlar arası
iş birliğinin güçlendirilmesi için gerekli idari düzenlemelerin
yapılması; etkili bir su kalitesi yönetimi için sürdürülebilir
finansal mekanizmaların geliştirilmesi; ülkemizin Avrupa Birliği
Çevre Faslı su sektörüne uyum durumunun değerlendirilmesi gibi
hususların araştırılması gerekmektedir.
Birçok kurum ve
kuruluşun faaliyet alanına giren teknik, politik ve bunların
yanı sıra sosyoekonomik birçok hususu da muhteva eden su
kirliliği konusu, tecrübe ve bilgilerin paylaşılması ile
fikir teatisini gerektirmektedir. Bu meyanda, ülkemizde kurum ve
kuruluşlarca yapılan çalışmaların
sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesi, somut ve nitelikli
çalışmaların ortaya konulabilmesi ve sürdürülebilirliğin
sağlanabilmesi bağlamında kurum ve kuruluşlar arası
iş birliğinin sağlanması büyük bir önem arz etmektedir.
Bu vesileyle,
çatısı altında bulunduğumuz Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, doğal su kaynaklarının etkin kullanımı ve
korunması, su kirliliğiyle daha etkin mücadele edebilmek için
sorunları ve çözümleri tespit etmek amacıyla bir Meclis
araştırmasının yapılması millî menfaatlerimiz
açısından büyük emniyet arz etmektedir diyorum, kurulacak olan
araştırma komisyonunun hayırlara vesile olmasını
temenni ediyorum. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet,
şimdi sıra önerge sahipleri adına Gümüşhane Milletvekili
Sayın Cihan Pektaşta.
Buyurun Sayın
Pektaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CİHAN PEKTAŞ
(Gümüşhane) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizin su kaynaklarının korunması, geliştirilmesi ve
etkin bir şekilde işletilmesiyle alakalı vermiş
olduğum önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Kuzey yarım kürede
bulunan ülkemiz, iklim özelliği bakımından ılıman
kuşak ile subtropikal kuşak arasında yer alır. Üç
tarafımızın denizlerle çevrili olması ve yeryüzü
şekillerinin çeşitlilik göstermesi ülkemizdeki yağış
rejimini etkilemektedir. Türkiyede yıllık yağış yaklaşık
574 milimetre olup yılda ortalama 450 milyar metreküp suya tekabül etmektedir.
Brüt yer üstü suyu potansiyelimiz yaklaşık 185 milyar metreküptür.
Günümüz teknik ve ekonomik şartlarında çeşitli maksatlara
yönelik olarak tüketilebilecek yer üstü suyu potansiyelimiz yıllık
ortalama 94 milyar metreküptür. 18 milyar metreküp olarak belirlenen yer
altı suyu potansiyeliyle birlikte ülkemizin tüketilebilir yer üstü ve yer
altı suyu potansiyeli 112 milyar metreküptür. Hâlihazırda suyumuzun
57 milyar metreküpünü kullanıyoruz; bunun 44 milyar metreküpünü sulamada,
13 milyar metreküpünü de içme, kullanma ve sanayide tüketiyoruz. 1980
yılında kişi başına düşen kullanılabilir su
miktarımız 2.500 metreküp iken bugün 1.350 metreküptür. Nüfus
arttıkça kişi başına düşen suyumuz azalmaktadır.
Bu miktara göre ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır.
Kişi başına düşen su miktarı 1.000 metreküpün
altında olan ülkeler su fakiri ülkelerdir. Ülke olarak su zengini bir ülke
değiliz ancak su kaynaklarımızı iyi
kullandığımızda su fakiri bir ülke de değiliz.
Ülkemizde
yağışlar mevsimlere ve bölgelere göre de farklılık
göstermektedir. Yağışlı mevsimlerde oluşan suları
kurak mevsimlerde kullanma zarureti vardır. Son yıllarda iklim
değişikliğinin hissedilmesiyle suyun önemi daha da iyi anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla su tasarrufu konusunda ciddi çalışmalar yapılması
mecburiyeti vardır ve bu çalışmalar iki kalem altında
toplanmaktadır: Su arzının artırılması ve su
talebinin azaltılmasına yönelik tedbirlerin alınması.
Özellikle su arzının artırılmasına yönelik tedbirler
kapsamında depolama tesisleri yapılmaktadır. Artan su
ihtiyaçlarını karşılayacak ve gelecek su
ihtiyaçlarını garanti altına alacak barajlar ve göletler
inşa edilmektedir. Son on sekiz yılda Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın güçlü liderliğinde ciddi
kaynaklar aktarılmış, 600 adet baraj ve 423 adet gölet inşa
edilmiştir. Daha önce yapılanlarla birlikte toplam baraj
sayımız 876ya yükselerek su depolama kapasitemiz 178 milyar
metreküpe çıkarılmıştır.
Çok sayıda baraj ve
göletimizin de inşaatı devam etmektedir. Bu barajlarımız
enerji üretiminin yanı sıra sulama, içme ve kullanma suyumuzun temini
maksadıyla yapılmıştır. Ayrıca, taşkın
koruma görevi yaparak yerleşim yerlerimiz ve arazilerimiz de
taşkınlardan korunmaktadır.
Bir taraftan su
arzının artırılması çalışmaları
yürütülürken diğer taraftan su talebinin azaltılmasına yönelik
tedbirler de alınmaktadır. Bu çerçevede suyun tüketicisine
ulaşması esnasında ortaya çıkan kaybın önlenmesine
yönelik faaliyetler yürütülmektedir. Bu çalışmalarla ülkemizde ve
dünyada suyun en çok tüketildiği tarım sektöründe su
kaybının önüne geçen modern sulama sistemlerinin
yaygınlaştırılması yönünde yoğun mesai
harcanmaktadır.
Dünyada olduğu gibi
ülkemizde de nüfus artışına paralel olarak başta tarım
olmak üzere kullanma ve sanayi sektöründeki su taleplerinde büyük
artış olmaktadır. Etkileri gittikçe fazla hissedilen
kuraklık ve iklim değişikliğiyle birlikte mevcut durum
sulama başta olmak üzere su kaynaklarımızın azami suretle
değerlendirilmesini ve en verimli şekilde
kullanılmasını gerektirmektedir. Bu tablo su
kaynaklarımızın rasyonel yönetimini ve verimli
kullanımını zorunlu kılmaktadır. Bu maksatla,
tarımsal sulamalarda gerekli tedbirlerin alınması yönünde
hızlı hareket edilmektedir.
Tarımsal üretimde
artışın en önemli parametresi sulu tarımdır. Kuru
tarımdan sulu tarıma geçildiğinde verim 4 kattan 13 kata kadar
artış göstermektedir. 78 milyon hektar olan ülkemizin yüz ölçümünün
231 milyon dekarı tarım arazisidir; ekonomik olarak sulanabilir
arazimiz ise 85 milyon dekardır. Şu ana kadar 67 milyon dekar arazimiz
sulamaya açılmıştır; geriye kalan 18 milyon dekar arazinin
6,2 milyon dekarının inşaatı devam ediyor; 7,2 milyon dekar
arazinin de projeleri tamamlanmış ve inşaat aşamasına
gelinmiştir. İnşallah, birkaç yıl içerisinde, sulanabilir
arazilerimizin tamamı bitirilip işletmeye açılacaktır.
Değerli milletvekilleri,
son on sekiz yılda 19 milyon dekar arazi sulamaya açıldı. 2003
yılından itibaren yeni başlamış projeler de durdurulup
revize edilerek tamamı borulu sistem olarak inşa edildi, yüzde 6 olan
kapasite yüzde 29a çıkartıldı. İşletme ömrü uzun olan
ve su kayıplarını azaltan, yağmurlamada yüzde 30a,
damlamada da yüzde 50ye varan su tasarrufu sağlayan sistemler inşa
ediliyor. Bu sistemle aynı zamanda suyun kontrollü şekilde
kullanılması ve toprağın tuzlanması da önlenmektedir.
Eğer kapalı sistem olarak yapılan sulamalarımıza
açık sistem olarak devam edilseydi bugün tarımda 44 milyar metreküp
yerine 50 milyar metreküp su kullanacaktık.
Geçmişte yapılan ve
su israfına yol açan açık sistem sulamalarını da borulu
sisteme çevirmek için hızlı hareket edilmektedir. Daha önce
yapılan 213 proje üzerinde çalışmalar devam ediyor.
Ülkemizde bulunan 25
hidrolojik havzanın bazılarında su fazlalığı
varken bazılarında ise yeterli su bulunmamaktadır. Havzalar
arası su transferi yaparak su ihtiyacımızı
karşılamak durumundayız. Özellikle su ihtiyacı
karşılanamayan havzalarda yer altı suyu
kullanılmaktadır; yıllık rezervden fazla su
kullanıldığında yer altı suyu seviyesi düşmekte
ve çeşitli problemler meydana gelmektedir. Bu durumun en fazla
görüldüğü bölge, Konya kapalı havzasıdır. Konya kapalı
havzasında yıllık yer altı suyu rezervi 2 milyar 470 milyon
metreküptür, fiilî çekim ise 3 milyar 700 milyon metreküptür. Dolayısıyla,
bu havzadaki su ihtiyacını karşılamak için başka
havzalardan su transferi çalışmaları yapılmaktadır.
Derebucak Barajından Gembos Derivasyonu vasıtasıyla
Beyşehir Gölüne 180 milyon metreküp su aktarılmaktadır. Böylece
hem Beyşehir Gölünün kurtarılması sağlanmış hem
de artan sular Konya Ovasının sulanmasında
kullanılmaktadır. İnşaatları tamamlanan
Bağbaşı Barajı, Bozkır Barajı ve bu sene su
tutulacak olan Afşar Barajıyla yıllık 414 milyon metreküp
suyun Akdenize dökülmeyerek 17 kilometre uzunluğundaki Mavi Tünel
vasıtasıyla Konya Ovasına aktarılması
sağlanacaktır. Projelerin tamamı bitirildiğinde Konya
Ovasına diğer havzalardan yaklaşık 1 milyar metreküp su
temin edilmiş olacaktır. Diğer taraftan, Atatürk
Barajından, 221 kilometre uzunluğunda,
Kızılırmakın debisinden daha fazla su taşıyan
ana kanalla Mardin ovalarına kadar su götürülmektedir.
Su
sıkıntısı yaşayan havzaların birçoğuna
diğer havzalardan su aktarma proje çalışmaları
yürütülmektedir. Havzalar arası su transferi çalışmaları
sadece tarımsal sulamalarda değil, içme suyu projelerinde de yapılmaktadır.
Konya Ovasına temin edilen suyun 100 milyon metreküpü Konyanın içme
suyu kullanımı için tahsis edilmiştir. Dünyanın en büyük
içme suyu projesi olan Melen Projesiyle Batı Karadeniz havzasının
suyu 189 kilometre uzunluğundaki isale hatlarıyla İstanbula
iletilmektedir. İstanbul Boğazının altından, 5.550
metre uzunluğundaki tünelle kıtalar arası su transferi
yapılmaktadır. Geçen yıl İstanbulun su
ihtiyacının yüzde 50si Melen ve Yeşilçay sisteminden temin
edilmiştir. Yine, Batı Karadeniz havzasının suyu,
Gerededeki Ulusu Çayından, 31,5 kilometre uzunluğuyla dünyanın
en uzun içme suyu tüneli olan Gerede Tüneli vasıtasıyla Ankaraya
verilmektedir. Manisadaki Gördes Barajından 120 kilometre uzunluğundaki
isale hattıyla İzmire su götürülmektedir. 81 kilometresi deniz
içinden olmak üzere, 107 kilometre uzunluğundaki bir hatla Kuzey
Kıbrısa su götürülmektedir.
Ülkemizin birçok
şehrinde 262 içme suyu tesisi tamamlanarak 4 milyar metreküp içme ve
kullanma suyu temin edilmiştir. Yaşadığımız kuraklık
ve pandemi döneminde içme suyunun bir damlasının dahi önemi
anlaşılmıştır. Su tasarrufuna azami derecede dikkat
edilmesi gereken bir döneme girmiş bulunuyoruz. Özellikle içme suyunda
kayıp kaçakların önlenmesi için yapılan çalışmalar
büyük önem arz etmektedir. Kayıp kaçağı fazla olan
şehirlerdeki şebekeler mutlaka yenilenmelidir. Şehirlerimizdeki
park ve bahçelerin sulanması büyük ölçüde şebeke suyuyla
yapılmaktadır. Ülkemizde yaygınlaşan atık su
arıtma tesislerinden çıkan arıtılmış suların
park ve bahçelerde kullanımının
yaygınlaştırılması önemlidir.
Değerli milletvekilleri,
son yıllarda dünyada gıda temini ihtiyacı gittikçe
artmaktadır. Yapılan hesaplamalara göre, iklim
değişikliği, kuraklık, ormansızlaşma ve
çölleşme gibi sebeplerle 2035 yılında toplam gıda üretimi
bugünkü üretimden yüzde 12 daha az olacaktır, buna mukabil nüfus 1 milyar
daha artacaktır; reel olarak gıda üretimi yüzde 23 azalacak ve bunun
neticesinde gıdaya erişim zorlaşacak ve gıda fiyatları
artacaktır. Bu sebeple, yürütülen projelerin bir an önce hayata
geçirilmesi çok çok önemlidir.
Gıda arz
güvenliğimiz millî güvenliğimiz kadar önemlidir. Bu cümleden
hareketle, mevcut su kaynaklarımızın her damlasından azami
derecede istifade etmemiz gerekmektedir. Çocuklarımızın ve
gelecek nesillerimizin temiz su kaynaklarından istifade edebilmesi için
yer üstü ve yer altı kaynaklarımızda oluşan su
israfının önlenmesi ile kayıtsız ve bilinçsiz
kullanımının tespiti, bütün canlı varlıkların en
temel kaynağı olan su potansiyelimizin korunmasına yönelik
eksikliklerin incelenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması hususunda
yapılacak çalışmalar çok çok önemlidir.
Yüce Meclisimizde kurulacak
araştırma komisyonunun bu çalışmalara çok önemli
katkılar sunacağına yürekten inanıyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet,
araştırma komisyonu kurulması üzerinde son söz talebi, önerge
sahipleri adına Sayın Nevzat Ceylanın.
Buyurun Sayın Ceylan.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NEVZAT CEYLAN (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iklim değişimi
dünyanın en önemli küresel sorunlarının başında
gelmektedir. Sanayi Devriminden bu yana, fosil yakıtlarından
kaynaklanan hava kirliliği, arazi kullanımındaki
değişiklikler, ormansızlaşma küresel iklim
değişimini tetiklemekte ve küresel iklim krizi tüm dünyadaki ekolojik
sistemlerin geleceğini tehdit etmektedir.
Ortalama küresel
sıcaklığın 0,85 santigrat derece yükselmesiyle, kara ve
deniz buzullarının erimesi neticesinde, deniz seviyeleri son yüz
yılda 19 santimetre yükselmiştir. Dünyada sıcak hava
dalgalarının şiddet ve sıklığı artmakta,
yağışlar, taşkınlar, heyelanlar, kuraklıklar
gittikçe yaygınlaşmaktadır. Dünya meteorolojik verilerine göre,
2020 yılı tarihin en sıcak yılları arasında yer
almıştır. Büyük bir kısmı Akdeniz iklim
kuşağında yer alan ülkemizin iklim değişiminden son
yıllarda çok fazla etkilendiğine hep beraber şahit oluyoruz.
Dünyamızı tehdit
eden küresel bir sorun olarak karşımıza çıkan iklim
değişikliğiyle mücadeleyi ulusal ve uluslararası her
platformda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğanın
yüksek sesle dile getirdiğine hep beraber şahit oluyoruz. Bu
çerçevede, Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak
için her alanda ciddi kaynaklar ayırarak yatırımlar
yapmış ve yapmaya devam etmektedir. Nitekim, ülkemizde iklim
krizinden en çok etkilenen başta Karadeniz olmak üzere 7 coğrafi
bölgemizde İklim Değişim Eylem Planı hazırlanarak
uygulamaya geçilmiştir. İklim değişimiyle ilgili pek çok
alanda yeni mevzuatlar yürürlüğe konulmuş ve yapılan
çalışmalarla dünyayla rekabet edilebilecek hâle gelinmiştir.
Dünyanın en önemli
sorunlarının başında olan ve gittikçe kendini hissettiren
iklim değişikliği konusunda uluslararası alanda ilk önemli
çalışma, bilindiği gibi, 1992 yılında Rioda
Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Zirvesinde olmuştur.
Bu toplantıda sera gazlarının küresel seviyede
emisyonlarının azaltılması, bu konularda
araştırma ve teknolojik konularda iş birliğinin
yapılması, ormanlar ve okyanuslar gibi sera gazı
yutaklarının biyoçeşitliliğinin korunması için önemli
kararlar alınmıştır.
Türkiyenin küresel sera
gazı emisyonları açısından tarihsel sorumluluğu en az
olan ülkelerin başında geldiği malumuzdur. Buna rağmen
ülkemiz bu önemli konularda çok kapsamlı çalışmalar
yapmaktadır. Türkiyenin emisyon salınımı dünya
ölçeğinde binde 61 civarındadır. Buna rağmen emisyonun
azaltılması için, en iyi şekilde, ciddi çalışmaların
yapıldığını da burada özellikle belirtmek istiyorum.
Doğamızı korumak, çevremizi temiz tutmak, kısaca,
havamızı, toprağımızı ve suyumuzu kirletmeyerek
tasarruflu kullanmak adına yaptığımız
çalışmaların ne kadar önemli olduğunu her gün daha fazla
hissediyoruz. Çocuklarımızın emaneti olarak gördüğümüz
dünyamızı, doğal varlıkları yaşanabilir
çevresiyle korumanın hepimizin başta gelen görevi olduğunun
idraki içinde olmalıyız.
Bilindiği gibi Türkiye,
2004 yılında Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine taraf olmuştur, 2008
yılında da Kyoto Protokolüne dâhil olmuştur. Paris
Anlaşması ise Türkiyenin dâhil olduğu 195 ülkenin oy
birliğiyle 12 Aralık 2015 tarihinde kabul edilmiştir. Türkiye,
anlaşmayı imzalamış olmakla birlikte, iklim rejimi altında
kendisiyle benzer ülkelerle eşit konumda olmak istemesine yönelik
taleplerinden netice alamaması sebebiyle anlaşmaya henüz taraf
olmamıştır.
Türkiye, sera gazı
emisyonlarında, 2030 yılına kadar yüzde 21 oranında
artıştan azaltmayı taahhüt etmiş bulunmaktadır.
Türkiye, 2030 yılına kadar enerji, sanayi, tarım, atık,
binalar, ulaştırma ve ormancılık sektörlerinde
gerçekleştirmeyi hedeflediği politikaların emisyon azaltım
etkisini ortaya koymaktadır. Böylece, 2030 yılı itibarıyla
kişi başı emisyon değerlerimiz 13,13 tondan 10,5 ton
değerine düşecektir.
Son on sekiz yılda,
iktidarımız döneminde doğa ve çevreye
yaptığımız yatırımlarla küresel iklim
değişimine en hazırlıklı ülkelerin başında
geldiğimizi özellikle belirtmek istiyorum. Özellikle enerji üretiminde
hızlı bir şekilde yenilenebilir enerji üretimine geçilmektedir.
Nitekim, geçtiğimiz ocak ayında Türkiye, ürettiği
elektriğin yüzde 49,5unu yerli ve yenilenebilir kaynaklarından
karşılamıştır. Bu, son derece önemlidir. Kurulu güç
içerisindeki yerli ve yenilenebilir kaynakların payı yüzde 63,7
olmuştur. Rüzgârdan elektrik üretimi tarihte ilk kez aylık bazda
yüzde 10u geçmiş bulunmaktadır. Böylece, 2021 yılında
rüzgâr enerjimiz rekor kırmış bulunmaktadır. Ozon tabakasının korunmasıyla ilgili Türkiyenin
başarılı çalışmaları sonucu 2012 ve 2014
yıllarında, Avrupa ve Orta Asya Bölgesel Ozon Ağı
tarafından verilen Ozon Tabakasını Koruma Onur Madalyasına
Türkiye layık görülmüştür. Bu da Türkiyenin önemli
başarılarından bir tanesidir. Ülkemizde 81 ilde sabit istasyon
ve mobil ölçüm araçlarıyla hava kalitesi ölçümü yapılıyor ve
anlık olarak internetten yayınlanıyor.
Sayın
milletvekilleri, sulak alanlar, biyolojik çeşitlilik nedeniyle
dünyanın doğal zenginliklerinin müzeleri olarak kabul edilmektedir.
Sulak alanların, bulunduğu bölgelerin su rejimini düzenlemesi, iklimi
yumuşatması nedeniyle küresel iklim değişikliğine
önemli katkıları olmaktadır. Sulak alanların, ekolojik
işlevlerinin yanı sıra balıkçılık, tarım,
hayvancılık, sazcılık ve ekoturizme katkılarıyla
bölge ekonomisine önemli katkılar sağladığı
malumlarınızdır. Son yüzyıl, yer yüzündeki sulak
alanların çok büyük kısmının kaybedildiği bir
yüzyıl olmuştur maalesef. Önce sıtma
hastalığını önlemek amacıyla başlatılan
kurutmalar, daha sonra tarım arazisi kazanmak için bataklıklar,
sazlıklar, taşkın ovaları ve gölleri kapsayarak kurutulmaya
devam edilmiştir. Bu süreçte tüm dünyanın, sulak alanların
yaklaşık yarısını kurutarak ekosisteme onarılamayacak
tahribatlar yaptığı malumlarınızdır. Bunun
neticesinde sulak alanların kurutulduğu bölgelerde su dengesi
bozulmuş, iklim değişimi yaşanmaya başlamış,
birçok canlı türünün nesli tehlikeye düşmüş veya tamamen
doğadan yok olmuş, kuşların göç yollarının
değişmesine sebep olunmuş, böylece, buralarda telafisi ve onarılması
mümkün olmayan çevre sorunları meydana gelmiş bulunmaktadır.
Sulak alanların kaybının doğal dengenin bozulmasına
sebep olduğunu anlayan insanoğlu, bu alanların korunması
için önlemler almaya başlamıştır. Bu çerçevede 1971
yılında İranın Ramsar kentinde toplantı
yapılarak Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi imzaya
açılmıştır ve ülkemiz 1994 yılında Ramsar
Sözleşmesine dâhil olmuştur. Türkiye, uluslararası toplumun
saygın bir üyesi olarak son on sekiz yılda sulak alan
kayıplarını önlemek için önemli çalışmalar
yapmış ve Çevre Kanununda yapılan değişiklikle sulak
alanların kurutulması ve doldurulması bizim dönemimizde
yasaklanmış bulunuyor. Bütün bu önemli çalışmalara
rağmen geçmişte hatalı bir şekilde yapılan sulak
alanların kurutulması, küresel iklim değişimi, periyodik
meteorolojik olaylar ve kuraklık ile bilinçsiz tarımsal
sulamaların sulak alanlarımızı ve su dengesini önemli
oranda etkilediği malumunuzdur.
Yine, aynı şekilde,
bilinçsiz tarımsal sulamalardan ve kuraklıklardan dolayı yer
altı sularının seviyesinin gittikçe düştüğü de hepiniz
tarafından net bir şekilde bilinmektedir.
Suyun hayat ve medeniyet
olduğu bilinci içerisinde, su kaynaklarımızın bütüncül ve
verimli yönetilmesi, sulak alanların korunması ve küresel iklim
değişikliğinin etkilerinin incelenmesi için yüce Meclis
tarafından konunun araştırılması önem arz etmektedir.
Bu son derece önemli Meclis araştırmasıyla ilgili Meclisimizin
alacağı karar son derece önemlidir.
Bu önemli
araştırmadan dolayı da destek veren bütün partilerimize ben
şükranlarımı sunuyor ve saygılarımla hepinize iyi
akşamlar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırması önergeleri üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunu
oylarınıza sunacağım.
Meclis
araştırması açılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Meclis
araştırması yapacak Komisyonun 19 üyeden kurulmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma
süresinin; başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi
tarihinden itibaren başlamak üzere, üç ay olmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde
Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Gündemimizdeki konular
tamamlanmıştır.
Denetim konuları ve
kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 2 Mart 2021 Salı günü saat
15.00te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
21.20
(x) 7/4/2020 tarihli 78inci Birleşimden itibaren, coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonundaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.
(x) Bu ifadeye ilişkin düzeltme tutanağın ..inci sayfasında yer almaktadır.
(x) Bu düzeltmeye ilişkin ifade tutanağın .ncı sayfasında yer almaktadır.
(x) 234 S. Sayılı Basmayazı 24/2/2021 tarihli 51inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 120 S.Sayılı Basmayazı 24/02/2021 tarihli 51inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 54 S. Sayılı Basmayazı 24/2/2021 tarihli 51inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 195 S. Sayılı Basmayazı 24/2/2021 tarihli 51inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 204 S. Sayılı Basmayazı 24/2/2021 tarihli 51inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(xx) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 192 S. Sayılı Basmayazı 24/2/2021 tarihli 51inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(xx) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 34 S. Sayılı Basmayazı 24/2/2021 tarihli 51inci Birleşim Tutanağına eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 30 S. Sayılı Basmayazı 24/2/2021 tarihli 51inci Birleşim Tutanağına eklidir
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 60 S. Sayılı Basmayazı 24/2/2021 tarihli 51inci Birleşim Tutanağına eklidir
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 67 S. Sayılı Basmayazı 24/2/2021 tarihli 51nci Birleşim Tutanağına eklidir
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen Meclis Araştırması Önergeleri tutanağa eklidir.