TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
84üncü
Birleşim
26
Mayıs 2021 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Hayrettin Nuhoğlunun, Kanal İstanbul adı verilen
su yolunun İstanbula ve bölgeye olabilecek etkilerine ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Kütahya Milletvekili Ali
Fazıl Kasapın, kamu-özel iş birliğine ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Kocaeli Milletvekili Sami
Çakırın, şair, yazar ve düşünür Necip Fazıl
Kısakürekin vefat yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Eskişehir
Milletvekili Arslan Kabukcuoğlunun, şehit olan Onbaşı
Caner Ülüğe Allahtan rahmet dilediğine ilişkin
açıklaması
2.- Muğla Milletvekili
Burak Erbayın, yerel yönetimlerin bütçelerine ilişkin
açıklaması
3.- Sivas Milletvekili Semiha
Ekincinin, 27 Mayıs 1960 darbesinin yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
4.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydının, stok affı ve matrah artırımıyla ilgili
kanun teklifine ilişkin açıklaması
5.- Mersin Milletvekili Olcay
Kılavuzun, alacakların yapılandırılmasıyla
ilgili kanun teklifine ilişkin açıklaması
6.- Adana Milletvekili Ayhan
Barutun, çiftçilerin sorunlarına ilişkin açıklaması
7.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, Kuzey Marmara Otoyoluna ilişkin
açıklaması
8.- Kahramanmaraş
Milletvekili İmran Kılıçın, Ahmet Cevdet
Paşanın vefat yıl dönümüne ilişkin açıklaması
9.- Kırıkkale
Milletvekili Ahmet Önalın, Kırıkkalede yaşanan
kuraklığa ilişkin açıklaması
10.- Gaziantep Milletvekili
Bayram Yılmazkayanın, akaryakıt fiyatlarına ilişkin
açıklaması
11.- Osmaniye Milletvekili
İsmail Kayanın, savunma sanayisine ilişkin açıklaması
12.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, ihracat rakamlarına ilişkin
açıklaması
13.- İstanbul
Milletvekili Ali Şekerin, suç örgütlerini temizleme görevi olan siyasetin
suç örgütlerini örnek aldığına ilişkin açıklaması
14.- Çanakkale Milletvekili
Özgür Ceylanın, Çanakkale halkının yaşam
alanlarını sermayeye teslim etmeyeceğine ilişkin
açıklaması
15.- İstanbul
Milletvekili Ali Kenanoğlunun, pandemi cezalarına ilişkin
açıklaması
16.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, tarım ve hayvancılıkla
uğraşanlara da destek verilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
17.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Demirin, İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanına yapılan protestolara ilişkin açıklaması
18.- İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, mafyadan aylık 10 bin dolar alan
siyasetçinin kim olduğunu öğrenmek istediğine ilişkin
açıklaması
19.- Trabzon Milletvekili
Ahmet Kayanın, yaş çay taban fiyatına ilişkin
açıklaması
20.- İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın AK PARTİ grup toplantısında İYİ
Parti Genel Başkanı Meral Akşenerle ilgili söylediği
sözlere, Cumhurbaşkanı Meclise geldiği zaman
aşırı güvenlik tedbirleri uygulandığına ve ne
Recep Tayyip Erdoğana ne onun partisine ne de onun eşkıyalarına
boyun bükecek bir siyasi kurum olmadıklarına ilişkin
açıklaması
21.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, şehit olan Onbaşı Caner Ülüğe
Allahtan rahmet dilediğine, Covid-19 hastalığıyla
yapılan mücadeleye ve Milliyetçi Hareket Partisinin kurumsal hafızasının
tartışmaya açık olmadığına ilişkin
açıklaması
22.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Antalyada 24 yaşındaki
İhsan B. isimli gencin intiharına, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanının erkek şiddetiyle ilgili sözlerine, ekonomiye, çay alımlarına,
cezaevinde bulunan Mehmet Emin Özkanın durumuna ve Cumhurbaşkanı
Meclise geldiği zaman alınan tedbirlere ilişkin
açıklaması
23.- Çanakkale Milletvekili
Muharrem Erkekin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın AK
PARTİ grup toplantısında İYİ Parti Genel
Başkanı Meral Akşenerle ilgili söylediği sözlere, muhalefete
saldırarak gerçeklerin üzerinin örtülemeyeceğine ve İYİ
Parti Genel Başkanı Meral Akşenere Rizede yapılan
saldırıyı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın sözlerini kınadıklarına ilişkin
açıklaması
24.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın ifadelerinin tehdit ya da suça teşvik değil
tespit olduğuna, Cumhurbaşkanının 2007 seçimlerinde halk
tarafından seçildiğine, PKK teröründen hesap sormadıkları
sürece HDP Grup Başkan Vekili Meral Danış
Beştaşın ifadelerini samimi bulmayacaklarına ve
aşılama çalışmalarına ilişkin
açıklaması
25.- İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünalın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
26.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünalın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
27.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mahir Ünalın, İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın AK PARTİ grup toplantısında İYİ
Parti Genel Başkanı Meral Akşenerle ilgili söylediği
sözlere, Cumhurbaşkanı Meclise geldiği zaman
sıkıyönetim uygulandığına ilişkin
açıklaması
29.- İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir
Ünalın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
30.- Adana Milletvekili Orhan
Sümerin, seyahat acentelerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
31.- Gaziantep Milletvekili
Ali Muhittin Taşdoğanın, Gaziantepteki gelişmelere
ilişkin açıklaması
32.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, Adana Milletvekili Tulay
Hatımoğulları Oruçun 171 sıra sayılı Kanun
Teklifinin 1inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İYİ Parti
Grubunun, Antalya Milletvekili Feridun Bahşi ve arkadaşları
tarafından, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde
yaşanan kadrolaşmalar, hukuk dışı atamalar ve liyakate
dayalı olmayan personel alımlarının tespiti, atamalarda
hakkaniyetin sağlanması, personel alımı ve
atamalarındaki sorunların tespiti ve çözümü amacıyla 29/4/2021
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Mayıs 2021 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve
Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından, siyaset-bürokrasi-mafya arasındaki kirli ilişkileri,
suçları ve sorumluları açığa çıkarmak amacıyla
26/5/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26 Mayıs 2021
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
3.- CHP Grubunun, Grup
Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Engin Altay, Grup Başkan
Vekili Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Grup Başkan Vekili Sakarya
Milletvekili Engin Özkoç tarafından, başta 10 bin dolar maaş
aldığı belirtilen siyasetçi olmak üzere organize suç
örgütleriyle maddi ilişkinin içine giren siyasetçilerin tespiti
amacıyla 25/5/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26
Mayıs 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
VI.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet
Özdemirin HDP grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
VII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt
Devleti Hükümeti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasını Tadil Eden Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna İlişkin Kanun Teklifi
(2/2496) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
171)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mozambik
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/1457) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 177)
3.- İzmir Milletvekili
Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Madencilik ve
Hidrokarbon Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifi (2/1587) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 180)
4.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Guatemala
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/2032) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 188)
5.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Honduras
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi (2/2029) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 193)
26 Mayıs
2021 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP
ÜYELER: Necati TIĞLI (Giresun), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 84üncü Birleşimini açıyorum.(x)
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Kanal İstanbul adı verilen su yolunun İstanbula ve
bölgeye olabilecek etkileri hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Hayrettin Nuhoğluna aittir.
Buyurun Sayın
Nuhoğlu. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlunun, Kanal İstanbul
adı verilen su yolunun İstanbula ve bölgeye olabilecek etkilerine
ilişkin gündem dışı konuşması
HAYRETTİN NUHOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kanal
İstanbulu konuşacağım doğru ama ondan önce
konuşmam gereken bir iki cümle var.
Biraz önce Adalet ve
Kalkınma Partisi grup toplantısında konuşan Türkiye
Cumhuriyeti devletinin başı Cumhurbaşkanı, Genel
Başkanımız Akşener için Çayelide yapılan ilktir,
devamı gelecektir. demiştir; şiddetle kınıyorum.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar) Böyle bir
şeyi kabul etmek mümkün değildir, Türkiye Cumhuriyeti devletinin başı
bunu söylememeli; şiddetle kınıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Kanal İstanbul; 11 defa konuştum daha önce. Bayram tatilinde
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Kanal İstanbul idaresi
başkanlığı kuruyoruz ve yakında temel
atacağız. dedi, yeniden konuşma gereği hasıl oldu.
Bu ısrarın sebebi,
aslı nedir? Böyle bir kanalın yapılmasına gerçekten ihtiyaç
var mıdır? Yapılmasını isteyenlerin gerekçeleri
nelerdir? Kanalın yapılmasını isteyenler ile
karşı olanlar niçin sakin bir şekilde
tartışamıyor? Aslında bunun sebebi belli oldu bugün.
Yapılırsa İstanbula, bölgeye ve ülkemize olumlu etkileri
olabilir mi? İfade edilen beklentilere bakıyoruz: Boğazda kaza
olmayacak, Boğazdaki tarihî yapılar korunacak, gemilerin sıra
beklemesi bitecek, istihdam sağlanacak, milyarlarca para kazanılacak,
akıllı şehir kurulacak ve sükse yapacak; bunları görüyoruz.
Son yıllarda sürekli
azalan gemi geçiş sayısı ve Boğazın tek yönlü
geçiş düzenlemesi kaza riskini çok azaltmıştır. Zaten son
yetmiş senede 9 kaza olmuştur. Kaldı ki son Süveyş örneğinde
olduğu gibi, Boğazın üçte 1inden daha dar olacak kanalda da
kaza riski vardır. Gemilerin sıra bekleme süresi geçiş
sayılarıyla orantılı olarak azalacaktır. Kanal
geçişleri tek yönlü planlandığı için orada da bekleme
süresi olacaktır. İstihdam sağlanması konusu 5 bin
kişiyle sınırlı olarak ifade edilmiştir. Oysa kanal
için harcanacak parayla yüz binlerce işsize iş sağlayacak ve
aynı zamanda üretime dönük çalışacak binlerce fabrika kurmak
mümkündür. Akıllı şehir kurmak, sükse yapmak Türk milletinin
ihtiyacı değildir; söylenmeyen gizli sebepler var mıdır,
bilmiyoruz.
Olumsuz etkilere gelince,
öncelikle belirtelim ki en olumsuz etki İstanbulun çevre düzeni
planı değiştirilerek yerleşime kapalı olan kuzey
bölgesinin sanayi, ticaret, turizm ve konutlar için yapılaşmaya
açılmış olmasıdır. Bölgedeki yerleşik halk göç
edecek, Çinliler, Katarlılar ve yandaşlar gelip yerleşecek. Yeni
yerleşimlerle İstanbulun nüfusu artacak, bölgedeki tarım
alanları yok olacak, su kaynakları azalacak. Yer altı
suları tuzlanacak, orman alanları yok olacak, bütün canlılar
zarar görecek, arkeolojik sit alanları yok olacak, nükleer
araştırma merkezi taşınacak, ekonomik kriz
derinleşecek, çok büyük yeni borç yükü oluşacak, depremlerin etkisi
artacak. Büyük bir dolgu alanı olarak inşa edilen İstanbul Havalimanında
kayma riski oluşacak. Marmara Denizinin yapısı
değişecek ve çürük yumurta kokusu bölgeyi yaşanamaz hâle
getirecek. Karadenizden taşınacak alüvyon ile Marmaradaki dip
akıntısının getirdikleri Küçükçekmece Gölünü ve Marmara
Denizi bağlantısını yeniden dolduracak. Montrö
tartışılacak, bunun siyasi sonuçları olacak. Zaten şu
anda bile etrafımız ateş çemberi gibidir. Karada ve denizde dört
taraftan kıskaca alınmaya çalışılan ülkemiz örtülü bir
savaş içerisindedir. Tam da böyle bir zamanda Montröyü
tartışmaya açmak, egemenlik haklarımızı
tartışmaya açmak demektir. Tartışmanın sonunun
nerelere varabileceğini düşünüp iyi analiz etmek gerekir. Tarih
bilgisinden ve bilincinden yoksun olanlara 21 Temmuz 1936 günkü gazetelerin
manşetlerini hatırlatmak isterim, birbirine benzeyen 10 gazete
manşetinden bazılarını seçtim. Son Posta: Mukavele dün
gece imzalandı ve ordumuz sabaha karşı boğazları
işgal etti. Akşam: Ordumuz bu sabah saat 11.00de Çanakkaleye
girdi. Yeni Asır: 18 milyon Türk dün gece imzalanan boğazlar
zaferinin şenliğini yapıyor. Cumhuriyet: Boğazlar
Mukavelesi dün akşam imzalandı, on üç yıllık
ayrılıktan sonra ebediyete kadar sürecek bir kavuşma
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın.
HAYRETTİN NUHOĞLU
(Devamla) - Aradan geçen seksen beş yıl sonra Montrönün önemi hiç
şüphe yok ki daha da artmıştır. Bu, bir egemenlik ve
Lozanla birlikte bağımsızlık belgesidir, herkes bunu
anlamalı ve konu tartışmaya kapatılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
Ülke gerçekleri olan ekonomik kriz, geçim sıkıntısı,
işsizlik gibi konular konuşulmasın, gündemi Kanal İstanbul
meşgul etsin, bugünü kurtaralım yeter, bitmese de olur. diye
düşünülüyorsa Türk milleti buna aldanmayacaktır. Bilimsel verileri
kapsayan doğru bilgiler ve olumsuz etkilerini gösteren gerekçeler Cumhurbaşkanının
önüne konulduğunda Türk milletinin kanaldan daha öncelikli ve daha acil
ihtiyaçları olduğunu göreceğini ve bu çılgın
girişimden vazgeçeceğini umuyorum diyecektim, diyemiyorum maalesef. (İYİ
Parti sıralarından alkışlar) Bugünkü konuşmayı
dinledikten sonra Türkiyenin ve Türk milletinin geleceğini karartmaya
kimsenin hakkı yoktur. (İYİ Parti ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, Arslan
Kabukcuoğluna söz verelim bir dakika.
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlunun, şehit olan
Onbaşı Caner Ülüğe Allahtan rahmet dilediğine
ilişkin açıklaması
ARSLAN KABUKCUOĞLU
(Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İstanbul Kuzey Deniz
Saha Komutanlığında görevli, Eskişehirin evladı,
Sözleşmeli İkmal Onbaşı Caner Ülüğ 25 Mayıs 2021
Salı günü görevi sırasında geçirdiği kalp krizi nedeniyle
şehit olmuştur. Eskişehir Tepebaşı ilçesi Mamure
Mahallesinde ikamet eden ailesine acı haber dün ulaşmış,
Türkiye ve Eskişehir yasa boğulmuştur. Şehidimize Allahtan
rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine başsağlığı
diliyorum. Vatani görevini korkusuzca yerine getiren tüm şehitlerimizin
ruhu şad, aziz milletimizin başı sağ olsun.
BAŞKAN Burak Erbay...
2.-
Muğla Milletvekili Burak Erbayın, yerel yönetimlerin bütçelerine
ilişkin açıklaması
BURAK ERBAY (Muğla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yerel yönetimlerin bütçeleri
5779 sayılı Kanuna göre nüfusları esas alınarak
belirlenmektedir. Ancak, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın yıl içerisinde doğdukları
illere ziyarete gelmeleri, buralarda uzun süre kalmaları,
vatandaşlarımızın ikinci konutlarının
olması, öğrencilerin farklı illerde okullara gitmesi gibi
nedenlerden birçok ilin, ilçenin, beldenin nüfusu artış
göstermektedir. Vatandaşlarımız ikametgâhlarını
gittikleri yere taşımadıkları için yerel yönetimlerimize
ayrılan ödenek yeterli olmamaktadır. Bu nedenle, yeterli bütçe
alamayan belediyeler yol, su, kanalizasyon, temizlik gibi temel altyapı
hizmetlerini sunmakta zorluk yaşamaktadır. Yaşanan sorunlara çözüm
üretilmesi, yerel yönetimlerin personel, araç gereç açısından
yetersiz kalmasının önüne geçilmesi ve verilecek hizmetlerin
aksamadan, kaliteli bir şekilde sürdürülebilmesi için, yıl içinde
çeşitli nedenlerden dolayı nüfusu artan yerel yönetimlerin nüfus
artış oranlarına göre bütçeden pay alması amacıyla
TBMMye...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Semiha
Hanım, buyurun.
3.-
Sivas Milletvekili Semiha Ekincinin, 27 Mayıs 1960 darbesinin yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
SEMİHA EKİNCİ
(Sivas) Teşekkür ediyorum Kıymetli Başkanım.
Yarın 27 Mayıs.
Bundan tam altmış bir yıl önce Türk demokrasi tarihine kara bir
leke olarak yazılan 27 Mayıs 1960, demokrasiye yapılan darbenin
yıl dönümüdür. Haksız ve hukuksuz şekilde merhum Menderes ve
arkadaşlarını idam sehpasına götüren zihniyet, milletimizin
vicdanında mahkûm olmuştur. Bu karanlık zihniyet 27
Mayısta, 12 Martta, 12 Eylülde, 28 Şubatta ve nihayetinde 15 Temmuzda
bugünümüze, yarınımıza ipotek koymaya kalkışmıştır.
Aziz milletimiz 15 Temmuz gecesi, Sayın Cumhurbaşkanımız
Recep Tayyip Erdoğanın çağrısıyla bir milletin
nasıl şaha kalktığını, bir destanın
nasıl yazıldığını tüm dünyaya göstermiştir.
Bu duygu ve düşüncelerle merhum Menderesi, Hasan Polatkanı ve Fatin
Rüştü Zorluyu rahmetle anıyor, mekânları cennet, ruhları
şad olsun diyorum.
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.-
Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasapın, kamu-özel iş
birliğine ilişkin gündem dışı konuşması
BAŞKAN Gündem
dışı ikinci söz, kamu-özel iş birliği hakkında
söz isteyen Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasapa ait.
Buyurun Sayın Kasap.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ FAZIL KASAP
(Kütahya) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milletin cebinden 1
kuruş çıkmayacak. diye başlayan projeler
açıklandığında siz inanmış
mıydınız?
Değerli arkadaşlar,
kamu-özel iş birliği kapsamında yapılan projeler için bu
sene ilk dört ayda 10 milyar 297 milyon TL müteahhitlere ödendi.
İktidarımız esnafa, sanatkâra ne kadar para hibe etti? 4,6
milyar lira. Pandemi sürecinin başlamasından on beş ay sonra.
Peki, bu süre zarfında 2020 yılı için kamu-özel iş
birliği kapsamında ödenen meblağ ne kadar? 18 milyar TL. 2021
yılı için ödenecek olan para eğer döviz kurunda, euro kurunda
değişiklik olur ise 50 milyar lirayı bulacak, toplamda 31+18; 50
milyar TL.
Siz vatandaşa, esnafa,
sanatkâra bunun sadece onda 1ini verdiniz. IBAN istediniz, daha fazla
sabır dediniz, helallik istediniz, 4, 6 milyar lirayı verdiniz bir
defaya mahsus hibe diye. Yeterli değil ama kaşıkla
verdiğinizi kepçeyle geri aldınız. Akaryakıt
zamlarını gündeme getirdiniz. Yüzde 184lere ulaşan
akaryakıt zammı oldu.
Daha önce grup olarak biz
defalarca dedik ki: Kamu-özel iş birliğiyle yapılan,
sözleşmeli olan bu kuruluşların ödemeleri ertelensin. Euro
bazında olan ödemeler, döviz bazında olan ödemeler Türk parasına
çevrilsin. Hiçbirini kale almadınız. Dünya Ticaret Örgütü,
uluslararası kuruluşlar ve Dünya Bankası dedi ki: Pandemiden
dolayı ödemede güçlük çekersiniz. Tüm dünyada uygulandığı
gibi siz de tedbirlerinizi alın ve bu ödemeleri erteleyin, bir
kısmını kamulaştırın. Ama siz yine buna kulak
vermediniz.
Peki, değerli
arkadaşlar, siz bu arada nelerle uğraştınız? Bu
müteahhitleri zengin ettiniz, Vergi Usul Kanunu uygulamalarında
değişiklikler yaptınız ve aynı Vergi Usul Kanunu
değişikliği ve mücbir sebep uygulamalarını halk için
uygulamadınız. Sizin siyasi tercihiniz halk değil
müteahhitlerdi; halk değil yandaşlardı.
Değerli arkadaşlar,
bu arada, sizin neyiniz var? Bir Sağlık Bakanınız var,
hastane sahibi; her gün yalanlarla, iftiralarla uğraşırken
Şöyle söyleyeyim: Şu anda dünyada aşı yapılanlar
içinde, 100 kişiye yapılan aşı ortalamasında biz
66ncı sıradayız, 8inci sırada ibaresi toplam kümülatif
değerdir, hiçbir anlamı yoktur; 100 kişiye yapılan
aşı sıralamasında maalesef 66ncı sıradayız.
Millî Eğitim Bakanımız özel okul sahibi, oteller zinciri sahibi
Turizm Bakanınız var. Ha, bu arada Aile Bakanınız var; 6,9
milyar TL parayı engelli olmadığı hâlde 420 bin kişiye
seçim zamanlarında dağıtan bir Bakanınız var. Ne
yaptınız? 4 Bakanı görevden aldınız; aklandı
mı? Aklanmadı. En sonun da şu meşhur Ticaret eski
Bakanınız var, dezenfektan şirketi sahibi bir
Bakanınız var. Maalesef, bu grupta elleriniz Ruhsar Pekcanı
aklamak için kalktı, ret oyu verdiniz. Sizin müktesebatınız
nedir değerli arkadaşlar ya, müktesebatınız ne?
Hırsızlık yapan kızım Fatıma dahi olsa cezasını
çekmeli. diyen Peygamberimizin sözleri size hitap etmiyor mu? Sizin
müktesebatınız ne? Tekrar söylüyorum: Hırsızlık yapan
kızım dahi olsa cezasını çekmeli. dememişler miydi,
bu sözler sizin için bir şey ifade etmiyor mu?
Çocuklarınızın yüzüne nasıl bakıyorsunuz? Halkın
arasına nasıl çıkabiliyorsunuz? Buna siz ret oyu verdiniz,
ret oyu. Aynı şekilde, bu kadar şaibesi olan -devlet
memuriyetinde bile vardır- Bakanınız var, siz Bakan için
soruşturma önergesi getirmiyorsunuz. Hani, hızlı ilerleyecekti,
yürütme çok hızlı yürüyecekti; gerçekten, bazı şeyler çok
hızlı yürüyor, iyi yürütüyorlar, çok iyi yürütüyorlar. Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu iddialar karşısında Meclisin
soruşturma açması gerekiyor. Verin 301i, çocukların yüzüne daha
rahat bakın.
Sözlerimi bitirirken tekrar
tekrar sormak istiyorum: 128 milyar dolar nerede? Aile
Bakanlığının -kendilerinin de kabul ettiği- engelli
olmayan kişilere yolsuzlukla, usulsüzlükle vermiş oldukları 6,9
milyar TL para nerede? Bakan almakla bu işi bitiremezsiniz. Aile
Bakanını aldınız, Ruhsar Pekcanı aldınız ve
burada siz ret oyuna el kaldırdınız, ret oyuna el
kaldırdınız. O sözler size hitap etmiyor mu,
müktesebatınız ne sizin? Çiftçinin 210 milyar TL alacağı
nerede? 3600 gösterge, söz verdiniz seçim meydanlarında, nerede?
Aşı nerede?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın.
ALİ FAZIL KASAP
(Devamla) On sekiz yılda yapılan 65 milyar dolarlık
özelleştirme gelirleri nerede? Halkı 4,6 milyar TL ile
kandıramazsınız. Dereye su gelene kadar kurbağanın
gözü çıkarmış. On beş aydır neredesiniz? Aşılamada
-kimse aksini iddia edemez, Dünya Sağlık Örgütü verileri var-
66ncı sıradayız.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Erkan Bey,
buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
4.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının, stok affı ve matrah
artırımıyla ilgili kanun teklifine ilişkin
açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biliyorsunuz, bugün, Meclis
Plan ve Bütçe Komisyonuna stok affı ve matrah artırımıyla
ilgili bir kanun teklifi geldi ve birçok vatandaşımız, esnaf,
iş insanı bu konuyu takip ediyor ve umarım, bekledikleri
seviyede de bir düzenleme olur. Ancak düzenlemeye
baktığımızda eczacılarla ilgili, özellikle stok
affında kesilen faturalarda KDVde bir indirim söz konusu değil. Daha
önceki yapılan stok affında KDV yüzde 4 oranından
hesaplanmış ve birçok eczane, eczacı bu indirimden
faydalanmıştı. Eğer bunu dâhil etmezsek korkarım ki
birçok kişi buna, bu stok affına dâhil olamayacak ve devletimiz de bu
avantajdan yararlanamadığı için vergi kaybına uğrayacak.
Talebimiz, bu Komisyon görüşmelerinde KDVnin yüzde 4 olarak getirilip
stok affına meslektaşlarımızın dâhil edilmesidir.
Teşekkür ediyorum.
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.-
Kocaeli Milletvekili Sami Çakırın, şair, yazar ve düşünür
Necip Fazıl Kısakürekin vefat yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
BAŞKAN Gündem
dışı üçüncü söz, şair, yazar ve düşünür Necip
Fazıl Kısakürekin vefatının yıl dönümü münasebetiyle
söz isteyen Kocaeli Milletvekili Sami Çakıra ait.
Buyurun Sayın
Çakır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Necip Fazıl
Kısakürekin ölüm yıl dönümü dolayısıyla gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel
Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Necip Fazıl, 26
Mayıs 1904te İstanbulda doğdu, 25 Mayıs 1983te
İstanbulda öldü. Yetmiş sekiz yıla
sığdırılan ve devirden devre bir destan gibi
aktarılacak bir dava adamı dünyası.
Beş dakikada Necip
Fazılı anlatabilmek elbette mümkün değil. Deryadan bir damla
da deryadır. diyerek onu rahmetle yâd ediyor, birkaç kelamla da olsa onun
fikrini, yaşam mücadelesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hayatının her
sayfası bir mücadele yumağı gibiydi. Şair, yazar, mütefekkir,
dava adamı, sufi, üstat, sultanüşşuara.
Yayınladığı haftalık Ağaç dergisi, döneminin
edebiyatçıları için bir okul gibiydi. İlk sayısı 17
Eylül 1943 yılında çıkan Büyük Doğu dergisi;
haftalık, günlük ve aylık olarak 1978e kadar aralıklarla
yayınını sürdürdü. Dönemini korkmadan, çekinmeden masaya
yatıran dergi nalına da mıhına da vuran yayın
politikası dolayısıyla zaman zaman toplatıldı ama
dergi, hep el üstünde tutuldu.
Necip Fazıl, hemen hemen
bütün Anadoluyu gezerek konferanslar verdi. Bu, gençlerle buluşmanın
en pratik yolu idi. Milletin kalbindeki üstat ödülü, Türk Edebiyatı
Vakfınca 1980 yılında sultanüşşuara unvanına
layık görülmesi tüm ödüllerin üstünde kabul edilmelidir.
Şiirinde duyuş,
söyleyiş, ahenk ve muhteva bakımından bir bütünlüğü
görebilirsiniz. Nesirde derinliğinin yanı sıra nükteler, kelime
oyunları ve mecazlarla bir kalem ustasıyla karşı
karşıya olduğunuzu hissedersiniz.
Derinliği,
şairliği, sanatçılığı ve mücadeleciliğiyle
bir döneme damgasını vurmakla kalmamış, kendinden sonraki
nesillere örnek olmaya devam edecek bir miras bırakmıştır.
Şiiri; en büyük zekâ,
akıl ve irade problemi olarak değerlendirdiği, sanatkârın
cemiyete müdahalesini kabul etmediği günlerden, daha sonra, Bilhassa saf
fikir ve ideolocya cephesiyle zayıf olan memleketimde beklenen büyük
sanatkârın, bütün bu şubeleri dolduracak mikyasta heyula gibi bir
insan olması lazım geldiğini anladım. Anladım
işi, sanat Allahı aramakmış;/ Marifet bu, gerisi
yalnız çelik çomakmış. dizeleriyle gönül ve idrak dünyamıza
nakşedecekti.
Ömrünce Kendini aşmaya
bak. felsefesince hayata yüklenmiş, yüklendikçe farklı olmayı,
farklı bakmayı başarabilmiştir. Cemiyet, ah cemiyet, yok
edilen ruhiyle;/ Ve cemiyet, cemiyet, yok eden güruhiyle
derken bir toplumun
ruhunun yok edilişini ihsan edişinde bunu görebilirsiniz. Beyninde
fırtınalar kopan her düşünür gibi hayatındaki
savrulmaları Sürekli tövbelerle karşılaşıyorum,
tövbemi bozduktan sonra yeniden tövbeye sığınıyorum.
cümlesiyle açıkça ifade edebilmiştir. Tohum saç, bitmezse toprak
utansın! derken yola çıkma hedef ve şuurunu; Ustada
kalırsa bu öksüz yapı/ Onu sürdürmeyen çırak utansın!
diyerek davaya ve emanete sahip çıkmanın mecburiyetini sarsılmaz
bir inançla beynimize işliyordu.
Bizzat kendisi
tarafından süzülen, ayıklanan, düzeltilen ve bir araya getirilen
şiirlerinin toplandığı, çileli hayatının
yanı sıra benliğini de anlatan Çile sevenlerinin baş ucu
kitabı olarak elden ele dolaşmaya devam ediyor.
Necip Fazılı
anlatmaya çalışırken onun hapishane maceralarını
irdelemek, incelemek ondaki fikir işçiliğinin
olgunlaşmasında ne denli etkili olduğunu anlamamıza
yardımcı olacaktır. Ona mahkeme kapılarını su
yolu yaptıran; düşünme, yazma, konuşma gibi bir suç örgütünün
üyesi olmasıydı. Zindan duvarlarıyla onun gibi konuşabilen,
seccadenin alnı öpen yumuşaklığını insana
hissettirebilecek çok az mütefekkir bulunur dersek abartmış
olmayız. Hiçbir engel, saldırı, hapis onu
yıldırmamış;
Kırılır da
bir gün tüm dişliler
Döner şanlı
şanlı çarkımız bizim
Gökten bir el yaşlı
gözleri siler
Şenlenir evimiz
barkımız bizim dizelerinde olduğu gibi yarınlara hep
ümitle bakabilmiştir.
Onun dediği gibi
Yağız atlı süvari, koştur, atını
koştur!/Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları. Ölüm
haberini aldığımda askerdeydim, cenaze günü o mahşerî
kalabalığın arasında olmak Son gün olmasın dostum,
çelengim, top arabam;/ Alıp götürsün beni, tam inanmış dört
adam
mısralarını muhatap alarak Zaman bendedir ve mekân bana
emanettir! şuurunda bir gençlikle
işaret ettiği isimsiz
gençlerle tabutuna omuz vermek isterdim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın.
SAMİ ÇAKIR (Devamla)
Ondan birkaç dizeyle sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Yokuşlar kaybolur
çıkarız düze
Kavuşuruz sonu gelmez
gündüze
Sapan taşlarının
yanında füze
Başka alemlerle
farkımız bizim
Gideriz nur yolu izde
gideriz,
Taş bağırda,
sular dizde gideriz,
Bir gün akşam olur bizde
gideriz,
Kalır dudaklarda
şarkımız bizim.
Fatihalarla anıyor,
Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şimdi söz
talep eden 15 milletvekiline birer dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Kılavuz...
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
5.-
Mersin Milletvekili Olcay Kılavuzun, alacakların
yapılandırılmasıyla ilgili kanun teklifine ilişkin
açıklaması
OLCAY KILAVUZ (Mersin)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülmeye başlanan kanun teklifiyle, devletin vergi
alacaklarına, belediye alacaklarına, trafik cezalarına ve
başka cezalara hem indirim hem de yapılandırma getirilerek
vatandaşımızın pandemi sürecinde
yaşadığı ödeme sıkıntısının
giderilmesi sağlanacaktır. Kanun teklifinde imzası bulunan
milletvekillerimize teşekkür ederiz. Ancak cana kastetmediği hâlde
yaptıkları kural ihlalleri nedeniyle ehliyetlerine el konulan ve
terör irtibatı hariç, üniversitelerden ilişiği kesilenler aftan
yararlanamamıştır. Bu kanun teklifinde, ehliyetine el konulan
vatandaşlarımıza ve üniversite hayatı yarım
kalmış öğrencilerimize af getirerek gönüllerini alalım.
Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Barut
6.-
Adana Milletvekili Ayhan Barutun, çiftçilerin sorunlarına ilişkin
açıklaması
AYHAN BARUT (Adana)
Sayın Başkan, salgınla birlikte daha da derinleşen siyasi
ve ekonomik kriz, yükselen enflasyon ve artan döviz kurlarıyla buna
bağlı olarak tarımsal üretim girdilerine fahiş zamlar
geldi. Çok zor koşullarda, binbir emekle üretim yapan çiftçimiz bir türlü
hak ettiğini alamadı. Salgında önemi bir kez daha
anlaşılan tarıma gereken ilgiyi göstermeyen iktidar, eğer
rantiyeyi ve ithalat lobilerini düşündüğü kadar çiftçiyi de
düşünseydi, tarımda bu acı tablo yaşanmazdı.
Tarımsal üretimdeki
teşvik primi politikası yanlıştır. Üretim
maliyetlerini kredi çekip borçla karşılayan çiftçimizin, destekleme
ödemelerini peşin olarak alması gerekmektedir. Mısır,
pamuk, soya ve ayçiçeği gibi ürünlerde hasat yaklaşıyor ancak
çiftçilere hâlen yağlı tohum destekleme ödemeleri
yapılmadı.
Maliyetlerin yanında
devede kulak sayılacak destekleme ödemesi niye yapılmıyor? Çiftçinin
cebinden artık elinizi çekin, ödemelerini gerçekleştirin.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Şeker
7.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, Kuzey
Marmara Otoyoluna ilişkin açıklaması
İLYAS ŞEKER
(Kocaeli) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Kuzey Marmara Otoyolunun 7nci kesimi olan
Hasdal-Habibler-Başakşehir etabı, cuma günü
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
katılımıyla açıldı. Tekirdağdan Sakaryaya
uzanan, Asya ve Avrupa Kıtalarını Yavuz Sultan Selim Köprüsüyle
birbirine bağlayan, Marmara Bölgesinin de ulaşımını
rahatlatacak olan 400 kilometrelik Kuzey Marmara Otoyolu, yüksek
standartlı, güvenli, kaliteli, kesintisiz ve tamamı 2x4 olan bir
ulaşım yatırımıdır. Yaklaşık 52
kilometresi seçim bölgem Kocaeli sınırları içerisinden geçerek
şehrin trafiğini ciddi anlamda rahatlatacak olan, doğayla uyumlu
ve yaban hayatına saygılı bir şekilde tamamlanan Kuzey
Marmara Otoyolu, kıtalararası taşımacılığın
en önemli ulaşım aksı olan, zamandan ve akaryakıttan
yıllık toplam 2 milyar 480 milyon lira tasarruf sağlayan,
350.960 ton karbon emisyonunu azaltacak olan proje ülkemize, milletimize ve
şehrimize hayırlı olsun diyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Kılıç
8.- Kahramanmaraş Milletvekili İmran
Kılıçın, Ahmet Cevdet Paşanın vefat yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
İMRAN KILIÇ
(Kahramanmaraş) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ahmet Cevdet Paşa,
Osmanlı Devletinin son dönemine tanıklık eden devlet ve ilim
adamı, mütefekkir, tarihçi, hukukçu, şair; bulunduğu her makam
ve oturduğu her koltukta ıslah edici ve kural koyucu olarak
anıldı; birçok eser bıraktı, Kısas-ı Enbiya ve
Tevarih-i Hulefa ile Mecelle bunlardan başlıcalarıdır. 27
Mart 1822de Lofçada doğup 26 Mayıs 1895te İstanbulda vefat
etti. Ahmet Cevdet Paşa şöyle der: Tarih bilmeyen diplomat pusuladan
anlamayan kaptana benzer, her ikisinin de karaya oturma tehlikesi vardır.
Siyaset işlerinde maharet ancak tecrübeyle olur, buna ömür
yetmeyeceğinden içi ibret, nasihat ve tecrübelerle dolu olan tarih
okunmalıdır. Bir şeyi başarmak için üç şey
lazımdır; ilim, irade ve kudret. Bir iş
tamamlandığında bir eksikliği beklemek gerekir. Kendisi
Maraş, Urfa, Zor sancakları ile Adana eyaletinin birleştirilmesinden
oluşturulan Halep Valiliği de yapmıştır.
BAŞKAN Sayın Önal
9.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önalın,
Kırıkkalede yaşanan kuraklığa ilişkin
açıklaması
AHMET ÖNAL
(Kırıkkale) Teşekkürler Sayın Başkan.
Kışın
neredeyse hiç karın yağmadığı, baharda ise yeterli
yağış almayan Kırıkkalemiz büyük bir kuraklıkla karşı
karşıya. Türkiye'nin en büyük ırmağı olan
Kızılırmaktan neredeyse hiç faydalanamayan
Kırıkkalemizde çiftçilerimiz son yılların en zor günlerini
geçiriyor. Keskin ilçemizde Gazibeyli köyünden Köprüköye, Cebrailli köyünden
Kasımağa köyüne; Bahşili ilçemizde Karaahmetli köyü başta
olmak üzere tüm civar köylerde; Delice ilçemizde Çatallı köyünden Halitli
köyüne kadar olan bölgede buğday ve arpa tamamen kurumuş durumda.
Benzer durum Çelebi, Karakeçili, Sulakyurt ve Yahşihan ilçelerimizde de
kendisini göstermiş, tüm bölgede neredeyse hiç mahsul
kalmamıştır. Tüm bu sebeplerle çiftçilerimiz,
Kırıkkalenin acilen doğal afet bölgesi ilan edilmesini, çiftçi
borçlarının faiziyle birlikte silinmesini; TARSİMe kaydı
olsun olmasın, ÇKS belgesi bulunsun bulunmasın, kuraklıktan
etkilenen tüm çiftçilerimizin maddi kayıplarının Tarım
Bakanlığınca karşılanmasını
beklemektedirler.
BAŞKAN Sayın
Yılmazkaya...
10.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkayanın,
akaryakıt fiyatlarına ilişkin açıklaması
BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Siyasi iktidar
tarafından döviz kuru ve uluslararası ham petrol fiyatları
bahane edilerek akaryakıt ürünleri üzerinden yüksek vergi geliri elde
edilmektedir. İktidar, beceriksiz ekonomi politikaları nedeniyle
baş edemeyince başka ülkelerin doğal kaynaklarına
uyguladığı ilave vergilerle ekonomiyi yönetmeye
çalışıyor, açığı kapatmaya
çalışıyor. Yazıklar olsun!
Türkiyenin dünyanın en
pahalı benzinini kullanan ülkelerden biri olmasının sebebi,
benzin ve motorini başka ülkelerden ithal etmesi değil,
akaryakıt üzerine eklenen ve giderek artan vergilerdir. Mart 2020
tarihinde rafineri çıkışlı 1 litre benzinin vergisiz
fiyatı 1 lira 43 kuruşken bugün yeni vergilerle birlikte benzin
litresi 7,74 liraya vatandaşa satılmaktadır. Bu yanlış
mali politikaların sonucunda akaryakıt üzerinden yüksek gelir elde
eden iktidar, vatandaşı mağdur ederek ekonomiyi sekteye
uğratmaktadır. Yeter artık diyoruz.
Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Kaya...
11.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kayanın, savunma
sanayisine ilişkin açıklaması
İSMAİL KAYA
(Osmaniye) Teşekkürler Sayın Başkanım.
Polonyaya Bayraktar TB2
SİHA ihracı konusunda Türkiye, tarihinde ilk kez NATO ve Avrupa
Birliği üyesi bir ülkeye insansız hava aracı ihraç edecektir.
Son on dokuz yılda attığımız adımlarla sadece
yılların ihmallerini gidermekle kalmadık, aynı zamanda bu
alanda ülkemizi devler ligine taşıdık. Polonyanın
alacağı, tanksavar füzesi taşıyacak olan Bayraktar TB2
silahlı İHAların, droneların ilk teslimatı gelecek
yıl yapılacak.
Diğer taraftan, PKK
Türkiyeyi bölemedi, FETÖ hain emellerine ulaşamadı, Kıbrıs
Rumların hâkimiyetine girmedi, Libyada artık Fransa at
koşturamayacak, Doğu Akdenizin kaderi Yunanistana
bırakılmadı, Covid döneminde dünya ülkelerinin ekonomisi ve
sağlık sistemi çöktü; ülkemiz dimdik ayakta. İşte,
Erdoğan alerjisi bu yüzdendir diyerek Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Taşkın...
12.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının,
ihracat rakamlarına ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
On dokuz yıllık AK
PARTİ iktidarında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan liderliğinde ihracatımız rekorlar
kırmaya devam ediyor. Yılın ilk çeyreğinde gerçekleşen
güçlü ihracat performansı nisan ayında da devam etmiş,
ihracatımız geçen yılın aynı ayına göre yüzde 109
artışla 18,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Bu
değerle tüm zamanların en yüksek nisan ayı ihracat rakamı
ve ayrıca tüm yılların 2nci en yüksek aylık ihracatı
gerçekleştirilmiş oldu. Seçim bölgem Mersin, nisan ayında, geçen
yılın aynı ayına göre yüzde 47 artış
sağlayarak, 204 milyon dolar ihracat gerçekleştirerek önemli bir
başarı göstermiştir. Bu başarıda emeği geçen tüm
ihracatçılarımızı tebrik ediyorum. AK PARTİ olarak Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye büyümeye ve
ihracat rekorları kırmaya devam edecektir diyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Şeker
13.- İstanbul Milletvekili Ali Şekerin, suç
örgütlerini temizleme görevi olan siyasetin suç örgütlerini örnek
aldığına ilişkin açıklaması
ALİ ŞEKER
(İstanbul) Bir tuğla çekersem duvar yıkılır.
diyenlere teslim edilen ülkemizde tam bir çürüme yaşanıyor. Suç
örgütlerini temizleme görevi olan siyaset, suç örgütlerini örnek alıyor,
faili meçhul siyasi cinayetler faili meçhul bırakılmak istendiği
için faili meçhul kalıyor ve bunların, bir an önce, ortaya çıkan
bilgiler ışığında aydınlatılması
gerekiyor.
Suç örgütü liderinden 10 bin
dolar alan siyasetçiyi açıklamaktır İçişleri Bakanının
görevi; kendini güvene almak için kara kutu gibi davranmak değil,
İçişleri Bakanının görevi kara kutudaki bilgileri ortaya
çıkarıp ülkeyi temize çıkarmaktır.
Cumhurbaşkanının görevi de muhalefet partisi liderlerini tehdit
etmek değildir.
BAŞKAN Sayın
Ceylan
14.- Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın, Çanakkale
halkının yaşam alanlarını sermayeye teslim
etmeyeceğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale)
Sayın Başkan, Çanakkale halkı yaşam alanlarını
sermayeye teslim etmeyecek. Haklı olduğumuz bu mücadelede anayasal
haklarımızı sonuna kadar kullanacağız. Cengiz
Holdingin Halilağa Bakır Madeni Projesiyle 580 hektarlık alanda
yaklaşık 350 bin ağacı keseceği öngörülüyor. Alamos,
Balabanda doğayı katletti. Cengizin yapacağı katliama izin
verilemez. Firma, bölge halkına noter tebligatı göndererek, 28
Mayısta köyde araziler için pazarlık yapacaklarını
belirterek köylüye aba altından sopa göstermekte Bizimle
anlaşmazsanız kamulaştırma talep edeceğiz.
demektedir.
Milletin efendisi olan
köylümüz bu 5li çeteden ve bunların cesaret aldığı
odaklardan korkmasın. Onların parası ve yerli iş
birlikçileri varsa halkın da cesareti ve yanlarında Cumhuriyet Halk
Partisi vardır.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın
Kenanoğlu
15.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlunun,
pandemi cezalarına ilişkin açıklaması
ALİ KENANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, pandemi yasaklarında kendi
yazlığı önünde denize girene ceza kesiliyor, otellerde denize
girene ceza kesilmiyor; özel otomobilinizle seyahat ederseniz ceza kesiliyor, toplu
taşımayla seyahat ederseniz ceza kesilmiyor; deniz kenarında,
bankta oturursanız ceza kesiliyor, deniz kenarındaki kendi milyonluk
teknenizde oturursanız ceza kesilmiyor; vatandaş olarak bayram
ziyaretine giderseniz ceza kesiliyor, parti teşkilatı olarak
bayramlaşırsanız kesilmiyor; iktidarın desteklediği
takımların tribünlerindeki seyircilere ceza kesilmiyor, lebalep
kongrelere ceza kesilmiyor; iktidar yanlısı cenazelere
katılanlara, iktidarın istediği protestolara katılanlara
ceza kesilmiyor; İçişleri Bakanı TV programına
çıkıyor, gece on ikide sokağa çıkma yasağına
uymayan, kendisine tezahürata gelen yandaşlara ceza kesilmiyor; 1
Mayıs İşçi Bayramını kutlamak isteyenlere, Beşiktaşın
şampiyonluk kutlamasına ise ceza kesiliyor. Pandemi cezalarında
bile halkı mağdur edip yandaşı koruyan bu tutumu
kınıyorum.
BAŞKAN Sayın
Şimşek
16.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, tarım
ve hayvancılıkla uğraşanlara da destek verilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
pandemi süreci içerisinde esnaflarımıza ve sosyal yardım alan
vatandaşlarımıza Hükûmet tarafından destek
verilmiştir; yalnız, tarım ve hayvancılıkla
uğraşan insanlar pandemi süreci içerisinde ekstra bir destek
almamışlardır. Özellikle süt fiyatlarına bir zam
yapılmıştır; yalnız, yem fiyatları anormal
derecede artmıştır. Kurban Bayramı öncesinde,
kurbanlık besleyen, özellikle büyükbaş ve küçükbaş
hayvancılıkla uğraşan insanlarımıza mutlaka yem
desteği verilmeli. Tarımla uğraşan, kuraklıktan
dolayı büyük zarar gören insanlarımız var, bunlara sadece borç
erteleme yeterli değil; bunlar da mutlaka, ÇKSye göre, gerekirse 2022
yılının desteği öne çekilerek, bu çiftçilerimiz de bir
nebze olsun rahatlatılmalıdır.
Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Demir
17.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demirin,
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına yapılan
protestolara ilişkin açıklaması
MUSTAFA DEMİR
(İstanbul) Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün İstanbul
Büyükşehir Belediyesi, alışkanlık hâline gelen bir skandala
daha imza attı. Parkına inşaat yapılmasını
istemeyen mahalle sakinleri, ziyarete gelen Belediye Başkanına
ulaşamayınca protesto ettiler. Ajans faaliyetleriyle maskelenen ve
bir siyasi figür hâline getirilen Büyükşehir Belediye Başkanını
İstanbul halkı yavaş yavaş tanımaya
başlıyor. Eyüpsultandaki programda, deprem toplanma alanı olan
parkları için Sorunlarımızı paylaşmak, dertlerimizi
anlatmak istiyoruz. Biz parkımızı vermek istemiyoruz. diye
haykıran vatandaşlardan araçlarla âdeta ezercesine kaçtılar,
kadınlara ve gençlere iki dakikalarını dahi
ayırmadılar. Bir de programda Herkes bundan memnun. sözü var ki
söylenecek bir şey yok.
Arabayla sürüklenen ve
ağızları burunları kanayan, kırık
çıkıkları olan ve darp raporu alan vatandaşlarımıza
geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
BAŞKAN Sayın
Tanal
18.- İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
mafyadan aylık 10 bin dolar alan siyasetçinin kim olduğunu
öğrenmek istediğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Değerli Başkanım, saygılarımı sunuyorum.
Dün size sorduğumuz
sorunun cevabını alamadım, cevabını alana kadar
sormaya devam edeceğim.
Mafyadan 10 bin dolar alan
siyasetçi kim? 10 bin dolar alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan siyasetçi
kim? 10 bin dolar alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan siyasetçi kim? 10 bin
dolar alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan
siyasetçi kim? (CHP sıralarından alkışlar) 10 bin dolar
alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan
siyasetçi kim? 10 bin dolar alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan siyasetçi
kim? 10 bin dolar alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan siyasetçi kim? 10 bin
dolar alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan
siyasetçi kim? 10 bin dolar alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan siyasetçi
kim? 10 bin dolar alan siyasetçi kim? (CHP ve İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHMUT TANAL (İstanbul)
10 bin dolar alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan siyasetçi kim? 10 bin
dolar alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan siyasetçi kim? 10 bin dolar alan
siyasetçi kim?
Cevabı verilinceye kadar
sormaya devam edeceğiz Sayın Başkan. (CHP ve İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Kaya
19.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kayanın, yaş çay
taban fiyatına ilişkin açıklaması
AHMET KAYA (Trabzon)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta
yaş çay taban fiyatı desteklemeyle beraber 4 lira olarak
açıklanmıştı. Daha bir hafta oldu, bu fiyat şu anda
2,7 liraya düştü. Neden mi düştü? ÇAYKURun kota ve kontenjan
uygulamaları yüzünden. Üreticilerimiz 1 dönüm çaylıktan ortalama
1.000-1.200 kilogram çay kesiyor. ÇAYKUR kota koyarak bu çayın sadece 600
kilogramını alıyor ve üreticiye âdeta Geri kalanı ne
yaparsan yap. diyor. Yetmiyormuş gibi, günlük kontenjanı da 10
kilograma düşürüyor. Bu bir zulümdür; çay üreticilerimizin emeğini,
alın terini özel sektörün insafına terk etmektir. Genel
Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu dünkü grup
toplantısında sözünü verdi. İktidarımızda
üreticilerimizle birlikte çay kanununu çıkaracağız, kota ve
kontenjan uygulamalarını kaldıracağız, taban
fiyatın altında çay alınmamasını
sağlayacağız, çay ithalatına son vereceğiz,
üreticilerimiz alın terinin karşılığını
alacak ve emek sömürüsü son bulacaktır.
BAŞKAN Şimdi, söz
talep eden Grup Başkan Vekillerimize söz vereceğim.
Sayın
Dervişoğlu
20.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın AK PARTİ grup toplantısında İYİ
Parti Genel Başkanı Meral Akşenerle ilgili söylediği
sözlere, Cumhurbaşkanı Meclise geldiği zaman
aşırı güvenlik tedbirleri uygulandığına ve ne
Recep Tayyip Erdoğana ne onun partisine ne de onun
eşkıyalarına boyun bükecek bir siyasi kurum
olmadıklarına ilişkin açıklaması
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Doğrusunu isterseniz
bugün Sayın Cumhurbaşkanının gerçekleştirmiş
olduğu grup toplantısında yaptığı
konuşmayı büyük bir üzüntüyle izledim. Bilindiği gibi,
Türkiyenin malumu olduğu gibi, İYİ Parti lideri Sayın
Meral Akşenerin gerçekleştirmiş olduğu yurt içi gezilerde
birtakım provokatif olaylarla karşı karşıya
kalıyor idik. Aldığımız devlet ve siyaset terbiyesi
münasebetiyle de bu konularla alakalı olarak
kullandığımız dile azami ölçüde özen gösteriyorduk. Gerek
iktidar partisinin bir kısım sözcüsünün açıklamalarına, bir
kısım milletvekillerinin sosyal medya mesajlarına
baktığımızda da bunu, ne yaptığını bilmeyen,
ne söylediğinin farkında olmayan kişilerin ifadeleri olarak
telakki etmek suretiyle bir masumiyet alanı da yaratmaya
çalışıyor idik. Oysa bugün Cumhurbaşkanını
dinleyince karşı karşıya bulunduğumuz
saldırılarla alakalı başka bir fail arama ihtiyacı
kendiliğinden ortadan kalkmıştır. Bu, Sayın
Cumhurbaşkanının konuşması. Bu konuşmayı
yaparken kendisine ne kadar yakıştırdı bilmiyorum ama ben
bunu bir Cumhurbaşkanı konuşması olarak da görmüyorum, bunu
bir siyasi partinin Genel Başkanının yaptığı konuşma
olarak değerlendirmek mecburiyetinde olduğumu hissediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Bakın, Adalet ve Kalkınma
Partisinin Genel Başkanı Tayyip Erdoğan ne diyor Genel
Başkanımıza atfen: Gelin hanım beni Netanyahunun
yanına koyuyor ve onun ardından da memleketim Rizeye gidiyor ve
gelin hanıma memleketim Rizede, görüldüğü gibi, gayet iyi ders
veriliyor.
Sayın
Cumhurbaşkanı siyasi kişiliklere had verme, had bildirmek ve
ders vermek gibi kötü bir alışkanlıktan muzdariptir, bu
alışkanlığını terk etmek mecburiyetindedir. Bunu
siyasi terbiyeyle, siyasi ahlakla, Cumhurbaşkanlığı gibi
toplumu birleştirme görevini üstlenmiş kişilerin görev ve
salahiyet alanlarıyla değerlendirebilmek mümkün değildir. Oradan
da bize diyor ki: Nerede nasıl adım atacağını çok iyi
bilmesi lazım. İkizdere yetmedi, bir de Çayeline gittin. Orada da
zaten gerekeni yaptılar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Cumhurbaşkanı, bir
kısım insanların suç işleme imtiyazına sahip
olduğu izlenimi veriyor. Bunu geçmişte Sayın
Cumhurbaşkanı çetelerle yapmış olabilir, organize suç
örgütlerinin liderleri ve yöneticileriyle gerçekleştirmiş de olabilir
ama birine suç işleme imtiyazı tanımanın neye sebep olacağını
en iyi kendisinin bilmesi gerekir.
Şimdi, çok üzüldüm diye
başladım sözlerime. Biliyorsunuz, ben kelimelerimi özenle seçmek
mecburiyetindeyim. Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanı işine gelmeyen bir beyanla karşı
karşıya bulunduğunda çok yüksek
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayalım Sayın Dervişoğlu.
Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Toparlamaya çalışıyorum
efendim ama yani neresini düzelteyim diye şaşkınlık
içerisindeyim.
Şimdi, en küçük bir şey
söylendiğinde çok ağır miktarlarda tazminat davası
açıyor kendileri. Benim saray bürokratları gibi beş tane
maaşım yok; benim bir tane milletvekili maaşım, bir de
emekli maaşım var. Onun bu tazminat taleplerine
karşılık verebilecek bir ekonomik kudretin sahibi de
değilim ama her şeye rağmen buradan kendimi ihbar ediyorum:
Adalet ve Kalkınma Partisinin İYİ Partiye yöneltmiş
olduğu bu ifadeler ancak bir eşkıyanın ağzından
çıkmaya müsait kelimelerdir; bunun mutlak surette düzeltilmesini
istiyorum.
Bize güzergâh tayin ediyor.
Geçmişte de bunu yapmıştı, bazı siyasi partilere
Şu ırmağın burasına geçemezsin, şu vilayetin
ötesine gidemezsin. falan türünden bazı yol göstermelerde bulunuyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Bitiriyorum, az kaldı.
Hafızayıbeşer
nisyan ile maluldür, unutulur ama biz hafızamız nisyanla malul
olduğu için unutmuyoruz, bazı şeyleri biz unutmamız
gerektiği için unutuyoruz. Milletin hafızası balık
hafızası değildir yani zihnimizin bir tarafında bu ifadeler
kalır. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı çok iyi
bilmelidir ki İYİ Partililere ve İYİ Partinin Muhterem
Genel Başkanına güzergâh tayin edemez; bu, hadsizliğe girer.
Ayrıca, bizi bir
kavganın içine çekmek istedikleri kanaatini taşıyoruz. Biz zaten
sistemle yeteri kadar kavga ediyoruz. Bu sistemin Türkiye'nin başına
musallat ettiği belaların ne olduğunu bilerek ve görerek vaziyet
almaya gayret sarf ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Ama bizim kavgamız bir
çatışmayı icap ettirmiyor. Biz siyasi düşman değiliz,
biz siyasi rakibiz. Çatışma bizim işimiz değil. Biz
kavgayı sözlerimizle yaparız, biz Şu şuraya gitti, bu
buraya gitti, şu şunu yaptı, bunu yaptı. diyerek kavga
etmeyiz. Bakın, büyük ithamlarla karşı
karşıyasınız. Ben İYİ Partinin Grup Başkan
Vekiliyim. Bakanınız töhmet altında, eski
Başbakanınız töhmet altında. Ben bunu bir kere istismar
ettim mi bu Mecliste ya da yapmış olduğum basın
toplantısında? Eğer Cumhurbaşkanına etrafındaki
iletişim uzmanları yanlış yol gösteriyorsa -sizler
tecrübeli siyasetçilersiniz- Sayın Cumhurbaşkanını lütfen
uyarın. Dediğim gibi, bizim kavgamız çatışmayla
değil, biz gerçekleri söyleyerek kavga ederiz. Bizim kavgamız
yolsuzlukladır, bizim kavgamız hırsızlıkladır,
bizim kavgamız adaletsizlikledir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayalım.
Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Bizim kavgamız kul hakkı
yiyenlerledir. Biz bu kavgayı sonuna kadar vermeye de kararlıyız
sayın milletvekilleri.
Ayrıca, bugün ilginç bir
şey yaşandı Mecliste. Personele söz verdiğim için dile
getirmekte fayda mülahaza ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanı grup
toplantısı yapmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
geldiğinde aşırı güvenlik tedbirleri uygulanıyor.
Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu
denli tedbirlere gerek yok. Personelimizin koridora çıkması dâhi yasaklanıyor.
Size Külliyeyle ilgili saray dediğimizde diyorsunuz ki: Orası
saray değil, orası milletin evidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi de
milletin evidir. Milletin evini bu hâle getirenler, Külliyeyi acaba ne hâle
getirmişlerdir? Doğru düşünülmesi gerektiği kanaatini
taşıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Bitiyor efendim.
BAŞKAN Peki, buyurun,
toparlayın.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir)
Cumhurbaşkanlığında, o Külliyede çalışan birini
ziyaret etmeye kalksak girişimiz üç saat oluyor. Milletten bu kadar
kopmayın, korkmayın, millete bu kadar parmak sallamayın, bu
milletle bu kadar inatlaşmayın. Altını çizerek tekraren
söylüyorum: Cumhurbaşkanına yol gösteren ve yön vermeye kalkışan
o iletişim danışmanlarını, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde siyaset yapan ehliyet sahibi insanlar olarak uyarın.
Biz ne Tayyip Erdoğana
ne onun partisine ne onun eşkıyalarına boyun bükecek bir siyasi
kurum değiliz. Herkes haddini bilmek mecburiyetindedir.
Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Bülbül, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
21.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
şehit olan Onbaşı Caner Ülüğe Allahtan rahmet dilediğine,
Covid-19 hastalığıyla yapılan mücadeleye ve Milliyetçi
Hareket Partisinin kurumsal hafızasının tartışmaya
açık olmadığına ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İstanbul Kuzey Deniz Saha
Komutanlığında görevli Sözleşmeli İkmal
Onbaşı Caner Ülüğ dün görev sırasında geçirdiği
kalp krizi nedeniyle şehit olmuştur. Aziz şehidimize Allahtan
rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı
diliyoruz.
Sayın Başkan,
hepimizin bildiği üzere, yaklaşık bir buçuk yıldır
Covid-19 hastalığıyla mücadele etmekteyiz. Dünyayı etkisi
altına alan hastalık hem ekonomik hem de sosyal olarak insanları
etkilemiş, küresel manada ciddi sıkıntılar ortaya
çıkarmıştır. Covid-19 hastalığıyla mücadelede
ülkemiz gereken adımları atmış, sosyal devlet olmanın
örneğini göstermiştir. Geçtiğimiz günlerde
yaşamış olduğumuz tam kapanma sonucunda vakalardaki
düşüş sürmekte ve ağır hasta sayısı gün geçtikçe
azalmaktadır. Hastalığa bağlı olarak
hayatını kaybedenlerin oranındaki düşüş her geçen gün
bizleri memnun etmektedir.
Sağlık
Bakanlığımızın çabaları ve anlaşmaları
sonucunda ilk partisi bugün gelen ve önümüzdeki dönemde ülkemize gelecek olan
aşılar sayesinde vatandaşlarımıza hızlı bir şekilde
uygulanacak olan aşı dozları, hastalığın seyrini
hızla değiştirecek ve inşallah rahata ermemizi
sağlayacaktır. Günde 1 milyon aşı uygulamayı planlayan
Sağlık Bakanlığımız bu konuyla alakalı
kampanya çalışmalarına başlamıştır. Yaz
aylarında rahat edebilmek ve hastalığı yenebilmek için,
aşı kampanyalarında vatandaşımızın
duyarlı olmasını, aşı sırası gelenlerin bir
an önce aşılarını yaptırmalarını rica
ediyoruz.
Sayın Başkan,
hafıza demişken bizim de bir not düşmemizde, tutanaklara
geçmesinde fayda var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bülbül.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) - Milliyetçi Hareket Partisi Türk siyasi hayatının en köklü
siyasi hareketlerinden biri olarak Türkiye'de yaşanılan bütün
hadiselere, bütün siyasi gelişmelere dair çok büyük bir hafızayı
da kendi içinde barındırmaktadır. Bugüne kadar Türkiye'de
yaşananlar, bugünlerde yaşananlar ve bundan sonra olacaklar üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi geçmişten gelen bilgileri, deneyimleri
doğrultusunda geleceğe de bu şekilde yön verecek siyasi
çalışmaların içerisindedir. Bizler de
Hafızayıbeşer nisyan ile maluldür. ifadesine rağmen, Türk
siyasetinde, Türk milletini ilgilendiren, Türk milletinin hak ve menfaatleriyle
ilgili olarak her türlü meseleyi aklımızda, hafızamızda
ziyadesiyle tutmayı -Allah'a şükürler olsun- bilen bir siyasi
hareketiz. Bu noktadaki kurumsal hafızamızın da
tartışmaya açık olmadığını ifade ediyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Beştaş...
22.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Antalyada 24 yaşındaki İhsan B.
isimli gencin intiharına, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanının
erkek şiddetiyle ilgili sözlerine, ekonomiye, çay alımlarına, cezaevinde
bulunan Mehmet Emin Özkanın durumuna ve Cumhurbaşkanı Meclise
geldiği zaman alınan tedbirlere ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Antalya'da 24
yaşındaki İhsan B. isimli genç AKP Hükûmeti ve RTE, benden
aldığınız gençliğimin hesabını
soracağım. notunu bırakarak yaşamına son verdi;
basında çokça tartışıldı. Bu intihar notu, ülkenin
içinde bulunduğu ruh hâlinin özeti aslında. Buna sebep olanlar
suçludurlar; evet, suçlusunuz.
Şimdi, kendi canına
kıyan yurttaşlardan, fabrika köşelerinde can veren işçiden,
istismar mağduru çocuktan, eril zihniyetin öldürdüğü
kadınlardan, cezaevine attığınız yüz binlerden,
umutsuz bıraktığınız yüz binlerce, milyonlarca
insandan örülü bir cehennem yaratıldı. Antalyada yaşamına
son veren İhsan adına biz de hesap soruyoruz; kadınlar
adına, çocuklar adına, öğrenciler adına, işçiler
adına, herkes adına hesap soruyoruz ve diyoruz ki: İhsanın
ve onun gibi binlercesinin gençliğini tüketip ayakkabı
kutularına, Man Adalarına, uyuşturucu ticaretlerine kendi
geleceğinizi sığdırdınız ama bunun
hesabını vermenin vakti geldi.
Şimdi, Aile Bakanı
geçen hafta yine skandal bir ifadeye imza attı. Şunu dedi: Pandemide
artış gösteren erkek şiddetini Tolere edilebilir. diye ifade
etti. Açıkçası, tek bir erkeğin bir gece yarısı
İstanbul Sözleşmesini kaldırdım. dediği Hükûmetin
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı bunu söylüyor. Sadece sarayın
penceresinden bakıyor, bir kadın olarak bakmıyor bu meseleye.
Biz ona hatırlatalım, yılbaşından bu yana en az 108
kadın erkekler tarafından katledildi. Yani Sayın Bakan,
şiddet, kadına yönelik şiddet tolere edilemez; sonuçları
ağır oluyor, can veriliyor, çocuklar annesiz kalıyor ve büyük
bir acı yaşanıyor ve ne yazık ki erkek şiddeti bu
söylemden güç alıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Ama biz kadınlar, size rağmen,
zihniyetinize rağmen, İstanbul Sözleşmesini savunarak
birbirimize nefes olacağız, sizin bu kadın düşmanı
politikalarınızı asla tolere etmeyeceğiz.
Ekonomide baş
aşağı gidiş devam ediyor. Pandemide artarak devam eden
yanlış politikalar sonucunda halk da borç-yüksek döviz
girdabına girmiş durumda. AKPlilerin her müjdesinde kurun
yükselişini seyrediyoruz. Amin dedikleri üç gün yaşamıyor.
dedikleri bu olsa gerek. Ekonomiye her müdahale ettiklerinde biraz daha dibe
gidiyoruz. Yeni müjdeler kurlara yansıyor ve kurlar her gün rekor
kırarken AKPye olan güvensizlik borsa krizini de art arda getiriyor. Halk
ise yaşamak için borçlanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) İcracı denilen
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi icralık
yurttaşlar ordusu yarattı. Evet, 35 milyon yurttaşın borç
sorunuyla ilgilenmeyip neyle ilgileneceksiniz diye sormak istiyorum.
Sayın Başkan, çay
meselesiyle ilgili ciddi bir gündem var, mağduriyet var. Çay sezonunun
başlamasının üzerinden daha birkaç gün geçti ve ÇAYKUR kontenjan
uygulamasına başladı çay alımında ve sezonun
başında dekar başına günlük çay alımı 27
kilograma düşürüldü. Bu da üreticinin kırk günde çay toplaması
anlamına geliyor. Kırk günde çay toplamak demek ikinci sezonun
başlaması demek ve ikinci sezon başladığında
diğer sezonun ürünlerini toplamak da büyük bir zarar ve toplanmayan çaylar
da dallarında bozuluyor. Ellerinde çayı kalan üreticiler ÇAYKURa
satış gerçekleştiremeyince özel sektöre satmak durumunda
kalıyor, bu da zararına satış manasına geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Diğer bir mesele: Cumhurbaşkanı
tarafından çay taban fiyatı 3,85 TL olarak açıklandı, bu da
çay üreticisini ciddi bir şekilde zora sokuyor çünkü üretim maliyetleri
çok yüksek. Örneğin, gübre fiyatı yüzde 70 oranında arttı,
üretim maliyetlerine yapılan zam çay taban fiyatlarına
yapılmadı. Onların, çay üreticilerinin talepleri şu: Kota
ve kontenjan uygulamasına son verilmesi, haftada iki gün kontenjansız
çay alınması, üreticinin özel şirkete mahkûm edilmemesi ve özel şirketlerce
devletin açıkladığı taban fiyatın altında alım
yapılmasının engellenmesi diye özetleyebiliriz. Biz bunu, bu
talepleri muhataplarına iletmek istiyoruz ve bunun çözümünün elzem
olduğunu da ayrıca belirtmeliyim.
Sayın Başkan,
Mehmet Emin Özkan
Lütfen, sayın milletvekilleri bu resme baksınlar;
lütfen, rica ediyorum
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Rica ediyorum, istirham ediyorum, Mehmet Emin
Özkanın bugün Diyarbakırda hastaneye götürülürken çekilen videosunu
da izleyin. Sayın Başkan, sizden de istiyorum bunu. O video bir
dakika otuz saniye, o videoda yürüyemeyen 83 yaşındaki Mehmet Emin
Özkanın durumunu göreceksiniz. Hikâyesi şu: 96da tutuklanıyor,
yirmi beş yıldır cezaevinde, JİTEMin işlediği
cinayetlerden sorumlu tutuluyor. Albay Eşref Hatipoğlu önce
yargılanıyor, kendisi beraat ettiriliyor ve öldürülen Bahtiyar
Aydının -albaydı galiba- ablası fındık için
adalet yürüyüşü sırasında konuşuyor, bizzat diyor ki:
Devlet içindeki karanlık güçler tarafından öldürüldü. Bunu Bahtiyar
Aydının ablası söylüyor. Peki, kendisi
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Beştaş, toparlayalım.
Buyurun.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Toparlayacağım Başkanım.
Buna rağmen tahliye
edilmiyor. Şimdi, cezaevindeyken 5 kere kalp ameliyatı oluyor, anjiyo
sayısı zaten sayısız ve şu anda ameliyat olması
gerekirken yaşam riski olduğu için olamıyor; hafıza
kaybı var, 2 kulağı duymuyor ve altı yıl önce Adli
Tıp raporu veriliyor Cezaevinde kalamaz. diye, cezaevi savcısı
tahliye olursa moral olur diye Mehmet Emin Özkanı bırakmıyor;
diyor ki seni öldüreceğim, cezaevinde öleceksin. Ya, Adli Tıp raporu
var, Cezaevinde kalamaz. deniyor ama hukuk
Hukuk insan öldürmez, hukuk
yaşatır. 83 yaşındaki Mehmet Emin Özkanın cezaevinde
kalmasıyla devlet mi kurtuluyor, bu devleti bölecek mi bu insan?
Gerçekten, artık bu Türkiye'nin resmidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayalım Sayın Beştaş.
Buyurun.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) - Atilla Pekerin ifadeleriyle, dün
savcılığa verdiği dilekçeyle harekete geçmeyen yargı,
içeride insanların cinayetine imza atıyor. Lütfen bu sesi duyun.
Son, Başkanım
İYİ Parti Grup Başkan Vekili de söyledi, ben de
yaşadım. Cumhurbaşkanı ne zaman Meclise gelse
olağanüstü değil sıkıyönetim var. Ben bahçe
kapısından geçerken
Benden önce vekil arkadaşlar
Kimliğiniz nerede, nerenin vekilisiniz, sisteme gireceğiz? Buradan
geçemezsiniz. diye durdurulmuşlar. Bizim vekillerimiz maalesef Meclis
personeliyle yüz yüze kalmış. Personel içeri giremiyor, kimlik
kartları var. Ben de gidip bahçede oturdum, bir su rica ettim -işim
vardı, bir görüşme yapacaktım- dediler ki: Çok özür dileriz
Vekilim, su veremiyoruz. Nasıl ya, niye su veremiyorsunuz dedim. Dediler
ki: Bugün grup var, bize kesin talimat var, biz su getiremiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Toparlayalım Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) - Toparlıyorum Başkanım.
Kendi kulisimizde su
içemiyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin geldiği durum budur. Biz
vesayet derken, tek adam derken, totaliter rejim derken, faşizm derken tam
da bunu söylüyoruz. Yani milletvekilleri bu Meclise kimlik sorularak girecekse,
milletvekili boğazı kuruduğu için su içemeyecekse bunun adını
ben iktidar partisi milletvekillerine soruyorum. Sonra itiraz ettim; ben su
içmek istiyorum, lütfen, bir sorar mısınız, su içebilir miyim
dedim biraz da ironiyle; on dakika sonra gelip bana bir bardak su verdiler.
Tanık vekiller de var. Yani bu resim bir utanç resmidir, bunu bitirelim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Erkek, buyurun.
23.- Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkekin,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın AK PARTİ grup
toplantısında İYİ Parti Genel Başkanı Meral
Akşenerle ilgili söylediği sözlere, muhalefete saldırarak
gerçeklerin üzerinin örtülemeyeceğine ve İYİ Parti Genel
Başkanı Meral Akşenere Rizede yapılan
saldırıyı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın sözlerini kınadıklarına ilişkin
açıklaması
MUHARREM ERKEK (Çanakkale)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün maalesef güzel ülkemiz hiç hak
etmediği bir tabloyla karşı karşıya. Saray hükûmeti ve
bu sistem, maalesef, ülkemizin temel sorunlarını bırakın
çözmeyi daha da ağırlaştırıyor; örneğin
eğitimde, ekonomide, adalette krizler derinleşiyor ama çok daha
önemlisi, toplumsal barışımızın altına maalesef
dinamit koyuluyor ve bizzat ülkeyi yönetenler tarafından. Bugün AK PARTİ
grup toplantısını izleyen ve dinleyen tüm yurttaşlar, herkes
eminim büyük bir üzüntü ve endişe duymuştur, çok düşündürücü bir
tablodur. İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral
Akşenere Rizede yapılan saldırıdan daha vahimdir bugün
söylenenler. Sayın Cumhurbaşkanı, AK PARTİ Genel
Başkanı Sayın Erdoğan, Rizede yapılan
saldırıyı savunmakla kalmamış Daha neler neler
olacak. diyerek toplumu büyük bir şiddete teşvik etmiştir.
Bugünkü konuşma, bugünkü ifadeler suçu övmektir, suçluyu övmektir ve
maalesef insanları şiddete teşvik etmektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez
unsurlarıdır. Siyasi partiler olmadan demokrasi olmaz, Meclis olmaz.
Siyasi parti genel başkanlarına ve siyasetçilere yapılan
saldırıların hep birlikte şiddetle, kararlı bir
şekilde karşısında durmalıyız. Ama bizzat
Cumhurbaşkanı, ülkeyi yöneten, devletin en tepesindeki kişi bu
saldırıları savunursa toplumsal
barışımızın altına dinamit konur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Erkek.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale)
Bu, aslında görüyoruz ki büyük bir yozlaşmanın ve maalesef
yönetememenin de bir tezahürü. Bu andan itibaren siyasetçilere, siyasi parti
genel başkanlarına, siyaset yapan insanlara, bizlere yapılacak
her türlü saldırıdan bizzat Sayın Cumhurbaşkanı
sorumlu olacaktır, müsebbibi maalesef o olacaktır.
Demokratik hukuk devletinden
ne kadar uzaklaştık değerli milletvekilleri? Türkiye bunu hak
etmiyor ama işte, partili Cumhurbaşkanı sistemi ve
şahsım devleti anlayışı ve kuvvetler
ayrılığının yok olması da bizatihi bu sistem de
bu sorunları yaşamamıza sebebiyet veriyor. Devlet ile hükûmeti
ayırmak zorundayız, devletin saygınlığını
korumak zorundayız, hak ve özgürlükleri korumak zorundayız ama bugün
saray hükûmeti, devletin saygınlığına da devletin
ciddiyetine de vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerine de
siyasete de maalesef ciddi zararlar veriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale)
Bu saldırılar, Sayın Meral Akşenere yapılan
saldırılar, Genel Başkanımıza yapılan saldırılar,
muhalefete yönelik tüm bu baskılar ve saldırılar aslında
demokrasiye yapılan saldırılardır, hukuka yapılan
saldırılardır. Bunlardan mutlaka ve mutlaka vazgeçmeliyiz.
Türkiyeyi muhalefet
yönetmiyor ki Türkiyeyi İYİ Parti de CHP de Millet İttifakı
da yönetmiyor, Türkiyeyi saray hükûmeti yönetiyor. Muhalefete saldırarak
gerçeklerin üzeri örtülemez. Bugün işsizlik sebebiyle intihar eden
gençlerimizin sorunlarını çözmek için uğraşmalı
Hükûmet, muhalefete saldırmak için değil.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayalım.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale)
Bu nedenle hem Rizede yapılan saldırıyı bir kez daha
kınıyoruz hem de bugün AK PARTİ grup toplantısında AK
PARTİ Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın
Erdoğanın sözlerini ve ifadelerini de kararlılıkla,
şiddetle kınıyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP ve
İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Ünal
buyurun.
24.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın ifadelerinin tehdit
ya da suça teşvik değil tespit olduğuna,
Cumhurbaşkanının 2007 seçimlerinde halk tarafından
seçildiğine, PKK teröründen hesap sormadıkları sürece HDP Grup
Başkan Vekili Meral Danış Beştaşın ifadelerini
samimi bulmayacaklarına ve aşılama çalışmalarına
ilişkin açıklaması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Grup Başkan Vekilleri değerlendirmelerde
bulundu.
Şimdi, öncelikle bugün
Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Genel
Başkanımız açık bir şekilde Saygıya dayalı
bir siyasetin yanında olduk, saygıya dayalı bir siyasetin
oturmasını istedik ve bunun çalışmasını
yaptık, yapmaya devam ediyoruz. dedi, bunun altını özellikle
çizerek ifade etti. Cumhurbaşkanımızın orada suçu ve
suçluyu -Sayın Erkekin ifade ettiği gibi- ya da şiddeti övmek
gibi bir durumu söz konusu değil; bu, bir tespittir. Siz eğer bu
ülkenin Cumhurbaşkanını, Genel Başkanını eli
kanlı ve bütün dünyanın lanetlediği, çocukları, sivilleri
katleden bir şiddet devletinin başkanına, Netanyahuya
benzetirseniz bunun bir provokasyon oluşturacağını ifade
etti ve dolayısıyla da orada yaşananları da hepimiz
biliyoruz. Burada, yaşananları onaylayan kimse yok. Orada
saldırıyı gerçekleştiren İYİ Parti Erzurum
Yakutiye İlçe Başkanının soru soran kişiye
yaptığı saldırı kameralar önünde gerçekleşiyor.
Yani orada bir saldırı ya da Sayın Genel Başkana,
Sayın Meral Akşenere dönük herhangi bir saldırı söz konusu
değil; tam tersine, Sayın Meral Akşenerin çevresindekilerin
soru soranlara
Cumhurbaşkanımıza ve Genel
Başkanımıza dönük Netanyahu benzetmesine duydukları tepkiyi
orada haklı protestolarıyla dile getiriyorlar.
Şimdi, burada Sayın
Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği de herhangi bir tehdit
ya da suça teşvik değil, bir tespit.
Ayrıca şu konuda da
anlaşalım: Değerli arkadaşlar, bu partili
Cumhurbaşkanı, devlet, Hükûmet, saray; bunu sürekli ifade
ediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Şimdi, 2007 yılında bu millet
Cumhurbaşkanını ben seçeceğim. demedi mi yüzde 69,1le?
Bu ne anlama geliyor? Bu, şu demek: Cumhurbaşkanı, siyaset
yoluyla seçilen ve bundan sonra da siyasetçi olarak siyasetini yapacak olan
kişi demek. Geçmişte olduğu gibi kapının
arkasında konuşulanları nezaketsizlik olmasın diye
kapının önünde konuşmayan Cumhurbaşkanları değil;
siyaset yapan, yaptığı siyasetin sorumluluğunu alan,
hesabı görmek için de millete giden, vesayetin sigortası gibi
davranmayan, milletten aldığı emaneti yine bizzat millete hesap
vererek yerine getiren siyasetçi bir Cumhurbaşkanı var artık.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) Hadi oradan!
BAŞKAN Buyurun.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Dolayısıyla Efendim, Cumhurbaşkanı
şöyle olmalıdır, Cumhurbaşkanı böyle
olmalıdır. tanımları değil, milletin
onayladığı ya da bir sonraki seçimde onaylamayacağı
bir Cumhurbaşkanı var karşımızda. Bu da siyasetin
gereğidir, bunun dışındaki her şey vesayettir. Soru
çok basittir demokrasilerde. Devletle ilgili kararları kim verecek?
sorusunun cevabı, devletle ilgili kararları işte, orada
yazdığı gibi Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir. sözünün gereği olarak seçilmiş Cumhurbaşkanı
verecektir. Bunun da hesabını milletine verecektir Sayın
Cumhurbaşkanı.
AYTUN ÇIRAY (İzmir)
Meclis ne işe yarayacak, Meclis?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Şimdi, Sayın Meral Danış
Beştaş Hanımefendinin ifade ettiği şeylerle ilgili
tekrar tekrar aynı şeyleri söylüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Ünal
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Sayın Grup Başkan Vekilimiz, PKK teröründen
hesap sorduğunuz gün şiddet, demokrasi, kadın hakları,
gençler, bu ülkenin meseleleriyle ilgili bütün sözlerinizi samimi ve dikkate
değer bulacağız. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Onlardan hesap
sormadığınız sürece ne demokrasiyle ilgili ne kadınla
ne gençle ne de diğer konulardaki ifadelerinizi samimi bulmuyoruz.
SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ
(İzmir) Mafya düzeni!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) - Ben, bugün aslında, aşı
BioNTechle
yapılan sözleşme gereği arkadaşlar sürekli soruyorlar
Aşı nerede? diye. Türkiyeye bugün anlaşma gereği
aşı tekrardan geldi ve şu ana kadar 28 milyon doz aşılama
yapıldı ve inşallah önümüzdeki süreçte de bu süreç
hızlanarak hızla sonuç alınacaktır.
Ben, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ERDAL AYDEMİR (Bingöl)
Çökme hükûmet sistemi saray sinemasında vizyona girdi.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Burası bu tür ucuz ifadelerin yeri değil,
böyle küçük mizahların yeri değil burası. Yani kelime
oyunlarıyla siyaset yapılmaz, siyaset gerçeklerle yapılır.
(AK PARTİ ve HDP
sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Bir dakika, sayın
milletvekilleri, Grup Başkan Vekillerimiz gayet güzel bir şekilde
düşüncelerini ifade ediyorlar. Bu konuda biz, herhangi bir
uyarıcı, bir müdahale edici tutumdan kendimizi sakınıyoruz,
kendi düşüncelerini ifade etmelerine karşı da saygı
duyuyoruz. Ama gündeme de geçeceğimizi hesaba katarak bundan sonraki
süreci sataşmalara müsaade etmeden yaparsanız sevinirim.
Buyurun Sayın
Dervişoğlu.
25.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Uyarınıza azami ölçüde
riayet edeceğim efendim.
Bugün, evet, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemi var ama Sayın Adalet ve Kalkınma Partisi
Genel Başkanı önümüze yeni bir gündem koyduğu için bunları
tartışmadan geri duramıyoruz.
Şimdi, Mahir Beyin
ifadelerine bakarak beni çok iyi dinlediğini anladım ama herhâlde
bugünkü grup toplantısında Sayın Cumhurbaşkanını
doğru dinlememişsiniz efendim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Metin önümde.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Yani bakın, Sayın Grup
Başkan Vekili, Sayın Tayyip Erdoğan Bey orada diyor ki: Nerede,
nasıl bir adım atılacağını çok iyi bilmek
lazım, burası Rize. Sen, Rizenin uşağına böyle
hakaret edip de onu Netanyahu gibi bebek katillerinin yanına koymaya
kalkarsan, yapılacak iş budur. Yine dua etki gelin hanıma çok
ileri gitmeden bir ders verdiler ama bu daha başlangıç. Şimdi,
Netanyahuyu örnek gösterdiğiniz için bu bölümünü özellikle okudum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Geçtiğimiz haftaki
birleşimlerde de ifade etmiştim. Sayın Genel
Başkanımızın ifadelerinin arasında Netanyahuyu
lanetlemesi de var, dünyayı Netanyahuya karşı ayağa
kalkmaya davet etmesi de var. Dolayısıyla, bakın şunu
söylüyorum... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET ÖZDEMİR
(Kahramanmaraş) Daha vahim işte.
SALİH CORA (Trabzon)
Daha vahim.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ya, Netanyahuyu lanetlediği zaman benzettiği
kişiyi de lanetlemiş oluyor zaten.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Ya, anlatıyorum, dinleyin yani ne
kadar sabırsızsınız, ne kadar
sabırsızsınız. Şimdi, hemşehrilerim alınacak
diye söyleyemiyorum, burası Rize sokakları değil, burası
Türkiye Büyük Millet Meclisi ya! Siz, önünüze gelene isteğiniz zaman,
istediğiniz yerde saldırma hakkına sahip bulunduğunuzu
nereden çıkarıyorsunuz? Lafı dinlemiyorsunuz, yürüyoruz anlamıyorsunuz;
ne istiyorsunuz? (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Ben diyorum ki bu sözleri Sayın Cumhurbaşkanına
yakıştıramadım. Bakın, istismar da etmiyorum ama
millet bunu görüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SEMİHA EKİNCİ
(Sivas) Ya, milleti döven sizin adamlarınız.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Grup Başkan Vekili takip ediyor süreci arkadaşlar.
Buyurun Sayın
Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Efendim, birbirinize benzemeye
başladınız. Kibar kibar anlatıyorum, daha ne diyeyim? Ama
benzeyiş yoluyla dayanışma diye bir şey var sosyolojide.
Birbirinize benzemeyin, kötü bir şey varsa o kötülüğü ortadan
kaldırabilecek güzellikleri de ortaya koymayı becerin.
İstediğiniz ifadede bulunuyorsunuz, kürsüye çıktınız,
istediğinizi yapıyorsunuz, bir siyasi partinin genel
başkanına yapılmış saldırıyı
kutsuyorsunuz, cevap verirken de dinlemiyorsunuz. Bizi siz dinlemiyor
olabilirsiniz ama büyük Türk milleti bizi dinliyor ve size gerekli cezayı
sandık önüne gelince de verecek.
Bu hususu belirtiyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Tek bir cümle
BAŞKAN Sayın
Beştaş daha önce söz istemişti Mahir Bey.
Buyurun Sayın
Beştaş.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Her zaman hanımefendiler öncelikli.
26.- Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın,
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Teşekkürler, umarız gerçek hayatta da öyle
olur.
Şimdi, şöyle,
Başkan
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bu kişisel değil, kurumsal.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Kurumsal
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Evet.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Tabii ki!
Neyse, ben yeniden
başlayayım.
Sayın Başkan, ben
burada 5 konudan söz ettim. Bir, çay kotası; iki, bir hasta mahpusu
söyledim; kadın cinayetlerini anlattım, intiharları söyledim;
ekonomi meselesini söyledim ve Meclisin kuşatılmasını
anlattım. Verecek cevapları yok, iktidarın bunların
hiçbirine vereceği cevap yok. Çok sık söyledik burada;
tıkandıkları anda terörö laflarıyla bütün her şeyi
aklamaya, her şeyi meşrulaştırmaya devam ediyorlar.
Bizim muhatabımız
örgütler değil Sayın Ünal, bizim muhatabımız devlet. Bizim
muhatabımız şu anda iktidarda olan parti.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Biz bu ülkede yaşanan ekonomik krizlerin
sebebini, sonuçlarını size sorarız. İntiharları size
sorarız, kadın cinayetlerini size sorarız. Biz bir partiyiz ve
meşruiyetimizi, yasallığımızı Anayasadan ve
halktan alırız; hiç kimse bize sınır çizemez. Bizim
söylediklerimizin tamamına Siz yok şuna böyle yapın, buna böyle
yapın. diyerek sadece içinde bulundukları çaresizliği ifade
ederler. Biz Yağmur yağıyor. diyoruz, diyorsunuz terörö. Her
zaman söylüyoruz. Biz diyoruz Kadınlar öldürülüyor., siz terörö
diyorsunuz. Yahu muhatabımız örgüt değil, PKK değil,
sizsiniz! Bunu bir politika hâline getirdiler. Ya, Kolombiyadan 4,9 ton
uyuşturucu, kokain geldi. diyoruz, siz terörö diyorsunuz. İçişleri
Bakanınız çıkmış, boncuk boncuk ter döküyor, sorulara
yanıt vermemek için üç saat hikâye anlatıyor, siz terörö
diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SALİH CORA (Trabzon)
Ne alakası var ya?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Geçin bunları ya! Gerçek cevapları istiyoruz,
gerçek cevapları!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Değerli Başkanım, ben çok kısa
BAŞKAN Sayın
Ünal, gündeme geçmemize fırsat verin.
Buyurun.
27.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın,
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Öncelikle teşekkür ediyorum.
Bizim her şeye verecek
cevabımız da her konuda hesabını vereceğimiz bir
idrakimiz de icraatımız da var.
ERDAL AYDEMİR (Bingöl)
128 milyar dolar nerede?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Fakat burada sayın milletvekillerinin önünde Grup
Başkan Vekillerinin Mecliste sürekli olarak bir tartışma ve
kayıkçı kavgası görüntüsü vermemesi için ilk
başladığım gün de dedim ki bu uygulama keşke olmasa
çünkü sayın milletvekilleri oturuyor, burada Sayın Grup Başkan
Vekilleri birbirleriyle bu şekilde sürekli olarak bir atışma
içerisindeler. Yoksa bizim her şeye verecek cevabımız var.
BAŞKAN Peki,
teşekkür ederim.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ben Sayın Müsavat Dervişoğluna sadece
şunu söylemek istiyorum: Bizim vicdanımız, idrakimiz, kalbimiz,
merhametimiz, adaletimiz her bir birey olarak, özgür milletvekilleri olarak
sorgulanamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş)
Fakat bugün Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Genel
Başkanımızın söylediği şudur: Biz, saygı
temelinde bir siyaset yapıyoruz, lütfen, provokasyonlar
oluşturmayın. Cumhurbaşkanımızın söylediği
budur. Provokasyonlar oluşturmayın ve bu provokasyonların sonuçları
için de lütfen, dikkatli olun. Söylenen budur sadece.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Peki.
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) Tehdit mi ediyorsunuz insanları?
KEMAL PEKÖZ (Adana)
Şu şehrin uşağıdır, oraya gidemezsin; bu
şehrin çocuğudur, buraya gidemezsin. E, ne olacak?
BAŞKAN Sayın
Altay
28.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın AK PARTİ grup
toplantısında İYİ Parti Genel Başkanı Meral
Akşenerle ilgili söylediği sözlere, Cumhurbaşkanı Meclise
geldiği zaman sıkıyönetim uygulandığına
ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, ben de özür dilerim
Bir basın toplantısı
yaptım, İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral
Akşenerin Rize ziyaretiyle ilgili Sayın
Cumhurbaşkanının ifadelerini çok vahim bulduğumu belirttim,
kamuoyunun bilgisi var. Şu kadar söylemek isterim ki: Bu durum, bir
açık tehdittir. Bu durum siyaseten kamplaştırılan,
kutuplaştırılan Türkiyenin coğrafi olarak da
ayrışmasının ilk işaretidir; çok sakıncalı,
çok mahzurludur. Erdoğanın, bu açıklamalarına bir düzeltme
yapması kaçınılmazdır. Bir muhalefet partisi Genel
Başkanına işte Rizede sana az bile yapıldı, bunlar
iyi günleriniz, daha neler olacak, neler. sözünden hepimiz irkildik. Açık
söyleyeyim; bu, muhalefeti topluma, devletin kolluk kuvvetlerine hedef
göstermektir. An itibarıyla AK PARTİye muhalefet eden hatta Cumhur
İttifakına muhalefet eden siyasetçiler için bir tehdit ve tehlike
söz konusudur. Ben, şimdi, buradan
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Muhalefetten herhangi bir milletvekilinin başına
bir hâl gelirse bunu yapanlar, Erdoğanın bugünkü
konuşmasından cüret ve cesaret alarak yaptıklarını
Emniyetde, polisde, Jandarmada beyan etseler, haklarıdır. Bunu
doğru bulmam mümkün değil.
Zira bugün daha vahim bir
şey daha Sayın Başkan. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bugün bir sürü çalışmamız
aksadı, şunun için aksadı: Bizim personelimizin Meclise
girişine bugün engelleme yapıldı; sadece bizim değil, diğer
siyasi partilere de yapılmıştır, eminim. Neymiş
efendim, Sayın Cumhurbaşkanı Meclise gelecekmiş; buyursun,
gelsin. Bin kere söyledim ya, bu korkmasın, biz onu koruruz ya! Ama
Cumhurbaşkanı Meclise gelecek diye Mecliste sıkıyönetim
ilan etmenin bir âlemi var mı? Benim bir sürü personelim Meclise girememiş
Sayın Başkan. Zatıalinizin aracılığıyla da
Sayın Şentopa da buradan bir mesaj göndermek istiyorum.
Cumhurbaşkanının özel olarak gittiği toplantılarda
alınan sıkı güvenlik önlemleri beni bağlamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ama ben, Cumhurbaşkanı Meclisteyken Özel
Kuvvetlerin Meclisin çatısında -ikinci katta benim odam- patır
kütür kiremitleri kırmalarına daha fazla tahammül edemem. Bir ay
önceydi, şuradan yağmur damlıyordu. Otomatik silahlarla
Türkiye
Cumhurbaşkanı Meclise gelmeye korkuyorsa yazık ki yazık,
vah ki vah! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, peki.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Bize de alın güvenlik önlemi. Bakın, Meral
Akşenere ne yaptılar.
BAŞKAN Sayın
Dervişoğlu, güzel bir ifadeyle gündeme geçelim.
Buyurun.
29.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Başkanım, ben, Meclisin benden
ne beklediğini gerçekten biliyorum ama bir de bana bir fırsat
tanınması lazım.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Bana ilk defa biri provokatör dedi.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sana demedim.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) - Neyse.
BAŞKAN Hayır,
demedim diyor, demedim diyor.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Hayır, öyle bir şey demedim,
şahsınızı tenzih ederim.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Bakın, tamam, önemli değil.
Provoke etmemek lazım.
Ben bunların hepsini hoşgörüyle karşılarım, benim için
önemli olan şu: Bakın, bu tartışmaları biz
uzatınca milletvekili arkadaşlarımız rahatsız da
olabilir, o görüşünüze katılıyorum, onun için Meclisin belki de
en az konuşanlarından bir tanesiyim ben. Ama bizim milletvekili
arkadaşlarımızın da haksızlıkla karşı
karşıya kalınca bazı şeyleri ifade etme hürriyetleri
var; onları temsilen, fırsat buldukça, bakın, ben bunları
dile getirmeye çalışıyorum.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Milletvekillerimizi konuşturalım.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Bakın, yani işte
kısır tartışmalardan beslenmeye kalkışmak gibi
bir niyetim asla yok, biz burada hakikati arıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Eyvallah.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Defaatle ifade ettim, hakikati
aradığımız yerde, ya şu kendinizi, hakikat
olduğunuzu iddia etmek durumunda bulunmaktan alıkoyun lütfen. Siz
hakikat değilsiniz, biz burada hakikati arıyoruz; bize iki de bir
ayar vermeye kalkışmanın doğrusunu isterseniz hiçbir
anlamı yok.
Eğer benim söylediklerim
bu toplumu provoke ediyor da Sayın Cumhurbaşkanının bu
ifadeleri sizin nezdinizde muteber ise ve masum ise benim size söyleyecek
hiçbir şeyim yok. Ben beni anlayın demiyorum, beni Türk milleti
anlasın yeter diyor ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Peki, gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
İYİ Parti Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım.
Buyurun okuyun:
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ Parti Grubunun, Antalya Milletvekili
Feridun Bahşi ve arkadaşları tarafından, Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetleri döneminde yaşanan kadrolaşmalar,
hukuk dışı atamalar ve liyakate dayalı olmayan personel
alımlarının tespiti, atamalarda hakkaniyetin
sağlanması, personel alımı ve atamalarındaki sorunların
tespiti ve çözümü amacıyla 29/4/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26
Mayıs 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
26/5/2021
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
26/5/2021 Çarşamba günü toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Dursun
Müsavat Dervişoğlu
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Antalya Milletvekili Feridun
Bahşi ve 19 milletvekili tarafından, Adalet ve Kalkınma Partisi
hükûmetleri döneminde yaşanan kadrolaşmalar, hukuk
dışı atamalar ve liyakate dayalı olmayan personel
alımlarının tespiti, atamalarda hakkaniyetin
sağlanması, personel alımı ve atamalarındaki sorunların
tespiti ve çözümü amacıyla 29/4/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerin 26/5/2021 Çarşamba günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin
gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Antalya
Milletvekili Sayın Feridun Bahşi.
Buyurun Sayın
Bahşi. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA FERİDUN BAHŞİ (Antalya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İYİ Parti adına vermiş
olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle AK PARTİ Genel
Başkanını Genel Başkanımıza yönelik Gelin
hanıma Rizede gayet güzel bir ders verdiler, gerekeni yaptılar. Bu
daha bir, daha neler olacak neler, bunlar iyi günler. sözü nedeniyle
kınıyorum, haddini aşmıştır. (İYİ Parti
ve CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
yine, konuşmama her zaman olduğu gibi Doğu Türkistanda
emperyalist Çin devletinin Uygur Türküne uyguladığı
soykırımı kınayıp ülkem Türkiyenin bu konuda harekete
geçmesi konusunda beklentimizi dile getirerek başlamak istiyorum.
Ülkemizin neresinde olursa
olsun her vatandaşımız Anayasanın kendisine
tanıdığı hak nedeniyle eşit, etkin ve yeterli kamu
hizmetinden yararlanma hakkına sahiptir. Kamu hizmetlerinin vatandaşa
ulaşmasında kamu personeli önemli bir rol üstlenmektedir. Ancak AK
PARTİ döneminde yapılan haksızlıklarla kul hakkına
girilen, hak edenlerin haklarının mülakat denilen ucube bir
sistemle yenilerek yerine yapılan liyakatsiz atamaların zirve
yaptığı bir dönemdeyiz. 2002 yılında iktidara
gelmesiyle tüm kadrolar önce FETÖ denilen hain örgüte teslim edildi. 2016
yılında FETÖnün güçlenip de tüm ülkeyi ele geçirmeye kalkması
üzerine milletin ferasetiyle bu kötü gidişe Dur! denilip darbe önlendi
ve FETÖcüler devlet kadrolarından tasfiye edilmeye başlandı.
Devlet ve millet düşmanı bu hain örgütün devletten tasfiyesini biz de
destekledik, tüm kurumların ve özellikle yargı kurumunun temizlenmesi
konusunda desteğimizi de açıkça gösterdik. Ancak boşaltılan
bu kadrolara daha sonra liyakatsiz parti militanlarının doldurulmaya
başlanmasını görmeye başladık.
Mesleğim gereği,
özellikle takip ettiğim yargı kurumunda yani hâkim, savcı
alımlarında o kadar açık haksızlıklar yapıldı
ki bunlara bizzat yaşadığım olaylardan birkaç örnek vererek
konuşmama devam edeceğim. Yeğenim 96 puanla hâkimlik
yazılı sınavını kazandı ancak yapılan
mülakatta soyadı Bahşi olduğu için elenerek çok istediği
hâlde hâkimlik mesleğine giremedi. Ancak aynı dönemde
yazılıda alt sınır da kaldırılarak zamanın
Adalet Bakanlığı Müsteşarının çocuğu
yazılıdan 42 puan aldığı hâlde mülakatta
başarılı sayılıp hâlen hâkimlik mesleğini
sürdürmektedir. Kendi kızıma yapılan haksızlığa
girmiyorum bile.
Bu tür uygulamalar sadece
yargıda da değil, devletin tüm kadrolarında yapıldı.
Gençlerimiz girdikleri sınavlarda başarılı olmasına
rağmen, ucube mülakat sistemiyle mağdur edildi, hakları yenildi.
AK PARTİ mensuplarının yakınları ise liyakatsiz
olduğu yazılı sınavlarda çok düşük puanlar
aldığı hâlde, mülakatta yüksek puanlar verilerek devlet
kadrolarına yerleştirildi. Daha sonra ise ülke, AK PARTİ
içindeki grupların kendi iç mücadelelerine de sahne oldu. Gruplar, FETÖ
taktikleriyle, bırakın başka görüşten insanları, AK
PARTİ içindeki diğer grup mensuplarına bile haksızlık
yapmaya başladı. Parti içi iktidar mücadelesinde özellikle
Pelikancılar FETÖ yöntemleriyle öne çıktı.
Haksızlıklar sadece
işe ilk alımlarda mı yapıldı? Elbette ki hayır.
Adaletten iç işlerine, sağlıktan eğitime birçok alanda
yaşanan siyasi nitelikli terfiler de kamu hizmeti sunumunu zaafa
uğrattı. Bu tür haksız ve siyasi atamalar kurum içindeki
yandaş olmayan personelin hak gasbına neden olurken çalışma
barışını da olumsuz yönde etkiledi ve devlet hizmetlerinde
nitelik, zaman ve maddi kayba sebebiyet vermeye başladı. Liyakatsiz
yönetici ve memurlar tarafından yapılan uygulama ve işlemler her
geçen gün devlete daha büyük zarar vermektedir.
Öte yandan, görevine iade
edilen personelle ilgili mahkeme kararlarının uygulanmaması da
ayrı bir konu. Bu arada, daha önce FETÖ tecrübesinden ders almayan
iktidar, şimdi de başka tarikat ve cemaatlere yol vermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın.
FERİDUN BAHŞİ
(Devamla) Bilimsel, tarafsız, etkin bir kamu yönetimi oluşturmak,
hangi siyasi görüşten olursa olsun bütün iktidarların ortak hedefi
olmak zorundadır.
Bu sebeple,
araştırma önergemize desteklerinizi bekliyor, büyük Türk milletini ve
Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Ağrı Milletvekili Sayın
Abdullah Koç.
Buyurun Sayın Koç. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ABDULLAH KOÇ
(Ağrı) Sayın Başkan, değerli
halkımızı ve cezaevlerindeki binlerce siyasi tutsak
arkadaşımızı saygıyla selamlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
ülkede yargıda hiç olmadığı kadar bir kadrolaşma
yaşanmaktadır, neredeyse, iktidara yaslanmayan bir yargı mensubu
kalmamış bulunmaktadır. Bu ülkede cumhuriyetin kuruluşundan
bu yana 1923 yılı ilk darbe yapılan yıldır ama son
kırk yıldır devletin içinde bir devlet oluşmuş
durumdadır, mafya-siyaset-sermaye ilişkisi had safhaya ulaşmıştır.
Değerli milletvekilleri,
bu ülkede 17 bin faili meçhul cinayet işlenmiştir, 5 bin köy
boşaltılmıştır. Kürt iş insanları,
gazeteciler, bilim insanları katledilmiştir. Politik cinayetler
işlenmiş ve Kürtlerin üzerine Roboskide bombalar
yağdırılmıştır. Bakın, siyasi kumpas
davalarıyla on binlerce siyasetçi arkadaşımız cezaevlerine
alınmıştır. Bunca kirliliğin, cinayetin ve
insanlık suçu işleyenlerin bugünkü ortakları ne yazık ki
Hükûmettir.
Değerli arkadaşlar,
İçişleri Bakanı, Tansu Çiller ile Mehmet Ağarla aynı
sofradadır ancak bugün de gördüğümüz gibi Cumhurbaşkanı da
bunlara destek sunmuştur. Yargının bütün
soruşturmalarının, siyasi kumpas davalarının
hazırlayıcıları ne yazık ki bu organlardır.
Bakın, değerli
arkadaşlar, bu ülkede hukuk yoktur, diyoruz; bu ülkede demokrasi
kalmamıştır, diyoruz. Bakın, bunca kirli ilişkilere
rağmen, bunca siyasi cinayetlere rağmen suspus olan yargı ne
yapıyor değerli arkadaşlar? SES yöneticilerine, Sağlık
ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikasına dün sabah saatlerinde düzenlenen
şafak operasyonuyla arkadaşlar gözaltına alınıyor ve
şu anda, bu pandemi sürecinde halkın hizmetinde olan bu kişiler,
SES çalışanları gözaltındalar.
Bakın, bu ülkede ikili
hukuk sistemi olduğunu söylüyoruz, bu ülkede ikili devlet sistemi
olduğunu söylüyoruz. Bir tarafa gelince suspus duran bir yargı
sistemi, diğer tarafa gelince de aslan kesilen bir yargı sisteminden
bahsediyoruz biz. Bu nedenle partili kartını cebinde
taşımayan bir yargıcı bulmak son derece güç olmuştur,
partili kartı cebinde bulunmayan bir cumhuriyet savcısını
bulmak son derece güç olmuştur. O nedenle siyasi cinayetlerin üzerlerine
gidilmiyor. Bu nedenle bu kadar kirli ilişkilerin üzerine gidilmiyor. Bu
nedenle değerli arkadaşlar, bu ülkede hukuk yok, bu ülkede maalesef
demokrasi yok ve adalet, hukuk askıya alınmış
durumdadır. Bütün bu olaylara rağmen, bütün bu yaşananlara
rağmen elde kalan tek mücadele alanı...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın.
ABDULLAH KOÇ (Devamla)
Değerli halkımız ve değerli milletvekilleri; bu
olayların karşısında demokrasi güçlerinin ortak demokrasi
mücadelesi vermekten başka bir yolu kalmamış bulunmaktadır.
Bakın, Mecliste bu
olayların araştırılması için derhâl bir Meclis
araştırması komisyonu kurulması gerektiğini
belirtiyoruz ancak bu Meclis araştırması
komisyonlarının olması da bu işin çaresi olmayacaktır
ne yazık ki. Bu nedenle yapılması gereken tek yol, tek çare
halkın hakemliğine müracaat etmektir, seçime gitmektir.
Sizleri saygıyla
selamlıyor, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Yunus Emre.
Buyurun Sayın Emre. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Başlangıçta, tabii,
hemen İYİ Parti grup önerisini desteklediğimizi belirtmek
isterim. Bu, bir yanıyla da aslında önemli bir siyasi görev ve
Anayasamızla, ilgili mevzuatla da tanımlı bir durum.
Anayasanın 70inci maddesi, biliyorsunuz, bu konuyu düzenliyor; Devlet
Memurları Kanununun 3üncü maddesi bu konuyu düzenliyor. Bunun
yanında birçok uluslararası sözleşmede Türkiyenin bu alanda
ciddi taahhütleri var. Örneğin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin kamu
görevlileri için meslek ilkelerini belirleyen kararında; yine Avrupa
Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresinin Yerel ve Bölgesel
Yönetimlerde Akraba Kayırmacılığı Nepotizm ile
Mücadele başlıklı kararında; yine AGİTin 2004te
Yolsuzlukla Mücadelede En İyi Uygulamalar başlıklı
raporunda ve OECDnin 1998 yılında kabul ettiği Kamu Hizmetinde
Etik İlkeleri İçeren Bir Sistemin Geliştirilmesine Dair Yasal
Belge başlıklı dokümanda bunların hepsi kayıt
altına alınmış, Türkiye bu alanda taahhütlerini vermiş
durumda ancak ne yazık ki bu taahhütlerin hiçbiri ve bizim Anayasamızda,
yasalarda kayıt altına alınan hükümler bu alanda uygulanmıyor.
Bunun birçok örneği var; en başta herkesin malumu olan bu siyasi
büyükelçi atamaları var, gerçekten Türkiye bakımından bir utanç
manzarası. Türkiyenin birçok önemli başkentteki temsilcileri bu
alanda uzmanlıktan, ehliyetten, liyakatten uzak kimseler. OECDye bir
büyükelçi görevlendirdiniz, bir öğretim üyesi, bir iktisatçı; bir
tane uluslararası yayını olmayan bir iktisatçı ya da
efendim, en son Azerbaycan atamasında gördüğümüz gibi, efendim,
Viyanada, Pragda, Washingtonda gördüğümüz gibi birçok önemli merkezde
bu siyasi atamaları yapıyorsunuz.
Rektör atamaları
Eski
AK PARTİli milletvekili arkadaşlarınızı
rektörlüğe getiriyorsunuz. Bu rektörlerin 71inin hiçbir uluslararası
YÖK yayını yok değerli arkadaşlar, hiçbir atıf alan
yayını yok. Üniversiteyi bir bilim kuruluşu, bir
araştırma kuruluşu; bir topluma hizmet, bir eğitim
kuruluşu olarak değil ihale yapan, bina inşa eden bir yer olarak
görüyorsunuz. Türkiyeye büyük kötülükler yapıyorsunuz.
Yargıç ve savcı
atamaları
Bunlar çok konuşuldu. Partinizin mensuplarını,
il ve ilçe yönetimlerinde bulunan insanları bu görevlere getiriyorsunuz
sırf partinizin mensupları olduğu için.
Arpalıklar
Birçok
farklı devlet kuruluşunda insanlara hak etmedikleri yüksek ücretleri
birkaç farklı koltukla ödüyorsunuz. Bununla ilgili birçok örnek var ancak
şunu açıklamak istiyorum: Bu bir sistem sorunu aslında,
uygulamakta olduğunuz ekonomik sistemin sonucu. Türkiyenin
kaynaklarını ehliyet, liyakat ilkelerini gözeterek; etkinlik,
verimlilik, sosyal adalet gibi ilkelere göre dağıtmak yerine
Size
yakınlık, şahsa yakınlık, kişiye
yakınlık; kurallara, yasalara bağlılık değil,
kişiye bağlılık, kişiye sadakat temel ilke olduğu
için, ekonomik anlayışınızın temeli bu olduğu
için bunu uyguluyorsunuz. Bir yandan da bu bir siyasal sistem aslında.
Çünkü kurumsal işleyişi ortadan kaldıran, kurumları ortadan
kaldıran, kurumların kültürünü ortadan kaldıran bir durum bu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın Sayın Milletvekilim.
YUNUS EMRE (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, son bir örnekle kapatacağım.
Bakın, geçtiğimiz
aylarda Amerikan Başkanının sözde Ermeni
soykırımıyla ilgili yazılı bir açıklaması
oldu. Amerikaya bir büyükelçi gönderdiniz, partinizin bir mensubu, eski bir
milletvekiliniz. Eskiden Amerikada büyükelçilik görevi yapmış
büyüklerimizden -kendisini burada anmak istiyorum- Namık Tanla ben bir
gün bir mülakat yapmıştım. Şunu söylemişti, demişti
ki: Ben Amerikaya, büyükelçi olmadan önce 3 defa, farklı yıllarda,
farklı görevlerle gittim. Amerikada, o görevlerim sırasında,
düşünce kuruluşlarında, siyasi partilerde, Kongrede, Amerikan
yönetiminde birçok insan tanıdım. Bunu şunun için
anlatıyorum: Bu aşamaların içerisinden gelerek görev
yapacakları yerleri iyi tanıyan insanlar görev
yaptığında Türkiye bu türden sonuçlarla
karşılaşmıyor. Ancak siz tamamen şahsa
bağlı, Benim orada mutemet bir adamın olsun, benim lafımı
dinlesin; kuralları, yasaları değil, benim dediklerimi
gözetsin. diye atamalar yaptığınız için Türkiyenin
başı beladan kurtulmuyor.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. (CHP ve İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Orhan
Yegin.
Buyurun. (AK PARTİ ve
MHP sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ORHAN YEGİN (Ankara) Sayın Başkan, kıymetli
milletvekilleri; aziz milletimizi ve onu temsil eden Gazi Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
milletvekilleri, daha önce de belirttiğimiz gibi on sekiz yıllık
AK PARTİ iktidarında çalışma hayatındaki
yaklaşımın özeti çalışana değer vermek,
emeğin değerini artırmak ve emek kesimini haklarıyla
buluşturmaktır. İşçi, memur, emekli, engelli, kadın,
genç, tüm başlıklarıyla beraber çalışma
hayatını daha verimli ve daha yüksek standartlara eriştirmek
için bu yıllar içerisinde çok önemli adımlar attık.
Kıymetli
milletvekilleri, önergede kamuya alımlara dair bazı haksız
ifadelerin ön plana çıktığını gördük. Oysa kamuda
yapılan personel alımları mevzuatımızda açık bir
şekilde belirtilmiştir. Bu konuda bir dezenformasyon olduğu için
bundan kısaca bahsetmek, kamuya nasıl personel
alındığını hem aziz milletimize hem de siz
kıymetli milletvekillerine anlatmak istiyorum.
Öncelikle kamuya personel
alımı için KPSS şartı aranmaktadır. Hâkim, savcı
ve kaymakamlık gibi bazı kadrolar için KPSS değil ama ÖSYMnin
aracılığıyla kurumlarca yapılan yazılı
yarışma sınavı sonucu alım yapılmaktadır. Bu
sınavlar şartları sağlayan herkesin girebildiği,
şeffaf ve objektif sınavlardır. Burada kayırmacılık
yapmak, hile veya usulsüz bir yola başvurmak gibi bir durum söz konusu ve
mümkün de değildir. Kamuya personel alımında bu merkezî
sınav sisteminin öncelikli getirilme amacı da zaten bu kaygılardır.
Kaymakamlık, hâkim, savcılık, bakanlık müfettişliği
veya uzmanlıklar gibi eğer kariyer meslekler için bir alım
yapılıyorsa bu objektif yapılan yazılı sınav
sonrası ayrıca bir sözlü sınava da tabi olunabiliyor. Burada her
sözlü sınav kamera kaydına alınarak yapılıyor ve
mülakat komisyonunun her bir üyesinin değerlendirmesi
başarılı veya başarısız şeklinde oluyor.
Sonuçlara itiraz için de yargı yolu her zaman açık tutuluyor.
Eğer kariyer meslekler
dışında bir kadrolu personel alımı olacaksa genellikle
burada sözlü sınav dahi yapılmıyor, alınacak kadro sayısı
kadar KPSS puanına göre en yüksekten aşağıya doğru
kişiler listeleniyor ve ona göre alım yapılıyor.
Bir diğer alım
yöntemi ise 4/Bli olarak bildiğimiz sözleşmeli personel
alımıdır. Burada yine KPSS şartı aranmaktadır.
Sözleşmeli alımların bazılarında ise ayrıca bunun
yanında bir de sözlü sınav olmaktadır.
Bir diğer kamu personel
statüsü de kamu işçileridir ki buradaki alım usulünde de objektif bir
düzenlemeye gittik. Kamu işçisi alımında eğer yüksekokul
şartı aranması gerektirmeyecek bir pozisyon varsa
başvuranlar arasında sadece kura çekilerek alım
yapılmaktadır. Eğer yüksekokul gerektiren bir pozisyon için
alım yapılacaksa orada ekstra bir de KPSS şartı
aranmaktadır.
Engelli kamu görevlisi
alımında da lise ve altı mezuniyeti olanlar kurayla, yüksekokul
mezunları için ise EKPSS dediğimiz, engelli kardeşlerimize özel
olarak yapılan bir sınavla alım yapılmaktadır.
Bunun dışında
kamuda kısa süreli, proje bazlı işler için alım
vardır. Onlar da bile ciddi kriterlerin sağlanması
şartı aranmaktadır. Ve son olarak herhangi bir sınava tabi
olmadan veya çok ciddi kriterler aranmadan istihdam edilen bir statü var
mı? Evet, var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın Sayın Yegin.
ORHAN YEGİN (Devamla)
Teşekkür ederim Başkanım.
O da istisnai memuriyet ki
hepinizin belediyeleri vardır, bilirsiniz, 657 sayılı Kanunun
59uncu maddesinde düzenlenmiştir. Bakanlara -16 tane
bakanlığımız, 17 tane bakanlığımız var-
ve onun dışında belli nüfusun üzerindeki bütün belediyelere
verilmiş özel kalemlerini ve basın müşavirlerini, müşavir
atamasında kullanılan bir usuldür. Çok sınırlı
sayıda kullanılır ve suistimal edilmesin diye farklı
kurumların da onayına tabi olan bir statüdür. Sizin de
belediyeleriniz bu statüleri çok çok iyi bilmektedir.
Kıymetli
milletvekilleri, görüldüğü gibi tüm alımlar sınırlı
sayıda kullanılan istisnai atamalar dışında sınav
şartına bağlanmış ve objektif olarak yapılan
atamalardır. Bu sınavların her biri ÖSYM tarafından
dikkatle takip edilen, dolayısıyla bu sınavlara giren binlerce,
milyonlarca kişiyle rekabet ederek bu sınavları geçen ve kamu
görevlisi olmayı hak edenlerin liyakatsiz olduğunu ima etmek, bu
kardeşlerimize yönelik büyük bir haksızlıktır. Bunun
dışında üst düzey kamu görevlisi atamalarında, yani siyasi
iktidarın doğrudan çalıştığı, bazen birlikte
istişare ederek kararlar aldığı
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ORHAN YEGİN (Devamla)
Başkanım, bir dakika daha müsaade ederseniz
BAŞKAN Vermiyoruz
Sayın Yegin.
ORHAN YEGİN (Devamla)
Peki, teşekkür ederim.
Kamu görevlisi üst düzey
atamalarda da elbette yöneticiler kendi iradelerine göre çalışmak
istediği kişileri belirleme hakkına sahiptir. Bu da hepimizin
bildiği bir şeydir.
Teşekkür ederim. (AK
PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
ERKAN HABERAL (Ankara)
Bravo Orhan!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.46
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.58
BAŞKAN:
Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP
ÜYELER: Necati TIĞLI (Giresun), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84üncü Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
İYİ Parti Grubu
önerisinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
ENGİN ALTAY
(İstanbul) 128 kişi var efendim.
BAŞKAN Kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık var, elektronik oylama yapacağım.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
16.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 16.18
BAŞKAN:
Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP
ÜYELER: Necati TIĞLI (Giresun), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
İYİ Parti grup
önerisinin ikinci oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kâtip üyeler arasında
anlaşmazlık var, elektronik oylama yapacağım.
İki dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN Öneri kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Halkların Demokratik
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Siirt Milletvekili
Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, siyaset-bürokrasi-mafya
arasındaki kirli ilişkileri, suçları ve sorumluları
açığa çıkarmak amacıyla 26/5/2021 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26
Mayıs 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
26/5/2021
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
26/5/2021 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Meral
Danış Beştaş
Siirt
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
26 Mayıs 2021 tarihinde
Siirt Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış
Beştaş ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili
Hakkı Saruhan Oluç tarafından (12973 grup numaralı) siyaset,
bürokrasi, mafya arasındaki kirli ilişkileri, suçları ve
sorumluları açığa çıkarmak amacıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
26/5/2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin
gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kenanoğlu.
Buyurun Sayın
Kenanoğlu. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ALİ
KENANOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, Sayın Genel Kurul;
saygıyla selamlıyorum.
90lı yıllarda ve
2015 sonrasında aktif olan organize suç örgütü mensubu bir kişi
tarafından sosyal medya üzerinden ortaya atılan iddialar var. Bu
iddialarda, bazı eski kamu görevlilerinin, hâlen görevde olan bazı şahısların,
kamuoyunda bilinen bazı kişilerin suça
karıştıkları; kişi kayırma, rüşvet,
uyuşturucu ticareti ve cinayet gibi çok önemli suçlarla karşı
karşıya kaldıkları kamuoyunda oldukça yer alıyor.
Tabii, biz HDP olarak söz konusu iddiaların
araştırılması, hakikatlerin açığa
çıkartılması, ilgili suçlar ve bu suçlanan kişilere dair
idari soruşturmaların önünün açılması ve bu konuda
kamuoyunu tatmin edici bir sürecin işletilmesi için bir Meclis
araştırması komisyonunun kurulmasını talep ediyoruz.
Kamuoyuna yayılan bu iddialar nedir ve bu komisyon kurulduğu zaman
neleri açığa çıkaracak?
90lı yıllarda Kürt
iş insanlarına yönelik işlenen cinayetlerin, Musa Anter
cinayetinden Savaş Buldan cinayetine, bin operasyonun açığa
çıkması açısından önemlidir bu komisyon. AKP iktidarındaki
Roboski katliamının, Surdaki, Cizredeki, Nusaybindeki vahşetin,
Suruç katliamının, Ankara Gar katliamının
sorumlularının araştırılması açısından
önemlidir bu komisyon. Gazi katliamının, Sivas katliamının
gerçek sorumlularının ve bugünkü siyasilerle nasıl bir
ilişkisi olduğunun ortaya çıkarılması
açısından önemlidir. AKP iktidarında karakolda, sokakta,
cezaevinde, helikopterde yapılan işkenceleri soruşturmak için bu
komisyon önemlidir. Kemal Kurkutun, Uğur Kaymazın, Berkin
Elvanın ve daha nicelerinin katillerinin açığa
çıkartılması için gereklidir bu komisyon. Çeyrek
asırdır devlet tarafından kaybedilen yakınlarının
akıbetini arayan Cumartesi Annelerinin taleplerini yerine getirmek yerine
onları susturmak ve eylem alanından uzaklaştırmanın
nedenini araştırmak için önemlidir bu komisyon. Hürriyet gazetesi
baskını için suç örgütü elebaşından ricada bulunan
siyasetçiyi bulmak açısından önemlidir. İçişleri
Bakanının TV programında bahsettiği Hrant Dinkin
katledilmesinden sorumlu olan Erhan Tunceli suç örgütü elebaşına
kimin emanet ettiğini araştırmak açısından önemlidir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığına çökmüş. denilen
Soylunun akrabası Sadık Soyluya dair iddiaların
araştırılması açısından önemlidir. 7 Haziran için
bitmemiş seçim deniliyor. 1 Kasım seçimine giderken Ankarada,
Suruçta patlayan bombaların sebeplerinin
araştırılması açısından önemlidir bu komisyon.
Kutlu Adalı cinayetini planlayan Korkut Eken hakkında neden
işlem yapılmadığının, bu iddiaların neden
araştırılmadığının
araştırılması açısından önemlidir bu komisyon.
Suç örgütü elebaşına neden koruma verildiğini, bu korumaya
rağmen yurt dışına nasıl
çıkıldığının araştırılması
açısından önemlidir. Suç örgütü elebaşının Cumhur
İttifakı lehine mitingler yapmasını kimin istediğini
ve ona yol verildiğinin araştırılması
açısından önemlidir. Binali Yıldırımın oğlu
hakkındaki uyuşturucu trafiği iddialarının
araştırılması açısından önemlidir. Mehmet
Ağarın Bodrum Yalıkavak Marinasına nasıl
çöktüğü yönündeki iddiaların araştırılması
açısından önemlidir. Suç örgütü elebaşısının
İçişleri Bakanının neden dönüş bileti olduğunu
söylediğinin araştırılması açısından
önemlidir. Kazakistan kökenli Yeldana Kaharmanın ölümüyle ilgili
iddiaların araştırılması açısından
önemlidir. 2018 yılında intihar eden Silivri Emniyet Müdürü Hakan
Çalışkanın ölümünden sorumlu tutulanların ortaya
çıkarılması açısından önemlidir bu araştırma
komisyonu.
Bu araştırma
komisyonu bir konu açısından çok daha önemlidir, o da
İçişleri Bakanının geçen gün televizyonda söylediği
konudur. Diyor ki: 7 Haziran seçimlerinden sonra, 1 Kasıma doğru giderken
yani o süreçte, biz bir kısım arkadaş, demokratik bir anayasa
yapılmasına
O şöyle ifade ediyor: HDPyle birlikte anayasa
yapılmasına karşı çıktık. Söylediği
yalandır, o anayasa çalışmaları 7 Haziranın çok
öncesinde yapılmıştır ve sadece HDP yoktur o işin
içerisinde. Ben o zaman Alevi kurum başkanıydım, biz de
vardık, cami dernekleri de vardı, birçok kurum, kuruluş
vardı; herkes bu Türkiye'nin artık demokratik bir anayasaya
kavuşması açısından öneride bulunuyordu. Geniş
kitlelerle toplantılar yapıldı, halka açık toplantılar
yapıldı ama, işte, bu bir kısım arkadaş bu süreci
engellediler. Niye engellediler? Çünkü Türkiye demokratikleşirse mafyalar
bu ülkeye çökemez, mafyalara gün doğamaz. Bu ülke aydınlık
olursa, bu ülke demokratik yönetilirse, bu ülke şeffaf bir şekilde
yönetilirse onlara iş düşmez, onlar bir şey yapamazlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ALİ KENANOĞLU
(Devamla) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın.
ALİ KENANOĞLU
(Devamla) Bu açıdan, esasında, o çözüm sürecinin bitirilmesi, o
masanın devrilmesi, demokratik anayasa yapım sürecinin rafa
kaldırılması ve bu işe karşı çıkanların
ortaya çıkarılması açısından önemlidir.
Bu ülkede, bu çetelerin
itirafından da şunu gördük ki Kürt sorunu bilerek ve isteyerek
çözülmüyor. Niye? Kürt sorunu çözülürse çetelere iş kalmayacak, mafyalara
iş kalmayacak, bunlar karanlık işlerini yürütemeyecekler. O
nedenle, Türkiyede Kürt sorunu başta olmak üzere kangren olmuş
birçok sorun durmak zorundadır. Çetelerin geleceği
açısından, bu ülkenin geleceğine çökenler açısından bu
sorunlar devam etmek zorundadır. İşte, bunu, bugün siz
göstereceksiniz. Bu önergeye evet mi diyorsunuz, hayır mı
diyorsunuz? Bu iddialar araştırılmalı mı,
araştırılmamalı mı? Bunun kararını siz
vereceksiniz, biz vereceğiz hep birlikte burada. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ
Parti Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Aytun Çıray.
Buyurun Sayın
Çıray. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; ilahi adalete bakınız ki İYİ Partinin
mutlak güçler ayrılığına dayalı güçlendirilmiş ve
iyileştirilmiş parlamenter sistem tasarımını
açıkladığı gün ile yaşadıklarımız
aynı zamana denk geldi. Aynı anda hem tek adam rejiminin
savcıları harekete geçirmeyen tavrını izliyoruz hem de
aynı zamanda, bugün Sayın Cumhurbaşkanı
yaptığı konuşmayla, esasen yüz yıllık cumhuriyet
tarihinde karşılaşmadığımız bir olayla bizi
karşı karşıya bıraktı. Bugünkü
konuşmayı devlet adına üzülerek dinledik çünkü Sayın Cumhurbaşkanı
bugün yaptığı konuşmayla, ne yazık ki provokasyonlara
ve manipülasyonlara açıkça ön açtı, haklılık
kazandırır bir tavır aldı. Bu da bizim tarafsız
Cumhurbaşkanlığı konusundaki talebimizin ne kadar
haklı olduğunu bir kez daha ortaya çıkardı. Şimdi,
Sayın Erdoğan bu sözleri söylerken sadece Sayın Genel
Başkanı tehdit etmekle kalmadı, aynı zamanda yine anayasal
yeminini bir kez daha çiğnemiş oldu.
Değerli arkadaşlar,
bu, hukuk dışı bir hedef göstermedir. Daha önce de Sayın
Cumhurbaşkanı, Sayın Genel Başkanımızı
hapsetmekle, hapse göndermekle suçlamıştı. Şimdi, bir nevi,
Rizede yapılan olayların bir provokasyon olduğunu kabul ederek
bundan sonra olabilecekler için de bir tehdit savurdu: Durun bakalım,
bundan sonra daha neler neler neler olacak? diyerek. Bu, âdeta karanlık
olayların önceden açıklanması gibi bir şey. Bunu herhangi
bir suç örgütü başkanı veya herhangi birileri yapabilir ama Türkiye
Cumhuriyeti devletinin en başındaki ve bizim birliğimizden
sorumlu, bunun üzerine yemin etmiş birisinin yapması, gerçekten
cumhuriyet tarihinde ilk defa
karşılaştığımız bir hadisedir.
Şimdi, hiç kimse
Sayın Cumhurbaşkanı bu tehditleri savurdu diye, bizim ülke
gezilerinden, Sayın Genel Başkanımızın ülke
gezilerinden vazgeçeceğini zannetmesin. Çünkü biz İYİ Partililerin
inancına göre gidemediğimiz yer vatan değildir zaten,
işgaldir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Onun için biz sonuna kadar her yere gidip derdimizi anlatacağız.
Bugün Sayın
Cumhurbaşkanı, Sayın Genel Başkanımıza Bay
dedi, ben de ilk seçimde Sayın Cumhurbaşkanına Bay bay
Sayın Erdoğan. diyorum. (İYİ Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın Muharrem Erkek.
Buyurun Sayın Erkek.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM ERKEK
(Çanakkale) Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 84 milyon yurttaşımız temiz
siyaset istiyor, temiz toplum istiyor, temiz devlet istiyor ve güçlü bir Meclis
görmek istiyor. Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisini temel özne alan bir
ruhla doğdu, o ruhla kuruldu ama bugün geldiğimiz noktada, maalesef,
görevini yapamayan, vesayet altında bir Meclisle, yasama organıyla
karşı karşıyayız. Gazi Meclisin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin en temel görevi Hükûmeti, yürütmeyi denetlemektir,
araştırmaktır, sorgulamaktır, denge denetleme
mekanizmalarını yaşatmaktır; toplum ancak bu şekilde
güven duyar sisteme. Kuvvetler ayrılığını yok etmek
değildir Meclisin görevi.
Bugün geldiğimiz
noktada, AK PARTİ Genel Başkanı Sayın Erdoğan, grup
toplantısında Suçla mücadele ettiğimiz için bu huzur iklimi
sebebiyle bize saldırılar yapılıyor. diyor. Her hükûmet
suçla mücadele eder, her hükûmet terörle mücadele eder. AK PARTİ iktidar
olduğunda tek başına, terör
sıfırlanmıştı bu memlekette. Suçla mücadelede de
başarılı değilsiniz maalesef, gerçekten
başarılı değilsiniz. Bakın, son on yılda
uyuşturucu suçları 11 kat arttı, 11 kat.
Hırsızlık suçları 7 kat arttı, cinsel suçlar 10 kat
arttı. En ağır suçlardan biri kasten öldürme; öldürme
suçları 6 kat arttı. Bunlar bizim verilerimiz değil, resmî
veriler. Suç oranları artıyor, memleketimiz uyuşturucu
ticaretinin merkezi hâline getirilmiş, insan
kaçakçılığının merkezi hâline getirilmiş.
SALİH CORA (Trabzon)
Tam aksine.
MUHARREM ERKEK (Devamla)
Yolsuzlukla mücadele edeceğiz. diye geldiniz, Suçla mücadele
edeceğiz. diye geldiniz, bugün yolsuzluk algısında 32 basamak
gerilemişiz son dönemde, hukukun üstünlüğünde 50 basamak
gerilemişiz. Başarılı değilsiniz maalesef, bu
gerçeği görün, bu gerçeği mutlaka görün. Yolsuzlukla mücadele ve
şeffaflık yasasını çıkaramadınız, siyasi
ahlak yasasını çıkaramadınız, vergi cennetleri
listesini dahi yayınlayamadınız, neden? Vergi cennetlerinden
gelen paralardan vergi almamak için mi? Asgari ücretten dahi vergi
alınıyor bugün bu memlekette. 2006 yılında çıktı
yasa, on beş yıldır vergi cennetlerini dahi yayınlayamayan,
açıklayamayan bir Hükûmet yolsuzlukla mücadele edemez, kesinlikle edemez.
Ama bu tabloyu değiştireceğiz, bu tabloyu
değiştireceğiz çünkü Türkiye bu tabloyu hak etmiyor.
Değerli milletvekilleri,
bugün, mafya liderleri il il gezip sizin döneminizde mitingler yaptılar,
mitingler yaptılar.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Beraber yaptılar efendim, beraber yaptılar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHARREM ERKEK (Devamla)
Mafya liderleri mitingler yaptılar. Mafya liderleri siyasi parti genel
başkanlarını ölümle tehdit ettiler. Siyasi bir destek,
iktidarın desteği olmadan suç örgütü liderleri bunu
gerçekleştirebilir mi? Hâlen daha mafya liderleri bildiri
yayınlıyorlar, bildiri, siyasete müdahale ediyorlar. Bu tablonun
sorumlusu kim? Bu tabloyu yaratan kim? Niçin oldu bunlar? Maalesef siz mafyayla
yürüdüğünüz için, mafyayla kol kola girdiğiniz için oldu. Şimdi
araştırın, soruşturun. Bu iddiaları ancak Meclis
araştırırsa, soruşturursa toplum biraz huzur bulabilir. Ama
en büyük istirhamımız, lütfen, mafyayla yürümekten vazgeçin, bu
Cumhur İttifakı mafya koalisyonuna son verin.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ahmet
Özdemir.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine AK PARTİ
Grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
HDPnin grup önerisinde iddia
edilen ve daha çok son zamanlarda bir Cumhuriyet Halk Partili sözcünün
tabiriyle bir mafya liderine hasredilerek içeriği oluşturulmuş
önergenin aslında içinde bahsedilen konuların hepsiyle ilgili hem
İçişleri Bakanlığımız hem Millî Savunma
Bakanlığımız hem de yargı bugüne kadar üzerine
düşeni fazlasıyla yapmış. Ama ben yine de size bunlarla
ilgili birkaç veriyi paylaşmak istiyorum. 15 Temmuz 2016 tarihinden bugüne
kadar 30u ulusal, 13ü bölgesel, 312si yerel olmak üzere toplam 355 mafya
tipi organize suç örgütüyle mücadele edilmiş, bunlarla ilgili işlem
yapılmış ve bu kapsamda da 693 operasyon
gerçekleştirilmiş.
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) Mafya liderini korumak için yaptınız.
AHMET ÖZDEMİR (Devamla)
Yine, biraz önce konuşmacı Türkiyenin uyuşturucu cenneti
hâline dönüştüğünü söyledi. Tabii, afaki söyledi; ben daha bilimsel,
daha nesnel, elde edilebilir bir bilgi vereyim. 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra
kapasitesi ve performansı artan narkotik birimlerimiz 292 uyuşturucu
suç örgütünü deşifre etmiş, 3.483 şüpheliye de adli işlem
yapmış. 2020 yılında Cumhuriyet tarihinin en büyük
uyuşturucu operasyonunda 2 ton kokain ele geçirilmiş. Bu mücadeleler,
HDPnin grup önerisine konu işlemlerin hepsi aslında
yargıyı ilgilendiren işlemler.
İçişleri
Bakanımız da televizyon programında yaptığı
konuşmada, bu konuda hem kendisine yapılan eylemlerle ilgili hem de
suç olarak değerlendirdiği işlerle ilgili şahsen suç
duyurusunda bulunduğunu söyledi. Ankara, İzmir ve Aydındaki
soruşturmaları nedeniyle malum mafya lideriyle ilgili INTERPOLde
kırmızı bültenle arama çıkardıklarını
söyledi. Ve Cumhurbaşkanımız bugün grup konuşmasında
bunlara meydan verilmeyeceğini, Ankarada ve İstanbul Anadolu
Adliyesinde savcılıklarımızın bu konuda harekete
geçtiğini söyledi. Dolayısıyla, yargının çözmesi gereken,
bizim de yargıya emanet etmemiz gereken konularda Meclis
araştırması önergesi verilmesinin doğru
olmadığını düşünüyoruz.
Ama hem İçişleri
Bakanlığımızın hem Millî Savunma
Bakanlığımızın terör örgütleriyle, çıkar
amaçlı suç örgütleriyle verdiği mücadelenin başarılı
olup olmadığı konusunda kamuoyunda bir endişe varsa... Ki
biz İçişleri Bakanımızın bu konuda çok
başarılı mücadele verdiğini düşünüyoruz, bu sadece AK
PARTİli çevrelerin değil bütün kamuoyunun da takdirindedir ama daha
anlaşılabilir, özellikle önergeyi veren HDP Grubunun daha kolay
anlayabileceği bir dilden bir örnek vereyim. PKKnın sözde liderinin
Belçikada bir radyoda yaptığı konuşmada bizim bu konuda
verdiğimiz mücadeleyi nasıl anlattığını onun
ağzından size söyleyelim. Eli kanlı örgüt yurt
dışında hizmet eden bir radyo kanalında
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET ÖZDEMİR (Devamla)
Başkanım, hemen bitiriyorum.
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın.
AHMET ÖZDEMİR (Devamla)
2020nin PKKnın âdeta bozguna uğradığı bir yıl
olduğu itirafında bulundu. Karayılan, terör radyosuna
verdiği itiraflarla dolu röportajında Şüphesiz kural ve
kaidelerin uygulanmasında yetersiz kaldık. Sonra da durumdan Türk
devleti istifade etti, hak etmediğimiz ciddi büyük kayıplar verdik.
Pençe Harekâtıyla kaybımız çok büyük oldu. Türkiye bizi
Haftaninden Tunceliye kadar imha etti. diyerek aslında hem
İçişleri Bakanlığımızın hem Hükûmetimizin
hem çıkar amaçlı suç örgütleriyle hem PKKyla ne kadar iyi mücadele
ettiğini de ifşa etmiş oldu.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Helal olsun! Bravo!
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) Kürt sorununu çözdünüz mü? Ne oldu?
AHMET ÖZDEMİR (Devamla)
Biz şunu söylüyoruz sonuçta: HDPnin önerisine bir diyeceğimiz yok,
tabii ki kabul etmiyoruz, reddedeceğiz.
ALİ KENANOĞLU
(İstanbul) Kabul ettirmezler size, kol kola gezenler size kabul
ettirmezler bu önergeyi. Bu önergeyi kabul edemezsiniz.
AHMET ÖZDEMİR (Devamla)
Ama HDPliler PKKlılarla verdikleri pozlardan
yaşadıkları utançla bir gün istifa etmeyi düşünürlerse biz
de o zaman İçişleri Bakanımıza bu konuda gerekli
adımı atmasını söyleriz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ama önce bu konudaki adımı
sizden bekliyoruz.
ALİ KENANOĞLU
(İstanbul) O önergeyi size kabul ettirmezler.
AHMET ÖZDEMİR (Devamla)
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) Rezilce yalanlar!
BAŞKAN Sayın
Beştaş, buyurun.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Sataşmadan söz istiyorum. Grubumuza alenen
sataştı.
BAŞKAN Buyurun.
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemirin HDP
grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Herkesi saygıyla selamlıyorum.
Hatibi dikkatle dinledim,
notlar aldım ama iki dakikada yetişmeyecek tabii
cevaplarımız, sonra ayrıntılı
konuşacağız.
Doğrusu sizin
adınıza çok üzgünüm. Bunları savunmak zorunda
kaldığınız için insani olarak hakikaten çok üzgünüm.
ZAFER IŞIK (Bursa) Siz
üzmeyin kendinizi.
AHMET ÖZDEMİR
(Kahramanmaraş) Ben de bu ruh hâlinde olduğunuz için üzgünüm.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Bizim buraya getirdiğimiz önergeyle ilgili
Yargıyla ilişkisi var. diyorsunuz ya, biz tam da bu nedenle buraya
getiriyoruz. Yargı çalışmıyor. Yargının bütün
yetkisi sizin elinizde. Siz yargının adım atmasına izin
vermiyorsunuz ki. Ya, Atilla Peker dün gitti savcılığa,
savcı ifadesini almadı, Kutlu Adalı cinayetinde dilekçe
yazdı ya! Bütün basında bu dilekçe dolaşıyor. Canlı
yayında İçişleri Bakanımız cevap verdi. dediniz ya,
İçişleri Bakanınız cevap falan vermedi, top çevirdi, deyim
yerindeyse top çevirdi halk diliyle, futbol diliyle; cevap vermemek için bin
dereden su getirdi. O İçişleri Bakanı şunu adı gibi
biliyor: Yargı onu soruşturamaz, yargı onu ifadeye
çağıramaz. Lütfen, Süleyman Soylunun televizyondaki programında
-herkes gibi biz de izledik- şu cümlelerini sayın hatibin dikkatine
sunmak istiyorum. Dedi ki: Başsavcı beni çağıracak.
aslında emir veriyordu, Başsavcı çağıracak, ben de
ona açıklayacağım. Kimin hakkında suç duyurusunda
bulunuyor, kimin hakkında? Kendisi şüpheli, şüpheli
AHMET ÖZDEMİR
(Kahramanmaraş) Çünkü müşteki olarak şikâyetçi olmuş,
müştekiyi çağırıp dinlerler, o yüzden.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Yani dünkü videodan -telefon kaydı- sonra bu
ilişkide otuz yıllık bir geçmişi olduğu bütün dünya
tarafından öğrenildi. Bu nedenle biz, Sayın Hatip, en yüksek
dilde de anlatırsanız sizi anlarız. Birbirimizi refüze etmeye
gerek yok, birbirimizi anlarız yani bu kadar yıldır burada
çalışıyoruz ama şunu söyleyeyim: Savunmak zorunda
kalmasaydınız keşke. Gelin, evet deyin, bunları
araştıralım, o zaman beyanlarınıza inanalım. (HDP
sıralarından alkışlar)
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Siirt Milletvekili
Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, siyaset-bürokrasi-mafya
arasındaki kirli ilişkileri, suçları ve sorumluları
açığa çıkarmak amacıyla 26/5/2021 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26
Mayıs 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
PERO DUNDAR (Mardin)
Edilseydi zaten şaşardım.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Altay.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Teşekkür ederim Başkanım.
60a göre bir dakika
Bir
yanlış anlaşılmaya mahal verilmemesi bakımından
AK PARTİ Grup Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Ahmet Özdemir
konuşmasında şöyle dedi, ben öyle anladım: HDP, PKKyla
irtibatlı olduğu için istifa ederse biz de İçişleri
Bakanının mafyayla irtibatlı olduğu için
istifasını isteriz.
AHMET ÖZDEMİR
(Kahramanmaraş) Hayır, demedim.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ya, öyle dediniz, ben öyle anladım.
AHMET ÖZDEMİR (Kahramanmaraş)
Öyle demedim, açın, bakın kayıtlara.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Ben öyle anladım yani değilse düzeltin diye
söylüyorum ben ama herkes de öyle anladı, bilginiz olsun.
Teşekkür ederim,
kayıtlara geçsin.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Grup Başkan Vekili İstanbul
Milletvekili Engin Altay, Grup Başkan Vekili Manisa Milletvekili Özgür
Özel ile Grup Başkan Vekili Sakarya Milletvekili Engin Özkoç
tarafından, başta 10 bin dolar maaş aldığı
belirtilen siyasetçi olmak üzere organize suç örgütleriyle maddi ilişkinin
içine giren siyasetçilerin tespiti amacıyla 25/5/2021 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 26
Mayıs 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
26/5/2021
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
26/5/2021 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19'uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili
Grup Başkan Vekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Grup Başkan
Vekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Grup Başkan Vekili Engin Özkoç
tarafından, başta 10 bin dolar maaş aldığı belirtilen
siyasetçi olmak üzere organize suç örgütleriyle maddi ilişkinin içine
giren siyasetçilerin tespiti amacıyla 25/5/2021 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (2566
sıra no.lu) Meclis Araştırması Önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 26/5/2021 Çarşamba günkü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin
gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Sayın Abdüllatif Şener.
Buyurun Sayın
Şener. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ABDÜLLATİF ŞENER (Konya) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; suç örgütleriyle maddi ilişki içerisine giren
siyasetçilerin varlığı sadece Türkiye açısından
değil, bütün ülkeler açısından çok tehlikeli bir durumdur.
İçişleri Bakanının yapmış olduğu son
açıklamada, bir siyasetçinin bir suç örgütünden ayda 10 bin dolar
maaşa bağlandığı ifade edilmektedir ancak Sayın
Bakanın açıklaması böyle bir vakanın
varlığından daha tehlikelidir çünkü bu bir şantaj ve tehdit
üslubu taşımaktadır, devlet ricaline bu üslup
yakışmaz, bu üslup bir mafya üslubudur.
Değerli arkadaşlar,
mafya ile devlet veya suç örgütleri ile devlet arasındaki ilişkiler
çok yoğunlaştığı zaman ortaya daha tehlikeli bir durum
çıkar. Nedir o tehlikeli durum? Hükûmet yetkilileri suç örgütlerinin bir
parçası hâline gelirse ona mafya devleti denir. Bunun dünyada
değişik örnekleri vardır. İtalya bildiğimiz
örneklerden biridir; Meksika, Kolombiya ve diğer ülkelerde de
değişik tarihlerde bunun örneklerine rastlanmıştır.
Ancak son zamanlarda literatüre baktığımız zaman
farklı çalışmaların, kitapların ve makalelerin
yayınlandığını görüyoruz, burada yeni bir mafya
devleti biçiminden bahsediliyor. Örneğin, Balint Magyarın
Post-Communist Mafia State: The Case of Hungary ismiyle
bastığı 2016 yılına ait bu kitap, komünizm
sonrası mafya devleti Macaristan örneğinden bahseder. Bu örnek de
doğrudan doğruya Hükûmet yetkililerinin, iktidar sahiplerinin
mafyalaşmasından söz eder. Bu, daha tehlikeli, farklı bir mafya
devleti demektir. Onun için mafya veya suç örgütleriyle siyasetçilerin ve
Hükûmet ve yetkililerinin ilişkilerinin çok sıkı bir
şekilde takip edilmesi, bu konuya Meclisin el koyması ve
araştırma yapması lazımdır. Onun için Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bu araştırma önergesini verdik.
Ancak şunun bilinmesini
isterim ki bu süreci tetikleyen dinamik, kamu yönetiminde
şeffaflığın ve hesap verebilirliğin ortadan
kalkmasıdır. Hesap vermeyen bir hükûmet, şeffaf olmayan bir
hükûmet sonunda sorumsuz olur ve bu kötü süreçleri başlatır.
Olup bitenlere
baktığımızda Türkiyede gördüğümüz tablolar
şunlardır:
Bir: Yolsuzlukların
klasik yolsuzluk sınırlarını aşıp devasa boyutlar
kazanması, bu bağlamda devlet bütçesinin, devletin işletme
hakkının özelleştirilmesi yoluyla on milyarlarca dolarlık
hazine garantileriyle boşaltılması. Santrallerden çıkış
fiyatı kilovatsaat itibarıyla 25-30 kuruş olan elektriğe 4
kat alım garantisi vererek nükleer santral yapılması. Arka
kapı yöntemiyle Merkez Bankasının 128 milyar
dolarının buharlaştırılması. Özel
şirketlere, özel servetlere türlü bahanelerle yaygın bir biçimde el
koyarak sadık oligark kadrolara yağmalattırılması,
sadık oligarklara sus payı olarak üçer beşer yerden yüz binlerce
liralık maaşlar bağlamak.
İki: Muhalefet
partilerinin, gazetecilerin, aydınların, yargı ve diğer
devlet kurumları vasıtasıyla, hatta suç örgütleri
kullanılarak muhalefet yapamaz hâle getirilmeye
çalışılması ve bu bağlamda, Ana Muhalefet Partisi
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Çubukta linç
girişimine uğrarken ilgili Bakanın linç girişiminde
bulunanların lehine, mağdurun aleyhine beyan ve tutumu. Eleştiri
yapanlara yönelik kumpas davaları açılması. İktidar partisi
Genel Başkanı diğer parti Genel Başkanlarına her türlü
hakaretleri yaparken kendisine siyasi eleştiri yapanların, tek bir
tweet atanların bile gözaltına alınması, tutuklanması.
Dönem dönem terör örgütleriyle, suç örgütleriyle iş birliği yapan
siyasi iktidarın her fırsatta kendi iş birliği kurduğu
terör örgütleriyle muhalefeti iltisaklı görüp yargı süreçleri oluşturması.
Muhalif gazeteci ve siyasetçilere yapılan fiilî
saldırıların yetkililer tarafından himaye edilmesi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın.
ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) Üç: İktidarın medya patronluğu kurması. Bu
bağlamda ATV, Sabah grubunun hukuki süreçler ve kamu bankalarından
alınan kaynaklarla ele geçirilmesi; Hürriyet grubuna yargısal, mali
inceleme ve hatta iddialara göre suç örgütüne yaptırılan
baskınlarla el konulması.
Dört: Hükûmet edenlerin
yakınları vasıtasıyla silah sanayisine girmesi ve bu arada
Tank Palet Fabrikasına 1 dolar ödemeden sahip olması. TAI, ASELSAN
gibi kamu kuruluşlarının geliştirdiği silah
teknolojilerinin, yakınların AR-GE faaliyetleri sonucu gibi özel
kullanıma açılması.
Beş: Belediyelerin, kamu
kuruluşlarının insan kaçakçılığı
yapması.
Altı: Petrol
kaçakçılığı, uyuşturucu trafiği zannı
altında kalması.
Yedi: Hükûmetin kendi
yakınları ve destekçileri için adrese teslim özel yasalar
çıkarması. Bu bağlamda, İhale Yasasının yüzlerce
kez değişmesi. Kurumlar vergisi oranının zaman zaman ilgili
bazı özel ihtiyaçlara göre ayarlanması.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) Bu anlattıklarım Türkiyenin tehlikeli bir süreç
içerisinde olduğunu göstermektedir ve dolayısıyla Meclisin bu
sürece el koyması gerekir.
Onun için, bu
araştırma önergesinin görüşülmesine ihtiyaç vardır diyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun
Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi
açısından ifade etmek istiyorum: Hatibin burada ortaya koyduğu
mesnetsiz iddiaların tamamını reddediyoruz.
Saygılar sunuyorum.
ALİ ŞEKER
(İstanbul) Araştırılsın!
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın
Altay, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Ben de kayıtlara geçsin diye söyleyeyim: İddialar mesnetsizse bunu
ispat etmenin yolu araştırma önergesine kabul oyu vermektir.
İddiaların hepsi belgeye dayalıdır, bilgiye
dayalıdır ve kamuoyuna da mal olmuş iddialardır. Meclisin
bir üyesi olarak ben bu iddiaların vuku bulduğu bir Türkiyede yasama
görevi yapmaktan utanır hâle geldim. Takdiri size ve milletimize
bırakıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ
Parti Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (İYİ
Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerine
söz aldım. Genel Kurulu ve büyük Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Burada söz konusu olan
çürümedir arkadaşlar, hem de lime lime, dökülerek, etrafa koku saçarak bir
çürüme. Biz, baştan aşağı kirlenmişliğin
ortasında çıkış yolu aramaya çalışıyoruz ama
öyle bir güzergâha savruluyoruz ki kirlenmişlik aziz vatanın tüm
hücrelerine sirayet ediyor. Üstelik çürümenin ve kirlenmenin başat
aktörlerinin elinden kurtuluş beklemek de beyhudedir.
Değerli arkadaşlar,
devlet, kurucu asli unsurun kanıyla, canıyla, mücadeleleriyle var
edilmiş en üst örgütlenmedir. Bu vasfıyla tüm
vatandaşlarına adaletli, şefkatli ve eşit davranır;
onların hak ve özgürlüklerini verir; can, mal, ırz ve üstün millî ve
manevi değerlerini korur. Bizim devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti de
böyle teşekkül etmiş, kutlu bir varlıktır. Kuruluşu,
organları, hak ve özgürlükleriyle bunların kullanımı
Anayasada vücut bulmuştur.
Devleti yönetmek demek
hükûmet etmektir, yasa koymaktır, adaleti tesis etmektir. AKPnin on dokuz
yıllık iktidarında bunun mevcudiyetinin izine rastladık
mı? Tabii ki hayır. İlkellik, cahillik, kabalık, kültürsüzlük,
geleneksizlik devleti sığ ve sıra dışı,
saygınlığın kalmadığı güvensizlik
girdabına yuvarlamıştır. Uluslararası toplum
açısından da durum aynı gözüküyor.
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ülkeyi zora
sokmuştur. Neticede bir oligarşi yaratılmıştır.
Oligarşi hukuku, demokrasiyi, ahlakı, şeref ve haysiyeti, hak ve
özgürlükleri bir yana atarak sadece talan ve soygun üzerine kendi rezil
düzenlerini kurma yolunda mesafe almıştır. Artık daha çok
para, mal, sermaye, arsa temel hedef hâline gelmiştir. İşte,
burada kirli paranın korunması meselesi gündeme gelince mafya düzeni
devreye giriyor. Artık devletin varlık sebeplerinin çoğu yasa
dışılığa ve illegalitiye terk ediliyor. Çok
acıdır ki bugün yaşadığımız da budur.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi mafya düzeninin
kurulmasında asli nedendir.
Değerli arkadaşlar,
AKP iktidarlarının dış iş birlikçileriyle, çözüm
süreciyle, FETÖ ve mafya iş birliğiyle devlete nasıl kan
kaybettirdiğini hep birlikte yaşadık ve yaşıyoruz. Şimdi
gündemde olan bu mafya sarsıntısı, bunu yaratan AKPnin
aslında yeni bir rezaletidir.
İYİ Parti ve
Sayın Akşener milletin kanayan vicdanıdır ve bu vicdan
hiçbir yanlışında AKPyi rahat ettirmeyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın
Sayın Çelik.
BEHİÇ ÇELİK
(Devamla) Aşikâr edilen mafya düzeni yeni bir kanıt olarak her
şeyi ispata yeterlidir. Bu sebeple ülkenin normalleşmesi ve hukuk
devletinin yeniden kurulması elzemdir.
Genel Kurula saygılar
sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut
Toğrul.
Buyurun Sayın
Toğrul. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MAHMUT
TOĞRUL (Gaziantep) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Genel Kurulu, Genel Kurulun
sevgili emekçilerini ve ekranları başında bizleri izleyen
sevgili yurttaşlarımızı öncelikle saygıyla selamlamak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye halkları devlet-siyaset-mafya ortaklığında
işlenen suçların ortalığa saçılmasına bir kez
daha tanık oluyor. Türkiye halklarına karşı işlenen
suçlar, yolsuzluk ve uyuşturucu ticareti, yargısız infaz ve
faili belli cinayetler birer birer ifşa oluyor. Siyasi cinayetlerden
dünyanın her tarafına uzanan uyuşturucu ticareti
ağlarına, telaffuzu güç rakamlara ulaşan yolsuzluk çarkına
ilişkin ifşalar karşısında iktidar suskunluk ve
üzerini örtme çabası içerisindedir. Oysaki devletin merkezinden
başlayarak bütün kurumlarına sirayet eden bir suç örgütüyle karşı
karşıya olduğumuz bütün çıplaklığıyla
ortadadır. Bu suçlular ittifakı halkların geleceğine el
koymaya devam ediyor, bunu sürdürüyor.
Değerli arkadaşlar,
nedense AKP, suç örgütlerini ne zaman kavga ederse o zaman öğreniyor,
ondan önce her türlü iş birliğine girebiliyor. Cemaat bu ülkeyi
sarmal sarmal, parsel parsel ele geçiriyor, çeteleşiyor dediğimizde
arkasında dimdik duranlar, cemaate tek laf ettirmeyenler ne zaman ki
kavgaya tutuştu, suç örgütü oldu. Sedat Peker mitingler düzenliyor.
Değerli arkadaşlar, biz milletvekili olarak bir açıklama
yaptığımızda orada onlarca güvenlik görevlisi bizim
açıklamamızı engellemek için her türlü çabaya ve hukuk
dışı yönteme başvururken Sedat Peker, suç örgütü lideri ne
yapıyor? Miting düzenliyor. Aynı kişi, barış akademisyenlerine
Kanlarında banyo yapacağız. diyor ama iktidarda çıt yok.
Peki, şimdi ne oldu? İşte, iktidar kavgaya tutuştu.
Şimdi, düşünün
değerli arkadaşlar, bir ülkenin İçişleri Bakanı
şunu söylüyor: Mafya örgütü liderine
Seni keklemişler. diyor. Sen bu hesabı kimden sor diyor?
Meclisten, 10 bin dolar aylık, maaş alan siyasetçiden sor. diyor.
Peki, ne yapıyor? İçişleri Bakanının görevi oradan suç
örgütü liderine ya da suç örgütü liderinin videolarına, İçişleri
Bakanlığına mesaj göndermek
midir? İçişleri Bakanlığının işlem
yapması gerekmez mi? Bugüne kadar hâlâ tek bir işlem
yapılmamış değerli arkadaşlar. Bir yurttaş bir
tweet atıyor, o yurttaşla ilgili hemen ertesi gün harekete geçen
yargı nedense...
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla)
Bakın, bu Mecliste, rüşvet alan ve bunun
karşılığında suç örgütü liderine aracılık
eden kişiyle ilgili açılmış tek bir soruşturma ortada
yok.
Değerli arkadaşlar,
bu ülkeyi kirlettiniz, kirletiyorsunuz. Temel neden de hukuk
tanımazlığınız. Bunun nedeni de tabii ki Kürt
sorununun demokratik çözümünden uzaklaşmanız. Bunu
sağlamadığınız sürece çetelerle, mafyayla iş
tutmak durumunda kalacaksınız. Bunun için, temizlenmek için Kürt
sorununun demokratik çözümünü, şeffaflığı, hukuk devletini
egemen kılmak durumundayız; eğer bu olmazsa maalesef bu temizlik
olmayacaktır. İşte, bizim buradan demokrasi güçlerine
çağrımızdır: Gelin, hukuk için, şeffaflık için,
Kürt sorununun demokratik çözümü için ortak mücadele zemininde bu çete düzenine
karşı mücadele edelim diyorum.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Salih
Cora.
Buyurun Sayın Cora. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
SALİH CORA (Trabzon) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi önergesi aleyhinde söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tabii, Türkiye uzun zamandır çok yönlü saldırıların
hedefinde olan bir ülkedir ama tüm bunlara rağmen Türkiye, bölgesinde
huzurun, barışın, istikrarın teminatı, güçlü ve
güvenli bir ülke olma noktasında emin adımlarla ilerlemektedir.
Bugünlere kolay bir şekilde gelmedik, birçok mücadeleyi ortaya koyduk,
birçok badireyi atlattık. Özellikle ifade etmek isterim ki son
yıllarda sadece PKKyla, DAEŞle, YPGyle, PYDyle, FETÖyle
değil bilumum organize suç örgütleriyle mücadele etmiş ve bu
mücadelede de başarılı olmuş bir iktidar söz konusudur.
Tabii, bu başarılar
karşısında mevzisini kaybedenler, hedeflerini
gerçekleştiremeyenler saldırıya geçmişlerdir; içeride ve
dışarıda bu durumdan rahatsız olanlar vardır.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Helal olsun!
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Her şey açık, açık. Aslında her şey
halkın gözünün önünde oluyor.
SALİH CORA (Devamla)
Tabii, Türkiye üzerinde planı olan küresel güçlerin temsilcilerinin
ülkemize yönelik asimetrik ve sistematik saldırıları hiçbir
şekilde sona ermeyecektir.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Kim aldı? Bu 10 bin doları alan kim?
SALİH CORA (Devamla)
Kendi yerli ve millî silahlarımızı,
İHAlarımızı, SİHAlarımızı
yaptıkça, savunma sanayimizi güçlendirdikçe, Doğu Akdenizdeki
oyunları bozup Libyayla mutabakat yaptıkça, Türkiyenin Suriyedeki
ağırlığını, bütünlüğünü korudukça, yine
aynı şekilde Karabağda bir oyunu bozdukça bundan rahatsız
olanlar, bundan dolayı Türkiyeye karşı sürekli operasyon
çekmeye çalışanlar olacaktır.
ALİ ŞEKER
(İstanbul) 10 bin dolar! 10 bin dolar!
SALİH CORA (Devamla)
Son zamanlarda özellikle Türkiye düşmanı bir ülkeye kaçan firari bir
müfterinin iftiralarıyla beraber ve onun karalamalarıyla hiçbir
şekilde Türkiyenin gündemi esir alınamaz.
ALİ KENANOĞLU
(İstanbul) İçişleri Bakanı diyor, İçişleri
Bakanı.
ALİ ŞEKER
(İstanbul) Ya, İçişleri Bakanın söylüyor, senin
İçişleri Bakanın.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Senin memleketinde mitingler yapmadı mı, bir sor.
SALİH CORA (Devamla)
Arkadaşlar, bu kaset siyasetinden, bu video siyasetinden, bu kayıt
dışı siyasetten vazgeçin, buradan size ekmek çıkmaz. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
ALİ ŞEKER
(İstanbul) İçişleri Bakanın televizyonda söyledi.
SALİH CORA (Devamla)
Biz ekşi yemedik ki karnımız ağrısın. Gocunacak
yaramız yoktur, açılacak aramız yoktur.
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) AKP, yüzsüz bir partidir.
SALİH CORA (Devamla)
İçişleri Bakanımız bu tür illegal yapılar, kerameti
kendinden menkul ve belirli şekilde mevzi elde etmeye çalışan
şahıslarla korkusuzca mücadele etmiştir; bunların ümüğünü
sıkmıştır, nefeslerini kesmiştir, yaşamı
onlara zehir etmiştir.
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Helal olsun!
SALİH CORA (Devamla)
Ben ne yaptım ona? diyerek başkalarından aman dilemek durumuna
düşmüşlerdir. Elbette ki İçişleri Bakanımıza
sallayacaklardır
ALİ ŞEKER
(İstanbul) İçişleri Bakanın sallıyor.
SALİH CORA (Devamla)
elbette ki Türkiyeyi hedef seçeceklerdir.
ALİ ŞEKER
(İstanbul) İçişleri Bakanın söylüyor.
SALİH CORA (Devamla)
Tabii ki Türkiye üzerindeki hedeflerini gerçekleştirmek için, buna engel
olmak isteyen güçleri de buna engel olmak isteyen aktörleri de bertaraf etmeye
çalışacaklardır.
ALİ ŞEKER
(İstanbul) AKPnin İçişleri Bakanlarında para sayma
makinesi varmış.
SALİH CORA (Devamla)
Biz bunlara prim vermedik, asla da prim vermeyeceğiz.
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) Yazıklar olsun, yazıklar olsun!
ALİ ŞEKER
(İstanbul) 10 bin doları kim alıyor?
SALİH CORA (Devamla)
Sayın Bakanımız önergede bahsi geçen
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Cora, bir dakika
Sayın milletvekilleri, benim
buradan herhangi bir milletvekiline Laf atma. demeye gücüm yetmiyor. Yani
ayıp bir şey ya! Atmayın.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Haklısınız Başkanım ama herhangi bir
hatip çıktığında en çok laf atan Sayın Coradır.
BAŞKAN Grup
Başkan Vekilleriniz orada, Sayın Beştaş orada.
Yapmayın arkadaşlar. (HDP sıralarından gürültüler)
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Sayın Cora da öyle laf atıyor.
BAŞKAN Yahu, laf
atmayla çözemezsiniz bu işleri.
Buyurun Sayın Cora.
SALİH CORA (Devamla)
Cumhuriyet Halk Partisinin
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakanımız önergede bahsi geçen, önergede bahsedilen hususlarla
alakalı olarak, geçtiğimiz günlerde televizyon kanallarına
çıkarak, en muhalif gazetecilerin karşısına çıkarak
bütün soruları cesurca cevaplandırmış, kamuoyunu aydınlatmıştır,
tertiplenen tezgâhı yıkıp atmıştır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Hatta daha da
fazlasını yaparak suç duyurusunda bulunacağını ve bu
kirli kumpası yargıya teslim ettiğini beyan etmiştir.
Bizzat ifadeye giderek sürecin tüm boyutlarıyla da soruşturulmasını
talep edecektir.
Önergede bahsettiğiniz
diğer hususlarla ilgili olarak da Sayın Bakanımız, hem
masumiyet karinesi dikkate alınarak hem hukuka saygı anlamında,
hukuka, bizzat bu kişilerle alakalı iddialarını, ifadelerini
geçecektir. Ondan sonra gerekli değerlendirmeler hukuk nezdinde de
yapılacaktır.
MAHMUT TOĞRUL
(Gaziantep) Neyi bekliyor, neyi bekliyor? 10 bin doları kim aldı?
Neyi bekliyor? Aylık 10 bin dolar alan kim?
SALİH CORA (Devamla)
Ben, bu düşüncelerle, önergenin aleyhinde düşüncelerimi ifade ettim.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Alınan karar
gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan,
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Gelir ve Servet Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasını Tadil Eden
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna İlişkin
Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun
görüşmelerine başlıyoruz.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Gelir ve Servet
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme
Anlaşmasını Tadil Eden Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna İlişkin Kanun Teklifi (2/2496) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 171) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Yerinde.
Komisyon Raporu 171 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde ilk
söz İYİ Parti Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Ahmet Kamil
Erozana aittir.
Buyurun Sayın Erozan.
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben tabii, söz konusu anlaşma konusunda
hayırlı uğurlu olsun diyeceğim. Anlaşmanın özü
konusunda herhangi bir mütalaam olmayacak ama bu fırsatı
yakalamışken dış politikamızın başka
maddeleri konusunda birtakım görüşlerimizi
paylaşacağım.
İzin verirseniz hemen
yakınımızdan başlayacağım, Suriyeden. Suriyede
bugün, biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı seçimleri
yapılıyor. Ha, ne kadar demokratik olacağı konusunu
tartışabilirsiniz. Niye tartışabilirsiniz? Çünkü
Suriyedeki yasal sisteme göre Suriye vatandaşları yerel seçimlerde
sadece yurt içindeyken oy kullanabiliyorlar ama Cumhurbaşkanlığı
seçimlerindeyken yurt dışında olan Suriye vatandaşları
da oy kullanabiliyorlar. E, Türkiyede de 4 milyonu aşkın Suriyeli
var; bunun önemli bir bölümü büyük ihtimalle seçmendir ama onlar da oy
kullanamıyorlar. Bunun dışında, Fıratın
doğusundakiler de oy kullanamıyorlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
kontrol altında tuttuğu bölgedeki Suriyeliler de oy
kullanamıyorlar. Dolayısıyla böyle göreceli, gölgeli bir seçim
çerçevesinde Esad seçilecek.
Bu seçimlerin
demokratikliğini sorgulayanlar sadece bizler değiliz; Amerika
Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya da
yaptıkları bir açıklamayla bunun yeterince demokratik
olmadığını ve sonuçlarını
tanımayacaklarını açıkladılar. Bunu anladık
buraya kadar ama şunu da not etmemiz lazım ki Esad büyük ihtimalle
yarın yapacağı bir açıklamayla bunu kendisi
açısından bir zafer olarak ilan edecek ve yola devam etmekte
kararlılığını ortaya koyacak. Başka bir sebeple
de bunu söyleyecektir çünkü geçmişte Libya konusunda Ulusal Mutabakat
Hükûmeti, Birleşmiş Milletler tarafından
tanınmıştır. derken bizler, Esad da aynı
rahatlıkla, hem tanınmış olmaktan ötürü hem de
seçilmiş olmaktan ötürü yola devam edecektir.
Mesele sadece Esadla da
sınırlı kalmıyor çünkü onu destekleyen Ruslar var. Ruslar
da rahat durmuyorlar rahat durmuyorları, kelimeleri hiç esirgemiyorum-
onların da kendilerine göre birtakım hesapları var ve onlar da
ne yapıyorlar? Hmeymimde biliyorsunuz bir hava üsleri var, o hava üssünü
genişlettiler, pistlerini uzattılar, artık her türlü Rus
uçağının inişine kalkışına imkân verecek
boyuta getirdiler. Tartustaki limanı 4 gemiden 11 gemiye
çıkardılar, neredeyse ülke dışındaki ana deniz üssü
hâline getirdiler. Dolayısıyla onlar da kendi yollarında
gidiyorlar.
Ya Amerikalılar? Hani,
Ruslar müttefikimiz değil, müttefikimiz olan Amerikalılar ne
yapıyorlar? Geçen hafta siyasi otorite olarak Fıratın
doğusunu ziyaret ettiler, bu hafta ise askerî komutanlar
Fıratın doğusunu ziyaret ettiler ve herhangi bir komutan da
değil, Amerikanın bir Merkez Komutanlığı vardır,
o Merkez Komutanlığının komutanı âdeta bir gövde
gösterisi için Fıratın doğusuna gitti ve bir üste dizilmiş
olan personel, zırhlı taşıyıcıların önünde
şöyle bir resim verdi ve şu ifadelerle: Arkamdakilere bakın,
tam şu anda konuşlandığımız üsse bakın,
bunun taahhütlerimizin hayli güçlü ispatı olduğunu düşünüyorum.
demekten de geri kalmadı. Fıratın doğusunda hangi
taahhütleri var Amerikanın, bunu sizin takdirinize bırakıyorum.
Ha, şimdi, bir yandan
Rusya, bir yandan Amerika Suriyedeki konumlarını güçlendirirken
bunun bizim açımızdan ne gibi sonuçları olacağını
da düşünmeye davet ediyorum sizleri. Çünkü istesek de istemesek de bugünkü
seçimlerden bir nevi meşruluk kazanarak çıkacak olan Esad büyük
ihtimalle yakın bir gelecekte Arap Ligine dâhil olacak ve sonunda bizim,
maalesef, kucağımızda 4 milyon göçmen kalmaya devam edecek.
Buradan biraz daha
coğrafyamızın batısına doğru uzanayım, orada
Libyaya götüreceğim sizi. Orada, biraz evvel değindim, Ulusal
Mutabakat Hükûmeti gitti, onun yerine Ulusal Birlik Hükûmeti geldi ama Ulusal
Birlik Hükûmetinin kurulmasına varan, 23 Ekim 2020 tarihli bir
ateşkes mutabakatı vardır ve bu ateşkes
mutabakatının 2nci maddesinin (2)nci fıkrası ilginç
ifadelere yer verir, doğrudan Türkiye'yi de ilgilendiren ilginç ifadelere
yer verir ve şöyle der: Ülkedeki bütün yabancı askerî güçler ve
savaşçılar bir an evvel çıksınlar. Şimdi,
yabancı askerî güçler için siz diyebilirsiniz Türkiye'nin bir askerî
iş birliği anlaşması var; olabilir ama onu da dâhil ederek
konuşuyorlar ve bunu da, sadece o ateşkes mutabakatında rastlamıyoruz,
pek çok ağızdan da duyuyoruz. Örneğin, 25 Mayıs tarihinde
Biden ile Sisi yani Mısır Cumhurbaşkanı
yaptıkları bir telefon görüşmesi sonrasında
yayınladıkları basın bildirisinde İki lider tüm
yabancı askerî güçlerin Libyadan çıkarılması gerektiğini
vurgulamışlardır. ifadesine yer verildi. Birleşmiş
Milletlerin -biliyorsunuz- bir Libya Özel Temsilcisi var, Jan Kubis. Bu
sıradan bir adam değildir, ben geçmişte AGİTin
Taşkent Misyon Şefliğini yaparken benim Genel Sekreterimdi.
Geçmişte Slovakya Dışişleri Bakanlığı
yapmış biridir, o da bu hafta sonu Türkiye'deydi ve ben kendim gibi
eminim -kısa ve öz konuşan bir arkadaşımızdır bu-
mutlaka Ne zaman toparlanıp çıkacaksanız? Suriyeden
getirdiklerinizi de ne zaman geri götüreceksiniz?i demiştir. Yani
dolayısıyla bu gibi çağrıların Türkiye üzerinde yeni
bir baskı düzeni kurulmasına yol açacağını da
hatırlatmak gereğini hissediyorum.
Bu arada Libyada bizim
biliyorsunuz- müttefikimiz durumunda olan, bizimle birlikte, aynı sularda
hareket eden bir Katar vardı. Katar bile elindeki pusulayı
değiştirmeye başladı demem lazım. O bile
Mısırla ilişkilerini normalize etmeye çalışıyor.
Nitekim, Katar Dışişleri Bakanı bu hafta -geçtiğimiz
değil, bu hafta- Mısıra geldi ve Sisiyi yani iktidarın
firavun diye tarif ettiği Sisiyi Katarlı -tırnak içindeki-
müttefiklerimiz Katara bir resmî ziyarete davet etti.
Biraz daha yakın bölgeme
döneyim, Filistin-İsrail. Biliyorsunuz, 21 Mayıs tarihinde bir
ateşkes sağlandı ve bu ateşkes sayesinde çok şükür ki
çatışmalar duruldu ama çözüm üretilemedi tabii ki. Ama şöyle bir
gerçekle karşı karşıya kaldık biz: Maalesef, hem
Hamasla hem İsraille konuşabilen ülke durumundaki Mısır
malı aldı götürdü. Malı aldı götürdü. derken
Mısırın üzerinden, iki çatışan taraf arasındaki
diyalog sağlanabildi ve bu diyalog sayesinde en azından kan
akmasına son verildi şimdilik, maalesef. Ha, biz Türkiye olarak çok
laf ettik ama eylemde geri kaldık yani bu işi Birleşmiş
Milletlere kadar götürdüğümüzü biliyoruz; Birleşmiş Milletlere
götürdük, orada da yine konuşmalar yapıldı, alkışlar
duyuldu ama sonucunda hiçbir şey çıkmadı; ama terörist
dediğimiz, darbeci dediğimiz Sisi, Müslüman Kardeşlere
karşı olduğu hâlde, Müslüman Kardeşlerin bir kolu olan
Hamasla diyaloğa girebilme lüksüne sahip olduğunu ortaya koydu.
Tabii, bu
çatışmalardan birtakım sonuçlar çıktı. Bu
çatışmalardan çıkan sonuçlardan bir tanesi de istesek de
istemesek de, ne kadar eleştirirsek de Netanyahu iç kamuoyu
açısından 1-2 puan kazandı. Bunun dışında,
İsrailin hava savunma sistemi olan Demir Kubbe dedikleri sistem
maalesef kendisinden bekleneni üretemedi. Artı, İsrailin kontrolü
altındaki bazı bölgelerde yaşayan -ki bugün İsrailin
kontrol altındaki bölgelerde 2 milyona yakın Arap yaşıyor-
2 milyona yakın Arapın pek çoğunun artık
silahlanmış olduğu ortaya çıktı yani sadece bir cephe
savaşından bahsetmiyoruz -kaldı ki cephe uzak- bir tarafta
Gazze, öbür tarafta İsrail diye söz etmek mümkün değil. İsrailin
içinde Araplar silahlanmış vaziyette ve bu, istesek de istemesek de
İsrail açısından -ki onlar da bu riski fark ettiler- bir iç
savaş olasılığını gündeme getirdi. Geçmişte
Amerika Birleşik Devletlerinin İsraile koşulsuz bir destek
verdiğini de hepimiz biliyoruz ama bu sefer burada da birtakım
çatlaklar oldu ve Amerika Birleşik Devletlerinin kendi tabanlarında,
halk nezdinde veya sivil toplum örgütleri nezdinde ve hatta Demokrat cephesinde
dahi bazı milletvekilleri Bidenın politikalarına
karşı seslerini yükselttiler. Orada da kalmadılar, bu
çatışmalar ortamında Biden İsraile 735 milyon
dolarlık bir savunma bütçesi katkısında bulunma kararı
almıştı, hatta Demokrat Parti milletvekilleri dahi bu karar
tasarısına -yani 735 milyon doların verilmesine ilişkin- bir
karşı karar tasarısı önermek üzere faaliyete geçtiler.
Şimdi, biz kendimiz
Türkiye olarak baktığımızda -iktidar açısından
söylüyorum bunu- tabii bir başarı öyküsü beklendi ama bu maalesef
üretilemedi. Nitekim, geçende yaptığım konuşmada da ifade
etmiştim, Sayın Bakan burada otururken Dendias Gazzedeydi.
Arkasından, şu anda Amerika Dışişleri Bakanı
bölgede yani hem Kudüse gidiyor hem Ramallaha gidiyor hem Kahireye gidiyor
hem Ammana gidiyor ve bu arada Türkiyeyi teğet geçiyor. Şimdi, bu
teğet geçmenin arkasında pek çok faktör var. Bunun bir iki gün
gerisine giderseniz, Amerikadan gelen bir açıklamada Sayın
Erdoğana antisemitik faaliyetlerinden dolayı Dur bakalım.
denildiğini de hatırlayacaksınız büyük ihtimalle. Niye
bunları söylüyorum? Bunların hepsi NATO Zirvesi vesilesiyle Bidenla
yapılacak ikili görüşmenin gündemini
ağırlaştırmaktadır. Yani, dolayısıyla
Bidenla görüşeceğiz, görüşeceğiz. diye pek böyle
hoşnut olduğunu anlıyorum ben iktidarın ama masaya
oturulduğunda gündemin ağırlığı altında
ezilme riskimizin de bulunduğunu hatırlatmak isterim.
Ha, biz çok laf ettik, az
eylem dedim. Ne yapmamız beklenirdi? derseniz, ben geçen sefer
saymıştım yani gemicikleri isterseniz göndermeyin bundan sonra
İsrail limanlarına diye ama ben daha ilginç rakamlara eriştim.
Aslında gizli de değil, bu eriştim derken böyle, bir
keşiften bahsetmiyorum, TÜİK'in yaptığı
istatistiklerden bahsedeceğim. Türkiye'nin İsraille olan ticareti
2020 yılında 6,2 milyar dolara ulaştı;
ihracatımız 4,7 ve ithalatımız 1,9. Bu arada geçmişte
İsrail'le olan ilişkilerimizin bir turizm boyutu daha vardı,
onun da birdenbire nasıl sıfırlandığını
mutlaka gözlemişsinizdir; daha geriye gidersek one minute ve Mavi
Marmara dönemine. Yani iki yıl içinde 580 binden 430 bin eksiye
gittik. Yani biz bir şey yapamıyoruz İsrail'e ama İsrail
bize yapıyor. Örnek vereceğim size: İsrail'in Hayfa
Limanının özelleştirilmesine ilişkin bir ihale vardı,
oraya bir Türk şirketi girmeye çalışıyordu -son zamanlarda
ismi başka vesilelerle gündeme gelen bir Türk şirketi-
İsrailliler bunu dışladılar yani biz eylem yapamazken
İsrail'e karşı, İsrail kolaylıkla bize bunu yapmakta.
Mısır'a geleyim.
Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde Mısır'la ilişkilerimizin
normalize edilmesi için masaya oturuldu, en azından bir
başlangıç olduğunu söyleyebiliriz. Kiminle oturduk? Despot
diktatör zalim faşist firavun darbeci dediğimiz bir adamla.
Biraz geriye gideceğim. Sayın Cumhurbaşkanına bu soru
sorulmuştu bir tarihte ve Mısır'la ilişkilerimizin
herhangi bir şekilde normalleştirilmesi mümkün müdür? sorusuna
Sayın Cumhurbaşkanı şöyle cevap vermişti: Şaka
herhâlde bu soru? Böyle bir şey söz konusu değil, bizim gündemimizde
böyle bir şey yok; asla söz konusu değil, böyle bir şeyin
olabilmesi için olumlu istikamette çok ciddi adımların
atılabilmesi lazım. Yani adımların, bizim beklentilerimize
göre, Mısır tarafından atılması söz konusu oluyor
Sayın Cumhurbaşkanının düşüncesine göre ama aradan
geçen süre içinde gördük ki atılması gereken adımlar Türkiye'ye
düşüyor. Nitekim, Mısırlılar taleplerini gündeme getirdiler
Eğer Türkiye ilişkileri normalize etmek istiyorsa şu
hususların gereğini yapın. dediler ve bizi öyle yolladılar
geriye. Nitekim, Kahire'de yapılan toplantıdan sonra yapılan
açıklama şöyle: Taraflar istişarelerin bu turunun
sonuçlarını değerlendirecek ve müteakip adımları
kararlaştıracaktır. Yani Türkiye, Mısır'ın
taleplerini not etti Bakacağız, yapabilecek miyiz? dediler ve
döndüler. Neydi Mısırın talepleri? Libyadan çekilin;
İhvancı teröristleri bize iade edin; iç işlerimize müdahale
niteliğinde Türkiyeden yapılan radyo ve televizyon
yayınlarını sonlandırın. Mümkün mü bu? Yani bence
mümkün de iktidar açısından mümkün mü? Büyük bir soru işareti
koyuyorum.
Ayrıca şunu da
dikkatinize getirmek isterim: İktidar pek çok zaman Mısıra
yönelik beklentilerini ifade ederken
Şöyle beklenti içinde:
Mısır, Yunanistanla olan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimiyle
olan bu kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge
anlaşmalarından vazgeçsin. Eğer bundan vazgeçerseniz, siz,
işte bir yerde 15 bin kilometrekare, diğerinde 11.500 kilometrekare
daha fazla deniz alanına sahip olacaksınız. diye âdeta
Mısıra akıl öğretiliyor. Şimdi, Mısıra bu
akıl öğretmenin ben -maalesef- Mısır tarafından
hakaret olarak değerlendirildiğinden eminim. Dolayısıyla
herkesten daha fazla akıllı olduğumuzu düşünüp herkesi
aptal yerine koymaktan da vazgeçilmesinde büyük fayda olacağını
düşünüyorum.
Şimdi, maalesef devleti
yönetemeyen iktidar, ancak algı yönetimleriyle işlerin yolunda
gittiğine ilişkin böyle bir hayal satmaktadır. Şimdi, bunun
belirtilerinin sonucunda geldiğimiz nokta: Biliyorsunuz, biz kükreyen bir
aslan olarak piyasada dolaşıyorduk, maalesef şimdi -benim
gözlemim itibarıyla, politikalarınız itibarıyla- tüysüz
firavun kedisine dönüşmüş vaziyetteyiz. Kısaca,
ehlileştirilmiş vaziyetteyiz -bunu Doğu Akdenizin bütünü için
söyleyebilirim- evcilleştirilmiş durumdayız. Bunun da ötesinde,
şimdi evcilleştirilmiş olarak gördükleri Türkiyeyi, o kükreyen
aslanı terbiye etmek gibi bir vazife de edinmiş pek çok ülke.
Bu arada, Mısırla
oturacağız, işlerimizi normalize edeceğiz diye müzakere
etme arayışındayız. Arada atladığımız
bir şey var -24 Nisan tarihinde Bidena kükredik, nasıl
kükrediğimizi de bilmiyoruz ama en azından telefondan sonra kükredik-
24 Nisan tarihinde Mısırlılar Port Said Limanında bir
Ermeni anıtı açtılar; buyurun.
Buradan geleyim Rusyaya.
Şimdi, Rusya bizim müttefikimiz değil ama Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından, Putin dostumuz olarak
tanımlanıyor. Şimdi, bu dostumuz dediğimiz ülke
açısından, biliyorsunuz, Kırımın işgali diye bir
konu var gündemde. Biz bunu tanımıyoruz. Tabii,
soydaşlarımız olan Kırım Tatarlarına da
verdiğimiz bir destek var, onu da destekliyoruz ama bu politikanın
Moskovada nasıl bir yankı bulduğuna da kulak vermek
durumundayız. Şimdi size Rusya Dışişleri
Bakanlığınca yapılan açıklamayı
okuyacağım: Türk devletinin etnik azınlıkların
savunucusu rolünü oynaması çok şüpheli. Türkiyede etnik, dilsel ve
dinî nitelikli çözülmemiş sorunlar var. İktidara soruyorum: Ne demek
istiyor?
Daha geriye gideyim,
bazılarınız hatırlar, bazılarınız
hatırlamaz
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN
(Tekirdağ) İktidar yok ki.
AHMET KAMİL EROZAN
(Devamla) 2 kişi var burada, onlar mutlaka diğerlerine
anlatacaklardır; iyi not aldıklarının
farkındayım.
Yani ben buradan söylerken,
halkımız da duysun, şu anda karşımda, AKP
sıralarında 2 kişi var.
ALİ ŞEKER
(İstanbul) Arkada 1 kişi daha var, hakkını yemeyelim
şimdi.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN
(Tekirdağ) Yok, haksızlık yapmayalım, 3 kişi var.
AHMET KAMİL EROZAN
(Devamla) Özür dilerim beyefendiden, arkadaki beyefendiden, 3 kişi
olduklarını not ettim.
ALİ ŞEKER
(İstanbul) Kayıtlara geçsin, kayıtlara.
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul)
Buraya bakmıyorsunuz.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Başkanım, Komisyona da
mı bakacağız?
AHMET KAMİL EROZAN
(Devamla) Bu bana başka bir şeyi hatırlatıyor. 90lı
yıllara gidersek, Ankarada Çernişev adlı bir Rus Büyükelçisi vardı. Çernişev benzer bir
durumda -benzer diyorum, aynı Kırım durumu değil-
şöyle bir ifade kullanmıştı: Sırça köşkte oturan,
komşusunun camına taş atmaz. Aynı yere geldik, aynı
yere geldik.
Bitmedi, dostumuz
dediğimiz Lavrov, bu hafta başka bir açıklama yaptı, dedi
ki: Türkiyeye Ukraynanın militarist düşüncelerini desteklemeyi
bırakmaları çağrısında bulunuyoruz, bunu her düzeyde
tavsiye ediyoruz. Her düzey dediği zaman Cumhurbaşkanını
da kastediyor. Yani Bunu Putin, Erdoğana da söyledi. diyor. Devam
ediyor Ukraynanın Kırım konusundaki agresif girişimlerini
cesaretlendirmenin, Rusyanın toprak bütünlüğüne kastetmekle eş
değer olduğunu hatırlatırız. diyor yani
Kırım meselesine bu kadar bulaşırsan ben bunu
Rusyanın iç işlerine ve toprak bütünlüğüne bir
saldırı olarak görürüm. diyor.
Bitmedi Rusların
işi. Geçen hafta Kıbrıs konusunda başka bir açıklama
yaptılar. Biz biliyorsunuz İki devletli bir çözüm diyoruz, onlar
geçen hafta bir açıklama yaptılar Çözüm federasyondur. dediler;
madde bir. Madde iki: Bu garantörlük sistemi bitmelidir. dediler. Yani? Yani
Türkiye, Yunanistan, İngiltere garantör ya, Bu bitsin,
Birleşmiş Milletler daimî üyeleri garantör olsunlar yani ben de topa
gireyim dedi. Daha da öteye gittiler, şöyle bir açıklama var:
Bazı ülkelerin -ki Türkiyeyi kastediyorlar- çözümün değil, sorunun
bir parçası hâline geldiklerini gözlüyoruz. diyorlar yani Rusya
açısından Türkiye, Kıbrıs meselesi açısından
sorunun bir parçası, çözümün bir parçası değil.
Şimdi, bunların
hepsini bir araya koyuyoruz. Bunun üzerine -ne kadar dostumuzsa Putin- Ukrayna
ve Polonyaya İHA ve SİHAlar satıyoruz. Kime karşı
kullanacaklar İHAları ve SİHAları? Rusyaya
karşı. NATOnun Baltık devriyesine Türk Hava Kuvvetlerinin
F-16ları katılıyor. Kime karşı? Rusyaya
karşı. Suriye, Azerbaycan, Libyada Rusya askerî teçhizatı hedef
alınıyor. Sonunda da ne oluyor? Her şey pandemiden ibaret
değil, turistler yok oldu yani turist diye beklediğimiz ve ülkemiz
açısından bugünkü koşullarda tek döviz girdisi olacak kalem
maalesef buharlaşmış vaziyette. Yani bütün bunların hepsini
üst üste koyarsanız önümüzdeki dönemde
Biz geçmişte Amerikayı
Rusyaya, Rusyayı Amerikaya karşı oynamaya
çalışıyorduk. Maalesef bu oyunun da bizi bir açmaza ve dar,
çıkmaz sokağa ittiğinin farkında olmamız
gerektiğini düşünüyorum.
Maalesef sürem çok
sınırlı kaldı. İlk fırsatta yeniden kürsüye
geldiğimde devam edeceğim. Avrupa Parlamentosunun geçen hafta
yayınlanan bir raporu var. Bu raporun ayrıntılarına bugün
girecek vaktim olmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın Sayın Erozan.
AHMET KAMİL EROZAN
(Devamla) Ama ben iktidarı her zaman olduğu gibi dış
politika konusunda da bir kere daha uyarmak görevimi yerine getirmek
mecburiyetinde olduğumu söylüyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teklifin tümü
üzerinde ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum
Milletvekili Sayın Kamil Aydına aittir.
Buyurun Sayın
Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL
AYDIN (Erzurum) Saygıdeğer Başkanım, çok kıymetli
milletvekili arkadaşlar; Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına
teklifin genel, ana hatları üzerinde konuşmak üzere söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlarken dün
gece yarısı aldığımız bir doğal afet
haberinden dolayı, merkez üssü Otlukbeli ve Erzincan olan 4,2
şiddetindeki depremden dolayı hem Erzincanımıza,
Otlukbelimize hem depremi hisseden çevre illerdeki
vatandaşlarımıza ve ülkemize geçmiş olsun dileklerimi ifade
etmek istiyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, uluslararası bir mevzuda konuşuyoruz, burası
milletimizin tecelligâhı Meclisimiz yani yasamanın en yüce
makamındayız. Dolayısıyla, bu yüce makamda
söyleyeceğimiz, söylediğimiz her şey belagat genel konsepti
altında dikkate alınır. Yani söylem, ifade, konuşma, söz
adına yapılan her şeyin bir sistematik çerçevesinde
olmasında yarar var diye düşünüyoruz. Tabii bunu önceleyen çok yerli
bilim adamlarımız var, Nejat Muallimoğlu onlardan bir tanesi ama
ben uluslararası, evrensel herkes tarafından bilinmesi hasebiyle Aristonun
Retorik diye bir kitabına göndermede bulunarak şunu ifade etmek
istiyorum çünkü bunu sık sık tekrarlamakta yarar var diye
düşünüyoruz; şöyle üçlü bir çerçeveye oturtur Aristo belagatı:
Bir söylemin kaliteli, tutarlı, etkin olabilmesini sağlamak
adına bu üçgenin bir köşesinde onun logos diye ifade ettiği
bilginin, belgenin hâkim olduğu şeyler; alt kısmında
ethos diye ifade ettiği bugün bizim etik dediğimiz ahlaki kurallar,
tutarlılık anlamındaki bir manzume söz konusu; diğer
köşesinde de yine kendisinin pathos dediği, efendim, özellikle
ilham alınan örnekler, olaylar, varsa öykülerden esinlenerek bir
konuşma, bir belagat oluşturma. Niye bunlar gerekli? diye
söylendiğinde halkın, milletin yani bu Parlamentoyu oluşturan
ana iradenin anlaması, ikna olması, efendim, kabullenmesi açısından.
Bu kısa açıklama
sonrası ben sözlerime gerçekten şöyle başlamak istiyorum bir
strateji tanımı yaparak, tamamen özgün: Strateji, tecrübi bilgi ve
belgeye dayalı; tarihî, coğrafi, kültürel, ekonomik ve siyasi olgular
ve olaylar ışığında bir milletin ve ülkenin ali
menfaatlerini önceleyen sağlıklı bir yol haritası
oluşturmanın adıdır. Küresel boyutta ele
alındığında, sahip olduğu yer altı ve yer üstü
zengin kaynakların yanı sıra, taşıdığı
tarihî, kültürel ve dinî değerler müktesebatına atfen, Orta Doğu
coğrafyası dün olduğu gibi bugün de birçok Batılı
devletin stratejik hedefi kapsamındadır.
Bu genel çerçevede, malum
Haçlı Seferleriyle başlayarak bin yılı aşkın bir
süredir her durum ve şartta güçlü devlet ve millet olma tecrübesiyle etkin
bir direnç oluşturan Türk milleti ve onun kurumsal yapıları,
bölgeye yönelik bu stratejik hedeflerin merkezine oturtulmuştur maalesef.
Büyük Osmanlı bakiyesinden Anadolu ve Rumelide kan dökerek
vatanlaştırdığımız, göz bebeğimiz bu küçük
coğrafyamızda dahi bu bölgesel antiemperyalist duruşumuzdan
dolayı Lozanda açıkça deklare edildiği gibi, genç
cumhuriyetimiz stratejik hedef olmaya devam etmektedir. Bu bağlamda,
odaklanılan öncelik ise birlik, beraberlik ve kardeşlik hukukumuzun yegâne
harcı ve kültürel zenginliğimiz olan etnik ve mezhebi
çeşitliliğimize yöneliktir ve nihai amaç ise aynen Lübnan, Suriye ve
Irakta olduğu gibi bölünme, parçalanma, küçülme, ayrışma ve
kaosu körüklemektir.
Orta Doğu
coğrafyasına binlerce kilometre uzaktan büyülü demokrasi, insan
hakları, özgürlük ve hukukun üstünlüğü sloganlarıyla gelip
barış ve huzur vaadinde bulunanların aslında gerçek
hedefleri, haritaları yeniden çizmek veya Bu bir Haçlı Seferidir.
diyerek Müslümanları, mezhebi ve etnik kökeni ne olursa olsun tahakküm
altına alıp büyük İsraili güvenceye alacak uydu yapılara
dönüştürmektir. Bunu gerçekleştirme adına, öncelikle sıcak
savaş yöntemleriyle doğrudan işgal girişimleriyle bölgede
taş üstünde taş bırakmamışlardır, daha sonra iç
kamuoyundan gelen tepkilerden dolayı eli yakmaktansa maşa kullanma
yöntemiyle vekâlet savaşları deruhte ederek terör örgütleri
yaratıp kullanmışlardır. Oluşan kaos ve kargaşa
ortamına yasallık kazandırma adına da uluslararası yapıları,
medyayı, STKleri ve bilim dünyasını bu kanlı stratejiye
aracı kılmışlardır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu genel çerçeve ışığında özellikle
son zamanlarda içinde bulunduğumuz bölgede, coğrafyada Kudüs
olayları ve Filistinde yaşananlar ve akabinde gerçekten bir taraftan
Doğu Türkistanda bir taraftan Balkanlarda bir taraftan yanı
başımızda, efendim, güney sınırımızda
yaşananları da dikkate aldığımızda şöyle
kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse artık bu dörtlü
sacayağının yani uluslararası siyasi söylemlerin, onlara
destek olarak bilimsel çalışmaların, STKlerin ve medyanın
bir iş birliği hâlinde hedefe aldıkları birtakım
coğrafyalara yeni projeleri yönlendirme ve bunu gerçekleştirme
girişimlerine tanıklık ettik. Evet, Kudüs bunun bir canlı
örneğiydi. Neler yaşadık? İşte, bakıyoruz,
gerçekten burada büyük bir katliama, büyük bir soykırıma tabi tutulan
bir nüfus söz konusu. Varlıktan yokluğa düşürülmüş,
çoğunluktan azınlığa dönüştürülmüş bir Müslüman
Filistin nüfusuna reva görülenler ortada. Burada aslında yapılan
şey şu: Gerçekten tamamen Yahudi seviciliği ya da İsrail
seviciliğinden ziyade -Allah korusun- son zamanlarda
ısındırılarak dünya gündemine getirilen hatta Huntingtonu
kıskandıracak şekilde bir medeniyet çatışmasına
dönüştürme hayali söz konusu. Burada hedef bellidir: Müslümanlardır,
İslam dünyasıdır. Dolayısıyla biraz da böyle bakmak
lazım yani Avusturyada, Çekyada kendi bayraklarının indirilip
İsrail bayrağının asılması inanın
yaşadıkları o Holokosttan, bir İsrail seviciliğinden,
bir Yahudi seviciliğinden ziyade İslama, Müslümanlara duyulan
nefretin daha katmerli olmasından dolayı açıkça görülmektedir.
Şimdi, adına İslamofobi diyelim İslam
karşıtlığı diyelim, ne dersek diyelim gerçekten bunun
bir vakıa olduğuna çok açık, net bir şekilde
tanıklık etmekteyiz.
Şimdi, biraz önce genel
söylem çerçevesini çizdiğim kurallara uygun bir şekilde birtakım
şeyleri paylaşmak istiyorum somut örnekleriyle. Bakınız,
İsveçte göçmen karşıtlığıyla bilinen bir
milletvekili Richard Jomshof, Müslüman ülkelerde yaşayanları
şanssız olarak nitelendirirken şöyle ucube bir cümle kuruyor;
korkunç -gerçekten- din karşıtı, insanlık
karşıtı bir cümle: İslam iğrenç bir ideoloji ve
dindir. diyor. Bunu söyleyen aynen böyle bir yasama organındaki -sözüm
ona- bize hukukun üstünlüğünden, demokrasiden, insan haklarından, çok
üst perdeden konuşanların temsil edildiği bir Kuzey Avrupa
ülkesindeki, İsveç Meclisindeki göçmen
karşıtlığıyla bilinen bir milletvekili.
Şimdi, öte yandan
bakıyoruz yine, Amerika Birleşik Devletlerinde Nafiah İkram
diye bir kardeşimizin Müslüman kimliğinden dolayı,
kıyafetinden dolayı kezzap atılarak yüzü yakılıyor ve
yirmi bir gün yoğun bakımda yaşam mücadelesi veriyor.
Şimdi, bu örnekler o
kadar çok ki; daha yakın bir şey söyleyeyim, hepimiz takip ettik
sanırım, hatırlıyorsunuz: İsrailde
çoğunluğunun kadın, çocuk ve gerçekten savunmasız insanlar
olduğunu bildiğimiz 200ün üzerinde katledilen Müslüman var. Buna
gücü yettiğince basit tepki gösteren -silaha, savunmaya yönelik bir
şey değil ama- bir moda dergisinde model olarak hayatını
idame ettiren birisinin bir cümleyle bu soykırımı, bu zulmü
protesto etmesi dahi maalesef kabul edilemez bulundu. İşte Bella
Hadidin, Dua Lipanın muhatap olduğu bu muamele gerçekten hepimizin
dikkatini çekti. Yani Onlara da mı? diyecek noktaya geldik.
Dahasını
söyleyeyim; Emily Wilder diye bir hanımefendi, Associated Presste çalışıyor.
Düşünebiliyor musunuz sürekli Türkiyeyle ilgili haberlerde bizi mahkûm
eden, bizi yok sayan, bizim ne kadar antidemokratik olduğumuzu -sözüm ona-
ifade eden bir haber ajansının muhabiri ve kendisi Yahudi
asıllı bir hanımefendi, sadece Filistin yanlısı bir
gösteride bulunduğundan dolayı işinden atıldı.
Şimdi,
bakınız, bunlar çoğaltılabilir. İşte, Avrupa
Birliği ülkelerinde cami duvarlarına çizilen gamalı haçlardan
tutun da gerçekten atılan molotofkokteyllere, bombalara, tacizlere kadar
suç oranında müthiş bir artış görmekteyiz. Kime?
Müslümanlara ve özellikle Avrupadaki nüfus yoğunluğundan dolayı
Türklere. Bunlara bire bir, çok açık bir şekilde tanıklık
ettik.
Yine, geçmişte
baktığımızda, efendim, Yeni Zelandada Christchurchte bir
camide cemaati çok açık bir hedef kılarak seri ateş edip 51
Müslümanın katline neden olan bir olayı hatırlıyoruz, daha
dün gibi.
O da yetmemiş gibi,
Norveçte yine, efendim, çoluk çocuğu götürüp bir odada katleden bir caninin,
neofaşist bir arkadaşına yazdığı mektupta, çok
açık ve net bir şekilde, işte, Avrupanın
Müslümanlaşmasına, Avrupanın çok kültürlülüğüne
karşı bir direnç, dayanışma içerisinde olduğunu ifade
etmesine tanıklık ediyoruz.
Bakınız, yine
bilimsel bir çalışma; 2019-2020 yıllarında 2 ayrı
mukayeseli çalışma sonucu şöyle: Almanyada Türklere
karşı saldırıda yüzde 53,7 artış var.
Değerli arkadaşlar, yani 300 küsurlu rakamlara
ulaşılmış, saldırı oranında müthiş bir
artış var. 2019dan 2020ye, bakınız, bir yıllık
zaman aralığında artış oranı yüzde 53,7.
Şimdi, bunları
görünce tabii, gerçekten dehşete kapılmamak elde değil.
Dolayısıyla işte, bütün bunlara bakarak o zaman
uluslararası bağlamda bizim ihtiyacımız olan -özellikle
nedir- ülkemizin ve bizim de içinde bulunduğumuz İslam
dünyasının bir birlik beraberlik içerisinde, bir eş güdüm
içerisinde, eylemde ve söylemde bir birlik içerisinde hareket etmeleri
kaçınılmaz olmaktadır.
Şimdi, tabii -burada bir
parantez de- aslında, bunun çok yakın bir yansıması olarak
özellikle Avrupa Parlamentosunun 2019-2020 Türkiye Raporuna ilişkin
birkaç şey söylemek istiyorum. Burada da çok açık ve net bir
şekilde, gerçekten yine, bize yönelik mesnetsiz, tutarsız, temelsiz
birtakım suçlamaların, iftiraların muhatabı olduğumuza
tanıklık ediyoruz. Bunları ana başlıklar altında
ele almak gerekirse:
Bakınız,
şimdi, Kıbrısta kırk, elli yıldır bir
çözümsüzlük süreci yaşanıyor. Ama ilk defa somut bir adım
atılarak, çok net bir şekilde tavır ortaya konularak 2 devletli
bir çözüm telaffuzuna kıyametleri kopardılar. Nasıl olur 2
devletli bir çözümü telaffuz edersiniz? Maraşı kapalı olmaktan
çıkarıp halkın hizmetine açmak
Nasıl olur -haddinizi
aşar- Maraşı açma gibi bir cüret gösterirsiniz? Bu,
Kıbrıs özelindeki ifadeler.
Öte yandan, bakıyoruz,
efendim, Ege ve Akdenizde tamamen tek özelliği, yegâne niteliği AB
üyesi olmaktan öte hiçbir hukuki, tarihî ve coğrafi bir gerekçesi olmayan
Ege ve Akdenizdeki Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesiminin
gerçekten Türkiyenin haklarını taciz eden sözüm ona sözde
birtakım taleplerini yerinde bulup Türkiyeye karşı çok rahat
bir şekilde savunmaya çalıştıklarını ve bu rapora
da dercedildiğini açık bir şekilde görüyoruz.
Efendim, AİHMin
kararlarına atıfta bulunuluyor. Kim üzerinden? İşte, bir
teröristin, bir caninin, bebek katilinin önder olarak nitelendirildiği,
heykelinin dikilmesi hedeflenen birinin affını isteyen bir AİHM
kararı. Tamam da AİHM kararlarının
bağlayıcılığı mı var? AİHMin bugüne
kadar birçok ülke hakkındaki -son zamanlarda tamamen hedefe Rusya,
Türkiye, Azerbaycan üçgenini koymuş olmasına rağmen- bütün bu
taleplerini takipte hiçbir zaman gerçekten bu kadar cevval olmadınız,
bir rapora dercetmediniz de niye söz konusu Türkiye olunca bunu sürekli,
ısıtıp ısıtıp önümüze getiriyorsunuz?
Ayasofyayı niye
ibadete açtınız? diyor. Yani şu densizliğe baksanıza!
Bu, iç hukuka müdahaledir. Ayasofyayı, dünya kültürel değerini siz
bize sormadan nasıl açtınız? gibi hadsizlikler; efendim,
Boğaziçi eylemlerindeki kural ihlalleri, yok işte,
aşırı şiddet kullanımı falan filan, bir sürü...
Ama bizi, Milliyetçi Hareket Partisini özellikle derinden inciten bir
16ncı madde var.
Şimdi, ben bu maddeye
geçmeden bir anımı paylaşmak istiyorum,
yaşadığım bir şey. Avrupanın bir
başkentinde yaşayan bir okul arkadaşım, Kürt kökenli bir
arkadaşım dedi ki: Siyaset düşündüm. Uzun yıllardır
bu Avrupa ülkesinde yaşıyorum ve bir siyasi partiye müracaat edip
aday olduğumu ifade ettim. Beni mülakata aldılar. Dediler ki:
Nerelisin? Şuralıyım, etnik kökenim şu dedim. O zaman
Türkiyede sizin etnik kökeninize yönelik müthiş bir soykırım,
müthiş bir tek yönlü uygulama var değil mi? deyince hayır
dedim. Yok deyince şok oldular. Mülakat beş dakika içinde sonuçlandı
ve ben kabul edilemez listeye alındım. Şimdi, bunu niye
söylüyorum? Maalesef Avrupada bizden kaçıp... Ben onlara gerçekten ne
soydaş ne akraba ne dost diyebilme nezaketini göstermiyorum çünkü kökeni,
mezhebi, aidiyeti, yaşam tarzı ne olursa olsun eğer bu ülkeye
zerre kadar, birazcık aidiyet hissetmiyorsa ben bu ifadeleri açıkça
kullanırım.
Şimdi, Almanyada
evladını PKKya kaptırmış, evladı dağa
götürülmüş bir Maide ablamız var. Ya, inanın Berlinde biz de
gördük. Her gün akrabalarıyla diyor ki: Evladımı kurtarın
ey demokrasi beşiği Almanya! Ey Bundestagdaki benim
soydaşım, etnik grubum, sırdaşım, dindaşım!
Yahu şuna bir kulak verin, bir gündeme getirin. Asla. Ama 24 Nisan oldu
mu 23ünde hatırlatmayı da ihmal etmiyorlar aynen içeridekiler gibi;
bir bakıyorsunuz, tek ağızdan hemen Ermeni sözde
soykırım tasarısının kabul edilmesi noktasında
Parlamentonun altını üstüne getiriyorlar. Türkiyenin sınır
içerisinde ve ötesinde her türlü terörle mücadelesini akamete uğratma
adına Alman Parlamentosunda en ucube teklifleri onlar yapıyorlar ve
bunların bir de maalesef -isimleri bende var- bilim dünyasında
destekçileri var. Birisi pişiriyor orada söylem olarak, diğeri
medyada yayınlıyor. Tabii, bunların arkasında bir STK var.
Ondan sonra servis nereye? Bundestaga servis yapılıyor, Alman
Parlamentosuna, hemen bir kanun teklifi, tasarısı hâline getiriliyor.
Ne? Türkiyeye ekonomik ve silah ambargosu koymak zorundasınız Ey
Almanya Hükûmeti! diyor. Almanya Hükûmeti şaşırıyor, diyor
ki: Bu teklif, efendim, Yeşiller ve Die Linke dediğimiz o sol
yapının dışında hiç kimseden gelmiyor. Bunların
da Alman kökenlilerinden gelmiyor, ilginçtir ancak Türkiye kaçkını
vatan hainlerinden geliyor bu tür teklifler.
Şimdi, bunlar gözümüzden
kaçmıyor. Bunların medya ayağını da biliyoruz, her
şeyin farkındayız. Dolayısıyla bu 2019-2020 raporu
gerçekten baştan aşağı bizi inciten, bizi yok sayan bir
rapordur. 16ncı maddede
Efendim, Avrupada düne kadar sokaklara hâkim
olup Türklere ait cam, çerçeve, dükkân, ev bırakmayan, bombalayan, gizli
Alman örgütleriyle iş birliği yapıp Solingen gibi
soykırımlara vesile olan bu terör grupları artık eski
hareketliliklerini, eski hâkimiyetlerini sağlayamıyorlar. Bunlara
teşne olan, maalesef
Geçmişte -bu da benim bireysel tecrübemdir-
Avusturyada görev yapmış bir üst düzey elçilik sorumlusu bana aynen
şunu demişti, 90lı yılları söylüyor: Hocam,
dışarı çıkamıyoruz. PKKnın
baskısından, inanın, görev yapamıyoruz. Türkiyeyle ilgili
bir olay oldu mu elçiliğin önü ana baba günü, her türlü taciz, tecavüz,
her türlü saldırı oluyor.
Şimdi oralardan buralara
geldik.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Hocam, buyurun,
toparlayın.
KAMİL AYDIN (Devamla)
Bir dakika rica edeyim.
BAŞKAN Tabii tabii,
buyurun.
KAMİL AYDIN (Devamla)
Şimdi, bugün ise
Bakın, genelde DITIB ama özelde ülkücü dernekler
üzerinden, efendim, o müthiş dörtlü sacayağının
pişirip ortaya koyduğu bir madde dercedilmiş. Allah
aşkına, hepinizin akrabası var, eşi dostu var; siyasi
görüşümüz ne olursa olsun yani orada bizim
arkadaşlarımızın
Hiçbiriniz inanabiliyor musunuz? Hepimiz
o sokaklarda, hepimiz o ülkelerde bulunduk. Efendim, illegal hareketlerine
tanıklık ettik mi? Vergisini veriyor, düzenli
vatandaşlığını yerine getiriyor ama bir şeyi
yapmıyor, bir şeyi: Ülkesini satmıyor, vatanını
satmıyor, bayrağına ihanet etmiyor! (MHP sıralarından
alkışlar) Niye batıyor bu, niye birilerini rahatsız ediyor?
İşte, asıl neden bu; bunu açıkça söyleyemeyip diyorlar ki:
Orada yaşayanlar, Ermeni kökenli, Rum kökenli, Kürt ve Alevi kökenli
vatandaşlarımız için bir risk teşkil ettiği için,
efendim, gerekli güvenlik kuvvetleri bunları da terör gruplarına
ilave etsin.
Şimdi, Allah
aşkına, buradan milletimize sesleniyoruz
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KAMİL AYDIN (Devamla)
Türk milliyetçisi, ülkücü bir iradeden terörist çıkmaz; kimse bunu
yaftalamasın, yaftalamaya çalışmasın diyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle, anlaşmalar ülkemize, milletimize hayırlara vesile
olsun diyor, saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Orhan Sümer,
buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Adana Milletvekili Orhan Sümerin, seyahat acentelerinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Seyahat acenteleri, pandemi,
özellikle de bayram tatilinde uygulanan kısıtlamalar nedeniyle çok
ağır mali güçlükler içindeler. Bu sene ve önümüzdeki sene
yapacakları faaliyetlerden kâr elde edilmesi mümkün değilken
zararına, nakit akışını ve tüketicisini kaybetmemek
için yapacağı işlerden TGA turizm payı ödemek zorunda
kalmışlardır. İş yapamadıkları dönemde de
beyanname vermek, turizm sektörüne ağır yara vermektedir.
Geçmiş döneme ait
borçların yirmi dört ay ötelenmesi, TGA turizm payının 2021-2022
yılları arasında alınmaması, kısa
çalışma ödeneği desteğinin seyahat acenteleri için 2022 yılına
kadar devam etmesi; seyahat acentelerine kamu bankalarından veya kamu
kaynaklarından bir kısmı hibe, bir kısmı faizsiz kredi
olmak üzere mali destek sağlanması, 2021 ve 2022 yıllarında
fuar katılımlarında uçak ve stant bedelinin TGA tarafından
karşılanması talepleri değerlendirilmesi ve gerekli
desteklemeler sağlanmalıdır.
BAŞKAN Sayın
Taşdoğan, buyurun.
31.- Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin
Taşdoğanın, Gaziantepteki gelişmelere ilişkin
açıklaması
ALİ MUHİTTİN
TAŞDOĞAN (Gaziantep) Teşekkürler Sayın
Başkanım.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyeye her alanda rol model olan Gaziantep, rol model olmaya devam ediyor.
Öncelikle, OECD
Kapsayıcı Büyüme İçin Şampiyon Belediye
Başkanları Koalisyonuna Türkiyeden ilk davet edilen belediye
başkanı unvanına sahip olan, gazi şehrimizi
gururlandıran Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanımız
Fatma Şahini tebrik ediyoruz.
Geçtiğimiz günlerdeyse
Gaziantepte düzenlenen Avrupa Ampute Futbol Şampiyonlar Ligi
müsabakasında elde ettiğimiz başarıyla ülkemizin ve
şehrimizin göğsünü kabartan Şahinbey Belediyespor ampute
takımının teknik heyetine, futbolcularına ve Belediye
Başkanımız Mehmet Tahmazoğluna bize bu güzel heyecanı
yaşattığı için tebrik ve teşekkür ediyoruz.
Ayrıca, bugün
açıklanan Türkiyenin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu
Araştırmasında büyük başarı elde ederek
sıralamada yerini alan 29 Gaziantepli sanayi firmamızı,
temsilcilerini ve çalışanlarını ayrı ayrı tebrik
ediyoruz.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Gelir ve Servet
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme
Anlaşmasını Tadil Eden Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna İlişkin Kanun Teklifi (2/2496) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 171) (Devam)
BAŞKAN Teklifin tümü
üzerinde 3üncü söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşa ait.
Buyurun Sayın
Beştaş. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MERAL
DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri ve televizyonları başında bizleri izleyen
değerli halkımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şu anda iktidar grubunda
tam anlamıyla 4 milletvekili var maalesef, aslında muhatabım
tabii ki halk, kendilerinin de dinlemesini isterdim ama kuvvetle muhtemel
sonradan izleyeceklerdir çünkü onları yakından ilgilendiren bir
konuşma yapacağım.
Şimdi, değerli
halkımız, üç haftadır -yirmi üç günü geçti galiba- Türkiye
yurttaşı olan, daha önce AKPyle çok yakın ilişkileri
bulunan, neredeyse bütün yöneticileriyle, bakanlarıyla -önemli oranda,
hepsini kastetmiyorum- boy boy fotoğrafları olan Sedat Pekerden söz
ediyorum. Tabii ki kendisi bizim muhatabımız değil, bizim
ilgilendiğimiz bölüm çıkan sonuçlardır. Bu sonuçlar niye bu
kadar önemseniyor? Bu videolar niye bu kadar tartışılıyor?
Aslında herhangi biri olsaydı, herhangi suç işleyen mafya,
kaçakçı vesaire olsaydı; devletle, yönetimle ilgili bir meseleyi
anlatmasaydı belki bu kadar ciddiye alınmazdı diyeceksiniz ama
daha da önemlisi, iktidar adına miting yapan, iktidar adına oy
isteyen, iktidar adına akademisyenleri tehdit eden, iktidar adına il
il dolaşan ve çok yakın pozlar veren biri olunca tabii ki
vatandaş izliyor ve rekor kırıyor. 50 milyonu aştı,
Türkiyede çocuklar hariç herkes izledi ve eminim en çok da iktidar partisi
milletvekilleri, yöneticileri ve onlara oy verenler de izledi; onun biraz sonra
nedenini açıklayacağım.
Düne kadar tek bir ses
çıkmadı, çıt yok, kimse açıklama yapmıyor. Ya, ne
oluyor? Eski Başbakan, İçişleri Bakanı
Kokain ticareti,
uyuşturucu ticareti
O kadar ciddi sorular var ki ortada, bir
Allahın kulu çıkıp bunlara cevap vermedi. Ne derler eskiler?
Sükût ikrardan gelir. Bu ikrardır, biz bunu böyle okuyoruz çünkü verilecek
bir cevap yok aslında, bunu kabul ediyorum. Neye cevap versinler? Her
şey belgeli, ortada; videolarla, canlı yayınlarla bunlar ortaya
çıkıyor.
Peki, dünden beridir
söylenenler ne? 2002den beri tekrarlanan nakarat: Vatan, millet, Sakarya!
halk diliyle. Bugün bile öyle, grup toplantısında da dünkünde de 2
tane televizyon programında da sevgili halkımız, sizin
sorduğunuz hiçbir soruya yanıt verilmedi. Ben bu nedenle bu
konuşmamda aslında ağırlıklı olarak halkın
kafasındaki soruları soracağım, bu yüzden söz aldım.
Şimdi, bütün kirli
ilişkiler tek tek dökülüyor. Beka beka! deyip terör edebiyatı
yapıyorsunuz, Oh oh! naraları çekiyorsunuz bu kürsülerden ama bugün
nerelere çöktüğünüz, nerelerden nerelere gemileri yürüttüğünüz, sırtınızı
hangi mafyatik ilişkilere dayadığınız
ortalığa saçıldı, her tarafa saçıldı. Halkı,
muhalefeti, toplumu sindirmek için kullandığınız, kendinizi
kullandırttığınız -en kötüsü- iş birliği
yaptıklarınız suç ortaklarınız bugün size diş
gösteriyor.
Türkiye halklarına
karşı işlenen suçlar, yolsuzluk ve uyuşturucu ticareti,
yargısız infaz ve faili belli cinayetler birer birer bir kez daha
ifşa oluyor; aslında bu bir ifşa dönemi. Her yeni
açıklamayla bu suçlar derinleşiyor, suçlar derinleştikçe sizin
çöküşünüz ve çürümeniz de derinleşiyor ve hızlanıyor.
Susurluktaki enkaz hâlâ orta
yerde duruyor. Susurlukta ortaya dökülen işkenceler, faili meçhul
cinayetler, gözaltında kayıplar, uyuşturucu, kara paralar,
çeteler, Kürt halkına karşı işlenen insanlık suçları
bugün AKP-MHP iktidarıyla yeniden üretilerek artık toplumun
kaldıramayacağı kadar ağırlaşıyor.
Susurluktaki enkazı kaldırmak için geldiğini iddia edenler,
şimdi o enkazın tam da üzerinde oturuyor. O günkü politikalar
aynı olduğu gibi failller de suçlular da aynı, hatta iktidar da
aynı, sadece ismi değişmiş aslında.
Biz, yıllardır
Halkların Demokratik Partisi olarak bu kirli ilişki
ağlarını, bu yolsuzluk çarkını, mafya ve çete
düzenini, bu toplum düşmanlığını her yerde, sevgili
halkımız sizin adınıza anlattık; Genel Kurulda,
mitinglerde, önergelerde, gittiğimiz her yerde bunları anlattık,
hakikatleri ortaya çıkaralım dedik, biz varız dedik, şimdi
de varız. Hesap soralım dedik, hesaplaşalım dedik,
yüzleşelim dedik; kabul etmediler.
Şimdi, biz, bugün
geldiğimiz noktada hesap sormaya devam ederken sizler insan içine
çıkacak yüz bulamıyorsunuz, bulamayacaksınız. Bir gözünüz
Dubaide bir kulağınız Venezuelada. Aklınız, fikriniz
meşruluğunu yitirmiş iktidarınızda, cebinizde ve banka
hesaplarınızda ama biz halkımızı, halklarımızı
ve toplumsal mücadelemizi, siyasi irademizi, emeğimizi,
doğamızı yani bizden çalmaya
çalıştığınız hiçbir değerimizi
mafyalaşan iktidara ve iktidarlaşan mafyalara teslim
etmeyeceğiz. Her zaman söylediğimiz gibi, toplum, çoktur bu toplum,
teke boyun eğmeyecek, eğmez. Bu toplum direngendir, biadı kabul
etmez. Bu toplumun iradesi, doğası, tarihi, belleği ve
mücadelesi saraylara, derinlere, çetelere sığmaz. Elbette bu halk,
yaptığınız bunca kirli işi, işlediğiniz
suçların hesabını ilk sandıkta size soracaktır. Biz de
sandığa kadar hesap sormaya devam edeceğiz.
Şimdi, benim
sorularım var, bu sorular tabii ki HDPnin soruları. Bu soruları
yüzlerle, binlerle artırabiliriz. Ben halk adına, 84 milyon
yurttaş adına şu anda bu soruları tek tek, tane tane soruyorum.
Televizyonlarda cevap vermediniz, grup toplantısında cevap
vermediniz, sözcüleriniz cevap vermedi ama halk evde, sokakta, iş yerinde,
her yerde bu soruların cevabını arıyor ve aslında
tahmin de ediyor, biliyor.
Bir: Mafya liderinden ayda 10
bin dolar maaş alan siyasetçi olduğu iddiası doğru mudur?
Doğruysa kimdir? Bu bir milletvekili midir? Mafya liderlerinin maaşa
bağladığı başka milletvekilleri var mıdır?
İçişleri Bakanı televizyon programında Milletvekili.
demedi ama Siyasetçi. dedi, bu siyasetçiyi derhâl açıklayın.
İkincisi: Meclis
sıralarında oturan, cinayetle suçlanan bir milletvekili var; Mehmet
Ağarın oğlu. Cinayetle suçlanıyor ya, videolarda
ayrıntıları anlatılıyor. Şimdi, bunun Mehmet
Ağarın eliyle örtüldüğü iddia ediliyor. Tabii ki bu iddia yeni
değil, sadece yeni bir delil ortaya çıktı. Şimdi,
kamuoyunun vicdanını rahatlatmak için en azından bir
girişiminiz olmayacak mı? Hakkında cinayet iddiası olan
başka milletvekili var mı? Hakkında soruşturma olan
başka milletvekili var mı? Biz olmadığını
biliyoruz ama yine soruyoruz. Yeldana Kaharman isminin yanında, Nadira
Kadirova ismi size neyi hatırlatıyor? Bu cevabı verin,
Türkiyeye verin.
Diğeri: Binali
Yıldırıma yakınlığıyla bilinen Venezuela
Dostluk Grubu Başkanı AKP Milletvekili Serkan Bayram, Erkam
Yıldırımın Venezuelaya Filistin Camisi yapımı
için gittiğini söyledi, amenna; Binali Yıldırım ise
oğlunun maske ve test kiti dağıtmak için gittiğini söyledi.
Hangi açıklama doğru, hangisine inanalım? Eğer Binali
Yıldırımın iddiası doğruysa ne kadar test kiti
ve maske gönderildiğini, bari faturalarını bizlere
açıklayın yani makbuz ve faturaları istiyoruz. Burada
aşı yapılamazken, maske dağıtılmazken niye
Venezuelaya maske ve test kiti götürdüğünüzü de bir zahmet, onun
yanında açıklayıverin.
Kolombiya Hükûmetinin
açıklamalarına göre bundan bir yıl önce Kolombiyadan Türkiyeye
gitmek üzere olan 4,9 ton eroin yakalanmış, uyuşturucunun
İzmirde bir kimya şirketine gideceği belirlenmiştir; bu, resmî
bilgi. Bu şirketin sahibi kimdir?
Yine, bir yıl önce
Panamada son durağı Mersin olan 616 paket kokain
yakalanmıştır. Mersindeki alıcı firmanın sahibi
kimdir? Bunu biliyor musunuz ya da ortaya çıkarmayı düşünüyor
musunuz? Her iki sevkiyatı gerçekleştiren
taşımacılık şirketi kime aittir? İzmir ve Mersindeki
alıcı şirketlere ve taşımacılık
şirketine soruşturma başlatılmış mıdır?
Eğer olayın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen
soruşturma başlatılmadıysa neyi bekliyorsunuz gerçekten? Bu
işin içinde siz de mi varsınız? Varsanız bunu da
açıklayın.
Kolombiya Savunma Bakanı
açıklama yaptı ya -bir daha söylüyorum- Kolombiya Savunma Bakanı
açıklama yaptı, bu sizin için hiçbir değer ifade etmiyor mu? Bu
bir suç ihbarı değil mi? Neden ihbar kabul etmediniz? Aynı
yıl Venezueladan peynir ithalatında gümrük vergisinin
sıfırlanması kararnamesinin çıkması tesadüf müdür?
Bunu halk adına, bütün soruları halk adına soruyorum.
Uluslararası kara para
aklama ve uyuşturucu trafiğinden ötürü ABDde araması olan Halil
Falyalı son beş yılda Türkiyeye kaç defa giriş
yapmıştır, kimlerle görüşmüştür? Falyalı ile
Kıbrısta görüşen siyasetçiler var mıdır, varsa
kimdir? Tüm Türkiyenin tartıştığı ama
Cumhurbaşkanı Erdoğanın gündemine bugün girebilen -ne
kadar girdi bilmiyoruz, etrafından döndü- bu Atilla Peker hakkında,
ya niye gitti de ifadesi alınmadı, dilekçe verdi; o dilekçede yer
alan isimler neden ifadeye çağrılmıyor? Savcı neyi
bekliyor, sizden talimat mı bekliyor? Bunun cevabını istiyoruz.
Korkut Eken ve Mehmet Ağar neden hâlâ ifadeye çağrılmadı?
Tüm Türkiye bunu soruyor. Şimdi, bu iddiaları araştıracak
mısınız, sorumuz bu.
Diğer bir soru:
İş insanı Ahmet Hamoğlu 90lı yıllarda ölüm
listesinden çıkmak için Korkut Ekene 20 bin dolar verdiğini
doğruladı, kendisi açıkladı. Bu konuda soruşturma
başlatılacak mıdır? Ölüm listesinden çıkabilen veya çıkamayan
kaç kişi vardır, kimlerdir? Bahsedilen ölüm listesi kimler tarafından
hazırlandı? İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Benden
önceki İçişleri Bakanlarının oğluyla ilgili olarak
birtakım şeyler var, para sayma makineleri falan. diyerek
iktidarın bugüne kadar bize kumpas dediği 17/25 Aralık
operasyonlarına sizce hakikat payesi vermiş midir? Bizce bunun
cevabı değil ama satır arasında o gece İçişleri
Bakanı, aslında, iktidarın içinde çatlak
yaratacağını, tehdit ettiğini bütün Türkiyeye
göstermiştir. Kendisinden önceki İçişleri Bakanlarına,
Adalet Bakanına açıkça diş göstermiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Başkanım, burada iktidar partisinden 5 milletvekili var.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Ben halk adına soruyorum, onlar duyarlar.
Silivri Emniyet Müdürü Hakan Çalışkanın gördüğü baskı
yüzünden intihar ettiği söyleniyor. Bu müdür aranıp baskı
kurulmuş mudur? Evet, şimdi, Hürriyet gazetesine AKPli bir
milletvekilinin talebiyle saldırı düzenlenmiş midir,
düzenlenmişse bu kimdir?
MAHMUT TANAL (İstanbul)
1, 2, 3, 4, 5 kişi.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Sayın Tanal, bekleyin, ben bitireyim.
Boş verin, 5 kişi var, biliyorum.
BBC Türkçenin haberleri
sebebiyle İngiltere Hükûmetiyle görüşme yapılması normal
midir? Bu soruya da cevap istiyoruz.
Evet, o gece, Soylu
Habertürk'e gittiğinde 30 kişi kapıda bekliyordu, bunu da sormuş
olalım. Onlara ceza kestiniz mi? Sokağa çıkma yasağı
vardı.
Yine, Erhan Tuncel ve Sedat
Peker arasında ilişki olduğu iması var. Bu konuda ne
biliyorsunuz? Hrant Dink cinayetiyle ilgili açıklanmayan şeyler ne?
İçişleri
Bakanı dehşet verici bir şekilde Bizim dönemimizde faili meçhul
yok; her şey güllük gülistanlık, herkesi soruşturuyoruz,
yargı tıkır tıkır işliyor. dedi. O zaman
soruyoruz: Tahir Elçinin katili kim? Bunu cevaplayın. Taybet İnanın
katili kim? Şerali Derelinin katili kim? Kemal Kurkutun katili kim?
Niye? Rabia Nazın, Yeldana Kaharmanın, Nadira Kadirovanın
katilleri kim? Ve bu, yüzlerce uzatılabilecek bir soru.
İşkence yok.
dedi. Ya, insan biraz sıkılır! Daha canlı yayının
başında Af Örgütü resmî açıklama yaptı -anlatamıyorum,
süre bitiyor- ve Doğru söylemiyor. Biz onunla değil görüşmek,
randevu alamıyoruz. dedi daha o canlı yayındayken. Peki, Af
Örgütü ve TİHV raporlarına ne diyorsunuz? Sokakta yapılan
işkenceye ne diyorsunuz? Rojbin Çetin'in işkencecisi kim? Polis,
üniversite öğrencilerini sokaklarda yere yatırıp işkence
yaparken
Buna ne diyeceksiniz? Helikopterden atmak işkence değil mi
ya gerçekten? Bütün Türkiye gördü.
Yine gizli
tanıkların, daha sonra yalan söylediğini beyan ettiği gizli
tanıkların beyanlarıyla binlerce siyasetçiyi tutukluyorsunuz;
şu anda bunları ciddiye alıyorsunuz. Söyledikleri önemli oranda
belgeli olan bir suç örgütü liderinin açıklamaları neden sizin
nazarınızda ciddiye alınamaz? Size dokunduğu için mi? Gerçek
olduğu için mi yargıya talimat vermiyorsunuz? Evet ve sorular böyle
devam ediyor.
Gazeteciler size diyor ki:
İstifa edecek misiniz? Siz İddia var, bu iddialarla istifa
edilmez. dediniz. Onlarca belediye başkanını haklarında
iddia bile yokken görevden aldınız, kayyum atadınız. Neden
görevden aldınız? Hani bugün masumiyet karinesine
sığınıyorsunuz ya, şimdi İçişleri
Bakanı yalnız değil. diyorlar ya iki gündür; evet, yalnız
değil, bizce de yalnız değil, suç ortakları çoktur, bunu
biliyoruz. Evet, yalnız değil.
Değerli arkadaşlar,
size bir Estonya sendromu anlatacağım. Estonya sendromu nedir,
biliyor musunuz: 1994 galiba, Estonyanın başkenti Tallinden
Stockholme giden bir Estonya feribotu var, bu batıyor. 137 yolcu
kurtuluyor -bunu gazeteci Sevgili Murat Yetkin yazmıştı, daha
önce de notlarımda vardı- 852 yolcu da ölüyor ve mürettebat da ölüyor
tabii ki. Sonra, bu gemi kıyıya yakın bir mesafede, su
alması ve batması arasında bir saatlik bir zaman var,
aslında isteseler kurtulurlar. Kurtulanlar gemi su almaya
başlayınca kıyıya gidip kaçanlardır, öyle diyeyim.
Ölenlerin tamamı ise -kaptan var ya orada- Panik yapmayın,
dünyanın en güçlü gemisindeyiz. sözlerine inanarak gemide
kalanlardır. (HDP sıralarından alkışlar) Bir saat
sonra alabora oluyor gemi. Ölenler kaptana, kurtaracağına son
dakikaya kadar inanarak, inanmak istedikleri için öldüler. Şimdi bunu
iktidara getirirsek; bakın, gemi su alıyor, alabora olacak. Kurtulmak
istiyorsanız, gelin, bu gemiyi terk edin. Bu 852 kişiden biri
olmayın diyorum, bu hikâyeden ders alın diyorum.
Son sözüm, şunu
söyleyeyim
Yani son birkaç şey kaldı, zamanım da kalmadı.
Aslında yargı devreye girmeliydi bu sorular karşısında
ama yargı devreye girmiyor, giremiyor çünkü bağımlı ve
taraflı bir yargı var. Ama Meclis sessiz kalmamalı. Bizler
burada halkı temsil ediyoruz. Halk adına soruyorum. dedim ya, halk
bizden bu soruların cevabını istiyor ve bunu vermek bizim
elimizde. Araştırma komisyonu kurulması önerimizi reddettiniz,
araştırılmasını kabul etmediniz çünkü kendinize
güvenmiyorsunuz, bunu biliyoruz ama hepiniz aynı oranda suçlu
değilsiniz, bunu biliyoruz. Suçlu olmadığınız için,
gelin, bu gemiden atlayın. Kıyıya yakın olduğunuzu
varsayıyoruz ve AKPyi tarif eden bir Kürtçe atasözü var, diyor ki:
(x)
Bu ne demek biliyor musunuz Türkçesi? Kurtla beraber öldürüyorlar, çobanla
beraber yiyorlar, sahibiyle beraber de ağlıyorlar. (HDP
sıralarından alkışlar) İşte, AKP dediğimiz
tam budur arkadaşlar.
Bütün
halkımızı sevgiyle saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ İLE KUVEYT DEVLETİ HÜKÜMETİ ARASINDA GELİR VE
SERVET ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE
VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME ANLAŞMASINI TADİL EDEN
PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA İLİŞKİN
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 14 Eylül 2017 tarihinde Ankarada imzalanan
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Gelir
ve Servet Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme
Anlaşmasını Tadil Eden Protokolün onaylanması uygun
bulunmuştur.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Karar yeter sayısı istiyorum efendim, yok.
BAŞKAN 1inci madde
üzerinde ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruça aittir.
Buyurun Sayın Oruç. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA TULAY
HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; evet, sıcak bir gündemle yüz yüzeyiz ama tabii ki bu
gündemin yeni olmadığını da hepimiz gayet iyi biliyoruz.
Şuradan başlamak isterim: Devlet neden kuruldu, neden devlet diye bir
mekanizma oluşturuldu? Öncelikle adaleti sağlamak ve toplumun
çıkarlarını korumak için kurulmuştu. Fakat
sınıflı toplumlarda egemen sınıfın, zengin
zümrelerin çıkarlarını koruma görevini üstlendi. Ulus devlet
anlayışı hâkim olduğunda bu görev daha da derinleşerek
günümüze kadar geldi. Devletin sahibi olma rolüne soyunanlar, tabii ki Bal
tutan parmağını yalar. misali sanki yolsuzluk yapmak,
hortumlamak, ülkenin hazinesinden para kaçırmak vesaireyi alelade,
sıradan bir işmiş gibi bir doğal kabul yaratmaya
çalışırlar. Ama AKP iktidarında bal tutan parmak da ne
demek? Koli koli paralar, ayakkabı kutularıyla transfer edilen
yeşil dolarlar, boşaltılan hazine, hesabı verilemeyen 128
milyar dolar, 5li çetenin çıkarları, saray etrafındaki herkesin
çocuklarıyla birlikte kurmuş olduğu çıkar ağları,
kamuya ait malları parsel parsel yerli ve yabancı sermayeye satmalar,
Reza Zarrab gibileriyle kurulan ilişkiler, Halkbank dosyası, bütün
bunlar, bu ifşalar olmadan önce de Türkiye kamuoyunun ve dünya kamuoyunun
zaten gündemindeydi.
Beytülmal çok zulüm ve talan
gördü ama yakın zamanda birincilik AKP iktidarı ve
ortaklarındadır. Yoksulluktan, işsizlikten, pandemiden
kırılan yurttaşın hakkı olanı
acımasızca uyuşturucu, silah ticareti trafiğine kurban
ettiniz. İnsanları zehirleyen pazarların bürokrasi eliyle
örgütlenmesinin önünü daha fazla açtınız ve tabii ki biz biliyoruz ki
bu trafiğin ayrıca bir amacı var. Bu trafiğin amacı,
biat eden bir toplumu yaratmaktır aynı zamanda, yani özel harpte
kullanılan yöntemlerden biridir uyuşturucu trafiği, ticareti ve
kullanıcı oldurmak insanları. Bunu da tabii ki örtmeye
çalışıyorsunuz, nasıl örtmeye
çalıştığınızı az önce Grup Başkan
Vekilimiz detaylı bir şekilde ifade etti.
Ben de ifade edeceğim
ama oraya geçmeden önce bu mafyatik ilişkilerin devletin dış
politikasında nasıl önemli bir belirleyen pozisyonuna geldiğini
de açıklamak isterim. Suriyede bölgenin kaderini belirleyen bir
savaş yaşanıyor, hâlâ devam ediyor, nihayetlenmedi ve
iktidarın bu konudaki tarihî hatalarla, tarihî hata dizgeleriyle dolu
karanlık sayfaları ortadadır, bunu bu kürsüden defalarca ifade
ettik. Devletin çıkarları dediler, IŞİD, El Nusra ve
türevlerini desteklemeyi
Biz gerçekten hep sorduk bu kürsüden: Burada devletin
hangi çıkarı var? 911 kilometrelik sınırımızda
Kürt halkının IŞİDe karşı vermiş
olduğu savaşı, bütün dünya kamuoyu tarafından takdirle
karşılanmış olan bu mücadeleyi 911 kilometrelik sınırımızda
sizler bir güvenlik meselesi gibi algılatmaya
çalıştınız. Ve savaşı Suriye
sınırında tutmadınız, Türkiye'nin
sınırları içine çektiniz; Suruç, Ankara Gar katliamı,
Reyhanlı katliamı, hatta Reyhanlı katliamında Alevi-Sünni
çatışmasını bile Cumhurbaşkanı kendi eliyle
tetikleyen açıklamaları yapmakta bir beis görmedi. Antep düğün
katliamı, HDP binaları ve mitinglerinin bombalanması
cabasıdır. Korku filmlerindeki gibi âdeta bir kasvet havası
oluşturuldu bu ülkede. Tabii, bu suçlar çok büyük. Bu suçların
işlenmesinin siyasal sebeplerini daha önce epey konuştuk, şimdi
başka bir veçhesiyle konuşmak istiyoruz. Suriyede savaş
denkleminde uyuşturucu ticaretini -tırnak içinde ifade ediyorum-
Lâzkiye Limanına sevginiz ortaya çıkmıştır. Yine
Suriye savaşı denkleminde silah ve savaşçı ticaretinizi çok
konuştuk. AKP Genel Başkanı Erdoğanın
yakınları, aile çevresi, eş dost, ahbabın askerî sınai
komplekslere yaptığı yatırımlar elbette ki bir pazara
ihtiyaç duyuyorlardı, o yüzden sadece Suriyede değil, yedi düvele
savaş açacak şekilde adımlar attınız, Doğu
Akdenizde sular o nedenle kaynadı sizin sayenizde çünkü gerçekten yepyeni
savaşlara, yepyeni pazar alanlarına ihtiyacınız vardı,
bunu da bir çeteyle el ele vererek yapmaya devam ettiniz.
Suriyede IŞİDle
petrol ticareti yaptığınıza dair belgeler uluslararası
mahkemelerde yargılanmanız için bir gerekçe olarak askıda
durmaktadır.
Bakın, Rusya bunu
açıkladı, Elimizdeki bilgilere göre ülkenin en üst düzey siyasi
liderliği, Erdoğan ve ailesi bu suç faaliyetine
karışmış durumdadır. dedi ama Ey Putin, ey Rusya!
demediniz. Rusya ne dediyse yapacağınız bir evreye girdiniz ve
Rusyayla el ele bu suçları örtmek üzere işler yürüttünüz.
Mısır başta olmak üzere Doğu Akdenize
kıyıdaş olan bütün ülkelerle bu hatalı siyaseti devam
ettirdiniz. Şimdi rücu etmek istiyorsunuz, İsrailin Filistine
saldırısını Allahın lütfu olarak görüp Gazze ve
Mescid-i Aksayı dahi araçsallaştırarak sözüm ona Arap
dünyası, İslam dünyasıyla barışmanın da
aracı hâline getirdiniz. Oysaki gerçek bir Filistin dostluğundan
bahsetmek asla mümkün değil. İsraille ilişkileriniz ticari,
siyasi, her manada yerli yerinde durmaktadır.
Burada, tabii bütün
bunların üstünü örtmek ve az önce sorulan sorularla birlikte
yanıtı vermektense sürekli PKKyle, FETÖyle -falan falan falan-
savaşıyoruz
Velev ki siz FETÖyle, PKKyle mücadele ediyorsunuz,
tamam, bunu bir kenara bırakıyoruz. Orayla yürüttüğünüz
savaş, sizlerin çeteler kurarak, mafya ilişkilerine girerek
halkın hakkı olan, toplumun hakkı olan varlıkları yok
etmeniz, iç etmeniz, sınır ötesine taşımanızı
mı gerektirir, bu hakkı size tanır mı? Milyonlarca
işçinin, işsizin, yoksulun, aç ve açıkta kalan insanın
hakkı olanı, beytülmali, 5li çeteye ve kendinize peşkeş mi
çekeceksiniz? Bu hakkı mı tanıyor size böyle bir mücadele
veriyor olmanız?
Bugün de AKP Genel
Başkanı konuşuyor ve organize suç örgütleriyle,
kaçakçılarla nasıl mücadele ettiğini anlatıyor. Oysa
bugünkü konuşma, tam anlamıyla siyasetçileri tehdit etmek ve Mafya
düzeni devam edecektir, herkes ayağını denk alsın.
konuşmasıydı. Bizlerin toplumla birlikte bunun
karşısında nasıl mücadele edeceğini sizler de
göreceksiniz. Burada ayağını denk alması gereken
mafyanın ta kendisidir ve onunla iş birliği kurmuş olan, bu
iktidarın içinde çöreklenmiş olanların ta kendisidir. (HDP
sıralarından alkışlar) Hükûmet derhâl istifa etmelidir,
Süleyman Soylu derhâl istifa etmelidir. Bakın bugün Peruda,
Dışişleri Bakanı aşı programı
dışında aşı olduğu için istifa etti. Oysaki bugün
bütün dünya kamuoyu Türkiyede yaşanan bu kirliliği izlemektedir,
Hükûmet ölü uykusunu oynamaktadır.
MUHAMMED FATİH TOPRAK
(Adıyaman) Kabul et teröristlerin
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Devamla) Bugün yapılan konuşmada da neyin ortaya
çıktığına hepimiz tanık olduk.
Değerli
halklarımız, emin olun ki bunların vatanseverlikleri az önce
konuştuğumuz kadardır, ötesi değildir. Terör ajitasyonu
çekerek ve devletin bekası diyerek bunun üstünü örtmeye
çalışıyorlar. Emin olalım ki ar sahibi insanlar, bu ülkenin
aydınlık yüzleri, demokrasi güçleri, gençleri, kadınları,
temiz bir toplum ve demokratik bir cumhuriyeti bizler hep beraber inşa edebiliriz.
Bunun için elbette bütün kirliliklerden arınmak gerekiyor. Kirliliklerden
öyle hamasetle arınılamaz. Bu ülkenin sorunları tek tek masaya
yatırılmalıdır. Kürt sorununun barışçıl ve
demokratik yöntemlerle çözülmesi, darbelenmiş olan özgürlüklerin yeniden
bu ülkede tesis edilmesinden geçer. Halklar arasındaki
çatışmaları bu ülkede körükleyerek, inançlar arasındaki
çatlaklar üzerinden, bunların üzerinden oyunlar oynamaya
çalışarak asla ve asla bu mafya düzeninizi örtemeyeceksiniz, bunun
sonuna geldiniz.
Ülkenin en temel
sorunlarının başında açlık, yoksulluk ve işsizlik
gelmektedir. Bizler hep beraber buraya bakmak zorundayız ve biz Temiz bir
toplum için adalet şart. diyoruz, herkes için adalet ama. Çalınan,
çırpılan her şeyin hesabını toplum olarak hep beraber
sorduk, sormaya da devam edeceğiz. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Bülbül.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Adana
Milletvekili Tulay Hatımoğulları Oruçun 171 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 1inci maddesi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Sayın Başkanım, şimdi, devamlı bir iktidar
suçlaması ve Türkiyeyi, -Türk devleti sadece iktidardan ibaret değil
tabii ki- Türkiye Cumhuriyeti devletini, bölgesinde yürütmüş olduğu
faaliyeti ve teröre karşı vermiş olduğu mücadeleyi,
bölgesinde gerçekleşen meselelere karşı
yaklaşımını tamamen Vandallık zorbalık ve
haksızlık olarak gören bir konuşmayı hep beraber dinledik.
Yani insan şöyle düşünüyor
Türkiye ve Türk milleti herhâlde
dünyadaki bütün kötülüklerin anası, sanki bütün -efendime söyleyeyim-
zorbalıkların, bütün kıyımların, bütün
haksızlıkların, bütün -efendime söyleyeyim- kötülüklerin
başı gibi bir konuşmayı burada dinledik. Bu
konuşmayı baştan sonra reddettiğimizi ifade etmek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Ayrıca, şunları da kayda düşmemiz lazım,
HDPyi ne kadar ilgilendirir, ilgilendirmez o ayrı ama şunları
kayda düşmemiz lazım, IŞİD'le savaşan Kürtleri dünya
takdir etti. ifadesine yönelik olarak şunu söylemek lazım:
Kürtlerden kastı eğer PKK/PYD ise PYD'nin Suriye'de, Rakkada
-BBCnin televizyon kanallarına da yansıyacak şekilde-
IŞİD'lilerin tahliyesine en ufak bir mermi atmadan, salimen
nasıl imkân verdiği BBC tarafından bütün dünyanın gözleri
önüne serilmiştir. Ayrıca, Suriye'de cezaevinde kalan
IŞİDlilerin PYD tarafından, YPG tarafından nasıl
serbest bırakıldığını, o teröristlerin serbest
bırakıldığını bütün dünya açık bir
şekilde bilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) - Orada sadece Araplar değil, Türkmenler değil, aynı
zamanda Kürt kardeşlerimiz de PYD'nin, YPGnin zulmüne muhatap
olmuştur ve 350 bin civarında PYD-YPG zulmünden kaçan Kürt
kardeşlerimiz bizim topraklarımızda şu an misafir
edilmektedirler. Yine, dünyanın en büyük narkoterör örgütlerinden bir tanesi
PKKdır, PYDdir. Dünyadaki narkoterör trafiğinin en başı
ve kontrol eden gücü PKKdır, PYDdir.
Güneydoğuda
vatandaşlarımızı esrar ve kenevir ektirme konusunda
zorlayan ve vatandaşlarımızı, Kürt kardeşlerimizi,
Türkiyedeki Kürt kökenli vatandaşlarımızı bu ekimlere,
kenevir ve esrar ekimine zorlayan PKKdır, PKK kanlı terör örgütüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) Yine aynı şekilde, ABD Adalet
Bakanlığının uyuşturucuyla mücadele bürosu
tarafından PKKlı, PYDli terör örgütü yöneticilerinin, sözde
yöneticilerinin narkoterör sorumlusu olarak dünyada en baş listede yer
aldığını burada kayıtlara geçirmek gerekiyor. Orta
Doğuyu ve dünyayı zehirleyenler hakkında kesinleşmiş
ve bu kadar ispatlanmış gerçekliğin karşısında
lal olup, suspus olup ispatlanmamış, mücerret iddialar üzerine
Türkiyeyi ve Türk milletini ilzam etmek büyük bir haksızlıktır.
Bunu şiddetle reddettiğimizi ifade etmek istiyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Buyurun
Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Sayın Başkan, ayrıntılı
cevap vermeyeceğim, sadece kayıtlara geçsin.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) PKK/PYDye söyledim zaten.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Ya, bunlar hiçbir şekilde bize söylenmedi zaten
ama şunu söyleyeyim: Yani hakikaten anahtar teslim Cerablus
manşetlerine bir baksınlar önce.
Demin, biraz önce bu 4,9 ton
kokaini sordum, Venezuela Savunma Bakanının açıklamasını
ihbar kabul etmediniz. diye sordum. Bize başka bir yerleri
göstermesinler, sorduğumuz sorulara cevap versinler yeterli. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Peki,
teşekkür ederim.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL
(Sakarya) İfadelerimiz tutanağa geçmiştir.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Gelir ve Servet
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme
Anlaşmasını Tadil Eden Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna İlişkin Kanun Teklifi (2/2496) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 171) (Devam)
BAŞKAN 1inci madde
üzerinde ikinci söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Ahmet Ünal Çeviköze ait.
Buyurun Sayın Çeviköz.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL
ÇEVİKÖZ (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bazı uluslararası
anlaşmaların onaylanması için gündemimizdeki maddeleri ele
aldık. Ben de bu vesileyle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, ülkemizin gelirlerini artırabilecek, ekonomik olarak
devletimize ve halkımıza yük getirmeyecek,
vatandaşlarımızın hayatını
kolaylaştırabilecek bütün anlaşmaları
onayladığımızı ve desteklediğimizi belirtmek
isterim. Bugün 1inci maddede söz konusu olan Kuveyt'le yapılmış
olan anlaşma ve diğerleri için de bu tutumumuz geçerlidir. Bugüne
kadarki bakış açımız hep bu yönde oldu. Özellikle pandemi
nedeniyle oldukça zor bir dönemden geçen ülkemize bir ölçü de olsun katkı
sağlayabilecek anlaşmalarda herhangi bir çekincemiz yoktur.
Uluslararası
anlaşmaların onaylanması konusunda bu tutumumuzu belirttikten
sonra, konuşmama dış politikada yaşanan bazı
gelişmeleri değerlendirerek devam etmek istiyorum. Bildiğiniz
üzere, Avrupa Parlamentosu 2019-2020 Türkiye Raporunu, 19 Mayıs 2021
tarihinde Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda yapılan oylamada 480 olumlu,
64 olumsuz ve 150 çekimser oyla kabul etti. Bu raporda ülkemize karşı
son derece haksız ithamlar bulunuyor. Örneğin, raporun
oylanmasından hemen önce verilen bir değişiklik önergesiyle,
ülkemize 1915 olaylarını soykırım olarak tanıma
çağrısında bulunan bir paragraf eklendi ve rapor bu hâliyle
kabul edildi. Cumhuriyet Halk Partisi olarak söz konusu ifadeleri kabul
etmediğimizin altını özellikle burada tekrar kuvvetle çizmek
isterim. Yalnız, şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Söz konusu
eklemenin Amerika Birleşik Devletleri Başkanının 24 Nisanda
kullandığı ifadelerden sonra rapora girmesi, iktidarın
artık bu konuda Türkiye'nin haklı tezlerini
savunamadığının çok açık bir göstergesidir. AKP
iktidarı, sözde soykırım teziyle mücadele konusunda hâlâ 14
Haziranda Sayın Erdoğan ile Sayın Biden'ın yüz yüze
görüşmesini bekliyor. Bu görüşmede ne olur, ne biter göreceğiz.
Yalnız, şuna dikkat çekmeyi de gerekli görüyorum: ABD Başkanıyla görüşmeye giderken sadece
soykırım iddialarıyla suçlanmakla kalmıyoruz, buna
şimdi bir de antisemitizm suçlaması eklendi. Ülkemizde Ermeni ve
Musevi yurttaşlarımızın yaşadığı
düşünüldüğünde, beş yüz yıl önce zulümden kaçan Yahudilere
kucak açan bu ülkenin bu topraklar olduğu
hatırlandığında, biz, bu haksız
yakıştırma ve suçlamalara muhatap olmamıza sebep olan
söylem ve politikaları asla kabul etmiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
dış politikada söylenenlere yanıtlarınız ilk yirmi
dört saat içinde söylenmişse önemlidir, iki ay sonra ne dediğinizin
hiçbir önemi yoktur. Bidenla yüz yüze görüşmenin beklenmesi, AKP
iktidarının Trump döneminde kurumlar arası yürütülen bir
diplomasi yerine liderler üzerinden ve WhatsApp gruplarından kurulan bir
ilişkiyle diplomasinin yürütülmesi hatası bugün de
tekrarlanıyor. O gün liderler ve damatlar üzerinden yürütülen o gayriciddi
ilişki diplomasi hatalarına yol açtı. Tam da bu nedenlerle
Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletleri Kongresiyle olan ilişkileri
kopmuş ve bu durum, bugün Türkiye aleyhine alınan pek çok
kararın önünü açmıştır. Örnek çok. Ben yine Avrupa
Parlamentosu Türkiye raporuna dönmek istiyorum.
Ege ve Doğu Akdeniz
konusunda Avrupa Birliği üyesi ülkelerin uluslararası hukuka
aykırı maksimalist tezlerine yer verilmesi katiyen kabul edilemez bir
durumdur. Söz konusu ifadeler Doğu Akdenizde yaşanan gerilimin
çözümüne katkı sağlamadığı gibi, Avrupa Birliği
nezdinde sorunun çözümüne ilişkin eşitsiz bir bakış
açısının hâkim olduğunu da görünür
kılmıştır.
Peki, neden bu rapor? Avrupa
Parlamentosu Türkiye raportörü tarafından bile yani raporu bizzat kaleme
alan şahıs tarafından bile bugüne kadarki en sert rapor olarak
tanımlanan ve önceki raporlara göre hacmi giderek genişleyen bu
raporun sebebi nedir? Bu konuda iktidarın kapsamlı bir değerlendirme
yaptığını göremiyoruz.
Raporda az önce
belirttiğim haksız ithamların yanı sıra oldukça önemli
konular da var. Örneğin, Türkiye'nin hukukun üstünlüğü ile temel hak
ve özgürlüklerde geri gitmesi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminin kuvvetler ayrılığını
zayıflatması, yargı bağımsızlığının
sistemsel eksikliği, ifade ve medya özgürlüğü ile tutuklu
gazetecilerin durumu gibi örnekler, ülkemizin Avrupa Birliğinden giderek
uzaklaşmasının sebepleri olarak sıralanıyor. Bizden
cevap ise Yok hükmündedir. demekten öteye gitmiyor. İktidar görmezden
gelen, yok sayan bu tavrıyla Türkiye'ye yönelik ithamlarla mücadele
edemiyor. İktidar tarafından bağlayıcı
olmadığı gerekçesiyle bugüne kadar hafife alınan ve
değersiz bulunan bu kararlar, diğer bütün konularda da Türkiyeye
bakışı olumsuz etkiliyor. Bizler diplomasiye
yıllarımızı bunlar için vermedik.
Değerli milletvekilleri,
söz konusu kararlar nerelerde etkili örneklerle göstermek isterim.
Örneğin, İsrailin Gazzeye yönelik 10 Mayıstan beri devam eden
saldırılarından on bir gün sonra Mısırın ara buluculuğunda
ateşkes sağlandı. Varılan ateşkesten duyduğumuz
memnuniyetin bir kez daha altını çizmek isterim ve elbette
ateşkesin kalıcı hâle gelmesi de en büyük dileğimizdir.
Ancak, bu süreçte iktidarın atamadığı adımlara da
değinmek isterim. Geçtiğimiz hafta Sayın
Dışişleri Bakanı Genel Kurula geldiğinde de
kendilerine aynı eleştirilerde bulunduk fakat sonrasında da
herhangi bir olumlu gelişme göremedik. Şimdi, bize, yapılan
telefon görüşmeleriyle cevap vermeyin, kimlerle görüşmeler
yapıldığını zaten gayet iyi biliyoruz. Bu ateşkes
konusunda Arap dünyasında neler konuşuluyor, ben onu size söylemek
isterim. İsrail-Gazze ateşkesiyle Mısır, Arap
dünyasındaki itibarını güçlendirdi, bir dönem bölgenin hamisi olmaya
niyetlenen Türkiye ise kaybetti. Türkiye ne yaptı peki? İsrail ve
ABDyle olan gerilimi daha da derinleştirdi yani AKP iktidarının
izlemiş olduğu dış politika ne taraflar arasında ara
buluculuk yapmaya ne de sınırlı sayıda yaptığı
diplomasi hamleleriyle sonuç almaya yeterli ya da elverişli.
Değerli milletvekilleri,
dış politika konusuna ilişkin olan bir başka konuya daha
değinmek istiyorum. Telefonlarımız kilitlenmiş durumda,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
karşılaştığı bir sorundan söz etmek istiyorum.
İktidarın pandemi sürecini hatalı yönetmesi, aile ziyareti için
ülkemize gelen vatandaşlarımıza yönelik bakış
açısını olumsuz etkiliyor, Türkiyeden dönen
vatandaşlarımızı töhmet altında bırakıyor.
Almanya Sağlık Bakanı Jens Spahn, Türkiye ve Balkanlara
yapılan aile ziyaretlerinin 2020de dönem dönem her 2 vakadan 1ine neden
olduğu ve bu yıl da benzer bir durumla
karşılaşılabileceği şeklinde bir ifade
kullandı. İktidarın turistleri önceleyen ve kendi
vatandaşlarımızı ikinci plana atan tavrı sadece
yurttaşlarımızı zor durumda bırakmıyor, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızı da zor
durumda bırakıyor. Bugüne kadar muhalefeti görmezden gelen
tavrınızı bir kenara bırakarak hiç olmazsa pandemi
döneminde ortak akıl sergileyin.
Değerli milletvekilleri,
dış politika böyle yürümüyor, yürümeyeceği belli. Onun için, dün
Sayın Genel Başkanımızın da belirttiği gibi Biz
hazırız. Neye hazırız? İktidara hazırız.
Neye hazırız? İtibarlı bir dış politikaya
hazırız. Neye hazırız? Türkiyenin sözünün dinlendiği,
sorunların çözülmesi için mutlaka muhatap olarak kabul edildiği,
gerçek bir ortak olarak algılandığı ve sorun çözücü,
sorunların çözümüne katkı sağlayıcı bir ülke olarak
anılmaya ve böyle bir dış politikaya hazırız. Bunu
kuvvetle ifade ediyorum ve bu dış politikanın düzeltilmesi için
de hazır olduğumuzu, grup olarak iktidara talip olduğumuzu,
dış politikayı düzelttiğimiz zaman da sizin bu iktidarkenki
beceriksizliğinizi inşallah muhalefette de sürdürmenizi bekliyoruz.
Hepinize çok teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde
üzerinde ilk söz, Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Fatma Kurtulana aittir.
Buyurunuz Sayın
Kurtulan. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA FATMA
KURTULAN (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, bugün, İnsan
Haklarını İnceleme Komisyonu ve ona bağlı alt komisyon
olan cezaevi komisyonunun bir üyesi olarak cezaevlerinde biriken sorunları
biraz sizlerle paylaşmak istiyorum. Her ne kadar siz İşkenceye
sıfır tolerans. diyorsanız da aslında cezaevleri
işkencehaneye dönmüş durumda. Çok ciddi hak ihlalleri var;
sağlık sorunları, devam eden açlık grevleriyle birlikte
katmerleşen keyfî disiplin cezaları, infaz yakmalar, tahliyelerin
keyfî gerekçelerle engellenmesi, hasta tutuklular, Covid vakaları pik
yapmaya doğru gidiyor ama dönüp bakan yok. Bu sadece bizlere yansıyan
ihlaller değil sevgili arkadaşlar, Meclisi çözüm kapısı
olarak görüp Komisyonumuza başvuran insanların sayısı da
binlerce.
1 Aralık 2020de Adalet
Bakanının İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunu
ziyaretinde, Komisyon Başkanı bir sunum yapmıştı. Başvurularla
ilgili bir veri paylaştı. 6.414 başvurunun
yapıldığını, cezaevlerinden insan hakları
alanında Komisyonumuza bu kadar sayıda başvuru
yapıldığını, bunların 5.049unun cezaevleriyle
ilgili olduğunu söylemişti. Başvuruların dörtte 1lik
kısmının adil yargılanma hakkının ihlali
iddiasıyla ilgili olduğu, suçsuzluk karinesinin ihlal edildiği,
yargılamaların makul sürelerde bitirilmediği, tutukluluk
sürelerinin uzunluğu, tutuklamaya alternatif koruma tedbirlerin
uygulanmaması, savunma hakkının engellenmesi
iddialarının olduğu görülmüştür. demişti. Bu
sorunların çözülmesi için bazı düzenlemelerin yapılması,
uygulamadan kaynaklı sorunlar ile farkındalık
çalışmalarıyla giderebiliriz. diye Sayın Bakana
bilgilendirme yapmıştı. Yine, devamında Başvuruların
önemli bir kısmında, ailenin bulunduğu yere yakın bir
cezaevine nakil talepleri bulunmaktadır. Aile birliğin
sağlanması için kanuni düzenleme yapılabilir. demişti.
Muayenehanelerin görevli personel nezaretinde ve kelepçeli
yapıldığı, bu da ilgili kanunda kalıcı bir çözüme
kavuşabilir. demişti.
Komisyon Başkanı bu
çerçevede sunumunu yaptı, Bakan dinledi, notlarını aldı,
ilgileneceğini söyledi, gidiş o gidiş, ne bir dönüş oldu ne
bir iyileştirme çalışması oldu. Komisyon da bunu takip
etmedi, cezaevi alt komisyonu bile bunca vahim iddia varken beş ayda
sadece bir defa bir cezaevine incelemeye gitti. Cezaevlerindeki zulüm ilgili
kurumların gündeminde bile değil, mahpuslar idarelerin keyfî
yaklaşımları ve her gün artan hak ihlalleriyle yaşamaya
devam ediyor.
Son günlerde cezaevlerinde
Covid vakalarının çok arttığını biliyoruz.
Mardin, Diyarbakır, Silivri, Kırşehir, Tarsus Cezaevinde çok
sayıda mahpusun Covid-19 olduğu biliniyor. Mardinde durum vahim, 100ün
üzerinde mahpusun Covid olduğu iddia ediliyor. Mardin
milletvekillerimizin, mahpusların durumunu öğrenmek için cezaevi
idaresiyle yaptıkları görüşme girişimleri de sonuç vermedi.
Son zamanlarda Covidin bu kadar artmasının düşündürücü
olduğunu görmek lazım. İnfaz koruma memurlarının
gerekli koruyucu tedbirleri almaması, koğuş
aramalarını ve sayımları tedbirleri almadan ve
kalabalık bir şekilde yapmaları Covidin yayılmasında
en önemli etkenlerden biridir.
Mesela, Enes Cengiz, Veysel
Karani Belediye Eş Başkanımızdı. Altı aydır
tek kişilik hücrede, ağır koah hastası, haftada 3 kez
hücresi basılıyor. Bu nedenle de 2 kez Covid oldu. Buna bilerek ve
isteyerek Covidi bulaştırma demek yanlış
olmayacaktır. Koğuşlara temizlik ve diğer hijyen
maddelerinin yeterli miktarda verilmemesi, Covid-19 belirtisi göstermesine
rağmen kişilerin derhâl ayrı bir bölümde karantinaya
alınmaması, hastaneye sevki yapılması gereken
hastaların derhâl hastaneye sevklerinin gerçekleştirilmemesi Covidin
yayılmasında temel etkenlerdir.
Özellikle, cezaevlerinde
Covide Allahın lütfu olarak bakıyorsunuz. Tıpkı OHALi
kalıcı hâle getirdiğiniz gibi Covid sürecini kalıcı
hâle getirme gayretindesiniz. Özellikle cezaevleri için Covid insanların
peşini bıraksa da aslında siz Covidi bırakmayacaksınıza
benziyor.
Cezaevlerinde en vahim
sorunlardan biri hasta tutukluların durumu. Türkiye hapishanelerinde 1.605
hasta tutuklu var. Bunlardan 604ü çok ağır hasta; Feridun Kurt, Enes
Cengiz, Emin Aladağ, Ali Osman Köse, Rıdvan Yusufoğlu,
İsmail Tanboğa bunlardan bazıları. Mesela, Mehmet Emin
Özkan, 83 yaşında, bugüne kadar 5 kez kalp krizi geçirdi, 4 kez
anjiyo oldu. Birçok hastalığın yanı sıra duymuyor,
görmüyor, hafıza kaybı yaşıyor ama derhâl salıverme
yerine zulmünüzde ısrar etmeye devam ediyorsunuz, kelepçeyle hastaneye
getirip götürüyorsunuz. Kelepçeli muayene zulmünden de vazgeçin. dedikçe bu
zulmü derinleştiriyorsunuz, ailesiyle son kez vedalaşmasına dahi
izin vermiyorsunuz. Bu düşmanlık değil de nedir? Birçok hasta
tutuklu için İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna
yaptığımız, tahliye ve infazları erteleme
durumlarını talep etmemize rağmen bunu reddettiniz. İsa
Gültekin bunlardan biriydi, Tarsus Cezaevindeydi, çocuklarıyla son kez
vedalaşmasına müsaade etmediniz, sonunda oradan tabutu
çıktı.
Gözlem kurulları da bu
dönemde hukuksuzluğunuza takviye bir güç olarak ortaya
çıkmaktadır. İnfaz yasa teklifine ve özellikle bu maddeye çok
muhalefet ettik. Biz, adalet eşitlik dedikçe siz organize suç örgütü
lideri Çakıcı dediniz, onu kurtarmaya odaklandınız. Kadın
katillerini, çeteleri salıverdiniz, yetmedi, kadına şiddeti
tolere edilebilir ilan ettiniz. Mafya eliyle, mafya kılıfıyla
mevzi kapma savaşında toplumun üzerine çöktünüz. Demokrasiyle
çözülmek istenmeyen Kürt sorunundan beslenen bir kirli düzen yarattınız.
Koltuklarınızın ömrünü uzatmak, kendi
iktidarınızı sürdürmek için, mafya-siyaset-devlet
ilişkilerini bir yönetim biçimine dönüştürdünüz.
Dışarıda uyguladığınız baskı
politikalarınızı içeride de sürdürüyorsunuz. Dışarıdaki
kanunsuzluğu cezaevlerinde de kalıcılaştırmak için
sürekli yasa teklifleri getiriyorsunuz. Hukuksuz telefon ve görüş
dinlemelerini kalıcı hâle getirmek için yasa çıkarma
derdindesiniz. İnsanları hukuksuzca içeride tutmaya devam etmek için
gözlem kurullarını yetkiyle donattınız. Gözlem
kurullarının yetkilerinin sınırsız ve keyfî
kullanıma açık olduğu konusunda defalarca uyardık. Gözlem
kurullarının, tahliye olmayı ve denetimli serbestlik
hakkından yararlanmayı hak eden kişilerin, özellikle Çok kitap
okuyorsun. Ayakta sayım vermiyorsun. Pişman değilsin. gibi
gerekçelerle tahliyelerini engellediğini biliyoruz.
Cezaevlerinden çok çok
sayıda yine şikâyet var. Bunlardan Bayburt, Şanlıurfa,
Siverek, Elâzığ, Elâzığ 1, 2 ve kadın kapalı
cezaevlerinde özellikle sağlığa erişim konusunda çok
yoğun hak ihlali var. Cezaevlerinde en temel sorunlardan biri,
kulaklarınızı kapattığınız meselelerden biri
açlık grevleri. Bugün tam yüz seksen bir gündür onlarca cezaevinde
yüzlerce mahpusun süresiz, dönüşümlü açlık grevini sürdürdüklerini
biliyoruz. Aslında, tutuklular, hukukun işlemesi için bir hukuk
mücadelesi veriyorlar, hem kendi üzerlerindeki baskıların hem de
İmralı Adasındaki Öcalan üzerindeki ağır tecridin
kalkması için yani avukat ve aileleriyle yasaların
tanıdığı haklar çerçevesinde görüşülebilmesi için
açlık grevindeler. Nitekim, bugün 768 hukukçu Öcalanın hukuka uygun
bu haklarını kullanması için açıklama yaptılar.
Türkiyede birçok kez
tecridin kalkması için cezaevlerinde açlık grevleri
yapıldığını hepimiz biliyoruz, sonuçlarının
ağır olduğunu da hepimiz biliyoruz. Bu sonuçların daha da
ağırlaşmaması için bir an önce tutukluların talebi
karşılanmalıdır. Nitekim, 16 Mayıs 2019da, Adalet
Bakanı, daha önceki açlık grevlerinin bitimi için bir hukuki engelin
olmadığını, kısıtlama kararlarının
kaldırıldığını ifade etmişti. Burada, bir kez
daha, tutukluların talebi hukukidir, tecrit yasal değildir, bir
insanlık suçudur; tutukluların talebi karşılanmalı,
tecrit kaldırılmalıdır diyoruz.
Sonuç olarak cezaevi
politikalarınızı daha çok baskı, izolasyon, tecrit ve diz
çöktürme üzerinden sürdürmekten vazgeçin. İnsan haklarına uygun
düzenlemelerle insanların haklarıyla buluşmasının
yolunu açalım diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 2nci madde
üzerinde ikinci söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin
Milletvekili Uğur Bayraktutan.
Buyurun lütfen. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UĞUR
BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi ve bizleri televizyonları başında izleyenleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Karadenizde bir sorun var, bugün onu konuşmaya
çalışacağım. Karadeniz, çay sezonunun açılmasıyla
beraber -birinci sürgün- ne yazık ki ciddi bir sorunla, ciddi bir
problemle karşı karşıya kaldı. Özellikle benim seçim
bölgemde, Artvinde, ilçelerimizde, çay üretimi yapılan Rizede,
Arhavide, Hopada, Kemalpaşada, Borçkada insanlar ciddi bir
mağduriyetle karşı karşıya. Bu da nedir? Kota ve
kontenjan diye son günlerde basını da meşgul eden bir kelimeyle
karşı karşıyayız. Çay üreticisi kontenjanı
istemiyor, kotaya şiddetle karşı çıkıyor, Çay Kanunu
bir an önce çıksın. diyor ve benim bölgemde dün kara yolu
kapatılıyor. Bir gün önce, yine, aynı şekilde
Kemalpaşada ciddi bir direniş gerçekleştiriliyor. Yarın
Fındıklıda, bugün yine Rizenin ilçelerinde ciddi bir
direniş var.
Çayla alakalı ciddi bir
problem var değerli arkadaşlarım. Çay, bizim ülkemiz için, bizim
yöremiz için stratejik bir ürün. Nasıl Orduda fındık stratejik
bir ürünse çay da Artvin için, Rize için stratejik bir ürün değerli arkadaşlarım.
Bu problemleri halledemiyoruz.
Bakın, birinci sürgünle
alakalı olarak bir kontenjan uygulamasına geçti ÇAYKUR ve dedi ki:
Dekara ve dönüm başına 600 kilogram çay için gerekli şeyi
vereceğim vatandaşa. 600 kilogramla alakalı iyi bir şey
diye gördü çay üreticisi. İlk gün, 17 Mayısta çay almaya
başladı ÇAYKUR değerli arkadaşlarım. 17 Mayısta,
ilk aldığı gün çay üreticisine dedi ki: Dekar başına
100 liralık 100 kilo alacağım. 1inci gün 100 kilo talebinde
bulundu -ki henüz çay fabrikaları açılmamıştı, çay
üretim yerleri de çayı kabul etmiyordu- 2nci gün bu miktarı 50
kiloya indirdi, 3üncü gün kotayı 30 kiloya indirdi, en son 15 kiloya
indirdi.
Biraz önce Sayın
Bekaroğlu Hocamla da görüştüm. Bizim Kemalpaşada dekar
başına 15 kiloyla alakalı kota uyguluyor, Rizenin bazı
ilçelerinde ise 10 kiloya kadar indi değerli arkadaşlarım. Bu
şu demektir: İlk başta açıklamış olduğu 600
kiloyla alakalı olan kontenjan miktarının tutturulmasıyla
alakalı ciddi bir problemle karşı karşıyayız. Çay
üreticisi bir ketenpereyle karşı karşıya değerli
arkadaşlarım. Yani Kırk katır mı, kırk
satır mı? diyorlar.
Şunu ifade etmeye
çalışıyorlar: Biliyorsunuz, sizin Genel
Başkanınız geçen günlerde çay üreticileriyle alakalı bir
rakam açıkladı, 3,87+1 de destekleme fiyatıyla beraber 4 lirayla
alakalı bir birim fiyatı açıkladı.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, çay üreticisine bu kota ve kontenjanı
uyguladığımız zaman çay üreticisi ÇAYKURa bu malı
satamıyor, haklı olarak da bir mağduriyetle karşı
karşıya. Çay üreticisine ne diyorsunuz? Siz diyorsunuz ki Artık
özel sektörle karşı karşıya kalalım.
Yıllardır süren bir gelenek var değerli arkadaşlarım.
Bakın, ben bundan yedi
sekiz yıl evvel bu Parlamentoda çayla alakalı konuşma
yapıyorken bir çuval çayı bu Parlamentoda kürsüye dökmüştüm
değerli arkadaşlarım. Aradan geçen sekiz yıl içerisinde ne
yazık ki bir iyileştirme olmadı. Şimdi çay üreticisine
diyorsunuz ki: Özel sektöre git Bu özel sektörde taban fiyat uygulaması
da olmadığı için 3,87yi çöpe atıyoruz, özel sektörde 2,80le
3,20 arasında bir fiyatla
Onu da hemen vermiyor özel sektör, dikkat edin
arkadaşlar. Belki 3,87yi de veriyor, onu bir yıl sonra veriyor;
2,80le 3,20 arasındaki fiyatla alakalı da nakit vermiyor, Bir
yıl sonra veririm. diyor ve Bu bedelin bir bölümünü de kuru çay olarak
öderim. diyor. Yani vatandaş, çay üreticisi kötü bir tabloyla
karşı karşıya. Çay üreticisine bir üvey evlat muamelesi
yapıyoruz.
Israrla şunu ileri
sürüyoruz değerli arkadaşlarım: En başta söyledim, çay
stratejik bir ürün. Çayla ilişkili olarak mutlaka bir çay kanunu
çıkarılması gerekir. diye, dilimiz döndüğünce bu
Parlamentoda dile getirmeye çalıştık. Gülizar Biçer Karaca,
diğer milletvekillerimiz, ben, araştırma önergelerini, kanun
tekliflerini Parlamentoya getirdik ama duvara çarptık değerli
arkadaşlarım. Bu sorunun ivedilikle halledilmesi gerekiyor.
Bir de bu taban
fiyatıyla alakalı uygulamayı getireceğiz. Türkiyenin çay
üretimi belli, çay tüketimi de belli değerli arkadaşlarım ama
aradaki miktara baktığınız zaman inanılmaz bir
tabloyla karşı karşıyayız. Ne demek bu? Türkiyeye
kaçak yollardan çay giriyor. Çay ithalatını bir kere kesinlikle
yasaklamalıyız; bu şekilde çay üretim yerlerini
artırmalıyız, ÇAYKUR çay fabrikalarının
sayılarını artırmalıyız değerli
arkadaşlarım. Yani bir anlamda, özellikle yapmış
olduğunuz politikalarla, önümüzdeki dönemde, ÇAYKURun
özelleştirmeleriyle alakalı Varlık Fonuna terk edilen şu
cenazeyi mutlaka ortadan kaldırmalıyız değerli arkadaşlarım,
mutlaka ortadan kaldırmalıyız. Bakın, benim seçim bölgemde,
Rizede, diğer yerlerde insanlar niye yolları kesiyor,
hoşlarına mı gidiyor değerli arkadaşlarım?
Otuz-otuz beş günlük bir sürede çay sürümü devam ediyor, çay kotası
olarak tanıdığınız 600 kilogram; bu rakamın
yarısını bile çay üreticisinin yakalaması mümkün
değil. O nedenle telefonlarımız durmuyor, bölge
milletvekillerine ulaşmaya çalışıyorlar.
İnanıyorum ki AK PARTİnin milletvekillerine de -iktidar partisi
milletvekillerine de- bunu anlatıyorlar çünkü çay üreticisinin hangi
siyasal partiden ve gelenekten geldiğiyle alakalı bir şey önemli
değil değerli arkadaşlarım. Çay üreticisi Açım!
diyor, Mağduriyet yaşıyorum. diyor, Bana sahip
çıkın. diyor. Sezon başlamadan evvel çayın aktörlerinin,
sadece işi belirleyenleri demiyorum çay üreticilerinin de masanın
etrafında oturmaları gerekiyor ve bu konudaki sürprizlere
karşı hazırlıklı olarak belirlenen, herkesin
fiyatını bildiği bir çay fiyatını Türkiyenin önüne
koymamız gerekiyor.
Bakın, tablo vahim. Ben
bütün siyasi parti gruplarına sesleniyorum. Belki bugünlerde
yaşamış olduğumuz bu ağır tablo nedeniyle
kamuoyunu meşgul etmiyor bu tablo ama inanın, özellikle biraz önce de
ifade ettiğim gibi, Artvinde, Rizede ciddi anlamda bir mağduriyet
var ve insanlar patlama noktasına geldi değerli
arkadaşlarım. O nedenle, ilgililerin gerekli makamlara talimat
vererek ÇAYKURdaki bu Varlık Fonuna terkedilen, taban fiyatı
uygulaması terkedilen
Bir anlamda, biraz önce de ifade etmiş
olduğum gibi kota ve kontenjanla alakalı feryatlarını dile
getiren çay üreticisinin feryadına kulak vermesini Hükûmetten bekliyoruz
değerli arkadaşlarım. O nedenle, siyasi kimliklerinizi kenara
koyarak çayın bir stratejik ürün olduğu gerçeğini unutmadan
çayda kotayı, kontenjanı çöpe atmalıyız değerli
arkadaşlarım. (CHP sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar) Çay üreticisi bunu bekliyor, ben de yörenin milletvekili
olarak onların adına bunu sesleniyorum. Eğer bu yapılmazsa
değerli arkadaşlarım, yarın öbür gün Hopada devlet
yolunda, Batumu Kafkaslara bağlayan devlet yolunda insanlar yollarda
oturuyor diye, onları terörize edip teröristlikle suçlamayın.
İnsanlar ekmek parası istiyorlar, diyorlar ki: Biz yapmış
olduğumuz, emeğimizi verdiğimiz, çocuklarımızı
okuttuğumuz, geleceğimizi sigortaladığımız,
gerçekten bu bölge için sigorta teminatı olan bu stratejik ürünün,
çayın gerçek hakkının verilmesiyle alakalı feryat
ediyoruz. Ben de bu Parlamentodan onların bu feryadını duyurma
anlamında -bugün bu uluslararası anlaşma konuşuluyorken de
bir fırsat bularak- bunu yüce milletimizle, onların sesi olarak
buradan paylaşma gereğini, ihtiyacını duydum değerli
arkadaşlarım.
Organik tarımda gübre
kullanılması mutlaka terk edilmelidir; Hükûmet bununla alakalı
da ayrıntılı, gerekli şeyleri yapmalıdır. Kaçak
çayla alakalı da gerekli tedbirleri almalıdır değerli
arkadaşlarım, caydırıcı anlamda tedbirler
almalıdır. Bu konuda siyasi iktidardan destek alan -ki onların
nereler olduğunu gayet iyi biliyoruz- birtakım yerlere de gerekli
uyarılar yapılmalıdır, gerekli cezai yaptırımlar
yapılmalıdır. Eğer, biraz önce de ifade ettiğim gibi,
Rizede, Artvinde bu önemli ürünle alakalı destekleri sağlarsak,
destek bir tarafa köstek olmazsak çayın gerçekten olduğu gibi eski
hakkını iade ederiz diye düşünüyorum.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Rizeye gidemiyor ki muhalefet.
UĞUR BAYRAKTUTAN
(Devamla) - Sayın Başkanım, aynen, ona yürekten
katılıyorum.
Bu arada da sözlerimi
bitiriyorken bazı şeyleri de ifade etmek istiyorum: Bugün
İYİ Partinin Genel Başkanıyla alakalı Sayın Genel
Başkanınızın yapmış olduğu
konuşmayı üzüntüyle izledim değerli arkadaşlarım ve 2
kere izledim, inanamadım; bu konuşma, yapılmayacak bir
konuşmaydı diye.
Bakın, on yıl önce
-değerli AK PARTİli arkadaşlar dinlerlerse- Sayın Genel
Başkanınız benim seçim bölgem Hopaya geldi, Artvine geldi
değerli arkadaşlarım. Hopada üzücü olaylar oldu. Metin
Lokumcuyu buradan saygıyla anıyorum. Metin Lokumcuyu kaybettik.
Kendisi Hopada protestolarla karşılaştı, hiç unutmuyorum,
dedi ki: Hopaya eşkıya indi. Ben de milletvekiliydim,
çıktım: Zalimin zulmüne direnmek eşkıyalıksa o,
Hopalılar ve Artvinliler için onur madalyasıdır. dedim
değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından
alkışlar) O tarihte, kendisine göre, bir Genel Başkana
yapılan saygısızlığı eşkıyalık
diye kabul eden bir Genel Başkanının, aradan yıllar geçtikten
sonra bir başka Genel Başkana Rizede yapılan
saldırıyı kutsaması, onu takdirle
karşılamasını, en basit anlatımla, Mustafa Kemalin
Parlamentosundan şiddetle kınıyorum ve telin ediyorum
değerli arkadaşlar. (CHP ve İYİ Parti
sıralarından alkışlar) Bunu kabul etmek mümkün
değildir. Bu gidişatın nereye gittiğiyle alakalı
herkesin iyi düşünmesi gerekiyor değerli arkadaşlarım;
herkesin, bu ülkeyi yönetenlerin çok iyi düşünmesi gerekiyor. AK
PARTİdeki arkadaşlarımın da bugün o konuşmaya bir
kere daha bakmalarını temenni ediyorum bir hukukçu olarak. Bu
konuşma, bu Parlamentoda, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün Parlamentosunda
yapılmaması gereken bir konuşmaydı. O nedenle bu
konuşmayı şiddetle reddediyorum, inşallah son olur diyorum.
Bu ülkeyi kutuplaştırarak, bu ülkeyi kamplara bölerek nereye
götürüleceğini de gerçekten merak ediyorum değerli
arkadaşlarım. Bu, hiçbirimize bir şey kazandırmaz.
O nedenle, kim ne derse
desin, biz Karadenizliler misafirperver insanlarız, hangi siyasi partinin
Genel Başkanı ve lideri gelirse gelsin başımızın
üzerinde yeri vardır. (CHP ve İYİ Parti sıralarından
alkışlar) Çünkü biz önce Türkiye diyoruz, önce Cumhuriyet
diyoruz, önce Mustafa Kemal Atatürk diyoruz ve onun Parlamentosundan
Karadenize el uzatıyorum ve çayın hakkını verin diyorum,
çaya gerekli değeri verin diyorum.
Hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN 2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
18.59
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 19.37
BAŞKAN:
Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP
ÜYELER: Necati TIĞLI (Giresun), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84üncü Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
171 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon yerinde.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı
yürütür.
BAŞKAN 3üncü madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
İbrahim Özden Kaboğlu konuşacak.
Buyurun Sayın
Kaboğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
Divan, değerli milletvekilleri; konuşmam, İstanbul
Sözleşmesine özgülenmiştir. Kadınlara Yönelik Şiddet ve
Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin
Avrupa Konseyi Sözleşmesinin feshini amaçlayan
Cumhurbaşkanının 3718 sayılı Kararının
Anayasaya uygunluk sorununu ele alacağım.
Önce, birkaç ön saptama:
İstanbul Sözleşmesi 6251 sayılı Yasayla Türkiye Büyük
Millet Meclisinde oy birliğiyle uygun bulunarak Anayasa madde 90
çerçevesinde yürürlüğe konulmuştur. Bu itibarla, normlar
hiyerarşisi bakımından yasaların da üstünde yer almaktadır.
Cumhurbaşkanının 3718 sayılı Kararı,
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi 9 madde 3e
dayandırılmış olmakla birlikte, bu maddenin geçerlilik
alanı uygulama anlaşmalarıyla kanunun verdiği yetkiye
dayanılarak yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari anlaşmalara
ilişkin olan Anayasa madde 90 fıkra üçle sınırlı olup
yasayla uygun bulunan uluslararası sözleşmeleri kapsamamaktadır.
Milletlerarası antlaşmaları onaylar ve yayımlar.
kaydı ancak madde 90 fıkra üç veya uygun bulma yasası
sonrası işlem için geçerlidir. Cumhurbaşkanı kararıyla
insan hakları düzenlemesi bir yana, kararnamesiyle düzenlemek mümkün
değildir. Aslında 6251 sayılı Yasa yürürlüktedir çünkü yasa
konusunda tekelci yetki Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.
Ama anayasal açıdan
kümülatif olarak, bütün olarak değerlendirdiğimiz zaman 3718
sayılı Karar, Anayasa madde 2, hukuk devleti;
kaynağını Anayasadan almayan yetki kullanma yasağı,
madde 7; yasama yetkisinin devredilmezliği kuralı, madde 7;
Anayasanın üstünlüğü, madde 11; insan hakları yükümlülüklerinin
yatay ilişkilere etkisi, madde 12; madde 13, hak ve özgürlüklerin
yasallık ilkesi; madde 87, kanun koymak ve kaldırmak yetkisinin
TBMMye ait olması; madde 90, uluslararası sözleşmelerin normlar
hiyerarşisindeki yeri ve nihayet, Cumhurbaşkanına yetki
tanıyan madde 104, bunlara kümülatif olarak da aykırıdır.
Ama esasen, bu
sözleşmeden çıkış üç düzlemde kopuşu ifade etmektedir.
Bir: Türkiye'nin 1987den, 1995ten ve özellikle 2001den bugüne değin
özgürlüklerin devlet ve üçüncü kişilerden gelebilecek ihlallere
karşı korunmasını ve geliştirilmesini sağlayan
anayasal birikimlerden kopuştur; birincisi bu. İki: Türkiye'nin de
kurucusu olduğu Avrupa Konseyinin ve üyesi olduğu diğer
uluslararası kuruluşların insan hakları belgelerinde ortaya
konulan ortak değerler sisteminden kopuştur. Üç: Uluslararası
düzlemde 1948den bu yana oluşan hükûmetler ötesi insan hakları
politikasından kopuştur.
Peki, acaba kazanımlar
ve geriye götürülmezlik ilkesi açısından durum nedir? İstanbul
Sözleşmesinin feshi ve fesih iradesinin ayrımcılık
yasağını ihlal eden bir açıklamayla gerekçelendirilmesi bir
bütün olarak insan haklarının korunması ve geliştirilmesi
konusunda 1982 Anayasası hükümlerini, bugüne kadarki anayasal
kazanımları ve bağlayıcı olan uluslararası hukuk
kurallarını tartışmaya açmak anlamına gelmektedir.
Zira İstanbul Sözleşmesi -madde 3e göre- kadına karşı
şiddeti bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık olarak
tanımlamaktadır. İlgili sözleşme, fiziksel, cinsel,
psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak
toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet türlerine karşı,
taraf devletlere pozitif yükümlülükler yüklemektedir.
4üncü maddeye göre bu
sözleşmenin koruduğu kişiler öncelikle kadınlar ve
ardından ev içi şiddetin tüm mağdurlarıdır ve nihayet bu
sözleşmenin 5inci maddesi koruma konusunda devletlere somut ve açık
yükümlülükler yüklemektedir.
Bu sözleşme, Türkiyede
kabul edilmesinden bu yana yani son on yılda önemli katkılarda
bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi kararlarına dinamik anayasa
anlayışı çerçevesinde yansımıştır ve Anayasa
Mahkemesi kararlarını doğrudan ve dolaylı bir biçimde
dönüştürücü bir etkiye sahip olmuştur. Eşitlik düşüncesinin
gelişmesine katkıda bulunmuştur. Kadınlara karşı
her türlü şiddetin önlenmesi bağlamında gördüğü işler,
aynı zamanda Anayasanın 5inci maddesinde yer alan devlet için
öngörülen pozitif yükümlülüklerin, diğer bir deyişle devletin
özgürleştirme yükümlülüğünün yerine getirilmesinde ve şiddeti
dışlayan barışçıl şekilde yaşama
hakkının sağlanmasında yardımcı olmuştur.
Dolayısıyla, bütün bu kazanımları yok saymak, insan
hakları alanında geçerli olan geriye götürülmezlik ilkesinin ihlali
anlamına gelmektedir.
Aynı zamanda yükümlülük
ve denetimler açısından da bu sözleşmenin feshi kabul
edilemezdir. Zira 9 Mart 2021 tarihinde, burada, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, kadına yönelik şiddetin sebeplerinin tüm yönleriyle
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması komisyonu
kurulmuştur. Bu Komisyon sözleşmenin 70inci maddesine uyumlu bir
biçimde kurulmuş bulunuyor ve bu Komisyon o çerçevede görev
yapacaktı. Böylece Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda görevini
yerine getirmesine de bir engel oluşturmaktadır bundan
çıkılması ama daha önemlisi, GREVIO yani sözleşmenin
uygulanmasını izleyecek uzmanlar grubunun
hazırladığı ulusal raporun Türkiyeyle ilgili, hâliyle
bizimle ilgili kısmın Meclise getirilmeden önce feshi söz konusudur.
Türkiye raporunda aciliyeti konusunda vurgu yapılan hususlar
arasında, iç hukukta şiddete karşı etkili bir tutum
gösterilmesi ve mağdurların şiddete yönelik verilen kurumsal
cevaba güveninin sağlanması yer almaktadır. Raporda şiddet
biçimleri olan zorla evlendirme, ısrarlı takip gibi hususların
yasal düzenlemelerle önlenmesi, 15-18 yaş kız çocuklarına
yönelik şiddete etkili çözüm bulunması salık verilmektedir.
Yürütme organınca bu raporun ivedi şekilde Meclise sunulması
gerekirken sözleşmenin feshine karar verilmesi hem ulusal parlamenter
denetimden hem de uluslararası hukuk denetiminden kaçmaya çalışmak
anlamına gelmektedir.
Ayrıca, İnsan
Hakları Eylem Planının hazırlanmasının üstünden
sadece yirmi gün geçmişken bu sözleşmeden çıkış,
İnsan Hakları Eylem Planında ifade edilen, vadedilen reformlar
konusundaki içtenlik sorununu gündeme getirmektedir. Dolayısıyla, bu
sözleşmenin esasen çok sıkıntılı yönü, usul
açısından 9 no.lu CBKnin 3üncü maddesine
dayandırılmış olmasıdır. Bu sözleşmenin
feshiyle aslında 3üncü maddenin Anayasaya açıkça aykırı
olduğu ortaya konulmuştur. Zira bu maddenin bu denli kötüye
kullanılabileceği tahmin ve tasavvur edilemezdi. Öncelikle
aslında bu kullanım yanlıştır çünkü
Cumhurbaşkanının feshi yasayla uygun bulunan bir sözleşme
için geçerli olamaz çünkü bu yetki, yasaları koymak kaldırmak yetkisi
sadece Meclisindir. Sonra, bu maddeyle yapılan uygulama bu maddeyi
öngörülemez ve belirsiz kılmıştır. Bu bakımdan da bu
madde Anayasanın 90ıncı ve 104üncü maddelerine
aykırılık oluşturmaktadır.
Nihayet, usulde paralellik
ilkesi sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi açısından geçerli olabilirse
de insan haklarında maksimum standart ilkesi gereği Türkiye Büyük
Millet Meclisinin de insan hakları kazanımlarında geriye
götürülmezlik ilkesi nedeniyle böyle bir sözleşmeden
çıkışı zor olacaktır, olacaktı. Bu itibarla,
aslında gösterilen örnekler hiçbir biçimde daha iyisi hazırlanmadan
veya Türkiye Büyük Millet Meclisi o konuda kanun çıkarmadan bir
sözleşmeden çıkışı öngörmemiştir, sonucu
doğurmamıştır. Bu bakımdan, verilen örnekler
yanlıştır. Bu itibarla, çıkış tarihinden bu yana
tanık olunan öldürmeler ile çıkış işlemi arasında
bir nedensellik bağı kurulabilir ama tabii ki esasen burada asıl
sorun ahlakidir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
İBRAHİM ÖZDEN
KABOĞLU (Devamla) Çünkü insan haklarının geliştirilmesinde,
uluslararası insan haklarının geliştirilmesinde Adalet ve
Kalkınma Partisinin de katkısı olmuştur. Bu
katkıyı yadsıyarak on yıl sonra herhangi bir insan
hakları nedenini göstermeden -zaten gösterilemezdi-
ayrımcılık sonucunu doğuracak bir işleme, hem de
Anayasaya aykırı olarak tevessül edilmiş olması ve bu
işlemin gerçekleştirilmiş olması gerçekten ciddi bir insan
hakları sorunudur. Ama sonuç olarak, bu sorun, Türkiyede üç
yıldır tanık olmakta olduğumuz sistem dışı
tek kişi yönetimi yani parti başkanı yoluyla devletin ve
Hükûmetin yönetiminin öngörülmezliği sistemsizliğini beraberinde
getirmiştir. Bu itibarla, demek ki Anayasa değişikliği,
demokratik hukuk devleti yönündeki Anayasa değişikliği arayışlarının
da ne kadar meşru ve acil olduğunu İstanbul Sözleşmesinden
çıkış işlemi göstermiştir. İstanbul
Sözleşmesi Anayasamız gereği yürürlüktedir, iptal etme yetkisi,
kaldırma yetkisi sadece bize aittir.
Teşekkür ederim
dikkatiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 3üncü madde
üzerinde şahsı adına Bursa Milletvekili Yüksel Özkan.
Buyurun Sayın Özkan.
(CHP sıralarından alkışlar)
YÜKSEL ÖZKAN (Bursa)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası
ilişkiler her zaman mütekabiliyet esaslıdır. Ancak son
dönemlerde bu ilkeleri ülkemiz adına hayata geçiremediniz. Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yapılan kanuni değişikliklerle ülkemizdeki
azınlık vakıf malları iade edilmesine rağmen
tutarsız dış politikalar nedeniyle birçok Balkan ülkesinde talan
edilmiş Türk Müslüman vakıf mallarının iadesi hâlâ yapılamamıştır.
Keşke Yunan kazansaydı. diyen sözde tarihçiyi baş tacı
ederseniz, utanmadan Türk Bayrağımızı tabutuna sarıp
neredeyse devlet protokolüyle cenaze töreni düzenlerseniz, Batı Trakya
Türk azınlığını ziyaretinizde Gerekirse Lozan
Anlaşmasını da tartışmaya açarız. derseniz,
Yunan Başbakanının Batı Trakya Türk azınlık
okullarındaki çocuklarımıza Yunan çocukları diyerek
Batı Trakya Türk azınlığını inkâr eden sözlerine
tepkiniz etkisiz kalır ve kendinizle çelişirsiniz.
Osmanlı Döneminde
Anadolu Türklerinin Balkanlara iskânından sonra, 1821 Mora
Yarımadasındaki Rum isyanından ve daha sonraki diğer
tarihî bozgunlar sonucu Anadoluya tekrar göç yaklaşık iki yüz
yıllık bir süreçtir. 24 Mayıs 1989 tarihinde totaliter,
karanlık Jivkov döneminde Bulgaristan Türk ve Müslüman
azınlığına uygulanan asimilasyon politikaları
sonucunda İkinci Dünya Savaşından sonraki en büyük göç
başlamıştır. Yetmiş günde yaklaşık 400 bin
Bulgaristan Türkleri doğdukları topraklardan kopartılarak göçe
zorlanmışlardır. O karanlık dönemdeki insan hakları
ihlalleri hâlâ aydınlatılamamıştır. Dönem dönem göç
anlaşmalarıyla ve zorunlu göç gibi değişik yollarla
anavatana gelen soydaşlarımızla ilgili başta Bulgaristan ve
Yunanistan olmak üzere sosyal güvenlik anlaşmaları hâlâ yapılamamış
olup binlerce kişinin mağduriyeti devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
geçenlerde bir din adamı hem de müftü cuma namazı vaazında
Selanikten göç eden Türklere Sabataist ve ateist diyerek
halkımız arasında nifak tohumları saçmıştır.
Bugün Filistinde görüyoruz, acaba Selanikli Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşları olmasaydı cuma namazını
kıldırabilir miydiniz? Müftünün bu ırkçı
çıkışına toplumdan sert tepkiler gelince de cılız
sesle Bu bir suçtur. dediniz fakat bu tür şuursuz ve benzer birçok
saldırıya yıllardır siz, iktidar olarak göz
yummadınız mı? Bu kişileri siz cesaretlendirmediniz mi?
Evet, bunlar sizlerin eseri, sözde dindar ancak kindar bir kesim
yarattınız.
Sayın milletvekilleri,
peki, bu Selanik göçmenleri kimlerdir? Manastır Askerî Lisesinden ve
Selanikten Atatürkün silah arkadaşları arasında kimler
vardı? Kurtuluş Savaşında başkomutan Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün silah arkadaşları arasında üst düzey subaylar
Şükrü Naili Gökberk, İbrahim Refet Bele, Mehmet Sıtkı Üke,
Ahmet Fuat Bulca, Mehmet Nuri Conker, Ahmet Zeki Soydemir, Ahmet Derviş ve
daha niceleri Selanikli değil miydi? Bu nedenle Selanik demek, Atatürk
demek; Selanik demek, bir anlamda da Atatürkün silah arkadaşları ve
cumhuriyetimizin kurucu unsurları demektir.
Sayın milletvekilleri,
Türk ve Müslüman kimlikleri için mücadele etmiş, ağır bedeller
ödemiş, Kurtuluş Savaşında şehit ve gazi olmuş
Balkan göçmenlerine yapılan bu kasıtlı saldırıyı
şiddetle kınıyor ve savcıları göreve davet ediyorum.
(CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
şu sözleriyle de konuşmama son veriyorum: Muhacirler diye
küçümsenenler, tarihin yazdığı savaşlarda en geriye
kalanlar yani düşmanla sonuna kadar dövüşenler, çekilen ordunun ricat
hatlarını sağlamak için kendilerini feda edenler ve düşman
karşısında kaçmak, çekilmek nedir bilmeyenlerdir. Muhacirler
kaybedilmiş topraklarımızın aziz
hatıralarıdır.
Gazi Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 3üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Teklifin tümü açık
oylamaya tabidir. İç Tüzükün 145inci maddesinin ikinci fıkrası
"Başkanın gerekli görmesi halinde açık oylama oturumun
sonuna veya haftanın belli bir gününe bırakılabilir." hükmü
havidir. Bu hüküm uyarınca, teklifin açık oylamasını 27
Mayıs 2021 Perşembe gününe bırakıyorum. Belirtilen gündeki
birleşimde, gündemin "Oylaması Yapılacak
İşler" kısmında teklifin tümünün açık
oylaması yapılacaktır.
2nci sırada yer alan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mozambik
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlıyoruz.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İzmir
Milletvekili Binali Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Mozambik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret ve Ekonomik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1457) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 177) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Yerinde.
Komisyon Raporu 177 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde ilk
söz, İYİ Parti Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın
Aydın Adnan Sezgine aittir.
Buyurun Sayın Sezgin.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA AYDIN ADNAN SEZGİN (Aydın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Başkanımız Sayın Meral
Akşener, İYİ Parti olarak hazırladığımız
iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem önerimizi
bugün kamuoyuyla paylaştı. Sayın Genel
Başkanımızın partimizin 4üncü olağanüstü
kurultayında ifade ettiği gibi yanlışı
doğrularla, kötüyü iyilikle, korkuyu cesaretle, yokluğu zenginlikle,
zorbalığı adaletle, haksızlığı hakkaniyetle,
yalanları hakikatle yenmek için başladığımız
mücadeleye devam ediyoruz. Bu vizyonla hazırladığımız
iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem önerimiz
basit bir siyasal sistem tartışmasından öte çok daha geniş
anlamda evrensel demokrasi ve hukuk devleti standartlarına uygun,
vatandaşlarımıza tıpatıp layık bir sistem
tasavvurudur. Bireysel hak ve özgürlüklere öncelik tanıyan gerçek bir
demokratik hukuk devletini yaratma hedefi taşımaktadır.
İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem,
kalkınmacı ve rekabetçi bir ekonomi modelini, kırılgan ve
yoksul grupların sosyal devlet şemsiyesi altına
alınmasını amaçlayan bir yakın gelecek tasavvurudur.
Önümüzdeki günlerde kamuoyunda etraflıca ele alınacak olan
önerimizin, iktidarın ülkeyi yönetemez hâle getirdiği bu
karanlık günlerde geniş kitleler tarafından yüksek bir
teveccühle benimseneceğine inanıyorum.
Önerimizin dış
politikada liyakatle ilgili bölümünden de kısaca bahsetmek istiyorum.
İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem hayata
geçirildiğinde Dışişleri Bakanlığına eski
itibarı yeniden kazandırılacaktır. Diplomatsız
diplomasi dönemine son verilecektir. Dış politikada
kaybettiğimiz itibarı da yeniden kazanacağız. Bunun ilk ve
en önemli adımı, demokrasi ve insan haklarına saygıyı
yeniden tesis etmek, hukukun üstünlüğünü inşa etmek, ülkemizin
kaybettiği itibarı iade etmek olacaktır.
Tek adam sistemi iflas
etmiştir. Başarısızlık her alanda ayyuka
çıkmıştır. Artık bu her şeyiyle kötü rejimden
kurtulup yeni ve parlak bir gerçeklikle buluşma zamanı
gelmiştir. Tek adama bu denli yetki verilmesi esasen demokrasinin
tabiatına aykırıdır. Öyle bir duruma geldik ki hemen her
hafta saraydan kaynaklı bir darbeihükûmet hamlesi yaşıyoruz.
Rejimimiz her geçen gün daha da otoriterleşiyor. Daimî bir darbeihükûmet
düzenindeyiz. Devlet kapasitemiz bu şekilde zayıflıyor, milletin
potansiyeli de aşınıyor.
Bakın, dünyada
coronavirüsten en çok insanın öldüğü ülkelerin Brezilya, Türkiye,
Hindistan, Rusya ve Trump yönetimi döneminde ABD olması bir tesadüf
değildir. Bu düzenlerin hepsinin ayırt edici özelliği, popülizm
ve değişik kademelerdeki otoriterliktir. Bu saydığım
ülkeler aynı zamanda ekonomik kriz yaşayan, gelir
adaletsizliğinin derinleştiği, toplam faktör verimliliğinin
düştüğü ülkelerdir. İnsan haklarının ve temel
özgürlüklerin, basın hürriyetinin farklı derecelerde
zayıfladığı ülkelerdir. İYİ Parti olarak biz,
iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistemle
parlamenter mirasımıza ve demokrasiye sahip çıkma iradesini
ortaya koyuyoruz. Bu kötü gidişe, Türkiyeye ve
vatandaşlarımıza hiç yakışmayan bu yanlış ve
tehlikeli maceraya son vermeyi hedefliyoruz; bunu da
başaracağız.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye dış politikada tarihinin en etkisiz dönemini
yaşamaktadır, en zayıf dönemini yaşamaktadır. Avrupa
Birliği, ABD ve Rusyayla ilişkilerimize az sonra geleceğim ama
şimdi Filistin meselesine değinmek istiyorum. İsrailin
Filistinde uyguladığı politikalar berbat ötesidir, tüm üstün değerlere
saygısızlıktır. Nitekim, Meclis çatısı
altında grubu bulunan bütün partiler olarak, İsrailin Mescid-i
Aksaya yönelik saldırılarını sert bir dille
kınadık. Ama şu bir gerçek ki Türkiye Filistinlilerin
haklarının korunması konusunda hiçbir dönemde bugünkü kadar âciz
kalmamıştır. Son on dokuz yılda Filistinlilerin durumu
iyileşti mi kötüleşti mi, buna bir bakmak lazım. Bu soruyu, bu
kürsüden defalarca sordum, maalesef cevap olumsuz, hem de çok olumsuz.
Türkiye'nin, Filistinlilerin haklarının korunması
noktasında çok önemli bir işlevi, bir gücü vardı; bu, ciddi bir
tarihsel ve ahlaki misyondu. AK PARTİ iktidarları Filistin
davasını araçsallaştırana kadar, ideolojik siyasete alet
edene kadar, İhvan'nın iktidar mücadelesinin parçası hâline
getirilene kadar, dış politikamızı darmadağın
edene kadar ülkemiz bu misyonu yerine getirebiliyordu. Türkiye ne der, ne
yapar? Kaygısı İsrail hükûmetlerinin Filistin
politikalarının merkezindeydi. Evet, geçmişte Filistinliler
lehine birtakım gelişmelerin sağlanmasında ya da olumsuz
bazı adımların önlenmesinde nâzım rol oynayabiliyorduk.
Bugün, Filistinliler konusunda etkili olma kabiliyetimizi de kaybetmiş
durumdayız. Gerçi, hakkını yemeyelim, Yahudi Cesaret Ödülü
sahibi Sayın Cumhurbaşkanı Şimon Perese one minute
demişti. Aynı sözü, göstermelik de olsa, Doğu Türkistanda
totaliter Çin yönetiminin zulmü altında inleyen Uygur Türkleri ve
diğer soydaşlarımıza sahip çıkmak için de ifade
etmesini bekliyoruz.
Uygur Türklerinin
suçluların iadesi anlaşması kapsamında Çin'e iade edilmesi
ile Çinden Sinovac aşısı tedariki arasında bir ilişki
olduğuna dair şüphelerimizi soru önergesiyle Sayın
Çavuşoğlu'na iletmiştik. Sayın Bakan verdiği
yanıtta, aşı anlaşmasının normal bir anlaşma
olduğunu ve tedarik sürecinde herhangi bir sorunla
karşılaşılmayacağını belirtmişti. Oysa
ciddi sorunlarla karşılaşılmıştır. Bu arada
da Sayın Sağlık Bakanı, Doğu Türkistandaki
soydaşlarımızla ilgili olarak Sayın Genel
Başkanımızın ifadelerini eleştiren Çin Büyükelçisinin
terbiyesizliğini onaylarcasına ve bizim 2018 yılının
Haziran ayından beri bu kürsüden dile getirdiğimiz eleştirileri
suçlarcasına, aşının muhalefetin Doğu Türkistandaki
zulüm söylemi yüzünden gelmediğini ima etmiştir. Sayın Koca
Çinden gelecek aşı nerede? diye soranlar, dün Çinle
aramızdaki hassas konuları kaşıyarak ilişkilerimizi bozmaya
çalışıyorlardı. Başarılı
olduklarını söyleyemem ama hasar verdikleri kesin. ifadelerini
kullanmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Suriyedeki sıkışmışlık da derinleşmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanı, bir taraftan bu
sıkışmışlıktan çıkmak için ABD yönetiminden
medet umarak Bidena Kampanya döneminde verdiğiniz sözleri tutun.
çağrısı yapmakta ve Suriyede ABDyle daha geniş bir
ortaklık önermekte, diğer taraftan ise 2017 yılından bu
yana devam eden Astana süreci kapsamında Rusya ve İranla beraber
hareket etmeye çabalamaktadır. Fevkalade uyumsuz, çelişkili bir
hareket tarzı. Türkiyenin tabi ülke konumunda tutulduğu,
sıkıştığı, risk ve tehdit biriktirdiği bir
durum. Astana ortaklarının gözlerini kırpmadan onlarca
askerimizi şehit edebildikleri garip bir ortaklık.
Evet, Türkiye, Rusya ve
İran arasında ciddi görüş ayrılıkları, çıkar
ayrılıkları söz konusudur. Türkiyede iktidar Esadın
gitmesini isterken, Rusya ve İran kalmasını savunmaktadır.
Suriyedeki PYD-YPG oluşumu konusunda da planlar farklıdır. AK
PARTİ iktidarı, İdlibde son derece kırılgan, hassas
ve tehlikeli bir durumun oluşmasına neden olmuştur. İdlib
bugün, sadece Türkiye ve Suriye sınırında değil, tüm Orta
Doğu'da istikrarsızlığı besleyen bir bölgeye
dönüşmüştür.
Karabağ'da kutlu bir
zafer elde edilmiş iki devlet, tek millet anlayışı içinde
Azerbaycan'ın bu mücadelesine gerekli destek verilmiştir. Zafer
neticesinde yapılan anlaşmada Türkiye ateşkesi izleme göreviyle
yetinirken Rusya hiçbir zaman olmadığı kadar Ermenistan'a ve
Azerbaycan'a nüfuz etmiştir, Kafkaslarda hâkimiyetini tahkim
etmiştir. Türkiye-Azerbaycan koridorunun denetimi bile Rus kuvvetlerine
teslim edilecektir.
Rusya
Dışişleri Bakanı Lavrov ve Dışişleri Sözcüsü
Zaharovanın son günlerde Türkiye konusunda yaptıkları sert
açıklamalar Rusyayla olan ilişkilerin gerginlik potansiyelini bir
defa daha ortaya koymaktadır.
Türkiye, ABD
ilişkilerinde de çok kritik bir dönemeç yaşamaktadır.
İktidar, ABDyle ilişkilerde yeni bir dönemin
kapılarını aralamayı ümit etmektedir; izleyip
göreceğiz. Türkiye-ABD ilişkileri üzerinde Halkbank
davasının gölgesi de bulunmaktadır. Bu konu ne ölçüde haziran
ayında yapılacak müzakerelerde ele alınacak, bunu iyice
değerlendirmek gerekmektedir.
Sayın
Cumhurbaşkanı ile Biden'ın NATO Zirvesi'nde yapacakları görüşmede
muhtemelen Rusya'nın oluşturduğu tehdit yeniden teyit edilecek,
iktidar da bunun altına imza atacaktır ama S-400ler sorunu devam
edecektir. Yine derin bir çelişki yaşanacaktır. İktidar,
demokrasi karşıtı coğrafyayı yeni bir iş
birliği alanı olarak Batıya karşı bir tehdit
şeklinde kullanmaktadır. Diğer taraftan da Bir NATO üyesi olan
Polonyaya SİHA sattım. diye sevinmektedir. Bu kürsüden kaç kere
söyledik, geleneksel ittifak anlayışlarımızı al ver
ilişkisine dayandırmayalım, bu konuda açık ve net
olalım. Ama, savrulma, sanki uluslararası politikamızın
içine işlemiş bir vasıf hâline gelmiştir.
Öte yandan, ABD ile Rusya
arasındaki ilişkilerin bazı nüanslarını da
iktidarın tam olarak idrak edemediği kanaatini taşıyoruz.
Evet, iktidar 14 Haziran görüşmesini heyecanla beklemektedir ama bundan
hemen sonra Cenevre'de Biden ile Putin arasında bir görüşme
yapılacaktır. Bu iki ülke, bazen umulmadık uzlaşılara
yönelebilmektedir. İktidar, bunu mutlaka aklının bir
köşesinde bulundurulmalıdır.
Bidenın sözde soykırıma
ilişkin ifadeleri Meclisimizde çok tartışıldı ve
kınandı. Ama bu sözler kadar bizi kaygılandıran bir husus,
23 Nisanda Sayın Erdoğan ile Biden arasında gerçekleşen
görüşmedir. Karşı tarafla ne konuşulmuştur? Biden Ben
soykırım kelimesini kullanacağım. dediğinde ne
karşılık verilmiştir? Bunu merak etmek ve öğrenmek
bizim hakkımızdır. Bu görüşmede Peki, ben buna
razıyım ama ne olur bunun hukuki bir sonuç yaratmayacağına
dair bir açıklama yapın. talebinde bulunulmuş mudur? Yani
sadece bununla mı yetinilmiştir bu tebligat
karşısında? Filhakika, ABD tarafı da benzer bir
açıklama yapmıştır ancak Türkiyenin yanlış
politikaları ve kamu diplomasisi eksikliği nedeniyle, âdeta tamamen
aleyhimize olan ABD Kongresinden, sözde soykırım iddiaları
konusunda, hissiyat ifade eden bir kararın da ötesinde, yasa mertebesinde
bir metin kabul edildiği takdirde ne olacaktır? Maalesef,
yanlış politikalar ülkemizi ABD karşısında zaafa
düşürmektedir.
Hükûmet, mafyanın
Türkiye gündemini belirlemesi dâhil, her sorunu dış güçlere
bağlamaktadır. Oysa asıl sorumlu iktidarın ta kendisidir.
İktidar olmak, sorumlu olmak demektir ve dış politikada bir
sonuç alma uğraşıdır. Sen Türkiye'nin
yaşadığı her sorunu dış güçlere
bağlıyorsan demek ki dış politikaya ilişkin
yaklaşımın tamamen gerçeklikten kopmuş ve âdeta bir
paranoit şizofreniye dönüşmüştür. Bu hastalığın
tedavisi de maalesef mümkün değildir.
ABDyle ilişkiler
anlamında bir başka önemli gelişme Afganistandan çekilme
konusudur. ABD Başkanı Joe Biden 4 Temmuza kadar Afganistandaki
Amerikan askerî birliklerinin tamamen geri çekileceğini
açıklamıştır. Çekilme sürecinde ülkemizin Afganistandaki
rolünün artması beklenebilir. Türkiye geçmişte Afganistanda
gösterdiği başarının da etkisiyle Afganistanda yine öne
çıkartılabilir; öne çıkartılmak istenmektedir ancak
Afganistanda önümüzdeki dönemde riskler çok yükselecektir, Türkiye
üstlenebileceği rol açısından çok dikkatli olmalıdır.
İktidarın Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetine yaklaşımı da ayrı bir
garabettir. Bir taraftan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini müstakil
bir devlet olarak takdim ediyoruz -ki bu doğrudur- diğer taraftan
iktidar kalkıp KKTC Anayasa Mahkemesi Başkanı haddini bilsin.
diyor. Sayın Erdoğan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa
Mahkemesinin aldığı bir karar üzerine Anayasa Mahkemesi
Başkanı bu yanlışından süratle dönmelidir.
Dönmediği takdirde atacağımız adımlar da bundan
sonraki süreçte farklı olacaktır. ifadelerini
kullanmıştır. Müstakil bir devlet olarak gördüğümüz KKTCye
yönelik bu yaklaşım, en başta KKTCnin müstakil hüviyetini
aşındırıcı niteliktedir. İktidar, yavru
vatanımıza yönelik nasıl farklı bir adım
atacaktır? Bu husus da açıklanmaya muhtaçtır.
Dış
politikamızda Türkiyeyi çok sarsıcı gelişmeler
yaşanırken Türkiye ekonomik olarak da en kırılgan dönemini
tecrübe etmektedir. Türkiyenin CDS primi 409a yükselmiştir.
Geçtiğimiz on yılda birkaç defa iflas etmiş olan Arjantinin
puanı bile 401 seviyesindedir. Ülkemiz, cumhuriyet tarihimizin hiçbir
döneminde, uluslararası ilişkilerde hem siyasi sahada hem ekonomik
sahada bu denli kırılgan olmamış, bu denli risk
taşımamıştır.
Değerli arkadaşlar,
son olarak şunu belirtmek istiyorum: Sayın
Cumhurbaşkanının Genel Başkanımızın Rize
ziyaretiyle ilgili bugünkü sözlerini duyunca ülkem adına utandım ve
büyük üzüntü duydum. Rizeli sevgili vatandaşlarımız için de
üzüldüm. Öyle bir konuştu ki Sayın Cumhurbaşkanı, sanki
Rize Türk milletinin ahlaki kurallarının, töresinin haricine
taşınmış, Anayasa ve hukukumuzdan
dışlanmıştır. Öyle bir konuştu ki ülkemizin
iyileştirilmiş bir parlamenter sisteme geçişinin ne denli önemli
olduğunu teyit etti; aslında bunu teyit etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AYDIN ADNAN SEZGİN
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
AYDIN ADNAN SEZGİN
(Devamla) - Öyle zannediyorum ki Sayın Erdoğanın bugün Gelin,
Türkiyeye yatırım yapın. demek için görüştüğü ABDli
şirket yöneticileri de Sayın Genel Başkanımızla ilgili
olarak dile getirdiği bu esef verici sözlerin gerisindeki zihniyeti hayli
yadırgamışlardır. Bu zihniyet, güven verici bir zihniyet
değildir.
Hiçbir
vatandaşımızı bu şekilde üzmeyecek, milletimizin her
ferdini bağrına basacak ve her ferdimizin bağrına
basacağı bir Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına
kavuşmak ümidiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ Parti sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar; CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teklifin tümü
üzerinde ikinci söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri
Milletvekili İsmail Özdemire ait.
Buyurun Sayın Özdemir.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
İSMAİL ÖZDEMİR (Kayseri) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mozambik Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Afrika, son yıllarda
küresel rekabetin yoğun olarak görüldüğü alanların
başında gelmektedir. Kıta genelinde var olan zengin yer
altı kaynakları ve bunlarla beraber diğer önemli bölgelere
erişim ve kontrol olanağına da sahip olması sebebiyle
Mozambikin ve aynı zamanda Mozambikin içerisinde yer
aldığı Afrika Kıtasının önemi giderek artmaktadır.
Kıtada bulunan bazı ülkeler, bilhassa da kıyı şeridine
sahip olan, nüfus yoğunluğu fazla, yatırımlarla giderek
daha fazla cazip hâle gelen ülkeler, askerî iş birliği
imkânlarıyla, örnek nitelikleriyle öne çıkmaktadır.
Sahra Altı Afrika
bölgesinin dikkat çeken ülkelerinden olan, 30 milyonun üzerindeki nüfusuyla
Mozambik, sadece kendisi için değil, etrafında bulunan, kendisine
komşu olan diğer pek çok ülke açısından da değerli bir
ülkedir. Maputo Limanı gibi imkânları sayesinde Mozambik, yakın
komşuları olan Zambiya, Zimbabve, Botsvana, Esvatini, Malavi ve hatta
Güney Afrika Cumhuriyetinin kuzey bölgelerinin denize
bağlantısını sağlayan stratejik bir konumda yer
almaktadır.
1974 yılında
bağımsızlığını kazanmasının
ardından Mozambiki tanıyan ilk ülkelerden biri olan Türkiye'nin bu
ülkeyle olan ilişkileri zaman içerisinde Afrika Ülkeleriyle Ekonomik
İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi altında ele
alınmıştır. 2020 yılındaki verilere bakıldığında,
ülkemiz ile Mozambik arasındaki ticaret hacmi 148 milyon dolar olarak
gerçekleşmiştir. Bunun 71 milyon doları
ithalatımızı, 77 milyon doları ise
ihracatımızı oluşturmaktadır. Mozambikte
yatırım imkânları ise aradan geçen her gün daha fazla
gelişmekte ve artmaktadır. Özellikle doğal kaynaklarından
elde ettiği gelirler sayesinde kayda değer miktarda altyapı ve
üstyapı yatırımı gerçekleştirmekte olup mal ve hizmet
ticareti açısından da ülkemiz adına önemli bir potansiyel
oluşturduğu ifade edilmektedir.
Mozambikteki Türk
firmalarının çeşitli alanlardaki yatırımlarının
ve projelerinin toplamının 640 milyon dolar olduğu, ülkemizden
Mozambike petrol yağları, inşaat malzemeleri, gübre, ambalaj
malzemeleri, elektrikli makine ve aletler, demir çelik ve alüminyum ürünleri
ihraç edildiği de verilen diğer resmî bilgiler arasındadır.
Ayrıca TİKAnın bu ülkede yürüttüğü faaliyetler
dünyanın her yerinde olduğu gibi memnuniyetle
karşılanmakta, dış dünyayla
bağlantılarının teşkili için Türk Hava Yolları
önemli sorumluluk üstlenmektedir.
2017 yılında
Sayın Cumhurbaşkanımızın Mozambike
yaptığı ziyaretlerinde ise ikili ticaret hacmi hedefinin 250
milyon dolara yükseltildiği açıklanmıştır.
Gündemimizde bulunan bu anlaşmayla iki ülke arasında kurulacak karma
ekonomik komisyon mekanizmasının işler hâle gelmesiyle ticari ve
ekonomik ilişkilerin gündeminde yer alan konuların toplantılarla
beraber düzenli takibinin yapılabileceği ve bu mekanizmanın
ticari ilişkilerimize de katkı sağlayacağı
belirtilmektedir. Temennimiz, hedeflenen ticaret hacmine
ulaşılması, yeni yatırım imkânlarının doğması
hedefine erişilmesi ve işinsanımızın Mozambikteki
yatırımlarının artırılmasının
teşvik edilmesidir.
Ülkemizin Afrika
Kıtasıyla ilgili istikrar vizyonunun Mozambikte de kendisini
göstermesi, bu ülkenin aynı zamanda kendi toplumsal huzuru
açısından da önemli olabilecektir zira Mozambik aynı zamanda,
küresel rekabetin Afrika Kıtasında kendisini yıkıcı
bir şekilde, rekabet koşulları itibarıyla gösterdiği
ülkelerin başında geliyor.
Değerli milletvekilleri,
Doğu Akdeniz uzun süreden beri millî güvenlik ve dış
politikamızda öncelikli olduğu kadar, önemli bir yer tutuyor.
Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesiminin hak ve hukuk tanımayan
yaklaşımları bölgede gerginliği günden güne
artırmaktadır. Türkiyenin tüm samimiyeti ve iyi niyetiyle
diplomasinin işlemesi çağrısı yapmasına
karşın, kimi taraflar şimdiye kadar oldubittilerle yol almaya
çalışmışlardır. Bu anlamdaki -ne yazık ki-
olumsuz politikalarını da sürdürmeye devam ediyorlar.
Doğu Akdeniz bölgesinde
mevcut durumda birbirinden ayrılmaz iki temel yaklaşımımız
olduğu açıktır. Bunlardan ilki Kıbrıs Türklüğünün
yok sayılması çabasının ortadan kaldırılması
ve haklarını elde etmesi, ikincisi ise ülkemizin egemenlik
hakları ile menfaatlerinin korunmasıdır. Her iki mesele de
ülkemiz için hayati derecede öneme sahiptir, tavizimiz ise asla mümkün
değildir.
Kıbrısta yeni
dönemde egemen eşitlik temelli iki devletli çözümden başka bir
seçeneğin olmadığı kesinleşmiştir. Doğu
Akdeniz'de Türkiyenin ilan ettiği yaklaşımların
tamamı ise hukuk, akıl, vicdan ve devletler arası münasebetlerde
emsal durumları bulunan konulardır. Biz, dayatmacı taraf
değil, hakkını koruma kararlılığı
göstereniz. Anlaşmazlığı yaratanlarsa, birincisi, tarifi ve
izahı olmayan tutum ve politikalar benimseyerek kof hayaller peşinde
koşup düşmanca tutum benimseyenler ve ikincisi ise bölgeyle
alakası olmadığı hâlde farklı saiklerle yol almaya
çalışan diğer kesimlerdir.
Doğu Akdenizde
Türkiyenin göze aldıklarını başkalarının
aklına dahi getirmekten büyük endişe duyduklarını
biliyoruz. Temennimiz, bölgeyle ilgili sorunların, herhangi bir sıcak
gündeme taşınmadan, diplomatik yollardan nihayete erdirilmesi ve her
tarafın bu anlayışa saygılı davranarak hareket
etmesidir.
Yaşananlar ortadayken
Libyayla 2019 yılında vardığımız Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılması
Anlaşması, lehimize olan fiilî ve hukuki sonuçlar getirmeye
başlamıştır. Bu anlaşma sadece Türkiye ve
Libya'nın hak ve menfaatlerini güvence altına almakla kalmamış,
bölgesel yaklaşımımızla Yunanistan ve Güney
Kıbrıs Rum kesiminince diğer ülkelerin deniz yetki
alanlarının gasbedilmesinin önlenmesine yönelik yeni bir gündemi de
oluşturabilmiştir.
Hiç kuşku yok ki bizim
yaklaşımımızdan en büyük faydayı görecek olan
ülkelerin başında da Mısır gelmektedir. Zira
uluslararası hukuka göre belirlediğimiz ve ilan ettiğimiz deniz
yetki sahasının, Türkiyeyle anlaşmaya varması hâlinde
Mısıra 11.500 kilometrekarelik geniş bir sahayı
kazandırabileceği anlaşılmaktadır. Gelinen
aşamada, Libyada Ulusal Mutabakat Hükûmetinde yaşanan görev
değişikliğiyle bu ülkedeki soruna siyasi çözüm bulma
çabalarında makul ve müspet bir ilişkinin Mısırla tesis
edilmesinin ilk olumlu yansımasının Doğu Akdenizde
kendisini göstermesi memnuniyet vericidir. Zira Libya konusu hem bizim
açımızdan hem de Mısır açısından millî güvenlik
meselesi olduğu kadar, konunun taşıdığı
derinliğin sahip olduğu ana alanın Doğu Akdeniz bölgesini
öncelikli olarak ilgilendirdiği açıktır. Bu şartlarda
Mısırın Doğu Akdenizde deniz yetki alanlarıyla
ilgili yeni döneme dair girişimlerinde Türkiyenin hassasiyetlerini
gözeten bir arayış içerisinde olması bölgesel barış ve
istikrara katkı sağlayacak değere sahiptir. Mısırla
kurulan sıcak ve yapıcı diyaloglar isabetlidir, bize göre de
eski seviyesine çıkarılmalıdır.
Elbette, devlet duygularla
değil, akılla yönetilir. Yakalanan makul alanın Türkiye ve
Mısır arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine
katkı sağlamasını ve her iki ülkenin de Doğu
Akdenizde kendi egemenlik haklarını muhafaza ederek menfaatlerinin
korunmasına yönelik ortak çaba içerisinde olmalarını olumlu bir
gelişme olarak değerlendirmekteyiz. Bölgesel barışa
katkı sağlayacağına inandığımız
ilişkilerden rahatsızlık duyanlar, gerçekte bölgede kriz ve kaos
isteyenlerin kendileri olduğunu da hiç kuşku yok ki ele veriyor.
Yunanistan, Güney Kıbrıs
Rum kesimi ve İsrail arasında, Avrupa Birliği destekli EuroAsia
InterConnector Projesine dair 8 Mart 2021 tarihinde bir protokol
imzalandı; hepimizin malumu olmuştur. Projenin ilan edilen
bilgilerine bakıldığında, inşa edilmesi planlanan su
altı elektrik kablolarının Türkiyenin Doğu Akdenizdeki
kıta sahanlığı bölgesinden geçtiği
anlaşılmaktadır. Bu durumun bizim nazarımızda kabul
edilmesi yahut görmezden gelinmesi elbette söz konusu olamayacaktır.
Türkiyenin izni olmadan kendi kıta sahanlığımızda
girişilecek her türlü faaliyet bizim açımızdan açık bir
ihlaldir. Bütün bunlarla beraber, Girit Adası merkezli olmak üzere,
Yunanistanın bölgede sadece gerginliğin artmasına sebebiyet
veren çoklu askerî tatbikatlara son dönemlerde ağırlık vermeye
koyulduğu görülmüştür. Bu ve benzeri girişimlerin Türkiyenin
kararlılığını asla etkileyemeyeceğini, sadece
Yunanistanın değil, taraf olan her ülkenin bilmesi gerekir. Bize ait
olan, hakkımız olan sahalarda hidrokarbon yataklarına yönelik
sürdürülen arama, tarama ve sondaj faaliyetlerimizin tüm
kararlılığıyla devam etmesi, yalnızca Türkiye
açısından değil, bir diğer açıdan da -küresel enerji
güvenliği çerçevesinden- elbette öneme sahiptir. Dolayısıyla
hangi taraf olursa olsun, Türkiyenin sahip olduğu potansiyele zarar
verebileceği yanılgısına düşenlerin günün sonunda en
büyük yanlışı aslında kendilerine
yaptıklarını anlamaları gerekir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son yıllarda Suriyede yaşanan iç
savaşla beraber ülkemize yönelen terör tehdidinden de açıkça
gördüğümüz üzere, müttefikimiz olduğunu iddia eden bazı
ülkelerin çarpık, maksatlı ve ikiyüzlü tavırlarını hep
birlikte müşahede etmekteyiz. Bir orduya yetebilecek yeterlilik ve
sayıdaki silah ve bunlarla beraber çalışan bazı kritik
askerî sistemler, Suriyede terör örgütü IŞİDle mücadele bahanesiyle
bir başka terör örgütü olan PKKya verilmeye
başlanmıştır. Öyle ki kapsam ve yeterliliği dikkate
alındığında, Türkiyeye satılmayan silahlar,
başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, müttefik görünen
ülkeler tarafından aynı terör örgütüne ücretsiz olarak
verilmiştir. Bu silahların, sınır içi ve sınır
ötesinde gerçekleştirilen operasyon ve harekâtlarda görüldüğü üzere,
güvenlik güçlerimize karşı kullanıldığı da her
yönüyle açık bir şekilde tespit edilmiştir. Türkiyeye
karşı takınılan bu tutum, dost ve müttefik ülkelerin
değil, olsa olsa Türkiye husumeti olan yahut açıkça
düşmanlık besleyen diğer çevrelerin harcıdır.
Karabağda Azerbaycan
kendi topraklarını işgalden kurtarma mücadelesi verirken harp sahasında
kullanılan Türk savunma sanayisi ürünü silahlı insansız hava
araçları ile insansız hava araçlarından rahatsızlık
duyan Kanadanın bahsettiğimiz kapsamdaki tavırları
dikkatlerden kaçmamaktadır. Birleşmiş Milletler kararları
ortadayken, Azerbaycanın Karabağ meselesinde
haklılığı ve haklı mücadelesi açıkken
Ermenistana destek olmak adına Türkiyeye savunma sanayisi araç ve
gereçlerini satmayacağını duyuran Kanada, gelinen aşamada
PKKnın Amerika Birleşik Devletleriyle beraber en büyük silah tedarikçilerinden
biri hâline gelmiştir.
Türkiyenin kararlı
mücadelesi karşısında kaçacak delik arayan,
başını inlerinden çıkaramayan PKKlı teröristleri yeni
konseptle eğitime tabi tutanlar, bu konsept için gerekli silah ve
teçhizatı da beraberinde sunmaya başlamışlardır. Bunun
ilk örneği, 27 Ekim 2020 tarihinde Suriyenin Menbiç kasabasından
kalkarak hava sahası üzerinden topraklarımıza sızmaya
çalışırken etkisiz hâle getirilen teröristlerin kullandıkları
paramotorlardır. İkincisi ise son günlerde sıklıkla gördüğümüz
üzere askerî üstlerimize saldırmak için kullanılmaya
başlanılan drone olarak tarif edilen askerî ekipmanlardır. Bu
droneların basit sistemler olmadığı, uzaktan kumanda
edildiği ve üzerlerine yerleştirilen patlayıcı
düzenekleriyle takviye edilerek tesirli hâle gelmelerinin
amaçlandığı yapılan araştırmalar sonucunda tespit
edilmiştir. Şu işe bakınız ki bahsettiğimiz
konularda anılan paramotorlar gibi dronelar da Kanada yapımı
çıkmıştır.
NATOda aynı çatı
altında bulunduğumuz, sözde müttefikimiz Kanadanın Türkiyeye
karşı gerçekleştirilen terör saldırılarından
sorumluluğu bize göre artık kesinlik kazanmıştır. Bu
ikiyüzlülüğe karşı daha fazla tahammül edilmesi söz konusu
olamayacaktır.
Ne var ki Türkiye, savunma
sanayisinde artık giderek kendi kendisine daha fazla yetebilen bir ülke
konumuna da erişmeye başlamıştır. Yerlilik ve millîlik
oranının giderek artış gösterdiği ve hayati derecede
önemi sahip savunma sanayisi alanında, sadece Türkiyenin imkânında
olan meziyetlere sahip sistemler de geliştirilmeye ve aktif olarak
kullanılmaya konulmuştur. Memnuniyet verici bu gelişme,
ülkemizin savunma sanayisi alanında artık küresel seviyede rekabet
edebilen bir seviyeye ulaştığını da gözler önüne
sermektedir. 25 Mayıs 2021 günü ülkemiz ile Polonya arasında
imzalanan anlaşma gereğince bu ülke de başarı, kabiliyet ve
üstünlüğü kanıtlanmış olan Türk yapımı
silahlı insansız hava araçları almaya karar vermiştir.
Böylelikle, ülkemiz, hem Avrupa Birliği hem de NATO üyesi olan bir ülkeye
geleceğin teknolojisinde ve harp koşullarında muazzam
başarı sağlayan bir sistemi ihraç etmiş olacaktır.
Türkiyeye zarar vermeye çalışanlara rağmen savunma sanayisi
alanında ulaştığımız başarı, hiç
kuşku yok ki diplomasi sahasında da elimizi giderek daha fazla güçlü
kılan neticeler doğuracaktır. Türkiye, mesele kendi
bağımsızlığı ve bekası olduğunda hiç
kimseden medet ummayacağını, gerektiğinde kendi
göbeğini kendisi kesebileceği gibi fazlasını da yapmaya
muktedir olduğunu her koşul ve şart altında ispat
etmiştir.
21inci yüzyıl
şartları her anlamda yıkıcı bir rekabetin
yaşanması ihtimalini giderek daha görünür hâle getirirken ülkemizin
bağımsızlık iradesi, sadece kendi
istikrarımızı korumakla kalmayıp bölgesel ve küresel
meselelerde de liderlik etme kudretine erişerek öncü bir aktör
olabileceğimiz gerçeğini karşımıza getirmektedir.
Kudret ve kuvvetin kaynağı Türklüğün sarsılmaz iradesinden
geldiği müddetçe, engel gibi görünen her meselenin bizim
açımızdan birer fırsata çevrildiğini her çevrenin iyi
anlaması gerekir.
Değerli milletvekilleri,
bu vesileyle, sözlerime son verirken Genel Kurul gündemimizde bulunan, üzerinde
müzakere ettiğimiz anlaşmayla beraber diğer anlaşmalara da
Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu yönde oy vereceğimizi belirtiyor,
Gazi Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teklifin tümü
üzerinde şahsı adına Karaman Milletvekili İsmail Atakan
Ünver.
Buyurun Sayın Ünver.
(CHP sıralarından alkışlar)
İSMAİL ATAKAN ÜNVER
(Karaman) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Gündemimiz aslında çok
yoğun ama iktidar partisi, iktidara yön veren partiler maalesef
Meclisimizin gündemini kendilerine göre belirliyorlar ve halkın
gündeminden uzak gündemlerle uğraşmak zorunda kalıyoruz. Ben,
Orta Anadolu çiftçisini zorda bırakan kuraklık ve buğdayla
ilgili bir konuşma yapacağım.
Geçtiğimiz günlerde,
Toprak Mahsulleri Ofisi sert ekmeklik buğdayın alım fiyatı
olarak 2.250 lira, arpa alım fiyatı olarak da 1.750 lira fiyat
açıkladı. Açıklanan buğday ve arpa alım fiyatı,
açıklamanın yapıldığı gün itibarıyla serbest
piyasada uygulanan fiyatın altında kaldı. Buğdayda
fiyatın 2.350-2.400 lira olduğu bir dönemde açıklanan
2.050-2.250 lira arasındaki fiyat, âdeta piyasa
kırıcılığı olmuştur. İlk
bakışta açıklanan fiyat geçen yılki fiyatın yüzde
30-36 oranında üzerinde gibi görünse de hem piyasada uygulanan güncel
fiyat hem de üretim maliyetlerindeki artışla
karşılaştırıldığında çiftçinin yine
zararına yol açmaktadır. Üretim maliyetine etki eden gübre, mazot,
zirai ilaç gibi girdilerin fiyatlarında son bir yıldaki
artış ortalama yüzde 60 civarında oldu; üstelik, bu hesaba
geçtiğimiz günlerde akaryakıttaki ÖTVye yapılan artış
nedeniyle ortaya çıkan yüzde 10un üzerindeki zam dahil değil. Hâl
böyle olunca açıklanan fiyat yeterli değildir. Bunun yanında,
tüm Türkiyede yaşanan kuraklık sebebiyle ortaya çıkan verim
kaybı da dikkate alındığında gerçekten buğday ve
arpa fiyatları çok yetersizdir, çiftimizin belini bükecektir. Zaten
boğazına kadar borca batan çiftçi kaldıramayacağı bu üretim
maliyetinin altında inim inim inlemekte, böyle bir maliyeti taşıması
da kabul edilememektedir.
Karşı
karşıya olduğumuz diğer bir durum da Orta Anadoluda,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan
kuraklıktır. Hububat alım fiyatlarının
yetersizliği yanında bu kuraklık da tüm ülke sathında etki
göstermektedir. Uzmanlar tarafından yapılan tahminlerde, hububat
ekili alanlarda en iyimser tahminle buğdayda yüzde 10 yani 2 milyon ton
rekolte kaybı öngörülmektedir. Belirtmeliyim ki bu tahmin oldukça iyimser
bir tahmin. Zira, kıraç alanlardaki hububat tamamen yanmış, verim
kaybı toplamda yüzde 90a ulaşmıştır, sulu tarım
yapılan yerlerde ise verim kaybı yüzde 30-40 civarına
ulaşacak boyuttadır.
Sayın iktidar
milletvekillerine bir öneride bulunmak istiyorum: Araziye bir çıkın,
çiftçilerimizi bir dinleyin, bir dokununca bin ah işiteceksiniz. Çiftçimiz
bu kuraklık altında ezilmekte, evini geçindirecek geliri bile elde
edemeyecek durumdadır.
Geçtiğimiz hafta Genel
Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun
talimatı üzerine Adana Milletvekilimiz Ayhan Barut, Mersin Milletvekilimiz
Cengiz Gökçel ve Konya Milletvekilimiz Abdüllatif Şenerle birlikte seçim
çevrem Karaman ve Konya ilimizde çiftçilerimizle ve çiftçi temsilcilerimizle
buluştuk. Arazide yaşanan kuraklığı bizzat
gözlerimizle gördük. Karaman merkez ve Kazımkarabekir ilçelerimiz ile
Konya merkez ve Ereğli, Karapınar, Cihanbeyli ve Kulu ilçelerinde
çiftçilerimizle, ziraat odalarımızla görüştük. Gerçekten hububat
üreticisi çiftçilerimizin sıkıntısı çok büyük. Herkesin
Türkiyenin buğday ambarı olarak bildiği bu bölgede buğday
ve arpa can çekişiyor, çiftçi perişan hâlde. Yirmi yıllık
AKP iktidarının çok oy aldığı ama bir türlü suya
kavuşturamadığı Karaman ve Konya Ovası susuzluktan
kavruluyor. Mesela Konya Ovasında yüzde 70 olan yer altı suyu
kullanımı yüzde 85e yükselmiş durumda. Karaman ve Konyada
sulama projeleri hayata geçirilemediği için mümkün olan yerlerde yer
altı suyu kullanılmaktadır. Yer altı suyunun
çıkarılabilmesi için iki enerji kaynağı
kullanılmaktadır, elektrik ve mazot. Her ikisinin de fiyatı
ortada, birine daha geçen gün yüzde 10un üzerinde zam yapıldı,
diğerinin borçları ise çiftçinin belini bükmüş durumda,
ödenemeyecek hâle gelmiş durumda. Elektrik bedellerini çiftçimiz
ödeyememekte, borç altında ezilmektedir.
Çiftçilerimizin iktidardan
beklentilerine gelirsek: Kuraklık özelinde çiftçimiz,
borçlarının en az bir yıl süreyle ara ödemesiz ve faizsiz
ertelenmesini beklemektedir. Önümüzdeki yıl için tarlasını
ekebilmesi ve evinin geçimini sağlayabilmesi için hibe desteğiyle
desteklenmesini beklemektedir. Zira, hububat üreticisi bu yıl hiçbir gelir
elde edemeyecek duruma düşmüştür. Pandemi sürecinde çiftçimize hiçbir
destek sağlanamadığı da unutulmamalıdır.
Buğday, arpa ve hububat alım fiyatları yeniden gözden
geçirilmeli, yaşanan kuraklık da dikkate alınarak buğdayda
en az 2.500 liraya, diğer hububatlarda ise fiyat açıklanmadan önceki
piyasa fiyatları seviyesine yükseltilmelidir. Hükûmetin Mazota harcanan
paranın yarısını karşılayacağız.
sözünü tutması gerekmektedir, zira seçim öncesi mazotla ilgili verilen sözler
bugüne kadar tutulmamıştır.
Yine, Tarım Kanununun
21inci maddesindeki hüküm uygulanmalı, çiftçi destekleri en az 1 kat
artırılarak millî gelirin yüzde 1i seviyesine
çıkarılmalıdır.
Bu özel tedbirlerin
yanında daha genel olarak bölge için uzun vadeli çözüm ise bölgedeki su
sorununun çözülmesidir. Kuraklıkla birlikte daha ciddi bir tehdit hâline
gelen su sorununun çözülebilmesi için geçici önlemler değil,
kalıcı, etkili ve planlı bir çalışma
yapılması gerekmektedir. Bölge dışındaki kaynaklardan
bölgeye su getirilmesi, bölgedeki sınırlı su
kaynaklarının da tasarruflu kullanılmasının
sağlanması bu bakımdan son derece önemlidir.
Konya Ovası Projesi
kapsamında yapılan Mavi Tünel Projesiyle yıllık 414 milyon
metreküp su Konya Ovasıyla buluşturulacak. denildi. Ancak Mavi
Tünel Projesinden sadece Konyanın içme suyu sağlanabilmektedir.
Tarım arazilerine, maalesef, Mavi Tünelden su
sağlanamamıştır.
Bölgede mevcut suların
yetersiz olmasından dolayı açık havzalardan Konya kapalı
havzasına su aktarımı yapılmalıdır. Bu sebeple
Türkiyenin tahıl ambarı olan Konya havzasına havza
dışından su taşınması acil bir ihtiyaçtır.
2013 yılında KOP Bölgesine Havza Dışından Su Temini
Önerileri Raporu hazırlanmış ve raporda Mavi Tünel Projesinin
Konyanın kuzeyini kapsamaması sonucundan hareketle Karasunun
Kızılırmak üzerinden Tuz Gölü havzasına
taşınmasının elzem olduğuna dikkat çekilmiştir.
Raporda, Kulu, Cihanbeyli, Altınekin gibi ilçeler ile Aksarayın
dışarından sağlanan bu kaynakla suya
kavuşturulmasıyla tarımsal üretimde büyük artış
olacağı ve bölgedeki refah seviyesinin yükseleceği
belirtilmiştir. Bu kapsamda, bahsi geçen bu projeyle Fıratı
oluşturan Karasunun 110 kilometrelik derivasyon hattıyla Kızılırmak
üzerinden Konya kapalı havzasının kuzeyine
taşınması sonucunda bölgeye yıllık 800 milyon metreküp
suyun aktarılmasının mümkün olacağı
belirtilmiştir. Mavi Tünelden havzaya transfer edilen suyun yeterli
olamayacağı yönündeki uyarılarımızı dikkate
almayanlar, Kızılırmak üzerinden Konya kapalı
havzasının kuzeyine su taşınmasına da sıcak
bakmamış olacak ki bugüne kadar bu projeden ses
çıkmamıştır. Mesela, Karamandaki barajlarda
basınçlı kapalı sulama sistemine yeterli düzeyde
geçilememiştir. Bir an evvel bu yoldaki projeler hayata geçirilmelidir.
Daha önce gerek soru
önergelerinde gerek Meclis araştırması önergelerinde ve gerekse
burada, Genel Kurulda söz alarak dile getirdiğim sulamada yaşanan bu
sorun, kuraklık ve ürünlerin tarlada kalması yeni veya beklenmedik
bir sonuç değil; tüm uyarılara rağmen yıllardır elini
taşın altına koymayan iktidarınızın çiftçimize
reva gördüğü acı bir gerçektir.
Karaman ve Konyada
çiftçilerimiz sulama konusunda asılsız vaatlerle oyalanmaktadır.
Mesela, Bakanlığın 2021 yılı için
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Programına
alınmış ve ödeneği ayrılmış bir projesi
yokken yapılacak sulama projelerinden, ihalelerinden söz edilmektedir.
Çiftçimize bunu yapmayın, gerçek neyse onu söyleyin, o da
planlamasını ona göre yapsın, en azından zarar etmesin.
Son olarak şunu
belirtmeliyim ki AK PARTİ, artık Orta Anadolu çiftçisine üvey evlat
muamelesi yapmaktan vazgeçmeli; 2018den bu yana doğu ve güneydoğuda
6 ilde uyguladığı tarımsal sulamada kullanılan
elektrik desteğini, her yıl değişen oranlarda yüzde 65, 55,
45, 35 ve 25 olarak desteklediği tarımsal elektrik desteğini
Orta Anadolu çiftçisi için de uygulamalıdır; Karamanda, Konyada,
Aksarayda da bunu yapmalıdır. Niye yapmıyorsunuz? Oysa buralar
sizin oy deponuz, yıllarca buradan yüzde 70-80 düzeyinde oy aldınız.
Yoksa siz Orta Anadoluyu, Konyayı, Karamanı, Aksarayı
çantada keklik mi görüyorsunuz? Ülkenin her alanında adaletin terazisini
bozdunuz. Geldiniz, çiftçinin alın terinin söz konusu olduğu böylesi
bir durumda bile eşitliği sağlayamıyor; bilakis kendi
elinizle, bile isteye bozuyorsunuz. Bu kibirden, çantada keklik ceketimi
koysam seçtiririm anlayışından vazgeçin.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ İLE MOZAMBİK CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA TİCARET VE EKONOMİK İŞBİRLİĞİ
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 24 Ocak 2017 tarihinde Maputoda imzalanan
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Mozambik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde
üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili İmam Taşçıer.
Buyurunuz. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA İMAM
TAŞÇIER (Diyarbakır) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana iktidara muhalif olan muhalefetteki partiler
ayrı söyler, iktidara geldikten sonra da uygulamaları ayrı olur;
bunu da bu AKP iktidarı döneminde net olarak gördük. Bunun için en kolay
yol gibi görünen, aslında herkese zarar veren güvenlikçi politikalarla
ülke yönetilmeye çalışılır. Güvenlikçi politikalar Vatan
bölünüyor, elden gidiyor. söylemleriyle başlar, Kürtler hedef gösterilir,
sonra tüm Türkiyedeki muhaliflere uygulanır ve sonrasında Kürt
düşmanlığına dönüşür. Bunu bir örnekle anlatmak
istiyorum.
18 Mayısta yani bundan
bir hafta önce Diyarbakır Bağlar semtinde ikamet eden Kevser Demir
isimli anne, 8 çocuk sahibi, yaşlı bir kadın. Madde
bağımlısı oğlu var; polis oğlunu almaya gelir, oğluna
şiddet uygular; oğlu annesine yalvarır: Anne gel beni kurtar
polisin elinden. Yaşlı kadın, ana yüreği dayanmaz, o da
çocuğunu kurtarmak için polise gider, yalvarır: Çocuğumu bu
şekilde almayın; alıyorsanız, alın, mahkemeye
götürün. der. Ama anneye de şiddet uygulanır; Kevser Demir isimli 8
çocuk annesinin orada 3 dişi ve kolu kırılır, şurada
görüldüğü gibi. Sonrasında anne şikâyet eder;
savcılığa, mahkemeye dilekçeler verir. Hâlen ne işlem
olacağı belli değil çünkü bu tür işlemler her zaman faili
meçhul kalır.
Kürt meselesi
çözülmediği sürece bu güvenlikçi politikalar devam eder. Bu güvenlikçi
politikaları görmek için cumhuriyetin kuruluşundan bu yanayı
şöyle bir gözden geçirelim: Cumhuriyet kurulduğunda Kürtler yönetime
ortak edilmez, ulus devlet mantığıyla yönetim başlar ve
1925 yılında Şeyh Sait ve arkadaşları idam edilir;
bununla yetinilmez o zaman İstiklal Mahkemeleri kurulur, İstiklal
Mahkemelerinde yine yüzlerce, binlerce Kürt idam edilir. Bununla da yetinilmez
mecburi İskân Kanunu çıkarılır; mecburi İskân
Kanunuyla yine binlerce, milyonlarca Kürt yerinden yurdundan sökülür,
batı illerine sürülür, Kürtler Edirneden tut Aydına kadar
değişik değişik illere sürülür; sürgün yılları
onlarca yıl devam eder. Bu da yetmez, yine, güvenlikçi politikalarla
yönetim sürdürülmeye devam edilir. 1938 yılında Şeyh Seyit
Rıza ve oğlu başta olmak üzere, onlarca Kürt idam edilir,
Dersimde katliamlar yapılır. Hatta hatta bu katliamlar
yapıldığı için de şu Mecliste dönem
Başbakanı Erdoğan bu katliamlardan dolayı da özür diler.
Bu uygulamaların nedeni
Kürtlerin talepleridir. Nedir Kürtlerin talepleri? Kürtlerin kendi kendilerini
yönetmeleridir, yönetmek istemeleridir; ana dilleriyle eğitimleridir,
kendi kültürlerini yaşatmalarıdır ama buna müsaade edilmez.
1940lı yıllarda çıkan değişik kanunlarla Kürtçe
yasaklanır ve bu yasaklamalarda valiler vasıtasıyla ceza verilir
oradaki insanlara. Koçgiride, Dersimde, Ağrıda yine bu güvenlikçi
politikalar devam eder.
Eğer o günlerde yani
cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Kürt sorunu çözülseydi, ulus devlet
yönetimi, dayatması olmasaydı inanıyorum ki şu anda Türkiye
gelişmiş, dünyada sözü geçen, demokrasinin yerleştiği bir
ülke durumunda olurdu ama o yol seçilmedi; seçilen yol Kürt sorununu öteleme,
baskı altına alma, yasaklama gibi yöntemlerle sürdürüldü.
Bugün olduğu gibi,
1980li yılların öncesinde kotrgerilla faaliyetleri oldu. Bu
kontrgerilla faaliyetlerinde yine Kürtler öldürüldü. 1980 12 Eylül faşizmi
geldi, 12 Eylül faşizminde yine Kürtler öldürüldü, cezaevlerinde yine insanlar
öldürüldü.
ENGİN ALTAY
(İstanbul) Biz de öldürüldük ya, biz de öldürüldük.
İMAM TAŞÇIER
(Devamla) Ve devam etti bu uygulamalar 1990lı yıllara kadar.
1990lı yılların başında Diyarbakır HEP İl
Başkanı Vedat Aydının ölümüyle başlayan faili meçhuller
oldu, faili meçhullerle 17.500ün üzerinde insan katledildi. Bu yetmedi, köyler
yakıldı, yıkıldı, insanların yaylaya
çıkması yasaklandı, hayvancılık yapması
engellendi ve çetelerle, mafyalarla beraber faili meçhuller işlenmeye
devam edildi. Kürt iş adamlarının listesi başbakanlar
tarafından açıklandı. 4 bin tane köy boşaltıldı,
4 milyon insan yerinden yurdundan edildi ve bu insanlar batı illerine göç
etmek mecburiyetinde kaldı. Seçilmiş siyasetçiler öldürüldü,
milletvekilleri tutuklandı, mafya-devlet ortaklaşmasıyla o gün
bu eylemler gerçekleştirildi, ta ki Susurluk olayına gelene kadar.
Susurluk olayında çıkar çatışmasından kaynaklı
-bildiğiniz gibi- kirli ilişkilerin nasıl geliştiğini
gördük. On dokuz yıldan fazla AKP iktidarında ise bu faili meçhul
olaylar aydınlatılmadı, aydınlatılmak için çaba sarf
edilmedi; tersine, bunlar korundu ve bugün de yine, mafyanın devletle ya
da mafyanın kendi içindeki çatışmalardan gördüğümüz
kadarıyla o insanların sahnede olduğunu görüyoruz ve bugün yine
bu tür eylemlerin nasıl geliştiğine şahit oluyoruz.
Niye Kürtçe eğitim
yasak? Müracaat ettiğimizde nedeni, Anayasanın 41inci maddesi
olarak bize gösterilir. Anayasanın 41inci maddesini kim yaptı? 12
Eylül faşist cuntası yaptı. deniliyor. Onlarca kez değiştirildi,
niye bu madde değiştirilmiyor? Hesaplarına gelen maddeyi
değiştirirler, gelmeyen maddeyi değiştirmezler. Ben
Kürtüm, ana dilim Kürtçedir. dediğim için hakkımda fezleke
düzenlendi ve fezlekemde denilen şu: Halkı kin ve
düşmanlığa tahrik etmek. Nasıl tahrik etmektir bu? Ana
dilim Kürtçe ve ben Kürtüm, nasıl tahrik ediyorum halkı kin ve
düşmanlığa? Bugünkü uygulamalara baktığımız
zaman, aslında 12 Eylül yıllarını aratır, 1990lı
yılları aratır, hatta hatta 1925lerde kurulan İstiklal
Mahkemelerini aratır uygulamalarla, mahkemeler Kürtleri cezalandırmak
için var gücüyle çaba sarf etmekte, on binlerce Kürt şu anda cezaevinde.
Aynı zamanda, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ dâhil olmak
üzere, siyaset yapan genel başkanlarımız cezaevinde,
milletvekillerimiz cezaevinde. Bugünkü uygulamalara
baktığımız zaman faili meçhuller 90lı yıllarda
eğer aydınlatılmayan bir şekilde gizli yapıldıysa
bugün daha açık bir şekilde faili meçhuller yapılıyor.
İnsanlar helikopterden aşağıya atılıyor,
Roboskide insanların üzerine bomba yağıyor, Diyarbakır
Nevrozuna gelen gencecik bir çocuk onlarca polisin gözü önünde öldürülüyor,
yine, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi onlarca kameranın
gözü önünde öldürülüyor. Fakat bunların failleri bir önceki dönem gibi
değil, şimdi açık açık yapılıyor ve bu faili
meçhul dediğimiz -tırnak içinde- aslında faili belli bir
şekilde yönetilmeye çalışılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın.
İMAM TAŞÇIER
(Devamla) AKPye mafya miting yapıyor; bizler, siyasetçiler ise
sokağa çıktığımız zaman -müsaade edilmeden-
etrafımızdaki insanlar göz altına alınıyor. Kürt
sorunu çözülmediği sürece Türkiyeye demokrasi gelmez. Kürt sorununu
gerekçe göstererek ondan nemalanan bazı karanlık güçler, hatta hatta
iktidarlar bunu gerekçe göstererek kendi iktidarlarını sürdürmek için
milliyetçi ve şovenist duyguları harekete geçiriyor ve ülke
demokrasiden uzaklaşıyor. Kürt sorununu bu Meclis çözebilme
kabiliyetine sahiptir, bu Meclis bu konuyu tartışmaya açabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür
ederiz Sayın Milletvekili.
İMAM TAŞÇIER
(Devamla) 2013 ile 2015 yılları arasında
tartışılan Kürt sorununun ülkeye o gün tarihiyle de nasıl
bir şey getirdiğini görüyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şimdi
1inci madde üzerinde şahsı adına Hatay Milletvekili Suzan
Şahin konuşacaktır.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
SUZAN ŞAHİN (Hatay)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hatay, 13 medeniyetin
izlerini bıraktığı bir şehir olma özelliğine
sahip bir kültür kentidir. Sahip olduğu kültürel değerler
yanında zengin ve özgün mutfağı da olan Hatay, UNESCO
tarafından dünyanın 26ncı gastronomi şehri olarak ilan
edilmiştir. Tarihi boyunca kıtalar ve bölgeler arası ticarette
önemli rol oynamış, yolcu ve hacı kervanları için konaklama
yeri, kültür, alışveriş merkezi olmayı
başarmış, tüm dünya tarafından kabul edilen bir kent olan
Hatay; futbol, basketbol, voleybol, aba güreşleri gibi spor
dallarındaki başarılarıyla da yıldızı parlayan
bir şehir olmuştur. Yaklaşık 700 bin Suriyeli mülteciye ev
sahipliği yapması ve güvenlik endişelerinden kaynaklı
olarak turizmi sekteye uğrayan Hatayın tarihî yerlerinin ve turizm
çeşitliliğinin doğru tanıtılması için AKP
Hükûmetinin çalışma yapması gerekirken hiçbir adım
atılmamaktadır. Hatay, özellikle inanç, kültür ve turizmin önemli bir
uğrak noktası olması gerekirken eldeki kültür
varlıklarının doğru kullanılmaması, reklam,
tanıtım, organizasyon gibi eksikliklerinden dolayı daha
sıradan turizm yerleşkelerinin dahi gerisinde
kalmıştır. Deniz altındaki sayısız batıkla
dalış turizmi ve toprakları altında gün yüzüne
çıkmayı bekleyen arkeolojik kültürel miraslarıyla Hatay potansiyel
bir turizm cennetidir. Sevgi, barış ve kültür başkenti, ilklerin
ve enlerin şehri Hatayın turizminin canlandırılması
için turizm teşviki yapılması gerekirken AKP Hükûmeti, turizm
bölgesi ilan etmesine rağmen Arsuzda maden ocakları kimyasal
atık tesisleriyle doğayı katletme yoluna gitmektedirler.
Sayın üyeler, EXPO,
olimpiyatlar ve Dünya Kupasının ardından en büyük organizasyon
olarak kabul edilir ve yüz altmış yıllık EXPO tarihinde
Türkiye, bu yıl bir kez daha EXPOya ev sahipliği yapacaktır.
Botanik EXPOları Türkiyenin cumhuriyet tarihi boyunca almış
olduğu en büyük uluslararası organizasyondur. Dünya Botanik EXPOsu
2021 yılında Medeniyetler Bahçesi temasıyla Hatayda
düzenlenecektir. EXPO sergilerinin olimpiyatlardan bile daha önemli, daha büyük
bir organizasyon olarak değerlendirilmesinin nedeni ziyaretçi
sayısıdır.
Değerli üyeler,
ülkemizde daha önce İzmir ve Antalyada düzenlenen EXPOlarda Bakanlar
Kurulu kararıyla projenin üstlenilmesine karar verilmiş, EXPO Kanunu
çıkarılarak tüm hazırlık ve organizasyon aşamaları
devlet bütçesinden karşılanmıştır. Soruyorum size:
Neden aynı ilgi Hataya gösterilmiyor? Hatay EXPOnun şu ana kadar
neredeyse yüzde 80i Hatay Büyükşehir Belediyemiz bütçesiyle
tamamlanmış durumdadır ancak AKPnin yönetemezliği
nedeniyle belediye gelirleri pandemi sürecinde azalmış, giderleri
artmıştır. Hatayda gerçekleştirilecek olan bu
uluslararası organizasyonun etkinliklerinin planlanması, düzenlenmesi
ve yönetilmesi konusunda mahalli idareler ve Hatay Büyükşehir Belediyesine
AKP Hükûmeti tarafından destek verilmelidir.
Önümüzdeki aralık
ayında yaklaşık 5 milyon turistin Hataya gelecek
olmasının ülke ekonomisine ve tarihî miraslarımızın
tanıtılarak turizmimize destek olacağı aşikârdır.
Türkiyenin bu önemli organizasyondan alnının akıyla, dünyaya
örnek olacak şekilde çıkması için devlet desteği çok
yararlı olacaktır. Bu nedenle konu, siyasi ön yargılardan
arındırılmış olarak, parti ayrımı yapmadan,
başta iktidar partisi AKP olmak üzere bütün partilerin ve yine tüm kent
dinamiklerinin sahip çıkmasıyla çözümlenecektir. Ekonomik krizle
boğuşan Türkiyeye can suyu olacak olan Hatay EXPOnun
tanıtım, organizasyon, yol, su, asfalt, altyapı, üstyapı,
konaklama, ulaşım, kültürel etkinlikler gibi bütçe kalemlerinin
devlet tarafından üstlenilmesi konusunda Hükûmete çağrımızı
yineliyoruz. Aralık ayında başlayacak EXPOyla, temmuz
ayında hizmete başlayacak olan HADO seferleriyle Hatay
uluslararası ölçekte yük ve yolcu taşıyacak bir merkez olacak.
Üç tane turist gelsin. diyerek herkesi aşılıyoruz
kampanyası yapan AKPye sesleniyorum: Alın size fırsat, turist
mi gelsin istiyorsunuz, o zaman medeniyetler beşiği Hataya turizm
desteği vereceksiniz.
Değerli milletvekilleri,
saydığım bu uluslararası projeler ve Hatayın spor
alanındaki başarıları hep Hatay Büyükşehir Belediyesi
desteği ve Hatay halkının kararlı, inançlı
gayretleriyle gerçekleşmiş durumdadır. Hatay üvey evlat
değildir. Ne hastane talepleri ne lojistik köy ne Amanos Tüneli, ne
Reyhanlı Barajı ne narenciye soğuk hava depoları ne
hızlı tren ne içme ve sulama barajları ne turizm teşviki,
üç yılda bir arpa boyu yol alınmadı, Hataylıların
talepleri yerine getirilmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
SUZAN ŞAHİN
(Devamla) Hatay halkı en fazla vergi veren 7nci il olmasına
rağmen 56ncı sırada yatırım alan il durumunda. Her
fırsatta vaatlerde bulunan ancak sözlerini yerine getirmeyen AKP Hükûmeti
taahhütlerini yerine getirmelidir. Hiç olmazsa şimdi, Hatay ve ülke
ekonomisine katkı sağlayacak bu uluslararası projelerde destek
verin. İşte size fırsat. Devletine karşı her türlü
sorumluluğunu yerine getiren Hatay halkı bu desteği hak
etmektedir. Hatay halkı hakkını istemektedir. Bilesiniz ki
hakkını gasbendenlere bu millet dersini de vermesini bilir.
Sandıkta bu dersi size vereceğiz. Sevgili Hataylılar, CHP
iktidarında hak ettiğiniz tüm yatırımları
alacaksınız, söz veriyoruz.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN 2nci madde
üzerinde Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Serpil Kemalbay Pekgözegü konuşacaktır.
Buyurun Sayın Kemalbay
Pekgözegü. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (İzmir) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
ülke yangın yerine dönmüş durumda. Soygun, zam, zulüm, yalan, talan,
mafya, çete, uyuşturucu, kara para ve erken kalkanın bir yerlere
çöktüğü pratiklerin sergilendiği kirli bir iktidarla karşı
karşıyayız.
Bugün AKP Genel
Başkanı, Cumhurbaşkanı grup konuşmasını
yaptı, 84 milyon insan bekliyordu Acaba ne söyleyecek? diye. Her konuda
yetkili olan tek adam Erdoğan bugün çete, mafya, siyaset, devlet sistemini
üstlendi bir kez daha; Türkiye'nin bir çete, mafya, devlet, siyaset ülkesi
olduğunu, egemenliğin kayıtsız şartsız çete,
mafya, devlet, siyasetin olduğunu bir kez daha görmüş olduk.
Sorduk, soruyoruz, bir kez de
ben sormak istiyorum: Kolombiya Savunma Bakanlığı
açıkladı, resmî bir açıklama. Kolombiyanın Buenaventura
Limanında 9 Haziran 2020de bir gemi yakalandı; 4,9 ton kokain
yakalandı bu gemide. Rotası Türkiye limanlarınaydı, hâlâ
bilmezlikten, görmezlikten geliyorsunuz. Bu geminin, bu kokain gemisinin
Türkiyedeki sahibi kim? Soruşturma açıldı mı?
Varış yeri neresi? Örneğin, ben İzmir Milletvekiliyim,
sormak istiyorum: İzmire mi geliyordu? Neden ölü taklidi
yapıyorsunuz? Bunu sormak istiyorum.
Türkiyede demokrasinin ve
özgürlüklerin tamamen tasfiye edilmesi; Kürt sorununun çözümsüzlüğü;
çıkar çetelerinin halklara karşı işlediği suçlar; kamu
kaynaklarının, yer altı, yer üstü varlıklarının,
doğanın talanı; yerli, yabancı tekellerin
yağmasına kalkan olmalar; kadına yönelik şiddet, taciz,
tecavüz ve kadın cinayetleri; yolsuzluk, rüşvet bu ülkeyi yönetenler
açısından gerçekten bir münferit vaka değil, kural hâline
gelmiştir. O yüzden, aslında, şaşırmıyoruz.
Geçen, İçişleri
Bakanı İşkence varsa boş kâğıda imza
atarım. demişti. Türkiyede işkencenin bir devlet
politikası olduğunu hepimiz biliyoruz. 17 bin insanın bu ülkede
gözaltında kaybedildiğini, asit kuyularına
atıldığını, 17 bin Kürtün gözaltında
kaybedildiğini, bu faili meçhullerle yüzleşilmediğini, AKP Genel
Başkanı Tayyip Erdoğanın Berfo annenin göz
yaşlarını istismar ettiğini fakat o dönemde bu
gözaltında kayıpları yapanların bugün hamisi olduğunu
görüyoruz.
Roboskinin, Suruçun, 10
Ekimin faillerisiniz ve sürekli olarak burada bize vatan millet, yerlilik ve
millîlikten bahsediyorsunuz. Beka ve millî güvenlik öcüsüyle halkı korkutmak
istiyorsunuz ve biz burada diyoruz ki: Ey halkımız; ne zaman size
vatan millet derlerse, ne zaman yerli ve millî derlerse lütfen ceplerinize,
cüzdanlarınıza sahip çıkın, cüzdanlarınızı
kontrol edin çünkü yağmaya, hırsızlığa, talana,
soyguna geliyorlar. Mazota zam geldi, petrole zam geldi, LPGye zam geldi,
yüzde 54 ila yüzde 189 oranında zamlar var ve şu anda beklenen
potansiyel zamları da biliyoruz.
ÖTVden ve KDVden bu
dönemde, tam da pandeminin olduğu bu dönemde geçen yıla göre
neredeyse yarı yarıya daha fazla gelir elde ettiniz. Esnafın
cebinden, halkın, işçinin, işsizin, göçmenin, kadının
cebinden alıyorsunuz, hatta kepçeyle alıyorsunuz, damlalıkla
pandemide esnafa yardım ettiğinizi söylüyorsunuz.
İşsizlik Fonunu bu
dönemde yağmaladınız, yandaş müteahhitlere verdiniz,
milletin işine, aşına, yaşam hakkına çöktünüz ve
diyorsunuz ki: Milletin işini aşını koruyoruz. Tam da
saldırdığınız şeyi sanki yapıyormuş
yani yapmadığınız şeyi yapıyormuş gibi,
prompterlarla, havuz medyanızla halka empoze etmeye
çalışıyorsunuz.
Mart 2021de TÜİK
verilerine göre, yani TÜİK verileri manipüle ettiği hâlde istihdam
oranı yüzde 44,3. Düşünün, yüzde 56 civarında istihdam
edilebilecek insan istihdam edilemiyor. İşsizlik resmî rakamlara göre
yüzde 13,1. Hani siz milletin işine aşına sahip
çıkıyordunuz. DİSK-ARın genişletilmiş
işsizlik araştırmasına göre işsizlik yüzde 28. Halka
gidip sorsanız, gençlere sorsanız işsizlik çok daha yüksek. Her
4 gençten 1i işsiz, üniversite öğrencileri iş
bulamıyorlar, işsizler. Diyorsunuz ki: Artık herkes üniversite
öğrencisi olabiliyor. Ama üniversite öğrencileri geçinemediği
için motokurye olarak çalışıyor ve yaşamını
yitiriyor. İzmirde, hemen yakında bu yaşandı. Borç
derseniz, doğmamış çocuklar bile borçlu,
gırtlağımıza kadar borçtayız. Gelir
dağılımı eşitsizliğinde 34 ülke arasında
sondan 2nci sıradayız.
Hukuka bakalım, hukukta
durum nasıl? Orada da berbat bir durumdayız. Basın
özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 153üncü
sıradayız. Hukukun Üstünlüğü Endeksine göre Türkiye 126 ülke
arasında 109uncu sırada. Gördüğünüz gibi, vatan, millet
diyerek yarattığınız tablo bu.
Geçenlerde, birkaç gün önce
Soma davası vardı. Adaletin öldüğü Soma davasını
gördük. dedi aileler. Katliam düzeninde yaşıyoruz. dedi aileler ve
hiçbiri Somada adaletin yaşanacağına inanmıyor çünkü bu
bir çete, mafya düzeni. 14 Haziranda görülecek olan Soma davasında
göreceğiz, yine cezasızlık politikası takip edilecek.
Cezaevlerinde durum
aynı, cezaevleri her gün insanlarla dolup taşıyor. Geldiğinizde
50 bin civarında insan vardı, bugün 285 bine yakın insan
cezaevlerinde. 182 gündür açlık grevi var, cezaevlerinden yakında
tabutlar çıkabilir. Hasta tutsakları ölüme terk ediyorsunuz, bilinçli
olarak öldürme politikası izliyorsunuz. Tecrit ve infaz yakmalarla
cezaevlerinde tam bir zulüm düzeni kurdunuz. 85 yaşındaki Mehmet Emin
Özkandan ne istiyorsunuz? Ya, bu sizin çürümüş çete, mafya düzeniniz
Tuğgeneral Bahtiyar Aydını öldürmekten yakaladı, cezaevine
koydu. Suçsuz yere yirmi beş yıldır cezaevinde yattı ve
aslında bu suçu işlemediği ortaya çıktığı
hâlde, şu anda hâlâ yargılaması yenilendiği hâlde, bu insan
kaç kere kalp ameliyatı geçirdi? Tansiyonu, zehirli guatrı, kemik
erimesi, pek çok hastalığı var. 85 yaşında insandan
bahsediyorum, elleri kelepçeli oradan oraya sürüklüyorsunuz. Sizde hiç vicdan
var mı? Ve insanlığınızı
sorguladığımı söylemek istiyorum. Gerçekten bu, bir çete
düzeni, mafya düzeni, bu düzen soygun düzeni ve hak arayan kimse, eşitlik,
barış arayan kimse onu siz terörle suçluyorsunuz, terörist ilan
ediyorsunuz. Ama o terörden ne anlıyorsanız işte o sizin
düzeninizin ta kendisidir. Her türlü pisliğe
bulaşmışsınız, gırtlağınıza kadar
pisliğin, bataklığın içerisindesiniz ama gelmişsiniz
bize ahkâm kesiyorsunuz, bizi Kobani kumpas davalarıyla yargılamaya
çalışıyorsunuz. Fakat siz yargılanıyorsunuz, sizi
mutlaka ve mutlaka bu süreç içerisinde mahkûm edeceğiz ve bu halk sizden
mutlaka hesap soracak.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun,
toparlayın.
SERPİL KEMALBAY
PEKGÖZEGÜ (Devamla) Susurluk tuğlalarından kendinize saray
yaptınız. Emekçileri, İkizdere köylülerini, Alevileri, Kürtleri,
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini, demokrasi ve barış
isteyen kim varsa susturmaya çalışıyorsunuz ve
karanlığın merkezi hâline gelmiş olan iktidarınız
İşte bu insanlar tuğlayı çekmek istiyor. diye bizlere, bu
insanlara, demokrasi mücadelesi yükseltenlere pervasızca
saldırıyor. Ve demokrasi güçleri, siyasi partiler bir açıklama
yaptılar, önemli olduğunu düşünüyorum. HDP, EMEP, TİP, Sol
Parti, TKP ve TÖP kirli ittifaklarla mücadele edeceklerini
açıkladılar. Siyasi egemenliğini mafya, çete, terör ve yolsuzluk
mekanizmasıyla kuranlardan hesap soracağımızı
söylüyoruz; korkmuyoruz, susmuyoruz, hesap vereceksiniz. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 2nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı
yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Başkanım AK PARTİde 8 kişi var.
BAŞKAN Teklifin tümü
açık oylamaya tabiidir. Açık oylamayı İç Tüzükün 145inci
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 27 Mayıs 2021
Perşembe gününe bırakıyorum.
Tanalın bu AK
PARTİ sevgisine dayanamıyor kimse, görmeyince üzülüyor AK
PARTİlileri!
MAHMUT TANAL (İstanbul)
Başkanım, biz buradayız, sizi seviyoruz.
BAŞKAN 3üncü
sırada yer alan, İzmir Milletvekili Binali
Yıldırım'ın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etiyopya
Federal Demokratik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Madencilik ve Hidrokarbon
Alanlarında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- İzmir Milletvekili Binali
Yıldırımın Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etiyopya
Federal Demokratik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Madencilik ve Hidrokarbon
Alanlarında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1587) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 180) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Yerinde.
Komisyon Raporu 180 sıra
sayısıyla basılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz isteyen
yok.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum : Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ İLE ETİYOPYA FEDERAL DEMOKRATİK CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA MADENCİLİK VE HİDROKARBON ALANLARINDA
İŞBİRLİĞİNE DAİR ANLAŞMANIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 28 Aralık 2016 tarihinde Addis Ababada
imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etiyopya Federal Demokratik
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Madencilik ve Hidrokarbon Alanlarında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN 1inci madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Sayın Abdurrahman Başkan konuşacak.
Buyurun Sayın
Başkan. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ABDURRAHMAN
BAŞKAN (Antalya) Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; 180 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Madencilik
ve Hidrokarbon Alanlarında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve ekranları
başında bizleri takip eden aziz Türk milletini saygıyla
selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz bu kanun teklifiyle ülkemiz ve Etiyopya Federal Demokratik
Cumhuriyeti arasında mineral, petrol ve gaz araması ve
işletilmesinin geliştirilmesi, petrol ve gaz
altyapılarının inşası, bakımı ve gaz
teknolojilerinin uygulanması alanlarında ortak projelerin tespiti,
mineral ve hidrokarbon alanlarında eğitim programları, bilgi ve
deneyim paylaşımı ile ikili iş birliğinin
desteklenmesi amaçlanmaktadır.
Yine bu kanun kapsamında
iki ülke arasında kamu ve özel şirketlerin madencilik ve hidrokarbon
sektörlerine yatırım yapmalarını teşvik etme konusunda
anlaşmaya varılmış, uygun görüldüğünde madencilik ve
hidrokarbon çalışma grubunun kurulması da öngörülmüştür.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Etiyopyanın Afrika
Kıtasının kalbinde çok stratejik bir konumda bulunduğunu
unutmamalıyız. Son yıllarda başta Avrupa olmak üzere birçok
ülke Etiyopyada çeşitli nedenlerle bulunmakta ve yatırımlar
yapmaktadır. Bu bağlamda ülkemizin de gönül coğrafyamız
içinde bulunan birçok ülkesinin yer aldığı Afrika
Kıtasında varlığını sürdürmesi, madencilik ve
enerji başta olmak üzere birçok alanda kendisini göstermesi, tecrübelerini
dost ve kardeş ülkelerle paylaşmak için çaba sarf etmesi hem önemli
hem de meşru bir adımdır.
Etiyopyayla olan
uluslararası ticaret hacmimiz 21inci yüzyılın ilk
çeyreğinde 400 milyon doları geçmiş durumdadır. Etiyopyaya
en fazla yatırım yapan ülkelerin başında olan ülkemiz
Etiyopya'yla toplamda 2,25 milyar doları aşan bir yatırıma
imza atmıştır. Bu, ülkemiz adına çok önemli bir
gelişmedir. TÜRK EXIMBANKın tek bir proje için en fazla kredi
verdiği ülkenin de Etiyopya olması ülkemizin Etiyopya'ya verdiği
değeri göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca, bir Türk
şirketinin EXIMBANK kredisiyle üstlendiği demir yolu projesini
bitirmek üzere olması Etiyopya için olduğu kadar ülkemiz adına
da son derece gurur verici bir husustur. Ülkemiz ile Etiyopya arasında
hacmi oldukça yüksek ve geliştirilmesi son derece önemli olan bir konu hiç
şüphesiz ki madencilik ve hidrokarbon alanlarda geliştirilecek olan
iş birliğidir. Doğal gaz rezervlerinin 113 milyar metreküp
seviyesinde olduğu öngörülen Etiyopya'nın rezervinin ülkemizin de
katkılarıyla 225 milyar metreküp seviyesine
ulaştırılması hedeflenmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak, enerjinin
ekonomik boyutunun yanı sıra, siyasi, diplomatik, çevresel ve insani
boyutları olduğuna her zaman dikkat çekmekteyiz. Bu çerçevede, parti
programımızda yer alan enerji politikalarımızın temel
hedeflerinin kısmen de olsa hayata geçirildiğini görmek
sevindiricidir. Bunlardan bazıları şunlardır: Enerji
diplomasisi geliştirilmeli, başta Azerbaycan ve Türkmenistan olmak
üzere zengin enerji kaynaklarına sahip Türk cumhuriyetleriyle ikili
anlaşmalar yapılmalı, bu ülkelerin kendi alanlarında
anlaşmaları için önderlik edilmeli, bu kapsamda, Türk enerji ticaret
birliği kurulmalı, enerji sahasında başlayan bu iş
birliğinin ekonomimizin diğer alanlarına model olması
sağlanmalıdır. Doğu Akdeniz havzasında enerji
rekabetinde aktif biçimde rol alınmalı, Türkiyenin sahip olduğu
jeopolitik avantaj, deniz altı doğal gaz boru hattı ve LNG
terminali projeleriyle değerlendirilmelidir. Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi ve ABnin bölgede uluslararası hukuka ve millî
çıkarlarımıza aykırı bir şekilde arama ve sondaj
çalışmaları yapması engellenerek Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinin bölgenin kaynaklarından istifade etmesi temin
edilmelidir. Bilinen maden rezervlerimize ilave olarak yeni rezervler bulunmalı
ve işlenmiş maden ihracatı mutlaka
artırılmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; değinmek istediğim en önemli
hususlardan biri de Doğu Akdeniz havzasında, uluslararası
hukuktan kaynaklı haklarımız kapsamında deniz yetki
alanlarının uluslararası hukuka uygun olarak, hakça ve adil bir
biçimde paylaşılmasıdır. Kıta
sahanlığımızdaki egemenlik haklarımızın
korunması ve Kıbrıs Türklerinin adanın eşit ortağı
olarak hidrokarbon kaynakları üzerindeki hak ve
çıkarlarının garanti altına alınması için,
meşru haklarımızdan taviz verilmeden Akdenizde ve Karadenizde
yapılan çalışmaların kararlılıkla devam
ettirilmesi elzemdir.
Kıymetli
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde bir hakkı yerine teslim
etmem gerekmektedir. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin
hızlı karar verme ve uygulamasının ülkemizde bürokrasi
engelini ortadan kaldırdığı bir gerçektir. Bu gerçek Türk
milletinin yardımseverliğini, başta Afrika ülkeleri olmak üzere,
tüm mazlum coğrafyalarda gösterebilmesini sağlamıştır.
Afrika Kıtasında çok önemli yer altı madenlerine sahip olan
Etiyopya, Somali, Cezayir, Sudan ve Filistin gibi ülkeleri, Fransa ve
İngiltere başta olmak üzere, birçok ülke sadece sömürge olarak görüp
işgal ederken, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak TİKA ve
Kızılay öncülüğünde tüm sivil kuruluşlarımızla bu
coğrafyada yaşayan ihtiyaç sahiplerinin en çok ihtiyaç duyduğu
şeylere, başta temiz ve içilebilir su kaynaklarına
ulaşabilmeleri sağlanmıştır. Gerek doktor gerekse ilaç
ve her türlü tıbbi malzemeye ulaşabilmeleri için tüm imkânlarımızı
seferber ettiğimizi belirterek bunun için emeği geçen herkese
teşekkür etmek istiyorum.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; seçim bölgem olan
Antalyamız bilindiği üzere güneşin başkenti olarak
adlandırılan, Türkiye'nin en fazla yabancı ziyaretçisini
ağırlayan, 4 mevsim turizme imkân sağlayan iklimi ve 640
kilometrelik sahiliyle muhteşem bir coğrafyadır.
Antalyamız deniz turizmine alternatif olarak üç yüzyıldan fazla
tarihî geçmişi olan düğme evlerin yanı sıra ekoturizm
alanları arasında yer alan doğa turizmi, yayla turizmi,
mağara turizmiyle de kendi turizm potansiyelini artırmaktadır.
Ayrıca birçok medeniyetin ev sahibi olan ve antik geziseverlerin en
uğrak yerlerinin başında gelen Akdeniz Bölgesinin en iyi
korunagelmiş, Roma Dönemine ait tiyatrosu Aspendos Antik Tiyatrosu ise
bir şaheserdir. Antalyamız, Türk tarihi ve Antalyamız için çok
önemli bir yere sahip olan Anadolu Selçuklu Sultanı Alâettin Keykubat
tarafından yaptırılan, Selçuklu mimarisi yönünden de büyük bir
değer taşıyan Alanya Kalesi başta olmak üzere, ören yerleri
ve alternatif turizm noktasındaki seçenekleriyle de ülkemizin turizmine ve
tanıtımına en çok katkı sağlayan şehir
olmanın gururunu yaşamaktadır. Pandemi dönemi, Antalyamız
turizmine çok büyük hasar vermiştir. Bu hasarın yıl içerisinde
telafi edilip en kısa zamanda eski günlerine dönmesi temennimizdir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yarın, bizim için anlamlı ve aynı
zamanda zorlu bir mücadelenin hatıralarını dualarla yâd
edeceğimiz 27 Mayıs Ülkücü Şehitleri Anma Günüdür. Gümrük ve
Tekel Bakanlığı döneminde, devlet ile siyaset hayatında
dürüstlüğü ve çalışkanlığıyla övülmüş,
yolsuzluğa, rüşvete, suistimale karşı verdiği mücadeleyle
herkes tarafından takdir edilmiş, ömrü boyuncu ülkücü gibi
yaşamış, ülküsü için çalışmış ve ülküsü için
şehit olmuş merhum Gün Sazak Beyin şehadetinin 41inci
seneidevriyesidir. Bu vesileyle, ülküsü uğruna toprağa düşen tüm
ülkücü şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, sözlerimi Genel
Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Beyin şu anlamlı
ve veciz sözüyle bitirmek istiyorum: Ülkücü şehitlerimiz bizim
şerefli geçmişimizin abideleridir. Mücadeleleri rehberimiz,
davaları yolumuzdur.
Bu duygu ve düşüncelerle
Gazi Meclisimizi ve televizyonları başında bizleri izleyen aziz
Türk milletimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı
yürütür.
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık
oylamaya tabiidir. Açık oylamayı İç Tüzükün 145inci maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca 27 Mayıs 2021 Perşembe gününe
bırakıyorum.
4üncü sırada yer alan
188 sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Guatemala Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2032) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 188)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5inci sırada yer alan
193 sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Honduras Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava
Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2029) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 193)
BAŞKAN Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da
komisyonların bulunamayacağı
anlaşıldığından, alınan karar gereğince
kanun teklifleri ile komisyonlardan diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 27 Mayıs 2021 Perşembe günü saat 14.00te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
21.29
(x) 7/4/2020 tarihli 78inci Birleşimden itibaren coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonundaki Başkanlık Divanı
üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.
(x) 171 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) 177 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) 180 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.