TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
105inci Birleşim
21 Haziran 2022 Salı
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Uşak
Milletvekili İsmail Güneşin, Uşaka yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İzmir
Milletvekili Kani Bekonun, Türkiyede çalışma hayatında
yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlunun, Beykoz Tokatköydeki
kentsel dönüşüm mağdurlarının sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycanın, şiddet
vakalarına ilişkin açıklaması
2.- Adana Milletvekili
Ayhan Barutun, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik çıkmaza
ilişkin açıklaması
3.- Gaziantep
Milletvekili Bayram Yılmazkayanın, esnafın kirasını
ödeyemediği bir dönemde İstanbul Havalimanını işleten
şirketlerin kira ödemesinin ertelenmesine ilişkin
açıklaması
4.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin, Mersin Tarsusun okul sorununa
ilişkin açıklaması
5.- Düzce
Milletvekili Ümit Yılmazın, İHA ve SİHAların sembol
ismi Selçuk Bayraktara yöneltilen ağır ithamlara ilişkin
açıklaması
6.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin, PKK-PYD inleri vuruldukça rahatsız
olanların SİHAlara yönelik sözlerine ilişkin
açıklaması
7.- Mersin
Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, Babalar Gününe ilişkin
açıklaması
8.- Tokat
Milletvekili Yücel Bulutun, Turhal Antimuan Maden İşletmesinde
çalışan işçilere teklif edilen zam oranına ilişkin
açıklaması
9.- Muğla
Milletvekili Süleyman Girginin, Myndos Antik Kentinde yapılmak istenen
sondaj çalışmalarına ilişkin açıklaması
10.- Amasya
Milletvekili Mustafa Levent Karahocagilin, 2022 yılı itibarıyla
AK PARTİ Hükûmetinin Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde
gerçekleştirdiği çalışmalara ilişkin
açıklaması
11.-
Kırşehir Milletvekili Metin İlhanın, yasal hakları
gasbedilen EYTlilere ilişkin açıklaması
12.- Osmaniye
Milletvekili İsmail Kayanın, Askeri Ceza Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine
ilişkin açıklaması
13.- Adana
Milletvekili Orhan Sümerin, emeklilerin bayram ikramiyesine ilişkin
açıklaması
14.- Kütahya
Milletvekili Ali Fazıl Kasapın, KİTlerde çalışan
taşeronlara verilen sözlerin yerine getirilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
15.- Kocaeli
Milletvekili Sami Çakırın, Türkiye-Yunanistan ilişkilerine
ilişkin açıklaması
16.- Mersin
Milletvekili Cengiz Gökçelin, tarımdaki büyük çöküşe ilişkin
açıklaması
17.-
Muğla Milletvekili Suat Özcanın, Muğla Milasta geçtiğimiz
yıl bir yandaşa kiraya verilen Toprak Mahsulleri Ofisine ilişkin
açıklaması
18.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, polis şiddetine
ilişkin açıklaması
19.- Kayseri
Milletvekili Dursun Ataşın, otobüsçülerin taleplerine ilişkin
açıklaması
20.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, Karacabey Belediyesi tarafından
satılan Hürriyet köyüne ilişkin açıklaması
21.- Gaziantep
Milletvekili İmam Hüseyin Filizin, Gaziantepteki çiftçilerin yalnız
bırakılmaması gerektiğine ilişkin açıklaması
22.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, Sakarya ve Zonguldakın düşman
işgalinden kurtuluşunun 101inci yıl dönümüne, Avrupa Altın
Liginde 2nci olarak gümüş madalya kazanan A Millî Erkek Voleybol
Takımımızı tebrik ettiğine, Dünya Müzik Gününe,
Pınar Gültekini canice öldüren Metin Avcının
yargılandığı davada çıkan karara, üniversite
öğrencilerinin barınma sorununa ve ek bütçe kanunu teklifine
ilişkin açıklaması
23.- Sakarya
Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Sakaryanın düşman
işgalinden kurtuluşunun 101inci yıl dönümüne, hain terör örgütü
PKKnın 20 Haziran 1987 tarihinde Mardin ilinin Ömerli ilçesine
bağlı Pınarcık köyüne düzenlediği alçak
saldırıya, TRT Balkana ve millî sporcularımızın
başarılarına ilişkin açıklaması
24.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, sansür yasasına,
Vanın Başkale ilçesi Haşkan Mahallesine bağlı Sersul
mezrasında Özel Harekât polisleri tarafından halka işkence
yapıldığına, tutuklu ve hükümlülerin ailelerine uzak
cezaevlerine nakledilmesine ve HSKnin yaz kararnamesine ilişkin
açıklaması
25.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, Adapazarının düşman
işgalinden kurtuluşunun 101inci yıl dönümüne, Halit Mollaya ve
ek bütçe kanunu teklifine ilişkin açıklaması
26.-
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, 2022 yılı ek bütçe
teklifine, öğrencilerin ve öğretmenlerin karne heyecanına,
üniversite giriş sınavlarına, Zonguldakın ve
Sakaryanın 101inci kurtuluş yıl dönümüne, millî
sporcularımızın başarılarına ve Pınar
Gültekin davasına ilişkin açıklaması
27.- Sakarya
Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Adana Milletvekili Tulay
Hatımoğulları Oruçun (3/1963) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
28.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
29.-
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, Eskişehir Milletvekili Utku
Çakırözerin (3/1963) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
30.- Samsun
Milletvekili Erhan Ustanın, Kocaeli Milletvekili Fikri
Işıkın (3/1963) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
31.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, Kocaeli Milletvekili Fikri Işıkın
(3/1963) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
32.-
İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlunun, İzmirin Tire
ilçesine bağlı Çeriközü Mahallesinde yaşanan dolu afetine
ilişkin açıklaması
33.- Yozgat
Milletvekili Ali Kevenin, Yozgatta yaşanan dolu ve sel afetine
ilişkin açıklaması
34.- Adana
Milletvekili Burhanettin Bulutun, enflasyona ve taksici esnafının
sorunlarına ilişkin açıklaması
35.- Trabzon
Milletvekili Hüseyin Örsün, Trabzonun Araklı ilçesi Taşönü
Mahallesindeki çöp tesisine ilişkin açıklaması
36.-
İzmir Milletvekili Bedri Serterin, Ödemişli çiftçi
kadınların sorunlarına ilişkin açıklaması
37.- Kocaeli
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, cezaevlerindeki hak ihlallerine
ilişkin açıklaması
38.-Aksaray
Milletvekili Ayhan Erelin, İmece Plastik Anonim Şirketine ait
fabrikada sendikaya üye olduğu için iş akdi feshedilen işçilere
ilişkin açıklaması
39.-İstanbul
Milletvekili Mahmut Tanalın, Şanlıurfa ili Eyyübiye ilçesindeki
çöp depolama merkezine ve Şanlıurfalı fıstık üreticilerinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
40.-Antalya
Milletvekili Kemal Bülbülün, intihar eden gençlere ilişkin
açıklaması
41.- Tokat
Milletvekili Kadim Durmazın, akaryakıt zamlarına ve çiftçinin
yaşadığı sorunlara ilişkin açıklaması
42.- Adana
Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlunun, akaryakıt
fiyatlarındaki astronomik artışın Adanalı taksici
esnafını canından bezdirdiğine ilişkin
açıklaması
43.-
Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygunun, Sanayi ve Teknoloji
Bakan Yardımcısının geçen haftaki komisyon toplantısında
tarımla alay ettiğine ilişkin açıklaması
44.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, Bursanın
İnegöl ilçesine bağlı Tokuş köyünde OSB yapmak için
kamulaştırılmak istenen verimli arazilere ilişkin
açıklaması
45.-
Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, Pınar Gültekin davasına
ilişkin açıklaması
46.-
Muğla Milletvekili Suat Özcanın, Muğla iline bağlı
Marmaris Bördübette çıkan yangına ilişkin açıklaması
V.- OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Nimetullah Erdoğmuşun,
Adalet ve Kalkınma Partisinin yeni Grup Başkan Vekili Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunça Divan olarak görevinde başarılar
dilediklerine ilişkin konuşması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Batman
Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin, esas komisyon olarak
İçişleri Komisyonuna, tali komisyon olarak da Adalet Komisyonuna
havale edilen (2/4493) esas numaralı
Kanun Teklifini geri aldığına ilişkin önergesi
(4/175)
2.- Mersin
Milletvekili Alpay Antmenin, (2/2576) esas numaralı 5320 Sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun
13. Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/174)
B) Tezkereler
1.-
Cumhurbaşkanlığının, Türkiyenin Milli
Çıkarlarına Yönelik Her Türlü Tehdit ve Güvenlik Riskine
Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri
Almak, Libyadaki Gayrimeşru Silahlı Gruplar ile Terör Örgütleri
Tarafından Türkiyenin Libyadaki Menfaatlerine Yönelebilecek Saldırıları
Bertaraf Etmek, Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı
Milli Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak, Libya
Halkının İhtiyacı Olan İnsani Yardımları
Ulaştırmak, Dönemin Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Tarafından
Talep Edilmiş Olan ve Bilahare Kurulan Milli Birlik Hükümetinin de Gerek
Duyduğunu Bildirdiği Desteği Sürdürmek, Bu Süreç Sonrasında
Meydana Gelebilecek Gelişmeler İstikametinde Türkiyenin Yüksek
Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin
Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla Karşılaşmamak
İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika İzlenmesine Yardımcı
Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca
Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Gerektiği Takdirde Türkiye Sınırları Dışında
Harekât ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi, Bu
Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre
Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilmesi İçin Her Türlü
Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre
Yapılması İçin Anayasanın 92nci Maddesi Uyarınca 2
Ocak 2020 Tarihli ve 1238 Sayılı Kararla Verilen ve 22 Aralık
2020 Tarihli ve 1273 Sayılı Kararla 2 Ocak 2021 Tarihinden itibaren
On Sekiz Ay Uzatılan İznin Süresinin, 2 Temmuz 2022 Tarihinden
İtibaren On Sekiz Ay Uzatılmasına Dair Tezkeresi (3/1963)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.-
İYİ Parti Grubunun, Adana Milletvekili İsmail Koncuk ve
arkadaşları tarafından, Millî Eğitim Bakanı Mahmut
Özerin Bakan olduktan sonra yaptığı atama ve görevden
almaların araştırılması amacıyla 6/6/2022
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 21 Haziran 2022 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP
Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından, kadına karşı işlenen suçlarda uygulanan
haksız tahrik indiriminden faydalanmanın toplumda
yarattığı tahribatın ve kaygının ortadan
kaldırılması amacıyla 21/6/2022 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21 Haziran 2022 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP
Grubunun, İzmir Milletvekili Murat Bakan ve arkadaşları
tarafından, polis intiharlarının sebeplerinin
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla 29/12/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan (10/5295) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 21 Haziran 2022 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK
PARTİ Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin TBMM İçtüzüğünün
5inci maddesine göre 1 Temmuz 2022de tatile girmeyerek
çalışmalarına devam etmesine, bastırılarak
dağıtılan 340 sıra sayılı Kanun Teklifinin
kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının 2nci sırasına,
aynı kısımda bulunan 339 sıra sayılı Kanun
Teklifinin ise yine bu kısmın 3üncü sırasına
alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine, Genel Kurulun
çalışma saatlerine ve 339 ve 340 sıra sayılı Kanun
Tekliflerinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Bursa Milletvekili Emine Yavuz
Gözgeçin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
IX.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Teklifleri
1.- Erzurum
Milletvekili İbrahim Aydemir ve İstanbul Milletvekili Abdullah Güler
ile 61 Milletvekilinin İstanbul Finans Merkezi Kanunu Teklifi (2/4478) ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 338)
X.- YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Çelebi'nin, Elâzığ ilinde Bakanlığa
bağlı kurumlarda engelli personel istihdamına ve kurum
binalarının engelli kullanımına uygunluğuna,
2018-2022
yılları arasında Bakanlık bütçesi ya da AB programları
çerçevesinde Osmaniye için hazırlanan projelere ve ile yapılan
yatırımlara,
2018-2022
yılları arasında Bakanlık bütçesi ya da AB programları
çerçevesinde Kütahya için hazırlanan projelere ve ile yapılan
yatırımlara,
Yozgat ilinde
Bakanlığa bağlı kurumlarda engelli personel
istihdamına ve kurum binalarının engelli kullanımına
uygunluğuna,
İlişkin
soruları ve Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in cevabı
(7/65057), (7/65058), (7/65059), (7/65064)
2.-
İstanbul Milletvekili Turan Aydoğan'ın, kapatılan Atatürk
Havalimanının yerine yapılması planlanan millet bahçesinde
gerçekleştirilecek fidan dikim töreniyle ilgili iddialara ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın
cevabı (7/65528)
3.-
İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm'ün, Muğla'nın Datça
ilçesinde yakalanan Afgan ve Suriyeli mültecilerin durumuyla ilgili iddialara,
Bir
derneğin İstanbul'da düzenlemek istediği bir etkinliğe
Valilikçe izin verilmemesine,
İlişkin
soruları ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat
Oktay'ın cevabı (7/65530), (7/65531)
4.- Ankara
Milletvekili Yıldırım Kaya'nın, kapatılan Atatürk
Havalimanının yerine yapılması planlanan millet bahçesinde
gerçekleştirilecek fidan dikim töreniyle ilgili iddialara ilişkin
sorusu ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın
cevabı (7/65533)
5.- Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş'ın,
Elâzığ'ın Kovancılar ilçesine bağlı Ekinözü
köyüne ait kamusal alanların bir vakıf adına tapuda kayıt
edildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevabı (7/65535)
21
Haziran 2022 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ
KÂTİP
ÜYELER: Sevda ERDAN KILIÇ (İzmir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
105inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Uşaka yapılan
yatırımlar hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili İsmail
Güneşe aittir.
Buyurun Sayın Güneş.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Uşak Milletvekili İsmail Güneşin, Uşaka
yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı
konuşması
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Uşak ilimize yapılan
yatırımlar hakkında gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Ekranları
başında bizi izleyen aziz milletimizi ve Gazi Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Zaman zaman
vatandaşlarımız, bazen muhalefet partileri bize Uşak
ilimize ne yaptınız? diye sormaktalar. Hafızayıbeşer
nisyan ile maluldür. derler; hepimiz zamanla unutabiliriz. Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde son
yirmi yılda ülkemize çok büyük yatırımlar yapıldı,
hatta Yapılmaz. denilen veya hayal olan şeyler hayata geçirildi.
Uşak ilimiz de bundan kendi payına düşeni fazlasıyla
aldı.
Sağlık alanında, 125
bin metrekare kapalı alanı olan 750 yataklı Uşak
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, altmışar yataklı
Banaz ve Eşme Devlet Hastaneleri, Karahallı Devlet Hastanesi, Ulubey
Devlet Hastanesi ek binası, Sağlık Müdürlüğü binası ve
tam 253 adet birinci basamak sağlık hizmetleri birimi hizmete
açılmıştır. 30 yataklı Sivaslı Devlet Hastanemizin
inşası devam etmekte olup en kısa sürede hemşehrilerimizin
hizmetine açılacaktır.
Hastanelerimizde daha önce olmayan
onkoloji hizmet birimi, inme ünitesi, yanık ünitesi, palyatif bakım
merkezi, açık kalp ameliyatlarının yapıldığı
erişkin kalp merkezi ve erişkin, çocuk ve yenidoğan yoğun
bakım üniteleri hayata geçirilmiştir. Nitelikli yoğun
bakım, nitelikli hasta/yatak oranı yüzde 2den 96ya, yoğun
bakım yatak sayısı 4ten 156ya çıkarılmıştır.
Uşaktaki okul
sayısını 147 yeni okul yaparak 209dan 356ya, derslik
sayısını 2.220den 3.380e çıkardık. Aynı
zamanda, depreme dayanıksız okulları ya yeniledik ya da depreme
güçlü hâle getirdik. Eğitim alanında Uşakımıza tam
708 milyon TLlik eğitim yatırımı yaptık. 2006
yılında Uşak Üniversitesini kurarak fakülte
sayısını 4ten 14e, meslek yüksekokulunu 6tan 11e
çıkardık. Öğrenci sayımız 7.500den 30 bine
ulaşmıştır. Toplam akademisyen sayımız bugün
136dan -96sı profesör olmak üzere- 870e yükselmiştir. Yeni
yapılan kongre ve kültür merkezi, kütüphanesi, spor kompleksi, çok
sayıda fakülte binalarıyla kapalı alanımızı 50
bin metrekareden 188 bin metrekareye çıkardık.
Gençlik ve Spor Bakanlığımız,
390 milyon TL'lik yatırımla gençlik merkezleri, kapalı yüzme
havuzları, kapalı spor salonu, atlı cirit sahası ve çok
sayıda futbol ve voleybol sahalarını hayata geçirdi. Atletizm
sahası, yüzme havuzları ve futbol sahaları yapmaya devam
ediyoruz. Ayrıca, 1.250 kişilik olan yükseköğrenim öğrenci
yurdu kapasitemizi 4 tane yeni yurt yaparak 10 bine yükselttik.
Çevre ve Şehircilik
Bakanlığımız, son yirmi yılda Uşak ilimize 3,1
milyar TL'lik yatırım yaparak 1.051i konut ve 950si iş
merkezinden oluşan Türkiye'nin en büyük kentsel dönüşümünü
Uşak'ta gerçekleştirmiştir. TOKİ tarafından Uşak
ve ilçelerinde toplam 5.081 konut hayata geçirilerek
vatandaşlarımıza ev sahibi olma imkânı
sağlanmıştır.
Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığımız, 3,6 milyar TL'lik yatırımla
Uşak-Afyon, Uşak-Manisa, Uşak-Denizli, Uşak-Kütahya olmak
üzere toplam
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Helal
olsun, bravo!
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) Son yirmi
yılda tarım alanında Uşak ilimize toplam 1 milyar 180
milyon TL'lik destek sağlanmıştır. Ormancılık
alanında 370 milyon TLlik yatırımla 520 bin dekar alanda tam 74
milyon fidan toprakla buluşturulmuştur. Bakanımıza
teşekkür ederiz buradan.
Tüm Türkiyede olduğu gibi, Uşak ilimizde
de susuzluk problemi yine AK PARTİ iktidarlarıyla çözülmüştür.
DSİ, son yirmi yılda Uşak ilimizde 963 milyon TLlik
yatırımla 38 adet baraj ve gölet, 8 adet yer altı sulaması,
57 adet taşkın koruma tesisi, 2 adet içme suyu tesisi, 50 adet sulama
tesisi olmak üzere toplam 161 tesisi hayata geçirmiştir. Ayrıca, 770
milyon TLlik 24 adet iş ve proje devam etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla) - Aile ve
Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü binası, huzurevi idare
binası, 200 kişilik yaşlı ve engelli hizmet binası,
engelli bakım merkezi ve yapımı devam eden çocuk evleri gibi
yatırımlarla beraber Aile ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığımız Uşakımıza tam 2,6 milyar
TLlik yatırım ve destek sağlamıştır.
Yine, Karun Hazinelerinin sergilendiği
Türkiyenin en güzel arkeoloji müzesi Uşakımızda
yapılmıştır. Tabii, Karahallı ve Banaz Organize Sanayi
Bölgeleri hayata geçirilmiş, yine Enerji Bakanlığımız
1 milyar TLlik yatırım yapmıştır. Ayrıca,
Uşak Adliyesi binası, Uşak Emniyet Müdürlüğü binası,
Uşak Tapu ve Kadastro binası, Uşak İskender Pala
Kütüphanesi ve Sivaslı Hükûmet Konağı binalarını
hizmete açtık.
Tabii ki Uşaka yapılan
yatırımları beş dakikada anlatmak mümkün değil.
Uşak ilimize son yirmi yılda tam 15,6 milyar TLlik yatırım
yapılmıştır. Başta Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğana,
Bakanlarımıza ve emeği geçen herkese teşekkür eder, Genel
Kurulu saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
Türkiyede çalışma hayatında yaşanan sorunlar hakkında
söz isteyen İzmir Milletvekili Kani Bekoya aittir.
Buyurun Sayın Beko. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili Kani Bekonun, Türkiyede çalışma
hayatında yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı
konuşması
KANİ BEKO (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyede çalışma
hayatına dair yaşanan sorunlarla ilgili gündem dışı
söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Bugün Türkiye'nin her yerinde onlarca direnişin
örgütlendiğini görmekteyiz, bu bir tesadüf değildir. Türkiye, siyasal
tarihinin -savaş dönemleri dışında- ekonomik olarak en kötü
dönemlerinden birini maalesef yaşamaktadır. İşçinin,
emekçinin hakkının bu kadar sömürüldüğü başka bir dönem
maalesef yaşanmamıştır. Asgari ücret açlık
sınırı altında kalmış durumdadır, asgari
ücrete mutlaka ara zam yapılmalı, en az 6 bin TL olmalıdır;
aksi hâlde işçiler aç kalmaya maalesef devam edecektir.
İşçilerden milyarlarca lira vergi alıyorsunuz; pırlanta,
kürk ve yatlardan vergi almıyorsunuz. 5li çetenin vergilerini her
yıl erteliyorsunuz.
İşçi sağlığı ve
iş güvenliği tedbirlerini almadığınız için
iktidarınız boyunca her yıl 2 bine yakın işçi
arkadaşımız maalesef hayatını kaybetti, kaybetmeye
devam ediyor. 4857 sayılı Yasaya göre 18 yaşın
altındaki çocukların tehlikeli ve riskli iş yerlerinde
çalıştırılması yasaktır ancak 3 milyona
yakın çocuğumuz tehlikeli ve riskli iş yerlerinde
çalışmaya devam ederken her yıl 100e yakın çocuğumuz
maalesef iş cinayetlerinde ölüyor. Çocuklarımızın ölümüne
neden olanların kalbi kurusun, kalbi kurusun, kalbi kurusun diyorum.
TÜİK'e baskı yaparak, enflasyonu
düşük göstererek temmuz ayında milyonlarca emeklinin, işçinin,
kamu çalışanının, dulların ve yetimlerin
haklarını neden gasbediyorsunuz? Emeklilikte yaşa
takılanların hak ettikleri yılda toplam 10 milyar lirayı
vermiyorsunuz, Suriyeli misafirlere 100 milyar lira
harcadığınızı kürsülerden öve öve anlatıyorsunuz;
sizin adaletiniz bu mu?
Uluslararası anlaşmalarda
-Anayasa'nın 90ıncı maddesine göre- Emekliler sendika
kurabilir. denilmesine rağmen kurulan emekli sendikalarının
kapanması için dava açıyorsunuz. Anayasa'nın 51inci maddesi
diyor ki: İşçiler, kendi özgür iradeleriyle istedikleri sendikaya
üye olabilirler. Sendika üyesi oldukları için işten atılan
işçi kardeşlerimize maalesef sahip çıkmıyorsunuz,
Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) kararlarını da
uygulamıyorsunuz. Siyasi partilerde olduğu gibi, sendikalar da
barajlardan dolayı toplu iş sözleşmesi yapmamaktadır. 2022
Ocak istatistiklerine bakıldığında, 215 işçi
sendikasının sadece 58'i yüzde 1 barajını aşarken
maalesef 157 sendika barajı aşamamıştır. Bu yüzden,
yüzde 70'i baraj altında kalmıştır. 12 Eylül 1980
faşist darbe yasaları maalesef bugün hâlâ devam etmektedir.
Ülkemizde 10 milyonu aşkın işsiz var
ve bu rakam 95 ülkenin nüfusundan fazladır ve bu konuda maalesef yeterli
istihdam çalışmaları yapılmamaktadır.
İşsizlik Fonunda 150 milyar TL olması gerekmektedir; işsiz
kalan işçilere İşsizlik Fonunun yüzde 10unu verdiniz, yüzde
90ını amacı dışında kullandınız ve
geri kalanını Varlık Fonuna aktararak devlet eliyle tam bir
soygun yaptınız.
Ülkemizde 10 milyonu aşkın engelli
vatandaşımız var. Başta istihdam olmak üzere eğitim,
sağlık, ulaşım, sosyal yaşam gibi hayatın her
alanında engellilerin sorunları var. Kamuda 60 bin engelli istihdam
açığı var ancak 657 sayılı Kanun Kurum ve kuruluşlar kamuda
yüzde 3 oranında engelli çalıştırmak zorundadır. Ve
İş Kanunu Özel sektör iş yerlerinde yüzde 3, kamu iş
yerlerinde ise yüzde 4 engelli çalıştırılır. demesine
rağmen 2021 yılında 1 engelli arkadaşımıza
istihdam açmadınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
KANİ BEKO (Devamla) Toplum yararına
proje kapsamında çalışan 2,5 milyona yakın işçiyi üç
ay, altı ay, dokuz ay çalıştırıyorsunuz ve iş
akitleri feshedildikten sonra bu arkadaşlarımız maalesef
İşsizlik Fonundan maaş alamıyorlar ve
dolayısıyla bu arkadaşlarımız kıdem
tazminatı da alamıyorlar. İŞKURun bu proje içerisinde
çalıştırmış olduğu 2,5 milyona yakın bu
işçi kardeşimizin artık çığlıklarını
duyun ve bu arkadaşlarımıza kadrolarını verin. Kamuda,
belediyede, özel idarede çalışan taşeron işçilerine
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kadro sözü vermişti.
Taşeron işçilerin kadrosunu neden vermiyorsunuz?
Unutulmasın ki hakkaniyetli bir ücret, yasalara
uygun bir çalışma düzeni, sendika hakkı ve insanca bir
yaşam tüm emekçilerin hakkıdır diyorum ve sizleri saygıyla
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
Beykoz Tokatköydeki kentsel dönüşüm mağdurlarının
sorunları hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Hayrettin
Nuhoğluna aittir.
Buyurun Sayın Nuhoğlu. (İYİ
Parti sıralarından alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlunun, Beykoz
Tokatköydeki kentsel dönüşüm mağdurlarının
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbulun Beykoz
ilçesine bağlı Tokatköydeki kentsel dönüşüm
mağdurlarının sorunlarını dile getirmek üzere gündem
dışı söz aldım. Selamlarımı sunarım.
Yakın zamanlara kadar mutlu insanların
yaşadığı Beykoz; İstanbulun Anadolu yakasında,
İstanbul Boğazı ile Karadenizin kesiştiği bölgede çok
güzel bir ilçemizdir. Önceleri göç alarak büyüyen bir ilçe iken son
yıllarda dışarıya göç veren; işsizlerin, dertlilerin,
geçim sıkıntısı çekenlerin ve gelecek endişesi
taşıyanların yaşadığı bir ilçe durumuna
gelmiştir.
Özellikle, son yirmi yıldır iktidar
yetkilileri tarafından defalarca söz verildiği hâlde çözülemeyen
mülkiyet sorunları sebebiyle halkın çoğunluğu ekonomik
ömrünü tüketmiş konutlarda yaşamaktadır. Mülkiyet ve imar
sorunlarının çözümü için çıkarılan birçok kanun çare
olamamış ve bugünlere gelinmiştir. Esasen, İstanbulda
kentsel dönüşüm açısından yapılan neredeyse olumlu hiçbir
şey yoktur ama ranta dönük çok şey vardır. Kentsel dönüşüm
projesi adına halkın nasıl istismar edilerek sömürülmek
istendiğini, âdeta eziyet edildiğini Anlat İstanbul
programı kapsamında mahallelerdeki inceleme gezilerimizde
görmekteyiz.
İstanbulun birçok ilçesinde olduğu gibi,
evvelki hafta Beyoğlu ilçesi Fetihtepe Mahallesinde, daha önce Güngören
ilçesinin Tozkoparan ve Küba Mahallelerinde ve diğer pek çok yerde
yaşanan üzücü olaylar şimdilerde Tokatköyde yaşanmaktadır.
662 hak sahibinden evlerini boşaltmaları için muvafakatname
imzalamaları istenmiş, imzalamayanlar ise Belediye yetkilileri ve
kentsel dönüşüm ofisi çalışanları tarafından tehdit
edilmiştir. Baskıya rağmen, imza verenlerin bir kısmı
imzalarını geri çekmiş ve yeterli çoğunluk
sağlanamamıştır.
Dün sabah oradaydım. Halk uyumadan, gece gündüz
demeden sokaklarda bekliyor. Ben mağdur edilen hak sahipleriyle
konuştum. Kimse kentsel dönüşüme karşı değil, herkes
daha güvenli konutlarda yaşamak istiyor; sadece adil sözleşme
istiyorlar, haklarını güvence altına almak istiyorlar,
yarın sürprizlerle karşılaşmak istemiyorlar. Toplanan
kalabalık, kendilerine bir sözcü seçmiş, çok bilinçli ve
anlaşılır bir şekilde isteklerini maddeler hâlinde ifade
ettiler. Onların ifade ettiklerinin aynısını maddeler
hâlinde sıralayarak Çevre, Şehircilik ve İklim
Değişikliği Bakanına ve diğer bütün yetkililere
duyurmak istiyorum:
1) Hak sahipleri olarak sözleşmelerin resmî
olarak Bakanlıkça yetkilendirilmiş kişilerle noter huzurunda
yapılmasını istiyorlar. Devlete güvenmiyor musunuz? diyen
Beykoz Belediyesi yetkililerine Biz devletimize güveniyoruz ama burada
devletle muhatap edilmiyoruz, iktidara da artık güvenmiyoruz. diyorlar.
2) Muvafakatnamede yazılan esnek fiyat ve
ödeme politikası netleştirilmeli, ne kadar ödeme
yapacağımız belirlenmelidir. Uygulanacak borçlanma faizinin
astronomik oranlarla değil ödenebilecek makul oranlarla hesaplanmasını
istiyoruz. diyorlar.
3) Bölge halkından arsa üzerinde binası
olmadığı için haksızlığa uğrayanlar ile
binası olduğu hâlde arsa payı olmayanların
uğradığı haksızlıklar giderilmelidir. diyorlar.
4) Dükkân sahibi olanların mevcut
dükkânlarından çok daha küçük dükkân teklif edilerek kabul etmeye zorlanmalarından
vazgeçilmesini, hakkaniyete uygun sözleşmeler yapılmasını
istiyorlar.
5) Beykozun genelinde yirmi yıldan beri
beklediğimiz tapu sorunu verilen sözler yerine getirilerek çözülmelidir.
diyorlar.
Değerli milletvekilleri, Beykozun mülkiyet ve
imar sorunlarıyla birlikte kentsel dönüşümün gerçekleştirilmesi
gerçekten isteniyorsa eğer, sorunların hakkaniyet içerisinde ve
kalıcı olarak çözüme kavuşturulması gereklidir. Hak sahibi
olan bölgedeki yerleşik halk kentsel dönüşüme karşı
değil -tekrarlamakta fayda görüyorum- yapılan
haksızlığa karşıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) Aslında
yapılması gereken zor bir iş değildir; sözleşmeler
kesinlikle adil olmalıdır yani hak sahiplerinin kabul edeceği
bir sözleşme olmalıdır. Onun için hak sahiplerinin insan yerine
konularak muhatap alınması ve ikna edilmesi şarttır. Gizli
kapaklı yürütülen uygulamaların arkasında mutlaka hile
vardır, şaibe vardır, haksızlık vardır. Bunun
örneğini İstanbulun birçok yerinde gördük. Üzülerek ifade etmek
istiyorum ki sadece yandaş firmaların menfaatleri gözetilmektedir.
Kentsel dönüşüm projeleri uygulanırken hak sahipleri, onların
oluşturduğu platformlar veya sivil toplum kuruluşlarıyla
birlikte çözüm aranmalıdır. Yapılacak kentsel dönüşümün
bilimsel yaklaşımla, gerçekçi çözüm önerileriyle, sosyal
anlayışa uygun, açık, dürüst ve vatandaşların
aldatılmadıklarından emin olacakları bir şekilde
gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtir, saygılar sunarım.
(İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, sisteme giren milletvekillerine yerlerinden birer dakika süreyle
söz vereceğim.
Sayın Aycan
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycanın, şiddet
vakalarına ilişkin açıklaması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, her türlü şiddete karşıyız. Toplumda her gün
yeni şiddet olayları yaşanmaktadır. Kadına yönelik
şiddet vakaları görülmeye devam etmektedir. Kadına yönelik
şiddeti ve her türlü şiddeti kınıyoruz. Kadına yönelik
şiddet uygulayanlara verilen cezalarda indirim
yapılmamalıdır, şiddet uygulayanlara en ağır
cezalar verilmelidir. Önemli olan, şiddet vakalarını önlemektir.
Bu konuda Sayın Genel Başkanımızın ifade ettiği
gibi, tüm tarafların katılımıyla toplumda şiddeti önlemeye
yönelik programlar oluşturulmalı ve hemen uygulamaya
konulmalıdır. Her kurum kendi alanında gereğini
yapmalıdır. Riskli kişiler sosyal rehabilitasyona
alınmalıdır. Madde kullanımını önlemeye yönelik
denetimler artırılmalıdır. Medyada şiddet
eğilimini artıran yayınlar denetlenmelidir.
Teşekkür ederim.
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın Barut
2.- Adana Milletvekili Ayhan Barutun, ülkemizin içinde bulunduğu
ekonomik çıkmaza ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) Sayın Başkan, tek
adam rejimi ülkemizi maalesef ekonomik bir çıkmazın içine
sürüklemekten geri durmuyor. Türkiyenin kredi iflas riskini gösteren beş
yıllık risk primi CDS, 2008 yılından bu yana
kaydettiği zirve seviyeyi yenileyerek 816 baz puan seviyesine ulaştı;
bu kadar yükselmesi iflas riskinin artması anlamına geliyor. CDSin
bu seviyelere çıkması Türkiyenin dış borçlanmada
ödeyeceği faizi etkileyecek; hazinenin dolar cinsi borçlanmalarında
faizin yüzde 10un üzerine çıkması bekleniyor. Dolar 17,35e, euro
18,30a ulaştı; enflasyon canavarı sürekli büyürken maaşlar
kuşa döndü, mazot 30 lira oldu, faturalar ödenemez durumda; açlık,
yoksulluk, işsizlik ve sefalet artıyor. İş bilmez AKP
iktidarı ülkemizi felakete sürüklemekten vazgeçmelidir.
Tuzu kurular, halkın yakasından düşün
artık; çare bulup yapamıyorsunuz zaten, derhâl görevi
bırakın.
BAŞKAN Sayın Yılmazkaya
3.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkayanın,
esnafın kirasını ödeyemediği bir dönemde İstanbul
Havalimanını işleten şirketlerin kira ödemesinin
ertelenmesine ilişkin açıklaması
BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak
Türkiyenin tüm illerinde esnafımızı ziyaret ediyor,
sorunlarını dinliyoruz. Ödenemeyen kiralar, birikmiş vergiler,
krediler, yüksek gelen elektrik faturaları, daha neler
Esnafımız haklı olarak isyanda. Esnafın kirasını
ödeyemediği bir dönemde iktidar yine yandaşlarını koruyup
kollamaya devam ediyor, esnaf umurlarında bile değil. Hükûmet olarak
işiniz gücünüz, tek derdiniz Yandaş müteahhitleri nasıl daha
çok zengin ederiz?
Son olarak İstanbul Havalimanını
işleten şirketlerin 21 milyar 800 milyon lira olan kira ödemesini
2043e kadar ertelediniz. Bu kadar esnaf kirasını, vergisini,
elektriğini ödeyemezken, bir ay geciktirince hemen kapama ve cezalarla uğraşırken
85 milyon yurttaşın vergilerini birkaç müteahhide yedirmekten hiç
çekinmiyorsunuz. Ama kurduğunuz bu yandaş düzene,
vatandaşın ve esnafın sırtına yüklediğiniz bu
sömürü düzenine hep birlikte son vereceğiz diyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Şimşek
4.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, Mersin Tarsusun okul
sorununa ilişkin açıklaması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, seçim bölgem olan Mersin
Tarsusta yapımı devam eden 4 adet okul inşaatının
müteahhidi iş bırakmıştır, 2018 yılından bu
tarafa da herhangi bir çalışma yapılmamaktadır. Bu
okullardan bir tanesi Kemalpaşa Mahallesindeki Zühtü Günaştı Lisesi
içerisinde yapılan binadır ve yüzde 85 oranında fiilî
gerçekleşme olmuştur. Yine aynı şekilde, Yenimahalle'deki
okulun yüzde 85'i tamamlanmıştır. Kaleburcu köyündeki okuldaki
fiziki gerçekleşme oranı yüzde 80'dir. Kemalpaşa Mahallesi'ndeki
okuldaki fiziki gerçekleşme oranı da yüzde 55'tir. Bu okulların
mutlaka yeni eğitim öğretim dönemine hazırlanması, yeniden
bir ihale yapılması
Yüzde 80'i, 85'i biten okullarda üç
yıldır inşaatta da -yeniden- bozulmalar başlamaktadır,
bununla ilgili Bakanlığın acil bir çözüm üretmesini bekliyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
5.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmazın, İHA ve
SİHAların sembol ismi Selçuk Bayraktara yöneltilen ağır
ithamlara ilişkin açıklaması
ÜMİT YILMAZ (Düzce) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Millî teknolojiyle ve Türk milletinin
yetiştirdiği bilim insanlarınca üretilen, terörle mücadelede
başarılı sonuçlar vermesinin yanı sıra,
topraklarımızda gözü olan düşman ülkelere karşı
caydırıcılığı tartışılmaz olan
İHA ve SİHA'larımız emperyalist ülkeleri ve içerideki
iş birlikçilerini rahatsız etmeye devam ediyor. Savunma sanayimizin yerlileştirilmesini
içine sindiremeyen bu iş birlikçilerin sözcüleri, yapılan
yatırımları ve ülkemizin savunma sanayisi ihracatını
kötülemenin bir adım ötesine geçerek İHA ve SİHA üreticisi
şirketimize ve yöneticilerine ağır ithamlarda bulunmuştur.
Önümüzdeki seçimlerde İHA ve SİHA'larımızın sembol
ismi Selçuk Bayraktarı savaş suçu işlediği
yalanıyla yargılayacağını söyleyenlere karşı
yüce Türk milleti geçit vermeyecektir diyorum.
BAŞKAN Sayın Çelebi
6.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin, PKK-PYD inleri
vuruldukça rahatsız olanların SİHAlara yönelik sözlerine
ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir)
Teşekkürler Sayın Başkan.
PKK-PYD inleri vuruldukça rahatsız olanlar,
yetkiyi alınca terörist avcısı SİHA'ların üretimini
durduracakmış. Anlaşılıyor ki SİHAların
tahrip gücü yanında halüsinasyon etkisi de var, rahatsızlık
verdiklerini rüyalarında bakan veya iktidar yapabiliyor. Bu gibiler
iktidarı alsa barış adı altında Operasyonları
durduralım. Orduyu terhis edelim. Ne gerek var, savunma bütçesini
kısalım. diyeceklerdir. Ben; SİHA, ATAK, MİLGEM, Millî
Muharip Uçak, HÜRJET, GÖKBEY, millî motorlar, millî füzeler, HİSAR;
hepsinin arkasındayım, gurur duyuyorum. Artan bir gayretle
çalışmalar devam etmelidir.
Gizli kahramanlar savunma sanayisi
çalışanlarımızı; Libya'dan mavi vatana, Azerbaycan'dan
Suriye ve Irak'a, tüm bu coğrafyalarda kutsal nöbetlerine devam eden
kahraman askerlerimizi, güvenlik güçlerimizi yüce Meclisten saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Taşkın
7.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, Babalar
Gününe ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Hayatın her anında
varlığıyla evlatlarının en büyük destekçisi,
çocuklarını geleceğe hazırlamada annenin en büyük
dayanağı olan babalar, annelerle birlikte aile kurumunun temelidir.
Ailesinin mutluluğu, huzuru, güvenliği ve onurlu bir yaşam
sürmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan, yüreklerindeki sevgi ve
şefkati karşılıksız veren babalarımızın
hakkını ödemek mümkün değildir. Gelecek nesillerin
yetiştirilmesinde, şuurlu, kültürlü ve kendi değerlerine sahip
sağlıklı bir toplum yapısının
oluşturulmasında da babalarımızın hiç şüphesiz ki
büyük rolü vardır. İnancımızın ve kültürümüzün de bir
gereği olarak onlara her zaman sevgi ve saygımızı göstererek
vefa borcumuzu ödemeliyiz.
Bu vesileyle, şehit babalarımız ve
şehitlerimizin değerli babaları olmak üzere bütün babaların
Babalar Günü'nü kutluyor, aileleriyle birlikte sağlıklı, mutlu
ve huzurlu günler diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Bulut
8.- Tokat Milletvekili Yücel Bulutun, Turhal Antimuan Maden
İşletmesinde çalışan işçilere teklif edilen zam
oranına ilişkin açıklaması
YÜCEL BULUT (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Turhal Antimuan Maden İşletmesinde
çalışan işçilerimiz 2021 yılının birinci
ayından beri zam alamamaktadır. Durum böyle olmasına
rağmen, hâlihazırda önerilen zam miktarı da yüzde 17 olarak
teklif edilmekte olup bu rakam işçilerimiz için yeterli olmayacaktır.
Aynı holding bünyesinde bulunan altın grubu işçilerine
haklı olarak yüzde 53 oranında zam ve yüzde 5 oranında refah
payı teklif edilmiştir. Zor koşullarda çalışan
işçilerimize uluslararası maden piyasasında oldukça yüksek bir
rakama ulaşan ve kârlılık oranlarının oldukça
yükseldiği antimon alanında çalışıyor olmalarına
rağmen bu kadar düşük bir zam önerilmesi hakkaniyete aykırı
olup, Tokat il sınırları içerisinde en zor koşullarda
çalışan bu işçi grubumuza emeklerinin
karşılıklarını alacakları bir zam
oranının belirlenmesi gerekmektedir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Girgin...
9.- Muğla Milletvekili Süleyman Girginin, Myndos Antik Kentinde
yapılmak istenen sondaj çalışmalarına ilişkin
açıklaması
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Muğla Kültür Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulu, birinci derece korunması gerekli arkeolojik sit alanı
için derecesini düşürme ve yapılaşmaya açma amacı güden bir
karar aldı. Bodrum Gümüşlük Mahallesinin büyük bölümünü
oluşturan, antik dönem Karya bölgesinin en önemli liman kentlerinden olan
Myndos Antik Kentinde sondaj çalışmaları yapılacak. 2863
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun
6ncı maddesinde korunması gerekli olan taşınmaz kültür
varlıklarının sayımı ve tanımı
yapılmış olup Myndos Antik Kenti de kanunun bu maddesi
kapsamına girmektedir. Aynı kanunun ilgili maddelerine göre,
arkeolojik sit alanlarına yönelik yapılmak istenen bu tip
müdahaleler, yasalar gereği ve bilimsel değerlendirmeler
açısından çok sakıncalıdır. Muğla Büyükşehir
Belediyemizin ve Bodrum Belediyemizin karşı oy
kullandığı bu karar iptal edilmelidir, çalışmalar
acilen durdurulmalıdır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Karahocagil...
10.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagilin, 2022
yılı itibarıyla AK PARTİ Hükûmetinin Recep Tayyip
Erdoğan önderliğinde gerçekleştirdiği çalışmalara
ilişkin açıklaması
MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya)
Teşekkür ediyorum Başkanım.
2022 yılı itibarıyla, AK PARTİ
Hükûmetinin lideri Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde
gerçekleştirdiği çalışmaları anlatmaya devam ediyorum.
Açılışını
yaptığımız okullarımızın toplam
yatırım bedeli 2 milyar 140 milyon lirayı geçti. Kütüphanesiz
okul kalmayacak. dedik, yalnızca iki ayda toplam 16.361 yeni kütüphaneyi
okullarımıza kazandırdık. Okullarımızdaki kitap
sayısını 28 milyondan 50 milyona çıkardık, 100 milyona
ulaştırmayı hedefliyoruz.
Temel Eğitimde 10 Bin Okul Projesini hayata
geçirdik. Toplam 3 milyar liralık yatırımla 10 bin ilkokulun ve
ortaokulun altyapısını güçlendiriyoruz; laboratuvarlar,
araştırma merkezleri, çalışma atölyeleriyle
çocuklarımızı TEKNOFEST gençliği yolculuğuna daha iyi
bir şekilde hazırlıyoruz. Eğitim öğretim hizmetlerinin
kalitesini daha da artıran bu yatırımların, yarının
Türkiyesinin nesillerini yetiştiren öğretmen, aileler ve tabii ki
çocuklarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Bizler
her şey Türkiye için derken CHPliler de İHAyı,
SİHAyı reddederek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın İlhan...
11.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhanın, yasal
hakları gasbedilen EYTlilere ilişkin açıklaması
METİN İLHAN (Kırşehir)
Teşekkür ederim Başkanım.
Türk kamuoyunu türlü söz cambazlıkları ve
toplum mühendislikleriyle kandıran iktidar kadroları söz konusu
EYTliler olunca sürekli, EYTlilere kaynak aktarılırsa ülke batacak
izlenimini vermektedirler ancak siyasi bekaları söz konusu olunca devlet
hazinesini pervasızca faizcilere ayırmaktan imtina etmemekte ve bunu
da Türk toplumuna yeni ekonomik model diye yutturmaya
çalışmaktadırlar. Hangi garibanın, hangi işçinin,
hangi memurun, hangi esnafın, hangi çiftçinin bankada dövizi var da kur
korumalı mevduatla üç ayda yüzde 27 kazandı? Bu hafta sunulan ek
bütçede mevduat ve katılma hesaplarının kur
artışına karşı korunması için tam 40
milyarlık yeni bir kaynak yaratılmış. Hükûmet kamu hazinesinin
iflasını göze alıp şu kriz döneminde zenginin
parasını enflasyon karşısında korumakta
gösterdiği hassasiyeti yasal hakları gasbedilmiş EYTliler için
de gösterse olmaz mı? Bu konuda bizlerin yani TBMMnin de hiç
sorumluluğu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaya...
12.- Osmaniye Milletvekili İsmail Kayanın, Askeri Ceza
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifine ilişkin açıklaması
İSMAİL KAYA (Osmaniye) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğan liderliğinde Askeralma Kanununda köklü bir
değişiklikle askerliği on iki aydan altı aya düşürdük.
Her yıl Bedelli askerlik yasası çıkar mı? derdinden
gençlerimizi kurtardık ve bedelli askerliği kalıcı hâle
getirdik. Şimdi de yoklama kaçağı ve bakaya durumunda olan
geçlerimize bedelli askerlikten faydalanabilme hakkını getiriyoruz.
550 bine yakın genç kardeşimizi yakından ilgilendiren Askeri
Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifimiz Türkiye Büyük Millet Meclisine sunuldu. Kanun
teklifimizle yoklama kaçağı, saklı ve bakaya olup bedelli
askerlik hizmetinden yararlanamayan yükümlülere bu hizmetten faydalanabilme
imkânı sağlayacağız.
Her zaman genç kardeşlerimizin
yanındayız diyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Sümer
13.- Adana Milletvekili Orhan Sümerin, emeklilerin bayram ikramiyesine
ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Mart 2018de 1.603 TL olan asgari ücrete
karşılık emekli bayram ikramiyesi 1.000 liraydı.
Yaklaşık 13,5 milyona ulaşan emeklimiz ve hak sahiplerine üç
yıldır 1.000 TL olarak verilen bayram ikramiyesi enflasyon
karşısında eridikçe eridi. 1.000 liralık emekli bayram
ikramiyesinin alım gücü üç yılın sonunda 296 liraya düştü.
Mübarek Kurban Bayramı yaklaşıyor, Diyanet kurban ücretini 2.250
lira olarak açıkladı. Saray iktidarı enflasyon oranını
göze alarak emeklilerimize bu bayram hak ettikleri ikramiyeyi en az,
açıklanan kurban kesim ücreti olan 2.250 lira seviyesine çekmelidir.
Bayramda torunundan kaçmak zorunda kalan emeklilerimiz bir nebze olsun rahat
nefes almalıdır.
BAŞKAN Sayın Kasap
14.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasapın, KİTlerde
çalışan taşeronlara verilen sözlerin yerine getirilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Çalışma Bakanlığının
dört yıl önce seçim öncesinde söz verdiği KİTlerde
çalışan taşeronlar, bilgi işlem personeli, 4 Aralık
jokerleri, yemekhane çalışanları, radyoloji görüntüleme
çalışanları, kamuda kiralık araç şoförleri; bunlara
kadro sözü verildi ama hâlâ yerine getirilemedi. Aynı şekilde, Emet
Eti Bor Maden İşletmesinde, Tavşanlı GLİde
çalışan taşeron işçiler aynı statüde farklı
ücretlendirmelere tabi tutulmak zorunda kalıyorlar; burada ciddi bir
adaletsizlik var. Dört yıl önce söz verenler sözlerini yerine getirmeli.
Bir seçim daha geliyor, bir daha aynı sözü tekrarlarsanız
inanmayacaklar; bu adaletsizlik giderilmeli.
Çalışma Bakanına şunu söylemek
istiyorum: Sözünüzü lütfen tutunuz.
BAŞKAN Sayın Çakır
15.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakırın, Türkiye-Yunanistan
ilişkilerine ilişkin açıklaması
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) Sayın Başkan,
Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin tarihî süreç içerisinde inişli
çıkışlı bir seyir izlediği hepimizin
malumlarıdır. Kurtuluş Savaşı sonrası oluşan
sınır hatları, komşuluk ilişkileri, kıta
sahanlığı özellikle Kıbrıs üzerinden bugüne kadar hep
kışkırtma, Bizans hayali arzusu, Enosis saplantısı,
Batının sırt sıvazlama hastalığına
bağlı olarak limoni olagelmiş, bugün de son derece
karışık ve karmaşık tutum ve davranış
sergileme hadsizliğine kadar savrulmuştur. Türkiye olarak özellikle
NATOnun askerî kanadına dönmeleriyle ilgili hiçbir şart
koşulmadan onay verilmiş olması, anlaşmalara rağmen
adaların silahlandırılma çabaları izah edilemez süreçte
içinden çıkılamaz handikapları önümüze sermiş
bulunmaktadır. Hiçbir ülkenin toprağında gözü olamayan
Türkiyeyi tehlike unsuru olarak gördüğünü ifade etmek, ona
bağlı olarak silahlanma gayreti, müttefik ülkelere üs tahsisi en
basit tabiriyle kışkırtmanın diğer bir
adıdır. Her şartta barış esastır. derken
gerçeklerden kaçıyor değiliz diyor, Genel Kurulu ve milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Gökçel
16.- Mersin Milletvekili Cengiz Gökçelin, tarımdaki büyük
çöküşe ilişkin açıklaması
CENGİZ GÖKÇEL (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi yıllık
yüzde 117 arttı, Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi
yıllık yüzde 155 arttı; tarım, cumhuriyet tarihinin en
büyük çöküşünü yaşıyor. Çiftçilerimiz ayakta duramıyor,
üretimden uzaklaşıyor. Bu duruma karşı önlem alması
gereken Tarım ve Orman Bakanı, Genel Başkanımızın
İzmir programında kürsüde söz verdiği hayvan yetiştiricisi,
üreticisi kadın çiftçilere Durum kötü değil. diye açıklama
yaptırıyor, kişisel verilerini paylaşıyor. AKPnin
yönetim anlayışı bu, sorunları çözmek yerine onları
gizlemeye çalışıyor ama unutmayın, halkımız her
şeyin farkında. Bunu unutmayın: Yalanlarınızın
arkasına ne kadar sığınsanız da gerçekler sizi mutlaka
gönderecek.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özcan
17.- Muğla Milletvekili Suat Özcanın, Muğla Milasta
geçtiğimiz yıl bir yandaşa kiraya verilen Toprak Mahsulleri
Ofisine ilişkin açıklaması
SUAT ÖZCAN (Muğla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Seçim bölgem Muğla Milasta geçtiğimiz
yıl bir yandaşa kiraya verilen Toprak Mahsulleri Ofisi, bu yıl
çiftçiden aldığı tonlarca buğdayı kiraya verilen
tesisteki silolar yerine yere döküp üzerini naylonla örterek muhafaza ediyor.
Toprak Mahsulleri Ofisine ürün veren çiftçiler Ürünümüzü versek de içimiz
buruk, tesisleri kiralayan şirketin bu kiralamadan vazgeçmesini ve tam
teşekküllü olarak tesislerin çiftçiye hizmet vermesini istiyoruz.
diyorlar. Toprak Mahsulleri Ofisi yeniden çiftçinin kara gün dostu
olmalıdır.
BAŞKAN Sayın Gergerlioğlu
18.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, polis
şiddetine ilişkin açıklaması
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli) Polis
şiddeti toplumu tehdit ediyor. DEVA Partisi Milletvekili Sayın
Mustafa Yeneroğluna yapılan küfür ve hakaretleri kabadayı
mı polis mi olduğu belli olmayan bir kamu görevlisi
yapmıştır. Partimiz önünde Duvara çivilerim. diyen polis de
polisin yaptığı da Yeneroğluna yapılan da suçtur,
herkes karşı çıkmalıdır.
Servet Turgut, Osman Şibanın
helikopterden atılma olayının
aydınlatılmadığı Vanda 1 kişinin gözaltına
alma görüntüleri 1990lı yılları
hatırlatmıştır. İki aile arası kavga nedeniyle
aranan 1 kişi gözaltına alınırken korku salmak
amacıyla yüzlerce kurşun sıkılmıştır,
kadınların çığlığına karşı verilen
cevap kurşunlar olmuştur. Van Valiliğinin açıklaması
ise trollerin açıklamasının aynısı gibidir.
Helikopterden atılma neyse yüzlerce kurşun sıkılarak korku
saçmaya çalışmak ancak polis devletinde olan muamelelerdir.
BAŞKAN Sayın Ataş
19.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataşın, otobüsçülerin
taleplerine ilişkin açıklaması
DURSUN ATAŞ (Kayseri) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Şehirler arası yolcu otobüsleri dün
Kayseride kontak kapattı. Ekonomik olarak bunalan otobüsçüler
Akaryakıta her gün gelen zamlardan bıktık, geçen yıl 7
lira olan mazot bugün 30 lira, bu otobüsleri nasıl
çalıştıracağız? Elli yıllık baba
mesleği ve otobüslerimiz başımıza bela oldu, yolculara
bilet fiyatı söylerken artık utanıyoruz. diyerek feryat etti.
Bu durumdan hem vatandaş hem de otobüsçüler şikâyetçi, fiyatlardan
dolayı okulu kapanan öğrenciler evine dönemiyor; terminaller
bomboş. 4 kişilik bir aile yaklaşan Kurban Bayramında
ziyarete gitse yol masrafı bir asgari ücreti geçiyor. Bu şartlarda
bayramda aileler baba ocağına nasıl gidecek? Bir an önce,
otobüsçülerin, motorinde ÖTV ve KDV indirimi, yolcu taşımada KDV
indirimi, SSK ve otoyol indirimi, terminal giriş-çıkış
indirimi gibi talep ve beklentileri karşılanmalıdır yoksa
yakında ne otobüsçü ne de otobüse binecek yolcu kalacaktır diyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Aydın
20.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Karacabey Belediyesi
tarafından satılan Hürriyet köyüne ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Bursa Karacabey Hürriyet köyü, 1951
yılında Bulgaristandaki zulümden kaçan göçmenlerin kurduğu,
1955 yılında da hürriyete geldikleri için Hürriyet köyü
adını verdiği ve kendi paralarıyla satın aldığı
bir köyümüz. Şu anda o köy Karacabey Belediyesi tarafından çatır
çatır satılıyor. Dedelerinin tapusu da olduğu hâlde 652
dönümlük arazisi 23 Haziran Perşembe günü saat 11.00de ihaleye
çıkarılıyor. Hürriyet Köyü Kadın ve Gençlik
Dayanışma Derneği iki hafta önce ziyaretime geldi ve Bunun
hukuki takipçisi olacağız, asla sattırmayacağız.
diyor.
Ben de buradan sesleniyorum: Buralar milletin
parasıyla aldığı, köyün ortak mera alanı;
hayvancılık yaptığı, hayatını idame
ettirdiği yerler. Bir an önce bu ihaleden vazgeçin, şayet
vazgeçmezsiniz biz iktidara geldiğimizde her bir köylünün
hakkını sizlerden de alarak geri iade edeceğimizi söylüyor,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Filiz
21.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filizin, Gaziantepteki
çiftçilerin yalnız bırakılmaması gerektiğine
ilişkin açıklaması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Seçim bölgem Gaziantepin Oğuzeli, Nizip,
Araban, Yavuzeli, İslâhiye, Nurdağı yani tüm ilçelerinde
çiftçiler yalnızlığa itilmiş hissediyorlar. Gübre
fiyatlarındaki olağanüstü artış sebebiyle gübresiz ya da
çok az gübreyle ekim yapıldı. Akaryakıt fiyatları sebebiyle
tarlaları doğru düzgün süremediler. Bir de vaktinde
yağışın olmaması ve toprakların sulanamaması
verimi daha fazla düşürmüş, buğday boy atamamış,
başakların içi dolmamıştır. Birçok tarlaya biçerdöver
girememiş, girenlerde ise verim düşüklüğü nedeniyle biçerdöver
masrafı dahi karşılanamamıştır. Ayrıca, daha
önce bahsettiğim gibi, bölgenin önemli geçim kaynağı olan
fıstık ağaçlarında kuraklık nedeniyle kurumalar devam
etmektedir. Sulanması planlanan 1 milyon 100 bin dekar arazinin ancak
yüzde 10u sulanmaktadır. Barakta çatlamış topraklar suya hasret
beklemektedir. Kuraklıkla mücadelede çiftçilerimizin yalnız
bırakılmaması gerektiğini yetkililere duyuruyor, Genel
Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN Şimdi, Sayın Grup
Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
İYİ Parti Grup Başkan Vekili
Sayın Erhan Usta
Buyurunuz Sayın Başkan.
22.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Sakarya ve
Zonguldakın düşman işgalinden kurtuluşunun 101inci
yıl dönümüne, Avrupa Altın Liginde 2nci olarak gümüş madalya
kazanan A Millî Erkek Voleybol Takımımızı tebrik
ettiğine, Dünya Müzik Gününe, Pınar Gültekini canice öldüren Metin
Avcının yargılandığı davada çıkan karara,
üniversite öğrencilerinin barınma sorununa ve ek bütçe kanunu
teklifine ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Öncelikle iyi bir hafta diliyorum.
Bugün, Sakarya ve Zonguldakın düşman
işgalinden kurtuluşunun 101inci yıl dönümünü idrak ediyoruz.
Sakaryalı ve Zonguldaklı vatandaşlarımızı tebrik
ediyor, en içten duygularımla selamlıyorum.
Bağımsızlık uğruna serden geçen aziz milletimizi ve
şehitlerimizi bir kez daha rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.
Avrupa Altın Liginde 2nci olarak gümüş
madalya kazanan A Millî Erkek Voleybol Takımımızı da
tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.
Bugün, 1981 yılından beri her yıl 21
Haziranda kutlanan Dünya Müzik Gününü kutluyoruz. Sanata katkı sunan tüm
müzisyenlerimizi muhabbetle selamlıyorum. Pandemi şartlarında
uygulanan yasaklar kaldırılmasına rağmen müzik yasağı
hâlen devam etmektedir. İktidara gelirken 3Yden biri olan yasakları
kaldıracağını beyan ederek milletimizin
karşısına çıkan AK PARTİ bugün yasaklara devam
ediyorsa yirmi yıllık iktidarınız boyunca ilerleme
kaydedememiş, bir arpa boyu yol katedememişsiniz demektir.
İYİ Parti olarak, toplumun yaşam şekline müdahale
edilmesine ve yasaklara karşı olduğumuzu ifade ediyor, demokrasi
ve özgürlük alanlarının kısıtlanmaması
gerektiğine inanıyoruz.
Dün Muğlada, üniversite öğrencisi
Pınar Gültekini canice öldüren Metin Avcının
yargılandığı davada karar çıktı. Mahkeme heyeti,
Metin Avcıya, haksız tahrikten dolayı,
ağırlaştırılmış müebbetten indirime giderek
yirmi üç yıl hapis cezası verdi. Böylesi, kan donduran, canice bir
cinayete yirmi üç yıl hapis cezası veriliyorsa Türkiyede kadın
cinayetlerini önleyemeyiz. Bu tip kararlar kadın katillerini
yüreklendirir. Adalet, üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü
esas almalıdır. Verilen karar kamuoyu vicdanını yaralamıştır.
Pınar kızımızın babasının bir ifadesinde
söylediği gibi, kadın cinayetlerini önlemek için, kadına
şiddete karşı verilen iftar yemeklerinden daha fazlası
yapılmalıdır.
İstanbul Sözleşmesinden
çıkılırken Kadın cinayetlerini engellemek için kendi
sözleşmemizi yaratırız. demiştiniz fakat bu konuda hiçbir
adım atmamanız katilleri cesaretlendirmiştir. Kadın
cinayetlerinde caydırıcı olacak hukuki adımlar ivedilikle
atılmalı, cezai indirim uygulanmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ERHAN USTA (Samsun) Diğer bir konu:
Yükseköğretimde okumak için kayıt yaptıran toplam öğrenci
sayısı 8 milyonu aşmıştır. Öğrencilerin
yarıdan fazlasının il dışında oldukları göz
önünde bulundurulduğunda, devlet yurtları öğrencilerin çok
sınırlı bir bölümüne barınma
imkânı sunabilmektedir. Birçok üniversite öğrencisi, devlet
yurtlarında yer bulamadığı için, fahiş fiyatlarla özel
yurtlara kaydolmak ya da yüksek kiralar vererek eve çıkmak zorunda
kalmaktadır.
Gençlik ve Spor Bakanının
açıkladığı resmî rakamlara göre, Türkiye genelinde ve Kuzey
Kıbrısta toplam 741 bin yatak kapasitesi olduğu bilinmektedir;
özel barınma hizmeti sunansa 294 bin yatak kapasiteli yurt vardır.
Bahsedilen özel yurtların birçoğu ise ciddi rakamlarda yurt ücretleri
talep etmektedir. Örneğin İstanbuldaki özel yurtlar yıllık
9 bin ile 100 bin lira arasında değişen fiyatlar istemektedir.
Ev tutmak isteyen öğrenciler ise astronomik fiyatlara çıkan ev
kiralarını karşılayamamaktadır. Öğrenciler ve
aileleri fahiş yurt ve kira fiyatlarıyla başa çıkamamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Başkan.
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Başkanım.
Devletin yurtları sayı
bakımından yetersiz kalmakta ve her yerde olduğu gibi devlet
yurtlarında da torpil aranmaktadır. Anayasal olarak teminat
altına alınan ve en temel haklardan biri olan öğrenim ve
barınma hakkı Hükûmet tarafından öğrencilere
sağlanamamaktadır. Sosyal devlet olmanın gereği olarak
iktidar tarafından uygun imkânlarla sunulması gereken temel haklar
bile öğrenciler ve aileler için artık lüks hâline gelmiştir.
Hükûmetin toplumun hiçbir kesimine verecek hiçbir bir yeni umudu
kalmamıştır. Az kaldı gençler, hep birlikte el ele vererek
ülkemizde huzurlu yaşayacağımız ve gelecek
umutlarımızı yeşerteceğimiz günlere çok az kaldı.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biliyorsunuz, 2022 yılı ek bütçeye ilişkin de
bir kanun teklifi Meclise sunuldu. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilki
yaşıyoruz yani 1 trilyon 80 milyar liralık bir ödenek, ilave
ödenek teklifi sunuldu; eski parayla söyleyecek olursak -belki
anlaşılmasının daha kolay olması açısından-
1.080 katrilyon lira bir ilave yapılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) - Bu -hem rakam olarak hem de
orijinal bütçeye oran olarak baktığımızda- Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde bir ilktir. Hani hep kötü diye
hatırladığımız, AK PARTİnin de bize hep öyle
hatırlattığı 70li yıllarda, 80li yıllarda bile
böyle bir bütçe revizyonu, böyle bir ek bütçe meselesi görülmüş
değildir. Tabii, bu niye oldu? AK PARTİnin -çok net- Sayın
Erdoğanın ve ekibinin başarısız ekonomi yönetiminden
kaynaklanan bir fatura var milletin önünde ve bu fatura -birazdan
detaylarını söyleyeceğim- millete yüklenecek yani enflasyon
vergisi yoluyla milletten, 85 milyondan toplanacak vergilerle, haksız ve
adaletsiz şekilde toplanacak vergilerle, aslında bir kısım
üst gelir gruplarına bir transfer yapılıyor; bunu hep
söylüyorduk, şimdi bunun delili ortaya kanun teklifi olarak geldi.
Şimdi, tabii, Hükûmetin bununla ilgili
gerekçesine baktığımda, sanki başka hiçbir şey
yokmuş gibi, efendim, artan enerji fiyatları filan gösteriliyor. Ya,
dünyada enerji fiyatlarının artış oranları belli,
Avrupada enerji fiyatlarındaki ortalama enerji enflasyonu yüzde 25.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ERHAN USTA (Samsun) - Türkiye'de, yani sanki
Hükûmet, milletin yükünü almış gibi yüzde 200ün üzerinde enerji
fiyatı artışları var. Yani esnafın elektrik
faturalarını ödeyemediği için kepenk kapattığı
bir ülkede bu kadar artışa rağmen hâlâ Enerji
faturalarını millete yansıtmamak için böyle bir ek bütçe
getiriyoruz. demek en hafif tabirle samimiyetsizliktir yani milleti
kandırmaktır; böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil.
Bakın, tabii, ek bütçe kanunu gereği
şunun yapılması gerekiyor: Aynı miktarda da gelir
gösterilmesi lazım. Şimdi, bu gelirler samimi mi, değil mi; onu
tam olarak biliyor değiliz ama öngörülen gelirlerin yüzde 34ü kazanç
vergileri üzerinden ama yüzde 66sı son derece adaletsiz olan dolaylı
vergilerle yani herkesten, ekmekten, sudan alınan, herkesten eşit
miktarda alınan vergilerle bunlar karşılanacak. Neye veriyoruz
mesela? İşte, kur korumalı mevduat
40 milyar lira ilave ödenek
konuluyor ki bu da yetmeyecek. Biz, bugüne kadar buradan yapılan 21,5
milyar liranın hukuksuz olduğunu iddia etmiştik, Hükûmet Yok,
hukuksuz değil. diyordu, şimdi bütçe kanunu getirip bu
hukuksuzluğu da kabul etmiş oldu; bir itiraf mahiyetindedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) Bitireceğim
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Usta, buyurunuz.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
89 milyar lira faiz giderlerine ilave
yapılıyor, 89 katrilyon lira; 40 katrilyon lirayı da katarsak
-eski parayla- sadece 130 katrilyon lira faiz giderlerine ilave yapan bir
bütçeyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla,
şimdi, yılın başında Yüzde 9,8 enflasyon olacak.
denildiği, bugün enflasyonun TÜİK rakamıyla bile yüzde 73,5
olduğu, hatta ENAGa göre yüzde 150yi aştığı bir ortamı
bize bu iktidar yaşatmıştır. 2022de ortalama kur 9,27
olacak. denilip bugün kur 17 lirayı geçtiyse bu, iktidarın
yaptığı başarısızlıktan
kaynaklanmaktadır ve bu başarısızlığın
faturası millete ödetilmektedir.
Çok net söylüyorum: Eğer Sayın
Erdoğan ve ekibi bir özel şirkette CEO olsaydı, genel müdür
olsaydı onu işten atarlardı; bugün kovulurdu, işsiz
kalırdı. Ha, millet de işten atmak istiyor, millet de
Başımdan git. diyor ama Sayın Erdoğan bir türlü milletin
önüne sandığı getirmiyor. Dolayısıyla yapılması
gereken, devleti iyi yönetmektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
ERHAN USTA (Samsun) Yapılması gereken
yani bütçenin güven vermesi lazım. Bakın, bu bütçe başlı
başına millete güvensizlik veriyor, öngörülemezlik veriyor. Bu
iktidar böyle bir ortamı bize yaşattı; 70li yıllarda
yaşamadığımızı, 80li yıllarda
yaşamadığımızı 2020 yılında, 21inci
yüzyılda bize yaşattı. Dolayısıyla yapılması
gereken şey milletin önüne sandığın getirilmesidir; bu
işin başka çıkışı yoktur, güven ve istikrar
tamamen kaybolmuştur. Bakın, eğer korktuğumuz olursa bu
bütçe de yetmeyecek yani kur bu seviyelerde kalmayacak maalesef ve bu bütçe de
yetmeyecek. Bunu Türkiyeye kimsenin yaşatmaya hakkı yoktur.
Bir an evvel milletin önüne sandığın
gelmesi gerekir diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın Muhammed Levent Bülbül.
Buyurunuz Sayın Bülbül.
23.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Sakaryanın
düşman işgalinden kurtuluşunun 101inci yıl dönümüne, hain
terör örgütü PKKnın 20 Haziran 1987 tarihinde Mardin ilinin Ömerli
ilçesine bağlı Pınarcık köyüne düzenlediği alçak
saldırıya, TRT Balkana ve millî sporcularımızın
başarılarına ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 16 Mart 1920 İstanbul'un işgalinden sonra
İngilizlerin desteğiyle işgale başlayan Yunanlılar,
bölgede Rum ve Ermeni çetecilerle iş birliği yaparak 26 Mart 1921
tarihinde Adapazarı ve çevresini de işgal etmişlerdir.
Adapazarı kazasına ait 25 mahallede ve 45 köyde işgalci Yunan
ordusu ve Rum ve Ermeni çeteleri eliyle evler soyulduktan sonra
yakılmış, köylülerin hayvanları, ziynet eşyaları,
buğdaydan mısıra kadar tüm ürünleri gasbedilmiş, köylerdeki
ahalinin canlarına kıyılmış ve ırzlarına
kastedilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kurulan
Tetkiki Mezalim Komisyonu, bölgede Yunan ordusunun ve iş birlikçilerinin
yaptıklarını ayrıca kayıt altına
almışlardır. 14.656 hane tamamen yıkılmış,
75 bin koyun, 11.300 inek, 850 at, 330 bin kilo buğday
gasbedilmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, yurt
sathında işgallere karşı direnen Kuvayımilliye birlikleri
Adapazarı civarında İpsiz Recep ve Halit Molla gibi
kahramanların gayretiyle düşmanı Sakarya Nehrinin doğusuna
geçirmemiş ve 21 Haziran 1921 tarihinde seksen yedi gün süren işgal
sona erdirilmiştir. Aziz vatanımızın güzide şehri
Sakaryamızın düşman işgalinden kurtuluşunun 101inci
yıl dönümünde Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere,
Kuvayımilliye kahramanlarımızdan Halit Molla gibi, İpsiz
Recep gibi kahramanlarımızı ve düşmanı
vatanımızdan kovmak üzere mücadele elen bütün şehitlerimizi rahmetle
ve minnetle yâd ediyor, ruhları şad, mekânları cennet olsun
diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Başkan.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan, 20 Haziran 1987 tarihinde Mardin ilimizin Ömerli ilçesine
bağlı Pınarcık köyüne baskın düzenleyen hain terör
örgütü PKKnın alçak saldırısında şehit edilen
16sı çocuk olmak üzere 30 sivil vatandaşımızı
şehadetlerinin seneidevriyesinde rahmetle yâd ediyor, PKK terör örgütünü
bir kere daha şiddetle lanetliyoruz.
Gönül ve kültür coğrafyamızda bulunan
evladıfatihan yadigârı Balkanlarda, özellikle Balkan Türklüğü ve
bölgeyi ilgilendiren konularda, 30 milyonu aşkın insana dijital
platformlarda hizmet vermek üzere kurulan TRT Balkanın yayın
hayatına başlamasını memnuniyetle
karşılıyor, dost ve kardeş Balkan halklarına
hayırlı olmasını diliyor, TRT Balkana yayın
hayatında başarılar diliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bülbül.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bitiriyorum
efendim.
Sayın Başkan, Portekizde düzenlenen
Aerobik Cimnastik Dünya Şampiyonasında gümüş madalya kazanarak
dünya 2ncisi olan Ayşe Begüm Onbaşı'yı, Antalyada
düzenlenen Avrupa Eskrim Şampiyonası'nda Avrupa 3üncüsü olan Erkek
Kılıç Millî Takımını, Romanyada düzenlenen Balkan
Büyükler Atletizm Şampiyonası'nda 6 altın, 6 gümüş, 10
bronz olmak üzere toplamda 22 madalya kazanan Atletizm Millî Takımımızı
ve altı ayda, 34 farklı branşta 569 altın, 644 gümüş, 866
bronz olmak üzere toplamda 2.079 madalya kazanarak milletimize büyük bir gurur
yaşatan millî sporcularımızı, teknik heyetlerini,
kıymetli Spor Bakanlığımızı ayrı ayrı
yürekten tebrik ediyor, başarılarının devamını
diliyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın Hakkı Saruhan Oluç...
Buyurunuz Sayın Oluç.
24.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, sansür
yasasına, Vanın Başkale ilçesi Haşkan Mahallesine
bağlı Sersul mezrasında Özel Harekât polisleri tarafından
halka işkence yapıldığına, tutuklu ve hükümlülerin
ailelerine uzak cezaevlerine nakledilmesine ve HSKnin yaz kararnamesine
ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Konuşurken herkes maske
çıkarıyor, siz taktınız.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) - Ben de onu
açıklayacaktım. Bu siyah maskeyi takmamın nedeni, basın
emekçileri ve örgütleriyle dayanışmadır. Biliyorsunuz,
basın emekçileri ve örgütleri Sansür yasasına hayır!
başlıklı bir eylem dizisi başlattılar ve bunun içinde
çok geniş bir yelpaze var. Basın Konseyi, Çağdaş
Gazeteciler Derneği, DİSK, BASIN-İŞ Sendikası, Ekonomi
Muhabirleri Derneği, Gazeteciler Cemiyeti, Ankara, İzmir Gazeteciler
Cemiyeti, KESK, HABER-SEN Sendikası, Parlamento Muhabirleri Derneği,
Türkiye Foto Muhabirleri Derneği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye
Gazeteciler Konfederasyonu, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve Türkiye Haber
Kameramanları Derneği bu kampanyayı başlattılar ve
önümüzdeki günlerde Genel Kurula gelecek olan sansür yasasına
Hayır! diyorlar ve bu sansür yasasının geri çekilmesi için
taleplerini iletiyorlar. Ben de onlarla dayanışmamızı
göstermek için siyah maskeyi takıp çıkardım; teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, Van Başkalede bir
vahşet yaşandı. Vanın Başkale ilçesi Haşkan
Mahallesine bağlı Sersul mezrasında bir soruşturma
kapsamında arama kararı bulanan bir yurttaşı sabah
gözaltına alan Özel Harekât polisleri havaya dakikalarca ateş
açtı. Yani videosu var, görseniz
şaşırırsınız. Yaşananlara tepki gösteren
köylüler darbedildi. Köylülerin feryat figanı, darbedilmeleri, bir
kişinin darbedilerek panzere bindirilmesi, kar maskeli birçok Özel Harekât
polisinin dakikalarca havaya ateş etmesi; dehşet görüntüleri. Yani
âdeta Amerikan filmlerinde görülen şeyler; hukuk yok, silahın gücü
gösteriliyor. Yani söylenecek çok laf var da uzatmayayım lafı. Peki,
tabii, tepkiler arttı, mesele sosyal medyaya düştü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Van
Valiliği açıklama yaptı. Neymiş? O kişinin
gözaltına alınması sırasında yakınları
tarafından Jandarma aracına taş atılmış, onun
için personel de havaya ateş açarak kalabalığı
dağıtmış. Yani biz, Van Valiliğinin bu tür
açıklamalarını biliyoruz. Osman Şiban ve Servet Turgut;
işkence yapılmış ve helikopterden
atılmışlardı. Servet Turgut hayatını kaybetti,
Osman Şiban aylarca tedavi gördü, hâlâ kendine gelemedi. Van Valiliği
o zaman da bu Osman Şiban ile Servet Turgutun kayaların üstünden
atlarken kayalardan düştüklerini iddia etmişti. Yani Van
Valiliğinin bu tür açıklamalarını biliyoruz. Şimdi,
tam anlamıyla halka işkence görüntüsü; manzara bu, başka hiçbir
şey değil. Yani dedik ki iktidar acaba seçim kampanyasına
mı başladı? Hani, silahla, panzerlerle, tehditlerle; seçim
kampanyasına böyle mi başladınız acaba?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Başkan.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) 1990lı
yıllarda Çillerler, Ağarlar bu tür yöntemlerin hepsini
kullandılar ama Kürt halkını korkutma, sindirme, onlara diz
çöktürme konusunda herhangi bir başarı elde edemediler.
Dolayısıyla, iktidara tavsiyemizdir: Bu tür baskılarla,
işkencelerle, bu tür gösterilerle Kürt halkına diz çöktürebileceklerini,
boyun eğdirebileceklerini zannediyorlarsa çok büyük yanılgı
içindeler. Hatırlatalım: 1990lı yıllar geldi geçti,
2020li yıllar da geçecektir, bundan eminiz.
Sayın Başkan, cezaevlerini hep
konuşuyoruz burada, konuşmaya da devam edeceğiz. Cezaevlerinde
birçok ihlal var, biliyorsunuz ve başta yaşam hakkı ihlali olmak
üzere, tedaviye erişim, haberleşme hakkı, görüş hakkı,
insanca yaşam ve muamele hakkı ihlal ediliyor. İtiraz edince
çeşitli yerlerde darba, hakarete, disiplin cezalarına da maruz
kalıyor tutuklu ve hükümlüler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bu konudaki
şikâyetler de zaten büyük ölçüde Türkiye Büyük Millet Meclisi cezaevleri
komisyonuna dilekçeler yoluyla iletiliyor, komisyondaki arkadaşlar da bunları
inceleme şansına sahip oluyorlar. Fakat bu konuların en önde
gelenlerinden bir tanesi, ailelerine uzak cezaevlerine nakledilmesidir tutuklu
ve hükümlülerin. Bu, iki taraflı, ciddi bir cezaya dönüşmüş
vaziyettedir. Yani o kadar uzağa nakledilmektedirler ki aileler
cezaevlerindeki yakınlarını ziyaret edememektedirler.
Bakın, bunun sonucunda ne oluyor? Bir taraftan, aile
cezalandırılıyor; öbür taraftan, kişinin, hükümlünün ya da
tutuklunun hakları kısıtlanıyor; aileyle tutuklu, hükümlü
arasındaki bağlar koparılıyor, aileye de
düşmanlık yapılıyor, aile yakınlarından mahrum
bırakılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Yani son derece
sorunlu bir durumla karşı karşıyayız. Bu konuda,
Abdulkerim Avşar ve Abdulkerim Tekin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine başvurdular bu nedenle. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi konuyu görüştü ve Türkiye'yi bu konuda mahkûm etti, aile
hayatına saygı yükümlülüğünü ihlal ettiği gerekçesiyle
mahkûm etti, Keyfî davranıyor idare. dedi ve tazminat ödenmesine karar
verdi ama bu uygulamadan vazgeçilmedi. Mesela, daha evvel Diyarbakır
Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız Selçuk
Mızraklı Kayseri'ye gönderilmişti; Diyarbakır nere Kayseri
nere. 2,5 yaşında çocuğu olan Songül Erdem var
Elâzığ'dan ki yaşadığı yer esas itibarıyla
Dersimdir, o da gönderildi Kayseriye. Mersin'de oturan bir aile var, üç
yılda ancak 2 defa görebilmişler oğullarını çünkü
Giresun Espiyeye gönderilmiş, aile Mersin'de yaşıyor yani bunun
aslında bir anlamı var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Toparlıyorum efendim.
Hani şu ünlü bir laf var ya sık sık
duyduğumuz: Kürt anasını görmesin. diye. Bu yapılan tam
da bu işte, tam da bu çünkü Neden? derseniz, bakın: Kayseri, Afyon,
Tekirdağ, Bolu, Balıkesir, Çorum, Aksaray, Konya, Silivri, Gebze,
Düzce ve Karadenizdeki tüm cezaevleri aslında Vanlılarla,
Mardinlilerle, Hakkârililerle, Diyarbakırlılarla dolu yani Kürt
anasını görmesin diye ailelerin arasına bu kadar kopukluk koyan
bir uygulama var. Bunu eleştiriyoruz, bunu kınıyoruz ve bir kez
daha ilgililere ve iktidara şunu söylüyoruz: Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun Kendi istekleri ile
nakil başlıklı 54üncü maddesinde mahpusların aile
bütünlüklerinin ve psikolojik sağlıklarının korunması
amacıyla, istekleri dâhilinde ailelerine veya evlerine yakın
cezaevlerinde tutulmasını sağlayacak düzenlemenin acilen
yapılması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Oluç, buyurunuz.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Değinmek
istediğim son bir konu vardı efendim, herhâlde onu konuşmaya da
daha devam edeceğiz. HSK bir yaz kararnamesiyle epey sayıda, 5 binin
üzerinde hâkim ve savcının yerini değiştirdi. Biz buna yaz
kararnamesi değil de ödül-ceza kararnamesi demeyi tercih ediyoruz.
Çünkü o kararname sonucunda, sürmekte olan çok tipik birkaç tane davanın
neden açıldığını ve nasıl sürdüğünü
görmüş olduk. Mesela, Kobani davası iddianamesini hazırlayan
Savcı Ahmet Altun Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine
atandı, terfi etti. Niye? Çünkü Kobani kumpas davasını
hazırladı. Mesela, geçtiğimiz hafta Kürt gazetecilerden 16
kişiyi, 16 Kürt gazeteciyi tutuklamış olan ve o
soruşturmayı yürütmüş olan savcı ve hâkim ne olmuş?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bismil
Cumhuriyet Savcısı gönderilmiş İzmire, ödül verilmiş;
tutuklama kararını veren hâkim de Bismilden Sakaryaya
gönderilmiş yani ona da bir ödül verilmiş. Normal, bunu da
yadırgamadık. Cemal Kaşıkçı davasında şerh
düşen hâkim Kahramanmaraşa gitmiş, üstelik de son derece
kıdemli bir hâkimden söz ediyoruz; o da ceza kararnamesinin sonucunda.
Yani neresinden tutsak elimizde kalan bir konu. Ya
çadır hukuku desek çadır hukukuna benzemiyor, çadır sistemi
desek ona benzemiyor yani bu HSK, bu sistemi, bu hukuku, bu devleti bir
çadır devleti hâline getirmek için bütün adımlarını
atıyor. Son olarak şunu da hatırlatmak istiyorum: Kobani kumpas
davasına ceza reisi olarak da çete reisini atamıştı bu HSK,
onu da söylemiş olayım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın Engin Özkoç.
Buyurunuz Sayın Özkoç.
25.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Adapazarının
düşman işgalinden kurtuluşunun 101inci yıl dönümüne, Halit
Mollaya ve ek bütçe kanunu teklifine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bugün 21 Haziran, memleketim Adapazarının
düşman işgalinden kurtuluşunun 101inci yıl dönümü.
Kurtuluşumuz için canını ortaya koyan Halit Molla ve silah
arkadaşlarını, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürkü
rahmetle, minnetle, saygıyla anıyorum, ruhları şad olsun.
Bu vesileyle, herkesin bir yerinden tutmaya
çalıştığı Milliyetçilik nedir?i, İnanç sahibi
olmak nedir?i, Ülke bekasını, çocuklarımızın
yarınlarını düşünmek nedir?i netleştirmek için Halit
Mollaya bakmak istiyorum. Halit Molla, Kurtuluş Savaşının
onlarca kahramanından biridir; Sakaryalıdır. Kardeşleri ve
arkadaşlarıyla birlikte imkânsızlıkları aşıp
düşmanı alt etmişlerdir. Adapazarından sonra başka
cephelerde savaşmış, Millî Mücadeleden sonra da köyüne
dönmüştür. Halit Molla, ne kendisine bağlanan istiklal
maaşını ne teklif edilen yüzlerce dönüm araziyi ne de Uzun
Çarşıdaki dükkânları kabul etmiştir. Benim yerim yurdum
var, muhtaçlara verin. diyerek köyünde çiftçilik yapmaya devam etmiştir.
Halit Molla, ömrü boyunca, elindeki varlığıyla, varıyla
yoğuyla öğrencileri okutmaya çalışmıştır.
Vasiyet olarak sade bir tören ve diğer mezarlardan farkı olmayan bir
mezar istemiştir. Türkiye'yi Türkiye'ye yapan, yokluktan kurtaran
işte bu ruhtur, bu inançtır, bu birlikteliktir. Bugün de Türkiye'yi
içinde bulunduğu açmazdan ancak böyle çıkartabiliriz. Gücümüz var,
inancımız var, imkânımız var; Türkiye'yi düşünenlerle
birlikte başarabilme azmimiz var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Ülkemizi, devleti
kendine mülk sayan, gözü doymayan bir avuç insandan kurtarmak gerekir.
Yetmiyor, gözlerini doyurmaya yetiremiyoruz. Bugün ek bütçe tekrar Türkiye
Büyük Millet Meclisine geldi. Zenginliği katlayan, yoksulluğu büyüten
AKP bütçelerinden bir tanesi daha Mecliste. Bu teklifin önümüze geleceğini
biliyorduk. Defalarca söyledik, AKP'nin 2021 bütçesi
açıklandığı 5 Eylül 2021 tarihinden Mecliste kabul
edildiği 17 Aralık 2021e kadar yarı yarıya zaten
erimişti; açıklandığında 211 milyar dolardı, burada
kabul ettiğimiz gün ise 101 milyar dolara inmişti. O günden bu yana
kur yükselişi sürüyor, enflasyon artmaya devam ediyor, faizler yükseliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Ne ilk bütçede ne
şimdi önümüze konulan ek bütçede halk yok, açlıkla mücadele eden yeni
bir tarım politikası var. İstihdamı arttıracak bir
çıkış yok. Devletin borç yükünü azaltabilecek bir seçenek yok.
Ne var, biz söyleyelim: Kur korumalı mevduat için 40 milyar liralık
ödenek var. Borç faizi için 89 milyar lira var. Yandaşlara, otoyol ve
köprüler için, dolar üzerinden verdiğimiz garanti ödemeleri için 5,6
milyar lira var. Yine yandaşlara gidecek, şehir hastanesi ödemeleri
için 4,3 milyar lira ek ödenek var. Parası olan için, saraya yakın
duran, durabilenler için fırsat kapıları var. Halk için? Halk
için umut yok, halk için yeni bir politika yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Başkan.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Buradan
kurtulmamız için, kurtuluş için çare ek bütçe getirmek değildir;
çare, ekonominin başındaki ekonomisti yani Tayyip Erdoğan'ı
değiştirmektir.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın Yılmaz Tunç.
Buyurunuz Sayın Tunç.
26.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, 2022 yılı
ek bütçe teklifine, öğrencilerin ve öğretmenlerin karne
heyecanına, üniversite giriş sınavlarına, Zonguldakın
ve Sakaryanın 101inci kurtuluş yıl dönümüne, millî
sporcularımızın başarılarına ve Pınar
Gültekin davasına ilişkin açıklaması
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Başarılı bir çalışma
haftası diliyorum bütün milletvekillerimize ve Meclis
çalışanlarımıza.
2022 ek bütçe teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunuldu ve Plan ve Bütçe Komisyonuna havale
edildi ve Plan ve Bütçe Komisyonunda da görüşmelerine başlanacak. Ek
bütçeyle 880 milyar lira harcama öngörülürken, bu harcamalara
karşılık olarak 1 trilyon 80 milyar lira gelir öngörülmektedir.
Makroekonomik göstergelerde yaşanan gelişmeler nedeniyle
gelirlerimizde artış meydana gelmiştir, artan bu gelir ek
bütçeyle yine milletimize milletimizin refahı için aktarılacak ve bu
nedenle ek bütçeye ihtiyaç duyulmuştur.
Hepinizin malumu, bu Mecliste de görüşmelerini
gerçekleştirerek halkımıza sağladığımız
ek yardımlar, sosyal adaleti sağlayıcı tedbirler, üretimi
ve yatırımları destekleyici adımlar ve
çalışanların mali haklarını destekleyici,
artırıcı iyileştirmeler bu ek bütçe sayesinde milletimiz
için kullanılabilecektir; hayırlı olmasını diliyorum.
Yine hafta sonu, cuma günü karne heyecanı
yaşadı öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz. Karne
heyecanı yaşayan tüm öğrencilerimizi gönülden tebrik ediyorum;
sevgili yavrularımıza, velilerimize ve çok değerli
öğretmenlerimize huzurlu, verimli, güzel bir tatil diliyorum.
Hafta sonu üniversite giriş
sınavlarına giren öğrencilerimizin de gönüllerince
başarılı bir sonuç elde etmelerini diliyorum.
Zonguldak'ın kurtuluşu bugün. Aynı
zamanda Sakarya'nın da kurtuluşu 21 Haziran.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bugün, kara elmas
diyarımız Zonguldak'ın 101inci kurtuluş yıl dönümünü
kutluyorum. Zonguldak'ta Kuzeybatı Anadolu taş kömürü havzasında
150 kilometrelik bir sahil şeridinde 5 ayrı üretim bölgesinde
yapılan araştırma ve hesaplamalara göre 2011 yılı sonu
itibarıyla toplam 1 milyar 310 milyon ton taş kömürü rezervi
bulunmaktadır. Zonguldak, yıllarca taş kömürüyle ülkemiz enerjisine
katkı verirken bu kez doğal gaz kaynaklarıyla ülkemiz
ekonomisine katkı vermeye devam edecek. Türkiye'nin ilk mega endüstri
bölgesi olan Filyos Vadisi Projesinin de devam ettiği Zonguldak'a
Karadeniz'de keşfedilen 540 milyar metreküp doğal gaz karaya
ulaştığında ülkemizin doğal gazda da
dağıtım üssü hâline gelecek ve 2023ün ilk çeyreğiyle
birlikte günlük 10 milyon metreküp gaz üretimi sağlanmış olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Başkan.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Zonguldaktan
bahsedince, tabii, Zonguldakta taş kömürünü ilk keşfeden Uzun
Mehmeti de anmadan geçemeyiz. Uzun Mehmetin adı Zonguldakta yeni
yapılan muhteşem bir esere, Uzun Mehmet Camisine verildi ve orada
ismi yaşatılıyor; muhteşem bir eser, Zonguldaka da
ayrı bir değer kattı. Şehrin incisi bu güzel eserimizin de
Zonguldaklı hemşehrilerimize, ülkemize ve tüm milletimize
hayırlı olmasını diliyorum. Bu vesileyle, Zonguldakın
ve Sakaryanın 101inci kurtuluş yıl dönümünü kutluyor, bu
mücadelede emeği geçen tüm şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle
anıyorum.
Değerli milletvekilleri, Fransayı yenerek
Avrupa 3üncüsü olan Erkek Kılıç Millî Takımımız
doksan dokuz yıllık Türk eskrim tarihinde bugüne kadarki en iyi
büyükler Avrupa derecesini elde etti. Başarılarıyla bizleri
gururlandıran sporcularımızı tebrik ediyor,
başarılarının devamını diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Tamamlıyorum
Başkanım.
Yine -az önce bahsedildi- değerli
milletvekilleri, Muğlada hunharca öldürülen üniversite öğrencisi
Pınar Gültekine bir kez daha Allahtan rahmet diliyorum, ailesinin
acısını paylaşıyorum. Sanıkların Pınar
Gültekini canavarca hisle, eziyet çektirerek ve tasarlayarak öldürme suçundan yargılandığı
davada sanıklarla ilgili olarak karar açıklandı;
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
verildi, haksız tahrik indirimi uygulanarak ceza yirmi üç yıl olarak
karara bağlandı. Bu karara ilişkin itirazlar söz konusu. Yargılama
sonrasında verilen kararla ilgili yapılan itirazlara ilişkin
hukuki süreç devam ediyor; istinaf süreci var, temyiz süreci var.
Yargının -herkesin de bildiği gibi- bu sürece ilişkin kendi
iç mekanizmaları işleyecektir, bundan hiç kimsenin şüphesi
olmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Başkan.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Elbette ki
bağımsız ve tarafsız yargımız, bu davanın en
adil ve doğru şekilde sonuçlanması için kendi mekanizmaları
içerisinde gerekli değerlendirmelerini yapacak ve en doğru karara
ulaşacaktır. Biz de AK PARTİ olarak bu süreci, şimdiye
kadar olduğu gibi, bundan sonra da yakından takip etmeye devam
edeceğiz.
Kadına şiddetin ve kadın
cinayetlerinin önlenmesiyle ilgili olarak gerçekten çok hassasız, bu
konuda kararlıyız. Buna ilişkin, daha geçen ay bu Mecliste
kadına şiddetin önlenmesiyle ilgili olarak
çıkardığımız kanunda da kadına karşı
işlenen kasten öldürme suçlarının, kasten yaralamanın,
eziyet suçlarının cezalarını artırdık. Kasten
öldürme suçunun cezasını müebbetten
ağırlaştırılmış müebbede çıkardık
ve kadına karşı işlenen suçlarda tutuklama tedbirinin
uygulanabilmesiyle ilgili olarak yasal düzenlemeleri burada hep birlikte
gerçekleştirdik ve dolayısıyla, bu anlamda kararlı
olduğumuzu belirtmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Başkan.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Bir kez daha Pınar
Gültekine Allahtan rahmet, acılı ailesine
başsağlığı diliyorum.
Zaten kovuşturmanın başında bir
kısım sanıklarla ilgili olarak takipsizlik kararı
verilmişti ve bu takipsizlik kararı kanun yararına bozma yoluyla
Adalet Bakanlığınca Yargıtaya götürülmüş ve bir
kısım sanıklar bakımından dava süreci yeniden
başlatılmıştı. Bu anlamda, Adalet
Bakanlığımızın da kararlılığı
ortadadır. Hep birlikte kadın cinayetlerinin olmadığı
bir ortam inşa edilsin, bütün temennimiz bu.
Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Nimetullah
Erdoğmuşun, Adalet ve Kalkınma Partisinin yeni Grup Başkan
Vekili Bartın Milletvekili Yılmaz Tunça Divan olarak görevinde
başarılar dilediklerine ilişkin konuşması
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisinin
yeni Grup Başkan Vekili Sayın Yılmaz Tunç'a biz de Divan olarak
görevinde başarılar diliyoruz. (AK PARTİ, CHP, MHP,
İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Batman Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryakinin, esas komisyon
olarak İçişleri Komisyonuna, tali komisyon olarak da Adalet
Komisyonuna havale edilen (2/4493) esas numaralı Kanun Teklifini geri aldığına
ilişkin önergesi (4/175)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, esas
komisyon olarak İçişleri Komisyonuna, tali komisyon olarak da Adalet
Komisyonuna havale edilen (2/4493) esas numaralı Kanun Teklifi Batman
Milletvekili Mehmet Ruştu Tiryaki tarafından geri
alınmıştır.
Bilgilerinize sunulur.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 92nci
maddesine göre verilen (3/1963) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin görüşmelerine başlıyoruz.
Tezkereyi okutuyorum:
B) Tezkereler
1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiyenin Milli
Çıkarlarına Yönelik Her Türlü Tehdit ve Güvenlik Riskine
Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri
Almak, Libyadaki Gayrimeşru Silahlı Gruplar ile Terör Örgütleri
Tarafından Türkiyenin Libyadaki Menfaatlerine Yönelebilecek
Saldırıları Bertaraf Etmek, Kitlesel Göç Gibi Diğer
Muhtemel Risklere Karşı Milli Güvenliğimizin İdame
Ettirilmesini Sağlamak, Libya Halkının İhtiyacı Olan
İnsani Yardımları Ulaştırmak, Dönemin Libya Ulusal
Mutabakat Hükümeti Tarafından Talep Edilmiş Olan ve Bilahare Kurulan
Milli Birlik Hükümetinin de Gerek Duyduğunu Bildirdiği Desteği
Sürdürmek, Bu Süreç Sonrasında Meydana Gelebilecek Gelişmeler
İstikametinde Türkiyenin Yüksek Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde
Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç
Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir
Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul,
Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak
Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Türkiye
Sınırları Dışında Harekât ve Müdahalede Bulunmak
Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi, Bu Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının
Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin
Giderilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara
İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
Anayasanın 92nci Maddesi Uyarınca 2 Ocak 2020 Tarihli ve 1238
Sayılı Kararla Verilen ve 22 Aralık 2020 Tarihli ve 1273
Sayılı Kararla 2 Ocak 2021 Tarihinden itibaren On Sekiz Ay
Uzatılan İznin Süresinin, 2 Temmuz 2022 Tarihinden İtibaren On
Sekiz Ay Uzatılmasına Dair Tezkeresi (3/1963)
9
Haziran 2022
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Libya'da 2011 Şubat ayında meydana gelen
olayları takip eden süreçte demokratik kurumlar inşa edilmesine
yönelik çabalar artan silahlı çatışmalar sebebiyle akamete
uğramış, ülkede parçalanmış bir yapı ortaya
çıkmıştır.
Libya'da ateşkesin tesis edilmesi, siyasi
bütünlüğün sağlanması ve işleyen bir devlet
mekanizmasının kurulmasının mümkün olamaması üzerine,
Libya'da barış ve istikrarın tesisini teminen
Birleşmiş Milletler (BM) kolaylaştırıcılığında
Libya'daki tüm tarafların katılımıyla yürütülen ve
yaklaşık bir yıl süren Libya Siyasi Diyaloğu sonucunda
Libya Siyasi Anlaşması 17 Aralık 2015 tarihinde Fas'ın
Suheyrat şehrinde imzalanmıştır. Libya Siyasi
Anlaşması kapsamında oluşturulan Ulusal Mutabakat Hükûmeti,
BM Güvenlik Konseyinin 2259 (2015) sayılı Kararı uyarınca
uluslararası toplum tarafından Libya'yı temsil eden tek ve
meşru hükûmet olarak tanınmıştır. BM Güvenlik
Konseyinin 2259 (2015) sayılı Kararı, Libya Siyasi
Anlaşmasının uygulanması ile Ulusal Mutabakat Hükûmeti
dâhil söz konusu anlaşmada atıfta bulunulan Libya
kuruluşlarının desteklenmesine çağrıda
bulunmuştur.
Libya Siyasi Anlaşmasında yeri
bulunmayan, bu çerçevede hem ulusal hem uluslararası bakımdan
gayrimeşru bir nitelik taşıyan sözde Libya ulusal ordusunun 4
Nisan 2019 tarihinde başkent Trablus'u ele geçirmek ve Ulusal Mutabakat
Hükûmetini devirmek hedefiyle başlattığı, sivilleri ve
sivil altyapıyı da hedef alan, Libya'nın bütünlüğü ve
istikrarını tehdit eden, DEAŞ, El Kaide ve diğer terör
örgütleri, yasa dışı silahlı gruplar ile yasa
dışı göç ve insan ticareti için uygun ortam oluşturan
saldırılar üzerine Ulusal Mutabakat Hükûmeti 2019 Aralık
ayında Türkiye'den destek talebinde bulunmuştur.
Müteakip süreçte Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti
ülkenin bütünlüğüne kasteden bu saldırıları durdurmuş,
böylece Libya'nın Türkiye ve tüm bölge için güvenlik riski teşkil
edecek bir kaosa ve istikrarsızlığa sürüklenmesi önlenmiş,
sahada sükûnet sağlanmış, ülkede BM'nin
kolaylaştırıcılığında,
Libyalıların öncülüğünde ve sahipliğinde ateşkes ve
siyasi diyalog sürecinin önü açılabilmiştir.
Türkiye, BM
kolaylaştırıcılığında ilgili BM Güvenlik
Konseyi kararları çerçevesinde uluslararası meşruiyet
kapsamında yürütülen, Libya'nın egemenliğinin, toprak
bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunmasına, ülkede
kalıcı bir ateşkesin tesisine, ulusal uzlaşıyı
sağlayacak siyasi diyalog çabaları ile seçimlere dair hukuki
altyapı ihdasına matuf çabalara güçlü desteğini sürdürmektedir.
Libya'da 24 Aralık 2021 tarihi için planlanan
seçimlerin yapılamaması sonrasında ortaya çıkan siyasi
belirsizlik ve yönetim sorunu, büyük fedakârlıklarla sahada tesis edilen
sükûneti riske atmakta ve kalıcı istikrara ulaşılması
önünde ciddi engel oluşturmaktadır. Bu durum Libya'nın ve tüm
bölgenin güvenliği bakımından endişeye yol açmaktadır.
Türkiye ile Libya arasında imzalanan ve
yürürlüğe giren Akdeniz'de Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat
Muhtırasıyla daha da gelişen iki ülke arasındaki tarihî,
siyasi ve ekonomik köklü ilişkiler dikkate
alındığında, Libya'da ateşkes ve siyasi diyalog
sürecinin devamı ile bu sürecin sonucunda barışın tesisi ve
istikrarın sağlanması Türkiye açısından büyük önemi
haizdir.
Türkiye, bu çerçevede Libyayla imzalanan ve
yürürlüğe giren Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat
Muhtırası kapsamında Libya'nın güvenliğine katkı
sağlayacak eğitim ve danışmanlık desteğine devam
etmektedir.
Gelinen aşamada, Libya'da kalıcı
ateşkesin ve siyasi diyalog sürecinin sonuçlandırılması,
başta askerî ve güvenlik kurumları olmak üzere tüm kurumların birleştirilmesi
henüz mümkün olamamıştır. BM himayesinde yürütülen askerî ve
siyasi görüşmelerin sonuçlanmasını teminen
çatışmaların yeniden başlamasının önlenmesi önem
taşımaktadır. Bu çerçevede, ülkeden Türkiye dâhil tüm bölge için
neşet eden risk ve tehditler devam etmektedir. Meşru hükûmete yönelik
saldırıların yeniden başlaması hâlinde Türkiye'nin
gerek Akdeniz havzasındaki gerek Kuzey Afrika'daki çıkarları
olumsuz etkilenecektir.
Bu mülahazalarla, Türkiye'nin millî
çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine
karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri
almak, Libya'daki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütleri
tarafından Türkiye'nin Libya'daki menfaatlerine yönelebilecek saldırıları
bertaraf etmek, kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı
millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Libya
halkının ihtiyacı olan insani yardımları
ulaştırmak, dönemin Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti tarafından
talep edilmiş olan ve bilahare kurulan Millî Birlik Hükûmetinin de gerek
duyduğunu bildirdiği desteği sürdürmek, bu süreç sonrasında
meydana gelebilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek
menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin
seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için
süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere
hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve
tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği
takdirde Türkiye sınırları dışında harekât ve
müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 2 Ocak
2020 tarihli ve 1238 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararıyla verilen ve 22 Aralık 2020 tarihli ve 1273 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla 2 Ocak 2021 tarihinden itibaren on
sekiz ay uzatılan iznin süresinin 2 Temmuz 2022 tarihinden itibaren on
sekiz ay uzatılması hususunda gereğini bilgilerinize
sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Şimdi
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İç Tüzük'ün 72'nci
maddesine göre görüşme açacağım. Gruplara ve şahsı
adına 2 üyeye söz vereceğim. Konuşma süreleri gruplar için
yirmişer dakika ve şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: İYİ Parti Grubu adına
Sayın Aydın Adnan Sezgin, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Sayın Muhammed Levent Bülbül, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Utku Çakırözer, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Fikri Işık;
şahısları adına Sayın Sibel Özdemir, Sayın
İsmail Kaya.
Şimdi ilk söz, İYİ Parti Grubu
adına Aydın Milletvekili Sayın Aydın Adnan Sezgin'in.
Buyurunuz Sayın Sezgin. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN
SEZGİN (Aydın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İYİ Parti olarak, ulusal güvenliğimiz ve
çıkarlarımız açısından yaşamsal gördüğümüz
konularda yurt dışına asker gönderme girişimlerini,
hukukiliği de göz önünde bulundurarak destekledik. Nitekim, son olarak,
geçtiğimiz ekim ayında Suriye'ye asker gönderme tezkeresinin
uzatılmasına, iktidarın Suriye politikasını külliyen
yanlış bulmamıza rağmen, millî çıkar
anlayışımız, görevi devam eden birliklerimizin
güvenliği ve mevcut konjonktürün seyri nedeniyle olumlu oy
kullanmıştık.
2020 yılının Ocak ayında,
Libya'ya asker gönderme tezkeresinin görüşmelerinde, orada fiilen askerî
birlik, muharip güç bulundurmamızın ve Mehmetçiki riske atacak kadar
hayati millî güvenlik çıkarımızın olmadığı
görüşünü savunmuştuk. Ocak 2020deki tezkereden bir süre önce, 2019
Kasımında, Libya'daki Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle 2 farklı
metin, mutabakat imzalanmıştır. Bunlardan ilki, Türkiye ile
Libya arasındaki deniz yetki alanlarının
sınırlandırılması metnidir. Bu mutabakat muhtırası,
Doğu Akdeniz'deki haklarımızın korunması ve kayda
geçirilmesi amacını taşıyordu.
İktidara geldiğiniz 2002
yılından bu yana, Doğu Akdenizdeki haklarımızın
hukuki güvence altına alınmasında ve hidrokarbon
kaynaklarına ilişkin ciddi arama ve sondaj çalışmalarının
başlatılmasında gecikilmiştir. Doğu Akdenizdeki
çıkarlarımızı ilgilendiren Libyayla Deniz Yetki
Alanları Mutabakatına gecikmenin kısmen de olsa telafi edilmesi
temennisiyle İYİ Parti olarak destek vermiştik. Kasım
2019da imzalanan diğer mutabakat muhtırası olan Güvenlik ve
Askerî İş Birliği Metnini ise doğrudan millî
güvenliğimizle ilişkili olmayan yüksek riskli bir girişim olarak
değerlendirmiş ve yürürlüğe girmesine karşı
çıkmıştık. Tezkerenin ve askerî iş birliğinin
ülkemizin millî güvenliği için tehdit oluşturacağını,
2 bin kilometre uzaklıktaki bir iç savaş ortamına muharip güç
göndermenin sakıncalı ve yanlış olduğunu,
Mehmetçikimizi riske atacağını değerlendirmiştik
ancak Meclisteki Cumhur İttifakı çoğunluğu, Askerî
İş Birliği Mutabakatına ve tezkereye olumlu oy
kullanmış, iktidar Libyaya kuvvet göndermiştir.
Değerli arkadaşlar, bir önceki Libya
tezkeresinin kabul edilmesinden sadece birkaç hafta sonra Trablus
Limanında Cumhurbaşkanlığı sözcülüğü
tarafından isabetsiz bir atış olarak nitelendirilen bir
saldırı gerçekleştirilmiştir. Saldırıda
Sayın Cumhurbaşkanının birkaç şehit diye
andığı acı kayıplarımızın olduğunu
Sayın Cumhurbaşkanının bir miting konuşması
sırasında öğrendik.
Libyanın batısında bulunan Vatiyye
Askerî Hava Üssü, mutabakat muhtırası kapsamında ülkemizin
kullanımına tahsis edilmişti. Sayın Millî Savunma
Bakanı, 3 Temmuz 2020 tarihinde Libyaya bir ziyaret
gerçekleştirmiş, hemen akabinde Vatiyye Üssüne yönelik bir hava
saldırısı düzenlenmişti. Millî Savunma Bakanlığından
yapılan açıklamada saldırı sonucunda bazı hava savunma
sistemlerinde hasar meydana geldiği belirtilmişti; ulusal ve
uluslararası basına yansıyan bilgilere göre saldırıda
ülkemize ait olan hava savunma sistemleri, radarlar ve komutanlara tahsis edilen
yerleşkelerin imha edildiği ayrıntılı olarak
aktarılmıştı. Saldırılara katılan
uçakların milliyetini, birliklerimize ve mühimmatımıza verilen
zararın niteliğini, 50nin üzerinde can kaybı olduğu
yönündeki iddiaların doğruluk payını Sayın Millî Savunma
Bakanına müteaddit defalar sormama rağmen açıklayıcı
bir yanıt alamadım.
Muhtelif kaynaklar, saldırılarda
kullanılan uçakların Birleşik Arap Emirliklerine ait
olduğunu ve Mısırdaki bir askerî havalimanından
havalandıklarını aktarmıştı. O dönemlerde iktidarın
ulusal çıkarlarımızı hiçe sayan tutumları nedeniyle
Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısırla ilişkilerimiz son
derece kötüydü, bugün ise 180 derecelik bir dönüşle BAEyle
ilişkilerimiz normalleşmektedir, bugün de buna benzer bir ziyaretçi
kabul ediyoruz.
Libya sorununda her açıdan önemli bir aktör
olan Mısırla ilişkilerimizi düzeltmek için yoğun çaba
gösteren iktidar, henüz beklediği sonucu alamamıştır.
Libyayla ilgili olarak arazide ve siyasette ülkemiz ile Rusya ve
Mısır arasında karşıtlık sürmektedir.
Değerli arkadaşlar, bugün ülkemiz hem
uluslararası gelişmeler sonucunda hem de iktidarın vahim
yanlışları ve dış politikadan iç politika getirisi
elde etme arayışları nedeniyle çok cepheli ve büyük bir risk
ortamındadır. Dış ilişkilerimizde ciddi gerginlik
düğümleri vardır. Biz İYİ Parti olarak uluslararası
ilişkilerimizde dile getireceğimiz her fikirde bu genel tabloyu ve
özellikle iktidarın hamlelerindeki sakarlıkları göz önünde
bulundurmak zorunda olduğumuzu düşünüyoruz.
Libyadaki gelişmelere baktığımızda
bugün şu hususlar dikkat çekmektedir: 2021 Aralık ayında
yapılması gereken seçimler düzenlenememiştir. Bu, demokratik
sürece katkı sağlayacağı iddiasıyla orada bulunan kuvvetimize
rağmen mümkün olamamıştır. Ayrıca iktidarın
Libyada asker bulundurması, hem önceki tezkere gerekçesinde hem de
şimdiki gerekçede vurgu yapılan Libya'da millî birliğin tesisine
gözle görülür somut bir katkı sağlamış mıdır?
Libya tezkeresinin kabul edildiği Ocak 2020den bugüne Libya'da millî
birliğin tesis edilmesi yönünde hangi gelişme
sağlanmıştır? Libya'ya gönderilen birliklerimizin bu
yöndeki katkısı ne olmuştur? Bu konuda iktidarın muhasebesi
ne söylemektedir? Libya'da Türkiye'nin siyasi ağırlığı;
evet, önemlidir. Madem oraya gittik, tarafımızı belli ettik,
Tanzim edici rol oynuyoruz. diyoruz. Bunun en önemli meyvesi Libya'da
karşıtlıkların sona erdirilmesi ve ülkede birliğin
bütünlüğün tesis edilmesidir. Oradaki güçlü
varlığımız, bu hedefe varılmasına katkı
sağlıyor mu? Libya hâlen en az 2 ayrı tarafa bölünmüş hâlini
sürdürüyor. Libya'da diplomasi masasının neresindeyiz? Kamuoyu bu
konuda da aydınlatılamıyor.
BM bünyesinde Libya meselesinin çözümüne yönelik
sarf edilen çabalar kapsamında bizim nasıl bir tutum
izlediğimize dair de kamuoyuna sarih ve tatmin edici bilgi verilmiyor.
Bugün görüştüğümüz tezkerenin gerekçesinde Libya'da istikrarın
sağlanmasındaki başarısızlık açıkça
belirtilmiştir. Oysa Libya'da karşıtlık,
dağınıklık, parçalanmışlık sürdüğü
müddetçe çıkarlarımız risk altında kalacaktır. Libya'daki
mevcudiyetimiz bizi bu ülkeye ilişkin her
başarısızlığın da paydaşı hâline
getirmektedir.
Meşru hükûmet olarak addedilen Libya Ulusal
Birlik Hükûmeti Başbakanı Abdülhamid Dibeybe, yaşanan
gelişmeler üzerine, net bir anayasa hazırlanmadan,
Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri yapılmadan
ülkenin siyasi krizden çıkmasının mümkün
olmadığını belirtmiştir. Seçimler belirlenen tarihte
yapılamayınca Tobruk'taki Temsilciler Meclisi, Dibeybe Başbakanlığındaki
Ulusal Birlik Hükûmetinin görev süresinin dolduğu gerekçesiyle 10
Şubat 2022de Fethi Başağayı Başbakan seçmiştir.
Tobruk'taki Başbakan Fethi Başağa Vatandaşların
güvenliğini sağlayamayan kanun kaçağı bir çetenin
seçimlerin yapılmasını garanti etmesine güvenmek mümkün
değil. ifadelerini kullanmıştır. Libya'da siyasi
bölünmüşlük fiilen bu seviyededir.
Fethi Başağa, bir önceki tezkere
tartışmaları sırasında iktidara en yakın
Libyalı siyasetçiydi, Libya siyasetinize o, ilham veriyordu. Bugün ise
bizi Libya'ya davet ettiği söylenen, uluslararası meşruiyeti
bulunan Ulusal Birlik Hükûmetinin karşısındaki, hatta hasmı
olan hükûmetin başbakanıdır. Fethi Başağa Hükûmetiyle,
tarafıyla ilişkilerimiz ne noktadadır, ne düzeydedir? Sorduğum
tüm bu sorular hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisine gerekli
açıklamalarda bulunulmadan bu süre uzatma tezkeresinin önümüze
getirilmiş olması, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye kamuoyuna
karşı tam anlamıyla saygısızlıktır,
saygısızlık bir yana, iktidar adına sorumsuzluğun
şahikasıdır.
Değerli arkadaşlar,
Cumhurbaşkanlığı tezkeresinde Libyadaki askerî
desteğimizin dönemin Libya Ulusal Birlik Hükûmeti tarafından talep
edildiği, bilahare kurulan Ulusal Birlik Hükûmetinin de askerî
desteğimize gerek duyduğunu bildirdiği belirtilmiştir.
Ulusal Birlik Hükûmeti bu talebi nasıl ve ne şekilde iletmiştir?
Bu konuda da Meclisin bilgilendirilmesi gerekmektedir. Oysa siz ne Türkiyeden
asker talep eden bir önceki yazıyı ne de bu son talebi bizlerle
paylaştınız, bunları göremedik. Bizden izin istiyorsunuz, ilgili
ülkenin meşru addedilen makamlarının talebini göstermiyorsunuz.
Bu, nasıl bir devlet yönetme anlayışıdır?
Önceki muhtıra ve tezkere
koşullarında yani 2020 şartlarında dile getirdiğimiz
görüşler konusundaki haklılığımızdan eminiz. Buna
mukabil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin başlattığı bir
süreci yarıda, eksik hâlde bırakmasının yaratabileceği
muhtelif sakıncaların da farkındayız. Evet, Mehmetçikin
savaş ortamına gönderilmesine karşı
çıkmıştık ancak 2020 sonundan bu yana ateşkes
nedeniyle Libyada iç savaş durumu yaşanmamaktadır. Askerimiz,
muharip güç konumunda değildir. Bu şartlarda, Libyadaki
mevcudiyetimiz, Libya güvenlik güçlerinin kapasite gelişimine ve kendi
ayakları üzerinde durmasına katkı sağlıyorsa zaman
zaman yaşanan milisler arası çatışmalar
bakımından caydırıcı bir rol oynuyorsa buna olumlu
yaklaşırız. Keza Libyadaki kuvvet
varlığımız, uluslararası camianın üzerinde iyi
kötü uzlaştığı siyasi bir anlayışı,
barış ve istikrar misyonunu esas alacaksa ve görevi Libyayı
ileride dış saldırılardan ve iç çatışmalardan
koruyacak bir ordunun eğitilmesi olarak tanımlanıyorsa buna
itirazımız olmaz.
Az önce de belirttiğim gibi uluslararası
gelişmeler o kadar vahim ki bu risk ortamında Hükûmetin, Libya ve
Doğu Akdenizde hareket alanının engellendiği izleniminin
doğması, dış âlemde Türkiyenin hayrına olmayan
bazı soru işaretlerine yol açabilir. Libyadaki kuvvetlerimizin ve
yurt dışında görevde bulunan Mehmetçikin moral gücünün
korunmasını da önemsiyoruz ve yeni bir savrulma yaşamanızdan
endişe duyuyor olsak da Türkiyenin Libyada yatıştırıcı,
makul ve iki tarafı yakınlaştırıcı bir rol
oynaması, ulusal çıkarlarımıza halel gelmemesi
kaydıyla bu süre uzatma tezkeresine evet diyoruz.
Önümüzdeki dönemde devletimizin, tek adam rejiminin
çok öncesinde biriktirmiş olduğu ferasete ve hikmete galip gelme
imkânı tanımak istiyoruz. Doğruyu söyleyeyim: Bugün
iktidarı sizden devralmış olsaydık -ki bu
yakındır- biz de mevcut koşullarda herhâlde bu süre uzatma
tezkeresini Meclise sunardık. Öyle yurt dışına asker
göndermeye veya yurt dışında asker bulundurmaya meraklı
olduğumuz için değil, diplomasimizi askerîleştirmeyi tasvip
ettiğimiz için değil, mademki orada şu anda askerimiz var ve
belirli bir süreç içinde bir işlev görüyor, o hâlde Türkiye Cumhuriyeti
devletine işi yarıda bırakıp apar topar geri dönmek
yakışmayacağı için.
Türkiye'nin menfaatleri söz konusu olduğunda
biz İYİ Parti olarak şunu düşünürüz: Şu anda iktidar
olsaydık ne yapardık? Tüm iç siyasi mülahazaların ötesinde, o
koşullarda Türkiye'nin millî çıkarları neyi gerektiriyorsa ona göre
tutumuzu belirleriz yani derdimiz, hatalarla mahmul iktidarın
yanlışlarını iç siyaset sahasında kolay bir istismara
tabi tutmak değildir. Tezkere gerekçesinde, Libyanın egemenliği
ve toprak bütünlüğü vurgusu yapılmakta, siyasi birliğinin
korunmasına ve kalıcı ateşkese verilen önem dile
getirilmektedir, bununla tam olarak mutabıkız. İktidara yeniden
söylüyorum: Bundan sapma olmamasını, bu konuda savrulmaya
gidilmemesini bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, Libyadaki askerî
varlığımız, mevcut hâliyle, Rusyaya karşı
bölgede bir denge ve koz unsuru olarak da değerlendirilebilir.
Ayrıca, tezkereye evet dememiz, Yunanistanla mevcut gerilimi göz önünde
bulundurmamızın da bir neticesidir.
Yunanistanla halledilmesi gereken birçok sorunumuz
vardır, bunların bir kısmı deniz yetki alanlarıyla
alakalıdır; kararımızda bunu da göz önünde bulunduruyoruz.
Yunanistanın mütecaviz ve kabul edilemez talep ve
çıkışlarında ham milliyetçilik hayalleri olduğu
muhakkaktır. Yunanistan iç siyasetinde Türkiye
karşıtlığının prim yaptığı da bir
gerçektir ancak Türkiyede de iktidar, uluslararası ilişkileri iç
politikaya pervasızca alet edebilmektedir. Haklı olduğumuz
davamızda, iktidarın bu pervasız tutumu sonucunda bir defa daha
haksız duruma düşmekten kaygılıyız. Yunanistanla mevcut
çok sayıdaki karmaşık sorunlar o kadar derin, millî
güvenliğimiz açısından ve ulusal çıkarlarımız
bakımından o denli önemli ve hassas ki bunların iç politika
arayışlarına indirgenmesi çok sakıncalıdır.
Türkiye olsun Yunanistan olsun, hangi hükûmet bu sorunları ve
gerginlikleri iç politikada istismar etmeye kalkışırsa sonuçta
ülkesine kaybettirir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) Teşekkür ederim.
Ayrıca, Türkiye ile Yunanistan
arasında sorunların çözümünde acilen aklın, diplomatik
aklın öne çıkartılması icap etmektedir. Bu
çağrıyı öncelikle Atinaya yapıyoruz. Türkiyenin diplomasi
tecrübesi ve performansı Yunanistanın fersah fersah ötesinde
olmalıdır ama maalesef, Yunanistanın Türkiyenin
uluslararası ilişkilerde yaptığı hatalar nedeniyle
oluşan boşlukları doldurduğu,
karşıtlıkları kullandığı ve avantaj
sağladığı da bizdeki tek adam rejiminin vebal hanesine
kayıtlı bir gerçektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla)
Teşekkür ederim.
Oysa cumhuriyetimizin dış
politika geleneği farklıydı. Dış politika
geleneği, bölgemizde ittifaklar ve uzlaşı yoluyla kurulan
birliktelikler sayesinde ülkemize yönelik tehditleri izale etmek,
çıkarlarımızı korumak ve istikrar üretmek
anlayışına dayalıydı. Bu bağlamda, Sayın
Millî Savunma Bakanının geçtiğimiz günlerde Yunanistanla
aramızdaki sorunları siyasi görüşmeler yoluyla aşmayı
öneren açıklamasını olumlu bulduğumuzu ifade etmek isterim.
Sayın Cumhurbaşkanının EFES-2022 Tatbikatında
Yunanistanına Egedeki gayriaskerî statüdeki adaları
silahlandırmaktan vazgeçmeye çağırması gecikmiş ama yerinde bir
çağrıdır. Umuyorum, Sayın Cumhurbaşkanı bu
konuşmasında yaptığı öğütleri, diplomatik
akıl öğütlerini kendisi de uygular ve Türkiye yeniden makul bir
yaklaşım içinde Yunanistanla görüşmelerini sürdürebilir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sakarya Milletvekili Sayın Muhammed Levent Bülbül.
Buyurunuz Sayın Bülbül. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Libya'ya asker
gönderilmesinin on sekiz ay daha uzatılmasına dair Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Konuşmamın başında Gazi
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye ile Libya ilişkileri sosyal, kültürel, siyasi ve
ekonomik açıdan oldukça köklü bir geçmişe, tarihe sahiptir. 1551
tarihinde büyük Türk denizcilerinden Turgut Reis tarafından fethedilen
Libya, yaklaşık üç yüz altmış yıl barış,
huzur ve refah içerisinde Osmanlı hâkimiyetinde kalmış, 1912de
İtalyayla yapılan Uşi Antlaşmasıyla fiilî
hâkimiyetimiz sona ermiştir. 1911de yapılan Trablusgarp
Savaşı sırasında Gazeteci Şerif mahlasıyla
Libya'ya geçen Gazi Mustafa Kemal Atatürk binbaşı rütbesiyle büyük
mücadeleler vermiş ve bir şarapnel parçasıyla gözünden
yaralanarak Libya'da gazi olmuştur. Enver Paşa,
Kuşçubaşı Eşref, Ömer Naci Bey, Ali Fethi Bey gibi nice
kahramanlarımız Derne, Tobruk ve Bingazide Libya halkıyla
birlikte İtalyan işgaline ve emperyalizme karşı direnerek
destanlar yazmıştır.
1949 yılında Birleşmiş Milletlerin
aldığı kararla bağımsız olması
kararlaştırılan Libya, 24 Aralık 1951 tarihinde resmî
olarak bağımsızlığını
kazanmıştır. Daha önce Dernede maiyet memuru olarak göreve
başlayan ve cumhuriyet döneminde ülkemizin birçok vilayetinde
kaymakamlık vazifesinde bulunan Sadullah Koloğlu, Emir Senusinin
talepleri ve Türk devletinin izniyle Libya devletinin ilk Başbakanı
olmuş ve yaklaşık üç yıl bu görevi sürdürmüştür. Libya
devletini resmî olarak tanıyan ilk ülkelerden olan Türkiye, Libyayla
diplomatik ilişkileri kesintisiz sürdürerek siyasi, sosyal, kültürel ve
ekonomik ilişkilerini geliştirme yolunda birçok kez ikili
anlaşmalar imzalamıştır.
Sayın Başkan, 2011 yılına
gelindiğinde Libyada başlayan ve Arap Baharı olarak
adlandırılan süreç içerisinde ülkede Kaddafi rejimi devrilmiş
fakat rejimin devrilmesinden sonra ülke içerisinde silahlı
çatışmalar yoğunlaşmış ve siyasi istikrar
bozulmuştur. Libyada kaos ve kargaşa sürerken Ulusal Geçiş
Konseyi kurulmuş ve bu Konsey Libya halkının tek temsilcisi
olarak tanınmıştır. Trablusun Ulusal Geçiş Konseyinin
tam kontrolü altına girmesini müteakiben 2 Eylül 2011 tarihinde Trablusa
büyükelçi atayan ilk ülke Türkiye olmuştur. 2014 yılından
itibaren oluşan siyasi diyalog sürecine yapıcı katkılarda
bulunan devletimiz, Dışişleri Bakanımızın
katılımıyla Libya Siyasi Anlaşması'nın
imzalanmasına da katkıda bulunmuştur. Libya Siyasi
Anlaşması kapsamında oluşturulan Ulusal Mutabakat Hükûmeti,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2259 sayılı
Kararıyla ülkenin tek meşru icra organı olarak
tanınmıştır, Başkanlık Konseyini ziyaret eden ilk
ülke de Türkiye olmuştur. Libya Siyasi Anlaşması'nda bir yeri
olmayan, bu noktada ulusal ve uluslararası alanda gayrimeşru nitelik
taşıyan sözde Libya ordusu, 4 Nisan 2019 tarihinde başkent
Trablus'u ele geçirmek ve Ulusal Mutabakat Hükûmetini devirmek maksadıyla
saldırılar başlatmıştır. Bu
saldırılarla Libya'da kaos ortamı oluşturulmak
istenmiş, terör örgütlerine yasa dışı göç ve insan ticareti
için alan açılmak istenmiş, Libya'nın istikrarı ve
bütünlüğü hedef alınmıştır.
Bu noktada, Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti
Başkanlık Konseyi Başkanı Serrac, ülkesinin birlik ve
bütünlüğünü tehdit eden yasa dışı silahlı gruplarca
düzenlenen saldırılara karşı koyabilmek, ülkedeki
barışı korumak ve istikrarı temin etmek amacıyla, 2019
yılı Aralık ayında devletimizden yardım ve destek
talebinde bulunmuştur. Bu gelişmeler üzerine, Libya'ya asker
gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
Meclisimize gönderilmiş ve 2 Ocak 2020 tarihinde kabul edilmiştir.
Doğu Akdeniz'de krizleri derinleştirebilecek muhtemel
karışıklıkların önüne geçilmesi için Türk ordusu
barışın elçisi olarak dost ve kardeş Libya halkı
tarafından göreve davet edilmiş, Gazi Meclisimiz bölgemizde
istikrarı sağlayacak olan bu tarihî göreve onay vermiştir.
Libyada barış ve istikrarın tesisi
için çaba sarf eden devletimiz, bir yandan Doğu ve Orta Akdenizde
ülkemizin hak ve menfaatleri noktasında kararlı adımlar atarak,
27 Kasım 2019 tarihinde İstanbulda, Türkiye Cumhuriyeti ile Libya Ulusal
Mutabakat Hükûmeti arasında, biri Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılması, diğeri ise Güvenlik ve Askerî
İş Birliği Mutabakat Muhtırası olmak üzere 2 mutabakat
metni imzalamıştır. 5 Aralık 2019 tarihinde Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılmasına Dair
Anlaşma kabul edilmiş, 21 Aralık 2019 tarihinde ise Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılması
Anlaşmasının tamamlayıcısı niteliğindeki
Güvenlik ve Askerî İş Birliği Anlaşması Gazi
Meclisimizce onaylanmıştır. Gazi Meclisimiz tarafından
kabul edilen Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Anlaşmayla
münhasır ekonomik bölgeler belirlenerek, Doğu Akdenizde bulunan
doğal kaynaklar üzerinde iki ülke için de yetki ve sınırlar
çerçevesinde meşru olarak hak talep edilmesi imkânı
sağlanmıştır. Libyayla imzalayıp kabul ettiğimiz
Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına
İlişkin Anlaşma, Birleşmiş Milletler tarafından
Birleşmiş Milletler Şartının 102nci maddesi
gereği olarak 2020 yılında tescil edilmiştir.
Güvenlik ve Askerî İş Birliği
Mutabakatının hükümleri doğrultusunda, Libyanın tek
meşru icra organı olan Ulusal Mutabakat Hükûmetinin Türkiyeden
askerî destek ve iş birliği talebi söz konusu olmuştur.
Libyayla yapılan bu anlaşmalar dış politikada stratejik
olarak büyük bir önemi haizdir. Devletimiz, Doğu Akdenizdeki
uluslararası hak ve yükümlülüklerini Libyayla yapmış
olduğu ikili anlaşmalarla perçinleyerek milletimizin hak ve
menfaatlerini gasbetmeye çalışan emperyalizme karşı hukuki
ve stratejik bir başarı elde etmiştir.
Akdenizin en uzun kıyı şeridine
sahip olan ülkemiz, deniz komşusu olan Libyayla yapmış
olduğu anlaşmalarla mavi vatanımızın batı
sınırını belirlemiş ve bu sınırlar, daha önce
2004 yılında devletimizin Birleşmiş Milletlerle
yaptığı başvuruda teyit edilerek Rum kesiminin gayrihukuki
faaliyetleri ortaya serilmiştir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz Asya, Afrika,
Avrupanın ortasında, kıyıdaşı olduğu
Akdeniz ve Karadeniziyle dünya ticaret yollarının kavşak
noktasında bulunmaktadır. Bununla beraber, dünyanın temel
gereksinimlerinden olan enerji kaynakları hususunda, konumumuz gereği
hem enerjinin iletimi noktasında büyük bir öneme sahip olunmuş hem de
yoğun enerji rezervlerinin mevcut olduğu sahada yer
alınmıştır.
Devletimiz, dış politikada hak ve
menfaatlerimize dayalı kazanımlarımızı korumak ve
bunları geliştirmek maksadıyla, diplomasiden taviz vermeden
birçok ülkeyle ikili siyasi, ticari, ekonomik ve askerî anlaşmalar
yapmıştır. Dünyada, küresel güçlerin bölgesel çatışmalar
meydana getirerek ülkeleri istikrarsızlaştırmak suretiyle
sömürgecilik düzenini kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmeye
çalıştığı bir süreçte enerji rezervi ve ticaret
yollarına hâkim olma düşüncesi, tıpkı Sanayi
İnkılabıyla artan sömürgecilik modeli gibi yeni uygulamalara
bürünmekte ve sahne olmaktadır.
ABDnin ve Batının sömürü düzeninin
sağlanmasına yönelik faaliyetlerine taşeronluk yaparak sözde güç
devşiren Yunanistan kapasitesini aşacak bir şekilde silahlanma
telaşına girmiş, Lozan ve Paris Anlaşmalarına göre
gayriaskerî statüde olması gereken adaları
silahlandırmış, ülkesini ABDnin askerî üssü hâline
çevirmiş, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde,
savaş sebebi sayılabilecek 12 deniz mili dayatmasında
bulunmuştur. Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin ülkemizin sahip
olduğu 189 bin kilometrekarelik münhasır ekonomik bölgeyi 41 bin
kilometreye indirgemek için yürüttüğü gayrihukuki faaliyetleri ve
Akdenizdeki Türkiyeyi âdeta hapsetme girişimleri Libya
Anlaşmasıyla akamete uğratılmıştır. Devletimiz,
tahrik edici tüm faaliyetlere rağmen Yunanistanla istişari
görüşmeleri sürdürmüş ve denizlerdeki hak ve menfaatlerimize dair
meşru tezlerini dünya kamuoyuyla şeffaf bir şekilde
paylaşmıştır. Doğu Akdeniz ve Egede egemenlik
haklarımızı hukuken güvence altına alan diplomatik
hamleler, Türk milletini Anadoludan ve mavi vatan coğrafyasından
silmek isteyen Haçlı zihniyetini ürkütmüş ve
telaşlandırmıştır. Ülkemizi ve Kıbrıs
Türklüğünü yok sayarak tarihsel haklarını gasbetmeye çalışanlar,
Doğu Akdenizde bir oldubittiye getirme hevesinde olanlar, karşılarında
Türk devletinin çelikten iradesini bulmuşlardır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürkün Efendiler,
Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece ikmal
yollarımız tıkanır. Kıbrısa dikkat ediniz. Bu
ada bizim için çok önemlidir. diyerek dikkat çektiği Kıbrıs, bu
açıdan da Türk milletinin millî davasıdır. Egemenlik
haklarımızı gasbetmeyi arzulayan hasmane faaliyetleri kabul
etmemiz asla mümkün değildir. Doğu Akdenizde bulunan egemenlik
sahamızda başlatılan enerji arama çalışmaları;
Fatih, Yavuz, Kanuni sondaj gemilerinin ardından, geçtiğimiz günlerde
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından envantere dâhil
edildiği açıklanan Sultan Abdülhamid Han isimli gemiyle birlikte
sayıları 4e ulaşan sondaj gemisi ve Barbaros Hayreddin
Paşa, Oruç Reis sismik araştırma gemileriyle milletimizin
refahına katkı sağlayacaktır. Enerjide dışa
bağımlılığı azaltacak olan bu gelişimler
Cumhur İttifakının millî ve kararlı politikalarıyla
hayata geçmiş ve milletimizin hak ve menfaatleri her alanda olduğu
gibi mavi vatan coğrafyasında da tesis edilmeye
çalışılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak, dış politikada
siyasi eşitlik zemininde, karşılıklılık
esası ve millî çıkarların gözetilmesi doğrultusunda, etkin
ve saygın devlet anlayışıyla sosyal, ekonomik ve siyasi
ilişkileri zenginleştirmeyi hedeflemekteyiz. Dış
politikadaki temel gayemiz, siyasette ve ekonomide Türkiye'yi köşeye
sıkıştırmaya yönelik faaliyetlerin önüne geçmek, Türk
devletinin ve Türk milletinin bekasına yönelik tüm tehditleri ortadan kaldırmaktır.
Millî strateji çerçevesinde dış politikada etkin ve kararlı
adımların atılmasının elzem olduğunu biliyor,
bunun büyük önem arz ettiğini fark ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, Türkiye'nin millî güvenliğini ve millî çıkarlarını
esas alan Suriye, Irak tezkereleriyle birlikte bütün tezkereleri bugüne kadar
desteklemiş bulunmaktayız, bugün de Türkiye'nin hak ve
çıkarlarının adil ve kalıcı bir şekilde çözüme
kavuşturulması noktasında, özellikle Akdenizde
ayağımıza vurulmak istenen prangayı parçalayacak olan Libya
tezkeresinin uzatılmasına da Ankara merkezli siyaset
anlayışımıza uygun olarak destek vermekteyiz. Devletimizce,
uluslararası iş birliği odaklı, caydırıcı,
çok yönlü ve çok boyutlu bir dış politika yürütülmesini gerekli
görmekteyiz. Türkiyenin, bölgemizde ve dünyada barış ve
istikrarı sağlamaya yönelik tutarlı ve etkin
politikalarını kıymetli buluyor ve destekliyoruz. Ülkemizin,
dört ayı aşkın süredir devam eden Ukrayna-Rusya arasındaki
silahlı çatışmanın sona ermesi hususunda kalıcı
ateşkesin sağlanması ve barış ortamının
tesis edilmesi noktasındaki diplomatik girişimleri ile olası bir
gıda krizini önlemek için tahıl koridoru oluşturması için
gösterdiği çabalar, barış ve istikrar konusunda ne kadar hassas
ve samimi bir duruşa sahip olduğumuzu bir defa daha teyit etmektedir.
Değerli milletvekilleri, Libyada ne
işimiz var? diyen zihniyetin, yüz yıl evvel Mustafa Kemal Atatürkün
niçin Libyada olduğunu idrak edemeyen, bunun da ötesinde bu gerçeği
asla kavrayamayacak olan bir zihniyet olduğu su götürmez bir gerçekliktir.
Doğu Akdenizde atılan millî adımları da
yayılmacı bir politika olarak gören zevatın, bugün
Yunanistanın hukuksuz, maksimalist ve yayılmacı faaliyetlerini
görmezden gelmesi ve hatta bunların destekçisi olması akla, izana
ziyan bir durumdur. Bu zevatın gayrimillîlikte sınır
tanımayarak Yunanistanla yaşananları iktidarın seçim
öncesinde kurguladığı suni bir kriz olarak nitelendirmeye
çalışması ise son derece vahim bir durumdur. Doğu
Akdenizde Türkiyeyi yok sayan, Egede bulunan gayriaskerî statüdeki
adaları silahlandıran, Girit dâhil olmak üzere ülke
topraklarını ABD askerî üssü hâline getiren, kara sularını
6 milden
Ülkemiz Türkiyeye Çizgisini aştı.
ithamında bulunarak düşman ağzıyla konuşanların,
terör örgütlerinin korkulu rüyası olan millî, insansız hava savunma
araçlarına kin kusanların, millî güvenliğimiz için
çıkarılan Suriye ve Irak tezkerelerine karşı gelerek terör
örgütüne can suyu verme telaşında olanların arka planlarını
ve niyetlerini bizler gayet iyi biliyoruz.
Türkiyenin dış politikada
attığı adımları milletimiz nezdinde
tartışılır kılmak ve değersizleştirmek için
seferber olanların, Cumhur İttifakını dış
politikayı iç siyasete malzeme yapmakla suçlaması büyük bir tenakuz
ve ibretlik bir durumdur. Burada asıl gaye, bölgesinde ve dünyada hayati
gelişmelere, tehditlere boyun eğmeyen, bunlara karşı çetin
bir mücadele sergileyen ülkemizi kamuoyu ve millet desteğinden mahrum
bırakarak zayıf düşürmektir. Yunanistanı müstemleke bir ülkeye
çeviren politikacılara benzer bir özellikte ülkemizi emperyalizme teslim
etme hevesinde olanlara aziz Türk milleti asla geçit vermeyecektir.
Unutulmamalıdır ki Türk milletinin hak ve çıkarlarının
söz konusu olduğu bir ortamda içe ve dışa bakmadan, millî politika
ekseninde bir bütünlük ve ahenk oluşturmak herkesin millî bir görevi ve
sorumluluğudur.
21inci yüzyılda, dünya düzeninin yeniden
şekillendiği bir süreçte Türkiye, içeride ve dışarıda
herkese ve her şeye rağmen, Cumhur İttifakı
öncülüğünde, millî politika çerçevesinde kararlı adımlarını
atmaya devam edecektir. Cumhur İttifakı'nın arzusu, Türkiye ve
Türk milletinin güçlü olmasıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; merhum şairimiz Dilaver Cebeci'nin Mavinin Türküsü
adlı şiirinde Bana Sen yoksun, sen öldün. diyorlar/Bu kör acuna
inat yedi iklimdeyim/İşte, ellerini tutuyorum yaşanmamış
bir çağın/Ben, güneşi kıskandıran gerçeğim.
dizeleriyle betimlediği gerçek, Türk gerçeğidir. Türk milleti
çağlar açıp çağlar kapatan, kutlu iradeden aldığı
ilhamla; kardeş milletler ve dünya mazlumlarının duası ve
umudu olarak lider ülke Türkiye idealine yürümeye devam edecektir.
Bu vesileyle Libya'ya asker gönderilmesinin on sekiz
ay daha uzatılmasına dair Cumhurbaşkanlığı
tezkeresini desteklediğimizi ifade ediyor, Gazi Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tulay
Hatımoğulları Oruç.
Buyurunuz Sayın Oruç. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Van
Başkale'de halka yaşatılan vahşeti ben de buradan bir kez
daha kınıyorum. Van'da Kürt yurttaşına bu acıyı
çektirenin Libya'nın Arapına, Berberisine barış
taşıyabileceğine dair inanabilir miyiz? İnanamayız.
Kendi yurttaşına bu kadar acı çektiren, kendi
yurttaşından birini gözaltına alırken bir cephaneyle, bir
orduyla bir evi basıp kadınları orada tartaklayan bir zihniyet,
Libya'nın Arapına, Berberisine ne götürebilir Allah
aşkına? Ben bunu kamuoyunun takdirine sunuyorum.
Evet, değerli halklarımız, Libya
tezkeresi bir kez daha önümüze geldi. Kamuoyu hatırlayacak; bu tezkere
daha önce ne zaman önümüze gelmişti? 2 Ocak 2020'de. Ve 1 Ocakta insanlar
yeni yıl kutlamalarını yaparken bir baktık ki Meclis apar
topar bir şekilde çağrıldı, yangından mal
kaçırırcasına bir tezkere çıkarıldı.
Bu tezkere şu anki hâliyle de neyi
kapsıyor, biraz ona bakalım: Libya'da Ani Müdahale Kuvveti
kurulmasına Türkiye eğitim, danışmanlık, malzeme ve
planlama desteği sağlayacak. Türkiye'de ve Libya'da ortak Savunma ve
Güvenlik İş Birliği Ofisi oluşturulacak. Kara, deniz ve
hava araçları, silahları, eğitim üsleri tahsis edilebilecek ve
bu durumda mülkiyet, tahsis edilen ülkeye ait olacakmış. Ortak askerî
planlama, eğitim, silahların kullanılmasına yönelik
danışmanlık verilecek. Ortak tatbikatlar, istihbarat paylaşımı
Bu satırlar uzayıp gidiyor. Bütün bunlar niyeymiş? Libya'daki
barışı korumak içinmiş. Ayrıca, Türkiye, bu kadar
ciddi bir ekonomik yoksullukla karşı karşıyayken bir de askerî
araç gereç hibe edecekmiş Libya'ya ama Libya'nın tamamına
değil çünkü bu tezkere, Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle
ortaklaşılmış olan bir tezkeredir ve birazdan
bahsedeceğim mutabakat muhtıraları da sadece bu kesimle
yapılmıştır; bunu zaten kamuoyu gayet yakinen biliyor ve
izlemiştir.
Şimdi, Libyadaki gayrimeşru silahlı
gruplar ve terör örgütleri tarafından Türkiyenin Libyadaki menfaatlerine
zarar getiriliyormuş. Bugüne kadar buna dair bir haber okudunuz mu?
Libyada Türkiyeye zarar veren, Libyanın... Türkiyenin Libyada
doğru bir güvenlik tehdidi altında olduğuna dair bir tane haber
okudunuz mu? Ben görmedim; gördüyseniz buraya çıkın, bu kürsüden bize
anlatın ki bu tezkerenin mantığını kavrayabilelim.
Libyanın ihtiyacı olan insani
yardım... İnsani yardım her şekilde sağlanabilir,
insani yardım koridorları Birleşmiş Milletlerin
denetiminde, himayesinde açılacak koridorlarla da gerçekleşebilir. Ki
şu anda Libyada bir çatışmasızlık hâli var, ümit
ediyoruz ki bu çatışmasızlık hâli de devam eder.
Bize Biz, mavi vatanı koruyacağız.
denildi. Havuz medya 2020de, özellikle bu tezkerenin görüşüldüğü
zamanlar, bu askerî muhtıralar imzalandığı vakit mavi
vatan kavramını 7/24 paylaştı; şimdi ise doğru
düzgün bir tane mavi vatan kavramı duymuyoruz. Bunun nedeni nedir? Ve
sadece bu kavramı duymuyor değiliz, daha da önemlisi, bu işin
mimarı olan yani bu projenin, mavi vatan projesinin mimarı olan
Amiral Cihat Yaycının istifa ettiği iddia ediliyor ama
kamuoyunun takdiri istifa ettirildiği yönündedir çünkü AKP iktidarı,
Cumhur İttifakı mavi vatan projesini köpürtüp şimdi
vazgeçmiş durumdadır. Hatırlayacaksınız, mavi vatan
projesiyle, kendiliğinden ilan edilen NAVTEXler ve deniz yetki
alanlarında sınırları aşan, uluslararası hukuka
uymayan bir şekilde, aslında denizde korsanvari bir gaz arama
işine girişilmişti. Bunun adı vatanı
sınırın ötesinde korumak ve caydırıcı siyaset
izlemek değildir, bunun tastamam adı karada
yapıldığı gibi denizde de sınırları
genişletmeye çalışmak, Neoosmanlıcı politikaların
yayılmasına çalışılmasıdır ve özellikle
Avrupa Birliği ve ABDden gelen tepkilerden sonra bu iktidarın
Doğu Akdeniz politikası değişmiştir. Hiç kimse
çıkıp şu kürsüden Biz mavi vatanı koruyoruz. demeye
kalkışmasın. Sizlerin o projesi şu an çökmüş
durumdadır, kendi ürettiğinizi kendi elinizle zaten çökerttiniz.
Bir noktaya daha değinmek istiyorum.
Şimdi, Türkiyenin Libyayla karadan doğrudan bir
sınırı yoktur; evet, denizde bir sınır var. Tunus,
Cezayir, Mısır Libyanın yakın sınır
komşuları ama onlar Libyaya asker göndermiyor, bizim gibi askerî
anlaşmalar yapmıyor ve tezkereler çıkarmıyor. Peki, Türkiye
neden bunu çıkarıyor? Az önce bahsettiğim sebeplerden
dolayı ama sadece bu değil. Bakın, özellikle Trablus merkezli
Ulusal Mutabakat Hükûmeti Müslüman Kardeşler ideolojisiyle beslenen bir
Hükûmetti ve özellikle Orta Doğuda Arap Baharı
başladığında ki emperyalist güçler bunu Arapların
kışına çevirdi ama biz her zaman şunu söyledik:
Suriyedeki ve Libyadaki gelişmeleri apayrı ele almak ve
değerlendirmek lazım.
Bakın, Libyada, Mısırda, Tunusta
Müslüman Kardeşlerin iz düşümü olan partiler bir dönem güç
kazandı. Şimdi o partiler, o ideolojiler, o örgütler patır
patır bir yenilgiye uğradılar; Suriyede IŞİD bir
yenilgiye uğradı. Yani İslamı siyasal amaçları için
kullanarak birçok katliama imza atmış olan bu örgütler ve bu
anlayış, bugün Orta Doğu halklarının verdiği
mücadeleyle büyük bir yenilgiye uğratılmıştır.
Aynı şekilde, Libyadaki gelişmelere
baktığımızda
Bakın, şimdi Libyada bir
çatışmasızlık durumu oluştu ve bir Ulusal Birlik
Hükûmeti kuruldu. Ulusal Birlik Hükûmeti geçtiğimiz aralık
ayında bir seçim yapacaktı ve o seçimde kim ne kadar oy alıyorsa
ortak olan mecliste temsil edilecekti fakat orada seçim
yaptırılmadı ve orada seçimin
yaptırılmayışında, aynı zamanda Cumhur
İttifakının, Türkiyedeki iktidarın da çok büyük bir
payı vardır; hiç kimse timsah gözyaşı dökmeye
kalkmasın burada bu kürsülerden. Bugün Libyada bir seçim
gerçekleşebilmiş olsaydı, bugün Libyada bir anayasa
yazılabilmiş olsaydı, kendi meşreplerince belki de bizim,
Halkların Demokratik Partisinin savunduğu şeylere
tıpatıp uyacak bir şekilde
Ben tabii ki böyle ifade etmiyorum,
bizim de belki yüzde 100 savunacağımız bir anayasa olmayabilir
ama en kötü anayasa anayasasızlıktan iyidir ve bir anayasa yazım
süreci başlayabilirdi fakat bunu engelleyen ülkelerden biri, ne yazık
ki bu ülke ve bu ülkenin iktidarıdır. O yüzden, bizler diyoruz ki:
Güvenlik ve Askerî İş Birliği Mutabakat
Muhtırasının da Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılması Anlaşmasının da
hakikaten bugün uluslararası düzeyde bir geçerliliği yoktur.
Bakın, yakın zamanda Libyadan özellikle Ulusal Birlik Hükûmetini
temsilen buraya bir heyet geldi. Bu heyeti hep birlikte
karşıladık, hep birlikte bu heyetle görüştük ve orada heyet
çok açık bir şekilde şunu ifade etti -Meclis tutanaklarında
da mevcuttur- söyledikleri net olarak şu: Bu imzalanan iki
anlaşmanın bu Hükûmette geçerlilikleri yoktur. Bunların
geçerliliğinin olabilmesi için sadece Trablus Hükûmetiyle bir anlaşma
mantıklı olamaz ve bu kabul edilemez. O yüzden, Tobruk merkezli
Temsilciler Meclisini de içine alan ve onu da kapsayan yani kamuoyunun
bildiği üzere, Hafter güçlerinin de hitap ettiği alanı içine
alan o kesimle yani Ulusal Birlik Hükûmetiyle masaya oturulması gerekiyor
ama şu ana kadar henüz Türkiyeden böyle bir adım atılabilmiş
değildir.
Ezcümle söyleyeceğimiz şudur: Türkiye'nin
Libyada işi yok, Türkiye'nin sınır ötesindeki ülkelerde askerî
varlığını biz sürekli sorgulayacağız ta ki
oradaki askerî varlık bitene kadar. Biz oraya barış
götürmeliyiz, savaş ve çatışma götüremeyiz; buna
hakkımız yoktur, hiçbir ülkenin diğer ülkenin içişlerine
karışma hakkı da yoktur, bunun uluslararası hukukta da bu
şekilde bir iç savaştan faydalanarak, Libyada devam eden bir iç
savaştan faydalanarak bunu bu şekilde
Bir çıkarsal amaç için
kullanıp kendi ideolojisine yakın bir grubu orada desteklemek Türkiye
Cumhuriyeti devletinin işi değildir, olamaz. İç müdahaleden
kesinlikle vazgeçilmelidir, tezkereler asla çözüm değildir ki biz
Halkların Demokratik Partisi olarak bugüne kadar bu Meclise gelen bütün
tezkerelere ret oyu verdik çünkü savaşın ve silahın çözüm
olmadığından emin olan bir partiyiz ve barış için
sonuna kadar çalışma iddiasında olan bir partiyiz.
Tüm tarafların uzlaşabileceği,
anayasal temelde bağımsız, uluslararası gözlemcilerin gözleminde
bir seçim yapılmalıdır, bir anayasa yazım süreci Libyada
gerçekleşmelidir. İşte biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak
Libyaya bu bakımdan bir destek sağlayabilmek için konuşabilir,
gerekli desteği sağlayabiliriz. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir
bağımsız heyet, bir bağımsız gözlemci heyeti
oraya elbette gönderebilir, bunları konuşalım.
Normalleşmenin yanındayız, aksi takdirde Libya halkına
yararlı ve faydalı bir iş yapmış olmayız. Bunu
böyle bilmek ve böyle anlamak zorundayız.
Evet, değerli halklarımız, bugün ülke
olarak AKP iktidarının uyguladığı dış
siyasetin ne yazık ki ağır sonuçlarını
yaşıyoruz. Bakın, Suriyedeki, doğrudan Suriyenin iç
işlerine müdahaleyi bu kürsüden çokça konuştuk ama hâlâ devam ediyor.
Bugün kuzey ve doğu Suriyeye bir operasyon hazırlığı
ve bunun altyapısını kurmaya dönük uluslararası
görüşmelerde bu iktidar hız kesmiyor ve biz bu iktidarın
özellikle Suriye hevesini anlamak istiyoruz. Neden bu kadar hevesli bu Suriyeye
gitmeye, Afrine yerleşmeye, oradaki halkı evinden yurdundan edip
onların evlerine IŞİDçiyi, ÖSOcuyu, onu bunu getirip
yerleştirmeye? Bu hevesin sebebi nedir? Bu hevesin sebebi biraz önce
bahsettiğimiz Neoosmanlıcı politika ama Allahtan Libyada Kürt
yok fakat Suriyede Kürt var, bir de Kürt düşmanlığını
eklememiz gerekiyor buna. İşte, tam da Türkiyede bu iktidarın
şu anda uyguladığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika
siyasetinde -özetle söyleyecek olursak- bir, Neoosmanlıcı politikalar
ve yayılma hayalleri; iki, Kürt düşmanlığı üzerine
kurulmuş bir politikası var.
Bugün Suriyede sınırın ötesine
gerçekleştirilecek olan operasyonlara, daha doğrusu geçmişte
gerçekleştirilen operasyonlara baktığımızda
Türkiyenin eline geçen ne oldu? 911 kilometrelik sınırın
güvenliği -çok söyledik bu kürsüden- o sınırın
güvenliği oraya tankla, topla gitmekle olmaz, derhâl Suriyede
barışı inşa etmekle olur.
Bakın, şu anda Türkiyedeki
sınırlar denetimsiz sınırlardır. Mayınlardan
temizlediler, şimdi duvar ördüler ama duvarlardan her şekilde
atlanıyor ve geliniyor. Bunu bilmiyor muyuz hepimiz? Biliyoruz ve o
nedenle biz bir kez daha diyoruz ki: Suriyedeki bu savaş siyasetinden,
çatışmacılıktan, oradaki yönetimi belirlemeye kalkmaktan,
Suriyenin iç siyasetine karışmaktan ve orada Kürt düşmanlığından,
efendim, Kürtler orada statü elde eder kaygısını yaşamaktan
Türkiyedeki bu iktidar vazgeçmek zorundadır. Türkiyedeki bu iktidar
güney Kürdistana operasyon yapmaktan vazgeçmek zorundadır. Kırk
yıldır bu operasyonlar devam ediyor. Bakın, Vanda
gerçekleştirilen o işkence, bugün gerçekleştirilen işkence
90lı yıllarda kürdistanın her yerinde gerçekleşti. Ne
geçti elinize? Halkın desteği arttı. Kürt halkının,
Kürtlerin siyasal iradesine desteğini artırmak dışında
ne geçti elinize? İşte, sonuç, bu gerçeklikle yüzleşmek
zorundadır, Türkiye Cumhuriyeti bu gerçeklikle de yüzleşmek zorunda.
Türkiyede önümüzdeki süreçte yepyeni bir sistemi eğer biz tesis edeceksek
bütün bu gerçekliklerle, bu kırk yıldır devam eden Kürt
sorunuyla yüzleşmek, barışçıl ve demokratik yöntemlerle
çözüm siyaseti arayışına hep beraber girmek zorundayız.
Şunu söylemeden geçemeyeceğim: Suriyede,
biliyorsunuz, Azez, Mare ve Afrinde elektrik kesintileri oldu ve bu elektrik
kesintilerinde... İşte, fiyat artışları sebebiyle
faturalar ödenemedi vesaire, elektrik kesintileri oldu. Bu bölgeler Suriye
Millî Ordusu ve TSKnin kontrolündeki bölgeler. O bölgelerde enerji
şirketinin bulunduğu bina yakılıyor; sadece o değil,
Şehir Konseyi isimli tabelalı bina da nüfus dairesi, Türkçe
harflerle Afrin Nüfus Dairesi yazılmış olan bina da
yakıldı ve orada işte, Türkler çıksın,
sınırların dışına çıksın. gibi
sloganlar atıldı.
Ben şunu hatırlatacağım:
İstanbulda Fetihtepenin sakinlerinin elektrikleri kesildi, suları
kesildi ve insanların yaşadıkları evler onlara haram
ediliyor. Bakın, bir insanın temel ihtiyacı olan, temel
hakkı olan barınma hakkı... Bu ihtiyaçlar
karşılanmazsa o zaman Devletin, kamunun görevi nedir? diye bir soru
sorar yurttaş. Oradaki protestoya ses çıkarılmaz ama burada bir
vatandaş elektrik faturasını yaktığında hemen
gözaltına alınır değil mi ve hemen bir cezaya
çarptırılır. İşte, şu anda bu iktidarın
uyguladığı çifte standart siyasetin ürünleri bunlardır.
Evet, değerli halklarımız, peki,
özellikle bu süreçte, bir yandan Yunanistanla yaşanan sorunlar ve oradaki
sorunların derinlemesine taşınması, bu bize neyi
işaret ediyor; onunla ilgili de birkaç kelam etmek istiyorum: Bugün,
Türkiyede çok derin bir ekonomik kriz var. Bu ekonomik kriz öyle bir hâle
gelmiş ki hakikaten insanlar faturalarını bile ödeyemiyor,
elektrik faturaları öyle bir zamlanmış ki ev kirasını
geçmiş durumdadır. İnsanlar bir kuru ekmeğe muhtaç. Bu
kelime, sadece sembolik olarak kullandığımız bir kelime
değil, bir gerçekliktir. Bir kuru ekmeğe muhtaç insanlar.
Aynı zamanda, Türkiyede özellikle 15 Temmuz
askerî darbe girişiminden sonra Türkiyeyi otoriterleştirme konusunda
düğmeye basan anlayış ve zihniyet -ki şu anda Cumhur
İttifakında sembolleşmiştir bu zihniyet- Türkiyede
gerçekleşen rejim değişikliği ülkedeki özgürlükleri resmen
katletti.
Bunun yanı sıra, önümüzdeki süreçte de
evet, bir seçim olacak, ister erken olur ister baskın olur ister
zamanında olur ama Türkiye artık bir seçim sathına girmiş
durumdadır. AKP iktidarının, Cumhur İttifakının
bugün özellikle sınır ötesi operasyonlar ve Yunanistan sorununu bu
kadar kaşıyor olmasının en temel nedenlerinden biri seçime
hazırlanırken yine Vatan, millet, Sakarya! sloganıyla
hazırlanmak istemesidir. Biz diyoruz ki: Hiçbir insanın kanı akmamalı,
hiçbir seçim ve hiçbir iktidar insanın kanı kadar, canı kadar
kıymetli değildir. Ben, buradan bütün Türkiye Cumhuriyetinin
yurttaşlarına sesleniyorum: Bu iktidarın bu politikalarına
artık karnımız tok, buna asla müsaade etmemeliyiz, önümüzdeki seçim
sürecine hazırlanırken -Libyada kullandığı SADAT
güçlerini- ne Türkiye'nin içinde SADAT güçlerini kullanmasına müsaade
etmeliyiz ne paramiliter güçleri kullanmasına müsaade etmeliyiz ne de
sınır ötesi gerçekleşecek operasyonları hakikaten ülkenin,
vatanın bekası için gibi anlattıklarında
inanmalıyız, bunlar yanlıştır. Yine Vatan, millet,
Sakarya! ajitasyonuyla AKP kendi iktidarını
kalıcılaştırmak, tahkim etmek için bunları
yapacaktır. Bunlara asla Türkiye halkları olarak müsaade etmemeliyiz.
Açlığımızın üzerini savaşla, şiddetle
örtemezsiniz; yoksulluğun üstünü savaşla, şiddetle örtemezsiniz;
Van Başkale'de yaptığınız bu şiddetin ve zulmün
üstünü asla ve asla sınır ötesi operasyonlarla artık
örtemezsiniz. Daha önce de söyledim, tekrar ediyorum: Bir suyla defaatle
yıkanılamaz. İktidar bu suyla çok sefer yıkandı, bir
kez daha bu seçime hazırlanırken aynı suyla yıkanmak
istiyor. Şu bilinmeli ki buna asla müsaade etmeyecek,
barışı ve şiddetsiz bir ortamda yaşamayı sonuna
kadar bizler savunacağız.
Ben, son olarak, şunu söylemek istiyorum:
Akdeniz'i bizler bir barış denizine çevirebiliriz, bu çok zor
değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
TULAY HATIMOĞLULLARI ORUÇ (Devamla) - Ne zaman
biz barıştan bahsetsek hemen akıllara pasif olan, siyaset
bilmeyen, dış siyasetten anlamayan Ya, bunlara da dış
siyaseti versen batırırlar. gibi savaşçı,
çatışmacı bir zihniyetin aklı, bir erkek egemen akıl
hemen devreye girer; oysa barış, barışmak cesaret işidir.
Cesaretiniz varsa barışabilirsiniz, cesaretiniz varsa
karşınıza koyduğunuzu yanınıza alabilir,
sorunları Türkiye halklarının çıkarları için oturup
konuşabilirsiniz; bence asıl cesaret budur. Asıl cesaret,
sorunlarla hakiki bir yüzleşmeyi sağlamaktır; asıl cesaret,
Türkiyenin kronikleşen problemlerini masaya yatırabilmektir,
komşularımızla kronikleşmiş problemlerimizi masaya
yatırabilmek ve oradan çözüm üretebilmektir. Biz, emin olun ki,
barışı bu bölgede inşa edeceğiz. (HDP
sıralarından alkışlar)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Bülbül
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) 60a göre bir söz
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün, Adana Milletvekili
Tulay Hatımoğulları Oruçun (3/1963) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde HDP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, öncelikle hatırlatmak
isteriz ki Türkiye Cumhuriyeti devleti, Anayasada kendisi tarif edilen,
üniter, millî bir devlettir. Bu noktada, İç Tüzükümüzün de 161inci
maddesinin (3)üncü bendinde Anayasanın ilk dört maddesinde çerçevesi
çizilen Anayasal düzene hakaret etmek ve sövmek, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi
ve milletiyle bölünmez bütünlüğü esasında Anayasada düzenlenen idari
yapısına aykırı tanımlamalar yapmak Meclisten geçici
çıkarma fiilinin, cezasının tarifinde yer alan bir düzenlemedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bülbül.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Diğerleri
gibi cetvelle çizilmiş bir ülke sınırı değil Türkiye
Cumhuriyeti devletinin sınırı, kan ve can bedeli ödenerek
çizilmiş bir sınır. Şimdi, devletimizin bu
sınırları içerisinde 85 milyon, herkes, milletimizin bütün
mensupları her bir metrekaresinde ortak hisseye sahiptir. Bu vatan
bizimdir, hepimizindir. Şimdi, bu noktada, böyle bir tarif üzerinden
kalkıp Türkiye Cumhuriyeti devletinin belli bir bölgesini birtakım
etnik veyahut da mezhepsel tanımlamalarla coğrafi olarak farklı
şekilde tarif etmeye çalışmak, demin ifade ettiğim gibi,
Anayasaya da İç Tüzüke de aykırıdır; bu, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bizler açısından da son derece vahim bir
tariftir. Demin ifade ettiğim gibi, kan ve can bedeli ödenerek çizilen bu
sınırları HDPli milletvekilleri konuşmalarda tekrar etmek
suretiyle değiştiremezler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Bülbül.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bu tutumdan ve bu
tavırdan acilen vazgeçmeleri gerektiği kanaatindeyiz. Aksi takdirde
bunun bir bölücülük olduğunu ve Türkiyede insanlar arasında kötü ve
düşmanca tohumlar serpmekten başka bir netice vermeyeceğini
ifade etmek istiyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Oluç...
28.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ben bu konuda uzun bir polemik sürdürmek
istemiyorum, sadece bir iki noktaya işaret etmek istiyorum. Birincisi
-daha evvel Meclis kürsüsünde de bulunduğum yerde de bunu ifade ettim-
HDPnin üniter yapıyla ilgili herhangi bir sorunu yoktur ve Türkiyenin
sahip olduğu bütün sorunları, tarihsel, toplumsal, siyasal
sorunları üniter yapı içinde çözme iradesine ve
kararlılığına sahip olduğunu da dile getirmiştir.
Üniter yapıyla sorunu yoktur. derken Türkiyede Kürt sorunu yoktur.
demiyoruz, Kürt sorununu üniter yapı içinde çözmenin imkânları ve
yolları vardır ve HDP bu konuda politikalara, önerilere sahiptir.
İkincisi, biliyoruz, daha evvel, MHP, bu konuda
da çeşitli defalar uyarılarda bulundu fakat ben de tekrar
hatırlatmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Toparlıyorum
efendim.
Kürdistan coğrafyası kavramını
yine ben ve arkadaşlarım hem kürsüde hem bulunduğumuz yerlerde
kullandık ve bunu neden kullandığımızı da -zaman
zaman sorulduğunda- açıkladık. Bu, coğrafi, sosyolojik,
kültürel, tarihsel bir tanımlamadır. Çok gerilere giderek, gerçekten,
çok gerilere giderek -ki bunu her zaman tartışabiliriz- bu
coğrafi kavramın kullanıldığını biliyoruz ve
bunu da kullanmaya devam edeceğiz dedik. Ayrıca sadece biz kullanmıyoruz
yani iktidar ortaklarından Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanı -şimdi Cumhurbaşkanı sıfatıyla da-
kürdistan kavramını kullanmıştır, Sayın Binali
Yıldırım da yerel seçimler döneminde kullanmıştır
ve pek çok başka AKPli milletvekilleri ve yöneticiler de
kullanmışlardır. Yani dolayısıyla bunda bir sorun
olduğunu düşünmüyoruz, kullanmaya devam edeceğiz.
Hani, son bir hatırlatma yapayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Oluç, buyurunuz efendim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Bitiriyorum
efendim.
Yani Trakya kavramını hiç kimse
rahatsızlık duymadan kullanabiliyor, ben de kullanıyorum, iyi de
yapıyoruz bunu. Trakya da coğrafi, tarihsel, sosyolojik bir
kavramdır aynı zamanda, Trak halkının
yaşadığı bölgeye verilen isimdir sonuç olarak.
Trakyayı kullanırken hiçbir rahatsızlık duyulmazken Kürt
halkının yaşadığı bölgeye verilen tarihsel,
sosyolojik bir kavramın, kürdistan coğrafyası
kavramının kullanılmasından rahatsızlık
duyulması doğru bir tutum değildir. Bunun bir bölücülükle,
ayrımcılıkla filan hiçbir alakası yoktur, onun tekrar
kayıtlara geçmesini istedim.
Teşekkür ediyorum.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan, kayıtlara geçsin, açarsanız sevinirim.
BAŞKAN Sayın Bülbül
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Efendim, ben
İç Tüzükteki gayet açık bir metni paylaştım. Burada,
Anayasa'da düzenlenen Türkiye'nin idari yapısına aykırı
tanımlamalar yapmak
Şimdi, bu tanımlamaları yapmak
noktasında olunduğu zaman bunun bir müeyyidesi olduğunu ifade
ettim. Şimdi, Trakya meselesi ile bu meseleyi birbiriyle mukayese
içerisine girmek demagojik bir yaklaşımdır, bunu kabul etmemiz
mümkün değildir. O ifadelerin arkasında neyin olduğunu bizler
gayet iyi bildiğimiz gibi kendileri de çok iyi biliyorlar. İşte,
bizim, Meclis çatısı altında bu niyetlere ve bu söylemlere
müsaade edilmesine tahammülümüzün olmadığını ifade
ediyorum. Bu tahammülsüzlük de hukuka dayalı bir tahammülsüzlüktür yani
Anayasa'ya, İç Tüzüke uygun ve bizim ortak geçmişimize uygun bir
meseledir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Şimdi, hem
kültürel hem sosyolojik hem de tarihî bir geçmişi olduğunu, bunun bu
şekilde olduğunu ifade ediyorlar. Yani Türkiye'de bizi oraya
bağlayan şey, bir tek şu Anayasa mı? Bunun öyle
olduğunu düşünenler büyük bir yanılgı içindedirler. Biz
tarihen de kültürel olarak da sosyolojik olarak da siyasi olarak da her konuda
biriz, bütünüz. Bu noktada, bütün sınırlarıyla birlikte buranın
adı Türkiye Cumhuriyeti devletidir, bunun idari yapısı ve
tanımlamalarının ne olduğu da bellidir; bunun
dışında, ısrarla birtakım tanımlamalar
peşinde koşmak büyük bir yanlıştır. Bunu tekrar ifade
ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sürdürmek için söz almadım, sadece
kayıtlara geçsin diye bir cümle söyleyeceğim.
Niyet okumak doğru bir şey
değildir; ne söylüyorsak o düşündüğümüzü de
açıklıyoruz, neden söylediğimizi; arkasında herhangi bir
başka niyet yoktur; eğer olsa başka bir niyet, bunu da
açıkça söylemekten çekinmeyiz siyasi anlayış olarak, onu
belirtmek istiyorum.
Bizim bu konudaki tutumumuzun doğru
olduğunu düşünüyorum. Eğer ortak bir tarih varsa -ki var- ortak
bir coğrafya varsa -ki var- işte bütün
farklılıklarıyla bu ortak tarih ve coğrafya hepimizindir.
Dolayısıyla bizler de bunu ifade etmekte devam edeceğimizi
söylüyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN 2 Sayın Grup Başkan
Vekilimizin farklı izahatı, bizim demokratik olgunluğumuzun
birer işaretidir diyoruz ve devam ediyoruz.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiyenin Milli
Çıkarlarına Yönelik Her Türlü Tehdit ve Güvenlik Riskine
Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri
Almak, Libyadaki Gayrimeşru Silahlı Gruplar ile Terör Örgütleri
Tarafından Türkiyenin Libyadaki Menfaatlerine Yönelebilecek
Saldırıları Bertaraf Etmek, Kitlesel Göç Gibi Diğer
Muhtemel Risklere Karşı Milli Güvenliğimizin İdame
Ettirilmesini Sağlamak, Libya Halkının İhtiyacı Olan
İnsani Yardımları Ulaştırmak, Dönemin Libya Ulusal
Mutabakat Hükümeti Tarafından Talep Edilmiş Olan ve Bilahare Kurulan
Milli Birlik Hükümetinin de Gerek Duyduğunu Bildirdiği Desteği Sürdürmek,
Bu Süreç Sonrasında Meydana Gelebilecek Gelişmeler İstikametinde
Türkiyenin Yüksek Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde Korumak ve Kollamak,
Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç Bir Durumla
Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir Politika
İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve
Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Türkiye
Sınırları Dışında Harekât ve Müdahalede Bulunmak
Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi, Bu Kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre
Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilmesi İçin Her Türlü
Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak
Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara
Göre Yapılması İçin Anayasanın 92nci Maddesi
Uyarınca 2 Ocak 2020 Tarihli ve 1238 Sayılı Kararla Verilen ve
22 Aralık 2020 Tarihli ve 1273 Sayılı Kararla 2 Ocak 2021
Tarihinden itibaren On Sekiz Ay Uzatılan İznin Süresinin, 2 Temmuz
2022 Tarihinden İtibaren On Sekiz Ay Uzatılmasına Dair Tezkeresi
(3/1963) (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Eskişehir Milletvekili Sayın Utku Çakırözer.
Buyurunuz Sayın Çakırözer. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Libyaya asker
gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, vatanımızın
korunmasında hem de uluslararası barış ve istikrar için
üstlendikleri tüm görevlerde özveriyle çalışarak büyük
başarı gösteren kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarımızı, polislerimizi ve diğer devlet
görevlilerimizi saygıyla selamlıyorum.
Bizlerin can güvenliği ve ulusumuzun çıkarları
için canını feda eden kahraman şehitlerimize Allahtan rahmet
diliyorum, aziz şehitlerimize ve kahraman gazilerimize minnet ve
şükranlarımızı huzurunuzda ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı
Kuvvetlerimizin daha önceki örneklerde rastlamadığımız ve
daha önceki örneklerle kıyaslanmayacak bir maksada yönelik olarak bir
başka ülkenin topraklarına gönderilmesini uzatma kararının
eşiğindeyiz. Türkiye, Libya Hükûmetiyle iki mutabakat
muhtırası imzaladı. Bu iki mutabakat muhtırasından
biri, Libyayla deniz yetki alanlarının
sınırlandırılması hakkındaydı. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak biz, bu anlaşmaya ülkemizin Doğu Akdenizdeki
çıkarlarının lehinde olduğu için olumlu baktık ve
Mecliste bu tavrımızı açıkça gösterdik, bu görüşümüzü
bugün de koruyoruz. Ancak bu Deniz Yetki Anlaşmasının bir ön
koşulu gibi önümüze getirilen Libyaya asker gönderilmesine ilişkin
ikinci mutabakata ve arkasından getirilen tezkereye ise hep
karşı olduk, bugün de olmaya devam ediyoruz çünkü biz, Mehmetçikimizin
uluslararası meşruiyeti olan insani yardım operasyonları
dışında başka ülkelerin topraklarını korumak için
görevlendirilmesine karşıyız; Katarda da
karşıydık, Libyada da karşıyız. Mehmetçikin
görevi sınırlarımızı korumaktır,
sınırlarımızdan gelecek olan terör dâhil her türlü tehdide
karşı ülkemizi savunmaktır. Bu tezkere ise Türk askerini Libya
çöllerinde savaşmak üzere gönderecek bir savaş tezkeresidir. Biz,
ülkemizin ve Mehmetçiklerimizin Libya çöllerinde maceraya atılmasını
istemiyoruz.
Değerli milletvekilleri, Libyada siyasi ve
askerî açıdan çatışma içinde olan iki taraf var, iç
çatışma hâli var ve şimdi siz, askerlerimizi böyle bir
ortamın bulunduğu, sürdüğü yabancı bir ülkenin
topraklarına hem de taraf tutup göndererek onların can
güvenliğini tehdit etmektesiniz. Saraydaki tek adam yönetimi bu tezkereyle
yüce Meclisimizin yurt dışına asker gönderme kararı
almasını isterken Sen kararı al, gerisini ben bilirim.
tarzında bir hareket içindedir. Ne diyor? Şümul, miktar ve
zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olacak şekilde.
diyor. Peki, bu karar ne kadar stratejiktir, ne kadar Türkiye'nin
çıkarınadır, askerî planlamanın siyasi hedefi nedir;
bunların hiçbiri belli değil. Gelip muhalefete bilgi vermek, görüş
almak da yok. Böyle olmaz; bunun adı demokrasi olmaz, uzlaşma olmaz.
Değerli milletvekilleri, bu tezkereyle Türkiye
bir başka ülkenin iç politikasında taraf duruma geldiği için biz
başından beri temel mesele olarak karşıtlık koyduk.
AKP iktidarı, Suriye, Irak ve Mısırda İhvancı
yönetimler işbaşına gelebilsin diye bu ülkelerin iç
işlerine taraf oldu; sonra o ülkelerin yönetimleriyle düşman olduk,
kendi çıkarlarımızdan olduk, başımız dertten
kurtulmadı. Şimdi, Libyada da ülkemizi aynı tehlikeyle
karşı karşıya bırakacağı için biz bu
tezkereye baştan hayır demiştik. Taraf tutmanın
nasıl sıkıntılar yaratabileceği konusunda sizi çok
uyardık.
Bakın, Türkiye, Deniz Yetki
Anlaşmasını kiminle imzaladı? Ulusal Birlik Hükûmetiyle.
TBMMden 2019da geçirdik, biz de destek verdik ama asker gönderme konusundaki
ikinci anlaşma gündeme gelince şunu söyledik: Türkiye bu savaşta
taraf olursa yaptığımız bu olumlu anlaşmaya da gölge
düşer. Nitekim, dediğimiz oldu, anlatayım: Bundan yedi ay önce,
Aralık 2021de Libyadan Ankaraya bir heyet geldi. Başkanı,
işte AKPnin muhatap almadığı Temsilciler Meclisinin
Başkan Vekili Fevzi El-Nuvayri idi. Ankarada Cumhurbaşkanıyla
bir araya geldiler, Mecliste bizimle de görüştüler. O gün
Dışişleri Komisyonuyla yaptıkları toplantıda
partimizi ben temsil ettim, kulaklarımla işittim. AK PARTİli,
MHPli, HDPli, İYİ Partili mevkidaşlarım
hatırlayacaktır. Libyalı milletvekilleri bize neler dedi,
biliyor musunuz? Meclis Başkanı Vekili El-Nuvayrinin
konuşmasından okuyorum: Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Anlaşma
Libya için sorun oluşturmuyor, sadece zamanlaması sorunlu idi ama
ikinci mutabakata yani Güvenlik ve Askerî İş Birliği
Anlaşmasına Libya içinde muhalefet var. Onun onaylanabilmesi için
iki ülke arasında iyi ilişkilere ihtiyaç var. diyor.
Diğer vekiller de konuştu, Libya Meclisi
Dışişleri Komisyonu Başkanı Yusuf Alakuri diyor ki:
Biz, Libya Meclisi olarak iki anlaşmayı da hiç görmedik, önümüze
gelmedi, üzerinde hiç çalışmadık, Türkiyeyle bizden habersiz
tek taraflı imzalandı ama Libyanın tek meclisi de biziz, bizim
de görüşümüz alınmalıydı. Yani, değerli
milletvekilleri, yaptığınız anlaşmalar Libya
Meclisinde görüşülmemiş, konuşulmamış,
onaylanmamış. Biz ne demiştik? Aman, Türkiye'yi Libyada taraf
hâline getirecek bir askerî anlaşmadan uzak durun demiştik, böyle bir
taraf tutma hâli aleyhimize sonuç verebilir demiştik. Tezkere ilk
geldiğinde bu kürsüde konuşan Sayın Büyükelçi Çeviköz söyledi,
Grup Başkan Vekillerimiz Sayın Özkoç, Sayın Altay söylediler ve
tabii, her zaman ülkemizin çıkarları ve 84 milyon
vatandaşımızın hakkının, hukukunun
korunmasını her şeyin üstünde gören Sayın Genel
Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu söyledi. Ne dedi?
Vatan savunmasına evet, o konuda hepimiz canımızı
vermeye hazırız ama askerlerimizin Libya çöllerinde iç
savaşın taraflarından biri istiyor diye şehit
olmasını doğru bulmuyorum, kabul etmiyorum. dedi. Genel
Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlunun isabetle
söylediği gibi, Türkiye, Libyaya savaşmak için değil,
Libyadaki tüm tarafları barıştırmak, bölgeye
barış getirmek için gitmelidir; iki tarafla da konuşmalı,
böyle bir rol üstlenmelidir. Yoksa askerlerimizin Libya çöllerinde ölmesine dün
evet demediğimiz gibi bugün de evet demeyeceğiz ve bu
görüşümüzde ne kadar haklı olduğumuz da ortada. İşte,
Libyalı vekillerin kendi Meclisimizde yaptıkları
değerlendirmeleri aktardım. Libya Meclisinde bu anlaşmalar üç
yıldır görüşülmüş değil.
Peki, biz şimdi bugün ne yapıyoruz?
Aynı yanlışta ısrar ediyoruz. Libyada Birleşmiş
Milletler öncülüğündeki Libya Siyasi Diyalog Forumunun Kasım
2020deki toplantılarında ülkede devlet
başkanlığı ve parlamento seçimlerinin 24 Aralık
2021de yapılmasına karar verildi. Ancak seçimler planlanan tarihte
yapılamadı ve yeniden siyasi bir krizin içine girildi. Hafter
destekli Tobruk'taki Temsilciler Meclisi, mevcut Ulusal Birlik Hükûmetinin
görev süresinin 24 Aralık 2021de dolduğu gerekçesiyle
milletvekillerinin çoğunun katılmadığı bir oturumda
Fethi Başağa'yı Başbakan seçti. Libya Ulusal Birlik
Hükûmeti Başbakanı Abdülhamid Dibeybe ise Temsilciler Meclisini
Cenevre Anlaşması'ndaki yol haritasından ayrılmakla
suçlayarak görevinin başında olduğunu açıkladı. Yani
ortada iki başlı bir siyasi çatışma devam etmekte. Bu
yapı, güvenlik alanında ciddi sorunlar da çıkarmakta. Eski
İçişleri Bakanı Başağa'ya bağlı güçlerin
kısa süre önce Trablus'a girerek sıcak çatışmalara neden
olması herkes için kaygı verici bir gelişmeydi.
Değerli milletvekilleri, AKP, Trablus merkezli
ve uluslararası platformlarda tanınan Ulusal Mutabakat Hükûmeti ile
Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi ve Libya Ulusal Ordusu arasındaki
savaşta Trablus Hükûmetini desteklemiştir. Biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, Libya'da bugüne dek Suheyrat Antlaşması'nın her
ikisini de meşru kabul ettiği Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle de
Tobruk'ta bulunan Temsilciler Meclisiyle de yani çatışmanın tüm
taraflarıyla Türkiye'nin görüşmesi gerektiğini söyleyegeldik.
Ama bakın değerli milletvekilleri, bu
tezkere metninde uluslararası anlaşmaların onay mercisi
olmasına rağmen Libya Temsilciler Meclisinden bahis bile
edilmemektedir. Bu husus, Türkiye'nin Libyayla yaptığı
anlaşmaların Libya nezdinde geçerli olması ve uluslararası
hukuk dünyasında etki yaratması açısından hayati önemdedir,
özellikle de deniz yetki sınırlarının belirlenmesine
ilişkin anlaşma açısından hayati önem taşır.
Değerli milletvekilleri, tezkere metninde asker
gönderme gerekçelerinden biri de kitlesel göç gibi muhtemel risklere
karşı millî güvenliğimizi sağlamak olarak belirlenmiş.
Peki, ama değerli arkadaşlarım, Libyadan Türkiyeye bir göç söz
konusu mu? Hayır. Avrupa ülkeleri Akdenize açılmadan önce düzensiz
göçmenlerin Libya kıyılarında durdurulmasına büyük önem
veriyor yani durum Türkiyeden ziyade Avrupayı ilgilendiren bir durum.
Ülke sınırlarımızı kevgire çeviren AKP
iktidarının şimdi Libyadan olası göçle mücadele için
tezkere çıkarıyor olması da samimi ve inandırıcı
değildir.
Değerli milletvekilleri, tezkere metninde
kullanılan gayrimeşru silahlı gruplar ifadesi muğlak bir
ifadedir. Bu ifadeden Tobruktaki Temsilciler Meclisine destek veren Hafter
güçleri kastediliyorsa ortada büyük bir gariplik vardır. Zira, AKP
iktidarının dış politikada rüzgârgülüne dönen
yaklaşımı gayrimeşru ifadesinin tanımını
zorlaştırmaktadır. Daha geçen yıla kadar AKP Genel
Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Hafter
hakkındaki sorulara Ben bu noktada bir teröristle asla masaya oturmam,
masaya oturulmasına da müsaade etmem. şeklinde yaklaşıyor,
Dışişleri Bakanı da Hafter tarafını
gayrimeşru güçler diye tanımlıyordu. Hükûmet yanlısı
medyada da aynı dil hâkimdi Terörist Hafter Darbeci Hafter sözlerinden
geçilmiyordu. Ancak, geçen yılın aralık ayında Türkiye ile
Hafter ve onun etkisindeki Libyadaki oluşumlarla temaslar
başlamış. Libya Temsilciler Meclisinin Ankara ziyareti bu yönde
önemli bir adımdı. Benzer şekilde, Dışişleri
Bakanı Çavuşoğlu da geçen yılın sonunda ilginç bir
açıklama yapmıştı, dikkatinize getireyim: Biz hiçbir zaman
Libyada ayrımcılık yapmadık, hükûmetle iş
birliği içinde çalıştık ama doğu tarafı -yani
Hafterden bahsediyor- bize mesafeliydi. Gelmek istediler, Hafter de istedi,
Cumhurbaşkanıyla görüşme koşuluyla gelmek istedi.
Cumhurbaşkanı onun muhatabı değil, o zaman gelmedi.
Gelseydi biz onunla görüşmeye hazırdık. Yani değerli
arkadaşlarım, aslında, AKP iktidarı Libya
politikasında bir U dönüşü arayışına girmiş
durumda. Lisan değişmiş, terörist Hafter gitmiş
Libyanın doğusundaki gayrimeşru güçlerin lideri olmuş.
Sayın milletvekilleri, madem, Hafter artık
görüşülebilir bir isim oldu, Temsilciler Meclisi artık bizim
muhatabımız oldu, gelen giden heyetler var -bu bizim de
başından bu yana desteklediğimiz bir gelişmedir yani tüm
taraflarla görüşülmesi- o zaman, tüm taraflarla konuşmaya imkân
veren, bu diyalog zeminine zarar verecek bu tezkereden bir an önce vazgeçelim.
Bu tezkere şu anda Libyadaki iki tarafın da desteğini alan bir
tezkere değildir; ülkemizi taraf tutan bir konuma sokacak, oraya
gönderilecek askerimizin can güvenliğini riske atacak bir tezkeredir. Biz,
Mehmetçikimizin vatan savunması dışında Libya çöllerinde
macera peşinde ölmesini istemiyoruz, sizlerin de istemediğinize
inanarak bu tezkereye hayır çağrısı yapıyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı,
daha doğrusu saray iktidarı birbiri ardına ülkemizin
itibarını, onurunu zedeleyen adımlar atmakta. Ekonomide ülkeyi
içine düşürdükleri felaketin yol açtığı çaresizlik
ortadayken çıkış olarak her gün 84 milyonun onurunu inciten U
dönüşleri ve ilkesizliklerle karşı karşıyayız.
İşte bunlardan biri yarın yaşanacak, AKP Genel Başkanı
ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi gazeteci Cemal
Kaşıkçı cinayetinin arkasındaki isim olarak
suçladığı Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin
Selmanı Ankarada, devlet töreniyle, kırmızı
halılarla karşılamaya hazırlanıyor. Biliyorsunuz,
Cemal Kaşıkçı, İstanbulda, Suudi Arabistan
Konsolosluğunda, Suudi Arabistan yönetiminin gönderdiği bir suikast
timi tarafından ve yine Suudi Arabistan yönetiminin talimatıyla
katledildi. AKP iktidarı, elinde tüm dinleme kayıtları
olmasına rağmen bu vahşi cinayeti engelleyemedi; 15 kişilik
katil timinin ellerini kollarını sallayarak İstanbuldan
ayrılışını izlemekle yetindi. Cinayetin
işlendiği Suudi Konsolosluğuna girmek için tam on beş gün
beklediler; yetmedi, katliamın ev sahibi Suudi Konsolosunun
kaçışına da göz yumdular. Sonra da inanılmaz bir şey
yaptılar, Birleşmiş Milletler raporlarında, Türkiye ve
diğer ülkelerin istihbarat raporlarında cinayetin arkasında
parmağı olduğu somut delillerle ortaya konulan Suudi yönetimini
aklama ve Veliaht Prensi aklama rolüne soyundular. İstanbulda
yargılama başlamıştı, katil çetesinin
gıyabında mahkeme devam ediyordu. Asla vermeyiz. dedikleri
dosyayı bir gecede, sarayın emriyle, kendi elleriyle verdiler.
Yeşil dolar aşkı öylesine gözlerini karartmıştı
ki dosyanın Suudi Arabistana gönderilmesine şerh düşen hâkimi
önceki gün İstanbuldan Maraşa sürdüler. Yetmedi, Erdoğan,
ulusal onurumuzu ayaklar altına alma pahasına Prensin
ayağına gitti. İşte, AK PARTİlisi, CHPlisi; genci,
yaşlısı, 84 milyon olarak hepimizi isyan ettiren fotoğraf
orada çekildi. Saray avanesi Davet geldi. dediler ama Suudi Arabistan
açıklama yaptı Biz davet etmedik, kendisi ısrar etti gelmek
için. diye. Bundan daha ayıplı bir durum olamazdı ama sineye
çekildi, üstene de Prens Ankaraya davet edildi, yarın
kırmızı, pardon, turkuaz halıyla karşılanacak.
Peki, ya söylenen sözler? Erdoğan ne
demişti, hatırlayın, Bu millet enayi değil,
hesabını sormasını bilir. demişti,
Kaşıkçının katillerinden hesap sormazsak
çocuklarımızın yüzüne bakamayız. demişti. O zaman,
Kaşıkçının mahkeme mahkeme adalet arayan kederli
nişanlısının ve bu ülkede hukukun üstünlüğüne inanan
milyonlarca insanın sormak hakkı değil mi: Bu dönüş neyin
nesi? Neyin karşılığında? Tabii ki yeşil
dolarlar, milyonluk swaplar karşılığında. O zaman
soruyoruz: Bunun neresi dik duruş, neresi millî duruş, neresi onurlu
duruş? AKP iktidarı katil diye suçladıkları kişiye
ülkenin millî varlıklarını, 84 milyonun alın terini
peşkeş çekmeye hazırlanıyor. Peki, şu sözleri nereye
koyacağız o zaman? Veliaht Prensin en yakınında bulunanlar
bu işin içinde. Sonuna kadar elbette kovalayacağız. İslam
dünyasından bazı kesimler ve ülkeler, ne yazık ki doların
ve riyalin kurbanı olanlar bu olaylar karşısında hakkı
ve hakikati söylemediler. İnsanları enayi, ahmak zannediyorlar. Kim
söylüyor bu sözleri? Tabii ki Sayın Erdoğan. Peki, biz buradan
soralım o zaman: Doların ve riyalin kurbanı kim olmuş
şimdi Sayın Erdoğan? (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bununla da bitmiyor, Saray
yönetimi ülkemizi içine soktuğu ekonomik buhran nedeniyle öyle çaresiz bir
noktada ki bir ilkesizlik bir başka ilkesizliği izliyor. Bakın,
geçtiğimiz günlerde Türkiye ve Norveç Dışişleri
Bakanları arasında bir belge imzalandı. Yapılan
anlaşmayla öğreniyoruz ki bizim kendi vatandaşlarımız
-Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanımız Sayın
Çavuşoğlu, Sayın Norveç Dışişleri Bakanı-
vizeyle giderken, hatta transit giderken yani Norveçe değil başka
bir ülkeye uçarken bile vize almak zorunda bırakılırken
Norveçin vatandaşları artık Türkiyeye pasaportla değil,
vizeyle değil, sadece kimlik kartlarını göstererek girebilecek;
ne pasaport ne vize. Biz bunu kimden öğrendik? Norveç
Dışişleri Bakanının attığı tweetten öğrendik.
Peki ya bizim Dışişleri Bakanına ne demeli? Hadi böyle bir
anlaşma imzaladınız, bari, bari şu pozu vermeyin; bir de
poz veriyorlar, sanırsınız karşılıklı
olarak, Türk ve Norveç vatandaşları birbirlerinin ülkesine kimlikle
girecek, vizesiz girecek. Ne gezer! Skandal bununla da bitmiyor değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti'ni Norveç'te temsil etmekle görevli
Türkiye Büyükelçisi tweet atıyor, teşekkür ediyor ama kime? Norveç
Dışişleri Bakanına; bu uzlaşmayı mümkün
kıldığı için Norveçli Bakana şükranlarını
sunuyor Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi. Büyükelçinin tweetini okuyan
sanır ki -ben öyle sandım- bizim vatandaşlarımız
artık Norveç'e vizesiz, pasaportsuz girme hakkı elde etmiş. Bu
rezalet ortaya çıkınca da apar topar açıklama
yapılıyor. Neymiş? Bir anlaşma yokmuş, çip krizi
varmış, vesaire vesaire. Sayın Çavuşoğlu'na soruyorum:
Eğer ortada anlaşma yoksa elinizde tutup kameralara poz
verdiğiniz o belge neyin nesi?
İkinci sorum: Mütekabiliyet kelimesinin yani
karşılıklılık ilkesinin sizin lügatinizde bir
anlamı var mıdır, varsa nedir?
Sayın milletvekilleri, Sayın
Çavuşoğlu'na olduğu kadar siz mevkidaşlarıma da
anımsatmak isterim: Milletvekili olarak, şimdi diplomatik
pasaportumuz var, öyle var diye bu görevlere gelmeden önce milyonlarca
vatandaşımızla birlikte yaşadığımız
çileleri ne çabuk unuttunuz? Vatandaşlarımız Avrupa ülkelerinden
vize almak için aylarca, hatta yıllarca ızdırap çekiyor.
Bakın, Norveç neler istiyor? Pasaport en az altı aylık olacak,
biyometrik fotoğraf, banka hesap dökümü, ıslak imzalı
sağlık sigortası, SGK hizmet dökümü, gidiş dönüş uçak
bileti, otel rezervasyonu
Tüm bunları verdiğinizde günlerce, aylarca
bekliyor ama sonunda yine reddediliyorsunuz.
Öte yandan, Norveç, Avrupa Birliği üyesi
olmakla birlikte AB vize rejimine tabi yani dünyada 62 ülkenin
vatandaşı vizesiz giriş yapabilmekte. Kolombiyalısı,
Brezilyalısı, Arjantinlisi, El Salvadorlusu elini kolunu sallayarak
girebiliyor Norveçe ama Türk vatandaşları giremiyor,
yaptığımız jeste rağmen giremiyor. Hani mütekabiliyet,
nerede karşılıklılık? Ülkemizin,
bayrağımızın, pasaportumuzun onuru nerede kaldı?
Değerli milletvekilleri, neden
yapılıyor tüm bu ilkesiz hareketler? Çok basit: Çünkü kasa
tamtakır. O yüzden mütekabiliyet, vesaire hiçbir şeyi gözümüz
görmüyor, o yüzden bu ilkesizlik; para gelsin de nasıl gelirse gelsin.
Öte yandan, madem dış ülkelerden
bahsettik. Bakın, sizlere de gelmiştir, Rusyaya bağlı
özerk Tataristan Cumhuriyetinde bir Rus firmasında 3 bin işçimiz
mağdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) Sayın Başkan,
bitiriyorum.
BAŞKAN Buyurun.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) Rus işveren dört
aylık maaşlarını ödemeden işten çıkarıyor.
Perişan durumdalar, hepimize mesaj atıyorlar.
Dışişleri Bakanlığımız, Büyükelçiliğimiz
sahip çıkmıyor. O yüzden, buradan, Norveçin vatandaşlarına
kimlikle, pasaportsuz, vizesiz giriş sağlayan
Dışişleri Bakanlığına çağrıda
bulunuyorum: Bizim Tataristandaki vatandaşlarımıza da sahip
çıkın Norveç'in vatandaşına sahip çıktığınız
gibi. İşte, yine bir ilkesizlik, yine ülkemizin itibarının,
bu ülkenin yurttaşlarının hakkının, hukukunun ayaklar
altına alındığı utanç verici bir durum. Ama kimse
umutsuzluğa kapılmasın, tüm bu adaletsizliklere, ilkesizliklere
son vereceğiz. Doların yeşilinden başka hiçbir şeyi
görmeyenler çok yakında o mevkilerden uzaklaşacaklar, milletin
iradesiyle millet iktidara gelecek.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Tunç...
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkanım, hatip, Cemal Kaşıkçı davası üzerinden
Sayın Genel Başkanımızla ilgili doğru olmayan
değerlendirmelerde bulundu, yerimden kısa bir söz talep etmek
istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, Eskişehir
Milletvekili Utku Çakırözerin (3/1963) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde CHP Grubu adına
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; sayın hatip, Cemal
Kaşıkçı cinayetiyle ilgili davanın Suudi Arabistan adli
makamlarına devriyle ilgili olarak değerlendirmelerde bulunurken
Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Genel
Başkanımızla ilgili doğru olmayan ifadeler kullandı.
Bütün dünyanın gözü önünde delillerin toplanmasıyla ilgili süreç ve
Cemal Kaşıkçı cinayetinin aydınlatılmasıyla
ilgili o titiz çalışmalar, Türkiye'nin duruşu bütün dünya
tarafından görüldü ve daha sonra Türkiye'de dava açıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Tunç.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) İstanbul 11.
Ağır Ceza Mahkemesinde 2020/120 sayılı dosyada dava
görülmeye başladığında 6706 sayılı
Uluslararası Adlî İş Birliği Kanunu çerçevesi içerisinde
Suudi Arabistan'ın böyle bir talebi oldu. Bu talebin, tabii, bu kanunun
24üncü maddesi gereğince değerlendirilmesi gerekiyordu ve 6706
sayılı Uluslararası Adlî İş Birliği Kanununun
24üncü maddesi gereğince kovuşturmanın devri talebinin kabul
edilmesi üzerine de durma kararı verildi. Yani burada dosyanın,
davanın kapatılması söz konusu değil, durma kararı
veriliyor. Eğer yabancı adli makam mahkûmiyet kararı verirse
dava düşecek, mahkûmiyet kararı vermez ise Türkiye'de dosya, dava
kaldığı yerden devam edecek. Bilgilendirmek istedim.
Teşekkür ediyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özkoç
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sadece kayıtlara
geçsin diye söylüyorum.
Sayın Başkan, Türkiye Cumhuriyetine
başka bir ülkeden katil bir tim geliyor. Bundan Türkiye Cumhuriyetinin
haberi var mı? Var. Bu tim, bizim ülkemizdeki bir konsolosluğa
giriyor, bir cinayet işliyor, bundan haberi var mı? Var. Adalet ve
Kalkınma Partili Yasin Aktay çıkıyor,
Cumhurbaşkanlığını ve Emniyet yetkililerini ben
bilgilendirdim. diyor. Cumhurbaşkanı Orada yaşanan cinayetle
ilgili belgeler, ses kayıtları, hepsi elimizde; biz enayi
değiliz, oraya bunları, bu belgeleri verelim. diyor. Ondan sonra
mahkeme, elini kolunu sallayıp giden bu katillere, bu katillere emir veren
kişiye, ülkeye dosyayı gönderiyor Siz yargılayın, biz
yargılamayalım. diye. Bunu dünyanın hiçbir ülkesinde
yaşamak mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız efendim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bunu herhangi bir
şekilde bir filmde seyrediyor olsanız Bu kadarı abartı,
böyle bir ülke olmaz. dersiniz, seyreden herkes bunu söyler. Bu kadar açık
ve net olan bir konuda AKP iktidarının savunmada değil,
gerçekten, Türkiye Cumhuriyetinde yaşanan bu vahim olayın
hesabını sorma peşinde olması gerekir.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkanım, kayıtlara geçsin.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Tunç.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Viyana
Sözleşmesinin 31 ve 43üncü maddeleri gereğince, olay diplomatik
temsilcilikte gerçekleştiği için, belli bir süre müdahale edilemedi
ERHAN USTA (Samsun) Niye Erdoğan o zaman
zehir zemberek açıklama yaptı, Milleti enayi mi zannediyorsunuz?
dedi ya? Yapmayın bunu, tevil götürecek bir yanı yok kardeşim
ya!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Ve daha sonra bütün
deliller toplanıp dosya tekemmül ettiğinde de bütün dünyanın
gözü önünde açıklandı.
Teşekkür ediyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
tekrar kayıtlara geçsin diye söylüyorum.
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Viyana Sözleşmesi
Katiller cinayeti işleyip konsolosluktan ayrılırken elini
kolunu sallayıp ayrılır. demiyor. Elini kollunu sallayıp
ayrılmasına neden olan Türkiye Cumhuriyeti. Onun için, katiller
cinayeti işleyecek, konsoloslukta müdahale edemezsiniz ama elini kolunu
sallayıp da gitmelerine izin vermezsiniz.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan, ben de
kayıtlara geçmesi açısından
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) Bunun tevil götürecek bir
yanı yoktur. Yani Sayın Cumhurbaşkanının, bu
dosyayı göndermeden önce söylediği sözleri bir düşünmesi
lazım. Yani bu kadar, böyle güçlü şekilde itiraz edeceksiniz, Siz
milleti enayi mi zannediyorsunuz, geldiniz, insanı burada kestiniz?
diyeceksiniz, ondan sonra Viyana Sözleşmesi şu, bu deyip bu
dosyayı Suudi Arabistana göndereceksiniz. Bu, kabul edilebilir bir
şey değildir. Bu, Türkiye Cumhuriyetinin hür ve
bağımsız bir ülke gibi hareket etmemesi anlamına
gelmektedir. Sayın Erdoğan ve ekibinin bu tavrıyla Türkiye
egemenlik haklarından vazgeçmiştir Sayın Başkan. Yani
buradaki milletvekili arkadaşlar lütfen daha dikkatli olsunlar yani hiç
olmazsa buna yorum yapmayın ya. Ya, bunun yorum yapılacak, bunun
bahane uydurulacak bir durumu falan yok. Türkiye egemenlik haklarından
vazgeçmiştir yaptığınız bu tutumla, bu kadar nettir
olay.
Teşekkür ederim. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Buyurun.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkanım, Türkiyenin egemenlik hakkından vazgeçtiği
doğru değildir, kesinlikle bu ifadeleri kabul etmiyoruz. Türkiyenin
egemenlik hakkı devam etmektedir. Davanın kapatılması söz
konusu değildir, dava süreci devam ediyor. Yabancı adli makamlar -Suudi
Arabistan- mahkûmiyet kararı vermediği takdirde dosya yeniden
açılacaktır çünkü dosyanın bir nüshası da Türkiye
Cumhuriyeti devletindedir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ERHAN USTA (Samsun) Bir ay ceza verecek. Ne oldu,
iş bitti mi?
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sayın Başkanım, herhâlde suçta ağır
tahrik var.
ERHAN USTA (Samsun) Bir ay ceza verecek, oldu mu?
Yapmayın ya! Milletvekilinin bir itibarı vardır ya!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim
BAŞKAN Sayın Özkoç
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, suç Türkiyede
işlenmiştir. Türkiyede işlenen bir suç Suudi Arabistan
makamlarınca neden inceleniyor, neden görülüyor? Mahkeme Türkiyede
açılmıştır. Ne oldu da mahkemenin devamında Türkiye
Cumhuriyeti devleti mahkemeyi, bu kararı durdurtarak Suudi Arabistana bu
yetkiyi vermiştir? Türkiye Cumhuriyeti, kendi elinde bulunan egemenlik
yetkisini kime dayanarak Suudi Arabistana devrediyor? Yani bunu
konuşmayacak mıyız? Türkiyede bir cinayet işlenmiş,
cinayet. Türkiyede işlenen cinayetin hesabını Türk mahkemeleri
sorar, Türk mahkemeleri bakar. Suudi Arabistan kim oluyor?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Durma kararı
vardır efendim, kapatılma yok.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiyenin Milli
Çıkarlarına Yönelik Her Türlü Tehdit ve Güvenlik Riskine
Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri
Almak, Libyadaki Gayrimeşru Silahlı Gruplar ile Terör Örgütleri
Tarafından Türkiyenin Libyadaki Menfaatlerine Yönelebilecek
Saldırıları Bertaraf Etmek, Kitlesel Göç Gibi Diğer
Muhtemel Risklere Karşı Milli Güvenliğimizin İdame
Ettirilmesini Sağlamak, Libya Halkının İhtiyacı Olan
İnsani Yardımları Ulaştırmak, Dönemin Libya Ulusal
Mutabakat Hükümeti Tarafından Talep Edilmiş Olan ve Bilahare Kurulan
Milli Birlik Hükümetinin de Gerek Duyduğunu Bildirdiği Desteği
Sürdürmek, Bu Süreç Sonrasında Meydana Gelebilecek Gelişmeler
İstikametinde Türkiyenin Yüksek Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde
Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç
Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir
Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul,
Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak
Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Türkiye
Sınırları Dışında Harekât ve Müdahalede Bulunmak
Üzere Yabancı Ülkelere Gönderilmesi, Bu Kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının Belirleyeceği Esaslara Göre
Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilmesi İçin Her Türlü Tedbirin
Alınması ve Bunlara İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre
Yapılması İçin Anayasanın 92nci Maddesi Uyarınca 2
Ocak 2020 Tarihli ve 1238 Sayılı Kararla Verilen ve 22 Aralık
2020 Tarihli ve 1273 Sayılı Kararla 2 Ocak 2021 Tarihinden itibaren
On Sekiz Ay Uzatılan İznin Süresinin, 2 Temmuz 2022 Tarihinden
İtibaren On Sekiz Ay Uzatılmasına Dair Tezkeresi (3/1963)
(Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Kocaeli Milletvekili Sayın Fikri Işık.
Buyurunuz Sayın Işık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkan, Gazi Meclisimizin değerli üyeleri;
Libya tezkeresinin 2 Temmuz 2022 tarihinden itibaren on sekiz ay daha
uzatılması hakkındaki Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye-Libya
kardeşliği tarihî kökleri olan, dört yüzyıla yakın
birliktelik barındıran, çok yakın akrabalık ilişkileri
olan, kardeşlik ilişkileri olan, kültürel ve inanç bağı olan
önemli bir ilişkidir. Bu kardeşliğin, her kritik dönemde gerek
Türkiye tarafından gerek Libya tarafından gereğinin yerine
getirildiğini müşahede ediyoruz. Bakınız, Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün de bizzat rol aldığı, mücadele verdiği
İtalyaya karşı Libyanın bağımsızlık
mücadelesinde Türkiye üzerine düşeni yapmıştır. Daha
sonraki süreçte, Kıbrıs savaşında Libya üzerine düşeni
yapmıştır.
Şubat 2011de Kaddafi rejiminin devrilmesinden
sonra ortaya çıkan kaos, kargaşa ortamı Libyada çok önemli bir
sürecin başlamasına sebep oldu. Evet, bu süreçte Libya halkı
ciddi acılar çekti, ciddi sıkıntılar çekti; Libyada
istikrar tamamen kayboldu, kardeş kanı dökülmeye başladı ve
bu olayların üzerine, her zaman olduğu gibi, Birleşmiş
Milletler gecikmeli olarak 17 Aralık 2015te Suheyratta bir Libya Siyasi
Anlaşması tesis etti ve bu anlaşma gereği 2259
sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararıyla
Ulusal Mutabakat Hükûmeti Libyanın tek ve meşru hükûmeti olarak ilan
edildi. Bu hükûmetin varlığını kabul etmeyen General
Hafterin 4 Nisanda başlattığı saldırılar
Libyada çok ciddi bir istikrarsızlık oluşturdu. Hedef,
başkenti ele geçirmek ve Libyada Birleşmiş Milletlerin de tek
ve meşru olarak tanıdığı hükûmeti devirmekti.
İşte bu ortamda Ulusal Mutabakat Hükûmeti -daha sonra ismi Ulusal
Birlik Hükûmeti olarak değişti- 2019 Aralığında
Türkiyeden yardım istedi, Türkiyeden destek talep etti ve 2 Ocak 2020
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhurbaşkanlığı tezkeresini
burada görüştü ve kabul etti. Evet, Türkiyenin desteği bundan sonra
Libya Ulusal Mutabakat Hükûmetinin arkasında oldu. O günden bugüne
yaklaşık iki buçuk yıl geçti, otuz ay geçti. Peki, otuz ayda ne
oldu? Otuz ay önce burada bu tezkereye karşı çıkan muhalefetin
acaba argümanları gerçekleşti mi, endişeleri gerçekleşti mi
yoksa bugün, iki buçuk yıl öncesine göre daha sakin, göreceli daha
istikrarlı, barışın daha fazla konuşulduğu bir
Libya mı var? Bu soruya cevap vermek durumundayız.
Evet, Türkiyenin desteğiyle Ulusal Mutabakat
Hükûmeti öncelikle kendine yöneltilen saldırıları durdurdu, kaos
ve istikrarsızlık önlendi, sahada geçici de olsa bir sükûnet
sağlandı ve artık Birleşmiş Milletlerin
öncülüğünde yapılacak görüşmeler için psikolojik bir ortam
oluştu. Bakınız, her iki taraftan bir tanesinin mutlak
galibiyeti görüşmeler için psikolojik ortamı zehirler. Güçler dengesi
ancak bir araya gelme, konuşma, müzakere etme ve sorunları masada
müzakere yoluyla çözme imkânı sağlar. Onun için, psikolojik
ortamın oluşması önemliydi; işte, Türkiye'nin Libya'ya
asker göndermesi, oradaki meşru hükûmete destek vermesi öncelikle bu
psikolojik ortamı sağladı.
Evet, muhalefetin endişeleri
gerçekleşmedi. 2022 Ocağında ve 22 Aralıkta buradaki Meclis
görüşmelerinde muhalefetin ortaya koyduğu o argümanların hiçbiri
sahada gerçekleşmedi. Arzu etmediğimiz bazı olaylar oldu ama
bugün gelinen noktada Libya'da görece sükûnet var, Libya'da bir ateşkes
ortamı var ve Libya'da müzakerelerin yürütülmesine yönelik zaman zaman
aksasa da, kesintiye uğrasa da bir irade var. Bu, aslında Libya'da
Türkiye'nin varlığının ortaya koyduğu bir
başarıdır, Türk Silahlı Kuvvetlerinin orada
bulunmasının Libya halkına getirdiği huzur ve güvenliktir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu noktada, bugün, özellikle İYİ Parti
sözcüsü Sayın Aydın Adnan Sezgin'in konuşmasını büyük
bir dikkatle izledim, İYİ Parti'nin şu andaki tezkereye evet
oyu vereceğini ifade etmesinden de büyük bir memnuniyet duydum çünkü
hakikaten dış politika, uluslararası konular partiler üstü ele
alınması gereken
Evet, biz, iktidar olarak muhalefetin her türlü
eleştirisini dikkate almak durumundayız ama muhalefet de baştaki
endişelerin ortaya çıkmamasından dolayı tavır
değişikliğini de bir erdem olarak görmeli ve bu noktada tavır
değişikliğini gerçekleştirebilmeli. Ben, İYİ
Parti Grubuna bu açıdan teşekkür ediyorum.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Faziletimizi anladığınız için biz de size
teşekkür ediyoruz.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, Türkiye, bu süreçte, adil ve kalıcı
barış için inisiyatif aldığını ve her zaman
diyalog ve uzlaşmadan yana olduğunu bir kez daha gösterdi.
Bakınız, değerli
arkadaşlarım, burada eleştiri yapan, eleştiriyi biraz da
eleştiri sınırlarının dışına
çıkaran arkadaşlarımız için özellikle söylüyorum: Hükûmetimiz,
Türkiye Büyük Millet Meclisinden aldığı bu yetkiyi son derece
dikkatli kullandı, yerinde kullandı, gerektiği kadar
kullandı, yeterli ve ölçülü kullandı. Ne ülkeyi birtakım
gereksiz gerilimlere soktu ne de Libya'daki durumu daha kötüleştirecek
adımın atılmasına vesile oldu; buna müsaade etmedi.
Birleşmiş Milletlerin, klasik tavrını biliyorsunuz, Önce
bir izleyelim, birbirlerini yesinler, ondan sonra bakarız.
anlayışı vardır. İşte, Bosna'da, Srebrenitsa'da,
Avrupa'nın göbeğinde yaşananları bilmiyor muyuz? Biliyoruz.
Dünyanın pek çok yerinde Önce izleyelim, sonra icabına
bakarız. anlayışıyla hareket etmişti ama Türkiye,
Libya'da kardeş kanı dökülmemesi için alması gereken inisiyatifi
aldı ve bunda da başarılı oldu.
Evet, bugün, özellikle hem Libya'nın
istikrarı hem Libya halkının huzuru ve güvenliği
açısından Türkiye yapması gerekeni yaptı ama aynı
zamanda Türkiye kendi ulusal çıkarlarının gereğini de
yerine getirdi. Bu süreçte -biraz önce Değerli Grup Başkan Vekilimiz
de çok güzel ifade etti, diğer arkadaşlarımız da söyledi- 2
önemli mutabakat muhtırası imzalandı; birincisi, Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılmasına
İlişkin Mutabakat Muhtırası; ikincisi de Güvenlik ve Askerî
İş Birliği Mutabakat Muhtırası.
Değerli arkadaşlar, bu mutabakat
muhtırasıyla, özellikle Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat
Muhtırasıyla Türkiye Yunanistanın yapmak istediği
oldubittiye çok net bir cevap verdi, Kimse Türkiyenin mavi vatanına
yönelik oldubittilere yeltenmesin, bunun sonucu olur. diye Türkiye bunu çok
net şekilde ortaya koydu. Libya Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle bu konuda
yapılan anlaşma Türkiyenin elini güçlendirdi, elini kuvvetlendirdi
ve uluslararası alanda da Türkiyenin pozisyonunu daha da güçlendirdi.
Evet, Türkiye, mavi vatandan asla taviz vermez; Türkiye, bir karış
toprağından asla taviz vermez, bununla ilgili gereken her türlü
tedbiri almaktan da asla ve asla çekinmez.
Bu arada, tabii ki şunu da özellikle ifade
etmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, Akdeniz, tarihin her döneminde
çok önemli jeostratejik konumu olan bir bölge. Ta beş bin yıllık
tarihte sadece coğrafi keşiflerin yapılmasından dolayı
bir süre için stratejik önemi azalsa da özellikle buharlı gemilerin
faaliyete geçmesi, Süveyş Kanalının açılması,
Akdenizi ve özellikle Doğu Akdenizi dünyanın en stratejik
noktalarından biri hâline getirdi. Şu anda dünyadaki ticaretin yüzde
80 ile 90 arası deniz yoluyla yapılıyor; bunun yüzde 30 ile 40
arası da bildiğimiz kadarıyla Akdeniz üzerinden
yapılıyor. Bu kadar stratejik noktada bulunan Akdenizde, özellikle
Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye rağmen hiçbir oyunun
kurulamayacağı açıktır ve muhakkaktır.
Yunanistan'ın, bu noktada, Türkiye'yi dışlayıcı,
Türkiye'yi âdeta oyunun dışına itmeye çalışan
anlayışı Türkiye tarafından kabul edilmez, edilemez.
Aslında, bunun, uluslararası ilişkilerde de pratikte hiçbir
karşılığının olmadığı her geçen
gün ortaya çıkıyor. Bakınız, işte, İngilizce
adıyla EastMed pipeline dedikleri Doğu Akdeniz doğal gazı
büyük bir gürültüyle, büyük bir vaveylayla imzalandı ama en son,
geçtiğimiz iki veya üç önce Amerika Birleşik Devletleri bu
anlaşmadan çekildiğini açıkladı. Yapılan tüm
fizibilite çalışmalarında, bu Doğu Akdeniz hidrokarbon
yataklarının Avrupa'ya ulaştırılmasında tek
fizibil yolun Türkiye olduğu gösteriliyor; eğer denizden giderseniz 7
milyar dolar, Türkiye'den giderseniz 2 milyar dolar. Böyle olunca herkes
artık Türkiye'yle anlaşmak durumundayız, Türkiye oyunun içinde
olmazsa bu iş olmaz. noktasına geldi ve Yunanistan da alması
gereken dersi aldı. Tabii, Yunanistan'ın hem silahsız
kalması gereken adalarla ilgili hem kıta sahanlığı
sorunuyla ilgili hem de Türkiye'yle ilgili tüm ikili meselelerde provokatif bir
yaklaşım sergilemesi, her platformda Türkiye'yi şikâyet etmeye
kalkması aslında bize göre boşuna değil; bunun, büyük
oranda Yunanistanın iç politikasından
kaynaklandığını biliyoruz. Özellikle, iktidar partisinde
Dışişleri Bakanı Dendias ile Miçotakis arasındaki
çekişmede maalesef Miçotakis Türkiye kartını oynama gafletinde
bulundu, Türkiyeyle ilişkileri gererek Dendiasın partideki
ağırlığını dengeleme gibi hatalı bir
stratejiye sarıldı. E, bu da Türkiyenin son derece ciddi tepkisini
çekti. Sayın Cumhurbaşkanımız, Miçotakisle
görüşmesinde Bak, gel, bu işleri birlikte çözelim. Türkiyenin
Yunanistanla dostluktan başka bir amacı yok. Gel, araya başka
ülkeleri koymayalım, doğrudan müzakerelerle aramızdaki
sorunları çözelim. Sorunumuz var mı? Var ama her sorunun bir çözümü
de var. dedi fakat Miçotakis ne yaptı? İstanbuldan ayrılır
ayrılmaz gitti, Amerikan Kongresinde son derece
yakışıksız, son derece provokatif bir konuşma
yaptı. Tabii, bu maalesef hem Ermenilerde var hem Rumlarda var, bu
diasporanın verdiği gaz da herhâlde bu işin sebeplerinden biri
ancak şunu ifade etmemizde fayda var, bizim Miçotakise tavsiyemiz
şu: Ya Venizelosun ilk dönemini tercih edeceksin ya Venizelosun son
dönemini tercih edeceksin. Biliyorsunuz, o da Yunanistanın bir
Başbakanı. Venizelos, İzmirin işgalinden sonra Sevrin
Osmanlıya ve Türklere kabul ettirilmesi için özellikle İngiltere
Başbakanı Lloyd George, Amerikan Başkanı Wilson ve
İtalya ve Fransa Başbakanlarının da gazıyla Anadoluyu
işgal etmeye kalktı. O süreçte Megali İdea peşinde
Anadoluda güya büyük Heleni kuracaktı, Megali İdeayı
gerçekleştirecekti ama Türkiyenin o meşhur ve güçlü müdafaası
ve Gazi Mustafa Kemal önderliğindeki Türk askerinden yediği tokat
önce onu iyi bir sersemletti; o arada Yunan halkından da büyük bir tokat
yedi, 1920 Kasımında girdiği seçimleri kaybetti, adam Anadoluda
Megali İdea peşindeyken Yunanistanda seçim kaybetti. Ha, belki o
arada, o sayede idamdan da kurtuldu, onu tarihçiler daha iyi bilir ama
şunu söyleyeyim: Yunan Egede denize döküldükten sonra, cumhuriyetimizin
kuruluşundan sonra Gazi Mustafa Kemalin o basiretli dış
politikası sebebiyle Yunanistanla ilişkiler öyle iyi bir noktaya
geldi ki -karşılıklı ziyaretler- Venizelos, Gazi Mustafa
Kemal Atatürkü Nobel Barış Ödülüne aday gösterdi.
Şimdi Miçotakise önerimiz şu: Tercihini
yap. İlk dönem Megali İdea peşinde koşan Venizelosu mu
örnek alacaksın yoksa Türkiyenin dostluğuyla kendi huzurunu,
barışını, kalkınmasını, refahını
seçen Venizelosu mu örnek alacaksın? Kendi Başbakanını da
örnek alsın. Bu noktada bizim tavsiyemiz, her zaman söylediğimiz
gibi, tüm sorunlarımızı müzakere yoluyla,
karşılıklı oturarak, karşılıklı
anlayış çerçevesinde, egemenlik haklarına saygı duyan ama
asla tartışmalı konuları bir provokasyon sebebi hâline
getirmeden oturmak, konuşmak, müzakere etmek ve mümkünse çözümlerine
birlikte ulaşmak. Bu noktada, şu anda, bazı büyük ağabeyleri
onu belki gazlıyor olabilirler, Hadi aslanım, hadi kaplanım!
diyebilirler ama geçen gün Sayın Çiprasın söylediği gibi,
bunların hiçbiri ihtiyaç duyulduğunda bizim arkamızda bulunmaz.
Miçotakisin bunu çok iyi bilmesini ve özellikle ona göre hareket etmesini ve
Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde Doğu Akdenizdeki tüm
kaynakların hak ve adalet ölçüsü içerisinde
paylaşılacağı, hidrokarbon yataklarından
Kıbrıs Türk halkının da, Kıbrıstaki
Rumların da, Türkiyenin de, Yunanistanın da ve bölgedeki tüm
ülkelerin de hakkaniyetle pay alacağı bir anlayışa
gelmelerini bekliyoruz.
Evet, biliyorsunuz, bu 1920deki olaydan sonra,
1974te, Kıbrıs Harekâtında da maalesef Yunanistan yine
yanlış bir yola girdi ve o adadaki Türkleri katletmeye
başladı. Türkiyenin müdahale edemeyeceğini düşündüler,
Türkiyenin o zaman içinde bulunduğu şartlar dolayısıyla
Kıbrısa asla müdahale etmeyeceğini hesap ettiler ama
hesaplarında yanıldıklarını da kısa süre sonra
anladılar. 1974 Barış Harekâtı, Türkiyenin en zor
koşullarda bile kendi soydaşlarını
koruyacağının, kendi millî çıkarlarını
koruyacağının en güzel göstergesidir.
O dönemde bu kararı alanların hemen hemen
tamamı şu anda rahmetli oldu. Hepsini rahmetle anıyorum,
minnetle anıyorum; rahmetli Eceviti, rahmetli Erbakanı, Semih
Sancarı, o dönemde görev alan herkesi rahmetle anıyorum.
Ha, tabii ki Kıbrıs Barış
Harekâtından biz de ders çıkardık. Nedir o ders? Savunma
sanayisinde asla dışa bağımlı olmama. İşte
onun için 1975te ASELSAN kuruldu, hemen arkasından ROKETSAN kuruldu,
TUSAŞ kuruldu, TEI kuruldu, HAVELSAN kuruldu; bunların etrafında
yüzlerce, binlerce savunma sanayisi şirketimiz kuruldu. Ama özellikle AK
PARTİ döneminde Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğan liderliğinde savunma sanayisinde önemli bir sıçrama,
önemli bir başarı hikâyesi yazıldı, yüzde 24 olan yerli
üretim bugün yüzde 80ler mertebesine geldi. Artık bugün Türkiye'de oyun
değiştirici silahları üreten bir savunma sanayisi var. 2020
Ocağında burada bir partinin grup sözcüsü Niye İHAları
Karabağa göndermiyorsunuz? demiş, biraz önce notlara baktım
konuşmaya hazırlanırken. Gönderdik, ne oldu? Karabağdaki
otuz yıllık Ermenistan işgaline Türkiye'nin desteğiyle
Azerbaycan son verdi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet, bugün size şunu büyük bir iftiharla ifade
edeyim ki geçen bir ay kadar önce Ukraynadaydık, Ukrayna
milletvekillerinin ifadesi: Bizim için güvenilir ülke Türkiye, güvenilir lider
Recep Tayyip Erdoğandır. (AK PARTİ sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) Değerli arkadaşlar, bu her yerde
ve her şartta söyleniyor, bizim için önemli olan budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FİKRİ IŞIK (Devamla) Sayın
Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN Buyurun.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Türkiye,
tarihi boyunca her zaman saygılı, hak ve adaletten yana,
insanların insanca yaşamasına, insanlık onuruna önem veren
bir politika izledi; bundan sonra da bu politika devam edecek. Süresini on
sekiz ay uzatmak istediğimiz Libya tezkeresinin de temel amacı budur.
Libyada kaos kesinlikle şu anda yatıştı; bu,
kalıcı bir barışa dönüşsün ve Libyalı
kardeşlerimiz barış, huzur içerisinde geleceğe güvenle yürüsün,
Türkiyenin çıkarları teminat altına alınsın ve büyük
ölçekte de bölgesel ve küresel barış tesis edilsin; tezkerenin
amacı budur. Bundan dolayı, biz AK PARTİ Grubu olarak tezkereye
olumlu oy vereceğimizi ifade ediyor, Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
ERHAN USTA (Samsun) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Usta
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın, Kocaeli Milletvekili
Fikri Işıkın (3/1963) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Hatip konuşmasında, İYİ Parti
Grubunun bugün Libyadaki askerî varlığımızın
süresinin uzatılmasına ilişkin evet yönündeki tutumumuza
teşekkür etti fakat bu teşekkürü yaparken sanki biraz, böyle Biz dün
gerçeği görmedik, bugün gerçeği görüyormuşuz. anlamına
gelebilecek bir ifadesi oldu.
Bir defa şunu söyleyelim: Biz, Ocak 2020de
Libyaya ilk defa asker gönderilmesine ilişkin tezkeredeki tutumumuzun
doğru olduğunu düşünüyoruz. O günün şartlarında
gerekçeleri de açıklanarak hayır oyu kullanıldı fakat
bugünkü tutumuzun da doğru olduğunu düşünüyoruz, buna
ilişkin gerekçelerimizi zaten Aydın Adnan Sezgin Bey
konuşmasında açıkladı. Libyada, uluslararası
konjonktürde ve Libyadaki şartlarda birtakım değişiklikler
olmuştur. Bu değişiklikler
Bugün orada bir de askerî
varlığımız vardır; askerî
varlığımızın arkasında güçlü bir Meclis
iradesinin olması yönünde bir tutumumuz vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) Dolayısıyla,
diğer gerekçelerle birlikte niye olumlu oy
kullandığımızı söylüyoruz; bu, bir fikir
değiştirme değildir veya dün gerçeği görmeyip bugün
gerçeği görme şeklinde bunun ifade edilmesi, algılanması
son derece yanlış olacaktır, hiçbir şekilde bunu kabul
etmemiz mümkün değildir.
Şimdi, sorularımız oldu, Aydın
Bey konuşmasında sorular sordu, endişelerini dile getirdi; biz,
AK PARTİ Grubundan bu sorulara cevap bekliyoruz, bu endişelere
ilişkin, bunları izale edecek ifadeler bekliyoruz. Bunları
yapmayıp sadece böyle bunun üzerinden siyaset yapılması
şeklinde bir şeyi kabul etmek mümkün değildir.
İYİ Partinin siyaset
anlayışında toptan hayır veya toptan evet diye bir
anlayış yoktur; bunu da herkesin bilmesi gerekir.
Teşekkür ederim. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özkoç
31.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Kocaeli Milletvekili Fikri
Işıkın (3/1963) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, sayın
hatip konuşması esnasında kardeş kanının
dökülmemesi için dedi. AKP iktidarı, çok net olarak, Amerika
Birleşik Devletlerini arkasına alarak Kıbrıs savaşında
bize tek destek veren Kaddafiyi bombalaması için İzmirden Amerikan
askerî uçaklarının kalkmasına izin verdi mi, vermedi mi?
Libyada, orada, minarede ezan okunurken, çocuklar ekmek almaya giderken
Amerikan uçakları İzmirden kalkıp da onları vurup
paramparça etti mi, etmedi mi? (CHP sıralarından alkışlar)
Dökülen kardeş kanı mıydı, değil miydi; bunun
cevabını vermesi gerekiyor. Kıbrısla ilgili tek dik duran
Libya lideri Kaddafi öldürüldükten sonra Amerikan askerlerinin Noelini
kutlayan AKP Genel Başkanı mıydı, değil miydi; cevap
vermesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Amerikan emperyalizmine
Türkiye Cumhuriyetinde hiçbir zaman sırtını dayamayan bir
siyasi parti olmuştur, adı Cumhuriyet Halk Partisidir. (CHP
sıralarından alkışlar) Az önce hatibin de ifade ettiği
gibi karar alınması gerekirken Kıbrısta Türk kanı
dökülmesin diye Kıbrısa asker çıkartan Bülent Ecevit, bu siyasi
parti ve koalisyondaki arkadaşlarıdır. (CHP sıralarından
alkışlar) Bunların hiçbir tanesini unutmamak lazım.
Şimdi, diyorlar ki: Adalara asker çıkarıyor. Vallahi bravo!
Bravo! Yirmi yıldan beri asker çıkarıyor. Dilimizde tüy bitti,
şimdiye kadar neredeydiniz? Şimdi mi aklınız
başınıza geldi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Amerika
Dedeağaç'ta, Selanik'te, Kavalada, Larissada, Stefanoviçte Amerikan
üsleri kurarken neredeydiniz? Türkiye'yi kuşatma altına alırken
nerelerdeydiniz? Biz mavi vatan diyen komutanı tutuklayan siyasi parti
değiliz, biz mavi vatan diyen komutanın arkasında dimdik duran
bir siyasi partiyiz. (CHP sıralarından alkışlar) Biz, mavi
vatanı savunuyoruz ancak biz bir kere daha soruyoruz
SALİH CORA (Trabzon) Siz savunuyorsunuz da
Ünal Bey karşı çıkıyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Orada doğal gaz ve
petrol arayan Amerikan şirketleri ile sizin kardeş ülkeniz Katar hâlâ
orada Türkiye'nin çıkarlarına karşı Amerika'yla neden
birlikte hareket ediyor, bunun da cevabını istiyoruz. (CHP
sıralarından alkışlar)
SALİH CORA (Trabzon) Ünal Çeviköze sözünüz
geçmiyor artık.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Tezkereler (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığının, Türkiyenin Milli
Çıkarlarına Yönelik Her Türlü Tehdit ve Güvenlik Riskine
Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri
Almak, Libyadaki Gayrimeşru Silahlı Gruplar ile Terör Örgütleri
Tarafından Türkiyenin Libyadaki Menfaatlerine Yönelebilecek
Saldırıları Bertaraf Etmek, Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel
Risklere Karşı Milli Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini
Sağlamak, Libya Halkının İhtiyacı Olan İnsani
Yardımları Ulaştırmak, Dönemin Libya Ulusal Mutabakat
Hükümeti Tarafından Talep Edilmiş Olan ve Bilahare Kurulan Milli
Birlik Hükümetinin de Gerek Duyduğunu Bildirdiği Desteği
Sürdürmek, Bu Süreç Sonrasında Meydana Gelebilecek Gelişmeler
İstikametinde Türkiyenin Yüksek Menfaatlerini Etkili Bir Şekilde
Korumak ve Kollamak, Gelişmelerin Seyrine Göre İleride Telafisi Güç
Bir Durumla Karşılaşmamak İçin Süratli ve Dinamik Bir
Politika İzlenmesine Yardımcı Olmak Üzere Hudut, Şümul,
Miktar ve Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak
Şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gerektiği Takdirde Türkiye Sınırları
Dışında Harekât ve Müdahalede Bulunmak Üzere Yabancı
Ülkelere Gönderilmesi, Bu Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının
Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin
Giderilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara
İmkân Sağlayacak Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
Anayasanın 92nci Maddesi Uyarınca 2 Ocak 2020 Tarihli ve 1238
Sayılı Kararla Verilen ve 22 Aralık 2020 Tarihli ve 1273
Sayılı Kararla 2 Ocak 2021 Tarihinden itibaren On Sekiz Ay
Uzatılan İznin Süresinin, 2 Temmuz 2022 Tarihinden İtibaren On
Sekiz Ay Uzatılmasına Dair Tezkeresi (3/1963) (Devam)
BAŞKAN Şahısları adına
İstanbul Milletvekili Sayın Sibel Özdemir.
Buyurunuz Sayın Özdemir. (CHP
sıralarından alkışlar)
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Libya'da görev süresinin on sekiz ay daha uzatılmasına dair
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerine ben de şahsım
adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle ülkemizin
bütünlüğü, güvenliği, huzuru, güvenlik güçlerimizin, Silahlı
Kuvvetlerimizin can güvenliğinin her zaman için önceliğimiz
olduğunu vurgulayarak sözlerime başlamak istiyorum. Elbette bu
önceliklerimizle birlikte sınırlarımızın
korunmasının, bölgemizin istikrarının ve huzurunun da
sağlanmış olmasını ülkemize yönelebilecek olası
tehditlere de karşı çok önemsiyoruz. Bu anlamda, özellikle,
dış politika söz konusu olduğunda, ülkemizin güvenliği söz
konusu olduğunda kişisel, kısa vadeli ve iç politikaya dönük
çıkar elde etme girişimlerine de karşı olduğumuzun
altını tekrar çizmek istiyorum. Ancak bu temel ilkeye son
yıllarda uyulmadığına sıklıkla şahitlik
ediyoruz. Kişisel, günübirlik ve iç politikada kısa vadeli
kazanım elde etmeye yönelik politik çıkışlar ülkemizin
saygınlığına ve itibarına gölge düşürmektedir,
uluslararası alanda ülkemizi gereksiz bir tartışma içine
taşımaktadır. Devlet politikasıyla bağdaşmadan
yapılan bu söylem ve alınan bu kararlar, sonuçları itibarıyla
uluslararası alanda itibar ve güven kaybetmemize neden olmakla birlikte,
tüm toplumumuz için ekonomik maliyetleri de beraberinde getirmektedir.
Elbette, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
ülkemizin tüm bölgelerde ve tüm alanlarda uluslararası
çıkarlarını, haklarını ve kazanımlarını
savunuyor ve koruyoruz. Bununla birlikte, her bölgede haklı tezlerimizi de
savunuyoruz. Sayın Işık, bu konuda sizden de farklı
düşünmüyoruz. Her ülkenin bağımsızlığına ve
toprak bütünlüğüne saygı duyarak -iç işlerine müdahil olmadan-
devlet politikamız olan yurtta barış, dünyada barış
felsefemizi sürdürmek üzere ülkemizin bütünlüğünü ve güvenliğini
önceliyoruz.
Değerli milletvekilleri, bugün, Meclisimizin
gündemine gelen, ülkemizin, 85 milyonun, Silahlı Kuvvetlerimizin
geleceğini çok yakından ilgilendiren bir tezkerenin süresinin
uzatılmasını ve bugünkü sistemde partili kimliği de olan
Cumhurbaşkanına geniş yetkiler verilmesini öngören bir tezkereyi
daha görüşüyoruz. 2 Temmuz tarihinde süresi dolacak olan tezkereyle,
Libya'ya asker gönderilmesi için verilen sürenin on sekiz ay daha uzatılması
talep edilmektedir. Değerli hatipler Libyadaki son siyasi
gelişmelere vurgu yaptı. Evet, bu sürece
baktığımız zaman, Birleşmiş Milletler
öncülüğündeki Libya Siyasi Diyalog Forumu Kasım 2020deki
toplantılarında devlet başkanlığı ve parlamento
seçimlerinin Aralık 2021de yapılmasına karar vermesine
rağmen bu seçimler planlanan tarihte yapılamıyor. Tobruktaki
Temsilciler Meclisi, mevcut Ulusal Birlik Hükûmetinin görev süresinin
Aralık 2021de dolduğu gerekçesiyle, şubatta, ülkesinin
batısındaki bir grup milletvekilinin -belki de
çoğunluğunun- katılmadığı bir oturumda bir
başbakan seçiyor ve güvenoyu alıyor. Diğer taraftan -daha
ilginci- Ulusal Birlik Hükûmeti Başbakanı ise bu kararı
tanımıyor; görevinin başında olduğunu ve seçilmiş
bir hükûmet olarak bu göreve kendisinin devam edeceğini söylüyor. Yani,
Libyanın yapısına baktığımız zaman tamamen
dağınık, 2 farklı hükûmetin bulunduğunu görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, elbette, Libyada 2011
yılı başında başlayan yönetim krizinin, siyasi
çatışma ortamının, parçalanmış
yapıların devam ettiğini bugün de görüyoruz. Yani, daha evvelki
bir tezkereyle biz orada güvenlik güçlerimizi görevlendirdik ama bu
çatışma ortamında bir katkısı olmadı ve bugün de
bu siyasi karışıklık devam ediyor. Libyanın kendi
siyasi, iç meselesi olan bu sorunlar elbette Birleşmiş Milletler ve
uluslararası hukuk temelinde, kendi içinde çözüme ve istikrara
kavuşacaktır. Biz tabii ki Libyadaki, Akdenizdeki ve en kritik
bölge olan Doğu Akdenizdeki hukukumuzun ve
çıkarlarımızın korunmasına yönelik atılan
adımları destekliyoruz, ki evvelki tezkerelerde bunları da
destekledik. Ancak bu süreçte yanlı, siyasi saiklerle ve bir tarafı
muhatap alan ancak diğer tarafı karşısına alan politikaların
çıkmazlarının ve sonuçlarının ülkemize büyük maliyetler
yüklediğine de şahitlik ettik. Bizler, Libyada bugüne dek, tabii ki
Birleşmiş Milletler anlaşmaları kapsamında meşru
kabul edilen Ulusal Mutabakat Hükûmeti ve Tobrukta bulunan Temsilciler
Meclisiyle yani bütün taraflarla görüşülmesini önerdik, Sayın
Çakırözer de bu süreci detaylı olarak bilgilerinize sundu. Ancak
görüşmekte olduğumuz bu tezkere metninde uluslararası
anlaşmanın onay mercisi olmasına rağmen Temsilciler
Meclisinden bahsedilmemesini bir eksiklik olarak gördüğümüzü tekrar
vurgulamak istiyorum çünkü bu husus bizim Doğu Akdenizdeki
haklarımız ve kazanımlarımız açısından
önemli. Bu anlaşmanın Libya nezdinde geçerli olması ve
uluslararası hukuk açısından da etki yaratması
açısından bu metinde bu atfın yapılması gerekiyordu.
Değerli milletvekilleri, tezkereyi getiren
siyasi iktidar eğer gerçekten yapıcı bir ara buluculuk rolü
üstlenmek istiyorsa öncelikle güvenilir aktör sıfatını kazanma
çabası içine girmelidir; bu güveni kazanması, Libyadaki sorunun
derinleşmesini önlemek ve ülkemizin barışçıl bir
dış politika eksenine kavuşması için atacağı ilk
adım da Libya konusunda Birleşmiş Milletler kararlarına ve
uluslararası hukuka uygun bir siyaset izlemesidir. Bu anlamda, Birleşmiş
Milletlerin, Gadames görüşmelerinde yabancı unsurların askerî
temas hatlarından çekilmesi uyarısı vardır; ben bu
uyarıyı tekrar dikkatinize sunmak istiyorum. Yine,
Dışişleri Bakanının ülkemizi ziyaretinde
yaptığı bir konuşmada benzer beyanda bulunduğunu da
yine dikkate almamız gerektiğini düşünüyorum.
Evet, değerli milletvekilleri, ben bu tezkere
metninin son paragrafına biraz vurgu yapmak istiyorum çünkü son paragrafta
bu tezkereye onay vermemiz noktasındaki bazı gerekçelere yer
verilmiş. Bakın, bu gerekçelerden bir tanesi de süratli ve dinamik
bir politika izlenmesine yardımcı olmak. Şimdi, bu
yaklaşım, aslında siyasi iktidarın bu dış
politikaya ne kadar kısa vadeli ve günübirlik bir bakış
açısı olduğunu da ortaya koyuyor. İşte, biz, Cumhurbaşkanına
hızlı, süratli, dinamik yetkiler vermemeliyiz; biz, akılcı
ve uzun erimli kararlar almalıyız. Bakın, bugün, gelecek
nesilleri ilgilendiren, yüz yıl sonrasını ilgilendiren ülkeler
arasındaki yaptığımız bu anlaşmalara, bu
karşılıklı ilişkilere kararlar verirken devlet
aklıyla kararlar vermeliyiz.
Değerli milletvekilleri, diğer yandan,
yine bu tezkerenin son parafında başka bir gerekçe olarak bu sürenin
uzatılmasının kitlesel göçü engelleyeceği gerekçesi
sunulmuş. Bakın, kitlesel göçle mücadelede sınır
güvenliği için gerçekten bu tezkereye ihtiyaç var mı? Kitlesel göç
sorununu bu tezkerenin bir gerekçesi göstermek, bu iktidar açısından
bir çelişki değil mi? Ülkemize yönelik düzensiz göçle mücadelede
oldukça tartışmalı olan 18 Mart Göç Mutabakatında ülkemize
ekonomik ve toplumsal külfetler yükleyen bu iktidarın bu
yaklaşımı ne kadar inandırıcı? Bu iktidarın
başarısız, hatalı, yanlış
politikalarının sonucunda ülkemiz bugün zaten çok ciddi bir göç ve
mülteci kriziyle karşı karşıya kalmadı mı?
Evet, bu tezkerenin süresinin
uzatılmasında diğer bir gerekçede ise partili kimliği olan
Cumhurbaşkanına çok geniş yetkiler verildiğini görüyoruz.
İşte, Cumhurbaşkanının, verilen bu yetkiyle güvenlik
güçlerimizin, Silahlı Kuvvetlerimizin görevlendirmesi, hudut, sayı,
zamanla ilgili her türlü takdir ve tayine yetkisi var. Yine, aynı zamanda,
güvenlik güçlerimizin sınır dışı harekât ve müdahalesi
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
yapılacak. Şimdi, bu geniş yetkilere Silahlı Kuvvetlerin
bakış açısı, yaklaşımı nedir; biz bunu
bilmiyoruz. Bugün siyasi ortamda iç karışıklıkların ve
tarafların olduğu Libyada bu kadar geniş, ucu açık
yetkilerin verilmesi bence daha dikkatle
tartışılmalıdır. Oysa bizim hedefimiz başka
ülkelerde yaşanan siyasi istikrarsızlıklar,
parçalanmış yapılar üzerinden kısa vadeli çıkarlar
elde etme veya bir pazarlık yapma olmamalıdır, bu ülkelerle
ilişkilerimizde gelecek nesillere onurlu, itibarlı bir iz ve bir
miras bırakmak olmalıdır. Libyayla ekonomik ve ticari
ilişkilerimiz, bölgesel iş birliklerimiz, kazanımlarımız
diğer komşu ülkelerle olduğu gibi elbette güçlendirilmelidir ama
biz bu tezkerenin süresinin uzatılması noktasında
kaygılıyız çünkü bu iktidarın dış politikadaki,
özellikle resmî aday ülkesi olduğumuz Avrupa Birliğiyle olan
ilişkileri, uluslararası kurumlarla olan ilişkileri ülkemizi
tartışmalı bir konuma taşımıştır.
Kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyinin siyasi denetimine
alındık, AİHM kararlarını tanımıyoruz, bu
noktada tartışmalı bir ülke noktasına geldik; güçler ayrılığı,
hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlüklerde taahhüt edilen
yükümlülüklerimizden de uzaklaştık. Yaşanan geriye
gidişlerin neticesinde kırılganlıklar ve kurumsal
dışlanmalar gündeme geldi ve yaklaşık dört yıldır
uygulanan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde
kurumsallaşmanın en çok zarar gördüğü alanlardan biri
dış politika alanı ve dış ilişkilerimiz oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Özdemir.
SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) Dış
politikadaki kazanımlarımız maalesef iç politikaya dönük hamasi
söylemlerle heba edildi. İşte sahada ve masada güçlü Türkiye
söylemlerinin maalesef somut bir sonucu doğmadı. Bırakalım
uluslararası muhatapları ikna etmeyi iç kamuoyunda biz muhalefet
partilerine, Meclise dahi anlatmakta ve destek bulmakta eksik ve yetersiz
kalındığına şahit oluyoruz. Evet, Libyayla ilgili
geçmişte verilen tezkerenin sonuçları ne oldu? Libya bizden
nasıl bir destek istedi, neye karşılık istedi bu
desteği? Libyayla nasıl bir mutabakatımız var? Bu sorulara
cevap verilmemişken şimdi yeniden görev süresinin
uzatılmasıyla ilgili geniş bir yetki isteniyor. Biz, öteden beri
ülkemizin uluslararası çıkarlarını ilgilendiren konularda
şeffaflığı, bilgi paylaşımını,
iknayı ve uluslararası çıkarlarda ortak karar almayı
önemsiyoruz değerli milletvekilleri.
Evet, sonuç olarak, işte böylesine bir süreçte
önümüzdeki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun.
SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Evet, son olarak önümüzdeki seçimlerde değerli
milletvekilleri, iktidara geldiğimizde dış politikada
atacağımız ilk adım ülkemizin bütünlüğünün
korunması, güvenliğinin sağlanması; tabii ki
kazanımlarının, haklarının, hukukunun sonuna kadar
savunulması; Silahlı Kuvvetlerimizin can güvenliğinin
sağlanması temelinde geleneksel yurtta barış ve dünyada
barış çizgisine ve az evvel Sayın Işıkın
bahsettiği, hatırlattığı yüce Atatürkün o basiretli,
ilkeli dış politikasına tekrar ülkemizi döndüreceğiz
diyorum.
Hepinizi, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahısları adına
Osmaniye Milletvekili Sayın İsmail Kaya.
Buyurunuz Sayın Kaya. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İSMAİL KAYA (Osmaniye) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
bölgemizde huzur ve güvenliğin sağlanmasına yönelik Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulumuzu ve ekranları
başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmamın hemen başında tüm
şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla yâd ediyorum, hayatta
olan gazilerimize de Allahtan sağlıklı, uzun ömürler diliyorum.
Ülkemizin huzur ve güvenliği için büyük bir inanç, cesaret,
kararlılık ve fedakârlıkla görevini yapanlara da teşekkür
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, tarihin ve
coğrafyanın yeniden şekillendiği bir dönemde Türkiye hem
millî çıkarları doğrultusunda adımlar atmakta hem de
bölgesel barışa katkı vermektedir. Diplomasideki etkinlik
sahadaki güçle desteklenmektedir. Bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti ile
Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti arasında 27 Kasım 2019da
İstanbulda iki mutabakat muhtırası
imzalanmıştır; biri, Akdenizde Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılmasına
İlişkin Mutabakat Muhtırası, diğeri ise Güvenlik ve
Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırasıdır.
Meclisimiz tarafından kabul edilen Güvenlik ve
Askerî İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
hükümleri doğrultusunda meşru Libya Ulusal Mutabakat Hükûmetinin
Türkiyeden askerî destek ve iş birliği talebi söz konusu
olmuştur. Libyaya verilen destek hem hukuki bir yükümlülük hem de millî
hafızaya sadakattir. Sömürge zihniyetiyle emellerini, bölgedeki
istikrarsızlığı destekleyerek, yasa dışı
aktörleri finanse ederek gerçekleştirmeye çalışan odakların
yanında değil karşısında durmak millî duruşun
kayıtsız şartsız gereğidir.
Sayın milletvekilleri, iki ülke arasındaki
ilişki, tarihî dostluk ve güven esasına dayalı bir
ilişkidir. Libya, bizim için uzun tarihî ve kültürel
bağlarımızın olduğu, deniz ülke sahası bakımından
komşumuz olan, vefalı, dost bir ülkedir. 20nci yüzyılın başlarında
Gazi Mustafa Kemalin Libya halkının sömürge zihniyetiyle olan
mücadelesine verdiği destek hâlâ hafızalarda taptaze yerini
almaktadır. Sahada sondaj ve araştırma gemileriyle yapılan
faaliyetler ile Mavi Vatan -deniz- Tatbikatı ülkemizi çevreleme politikasına
karşı attığımız kararlı
adımlardır. Bu süreçte Doğu Akdenizdeki egemenlik
haklarımızın ikili anlaşmalarla desteklenmesi gerekiyordu.
Bu kapsamda, Libyayla yapılan anlaşmalar Akdenizdeki hak ve
hukukumuzu koruma yolunda atılmış isabetli adımlardır.
Görüşmekte olduğumuz bu tezkere,
Libyanın istikrar, huzur ve güvenliğine destek veren; Türkiyenin
Doğu Akdenizdeki hak ve çıkarlarını muhafaza eden ve
bölgesel barışa katkı veren bir tezkeredir. Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılması ile Askerî
İş Birliği Anlaşmaları, Doğu Akdenizde
kazandığımız hareket alanının devamı,
bölgede kazandığımız siyasi ve hukuki inisiyatifin
sürekliliği bu tezkerenin güçlü bir iradeyle icrasına
dayanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Libyaya asker
gönderme, silah ve mühimmat ile teknik ve askerî bilgi desteği
sağlanması uluslararası hukuk açısından meşrudur.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2015 yılındaki 2259
sayılı Kararı Türkiyeye ve Birleşmiş Milletlere üye
diğer ülkelere bu sorumluluğu vermektedir. Ayrıca, Libyadaki
çatışma ortamı sivillerin ölümlerine, DEAŞ ve El Kaide gibi
terör örgütlerinin faaliyet yürütmesine ortam oluşturmakta; dahası,
Libyada faaliyet gösteren Türk şirketlerinin güvenliğini de tehdit
etmektedir. İşte, Türkiye tüm bu meşru ve insani sebeplerin
yanı sıra, uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve sorumlulukla
hareket etmektedir; bu kapsamda, Libyaya komşu olan Tunus ile Akdenize
kıyısı bulunan Cezayir ve İtalya gibi ülkelerin yanında
Sudanın da yaşananlardan etkilenme potansiyeli
düşünüldüğünde, bu ülkelerle Libya konusunda
yapacağımız diplomatik temas ve iş birliği Türkiyenin
bölgesel barışa katkı sağlayan gayretlerini
güçlendirecektir. Nitekim, bu ülkeler büyük ölçüde Libya Ulusal Birlik
Hükûmetine verilen desteğin de arkasındadır.
Uluslararası kuruluşlar
aracılığıyla barış ve güvenlik alanında en
kuvvetli katkıyı sunan Türkiyenin, yine uluslararası hukuk
bağlamında, kendi güvenliğini korumak için sınır ötesi
harekâtlar gerçekleştirmesinin hiçbir yanlış ya da gayrihukuki bir
yeri yoktur. Türkiye haklı, hukuki ve meşru bir zeminde faaliyet
yürütmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz bütün operasyonlarda
dünyaya en güzel insanlık dersleri veren asil ve şanlı bir
ordudur. Türk askeri, barışın güvercini, savaşın
kartalı, kadife eldiven içinde çelik bir yumruktur.
Sonuç olarak, Türk dış politikası,
son yıllarda, masada ve sahada etkinlik ilkesiyle hareket etmektedir.
Türkiye'nin millî çıkarları bu iki alandaki güçlü duruşla tesis
edilmekte ve korunmaktadır. Bu dönemde gördük ki sahada güçlüyseniz masada
da güçlüsünüz. Bu ilkeyle Türkiye, Libyanın güvenliğini ve
istikrarını tehdit eden her türlü teşebbüs
karşısında Libyanın toprak bütünlüğünü,
istikrarını, meşru kurumlarını, siyasal
bağımsızlığını desteklemektedir çünkü
Libyada olanlar sadece bu ülkeyi değil tüm bölgeyi ve Türkiyeyi
yakından etkilemektedir. Bu tezkereyle Akdenizde mavi
vatanımızı koruyor, haklarımızın gasbedilmesini
engelliyor, kardeş ülke Libyanın istikrarına ve bölgesel
barışa katkı yapıyoruz. Masada oluşan gerçekler, bu
tezkereyle sahada da perçinlenecektir.
Türkiye, Doğu Akdenizde meselelere ve
gelişmelere mahkûm değil, hâkim konumdadır ve bu konumunu da
sürdürmeye kararlıdır. Cumhurbaşkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, bölgesinde ve dünyada lider bir
ülke, söz sahibi bir ülke olmaya da devam etmekteyiz. Türkiye, Libyaya
savaşmak için değil, barış ve huzurun tesisi ve -Birleşmiş
Milletler kararında öngörüldüğü üzere- meşru Ulusal Birlik
Hükûmetine destek vermek için gitmektedir.
Sayın milletvekilleri, Libya, sadece duygusal
bağımızın olduğu bir coğrafya değildir.
Sahip olduğu kaynaklardan dolayı teröre bulanmış,
meşru hükûmeti tehdit altına alınmış olan Libya,
Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölgeye istikrarsızlık
yayabilir. Bu konu, bir parti meselesinden çok, ülke güvenliğini,
geleceğini, kazanımlarını ilgilendiren bir konudur.
Yarının Türkiyesine daha büyük tehdit ve tehlikeleri miras
bırakmamak için, sorunları torunlarımıza havale etmemek
için bugün bizden bekleneni yapmalıyız. Türkiye, toprak
bütünlüğünü sağlamış, istikrarlı, güvenli ve tüm Libya
vatandaşlarını kucaklayan bir Libya'yı desteklemektedir.
Türkiye'nin tarafı Libya halkının tamamıdır. Libya'da
kapsayıcı bir siyasi çözüm, söz konusu ülke ve bölgeye istikrar
getirecektir. Ülke olarak biz bölgemizde barış, Libya'da siyasi
istikrar ve çözüm istiyoruz.
Gönül isterdi ki bu süreçte siyasi partiler olarak
bir irade ve hassasiyet göstersinler ancak gördüğümüz kadarıyla
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Cumhur İttifakı olarak
AK PARTİ ve Milliyetçi Hareket Partisi tarafından desteklenmekte,
İYİ Parti tarafından da desteklenmektedir. Gazi Meclisimizin
alacağı tarihî bu karar, bugün bizler, milletimiz ve dünya
tarafından takip edilirken yarın tarihin sayfalarında hak
ettiği yeri alacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken
Cumhurbaşkanlığı tezkeresine kabul oyu vereceğimi
bildirerek siz değerli milletvekillerine ve ekranları
başında bizleri izleyen aziz milletimize saygılarımı
sunuyor, tezkerenin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini dileyerek
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.49
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.20
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nimetullah ERDOĞMUŞ
KÂTİP
ÜYELER: Sevda ERDAN KILIÇ (İzmir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 105inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Sayın Osmanağaoğlu...
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
32.- İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlunun,
İzmirin Tire ilçesine bağlı Çeriközü Mahallesinde yaşanan
dolu afetine ilişkin açıklaması
TAMER OSMANAĞAOĞLU (İzmir)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İzmir Tire Çeriközü Mahallemizde yaşanan
dolu afetinden sonra yetkililerle, mahalle muhtarımızla ve
hemşehrilerimizle yaptığımız görüşmelerde hasar
tespit çalışmalarının yapıldığı yerinde
tespit edilmiştir. Devletimizin oluşan zararı telafi etmek için
gereken çalışmaları en kısa sürede yapacağına
inanıyor, sürecin takipçisi olduğumuzu da bir vesileyle ifade etmek
istiyorum. Buradan Çeriközü Mahallemize geçmiş olsun dileklerimi iletiyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Keven...
33.- Yozgat Milletvekili Ali Kevenin, Yozgatta yaşanan dolu ve
sel afetine ilişkin açıklaması
ALİ KEVEN (Yozgat) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta sel ve dolu afetini
yaşayan Yozgatlı hemşehrilerime buradan tekrar geçmiş olsun
dileklerimi iletiyorum.
Özellikle Boğazlıyan'ın Uzunlu
beldesi ile Abdilli, Yapalak, Yoğunhisar, Bahariye köylerinde; Yerköyün
Çamdibi, Kayadibi, Topaç, Poyraz, Kargı köylerinde; Akdağmadeninin,
Muşalikalesi, Kirsinkavağı ve Altınkaya mezralarında
etkili olan dolu yağışı ekili alanlarda ciddi maddi zarar
oluşturmuştur. Tam hasat öncesi yaşanan bu
sıkıntı Yozgat çiftçisinde büyük yara açmıştır.
Yozgatta zarar gören bu bölgeler acilen doğal afet bölgesi ilan edilmeli
ve devletimiz vatandaşlarımızın yaralarını
sarmalıdır. Ekili ürünü zarar gören çiftçimizin zararını
karşılayacak hasar tespit çalışmaları süratle
yapılarak acil destek ödemeleri yapılmalıdır. Ayrıca
zarar gören çiftçimizin borçları mutlaka faizsiz ertelenmelidir.
Saygılarımla.
BAŞKAN Sayın Bulut
34.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulutun, enflasyona ve taksici
esnafının sorunlarına ilişkin açıklaması
BURHANETTİN BULUT (Adana) Sayın Başkan,
Adanadan, Elâzığdan, Mersinden, Ağrıdan; Türkiye'nin 81
ilinden yükselen haklı bir isyanı dile getirmek istiyorum. Artan
enflasyonla gıdadan ulaşıma, barınmadan enerjiye tüm temel
gider kalemlerine gelen zamlar vatandaşın ve esnafın belini
büktü.
Akaryakıta her gün gelen zamlarla birlikte
vergi yükünün olağanüstü artması, benzinin, mazotun 30 liraya
dayanması özellikle taksici esnafını vurdu. Ülkemizin birçok
kentinde taksiciler seslerini duyurabilmek için protesto gösterileri
düzenliyor, konvoy hâlinde yolu kapatıp kontak kapatıyorlar. Artan
taksi ücretlerinden dolayı müşteri bulmakta zorlanan,
kazandığını akaryakıta veren, sigortaya,
aracının bakımına parası kalmayan taksici esnafı
kontağı çeviremez hâle geldi. Evine ekmek götüremeyen taksicilerin
sesini duyun, akaryakıttaki vergiyi kaldırın, zamları geri
çekin.
BAŞKAN Sayın Örs
35.- Trabzon Milletvekili Hüseyin Örsün, Trabzonun Araklı ilçesi
Taşönü Mahallesindeki çöp tesisine ilişkin açıklaması
HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Dün Trabzonun Araklı ilçesi Taşönü
Mahallesinde çöp tesisinin bulunduğu bölgede mahalle sakinleriyle
görüştüm, onların taleplerini ve şikâyetlerini dinledim. Biz
Taşönünde bu tesis olmaz, ÇED raporu yanlış. dediğimizde
Araklıya dünyanın en modern katı atık tesisini
kuracağız. diyerek bizi suçlayanlara sesleniyorum: Gidin, görün;
mahalle sakinleri çöp kokusundan kapı ve pencerelerini açamıyor;
martılar çöpleri alıp çevre evlerin bahçelerine, balkonlarına,
tarlalarına taşıyor. Taşönü yaşanmaz oldu,
vatandaş isyan ediyor. Gelin ama gaz maskelerinizi takarak gelin.
Taşönüne gidelim, vatandaşı dinleyelim; burası tesis mi
çöplük mü, hep beraber karar verelim.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Sayın Serter
36.- İzmir Milletvekili Bedri Serterin, Ödemişli çiftçi
kadınların sorunlarına ilişkin açıklaması
BEDRİ SERTER (İzmir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta Genel
Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu İzmirdeydi.
Pek çok kesimle olduğu gibi çiftçilerle de buluştu. Ödemiş
çiftçi buluşmasında Ödemişin çiftçi kadınları konuştu
ve iktidar çok rahatsız oldu. İzmirli çiftçi kadınlar
Çiftçileri, tarımı bitirdiniz. Geleceğimizi
kararttınız, borç batağındayız. dedi. Bir baktık
ki Tarım Bakanlığı yememiş içmemiş bu kadın
çiftçileri araştırmış Hiçbir sorunları yok,
Bakanlıktan destek aldılar. diye açıklama yapmış.
Bakanlık çiftçilerin sorunlarını çözmek için bu hızla
çalışsaydı neler olurdu sizler düşünün. Tarım
Bakanına sesleniyorum: 3 çiftçi kadınla uğraşmak yerine
ülkede bitme noktasına gelmiş tarıma el atın. Ülkede çiftçi
sayısı 493 bine gerilemiş, hacizli tarım arazisi
sayısı son altı yılda yüzde 101 artarak 3 milyon 700 bine
ulaşmış durumda. Sudanda büyükbaş hayvan sayısı
130 milyonken, adetken Türkiyede 17 milyon
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Gergerlioğlu
37.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlunun, cezaevlerindeki
hak ihlallerine ilişkin açıklaması
ÖMER FARUK GERGERLİOĞLU (Kocaeli)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cezaevlerinde hak ihlalleri had safhaya
ulaşmıştır. Geçtiğimiz günlerde Patnos Cezaevinde
hayatını kaybeden Kadir Karademir isimli mahpus hakkında ciddi
bir açıklama yapılmıyor. Aile öldürüldüğünü düşünüyor.
Önemli iddialar var, intihar ettiği şeklinde bilgiler alıyoruz.
Anladığımız, cezaevlerinde mahpuslar son derece önemli
sıkıntılar yaşıyorlar.
Siyasi mahpuslara görüntülü görüşme hakkı
tanınmıyor. Adli mahpuslara yarım saat görüntülü görüşme
hakkı tanınırken siyasi mahpuslara tanınmaması büyük
bir ayrımcılık ve hatta adli mahpuslarda bir saate kadar
uzayabilen görüntülü görüşme siyasi mahpuslarda bir saniye bile
olmamaktadır. Bu, anayasal eşitlik ilkesine de aykırı bir
durumdur. Cezaevleri yönetmelikleri de uygulamamaktadır ve mahpuslar
depresyona ve intihara sürüklenmektedir. Ölümlerden cezaevleri ve Adalet
Bakanlığı sorumludur.
BAŞKAN Sayın Erel
38.-Aksaray Milletvekili Ayhan Erelin, İmece Plastik Anonim
Şirketine ait fabrikada sendikaya üye olduğu için iş akdi
feshedilen işçilere ilişkin açıklaması
AYHAN EREL (Aksaray) Teşekkürler
Başkanım.
Aksaray Organize Sanayide üretim yapmakta olan
İmece Plastik Anonim Şirketine ait fabrikada çalışmakta
olan hemşehrilerimiz, kendilerine Anayasanın verdiği hakka
dayanarak, hür iradeleriyle TÜRK-İŞ'e bağlı
TEZ-KOOP-İŞ Sendikasına kayıt olmuşlardır.
İşveren, işçilerin sendikalaşmasından rahatsız
olarak öncelikle sendikaya üye olmamalarını, ille de sendikaya üye
olacaklarsa kendilerinin istediği sendikaya üye olmalarını talep
etmiştir. İşverenin isteğine uygun davranmayan
işçilerden 12sinin iş akdi işveren tarafından haksız
yere feshedilmiştir. Anayasal hakkını kullanan bu işçilere
yapılan davranış, hukuksuzluğun ötesinde,
vicdansızlık ve ahlaksızlıktır. Sendika tercihi
yüzünden işçilerin ekmeğinden, işinden, aşından
edilmesi hangi vicdana sığar? Buradan yetkilileri uyarıyorum,
ekmeğinden ettiğiniz işçileri derhâl göreve
başlatınız.
BAŞKAN Sayın Tanal
39.-İstanbul Milletvekili Mahmut Tanalın,
Şanlıurfa ili Eyyübiye ilçesindeki çöp depolama merkezine ve
Şanlıurfalı fıstık üreticilerinin sorunlarına
ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sizin vasıtanızla, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığına
soruyorum: Şanlıurfa ili Eyyübiye ilçesinde çöp depolama merkezi var.
Bu çöp depolama merkezindeki pis kokular nedeniyle Eyyübiyede oturan
sakinlerin sağlığı olumsuz yönde etkilenmektedir.
Vatandaşın bu mağduriyetinin giderilmesi için Çevre
Bakanlığını göreve davet ediyorum.
İkinci husus, Tarım ve Orman
Bakanlığına soruyorum: Şanlıurfa ilimizde
fıstık eken vatandaşlarımıza tarım destekleme
primi verilmemektedir. Ancak fındığa tarım destekleme primi
verildiği hâlde fıstık eken vatandaşımıza
tarım destekleme primi verilmediği için bu bir
ayrımcılıktır. Bu çifte ayrımcılığa son
verilmesini talep ediyorum. Şanlıurfalılar mağdur,
Şanlıurfa'da elektrik pahalı, su yok, elektrikler sürekli
kesiliyor, mazot pahalı, gübre pahalı yani Şanlıurfalılar
geçinemiyor, iş yok, aş yok, mağdurlar efendim.
BAŞKAN Sayın Bülbül...
40.-Antalya Milletvekili Kemal Bülbülün, intihar eden gençlere
ilişkin açıklaması
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) Sayın Başkan, çok
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, özellikle gençliğin
geleceksizlik, işsizlik kaygısı ve bunun
yarattığı demoralizasyon, ailedeki yoksulluk ve ailedeki
kaygı bütün bir gençliğe yansıyor. Akdeniz Üniversitesinde
yurtlarda kalan gençlerde, maalesef, bir ay içerisinde 4 intihar söz konusu
oldu.
Yine, üç dört gün önce Adıyaman'daydık.
Adıyaman'ın Kâhta ilçesinde bir ay içerisinde 4 genç intihar
etmiş, sonuncusu üniversite sınavından bir gün önce. Maalesef,
üniversite sınavındaki durum, çocuklardaki, gençlerdeki gelecek
kaygısı, sistemin ve Hükûmetin yarattığı ümitsizlik,
baskı ve bundan doğan psikolojiyle gençler bunu yaşıyorlar.
Buna bir çözüm bulmak durumundayız. Özellikle Hükûmet ve ilgili
bakanlıklar buna bir çözüm bulmak zorunda.
BAŞKAN Sayın Durmaz...
41.- Tokat Milletvekili Kadim Durmazın, akaryakıt
zamlarına ve çiftçinin yaşadığı sorunlara ilişkin
açıklaması
KADİM DURMAZ (Tokat) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
2021 yılında, bir yıl önce büyük tüp
117 TLydi, bugün 337 TL; piknik tüpü 21,5 lira idi, bugün 66 lira.
2021in Haziran ayında mazot 7,35 TL iken,
bugün 30,18 TL. Geçen yıl çiftçiden buğdayı 2,20 TLden
aldınız; 6,7 TLye yabancı ülkelerden alıp çiftçiyi ekemez,
para kazanamaz hâle getirdiniz. 2021 yılında 8,1 milyon ton
buğday ithal etmek zorunda kaldınız. 2022 yılı
buğday taban fiyatını 6,05 liradan açıkladınız, o
günden bugüne mazot 7 lira zam aldı. Yine çiftçiyi düşündüğünüz
yok ve Anadoluda birçok çiftçi destekleme dosyalarını il ve ilçe
müdürlüklerine teslim edemedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çulhaoğlu
42.- Adana Milletvekili Mehmet Metanet Çulhaoğlunun,
akaryakıt fiyatlarındaki astronomik artışın
Adanalı taksici esnafını canından bezdirdiğine
ilişkin açıklaması
MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Adana)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Akaryakıt fiyatlarındaki astronomik
artış Adanalı taksici esnaflarımızı canından
bezdirmiş, kontak kapatacak hâle getirmiştir. Seyhan ilçemizin
Mithatpaşa Mahallesindeki Mustafa Kemal Paşa Bulvarında bir
araya gelerek akaryakıta gelen zamları protesto eden taksici
esnafı hemşehrilerim Biz zaten bitmişiz, taksimetreye zam
geldiğinde yakıt 20 liraydı, şimdi 30 lirayı
aştı; halka zulmeder gibi taksimetreye zam değil, bizler KDV,
ÖTVnin indirimini istiyoruz. Günlük 500 lira ciro yapıyoruz, bunun 300
lirası yakıta, kalan 200 lirası da yedek parçaya ve kiraya
gidiyor. Bizler ailelerimizin, okuyan çocuklarımızın
masraflarını artık karşılayamıyoruz. diyerek bir
eylem yaptılar. Adanalı ve tüm taksici esnaflarımızın
az da olsa bir nefes alabilmesi için KDV ve ÖTV indirimiyle ilgili haklı
taleplerini iktidarın duymasını ve gereğini
yapmasını istiyorum.
Teşekkür ederim.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Sayın Aygun
43.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygunun, Sanayi ve
Teknoloji Bakan Yardımcısının geçen haftaki komisyon
toplantısında tarımla alay ettiğine ilişkin
açıklaması
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ)
Sayın Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı geçen haftaki
komisyon toplantısında tarımla alay etmiş. Diyor ki:
Savunma sanayisinden 300 milyar dolar, tarımdan ise 50 milyar dolar...
Ben buradan Sayın Bakan Yardımcısına soruyorum: Çine bir
baksın. Çin Başkanı Mao, 1950 ve 1953te başa
geldiğinde dedi ki: Ben tarımdan çıkıyorum, sanayiye
geçeceğim. Ve Ocak 1958de İleriye Doğru Büyük Atılım
Projesi altında beş yıllık bir projeksiyon çiziyor. O
projeksiyonda diyor ki: Tarımı bırakacağız;
tarlalara, bahçelere demiri eriterek ekeceğiz. Ama gelinen noktada,
sonuçta, 1958 ile 1960 arasında 40-50 milyon Çinli vatandaş
kıtlıktan hayatını yitirdi.
Sayın Bakan, demiri yiyemezsin ama çiftçinin
üretmiş olduğu domatesi, biberi, patatesi yersin. Bunu bilmeniz
lazım. Pandemi en büyük derstir, pandemiden ders almadınız
mı? Gıdanın ne kadar önemli olduğunu dünya anladı ama
AK PARTİ iktidarı anlamadı. Anlatacağız, köylüyü
milletin efendisi yapacağız.
BAŞKAN Sayın Altaca
Kayışoğlu
44.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun,
Bursanın İnegöl ilçesine bağlı Tokuş köyünde OSB
yapmak için kamulaştırılmak istenen verimli arazilere
ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hafta sonu İnegöl ilçemizin Tokuş
köyündeydim. Burası verimli tarım arazilerinin olduğu bir köy ve
İnegöl Organize Sanayi Bölgesinin genişletilmesi için bu tarım
arazileri -3.700 dönüm- kamulaştırılmak isteniyor. Şöyle
gezdim dolaştım; 1e 40 veren buğday tarlaları var, ceviz
bahçeleri var, badem bahçeleri var. Köylüler diyorlar ki: Biz buradan, cevizden,
bademden yılda 30-40 bin lira zaten kazanıyoruz; dönümüne 65 bin lira
veriliyor. Yakın bir yerde kıraç arazi varken, organize sanayi
bölgesinin oraya yapılması daha mantıklıyken, maalesef, bu
verimli tarım arazileri kamulaştırılmak isteniyor.
Burası Venezuela değil, burası İnegölün Tokuş köyü;
buraya sahip çıkın, bu toprakları değil kıraç toprakları
OSB için ayırın diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN İYİ Parti Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ Parti Grubunun, Adana Milletvekili İsmail Koncuk
ve arkadaşları tarafından, Millî Eğitim Bakanı Mahmut
Özerin Bakan olduktan sonra yaptığı atama ve görevden
almaların araştırılması amacıyla 6/6/2022
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 21 Haziran 2022 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
21/6/2022
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 21/6/2022 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Erhan
Usta
Samsun
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Adana Milletvekili İsmail Koncuk ve 19
milletvekili tarafından, Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özerin
Bakan olduktan sonra yaptığı atama ve görevden almaların
araştırılması amacıyla 6/6/2022 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerin 21/6/2022 Salı günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere İYİ Parti Grubu adına Adana Milletvekili Sayın
İsmail Koncuk.
Buyurunuz Sayın Koncuk. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL
KONCUK (Adana) Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Eğitim Bakanlığı önemli
bir bakanlık, Türk milletinin geleceğiyle ilgili son derece önemli
bir görev ifa eden bir bakanlık. Dolayısıyla, böyle bir Bakanlığın
başında önce eğitim çalışanlarının,
öğretmenlerin ve milletimizin güveneceği bir Bakanın olması
temel şart olarak görülmeli. Ama Sayın Millî Eğitim Bakanının
bugüne kadar yapmış olduğu eş dost kayırma
çalışmalarının bu güveni yerle yeksan ettiğini ifade
edebilirim. Bu, şu demektir: Bir Millî Eğitim Bakanı, ülkede
onca liyakat sahibi, kabiliyet sahibi insan varken, eğitim
çalışanı, öğretmen varken eğer şoförünü önce Özel
Kalemine alıp daha sonra şube müdürü yapıyorsa o Millî
Eğitim Bakanının, şube müdürlüğünü kazanmış
ama ataması yapılmayan yüzlerce şube müdürüne bunun
hesabını vermesi lazım. Ben, Sayın Bakanın gece
yastığa baş koyduğunda vallahi nasıl uyuduğunu merak
ediyorum. Bu ne demektir ya! Sayın Bakan, biz sana nasıl
güveneceğiz? Bir sürü şube müdürü var sınav kazanmış
ama sen, bu şoförünü şube müdürü yaptıktan sonra 76ncı
madde diye bir maddeyi kullanıyorsun ve sınava girmemiş,
sınavı kazanamamış insanları şube müdürü olarak
atıyorsun. Bu sınavı neden açtın? Dolayısıyla,
Millî Eğitim Bakanının bu nepotizmden, akraba, eş dost
çevresini koruma hastalığından kurtulması lazım ama
zor. Çünkü Sayın Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer ÖSYM
Başkanlığında da aynı anlayışı
sergiledi, yine oyun arkadaşlarını, avanesini çevresine
topladı; şu anda da Millî Eğitim Bakanlığında
aynı şeyi yapıyor.
Bakın, 2 kız kardeşi 1i Türk
musikisi sanatçısı, isim vermeyeyim, diğeri de kardeşi-
alıyor, müşavir yapıyor ve başdanışman
yapıyor. Sayın Bakan Yardımcım burada; Orhan Erdem burada.
Ben Orhan Erdemin yakınını, avanesini
başdanışman yaptığını görmedim; Sayın
Bakanım, ben mi yanlış hatırlıyorum? Yani
iktidarın bizden önce buna bir ses yükseltmesi lazım; bu
hastalıklı, marazlı eş dost koruma
anlayışından iktidarın
rahatsızlığını dile getirmesi lazım. Nasıl
izah edeceğiz? 700 bin ataması yapılmayan öğretmen görev
bekliyor.
Bakın, daha önceki dönemlerde KPSS
sınavı kadar mülakat puanı verilmesi uygulaması
vardı; yerleşik uygulamaydı ve Ziya Selçuk bunu sağlamak
adına gerekli talimatları filan da verdi ama Sayın Bakan geldi,
çocuklar KPSS sınavından daha düşük mülakat puanı almaya
başladılar. Sebebini soruyoruz, açıkla diyoruz, teröristse
terörist de; bunu da diyemiyor Sayın Bakan, sebebini
açıklayamıyor. Yani yerleşik bir içtihadı dahi ayaklar
altına alan bir uygulama yaptı Sayın Bakan.
Dolayısıyla Sayın Bakanın bundan sonra yapacağı
hiçbir işe, hiçbir çalışmaya ne eğitim
çalışanları ne öğretmenler ne de bu işten anlayan
insanlar güven duymayacaktır. Dolayısıyla bir an önce, ya
yaptıklarını izah edebilmeli
Bakın, bir sürü siyasi
partinin milletvekili açıkladı Şoförünü şube müdürü
yaptın mı? diye; Yıldırım Kaya da burada, o da sordu.
Yapmadım. diyebildi mi? Diyemedi; sesi çıkmadı âdeta, sesi
çıkmadı. Peygamber Efendimize kıyamet alametleri
sorulduğunda şunu söylüyor: Emanet ehline verilmediği zaman
kıyameti bekleyin. diyor Peygamber efendimiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL KONCUK (Devamla) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
İSMAİL KONCUK (Devamla) Yani bugünün
anlayışından nasibini almamış Sayın Millî
Eğitim Bakanının Hazreti Peygamber Efendimizin bu sözünden bir
çıkarım yapması gerekirken bundan da bir çıkarım
yapmadığını görüyoruz. İşi ehline verin. emrini
de ayaklar altına alıyor. yani AK PARTİnin dinî
referansları zaman zaman gündeme getiren bir siyasi parti olduğunu
biliyoruz. Ya, bu uygulamalar yüce İslam dininin, yüce dinimizin neresinde
var ya, neresinde var? Sayın Bakan yaptıklarından
utanmalıdır ama Sayın Bakanla birlikte bu yaşananlara göz
yuman iktidar partisi de bu utancı taşımalıdır
diyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Mahmut Toğrul.
Buyurunuz Sayın Toğrul. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Teşekkür ederim Başkan.
İYİ Partinin Millî Eğitimde
kadrolaşma ve liyakatsiz atamalara dair verdiği önerge üzerine partim
adına söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu, Genel Kurulun sevgili
emekçilerini ve ekranları başında bizleri izleyen sevgili
yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
AKP'nin en başarısız olduğu alan
-her alanda başarısız ama- Millî Eğitim. 8 bakan
değiştirdi, her bakan kadrolaşmaya gitti ama herhâlde hiçbir
bakan son Bakanın yaptığı atamalar gibi liyakatsiz atama
yapmamıştı. Bakın, Zonguldak'ta akademi hayatına
başlayan Sayın Bakan, oradaki -vefadan mı kaynaklı-
aşçısını, şoförünü, arkadaşlarını Millî
Eğitime maalesef yerleştirdi.
Şimdi, sayın vekiller, bakın, AKP
döneminde Sayıştay raporlarına yansıdı. Bakın,
Sayıştay raporlarından aynen cümlesiyle okuyayım.
Sayıştay raporlarında il, ilçe Millî Eğitim müdürlüğü
kadrolarına gerekli koşulları sağlamayan kişilerin
atandığı ifade ediliyor, Sayıştay raporunda. Ortaöğretimde
de böyle, üniversitelerde de yani yükseköğretimde de bunun katbekat daha
fazlası yaşanıyor. Bazı üniversite kadrolarına,
ilanlarına bakın, kişinin adını yazsanız belki
aynı isme sahip 2den fazla insan bulunabilir ama öyle bir kadro tarifi
yapılıyor ki kişinin kendisini doğrudan tarif ediyor
neredeyse. Bu şekle dönüşmüş.
Millî Eğitim çok ciddi sorunlarla
karşı karşıya. Bakın, yerleşik bir sınav
sistemimiz yok, çocuklarımız her gün boğuşuyor, 700-800 bin
civarında ataması yapılmayan öğretmenimiz var, özel
öğretim kurumlarında asgari ücretin dahi altında
çalışan öğretmenler var. Millî Eğitim Bakanı bunlarla
uğraşacağına, eşini dostunu nasıl
kayıracağını düşünüyor. AKP, birçok alanı
cemaatlere, tarikatlara, vakıflara devretmiş görünüyor. Bakın,
öğrencilerin nerede kalacağı sorununu çözemiyor. Bu ülkede
taşımalı eğitim hâlâ çok ciddi bir alan ve sorunlu bir
alan; çözemiyor. Bu konularla ilgilenmiyor ama nepotizm her alanda
almış başını gidiyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, bir
taraftan, eskiden üst kademelerde nepotizm vardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Şimdi, özellikle
OHAL'den faydalanarak biliyorsunuz, öğretmen atamalarında KPSS'nin
üzerine bir de sözlü mülakat getirdiler. Sözlü mülakat, AKP yandaşı
olmayanların elendiği sınavdır, çok nettir ve Türkiye
halkı, herkes bu konuda iknadır. Maalesef, yakınlık,
sadakat esas alınıyor, liyakat tamamen ayaklar altına
alınmış durumda. En son, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Kıbrıs kampüsünde 2 öğretim üyesi, demokrat öğretim üyeleri
ihraç edilmişti. Bakın, en son yine, ODTÜ'de Sibel Bekiroğlu,
Mehmet Mutlu
Yani sistemde demokratik eğitimden yana olanlar yani
Bilimsel, laik, parasız eğitim. diyenler ise maalesef
üniversitelerinden uzaklaştırılıyor ve tek tip öğretim
üyesi, tek tip öğretmen isteniyor.
Ben bunları ifade etmek istedim.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Yıldırım Kaya.
Buyurunuz Sayın Kaya. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YILDIRIM KAYA (Ankara) (Hatibin
ağzını siyah maskeyle kapatması)
Hayatı sansürleyenlere inat bu protestoyu
yapmak istedim. Çünkü basın emekçilerinin yaşayacağı sorunu
sadece basın emekçileri değil, öğretmenler de yaşayacak,
öğrenciler de yaşayacak, toplumun tüm kesimleri bu sorunu
yaşayacak.
İYİ Partinin vermiş olduğu
araştırma önergesinin kabul edilmemesi demek, aslında Millî
Eğitim Bakanının yaptığı suça tümünün ortak
olması anlamı taşıyor, öncelikle bunu söyleyeyim.
İYİ Parti'nin vermiş olduğu bu önergenin
tarafımızca destekleneceğini bildirmek isterim.
Çok açık, Millî Eğitim Bakanı göreve
geldikten sonra Bakan Yardımcısıyken birlikte
çalıştığı arkadaşlarının
tamamını değiştirdi. Sayın Mahmut Özer, ya sen
yanlışsın ya senden önceki bakan yanlış ya da
saraydaki Eğitim Kurulu yanlış. Ortada bir yanlış var,
bu yanlışın ana noktası saraydaki Eğitim Kurulu ve
saraydaki Cumhurbaşkanlığı makamında oturan
kişidir. Mahmut Özerin bu işleri yapamadığını,
sadece yandaş kayırma işiyle meşgul olduğunu defalarca
anlattık. Bakın, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanını
değiştirdi, Talim ve Terbiye Kuruluna Profesör Doktor Mustafa
Gündüzü üye olarak getirdi. Mustafa Gündüzün çok net açıklamaları
var, Harf Devrimine karşı, halifeliği ve medreseyi
savunduğunu ilan ediyor. Bu, bizim çocuklarımızın
okuyacağı kitapların belirlenmesinde en etkin rol oynayan
kişi.
Sayın Mahmut Özer, kendisiyle birlikte Bakan
Yardımcılığı görevinde bulunan Ahmet Emre Bilgiliyle
üç ay çalıştı, üç ay sonra Bakan
Yardımcılığından aldı, on yedi yıldır
Din Öğretimi Genel Müdürlüğü yapan Nazif Yılmazı Bakan
Yardımcısı olarak atadı. Sen daha önce Bakandın, neden
o arkadaşınla çalışmadın? Neden üç ay birlikte
çalıştığını kapı dışarı koydun?
Yaptığı çok açık ve nettir: Zonguldak Karaelmas
Üniversitesinde -Bülent Ecevit Üniversitesinde- Rektörken masa
arkadaşlarını ÖSYMye getirdi; daha sonra Bakan
Yardımcısı oldu, masa arkadaşlarını bakan
yardımcılığı danışman kadrolarına
getirdi; bakan olduktan sonra da kimini bakan yardımcısı, kimini
genel müdür, şoförünü de şube müdürü olarak atadı; daha sonra da
2 kardeşin de 1ini danışman, diğerini de yine müdür olarak
atadı. Allah aşkına, soruyorum: Adalet ve Kalkınma Partisi
kadroları içerisinde liyakatli isim kalmadı mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
YILDIRIM KAYA (Devamla) Liyakatli isim
kalmadığı için, Sayın Mahmut Özer, ahbap çavuş
ilişkileriyle Millî Eğitim Bakanlığını
yönettiğini zannediyor. Çok açık ve net KPSS'de 1inci olmuş ama
mülakatta elenen Halil Kaya'nın, Mehmet Köroğlu'nun, Sema
Taşkent'in hakkını kim ödeyecek? Çok açık ve net Orta
Doğu Teknik Üniversitesinde EĞİTİM-SEN üyesi olduğu için
açığa alınan Sibel Bekiroğlu ve Mehmet Mutlu'nun
hakkını kim ödeyecek? Yüz on iki gündür öğretmenler atama
takviminin açıklanmasını bekliyor. Yüz on iki gün önce söz
verdin Mahmut Özer, dedin ki: En kısa sürede takvimi
açıklayacağım. En kısa süreden anladığın
nedir senin? Okullar tatil oldu, eylülde öğretmen göreve başlayacak,
250 bin öğretmen açığının olduğunu bilmiyor
musun?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YILDIRIM KAYA (Devamla) Son bir cümle.
BAŞKAN Tamamlayın.
YILDIRIM KAYA (Devamla) Çocuklarımız
öğretmensiz, öğretmenlerimiz öğrencisiz hayat yaşamak
istemiyorlar. Onlar bayram tatili yapamayacaklar, onlar Kurban Bayramı'nda
kurban kesemeyecekler. Öğretmenine sahip çıkmayan, şoförüne
sahip çıksa ne olur, çıkmasa ne olur. 1 milyon 112 bin öğretmen,
sahiplik duygusu bekliyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Konya Milletvekili Sayın Orhan Erdem.
Buyurunuz Sayın Erdem. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ERDEM (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Adana
Milletvekili Sayın İsmail Koncuk ve arkadaşlarının
Millî Eğitim Bakanlığında yapılan atamalarla ilgil
Meclis araştırması önergesi üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce milletimizi, Gazi
Meclisimizin değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Devlet memurlarının hizmet
şartları, nitelikleri, atanma ve yetiştirilmeleri, ilerleme ve
yükselmeleri; ödev, hak, yükümlülük ve sorumlulukları,
aylıkları, ödenekleri ve diğer özlük işleri 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun içerisinde düzenlenmiş. Ayrıca,
araştırma önergesine konu olan hususlar da kanunun 68inci, 71inci,
76ncı maddeleriyle düzenlenmiş, bahse konu olan atamalar da
yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre yapılmıştır.
Konuyu birazcık açarsak, kamu personel rejimi
bir bütün olarak incelendiğinde atamaya yetkili amirlere özellikle üst
düzey kamu görevlileri ve makam hizmetleri yürütülürken ortaya çıkabilecek
ihtiyaçların giderilmesi noktasında, kamu hizmetinin
aksatılmadan ve etkili bir şekilde yürütülmesi ve hizmetler
yürütülürken çalışma barışı, birtakım yetkiler ve
takdir yetkisinin bakanlara tanındığını yukarıda
bahsettiğimiz üzere meri mevzuatın da öngördüğü şekilde
işlediğini görmekteyiz. Millî Eğitim Bakanı Sayın
Mahmut Özer de geçmişte görev alan bakanlar gibi eğitim öğretim
hizmetleri noktasında, iş ve işlemlerin yürütülmesinde
belirlediği yeni proje ve hedeflere ulaşabilmek için birtakım
atamalar yapmıştır, yapacaktır da.
Bakanımız göreve gelir gelmez -malum,
sıkıntılı bir süreç- pandemi içerisinde yüz yüze
eğitimi başlatabilmiş. Öğretmenlik Meslek Kanununu
yıllardır bekliyorduk -bunu Meclisimizde çıkardık- çok
büyük katkısı oldu. Mesleki eğitim merkezleriyle 150 bin olan
çırak, kalfa sayısı şu anda 500 bine çıktı, bu konuda
kanunu da biz çıkardık. Okul öncesi eğitimde fırsat
eşitliği için 10 öğrenciyle açılacak
sınıfların 5e düşürülmesi ve Kütüphanesiz Okul
Kalmayacak gibi başlattığı birçok yeni projeyle, bilim ve
sanat merkezlerinin yaygınlaştırılmasıyla, yaz okulu döneminde
destekleme ve yetiştirme kurslarıyla önemli hizmetler vermeye
çalışıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ORHAN ERDEM (Devamla) Ve bu hedefleri için de
tabii ki çalışma ekibini oluşturarak sorumluluk ve yetkiler
verecek; camiadan da liyakat sahibi atamalar yapması gerekmekte ve
yapıyor da.
Ayrıca, ülkemizde istihdam edilen
yaklaşık 3 milyon 500 bin devlet memurunun yaklaşık 1
milyon 100 bini Millî Eğitim Bakanlığımızın
bünyesinde görev yapmaktadır. Bu sayının içerisinde çok az
sayıda yapılan işlemlerin bugün gündeme getirilerek kamuoyunun
belki yanlışa itilmesinin zait olduğu kanaatindeyim.
Sonuç olarak atama konusunda bakanlarımıza
takdir yetkisi tanınmış ise de takdir yetkisinin
kullanımı mutlak ve sınırsız değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız.
ORHAN ERDEM (Devamla) Hemen bitiriyorum.
İdarenin işlem ve eylemleri her türlü
denetime açıktır. Atamalar kamu yararı ve kamu hizmetinin
gerekleriyle sınırlıdır ve bu açıdan yargı
denetimine de tabidir. Nitekim diğer idarelerde olduğu gibi Millî
Eğitim Bakanlığının da iç ve dış denetim
raporlarını dikkate aldığını izlemekteyiz,
yargı kararlarını da gecikmeksizin uygulamaktadır. En büyük
denetim de Meclisimizce herkesi yakinen izleyerek yapılmaktadır,
takdir yüce Meclisimizindir.
AK PARTİ Grubu olarak önergeye ret
vereceğimizi belirtir, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ Parti grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
İSMAİL KONCUK
(Adana) Sayın Bakanım, teşekkür ederim, en azından
yanlışı savunmadınız.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı
Saruhan Oluç tarafından, kadına karşı işlenen suçlarda
uygulanan haksız tahrik indiriminden faydalanmanın toplumda
yarattığı tahribatın ve kaygının ortadan
kaldırılması amacıyla 21/6/2022 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21
Haziran 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
21/6/2022
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 21/6/2022 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Saruhan Oluç
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
21 Haziran 2022 tarihinde Siirt Milletvekili Grup
Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul
Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından
verilen (19510) grup numaralı, kadına karşı işlenen
suçlarda uygulanan haksız tahrik indiriminden faydalanmanın toplumda
yarattığı tahribatın ve kaygının ortadan
kaldırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan genel görüşme önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerinin 21/6/2022 Salı günkü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Sayın Filiz Kerestecioğlu.
Buyurunuz Sayın Kerestecioğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA FİLİZ
KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kadınları katleden erkeklerin
cesaretlendirilmesinden derhâl vazgeçilerek erkek şiddetiyle bütünlüklü ve
etkin mücadelenin sağlanması, kadına yönelik suçlarda adaletin
tesis edilmesi ve bu süreçlerde toplumda yaşanan dehşetin
onarılması için kadına karşı işlenen suçlarda
uygulanan haksız tahrik indirimi hakkında bir genel görüşme
açılması talebiyle karşınızdayım.
Öncelikle Pınar Gültekini sevgiyle anarak
ailesine, tüm sevenlerine ve başta kadınlar, tüm vicdan sahibi
insanlara sabır dileyerek sözlerime başlamak istiyorum. Dün
Pınar Gültekin davasında savcı, mütalaasında Cemal Metin
Avcının canavarca hisle, eziyet çektirerek ve tasarlayarak
öldürmekten, kardeşi Mertcan Avcının da canavarca hisle ve
eziyet çektirerek ve tasarlayarak öldürme suçuna iştirakten ağırlaştırılmış
müebbet hapisle cezalandırılmasını talep etti. Mütalaada
Eda Karagün, Şükrü Gökhan Orhan, anne Ayten ve baba Selim
Avcının da suç delillerini gizlemek ve yok etmek suçundan iki
yıldan beş yıla kadar hapisle cezalandırılmaları
istendi.
Bu mütalaa doğru ve yerindeydi ancak
düşüncelerini açıkladığı için insanlara onlarca
yıl ceza verenler ne yaptı? Bir kadın boğuldu,
canlıyken yakıldı ve betona gömüldü, evet ama onlar haksız
tahrik indirimi uyguladılar! Bir kadın, daha fazla nasıl
tasarlayarak ve canavarca hisle öldürülebilirdi, nasıl fantezilere sahipti
acaba bu kararı verenler; gerçekten merak ediyoruz.
Bakın, iktidara sesleniyorum: Size kadına
yönelik şiddeti önlemeyle ilgili son yasayı çıkarırken
dedik ki: Bizim asıl derdimiz haksız tahrik indirimiyle. Neden bunu
kaldıracak bir düzenleme yapmıyoruz? Dinlemediniz. İyi hâl
indirimini kaldırıyoruz. diye reklam yaparken bir de yeni bir
kaçış yolu getirdiniz; pişmanlık indirimi Şöyle
kallavi gerekçelisinden olsun ama. dediniz. Pişmanlık indirimi de
verseydi mahkeme; güzel bir pişmanlık hikâyesi yazmadı mı,
sunamadı mı size katil Cemal, hâkim efendiler?
Bir katil, mahkemede, katlettiği kadına
cinsiyetçi söylemlerle saldırarak işlediği cinayeti iki
yıldır meşrulaştırmaya çalıştı.
İstanbul Sözleşmesinin iptali iyi oldu. diyecek kadar
iktidarın kadın politikasını bilen katil, elbette
kurduğu her cümleyi hesaplayarak söyledi, tıpkı cinayeti de
hesapladığı gibi. Evet, Gültekin ailesinin avukatının
da ifade ettiği gibi, bu cinayetin her aşaması tasarlandı.
Telefonunu 4 parçaya ayıran sanık, yeri tespit edilmesin, farklı
yerlerden sinyal gelsin diye sim kartını da 3e ayırdı.
Savunmasını 3 kere değiştirdi: Önce Para talep etti.
dedi, kovuşturma sürecinde Videomu çekti. dedi; ortada bir video yoktu,
mahkemedeki savunmasında Beni bıçaklamaya çalıştı,
kendimi tutamadım. dedi. Tam anlamıyla hukuk garabeti
yaşandı ve bu karar neticesinde katil, on dört buçuk yıl
cezaevinde kalacak! Cinayeti planlama ve delilleri karartmasına
yardım edenler ise hiç ceza almayacaklar!
Nefsi müdafaa hakkını kullanmak zorunda
kalan kadınlara verilmeyen ceza indirimleri erkekler söz konusu olunca bol
kepçeden dağıtılıyor. Nevin Yıldırımı
hepiniz hatırlarsınız, kendisine sistematik cinsel saldırıda
bulunan Nurettin Gideri öldürdüğü için müebbet alan Nevinden bahsediyorum,
ona hiçbir indirim uygulanmadı, hiçbir indirim uygulanmadı ve ortada
gerçekten tanık olarak da kimse olmamasına rağmen.
Evet, erkek yargı taraflı davranıyor.
Şiddete maruz kalan kadınların öz savunma haklarını
kullandıkları davalar artıyor, toplumda kadınları
haklı bulanların meşruluğu da artıyor. Yargı,
işte, bunu gördüğü için meşru müdafaa nedeniyle beraat
kararlarını vermezken kadın katillerine ise ceza indirimleri,
aflar bahşediyor.
Evet, adaletiniz batsın, yargınız
batsın! Daha ne kadar dibe vurulacak gerçekten bilmiyorum çünkü bu dünya
inanılmaz bir şekilde kirlendi ve neredeyse değer zerresi
kalmadı artık!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Kerestecioğlu.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) 1990larda, Emniyet teşkilatında talim yaparken
polislerin Kahrolsun insan hakları! dediğini duydu bu ülke.
Şimdi, hep birlikte bağırın: Kahrolsun kadınlar,
yaşasın erkek dayanışması!
Evet, öfkeliyiz, peşini
bırakmayacağız, tek bir kız kardeşimizin kirpiği
yere düşmesin diye sonuna kadar mücadele edeceğiz. Önergemizi de
ister destekleyin ister desteklemeyin, erkek aklınız ve
vicdanınız neyi istiyorsa onu yapın, bizler mücadeleyle gerçek
adaleti sağlayacağız.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN İYİ Parti Grubu adına
Aksaray Milletvekili Sayın Ayhan Erel.
Buyurunuz Sayın Erel. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL
(Aksaray) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk
milleti; kadına karşı şiddette haksız tahrik
indiriminin toplumda yarattığı mağduriyetlerin
araştırılması amacıyla verilen önerge üzerine söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, haksız tahrik indirimi nedir? 5237
sayılı Türk Ceza Kanununda ceza sorumluluğunu kaldıran veya
azaltan nedenler arasında düzenlenen haksız tahrik vardır.
Haksız tahrik bir hukuka uygunluk sebebi değildir ancak failin kusur
yeteneğini azaltan ve cezanın indirilmesini gerektiren kişisel
bir nedendir. Kanun koyucu haksız tahrik durumunda hâkime oldukça
geniş bir takdir hakkı tanımıştır. Kanuna göre,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
yerine on sekiz yıldan yirmi dört yıla ve müebbet hapis cezası
yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilecek,
diğer durumlarda ise verilecek cezanın dörtte 1inden dörtte 3üne
kadar indirim yapılacaktır. Haksız tahrikle ilgili tek bir hüküm
konulmuş, hâkime oldukça geniş takdir marjı sunularak
cezanın dörtte 1inden dörtte 3üne kadar indirim yapma yetkisi verilmiştir.
Hâkim, huzurunda bizzat dinlediği fail veya mağdurun kişilik
özelliklerini, olayın gelişim şeklini, toplumsal değer
yargılarını yani dosyaya etki eden tüm hususları
değerlendirerek failin haksız tahrik altında suçu işleyip
işlemediğine karar verecektir.
Uygulamada, haksız tahrik neredeyse en çok
başvurulan savunma unsurlarından biridir. Özellikle ağır
suçlarda cezanın hafifletilmesini sağlamak için, gerçekte bir eylem
olmasa bile bir kurgu yapılarak failin suçu haksız bir eyleme tepki
olarak işlediği ileri sürülmektedir. Özellikle kadınlara
karşı işlenen suçlarda, koca ya da sevgili olan faillerin
haksız tahrik savunması sonucu cezalarında ciddi oranlarda
indirim yapılması kamuoyunda zaman zaman rahatsızlıklara
yol açmaktadır. Bu yüzden yargılamayı yapan hâkimin bu konuda
çok dikkatli olması, suçun gerçekten hiddet, şiddet ve elemin etkisi
altında işlenmiş olduğundan emin olması gerekmektedir.
Haksız tahrik hükümleri uygulamada mahkemeler tarafından çok sık
uygulanmakta, zaman zaman haksız tahrik uygulanması sonucu faillerin
cezalarında indirimler yapılmakta ve bu da eleştirilmektedir.
Cezalarda indirim yapılması için sanıklar tarafından
sıklıkla haksız tahrik savunmasına
başvurulmaktadır. Bu nedenle, haksız tahrik kurumunun iyi
anlaşılması, bu tür kötüye kullanma durumlarının
önlenmesi gerekmektedir. Bunun örneğini, maalesef, dün Muğla'da
görülen Pınar Gültekin davasında gördük.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
AYHAN EREL (Devamla) Şimdi, burada, tabii ki
kararı veren yargıçların ötesinde kanuni düzenlemelerde hukuki
bir düzenleme yapmak gerekir ve bu 1/4'ten 3/4'e kadar indirim bir kez daha
tartışılmalıdır diyoruz.
Biz, daha önce de belirtmiştik, üzülerek
söyleyelim: Kadına şiddet ülkemizin dinmek bilmeyen, önüne geçilmeyen
bir yarası. Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener
Hanımefendinin söylediği gibi, bugün Türkiye'de kadın evine
hapisse Türkiye geriliyor demektir, bugün Türkiye'de kadına şiddet
varsa Türkiye düşüyor demektir, bugün Türkiye'de kadın ölüyorsa
Türkiye ölüyor demektir. diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Gamze Taşcıer.
Buyurunuz Sayın Taşcıer. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GAMZE TAŞCIER (Ankara)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, dün Pınar
Gültekin davasıyla ilgili çıkan karar büyük bir skandal, apaçık
bir hukuk katliamıdır. Pınar Gültekine işkence ederek
boğan, yaşarken varile koyan ve üzerine beton döken bir barbarın
işlediği, insan olan herkesin tüylerini ürperten bir cinayete
haksız tahrik indirimi verildi. Bu kadar net bir şekilde canavarca
işlenen bir cinayete verilen indirimin âdeta ödül niteliğinde
olması ne adalete ne vicdanlara sığar. Maalesef, bu karar,
potansiyel kadın katillerini de cesaretlendireceği gibi,
hâlihazırda davası devam eden katilleri de umutlandıracak çünkü
bu kararın indirim gerekçesi katillerin savunmasına katkı
sunacak, katiller âdeta sözleşmiş gibi aynı gerekçeyle
kendilerini savunacak ve -kendi deyimiyle- gerçekten üç beş yıl
yatıp çıkacaklar.
İstanbul Sözleşmesi'nden bir gece
yarısı, hukuksuzca ve Meclis iradesini yok sayarak çekilen AKP Genel
Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ona koşulsuz destek veren
sizler, bu sözleşmeden çıkarken Bizim bu sözleşmeye ihtiyacımız
yok, bizim kanunlarımız bize yeter. dediniz ve Biz öyle bir kanun
teklifi hazırlayacağız ki kadınları koruduğumuz
gibi, caydırıcı cezalarla bu cinayetlerin oluşmasına
engel olacağız. dediniz. Biz, o gün, hem Genel Kurulda hem
Komisyonda Bir cinayetin olmaması için cezaların
artırılması yetmez, bu cezaların caydırıcı
olabilmesi için uygulanabilir olması ve mutlak olması gerekir. Ve
eğer siz kadın cinayetlerinde haksız tahrik indirimini
kaldırmazsanız, bu çıkaracağınız kanun teklifi de
maalesef bir çözüm olmayacak. dedik. Bugün geldiğimiz noktada Daha
canavarca bir cinayet işlenemez. dediğimiz bir olayda bile indirim
uygulanabildi.
Elbette ki bu kararı tek bir kişi
almadı. Hayatın her alanında olduğu gibi yargıya da
sızmış bir erkek egemen zihniyet bulunuyor ve bu zihniyet
nedeniyle, maalesef, bu utanç verici karar alındı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz.
GAMZE TAŞCIER (Devamla) Peki, nedir bu
karanlık zihniyet? Elbette ki kadın ve erkeği eşit
görmeyen, kadınları ikinci sınıf vatandaş olarak
gören, kadınların varlığını bile bir tahrik
gerekçesi olarak görüp kadınlara yönelik şiddeti
meşrulaştırmaya çalışan bir zihniyet.
Değerli milletvekilleri, bu nedenle Bu
zihniyet iktidarda olduğu sürece bu ülkede yaşayan 42 milyon
kadının can güvenliği ve hayat güvenliği yok; bu
kadınlar için adalet yok. diyorduk ama eksik söylemişiz; bu ülkede
yaşayan 42 milyon kadına öldükten sonra da adalet yok.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Sayın Emine Yavuz Gözgeç.
Buyurunuz Sayın Yavuz Gözgeç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup
önerisi aleyhine söz almış bulunmaktayım.
Bir anne, bir kadın olarak, öncelikle,
Pınar Gültekinin ailesinin, sevenlerinin acısını yürekten
paylaşıyorum. Allahın verdiği canı vahşice alma
hakkını kendinde gören canileri lanetliyorum. Hukuk devleti
kuralları içinde yargısal süreç devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ olarak
kadına şiddetle mücadele, iktidara geldiğimiz ilk günden
itibaren en temel politikalarımızdan biri olmuştur; töre
saikiyle işlenen cinayette cezaların artırılması,
KADES, elektronik kelepçe, ŞÖNİMler, GAMER, elektronik izleme
merkezleri bunlardan sadece birkaçı. Yargı paketleriyle, eşe karşı
işlenen suçlarda ağırlaştırıcı sebeplerin
boşanmış eşi de kapsaması, ısrarlı takip
fiillerinin suç sayılması, kasten öldürme suçunun kadına
karşı işlenmesi hâlinde cezaların
artırılması, katalog suç kapsamına alınması gibi
cesur, kararlı adımlar attık, atmaya devam ediyoruz. Biz her bir
kadının, her bir erkeğin, her bir çocuğun yaşam
güvencesi için, şiddete uğrayan tek bir kadın kalmayıncaya
kadar amasız, fakatsız şiddetin her türlüsüyle mücadelede
kararlıyız. Ancak bu öneriyi veren HDPnin bir gün bile PKK terör
örgütünün henüz 11 yaşında kaçırdığı kız çocukları
için, katledilen kadınlar için tek bir söz söylediğini duydunuz mu?
Duymadık. PKKnın katlettiği kadınlar; 22 yaşında
Aybüke Öğretmen, 25 yaşında Nurcan Karakaya, Batmanda, 31
yaşında, sekiz aylık hamile Mizgin Doru, Şırnakta, 13
yaşında Diyar Bilen, canlı bomba olarak kullanılan
kadın teröristin üzerine atlayıp şehit olan 4 çocuk annesi
Hatice Belgin kadın değil miydi?
OYA ERONAT (Diyarbakır) Bravo!
EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Devamla) Vahşice
hayattan koparılan kız çocukları, hamile kadınlar için neden
sesiniz çıkmadı? Dağa kaçırılan çocuklar için mücadele
eden Diyarbakır Annelerinin seslerine neden kulaklarınız
tıkalı? Türk-Kürt demeden, kadın-çocuk demeden insanların
canına kasteden, kadın düşmanı, Kürt düşmanı,
insanlık düşmanı PKK terör örgütüne bu Meclisin kürsüsünden PKK
terör örgütüdür. diyebilme cesaretini gösteremeyenlerin kadına
şiddetle mücadeleden bahsetmeleri en hafif tabiriyle samimiyetsizliktir.
Velhasıl, dünyanın sorunu olan kadına
şiddetle mücadelede kararlılığımızı bir kez
daha yineliyorum, köklü medeniyetimizle bağlarımızı
koparmadan sevgi ve merhamet dilini kadın-erkek omuz omuza yeniden hâkim
kılacağımıza yürekten inanıyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın Başkan,
konuyla ilgili kısa bir söz
BAŞKAN Buyurunuz Sayın Tunç.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
45.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunçun, Pınar Gültekin
davasına ilişkin açıklaması
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; yargılama devam ediyor,
haksız tahrik nedeniyle indirim yapılmasının denetimi
istinaf ve temyiz yoluyla gerçekleşecek. Şunu açıklamak istedim:
Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı kararı
istinafa götüreceğini açıkladı, yine, Aile ve Sosyal Hizmetler
Bakanımız Sayın Derya Yanık da Pınar Gültekinle ilgili
verilen bu kararı istinafa götüreceklerini açıkladılar.
Kaldı ki geçen mayıs ayı içerisinde kadına yönelik
şiddetin önlenmesi amacıyla Türk Ceza Kanunumuzda da önemli
değişiklikler yapmış ve kadına yönelik kasten öldürme,
kasten yaralama ve eziyet suçlarında cezaları artıran
düzenlemeleri burada hep birlikte gerçekleştirmiştik. Bu konuda
kararlı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Oluç
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, hatip doğrudan doğruya partimizi kastederek
sataşmada bulundu, cevabı Filiz Vekilimizin vermesini talep ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Kerestecioğlu.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demirin, Bursa
Milletvekili Emine Yavuz Gözgeçin HDP grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşması sırasında Halkların
Demokratik Partisine sataşması nedeniyle konuşması
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Ankara) Ben, bu matbu konuşmalar karşısında gerçekten
aslında cevap vermekten esef duyuyorum, öncelikle onu söylemek isterim.
Hakikaten matbu sanıyorum bu eldeki konuşmalar.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Sizinki matbu be,
neresi matbu? Gerçekler ne zaman matbu oldu?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Biz, olayın kendisiyle ilgili konuşuyoruz, olayın
kendisiyle ilgili bir kere de konuş. Yani gerçekten bunu istirham
ediyorum, bir kere de bir kadın vahşice katledilmiş, bununla
ilgili haksız tahrik indirimi uygulanmış ve size demişiz ki
Haksız tahriki ele alalım, asıl derdimiz budur.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Yargı devam
ediyor, yargı! Yargı devam ediyor.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Dinlememişsiniz. Bununla ilgili konuşalım diyoruz,
gene geliyorsunuz karşımıza, aynı lafları
söylüyorsunuz.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Hiç söylemeyelim,
PKKya laf söylemeyelim!
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Ya, Muğla Cumhuriyet Başsavcısı bile gerçekten
daha insaflı davranmış konuşan hatipten de istinaf
mahkemesine götürmüş şu kararı. (HDP sıralarından
alkışlar) Aynı şekilde siz de bununla ilgili konuşun
ya!
OYA ERONAT (Diyarbakır) Sana mı soracağız?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Pınar Gültekinin ailesinin en azından
OYA ERONAT (Diyarbakır) Ne
konuşacağımızı sana mı soracağız?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla)
birazcık içi soğusun, içi soğusun. Buradan cır
cır, cır cır bağırmakla olmuyor.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Cır cır,
cır cır senin tarzındır.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Bana bağırmayın, erkeklere bağırın.
(HDP sıralarından alkışlar) Kadına yönelik şiddet
uygulayan erkeklere karşı hep birlikte dayanışma içinde olalım.
Bunu yapabiliyor musunuz? Yapamıyorsunuz çünkü haksız tahriki
kaldıramazsınız, haksız tahriki kaldırmak işinize
gelmiyor.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Hadi oradan!
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla) Aynı şekilde, adam İstanbul Sözleşmesi
kalktı, ne iyi oldu. demiş ve arkada epeyce insan, aslında,
yine, sizin gibi
OYA ERONAT (Diyarbakır) Cinayet tarihine bak!
İstanbul Sözleşmesi vardı, cinayet tarihinde vardı.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Devamla)
burada belki bağıranlardan Evet, evet, çok iyi oldu.
diyor. İşte, böyle insanlar cinayet işlemeye devam ediyorlar,
siz de bağırmaya devam edin. (HDP sıralarından
alkışlar)
OYA ERONAT (Diyarbakır) Ediyorum, ederim,
sana mı soracağım?
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Hakkı
Saruhan Oluç tarafından, kadına karşı işlenen suçlarda
uygulanan haksız tahrik indiriminden faydalanmanın toplumda
yarattığı tahribatın ve kaygının ortadan
kaldırılması amacıyla 21/6/2022 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 21
Haziran 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, İzmir Milletvekili Murat Bakan
ve arkadaşları tarafından, polis intiharlarının
sebeplerinin araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 29/12/2021 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/5295)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 21 Haziran 2022 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
21/6/2022
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu 21/6/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Özkoç
Sakarya
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İzmir Milletvekili Murat Bakan ve
arkadaşları tarafından polis intiharlarının
sebeplerinin araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 29/12/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (10/5295) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 21/6/2022 Salı günkü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Sayın Murat Bakan.
Buyurunuz Sayın Bakan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MURAT BAKAN (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Gazi
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bundan tam bir sene önce, 23 Haziran 2021de,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak polis intiharlarının
araştırılmasıyla ilgili Meclis araştırması
önergemizi yine Genel Kurula indirdik. O zaman, ben yaptığım
konuşmada Arkadaşlar, polis intiharlarıyla ilgili bugün bu
önergeye olumsuz oy verirseniz, yarın her intihara teşebbüs eden ve
intihar eden polisin sorumlusu siz olursunuz. dedim, AKP ve MHP milletvekili
arkadaşlarıma seslendim. O gün, bizim verdiğimiz önerge AK
PARTİ ve MHP oylarıyla reddoldu arkadaşlar, o günden bugüne
100e yakın polis intihar etti. Sadece geçen hafta 4 polis canına
kıydı arkadaşlar, bunlardan 2si eşlerini,
çocuklarını öldürdüler, sonra kendi canlarına
kıydılar. 2si Özel Harekât polisiydi, 1i Alparslan Soylu,
arkasında bir not bırakarak da intihar etti.
Şimdi, kendi canını korumak için
eğitilmiş bir polis niye intihar eder? Hayatının
baharında gencecik yaşında bir polis niye intihar eder?
Emekliliği gelmiş polis niye intihar eder? Hiç mi bunun nedenini
merak etmiyorsunuz değerli arkadaşlar? Bu soruların yanıtı
sizi ilgilendirmiyor mu? Bakın, defalarca dile getirdik, polisin
çalışma koşulları ağır, angarya, ek görev,
ağır amir baskısı, amir tahakkümü altındalar. Bunu
sadece biz mi dile getiriyoruz?
Ben 2015 yılında milletvekili oldum. 2014
yılında polislerin çalışma koşullarıyla ilgili
kamu denetçisinin raporu var. Kamu denetçisi raporunda diyor ki: Haftada
kırk saat çalışması gereken polis, haftada elli dokuz saat
çalışıyor. Yine, aynı raporda, polisin ağır
çalışma koşulları sebebiyle psikolojisinin
bozulduğunu, cinnet ve intihar vakalarının artış
gösterdiğini söylüyor.
Değerli arkadaşlar, kamu denetçisi
yazıyor, biz buradan senelerdir haykırıyoruz, polis feryat
ediyor, polis cinnet geçiriyor, polis intihar ediyor; görmezden geliyorsunuz,
yok sayıyorsunuz, Bana ne! diyorsunuz. 24 yaşında,
hayatının baharında yine canına kıyan Semanur,
bakın, bıraktığı notta ne diyor? Ben mesleğime
aşıktım, küçük düşürdüler, tükendim, ruhumu erittiler,
Allahım sen yardım et. demişti. 28 yaşında, yine
hayatına son veren Cumhurbaşkanlığı koruması
Mehmet Ali, ne dediğini hatırlayalım: Personelini
aşağılamak, tehdit etmek, meslekten etmek, küçük düşürmek,
yalancı konumuna koymak en iyi yaptığınız iş olsa
gerek. Her insanın bir gururu vardır ve ben o lafları kaldıramadım.
demişti. Arkadaşının yerine Mezitli AK PARTİ İlçe
Başkanlığında nöbet tutan Nagihana diyor ki amiri: Sen
sokak kadını gibi sokak kadını ağzıyla
konuşuyorsun. ve AKP İlçe Sekreterinden özür diletiliyor. Nagihan,
müdürüne diyor ki: Müdürüm, ben ay yıldızlı üniforma
taşıyan şerefli bir Türk polisiyim. ve birkaç gün sonra intihar
ediyor değerli arkadaşlar.
Bakın, sizin için intihar eden polislerin
istatistikten öte bir anlamı yok. Bakın, şu elimdeki dosyada
onlarca polis intiharıyla ilgili verdiğim soru önergesine Süleyman
Soylu'nun verdiği yanıtların tamamı matbu yanıtlar
hepsi ruhsuz, duygusuz. Her polis için aynı yanıtı vermiş
yani bunların ayrı ayrı insanlar olması, bunların
ana-babaları, kardeşleri, evlatları
Bunların hiçbir önemi
yok, hepsi aynı yanıtlar değerli arkadaşlar. Bu çocuklar
boğazda yalısı olanların çocukları değil, o
yaptığınız lüks TOKİ konutlarında, rezidanslarda
oturanların çocukları değil; o polisler bu ülkenin
esnafının, çiftçisinin, memurunun, köylüsünün çocukları, bu
vatanın evlatları değerli arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar) Ve o polislerin hepsinin bir
hikâyesi var.
Geçen hafta arkasında bir not bırakarak
hayata veda eden Alparslan Soylu, o notunda nasıl bir amir tahakkümüne
uğradığını, nasıl hakaretlere
uğradığını anlatıyor. Babasını
aradım, Tayyip ağabey, bana dedi ki: Ben otuz sene çelik yeleği
sırtında taşımış bir Özel Harekât polisiyim. 4
evlat büyüttüm, 2si polis, 1i güvenlik müdürü, 1i anaokulu öğretmeni;
onlara haram lokma yedirmedim. Başımı sokacak evim yok. 28 yaşında
aslan parçası evladımı toprağa verdim.
Değerli arkadaşlar, Alparslan
bıraktığı mesajda ne diyor, biliyor musunuz? Ben aç
yaşarım, susuz yaşarım ama onuruma, şerefime, davama
yapılan aşağılamayla yaşayamam. diyor. Bu çocuk bu şekilde
canına kıydı ve işaret ettiği amirleri hâlâ görevde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
MURAT BAKAN (Devamla) Semanur, Mehmet Ali,
Nagihan, Alparslan ve diğerleri; yüzlerce polis intihar etti.
Arkadaşlar, o polisler intihar etmedi, o polisler öldürüldüler. Biz
buradan haykırdık Bu Meclis araştırması önergesine
evet oyu verin yoksa sorumlusu siz olursunuz. dedik. Bu bir cinayet ve o
cinayetin faili sizsiniz, o cinayetin faili Süleyman Soylu. Her polis
intiharından siz sorumlusunuz. (CHP sıralarından
alkışlar) Vermediniz, bugün bu Meclis araştırması
önergesine de olumlu oy vermeyin(!) Her polisin intiharından siz
sorumlusunuz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ Parti Grubu adına
Eskişehir Milletvekili Sayın Arslan Kabukcuoğlu.
Buyurunuz Sayın Kabukcuoğlu.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN
KABUKCUOĞLU Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesi üzerine İYİ Parti Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Öncelikle, şehit polislerimize Allahtan
rahmet, yaralılarımıza şifa, gazilerimize de uzun ömür
dilerim.
İntihar, kişinin istemli bir şekilde
hayatına son vermesi eylemidir; kişinin ölmek ile yaşamak
arasında tam ve iradeli bir seçme imkânı bulunurken kişinin
ölümü tercih etmesidir.
Son yirmi yılda binden fazla polisimiz intihar
etmiştir. Toplumumuzdaki intihar oranı yüz binde 4,1 iken, Türkiyede
polisler arasındaki intihar oranı yüz binde 17dir. Polis intihar
oranı İngilterede yüz binde 9,5; Fransada ise yüz binde 14tür.
Polislik mesleğinin kendisinden kaynaklanan
sorunlar, adil olmayan tutumlar, insan hakları alanındaki hukuk
dışı zorlamalar ve polisler üzerindeki siyasi baskılar
polislerimizin ruh sağlığını tahrip etmekte,
psikolojik yüklerini artırmaktadır. Uzun mesailer, ekonomik
sıkıntılar, mobbing, yıllık ve idari izinlerini
kullanmaktaki sorunları, Emniyet teşkilatındaki liyakatten uzak
atamalar da bu tahribatı artırmaktadır. Öyle ki polisimizin arkadaşına
ölmeden önce yolladığı notta: Beni kimsenin bu kadar
aşağılamasına, küçük düşürmesine izin veremem. demesi
polis intiharlarının altında yatan çökmüş ruh hâlinin derin
bir analizidir.
Genel Başkanımız Sayın Meral
Akşener, 30 Mart 2022 tarihindeki grup konuşmasında polislerin
haftada çakma 12/12, 12/24, 12/36 saat çalışmalarını
eleştirmiş ve bunun düzeltilmesini istemiştir, her ne kadar
Emniyet Genel Müdürlüğü bunun düzeltileceğini söylemiş ise de
pratiğe yansımış bir şey yoktur. Ay içinde polislerimizin
ve amirleri Memur Kanununda belirlenen haftalık çalışmanın
iki misline uzanan, uzayan mesailer yapmaktadır, AK PARTİ Hükûmetinin
buna ödediği bedel ise ayda 1.028 liradır, sadece 1.028 lira.
Polis intiharlarını ruhsal
hastalıklara bağlamak tam bir kolaycılıktır. Polisler
arasında intihar oranının, ülkemizdeki intihar
oranlarının 4 katına kadar çıkmasının nedeni nedir?
Polis intiharlarını eğer ki onlarda var olan ruh
hastalıklarına bağlayacak olursanız, toplumdaki ruh
hastası insanlar polis yapılıyormuş gibi garip bir sonuca
ulaşırsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) Polislerin
sorunlarının belirlenmesi, giderilmesi hem onların
canlarına kıymalarına engel olacak, mutlu bir hayat sürmelerini
sağlayacak hem de genel asayişin devamını sağlamada
önleyici, günlük hizmetlerinin etkinliklerini artırmada, suçun
oluşumunu engellemede, oluşacak suçlara etkin ve hızlı bir
şekilde müdahale etmede, failin yakalanmasında
başarılarını artıracaktır.
Üzerinde konuştuğumuz konu, önemli
kurumlarımızdan Emniyetin, 330 bin kadrolu polisimizin sorunudur,
polislerin can alıcı sorunudur. Türkiye Büyük Millet Meclisi konuya
sahip çıkmalı, bu önemli konumdaki çalışanların
canlarına kıymalarının önüne geçmelidir.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik.
Buyurunuz Sayın Çelik. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun polis intiharlarıyla ilgili Meclis araştırması
komisyonu kurulması amacıyla vermiş olduğu önerge üzerine
AK PARTİ Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca şehit
polislerimizi rahmetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri, Emniyet
teşkilatımızdaki her bir polis bizim için çok kıymetlidir,
çok değerlidir; her kayıp bizim için üzüntü
kaynağıdır, derin bir üzüntü kaynağıdır. Polis
intiharları ise hepimizin üzerinde hassasiyetle durması gereken, göz
ardı edemeyeceğimiz bir konudur ve nitekim de bunun gereğini
yapıyoruz.
Polislik mesleği; stresli, travmatik olaylara
ilk elden müdahale eden ve silahlı olarak yapılan bir meslektir;
hepimiz gayet iyi biliyoruz. Yapılan araştırmalar
ışığında dünyadaki birçok gelişmiş ülkelerin
polisleriyle kıyaslandığında 2009-2018 yılları
arasında intiharların maalesef bayağı
arttığını görüyoruz. Dünyada, örneğin Fransa'da 34,92;
Portekiz'de 19,54; Avustralya'da 16,9; İngiltere'de 16,44; Japonya'da
16,1; Amerika Birleşik Devletleri'nde 16 iken ülkemizdeki bu ortalama
15,17dir; bunu da ortaya dökmekte fayda var.
Değerli milletvekilleri, gerçekten bu konularla
ilgili İçişleri Bakanlığımız ve Emniyet Genel
Müdürlüğümüz de kapsamlı bir çalışma ve araştırma
başlatmış bulunmaktadır, çoğu ilk kez
gerçekleştirilen bir dizi önleyici uygulamayı da hayata
geçirmiştir. Polislerimizin psikolojik iyilik hâlini arttırmak ve
psikolojik destek uygulamaları konusunda farkındalık
oluşturmak amacıyla her yıl en az bir defa psikolojik
değerlendirmeye tabi tutma
uygulaması başlatılmıştır. Bu uygulamanın
başladığı Şubat 2020 tarihinden itibaren 112.314
personelle görüşme yapılmıştır. Ruh
sağlığıyla ilgili takibi ve tedavisi gereken Emniyet
personeli desteklenmekte, maaşında ve özlük haklarında herhangi
bir kısıtlama yapılmadan, iyileşebilmesi için tüm imkânlar
sağlanmaktadır.
Emniyet teşkilatındaki tüm rehberlik ve
psikolojik destek uygulamalarının daha etkin ve kapsamlı takibi
amacıyla Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Rehberlik ve Psikolojik
Danışma Şube Müdürlüğü kurulmuştur ve faaliyetine
devam ediyor.
2021 yılbaşı itibarıyla da
Öğren, Fark Et, Yardım Et Projesi başlatılmıştır
ve bu kapsamda çalışmalar devam ediyor.
Evlilik, doğum, hastalık ve vefat gibi
durumlarda polislerimiz yalnız bırakılmıyor, gerekli maddi
ve manevi destek veriliyor, evlilik yıl dönümlerinde de izin
kullandırılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
KEMAL ÇELİK (Devamla) Bunların hepsi
yeni gelişmelerdir. Mesleğe yeni başlayan polislerimiz için de
bu tür eğitimler devam ediyor.
Polisimize yönelik motivasyonu ve kurumsal aidiyet
duygusunu artırıcı sosyal etkinliklere de ağırlık
veriliyor. Polislerimizin psikolojik sağlamlığını
artırmak amacıyla üniversitelerle de gerçekten etkili iş
birliği yapılıyor.
Değerli milletvekilleri, 2010 yılında
Emniyet teşkilatımızda görev yapan polis sayısı ile
2020 yılı polis sayısı
karşılaştırıldığında yüzde 43,5lik
artış olmasına rağmen, alınan önlemler sonucunda
intihar oranlarında herhangi bir artış meydana gelmemiştir;
bu da tek tesellimizdir. 2021 yılının ilk beş ayında
37 olan intihar sayısı, personel sayısının artmasına
rağmen bu yılın ilk beş ayında 24e inmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
KEMAL ÇELİK (Devamla) Bu nedenle mülkiye
müfettişlerimizce, polis müfettişlerimizce her münferit olay da tek
tek incelenmekte ve soruşturulmaktadır.
Değerli milletvekilleri, İçişleri
Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü her konuda polisimizin
yanındadır ve böyle olmaya da devam edecektir. Bu sebeple böyle bir
öneriye ret oyu vereceğimizi belirterek yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
4.- AK PARTİ Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin TBMM
İçtüzüğünün 5inci maddesine göre 1 Temmuz 2022de tatile girmeyerek
çalışmalarına devam etmesine, bastırılarak
dağıtılan 340 sıra sayılı Kanun Teklifinin
kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının 2nci
sırasına, aynı kısımda bulunan 339 sıra
sayılı Kanun Teklifinin ise yine bu kısmın 3üncü
sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine, Genel Kurulun çalışma saatlerine ve 339 ve 340
sıra sayılı Kanun Tekliflerinin İç Tüzükün 91inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin önerisi
21/6/2022
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 21/6/2022 Salı günü
(bugün) toplanamadığından İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Yılmaz
Tunç
Bartın
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisinin TBMM
İçtüzüğünün 5inci maddesine göre 1 Temmuz 2022'de tatile girmeyerek
çalışmalarına devam etmesi,
Bastırılarak dağıtılan 340
sıra sayılı Kanun Teklifi'nin kırk sekiz saat geçmeden
gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 2'nci sırasına, aynı kısımda
bulunan 339 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ise yine bu
kısmın 3'üncü sırasına alınması ve bu
kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
21 Haziran 2022 Salı günkü (bugün)
birleşiminde 338 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
22 Haziran 2022 Çarşamba günkü
birleşiminde 340 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci
bölümünde yer alan maddelerin oylamalarının tamamlanmasına
kadar,
23 Haziran 2022 Perşembe günkü
birleşiminde 339 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
23 Haziran 2022 Perşembe günkü
birleşiminde 339 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde haftalık
çalışma günlerinin dışında 24 Haziran 2022 Cuma günü
saat 14:00'te toplanması ve bu birleşiminde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi ve aynı birleşiminde 339 sıra
sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar,
24 Haziran 2022 Cuma günkü birleşiminde 339
sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin
tamamlanamaması hâlinde haftalık çalışma günlerinin
dışında 25 Haziran 2022 Cumartesi günü saat 14:00'te
toplanması ve bu birleşiminde denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi ve aynı birleşiminde 339 sıra sayılı
Kanun Teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
25 Haziran 2022 Cumartesi günkü birleşiminde
339 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin
tamamlanamaması hâlinde haftalık çalışma günlerinin
dışında 26 Haziran 2022 Pazar günü saat 14:00'te toplanması
ve bu birleşiminde denetim konularının görüşülmeyerek
gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve aynı
birleşiminde 339 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
çalışmalarını sürdürmesi;
339 ve 340 sıra sayılı Kanun
Tekliflerinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle
olması,
Önerilmiştir.
339
sıra sayılı İzmir Milletvekili Mahmut Atilla Kaya ve 93
Milletvekilinin Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4484) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde
Sayısı |
1.
Bölüm |
1
ila 11inci Maddeler |
11 |
2.
Bölüm |
12 ila 23üncü Maddeler |
12 |
Toplam
Madde Sayısı |
23 |
340
sıra sayılı Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir,
İstanbul Milletvekili Feti YILDIZ ve 64 Milletvekilinin Basın
Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/4471) |
||
Bölümler |
Bölüm Maddeleri |
Bölümdeki Madde
Sayısı |
1.
Bölüm |
1
İla 18inci Maddeler |
18 |
2.
Bölüm |
19 İla
40ıncı Maddeler |
22 |
Toplam
Madde Sayısı |
40 |
BAŞKAN İYİ Parti Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Yavuz Ağıralioğlu.
Buyurunuz Sayın Ağıralioğlu.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ
AĞIRALİOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu önerisi üzerinde konuşma
fırsatımı millî hassasiyetlerimizin koordinatlarını
ifade fırsatına dönüştürerek kullanıyorum.
Son günlerde sosyal mecrada biraz köpürtülmeye
çalışılan siyasi tartışmaların içerisinde de
iktidar-muhalefet rekabetinde Muhalefet gelirse millî
kazançlarımızdan feragat edilecek. falan gibi bir istifham
oluşturulmaya çalışılıyor. Fikri Işık Beyin
konuşmasını dinledim, oradaki atıflar bizim
hassasiyetlerimizin de çok rahatlıkla kabul edebileceği
atıflardır. Kötü komşu insanı mal sahibi yapar. derler.
Kıbrıs Barış Harekâtından sonra
uğramış olduğumuz, maruz kalmış olduğumuz
silah ambargosunun bize savunma sanayimizle ilgili
yaptırdığı sanayi altyapısı hizmetlerini biliyoruz,
ROKETSANı, HAVELSANı ve benzeri kuruluşlarımızı
biliyoruz. Bugün de uluslararası ilişkilerimizdeki zikzakların,
uluslararası ilişkilerimizde dünyadaki
sıkışmanın, uluslararası ilişkilerde dünyadaki
siyasi nobranlaşmanın beraberinde getirdiği, bizim iktisadi
zorluklarımızdan da kaynaklanan bir sürü problem yaşıyor
olmamıza rağmen savunma sanayisinde gerçekleştirilen her gayreti
takdirle izliyoruz.
Savunma sanayisinin bizce ehemmiyeti şudur:
Kırk seneyi aşkın bir zamandır terörle mücadele eden bir devletin,
bir milletin, her gün telefonla bir acı habere yüreği burkulan bir
milletin evlatlarını muhafaza etmek namına
harcadığı her kuruş para helaldir. Bütün malımız
mülkümüz çocuklarımızın değil şehit olmasına,
değil gazi olmasına, ayaklarına bir diken batmasına mâni
olmak için kullanılmalıdır, dolayısıyla millî bir
seferberlik hissiyatıyla -bütün bir parti siyasi tavrı gibi
algılamayın- memlekete mensup olmanın bizim
omuzlarımıza yüklemiş olduğu mesuliyetle ifade ediyoruz.
İHAlar, SİHAlar dâhil savunma sanayisindeki her adım
partilerüstü bir strateji ve politikayla değerlendirilmeli, bu topraklarda
devletin, milletin varlığını devam ettirmek kastıyla
sahada olan güvenlik güçlerimiz, korucularımız, askerlerimiz, Polis
Özel Harekâtımız, neyimiz varsa, hepsinin muhafazası için
harcanmalıdır. İYİ Parti siyasi mesuliyetini böyle
hecelemek, böyle taşımak; devlet olduğunda, hükûmet etmek
imkânı bulduğunda millî savunma sanayisini böyle muhafaza etmek
zorundadır.
Savunma sanayimizle ilgili ister özel sektör firmalarını
ister devlet kuruluşlarını tahkir edecek, tezyif edecek yahut
onların faaliyetlerini istihzayla değerlendirecek her türlü
teşebbüsü hamiyetimize yapılmış saldırı
sayarız. Dolayısıyla herkesin haddini hududunu bilmesi
lazımdır. Devlet, millet meselesi mevzubahis edilince bu meselelerde
bu kadar ağır bedel ödeyen, bu kadar ağır bedellere
rağmen ayakta kalmaya çalışan bir milletin çektiği
eziyetlere hürmetsizlik sayarız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) Bir
dakikamı alayım Başkan, teşekkürlerimle.
BAŞKAN Buyurunuz.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) O
yüzden efendim, İHA'lar SİHA'lar dâhil, bu memlekette karşı
karşıya bulunduğumuz bütün bu tehditleri savuşturmak için
harcanacak her kuruş para güvenlik güçlerimize de ordumuza da
analarının ak sütü gibi helaldir; harcamak, arkalarında durmak
da bizim namus borcumuzdur.
Bizim -şunun bilinmesi lazım,
kayıtlara girsin diye söylüyorum- iktisadi bünyemiz bozulunca bu savunma
sanayisinde çalışacak nitelikli personelimiz, nitelikli
elemanlarımız, evlatlarımız yurt dışına
gitmek zorunda kalıyorlar; birinci problem. İkinci problem de
şudur: AR-GE bütçeleri bu kadar zayıf olan bir ülkenin savunma
sanayisinde çok ciddi icatlar yapabilmesi çok mümkün olmamaktadır, bunu
biliyorsunuz. Dünyanın Rönesans merkezi olacaksanız değil kendi
zeki çocuklarınızı, dünyanın en zeki çocuklarını
Türkiye'deki üretim bandına taşıyabilecek bir iktisadi büyüme ve
potansiyeli taşımak zorundasınız; o olmazsa zeki
çocuklarımızı kaybedeceksiniz.
Genel Kurula saygılarımla efendim.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Önergeler (Devam)
2.- Mersin Milletvekili Alpay Antmenin, (2/2576) esas numaralı
5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanunun 13. Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/174)
BAŞKAN İç Tüzükün 37. maddesine göre
verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
14/2/2022
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
(2/2576) esas numaralı
Kanun Teklifimin İç Tüzükün 37nci maddesi gereğince doğrudan
Genel Kurul gündemine alınmasını saygılarımla arz
ederim.
Alpay
Antmen
Mersin
BAŞKAN Önerge üzerinde teklif sahibi olarak
Mersin Milletvekili Alpay Antmen konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Antmen. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
ALPAY ANTMEN (Mersin) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün, ülkemizde
şiddet gören, saldırılan, hapse atılan, öldürülen ve
intihar eden bir meslek grubu için verdiğimiz kanun teklifini görüşüyoruz.
Evet, birçoğumuzun meslektaşı olan
avukatlardan söz ediyorum. İşini yaptığı için
saldırıya uğrayan, vatandaşın hakkını
savunduğu için baskı altına alınan; Soma'da,
Aladağ'da, Gezide ölenlerin hakkını savunduğu için
tutuklanan, yakılan çocukların faillerinin hâkim
karşısına çıkmasını istediği için tehdit
edilen, Gezi'de katledilen gençlerin ailelerine destek oldukları için
işsiz bırakılan avukatlar için kürsüdeyim. Bir kadın, erkek
cinayetinde katledildiğinde, bir çocuk istismar edildiğinde ve bir hak
savunucusu saldırıya uğradığında, parayı ve
rantı elinin tersiyle itip haklının yanında olmak için
koşan, baro tarafından atandığı ve çok cüzi ücretlerle
baktığı çocuk istismarı davalarında, kadın
cinayetlerinde karşı tarafça ölümle tehdit edilen avukatlardan söz
ediyorum. Avukatlar kimseye muhtaç olmasınlar, savunmayı özgürce
temsil edebilsinler diye huzurunuzdayım.
Değerli milletvekilleri, yargılamanın
temel aktörleri olan avukatlar, demokrasinin ve hukuk devletinin olmazsa
olmazlarıdır. Ancak ekonomik zorluklar içerisinde çok önemli görevler
yürüten özellikle genç avukat kardeşlerim çok az gelir elde ediyor ve
geçinemiyorlar. (CHP sıralarından alkışlar) Farkında
mısınız avukatların önemli bir kısmı yoksulluk
değil açlık sınırı altında
çalışıyor, evet, açlık sınırı altında
çalışan binlerce avukat var, CMK ücretleri de onların can
simitleri. 2022 yılında, 5 avukat, 2 stajyer avukat olmak üzere 7
meslektaşımız ekonomik nedenlerle intihar etti, yazık
değil mi, günâh değil mi bu genç kardeşlerimize?
Değerli milletvekilleri, 1992
yılında, Seyfi Oktay döneminde işkenceyi önlemek,
vatandaşı yalnız bırakmamak ve adaleti tecelli ettirmek
için devlet tarafından ceza davalarında sanığa da
şikâyetçiye de ücretsiz avukat tayin edilmeye başlandı. CMK
müdafileri sayesinde insan hakları korunmaya, işkence önlenmeye ve
savunma hakkı sağlanmaya çalışılıyor. Burada
soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi üzerine baro
tarafından görevlendirilen avukatlara yapılan ödemelerden
bahsediyorum. Bu ücretler maalesef sadaka hâline geldi, avukatlık asgari
ücret tarifesinin beşte 1i kadar oldu, son derece düşük kaldı.
Kiralara, elektriğe, suya gıdaya, akaryakıta gelen zam
yağmuru sonrası mevcut CMK ödemeleri artık harçlık değil,
maalesef sadaka gibi. Evet, bu acı gerçeği, avukatların
iliklerine kadar hissettiği bu vahim durumu ben hem bir avukat hem bir
eski baro başkanı olarak üzülerek, utanarak, sıkınarak,
derin bir hicap duyarak söylüyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
Peki, bilmeyenler için anlatayım, CMK görevi
nedir? CMK görevi savunma hakkıdır yani bir vatandaşı
savunma makamı olmadan, avukatsız sorgulayamamak ve
yargılayamamaktır. Bu, zaten anayasal bir hak ve görevdir. Avukatlar
görevini ifa ediyor. Burada bizlerin de görevi, yapmamız gereken
onların hakkını kendilerine teslim etmek. Hakkaniyete
aykırı olan bu durumun önüne geçilerek gerekli
değişikliğin ivedi bir şekilde yapılması ve CMK
ücretlerinin avukatlık asgari ücret tarifesine eşitlenmesi gerekiyor.
Bakınız, değerli milletvekilleri,
burada bir örnek vermek istiyorum. Asliye ceza davalarını baz
alalım. Baro sanığa ya da şikâyetçiye bir avukat tayin
edince alacağı ücret brüt olarak 1.113 lira, üç beş yıl o
davaya bakacak. Bu, avukatlık asgari ücret tarifesinde ise 5.110 lira
olarak takdir edilmiş ve işin en trajikomik tarafı bir asliye
ceza davasında barodan görevlendirilen müdafiye brüt 1.113 lira öderken
eğer karşı taraf haklı çıkarsa biz oradaki avukata
hükümle birlikte 5.110 lira vekâlet ücreti takdir etmek durumundayız yani
2 avukat aynı davada aynı işi yapacak ve biri, devletin
parasını ödediği avukat beşte 1 ücret alacak. Bu
haksızlıktır, eşitsizliktir; bunun giderilmesi gerekiyor.
Ben burada bütün avukatlar için konuşuyorum, hangi siyasi partiye üye
olursa olsun, hangi görüşü savunursa savunsun avukat meslektaşım
bu adaletsiz, haksız, eşitliğe aykırı CMK ödemelerinin
düzeltilmesi için siyasetüstü bir görüşle konuşuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
ALPAY ANTMEN (Devamla) Ve son sözüm: Değerli
milletvekilleri, burada çok avukat meslektaşımız var. 165 bin
avukat, 20 bin civarında stajyer ve 100 bin hukuk öğrencisini
ilgilendiren bir konuyu konuşuyoruz. Genç meslektaşlarımıza
can suyu olan CMK avukatlık ücretlerinden konuşuyoruz. Biraz sonra oy
vereceksiniz ve bakacağız, siz kimin yanındasınız,
kime karşısınız; onu tüm hukukçular, tüm avukatlar görecek.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.46
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.56
BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah
ERDOĞMUŞ
KÂTİP ÜYELER: Sevda ERDAN KILIÇ (İzmir),
Şeyhmus DİNÇEL (Mardin)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 105inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Alınan karar gereğince denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sırada yer alan, Erzurum Milletvekili
İbrahim Aydemir ve İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ile 61
Milletvekilinin İstanbul Finans Merkezi Kanunu Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir ve İstanbul
Milletvekili Abdullah Güler ile 61 Milletvekilinin İstanbul Finans Merkezi
Kanunu Teklifi (2/4478) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 338) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
16 Haziran 2022 tarihli 104üncü Birleşimde
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen 338
sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde siyasi parti
grupları adına yapılan konuşmalara başlanmış
ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşma
yapılmıştı.
Şimdi İYİ Parti Grubu adına
Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.
Buyurunuz Sayın Usta. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA
(Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 338 sıra
sayılı İstanbul Finans Merkezi Kanunu Teklifi üzerinde
İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli arkadaşlar, gündeme gelen konu
önemli bir konu, İstanbul Finans Merkezi meselesi. Fakat en son
söyleyeceğimi başta söyleyeyim; bu anlamda
baktığımızda konu ne kadar önemliyse kanun teklifi de o
kadar boş bir kanun teklifi, bunu söylememiz lazım. Tabii, sadece
boş olmakla da kalmıyor, aslında ciddi şekilde
yanlışlar ve tavizler de var; bunları konuşmamın
ilerleyen safhalarında dile getireceğim.
Şimdi, bu konu ne zaman çıktı? Bu
konu, yaklaşık 2007-2008 yıllarında
çalışılmaya başlanmış bir konudur,
İstanbulun küresel ölçekte bir finans merkezi olması meselesi. Ekim
2009da şu eylem planı yayınlandı Sayın
Erdoğanın Başbakanken imzasıyla. Şimdi, tabii, ne
hazindir ki -birazdan bunun detaylarını da vereceğim- bu
getirilen kanun teklifinin yani o zamanın Başbakanının
imzasıyla yayınlanan İstanbul Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem
Planıyla uzaktan yakından bir alakası yok, tamamen
bambaşka bir konu buraya getirilmiş durumdadır; onu da
baştan söylemekte fayda var; tamamen farklı, bakış
açısı da farklı, içeriği de farklı, her şeyi
farklı. Daha da kötüsü, şu kanun teklifiyle gelen maddeler içerisinde
ve gerekçesinde şuna bir tane atıf yok yani sanki bu
Bakın, bu
başka bir hükûmet tarafından yapılmış olsa bile
Devlette devamlılık esastır. dersiniz, devletin kabul
ettiği bir strateji ve eylem planına mutlak surette atıf olur;
bırakın devlette devamlılık esasını, AK
PARTİ hükûmetleri kendi içerisinde bile maalesef bir devamlılık
gösteremiyor.
Şimdi, hele hele bu kanun teklifi nasıl
bir ortamda getiriliyor? Yani dijitalleşmenin son derece
arttığı, ülke sınırlarının
kalktığı, artık mekânların çok fazla öneminin kalmadığı,
insanların ofislerden çalışmaya başladığı
bir dönemde böyle etrafı çit örgülerle kuşatılmış yani
telle örülmüş bir alana finans merkezi diyen ilkel bir
anlayışla getirilmiş bir kanun teklifiyle maalesef
karşı karşıyayız.
Şimdi, tabii, bu konu siyasi bir konu
değil değerli arkadaşlar, teknik bir konu. Bu anlamda ben
umuyorum, AK PARTİli milletvekili arkadaşların bizim buradaki
önerilerimizi, eleştirilerimizi dikkate almasının gerçekten
önemli olduğunu düşünüyorum.
Şunu da söyleyeyim: Bu konuyla ilgili olarak İstanbul Finans Merkezi Projesinin
-yalnız biz bunu derken Ataşehirdeki inşaat projesinden
bahsetmiyoruz; şimdi o Ümraniyeye alınıyor, o da ayrı bir
durum tabii- yani İstanbulda, daha doğrusu Türkiyede bir finansal
merkez oluşturma projesinin 2009da eylem
planı çıktı, 2007-2008'de çalışmalar
başladı. Ben de yedi yıl boyunca yani siyasete girinceye kadar
bu konunun teknik düzeyde koordinasyonunu yaptım. Koordinatör
yardımcısıydı sıfatım, müsteşar
koordinatördü ama müsteşardan ziyade ülke içerisinde ve ülke
dışında bu konunun tanıtımıyla ilgili bütün
çalışmalarda bulunmuş bir eski bürokrat olarak da bu konulara
ilişkin düşüncelerimi paylaşacağım. O anlamda,
inşallah, umuyoruz ki bu düşüncelerimiz en azından bundan sonraki
aşamalarda bir miktar dikkate alınır.
Tabii, şimdi, ciddi vergi
teşvikleri getiriliyor, onların
yanlışlıklarını da söyleyeceğim ancak bu vergi
teşviklerinin devlete, daha doğrusu bütçeye olan maliyetine
ilişkin hiçbir çalışma yok. Yani etki analizine ilişkin,
bakın, geçenlerde bir düzenleme çıktı
Cumhurbaşkanlığında -yani yönetmelikti zannediyorum, bir
düzenleme yapıldı- işte Etki analizi yapılacak,
çalışmalar yapılacak. diye. Ondan sonra gelen ilk kanunda, bu
konuyla ilgili çok da önemli olmasına rağmen, çok ciddi vergi
kayıpları oluşmasına rağmen bir etki analizi yok,
dolayısıyla ne kadar vergi kaybı olacağına
ilişkin de hiçbir fikrimiz yok.
Tabii, bir şehirde veya bir
ülkede bir finans merkezi oluşturabilmek için -tabii bu sadece
aslında şurada yazdığımız eylemlerle veya
önceliklerle sınırlı bir husus değil- bir defa, önce o
ülkede doğru işleyen bir hukuk sisteminin olması lazım,
demokrasisinin olması lazım, hürriyetlerin, özgürlüklerin
uluslararası standartta olması lazım, yönetici kapasitesinin
uluslararası standartlarda olması lazım. Bunun için
uluslararası göstergeler var, endeksler var -hepinizin bildiği gibi-
yayımlanan; bunlara bakıyoruz, buralarda Türkiye son yıllarda
sürekli sürekli geriye gidiyor. Küresel Rekabet Endeksi, Dünya Ekonomik Forumu
yapmış, 2014 yılında Türkiye 144 ülke içerisinde 43üncü
sırada; 2019 yılı en son çalışma, 61inci sıraya
gerilemiş; 43'ten 61'e gerilemiş. Şimdi, bunun alt detaylara bakıyorsun;
İş Ortamını Dönüştürme Endeksinde 37 ülke içerisinde
30uncu sıradayız; Beşerî Sermaye Dönüştürme Endeksinde 37
ülke içerisinde 35inci sıradayız, sondan 2nci sıradayız;
Piyasaları Dönüştürme Endeksinde 37 ülke içerisinde 30uncu
sıradayız; İnovasyon Ekosistemini Dönüştürme Endeksinde 37
ülkeden 36ncı sıradayız, yine sondan 2nciyiz; Hukukun
Üstünlüğü Endeksine bakıyorsunuz -bunların hepsini tek tek
saymayacağım- 2014 yılında 99 ülke içerisinde 59uncu
sıradayken 2021 yılına geldiğimizde 139 ülke içerisinden
117nci sıraya kadar Türkiye maalesef gerilemiş; Hukukun Üstünlüğü
Endeksinde bölgemizde sonuncu sıradayız, kendi gelir grubumuzda ise
40 ülke -hani diyelim ki gelişmiş ülkelerde bir miktar daha hukukun
üstünlüğü daha fazladır, iyidir falan diyebilirsiniz- içerisinde
38inci sıradayız; Temel Haklar Endeksinde 139 ülke içerisinde
133üncü sırada Türkiye; Hükûmet Gücünün
Sınırlandırılması Endeksinde -tabii bu tek adam
rejimiyle birlikte- 139 ülke içerisinde 134üncü sırada Türkiye; Yolsuzluk
Algı Endeksine bakıyorsunuz, 2013 yılında 175 ülke
içerisinde 53üncü sıradaymışız yolsuzlukta, şimdi
baktığımızda 2021 yılında -yine ülke
sayısı hemen hemen aynı- 180 ülke içerisinde 96ıncı
sıraya kadar Türkiye maalesef gerilemiş; Özgürlük Endeksine
bakıyorsunuz, 210 ülke içerisinde 154üncü sırada; İnsani
Özgürlük Endeksi diye ayrıca bir endeks var, 165 ülkenin
karşılaştırıldığı endekste de Türkiye
139uncu sırada; Ekonomik Özgürlük Endeksinde 107nci sırada;
yönetişimle ilgili endekse bakıyorsunuz, bakın, burada 2006
yılında 21inci sıradaymış, sonra iyi işler
yapılmış Türkiye'de, 2014te 14üncü sıraya kadar,
yükselmişiz ama 2022 yılına geldiğinde Türkiye 97nci
sıraya kadar, 14üncü sıradan 97nci sıraya kadar Yönetişim
Endeksinde Türkiye gerilemiş arkadaşlar. Şimdi, buralar kötü
olduktan sonra -bu kanun zaten boş ve yanlış da- isterseniz
doğru kanunu da getirin, Türkiyeyi veya İstanbulu küresel bir
finans merkezi yapma imkânınız maalesef olmayacaktır. Bunlar,
bir defa, işin olmazsa olmazıdır, buraların üzerine düşmek
lazım.
Şimdi, bu strateji belgesinde İstanbulun
öncelikle bölgesel, daha sonra nihai olarak da küresel bir finans merkezi
olması öngörülmektedir. Aslında, o dönemi -2007, 2008, 2009 dönemini-
hatırlayalım, baktığınız zaman Türkiyenin güçlü
bir potansiyeli var, Türkiye dünya ekonomileri arasında 17nci sırada
ve bunun daha da üst sıralara yükseleceği herkesin beklentisiydi.
Hükûmetin beklentisi de 2011 yılında 10uncu sıraya yükselmekti
ama geldiğimiz noktada -şu anda 21inci sırada ama- gelecek
yıl Türkiyenin 23üncü sıraya gerilemesi beklenmektedir. Yani,
şunu yaparken 17nci büyük ekonomiyken, Biz 10a kadar
yükseleceğiz. derken gelinen noktada 23üncü sıraya gerilemiş
bir Türkiye görüyorsunuz.
Tabii, bizim finansal sektörün içerisinde
bankacılığın payı çok fazla, uluslararası
ölçeğin dışında fazla. Yani dünya ortalamasına
bakıyorsunuz, bankaların finansal sektördeki payı yüzde 50-55
civarında, bizde yüzde 90ın üzerinde. Dolayısıyla,
bankacılık dışındaki finansal sektörün -şimdi onun
detaylarına girmeyeceğim, vaktimiz sınırlı-
geliştirilmesi gerekiyor. Aslında, bu doküman o anlamda çok ciddi
öncelik ve tedbirleri içeriyordu ama yine bu kanun teklifinde buna ilişkin
hiçbir şeyin olmadığını görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, İstanbul Finans
Merkezi Projesi, isminde İstanbul olmasına rağmen bir Türkiye
projesidir yani hukuk sistemiyle, vergileriyle, bütün düzenlemeleriyle bütün
Türkiyeye entegre olmuş bir projedir bu normal şartlarda. Ama burada
baktığımızda, az önce söylediğim gibi, bunu bir
Ümraniye projesi hâline AK PARTİ kanun teklifi maalesef getirmiş durumdadır.
Bu, Ümraniye projesidir, İstanbul Finans Merkezi Projesi değildir.
Burada, tabii, biz istihdama ciddi katkı
bekliyorduk, uluslararası fon girişi olması bekleniyordu; bu
kanallardan ekonomik büyümeye bir katkı vermesi bekleniyordu ama
bunların maalesef hiçbirinin olmayacağını göreceğiz.
Yine, bu eylem planında
Tabii, kanun
teklifinde bir şey olmadığı için eylem planını
biraz daha anlatmak lazım ki değerli arkadaşlar muhtemelen
okumamışlar da çünkü hiçbir atıf olmadığına göre
bundan belki de bir kısmının haberi bile yok,
dolayısıyla buranın içeriğini bir miktar daha vermek
istiyorum. Şimdi, burada 23 öncelik, 71 eylem vardı. Bunlardan
İstanbul'un bir finans merkezi olabilmesi için, bir defa, uluslararası
standartta işleyen bir hukuk altyapısının oluşturulmasına
ilişkin öncelikler ve tedbirler vardı; onun dışında,
finansal hizmet ve ürün çeşitliliğinin uluslararası standartlara
yükseltilmesine yönelik
Yani ürün çeşitliliği olacak ki finansal
sisteminiz güçlensin, dolayısıyla ona ilişkin strateji ve eylemler
vardı; vergi sisteminin basitleştirilmesine ve
etkinleştirilmesine ilişkin öncelik ve eylemler vardı;
düzenleyici ve denetleyici çerçevenin yine gelişmiş ülkeler
seviyesine çıkarılmasına yönelik eylemler ve öncelikler
vardı; fiziksel ve teknolojik altyapının geliştirilmesine,
nitelikli insan kaynağı ihtiyacının
karşılanmasına yönelik altyapının
oluşturulmasına ilişkin tedbirler vardı ve son olarak da
dünya ölçeğinde bunun tanıtımını ve izlemesini yapacak
bir organizasyon oluşturulmasına ilişkin öncelik ve eylemler
vardı.
Şimdi, enteresan bir şey var, bu eylem
planının 16ncı paragrafında Bu projenin
başarısı siyasi iradenin varlığına
bağlıdır. diye, o gün biz ikaz etmişiz, maalesef bu, başarısız
olduğuna göre hatta şu anda bu, çöp olduğuna göre siyasi
iradenin varlığından da tabii bahsetme imkânı yok.
Şimdi, bu çalışma 9 adet
çalışma grubu altında 80 tane özel ve kamu kurumu ve 300
nitelikli temsilci tarafından, akademisyenlerden, iş
dünyasından, bürokratlardan oluşan bir ekip tarafından uzun bir çalışmayla
oluşturulmuş bir strateji ve eylem planıydı. Şimdi,
madem bunu çöpe atıyorsunuz, yerine bir şey koyuyorsunuz, biz buradan
AK PARTİ'li arkadaşlardan duymak istiyoruz: Bu çalışmayı
kim yapmış, bu kanun teklifinde kaç kişinin emeği var,
hangi paydaşlarla bu çalışılmış; bunları
bize söylemelerinde fayda var.
Şimdi, bu temel ayrılıklardan bir
tanesi -biraz daha detaylarına gelelim- şu strateji ve eylem
planında Bu bir Türkiye projesi. dedik. Yani yapacağımız
vergi düzenlemeleri, efendim, enstrüman çeşitliliğine ilişkin,
hukuk sistemine ilişkin bütün düzenlemelerin Türkiye için geçerli
olması öngörülüyordu; herhangi bir mekân burada öngörülmemişti.
Paragraf 56da İFM Projesinde belirli bir bölgeye odaklanılmayacaktır,
nerede kümelenme varsa orayı finans merkezi olarak gören bir
anlayışla -gelişmiş ülkelerde olduğu gibi- öyle bir
anlayışla yapılmıştı fakat şimdi önümüze
gelen kanun teklifinde etrafı tel örgülerle çevrilmiş bir alan finans
merkezi. Eğer orada bir ofis tutarsanız, ofis kiralarsanız bir
kısım teşviklerden faydalanıyorsunuz. Şu çağda,
şu devirdeki anlayışa bakın, ilkelliğe bakın diye
özellikle söylüyorum: Eğer orada bir ofisiniz yoksa hiçbir
teşvikten, hiçbir tedbirden faydalanamıyorsunuz. anlayışla
yapılmış bir çalışmayla maalesef karşı karşıyayız.
Şimdi, tabii, bu çalışma
yapıldı, bakın, bu çalışmadan sonra Türkiye ilk kez
Küresel Finans Merkezleri Endeksinde değerlemeye alındı.
İstanbul 2009 yılında ilk girdiğinde 72nci sırayla
girdi. Daha sonra, işte, biz bu çalışmaları yaptık,
bunlar uluslararası kamuoyuna anlatıldı, Türkiye 72nci
sıradan 42nci sıraya kadar yükseldi. Bunun tarihi de 2014. Tesadüf
mü? diyelim, benim memuriyeti ve bu işleri bırakıp siyasete
geçtiğim döneme denk geliyor. Daha sonra Türkiye sürekli olarak geriledi,
64üncü sıraya kadar geriledi. Yani geldiğimiz noktaya Türkiye
yeniden dönmüş oldu çünkü bu çalışmaya hiç bakılmadı,
arada -2009- on üç yıl heba edildi. Şimdi Hükûmet paraya
sıkıştı, Bir yerden kaynak gelsin.
anlayışıyla elde ne var ne yok her şey satıldı,
ülkenin itibarı dâhil satıldı -Kaşıkçı cinayeti
dosyasının gönderilmesi ülkenin itibarının
satılmasıdır, Rahip Brunson meselesi ülkenin
itibarının satılmasıdır- her şey
satıldı, şimdi Burada kalan birkaç tane ofisi satıp üç
beş kuruş para getirilebilir mi? anlayışıyla bir
kanun teklifi maalesef önümüze geliyor. Dolayısıyla bu kanun teklifi,
İstanbul Finans Merkezi Projesini, fikrini bir gayrimenkul projesine
dönüştürmüştür, bir inşaat projesine, bir beton projesine
dönüştürmüştür, bu da çok acı bir gerçektir.
Şimdi, aslında,
baktığımızda, tabii ülkemizin finansal hizmet
ihracatının dünya ölçeğinin çok altında olduğunu
görüyoruz; finansal hizmetlerin katma değere, üretime
katkısının çok az olduğunu görüyoruz. Ciddi bir
gelişme potansiyelimiz var, bunların değerlendirilmesi
gerekirken buralarda yapılacak işler
Yani onların hiçbirini
bilmiyorsunuz; işte, şurada 71 tane eylem var, bunlar
yapılabilirdi. Burada sadece İstanbul Tahkim Merkezinin
kurulması ilk anda yaptırdığımız bir şeydi,
onun dışında herhangi bir şey yapılmadı,
bunların yapılması gerekirdi, ciddi potansiyel vardı ama
bunların hiçbirisinin yapılmadığını, özellikle
bankacılık dışı finansal sektörün geliştirilmesine
ilişkin hiçbir adım atılmadığını biz
maalesef görüyoruz. Bu kanun teklifinde bunlara ilişkin yine önümüzde
hiçbir şey yok. Burada elimizde rakamlar da var yani sigorta
hizmetlerinde, finansal hizmetlerde, Türkiye, hizmet ihracatı ve hizmet
ithalatı diye baktığımızda açık veriyor. Şimdi
bu önemli bir konu, birazdan bunun detaylarını gireceğim ben.
Yani Türkiye sanki bir fazla veriyormuş gibi, sanki bir finansal hizmet
fazlası varmış gibi hareket ediliyor, temel
yanlışlardan bir tanesi bu.
Şimdi ofis kiralayana, ofis alana ne
getiriliyor? 1inci tedbir olarak finansal hizmet ihracatında yüzde 75
kurumlar vergisi istisnası getiriliyor. Değerli arkadaşlar, 300
kişinin aylarca çalışarak, 80 tane kurumun çalışarak
oluşturduğu strateji ve eylem planında böyle bir hüküm yok,
biliyor musunuz vergiye ilişkin? Hiç olmayacak bir alanda en güçlü teşvik
getiriliyor maalesef yani yapılan şeyin ne kadar yanlış
olduğunu vurgulamak açısından söylüyorum. Peki, burada ne kadar
bir vergi kaybıyla biz karşılaşacağız? Buna
ilişkin de hiçbir çalışmanın olmadığını
baştan zaten ifade etmiştim.
Şimdi tabii katılımcılara
katılımcı diye tanımlanıyor- İFMdeki
katılımcılara ciddi avantajlar sağlanıyor fakat bu
katılımcıların hangi şartları haiz olması
gerektiği konusunda hiçbir düzenleme yok. Nasıl olacak; hangi
şartlarda, nasıl verileceğine ilişkin istismara çok
açık bir durum söz konusu. Yurt dışına verilen krediler
dışında her türlü hizmet finansal hizmet ihracatı olarak
tanımlanıyor, krediler dışında yurt
dışına verdiğimiz her türlü hizmeti finansal hizmet
olarak tanımlıyor, buna göre de teşvikler düzenlemiş. Yani
bunlar neler olabilir? İşte, gayrinakdî krediler yani akreditif
açılması, teminat mektubu verilmesi, kontrgaranti verilmesi veya
sigorta poliçelerinin Türkiyede yerleşik olanlara değil,
yabancı kurumlara verilmesi durumunda teşvik var.
Şimdi, burada neyle
karşılaşacağız? Zaten bir finansal hizmet
açığımız var diyoruz. Dolayısıyla, bu
alanın, gayrinakdî kredilerin ve sigortaların yurt içi firmalara
değil de yurt dışındaki firmalara, o alana daha fazla
tahsis edilmesi gibi bir durumla karşılaşacağız. Yani
bu, çok basit bir mantıkla bulunabilecek bir durum. Dolayısıyla,
zaten yurt içerisindeki finansmanda bir sıkıntı varken, kredi
dışındaki finansman alanlarında sıkıntı
varken bu sıkıntının daha da artmasına yol açacak bir
durumdur getirilen bu teşvik. Bir defa, bunu ne kadar düşündü bunu
yapan arkadaşlar, onu ben bilemiyorum doğrusu.
Şimdi, yine, Türkiyeye yönelik
yatırımlar için yabancılara, yurt dışına
verilecek yatırım danışmanlığı, portföy
yönetimi ve benzeri finansman dışı faaliyetleri de teşvik
ediyor. Bunlar kelime olarak sayılmamış ama başka bir
şey olamaz diye ben bunlar olduğunu söylüyorum. Şimdi, burada da
bir teşvik var. Peki, Türkiyede yatırım yapıp bu hizmeti
alacaklar ile yabancılar arasında ciddi bir haksız rekabet
oluşturuluyor, Türk firmalar aleyhine bir haksız rekabet
oluşturulacak. Bu, hiç düşünüldü mü? Buradan kaynaklanacak
sıkıntıları nasıl izale edeceksiniz? Biz, tabii, bu
kanun teklifini getiren değerli arkadaşlardan buna ilişkin bir
açıklama bekliyoruz. Veya Türk firmalarının paravan yurt
dışı şirketler aracılığıyla
Çünkü bu
olumsuzluğu gidermek için ne yapacak? Yurt dışında bir
şirket kuracak, o şirkete hizmet alıyormuş gibi
birtakım hizmetleri alacak, bu da daha önce vergilenen bir alanın
vergilenmeyeceği anlamına gelecektir ve yurt dışında
yapılanmalara yol açacaktır; buna ilişkin nasıl bir tedbir
düşünüyor, bunu da değerli arkadaşlardan tabii ki biz bu anlamda
öğrenmek istiyoruz.
Şimdi, özetle Yabancılara verilen
hizmetleri teşvik edelim ve döviz kazanalım. derken Türk firmalarının
ihtiyacı olan finansal hizmetlerin yurt dışına yönelmesine
yol açılacak ve Türk firmalarının hizmet alamamalarına
neden olunacaktır. Burada gözden kaçan bir husus da -az önce ifade ettim- Türkiye
iç piyasasında finansal hizmet fazlası yok arkadaşlar; tam
tersine, açık var. Bu şekilde finansal hizmet ihracatını
teşvik etmek yurt içindeki ihtiyaç ve talebi karşılamamaya da
neden olacaktır. Burada Dubai örnek alınmış gibi görünüyor
bazı hususlarda. Tabii, Dubai farklı bir merkez çünkü Dubainin lokalde
bir finans hizmet ihtiyacı yok yani bizim gibi bir ülke değil o
anlamda dolayısıyla Dubaide başarılan şeyin
Türkiye'de başarılacak olacağını düşünmek son
derece yanlış olacaktır.
Şimdi, tabii, bütün maddelere girme
imkânım yok, biz bunları maddeler geldikçe veya bölümlerde
konuşacağız ama önemli gördüğüm birkaç maddeye de burada
değinerek konuşmamı bitirmek istiyorum. 7nci maddede bu Türkçe
kullanım mecburiyeti kaldırılıyor yani böyle millîlik,
yerlilik diye laflara gelince mangalda kül bırakmayan AK PARTİ ve
Cumhur İttifakı burada çok net bir şekilde, buradaki resmî
işlemlerde ve evraklarda Türkçe kullanma zorunluluğunu
kaldırıyor değerli arkadaşlar. Ya, bu nasıl bir
şey, dünyanın neresinde var bu? Yani bu nerede var biliyor musunuz?
İşte, Dubaide var -Dubainin farklı bir ülke olduğunu
söyledik- bir de Astanada var. Bunun dışında ne Londrada var
Zaten İngilizce kendi dili. Frankfurtta Almanca, Şanghayda Çince
yani dünyanın gelişmiş ve itibarlı ülkelerinin
tamamında kendi millî ve resmî dilleriyle yapılan iş ve
işlemlerin burada yabancı dilde yapılmasına ilişkin
hüküm var. Buna itiraz edildi, ikaz edildi fakat Cumhur İttifakı bu
ikazların hiçbirini dikkate almadı. Lafa gelince yerli, millî
olanlar, burada çöktü kaldı değerli arkadaşlar.
Diğer bir husus
Şimdi, diyor ki: Türk
hukuku dışında hukuk seçme imkânı getiriyoruz biz buradaki
firmalara. Böyle bir şey nasıl olabilir arkadaşlar? Yine,
itibarlı, doğru düzgün, dünyada iddiası olan hangi ülkede böyle
bir düzenleme var, bize söyleyin bunu. Hiçbir ülkede yok. Maalesef, burada,
yine, kendi hukuk sistemini seçmeye yönelik de bir madde getiriliyor.
Şimdi, burada ülke ülke söyleyebilirim yani Frankfurtta, Londrada,
Singapurda, Şanghayda, bunların hiçbirinde yok. Yine, Astanada,
Dubaide olan bir mesele -bunlar bize örnek olacak yerler de değil hiçbir
zaman- buraya hukuk sistemi açısından da maalesef getirilmiş
durumda.
Özetle, değerli arkadaşlar, çok önemli bir
konunun AK PARTİ -her zaman yaptığı gibi, yine
aynısını yaptı- içini boşalttı. İstanbul
Finans Merkezi Kanununu çıkaracağız. dediler fakat keşke
boş olsaydı, yanlışları var; boş olduğu
kadar yanlışları olan bir kanun teklifiyle maalesef
karşı karşıyayız. Bu kafayla bir yere varmak mümkün
değil, onu zaten artık kendileri de görüyor.
Şimdi, yine de tabii, ikaz etmeden edemiyoruz,
başlangıçta yaptığım ikazı tekrar yapmak
istiyorum: Bir şehri veya bir ülkeyi finans merkezi hâline getirmek
istiyorsanız önce o ülkede güven ve istikrarı sağlayacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz Sayın
Başkanım.
ERHAN USTA (Devamla) Teşekkür ederim.
Ekonomik istikrarın olmadığı,
hukuk güvencesinin olmadığı, demokrasinin
olmadığı, hürriyetlerin ve özgürlüklerin olabildiğince
kısıtlandığı bir ülkede hiçbir yeri finans merkezi
hâline getiremezsiniz. Size gelen kaynaklar, olsa olsa sizi sömürmek için gelir
ancak ciddi taviz verirseniz üç beş kuruş para gelir ama
geldiğinden daha fazlasını da götürür. O yüzden herhangi bir
etki analizi yok değerli arkadaşlar.
Biz şunu da bekliyoruz: Madem bu vakte kadar
yapmadınız, en son düzenlemede var, bunu bekliyoruz, bize
söylesinler, buradan elde edeceğimiz gelir ve katma değer ne kadar?
Öyle şişirilmiş, on beş yıllık rakamları değil,
bana önümüzdeki birkaç yılın rakamlarını verin;
bırakın on beş yılı, on beş yılı
konuşmak kolay. Ya, 2022 bütçesinde yüzde 86 sapmanız var, On
beş yıl sonra 129 milyar dolar katma değer oluşacak. diye
hesap veriyorsunuz, hesabın hiçbir detayı yok zaten.
Dolayısıyla, arkadaşlardan, bize bunun vergi gelirlerine olacak
etkisini doğru düzgün getirmelerini mutlaka bekliyoruz. Bu
olmadığı zaman, bunu çıkardıkları zaman
yapılan işin ne kadar yanlış olduğunu kendileri de
görecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) Belki bu gerçekle
yüzleşmemek için de böyle bir çalışmayı yapmamış
olabilirler.
Değerlendirmelerimiz bu şekilde, Genel
Kurulu saygıyla selamlarım. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özcan
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
46.- Muğla Milletvekili Suat Özcanın, Muğla iline
bağlı Marmaris Bördübette çıkan yangına ilişkin
açıklaması
SUAT ÖZCAN (Muğla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Seçim bölgem Muğla ilinin Marmaris ilçesinde
yine bir yangın. Sosyal medyadan yardım çağrıları var:
Yanıyoruz. Çok üzgünüz. Bir sene dolmadan yine bir yangın.
Marmaris Bördübette çıkan yangın rüzgârın da etkisiyle devam
ediyor, bu yörede yaşayan insanların ve canlıların
hayatını riske atıyor, tehdit ediyor. Bir an önce bu
yangının söndürülmesi gerekir. Geçen yıl büyük orman
alanları yandı. Gece görüşü olan helikopterlerle ve uçaklarla
yangının söndürülmesi gerekir. Orman Bakanlığını
ve tüm yetkilileri göreve davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemir ve İstanbul
Milletvekili Abdullah Güler ile 61 Milletvekilinin İstanbul Finans Merkezi
Kanunu Teklifi (2/4478) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 338) (Devam)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın İsmail Faruk Aksu.
Buyurunuz Sayın Aksu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 338
sıra sayılı İstanbul Finans Merkezi Kanunu Teklifinin tümü
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Gazi
Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi,
Türkiye'nin finansal rekabet gücünün artırılması amacıyla
kurulacak olan İstanbul Finans Merkezinin uluslararası finans ve
sermaye piyasalarına entegrasyonunun sağlanması, yönetilmesi ve
işletilmesi ile katılımcılara sağlanan avantajlara
ilişkin düzenlemelerin yapılmasını öngörmektedir. Kanun
teklifinde yapılan düzenleme temelde 2 eksen üzerine inşa
edilmiştir: Birincisi, İstanbul Finans Merkezinde faaliyet
gösterecek olanlara katılımcı belgesi verilmesine ilişkin
hususlar; ikincisi, merkezin tüm alt ve üstyapı faaliyetlerinin Türkiye
Varlık Fonuna ait bir yönetici şirket tarafından yürütülmesine
dair hususlardır.
Uluslararası finans merkezleri, finansal
piyasaların gelişimi amacıyla yatırımcılara ve
kurumlara tasarruflarını yönetme ve finansmana erişim
imkânını sağlayan hizmet altyapılarıdır. Seçim
beyannamemizde Türkiye'yi uluslararası finansal işlemler için çekim
merkezi hâline getirebilmek amacıyla idari, hukuki, vergisel düzenlemeler
ile fiziki, teknolojik ve beşeri altyapıyı güçlendirmeye dönük
tedbirler alınacağı, finansal işlemlerin
yoğunlaştığı bölgelerin fiziki altyapılarının
güçlendirileceği ve finansal işlemlerden oluşan katma
değerin gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payının
artırılacağı belirtilmiştir. Kanun teklifiyle
getirilen düzenlemenin bu doğrultuda katkı yapacağını,
oluşturulan hukuki altyapıyla finansal rekabet gücünün
artırılmasını mümkün kılacak öngörülebilirliğin
ve güvenin tesis edilebileceğini değerlendiriyoruz. Reel ekonominin
ihtiyaçlarını karşılamaya, sürdürülebilir büyümeyi ve fiyat
istikrarını sağlamaya yönelik politikaların etkili
olabilmesi, şüphesiz, finansal sistemin sağlıklı
şekilde işlemesini de gerektirmektedir.
Teklifle; bankalar, sermaye piyasası
kuruluşları, katılım, finansal yatırım ve portföy
yönetim şirketleri ile sigorta şirketleri gibi geniş yelpazedeki
finansal kuruluşların tek bir konumda birleştirilmesi mümkün
olacaktır. Gerekçesinde de belirtildiği gibi, İstanbul Finans
Merkezinde gösterilecek faaliyetler ülke ekonomisine önemli katkı
yapacak, ilave istihdam sağlayacak ve Türkiye'nin toplam finansal hizmet
ihracatını artıracaktır.
Küresel bağlantıların kesişim
noktasında yer alan İstanbul, dört saatlik uçuş mesafesiyle, 1,6
milyar nüfusu olan 30 trilyon dolarlık küresel ticaret hacminin
ortasında yer almaktadır. Sahip olduğu coğrafi konumu
dolayısıyla günlük mesaisi hem Asya ülkeleriyle hem de Avrupa
ülkeleriyle denk gelmektedir. Bu özelliğiyle İstanbul, piyasalarda
önemli bir aktör olarak rol alabilmekte ve aktif bir iş merkezi olarak
konumlanabilmektedir. 200 milyon yolcu kapasitesiyle İstanbul Havalimanı
sayesinde her gün on binlerce misafirini ağırlayan, dünyanın
6ncı, Avrupa'nın ise 4üncü en çok tercih edilen turizm rotası
durumundadır. Millî gelirin üçte 1inden fazlasını üretmesi ve
ihracatın yarısından fazlasını yapmasından
dolayı hem Türkiye hem dünya ekonomisinde önemli paya sahip bir finans ve
iş merkezi olan İstanbul, 16 milyon nüfusuyla en büyük Türk kentidir.
Bölgesel ve küresel gelişmeler ile bu gelişmelerin sunduğu
fırsatlar dikkate alındığında İstanbul Finans
Merkezinin Türkiye ekonomisine önemli katkılar yapacağı da
açıktır.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin
1inci maddesi amaç ve kapsamı belirlemektedir. Teklifle, Türkiyenin
finansal rekabet gücünü uluslararası alanda artırmak, finansal
piyasalarla ürün ve hizmetlerin gelişmesine ve derinleşmesine
katkıda bulunmak, uluslararası finans ve sermaye piyasalarına
entegrasyonu güçlendirmek amaçlanmaktadır. Ayrıca, önde gelen küresel
finans merkezlerinden biri olmasını sağlamak amacıyla,
İstanbul Finans Merkezinin yönetilmesine ve işletilmesine dair hükümlerin,
gerçekleştirilen faaliyetlere ilişkin teşviklerin, indirimlerin,
istisnaların ve muafiyetlerin düzenlenmesi de öngörülmektedir.
2nci maddeyle, finansal faaliyetlere ve
kuruluşlara ilişkin bazı kavramlara açıklık
getirilmektedir. Bankacılık, sermaye piyasaları,
sigortacılık, finansal kiralama, factoring ve benzeri piyasalar
altında yer alan menkul kıymetler, türev araçlar, ödeme sistemleri,
elektronik para ve benzeri faaliyetlerin, hizmetlerin ve işlemlerin
İstanbul Finans Merkezinde finansal faaliyet olarak
gerçekleştirilebileceği düzenlenmektedir.
Teklifin 3üncü maddesinde, İstanbul Finans
Merkezinin sınırlarının belirlenmesi, işletilmesi,
yönetilmesiyle katılımcılara
Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi tarafından
katılımcı belgesi verilmesine ilişkin hususlar
düzenlenmektedir. Ayrıca, katılımcı belgesine dair usul ve
esaslar ile muafiyetlere ilişkin hususlara uygulama yönetmeliğinde
yer verileceği de ifade edilmektedir.
4üncü madde, İstanbul Finans Merkezinde yer
alacak katılımcıların faaliyetlerine ilişkin
mevzuatın gerektirdiği kamusal izin, ruhsat ve benzeri onay
başvurularının yapılabilmesi ile çalışanlara dair
kamusal izin ve onay başvurularının ivedilikle
sonuçlandırılmasını teminen tek durak büro
kurulmasını öngörmektedir. Tek durak büroda Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim
Değişikliği Bakanlığı, Hazine ve Maliye
Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve
Ticaret Bakanlığı temsilcileri ile gerekli görülmesi hâlinde
bunların bağlı, ilgili, ilişkili
kuruluşlarının temsilcileri ve ilgili ilçe belediyesi
temsilcilerinin de yer alması, büronun
Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi tarafından sevk ve idare
edilmesi öngörülmektedir.
Teklifin 5inci maddesinde, İstanbul Finans
Merkezinde yürütülecek finansal hizmet ihracına ilişkin işlemler
düzenlenmekte, finansal hizmet ihracatı kapsamında kabul edilmeyecek
işlemler de tespit edilmektedir.
6ncı maddede, katılımcı belgesi
almış finansal kuruluşlar tarafından gerçekleştirilen
finansal hizmet ihracatı niteliğindeki işlemlerden doğan
vergi ve diğer mali yükümlülüklere ilişkin istisna ve indirimler
düzenlenmektedir. Buna göre, gerçekleştirilen finansal hizmet
ihracatı niteliğindeki faaliyetler kapsamında elde edilen
kazançların bir kısmının kurumlar vergisi matrahından
indirilebilmesi, taşınmazların kiralanması ve faaliyetlere
ilişkin işlemlerin harç ve damga vergisinden istisna tutulması
öngörülmekte. Ayrıca, yurt dışında
çalışırken katılımcı belgesi almış olan
finansal kuruluşlarda istihdam edilecek personelin gelirinin belli bir
oranı da gelir vergisinden istisna tutulmaktadır. Böylelikle,
finansal hizmet ihracatına dair işlemlerde maliyet olarak dikkate
alınabilecek hususların azaltılması, İstanbul Finans
Merkezinin dünyadaki diğer finans merkezlerinde faaliyet gösteren
finansal kurumlarla rekabet edebilmesi ve Türkiyenin finansal hizmet
ihracatının artırılmasına katkıda
bulunulması amaçlanmaktadır.
7nci maddede, İstanbul Finans Merkezinde
faaliyet gösterecek katılımcı şirketlerin tutmak zorunda
oldukları defterler ile düzenleyecekleri belgelere, yürütecekleri
faaliyetler kapsamında yapacakları işlem ve sözleşmelere
ilişkin esaslar düzenlenmektedir.
8inci maddede ise
katılımcıların istihdam edecekleri yabancı personelin
istihdam şartlarına yer verilmekte, çalışma izin
başvurularında kolaylık sağlanarak alanında katma
değer sağlayacak nitelikli uluslararası insan gücüne erişim
kolaylaştırılmaktadır.
Teklifin 9uncu maddesiyle, İstanbul Finans
Merkezinde bulunan taşınmazların yalnızca projesinde ve
yönetim planında belirlenen amaçlar doğrultusunda
kullanılabilmesi, her türlü projeyi yapmaya, yaptırmaya ve onaylamaya
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği
Bakanlığının yetkili kılınması
öngörülmektedir. Ayrıca, katılımcı belgesinin herhangi bir
sebeple iptal edilmesi durumunda, yapılan kira sözleşmelerinin de
kendiliğinden sona ereceği hüküm altına alınmaktadır.
10uncu maddede, kanunun uygulanmasına
ilişkin usul ve esasların Cumhurbaşkanı tarafından
uygulama yönetmeliğinde düzenleneceği belirtilmektedir.
Diğer taraftan, teklifle, İstanbul Finans
Merkezinde tüm altyapı ve üstyapının işletilmesi ve
yönetilmesi ile umumi hizmetlere ayrılmış yerlere dair her türlü
yönetim faaliyetlerinin yirmi yıl süreyle Varlık Fonu tarafından
kurulan yönetici şirket marifetiyle gerçekleştirilmesi de öngörülmektedir.
Değerli milletvekilleri, Covid-19
salgını ve ardından başlayan Ukrayna-Rusya
savaşıyla jeopolitik riskler küresel ekonomilerle birlikte Türkiye
ekonomisini de etkilemektedir. Sıcak çatışma ortamının
yol açtığı kriz, uluslararası gıda fiyatlarındaki
tarihî yüksek seviyeler, emtia ve enerji fiyatlarındaki artış,
yüksek seyreden taşımacılık maliyetleri ve tedarik
sürecindeki aksaklıklar küresel düzeyde üretim maliyetleri üzerindeki
baskıları artırmaktadır. Tüm dünyada gelir
dağılımı eşitsizliğine bağlı refah
kayıpları endişe verici boyutlara ulaşmaktadır.
Küresel ölçekteki belirsizliğe bağlı olarak uluslararası
kuruluşlarca büyüme beklentileri aşağı yönlü revize
edilirken Türkiye yılın ilk çeyreğinde yakaladığı
yüzde 7,3 büyüme performansıyla 2022 yılında da güçlü büyüme
eğiliminin devam ettiğini göstermiştir. Büyüme istihdama da
yansımış, mart ayında salgın öncesine göre 3 milyonun
üzerinde ek istihdam sağlanmıştır. Üretim kapasitesinin
güçlenmesi açısından önem arz eden sanayi üretimi ve makine teçhizat
yatırımları on çeyrektir artış eğilimini devam
ettirmektedir. Son açıklanan nisan ayı sanayi üretimi yüzde 10,8
oranında artış göstermiştir. İmalat sanayi kapasite
kullanım oranı artarak yüzde 78 düzeyinde gerçekleşmiştir.
Savunma sanayisinde ileri teknolojiye dayanan yeni hamleler
yapılmaktadır. Merkezî yönetim bütçesi mart ayında 144 milyar TL
fazla vermiştir. İhracatta rekorlar kırılmaya devam
etmektedir. Terörle mücadele kararlılıkla sürdürülmektedir. Ülkemizin
her yerinde kardeşlik iklimi hâkimdir. Ekonomik ve sosyal hayat
canlıdır. Karadenizde keşfedilen doğal gaz rezervinin
2023ün ilk çeyreği içerisinde kullanıma alınacak olması,
bu kapsamda boruların su altına döşenmeye başlanması
sevindirici ve gurur verici bir adımdır; aynı zamanda, enerjide
dışa bağımlılığımızı
azaltacak, dış ticaret dengemizi olumlu yönde etkileyecek önemli bir
gelişmedir. Anadolu tahıl ambarıdır, çiftçilerimizi
destekleyerek, ekim alanlarını genişleterek, daha fazla üreterek
gıda krizinin bize yansımasını en aza çekmemiz mümkündür.
Hükûmetimiz, tüm bu gelişmeleri yakından
takip etmekte, ekonomik ve sosyal politika tedbirlerini süratle devreye
koymaktadır. Bir yandan enflasyonla mücadele politikaları
uygulanırken gelir artırıcı politikalarla da
vatandaşlarımız enflasyona karşı korunmaktadır.
Bu kapsamda, temel gıda ve temizlik maddelerinde, enerjide, konutta ve
günlük kullanıma ilişkin birçok mal ve hizmette vergi indirimlerine
gidilmiş, doğal gaz ve elektrikte indirimli tarife kapsamı
genişletilmiş, tarımsal destekler artırılmış,
esnafa yönelik yeni destek ve teşvikler verilmiş,
çalışanların ücret artışları da buna göre
düzenlenmiştir.
Çiftçimizin alın terinin
karşılığını alabileceği bir ürün fiyat
politikası uygulanmaktadır. Öğretmenlik Meslek Kanunu, 3600 ek
gösterge ve sağlık çalışanlarımızın mali
haklarının iyileştirilmesine ilişkin
çalışmalardan sonra temmuz ayında
çalışanlarımıza ve emeklilerimize enflasyon
kaybını telafi etmek için ilave artışlar
yapılacaktır. İnanıyoruz ki millî birlik içinde, ülkemize
güvenerek alınan tedbirlerle enflasyonun da üstesinden gelinecektir.
Fırsatçıların, karaborsacıların ve istikrarı
bozucu tertip içinde olanların hak ettikleri cezaları almaları
da sağlanacaktır. Türkiyenin yükselişi için atılan her
adımı sekteye uğratmaya çabalayan karanlık mahfiller ise
hüsrana uğrayacaktır. Tarih şahittir ki Türkiye ne zaman
bölgesel ve küresel meselelerde ön alsa, millî menfaatlerimize sahip
çıksa, egemenlik haklarımıza yönelik saldırılara
mukabele etse diplomatik ve ekonomik operasyonlar birbiri ardına
gelmektedir. Bize göre, Türkiyeyi zora sokmak için ekonomik gerçeklerle
bağdaşmayacak şekilde fiyat artışlarının
olmasının geri planında da Türkiyeden intikam almayı
hedefleyen mahfiller vardır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ülkemizi ve
milletimizi güvenli bir geleceğe taşımaya, Türkiyeyi lider ülke
yapmaya kararlıyız. İstikrarlı ekonomik büyümenin
sağlanması ve güçlü bir üretim ekonomisinin tesisi suretiyle üreten,
istihdam yaratan ve üretilen değerden her kesimin adil pay
almasını sağlayan, yoksulu gözeten, gelir
dağılımını adaletli kılan bir sosyal refah düzeni
oluşturmayı hedefliyoruz. Bununla birlikte, küresel siyasi ve
ekonomik sistemin ahlaki bir zemin kazanmasını da arzu ediyoruz. Son
yıllarda yoğun bir şekilde maruz kaldığı
dayatmalara, ekonomik ve siyasi baskılara
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sayesinde daha güçlü bir
şekilde karşılık verebilen Türkiye, bütün siyasi ve
ekonomik tuzakları teker teker bozmaktadır. Artık iç çekişmelerle
oyalanan, kendi sorunlarından dışarıda ne olup bittiğinin
farkında olmayan bir Türkiye değil; gelişmelere yön veren, hak
ve menfaatlerini koruma kararlılığıyla hem diplomasinin
imkânlarını hem de caydırıcı gücünü ortaya koymaktan
çekinmeyen bir Türkiye vardır. O sebeple, kim ne derse desin,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden geriye dönüş
olmayacak; Türkiye, Cumhur İttifakı
kararlılığıyla küresel güç ve lider ülke olma hedefine
yürüyecektir.
Cumhur İttifakı, Türkiyenin ekonomik
menfaatlerini, millî birliğini, toplumsal huzurunu, bekasını,
refah ve zenginliğini temine kararlıdır. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, vatanımızın her köşesinde
insanımıza muhabbetle dokunuyor, daha huzurlu ve mutlu bir Türkiyeye
erişme azmimizi ilmek ilmek dokuyoruz. Her gelişmeyi, millî
menfaatlerimizi esas alarak milletimizin huzur ve refahı
doğrultusunda ele alıyoruz. İstanbul Finans Merkezinin de
Türkiyenin finansal altyapısının daha verimli bir yapıya
kavuşturulmasına ve uluslararası finans kuruluşlarının
ülkemize çekilmesine yardımcı olacağını
değerlendiriyoruz.
Bu düşüncelerle, kanun teklifinin ülkemiz ve
milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, sizleri
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Erol
Katırcıoğlu.
Buyurunuz Sayın Katırcıoğlu.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın vekiller;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, İstanbul Finans Merkeziyle ilgili
getirilmiş olan bu kanun teklifi esas itibarıyla çok geç
kalmış ve bir anlamıyla bence kadük olmuş olan bir
hadiseyle ilgili. Neden böyle düşünüyorum açacağım, anlatmaya
çalışacağım.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
biliyorsunuz, İstanbul Finans Merkezi Projesi 2009da yürürlüğe girdi
veya en azından 2009da konuşulmaya başlandı ve aradan on
üç sene geçti, şu anda hızlandırmaya yönelik olmak üzere bu
kanun teklifi önümüze geldi. 2009 öncesi ve sonrası Türkiyeyi
düşündüğümüzde, bir finans merkezi fikri ile şu anda
geldiğimiz Türkiye bakımından bir finans merkezi konusu tamamen
ayrı konular hâline gelmiş durumda. Neden böyle olmuş? Çünkü
değerli arkadaşlar, benim görebildiğim kadarıyla, finans
merkezi kurma kararı -ki bu uluslararası olması özellikle
istenilen bir proje- gündeme geldiği tarihlerde ekonomik olarak, siyasi
olarak ve ideolojik olarak farklı bir Türkiye var idi, şimdi ise
farklı bir Türkiye var. Dolayısıyla da ancak bu
değerlendirmeyi yaptığımızda, şu anda bu
yatırımın gerçekten ne anlama geldiğini bizim daha iyi
anlamamız mümkün olur diye düşünüyorum.
Şimdi öncelikli olarak şunu söyleyeyim:
2009 yılı, biliyorsunuz 2008 krizi teğet geçti, geçmedi.
tartışmalarından sonra, Sayın Tayyip Erdoğanın
-o zaman Başbakandı- büyük bir öz güvenle Teğet geçti, gördünüz
mü? dediği tarihler... Ve tabii, asıl önemlisi -zaman zaman burada
yaptığım konuşmalarda da altını çizme
ihtiyacı hissediyorum- özellikle 2001 krizinden sonraki dönemde, 2002de
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldikten sonraki dönemde gerçekten
ekonomik performans itibarıyla baktığımızda Türkiye
olumlu bir iklimi yaşamıştı. Bunun bir sürü sebebi var ama
açıkçası o günün iktidarının da hakkını vermek
lazım gelir diye düşünüyorum. Böyle baktığımızda,
özellikle Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz çerçevesindeki
kararlılıklar, bazı demokratik reformların
yapılması meseleleri
Tabii, ekonomik olarak
baktığımızda, asıl önemlisi düşük enflasyonun
olduğu -kurlar yine öyle- ekonomide genel bir istikrarın olduğu
bir dönemde böyle bir fikir ki Sayın Cumhurbaşkanın Belediye
Başkanlığı yaptığı zamanda -kendisinin
söylediğinden anladığımız- aklına gelmiş
olan İstanbulun uluslararası bir finans merkezi olması projesi
gündeme gelmiş, tartışılmış,
raporlarmış vesaire.
Yine, o tarihler itibarıyla
baktığımızda, siyasi olarak konuya
baktığımızda gerçekten daha demokratik bir ortamın
olduğunu görüyoruz ve bu demokratik ortamda özellikle konumuzun
bağlamında önemli olan bağımsız idari otoriter
dediğimiz regülatör kurumlar, gerçekten kanunlarının açıkça
ifade ettiği gibi bağımsız bir biçimde çalışma
şansına sahip bir ortamda idiler.
İdeolojik olarak
baktığımızda da -hatırlayacaksınız- o
tarihlerde yine Sayın Cumhurbaşkanımız sık sık
şunu söylüyordu: Sermaye istiyoruz, nereden gelirse gelsin, sermayeye
ihtiyacımız var. Çünkü -bildiğiniz tespitleri yaparak-
Türkiye'nin sermaye ihtiyacının olduğunu,
tasarruflarının yetmediğini vesaireyi zaman zaman
açıklıyordu.
Fakat değerli arkadaşlar, bugüne
baktığımızda, bugün ekonomik terimlerle olaya bakalım,
ekonomik terimlerle enflasyona bakalım, enflasyon uçmuş gitmiş;
kurlara bakalım, kurlar uçmuş gitmiş. Ekonominin istikrarı
mı? Şüpheli. Sürekli olarak işsizlik üreten, enflasyon üreten ve
en son olarak da işte yeni ekonomik model olarak ifade bulan ve şu
anda da uygulanan model istendiği gibi çalışmıyor yani cari
açığın kapanması ve ondan sonra kurların düşmesi
ve Türk lirasının değerlenmesi ve dolayısıyla da
enflasyonun aşağı çekilmesi biçimindeki bir teorik beklenti
gerçekleşmiyor. Çünkü Türk lirası gerçekten çok değer
kaybettiği hâlde, belki ihracatımız artıyor ama
ithalatımız da artıyor ve dolayısıyla da cari
açık meselesi yıllarca yaşadığımız biçimde
bir kısır döngü olarak devam ediyor.
Siyasi olarak bakalım, siyasi olarak ne
görüyoruz? Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denilen bir
sistem var ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi gerçekten de
OHAL koşullarında olmasaydı belki de Türkiye'nin kabul etmesi
neredeyse mümkün olmayacak olan bir projeydi ama maalesef o günün
koşullarında bu proje kabul edildi.
Değerli arkadaşlar, çok açık bir
şey var, bir toplumda kararların merkezîleşmesi -özellikle
ekonomik kararlardan söz ediyorum- her zaman için o toplumun aleyhine
çalışır; bu, böyledir. Türkiye, esasında var
olduğundan bu yana bunu aşmaya çalışan -1980'i
hatırlayın, 24 Ocak Kararlarını hatırlayın- daha ademimerkezî
yapılara doğru yönelmeye çalışan bir ülkeyken şimdi,
bu kanunla birlikte, referandumla birlikte Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi, görebildiğimiz kadarıyla bir tek adam yönetim
sistemi olarak işliyor. Tabii, bunun implicationları var, bunun bir
sürü etkisi var çevrelerde. Bunlardan en önemlisi -altını yine
çizerek söylüyorum- bağımsız idari otoriteler dediğimiz
otoritelerin hemen tümü, 2011 tarihinde çıkarılan bir KHKyle
bakanlıklara bağlandı. Arkadaşlar, bu, öyle kolay bir
şey değildi ama o günün koşullarında bu da
tartışılmadı. Bakın, her birinin kanununda açık
ve net bir şekilde bağımsız oldukları yazar, mali
olarak özerk oldukları yazar ama şu anda, hepsi, bakanların
denetimine tabi bir yan kuruluş hâline gelmiş durumda.
Şimdi, bir yandan siz serbest piyasa
ekonomisi diyeceksiniz, bir yandan da serbest piyasa ekonomisinin vazgeçilmezi
olan bu tür kurumları tek adam yönetimine bakanlıklar
vasıtasıyla bağlayacaksınız ve ondan sonra
diyeceksiniz ki Türkiyede serbest piyasa ekonomisi var. Yani buna kimseyi
inandıramazsınız değerli arkadaşlar ve kimse de
inanmıyor zaten. Belki de asıl farklı olan şey -biraz daha
üzerinde konuşmak istiyorum bunun- Hükûmetin veya doğrudan
doğruya Sayın Cumhurbaşkanının olaya ideolojik
bakışı değişti. O zamanlar serbest piyasa
ekonomisinden, o zamanlar yabancı sermayeden söz eden Sayın
Cumhurbaşkanı, şimdi bütün bu kurumları
aşağı yukarı dış mihraklar, dış
güçler olarak niteliyor. Yani kendisinin yaptığı çeşitli
konuşmalarda açıkçası bütün bu kurumlar -ki J.P. Morgan gibi,
hatırlayacaksınız Manipülasyon yaptı. diye mahkemeye dahi
verilmiş, soruşturma açılmış olan- bu yabancı
finans kuruluşları konusunda gerçekten düşmanca bir
bakışa sahip şu anda.
Şimdi, tabii, böyle
baktığımız zaman bu İstanbul Uluslararası Finans
Merkezi ne işe yaracak Allah aşkına? Yani buraya gelecek mi o
insanlar, o kurumlar?
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) Geliyor da
çoğu.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) Zaten buradalar
çoğu. Dolayısıyla da aslında ne yapmış
oluyorsunuz? Dış mihrakları içeriye siz almış
olacaksınız teorik olarak baktığınızda.
Sayın Cumhurbaşkanının bu
ideolojik kaymasını biraz daha ayrıntılamak istiyorum ve
belki de belli bir haklılığı da olabilir diye de
düşünmenizi tavsiye ederim. Şöyle ki: Sayın Cumhurbaşkanı
bakıyor Türkiye finans sistemine, Türkiye finans sisteminde banka
bazlı bir finans sistemi var, finans sisteminin yüzde 90ı bankalar
üzerinden cereyan ediyor yani kredi verme, alma meseleleri bankalar üzerinden
cereyan ediyor. Ama dünya böyle değil, dünyada piyasa bazlı diyebileceğimiz
finans sistemleri de var. En tipik örneklerini vereyim size: Mesela, Amerika ve
İngiltere, piyasa bazlı finans sistemlerine sahip olan ülkeler olarak
sayılır; Japonya gibi, Türkiye gibi ülkeler de banka bazlı finans
sistemlerine sahiptirler. Peki, bu rahatsız edici bir durum mudur? Evet,
bir bakıma öyledir çünkü eğer biz bu kapitalizm oyununu oynuyorsak
ülke olarak, o zaman, bu sistemin olduğu yerlere de bakarak iş
yapmamız lazım. Yani finans sisteminin toplamındaki yüzde
90lık banka payını daraltmaya ve bunun yanı sıra,
banka dışı finans sistemlerinin, şirketlerinin veya
kurumlarının gelmesini sağlamaya yönelik bir yaklaşım
içinde olmanız makuldür. Çünkü bankalar, hele hele 2001 krizinden sonra
bizde bankalar çok ciddi bir şekilde regüle ediliyor ve bu regülasyondan
dolayı da kredi verme problemleri var ve o da kredi
alışverişini çok ağırlaştıran bir etki
üretiyor.
Şimdi, bu çerçeveden
baktığımızda, Sayın Cumhurbaşkanı da diyor
ki: Banka bazlı sistemlere ben karşıyım. Birkaç cümlesini
de okumak istiyorum size, 2019 yılında Marmara Üniversitesindeki bir
toplantıda yaptığı bir konuşmada söylediklerini size
aktarmak istiyorum: Banka bazlı, faize dayalı sisteme
karşı çıkmamızın sebebi, inancımızın
buna cevaz vermemesinin yanında, sistemin insani yükünün de
ağırlaşmış olmasıdır. diyor ve devam
ediyor, diyor ki: Geleceğin dünyasında faize dayalı bir
sistemin yerini, risk paylaşımının esas olduğu yeni
bir finansal mimariye bırakacağına inanıyorum. Şimdi,
bu cümle, risk paylaşımı cümlesi esasında banka
dışı finansal kurumları ima eden bir cümle. Ve
açıkçası şu cümlesini de okumak istiyorum çünkü ilginç geliyor
bana, diyor ki: Özellikle son iki yıldır -yani 2019, demek ki
2017den itibaren gelişmelere bakıyor-
yaşadığımız tecrübeler bize bankacılık
dışı finans yönteminin ne kadar hayati öneme sahip olduğunu
gösterdi. Bu dönemde kamu dışındaki bankacılık
sistemimiz reel sektöre yeteri kadar destek sağlamadı. En ihtiyaç
duyulan dönemde kredi muslukları kapatılan reel sektörümüzün âdeta
altı boşaltıldı. Şimdi ne demiş oluyor
Sayın Cumhurbaşkanı? Diyor ki: Bu banka bazlı sistem
esasında reel kesimi zaman zaman -yani bizim kontrolümüzde de
olmadığı için- desteklemiyor ve o nedenle de aslında bu İstanbul
Finans Merkezi gibi banka bazlı olmayan, piyasa bazlı finans
sistemini yerleştirmek daha doğrudur. Ve burada katılım
bankacılığı meselesi konuşuluyor. Bu çerçevede,
katılım bankacılığıyla ilgili olarak
şunları söylüyor, dinlemenizi tavsiye ederim; diyor ki:
Başından beri hep katılım
bankacılığı, katılım
bankacılığı derler dururlar. Ben buna hep karşı
çıktım, zira katılım bankacılığı diye
bir kavram olmaz. Eğer faizsiz sistemse işte şimdi söylüyorum
katılım finans sistemi olmalıdır çünkü -burası önemli
bakın arkadaşlar- birbiriyle ters düşen bu iki kavramı niye
kullanalım ki? Biri sömürüyü ifade ediyor bankaları kastediyor yani-
ama biz burada sömürüye değil reel sektöre destek veren kurumları
tercih etmeliyiz. İşte katılım finans sistemi
dediğim de budur. Şimdi bunları niye söylüyorum? Bunları
şunun için söylüyorum değerli arkadaşlar: Sayın
Cumhurbaşkanı İstanbul Finans Merkeziyle ilgili 2021deki bir
başka konuşmasında da şöyle diyor: Ben esas
itibarıyla, bu katılım finans sisteminin merkezinin
İstanbul Finans Merkezi olmasını istiyorum. Daha doğrusu
şöyle, okuyayım tam olarak: İslami finans açısından
da bir merkez olmasını arzu ediyorum. diyor yani Batılı
anlamda finans şirketlerinin yer aldığı bir yer
olmasının ötesinde, ama aynı zamanda İslami,
katılımcı finans sisteminin de merkezi olması
gerektiğini söylemiş oluyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bunlar
bize ne söylüyor? Bunlar bize şunu söylüyor: Sayın
Cumhurbaşkanının belli bir haklılığı var
çünkü bankalar gerçekten Türkiye finans sisteminde çok büyük, çok büyük
kazançlar elde ediyorlar. Ben buraya gelirken yaptığım hesaba
göre 2020de 58 milyar Türk lirası net kârları var iken 2021de bu
rakam 92 milyara çıkıyor yani yüzde 60lık bir artış
var. Değerli arkadaşlar, evet, böyle söylüyor Sayın
Cumhurbaşkanı ama ilginç olan şey şu ki bankaların bu
kârlarının arkasında Sayın Cumhurbaşkanının
imzası bulunan politikalar yer alıyor; AK PARTİli
arkadaşlar bunu değerlendirsinler isterim. Neden böyle?
Hatırlayacaksınız, Covidle ilgili olan tartışmalarda
ekonomik olarak destek vermek üzere ne yaptı Merkez Bankası? Likitide
genişlemesi sağladı, piyasalara para verdi. Niçin verdi?
Mantıkları şuydu: Reel kesim kredi alacak buradan ve
dolayısıyla da Covidin yarattığı olumsuz etkiyi
atlatacak fakat değerli arkadaşlar, şu oldu: Bankalar bu
paraları aldılar, gittiler borsaya yatırdılar ve reel
olarak söylüyorum, o seneki kârları -benim
hatırladığım kadarıyla- 20 milyar dolar
civarındaydı. Şimdi, peki, bu olurken ne olmuş oldu bir
bakıma? Kredi vermek üzere bu paraları bankalara veren Merkez
Bankası bir süre sonra farkına vardı ki bu krediler reel kesime
gitmiyor, tam aksine finansal kesimin kârlılığını
artırıyor. Bunun üzerine, biliyorsunuz aktif rasyosu diye bir
cezalandırma sistemi geldi, getirtmek zorunda kaldılar ve böylelikle
de kredilerin reel kesime akmasını sağlamaya
çalıştılar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bunun
sonucunda da yani konuşmamın bu son kısmında kısaca
söylemek istediğim: Tespiti doğru olabilir Sayın
Cumhurbaşkanının yani gerçekten de Türkiyenin piyasa bazlı
finansal sistemlere doğru yönelmesi lazım, sadece bankaların
kontrol ettiği bir finans sisteminden uzaklaşması lazım.
Doğru bir tespit fakat bu doğru tespit, Sayın
Cumhurbaşkanı ne derse desin sonunda yine bankaların işine
yarayacak olan adımların da atılmasının bizatihi
sorumlusu da kendisi. Dolayısıyla da garip bir durum ortaya çıkıyor
yani bir yandan yakınan bir Cumhurbaşkanı ama bir yandan da sorunu
çözecek gibi duran ama çözemeyen bir Cumhurbaşkanı.
Değerli arkadaşlar, sonuç olarak şunu
söylemek istiyorum: İstanbul Finans Merkezi bu söylediğim
değişimlerden dolayı yani ekonomik olarak, siyasi olarak ve
ideolojik olarak iktidarın zaman içindeki değişiminden
dolayı kadük olmuş veya belki sadece ve sadece bir rant projesine
dönüşmüş durumda. Ve size şunu söyleyeyim: Şu anda
yürümekte olan yeni ekonomik model esasında neye dayanıyor? Ucuz Türk
lirasına dayanıyor açıkçası fakat İstanbul Finans Merkezi
eğer gerçekten yurt dışından fonlar getirmiş olsa Türk
lirası değerlenecek, dolayısıyla da aslında şu
anda yürümekte olan projenize aykırı bir tutum ortaya çıkacak
diye düşünüyorum. Dolayısıyla da her ne kadar başka bir
çerçevede anlamlı olabilecek olan bir proje, şu anda
anladığım kadarıyla bir rant projesi hâline gelmiş
durumda. Özellikle Hükûmetin bugünlerde, biliyorsunuz ek bütçe getirdiği
günlerde, paraya ihtiyacı olduğu günlerde böyle bir projeyi hayata
geçirmesi Hükûmet açısından kaçınılmaz gibi gözüküyor ve o
sebeple bu kanun teklifi önümüzdedir diye düşünüyorum.
Biz Halkların Demokratik Partisi olarak bu
kanun teklifine hayır diyoruz.
İyi akşamlar diliyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Bülent Kuşoğlu.
Buyurunuz Sayın Kuşoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
İstanbul Finans Merkeziyle ilgili 338
sıra sayılı Kanun Teklifinin geneli üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına konuşacağım. Yüce Meclisi ve
televizyonları başında izleyenleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, çok önemli bir konuyu
görüşüyoruz aslında, bu sıralar bu kadar boş ama çok önemli
bir konu bu. Finans, sürdürülebilir bir ekonomi için, büyüme ve istihdam için,
bu istihdamın, büyümenin, sağlıklı bir ekonominin
oluşmasında çok önemli bir rol oynuyor. Dolayısıyla finansa
çok çok ihtiyacımız var. Finans merkezleri de bu finans
ihtiyacının karşılanmasında çok önemli rol oynayan
merkezler. Finans merkezleri, bir anlamda finans
konusunda kümelenmelerin olduğu, finans konusundaki şirketlerin bir
araya geldiği, kümelendiği çarşılar,
yoğunlaştığı merkezler, başşehirler. Çok
önemli dedim, sonuç olarak, İstanbul Finans Merkezi Kanunu Teklifini
eksiklerine rağmen, hatalarına rağmen desteklemek istiyoruz.
Ancak bazı sorularımız var, bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda da
sorduk, cevap almaya çalıştık, burada da soracağız,
cevap almaya çalışacağız; bunlarla ilgili olumlu cevaplar
verilebilirse de desteklemek istiyoruz sonuç olarak. Şimdi, bunu samimi
olarak ifade ediyorum: Bu eleştirilerimize cevap verilebilirse böyle bir
kanun teklifinin gerçekten de desteklenmesi gerekir. Ancak soracağım
sorular ya da yapacağım yorumlar aslında teklif sahibi olan
değerli milletvekillerimizle ilgili değil yani onların da
aslında sorması gereken, onların da muhakkak ki sorduğu
sorular çünkü onlar da bu güçler ayrılığı prensibine göre
yasamada yer alıyorlar, onlar da bizim gibi milletvekilleri. Yürütmenin yapacağı bu
işle, yürütmenin ihtiyacı olan, yürütmenin kurumlarının
uygulayacakları bu kanun teklifiyle ilgili hep beraber sormamız
gereken sorular var. Peki, kimlere soru sormamız gerekiyor? Hep beraber,
milletvekilleri olarak bu soruları kimlere soracağız? Tabii ki
bunları yürütme erkinde olan, siyasi irade sahibi kişilere
soracağız. Kimler bu siyasi sorumlular? Eskiden siyasi sorumlular
başbakanlardı, bakanlardı, bunlara sorardık; gelirlerdi,
burada ya da Plan ve Bütçede otururlardı, komisyonlarda bulunurlardı.
Oralarda ilgili bakanlara, başbakanlara -siyasi iradeye de sahip
oldukları için- kendilerine kurumlarını nasıl
çalıştırdıklarını sorardık, denetimin
nasıl yapılması gerektiğini gösterirdik. Ancak şimdi
görüyorsunuz siyasi iradeye sahip, seçilmiş hiç kimse yok. Benim bu
soruları sorabilmem için burada siyasi iradeye sahip hiç kimse yok.
Hâlbuki bu soruları hep beraber, siyasi iradeye sahip kişilere
sormamız lazım. Türkiye'de, İstanbul'da bir finans merkezi
kuruluyor; önce bölgesel, sonra da küresel çapta olacak. Merkez Bankası
gibi, Hazine gibi kurumlarımızı, tüm
bankalarımızı, BDDKyi, SPKyi hep oraya alıyoruz, hep
orada topluyoruz, bütün finansla ilgili şirketler orada toplanıyor.
Bunu nasıl yapıyorsunuz, niçin yapıyorsunuz, bunun haricinde
bizim bilmemiz gereken neler var? Sormamız lazım. Neden Ankaradan
İstanbula götürüyorsunuz? İstanbuldakileri neden belli bir yere
topluyorsunuz? Hepsini sormamız lazım. Kime soracağız? Yok işte
kimse. Seçilmiş hiç kimse, siyasi iradeye sahip hiç kimse yok bunları
sorabilmemiz için. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde
maalesef böyle bir durum var; bakanlar atanmış, seçilmiş
değiller yani burada olsalardı dahi bu soruları sormak ve olumlu
cevaplar almak mümkün değildi maalesef. Sayın Cumhurbaşkanı
gelemiyor buraya, onun adına burada olması gereken kişilere de
bu soruları soramıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı
Yardımcısı ve ilgili bakanların burada olması
lazım, o da yok. Şimdi, önümüzdeki günlerde, perşembe günü Plan
ve Bütçe Komisyonunda bir ek bütçe görüşeceğiz bu
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminden sonra. Değerli
arkadaşlar, ek bütçe nasıl görüşülür, ne Anayasada ne İç
Tüzükte tek bir madde yok, tek bir hüküm yok. Böyle bir sistem olur mu ya?
Bunu nasıl getirdiler, nasıl referandumdan geçti? Böyle bir
saçmalık olamaz gerçekten de. Göreceksiniz, ek bütçe geliyor, nasıl
görüşüleceğiyle ilgili tek bir cümle yok, tek bir hüküm yok. Neye
göre görüşeceğiz? Sayın Bakan gelecekmiş, Sayın Hazine
ve Maliye Bakanı gelecekmiş, sunacakmış. Peki, neye göre
yapacak? Onları da ayrıca konuşacağız yani böyle bir
sistemsizlik dünyada görülmemiştir. 100üncü yılımızda,
cumhuriyetin 100üncü yılında şu yapılan gerçekten de
saçmalık, anlaşılır gibi değil.
Şimdi, peki, neler soracaktım? Sonuçta,
evet, burada bu siyasi muhataplar yok, Komisyonda da yoktu ama bu soruları
sormamız gerekiyor. Hiç olmazsa, bunlar tutanaklara geçsin, daha sonraki
kuşaklar istifade etsin diye bu soruları sormamız lazım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir
metafor; siz çok zengin de olsanız, çok lüks bir okul yapıp Hadi oku
bakalım; bak, elimden gelen her şeyi yaptım. deyip
evladınızı bırakır mısınız? O çocuk
orada okuyabilir mi? Öğretmeniyle, arkadaşlarıyla
İlgilenmezseniz,
sevgi vermezseniz, saygı vermezseniz, ilgi göstermezseniz, sevgisiz
saygısız, psikolojik desteği olmadan, sosyal olmadan,
arkadaşları kimlerdir, öğretmenleriyle ilişkileri
nasıldır diye ilişkiniz yoksa, ilgilenmiyorsanız lüks bir
binada, okulu lüks diye o çocuğun başarılı olması
mümkün müdür?
Ben, İstanbul Finans Merkezini gezdim,
arkadaşlarımızla beraber iki hafta kadar önce İstanbul
Finans Merkezini gezdik. Muhteşem bir yer, bir kere onu söyleyeyim,
gerçekten çok başarılı binalar var; 3,4 milyar dolara mal
olmuş; 3,4 milyar dolar, şu anda dünyadaki artışla beraber
en az 5 milyar dolarlık bir merkez. Belki de dünyada fiziki olarak en iyi
koşullara sahip finans merkezi olacak İstanbul Finans Merkezi ama
bina olarak var. Onun haricinde finans merkezlerini finans merkezi yapan konu
demokrasidir, adalettir, şeffaflıktır, hesap verilebilirliktir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bunlar yoksa, hukuk yoksa sadece
binayla olur mu? Yani o dediğim, biraz önceki metaforda olduğu gibi
çocuğunuza karşı sevgisiz, saygısız, psikolojik desteksiz,
ilgisizsiniz; sadece okul veriyorsunuz; bu da böyle. Böyle bir yerde
başarının olması mümkün müdür? Teşbihte hata olmaz,
maalesef böyle bir sıkıntı var.
Ve bir soru daha sormak istiyorum, bunu Komisyonda
da sordum, net olarak cevap alamadım. Şimdi, değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; İstanbul Finans Merkezi
yapılıyor, kanun da çıkarıyoruz. Bizim finans
kuruluşlarımızın, bankalarımızın, finansla
ilgili tüm kuruluşlarımızın şu anda
yapamadığı, yapmadığı, İstanbul Finans
Merkezi açıldığında yapabileceği hiçbir şey yok,
hepsini şu anda yapıyoruz, ilave hiçbir şey yok. İstanbul
Finans Merkezi kuruluyor, oluşuyor diye, kanunu çıkıyor diye,
binaları yapıldı diye finansla ilgili ilave yapılacak
hiçbir şey yok, hepsi şu anda Türkiye'de yapılıyor zaten.
Ama finans merkezi kuruluyor diye farklı olarak ne var? Niye oraya gidecek
şirketler? Vergi avantajı var, gelir vergisi ödemeyecek belli
koşullarda, kurumlar vergisi ödemeyecekler, banka sigorta muameleleri
vergisi (BSMV) ödemeyecekler, harç ödemeyecekler, damga vergisi ödemeyecekler;
avantajları bu olacak. Lüks bir merkezde çalışacaklar, vergi
ödemeyecekler ama İstanbul Finans Merkezi Kanunu çıktı,
binaları var. diye şu anda Türkiyeye finans alanında ilave
getirilen bir avantaj söz konusu olmayacak. Sadece bu bankalar -ki
bankaların çoğu yabancı ortaklıdır biliyorsunuz-
finans kuruluşları vergi avantajına sahip olmuş olacaklar,
bütün bu.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) E, zarar getiriyor o
zaman.
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) Bunun, tabii,
bir maliyeti olacak. Hâlbuki finans merkezleri güven, istikrar ve hukuk merkezleridir
yani muhteşem akıllı binalar var -gerçekten muhteşem o
binalar, tam bitmemişti, öyle olacak- ama güven, istikrar yoksa
orasının bir finans merkezi olması mümkün değil
biliyorsunuz. Hesap verilebilirlik yoksa, şeffaflık yoksa,
açıklık yoksa bu mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, bir de tabii
önümüzdeki günlerde buraya da gelecek bu sosyal medya yasası. Sosyal medya
yasasının da çıkmasıyla beraber Türkiye bir sansür ülkesi
oluyor, dikkat edelim. Bundan sonra da İstanbul Finans Merkezi Kanunu
Teklifini getiriyoruz, görüşüyoruz. İkisi bir arada olmaz. Bizler
muhalefete mensup milletvekilleriyiz ama iktidara mensup milletvekillerimizin
de iktidarı uyarması lazım; bunlarla Türkiye yol alamaz, devam
edemez. Bu konularda hiç olmazsa iktidar milletvekillerinin iktidarı
uyarması lazım. İktidar milletvekili derken yanlış
kullanmayayım, tabii ki iktidar milletvekilleri yok artık 1inci
partinin milletvekilleri demek lazım çünkü iktidar burada yok artık,
iktidar sadece Meclis dışında oluşuyor, maalesef Mecliste
yok.
Değerli arkadaşlar, canımı
sıkan, beni üzen bir konu daha var, onu da burada belirtmemiz lazım.
Şimdi, kanunun 7'nci maddesi var. Şimdi, burada, 7nci maddede diyor
ki: Bu İstanbul Finans Merkezi'nde çalışma yapan şirketler
isterlerse kayıtlarını Türkçe tutmayabilirler. Değerli
arkadaşlar, finans merkezleri, finans merkezlerinde çalışan
şirketler, hepsi Türk hukukuna tabi şirketler, hepsi Türkiye
kurumları, Türkiye hukukuna göre kurulmuş şirketler.
Bunların kalkıp da Türkçe kayıt tutmaması diye bir şey
nasıl söz konusu olabilir? Biz egemen bir ülke değil miyiz,
nasıl Türkçe kayıt tutmazlar? Burası serbest bölge değil,
bakın, serbest bölge olduğunda, serbest bölge Türkiye
toprağı değil; orada Türkçe dışında kayıt
tutulabilir, onu anlarım ama burası Türkiye toprağı,
Türkiye hukukuna tabi, Türk hukukuna tabi şirketler orada. Ne demek Türkçe
kayıt tutmayacaklar? Bunu anlamak mümkün değildir; bu,
egemenliğin devridir, buna hepimizin karşı çıkması
lazım. Bu, hepimizin hassas olması gereken bir konu değerli
arkadaşlar. Yani bunu Türkçe tutmayabilirler. hükmünü getirerek
doğru bir iş yapmıyoruz. Bununla da bir avantaj
sağlayacağımızı düşünmeyelim; hiçbir
avantajı yok bu konunun. Bu, maalesef çok yanlış bir
düzenlemedir ve bunun muhakkak düzeltilmesi gerekir. Değerli
arkadaşlar, Anayasaya da aykırıdır bu, bunu muhalefet
şerhinde de özellikle belirttik; muhakkak düzeltilmesi gereken bir konu
bu.
Değerli arkadaşlar, şimdi bir
düzenleme yapıyoruz. Bunun hukukla, adaletle çok çok ilgisi var. Avrupa
Konseyinin GRECO diye bir birimi var, OECD bünyesinde de
çalışıyor. Özellikle yargı ve siyaset alanındakilerin
yani milletvekillerinin, siyaset alanındakilerin ve yargının
nasıl çalışması gerektiğini ölçüyor. Şimdi, biz,
zaman zaman diyoruz ki: Avrupalılar da şöyle böyle.
Batılıları da eleştiriyoruz; doğrudur,
eleştirmemiz de lazım. Onlar da ikiyüzlülük yapıyorlar ancak
şeffaflık konusunda, hesap verilebilirlik konusunda bunlar
ölçülebilir kavramlar olmuş değerli arkadaşlar. Bunları
kötüye kullanmak mümkün olmamalı, ölçülebilir kavramlar. Şimdi,
GRECO'nun çalışmalarına göre belli kriterler var; siyasiler ve
yargı mensupları belli kurallara uymak zorundalar. Türkiye siyasileri
de yargı mensupları da o kurallara uymuyorlar. En fazla bu
kuralların dışında kalan ülkelerden bir tanesiyiz. Onun
için bu konularda onları eleştirmeye de çok fazla hakkımız
yok. Belli kriterler konulmuş, ölçülebilir hâle getirilmiş bunlar;
bunlara bizim de uymamız gerekiyor.
Şimdi, bunun haricinde bir diğer konu da
bütçe, değerli arkadaşlar. Biraz önce bahsettim; bütçe geldi.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtikten sonra ilk defa
ek bütçe geliyor, ilk defa. Biraz önce söylediğim gibi, ek bütçenin
nasıl görüşüleceğiyle ilgili olarak ne Anayasada ne de İç
Tüzükte tek bir hüküm yok. Biliyorsunuz, Anayasaya göre, kanunlar ancak
milletvekilleri tarafından sunuluyor; eskisi gibi tasarı yok,
hükûmetten gelmiyor. Sadece bütçe kanunu istisnası var. Bütçe kanunu da
Cumhurbaşkanlığı tarafından sunuluyor yani
Cumhurbaşkanı Yardımcısı geliyor, önce Plan ve Bütçe
Komisyonuna, sonra Genel Kurula sunuyor ve her bakanlık, her
bağımsız birim kendi bütçesiyle ilgili bilgi veriyor, hesap
veriyor.
Şimdi, ek bütçede aşağı
yukarı yüzde 80 artış söz konusu; her bakanlığın,
her kurumun bütçesinde aşağı yukarı artış var.
Perşembe günü Sayın Hazine ve Maliye Bakanı gelecek. Hazine ve
Maliye Bakanı neye göre sunum yapacak orada, hangi anayasa ya da iç
tüzüğe göre orada sunum yapacak? Böyle bir boşluk olabilir mi, bu
nasıl bir sistemdir değerli arkadaşlar? Neden diğer
bakanlar yok? Kendi bakanlıklarında önemli artışlar söz
konusu; gelirlerinde ve giderlerinde. Neden bunlarla ilgili bilgi vermeyecekler
bütçede olduğu gibi? Bütçe neyse aynı usule tabi olması gerekir.
Neden aynı usule tabi olmuyor da bir bakan geliyor? Bütçenin
hazırlanmasıyla da ilgisi yok yani mantık olarak Maliye
Bakanlığının ilgisi var ama bütçeyi hazırlamakla
görevli tek kurum Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe
Başkanlığı. Cumhurbaşkanlığı Strateji
ve Bütçe Başkanlığının bağlı olduğu yer
Cumhurbaşkanlığı. Bütçede olduğu gibi
Cumhurbaşkanı Yardımcısının gelip sunum
yapması lazım, neden Hazine ve Maliye Bakanı geliyor? Hazine ve
Maliye Bakanlığının görevleri arasında bütçe
hazırlamak diye bir şey yok.
Değerli arkadaşlar, bunlar üst üste
yapılan çok önemli yanlışlardır, anayasal
yanlışlardır, boşluklardır; bunlar bir devlet
adabı içerisinde, aklı içerisinde, hafızası içerisinde
affedilmeyecek hatalardır. Hele Türkiye Cumhuriyeti gibi 100üncü
yılına gelmiş ama devlet geleneği binlerce yıldan beri
devam eden bir ülke için bunlar çok önemli hatalardır, bunları göz
göre göre yapıyoruz maalesef. Bunlar düzeltilmesi gereken çok önemli
konulardır, bunları kimse atlayamaz, bunları kimse küçümseyemez,
bunlarla ilgili olarak doğru iş yapmak zorundayız. Esas, usule
tabidir. Şimdi, bütçeyle ilgili böyle önemli usulsüzlükler yapıyoruz.
Biraz önce söyledim, şimdi bu kadar önemli bir kanunu görüşüyoruz
Türkiye'nin finansıyla ilgili; 5 milyar dolara yakın masraf
yapılmış, maliyeti olan bir finans merkeziyle ilgili konuyu
görüşüyoruz; siyasi muhatabımız yok ne Plan ve Bütçe
Komisyonunda ne Genel Kurulda. Bu kadar masraf yapılmış, bu
iş nasıl olacak, nasıl yapılacak, dışarıyla
ilişkiler nasıl yürüyecek? İlgili kurumları denetleyelim.
diyoruz, siyasi muhatabımız yok.
Değerli arkadaşlar, bunlar söylediğim
gibi yanlış işler, yanlış konulardır, bunlar
düzeltilmesi gereken konulardır.
Sabırla dinlediğiniz için çok
teşekkür ediyorum. Umarım dikkate alınır bu
söylediklerimiz. Kanun teklifinin de söylememize rağmen dikkate alınmayacağını
bildiğim için şimdiden hayırlı olmasını
diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahısları adına
Bursa Milletvekili Sayın Lale Karabıyık konuşacak.
Buyurunuz Sayın Karabıyık. (CHP
sıralarından alkışlar)
LALE KARABIYIK (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uluslararası finans merkezi deyince biz
eskiden derslerde şöyle anlatıyorduk, Fon arz ve talebinin
karşılaştığı kent. diyorduk. Evet, İstanbul
Uluslararası Finans Merkezi olarak bugün bir teklif var ve İstanbul
Finans Merkezinin amacını da çok net biliyoruz ama önce şunu
ifade edeyim: Dünyada 10 önemli finans merkezi var; işte, Londra, New
York, Singapur, Hong Kong gibi sıralayabiliriz. Şimdi, biz bu kanun
teklifinde ne istiyoruz? İstanbulu uluslararası bir finans merkezi
hâline getirmek istiyoruz; hedef çok güzel. Amaç ne? Türkiye'nin finansal
rekabet gücünü artırmak, dünyada önde gelen finans merkezlerinden biri
hâline getirmek; amaç da gerçekten çok güzel. Biz bunu istiyor muyuz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak? Evet, istiyoruz ama Cumhuriyet Halk Partisi olarak -iyi
örneklerinde olduğu gibi- yasal zemini, kurumsal çerçevesi sağlam bir
şekilde oluşturulmuş, yönetim ve denetimi şeffaf bir finans
merkezinin kurulmasını istiyoruz biz. Ancak şu anda olduğu
gibi, yeterince tartışmadan, getirdiğiniz şekilde ve
getirdiğiniz şu ortamda kanunlaşmasını ise asla
doğru bulmuyoruz.
Şimdi, diyeceksiniz ki bize İstanbul
Finans Merkezine siz karşınız. Ben de şunu
söyleyeceğim size ve şunu çok iyi bilin diyeceğim: Böyle bir
merkez kurulsa bile, sağlıklı çalışmasına,
başarılı olmasına ve yatırımcılar
tarafından tercih ediliyor olmasına en büyük engel biz değil
sizsiniz. Neden? Nedenlerden bir tanesi: Tek adam rejiminin siyasi ve ekonomi
politikalarıyla ilgili karar ve uygulamaları, İstanbulun finans
merkezi olmasının önündeki en önemli engeldir değerli
arkadaşlar. Hatta şöyle de hatırlatayım: 2018de 4,7 lira
olan dolar, Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçtikten
sonra, şimdi, bu arada 17 liraya da çıkmış durumda.
Değerli milletvekilleri, binasını
yapmakla finans merkezi olmuyor ya da Ankaradan Merkez Bankası, SPK, BDDK
gibi kuruluşları İstanbula taşımakla da finans
merkezi olmuyor maalesef. Şöyle bir soru var akla gelen: Neden
uluslararası yatırımcılar diğer finans merkezleri
yerine İstanbul Finans Merkezini tercih etsinler? Bunu sormak lazım.
Evet, yatırımcıların gelmesi için birtakım
teşvikler, kolaylıklar, işte vergi istisnaları olacak,
onlar için getirinin ne olduğu, getirinin yüksekliği de önemli, ancak
değerli milletvekilleri, şunu da unutmayalım ki
yatırımcılar için gelecekleri ülkede başta istikrar olmak
üzere başka konular da önemli.
İstikrar
Şimdi, istikrardan
açılmışken şunu söyleyelim: İstikrar deyince
maalesef ekonomi yönetiminin şu anda yaptığı hatalar ve
yıllar itibarıyla yapmış olduğu hatalar istikrar
yapıcı hamleler değildir, bu ülkede istikrar bozucu hamlelerdir;
bunu kabul etmek lazım. Oysa finans merkezi olarak güven ve istikrar
temeldir, bu istenir.
Şimdi faiz örneğine bakalım, sadece
faiz örneğine bakalım, bu bile yetiyor söylemek istediğimi
anlatmaya. Politika faizini düşürüyoruz. dediniz, ne oldu?
Vatandaşa yansıyan faiz -çok ayrıntısına girmiyorum
ama- kat kat yükseldi. Politika faizini düşürdük. dediniz, şu anda
hazinenin bankalardan bulmak istediği borcun faizi yine yükseldi, daha
fazla faiz oranıyla borçlanıyor. E, politika faizi güya düştü,
ne oldu? Dışarıya yüzde 12,5lardan döviz bazında
borçlanıyor. Yani Bu ne yaman bir çelişkidir? derler ya, işte
aynen öyle.
Peki, şu kanun teklifini şu anda
getirdiğiniz zemine ve duruma bir bakalım. Uluslararası finans
merkezi olmak istiyoruz ama Türkiye'nin, şu anda, iktidar sayesinde,
ekonomi yönetimi sayesinde zaten kendisi finans krizi içerisinde. Türk lirasını
koruyamayan bir ekonomi yönetimi var ve kendisine güven de kalmamış
durumda. Başka ne var şu ortamda? Özerk olmayan bir Merkez
Bankası var ki rezervleri de ekside. Devletin
açıkladığı verilere, başta TÜİK olmak üzere,
güven kalmamış da bir ortam söz konusu. Hukukun Üstünlüğü Endeksinde
139 ülke arasında 23üncü sıradayız. Yani bırakın
yabancı yatırımcı gelmesini, bizim
yatırımcılar dışarıya kaçıyor. Şu
ortamda, getirmek istediğiniz kanun teklifinin şu ortamında,
içeride bulduğumuz özellikler genel hatlarıyla bunlar. Peki, nerede hukukun
üstünlüğü, yargının bağımsızlığı
nerede değerli milletvekilleri? Ya ifade özgürlüğü, o nerede?
Şimdi, bakın, CDSler
CDS -biliyorsunuz,
Türkiyenin risk primini gösteren CDSler- şu anda 800-900
aralığında ama 2008 küresel krizinde bile 246lardaydı.
Şimdi size bir şey hatırlatacağım; gerçi 15
kişiden fazla dinleyen yok iktidarda ama ben yine de söylemek istiyorum.
Bakın, iktidarınızda CDSlerin düştüğü yani risk
priminin düştüğü bir dönem var; demek ki iyi şeyler
yapılınca düşüyor. Peki, bu dönem ne zaman, hatırlıyor
musunuz bu dönemi? Ben size hatırlatayım; CDSlerin 164e kadar
düştüğü bu dönem -bilmiyorum, hatırlayan var mı ama-
İstanbul Sözleşmesine ev sahipliği yaptığınız
dönemdir değerli milletvekilleri. (CHP sıralarından
alkışlar) İşte o dönemde 164e düşmüştür ama
yapılan bütün yanlışlarla ve istikrar bozucu bütün
hamlelerinizle şu anda 800-900 aralığına gelmiştir;
bunu unutmayalım.
Şimdi, İstanbul Finans Merkezinin bizim
için soru işareti olan başka yönleri de var. Diyeceksiniz ki: Siz zaten
her şeye karşısınız. Hayır, karşı
değiliz ama bazı soru işaretleri yaşıyoruz çünkü
bazı örnekleri yaşadık ve siz bize bunları
yaşattınız, onun için aklımıza hep soru
işaretleri geliyor. Bakın, Sayıştay denetimi yok özel
kanunlarla özel hükümlere tabi olduğu için; bu bir soru işareti. Yine, Varlık Fonu, şu ana kadar
eleştirdiğimiz ve doğru uygulamaları
yapmadığını ifade ettiğimiz Varlık Fonu bir
şirket kuruyor ve bu şirketin bütün yetkisi dâhilinde oluyor
İstanbul Finans Merkezi ve yirmi yıl bu görevde kalabiliyor ve
personelini alırken -burası çok önemli- KPSS falan değil,
istediği usul ve yöntemle alıyor ve bu personel üzerinde de
istediği şekilde çalışma usulleri getirebiliyor.
Şimdi, burada bir teşkilatlanma olur mu, burada bir birikme olur mu,
burada siyasi birtakım oluşumlar olur mu; bunların hepsi soru
işareti.
Diğer taraftan, birtakım
kolaylıklar getiriliyor evet, vergi muafiyetleri getiriliyor ama
bunların bazıları da Anayasanın maddelerine
aykırı; bunu da belirtmek isterim.
Bir başka nokta -az önce
Bülent Bey de ifade etti- birtakım gelirlerden, vergi gelirlerinden
vazgeçiliyor yani çok başarılı olarak gitse bile bu uygulama.
Peki, bir etki analizi yapıldı mı? Yani biz birtakım
gelirlerden vazgeçiyoruz; bunun faydası, maliyeti, zararı, kârı ne
olacak? Her zaman olduğu gibi, hiçbir etki analizi yapılmadan buraya
bir kanun teklifi getiriyorsunuz, bunu da artık normal bir usul olarak
göstermeye çalışıyorsunuz.
Şimdi, bir başka nokta,
diyorsunuz ki: Çok başarılı olacak, Türkiyeyi
uluslararası literatürde en iyi yerlere getirecek bir finans merkezi
oluşturacağız. Ama şu anda iktidarın ekonomi
yönteminin nasıl bir krizin içerisinde olduğunu da hepimiz biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, 240
milyar faize ayrılmıştı zaten, şimdi ek bütçeyle 89 milyar
daha üzerine ilave ediyoruz. Ne için? Sadece faiz için; bunu unutmayın. Bu,
sizin finans krizinizden, para bulamayışınızdan ve
getirdiğiniz bütün çalışmaların, uygulamaların
yanlışlığından kaynaklanıyor. Kur korumalı
mevduat dediniz, 5 kuruş zararı olmayacak. dediniz, o da bütçeye
40 milyar lira yük getirdi. 2 trilyona çıkartacağız.
dediğiniz millî gelir ise şu anda 794 milyar dolarda. Bunlar hep
sizin başarısızlıklarınız ve 2018de 4 lira 71
kuruş olan dolar bugün 17 küsurlara dayandı ve siz İstanbul
Finans Merkezinin zamanıdır. diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
LALE KARABIYIK (Devamla) Tamamlayabilir miyim?
BAŞKAN Buyurunuz.
LALE KARABIYIK (Devamla) Öncelikle oturup,
şapkanızı önünüze koyup
başarısızlıklarınızı görmeniz gerekiyor;
ardından, böyle bir düzenlemeyle değil, alt komisyonlarda
tartışarak ve doğru bir zemin üzerine yatırarak bu konunun
tekrar gündeme gelmesi gerekiyor. Başarılı olması için de
erken seçim olup, sizin bir an önce ekonomi yönetiminden ve iktidardan uzaklaşmanız
gerekiyor.
Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 7nci maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde söz isteyen, İYİ
Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Durmuş Yılmaz.
Buyurunuz Sayın Yılmaz. (İYİ
Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURMUŞ
YILMAZ (Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 338
sıra sayılı İstanbul Finans Merkezi Kanunu Teklifinin
birinci bölümü hakkında İYİ Parti adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kadim bir medeniyet ve
ticaret merkezi olan İstanbulun finans merkezi olması son derece
önemli ve dünyada birçok şehre göre İstanbul bunu çoktan hak etti.
Dolayısıyla, İstanbulun finans merkezi yapılmasıyla
ilgili olarak getirilen yasa teklifinin amacını İYİ Parti
olarak destekliyoruz. Dikkat edin, amacını destekliyoruz ama teklifin
içeriğini desteklemiyoruz çünkü teklifin içeriği boş; bu
düzenlemeyle İstanbul, finans merkezi olmaz, olamaz.
Aslında, İstanbulun finans merkezi
olması çok gecikmiş bir olay. Bunun bir an önce halledilmesi ve
dolayısıyla da dünyadaki finans merkezlerinin yaptıkları ve
ürettikleri katma değerden İstanbulun da pay alması gerekir.
Ama maalesef biz üzerimize düşeni yapmadık ve dolayısıyla
da bu payı alamıyoruz.
Dolayısıyla, yapılması gereken
şey, İstanbulun nasıl finans merkezi yapılacağı
sorusunun cevabını doğru vermektir. Şöyle geçmişe
baktığımızda, İstanbulun finans merkezi
olmasıyla ilgili olarak -benden önceki konuşmacılar da söylediler,
özellikle Grup Başkan Vekilimiz Erhan Bey detaylı olarak
açıkladı- ülkemizdeki çalışmalarına 2009
yılında Onuncu Kalkınma Planıyla gündeme geldiğini
görüyoruz. 2009 yılında Yüksek Planlama Kurulu İstanbul
Uluslararası Finans Merkezi Strateji Belgesi adında uzun soluklu,
sürdürülebilir bir belge yayımladı. Bu belge 9 stratejik konu ve
bunlara bağlı 71 eylem planından oluşuyordu. Sonra,
zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan da bu
belgede yer alan tedbirlerin hayata geçirilmesi için bir genelge
yayımlayarak çalışmaları başlattı.
Çalışmalar şunu hedefliyordu: 80'in üzerinde kamu, özel sektör
ve sivil toplum kuruluşunun görev alması ve dolayısıyla bu
görevi yaparken de 9 adet çalışma grubunun oluşturulması
öngörülüyordu ve buradaki 71 adet eylem planı da bir takvime
bağlanmıştı; hepsi takvimlendirilmişti ve özellikle de
yüzde 90'a yakını 2010 ile 2012 yılları arasında
bitirilecekti ve dolayısıyla da o tarihten itibaren artık
İstanbul, bizatihi doğal akışı içerisinde finans
merkezi olmaya başlayacaktı.
Bu belgede öngörülen tedbirlerin bir
kısmının yapıldığı doğru ama
bunların önemli bir kısmı ne acı ki şu ana kadar
gerçekleştirilemedi ve nedense de geçen süre içerisinde hayata
geçirilemedi çünkü -tekraren söylüyorum ki- bir yerin finans merkezi olabilmesi
için gerekli olan bazı koşulların sağlanması
gerekiyor. Bu koşullar, belirsizliklerin asgariye indirildiği,
öngörülebilirliğin arttığı, makro dengeleri tıkır
tıkır işleyen bir ekonomik yapı gerektiriyor. Ayrıca,
sağlıklı işleyen bir hukuk düzeni -ki bu son derece önemli-
ortaya çıkan hukuksal sorunları meri mevzuat çerçevesinde çözümleyecek
olan bir yasal düzenleme ve bir tahkim merkezi olarak karşımıza
çıkıyor. Tabii, buna ilave olarak, olmazsa olmaz şart olarak
ülkenin rekabete açıklık derecesi, iş yapma
kolaylığı, rekabet gücü, hükûmetin bu konulardaki etkinliği
ve dolayısıyla yolsuzluk algısı da son derece önemli
hususlar.
Tarihsel olarak finans merkezlerinin
gelişmesine baktığımızda şunu görüyoruz:
Coğrafi konumu, ülkenin dünya ekonomisindeki, ticaretindeki yeri,
uluslararası ilişkilerdeki konumu gibi koşullarından
dolayı bazı ülkeler, bölgeler, şehirler ön plana
çıkmışlar. Londra, New York, son zamanlarda Şanghay böyle
yerlerdir. Buralarda otoriteler finans merkezi kurmak için özel yasalar
çıkarmamışlar ama öyle yasal düzenlemeler, öyle hukuk
düzenlemesi yapmışlar, öyle muhasebe standartları
getirmişler ve öyle insan kaynağı yetiştirecek tedbirler
almışlar ki ekonomiyle ilgilenen, üretim yapan, ticaret yapan
insanlar buralarda kendileri için bir çıkar, bir katma değer
görmüşler ve dolayısıyla da operasyonlarını bu
merkezlere gönüllü olarak taşımışlar. İşte,
Londra, New York Finans Merkezleri de böyle oluşmuştur ve
gelişmiştir. Dolayısıyla, bizim şu anda, bu yasada
öngördüğümüz şekilde koordinatları belli olmuş ve
etrafı tel örgüyle çevrilmiş bir alan değildir finans merkezî.
Bunun adı olsa olsa özel finans alanı gibi, özel ticaret alanı
gibi, ticaret zoneu gibi bir şeydir; sizin
yaptığınız bu. Buradan İstanbul ticaret merkezi
doğmaz.
Şu anda görüşmekte olduğumuz
İstanbul Finans Merkezi Yasa Teklifi böyle bir doğal gelişim
sonucu ortaya çıkmış bir durum değil ve bunu
sağlayamaz. Dubai, Astana gibi, siyasi iradenin olması gerektiği
için öngördüğü yasal düzenlemelerle ortaya çıkmış finans
merkezlerinin bir kopyasından başka bir şey değil. Şu
andaki yasa teklifinin bütün maddeleri, ister Dubaiyi esas alın isterse
Astana Finans Merkezini esas alın, oradaki düzenlemelerin
kopyalayapıştırından başka hiçbir şey değil.
Bu bölgelerdeki ülkelerin kendi hukukları geçerli değildir, ülkelerin
dili geçerli değildir, ülkenin parası geçerli değildir. Bu
bölgelerde muhasebe kayıtları, hukuk düzenlemeleri, sözleşmeler
istenilen şekilde, istenilen ülkenin hukuk düzenine, diline göre
düzenlenebilir. Yani İstanbul bir Londra, bir New York olmayacak. Biz, bu
düzenlemelerle, Türk lirasını ekonomimizden, finans merkezinden
kovuyoruz; Türk lirasının adı yok burada. Türk hukukunu
İstanbul Finans Merkezinden kovuyoruz; Türk adaleti, Türk yasası da
olmayacak. Bir sorun çıktığında istenilen mahkemeyi,
istenilen hukuk düzenini seçme imkânı veriliyor; bu bizi istenilmeyen,
bambaşka yerlere götürecektir ve götürebilir. Bizim görevimiz,
yukarıda andığım Yüksek Planlama Kurulu kararındaki
tedbirleri hayata geçirerek İstanbulu hayatın doğal
akışı içerisinde finans merkezi yapmaktır. Benim önerim:
Lütfen bu yasa teklifini geri çekin, AK PARTİnin 2009-2010
yıllarında hazırladığı bu Yüksek Planlama Kurulu
kararındaki öngörüleri hayata geçirelim; onu geçirdikten sonra
sandalyemizde arkamıza yaslanalım, başka yapacağımız
bir şey yok, İstanbul otomatik olarak, kendiliğinden finans
merkezi olacaktır New Yorkun, Londranın olduğu gibi. Ama bu
düzenlemelerle İstanbulun finans merkezi olması -tekraren
söylüyorum- mümkün değildir. Oysa biz bu yasayla âdeta yabancılara
yalvarıyoruz; bu yasanın özü, esası bu. Diyoruz ki:
İstanbul'da bir bina yaptık, kiracı arıyoruz. Kiracı
olarak gelirseniz size şu şu şu imkânları vermeye
hazırız. Bu yasanın özü, esası bu. Dubai'nin,
Astananın bu şekilde yapılmış olması bizim de
aynısını yapmamızı gerektirmez, gerektirmiyor; bence
bu, Türkiye'ye hiç yakışmıyor. İstanbul, kendi iç
dinamiklerimizle, kendi hukukumuzla, kendi kültürümüzle finans merkezi
olmalıdır. Onun dışında, diyelim ki kiracıyı
bulduk, bütün ofisler kiralandı, yapımcı şirket
kurtarıldı, kiralar aksatılmadan ödeniyor; bu, İstanbul'u
gerçekten finans merkezi yapmaya yeterli mi? İstanbul Finans Merkezinin
uluslararası standartta işlemesini sağlayabilecek düzene ve
kabullere sahip miyiz?
Ekonomi yönetiminde atılan her adım bir
öncekinden daha vahim oluyor. Önlem diye açıklanan her karar
sorunları hem daha geniş alanlara yayıyor hem büyütüyor.
1970'lerin sonralarında Türkiye'de standart bir durum olan ek bütçe kâbusu
maalesef bugün geri geldi. Bir hükûmetin kendi halkına karşı
işleyebileceği en ağır cürüm olan enflasyonda dünya
4üncüsü olan, kendi parasını kendi ekonomisinden kovan,
dolarizasyonu yüzde 70lere dayandıran, devletin kontratlarının
Türk lirasıyla değil yabancının parası üzerinden
yapıldığı bir ortamda İstanbul nasıl finans
merkezi olacak? Buna aklınız eriyor mu? (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
Son bir yılda Türk ekonomisinde serbest piyasa
ekonomisiyle ilgili olarak alınan kararlara
baktığımızda şunları görüyoruz maalesef: Kredi
kullanan vatandaşın elinden krediyi nereye kullanacağı
hususunda taahhüt alıyoruz, tasarruf hakkına müdahale ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DURMUŞ YILMAZ (Devamla) Bankalara talimat
vererek döviz alış-satış kotasyonları arasındaki
farkı açın. diyoruz.
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
DURMUŞ YILMAZ (Devamla) Kişilerin
bankalar arası piyasada döviz işlemi yapmasına izin vermiyoruz.
Gidin, bankaların şubelerinde yapın, işlemleri ancak banka
şubelerinde yapabilirsiniz. diyoruz, mevduat faizine tavan getiriyoruz,
dövizini bozmayan şirketlerin EXIM kredilerine ulaşmalarını
engelliyoruz. Döviz yükümlülüklerine karşı uzun vadeli DİBS
alın. diyoruz vesaire, vesaire, vesaire, vesaire
Böyle bir ortamda bütün
şartları sağlasanız bile hangi yabancı gelecek de bu
ülkede operasyonunu buraya çekecek ve İstanbulu finans merkezi yapacak ve
biz de dünyadaki finans merkezlerinin aldığı paylardan pay
alacağız?
Sonuç olarak şunu söylüyorum: Gelin -tekraren
söylüyorum- bu yasayı çekin. Eğer çekmeyecekseniz adını
İstanbul özel finans alanı olarak değiştirin, öylece
devam edin. 2009 yılındaki Yüksek Planlama Kurulu kararına
dönün, hep birlikte dönelim, oradaki hedefleri gerçekleştirelim ve tekraren
söylüyorum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DURMUŞ YILMAZ (Devamla) Onu
gerçekleştirdiğimiz gün sandalyemize oturup arkaya yaslanalım,
İstanbul kendiliğinden finans merkezi olmuştur.
Teşekkür ediyorum. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kalaycı.
Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 338 sıra sayılı Kanun
Teklifinin geneli üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Bu vesileyle, sizleri ve aziz milletimizi hürmetle
selamlıyorum.
Kanun teklifi, İstanbul Finans Merkeziyle
ilgili düzenlemeleri içermektedir. Dünyada ticaret ağının ve
sermaye hareketlerinin yoğun olduğu yerlerde görülen finans merkezleri,
ülkelerin ekonomik açıdan ön plana çıkan şehirlerinde finans
alanında hizmet veren kuruluşların bir araya getirilmesiyle
ortaya çıkmıştır. Finans merkezleri, ekonomik büyüme ve
kalkınmayı destekleme açısından çok önemli olan finansal
aracılık işlevinin uluslararası boyutta yer
aldığı bir merkez, bir bakıma, fon fazlası
olanların fon gereksinimi olanlarla uluslararası buluşma
yeridir.
Ülkeler, küresel ekonomide daha etkin bir konumda
olabilmek için potansiyeli bulunan şehirlerini finans merkezine dönüştürerek
hem ticaret ağlarını genişletmeyi hem de makroekonomik
görünümlerini güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Ülkelerin finans merkezlerine
sahip olması, başta dış yatırım ve vergi
gelirleri olmak üzere, ekonomik büyüme performansından ihracattaki
konumlarına kadar birçok alanı olumlu etkilemektedir. Finans
piyasalarında merkez hâline gelen şehirlerin genişleyen iş
ağına ev sahipliği yapması, ülkelerin içinde
bulundukları coğrafyada benzer konumdaki ülkelerden pozitif anlamda
ayrışmasını ve etki alanını artırmasını
beraberinde getirmektedir.
İstanbul, yüzyıllar boyunca ekonomik
faaliyetlerin odağında yer alan bir şehir olup Türkiye
ekonomisinin en önemli şehri ve uluslararası ticaretin kritik bir
üssü olarak ön plana çıkmaktadır. Türkiye'nin Doğu Avrupa, Orta Doğu
ve Orta Asya bölgelerindeki ekonomik ve finansal gelişmişlik
anlamındaki güçlü konumu göz önüne alındığında
İstanbulun öncelikle bölgesel, sonrasında ise küresel bir finans
merkezi hâline gelebilecek potansiyele sahip olduğu görülmektedir.
Hâlihazırda bankacılık ve sigortacılık gibi finansal
hizmetlerin birçok alt sektöründe uluslararası standartları
karşılayan bir konumda olan Türkiye'nin İstanbul Finans Merkezi
Projesini hızla hayata geçirmesi, önümüzdeki süreçte İstanbulu
bulunduğu coğrafyada finansal hareketlerin
yoğunlaştığı bir merkez hâline getirecektir.
Türkiyenin gelişmiş bir finans merkezine
sahip olmasıyla birlikte, kısa vadeli yatırımların
yerini uzun vadeli yatırımlar alacak, doğrudan yabancı
yatırım akışı hız kazanacak ve tasarruf oranları
da artış gösterecektir. Son derece gerçekçi bir vizyon projesi olan
İstanbul Finans Merkezi, hem iç hem de dış şoklara
karşı ekonomik yapının
dayanıklılığını da artıracaktır. Finans
sektöründe İstanbulun, dünyanın önde gelen küresel ve bölgesel merkezleriyle
rekabet edebilir hâle gelmesi, Türkiyenin ekonomik açıdan bu merkezlere
sahip ülkelerle de olan pozisyonunu pozitif olarak etkileyecektir.
Değerli milletvekilleri, On Birinci
Kalkınma Planında reel sektörün finansman ihtiyacına düşük
maliyetle cevap verebilen, farklı nitelikteki finansal araçları
güvenilir kurumlar aracılığıyla geniş bir
yatırımcı tabanına sunabilen ve İstanbulun cazip bir
küresel finans merkezi olma hedefini destekleyen, kurumsal yapısı
güçlü bir finansal sektörün oluşturulması, temel amaç olarak yer
almıştır. Bu kanun teklifiyle, ülkemizin finansal rekabet gücünü
uluslararası alanda artırmak, finansal piyasalarla ürün ve
hizmetlerin gelişmesine ve derinleşmesine katkıda bulunmak,
uluslararası finans ve sermaye piyasalarına entegrasyonu güçlendirmek
ve bu sayede İstanbul Finans Merkezinin önde gelen küresel finans
merkezlerinden biri olmasını sağlamak amaçlanmaktadır.
İstanbul Finans Merkezinde
katılımcı belgesi alarak finansal faaliyet gösteren
kuruluşların yurt dışında yerleşik kişilere
sundukları finansal hizmetler, hizmetten nihai olarak yurt
dışında faydalanılması koşuluyla finansal hizmet
ihracatı olarak değerlendirilecektir. Katılımcı
belgesi, Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi tarafından
verilecektir. Katılımcı belgesi muafiyet koşulları,
katılımcı belgesinin verilmesi, askıya alınması
ve iptaline ilişkin usul ve esaslar uygulama yönetmeliğinde
düzenlenecektir. Katılımcıların faaliyetlerine ilişkin
izin, ruhsat ve benzeri onay başvuruları ile çalışanlar ve
bakmakla yükümlü oldukları kişilere ait izin ve onay
başvurularının hızla yapılabilmesini teminen tek durak
büro kurulması öngörülmektedir. Tek durak büroda Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim
Değişikliği Bakanlığı, Hazine ve Maliye
Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Ticaret
Bakanlığı temsilcileri ile ilgili ilçe belediyesi temsilcileri
yer alacaktır.
İstanbul Finans Merkezini rekabetçi
kılmaya yönelik olarak katılımcıların işlem
maliyetlerini azaltmak ve nitelikli insan kaynağı temin etmek
suretiyle, dünyadaki diğer finans merkezlerinde faaliyet gösteren finans
kurumlarıyla rekabet edebilmelerini sağlamak amacıyla
çeşitli vergi ve harç istisnaları getirilmektedir. Buna göre,
finansal hizmet ihracatı kazançlarının yüzde 75i kurumlar
vergisinden istisna tutulmakta ve istisna oranının 2022 ile 2031
yılları arasında yüzde 100 olarak uygulanması
düzenlenmektedir. Finansal hizmet ihracatı işlemlerine yönelik banka
ve sigorta muameleleri vergisi istisnası ile harç istisnası ve
düzenlenen kâğıtlara damga vergisi istisnası getirilmektedir.
İstanbul Finans Merkezinde yer alan taşınmazların
kiralanmasına dair işlemler her türlü harçtan ve bu işlemlere
ilişkin düzenlenen kâğıtlar damga vergisinden istisna tutulmaktadır.
İstanbul Finans Merkezinde istihdam edilen
personelin safi aylıklarının yurt dışında en az
beş yıllık mesleki tecrübeye sahip kişilerde yüzde
60'ı, yurt dışında en az on yıllık mesleki
tecrübeye sahip kişilerde ise yüzde 80'i gelir vergisinden istisna
tutulmaktadır. Vergi istisnalarından yararlanma,
katılımcı belgesi alarak ofis alanında yer alma ve finansal
hizmet ihracatı gerçekleştirme şartlarına
bağlanmışken nitelikli insan kaynağı çekmeye yönelik
gelir vergisi istisnasından yararlanmada katılımcı belgesi
alarak ofis alanı içerisinde yer alma şartı yeterli
görülmüştür.
İstanbul Finans Merkezinin tüm altyapı ve
üstyapısının işletilmesi, yönetilmesi ve
bağımsız bölümlerin kiraya verilmesi iş ve işlemleri,
yirmi yıl süreyle Türkiye Varlık Fonu tarafından kurulan anonim
şirket tarafından yürütülecektir. Ülkemizde son yıllarda
finansal hizmet ihracatında yukarı yönlü bir ivme
yakalanmış olmakla birlikte çok ciddi bir artış potansiyeli
olduğu ve İstanbul Finans Merkezinin, Türkiye'nin toplam finansal hizmet
ihracatını katlayarak artıracağı değerlendirilmektedir.
Dünyada finansal piyasaların
derinleştirilmesi ve bankacılık dışı kesimin
büyütülmesi konusunda alternatif finansal işlemler süratle
yayılmaktadır. Tasarrufların ekonomiye kazandırılması
ve sürdürülebilir ekonomik büyümenin desteklenmesi konusunda katılım
finans sistemi önemli bir rol oynamaktadır. Katılım finans
sisteminin ülkemiz finans sistemindeki yerinin güçlendirilmesine,
katılım finans alanında ürün ve hizmet çeşitliliği ile
insan kaynağının geliştirilmesine, politika geliştirme
süreçlerini destekleyecek araç ve mekanizmaların oluşturulmasına
ihtiyaç bulunmaktadır. Katılım finans alanında bölgenin
lideri ve cazibe merkezi hâline gelebilmek için hukuki altyapının
oluşturulması gerekmektedir. Bu bakımdan İstanbul Finans
Merkezi Kanunu Teklifi büyük önem taşımaktadır.
Ayrıca, Bankacılık Kanunu içinde yer
alan düzenlemelerden ziyade ayrı bir katılım finans kanunu
çalışması yapılması daha uygun olacaktır.
İstanbul Finans Merkezinin, Türk ve İslam dünyasıyla artan
siyasi ve ekonomik ilişkileri sayesinde başta katılım
finans sektöründe olmak üzere Türkiye'nin finans ve ticarette merkez ülke
konumuna yükselmesine katkı sunacağına inanıyoruz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak destek
verdiğimiz İstanbul Finans Merkezi Kanun Teklifinin ülkemize ve
milletimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
Adına İstanbul Milletvekili Sayın Gökan Zeybek.
Buyurunuz Sayın Zeybek. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÖKAN ZEYBEK (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz, İstanbul Finans
Merkezi
2009 yılında İstanbul'da yeni bir ilçe meydana geldi,
ilçenin adı Ataşehir; Kadıköy'den, Üsküdar'dan, Maltepe'den
bazı mahallelerin birleşmesiyle bir ilçe meydana geliyor. Bugün,
içindeki binaların bulunduğu Barbaros Mahallesi de Kadıköy
ilçesinden Ataşehir ilçesine dâhil olmuş olan bir mahalle. Şöyle
ki: Bu mahallede oturanlar 2009 yerel seçimlerinde oylarını da
Ataşehir Belediye Başkanını belirlemek için kullanıyorlar.
Tabii, Ataşehiri Cumhuriyet Halk Partisi kazanınca bu finans
merkezini yapma iddiasında bulunan o günkü Başbakanın,
şimdiki Cumhurbaşkanının bir kararıyla burası
Ümraniye ilçesine dâhil ediliyor. Tartışmalar, Büyükşehir
Belediyesindeki plan uygulamaları; en son 2014 yılında, Türkiye
Büyük Millet Meclisinden geçen bir yasayla İstanbul Finans Merkezinin
içinde bulunduğu Barbaros Mahallesinin bu bölümü, Ümraniye ilçesinin
sınırlarına dâhil ediliyor. Niye? Yani, şimdi,
Ataşehir ilçesinin sınırları içerisinde olsa ne olur,
Ümraniye ilçesinin sınırları içerisinde olsa ne olur?
Şimdi, değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz, hani son zamanlarda bir yatay mimari lafı var; şimdi
ben size bu finans kentin yatay mimari örneğini veriyorum, tam da yatay
mimari! Yani, binalara bakıldığı zaman... Biraz sonra bu binalardan
kaynaklanan problemleri size göstereceğim. İstanbul kentinin
içerisindeki yapı bütünlüğü açısından
bakıldığı zaman, gördüğünüz İstanbul Finans
Merkezi, bu bölge kentin geleceği, kentin gelişmesi, şehircilik
ilkeleri açısından asla uygun olmayan bir mimari anlayışla
planlanmış.
Şimdi, değerli arkadaşlar, 1980
yılında Londrada, dünyanın en önemli finans merkezi olan
Londrada bir finans merkezinin bir araya toplanması; bütün yapı
bloklarının, bankaların, aracı kurumların, SPK
şirketlerinin, borsa şirketlerinin hepsinin toplanması
destekleniyor çünkü henüz o dönemde internet yok, bankalar arasındaki
evrakları birbirine telefon yoluyla ya da odacılar yoluyla
gönderiyorsunuz. Yani, 1980lerde aynı mekân içinde, aynı yapı
adasında bulunma anlayışı 2020 yılına
gelindiğinde yani artık bulutlar üzerinden iletişimin
sağlandığı bir dönemde anlamını yitiriyor.
Şimdi, İş Bankası kendi kulesini mi terk edecek;
Sabancı, Akbank kendi kulesini mi terk edecek; Garanti Bankası kendi
binasını terk edip buraya mı gidecek? Peki, ne oldu? Ankarada
bulunan kamu bankalarının genel merkezlerini İstanbula
taşıdınız, önce özel firmalara ihale ettiniz, sonra bu
firmalar bu işi yürütemediler, altından kalkamayınca da getirdiniz,
bu binaları kamu bankalarına 500-600 milyon dolarlara
sattınız. Hangi 600 milyon dolar? Hani bu tarımda sulamayı
modernleştirmek için çiftçinin bulamadığı krediyi, hani
küçük esnafın işini devam ettirebilmek için Halk Bankasına gidip
alamadığı krediyi böyle, devasa, on binlerce metrekare olan
binalara yatırdınız.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
gökdelenlerle ilgili mimari açıdan eleştireceğim. Biz enerji
üreten bir ülke değiliz, doğal gaz kaynaklarımız, petrol
yataklarımız yok. Dubai ya da Birleşik Arap Emirlikleri ya da
Katardaki gibi gökdelenleri biz, yer altından çıkarılan
petrolden elde ettiğimiz enerjiyle soğutabiliriz,
ısıtabiliriz ama biz enerjiyi ithal eden bir ülkeyiz. Bakın, bu
büyüklükteki binaların yönetim giderleri, işletme giderleri
beklenenin çok üzerinde olacak, bu binaları soğutmak için... Çünkü bu
binalar İstanbulun temel iklim özelliklerine göre de planlanmadı.
Nedir bunlar? Bunlar yirmi dört saat temiz hava üretmek zorunda, yirmi dört
saat aydınlatılmak zorunda, yirmi dört saat içerideki havanın
klimal olarak filtreden geçirilerek yeniden mekânlara verilmesi gerekiyor. E,
bunların tümü enerji maliyetini artıracak.
Şimdi siz diyorsunuz ki: Biz burada kamu
bankalarının, işte, BDDKnin dışındaki diğer
yerleri... Net ihracatçı, finansal ürün ihraç eden bir kavram
getiriyorsunuz. Şimdi,
değerli arkadaşlar, finansal hizmet ihracatı şu demek: 70
sente muhtaç ettiniz ülkeyi. İster doğrudan doğruya sermaye
ihracatı ister şirket satma ister tahvil ya da isterse başka
araçlarla Türkiyeye gelecek olan parayı getirecek olan aracılara
ihracatçı tanımı getiriyorsunuz ve bunlarla ilgili de uzun
vadeli vergiden istisnalar getiriyorsunuz.
Şimdi, ben size bir bilgiyi vereyim:
Arkadaşlar, CDS 850 oldu. Ne demek biliyor musunuz? Bugün Türkiye'nin en
önemli cam şirketi yani Türkiye'nin cam üreten en önemli şirketinin
yurt dışına bir yıllık borçlanma için ödediği net
dolar faizi yüzde 10, net olarak dolar üzerinden. Artık Türkiyede hiçbir
şirket yüzde 10un altında bir borçlanmayla para bulamıyor.
Şimdi -2002-2007 dönemini ayrı tutarak- 2007den sonra uygulamaya
çalıştığınız modelle getirdiğiniz nokta bu.
Şimdi, peki, ne yapılması gerekiyor?
Yani Türkiye'nin bugün 60ıncı sıradaki İstanbul Finans
Merkezinin daha önde bir yere ulaşabilmesi için yapılması
gerekenleri size şimdi söyleyeceğim değerli arkadaşlar:
Üretim, sadece üretim değil, sadece büyüme değil; kalkınma,
büyümenin tabana yayılması, kalkınmanın adaletli biçimiyle
sağlanması, kur rejimi. Faiz neden, enflasyon sonuçtur. gibi
çağ dışı bir anlayışın terk edilerek ihracat
odaklı, teknoloji odaklı bir üretimin yeniden
canlandırılmasıyla, politika faizi ile piyasa faizi
arasındaki dengesizliğin, hiçbir bilimsel veriye dayanmayan
dengesizliğin kesinlikle ortadan kaldırılmasıyla, destek ve
kredi paketleriyle istenilen sonuca ulaşamayacağını görerek
nitelikli insanını, liyakatli insanını, Türkiye'nin
Batıya giden yetişmiş insanlarını tersine göçle
yeniden ülkeye kazandıracak olan bir anlayışa ihtiyaç var. (CHP
sıralarından alkışlar)
Yapısal sorunları,
katılımcılığı, toplumun tüm
katmanlarını yönetim erklerinin içine alarak demokrasiyi, çevreyi,
dijitalleşmeyi ve güçlendirilmiş parlamenter sistemi sivil toplumla
birlikte risk algısını azaltarak ancak tümüyle çözebilirsiniz.
Hükûmet sistemi baştan sona değişmeli, yeniden parlamenter
demokrasi egemen olmalıdır. Yapısal dönüşümü
sağlayarak denge ve denetim yanlışlarını ortadan
kaldıracak bir ekonomik anlayışın mutlaka ortaya
konması gerekir. Saydam, hesap verebilir, liyakat sahibi, dünyayla entegre
olmuş ve dünyada kendisine yeni bir yol arayan, yeni ekonomik kararları
yeni kurullar ve yeni kurumlarla oluşturan bir büyük yönetim
anlayışı değişikliğine ihtiyaç vardır. Ham
maddeyi olabildiğince üretebilecek, ham maddenin iz sürümünü, üretim
süreçlerini ve tüketime kadar geçen süreçlerini ekonomik verilere uygun olarak
yönetebilecek, yeşil bir büyümeye toplumun bütün bireylerini
inandıracak ve dijitalleşmeye açık bir yönetim
anlayışına ihtiyaç vardır.
Siz cinsiyet eşitliğini
sağlayamazsanız, siz İstanbul Sözleşmesinin gereğini
yerine getiremezseniz, yargının bağımsızlığını
sağlayamazsanız, hukukun üstünlüğünü olmazsa olmaz şart
olarak yerine getiremezseniz İstanbulu finans merkezi hâline asla
getiremezsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Değişim,
dönüşüm, cesaret, hep birlikte ancak bütün toplumun ortak hayaller kurmasıyla
gerçekleşebilir. Bunun için zihinsel dönüşüme, bunun için
Trakyasıyla, Anadolusuyla bütün Türkiyenin ortak bir geleceğe
birlikte inanmasıyla, sürdürülebilir kalkınma, yeni bir yol
haritası, Anadolunun sesini, Trakyanın sesini, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde işçinin, köylünün, üretenin sesini duyurduğumuz anda
Türkiye ve İstanbul bir finans merkezine dönüşebilir. Tek fikir, tek
model, teklik, tek adamcılık yerine çoğulculuğu esas alan
bir yönetim anlayışını, baştan sona eğitim
reformuyla ülkeyi yeniden orta gelir tuzağından, şimdi içine
düştüğümüz orta eğitim tuzağından kurtaracak büyük bir
eğitim hamlesiyle İstanbulu dünyanın finans merkezi
yapabilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim.
GÖKAN ZEYBEK (Devamla) Kadına şiddete
karşı İstanbul Sözleşmesini derhâl hayata
geçireceğini açıklayarak, AByle entegrasyonu, kendi ülken içinde
yaşayan tüm insanların hukuk önünde, devlet katında eşit ve
adil bir biçimiyle hak sahibi olduğunu, Türkiyenin kalkınması
için Kopenhag Kriterlerini, Glasgow İklim Zirvesi kararlarını
tümüyle hayata geçirecek ve ülkeyi topyekûn 84 milyon hep birlikte birlik
olarak kalkındıracağınıza, büyüteceğinize,
Türkiye Büyük Millet Meclisini etkin, verimli olarak
kullanacağınıza, basın üzerindeki vesayeti ortadan
kaldıracağınıza söz verdiğiniz anda ancak dünyada
sermaye hareketleri için İstanbul bir cazibe hâline gelir. Siz gidince
İstanbul finans merkezi olabilir. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Garo Paylan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Şahsınız adına da
konuşacağınızdan süreniz on beş dakikadır.
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu iktidarın bir
finans merkezi hayali vardı, uzun zamandır bunu dillendiriyordu ama
her işte olduğu gibi bu işte de geç kaldı, zamanın
ruhunu okuyamadı değerli arkadaşlar ve 2022 yılında
bir beton tarlasının finans merkezi olacağını zannetti
bu iktidar. Gittik, gördük; vallahi cilalı, beton binalar ama ruhu yok
değerli arkadaşlar. Mustafa Sandalın bir şarkısı
vardı ya: Onun arabası var./Maalesef ruhu yok. demişti ya,
aynen öyle, onun finans merkezi var ama maalesef, ruhu yok değerli arkadaşlar.
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) Parası da yok!
GARO PAYLAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, zamanın ruhunu da kaybetmiş.
Bakın, şu cep telefonu bir finans
merkezidir değerli arkadaşlar. Dünyanın neresinde olursanız
olun, paranız olursa yatırım yapabilirsiniz şu cep
telefonuyla, bütün dünya piyasalarını takip edebilirsiniz,
istediğiniz yere yatırım yapabilirsiniz; nerede olduğunuzun
bir önemi yoktur, düğmeye basarsınız,
yatırımınızı yaparsınız; fiziki
mekânların bir önemi yoktur.
Ama bu iktidar ne yaptı biliyor musunuz 2022
yılı dünyasında? Yüz binlerce metrekare bir beton
yığınının finans merkezi olacağını
zannetti, olmadı. Gittik, gördük; kamu binalarını belli bir
yerine doldurmaya çalışacak; geriye kalanını kiraya vermeye
çalışıyor, kiraya tutan yok. Niye yok acaba arkadaşlar
kiraya tutan? Kiraya veremiyorsunuz, kimse gelmiyor; bırakın gelmeyi,
mevcutlar kaçıyor değerli arkadaşlar. İşte,
değerli arkadaşlar, hani Sayın Tayyip Erdoğan
İstanbula ihanet ettik. demişti ya, bir ihanet projesiyle daha
karşı karşıyayız. Zaten beton
yığınıydı İstanbul; bu anlamda, bir ihanetle daha
karşı karşıyayız değerli arkadaşlar ve o
beton yığını ölü doğmuş bir yatırım.
Bakın, gitmeyenler bilmez, söyleyeyim: New York
bir finans merkezidir, değil mi? Wall Street diye bir markası
vardır, değil mi? Wall Streeti göreniniz var mı
arkadaşlar? Wall Street bir alanı mı kapsıyor, bir beton
yığınını mı ifade ediyor? Hayır. Wall
Street, ruhu olan bir finans merkezidir. Neden? Çünkü Amerika bir hukuk
devletidir değerli arkadaşlar.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Türkiye de öyle.
GARO PAYLAN (Devamla) Sermaye orada kendini
güvende hisseder ve bütün dünya, üçüncü dünya ülkelerinin sermayeleri
Amerikaya doğru akar. Londra bir finans merkezidir. Neden? Çünkü
demokratik bir hukuk devletidir değerli arkadaşlar. Ama bakın,
size bir şey söyleyeyim: Geçtiğimiz yıl New Yorka
gittiğimde bütün ofislerin boş olduğunu gördüm, Covid
sonrası üstelik, bütün ofisler boş. Kimse ofisine gitmiyor, evinden
çalışıyor; cep telefonuyla, bilgisayarıyla iş
yapıyor; ofisleri boşaltmışlar. Bu iktidar yüz binlerce metrekare
ofis yapıyor, Kiraya vereceğim. diyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) O cep telefonu çeksin
diye uydu fırlattık.
GARO PAYLAN (Devamla) Geç kaldınız
arkadaşlar, yanlış iş yaptınız bir kez daha.
Değerli arkadaşlar, bakın, teklifi
sunan Sayın İbrahim Aydemir ne dedi, biliyor musunuz? Bir ülkenin
finans merkezi olması için, bir şehrin finans merkezi olması
için olmazsa olmaz şey vergi teşvikleridir. dedi. Güler misin,
ağlar mısın? İşi de bilmiyorlar. Teklifi veren ilk
imza sahibi ne diyor, biliyor musunuz? Olmazsa olmaz şey vergi
teşvikleridir. diyor.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Sen ağlamaya
devam et. Bugüne kadar hep ağladın, gene devam et.
GARO PAYLAN (Devamla) Ya, ben size söyleyeyim,
bilmiyorsunuz öğreteyim: Olmazsa olmaz şey bir hukuk devletidir, arkadaşlar.
Bakın, bunun için de yatırım yapanlar
ülkelerin karnesine bakarlar. Gelin, Türkiye'nin hukuk karnesine bakalım:
Hukukun Üstünlüğü Endeksinde bakıyor şimdi
yatırımcı; Türkiye 139 ülke içinde 117nci sırada, Otur,
sıfır. Sıfır. 139 ülke içinde 117nci sırada
olacaksın, Türkiyeye sermaye çekeceksin.
Başka neye bakar, arkadaşlar? Şu
Meclisin durumuna bakar, değil mi? Ya, kuvvetler ayrımı var
mı, demokrasi var mı, Meclis işliyor mu, kurumlar işliyor
mu? Bak, şurada size söyleyeyim: Buraya gelen bürokratlara bakın
arkadaşlar, şu Meclisimizin hâline bakın. İstanbul Finans
Merkezi Yasa Teklifi görüşülüyor. Nereye bağlı İstanbul
Finans Merkezi? Varlık Fonuna bağlı, değil mi? Varlık
Fonu Yönetim Kurulundan 1 kişi var mı burada? Yok.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Maliye Bakan
Yardımcısı var.
GARO PAYLAN (Devamla) Peki, Varlık Fonu Genel
Müdürü burada mı? O da yok, Genel Müdür yok.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Hazine ve Maliye Bakan
Yardımcısı burada.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) Bakan
Yardımcısı var.
GARO PAYLAN (Devamla) Genel Müdür yok.
Arkadaşlar, biz neyi görüşüyoruz?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) Üst düzey var.
GARO PAYLAN (Devamla) Neyi görüşüyoruz, neyi?
İSMAİL TAMER (Kayseri) Aslan gibi
hemşehrim oturuyor ya, baksana.
GARO PAYLAN (Devamla) Ya, Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanı o, arkadaşlar.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye) Plan
ve Bütçe Komisyonu Başkanı burada.
GARO PAYLAN (Devamla) İlgili bürokratlar
buraya gelmeye tenezzül bile etmiyorlar. Niye? Çünkü burada el
kaldırıp el indiren kurşun askerler var, Nasıl olsa gelip
geçecek. diyorlar.
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Halkın iradesine saygısızlık yapma.
GARO PAYLAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bu doğru değil. Buraya bürokrat gelmiyorsa 1 kere
Hayır. deyin; bak, buraya nasıl geliyorlar tıpış
tıpış, yasalarını takip ediyorlar.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Aslan gibi Bakan
Yardımcısı oturuyor.
GARO PAYLAN (Devamla) İşte, bu,
Meclisimize yapılmış bir saygısızlıktır.
Bakın, arkadaşlar, size bir fıkra
anlatacağım. İstanbul Finans Merkezi kuruluyor; ee, bu
yasayı çıkaracaksınız, finans gelecek ya; ertesi gün hangi
yasayı çıkaracaksınız? Sosyal medyaya sansür yasası.
Bunu fıkra diye uluslararası piyasalara anlatabilirsiniz. Biz bugün
Finans Merkezi Yasasını çıkarıyoruz, yarın da sosyal
medyaya sansür yasası çıkarıyoruz; alın, size fıkra.
Sosyal medyaya sansür yasasının çıkarıldığı
bir ülkeye -bir gün önce Finans Merkezi Yasası
çıkarmışsın- finans gelir mi arkadaşlar o ülkeye? E,
gelmez, ne yaparsan yap gelmez.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Dezenformasyon,
dezenformasyon yasası
GARO PAYLAN (Devamla) Bu karnede sermaye sahipleri
ve finansçılar başka neye bakar? Basın özgürlüğüne bakar.
Niye biliyor musunuz, niye, niye basın özgürlüğüne bakar?
Başına bir haksızlık geldiğinde basın yazabiliyor
mu, yazamıyor mu; buna bakar.
Bakın, karnenizi söyleyeyim: 180 ülke içinde
157nci sıradasınız. Otur, bir sıfır daha,
sıfır. Başka neye bakar? Bakın, burada bürokratların
içinde bir tane kadın arkadaşımız var, başka
kadın yok. Varlık Fonu da Finans Merkezi de erkekler bürokrasisi
arkadaşlar. Neye bakar biliyor musunuz? Küresel Cinsiyet
Eşitsizliği Endeksine bakar; 156 ülke içinde 133üncü
sıradayız. Erkek bürokrasi, erkek devlet, erkek Varlık Fonu,
erkek İstanbul Finans Merkezi. Gelir mi arkadaşlar? Gelmez. Dünyada
yükselen değer cinsiyet eşitliği, kadın-erkek
eşitliği. Bizde var mı?
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Var.
GARO PAYLAN (Devamla) Yok. Otur, sıfır.
Başka neye bakar? Artık dünyada yeşil
rüzgârlar esiyor arkadaşlar, yeşil. Herkes bir projenin ekolojik olup
olmadığına bakıyor. Ya, gittik yüz binlerce metrekare bina,
beton, tamamını betona gömmüşsünüz, bir metrekare ağaç yok.
Ya, o projeye bir kişi gelir mi arkadaşlar?
Karbon sıfır diye bir şey duydunuz
mu siz? Ya, o proje karbon 1 milyon ya, karbon bombası! Bütün projelerin
karbon sıfır olmasına bakılıyor, siz karbon 1
milyon projesi yapıyorsunuz. Geçti arkadaşlar bu işler, geçti,
yeni dünyanın değerleri başka.
Değerli arkadaşlar, işte,
karnelerimiz sıfırsa kimse buraya gelmez. Bunlar siyasi, hukuki,
cinsiyet eşitliği karnelerimiz, ekoloji karnemiz.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Sahte karne
onlar!
GARO PAYLAN (Devamla) Gelin, bir de ekonomi
karnemize bakalım. Bakın, dünyada onlarca gelişmekte olan ülke
var. Sermaye bir ülkeye gideceği zaman her ülkenin değerlerini
bilmez, ne yapar? Karneye bakar; ekonomi karnesine, burada ülkelerin risk
primine bakar arkadaşlar. Yani bir ülkeye ben para götüreceksem Param ne
kadar riskli? diye bir endeks var. Gelişmekte olan ülkelerin riskleri 100
ile 200 puan arasında yani yüzde 1 ile yüzde 2 arasında risk primi
ödüyor. Kasko gibi düşünün. Hani bir arabanız ne kadar riskte, ne
kadar prim ödüyorsunuz; millet buna bakar. Gelişmekte olan ülkelere dolar
götürdüğünde yüzde 1 veya yüzde 2 dolar risk primi ödüyor. Türkiyeye ne
ödüyor? Yüzde 8,5 risk primi ödeyecek. Ne bazında? Dolar bazında
arkadaşlar. Ya, yıllık yüzde 8,5 risk primi yani kasko pirimi
ödediğiniz bir ülkeye para götürür müsünüz? Siz götürür müsünüz
arkadaşlar o ülkeye para? Bizden daha yüksek Venezuela var. Venezuela'ya
hanginiz para götürüyorsunuz ya? Kim götürür, götürür müsünüz öyle riskli bir
ülkeye? Bir de Arjantin var. Götürür müsünüz? Götürmüyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, işte,
Türkiye'mizin de karnesi bu durumda. Başka? Karnemizde enflasyonumuz resmî
yüzde 73, dünyada ilk 5teyiz; gayriresmî, halkın enflasyonu yüzde 150.
Böyle bir ülkeye siz sermaye götürür müsünüz? Niye götürmezsiniz, biliyor
musunuz? Enflasyon en adaletsiz vergidir; yoksulu daha yoksul, zengini daha
zengin yapar. Sermaye neye bakar, biliyor musunuz? Bir avuç
insanımızın zenginleşmesine bakmaz, toplum
zenginleşiyor mu, buna bakar. 85 milyonun alım gücü var mı,
tasarruf edebiliyor mu, yarın öbür gün bankaya para koyabilecek mi, buna
bakar. Sen 85 milyonu yoksullaştırmışsın, bir avuç
yandaşını zenginleştirmişsin, ülkenin finans merkezi
olmasını bekleyeceksin; böyle bir şey mümkün değildir
arkadaşlar.
Başka neye bakar para? O ülkenin parasının
itibarı var mı? diye bakar. Arkadaşlar, içinizde
Paramızın itibarı var. diyecek bir kişi var mı?
Paramızı pul ettiniz be! Ya, bütün finans merkezlerinin
parasının itibarı vardır; Amerikanın,
Londranın, Çinin, efendim, parasının itibarı vardır,
euronun itibarı vardır. Bizim paramız pul olmuş.
Başka, üçüncü dünya ülkelerinde finans
merkezleri nasıl oluyor? Onlar da dolara, euroya bağlı finans
merkezi kurarlar. Ya, senin paran pulsa o ülkeye kimse yatırım yapar
mı değerli arkadaşlar? Başka neye bakar? Bu ülkenin
kasası dolu mu? diye bakar arkadaşlar, Kasada para var mı?
diye bakar. Kasamızda para var mı arkadaşlar, yani Merkez
Bankamızda para var mı? Var. diyen bir kişi var mı?
Merkez Bankamızın kasası eksi 55 milyar dolarda, eksi. Yani
kasaya 55 milyar dolar koyarsanız -bulamayacaksınız ya- kasa
sıfıra gelecek. Böyle bir ülkeye kim para koyar değerli
arkadaşlar? Değerli arkadaşlar, işte, ekonomik karneniz de
sıfır.
Başka neye bakar sermaye? O ülkenin finans
hikâyesine bakar. Bir hikâyesi var mı? Bakın, on beş yıl
önce, on yıl önce bir hikâyemiz vardı; Avrupa Birliğine aday
ülkeydik, değil mi? Bu bir hikâyeydi. Türkiyeye o yıllarda
yabancı sermaye geldi, şimdi ise arkasına bakmadan kaçıyor
be, arkasına bakmadan kaçıyor. Elindekini, avucundakini haraç mezat
satıyor, arkasına bakmadan kaçıyor. Hikâyemiz yok.
Bakın, Avrupa Birliği yeniden
yapılanıyor, Balkanlara doğru genişlemek istiyor,
Ukraynaya doğru genişlemek istiyor; Türkiye'nin adı bile
geçmiyor, adı. Türkiyemizin rengini soldurdunuz, hikâyesini bitirdiniz;
demokratik bir Türkiye hikâyesidir. Ülke ekonomisini ilk 10a
sokacağız. diyordunuz, 23üncü sıraya doğru geriliyoruz
değerli arkadaşlar. Ya, gençlerin gitmek istediği, kaçmak
istediği bir ülkeye kimse yatırım yapar mı? Ya,
yazılımcılarımızın -bak, yüzlercesiyle
konuşuyorum- hiçbiri bu ülkede kalmak istemiyor, ya Almanyaya gitmek
istiyor ya İngiltereye gitmek istiyor ya Amerikaya gitmek istiyor ya
Kanadaya gitmek istiyor. Gelişmiş beyinlerimizin başka ülkelere
gitmek istediği bir ülkeye kimse yatırım yapar mı
değerli arkadaşlar? İşte, siyasi, ekonomik ve hikâye olarak
sıfır olduğunuzda ne yapıyorsunuz değerli
arkadaşlar, biliyor musunuz? Taviz veriyorsunuz. Bu yasa teklifinin
anlamı ne? İbrahim Aydemirin dediği gibi: Vergilerde taviz
vereceğiz. İşte, bunu yapıyorsunuz. Ne taviz veriyor,
biliyor musun? Yabancı sermayeye On yıl boyunca vergi
almayacağım. diyor. Yazık değil mi değerli
arkadaşlar? Bir ülke, yabancı sermayeyi niye ister? Bilgi getirsin
diye, teknoloji getirsin diye, know-how getirsin diye, sermaye getirsin,
nitelikli sermaye getirsin, yatırım yapsın, istihdam
yaratsın diye ister. Başka? Vergi versin,
aldığımız vergilerle de yoksullarımıza hizmet
edelim diye, değil mi? Bunun için ister yabancı sermayeyi bir ülke.
Siz ne diyorsunuz? Gel buraya. E? Yatırım yap. E? Ben senden on
yıl vergi almayacağım. diyorsunuz. Yazık değil mi bu
ülkeye arkadaşlar? İşte, bu duruma getirdiğiniz için
Bunlardan on yıl vergi almayacağım. diyorsunuz. Bak,
demokratik ülkeler böyle bir şey der mi, diyebilir mi? O ülkelerin
parlamentoları böyle yasalara evet der mi? Demez değerli
arkadaşlar. Biz de demeyelim, ülkemizi doğru düzgün bir ülke
yapalım, demokratik bir ülke yapalım ki yabancı sermayeye On
yıl vergi almayacağım. da demeyelim arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, başka ne taviz
veriyor, biliyor musunuz? Yerliyiz, millîyiz. diyen bu iktidar dilimizden
taviz veriyor, dilimizden. Ya, Türkiyenin dilinden taviz veriyor, Türkçeye
gerek yok. diyor, Sözleşmelerde istediğin dili kullanabilirsin.
diyor. Değerli arkadaşlar, böyle bir şeyi Londrada, Pariste,
New Yorkta kabul ettirebilir misin, Şanghayda kabul ettirebilir misin?
Ettiremezsin. Dilden taviz veriyor ya, dilden.
Başka neden taviz veriyor ülkeyi bu duruma
düşürünce? Türkiyenin hukukuna tabi olmak zorunda değilsin,
istediğin başka ülkenin hukukuna tabi olabilirsin. diyor. Ya, böyle
yerlilik, böyle millîlik olabilir mi değerli arkadaşlar?
Arkadaşlar, Türkiyenin hukuk devletini yok ettiğiniz zaman,
hikâyesini bitirdiğiniz zaman, ekonomisini yerle bir ettiğiniz zaman,
işte, böyle tavizler veriyorsunuz. Bunun da kimseye bir faydası yok
değerli arkadaşlar, bu ülkeye de bu ülkenin çocuklarına da bir
faydası yok. O yüzden, yapmamız gereken tek bir şey var: Bu
saçma sapan yasaları bir kenara bırakıp Türkiyenin
demokrasisini ayağa kaldırmak.
Hepinize saygılar sunarım. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahısları adına,
Manisa Milletvekili Sayın Uğur Aydemir.
Buyurun Sayın Aydemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 338 sıra sayılı
İstanbul Finans Merkezi Kanunu Teklifinin birinci bölümü üzerine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, ben de beş dakika
konuşacağım, birinci bölüm üzerine konuşacağım,
birinci bölüm 1 ila 7nci maddelerden oluşuyor ama Plan ve Bütçe Komisyonu
üyemiz Sayın Garo Beye de birkaç çift laf söylemek istiyorum. Tabii, on
beş dakika konuştu, ben Acaba hangi ülkede yaşıyoruz?
diye kendi kendime sormadan edemedim.
Aslında, bizim İstanbul Finans Merkezi
Kanunu Teklifimize baktığımız zaman, hemen hemen bu
kanunun çıkmasıyla alakalı herkes hemfikir. Geç
kalındı. diyenler var, eksik görenler var, öyle ya da böyle. Cep
telefonuyla İstanbul Finans Merkezine gerek yok. diyenler de oldu;
olabilir, özgür iradesini herkes en güzel şekilde kullanabilir, kimsenin
cep telefonunu elinden almıyoruz ki daha geçtiğimiz günlerde
-biliyorsunuz- 5G uydusunu uzaya fırlattık.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Bravo, bravo!
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Yani
arkadaşlar, her geçen gün Bizim gençlerimiz Türkiyeyi nereden aldı,
bugün nereye getirdi? diye baktığımızda, her bir
gencimizle gurur duymamız gerektiğini düşünüyorum, gençlerimize,
milletimize haksızlık yapmayalım diyorum.
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) Nereden nereye!
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bugün yazılımlardan bahsettik;
İHAlarımız, SİHAlarımız bugün dünyanın
gündeminde, sadece bizim gündemimizde değil ki bunlar. Yazılımcılardan
bahsettiniz ülke dışına çıkmak isteyenler dediniz;
olabilir, yurt dışına çıkmak isteyenler de olabilir özgür
Türkiye diyoruz zaten, gitsinler ama ülkemize gelenler de var.
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) Özgür Türkiye,
gitsinler. diyor, duydunuz mu?
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Türkiye'nin
nüfusu 85 milyon olmuş durumda değerli arkadaşlar.
Bakınız, çevremize bir bakınız ya, çevremize bir
bakınız, yıllardan beri bir bakın çevremize; Türkiye
güvenli bir liman mı, değil mi, kendi kendinize bir sorun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Çevrede açlık var,
açlık.
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Ben size bu
soruyu sorayım: Türkiye güvenli bir liman mı, değil mi?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Değil.
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Bir de övünerek
bahsettiğimiz AB, Avrupa ülkelerine bakınız. Yani yanı
başımızda, Suriyede milyonlarca göçmen var ama o övünerek
bahsettiğiniz, imrenerek baktığınız, gıptayla
baktığınız Avrupa, hepsi kapılarını
kapattı.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Herhâlde,
akıllılar.
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Bunların her
birine kim bakıyor, hangi ülke bakıyor değerli arkadaşlar?
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) Bekçi bakıyor,
bekçi!
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Türkiye
bakıyor.
VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) Ya,
niye bakalım?
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) Niye bakalım?
Önce kendi vatandaşına bak!
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Bununla gurur
duyun, bunlarla gurur duyun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Neye gurur
duyalım?
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) Kendi
vatandaşına bak önce!
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Şimdi,
İbrahim Bey kardeşim geldi, maddenin bir tanesinde -teşvik
maddesi var, muafiyet maddesi var, istisna maddesi var, indirim maddesi var-
kendileri dediler ki: Olmazsa olmaz tabii ki burada finansal hizmet
ihracatı yapanlara, katılım belgesi alanlara, bu merkezde
bulunanlara vergi indirimi getiriyoruz. İbrahim Beyin bu sözünden siz
Sadece ve sadece teşvikler var diye mi zannediyorsunuz? Yani biz hukuka
bakmıyor muyuz?
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Bakmıyorsunuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Ne görüyorsunuz?
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Arkadaşlar,
biz demokrasi söylemiyor muyuz, demokrasi demiyor muyuz? Gençlerimizin önünü
açmıyor muyuz?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Hayır.
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) Demiyorsunuz.
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Siz öyle mi
anlıyorsunuz?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Evet, aynen.
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Ben
geçtiğimiz günlerde bir konuşma yapmıştım
sağlıkçılarla alakalı kanun teklifinde. Şehir
hastaneleri hakkında arkadaşlarımız şehir
hastanelerinin bütçeye yük getirdiği gibi cümleler sarf ettiler,
kullandılar, konuştular. Ben de şunu ifade ettim, dedim ki:
Şehir hastanelerinin mutlaka bütçeye bir yükü vardır, devletin
harcadığı her bir liranın mutlaka bütçeye bir gideri var,
yükü var ama bu demek değildir ki devlet diğer iş ve
işlemlerini geride bıraksın, onları yapmasın,
onları eksik bıraksın.
İSMAİL TAMER (Kayseri) Şehir
hastaneleri gururumuz.
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Devlet böyle bir
şey yapabilir mi? diye konuştuğumda ne anladı
bazıları? Uğur Aydemir Memur maaşları bütçeye yük
getiriyor. dedi. bu kadar.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) Dedin.
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Arkadaşlar,
yani biz size bundan sonra
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Trol
siyaseti, trol siyaseti!
UĞUR AYDEMİR (Devamla) İbrahim Bey,
lütfen
Plan ve Bütçe Komisyonunda her konuştuğumuz cümleye tek tek,
altında parantez aç Şunu, şunu, şunu ifade etmek istedik,
muradımız budur. dememiz mi lazım arkadaşlar?
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Yine yetmez,
yine yetmez!
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) Zaten buna gerek
var, bu yasa teklifiyle artık
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Lütfen yani
Dönüyorsunuz
İbrahim Bey kardeşim kanun teklifini verdi, sadece bu
maddenin, kanun teklifinin teşvik maddesinden ibaret olduğunu
söylemenin İbrahim Beye ve bu kanun teklifini hazırlayan
arkadaşlara haksızlık olduğunu düşünüyorum.
7 tane maddeden bahsedecektim, teşviklerden
bahsedecektim ama sürem de kalmadı. Maalesef, Garo Paylan, konuşma
metnimi de mahvetmiş oldun.
ORHAN SÜMER (Adana) Bahsedeydin, cevap vermeyip
bizi aydınlataydın; Allah Allah!
UĞUR AYDEMİR (Devamla) Evet,
değerli arkadaşlar, bu teklifin hazırlanmasında emeği
geçen başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğan olmak üzere bütün bürokratlarımıza, milletvekillerimize
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurunuz efendim,
tamamlayınız.
UĞUR AYDEMİR (Devamla)
Plan ve Bütçe
Komisyonu Başkanı ve üyeleri olmak üzere hiç kimseyi ayırt
etmeden her birine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Hepinize hayırlı geceler diliyorum,
sağ olun. (AK PARTİ sıralarından Bravo sesleri,
alkışlar)
ÖZGÜR KARABAT (İstanbul) Demek ki yasa
teklifini Cumhurbaşkanı hazırlamış teşekkür
ettiğine göre.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Çok önemli bir
konuşma oldu, aydınlandık.
BAŞKAN Birinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.23
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 23.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Nimetullah
ERDOĞMUŞ
KÂTİP
ÜYELER: Sevda ERDAN KILIÇ (İzmir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 105inci Birleşiminin Dördüncü oturumunu
açıyorum.
338 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir konu
bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 22 Haziran 2022 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.25