TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
17nci
Birleşim
10
Kasım 2021 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- ÖLÜM, SAYGI DURUŞU
VE TAZİYELER
1.- Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün ölümünün 83üncü yıl dönümü nedeniyle saygı duruşu
V.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Haydar Akarın, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu,
Millî Mücadele hareketinin ve İstiklal Savaşının
Başkomutanı, Meclisin ilk Başkanı ve ilk
Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürkü aramızdan
ayrılışının 83üncü yıl dönümünde saygı,
özlem ve rahmetle andığına ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Haydar Akarın, Meclis Başkan Vekilleri ve
Grup Başkan Vekilleriyle yapılan toplantıda Grup Başkan
Vekillerine dönüşümlü söz verileceğinin
kararlaştırıldığına ve bugün ilk sözün Cumhuriyet
Halk Partisinden başlayıp daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi,
İYİ Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Halkların Demokratik
Partisi şeklinde devam edeceğine ilişkin konuşması
3.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Haydar Akarın, alınan karar gereğince
Grup Başkan Vekillerinin konuşmalarının 3+2 şeklinde
bir karara bağlandığına ama defalarca ikaz etmelerine
rağmen bu konuşma talebinin devam ettiğine ve yarınki
yönetiminde beş dakikayı geçmesine kesinlikle izin vermeyeceğine
ilişkin konuşması
VI.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Çanakkale Milletvekili
Özgür Ceylanın, 10 Kasım Atatürkü Anma Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Kırklareli
Milletvekili Selahattin Minsolmazın, Kırklarelinin düşman
işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü ve 10 Kasım Atatürkü
Anma Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Tekirdağ
Milletvekili Enez Kaplanın, Trakyanın düşman işgalinden
kurtuluşuna ilişkin gündem dışı konuşması
VII.- AÇIKLAMALAR
1.- Osmaniye Milletvekili
İsmail Kayanın, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün vefatının
83üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
2.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydının, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün vefatının 83üncü
yıl dönümüne ve Bursa Kültürparktaki Çağdaş Gazeteciler
Derneği Lokalini yıkmak için tebligat gönderen AKPli Bursa Büyükşehir
Belediyesinin bu yanlıştan bir an önce dönmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
3.- Mersin Milletvekili Ali
Cumhur Taşkının, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ve İYİ Parti
Milletvekili Lütfü Türkkanın şehit ailesine küfretmesini
şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ve Adalet Komisyonunda kabul
edilen İcra ve İflas Kanunu hakkındaki teklifin Genel Kurul
aşamasında çocuğun kişisel görüşme hakkını
düzenleyen maddelerinin geri çekilerek detaylı bir görüşme
yapılması önerisinde bulunduğuna ilişkin
açıklaması
5.- Adana Milletvekili Ayhan
Barutun, kısa çalışma ödeneğinin emeklilik süresine
eklenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
6.- Ordu Milletvekili Mustafa
Adıgüzelin, Fatsada faaliyette bulunan altın madeni şirketinin
Samsun Bölge İdare Mahkemesinin aldığı yürütmenin
durdurulması kararına rağmen faaliyetlerine devam etmesinin
devlete meydan okumak anlamına geldiğine ilişkin
açıklaması
7.- Kocaeli Milletvekili
İlyas Şekerin, 2015 yılında şehit olan Jandarma Er
Emre Kaan Arlının Kocaelideki mezarına yapılan
saldırıya ilişkin açıklaması
8.- Konya Milletvekili
Abdulkadir Karadumanın, polis memurlarının olumsuz
çalışma şartlarına ilişkin açıklaması
9.- İstanbul
Milletvekili Turan Aydoğanın, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ve Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının Boğaziçi Üniversitesi güney kampüsünün
sit alanı statüsünü yeniden tanımlama kararının
yağmanın ve talanın önünü açtığına ilişkin
açıklaması
10.- Manisa Milletvekili
Ahmet Vehbi Bakırlıoğlunun, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ve Manisa Salihli Caferbey
Mahallesine kurulmak istenen çöp transfer istasyonuna ilişkin
açıklaması
11.- Sivas Milletvekili
Ulaş Karasunun, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün vefatının 83üncü
yıl dönümüne ve Sivas iline bağlı
Şarkışla-Altınyayla yol sorununa ilişkin
açıklaması
12.- Osmaniye Milletvekili
Mücahit Durmuşoğlunun, Hatayın Hassa ilçesinde şehit olan
Polis Memuru Davut Kaplanın ailesine ve milletimize
başsağlığı dilediğine ve Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün vefatının 83üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
13.- Adana Milletvekili Orhan
Sümerin, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün vefatının 83üncü yıl
dönümüne ve asgari ücretten her türlü verginin kaldırılması
gerektiğine ilişkin açıklaması
14.- Kırşehir
Milletvekili Metin İlhanın, Kırşehir Karakurt
Kaplıcalarının yıllardır atıl vaziyette
beklediğine ilişkin açıklaması
15.- Iğdır
Milletvekili Yaşar Karadağın, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
16.- Adıyaman
Milletvekili Abdurrahman Tutderenin, derinleşen ekonomik krize ve zamlara
ilişkin açıklaması
17.- Konya Milletvekili Halil
Etyemezin, muhalefetin öfke diliyle ve kutuplaştırma siyasetiyle
hamaset yaptığına ilişkin açıklaması
18.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Konya Milletvekili Halil Etyemezin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
19.- Kayseri Milletvekili
Dursun Ataşın, ilaç tedarikinde yaşanan sorunlara ilişkin
açıklaması
20.- Niğde Milletvekili
Ömer Fethi Gürerin, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün vefatının 83üncü
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
21.- Gaziantep Milletvekili
İrfan Kaplanın, Gaziantep ili Şahinbey ilçesinde faaliyet gösteren
Eczacı İbrahim Gültekinin yaşadığı
saldırıyı kınadığına ilişkin
açıklaması
22.- Balıkesir
Milletvekili Fikret Şahinin, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
23.- Sivas Milletvekili
Semiha Ekincinin, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün vefatının 83üncü
yıl dönümüne, beş yıl önce terör örgütü tarafından
şehit edilen Mardin Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürkü
şehadetinin yıl dönümünde saygıyla andığına ve
Mecliste küfürbaz milletvekili istemediklerine ilişkin
açıklaması
24.- Hatay Milletvekili Lütfi
Kaşıkçının, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
25.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
26.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün vefatının 83üncü yıl dönümüne, Atatürk Kültür
Merkezinin açılışına, Taksim Camisini hizmete
sunmanın gururunu yaşadıklarına, dış politikada
Mustafa Kemal Paşanın bağımsızlıkla ilgili
sözlerini ilke edindiklerine ve büyükelçiler meselesinin bunun en güzel
numunelerinden olduğuna, demokratikleşme, özgürlükler, adalet ve
kalkınma alanında büyük işler başardıklarına,
Mardin Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk ve Bingöllü şehit
İsa Gürmen nezdinde bütün şehitlerimizi rahmetle ve minnetle yâd
ettiğine ve tüm şehit ailesi ve yakınlarına en kalbî selam
ve hürmetlerini arz ettiğine ilişkin açıklaması
27.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, CHP Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlunun Kanal İstanbul Projesiyle ilgili
büyükelçilere gönderdiği mektuba ilişkin açıklaması
28.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili
Engin Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelere ilişkin açıklaması
29.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelere ilişkin açıklaması
30.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili
Engin Altayın yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelere ilişkin açıklaması
31.- İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne, memleketi önce sosyal medya
üzerinden, şimdi de Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinden bir savaş alanına
çevirmek isteyenlerin üslubuna uymayacağına, bu üslubun
milletvekillerine ve bazı Adalet ve Kalkınma Partisi sözcülerine de
nüfuz etmiş olmasını esefle kınadığına ve
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelere
ilişkin açıklaması
32.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelere ilişkin açıklaması
33.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçayın, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün vefatının 83üncü
yıl dönümüne, 8 Kasım Azerbaycan Zafer Günü ve 9 Kasım Devlet
Bayrak Gününü kutladığına ve şehitlerimizi rahmet ve
minnetle andığına, PKKlı teröristlerin belediye otobüsünü
ateşe vermesi sonucunda şehit olan Serap Eserin şehadetinin 12nci
yıl dönümüne, terör saldırılarında hayatını
kaybeden hiçbir şehidi unutmadıklarına, 9 Kasım 2021de
Şırnakta başlatılan Eren Kış (Bestler-Dereler)
Operasyonuna katılan güvenlik güçlerine muvaffakiyetler dilediğine,
Mardin Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürkün şehadetinin 5inci
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
34.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne, TÜİK ve İŞKURun
işsizlik rakamlarının farklı olduğuna, iktidarın
kimsesizlerin kimsesi cumhuriyetini sürdürüp geliştiremediğine,
DİSK, KESK, TMMOB ve TTBnin 2022 yılı bütçesine ilişkin
taleplerine ve 14 Kasım Pazar günü Ankara Anıt Parkta bunu bir
basın açıklamasıyla dile getireceklerine, kuvvetler
ayrılığının demokratik cumhuriyetin gereği
olduğuna ve Kobani davasına yapılan siyasi müdahaleye
ilişkin açıklaması
35.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili
Hakkı Saruhan Oluçun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
36.- Malatya Milletvekili
Mehmet Celal Fendoğlunun, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ve Malatyada bir binada meydana
gelen göçük felaketine ilişkin açıklaması
37.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, 25 ve 26ncı Dönem Adıyaman
Milletvekili Behçet Yıldırımın gözaltında sekiz gün
kalmasının hiçbir kabul edilecek yanının
olmadığına ilişkin açıklaması
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Çankırı Milletvekili Muhammet
Emin Akbaşoğlunun yaptığı açıklaması
sırasında İYİ Partiye ve şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında AK PARTİ
Genel Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
3.- İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında İYİ
Parti Genel Başkanına ve şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İzmir Milletvekili
Dursun Müsavat Dervişoğlunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması
5.- İstanbul
Milletvekili Engin Altayın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında CHP Genel Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlunun yerinden sarf ettiği bazı
ifadelerinde şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
7.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İstanbul Milletvekili
Hakkı Saruhan Oluçun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
8.- İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İYİ Parti
Grubunun, Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu ve
arkadaşları tarafından, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi
sırasında kaybolan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Emniyet Genel
Müdürlüğü (EGM) ve Jandarma Genel Komutanlığına (JGK) ait
kayıp veya envanter dışı olduğu, sivil
vatandaşlara dağıtıldığı iddia edilen
silahların akıbetinin araştırılması amacıyla
27/10/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10
Kasım 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve
Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından, hayat pahalılığı ve yoksullaşmayla
birlikte ortaya çıkan sorunların araştırılması
amacıyla 9/11/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 10 Kasım 2021 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, muhtarların sorunlarının tüm
yönleriyle araştırılarak bunlara ilişkin çözüm
yollarının tespit edilmesi amacıyla verilmiş olan (10/2642)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Kasım 2021 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ Grubunun,
gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 10 Kasım 2021 Çarşamba günkü
birleşiminde 9/11/2021 tarih ve (3/1709) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin okunarak görüşmelerinin
aynı birleşimde yapılmasına ve 285 sıra sayılı
Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
X.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.-
Cumhurbaşkanlığının, Türkiye Cumhuriyeti ile
Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve
Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden
kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin gözlenmesi,
ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın sağlanması
amacıyla, Türkiyenin yüksek menfaatlerini etkili şekilde korumak ve
kollamak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı
Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkezin görevlerinin ifası yönünde
hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması
için 17/11/2020 tarihli ve 1272 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararıyla verilen izin süresinin Anayasanın 92nci maddesi
uyarınca 17/11/2021 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1709)
B) Çeşitli
İşler
1.- Başkanlıkça,
görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif etmiş bulunan
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenterler
Asamblesi Başkanı Margareta Cederfelde Hoş geldiniz.
denilmesi
XI.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar
Devleti Hükümeti Arasında Büyük Çaplı Organizasyonların Yerine
Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubunun
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2546) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 272)
10 Kasım 2021
Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Haydar AKAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17nci
Birleşimini açıyorum.(x)
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
IV.-
ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER
1.-
Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ölümünün 83üncü yıl dönümü nedeniyle
saygı duruşu
BAŞKAN Bugün Ulu Önder Atatürkün ölümünün
83üncü yıl dönümüdür. Genel Kurulumuzu Yüce Atatürkün aziz
hatırası önünde iki dakikalık saygı duruşuna davet
ediyorum.
(Saygı duruşunda bulunuldu)
BAŞKAN Ruhu şad olsun.
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Haydar Akarın, Türkiye
Cumhuriyetinin kurucusu, Millî Mücadele hareketinin ve İstiklal
Savaşının Başkomutanı, Meclisin ilk Başkanı
ve ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürkü
aramızdan ayrılışının 83üncü yıl dönümünde
saygı, özlem ve rahmetle andığına ilişkin
konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyetinin kurucusu, Millî Mücadele hareketinin ve İstiklal
Savaşımızın Başkomutanı, Meclisimizin ilk
Başkanı ve ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün aramızdan ayrılışının 83üncü yıl
dönümünde onu bir kez daha minnet ve şükranla anıyoruz.
Milletlerin tarihinde önemli günleri ve dünyaya
damgasını vurmuş önemli şahsiyetleri vardır.
İşte, gerçekten, milletimizi ve kültürümüzü inancıyla, kendi
medeniyetiyle, kendi yaşantısıyla ve geçmişiyle birlikte
dünyaya tanıtan Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, adalet sisteminde,
eğitimde, devlet yapısında, sanat ve kültür alanlarında
yaptığı devrimlerle çağdaş ve laik bir devletin
temellerini en güçlü bir şekilde atmıştır. Bundan
dolayıdır ki Büyük Atatürk, bir bağımsızlık
kahramanı ve kurtarıcı olmanın yanı sıra bir
ulusun yeniden varoluşunu sağlayan ve yeni bir devleti kuran bir
kurucu önderdir. Atatürk, ülkesi ve milleti için gerçekleştirdiği
devrimlerle dünyayı derinden etkilemiş, ulusumuza olduğu kadar
insanlığa da mal olmuştur. O, ölümüne kadar
yaşamının her evresinde hep geleceği düşünerek ileriye
bakmış, geçmişe takılıp kalmanın geleceği
kurtarmayacağını bilerek, gelecekle ilgili planlar yaparak
kararlar almıştır. Türk ulusunun kurtarıcısı,
çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, eşsiz devlet adamı
ve büyük devrimci Atatürk sonsuza kadar gönlümüzde yaşayacak, ilke ve
devrimleri ülkemizin geleceğine yön vermeyi sürdürecektir.
Bu duygu ve inançla, mazlum milletlerin
bağımsızlık mücadelesine de örnek olan, zaferle taçlanan
Ulusal Kurtuluş Savaşının Başkomutanı, laik
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkü saygı, özlem ve
rahmetle anıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından
alkışlar)
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, 10 Kasım
Atatürkü Anma Günü münasebetiyle söz isteyen Çanakkale Milletvekili Özgür
Ceylana aittir.
Buyurun Sayın Ceylan. (CHP
sıralarından alkışlar)
VI.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylanın, 10 Kasım Atatürkü Anma
Gününe ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZGÜR CEYLAN (Çanakkale) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bugün hüzünlü bir gün. Bugün, bundan seksen üç
yıl önce bir millet, kurucusunu, önderini, güç aldığı
liderini kaybetti. O, öyle büyük bir liderdi ki gücünü halkından
almış, halkının sevgisiyle, başarılamaz denilen
hedefleri başarmıştır ve çağını aşan
vizyonuyla Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. diyerek günümüze
dahi ışık tutmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler,
dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki
tarikat medeniyet tarikatıdır. diyerek, günümüzde Türkiyeyi
yönetenleri 15 Temmuzdan çok önce uyarmıştır.
Millî ekonominin temeli ziraattır. diyerek,
şimdilerde, yerli ve millî olduğunu iddia eden ancak samanı dahi
yurt dışından getirenlere doğru yolu göstermiştir.
Bir devlet ki kendi kanunlarına göre
yargı hakkını yabancılara uygulayabilmekten yoksundur, o
devlete bağımsız denilemez. diyerek, bugün kamu-özel iş
birliği adı altında İngiliz mahkemelerinin
yargısını kabul edenleri uyarmıştır.
Türk tarihi incelenecek olursa gerileme ve
yıkılma nedenlerinin ekonomik problemlerden başka bir şey
olmadığı anlaşılır. diyerek, pazardan çöp
toplayan ailelerin, çocuğuna pantolon alamadığı için
intihar eden babaların olduğu bir tablonun bizi felakete
sürükleyeceğini anlatmıştır.
Siyasi ve askerî zaferler ne kadar büyük olursa
olsun ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılacak başarılar
yaşayamaz, az zamanda söner. diyerek, politik
bağımsızlığın ancak ekonomik
bağımsızlıkla sağlanabileceğine dikkat
çekmiş, bugün bir Amerikaya bir Rusyaya efelenip süt dökmüş kedi
gibi kapıda bekleyenlere, rahibi uçurup gazeteciyi kaçıranlara ders
vermiştir.
İstanbul Sözleşmesini iptal edenleri
Şuna inanmak lazımdır ki dünya yüzünde gördüğümüz her
şey kadının eseridir. Bizim toplumumuzun
uğradığı başarısızlıkların sebebi,
kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur. diyerek
uyarmıştır.
O, istese padişah olabilirdi, kral olabilirdi
Türk halkının karakterine en uygun yönetim biçimi
başkanlıktır. diyerek Hızlı karar almamızı
sağlıyor. diyerek tek adam olabilirdi; kendisini, hısım ve
akrabalarını, yandaşlarını Millete hizmet ediyorum,
yol yapıyorum, köprü yapıyorum. diyerek zenginleştirebilirdi. O
ne yaptı? Bütün mal varlığını Türk milletine
bağışladı. Çok sevildi Atatürk çünkü kendinden çok
milletini sevdi, bütün bir ömrünü ülkesine adadı; hep
aydınlığı, hep doğruyu, hep vicdanı işaret
etti. İşte bunun için bütün karanlık odaklar da hep onu hedef
aldı. Ancak milletin hafızasından onu silmeye
çalışanlar gördüler ki onu unutturamıyorlar. Hâlâ, tüm millî
bayramlarda, halk, her yıl artan kalabalıklarla Atasına
koşmakta. Tam seksen üç yıl sonra 10 Kasımda saat dokuzu
beş geçe bütün Türkiye susmakta, yaptığı işi
bırakarak iki dakikalık saygı duruşunun ardından,
kaybettiği liderini düşünmekte ve onun için hüzünlenmektedir.
Nedir onu milletinin gönlünde bu kadar özel
kılan şey? Geçmişe takılı kalmayıp hep
geleceği düşünmesidir; Türk milletine inanması, güvenmesi ve
bunu her fırsatta belli etmesidir; çağını aşan
devrimleriyle ülkesini medeni ulusların ilerisine taşıma
çabasıdır; bilgili, barış yanlısı bir lider
olması, Türkiyenin geleceğini gençlere emanet edecek kadar ileri
görüşlü olmasıdır. (CHP sıralarından
alkışlar)
İki Mustafa Kemal vardır. der Yüce
Atatürk. Biri ben, et ve kemikten, geçici Mustafa Kemal; ikinci Mustafa Kemal,
onu ben kelimesiyle ifade edemem. O, ben değil, bizdir; o, memleketin her
köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan
aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben onların
rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim onların
özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz,
hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı
olması gereken Mustafa Kemal odur.
Böylesine büyük bir lider unutulamaz ve
unutulmayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR CEYLAN (Devamla) Başkanım
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ÖZGÜR CEYLAN (Devamla) Bize düşen görev, onun
vasiyetini yerine getirmek yani akıl ve bilimi kendimize rehber edinerek
ülkemizi çağdaş ve medeni ulusların ilerisine geçirecek
çalışmaları yapmaktır. Ne mutlu bize ki böyle bir lidere ve
onun gösterdiği yolda ilerleme şansına sahibiz.
Sözlerimi, hayatıyla, devrimleriyle,
ilkeleriyle yalnız bizi değil bütün dünyayı etkileyen bu
eşsiz dâhinin arkasından, sadık dostu ve silah
arkadaşı İsmet İnönünün Dolmabahçe Sarayından onun naaşını
uğurlarken bitirdiği gibi bitirmek istiyorum: Eşsiz kahraman
Atatürk, vatan sana minnettardır.
Ruhu şad olsun. (CHP ve İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
Kırklarelinin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl
dönümü ve 10 Kasım Atatürkü Anma Günü münasebetiyle söz isteyen
Kırklareli Milletvekili Sayın Selahattin Minsolmaza aittir.
Buyurun Sayın Minsolmaz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
2.-
Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmazın, Kırklarelinin
düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü ve 10 Kasım
Atatürkü Anma Gününe ilişkin gündem dışı
konuşması
SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Kırklareli)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10 Kasım Atatürkü
Anma Günü ve ilim Kırklarelinin düşman işgalinden
kurtuluşunun yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi, aziz milletimizi ve kıymetli
hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında,
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkü, vatanı ve milleti
adına yaptığı büyük işler için rahmet ve minnetle
anıyorum.
Atatürk, kahraman Türk milletinin, bütün imkânlardan
mahrum edilse dahi tam bağımsızlık ideali ve mücadele
azmiyle kendini her daim kurtarabilecek güce, azim ve
kararlılığa sahip olduğunu tüm dünyaya göstermiştir.
Ruhu şad olsun.
Türk milleti dünya sahnesinde var olduğundan
beri en büyük kahramanlık destanlarının müellifi olmuştur.
Kutsal vatan toprağımızın âdeta her karışı
şehit kanıyla sulanmış, büyük mücadelelerle korunmuş
ama asla işgalcilere terk edilmemiştir. Vatan şairimiz Mehmet
Akif Ersoy bu gerçeği şu dizelerde ifade etmiştir: Kim bu
cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? / Şüheda
fışkıracak, toprağı sıksan şüheda! Aziz
milletimiz bağımsızlığı tehlikeye
düştüğü en zor zamanlarda bile umudunu kaybetmemiş, vatanı
ve hürriyeti için canını seve seve vererek müstevlilerin emellerini
yerle yeksan etmiştir.
Ana yurdun birçok yeri gibi, Trakya ve onun güzel
şehri Kırklarelimizde de Birinci Dünya Savaşı sonunda
işgal devletlerinin acımasız kuşatması olmuştur
lakin kahraman milletimiz ve ordumuz Kırklarelide bu işgal girişimine
en başından karşı durmuş; düzenlediği
kongrelerle, mitinglerle, gösterdiği şanlı direnişle
bağımsızlık ülküsünden asla vazgeçmemiştir. Bunun
neticesi olarak, kahraman Türk ordusu 1 Kasım 1922 tarihinde Vizeyi, 8
Kasımda Lüleburgaz ve Pınarhisarı, 9 Kasımda Babaeski,
Pehlivanköy, Alpullu ve Büyükmandırayı, 10 Kasımda
Kırklareliyi, 11 Kasımda Kofçaz ve Demirköyü düşman
işgalinden kurtarmıştır.
1922 Kasımında destansı mücadelesinin
karşılığını zaferle taçlandıran aziz
milletimiz, tam on altı yıl sonra, yine bir kasım ayında,
Millî Mücadelesine önderlik ve Başkomutanlık eden, cumhuriyetimizin
banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ölümünün derin acısını
yaşamıştır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, emperyalist devletlerin
ülkemiz üzerinde kurguladığı oyunlara Geldikleri gibi
giderler. sözüyle cevap vermiş ve milletimizin cansiparane mücadelesine
liderlik ederek Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş temellerini
atmıştır. Azimli ve kararlı yapısıyla Atatürk,
Trakyada ve Anadoluda yaktığı çoban ateşlerini âdeta bir
ateş topuna çevirerek Samsunda başlattığı Millî
Mücadeleyi Sakaryada, Dumlupınarda, İzmirde ve tüm vatan
sathında başarıyla devam ettirmiştir. Tarihte eşine az
rastlanır bu bağımsızlık savaşının
kazanılmasıyla da varlığımıza ve istikbalimize kastedenlerin
hain emelleri kursaklarında bırakılmıştır.
Emperyal güçlerin geçmişte ordularıyla ve silahlarıyla
yapamadıklarını bugün başka yollarla, başka araçlarla
yine yapmaya çalıştıkları, vatanımız üzerinde ve
yüzlerce kilometre sınırımız bulunan komşularımızla
karanlık çabalar içinde oldukları gün gibi aşikârdır.
Türkiye Cumhuriyetinin ilerleyişine,
yükselişine sekte vurmaya çalışanlar şunu asla
unutmamalıdır: Tarih tekerrürden ibarettir, geçmişte
verdiğimiz cevaplar geleceğin teminatı niteliğindedir.
Ecdadımızın büyük bedeller ödeyerek bağımsız bir
ülke olarak bize emanet ettiği Türkiyemizi, ilim Kırklarelini,
tarih yazan şehitlerimizin ve gazilerimizin duygu ve düşünceleriyle
koruma, kollama ve geliştirme azim ve
kararlılığındayız. Gerek dış güçlerin
gerekse içeride ve sınırlarımız dışında
onların taşeronluğunu yapan terör örgütlerinin tüm
planlarını boşa düşürerek, inancımızdan hiçbir
şey kaybetmeden milletimize hizmet etmeye devam ediyoruz ve devam
edeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu duygu ve düşüncelerle, vefatının 83üncü yıl dönümünde,
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ve bu vatan için
canlarını feda eden şehitlerimizi rahmet ve minnetle
anıyorum. Kırklarelili hemşehrilerimin de kurtuluş
günlerini en kalbî duygularla tebrik ediyor, hürmet ve muhabbetlerimi
sunuyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
Trakyanın düşman işgalinden kurtuluşuyla ilgili söz
isteyen Tekirdağ Milletvekili Sayın Enez Kaplana aittir.
Buyurun Sayın Kaplan. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
3.-
Tekirdağ Milletvekili Enez Kaplanın, Trakyanın düşman
işgalinden kurtuluşuna ilişkin gündem dışı
konuşması
ENEZ KAPLAN (Tekirdağ) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gündem dışı
konuşma yapmak üzere şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Trakya olarak
düşman işgalinden kurtuluş sevincini
yaşadığımız kasım ayının aynı
zamanda Türk milleti için hüzün ayı olduğunu hatırlatmadan
geçemeyeceğim. Yurtta barış, dünyada barış.
felsefesiyle yola çıkıp silah arkadaşlarıyla hep birlikte,
tüm imkânsızlıklara ve zorluklara rağmen Türkiye Cumhuriyetini
kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürkü vefatının 83üncü
yılında rahmet, minnet, şükranla anıyor, aziz hatıraları
önünde saygıyla eğiliyorum.
Sadece Türk milleti için değil, tüm milletler
için örnek alınacak bir şahsiyet, yol gösterici bir lider, büyük bir
dehaydı. Ömrünü milletinin muasır medeniyetler seviyesine
ulaşmasına adamış Atatürkün açtığı yolda,
kurduğu ülküde, gösterdiği amaca hiç durmadan yürüyeceğimize ant
içiyor, ruhlarının şad olmasını Yüce Allahtan niyaz
ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, Kurtuluş
Savaşı sonunda, halkın kendisini yönettiği, demokratik hak
ve hürriyetleri içine alan, eşitlik temeline dayanan sosyal, hukuk
devletini ifade eden yönetim biçimi olan cumhuriyet ekim ayında ilan
edildi. 29 Ekimde tüm dünyaya
bağımsızlığımızı duyurduğumuz
Cumhuriyet Bayramımızı 98inci yılında hep birlikte,
büyük bir coşkuyla kutladık. Hepimizin bildiği üzere, bu
yıl Cumhuriyet Bayramı cuma günü kutlandı. Camilerimizde cuma
hutbesinde, bizlere bu vatanı armağan eden, Türkiye Cumhuriyetinin,
hatta Diyanet İşleri Başkanlığının da
kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk anılmadı. Diyanet, ülkemizin
kurucusu Mustafa Kemal Atatürke ve silah arkadaşlarına bir
Fatihayı çok mu görüyor, anlamış değilim.
Değerli milletvekilleri, sonbahar ayları,
özellikle ekim, kasım Trakya halkı için özel aylardır. Ekim
ayı içerisinde, 29 Ekimde Marmara Ereğlisi, Çerkezköy, Kapaklı,
Saray ilçelerimizin düşman işgalinden kurtuluşu
gerçekleşmiştir. Kasım ayında ise, 1 Kasımda Çorlu,
Ergene, Vize ilçelerimiz, 2 Kasımda Muratlı ilçemiz, 8 Kasımda
Lüleburgaz, Pınarhisar ilçelerimiz, 9 Kasımda Babaeski, Pehlivanköy
ilçelerimiz, 11 Kasımda Kırklareli ilimiz ve Kofçaz, Demirköy
ilçelerimiz, 13 Kasımda Tekirdağ ilimiz, 14 Kasımda Malkara,
Hayrabolu ilçelerimiz, 17 Kasımda Şarköy ilçemiz, 18 Kasımda
Uzunköprü ilçemiz, 19 Kasımda Keşan, Meriç ilçelerimiz, 20
Kasımda İpsala ilçemiz, 23 Kasımda Havsa, Enez ilçelerimiz, 25
Kasımda Edirne ilimiz, 26 Kasımda Çanakkale ilimiz ve Gelibolu
ilçemiz bağımsızlığını kazandı. Ne
mutlu bizlere ki bu saydığım tüm yerler yani Trakyamız
doksan dokuz yıl önceki kasım ayında birer birer düşman
işgalinden kurtulmuştur. Bu kurtuluş mücadelesinde Trakya
halkının cesareti vardır; anaların, evlatların
gözyaşı vardır; kahraman Trakya vatanseverlerinin kanları
vardır. Vatanın bağımsızlığı için
canlarını gözlerini kırpmadan veren Ölürsek şehidiz,
kalırsak gazi. diyerek cephelerde koşan ecdadımıza ne
kadar minnet duysak azdır; hepsinin ruhları şad, mekânları
cennet olsun.
Değerli milletvekilleri, cumhuriyete giden
yolda en büyük engellerden biri olan saltanatın
kaldırılması da yine kasım ayı içerisinde
gerçekleşmiştir. Mustafa Kemal Atatürk saltanatın
kaldırılmasıyla ilgili olarak Milletin saltanat ve hâkimiyet
makamı yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisidir, bundan
başka bir saltanat yoktur. demiştir. Türk milleti adına her
türlü kararların alınacağı yerin sadece ve sadece Türkiye
Büyük Millet Meclisi olduğu, Türkiye'nin her yerinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından temsil edileceği sözleriyle tescillenmiştir.
Sözlerimi Atatürkün Hâkimiyet kayıtsız
şartsız milletindir. vecizesiyle son veriyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika söz
vereceğim.
İlk söz Sayın Kayaya ait.
Buyurun Sayın Kaya.
VII.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Osmaniye Milletvekili İsmail Kayanın, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
İSMAİL KAYA (Osmaniye) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü aramızdan
ayrılışının 83üncü yıl dönümünde millet olarak
rahmet ve saygıyla anıyoruz.
Anadolu topraklarından yükselen
bağımsızlık ve özgürlük meşalesi ve onun büyük
ateşleyicisi olan Atatürk, dünyada pek çok topluma da örnek olacak bir
davranış sergilemiştir. Atatürkün ve kahraman atalarımızın
bizlere bırakmış olduğu değerli mirası
geleceğe taşımak, uğruna büyük bedeller ödenen
vatanımıza ve bağımsızlığımıza her
şartta sahip çıkmak, yaşatmak ve yüceltmek millet olarak
hepimizin ortak sorumluluğudur. Milletimizi ve vatanımızı
yok olma tehlikesinden kurtaran, bizlere özgür ve bağımsız bir
millet olarak yaşama onurunu kazandıran Mustafa Kemal Atatürk daima
gönlümüzde yaşayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, vefatının
83üncü yıl dönümünde, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal
Atatürk başta olmak üzere Millî Mücadelemizin tüm kahramanlarını
rahmet, saygı ve minnetle anıyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Aydın
2.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ve Bursa Kültürparktaki
Çağdaş Gazeteciler Derneği Lokalini yıkmak için tebligat
gönderen AKPli Bursa Büyükşehir Belediyesinin bu yanlıştan bir
an önce dönmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Cumhuriyetimizin kurucusu, büyük komutan, eşsiz
devlet adamı Atatürkü aramızdan ayrılışının
83üncü yılında sevgi, saygı ve rahmetle anıyorum.
Ulu Önder Atatürk, ülkemizin ve halkın içinde
bulunduğu olanaksızlıklara boyun eğmeyip kararlı ve
dirençli tutumuyla Türk halkını bağımsız Türkiye
ülküsü doğrultusunda yönlendirerek zafere
ulaştırmıştır; kendisini bir kez daha rahmetle
anıyor, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.
Son olarak da Sayın Başkan, AKPli Bursa
Büyükşehir Belediyesi, Bursanın simgesi Kültürparktaki
Çağdaş Gazeteciler Derneği Lokalini yıkmak için tebligat
göndermiştir. Burası Bursanın hafızasıdır.
Uğur Mumcudan Aziz Nesine, Yaşar Kemalden Cem Karacaya bütün
sanatçıları ve gazetecileri ağırlamış olan mekân,
yıkılarak âdeta bu anılar da yok edilmek istenmektedir. Bursa
Büyükşehir Belediyesini buradan uyarıyorum: Bu yanlıştan
bir an önce dönsün, yoksa bu konunun takipçisi olacağız diyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Taşkın
3.-
Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün vefatının 83üncü yıl dönümüne ve İYİ Parti
Milletvekili Lütfü Türkkanın şehit ailesine küfretmesini
şiddetle kınadığına ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ebediyete irtihalinin 83üncü yıl dönümünde
Gazi Mustafa Kemal Atatürkü saygıyla yâd ediyorum.
Vatanı için hayatını feda eden
şehitlerimizin aziz hatıralarına ve yakınlarına
saygısızlık asla kabul edilemez. İYİ Parti
Milletvekili Lütfü Türkkanın şehit ailesine ağza alınmayacak
şekilde küfretmesini şiddetle kınıyorum. Aziz şehitlerimizin
emanetlerine hürmetsizlik asla affedilmeyecek bir çirkinliktir. Aynı
ölçekte pervasız savunmalar milletimizi incitmeye devam etmektedir. Millî
iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle bir edepsizliği
asla kaldıramaz. Aziz şehitlerimizin emanetlerine hürmetsizlik
edenler milletimize ve tüm değerlerimize saygısızlık
etmektedir. Milletimiz bu saygısızlığı yapanlara
zamanı geldiğinde en sert cevabı verecektir. AK PARTİ
olarak her zaman şehit ailelerinin yanında olduk, yanında olmaya
devam edeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Özdemir
4.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ve Adalet Komisyonunda kabul
edilen İcra ve İflas Kanunu hakkındaki teklifin Genel Kurul
aşamasında çocuğun kişisel görüşme hakkını
düzenleyen maddelerinin geri çekilerek detaylı bir görüşme
yapılması önerisinde bulunduğuna ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) Sayın
Başkan, öncelikle bağımsızlık ve egemenliğimizin
eşsiz mimarı Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürkü saygı, özlem
ve şükranla anıyorum; ruhu şad olsun.
Sayın Başkan, AK PARTİ
milletvekillerinin imzasıyla Adalet Komisyonuna sunulan, kabul edilen,
İcrayla çocuk teslimine son. olarak ifade edilen maddeleri de içeren
İcra ve İflas Kanunu hakkındaki teklif Genel Kurulun gündemine
gelecek. Bizlerin de bu alanda çalışan sivil toplum
kuruluşlarının da ciddi kaygıları ve
uyarıları bulunmaktadır. Çocuğun kişisel görüşme
hakkını düzenleyen teklifin, çocuğun bir nesne olarak görülüp
çocuğun üstün yararı ilkesinin uygulanması yönünde somut
tedbirler içermeden ve kurumsal mekanizmayı düzenlemeden bu şekilde
yasalaşması durumunda kaygı verici gelişmelere yol açacağı
uyarıları yapılmaktadır. Ben, Genel Kurul aşamasında
çocuklarla ilgili bu maddelerin geri çekilerek tekrar bu kaygıları
giderici, detaylı bir görüşme yapılması önerisinde
bulunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Barut
5.-
Adana Milletvekili Ayhan Barutun, kısa çalışma ödeneğinin
emeklilik süresine eklenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) Sayın Başkan, zaten
büyük bir ekonomik ve siyasi kriz ortamında yaşanan pandemi sürecinde
halkı mağdur etmeyi başaran iktidar,
yurttaşlarımızın çağrılarına kulak vermiyor.
Bu güzel ülkede esnafından çiftçisine, emeklisinden kamu emekçisine,
işçisinden işsizine herkes feryat ediyor. Niye bunlar
yaşanıyor? Çünkü AKP'nin yanlış ekonomi politikaları
sonucu ocaklar battı. Bu kara kış aylarında ocaklar
tütmüyor; elektrikten doğal gaza, kömürden şekere her şey
fahiş oranda zamlandı. Siftahsız dükkân kapatan esnaftan ürünü
para etmeyen çiftçiye kadar herkese çare bulmanız gerekiyor. Pandemide
insanlarımıza kısa çalışma ödeneği verildi,
bundan yararlanan yurttaşlarımızın sağlık
primleri kesildi, emeklilik primlerine yansımadı; hakkı
verilseydi, emekliliğine üç yıl kalan birisi bir buçuk sene sonra
emekli olacaktı; yapılmadığı için üç senedir hâlâ
bekliyor, aradan geçen süreyi kaybetmiş oldu. Kısa çalışma
ödeneği emeklilik süresine eklensin, mağduriyet sona ersin.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Adıgüzel
6.-
Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzelin, Fatsada faaliyette bulunan
altın madeni şirketinin Samsun Bölge İdare Mahkemesinin
aldığı yürütmenin durdurulması kararına rağmen
faaliyetlerine devam etmesinin devlete meydan okumak anlamına
geldiğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA ADIGÜZEL (Ordu) Fatsada altı
yıldır faaliyette bulunan siyanürlü altın madeni hakkında
Samsun Bölge İdare Mahkemesinin aldığı yürütmenin
durdurulması kararı bölge halkı tarafından sevinçle
karşılanmıştı. Firma ise mahkeme kararına
rağmen faaliyetlerine devam edeceğini dün
açıklamıştır. Bu ne cürettir! Bu, yargı makamına
kafa tutmaktır; bu, devlete meydan okumaktır. Daha önce de alan açmak
için yanındaki orman alanını yakmaktan çekinmeyen,
alçaklıkta sınır tanımayan FETÖ iltisaklı bu
şirket, alışkın olduğu üzere, bir kere daha millete
kafa tutmaktadır. Hükûmeti uyarıyorum, kolluk kuvvetlerini ve Ordu
Valisini uyarıyorum: Behemehâl ve ivedilikle tespit yapılıp alan
mühürlenmelidir, yargı kararı uygulanmalıdır yoksa
Yukarıtepede bundan sonra olacak olan her türlü olumsuz durumun sorumlusu
sadece bu siyanür ve sülfürik asit çeteleri değil; buna yol veren,
görmezden gelen hatta yardım eden yürütme bürokrasisi olacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Şeker
.
7.-
Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, 2015 yılında
şehit olan Jandarma Er Emre Kaan Arlının Kocaelideki
mezarına yapılan saldırıya ilişkin
açıklaması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Suriye tezkeresinde
ret oyu kullandıkları için PKK terör örgütü tarafından
Hayırlı bir iş yapılmıştır. övgüsü
alanlar, Bingölde Burası kürdistan. diyen terör sempatizanına
karşı dut yemiş bülbül gibi sessiz kalanlar, terör örgütüne
tepkisini dile getiren şehidimizin ağabeyini boğmaya
çalışırken edep ve hayâ sahibi bir insanın ağzına
almayacağı galiz küfürleri sıralayan zavallılar; gözünüz
aydın, sizden cesaret alan PKK terör örgütü yanlısı, 2015
yılında şehit olan Jandarma Er Emre Kaan Arlının Kocaelideki
mezarına slogan yazıp hakaretlerde bulundu. Şehidimizin
mezarına yapılan bu çirkin saldırıyı, terör
örgütlerini cesaretlendiren siyasileri şiddetle kınıyorum.
Şehidimize ve yakınlarına
yapılan bu saygısızlıklar cezasız kalmayacaktır
diyor, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Karaduman
8.-
Konya Milletvekili Abdulkadir Karadumanın, polis memurlarının
olumsuz çalışma şartlarına ilişkin
açıklaması
ABDULKADİR KARADUMAN (Konya) - Sayın
Başkan, olumsuz şartlarda çalışmak zorunda kalan polis
memurlarımız mesleki yaşamda tükenmişlik sendromu
yaşamakta ve intihara kadar varabilen ölümcül düşüncelerle
yaşamlarını sürdürmektedir. Polislerimiz feryat ediyor,
ardından intihar notları bırakıyor. Sosyal
hayatımız yok, ağır baskı altındayız, mobbinge
maruz bırakılıyoruz. diyor. Ancak, bunlara
karşılık, çalışma koşullarının
iyileştirilmesi yönünde bir adım atılmıyor. Ne yazık
ki son dönemlerde artış gösteren polis intiharı haberlerini
üzülerek takip ediyoruz. Bu intiharların sebepleri acilen ortaya
çıkarılmalıdır. Yetkililer polemiklerle vakit harcamak
yerine, hayatı yaşanmaz hâle getirilen polislerimizin
mağduriyetleriyle ilgilenmelidir. Polislerimizin çalışma
koşulları bir an önce iyileştirilmeli, üzerlerinde baskı ve
mobbinge dönüşen keyfî karar ve uygulamalar acilen ortadan
kaldırılmalıdır.
BAŞKAN Sayın Aydoğan
9.-
İstanbul Milletvekili Turan Aydoğanın, Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün vefatının 83üncü yıl dönümüne ve Çevre ve
Şehircilik Bakanlığının Boğaziçi Üniversitesi
güney kampüsünün sit alanı statüsünü yeniden tanımlama
kararının yağmanın ve talanın önünü
açtığına ilişkin açıklaması
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ölüm yıl dönümünde
saygı ve rahmetle anıyorum.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Boğaziçi
Üniversitesi güney kampüsünün sit alanı statüsünü yeniden tanımlama
kararı aldı yani yağmanın ve talanın önünü
açıyor. Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri ve mezunları
yürütmenin durdurulması ve iptali istemli dava açtılar. Bu davada,
yüz elli sekiz yıldır güney kampüsünün kampüs olduğunu
söylüyorlar, yaşam alanlarını korumak için mücadele ediyorlar.
Son dönemde Boğaziçinde talana ve yağmaya yönelik yapılan
uygulamalar endişe vericidir. Şimdiye kadar akademik olarak
edindiği yerle anılan Boğaziçine yönelik bu hınç nedir, bu
öç nedir, bu saldırganlık nedir? Çekin elinizi Boğaziçinin
üzerinden, çekin elinizi modern Türkiyenin değerlerinin üzerinden.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Bakırlıoğlu
10.-
Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlunun, Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün vefatının 83üncü yıl dönümüne ve Manisa
Salihli Caferbey Mahallesine kurulmak istenen çöp transfer istasyonuna
ilişkin açıklaması
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aramızdan ayrılışının
83üncü yılında Atamızı saygıyla anıyorum, ruhu
şad olsun.
Değerli milletvekilleri, pazar günü Manisa
Salihli Caferbey Mahallesinde eylem vardı. Davulların
çaldığı, halayların çekildiği, seğmen
oynandığı eylemde Caferbeyliler cennet köşesi köylerine çok
yakın mesafede kurulmak istenen çöp transfer istasyonunu protesto ettiler.
Söz konusu proje için ÇED süreci işletilmemiştir. Ayrıca, köyün
içme suyu pompası ve tarımsal sulama pompaları proje
alanının içinde yer almaktadır. Düne kadar köylünün üzüm
serdiği, mera olarak kullandığı alan çöp tesisine
dönüşecek, üstelik köy halkının yoğun itirazlarına
rağmen, üstelik Salihli Belediye Başkanının seçim öncesi
vermiş olduğu sözlere rağmen. Buradan Tesisin
yapılmasına karşıyız, izin vermeyeceğiz. diyen
Belediye Başkanını sözünün arkasında durmaya, Manisa
Valiliğini ve Büyükşehir Belediyesini projeyi tekrar gözden geçirmeye
davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Karasu
11.-
Sivas Milletvekili Ulaş Karasunun, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ve Sivas iline bağlı
Şarkışla-Altınyayla yol sorununa ilişkin
açıklaması
ULAŞ KARASU (Sivas) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Öncelikle, partimizin ve ülkemizin kurucusu, ebedî
Genel Başkanımız Mustafa Kemal Atatürkü şükran ve minnetle
anıyorum.
Seçim bölgem Sivasa bağlı Altınyayla
ve Şarkışla ilçelerini birbirine bağlayan yol ödenek
olmadığı için yıllardır tamamlanmayı bekliyor.
Son olarak, Şarkışla Kaymakamlığı
tarafından, Şarkışla-Altınyayla yol yapım
projesinin bitim tarihi 2019 yılı olarak
açıklanmıştı. Ancak aradan geçen iki yılda da yol
tamamlanamadı. Söz konusu güzergâh, seyir güvenliği
açısından hemşehrilerimiz için tehlike arz etmekte, can
kayıplı kazalar meydana gelmektedir. Bölge halkının talebi
yolun günümüz koşullarına uygun bir şekilde
yapılmasıdır. Her fırsatta Yol yaptık. diyen iktidar
yetkilileri yirmi yılda tamamlanamayan 37 kilometrelik
Şarkışla-Altınyayla yoluna dair neden sessiz kalıyor?
Buradan, başta Ulaştırma ve Altyapı
Bakanlığı ile Karayolları Genel Müdürlüğü olmak üzere
tüm yetkilileri göreve davet ediyorum.
BAŞKAN Sayın Durmuşoğlu
12.-
Osmaniye Milletvekili Mücahit Durmuşoğlunun, Hatayın Hassa
ilçesinde şehit olan Polis Memuru Davut Kaplanın ailesine ve
milletimize başsağlığı dilediğine ve Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün vefatının 83üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
MÜCAHİT DURMUŞOĞLU (Osmaniye)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Hatayın Hassa ilçesinde uygulama
noktasında görev yaptığı esnada trafik kazası sonucu
şehit olan Kadirlili hemşehrimiz Polis Memuru Davut Kaplanı dün
düzenlenen törenle ebedî istirahatgâhına uğurladık; aziz
milletimizin ve ailesinin başı sağ olsun.
Şehitlerimiz, milletimizin canından birer
parçadır. Şehitlerimizin geride bıraktığı
yakınları, yetimleri ve öksüzleri milletimize emanettir. İnşallah,
bu emanetlere sahip çıkacak, şehitlerimizin ruhlarını asla
incitmeyecek, gazilerimizi asla yalnız bırakmayacağız.
Şehitler diyarı Osmaniye Milletvekili olarak kıymetli şehit
ailelerimizin her zaman yanındayım ve sonuna kadar da olmaya devam
edeceğim.
Tarihi boyunca şanlı zaferler yazan, büyük
Türk milletine cumhuriyet gibi büyük bir eser bırakan, millî iradenin
tecelligâhı Gazi Meclisin ilk Başkanı, Türkiye Cumhuriyetinin
ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürkü ahirete irtihal
edişinin 83üncü yıl dönümünde rahmetle yâd ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Sümer
13.-
Adana Milletvekili Orhan Sümerin, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ve asgari ücretten her türlü
verginin kaldırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal
Atatürkü 83üncü ölüm yıl dönümünde saygı ve özlemle anıyorum.
MEMUR-SEN ekim ayı açlık ve yoksulluk
araştırmasını yayınladı. Buna göre, Türkiyedeki
4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 3.027 TL, yoksulluk
sınırı da 8.595 TL. İktidara
yakınlığıyla bilinen sendikalar dahi Türkiyedeki
açlık sınırının asgari ücretten fazla olduğunu
dile getiriyor. AKP iktidarı bundan önceki konularda olduğu gibi
Genel Başkanımız Sayın Kemal
Kılıçdaroğlunun çağrısına cevap vermeli, asgari
ücretten her türlü vergiyi kaldırmalıdır.
Teşekkür ediyorum Başkanım.
BAŞKAN Sayın İlhan
14.-
Kırşehir Milletvekili Metin İlhanın, Kırşehir
Karakurt Kaplıcalarının yıllardır atıl vaziyette
beklediğine ilişkin açıklaması
METİN İLHAN (Kırşehir)
Türkiye'nin şifalı en önemli termal sularından birini
barındıran Kırşehir Karakurt Kaplıcaları
yıllardır atıl vaziyette beklemektedir. 2017 yılında
İl Özel İdaresi aracılığıyla
yap-işlet-devret projesi hazırlandıysa da şu ana kadar
hiçbir adım atılmamıştır. Böyle bir
kaplıcanın atıl kalmaması için Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı Yerel Yönetimler Genel Müdürlüğünün onay
vermiş olmasına rağmen, Kırşehir Belediyesinin termal
kaplıca ve sağlık tesisi yapmak için İl Özel İdaresine
yapmış olduğu talep yazısına İl Özel
İdaresince çok ilginç bir şekilde Asli göreviniz ve hizmet
alanınız dışında. denilerek ret cevabı
verilmiştir. Kırşehir için çok önemli bir tarihî değerin
yok olmasına, başta İl Özel İdaresi yetkilileri olmak üzere
kimsenin göz yummaya hakkı yoktur. Bu sebeple, bir an önce bu
yanlıştan dönülüp Kırşehir Belediyesinin bu makul talebine
olumlu yanıt verilmelidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Karadağ
15.-
Iğdır Milletvekili Yaşar Karadağın, Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün vefatının 83üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
YAŞAR KARADAĞ (Iğdır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 10 Kasım, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
ebediyete intikalinin 83üncü yıl dönümü. Atatürk, Türk milletinin tarihî
ve millî ortak değeridir. O, Türk milletinin sinesinde bir hilal gibi
parlayan kurtuluşun öncü ismidir. Atatürk, yalnız kahraman milletinin
büyük bir lideri olmakla kalmamıştır, o aynı zamanda insanlığın
da en büyük evladı olmuştur. Aziz Türk milleti onun
bıraktığı emaneti hiçbir kirli emele bırakmayacak,
onun izinde Türkiye Cumhuriyetini ilelebet payidar kılacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle Millî Mücadelenin
önderi, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanımız
Gazi Mustafa Kemal Atatürkü vefatının 83üncü yıl dönümünde
saygıyla, minnetle, rahmetle anıyorum.
BAŞKAN Sayın Tutdere
16.-
Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutderenin, derinleşen ekonomik
krize ve zamlara ilişkin açıklaması
ABDURRAHMAN TUTDERE (Adıyaman) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde yurttaşlarımız
derinleşen ekonomik kriz ve zamlar nedeniyle telafisi imkânsız
mağduriyetler yaşamaktadır. Zamlar halkımızı inim
inim inletmekte, limon gibi sıkmaktadır. Seçim bölgem
Adıyamandan bir asgari ücretlinin, onurlu bir babanın
yolladığı, ekonomik kriz nedeniyle yaşadığı
sıkıntıları özetleyen mesajını sizlerle
paylaşmak istiyorum. Ülkemizde halkımızın yaşadığı
mağduriyeti özetleyen, yürekleri parçalayan mesajı aynen
aktarıyorum: Bu sabah çocuğum okula harçlıksız gitti,
kızıma yalan söylüyorum Bozuk para yok. diye. İşte,
iktidarınızın on dokuz yıl sonunda
insanlarımızı getirdiği nokta: Yolsuzluklar, işsizlik,
yoksulluk, açlık, mutsuz bir Türkiye. Batsın zam düzeniniz,
batsın torpil düzeniniz, batsın faiz düzeniniz diyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Etyemez
17.-
Konya Milletvekili Halil Etyemezin, muhalefetin öfke diliyle ve
kutuplaştırma siyasetiyle hamaset yaptığına
ilişkin açıklaması
HALİL ETYEMEZ (Konya) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Özellikle son dönemlerde muhalefetin giderek
hırçınlaştığını görmekteyiz, öfke dilinden
bir milim ileri gidemeyen muhalefet partileriyle karşı
karşıyayız. Muhalefet, bu öfke diliyle ve kutuplaştırma
siyasetiyle âdeta hamaset yapmaktadır. Toplumun değişik
kesimlerine karşı kullanılan bu fütursuz ve üslupsuz dili asla
kabul etmiyoruz. Muhalefetin kullandığı bu dil Türkiyedeki
dönüşüme ayak uydurmak yerine eskiye dönmeyi tercih edenlerin dilidir.
İktidarın yanında olan, kendisine oy vermeyen herkesi kötü görme
anlayışının eski vesayet dönemine duyulan bir özlem
olduğunu tekrar hatırlatmak istiyorum. Son derece
hırçınlaşan ve öfke diliyle hakaret eden muhalefete bir kez daha
sesleniyorum: Üslubunuz kimliğinizdir. Biz AK PARTİ olarak
dezenformasyonla, yalan terörüyle, öfke diliyle mücadele etmeye devam
edeceğiz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
milletvekilinin söylediklerini doğrusunu isterseniz bir sataşma
olarak değerlendiriyorum, muhalefetten herhâlde bizi de kastetmiştir.
Dolayısıyla, cevap hakkımı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Böyle bir usul yok Sayın Başkanım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ne demek Yok.
ya? Sataşmaya cevap vermek diye bir usul yok mu?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Böyle bir usul
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu,
nasıl usul olduğunu ben sizden daha iyi bilirim.
Buyurun, Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Buradan mı
efendim?
BAŞKAN Evet, yerinizden lütfen.
18.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Konya Milletvekili Halil
Etyemezin yaptığı açıklamasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sizi ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Yapmayacaktım ama bir iki örnek vereyim öfke
dilinin nasıl olduğuyla ilgili: İsrail dölü -size demiyorum-
ulan ahlaksızlar adiler cibilliyetsiz zürriyetsiz tezek çamur
mankafa alçak affedersin, ermeni şerefsiz edepsiz yalaka geri
zekâlı vampir dönek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bitirelim lütfen.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
virüs
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bir dakikadan fazla söz veriyorsunuz.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
soysuz rezil
çakal ölü sevici terbiyesiz herif. Bir üslup sorunu varsa bu kelimeleri,
bu sözleri kamuya açık alanlarda söyleyen Sayın Erdoğanın
bir üslup sorunu vardır. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bu üslup sorunu sizin üslup sorununuzdur ve sizden
kaynaklanmaktadır. Bu üslubunuza öncelikli olarak sizin de dikkat etmenizi
istirham ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben
Erdoğanın söylediklerini tekrar ettim.
BAŞKAN Evet, devam ediyoruz.
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Haydar Akarın, Meclis
Başkan Vekilleri ve Grup Başkan Vekilleriyle yapılan
toplantıda Grup Başkan Vekillerine dönüşümlü söz
verileceğinin kararlaştırıldığına ve bugün
ilk sözün Cumhuriyet Halk Partisinden başlayıp daha sonra Adalet ve
Kalkınma Partisi, İYİ Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve
Halkların Demokratik Partisi şeklinde devam edeceğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN Bu arada Grup Başkan Vekillerini
uyarayım. Meclis Başkan Vekilleri ve Grup Başkan Vekilleriyle
yaptığımız toplantıda Grup Başkan Vekillerine
dönüşümlü söz vereceğimizi söylemiştik. Bugün ilk söz Cumhuriyet
Halk Partisinden başlayacak, daha sonra Adalet ve Kalkınma Partisi,
İYİ Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Halkların Demokratik
Partisi şeklinde devam edecektir.
Biz şimdi kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
Sayın Ataş...
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
19.-
Kayseri Milletvekili Dursun Ataşın, ilaç tedarikinde yaşanan
sorunlara ilişkin açıklaması
DURSUN ATAŞ (Kayseri) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Ülkemizde ilaç tedariki konusunda ciddi sorunlar
yaşanmaya başladı. Türk Eczacıları Birliği ve
Kayseri Eczacı Odasının yaptığı açıklamalara
göre 645 ilacı bulmakta sıkıntılar yaşanıyor.
Ülkemize yurt dışından getirilen ilaçlar, sabitlenen döviz
kurları üzerinden ithal edilmektedir. Bugün geldiğimiz noktada ise
döviz kurlarının aşırı yükselmesinden dolayı
eczacılar yurt dışından ilaç getiremiyor. Yurt içinde ilaç
üretimi yapan firmalar ise ham madde almakta zorlanıyor. Vatandaşlar,
yerli ve basit ilaç olarak tabir ettiğimiz çocuk şurupları, ağrı
kesiciler, ateş düşürücüler, grip ilaçlarını dahi
artık bulamaz hâle geldi. Vatandaş, ilaç bulmak için eczane eczane
dolaşıyor. Pandemi koşulları ve kış
aylarında yaşanan hastalık oranları da
düşünüldüğünde bir an önce ilaç tedarikinde yaşanan sorunlar
çözülmeli, vatandaşın mağduriyetleri giderilmelidir diyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Gürer...
20.-
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Atatürkü anmak, Atatürkü anlamakla olur. Atatürk
diyor ki: 2 Mustafa Kemal vardır. Birincisi ben, et ve kemik, geçici
Mustafa Kemal; ikinci Mustafa Kemal, onu ben kelimesiyle ifade edemem; o, ben
değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve
büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir
topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim
teşebbüslerim, onların özlemlerini çektikleri şeyleri tatmin
içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan,
yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal
odur!
Tarihte eşine az rastlanan ve tüm liderlik
özelliklerini barındıran Mustafa Kemal Atatürkün En büyük eserim.
dediği cumhuriyete sahip çıkmak öncelikli görevimizdir. Cumhuriyetin
kurucusu ve değişmez yol göstericimiz Mustafa Kemal Atatürkü
vefatının 83üncü yıl dönümünde rahmet ve minnetle anıyor,
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Kaplan
21.-
Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplanın, Gaziantep ili Şahinbey ilçesinde
faaliyet gösteren Eczacı İbrahim Gültekinin
yaşadığı saldırıyı
kınadığına ilişkin açıklaması
İRFAN KAPLAN (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Eczacılarımız ülkemizde hastayla yüz
yüze gelen ilk sağlık görevlileridir. Eczacılarımız,
vatandaşlarımızın sağlığı için canla
başla, 7/24 çalışırken ne yazık ki çoğu zaman
şiddete maruz kalmaktadır. Bunun son örneği, seçim bölgem olan
Gaziantep ili Şahinbey ilçemizde faaliyet gösteren meslektaşım
Eczacı İbrahim Gültekinin sahibi olduğu Cevizli Eczanesinde
yaşanmıştır. Eczanenin nöbet hizmetini yerine
getirdiği sırada, reçetesiz antibiyotik ilaç talebiyle gelenlere
eczane çalışanları ilacı veremeyeceklerini
söylemişlerdir. Bunun üzerine, ilaç isteyenler silah çekerek
saldırı girişiminde bulunmuştur. Bu menfur
saldırı girişimini en ağır şekilde
kınıyor, meslektaşlarıma geçmiş olsun diyor, faillerin
bir an evvel gerekli cezayı almalarını temenni ediyorum.
BAŞKAN Sayın Şahin
22.-
Balıkesir Milletvekili Fikret Şahinin, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kurtuluş Savaşımızın
önderi, ebedî Başkomutanımız, cumhuriyetimizin ve
bağımsızlığımızın mimarı, büyük
lider Mustafa Kemal Atatürkü ebediyete intikal edişinin 83üncü yıl
dönümünde saygı, minnet ve özlemle anıyorum; gösterdiği
hedefleri, ilkeleri doğrultusunda ilk günkü azimle yürümeye devam
edeceğiz; ruhu şad olsun.
BAŞKAN Sayın milletvekileri, bugün özel
bir gün biliyorsunuz, onun için, 10 arkadaşımıza daha birer
dakikalık yerlerinden söz vereceğim, burada olan, sisteme girmiş
olanlara.
Sayın Ekinci
23.-
Sivas Milletvekili Semiha Ekincinin, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne, beş yıl önce terör
örgütü tarafından şehit edilen Mardin Derik Kaymakamı Muhammed
Fatih Safitürkü şehadetinin yıl dönümünde saygıyla
andığına ve Mecliste küfürbaz milletvekili istemediklerine
ilişkin açıklaması
SEMİHA EKİNCİ (Sivas) Teşekkür
ediyorum Kıymetli Başkan.
Vefatının 83üncü yıl dönümünde,
cumhuriyetimizin kurucusu, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürkü saygı ve
özlemle anıyorum.
Ayrıca, beş yıl önce hain terör
örgütü tarafından şehit edilen Derik Kaymakamı Muhammed Fatih
Safitürkü de şehadetinin yıl dönümünde saygıyla anıyorum,
mekânı cennet olsun.
Yüce Meclisimizin de üyesi, gazeteci dövdürtmekle
malum bir şahsın Bingölde tartıştığı
şehit yakınına iğrenç küfrünü, ahlak dışı
davranışını ve böyle bir iğrençlik
karşısında sessiz kalarak onaylayanları da ayrıca
kınıyorum. En ufak cinsiyetçi söylemde ortalığı
ayağa kaldıranların bu iğrençlik karşısında
kafalarını kuma gömmeleri çifte standartçı, ikiyüzlü
yaklaşımlarının fotoğrafı olmuştur. Takdiri
yüce milletimize ve Gazi Meclisimize bırakıyor, Mecliste küfürbaz
milletvekili istemiyoruz.
MUHAMMET NACİ CİNİSLİ (Erzurum)
Ben kürsüde konuşurken sen bana küfrettin.
BAŞKAN Sayın Kaşıkçı...
24.-
Hatay Milletvekili Lütfi Kaşıkçının, Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün vefatının 83üncü yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) Selanikteki pembe
boyalı evin 2nci katındaki ocaklı odada doğan, elli yedi
yıllık bir hayata devasa bir tarih sığdırıp
İstanbul Dolmabahçede Rahmetirahmana kavuşan Gazi Mustafa Kemal
Atatürkü Türk nesilleri her daim saygıyla hatırlayacaktır. 10
Kasım esasen bir yas ve matem günü değil; Aziz Atatürkü idrak
vesilesi, düşüncelerini ifade vetiresi, eserlerini muhasebe veçhesi,
cumhuriyeti öncesi ve sonrasıyla kavrama vefasıdır. O, Türk
milletinin sinesinde bir hilal gibi parlayan kurtuluşun öncü ismidir.
Millî Mücadelenin yolbaşçısı, Türkiye Cumhuriyetinin banisi,
ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürkü
vefatının 83üncü yıl dönümünde saygıyla, minnetle,
rahmetle anıyorum.
Türk milleti, hiçbir güce eğilmeyecek, vatan
evlatlarının özündeki cevheri ortaya çıkararak şer
odaklarının heveslerini kursaklarında bırakacaktır. Bu
vesileyle, Kurtuluş Savaşı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Karaman...
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) Teşekkürler
Sayın Başkan.
BAŞKAN Bir saniye, bir saniye,
açılmadı.
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) Değerli
milletvekilleri, İstiklal Mücadelemizin Komutanı...
BAŞKAN Bir saniye, açılmadı
Sayın Karaman.
Açalım arkadaşlar.
Açılmadı, değiştirelim,
baksınlar Sayın Karaman.
Sayın Erel...
AYHAN EREL (Aksaray) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Erele söz veriyorum, siz
tekrar sisteme girin Sayın Karaman.
Buyurun Sayın Erel.
AYHAN EREL (Aksaray) Benim süremi yeniden
başlatabilir misiniz?
BAŞKAN Ya, ekstradan süre veriyorum zaten.
Konuştuğunuz süre zaten on saniye geçti.
AYHAN EREL (Aksaray) Ama konuşmam yarım
kalacak, oraya geçti.
BAŞKAN Tamam, siz de bekleyin o zaman,
bekleyin.
AYHAN EREL (Aksaray) Ya, lütfetmiyorsunuz ki,
benim hakkım olan bir süreyi veriyorsunuz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Kapatır mısın
mikrofonu.
Evet, bir dakikalık sözler iptal
edilmiştir.
Şimdi, Grup Başkan Vekillerine veriyorum
sözü.
İlk konuşmacı, Cumhuriyet Halk
Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Engin Altay... Yok.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili
Sayın Mehmet Emin Akbaşoğlu.
Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Muhammet Emin Akbaşoğlu efendim.
BAŞKAN Muhammet Emin
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Engin Bey geliyor, Engin Bey buyursunlar.
BAŞKAN Tabii. O zaman, Engin Beyle
başlayalım, evet.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Ama düzeltelim, Muhammet Emin Akbaşoğlu.
BAŞKAN Muhammet Emin Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Düzeltelim efendim, evet.
Buyurun.
BAŞKAN Kusura bakmayın, bundan sonra
tekrarlamayız.
Buyurun Sayın Altay.
25.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sizi ve yüce Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Bugün 10 Kasım, Meclisimizin kurucusu ve ilk
Başkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının
Başkomutanı, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk
Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Halk Partisinin kurucusu ve ilk Genel
Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürkün aramızdan
ayrılışının 83üncü yılında kendisini
şahsım ve grubumuz adına rahmet, minnet ve şükranla
anıyoruz.
En yakın dava ve silah arkadaşı
İsmet İnönünün onun ölümünden sonra kurduğu şu cümleler
her şeyi ifade eder: Aziz hatıran, sönmez meşale olarak
ruhlarımızı daima ateşli ve uyanık tutacak. Eşsiz
kahraman Atatürk, vatan sana minnettardır. Bizler de Atamıza,
kurduğu ve ilk Başkanlığını
yaptığı Meclisten şöyle seslenmek isteriz: Büyük Atatürk,
kurduğun cumhuriyet bir kutsal emanet olarak yüceltilerek sonsuzluğa
taşınacaktır. Bütün ömrünü adadığın yüce Türk
milleti, izinden ve yolundan hiç durmadan yürümeye devam edecektir.
Yaktığın özgürlük ve bağımsızlık ateşi
asla sönmeyecektir. Hüzünlüyüz çünkü sen yoksun; gururluyuz eserin dimdik
ayakta; onurluyuz senin yurttaşların olmaktan.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan
Vekili Sayın Muhammet Emin Akbaşoğlu.
Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
26.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, Gazi
Mustafa Kemal Atatürkün vefatının 83üncü yıl dönümüne, Atatürk
Kültür Merkezinin açılışına, Taksim Camisini hizmete
sunmanın gururunu yaşadıklarına, dış politikada Mustafa
Kemal Paşanın bağımsızlıkla ilgili sözlerini
ilke edindiklerine ve büyükelçiler meselesinin bunun en güzel numunelerinden
olduğuna, demokratikleşme, özgürlükler, adalet ve kalkınma
alanında büyük işler başardıklarına, Mardin Derik
Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk ve Bingöllü şehit İsa Gürmen
nezdinde bütün şehitlerimizi rahmetle ve minnetle yâd ettiğine ve tüm
şehit ailesi ve yakınlarına en kalbî selam ve hürmetlerini arz
ettiğine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün 10 Kasım 2021; cumhuriyetimizin kurucusu, İstiklal
Mücadelemizin Başkumandanı, Meclisimizin ve devletimizin ilk
Başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürkün vefatının
seneidevriyesinde, kendilerini tazimle saygıyla yâd ediyoruz. Onun
muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma hedefini
gerçekleştirmek için AK PARTİ iktidarları gece gündüz
çalışmıştır, çalışmaktadır.
Cumhuriyetimizin ilanının yıl
dönümünde, geçtiğimiz hafta, 29 Ekimde çok kıymetli bir eseri, yeni
Atatürk Kültür Merkezini İstanbulda hizmete açmanın sevincini
yaşıyoruz. Atatürk Kültür Merkezini yıkıp yeniden
inşa etme düşüncemizi ifade ettiğimizde akla hayale gelmez
birçok tezvirat, yalan ve iftirayla karşı karşıya
kalmıştık. Atatürk Kültür Merkezinin yerine rezidans
yapılacak, alışveriş merkezi yapılacak. diyenler de
olmuştu. Ancak, o tezviratlar boşa çıktı, dünyanın en
güzel eserlerinden biri Taksimde; İstanbulda, Atatürk Kültür Merkezi
olarak bir şaheser kültür merkezi ortaya çıktı. Gezi
kalkışmasında terör örgütü paçavralarıyla kirletilen bu
mekân, şimdi kültür, sanat etkinliklerinin merkezi olacak ve bütün dünyada
yüz akımız bir kültür merkezi olarak dünya sanatçılarına,
Türk sanatçılarına ev sahipliği yapacak.
Aynı şekilde
Vatandaşlarımızın ihtiyacını gözeterek Taksime
cami yapacağız. demiştik. Taksime Atatürk Kültür Merkezini
bir mühür olarak vurduğumuz ve vatandaşlarımızın
hizmetine sunduğumuz gibi en güzel mühürlerden bir mührü de Taksim
Camisini yaparak vatandaşlarımızın hizmetine
sunmanın; Türkiyemize hizmetleri, eserleri kazandırmanın
haklı gururunu yaşıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Gerçi AK PARTİ dünyanın en güzel işini
yapsa da biz alkışlamayız. demişlerdi. Alkışlamayabilirsiniz,
bu sizin takdiriniz ancak lütfen, Türkiyenin değeri olan Atatürk Kültür
Merkezine gidiniz, bütün vatandaşlarımızı davet ediyorum.
Orada alkışlamayanlar yine alkışlamasınlar ama
gözleri, gönülleri bu şaheseri alkışlayacaklardır,
kendilerini tutamayacaklardır kanaatindeyim; bunu da bir duygu olarak
paylaşmak isterim.
Değerli milletvekilleri, hakikaten, AK
PARTİ olarak Mustafa Kemal Paşanın Manda ve himaye kabul
edilemez. İstiklali tam, tam bağımsız Türkiye.
Bağımsızlık benim karakterimdir. sözleri bizim
dış politikada da en büyük ilkemiz olarak tecelli etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayalım Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Geçtiğimiz hafta
yaşadığımız büyükelçiler meselesi bunun en güzel
numunelerindendir. Ve hakikaten biz, on dokuz yıllık AK PARTİ
iktidarlarında demokratikleşme, özgürlükler, adalet hususunda sessiz
devrimlere imza attık. Kalkınmayla ilgili de gerçekten muazzam
işlere, az zamanda çok ve büyük işler başararak imza attık.
İşte, bunun mimarı Recep Tayyip Erdoğandır.
İstiklalitam hedefini gerçekleştiren liderin adı Recep Tayyip
Erdoğandır. Ben bu manada gerçekten
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Tamamlayacağım efendim, şehitlerle ilgili
bir şeyimiz var, tamamlayacağım, bitiriyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hakikaten yetmiş dokuz yıllık cumhuriyet
dönemimizde birçok hükûmet geldi, geçti. 6 bin kilometre bölünmüş yol
vardı; biz geldik, on dokuz yılda Sayın Recep Tayyip
Erdoğanın liderliğinde, ak kadrolar olarak bunu 30 bin
kilometreye çıkardık. Yetmiş dokuz yılda 6 bin kilometre,
on dokuz yılda bu 30 bin kilometreye çıktı. AK PARTİ ve
Recep Tayyip Erdoğanı siyasi tarihimizden alıp kenara
koysanız dört yüz yıl sonra erişebileceğimiz bu hizmetlere
on dokuz yılda eriştik. İşte, AK PARTİnin ve lideri
Recep Tayyip Erdoğanın farkı tam da budur arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonunuzu son kez açıyorum
Sayın Akbaşoğlu, toparlayın.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Evet, bugün, aynı zamanda, Derik
Kaymakamımız Muhammed
Fatih Safitürkün vuruluşunun yıl dönümü; vuruluşunun, terör
örgütleri tarafından hunharca vuruluşunun.
FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) Şehit edilişinin
ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) - Şehit, şehit
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Vuruluşunun,
vuruluşunun. Daha sonra da maalesef kurtarılamayarak şehit
olmuştu; kurtarılamadı ve şehit oldu. Terör
örgütleri, makamında kendisini -hunharca- katletmek üzere geldiler,
kendisinin kafasına, şakağına silahı dayadılar ve
onu şehit ettiler.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Ailesi öyle demiyor ama.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bu konuda şunu ifade etmek isterim ki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, son kez açıyoruz
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) İstiklal Mücadelemizden bu tarafa bütün
şehitlerimizi hem Muhammed Fatih Safitürk şehidimiz nezdinde bütün
şehitlerimizi de anarak şunu ifade etmek isterim ki: Şehitlik ve
gazilik dinimizin, milletimizin en yüce şerefidir ve değeridir. Din
ve millet, vatan ve millet, ırz ve namusumuz uğruna vücudumuz
paramparça olsa da emperyalist ve siyonistlerin maşaları, terör
örgütleri ve yardakçıları tarafından vatanımızın
parçalanmasına asla müsaade etmeyiz. diyen Bingöllü şehidimiz
İsa Gürmeni de bütün şehitlerimizi de rahmetle ve minnetle yâd
ediyorum, gazilerimizi hürmetle selamlıyorum. Şehit ve gazilerimize,
onların namuslarına uzanan dilleri ve elleri lanetliyorum.
Şehitlerimizin ve gazilerimizin analarına, bacılarına,
kardeşlerine ve yakınlarına yüce Meclisin çatısı
altından
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bitiriyorum, son olarak
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bu ne ya? Ben de
eksik haklarımı kullanacağım.
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Şehitlerimizin ve gazilerimizin analarına,
babalarına, bacılarına, kardeşlerine, yakınlarına
en kalbî selam ve hürmetlerimi arz ediyorum; onlar, bu milletin baş
tacıdırlar. Milletçe, şehit ve gazilerimize
medyunuşükranız; her daim, her şart altında
yanlarındayız. Selam şehitlerimize, selam gazilerimize, selam
olsun onların yolundan gidenlere.
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden
makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor
Peygamber.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Haydar Akarın,
alınan karar gereğince Grup Başkan Vekillerinin
konuşmalarının 3+2 şeklinde bir karara
bağlandığına ama defalarca ikaz etmelerine rağmen bu
konuşma talebinin devam ettiğine ve yarınki yönetiminde beş
dakikayı geçmesine kesinlikle izin vermeyeceğine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Sayın Grup Başkan Vekilleri,
yine aldığımız karar gereğince Grup Başkan
Vekillerinin konuşmalarını 3+2 şeklinde olmasını
bir karara bağlamıştık ama defalarca hatırlatmamıza
ve ikaz etmemize rağmen bu konuşma talebi devam ediyor. Sadece bugün
Sayın Akbaşoğluna verdiğim süre kadar süre vereceğim,
onun ötesinde süre vermeyeceğim ama yarınki yönetimimde beş
dakikayı geçmesine kesinlikle izin vermeyeceğimi bilgilerinize
sunarım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım
BAŞKAN - Buyurun Sayın Altay.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
27.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlunun Kanal İstanbul Projesiyle ilgili
büyükelçilere gönderdiği mektuba ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın Genel
Başkanımızın büyükelçilere yazdığı mektuptan
bahisle Sayın Akbaşoğlu mektubun kastını çok
farklı itham etmek, sunmak suretiyle bir çarpıtmada bulunmuştur.
İster turdan sonra
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Asla
Açıklama yapmak istiyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır,
hayır.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Kılıçdaroğlunun mektubundan
hiç bahsetmedim, tutanaklara bakabilirsiniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Büyükelçiler
mektubu dedin ya.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hayır, hayır. Büyükelçilerin yargıya
talimat vermeleriyle ilgili söyledim.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tamam, tamam.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Ayrıca, bu konuyu da gündeme getiririz, hep beraber
konuşuruz, buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Konuşalım, arzu ederseniz. Hayır, ben öbür mektubu anladım.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Tabii, tabii.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu,
Sayın Altay konuşuyor.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, açıklığa
kavuşturayım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Anladım. Onu
öyle söyleyeceksiniz o zaman.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu, size
söz vermedim. Sayın Altay konuşuyor, Altayın
konuşmasından sonra söz talep ederseniz size söz vereceğim.
Böyle bir usul yok.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Buyurun.
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, kasıt oysa mesele yok ama madem hazır ayağa
kalkmışken Sayın Genel Başkanımızın
yazdığı mektupla ilgili bir cümle ifade etmek isterim -Grup
Başkan Vekillerinin müsamahasına, affına
sığınarak- o da şudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin, Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Biz Türkiyeyi
şikâyet etmedik, biz Avrupa Birliği ülkelerindeki kimi yabancı
firmaları peşinen tehdit ettik, dedik ki: Size İstanbulda rant
yok, size İstanbulun ekolojik dengesini bozdurmayız. Buradan tekrar
ilan ediyorum: Kim ki o Kanal İstanbul ihalesine girerse -ister yerli
ister yabancı- o ihale onun başına bela olur." dedik,
sözümüzün arkasındayız. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Peki, anlaşıldı.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan...
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sen Meclisi
çalıştırmak istemiyorsun, belli oldu.
BAŞKAN Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
28.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelere ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tutanaktan da görülebileceği gibi ben
farklı bir şeyden bahsettim ama Yarası olan gocunur. sözünden
hareketle farklı bir noktadan ele aldınız, hiç söylemediğimi
üzerinize aldınız.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ya, ne
yarası kardeşim! İki büyükelçi meselesi var Türkiyede.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu...
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Ben de bu vesileyle söylediği sözlere ithafen
söylemek durumundayım.
Sonuç itibarıyla, bakın, 10
Kasımı anıyoruz, Atatürk'ü anıyoruz. Manda ve himaye kabul
edilemez. Bağımsızlık benim karakterim." diyen
cumhuriyetimizin kurucusunu, Cumhuriyet Halk Partisinin ilk liderinin sözlerini
anıyoruz. Bununla taban tabana zıt bir eylemde bulunmuş
olduğu apaçık bir durumdur, Sayın Kemal
Kılıçdaroğluna bunun yakışmadığı da
ortadadır. Bunu izahtan vareste görüyorum, milletimiz bu konudaki
kanaatini ortaya koyacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Peki Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Ben onları hiç zikretmediğim hâlde siz
zikrettiniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Altay.
29.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlunun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelere ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Manda ve himaye
kabul edilemez." diye başlayıp bizim, büyükelçiler üzerinden
yabancı firmalara yaptığımız uyarıyı manda
ve himayeye benzetmek absürtlüktür. Ben bir manda ve himaye söyleyeyim: Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına Aptallık etme. diyen bir ülkenin
devlet başkanına gidip onun önünde el pençe durmak manda ve
himayedir. (CHP sıralarından alkışlar) Ben bir manda ve
himaye söyleyeyim: 33 askerimizin kanı elinde olan bir liderin
kapısında beş dakika ayakta beklemek manda ve himayedir. (CHP
sıralarından alkışlar) Yahudi Cesaret Madalyası almak
manda ve himayedir. Sorosla masalarda fotoğraf çektirip boy boy
fotoğraf karelerini yayınlamak manda ve himayedir. Kendisiyle
yapılan telefon görüşmesini beyzbol sopasıyla yapıp, bunun
basına servis edilmesine ses çıkarmamak manda ve himayedir. Sabaha
kadar manda ve himaye sayarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
30.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun,
İstanbul Milletvekili Engin Altayın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelere ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bakınız, tartışmayı büyüten ve devam ettiren Sayın
Engin Altayın kendi yaklaşımıdır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tabii, tabii. Ya
ne tezvirat ya, ne tezvirat!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Şunu söyleyeyim: Gerçekten yarası olan gocunur.
Biz kendimizden eminiz adımız gibi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Biz daha çok
eminiz, merak etme.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bizim, 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin
hemen akabinde, bu emperyalist ve siyonistlerin tuzaklarını
başlarına geçirerek Barış Pınarı, Fırat
Kalkanı, Zeytin Dalı Harekâtlarıyla manda ve himayeyi kabul
etmediğimizi, onların başlarına çuval geçirdiğimizi,
Türk Bayrağını dünyanın her yerinde
dalgalandırdığımızı bütün dünya görüyor da bir
tek CHP görmüyor. Başka söyleyeceğim söz zaittir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Söz sırası İYİ
Parti Grup Başkan Vekili Sayın Dursun Müsavat
Dervişoğlunda.
Buyurun Sayın Dervişoğlu.
31.-
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun, Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün vefatının 83üncü yıl dönümüne, memleketi önce
sosyal medya üzerinden, şimdi de Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinden
bir savaş alanına çevirmek isteyenlerin üslubuna
uymayacağına, bu üslubun milletvekillerine ve bazı Adalet ve
Kalkınma Partisi sözcülerine de nüfuz etmiş olmasını esefle
kınadığına ve Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelere ilişkin açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum.
Cumhuriyetimizin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurucusu
Gazi Mustafa Kemali ebediyete irtihalinin 83üncü yılında
şükran, minnet ve rahmetle anıyorum. Bir millete alçalmadan da
yükselebileceğini gösteren ve bunu tüm dünyaya ispat eden Gazi Mustafa
Kemali, silah ve siyaset arkadaşlarını tekraren şükranla,
minnetle, rahmetle yâd ediyorum.
Böylesine önemli ve müstesna bir günde Türkiye Büyük
Millet Meclisinin üslubuna çekidüzen vereceği umuduyla Türkiye Büyük
Millet Meclisine gelmiştim ve hatta birtakım olumsuzluklar
yaşanmasın diye de muhataplarım olan kişileri
uyarmıştım ama baktım ki değişen bir şey
yok. Burada İYİ Parti Grup Başkan Vekili olarak partimi temsilen
Artık yeter. diyorum çünkü memleketi önce sosyal medya üzerinden,
şimdi de Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerinden bir savaş
alanına çevirmek isteyenleri görüyorum; bu üsluba uymayacağım,
öncelikle bunun bilinmesini isterim. Bu kısır
tartışmaların hangi değerleri aşağıya
çektiğinin de özellikle iktidar grubu tarafından doğru bir
biçimde anlaşılmasını temenni ediyorum.
Yine üzülerek müşahede ediyorum ki sadece
sosyal medyada kullanılan troller değil bu üslubun
saygıdeğer milletvekillerine ve bazı Adalet ve Kalkınma
Partisi sözcülerine de nüfuz ettiğini gözlemliyorum. Doğrusunu
isterseniz, öncelikle, bu hususu esefle kınıyorum. Üç kuruşluk
siyasi menfaat temin edilecek ve üç beş oyluk alana hitap edilecek diye
Türkiyenin değerleriyle oynuyorsunuz. Bu konuda ne
yaptığınızın farkında olmanız icap
ettiği hususunda da sizleri bir yandan bilgilendiriyor öteki yandan da
uyarıyorum. Bakın Bunları basit tartışmalar üzerinden
yaratıyorsunuz. dedim.
Biz İYİ Parti olarak size yabancı
birtakım ziyaretler yapıyoruz; illeri ziyaret ediyoruz, halkın
arasına giriyoruz, esnafın derdini dinliyoruz, çiftçinin derdini
dinliyoruz, bu il ziyaretleri gerçekleştirilirken de çeşitli
provokasyonların muhatabı olacağımızı zaten
söyleyerek o illere gidiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açalım mikrofonu.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Biz buna defalarca vurgu yaptık. Bingölde kötü bir olay
yaşandı, keşke yaşanmasaydı. O olaya vesile olan
kişinin kimliği ve Sayın Genel Başkanımızla
alakalı o zamana kadar yapmış olduğu küfürlü
paylaşımları da benden iyi siz biliyorsunuz, bilmeseniz bunu
zaten öğrenmeniz de gerekirdi. Böyle bir elim olaya vesile olduğu
için Grup Başkan Vekilimiz, mevkidaşımız, sizin de mesai
arkadaşınız Sayın Lütfü Türkkan Türk milletinden özür
dileyerek görevinden istifa etti.
MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) Türk
milletinden dilemedi, Genel Başkanından diledi.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Ne yapalım, asalım mı yani?
BAŞKAN Lütfen, Genel Kurula hitap edelim
arkadaşlar.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Şimdi size Grup Başkan Vekilliğinden istifa
etti. diyorum. Ne yapalım yani? Bu, onun kararıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Dervişoğlu, devam
edelim.
Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Bakınız, beni asıl rahatsız eden şey
şu: Böyle bir olay yaşanmış, milletvekili olarak hepimizin
üzülmesi gerekirken İstifade edebilecek bir siyasi argüman bulduk. diye
sevinenler yani böyle bir olaya sevinmiş olanların Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bulunuyor olmasından da doğrusunu isterseniz
alabildiğine üzüntü duyuyor ve rahatsız oluyorum. Yeteri kadar biz
üzüldük ama sevinenler neden sevinmiş olabilir?
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Biz sevinmedik, biz
utandık.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir)
Dinleyin, müsaade buyurun; ben siz konuşurken tek kelime etmedim.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Hayır, biz
sevinmedik, utandık.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Ya, söylüyorum, tek kelime etmedik.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Siyasi bir argüman buldunuz diye sevindiniz.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Utandık.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Ben de utandım, şimdi nelerden
utandığımı sizlerle paylaşacağım işte.
Bunu yapmamak için bu kadar şeyi konuşuyorum ama duramıyorsunuz
yerinizde. Şimdi beni dinleyin, utanmanız gereken şeyleri
söyleyeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Dinliyorum. Biz
sevinmedik, utandık, düzeltiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Ben Genel Kurula hitap ediyorum.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan
Başbakanken 14 Ocak 2000 tarihinde Avustralya SBS Radyosuna verdiği
demeçlerde şehitlerimize kelle demişti. Biz bir defa gündeme
getirdik mi bunu? Hayır.
AHMET KAYA (Trabzon) Bundan da utandınız
mı?
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Bunun üzerine, 20 şehit annesi Sayın Recep Tayyip
Erdoğanı mahkemeye vererek -Kartal 2. Sulh Ceza Mahkemesinde-
şehit ailelerinin bu sözlerden incindiğine binaen ve incinmiş
olmalarına istinaden Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la alakalı
olarak 3 kuruşluk tazminat davası açmıştır ve
Sayın Recep Tayyip Erdoğan 3 kuruş tazminat ödemeye mahkûm
edilmiştir, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi de bu kararı
onamıştır. Şehitlere hakaret ettiği için şehit
annelerine 3 kuruş ödemeye mahkûm edilmiş bir Genel
Başkanınız var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açalım mikrofonu.
Toparlayalım Sayın Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Toparlayacağım ama efendim zamanı kullanmak
mecburiyetindeyim yani söyleyeceğim.
Şimdi, 4 Eylül 2006da Balıkesir'de
yaptığı konuşmada Askerlik yan gelip yatma yeri
değil. demiştir. 19 Ağustos 2015 günü Siirt'te döşenen
patlayıcıyla şehit edilen 8 askerden biri olan Jandarma Er Recep
Beycur'un akrabası, amcası Ömer Bulur hakkında şehit
cenazesinde gösterdiği tepki münasebetiyle ve onun sosyal medya
hesabında yaptığı paylaşım nedeniyle Erzurum
Cumhuriyet Başsavcılığı halkı kin ve
düşmanlığa alenen tahrik ve halkı askerlikten soğutma
suçundan dava açmıştır. Recep Tayyip Erdoğan'ın
şikâyeti üzerine şehit yakınları hakaret suçundan
yargılanmaya mahkûm edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Açalım mikrofonu.
Toparlayalım.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) - Hakkâri Çukurca'da, temmuz ayında sol
bacağını kaybeden İzmirli Bülent Kocaoğlanın
protez bacağı için sosyal güvenlik kurumlarından ödeme
yapılmaması üzerine haciz gelmiş ve protez bacak
haczedilmiştir. Komando Er Sinan Dündar 2012de Hakkâri Derecik'te
şehit olmuş, babası Musa Dündar emekli olmasına rağmen
kamuda kendisine iş imkânı tanınmış ve daha sonra
şehit babasının kendisine haksız kazanç elde ettiği
gerekçesiyle 144 bin lira borç çıkarılmış, emekli
olmasına rağmen iş hakkına onay veren SGK kendi
yaptığı hatayı şehit babasına yükleyerek bu
parayı ondan tahsile kalkışmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, son kez açıyoruz.
Sayın Dervişoğlu...
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Bunun örneklerini artırabilirim ama bir siyasetçinin
söylememesi icap eden bir lafı söylemiş olduğundan ötürü
duyduğunuz rahatsızlığa istinaden söylüyorum: Bakın,
şehit yakını olması gerekmiyor kişinin, bir siyasetçi
hiç kimseye karşı hakaretamiz bir dil kullanmamalı. Daha
üzerinden haftalar yeni geçti yani çok eskiye gitmeye gerek yok, Mersinde bir
milletvekiliniz şerefli Türk polisine Şerefsiz! dedi. Biz bunu
istismar ettik mi? Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine hiç
taşıdık mı bunları? Şimdi, bu siyaseten istifade
ettiğiniz argümanın, size bumerang olarak geri döneceğini bir
kere kabullenin. Şimdi, burada, ben söylüyorum: Burası Türkiye Büyük
Millet Meclisi; elinizi vicdanınıza koyun Allah rızası
için, burada şehit yakını olmayan bir Allahın kulu var mı
ya?
ARZU ERDEM (İstanbul) Var tabii ki...
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Şehit yakını olmayan bir Allahın kulu var
mı? Varsa kendini söylesin. Ben şehit yakınıyım
kardeşim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) Ben de
şehit yakınıyım.
AHMET KAYA (Trabzon) Ben de şehit
yakınıyım.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Enver Paşanın emrinde...
BAŞKAN Sayın Dervişoğlu...
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN Lütfen, çok rica ediyorum...
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Yoksa o sataşmaları alt alta koyup sataşmadan söz
isterim.
BAŞKAN Mikrofonu açalım ve bitirelim
lütfen.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Enver Paşanın emrinde dövüşmeye giderken yolda
şehit olmuş bir ailenin torunuyum ben. Bunun daha da ötesinde, sizin
hiçbiriniz yapmamıştır belki ama ben kanlı kefenleri
kucaklayıp onu toprağa defneden şehit yakınıyım.
Siz şimdi şehit yakınlığı üzerinden siyaset
tanzim etmeye çalışıyorsunuz ama asıl şehit
yakınlarına hakaret ettiğinizin farkında bile
değilsiniz. Sizi aklınızı başınıza almaya ve
aklı başa devşirmeye davet ediyorum. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
32.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun,
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelere
ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikli olarak şunu söyleyelim ki -Sayın Dervişoğlu ifade
ettiler- bize yabancı değil, biz hep illerdeyiz, halkın
arasındayız, bütün toplum kesimleriyle görüşüyoruz.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sayemizde öğrendiniz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Onların sorunlarını dinliyoruz. Kesinlikle
onların alım gücünün daha da yukarı çekilmesiyle ilgili
hummalı bir çalışma içerisindeyiz. Bu konuda müsterih olun,
milletimiz de müsterih olsun, öncelikle onu ifade edeyim. Asla ve kata biz
olaya sevinmedik, çok üzüldük, bunu bilmenizi isterim.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Öyle görünmüyorsunuz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Ben de bir şehit evladıyım, benim de
dedelerim Ezanımuhammedî okuyarak
Sultanahmet Camisinin
başimamıyken Çanakkaleye gidip orada Ezanımuhammedî okurken
paramparça olmuş.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Biliyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Biz bunu yüreğimizde hissediyoruz.
Şehitliği en yüce mertebe olarak görüyoruz. Ben şehit olmak
istiyorum, Allah bize şehadeti ihsan etsin.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Âmin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Âmin.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Biz böyle bakıyoruz meseleye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayın lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Dolayısıyla, meseleyi şehit
yakını meselesi üzerinden değil, şehit yakınına
yapılan hakaret ve sövme üzerinden görünüz, küfür üzerinden görünüz.
Hepimiz şehit torunuyuz ama kimse gelip benim kulağıma Senin
bacını şöyle şöyle yaparım. demedi, diyemez; onun
ağzını karışlarım! Bunu mu savunuyorsunuz? Bu
yakışmıyor, mesele bu; bu ahlaksızlığı
savunmak yakışmaz. Eğer birinci gün Sayın Lütfü Türkkan
Özür dilerim; şehit yakınından, bacısından özür
diliyorum. Ağzımdan kaçtı, kendime sahip olamadım.
deseydi
(İYİ Parti sıralarından gürültüler) Öyle demedi,
kamuoyundan ve Genel Başkanınızdan özür diledi.
Ya, dün Sayın Genel Başkan sahip
çıkmadı mı, Sayın Lütfü Türkkanın o hakaretlerine
olgunluk olarak sahip çıkmadı mı?
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) İdam
mı etsin?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bir disiplin soruşturmasına sevk etseydi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bitiriyorum.
BAŞKAN Sataşmadan söz hakkı iki
dakika, iki dakikayı verdim. Dervişoğlu, Grup Başkan
Vekilleri söz hakkını kullandı.
Şimdi, devam ediyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Peki, hakaret etmesine ve küfretmesine ilişkin biz,
bu üzüntümüzü ve gereğinin yapılmasını söylüyoruz,
kamuoyunun beklentisi bu olduğu için.
BAŞKAN Anlaşıldı.
ÜMİT BEYAZ (İstanbul) Mersin
Milletvekiline ne yaptınız ya? Mersin Milletvekiline ne
yaptınız?
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi adına
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Bir saniye, hayır
Bu söylediklerine cevap vermek zorundayım,
doğrudan doğruya hem şahsımıza hem
BAŞKAN Peki şöyle yapalım
Sayın Dervişoğlu: Bu bir sataşma, doğru; artık
sataşmalara kürsüden cevap verelim lütfen.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Olur.
BAŞKAN İki dakika süreniz,
uzatmıyoruz süreyi de.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Tamam efendim.
BAŞKAN Böyle devam edebiliriz buna.
Buyurun.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun
yaptığı açıklaması sırasında İYİ
Partiye ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Genel Kurulu tekrar saygılarımla
selamlıyorum.
Hiç boş yere uğraşmayın, size
benzemeyeceğiz, hiç boş yere uğraşmayın. Çünkü sürekli
orada burada konuşuyorsunuz din üzerinden, milliyetçilik üzerinden; bu
yumuşak karınlar üzerinden siyaset yapıyorsunuz. Biz sadakati
Ebubekirden, adaleti Ömerden, nezaketi Osmandan, cesareti Aliden
alanlarız; anlatabiliyor muyum? Şimdi ve bu noktadan meselenin
tamamına olumlu pencereden bakmaya gayret sarf ediyoruz ama siz
ısrarla farklı yerden geliyorsunuz. Sayın Genel
Başkanımız dün kürsüde anlattı, sahip mi çıktı
çıkmadı mı; söylüyorum, açıkça diyorum, kabul edilebilecek
bir yanı asla yoktur, yapmış olduğu hatanın da kendisi
bedelini ödemiştir. Ama, yine, Adalet ve Kalkınma Partisine de
birtakım mesajlar gönderiyor. Ben konuşmamın zamanını
doğru kullanmak için Genel Başkanımızın orada
söylediklerini burada tekrarlıyorum: Bir hususun altını
kalın bir çizgiyle çizmek isterim. Ellerinde şehitlerimizin kanı
olan teröristleri devletin televizyonuna çıkarıp konuşturanlar
bize şehitlerimiz üzerinden ahkâm kesemezler. Şehit ailelerine
TOKİden ev verilsin. teklifimizi elinin tersiyle itenler bize ahkâm
kesemez. Tam da bu kürsüden, şehitlerimizin yakınları
konuşurken yayınları kestirenler bize ahkâm kesemez. Şehide
kelle diyen şuursuzlar bize ahkâm kesemez. Gazi Serdar Öztürkü
Ergenekon davasında hapis yatırıp onun mağduriyetine sebep
olanlar bize ahkâm kesemez. Şehidimizin annesi Pakize anayı
yargılayanlar hiç ahkâm kesemez. Çadır mahkemelerindeki
utanmazlığa sessiz kalanların, teröristler rahatsız
olmasın diye bayrak indirenlerin bize edecek tek kelime sözleri, bize
verecek tek satır dersleri olamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Dervişoğlu,
teşekkür ediyorum.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Kadınlara etmediğini bırakmayanların, bu ülkede sürekli
kadınlar öldürülürken kılları kıpırdamayanların,
hele ki Bir kereden bir şey olmaz!cılar ile O saatte
dışarıda ne işi varmış?çıların bizim
karşımızda kadınların şeref ve haysiyeti
üzerinden bize ders vermeleri ve ahkâm kesmeleri mümkün değildir.
demişlerdir. Genel Kurulun dikkatine arz ederim. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Dervişoğlu,
teşekkür ediyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, biraz evvel
konuşmalarında AK PARTİye ithafen
BAŞKAN AK PARTİ sözü geçmedi hiç.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bize hepsine
ENGİN ALTAY (İstanbul) Canım,
şehide kelle diyen Tayyip Erdoğan değil mi Başkanım?
Tayyip Erdoğanı eleştiriyor adam bence.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hayır.
Cumhurbaşkanımıza, AK PARTİye,
bütün hepimize dair, politikalarımızla ilgili bir sürü şey
söyledi. Yani siz sonuçta AK PARTİ Grubu olarak teröristleri televizyona
çıkardılar, konuşturdular. vesaire
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Çıkarmadınız mı?
ERKAN AYDIN (Bursa) Yalan mı?
ÜMİT BEYAZ (İstanbul) Mersin vekilini ne
yaptınız ya!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Söyleyeceğim işte, söyleyeceğim, evet.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Akbaşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz iki dakika.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Şehide
kelle denmesini bir sataşma olarak almak şehide kelle demeyi
tasdik etmek demektir, tutanaklara girsin.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Alakası yok.
2.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun,
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK
PARTİ Genel Başkanına ve Adalet ve Kalkınma Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
konuşmanın tümünü reddediyorum. Hepsini bağlamından
kopartarak, çarpıtarak kendinize göre saptırıyorsunuz; hiçbiri
doğru değildir. Bir şekilde olayları kendinizce yorumlamaya
çalışıyorsunuz, alakası yok.
ERKAN AYDIN (Bursa) Hepsi doğru.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Devletin televizyonuna çıkıp konuşan kişiler teröristlerin
karşısında konuşuyor, Teröristlere Dur. deyin,
teröristlere uymayın. diye konuşuyor. O, TRTnin kendi
yaklaşımı.
ERKAN AYDIN (Bursa) Kırmızı
bültenle aranıyor adam, kırmızı bültenle aranıyor
adam. Kırmızı bültenle aranan adamı TRTye
çıkardılar be!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Akşenere gelince
Sayın Akşener dedi ki
(Gürültüler)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Susuyorum o zaman.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
Grup Başkan Vekilini dinleyelim, kürsüde.
Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Tekrar açarsanız
İstirham edeceğim.
BAŞKAN Devam edin, devam edin. Süreniz
bitmedi ki.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Yok, tekrar yani.
BAŞKAN Akbaşoğlu, benimle
pazarlık yapmayın lütfen. Süreniz bitmedi, siz döndünüz benimle
pazarlık yapıyorsunuz ya.
Buyurun, devam edin.
ERKAN AYDIN (Bursa) Kırmızı
bültenle aranıyor adam, televizyona çıkardınız ya.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Hayır, hayır. Şöyle: Arayı verdiğimiz için Lütfen
baştan başlatalım. diyorum, ben uzatma istemeyeceğim.
ERKAN AYDIN (Bursa) Devam edin, devam(!)
BAŞKAN Otuz saniyeyi de siz yediniz bana
söylerken.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) Uzatma
istemeyeceğim, evet.
BAŞKAN Buyurun, devam edin.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Efendim, uzatma istemeyeceğim, uzatma istemeyeceğim ama araya
girdiniz, insicamım bozuldu vesaire. Sonuçta
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sayın Başkanım, o zaman ben kendi
hakkımı gasbedilmiş sayarım ve bunu size yakıştıramam.
ERKAN AYDIN (Bursa) Televizyona
çıkardıklarında aranmıyor muydu?
BAŞKAN Müsaade eder misiniz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Bakar mısınız? Bakın
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Meclisi
Başkan yönetsin ya.
BAŞKAN Müsaade eder misiniz, müsaade eder
misiniz Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Evet, buyurunuz.
BAŞKAN Şurada, beş saniyelik bir
olay oldu ama siz bana dönerek bunu otuz saniyeye çıkardınız.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Hayır, hayır.
BAŞKAN Şimdi, ben bunu takdir ederim,
kimsenin sözünü de kesmiyorum, kısmıyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Evet
BAŞKAN Biri bana
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Mutlaka, ben de o istirhamda bulundum, bu kadar.
BAŞKAN Tamam.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Sizden zaten istirhamda bulundum baştan başlayalım diye, bu
kadar.
BAŞKAN Ben de size diyorum ki
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Sizin takdirinizde.
BAŞKAN Yahu ben de size devam edin, ben onu
zaten takdir edeceğim diyorum ama siz bir türlü dönmediniz.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Neyi savunacak
Başkanım?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Tamam.
BAŞKAN Lütfen, rica ediyorum, Genel Kurula
hitap edin.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Evet
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz evvel
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Efendim, ben sözümü isterim, ben hakkımı isterim.
BAŞKAN Akbaşoğlu, siz devam edin
lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Biraz evvel zikredilen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Süre bitti(!)
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Süre bitti
arkadaş(!) (CHP sıralarından gülüşmeler)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Biraz evvel zikredilen konuşmaların tamamını reddediyoruz,
bunu ifade etmek isterim.
Burada mevzu olan şey, olay da, Bingölde zaten
olay yerinden uzaklaşmış bir kişinin arkasından
hızla, hınçla, gidip taammüden şehit yakınının
boğazına sarılarak kulağına şehidin
bacısına küfretme meselesiyle ilgilidir ve bu asla kabul edilemez -bu
konuyla ilgili- hiçbir şekilde tasvip edilemez ancak bunu olgunluk
olarak değerlendirmek ve ondan sonra da daha da kamuoyundan özür dileyecek
şekilde
Sayın Genel Başkanınızın ortaya
koyduğu yaklaşım toplumu sukutuhayale
uğratmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Bu kesinlikle kabul edilemez, bunu reddettiğimizi ve hiçbir şekilde
kabul etmeyeceğimizi ifade etmek isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
AYHAN EREL (Aksaray) Sözümüzün kesilmemesi için
Grup Başkan Vekili mi olmak lazım?
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sayın Başkanım, 3 kez Sayın Genel
Başkanımızın ismini zikrederek
BAŞKAN Bir müsaade eder misiniz?
Sayın Erel, buyurun.
Grup Başkan Vekilini susturdum, sizi
dinliyorum, buyurun.
AYHAN EREL (Aksaray) Sayın
Başkanım, az önce teknik bir hadiseden dolayı benim on beş
yirmi saniyem gittiği hâlde, Baştan söz hakkı verin. dedim,
vermediniz. Bir dakikalık konuşmada zaten anlam bütünlüğünü
yitirecek olan bir konuşmanın bir anlamı yok. Daha sonra da,
benim yüzümden diğer arkadaşlarımın söz hakkını
kestiniz.
BAŞKAN Peki, anlaşıldı.
AYHAN EREL (Aksaray) Ben söz hakkımdan
feragat ediyorum ama diğer arkadaşlarımın hakkını
lütfen yerine getiriniz.
BAŞKAN Peki, teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Oradan mı, buradan mı?
BAŞKAN Niçin söz istediğinizi izah edin.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
Sataştı.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Efendim, 3 kez Sayın Genel Başkanımızın
ismini zikretti. Dört, bir yalancı dedi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Yalancı
dedi, ben öyle anladım.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Onun dışında, benim sözlerime atıfta
bulunarak
BAŞKAN Evet, 69a göre iki dakika kürsüden
size söz veriyorum.
Buyurun.
3.-
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında İYİ Parti Genel Başkanına ve
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Ama beyefendiye tanınan hoşgörüyü
BAŞKAN Eğer müdahale olmazsa iki
dakikayı kullanın lütfen, müdahale olursa onu takdir ederiz.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Sayın
Başkanım, biz Sayın Türkkandan özür dileyelim hepimiz, tüm
millet olarak, kapansın bu konu; hepimiz özür dileyelim ya!
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Şimdi, bakın
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Kesin çözüm ya!
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Ben söylüyorum ama siz halkın içinde bulunduğunuz
HASAN ÇİLEZ (Amasya)
Yavşaklığı da kabul edelim, o küfrü de, hepsini kabul
edelim, özür dileyelim bitsin.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Ben konuşmaya başlamayacağım, zamanımı tekrar
isteyeceğim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Grup Başkan
Vekili, siz Genel Kurula hitap edin.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Bazı arkadaşlar vazifeli bu işe, laf atarak
BAŞKAN Lütfen, sizden de rica ediyorum...
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Zamanımı yeniden başlatın; fikrî insicamımı
bozuyorlar efendim.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Çok zor durumda
olduğun belli Sayın Başkan. Bu durumu savunmak sana kaldı
Sayın Dervişoğlu, maalesef.
BAŞKAN Sayın Çilez
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Ben zorluklara alışkınım, ben sizin gibi gökten zembille
bir yere inmedim, ben elli seneden beri zorluklarla uğraşıyorum.
BAŞKAN Sayın Müsavat
Dervişoğlu
HASAN ÇİLEZ (Amasya) O senin
yaşındandır, ben de yirmi yıldır bu davanın
peşindeyim, merak etme.
BAŞKAN Sayın Çilez, sizden rica
ediyorum.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Ne diyebilirim şimdi? Ben de seni takdir
BAŞKAN Sizden rica ediyorum Sayın Çilez.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Kimse buraya gökten
zembille gelmedi.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Evet, doğrudur, doğrudur.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Yüzde 50yle geldik biz,
parmaklarımızla, tırnaklarımızla kazıyarak
geldik.
BAŞKAN Sayın Çilez
Sayın Grup
Başkan Vekili
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Doğrudur, doğrudur. Ben sizin neler çektiğinizi biliyorum. Hey,
gidi
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Ben senin içinde
bulunduğun durumu anlayabiliyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Genel Kurulun sükûnetini
bozuyor.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Ben sizin neler çektiğinizi
Ben, hiçbir şeyin, bak
BAŞKAN Sayın Grup Başkan Vekili,
bir Grup Başkan Vekili kürsüde konuşuyor, Sayın Çilezi susturur
musunuz lütfen.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) İçinde
bulunduğunuz durumun mahcubiyetini anlayabiliyorum, kolay değil bu
durum.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) -
Ben bir şeyden mahcup olmadım, müsaade edersen anlatayım.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Devam edin.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla)
Zamanımı tekrar istiyorum.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) On dakika daha devam
edin.
BAŞKAN Sayın Çilez, sizden rica
ediyorum, aksi takdirde başka yöntemler kullanmak zorunda
kalacağız.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) -
Benim hoşuma gidiyor aslında, anlamıyor efendim.
BAŞKAN Süreyi yeniden başlatıyorum.
Buyurun Sayın Dervişoğlu.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) -
Şimdi, beni anlamadınız, tekraren anlatayım. Biz
gittiğimiz yerlerde çeşitli provokasyonların muhatabı
oluyoruz. Kameralar burnumuzun dibine dayanıyor ve vazifelendirilmiş
kişiler de tahrikkâr ifadelerde bulunmamız için ve akşam sizin
istifade edeceğiniz argümanlar yaratıyor. Bu tezgâha düşülmemesi
için elimizden gelen tüm gayreti sarf etmiş olmamıza rağmen
zaman zaman da bazı olumsuzluklar yaşanıyor. Bu olumsuzluklar
kapsamında da Türk milletinden özür diliyoruz. Bunun için daha ne
yapalım? Muhatabı da özür diliyor, Sayın Genel
Başkanımız da özür diliyor, ben partinin Grup Başkan
Vekiliyim, ben de özür diliyorum, bunu yapan kişi de özür diliyor. Siz
zannediyorsunuz ki biz her şeyi biliyoruz, adamın alnında
şehit yakını diye yazmıyor Sayın
Akbaşoğlu. Bu bir mazeret de değil onu da biliyoruz; normal bir
vatandaş bile olsa hiç kimse kimseye bu kabîl galiz ifadelerde
bulunmamalıdır, bunu da kabul ediyoruz ama bunu siz yapınca
makul karşılıyorsunuz; biz yapıyoruz, özür diliyoruz,
karşı çıkıyorsunuz.
ERKAN AYDIN (Bursa) Onlar özür bile dilemediler.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (Devamla) -
Şimdi, Çapulcular! da dediniz siz şehit ailelerine, Öyle
şehit babaları vardır ki muteber değildir
Ya, vallahi
bunu konuşmaktan hicap duyuyorum ben, şehitlik benim için önemli bir
müessese, şehitlik üzerinden siyaset tanzim edilmez, yanlış
yapıyorsunuz. Sizin bu konudaki sabıkanız, bizim geçen hafta
yaşadığımız ayıbın çok fevkinde. Bunu
anlayın ve bu mevzuyu kapatın istiyorum; sosyal medya trolleri gibi
davranmasın milletvekilleriniz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, biraz evvel açıkça zaten
şahsıma ve grubumuza dönük sataşma söz konusu oldu.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Asla öyle bir şey yapmadım.
BAŞKAN Sizinle ilgili hiçbir sataşmada
bulunmadı, çok dikkatli dinledim.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Asla yapmadım
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hayır, bir saniye, bir dakika
Bakın,
Sayın Başkan, çok açık ve seçik
BAŞKAN Nedir, sataşma ne?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sataşma şu: Yani Sizin
yaptıklarınız bizimkinden çok daha kalabalık, daha
ağır. dedi açıkça hepimize ithafen. Öyle bir şey yok,
gerçek dışı.
BAŞKAN Biraz evvel onunla ilgili cevap
verdiniz efendim, saydığında.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hayır, hayır, onunla ilgili cevap vermedim,
başka şeyle ilgili cevap verdim ben.
BAŞKAN Bunu bir
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN Bir dakika, söz vermedim daha
Sayın Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Buyurun. dediğiniz için
BAŞKAN Demedim öyle bir şey ya.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Bunu bir
dedi.
Bunu bir düşüneyim. dedi.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Peki, buyurun
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu,
lütfen, söz vereyim, söz vermekte sıkıntı yok ama bu süreç böyle
devam etmez.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Olabilir, ben bitireceğim.
BAŞKAN Bakın, çok rica ediyorum
arkadaşlar. Siyasette hepimizin başına işler gelebilir,
birbirimizi kollamak ve korumak zorundayız. Evet, hatadır, herkes
kabul ediyor, özür dileniyor ama bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde her
birimizin başına gelebilecek bazı olaylar nedeniyle sürekli
abartmak ve sürekli gündemde tutmak hem
çalışmalarımızı engeller hem de birbirimize olan
saygımızı yitirmemizi sağlar. Vatandaşın
karşısında bu saygıdan uzaklaşırız.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Gündeme getirenler kendileri oldu, biz gündeme getirmedik
burada. Burada hiç açmadık mevzuyu, kendileri hep gündeme getirdiler.
BAŞKAN Evet, Sayın Akbaşoğlu,
sizden rica ediyorum, yeni bir sataşmaya mahal vermeden
İki dakika
söz vereyim ben size, siz de bir toparlayın ve bu işi bitirelim,
burada noktalayalım.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
4.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun,
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında Adalet
ve Kalkınma Partisine ve şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; efendim, ne Sayın Kılıçdaroğlunun
büyükelçilere yazmış olduğu mektubu açtım ne de Sayın
Lütfü Türkkanla ilgili meseleyi açtım.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Açsan ne olur ya,
aç!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Ama siz onu üzerinize aldınız.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Aç, aç! Açmazsan
namertsin, aç!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Siz de diğerini üzerinize aldınız. (CHP sıralarından
Aç. sesleri)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, rica
ediyorum
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Ben konuyu açmadım ancak şunu söylüyorum; hepimizin ortak kanaati
şudur: Bakın, gerçekten şehitlerimize yapılan hakareti
gerçekten
(CHP sıralarından Aç. sesleri)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Susturabilir misiniz? Susturur musunuz?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, çok rica
ediyorum
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
CHP Grubunu susturabilir misiniz Sayın Başkan?
BAŞKAN Ben herkesi susturmaya
çalışıyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) İdare
amirlerini göreve çağır.
ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) Bizim
grubumuz susmaz, susmaz!
BAŞKAN Buyurun, devam edin.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Evet, sabaha kadar konuşabiliriz hep beraber.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Aç o mektubu, aç!
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Millet zaten cevabını veriyor size, millet veriyor.
ERKAN AYDIN (Bursa) Aynen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Sonuç itibarıyla, dün ortaya çıkan sonuç hakikaten büyük bir
sukutuhayaldir, yapılması gereken yapılmamıştır,
bunun ağırlığı ve psikolojisi içerisinde konu
açılmamışken kendi kendinize alınganlıklar göstererek
savunma moduna girme durumunda kaldınız ve bu nedenle suçluluk
psikolojisiyle kafanızın arkasındakileri açığa
çıkarmak durumunda kaldınız.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sayın Başkanım, bakın, sataşıyor.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Biz -tutanaklara bakın- onlara temas etmedik bile, dün basın
toplantısında gerekli cevapları verdik; biz de verdik,
Sayın Genel Başkanımız da verdi. Size kendi
tabanlarınız zaten gereken cevapları verecek, o konuda bizim söz
söylememize gerek yok.
Geliyor gelmekte olan, Haziran 2023te
cevabınızı milletimizden alacaksınız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sayın Başkan
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Hiç sataşmadım, hiç.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hiç sataşmadım.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu, biraz
evvel Müsavat Bey'in size sataştığı kadar
sataştınız diyeyim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Yo, yo.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) Geliyor
gelmekte olan.
BAŞKAN Aynen o şekilde
sataştınız.
Önce Engin Altaya söz veriyorum.
Buyurun Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Akbaşoğlunun kanun yapmaya niyeti yok.
BAŞKAN Bir sakıncası yok, sabaha
kadar böyle devam edebiliriz.
Buyurun.
Süreniz iki dakika. (CHP sıralarından
alkışlar)
5.-
İstanbul Milletvekili Engin Altayın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında CHP Genel
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sizi ve Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tekrar söylüyorum: O Kılıçdaroğlunun
alnından öpüyorum ki büyükelçiler üzerinden yabancı firmalara,
müteahhitlere Size İstanbulu talan ettirmem. dediği için, Size
İstanbulun ekolojisini bozdurmam. dediği için Genel
Başkanımı bir kere daha kutluyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Bu, Türkiye'yi şikâyet falan değil, Türkiye'yi
zamanında sizin nasıl şikâyet ettiğinizi biz biliyoruz.
Sorosun sofralarında ne konuştuğunuzu biliyoruz. Bizi
konuşturmayın.
Şimdi, gelelim asıl meseleye. Sayın
Akbaşoğlu, size şunu yakıştıramadım:
Siyasetçinin başına yol kazası gelir. Sayın Erdoğan
şehide kelle dedi. Milletten özür diledi mi? Biriniz dediniz mi Tayyip
Bey, bu yakışmadı." diye?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Yok.
ENGİN ALTAY (Devamla) Bir AK PARTİli
saygıdeğer milletvekili kahraman polisimize şerefsiz dedi
-imtina ediyorum- kınadınız, eleştirdiniz mi? Hayır.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) İstifa
ettirdiniz mi?
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Özür diledi mi?
ENGİN ALTAY (Devamla) Bir
mevkidaşınızın başına bir yol kazası
gelmiş, adam özür dilemiş, görevinden istifa etmiş, milletten de
özür dilemiş, partisini zor duruma soktuğu için partisinden de özür
dilemiş. Siz bir mevkidaşınızın
yaşadığı bir yol kazasını kaşıyarak
küçülüyorsunuz, kusura bakmayın. (CHP ve İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, açıkça şahsıma
ENGİN ALTAY (İstanbul) Evet, açıkça
şahsına
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Küçülüyorsunuz. diyerek hakarette bulundu,
sataştı; dolayısıyla
ENGİN ALTAY (İstanbul) Kastım
hakaret değil.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Tamam.
Sonuç itibarıyla sataştığı
açıktır, söz istiyorum.
BAŞKAN Şöyle yapalım: 60a göre
yerinizden bir dakika vereyim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hayır, hayır, açıkça
Yerinden söze gerek
yok efendim.
BAŞKAN Kastım hakaret değil.
diyor.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Efendim?
BAŞKAN Hakaret etmedim. diyor.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hayır, hayır, şöyle: Sataştı,
sataştığı için de kürsüden söz istiyorum.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Sayın
Başkanım, Meclisin şeyi bozuldu ya! Bu ne ya!
BAŞKAN Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:15.36
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.53
BAŞKAN: Başkan
Vekili Haydar AKAR
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare
Aydın (İstanbul), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın Erkan Akçayda
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım, kayıtlara geçmesi
açısından şunu söylüyorum ki biraz evvel şahsımla
ilgili söylenen sözleri aynen iade ediyorum ve asla kabul etmediğimi,
reddettiğimi, daha önce de konuya ilişkin cevap verdiğimi
hatırlatıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Peki, biz teşekkür ediyoruz.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Sayın Başkanım, hiçbir şekilde
şahsına atıfta bulunmadık, bir ithamda bulunmadık. Ben
de bunu kayıtlara geçirmek
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Siz değil, sizle alakası yok, Engin Altay
Beyle ilgili, Engin Altay Beyle ilgili. Biraz evvelki konuya ilişkin bu
beyanda bulunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Peki, anlaşıldı,
karşılıklı tartışmayalım.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Beyefendiyi susturamıyoruz ya! Yani sizin olduğunuz
yerde konuşabilmek mümkün değil ki.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Akçaya söz verdim.
ERKAN AYDIN (Bursa) Sayın Başkanım,
Engin Altay burada değil. Aynı şekilde ben de vekâleten iade
ediyorum.
BAŞKAN Buyurun Sayın Akçay.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
33.-
Manisa Milletvekili Erkan Akçayın, Gazi Mustafa Kemal Atatürkün
vefatının 83üncü yıl dönümüne, 8 Kasım Azerbaycan Zafer
Günü ve 9 Kasım Devlet Bayrak Gününü kutladığına ve
şehitlerimizi rahmet ve minnetle andığına, PKKlı teröristlerin
belediye otobüsünü ateşe vermesi sonucunda şehit olan Serap Eserin
şehadetinin 12nci yıl dönümüne, terör saldırılarında
hayatını kaybeden hiçbir şehidi unutmadıklarına, 9
Kasım 2021de Şırnakta başlatılan Eren Kış
(Bestler-Dereler) Operasyonuna katılan güvenlik güçlerine muvaffakiyetler
dilediğine, Mardin Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürkün
şehadetinin 5inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bugün, cumhuriyetimizin kurucusu, Kurtuluş
Savaşımızın Başkomutanı, Türk milletinin
medeniyet yürüyüşünün lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürkün ebediyete
irtihalinin 83üncü yıl dönümü.
Gazi Mustafa Kemal Atatürkü anmak demek,
geçmişten geleceğe Türk tarihini temel dönüm noktalarıyla iyi
analiz edebilmek demektir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, şanlı Türk
tarihinin en müstesna kesitlerinden biri olan Kurtuluş
Savaşının Başkomutanlığını
üstlenmiş ve Türk milletini bağımsızlık ülküsü
etrafında birleştirmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yüksek askerî tecrübesi,
engin siyaset ve devlet adamlığı, ilke ve dünya meselelerine
derin ve öngörülü bakışıyla Türk tarihinin 19uncu
yüzyılını 20nci yüzyıla ve geleceğe
bağlamıştır. 19 Mayıs 1919da Samsunda
yaktığı bağımsızlık meşalesi Amasyada,
Erzurumda, Sivasta vatan sathına yayılmış, 23 Nisan
1920de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla cumhuriyetin
temel taşları döşenmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yabancı
devletlerden himaye, yardım ve ihsan dilenen mandacı zihniyeti
reddeden, Türk milletini ateşle imtihan etmek isteyen teslimiyet
belgelerini yırtıp atan iradenin adıdır. Gazi Mustafa
Kemal, Türk milletinin bağımsızlık karakterinin, bir ve
beraber yaşama arzusunun vücut bulmuş hâlidir. Gazi Mustafa Kemal
Atatürk, Oğuz Kağanın kılıcı, Sultan
Alparslanın yemini, Fatih Sultan Mehmetin fetih
sancağının muhafızı ve müdafisidir.
Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletinin eseri ve Gazi
Mustafa Kemal Atatürkün emanetidir. Bizler Türk milletinin her bir ferdi
olarak devletimizin dirliği, milletimizin birliği,
vatanımızın bölünmez bütünlüğü için, Türkiye Cumhuriyetini
ilelebet payidar kılmak için mücadelemizi sürdüreceğiz.
Bu vesileyle, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk
olmak üzere, Kurtuluş Savaşımızın tüm
kahramanlarını ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucu kadrosunu rahmet ve
minnetle anıyoruz.
Sayın Başkan, 8 Kasım 2021,
Karabağın Şuşa kentinin Ermenistan işgalinden
kurtuluşuyla taçlanan Zafer Gününün 1inci yıl dönümüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ermenistan, 27 Eylül 2020de
Türk yurdu Karabağa yönelik saldırılar
başlatmış, çocuk, yaşlı, kadın demeden çok
sayıda sivil vatandaşı katletmiştir. Kırk dört gün
süren mücadelede 5 şehir, 4 kasaba, 286 köy Ermenistan işgalinden
kurtarılmıştır. İşgal altındaki
topraklarını kazanmak için meşru müdafaa hakkını kullanan
Azerbaycan, 9 Kasım 2020de imzalanan üçlü bildiriyle zaferini diplomatik
yollarla perçinlemiştir. Karabağ zaferinin kazanımları
güvence altına alınmalı, bütün süreç titizlikle takip
edilmelidir. Ermenistan, üçlü bildiride taahhüt edilen Zengezur Koridorunun
açılması konusunda üzerine düşeni yapmalıdır.
Zengezurun açılmasıyla Türkiye-Azerbaycan ilişkileri
kökleşecek, Türk devletleri arasındaki ekonomik, siyasi ve kültürel
ilişkiler perçinlenecektir, ayrıca bölge barışına da
katkı sağlanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Türkiye bu süreçte bütün
imkânlarıyla dost ve kardeş ülke Azerbaycanın yanında
olmuş ve olmaya devam edecektir. Azerbaycanlı kardeşlerimizin
Zafer Gününü ve 9 Kasım Devlet Bayrak Gününü kutluyor,
şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Sayın Başkan, 8 Kasım 2021 Serap Eser
kızımızın şehadetinin 12nci yıl dönümüdür. Serap
Eser, 8 Kasım 2009da İstanbul Küçükçekmecede PKKlı alçak
teröristlerin, belediye otobüsünü ateşe vermesi sonucunda şehit
edilmiştir. Henüz 17 yaşında olan Serap, başarılı
bir lise öğrencisiydi ve idealleri vardı. Serapı, Fırat
Yılmazı, Yasin Börüyü, Eren Bülbülü, Aybüke, Neşe ve
Necmettin öğretmenleri, 9 Kasım 2010da Kütahya Dumlupınar Üniversitesinde
şehit edilen ülkücü öğrenci Hasan Şimşeki ve terör
saldırılarında hayatını kaybeden hiçbir
şehidimizi unutmadık, daima hatıralarımızda
yaşatacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERKAN AKÇAY (Manisa) Sayın
Başkanım, tamamlayacağım.
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Son terörist yok edilene
kadar terörle ve teröriste çanak tutanlarla mücadelemiz devam edecektir. Bu
vesileyle, 9 Kasım 2021de Şırnakta başlatılan Eren
Kış-1 (Bestler-Dereler) Operasyonuna katılan kahraman güvenlik
güçlerimize muvaffakiyetler diliyor, şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve
minnetle anıyorum.
Sayın Başkan, bugün aynı zamanda
Mardin Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürkün de şehadetinin
5inci yıl dönümü. Deriklilerin sevgisini ve saygısını
kazanmış, çalışkan bir devlet adamı olan Muhammed
Fatih Safitürk, 10 Kasım 2016da terör örgütü PKK tarafından
düzenlenen hain saldırıda şehit edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, tamamlıyoruz.
Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Başta Muhammed Fatih
Safitürk olmak üzere, tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum,
ailelerine tazimlerimizi sunuyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Biz teşekkür ediyoruz.
Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan
Vekili Sayın Hakkı Saruhan Oluç.
Buyurun Sayın Oluç.
34.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün vefatının 83üncü yıl dönümüne, TÜİK ve
İŞKURun işsizlik rakamlarının farklı
olduğuna, iktidarın kimsesizlerin kimsesi cumhuriyetini sürdürüp
geliştiremediğine, DİSK, KESK, TMMOB ve TTBnin 2022
yılı bütçesine ilişkin taleplerine ve 14 Kasım Pazar günü
Ankara Anıt Parkta bunu bir basın açıklamasıyla dile
getireceklerine, kuvvetler ayrılığının demokratik
cumhuriyetin gereği olduğuna ve Kobani davasına yapılan
siyasi müdahaleye ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sayın vekiller; evet,
bugün 10 Kasım. 10 Kasım dolayısıyla cumhuriyetin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürkü rahmet ve saygıyla anıyoruz.
Cumhuriyetin kimsesizlerin kimsesi ve demokratik
olabilmesi hedefini, güncelliğini bu vesileyle bir kez daha vurguluyoruz.
Yurttaşlarımızdan siyaset kurumuna, Parlamentodan tüm demokratik
kurumlara ve sivil toplum kuruluşlarına varıncaya kadar hepimizin
ortak hedefinin demokratik cumhuriyet, özgür yurttaşlık, adalet
içinde özgür ve Kürt, Türk bütün halkların ve inançların eşit
olduğu bir ülke çağrısını bugün vesilesiyle bir kez
daha yineliyoruz.
Şimdi, kimsesizlerin kimsesi ve demokratik
cumhuriyete iki noktada değinmek istiyorum. Kimsesizlerin kimsesi bir
cumhuriyet nasıl olurdu? Toplumsal adaletin sağlanmasıyla,
ekonomik refahın ve zenginliğin eşit bölüşümüyle yani
paylaşım ve bölüşüm adaletinin sağlanmasıyla,
işsizliğin ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasıyla
olabilirdi. Peki, bu iktidar bugün gerçekten kimsesizlerin kimsesi bir
cumhuriyetin sürdürücüsü pozisyonunda mı? Olmadığını
hepimiz biliyoruz. TÜİK veriler açıkladı, bu TÜİK
verilerine göre geniş kapsamlı işsizlik 8 milyona
ulaşmış vaziyette, 8 milyon. TÜİK İşsizlik
düşüyor. diyor ama 8 milyona ulaşmış geniş
tanımlı işsizlik.
Şimdi, çok garip bir durum; bu iktidarın 2
devlet kurumu işsizlik konusunda anlaşamıyor, aynı
rakamları veremiyorlar. TÜİK işsiz sayısını Eylül
ayı için 3 milyon 794 bin olarak açıklıyor, İŞKUR bu
rakamın Eylül 2021 itibarıyla 3 milyon 350 bin kişi
olduğunu söylüyor. Yani arada neredeyse 350-400 bine yakın bir fark
var. Nasıl böyle bir fark olabiliyor? İŞKUR ve TÜİK
nasıl olur da işsizlik sayısında anlaşamaz?
İşte, bu iktidarın işsizlere, yoksullara ve bu ülkenin dar
gelirlilerine yaklaşımının nedenidir bu tutum, bunu da bir
kez daha vurgulamış olalım. Yani enflasyonun yüzde 50nin
üzerine çıktığı, Türk lirasının pul
edildiği, her gün yurttaşların yeni bir zam haberiyle uyandığı
bir ülkede bu iktidar, kimsesizlerin kimsesi cumhuriyetini maalesef
sürdürememiştir ve geliştirememiştir. Asgari ücretin
aslında açlık ve yoksulluk sınırının çok çok
altında olan bir rakam olduğunu da hatırlatarak konuşmama
devam edeyim.
Şimdi, kimsesizleri kim savunuyor bu ülkede?
Kimsesizleri savunan birçok kurum var. Bunlardan sendikalara ve meslek
birliklerine baktığımız zaman: Devrimci İşçi
Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları
Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB)
ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) 2022 yılı bütçesine ilişkin
taleplerini ve görüşlerini dile getiriyorlar ve bunun için de sokağa
çıkıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Taleplerine
baktığımız zaman aslında ne kadar toplumsal ve siyasal
muhalefetin benimsediği, üstlendiği talepler olduğunu çok net
olarak görüyoruz. Yani ücretli kesimlerin omzuna yıkılan vergi yükü
hafifletilsin, bütçe gelirleri büyük oranda kâr, faiz ve servetin
vergilendirilmesine dayansın, asgari ücret ve bütün ücretlerin asgari
ücret kadarı için tüm vergi ve kesintiler sıfırlansın ve
net ödensin, böylece tüm ücretler yaklaşık 750 lira
artırılsın, elektrik, su, doğal gaz ve internet faturaları
vergi ve kesintiden muaf tutulsun, dolaylı vergiler düşürülsün, tüm
gıda ürünlerinde KDV sıfırlansın, en düşük emekli
aylığı en az asgari ücret düzeyine yükseltilsin gibi talepleri
var DİSK, KESK, TMMOB ve TTBnin ve 14 Kasımda, pazar günü,
Ankarada, Anıt Parkta bunu bir kez daha basın
açıklamasıyla dile getirecekler.
Şimdi, son bir noktaya değinmek istiyorum,
Sayın Başkan ve Sayın vekiller.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Toparlayalım.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Demokratik cumhuriyet
olmanın elbette ki birçok adımı var, bunların hepsine
şimdi bu kısa zamanda değinemeyeceğim fakat bir konuya
özellikle değinmek istiyorum. Demokratik bir cumhuriyetse eğer,
kuvvetler ayrılığı varsa eğer, yasama, yürütme ve
yargı arasında ve bu kuvvetler birbirlerine müdahalede
bulunmuyorlarsa eğer o zaman demokratik cumhuriyetin bir gereği
yerine getirilmiş olurdu, bugün böyle bir durum yok, çok net olarak bunu
hep söylüyoruz, söylemeye de devam edeceğiz. Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemi, kuvvetleri birleştirdi tek kişide, tek adam
yönetiminde.
Bakın, Kobani davası sürüyor bizim
yargılandığımız. Dava sürdüğü için bu dava
hakkında konuşmak istemiyorum şimdi, fakat öyle bir durumla
karşı karşıya kalındı ki bu dava sürüyor,
altı aydır bu davayı sürdüren mahkeme heyeti başkanı
ve heyetten bir yargıç
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Son cümlelerinizi alayım.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
iki gün önce
değiştirildi, heyetten çıkarıldı. Neden oldu bu?
İşte demokratik cumhuriyet olmadığı için, işte
kuvvetler ayrılığı olmadığı için, işte
yürütme aslında yargıya doğrudan müdahale ettiği için, bu
nedenle oldu. Ben de bu nedenle bu konu üzerinde durmak istiyorum yani
altı aydır bu duruşmayı sürdüren yargıcı ve
mahkeme heyetindeki diğer mahkeme başkanını acaba niye
değiştirdi bu HSK? Bunun cevabı var mı? Var. Altı ay
içinde bu davanın bitirilmesi hedefleniyordu, bitirilemedi; şimdi
yeni bir yargıç atandı mahkeme başkanı olarak heyete ve o
sayede hızlandırarak davayı bitirmek istiyorlar. Yani mesele
hukuki değil, siyasi; siyasi müdahale var Kobani davasına.
İktidarın ortakları siyasi olarak Kobani davasına müdahale
ediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Son cümlem
efendim, bitiriyorum.
BAŞKAN Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
İktidarın ortakları çok açık bir şekilde Kobani
davasına siyasi müdahalede bulunuyorlar, baskı kuruyorlar, mahkeme
heyetini değiştiriyorlar. Bir an evvel, alelacele bir sonuç
çıkması için konuşmalar yapıyorlar, demeçler veriyorlar,
grup toplantılarında konuşmalar yapıyorlar ve bu
davayı, hukuki olmayan, tamamen siyasi bir kumpas davası olan Kobani
davasını bir an evvel sonuçlandırabilmek için siyasi
baskılarla mahkeme heyetini değiştiriyorlar; durum budur. Demokratik
cumhuriyetin olmamasının en önemli göstergelerinden bir tanesi de
hukukun bağımsız ve tarafsız işlememesidir. Bunu da
bir kez daha vurgulamış olalım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, kayıtlara geçmesi
açısından ifade ediyorum ki mahkemelerimiz, yargımız
tarafsız ve bağımsızdır.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu, çok
rica ediyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Siyasi iktidarın onlara talimat verdiğiyle
ilgili bilgi kesinlikle doğru değildir ve yalandır. Bunu
reddediyoruz. (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu,
müsaade eder misiniz. Çalışacak mıyız,
çalışmayacak mıyız Sayın Akbaşoğlu? Bir soru
sorayım size
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Yani ne demek Çalışacak mıyız,
çalışmayacak mıyız?
BAŞKAN Ya, siz her şeye cevap vermek
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Türkiye Cumhuriyeti devletiyle ilgili, yargıya
talimat verildiğiyle ilgili bir iddiada bulunuluyor. Ben de bunu
kayıtlara geçmesi açısından reddettiğimi ifade ediyorum. Ne
alakası var Çalışacak mıyız, çalışmayacak
mıyız.la?
BAŞKAN Lütfen, çok rica ediyorum, her
şeye
Bir sataşma varsa ben
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bu konuda iddialara dikkat etsinler, gerçek olmayan
iddiaları ortaya koymasınlar
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu, bir
sataşma varsa ben size söz veririm. Sataşma yok, kendi fikirlerini
anlatıyor, söylüyor. Ne diyecek
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sonuç itibarıyla sataşma
Ne demek
Sataşma yok.? Diyor ki iktidar grubuna
(CHP ve HDP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Lütfen oturur musunuz yerinize,
lütfen, çok rica ediyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) İktidar grubuna diyor ki: Siz iktidar
ortakları olarak -AK PARTİ ve MHPyi kastederek- talimat veriyorsunuz
yargıya. Bu, baştan aşağı gerçek
dışıdır.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Cezalandırın.
demiyor musunuz?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bunu söylemeyeceğiz de hakikati söylemeyeceğiz
de iddiaların gerçek olmasına mı zemin
hazırlayacağız? Asla. Bu hususu sadece kayıtlara geçirmek
için bir cümleme tahammül etmenizi istirham ediyorum Sayın Başkan.
ATİLA SERTEL (İzmir)
Akbaşoğlu, sizin sinirleriniz bozuk.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Alakası yok, sinirlerim çok yerinde.
ATİLA SERTEL (İzmir) Yapamıyorsunuz
siz bu işi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Sayın Altay, niçin söz istediniz?
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben de
kayıtlara geçmesi için söz istedim efendim, Sayın Oluçun
konuşması bağlamında efendim, Sayın
Akbaşoğlu gibi.
BAŞKAN Buyurun, siz de kayıtlara
geçirin.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Geçireyim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Ben de
kayıtlara geçsin isterim ki Türkiyede yargı bağımsız
değildir. Türkiyede yargı -üzülerek bunu söylüyorum- sarayın
vesayeti altındadır. Türkiyede yargı
bağımsızlığı, yargıçların Rizede çay
bahçesinde çay toplamasıyla sona ermiştir.
Arz ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Siz Sayın Oluç?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, sataşmada bulunduğu için kürsüden iki dakika cevap
hakkı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN Ne sataştı size?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Yalan
söylüyor. dedi, Yalan söylüyor. dedi; bakın tutanaklara,
sataşma...
BAŞKAN Evet, 69a göre bir sataşma
Yalan söylüyor. demek. Doğru söylemiyor. deseydi bu, sataşma
olmayacaktı.
İki dakika süreniz.
Buyurun.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
6.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun yerinden sarf ettiği
bazı ifadelerinde şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın vekiller; yargının durumunu ilk defa
tartışmıyoruz burada, biz de defalarca tartıştık.
Bakın, sizin bir Bakanınız dedi ki: Önce yıkın, hukuk
arkasından gelir. Sizin Bakanınız yahu, yürütme; kalkıp da
biriniz bir şey söylediniz mi? İşte bu, yürütmenin yargıya
nasıl baktığının çok açık işaretidir.
Allahtan, Adalet Bakanı, Adalet Bakanı olduğu için, geçen gün
bir konferansta yaptığı konuşmada kalktı ve dedi ki:
Olur mu; hukuk önce gelir, sonra icraat. Sizler hepiniz sustunuz, sizler
hepiniz sustunuz. Çünkü bu iktidar, bağımlı ve taraflı bir
yargıyı yarattı; sadece siyasi davalarda değil, bütün
yargı mekanizmasında bunu yarattı ve bunun acısını
çekiyoruz. Arka arkaya getirdiğiniz yargı paketleri, bu adalet
mekanizmasının nasıl yerle bir edildiğinin en açık
göstergesidir. Adalet reformu yapalım doğru dürüst. diye muhalefet
partileri defalarca konuştu, siz hiç kılınızı
kıpırdatmıyorsunuz.
Şimdi, bakın, başka bir şey daha
söyleyeceğim: Sizin Genel Başkanınız ya, daha evvel
söyledi, Selahattin Demirtaş hakkında Bırakamayız.
demişti daha önce, şimdi dedi ki:
Çıkaramayacaksınız. Ne hakkında bunu söylüyor Sayın
Genel Başkanınız, niye Çıkaramayacaksınız.
diyor? Çünkü Türkiyenin, altında imzası olan, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesine bağlı çalışan Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını
uygulamıyorsunuz, Türkiyeyi mahkûm ettirdiğiniz gibi bu
kararları da uygulamıyorsunuz. Sizin iktidarınız hem
sözleşmeyi hem mahkemenin parçası olmayı reddediyor.
İşte, sizin iktidarınız ve yürütme, yargıyı bu
hâle getirdi. Kobani davası bir tane örnek, bütün
konuşmalarınızda Davaları hızlandırın,
mahkûmiyeti verin. diyorsunuz. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum
Sayın Oluç.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, biraz evvel, değerli
KEMAL PEKÖZ (Adana) Bunların bir tanesine
Yalan. de görelim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) İşte, biraz sonra ne diyeceğimi
göreceksiniz.
Sonuç itibarıyla, hem grubumuzu hem AK
PARTİ iktidarını suçlayarak yargıya talimat
verdiğimizle ilgili bir sataşmada ve suçlamada bulundu; asla, gerçek
dışı.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Bırakamayız. ne
demek ya?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bununla ilgili hem de Hâkimler ve Savcılar
Kurulunun, efendim, niçin bir değişiklik
yaptığını da izah edeceğim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Şimdi, Sayın
Akbaşoğlu, sizinle tartışmak istemiyorum ama yerinizden bir
dakika söz vereyim. Bir sataşma yok, o kendi
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Nasıl sataşma yok Sayın Başkan?
BAŞKAN Efendim, bunu nasıl
çözeceğiz? Sataşmanın anlamı nedir? Bir hakaret mi etti
size? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OYA ERONAT (Diyarbakır) Etti, etti.
BAŞKAN Kendi cenahından
açıkladı durumu. Size bir sataşma yok burada, muhalefet partisi
bakış açısını koydu ortaya, bir sataşma yok.
Evet, iktidar sizsiniz, doğru ama yerinizden
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Şöyle: Hepsiyle ilgili hem şahsımıza,
hem grubumuza dönük
Bakınız, Sayın Başkan, grubumuza dönük
söylemediğini bırakmadığı hâlde, baştan
aşağı sataştığı hâlde Burada sataşma
yok. diyorsanız o, kamuoyunun da takdirinde. Rica ediyorum, apaçık
bir durumla ilgili, izahtan vareste olan bir hususu niçin böyle polemik konusu
yapıyorsunuz?
KEMAL PEKÖZ (Adana) Bırakamayız,
bırakmayız. demediniz mi?
BAŞKAN Sayın Başkan, Sayın
Grup Başkan Vekilim, bunu bu şekilde çözemeyiz. Tabii ki, muhalefet
partilerinin iktidarın icraatlarını beğenip
alkışlayacak hâlleri yok, sonuçta olumsuzlukları söylüyorlar,
kendi bakış açılarıyla söylüyorlar. Siz de onun doğru
olmadığını söyleyeceksiniz, bu, bir sataşma
değil, hepimiz aynı şeyi yapıyoruz burada.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Keşke doğru bir
şeyler yapsalar da alkışlasak.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Dolar 9,83
olmuş Sayın Akbaşoğlu, dolar 9,83 olmuş. Şekere
yüzde 47 zam geldi Sayın Akbaşoğlu, şekere yüzde 47 zam
geldi.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hayır, öyle doğru olup
olmadığıyla ilgili değil, açıkça Yargıya talimat
veriyorsunuz. diyor, vermiyoruz dolayısıyla bunu açıklayacağım,
evet; sataşmadan dolayı söz istiyorum Sayın Başkan.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Bırakamayız, bir an
önce bitirin. demek ne demek ya? Talimat değil de ne bu?
BAŞKAN Peki, buyurun Sayın
Akbaşoğlu, size sataşmadan söz veriyorum.
İki dakika süreniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Akbaşoğlu, bugünkü şeker zamları hakkında ne
düşünüyorsunuz efendim?
7.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun,
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında Adalet ve
Kalkınma Partisine sataşması nedeniyle konuşması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şunu açıkça ifade edeyim: Bir kimsenin tutukluluğuna, mahkemeden
çıkmasına, hapse girmesine Türkiye Cumhuriyeti devletinde
bağımsız ve tarafsız mahkemeler karar verir; bunun
dışındaki her türlü söz hakikat dışı, iftira
niteliğini taşır. (CHP ve HDP sıralarından gürültüler)
Bakın, sonuçta, 10 büyükelçi, yargımıza talimat vermeye çalıştı.
Sonuçta, yargımızın tarafsız ve bağımsız
olduğunu yürütme erki olarak da, yasama erki olarak da biz dile getirdik
ve dile getiriyoruz. Bunun dışındaki sözlerin hakikatle uzaktan
yakından alakası yoktur.
Kobani davası olarak zikredilen hususa gelince,
biraz araştırırsanız bakarsınız ki, ilgili
mahkemenin başkanı, maalesef, corona olması sebebiyle,
hastalığı sonunda da ameliyat olmak suretiyle, sağlık
nedenleriyle ara vermek durumunda kaldığı için... Tamamen teknik
anlamda basit bir işlem söz konusu olduğu hakikatini işte böyle
çarpıtarak, bu değişikliği siyasi bir talimat olarak
nitelendirerek bir çarpıtmayla kamuoyunun nezdine sunulmasını da
kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Hakikat başka, sizlerin
çarpıtması başka. Ben, bu nedenle bütün çarpık meseleleri
aynı şekilde kabul etmeyeceğimizi, işin hakikatini
kamuoyuna ifade edeceğimizi beyan ediyorum. Sonuçta yasama, yürütme ve
yargı erkleri birbirinden ayrıdır.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini de halkoyuyla milletimiz
benimsemiş ve yürürlüğe koymuştur. Bu konuda her erk, kendi
işlevini hakkıyla ifa etmektedir.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KEMAL PEKÖZ (Adana) Yeni gelen hâkim Ben
bilmiyorum niçin alındığını. dedi, Bilmiyorum.
dedi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım...
BAŞKAN Buyurun Altay.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, şunun için ayağa kalktım: Sayın
Akbaşoğlu, kürsüde, yasama organının tümünü
bağlayıcı bir laf etti.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hayır, biz dedim, biz. Yasama organı olarak biz
AK PARTİ; biz, biz, kendi grubum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Hayır, açın
bakın efendim. Yasama organı ve yürütme organı, Türkiyede
yargı bağımsızlığını tayin ve tescil
etmiştir. mealinde bir cümle kullandı. Bu, yanlış bir
ifadedir. Yasama organının en az yarısı, Türkiyede
yargının bağımsız olmadığı kanaatini
taşımaktadır, böyle düşünüyoruz. Yani yasama organı
adına Akbaşoğlunun konuşması, bütünü kapsayacak bir
konuşma yapması doğru değildir; bunu düzeltmesini talep
ediyoruz efendim.
BAŞKAN Peki.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan
BAŞKAN Müsaade edin.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Buyurun.
BAŞKAN Sayın Oluç
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Akbaşoğlu konuşurken kürsüde çarpıtma ve hakikat
dışı, iftira kelimelerini kullandığı için
sataşmada bulundu. Cevap hakkımı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bu, sataşma; evet.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Bu, sataşma
mı oluyor şimdi?
BAŞKAN Olmuyor maalesef ama sataşmadan
söz verdiğim için ona da sataşma diyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Yani olmuyor, bakın nasıl bir
davranış içerisindesiniz Sayın Başkan. Benimle polemik
yaptınız uzun süre ama hemen talebi yerine getirdiniz.
BAŞKAN İşte, polemik
yapmıyorum, size verdiğim için söz veriyorum, hakkaniyetli davranmaya
çalışıyorum ama tutumum hakkın bir usul
tartışması açabilirsiniz Sayın Akbaşoğlu.
Buyurun Sayın Oluç.
8.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, şimdi, bakın, biz
sorduk, çarpıtma ya da hakikat dışı bir şey yok,
sorduk, dedik ki
OYA ERONAT (Diyarbakır) Corona değil
miymiş?
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Evet, corona oldu,
mahkeme heyeti başkanı, corona oldu, on beş gün rapor
Zaten o
dönemde de duruşmalar görülmedi, burada bir şey yok. Ondan sonra,
ortaya bir rapor dedikodusu çıktı, bu raporun ne olduğu bir
türlü anlaşılamadı. Bir zaman geçti bunun üzerinden, o arada
yerine başkası baktı bir hafta boyunca. Sonra birdenbire bir
ameliyat hadisesi ortaya çıktı. Şu andaki mahkeme
başkanının yerine bakana sorduk, dedik ki: Nedir? En sonunda,
adam cevap veremedi, sıkıldı, utandı, dedi ki: Ben
bilmiyorum, ben bilmiyorum niye görevinden
alındığını. Şimdi, dolayısıyla siz
diyorsunuz ya çarpıtma filan diye, alakası yok. Altı ay vakit
verilmişti adama, altı ay, mahkeme heyeti başkanına.
Altı ay geçti, mahkûmiyeti çıkartamadı, mahkemeyi
sonuçlandıramadı diye görevden alındı. Dert budur esas
itibarıyla.
Şimdi, bakın, yahu, Bu can bu bedende
olduğu müddetçe Selahattin Demirtaş ile Osman Kavala cezaevinden
çıkamaz. demek ne demek oluyor; mahkemelere, yargıya müdahale
değil de nedir? Anayasanın 138inci maddesini çiğnemek
değil de nedir? Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz? Niye
çıkaramayacaksınız, niye Bırakamayız.
laflarını ediyor yürütmenin başındaki kişi, neden? Yani
sen savcı mısın, sen hâkim misin, nasıl
Bırakamayız. ya da Çıkaramayacaksınız. diyorsun?
Neden diyor bu lafları? Biz bunu soruyoruz ve buna cevabınız yok
çünkü siyasi müdahale açık ve net ortada. Bunlar yazıldı,
çizildi medyada duyuldu, görüldü; uydurmuyoruz. (HDP sıralarından
alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı)
Yerimden açıklama yapacağım efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
35.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun,
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Çok teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakın, evet, bu bir kalkışmaya sebebiyet
vermiştir, onun çağrısını yapmıştır, bu
nedenle Yargılanmalıdır ve ceza almalıdır. diyenler
de var.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Ben diyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Serbest kalmalıdır. diyenler de var. Bunun
kararını mahkeme verecek, tarafsız ve bağımsız
mahkeme, yargılama sonucunda verecek, bir. Kimse de talimat vermez, biz
buna müsaade etmeyiz.
KEMAL PEKÖZ (Adana) Etkin konumdaysanız
yapamazsınız onu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Talimat vermeye kalktılar, derslerini aldılar
10 büyükelçi. Her büyükelçi, her devlet bizden cevabını alır
arkadaşlar, merak etmeyin.
İki, bunun dışında zaten
kürsüden de meramımı anlattım. Bunun dışında,
daha başka izahatı da gerçekten zait görüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Ben teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
İYİ Parti Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
IX.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
İYİ Parti Grubunun, Eskişehir Milletvekili Arslan
Kabukcuoğlu ve arkadaşları tarafından, 15 Temmuz 2016 darbe
girişimi sırasında kaybolan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK),
Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) ve Jandarma Genel
Komutanlığına (JGK) ait kayıp veya envanter
dışı olduğu, sivil vatandaşlara
dağıtıldığı iddia edilen silahların
akıbetinin araştırılması amacıyla 27/10/2021
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Kasım 2021 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
10/11/2021
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 10/11/2021 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Dursun
Müsavat Dervişoğlu
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu
ve 19 milletvekili tarafından, 15 Temmuz 2016 -Türkiyenin en
karanlık ve kanlı gecelerinden birinin yaşandığı,
tüm ülkenin bedel ödediği bir gün olarak tarihteki yerini
almıştır- darbe girişimi sırasında kaybolan Türk
Silahlı Kuvvetleri (TSK), Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) ve Jandarma
Genel Komutanlığına (JGK) ait kayıp veya envanter
dışı olduğu, sivil vatandaşlara dağıtıldığı
iddia edilen silahların akıbetinin araştırılması
amacıyla 27/10/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerin 10/11/2021 Çarşamba günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN İYİ Parti grup önerisinin
gerekçesini açıklamak üzere söz talep eden Eskişehir Milletvekili
Sayın Arslan Kabukcuoğlu.
Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ
Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; parti grubumuzca verilmiş olan kayıp silahların
araştırılması ve bireysel silahlanmanın
azaltılmasıyla ilgili Meclis araştırması önerge
üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Sözlerime başlarken kaybımızın
83üncü yılına denk gelen Büyük Önder Atatürkü saygıyla
anıyorum.
Son yıllarda ülkemizde kayıp ve
çalıntı silahların sayısında bir artış söz
konusudur. İçişleri Bakanlığının faaliyet
raporlarında bu artışı çok rahatlıkla görmekteyiz.
2014 yılında 14 bin olan kayıp ve çalıntı silah
sayısı 2017 yılında 106 bine çıkmıştır.
2017den sonra İçişleri Bakanlığı bu konuda bilgi
vermediği için günümüzde kayıp silahların hangi seviyeye
ulaştığından bilgimiz yoktur.
Demokrasimizi kesintiye uğratmak için
milletimizin iradesini yok sayarak planlanan 15 Temmuz 2016 darbe
girişiminde darbecilerle mücadele gerekçesiyle Ankara Emniyet
Müdürlüğü tarafından bir grup vatandaşa silah
dağıtılmıştır. Bu silahların kime
verildiği ya da bunların kaydının olup
olmadığı bilinmemektedir. 15 Temmuz sonrası kaybolan silah
sayısının 100 bini geçtiği ve 20 tugayı donatacak
kadar olduğu iddia edilmektedir. Bu silahların zaman zaman adi
olaylarda, günlük olaylarda kullanıldığına şahit
olmaktayız.
Silahlanmayı durdurmayı amaçlayan bir
vakfın iddiasına göre ülkemizde 20 milyondan fazla kaçak silah
vardır. Ruhsatlı silah sayısının 1 milyon
olduğunu düşünürsek toplumdaki silahlanma çok yüksek seviyelere
ulaşmıştır. Ayrıca, Jandarma Genel
Komutanlığının 2020 Yılı Faaliyet Raporuna göre
silah bulundurma ruhsatı için 2019 yılında 13 bin başvuruda
bulunulmuşken 2020 yılında bu sayı yüzde 34ten daha fazla
artmıştır.
Ceza infaz kurumu istatistikleri ateşli silah
ve bıçak kullanmak suretiyle suç işleyip ceza infaz kurumuna
girenlerin sayısının yıldan yıla
arttığını ortaya koymaktadır. 2015 yılında 4
binden fazla ateşli silah yaralanması nedeniyle cezaevlerinde yatan
insan varken 2020 yılında bu sayı 8 bine
ulaşmıştır. Hükûmetin, derhâl, bireysel silahlanma, bu
silahlarla işlenen suçlar ve kayıp silahlar daha ciddi bir güvenlik
meselesine dönüşmeden, toplumun huzurunu kaçırmadan önleyici
alması gerekmektedir.
AK PARTİ Hükûmetinin son dönemdeki silahlara
yönelik düzenlemeleri ise bireysel silahlanmayı teşvik eder
niteliktedir. 2018 yılında İçişleri
Bakanlığının çıkardığı bir genelgeyle mermi
istihkakı sayısı 200 adetten 1.000e
çıkarılmıştır. Eylül 2021de Ateşli Silahlar
Yönetmeliğinde yapılan değişikliklerle insanların
silah sahibi olmaları kolaylaştırılmıştır.
Değerli milletvekilleri, kayıp ve
çalıntı silahları, bireysel silahlanmayı konuşurken
Genel Başkanımız Sayın Meral Akşenerin üzerinde
hassasiyetle durduğu kadın cinayetlerine de bir bakmak gerekir.
Örneğin, 2020 yılında hayatını kaybeden 300
kadından 170inin ateşli silahlar vasıtasıyla hayatına
son verilmiştir. Çeşitli sosyal medya platformlarında
ateşli silahların rahatça, bir tıkla alınıp
satılması konusu bunu çözülmesi zor bir konu hâline getirmektedir.
Kayıp silahlardaki ve silahlanmadaki artış, insanların
problemlerini silahlanarak çözmesinin önüne geçecek önlemler almamak toplumda
endişe ve korku ikliminin gezmesine davetiye çıkarmaktadır.
Bazı kesimlerin rövanşist ve intikamcı söylemleri dile
getirmeleri ve herhangi bir hukuki yaptırım görmemeleri toplumda
silahlanmaya karşı duyulan endişeyi artırmakta ve
kısmen insanları da silahlanmaya sevk etmektedir.
Vatandaşlarımızın ihtiyaç duyduğu güven
ortamını tesis etmek, bireysel silahlanma daha fazla ivme kazanmadan
kayıp silah iddialarını ciddiyetle araştırmak, bir Meclis
araştırması komisyonunun kurulması toplumsal
barış ve sükûnet için elzemdir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına söz talep eden Adana Milletvekili Sayın Kemal Peköz.
Buyurun Sayın Peköz. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA KEMAL PEKÖZ (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Partinin önergesi
üzerine grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Geçen temmuz ayında bu konuda, aynı konuda
biz de bir önerge vermiştik ama iktidar ortakları tarafından
reddedildi. Şimdi, kayıp silahlarla ilgili iddialar eskiden beri var,
her zaman vardı. 2017 yılında görülen bir adli vakada uzun
namlulu silahı kullanan kişi, 2016da, 15 Temmuz gecesi o silahı
aldığını söyleyerek bunu iyice açık hâle getirmiş
oldu. Bunun üzerine Ankara Valiliği de açıklama yaparak 15 Temmuz
gecesi silah dağıtıldığını söyledi ama ne
kadar silah dağıtıldığı, bunun kimlere
dağıtıldığı, geri
çağrılmasının yani yeniden istenmesinin sağlanıp
sağlanmadığı konusunda herhangi bir bilgi vermedi.
İçişleri Bakanlığının raporlarında, 2014
yılında 14.682 silahın, 2016 yılında ise 107.628
silahın kayıp olduğu yazılı. Dolayısıyla,
kaybolan silahlar nerede diye düşündüğümüzde bununla herhangi bir
yere ulaşmamız mümkün olmuyor. 1993 ve 1997 yılları arasında
Batman Valiliği yapan Salih Coşkun Şarman o zamanlar da
söylemişti, Biz, İsrailden 17 tane Uzi marka silah aldık ve
bunları kayıtlara geçirmedik. demişti. O silahlarla onlarca
yurtsever insan, aydın, iş insanı katledildi, özellikle
Batmanda ve Silvanda olmak üzere.
Dolayısıyla iktidara sesleniyorum: Bu,
bugünkü, sizin probleminiz değil, eskiden beri var olan bir problem ama
siz üzerine tuz biber ektiniz. Gelin, 90lı yıllardan beri kaybolan,
akıbeti belli olmayan, kimler tarafından
dağıtıldığı, kimler tarafından
kullanıldığı belli olmayan silahların akıbetini
araştıralım, soruşturalım ve Türkiye, böyle bir
garabetten kurtulmuş olsun. Aksi hâlde, yarın öbür gün çok daha büyük
belalarla baş başa kalınabilir. Her zaman iktidar siz
olmayacaksınız, yarın iktidar değiştiğinde ya da
farklı bir şey olduğunda aynı
sıkıntıları, şimdi bizler nasıl
yaşıyorsak sizler de o zaman yaşamış olursunuz. Onun
için kaybolan silah diye bir şey yoktur; kaybolan silah, bilerek
dağıtılan, bilerek belirli kesimlere verilen
Özellikle SADAT ve
Osmanlı Ocakları üzerinde örgütlenen bir yapının söz konusu
olduğu sık sık basına yansımakta. İktidarın
aleyhine herhangi bir eylem, bir şey söz konusu olduğu zaman da
bunların devreye girmesi ve sivil insanlara yönelik katliamlar yapması
söz konusu olabilecektir. Bunun önüne geçmek için bu önergeyi destekliyoruz ve
bir an önce araştırılıp gerçeğin meydana
çıkarılmasını, sağlanmasını istiyoruz.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Parti Grubu adına
söz talep eden İzmir Milletvekili Sayın Murat Bakan. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bakan.
CHP GRUBU ADINA MURAT BAKAN (İzmir)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle sonsuzluğa
uğurladığımız -83üncü yılında- Gazi Mustafa
Kemal Atatürkün anısı önünde saygıyla eğiliyorum;
rahmetle, özlemle anıyorum.
Değerli arkadaşlar, İYİ
Partinin grup önerisi kayıp silahlar konusu bu Meclisin gündemine çok
defa geldi, soru önergeleri verildi, Meclis araştırması
önergeleri verildi; 2018 yılında ben bu konuyu gündeme
taşıdım, bir soru önergesi verdim, defalarca gündemimize geldi,
gündeme gelmeye devam ediyor. Öncelikle bu kayıp silah meselesi nedir
arkadaşlar? Bu kayıp silah meselesinde bir şahsın
kaybettiği silahtan değil, bir orduyu donatabilecek miktarda silahtan
bahsediyoruz. Emniyet Genel Müdürlüğünün 2017 yılı Faaliyet
Raporunda 106 bin kayıp silahtan bahsediliyor. Önceki yıllara
bakıyoruz, kayıp silah sayısı ne mesela? 2013
yılında kayıp silah sayısı 76 bin, 2014
yılında bir anda kayıp silah sayısı 14 bine
düşüyor değerli arkadaşlar yani 60 bin silah ortadan kayboluyor;
2013 yılı Gezi Parkı direnişinin olduğu dönem sanki 60
bin silah birilerine verilmiş de geri toplanmış gibi bir
şüphe kafamızda uyanıyor. Arkadaşlar, daha sonra, 2014te
14 bin silah; 2015ten 2017ye, iki yıl içinde 90 bin artıyor Emniyet
Genel Müdürlüğünün faaliyet raporunda; 2016 yılına işaret
ediyor büyük ölçüde, darbe girişiminin olduğu dönem 90 bin
silahlık bir artış görünüyor. Ordu mevcutları 80 binden
başlar, düşünün silah sayısını, bir orduyu artı
bir tugayı donatabilecek miktarda silahtan bahsediyoruz.
Kafalarımızda soru işareti var Bu
silahlar nerede? diye. Bu silahlar, mesela, SADATa verilmiş olabilir mi?
Bu sorular da kafamızda dolaşıyor. Böyle bir iddianın
ortaya atılmasından sonra devletin yapması gereken nedir yani
yürütmenin yapması gereken nedir? Emniyet Genel Müdürlüğü bununla
ilgili bir soruşturma başlatır değerli arkadaşlar;
yargı, savcılık bununla ilgili soruşturma
başlatır. Emniyet Genel Müdürlüğünün içinde Biz
yıkalım, hukuk sonradan gelsin." diyen Soylunun
Bakanlığında bir soruşturma başlatıldı
mı bununla ilgili? Bir soruşturma başlatılmadı. Peki,
yargı bununla ilgili bir adım attı mı? Hani Hukuk yapar,
siz onu takip edersiniz. diyor ya Sayın Adalet Bakanı Abdulhamit
Gül, onun Bakanlığında cumhuriyet başsavcıları
bununla ilgili bir soruşturma başlattı mı? Bununla ilgili
bir soruşturma da yok. Biz bu kürsüden konuşuyoruz, aydınlar
yazıyor, çiziyor, basın yazıyor, televizyonlar bunu haber
yapıyor ama bununla ilgili ne yürütmede ne yargıda en ufak bir
hareket yok değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
MURAT BAKAN (Devamla) Peki, yasama organı
olarak bizim üzerimize düşen sorumluluk ne değerli arkadaşlar?
Bakın, bir silahla cinayet işlenir, siyasi cinayet işlenir,
faili meçhul olur, katliam olur, darbe olur, darbe girişimi olur
değerli arkadaşlar; bırakın tüm bunları, bir tek Türk
vatandaşının, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının
burnu kanasa bunun sorumluluğu yasama organı olarak bizim olur
eğer biz bu Meclis araştırmasını onaylamazsak.
Bakın, bu iş yılan hikâyesine döndü.
Eğer yürütme ve yargı gereğini yapmıyorsa bizim yasama
organı olarak gereğini yapmamız lazım. Denetim görevimiz
gereği artık bu işi bir konu olmaktan çıkarıp bununla
ilgili bir Meclis araştırması açmamız lazım
arkadaşlar. Bu Meclis araştırmasına olumlu oy
vereceğiz. Bu işin vebali -eğer onaylanmazsa burada,
reddedilirse- olumsuz oy verenlerindir diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz talep eden Antalya Milletvekili Sayın Kemal Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA KEMAL ÇELİK (Antalya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 10 Kasım.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkü rahmetle anıyorum.
İYİ Parti Grubunun 15 Temmuz darbe
girişimi sırasında kayıp veya envanter dışı
olduğu ve sivil vatandaşlara
dağıtıldığı iddia edilen silahların
akıbetinin araştırılması konulu verdiği grup önerisi
üzerine AK PARTİ Grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, aynı konuda daha
önceki yıllarda hem Cumhuriyet Halk Partisi hem de HDP bu önergeyi
vermişti. Buradan söyleyeceğimiz şu: Aynı şeyler
ısıtılıp ısıtılıp yüce Meclisin önüne
araştırma önergesi diye getirilmektedir.
Özellikle 15 Temmuzdan sonra kayıp silahlar ve
vatandaşa silah dağıtma gibi gerçek olmayan konular gündeme
getirilerek sanki hukuk dışı bir uygulama varmış gibi
güvenlik kuvvetlerimizi itham etme ve moral gücünü zayıflatma
politikası maalesef sistematik bir şekilde sürdürülmektedir.
Değerli milletvekilleri, İçişleri
Bakanlığı bu konuda açıklama yaptı. 15 Temmuz
sonrasında Bakanlık bünyesinde toplamda 24 silahın
kaybolduğu açıklandı. Jandarma Genel Komutanlığından
7 adet MP5, Ankara Emniyet Müdürlüğü envanterinde kayıtlı 3 adet
G3 piyade tüfeği, 11 adet Kaleşnikof tüfek, 1 adet MP5 makineli
tabanca, 1 adet kurusıkı tabanca olmak üzere 16 silah, 1 de
İstanbul Emniyet Müdürlüğü envanterine kayıtlı 1 MP5
makineli tabanca kaybolmuştur. Bunun dışında herhangi bir
silah kaybı veya silah dağıtılması asla söz konusu
değildir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye, terörle
mücadelesini hukuk kuralları çerçevesinde yürüten bağımsız
ve güçlü bir ülkedir. 15 Temmuzdan sonra FETÖden
arındırılmış Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, güvenlik
ve istihbarat teşkilatlarımız
sınırlarımızın içerisinde terörü bitirmiş,
sınır ötesine de gerçek bir akıl, doğru bir strateji ve
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın
vizyoner liderliğinde tüm mücadelelerde başarılı olarak
aziz milletimizin takdirini kazanmıştır. Bugün, Türkiye kimseden
emir almayan, kimseye boyun eğmeyen ve haklarını da kimseye
yedirmeyen bir ülkedir. Bu başarıdan rahatsız olan çevrelerin ne
düşündükleri, ne gibi hesaplar peşinde koştukları
umurumuzda bile değil; biz işimize bakıyoruz. Bu nedenle, bu
önergenin yararlı bir arayışa hizmet etmeyeceği
açıktır ve bu nedenlerle öneriye ret oyu vereceğimizi belirterek
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN İYİ Parti grup önerisini
oylarınıza sunmadan önce yoklama talebi var; yoklama talebini
karşılayacağım: Sayın Altay, Sayın Aydın,
Sayın Yılmazkaya, Sayın Ünlü, Sayın Bakan, Sayın
Barut, Sayın Bulut, Sayın Sertel, Sayın Bülbül, Sayın
Şevkin, Sayın Hancıoğlu, Sayın Gaytancıoğlu,
Sayın Şahin, Sayın Sümer, Sayın Keven, Sayın
Sarıaslan, Sayın Önal, Sayın Ünver, Sayın Polat, Sayın
Bayraktutan.
Pusula veren sayın milletvekilleri Genel
Kuruldan ayrılmasınlar.
Yoklama işlemini başlatıyorum, üç
dakika süre veriyorum, buyurun.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
yoktur, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.41
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.49
BAŞKAN: Başkan Vekili
Haydar AKAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN İYİ Parti grup önerisinin oylamasından
önce, istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemi
tekrarlayacağım.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Sisteme giremeyip pusula gönderen sayın
milletvekillerinin Genel Kurul Salonunu terk etmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN Toplantı yeter sayısı
vardır.
IX.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
İYİ Parti Grubunun, Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu
ve arkadaşları tarafından, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi
sırasında kaybolan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Emniyet Genel
Müdürlüğü (EGM) ve Jandarma Genel Komutanlığına (JGK) ait
kayıp veya envanter dışı olduğu, sivil
vatandaşlara dağıtıldığı iddia edilen
silahların akıbetinin araştırılması amacıyla
27/10/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10
Kasım 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN İYİ Parti grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaş ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili
Hakkı Saruhan Oluç tarafından, hayat pahalılığı
ve yoksullaşmayla birlikte ortaya çıkan sorunların
araştırılması amacıyla 9/11/2021 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Kasım 2021
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
10/11/2021
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu, 10/11/2021 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Hakkı
Saruhan Oluç
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
9 Kasım 2021 tarihinde Siirt Milletvekili Grup
Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul
Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından,
hayat pahalılığı ve yoksullaşmayla birlikte ortaya
çıkan sorunların araştırılması amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan (15202) grup numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak, görüşmelerinin 10/11/2021 Çarşamba günkü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisinin gerekçesini açıklamak üzere söz talep eden Batman Milletvekili
Sayın Necdet İpekyüz.
Buyurun Sayın İpekyüz. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA NECDET İPEKYÜZ (Batman)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik kriz ve krizle
beraber yoksulluk giderek her gün yaşamımızın
karşısında ve her gittiğimiz yerde daha da derin bir
şekilde etkisi ortaya çıkmakta. Peki, Türkiyede yoksullar kim,
giderek yoksullaşan kim? Türkiye büyüyor, büyüyor, büyüyor ama büyüyen,
bir azınlık; büyüyen, sadece bir kesim. Ama bunun yanında
giderek yoksullaşan var, giderek açlık sınırının
altında yaşayanlar var. Ne diyorlar? Açlık sınırı
ne? Açlık sınırı, sadece temel besin ihtiyaçlarına
ulaşabilmektir. Peki, yoksulluk ne? Temel besin ihtiyaçları
dışında, kirasını verebilmek, barınabilmek,
ısınabilmek, eğitim alabilmek, sağlık
koşullarına ulaşabilmek ve ulaşımı
karşılayabilmektir.
Şu anda, peki, Türkiyede asgari ücret ne
kadar? Asgari ücret şu anda açlık sınırının
altında. Türkiyede asgari ücretli sayısı nasıl? Giderek artıyor.
İşsizlik? Zaten işsizlikten söz etmiyorum. Peki, emekliler?
Emekliler de şu anda yoksulluk sınırının altında.
Peki, kamu emekçileri? Onlar da yoksulluk sınırının
altında. Diğer işçiler? Onlar da yoksulluk
sınırının altında. Peki, merdiven altında çalışan,
öğrenci olan, geçici olarak çalışanlar? Onlar da yoksulluk
sınırı altında. Bu ülkenin nüfusunun yarısından
fazlası, yoksulluk sınırının altında. Ve
diğer bir problem nedir? Çocukları
çıkardığınızda Türkiye ciddi bir yoksullukla
karşı karşıya.
Bir diğeri
Ne yaptınız? Çiftçi
yoksullaşıyor, esnaf yoksullaşıyor, küçük bir şekilde
çalışıp berber işleten, kahve işletenler artık
yoksuldur. Şu anda Plan ve Bütçe Komisyonunda sosyal yardımlar
konuşuluyor ve her seferinde övünülüyor Sosyal yardımlar artıyor,
sosyal yardımlar artıyor. Bir ülkede sosyal yardımlar
artıyorsa eşitsizlik söz konusudur; giderek azalması lazım,
muhtaç sayısının giderek azalması lazım ama bunun
gerekçesi nedir? Tercihlerdir. Niçin tercihlerdir? Arkadaşlar, vergiyi
topluyorsunuz, sermayeye veriyorsunuz; vergiyi topluyorsunuz, güvenlik
harcamalarına, şatafatlara harcıyorsunuz. Türkiyede değil,
dünyada yoksulluk 2 kavramla beraber çalışılıyor: Bir,
yoksun; hem yoksulsun hem yoksun, görmeyeceksin, üç maymunu oynayacaksın.
Bir diğeri, yoksulluğun çok fazla olduğu, derinleştiği
yerde yolsuzluk var. Yolsuzlukla ilgili bir işlem yapılıyor mu?
Hayır, yapılmıyor. Bakın, vergi
kaçakçılığı konusunda sürekli uyarılar geliyor.
Pandora denilen bir kutu açıldı, Türkiyede toplanması gereken
200 milyara yakın, 200 milyar dolar vergi -dolar diyorum- yurt
dışına gitti. Normalde bunlardan yüzde 30unun
alınması lazım. Bu Meclis yasa çıkarmıştı.
Alındı mı? Hayır. 60 milyar dolar, dolar şimdi
neredeyse 10 liraya gelecek, 600 milyar Türk lirası; bunu yoksullara
verseydiniz. Elektrik? Hayır. Doğal gaz? Hayır. İnternet?
Hayır. Temel ısınma? Hayır. İnsanlar şeker
alamıyor.
Biz Ağrıya gittik, Ağrıda ne
diyor pazardaki yurttaş? Yurttaş, değil domates, patates
soğan alamıyor. Salı pazarına gittik, ne diyor? Ben
peyniri artık kiloyla değil, paraya göre veriyorum. 5 liraya, 10
liraya peynir satıyorum. İnsanlar bu düzeye gelmiş. Ne oluyor?
Burada kaç sefer söylendi, akşam insanlar pazara gidip topluyorlar; ya
ucuzu ya da oradan artanları topluyorlar. Bunları biz görmediğimizde,
bunlarla karşı karşıya olmadığımızda
yoksulluk derinleşecektir. Peki bunun nedeni ne? Bunun nedeni
tercihlerdir. Tercihleri bu yönde kullanırsanız yoksulluğu
derinleştirirsiniz. Bakın, ne diyorlar biliyor musunuz, yurttaş
ne diyor? Bir canımız var, o canımız da
başımıza bela olmuş. Ya, intiharlar artıyor bu ülkede
yoksulluk olduğu için. İşsizlikten söz ettiğimizde kabul
etmiyorsunuz, yoksulluktan söz ettiğimizde kabul etmiyorsunuz ve ne
diyorsunuz? Büyüyoruz. Büyüyen sizsiniz; çoğunluk aç kalıyor,
çoğunluk yoksullaşıyor.
Peki, Türkiye'nin içinde nasıl bu oran?
Türkiye'nin içine baktığınızda, Türkiye'nin içinde de bir
rezalet durum var. Batman, Mardin, Siirt, Şırnak; Türkiye'de en
yoksul kentler. Ağrı, Bitlis, Muş, Hakkâri; Türkiye'de en fazla
işsizliğin olduğu yer, gıdaya en çok muhtaç olunan yer.
Bunu biz de söylüyoruz, biz defalarca söylüyoruz. Siz böyle
yaptığınız sürece, belli sorunlara çözüm
bulmadığınız sürece Türkiye'de eşitsizlikler
artmaktadır ama bunu TÜİK bile söylüyor, rakamlarla oynamasına
rağmen bunu TÜİK söylüyor. Ağrıdaki
hayvancılıkla uğraşan, tarımla uğraşan,
Batmandaki genç; perişan düzeyde, aç kesimde. İşsizlik,
yoksulluk arttığında tek dediğiniz Şu kadar
yardım ettik, şu kadar yardım ettik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Toparlıyorum.
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
NECDET İPEKYÜZ (Devamla) Yardım
dediğinizi sadakaya dönüştürmüşsünüz, insanlar kuyrukta,
insanlar toparlanıyor kuyruğa giriyor.
Bunun çözümü nedir? Çözümü gayet basit. Siz, ülkenin
gerçek sorunlarına çözüm bulursanız, barıştan yana
tavır koyarsanız, siz, sermayeden yana değil, büyük
çoğunluğu gözetirseniz, eşitsizlikleri önlemeye
çalışırsanız yoksullukla baş edersiniz. Nasıl ki
sağlıkta sadece bir organ büyüyorsa diğer organlar durup
artık patolojik bir şekilde, kanser bir şekilde
gelişemezse, şu anda yaptığınız budur. Diyorsunuz
ki: Biz bize yeteriz. İnanın, bütün bu toplum size yetmiyor;
doymuyorsunuz, doymuyorsunuz, doymuyorsunuz!
Gelin, yoksulluğu araştıralım,
hayır demeyin, gelin, araştıralım; gerçek nedenleri
nedir, çözümleri nedir, bu konuda çaba harcayalım.
Saygılarımı sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ Parti Grubu adına
söz talep eden Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
83üncü ölüm yıl dönümünde, Aziz Atatürkü ve
ecdadı rahmetle anıyorum.
Evet, hayat pahalılığı,
yoksullaşma, ekonomik kriz, aslında, iktidarın tercihidir; büyük
şehirleri kırsaldan gelen göçlere açan AKP siyaseti, kentlerde
geniş yığılmalara, çarpık yapılaşmalara ve
arabesk kentsel mahallelerin doğmasına yol açmıştır.
Gettolaşma artarken, kent işsizliği, bu siyasi tercihin bir
sonucudur. Tabii, bu durum aynı zamanda, büyük ölçüde, güvenlik sorununu
da doğurmaktadır.
Kırsalda ne olmaktadır? Kırsalda
yaşayan nüfusun yüzde 7ye kadar düştüğünü görüyoruz. Gerek
nicelik ve gerekse nitelik açısından kırsal kesim insanı
kan kaybetmiştir, üretim kültürü yok edilmiştir, milyonlarca hektar
arazi yanlış tarım politikaları yüzünden etkilenmektedir.
Türk milleti, kendi üretimiyle karnını doyuramaz hâle düşürülmüştür.
Bu yıl, ürettiğimiz buğday miktarı kadar buğday ithal
edilecektir.
Değerli milletvekilleri, on dokuz yılda 17
kez değiştirilen eğitim politikası yüzünden çökme
noktasına gelen eğitim sistemimiz artık diplomalı
işsiz üretme merkezi hâline dönüşmüştür, milyonlarca genç
işsizdir; bunun, milletimize çıkaracağı ailevi, sosyal,
kültürel faturası da cabasıdır. Artan hayat
pahalılığı ve yüksek enflasyon milleti canından
bezdirmiştir. Geçinemeyen, büyük sıkıntılar ve
bunalımlar yaşayan kitleler oluşmuştur. Asgari ücretin 3
bin lira dahi olmadığı günümüzde yurttaşlarımıza
iktidar olarak nasıl bir umut, nasıl bir gelecek vadedebiliriz?
Diğer taraftan, emekli
maaşlarının önemli ölçüde 1.500 lira düzeyinde olması
iktidarın insanlarımıza verdiği değerin de bir
göstergesidir. Asgari ücretle yaşayan, dolayısıyla açlık
sınırının altında yaşayan nüfusun genel nüfusa
oranının yüzde 70lere yaklaşması kabul edilebilir bir
durum değildir.
Değerli milletvekilleri, milletin belini büken
başka bir durum ise aşırı vergilendirmedir. Türkiyeyi o
kadar adaletsiz ve nefsi bir vergilendirme sistemine soktular ki KDV dâhil
dolaylı vergilerin genel vergi gelirleri içindeki payı yüzde 64e
kadar çıkmıştır; bu, bir zulümdür. AKP yüzünden
fakruzaruret içinde ve muhtaç duruma düşürülen halkımızın
bu çaresizlikten kurtarılması şarttır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) Evet, dikkatinize
bunları sunuyorum. Derhâl asgari ücretten kesintiler
kaldırılsın. Eğer azıcık insaf, izan, ahlak varsa
bu yapılmalıdır. Ölümle yaşam arasında bir çizgide 84
milyon insanı tutmak büyük bir vebaldir. Bu vebalden devletimizin bütün
organlarının kurtulması şarttır. AKPnin devletin
kaynaklarına musallat olması, yatırım ve üretim yapmaması,
geniş kitleleri ne yazık ki açlığa mahkûm etmiştir. Biz
İYİ Parti olarak, Millet İttifakı olarak geniş
kesimleri rahatlatacak sosyal politikalar uygulamak istiyoruz. Millet nezdinde
siyasal iktidar öyle görünüyor ki bütünüyle güvenini kaybetmiştir.
Ezcümle, yoksulluk ve yolsuzluk kangrenleşmiştir.
Saygılarımla. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz talep eden Adana Milletvekili Sayın Müzeyyen Şevkin.
Buyurun Sayın Şevkin. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana)
Yüce Meclisi ve bizi ekranı başında izleyen tüm
vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün 10 Kasım;
emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı
bağımsızlığı, akıl
dışılığa ve hurafelere karşı bilimi,
kapitalizme ve işsizliğe karşı eşitliği, otoriterlik
ve padişahlığa karşı demokrasiyi savunan Ulu Önder
Mustafa Kemal Atatürkü saygı, rahmet ve minnetle anıyorum, ruhu
şad olsun. (CHP sıralarından alkışlar)
Evet, değerli milletvekilleri, HDP grup önerisi
üzerine söz aldım. Bu cennet vatan ne yazık ki yurttaşlarımız
için yaşanmaz hâle iktidarınız tarafından getirildi. Döviz
kurları frenlenemiyor, enflasyon sürekli yükseliyor. İktidarın
aklayıcısı TÜİK, AKPnin işine gelecek şekilde
rakamları manipüle ediyor. Devriiktidarınızda intihar
vakaları 60 bine ulaştı arkadaşlar. 2021
yılının sadece ilk beş ayında 150 insan
Geçinemiyorum. diye intihar etmiş durumda. 23 milyon icra
dosyasıyla karşı karşıya ülke, 100 binin üzerinde
çiftçi haciz ve borç batağıyla karşı karşıya.
Şekere, otogaza, elektriğe her geçen gün zam geliyor.
İnsanlarımız aç arkadaşlar, perişan hâlde, sefalete
sürüklenmiş durumda. Gençlerimiz işsiz, geleceklerinden
kaygılı. Bakın, sendikaların yaptığı
araştırmaya göre, bekâr bir çalışanın açlık
sınırı 4 bin lira, yoksulluk sınırı ise 10 bin
liraya ulaşmış durumda. Siz ne kadar asgari ücret veriyorsunuz
arkadaşlar? Açlık sınırının altında, 2.825
beş lira, bir de üstelik bundan vergi alıyorsunuz. Yani asgari
ücretten vergi almak da neyin nesi; bunu da halkın takdirine
bırakıyorum. 1.500 lira emekli maaşı alanlar var
arkadaşlar. Yani gerçekten varın siz hâlini düşünün. Allah'tan
korkmuyor musunuz arkadaşlar? Bu insanlar nasıl geçinecek 1.500
lirayla? Biz çarşıda, pazarda
karşılaştığımız emeklilerle
konuştuğumuz zaman Açız. diyorlar Açız.. Yani bu insanların
feryadını duymuyor mu iktidar milletvekilleri? Taş mı
yiyecek bu insanlar arkadaşlar? Gerçekten, halktan bu kadar mı
koptunuz?
Bakın, sadece ev kiraları geçen yıl
yüzde 75 artmış. Hayat pahalılığı
katlanılmaz hâle geldi. Elektrik, şeker, su, yağ, her şey
Hani övünüyordunuz ya kuyrukları önledik diye, çok şükür yağ
kuyrukları, benzin kuyrukları
İnsanlar artık evinde,
maalesef, tencere kaynatamaz hâle geldi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) Hemen
tamamlıyorum Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Devamla) Evet,
kadınından erkeğine herkes borç batağı içerisinde.
Bebek mamalarını kilit altına aldınız. Motorin,
benzin, LPG; her türlü zam nedeniyle insanlar geçinemez durumdalar. Ve
çıkıp Sayın Diyanet İşleri Başkanı bir gün
işsizlik, bir gün açlık, bir gün ekmek konusunda fetva vermezken
evine ekmek götüremeyen insanlara Karides yemeyin, midye yemeyin,
zararlıdır. diyor. Evet, Bayat ekmekten nasıl yiyecek
yapılır? diye maalesef, gazetelerinizde
Evet, çok şükür, bir
şey öğrettiniz vatandaşa. Çöpten toplayarak nasıl yemek
yapılır? bunu gösterdiler. Bu görüntüler Yüreğirden
arkadaşlar, Adanadan bu görüntüler; insanlar çöpten ekmek topluyor, yoksulluk
bu boyutlarda. Siz, maalesef, bu yoksulluğu engellemek değil, tamamen
bu yoksulluktan beslenmek üzere iktidardasınız ama merak etmeyin, biz
halkın sorunlarına talibiz.
Geliyor gelmekte olan, hiç merak etmeyin. (CHP
sıralarından alkışlar)
ENGİN ALTAY (İstanbul) Az kaldı,
az.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz talep eden Ankara Milletvekili Sayın Orhan Yegin.
Buyurun Sayın Yegin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN YEGİN (Ankara)
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; aziz milletimizi ve
onu temsil eden Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Vefatının 83üncü yıl dönümünde Gazi
Mustafa Kemal Atatürkü de saygı ve rahmetle anıyorum.
Kıymetli milletvekilleri, yoksulluk tüm
dünyanın mücadele etmesi gereken ve mücadele ettiği bir olgu. Bütün
toplumlarda, gelişmiş süper ekonomilerde, hepsinde oranları
farklı farklı olsa da mücadele yöntemleri farklı şekillerde
olsa da önemsenip azaltılmaya çalışılsa da
çalışılmasa da bütün toplumların, bütün dünyanın,
moderninden geri kalmış ülkelere kadar hepsinin çok önemli bir
problemi.
Biz, rekabetçi bir düzenin savunucusu olmayıp
rekabetçi düzende kim ne yapıyorsa, nasıl karnını
doyuruyorsa, nasıl iş sahibi oluyorsa nasıl ayakta durabiliyorsa
dursun, herkes rekabetine göre pozisyonunu alsın diyen değil,
paylaşımcı, paylaşımcı bir düzenin
savunucuları olarak, paylaşımcı bir siyaseti bütün dünyaya
aşılamaya çalışan bir siyasetin sahibi olarak bu
yoksullukla mücadele konusunda iktidara geldiğimiz ilk günden beri çok
önemli politikaları hayata geçirdik. Bitirebildik mi, tamamen yok oldu mu,
bütün gelir grupları çok iyi düzeyde bütün hayatın
ihtiyaçlarını karşılayacak derecede gelir elde edebilir
hâle geldi mi, çoluğuna çocuğuna, torununa her istediğini
sağlayabilecek kadar bir gelir düzeyine ulaşabildi mi; bunu iddia etmiyoruz
elbette ama hem yoksullukla hem çaresizlikle hem bir başına
kalmışlıkla hem kimsesizlikle büyük bir mücadele ortaya koyup
kimsesizlerin kimsesi, sessiz milyonların sesi olma iddiasını
ortaya koyarak hem ekonomimizi büyüterek bu büyümeden kaynaklı istihdam
olanaklarını artırıp insanlarımızın daha
rahat iş bulmasını sağlamaya çalışarak, kendi
ekmeğini kazanabileceği imkânları çoğaltarak hem dünyaya
sattığımız ürünlerin değerini daha yüksek nitelikli
ürünler üretme ve daha çok gelir elde etme ve bu elde ettiğimiz geliri
ülkemizin bütün kesimlerine pay etme mücadelesini ortaya koyarak hem gaz
arayarak hem petrol arayarak hem teknoloji üreterek hem her türlü problemle
mücadele ederek ülkemizi ayakta tutmaya çalışarak büyük bir
başarıyı bu anlamda ortaya koymuş bir iktidarız,
Cenab-ı Allaha sonsuz şükürler olsun.
Yoksulluğu bitirmek gibi büyük bir hedefimiz
var. Şimdi Sosyal yardımlar artıyorsa fakirleşme
vardır. Anlayışı, belki başka ülkeler
incelendiği zaman doğru olabilir ama Türkiye'de sosyal yardımların
artması, miktarının çoğalmasının nedeni
fakirleşmenin artmasından ziyade sosyal yardımlarla ilgili
işte o paylaşımcı yaklaşımın,
dayanışmacı yaklaşımın ortaya koyduğu
hassasiyettir ki iktidara geldiği yıl 4 başlıkta ödenen
sosyal yardımları, 42 başlıkta ödeme yapılır hâle
getirerek fakirleşmenin arttığını değil...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ORHAN YEGİN (Devamla) Başkanım,
teşekkür ederim.
hassasiyetin arttığını,
paylaşımın arttığını, insan
hayatını nasıl rahatlatabiliriz, onun sırtındaki yükü
nasıl hafifletebiliriz ve onu bir parça daha hayata karşı
nasıl güçlü tutabiliriz anlayışının bir
yansıması olduğunu söylemek isterim.
Batman, Siirt, Şırnak yoksulluğun en
fazla; Ağrı, Hakkâri, Van işsizliğin en çok olduğu
iller! deyip bunu siyaset tarzımıza bağladı hatip. Bunu
hoş bulmam.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) Yirmi yıl, yirmi
yıl
ORHAN YEGİN (Devamla) Oraların niçin
kalkınamadığı, bütün yatırımların nasıl
engellendiği, ne pahasına oralara yollar, barajlar, köprüler,
hastaneler, istihdam sağlayıcı firmalar, işletmeler kurmaya
çalıştığımız açık ve ortadadır.
Kıymetli milletvekilleri, sürem daraldı,
meselenin özeti şudur: Dünyada bir pandemi vardır, son iki üç
yılda şuradan alıp şuraya getirdiğimiz refah, pandemi
etkisiyle, evet, şuraya, halkın, vatandaşın refahı
inmiştir ama biz, Allahın izniyle, bütün toplumsal kesimlerin
taleplerinin farkındayız, sorunlarının
farkındayız, büyük bir mücadele ortaya koyacağız. Belki arz
talep zincirinden dolayı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN YEGİN (Devamla)
fiyatları
aşağı çekemeyeceğiz ama halkın gelirini yükseltecek
çok kıymetli adımları önümüzdeki günlerde hayata
geçireceğiz ve sizler de buna şahit olacaksınız.
Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokrat Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.-
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan, muhtarların sorunlarının tüm
yönleriyle araştırılarak bunlara ilişkin çözüm
yollarının tespit edilmesi amacıyla verilmiş olan (10/2642)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 10 Kasım 2021 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 10 Kasım 2021
Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Engin
Altay
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel
görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan muhtarların
sorunlarının tüm yönleriyle araştırılarak bunlara
ilişkin çözüm yollarının tespit edilmesi amacıyla verilmiş
olan (10/2642) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurulun 10 Kasım 2021 Çarşamba
günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin gerekçesini açıklamak üzere Artvin Milletvekili Sayın
Uğur Bayraktutan.
Buyurun Sayın Bayraktutan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin)
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu/Ve yıldızlar öyle
ışıltılı, öyle ferahtılar ki/ Şayak
kalpaklı adam, nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden/ Güzel ve
rahat günlere inanıyordu/ Ve gülen bıyıkları ile duruyordu
ki mavzerinin yanında/ Birdenbire beş adım sağında onu
gördü/ Paşalar onun arkasındaydılar/ O saati sordu/Paşalar
Üç dediler/ Sarışın bir kurda benziyordu/ Ve mavi gözleri çakmak
çakmaktı/ Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi durdu/
Bıraksalar/ İnce, uzun bacakları üzerinde yaylanarak/ Ve
karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak/ Kocatepeden Afyon
Ovasına atlayacaktı. (CHP sıralarından
alkışlar)
Büyük anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün
muhtarları konuşuyoruz, 10 Kasımda, muhtarların
sorunlarını konuşuyoruz. Muhtarların sorunları
nelerdir? Bir mahallenin şehremini, bir mahallenin en güvendiği
kişiyle alakalı, muhtarlara ilişkin ne yazık ki
yıllardan beri bir yasal düzenleme yok. 82 kanunda, 354 maddede muhtar
adı geçiyor ama biz, muhtarların yetki, görev ve
sorumluluklarını belirleyen, sosyal haklarını düzenleyen
bir muhtarlık kanununu Parlamentodan geçiremedik. Bu konuda, Cumhuriyet
Halk Partisi Meclis Grubu olarak, 105 madde olarak hazırlamış
olduğumuz taslağı Parlamentoya sunuyoruz ve bunu önümüzdeki
dönemde muhtarların sorunları açısından hiçbir problem
yaşamayacakları, kendi güvenceleriyle ilgili sorun
taşımayacakları bir düzeni vadediyoruz değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, bunlar neler? Bir muhtarlık
kanununun mutlaka olması gerekir değerli arkadaşlarım.
Bunun dışında, birleşik oy pusulasında
muhtarların isimlerinin olmaması, muhtarların birleşik oy
pusulalarında milletvekilleri, belediye başkanları, il genel
meclisi ve belediye meclis üyeleri gibi temsil edilmemeleri ciddi bir sorun
yaratıyor. Şu anda kulağımıza geliyor ki muhtar
seçimlerinin yerel yönetim seçimlerinden ayrıştırılarak
ayrı bir seçimle yapılmasına ilişkin bir hazırlık
var. Eğer böyle bir hazırlık yapılırsa, insanlar yerel
yönetim seçimlerinde bile ilgi göstermiyorlar neredeyse, bunu muhtarlık
seçimlerinde göstermemeleriyle alakalı bir kaygıyı muhtarlar
yüreklerinde taşımaktadırlar değerli
arkadaşlarım.
Bir muhtarlık evinin yapılmasına ilişkin
talepleri var. İmar planlarına işlenerek, nasıl diğer
kamu kurumlarla alakalı evler varsa, muhtarlar da kendilerine özgü bir
muhtar evinin olmasına ilişkin talebi yeniliyorlar değerli
arkadaşlarım. Sayın Genel Başkanımız, daha önce,
bunu birçok kere de ifade etti, toplumun bir bölümü, olayı anlamayanlar
bunu tebessümle karşıladı, ama mutlaka bir yardımcı
personelin muhtarlarda olmasına ilişkin bir talep var. Bu nasıl
oluyor? İl özel idaresi olan yerlerde, il özel idaresinden verilecek olan
bir personelin, belediye sınırları içerisinde olan
muhtarlıklarda da belediyeler tarafından karşılanabilecek
bir personelin olması muhtarların işlerini
kolaylaştıracaktır. Bunların ücretlerinin de ilgili
kurumlardan karşılanmasına ilişkin gerçek anlamda bir talep
var değerli arkadaşlarım.
Biz, vaatlerimizde köy tüzel kişiliklerinin
mutlaka kurulması ve köy tüzel kişiliklerinin iptal edilmesi
nedeniyle, özellikle, bürokrasiyle boğuşan muhtarlıkların
ve oradaki çevre halkının yaşadığı
mağduriyetlerin giderilmesi açısından ciddi bir
çalışma olmasını, bu sorunların gündeme getirilmesini
talep ediyoruz değerli arkadaşlarım.
Bunun dışında diyoruz ki:
Muhtarların ayrı bir bütçesi olmalı. Eğer bir olay varsa
bir köyde, bir mahallede, bir yerleşim biriminde ihtiyacı olan
kişilerle alakalı durumu en iyi bilen muhtarlar değerli
arkadaşlarım, Hükûmet bilmiyor ama muhtar biliyor. Acil bir müdahale
gereken hâllerde bunların bağımsızca kullanabileceği
bir bütçenin olmasına ilişkin bir talep var, bu talebin de mutlaka
yasal düzenlemelerle yerine getirilmesi gerekiyor. Özellikle sosyal
yardımlarla alakalı yardımların yerine
ulaştırılması anlamında bir mahallede ve yerleşim
biriminde oradaki ihtiyaçları en iyi bilenin muhtar olduğunu
biliyoruz ve muhtarların bu konuda gerekli yasal güvenceye
kavuşturulması, sosyal yardımların muhtarlar
aracılığıyla dağıtılmasına ilişkin
mutlaka gerekenlerin yapılmasını istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bir
yerleşim yerindeki belediye meclisleri yerleşim yeriyle alakalı
kararlar alıyor, sorunlara ilişkin tartışma gündemi
maddeleri yaratıyor ama ne yazık ki olayın asli unsuru
olması gereken muhtarlar masada yok. Biz, mutlaka belediye meclisinde
muhtarların temsil edilmesini, bulundukları mahalleyle alakalı
sorunlar gündemde tartışılıyorken bunların da
masanın etrafında bağlayıcı şekilde
oylarıyla karar alma mekanizması içerisinde olmasını
istiyoruz.
Bunun haricinde, mutlaka ve mutlaka Türkiye
muhtarlar birliğinin kurulmasını istiyoruz değerli
arkadaşlarım.
Muhtarlar bir de şunu istiyorlar: Bakın,
geçen hafta Artvin'den merkez muhtarları benim misafirim oldular, üç, dört
gün boyunca Parlamentoyu, Ankara'da önemli yerleri ziyaret ettiler; ne
yazık ki maaş kavramıyla muhtarları yan yana
koymadığımız için, ödenek diye bir garabeti muhtarlara
layık gördüğümüz için değerli arkadaşlarım,
görevlerinden ayrıldıkları andan itibaren, görev süresinde orada
bulunmadıkları için maaş alamıyorlar, ödenekleri kesiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla)
Başkanım, bağlıyorum.
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Devamla) Teşekkür
ediyorum Başkanım.
Bizim muhtarları anlayabilmemiz için,
muhtarların kamu görevlisi olduğunu anlayabilmemiz için Türk Ceza
Kanunu'nun zimmet, ihtilas, irtikap gibi o dar kalıpları içerisindeki
kamu görevlisi sıfatıyla hatırlamamamız gerekiyor
değerli arkadaşlar. Muhtarların mutlaka -biraz önce ifade
ettiğimiz- sosyal haklarıyla, mali haklarıyla alakalı
düzenlemelerin yapılmasını istiyoruz. Bir an önce bu ödenek
kavramını çöpe atmalıyız, muhtarların sosyal
güvenceleriyle alakalı maaş kavramını dile getirmeliyiz. Bu
konuda konuşmamın başında da ifade ettim, 105 maddelik bir
kanun teklifini sunuyoruz. Bu sorunların giderilmesi anlamında
Parlamentonun ortak bir noktada buluşmasını, muhtarların
bir an önce bu sorunlardan uzaklaştırılması anlamında,
muhtarlara daha refahı düzeyinin oluşabileceği güzel bir
ortamı sunma anlamında partilerin ortak bir noktada
buluşmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ Parti Grubu adına
söz talep eden Konya Milletvekili Sayın Fahrettin Yokuş.
Buyurun Sayın Yokuş. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN
YOKUŞ (Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi İYİ Parti Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti devletimizin kurucusu Ulu Önder
Mustafa Kemal Atatürkü, vefatının 83üncü yılında
saygı, minnetle yâd ediyor; ruhu şad, mekânı cennet olsun
diyorum. Bu vesileyle 2013 yılında AK PARTİ
iktidarının okullarımızda yasakladığı Andımızı
bir kere daha buradan okumak isterim: "Türk'üm, doğruyum,
çalışkanım. İlkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak;
yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Ey
Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan
yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk
varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk'üm diyene!"
(İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) Buradan
ant olsun ki İYİlerin iktidarında, okullarımızda
andımızı çocuklarımıza tekrar okutacağız.
Bu, şeref sözüdür; bu, namus sözüdür. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, büyük Atatürk
muhtarlarımızla ilgili Muhtarlarımız demokrasinin temel
taşıdır. demiştir. Gerçekten de muhtarlarımız
vatandaşlarımız ile devlet arasında âdeta bir köprü
vazifesi üstlenmişlerdir. Bilindiği gibi, muhtarların mesai
saati yoktur; her zaman, her koşulda, gece gündüz demeden
vatandaşın hizmetindedirler. Mahalle muhtarları trafik memuru
gibidirler âdeta. Attığı her imzanın sorumluluğu var
ama yetkisi yoktur. Başı ağrıyan, her türlü ihtiyacı
olan hatta aç kalan muhtara koşar.
Muhtarlar birçok kamu kurumuyla
bağlantılıdır; mahallî idarelerden tutunuz da Emniyet,
adliye, nüfus idaresi, askerlik şubesiyle hep beraber
çalışır. Köyünde, mahallesinde çok sayıda görev ve hizmeti
üstlenmişlerdir. Görevi çoktur, bunun
karşılığında maalesef yetkisi yoktur. Muhtar yetkisiz
bir yetkilidir.
Değerli milletvekilleri, Büyükşehir
Yasasıyla köylerin mahalleye dönüşmesiyle köy
muhtarlarının yetkileri tırpanlandı, köy tüzel
kişiliğin elindeki bütün mal varlığına el konuldu.
İktidarın getirdiği Büyükşehir Yasasının neden
olduğu bu sorun, köylerin sınırlarında, özellikle mera ve
yaylalarda muhtarların yabancılara müdahale edememesine hatta
onların, Jandarmanın da yetkisinin dışında
kalmasına neden olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) Devletimiz
muhtarlara herhangi bir demirbaş, eşya, büro malzemesi vermemektedir,
muhtarlar bunları kendisi karşılamak zorunda kalmaktadır.
Devlet memurlarının çalışma bürolarının
düzenlendiği gibi muhtarların da çalışma büroları
mutlaka düzenlenmelidir. Muhtarlar, mahallesinde yaşayan kişilerin
kayıtlarıyla ilgili MERNİS sistemine dâhil edilmelidir.
Muhtarlara mahallede toplanan vergilerden bütçe ayrılmalıdır.
Muhtarlar belediye meclislerinde ve tüm komisyonlarda söz sahibi olmalı,
tüm çalışma ve proje süreçlerine dâhil edilmelidir. Muhtarların
yetkisi yok, sadece sorumluluğu var. Muhtarlar, yine hepimizin bildiği
gibi son yıllarda gelen evrakların yarıdan fazlası icra
dosyalarıyla dolu ve bu dosyalarla boğuşmaktadır.
Bu vesileyle, biz muhtarlarla ilgili bu
araştırma önergesine İYİ Parti olarak destek veriyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına söz talep eden Iğdır Milletvekili Habip Eksik.
Buyurun Sayın Eksik. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HABİP EKSİK
(Iğdır) Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Muhtarların çok sayıda sorunu var,
gerçekten ciddi problemleri var. Bunların başında
muhtarların ödeneklerinin çok düşük olması durumu var,
bürolarının masraflarını kendilerinin
karşılaması durumu var; elektrik, su, internet gibi bütün
masrafları kendileri karşılıyorlar. Gece
çağırıldıkları zaman gidip gerçekten çok zorlu
işler yapıyorlar. Ve araç yok, araç tahsisi yapılmıyor;
kendi ücretleriyle gidiyorlar, maalesef ciddi sorunlarla da karşı
karşıya kalıyorlar. Evrak giderlerini vatandaşlardan
alamıyorlar çünkü kendi seçmenleri, doğal olarak alamıyorlar.
Nüfusla ilgili ciddi sorunlar var. Bazı
muhtarlıklar 130 bin, 140 bin; bakıyorsunuz, bir tane muhtarlık
da 20 bin nüfuslu bir köy. O açıdan hani nüfusla ilgili ciddi anlamda bir
uçuk durum söz konusu ve giderler çok fazla olabiliyor. Mesela
Diyarbakırda bir mahalle, Bağcılar Mahallesi, 137 bin nüfuslu
bir mahalle.
Yine, maaş kesintisi
On günden fazla bir izin
kullanırsa maaşı kesiliyor muhtarların. Azaların
hiçbir kazancı yok, hiçbir özlük hakları yok, bu konuyla ilgili ciddi
bir sorun var. Seçimlerde kendi giderlerini kendileri
karşılıyorlar, hiçbir ödenek almıyorlar. Velhasıl
muhtarların özlük haklarıyla ilgili ciddi sorunları, eksikleri
var.
Ama muhtarların en büyük sorunları, AKP
iktidarının yarattığı ceberut sistemin
yaptığı siyasi mobbingdir. Bakın, net söylüyorum: AKP
iktidarı muhtarlara siyasi bir mobbing uyguluyor valiler ve kaymakamlar
eliyle. Bunu nasıl yapıyor? Şöyle: Gidiyor Senin köyünde, senin
mahallende AKPye oy çıkmadı. O zaman senin mahallene, senin köyüne
hizmet gelmeyecektir. Senin köyünde şu kadar oy çıkmalı.
diyerek tehdit ediyor. Eğer yapmazlarsa muhtarlar, o muhtarlara ya kayyum
atıyor ya da gözaltına alıyor. Benim seçildiğim seçim
döneminde, 2018de seçime üç gün kala 18 muhtarı bir gecede gözaltına
aldılar; suçsuz, günahsız, hiçbir hukuki gerekçe göstermeden üç gün
gözaltında tuttular gözlerini korkutmak amacıyla.
AKP iktidarının orada, illerde ve
ilçelerde resmen temsilciliğini yürüten kaymakam ve valiler
muhtarların HDPli siyasetçileri karşılamalarına dahi izin
vermiyorlar. Eğer karşılarlarsa ciddi anlamda da onların
bölgelerine hizmet yapılması noktasına engel koyuyorlar, hem
belediyelerde hem de il özel idarelerinde maalesef bu durumla karşı
karşıya kalıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
HABİP EKSİK (Devamla) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Bakın, kayyum dedim, kayyum sistemiyle
korkutuyorlar dedim. Evet, yanlış duymadınız
arkadaşlar, AKP iktidarı iradeyi gasbetme, halk iradesini çalma
sistemini muhtarlıklarda dahi yapıyor. Bakın, Diyarbakırda
11 muhtara kayyum atadı, azalarından birilerini onun yerine seçme
durumu varken yapmadı, kayyum atadı. Iğdırda 4 muhtara
aynı şekilde kayyum atadı. Batmanda 4üne kayyum atadı.
Kısacası, halkın iradesini çalma, halkın iradesine ipotek
koyma sistemi muhtarlıklarda dahi var. Saraya gönderme adı
altında AKP iktidarı maalesef muhtarlara diz çöktürme, siyasi olarak
diz çöktürme politikası yürütüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HABİP EKSİK (Devamla) O açıdan, biz
muhtarların sorunlarının çözülmesi adına bu önergeye evet
diyeceğiz ama bu sorunların da eklenmesi, bu sorunlara da çözüm
bulunması gerektiği kanaatindeyiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz talep eden İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Demir.
Buyurun Sayın Demir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DEMİR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
CHP grup önerisi için söz almış
bulunmaktayım. Ayrıca, konuşmama başlamadan önce,
Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı ve
cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürkü rahmetle, minnetle yâd
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, muhtarlar bizim için
son derece önemli, bir defa demokratik siyaset için vazgeçilmezlerimizdir.
Muhtarlar çünkü insanların bilerek, görerek, tanıyarak seçtikleri
yegâne şahsiyetlerdir ve hizmet süreleri içerisinde de o bulunduğu
mahallenin bir defa hafızalarıdırlar, otoritesidirler, akil
insanlarıdırlar, yedieminleridirler ve her şeyden önce
mahallenin en ufak bir sıkıntısına sahip çıkan bilge
insanlarıdır. Bu açıdan muhtarlar aslında devletin bu büyük
organizasyonunun içerisinde millete dokunan devletin o müşfik
kollarıdır, ayaklarıdır, gözleridir, dokunan elleridir. Bu
açıdan da muhtarlık sistemini son derece önemsiyoruz yani devleti bir
büyük iş makinesi gibi düşünürseniz âdeta milletin söküğünün
dikildiği yerdir muhtarlık. Bunu nasıl yaparlar? Bunu yerel
yönetimler aracılığıyla yaparlar, kaymakamlık
aracılığıyla, valilikler aracılığıyla
yaparlar ve bunun Türkiye Cumhuriyetinde ilk defa farkına varan ve
muhtarlarımıza en önemli değeri veren de Sayın
Cumhurbaşkanımızdır. 1994 yılında
seçildiğinde Sayın Cumhurbaşkanımız bütün hizmetlerini
muhtarlarla birlik içerisinde, onlarla iletişim içerisinde
gerçekleştirmiştir. Cumhurbaşkanı olduktan sonra da
Külliyeye davet etmek suretiyle de toplumun bütün hassasiyetinin muhtarlar
üzerinden alınması açısından da son derece önemlidir.
Şimdi, grup önerisine gelirsek CHPnin: Bir,
birinci maddede diyor ki CHP grup önerisinde Hükûmetin muhtarlara layık
gördüğü 420 liralık bir ödenek. 420 liralık bir ödenek söz
konusu değil arkadaşlar. Biz İçişleri
Bakanlığından konuyla ilgili bilgi
aldığımızda 2.631 lira. dediler. Acaba doğru mu?
Koca CHPnin önerisinde 420 lira yazıyor, bu doğru mudur, değil
midir? diye muhtarlara sordum, arayıp muhtar derneklerimize,
muhtarlarımıza sorduk. Hani gönül isterdi ki buraya önergeyi
hazırlamadan önce, bu kadar çok önemsediğiniz
muhtarlarınıza keşke bir de sorsaydınız. Neticede,
muhtarlarımız 2002 yılında 97 lira alırken şu
anda 2.631 lira alıyorlar. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ayrıca Hükûmetimiz 1.330 lira her ay onlar adına
SGK primlerini de ödüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
MUSTAFA DEMİR (Devamla) Değerli
arkadaşlar, yine grup önerinizin bir tanesinde de Ülkede muhtarların
kimliklerinin ve rozetlerinin aynı olmasıdır diyorsunuz,
talebiniz bu. Bu zaten iki yıldır yapılıyor.
İçişleri Bakanlığının bir yönergesiyle şu
anda tüm muhtarlar bütün ülkemizde aynı kimliği kullanıyorlar.
Eskiden, haklıydınız, her kaymakamlık kendine göre bir
muhtar kimliği ve formatı oluşturuyorlardı ama şimdi
Türkiye Cumhuriyetindeki bütün muhtarlar tıpkı milletvekilleri gibi
aynı kimliği ve aynı rozeti kullanıyorlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Üçüncüsü, yine Muhtarlar görevlerini
tamamladıktan sonra tabancaları için ruhsat harçları ödenmesin.
demişsiniz. E zaten iki yıldır bu böyle. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Hem de nasıl biliyor musunuz?
Üstelik de muhtarlar bir dönem bile muhtarlık yaptıktan sonra
taşıdıkları silahın ruhsat ücretlerini ömür boyu
ödemiyorlar. Bunu sizinle paylaşmak istedim.
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Buyurun Sayın Bayraktutan.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Başkanım,
ben 16 maddelik bir gündem konuştum, sayın konuşmacı
hiçbirine cevap vermedi, 16 madde.
MUSTAFA DEMİR (İstanbul) Resmî
önergesinde neyse ben ona cevap verdim.
UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) Ben onları
konuşmadım, 16 madde konuştum, sayın konuşmacı
hiçbirine cevap vermedi, 16 maddenin hiçbirine cevap vermedi.
MUSTAFA DEMİR (İstanbul) Resmî önergeye
cevap verdim.
BAŞKAN
Anlaşılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Sayın Fendoğlu
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
36.-
Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlunun, Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün vefatının 83üncü yıl dönümüne ve Malatyada bir
binada meydana gelen göçük felaketine ilişkin açıklaması
MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Son Türk devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal
Atatürkü ve silah arkadaşlarını vefatının 83üncü
yıl dönümünde saygıyla sevgiyle, özlemle anıyorum; ruhları
şad olsun.
Dün, Malatyamızda 2 katlı kâgir
binanın çökmesi sebebiyle göçük altında kalan 13
vatandaşımız sağ salim
çıkarılmıştır, Rabbim şifalarını
versin; can kaybı olmaması sevincimizdir. Olaya anında müdahale
eden AKUTa, AFADa, büyükşehir belediyesine, sağlık
müdürlüğümüze ve Malatyalı hemşehrilerimize teşekkür
ederim. Rabbim ülkemizi, milletimizi her türlü beladan ve afetlerden korusun.
Teşekkür ederim.
IX.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.-
AK PARTİ Grubunun, gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 10 Kasım 2021
Çarşamba günkü birleşiminde 9/11/2021 tarih ve (3/1709) esas
numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin okunarak
görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ve 285
sıra sayılı Kanun Teklifinin İç Tüzükün 91inci maddesine
göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin
önerisi
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
10/11/2021
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 10/11/2021 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Muhammet
Emin Akbaşoğlu
Çankırı
Grup
Başkan Vekili
Gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmında bulunan 272 sıra
sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 1'inci
sırasına, bastırılarak dağıtılan 285
sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ise kırk sekiz saat geçmeden,
yine bu kısmın 2'nci sırasına alınması ve bu
kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
10 Kasım 2021 Çarşamba günkü (bugün)
birleşiminde 09/11/2021 tarih ve (3/1709) esas sayılı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresinin okunarak görüşmelerinin
aynı birleşimde yapılması ve bu birleşimde 272
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
11 Kasım 2021 Perşembe günkü
birleşiminde 285 sıra sayılı Kanun Teklifinin birinci
bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
16 Kasım 2021 Salı günkü birleşiminde
285 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
285 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin 16 Kasım 2021 Salı günkü birleşiminde
tamamlanamaması hâlinde, 17 Kasım 2021 Çarşamba günkü
birleşiminde 285 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
18 Kasım 2021 Perşembe günkü
birleşiminde 259 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan
işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
çalışmalarını sürdürmesi,
285 sıra sayılı Kanun Teklifinin,
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve
bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
|
285 sıra
sayılı Tokat Milletvekili Mustafa Arslan ve İstanbul Milletvekili
Abdullah Güler ile 37 Milletvekilinin İcra ve İflas Kanunu ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/3911) |
||
|
Bölümler |
Bölüm
Maddeleri |
Bölümdeki
Madde Sayısı |
|
1. Bölüm |
1
ila 29uncu Maddeler |
29 |
|
2. Bölüm |
30
ila 54üncü Maddeler |
25 |
|
Toplam Madde
Sayısı |
54 |
|
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisi üzerinde söz talep eden Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Hakkı Saruhan Oluç.
Buyurun Sayın Oluç. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın vekiller; saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, önümüzdeki günlerde yargıyla ilgili
bir kanun teklifini konuşacağız. Ben de yargıyla ilgili bir
konuyu size aktarmak istiyorum. 10 Kasım 2021 tarihli Resmî Gazetede
yayınlanan 31665 sayılı Gözlem ve Sınıflandırma
Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle, mahpusların
gözlem değerlendirmelerine dair tekrar değerlendirme süresi altı
aydan üç aya düşürüldü, bu durum yeni. Şimdi, ben size sorsam Bu nedir?
diye, diyeceksiniz: İyileştirme, altı aydan üç aya
düşürmüşler. Yani altı ay beklemiyor mahpuslar üç ayda mesele
hallolacak diye. Hâlbuki öyle değil. Yani baktığınızda
uzaktan iyileştirme gibi gelebilir üç ay erkene çekilmiş olması
ama aslı böyle değil. Çünkü neden? Son dönemde özellikle
cezaevlerinde artan hak ihlallerinin en önde gelen sorumlusu bu idare ve gözlem
kurulları, maalesef böyle. Ne yapıyorlar biliyor musunuz?
Aralarında çok sayıda hasta mahpus da bulunan onlarca mahpusun
cezası bitmiş olmasına rağmen, bu kurullar tarafından
bu mahpusların infazları yakılıyor ve cezaevlerinde
tutulmaya devam ediliyorlar. Yani yatmış kişi yirmi sene; yirmi
beş sene, otuz sene yatan var arasında, infazını yakmaya
kalkışıyor bu gözlem kurulları. Yani bunun altı aydan
üç aya indirilmesi iyileştirme değil. Bu gözlem
kurullarının olması zaten başlı başına bir
hukuksuzluk. Yani bu kurullar, âdeta yargı yetkisini kullanarak ikinci bir
ceza oluşturuyor ve Anayasanın amir hükümleri dâhil tüm hukuku ihlal
ediyor ve cezasını infaz etmiş kişilerin tahliyesi soyut,
kanaate dayalı gerekçelerle engelleniyor. Bu, kabul edilebilir bir
şey mi? Belli bir suç isnadıyla ceza verilip cezası infaz edilen
kişiyi İşlediği suçtan pişman değil. diyerek
yeniden cezaevinde tutmaya çalışmak, tam da mahkemelerin
üstlendiği bir işi yapmaya kalkışmak idare ve gözlem
kurullarının işi midir aslında? Değildir. Yani siz
mahkeme değilsiniz ki esas itibarıyla. Böyle bir hukuksuzlukla
karşı karşıyayız, defalarca bunu dile getirdik. Bunu
hem Meclisteki İnsan Hakları Komisyonunda dile getirdik hem Adalet
Bakanlığına bu konuda başvurularda bulunduk ama bu
hukuksuzluk hâlâ ortadan kalkmış değil ve Resmî Gazetede
yayınlanan bu kararla gözlem değerlendirmelerinin üç aya indirilmesi
cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini, sorunları ortadan
kaldıracak bir durum kesinlikle değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Bunların çözümü
için yapılması gereken, ivedilikle idare ve gözlem kurulu sisteminin
kaldırılmasıdır esas itibarıyla ve infaz yakma
hukuksuzluğuna son verilmesidir. Cezaevlerinde infazını
tamamlamış kişilerin talepleri özellikle bu
doğrultudadır, bunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
Şöyle garip bir durumla karşı karşıyayız,
cezaevlerinde de bu böyle, cezaevi dışında da bu böyle: Yani bu
gözlem kurulları kendilerini âdeta mahkeme gibi değerlendirmeye
başlamış vaziyetteler. Aynı şekilde, biliyorsunuz -OHAL
Komisyonu var bir tane, kurulmuş olan- mahkeme olmayan ama mahkeme yetkisi
gibi bir yetkiyi kullanan ve kendilerini mahkeme sayan bir OHAL Komisyonuyla
karşı karşıyayız, onlar da hukuksuz kararlar
veriyorlar sürekli. Bu işleyişten bir an evvel vazgeçilmesi
gerekiyor. Bu vesileyle bu konuyu gündeme getirmek istedim.
Teşekkür ediyorum dinlediğiniz için. (HDP
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz talep eden Adana Milletvekili Sayın Burhanettin Bulut.
Buyurun Sayın Bulut. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BURHANETTİN BULUT (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; pandeminin devam ettiği, insan
sağlığının ne kadar kıymetli olduğunun
yeniden farkına varıldığı bu dönemde ilacın,
doktorun, eczacının ne kadar önemli olduğunu fark ettik. Ancak
ülkede son dönemlerde bir alışkanlık var; bir mesele kriz hâline
gelinceye kadar o mesele görmezden geliniyor. Ülkede ekmek fiyatları
artınca bunun sebebinin buğday üretimindeki eksiklik, ithalata neden
olan tarım politikası olduğunu bırakıp
fırıncıyı suçluyoruz. Ya da eğitim sistemindeki
bozukluklar; aidiyet olarak orayı hak etmeyen insanlar
atandığında buna itiraz eden öğrencileri terörist ilan
ediyoruz. Bu ülkede hemen hemen tüm kesimler, Hükûmeti eleştirdiği
andan itibaren bir şekilde ya terörist ilan edildi ya da suçlandı.
Manav, keza, aynı şekilde. Son olarak da zincir marketler; ülkedeki
fiyat artışlarının sebebi sanki marketçilermiş gibi
onlar denetlendi, ceza aldılar. Şimdi de ülke ilaç krizine gidiyor.
Eczaneye gittiğinizde reçetenizde 5 adet kalem var ise o ilaçların
hepsini aynı eczaneden alma şansınız kalmadı. 26
Ekimde bölgemde bir basın açıklaması yaptım, videolu;
eczanede yaptım o açıklamayı 164 tane kalem ilaç piyasada yok.
diye. On gün sonra Türk Eczacıları Birliği bir basın
açıklaması yaptı, yaptığı basın
açıklamasında 645 adet ilacın olmadığını
ifade etti. 100 kalem ilaç hiçbir şekilde yok, diğer kalemlerde
sayıları stok seviyesinin altına düşmüş durumda. Nedir
bu ilaçlar? Grip ilaçlarında, ağrı kesicilerde,
aklınıza gelecek tüm ilaçlarda bir eksiklik var, ama buna ilişkin
bir çözüm önerisi ya da bir çaba yok çünkü kurumlar maalesef başka
işlerle uğraşır hâldeler. Sosyal Güvenlik Kurumu sürekli
bir yolsuzluk dosyasıyla ya da görevden alınmalarla şu anda
uğraşıyor. Bu sorun ne zaman çözülecek? Hayati ilaçlar
kalmayınca mı çözülecek ya da eczane rafları
boşaldığında mı çözülecek ya da eczacıyı
suçlayarak bu sorunu çözecek misiniz?
İşte, İstanbuldaki eczacılar
-herhâlde iktidarın sürekli birilerini suçlamasından dolayı
Aman, bizi de terörist ilan etmesinler. diye- Eczanede
bulamadığınız ilaçların sorumlusu eczacınız
değildir. diye eczanelerine afiş astılar. Bunun
yarattığı sorun o insanların halk
sağlığı açısından sıkıntıya
girmelerine vesile olur. Peki, bu sorun neden kaynaklanıyor? Bu sorunun üç
tane sebebi var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
BURHANETTİN BULUT (Devamla) Hemen
bitiriyorum.
Birincisi, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve
siyasi kriz; ikincisi, döviz kurlarındaki artış; üçüncüsü de
ilaç fiyat kararnamesi. İlaç fiyat kararnamesinde ilaçların
fiyatlandırılması yılda 1 defa yapılıyor, o da
şubat ayında. Zaten yıl sonuna doğru ilaç eksikliği
hissedilirdi. Ancak şu anda, şubat ayına gelmeden, ilaç
depolardan alınamaz hâlde, eczanelerde stok düşmüş durumda; sebebi,
ilacın dışa bağımlı olması ve döviz kuruna
göre fiyatlandırılıyor olması. Şu anda ilaç
fiyatlandırılmasındaki döviz kuru, avro tutarı 4,57dir
yani siz, Türkiyedeki ilacın fiyatlandırılmasını
4,57den yapıyorsunuz. Peki, bugün Türkiyede döviz kaç para? Avro 11
liraya gelmiş durumda yani neredeyse 3 katı. Böyle bir durumda, bu
sektörün ne ayakta kalma şansı var ne de ilaçları eczanede
yeterince bulma şansı var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BURHANETTİN BULUT (Devamla) Kriz Geliyorum.
diyor ancak iktidar yine üç maymunu oynamaya devam ediyor.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.47
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Haydar AKAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince Anayasanın 92nci maddesine göre verilen
Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin görüşmelerine
başlıyoruz.
Tezkereyi okutuyorum:
X.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Cumhurbaşkanlığının, Türkiye Cumhuriyeti ile
Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve
Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden
kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin gözlenmesi,
ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın
sağlanması amacıyla, Türkiyenin yüksek menfaatlerini etkili
şekilde korumak ve kollamak üzere, hudut, şümul, miktar ve
zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkezin görevlerinin ifası yönünde
hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için 17/11/2020 tarihli ve 1272 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kararıyla verilen izin süresinin Anayasanın
92nci maddesi uyarınca 17/11/2021 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1709)
8/11/2021
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Azerbaycan'ın işgal altındaki
topraklarını kurtarma mücadelesinde elde ettiği
başarılı netice ve sahada oluşan yeni durum sonucunda,
Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya tarafından imzalanan 9/11/2020 tarihli
Üçlü Bildiride bölgedeki istikrarın korunması amacıyla
öngörülen faaliyetler devam etmektedir.
Uluslararası hukuk ve meşru egemenlik
hakları temelinde, toprak bütünlüğü dâhil tüm haklarını
savunabilmesi için sürecin başından itibaren Azerbaycan'a güçlü
destek veren Türkiye, bölgede barış ve istikrarın korunup
güçlendirilmesi ve bunu kolaylaştıracak biçimde iktisadi
altyapının inşa ve ihyası için önemli girişimlerde
bulunmaktadır.
Türkiye'nin Rusyayla birlikte
oluşturduğu, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin görev
yaptığı Ortak Merkez, faaliyetlerine başarıyla devam
etmektedir. Türkiye, Ortak Merkez vasıtasıyla da bölgenin
güvenliğine ve taraflar arasında güven inşasına katkı
sağlamaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin Ortak
Merkezdeki görevlerine devam etmesi, Türkiye'nin bölgedeki etkin ve
yapıcı rolünün ve ulusal çıkarlarımızın bir
gereğidir.
Bu mülahazalarla, 16/8/2010 tarihinde imzalanan
Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik
Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması
hükümlerinden kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin
gözlenmesi, ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın
sağlanması amacıyla, Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili
şekilde korumak ve kollamak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı
Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin, Ortak Merkezin görevlerinin ifası yönünde
hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için, 17/11/2020 tarihli ve 1272 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kararıyla verilen iznin süresinin 17/11/2021
tarihinden itibaren bir yıl uzatılması hususunda gereğini
Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi üzerinde, İYİ Parti Grubu adına söz talep eden
İstanbul Milletvekili Abdul Ahat Andican konuşacaktır.
Buyurun Sayın Andican. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ABDUL AHAT
ANDİCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün 10 Kasım. Bu münasebetle attığım bir
mesajla sözlerime başlamak istiyorum: Büyük Atatürk, senin naçiz vücudun
10 Kasım 1938de toprak oldu fakat hayallerin, fikirlerin, ideallerin her
10 Kasımda milletinin gönlünde ve ruhunda yeniden doğup büyümekte ve
yayılmakta. Türk milleti var oldukça bu döngü güçlenerek devam edecek.
Saygıyla, sevgiyle, minnetle, rahmetle...
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Bir yıl önce burada, yine, yüce Meclis
Azerbaycanla ilgili bir tezkereyi onayladı ve tezkereyi kabul etti. Bu
tarihte, 17 Kasım 2020de çıkarılan bu tezkerede
yaptığım konuşmanın başlangıcında bir
şeyler söylemiştim. Öncelikle, bunları burada tekrarlamak
istiyorum: Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir ateşkes
anlaşması imzalandı biliyorsunuz. Şu anda önümüzdeki soru
şudur: Bu anlaşma Karabağ sorununu nihai bir çözüme
ulaştırdı mı yoksa ulaştırmadı mı?
Cevap: Hayır maalesef. Benim inancıma göre, asıl Karabağ
sorunun halledileceği dönem şu anda başlıyor, ama diplomasi
masasında ama uluslararası siyaset boyutunda. Azerbaycan, Türkiye ve
Türk dünyası için çok büyük bir anlam taşıyan bu zaferi,
Azerbaycan'ın zaferini hamasi nutuklarla kutlamak yerine, gerçekçi bir
bakış açısıyla şimdiden tespitler yapmanın ve
geleceğe yönelik projeksiyonlar hazırlamanın gerekli
olduğunu düşünüyorum hem Türkiye açısından hem Azerbaycan
açısından.
Bugünkü konuşmamda Kafkasya jeopolitiği ya
da Kafkasya bölgesindeki dengelerle ilgili siyasetle alakalı
değerlendirmeler yapmayacağım. Sadece Karabağ sorunu
açısından geleceği belirleyecek en önemli gördüğüm iki konu
üzerinde konuşmak istiyorum. Geçen yıl konuşurken de
kaygılarımı gündeme getirdiğim iki konunun birincisi, bu
üçlü anlaşma sonrasında ortaya çıkan Rus etkinliği ve
Azerbaycanın, Azerbaycan ordusunun geri almasına izin verilmeyen
Karabağ topraklarına Rus Barış Gücünün
yerleştirilmesiyle ilgiliydi. Rusya gözetiminde Azerbaycan, Ermenistan ve
Rusya üçlüsünün imzaladığı ve maalesef, Türkiye'nin
dışarıda bırakıldığı antlaşmaya
giden yolu hatırlarsak neden kaygılandığım da
anlaşılacaktır. Azerbaycan ordu birliklerinin Karabağ
dâhilinde olan Şuşa kentini aldığını
hatırlıyorsunuz ve ondan sonra başkent Hankendiye yani
Ermenilerin ifadesiyle Stepanakerte yönelmişti Azerbaycan ordusu fakat
birdenbire Putin 2 ülke liderini de Moskovaya çağırdı ve
önlerine bir anlaşma metni koydu.
Değerli milletvekilleri, Hankendi ile
Şuşa arası kaç kilometre biliyor musunuz? Ben söyleyeyim,
Değerli arkadaşlar, askerî uzman
değiliz ama herkes bunu rahatça söyleyebilir; bir ön hazırlık
olmadan iki gün içerisinde bu kadar büyük bir potansiyeli getirip
yerleştiremezsiniz. Yani, bu da bize bir şey gösteriyor; Rusya bu
işi önceden planlamış, nerede müdahale edeceğini biliyor.
Şimdi, böylece Putin ne sağlamış oldu? Bir, Minsk Eş Başkanlarını
devre dışı bıraktı; iki, Türkiyeyi devre
dışı bıraktı; üç, Sovyetler Birliği
yıkıldığı dönemde terk etmek zorunda
kaldığı Azerbaycan topraklarına geri döndü ve bu kez bir
jandarmalık göreviyle ve barışı koruyucu bir unvan
altında. Böylece Putin bu olayın anahtar şahsı ve Rusya
anahtar gücü hâline dönüştü.
Değerli arkadaşlar, bu gelişmeyi
niçin önemsiyorum, niye anlattım bunları? Eski Sovyet
coğrafyasında Rusyanın bugün Barış Gücü olarak
bulunduğu üç yer var; değerli arkadaşlar; biri; Ukrayna ile
Moldova arasındaki Transdinyester bölgesi. Bu bölge, Sovyetler
Birliği dağıldığında kendi
bağımsızlığını ilan etmişti fakat
Moldova bunu kabul etmedi. Bugün gelinen noktada, Transdinyester bölgesinde
Barış Gücü adı altında Rus askeri var ve Moldova bu
bölgeye hâkim olamıyor. Diğer iki bölge ise Gürcistanın
içerisinde değerli arkadaşlar; Abhazya ve Güney Osetya. Bu iki bölge
de Sovyetler Birliği dağıldığından itibaren
Gürcistandan ayrılabilme mücadelesine başladılar Rusyanın
desteğiyle ve daha sonra Rusya ilginç bir şey yaptı değerli
arkadaşlar, bu bölge insanlarına Rus pasaportu verdi. Sonuçta, bu iki
bölgeyi, Abhazya ve Güney Osetyayı Rusyanın uzantısı
hâline getirdi. Bugün Gürcistan haritası içerisinde görülen bu iki bölge,
aslında artık Gürcistan hâkimiyetinde değiller, Gürcistandan
defakto ayrılmış durumdalar ve Rusyanın uzantısı
hâline gelmiş durumdalar.
Şimdi, Rusyanın bu uygulamaları
ortadayken benim kaygım, geçen yıl itibarıyla gündeme
getirdiğim kaygı işte buydu; Dağlık
Karabağın da Rus eksenli bir cumhuriyet hâline dönüştürülebilme
riskiydi. Ve nitekim, Dağlık Karabağa gelen Barış
Gücü Komutanı Rüstem Osmanoviç Muradov, Kababağa gelir gelmez, bu
bölgede Ermenilerin kurduğu sözde Artsakh cumhuriyetinin lideri -veya
cumhurbaşkanı diyorlar onlar- Harutyunyanla görüşme
yaptı ve geçen yıldan beri yaptığı her toplantıda
Harutyunyan, bu sözde cumhuriyetin bayrağıyla beraber iştirak
ediyor değerli arkadaşlar.
Şimdi, Rus Savunma
Bakanlığının web sitesinde neredeyse iki ay öncesine
kadar böyle bir cumhuriyetin var olduğu, bayrağıyla vesaire
görülüyordu. 10 Kasım tarihli anlaşmaya göre 2 bin civarında
asker bulundurması gereken Rusya, bugün çeşitli adlar altında
rakamı 5 binin üzerine çıkarmış durumdadır ve burada,
Azerbaycandaki bazı stratejik merkezler, bugün Rusyanın bu bölgede,
bu sözde cumhuriyeti kalıcı hâle getirmek için bir politika
uyguladıklarını ifade ediyorlar değerli arkadaşlar,
Türkiye'de biz bunun pek farkında değiliz. Ermenistan ise başka
bir şey yapıyor, bu bölgeyle ilgili ilişkilerini
Dışişleri Bakanı üzerinden kuruyor, sanki bu ayrı bir
cumhuriyetmiş gibi. Başka bir şey daha söyleyeyim, bu sözde
cumhuriyetin cumhurbaşkanı bir kararname yayımladı ve
2022ye, 2023e kadar bu sözde cumhuriyetin 18 yaşına girmiş
vatandaşlarının mecburi askerlik sistematiğini
başlattı. Bu, şu anlama geliyor: Bir askerî yapılanma
ayrı olarak kurulmakta. Dolayısıyla, değerli
arkadaşlar, burada tabii bir soru sorulabilir: Bizim oradaki Türk-Rus
gözlem noktası bu konuda başarılı olabilir mi, bunu engelleyebilir
mi? Hayır. Neden? 1 general ve 38 askerî personelimizin görev
yaptığı bu merkez, sadece Karabağda ateşkesi devam
ettirmekle, kontrol etmekle yükümlü ve bunu havadan yapıyor. Merkez zaten
Azerbaycanın Ağdam kentinde. Dolayısıyla, bu
Barış Gücünün yaptığı uygulamaları,
oluşturduğu altyapıyı engelleyebilme şansına
sahip değil. Bütün bu verilerin farkında olmamız gerekiyor, yüce
Meclise bunu aktarmayı bir görev biliyorum. İktidarın da
politikalarını oluştururken yalnızca Azerbaycan zaferiyle ilgili
genel değerlendirmelerin ötesinde, geleceğe yönelik olarak
Dağlık Karabağda Rus destekli bir cumhuriyetin ortaya
çıkarılabileceğini ve bu olayın Azerbaycan için ve Türk
dünyası için uzun yıllar ciddi bir sorun olacağını
söylemiş oluyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi,
Karabağ meselesiyle ilgili gördüğüm ikinci önemli meseleye geliyorum.
Bu, sadece Karabağla ilgili önem taşımıyor, Türk
dünyasıyla ilgili önem taşıyor, Türk dünyasıyla. Nedir bu?
Zengezur Koridoru. Zengezur Koridoru 10 Kasım tarihli anlaşmanın
9uncu maddesiydi -aklımda yanlış kalmadıysa- fakat bir
koridor tanımlanıyor ama koridorun ne zaman
yapılacağı, kim tarafından yapılacağı, ne
kadar bir genişlikte olacağı; hatta kara yolu mu, demir yolu mu,
yoksa tünel mi olacağı -ki 45 kilometrelik bir alandır- bu
konularla ilgili hiçbir belirti yok, kesinlik yok; sadece bir kesinlik var, bu
koridor açıldığı zaman bunu Rus sınır
muhafızları kontrol edecek ve o süreci devam ettirecek. Bakın,
Rusyanın iki önemli kazanımından söz ediyorum ve değerli
arkadaşlar, bu maddeyle tabii, Rusya sadece Karabağı kontrol
etmekle kalmıyor, Türk dünyasının ezelî ve ebedî hayali olan,
hülyası olan kara sistematiği üzerinden birleşmeyi
sağlayacak olan geçidin kontrolörü hâline dönüşüyor. Ben, geçen
seneki konuşmamda, Ermenistan Başbakanının buna
karşı çıkacağını ve Ermenistan yönetimlerinin
bunu yokuşa süreceklerini söylemiştim, ifade etmiştim. Nitekim,
Ermenistan Başbakanı, Zengezur Koridoruyla ilgili hemen hemen her
soru yöneltildiğinde, böyle bir koridora ihtiyaç
olmadığını; yalnız, İranla
imzaladıkları, Tahran-Erivan arasındaki geleceğe yönelik
bir demir yoluna hem Nahçıvandan hem Azerbaycandan bağlantı
yapılmak suretiyle bu görevin ifa edilebileceğini söylüyor
değerli arkadaşlar.
Bir başka konu var bu olaydan sonra ortaya
çıkan. Nedir o? İran. O güne kadar, Zengezur Koridoruna kadar olan
-daha doğrusu- Ermenistan işgali altında olan bazı bölgeler
İran sınırına kadar uzanmaktaydı. Dolayısıyla,
İran, Dağlık Karabağa doğrudan ulaşım
imkânı bulabiliyordu fakat şimdi Azerbaycanın kontrolüne
geçmiş durumda, Azerbaycan İranın iletişimini ve
ulaşımını engelliyor.
Değerli arkadaşlar, İran bunun
üzerine -takip eden arkadaşlar hatırlayacaklar- İsrailin
Azerbaycana verdiği Arrow füzelerinin -sattığı daha
doğrusu- sınırlarına yerleştirildiği ve bu
füzeleri kontrol eden radar sistematiğinin de İran
coğrafyası üzerinde etkili olduğu iddiasıyla belki de
tarihinin en büyük askerî tatbikatlarını Azerbaycan
sınırında yapmaya başladı. Rahatsızlık
nereden geliyor? Zengezur Koridoru gerçekleşirse İran devre
dışı kalacaktır. Başka bir özel iş daha var.
Nedir? Bugüne kadar Nahçıvandan Azerbaycana ya da Azerbaycandan
Nahçıvana olan ulaşım, taşıma hep İran üzerinden
yapılmaktaydı değerli arkadaşlar. Zengezur Koridorunun
açılması durumunda İran devre dışı
kalacaktır, İranın sıkıntısı budur.
Bir başka olay daha var. Nedir o? Çinin 1916
yılından itibaren dünya gündemine soktuğu -aslında 1914ten
ama uygulama olarak da 1916dan itibaren- Tek kuşak, Tek yol Projesi.
Çinliler bunu modern İpek Yolu olarak tanımlıyorlar ve
müthiş kaynak aktarılan bir proje. Bu projenin bazı
boyutlarının da Türkiyede olduğunu -Ambarlı Limanı
vesaire gibi- biliyoruz. İşte, bu proje, Çinden başlayıp,
daha doğrusu, Doğu Türkistan üzerinden geçip Türkistan
cumhuriyetleri, İran üzerinden Türkiyeye doğru gelişte
potansiyel geçiş yolu, biraz önce konuştuğumuz, işte, o
Zengezur Koridorunun açılması düşünülen veya istediğimiz
bölge oluyor. Böylece devreye bir de Çin girmiş oldu. Bakın, sonuçta
Zengezur Koridoru, değerli arkadaşlar, sadece Ermenistan ile Türkiye
veya Türk dünyası arasında bir mesele olmaktan çıktı, bugün
artık, çok uluslu, dolayısıyla da çok bilinmeyenli bir denklem
hâline dönüştü. Bunu iyi değerlendirmemiz ve dikkatle takip etmemiz
lazım.
Ermenistan, bu konuyu biraz önce altını
çizerek vurguladığım gibi devamlı yokuşa sürecek, bu
konuyu kabul etmeyecek ve Rusya da bölgedeki kontrolünün devam edebilmesi için
böyle bir koridorun açılmaması yönünde açıktan açığa
olmasa da Ermenistan arkalı bu konuya destek verecek.
Şimdi, tabii, Türkiye olarak bizim ne
yapmamız lazım, ne yapabiliriz? Oturup bu meseleyi bu şekilde
görerek üzerinde stratejik değerlendirmeler yapmakla ancak çözüm
bulabiliriz, hamasi zafer nutuklarıyla değil değerli
arkadaşlar.
Şimdi, tabii ki Ermenistanın ikna
edilmesi en kolay yol gibi görünüyor ama Ermenistan bu konuda geçen yılki
konuşmamda söylemiştim şimdi de iddia ediyorum ki bir
uzlaşmaya varmayacaktır. Peki, Ermenistanı nasıl
zorlayabiliriz? Yine geçen yılki konuşmamda gündeme getirmiştim,
iktidara bunu tekrar hatırlatmak istiyorum; şöyle demişim o
konuşmamda: Ermenistanla aramızda, Ermenistanın Azerbaycana
saldırması nedeniyle 1993 yılında kapattığımız
Kars Kapısı, Iğdır Kapısı var yani Alican
Kapısı ve Doğu Kapısı var değerli
arkadaşlar. İsmim gibi biliyorum o tarihte böyle söylemişim
yarın Minsk Grubu içinde veya dışında diplomatik süreç
başladığında Türkiyeye, ABD başta olmak üzere, şu
baskılar başlayacak: Ermenistan kapılarını açın.
Bakın, istediğiniz şey oldu, Azerbaycanın işgal
edilmiş topraklarından Ermenistan çekildi, dolayısıyla
açın. Bu baskılar başlayacak.
Değerli arkadaşlar, 1996
yılında kurulan 53üncü ANAYOL Hükûmetinin programına -o
konuşmamda bunu da vurgulamıştım- Karabağ sorununun
çözümü Azerbaycan tarafından onaylanmadıkça Türkiye bu
kapıları açmayacaktır. cümlesini koyduran
arkadaşınızım. (İYİ Parti ve CHP
sıralarından alkışlar) Daha sonra, Bakanı olduğum
55inci Hükûmet Protokolünde de bunu yazdırdım.
Değerli arkadaşlar, o zaman da aynen
bunları söylemişim: Şimdi, buradaki ölümcül nokta şu: Bu
kapıların açılmasını, Türkiye, artık günümüz
şartlarına göre yeniden değerlendirmeli ve günümüze
taşımalı. Geçen yıl da bunu söylemiştim, şimdi
de tekrar ediyorum: Zengezur geçişi açıldığı takdirde
ben bu kapıları açarım. Zengezur konusunda yani Azerbaycan ile
Nahcıvanı birleştiren, Türk dünyasını
birleştiren yol konusunda eğer bir sorununuz varsa, bunu
istemiyorsanız, bunu engelliyorsanız, buna razı
olmuyorsanız o zaman bu kapıların da açılmasına imkân
yoktur. demeli iktidar, Türkiye cumhuriyetleri, kim olursa olsun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ABDUL AHAT ANDİCAN (Devamla) Yani, biraz önce
söyledim, 1997 yılında söylediğim şey aynen devam ediyor.
Bunu, bu şekilde bir araç olarak, manivela olarak kullanmalı. Geçen
yıl konuşmamda söylediğim sözler bunlar değerli
arkadaşlar, şimdi aynısını tekrarlıyorum. Yani bu
teklifle de çok açık amacımın ne olduğunun
anlaşıldığını zannediyorum. Geleceğe yönelik
bu yaptığım uyarılar çerçevesinde adımlar
atılması ve bir strateji oluşturulması gerektiğine
inanıyorum.
Bütün bu değerlendirmelerden sonra tezkereye
İYİ Parti olarak olumlu oy vereceğimizi burada, huzurunuzda
ifade ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ
Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Sayın Kamil Aydın.
Buyurun Sayın Aydın. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL AYDIN (Erzurum)
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Anayasamızın
92nci maddesi uyarınca Azerbaycana asker gönderme tezkeresinin bir
yıl daha uzatılması hususunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi en kalbî
duygularımla saygıyla selamlarım.
Sözlerime başlamadan önce, büyük dava
adamı, kadim Türk devlet geleneğinin son halkası olan Türkiye
Cumhuriyeti devletinin banisi, Millî Mücadelemizin Başkomutanı Gazi
Mustafa Kemal Atatürkü rahmetle minnetle yâd ediyor, emanet olarak
bıraktığı cumhuriyeti ilelebet müdafaa ve muhafaza etme
noktasında teyakkuzda olduğumuzu açıkça belirtmek istiyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, aslında
dün yapılması gereken bir konuşmaydı ama hoş bir
tesadüf, bugün 10 Kasıma denk gelmesi itibarıyla, konuyla
doğrudan bağlantılı olması nedeniyle Gazi
Paşadan bir alıntıyla sözlerime başlamak istiyorum. 29
Ekim 1933 tarihinde yaptığı veciz bir konuşma sonrası
heyetiyle dinlenme esnasında Doktor Zeki Beye dönerek Sırtımdaki
haritanın ağırlığının farkındasın
değil mi Zeki Bey? diyor. Coğrafi konum itibarıyla Türkiyenin
etrafının ne kadar ehemmiyet teşkil ettiğini görüyorsunuz.
deyip konuşmasına devam ediyor; ben bir kısmını
sizlerle paylaşmak istiyorum: Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur,
komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız
vardır fakat yarın ne olacağını kimse bugünden
kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-
Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir. Bugün elinde sımsıkı
tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye
ulaşabilir. İşte, o zaman Türkiye ne yapacağını
bilmelidir. Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir
kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır
olmalıyız. Hazır olmak yalnızca susup o günü beklemek
değildir, hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl
hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Bu köprüler
nedir? diye sorulduğunda Dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih bir
köprüdür. der. Devam eder O hâlde köklerimize inmeli ve olayların
böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize
yaklaşmasını bekleyemeyiz, bizim onlara yaklaşmamız
gereklidir. der ve sözlerini burada noktalar.
Kıymetli milletvekilleri, Osmanlı-Rus
Harbi sonrası emperyalist devletlerin desteğiyle kurgulanan Büyük
Ermenistan ham hayalinin zaman zaman Türkiye sınırları
içerisinde, son zamanlarda ise dost ve kardeş ülke Azerbaycanın
egemenliğindeki bölgelerde yeniden hortlatılmaya
çalışıldığına tanıklık etmekteyiz. Bu
hayalperest anlayışın bir yansıması olarak
Karabağ bölgesi 8 Mayıs 1992de Ermeniler tarafından işgal
edilmiş, 18 Mayısta ise bölgeyi Ermenistandan ayıran Laçın
bölgesi işgale uğramış, 1993te devam eden Ermeni
saldırıları sonucu işgal hattı Kelbecer, Ağdam, Füzuli,
Cebrayıl, Kubadlı ve Zengilan gibi Dağlık
Karabağı çevreleyen bölgeleri de içine almıştır. 1994
yılında bir ateşkes imzalanmış ancak Azerbaycan
topraklarının yaklaşık yüzde 20si Ermeni işgalinde
kalmıştır. 5 Mayıs 1994te Bişkek Protokolüyle
sağlanan ateşkes mütecaviz Ermeniler tarafından sık
sık ihlal edilmiş, saldırgan ve işgalci ruh hâlinin bir
yansıması olarak 13 Temmuz 2020 tarihi itibarıyla Ermenistan
ordusunun provokasyon girişimleriyle düzenlediği saldırılar
ve sınır hattını ihlal etme girişimleri Azerbaycan tarafının
ağır silahlar kullanarak karşılık vermesiyle Azerbaycan-Ermenistan
gerilimi sınır hattında yaşanan çatışmalarla yeni
bir boyut kazanmıştır.
Türkiyeye gelen enerji hatlarının ve
Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan tren yolu hattının bulunduğu
bölgeyi kapsaması nedeniyle Türkiye için de büyük bir önemi haiz bir Türk
yurdu olan Tovuz şehrine Ermenistanın saldırılar
düzenlemesi Türk milletinin dikkatlerinden kaçmamıştır.
Saldırılardan bir gün sonra, 14 Temmuzda, Azerbaycan Savunma
Bakanlığı devam eden çatışmalarda Ermenistan ordusunun
çok sayıda askerî araç ve mevzilerinin imha edildiğini, 100ün
üzerinde Ermeni askerinin öldürüldüğünü vurgulamış, aynı
günün akşam saatlerinde ise Azerbaycan Ermenistana ait askerî üssü hava
saldırısıyla tekrar yok etmiş ve buna misilleme olarak
Ermenistan saldırılarıyla şehit sayımız 11e
yükselmişti. 15 Temmuz sabahı Bakü başta olmak üzere
Azerbaycanın birçok kentinde halk sokaklara inerek orduya destek
yürüyüşleri başlatmış, tam bir seferberlik ilan edilerek
işgal altındaki toprakların geri kazanılması yönünde
iradesini açıkça beyan etmiştir. Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin yetkili makamları bu konuda kesin bir tavır takınarak
her şart ve durumda Azerbaycan halkının ve ordusunun
yanında olduğunu beyan etmiş, dost ve kardeş Azerbaycan
halkının varlık, beka nedenini yüksek bir değer ve ülkü
kabul etmiş Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler de Ermenistanın
bu hain saldırılarını kınamış Her türlü
mütecaviz, mütehakkim teşebbüs ihanettir, rezalettir, Türklüğün vicdanında
yok hükmündedir. düşüncesiyle hain saldırılarda şehit olan
kardeşlerimize Allahtan rahmet dilemiştik.
Sayın milletvekilleri, dün olduğu gibi
bugün de hâlâ müstevlilerin ve Hınçak, Taşnak artığı
diasporanın ve Batının süresiz kullanımında olan
Ermenistan, saldırganlığından vazgeçmek bir yana,
pervasızca 27 Eylül 2020 günü Azerbaycan askerî mevzilerine ve sivil
yerleşim yerlerine ateş açmış, buna mukabil Azerbaycan tüm
cephe boyunca gerekli cevabı vermekle kalmamış, ertesi gün de
ülkede kısmi bir seferberlik ilan etmiştir.
3 Ekimde Terter ilinin Sugovuşan kasabası, 4 Ekimde yirmi yedi
yıl işgal altında bulanan Cebrayıl şehri ve 9 Ekimde
Hadrut kasabası işgalden kurtarılmıştır. 10 Ekim
2020 tarihinde insani amaçlı geçici ateşkes sağlansa da 11 ve 17
Ekimde Ermenistan ordusu Azerbaycanın Gence kentine füzelerle
saldırarak 25 sivilin ölümüne neden olmuştur. 17 Ekimde Füzuli
şehri ile birkaç köyü işgalden kurtarılmış, ertesi
gün, yani 18 Ekimde, yine, insani amaçlarla geçici ateşkes ilan
edilmiş fakat Ermenistan bunu da maalesef ihlal etmiştir. 20 Ekimde
Zengilan şehri, 25 Ekimde Kubadlı şehri özgürlüğüne
kavuşmuş, 26 Ekimde ABDnin girişimiyle Azerbaycan ile
Ermenistanın üzerinde anlaştığı insani amaçlı
geçici ateşkes yürürlüğe girmiş ancak Ermenistan ordusu üçüncü
kez ilan edilen bu ateşkesi de ihlal etmiştir. Dahası, 27-28
Ekimde Ermenistan ordusunun Berde şehrine düzenlediği misket
bombalı saldırısı 26 sivilin yaşamına mal
olmuş, buna mukabil 8 Kasım günü kara birliklerinin üstün mücadelesi
sonucu Karabağın sembol şehri Şuşa işgalden
kurtarılmıştır.
Sayın milletvekilleri, 27 Eylül-10 Kasım
arası, kırk dört günde, tarihe not düşecek bir
kahramanlıkla zafere ulaşan Azerbaycan ordusu 5 şehir, 4 kasaba
ve 286 köyü işgalden kurtarırken maalesef 2.908 şehit verilmiş
ve 94 masum sivil hayatını kaybetmiştir. Uluslararası hukuk
ve meşru egemenlik hakları temelinde toprak bütünlüğü dâhil tüm
haklarını savunabilmesi için sürecin başından itibaren
Azerbaycana güçlü destek veren Türkiye, bölgede barış ve
istikrarın korunup güçlendirilmesi ve bunu kolaylaştıracak
biçimde iktisadi altyapının inşa ve ihyası için önemli
girişimlerde bulunmaktadır. Türkiyenin Rusyayla birlikte
oluşturduğu, Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin görev
yaptığı Ortak Merkez faaliyetlerine başarıyla devam
etmektedir. Bunun hiçbir tartışmaya mahal bırakmadan çok
açık ve net bir şekilde düzenli
çalışıldığına biz de tarih de tanıklık
etmektedir. Türkiye, Ortak Merkez vasıtasıyla bölgenin
güvenliğine ve taraflar arasında güven inşasına büyük bir
katkı sağlamaktadır. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin
Ortak Merkezdeki görevlerine devam etmesi, Türkiyenin bölgedeki etkin ve
yapıcı rolünün ve ulusal çıkarlarımızın bir
gereğidir, bu bizim bir zorunluluğumuzdur aynı zamanda.
Bu mülahazalarla, 16/8/2010 tarihinde imzalanan
Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik
Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması
hükümlerinden kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin
gözlemlenmesi, ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın
sağlanması amacıyla Türkiyenin yüksek menfaatlerini etkili
şekilde korumak ve kollamak üzere 17/11/2020 tarihli ve 1272
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla verilen iznin
süresinin 17/11/2021 tarihinden itibaren bir yıl uzatılması
hususunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak desteğimizin tam
olduğunu ifade etmek isteriz. Çünkü içeride ve dışarıda her
türlü olay ve meseleye Ankara merkezli bakışı ve Türkçe
okumayı kendine şiar edinmiş kutlu dava mensupları olarak
bu tezkereye destek olmamızın elbette ki askerî, siyasi, tarihî,
kültürel ve stratejik nedenleri bulunmaktadır, bunlar inkâr edilemez
bilimsel gerçeklerdir. Çünkü ülkemizin ali menfaatleri noktasında bu
saydığımız özellikler çok dikkate alınması
gereken özelliklerimizdir ama bunların üzerinde bu tezkereye evet
dememizin asil ve asıl nedeni, aramızdaki kardeşlik
hukukumuzdur. Bu öyle bir hukuktur ki ne zaman ne mekân ne ortam ne de
şart gözetir. Bilakis Azerbaycan lehçesiyle ifade etmeye
çalışacağım: Eşitilip duyulduğunda gavim
gardaş hardasan? çağrısı yeterli olacaktır bizim
için. (MHP sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer milletvekilleri, bu
çağrıya verilen cevabın en anlamlı örneğini 1918
yılı Mart ayında Azerbaycanın bir taraftan
İngilizlerin, Güney Azerbaycan tarafından, aşağıdan
İngilizlerin; yukarıdan ise Rus ve Ermenilerin işgaline
uğradığında iki eli kanda olan Osmanlının
yardıma çağrılması üzerine şeref abidesi Enver ve Nuri
Paşaların Kafkas İslam Ordusunu kurarak yardıma
koşmalarında tanıklık ettik. Bu bir tarihî vakadır.
Her türlü fakruzaruret içerisinde olan imparatorluğumuzun yine de
işte biraz önce Gavim gardaş hardasan? dendiğinde elindeki her
türlü sıkıntıyı, melaneti, mücadeleyi bırakıp
oraya koşan 2 abide şahsiyetin kurduğu, bugün hâlâ Azerbaycanda
her 15 Eylülde anılan 2 yiğit kahramanın hikâyesidir.
İşte, 15 Eylül 1918de elde edilen zaferden sonra bizim
Çırpınırdı Karadeniz, bakıp Türkün
bayrağına. deyip ezberlediğimiz, kardeşlerimizin ise
Selam Türkün bayrağına. diyerek belledikleri Mehmet Emin
Resulzadenin muhteşem şiiri marş hâline gelerek Bir kere
yükselen bayrak bir daha inmeyecektir. kararlılığı tüm
dünyaya mesaj olarak verilmiştir. Aslında mukabil tavrı geçen
yaz zihinlerimizde sıcaklığını muhafaza eden
yaşadığımız trajedide biz de gördük. Mukabil
davranışa, o kardeşlerimize biz de Gavim gardaş, nerdesen,
hardasan? dediğimizde o yaşadığımız
yangınlarda onlar da ellerindeki her türlü işi bırakıp her
şeyleriyle bize koştuklarında tanıklık ettik.
İşte, böyle bir hukukun, böyle bir dayanışmanın iki
tarafıyız.
Saygıdeğer milletvekilleri, dolayısıyla
biz sözlerimize bugün 10 Kasım olması hasebiyle Gazi
Paşamızın güzel anekdotuyla başladık, yine ondan bir
şeyle bitirmek istiyorum. Yüz yıl önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk
yine söz konusu Azerbaycan olunca Azerbaycanla ilgili Sevincimiz bir, kederimiz
bir. diyerek tek millet olma vecibesini çok açık ve net bir şekilde
ifade etmiş, bugün de İlham Aliyevin 10 Kasım bizim yas
günümüzdür, bu yüzden Karabağ zaferini 8 Kasımda
kutlayacağız. demesi aynı duruş ve
anlayışın tezahürüdür der, heyetinizi saygıyla selamlar,
tezkeremizin her 2 devlete ve milletimize hayırlı olmasını
diler, sizleri tekrar kalbî duygularla selamlarım. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına söz talep eden Mersin Milletvekili Sayın Rıdvan
Turan.
Buyurun Sayın Turan. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Elimde tezkere var, tezkere 2 şeyin vurgusunu
yapmış özellikle: Bunlardan bir tanesi, Ortak Merkeze vurgu
yapmış. Ortak Merkeze yapılan vurgu esasen operasyonel olmayan
bir içerik taşıyor çünkü bilindiği üzere, Rusya ile TSK
arasında akdedilmiş olan Ortak Merkez, operasyonel olmaktan ziyade
bir gözlem niteliğine sahip. Diğer taraftan da 2010daki
anlaşmaya vurgu yaparak operasyonel bir içeriği taşıyor.
Yani aslında tezkere Cumhurbaşkanlığının takdir
yetkisine bir savaş ve çatışmayı da terk etmiş durumda.
Şimdi, tabii, burada ulusal
çıkarımız gereğince diye bahsedilmiş. Birazdan
ulusal çıkarımız gereğinceden kasıt nedir,
nasıl bakmak gerekir, onlardan bahsedeceğim fakat oraya gelmeden önce
Türk hariciyesinin en azından 2010 yılından sonra -bu zamana
kadar- Orta Doğuda gayet yüksek maliyetli faturalar
çıkardığını ve bunun Orta Doğuda yaşayan
bütün halklar açısından da son derece olumsuz siyasi sonuçlar
çıkardığını ifade etmek istiyorum. Az ya da çok,
Türkiye'nin geçmişte bir -nasıl söyleyelim- güçlü bölge, güçlü ülke imajı
var idi ama son dönemlerde agresif ve sürekli askerî tedbirlere vurgu yapan,
askerî çözümleri çağrıştıran yol ve yöntemleri sayesinde ne
yazık ki bu saygınlıktan kaynaklı çözüm politikası
berhava olmuş durumda. Hatta giderek din ve mezhep ağırlıklı
sorun çözme yöntemleri, bu tür hamleler Türkiyeye dair bölgede örnek ülke
düşüncesini, örnek model düşüncesini iyice yerle yeksan etti. Hele
bir adım daha ileriye gidildiğinde radikal İslami fundamentalist
örgütlere verilen destekle birlikte Türkiye ne yazık ki dünyada bu
örgütlerin, bu cihadist terörist yapılanmaların hamisi olarak
algılanmaya başlandı.
Şimdi, kıymetli milletvekilleri, bir
sorunu çözecekseniz sorun yaşayanlarla aynılaşarak sorunu
çözemezsiniz. Sorunu çözmenin yöntemi, diyaloğu ve diplomasiyi esas alacak
bir biçimde soruna yaklaşmaktır. Eğer siz onlarla
aynılaşırsanız, iktidarın dış
politikasında olduğu gibi onlarla aynılaşırsanız,
herhangi bir Körfez ülkesi derekesine düşerseniz bu sorunları
çözemez, tam tersine bu bataklık içerisinde hem kendi ülkemizi hem de bu
coğrafyada yaşayan insanların kahir ekseriyetinin huzurunu riske
atmış olursunuz. Ne yazık ki 2010dan sonra böylesine bir
siyaset uygulanageldi.
Bir de ayrıyeten şöyle bir problem var:
Ya, diplomasiyle çözülebilecek meseleler bir türlü diplomasiyle
çözülmediği gibi aynı zamanda alanda da ağırlıklı
olarak tek bir aktör ya da grup temel alınmak suretiyle bu sorunların
çözümüne yöneliniyor. Bunun sonucunda ne oldu? Hani az önce söyledim ya, neydi
Ulusal çıkarımız gereği. deniliyor. Mesela
Mısır siyasetindeki hangi ulusal çıkar bizim açımızdan
çok çok önemli ya da bir ulusal çıkar var mı? Libya
açısından ne söylenebilir? Değerli arkadaşlar, şimdi
burada sadece Mısır, Libya, Suriye meselesi değil, aynı
zamanda kavgalı olmadığımız hiçbir bölge ülkesi ne
yazık ki yok. Sadece bölge ülkesi değil, küreiarzın bütün
ülkeleriyle bir düzeyde çelişki yaşayan bir hariciye zihniyetine
sahibiz. Evet, yani geçmişi de, hani geçmişteki hariciye
tecrübelerini de çok beğendiğim için söylemiyorum bunu ama bu dönemde
gerçekten son derece olumsuz bir gidişatla karşı
karşıya kalmış durumdayız. ABDsinden Rusyasına,
Çinine kadar herkesle bir biçimiyle problem yaşıyoruz.
Şimdi, bu politikaların tümü millî
çıkar adı altında yürürlüğe konuldu. Millî çıkar
nerede başlar, kişisel çıkar nerede biter, bir bunu
konuşmak gerekiyor herhâlde. Örnek vereyim, biraz uzaktan
başlayalım örneğe: Örneğin Nazi Almanyasını
düşünün. Nazi Almanyası, Versay Anlaşmasının
küllerinden doğdu. Versay Anlaşması, Alman ulusunu
aşağılamıştı, öyle düşünülüyordu.
Dolayısıyla aşağılanmış olan Alman ulusunun
tekrar ayakları üzerine dikilmesi için bir ulusal seferberliğe
ihtiyaç vardı. Bu ulusal seferberlik, Nazi iktidarını sosyal
demokratlardan sonra iktidara taşıdı ve nihayetinde
bildiğimiz şey ortaya çıktı. Şimdi, örneğin bu
tecrübe içerisinde Alman ulusunun çıkarına ne vardı? Ama
çıkarlar vardı; Thyssen gibi, Krupp gibi uluslararası savaş
tekellerinin, silah üreten bu tekellerin olağanüstü çıkarları
vardı ve sonuçta 5 milyondan fazla kayıp veren bir halk geriye
baktığında ulusal çıkar diye kendine pazarlanan
şeyin yokluk, savaş, açlık ve ölümden başka bir şey
olmadığını gördü. Hadi bir adım daha beriye gelelim:
Birinci Dünya Savaşında Almanların safında savaşa
girmenin Türkiye halkı, halkları -ne derseniz artık-
açısından faydası neydi? Sarıkamışta o kadar
askerin hayatını kaybetmesi gerçekten ulusal çıkar lehinde
kaydedilecek bir şey miydi kıymetli arkadaşlar? Ama Alman
emperyalizminin ve onunla iş tutan İttihat ve Terakki
paşalarının, Enverin, Cemalin ve Talatın elbette burada
birtakım çıkarları vardı.
Şimdi, bu ulusal çıkar deyince, o
sebeple her iktidarın ulusal çıkarımız dediği
şeye, hiç kimse kusura bakmasın, biz, gerçekten Ulusal
çıkarımız buradaymış. diye kaldırılan
bayrağın arkasına dizilecek durumda falan değiliz.
Bakın, Libyayı konuşalım ya,
Libyayı konuşalım. Şimdi, hep Libya politikası
konuşuluyor ya, esası nedir arkadaşlar? Ulusal çıkar diye
Libyayı bize pazarladınız. Aslında, Mısırda
Müslüman Kardeşler iktidar olamamıştı, iktidar partisi
Mısırda olamadığı için onları mümkünse Libyada
iktidar yapmak amacıyla bu dış politikanın
mimarlığına savundu ve bu biçimsiz siyaset kıymetli
arkadaşlar, ne yazık ki mavi vatan tasavvuruyla bir ulusal meseleye
dönüştürüldü. Aslında, mesele İhvan meselesiydi, bunu herkes
biliyor, bu siyaseti kuranlar da bunu çok iyi biliyor. Hani bir laf var ya:
Sahada olmazsak masada olamayız. Bu, nasıl oluyor anlayabilmiş
durumda değilim.
Şimdi, Libya sahasında kim yoktu?
Suriyeden devşirilen savaşçılar var mıydı? Başka
savaşçı gruplar var mıydı? MİT var mıydı?
TSK var mıydı? SADAT var mıydı? Bu kadar alandayken hangi
masada oldu bu dış politika? Şimdi, bu hariciyenin hesabı
niye verilmiyor? Bu hariciye dehasının hesabı niye verilmiyor?
Mesela, Türk dış politikası Libyadan hangi siyasi sonuçları
elde etti? Masa kuruldu, masaya oturabildi mi?
Hadi, Azerbaycanı konuşuyoruz, gelin,
Azerbaycandan bahsedelim. Azerbaycanda masada Türkiye mi vardı? 3 tane
ülke vardı ve esas mesele şudur değerli arkadaşlar:
Bakın, Rusya orada tarihsel ve siyasal otoritesini kanıtladı; bu
yanlış politika sebebiyle kanıtladı. Oysa Türkiye
müzakereye dayalı, karşılıklı diplomasiye dayalı
bir siyaseti hem Azerbaycanda üretebilirdi hem Mısırda üretebilirdi,
Libyada üretebilirdi, Suriyede üretebilirdi, hatta Kürtlerle üretebilirdi.
Deniyor ya şimdi Dibimize Amerika nereden geliyor, bilmem kimler nereden
geliyor bizim sınırımızın dibine? diye. Konuş
kardeşim dibindekiyle, konuş, diyalog kanallarını aç,
müzakereyi aç, diplomatik dil kullan her şeyden öte. Ama dediğim gibi,
yani bu fasit daire bir türlü kırılamadı ve hâlâ buradan, böyle
tuhaf bir biçimde devam ediliyor.
Benim kişisel kanım ne, biliyor musunuz?
Erdoğanın içinde bir yerlerde bir Enver Paşa var, dönem dönem
ortaya çıkıyor. Oysa Enver Paşanın Savaş Bakanı
olarak sürdürdüğü süreçte, 7 milyon kilometrekareyle başlayan Birinci
Dünya Savaşı, 700 küsur bin kilometrekareye kadar daraldı. 1
milyona yakın asker bu süreçte hayatını kaybetti ve
Tacikistanda, biliyorsunuz, Bolşevik makineli tüfeklerine
karşı, silahsız ve kılıcıyla savaşmaya
çalıştı. Şimdi, bu, değerli yalnızlık
mı yani değerli yalnızlık derken iktidarın
tahayyülünde böyle bir şey mi var? Bu, değerli yalnızlık
falan değil; bu, diplomasiye, siyasete ve uzlaşmaya uygun olmayan bir
hariciyenin yaratmış olduğu doğal ve siyasi sonuçlar ne
yazık ki.
Şimdi, bizim hariciyemizin bir de şöyle
bir özelliği var yani denkleme gireceğiz diye
çatışmalarda taraf olmayı maharet sayan bir
anlayışımız var. Ya, oysaki bakın, Orta Doğu
açısından bunu söylüyorum özellikle, Orta Doğu siyaseti
eğer az sonra söyleyeceğim öncüller temeline dayanmamış
olsaydı yani tarafsız bir dış politika çerçevesinde çözüm
sağlayan bir ülke olabilseydik, iktidar böyle bir dış politikayı
sağlayabilmiş olsaydı gerçekten, Türkiyenin özgül ağırlığı
savaşla sağlamaya çalıştığı özgül
ağırlıktan çok daha fazla olacaktı. Bunun dünyada pek çok
örneği var, herkes biliyor.
Dedim ya, o öncüller diye, o öncüller şunlar
arkadaşlar: İktidar 2010 yılından sonra sistematik bir
biçimde Orta Doğu siyasetinde Müslüman Kardeşleri temel aldı,
onların siyasetini güttü. Birinci dayandığı nokta temel
olarak buydu. Bir başka dayandığı şey, Kürt sorununun
çözümsüzlüğü temelinde Kürt düşmanı bir politika izledi ve
bunlarla yedeklenmiş biçimde belki de bunlardan çok daha önemli olan bir
şey yaptı; o yaptığı şey de dış
politikayı iç politik bir manivela olarak kullandı.
Bakın, dış politik hamleler iç
politikada kullanılmaz değildir, elbette kullanılabilir ama
dış politik hamlelerin tümü, ulusal beka için, ulusal çıkarlar
için olduğu söylenen politik hamleler eğer bir kişinin
bekasını ve bir kişinin gönencini, ayakta kalmasını,
bir iktidarın varlığı sürdürmesini sağlıyorsa
orada çok kuvvetli bir problem var. Türk dış politikası ne
yazık ki uzunca bir zamandan beri direkt iç politikaya tahvil
edilebilecek, iç politikada tribünleri coşturacak bir biçimde
şekillendirilmeye çalışılıyor. Allah aşkına,
şimdi, bunun, bu ekonomik krize, bu yoksulluğa, bu genel
gidişata, halkımızın içinde olduğu bu problemlere
zerreyimiskal kadar bir faydası var mı, çözücü bir tarafı var
mı? Ne yazık ki yok, ne yazık ki yok.
Bizim bu dış politikanın, tuhaf
dış politikanın bir özelliği de aynı zamanda iç
politikayı dışa tahvil etmesi. Bakın, bu da ilginç bir
şey, bu da kendi açmazını, kendi iç politik çözümsüzlüğünü
dışarıya yansıtmak suretiyle, aynı zamanda oradaki
mazlumların üzerine ihale etmek suretiyle bir dış politika
yürütülmesidir. Bunlar doğru değil kıymetli arkadaşlar. Bu dış
politika, sürdürülebilir bir dış politika değildir. Bu
dış politika, diplomasiyi ve uzlaşmayı temel almayan
dış politika, Türkiyenin bölgedeki çıkarlarını
zannedildiğinin aksine olumsuz etkileyen bir politikadır ama belli ki
şimdi, bu böyle gidecek. Bir laf var hani, elinde çekiç tutuyorsan bütün
sorunları çivi gibi görürsün. Türkiye de elinde İHAları,
SİHAları, iktidarın çok övündüğü bu savaş
makinelerini tuttuğu için diplomasiyi bir kenara koymuş durumda;
bütün meseleleri çekiç ile çivi diyalektiğinde olduğu gibi
çözeceğini varsayıyor, bu sebeple de son derece büyük hata
yapıyor. Bizim dış siyasetimizin ne kadar militarize
olduğunun farkında mısınız ya? Dış
politikada İHAdan, SİHAdan, zırhlı araçtan başka
konuşabildiğimiz bir şey var mı? Bir gariban Afrika
ülkesinin kapısını çaldığımızda onlara ilk
gösterdiğimiz şeyler bunlar; sanat götürün, bilim götürün, coronaya
çözüm götürün, felsefe götürün. Bu, dış politikanın kendi
içeriğinden soyutlanmasıdır, politikasızlaşmadır
bu ve dış politika adına gerçekten utanç verici bir şeydir.
Eskiden İnşaat Ya Resulullah diye bir laf vardı, şimdi de
Top tüfek Ya Resulullah. şekline ne yazık ki döndü bu. Ve bütün bu
gerilim alanlarının hemen tümünde kıymetli arkadaşlar, bu
piyasanın genişleyebilmesi için vitrine ihtiyaç var. Şu anda
Suriye vitrininde sorun var, yarın ne olur belli değil. Libya vitrini
şimdilik kapandı, Karabağ vitrini var ve biz de
Karabağdaki bu sürecin bu yaklaşımlarla birlikte ileride büyük
yangınlara, büyük patlamalara gebe olabileceğini düşünüyoruz
çünkü bir deneme yapıldı, bu deneme şudur: Orada donmuş bir
diplomatik süreci zor yoluyla çözebileceğini düşünen bir iktidar var
artık ve bu, Azerbaycan siyasetine etki edecek ve bu, Orta Doğuda
diğer donmuş alanlardaki siyasete etki edecek. Bu ne demektir biliyor
musunuz kıymetli arkadaşlar? Bu, Erdoğanın bütün gerilim
alanlarına elinde benzinle gitmesi demektir. Buradan hayırlı bir
sonuç çıkmaz kıymetli arkadaşlar. Burada diplomasiyi ve
uzlaşmayı temel alacak bir siyaset yaklaşımına ihtiyaç
var.
Size bir şey söyleyeyim mi? Şimdi, tabii,
bizim bu tür mevzulara yaklaşımımız belli ama bu defa bu
yaklaşımı birkaç başka başlıkta da tahkim
ediyoruz. Bize göre iktidarın ve Erdoğanın ülkeyi yönetme
ehliyeti kalmamıştır. Ülkeyi yönetme ehliyeti kalmayan birine
Hadi, bu ülkeyi bir de savaşa sok. diye destek vermeyiz, çok açık
yüreklilikle söylüyorum, bu böyle bilinsin. Savaşa ve çatışmaya
zaten karşıyız ama bu sebeple iki defa karşıyız.
Ayrıyeten hem ekonomik krizden şikâyetleneceğiz hem iktidar
blokunun halkı açlıkla ve yoksullukla terbiye ettiğinden dem
vuracağız, bunun için sokağa çıkacağız hem de
fakirin fukaranın ekmeğini ikiye bölen kılıca onay
vereceğiz; bu mümkün değil değerli arkadaşlar. Bu mümkün
değil ama aynı zamanda bu, halklarımızın tümüne ve
Orta Doğu halklarının da faydasına bir şey değil.
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum:
Ermenistan, Ermenistanın Başkanı, Avrupanın veya
Batının kendisini bu anlamda destekleyeceğini varsaydı,
Rusyayı yanlış okudu, yanlış siyasi hamleler yaptı;
Azerbaycan, petrol gelirleriyle askerî sanayi kompleksini güçlendirdi ve orada
savaş öncesi gerilim hızla boyutlandı, arttı. Bence burada
Türkiye'ye düşen şey, sonuna kadar diplomasiyi kullanmak, diplomasiyi
desteklemek olmalıydı. Şimdi sonuçtan bakalım -sonuçtan bakınca
biraz daha iyi görülüyor da- burada kim ne aldı, kim ne verdi? Biz kendi
elimizle, çıkmış olduğu Azerbaycan topraklarına
Rusyayı yine getirdik mi; Sovyetler Birliğinde
boşaltmış olduğu üsse tekrar onu davet ettik mi, onlar
gelip oraya yerleştiler mi? Hani sahadaydık Alanda da hegemon
olacaktık. derken üçlü diyalogun dışında kaldık
mı? Şimdi bir gözlem noktasındayız, Karabağın
dışında bir gözlem noktasında; onun işi de gözlemek,
onun işi de gözlemek. Deniliyor ki: Nahçıvandan Azerbaycana
açılan kapı bizi aynı zamanda Orta Asyaya ve belki de Orta Asya
petrollerine, Hazar enerji kaynaklarına yaklaştıracak.
Arkadaşlar, bu yolların hepsinin Rusya tarafından
tutulduğunu, Rusyanın icazetiyle oradan geçişin mümkün
olacağını hepimiz biliyoruz değil mi? İyi kötü
dış politikayı benzer okuduğumuz yerler de var.
E, şimdi, hani şunu söylemiyorum Biz
buradan işte o petrollere gitseydik, otursaydık, şu kadar
şey elde etseydik. Mesele bu değil; mesele ne biliyor musunuz? Bu üç
günlük hayatta halkların birbirini ötekileştirmeden yan yana,
barış içerisinde yaşayabilmelerinin imkânı var
mıdır yok mudur; bunun için çaba sarf etmek, derdimiz bu. O nedenle,
Azerbaycan halkı bizim kardeşimizdir, Ermenistan halkı da bizim
kardeşimizdir, bu coğrafyada yaşayan bütün halklar bizim
kardeşimizdir. Böyle bir zaviyeden oluşacak bir dış
politikanın Türkiyeyi hak ettiği yere oturtacağı
kanısındayız ve böyle bir zaviyenin halkların
kardeşliğine ve barışa imkân sağlayacağı
kanısındayız, yoksa, egemen güçler arasında tahterevalli
diplomasisi oluşturarak bu güçlerden birine bir gün, diğerine
diğer gün yaklaşıp bir siyaset oluşturduğumuzu
zannederek ve
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
RIDVAN TURAN (Devamla)
bütün bölgesel
gelişmelere ve değişmelere duhul ederken aynı zamanda
Kürtlerin sınırın altında statü kazanmasını
nasıl engellerim? diye yanıp tutuşarak bu coğrafyada
barışa hizmet etmeyiz, tam tersine bunu daha da fazla öteleriz. O
sebeple, oyumuzun renginin ne olacağını söylemeye galiba gerek
yok ama oyumuzun rengi bugün ve bundan sonra bu ülkede, bu bölgede daha az
savaşın, çatışmanın olduğu, halkların
barış ve kardeşlik içerisinde bir arada
yaşadığı bir dünya lehinde olacaktır.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz talep eden İstanbul Milletvekili Sayın Yunus Emre.
Buyurun Sayın Emre. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Azerbaycana Türk Silahlı Kuvvetlerinin
gönderilmesine ilişkin tezkerenin bir yıl uzatılmasıyla
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Tabii, sözlerimin başında, bugün 10
Kasım, hem partimizin hem cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürkü
şükranla, minnetle anmak istiyorum. Atatürke çok şeyler borçluyuz;
hepimiz, bütün Türkiye çok şeyler borçluyuz. Bu büyük
kahramanımızı, cumhuriyetimizin kurucusunu saygıyla,
minnetle anıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, ben de
konuşmamın başlangıcında grubumuzun oyunun rengini
belirtmek istiyorum. Biz bu tezkereye evet oyu vereceğiz. Türk
Silahlı Kuvvetlerinin ilgili ortak gözlem misyonunda bulunması
konusunda olumlu oy kullanacağız. Tabii, bu oyumuzun rengini
açıklarken iki hususun altını çizmek istiyorum. Birincisi,
kardeş Azerbaycan halkının karşı karşıya
bulunduğu bundan önceki yani son kırk dört günlük savaştan
önceki dönemdeki gelişmeleri bir hatırlamamız lazım. Yani
soğuk savaşın hemen ardından Azerbaycanın kendi
toprakları uluslararası hukuka aykırı şekilde
işgal edildi. Bu işgal otuz yıl sürdü ve bu dönemde yani
savaş döneminde çok ciddi sivil kayıplar verdi Azerbaycan, başta
Hocalı katliamı olmak üzere, gerçekten insanlık tarihi
açısından son derece acı olaylar, kara lekeler yaşandı.
Bir yanıyla Azerbaycan halkının, Azerbaycan Türklerinin
yanında olduğumuzu göstermek, bu dayanışma
duygularını göstermek bakımından önemli.
Bunun yanında, bizim partimizin de kurucusu
Büyük Atatürkün Azerbaycan üzerine, Azerbaycan Türkleri üzerine bugün de
aslında bize rehberlik eden kimi açıklamaları var, ben
birkaçını hatırlatmak istiyorum ve tabii, Atatürkün önemli
jestleri var o dönemde yaptığı, bunları da hatırlatmak
istiyorum.
Bir defa, bildiğiniz gibi, Azerbaycanın
Ankarada temsilciliği açıldığında bizim Kurtuluş
Savaşı daha sürerken Atatürk o törene kendisi bizzat
katılıyor ve törende Azerbaycanın 3 renkli, ay
yıldızlı bayrağını Atatürk kendi elleriyle
göndere çekiyor ve burada kendisine itimatname sunan Azerbaycan Elçisi
İbrahim Abilovun konuşmasına verdiği bir yanıt var ve
müsaadenizle birkaç cümle bu yanıttan okumak istiyorum. Atatürk diyor ki:
Azerbaycan Türklerinin dertleri kendi dertlerimiz ve sevinçleri kendi
sevinçlerimiz olduğu gibi, onların muratlarına nail
olmaları, hür ve müstakil olarak yaşamaları bizi pek ziyade
sevindirir. Türkün saadeti ve mazlumların kurtuluşu yolunda
Azerbaycan Türklerinin de kanını dökmeye amade bulunduklarına
dair olan beyanatınız istilacılara karşı Türkün ve
mazlumların kuvvetini artıran pek kıymettar bir sözdür. Türkiye
Büyük Millet Meclisi ve Hükûmetinin, iki kardeş millet arasındaki
bağlılık ve alakanın daha güçlü ve sağlam bir hâle
koyulmasına bütün kuvvetiyle çalışacağını, bu
konuda zatıalinize elden gelen her türlü yardımları ifa
edeceğini temin eylerim.
Değerli arkadaşlarım, bunun
yanında şunu da belirtmeliyim: Türkiyenin Baküde ilk
temsilciliği, elçiliği, sefareti açıldığı
sırada Atatürk çok güvendiği, kendisine çok yakın olan ve daha
sonra İranda da Afganistanda da görev verdiği Memduh Şevket
Esendalı Baküye gönderir, çok önem verdiğinin bir göstergesidir.
Esendal, sonra, biliyorsunuz, bizim partimizin Genel Sekreteri de olmuştur
1940lı yıllarda.
Son olarak bir konuyu da hatırlatayım:
Atatürk döneminde, yine, modern Azerbaycanın, Azerbaycan Cumhuriyetinin
en önemli kurucularından birisi olan ve Türkiyede o sırada sürgünde
bulunan Mehmet Emin Resulzadeye de çok da bir önem vermiştir, özen
göstermiştir ve İzmir İktisat Kongresi sırasında bir
Atatürk Ödülü verilir, bir kitap ödülü verilir; Atatürkün de önerisiyle Mehmet
Emin Resulzadeye Türkiyede basılmış olan, İstanbulda
basılmış olan Azerbaycan Cumhuriyeti Keyfiyet-i Teşekkülü
ve Şimdiki Vaziyeti başlıklı kitabı çerçevesinde
Atatürk Ödülü verilir. Değerli arkadaşlarım, yine, Mehmet Emin
Resulzadenin Atatürkle ilgili önemli bir hitabını belirtmek
istiyorum: Atatürkü kurtulan doğunun sembolü olarak Resulzade tarif
eder.
Bu bahisle, son olarak, yine, bir konuyu not ederek
başka bir konuya geçeceğim, o da şudur: Değerli diplomat,
Azerbaycanda da görev yapmış Mehmet Ali Bayar geçtiğimiz
aylarda sosyal medyada bir paylaşım yapmıştı, benim de
çok ilgimi çekti gerçekten, daha önce başka bir kaynakta
rastlamamıştım. Mehmet Ali Bayar, Atatürkün Mehmet Emin
Resulzadeye Azeri Türkçesiyle gönderdiği bir mesajını sosyal
medyada paylaşmıştı, burada da yine bugünün münasebetiyle
Genel Kurulun dikkatine sunmak istiyorum. Atatürk şöyle hitap ediyor
Mehmet Emin Resulzadeye: Mehemmed Emin Bey, men dünyaya senden üç sene erken
göz açmışam. Ancag bütün Türk âleminde Türkün istiglal
bayrağını sen galdırmışsan ve bayrag enmesin
deye, men senin elinden alıb Türkiye üzerinde
dalğalandırmışam. Enmez demişsen bu bayrag,
enmeyecektir." Bu mesajı da Atatürk, Mehmet Emin Resulzadeye
göndermiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Az önce
ifade ettiğim Azerbaycan Cumhuriyeti kitabı da Atatürkün
Anıtkabir Müzesinde bulunan kitaplığında Atatürkün
etrafına düştüğü notlarıyla mevcut bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, tabii,
tezkereyle ilgili olumlu görüşümüzü evet oyu vereceğimizi
başlangıçta belirtmiştim ama tabii, bunun yanında,
izlenmekte olan Kafkasya politikası ve Azerbaycan bakımından
karşı karşıya bulunulan kimi sorunları da not etmem
gerekiyor, biraz bunlardan bahsedeceğim. Ancak öncelikle bir olumlu
noktayı belirteyim, o da şu: Tezkerenin ilk cümlesinde şöyle bir
ifade var: Azerbaycanın işgal altındaki topraklarını
kurtarma mücadelesinde elde ettiği başarılı netice ve
sahada oluşan yeni durum sonucunda, Azerbaycan Ermenistan ve Rusya tarafından
9 Kasım 2020de imzalanan Üçlü Bildiride bölgedeki istikrarın
korunması amacıyla öngörülen faaliyetler devam etmektedir. Bunu
şunun için önemli bulduğumu söylemek istiyorum: Bakın,
Türkiyede sık sık bir hata yapılıyor; iç politika
mülahazalarıyla Azerbaycanın kendi başarılarını,
Azerbaycanın şehitlerini, bu tarihsel mücadelesini aslında ne
yazık ki olduğundan küçük gösteren ve Türkiyenin
katkısını çok ön plana çıkaran bir yaklaşım
tarzı iç politika değerlendirmesiyle ortaya koyuluyor. Biz bunu doğru
bulmuyoruz. Azerbaycan bizim kardeşimizdir, bu doğru; kırk dört
günlük bu son 2020 Karabağ Savaşı önemli bir gelişmedir, bu
doğru ama biz bunu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak
Azerbaycanın kendi başarısı olarak görmeliyiz ve
Azerbaycanın ulusal onurunu zedeleyebilecek bu türden tutumlardan
kaçınmalıyız. Üzülerek belirteyim; geçmişte böyle
birtakım açıklamaları, böyle birtakım ifadeleri ne
yazık ki hem Mecliste hem başka platformlarda işitmiş
bulunduk. O bakımdan bu başlangıç cümlesini olumlu bulduğumu
not etmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, tabii, burada
benden önceki değerli konuşmacılar da belirttiler; Azerbaycanda
bulunacak Türk misyonu, tabii bir barış gücü misyonu değil,
bunları karıştırmamak lazım ve
karşılaştığımız durum ne yazık ki
şudur: Mevcut şartlarda Rusyanın önünün alabildiğine
açıldığı, Türkiyemizin ise bölgede önemli
kısıtlarla karşı karşıya bulunduğu yeni bir
durumla karşı karşıyayız. Yani biz bu misyonda, bu
evet oyu kullanacağımız misyonda da aslında sadece
ateşkes gözlemiyle görevliyiz ve tabii, şunu da eklemem gerekli;
Karabağa, Türk askerinin ayak basmasına da imkân
tanınmıyor. Tamam, başlangıçta da söyledim, bu ortak gözlem
merkezi
Bu önemli bir konu, bunu önemsiz bulmuyoruz ama bu noktanın da
bilinmesi icap ediyor. Bir de çelişkili birtakım açıklamalar
var. Rus Dışişleri Bakanının ve bizim
Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlunun
açıklamalarına bakıldığında çelişkili bir
durum görünüyor. Çünkü Rusya, ısrarla bütün açıklamalarında 11
Kasım Türk-Rus mutabakatına dayalı olarak kurulmuş bulunan
buradaki misyonun gözlemle sınırlı bir işlevinin
olduğunu belirtirken bizden gelen açıklamalarda bununla çelişir
şekilde ateşkes ihlallerinin de engelleneceği belirtiliyor.
Şimdi, bu, birçok defa söylendi, Sayın Çavuşoğlu da bunu
söyledi; ben merak ediyorum
Yani son bir yıllık dönemde önemli
sayıda ateşkes ihlali oldu, daha bu hafta Azerbaycan askerlerinin
yaralandığı ateşkes ihlalleri de oldu; bizim misyonumuzun,
benim görebildiğim kadarıyla, Sayın Bakanın
açıklamalarının aksine ateşkes ihlallerini engellemek gibi
bir işlevi olmadı.
Bunu belirttikten sonra, bir noktayı daha
söylemek istiyorum: Biliyorsunuz, kimi uzmanlar aslında böyle bir yetki
tezkeresine gerek olmayabileceğini, 2011deki Türkiye-Azerbaycan
Anlaşmasının da aslında buna yeterli olabileceğini
belirtiyorlar. Bu, önemli bir görüş; tabii, bu
tartışılabilir özellikle araştırmacılar
tarafından ama bizim Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Azerbaycanla
olan dayanışmamızı, kardeşlik anlayışını
göstermek bakımından bunu kabul etmesini de yine biz değerli
buluyoruz yani bunu da söylemek isterim, bu nedenle de olumlu bakıyoruz.
Şimdi, burada çok kritik bir hadise, Sayın
Andican da konuşmasında etraflı olarak anlattı, bu koridor
meselesi yani Zengezur Koridoru ya da Nahçıvan Koridoru. Bu koridor
meselesi gerçekten çok kritik yani Türkiyenin geleceği
bakımından da önemli bir konu. Tabii ki yani bizim Azerbaycanla olan
dayanışmamız kardeşlik hukukuna dayalı, bu doğru
ama ekonomik ve stratejik iş birliği, bu da çok önemli bir bahis. Bu
bakımdan, bu koridor meselesi kritik bir konu olarak öne
çıkıyor. Tabii ki yani az önce ifade ettiğim işlevinin
yanında, Türkiye ile Türk dünyası arasında kesintisiz kara yolu
ulaşımının sağlanması ancak bu koridorla mümkün
olacak. Böylelikle, stratejik bir önemi olduğu ortaya çıkıyor
ama şunu da görmek lazım: Özellikle Ermenistan tarafından bu
Zengezur Koridoruna birtakım alternatiflerin olabileceği hep
vurgulanıyor, bunlar ısrarla gündeme getiriliyor. Bir defa,
kesinlikle bunun karşısında durmak gerekiyor yani biliyorsunuz,
bu Zengezur konusu zaten Azerbaycan tarihinde çok acı bir konudur,
aslında 1920li yıllarda Sovyetler Birliğinin yanlış
politikalarıyla şekillenen bir konudur. Yani bu tarihsel husumet
konularına girmek istemiyorum ama Ermenistanın bu
girişimlerinin doğru olmadığını not etmek gerekir.
Bir de tabii, şu çok önemli: Nahçıvan,
bütün bu yüzyıl boyunca Sovyetler Birliğinin bu Zengezur
Operasyonundan sonra aslında bir
kuşatılmışlığa,
yalıtılmışlığa terk edildi yani yüz
yıldır süren bir kuşatılmışlığı
var aslında. Tabii ki bu koridorun oluşması
Nahçıvanın bu makûs talihini yenmesini, bir şekilde bu
kuşatılmışlığı aşmasını
mümkün kılacak.
Yine, bugün 10 Kasım münasebetiyle Atatürkü
anmak istiyorum. Atatürk, biliyorsunuz, Nahçıvan için Türk
kapısı diyor. Bu bakımdan hepimiz için çok önemli
Nahçıvanın gerçekten, doğrudan Azerbaycanla kara
ulaşımının mümkün olması; bu tabii, çok önemli çünkü
bunun olmadığı durumda malumunuz, Nahçıvan,
İranın imkânlarına bağımlı kalıyor. Ve
tabii, Azerbaycanın stratejik birtakım kaynaklarının
dünyaya açılmasında İran ve Gürcistan daha ön plana
çıkıyor, onlar yararlanıyorlar ve Nahçıvan bu
gelişmelerden mahrum kalıyor. Bunları belirtmek istedim.
Şimdi, bunun yanında bir önemli konu da
tabii, İranın politikası. Değerli arkadaşlarım,
tabii, İran, bizim komşumuz, o da kardeş ülke. İran ile
Türkiyenin ilişkilerine biz tabii önem veriyoruz ama özellikle Azerbaycan
bahsinde İranın izlediği son derece yanlış
birtakım politikalar var ve ne yazık ki iktidar tarafının
da İranı daha makul, daha müspet politikalara
yönlendiremediğini özellikle belirtmek istiyorum. Niye bunu söylüyorum?
Bir defa, İrandan yapılan açıklamalar, hem özellikle az önce
ifade ettiğim bu Zengezur Koridoru bakımından hem bunun
yanında genel olarak Azerbaycanın toprak bütünlüğü
bakımından çok mahzurlu; gerek birtakım resmî İran
ajanslarına yansıyan haberler gerek İran devlet
adamlarının açıklamaları; bunlar gerçekten üzüntü verici ve
tekrar ifade ediyorum: Bizim taraf, iktidar tarafı İran
politikasının değişmesi gibi girişimlerde son derece başarısız
oluyor. Daha geçtiğimiz günlerde Fars Haber Ajansında çıkan bir
haberin başlığı Karabağ Anlaşmasının
Neresinde Koridordan Bahsedilmektedir? şeklinde. Gerçekten, bunun
yanında, İrandan yapılan açıklamalarda -işte,
biliyorsunuz, İran 1 Ekim tarihinde bir tatbikat
başlatmıştı sınırda- şunları
söylüyorlar: Bizim sınırımızda IŞİD var.
Siyonistler bizim sınırımıza geldi. Bütün bu olaylar
İsrailin parmağı olan olaylardır. Yani İrandan çok
menfi birtakım açıklamalar geliyor ve bunların, İranın
politikasının değiştirilmesine dönük girişimlerin son
derece başarısız olduğu görülüyor. Tabii, yani şu da
anlaşılabilir: İran kendi ekonomik çıkarları, ticaret
rotasının değişmesi bakımından ya da kendi toprak
bütünlüğü, güvenliği bakımından belli endişeler
duyuyor olabilir, bu doğrudur; bunları da anlayışla
karşılamak gerekir. Tabii ki toprak bütünlüğü konusunda
endişeden uzaklaştırılması, yeni iş birliği
alanlarına İranın sevk edilmesi; bunlar önemli
gelişmelerdir, bunların yapılması gerekir.
Değerli arkadaşlarım, bir önemli konu
da bir önemli sorun da aslında Rusyanın bölgede artan etkisi olarak
ortaya çıkıyor çünkü malumunuz, 2007-2008 finansal krizinden sonra
Batı gücünde göreli bir gerileme olurken aynı dönemde bizim
bölgemizde Rusyanın etkisinde çok ciddi bir gelişme meydana geldi.
Şimdi, başta Gürcistan savaşı, sonra
Kırımın ilhakı, işte, en son Suriye iç
savaşına Rusyanın dâhil olmasıyla birlikte zaten
Türkiyenin etrafında çok kapsamlı şekilde genişleyen bir
Rusya etkisi vardı. Bir de bunun üzerine son Karabağ
Savaşından sonra yaşanan gelişmeler eklenmeli.
Değerli arkadaşlarım, bir defa,
Ermenistan ile Karabağı bağlayan yolun, koridorun
Rusyanın kontrolünde olacağı anlaşılıyor. 2 bin
Rus askerinin bu topraklara konuşlanacağı ortada. Zaten
hâlihazırda Ermenistanda 5 binin üzerinde Rusya Federasyonu askeri
bulunuyor. Düşünürsek, yani soğuk savaş bittikten sonra Güney
Kafkasyada Rusyanın etkisi sınırlandı, bitti.
tartışmaları yapılırken bugün yepyeni bir durum var ve
Nahçıvan yolunda da Rus askerlerinin olacağı yine
anlaşılıyor ve 2012de -biliyorsunuz- Gebele Üssü
kapatıldıktan sonra Rusya Azerbaycandan çekilmişti ve tekrar,
aslında, çok daha etkin, çok daha güçlü bir şekilde Rusya, Güney
Kafkaslarda askerî varlık göstermiş bulunuyor. Bu konularda, ne
yazık ki, Meclis iktidar tarafından doğru şekilde
bilgilendirilmiyor. Rusyayla yapılan -benim gazetelerde gördüğüm- 8
ayrı görüşme var bu konularla ilgili. Bu konularla ilgili ne
Dışişleri Komisyonuna ne TBMM Genel Kuruluna herhangi bir bilgi
verilmiş değil.
Bir de bir Türk üssü meselesi var yani kimi
basın-yayın organlarında yer alan, Azerbaycanda bir Türk
üssünün kurulacağı yolunda. Burada da gerçekten Rusya tarafından
çok sert açıklamalarla bu girişimler karşılanıyor.
Özellikle, Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskovun geçtiğimiz yaz aylarında
yaptığı bir açıklama var bu konuyla ilgili, bunun not
edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ruslar, tabii, kendi
açılarından hep şunu gündeme getiriyorlar; diyorlar ki:
Türkiyenin sadece Azerbaycanla ilişkisi var, bizim her iki taraf
üzerinde de etkimiz var, gücümüz var. O yüzden, Türkiye Erivanla ilişki
kuramadığı için siyasi çözüm konusunda Türkiyenin bir etkisi
olmayacak diye bunu değerlendiriyorlar.
Değerli arkadaşlarım, tabii, burada
bir noktayı da belirtmek lazım, bu örnekler de bize bunu gösteriyor:
Yani bütün bu savaşların, çatışmaların sonunda
kazanımları garanti altına alacak birtakım barış
girişimlerine şans vermek lazım. Çünkü günün sonunda -Rusya
tarafından, özellikle bunu belirtmek istiyorum- Türkiyenin Karabağ
sorununun siyasi çözümünden dışlanması, büyük ihtimalle yeni
senaryonun bu olduğu görülüyor. Benden önceki konuşmacılar da
belirttiler, bu kırk dört günlük savaş Karabağ sorununu bitirmedi,
Karabağ sorunu orta yerde duruyor yani bu sorun bitmiş, bu sorunun
yerine başka şeyleri konuşuyor değiliz. Karabağ
etrafında, işgal altındaki rayonlar kurtarıldı,
doğru; Karabağın bir kısmı kurtarıldı, doğru
ama bir siyasi sorun olarak Karabağ sorunu varlığını
devam ettiriyor ve Rusya tarafından gelen açıklamalara
bakılırsa Rusya, Karabağ sorununun siyasi çözümünün AGİT
kapsamında ve Minsk üçlüsünün görevi olduğunu birçok beyanatla ortaya
koyuyor, kendi yaklaşımlarını ortaya koyuyor ve bunları
söylerken de Türkiyenin Karabağ sorununun çözümünde, siyasi çözümünde bir
rolü olamayacağını söylüyor.
Şimdi, burada iktidar tarafından,
gerçekten, Türkiyeyi, kamuoyunu tatmin edici açıklamalar
yapılmıyor. Üzülerek belirtmek istiyorum; hep
yapıldığı gibi, bunu iç politika meselesi olarak ele
alarak, iç politikada, iktidarın erimekte olan desteğini belki terse
çevirecek bir konu olarak, gerçekleri bir ölçüde de aslında
çarpıtarak bir kampanya Türkiyede yapılıyor. Yani ne Meclis
doğru düzgün bilgilendiriliyor ne Dışişleri Komisyonu bu
konularda bilgilendiriliyor. Gerçekten, Türkiyenin de Azerbaycanın da
bundan sonraki dönemde çok büyük zorluklarla kalabileceği
anlaşılıyor.
Bunun yanında, şunu da belirtmem
lazım: Türkiyede ne yazık ki son dönemde hep konuştuğumuz
konu, gündeme getirdiğimiz konu dış politikamızda kurumsal
işleyişin devre dışı
bırakıldığı, kişisel
yakınlığın çok ön planda olduğu bir dönem
yaşanıyor. O bakımdan Meclisin bu konularda doğru
bilgilendirilmemesi, özellikle az önce ifade ettiğim Rusyanın
artan rolü, İranın politikası, işte, bu koridorlar bahsi
ne olacak? Bu konularda Meclisin doğru bilgilendirilmemesi, böylesine
kritik bir askerî başarı sağlamış
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YUNUS EMRE (Devamla) Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
YUNUS EMRE (Devamla)
Azerbaycanlı
kardeşlerimizin davasına Türkiye olarak bizim daha olumlu bir
katkıyı nasıl verebileceğimiz konusunda aslında
Meclisin de ne yazık ki elini kolunu bağlıyor.
Son olarak şunu söyleyeyim:
Başlangıçta ifade ettiğim gibi biz bu tezkereye olumlu oy
kullanacağız ama az önce söylediğim sorunları da not
ediyoruz ve tabii, Türkiyenin tarihsel olarak bir büyük kültür birliği
içinde bulunduğu Azerbaycan halkının bu haklı
davasında yanında olduğumuzu da belirtmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
B)
Çeşitli İşler
1.-
Başkanlıkça, görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif
etmiş bulunan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı Parlamenterler Asamblesi Başkanı Margareta
Cederfelde Hoş geldiniz. denilmesi
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, ülkemize
resmî bir ziyarette bulunan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı Parlamenterler Asamblesi Başkanı Sayın
Margareta Cederfeld Genel Kurulumuzu teşrif etmiştir. Kendilerine
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu adına Hoş geldiniz.
diyorum.
(Alkışlar)
A)
Tezkereler (Devam)
1.-
Cumhurbaşkanlığının, Türkiye Cumhuriyeti ile
Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve
Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden
kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin gözlenmesi,
ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın
sağlanması amacıyla, Türkiyenin yüksek menfaatlerini etkili
şekilde korumak ve kollamak üzere, hudut, şümul, miktar ve zamanı
Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkezin görevlerinin ifası yönünde
hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için 17/11/2020 tarihli ve 1272 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kararıyla verilen izin süresinin Anayasanın
92nci maddesi uyarınca 17/11/2021 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1709) (Devam)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, şimdi
sırada Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talep eden
İstanbul Milletvekili Sayın Volkan Bozkır.
Buyurun Sayın Bozkır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VOLKAN BOZKIR
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle, ebediyete irtihalinin 83üncü yıl dönümünde cumhuriyetimizin
kurucusu Mustafa Kemal Atatürkü rahmet, saygı sevgi ve minnet hisleriyle anıyorum.
İstiklal Savaşımızın bütün kahramanlarına
Allah'tan rahmet diliyorum. Aziz şehitlerimizi, gazilerimizi ve tüm
ecdadımızı da şükranla yâd ediyorum.
Azerbaycana asker gönderilmesine ilişkin yetki
süresinin bir yıl uzatılmasına dair Cumhurbaşkanlığı
tezkeresinin görüşülmesi vesilesiyle AK PARTİ Grubumuzun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizlere nisan ayında Birleşmiş Milletler
75inci Genel Kurul Başkanı olarak bu kürsüden hitap etme onurunu
yaşamıştım. Birleşmiş Milletler sisteminin en üst
ve demokratik yapısı olan, 193 üye ülkenin temsil edildiği Genel
Kurulun Başkanlık görevini üstlenen ilk Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olmaktan ve bu görevi Birleşmiş Milletlerin
75inci yılında ifa etmekten dolayı da ülkem ve milletim
adına kıvanç duydum. Ayrıca, bütün
toplantılarımızda -makamımda olsun, toplantılarda
olsun- Türk Bayrağımızın arkamda yer alması hem bana
büyük güç verdi hem de ülkemiz bakımından çok önemli bir gösterge
teşkil etti.
Bugün, görevimi tamamlayıp güzel ülkemize
döndükten sonra tekrar aranızda olmaktan ve bu Gazi ve yüce Meclise
milletvekili sıfatımla hitap ediyor olmaktan dolayı da içten
mutluluk ve onur duyuyorum. Hepinizi bu hislerle saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bugün yurt dışında
barışın ve istikrarın temini ve sürdürülmesi için ülkemizin
sağladığı katkılardan birini daha görüşüyoruz.
Konunun bizler için herhangi bir dış politika konusu olmanın
ötesinde özel bir anlamı var. Dost ve kardeş Azerbaycan,
toprakları üstünde yaklaşık otuz yıl devam eden hukuksuz
işgali meşru savunma hakkına dayanarak ve kahramanca mücadele
ederek geçen sene sona erdirdi.
Sizlere hatırlatma babında, kısaca,
Karabağ çatışmasının tarihsel arka planını
da tekrar özetlemek istiyorum. Bilindiği gibi Ermenistan, Sovyetler
Birliğinin son yıllarında, 1988de Azerbaycana bağlı
Dağlık Karabağ bölgesine saldırılar düzenlemeye
başladı. Bu saldırılar 1991de Hankendinin, 92de
Hocalı ve Şuşanın, 93te Laçin ve Kelbecer dâhil Azerbaycana
ait Yukarı Karabağ ile çevresindeki yedi bölgenin, rayonun
işgaliyle sonuçlandı. Ermenistan, hukuka aykırı bir
şekilde Karabağı otuz yıl boyunca kontrol altında
tuttu. İşgal neticesinde 1 milyona yakın Azerbaycanlı
kardeşimiz topraklarını terk etmek zorunda kaldı ve kendi
ülkelerinde kaçkın konumuna düştü. Bu süre zarfında Azerbaycan,
AGİT Minsk Grubunun öncülüğündeki diplomatik çözüm
arayışlarını da sürdürdü. Minsk Grubu, Ermenistanın
gayrihukuki ve gayrimeşru işgal girişimini sonlandırma
konusunda somut hiçbir adım atamadı. Minsk Grubunun
ilgisizliğinden ve basiretsizliğinden dolayı Ermenistan bundan
da cesaret alarak bu defa 27 Eylül 2020 tarihinde Yukarı Karabağ
cephe hattı boyunca askerî ve sivil hedeflere yönelik yeni
saldırılar gerçekleştirdi. Ermenistanın insani
değerleri ve hukuku hiçe sayarak çoluk çocuk, kadın-erkek
ayrımı gözetmeden parça tesirli misket bombası gibi hukuken
yasaklanmış mühimmat da kullanmak suretiyle sivil halkı hedef
alan saldırıları tarifsiz yeni acılara ve yıkıma
neden oldu. Azerbaycan ise uluslararası hukuktan neşet eden
meşru müdafaa hakkını kullanırken haktan ve hukuktan
ayrılmadı. Ermenistanın tahriklerine ilk başlarda
karşılık da vermedi ancak Azerbaycan bu
saldırıların devam etmesi üzerine halkını korumak ve
toprak bütünlüğünü tesis etmek için başlattığı
karşı harekâtını uluslararası hukuka uygun olarak,
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarıyla tescil edilen
kendi öz topraklarında icra etti. Haklı mücadelesinde her zaman hem
hukuki hem ahlaki üstünlüğü elde eden Azerbaycan, neticede Hörmetli
Prezident İlham Aliyevin liderliğinde, ordusuyla, milletiyle
kırk dört gün içinde işgali sona erdirdi, topraklarını
işgalden kurtardı. Azerbaycan bahse konu savaşta büyük bir zafer
elde ederek Füzuli, Cebrayıl, Zengilan, Kubadlı, Hadrut, Murov
Dağı ve Şuşayı düşman işgalinden
kurtardı. Şuşanın 8 Kasım günü düşman
işgalinden kurtarılmasının ardından Rusya
Federasyonunun ara buluculuğuyla Azerbaycan Cumhurbaşkanı
Sayın Aliyev, Ermenistan Başbakanı Paşinyan ve Rusya Federasyonu
Devlet Başkanı Putin tarafından Üçlü İş Birliği
Bildirisi imzalandı ve 10 Kasım itibarıyla da ateşkes
sağlandı. Üçlü Bildiride Ermenistan işgali altında kalan
Kelbecer, Laçın ve Ağdam rayonlarının 1 Aralık 2020
tarihine kadar Azerbaycana iadesi, Rus Barış Gücünün Yukarı
Karabağın Ermeni kontrolünde kalan bölümünde görev yapmaları,
Ermenistan ile Yukarı Karabağ arasında Rus Barış Gücü
kontrolünde Laçın koridorunun açılması, tüm ekonomik ve
ulaştırma bağlantılarının hayata geçirilmesi ve
Azerbaycan ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında bir
bağlantı yolu kurulması öngörüldü.
Türk askerinin bir yıl süreyle Azerbaycana
gönderilmesine izin veren tezkere Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
17 Kasım 2020de kabul edildi. Ateşkesin denetlenmesi için Türkiye ve
Rusya Federasyonu tarafından kurulan ortak gözlem merkezi de 30 Ocak 2021
tarihinde açıldı. Can Azerbaycanı bu vesileyle bir kez daha
gönülden tebrik ediyorum. Bu kutlu mücadelede şehit olan
kardeşlerimize Allahtan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye olarak Kaderi kaderimizdir. dediğimiz
Azerbaycanın bu haklı davasında hep yanında olduk,
desteğimizi asla esirgemedik. Burada Bahtiyar Vahapzadenin bu ilişkinin
özünü anlatan ve hiçbir zaman unutulmaması gereken şiirini
tekrarlamakta da fayda görüyorum: Bir milletiz, iki devlet / Dinimiz bir,
dilimiz bir / Aynı arzu, aynı niyet / Ayımız bir,
yılımız bir / Birdir bizim her hâlimiz / Sevincimiz, melalimiz /
Bayraklarda hilalimiz / Azerbaycan- Türkiye
Tarihsel olarak zor dönemlerinde iki ülke halkı
hep birlikte hareket etmiş ve kader birliği yapmıştır.
Nasıl ki 1918deki Ermenilerin Azerbaycan topraklarındaki
saldırılarını bertaraf etmek için Nuri Paşa
komutasındaki Kafkas İslam Ordusu Baküyü kurtarmışsa
Ermenistanın Karabağda gerçekleştirdiği
saldırılarda da işgal edilen toprakların geri
alınmasında Türkiye Azerbaycanın güçlü bir şekilde
yanında olmuştur. Türkiyenin bu duruşu devlet ve milletin
tarihsel refleksinin devamlılığının da bir
göstergesidir.
Uzun lafın kısası, dün de
Azerbaycanın yanındaydık, bugün de yanındayız,
yarın da ve ilelebet yanında olacağız. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Azerbaycanın zaferiyle sonuçlanan İkinci Karabağ
Savaşının bitişinin 1inci yıl dönümünü evvelsi gün
kutladık. Bugün de Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu yıl
dönümünde önemli bir karara imza atmak üzereyiz. Tam bir yıl önce, 9
Kasım 2020 tarihinde Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya Federasyonu arasında
imzalanan Üçlü Bildiriyle çatışmalar sona ermiş,
Azerbaycanın zaferiyle sahadaki yeni gerçeklik tescil edilmiştir. Bu
bildiri işgalden kurtarılan bölgelerde ateşkesin gözlenmesi için
bir merkez kurulması öngörülmüş ve yapılan müzakereler
neticesinde de söz konusu merkez kurulmuştur. Silahlı Kuvvetlerimiz
yüce Meclisimizin geçen sene verdiği onaya istinaden bu merkezde Rus
Silahlı Kuvvetleriyle birlikte görev yapmaktadır. Bugün Türk
Silahlı Kuvvetleri tarafından başarıyla yürütülmekte olan
bu görevlendirmenin bir yıl daha devam etmesi konusunda karar
vereceğiz. Mehmetçikin Ortak Merkezdeki mevcudiyeti sadece
çıkarlarımıza uygun, uluslararası hukuk çerçevesinde
bölgesel barış ve istikrarı destekleyici bir çalışma
değildir, aynı zamanda yıllarca endişe içinde
yaşamış kardeşlerimiz için de bir huzur
kaynağıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri nasıl kendi
yurdunun huzur ve özgürlüğü için özveriyle görev yapıyorsa
kardeş Azerbaycan için de aynı disiplin ve görev bilinciyle
vazifesinin başındadır. Gazi Meclisimizdeki 4 siyasi partinin 28
Eylül 2021 tarihinde ortak bildiri yayınlayarak Azerbaycana destek
açıklaması desteğimizin partilerüstü bir konumda olduğunu da
göstermiştir. Bu sayede gerek Türkiye gerek Azerbaycan dikkatlerini
bölgenin yeniden imar ve ihyasına odaklayabilmektedir. Bölgenin
çoktandır özlemini çektiği daha müreffeh hayat koşullarına
kavuşabilmesi yolunda anıtsal adımları bir bir hayata
geçirebilmektedir.
Birkaç örnek vermek gerekirse, Karabağı
dünyaya bağlayacak, bölge genelinde devam eden yeniden imar ve
kalkınma hamlesini hızlandıracak olan Füzuli Havalimanı
geçtiğimiz günlerde açıldı. Firmalarımız işgalden
kurtarılan bölgelerde demir ve kara yolu yapımında
aralıksız faaliyetteler. Yeni ulaştırma ve enerji
hatlarıyla bölgesel bağlantısallık artık gerçek
anlamda tesis edilebilecek. Bölgedeki köy ve şehirlerin yeni teknolojiler
ve modern yaklaşımlarla yenilenmesi hedefleniyor. Bu doğrultuda,
birkaç gün sonra ev sahipliği yapacağımız Türk Konseyi
Zirvesi için yeşil teknolojiler ve dijital çağda akıllı
şehirler temasını seçtik. Bunlar Azerbaycanın bizim de
desteğimizle attığı önemli adımlardan sadece
bazılarıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu adımların sağlamlaşması için
kalıcı barış ve istikrar kesin bir suretle
sağlanmalıdır. Bu anlayışla, bölgede barış
odaklı girişimleri çok boyutlu biçimde takip ediyor ve destekliyoruz.
Kuşkusuz, yıllar süren haksız işgalin acıları
unutulamaz ancak gün, geleceğe bakma, yaraları sarma ve dünden çok
daha iyi durumda bir bölge yaratma günüdür. Azerbaycanın bu yöndeki
çalışmalarını güçlü bir şekilde desteklemekteyiz. Tüm
bunların devam edebilmesi için ateşkesin sürdürülebilir,
denetlenebilir kılınması önem arz etmektedir ve işte, Ortak
Merkezdeki rolümüzün sürmesini sağlayacak olan önümüzdeki bu karar tam da
buna hizmet edecektir.
Bu arada, Azerbaycanın zaferi sonrasında
ortaya çıkan yeni gerçekliğin Güney Kafkasya genelinde arzu
ettiğimiz normalleşme sürecini de artık ulaşılabilir
hâle getirdiğine inanıyoruz. Bu bağlamda gerek Azerbaycan gerek
Türkiye'nin Ermenistanla ilişkilerinin de normalleşmesi için
yapıcı bir yaklaşım benimsedik. Samimi adımlar
attığı takdirde Ermenistanla iyi komşuluk ilişkileri
içinde olmaya hazırız. Bu konuda Azerbaycanla yakın
istişare içinde hareket etmekteyiz. Aradığımız şey
Ermenistandan sözlerde de davranışlarda da iyi niyettir.
Ermenistana Gazi Meclisimizden işgal döneminde döşedikleri
mayın haritalarını tam ve doğru olarak Azerbaycana teslim
edilmesi çağrısında tekrar bulunuyoruz. Daha önce Azerbaycana
teslim edilen mayın haritalarının doğruluk
oranının maalesef alt seviyede olduğunu öğrendik. Bu süreç
olumlu gelişirse bölge kazanır. Ancak Ermenistanın ülkemizle
imzaladığı protokollerin akamete uğramasına neden olan
tavrını ve yaklaşımını da sürdürmemesi
gereklidir. Hatırlanacağı üzere Ermenistan söz konusu
protokollerin onay sürecinde Anayasa Mahkemesinden görüş istedi. Anayasa
Mahkemesinin bu kararı ibret vericidir ve hiçbir zaman da unutmamız
gerekir. Diyor ki: Bu protokolleri hükûmet ancak 2 şartla onaylayabilir.
Bir, 1915teki sözde soykırım iddialarını takipten ve
savunmaktan hükûmet vazgeçmemelidir. İki, Ermenistan
Bağımsızlık Bildirisindeki batı Ermenistanı
gerçekleştirmek için çalışmaya devam etmelidir. batı
Ermenistan nedir? Doğu Anadolu Bölgemiz. Ermenistan Cumhuriyetinin
armasında da Ağrı Dağı var. Ben
Dışişleri Komisyonu Başkanı olarak görev
yaptığım dönem zarfında bu protokolleri gündeme
almadım ve her vesileyle de ben Başkan olduğum sürece bu
protokolleri gündeme almayacağımı da açıkladım, bunu
Baküde de Türkiyedeki toplantılarda da sürekli olarak tekrarladım.
Bu örnekten hareketle, Ermenistanın önümüzdeki dönem için
tavrını da gözlemleme imkânımız olacaktır. Böylesine
akılsız, hayalperest bir yaklaşımla devam ederse
Ermenistan, aynı yoksul, biçare ve umutsuz durumunu sürdürecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisimizin Türkiyenin Azerbaycana destek olmaya ve
bölgesel barışa, istikrara hizmet etmeye devam etmesinin önünü
açacağına inanıyoruz. Ortak geçmişimizin tecrübesi ve ortak
gelecek tasavvuruyla tek millet-iki devlet olarak hareket eden Türkiye ve
Azerbaycan, dün olduğu gibi bugün ve yarın da istiklal ve istikbal
mücadelesinde birlikte hareket etmeye devam edecektir.
15 Haziran 2021 tarihinde Sayın
Cumhurbaşkanımızın Şuşa ziyaretinde Azerbaycan
Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyevle birlikte
imzaladıkları Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında
Müttefiklik İlişkileri Hakkında Şuşa Beyannamesiyle
müttefikliğimizin ahdî temeli de tahkim edilmiştir. Şuşa
Beyannamesi; güvenlik, savunma, sanayi ve askerî alanlarda ilişkilerimizin
genişletilmesini ve derinleştirilmesini öngörmektedir.
Türk askerinin bölgedeki ateşkesin
gözlemlenmesine ilişkin görevinin devam ettirilmesi, esasen Şuşa
Beyannamesinin de bir gereği olacaktır. Elde edilen tarihî zaferin
korunması için Türk askerinin Azerbaycanda ve Karabağda varlık
göstermesi elzemdir ve bölgeye asker gönderilmesi tezkeresinin özeti de budur.
Bugün, Karabağda, Azerbaycanda ateşkesin tesisi, ihlallerin
önlenmesi, bölge barışı ve istikrarının
sağlanması ve ortak merkezde görev almasına onay verilmesi,
tarihî ve stratejik bir zorunluluktur. Bu, tarihin yüce Meclisimize yüklediği
bir görev ve Azerbaycanlı kardeşlerimizin de Meclisimizden
beklentisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu kararı kültürel,
coğrafi, siyasi, ekonomik ve her alanda bir millet-iki devlet olan Türkiye
ve Azerbaycan ilişkilerinin doğal bir sonucudur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK PARTİ Grubu olarak bu tezkereye destek
vereceğimizi belirtiyoruz. Bu tezkereye destek vereceğini
açıklayan bütün gruplara aziz milletimin önünde bir kez daha teşekkür
ediyorum. Bu vesileyle yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, gruplar adına
Cumhurbaşkanlığı tezkeresindeki söz talepleri
karşılandı.
Şahıslar adına geçmeden önce
Sayın Danış buyurun.
VII.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
37.-
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın, 25 ve
26ncı Dönem Adıyaman Milletvekili Behçet
Yıldırımın gözaltında sekiz gün kalmasının
hiçbir kabul edilecek yanının olmadığına ilişkin
açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Bizim 25 ve 26ncı dönem Adıyaman
Milletvekilimiz Behçet Yıldırım sekiz gündür gözaltında.
Evet, sekizinci gündür gözaltında. Kendisi aynı zamanda çocuk
hastalıkları uzmanı ve avukatlardan
aldığımız bilgiye göre sadece bir şikâyet üzerine
gözaltına alınmış. Zaten evinin nasıl hunharca
arandığını, 8 yaşındaki çocuğunun
arandığını buradan yine ifade etmiştik. Uzun
gözaltı, işkence demektir; uzun gözaltı, kötü muamele demektir.
2 dönem milletvekilliği yapmış uzman bir doktorun, bu kadar göz
önünde bir insanın bile sekiz gün gözaltında tutulmasının
anlamını hepimiz gayet iyi biliyoruz. Yani bu; demokrasi
mücadelesinden, siyasetten vazgeçirmek ve korkutmak amaçlıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ben
buradan Behçet Yıldırımın gözaltında sekiz gün
kalmasının kabul edilecek hiçbir yanının
olmadığını, sekiz günlük gözaltının aynı
zamanda işkenceye davetiye çıkarmak olduğunu ve belki de
işkence yapıldığını -kendisi çıktıktan
sonra gerçeği öğreneceğiz, şu anda bir iddiada bulunmuyorum
ama hakikaten Türkiye'nin her tarafı, açık cezaevine dönüştü- ve
mevcut cezaevlerinde de ne kadar sistematik bir baskının
olduğunu buradan ifade ediyorum. Buradan Behçet
Yıldırımın ailesine ve sevenlerine sevgilerimizi ve
selamlarımızı gönderiyoruz ve Behçet Vekilimizin, doktorumuzun
yanındayız.
X.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
1.-
Cumhurbaşkanlığının, Türkiye Cumhuriyeti ile
Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve
Karşılıklı Yardım Anlaşması hükümlerinden
kaynaklanan taahhütlerimizi yerine getirmek, ateşkesin gözlenmesi,
ihlallerin önlenmesi, bölgede barış ve istikrarın
sağlanması amacıyla, Türkiyenin yüksek menfaatlerini etkili
şekilde korumak ve kollamak üzere, hudut, şümul, miktar ve
zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Ortak Merkezin görevlerinin ifası yönünde
hareket etmek üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için 17/11/2020 tarihli ve 1272 sayılı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Kararıyla verilen izin süresinin Anayasanın
92nci maddesi uyarınca 17/11/2021 tarihinden itibaren bir yıl
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/1709) (Devam)
BAŞKAN Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi üzerinde şahıslar üzerine ilk söz İzmir Milletvekili
Atila Sertele aittir.
Buyurun Sayın Sertel. (CHP
sıralarından alkışlar)
ATİLA SERTEL (İzmir) Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; herkesi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Bugün 10 Kasım. Mustafa Kemal Atatürk seksen üç
yıl önce bugün Ankarada toprağa verildi. Bugün Türk toplumu ulus
inşa eden, cumhuriyeti kuran ve bize bağımsız bir Türkiye
armağan eden Mustafa Kemal Atatürkü hiç unutmadı. Bugün de
Türkiye'nin her yerinde sirenler çaldı, bugün de Türkiye'nin her yerinde
yürekler Mustafa Kemal diye attı, bugün de genci,
yaşlısı, çocuğu; Mustafa Kemal Atatürkün, kendisine emanet
ettiği cumhuriyeti korumak için ant içti.
Bugün bir tezkereyi oylayacağız,
Azerbaycan tezkeresini. Aslında Mustafa Kemal Atatürkten çok
alıntılar yaptı benden önceki konuşmacı
arkadaşlarımız, kendilerine teşekkür ediyorum aydınlattıkları
için. Atatürk, Azerbaycanla ilgili, Sovyet Rusyanın elinde sömürge
hâline geldiğinde Azerbaycanın sevinci sevincimiz, kederi
kederimiz. sözüyle üzüntülerini belirtmişti. Ayrıca, şu
değerlendirmeyi de yapmıştı ileri tarihe atıfta
bulunarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği bir gün çökecek,
ayrılacak ve Türkiye Türkleri dili bir, dini bir, soy kökü bir
Azerbaycandaki Türk kardeşlerinin yanında olmaya hazır durumda
olmalıdır. Milletler buna hazırlanmalıdır, manevi
köprülerini sağlam kurarak; dil bir köprüdür, inanç bir köprüdür, tarih
bir köprüdür. Köklerimize inmeli, olayların böldüğü tarihimizin
içinde bütünleşmeliyiz. demişti.
Bu tezkereyi biz Mustafa Kemal Atatürkün
anlayışı içerisinde oyluyoruz. Azerbaycanla olan
ilişkilerimiz asla bir çıkar ilişkisi olarak değerlendirilmemeli;
Azerbaycanla olan ilişkilerimiz bir millet-iki bayrak, bir millet-iki
devlet olarak değerlendirilmeli. Mustafa Kemal Atatürk Azerbaycanın
istiklalini temsil eden sancağı çekerken Ellerimin birtakım
hissiyat ve teessürat ile mütehharrik olduğunu duyuyorum. Filhakika
sancağı çeken benim ellerim idi. Ellerimi tahrik eden, bugünkü
bayrağa müşterek olan bütün Türkiye halkının hakiki, samimi
kardeşlik hissiyatı idi. demişti. Mustafa Kemal Atatürk'ün
Azerbaycanla ilgili Nahçıvan meselesindeki bakış
açısını da Azerbaycanla olan kardeşlik ve birlik
arasındaki köprüyü de çok uzun yıllar önce
attığını biliyoruz. Türkiye'nin her zaman
Azerbaycanın yanında olduğunu ve olması gerektiğini,
Azerbaycanın da Türkiye'nin başının derde girdiğinde
bir millet olarak Türkiye'nin yanında olduğunu bilmenizi isteriz.
Türkiye, Azerbaycanla arasında mutlaka asker
bulundurmak zorundadır. Bu yetmez. Ayrıca, Azerbaycan askerlerinin
bizim millî ordumuzun eğitimi altında, koruması ve
yetiştirmesi anlamında, destek anlamında da yanında
olmalıdır.
Bizi sadece Türkiye'deki televizyonlardan
izlemiyorlar. Bugün Azerbaycandaki dostlarımla, arkadaşlarımla
konuştum. Azerbaycan medyasının gözü kulağı da burada.
2010 yılında Baküye ilk gittiğimde, Azerbaycan Jurnalistler Birliğinin
davetlisi olarak Baküye gittiğimde orada Bakü Uluslararası
İnsani Forumuna katılmıştık ve orada dünya
ölçeğinde 108 gazetecinin öldürüldüğü o günlerde orada
yaptığım konuşmada, Gazeteciler Federasyonu Genel
Başkanı olarak, Orta Doğuda kaderin artık savaş
olmaması gerektiğini söylemiştim. Azerbaycan medyasındaki
dostlarımız, Mətbuat Şûrasındaki, Journalistler
Birliğindeki arkadaşlarımız Elşad Ayvazlı, Azay
Guliyev, Ganire Paşayeva gibi birçok arkadaşımızla birlikte
Türkiye'nin değişik kentlerinde açtığımız
sergilerde Hocalı katliamını gerçek anlamıyla gözler önüne
sermiştik. Ankarada, İzmirde, Kayseride, Türkiye'nin diğer
illerinde bu katliamı dile getiren Gazeteciler Federasyonu ve Gazeteciler
Cemiyetiyle birlikte onların yanında olduğumuzu her zaman dile
getirdik. Biz bu tezkereye bu anlayış içerisinde evet diyoruz ve bu
dostluk ve kardeşlik duygularının kökleştiğini buradan
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bir kez daha tekrar ediyorum.
Müsaadenizle bir konuyu daha sizlere arz etmek istiyorum.
Dün burada bir kanun teklifi sunacaktım, ne yazık ki Adalet ve
Kalkınma Partili milletvekilleri buraya böyle kalabalık gelmediler ve
çoğunluğu sağlayamadılar, Meclis kapandı. Ceza
İnfaz Kurumunda çalışan infaz koruma memurlarının
hakkı ve hukuku için bir konuşma yapacaktım. O
konuşmanın özü şuydu: İnfaz koruma memurları -70 bini
bulan sayıda; 60 bini kadrolu, 10 bini sözleşmeli- çok büyük bir
sıkıntı içinde yaşıyorlar. Duydum ki Sayın Bakan
Abdulhamit Gül de bu konuyu gündemine almış ve onların sorunlarını
çözmek için yola koyulmuş.
Benim getirdiğim yasa teklifinde durum
şuydu: Ceza infaz kurumu memurlarının büro memuru
olmadığı, güvenlikle ilgili direkt o güvenlik
sınıfına girmesi gerektiği noktasındaki kanun
teklifini sizlerin oylarınıza sunacaktık. İnfaz koruma
memurlarının elinde kalem yok arkadaşlar, ellerinde kalkan var,
başlarında baret var, göğüslerinde çelik yelek var, siperlik var
ve işi belli, ceza almış insanları koruma ve onların
yeniden topluma kazandırılması noktasında çok önemli bir görev
görüyorlar ve cezaevi koşulları içerisinde yaşıyorlar ve o
koridorlarda soluk alıp veriyorlar ve maaşları oldukça yetersiz
olduğu gibi hiçbir hakları ve hukukları da kalmadı. Eskiden
onları cezaevine taşıyan ve geriye götüren servis otobüsleri
vardı, şimdi yok; eskiden lojmanları vardı, şimdi
birçok cezaevinin çevresinde ne yazık ki lojmanları yok. Bu insanlar
pandemi süresince, salgın süresince cezaevinde yatmak zorunda
kaldılar. On beş gün, yirmi gün evlerinde çocuklarını
görmeden orada bir mahkûm gibi yatmak zorunda kaldılar. Onların
gerçekten sıkıntıları büyük.
İtfaiyeciler için de burada sizlere
yalvardım. Bu iş siyasetüstüdür dedim, parti farkı gözetmez ve
parti farkı gözetmeksizin gelin itfaiyeciler için yasa
çıkaralım. dedim. İtfaiyecilik meslek okulu var, itfaiyecilik
yüksekokulunu açmışsınız, meslek yüksekokulunu
açmışsınız ama itfaiyecilik ne yazık ki Türkiyede
meslek değil ve kabul etmiyorsunuz ve itfaiyeciliği de idari
hizmetler sınıfına aldınız. Dünyanın her yerinde
itfaiyecilik meslektir; Hollandada, Danimarkada, Amerikada, dünyanın
bütün ülkelerinde ama Osmanlıdan, tulumbacılardan bu yana
itfaiyecilik, meslek olarak gelmiş olmasına rağmen Türkiyede
kanunlarda meslek değildir.
İki konuda sizlerden destek istiyorum. Tabii,
bizim karşımızda olduğunu bildiğim Adalet ve
Kalkınma Partisi -iktidar partisi- milletvekillerinden ve Milliyetçi
Hareket Partisinin milletvekillerinden destek istiyorum.
CEMAL ENGİNYURT (Ordu) Demokrat Parti olarak
destekliyoruz Sayın Başkan.
ATİLA SERTEL (Devamla) Destek istiyorum;
itfaiyecilik meslek olsun, infaz koruma memurları da, o çilekeş
mesleğin insanları da güvenlik sınıfı içerisine lütfen
alınsın, sizden bunu rica ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ATİLA SERTEL (Devamla) Başkanım,
bitiriyorum.
Bu kanun teklifini Cumhuriyet Halk Partili bir
milletvekili, Atila Sertel getirdi diye reddedeceğini söyleyen AK
PARTİli milletvekili arkadaşlarımız olmuş, ceza infaz
memurlarına söylemişler CHPli milletvekili getiriyor kardeşim,
tabii ki karşısında olacağız. diye. Ya
arkadaşlar, siz getirin bu teklifleri ya; itfaiyeciler için siz getirin,
infaz koruma memurları için siz getirin, biz de oy verelim, yeter ki bu
haksızlık giderilsin, bu haksızlığa son verin.
Sizlerden hassaten ricam şudur, Abdülhamit Güle de sesleniyorum,
vicdanınıza sesleniyorum: Bu insanların sorunlarını
çözün. Çözümsüz her sorun, Türkiyede birikim sağlıyor. Bu
haksızlıklar giderilmezse gerçekten, Türkiye siyasi tarihi, sizi
adaletsiz bir parti olarak anacaktır.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, sadece bir konunun tutanaklara
geçmesini arzu ediyorum.
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Hatip ifade etti ki: Dün, böyle
kalabalık gelmediğiniz için Meclis açılmadı. dedi,
malumunuz, pandemide oluşan bir konsensüs vardı -bu konuda tabii ki,
takdir zatıalinizin- başında birleşimi açmakla ilgili yoklama
yapınca ve arada kısa bir süre olunca yarım dakikayla, bir
dakikayla maalesef 20-25 arkadaşımız koridorda olmasına
rağmen 8 eksikle kapandı. Bu hususun kayıtlara geçmesi ve bir
cevabi husus olarak da anmış oldum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Peki, Sayın Akbaşoğlu.
Ben de kayıtlara geçireyim. Bir: O
mutabakatın içinde ben yokum, öyle bir mutabakat metni elimde yok.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan
BAŞKAN Müsaade edin, ben sözümü bitireyim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Tabii tabii, buyurun.
BAŞKAN Pandemi nedeniyle yoklama
yapılmayacağına dair bir mutabakat metni elimde yok; bir kez
bunu söyleyeyim.
İki: Dün ilk, beş dakika, daha sonra, on
beş dakika ara verdim ve tekrar beş dakika; yirmi beş dakika.
Tamam, beş dakikada belki yetişemeyebilir ama yirmi beş dakika
yani buraya geliş süresi yirmi beş dakikayı bulmaz. Zaten
uzatmak istemiyorum, siz söylediniz ben de cevaplarını verdim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Efendim, şu hususu açıklamak isterim Sayın
Başkan.
BAŞKAN Evet, buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bu konuda yazılı olarak değil, sözlü
olarak Grup Başkan Vekilleri ve Meclis Başkan Vekilleriyle ilgili
daha önce konuşulmuş
BAŞKAN Demek ki benden önce
yapılmış Sayın Akbaşoğlu, benim bilgim yok bu konuda.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı)
ve yaklaşık iki yıldır da pandemi
süresince hep bu şekilde uygulanagelmiş bir teamül söz konusudur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Peki.
Evet, şahıslar adına son
konuşmacı Ankara Milletvekili Mustafa Destici.
Buyurun Sayın Destici. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA DESTİCİ (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 10 Kasım, Kurtuluş
Savaşımızın Muzaffer Komutanı Gazi Mustafa Kemal
Atatürkün ebediyete intikalinin 83üncü yıl dönümünde Türkiye
Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. inancıyla Türkiye Büyük
Millet Meclisinin ilk Başkanı, cumhuriyetimizin kurucusu, Türkiye
Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürkü,
şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle, saygıyla ve şükranla
anıyorum.
Kıymetli milletvekilleri, bugün, aynı zamanda,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde de görev yapmış olan bir fikir
adamının, bir münevverin de ölüm yıl dönümü. Milliyetçilik,
bizim için bir vasıta değil, bizatihi gayedir. Davamız ise
Allah, millet, vatan davasıdır. Biz bu 3 gerçeğe
bağlıyız. diyen Türk İslam davasının iman eri
Osman Yüksel Serdengeçti Ağabeyi de vefatının 38inci
seneidevriyesinde rahmetle ve şükranla yâd ediyorum.
Yine, bundan beş sene önce, 10 Kasım 2016
tarihinde, görev yaptığı Mardin Derikte, makamında
uğradığı terör saldırısında şehit
düşen Kaymakam Muhammed Safitürk kardeşimizi şehadetinin 5inci
yılında tüm şehitlerimizle birlikte rahmetle ve şükranla
yâd ediyorum, mekânı cennet olsun.
Değerli milletvekilleri, tezkereyle ilgili
bölüme geçmeden önce bir hususu yüce Meclisimizle paylaşmak istiyorum.
Irak Başbakanı Kazıminin Barzani Bölgesel Yönetim Hükûmetiyle
anlaşması üzerine peşmergenin Kerküke dönmesi ve askerî güç
olması resmen kabul edildi. Bölgede Araplardan sonra 2nci en büyük nüfus,
Kerkükte ise asli unsur olan Türkmenler yıllardır sistematik
şekilde yıldırma politikalarıyla hem Kerkükten hem de
bölgeden temizlenmek istenmektedir. Türkiye bu konuya ivedilikle eğilmeli
ve somut adımlar atarak ebedî Türk yurdu Kerkükte peşmerge
işgaline müsaade etmemelidir. 1923 Lozan Barış
Antlaşmasının 16ncı maddesi Türkiyeye bu konuda
garantörlük ve müdahale hakkı vermektedir. Herkes duysun ve bilsin ki:
Kerkük Türktür ve Allahın izniyle dünya var oldukça Türk olarak
kalacaktır.
Değerli milletvekilleri, bugün can Azerbaycana,
kardeş ve dost Azerbaycana asker gönderilmesiyle ilgili
Cumhurbaşkanlığı tezkeresini görüşüyoruz. Benden önce
grupları adına konuşan Ahat Andican Bey, Kamil Aydın Bey,
Yunus Emre Bey, özellikle Volkan Bozkır Bey, gerçekten çok değerli
konuşmalar yaptılar, bunlardan istifade ettik. Ben de bu konuda
şahsımın ve partimin görüşlerini sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Bildiğimiz üzere, 8 Kasım 2021 tarihi,
Azerbaycanın Ermenistanın saldırılarına
karşı vatandaşlarını koruma ve işgal
altındaki topraklarını kurtarma mücadelesini zaferle
sonuçlandırdığı günün 1inci yıl dönümüydü. Öncelikle
ve tekrar, Azerbaycanlı kardeşlerimizin, Azerbaycan devletinin ve
ordusunun Türkiye Cumhuriyeti devleti ve ordusuyla birlikte kazandığı
bu zaferin ve barışın bölgede kalıcı olmasını
diliyor, Azerbaycan halkını zaferlerinden dolayı tebrik
ediyorum.
1918de Kafkas İslam Ordusu adıyla
Baküdeydik, bugün de kahraman ordumuzla, Azerbaycan askeriyle omuz omuza
Ağdamdayız. Türkiye Cumhuriyeti var oldukça, Azerbaycan var oldukça,
Türk milleti var oldukça kardeşlerimizin yanında durmaya devam
edeceğiz. Türk askerinin, Mehmetçikimizin bölgedeki
varlığı, sadece Azerbaycan halkı için değil; o bölgede
yaşayan din, dil, vatandaşlık, etnik köken ayırmadan
barış isteyen herkes için bir güvencedir.
Tarihe kayıt düşmek adına tekraren
ifade etmek istiyorum: Dış politikada sıkça kullanılan
dost ve kardeş ülke tanımı Azerbaycanla ilişkilerimizi
tarif etmek için yetmez, Azerbaycanda yaşayan kardeşlerimizin
Türkiyenin herhangi bir vilayetinde yaşayan
vatandaşlarımızdan bizim için hiçbir farkı yoktur,
olmamıştır ve olmayacaktır. Biz, milletimizle, büyük Türk
dünyasıyla ilgili hiçbir konuya günlük, politik ya da konjonktürel
gözlüklerle bakmadık, hep samimiydik, hep samimi olacağız. Bu
konu, kendimizi bildiğimizden beri içinde bulunduğumuz, mensubu
olmaktan daima gurur duyduğumuz camiamız için, Türk milliyetçileri ve
alperenler için hep böyle oldu ve bundan sonra da böyle olacak.
Batının bize dayattığı anlamıyla diplomasi,
Azerbaycanda otuz yıla yakın bir süre Azerbaycan toprağı
olan Karabağın işgaline ve Hocalı katliamı başta
olmak üzere binlerce kardeşimizin soykırım niteliği
taşıyacak şekilde katledilmesine engel olamamıştır.
Batının bize dayattığı anlamıyla diplomasi,
hukuksuzluğun, işgalin, cinayetlerin, katliamların,
soykırımın önüne geçememiş, yaşanan korkunç hadiseleri
engellemek bir yana sadece bu durumu kolaylaştırma fonksiyonu ifa
etmiştir. Bu vesileyle, tekrar, Karabağda yaşananlara otuz
yıldır sessiz kalan uluslararası kuruluşları ve
dünyanın her tarafına demokrasi maskesiyle kan ve göz yaşı
götüren anlayışı lanetliyorum.
Hatırlayalım, son olarak,
çatışmalar yine Ermenistanın saldırıları üzerine
başlamış, ihtilafın gerekçesi olan işgale ve
Ermenistanın saldırılarına rağmen, her şey bütün
dünyanın gözü önünde cereyan ederken başta ABD ve Fransa olmak üzere
pek çok ülke Azerbaycan ve Türkiye aleyhine yoğun bir kampanya süreci
gerçekleştirmiştir. Hukuki, siyasi ve diplomatik hiçbir değer
taşımayan, Türk ve İslam düşmanlığı
dışında hiçbir izahı olamayan bu tavrın bizim için
saygı duyulacak hiçbir tarafı ve değeri yoktur. Herkese
hatırlatmak isterim: Türk milleti dostluğu da
düşmanlığı da unutmaz; evet, Türk milleti vefalı bir
millettir. Dostluğumuza güvenin lakin
düşmanlığımızdan da korkun.
Değerli milletvekilleri, Hocalı
katliamı bile tek başına, Türkler ve Müslümanlar söz konusu
olduğunda uluslararası ilişkilerin, diplomasinin ne şekilde
ve hangi mantık düzleminde seyrettiğiyle ilgili alçakça, ibret verici
ama çok önemli derslerle doludur. Küresel emperyalizm dünyanın her yerinde
cinayetlerine ve hırsızlıklarına devam ederken artık
öncelikle kendi orduları yerine, terör örgütlerini ve terör devletlerini
kullanmayı tercih ediyorlar. Bu noktada PKK, DAEŞ, Ermenistan ve
Yunanistan emperyalizmin ve siyonizmin âdeta bekçiliğini, sözcülüğünü
ve saldırganlığını üstlenmiş durumda. Tekrar
ifade etmekte fayda var: Sahipleri tarafından beslenip her dönemde
farklı kılıklarla karşımıza çıkarılan
terör örgütleri ve terör devletleri, küresel emperyalizmin menfaatlerini
bekleyen bekçi köpekleri olmalarının dışında hiçbir
anlam ve önem taşımamaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk
milleti bu oyunu görecek ferasete de bu oyunu bozacak iradeye de ve güce de
Allahın izniyle sahiptir.
Değerli milletvekilleri, kıymetli
vatandaşlarım; yaşananlardan,
yaşadıklarımızdan çıkarmamız gereken pek çok ders
vardır. Bu derslerin ilki şu olmalıdır: Bugünün vahşi
düzeninde gücünüz yoksa haklı olmanızın hiçbir anlamı
yoktur. Bilelim ki bir ve güçlü olma dışında hiçbir seçeneğimiz
de yoktur.
Değerli milletvekilleri, bu mülahazalarla
16/8/2010 tarihinde imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti
Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı
Yardım Anlaşması hükümlerinden kaynaklanan taahhütlerimizi
yerine getirmek, ateşkesin gözlemlenmesi, ihlallerin önlenmesi, bölgede
barış ve istikrarın sağlanması amacıyla,
Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili şekilde korumak ve kollamak üzere
Azerbaycana bir yıl süreli asker gönderme konulu
Cumhurbaşkanlığı tezkeresine gururla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
MUSTAFA DESTİCİ (Devamla)
Büyük Birlik
Partisi olarak evet diyeceğimizi buradan çok açık bir yüreklilikle
ifade ediyor ve Meclisimizde grubu bulunan ya da bulunmayan bütün partilerin bu
konuda evet demesi ümidiyle hepinizi saygıyla selamlıyor, can
Azerbaycana selam olsun diyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir.
Hayırlı olsun.
Birleşime yarım saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.09
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.39
BAŞKAN: Başkan
Vekili Haydar AKAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
Alınan karar gereğince denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar
Devleti Hükümeti Arasında Büyük Çaplı Organizasyonların Yerine
Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubunun
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2546) ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
XI.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Kanun Teklifleri
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Büyük Çaplı Organizasyonların
Yerine Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubunun
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2546) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 272) (X)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 272 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz isteyen İYİ
Parti Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Zeki Hakan
Sıdalı.
Buyurun Sayın Sıdalı. (İYİ
Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN
SIDALI (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi
Meclisimizin ilk Başkanı, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa
Kemal Atatürk'ü vefatının 83üncü yıl dönümünde saygı ve
rahmetle anıyorum. Onun fikirleri ve ülküleri, bugün olduğu gibi,
yarın da yolumuzu aydınlatacak; açtığı yolda,
gösterdiği hedefe durmadan yürüyeceğiz. Bize miras
bıraktığı cumhuriyetin ilelebet payidar kalması için
çalışacak, emanetine de sahip çıkacağız.
Değerli milletvekilleri, Katarda 2022 yılında
düzenlenecek olan Dünya Kupası kapsamında iş birliğini
öngören niyet mektubu kapsamında Dünya Kupası organizasyonu için
bilgi ve tecrübe paylaşımı, suçla ve terörle mücadeleye yönelik
ortak tedbirlerin alınması, uzmanlık ve yeterlilik
kurslarının düzenlenmesi, eğitim ve tatbikatların
gerçekleştirilmesi öngörülmektedir.
Bilindiği gibi, Katar, Arap
Yarımadasında Türkiyenin ilişkilerinin iyi ve düzgün
olduğu tek Arap ülkesi durumundadır. Türkiye ile Katar arasında
25 Aralık 2001 tarihinde Güvenlik İş Birliği
Anlaşması imzalanmıştır. Ayrıca, 2 Şubat
2015 tarihinde imzalanan Askerî İş Birliği Anlaşması
kapsamında başkent Doha yakınlarında ciddi boyutta bir
üssümüz bulunmaktadır.
Katar, İhvancılığa yatkın
dış politikası nedeniyle bölge ülkeleri tarafından uzun
süre dışlanmış, ambargoya bile maruz
kalmıştır. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri
başta olmak üzere, bölge ülkeleri ile Katar arasında uzun süreden
beri devam eden gerginlikler belli bir yumuşama sağlansa da hâlâ tam
giderilmiş değildir. Bundan birkaç gün önce Suudi Arabistandan
Katara iletilen mektubun yumuşama sürecini
hızlandırmasını diliyoruz.
AK PARTİ iktidarı, özellikle, son on
yılda, yanlış gruplarla ortaklığını bölgeyle
ilişkilerin temel ilkesi olarak benimsemiş durumdadır. İktidar,
Arap âleminde ülkemizin ulusal menfaatlerinden çok, belirli bir hareketi
gözetmiştir, yaklaşımlarını yanlış rotaya
oturtarak bölgemiz ve ötesiyle münasebetlerinde milleti aşan
kavramları öne çıkarmıştır. Oysa bu, uluslararası
ilişkilerde olmayan bir kavramdır. Bu gerçek, iktidarın
karşısına sert bir şekilde dikilmiştir ancak
iktidarın bu realiteyi tam olarak idrak edip etmediği meçhuldür.
Biz, Katarla münasebetlere karşı
çıkmıyoruz. İktidar sorumluluğunu üstlendiğimizde,
tabiatıyla normal, devletten devlete ilişkilerimizi özenle muhafaza
edeceğiz, geleneksel diplomasi ne gerektiriyorsa bir dost ülke olarak
ilişkilerimizi ona göre tanzim edeceğiz. İktidar
sorumluluğu üstlendiğimizde, hâlihazırda tökezleyen uluslararası
ilişkilerimizi, günün gerçekleri ve Osmanlı Devletinin tecrübesinden
esinlenen cumhuriyetin gelenekleri ışığında yeniden
yapılandıracağız. Katarla ilişkilerimizi de buna göre
sağlıklı bir zemine oturtacağız,
bağımsız uygar bir ilişkiye dönüştüreceğiz.
Mevcut itirazımız Katarla ilişkilerin sürdürülme
tarzınadır. Maalesef bu ülkeyle ve yönetimiyle münasebetlerimiz
saydamlıktan fevkalade uzak, şahıstan şahsa
ilişkilerdir. Bu ilişkiler her açıdan şüphe
uyandırmaktadır. Katarla siyasi ilişkilerimiz, özellikle,
Suriye iş savaşının başlangıcından bu yana
daha da girift hâle gelmiştir. Bu ilişkilerin temel dinamiğini
kişisel hayal ve hevesler oluşturmaktadır.
İlişkilerimiz, bilhassa mali alan açısından çok vahim
sorgulamalara muhataptır. Katarla gerek swap ilişkilerimizde gerek
kredi alışverişlerimizde; ayrıca, Katardan gelen kısa
ve orta vadeli sermayede büyük bulanıklıklar mevcut. Bu meyanda Katar
Emirinin Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğana hediye ettiği
uçağın envanter kaydıyla ilgili soru sorduğumuz hiçbir
önergeye yanıt gelmemiştir. Tank Palet Fabrikasının Katara
satılmasıyla ilgili tartışmalar ve meselenin
şeffaflıktan uzak boyutları kamuoyunda hâlen
tartışılmaktadır. Beton kanal olarak
tanımladığımız Kanal İstanbul Projesi
kapsamında Katar Emiri ve ailesiyle olan rant ilişkilerine ve Türkiye'deki
diğer hayalî projelere olan ilgisine de iktidar tarafından
açıklık getirilmemiştir. Bu heveslerden vazgeçmeleri kendi
çıkarlarına olacaktır.
Muhalefet olarak, bugüne kadar, Katarla olan
ilişkilerimizin mali boyutuna ilişkin öğrenmek istediğimiz,
maalesef, hiçbir belgeye, bilgiye ulaşamadık, ne Genel Kurulda ve
Dışişleri Komisyonunda ne de yazılı önergelerde dile
getirdiğimiz hususlarla ilgili aydınlatıcı bilgi alabildik.
Uluslararası ilişkilerimiz de maalesef, iç
politikada olduğu gibi, tek bir kişinin tahakkümü altında,
kontrolden ve denetimden uzak, hataya açık bir şekilde
yürütülmektedir. Ulusal çıkarlarımızı gözetmeyen, ideolojik
temelli tepkisel bir manzara, maalesef, ortaya çıkmıştır.
Ayrıca, kişisel ilişkilerin hâkimiyeti altındaki bu uluslararası
ilişkiler anlayışının hesap verilebilirliği de
kalmamıştır. Kamuoyunun gözlerinden uzakta yürütülen bu ikili
ilişkiler, kurumsal dış politika
mekanizmalarımızı etkisiz hâle getirdiği gibi
yarattığı sonuçları itibarıyla da uluslararası
itibarımızı ciddi oranda
aşındırmıştır. Diplomatik ve demokratik
teamüllere aykırı bu uygulamalar genel geçer kural hâline
gelmiştir; diplomatsız diplomasi, işte, tam da bu sonucu verir.
Katarla ilişkilere bakışımızda bu kaygılar
ağırlıktadır. Ayrıca, bu niyet mektubunda sözünü
ettiğiniz iş birliği daha önce hiç denenmemiş bir modeldir
yani, bu iş birliğinin emsali yoktur, daha da önce
yapılmamıştır. Orada hangi vazifeyi üstleneceğimiz tam
olarak belli değildir. Ne kadar güvenlik personelinin gönderileceği
meçhuldür. Gönderilenlerin hareket alanının, yetkilerinin ne
olacağı belli değildir. Gönderilecek personel kimin
komutası altında olacaktır? Katar makamlarının
komutası altına mı girecektir?
IŞİD, 2014 yılında Katarı
tehdit ederek 2022 Dünya Kupası için adaylıktan çekilmesini
istemiştir. Katarın Dünya Kupasına ev sahipliği
yapması durumunda, organizasyon esnasında bir saldırı
gerçekleştirmekle tehdit etmiştir. Bugün, IŞİD tehdidi
geçmişteki düzeyinde olmasa dahi sürmektedir ve ciddiye alınması
gerekir. Güvenlik güçlerimiz, Türkiyeye getirisi olmayan bir Dünya Kupası
organizasyonu kapsamında göz göre göre IŞİD ya da başka bir
örgütün saldırısı riski altına sokuluyor. Böyle bir risk
almamızın ulusal çıkarlarımız ve millî
güvenliğimiz açısından ne gibi bir gerekçesi olabilir? Bu, çok
ciddi bir sorumluluk üstlenmektir, güvenlik güçlerimizi yok pahasına riske
atmak demektir. Böyle bir lüzumsuz riski göze almak, hem Türkiyenin
itibarı açısından hem de oradaki görevlilerimizin zarar görmesi
ihtimali bakımından çok yanlıştır. Ayrıca,
Emniyet güçlerimize, polis teşkilatımıza başka bir ülkede
özel güvenlik şirketi personeli gibi stat korumalığı
yapmayı da hiç yakıştıramayız.
Türkiyenin bugüne kadar bir futbol dünya
kupası veya klasik olimpiyat organizasyonu gerçekleştirmemiş
olduğu da dikkate alındığında, bu iş
birliğinin asıl amacının ne olduğunu çok merak
ediyoruz. Bu protokolün kendisinin belirsiz, çerçevesinin muğlak,
yaratacağı risklerin öngörülemez ve bu iş birliğinin ulusal
menfaatlerimiz açısından gereksiz olduğu kanaatindeyiz. Bütün bu
gerekçeleri göz önünde bulundurarak Katarla yapılması teklif edilen
bu iş birliğine onay vermiyoruz.
Değerli arkadaşlar, dış
politikamız cumhuriyet geleneklerinden uzaklaştıkça Orta
Doğu başta olmak üzere, millî güvenliğimize yönelik riskler
katlanarak artıyor. Biz, geçmişte, sorun yaratan değil,
sorunları çözen bir ülke konumundaydık. Dış
politikamızla ittifaklar kurar, diğer ülkelerle iyi geçinirdik.
Kurduğumuz bu ittifaklarla oluşturduğumuz iş birliği
zeminleriyle Türkiyeye karşı teşkil edilebilecek
birliktelikleri de önlerdik. Devletler sisteminin saygın ve itibarlı
bir üyesiydik. Bölgedeki itibarımızı, şu veya bu
ideolojinin veya herhangi bir mezhebin liderliğine soyunma iddiasıyla
değil, çağdaş bir ülke olarak edindik. Kritik meselelerde
sorunları yatıştırmaya yönelik adımlar atar,
tarafları tarafsızlığımıza ikna ederek
söylediklerimizin itibarını temin ederdik. Birçok konuda bu misyonu
en iyi şekilde yerine getirdik. İran-Irak Savaşında iki
tarafla da olan ticaretimiz gelişirken; Türkiye, Bağdatta
İranı, Tahranda ise Irakı temsil ediyordu. Temsil etmenin
ötesinde, bu ülkelerin birbirleri nezdindeki büyükelçilik binalarının
sorumluluğu Bağdat ve Tahrandaki büyükelçilerimize emanet edilmişti.
Cumhuriyet tarihi boyunca, Türkiye, bölge
ülkeleriyle hem ekonomik ve kültürel bağlarını
geliştirmiş hem de bu yakınlıkları pozitif gündem
yaratan bir siyasi iş birliğine dönüştürmüştür. Burada esas
olan ilke, Türkiye'nin menfaatleri ve ölçülülük olmuştur. Ölçülülük tüm
dinlerde ve felsefelerde öne çıkan temel kavramlardan biridir. Oysa son
dönemde, Orta Doğuda ideoloji, hayaller ve fevrilik nedeniyle çok büyük
itibar kaybettik, maalesef, konum yitirdik.
Bugünlerde Doğu Akdeniz, bu söylediklerimi,
eleştirilerimi doğrulayan bir görüntü veriyor. Orada Türkiye
karşıtı bir ittifak oluştu. Doğu Akdenizin gerçekten
en güçlü ülkesi olduğumuz dönemlerde Akdenizdeki objektif potansiyelimiz,
özelliklerimiz ve politikamız böyle bir oluşumun hayal edilmesini
bile önlüyordu. Daha önceleri de defalarca ifade ettim, herhangi bir
dayanışma içine girmeleri mümkün gözükmeyen ülkeleri
buluşturduk, bir araya getirdik, hatta müttefik kıldık. Kime
karşı? Kendimize karşı. Gerçekten de bugün, büyüyen ve
Türkiyeyi yalnızlaştıran bir tehdit kuvveden fiile dönüşmektedir.
Doğu Akdenizde Türkiye ile Yunanistan arasındaki güç dengesi
aleyhimize bozulmaktadır. Üstünlüğümüz tabii ki sürmektedir ancak biz
S-400lerden faydalanılmasında bocalarken Yunanistan son dönemde hem
askerî kapasitesini geliştirmekte hem de ittifak zeminini
geliştirmektedir. Yunanistan, İhvancı sevdalarla bölgede
ilişkilerimizin son derece gerilediği İsrail, Suudi Arabistan,
Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır gibi ülkelerle
yakınlaşarak iş birliği mekanizmaları kurmuştur,
Doğu Akdenizde bu ülkelerle ortak deniz ve hava tatbikatları
düzenlemektedir.
19 Kasımda, Güney Kıbrıs, Yunanistan,
Fransa ve Mısır arasında dışişleri bakanları
düzeyinde bir görüşme gerçekleştirilecek. Bu görüşmede,
Doğu Akdenizdeki ortak enerji projelerinde ısrarlı oldukları
mesajını verecekleri belirtiliyor. Ayrıca, 7 Aralıkta
İsrail ve Yunanistan Başbakanı ile Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi Başkanı Türkiyenin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve
Yunanistana yönelik tavrını ele almak için bir araya geleceklerdir.
Fransa, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin
bölgesindeki lojistik tesisini de kullanarak Doğu Akdenizdeki
mevcudiyetini âdeta sürekli hâle getirdi ve Yunanistanın hamiliğine
soyundu. Taraflar, Türkiyenin politikalarını kendilerine yönelik
ortak tahrikler olarak değerlendirmektedirler.
Değerli arkadaşlar, tüm dünya bir anda
Türkiyeye karşı ayaklanmıyor, yanlış
yaklaşımlarınız, diplomatsız diplomasiniz, günü ve
Cumhurbaşkanlığı rejimini kurtarmaya yönelik fantezilerden
oluşan tavrınız, uluslararası ilişkilerdeki akıl
dışı tutumunuz maalesef bu sonuçlara yol açıyor.
Türkiyenin Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi 20152016 dönemi geçici üyeliği adaylığındaki
olumsuz sonuca Arap ülkelerinden bizim lehimize destek gelmesi şöyle
dursun, kaybımızı Genel Kurul salonunda herkesin önünde el ele
kutladılar. Evet, Güvenlik Konseyi adaylığımızda Arap
ülkeleri topyekûn aleyhimizde çalışmışlardır.
Aynı zamanda, hiçbir Arap ülkesi uluslararası platformlarda Uygur
Türkleri lehine hiçbir hamlede bulunmamıştır.
Evet, kıymetli arkadaşlar, Arap âlemi her
zaman karışık olmuştur. Bugün, Suudi Arabistan ile Lübnan
arasındaki ilişkiler bir anda ihtilaflı hâle geldi. Yemendeki
krizin başlangıcındaki dengeler büyük oranda değişti;
kriz, bir insanlık trajedisi hâlinde sürmekte ve birçok ülkeyi de
karşı karşıya getirmekte. Sudan-Mısır
ilişkileri de aynı şekilde dönüşüm gösterdi. Irak ve
Suriyenin iç çalkantılarına bu fasılda değinmiyorum. Bu
tür sorunlar hep vardı ve olmaya da devam edecektir. Maharet,
bunların ulusal çıkarlarımıza zarar vermesini önlemek,
taraf olmadan bölge güvenliğine ve istikrarına katkıda
bulunmaktır.
Bir daha altına çizmek istiyorum: Orta
Doğuda yıllarca devam eden anlayışımız, Arap
ülkeleriyle ittifak ve/veya iş birliği ilişkileri kurmak,
böylelikle onların bize karşı birliktelikler
oluşturmalarını da önlemek üzere inşa edilmiştir. Bu
bölge siyasetimizin ABCsi olarak uygulanmıştır. Bu sayede, AK
PARTİ iktidarına kadar, bizim Arap ülkeleriyle devasa bir sorunumuz
olmamıştır, Arap âlemiyle sorunlarımız sokak
dış politikası başlayınca ortaya
çıkmıştır. Hâlbuki, Türkiye, dış
politikasını sokağa göre biçimlendirmeyecek kadar büyük bir
ülkedir; hele bir zamanlar çok bahsedilen Arap sokağına göre
dış politika şekillendirmek hiç olacak şey değildir.
Maalesef, Arap ülkeleriyle ilişkilerde mevcut iktidar Türkiyenin
dış politikasını sokağa düşürdü, sokak
dış politikası yaptı, cumhuriyetin başından beri
ördüğümüz kaliteli ilişki ağını berhava etti. Gelinen
noktada, Türkiye hezeyan içinde hayal ve hevesler peşinde koşarken en
yakınındaki büyük potansiyelleri de harcamış, millî
güvenliğini ve ulusal çıkarlarını da tehlikeye
atmıştır, ekonomik coğrafyasını tahrip
etmiştir. Alametifarikası istikrar üretmek olan bir ülkeyken
istikrarsızlık yaratan bir ülke hâline geldik.
Bu iktidar, yangın çıkaran itfaiyeci gibi
önce yangın çıkarıyor, sonra da maalesef, söndürmeye
çalışıyor ama yangın, bu esnada, vereceği zararı
da vermiş oluyor. Türkiyenin gücünü, yarattığı
istikrarsızlıkla ölçen anlayışı kabullenmemiz mümkün
değildir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz talep eden Antalya Milletvekili Sayın Abdurrahman
Başkan.
Buyurun Sayın Başkan. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ABDURRAHMAN BAŞKAN (Antalya)
Sayın Başkan, Gazi Meclisimizin değerli milletvekilleri ve
televizyonları başında bizleri izleyen aziz Türk milleti; 272
sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Katar Devleti
Hükûmeti Arasında Büyük Çaplı Organizasyonların Yerine
Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubunun
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çatısı altında bulunmaktan gurur ve onur
duyduğum Gazi Meclisimizde Bir gün ressamlar Türkün simasını
kaybederlerse yıldırımı alsınlar, yapıversinler.
diyen Türkün Sarı Başbuğu, cumhuriyetimizin banisi, Türk
istiklalinin hamisi, büyük Türk milliyetçisi Mustafa Kemal Atatürkü ebediyete
intikalinin 83üncü yılında rahmet, minnet ve özlemle anıyorum.
Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve
asla yorulmazlar. sözünü şiar edinerek emanet
bıraktığı cumhuriyet yaşasın diye bir ömür
nöbette olacak, açtığı yolda, gösterdiği hedefe durmadan
yürüyeceğimize söz veriyoruz.
Değerli milletvekilleri, köklü dostluk ve
kardeşlik bağlarımızın bulunduğu Katarla 1972
yılında kurulan diplomatik ilişkilerimiz her alanda hızla
gelişmektedir. Karşılıklı ziyaretler
ilişkilerimize önemli bir ivme kazandırmakta, iki ülke arasında
bölgesel konularda da yakın bir iş birliği bulunmaktadır.
Son yıllarda Türk şirketlerimizin Katarda üstlendiği projelerin
toplamı 20 milyar dolar civarına yükselmiştir. Katar, kişi
başı gayrisafi millî hasılası 64 bin dolar,
yıllık ihracatı 86 milyar dolar, ithalatı 63 milyar dolar
olan ve her yıl 23 milyar dolar ticaret fazlası veren bir ülkedir. Bu
23 milyar dolarla dünya genelinde yatırımlar yapmaktadır. Biz de
Türkiye olarak bundan en fazla payı almak için ticari ilişkilerimizi
daha da geliştirmeliyiz. İki ülke arasındaki üst düzey diyalog
ve iş birliğinin kurumsal yapısını teşkil eden ve
2014 yılında tesis edilen Yüksek Stratejik Komite mekanizması
yıllık toplantılarını gerçekleştirmektedir. Bu
çerçevede 1inci toplantısı 2 Aralık 2015 tarihinde Dohada,
2nci toplantısı 18 Aralık 2016 tarihinde Trabzonda, 3üncü
toplantısı 15 Kasım 2017 tarihinde Dohada, 4üncü
toplantısı 26 Kasım 2018 tarihinde İstanbulda
gerçekleştirilen YSK mekanizmasının 5inci toplantısı
28 Kasım 2019 tarihinde Dohada düzenlenmiştir. Söz konusu
toplantılar vesilesiyle Katarla çeşitli alanlarda iş
birliğimizi pekiştirecek çok sayıda anlaşma, protokol ve
mutabakat zaptı imzalanmıştır. Katar Hükûmeti
İçişleri Bakanlığı Uluslararası İşbirliği
Bölüm Başkanı Orgeneral AbdülAziz Al-Ansari ve beraberindeki heyet 28
Ocak-4 Şubat 2019 tarihleri arasında ülkemizi ziyaretlerinde, 2022
Dünya Kupasının güvenliğinin sağlanmasında iş
birliği yapılması amacıyla Emniyet Genel Müdürlüğünün
katkısıyla ülkemizdeki çeşitli birimlerde incelemelerde
bulunmuşlardır.
Değerli Başkan, kıymetli
milletvekilleri; söz konusu ziyareti müteakiben Katar Hükümeti ve Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Büyük Çaplı Organizasyonların
Yerine Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubu 31 Ekim
2019 tarihinde Ankarada imzalanmıştır. Görüşülmekte olan
niyet mektubunda iki tarafın büyük çaplı organizasyonlara
ilişkin görev ve yetkilerini belirleyen mevzuatın karşılıklı
olarak gözden geçirilmesi, büyük çaplı organizasyonlara ilişkin ev
sahipliği prosedürlerini uygulama ve planlamalar yapma konusunda deneyim
paylaşımında bulunulması, büyük çaplı
organizasyonların gerçekleştiği süreçte suçla ve terörle
mücadele tedbirleri alanlarında iş birliği yapılması
hususlarına yer verilmiştir. Dost ve kardeş Katar devletiyle
imzalanan niyet mektubuyla 2022 yılında Katarda düzenlenecek olan
Dünya Kupası organizasyonu esnasında yapılacak bilgi ve tecrübe
paylaşımıyla iki ülke arasında yürütülmekte olan güvenlik,
iş birliği faaliyetlerinin daha da pekiştirilmesi
amaçlanmaktadır. Diğer yandan niyet mektubunun uygulanması
amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Büyük Çaplı
Organizasyonların Yerine Getirilmesinde İş Birliği Konulu
Niyet Mektubunun uygulanmasına
ilişkin bir protokol hazırlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Katar son dönemde yakaladığı güçlü ekonomik
performansla ülkemiz firmaları açısından önemli fırsatlar
sunmaktadır. Türkiye ile Katar arasındaki ticari ve ekonomik
ilişkiler, Katarın yakaladığı ekonomik büyüme çizgisi
ve başlayan yoğun yatırımları çerçevesinde ülkemizden
gerçekleştirilen ithalatın artışına bağlı
olarak da gelişmiştir.
Katar ve Türkiye arasındaki ikili ticaret
hacmi, iki ülkenin coğrafi yakınlığı, tarihî
bağları ve her iki ekonominin ihtiyaçları göz önünde
bulundurulduğunda daha da büyüme potansiyeli taşımaktadır.
Katarla gelişen ekonomik ilişkilerimize koşut olarak ülkemiz
Katar vatandaşları için önemli bir turizm güzergâhı hâline de
gelmiştir.
Elektrik, elektronik aksamı, mobilya,
inşaat aksamları, petrol, mineral yağları, süt ve süt
ürünleri Katara ihraç ettiğimiz ürünlerin başında gelmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz ve Katar Hükûmeti arasında 1985 yılında
başlayan ve hâlâ yürürlükteki anlaşmalardan bazıları ise
şu şekildedir: Ekonomik ve Teknik İşbirliği
Anlaşması, 11 Mart 1985te, Hava Ulaştırması
Anlaşması 3 Mayıs 1990da, Ekonomik ve Teknik İşbirliği
Karma Komisyonu (KEK) 3üncü Dönem Toplantısı Protokolü 21 Kasım
2006da, Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunması Anlaşması 25 Aralık 2001de,
Türk-Katar Ekonomik ve Teknik İşbirliği Karma Komisyonu 4üncü
Dönem Toplantısı Protokolü 14 Mart 2011de, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii İşbirliği
Mutabakat Muhtırası ise 2 Temmuz 2012de, Türk-Katar Karma Ekonomik
Komisyonu 5inci Dönem Toplantısı Protokolü 25 Şubat 2014te,
Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komite Protokolü 19 Aralık 2014te,
Türkiye-Katar Karma Ekonomik Komisyonu 6ncı Dönem Toplantısı
Protokolü 2017de, Türkiye ile Katar arasında Gümrük Konularında
İşbirliği ve Karşılıklı İdari
Yardım Anlaşması olan KİYA 18 Aralık 2016da, Türkiye-Katar
Serbest Bölgeler Alanında İşbirliği Protokolü yine 18
Aralık 2016da, Türkiye-Katar Fuarlar Alanında
İşbirliği Protokolü ise 2016da, yine Türkiye-Katar Ticaret ve
Ekonomik Ortaklık Anlaşması ise 26/11/2018 yılında
imzalanmıştır.
Yine, ayrıca, 2020 yılında Katar
Emiri Tamim bin Hamad Al Thani ve Cumhurbaşkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan arasında Ankara'da 300 milyon dolarlık bir
ekonomik anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma
kapsamında; İstinye Park Hisselerinin Devrine Dair Anlaşma,
İstanbul Haliç Altın Boynuz Projesi'ne Yapılacak Potansiyel
Ortak Yatırıma İlişkin Mutabakat Zaptı, İstanbul
Menkul Kıymetler Borsasından Hisse Senedi Alımına Dair
Mutabakat, Global Liman İşletmeleri ve QTerminals Arasında
Ortadoğu Antalya Liman İşletmeleri AŞ'nin Hisse Devrine ve
Satın Alımına Dair Anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti Ticaret
Bakanlığı ve Katar Devleti Serbest Bölgeler İdaresi
Arasında Serbest Bölgeler Alanında Ortak Tanıtım
Faaliyetleri Hakkında Mutabakat Zaptı, Türkiye Cumhuriyeti Ticaret
Bakanlığı ile Katar Devleti Ticaret ve Sanayi Bakanlığı
Arasında Ortak Ekonomik ve Ticaret Komisyonu Kurulmasına Dair Ortak
Deklarasyon gerçekleştirilmiştir.
Bu da gösteriyor ki Katarla yapılacak ticari
anlaşmalar ülkemizin ihracatına ve Türk milletinin refahına
önemli katkılar sağlayacaktır.
1972 yılında başlayan siyasi ve
ticari ilişkiler tüm yıllarda devam etmiş ve son yıllarda
da ticaret çok daha önemli bir düzeye gelmiş ve Türkiye'nin
yapmış olduğu 20 milyar dolarlık iş
anlaşmasıyla da Türkiye ihracatına yönelik önemli katkılar
sağlanmıştır. Bu da gösteriyor ki ihraç ettiğimiz her
ürün, yaptığımız her proje ülkemizin gelecek nesilleri için
önemli bir refah kaynağı olacak, onların güvencesi
olacaktır.
Değerli Başkan, kıymetli
milletvekilleri; sözlerime son vermeden önce 10 Kasım 1985
yılında şehit edilen Antalyalı ülkücü şehidimiz
Muammer Yalçını şehadetinin 36ncı yıl dönümünde
rahmet ve duayla anıyor, hepinizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokrat Partisi Grubu
adına söz talep eden Antalya Milletvekili Sayın Kemal Bülbül.
Buyurun Sayın Bülbül. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
272 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Büyük Çaplı
Organizasyonların Yerine Getirilmesinde İş Birliği Konulu
Niyet Mektubunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Teklifi hakkında konuşacağım. Kanun teklifinin ismi de amma
uzunmuş yani ha.
Evet, şimdi, bu Katarla ilişkilerimizde
çok belirgin ve çok tuhaf bir durum söz konusu. Belirginlikten
kastımız, ilişkilerdeki dengesizlik; uluslararası hukuk,
devletler hukuku değil de bireylerin keyfiyetine, şahsım
keyfiyetine dayanan bir ilişki biçimidir. Bu anlamda, yani Katarda FIFA
tarafından Dünya Kupasının düzenleniyor olmasının
ağır çelişkisi bir yana ve yine bugün 10 Kasım olması
hasebiyle Yurtta sulh, cihanda sulh. politikasının, işte,
Azerbaycan, Suriye, Libya, Katar ve benzeri seferlerle, ve benzeri
tezkerelerle, ve benzeri askerî harekâtlarla nasıl da boşa
çıkarıldığının,
güncelleştirilemediğinin ağır çelişkisi de var ortada.
Ve bu Katarla ilişkilerde FIFA Dünya Kupasının düzenlenmesi
sırasında güya güvenlik önlemi almak için gidilecekmiş oraya.
FIFA Dünya Kupasının Katarda düzenleniyor olması,
aslında, Katarın Dünya Kupasını, bu ölçekte bir futbol
organizasyonunu, dünyanın en büyük futbol organizasyonunu düzenleme
becerisini haiz olduğunun göstergesi değildir. Bu, FIFAnın
baştan savma bir uygulamasıdır, bir. İkincisi, Türkiye,
FIFA veya dünya çapında bir spor organizasyonunun güvenliğini,
düzenlemesini, yönlendirmesini ya da başka bir şeklini ne zaman
deneyimlemiş ki Katara bu konuda yardımcı olacak? Bir Katar
şeyhi ile Türkiyede AKP Genel Başkanının bireysel
ilişkilerine dayanan ve oradan bir uluslararası ilişkiye
teşmil edilen bir durum söz konusu burada. Katar sermayesinin Borsa
İstanbuldaki etkisi, Katar sermayesinin Tank Palet ilişkileri, yine,
Katar sermayesinin, Katar Şeyhinin hediye ettiği uçak ve benzeri
durumlar da dikkate alındığında zaten vaka kendiliğinden
ortaya çıkıyor değerli milletvekilleri.
Yine, Kanal İstanbulla ilgili durum ve Kanal
İstanbul Projesi ifade edildiğinde Katar Şeyhinin annesinin
Kanal İstanbul civarında aldığı arazi için AKP Genel
Başkanının Ne var bunda? Elbette alabilir, bunda bir mâni
yoktur. demiş olması da yine bu ağır çelişkilerinin
bir parçasıdır. Dolayısıyla, aslında, Kanal
İstanbuldan, uçak meselesinden, başka başka birçok konudan yola
çıkıldığında bu işin bir meşruiyeti yoktur;
bu, farklı ilişkilere, bireysel ilişkilere dayanmaktadır ve
güvenlik güçlerinin gidip Katarda görev almasının da hiçbir
anlamı yoktur.
Bir başka ağır çelişki de Katar
ile AKP Hükûmetinin İhvanımüslimin politikasında ve giderek
İhvanımüsliminin Suriyede ve Orta Doğuda IŞİDle
örtüşen politikalarıyla paydaş olması hikâyesidir. Ve
burada bir parantez açıp buradaki ihvan kavramının bir
hırsızlama olduğunu, aslında İslam tarihinde ilk
ihvan kavramının bir örgütlenme terimi olarak Abbasiler Döneminde
10uncu yüzyılda Karmatîler tarafından
kullanıldığını ve Hallâc-ı Mansûrun da bir
Karmatî dâîsi olduğunu da bir bilgi notu olarak ifade etmek isterim. Ve
şunu da söylemek isterim: Tıpkı FETÖnün Karmatîlerden
örgütlenme kopyaladığı, Osmanlı Döneminde
Bektaşilerden örgütlenme kopyaladığı gibi ve şu çok
bariz bir örnek, bakın, bu hep dikkatlerden kaçmıştır: FETÖ
örgütlenmesinin bir numarasına imam denmiştir. Karmatîlerde ve
İhvanüssafa risalelerinde ayrıntılı bir şekilde
açıklanır. Karmatîlerin örgütlenmesinde örgütlenmenin 1inci derecede
sorumlusunun adı imamdır, sıfatı imamdır. Fakat
buradaki imam; İmam-ı Aliye, ehlibeyte, 12 imama atfedilen
imamdır. Bunu da tarihî bir bilgi olarak ifade etmek isteriz.
Burada iki anlayış söz konusudur. Bir,
İslam hakikatçileri; iki, şecereimelune. Bu kavramı lütfen bir
yere yazın ve araştırın şecereimelune.
Şecereimeluneyle ilgili birkaç şey ifade etmeye
çalışacağım. Nedir bu? Evet, Katar Anlaşması ya
da Katarın talep ettiği şeyler üzerine bizim görüşlerimizi
ifade etmeye çalıştım. Elbette ki biz buna hayır oyu
vereceğiz.
Şecereimeluneden söz etmişken son
zamanlarda fetvalar veren, kerameti kendinden menkul, hiçbir dinî vasfı,
ilmi, kerameti, hikmeti olmayan, âdeta sokaktan toplama, zihni çöplüğe
dönüşmüş kimi insanlar, kimi yetkililer ve Diyanet İşleri
Başkanlığı yetkilileri çeşitli fetvalar vermekte. Nedir
bu fetvalar? Mesela daha önce Cumhurbaşkanlığı
danışmanlığını yaptığını
sandığım bir zat bir fetva vermiş. Örneğin, Alevilerle
evlenmek harammış. Behey şecereimelunenin son halkası, sana
mı kaldı Aleviyle evlenip evlenmemenin haram mı helal mi
olduğu! Senin bu konuda hangi becerin, hangi yetkin, hangi
donanımın, hangi hikmetin var? Sen kendinden menkul,
ortalığı karıştıran, insanları
karşı karşıya getiren ve toplumu ayrıştıran,
bölüştüren, düşmanlaştıran ve nefret suçu işleyen bir
kavram ifade ediyorsun; bir tarz, bir yöntem ifade ediyorsun ama bununla ilgili
ne yazık ki savcılar harekete geçmeyip bu nefret suçuyla ilgili bir
tespit yapmıyorlar. Tıpkı Diyanetin yaptığı gibi,
tıpkı Diyanetin yerli yersiz fetvalar verdiği gibi. Koskoca
İslam hikmeti, koskoca İslam tarihi 2 tane müderrisin tefsirine
kaldı arkadaşlar; ayıptır, günahtır,
yazıktır ve utanç vericidir. Âdeta İslamı almış
bir kutuya kapatmışlar, bu kutudan ihtiyacı olan şeyi
çıkarıp, bir fetva verip, ortalığa salıp,
insanların sinirini tepesine çıkarıp ve nefret suçu işleyip
toplumu bu şekilde yönlendirmeye devam ediyorlar. Bu, İslama da
inanca da hakikate de yapılan bir zulümdür. İkide bir de midyeden
tutun -çok özür diliyorum- baldız hakkında verilen fetvalara kadar
bunların külliyesi şecereimelune zihniyetinden kaynaklıdır.
Şecereimelune de Muaviyeden Yezide, Yezidden IŞİDe devreden
zihniyetin tarihteki adıdır, onu da parantez içinde belirtmiş
olayım.
Değerli arkadaşlar, burada bir önemli
şey de şu: Yakın zamanda İçişleri Bakanı kendince
bir ekip oluşturmuş, efendim, cemevlerine gönderiyor
İçişleri Bakanı sayın beyefendinin emriyle geldik, onun
danışmanıyız, bir emriniz, bir isteğiniz, bir
ihtiyacınız var mı? diye. Bakar mısınız
şuraya? Böyle bir devlet işleyişi olamaz. Bu ağa-maraba,
efendi-köle ilişkisidir. Alevi toplumu kimsenin kölesi değildir.
Alevi toplumu ne devletle ne hükûmetle ne bakanla ne Diyanetle efendi-köle
ilişkisi kurmaz. Alevi toplumu eşitlerin, özgürlerin ilişkisi;
saygı, sevgi, birlikte yaşama politikasının ilişkisi
üzerine toplumsal
yaşamını yürüten ve eşit yurttaşlık ilişkisi
içerisinde olmaya çalışan bir toplumdur; Alevi
kurumlarının, Alevi toplumunun temsilcisi kurumlar da bu amaçla
çalışmaktadır. Lakin, Alevi toplumunun
varlığını kabul etmeyen, inancını kabul etmeyen,
cemevini illegal gören, cemeviyle ilgili yasal bir durum oluştuğunda
hemencecik Diyanete soran, Diyanetin de İslamın mabedi sadece
camidir, cami dışında bir ibadethane yoktur. deyip cemevini ve
Alevileri inkâr ettiği, inkârcılıktan ve reddiyecilikten
kaynaklı olarak standartlaşmış ve değişmez hâle
gelmiş bir inkâr ve nefret politikası yürüten İçişleri
Bakanı ve avanesi, nasıl oluyor da kalkıp gidip Alevi toplumuna
Bir ihtiyacınız var mı? diyor ve Size şu kadar para
vereceğiz, tamirat yapacağız. ve benzeri, bakar
mısınız. Peki, madem öyle, niye buraya cemeviyle ilgili gelen
önerileri ve taslakları reddediyorsunuz? Niye çeşitli
araştırma önergelerini reddediyorsunuz? Niye bugün cemevleri yasal
güvenceye kavuşmamış? Niye cemevlerinin ibadethane olma statüsü
kabul edilmemiş? Niye Alevi inancının bir inanç olduğu, bir
usulünün, erkânının olduğu, bir ibadetinin olduğu kabul
edilmemiş. Bunu el altından gizli ilişkilerle yapmaya
çalışmak tam da şecereimelune mantığıyla
yürütülen bir şeydir ve asla kabul edilemez, bunu hiçbir Alevi kurumu da
kabul etmeyecektir.
Bir başka şey, değerli
arkadaşlar, şimdi, bu Kobani kumpas davasıyla ilgili birçok
şey yürütülüyor, söyleniyor, ben hukukçu değilim ama
yıllardır yargılana yargılana, baskı altında
tutula tutula, gözaltına alına alına, hakkında haksız
hukuksuz davalar açıla açıla neredeyse bir hukukçu kadar hukuku bilir
olduk ve burada şunu bilmek ve itiraz etmek için de aslında hukukçu
olmaya da gerek yok: Bir davada Adalet Bakanının kendisi, Adalet
Bakanlığının kendisi taraf olmuş ise o davada
tarafsızlık ve hukuk ortadan kalkmıştır. Bir davada,
Diyanet İşleri Başkanlığından Et ve Süt Kurumuna
kadar çeşitli kurumların zorla ve dayatma yöntemiyle taraf hâline
getirilmesiyle bir mahkeme süreci oluşturulmuşsa o gayrimeşru
bir mahkemedir. Bir davada dikiş tutmuyor, hâkimler, savcılar ikide
bir değişmek durumunda kalıyor, davayı yürütemiyorsa o dava
kendiliğinden düşmüştür zaten. Ve bir dava toplumsal olarak bir
yerin işgalini, bir yere saldırıyı, tecavüzü,
ırkçılığı ve faşizmi kınamak için
sokağa çıkmış insanların tamamına suçlu ve
katil yaftası yapıştırıyorsa o dava hukuka ve
insanlığa karşı işlenmiş suçun ta kendisidir.
Geçen gün de söyledim, tekrar söylüyorum: Bu
vesileyle, hapishanede tutulan Selahattin Demirtaştan Figen
Yüksekdağa kadar arkadaşlarımızın tamamı
suçsuzdur, kanunsuz bir şekilde rehine tutulmaktadır ve bu
arkadaşlarımız rehine tutularak hem
arkadaşlarımıza hem hukuka hem de bizlere karşı suç
işlenmektedir.
Salı günü bu kürsüde söyledim arkadaşlar;
danışmanım Mustafa Yüksel, bakınız, hiçbir gerekçe
gösterilmeksizin evinden göz altına alındı, evi talan edildi. 5
çocuğunun en büyüğü lise öğrencisi. Evi talan edilerek,
yağmalanarak, darmadağın edilerek, eşyaları
dağıtılarak, hakaret edilerek evinde güya arama adı
altında bunlar yapıldı ve danışmanım götürüldü.
Bir gün avukat görüş yasağı verildi, yirmi dört saat ve 4+4 gün
de uzatma yapılarak bugün öğlen saatlerinde çıkarıldı
ve adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Bu adli
kontrol nedir, henüz onu da bilmiyoruz. Bu adli kontrol imza mıdır,
yurt dışına çıkma yasağı mıdır, ne içeriyor,
onu da henüz öğrenebilmiş değiliz. Şimdi, Adıyaman
savcısı suç işledi bununla, 4+4, iki gün tutarak da, bir gün
avukat görüşü yasağı vererek de. Bu, olağanüstü hâl
uygulamasıdır, bu, sıkıyönetim uygulamasıdır,
demokraside böyle bir şey yoktur; suç işledi, bu suçu bir yere kaydettik.
Başka bir suç daha işlenmiş.
Gözaltında danışmanıma denilmiş ki: Niye Kemal
Bülbülle çalışıyorsun? Bakar mısınız
şuraya? Kemal Bülbül, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yasalarıyla
Antalyadan seçilmiş bir milletvekili. Güvenlik güçleri olduğunu
iddia eden zebaniler, gözaltında, benim danışmanıma Niye
Kemal Bülbülle çalışıyorsun? diyecek kadar ahlaksızca,
hukuk dışı, kanun dışı bir dayatmada
bulunuyorlar; böyle bir şey olabilir mi? Kemal Bülbülle
çalışmanın neresi suç oluyor?
Şimdi, böylesine hukuksuzluğun olduğu
bir yerde, bakın -şu vaka için- 96 yaşında, yüzde 94
engelli Aliye Yabansu ananın Cumhurbaşkanına hakaretten
yargılanıyor olmasına DEVA Partisi Urfa İl
Başkanı Ahmet Tüysüz demiş ki: Yargının bu kadar
insanlıktan çıktığına ilk kez tanık oldum. Yani
Sayın Başkan, sen ilk kez tanık olmuşsun, bizim tanık
olduğumuzun sayısı belli değil, belli ki sen politik
olarak, hukuksal olarak biraz eksik yaşıyorsun, biraz
farkındalık gerekiyor, biraz daha detaylı olarak konulara bakmak
gerekiyor.
Şimdi, bu anaya, bakınız, ne
yapmışlar? Tıpkı benim danışmanıma 4+4,
sekiz gün süründüreceğiz, sekiz gün gözaltında tutacağız,
bu zorla dayatmayı yapacağız. dedikleri gibi, bu anaya da
-hukuki anlamda ne deniyor, tutuklanma ehliyeti mi deniyor, avukat
arkadaşlar, bilmiyorum- Mademki bunu veremiyoruz, o zaman bunu hastanede
tutalım. demişler. Hastanede tutmak gibi bir uygulama
getirmişler, bu 96 yaşındaki anne şu anda hastanede
tutuluyor. Zulme bakar mısınız?
Zulüm bununla kalmıyor. Bakınız,
hapishanelerde uygulanan bir sistematik zulüm var. 12 Eylülün canavarları,
12 Eylülün hortlakları, 12 Eylülün zebanileri hapishanelerde kol geziyor.
Siirtte mi, Şırnakta mı, hapishaneleri basmışlar ve
demişler ki: Esat Oktay Yıldıranın selamı var. Be
utanmazlar! 12 Eylül zihniyeti ve uygulamaları ve Esat Oktay
Yıldıranın faşizmi mahkûm edildi. Siz, Kenan Evren gibi
bir darbe zebanisini yargılıyormuş gibi yaptınız -güya
yargılıyormuş gibi- yargılamaktan
kaçındınız; efendim, kendisi de yargılanmaktan kurtuldu,
ceza almaktan da kurtuldu, göstermelik cezalardı onlar, çekti gitti.
Şimdi, onun ruhu sizin Hükûmetinizde, onun ruhu sizin
uygulamalarınızda, onun ruhu sizin atadığınız
-güya- güvenlik görevlilerinde, yetkililerde dolaşıyor ve
hapishanelere sirayet ettirilmeye çalışılıyor. Bu utanç
verici bir şeydir. Kırk yıl sonra, Diyarbakır
vahşetinden kırk yıl sonra, bu vahşetin yine hapishanelerde
dayatılıyor olması, kırk yıldır bu ülkede
demokratik olarak bu kadar mücadeleye ve bu kadar bedele rağmen bir
şeyin değişmediğinin ya da değişiminin sistematik
olarak engellendiğinin ağır göstergesidir, yoksa demokrasi
mücadelemizle elbette ki birçok şeyin önünü açtık.
Tabii, bir eğitimci olmam, yıllarca
eğitim camiasına hizmet etmiş bir insan olmam ve geçen gün Millî
Eğitim Bakanlığı bütçe görüşmesinde de ifade
etmiş olmam hasebiyle, buradan da bir kere daha sevgili öğretmen
arkadaşlara, Millî Eğitim Bakanına ve Hükûmet yetkililerine
hatırlatmak istiyorum: On dört gün sonra Öğretmenler Günü, 24
Kasım Öğretmenler Günü; şiirler okunacak, çiçekler verilecek,
methiyeler dizilecek, öğretmenlik mesleğinin
kutsallığından söz edilecek, aman ha aman! O gün el bebek gül
bebek sevileceğiz, övüleceğiz, öpüleceğiz ama şöyle bir
şey olmayacak: Bugün Öğretmenler Günü, biz öğretmenlere birer
maaş ikramiye veriyoruz. Hadi bakalım, 24 Kasımda madem
öğretmen
Bu ekonomik koşullarda, bu zor koşullarda, bu
yoksulluk sınırının, artık öğretmenlik
maaşının bırak yoksulluk sınırını,
açlık sınırının altına düştüğü bir
zamanda, 24 Kasım Öğretmenler Gününde olsun öğretmene böyle bir
jest yapmayı becerebilecek misiniz ve bunun dışında,
öğretmene 3600 ek gösterge, EYTli öğretmenler ve yine iki
yıldır tartıştığımız ve ifade
ettiğimiz öğretmenlik meslek yasası gündeme gelebilecek mi?
Öğretmenlik meslek yasası arkadaşlar
Öğretmenlik, Türkiyede bir devlet
memurluğu olarak telakki ediliyor, öğretmenlik bir akademik
sıfattır. Evet, devlet memurluğu da bir görev ama
öğretmenlik sıradan bir memuriyet değildir; bir akademik
sıfattır. Öğretmenin araştırması, incelemesi,
okuması, öğretmenin kültürel izlenimler yapması, kültürel,
sosyal süreçlere dâhil olması gerekir. Nasıl dâhil olacak, bu
maaşla mı dâhil olacak? Bu yöntemle mi dâhil olacak?
Öğretmenlerin KHKyle ihraç edildiği, KHKyle ihraç edilenlerin
adı konmamış bir idam cezasına mahkûm edildiği böylesi
bir süreçte, öğretmen, hangi demokratik olanakla süreçleri takip edecek,
hangi demokratik olanakla kültürel gelişmeleri, sosyal gelişmeleri
takip edip de mesleki olarak kendini donatabilecek? Donatamayacak ne yazık
ki ve utanç vericidir ki öğretmenler hakkında yine methiyelerle
geçiştirilmeye çalışılan bir süreç olacak ve öğretim
yılı başında 1.200 lira vermekle öğretmeni ihya
ettiğini sanan anlayış yine benzeri uygulamalarla bunu
sürdürmeye çalışacak değerli arkadaşlar.
Birçok konuya değindim, öyle gerekiyordu ama
sonuçta, Katarla ilgili getirilen taslağı
onaylamadığımızı
Bunun sebebini de aslında ifade
ettim ayrıntılı bir şekilde. 10 Kasım gününde Yurtta
barış, dünyada barış ilkesini ihlal eden
Ve zaten bunun
tesis edilmesi için Hükûmet cenahından da bir şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Selamlayalım lütfen.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Barış denildiği zaman da sadece
-erdemli bir terim ama- uygulansa da olur, uygulanmasa da olur gibi bir
yaklaşımla değerlendirildiğinden, bu, Orta Doğudaki
barış sürecini, Türkiyedeki barış sürecini, Türkiyenin
dış politika süreçlerini olumsuz etkileyeceğinden ve böyle bir
şeye hiç gerek olmadığından, güvenlik güçlerinin çok ciddi
risklerle karşı karşıya olacağından buna ret oyu
vereceğimizi belirtiyor, hazırunu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz talep eden Eskişehir Milletvekili Sayın Utku
Çakırözer.
Buyurun Sayın Çakırözer. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyetimizin kurucusu, ebedî önderimiz Gazi
Mustafa Kemal Atatürkü ölümünün 83üncü yılında saygı, özlem ve
minnetle anıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti
Hükümeti Arasında Büyük Çaplı Organizasyonların Yerine
Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubunun
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifini görüşüyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, komşularımızla, bölgemizle,
dünyayla ilişkilerimizin ulusal çıkarlarımız
doğrultusunda gelişmesinden yanayız. Bu çerçevede, Orta
Doğunun, Körfezin önemli ülkelerinden Katar ile Türkiye arasındaki
ilişkilere önem veriyoruz ancak ulusal çıkarlarımızın
korunmadığı, vatandaşımızın
güvenliğinin, refahının riske atıldığı,
şeffaflığın yerini şaibeli ilişkilerin
aldığı durumlarda da kim olursa olsun -ister Amerika, ister
Rusya, isterse Katar olsun- milletimizin hakkı, hukuku için, ulusal
onurumuz için bir saniye dahi tereddüt etmeden karşısında
dururuz.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinin
amacı 2022de Katarda yapılacak Dünya Kupası için Türkiye ile
Katar arasında güvenlik iş birliğini güçlendirmek, suç ve
terörle mücadelede tedbirlerin alınmasında iş birliği
yapmak. Aslında iki ülke arasında 2001 tarihli Güvenlik İşbirliği
Anlaşması var, birkaç yıl önce de orada askerî üs kurduk,
yaklaşık 700 askerimiz var. Peki, bunlar neden yetmiyor da bu niyet
mektubu önümüzde? Neye niyetleniyoruz? Yanıtı şu: Bu kez polis
gönderilecek, Çevik Kuvvet gönderilecek değerli arkadaşlarım.
Peki, ne yapacaklar Katarda? Yazıyor metinde: Büyük çaplı
organizasyon süresince yani Dünya Kupası sırasında suçla
mücadele tedbirleri. Başka? Terörle mücadele tedbirleri. Başka? Terörle
mücadele tedbirleri. Başka? Saha çalışmasına
katılım sağlanması.
Yani, değerli arkadaşlarım, bu
teklifteki niyet şu: Katardaki Dünya Kupasının
jandarmalığını Türk polisi üstlenecek. Komisyonda
soruyoruz: Böyle bir iş birliğinin daha önce örneği var mı,
başka bir yere gidip korumuş mu bizim polisimiz bir organizasyonu?
Yok, bu ilk. diyorlar. Biliyorsunuz, hep bu ilkleri biz Katarla birlikte
yaşıyoruz her ne hikmetse. Peki, hangi kuvvetten ne kadar polis,
jandarma, asker gidecek? diyoruz. Sır gibi saklanıyor. Önce niyet
anlaşmasını Meclis onaylasın, arkasından uygulama
protokolü gelecek. diyorlar ama sonradan öğreniyoruz ki daha bu niyet
mektubu Genel Kurula sunulmadan, onaylanıp onaylanmayacağı bile
belli değilken bu tamamlayıcı protokolün müzakereleri Ankarada
başlamış. Peki, o protokol nerede, içinde ne var; bugün karar
verirken bunları bilmek bizim hakkımız değil mi? Yok,
ortada yok; Meclise gelecek mi gelmeyecek mi belli değil. Millet iradesini
hiçe sayan bu durumu asla kabul edemeyiz.
Değerli arkadaşlarım, öyle saklı
gizli uygulama protokolüyle falan olmaz; askerimizi, polisimizi göndermek için
Gazi Meclisin mutlaka ama mutlaka onayı gerekir. Buradan millet adına
net biçimde soruyoruz: Katara kaç polis, kaç jandarma, kaç asker gönderme sözü
verdiniz? Görevleri, üstlenecekleri riskler neler olacak? Stadın
kapısında mı duracak, içini mi koruyacak, otelin
bekçiliğini mi yapacak, havaalanının güvenliğini mi
sağlayacak? Bunları bu kürsüden bu millete açıklamak
zorundasınız.
Sonra, bir de süre meselesi var. Dünya Kupası
finalleri gelecek yıl kasım ayında yapılacak, bir ay
sürecek, bitecek; önüyle arkasıyla üç ay, beş ay olsun ama bizim
önümüzde beş yıllık bir yetki talebi var. Bu teklif bu hâliyle
polisimizin Katar nöbetini neredeyse sürekli hâle getirecek. Bunun amacı
nedir? diyoruz, yanıt yok.
Şunu da dikkatinize getirmek isterim: Bu tür
büyük spor organizasyonları nerede olursa olsun hep büyük güvenlik
riskleri içerir. Katar küçük bir ülke olmasına rağmen büyük güvenlik
risklerini taşıyan bir ülke. Biraz tanıdık gelecek belki
ama Suriye ve Mısır başta olmak üzere, bu coğrafyada rejim
değişikliği için, İhvancıların iktidara
gelebilmesi için tüm imkânlarını seferber etmiş bir ülke.
Suriyede Esada karşı çarpışan radikal unsurları
ekonomik ve askerî açıdan destekleyenlerin başında da Katar var.
Suudlarla, Körfez ülkeleriyle, İranla büyük
sıkıntıları var. Talibanın hamisi konumunda
olduğu için Afganistan kaynaklı El Kaide, IŞİD terörünün
her an hedefi olabilir.
Şimdi, siz, Katarın izlediği
politikaların yarattığı tüm risk ve tehditleri bizim göz
bebeğimiz konumundaki Emniyet güçlerimizin, askerimizin omzuna
yıkıyorsunuz; bu, kabul edilebilir bir durum değildir. Böyle,
her tarafa çekilebilecek bir niyet beyanının arkasına
sığınarak Katardaki Dünya Kupasının
jandarmalığını yapmaya göndereceğiniz polisin, askerin
kılına zarar gelirse bunun hesabını bu millete
veremezsiniz. Bu nedenle, değerli arkadaşlarım, hem bu niyet mektubuna
hem de arkasından geleceği anlaşılan diğer belgelere
karşı olduğumuzu buradan açık seçik kayda geçirmek isterim.
Değerli milletvekilleri, işin bir
başka boyutu da şu: Güvenliğine soyunduğumuz bu
organizasyonla ilgili şaibeler var. Statlarda
çalıştırdıkları on binlerce Hintli, Nepalli
işçiye yönelik vahim hak ihlalleri dünyanın gündeminde. Raporlar var,
tam 6.500 işçinin bu statların inşası sırasında
hayatını kaybettiğini yazıyor.
Hatırlayacaksınız, Norveç Millî Takımı Türkiye
maçına, Katardaki bu insani olmayan çalışma
koşullarını protesto için Hem saha içinde hem saha
dışında insan hakları yazılı tişörtlerle
çıktılar. Ayrıca, Katar'ın Dünya Kupası'na ev
sahipliği yapmak için rüşvet verdiği iddiaları tüm dünyada
konuşuluyor. FIFA Başkanı bu nedenle istifa etti. Tabii ki
futbolu seviyoruz hepimiz ama bu sevgimiz rüşveti, yolsuzluğu ve
ölümcül çalışma koşullarını kayıtsız
şartsız kabul ettiğimiz anlamına gelmez, gelmemelidir.
Merak ediyorum, Katar'a gönüllü jandarmalığa soyunanlar, bir günden
bir güne çıkıp da o gariban işçilerin mağduriyetlerini
sordular mı muhatapların acaba?
Meselenin belki de en can alıcı boyutuna
gelince: Komisyona bilgi veren Dışişleri Bakan
Yardımcısı dedi ki, tutanaktan okuyorum: Bu
çalışmanın -yani bugün çıkardığımız
anlaşmanın- siyasi ve ekonomik ilişkilerimizin ilerlemesine
olumlu katkıları olacak. İşte bütün mesele bu değerli
arkadaşlarım. Neymiş? Benim polisim, benim askerim orada
statlarda, otellerde, havaalanlarında jandarmalık yapacak, bütün
riski üstlenecek; bunun da Türkiye'ye olumlu ekonomik katkısı
olacakmış. Hatırlar mısınız, geçmişte
birileri çıkıp Türkiye'nin en iyi ihraç ürünü ordusudur.
dediğinde çok alınır, çok gücenirdik. Peki, bu
yaptığınızın bundan ne farkı var?
Değerli milletvekilleri, bu mesele ben verdim
oldu diye geçiştirilecek bir mesele asla değildir. Böyle bir organizasyonda
güvenlik sıkıntısı, riski varsa bunu Katar devleti ya kendi
çözecek ya FIFAyla çözecek ya da özel güvenlik şirketleriyle çözecek.
İstenirse polisi gelsin, eğitelim ama Katar'la aramız iyi,
katar katar para geliyor, biz de üzerimize düşeni yapalım, polisimiz
gitsin, Dünya Kupasının jandarmalığını
üstlenelim. dersek bu olmaz, vebali büyük olur değerli
arkadaşlarım.
Değerli milletvekilleri, Katar'la iyi
ilişkiler kurmaya, Katar halkıyla dostluğumuzun
güçlendirilmesine karşı değiliz. Ya neye karşıyız?
İşte, bu hesapsız kitapsız, şaibeli pazarlıklara
karşıyız, ulusal varlıklarımızın millete
hesap verilmeden katar katar satılmasına karşıyız. Ordumuzun
gururu Adapazarı Tank Palet Fabrikası beş kuruş dahi
ödenmeden Ethem Sancak ve BMC üzerinden Katar'a peşkeş çekildi. Sözde
orada, Türk ordusunun ihtiyacı yeni tank yapılacaktı. BMC'yi
devletten yok parasına alanlar yüz milyonlarca doları cebe indirdi,
ellerini yıkayıp çıktı. Peki hani yeni tank? Aylar önce
üretim başlayacaktı, hani nerede? Ortada tank var mı? Yok. Peki,
millî varlığımız Tank Palet Fabrikası ne oldu?
Katarlıların oldu. İşte biz, Ankara ile Doha'daki iki saray
ve orada yaşayan mutlu azınlık arasındaki bu şaibeli,
akçeli işlere karşıyız değerli milletvekilleri.
Başka bir örnek: Borsa İstanbulun yüzde 10
hissesi Katar'a satıldı. Hisseler aslında Avrupa İmar ve
Kalkınma Bankasına aitti, yabancı yatırımcı için
güven, prestij demekti ama bu iktidarın Rıza Zarrapla kurduğu
tezgâhların içinde yer alan, Amerika'da yargılanıp hüküm giyen
Halkbank yöneticisi Türkiye'ye dönüşte Borsa İstanbula yönetici
yapılınca Avrupa Bankası Durun, hani şeffaflık, hani
yolsuzlukla mücadele? diyerek, hissesini devrederek çekildi. İmdada hemen
Katar koştu, ne değer ölçümü yapıldı ne ihale, hisseler
anında Katar'a kapatıldı.
Amerikan Başkanı Trump tweet attı
Tutuklu rahip Brunson'u vermezseniz ekonominizi mahvederim. diye. Beceriksiz
damat beyin yönetiminde zaten krizde olan ekonomimiz çöktü, dolar
fırladı. Sıcak para kimden geldi? Yine Katar'dan geldi, 15 milyar
dolarlık alım ve yatırım geldi. Limanlar, yalılar,
kupon araziler, oteller, bankalar, hastaneler katar katar satıldı.
Peki, satıldı da ne oldu? Onu da söyleyeyim: İşte Digiturk,
Katar'a sattınız, adı beIN oldu. Peki, sattınız da ne
oldu? Yüz milyonlarca liranın üstüne yattı, futbol kulüplerimizin
canına okudu. Ortaya çıkan rezilliği devletin kurumu Spor Toto
kapatmaya çalıştı. Kimin parasıyla? Halkın
parasıyla, evlatlarımız için yapılacak spor tesislerinden
feragat etme pahasına.
Genel Başkanımız Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu Bu iktidarın, Katarlı ortaklarıyla
dokunup da bozmadığı hangi değerimiz kaldı ki? derken
boşuna konuşmuyor. Daha çok sayabilirim ama bir tanesi çok özel: Uçan
saray. Bana söyler misiniz, bu nasıl bir özel ilişkidir ki 500 milyon
dolarlık uçağınızı, uçak da demeyeyim, uçan
sarayınızı birbirinize hediye ediyorsunuz? Başta da
söyledim ya, hep bu ilkleri Katar yaşatıyor bize ne hikmetse.
İşte, biz bu şaibeli ilişkiyi sorguluyoruz. Bankalar,
aracı kuruluşlar, oteller, hastaneler, limanlar, inşaat
şirketleri, hepsi katar katar Katara satıldı. Uçakları
bile Katardan kiraladınız. Sağlık Bakanlığı
kasasından Katar ortaklı şirkete beş yılda ödenen para
210 milyon lirayı aştı. Yetmedi, Kanal İstanbulun
etrafındaki tarım arazilerini yine Katar Emirinin ailesine
sattınız. Biliyorsunuz, ekonomik buhranlarda hep mal mülk el
değiştirir. Burada da milleti ekonomik buhrana sokan saray hükûmeti,
milletin malını mülkünü katar katar Katara satıyor.
İşte, bizim itirazımız bunadır; Katar halkından
değil, bu şaibeli ilişkileri kuranlardan, millî
varlıklarımızı hesapsız kitapsız satanlardan
hesap soruyoruz.
Millîlik demişken Katar sadece bizimle
ticaret yapmıyor, başka gözdeleri de var bu bölgede. Kıbrıs
Türkünü dışlayarak Rumlarla anlaşan yine, işte, bu Katar.
Katar Petrolleri gidip Amerikan Exxonla ortaklık kurarak Kıbrıs
Rum kesimi Cumhurbaşkanı ve bakanlarıyla petrol çıkarma
anlaşması imzaladı, işte fotoğrafı; Katar
şirketinin temsilcisi, Amerikan Exxonun temsilcisi, Kıbrıs Rum
kesiminin Bakanı. Peki, soruyorum değerli arkadaşlarım:
Aynı Katar KKTCyle benzerini yaptı mı, yapabiliyor mu? Varsa
çıkarın, gösterin; bu fotoğrafın KKTCyle
yapılmış olanı varsa çıkarın, gösterin.
Gösteremezsiniz çünkü yok değerli arkadaşlarım. Niye
yapmıyor? Soruyoruz. Merak ediyorum, bugün Katara jandarmalığa
gönüllü olanlar Rum kesimiyle anlaşmalara ağzını açıp
tek kelime ettiler mi? Hani Kıbrıs Türkünün, hani KKTCnin
hakkı, hukuku nerede? diye sordular mı? Bu fotoğrafın
rezilliğini sordular mı? Değerli arkadaşlarım, soramazlar
çünkü onların aklında başka başka akçeli işler var,
katar katar satış planları var. Onlar soramaz ama biz
soracağız; Türkiye'deki fakir fukaranın hakkını da
Kıbrıs Türkünün hakkını da hukukunu da biz
savunacağız.
Değerli milletvekilleri, bölgesel hassasiyetlere
yol açabilecek, güvenlik güçlerimizi tehlikeye sokabilecek, gerekçesi ve
kapsamı dahi yetkililer tarafından açıklanamayan bu kanun
teklifine Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşıyız. Ankara ve
Dohadaki iki saray arasında bu şaibeli ilişkiler neticesinde
millî varlıklarımızın katar katar satılmasına,
peşkeş çekilmesine de yine sonuna kadar karşıyız ve
hesabını mutlaka ama mutlaka soracağız.
Değerli arkadaşlarım, süremin geri
kalanında güncel bir meseleye değinmek isterim. ABD yönetiminin ev
sahipliğinde dijital ortamda yapılacak bir demokrasi zirvesi var.
100ün üzerinde ülkenin davet edildiği ama Türkiye'nin edilmediği
haberlerini okuyoruz. Biliyorsunuz, Avrupa Birliğiyle ilişkilerde
duraklamadan fazlasını, artık gerilemeyi yaşıyoruz.
Avrupa Komisyonu 19 Ekimde aday ve potansiyel aday ülkeler hakkındaki
raporlarını açıkladı; Türkiye Raporunda müzakerelerin
durma noktasına geldiği kaydedildi ve onlarca kez geriye gidiş
kelimesi kullanıldı. Zaten Avrupa Birliği artık Türkiyeyi
aday ülke statüsünden de çıkarmış durumda, artık Orta
Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleriyle bir görüyor Avrupa Türkiyeyi.
Şimdi, üstüne demokrasi zirvesinden
dışlanma geldi. Üzüldük mü? Evet, üzüldük. ABD bizi
Çağırdı. ya da Çağırmadı. diye değil
üzüntümüz; onun davetiyle Demokrasi olacağız. diye bir
düşüncemiz de yok ama üzüntümüz, kaygımız şunadır:
Ülkemiz Türkiye; işte, Amerikası, Avrupası, Avrupa Konseyi,
AİHMi; işte, insan hakları üzerinde, özgürlükler üzerinde
çalışan uluslararası sivil toplum örgütleriyle yani
dışarıdan kim bakarsa baksın artık dünyada demokrasi
denildiğinde akla Türkiye gelmiyor. Ya nerede geliyoruz? Otoriter
yönetim, baskıcı rejim, hak ve özgürlüklerin
kısıtlandığı ülkeler denildiğinde en ön
sıralardayız maalesef. Bu hiç de övünülecek, hiç de sevinilecek bir
şey değildir; üzüntümüz bunadır.
Peki, bu zirveye davet edilmediğimize
şaşırdık mı? Hayır
şaşırmadık. Asıl, davet etseler
şaşırırdık. Yani davet etmiş olsalar ya da
önümüzdeki günlerde dostum Bidena bazı sözler verilip pazarlıklar
yapılarak kendimizi davet ettirdik diyelim. Yaşasın, biz
artık demokrasi olduk. mu diyeceğiz? Yok böyle bir şey
değerli arkadaşlarım, nereye koyacağız cezaevindeki
düşünce suçlularını, siyasi tutukluları? Nereye
koyacağız yazdığı, çizdiği,
paylaştığı için yargılanan on binlerce
yurttaşımızı? Nereye koyacağız her an can
güvenliğinden endişe eden, güvercin tedirginliğinde yaşamak
zorunda bırakılan yüz binlerce kadın kardeşimizi? Demokrasi,
hukuk devleti, adalet, insan hakları, kadın hakları, güçler
ayrılığı, basın özgürlüğü gibi çağdaş
dünyanın değerlerinin hepsinden kopmuşuz, nereye
koyacağız? Son on yılda özgürlüklerin en çok gerilediği
ülkeyiz. 195 ülkenin yer aldığı özgürlük sıralamasında
146ncı sırayla özgür olmayan ülkelerdeniz. Hukukun üstünlüğü
sıralamasında 139 ülke arasında 117nci, basın
özgürlüğünde 153üncü sıradayız. Bakın, ekim ayı
Basın Özgürlüğü Raporumuzda ne hâldeyiz: 50 gazeteci sadece ekim
ayında hâkim karşısına çıkmış, onlarca
gazeteci hakkında tweetleri nedeniyle, yazıları nedeniyle
soruşturma başlatılmış. Gazeteciler artık
Anıtkabire alınmaz olmuş değerli arkadaşlarım.
Sokak röportajına geçit yok, polis kalkanları gazetecileri engellemek
için kullanılıyor. Televizyonlara adaletsiz cezalar; gerekçesi
TÜGVAyı incitici yayın yapmak; gerekçesi RTÜKü, Basın
İlan Kurumunu eleştirmek. Gazetelere hukuksuz karartma ve sansürler;
sosyal medya paylaşımında bulunan, protesto hakkını
kullanan öğrenciler zindanlarda; hak savunucuları, seçilmiş siyasetçiler
zindanlarda. Kendi imzacısı olduğumuz İstanbul
Sözleşmesinden bir gecede tek kişinin imzasıyla
çıkıldı. Böyle bir ortamda, asıl, demokrasi olarak
adlandırılıp davet edilsek şaşırtıcı
olurdu.
Değerli arkadaşlarım, şu
düşüncemi samimiyetle sizlerle paylaşmak isterim: Biz demokrasiyi,
hak ve özgürlükleri yok Biden istiyor yok Merkel, Sarkozy bastırıyor
diye değil; kendi insanımızın, ülkemizin hakkı, hukuku
için istemeliyiz. Biz hangi görüşten olursak olalım, kendi
evlatlarımızın kardeşçe, ülkemizin geleceğine güven
duyarak, bir arada yaşayabilmesi için istemeliyiz demokrasiyi. Evrensel
hak ve özgürlüklerin hem biz hem de evlatlarımız tarafından bu
topraklarda hiçbir engelle karşılaşmadan sınırsız
biçimde kullanılması için istemeliyiz. Ancak o zaman Büyük Önderimiz
Gazi Mustafa Kemal Atatürkün bizlere emaneti olan cumhuriyetimizi, onun
gösterdiği doğrultuda, çağdaş dünyanın zirvesine
taşıyabiliriz.
Değerli milletvekilleri, size söz veriyoruz,
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, millet iktidarı döneminde
uluslararası güçlerin tehdidiyle, şantajıyla, baskısıyla
değil; ülkemizin insanı en ileri hak ve özgürlükleri çoktan hak
ettiği için tam demokrasiyi, hukuk devletini, güçler
ayrılığını, denge ve denetlemeyi bu ülkede hâkim
kılacağız.
Bu düşüncelerle yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, gruplar
adına söz talepleri karşılanmıştır.
Şahıslar adına söz talebi
bulunmamaktadır.
Soru-cevap talebi bulunmamaktadır.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.48
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.49
BAŞKAN: Başkan
Vekili Haydar AKAR
KÂTİP ÜYELER: Mustafa
AÇIKGÖZ (Nevşehir), İshak GAZEL (Kütahya)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
272 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir konu
bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 11 Kasım 2021 Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.50