TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
3üncü
Birleşim
6
Ekim 2021 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından
hazırlanan bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından
ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları
1.- Ankara Milletvekili
Yıldırım Kayanın, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününe
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Konya Milletvekili Ziya
Altunyaldızın, iklim değişikliğinin cezai ve hukuki
sorumlulukları bağlamında ele alınmasına ilişkin
kendisi tarafından hazırlanan ve Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisinde kabul edilen rapora ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Mersin Milletvekili Baki
Şimşekin, Mersin iline ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Çelebinin, Anayasanın ilk 4 maddesinin Memleket Partisinin
kırmızı çizgisi olduğuna ilişkin açıklaması
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Ali Öztunçun, Kahramanmaraşa verilen hızlı tren
sözünün tutulmadığına ilişkin açıklaması
3.- Bursa Milletvekili Erkan
Aydının, sağlık sistemindeki sorunlara ilişkin
açıklaması
4.- İstanbul
Milletvekili Sibel Özdemirin, Paris Anlaşmasına ilişkin
açıklaması
5.- Erzurum Milletvekili
İbrahim Aydemirin, Erzurum Pasinlere yapılan termal tesislere
ilişkin açıklaması
6.- Bursa Milletvekili Yüksel
Özkanın, TRT Spor kanalının, yayın ilkelerine ters
düşen uygulamasına ilişkin açıklaması
7.- Adana Milletvekili Ayhan
Barutun, Sayıştayın Tarım ve Orman
Bakanlığına ait 2020 Yılı Düzenlilik Denetim Raporuna
ilişkin açıklaması
8.- Afyonkarahisar
Milletvekili Burcu Köksalın, ay çekirdeği üreticilerinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
9.- Malatya Milletvekili
Mehmet Celal Fendoğlunun, yeni yasama yılının
hayırlı olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
10.- Karaman Milletvekili
İsmail Atakan Ünverin, tamamlanmayan Mavi Tünel projesine ilişkin
açıklaması
11.- Antalya Milletvekili
Kemal Bülbülün, Malatyanın sorunlarına ilişkin
açıklaması
12.- Yalova Milletvekili
Özcan Özelin, eğitimdeki sorunlara ilişkin açıklaması
13.- Trabzon Milletvekili
Ahmet Kayanın, balıkçı teknelerine ucuz yakıt
sağlanması gerektiğine ilişkin açıklaması
14.- Osmaniye Milletvekili
Baha Ünlünün, Osmaniyeli yer fıstığı üreticilerinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
15.- Antalya Milletvekili
Aydın Özerin, Paris Anlaşmasına ilişkin
açıklaması
16.- Burdur Milletvekili
Mehmet Gökerin, gelir vergisine ilişkin açıklaması
17.- Kocaeli Milletvekili
Lütfü Türkkanın, İstanbulun düşman işgalinden
kurtuluşunun 98inci yıl dönümüne, Bahriye Üçokun
vefatının 31inci yıl dönümüne, yoksulluk rakamlarına ve
Iğdır Tuzlucadaki su sorununa ilişkin açıklaması
18.- Sakarya Milletvekili
Muhammed Levent Bülbülün, İstanbulun düşman işgalinden
kurtuluşunun 98inci yıl dönümüne, 6-7 Ekim olaylarının
7nci yıl dönümüne, Türkiyedeki ilk uçak fabrikasının
kuruluş yıl dönümüne, ülkemizin havacılık alanında
kaydettiği ilerlemelere ve bu yolda emeği geçenleri rahmetle,
minnetle andığına ilişkin açıklaması
19.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, İzmir Buca Sevgi Ferit Akın
Ortaokulu öğrencilerinin zehirlenmesi olayına, İzmir
Kırıklar Cezaevindeki sorunlara, Akademisyen Dicle
Koğacıoğlunun ölüm yıl dönümüne, 6 Ekim
protestolarında yaşanan ölümlerin araştırılması
gerektiğine, vergi kaçıran şirketlerin önüne geçilmesi
gerektiğine ve atık kâğıt işçilerine yönelik
baskınları kınadıklarına ilişkin
açıklaması
20.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Bahriye Üçokun katledilişinin 31inci yıl dönümüne,
İstanbulun düşman işgalinden kurtuluşunun 98inci yıl
dönümüne, çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatifleri ve kamu bankalarına
olan borçlarının yapılandırılması
gerektiğine ve vergi kaçıran şirketlere ilişkin
açıklaması
21.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, İstanbulun
düşman işgalinden kurtuluşunun 98inci yıl dönümüne, adil
ve merhametli yeni bir küresel düzen için çalışacaklarına, 6-8
Ekim olaylarına ve bu olaylarda katledilen vatandaşlarımıza
rahmet ve mağfiret dilediğine,
Diyarbakır Annelerinin şanlı mücadelesine, Bingölde 2
işçiyi katleden PKKyı lanetlediğine, Genel Kurulda
görüşülecek konulara ve Türkiyenin çevreci hamlelerine ilişkin
açıklaması
22.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, Kastamonu Milletvekili
Hasan Baltacının CHP grup önerisi üzerindeki konuşması
sırasında kullandığı bazı ifadelere ve Manisa
Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
23.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Genel Kuruldaki simultane çeviri
sistemine ilişkin açıklaması
24.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, Kahramanmaraş
Milletvekili Ali Öztunçun 279 sıra sayılı Kanun Teklifinin
tümü üzerindeki konuşması sırasında
kullandığı bazı ifadelere ilişkin açıklaması
25.- Manisa Milletvekili
Özgür Özelin, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
26.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, Manisa Milletvekili Özgür
Özelin yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
V.- OTURUM BAŞKANLARININ
KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin, henüz parmak izi vermeyen
milletvekillerine ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin, bütün milletvekillerinin üslup
ve kullandıkları dil açısından dikkatli
olmalarını, kaba ve yaralayıcı sözlerden uzak
durmalarını rica ettiğine ilişkin konuşması
3.- Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiçin, kendisinin, Genel Kurul
çalışmaları başlamadan önce simültane çeviri sisteminin
kaldırılması konusunda görevlileri uyardığına,
tutumunun Kürtçeyle bir alakası olmadığına, gerekli
olduğunda simültane tercümanların Türkçeye çeviri yapacaklarına
ilişkin konuşması
VI.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Mustafa Şentop başkanlığında bir
parlamento heyetinin 6-8 Ekim 2021 tarihleri arasında İtalya'nın
başkenti Roma'da düzenlenecek olan 7'nci G20 Parlamento
Başkanları Zirvesi'ne (P20) katılımda bulunmasına
ilişkin tezkeresi (3/1698)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İYİ Parti
Grubunun, Aksaray Milletvekili Ayhan Erel tarafından,
kuraklığın olası olumsuz sonuçlarının önlenmesi
için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
17/6/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6 Ekim 2021 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Grup
Başkan Vekilleri Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş
ve İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, fiyat
artışlarının halka olumsuz etkilerinin nedenlerinin
araştırılması amacıyla 6 Ekim 2021 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6 Ekim 2021 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan Batı Karadeniz Bölgesi'nde yaşanan sel
felaketlerinin sebeplerinin araştırılarak benzer felaketlerin
önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla verilmiş olan (10/4798) esas numaralı Meclis
Araştırması Önergesi'nin, ön görüşmelerinin, Genel Kurulun
6 Ekim 2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu
Önerileri
1.- Danışma
Kurulunun, bastırılarak dağıtılan 279 sıra
sayılı Kanun Teklifi'nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin
Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 1'inci sırasına, 88 ve 210 sıra
sayılı Kanun Teklifleri ile 264 sıra sayılı Karma
Komisyon Raporu'nun ise yine bu kısmın sırasıyla 2'nci,
3'üncü ve 4'üncü sıralarına alınmasına ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 279
sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde siyasi parti
grupları adına yapılacak konuşmaların en fazla 2
konuşmacı tarafından kullanılabilmesine; Genel Kurulun 6
Ekim 2021 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesine ve 264 sıra sayılı Karma
Komisyon Raporu'na kadar olan işlerin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine
ilişkin önerisi
VIII.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kastamonu Milletvekili
Hasan Baltacının, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun yaptığı açıklaması
sırasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, Kastamonu Milletvekili
Hasan Baltacının sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Ali Öztunçun, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
4.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Diyarbakır Milletvekili Oya
Eronatın yerinden sarf ettiği bazı ifadelerinde HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
5.- Diyarbakır
Milletvekili Oya Eronatın, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
6.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Diyarbakır Milletvekili Oya
Eronatın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
7.- Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun, Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
8.- Siirt Milletvekili Meral
Danış Beştaşın, Çankırı Milletvekili
Muhammet Emin Akbaşoğlunun sataşma nedeniyle
yaptığı konuşması sırasında HDP Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
IX.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler
1.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentop'un Paris Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/3853) ile
Çevre Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporları (S.
Sayısı: 279)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un
Kullanılmış Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif Atık
İdaresinin Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşmeye Türkiye
Cumhuriyeti'nin Beyanlarla Birlikte Katılmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/1801) ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 88)
3.- Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentop'un 28 Ocak 1964 Tarihli Ek Protokol ve 16
Kasım 1982 Tarihli Protokol ile Değiştirilen 29 Temmuz 1960
Tarihli Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı
Hukuki Mesuliyete Dair Sözleşmeyi Değiştiren Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2369) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 210)
X.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı:
279) Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi 'nin oylaması
2.- (S. Sayısı: 88)
Kullanılmış Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif Atık
İdaresinin Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşmeye Türkiye
Cumhuriyeti'nin Beyanlarla Birlikte Katılmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi'nin oylaması
3.- (S. Sayısı:
210) 28 Ocak 1964 Tarihli Ek Protokol ve 16 Kasım 1982 Tarihli Protokol
ile Değiştirilen 29 Temmuz 1960 Tarihli Nükleer Enerji Alanında
Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Mesuliyete Dair
Sözleşmeyi Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi'nin oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili
Murat Bakan'ın, bir polisin intiharına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun cevabı (7/47714)
2.- Mersin Milletvekili Alpay
Antmen'in, İstanbul'da bir eylem sırasında yapılan
gözaltı işlemlerine ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Süleyman Soylu'nun cevabı (7/47902)
3.- İstanbul
Milletvekili Saliha Sera Kadıgil Sütlü'nün, İstanbul'da bir eylem
sırasında yaşanan olaylara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun cevabı (7/47904)
4.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Yeneroğlu'nun, polis intiharlarının
önlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun cevabı (7/48007)
5.- İzmir Milletvekili
Murat Bakan'ın, bir polis memurunun intiharına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun cevabı (7/48009)
6.- Bursa Milletvekili
Nurhayat Altaca Kayışoğlu'nun, uyuşturucu ile mücadeleye
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun
cevabı (7/48015)
7.- İstanbul
Milletvekili Saliha Sera Kadıgil Sütlü'nün, Maden Hükümet
Konağının restorasyonuna ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun cevabı (7/48016)
8.- İzmir Milletvekili
Murat Bakan'ın, 2016-2020 yılları arasında yıllara
göre FETÖ'ye yönelik mücadele kapsamında gözaltına alınan
kişi sayısına,
2013-2020 yılları
arasında IŞİD ile mücadele kapsamında gözaltına
alınan kişi sayısına,
2013-2020 yılları
arasında PKK'ya yönelik mücadele kapsamında gözaltına
alınan kişi sayısına,
İlişkin
soruları ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun cevabı
(7/48325), (7/48326), (7/48327)
9.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Sezgin Tanrıkulu'nun, POMEM alımlarında
yaş şartının düzenlenmesine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun cevabı (7/48331)
10.- Adıyaman
Milletvekili Abdurrahman Tutdere'nin, Takviye Hazır Kuvvetlere
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun
cevabı (7/48460)
6 Ekim 2021 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya
Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN
(İstanbul), Sevda ERDAN KILIÇ (İzmir)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 3üncü Birleşimini açıyorum. (x)
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, iklim
değişikliğinin cezai ve hukuki sorumluluklar
bağlamında ele alınmasına ilişkin kendisi
tarafından hazırlanan ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde
kabul edilen rapor hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Ziya
Altunyaldıza aittir.
Buyurun Sayın Altunyaldız.
Ziya Bey
Sayın Altunyaldız
Yok.
Gündem dışı ikinci söz, Dünya
Öğretmenler Günü münasebetiyle söz isteyen Ankara Milletvekili
Yıldırım Kayaya aittir.
Buyurun Sayın Kaya. (CHP sıralarından
alkışlar)
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Ankara Milletvekili Yıldırım
Kayanın, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününe ilişkin gündem
dışı konuşması
YILDIRIM KAYA (Ankara) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; yeni yasama
yılında hepimize başarılar diliyorum.
5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü. Öncelikle
pandemi sürecinde hayatını kaybeden ve görevi başında
şehit düşen tüm öğretmenlerimize Allahtan rahmet,
yakınlarına sabırlar diliyorum. Her türlü zorluğa
rağmen, hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan çocuklarının,
öğrencilerinin eğitimi ve öğrenimi için mücadele eden
öğretmenlerin Dünya Öğretmenler Gününü kutluyorum.
Öğretmenlerin ekonomik sıkıntı
içerisinde olduğunu söylesem şimdi Sayın Cumhurbaşkanı
diyecek ki: Böyle bir sorun yok. Gerçekten Avrupada son yirmi yılda
öğretmenine en yüksek maaş veren ülkeyiz. Sayın Recep Tayyip
Erdoğana bu bilgileri kim veriyor bilmiyorum ama inanın kendisini
yanıltıyorlar ya da o, bilerek toplumu yani öğretmenleri
yanıltıyor. Öğretmenlerin fakirleştiğine ilişkin
bilgilere gelin hep beraber bakalım. Adalet ve Kalkınma Partisinin
son on yılına yani çok uzağa gitmeden bir bakalım: 9un
1inci derecesindeki bir öğretmen on yıl önce 1.769 lira maaş
alıyordu, bu parayla 977 dolar alıyordu, 10 çeyrek altın alıyordu.
2021 yılına geldiğimizde ise 9un 1inci derecesindeki bir
öğretmen 4.960 lira maaş alıyor, bu parayla 559 dolar, 6 çeyrek
altın alabiliyor. Şimdi, sizler diyeceksiniz ki Dolarla ne işin
var? Biz millî ve yerliyiz. Gelin, o zaman hem dolarla hem altınla hesap
yapmayalım, mutfağın alev alev yandığı süreçte kadınların
en çok kullandığı ayçiçeği yağı üzerinden
hesaplayalım: 1.769 lira maaş alan bir öğretmen
TÜRK-İŞin verilerine bir bakmak isterim:
2021 yılında yoksulluk ve açlık sınırını
hesaplamışlar. Açlık sınırı 3.049 lira, yoksulluk
sınırı ise 9.931 lira yani öğretmenlerin tamamı
yoksulluk sınırının altında maaş alıyor,
ücretle çalıştırdığımız öğretmenler ise
açlık sınırının altında maaş alıyor.
Sevgili milletvekilleri, öğretmen meslek kanunu
çıkaracağımızı tüm siyasi partiler olarak
öğretmenlere vadettik. Sarayın tozlu raflarında bekleyen
öğretmen meslek kanunu var ama Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler 22
Kasım 2018de Türkiye Büyük Millet Meclisine öğretmen meslek kanunu
teklifi verdik, hâlâ görüşemiyoruz.
Kadrolu öğretmen sözleşmeli
öğretmen ücretli öğretmen diye ucube bir ayrım olmaz;
öğretmen öğretmendir. 2.511 engelli öğretmen var, bunların
atamasını yapamıyoruz. 3.900 PIKTES öğretmeni var,
bunların atamasını yapamıyoruz. 15 bin öğretmen
alınacağı söylendi ama karma yolla alınacağı
söylendi. Bu karma yolla ne demek? 31 Ocak 2022 tarihinde alınacak
öğretmeni bugünden açıklıyorsunuz, 2020 KPSS puanı
olanların sadece 360ı müracaat edebilecek; bu, haksızlık
ve adaletsizliktir, bunları çözmemiz gerekiyor. Bunlar bu iktidar
döneminde çözülebilir mi? Tabii ki hayır ama size sözümüz olsun,
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu 3600 ek göstergeyi ilk bir haftada
vereceğim. diyor. (CHP sıralarından alkışlar)
İki, Her öğretmene Öğretmenler Gününde bir maaş ikramiye
vereceğiz. diyor. Her eğitim öğrenim yılı
başında bir maaş öğrenim ödeneği verileceğini
söylüyoruz.
Öğretmen meslek kanunu çıkacak,
eğitim fakültelerine öğretmen alımları, aday
alımları yeniden düzenlenecek; eğitim fakültesinden ülkenin
ihtiyacı oranında öğretmen yetiştirilecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
YILDIRIM KAYA (Devamla) KHKyle ihraç edilen
öğretmenler var, bunlar mahkeme kararı almış, savcılıktan
ve mahkemeden beraat kararı almış, hâlâ göreve
başlatılmayan binlerce öğretmen var. Bu öğretmenlerin
geriye dönük hakları verilerek göreve iadesi bizim iktidarımızda
mutlaka gerçekleşecek. Öğretmenlerin sendikal hakları önündeki
engeller mutlaka kaldırılacak. Zorunlu hizmet değil, gönüllü
hizmet esasını getireceğiz.
Sevgili arkadaşlar, öğretmen yalvarmaz,
öğretmen el açmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen ders
verir. Kim söylüyor bunu? Öğretmenlerin öğretmeni Fakir Baykurt
söylüyor. (CHP sıralarından alkışlar) Buradan Fakir
Baykurta, benim öğretmenim olan Sami Süngüye, Ali Baktıra ve
İsmail Gökdemire selam olsun. Onlara sözümüz olsun ki asla
yalvarmayacağız, asla el açmayacağız, mutlaka kendi
haklarımızı mücadeleyle alacağız diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, gündem dışı ikinci
söz, iklim değişikliğinin cezai ve hukuki sorumluluklar
bağlamında ele alınmasına ilişkin kendisi
tarafından hazırlanan ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde
kabul edilen rapor hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Ziya
Altunyaldıza aittir.
Sayın Altunyaldız, buyurun lütfen. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
2.-
Konya Milletvekili Ziya Altunyaldızın,
iklim değişikliğinin cezai ve hukuki sorumlulukları
bağlamında ele alınmasına ilişkin kendisi
tarafından hazırlanan ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde
kabul edilen rapora ilişkin gündem dışı
konuşması
ZİYA ALTUNYALDIZ (Konya) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin
27nci Dönem Beşinci Yasama Yılının ülkemize ve milletimize
hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Tüm çalışma
arkadaşlarımıza, Meclisimize, milletvekillerimize
hayırlı, keyifli, verimli bir çalışma dönemi diliyorum.
Ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dünyamız, Sanayi
Devriminden bu yana, gelişmiş ülkelerin hızlı büyüme
ihtiraslarıyla ciddi anlamda bozuldu ve maalesef kirlenmiş durumda.
Günümüzde her yıl milyonlarca buzul eriyor. Dünyanın dengesi bozuldu.
Çok önemli aksiyonların vakit geçirilmeden atılması dönemi geldi
geçiyor maalesef. İklim değişikliğine Dur!
demediğimiz her saniye bizim için yeni maliyetleri beraberinde getiriyor;
şöyle ki eğer gidişat bu şekilde sürerse 2050ye kadar
küresel gelirden 8 trilyon dolar daha az üreteceğimiz,
çalışmalar tarafından ortaya konuyor. Bir diğer
çalışmada, özellikle kötü senaryoda, toplam dünya gelirinin yüzde
20ye kadar azalabileceği ifade ediliyor.
Küresel bir problemin önüne geçilebilmesi için
elbette çözümün de küresel olması, küresel iş birliğinin
geliştirilmesi, birlikte hareket edilmesi gerekiyor. İşte, bu
bağlamda, geçtiğimiz hafta çok Değerli
Başkanımızın sunumunda ifade ettiği gibi, Türkiye
delegasyonu olarak görev aldığımız Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi 4üncü Genel Kurulunda iklim değişikliğinin
cezai ve hukuki sorumluluklarını içeren bir rapor
hazırladık. Raporumuz Genel Kurulda 47 ülkenin oylarıyla, oy
birliğiyle kabul edildi.
Değerli arkadaşlar, oy birliğiyle
kabul edilen bu raporda neler vardı? Özellikle küresel iklim
değişikliğine ilişkin Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Kyoto
Anlaşması ve Paris İklim Anlaşmasına
baktığımız zaman, bu anlaşmalarda eylemlerin hukuki ve
cezai sonuçlarına ilişkin olarak bir düzenleme görmüyoruz.
İşte, Avrupa Konseyi, bu düzenlemenin eksikliğini görerek, 1998
yılında ve 1993 yılında cezai sorumlulukları ve hukuki
sorumlulukları düzenleyen iki konvansiyon ortaya koydu ve bu
konvansiyonların maalesef yeterli ülke onayı alamaması nedeniyle
yürürlüğe giremediğini gördük. Bu çerçevede
hazırladığımız raporda: Bir, özellikle Bakanlar
Komitesine bir an önce bu konvansiyonların yeniden gözden geçirilmesi ve
hayata geçirilmesi için üye ülkelerin onaylarının
alınmasının behemehâl sağlanmasını tavsiye
kararı olarak Genel Kurul kabul etti. Ayrıca, ülkelere dönük olarak
da millî mevzuatlarında çevre suçlarının düzenlenmesi ve çevre
suçlarıyla ilişkili olarak, hapis cezaları dâhil, bu
suçları işleyenlerin cezalarının yasal yollarla mutlaka
takip edilmesi ve verilmesi; diğer taraftan, tazminat hukukuna ve özel
hukuka ilişkin olarak da Kirleten öder. mantığıyla bu
alanın üye ülkelerin millî mevzuatlarında düzenlenmesine ilişkin
olarak da Konsey Genel Kurulu tavsiye kararını geçirmiş oldu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu
aşamada, özellikle küresel anlamdaki bu sorunun ancak küresel iş birliğiyle
çözülebileceğini ifade ettik, gelişmiş ülkelerin
itirazından bahsettik. Şunun özellikle altını çizmek
istiyorum: Geldiğimiz noktada, küresel iklimin yeniden İklim Nötre
ulaşabilmesi için 2050 yıllarında Yeşil Mutabakatla
birlikte, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere dönük
teknoloji transferi ve proje finansmanıyla ilgili diğer konularda
mutlaka finansman sağlaması ve bozdukları dengenin yerine
getirilmesi için bu maliyete katlanmaları gerekiyor, bunun özellikle
altını çizmek istiyorum. Diğer taraftan, ülkemizle ilgili konuya
geldiğimiz zaman, özellikle yeni çalışma döneminin
başında attığımız böylesine önemli bir
adımla, Sayın Cumhurbaşkanımızın işaret ettikleri
gibi, yeşil kalkınma devrimine dönük yeni bir kalkınma dönemine
giriyor dünya.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız sözlerinizi.
ZİYA ALTUNYALDIZ (Devamla) Bu dönemde ülke
olarak yeşil kalkınma devriminde oyunun önemli bir aktörü olarak rol
almak, küresel yatırımlardan daha çok pay almak, Avrupa Birliği
başta olmak üzere, küresel destinasyona tedarikçi olmak, üretici olmak
gibi bir dönüşümün öncüsü olmak durumundayız. İşte bu
kapsamda, tüm kamu kurum ve kuruluşları olarak bu vizyon
çerçevesinde, zorun oyunu bozduğu bu dönemde, kalkınma stratejilerinin
yeniden belirlendiği bu dönemde, evet, kalkınma stratejilerini
belirleyen, bu süreci doğru yöneten, küresel iklimi bozanların
finansman yükünü taşıdığı ve ülkemizin de başta
Avrupa Birliği olmak üzere, yakın coğrafyada hem üretim merkezi
hem de tedarik merkezi olduğu bir dönemi hep birlikte inşa
edeceğiz. Bu dönemin inşacıları olarak yolumuzun ve
işlerimizin kolay olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
Mersin ili hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Baki
Şimşeke aittir.
Buyurun Sayın Şimşek. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.-
Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, Mersin
iline ilişkin gündem dışı konuşması
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin ilimiz üzerinde
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
aziz Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Mersin dinlerin, dillerin ve medeniyetlerin
kesiştiği noktada bulunmaktadır. Eshâb-ı Kehf'i, Danyal
(AS)si, Cennet-Cehennemi, Kız Kalesi, ören yerleri, St. Paulüyle
yaşamın insanlık tarihinden günümüze kesintisiz devam
ettiği bir kenttir. Hazreti Ademin oğlu Şit (AS)nin
makamı ve Danyal (AS)nin kabri Mersin-Tarsusta bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Mersin nüfus olarak
Türkiyenin en büyük kentlerinden biri olup 2 milyona yakın nüfusu, 320
kilometrelik sahil şeridi, limanı, serbest bölgesi, OSBleri,
tarımı, hayvancılığı ve turizmiyle bir dünya
kentidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
kapandığı günden itibaren Mersini karış
karış gezip, vatandaşlarımızla buluşup,
sorunları yerinde görüp taleplerini dinledik. Mersinde
vatandaşlarımızın en büyük sorunu sudur. Gülekten
Çamlıyaylaya, Ayvagediğinden Gözneye, Avgadıdan Maraya,
Bardat Yaylasından Abanoza kadar köylerimizin ve
yaylalarımızın birçoğunda içme suyu yaz aylarında
büyük sorun olmaktadır. Bazı bölgelerde ise maalesef, tankerlerle su
depolarına su takviyesi yapılarak su talebi
karşılanabilmektedir. Özellikle Gülnar ilçemizde ve Tarsus Gülek
beldemizde İller Bankası tarafından yüzde 50 hibeyle içme suyu
projeleri yıllar önce başlatılmış olup daha sonra
proje Büyükşehre devredilmiştir. Ancak bugün itibarıyla, 2019
yılında bitirilmesi gereken içme suyu projeleri
tamamlanamamış ve akıbeti de meçhuldür. Her 2 projenin bitirilip
vatandaşlarımızın hizmetine sunulması beklentimizdir.
Mersinde Tarsustan Anamura kadar birçok baraj ve
gölet projesi hazırlanmış birçoğunda sona
yaklaşılmıştır. Bu projelerde emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum. Tarsus Pamukluk Barajı bölgenin en büyük
projelerinden biridir. Bu barajın yüzde 90ı tamamlanmış,
sulama suyuyla ilgili çalışmalar devam etmektedir. Yalnız, on
yıldır kamulaştırmayla ilgili sorun çözülememiştir.
Kamulaştırma sorunu çözülemezse vatandaşlarımız sulama
suyundan faydalanamayacaklar. Burada acilen acele kamulaştırma
kararı alınmalı, yüzde 90ı biten ve bu aydan itibaren su
toplayacak olan baraj 2022 yılında sulama suyuyla ilgili
vatandaşlarımızın hizmetine sunulmalı, Yeniceden
Mezitliye kadar olan arazilerin sulanması sağlanmalıdır.
Yine, Mersinimiz, Erdemlimiz ve Silifkemiz için
büyük projelerden olan Aksıfat ve Sorgun Barajlarının ve sulama
suyu projelerinin bitirilmesi; Erdemli Akpınar, Esenpınar, Avgadi,
Ayaş, Karacaoğlan, Güzelyayla ve Fındıkpınarı
göletleriyle Değirmençay ve Erçel göletlerinin tamamlanması;
Aydıncık Göleti ve sulama suyu projesinin tamamlanması; Anamur
Alaköprü ve Anıtlı Barajı ve sulama suyu projelerinin
tamamlanması; Bozyazıda Sini Çayı üzerine ve Gözce deresi
üzerine baraj ve göletlerin yapılarak vatandaşların hizmetine
sunulması gerekmektedir.
Göksu Nehri üzerinde Muttan Silifkeye kadar
geniş bir vadide güneş enerji sitemleriyle ve kurulacak olan
barajlarla sulama suyu projeleri yapılmalı ve Göksu Vadisi
sulanmalıdır. Yine Akdere, Işıklı,
Yeşilovacık bölgelerinin sulama suyuyla buluşturulması
gerekmektedir. Mut Çaltılı, Dereyurt, Yalnızcabağ
göletlerinin tamamlanıp hemşehrilerimizin hizmetine sunulması
beklentimizdir.
Çiftçilerimiz şunu söylüyorlar: Devletimiz
bize tarımsal destek vermesin, tamamını baraj ve göletlere
harcasın, bu projeler bir an önce hayata geçirilsin.
Diğer bir sorun; vatandaşlarımız
tarım amaçlı kullanılan hazine arazilerinin açık ihaleyle
satılmamasını, bunların o köylerde ve beldelerde
yaşayan köylülere uygun bedelle satılmasının doğru
olacağını belirtiyorlar.
Yine, bölgemizde 350 bin nüfusu olan, benim de
doğduğum kent olan Tarsuslu hemşehrilerim mutlaka bir araç
muayene istasyonu istiyorlar. Çukurova Havaalanı, Tarsus Devlet Hastanesi,
Tarsus Hükûmet Konağı projelerinde sona
yaklaşılmış; Silifke, Mut, Mersin Şehir Hastanesi,
Anamur Devlet Hastanesi Mersinlilerin hizmetine açılmıştır.
Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
BAKİ ŞİMŞEK (Devamla)
Çeşmeli-Taşucu yolunun ihalesi yapılmıştır, bir
an önce inşaata başlanması beklentimizdir. Yine Gülek, Tarsus
Kazanlı, Karboğazı, Silifke Narlıkuyu, Akyar, Ovacık,
Taşucu, Boğsak ve Kargıcak turizm bölgelerinden en az 2
tanesinin bu dönem hayata geçirilmesi Mersinli hemşehrilerimizin
beklentisidir.
Hayvancılarımız için en önemli sorun
yemdir. Bakanlığımızın Tarım Kredi Kooperatifleri
aracılığıyla ithal arpa dağıtması
hayvancılıkla uğraşan insanlarımızı mutlu
etmiştir. Bu projenin devam ettirilmesi, tonajların da
artırılarak devam ettirilmesi hayvancılarımızın
yüzünü güldürecektir.
Köylerde ve yaylalarda yaşayan
hemşehrilerimizin bir diğer beklentisi de cep telefonu ve internet
erişimine ulaşımın sağlanmasıdır. Bölgede
birçok yerde, özellikle yaylarımızda ve köylerimizde bununla ilgili
sorunlar bize aktarılmaktadır.
Ben hepinize teşekkür ediyor, bu yeni yasama
yılının hayırlı, uğurlu olmasını
temenni ediyor, saygılarımı sunuyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, sisteme giren ilk 15 milletvekiline yerlerinden birer dakika
süreyle söz vereceğim.
Sayın Çelebi, buyurun.
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
Anayasanın ilk 4 maddesinin Memleket Partisinin kırmızı çizgisi
olduğuna ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Dinle küçük adam: Laiklik dinsizlik değildir;
laikliği tartışmaya açanlar yüce İslam dinini kirli siyasi
emellerine alet etmeyi alışkanlık edinenlerdir, FETÖ
gerçeğinden ders çıkarmayanlardır. Memleket Partisi camiye
siyaset sokulmasına da cemevinde siyaset yapılmasına da
karşıdır. Ellerinizi kutsal mekânlarımızdan çekin,
milleti birbirine düşürmeyin.
Memleket Partisi olarak Anayasa ilk 4 madde
kırmızı çizgimiz, tüzüğümüze de yazdık. Biz
kitapçık bastırıp Atatürk ve Türk milleti ibarelerini
Anayasadan çıkarmayı teklif edenlerden olmayacağız.
Ortalıkta İlk 4 maddeyi tartışmayız. deyip arkada
gizli toplantılarda pazarlık konusu yapanlardan
olmayacağız. Atatürkün ulus-üniter, laik devlet
inşasından, kurucu değerlerden taviz vermeyeceğiz. Ana
vatan, yavru vatan, mavi vatan, gök vatan bir bütündür
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Öztunç
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunçun, Kahramanmaraşa
verilen hızlı tren sözünün tutulmadığına
ilişkin açıklaması
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
AK PARTİ MKYK üyesi ve Malatya Milletvekili
Sayın Bülent Tüfenkci, geçtiğimiz günlerde Devlet Demiryolları
Genel Müdürü Sayın Metin Akbaşı ziyaretinin ardından
Kahramanmaraş Pazarcık Narlı Mahallesinden Malatyaya
hızlandırmış tren projesinin etüt ihalesinin
yapılacağını açıklamıştı.
Malatyalılar için doğru bir karar, sevindirici bir haber. Ama
hızlı tren Kahramanmaraşı yine es geçti.
Mersin-Adana-Osmaniye-Gaziantep-Malatya hızlı treni
yapılıyor, buralara hızlı tren gidiyor ama
Maraşı teğet geçiyor, Maraşı,
Kahramanmaraşı es geçiyor. Her seçimde söz verildi,
Kahramanmaraşa hızlı tren gelecek. denildi ama ne tren
kaldı ne hızı kaldı. Kahramanmaraş yine üvey evlat
olarak gösteriliyor, Kahramanmaraşı yine es geçtiler.
Kahramanmaraşı çantada keklik görenler, çantada keklik olduğunu
zannedenler bunun bedelini ödeyecekler. Kahramanmaraşa da hızlı
treni inşallah iktidarımızda biz getireceğiz.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Aydın
3.-
Bursa Milletvekili Erkan Aydının,
sağlık sistemindeki sorunlara ilişkin
açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Adalet ve Kalkınma Partisi 2002
yılından bugüne kadar Sağlıkta devrim yaptık.
diyerek halkın oylarını aldı, bir nebze de olsa
aslında bir şeyler yaptı. Ancak geldiğimiz noktada
sağlıkta devrim bir sağlıkta çileye dönüştü.
İnsanlara her zaman SSK kuyruklarını, ilaç kuyruklarını
anlatan Adalet ve Kalkınma Partisi bugün, insanların telefon
başında, bilgisayar başında muayene için, MR görüntülemesi
için, diğer tetkikler için beklediğinin farkında değil. Biz
bunu dile getirdik. Geçen hafta Bursada yerel basında manşet oldu
ancak yetkililerin verdiği cevaplarda iki gün içerisinde, üç gün
içerisinde randevu verildiği söylendi resmî rakamlardan.
Buradaki 600 milletvekili dâhil hepimiz, hemen hemen
her gün hasta randevuları, tetkik için taleplerle
uğraşıyoruz ve öyle iki gün, üç gün değil dört-beş
aylarda randevu veriliyor. Bu konunun bir kez daha gündeme getirilip
çözülmesini talep ediyorum.
BAŞKAN Sayın Özdemir
4.-
İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, Paris
Anlaşmasına ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Küresel bir sorun olan küresel ısınma
sonucu tüm dünyanın tartıştığı çevreye ve
doğaya duyarlı ekonomik büyüme, kalkınma, üretim ve istihdam
modellerine uyum açısından özellikle de resmî aday ülkesi
olduğumuz Avrupa Birliğinin Yeşil Mutabakatının bir
parçası olmak adına ülkemiz için önemli olan Paris İklim
Anlaşması bugün Genel Kurulun gündemine gelecek. Özellikle Gümrük
Birliği Anlaşmasını güncellemek ve Yeşil Mutabakat
sürecinde muazzam ekonomik kayıpları yaşamamak için Paris
Anlaşması bizim için artık bir ön koşuldu. Bugün, bu
koşulu gerçekleştirmiş olacağız. Anlaşmanın
onaylanmasını bir başlangıç olarak görüyor, sonrasında
siyasi iktidarın çevre, yeşile karşı uygulamalara son veren
ve ülkemizin ihtiyacı olan üretime dayalı ekonomik
kalkınmanın itici gücü olacak yasal düzenlemeleri bir an evvel Meclis
gündemine getirmesini de temenni ediyorum.
BAŞKAN Sayın Aydemir
5.-
Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemirin, Erzurum
Pasinlere yapılan termal tesislere ilişkin
açıklaması
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Evet, çok
teşekkür ediyorum Değerli Başkanım.
Her türlü hırsızlık kötüdür, eser
hırsızlığı daha da kötüdür. Son zamanlarda metro
çalmaya kadar işi götürdüler. Oysa biz, ak iktidarlarda hep hizmet
yaptık, hep eser yaptık, eserlerle milletin hayatını
kolaylaştırdık. Bunlardan bir tanesi Erzurumda, şimdi
Pasinlerde; çok özel termal tesisler yapıldı. Belediye
Başkanımız bir açıklama yapmış -okuyunca
hakikaten çok beğendim- Ahmet Dölekli Bey Termalin başkenti
olacağız. diyor.
Pasinler hakikaten Erzurumun değil,
Türkiye'nin marka bir ilçesidir. İnşallah, termaliyle de çok daha
şahika bir noktada olacak. Başta milletvekillerimiz olmak üzere,
bütün milletimizi Pasinlere bekliyorum. Pasinlere gelsinler, ruhlarına
böyle bir dinginlik kazandırsınlar.
Size de çok teşekkür ediyorum Değerli
Başkanım, sağ olun.
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Termalin
başkenti Afyondur.
BAŞKAN Sayın Özkan
6.-
Bursa Milletvekili Yüksel Özkanın, TRT Spor
kanalının, yayın ilkelerine ters düşen uygulamasına
ilişkin açıklaması
YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, bugün Futbol
Federasyonu Başkanı Sayın Nihat Özdemirle A Millî Futbol
Takımımızın Norveç ve Letonya maçlarıyla ilgili
yapılan röportajların yerinin seçimi, TRTnin, milletin
televizyonunun getirildiği noktayı göstermektedir. Sayın
Özdemire ait olan ve devletin hemen hemen her ihalesinde adı geçen
firmasının logosunun önünde yapılan bu röportajın TRT Spor
ekranlarında yer almasını etik bulmuyorum. Kimsenin ticaretiyle
ilgili yorum yapmamakla birlikte, yayın ilkelerine ters düşen bu
uygulamayı kınadığımı belirtir, Genel Kurulu
saygıyla selamlarım.
BAŞKAN Sayın Barut
7.-
Adana Milletvekili Ayhan Barutun,
Sayıştayın Tarım ve Orman Bakanlığına ait
2020 Yılı Düzenlilik Denetim Raporuna ilişkin
açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) Sayın Başkan,
Sayıştayın, Tarım ve Orman Bakanlığına ait
2020 Yılı Düzenlilik Denetim Raporunu okuyunca şok geçirdik.
Bunların yasalardan, hukuktan ve yönetmeliklerden çekinmediklerini zaten
biliyorduk da Allahtan korkmadıkları ve kuldan
utanmadıkları da anlaşılıyor. Raporda denetmenler tam
36 bulguya erişmiş. Bir sürü usulsüzlükten söz edilen raporun
Görüş bölümünde Tarım ve Orman Bakanlığının
2020 yılına ilişkin geçerli finansal raporlama çerçevesi
kapsamındaki mali rapor ve tablolarının doğru ve güvenilir
bilgi içermediği kanaatine varılmıştır. deniliyor.
Bir örnek vereyim: Raporda 2020 yılı dönem sonu bilançosuyla
raporlanan banka hesaplarının 262 milyon 237 bin liralık banka
mevcuduna ilişkin banka tespit tutanaklarının
düzenlenmediği, haricen tespit edilen 221 milyon 665 liralık banka
mevcudunun raporlanmadığı tespit edilmiştir. ifadesi var.
Sayıştayın doğru ve güvenilir bulmadığı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Köksal
8.-
Afyonkarahisar Milletvekili Burcu Köksalın, ay
çekirdeği üreticilerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, seçim bölgem Afyonkarahisar ilinin Dinar ilçesinin
Yeşilhüyük, Yüksel, Duman köyleri başta olmak üzere birçok köyünde,
Sandıklı ilçesinin Sorkun, Kızılca köyleri başta olmak
üzere yine birçok köyünde ve Afyonkarahisardaki diğer köy ve kasabalarda
çiftçilerimiz ürettikleri çerezlik ay çekirdeklerini uzun süre
satamamışlardır. Şu anda ise fiyat olarak 5 liraya zar zor
alıcı bulmaktadırlar. Aynı sıkıntı Aksaray
ilinde ve Türkiye'nin birçok yerinde de yaşanmaktadır. Çiftçilerin
elinde tonlarca ay çekirdeği vardır, satmazsa zarar edecek, 5 liraya
verirse yine zarardan kurtulamayacaktır. Geçen yıl 12-13 liradan
sattığı çerezlik ay çekirdeğini bu yıl 5 liraya zar
zor satan çiftçi borcunu ödeyemeyecek, belki de üretimden kopacaktır.
Gübreye bir yılda yüzde 146 zam yapanlar, yemin çuvalını 160-170
liraya satanlar, tarımsal sulamada çiftçiden yüksek paralarla elektrik
faturasını alanlar, kendi çiftçisinin feryadına kulak
tıkayıp Sudanlı çiftçinin ürününe alım garantisi verenler
artık bu feryadı duysunlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Fendoğlu
9.-
Malatya Milletvekili Mehmet Celal Fendoğlunun,
yeni yasama yılının hayırlı olmasını
dilediğine ilişkin açıklaması
MEHMET CELAL FENDOĞLU (Malatya) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 27nci Dönem Beşinci Yasama Yılı ülkümüze,
ülkemize ve milletimize hayırlı olsun. Biz Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak elli iki yıldan beri aynı şevk ve heyecanla asil
milletimize hizmet ettik. Geçmişte olduğu gibi yılmadan,
yorulmadan, darılmadan bugün de ve yarın da milletimizin ve ülkemizin
hizmetinde olacağız. Bu vesileyle, Allah, yeni yasama
yılında tüm milletvekillerimize, ülkemize ve yüce Türk milletine
güzel işler yapmayı nasip etsin.
Gazi Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Ünver
10.-
Karaman Milletvekili İsmail Atakan Ünverin,
tamamlanmayan Mavi Tünel projesine ilişkin açıklaması
İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) Karaman ve
Konya Ovasının suya hasretliği bu yıl da devam etti. Ovaya
bölge dışından su sağlayarak bir nebze olsun susuzluğa
çare olacak Mavi Tünelden -2011 yılından beri her yıl Bu
yıl tamamlanacak. denilmesine rağmen- hâlen su verilebilmiş
değilken yeni ekim sezonu geldi çattı, çiftçimiz çaresiz.
Bunların yanı sıra yine
Karamanımıza bağlı Süleymanhacı köyümüzde toprak
reformu kapsamında topraksız 128 kişiye bedeli mukabilinde
dağıtılmak üzere 3 bin dönüm arazinin yer tespiti
yapılmış ve bu arazilerin Mavi Tünelden su alacağı
vadedilmişti. Projenin bitirilememesi nedeniyle sulu diye alınan
arazilerdeki hak sahipleri mağdur olmuşlardır. Bu arazilerde
kıraç şartlarda tarım yapma imkânı da yoktur. Başta
hak sahibi Süleymanhacı köylülerimiz olmak üzere bölgedeki tüm
çiftçilerimiz Tarım Bakanlığı ve DSİden
susuzluğa çare bulmasını ve mağduriyetlerinin giderilmesini
beklemektedirler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kemal Bülbül
11.-
Antalya Milletvekili Kemal Bülbülün, Malatyanın
sorunlarına ilişkin açıklaması
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Geçen hafta Malatya iline
yaptığımız ziyarette
Pütürge ilçesinde Ağalar, Hatip
ve Köylü Mahallelerinde daha önce meydana gelen deprem nedeniyle riskli alan olarak
ilan edilen ve bu alanda bulunan konutların tamamen
boşaltılmasını, arsaların terk edilmesini söyleyen
kararnameye rağmen depremzedelerin hiçbir insani barınma ve
yaşamsal talebi karşılanmamış, depremzedeler infial
hâlindedir.
İkincisi; Arguvanın Şotik köyünün
yolu, suyu ve iletişimi yoktur, telefon hattı yoktur. Yol asfalt
değildir. Su çok ciddi bir sorundur.
Üçüncüsü; Arguvan, Pütürge, Hekimhan, Kuluncak,
Doğanşehir, Yeşilyurt ilçelerinde maden araması adı
altında doğal yaşam, su, toprak, bitki örtüsü tahrip edilmekte
ve yaşama ciddi zarar verilmekte, bunun için yapılan eylem ve
etkinlikler de terörizm kategorisine konulmaktadır. Bunu protesto ediyor,
halkı doğal tepkilerini yükseltmeye çağırıyoruz.
BAŞKAN Sayın Özel
12.-
Yalova Milletvekili Özcan Özelin, eğitimdeki
sorunlara ilişkin açıklaması
ÖZCAN ÖZEL (Yalova) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Okullarda yüz yüze eğitimin
başladığı bugünlerde veliler ve öğrencilerimiz
mağdur. Sınıf mevcutlarının önceki yıllara göre
artması, 35-40 kişilik sınıflarda eğitim görmek
zorunda kalınması riski daha da artırmaktadır.
Geçtiğimiz hafta vaka tespit edilen okul sayısı 872, kapanan
sınıf sayısı ise 774tür. Pandemi öncesi bile
sınıf kapasitesinin üstünde eğitim verilirken sosyal mesafenin
sağlanması gereken şartlarda ülke genelinde 43.600 yeni
dersliğe ihtiyaç vardır. Koşullar bu iken iktidar, yeni
sınıflar yapacağına okulları tamirata, tadilata alarak
birleştirilmiş sınıfların çoğalmasına sebep
olmuştur. Bu süreçte ihtiyaç duyulan öğretmen atamaları da
yapılmadı. 700 binden fazla öğretmen atama beklerken 20 bin ek
atama yapıldı. 3 öğrenciden 1inin eğitim imkânlarına
erişemediği bu dönemde hiçbir sorun yok
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ahmet Kaya
13.-
Trabzon Milletvekili Ahmet Kayanın,
balıkçı teknelerine ucuz yakıt sağlanması
gerektiğine ilişkin açıklaması
AHMET KAYA (Trabzon) - Teşekkürler Sayın
Başkan.
Bilindiği üzere, balıkçı teknelerimiz
ÖTV'siz yakıt kapsamına alınmıştı. Bu sayede,
balıkçılarımız, en büyük gider kalemlerinden olan mazotu
neredeyse yarı fiyatına alabiliyordu ve yine bu sayede
vatandaşlarımız daha ucuza balık yiyebiliyordu. Son
yıllarda akaryakıta yapılan zamların ÖTV'den
karşılanması sonucunda balıkçılarımızın
mazot alımlarındaki ÖTV avantajı ortadan kalkmıştır.
Bugün, aylık 700 bin liraları bulan yakıt giderleri nedeniyle
Türk balıkçısı iflas etme noktasına gelmiştir,
bankalara olan borçlarını ve çalışanlarının
maaşlarını ödeyemez durumdadır. İktidara
çağrımızdır: Balıkçı esnafımızın
yaşayabilmesi ve vatandaşlarımızın ucuza balık
yiyebilmesi için acilen yeni bir düzenleme yapılmalı ve
balıkçı teknelerinin birkaç yıl önce olduğu gibi ucuza
yakıt almaları sağlanmalıdır. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ünlü
14.-
Osmaniye Milletvekili Baha Ünlünün, Osmaniyeli yer
fıstığı üreticilerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
BAHA ÜNLÜ (Osmaniye) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Seçim bölgem Osmaniye ili, yer
fıstığı üretimi bakımından Akdeniz Bölgesi'nde ve
Çukurova'da önemli bir yere sahiptir. Osmaniye'de yaklaşık 10 bin
aile geçimini yer fıstığı tarımından
sağlamaktadır. Eylül ayında hasat yerinde çiftçilerimizle
birlikte yaptığımız basın açıklamasında
tekrar dile getirdiğimiz gibi; elektrik, mazot, gübre gibi temel
girdilerdeki yüksek fiyat artışlarına rağmen yer
fıstığı satış fiyatının geçen
yılki fiyatların bile altına düşmesi yer
fıstığı üreticilerimizi zor durumda
bırakmıştır. Ürünleri depolarında kalan çiftçilerimiz
kredi borçlarını vadesinde ödeyememiş ve icra takibine
düşmüştür. Çiftçilerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi için
derhâl Toprak Mahsulleri Ofisi, ÇUKOBİRLİK ve Yer
Fıstığı Kooperatifi tekrar faaliyete geçirilmeli ve yer
fıstığı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özer
15.-
Antalya Milletvekili Aydın Özerin, Paris
Anlaşmasına ilişkin açıklaması
AYDIN ÖZER (Antalya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Türkiyenin 2016 yılında
imzaladığı ama beş buçuk yıldır onaylamaktan
imtina ettiği Paris İklim Anlaşması nasıl olduysa
bugün önümüze geldi ve Meclis tarafından onaylanacak. Şimdi ise
akıllarda şu soru: Bugüne kadar iklim değişikliğiyle
mücadeleye ilişkin gerçekçi adımlar atmayan Hükûmet bundan sonra ne
kadar samimi davranacak? Çünkü iktidardan yapılan açıklamaya bakılırsa
bu Hükûmet karbon salımını millet bahçeleri inşa etmekle,
sera gazı emisyonunu ise Sıfır Atık Projesiyle
azaltacağını sanıyor. Gıda fiyatlarındaki
artışlar için bile çözüm olarak yeni marketler açmayı
planlayanlar, hâliyle iklim değişikliğiyle mücadelede de pek
güven vermiyor. Örneğin Çevre Bakanlığı Paris İklim
Anlaşması onaylanacağı için sevinç cümleleri kurarken
Enerji Bakanlığı yerli kömür, yerli enerji sloganları
atıyor. Yine de umuyoruz ki iktidarın asıl derdi iklim fonları
değil, iklim değişikliğiyle mücadeledir.
Teşekkürler.
BAŞKAN Sayın Göker
16.-
Burdur Milletvekili Mehmet Gökerin, gelir vergisine
ilişkin açıklaması
MEHMET GÖKER (Burdur) Sayın
Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Vergi Usul Kanunu ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifiyle yıllık satış tutarı 240 bin TLye kadar
olan esnafa gelir vergisi muafiyeti getirilmektedir. Aylık
satışı ortalama 20 bin TL düzeyinde olan esnaf gelir vergisinden
muaf olacaktır. Teklif, gelir düzeyi düşük olan vatandaşlar
üzerindeki vergi yükünü hafifletmek, yüksek gelirliden çok, düşük
gelirliden az vergi almak hedefine ulaşılması
bakımından olumludur. Ancak aylığı ortalama 4 bin ile
5 bin lira arasında olan memurun da yıl içerisinde yüzde 20ye kadar
artan vergi ödediği göz önüne alınarak gelir adaletinin
dağılımı, vergi yükünün hafifletilmesi için teklife
memurları da içeren bir madde eklenmeli ve kamu
çalışanlarının gelir vergisi yüzde 15te sabitlenmelidir.
BAŞKAN - Şimdi, Sayın Grup
Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
Sayın Türkkan, buyurun.
17.-
Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkanın,
İstanbulun düşman işgalinden kurtuluşunun 98inci yıl
dönümüne, Bahriye Üçokun vefatının 31inci yıl dönümüne,
yoksulluk rakamlarına ve Iğdır Tuzlucadaki su sorununa ilişkin
açıklaması
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; itilaf devletleri tarafından 13 Kasım
1918de fiilen işgal edilen ve dört yıl on ay yirmi üç gün süren
işgal döneminin ardından Türkiyenin göz bebeği olan
İstanbulun işgalden kurtuluşunun 98inci yılını
idrak ediyoruz. 6 Ekim 1923te Türk ordusunu bağrına basan Türk
milleti, hak edilerek kazanılmış zaferi kurtuluş günü
olarak belirlemiş ve bayram coşkusuyla kutlamıştır.
İstanbulun düşman işgalinden kurtuluşunun 98inci yıl
dönümünde Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve İstanbulun kurtuluşunu
sağlayan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşları olmak üzere işgale karşı direnen,
uğrunda canını feda eden tüm şehitlerimizi rahmet ve saygıyla
anıyorum.
Otuz bir yıl önce evine bir kitabın içine
yerleştirilerek gönderilen bombanın patlaması sonucu
yaşamını yitiren tarihçi, siyaset bilimci ve Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesinin ilk kadın akademisyeni olan Bahriye Üçoku
vefatının yıl dönümünde saygıyla anıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vatandaşlarımız her geçen gün
ağırlaşan ekonomik şartlardan artık yoruldu. Artan
zamlardan ve cebinde bulunan paranın değer kaybetmesinden
sıkılmış durumda. Sayın Erdoğanın yıllar
önce yapmış olduğu meşhur bir çay-simit hesabı
vardı. Bugün Sayın Erdoğanın tavsiyesi doğrultusunda
3 çocuk yapan bir aile 3 öğün sadece simit yiyip çay içse asgari ücretin
yarısı etmektedir. TÜİK verilerine göre ülkemizde gıdaya
ayda 150 lira harcayamayan 16 milyon vatandaşımız var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin lütfen, buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Yani bu ülkede günde 3
simit bile almaya gücü yetmeyen 16 milyon vatandaşımız var,
neredeyse Türkiye nüfusunun yüzde 20si bu. 13 milyon hane ve bu hanelerde
yaşayan yaklaşık 50 milyon kişi yoksulluk
sınırının altında yaşıyor. Ülkemizde 5
milyon 800 bin kişi açlık sınırının altında
yaşıyor. Bu rakamlar gösteriyor ki ekonomi her geçen gün kötüye
gitmekte, milletimiz günden güne fakirleşmeye devam etmektedir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin milletimizi
getirdiği nokta işte tam olarak da budur.
Geçtiğimiz haftalarda Genel
Başkanımız Sayın Meral Akşenerle birlikte
sorunlarını yerinde dinlemek üzere Doğu Anadoludaki
vatandaşlarımızla beraberdik, bölgeyi ziyaret ettik.
Duraklarımızdan biri Iğdır Tuzlucaydı; yol üzerinde,
Tuzlucada vatandaşlar önümüzü kesti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin, lütfen.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) Tuzlucada vatandaş
su istiyor. Iğdır Tuzlucanın ciddi bir su sorunu var. İlk
10 ekonomiye gireceği iddiasıyla 2018 yılında başlayan
bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde bırakın
ilk 10 ekonomiye girmeyi ülkede insanlar susuzluk çekiyor. Böyle bir şey
olabilir mi? Acıçay üzerinde yapılması gereken barajlar
yapılmadığı için su akıyor gidiyor, yazın ise
kayboluyor. Bölge halkı tarım yapamaz noktaya gelmiş, bölgeden
göçler başlamış. Tuzlucayı memleketten saymıyor
musunuz merak ediyorum. Bölge insanı devletten öyle çok büyük bir
beklentisi yok yani ne Osmangazi Köprüsü istiyor ne bir havalimanı istiyor
ne de Aya gitmek, Marsa gitmek istiyor. Cumhuriyetin 100üncü yılı
yaklaşırken istedikleri sadece su.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
V.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Süreyya Sadi Bilgiçin, henüz parmak izi vermeyen milletvekillerine ilişkin
konuşması
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın
Grup Başkan Vekillerimiz; bir hatırlatma yapmak istiyorum:
Hâlihazırda 73 milletvekili arkadaşımız sisteme parmak
izini vermek için henüz masalara müracaat etmedi. Yani milletvekili
arkadaşlarımızı parmak izi vermeleri konusunda
uyarmanızı rica ediyorum. Biz de Başkanlık olarak
kendilerine mesaj da göndereceğiz.
Sayın Bülbül, buyurun lütfen.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
18.-
Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
İstanbulun düşman işgalinden kurtuluşunun 98inci yıl
dönümüne, 6-7 Ekim olaylarının 7nci yıl dönümüne, Türkiyedeki
ilk uçak fabrikasının kuruluş yıl dönümüne, ülkemizin
havacılık alanında kaydettiği ilerlemelere ve bu yolda
emeği geçenleri rahmetle, minnetle andığına ilişkin
açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk İslam medeniyetinin kadim şehri olan aziz vatan
toprağımız İstanbulumuz 1918 yılında Birinci
Dünya Savaşı sonrasının şartlarında itilaf
devletleri tarafından işgal edilmiş, 6 Ekim 1923te de
Şükrü Naili Paşa komutasındaki Türk ordusunun şehre
girmesiyle yaklaşık dört yıl on ay süren esaretten kurtulmuş
ve işgal sona ermiştir. İstanbulun işgalden
kurtuluşunun 98inci yıl dönümünde Ya istiklal ya ölüm!
parolasıyla bu vatan için mücadele eden ve Millî Mücadeleyi zaferle
neticelendiren başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşları olmak üzere bütün şehitlerimizi rahmetle, minnetle
yâd ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kamuoyunda 6-7 Ekim olayları olarak bilinen, 2014
yılında Ayn el Arapta yaşananların bahane edilerek
sokaklarımızın karıştırıldığı,
birtakım dış güçlerin yerli piyonlarıyla huzurumuza
kastettiği, âdeta bir kalkışma provasının
yaşandığı olaylarda 2 polisimiz şehit olmuş, 35
vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 761 insanımız
yaralanmış; evler, okullar, iş yerleri ve hatta müzeler
insanlık düşmanı caniler tarafından ateşe
verilmiş, özellikle 35 ilde yoğunlaşan olaylarda
vatandaşlarımız büyük bir mağduriyet yaşamış
ve telafisi imkânsız zararlar meydana gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin lütfen, buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya)
Diyarbakırda kurban eti dağıtırken vahşice katledilen
Yasin Börü ve 3 arkadaşı asla aklımızdan
çıkmamıştır. 7nci yıl dönümünü idrak ettiğimiz
bu olaylarda hayatlarını kaybeden
vatandaşlarımızı, şehitlerimizi rahmetle anarken, bu
olayların mümessillerini ve bölücü terör örgütü PKKyı bir sefer daha
şiddetle kınıyor, lanetliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 6 Ekim 1926 tarihinde Türkiye'de ilk kez Kayseri ilimizde uçak
fabrikası açılmıştır. İstikbal göklerdedir.
deyimiyle Gazi Mustafa Kemal Atatürkün çizdiği rotada büyük bir adım
olan bu gelişmenin akabinde ikinci Dünya Savaşı sonrası
ABDnin Marshall Planının ülkemizde uygulanması
dolayısıyla her ne kadar üretim ve gelişme durma noktasına
gelmiş olsa da ülkemiz özellikle 21inci yüzyılın
başlarından itibaren havacılık alanında çok büyük
ilerlemeler kaydetmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin lütfen, buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bugün, gelinen
noktada Türkiye, millî savunma sanayisinde silahlı-silahsız
insansız hava aracı üretiminde ve kullanımında dünyada
çığır açmakta, HÜRKUŞ, HÜRJET GÖKBEY, ATAK-2, Millî Muharip
Uçak, Millî İnsansız Savaş Uçağı projeleriyle
havacılıkta ulaşılabilecek en üst seviyeye çıkma
azmini ve kararlılığını dost düşman herkese
göstermektedir. Bu yolda mücadele eden, millî teknoloji hamlesinin
gerçekleşmesi için çaba sarf eden bütün mühendislerimizi,
teknisyenlerimizi, bu noktada çaba sarf eden devlet büyüklerimizi bir defa daha
buradan tebrik ediyor, çalışmalarında başarılar
diliyor, geçmişten bugüne bu yolda emeği geçen
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin, tamamlayın
sözlerinizi lütfen.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Vecihi
Hürkuşları, Nuri Demirağları ve bütün geçmişlerimizi
rahmetle, minnetle andığımızı ifade ediyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Beştaş, buyurun
lütfen.
19.-
Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, İzmir Buca Sevgi Ferit Akın Ortaokulu
öğrencilerinin zehirlenmesi olayına, İzmir Kırıklar
Cezaevindeki sorunlara, Akademisyen Dicle Koğacıoğlunun ölüm
yıl dönümüne, 6 Ekim protestolarında yaşanan ölümlerin
araştırılması gerektiğine, vergi kaçıran
şirketlerin önüne geçilmesi gerektiğine ve atık kâğıt
işçilerine yönelik baskınları kınadıklarına ilişkin
açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Şimdi, İzmir Buca Sevgi-Ferit Akın
Ortaokulunda dün gece bir zehirlenme vakası olmuş. Bize velilerin
verdiği bilgiye göre Kızılayın
dağıttığı kek ve meyve sularından kaynaklı.
Velilerin iddiası, 50 zehirlenme vakasının olduğu yönünde
ancak biz hastaneyle iletişim kurduk bu sayının
-söyleyeceğim- tam olarak 37 kişi olduğunu, 10-12
yaşları arasında çocuklar olduğunu ifade ettiler. Hepsinin
taburcu olduğunu fakat bulantı ve kusma şikâyetiyle
geldiklerini, adli makamlara bildirildiğini ve numune
aldıklarını bize ifade ettiler hastane yetkilileri. Bu vesileyle
ben şunu söyleyeyim: Velilerin elindeki kek poşetleri
toplanmış tarihlerine bakılmasın diye. Yani bu olayda çok
şükür bir can kaybı, ağır bir vaka yok şu an
edindiğimiz bilgiye göre ama bundan sonra okullarda çocuklara
dağıtılacak gıda ürünlerinin tarihine ve
güvenilirliğine ehemmiyet verilmesini ifade ediyorum ve bütün ailelere,
çocuklarımıza geçmiş olsun demek istiyorum.
Sayın Başkan, cezaevlerinden mektup
alıyoruz diye her gün söylüyoruz. İzmir Milletvekilimiz Murat
Çepniye Kırıklar Cezaevinden gelen bir mektubun bir bölümünü ifade
edeceğim -ismini ifade etmeme gerek yok, elimde mektup- bu mektupta,
cezaevi müdürünün değişmesiyle beraber eziyetin
arttığı yönünde ciddi bir durum var. Daha önce bu müdürün
Tekirdağ-Edirne F tipi cezaevlerinde görev yaptığını
ve sürekli bir sorun kaynağı olduğunu ifade ediyor ve kimi
şaibeli ölümlerin de, işkenceye varan uygulamaların da kamuoyuna
yansıdığını söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Kırıklar Cezaevinde, 27 Eylül 2021 tarihinde İbrahim Tikan ve
Fırat Yağmakan arkadaşlarımız soruşturma gerekçesiyle
kalmış oldukları odadan alınıp götürülmüşlerdir.
Kendilerine ne yapıldığını bilmiyoruz, her iki
arkadaşımızın can güvenliklerinden endişeliyiz... Bu
sorunun çözümünü talep ediyor. Biz de bu vesileyle iktidar grubundan bu iki
tutuklunun nereye götürüldüğünü, neden götürüldüğünü izah etmelerini
beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Dicle Koğacıoğlunu hepimiz
aslında çok acı bir şekilde hatırlarız. Şöyle
söylemişti Sevgili Dicle: Çok acı var, dayanamıyorum. Lütfen
beni affedin ve kendinizi üzmeyin. Siz elinizden geleni yaptınız. Çok
özür dilerim. Çok çaresizim. Özür dilerim. Lütfen Çıtçıta iyi
bakın ve paramı, her şeyimi hayvanlara
bağışlayın. 6 Ekim 2009da, maalesef, bu sözleri yeryüzüne
bırakıp yaşama veda ettiğinde 37 yaşındaydı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Toplumsal
cinsiyet eşitsizlikleri, erkek şiddeti ve hukuk sosyolojisinde
toplumsal cinsiyet meselesini dert edinen onlarca yayına imza attı.
Son çalışmaları adalete erişim süreçleri ve 12 Eylül
darbesinin hukukçular tarafından nasıl
algılandığına ilişkin anlatımlara dairdi. Bizim
her gün gerçekleşen kadın cinayetleri haberlerini okurken her
kadın ölümünde, İstanbul Sözleşmesinden ayrılma
kararında, yapılan itirazlara ilişkin Danıştay
kararında Dicle Hoca geliyor ilkin aklımıza; kendisini sevgi ve
saygıyla anıyorum.
Bugün, yine 6 Ekim, Kobanide yaşanan
vahşete, IŞİD kuşatmasına Dur. demek için
barışçıl gösteri hakkını kullanan
yurttaşların protestolarına yapılan müdahaleler sonucu elim
olaylar yaşandı, çokça ölüm oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Meral Hanım, devam edin, buyurun
lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bu
ölümlerin sebepleri, sonuçları araştırılsın. diye
verdiğimiz bütün önergeler reddedildi, sorularımız
yanıtsız bırakıldı ve müdahalelerde 42 yurttaşımız
yaşamını yitirdi; 29u HDPliydi ve bunların 10u da
çocuktu maalesef. Biz bu vesileyle, yaşamını yitirenleri
anıyoruz ve hakikatlerin ortaya çıkarılması için gerekli
çalışmaların yapılması yönündeki çağrılarımızı
da yineliyoruz Sayın Başkan.
Sayın Başkan, diğer bir mesele, dünya
tarihi vergi kaçıran şirketler ile siyasi iktidarlar arasındaki
sıkı ilişkilerin örneğiyle doludur -bunu biliyoruz- Pandora
Papersta birçok bilgi ortaya çıktı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Pandora
Papersta çıkan bilgilere göre, Türkiye'den vergi cennetlerine milyon
dolarlar akmaya devam ediyor. Halk kuru ekmeğe muhtaç hâle gelmiş ama
şirketler vergi kaçırıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Bitiriyorum.
Eğer iktidar partisi patronaj ilişkilerini
reddediyorsa neden vergi cennetlerine ilişkin düzenleme yapmıyor,
neden vergi cennetlerine para kaçıranları açıklamıyor? Biz
HDP olarak hazırız, iktidar yarın getirsin, vergi cennetlerine
giden paraları ortaya çıkarıp vergileri alalım.
Kapsamlı düzenleme yapıp vergi kaçıranların önüne geçelim.
Siz yapmazsanız biz yapacağız. İlk seçimden sonra, bugüne
kadar bu halktan vergi kaçıran kim varsa hukuk devleti ilkeleri
kapsamında hesap verecek, halkın olanı halka iade edeceğiz.
Bu katı atık işçilerine yönelik
baskınları da bir kez daha kınadığımızı
ve gözaltına alınanların serbest
bırakılmasını talep ediyoruz. Onlar demişti ki:
Açlığımızdır bizi örgütleyen. Hakikaten bu cümleyi
herkesin düşünmesini istiyoruz. Çok zor koşullarda yaşam
mücadelesi veren katı atık emekçilerini buradan selamlıyorum ve
iktidarı da bu yaklaşımdan vazgeçmeye davet ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Sayın Özel
20.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Bahriye Üçokun
katledilişinin 31inci yıl dönümüne, İstanbulun düşman
işgalinden kurtuluşunun 98inci yıl dönümüne, çiftçilerin
Tarım Kredi Kooperatifleri ve kamu bankalarına olan
borçlarının yapılandırılması gerektiğine ve
vergi kaçıran şirketlere ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin ilk
kadın öğretim üyesi, Cumhuriyet Senatosu Üyesi, Halkçı Parti
Ordu Milletvekili, Sosyaldemokrat Halkçı Parti Meclis Üyesi Bahriye Üçok
evine gönderilen bir bombalı kargoyla otuz bir yıl önce katledildi.
Görüşleri nedeniyle ölüm tehditleri alan Üçok, cumhuriyet tarihinin
karanlık bir dönemi olarak hafızalarımızda yer eden
80lerin sonu, 90ların başında kahreden katliamlardan birinde
yaşamını yitirmişti. Bu Parlamentoda görev yapmış
saygın bir siyasetçi, akademisyen olan Bahriye Üçokun katlini,
kendilerini İslami Hareket olarak adlandıran bir örgüt,
görüşlerini gerekçe göstererek üstlenmişti. Üçoku saygıyla,
rahmetle, minnetle anıyoruz.
6 Ekim bugün Sayın Başkan. Dört yıl
on ay yirmi üç gün sürmüştü işgal İstanbulda. Atatürk, Kartal
İstimbotunun üstüne çıkıp gözleri ufuk çizgisinde Geldikleri
gibi giderler. demişti. O işgal ordularına
kırmızı halı serenlere inat Anadolu ve Trakyanın
kahraman insanları, kadınları, erkekleri Atatürke
inandılar, başarabileceklerine inandılar. Zaman zaman
değersizleştirilmeye çalışılan Lozan, 24 Temmuz
1923te imzalandı, İstanbulu işgal kuvvetleri teker teker terk
ettiler. 167 gemi teker teker ayrıldı ve 4 Ekim tarihinde işgal
ordularının son kuvveti de Dolmabahçeye çekilen Türk
Bayrağına selam durarak, selam durmak zorunda kalarak
İstanbulu terk etti ve Şükrü Naili Paşa 6 Ekim günü 3üncü
Kolordunun başında olarak İstanbula gözyaşları,
sevinç çığlıkları ve muhteşem bir mutluluk ve gururla
girdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin lütfen, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Geldikleri gibi gidecekler.e
inananların devamıyız biz, mandayı, himayeyi
savunanların değil; ona inananların torunlarıyız
hepimiz ve çok büyük bir işgali çok büyük bir zaferle neticelendirdik.
Lozanı yapan İsmet Paşayla da Başkomutan Mustafa Kemalle
de İstanbula giren Şükrü Naili Paşayla da kurtuluşun ve
kuruluşun bütün kahramanlarıyla da gurur duyuyoruz. Onları
değersizleştiren, onlara söz söyleyen, kendi yazdığı
yalan tarihe gençleri inandırıp onları
şeytanlaştırmaya çalışanlara inat, hakikatin
yanında bu büyük gururu hep beraber taşımaya devam
edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
biraz önce milletvekili arkadaşlarımız
çağırdılar, kulise çıktım; 25 kişi vardı,
7nci kez geliyorlardı, Tarım Kredi ve Ziraat Bankası, kamu
bankaları mağdurları platformu, 20 bin kişiyi temsilen
7nci kez Meclisteler. Tarım Kredinin temerrüt faizlerinin
kaldırılmasını, borçlarının beş yıla
yayılmasını, aksi takdirde tüm mallarını,
varlıklarını kaybettiklerini ifade ediyorlar.
Yukarıda bir torba yasa var. Malumunuz Plan ve
Bütçenin Başkanıydınız. Plan ve Bütçede her şey
yapılandırıldı. Plan ve Bütçe şirketlerin vergi
borçlarına bile af çıkardı ama Plan ve Bütçe şu kamu
bankalarına borçlu çiftçilere ve Tarım Kredi mağdurlarına
yönelik bir şey yapmadı. Yukarıdaki bu torbayı bir
fırsat olarak görüyoruz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Cevap hakkım yok değil mi
burada?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Takdir sizin
Başkanım.
BAŞKAN Evet, yok. Yani cevap verirdim,
cevabı var bunun ama buradan vermeyeceğim tabii, konumum uygun
değil.
Buyurun devam edin siz, tamamlayın sözlerinizi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
17 bin liralık borca 13 bin lira avukatlık ve yargılama
masrafları, 222 bin liralık borcun 479 bin liraya
çıkmasını gösteren belgeler, 200 bin liralık borcun 459 bin
lira olduğunu gösteren bildirimler Meclis kulisinde havada uçuşuyor.
Bu gerçek bir sorun, bu sorunun mutlaka çözülmesi lazım. Bütün partileri
ziyaret edecekler. Biz tam destek veriyoruz, bu mağduriyetin mutlaka
ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz.
Sayın Başkanım, bütün dünya
sarsılıyor, ortaya Türkiye'den 220 şirket ismi çıkacak,
2si çıktı; 1i sarayın müteahhidi Rönesans, sarayı yapan
müteahhit aynı zamanda, -sarayın müteahhidi deyince bir başka
anlam da çıkmasın, ikisi birden doğru- diğeri sarayın
çok sevdiği Çalık Grubu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Vergi cennetlerinde para
tutmuşlar. Niye tutmuşlar? Malta'da şirket kurmuşlar,
Malta'da vergi yüzde 2. Türkiye'de para kazanmışlar, çifte
vergilendirme olmaması esası üzerinden yüzde 2lik vergiye koşup
Türkiye'deki vergiden kaçınmışlar. Bunu yapmamaları için,
yapamamaları için bir imkân var. 2006da kanun
çıkmıştı. 2018de yeni sisteme uyarlanırken
Cumhurbaşkanı olarak yazıldı. Diyor ki: Dünyadaki vergi
cennetlerine bak, listesini yap, buraya giden paradan yüzde 30 vergi al.
Eğer bunu şimdi yaparsa Recep Tayyip Erdoğan -ve 2006dan beri
Başbakan olan kişi- bu şirketler yüzde 30 vergi vereceklerdi
bize.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Son kez açıyorum, lütfen
tamamlayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Vermediler ve yüzde 2yi Malta
aldı, yüzde 28i kaybettik. Yurt yok, para yok, hububata destek yok,
işsizlik çok, fabrika yok; hepsi olurdu. 250 milyara varan vergi
kaçırdılar. Neden hâlâ bu liste ilan edilmez bilinmez ama bu BUMERZ
nedir, biliyoruz biz. Burakın BUsu, Mustafanın Msi,
Erdoğanın ERi, Ziya İlgen eniştenin Zsi. Bu da vergi
cennetlerinde faaliyet gösteren bir başka şirket. BUMERZi duymayan,
görmeyen, inkâr eden varsa beri gelsin. Bugün akşam yayımlanacak
Resmî Gazetede Maltayı yayımlayın, bakalım BUMERZ ne
yapacak; Man Adasını yayımlayın, bakalım BUMERZ ne
yapacak. Burakın BUsu, Mustafanın Msi, Erdoğanın
ERi, Ziya İlgen eniştenin Zsi;
buyurunuz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
21.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun, İstanbulun düşman işgalinden
kurtuluşunun 98inci yıl dönümüne, adil ve merhametli yeni bir
küresel düzen için çalışacaklarına, 6-8 Ekim olaylarına ve
bu olaylarda katledilen vatandaşlarımıza rahmet ve mağfiret
dilediğine, Diyarbakır
Annelerinin şanlı mücadelesine, Bingölde 2 işçiyi katleden
PKKyı lanetlediğine, Genel Kurulda görüşülecek konulara ve
Türkiyenin çevreci hamlelerine ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Çok teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Değerli milletvekilleri, bugün 6 Ekim 2021,
İstanbulun kurtuluşunun yıl dönümü. Kurucu
Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürkün Manda ve himaye kabul
edilemez, tam bağımsız Türkiye. hedefleri doğrultusunda
İstanbulun doksan sekiz yıl önce bugün emperyalist işgalden
kurtarılması dünya milletler topluluğuna ilham kaynağı
olmuştu. Bugün, bizler de AK PARTİ Grubu olarak aziz milletimizle
birlikte tam bir kararlılıkla ifade ediyoruz ki dünya 5ten büyüktür
ve daha adil bir dünya mümkündür.
Sayın Genel Başkanımız Recep
Tayyip Erdoğanın liderliğinde Ağustos 2001
yılında kurulmuş Adalet ve Kalkınma Partisinin
mensupları olarak ilk yirmi yılımızda büyük ve güçlü Türkiyenin
inşasına yönelik adalet, demokrasi ve özgürlükler alanında nice
sessiz devrimlere imza attık. Devlet-millet kaynaşmasıyla bir
uçtan bir uca Türkiyemizin her köşesini muazzam yatırım, hizmet
ve eserlerle donatarak tarihimizin en büyük kalkınma hamlelerini
gerçekleştirdik. Ağustos ayında idrak ettiğimiz 2nci yirmi
yılımızda da inşallah Sayın
Cumhurbaşkanımızın önderliğinde, adil ve merhametli
yeni bir küresel düzeni tüm insanlığa hediye etmek için bütün
gücümüzle çalışacağımızı Millet Meclisinde,
milletimizin huzurunda ilan ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, bugün aynı
zamanda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, devam edin lütfen,
tamamlayın sözlerinizi.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 6-8
Ekim 2014 tarihinde, terör örgütü PKKnın provokatörlüğünde,
onların sözcülerinin provokatörlüğünde, gerçekten, Yasin Börü ve
arkadaşları başta olmak üzere, bütün bu olaylarda katledilen
vatandaşlarımıza Allahtan rahmet ve mağfiret diliyorum.
Hakikaten o günlerde yaşanan bu menfur olayın sonuçlarını
hep beraber bugünlere yansıyan şekliyle gördük. O gün
arzımevutu, vadedilmiş toprakları kabul eden anlayışın
siyonist ve emperyalist emellere alet olduğunu net bir şekilde
görmüş olduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Bu vesileyle, siyonist ve emperyalistlerin
maşası olan, Kürtlerin ve bölgenin düşmanı olan
PKKnın ve onların sözcülerinin mutlak surette milletimizden ve
Diyarbakır Annelerinden mutlaka cevabını
aldıklarını ve alacaklarını hep birlikte müşahede
ediyoruz. Bu vesileyle, terör örgütünden evlatlarını kurtarmak için
şanlı bir mücadele yürüten Diyarbakır Annelerine milletin
Meclisinden selam ve hürmetlerimi arz ediyorum, onların ellerinden
öpüyorum.
Ve en son, PKKnın katletmiş olduğu,
Bingöl kırsalında elektrik işçisi olan 2 işçinin hunharca
katledilmesine sebebiyet veren PKKyı bir kez daha lanetliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Değerli Başkanım, değerli
milletvekilleri; çok önemli bir uluslararası anlaşmayı hep
birlikte Meclisin gündemine taşıdık. Paris İklim Anlaşmasının
ve beraberinde nükleer enerjiye ilişkin 2 uluslararası
sözleşmenin bu manada görüşülmesine inşallah bugün
başlayacağız.
Yeşil kalkınma devrimini başlatan
Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde, Avrupa
Yeşil Mutabakatıyla da uyumlu bir şekilde
Sayın
Cumhurbaşkanımız 21 Eylül 2021 tarihinde, Birleşmiş
Milletler 76ncı Genel Kurulunda Paris Anlaşmasına taraf
olacağımızı ifade etmişti. Bu konuda Türkiye 2053 net
sıfır karbon emisyonu hedefini de ortaya koymuş
bulunmaktayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Son olarak
BAŞKAN Son kez açıyorum.
Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bu manada bugüne kadar hakikaten çevreyle uyumlu çok
önemli adımlar attık. Bilhassa Sayın Emine Erdoğan
Hanımefendinin himayelerinde Sıfır Atık Projesiyle ortaya
konan muazzam bir netice söz konusu. Son üç yılda geri kazanım
oranımızı 9 puan artırarak, orman
varlığımızı 21 milyon hektardan yaklaşık 23
milyon hektara yükselterek, yeşil devrimini gerçekleştirerek muazzam
hizmetlere imza attık. Elektrikli otomobilimiz TOGG şu anda
inşallah üretilme aşamasına doğru ilerliyor. Bu manada
Birleşmiş Milletlerin, Atık Alanında Akıllı
Şehirler Küresel Şampiyonu Ödülünü Sayın Emine Erdoğana
Türkiye olarak vermesi önemli bir kazanım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bitiriyorum, teşekkür ederek bitiyorum.
BAŞKAN Lütfen, son kez açıyorum yani.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Son kez.
Birleşmiş Milletler Habitat
Başkanı marifetiyle, Sıfır Atık Projesinde ortaya
konan muazzam geri dönüşüm ve çevreci hamlelerle beraber örneklik
teşkil etmesi bakımından Sayın Emine Erdoğan
Hanımefendiye Atık Alanında Akıllı Şehirler
Küresel Şampiyonu Ödülü takdim edildi. Bu manada inşallah hep
beraber, Türkiye olarak yeşille, çevreyle, geleceğimizle ilgili çok
daha iyi hizmetlere imza atacağımızı ifade ediyorum. Bu
konuda dile getirilen hususlara hep beraber ortak katkı vermeyi de
sizlerden istirham ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
Sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Mustafa Şentop başkanlığında bir
parlamento heyetinin 6-8 Ekim 2021 tarihleri arasında İtalya'nın
başkenti Roma'da düzenlenecek olan 7'nci G20 Parlamento
Başkanları Zirvesi'ne (P20) katılımda bulunmasına
ilişkin tezkeresi (3/1698)
6/10/2021
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Sayın Profesör Doktor Mustafa Şentopun beraberinde bir parlamento
heyetiyle 6-8 Ekim 2021 tarihleri arasında İtalyanın
başkenti Romada düzenlenecek olan 7nci G20 Parlamento
Başkanları Zirvesine (P20) katılımda bulunması hususu
28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun
9uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
İYİ Parti Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
İYİ Parti Grubunun, Aksaray Milletvekili
Ayhan Erel tarafından, kuraklığın olası olumsuz
sonuçlarının önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla 17/6/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6 Ekim 2021 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
6/10/2021
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 6/10/2021 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Dursun
Müsavat Dervişoğlu
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Aksaray Milletvekili Ayhan Erel tarafından,
kuraklığın olası olumsuz sonuçlarının önlenmesi
için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla,
17/6/2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 6/10/2021 Çarşamba günkü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere İYİ Parti Grubu adına Sayın Ayhan Erel.
Buyurun Sayın Erel. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYHAN EREL
(Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk
milleti; ülkemizde yaşanabilecek kıtlık ve kuraklık
felaketlerine ilişkin acilen önlem alınması amacıyla
İYİ Parti olarak vermiş olduğumuz araştırma
önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli milletvekilleri, özellikle 45-50
yaş üstü arkadaşlar; şöyle otuz saniye gözümüzü bir
kapatalım, memleketimizin güzel dağlarına, ovalarına,
nehirlerine, gözelerine, akarsularına, göllerine doğru bir
uzanalım, kırk sene önceki hâlini gözümüzün önüne getirelim. Hemen
hemen hepimizin yaşadığı bu bölgede ulu ırmaklar,
çağlayanlar, gözeler, kaynaklar, göller tüm güzellikleriyle burnumuzun
direğini sızlatarak gözümüzün önünden akıp geçecektir.
Gözlerimizi açtığımızda ise ulu ırmaklar kuru
ırmağa, gözeler çoraklığa, göller çöllere
dönüşmüş olarak karşımıza çıkacaktır. Bu
acımasız ve hüzün verici tablo her geçen gün maalesef
boyutlarını çoğaltarak devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hayatımızı devam ettirmek için en çok ihtiyaç
duyduğumuz kaynak sudur. Dünyanın dörtte 3ü sularla
kaplıdır. Bu dörtte 3lük kısmın yüzde 97si tuzlu su, geri
kalan ise tatlı sudur. Tatlı suların sadece yüzde 1ini
kullanabilmekteyiz. Bu oranlardan da anlayabileceğimiz gibi dünyada
insanların kullanabileceği su miktarı çok
kısıtlı. Bu belirttiğimiz tatlı su yüzdesinin
birçoğunun kutuplarda olması, önümüzdeki yıllarda
insanlığın suya ulaşmakta ne kadar zorluk çekeceğini
ortaya koymaktadır.
Dünya nüfusu her geçen gün artmaktadır. Nüfus
artışıyla birlikte aşırı kentleşme, küresel
ısınma, sulama sistemlerinin yanlış kullanılması
ve tüketimde her geçen gün büyüyen bilinçsizlik dünyadaki kullanılabilir
suyun büyük bir şekilde israfına yol açmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günümüzde eğer meteorolojik kuraklık devam ederse
Türkiyenin kaçınılmaz bir kuraklıkla karşı
karşıya geleceğini görüyoruz. Türkiyenin her bölgesinde
olağanüstü kuraklık görülmekte, Türkiyenin yavaş yavaş
suyu azalmakta. Biz vatandaşlar ise bu meteorolojik
kuraklığı hissetmiyoruz. Sadece, havanın sıcak
olduğundan, yağmur ve karın yağmadığından
dem vurup onların farkında oluyoruz. Evlerimizde suyumuz hâlâ
akıyor. Eğer bu meteorolojik kuraklık devam ederse hidrolojik
bir kuraklık göreceğiz, o zaman hissedeceğiz. Evlerimizdeki
musluklarda su akmayınca ya da toprağımıza sulama yapmak
için su bulamayınca düzeltmek için çabalamaya başlayacağız
ama bir kere hidrolik kuraklığa girmek tarımsal
kuraklığı ve kıtlığı akabinde getirdiği
için toplumsal olarak düzeltmemiz imkânsız hâle gelecektir.
Kuraklık, üretimi ciddi oranda etkileyen
afetlerin başında gelmektedir. Ne yazık ki pandemiyle mücadele
ettiğimiz 2020-2021 yılı üretim sezonunda bir de
kuraklığın yol açtığı kayıplarla
karşı karşıya kaldık. Bu dönemde çiftçilerimizin
yoğun emek vererek ürettikleri ürünler kuraklıktan büyük zarar gördü.
Kayıpların etkisi sürmeye devam ediyor ve bu durumu en aza indirmek
için, iktidar, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle,
kuraklıktan zarar gören üreticilere, kuraklıktan etkilenen
buğday, arpa, yulaf, çavdar, nohut ve mercimek üreticilerine verim
kayıplarına göre dekarına 40 ila 100 liraya kadar doğrudan
ödeme yapılmasına karar vermişti. Ancak bu kararın
üzerinden dört ay geçmesine rağmen, başta seçim bölgem Aksaray olmak
üzere henüz hiçbir ödeme yapılmamıştır. Tohum ve gübre alma
gayreti ve telaşı içinde olan çiftçimiz bu ödemelerin bir an önce
yapılmasını talep etmektedir. Aksi hâlde çiftçilerimiz ya
üretimden vazgeçecek ya ürününü gübresiz şekilde yetiştirecektir. Bu
da üretimin daralmasına ve ülkemizde tarım ürünlerinin yokluğuna
sebep olacaktır.
Yine, hayvancılıkla uğraşan
vatandaşlarımıza buzağı ve süt destekleri
verilmemiştir. Bu ödemelerin de bir an önce yapılmasını
beklemektedirler.
Kuraklığın yanı sıra
elektrik, mazot, ilaç, tohum, gübre girdilerinin çok yüksek oranda
artması, çiftçinin ürettiği ürünlerin aynı oranda
artmaması, değer görmemesi, çiftçimizi zor durumda
bırakmaktadır ve bu girdilerin pahalılığı,
fazlalığı karşısında artık gece
rüyalarına bu zor durum girmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
AYHAN EREL (Devamla) Yine, durum böyle devam
ederse elli yıl içerisinde kuraklığın yanı sıra
bir de kıtlıkla mücadele etmek zorunda kalacağız. Yine
bilim adamları diyor ki: Küresel ısınma bu şekliyle devam
ederse elli yıl içerisinde yaklaşık 60 milyon insanın kurak
bölgelerden su kaynaklarının olduğu bölgelere göç etmesi
kaçınılmaz bir hâle gelecektir.
Geleceğimizi, torunlarımızı,
memleketimizi ilgilendiren bu mesele partilerüstü, politikaüstü bir durumdur.
Tüm siyasi partilerin bu duruma destek vererek ülkemizin ileride
yaşayacağı kuraklık ve kıtlığa
karşı şimdiden yasal anlamda yapılacak önlemleri almak
amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması önergemizi
takdirlerinize sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Hüseyin Kaçmaz, Şırnak Milletvekili. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HÜSEYİN KAÇMAZ
(Şırnak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tabii, küresel iklim krizi tüm dünyanın
gündeminde olan, özellikle pandemi döneminde gıda
kıtlığının ve yine ileride
karşılaşabileceğimiz kıtlık sebebiyle ortaya
çıkabilecek göçler, yine üretim araçlarının, üretim gelirlerinin
düşmesi sebebiyle çok önemli bir gündem maddesi olmuş durumda. Tabii,
bizler, uzun dönemdir, aslında kapitalizmin doğaya karşı
başlatmış olduğu sermaye odaklı, rant odaklı
savaş sonrası ortaya çıkan büyük doğa olaylarıyla
karşı karşıya kalıyoruz.
Tabii, şu an yine, birçok
arkadaşımızla birlikte ilgili bir komisyonda uzun zamandır
bu konuda görüşmeler yapıyoruz. Küresel İklim
Değişikliğinin Etkilerinin En Aza İndirilmesi,
Kuraklıkla Mücadele ve Su Kaynaklarının Verimli
Kullanılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu,
aylardır, tabii bu konuda bir rapor hazırlamak için -birçok
arkadaş- emek sarf ediyor. Ancak bugün itibarıyla ivedi olarak
alınması gereken bazı önlemler konusunda, özellikle mağdur
olan çiftçiler konusunda da tabii bazı önlemlerin alınması
gerekiyor, bu sebeple tabii ki oluşturulması gereken bir komisyon
önergesi var karşımızda. Yani iklim krizi çölleşmeye,
kuraklığa, kuraklık da tabii gıda güvenliğine
karşı bir sorun teşkil ediyor. Bunun için neler yapabiliriz?
diye düşündüğümüzde, çiftçilerin desteklenmesi kaçınılmaz,
elzem konular arasında yerini almakta.
Tabii, aslında, sadece çiftçilerin
desteklenmesi tek başına yeterli olmayabilir. Bunun için iktidar
bugün bir ekonomik kriz olması sebebiyle aslında kaynak
aktarımı konusunda da bir eksiklik olduğunu iddia edebilir,
kaynak olmadığını iddia edebilir. Ama arkadaşlar, yani
hiçbiri birbirinden bağımsız değil. Evet, kapitalist
sermayenin doğaya karşı savaşıyla birlikte...
Şırnakta çekilen bu fotoğraf iki gün önceye ait ve son iki
yıldır Şırnakta, Mardinde, Diyarbakırda, Batmanda,
neredeyse onlarca kentte meydana gelen bir husus; güvenlik gerekçesiyle
ormanların kesilmesi, güvenlik gerekçesi iddiasıyla ormanlık
alanların talan edilmesi, birtakım yandaşlara peşkeş
çekilmesi ve her tarafın betona, asfalta gömülmesiyle karşı
karşıya kalmış bulunmaktayız.
Tabii, bununla birlikte son dönemlerde defaatle dile
getirdiğimiz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) Sayın
Başkan...
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) ...son dönemlerde
sürekli gündemde olan, özellikle yaz aylarında gündeme gelen operasyonlar
sonrası ortaya çıkan orman yangınları ya da güvenlik
endişesi, güvenlik gerekçesiyle bir meşe ağacından bile
güvenlik tehlikesinin doğduğunu iddia eden bir anlayış
sonrası ortaya çıkan -dediğimiz gibi- orman
yangınları, maalesef ki bugün bu yaşadığımız
kuraklıkta ve yarın daha etkili şekilde, daha can
alıcı şekilde yaşayacağımız kuraklıkta
karşımıza bir sorun olarak ortaya çıkmakta. Tüm bu
sebeplerle artık kaynaklarımızın, bütçemizin, enerjimizin
çiftçilerin, halkın gerçek sorunlarına kanalize edilmesi için, hem bu
sorunlarla baş edilmesi hem de aynı zamanda ülkede
barışın tesis edilmesi için herkesi üzerimize düşeni
yapmaya davet ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Kamil Okyay Sındır...
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. İYİ Parti Grubunun verdiği
araştırma önergesi üzerine partimiz adına düşüncelerimi
paylaşıyorum.
Değerli arkadaşlar, çiftçimizi ve ülke
tarımımızı, maalesef bir yandan yanlış tarım
politikaları, diğer yandan son yıllarda şiddetle
yaşadığımız kuraklık ve tabii ki beraberinde
çölleşme yok ediyor.
Topraklarımız yanlış ve denetimsiz kullanımdan
kaynaklı kirlenmekte, çölleşmekte, verimsizleşmekte; üretemez
duruma gelmekteyiz ve ülkeyi yönetenler ise bu duruma maalesef
kayıtsız kalmakta. Diğer yandan, tarım
topraklarımız konut, sanayi, madencilik ve benzeri amaçlarla
tarım dışına çıkarılmakta. Sularımız
kirletilmekte, zehirlenmekte ve bırakın, içme ve kullanma
amacını tarımsal üretimde dahi kullanılamaz hâle gelmekte
ve yine ülkeyi yönetenlerin bu konuda pek büyük bir derdi
olmadığını da görüyoruz.
Velhasıl toprağımız, suyumuz ve
ayrıca, tabii ki beraberinde havamız bir yandan kirletilirken,
diğer yandan plansızlık, vurdumduymazlık, denetimsizlik,
beceriksizlik nedeniyle maalesef yok oluyor, ölüyor. Üreticilerimiz
toprağını terk ediyor, hayvanlarını mezbahaya
gönderiyor ve kentlere göç ediyor; kentlerde büyük bir sorunun da nedeni hâline
geliyor. Şimdi, bir de bu kuraklık sorunuyla karşı
karşıyayız; 41 ilimizde Türkiye Ziraat Odaları
Birliğinin de bu konuda yaptığı bir çalışma
sonucunda belirlediği ciddi şekilde yaşanan bir sorun.
Değerli arkadaşlar, 2020 yılı
toplam tarım alanımızın -ki tarla bitkileri, sebze, meyve,
süs bitkileri nadas dâhil 23 milyon 145 bin hektar olduğunu biliyoruz-
sadece 6,2 milyon hektarı sulanıyor hâlde olduğuna göre, Türkiye
tarım topraklarının yüzde 73ünde kuru tarım
yapılıyor yani yağışa dayalı tarım yani
Allah ne verirse onunla üretim yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bunun anlamı
şu: Tarımsal kuraklık dediğimiz şey, bitkinin
ihtiyaç duyduğu zamanda, dönemde suya sahip olması, olamazsa
yaşanan sorun kuraklık. Yani bitkinin ihtiyaç duyduğu suya
kavuşamaması anlamını taşıyor ki son
yıllarda yaşanan düzensiz yağışlarla, özellikle
zamansız yağışlarla ve şiddetli
yağışlarla, bu su döngüsü içerisinde, yağışlarla
gelen suyun büyük bir kısmının ne yer altını
beslediğini ne gölleri beslediğini ne de yer altından sulama
amaçlı kullanıldığını görüyoruz.
Peki, ne gibi önlemler almamız gerekiyor?
Kısaca bunlardan da bahsederek sözlerimi sonlandırmak istiyorum.
Bu iklim değişikliğinin etkilerinin;
meteorolojik, tarımsal ve hidrolojik kuraklık sorununun olası
etkilerinin sağlıklı, doğru verilerle ve gerçekçi
tahminlenmesi gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) Bir dakika daha
rica edeceğim.
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
Buyurun.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) Bu tahmin ve
projeksiyonlara göre doğru bir üretim planlaması, ürün deseni
planlaması; bu bağlamda kuraklığa dayanıklı
çeşitlerin, sulama gereksinimi düşük olan tür ve çeşitlerin
üretimlerinin teşviki; su yönetimi ve doğru sulama; bitkinin
gereksinim duyduğu suyun özellikle kapalı ve/veya basınçlı
sulama sistemleri ile ayrıca toprak altı sulama sistemleriyle ulaştırılmasının
desteklenmesi, teşvik edilmesi; suyun tasarruflu
kullanımının sağlanması; tarla içi sulamada
üreticilerimize yeterli ve gerekli bilgilerin verilmesi; kuraklık
destekleme ödemelerinin çeşitlendirilmesi, artırılması ve
derhâl yapılması; hasar tespiti sürecinin
hızlandırılması ve tabii ki üreticimizin her açıdan
desteklenmesi, üretici borçlarında faizlerin silinerek ileri tarih ve uzun
vadeyle üreticinin rahatlatılması gibi önlemler; tabii, hepsinden
önce, ithalatçı tarım politikası yerine üretime dayalı
politikanın uygulanması gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Sındır.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) Bu
bağlamda, aç ve susuz kalmamak için İYİ Partinin Meclis
araştırması önergesine desteğimizi veriyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP ve İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Kars Milletvekili Sayın Yunus Kılıç.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Şimdi Yunus Bey Kuraklık
yoktur, Tayyip Beyden önce su da yoktu. diyecek.
YUNUS KILIÇ (Kars) Özgür Başkan benim söyleyeceklerimi
zaten baştan söyledi, ben o yüzden
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kuraklık yoktur, Tayyip
Beyden önce su da yoktu.
BAŞKAN O zaman oylamaya geçeyim ben.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YUNUS KILIÇ (Kars)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kamil
Hocamın kaldığı yerden ben devam edeyim, gerekçelerini çok
güzel izah etti.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiyede
geçen yıl -ne yazık ki- ortalama yağış azalma
oranımız yüzde 19. Tabii, bunun bölgelere göre daha da fazla
olduğu yerler vardı: Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
yüzde 38, Doğu Anadolu Bölgesinde yüzde 32, Karadeniz ve Marmara daha
iyiydi, Ege Bölgesinde yüzde 18lerde falan, İç Anadoluda da -Akdenizle
beraber- yüzde 22-23 civarında yağışlarda azalma
vardı. Ve bunun aynı zamanda, lazım olduğu zamanlarda da
yağmadığını düşünecek olursanız, özellikle
2020nin Aralık ve Kasım ayında rekoltelerimizde haklı
olarak, iklime bağlı olarak -iklime açık bir alan çünkü
tarım- azalışlar oldu. Kamil Hocam 41 il dedi, ben onu daha da
genişleteyim, şu anda 65 ilden geri dönüşler ve bildirimler var.
Dolayısıyla, illerimizin hemen hemen tamamına
yakınında az çok kuraklıktan etkilenen alanlarımız
var. Hocamın da söylediği gibi, tabii, doğaya açık bir
alanda sizin yapabilecekleriniz sınırlı, alabileceğiniz
önlemler çok elbette. Öncelikle, şu anda hâlihazırdaki durum için
Hükûmetimiz ne yapıyor, onu anlatayım, önlemlerle alakalı da
birtakım tespitlerde bulunacağım.
Öncelikle, kuraklığın
yaşandığı belli olan, bilinen illerde tarım
teşkilatları sahada bir tespite başladılar, icmaller
tamamlanmak üzere ve yaklaşık olarak 65 ilde -bazılarında
çok ağır- sonuçlar alındı. Hocam dedi ki: Ödemeleriyle
alakalı... Hocam, biliyorsunuz, tarımda desteklemeler ve afetten
kaynaklı yardımlar bir sonraki yıl yapılır ama bu
kuraklık yılında çiftçimizin daha fazla mağdur
olmaması adına bu yıla özel bir çalışma var, yıl
tamamlanmadan çiftçimizin bu kuraklıktan kaybını
karşılamak üzere birtakım desteklemeler yapılacak.
Ayrıca, hayvancılık da var tabii
-sadece bitkisel üretim kayıpları söz konusu değil-
hayvancılıkta da yem fiyatlarının hızlı
artışını engelleyebilmek adına çok ciddi bir
çalışma yapılıyor. TMO aracılığıyla -kilosunda
neredeyse yaklaşık 1 lira zarar edecek şekilde- çiftçimizin ve
sanayicimizin yem fiyatları artmasın, daha fazla artmasın diye
arpa, buğday ve mısır tedarik etmesine yardımcı
olunuyor. Aynı zamanda, Sayın Cumhurbaşkanımızın
çiftçimizin, kuraklıktan etkilenenlerin borçlarının bir yıl
ertelenmesiyle alakalı talimatı vardı; bu, sahada
gerçekleştiriliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi Sayın
Kılıç.
YUNUS KILIÇ (Devamla) Tabii, saygıdeğer
milletvekilleri, suyun yönetimiyle alakalı da Türkiye tarihinde ilk defa
suyun doğru yönetilmesi, Türkiyede havza bazlı modelin düzgün bir
şekilde işletilebilmesi, hatta bölgeye ve illere göre ürün
desenlerinin yeniden belirlenebilmesi ve şu anda yapmakta olduğumuz
yüzde 60ı salma sulama şeklinin damlama sulama, su tasarrufu olan
yöntemlere geçilmesiyle alakalı, biliyorsunuz, bir Su Şûrası
yaptık -ben de yönetim kurulundayım- çok yakın zamanda da
lansmanını yapacağız, bundan sonra
atacağımız adımlara da bu şûranın
sonuçlarına göre
Bilim insanlarının oluşturmuş
olduğu büyük, 1.600 kişilik bir ekip çalıştı ve çok
değerli bir tablo ortaya çıktı ve bundan yararlanarak suyu daha
iyi yönetme noktasında, inşallah, ülkemize güzel şeyler
kazandıracağız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ Parti grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.-
HDP Grubunun, Grup Başkan Vekilleri Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, fiyat
artışlarının halka olumsuz etkilerinin nedenlerinin araştırılması
amacıyla 6 Ekim 2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin, diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6 Ekim 2021 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
6/10/2021
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 6/10/2021 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Meral
Danış Beştaş
Siirt
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
6 Ekim 2021 tarihinde Siirt Milletvekili Grup
Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul
Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından
(14709 grup numaralı) fiyat artışlarının halka olumsuz
etkilerinin nedenlerinin araştırılması amacıyla Türkiye
Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin
6/10/2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın Garo Paylan.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tüm
yurttaşlarımız fahiş fiyatları konuşuyor.
Yurttaşlarımız pazara gittiğinde filesini geçen yıl
100 liraya doldururken bu yıl 200 liraya dolduramıyor.
Yurttaşlarımız bir bakkala, bir markete gittiğinde geçen
yıl 30 liraya, 40 liraya aldığı
Bakın, şu anda açlık
sınırı yani yalnızca 4 kişilik bir ailenin
karnını doyurması için yani mutfak masrafı için en az 3 bin
lira gerekirken asgari ücret 2.825 lira. O 2.825 liradan kira ödüyor, fatura
ödüyor yurttaşlarımız, 2 bin lirası gidiyor, 825 lirayla
bir ay -yani bir günde 25 lira yapar- yurttaşımız makarna yese
bile her gün makarnayı kaynatabilecek durumda değil.
Fahiş fiyatlar
yurttaşlarımızı eziyor ama AKPlilerin keyfi yerinde. Niye?
Onların derdi yandaşlar, onların derdi yüzde 1, onların
derdi Pandora kutusundan çıkan yandaşlar. Onlara kamu bütçesinden
milyarlarca dolar aktarılıyor ve o milyarlarca dolar vergi
cennetlerine gidiyor ve hiç kimse de harekete geçmiyor; ne Mali Suçları
Araştırma Kurulu ne vergi daireleri ne Maliye
Bakanlığı; hiç kimse sarayın müteahhidine dokunmaya cesaret
edemiyor. İşte, tüyü bitmemiş yetimin hakkı böyle yeniliyor,
işte yurttaşlarımız bu yüzden yoksul.
Değerli arkadaşlar, bakın,
yalnızca TÜİKe göre bile son bir yılda olan
artışları söylüyorum; domatese yüzde 70, yumurtaya yüzde 69,
tavuk etine yüzde 68, ayçiçeği yağına yüzde 52 -ki doğru
değil, yüzde 100e yakın- mercimeğe yüzde 50 zam geldi. Siz
enflasyona kaç diyorsunuz? Yüzde 19. Ne yapıyorsunuz? İşçiye,
memura, emekliye yüzde 19 üzerinden zam veriyorsunuz. Özel sektördeki işçi
o yüzde 19 zammı bile bulamıyor. Yani gıda fiyatlarına
yüzde 50, yüzde 100 zam gelirken işçinin, memurun, emeklinin
maaşına yüzde 5, yüzde 10, yüzde 15 zam yapılıyor. Bu ne
demek? Geçen ay çocuğuna ayda 2 kere et yedirebilen
yurttaşımız şimdi ayda 1 kere et yediremiyor ve
yurttaşlarımızın alım gücü eriyor. Ama bu kaynaklar
nereye gidiyor? İşte, saraylar yapmaya gidiyor, işte,
yandaşlara gidiyor, rantçılara gidiyor ama
yurttaşlarımız sefalet içinde yaşıyor değerli
arkadaşlar.
Peki, bu ortamda Sayın Cumhurbaşkanı
ne yapıyor? Markete gidiyor. Hangi markete gidiyor? Tarım Kredi
Kooperatiflerine gidiyor. Ne alıyor? Abur cubur alıyor yani temel gıda
ürünlerine bakmıyor, abur cubur alıyor yani bir ayçiçeği
yağı almıyor, bir salça almıyor. Ne yapıyor? Bisküvi
alıyor, şekerleme alıyor; çocuklara dağıtacak. Ve ne
diyor? Fiyatlar gayet uygun. diyor.
Ya, bugün haberi çıktı Tarım Kredi
Kooperatiflerinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın.
GARO PAYLAN (Devamla) - Sayın
Cumhurbaşkanı bu anlamda hedef saptırmaktadır. Bu anlamda,
tek adam rejimi sebep, enflasyon sonuçtur. Tek adam rejiminin
başladığı üç yıl önce dolar 4,5 liraydı, bugün 9
lira. Çiftçi bütün girdilerini -ilaç, gübre, tohum- dolarla alıyor
değerli arkadaşlar, dolarla ve dolardan daha fazla da arttı, 2
kat, 3 kat gübrenin fiyatı arttı. Gübrenin fiyatı 2 kat, 3 kat
artmışken sen Tarım Kredi Kooperatifinde fiyatı nasıl
düşüreceksin? Elektriğe yüzde 180 zam yapmışsın,
nasıl düşecek çiftçinin maliyeti? Doğal gaza, mazota zam
yapmışsın 2 kat, 3 kat; çiftçinin maliyeti nasıl düşecek?
Hedef saptırmayın. Sayın Cumhurbaşkanı da bu işi
bilmiyor olabilir. Ekonomistim. diyor ama maalesef iyi bir ekonomist
değil. Faiz sebep, enflasyon sonuç. dediği gibi, sanki Zincir
marketler sebep, enflasyon sonuç. diyor. Burada, bu Mecliste bu işi
bilenler var. Gelin bir araştırma komisyonu kuralım, fahiş
fiyatların gerçek sebebini ortaya koyalım. Çiftçiyi nasıl
destekleyeceğimizi, fiyatları nasıl düşüreceğinizi
ortaya koyalım değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Paylan, süreniz doldu
teşekkür ediyorum.
GARO PAYLAN (Devamla) Bu anlamda önergemize
desteğinizi bekliyoruz.
Teşekkür ederim, saygılar. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ Parti Grubu adına
Sayın Arslan Kabukcuoğlu, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun. (İYİ Parti sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HDPnin vermiş olduğu grup önerisi üzerine parti
grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Türkiye bir yoksulluk batağında
yuvarlanmaktadır. 2002-2020 yılları arasında ülkemizde 2
trilyon 269 milyar dolar vergi toplanmış, 67 milyar dolar
özelleştirmeden, 323 milyar da dış borçlardan, toplam olarak 2
trilyon 659 milyar dolar AK PARTİ Hükûmetinin elinden geçmiştir.
Türkiye'nin cihana kafa tutan, tüm ülkelerin
kıskandığı bir ülke olarak AK PARTİ iktidarınca
lanse edildiğini görüyoruz. Başka ülkeler bizi kıskanırken
yakın ve benzer ülkelerdeki durum nedir, bir onlara göz atalım.
2020de bizde kişi başına gayrisafi millî hasıla 8.600
dolardır. Almanyada 2002 ile 2020 yılları arasında sadece
gayrisafi millî hasılada artış 7.752 dolar olmuştur.
Aynı zaman diliminde kişi başına gayrisafi millî
hasıla artışları Çinde yüzde 400, Romanyada yüzde 129,
Bulgaristanda yüzde 131, Rusyada yüzde 138 iken Türkiyede sadece yüzde
80dir. New World Wealthün yayınladığı milyoner göçü
raporuna göre son üç yılda Türkiyede 10 bin milyoner ülkemizi terk
etmiştir. Bu, dünya sıralamasında sayı olarak Çin ve
Hindistandan sonra gelmekte ise de nüfusa kıyaslarsanız dünyada bir
numarayız. Ülkemizde yapılan istatistiklere göre, gençlerimizin yüzde
70i zaten ülkeyi terk etmeyi düşünmektedirler.
Ülkemizde ekilen arazilerde yüzde 18 azalma oldu.
Ürün taban fiyatları dünyadaki fiyatların hep altında
kaldı. Çiftçiye, kanun millî gelirimizin yüzde 1inin
dağıtılmasını hükmetmişken sadece yüzde
0,6sı dağıtılmıştır. Genel
Başkanımız Sayın Meral Akşenerin dile getirdiği
TÜİK verilerine göre, 0-14 yaş arasında yüzde 50 civarında
çocuğumuz en yoksul yüzde 20lik gelir dilimine dâhildir. Öyle ki bu
grubun beslenme yetersizliğine bağlı epigenetik
değişikliklerin olmaması için devletin özel olarak desteği
gerekmektedir. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşenerin
açıkladığı Rüzgâr Gülü Projesiyle biz bu çocuklara günde 2
öğün yemek vermeyi düşünüyoruz, planlıyoruz.
Ülkemizde gelir dağılımı
hızla bozulmaktadır. 2006 yılında en üstteki yüzde 5lik
gelir dağılımında olanlar millî gelirin yüzde 21,4ünü
alırken 2020 yılında bu oran yüzde 22,3e çıkmış
olup dar gelirlilerin aleyhine denge bozulmuştur. İşsiz
sayısı 8,5 milyonu bulmuştur. İnsanlarımız
fakirleşmiştir, satın alma güçleri ileri derecede
düşmüştür; art arda gelen zamlar karşısında çaresizlik
içindedirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) Pandemi öncesi
kıt kanaat idare eden insanlarımız, pandemiden sonra hiç idare
edemez hâle gelmişlerdir. Hiçbir toleransın bulunmaması
nedeniyle pandemiyle birlikte olan değişiklikler yaşam
standardını çok düşürmüştür. Ülkemizi bu çıkmaza
sürükleyen mevcut iktidarın yanlış politikalarının
düzeltilmesi ve ülke insanlarının refahının
sağlanması için Meclis araştırması yapılması
gereğine inanıyoruz ve bunu destekliyoruz.
Saygılarımı sunarım.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Ednan Arslan, İzmir Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA EDNAN ARSLAN (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Halkların Demokratik Partisinin elektrik,
doğal gaz ve bunlara bağlı olarak temel gıda maddelerinde
ve diğer ürünlerde yaşanan yüksek zamlara ilişkin
araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Doğru bir önergedir ve grup olarak da destekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin iki gündemi
var; vatandaşın gündemi ve Adalet ve Kalkınma Partisinin
gündemi. Vatandaşın gündeminde yoksulluk, işsizlik, yolsuzluk,
çaresizlik, intihar, çocuğuna yurt bulamama sorunu var ama iktidarın
gündeminde ise dolarla yapılan geçiş garantili köprüler,
Yandaşlara 3-4 maaş nasıl verebiliriz?, alabildiğince
nepotizm uygulamaları, Kamu İhale Kanununun kapsamının
dışına ihaleleri nasıl çıkarırız?
Bunları el altından yandaşlara nasıl veririz? var;
işte iki tane gündem, ikisi de birbirine maalesef, yüz seksen derece
zıt. Vatandaş hayat pahalılığı nedeniyle en temel
ihtiyacı olan ürünlere dahi ulaşmakta ciddi sıkıntılar
çekiyor ama iktidar cenahından Porsiyonlarınızı küçültün.
Pazara akşam saatlerinde gidin. Çöpten bulunan gıdalardan
nasıl lezzetli yemekler yapılır? belgesellerine kadar ne
ararsak var. Maalesef, ülkemizi getirdiğiniz nokta budur.
Ülkemiz G20 ülkeleri arasında elektriği en
pahalı kullanan 3üncü ülke. OECD verilerine göre ise enerji
fiyatlarına en çok zam yapan ülkedir. Sayın
Cumhurbaşkanımız geçen Ağustos 2020de bir müjde verdi
-Allah esirgesin, Sayın Cumhurbaşkanı müjde verdikçe elimiz
ayağımız titriyor- o müjdeyi verdiği günden bugüne kadar
enerji fiyatlarına 35 kez zam geldi; 25 kez akaryakıta -son zamlar
hariç- 7 kez doğal gaza, 3 kez de elektriğe zam geldi. Bakın, ne
oldu o zamlardan sonra biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Dört
kişilik ailenin 230 kilovatsaat elektrik kullandığını
düşünün,
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
EDNAN ARSLAN (Devamla) Ocak 2021 tarihinde 1
milyon 37 bin olan faturasını ödeyememiş olan abone
sayısı nisan ayında 5 milyon 166 bin olmuş. Aile ve Sosyal
Hizmetler Bakanlığının açıkladığı rakamlarla
1 Mart 2019dan bu yana 2 milyon 100 bin aileye 68 lira ile 138 TL
arasında elektrik desteği sağlanmış. Peki, bu
yoksulluk değildir de nedir? Çözüm: Elektrik, doğal gaz, su ve
iletişim faturalarındaki tüm vergiler kaldırılmalı,
konut abonelerinde KDV yüzde 1 olmalıdır. Fosil yakıtlı
elektrik santralleri yerine yenilenebilir enerji santralleri kurulmalı, bu
şekilde enerjide dışa bağımlılık
azaltılmalıdır. Enerji üretimi, iletimi ve
dağıtımı kamusal bir hizmettir, kamu kuruluşları
eliyle yapılmalıdır. Üretmeyen bir ülkede fahiş fiyatla
mücadele edemeyiz. Fiyat bir sonuçtur ama üretmemek, güvensiz bir ortam
yaratmak, zam üstüne zam yapmak ise bu fiyatlarla mücadele edemediğimizi
gösteren en önemli göstergedir. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Arslan, süreniz
tamamlandı, teşekkür ediyorum.
Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın İffet Polat.
Buyurun Sayın Polat. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İFFET POLAT
(İstanbul) Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum. HDP grup önerisi
hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle, bugün 7nci yılı olan 6-8 Ekim
olaylarında PKKlı şehir eşkıyaları
tarafından şehit edilen Yasin Börü evladımıza ve diğer
şehitlerimize Rabbimden rahmet diliyorum ve hepsini saygıyla
hürmetle yâd ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunma gayemiz,
milletvekilleri olarak, elbette milletin vekilleri olarak sorunları
konuşmak, sebepleri tespit etmek, çözümler geliştirmek ve
nihayetinde, günün sonunda vatandaşlarımızın hayrına
olan çalışmalara imza atmaktır. Bunu yaparken her türlü
eleştirinin olması, beraberinde çözüm önerilerinin de sunulması
iktidar partisi açısından kıymetlidir. Fakat ne yazık ki
ülkemizde muhalefet partileri sorunların çözümü yerine derinleşmesi,
kronikleşmesi ve bundan bir siyasi rant elde edilmesi yönünde bir siyaset
yürütüyor. Sanki dünyada her şey güllük gülistanlıkmış,
sanki küresel bir coronavirüs salgını, küresel bir iklim krizi, küresel
bir enerji sorunu meselesi yokmuş gibi, her şey sadece Türkiye'de
yaşanıyormuş gibi sunulan bir yaklaşım
sorunlarımızı çözmüyor ve siyaseti de istismar ediyor.
Bakınız, Türkiye, tüm dünyayı kasıp kavuran,
fabrikaları, üretimi durduran, ihracatı sekteye uğratan,
sınırları âdeta Orta Çağdaki karanlığa kapatan
coronavirüs pandemisi esnasında ekonomik verileriyle, büyümesiyle,
ihracatıyla, yatırımlarıyla bütün dünyada pozitif olarak
ayrışmış bir ülkedir. Dolayısıyla belli bazı
sıkıntıların yaşanıyor olması yanında
makro göstergeler ve rakamlar Türkiye'nin iyi bir yere doğru
gittiğini, salgının olumsuz etkilerinden en az şekilde
etkilendiğini göstermektedir. Dolayısıyla, inşallah,
olumsuz etkileri diğer ülkelerden çok daha hızlı bir şekilde
atlatacağımıza inanıyoruz.
Bir ekonominin iyiye veya kötüye gittiğini
nereden anlarız? Büyüme rakamları bir ülkenin ekonomisi hakkında
makro ölçekte yeterli bir veri ortaya koymaz mı? Bu bakımdan, 2021in
ilk çeyreğinde yüzde 7,2; ikinci çeyreğinde 21,7lik bir büyüme
sağlanması ve yılın tamamında yüzde 9luk bir büyüme
beklentisi bir başarı değil midir? 2021in ilk ayında 1,7
milyonluk istihdam artışı şu salgın döneminde bir
ilerlemeyi ifade etmiyor mu? 210 milyar dolarla cumhuriyet tarihinin ihracat
rekorunu kırmamız dolayısıyla 2021 için hedeflenen 211
milyar dolarlık ihracat hedefinin çok üzerine çıkacak olmamız
bir başarı hikâyesi değil midir? Millî gelirini 3 kat
artırmak, satın alma paritesine göre dünyada 11inci sıraya
oturmak hiçbir anlam ifade etmemekte midir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, tamamlayın sözlerinizi.
İFFET POLAT (Devamla) Küresel düzeyde
yatırımlar yüzde 35 azalırken her geçen gün yeni bir fabrika
sanayi tesisi, sanayi bölgesi, yol, köprü, tünel açmak size bir şey ifade
etmiyor mu? Şu anda Avrupada 1 megavat gazın fiyatı 10 eurodan
90 euroya çıkmış durumda. Dünyada yaşanan bütün bu
gerçekleri görmeden kendi ülkesini yalanlarla demoralize etmek ülke
yararına değildir.
Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanımıza isnat edilen şeyleri de reddetmek
istiyorum çünkü Cumhurbaşkanımız sık sık kendisi de
sorunları gördüğüne ve bununla ilgili tedbirler
alındığına dair beyanatlarda bulunuyor.
Ben şunu burada ifade etmek istiyorum ki hem
kısa vadede gerekli tedbirleri alarak hem uzun vadede daha fazla proje
üreterek, daha fazla yatırım yaparak inşallah
vatandaşımızın satın alma gücünü ve fiyat
istikrarını sağlayacağız.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
3.-
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan Batı Karadeniz
Bölgesi'nde yaşanan sel felaketlerinin sebeplerinin
araştırılarak benzer felaketlerin önlenmesi için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan (10/4798) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesi'nin, ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6 Ekim 2021 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
6/10/2021
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 6/10/2021 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler kısmında yer alan, Batı Karadeniz Bölgesinde
yaşanan sel felaketlerinin sebeplerinin araştırılarak
benzer felaketlerin önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan (10/4798) esas numaralı
Meclis Araştırması Önergesinin görüşmesinin Genel Kurulun
6/10/2021 Çarşamba günlü (bugün) birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Hasan Baltacı,
Kastamonu Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HASAN BALTACI (Kastamonu)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
11 Ağustosta Kastamonu, Sinop ve Bartında
büyük bir felaketi yaşadık. 71i Kastamonuda, 10u Sinopta, 1i
Bartında olmak üzere 82 insanımız hayatını kaybetti,
15 insanımız hâlen aranıyor. Sel felaketi sonucu
hayatını kaybeden insanlarımıza bir kez daha Allahtan
rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı
diliyorum.
Öncelikle, bölgeye gelerek acımıza ortak
olan tüm milletvekillerimize, yaralarımızın sarılması
için seferber olan tüm yurttaşlarımıza, bölgeyi ayağa
kaldırmak için ekiplerini gönderen tüm belediyelerimize ve
kurumlarımıza teşekkür ediyorum.
Tek isteğimiz, arzumuz bir kez daha böyle bir
felaketin yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınması, bu
felaketten ders çıkartılmasıdır. Türkiye ve dünya bir iklim
krizinin tam ortasındayken, seller ve yangınlar artık
kaçınılmaz duruma gelmişken Türkiyenin son zamanlarda
gördüğü en büyük sel felaketinin tüm yönleriyle
araştırılması için bir Meclis araştırması
komisyonunun kurulmasını istiyoruz çünkü felaket anlık
değildir, göz göre göre gelmiştir. Tarım ve Orman
Bakanlığınca hazırlanan 2019 yılı
Taşkın Eylem Planında Bozkurt ve Abana başta olmak üzere
selin vurduğu ilçeleri bekleyen tehlike açıkça belirtilmesine
rağmen o güne kadar herhangi bir önlem alınmamıştır.
Aksine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, nüfusu giderek azalan
Bozkurt için 1/100.000lik çevre düzeni planında nüfusun
artacağını iddia ederek rant uğruna dere
yataklarının âdeta talan edilmesini teşvik etmiştir. Tüm
uyarılara rağmen HESin susuz bıraktığı dere
yataklarında yıkılabileceği öngörülen ağaçların
temizlenmemesi, menfez ve köprülerin bugünler düşünülerek inşa
edilmemesi selin bir felakete dönüşmesindeki en büyük etkenler
olmuştur. Hâl böyle iken değerli arkadaşlar,
aşırı yağışlar sekiz on saat öncesinde
başlamasına rağmen hiçbir yetkili böyle bir felaketin
olacağını öngörememiştir. Öyle ki saat on iki
sularında sel bütün Bozkurtu vurmuşken bile yıkılan Ölçer
Apartmanında hayatını kaybeden vatandaşlarımız
yaklaşık altı saat boyunca kurtarılmayı
beklemiştir.
Değerli arkadaşlar, içimi en çok
acıtan altı saat boyunca insanlarımız kurtarılmayı
beklerken bir Valinin, Tarım ve Orman Bakanının alelacele HESi
masum gösterecek açıklamalar yapmış olmasıdır. Millet
canının derdindeyken HESinin derdinde olanları asla
unutmayacağım. Sırf CHP'li olduğu için belediyeden gelen
yardım ekiplerimizi geriye çevirenleri de asla unutmayacağım.
Aynı Yalova depreminde olduğu gibi tüm suçu, bir müteahhidi
tutuklayarak sorumluluğu üzerinden atmaya çalışanları da
asla unutturmayacağım.
Şimdi, biz bu araştırma önergesiyle
felaketin nedenleriyle birlikte sonuçlarının
araştırılmasını da talep ediyoruz çünkü işini
kaybedenler oldu, iş yerini kaybedenler oldu, evleri hasar görenler oldu,
evleri yıkılanlar ve riskli bölgede olduğu için evleri
yıkılmak zorunda kalanlar oldu. Bazıları geçici,
bazıları kalıcı Bozkurtu terk edenler oldu. Felaketin
üstünden elli altı gün geçti; artık hamaset bitti, seli gitti, kumu
kaldı. Elli altı gündür suyu bağlanamayan haneler var, hâlen
yapılmayan köy yolları var, işini kaybettiği için hiçbir
yerden geliri olmayanlar var; bakanların kurduğu pazarlık
masasında zararının yarısını bile kurtaramayan
esnaflar var, geçici de olsa bir yer gösterip üretim yapmak isteyen sanayi
esnafı var.
Değerli arkadaşlar, bu millet büyük bir
millettir. Tüm felaketlerin, yıkımların üstesinde gelmiş,
ayağa kalkmayı başarabilmiştir ama şimdi, güçlü devlet
olmanın gereğini yapma zamanıdır. Devlet güçlüdür.
Sarayın müteahhidi 210 milyon doları vergi cennetlerine
kaçırdığı hâlde, yandaşların vergi borçları
bir gecede silindiği hâlde, Demirören 750 milyon dolarlık kredisini
ödemediği hâlde bu devlet ayakta durabiliyorsa o zaman sadece yardım
kampanyasında toplanan 996 trilyon parayla felakette yıkılan tüm
konutları ve iş yerlerini hiç kimseyi borçlandırmadan
yapabilecek kadar da güçlüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
HASAN BALTACI (Devamla) Ev ve iş yerleri
yıkılanların geçmiş döneme ait konut kredilerini
silebilecek kadar da güçlüdür. Bu devlet, eşinizi dostunuzu,
akrabanızı, sınıf arkadaşınızı sınavsız,
sorgusuz memur yaptığı hâlde yıkılmadıysa, üç
beş yerden maaşa bağladığınız
bürokratları hâlen sırtında taşıyabiliyorsa ücretli
çalışıp da işini kaybeden tüm afetzedeleri devlet
kadrolarında istihdam edebilecek kadar güçlüdür.
Ravza Kavakcının Amerikadaki eğitim
masraflarını karşılarken yıkılmadıysa bu
devlet tüm afetzede çocukların da eğitim masraflarını
karşılayacak, onlara karşılıksız burs verecek
kadar da güçlüdür. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, son kez söylüyorum,
çağrım başta Kastamonu milletvekilleri olmak üzere
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Baltacı, süreniz
bitti.
HASAN BALTACI (Devamla) Başkanım, çok
önemli bir konu. Son otuz saniye.
BAŞKAN Süreniz bitti. Son otuz saniye de yok,
ben size uzatma verdim.
Teşekkür ediyorum.
HASAN BALTACI (Devamla) Başkanım, 82
insan öldü, 82 insanın hakkı için bir dakika istiyorum.
BAŞKAN Hayır, uzatma verdim zaten.
HASAN BALTACI (Devamla) 82 insanın hakkı
için bir dakika istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Baltacı,
uzatmanızı verdim, ek süre verdim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
22.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun, Kastamonu
Milletvekili Hasan Baltacının CHP grup önerisi üzerindeki
konuşması sırasında kullandığı bazı
ifadelere ve Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Biraz evvel sayın konuşmacı hem bazı
milletvekillerimizin isimlerini anarak hem grubumuzla ilgili gerçekleri ters
yüz eden birçok açıklamada bulundu. Bunların hepsini
reddettiğimizi ifade etmek isterim kayıtlara geçmesi
açısından.
Kastamonudaki felaket sonrasında sabahleyin,
Çankırı Milletvekili olmam münasebetiyle, oradaydım. HES
patladı da böyle oldu. yalanını kimlerin
çıkardığı belli oluyor. Kesinlikle Bozkurtta devletimiz
bütün imkânlarıyla seferber olmuştur ve bu konuda da vatandaşlarımızın
yanında yer almıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Kesinlikle Man Adasıydı, şuydu buydu
vesaire sonuç itibarıyla biraz evvel partimize atfedilerek leke sürmeye
çalışanlar İSKİ gatee baksınlar yolsuzluğu
görsünler, Yuvacık Barajına baksınlar onları görsünler.
Man Adasıyla ilgili bütün bu konuda ne varsa Türkiye Cumhuriyeti devleti
üzerine de gidecektir. Bu konuyla ilgili bütün iddiaları da reddettiğimiz
ifade ediyorum, teşekkür ediyorum.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) Bravo!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN Bu arada, Ravza Hanım, oturum
içerisinde de kendisi Genel Kurula gelecek olursa kendisine sataşmadan söz
vereceğim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Evet, hepsini reddettiğimizi ifade ediyorum.
BAŞKAN Evet, buyurun Sayın Özel.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Sayın Grup Başkan Vekili HES patladı yalanını kimin
attığı anlaşılıyor. diyerek HESin
patlamasının bu faciaya sebep olduğuyla ilgili ortaya çıkan
o yalan beyanın milletvekilimize ait olduğunu iddia etti.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Öyle iddia etmedim, hayır.
BAŞKAN Yok canım, öyle bir şey
söylemedi, üzerinize alınmayın yani.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır,
konuşmayı
Hayır, hayır
HASAN BALTACI (Kastamonu) Öyle dedi ama.
BAŞKAN Ya, Hasan Bey üzerine alınma,
öyle bir şey söylemedi.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Öyle bir şey iddia etmedim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
HASAN BALTACI (Kastamonu) Öyle dedi ama.
BAŞKAN Canım, ortaya konuştu yani.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
şimdi, bakın
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Tutanaklara bakılabilir, tutanaklara
bakılabilir.
BAŞKAN Tamam, Sayın Akbaşoğlu,
bana müsaade ederseniz ben
Evet, Sayın Özel, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
bir konuşmacının konuşmasının üzerine söz
alıp, dönüp konuşmacının beyanların tekrar edip
Böylelikle kimin bu yalanı attığı belli oldu. derseniz bu
konuşmacıya Bu yalanı sen attın. demektir.
BAŞKAN Sayın Baltacı, üzerinize alındınız
mı?
HASAN BALTACI (Kastamonu) Ben cevap vermek
istiyorum Başkanım.
BAŞKAN Üzerinize alındınız
mı?
HASAN BALTACI (Kastamonu) Elbette bizi hedef
gösterdi.
BAŞKAN Yani bakın,
alınmamış üstüne.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır Beni hedef
gösterdi. diyor Sayın Başkanım.
Başkanım, doğrudan bir sataşma
var. İster, 1inci maddeye göre yalancılıkla suçladı,
hakaret; ister 2nci maddeye göre yaptığı konuşmada HESin
patladığını da söylemedi; öyle bir yalanın kendini ait
olmadığını da ifade etme imkânı açısından
69uncu maddeye göre cevap hakkı talep ediyoruz efendim.
BAŞKAN Peki, buyurun, kürsüden iki dakika.
(CHP sıralarından alkışlar)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacının,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun
yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
HASAN BALTACI (Kastamonu) Şimdi,
Başkanım
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Söyle kimin iddia
ettiğini de, o yalanı kimin söylediğini de söyle.
BAŞKAN Ortada yalan var yani.
HASAN BALTACI (Devamla) Son cümlem şöyle
olacaktı: Başta Kastamonu Milletvekilleri olmak üzere tüm
milletvekillerimizi bu araştırma komisyonu kurulması için
sorumluluğa davet ediyorum diyecektim.
Şimdi, selin başladığı
günden itibaren bir HES patladı. hikayesi var. HES
patladı.yı kim söyledi?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kim?
HASAN BALTACI (Devamla) Selin ilk anında
İhlas Haber Ajansı söyledi HESin patladığını.
Sonra HES patladı. diye kamuoyuna kim duyurdu Sayın
Akbaşoğlu?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kim?
HASAN BALTACI (Devamla) Siz, AKPnin Grup
Başkan Vekilisiniz, bir şeyden haberiniz yok. Eski milletvekiliniz,
26ncı Dönem Kastamonu Milletvekiliniz HES patladı. diye ilan etti.
(CHP sıralarından alkışlar)
Ben, o HESin daha önce 2015te heyelan sebebiyle
kaydığı bölgede hasar tespit raporu hazırlamış
bir mühendisim; HESin ne olacağını, patlayıp,
yıkılıp yıkılmayacağını bilecek bir
milletvekiliyim; orada çalışmış, o boruların
içerisinde on beş gün çalışmış bir milletvekiliyim.
Hiçbir yerde böyle bir ifademiz olmadı. Bu ifadeyi getirip ispat eden
varsa özür dilemeye hazırım. Yalnız bütün sel felaketini
kurnazlıkla sadece HESe indirgeyerek, karşıtlık
oluşturup kutuplaşma yaratarak bu 996 trilyonluk paranın nereye
harcandığını sormayacağımızı
düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Ben o memleketin
evladıyım, kimsenin hakkını kimseye yedirmem, hesap sormaya
da devam edeceğiz.
Yalnız, bu HES konusunda çok da merak
ediyorsanız kurun araştırma komisyonunu, gidelim; hiçbirinizin
gitmediği, çıkmadığı o dağlara, tepelere birlikte
çıkalım. O HES yapılırken hafriyat kumlarının
nereye döküldüğünü, heyelanın hangi sebeple oluştuğunu,
HESin susuz bıraktığı deredeki ağaçların hangi
evlere girerek can aldığını hep birlikte görelim. Varsa
gelin Evet. deyin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Hasan Bey, şimdi Eski
26ncı Dönem milletvekilleri
derken bütün milletvekillerini zan
altında bıraktınız, isim vermeniz lazım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) İsim ver, isim ver!
HASAN BALTACI (Kastamonu) 26ncı Dönem
Milletvekilidir, isim vermeyi kendime zül
addederim, siz bilirsiniz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Söyle, söyle; sorumluluk ver.
BAŞKAN - Zül olmaz ki bütün milletvekillerini
zan altında bırakamazsınız.
HASAN BALTACI (Kastamonu) Murat Demirdir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Öyle çünkü bütün 26ncı
Dönem zan altında kalır.
HASAN BALTACI (Kastamonu) Tamam, söyledim ben.
BAŞKAN - Olmaz, yakışmaz.
Buyurun Sayın Akbaşoğlu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) AK PARTİ 26ncı Dönem
Murat Demir; tutanağa geçsin, kimse zan altında kalmasın.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu, size
sataşmadı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hiçbir şey demedi.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Şöyle efendim: Gitmediğiniz görmediğiniz
yerler diye yani gittiğim yer, gittiğim hâlde gitmediğiniz...
BAŞKAN - Siz de gidip gördüğünüzü
söyleyeceksiniz yerinizden vereyim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hayır. Sonuç itibarıyla bu şekilde
sataşmış oldu.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Konuş
konuş.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı)
- Ben de kürsüden şahsıma ve grubumuza Gitmediğiniz
görmediğiniz yerleri gelin beraber gezelim. dedi. Ben de ne
yaptığımızı anlatayım müsaadenizle.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Kastamonu,
Çankırıya yakın çünkü konuşman lazım. Sınır
komşusu, vilayetten sınır komşusu, konuşması
lazım.
BAŞKAN Buyurun, peki Sayın
Akbaşoğlu.
2.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun, Kastamonu Milletvekili Hasan Baltacının
sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına ve AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi hürmetle muhabbetle selamlıyorum.
Bu vesileyle, Kastamonu, Sinop ve Bartında
yaşanan sel felaketi münasebetiyle vefat eden bütün
vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Bu konuda
devletimiz en başından itibaren yaraların sarılması
hususunda büyük bir seferberlik ilan etmiştir ve yaralar sarılmaya
devam etmektedir. Ben de Çankırı Milletvekili olarak, AK PARTİ
Grup Başkan Vekili olarak derhâl milletvekillerimizle temasa geçerek
nezaret etme imkânını buldum ve sel felaketinin hemen ertesi sabah
Kastamonu Bozkurttaydık, orada hatta beraber
karşılaştık, selamlaştık.
HASAN BALTACI (Kastamonu) Elbette.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Orada bir heyet de geldi, CHP heyeti; o CHP heyetiyle beraber teşkilattaki
insanlar şunu söylüyorlardı, o CHP heyetinin içerisinde
-ispatlayabilirim- HES patladı da öyle oldu bu, Allah'tan gelen felaket
değil. diye.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) İsim ver, isim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) -
Sayın Engin Altay da oradaydı, hep beraber
Bu cümleleri sarf edenler
orada -bir fısıltı gazetesiyle- CHP heyetinden biz duyduk; bunu
orada CHP heyetiyle beraber
Hatta Kahramanmaraş Milletvekili Genel
Başkan Yardımcısı da vardı. Sonuç itibarıyla
beraber, onları hep beraber orada müşahede etme imkânını
elde ettik.
Sonuç itibarıyla, bir yalanı,
tezviratı ortaya koydular, siz de gelip buradan onu söylemeye
çalışıyorsunuz ve bir sürü başka
arkadaşımıza da sataşarak burada bulunmayan insanlarla
ilgili bir şeyler söylüyorsunuz ama bizzat
muhataplığımızda, bunları, CHP heyetinin içerisindeki
teşkilat mensubu ilçe başkanı ve o heyetle gelen insanlar
bizlere kendileri ifade ettiler. Biz de bunun yalan olduğunu, uydurma
olduğunu ifade ettik, doğru olmadığı ifade ettik; bunu
ifade ediyorum. Bu konuyla ilgili de ben size herhangi bir suçlamada
bulunmamıştım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Ancak kendi üzerinize bu suçlamayı aldınız. O, tabii sizin
takdiriniz.
Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
müsaade ederseniz yerimden bu iddiaya karşı
. Çünkü CHP heyeti
söyledi. diyor.
MUHAMMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) CHP heyetinin içerisinde beraberdik. Orada
arkadaşlarımızla biz konuştuk yani.
BAŞKAN Vallahi Sayın Engin Altayın
ismini verdi, Sayın Engin Bey gelirse oturum içerisinde sataşmadan
söz veririm kendisine, Engin Altaya.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Peki, o zaman tamam.
Sayın Başkanım, o zaman madem öyle
yapalım. Ben yerimden sadece kayda geçireceklerimi
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Beni de
söyledi, Genel Başkan Yardımcısı. dedi.
BAŞKAN Ama yerinizden
konuşacaksanız buyurun size vereyim, açayım mikrofonunuzu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır hayır,
bakın
Madem vereceksiniz şöyle: Maraş Milletvekili
arkadaşımız da oradaydı. dedi, gelince de Evet sendin.
diyor.
MUHAMMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Tabii, tabii.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Madem ismini verecek
şimdi o heyetin, tezvirat
MUHAMMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Şöyle bakın
BAŞKAN Sayın Öztunç, yalan
söylediği için sataşmadan söz alabilir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Onu diyordum zaten.
MUHAMMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı)
Ben yok muydum acaba?
BAŞKAN Buyurun Sayın Öztunç. (CHP
sıralarından alkışlar)
3.-
Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunçun,
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Evet, Sayın Akbaşoğlu vardık,
beraberdik, ilk gün karşılaştık, sohbet de ettik.
MUHAMMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bunu söylüyorum ben.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) Yaraların
sarılması için ne yapabiliriz diye konuştuk ama hiçbirimiz
çıkıp da HES patlaması var demedik.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Teşkilat mensupları.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kim, kim ama?
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Sayın
Akbaşoğlu, HES patladığı için bu oldu demedik, hatta
hatırlarsanız şöyle bir sohbet ettik: Ayancıkta tomruklar
yüzünden bir sıkıntı varmış, ondan
kaynaklanmış dedik.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sizlere atfen söylemedim yalnız. Sizin heyetinizle
beraber
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yav kim, kim? Söyle, isim ver.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Biz öyle bir şey
söylemedik. Bir gazeteci bunu söylüyor.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sizin heyetinizin içindeki teşkilat mensupları
dedim, teşkilat mensupları. Ben tanımıyorum onları.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Sayın Akbaşoğlu,
şimdi, şöyle söylemek lazım: Cumhuriyet Halk Partisi
teşkilatından orada ilçe başkanı vardı,
milletvekilimiz vardı, ben vardım, Engin Altay Grup Başkan
Vekilimiz vardı Sinoplu olduğu için.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Başka arkadaşlar da vardı.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Sizinle hep beraber
sohbet ettik.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Başka arkadaşlar da vardı, onlarla ikili
müzakere ettik.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) Hayır, yoktu o gün.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Vardı, heyet hâlinde televizyonlarla beraber
geldiniz.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) Yoktu Sayın
Başkan, yoktu. Neyse şunu söyleyeyim: Şu vardı, bu
vardı, falandı demeye gerek yok.
BAŞKAN Arkadaşlar, neyin
tartışmasını yaşıyoruz bilmiyorum ki
yalanmış bu yani. Bir yalanın üzerinde ne konuşuyoruz ben
de bunu anlamıyorum, yapmayın.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Sayın Başkan,
netice itibarıyla bizim heyetimizden hiç kimse HES patladı, HES
patladığı için bu oldu. demedi; bir gazeteci bunu dile getirdi,
orada yaşayan bir yerel gazeteci ve aynı zamanda geçmiş dönem AK
PARTİ Kastamonu Milletvekili bunu söylemişti, ondan dolayı bir
tartışma vardı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Murat Demir.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Ama onun öyle
olmadığını siz de söylediniz, biz de söyledik; olay budur,
olayın özü budur. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet,
anlaşılmıştır, kifayetimüzakere.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Mesele Murat Demirden kaynaklanmıyor, bu konuda
yapılan iftirayı da reddediyorum.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan Batı Karadeniz
Bölgesi'nde yaşanan sel felaketlerinin sebeplerinin
araştırılarak benzer felaketlerin önlenmesi için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan (10/4798) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesi'nin, ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6 Ekim 2021 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN İYİ Parti Grubu adına
Trabzon Milletvekili Sayın Hüseyin Örs.
Buyurun. (İYİ Parti sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN
ÖRS (Trabzon) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önergeyle ilgili
İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Doğruya,
doğru yani.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Öyle olmadı.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Vallahi öyle
oldu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Anlattığım gibi oldu, aynen
anlattığım gibi oldu. Siz söylediniz demiyorum zaten siz de
vardınız, yani görüştük, Hasan Bey de vardı, Engin Altay da
vardı, görüştük biz.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu,
Sayın Öztunç; hatip kürsüde rica ediyorum.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere 9-11 Ağustos tarihlerinde Kastamonu,
Sinop ve Bartın illerimizde sel felaketi yaşanmış, maalesef
80in üzerinde vatandaşımız hayatını kaybetmiş,
büyük maddi hasarlar meydana gelmişti. Felaket sonrası başta
Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener olmak üzere,
Başkanlık Divanı üyelerimiz, milletvekillerimiz, GİK
üyelerimiz, Genel Merkez yöneticilerimiz bölgeyi ziyaret ederek yaşanan
felaketin boyutu ve yapılan çalışmalarla ilgili inceleme ve
tespitlerde bulunmuşlardı.
Kastamonu, Bartın ve Sinopta yaşanan
felaketin öncesinde Artvin, Rize, Giresun, Ordu ve Samsun illerimizde de can
kayıplarına sebep olan sel felaketleri
yaşanmıştı. Sel ve heyelan Trabzonumuzu da vurmuş,
2019 yılı Haziran ayında Araklıda yaşanan felakette
10 vatandaşımız hayatını kaybetmişti. Bu
felaketlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da
Cenabıhaktan rahmet diliyorum. Temennimiz odur ki bir daha bu tür afetler
yaşanmasın, kimsenin canı yanmasın.
Değerli milletvekilleri, çok fazla
yağış alan ve coğrafi yapısı nedeniyle sel ve
heyelana oldukça müsait bir bölgede yaşıyoruz biz. Doğal
afetleri engelleyemeyiz ama alınacak tedbirlerle vereceği
zararları en aza indirgemek mümkündür. Öncelikle dere yatakları ve
heyelan riski taşıyan dik yamaçlarda yapılaşmaya izin
verilmemeli, yanlış imar ve yapılaşmanın önüne
geçilmelidir. Dere yatakları, dere tabanını yükselten bütün
malzemelerden temizlenerek doğal kotuna indirilmelidir. Dere yatakları
üzerine tomruk deposu kurulmamalı, bu uygulamaya derhâl son verilmelidir.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından
açıklanan, Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu ve Samsun illerimizi
kapsayan Karadeniz Bölgesi İklim Değişikliği Eylem
Planı genişletilerek bir an önce uygulamaya geçirilmeli, bu plan
lafta kalmamalıdır. Yeni yağış rejimini esas alan
taşkın tehlike haritaları hazırlanmalı ve bu
haritalara bağlı olarak arazi kullanım politikası
belirlenmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, unutmayalım ki
arazi rantı için eski aktif dere yataklarının yerleşime
açılması da can mal ve kaybını artıran
başlıca unsurlardan bir tanesidir.
Ben sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum: Bu
kısa zaman zarfında, bu üç dakikalık süre içerisinde
birtakım tespit ve önerilerde bulunduk, inşallah bu önerilerimiz ve
tespitlerimiz iktidar sahipleri tarafından dikkate alınır,
değerlendirilir.
Son olarak şunu söyleyerek
huzurlarınızdan ayrılıyorum: Verilen araştırma
önergesinin kabulü yönünde oy kullanacağımızı ifade ediyor,
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti ve
CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Kemal Bülbül, Antalya Milletvekili.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) Sayın
Başkan, değerli Genel Kurul üyeleri; herkesi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün 6 Ekim. 6-8 Ekim 2014 tarihinde Türkiye
genelinde Kobaniye IŞİDin saldırılarını ve
IŞİDe destek veren barbar anlayışı kınamak ve
buna karşı meşru demokratik hakkını kullanmak için
alana çıkan insanlara saldıran ve bunu planlayan dönemin
İçişleri Bakanından mülki idare amirlerine kadar tamamı suç
işlemiştir. Kobaniye saldırıyı protesto etmek bir
insan hakları görevi ve sorumluluğudur, burada asla bir suç yoktur.
Bu anlamda, Selahattin Demirtaşı ve bu konuyla ilgili olarak
tutuklanan herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Selahattin katildir,
bu kadar.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) Sensin. Haddini bil,
haddini bil!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Katil sizsiniz,
sensin! Genel Başkanımıza diyemezsin. Katil sensin! Terbiyesiz!
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) Katil
sensin! Katil sensin! Terörist de sensin, katil de sensin, hadsiz de sensin!
Haddini bil, yeter ya!
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) İade ediyoruz
misliyle
(AK PARTİ ve HDP sıralarından
gürültüler)
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, ikinci konu
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Sayın
Toğrul, Sayın Eronat
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Eş
Başkanımıza Katil diyemez, katil kendisidir.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) Ne kadar
değerin varsa katildir, ne kadar değerin varsa teröristtir
POLAT TÜRKMEN (Zonguldak) Tamam kes sesini, yeter
ya!
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak)
Konuşma! Seviyeli ol! Seviyeli olacaksınız, haddinizi
bileceksiniz! Seviyeli olun, yeter ya! Kendinizi ne zannediyorsunuz!
BAŞKAN Evet, Sayın Bülbül, siz devam
edin.
Buyurun.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) Bu anlamda
tartışma devam edecek ve hakikatler ortaya çıkacak. Yalnız
Sinopta meydana gelen katliam için doğal afet tabirini kullanmak asla
ve kata
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ne
oluyor ya, ne oluyor? Orayı susturun orayı. Sayın Başkan
hatibimizin süresini
BAŞKAN Arkadaşlar, bir müsaade edin de
Sayın Bülbül konuşsun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ama
oradan katil sesleri yükselirken hatibimiz konuşamaz.
BAŞKAN Sayın Bülbüle söylemediler.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Bülbülün Genel Başkanına söylüyorlar, öyle şey mi
olur ya?
BAŞKAN Sayın Bülbül, buyurun.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) Bana söylemedi ama Eş
Genel Başkanlığımızı yapmış onurlu bir
insana söyledi. Onu aynen geri alması gerekiyor. Katil olup
olmadığı konusunda karar verme yetkisi ona ait değil, böyle
bir görev ve sorumluluğu, böyle bir haddi, böyle bir bilgisi, böyle bir
birikimi yoktur; bu, bir nefret suçudur. Sayın Vekil, şu anda nefret
suçu işliyor, şu anda alenen nefret suçu işliyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Geri
alacak onu. Sen kimsin katil diyorsun ya? Böyle bir şey olur mu ya?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Oraya
oturtmuşlar, sadece laf atmaya çalışıyor. Eş
Başkanımıza bu lafı ettirmeyiz biz burada.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak)
Seviyesizliğinize her şekilde cevap verilecek.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Eş
Başkanımıza bu lafı ettirmeyiz biz burada.
BAŞKAN Evet, devam edin Sayın Bülbül.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) Ya devam edeyim ama
konuşmamım insicamı bozuldu.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Diyemezsin bunu!
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) Seviyesiz,
seviyesiz, yeter ya! Kadınsın diye, annesin diye bir şey
demiyoruz. Yeter ya!
BAŞKAN Sayın Kaçmaz, Hüseyin Bey,
Sayın Toğrul
Evet, buyurun.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) Evet, değerli
arkadaşlar, Kastamonu, Sinop ve Bartında meydana gelen bir sel
felaketi değildir. Evet, bunun üzerinde iklimin, bunun üzerinde küresel
ısınmanın etkisi söz konusu olmuş olabilir fakat bu,
sistematik olarak doğayı, sistematik olarak yaşamı,
sistematik olarak rantı esas alarak yaşama ve doğaya müdahale
etmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Şimdi, başta söylediğim
hakikate müdahaleden dolayı konuşmamın insicamı ve ahengi
bozuldu. Konuyla ilgili söylemem gereken şeyi de şu anda
söyleyemiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Ek süre vereceğim size.
Buyurun.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) Teşekkür ediyorum.
O anlamda şunu belirteyim: Biz bu önergeyi
destekliyoruz.
Karadenizde sel felaketi, Akdenizde yangın
felaketi denilen şey, aslında kendiliğinden ortaya
çıkmış doğal bir durum değildir. Karadenizde sel
yıkmış, Akdenizde yangın yakmış ve AKP bakmıştır;
bu kadar açık ve net. Bunun sonucunda da yapılan eleştirileri
yani nemrutlara, firavunlara rahmet okutacak kadar inanılmaz bir kibirle,
yapılan eleştirileri refüze eden, yapılan bütün tahlilleri
kötüleyen ve ortaya bir kötülük politikası saçıp bunu da
çözümmüş gibi ifade eden bir yaklaşım söz konusu.
İşte, 6-8 Ekim için söylenenle, cezaevinde
rehin tutulan bir insanla ilgili söylenenle, burada durumun ne olduğu
ortaya çıkıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) Oturduğunuz yerden
iktidarın olanağını kullanarak her türlü şeyi
söylemeyi kendinize hak bilmek ve hukuku aşmak, insan haklarını
aşmak, her kelimede nefret suçu işlemek
Böyle bir siyaset olamaz.
Her söylediğimizi refüze etmek, her söylediğimizin suç olduğunu,
terörist olduğumuzu söylemek
Hiçbir şekilde tutuklanması için
meşru bir yerin olmadığı Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin kararıyla da belgelenmiş insanlar için hâlâ katil
demek alenen Meclis huzurunda, bütün Türkiyenin huzurunda nefret suçu
işlemektir, örneği ortadadır. Bunu aynıyla sel felaketine
de yangın felaketine de teşmil edebilirsiniz. Bu yaklaşım
mahkûm edilmiştir, bu yaklaşım bitmiştir. Sel, yangın
ve bunun yanında topluma, halka, kimsesizlere çay atma çaresizliği
politikanın tükenmişliğinin çok bariz göstergesidir. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Bülbül.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Oya
Eronatın Selahattin Demirtaş hakkında Katildir. sözü bütün
grubumuza yöneliktir çünkü Selahattin Demirtaş 3 dönem partimizin Eş
Genel Başkanlığını yapmış bir insandır.
Ben sataşmadan söz istiyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Hakkında
işlem yapılsın Başkanım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, bir de orada işlem de istiyorum.
BAŞKAN Sayın Demirtaşla ilgili bir
şey, size sataşma
Ama yerinizden söz vereyim size.
Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, lütfen...
Ben oradan konuşmak istiyorum.
BAŞKAN Buyurun, buradan konuşun, fark
etmez.
Buyurun.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Başkanım,
ben de isterim.
BAŞKAN Size de sataşmadan söz
verebilirim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sen ne hakla
istiyorsun ya! Hem hakaret edip hem hâlâ konuşuyorsun.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Buna
sen mi karar vereceksin? Başkan karar verecek.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Evet, ben karar
vereceğim. Genel Başkanıma laf ettirmem.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Başkan karar versin.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sus be!
BAŞKAN Arkadaşlar
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Bırakın Başkan karar versin.
BAŞKAN Buyurun Sayın Beştaş.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Diyarbakır Milletvekili Oya Eronatın
yerinden sarf ettiği bazı ifadelerinde HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ya, bu
Parlamentoda Oya Eronat klasiği var. Her fırsatta kin kusan, nefret
söyleminde bulunan, bize düşmanlık besleyen, halka
düşmanlık besleyen bir dille konuşuyor.
Bir kere, ben en sonda söyleyeceğimi en
başta söyleyeyim: Bu Parlamentoda hiçbir milletvekili başka bir
şahıs hakkında, bu Parlamentoda görev yapmış, 2 defa
Cumhurbaşkanı adayı olmuş, milyonlarca insanın
desteğini almış, rehin olarak tutulan ve bizim onurumuz olan
Selahattin Demirtaşa katil diyemez. (HDP sıralarından
alkışlar) Buna İç Tüzüke göre ceza verilmesini talep ediyorum;
bir kere önce bu.
Sizin yargınızla, iktidarın
yönettiği yargıyla 4 Kasım 2016dan beri Figen Yüksekdağ,
Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel ve yüzlerce
arkadaşımız sadece sizin aldığınız kararla
rehin tutuluyor. Hiçbirinizin haddine değildir. Oya Eronat, sen bizim
Genel Başkanımıza katil diyemezsin. Senin yönettiğin
yargı AİHMden döndü. AİHM Büyük Dairesi dedi ki: AKP
iktidarı bütün HDPlileri siyasi bir kararla cezaevinde tutuyor. Büyük
Dairenin kararına uymak yerine gelip burada her fırsatta bu cümleleri
kullanarak siz kutuplaştırmayı,
düşmanlaştırmayı sadece teşvik ediyorsunuz. Biz grup yöneticilerinize
de sesleniyoruz: Biz mümkün olduğunca uygun bir dille muhalefetimizi
etkili bir şekilde yapmaya çalışıyoruz. İç Tüzük
kurallarına uyarak bu Mecliste bir görev yapıyoruz ama hiç kimse
gözümüzün içine bakarak arkadaşlarımızı bu şekilde
itham edemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz
ceza istiyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Beştaş.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) - Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, biraz evvel Sayın Grup
Başkan Vekili hem milletvekilimize hem de grubumuza dönük birtakım
değerlendirmelerde bulundu ve nefret suçuna ilişkin hem birinci
konuşmacının hem de ikinci konuşmacının bizlere
dönük birtakım iddiaları ve ithamları vardı, o nedenle söz
istiyorum.
AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) Siz
Katil. dediniz ama.
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu, yani
gruba yönelik herhangi bir şey olmadı yalnız Sayın
Eronatı halka düşmanlık yapmakla suçladı. Yani
kendilerine, HDPye düşman olabilir, ona bir şey demiyorum ama halka
düşmanlık yapmakla suçladığı için sataşmadan
Sayın Eronata söz verebilirim. Siz Grup Başkan Vekili olarak
istiyorsanız size yerinizden söz vereyim.
Buyurun Sayın Eronat. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
5.-
Diyarbakır Milletvekili Oya Eronatın,
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
OYA ERONAT (Diyarbakır) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; halkı kin ve
düşmanlığa sevk ettiğimi, sürekli kin kustuğumu iddia
ediyorlar.
MURAT ÇEPNİ (İzmir) Öylesin öyle.
OYA ERONAT (Devamla) Arkadaşlar, 3 Ocak
2008de oğlumu kaybettim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bir tek bunun
üstüne buradasın işte.
AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa)
Oğlunun kanının üstüne siyaset yapma.
OYA ERONAT (Devamla) Hâlâ oğlumun katiline
bile beddua bile etmemişim. Niye biliyor musunuz? Ben inançlı bir
insanım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başka hiçbir
şeyin yok, sermayen bu.
BAŞKAN Daha ne olsun arkadaşlar? Müsaade
edin.
OYA ERONAT (Devamla) Ben hiçbir zaman oğlumun
katiline bile beddua etmemişim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Sermayen bu.
BAŞKAN Oğlumu kaybettim. diyor, siz
daha Ne var? diyorsunuz yani yapmayın. Bu nasıl bir
yaklaşım?
OYA ERONAT (Devamla) Çünkü ben Müslüman bir insanım.
Hayır, Müslümanlık da önemli değil, inançlı bir
insanım.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Katil
olmayan birine katil diyorsun, sonra Müslümanım. diyorsun ya.
Allahını seversen doğru konuş ya.
OYA ERONAT (Devamla) Allaha inanıyorum, onun
için bedduadan da, kinden de, intikamdan da nefret eden biriyim.
AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) Birine
katil demek o kadar basit mi?
OYA ERONAT (Devamla) Eğer bir tetikçi
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Katil de
sonra arkasını toplamaya çalış.
BAŞKAN Müsaade eder misiniz lütfen.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Müsaade
edemeyiz.
BAŞKAN Edeceksiniz. Ne demek Edemeyiz.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Siz konuşun,
konuşun.
OYA ERONAT (Devamla) Dinlemeyi bilmiyorsunuz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Hakkında
işlem yapın Başkan, hakkında işlem yapın.
OYA ERONAT (Devamla) Dinlemeyi bilmiyorsunuz.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Dinlemeyi
senden mi öğreneceğiz Oya Hanım?
AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) Bir
başkana katil diyemezsiniz, katil diyemezsiniz.
OYA ERONAT (Devamla) Eğer bir insan, bir
tetikçiyi azmettirmişse tetikçiyle birlikte azmettiren de
yargılanır.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) Katil
diyor, sonra Müslümanım. diyor ya. Allah çarpacak seni, senin haberin
yok.
OYA ERONAT (Devamla) Yasin Börünün annesi bana ne
dedi biliyor musunuz? Oğlumun üzerinde denenmedik ölüm metodu
kalmamıştı. dedi.
AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa)
Çocuğun üzerinden siyaset yapma, yapma.
OYA ERONAT (Devamla) Oğlunu beninden
tanımış. Bıçaklamışlar, balkondan
atmışlar, yakmışlar, üzerinden arabayla geçmişler,
beynini ezmişler.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Kim yaptıysa
araştıralım. dedik, siz Yok. dediniz.
OYA ERONAT (Devamla) O zaman bir tetikçiyi
azmettiren katiller de yargılanmayacaksa mafya cenneti olur bütün ülkeler.
Selahattin Demirtaş terlerini sile sile ne kadar pişman olduğunu
kendisi zaten söyledi. Kobani namusumuzdur. dediniz de Diyarbakır
namusunuz değil miydi? 300den fazla ev ve iş yeri yakıldı,
binden fazla araba yakıldı, dükkânlar yağmalandı, hani
Kobani namusunuzdu, peki Diyarbakır neyinizdi?
AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) O kadar
önerge verdik, neden reddettiniz?
OYA ERONAT (Devamla) Diyarbakır da benim
namusumdur ve ben bu olayı savunacağım. (AK PARTİ
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Belli ki
bütün iktidar grubu bu sözleri destekliyor. Sataşmadan
(AK PARTİ sıralarından
Destekliyoruz. sesleri)
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Azmettiriciler de tetikçiyle aynı cezayı alır. Terlerini sile
sile
Yani daha da ileri gitti sözlerinde. Sataşmadan söz istiyorum.
BAŞKAN Buyurun.
Mümkünse yeni bir sataşmaya mahal vermeden
konuşalım.
6.-
Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Diyarbakır Milletvekili Oya Eronatın
sataşma nedeniyle yaptığı konuşması
sırasında HDP Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, bir kere meselenin adını koyalım, bugün
6 Ekim, 6 Ekimde 46 kişinin katili AKP iktidarının
politikalarıdır, AKP iktidarının vatandaşı
korumamasıdır.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Kendinizi öyle mi
kandırıyorsunuz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Panzerlerin arabaları, sivil araçları kaza yaptırarak ve
provokatörler eliyle, paramiliter güçlerle bu şekilde cinayetleri
işletenlerdir katiller. Bizim 29 üyemiz öldürüldü, 29; 10u çocuk, tek
birinin katili yargı önüne çıkarılmadı. Bunların
katilini en iyi iktidar içindekiler bilirler. Buradakileri demiyorum, ben genel
bir sistemden söz ediyorum.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) İnanarak mı
konuşuyorsunuz?
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Devamla) Ve şimdi, bir isim üzerinden
Biz Yasin
Börünün ailesine buradan defalarca başsağlığı
diledik. Bizim elimiz bırakın silahı tek bir çakıya bile
değmemiştir. Biz burada demokratik siyaseti savunan, bunun için
mücadele eden, büyük bedeller ödeyen ve sizin, bizi yenemediğiniz için
cezaevlerinde rehin siyaseti yürüttüğünüz bir partiyiz ve sizin
baskılarınız karşısında bugüne kadar hiçbir
şekilde destek kaybetmedik, halk gerçekleri biliyor. Ama Oya
Eronatın derdini biliyorum, onun derdi Diyarbakır değil, onun
derdi Kobanideki Kürtlerin IŞİDe karşı verdiği
destansı mücadeledir. (HDP sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Ne
alakası var ya.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Kobaninin IŞİD çetelerinden kurtarılmasıdır.
Tıpkı Kobani düştü, düşecek. lafından sonra ellerini
ovuşturarak IŞİD çetelerinin Türkiyeye komşu olmasını
isteyenler bugün çok üzgünler ama biz Kobaninin her zaman yanında olduk.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Hapishaneden
serbest bıraktılar, doğru. Rakkada serbest
bıraktılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, teşekkür ederim Sayın
Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Halkın IŞİD çetesine karşı direnişini
destekledik. (HDP sıralarından alkışlar)
HASAN ÇİLEZ (Amasya) DAEŞle mücadele
eden tek devlet Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
BAŞKAN Hasan Bey, hoş geldiniz.
HASAN ÇİLEZ (Amasya) Hoş bulduk
Başkanım.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım
BAŞKAN Evet, Sayın Akbaşoğlu
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım, biraz evvel Sayın
Grup Başkan Vekili grubumuzu itham altında tutarak birtakım
sataşmalarda bulundu.
BAŞKAN Ne gibi birtakım sataşmalar?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı)
Bu konuda Bize baskı uyguluyorsunuz. dedi bizi kastederek, grubumuzu
kastederek, iktidarımızı kastederek.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) AİHM
söylemiş. Biz söylemiyoruz, AİHM de söylüyor, mahkeme kararı.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bu konuyla ilgili
BAŞKAN Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Teşekkür ediyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Mahkeme kararı
Başkanım.
7.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun, Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikli olarak şunu ifade edeyim ki Sayın
Cumhurbaşkanımız Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda
bütün dünyanın huzurunda DAEŞle (IŞİDle) tek mücadele
edip onu alt eden ülkenin Türkiye Cumhuriyeti devleti olduğunu ilan
etmiştir. Bu hakikati hepiniz biliyorsunuz ancak işinize gelmiyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ya, ya, ya. O
sınırları kevgire dönüştürürken de biliyoruz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Türkiyede asla bir siyasi rehine bulunmamaktadır. Onu net bir
şekilde ifade edeyim.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) AİHM söylüyor,
AİHM. Uluslararası mahkeme, kanun hükmündedir.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Sonuç itibarıyla değerli arkadaşlar, bu konuda Hakikaten tek
bir çakı bile elimize almadık. dediniz. Gayet güzel, bunu
teşvik edin, şiddetin karşısında olduğunuzu ifade
edin ve Şiddete başvuran PKK/PYD-YPG, DAEŞ gibi bütün terör
örgütleri lanete müstahaktır. diye buradan ifade edin.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Ankara) Siz her yerde şiddete başvuruyorsunuz, sokaklarda, her
yerde.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Aranıza ayrım koyun, PKKyı lanetliyoruz. deyin.
Biraz evvel Oya Eronat Hanım kendilerine
sizlerden gelen tarizler karşısında ne söyledi? Diyarbakır
bizim namusumuzdur. Evet, Diyarbakır bizim namusumuzdur, hepimizin
namusudur, hepimizin ortak paydasıdır.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ya,
Diyarbakırda yaptıklarınız ortada.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Dolayısıyla Diyarbakır annelerinin yanında yer alın,
hep beraber ziyaret edin, PKKya karşıyız, teröre
karşıyız, terörizmin her çeşidine karşıyız.
deyin, aranıza mesafe koyun, onların sözcülüğünü üstlenmeyin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Söylediği husus budur Sayın Oya Eronat Hanımın. Bunu
takdirlerinize sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Akbaşoğlu.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Siz
IŞİDle aranıza mesafe koyun, IŞİDle aranıza!
IŞİDle aranıza mesafe koydunuz mu? El Bağdadi
sınır dibinde öldürüldü.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Grup Başkan Vekilleri,
bunu sürdürürsek oturuma ara vereceğim. Sataşmadan da bir daha
kimseye söz vermeyeceğim.
Buyurun Sayın Beştaş.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Ben sataşmadım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, şiddetin yanında olduğumuzu söyleyerek
sataşmada bulundu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hayır, hayır; Şiddetin yanında yer
almayın dedim. Efendim, Şiddetin yanında yer
almadığınızı beyan edin. dedim, o kadar.
BAŞKAN Şiddetin yanında
olmayın. dedi, Yanındasınız. demedi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, Ayrım koyun, şiddetin yanında yer
almayın. ne demek? Yani illa Şiddetin yanındasınız.
demesi gerekmiyor.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hayır, yer almadığınızı
beyan edin.
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır)
Ayrım koyun. diyor yani Aynısınız. diyor Başkan.
Basit Türkçe yani.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım... Sayın
Başkanım...
BAŞKAN Yahu şunu söyledi...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ve de
Şiddetin yanında olmayın. dedi. Olmayın ne demek?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Öyle demedim, öyle demedim; hayır, hayır.
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) Terörle
aranıza ayrım koyun. dedi, demek ki Birsiniz. diyor. Ne yani,
Türkçe anlamıyor musunuz?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım, ne söylediğim ortada,
tutanaklara bakılabilir.
Şunu söyledim...
BAŞKAN Efendim, şunu söylediniz:
DAEŞi nasıl görüyorsanız PKKyı da öyle görün. Terör
örgütleriyle araya mesafe koyun. dediniz.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Evet, öyle dedim.
BAŞKAN Sataşmadan, buyurun.
Arkadaşlar, söylenenleri lütfen iyi takip
edelim, ben buradan tekrarlamak zorunda kalmayayım.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR
(Ankara) Biz de takip ediyoruz Başkan. Ayrım koyun. deyince
Ayrım yok. anlamına geliyor.
8.-
Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun sataşma nedeniyle yaptığı
konuşması sırasında HDP Grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, her ne kadar ana dilim Kürtçe olsa da Türkçeyi
bildiğimi sanıyorum. Şiddetle aranıza mesafe koyun.
demek, koymadığınız anlamına geliyor. Yani bunu illa
tersten yorumlayalım mı şimdi, bu kadar da yaptırmayın
bize.
Şimdi ben talebimi tekrar ediyorum.
BAŞKAN Ben de tam bunu söylüyordum zaten,
evet.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Sayın Başkan, İç Tüzük 67, çok açıkça... Siz görevinizi çok
iyi biliyorsunuz, çok deneyimli bir Başkan Vekilisiniz.
BAŞKAN Yapmayın, ben daha yeniyim
burada, iki sene oldu şurada.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bugün
Oya Eronatı söylemiş olduğu sözler nedeniyle temiz bir dile
davet etmeniz gerekiyordu. Israr etmesi hâlinde... İşte,
devamını okumayacağım.
BAŞKAN E kürsüde değil ki Oya
Hanım, nasıl edeyim yani?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Kürsüde değil, orada ama burada da aynı iddialarına devam etti.
Bu Mecliste başka zaman bu tip konuşmaların olmaması için
hakikaten Meclisin vakarı hâlâ düşünülüyorsa -ki biz
düşünüyoruz- buna son verilmesini ve yaptırım
uygulanmasını bir kez daha talep ediyorum. Bu
tartışmaları büyütmek, derinleştirmek gibi bir
amacımız yok. Herkes HDPyi tanıyor, herkes AKPyi de
tanıyor. Biz burada, sizin sorduğunuz sorulara ya da tespitlerinize
cevap vermek gibi bir zorunluluk da hissetmiyoruz. 6-8 Ekim meselesine
yarın önerge indireceğiz, burada konuşacağız.
İstediğiniz zaman konuşmaya hazırız. 11 önerge verdik,
11, defalarca soru önergesi verdik; ne sorularımıza yanıt var ne
araştırma önergelerimize geçit var. Genel görüşme açalım,
ne istiyorsanız onu yapalım; 6-8 Ekimde 46 insanı kim öldürdü?
Ya, 29 HDPli öldürüldü diyorum, tek bir fail tutuklanmadı bile. Bir tek
dava üzerinden bu propaganda yıllardır yapılıyor, bir
algı operasyonu yapılıyor ama emin olun hakikatler
inatçıdır, er geç ortaya çıkacaktır. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, teşekkür ediyorum Sayın
Beştaş.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.-
CHP Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan Batı Karadeniz
Bölgesi'nde yaşanan sel felaketlerinin sebeplerinin
araştırılarak benzer felaketlerin önlenmesi için
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş
olan (10/4798) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi'nin,
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 6 Ekim
2021 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Metin Çelik, buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA METİN ÇELİK
(Kastamonu) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve
Genel Kurulu ve aziz milleti saygıyla, sevgiyle, muhabbetle
selamlıyorum.
11 Ağustos tarihinde maalesef Kastamonu, Sinop
ve Bartın illerimizi kapsayan büyük bir afetle karşı
karşıya kaldık. Bu afete maalesef metrekareye
Tabii, afetin duyulmasından, ilk andan itibaren
başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak kaydıyla,
sayın bakanlarımız, tüm kurumlarımız hem arama
kurtarma faaliyetleri hem sonrasında afetin izlerinin bir an önce
silinmesi, bu yaraların bir an önce sarılması adına hep
birlikte büyük bir irade ortaya koydu. Devlet millet iş birliğinin,
devlet millet dayanışmasının en güzel örnekleri hamdolsun,
Kastamonumuzda, Sinopta ve Bartında sergilenmiş oldu.
Gerçekten, afetin büyüklüğünü ortaya koymak
adına birkaç veriyi sizlerle paylaşmak isterim: Sadece
Kastamonumuzda 71 köprü hasar gördü, 3 ilimizde toplam 116 köprü maalesef
hasar gördü. İlk anda 143 köyümüzde, 416 mahallemizde ulaşım
kesildi. Elektrik, su hatlarımız, haberleşme
imkânlarımız maalesef ortadan kalktı. Çok güzel bir irade ortaya
konuldu diyorum ya, işte şu. Ne yaptı Hükûmetimiz? Hemen
ilçelerimize birer vali görevlendirdi, bu valilerimiz ekipleriyle birlikte o
ilçelere girdiler ve biraz önce söylediğim o
sıkıntıların bir an önce çözülmesi adına çok büyük bir
çalışmayı ortaya koydular ve acil çözümleri oralarda ürettiler.
Evet, başka neler yapıldı? Bozkurt
özelinde -en çok etkilenen ilçemiz biliyorsunuz Bozkurt ilçemizdi- burada neredeyse
hiçbir dükkânımız kalmadı. Zemin katlar, giriş katlar,
birinci katlar maalesef 5-
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
METİN ÇELİK (Devamla) Sayın
Başkanım...
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
Sürenin bittiğini, mikrofonun kesildiğini
hissetmiyor musunuz kürsüdeki arkadaşlarımız, belli olmuyor mu?
METİN ÇELİK (Devamla) Zayıf
Başkanım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Çok
olmuyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bazen belli
olmayabiliyor Başkanım.
BAŞKAN Olmuyor değil mi? Anladım.
Buyurun.
METİN ÇELİK (Devamla) Bu ağır
afetin izlerinin silinmesi adına, işte, o zarar gören iş
yerlerinin bir an önce açılabilmesi adına bütün
kurumlarımız iş birliğiyle, büyük bir koordinasyonla olaya
müdahil oldular.
Gerçekten Türkiyenin her yerinden büyük
yardımlar geldi, hem nakdî hem ayni yardımlar geldi. Bu
yardımlar kurulan komisyonlar aracılığıyla
yapılan tespitler sonucunda vatandaşlarımızın hesaplarına
yatırıldı. Bakınız, sadece Kastamonuda 7.309 aileye
193 milyon TL ödeme gerçekleştirildi. 3 ilimizde toplam 10.120 aileye 302
milyon TL ödeme gerçekleştirildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
METİN ÇELİK (Devamla) Tabii, biz maddi
anlamda elimizden gelen her şeyi yaptık ancak
kayıplarımızı geri getirme imkânımız maalesef
yok. Tekrar hepsine Allahtan rahmet diliyorum.
Herkese teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, bastırılarak
dağıtılan 279 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının 1'inci
sırasına, 88 ve 210 sıra sayılı Kanun Teklifleri ile
264 sıra sayılı Karma Komisyon Raporu'nun ise yine bu
kısmın sırasıyla 2'nci, 3'üncü ve 4'üncü
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 279 sıra
sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde siyasi parti grupları
adına yapılacak konuşmaların en fazla 2 konuşmacı
tarafından kullanılabilmesine; Genel Kurulun 6 Ekim 2021
Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde denetim konularının
görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesine ve 264 sıra sayılı Karma Komisyon Raporu'na
kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi
No:65 6/10/2021
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun 06/10/2021 Çarşamba
günü (bugün) yaptığı toplantıda, aşağıdaki
önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
Muhammet Emin Akbaşoğlu Özgür Özel Meral Danış Beştaş
AK PARTİ CHP HDP
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
Muhammed Levent Bülbül Dursun Müsavat Dervişoğlu
MHP İYİ Parti
Grubu Başkan Vekili Grubu Başkan Vekili
Öneriler:
Bastırılarak dağıtılan 279
sıra sayılı Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden
gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 1inci sırasına; 88 ve 210 sıra
sayılı Kanun Teklifleri ile 264 sıra sayılı Karma
Komisyon Raporunun ise yine bu kısmın sırasıyla 2nci,
3üncü ve 4üncü sıralarına alınması ve diğer
işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, 279
sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü üzerinde siyasi parti
grupları adına yapılacak konuşmaların en fazla 2
konuşmacı tarafından kullanılabilmesi; Genel Kurulun 6 Ekim
2021 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde denetim
konularının görüşülmeyerek gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmında yer alan
işlerin görüşülmesi ve 264 sıra sayılı Karma Komisyon
Raporuna kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.41
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya
Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN
(İstanbul), Sevda ERDAN KILIÇ (İzmir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 3üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Süreyya Sadi Bilgiçin, bütün milletvekillerinin üslup ve
kullandıkları dil açısından dikkatli olmalarını,
kaba ve yaralayıcı sözlerden uzak durmalarını rica
ettiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN Değerli milletvekilleri, gerek
yerimizden gerekse kürsüye çıktığımızda
milletvekillerimizin, hatiplerimizin, konuşmalarında hem üslup
açısından hem de kullandıkları dil açısından çok
daha dikkatli ve özenli olmaları gerektiğini buradan bir kez sizinle
paylaşmak istiyorum. Bütün milletin gözü üzerimizde,
vatandaşlarımız ekranlardan bizi izliyorlar. Yani Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak bu yüce çatı altında bizim topluma örnek
olmamız gerekiyor. O yüzden, bütün milletvekillerimizden üslup ve
kullandıkları dil açısından dikkatli olmalarını,
kaba ve yaralayıcı sözlerden uzak durmalarını hassaten rica
ediyorum.
Alınan karar gereğince denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentopun Paris Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ile Çevre
Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
IX.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un
Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/3853) ile Çevre Komisyonu ve Dışişleri
Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 279) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 279 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi görüşmelerine geçiyoruz.
Teklifin tümü üzerine gruplar adına ilk söz
talebi İYİ Parti Grubu adına Sayın Zeki Hakan
Sıdalınındır.
Buyurun Sayın Sıdalı. (İYİ
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN
SIDALI (Mersin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz bu tarihî anlaşmayı onaylamak için bir aradayız.
İnsanlık, tarih boyunca
karşılaştığı sorunları
geliştirdiği mekanizmalarla çözüme kavuşturmuş, çetin
doğa koşullarında hayatta kalmayı, çatışmalara
karşı barışı desteklemeyi, zorbalığa
karşı liberal demokrasiyi geliştirmeyi, salgınlara
karşı aşılar bulmayı başarmıştır.
Ancak insanlık şimdilerde kendi eliyle yarattığı en
büyük meydan okuma yani iklim kriziyle karşı karşıya.
İklim krizi 70lerden beri süregelen fenomen bir küresel
tartışma. Dünyada son yıllarda konuşmaktan yapma
aşamasına geçildiğini görüyoruz.
Zor koşullar ve krizler
insanlığı farklı düşünmeye, yeni çözümler aramaya
zorlar ve zihniyet devrimini gerektirir. Covid sonrası toparlanma
çabalarının karbonsuz büyüme ve teknolojik yenilenmeyle olacak olması
da işte bu zihniyet değişikliğinin bir ürünü. Demokrasi
başta olmak üzere, ekonomi, ticaret ve teknoloji odaklı yeni
kutuplaşma çağına giriyoruz. Avrupa Birliği ve Amerika
kontrolündeki Yeşil Birlikin Birleşmiş Milletlerin
kuruluşundan beri görülen en ciddi küresel ortaklık olduğunu göz
ardı edemeyiz. Yanı başımızda yeni bir dünya
kurulurken biz olup bitenlere duyarsız kalamaz, ekonomik ve siyasi
geleceğimizi kendi dışımızdaki güçlerin
alacağı kararlara bırakamayız. O nedenle, bu anlaşma
tarihimizde çok önemli bir kırılma noktasını da ifade ediyor.
Paris Anlaşmasının Meclis gündemine
gelmiş olması çok değerli bir adım çünkü
dışında kalmamızın hakikaten uluslararası topluma
anlatılabilir bir tarafı kalmamıştı. Nihayet bugün bir
inat yüzünden medeniyetten kopma riskinin daha büyük olduğu kavrandı.
Paris Anlaşmasına taraf olmadan yazılacak özgün hikâyelerle
küresel ekonominin bir parçası olmanın imkânsız olduğu
anlaşıldı. Yalnızlaştıran iklim diplomasisinden
vazgeçildi. Böylece iktidar Türkiyeye çok değerli altı yıl
kaybettirdikten sonra nihayet Paris yoluna girdi. Sadece iklim ve çevre
politikalarını değil, ekonomi, sanayi, eğitim, istihdam
piyasaları, vergi, dış ticaret, sosyal koruma
politikalarını da kökünden değiştirmemiz gereken iklim
çağına, yeni iklim rejimine giriyoruz. Anlaşmanın tarafı
sıfatıyla iklim müzakerelerinde yer alacak, küresel iş
birliğinde daha güçlü söz sahibi olacağız. Yeni dünyanın
anayasası yazılırken biz de orada olacağız. Bundan
dolayı bugün Meclisimiz tarafından verilecek onay, bir netice
değil, uzun bir yolun daha ilk adımı ama unutmayalım ki
daha atacak çok adım var. Çevre Komisyonu olarak, Genel Kurul olarak
revize etmemiz gereken bu zihniyete uygun onlarca yasa, çıkarmamız
gereken iklim kanunu, su kanunu gibi çok sayıda kanun var.
Değerli milletvekilleri, iklim krizi küresel
bir sorun. Herkesin evinin önünü süpürmesi lazım. Ülkemizden de beklenen
bu ancak yeşil maskesiyle fosil düzenini savunanlar var. Onlar diyor ki:
Türkiye zorda kalacak, Türkiye bir tuzağa itiliyor. Böyle bir şey
yok. Ne zaman ve ne kadar sera gazı azaltım taahhüdünde
bulunacağımıza Ulusal Katkı Beyanı çerçevesinde
kendimiz karar verebiliyoruz. Türkiye kendi iradesiyle kendi ekonomik
koşullarına uygun bir hedef belirleyecek. Tabii ki İYİ
Parti olarak bu hedefin gerçekçi olmasını istiyoruz. Türkiye yönetme
kabiliyetini, inandırıcılığını
kaybetmiş, sorunların çözümünde muktedir olmayan bir iktidar
tarafından yönetiliyor. Kamuoyu mevzubahis iktidar olduğunda Ayinesi
iştir kişinin, lafa bakılmaz. diyor. Yani kuru lafa değil,
işin ciddiyetine bakıyor. On sekiz yılda 550 milyon ton asfalt,
916 milyon ton çimento dökenler Yeşil bizim işimiz. diyebiliyor.
Türkiyeyi yık-yap ekonomisine, inşaat cumhuriyetine, beton kentler
ülkesine dönüştürenler yeşil vatan sloganları atabiliyor.
Bütçeyi, 25 milyon taşıttan alınan yakıt vergileriyle, MTV,
ÖTV, KDVyle çevirenler Çevreci Türkiye inşa ettik. diyebiliyor.
Kısacası, iktidarın yeşile dair attığı
adımlar her daim yeşil göz boyama olarak bugüne kadar
karşımızda duruyor. O yüzden, iktidarın taahhütlerine son
derece ihtiyatla yaklaşıyoruz.
Paris Anlaşması, yeşil bir
geleceğe doğru atılan önemli bir adım fakat asla yeterli
değil. Bir tavır ancak davranış değil, bir duruş
fakat bir alışkanlık değil; özetle bu anlaşma, bir
niyet beyanı ancak aksiyon da şart. O nedenle önümüzde uzun bir
yapılacaklar listesi var. Türkiyenin resmî pozisyonu olan azaltım
hedefi Paris Anlaşmasının hedefleriyle uyumlu değil;
hedefi iddiasız, destekleyici politikaları zayıf, ortada Türkiyeyi
yeni dünya düzenine taşıyacak bir vizyon da yok. Eğer ortada
gerçek bir samimiyet varsa Ulusal Katkı Beyanı gözden geçirilmeli.
2030 yılına yönelik iddialı bir sera gazı emisyonu
azaltım hedefi ortaya konmalı.
Avrupa Birliği üyesi 18 ülke kömürden tamamen
çıkmışken ülkemiz de yeni kömür yatırımlarını
durduracağını duyurmalı, mevcut kömür santrallerini hangi
sürede kapatacağını ilan etmeli, kömür madenciliğinden
çıkmak için bir takvimin açıklanmasını sağlamalı.
Türkiye enerjide yüzünü güneşe dönen,
sırtını rüzgâra çeviren; ithal eden değil, üreten;
kahverengi değil, yeşil; merkezî değil, yerel; dikey değil,
yatay enerji çözümleri geliştirmeli. Ulaşımda demir yolu,
kombine taşımacılık gibi daha az karbon emisyonu yaratan
taşımacılığa yönelmeli. Yüksek emisyonlu sanayi
dallarının mevcut teknolojilerinde dönüşüme gidilmesini
teşvik etmeliyiz. Bunun için öngörülebilir, şeffaf,
kapsayıcı ve adil bir geçiş programı
hazırlanmalı, makro ekonomiye yönelik politika sinyali göndermeliyiz.
Çevreyi ekonominin üzerinde yük olarak değil, ekonomide yapısal
reformu sağlayan, verimliliği artıran bir faktör olarak
değerlendirmeliyiz.
İlgili bakanlıklar arasında
görüş ayrılığı ve koordinasyon eksikliği
olduğu çok açık. Lider bir kuruma olan ihtiyacımız ayan
beyan ortada. Kurumsal devlet aygıtı içerisinde iklim krizi karşısında
etkin müdahale edebilmek için ivedilikle ekolojik geçiş
bakanlığı kurulmalı. Özetle söz bırakılmalı,
eyleme geçilmeli çünkü içine girdiğimiz dönemde dünya genelinde biriken
sermayenin hem Asya hem Avrupa kanalından yeşil sektörlere
yönlendirileceği aşikâr yani dünyadaki ekonominin ve finansmanın
rengi değişiyor. Bugün ekonominin kaynakları yeşili
önemseyen, yarının dünyasında benim çocuğuma, sizin
torununuza yaşanabilir bir dünya bırakabilecek olan işlere
yöneliyor. Çok yakın bir gelecekte bankadan krediyi alırken
kullandığınız gelir tablosu ve bilançodan çok karbon ayak
iziniz, yeşile vermiş olduğunuz değer,
yaptığınız yatırımlar, ürettiğiniz ürünler
daha kıymetli olacak. Finansman ihtiyaçlarında en önemli reyting
kriteri sürdürülebilirlik olacak.
Avrupa Birliği yeni döneme Yeşil
Mutabakatla hazırlanıyor. Artık onlar için dönemin mottosu
20-20-20 formülü; yüzde 20 verimliliği arttır, yüzde 20 tüketimi
düşür, yüzde 20 yeşil enerji üretimini yükselt. Bu sadece çevreci
değil, aynı zamanda ekonomik bir transformasyon. Artık
açıkça görülüyor ki fosil ekonominin yaratıcı
yıkımı yeşil ekonomi olacak. Gelişmiş ülkeler
temel önceliklerini küresel rekabetçiliğini korumak, 2050de karbon nötr
olmak, Avrupanın dijital geleceğini şekillendirmek olarak belirledi.
Bu hedefe ulaşmak için ticaret ve sanayi stratejilerini yeniden
oluşturdu, yeşil büyümeyi ana hedef seçti; kaynakları yeniden
kullanmayı, geri dönüşüme sokmayı ve bu şekilde daha
verimli üretim yapmayı hedefledi. Bütün bunlar içinde döngüsel ekonomiye
odaklandı, Yeşil Mutabakat kapsamında Avrupa Birliği
dışındaki ürünlerin ABye girişi esnasında
sınırda karbon düzenlemesi hayata geçirildi. Ülkemiz için demir
çelik, alüminyum, çimento, gübre ve elektrik üretimi sektörlerinde
düzenlemelere gittiler. Rusya ve Çinin ardından yapılan
düzenlemelerden en olumsuz etkilenecek 3üncü ülke konumundayız. Rusya ve
Çinin ekonomik büyüklükleri düşünüldüğünde göreli olarak en büyük
darbeyi maalesef biz alacağız. Türkiye, Yeşil Mutabakata uygun
yapısal reformları hayata geçirmediği takdirde yılda en az
1,8 milyar euro vergi ödeyecek, rekabet gücümüz ciddi anlamda zarar görecek.
Avrupa Birliğiyle temelleri 2016da atılan gümrük birliğinin
güncellenmesi hedefini Yeşil Mutabakat kapsamında yeniden ele
almamız gerekecek. Pandemiyle birlikte tedarik zincirinin Çinden
Türkiyeye kayma fırsatı önümüzde. Avrupa Birliği pek çok üründe
Türkiyeyle ticari ilişkilerini güçlendirecek. Ancak Yeşil
Mutabakatla sürdürülebilirlik anlayışına sahip olmayan firmalar
için bu durum maalesef fırsattan ziyade büyük bir tehdit olarak görülmeli.
Avrupa Birliği, ticarette işletmelerden
düşük karbonlu üretim isteyecek. Bu şartlara uyum sağlamadan
Türkiye'nin Avrupa Birliğinin en önemli ürün tedarikçisi
olacağını iddia etmek sadece bir temenni olarak kalacak. Neden
mi temenni: Türkiye, Yeşil Mutabakat Eylem Planını
açıkladı. 9 ana alan altında sıralanmış olan, 32
hedef ve 81 eylemden oluşan plan aynı zamanda bir uygulama takvimi.
Çalışmada yenilenebilir enerji, döngüsel ekonomi, enerji verimliliği,
sürdürülebilir tarım gibi Avrupa Yeşil Mutabakatının da
alt başlıklarını oluşturan alanlarda mevcut
stratejiler tanımlanırken mutabakatın çıkış
noktası olan net sıfır hedefi doğrultusunda
alınmış olan kömürden çıkış planları ya da
karbon yoğun ağır sanayinin dönüşü gibi konularda oldukça
eksik kalınmış. Özellikle sektör sektör
baktığımızda tekstil ve deri sektörlerinde döngüsel
ekonominin geliştirilmesi gibi detaylı bir hedef
tanımlanırken Türkiye'nin Avrupayla yoğun ticari ilişki
içinde bulunduğu çimento, demir çelik, alüminyum, gübre gibi sektörlere
değinilmemiş olduğu göze çarpıyor. Bu durum eylem
planının sektörel derinliğinin Avrupa Yeşil
Mutabakatına cevap verebilecek nitelikte planlanmadığını
gösteriyor.
Avrupa Yeşil Mutabakatı
karşısında bir an önce utangaç hedeflerden uzaklaşmak ve
somut eylemlere geçmek şart. İddialı bir düşük karbonlu
ekonomiye geçiş vizyonunu ortaya koymakta geciktiğimiz her an bizi
ticari finansal iş ortaklarımızın alacağı
kararlara karşı daha kırılgan hâle getiriyor.
Kıymetli milletvekilleri, doğayla
bırakın mücadeleyi, pazarlık bile olmaz. İklim krizi asla
sadece iklim krizi değil, çoklu krizler çağına girmiş
bulunuyoruz; gıda güvenliği, su krizi, pandemi, demokrasi krizlerinin
tam ortasındayız. İklim krizi aynı zamanda toplumsal adalet
duygumuza da bir meydan okumadır. Öncelikle en kötü darbeyi alacak
olanların krizden en az sorumlu olanlar olmasında ürküten bir
adaletsizlik söz konusu. İklim değişikliğinden en çok
etkilenecek olanlar evsizler, engelliler, kentsel ve kırsal yoksullar,
kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olacaklar. Bu kriz toplumsal
adaletsizliği kalıcılaştırma, eşitsizliği
derinleştirme potansiyeli taşıyor. Bunun için azaltım ve uyum
çalışmaları, geliştirilecek olan sosyal politika
uygulamalarıyla bütünleştirilmek zorunda. Çünkü iklim
değişikliğine karşı korunmak bir kentli
hakkıdır, hatta ön koşuludur. Yeni kuşak insan hakkı
olan güvenli, temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam
hakkı yerelden ulusala, oradan küresele uzanan ve devletlere büyük bir
sorumluluk yükleyen temel hak çerçevesinde değerlendiriliyor.
İklim değişikliği,
sıcaklık artışı, su kıtlığı,
gıda ürünlerinde verim düşüşüyle tarım ve gıda
güvenliği risklerimiz de artıyor. Gıda fiyatları yükseliyor,
daha da yükselecek. Bu durum dar gelirli insanların gelirlerini daha fazla
gıdaya ayırmalarına neden oluyor; eğitim ve
sağlık masraflarında kesintiye gitmek zorunda kalıyorlar,
haksızlık üzerine haksızlığa uğruyorlar.
Gıdaya erişim azaldığında, özellikle kız
çocukları beslenme sırasında ve gıda paylaşımında
maalesef en son sırada yer alıyor, dolayısıyla cinsiyet
eşitsizliği artıyor.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz ve tüm Akdeniz
havzası açısından bir diğer çarpıcı sonuç, daha
kuzeye doğru iklim göçü olacak. Yani ulusal güvenlik, askerî tehditler kadar
iklim felaketleriyle de ilgili olacak. Ekolojik değişimle birlikte
küresel ekonomik, ticari ve güvenlik çıkarları dâhil olmak üzere
jeopolitik yeniden şekillenecek. Bugün Orta Doğuda ve Kuzey
Afrikada egemen olan daha sıcak ve daha kurak bir iklim kuşağının
etkisinde kalacağız. Bu, orta, güney ve güneydoğu bölgelerimizde
yarı kurak iklim kuşağı ve çölleşme riskini de
artıracaktır. Bu öngörülere göre bu yüzyılın sonuna dek
coğrafyamızın yarı kurak bölgelerinin kurak, yarı
nemli bölgelerinin yarı kurak, nemli bölgelerinin ise yarı nemli
şartlara doğru değişmesi tehlikesiyle hep beraber
karşı karşıyayız. Yani Antalyanın Kahire,
Ankaranın Antalya, Giresunun da Ankara gibi bir yaz sıcaklığına
ve yağış düzenine sahip olması öngörülüyor. Kuraklık
ve çölleşme riskimiz artacak, su konusunda çok ciddi
sıkıntılar yaşayacağız. Kentler arasında ve
sektörler arasında suya olan rekabet üst düzeye taşınacak.
Ayrıca, sınırı aşan sular konusunda komşu
ülkelerle yeni diplomatik sorun alanları da ortaya çıkacaktır.
Geride bıraktığımız 20nci yüzyıl petrol
yüzyılıydı, 21nci yüzyıl ise su yüzyılı olacak.
Önümüzdeki dönemde gıda güvenliği, su güvenliği, enerji
güvenliğiyle birleşerek güvenliğin yeni refleksini
oluşturuyor. Güvenlik yaklaşımı artık çok boyutlu.
Devletimizi ortaya çıkabilen çoklu güvenlik risklerine karşı
etkin hâle getirmeliyiz. Siber ve çevresel güvenlik, su, gıda, enerji
güvenliği Türk devletinin yeni nesil güvenlik angajmanları
olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, yeni düzen, imalat
sanayi, tarım, ulaşım ve enerji üretimi gibi alanlarda
düşük emisyonla verimlilik sağlamayı öngörüyor. Yeşil
ekonomi, aynı zamanda içinde düzgün iş kavramını da
barındırıyor yani insan onuruna yakışır çalışma
koşullarında, çalışanların yaptığı
iş karşılığında hak ettiği ücreti
alabildiği bir iş. Yerel gelişme, enformel ekonomi, mikro
işletmeler, genç işsizler, düşük vasıflılar ve
yoksullar gibi dezavantajlı gruplara odaklanmış politikalar
içeriyor, tam da ihtiyacımızın olduğu gibi. Covid-19
sonrası hazırlanacak teknolojik ve yeşil dönüşüm, daha
farklı donanımda çalışanlara ihtiyaç duyacak. Yeni iş
alanlarının ihtiyaçlarının belirlenmesi, mevcut iş
gücüne yeni gelişen becerilerin kazandırılması, gençlerin
ve hâlen çalışanların bu ihtiyaçlara göre yeniden
eğitilmesi gerekiyor. Peki, biz neredeyiz? Zaafları günün ve
geleceğin ihtiyaçlarından tamamen kopmuş eğitim sistemimiz,
bize unvanları büyük ama kabiliyetleri sınırlı mezunlar
üretiyor. Umutsuz ve gelecek hayallerinden yoksun kuşaklara ve de şu
andaki iş arayışındaki gençlerimize yönelik yeni akademik
süreçler geliştirmeliyiz. Ya katıl ya atıl döneminden
geçiyoruz. Yarının dünyasında yalnızca yeni becerileri
teşvik edebilenler, yeni nesil iş imkânları yaratabilenler
ayakta kalacak. Yarının dünyası yenilenebilir enerji değil,
ekonominin tamamını yeşillendirme hedefi ortaya koyuyor; kirli,
karbon temelli büyüme yerine enerji ve materyali verimli kullanan, döngüsel
ekonomiyi esas alan, karbonsuz bir ekonomik büyüme modeli öneriyor. Bu
yaklaşım, sürdürülebilir ürünler vasıtasıyla yeni iş
modelleri ve sorumluluklar taşımak anlamına geliyor.
İl il baktığımızda, 81 ilde
farklı etkileri olacak makroperspektife ek olarak 81 ilimizin bu
dönüşümde nasıl konumlanacağına da bakmamız gerekiyor.
Yeşil dönüşüm kapsamında ihtiyaç duyulacak yeni işlerin,
yeşil olmayan işlerde oluşacak kayıplarından daha
fazla olması bekleniyor. Bununla birlikte istihdam kayıpları ya
da kazançları ülkeler arasında eşit
dağılmayacağı gibi, Türkiyenin illeri arasında da
eşit şekilde gerçekleşmeyecek. O hâlde, kayıpları ve
kazançları iyi hesap eden, bütünleşik ve bölge temelli bir
planlı dönüşüm tasarlamak zorundayız.
Özetle, Türkiye, artık, kalkınma
eşittir inşaat denklemi zihniyetini değiştirmeli,
medeniyeti baştan başa inşa olma hâli olarak
tanımlamayı bırakmalı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) Türkiyenin
sadece inşaat ve imar faaliyetlerine odaklanmayan yeni bir kalkınma,
zenginleşme, modernleşme ve medenileşme rüyasına ihtiyacı
var zira 21inci yüzyılın dünyası başka bir pencereye
açılıyor. 5 müteahhit üzülecek ama dünyanın başka
alternatifi yok.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Oya Ersoy, İstanbul Milletvekili.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA OYA ERSOY (İstanbul) -
Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, evet, Paris İklim
Anlaşması'nı konuşacağız ama sadece bir
anlaşma üzerinden değil, aynı zamanda bu iklim krizinin
sebepleri ve Türkiye olarak durumumuza dair konuşup sadece Bir
anlaşmayı onayladık ve geçti. demeyeceğimiz bir krizin
çözümü üzerine odaklanan tartışma yürütmek ihtiyacı olduğunu
düşünüyorum ve Meclisi de Genel Kurulumuzu da buna davet ediyorum.
Türkiye iklim değişikliğinden en çok
etkilenecek bölgelerden birinde yer alıyor ve tahminler Türkiye'de
ortalama sıcaklığın 2100 yılına kadar 5 dereceye
kadar yükseleceği yönünde. Dünyada Paris İklim
Anlaşması'nı onaylamayan, biliyorsunuz, şu ana kadar
onaylamayan 6 ülkeden biriyiz. Kim bu diğer ülkeler? İran, Irak,
Libya, Yemen ve Eritre. Ama Türkiyenin özellikle Akdeniz
kuşağında olması sebebiyle yaşadığı
iklim krizinin sonuçlarını özellikle bu yaz hepimiz ciddi bir
şekilde fark ettik. Türkiye'de sera gazı emisyonları on sekiz
yılda yüzde 138 arttı. Hani, diyoruz ya, sera gazı
salınımlarında en az etkili olan ülke biziz, o yüzden sorumlu
değiliz. Tam tersi, etkisi on sekiz yılda yüzde 138 arttı ve
karbondioksit eş değeri olarak 2018 yılı toplam sera
gazı emisyonu 1990 yılına göre yüzde 138 artış
gösterdi. Yine bir veri: 2019 Küresel İklim Riski Endeksi Türkiyede
iklimin değiştirilmesinden kaynaklanan felaketlerin 1997-2017 yılları
arasında yaklaşık 2 milyar dolar değerinde bir ekonomik
kaybın oluşmasına neden olduğunu söylüyor.
Peki, baktığımızda, tüm bu olan
bitene rağmen iktidar ne yaptı bugüne kadar? Nasıl bir çevre
politikasına sahibiz? Hukuksuz orman kesimlerinden tarihî, doğal
alanlara uzanan talana; kanalizasyonu denize boşaltmaktan zehrini
doğaya salan santral ve fabrikalara, kentteki son yeşil
alanların betonlaştırılmasından çarpık
yapılaşmaya yani Kuzey Ormanlarından Munzura, Kaz
Dağlarından Hasankeyfe, Marmara Denizinden Validebağa kadar;
bir iklim krizine karşı yapılmaması gereken ne varsa yapan,
hepsini yapan bir iktidarla karşı karşıyayız.
Yaptı ve yapmaya devam ediyor.
Isıtılan dünyamızda ucundan
gördüğümüz, ancak ucundan gördüğümüz iklim felaketlerinin çok daha
fazlasını görmemek için tüm fosil yakıt kullanımlarının
sona ermesi şart.
83 milyonluk nüfusa sahip bir ülkede
yaşıyoruz. Son on beş yılda en yüksek enerji talebi
artışını yaşayan OECD ülkesi olarak tarihe geçtik.
Türkiyede elektriğin yüzde 56sı fosil yakıttan, yüzde 37si
ise kömürden üretiliyor. Olmayan enerji ihtiyaçları için ve istihdam
yalanlarıyla başta zaten madencilik ve enerji projelerine teslim
edilmiş; Trakyadan İstanbula, Bursadan Eskişehire kadar
birçok yerde kömür yakan termik santraller dayatılan bir ülkeyiz. Yani
yakın gelecekte hem milyonlarca insan hava kirliliğinden kaynaklanan
ölümcül hastalıklara hem de dünyamız geri dönüşü olmayan bir
cehenneme mahkûm ediliyor.
İklim krizinin en görünür biçimiyse hava
kirliliği. Türkiyedeki karbon yakıtlarının
ağırlığı nedeniyle büyük kentleri ve o çevredeki tüm
canlıları hava kirliliği zehirlemektedir. Temiz Hava Hakkı
Platformunun bir verisi var, hazırladığı bir rapor var,
eylül ayında yayımladı. Bu rapora göre 81 ilimizin 79unda oksijen
yerine zehir solunmakta. Yıllardır doğayı yok sayan ve
tepeden inmeci sermayenin kârından başka hiçbir şey
düşünmeyen yağma ve talan politikalarıyla tarım
arazilerinin yüzde 25inden fazlasını kaybettik,
meralarımızı kaybettik, ormanlık alanlar rant amaçlı
mega projelerle ve kömür yakarak iklim felaketini derinleştiren enerji
projeleri için talan edildi, dereler kurutuldu. Orman, mera, tarım
alanı ne varsa bu Meclisten bir torba yasa çıktı,
çıkardınız ve orman alanlarını, mera
alanlarını, tarım alanlarını bu
vasıflarının dışına çıkardınız.
Gerekçe neydi? Gerekçe enerji ihtiyacı. Her yer hidroelektrik santral,
nükleer santral, rüzgâr enerjisi santrali hâline geldi. TEMA Vakfının
hazırladığı bir rapor var. Temmuz 2019dan bu yana 2.685
noktada maden ruhsatı ihalesine çıkıldı. Daha yeni, daha bu
yıl, 18 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazetede Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı Maden ve Petrol İşleri Genel
Müdürlüğünce 651 maden sahasının ihale edilerek aramalara
açılacağı duyuruldu. Kaz Dağları, Alaplı, Murat
Dağı doğayı tehdit eden maden projelerinden sadece
birkaçı.
AKP'nin son on üç yılında 99 bin hektar
orman madenlere açıldı. Ormanlardaki maden alanı önceki döneme
göre tam 3e katlandı ama siz orman alanlarının
rehabilitasyonundan bahsediyorsunuz, bütün komisyonlarda ve her fırsat
bulduğunuzda
Yapılan tahminlere göre Türkiye nüfusu 2040ta
100 milyonu aşacak. Kişi başına düşen
kullanılabilir su miktarının bin metreküpün altına
düşmesiyle Türkiye su fakiri bir ülke konumuna gelecek. Türkiye iklim
değişikliğine bağlı riskler konusunda hassas ve
kırılgan bir coğrafyada yer aldığı için bu
etkiler özellikle su varlıkları üzerinde kendini daha fazla
gösterecek. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Bir Kanal İstanbul su projesi
değil mi? Kanal İstanbul Projesi, rant projesi, su
kaynaklarını gasp projesi. Ve Paris İklim
Anlaşmasını bugün onaylayacağız, öyle söylendi. Bu
onaylandıktan sonra ne olacak biliyor musunuz? Siz bu izlediğiniz
madencilik politikalarına da Aynı şekilde devam ederiz.
diyemeyeceksiniz. Ormanların talanını sürdüremezsiniz artık
ve kültürel miras, arkeolojik sit alanlarını artık talan
edemezsiniz. Sulak alanların korunması için
politikalarınızı değiştirmek zorundasınız.
Bütün bunların yanında o Kanal İstanbul Projesinden
vazgeçtiğinizi açıklamak zorundasınız.
Evet, iklim krizi tüm dünyayı, içinde
bulunduğumuz coğrafyayı sosyal, politik ve ekonomik olarak
etkilemeyi sürdürecek, bunu artık herkes biliyor. Mevsimler kaydı,
kuraklık başladı, göller kuruyor çünkü doğa sermayenin
birikim hızına yetişemiyor ve kendini iyileştiremiyor, yenileyemiyor
ve ölüyor. İklim krizinin gerçek nedeni budur. İklim krizi bir
sonuçtur. Nedenini, sorumlusunu göz ardı edip sonucun etkilerini azaltmaya
dönük çabalar krizi yönetme politikasından başka bir şey
değildir. Neoliberal politikaların yani doğanın yağması,
kentlerin talanı ve sömürü politikalarının yaratığı
ekolojik kriz, bizim şu an içinde bulunduğumuz kriz. Paris
Anlaşması bu nedenle sadece tek başına kurtarıcı
bir anlaşma değildir.
İklim Sözleşmesinin
imzalandığı 1992 yılından bu yana duruma bir
bakalım; bir sürü vaat vardı, emisyonlar azaltılacaktı ama
ne oldu? Ülkelerin emisyonları arttı. 1990-2015 yılları
arasını kapsayan dönemde emisyonlar yüzde 60 arttı, birikimli
toplam emisyonlar 2 katına çıktı. Yani emisyonların
azaltılması bir yana 2 katına çıkması
uluslararası iklim rejiminin başarısızlığının
açık bir göstergesidir. Ve Paris İklim Anlaşması, küresel
karbon emisyonunun azaltılmasını kurallarla sınırlayan
bir anlaşma da değil; 1,5a kadar azaltılmasından
bahsediliyor ama hâlihazırda 1,8i zaten geçmiş durumda. Ülkelerin
emisyonları, 2015 tarihli Paris Anlaşmasından bu yana azaltma
taahhütlerine rağmen artmaya devam etti. Üstelik, pek çok ülke vaatlerine
rağmen fosil yakıtları sübvanse etmeye devam ediyor. Bakın,
Çin, her hafta bu ülkede, büyük bir kömür yakıtlı elektrik santrali
inşa ediliyor. Japonya, denizaşırı kömür santrallerinin en
büyük finansörlerinden biri ve Norveç, devasa boyutlarla yeni petrol ve gaz
sahaları açıyor.
Dünyadaki ormanlar talan ediliyor. 2014
yılında, ormansızlaştırmayı 2030 yılına
kadar sona erdirme sözü verdiler, talana devam ediyorlar. Bu vaatlerin
hiçbirini yerine getirmedi hiç kimse.
Evet, Paris İklim Anlaşması
aslında bir finans anlaşmasıdır ve sermayeyi bağlayan
bir anlaşma. Bunun devletler üzerinde sözde bir yaptırımı
yok, cezai yaptırımı yok. Gerçi, Türkiyenin, şu anki rejim
açısından, iktidar açısından bağlayıcı cezai
yaptırımları olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
karşısındaki tavrını bile bugün burada biz bizzat
yaşıyoruz. Sözleşmeyi ve mahkeme kararlarını
tanımayan, hukuksuzlukları devam eden bir iktidarla karşı
karşıyayız. Başta Sayın Selahattin Demirtaş
davası olmak üzere, Osman Kavala davası olmak üzere bizzat yargı
kararlarına aykırı davranan, bir gecede Cumhurbaşkanı
kararnamesiyle beğenmediği İstanbul Sözleşmesinden
çıktım. diyen bir iktidarla karşı
karşıyayız. O yüzden, bunların bütün sonuçlarını
ve bu sözleşmeyi uygulatmayı da biz bizzat bu ülkede yaşayan
halklarla beraber vereceğimiz mücadeleyle garanti altına
alacağımıza inanıyoruz.
Evet, Paris adlı iklim anlaşması
finansal bir anlaşma dedim. Bu yeni bir ekonomik düzen öngörmekte;
ekolojik varlıklar kaybolduğu için ve eski kaynaklar çok pahalı
olduğu için küresel sermaye kendisi için bir geçiş öngörüyor. Yani,
daha az maliyetli ve daha kârlı bir geçiş. Bunu nasıl yapacak?
Halklardan toplanılan vergilerle yapacak. Bunlardan oluşan kamu
bütçelerini sermaye için enerjide dönüşümü sağlayacak altyapı
yatırımlarının yapılması ve fosil şirketler
yerine bu kez yenilenebilir enerji şirketlerinin, elektrikli otomobil
şirketlerinin, düşük karbonlu bina yapan inşaat
şirketlerinin, jeomühendislik şirketlerinin desteklenmesi
öngörülüyor. Şimdi, doğanın kapitalist yağması ortam
değiştirerek sürüyor. Bu çözüm mü? Doğanın talanı
devam ediyor. Rüzgâr ve güneş enerji santralleri, güneş pilleri,
elektrikli otomobiller için madencilik, alan değiştiriyor.
Şimdi, burada özellikle kısaca özetlemeye
çalıştığım şey: Yeni sermaye planları,
projeleri, kapitalizmin sürdürülebilir hâle gelmesini sağlama
çabasının bir parçası olarak sermaye tarafından ve sermaye
devletleri tarafından getiriliyor. Ama tabii ki yaşamın
karşısında masa üstündeki bu plan sadece sermayenin
ihtiyacı doğrultusunda değil aynı zamanda halkların
direnişi doğrultusunda yapılan bir plan hâlindedir ve bunu
gerçekten doğa yararına uygulatacak tek güç de bizim. Amazonlardan
Kaz Dağlarına, Munzura, Validebağa kadar halkların ortak
direnişiyle mümkündür, biz buna inanıyoruz.
Şimdi, yeşil mutabakat deniyor bu
sözleşmeye göre yeşil düzen, yeşil dönüşüm hatta ve
hatta AKP Genel Başkanının eklediği yeşil
kalkınma devrimi; bu lafların tek amacı sermayenin kâr
oranlarını artırmak. Bakan Kurum açıklama yaptı yine
bu Paris Anlaşması üzerine ve dedi ki: Yeni bir kalkınma süreci
tüm dünyada başlayacaktır; yeşil kalkınma bunun
adı. Şimdi biz nerede bir kalkınma varsa şunu gördük; o
sizin şirketlerinizin kalkınması, halkların
yoksullaşması, emeğin sömürüsü ve doğanın talanı
demek. Kalkınma adı altında getirilen bütün yasalarla biz
burada, bu Meclis çatısı altında, bu yasaların hepsinin
sonucu olarak bunların yapıldığını gördük.
Şimdiden hatta, Paris Anlaşması bu Meclis Genel Kurulunda
onaylanmadan bile mevcut iktidar etrafında kümeleşen o şirketler
var ya, fosil yakıtlara dayalı büyüyen Cengiz, Limak gibi termik
santraller, nükleer, madencilik sektörünün tekelleri; küresel sistemde kredi
bulabilmek için madencilik sektörünün tekelleri yenilenebilir enerji sektörüne
bir anda hızla adım atmaya başladılar çünkü Avrupa
İmar ve Kalkınma Bankası tarafından Türkiyeye, yenilenebilir
enerji sektörüne 500 milyon dolar kredi verileceği haberleriyle
bunların CEOları harekete geçti.
Özetle, sermayeyle hesaplaşmadan, sermayenin
iktisadi ve siyasi gücü kırılmadan, sermayenin ve destekçisi
devletlerin sorumlu olduğu iklim krizi çözülemez. Benzer bir biçimde
işsizlik, yoksulluk, ayrımcılık gibi toplumsal
eşitsizlikler ve uluslararası iklim adaletsizlikleri de çözülemez;
biz bunu biliyoruz. O nedenle, burada, tabii ki bu anlaşma halkların
direnişinin, tekrar ediyorum, bir kazanımıdır aynı
zamanda ama sadece bu anlaşma bu krizleri çözmeye yetmeyecek ve burada
eğer bir krizden bahsediliyorsa, bir kriz varsa anında müdahale
gerekir. On yıl, yirmi yıl, 2030lara kadar sürecek bir müdahale
sürecinden bahsedilemez; aynı, bir kalp krizi geçiren kişiye Sen
otuz yıl bekle. denilemeyeceği gibi. Evet, sermayenin birikim
hızına karşı doğa kendini yenileyemiyor ve ölüyor;
yenileyemiyor, bu hıza karşı kendini yenileyemiyor. O nedenle,
burada yapılacak başlıca iş, iklim acil durumu ilan edilmek
zorunda ve doğanın kapitalist yağmasına acilen son
verilmeli. Emisyon artışları, ekolojik yağma, iklim krizi,
toplumsal eşitsizlikler ve adaletsizlikler, bunların hepsi birer
sonuçtur. Emisyonları azaltmaya çalışmak gerekir ama
arkasındaki nedenleri ortadan kaldırmadan sonuç olan emisyonlar azaltılamaz.
Sermayenin yararına değil, doğanın ve halkın
yararına demokratik bir dönüşüm esas alınmak zorundadır.
Bütün emisyonlardan sorumlu 86 şirket var ya, işte emisyon
sağlayamaz hâle getirilmeli ve iklim krizinin mali yükü de dünyadaki
halklara değil, bizzat bu şirketlere yüklenmek zorundadır. Bu
şirketlerden alınıp hak sahiplerine, halklara verilmek
zorundadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
OYA ERSOY (Devamla) Bizler, hem bu ülkenin dört
bir yanında hem de dünyanın dört bir yanında doğasına,
suyuna, toprağına sahip çıkan tüm halklarımızla
beraber doğanın, insanın, kurdun, kuşun hakkı için
mücadeleye devam edeceğiz diyorum.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın Sadir Durmaz.
Buyurun Sayın Durmaz. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA SADİR DURMAZ (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyayı etkisi ve
esareti altına alan iklim değişikliği ve iklim kriziyle
mücadele etmek için küresel ölçekte atılması planlanan
adımları kapsayan Paris İklim Anlaşması hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; insanoğlu var olduğu ilk günden itibaren sonsuz bir
üretim -tüketim döngüsü içerisinde bulunmuştur.
Varlığını idame ettirmek ve sürdürmek adına
gerçekleşen bu döngü, üretim ve tüketim süreçleri içerisinde çeşitli
atıkları, beraberinde çeşitli çevre sorunlarını da
ortaya çıkarmıştır. Özelde tabiat, genel anlamda çevre,
Allahın insanlara bir emaneti ve nimetidir ancak insan
fıtratındaki doyumsuzluk onu tabiattan istifade etmeye değil,
tabiata hükmetmeye götüren bir evreye ulaşmıştır ki bu
açıkça ilahi nizama zarar vermek demektir.
Çevre bize geçmişimizden kalan bir miras
değil, geleceğe sağlıklı bir şekilde
bırakmamız gereken bir emanettir. Bizler, tabiatıyla
konuşan, şarkılarında, türkülerinde, şiirinde, hikâyesinde
doğasıyla dertleşen bir medeniyetin mensuplarıyız.
Yeryüzünde gençlerini fidana benzeten, soyunu ağaçla, büyüklüğü
dağla, iltifatı gökyüzüyle tarif eden başka bir millete
rastlayamazsınız. Bu sebepledir ki kadim Türk kültürü kendini
doğanın efendisi gibi gören Batı anlayışından
farklı olarak insan-doğa ilişkisini önemsemiş, insanı
doğanın bir parçası olarak görmüştür. İklim
değişiyor, mevsimler değişiyor bozkırın
tezenesi Neşet Ertaşın Leylası için söylediği
Yazımı kışa çevirdin. sözü günden güne
insanlığın ortak ağıdına dönüşüyor. Bu
nedenle artık kaybedecek zamanımız yok.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özellikle Sanayi Devrimiyle birlikte insanlık çevreye
hükmetme gibi bir hırsın esareti altına düşmüştür.
Doğada var olan dengenin bir parçası olmak yerine ona hükmetmeye
çalışan insanoğlu maalesef dengeyi bozmuştur. Bozulan denge
küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine sebep olarak
ekosistemi bozmakta, bir fasit daire oluşturarak çevrede
onarılması mümkün olmayan hasarlara yol açmaktadır. 1988
yılında Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler
Çevre Programı tarafından kurulan, iklim
değişikliğiyle ilgili en kapsamlı bilimsel
çalışmaları yapan Hükûmetlerarası İklim
Değişikliği Paneli 6ncı Değerlendirme Raporuyla bu
durum ve beraberinde getireceği yıkıcı etkiler gün yüzüne
çıkarılmıştır. Rapora göre, küresel sıcaklık
artışı sanayi öncesi döneme kıyasla 1,1 santigrat derece
artmış, bu durum dünyamızın dengesini bozmuştur. Bu
durumu insan vücuduna da benzetebilirsiniz, nasıl ki ateşimiz
çıkınca tüm organlarımızın işlevselliğinde
bir değişim, bir farklılaşma görüyorsak burada da aynı
durum söz konusudur. Hiç şüphesiz, tabiatın dengesi bozulduğunda
doğa bize felaketlerle karşılık vermektedir. Yakın
zamanda dünyada ve ülkemizde yaşanan doğal afetlere bu açıdan
bakmak daha doğru olacaktır. Dünya Meteoroloji Örgütü
değerlendirmelerine göre iklim kaynaklı afetlerin sayısı
son elli yılda 5e katlanmış durumdadır. Afetler nedeniyle
her gün 115 insan hayatını kaybederken binlercesi de yoklukla
mücadeleye maruz kalıyor. Tabii, bunun bir de ekonomik boyutu var, afetlerin
dünya ekonomisine maliyeti 3,6 trilyon doları aşmış
durumda. Dolayısıyla, iklim değişikliğiyle mücadele ve
uyum artık bir tercihten ziyade, zorunluluk hâlini
almıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemiz, iklim değişikliğinden en çok etkilenmesi
beklenen Akdeniz havzasında yer almaktadır. Ne yazık ki son
zamanlarda sayıları ve etkileri artan felaketler de bunun
emareleridir. 2019 yılında yaşadığımız Düzce
sel felaketinde ve 2020 yılındaki Giresun sel felaketlerinde büyük
kayıplar yaşadık. İçinde bulunduğumuz bu yıl da
birçok yıkıcı afetle karşı karşıya
kaldık. Mayıs ayında Marmara Denizi'nde baş gösteren
müsilaj sorunu sadece bir ekolojik yıkımla kalmadı, aynı
zamanda balıkçılığı, turizmi, deniz
ulaşımını ve sosyal hareketliliği de sekteye uğrattı.
Yine, Doğu Karadeniz'deki aşırı yağışlara
bağlı seller sonucu birçok canımızı kaybettik.
Acımız dinmeden Akdeniz ve Ege'de art arda gerçekleşen
tarihimizin en büyük orman yangınlarıyla
karşılaştık. Yangınları tam söndüremeden ne
yazık ki bu sefer de Kastamonu ve Sinop'ta bölgeyi âdeta yıkıp
geçen sel felaketlerine tanık olduk. Karadeniz Bölgesi'nin yoğun
yağışlara teslim olduğu bu dönemde ne var ki İç ve
Doğu Anadolu Bölgeleri suya hasret kaldı, yaşanan kuraklık
tarımı vurdu. Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda
Örgütü değerlendirmelerine göre iklim kaynaklı kuraklık, dolu,
sel gibi afetler nedeniyle dünya genelinde gıda fiyatlarında ciddi
bir yükseliş söz konusu olup bu durum ülkemizde de etkilerini göstermiştir.
Sera faaliyetlerinin yoğun olduğu Akdeniz Bölgesi'nde yaşanan
hortum benzeri fırtınalar sadece seraları yıkmakla
kalmıyor, aynı zamanda gıda tedarik zincirlerini ve
dolayısıyla gıda fiyatlarını da doğrudan
etkiliyor. Tüm bu mülahazalarla diyoruz ki: İklim
değişikliği sadece bir çevresel hadise değil; gıda
arzını, güvenli su arzını, kentsel altyapı
gelişimi gibi hemen hemen tüm sektörleri ve tedarik zincirlerini etkileyen
topyekûn bir kalkınma meselesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; saydığımız tüm bu sorunlar küresel
sıcaklığın 1,1 santigrat derece artmasıyla
gerçekleşmiştir. Ancak bilimsel verilerin de gösterdiği üzere,
sıcaklık artışları sürmekte ve bu durum çok daha büyük
felaketlerin kapıda beklediğini göstermektedir. Şahit
olduğumuz bu hadiseler karşısında doğanın yeni
bir denge kurduğunu ve değişimlere bir şekilde uyum
sağladığını görüyoruz. Yeni ekosistemler, yeni ve daha
dirençli türlerin gelişmesiyle değişime ayak uyduran bir dünya
söz konusu. Peki, biz insanlar bunu yapabilecek, başarabilecek miyiz?
İşte, bu soru ve kaygının sonucu olarak 2015
yılında tüm insanlığı bir araya getiren ve Paris
İklim Anlaşmasını doğuran düşünce ortaya
çıkmıştır. 21inci İklim Değişikliği
Taraflar Toplantısının bir ürünü olan anlaşmanın
temel hedefi, yüzyılın ortasına kadar küresel sıcaklık
artışını 1,5 santigrat dereceyle sınırlı
tutmaktır. Ancak geldiğimiz noktada gerek Hükûmetlerarası
İklim Değişikliği Raporları gerekse de geçtiğimiz
ay yayınlanan Birleşmiş Milletler Sentez Raporlarında
şu ana kadar verilen taahhütlerle bu hedefe ulaşmanın pek de
mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, daha etkin ve
katı önlemlerin hayat bulması, temel bir ilke olan Kirleten öder.
prensibi gereğince de daha çok kirletenin, kirletmeye neden olanın bu
kirliliği gidermesini beklemek en doğal hakkımızdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, tarihî ve
kültürel müktesebatı ve kadim devlet geleneğinin gereği olarak
küresel anlamdaki her sorunun çözümüne samimiyetle destek vermiş,
katkı sunmuştur. Burada özellikle ifade etmek isterim ki Türkiye asla
Batı gibi sömürerek, kirleterek büyümemiştir. Bugün, dünyayı
kirleten ülkelerin oranlarına göz attığımızda Çin
yüzde 25, Amerika Birleşik Devletleri yüzde 15, Avrupa Birliği
ülkeleri yüzde 13, Türkiye ise binde 9 oranında dünyayı
kirletmektedir. Bu rakamlara göre dünyayı en az kirleten ülkeler
arasındayız ancak buna rağmen ulusal ve uluslararası
ölçekte bütün projelere, programlara ve anlaşmalara katılan veya
taraf olan bir Türkiye söz konusudur.
Paris İklim Anlaşması, içerisinde
barındırdığı çelişkilere ve tarafgir tutumlara
rağmen büyük önem arz etmektedir. Türkiye olarak 2016 yılında
imzaya açılan Paris İklim Anlaşmasına ilk imzayı atan
ülkelerden biri olduk. Kasım 2016da ihtiyaç duyulan çoğunluğun
sağlanmasıyla Paris Anlaşması yürürlüğe girmiş
ancak fiilî olarak yürürlüğe girmesi Kasım 2020de
gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, ülkemizin Paris
Anlaşmasının yürürlüğe girişi sonrası
düzenlenecek ilk taraflar konferansı öncesi anlaşmanın tarafı
olma adımını Milliyetçi Hareket Partisi olarak yerinde
bulduğumuzu belirtmek istiyorum. Bu anlamda, bu adımla Türkiye iklim
değişikliğiyle mücadelesine olan
bağlılığını bir kez daha gösterirken bu ay
sonunda Glasgowda düzenlenecek 26ncı İklim
Değişikliği Taraflar Toplantısında da daha güçlü bir
şekilde temsil edilebilecektir. Atılan bu adımla birlikte fiilî
olarak uygulamaya geçen Paris İklim Anlaşması kapsamında
çalışmaların yapılacağı oturumlarda gözlemci
statüden söz sahibi olma konumuna geçmiş olacaktır. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu noktadaki temel beklentimiz, ülkemizin finans ve
teknoloji desteklerine erişebilmek bakımından kendisiyle benzer
konumdaki ülkelerle aynı listede yer alması, böylelikle Yeşil
İklim Fonuna rahat bir şekilde erişebilmesidir. Avrupayla
başlayan ve dünyada giderek yaygınlaşan yeşil düzen uygulamalarının
ve iklim değişikliği politikalarının ülkeler
arası ilişkilerde önemli bir etken olarak dikkate alınacak
olması son derece anlamlıdır. Bu itibarla, ülkemizin böyle bir
sürecin dışında kalması elbette kabul edilemez bir
durumdur. Gelecek seçimleri değil, gelecek nesilleri düşünen
Milliyetçi Hareket Partisi, anlaşmanın Meclisimiz tarafından
onaylanmasını desteklemektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bizler bugün burada sadece Paris İklim
Anlaşmasına taraf olmanın değil, aynı zamanda bugünden
sonra ülkemizin izleyeceği yol haritasının da temelini
atmış oluyoruz. Son yıllarda özellikle kaynak verimliliği
kapsamında yürütülen temiz üretim, sıfır atık ve çevre
etiketi gibi uygulamalar ülkemizde büyük bir potansiyelin
varlığına işaret etmektedir. Keza, savunma sanayisinde
sağlanan gelişmelerle yenilenebilir enerji yatırımları
bizlere bu noktada umut ışığı olmaktadır. 2023
yılında yollarda görmeyi umut ettiğimiz yerli elektrikli
aracımız TOGG da ayrı bir işarettir. Sıfır
atık projesi yine bu ümidimizi tazeleyen ve güçlendiren gelişmeler
arasındadır. Ancak biliyoruz ki bunların birer yasal
dayanağı ve uygulama takvimine ihtiyacı var. Güçlü ve
kapsayıcı bir iklim kanununu, daha güçlü bir Ulusal Katkı
Beyanı, yeni bir iklim stratejisi ve eylem planının da toplumun
her katmanını içine alacak şekilde geliştirilmesi elzem
görülmektedir. Bu kapsamda Küresel İklim Değişikliği
Araştırma Komisyonu Sonuç Raporunun bu çalışmalara
ışık tutacağını umuyoruz. Bu itibarla bugüne
kadar iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum kapsamında
yürütülen çalışmalarda emek sarf eden kurumlarımıza, ulusal
ve uluslararası platformlarda yürütülen müzakerelerde ülkemizi temsil eden
heyetlere teşekkür ediyor, hazırlanan bu teklifin de söz konusu amaca
hizmet edeceğini umuyor ve düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmamın sonunda bir hususu daha dikkatinize
sunmak istiyorum: Geçtiğimiz hafta Amerika Birleşik Devletleri
Temsilciler Meclisi, Ülkü Ocaklarının bir terör örgütü olup olmadığının
araştırılmasını da öngören 2022 Ulusal Savunma Yetki
Yasasını kabul etti. Önerge sahibi Temsilciler Meclisi üyesinin FETÖ
terör örgütüyle ilişkisine hiç girmeden, Amerika Birleşik
Devletlerinin, PKK terör örgütü başta olmak üzere terör örgütlerine desteğinden
bahsetmeden üzerine konuştuğumuz çevreyle bağlantılı
olarak kısaca şunu söylemek istiyorum: Ülkü Ocakları çevrecilik
milliyetçiliktir anlayışıyla ülkemizde sayısız çevre
koruma faaliyeti yürüten, milyonlarca fidanı toprakla buluşturan,
ciğerlerimizi yakan orman yangınlarında gönüllüler ordusu kurup
Hazreti İbrahimin ateşini ağzıyla su taşıyan
karınca misali Hakkın tarafını tutan, ecdat yadigârı
bu toprakların her bir varlığını kutsal sayıp
vatan sevgisinin içine memleketin her değerini sığdıran
imanla çarpan yüreklerin buluşma noktasıdır.
Dolayısıyla orman yakan teröristlerin küresel yol
arkadaşları tarafından hedef alınması bizce
yadırganacak bir durum değildir ama bilinmelidir ki Ülkü
Ocakları Çanakkalede geri dönmeyi düşünmeyen ve her biri şehit
olan 57nci Alayın torunlarıdır, bugünkü temsilcileridir. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Sayın Genel
Başkanımızın dün Meclis grubunda üstüne basa basa ifade
buyurdukları gibi Ülkü Ocaklarında yetişmekten iftihar ederiz.
Hayatımız boyunca kalbimizin ve fikrimizin bir köşesinde
Milliyetçi Hareket Partisini diğer köşesinde Ülkü
Ocaklarını bir sancak gibi taşırız, bundan da
şeref ve bahtiyarlık duyarız. Dünyaya bir kez daha gelsek bin
defa Ülkü Ocaklarına gideriz, yine ülkücü hareketin bir ferdi oluruz.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi tamamlarken
yeni yasama döneminin vatanımız ve milletimiz için hayırlara
vesile olmasını diliyor, Gazi Meclisimizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, pek kısa bir söz talebim var.
BAŞKAN Buyurun, yerinizden söz vereyim.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
23.-
Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Genel Kuruldaki simultane çeviri sistemine ilişkin
açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün burada bu yeni sisteme dair bir eleştirimi
ifade etmiştim, yeni sistemde simultane çeviri olanağı
getirilmişti ve 4 dilde Arapça, Rusça, Fransızca ve İngilizce
çeviri hizmeti gelmişti. Biz de Neden Kürtçe yok bu seçenekler
arasında? diye sormuş ve eleştirmiştik. Bugün baktık
ki bu buton tamamen kaldırılmış, sistemden
çıkarılmış yani Kürtçeye yer vermemek için diğer dünya
dilleri de silinmiş. Hakikaten bunu izah etmek bizim açımızdan
kolay ama anlaşılır değil. Yani neticede burada belki
konuşmaları İngilizce dinlemek isteyen de olabilir, gelen
misafirlerimiz de olabilir, Kürtçe de dinlemek istiyor olabiliriz. Sırf
Kürtçeyi yapmamak için diğer dillerin kaldırılmasını
çok manidar buluyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı).
BAŞKAN Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bir de
hakikaten bunun açıklamasını merak ediyoruz. Kürtçe
yasaklı dil. derken her seferinde karşımıza bir ret
çıkıyor. İşte, hâlâ Meclis tutanaklarında X olarak
geçiyor, kürsüde konuştuğumuzda anlaşılmayan dilden Xe
terfi ettik. Şimdi de burada Türkiyede konuşulan, milyonlarca
insanın, yurttaşımızın konuştuğu dil niye
yok? dedik, bu sefer kaldırıldı. Yani varsa bunun bir
açıklamasını hakikaten öğrenmek isteriz.
VI.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.-
Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Süreyya Sadi Bilgiçin, kendisinin, Genel Kurul çalışmaları
başlamadan önce simültane çeviri sisteminin kaldırılması
konusunda görevlileri uyardığına, tutumunun Kürtçeyle bir
alakası olmadığına, gerekli olduğunda simültane
tercümanların Türkçeye çeviri yapacaklarına ilişkin
konuşması
BAŞKAN Var, var. Ben yanlış
bilmiyorsam o açıklamayı size yapmıştım ama bir de
burada, Genel Kurulda yapayım.
Değerli milletvekilleri, yeni sistem kurulurken
simultane konuşmalarla ilgili olarak bir dil seçeneği oraya
konulmuş. Fakat tabii, bu sistemi kuran arkadaşları Genel Kurul
çalışmaları başlamadan önce de ben
uyarmıştım, yaptıklarının doğru
olmadığı ve bunu kaldırmaları gereği
Bu sistem
tersine işler yani kürsüye gelir bir konuşmacı -diyelim ki bir
misafir konuşmacı- başka bir dilde, lisanda
konuştuğunda milletvekillerine dağıtılacak
kulaklıklarla oradaki konuşmayı anlayabilmeleri için bir
simultane olarak onun tercüme edilmesi babında ki simultane olarak
edilecek tercüme de Türkçedir. Milletvekillerimizin tamamı da zaten Türkçe
bildikleri için de öyle bir sisteme ihtiyaç olmadığı için de onu
kaldırtan da benim yani bilginiz olsun. Ama tabii ki bunun ne Kürtçeyle ya
da ne başka dillerle bir alakasının olmadığı,
Türkiyede demokratikleşme çerçevesinde Kürtçeye bakışın
son on dokuz yirmi sene içerisinde nasıl evrildiğini hepimiz net
olarak, bütün millet olarak biliyoruz. Yani tutumumun ve bir
yanlışı düzeltiyor olmamın, vurgulamak istediğiniz
gibi ya da ilişkilendirmek istediğiniz gibi, ne sizin söyleminizle ne
de Kürtçeyle bir alakası yoktur.
Genel Kurulun bilgilerine sunarım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bir
şey sorayım.
BAŞKAN Tabii ki.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Türkiye
dış ilişkileri yani Dışişleri, Kuzey Irak Federal
Kürdistan bölgesiyle de görüşüyor sürekli, oradan bir konuk geldi ve
Kürtçe konuştu. Nasıl olacak simültane çeviri?
BAŞKAN Efendim, konuştu, bunun bütün
milletvekillerimize tercümesi simültane olarak yapılır ama siz de
yerinizden onu Türkçe olarak dinlersiniz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Hayır, onunki de çevrilemez.
BAŞKAN Çevrilir, çevrilir. Efendim,
simültane
Bakın, siz bir cihazı oraya
taktığınızda ya da
bağırdığınızda otomatik olarak bir çeviri
olmuyor. Arkada, şu görmüş olduğunuz camların
arkasında simültane tercüman arkadaşlarımız olurlar. Bir
konuşma olduğunda ve bir tercümenin yapılması
gerektiğinde simültane olarak onu Türkçeye çevirirler ve tüm
milletvekillerimizle, Genel Kurulla, yüce Meclisle paylaşırlar.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Teşekkürler Başkan.
BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum size.
IX.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un
Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/3853) ile Çevre Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 279)
(Devam)
BAŞKAN - Evet, kaldığımız
yerden gruplar arasındaki konuşmalara devam ediyoruz.
Şimdi sıra Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun konuşmacılarında.
İlk söz Sayın Ali Öztunçun,
Kahramanmaraş Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztunç. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş)
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli Başkanım, son
söyleyeceğimi ilk söyleyeyim. Paris İklim Sözleşmesinin
onaylanmasına Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak kabul oyu
vereceğiz. Zaten yıllardır Paris İklim Sözleşmesinin
onaylanması gerektiğini söyleyen bir milletvekili grubuyuz, bir
partiyiz, siyasi partiyiz. Biz, yıllardır bunu söylüyorduk ama
iktidar duymuyordu, şimdi olumlu bir gelişme oldu, geldi, hep
birlikte oylayacağız ve bildiğim kadarıyla tüm gruplar, tüm
siyasi partiler de buna kabul oyu kullanacaklar, belki de Türkiye Büyük Millet
Meclisinden oy birliğiyle çıkacak olan ilk büyük anlaşma da bu
olacak.
Değerli arkadaşlar, Türkiyede çok ciddi
çevre sorunları var mı? Evet, var. Ciddi bir iklim krizi var dünyada,
Türkiyede de yaşanıyor bu. Maalesef son yıllarda, özellikle bu
son yıl, seller, yangınlar
Kastamonuda, Bartında, Sinopta
selden çok sayıda yurttaşımız yaşamını
yitirdi, mağdur oldu. Orman yangınlarında binlerce hektar alan
ormanlarımız yandı, bitti, kül oldu;
yurttaşlarımız yaşamını yitirdiler. Maalesef
iklim krizi tüm dünyayı sarmış durumda, aynı şekilde,
Akdeniz çanağında olan Türkiyeyi de bu anlamda
sıkıntıya sokmuş durumda.
Ufacık derelerin üzerine bütün bunlara
rağmen HESlere izin vermeye devam eden bir siyasi anlayış
maalesef bugün Türkiyeyi yönetiyor. Orman yangınlarıyla mücadelede
maalesef ciddi bir çaba gösterilmedi. Orman yangınları ilk
çıktığında memlekette yangın söndürme uçağı
dahi yoktu, kiralık uçaklar vardı birkaç tane, biri bozuktu, sonradan
kamuoyunun tepkileri üzerine ve yangınların büyümesi üzerine mecburen
kiralandı.
Türkiye delik deşik ediliyor. Türkiyenin dört
bir yanına maden arama ruhsatları maalesef verilmeye devam ediliyor.
Yani Bu şartlarda Paris İklim Sözleşmesini imzalasak ne
imzalamasak ne; onaylasak ne olacak, onaylamasak ne olacak? diye insan
sorguluyor.
Bakın, 2016dan bu yana dilimizde tüy bitti,
diyoruz ki: Paris İklim Sözleşmesini, Paris İklim
Anlaşmasını onaylasın Türkiye Büyük Millet Meclisi. Her
fırsatta siyasi partiler, sivil toplum örgütleri olarak beş
yıldır dilimizde tüy bitti Getirin bu anlaşmayı. diyoruz,
Hükûmetten tık yoktu, gelmiyordu. Dün Çevre ve Dışişleri
Komisyonlarında görüşüldü. Çevre Komisyonu Başkanı, çok
değerli AK PARTİ Milletvekili Her şeyin bir zamanı var,
zamanını bekliyoruz. dedi. Eyvallah. Peki, ne oldu da zamanı
şimdi geldi bunun? Ne oldu? Niye bugün bu işin zamanı, Paris
Sözleşmesinin zamanı? Ben söyleyeyim mi? Sayın
Cumhurbaşkanı Amerikaya gitti, Amerikada İklim Fonu kendisine
anlatıldı; 3 milyar dolarlık İklim Fonunun olduğunu
duydu, Paris Sözleşmesi Genel Kurula geldi onaylanmak için. Yani
doların yeşilini duyunca ağacın yeşilini
hatırladı Sayın Erdoğan, maalesef gerçek bu. Bu kapsamda
buraya geldi ve burada bugün görüşeceğiz, kabul edeceğiz.
İklim krizi var, evet ama Türkiyede bir yandan
vahşi madenciliğe izin veren bir Hükûmet de var. Az önce
söylediğim gibi, Türkiyenin dört bir yanında maden ruhsatları
veriliyor. İklim krizi var, kömürlü termik santrallere izin veren bir
Hükûmet var. Hemen sayalım: Soma Termik Santralinin 6 ünitesinden 4ü,
Kangal Termik Santrali, Seyitömer, Tunçbilek ve benim seçim bölgem
Afşin-Elbistan Termik Santrali. Filtre yok, filtre; Paris İklim
Anlaşmasını onaylasak ne, onaylamasak ne? Afşin-Elbistan
Termik Santrali filtresiz çalışmaya devam ediyor. Kâğıt
üzerinde kalacak; onayladık, paralar gelecek. E, peki cevap, devamı?
Devamında hiçbir şey yok. Afşin-Elbistan Termik Santrali
filtresiz çalışmaya devam edecek, kömürlü santraller
çalışmaya devam edecek, siyanürle altın ayrıştırma
işlemi devam edecek. Değerli arkadaşlar, betonlaşma devam
edecek, betonlaşma.
İstanbulda İETT otobüslerinin
bulunduğu Ataşehirdeki bölge, halin olduğu bölge için AK
PARTİ Genel Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan miting
meydanlarında Burası millet bahçesi olacak, asla burada beton
olmayacak, 300 dönüm. dedi. Daha geçtiğimiz hafta ticari alan olarak izin
verdi. Biz Paris İklim Sözleşmesini onaylayacağız ama bir
yandan da betona devam, siyanürlü altın ayrıştırmaya devam,
termik santrallerin çalışmasına devam. Bunlar devam edecek, ne
anlamı kalacak; bu iklim anlaşmasını onaylasak ne,
onaylamasak ne?
Şunu anlatmaya çalışıyorum:
Eğer bir işi yapıyorsak devamını da getirelim yani biz
bu anlaşmayı onayladıktan sonra Hükûmet desin ki: Ben kömürlü
termik santralleri kapatıyorum, hele hele filtresiz çalışan
kömürlü termik santralleri kapatıyorum. Daha önce, toplumun
itirazına, toplumun ses çıkarması üzerine,
vatandaşların, yurttaşların, sivil toplum örgütlerinin
muhalefeti üzerine Afşin-Elbistan Termik Santrali gibi termik santralleri
Sayın Cumhurbaşkanı Kapatıyorum. Halk mı, rant
mı? Halk. dedi. Eyvallah dedik, teşekkür ettik; ben geldim, bu
kürsüde Sayın Erdoğana teşekkür ettim bir Elbistanlı
olarak. Aradan altı ay geçti, tekrar izin verdi, geçici izin belgesi
verdi. Afşin-Elbistan Termik Santrali insanların başına kül
saçmaya, zehir saçmaya devam ediyor. Paris Sözleşmesini
onaylayacağız. İnsanlar zehirleniyor orada, ormanlar
yanıyor, ufacık derelere HESler yapılmaya devam ediliyor.
İklim kriziyle mücadele edeceğiz. Peki, iklim kriziyle mücadele
edelim ama samimiyetle mücadele etmemiz gerekiyor, bunların
yapılması gerekiyor.
Şimdi, Çevre ve Şehircilik Bakan
Yardımcısı Sayın Mehmet Emin Birpınar
Hocamızın dün Komisyonda bize verdiği kitapçık bu.
Kitapçıkta gayet güzel bir şekilde iklim değişikliğinin
Türkiye'ye etkileri anlatılmış, eyvallah, doğru; biz
başından beri zaten bunu söylüyoruz. Diyor ki bakın: İklim
değişikliklerinin Türkiyeye etkileri, yerleşim yerlerini de
etkileyen orman yangınları, Ağustos
Aynı şekilde, Komisyonda Sayın Bakan
Yardımcısı dedi ki: Dünyadaki hiçbir banka -Çin bankaları
dâhil- 1 kuruş kredi vermiyor. Kime? Termik santral teknolojisine. 20 tane
termik santral için ruhsat veriliyor şu anda. Yani hem 20 tane santral
için ruhsat vereceksin yeni termik santral açılsın diye hem de
getirip Paris İklim Anlaşmasını burada
onaylayacaksın; bu, samimiyetsiz. Niye? 3 milyar dolar para gelecek,
hazinede para kalmadı; hazinede para kalmadığı için de Biz
nasıl yaparız, nasıl ederiz bu parayı alırız?
Dert bu, gerçek bu; belki üzüleceksiniz, belki
kırılacaksınız ama bu gerçeği söylemek gerekiyor.
Peki, bu para geldiği zaman ne olacak? 3 milyar
dolar, az para da değil. Varsayalım, ülkemize geldi; siz doğru
bir hamle yaptınız, beklediniz zamanını, tamam diyelim,
para geldi. Biz bu parayı İklim Fonuna mı
ayıracağız, inşaatlara mı? Nereye gidecek bu para?
Mesela Beşiktaş saldırısından sonra şehitlerimiz
için toplanan para ne oldu? Onun gibi mi olacak? Mesela 15 Temmuz şehit
yakınları ve gazileri için toplanan para ne oldu? Onun gibi mi
olacak? Ya, 128 milyar doları buharlaştırdınız,
gelecek 3 milyar doları ooo
Ne yaparsınız acaba? (CHP
sıralarından alkışlar) O yüzden biz bu sürecin takipçisi
olacağız ve bu süreci takip ederken de değerli
milletvekillerimiz, değerli iktidara sesleniyorum: Bu gelen paraların
gerçekten de iklim kriziyle mücadeleye ayrılması gerektiğini
istiyoruz ve bu konuda sizleri takip etmeye devam edeceğiz. Çünkü gelecek
nesillere daha yaşanabilir bir ülke bırakmamız gerekiyor,
gelecek nesillere daha yeşil bir ülke bırakmamız gerekiyor.
Samimiyetle söylüyorum: Türkiyenin neresine giderseniz gidin, uçağa
bindiğiniz zaman değerli milletvekilleri, yaz aylarında bir yere
giderken uçaktan aşağıya baktığınızda, bulut
olmadığı zaman görüyorsunuz, her taraf delik deşik hâle
getirilmiş, her yerde maden araması var; yazıktır,
günahtır, memleket delik deşik edilmiş.
Siyanürle altın ayrıştırma
işi: Su kaynaklarında sıkıntı var. diyoruz. Eskiden
Anadoluda 150 metreden, 100 metreden su çıkardı, şimdi 250
metreden su çıkıyor değerli arkadaşlar. Niye? Su
kaynakları kuruduğu için. İklim krizinin etkisi var mı?
Var. Ama başka şeylerin de etkisi var. Siyanürle altın
ayrıştırmanın mesela bölgesinde etkisi var,
yaşanıyor.
Yağmur: Yağmur yağdığı
zaman hiçbir kulun, hiçbirimizin yağmurun şiddetini,
miktarını engellemeye gücü yetmez, hiçbir kul buna güç
yetiştiremez ama sel olmasını ya da insanların ölmesini
engelleyebiliriz doğru politikalarla. Ayancıkta Orman Müdürlüğü
-Orman Bakanının atadığı müdür ki bu arada Sayın
Orman Bakanı burada yok ama Türkiyenin gelmiş geçmiş en kötü,
en yeteneksiz, en beceriksiz Bakanıdır kendisi, bunu da söylemeden
geçemeyeceğim- tomrukları almış, derenin içerisine
koymuş; binlerce, on binlerce tomruk. Yağmur yağdı, sel
oldu
BAŞKAN Sayın Öztunç, kimseye
beceriksiz falan demeyin kürsüden.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) Niye?
BAŞKAN Az önce de aynı şeyi
konuştuk yani lütfen.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Becerikli mi?
BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın ama yani.
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Becerikli mi
Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) Peki, Sayın
Başkanım, ben sizi kırmayayım, sizi severim biliyorsunuz.
BAŞKAN Ben de sizi severim, o yüzden söyledim
zaten.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) Ben sizi
kırmayayım ama şunu da söyleyeyim: Bizim memleketimizde
beceriksize beceriksiz denir.
Saygılarımla. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Maraşın lisanını
da öğrenmiş olduk böylece.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş)
Kahramanmaraş Sayın Başkanım.
BAŞKAN Kahramanmaraş, evet.
MEHMET CİHAT SEZAL (Kahramanmaraş) Biz
kabul etmiyoruz! Maraşlı biri olarak kabul etmiyoruz efendim.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Akbaşoğlu.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
24.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun, Kahramanmaraş Milletvekili Ali Öztunçun 279 sıra sayılı Kanun Teklifinin tümü
üzerindeki konuşması sırasında kullandığı
bazı ifadelere ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım, kayıtlara geçmesi
açısından ifade ediyorum, siz de gerekli ikazı
yaptınız. Biraz evvel zatıaliniz bu birleşimi açarken Herkesin
İç Tüzük kuralları çerçevesinde temiz bir dil kullanması
gerekir. diye hep beraber, hepimize bir çağrıda bulunmuştunuz.
Ancak
BAŞKAN Ben de onu tekrarladım zaten, bir
şey yapmadım.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Evet, aynı şekilde, haklısınız.
Dolayısıyla biz bu nitelendirmeyi reddediyoruz, sizle beraber
aynı kanaatte olduğumuzu ifade ediyoruz.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) İç Tüzükle beraber aynı kanaatteyiz, bir.
İkincisi, 128 milyar dolarla ilgili zaten
Sayın İlhan Kesici O soruyu soranlarla ilgili ben cevap verirsem
boşa düşürmüş olurum. demişti, cevabı vermişti,
kamuoyu bunları biliyor. Onlar geçti, 128 milyar dolar Merkez
Bankasının kasasında, bunu ifade ediyorum.
BAŞKAN Devam edecek misiniz? Devam
edecekseniz, stenograflar yoruldular, yerinizden açayım mikrofonu da
stenograf arkadaşlar yorulmasın.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Hayır, hayır, son olarak şunu
Kayıtlara geçmesi açısından, gerekli cevapları -grubumuz
adına konuşacak arkadaşımız ama- sıcağı
sıcağına
Bazı ithamlarda bulunuldu ve şöyle söylendi
Şehitler için toplanan paralarla ilgili de Türkiyede para hangi amaçla
toplandıysa oraya hasredilmiş, hasredilmektedir. Bu konuyla ilgili de
çevreyle ilgili toplanan paralar çevreye harcanacaktır, bu konuyu
BAŞKAN Teşekkür ederim.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Toplanmıyor,
geliyor, fon geliyor Başkanım. Toplanmıyor para, yurt
dışından fon gelecek Başkanım, toplanmayacak.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Toplananları söyledim, şehitlerle ilgili
toplananlar şehitler için kullanıldı, çevreyle ilgili de gelen
fon çevreye harcanacak.
ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) Şimdi
düzelttiniz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
biliyorsunuz yani bugün konuştuğumuz şey Paris İklim
Anlaşması çerçevesinde küresel ısınma ve onun dünyaya
verdiği zararlar yani bu Meclisteki ısınma da inanın
Başkanlık Divanına zarar veriyor
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Biz bu konuda devrimci bir yaklaşım içerisinde,
Allahın izniyle, yeşilin her alanda yaygınlaşmasıyla
ilgili, 21 milyon hektarı 23 milyon hektara çıkarmış bir
partiyiz. Avrupada en fazla yeşil alan ihdas eden AK PARTİdir. Bunu
da kendilerinin takdirine bırakıyorum. (CHP sıralarından
gürültüler)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Kayıtlara geçmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kısa söz talebim var.
BAŞKAN 60a göre, bir dakika.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir dakika efendim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Özgür Özel.
25.-
Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Çankırı
Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlunun yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Tutanakta kalsın diye söyleyelim ki bugün Recep
Tayyip Erdoğanın 128 milyarı soruyordunuz, 121 milyar döviz
rezervimiz var. demesi algı operasyonudur.
128 milyar dediğimiz para, iki tarih
arasında, faizi suni düşürürken dolar
fırladığında, doları tutmak için satılan ve
şu anda yerinde, elimizde olmayan bir rezervdir. Bahsedilen 120 milyar ise
brüt rezervdir; yükümlülükler düşüldükten sonra, net rezerv eksi 51 milyar
dolardır.
128 milyar dolar dedemizin, ninemizin,
anamızın, babamızın alın terinden birikmiş rezerv
çarçur edilmiştir; ortada yoktur.
Teşekkür ediyorum.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan
BAŞKAN Yani şimdi buna da Sayın
Akbaşoğlu cevap verecek, Bu politika tercihidir. diyecek.
Buyurun Sayın Akbaşoğlu
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sonuç itibarıyla şunu söyleyeyim: Daha önce
hangi parametrelere göre 128 milyar dolar var idiyse
(CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Yerinizden söz vereyim,
duyamıyorum ki.
Açayım mikrofonunuzu Sayın
Akbaşoğlu.
Buyurun Sayın Akbaşoğlu
26.-
Çankırı Milletvekili Muhammet Emin
Akbaşoğlunun, Manisa Milletvekili Özgür Özelin
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Çok teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.
Daha önce hangi parametrelere göre 128 milyar
dolarla ilgili iddiada bulunuluyor ise aynı parametrelere göre şu anda
122 milyar doların var olduğu ortadadır ve bu konuda hakikaten,
İlhan Kesici Beye ben buradan teşekkür ediyorum Canlı
yayında bu konuyla ilgili ben soru sorarsam, hakikaten,
arkadaşları açığa düşürmüş olurum. demişti,
en güzel cevabı vermişti.
BAŞKAN Ama Sayın Akbaşoğlu,
Sayın Kesici şu an Genel Kurulda değil.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Bunun daha fazla üzerinde durulması kendi
aleyhlerine olur, ben sadece kayıtlara geçmesi açısından ifade
ettim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
IX.-
KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
A)
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler (Devam)
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un
Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/3853) ile Çevre Komisyonu ve
Dışişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 279)
(Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ikinci söz talebi Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet
Akının.
Buyurun Sayın Akın. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET AKIN (Balıkesir)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim, bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak
üzerinde hassasiyetle durduğumuz Paris İklim
Anlaşmasını geç de olsa atılan tarihî bir adım olarak
kabul ediyoruz. Neden? Çünkü Paris İklim Anlaşması
dünyanın, iklim değişikliğiyle ilgili olan en önemli
birlikteliğidir, beraberliğidir. Beş altı yıl
gecikmeli dahi olsa ki bu süreçte Eritre, İran, Irak, Libya, Yemenle
aynı kategoriye gelecek noktaya kadar gelmiş dahi olsak buradaki
bütün partilerle, AK PARTİ iktidarının
yanlışından dönmesini hep birlikte oylayacağız ve bu
şekilde o ayıptan da kurtulmuş olacağız.
Bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu
anlaşma gündeme geldiğinden beri her platformda bunu
anlatıyoruz, bilgilendiriyoruz. Genel Başkanımız Sayın
Kemal Kılıçdaroğlunun liderliğinde İkinci
Yüzyıla Çağrı Beyannamemiz hazırlandı. Bu
beyannamemizin 10uncu maddesinde aynen şöyle diyor: Gelecek nesiller
için ekosistem hakkı korunacaktır. Bunun açılımı
nedir? Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya teslim etmek için
üzerimize düşen sorumluluğun bilincindeyiz. Canlı ve cansız
varlıklar olarak bir ekosistemin parçasıyız.
Sağlıklı işleyen bir ekosisteme sahip dünyaya doğma
hakkı, henüz doğmamış olan nesillerin hakkıdır.
Sürdürülebilir Yaşam anlayışı
ışığında bu hak Anayasal güvence altına
alınacaktır. diyor; bunu biz söylüyoruz İkinci Yüzyıla
Çağrı Beyannamemizde, Genel Başkanımızın
liderliğinde hazırlanan tabloda.
Şimdi, tabii, asıl iş şimdi
başlıyor değerli arkadaşlar. Yapılması gereken
çok iş var, çok konu var. Acaba bundan sonra AK PARTİ iktidarı
yine kulağının üzerine mi yatacak yoksa yapması gereken
çalışmaları yapacak mı? Çünkü beş altı yıl
geçti, şu ana kadar yapılan bu çalışmalarda ne oldu, ne
bitti, bilmiyoruz. Dün Sayın Bakan Yardımcıları da bürokrat
arkadaşlar da sunumlarını gayet güzel yaptılar. Orada uzun
süren müzakerelerin nedenini gerçekten merak ediyoruz, burada da sizlerin
huzurunda tekrar sormak istiyorum. O süreçte nasıl yol katettik, ne
yaptık; onları da duymamız lazım.
Şimdi, Sayın Erdoğan bu
anlaşmanın onaylanmasını bir müjde olarak
açıkladı. Şimdi, müjde deyince, gerçekten, normalde iyi bir
şey olması lazım ama bizim Doğu Karadenizdeki gazdan sonra
müjde lafına karşı tedbirle yaklaşıyoruz. Neden? O
zaman da müjde dediler, o zamandan bu zamana 38 kere zam yaptılar; 3
defa elektriğe, 8 defa doğal gaza, 27 defa da pompa fiyatına
yansıyacak şekilde akaryakıta.
Soru şu: Sayın Erdoğanın
Yeşil Kalkınma Devrimi diye duyurduğu müjde gerçekten bir
müjde midir ve bunun içerisinde, yenilenebilir enerji kaynakları
içerisinde nükleer enerjiyi arttırmak da bir müjde midir? Bunu da
soruyoruz. Neden? Çünkü enerjide bağımsızlığımızın
ne kadar önemli bir nokta olduğunu hep birlikte yaşıyoruz. Bunu
yaşarken, tam tersine, bağımlılığı
artıracak şekilde hem doğal gaz hem de nükleer olarak Rusyaya
bu kadar göbekten bağlanmanın ne kadar yanlış olduğunu
sizler de biliyorsunuz. Hatırlayın, o zaman Sayın Erdoğan Ey
Putin! dediği zaman Putin dedi ki: Ey Erdoğan! Vanayı
keserim. O zaman da Sayın Cumhurbaşkanı Biz de tezek
yakarız. dedi. Yani bu anlayışların bizi nereye
götüreceğini sizlerin dikkatine sunmak istedim.
Bu anlaşmanın en önemli noktası
enerji politikalarıdır. Emisyonun yüzde 70inden fazlasını
enerji üretimi sağlıyor ve ortaya oluşturuyor. Onun için bu
anlaşmayla enerji, ulaşım, hatta ekonominin genelinde bir
dönüşüm yapılacaktır. Düşük karbonlu ekonomiye
geçiştir bu. Peki, sormak lazım, beş yıldan bu yana neler
yaptınız? Şimdi, burada tabii, yapılacak olan işlemler
var, yerine getirilmesi gereken kurallar var, bunları kabul ediyoruz.
Bunları kabul ettiğimiz zaman bunların üzerindeki yük yine 84
milyon vatandaşımıza mı yüklenecek yoksa ne yapılacak?
Vatandaşa yüklemeyin. Gerçek anlamda, vatandaşımızın
artık faturaları kaldıracak hâli kalmadı. Şimdi,
burada emisyon salınımının en önemli etkeninin enerji
olduğunu söyledim. 2005 yılında Yenilenebilir Enerji Kanunu
yürürlüğe girdi. O zamandan bu zamana güneş ile rüzgârdan toplamda 17
bin megavatlık bir enerji üretimi yapıldı; bunun 10 bini
rüzgârdan. Şimdi, bu hızla giderseniz, kaplumbağa
hızıyla bu emisyon hedefinize ulaşamayacağınız açık,
net ortada. Böldüğünüz zaman yılda 1.000 megavata dahi gelmiyor. İnşallah,
Allahın izniyle, milletimizin desteğiyle iktidara geldiğimizde
yenilenebilir enerjide gerçek anlamda devrim nasıl yaparız, hem
sizlere hem de yüce milletimize göstereceğiz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bakın, 2020
yılında hem rüzgâr hem güneş toplamda elektrik üretim talebinin
sadece yüzde 12sini karşıladı. Yenilenebilir enerji
kaynakları içerisinde de en büyük katkıyı yüzde 26 oranıyla
hidroelektrik aldı fakat 2021de hidroelektrik yüzde 40 iken gelinen
kuraklıklarla bu düştü yüzde 19lara ve hızla ama hızla
düşmeye devam ediyor; işte iklim krizi budur. Bu süreçte de enerjide
rüzgâr ve güneşin etkisi de ne oldu? Yüzde 13e düştü yani o kadar
bir payı oldu.
En son yayınlanan emisyon envanterine göre de
elektrik üretiminden kaynaklanan emisyonlar 139 milyon tondur. Bu ortaya
konulan projeksiyonlarda 2030 yılına geldiğimizde bu rakam tam
200 milyon tonu bulacak yani artıyor. Bunun için önlemlerinizi duymak
istiyoruz. Dün Sayın Bakan Yardımcıları şunu
Komisyonda söyledi, dedi ki: Dünyamızda, dünyada son yirmi yılda
yaşanan felaketlerin yüzde 91i iklim değişikliği.
İşte burada, sanki
On dokuz yıldır bu ülkeyi kim
yönetiyor? AK PARTİ yönetiyor; işte onun için bu önlemleri de sizin
almanız gerekir.
Birkaç sorumuz olacak. Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının net sıfır emisyon hedefiyle ilgili
çalışması nedir? Çok önemli. İktidarın net
sıfır emisyon hedefiyle ilgili hedefi ve yol haritası nedir?
2015 yılında Paris İklim Zirvesine sunulan Ulusal Emisyon
Azaltım Niyet Beyanı uluslararası camiada maalesef yetersiz
bulundu. Peki, o günden bu yana yapılan çalışmalar neler oldu?
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Türkiye'nin çimento,
seramik, demir çelik gibi karbon salınımı çok yüksek olan bu
sektörlere uygulayacağı yol haritası nedir? Yine Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının Performans Programında 2023
yılında fosil yakıta dayalı kurulu gücün artacağı
söylendi. Şimdi, bu ne yaman çelişkidir; birisi Fosil yakıtlar
artacak." diyor, birisi de Emisyonu azaltacağız." diyor. Bunları
duymamız lazım. Tabii, bu çarpıklıkları duyuyoruz.
Daha önce Sayın Erdoğan 2023te doğal gazı
veriyoruz." dedi. Sayın Bakan da 2027de veriyoruz." dedi. Kime
inanacağımızı biz de şaşırdık.
Şimdi, biz ne yapıyoruz değerli
arkadaşlar? Bakın, bu bizim çok öncesinden
hazırladığımız enerjide yeşil dönüşüm
belgemiz. Bunu hem büyükelçiliklerle hem arkadaşlarımızla hem de
kamuoyuyla paylaştık. Ne yapacağımızı
söyleyeceğiz. Bizler -ki yeşil mutabakat konusu çok önemlidir,
yeşil mutabakat ülkelere özgü yapılır, bir terzi gibi dikilir-
kendi yeşil mutabakatımızı, Türkiye'ye özgü yeşil
mutabakatı inşallah hazırlayacağız. Bütün yapı ve
işlevleri baştan aşağı gözden geçireceğiz.
Yenilenebilir enerjiyi odağımıza koyacağız. On dokuz
yılda 17 bin megavat yenilenebilir enerjiyi yapmak rüzgâr ve güneşte
inanın bir marifet değil. Onun için bu konuyla ilgili yenilenebilir
odağımızı alıp ona göre hareket edeceğiz. Enerji
kooperatiflerini kuracağız. Değerli arkadaşlar, enerji
kooperatifleri çok önemli. Mahallelerin, sanayinin, ticarethanenin kendi
elektriğini üretmesinin önünü açmamız lazım. Enerji
Bakanlığı ne yaptı? Kapattı. Yönetmelik
değişikliği yaptı. Bunun da derhâl açılıp enerji
kooperatiflerinin önünün açılması gerekiyor. 2007 yılında enerji
verimliliğiyle ilgili yine AK PARTİnin bir çalışması
oldu. Geldiğimiz nokta neresi? 2007 yılından bir adım öne
gidemedik. İşte, Türkiye'nin en büyük enerji kaynağı,
yerli, yenilenebilir, temiz enerji tasarrufu yani enerji verimliliğinde
çok ama çok dikkate değer şekilde ilerlememiz gerekiyor ve çok önemli
olarak, Türkiye'nin düşük karbonlu kalkınma stratejisini
hazırlayacağız. Soruyorum: Sizin
hazırladığınız programda Türkiye'nin düşük
karbonlu kalkınma stratejisi nedir? Bunu duymamız lazım, bunu
onaylayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
AHMET AKIN (Devamla) Çok da memnun oluyoruz, büyük
bir hatadan dönülüyor, tarihî bir gün ancak bunun yol haritasını hem
bizlere hem de bu ekosistem hakkı olan evlatlarımıza daha iyi
bir Türkiye, dünya bırakabilmek için sizin yol haritanızı duymak
bize memnuniyet verecektir. Aynı zamanda, son olarak da yeşil finans
için altyapıyı biz oluşturacağız diye aylar öncesinde
bunu açıkladık.
Değerli arkadaşlar, enerji, ekosistem,
bunlar temel bir insan hakkıdır. Bunlara ulaşmanın yolu da
işte sizlerle birlikte yapacağımız politikalarla olur.
Ben bu vesileyle Paris İklim
Anlaşmasının geciken onaylanmasının hayırlı
olmasını diliyorum. Sizlere ve herkese saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına Sayın Muhammet Balta, Trabzon Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUHAMMET BALTA (Trabzon)
Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; AK PARTİ Grubu adına Paris
Anlaşmasıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
dünyada doğal değişimler ve özellikle Sanayi Devriminden sonra
insan faaliyetlerinin etkisi sonucu küresel atmosferin yapısı
bozulmaya başlamıştır. İnsan odaklı kaynaklar ve
faaliyetlerin neden olduğu küresel ısınmanın iklim üzerine
etkilerine karşı 1992 yılında Rioda Birleşmiş
Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansında Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi imzaya
açılmıştır. 21 Mart 1994te yürürlüğe girmiş,
Türkiye 2004 yılında sözleşmeye taraf olmuştur, Ek-1
listesinde taraf olmuştur.
Ek-1 listesinde hangi ülkeler var ve
sorumlulukları nelerdir? Emisyonlarını
sınırlandırmak, yutak alanları korumak ve geliştirmek,
iklim değişikliği için aldıkları kararları,
izledikleri politikaları ve sera gazı emisyonlarının
verilerini sekretaryaya bildirmektir. Ek-2 ülkelerinin -yani gelişmiş
ülkelerin- sorumlulukları nelerdir? Finans sağlayan ülkeler bunlar. Ek
dışı ülkeleri finanse etmek, çevreye uyumlu teknolojileri bu
ülkelere aktarmak, bu teknolojilere erişimi teşvik etmek ve bunlarla
ilgili yükümlülükleri vardır. Peki, ek dışı ülkeler
hangileridir? Finans alan, emisyon azaltma zorunluluğu olmayan
gelişmekte olan ülkelerdir, yani, 153 ülke bu sınıfta yer
almaktadır.
Peki, bu süreç nasıl devam etti? Özellikle,
Birleşmiş Milletler iklim değişikliği uygulama
aracı olan Kyoto Protokolü 1997 yılında kabul edildi. Türkiye
protokole azaltım taahhüdü vermeden 2009 yılında taraf
olmuş, protokolün geçerliliği de 2020 yılında sona
ermiştir. Yani burada ne demek istiyoruz? Ek-1e biz kendimizi biz mi
aldık? Hayır. Bizden önceki dönemdeki o zamanki yetkililer,
müzakereciler bizi Ek-1e aldılar ve biz gelişmekte olan bir ülke
olarak bazı desteklerden mahrum bırakıldık. Şimdi de
destek alalım diye uğraşıyoruz ancak
karşımızda destek alan ülkelerin çoğunluğu fazla
olduğu için, pasta da bölüneceği için, burada da tam oy
birliğiyle bu kararların geçirilmesi için şu anda zorlanıyoruz.
Peki, 2020 yılında Kyoto Protokolü sona erdi. Bizim Paris
Anlaşmasıyla alakalı
Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin yeni uygulama aracı
olan bu Paris Anlaşması 2015 yılında kabul edildi. Paris
Anlaşmasına Türkiye, 4 Kasım 2016da yürürlüğe giren bu
anlaşmaya 22 Nisan 2016da imza attı ama taraf olmadı;
2016-2021.
Şimdi, değerli milletvekili
arkadaşlarımız hem komisyonda hem burada bu işin
geciktiğinden bahsediyor. Peki, hem Kyoto Protokolü hem Paris
Anlaşması Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin uygulama aracı
olduğuna göre, biri 2020de bitti, şimdi Paris Anlaşması da
2020den sonra devam edecek ve biz zaman kaybettik mi? Hayır, zaman
kaybetmedik. Bu süre içerisinde biz, Sayın
Cumhurbaşkanımız, ilgili bütün müzakereciler uluslararası
alanda, her alanda olduğu gibi, bu haksızlıklara,
adaletsizliklere karşı sesimizi çıkardık, gündeme getirdik
ve ses getirdik. Şimdi de Türkiye'nin bu destekleme ve erişim
taleplerinin karşılanması kaydıyla anlaşmayı kabul
etmiş, gelişmekte olan ülke olduğunu sözlü olarak da o zaman
2016da beyan etmiş Biz gelişmekte olan ülkeyiz, imza atıyoruz
ama biz gelişmekte olan ülkeyiz, peki, biz ne yapacağız?
İklim değişikliğiyle mücadelede
kararlılığımızı, samimiyetimizi Paris Anlaşması'nı
ilk imzalayan ülkeler arasında olarak ortaya koyduk. Türkiye olarak
finansman ve teknoloji destekleri konusunda haksız ve adaletsiz
uygulamaların yanlışlığını her ortamda dile
getirdik. İnsanlığın ve bütün canlıların
geleceğini ilgilendiren her konuda üzerine düşeni fazlasıyla
yapmış, ulusal ve uluslararası arenada üzerine düşen
sorumluluğu yerine getirmiş olan bir ülkeyiz biz. Sayın
Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, her alanda
olduğu gibi, iklim değişikliğiyle alakalı diplomasimiz
de başarıyla yürütülmüş ve bunun neticesinde iklim
değişikliğiyle mücadeledeki bu tarihî adımı önümüzdeki
günlerde atacağız.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
ben Trabzon'un Vakfıkebir ilçesine bağlı Akköy'de doğan bir
kardeşinizim. Şimdi, burada arkadaşlarımız konuşuyor,
ben o gençlik yıllarımı hatırlıyorum, ilçeme dört
saatte yürüyüp elektriği dışarıdan
aldığımız için, Bulgaristan bize elektrik vermediği
için kara kandillerle beraber ders çalışan bir kardeşiniz olarak
önünüzdeyim. Yine, tuz kuyruğunda coplanmış, cop yiyerek tuz
kuyruğunda, benzin kuyruklarında beklemiş bir kardeşiniz
olarak karşınızdayım. Yine, IMF'den acaba borç gelecek mi,
gelmeyecek mi; devlet memurları maaşı ödenecek mi, ödenmeyecek
mi diye düşünülen o günleri gören bir kardeşinizim; şimdi
milletvekili olarak burada huzurlarınızda bulunuyorum. Yine, ilaç
kuyruklarında anacığıma ilaç almak için orada itişip
kakışıp, saat beşten sonra ilaç alamayıp
anacığımın karşısında mahcup olan bir
kardeşinizim. Nereden nereye geldik? Burada şimdi birbirimizi
şey yapmaya gerek yok, hiçbir arkadaşımıza cevap vermek
istemiyorum, yaşadıklarımı anlatıyorum. Nereden nereye
geldik değerli arkadaşlar? Türkiye, 2001 yılında
enerjisinin yüzde 54ünü, 2002 yılında enerjisinin yüzde 68ini ithal
eden bir ülkeydi. Yine, 2001 yılında kriz ortamında yüzde 6,5
enerji ihtiyacı azalmıştı. Niye? Herkes, bütün kurumlar
iflas etmişti. Peki, Türkiye'de 2002 yılından 2021
yılına kadar biz neler yaptık? Biz, şu anda, enerjimizi 32
bin megavattan 98 bin megavata yükselttik. Bunun yaklaşık yüzde 53ü
yenilenebilir enerji kaynağı ve bu yenilenebilir enerji
kaynağı olmasına rağmen on beş çeşit alanda
elektrik üretiyoruz. Bu ne demektir? Eğer sular azalırsa güneş,
güneş olmazsa ne olacak? Rüzgâr. O olmazsa? Jeotermal. O olmazsa?
Diğerleri, diğerleri, diğerleri
On beş çeşit alanda,
enerji güvenliğimizi
Biz bunu ne olarak görüyoruz? Millî savunma bir
ülkenin bağımsızlığı açısından ne kadar
önemliyse hem millî savunmanın hem enerjinin çok önemli olduğunu
bilen ve o uğurda da hareket eden bir Hükûmetiz; önlemlerimizi,
yatırımlarımızı yaptık. Ama burada, şimdi,
arkadaşlar Yenilenebilir enerji diyor, diğer taraftan da hem
Komisyonda hem burada şunlar söyleniyor: HESe karşıyız,
rüzgâra karşıyız, güneşe karşıyız,
jeotermale karşıyız. Ben dün Komisyonda da söyledim;
arkadaşlar, bu enerji üretiminin başka bir yöntemi varsa bize
söyleyin biz de üretelim, ona göre de planlarımızı yapalım
ama ona söyleyecek bir şey yok.
Yine, biz bu konuda Paris Anlaşmasına ve
diğerlerine uyum olarak neler yaptık? 15 Temmuz 2002 tarihinde orman
alanlarımız 20 milyon 800 bin hektardı -burada Orman
Bakanımız var, Allah razı olsun kendisinden- şu anda orman
alanlarımız 23 milyon hektara çıktı. Yine, yirmi yılda
toprağı 5 milyar fidanla buluşturduk. Sıfır Atık
Projesiyle geri kazanım oranımızı yüzde 13lerden yüzde
22lere çıkardık ve burada da enerji üretiyoruz, 2023 hedeflerimiz de
yüzde 35.
Yine, 7153 sayılı poşet kanunuyla
plastik tüketimini yüzde 75 oranında azalttık.
Yine, sanayiciye, temiz üretime destek vermek amacıyla
Hükûmet olarak her türlü desteğimizi verdik. Belediyelere destek veriyoruz
çevresel sorunlarla alakalı. Bisiklet, skuter kullanımını
yaygınlaştırdık, bu uğurda Çevre ve Şehircilik
Bakanlığımız destek veriyor. Şehir ve kırsal yol
ağlarının standartlarını yükselttik, en üst düzeye
çıkardık. Millet bahçeleri, tren yolları, köprüler, tüneller,
metrolar, ısı yalıtımlı binalar, hava yolları
Atık su arıtma tesisleri, katı atık bertaraf tesisleriyle
beraber hem burada atık su arıtma tesislerinde arıtılan o sularla
enerji üretiyoruz hem de katı atıktan, bu atıkların
bertarafından da enerji üretiyoruz. Ama daha önceleri, 2002 öncesinde çöp
dağları vardı, patlamalar vardı ve biz bu maskeyle
İstanbulda veya ülkenin farklı yerlerinde dolaşıyorduk.
Allaha şükürler olsun 81 ile doğal gazı
yaygınlaştırdık. Şu anda arkadaşımız
konuşuyor ama büyükşehirlerde ben hava kirliliğini görmüyorum,
temiz, onun başka illerde yaşadığını
düşünüyorum.
Sera gazı emisyonlarının takibinde de
idari para cezaları getirerek caydırıcılığı
sağladık. Çevre Ajansını kurduk sıfır
atığın bir altlığını oluşturarak.
Burada da yine, Türkiyede, Paris
Anlaşması ve diğer uluslararası anlaşmalar bize
sorumluluk yüklemeden biz kendi sorumluluklarımızı bilerek
milletimizin, güzel vatanımızın, aziz şehitlerimizin
kanlarıyla yoğurmuş olduğu ve bize teslim ettiği bu
aziz vatanı gelecek nesillere daha temiz daha güzel bir şekilde
emanet etmek istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
MUHAMMET BALTA (Devamla) - Evet, sözlerime ben
burada son verirken, özellikle Komisyon ve Genel Kurulda destek veren Komisyon
üyesi arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Başta
Dışişleri Bakanlığımız ve Çevre ve
Şehircilik Bakanlığımız olmak üzere bütün
bakanlıklarımıza ve burada da, Genel Kurulda da destek veren
milletvekili arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Her alanda
bize desteğini esirgemeyen Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız
Recep Tayyip Erdoğana da teşekkürlerimizi arz ediyorum.
Bir noktayı belirterek bitirmek istiyorum:
Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin boynunu hiçbir zaman
aşağıya eğdirmemiştir. Recep Tayyip Erdoğan
IMFnin karşısında, bu ülkenin maaşını
ödeyeceklerin karşısında eğilenler gibi değil,
Birleşmiş Milletlerde Dünya 5ten büyüktür. diyerek,
haykırarak dünyaya bu ülkenin güçlü olduğunu göstermiştir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHAMMET BALTA (Devamla) 3 milyar dolar
(CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Balta.
MUHAMMET BALTA (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN Bitti Sayın Balta, ilave süre de
verdim size.
MUHAMMET BALTA (Devamla) Bu Paris
Sözleşmesinin ülkemize, milletimize ve bütün insanlığa
hayırlar getirmesini Cenab-ı Allahtan niyaz ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, gruplar adına söz talepleri
karşılanmıştır.
Şimdi şahıslar adına ilk söz
İstanbul Milletvekili Sayın Ahmet Ünal Çeviközün.
Buyurun Sayın Çeviköz. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yeni yasama yılımızda
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Verimli, üretken ve özellikle de
bozulan dış ilişkilerimizde daha onarıcı
adımların atılacağı bir çalışma ortamı
diliyorum.
Değerli milletvekilleri, bir Akdeniz ülkesi
olmamızın da etkisi nedeniyle iklim krizinden en çok etkilenen
ülkelerden biriyiz. Bu yıl yangınlarla, sellerle mücadele dolu bir
yaz geçirdik, bir kez daha ulusumuza geçmiş olsun diyor, bugünkü
görüşmelerin bu anlamda daha da önem kazandığını
özellikle vurgulamak istiyorum.
Ne hazindir ki çok daha önce yüce Meclisimizin
onaylaması gereken bir anlaşmayı bugün görüşmek üzere
toplanmış bulunuyoruz, lakin bizim içimiz rahat, müsterihiz ve geç de
olsa bugün Paris İklim Değişikliği Mutabakatıyla
ilgili onay sürecini nihayet sonlandırmak üzere toplanmış
bulunmanın verdiği memnuniyet içinde bu toplantıya geldik.
Bazı arkadaşlarımız
hatırlamak istemeyebilirler ancak ben hatırlatmadan
geçemeyeceğim. Biz imzalandığı günden beri -ki Paris
İklim Değişikliği Protokolünü ilk imzalayan ülkelerden
biri olduğunuzu da herhâlde herkes biliyor- bu uluslararası belgenin
hukuki usulüne uygun şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına
sunulmasının gerekliliğini dile getirdik. Onayı
geciktirmenin zaman kaybı olacağını, Türkiyeye sadece
iklim, çevre gibi konularla ilgili alanlarda değil, aynı zamanda
sanayileşmemizde de gelişmiş ülkeler arasında yerimizi alma
hedefimizde de en gelişmiş ilk ülkeler arasına girme hamlemizde
de önemli bir engel hâline geleceğini hep anlatmaya
çalıştık, anlatamadık. Meşum bir el Türkiyenin bu
belgeyi imzalamasını sürekli geciktirdi, sürekli mazeretler
yaratıldı, bu mazeretlerin arkasına
sığınıldı. Avrupa Birliğinin 25-26 Mart
tarihlerinde yapılan zirve toplantısında alınan kararlardan
sonra, haziran ayında Gallerde yapılan G7 Zirvesinden sonra ve yine
haziran ayında Brükseldeki NATO Zirvesinden sonra tüm dünyanın
iklim krizi konusunu ve bunun çevreyle bağlantısını ne
kadar önemle gündemlerine aldıklarını gördükçe bizim
haklılığımız birkaç kat daha arttı ama yine
anlatamadık. Sonra hepimiz için trajedilerle dolu hatırlanacak olan
geçtiğimiz yazı, yangınları, sel felaketlerini
yaşadık, içimiz yandı, nefeslerimiz tükendi. Hani derler ya Bir
musibet bin nasihatten iyidir. diye, sanırım iktidar dış
ilişkilerinde muhalefetin ne kadar isabetli önerilerde bulunduğunu
nihayet anlamaya başladı. Olsun, geç oldu ama temiz oldu. Biz
iktidara dış politikanın nasıl olması gerektiğini
anlatmaya devam edeceğiz, siz de bizi izlemeye devam edin, belki o zaman
dış ilişkiler sürdürmekten dış politika yapmaya
doğru bir olgunlaşmayı da yaşayabilirsiniz.
Anlaşmanın uygun bulunmasını
Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklediğimizi belirtirken bu onaylamada
çok geç kalındığının da kayıtlara geçmesini
elbette istiyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Anlaşmaya bugüne kadar 197 ülke imza attı.
Bunların 191i anlaşmaya taraf olarak süreci tamamladı. Türkiye
ise anlaşmaya taraf olmayan 6 ülkeden biriydi. Bunlar, biliyorsunuz, Irak,
İran, Eritre, Yemen, Libya ve Türkiyeydi. Bugün alacağımız
kararla biz bu gruptan ve bu grupta aldığımız yerden
ayrılacağız ve Türkiyenin çağdaş uluslar
topluluğundaki yerini de onay sürecimizi tamamlayarak
pekiştireceğiz.
Değerli arkadaşlarım
anlaşmanın teknik boyutunu ve bizi engellemek için ileri sürülen
gerekçelerin ne kadar manasız olduğunu, gecikmenin bize nelere mal
olduğunu ve şimdi birdenbire bu belgeyi ve iklim konusunu yeni
keşfetmiş gibi bu yasama döneminin öncelikli gündemi olarak bu
konunun Meclise böyle alelacele getirilmesinin sebeplerini gayet açık ve
net şekilde ortaya koydular, koyuyorlar ve koyacaklar.
Değerli milletvekilleri, Paris
Anlaşmasının onaylanması Yeşil Mutabakata uyum
açısından da önemli bir gereklilik. İklim kriziyle mücadelede
diğer küresel aktörlere göre daha etkin roller üstlenmek isteyen Avrupa
Birliği, çevresel bozulmanın önüne geçmek amacıyla, ekosistemi
koruyarak yenilikçi, verimli ve rekabetçi bir büyüme stratejisiyle Yeşil
Mutabakatı hayata geçireceklerini açıkladı. Yeşil
Mutabakata göre Avrupa Birliği, artık, başka ülkelerle
yapacağı ticaret anlaşmaları için aday ülkelerin Paris
Anlaşmasını onaylama ve etkin bir şekilde uygulama ön
şartını getiriyor. Avrupa Birliği, Avrupa Yeşil
Mutabakatıyla iklim ve çevreyle ilgili zorluklarla mücadele konusunda
yeni taahhütler öngören geniş ve etkili düzenlemeler içeren bir yol
haritasını da masaya koyuyor. Bu mutabakat kapsamında 2030a
kadar karbon salımını yüzde 50 oranında azaltma, 2050de
ise karbon salımını sıfıra indirme hedeflerine
ulaşmak için yeni stratejiler belirliyor. Bu hedeflere ulaşabilmek
için de kademeli olarak yeni sektörel kriterler, vergiler ve iş modelleri
uygulamayı konulacak.
Şimdi, Yeşil Mutabakat uyarınca
üretimde karbon emisyonunu artıran ürünlerin ihracatında
birtakım yaptırımlar uygulanacak olması, bir an önce bizim
de bu düzenlemelere uyum sağlamamızı ve uygulamaya
başlamamızı gerektiriyor. Karbon emisyonu azaltımında
Avrupa Birliğiyle yapılan ithalat ve ihracat ilişkilerimizde
uygulanacağı belirtilen karbon vergisi ve ekoetiketleme için yeni
standartlar getirilmesi, bu alanda uyum sürecini tamamlayamayanlar için ilave
bir yük oluşturacak. Buna göre iyileştirme ve uyum
çalışmaları yapılmadığı takdirde Türkiye
ihracatta ciddi bir pazar kaybı yaşayabilir. Onun için iş, bu
belgeyi onaylamakla bitmiyor, aslında bu bir başlangıç. Zira bu
belgenin onaylanmasıyla birlikte önümüzde yepyeni bir dönem
açılıyor. Birçok konuda iklim kriziyle ilgili olan yasa ve
düzenlemelerimizin uyumlulaştırılması gerekiyor. Hem de
bunun gecikmeden yapılması gerekiyor ama bakıyoruz dünya 2030 ve
2050 hedeflerinden söz ederken biz hâlâ üç yıllık bir gecikmeyi
şimdiden kayıtlara geçirerek 2053 hedefi gibi bir tarihten söz
ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, bugün gerçekleştireceğimiz
onay sürecinin Birleşmiş Milletler 26ncı İklim
Değişikliği Konferansından önce bitirilmesi fevkalade
önemli. 31 Ekim-12 Kasım 2021 tarihlerinde Glasgowda düzenlenecek
toplantı 2015 yılında imzalanan Paris Anlaşmasından
sonra ilk kez yapılacak ve bugüne kadarki gelişmeler
değerlendirecek. En azından, bu zirveye bu uluslararası belgeyi
onaylamış olarak gitmeyi de ülkemiz açısından önemli bir
ilerleme olarak gördüğümüzü elbette belirtmek isterim. Glasgowda
yapılacak olan muhasebe, anlaşmanın temel hedefini yerine
getirmeye yönelik faaliyetlerin yer aldığı ulusal katkı
beyanları üzerinden yapılacak. Ülkelerin bu beyanları her
beş yılda bir sunmaları öngörülüyor. Paris Anlaşması
ülkelere bir azaltım hedefi koymazken taraf ülkelerin kendi iradeleriyle
belirlediği ulusal katkı beyanlarının küresel
ısınmayı 2 derecenin altına alacak şekilde
iyileştirmeleri için müzakereler öngörüyor. Türkiye bu anlaşmayı
onaylamasa da ulusal katkı beyanını sundu. Türkiyenin
taahhütlerinin ne kadarının gerçekleştiğinin de Glasgowda
görüşülme imkânı var. Glasgowda ülkeler tarafından
anlaşmanın imzalanmasında bugüne kadar nelerin
başarıldığı ve hangi konularda
başarısız olunduğunun da muhasebesi elbette yapılacak.
Zirvede ülkemizin, beklentilerini ve taleplerini yenileyeceğini biliyoruz.
Bunların neler olacağını ancak zirvede
öğreneceğiz. Gönül isterdi ki onaylanmasına destek
verdiğimiz bu belgeye ilişkin katkıyı da yapalım fakat
iktidarın bugüne kadar olmadığı gibi bu konuda da bizden
herhangi bir talebi olmadı. Bu anlamda, iktidar Glasgowda ne anlatacak
açıkçası onu da merak ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, Paris
Anlaşmasının onaylanması, Yeşil Mutabakata uyum
sağlanması bütün dünya ülkeleriyle birlikte Türkiyenin de izlemesi
gereken iklim politikalarını ortaya koyması bakımından
önemli. Peki, bunu eyleme nasıl geçireceğiz? Çok temel bir örnek
verecek olursak; Kanal İstanbul diye adlandırılan ve ekosistem
bütünlüğünü bozan, proje bakımından yüksek emisyon
tuzağı olan ve iklim krizine uyum için yapılmaması gereken,
hemen hemen her şeyi özetleyen mal adaptasyon ilkesiyle
açıklanabilen o ucube projeden, hele hele İstanbulun
Akdeniz-Karadeniz havzasındaki büyükşehirler arasında iklim
krizinden en çok etkilenecek şehirlerden biri olması nedeniyle derhâl
vazgeçilmelidir.
Değerli milletvekilleri, daha önce
örneğini gördüğümüz gibi Türkiyenin önder olması gereken,
ülkemizi, kadınlarımızı, halkımızın gerçek
bir eşitlik ve adalete kavuşmasını güçlendirmesi beklenen
İstanbul Sözleşmesi nasıl bir gecede kadük edildiyse bu belgenin
de bir gecede geçersiz kalmaması ümidiyle anlaşmanın
onaylanmasını desteklediğimizi belirtiyor, yüce Meclise ve
değerli milletvekillerimize derin saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Şahsı adına ikinci söz
talebi Diyarbakır Milletvekili Sayın Hişyar Özsoyun.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, apar topar getirildi bu yasa teklifi. Ben
Dışişleri Komisyonu üyesiyim. Doğrusu çakışan bir
program yüzünden Komisyon toplantılarına katılamadım ama
iktidar cenahı bir şekilde, çok seri bir şekilde bunu bu Meclise
getirip buradan geçirmek istedi.
Doğrusu bu hız ve acele bana şeyi
hatırlattı; yine geçen sene bu zamanlara yakın terörün
finansmanıyla ilgili, hatırlayacaksınız, bir yasayı
getirdiler son dakika; doğru düzgün toplumla tartışılmadan
Genel Kuruldan bir şekilde geçirdiler, yaptılar.
Şimdi, bunlar önemli tabii, yasalar. En
nihayetinde iklim meselesini konuşuyoruz ve iklim meselesi şu an
dünyadaki bir numaralı gündem. Fakat bu yasanın onama sürecinde sivil
toplumun ne dediğini bilmiyoruz, basın bunun üzerine konuşmuyor,
toplum bunun üzerine bilgilenmiyor; sadece bir yasa parçası buraya
gelecek, oylayacağız, gidecek. Altı yıldır bu
yasanın gelmesi lazımdı, gelmiyordu. Sebep ne? Sebep,
Cumhurbaşkanı muhtemelen 150-200 kişiyi de peşine takarak
iş çevreleriyle Glasgowa gidecek, oraya gittiği zaman, işte,
Eritreyle, Libyayla, Suriyeyle aynı kampta olmamak için bu
kâğıdı bir imzalayalım, bir oraya gidelim. diyor. Yoksa
bunun mantığı nedir, yani altı yıl bekletip bu
sıratımüstakimde getirip önümüze koymanın mantığı
nedir, çok fazla anlamıyoruz.
Bakın, bu yaz boyunca Türkiye ilk defa çok
şiddetli bir şekilde yangınları gündem yaptı.
Kıymetli arkadaşlar -iktidar partisinden arkadaşlar, size de-
bakın, beş altı yıldır ben Bingöl ve Diyarbakır
Milletvekilliği yaptım, daha önce Bingöl, şimdi Diyarbakır,
tam altı yıldır Dersim, Bingöl, Diyarbakır, Lice,
Şırnak her yaz yanar, her yaz yanar ve hiç kimse gelip oraya müdahale
etmez. Biz yandığını değil, güvenlik gerekçesiyle
bilinçli bir şekilde yakıldığını düşünüyoruz
çünkü insanlar o yangınları söndürmeye gittikleri zaman asker
barikatlarıyla karşılaşıyorlar. En son bu yaz,
Dersimde Belediye Başkanı ve sivil toplum örgütleri, halk o
yangını söndürmeye giderken önleri kesilmişti. Tam aynı
dönemlerde Marmariste, Bodrumda insanların içini yakan, acıtan
yangınlar da oldu. Türkiye toplumu gerçekten ciddi bir tepki gösterdi;
göstermesi gerekiyor, en nihayetinde ormanlar yanıyor; sadece insanlarla
ilgili bir durum değil, kuş yanıyor, böcek yanıyor, bütün
ekosistem yanıyor, darmadağın. Biz şunu beklerdik işin
doğrusu: Yani bu kadar orman yanarken ülkenin batısında, her yaz
bu ülkenin doğusunda, Kürt illerinde yanan ormanlar konusunda da bir
hassasiyet oluşmasını beklerdik. Daha ilginç bir şey oldu;
ne oldu? 3-5 kendini bilmez sosyal medyadan, işte Teröristler yaktı,
örgüt yaktı. gibi birtakım asparagas haberlerle milleti galeyana
getirdi. Sonra bir baktık ki Marmariste Manavgatta, Antalyada, orada
burada silahlı, palalı insanlar sokaklara inmişler, kimlik
kontrolü yapıyorlar, Kürt gördükleri vatandaşlara da her türlü
hakareti yapıyorlar, biz bunları gördük. O dönem belki bunun üzerine
çok fazla gitmedik toplumsal hassasiyet fazla diye ama bütün bunların
hepsini toplumun hafızası not etti. Bu hatırlatmayı niye
yapıyorum? Yani düşünün, Türkiyede
CHPli arkadaşlar, rica
ediyorum, özellikle ana muhalefet, kıymetli arkadaşlar; bakın,
Türkiye baştan başa yanıyor, 100e yakın yangın var.
Zaten yangın söndürme uçağımız yok, derli toplu bir
politikamız yok
BAŞKAN Arkadaşlar, biraz daha sessizlik
lütfen, çok uğultu var, rica ediyorum.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yani Türkiye yaz boyunca yanıyor, ortaya
konulan bir Hükûmet politikası yok. Biz o yangın uçakları
Biliyorsunuz, ne durumlar yaşadık, hatırlatmaya gerek yok.
Bulunabilen yöntem ne biliyor musunuz, yangınla nasıl başa
çıkıyoruz? Sokakta 3-5 kendini bilmez palalarla, silahlarla yol
kontrolü yapıyor ya, polis bile müdahale etmiyor, bunları gördük.
Bunları niye hatırlatıyorum kıymetli arkadaşlar?
İnşallah yanılırız ama önümüzdeki dönem çok daha büyük
yangınlar olacak; sadece Türkiye'de değil, dünyada olacak. Bu sene
Yunanistan yandı, Ukrayna yandı, İtalya yandı, Amerika
sürekli yanıyor, Kaliforniya her yıl yanıyor yani o kadar büyük
bir aciliyet var ki. Öte taraftan, biz burada Bartını konuştuk,
değil mi? Selleri konuştuk. Almanya, hani, en medeni, sözüm ona,
böyle doğa olaylarıyla başa çıkabileceğini
düşündüğümüz ülkelerin en başında geliyor ama sel oldu,
onlarca insan öldü, yıkımlar oldu.
Kıymetli arkadaşlar, bu iklim meselesi çok
ciddi bir mesele ve biz maalesef, Hükûmetin yirmi yıllık politikasında
iklim ve çevre konusunda kesinlikle sistemli bir entegre politikası
olmadığını düşünüyoruz. Biz Paris
Şartını, bu anlaşmayı tabii ki sonuna kadar
destekliyoruz, geç kalınmıştır ama bu anlaşmanın
daha entegre, daha bütünlüklü bir konsept içerisine yerleştirilmesi, iklim
ve ekoloji meselelerinin Türkiye'nin de ana gündemi olması
gerektiğini düşünüyoruz. Niye böyle düşünüyoruz? Bakın,
Avrupa'da ve Amerikada bu Green Deal tartışmaları var Yeşil
Mutabakat dedikleri. Artık, sermaye, ticaret, üretim, endüstri, bütün
bunların hepsi iklim ve ekolojiye göre kendini yeniden dizayn etmeye
çalışıyor. Az önce Ünal Bey konuşmasında bahsetti. Ya,
Türkiye mecburen bunu yapacak. Bakın, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle
ekonomisi yüzde 60 oranında entegre gümrük birliği olduğu için.
Türkiye'nin yaptığı ihracatın yüzde 50si Avrupa
Birliği ülkelerine. Avrupa Birliği 2030 yılında karbon
salınımını yüzde 55e indirmeyi, 2050 yılında da
karbonsuz ticaret düşünüyor. Bu, şu demektir: Türkiye kendisini bu
sera gazları emisyonu konusunda, bu karbon salınımı
konusunda belli standartlara çekmezse -bu böyle boşuna bir doğa
sevicilik meselesi değil- ticaretini, ekonomisini, endüstrisini çok büyük
oranda vuracaktır. O açıdan zaten, öyle tahmin ediyoruz,
Cumhurbaşkanı geniş iş çevreleriyle birlikte Glasgowa
çıkarma yapacaklar. Tabii, burada keşke iklimin korunması için,
çevrenin korunması için bir niyet, bir hassasiyet olsa, keşke böyle
olsa, muhtemelen başka kaygılar var. Başka kaygılar bile
olsa bu anlaşmanın olması önemli, en azından sürekli olarak
Hükûmete hatırlatırız: Böyle bir anlaşmaya imza
attınız, oraya buraya termik santral yapmayın, işte
şunu kontrol edin, bu anlaşmanın gereklerini yerine getirin. Hoş
o konuda da çok ümidimiz yok, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiyenin
tanıdığı bir mahkeme olduğu hâlde -Vekilim biliyor,
hemen hemen her oturumda konuşuyoruz Avrupa Konseyinde, Avrupa Konseyini
tanıyan, üyesi olan ama Avrupa Konseyi mahkemesinin kararlarını
tanımayan bir ülke var, böyle ilginç bir durum. Dolayısıyla hani
bu yasa geldi geçti ama asıl önemli olan bunun uygulanması
meselesidir. Bunun da biz tabii ki muhalefet olarak takipçisi
olacağız.
Yalnız, bu aralar söylem düzeyinde de olsa
iktidarın iklim konusunda, ekoloji konusunda söz üretmesi sevindiricidir. Arkadaşlar
da hatta Glasgowa gittikleri zaman muhtemelen bir sürü böyle güzel ifadeler
filan da olacak; iklimin korunması, çevrenin korunması için Türkiye
üzerine düşeni yapacak. Yalnız, bir iki yıldır, bir
Yeşiller Partisi var, Türkiyede kurulmaya çalışılıyor.
Buradan Cumhurbaşkanına söyleyelim, onun dışında
herhâlde kimse yapamıyor bu işi, müsaade etsin, bir kanun hükmünde
kararnameyle şu partiyi de bir kursunlar ya. Ya, bunlar iklim ve çevre
konusunda siyaset yapmak istiyor, Yeşiller Partisi. İki üç yıldır
dilekçelerini veremediler, dilekçelerine cevap alamıyorlar, bir parti
kuracaklar. Dolayısıyla hani Paris Şartını
imzalayabilirsiniz, iklim konusunda çok güzel şeyler söyleyebilirsiniz ama
bir zahmet bu Yeşiller Partisine de bir müsaade edin, açılsınlar.
Kıymetli arkadaşlar, Türkiyenin iklim ve
çevre konusunda yapması gereken çok şey var ancak maalesef böyle son
dakikaya kadar biz bir şeyler yapmıyoruz. İlginç bir modeli var
Türkiyenin -sözümü dikkatli seçiyorum, polemiklere mahal vermemek için- böyle
dışarıdan iteklemeli. İllaki birileri
dışarıdan biraz böyle itekleyecek, iklim konusunda adım
atacaksın; Avrupa Konseyi biraz böyle itekleyecek, demokrasi, insan
hakları konusunda adım atacaksın. Biz HDP olarak şöyle
diyoruz: Türkiyede yaşayan insanlar diğer halklar gibi çok güzel bir
çevrede, sağlıklı bir iklimde yaşama hakkına sahiptir.
Biz bunu destekliyoruz yani bu anlaşmayı destekliyoruz tabii ki ama
mesele anlaşmaları desteklemek değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Bu halkın
layık olduğu çevre koşullarını, iklim
koşullarını oluşturmak için bu Hükûmetin hem siyasal irade
göstermesi hem de bütçe ortaya koyması lazım. Tabii ki bu Hükûmetin
iklim, çevre konusunda yapacağı bütün olumlu şeylere sonuna
kadar destek vereceğiz bu anlaşmaya destek vereceğimiz gibi ama
maalesef yani uluslararası hukukla sürekli olarak problem yaşayan
Özellikle son birkaç yıldır böyle bir görüntüsü var, sadece görüntü
değil, böyle bir gerçeklik var. Umarız Paris
Anlaşmasını imzalamak hayırlara vesile olur ve
kâğıt üzerinde kalan bir başka anlaşma olarak kalmaz.
Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu, sizleri
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya
Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Emine Sare AYDIN
(İstanbul), Sevda ERDAN KILIÇ (İzmir)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 3üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
279 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Evet, 1inci maddeyi okutuyorum:
PARİS ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1 (1) Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin 21 inci
Taraflar Konferansında kabul edilen ve Türkiye Cumhuriyeti adına 22
Nisan 2016 tarihinde imzalanan Paris Anlaşmasının beyan ile
birlikte onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Evet, maddeler üzerinde gruplar
adına ilk söz talebi Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Erol Katırcıoğlu.
Buyurun Sayın Katırcıoğlu. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, hepinize iyi
akşamlar.
Bugün Paris İklim Anlaşmasını
konuşuyoruz. Ben bu ihtiyacın genel yapısıyla ilgili olarak
birkaç şey söylemek istiyorum ki tartışma biraz daha belki
anlamlı bir yere oturur diye düşünüyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, hepimiz
biliyoruz ki yeryüzünde 197 tane -galiba, son olarak, öyle
hatırlıyorum- ulus devlet var ve bu ulus devletler çeşitli
biçimlerde birbirleriyle ilişki içinde oluyorlar fakat Birleşmiş
Milletler şeklindeki bir organizasyonun dışında çok
çeşitli sorunlarla karşılaştıkları hâlde bu
sorunları küresel bağlamda çözemiyorlar, daha doğrusu küresel
bağlamda çözmenin kurumsallaşmasını yaratamıyorlar
dolayısıyla da ülkelerin birlikte davranmaya ihtiyacı olan
konular var ve bunların esasında zamanla değiştiğini
de görüyoruz; mesela, Kanadada asit yağmurları Amerikayı da
etkilemeye başlıyor. Dolayısıyla da asit yağmuru
sorunu konusu sadece Kanadanın sorunu olmaktan çıkıyor,
aynı zamanda Amerikanın da bir sorunu hâline geliyor.
Dolayısıyla da asit yağmurlarıyla mücadele sadece
Kanadanın halledebileceği bir mücadele olmak durumunda değil,
aynı zamanda Amerikanın da o mücadelede bir payı olması
gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bu Paris İklim
Anlaşması esasında böyle bir ihtiyacın sonucu olarak ortaya
çıkmış olan bir anlaşma. Daha doğrusu, bir
anlaşma olmaya çalışan bir anlaşma, henüz daha herkesin
ikna olduğu ve herkesin destek verdiği bir yapıda değil
hepinizin de bildiği gibi.
Değerli arkadaşlar, şöyle
düşünelim: İki ülke varsayalım, bu 197 ülke
dışında iki ülke varsayalım ve tabii, bu iki ülke
halkları da esasında havanın kirliliğinden dolayı yani
karbon emisyonundan dolayı zarar görüyor. Dolayısıyla da bir
anlaşma üretip de birlikte bir karşı mücadele başlatma
ihtiyacında olduklarını düşünelim fakat herhangi bir ülke
düşünün, A ülkesini düşünün, bu mücadele sonuç olarak bir maliyeti
olan bir mücadele yani bir maliyet üstlenmesi lazım fakat A ülkesi diyor
ki B ülkesi için: Ya, asıl B ülkesi havayı kirletiyor,
dolayısıyla da asıl işin ceremesini B ülkesinin çekmesi
gerekiyor, daha fazla fon ayırması gerekiyor." veya en
azından karşı tarafın ne harcayacağını
bilemediğinden dolayı esasında kendi çıkarı neyse onu
yapmaya doğru yöneliyor. Fakat aynı sorunsal B ülkesi için de
geçerli, B ülkesi de bakıyor A ülkesine ve A ülkesinin nasıl
davranacağını bilemediği için o da herhangi bir
şekilde birlikte davranmayı gerçekleştiremiyor. Yani sonuçta
hava temizlenseydi her iki ülkenin de halkları temiz havayı
soluyacaklardı fakat her iki ülkenin de yönetimi birbirlerine
güvenmedikleri için veya diğerinin daha fazla kaynak ayırması
gerektiğini düşündüklerinden dolayı bir anlaşmaya
varamıyorlar ve dolayısıyla da iklim sorunu yaşanmaya
başlanıyor.
Şimdi, bir an için düşünelim
arkadaşlar, B ülkesini ele alalım. B ülkesi desin ki: Ya, A ülkesi
buna katlanmıyor. Diyelim ki B ülkesi gelişmiş bir ülke,
parası da var Ben harcayayım bu parayı." diyor. Tabii, bu
iki ülkenin katkısıyla olabilecek olandan daha maliyetli bir şey
bir tek ülke yapmaya kalktığında.
Değerli arkadaşlar, şimdi şöyle
garip bir durum ortaya çıkıyor: Diyelim ki B ülkesi havanın
temizlenmesine yönelik olmak üzere yatırımlar yapıyor, karbon
emisyonunu azaltıyor vesaire A ülkesinin herhangi bir katkısı
olmadan ama arkadaşlar, hava havadır. Sonuç olarak A ülkesinin de
insanları bu temiz havadan yararlanacaklar ve üstelik de hiçbir katkı
vermeden yararlanacaklar. Dolayısıyla da değerli
arkadaşlar, bu 2 ülke arasındaki ilişkiler maalesef birlikte
davranma hâline dönüşemiyor. Yani benim şimdi
anlattığım oyun teorisinden bir parça esasında ama bunu çok
çeşitli konumlarda değerlendirebilirsiniz. Yani farklı ülkelerin
birbirlerine yeteri kadar güvenemedikleri için, yeteri kadar birbirlerine
ilişkin bir enformasyona sahip olmadıkları için bir
anlaşmaya varmaları mümkün değil. Dolayısıyla da Paris
Anlaşması esasında, gerçekten de iklim krizinin giderek
arttığı gerçeğini her gün gören şu anda yaşayan
insanlar olarak gerçekten önümüzdeki yılların hiçbirimiz için olumlu
olacağını düşünemiyoruz. Dolayısıyla da her
birimiz aslında birlikte davranıp, hava kirliliğini ve iklim
krizini önleyici tedbirleri alıp, işte, 2 derece hedef olarak
konulmuş, 2 derece aşmayacak biçimde bir emisyonu, karbon emisyonunu
gerçekleştirmeye yönelmek istiyorlar. Fakat değerli arkadaşlar,
dediğim gibi, bunun olabilmesi için tarafların birbirine güvenmeleri
lazım, bir. İkincisi, tarafların gerçekten de
karşılaştığımız sorunun herhangi bir tek
ülkenin çözemeyeceği bir sorun olduğunun bilincinde olması
lazım ve dolayısıyla da birlikte davranmanın
kaçınılmaz olduğunu kavramış olması lazım.
Fakat arkadaşlar, burada da yine şöyle bir sorun var: Diyelim ki
birlikte davranmaya karar verdiler ama
Mesela Türkiye bunu yapıyor
anladığım kadarıyla, Paris Anlaşmasıyla ilgili
öyle bir kriter önerdi ki bir anlamda sera gazı
salınımının daha da artacağı bir hedefi bir
bakıma koymuş oldu. Bunu niçin yaptı? Bunu şunun için
yapıyor anladığım kadarıyla: Çünkü dünyayı
kirletenler, kirli havanın olmasına neden olanlar ileri Batı
ülkeleri. İleri Batı ülkeleri temizlesinler havayı veya en
azından bizim de orada olmamızı istiyorlarsa eğer, o zaman
bize fon vermeleri, para vermeleri gerekiyor. diyor. Paris
Anlaşmasını organize eden kesimler bunu bildikleri için de
çeşitli fonların kullanılmasına ilişkin olmak üzere
bir adım attılar. Yani, birlikte davranmalarını,
birbirlerini kandırmamalarını, yapıyormuş gibi
davranıp da yapmamayı önlemek için bu fon meselesini gündeme
getirdiler. Anladığım kadarıyla Türkiye de 3 milyar euro
civarında bir fon alacak ve o sebeple de Glasgowa gidilecek, imzalar
atılacak, bu fon Türkiye'ye getirilmiş olacak. Fakat değerli
arkadaşlar, bu fonu nasıl kullanacağını bilmiyoruz ama
bildiğimiz bir şey varsa, bu seneyi, geçen seneyi düşünün
Türkiye'yi
Gerçekten de ben uzun yıllar İstanbul'da
yaşadım, İstanbulun ikliminin nasıl değiştiğini
kendi deneyimimle biliyorum, Karadeniz hakeza öyle. Dolayısıyla da
iklim krizi gerçek bir kriz ve bu gerçek krizi önlemenin yolu da gerçekten
diğer dünya ülkeleriyle birlikte davranmaktır, samimi olarak
davranmaktır. Yoksa kredi alacağız, fon alacağız, 3
milyar euromuz olacak biçimindeki bir kaygıdan ziyade, böyle bir amaçla,
gerçekten iklim krizine son vermenin bir neferi olarak Türkiye'nin de kendini
bu mücadelenin içinde görmesi lazım. Şunu söyleyeyim değerli
arkadaşlar -zamanım bitiyor- Türkiye'ye yakışan bence
budur. Gerçekten bu söylemeye çalıştığım, Adalet ve Kalkınma
Partisinin sözcülerinin de zaman zaman bu konuyla ilgili ifade ettiklerinden
anladığım rahatsızlıkları yani Batıyla
ilgili itirazlarını anlıyorum fakat değerli
arkadaşlar, Türkiye gerçekten de gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkeler arasında ilginç bir örnek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
Buyurun.
EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) -
olduğundan
dolayı, bu konuda, gerçekten samimi bir şekilde bu işin
başını çeken ülkelerden biri olmalı. Ben zaman zaman bu kürsüye
çıktığımda da söylüyorum, Sayın
Cumhurbaşkanının Dünya 5ten büyüktür. lafı doğru
bir laftır çünkü gerçekten de insanlık, henüz daha yeryüzü düzeyinde
bu türden normları koyacak, bu türden değerleri benimsetecek bir
noktaya doğru evrilemedi. Dolayısıyla da Türkiyenin kendi
misyonu itibarıyla da bence bunu yapması lazım yani bu işin
başını çeken ülkelerden biri olması lazım, sadece ve
sadece 3 milyar euro gelecek diye de bu işin altına imza
atmaması lazım diye düşünüyorum.
Hepinize teşekkür ederim.
İyi akşamlar. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Sayın Yunus Emre. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Çok önemli bir konu üzerinde konuşuyoruz,
önemli bir tartışma yapılıyor. Tabii, şöyle bir boyutu
da var hadisenin, onu da unutmamak gerekir diye düşünüyorum: Artık,
günümüzde, uluslararası politikada güvenlik konusunda da çok ciddi
değişimler oldu yani geçmişte olduğu gibi güvenlik
konuları sadece askerî güvenlik bakımından ele
alınmıyor. Örneğin siber güvenlik çok önemli bir tema olarak öne
çıktı. Yine, benzer şekilde doğayla, çevreyle, göçle ilgili
konular da uluslararası güvenliğin çok temel konuları
arasında yer almaya başladı.
Bugün konuştuğumuz iklim krizinin de
uluslararası güvenlik bakımından çok önemli bir konu
olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir diye düşünüyorum ve
aynı savaşlar gibi sonuçlar üretiyor yani nasıl ki
savaşlarda insanlar ölüyorsa, hayvanlar ölüyorsa, iklim krizi nedeniyle de
insanlar ölüyor, hayvanlar ölüyor; nasıl ki savaşlar dünyada
ekonomiyi, siyaseti istikrarsızlaştırıyorsa, iklim krizi de
yine ekonomiyi, siyaseti istikrarsızlaştırıyor. Yine,
benzer şekilde, uluslararası çatışma konuları
nasıl ki kaynaklar üzerinde bir rekabet yaratıyor, o rekabet de
birtakım çatışmalar, savaşlar üretiyorsa, yarın öbür
gün iklim krizi derinleştikçe, dünyadaki kaynaklar üzerindeki rekabet
sebebiyle yeni savaşlar, yeni çatışmalar da kapımızda
bekliyor.
Özetle, değerli arkadaşlarım, çevre,
iklim konularının çok önemli bir güvenlik boyutunun olduğu
unutmamak gerekir. Türkiye açısından da çok özel bir durum var bu
kapsamda yine hatırlanması gereken, o da bundan sonraki dönemde,
Türkiye'nin iklim krizi nedeniyle oluşacak göç hareketlerinden en fazla
etkilenecek ülkelerden birisi olması.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
artık uluslararası literatüre yeni bir kavram girdi: İklim
mülteciliği. Yani iklim olayları sebebiyle, iklim krizi sebebiyle
insanlar göç etmek zorunda kalıyorlar. Birleşmiş Milletler
Mülteciler Yüksek Komiserliğinin rakamlarına göre, 2008den bu yana
her yıl 21 milyondan fazla insan seller, kuraklık, kasırgalar,
fırtınalar gibi olaylar sebebiyle göç etmek zorunda kalıyor. Yine,
benzer şekilde, 2016dan itibaren dünyanın en büyük 10 göç
hareketliliğine bakıldığında, bunların hepsinin
sebebi iklim değişikliğiyle ilgili sebepler değerli
arkadaşlar.
Türkiye açısından bu meseleyi
değerlendirdiğimizde çok önemli bir yayın var The Lancet
isimli, dünyanın en önemli, en prestijli tıp dergilerinden birisi bu
dergi. Burada çıkan önemli bir yazıda, Türkiye'nin, ilerleyen dönemde
iklim krizi nedeniyle oluşacak göç hareketlerinden en fazla etkilenecek 3
ülkeden 1i olduğu not ediliyor. Yani Kanada, Türkiye ve İsveç iklim
krizinin yarattığı göç hareketliliğinden en fazla
etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor ve Türkiyenin tabii,
tarihsel olarak göç yolları üzerinde bulunması sebebiyle çok önemli
bir göç sorunu, Türkiye'nin geleceğine damga vuracak bir göç sorunu
önümüzde duruyor. Özellikle bunu hatırlatmak gerekiyor. Afrika'nın
kuzey bölgelerinden bu göç hareketlerinin Türkiye'ye yönelik olacağı
anlaşılıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu
açıklamaların yanında şunu da eklemem gerekiyor: Vatandaşlarımız
da bu durumun farkında, Türkiye açısından bu olayın
-dünyamız açısından da- ne kadar önemli olduğunun
farkında. Bakın, yakın zamanda yapılan iki önemli
araştırma var, biri KONDAnın yaptığı bir
araştırma
KONDAnın araştırmasına göre,
Türkiyede seçmenlerin yüzde 76sı doğal afetlerin
sıklaştığını düşünüyor ve yüzde 87si ise
küresel ısınmanın çok gerçek, çok önemli bir fenomen olduğu
kanaatinde. Yine, bu çerçevede yapılan uluslararası bir
araştırmanın Türkiye boyutunda, yüzde 83ü, Hükûmetin ve ülkelerinin
yani Türkiyenin küresel ısınmaya yönelik mücadelede daha fazla
tedbir alması gerektiğini, daha fazla harekete geçmesi
gerektiğini düşünüyor ve Türkiyedeki gençlerin yüzde 95i de iklim
krizinin ülkemize yönelik en büyük tehditlerden, en büyük tehlikelerden biri
olduğunu düşünüyor. Şimdi, böyle bir manzara var orta yerde ve
vatandaşlarımız da bu durumun farkında. Tabii, bunun sadece
iklim değişikliğinin, iklim krizinin küresel ısınmanın,
dünyanın sıcaklığının birkaç derece artacak gibi
düşünülmesi çok hatalı; bugün de yaşamakta olduğumuz
fırtınalar, aşırı yağışlar, sel
felaketleri başta olmak üzere birçok doğal afet aslında bu
durumla ilgili.
Az önce de ifade etmiştim, önemli tedbirler
alınıyor değerli arkadaşlarım. Örneğin
İskandinav ülkeleri toprak kaymaları olacak diye düşünüyorlar ve
yeni bir kentsel planlama yapıyorlar iklim krizini merkeze alan. Amerika
Birleşik Devleri de kentlerini bu duruma dayanaklı hâle getirmeye
çalışıyor, deniz seviyesinde bulunan deniz kuvvetleri üslerini,
turistik tesislerini, sanayi tesislerini -ki nüfusun da çoğunluğu
kıyılarda yaşadığı için- bu duruma uyumlu hâle
getirecek tedbirler almakla uğraşıyor. Afrikada, bizden çok
daha zor durumda bulunan bir ülkede, Ugandada çok önemli tedbirler
alınıyor. Mesela, orada, işte, bu Robusta kahvesi denilen
kahvenin üretildiği bir bölge var, o bölgenin küresel ısınma
nedeniyle ilerleyen dönemde bu kahve çekirdeklerini üretemeyeceği
düşünülüyor ve önemli başka bölgeleri koruma altına
almışlar; orada konut yapmıyorlar, sanayi tesisi
yapmıyorlar, yerleşim alanına açmıyorlar, iklim
değişikliği ya da iklim krizi nedeniyle oluşacak, küresel
ısınma nedeniyle oluşacak gelecekteki ortamda, orada biz bu
kahveyi ekebiliriz diye bütün o alanı koruma altına alıyorlar
değerli arkadaşlarım. Türkiye'de ise ne yazık ki bu
tedbirlerin, benzer tedbirlerin alınmadığı bir ortamı
yaşıyoruz.
Bakın, biz, Cumhuriyet Halk Partililer olarak
defalarca, sayısız defa bunu hatırlattık. Grup Başkan
Vekilimiz burada, Sayın Özgür Özel, hafızam beni yanıltmıyorsa
3 defa basın toplantısı düzenledi, bu anlaşmanın
Türkiye tarafından kabul edilmesini gündeme getirdi. En son,
yanlış hatırlamıyorsam temmuz ayında
yapmıştı. Sayısız defa bunları söyledik.
Şimdi, tabii, bugün bu anlaşmanın
gelmiş olması önemli ama unutmayalım, G20 içerisinde ve OECD
içerisinde en son kabul eden ülke olacağız değerli
arkadaşlarım. Yani bunun ülkemizin itibarı bakımından
da çok problemli bir durum olduğunu not etmem gerekiyor.
Şimdi, Türkiye'de tedbirsizlik derken birkaç
örnek vermek istiyorum sürem yettiği ölçüde. Arkadaşlar, bakın,
Akdeniz bölgesinde araştırmalara göre ocak ayı ortalama
yağış miktarı
Değerli arkadaşlarım, bir başka
örnek, tabii, İstanbulda. Şimdi İstanbul
sınırlarına ulaşmış durumda, bugün 16 milyondan
fazla insan İstanbulda yaşıyor. İstanbulun 2009daki çok
önemli çevre düzeni planı var, orada vurgulanmış Aman,
İstanbulun kuzeyi yapılaşmaya açılmasın. diye.
İstanbulda yeni kuzey yolları yapıldı, havalimanı
yapıldı. Bir tutturdunuz İstanbul Kanalı diye bir proje,
o da yeni bir yapılaşma projesi. İstanbulun su kaynakları
tükendi, Batı Karadenizden, Trakyadan İstanbula su geliyor.
Şimdi, bu şartlar altında, İstanbulun bütün yer altı
sularını tehlikeye atan, İstanbulun su kaynaklarını
tehlikeye atan, adına proje dediğiniz işlemler
gerçekleştiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, burada, tabii,
değerli bürokratlar varken de bir konuyu hatırlatmak istiyorum.
Birleşmiş Milletlerin bir önemli anlaşması bulunuyor,
Biyoçeşitlilik Sözleşmesi. Şimdi, arkadaşlar, 2030a kadar
biz karasal alanlarımızın yüzde 17sini, denizel
alanlarımızın da yüzde 30unu koruma alanı ilan etmeyi
taahhüt etmişiz, kabul etmişiz. Şimdi, mesela burada, gerçekten
yani bütün araştırmaların bize söylediği kötü bir vaziyet
var yani yüzde 4lerde kaldığı anlaşılıyor denizel
alanlarda, karasal alanlarda yüzde 9 ya da benzeri rakamlar var. Yani biz
Biyoçeşitlilik Sözleşmesinde yaptığımız gibi
yani taahhütlerimize uymak bakımından yapacaksak eğer, zaten
bugün hiç bu anlaşmayı da kabul etmeyelim değerli
arkadaşlarım. Yani küresel ısınmayı, iklim krizini
Ya, bu bizi etkilemeyecek, Kuzey Kutbunda bulunan birtakım kutup
ayılarıyla ilgili. falan diye düşünüyorsak eğer, Bu bize
bir etki yaratmaz. diye düşünüyorsak eğer ya da az önce ifade
ettiğim gibi Biyoçeşitlilik Sözleşmesindeki gibi davranacaksak
eğer, hiç bugünden de bu anlaşmayı onaylamayalım. En
azından kendimize ve milletimize karşı dürüst olalım.
Değerli arkadaşlarım, çok önemli
şeyler var konuşacak ama son bir noktayı gündeme getirerek
kapatmak istiyorum. Artık dünyada yeni kavramlarla karşı
karşıyayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
YUNUS EMRE (Devamla) Toparlıyorum.
Bunların başında da çevreyi
savunanların korunması hakkı geliyor. Artık,
Birleşmiş Milletler, bir temel insan hakkı olarak çevreyi
savunanların korunması hakkını kabul ediyor ve bakın,
dünyada 2007-2018 yılları arasında öldürülen 1.558 çevre
aktivisti var. Bu listede bizim de 2 vatandaşımız var,
hatırlayacaksınız Finikede mermer ocaklarına
karşı mücadele ettiği için öldürülen Büyüknohutçu çifti. Dünya,
artık bu konuyu, çevreyi savunanların korunması
hakkını bir temel insan hakkı olarak kabul ediyor ama ne
yazık ki bizim ülkemizde çevreyi savunan insanlar, çevreyi korumak isteyen
insanlar sizin iktidarınızda yerlerde sürükleniyor. Bu utancın
Türkiye bakımından sona ermesini diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Samsun Milletvekili Sayın Çiğdem Karaaslan.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÇİĞDEM KARAASLAN
(Samsun) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Paris
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, sözlerime, yeni yasama yılında
Genel Kurulumuzun ilk gündem başlıklarından birinin ülkemizi,
dünyayı ve insanlığı yakından ilgilendiren iklim
değişikliği konusuyla ilgili olmasını son derece
kıymetli bulduğumu belirterek başlamak istiyorum. İçinde
bulunduğumuz dönemde uluslararası toplum Covid-19 salgını,
savaş ve çatışmalar, terör, göç, küresel ısınmaya
bağlı iklim değişikliği gibi çok sayıda sorunla
mücadele etmekte ortak bir çıkar yol bulmak adına çaba
göstermektedir. Başka bir ifadeyle, bu yüzyılın en büyük
sınavları bu alanlarda verilmektedir. Ancak henüz hiçbirinde somut
bir başarı elde edebilmiş değiliz maalesef. Oysaki
teknolojinin sağladığı imkânlar her geçen gün artarken,
erişilebilirlik ve etkileşim her geçen gün daha da güçlenirken
dünyada toplumlar arası sosyal, mekânsal ve ekonomik eşitsizlikler
aynı oranda artmakta ve bu uçurum her geçen gün daha da
belirginleşmektedir. İnsanlık bir yandan çağın en
büyük sınavlarını verirken diğer yandan en büyük
başarısızlıklarla karşı
karşıyadır. Biz biliyoruz ki bugün uluslar coğrafi
sınırlarını her ne kadar çizmiş ve
ayrılmış olsalar da yeryüzü coğrafyası insanlık
için bir bütündür. Dünyanın herhangi bir yerinde kanayan bir yaraya
dönüşmüş meselenin diğer toplumları er ya da geç
etkilememesi söz konusu değildir. Bu sorunların çözümü iş
birliğinin yanı sıra adil ve samimi yaklaşımları
gerektirmektedir. Bunlardan biri eksik kaldığında
başarı söz konusu olmamaktadır. Cumhurbaşkanımız
ve Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan
liderliğinde AK PARTİ olarak iktidara geldiğimiz ilk günden beri
ulusal ve uluslararası her platformda mücadelemizi temellendirdiğimiz
anlayış işte tam da budur.
Değerli milletvekilleri, sözlerime
başlarken yer verdiğim sorunlardan küresel iklim
değişikliği, önlem alınmadığı takdirde tüm
insanlığı belirsiz ve karanlık bir sona doğru
sürüklemektedir. Dünyanın bir tarafı aşırı yağış,
sel ve taşkınlarla çaresizlik içinde mücadele etmeye
çalışırken bir başka tarafı şiddetli
kuraklık ve susuzluğu ortadan kaldıracak bir damla suya muhtaç
yaşamaktadır; buzullar hızla erimekte, deniz suyu seviyeleri
giderek yükselmektedir. Bazı toplumlar günün birinde şehrini ya da
ülkesini terk etmek zorunda kalacakları gerçeğiyle bugünden yüzleşmektedir;
üstelik dünya henüz savaş ve çatışmalar nedeniyle ülkesinden
ayrılmak zorunda bırakılanların göçlerine çare
bulamamışken.
İklim değişikliğiyle mücadele
konusu 1992 Rio Zirvesinden bu yana Birleşmiş Milletler himayesinde
ve tüm üye devletlerin katılımıyla her yıl müzakere
edilmektedir. İklim değişikliği politikalarının
uzun dönemli amacını ve bu amaca yönelik ilke ve prosedürlerini
belirleyen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi de yine bu yıl imzaya
açılmıştır. Bugün, burada hep birlikte üzerinde
konuştuğumuz Paris İklim Anlaşması esasen bu
sözleşmenin bir uzantısıdır. Anlaşmanın hedefi,
yüzyılın ortasına kadar küresel sıcaklık artışını
1,5 dereceyle sınırlı tutmaktır. Bu hedefi
gerçekleştirmek için her ülkenin alması gereken sorumluluklar ve
atması gereken somut adımlar vardır. Burada, çerçeve
sözleşmenin temel ilkesini hatırlatmakta fayda görüyorum: Ortak fakat
farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli
kabiliyetler. Bu ortak çabayı çok önemli ve değerli bularak Paris
İklim Anlaşmasını ilk imzalayan ülkelerden biri olduk
ancak Türkiye Büyük Millet Meclisimizde bugüne kadar onaylamadık. Bunun
nedeni, sözleşmenin temel ilkesiyle bağdaşmayan yükümlülükler
arasında adaletsizliklere yol açan kararlara karşı ortaya
koyduğumuz tepkidir. Tarih boyunca dünyayı en az kirleten ülkelerden
Türkiye, dünyayı en fazla kirleten ve buna karşın en fazla
sorumluluğu almaktan geri duran ülkelerle aynı kategoride yer almak
istememiştir.
İkinci bir konu ise Paris
Anlaşmasını onaylayan ve güçlü iddialarla, taahhütlerle dünyaya
meydan okuyan gelişmiş ülkelerin katettiği ya da
katetmediği mesafedir. Yakın zamanda açıklanan bir
istatistiğe göre bugün karbon emisyonlarının yüzde 68inden
sadece 10 ülke sorumludur. Bu demek oluyor ki sadece 10 gelişmiş ülke
üzerine düşeni yerine getirirse meselenin büyük bir kısmı
çözülmüş olacaktır. Ancak bugün ortaya konulan iklim
senaryolarının hiçbirinde mevcut taahhütler somut adımlarla
hayata geçmediği sürece Paris Anlaşması'nın hedeflerine
ulaşması mümkün görünmemektedir. Türkiye'nin bugün Paris
Anlaşması'nı onaylama yönünde aldığı bu karar,
tüm bu adaletsizliğin ortadan kalktığı anlamını
da taşımamaktadır elbette. Bu karar, ülkemizin bugüne kadar
yürüttüğü diplomasi trafiğinin, başarılı müzakerelerin
bir sonucu olarak Türkiye'nin daha adil, sağlıklı, temiz ve
yaşanabilir bir dünya için sürdürdüğü küresel iklim
değişikliği tartışmalarını başka bir
platforma taşıyacaktır. Zira Türkiye son yirmi yılda orman
varlığını 20,8 milyon hektardan yaklaşık 23
milyon hektara çıkarırken ve dünyada orman
varlığını artıran nadir ülkelerden biri konumuna
yükselirken Paris Anlaşması'nı henüz
onaylamamıştık. Emisyon azaltımının en önemli
adımlarından olan yenilenebilir enerji alanında güçlü
politikalar ortaya koyarken, destekleme mekanizmalarını,
teşvikleri hayata geçirirken ve bu sayede yüzde 53 oranındaki
yenilenebilir enerji kurulu gücüyle dünyada 12nci, Avrupa'da 5inci
sıraya yükselirken, Antarktikada bilim üssümüzü kurarken,
şehirlerimizin en merkezî noktalarını iklim değişikliğinde
en önemli yutak alanlar olan millet bahçeleriyle donatırken,
sıfır emisyonlu otomobilimiz olan TOGGun ve diğer elektrikli
araçların üretimine başlama kararı alırken, Sıfır
Atık Projesiyle geri kazanım oranını üç yılda 9 puan
artırırken henüz Paris Anlaşması'nı
onaylamamıştı.
Kısacası, Türkiye, iklim
değişikliğiyle mücadele noktasında üzerine düşeni
fazlasıyla yapma yönünde kararlı adımlar atarken yalnızca
Paris Anlaşmasını değil, bu küresel sorunla mücadeleyi ve
insanlığın geleceği için sorumluluk almayı üstlenmeyi
esas almıştır. Paris Anlaşmasını onaylamak
ülkemiz için yeni bir dönemin başlangıcıdır elbette ama bu
mesele sadece anlaşmayı onaylamak, taahhüt vermek, vermemek kavramlarıyla
sınırlandırılamayacak kadar da önemlidir.
Cumhurbaşkanımız, Birleşmiş Milletler kürsüsünden
dünyaya seslenirken anlaşmayı onaylayacağımızı
söylemenin yanı sıra, dünya için en önemli kırılma
notlarından birinin eşiğinde olduğumuz bu dönemin tabiat ve
insan arasındaki ilişkiyi yeniden şekillendireceğinin,
çağın ihtiyaçlarının ve önceliklerinin yeni bir boyut
kazanacağının da vurgusunu yapmıştır. Ve hemen
arkasından Türkiyeye dönmesiyle birlikte yaptığı
açıklamada ülkemizin enerjiden sanayiye, şehircilikten tarıma,
ulaşımdan atık yönetimine kadar her alanda toplumsal, mekânsal
ve teknolojik dönüşümünü içeren yeşil kalkınma devrimini
başlattığımızın ve 2053te net sıfır
emisyon hedeflediğimizin müjdesini vermiştir.
Ülkemizin ulusal ve küresel sorunlara somut çözümler
ürettiği bu süreçte muhalefet partilerinin de destek olmasını
bekliyoruz. Çevre konusunun siyasetüstü bir mesele olduğunu, Gazi
Meclisimizin kürsüsü başta olmak üzere çeşitli platformlarda
defalarca dile getirdik. Akdeniz havzasında olmamızdan dolayı bu
değişimden etkileneceğini bildiğimiz ülkemiz için ve tüm
insanlığın ortak sorunu olan ve ortak çözümleri gerektiren
küresel iklim değişikliğiyle mücadeleyi tavizsiz şekilde
sürdürmek durumundayız.
Bugün Meclisimizin sergileyeceğine
inandığım ortak duruş, evlatlarımızın
yarınları ve nesillerimizin geleceği açısından da
tarihî önemde bir gelişme olarak kayıtlara geçecektir.
Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğanın 76ncı Genel Kurul vesilesiyle Birleşmiş
Milletler kürsüsünden verdiği mesajlar ve küresel adalet vurgusuna da
burada ayrıca değinmekte fayda var.
Adaletli olmayı, zalimin
karşısında, mazlumun yanında olmakla; zulmün
karşısında, adaletin safında durmakla eş tutan
Sayın Cumhurbaşkanımız insanlığın
tamamını ilgilendiren küresel iklim değişikliği
meselesindeki adaletsizliklere dikkat çekmek üzere Birleşmiş
Milletler kürsüsünden bir kez de bu mesele için Dünya 5ten büyüktür.
demiştir. Türkiye, insanlığın bugününü ve geleceğini
ilgilendiren her konuda olduğu gibi, küresel iklim değişikliğiyle
mücadelede de dünyaya örnek ve öncü olma pozisyonunu bir kez daha en güçlü
şekilde teyit etmiştir.
Bugün artık geri dönüşü olmayan bir
sürecin tam ortasındayız. Tabiatın dengesi ne kadar tahrip
edilirse doğal afetlerin yıkıcılığı da o
derece artmaktadır. Ayrıca, geldiğimiz noktada küresel ve ulusal
çabaların yanında, bireysel çabalarımızla da
yapabileceğimiz çok şey var. Aşısı ve ilacı
olmayan küresel iklim değişikliğinin etkilerinin en aza
indirilmesi noktasında her birimiz birer aşı, her birimiz etkili
birer ilaç olabiliriz. Tabiatın tüm değerleriyle birlikte insana
emanet edildiğinin bilinciyle, İlahi kudretin mükemmel bir denge
içinde yarattığı dünyanın ve çevremizin korunmasından
elbette mesulüz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇİĞDEM KARAASLAN (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
Buyurun Sayın Karaaslan.
ÇİĞDEM KARAASLAN (Devamla) Salgın
sonrasında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını;
siyasi, sosyal sistemin yeniden inşa edileceği yeni bir döneme
girileceğini her platformda vurgulayan Sayın
Cumhurbaşkanımızın yeşil kalkınma vurgusu,
sahip olduğumuz vizyonun ve önümüzdeki sürece dair öngörüsünün bir
sonucudur. Çevre dostu uygulamaların kalkınmanın önünde engel
olduğu inancı artık tarihe karışmıştır.
Yeşil kalkınma hedefiyle Türkiye, salgın sonrası yeni
döneme dair farklı bir kulvara girmiştir.
Bu düşüncelerle Paris
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifine destek verecek olan yüce Meclisimizi selamlıyor, bu
yeni dönemin ülkemiz, dünyamız ve tüm insanlık için hayırlar
getirmesini temenni ediyorum.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın Hasan Kalyoncu.
Sayın Kalyoncu, şahsınız
adına da söz talebiniz var, ikisini birleştiriyorum; konuşma
süreniz on beş dakikadır.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Paris
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlarım.
Sayın milletvekilleri, çevre sorunlarıyla
ilgili çalışmalar Sanayi Devriminden sonra bilim dünyasında
başlamış; kitaplar, yayınlar, konferanslarla devam ederken
1970li yıllarda çeşitli araştırmalarla desteklenmeye
başlanmıştır.
İklim değişikliğiyle ilgili ilk
uluslararası anlaşma ise 1992 yılında Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesidir.
Türkiye, OECD üyesi olması sebebiyle sözleşmenin insan kaynaklı
sera gazı salımını azaltmayı kabul eden ve
gelişmiş ülkeler listesini de gösteren Ek-1 lisesine ve
gelişmekte olan ülkelere finans ve teknoloji desteği sağlamakla
yükümlü kılınan Ek-2 listesine dâhil edildiği için uzun süre
sözleşmeye taraf olmamıştır. 2001 yılında Ek-2
listesinden çıkarılmasının ardından Ek-1 ülkesi olarak
2004 yılında sözleşmeye, 2009 yılında Kyoto
Protokolüne taraf olmuştur. Ancak herhangi bir sera gazı emisyonu
azaltım yükümlülüğü almamıştır. 2010 yılında
Türkiyenin Ek-1 ülkesi olarak özel koşulları sözleşmenin
16ncı Taraflar Konferansı kararıyla tanınmış,
2014 yılında alınan 20nci Taraflar Konferansında ise
Türkiyeye en azından 2020 yılına kadar finans teknoloji transferi
ve kapasite geliştirme desteği sağlanmasının önünü
açan karar alınmıştır. Türkiye, yeni iklim rejiminde finans
ve teknoloji desteklerine erişim talebinin karşılanması
kaydıyla 2015 yılında Paris Anlaşmasını kabul
etmiş ve 22 Nisan 2016da imzalamıştır.
Uluslararası finans kuruluşları iklim
dostu olmayan plan ve projelere fon aktarmayı kademeli olarak durdurmaya
yönelik kararlar alma sürecine girmeye başlamıştır. Son
olarak Avrupa Birliği tarafından açıklanan Avrupa Yeşil
Mutabakatı Avrupa Birliğinin 2050 yılında ilk iklim nötr
kıta olma hedefini ortaya koyan ve politikalarını iklim
değişikliği ekseninde yeniden şekillendiren, hiçbir
bölgenin geride bırakılmaması temel hedeflerini içeren yeni
büyüme stratejisi olarak tanımlanmıştır. Yeşil
Mutabakatta, Avrupa Komisyonunun Paris Anlaşmasını gelecekte
yapılacak kapsamlı ticaret anlaşmalarının hepsinde
olmazsa olmaz unsur olarak önereceği belirtilmektedir. Ancak mutabakat
kapsamında Avrupa Birliği, kendi sınırlarındaki
üretimin karbon fiyatlandırmayı uygulamayan ülkelere
kaymasını önlemeye yönelik olarak sınırda karbon düzenlemesi
planlamaktadır.
Türkiye, Paris İklim Anlaşması
kapsamında iki konunun önemi ve çözümü üzerinde durmaktadır.
Birincisi, Türkiyenin finans ve teknoloji desteklerine erişebilmesi
bakımından kendisiyle benzer konumdaki ülkelerle eşit
tutulması; ikincisi ise Türkiye'nin ekonomik büyüme, nüfus
artışı gibi ölçütler dikkate alındığında,
mutlak emisyon azaltımı yapmasının
imkânsızlığı ve bu hususun kayıt altına
alınması gerekliliğidir.
Kıymetli milletvekilleri, hepinizin
bildiği üzere küresel ısınma ve iklim
değişikliğinin sebepleri doğal süreçlerle insan
faaliyetleri sonucu emisyondan kaynaklanmaktadır. Doğal süreçler
kendi doğallığı içerisinde devam ederken insan faaliyetleri
süreci hızlandırmıştır. Küresel ısınmaya
insanların etkisi Sanayi Devrimiyle başlamış ve
emperyalizmin, kapitalizmin açgözlülüğü sonucu pervasızca
dünyanın geleceği riske atılmıştır. Yapılan
her şeyin çevreye, doğaya ve dünyaya etkileri göz ardı
edilmiştir, daha fazla kazanmak, daha fazla konfor adına doğal
kaynaklar hunharca tüketilmiştir. Bugün gelinen durumda, bu olaylara sebep
olan ve gelişimini tamamlayan ülkeler dünya üzerinde tekrar baskı
kurarken yaptıklarının bedelini ödemek hususunda bir
çabaları da yoktur. Çeşitli anlaşmalar süreci sonucunda gelinen
nokta Paris İklim Anlaşması olmuştur. Bu anlaşma
kapsamına girmeyen savaş teknolojileri, uzay
çalışmaları, nükleer denemeler ve terör desteği sonucunda
emisyon oluşumları hep göz ardı edilmiştir. Örneğin,
son dönemde Kuzey Afrika, Afganistan ve Orta Doğuda çeşitli
bahanelerle yaşanan bombalamalar ve terör olayları da bu kapsamda ele
alınmamakta, terörden kaynaklı yangınlar görmezden
gelinmektedir. Tüm bunların yanında karbon salımı konusunda
Türkiye Cumhuriyetinin tarihî sorumluluğu ele
alındığında yüzde 0,6; güncel etkisi ise yüzde 1,1
civarındadır. O hâlde ülkemizin sanayileşmesi
düşünüldüğünde, zaten etkisinin çok az olduğu ortadadır.
Durum böyleyken dünyayı bu hâle getirenlerin
şimdi çevreci rolü üstlenmesi ve çevreyi kullanarak diğer ülkelere
tekrar baskı uygulamaya kalkmaları da kabul edilemez. Tarihî
sorumlulukları düzeyinde destek vermeleri gerekirken kendi
oluşturdukları pisliği dünya milletlerine temizletmeye
çalışmaktadırlar. Ayrıca, ülkelerin tarihî
sorumlulukları belirlenirken sömürgecilik faaliyetleri sonucu dünyada farklı
ülkelerde yaptıkları faaliyetlerin de kendi tarihî sorumluluk
rakamlarına eklenmesi gerekmektedir. Son dönemlerde sanayileşmiş
ülkelerin şirketleri üretimlerini gelişmekte olan veya
gelişmemiş ülkelere taşımış, bu ülkelerdeki
faaliyetleri de üretim yaptıkları ülkeye değil, kendi
hesaplarına dâhil edilmelidir. Gelişmiş ülkelerin yeşil
teknolojiyi ve doğayla uyumlu geliştirdikleri sistemleri dünyadaki
diğer devletlere ücretsiz şekilde transfer etmeleri ve mali olarak
desteklemeleri gerekmektedir. Hâlbuki gelişmiş ülkelerin çevre
politikalarıyla getirdikleri kısıtlamalar, doğayı
korumak yerine geliştirdikleri teknolojiye yeni pazar alanları açma
kaygısının daha belirgin olduğunu göstermektedir. Gelinen
noktada, bu konuyla ilgili destek fonunda toplanması gereken
miktarın çok altında bir para toplandığı da
bilinmektedir.
Değerli milletvekilleri, Paris
Anlaşması çevre ve doğayı koruma amacı gütse de Kutup
Dairesinin son yıllarda dünyanın diğer bölgelerinden çok daha
hızlı bir şekilde ısınması sebebiyle çok daha
kolay ulaşılabilir ve cazip hâle gelmiştir. Bu durum, küresel
ısınma ve dünyanın geleceği açısından endişe
yaratsa da Kutup Dairesinde söz sahibi olan ülkeler açısından yeni
imkânların müjdecisi olarak algılanmaktadır. Bölgede askerî ve
ekonomik amaçlar taşıyan ülkeler, sınırların yeniden
şekillenmesi için giderek daha yoğun bir çaba içine
girmişlerdir. Kuzey Kutup Dairesinin kuzeyinde kalan bölümü ifade eden
bölgedeki kıyı ülkeler Kanada, Rusya, Amerika Birleşik
Devletleri, Norveç, Danimarka, İsveç, Finlandiya ve İzlanda bir
yandan, iş birliği içerisinde olup diğer yandan, daha fazla söz
hakkına sahip olma mücadelesindedirler. 2018 yılında Kuzey Kutbu
planını açıklayan Çin de bölgede söz sahibi olma
peşindedir. Bu ülkelerin tamamı da Paris İklim Anlaşmasını
kabul eden ülkelerdir. Bölgeyi ekonomik ve stratejik üstünlük mücadelesinin
merkezine oturtan birçok sebep mevcuttur. Bunlardan en önemlileri ise bölgede
yaklaşık olarak 90 milyar varil petrol, 47 trilyon metreküp doğal
gaz ve 44 milyar varil doğal gaz sıvısı rezervi
olmasıdır. Bu kaynakları bu derecede önemli kılan unsur ise
önümüzdeki on yıllar boyunca yenilenebilir enerjide ne kadar
artış olursa olsun çok büyük bir buluş gerçekleştirilmediği
sürece fosil enerjinin hayatımızdaki yerinin pek de
değişmeyeceği gerçeği ve ihtiyaç hâlinde, çevreye zarar
verdiği görmezden gelinerek kullanılmaya devam edileceğidir.
Durum böyleyken Yeşil Mutabakat metinlerinin ve sınırda karbon
vergisi konulmasının temel amacının çevre kirliliğini
engellemeye mi yönelik olduğu yoksa yine kapitalist kaygılar
çerçevesinde mi yorumlanması gerektiği sorusu akıllara
gelmektedir. Örneğin, Rusya, Paris İklim Anlaşmasını
kabul etmekle birlikte öncü rol oynamak istemediğini beyan etmiş ve
anlaşmayı kabulünden sonra termik santraller kurmuştur.
Aynı zamanda Paris İklim Anlaşmasını kabul eden
ülkelerin Doğu Akdenizde yaptığı uygulamalar ve
hukuksuzluklar da ülkemizce gayet net olarak bilinmektedir.
Ayrıca, çoğunlukla emisyon azaltım
taahhütleri 2030 ve 2050 yıllarını işaret etmektedir. Bu
azaltım politikaları uygulanırken çeşitli simülasyonlara
göre hesaplar yapılmaktadır. Ani değişimleri ortaya
çıkarabilecek veya tetikleyecek doğal olaylar ve felaketler hesaba
katılmamaktadır. Unutulmamalıdır ki Sibiryadaki mamutlar o
kadar çabuk donmuşlardır ki ağızlarındaki yem veya
midelerindeki besin bozulmaya bile fırsat bulamamış, donma
olayı birkaç saat içerisinde gerçekleşmiştir.
Kıymetli milletvekilleri, bu süreçte, Türkiye,
üzerine düşeni zaten yapmakta olup küresel manada da hem tarihî hem güncel
açıdan etkisi oldukça düşüktür. Bunun yanında, iklim
değişiminden ve küresel ısınmadan en fazla etkilenecek
ülkeler arasında da yer almaktadır. Ülke olarak hem büyük tehdit
altındayız hem de fonlardan yararlanamamaktayız.
Uluslararası düzeyde özel şartlar konusunda daha da ısrarcı
olmamız ve değişimlere de hazırlık yapmamız
gerekmektedir. Ülkemizde orman yangınları, sel felaketleri,
fırtınalar ve hortumlar; kuraklık, su kaynaklarında azalma
ve kirlenme, iklime bağlı iç ve dış göç olayları bu aşamadan
sonra daha fazla karşılaşacağımız
sorunlardır. Bu sebeple ülke olarak iklim değişikliği ve
küresel ısınmanın ülkemize etkilerini ulusal güvenlik boyutunda
da ele almalıyız. Başta tarım olmak üzere, su
kaynaklarındaki azalmalar öncelikli ulusal güvenlik problemi hâline
dönüşmeden kısa, orta ve uzun vadeli politikalar üretmeli ve
değişen şartlara uyum sağlayabilmeliyiz. Ayrıca,
yapılacak mühendislik hesaplarında iklim değişikliği
katsayısı belirlenerek uygulamaya sokulmalıdır.
Onlarca yıldır kanlı terör
faaliyetlerinin hedefi durumunda olan ülkemizin, terör olaylarının
karbon salımını da hesaplayarak bu durumu ortaya koyması ve
uluslararası görüşmelerde gündeme getirmesi gerekmektedir. Keza,
yakınımızdaki bölgelerde çıkan iç
çatışmaların da insani ve ekonomik maliyetleriyle beraber
çevresel maliyeti de göz önünde tutulmalıdır. Bu anlamda, millî
güvenliğimizi doğrudan etkileyen terörün önlenmesi ve bölgemizde
huzurun sağlanması aynı zamanda çevre yıkımını
da durduracaktır.
Bu çerçevede, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
Paris İklim Anlaşmasının onaylanmasını uygun
bulmakla beraber, anlaşmanın kapsamının
genişletilmesinin gerektiğini düşünmekteyiz. Özellikle
kirliliğin kaynağı olan sanayileşmiş ülkelerin ahkâm
kesmeyi bırakıp faaliyetlerinde Yeşil Mutabakata uygun bir tarz
ve işleyiş getirmeleri ve gelişmekte olan ülkelerin çevre
kirliliğine karşı önlemleri ile doğal dengeyi koruma
çalışmalarına her türlü destekleri sağlaması
gerekmektedir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP
ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 1inci
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2 (1) Bu kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk
söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın
Ayşe Sibel Ersoya aittir.
Buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AYŞE SİBEL ERSOY (Adana)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer vekiller, iklim
değişikliği, sınır tanımayan ve ülkelerin
gelişmişlik düzeyinden bağımsız olarak
dünyamızın geleceği için en büyük tehdit olarak küresel gündemin
ilk sıralarında yer alan sorunların başında geliyor.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesinde iklim değişikliği Uzun süre boyunca iklimde
gözlenen doğal değişimler ile doğrudan ya da dolaylı
olarak insan faaliyetlerinin neticesinde ortaya çıkan ve küresel atmosferin
kompozisyonunu bozan değişiklik. şeklinde
tanımlanıyor.
Dünya Meteoroloji Örgütü 2020 Küresel İklim
Durum Raporuna göre 2020 yılında ortalama küresel sıcaklık
sanayi öncesi dönemin yaklaşık 1,2 santigrat derece üzerinde
gerçekleşti. Keza 2015 yılından sonraki altı yıl
kayıtlara geçen en sıcak altı yıl oldu.
Dolayısıyla dünyamız hızla ısınıyor.
İklim değişikliği konusunda
bilimsel araştırmalar yapan Hükûmetlerarası İklim
Değişikliği Paneli tarafından yayınlanan 1,5 Derece
Küresel Isınma Özel Raporunda da dünyanın iklim
değişikliğinin olumsuz etkilerinden giderek daha fazla zarar
göreceği açıklandı.
Kıymetli vekiller, ülkemiz iklim
değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı dünyanın
en hassas noktalarından biri olan Akdeniz havzasında yer alıyor.
Geçtiğimiz temmuz ayında yüksek sıcaklık ve kuraklık
nedeniyle yaşanan afetlerin izlerini silmek için uzun ve yoğun bir
mesai harcadık, harcamaya da devam ediyoruz. Sayıları ve
etkileri her geçen gün artan orman yangınları, seller,
aşırı hava olayları sadece ülkemizin değil tüm
dünyanın canını yakıyor. Dört mevsimin bir arada
yaşandığı ülkemizde artık ne yazık ki ara
mevsimleri de yaşayamıyoruz.
Kıymetli vekiller, Türkiye, 2004
yılında Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine, 2009 yılında
ise sözleşmenin 2020 yılına kadar uygulama aracı olan Kyoto
Protokolüne taraf oldu. Hepimizin malumu olduğu üzere 2015
yılında Fransanın Paris kentinde gerçekleştirilen Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21inci
Taraflar Konferansında 2020 sonrası iklim değişikliği
rejiminin çerçevesini oluşturacak olan Paris Anlaşması kabul edildi.
Paris Anlaşması, 5 Ekim 2016 itibarıyla küresel sera gazı
emisyonlarının yüzde 55ini oluşturan en az 55 tarafın
anlaşmayı onaylaması koşulunun karşılanması
sonucunda, 4 Kasım 2016 itibarıyla yürürlüğe girmiştir.
Ülkemiz Paris Anlaşmasını 22 Nisan 2016 tarihinde New Yorkta
düzenlenen yüksek düzeyli imza töreninde 175 ülke temsilcisiyle birlikte
imzalamıştır. Anlaşmanın uzun dönemli hedefi, küresel
ortalama sıcaklık artışının sanayileşme
öncesi döneme göre 2 derece altında tutulması, ilave olarak ise bu
artışın 1,5 santigrat derecenin altında tutulmasına
yönelik küresel çabaların sürdürülmesi olarak ifade ediliyor.
Kyoto Protokolü sadece gelişmiş ülkeleri
hedef alırken Paris Anlaşması her ülkenin küresel iklim
eylemlerine kendi imkânları doğrultusunda mümkün mertebe katkı
sunmalarını öngören bir yaklaşıma sahip. Diğer bir ifadeyle
herkesi ancak gücü ve kabiliyetleri ölçüsünde iklim
değişikliğiyle ortak mücadeleye davet ediyor. Yine, bununla
birlikte, anlaşma, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine
maruz kalan ülkelerin uyum ve azaltım kabiliyetlerinin
artırılması amacıyla özellikle gelişmiş
ülkelerin, en az gelişmiş ülkeler ve küçük ada devletleri olmak üzere
ihtiyacı olan ülkelere finansman, teknoloji geliştirme ve kapasite
geliştirme imkânı sağlamalarını öngörüyor. Burada
ifade ettiğim hedeflerin belirlenmesinde ve uygulanmasında en önemli
sacayaklarından birini hiç kuşkusuz ulusal katkılar
oluşturuyor.
Anlaşmayla ülkelerin, iklim
değişikliğiyle mücadele kapsamında ortak fakat
farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli
kabiliyetler ilkesi uyarınca gerçekleştirecekleri azaltım, uyum,
finans, şeffaflık, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme
konusundaki anlaşmanın temel hedefini yerine getirmeye yönelik
faaliyetlerin yer aldığı ulusal katkı beyanlarını
her beş yılda bir güncelleyerek sekreteryaya sunmaları
öngörülmüştür. Ülkemiz de niyet edilen ulusal katkı
beyanını 30 Eylül 2015 tarihinde sözleşme sekreteryasına
sunarak anlaşma kapsamındaki ilk adımını
atmıştır. Ülkemiz, iklim rejiminde de genel itibarıyla
yapıcı rol üstlenmiştir; gelişmekte olan bir ülke olarak
kendi imkânlarıyla küresel bir mücadelede var olabilmek için uyum ve
azaltım eylemlerini gerçekleştirmeye devam ediyor, üstelik tarihî
sorumluluğu sadece binde 6 olmasına rağmen bu
çalışmaları yürütüyor kendi vatandaşımız için ve
kendi doğamız için.
İklim değişikliği sadece bir
ülkeyi, bir bölgeyi etkilemiyor, yakın zamanda yaşanan hadiselerde
gördük ki gelişmiş veya gelişmemiş olmak fark etmiyor. Zira
iklim değişikliği bu konuda bir ayrıma gitmiyor. Dolayısıyla
bu çerçevede dünyadaki gelişmeleri takip etmek ve onlarla uyumlu hareket
etmek de kaçınılmazdır. Bu konuda öne çıkan uygulamalardan
birini Avrupa Birliğinde görüyoruz. Birliğin Paris
Antlaşmasının yüzyılın ortasına doğru
sıcaklık artışını sanayi öncesi döneme
kıyasla +1,5 derece hedefine uyumlu iklim değişikliği
politikaları, ülkemiz tarafından yakından takip edilmekte ve
desteklenmektedir.
Yeni dünyada eksenler kayıyor. Bundan sonraki
yeni küresel aktörlerin hedeflerini gerçekleştirebilmelerinin
odağında Paris Antlaşması yer alıyor. Ülkemizin 2053
nötr karbon hedefi var ve hiç kuşkusuz bu hedefe ulaşmak için yeni ve
güçlü bir yol haritasına ihtiyacımız olacak. Bu vizyon
çerçevesinde kurum ve kuruluşlarımızın aktif ve koordineli
çalışmalarıyla hedefe ulaşılmasında bazı
düzenlemeler gerekmekte, örneğin iklim kanununu Gazi Meclisimizin
takdiriyle ivedi bir şekilde Meclisin onayından geçirmeliyiz. Keza, büyük bir etkileşim
içerisinde bulunduğumuz Avrupa'nın yeni kalkınma hamlesi olan
Yeşil Mutabakat çerçevesinde ileriki günlerde ihracatımızın
önünde engel teşkil edebilecek sınırda karbon düzenlemesine
karşı kendi ulusal emisyon ticaret sistemini kurma
hazırlıklarının devam etmesi; yine Çevre ve iklim
başlığı altında temiz üretim, çevre etiket ve
sıfır atık projesiyle kaynak verimliliğinin
artırılması; büyümemizi bu itibarla kaynaktan
bağımsız kılan döngüsel ekonomi modeline geçiş için
çalışmaların yürütülmesi; sürdürülebilir ulaşım
araçlarına yönelik sıfır emisyon, sıfır kirlilik mottosuyla
3 bin kilometre bisiklet ve 3 bin kilometre yürüyüş yolu hedefine ulaşmak
için yapılan çalışmalar; elektrikli skuterlerin trafikte
kullanımı için yasal düzenlemeyi hep birlikte bu Meclisten oy
birliğiyle geçirmiş olmamız ülkemiz adına umut veren
adımlar olarak görülmelidir. Tüm bu gelişmeler, 2053 yolunda güçlü
bir potansiyelimizin varlığına işaret ediyor.
İklim değişikliği gelecek
nesillere bırakılamayacak kadar ciddi bir sorun ve mücadele
kaçınılmaz. Paris Anlaşması'nın imzalanmasıyla
ülkemiz, bugünden sonra yapılacak tüm müzakere süreçlerinde gözlemci
olarak değil söz sahibi olarak yerini alacak. Paris
Anlaşması'nın Meclisten geçmesiyle küresel rekabetçiliğimiz
artacak ve yeşil finansmana da erişimimiz kolaylaşacak.
Bu itibarla bu anlaşmaya taraf
olmamızı destekliyor, 2053 net sıfır emisyonunu daha
sağlıklı bir yolla inşa etmek üzere üstümüze düşeni
yapacağımızı yineliyor; emek veren tüm kurum, kuruluş
ve temsilcilerimize
teşekkür ediyor, kanun teklifimizin hayırlı olmasını
diliyor ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Tulay Hatımoğulları Oruç.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ
(Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler bugün
Paris İklim Anlaşmasıyla ilgili, sözleşmeyle ilgili
konuşurken birazdan yine, oylamaya sunulacak olan nükleer enerji
alanında üçüncü şahıslara karşı hukuki mesuliyetle ve
kullanılmış yakıt idaresinin güvenliğiyle ilgili
teklifleri oylayacağız. Tabii, bütün bunlar esasen birbirine
bağlı olan konular. Benden önceki konuşmacı arkadaşlar
neden Paris İklim Anlaşmasının kabul edilmesi
gerektiğine dair oldukça ayrıntılı açıklamalarda
bulundular.
Şunu söylemek gerekiyor ki 19uncu ve 20nci
yüzyılda bizler doğayı çok yorduk. Bizler derken elbette tek tek
bireylerin bunda payı var ama bireylerin payı çok küçük. Özellikle,
Sanayi Devriminden sonra ekolojik dengeyi gözetmeyen ve kâr hırsıyla
önü alınamayan üretimin sonuçlarını şu an
yaşamaktayız. Eğer bugün dünyada susuz kalmayla karşı
karşıya kalabileceğimizi görüşüyor ve konuşuyorsak
bunun nedenlerinin, esasının burada aranması gerekiyor.
21inci yüzyılın koşullarında
sermaye aynı şekilde ilerlenemeyeceğinin elbette farkına
varmış ve bununla ilgili kendi çapında önlemler almaya
çalışıyor. Bu önlemleri alırken kâr hırsından
vazgeçiyor mu? Hayır. Ekolojik dengenin bozulmasına dair gerçekten,
yürekten projeler üretiliyor mu? Ne yazık ki, üzülerek ifade ediyoruz ki
hayır; bunu da beklemiyoruz.
Evet, burada şunu ifade etmek istiyorum: Dünya
gerçekten gerçek anlamıyla yaşanmaz bir hâle gelmek üzere; buzullar
hızla eriyor, kara su altında kalacak -az önce söyledim- dünya susuz
kalabilir ve çok büyük bir iklim krizi yaşanıyor ama bizler, iklim
krizini salt bir iklim krizi olarak ele alamayız; bunun siyasal, ekonomik
politikalarla doğrudan alakası olduğunu burada epey bir
arkadaşımız ifade etti. Bunlar dikkate
alınmadığı sürece bugün Paris İklim
Anlaşmasına hep beraber evet diyeceğiz -öyle görünüyor- ama
Paris İklim Anlaşması iklim krizinin tek başına çözümü
değildir, çok köklü ve çok radikal çözümlere ihtiyaç var.
Bakın, bu sözleşmenin,
anlaşmanın uygulanmayacağına dair neden
kaygılıyız? Bir kere Paris İklim
Anlaşmasının bir yaptırımı yok. Bakın,
yaptırımı olan uluslararası sözleşmeleri bile, mesela
AİHM kararlarını bu iktidar uygulamıyor. Yine,
İstanbul Sözleşmesi, Türkiye'deki bütün kadınların
arkasında durduğu, Asla bundan vazgeçilmemeli. dediği hâlde,
İstanbul Sözleşmesinin gereklilikleri yerine getirilmediği gibi
İstanbul Sözleşmesinden de çekilmeyi bu iktidar bir marifet
saydı. O yüzden Paris İklim Anlaşmasıyla ilgili
kaygılarımız çok büyük.
Burada şunu belirtmek isterim ki:
Hatırlayacaksınız Trump'ın bir konuşması
olmuştu, Ekolojik yıkım çok abartılıyor ya.
demişti ve buzları eriyen Grönland arazilerine bir servet
kaynağı olarak baktı. Mesela buradan hemen şu benzetme
geliyor aklımıza: Erdoğan bütün bu itirazlara rağmen Kanal
İstanbul'dan vazgeçecek mi, yoksa orayı bir kâr, rant alanı
olarak görmeye devam edecek mi? Şayet bunlar devam edecekse Paris
İklim Anlaşması'nın gereklilikleri nasıl yerine
getirilmiş olacak? Bunları biz sorgulamak zorundayız.
Karadeniz'de yanan ormanların Arap sermayelerine, emirlerine
peşkeş çekilmesinden vazgeçilecek mi, yoksa yerine yeni ağaçlar
mı dikilecek? Bütün bunlar bizim önemli sorularımız
arasındadır.
Bakın, nükleer enerjiyle ilgili sözleşme
de biraz sonra konuşulacak, oylanacak. Mesela, şunu hatırlatmak
isterim: Dünya ölçeğinde özellikle nükleer santral projelerinde
hızlı bir azaltıma gidilirken, bu projelerden vazgeçilmeye
başlanırken Türkiye'deki iktidar ne yaptı?
Hatırlayacaksınız, Birleşmiş Milletler
toplantısına gitmişti güle oynaya Sayın
Cumhurbaşkanı, orada Bidenla bir görüşme hayali kuruyordu ama
bu görüşme gerçekleşmedi. Daha dönmeden tepkilerinin sinyallerini
verdi ve ayağının tozuyla -ki aslında doğrudan
Komisyonumuzu ilgilendiren bir çalışmadır bu- hemen Putin'le
görüşmenin mesajlarını verdi ve Rusya'yla
Hep biz buradan, bu
kürsüden ifade ettik, dış siyaseti bir tahterevalliye
dönüştürürseniz Biden da sizinle görüşmez, Putin de sizinle
görüşürken pazarlığa oturur ve Türkiye'yi parça parça, parsel
parsel satmak zorunda kalırsınız. Bakın, ne dedi Sayın
Erdoğan bu görüşmede Putin'e? Akkuyu santraline karşı bu
kadar tepki varken gelin ikinci, üçüncü nükleer santrali kuralım. diye
teklifte bulundu ve bu, verilmiş olan önemli bir tavizdir. Bu hangi
zamanda oluyor? Pek yakın bir zamanda ve Paris İklim
Anlaşması'nın burada, bu Mecliste görüşüleceği
günlerde Gelin ikinci, üçüncü nükleer santrali kurun. teklifinde bulunulabiliyor.
Bu, bize, şunu gösteriyor: Demek ki buradaki her şey, mevcut olan
iktidarın kendi iktidarını sürdürebilmesi için. Bugüne kadar
gerçekten oldukça kötü, ne diplomasiyle ne barışçıl siyasetle
alakası olmayan dış siyasette ülkeyi parsel parsel satabilir,
ülkeyi nükleer santrallerin mekânına çevirebilir, ülkeyi uluslararası
maden şirketlerine açabilir; demek ki bunu yapabilir. Bunu niçin yapar?
Kendi iktidarını ayakta tutabilmek için yapar, sonra gelir bu
kürsüden der ki: Vallahi biz Paris İklim Anlaşmasının
arkasındayız, bizler iklim krizinin ciddiyetinin
farkındayız. Evet, farkındayız hepimiz ama önemli olan, bu
farkındalık çerçevesinde gerekliliklerini yerine getirecek miyiz,
getirmeyecek miyiz? Bununla ilgili planınız nedir, projeniz nedir?
Ben, burada, iktidar tarafından bir vekilin çıkıp açıklama
yaptığına tanık olmadım, sadece Paris İklim
Anlaşması'nın ne kadar iyi bir anlaşma olduğunu
anlattılar. Ama iktidar sizsiniz. Bu anlaşma nasıl uygulanacak, bu
konuda planınız nedir; bu konularda hiçbir şekilde yeterli bir
açıklama yapılmadı. Komisyonda çok derin tartışmalar
yaşandı ve iktidar sıralarından bizlere şu söylendi:
Fabrika açmayalım mı? Beyin göçü mü gerçekleşsin? İnsanlar
işsiz mi kalsın? Ya, bunları muhalefetin size sorması
lazım, siz bize bunları niye soruyorsunuz? Sizler eğer iklim
krizinin çözümüyle ilgili bu açıklamaları bize yapıyorsanız
ortada ciddi bir akıl tutulması var. Bakın, bugün
fabrikaları sizler tek tek sattınız.
İkinci bir şeyi hatırlatmak isterim:
Yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinde özellikle fabrikalara acil filtre
takılsın kanunu konuşulurken erteleme kararı
alındı. İşte, fabrikalara bakış açısı
bu, hiç de ekolojik bir yaklaşım değil.
İstihdam alanlarından bahsediliyor ve
şuna da kızıyorlar, diyorlar ki: Ya, Paris İklim
Anlaşmasının kredilerle bir ilgisi yok, Türkiye üç kuruş
para için mi bunu yapar? Türkiye bunu üç kuruş para için yapmaz ama bu
iktidar üç kuruş para için yaptığını her fırsatta
-mültecilik meselesinde de- bizlere göstermiştir. Merkel, hani paralar?
diyen biz değildik ki doğrudan Cumhurbaşkanının kendi
açıklamalarıydı değil mi bunlar? Dolayısıyla
bizler bu uluslararası sözleşmelerde ekolojik hassasiyetten, insan
hakları hassasiyetinden ziyade Arkasında kredi var mı, bizim
iktidarda kalmamıza bir katkı sağlar mı? gibi
çıkarsal yaklaşımların asla ve asla çözüm
olmadığını bir kere daha burada vurgulamak istiyorum.
Beyin göçü deniyor. En büyük beyin göçleri bu
ülkede darbeler döneminde yapıldı ve zamana yayılmış
bir sivil darbe yaşadığımız bu dönemde elbette en
hızlı beyin göçü şimdi oldu. Bakın, bütün bilimsel
çalışma yapan bilim insanları ihraç edildi KHKlerle. Bunun
üzerine AR-GEye ağırlık vereceksiniz öyle bir
kaygınız varsa. AR-GEye verilen ağırlık
sıfırdır, yapılan yatırım
sıfırdır. Bugün Türkiyede son yirmi yılda hangi bilimsel
araştırmaya ve çalışmaya imza atıldı? diye
baktığımızda ortada öyle bir çalışma
olmadığını hepimiz görürüz. Coronavirüsle boğuştuğumuz
bu dönemde bir aşı dahi yapılamadı. Kalkıp iktidar
partisi, muhalefete, yapamadıklarının eleştirisini yapar
bir hâlde bizde bir akıl tutulması yaratmaya
çalışıyor. Ezcümle bu iktidar ne masumdur bu konularda ne
ekolojisttir ne insan hakları savunucusudur, tastamam kendini
savunmaktadır.
Bakın, iklim krizini ve genel manada ekolojik
krizi çözmenin yolu, nihai yolu bu sistemin köklü değişimidir.
Yüzyıllardır her anlamda kirletilmiş olan bu evren, artık
bizlere yaşam hakkı tanımayacak bir seviyeye gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayınız sözlerinizi.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla)
İnsanlık 21inci yüzyılı artık böyle yaşayamaz.
Kapitalizmin ufkunun ötesine yelkenler açmak zorundayız. Çağcıl,
bilimsel gelişmeleri, doğa ve insanı merkezine alan bir ufukla
yeni bir dünyayı inşa edebilmeliyiz. Bunlar ham hayaller
değildir, kapitalizmin bölgesel ve küresel ölçekte ekonomik, ekolojik,
siyasal krizi derinleşiyor, bütün somut veriler bunları bize
göstermektedir ve bu manada bütün antikapitalist dinamiklerle bir araya gelerek
yürütülecek mücadeleyle yeni bir dünyayı inşa etmek mümkündür.
Bakın, doğu ile batı arasında
bir kavşakta bulunan Türkiye kapitalist sistemin çelişkilerinin en
çok biriktiği kavşak ülkelerden biridir. Dolayısıyla
bizler, tarihin bu sahnesinde, bu kritik dönemeçte bütün antikapitalist dinamiklerle
bu mücadeleyi ekolojik, özgürlükçü, demokratik, adil bir düzeni tesis etmek
için yürütmek zorundayız, elimizi taşın altına koymak
zorundayız. (HDP sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın
Akbaşoğlu.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın konuşmacının hitaplarına
ithafen kayıtlara geçmesi açısından ifade ediyorum. Grubumuzu
temsilen konuşan arkadaşlarımız bu konuyla ilgili
açıklamaları yaptılar, tüm iddiaları reddettiğimizi de
ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Eskişehir Milletvekili Sayın Jale Nur Süllü.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA JALE NUR SÜLLÜ (Eskişehir)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; geçtiğimiz
hafta Milanoda gerçekleştirilen İklim İçin Gençlik Zirvesinde
Greta Thunberg kürsüye çıktı ve Yeşil ekonomi
Bla bla bla (!)
2050de sıfır karbon emisyonu
Bla bla bla (!) Başka bir
gezegen yok
Bla bla bla (!) diyerek politika yapıcıların
nasıl boş sözler ettiğini söyledi. Sözde liderlerin kulağa
harika gelen sözlerinin iklim krizinde olumlu bir rol
oynamadığından söz etti. Greta Thunberg haksız mı
sizce? İklim konusunda gerçekleştirilen toplantılar, taraflar
arası iklim konferanslarında Gretanın Bla bla bla (!)
dediği görüşmeler, liderler iç politikada iklim krizini bolca malzeme
yapıyorlar. Sonuç: Atmosferde rekor kırılan karbon emisyonu
oranı, mevsim normalleri üzerindeki sıcaklar, değişen
yağış rejimleri ve afetlerde ölen ya da yerlerinden
olanların haberleri.
31 Ekim-12 Kasım tarihleri arasında
Glasgowda 26ncısı gerçekleşecek olan Birleşmiş
Milletler İklim Konferansı öncesinde de tüm ülkelerde olduğu
gibi Türkiyede de hummalı bir çalışma var. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunu temsilen benim de üyesi olduğum Küresel İklim
Değişikliğinin Etkilerinin En Aza İndirilmesi,
Kuraklıkla Mücadele ve Su Kaynaklarının Verimli
Kullanılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
kuruldu. Dört aylık yoğun çalışmaların ardından
taslak rapor hazırlandı. New Yorkta Birleşmiş Milletler
Genel Kurulunda Sayın Erdoğan, iklim konusunda
gerçekleştirilenle övünerek büyük büyük hedefler ortaya koydu ve Paris
İklim Anlaşmasının onaylanacağı müjdesini verdi.
Şimdi, Paris İklim
Anlaşmasının onaylanmak üzere Meclise gelmesini olumlu bulduğumuzu
öncelikle belirterek süreçle ilgili bazı kaygılarımızı
da dile getirmek isterim. Paris Anlaşmasının
onaylanmasıyla ilgili yasa teklifi bir beyanla birlikte Mecliste sevk
edildi. Bu beyanda anlaşmayı gelişmekte olan bir ülke olarak
onaylayacağımız ibaresi dikkat çekici; zira, Türkiye, Paris
Anlaşmasının temelini oluşturan 1992 tarihli
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesinde gelişmiş ülkeler listesinde bulunuyor. Bu hâliyle
de 2003 yılında Meclisten geçerek 4990 sayılı Kanunla
yasalaşmıştı. Türkiyenin yıllardır iklim
değişikliği konusunda fonlardan yararlanma olanağı
bulunan gelişmekte olan ülkeler listesine dâhil olmak için uğraş
verdiğini gayet iyi biliyoruz. 2018de de Polonyada 24üncü Taraflar
Konferansında da aynı talep iletilmiş ancak gündeme
gelmemişti. Geçtiğimiz eylül ayında da İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekretaryasına
gelişmiş ülkeler listesinden çıkma isteği iletildi ancak
Glasgowda gerçekleşecek 26ncı İklim Konferansında bu
talebin kabul görüp görmeyeceğini henüz bilmiyoruz. Dolayısıyla
Türkiyenin statü değişikliği kabul görmeden Paris
Anlaşmasını gelişmekte olan ülke beyanıyla birlikte
onaylayacağımızı ve bunun nasıl bir sonuç
doğuracağını sayın milletvekillerimizin dikkatine
sunmak isterim. Ayrıca, beyanda, Paris İklim
Anlaşmasının ulusal katkı beyanları çerçevesinde
hakkaniyet, ortak fakat farklılaştırılmış
sorumluluklar ve görevler, kabiliyetler temelinde anlaşmanın ve
mekanizmaların ekonomik ve sosyal kalkınma hakkına halel
getirmemesi kaydıyla yer alacağı yer alıyor.
Şimdi, bu, Türkiye'nin ekonomik büyüme, nüfus
artışı gibi ölçütler dikkate alınarak emisyon
azaltımı yapmasının
imkânsızlığının kayıt altına
alınması olmuyor mu bir anlamda? Biz Türkiye'nin artırımdan
azaltım niyet beyanının ve azaltım yönündeki
çabalarının yetersizliğini, iklim krizi açısından
hassas bölgede olan ülkemizin nasıl bir tehdit altında olduğunu
iklim değişikliği komisyonunda sürekli gündeme getirdik.
Sera gazı emisyonlarında tarihî
sorumluluğumuz olmadığı sürekli savunuluyor ama bunu
söyleyerek yükümlülükleri yerine getirmekten
kaçamayacağımızı söyledik. TÜİK verilerine göre
1990-2019 arasındaki yüzde 30luk artışın çok yüksek
değerlendirildiğini, Türkiye'nin yakın gelecekte iklim adaleti
konusunda yalnızlaşacağını ve
itibarsızlaştıracağını dile getirdik. 2030da
Türkiye ve Rusya'nın tüm Avrupa Kıtasının karbondioksit
emisyonlarına eş değer emisyondan sorumlu
olacağının öngörüsünün ciddi bir tehdit olarak görüldüğünü
anlattık. Geçmişteki önerilerden iklim karnesine
baktığımızda çerçeve sözleşmeye taraf olur olmaz
redevans sözleşmeleriyle 1 milyon ton kömür çıkartıldı.
2004ten 2019a kadar 422 milyon ton kömür ithal edildi. Kömür santrallerinin
sayısı hızla artırıldı. Kyoto Protokolü'nün
ardından ise redevans yoluyla elektrik üretimi modeline geçildi. 612
milyar dolar kömür, petrol ve gaz ithalatına yatırıldı,
yarım milyon ton asfalt serilip, 812 milyon ton çimento üretildi.
İnşaat sektörü, lokomotif sektör olarak görülerek şehirlerimiz
betonlaştı, doğamız ve biyoçeşitliliğimizi tahrip
eden projeler uygulanmaya başlandı. Çıkarılan 422 milyon
ton inşaat malzemesiyle doğa tahribatına yol açıldı.
42,8 milyon ton petrol, 45 milyar standart metreküp gaz; 125,9 milyon ton kömür
yakılarak atmosfere 399,3 milyon ton karbondioksit salındı.
Sadece taş ocağı ve maden ruhsatları sayısındaki
artışla ülkenin dört bir yanından talan haberleri
duymadığımız gün geçmez oldu. İklim
değişikliği komisyonumuza gelen madenciler, ne denli çevreci
madencilik yaptığını anlattılar bizlere ancak maden
talanıyla yutak alanlarımız ve su kaynaklarımız yok
oluyor. UNESCO su elçisi 10 yaşındaki Kaanın su zirvesindeki
Sarı altın olmadan yaşanabilir ama 21inci yüzyılın
mavi altını su olmadan yaşanamaz. sözlerine aldırmadan her
geçen gün azalan su kaynaklarımız konusunda ne yazık ki yeterli
önlem alınmıyor. (CHP sıralarından alkışlar)
2020 yılı, 984 aşırı iklim
olayıyla rekor yıl oldu. Son yirmi yılda aşırı
iklim olaylarında büyük artış var. Geçtiğimiz aylarda
yaşanan sel felaketleri doğanın aldığı öcün en
yakın örneği. Karbon yutak alanlarımız cayır
cayır yandı, söndürülemeyişi ise yüreklerimizi yaktı.
Küresel iklim değişikliği komisyonunda orman
yangınlarına geç müdahale konusunda uyarıları
yapmıştık, sonuç ortada. Türkiyede edilen büyük büyük laflara
da Greta Thunbergin kalkıp da Bla bla bla! demesi haklı değil
mi sizce? Bunca yıldır onaylanması beklenen anlaşmanın
Meclise gelmesinin ardında yatan niyetler tartışılır
oldu. İşte, tam da niyet konusunda Greta iklim
değişikliği dendiğinde akla ne geldiğini soruyor ve
yanıtlıyor: Green jobs yani yeşil işler, yeşil
istihdam, artık sıklıkla duyduğumuz yeni yeşil düzen.
Avrupa Yeşil Mutabakatıyla yepyeni bir üretim ve tüketim deseni stratejisine
geçilmesinin planlandığını, sanayi, tarım, enerji ve tüketici
davranışlarını dönüştürerek iklim
değişikliğiyle mücadele doğrultusunda dünyada topyekûn yeni
bir strateji hazırlığında olunduğunu biliyoruz. Bunu
da aslında ülkemiz açısından fırsat olarak da görüyoruz.
Ah, ah, ah!.. Bir de keşke niyet ve bu fırsatları
değerlendirecek bir yönetim anlayışına sahip
olduğumuza güvenebilsek.
İktidar milletvekilleri, Yıllardır
onaylanmasını istiyorsunuz. diye eleştirilerimize
kızıyorsunuz, biliyoruz ama haksız değiliz. Bakın,
sadece iklim karnesi konusunda değil, daha bu yıl uluslararası
anlaşmalar konusunda da ne yazık ki oldukça kötü bir karnemiz oldu.
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Grup Başkan
Vekili olarak bunu burada söylemeden geçemeyeceğim ne yazık ki. 2011
yılında yine, bugünkü gibi, övünülerek, âlâyıvala getirilen
İstanbul Sözleşmesi -lütfen sözlerime kızmayın- bir gece
ansızın bir erkek tarafından kaldırıldı
kadınların tüm hakları ihlal edilerek. Dolayısıyla bu
güvensizliğimizde çok da haksız görmeyin lütfen bizleri. Bu
güvensizliği sadece muhalefet olarak bizler de göstermiyoruz inanın.
Bakın, Fridays For Future iklim eylemcisi Duru Geleceğimizi yok
sayan politikacılara sabrımız kalmadı artık. diyor.
Artık gençlerin Bla bla bla(!) gördüğü vaatlerle oyalanmayı
bırakın, iklim için harekete geçin. çağrılarına kulak
verme zamanı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) Başkanım,
tamamlıyorum.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
JALE NUR SÜLLÜ (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Sözlerime son vermeden, 3 torunlu bir anneanne ve
babaanne olarak ve milletvekili olarak, dünyadaki tüm Gretalar, ülkemizdeki
Kaanlar, Durular ve tüm canlıların geleceğinin
sorumluluğuyla Paris Anlaşmasının kâğıt üzerinde
kalmamasının görevimiz olduğunu tüm milletvekili
arkadaşlarıma hatırlatarak iklim değişikliği ve
iklim adaleti konusunda Cumhuriyet Halk Partisi olarak mücadeleye devam
edeceğimizi belirterek Genel Kurulu saygı ve sevgilerimle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ Parti Grubu adına
Muğla Milletvekili Sayın Metin Ergun.
Sayın Ergun, şahıslar adına da
söz talebiniz var, konuşma süreniz on beş dakikadır.
Buyurun. (İYİ Parti sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN
ERGUN (Muğla) Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri;
görüşülmekte olan Paris Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerine İYİ Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, bilindiği üzere,
temel olarak küresel sıcaklık artışını 2
dereceyle sınırlandırma ve mümkün olduğunca 1,5 derecede
tutma hedefi için çaba göstermeyi amaçlayan Paris Sözleşmesi Aralık
2015te kabul edilmiştir. Türkiye 22 Nisan 2016da 175 ülkeyle birlikte
sözleşmeyi imzalamış fakat şimdiye kadar, bugüne kadar
onaylamamıştır. Bu gecikme iklim değişikliğinde
gelinen aşama itibarıyla, sebebi ne olursa olsun, Türkiyenin
uluslararası kamuoyuna anlatabileceği bir durum değildir.
Dolayısıyla, sözleşmenin onaylanması insanlığın
karşısındaki en büyük tehdit olan küresel ısınma ve
sebep olduğu iklim değişikliğiyle mücadele, ülkemizin
imajı açısından son derece önemli bir adımdır.
Dolayısıyla, bugün tarihî bir adımla sözleşmenin
onaylanmasının giderek yalnızlaşan Türkiyeye
uluslararası arenada nefes aldıracağını ve diplomaside
önemli bir hareket alanı açacağını düşünüyoruz.
Böylece Türkiye, uluslararası iklim müzakerelerinde
dışarıda kalmayacak, tam aksine, sözünü çok daha güçlü bir
şekilde söyleyecektir. Son olarak ise Paris Anlaşmasının
onaylanmasıyla Türkiye ekonomisi her alanda yeşil ekonomiye
dönüşüm için ciddi bir irade gösterecektir.
Muhterem milletvekilleri, Paris İklim
Sözleşmesi küresel ısınmanın sınırlanması ve
iklim değişikliğiyle mücadele konusunda 1992de Riodaki
müzakerelerden bu yana çevre ve iklim konusunda yapılan en önemli
uluslararası sözleşmedir. İktidarın Paris
Sözleşmesini onaylama konusunda şimdiye kadar sergilediği
isteksizlik, iktisadi şüphelerin çok ötesinde doğaya karşı
sahip olduğu zihniyetin ve vizyonsuzluğun bir
yansımasıdır. Bunun bir zihniyet yansıması olduğunu,
iktidarın doğayı kirleten sanayi tesislerini ve termik
santralleri umursamayan tutumundan açık bir şekilde görebiliyoruz.
Buna rağmen, beş yıl geç kalınmış olsa da bugün
yüce Meclisimizin çatısı altında bu sözleşmenin
onaylanıyor olması son derece önemlidir.
Sözleşmenin onaylanmasıyla birlikte
Türkiye uluslararası küresel iklim müzakerelerinde içinde bulunduğu
çelişkili durumdan kurtulmuş olacaktır. Fakat Paris
Sözleşmesini onaylıyor olmak demek, küresel iklim değişikliğinin
geldiği aşama itibarıyla ne Türkiye ne de insanlık için tek
başına yeterli değildir ama gereklidir çünkü Paris
Sözleşmesiyle iklim sorunlarını ortadan kaldırmak mümkün
değildir. Kaldı ki Paris Sözleşmesi'nin taahhütlerini yerine
getirmeyen taraflara karşı kendi başına bir yaptırım
gücü de yoktur. Dolayısıyla bu sözleşmeyi, 6ncı kitlesel
yok oluşa sebebiyet verecek kadar ciddi riskler barındıran
küresel ısınmayı durdurma konusunda bir başlangıç
adımı olarak görmek, hedef ve eylemlerimizi sözleşmenin ötesine
taşımak gerekmektedir. Dolayısıyla biz İYİ Parti
olarak Paris Sözleşmesiyle yetinmemek, küresel ısınmayı
durdurma konusunda hızlı bir şekilde daha radikal adımlar
atmak gerektiğini düşünüyoruz. Zira son yıllarda hem ülkemizde
hem de dünya genelinde şiddeti ve sıklığı artan anormal
iklim olaylarının sebep olduğu yıkım, küresel iklim
değişikliği konusunda yaklaşan riski giderek gözle görülür
hâle getirmektedir. Özellikle, bu yıl Muğlada ve Antalyada
yaşadığımız orman yangınlarında, Karadeniz
Bölgesindeki sel felaketlerinde ve son yıllarda Anadolunun
yaşadığı kuraklıkta iklim
değişikliğinin etkisini görmezden gelmenin artık
imkânı yoktur. Bu açıdan, ülkemizin önümüzdeki yıllarda iklim
değişikliğinin getireceği olumsuzluklardan en fazla
etkilenecek bölgelerden birinde yer alması sözleşmenin
onaylanmasının önemini artırmaktadır. Tüm bunları
dikkate aldığımızda, biz, sözleşmenin
onaylanmasını, ülkemizin iklim değişikliğiyle
mücadelede hem karar vericiler nezdinde hem de toplum nezdinde önemli bir
psikolojik eşiğin aşılması ve bu konudaki
farkındalığı artıracak bir gelişme olarak
değerlendiriyoruz.
Sayın milletvekilleri, bundan sonrası için
Türkiyenin sera gazı emisyonları konusunda hangi taahhütlerde
bulunacağı bizim de takipçisi olacağımız Ulusal
Katkı Beyanıyla belirlenecektir. Yani Paris Sözleşmesi
muhtevası itibarıyla bu konuda Türkiyeye herhangi bir zorunluluk
getirmemektedir ancak sözleşmede, sıcaklık
artışında 1,5 derece hedefini tutturmak için emisyonların
azaltılması gerektiği ifade edilmektedir. Bu yüzden,
sözleşmeye taraf olan ülkeler şimdiye kadar bu konuda tam
anlamıyla üzerlerine düşen sorumluluğu hâlâ yerine
getirmemişlerdir.
Geçtiğimiz hafta yayımlanan
Birleşmiş Milletler Sentez Raporuna göre, Paris Sözleşmesinin
1,5 derece hedefine ulaşmak için taraf ülkelerin iklim
çabalarını acilen artırması gerektiği ifade
edilmiştir. Bu çağrı, diğer ülkeler gibi Türkiyeye de
yapılan bir çağrıdır çünkü ortaya çıkan anormal iklim
olayları ve elde edilen veriler, küresel ısınmayı durdurma
konusunda insanlık için zamanın daraldığını
göstermektedir.
Özetle, bu açıdan
bakıldığında, Paris Sözleşmesinin onaylanması
Türkiyenin küresel iklim değişikliğiyle mücadelesinde yeter
şart değildir ama gereklidir. Dolayısıyla biz de İYİ
Parti olarak Paris Sözleşmesini onaylamanın tek başına
yeterli olmadığı, Türkiye için küresel ısınma
konusunda asıl mücadelenin bundan sonra başladığı
kanaatindeyiz. Bundan sonra hızlı bir şekilde hedef ve
stratejilerimizi belirlemeli, bunların gerektirdiği politikaları
hayata geçirmeliyiz. Dolayısıyla emisyonların hangi tarihten
sonra azaltılmaya başlanacağını ve gerçekçi bir
vizyonla Türkiyenin hangi tarihte karbon nötr hâle geleceğini net bir
şekilde ortaya koymak gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi,
başta Avrupa Birliği üyesi ülkeler olmak üzere, dünyada kömüre
dayalı enerji üretiminden hızla vazgeçilmektedir. Dünyayı en
fazla kirleten Çin bile son Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ne
ulusal düzeyde ne de uluslararası düzeyde kömüre dayalı enerji santrallerini
artık finanse etmeyeceğini deklare etmiştir. Sera gazı
emisyonlarının üçte 1i kömürden kaynaklanan, Türkiyenin de kömüre
dayalı enerji üretimi için daha fazla gidebileceği bir yol
kalmamıştır çünkü kömüre dayalı enerji üretimi yenilenebilir
enerji kaynaklarıyla mukayese edilemeyecek kadar pahalı ve
külfetlidir. Bu konuda Sayın Genel Başkanımız Meral
Akşener, fosil yakıtlara dayalı enerji üretiminin iklim
değişikliğiyle mücadelede oldukça zararlı ve gelinen
aşama itibarıyla da verimsiz yatırımlar olduğunu
defaten dile getirmiştir.
Termik santraller konusunda ciddi bir yol
ayrımında bulanan Türkiyede radikal bir dönüşüm haritası
belirlenmelidir. Termik santrallerden dolayı büyük bir bedel ödeyen
Muğlanın bir milletvekili ve bir Muğlalı olarak bu
konudaki radikal dönüşüm ihtiyacını görüyor ve bu dönüşümü
destekliyorum. Fakat bu dönüşümden dolayı mağdur olacak
insanlarımız için de devletimizin, adil, kapsayıcı ve
onları yüzüstü bırakmayacak bir denge içerisinde bu dönüşümleri
gerçekleştirmesi gerekmektedir. İktidar mağduriyetlere yol
açmadan termik santrallerden sağlıklı bir çıkış
yolu bulmalı ve bu konuda çeşitli alternatifler geliştirmelidir
çünkü geçimini bu tesislerden sağlayan hiçbir
vatandaşımızı geride bırakmadan, mağdur etmeden
bu dönüşümleri yapmaya mecburuz.
Muhterem milletvekilleri, mevcut iktidarın
Paris Sözleşmesiyle vadettiği yeşil kalkınma devrimi
söylemine, iktidarın geçmiş yıllardaki sicilinden dolayı
parti olarak temkinli yaklaştığımız bilinmelidir çünkü
her fırsatta çevreci olduğunu iddia eden iktidarın politikaları
sürekli olarak çevrenin ve doğal hayatın tahrip edilmesiyle
sonuçlanmıştır. İktidarın geçmiş
uygulamalarında göllerin yok edildiğini, nehirlerin ve derelerin
HESlerce kurutulduğunu, tarihî, turistlik, doğal ve tarımsal
sit alanlarının imara açılarak beton işgaline
uğradığını, ormanların yakılarak
katledildiğini gördük. Bundan sonrası için iklim
değişikliğiyle mücadele konusunda da benzer çelişkilerle
karşılaşmak bizim için sürpriz olmayacaktır çünkü bugüne
kadar iktidar, iklim değişikliğiyle mücadelede gereken
hassasiyeti göstermemiş, tam tersine sorumsuzca hareket etmiştir.
Örneğin iktidar, son Sayıştay raporlarının da
gösterdiği gibi, iklim krizini şimdiye kadar ciddiye
almamıştır. Yıllarca termik santrallere filtre
uygulamasını geciktiren iktidar, bu raporlara göre, iklim krizinin
önemli nedenlerinden biri olan sera gazı salımının takibini
yapmamış, emisyon raporlarını sunmayan ve yönetmeliğe
aykırı davranan bu tesislere yönelik herhangi bir yaptırımda
bulunmamıştır. Türkiyede hangi termik santrallerin emisyon
şartlarına, standartlarına uygun olarak
çalıştığı meçhuldür. Sayıştay
raporlarının da gösterdiği gibi, bu şekilde küresel iklim
değişikliği ve iklim kriziyle mücadele edilemeyeceğinin
bilinmesi gerekmektedir.
Muhterem milletvekilleri, bugün bütün fosil
yakıtlardan vazgeçsek ve sera gazı emisyonlarını tamamen
sıfırlasak bile küresel sıcaklıktaki artış
miktarı azalmayacak ve etkileri uzun bir süre devam edecektir.
Dolayısıyla kalıcı hâle gelen iklim
değişikliğine uyum sağlamak sadece merkezî idarenin
tasarruflarıyla mümkün değildir. Merkezî idare ve yerel yönetimler
arasında sıkı bir iş birliğine ihtiyaç vardır ve
bu hususta yerel yönetimlerin rolü hayatidir. Kentsel altyapıların bu
doğrultuda yenilenmesi ve kentlerin anormal iklim olaylarına
karşı daha dirençli hâle getirilmesi elzemdir.
Yeni iklim rejimi bizden daha kurallı ve
verilerle yönetilen kentsel alanlar talep etmeye
başlamıştır. Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla
beslenen, enerjiyi ve su kaynaklarını verimliliğin
odağına koyan yeni ve yeşil bir kentsel dönüşüm vizyonuna
ihtiyacımız vardır Türkiye olarak. Bu noktada, bölgesel
coğrafi gerçeklerden hareketle, akıllı kent modelleri
geliştirmek sürdürülebilir bir kentsel hayat için kaçınılmaz
hâle gelmektedir.
Muhterem milletvekilleri, bütün dünyada olduğu
gibi ülkemizde de artık 20nci yüzyılın büyüme ve kalkınma
modeliyle devam etmek mümkün değildir. Artık, ekonomide katma
değer yaratmak kadar çevreyle olan ilişkimizin sürdürülebilir
olması da bir mecburiyettir. Bu hususta iktidarın on dokuz yıldır
uyguladığı beton ekonomisi ile yüksek karbonlu ekonomi modelinin
sonuna geldiğimiz açıktır çünkü bu model iktisadi açıdan
verimsizdir, rekabetçiliği azaltmaktadır ve daha önemlisi, çevresel
açıdan sürdürülebilir değildir. Doğaya ve çevreye önem vermeyen
bu anlayış artık Türk ekonomisinin önünde engel teşkil
etmeye başlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
METİN ERGUN (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
METİN ERGUN (Devamla) Mesela, Avrupa
Yeşil Mutabakatı gibi uluslararası ticarette çevreyi
korumayı amaçlayan düzenlemeler Türkiyeyi sanayiden dış
ticarete, eğitimden tarıma kadar çevreci bir dönüşüme
zorlamaktadır. Dolayısıyla, biz İYİ Parti olarak Paris
İklim Sözleşmesinin ülkemizin sürdürülebilir kalkınması
doğrultusunda bir başlangıç olarak görülmesini ve iklim dostu
yeşil ekonomiye geçiş için motive edici bir adım olarak ele
alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son
verirken yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 2nci
madde üzerindeki söz talepleri karşılanmış ve
görüşmeleri tamamlanmıştır.
2nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde gruplar adına ilk
söz Halkların Demokratik Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Sayın Murat Çepninin. (HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır Sayın Çepni.
HDP GRUBU ADINA MURAT ÇEPNİ (İzmir)
Teşekkürler Başkan.
Genel Kurul ve değerli halkımız,
dünyamız büyük bir yok oluşa doğru gidiyor, bu yok oluş
geleceğin değil bugünün sorunu. Suların kirlenmesi,
buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, tarım alanlarının
yok olması, aşırı hava olayları, kuraklık,
göllerin kuruması, denizde, karada ve havada canlı türlerinin yok
olması, ormansızlaşma, gıda kıtlığı
Eğer küresel ısınma artışı ortalama 1,5 derecenin
altında tutulamazsa telafisi mümkün olmayan bir aşamaya geçilmiş
olacak. Dünyayı yaşanmaz hâle getiren, tüm insanlığın
ortaklaşa yapıp ettikleri değil. Bunun sorumlusu, dünyayı
daha çok kâr için paramparça eden birkaç yüz şirket ve onların
devletleri. Yaşanan yıkım, toplumsal kalkınmanın,
refahın, nüfus artışının olağan bir sonucu da
değil. Söz konusu bu süreçte tüm dünyada zenginliğin küçük bir
azınlığın elinde biriktiğini, yoksulluk oranının
ise hızla arttığını görüyoruz. Kapitalizm krizdedir,
her krizden güçlenerek çıkma becerisini de çoktan yitirmiş durumdadır
ve bu kriz, üretilenin tüm insanlığa fazla fazla yetebileceği
koşullarda yaşanıyor. Demek ki mesele, ortada herkese yetecek
kadar ekmeğin olması, herkesin içine girebileceği kadar konutun
olması değil mesele, üretim, bölüşüm ve mülkiyet ilişkileri
arasındaki çelişkidir. Üretimin toplumsal, mülkiyetin ve
bölüşümün ise kapitalist olduğu sistemin yerine üretenlerin
yönettiği, sömürünün olmadığı, demokratik, halkçı,
sosyalist bir dünya için mücadele kurtuluş yolumuzdur. Krizi sorunun
bizzat kaynağı olanlarla mı yoksa doğrudan onlara
karşı mücadele ederek mi aşacağız?
Paris Anlaşması 22 Nisan 2016da New
Yorkta 175 ülke tarafından imzalandı. Amaçları, uzun dönemde
küresel sıcaklık artışının sanayileşme
öncesi döneme göre 1,5 derecenin altında kalmasını sağlamak;
bunun için sera gazı salımını küresel seviyede hızla
azaltmak ve nihayetinde sıfırlamak, anlaşma yürürlüğe
girdikten itibaren, bilimin elverdiği her türlü olanağı
kullanarak sera gazı salımını azaltacak her türlü önlemin
kısa sürede devreye alınması.
21-23 Eylül 2019da Rusya'nın da
katılmasıyla anlaşmayı onaylamayan tek G20 ülkesi Türkiye
kalmış oldu. Böylece, taraf olmayan ülkeler Eritre, Yemen, İran,
Irak, Libya ve Türkiye.
Tabii, burada, Türkiye'nin özellikle AKP döneminde
yaşanan olağanüstü ekolojik yıkımdan çok, bu sözde dünya
liginde itibarsız, geri ülkelerle aynı klasmanda görünmesi daha çok
gündem oldu. Sanki dünyayı yaşanmaz hâle getiren, kanla,
şiddetle sömürgeleştirdikleri coğrafyalar üzerinden kendilerine
refah inşa edenler o gelişmiş ülkeler değilmiş gibi;
bu da meselenin ayrı bir boyutu.
1992 yılında Birleşmiş Milletler
Çerçeve Sözleşmesi'nde Türkiye Gelişmiş Ülkeler Listesi
denilen Ek-1 listesine dâhil edildi. Hâl böyle olunca fon ve kredi alan
değil veren ülke sınıfına girmiş oldu fakat buna
rağmen Türkiye, fonlardan en çok faydalanan ülke de oldu. Türkiye
yıllardır kendini bu listeden çıkartmaya
çalışıyor Ben gelişmiş değil gelişmekte
olan bir ülkeyim. diyor, bu durumu haksızlık olarak ele alıyor.
Peki, haksızlığı yapan kim? Türkiye'yi kıskanan
ülkeler. Karbon emisyonu en yüksek ülkeler ABD, Çin ve AB ülkeleri dâhil 10
ülke, Türkiye bunlara kıyasla yüzde 1 oranında emisyona sahip. Ben
onlar kadar suçlu değilim dolayısıyla sorumluluğun çoğunu
da onlar üstlenmelidir. demeye çalışıyor Türkiye. Oysa ne dünya
birbirinden bağımsız kaplar hâlinde ne de Türkiye sonuçlardan
azade. Söz konusu dünya şirketleri üretimlerinin çoğunu Türkiye gibi
geri kalmış ülkelerle gerçekleştiriyorlar; ucuz iş gücü,
güvencesiz çalışma koşulları, doğal
varlıkların sınırsız kullanımı, devletlerin
de her talebi emir telakki etmesi ve benzeri. Dolayısıyla mesele,
yüzde kaç karbon emisyonunu ürettiğinizden ziyade toplam riskin
kendisidir.
Türkiye sadece bu yaz yaşananlarla
ağır bedeller ödedi. AKP'li yıllarda yaşanan
devletleşme telaşı, kendi sermayesini yaratma ihtiyacı,
savaş siyaseti, acele kalkınma, üretmeden acele para kazanma durumu,
beton ekonomisi ve sonucunda kır çöktü, insanlar kentlere göç etmek
zorunda kaldılar, kentler beton yığınına döndü, ormanlar,
tarım alanları, kıyılar, yaylalar şirketlere
peşkeş çekildi. Nehir yataklarına kurulan ilçeler, süper
projeler adı altında süper rantlar, en acısı da ormanlar
yanarken Orman Genel Müdürlüğünün yeterli ekipmana sahip olmaması
Dünyaya parmak sallayan saray maalesef rantabl olmadığı için
yangın uçaklarını depolarda çürütmeyi tercih edebildi. Halk,
ormanları, dereleri, yaylaları devletten korumak için direnmeye
başladı; devlet talancı şirketlerin güvenlik gücü olarak
halkın karşısına dikildi, dozerler kolluk güçlerinin
koruması altında çalışmaya başladı. Pandemi
sürecinde insanlar canıyla uğraşırken iktidar bütçeyi
şirketlere hortumladı.
Biz HDP olarak en başından beri iklim
krizine karşı acil yapılması gerekenleri ortaya koyduk,
durumun aciliyetini her fırsatta dile getirdik, Paris
Anlaşması'nın Mecliste onaylanması gerektiğini de her
fırsatta dile getirdik ancak aynı zamanda krizle mücadelenin tek
yolunun Paris Anlaşması olmadığını da belirttik.
Yeni bir ekonomik emperyalist iş bölümü
kuruluyor ve Türkiye de buna dâhil olmaya çalışıyor, yeşil
ekonomi denilerek sömürü ve kâr sistemi gizlenmeye
çalışılıyor, kriz fırsata çevrilmeye
çalışılıyor.
Anlaşmada hiçbir zorunluluk yok yani hiçbir
ülke taahhütlerini gerçekleştirmediğinde -ki şu ana kadar hiçbir
taahhüt yerine getirilmiş değil- bir yaptırımla
karşılaşmıyor. BM Genel Sekreteri, kasım ayında
Glasgowda yapılacak zirve öncesinde yaptığı
açıklamada 1,5 derecenin altında hedefinin artık mümkün
olmadığını açıkladı. Bu açıklama bile
bizlere esas olarak sorumlu devletlerden beklenti yaratan siyasetsizliğe
değil Başka bir dünya mümkün. diyenlerle mücadeleye
odaklanmamızı söylüyor.
Bu aşamada önerilerimiz şunlardır:
İklim acil durumu ilan edilmelidir. İklim politikası demokratik,
halkçı biçimde oluşturulmalıdır. Enerji demokrasisi, ülke
içi iklim adaleti temel alınmalıdır. Tüm enerji sistemleri
kamulaştırılmalıdır. Yerinde ve küçük çaplı
yenilenebilir enerji sistemleri kurulmalıdır; bağlı olarak
depolamayı sağlayacak elektrikifikasyon planlaması
yapılmalıdır. Bağımsız bir enerji
verimliliği kurumu kurulmalıdır. Şirketlere zorunlu iklim
vergisi, zorunlu iklim istihdamı getirilmelidir. Kömür madenciliği ve
termik santraller kapatılmalıdır, yeni projeler iptal
edilmelidir, nükleer santral projeleri iptal edilmelidir. Endüstriyel
tarımdan vazgeçilmeli, küçük çiftçi tarımı desteklenmelidir.
Betona ve ranta dayalı inşaat ve kentsel dönüşüm politikalarından
vazgeçilmelidir. Barınma hakkını güvenceleyen kır-kent
planlaması yapılmalıdır.
Kriz, kapitalistler için yeni yatırım
alanları, yeni pazarlar demek; ezilen halklar ve işçi
sınıfı için ise açlık, kuraklık, ölüm demek. Dünyada
gerçek anlamda iklim mücadelesi verenlere, karbon emisyonlarını
azaltmak için mücadele edenlere, atalarından kalan ormanları,
meraları korumak için mücadele eden dünyanın yerli halklarına,
endüstriyel tarıma karşı zehirsiz tarım yapan emekçi
köylülere, Akbelen Ormanını savunan İkizköylülere,
Kazdağlarını savunan Çanakkalelilere, Ağaç, demokrasi ve
özgürlük. diyen Gezicilere, vadilerini korumak için nöbet tutan
İkizderelilere, Validebağ Korusunu yirmi yıldır koruyan
mahallelilere, ormanlarına sahip çıkan Dersimlilere ve dünyanın
her yerinde canları pahasına mücadele eden doğa dostlarına,
iklim dostlarına, ekolojistlere selam olsun. Onların sayesinde dünya
yaşanılır hâle gelecek. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Gruba
adına Sayın Murat Bakan, İzmir Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MURAT BAKAN (İzmir)
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dünya bir felakete gidiyor, buna iklim
değişikliği dememiz mümkün değil; bu iklim krizi iklim
felaketi iklim yıkımı iklim acil durumu dememiz gereken bir
durum. Bu yaz güneyimizde yangınlar, kuzeyimizde sel felaketlerini
yaşadık; elbette, iklim krizinin etkisi vardı bunlarda.
Biz, 2016 yılından bu yana Paris
İklim Anlaşması onaylansın diye mücadele ediyoruz ve bu
mücadeleyi yaparken yüz milyarlarca galaksi arasında belki de tek
canlı yaşamın olduğu bu mavi gezegen yaşasın diye
ve Akdeniz havzasında olması sebebiyle iklim krizinden en çok
etkilenecek vatanımız Türkiye Cumhuriyetini korumak için bu
mücadeleyi yapıyoruz. Arkadaşlar, bizim için mücadele şimdi
başlıyor.
Sayın Cumhurbaşkanı, 1 Ekimde Meclis
açılışında geldi, burada dedi ki: Paris
Anlaşmasını Meclisin takdirine sunacağız ve bu, bizim
yeşil kalkınma devriminin ilk müjdesidir. Devrim kelimesi çok
iddialı bir kelime. Biz 6 okundan 1i devrimcilik olan bir siyasi partinin
mensupları olarak elbette hem yeşili hem de devrimi destekleriz ancak
AK PARTİnin bugüne kadarki yaklaşımlarına
baktığımızda bu bir yeşil devrim değil ancak bir
yeşil -tırnak içinde- karşı devrim olabilir değerli
arkadaşlar.
Şimdi, neden onaylanmadı bugüne kadar
Paris Anlaşması; bunu ben kendi soru önergelerime, 2016
yılından bugüne kadar vermiş olduğum soru önergelerine
aldığım cevaplardan ve İklim Araştırma Komisyonu
tutanaklarına yansıyan, Bakanların verdiği cevaplardan size
izah etmek istiyorum. 2016 yılında soru önergesi veriyorum Paris
Anlaşması niye onaylanmıyor? diye, Mevlüt Çavuşoğlu
yanıt veriyor, özetle diyor ki: Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinde Ek-1 listesindeyiz.
İklim fonlarından yararlanmak istiyoruz. İstişareler devam
ediyor. 2017 yılında bir soru önergesi veriyorum Veysel
Eroğluna, özetle Benim işim değil, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığına sor. diyor. Çevre ve Şehircilik Bakanı
Murat Kuruma soruyorum -Sayın Bakan burada- diyor ki: Türkiye iyi
niyetli olarak, gelişmekte olan ülke olarak Paris
Anlaşmasını imzalamıştır. Ek-1 listesinden
çıkarılmamıza ilişkin çabalarımız devam ediyor.
Peşini bırakmıyorum, Murat Kuruma bir önerge daha veriyorum;
onu da yanıtlıyor, diyor ki: Türkiye Ek-1 listesinden çıkmaya
ilişkin tutumunu net bir şekilde ortaya koymuş ve herhangi bir
ülke itiraz etmemiştir. Değerli arkadaşlar, çok dikkat edin,
Murat Kurum cevabında Türkiyenin Ek-1den çıkmasına hiçbir
ülke itiraz etmemiş. diyor.
Bu Ek-1 listesi nedir, onu da açıklayayım:
1992 Rio Çevre ve Kalkınma Konferansında 2 tane liste var,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesinin altında, Ek-2 ve Ek-1. Ek-2 listesi tarihsel
sorumluluğu olan gelişmiş ülkeleri ve diğer ülkeleri
fonlama zorunluluğu olan ülkeleri kapsıyor. Onun altında bir
liste daha var Ek-1 listesi; o da sorumluluğu daha az olan, fonlama
zorunluluğu olmayan, mutlak emisyon azaltma zorunluluğu olmayan ama
emisyon azaltacağını taahhüt eden ülkeleri içeriyor. Biz o dönem
OECD ülkesi olmamız sebebiyle, AB hedefimiz olması sebebiyle her iki
listeye de giriyoruz. Daha sonra bu Marakeşte yapılan
toplantıda, 2001de Ek-2 listesinden geçiş ülkesi olduğumuz için
çıkartılıyoruz arkadaşlar, Ek-1 listesinde kalıyoruz.
Peki, bu imzaladığımız
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesini ne zaman onaylıyoruz bu Mecliste? 2004
yılında onaylıyoruz değerli arkadaşlar. Yani Ek-1
listesinde olduğumuzu bilerek bu iktidar döneminde onaylıyoruz.
Şimdi, İklim Araştırma Komisyonunda Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakan Yardımcısı Alparslan Bayraktara soruyorum,
özetle Türkiyenin Ek-1 listesi üyesi olarak mutlak emisyon azaltım
zorunluluğu var, ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıyayız.
diyor. Paris Anlaşmasının eki sanıyor Ek-1 listesini. Öyle
bir zorunluluk yok, mutlak azaltım zorunluluğu yok, Türkiyenin
mutlak azaltım taahhüdü yok diyorum. 4 ayrı kategori var; biz
referans değerden azaltım, yüzde 20 azaltım taahhüt ediyoruz
diyorum. Arkasından bir başka toplantıda, 20 Nisanda, Ticaret
Bakan Yardımcısı Gonca Yılmaz Batura soruyorum, o da diyor
ki: İlk imza atanlardan biriyiz. Bu liste bizim -sadece fonlardan
yararlanamama durumuna sokmuyor- diğer ülkelerden fon sağlama
taahhüdü altına girdiğimiz bir liste. diyor. Orada Sayın Veysel
Eroğlu müdahale ediyor -şaşırıyor tabii bir bakan
yardımcısı nasıl böyle bir cehaletle cevap verebilir
-diyor
ki Hangi listeden bahsediyorsunuz? Paris Anlaşmasının
ekindeki listeden. Yani 1992deki Rio Zirvesinin Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin eki
olduğundan haberi yok Ticaret Bakan Yardımcısının.
Veysel Eroğlu düzeltiyor, Bu Ek-2den çıkmıştık biz.
diyor. Ben de Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesinden
bahsediyorsunuz diyorum Bakan Yardımcısına. Evet, Birleşmiş
Milletler Çerçeve Sözleşmesi. diyor. Bilmiyor konuyu arkadaşlar. Ben
diyorum ki atıf yapmıyor Paris Sözleşmesi, Çerçeve
Sözleşmeye, bizim kimseye fon sağlama yükümlülüğümüz yok Paris
Anlaşmasında. Sonra Komisyona Dışişleri Bakan
Yardımcısı Faruk Kaymakcı geliyor. Faruk Kaymakcıya
soruyorum, diplomat doğru yanıtları veriyor, özetle diyor ki:
Biz Ek-1den çıkmak istiyoruz ama çıkmamız mümkün değil.
Bir, Ek-1de olmayan birçok ülke bizi Ek-1e alacaklar diye korkuyor. İki,
Türkiye özellikle G77 ülkelerinin itirazıyla karşı
karşıya. G77de kaç tane ülke var arkadaşlar? 134 tane ülke
var. 134 tane ülke Türkiyenin Ek-1den çıkmasına karşı;
Murat Kurumun bundan haberi yok ama. Verdiğim soru önergesine
İtiraz eden yok. demişti bana. Soruyorum: Sayın Bakanım,
Ek-1den çıkmamız için tüm taraf ülkelerin onayına ihtiyaç var
değil mi diyorum. Evet. diyor Dışişleri Bakan
Yardımcısı, hatta diyor ki: Nitelikli oylamaya gidip dörtte 3
oyla da karar aldırabilirsiniz ama bizi destekleyen, itiraz
etmeyeceğini söyleyen sadece 6 ülke var, 20 ülke de Talebinize
koşulsuz destek veririz. diyor.
Arkadaşlar, Türkiyede devletin geldiği,
devlet organizasyonunun geldiği noktaya bakın.
Dışişleri Bakanlığının bildiğini
Ticaret Bakanlığı bilmiyor, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının bildiğini Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı bilmiyor ve beş yıldır bu Paris
Anlaşmasını onaylamamamızın sebebi Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığının
direnci yani başka hiçbir sebep yok. Yeşil İklim Fonu diye bir
fon var, bundan istifade etmek istiyoruz ama burada toplanan para 8,3 milyar
dolar -Bakanın açıklamasına göre- ve bundan istifade etmesi
gereken ülke sayısı 150nin üzerinde dokuz kurda bir hurda bu
parayı alabilmek için ve teknik olarak sözleşmeden, Ek-1den
çıkmamızın imkânsız olduğunu bile bile biz beş
yıldır -bu ülkeyi yeni dünyanın karbonsuz ekonomik düzeninden ve
dünya dengeleri artık enerji değil, iklim üzerine oluşurken- bu
anlaşmayı getirip Meclisimizde onaylamıyoruz ve şimdi bunu
çok büyük bir zafer kazanmış gibi anlatıyoruz, son 5 ülke
arasındayız Paris Anlaşmasını onaylayan, 5inci olduk
yani.
Şimdi, bu anlaşmayı onaylamak size de
birtakım sorumluluklar yüklüyor, AK PARTİ Grubuna sesleniyorum
değerli arkadaşlar. Bir paradigma değiştirmek zorundasınız,
bugüne kadar yaptıklarınızı yapmamak
zorundasınız. Şöyle söyleyeyim: Biz en önemli karbon yutak
alanlarımızı, sulak alanlarımızı kaybettik.
İklim Araştırma Komisyonu olarak Seyfe Gölüne gittik. Seyfe
Gölünde arkadaşlar, flamingolar havalandığında, 320 bin
flamingo havalandığında hava kararırmış, öyle bir
gölden bahsediyoruz; şu an su yok, kuru göl. Meke Gölüne gittik, dört
beş milyon yıldır var olan ve Googlea
baktığınızda yazdığınızda Meke Gölü
dünyanın nazar boncuğu denilen göl sizin iktidarınız
döneminde değerli arkadaşlar, kurudu, öyle bir göl yok artık.
Ereğli sazlıklarının yarısı gitti, Burdur
Gölünün yarısı gitti. Yüz binlerce dikkuyruk ördeğinin üreme
alanı olan Burdur Gölünde dikkuyruk ördeği yok artık.
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) Ama Sultan
Sazlığını kurtardık.
MURAT BAKAN (Devamla) Evet, Sultan
Sazlığını şimdilik kurtardık Sayın Bakan,
doğru söylüyorsunuz.
Ve ormanlarda, millî parklarda ağaç kesimi
yapılıyor. Ağaç üretimi
Kestiğimiz ağaç, kereste
sayısı ormanın büyüme kapasitesinden fazla tabiat
parklarında, koruma alanlarında; maden sahaları ona keza. Fatsa,
Munzur Vadisi, Cerattepe, Kaz Dağları yani bu madenleri
çıkarmayalım mı? Çıkaralım ama kılı
kırk yararak çıkarmak zorundayız, doğaya zarar vermeden,
börtü böceğe zarar vermeden, bir ağacı incitmeden çıkarmak
zorundayız o madenleri değerli arkadaşlar.
Ülkeyi Avrupanın çöp sömürgesi hâline
getirdik. Kendi çöpümüzü dönüştüremiyoruz, Avrupa'dan çöp ithal eder
noktadayız. Turizmi Teşvik Kanununu burada çıkardık Meclis
kapanırken, ormanlarımızda turizm tesisi
yapılmasının önünü açtık; bununla ilgili de
sorumluluğumuz var değerli arkadaşlar.
Sevgili arkadaşlar, bu vatanı biz kimseden
kırk dokuz yıllığına kiralamadık. Bu vatan bize
atalarımızdan şehit kanlarıyla sulanarak bırakıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MURAT BAKAN (Devamla) Dolayısıyla biz de
bu vatanı evlatlarımıza, çocuklarımıza nasıl
bulduysak öyle bırakmak zorundayız. Bu bizim, hepimizin ortak
sorumluluğu.
Son olarak şunu söyleyeyim değerli
arkadaşlar: Vatan dediğiniz şey, öyle soyut bir kavram
değil; vatan dediğiniz şey, o ormanlarımız, o
göllerimiz, o denizlerimiz, o dağlarımız. Dolayısıyla
eğer vatana sahip çıkacaksak önce doğamıza sahip
çıkacağız, o bilinçle hareket edeceğiz. Bu noktada sadece
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bize değil, Millet İttifakına
değil burada bulunan tüm siyasi partilere aynı sorumluluk
düşüyor. O sorumlulukla hareket etmemiz gerektiğini tekrar size
hatırlatıyorum.
Paris Anlaşması ülkemize hayırlı
olsun, gezegenimize hayırlı olsun diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ Parti Grubu adına
Sayın Aydın Adnan Sezgin, Aydın Milletvekili.
Buyurun. (İYİ Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Sezgin, şahsı adına da söz
talebiniz var, ikisini birleştiriyorum, toplam süreniz on beş
dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN
SEZGİN (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; beş yıl gecikmeli de olsa Paris İklim
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunmasına
Dair Yasa Teklifinin Meclis gündemine getirilmiş olması
tabiatıyla olumlu bir gelişmedir. Kanun teklifi, dün
Dışişleri Komisyonunda oy birliğiyle kabul edildi. Bugün
Genel Kurulda görüştüğümüz yeni yasama yılının bu ilk
kanun metninin ülkemize, milletimize ve insanlığa hayırlı
uğurlu olmasını diliyorum.
Bu metnin adında iklim
değişikliği var ama gerçekte bir iklim krizinden bahsetmemiz
gerekir, bu krizin faciaya dönüşmesi engellenmelidir. İklim krizinden
büyük ölçüde sanayileşmelerini tamamlamış ülkeler sorumludur
ancak küresel bir kader ortaklığı anlayışı ve
gelecek kaygısı idrak edilmeli buna göre bir tutum sergilenmelidir.
Elbette tabiata en büyük zararı kimler verdiyse iklim kriziyle mücadeleye
en büyük katkıyı da onlar yapmalıdır. Kirleten öder fakat
ülkemizin ve bölgemizin iklim krizinin etkilerinden muaf, masun
olmadığı da aşikârdır. İklim krizine
bağlı olarak sıcaklıkların artması,
yağışların düzensizleşmesi, su kaynaklarının
azalması gibi hayati sonuçlar ortaya çıkmaktadır, bugün de bunlardan
geniş bir şekilde söz edildi.
Sayın Genel Başkanımız 9 Haziran
tarihli grup toplantımızda yani bu yaz
yaşadığımız orman yangınlarından, sellerden
haftalar önce şu ifadeleri kullanmıştı: İktidarın
beceriksiz ellerinde ülkemiz hayati risklerle karşı karşıya
kalıyor. Bütün yapılan çalışmalar iklim krizinin sonucu
olarak bu sene yaşadığımıza benzer
kuraklıkları önümüzdeki yıllarda da
yaşayacağımızı gösteriyor. Sıcaklık
artışları bu yüzyılın sonunda 6 dereceyi bulacak.
Sıcaklığın 1 derece artması kuraklıktan
aşırı yağmurlara, sayısız felakete neden olurken
sıcaklık 6 derece arttığında
yaşayacaklarımızı bir düşünün. Önlem
almadığımız takdirde her şey çok daha kötüye gidecek.
Bu sözlerimi felaket tellallığı zannetmeyin tam tersine
eğer zamanında önlem alırsak çocuklarımızı
susuzluğa mahkûm etmemek hâlâ elimizde. Yapmamız gereken tek şey
hep birlikte adım atmak. tırnağı kapatıyorum.
Bizim anlayışımıza göre
toprağı, havayı, suyu, çevreyi korumak Türkiye'yi sevmektir.
Milleti, geçmişi, bugünü ve geleceğiyle bu vatan sathında
sevmektir. Maalesef iktidar, insanlığa olumlu gündem ve olumlu
fikirler sunma konusundaki devlet geleneğimizi heba etmiştir.
Uluslararası sisteme kısır meydan okumaları ve
gösterişli rüküşlüklerle böbürlenmeyi tercih etmektedir.
Yaratılan pozitif gündemlere iştirak etmekte bile gecikilmektedir.
Ülkemiz 2005 yılında yürürlüğe girmiş olan Kyoto
Protokolüne 2009 yılında taraf olduğu gibi, Paris İklim
Anlaşmasına taraf olmakta da geç kalmıştır.
Uluslararası itibarımız ve ulusal menfaatlerimiz de böylece
aşındırılmıştır. Oysa, küresel düzeyde bir
iklim anlaşması hazırlanmamış olsaydı bile
Türkiye'ye yakışan böyle bir gündeme öncülük etmek, böyle bir
anlaşmanın hazırlanmasını teşvik etmek
olmalıydı çünkü ülkemiz 3 bini endemik olmak üzere 10 bine yakın
bitki türüne sahiptir.
Son yıllarda, iktidarın yanlış
politikaları nedeniyle çok gerilemiş olsak da tarımda
dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alma potansiyeline sahibiz.
Az önce partimizin araştırma önergesinde de belirttiğimiz ve
birçok hatibin değindiği gibi su yönetiminde sınıfta
kalınarak, çiftçiler ve ekosistem kuraklıkla karşı
karşıya bırakılmış olsa da ülkemiz
sınıraşan sular da dâhil olmak üzere önemli su kaynaklarına
sahiptir. Sınıraşan sular meselesi iklim krizi nedeniyle ülkeler
arasındaki gerilimleri daha da arttırma ihtimali taşıyan
bir meseledir. Ülkemiz bu gerilimleri en kritik şekilde yaşayacak
memleketler arasındadır. Salt bu vasıflarıyla iklim krizine
karşı mücadelede öncü rol oynaması gereken Türkiye, dünyada bu
anlaşmayı henüz onaylamamış olan 6 tuhaf ülke arasına
sokulmuştur. Bize göre iklim anlaşması, geçmişimize,
bugünümüze ve geleceğimize, gelecek nesillere karşı en önemli
vecibelerimizdendir. Bugünkü adımın devamını getirmek hem
ülkemize hizmet hem de küresel dayanışmaya katkıda bulunmak
anlamını taşıyacaktır.
İktidar, anlaşmanın onay sürecini
başlatmakta yerindeliği tartışmaya açık bazı
gerekçeler nedeniyle çok geç kalmıştır. Ek-1 listesinde yer
almamızdan dolayı Yeşil İklim Fonundan yararlanamıyor
oluşumuzu öne sürerek anlaşmayı onaya
sunmamıştır.
Bugün Ek-1de bulunmaya devam edecek olmamıza
rağmen Paris İklim Anlaşmasının Meclis gündemine
getirilmiş olması Türkiye açısından ne değişti
de bu karar alındı? sorusunu akıllara getirmektedir. Konunun
bugün gündeme gelmesinin arkasında birtakım maddi motivasyonlar,
parasal motivasyonlar olduğu dile getirilmektedir. Sayın
Cumhurbaşkanının ABD ziyareti sırasında haberdar
olduğu tahmin edilen yeşil fonlardan dolayı bu sürecin
hızlandırıldığı konuşulmaktadır, bugün
de bu konuya çok değinildi. Anlaşmanın Meclis gündemine
getirilmesinin ardında, Dünya Bankası ile Fransa ve Almanyanın
iklim projeleri için Türkiyeye vermeyi taahhüt edeceği kredilerin etkili
olduğu belirtilmektedir. Dün yapılan Dışişleri
Komisyonu toplantısında da Çevre ve Şehircilik Bakan
Yardımcısı Sayın Birpınarın ifadelerinden Dünya
Bankası ve diğer iki ülkeyle bu konudaki müzakerelerin sürdüğünü
anlıyoruz. Oysa, Türkiye, kredi beklentisi nedeniyle iklim kriziyle
küresel mücadelede ayak sürüycek bir ülke değildir, olmamalıdır,
böyle bir izlenim yaratılmış olması dahi bizatihi
zafiyettir.
Anlaşmanın yürürlüğe girmesi
karşılığında elde edilmesi umulan kaynağın
nerelere harcanacağıyla ilgili de şüpheler, maalesef mevcuttur.
Umuyoruz ki kaynaklar özel sektörün bazı şirketlerine rant yaratmaya
yönelik inşaat projeleri yerine, küresel ısınmayı
sınırlandıracak ve farklı toplum kesimleri üzerindeki
olumsuz sonuçları bertaraf edecek projelere yönlendirilir. Fonların
tahsisinin belirli koşullara bağlanması şüpheleri
dağıtacaktır.
Değerli arkadaşlar, iklim krizi bilhassa
gelişmekte olan ülkelerde, çoğunluğu kırsal kesimde
yaşayan kırılgan nüfusu yerlerinden ederek mevcut mülteci
krizlerini daha da vahim hâle getirebilir. Bunun ülkemize yansımaları
elbette olacaktır, başta gıda olmak üzere çeşitli güvenlik
tehditleri de ortaya çıkacaktır. İklim krizi böyle devam ederse
2030dan itibaren yaşanacak sorunlar dünya barışını
doğrudan tehdit edecektir. Anlaşmanın Mecliste onaylanarak
yürürlüğe girmesi, iklim kriziyle mücadelenin adımlarından
sadece biridir, farkındalığın artması yolunda kritik
bir merhaledir. İklim kriziyle mücadelede önemli olan samimi bir arzuyla
gerekli tedbirleri rahat almaktır. İklim kriziyle mücadele
çabası sadece sera gazı emisyonlarından ibaret değildir,
yeşil ekonomi olarak adlandırılan bu yaklaşım devlet
politikalarına, ekonomik faaliyetlere ve sosyal pratiklere yeni kurallar ve
parametreler getirmektedir. Ormanların rant uğruna katledilmesi,
tamamen ticari gerekçelerle, makro büyüklükte yapay su yollarının,
lüzumsuz su kanallarının inşa edilmemesi iklim kriziyle mücadele
kapsamında değerlendirilmelidir. Yeşil ekonomi, esasen, kapsamlı
bir dönüşüm öngören, yeni bir bütüncül modeldir. Benden önceki hatibimiz
Sayın Sıdalı bunu çok güzel izah etti. Dün Nobel Ödülünü
paylaşan 3 fizikçiden 2si iklim değişikliği alanında
çalışan bilim insanıdır, bu da iklim krizine atfedilen
önemin başka bir ifadesidir.
Sayın milletvekilleri, Avrupa Birliği
tarafından iklim kriziyle mücadele kapsamında açıklanan
Yeşil Mutabakat, Paris İklim Anlaşmasına ek hedefler
öngörerek Avrupa'nın 2050 yılına kadar karbon nötr hâle
getirilmesini amaçlamaktadır. Avrupa Birliği, kendi
sınırları içinde üretim yapan işletmelerden karbon vergisi
almaya başlamıştır. İthalatta ise menşe ülkede
karbon vergisi alınmayan ürünlerden 2023 yılından itibaren
sınırda karbon vergisi almaya başlayacaktır. Yeşil
Mutabakat, Avrupa Birliğiyle olan ilişkiler ve ticaret hacmi
bakımından ülkemiz için çok büyük önem taşımaktadır.
Ürünlerimiz üzerinde oluşacak olan bu ek maliyetin pazar
kaybımıza neden olmasının önüne geçmek için, sanayideki
karbon emisyonlarına yönelik düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi
çok önemlidir. Avrupa Birliğiyle gümrük birliğini
derinleştirmek, genişletmek için de bu adım âdeta bir mecburiyet
hâline gelmiştir. Bu yönüyle anlaşmanın kabulü ulusal
menfaatlerimiz açısından son derece hayatidir.
İktidar, anlaşmaya bir ulusal beyanla
taraf olacaktır. Bu ulusal beyan formülü de daha önceden
düşünülebilir, anlaşma yürürlüğe konulabilirdi. Paris
Anlaşması'nı gelişmekte olan bir ülke olarak onaylamakta
olduğumuza yönelik bir beyanda bulunulmasının, Sayın
Cumhurbaşkanının sürekli dile getirdiği ekonomisi güçlü ve
büyük ülke vurgusuyla, en çok insani yardım yapan ülke olma
iddiasıyla çelişen bir tutum olduğunun da altını
çizmek istiyorum.
(Uğultular)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, biraz
sessiz lütfen.
AYDIN ADNAN SEZGİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Paris İklim Anlaşması'yla paralel şekilde
yenilenebilir enerjiyi elbette önemsiyoruz fakat denetimsiz jeotermal elektrik
santralleri -JESler- örneğinde olduğu gibi, bu kaynakların
insan sağlığı, tarımsal üretim ve çevre üzerinde
ağır zararlara neden olmasının önüne geçilmelidir. Bu
tahribatı bertaraf etmek özellikle memleketim Aydın ve civar
vilayetler için elzemdir.
Son olarak, İdlib başta olmak üzere
bölgemizde yaşanan gelişmelere dikkatinizi çekmek istiyorum
değerli arkadaşlarım. Son günlerde İdlib ve civarında
Rusya'nın ve Suriye Arap Cumhuriyetinin saldırıları büyük
ölçüde artmıştır. Hareketlilik Soçi'deki çok mahrem baş
başa görüşmeye rağmen sürmektedir. Keza Moskovanın
İdlib ve Suriyeye dair açıklamaları aynen devam etmektedir
ancak Türkiye açısından büyük tehditler taşıyan durumla
ilgili olarak iktidar temsilcileri, ne Genel Kurulu ne de
Dışişleri Komisyonunu bilgilendirmeye yönelik henüz adım
atmamışlardır. Suriye başta olmak üzere Doğu Akdeniz,
Libya, Irak ve Afganistanda yaşanan gelişmeler hakkında Türkiye
Büyük Millet Meclisi en kısa sürede bilgilendirilmelidir. Bu, Parlamentoya
ve millete saygının asgari gereğidir.
Yeni yasama yılının hayırlı
olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, gruplar adına söz talepleri
karşılanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına ikinci söz
Sayın Sera Kadıgil'in.
Sayın Sera Kadıgil, İstanbul
Milletvekili, buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
Saliha Sütlü diyecektim, kimse
tanımayacaktı, o yüzden böyle yaptım.
Evet, buyurun.
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (İstanbul)
Sayın Başkan, sayın üyeler; 279 sıra sayılı
Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunuyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Evet, altı yıl gecikmeyle Paris
Anlaşması'nı onaylamak üzere nihayet buradayız. Öncelikle
Yemen, Libya, İran, Irak ve Eritreyle birlikte bu anlaşmayı
onaylayan sondan 5inci ülke olma gururunu bize bahşeden saray rejimini
yürekten tebrik etmek istiyorum. Bugüne kadar bu kürsüden ne zaman
ağzımızı açıp iklim krizi desek, çevre desek
Bırakın bu boş romantik işleri. diyen cahil cesaretlileri
de unutmuş değiliz ama özellikle geçirdiğimiz berbat yaz
mevsiminin ardından beni cankulağıyla dinleyeceğini
bildiğim birileri de var. Basiretsizliğiniz yüzünden cehenneme dönen
Manavgat'ta arıları için ağlayan Muhammed ağabey,
yangın sıçramasın diye gece gündüz nöbet tutan Ahmetler köyünün
şahane kadınları, Karadeniz'deki sel felaketlerinde sevdiklerini
yitiren acılı aileler, Sinop Babaçay köyünde
tanıştığım evi başına yıkılan
Haşim amca, Akdenizin küle dönen koylarına, Karadeniz'in sellerine,
katledilen derelerine ağlayanlar için konuşuyorum çünkü beni en iyi
onlar anlayacak biliyorum çünkü başımıza gelenlerin kaderden,
fıtrattan falan değil, para uğruna doğanın dengesini
yok sayan bu rezil sistemden kaynaklandığını onlar gayet
iyi biliyor. Dünya, patronların açgözlülüğü yüzünden 6ncı büyük
yok oluşun içinde. Önümüzdeyse bir çıkış çabası olarak
şu anda görüştüğümüz Paris İklim Anlaşması var.
Lakin hiçbir yaptırım gücü olmayan, kirliliğin esas sorumlusu
sermayeyi ve askerî faaliyetleri sınırlamayan bu anlaşmayı
onaylayarak biz sadece iyi niyet beyan etmiş oluyoruz. Güzel, edelim -bu
arada biz de kabul edeceğiz- ama bilin ki bu anlaşma asla tek
başına yeterli bir anlaşma değil çünkü yeryüzünün niyetten
öte somut adımlara ve somut adımların atılmasına
ihtiyacı var ve biz bu adımları zinhar göremiyoruz. Bu
anlaşmanın ilk imzacıları karbon salımında hâlâ
ilk sıralarda yer alıyor. Demek ki sermayedarların ve onları
koruyan hükûmetlerin verdiği sözlerin bir anlamı yok. Yeryüzünü bir
avuç uluslararası tekelin ve politikacıların boş vaatlerine
bırakamayacağımız açık. Ya dünya çok yakın bir
gelecekte hepten yaşamaz bir yer hâline gelecek ya da sadece çevreye dair
iyi niyet ve temennilerimiz değil, bizi bu noktaya neyin getirdiğini
konuşacak ve gerçek düşmanla açıkça yüzleşeceğiz.
Tavan akmaya devam ederken yerleri silerek hiçbir yere varamayız sevgili
arkadaşlar çünkü bu kritik eşiğe durduk yere gelmedik. İki
yüz yıldır kârdan başka bir şey bilmeyen, insanı
sömürdüğü gibi doğayı da sömüren, elinde tuttuğu kömürü,
petrolü, doğal gazı istediği gibi satsın diye tertemiz
enerji kaynaklarını elinin tersiyle iten kapitalizm bizi bu noktaya
bile isteye getirdi. Patronlar öyle istedi diye fosil yakıt tükete tükete
bugünlere geldik. Hiçbir şeyde olmadığı gibi iklimde de
adalet yok, dünyanın en zengin yüzde 1i en yoksul yüzde 50sinin 2
katından fazla kirliliğe sebep oluyor. Bugün de AKP buraya sözde bir
niyet beyanı koyuyor aslında ama biz gerçek niyetin iklim, çevre
falan olmadığını, emin olun çok iyi biliyoruz, zaten hiçbir
zaman da saklamıyorsunuz. Cumhurbaşkanı, BMde
yaptığı İklim mühim. konuşmasından sadece bir
hafta sonra Putine dönüyor ve diyor ki: Sizinle 2 nükleer santral daha
yapalım. Çevre Bakanlığı, Paris
Anlaşmasını müjdeliyor, bir hafta sonra Enerji
Bakanlığı Yerli kömür, yerli enerji. diye reklam yapmaya
başlıyor. Saray rejiminin gözü kömürden, petrolden, inşaattan,
termik santralden yani paradan başka hiçbir şey görmüyor.
İklim krizini durdurmak için niyetiniz
gerçekten ciddi mi? Öyleyse, buyurun cevap verin sevgili arkadaşlar: O
bayıldığınız 5li çetenin doğa katili projelerini
iptal edip tüm varlıklarını kamulaştıracak
mısınız? Türkiyenin coğrafi değerlerini talan
etmekten, şirketlere peşkeş çekmekten vazgeçecek misiniz?
Karadenizde metalik madenciliği yasaklayacak mısınız
mesela? Kanal İstanbul gibi deli saçması projelerden vazgeçecek
misiniz? Vanaları kapatıp Marmarayı müsilajdan kurtarmayı
hiç düşünüyor musunuz? Koca Avrupanın çerini çöpünü ithal edip
memleketi devasa bir çöplüğe dönüştürmekten vazgeçecek misiniz
mesela? Bulduğunuz her metrekareye beton dikmekten, şehirde kalan üç
beş yeşil alanı millet bahçesi gibi dâhiyane buluşlarla
talan etmekten, tüm bunları savunmaya çalışan köylüyü,
kadını, genci terörist ilan etmekten vazgeçecek misiniz? Uzatmaya
gerek yok biliyorum, yapmayacaksınız, yapmazsınız. Hatta
bir şey diyeyim mi? İsteseniz de yapamazsınız,
yapamazsınız çünkü siz suyumuzu, havamızı, toprağımızı
para için şirketlere peşkeş çekerken İkizdere'de,
Cerattepe'de, Kaz Dağları'nda doğası için direnen halka
saldırmayı marifet sanan bir düzenin neferlerisiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın.
Buyurun.
SALİHA SERA KADIGİL SÜTLÜ (Devamla)
Ayrıca, son olarak eklemek isterim ki: Biliyorum, kapanışta
buraya çıkıp Meclise teşekkür edeceksiniz, Oy birliğiyle
geçti. Harika oldu. Zaten biz aşırı çevreciyiz, 100 bin milyon
fidan diktik. falan diyeceksiniz, böyle uluslararası sözleşmelerde
Meclis mutabakatının ne kadar önemli olduğundan dem
vuracaksınız ya, işte, onu sakın yapmayın. En son
böyle övüne övüne getirdiğiniz ve burada oy birliğiyle kabul edilen
başka bir uluslararası sözleşmeden, milyonlarca kadının
canının teminatı İstanbul Sözleşmesi'nden tek bir
adamın lafıyla, tek bir gecede
çıktığınızı unuttuk sanmayın sakın.
Sizin çevreyi bir tırnak ucu kadar düşündüğünüze ya da hukuka
saygı duyup da yükümlülüklerinizi yerine getireceğinize ihtimal veren
biri varsa hâlâ, bilin ki en kibar tabiriyle saftır diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, 3üncü
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
İç Tüzük 86ya göre, lehte ve aleyhte olmak
üzere iki söz talebi vardır.
İlk söz lehte Sayın Muhammet Emin
Akbaşoğlu, Çankırı Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU
(Çankırı) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi hürmetle muhabbetle selamlıyorum.
Tabii, 27nci Dönem Beşinci Yasama
Yılının ilk kanun görüşmesinin, hakikaten çevreyi
yakından ilgilendiren iklim değişikliğine ilişkin
Paris Anlaşmasıyla ilgili olması gerçekten anlamlı. Bu
vesileyle, başta Küresel İklim Değişikliği
Araştırma Komisyonumuza, Çevre Komisyonumuza,
Dışişleri Komisyonumuza, katkı veren bütün
milletvekillerimize teşekkür ediyorum ve hakikaten uluslararası
ilişkilerin kendi mehabeti, iç dinamikleri çerçevesinde bir süreç
yaşandığı hepimizin malumudur. Bu çerçevede, Sayın
Cumhurbaşkanımızın Birleşmiş Milletler Genel
Kurulunda yapmış olduğu devrimci nitelik arz eden manifesto
niteliğindeki konuşmasında, gerçekten bütün dünyaya çevrenin,
kâinatın hepimize ortak bir emanet olduğu bilinciyle hitap
edilmiştir. Hep birlikte Kıyametin kopacağını bilseniz
elinizdeki fidanı dikiniz. tavsiyesiyle büyümüş insanlarız,
bunun bilincindeyiz. Kainatın hepimize emanet olduğunun büyük bir
şuuru içerisinde hareket etmemiz gerektiği ortak kanaatimizdir.
Hepimiz aynı gemideyiz, dolayısıyla bu manada
sorumluluklarımızı kuşanarak üzerimize düşen
vazifeleri hakkıyla ifa etmeliyiz. Biz, yapmış olduğumuz
çalışmalarda çevre bilincini ön plana çıkardık ve seksen
yılda bölünmüş yolları 6 bin kilometreden aldık, 30 bin
kilometreye çıkardık; emisyonu, karbon salımını bu
şekilde azalttık. Allaha çok şükür, 2053te gençlerimize emanet
etmeyi düşündüğümüz bu vizyonumuza bir altlık
hazırladık ve sıfır karbon hedefimizi en yüksek, gür
sedayla, hem Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda hem de hep birlikte
burada beyan ettik.
(Uğultular)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
biraz sessiz
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla) -
İnşallah, bu konuda, 5 milyarın üzerinde fidanı toprakla
buluşturmuş bir yaklaşımın temsilcileri olarak, 21
milyon hektar ormanı 23 milyon hektar alana çıkarma
başarısını göstermiş, bu şekilde yutak
alanları çoğaltmış bir iktidar olarak ve Avrupada en fazla
orman varlığını geliştiren bir sorumluluğun
temsilcileri olarak buradayız.
(Uğultular)
BAŞKAN Arkadaşlar, sayın
milletvekilleri; lütfen biraz sessiz
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
Özellikle, Sıfır Atık Projesiyle son üç yılda geri
kazanım oranımızı 9 puan artırarak gerçekten önemli
bir başarıya imza attık. Bu, bütün dünyada da örnek gösterilen
bir proje olarak Birleşmiş Milletler HABITAT Başkanlığı
tarafından gerçekten herkese tavsiye edildi, önerildi ve örnek gösterildi.
Dolayısıyla, biz büyük bir vakıf medeniyetinin
mensuplarıyız. Selçukludan Osmanlıya, Osmanlıdan
cumhuriyete intikal eden bu medeniyet şuuru içerisinde hakikaten
canlılara, insanlara, hayvanata, nebatata yönelik muazzam vakıflar kurmuş
bir medeniyetin çocuklarıyız. Dolayısıyla, bu ortak
sorumluluk duygusu içerisinde ileriye doğru bakacağız ve
cumhuriyetimizi teslim edeceğimiz, emanet edeceğimiz gençlerimize
daha yaşanabilir bir Türkiyeyi, daha yaşanabilir bir dünyayı
emanet edeceğiz inşallah.
Değerli arkadaşlar, bu çerçevede bizim
hedefimiz büyük ve güçlü Türkiyedir. Bunun altyapısını ilk
yirmi yılda oluşturduk. İkinci yirmi yılımızda da
inşallah, Allahın izniyle hep beraber...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akbaşoğlu,
tamamlayın sözlerinizi.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Devamla)
İnşallah, ikinci yirmi yılımızda da büyük ve güçlü
Türkiyenin öncülüğünde adil ve merhametli bir küresel düzeni bütün
insanlığa hediye etme şuuruyla çalışacağız.
Bu merhamet duygusu çok önemli. Merhametin
başka dillerde karşılığı yok maalesef, bu
merhamet kavramı bize özgü bir kavram. Bu nedenle adil ve merhametli
diyorum; sadece adalet değil, aynı zamanda merhamet. İşte,
atalarımız, ceddimiz bunu bütün insanlığa gösterdi. Kafkaslarda,
Balkanlarda, Orta Doğuda, Avrupada, Afrikada, her tarafta aynı
şuurun hep beraber temsilcileri olarak, inşallah, 2053 ve 2071
vizyonlarımızla, gençlerimizle, adan zye bütün
kuşaklarımızla gelin yepyeni bir dünya kuralım diyorum.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Özel, Sayın
Bankoğlunu dinledikten sonra versem söz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Yok, öncesinde rica
edeceğim Sayın Başkanım, bir dakika bile değil.
BAŞKAN Peki, açıyorum yerinizden.
Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
Grup Başkan Vekili olarak görev yaptığım altı yıl
boyunca sayısız kez basın toplantısında
çağrısını yaptığım, gündeme gelmemesini
eleştirdiğim ve bugün burada görüşülüyor olmasından büyük
bir memnuniyet duyduğum bu anlaşmada grup adına oyumun rengini
açıklamak üzere söz kaydı yaptırmıştım ancak hiç
kıramayacağımız bir yerden, Z kuşağının
temsilcileri olarak kendilerini ifade eden Türkiye genç iklim hareketinden
Meclise bir mesaj var. Bu mesajı benim okumam uygun olmaz, o yüzden söz
hakkımı grubumuzun en genç milletvekiline devretmiş bulunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Ben de sizin değil de Sayın
Bankoğlunun konuşmasını istediler diye
düşünmüştüm, bana da öyle geldi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Aynen öyle.
BAŞKAN Evet, aleyhte Sayın Aysu
Bankoğlu, Bartın Milletvekili.
Buyurun Sayın Bankoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
AYSU BANKOĞLU (Bartın) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, iklim krizini ve Paris
Anlaşmasını nihayet bu Parlamento çatısı altında
tartışmamız gerçekten çok sevindirici. İklim krizi her ne
kadar gündemde hak ettiği önceliği bulamasa da gençler bu krizin
farkındalar, bu kriz gençlerin gündeminde ve bu konuda Türkiye genç iklim
hareketinin yani gençlerin hepimize gönderdiği bir çağrı metni
var. Ben de şimdi bu metni kayıtlara geçmesi için partimizin en genç
milletvekili olarak grubum adına sizlere okumak istiyorum.
Metin şöyle: Sizlere Z kuşağı
temsilcileri olarak bir çağrımız var. Bizler tüm
canlıların ve ekosistemlerin yaşam haklarını savunup
iklim kriziyle bilimin ışığında mücadele etmek için
bir araya gelen gençleriz. Amacımız; iklim krizinden en çok etkilenen
bölgeler ve topluluklar için ses olmak, gezegenimizi ve
haklarımızı savunmak, yıllardır dile getirdiğimiz
taleplerimizi duyurmak ve karar alıcılara ulaştırmak çünkü
artık, doğanın yok edilişini, yaşam hakkının
ihlal edilişini, geleceğimizin elimizden alınmasını
değil, iklim krizine karşı somut çözümler görmek istiyoruz diyor
gençler. Geleceğin biz gençlerin olduğunu söylüyorsunuz ama gelecek
iklim krizi nedeniyle tehdit altında. Bilim insanları iklim krizini
kontrol altına alabilmemiz için hiç vaktimizin
kalmadığını, bugün eyleme geçilmesi gerektiğini
söylüyor. Bu mücadeleyi ancak nesiller arası diyaloğu
sağlayıp birlikte hareket edersek kazanabiliriz. İklim kriziyle
mücadelede en çok sizlere, karar vericilere ihtiyacımız var. Paris
İklim Anlaşmasının onaylanacağına dair haberler
geleceğimize dair umudumuzu artırdı. Ancak, yaşanabilir ve
adil bir geleceğimizin olabilmesi için daha güçlü hedefler koymamız
gerekiyor. Tam da bu yüzden iklim krizi için yıllardır dile
getirdiğimiz taleplerimizi tekrar hatırlatmak istiyoruz. İklim
acil durumu ilan edelim, karbonsuz düzene geçiş adımlarını
hızlandıralım ve emisyon azaltımı konusunda daha güçlü
hedefler koyalım. Fosil yakıtları terk edelim, kömür
yatırımlarını sonlandıralım. Yenilenebilir enerji
kaynaklarına yönelenim; yeşil alanları, ekosistemleri
koruyalım. Bizler yaşanabilir bir gelecek düşünüp sizlerle
paylaşırken geleceğimiz için sizlere güveniyor ve sizin de biz
gençleri dinlemenizi istiyoruz. Çağrı bu kadar. Gençlerin bu
çağrısına sessiz kalınmayacağını umuyorum
çünkü geleceğimize dair gerçekten bir şeyleri değiştirmek
istiyorsak bu sözleşmeyi onaylamakla kalmayıp hakkıyla
uygulamamız da gerekiyor çünkü ancak böyle daha iyi bir ülkeyi, daha iyi
bir dünyayı, daha iyi bir doğayla birlikte gelecek nesillere
bırakabiliriz.
Biz altı yıldır Cumhuriyet Halk
Partisi olarak defalarca ve sürekli bu sözleşmeyi gündeme getirerek
onaylanması gerektiğini söylüyoruz ve bugün Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak tam kadro bu sözleşmeye onay vereceğimizi, evet oyu
vereceğimizi ifade etmek istiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, teklifin tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın ve bugün yapılacak
diğer açık oylamaların elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını
oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Tekirdağ Milletvekili Mustafa
Şentopun Paris Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 353
Kabul :
353 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Emine Sare Aydın Sevda Erdan Kılıç
İstanbul İzmir
(Alkışlar)
BAŞKAN 2nci sıraya alınan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Tekirdağ Milletvekili Mustafa
Şentopun Kullanılmış Yakıt İdaresinin ve
Radyoaktif Atık İdaresinin Güvenliği Üzerine Birleşik
Sözleşmeye Türkiye Cumhuriyetinin Beyanlarla Birlikte
Katılmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
2.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un Kullanılmış
Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif Atık İdaresinin
Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşmeye Türkiye Cumhuriyeti'nin
Beyanlarla Birlikte Katılmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Teklifi (2/1801) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 88) (xx)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 88 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz talebi? Yok.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
KULLANILMIŞ
YAKIT İDARESİNİN VE RADYOAKTİF ATIK
İDARESİNİN
![]()
GÜVENLİĞİ ÜZERİNE
BİRLEŞİK SÖZLEŞMEYE TÜRKİYE
CUMHURİYETİ'NİN BEYANLARLA BİRLİKTE KATILMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) "Kullanılmış
Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif Atık İdaresinin
Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşmeye Türkiye Cumhuriyeti'nin
beyanlarla birlikte katılması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü elektronik oylamaya tabidir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun
Kullanılmış Yakıt İdaresinin ve Radyoaktif Atık
İdaresinin Güvenliği Üzerine Birleşik Sözleşmeye Türkiye
Cumhuriyetinin Beyanlarla Birlikte Katılmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı : 349
Kabul :
246
Ret : 83
Çekimser : 20(x)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Emine Sare Aydın Sevda Erdan Kılıç
İstanbul İzmir
BAŞKAN Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
3üncü sıraya alınan, Tekirdağ
Milletvekili Mustafa Şentop'un 28 Ocak 1964 Tarihli Ek Protokol ve 16
Kasım 1982 Tarihli Protokol ile Değiştirilen 29 Temmuz 1960
Tarihli Nükleer Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı
Hukuki Mesuliyete Dair Sözleşmeyi Değiştiren Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve
Dışişleri Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
3.-
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un 28
Ocak 1964 Tarihli Ek Protokol ve 16 Kasım 1982 Tarihli Protokol ile
Değiştirilen 29 Temmuz 1960 Tarihli Nükleer Enerji Alanında
Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Mesuliyete Dair
Sözleşmeyi Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2369) ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 210) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 210 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz talebi? Yok.
Görüşmeleri tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesine oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
28
OCAK 1964 TARİHLİ EK PROTOKOL VE 16 KASIM 1982 TARİHLİ PROTOKOL
İLE DEĞİŞTİRİLEN 29 TEMMUZ 1960 TARİHLİ
NÜKLEER ENERJİ ALANINDA ÜÇÜNCÜ ŞAHISLARA KARŞI HUKUKİ
MESULİYETE DAİR SÖZLEŞMEYİ DEĞİŞTİREN
PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 12 Şubat 2004
tarihinde Pariste imzalanan 28 Ocak 1964 Tarihli Ek Protokol ve 16 Kasım
1982 Tarihli Protokol ile Değiştirilen 29 Temmuz 1960 Tarihli Nükleer
Enerji Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki
Mesuliyete Dair Sözleşmeyi Değiştiren Protokolün çekince ile
birlikte onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini
Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde söz talebi? Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içerisinde sisteme giremeyen milletvekillerimizin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre
içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Tekirdağ Milletvekili Mustafa
Şentop'un 28 Ocak 1964 Tarihli Ek Protokol ve 16 Kasım 1982 Tarihli
Protokol ile Değiştirilen 29 Temmuz 1960 Tarihli Nükleer Enerji
Alanında Üçüncü Şahıslara Karşı Hukuki Mesuliyete Dair
Sözleşmeyi Değiştiren Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi açık oylama sonucunu:
Kullanılan oy sayısı : 352
Kabul : 249
Ret : 23
Çekimser : 80(X)
Kâtip Üye Kâtip Üye
Emine Sare Aydın Sevda Erdan Kılıç
İstanbul İzmir
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Her 3 teklif de hayırlı uğurlu olsun
inşallah.
Sayın milletvekilleri, gündemimizdeki konular
tamamlanmıştır.
Alınan karar
gereğince, kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için, 7 Ekim 2021 Perşembe
günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.27
(x) 7/4/2020 tarihli 78inci Birleşimden itibaren, coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonundaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.
(x) 279 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 88 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 210 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.