TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
59uncu
Birleşim
1 Mart 2022
Salı
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Tokat Milletvekili Yücel Bulutun, Tokat ve
ilçelerine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Elâzığ Milletvekili Gürsel Erolun,
Elâzığda yaşanan sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, 1
Mart 1958 tarihinde Kocaeli İzmitte yaşanan Üsküdar vapur
faciasının 64üncü yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Antalya Milletvekili Hasan
Subaşının, Rusyanın Ukraynayı işgale
kalkışmasının Antalyanın tarım ve turizmi ile
ihracatçılarımız üzerindeki olumsuz etkilerine ilişkin
açıklaması
2.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Elâzığ Milletvekili Gürsel Erolun yaptığı gündem
dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
3.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Sakarya
Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
4.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
5.- Gaziantep Milletvekili İrfan
Kaplanın, Gaziantep ve civar illerdeki fıstık ve zeytin
üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
6.- Konya Milletvekili Esin Karanın, Mustafa
Erolun şehadetinin yıl dönümüne ilişkin açıklaması
7.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
Ukrayna-Rusya savaşında Türkiyenin tarafsız politika gütmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
8.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, esnafın yaşadığı
mağduriyete ve Geçit esnafının iş yapamaz hâle
geldiğine ilişkin açıklaması
9.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmazın,
Optisyenlik Hakkında Kanuna ilişkin açıklaması
10.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuzun,
Mustafa Erolun şehadetinin yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
11.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet
Önalın, Tip 1 diyabet hastası çocuklar için sensörlü glikoz ölçüm
cihazlarının SGK kapsamına alınması gerektiğine
ilişkin açıklaması
12.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kayanın,
solunum cihazı kullanan vatandaşların elektrik
faturalarında düzenleme yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
13.- Adana Milletvekili Orhan Sümerin, Türk
Eğitim Derneği tarafından açıklanan 2021 Eğitim
Değerlendirme Raporuna ilişkin açıklaması
14.- Kırşehir Milletvekili Metin
İlhanın, İŞKUR TYP kapsamında istihdam edilen okul
güvenlik görevlilerinin yaşadığı mağduriyete
ilişkin açıklaması
15.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, 28 Şubat darbesinin 25inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
16.- İstanbul Milletvekili Hayati
Arkazın, 1-7 Mart Deprem Haftasına ilişkin
açıklaması
17.- Muğla Milletvekili Süleyman Girginin,
Muğladan tuhafiyeci bir esnafın iktidara yazdığı
mektubuna ilişkin açıklaması
18.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataşın,
Erciyes Üniversitesindeki işçilerin mağduriyetine ilişkin
açıklaması
19.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülümün,
Diyarbakır Milletvekili Semra Güzelin
dokunulmazlığının kaldırılmak istenmesine
ilişkin açıklaması
20.- Bartın Milletvekili Aysu
Bankoğlunun, Ukraynada devam eden Rus saldırısını
kınadıklarına ilişkin açıklaması
21.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgenin,
zeytinlik alanların madencilik faaliyetlerine açılmasına
ilişkin açıklaması
22.- Mersin Milletvekili Zeynep Gül
Yılmazın, Mersin ili Toroslar ilçesine bağlı Arslanköyün
düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
23.- Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin
Taşdoğanın, ARFF memurlarının özlük haklarına
ilişkin açıklaması
24.- Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan
Taşdemirin, Diyarbakır Milletvekili Semra Güzelin
dokunulmazlığının kaldırılmak istenmesine
ilişkin açıklaması
25.- Burdur Milletvekili Mehmet Gökerin,
Burdurdaki demir yolu yatırımlarının belirsizliğine
ilişkin açıklaması
26.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Eren Kış-25 Operasyonunda şehit düşen Jandarma Uzman
Çavuş Mürsel Sunala Allahtan rahmet dilediğine, 1 Mart 1958
tarihinde Kocaeli İzmitte yaşanan Üsküdar vapur faciasının
yıl dönümüne, ülkücü şehit Mustafa Erolun şehadetinin
seneidevriyesine, Hocalı katliamına, Bosna Hersekin 30uncu
bağımsızlık yıl dönümüne, 27 Şubat 2020 tarihinde
İdlibde şehit düşen Mehmetçikleri rahmet ve minnetle
andığına, Ukrayna-Rusya savaş sürecinde yaşanan
enformatik kirliliğe, İstiklal Marşının ilk kez
Türkiye Büyük Millet Meclisinde okunuşunun yıl dönümüne ve
Muhasebeciler Gününe ilişkin açıklaması
27.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, postmodern darbe olarak adlandırılan 28
Şubatın yıl dönümüne ve Diyarbakır Milletvekili Semra
Güzelin dokunulmazlığının kaldırılması
meselesine ilişkin açıklaması
28.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
29.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
30.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
31.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
32.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ile
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın yaptıkları
açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
33.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
34.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Denizli Milletvekili Cahit Özkanın yerinden
sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
35.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
36.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Türkiye
coğrafyası üzerinden Iraka bir operasyon yapılmasını
içeren tezkerenin reddedildiği 1 Mart 2003teki gizli oturum
tutanaklarının yayınlanması gerektiğine, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun Ukrayna kriziyle ilgili genel görüşme çağrısına,
Nadir Hastalıklar Gününe ve zeytinliklerdeki madencilik
çalışmalarına izin veren yönetmeliğe ilişkin
açıklaması
37.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın Dünya 5ten
büyüktür. Anlayışına ve 28 Şubatın acı
hatıraların ve dayanılmaz ayrımcılığın
yaşandığı bir dönem olduğuna ilişkin
açıklaması
38.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Denizli Milletvekili Cahit Özkanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
39.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
40.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın,
Hakkârinin Çukurca ilçesinde şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Mürsel
Sunala Cenab-ı Allahtan rahmet dilediğine, Sadi
Somuncuoğlunun vefatına, Necmettin Erbakanın ölüm yıl
dönümüne, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metnine,
TÜİKin açıkladığı büyüme rakamlarına ve
yapısal tedbirler alınarak akaryakıtta, doğal gazda ve
elektrikte ciddi indirimler yapılabilecekken Hükûmetin elektrik
faturalarında sadece 10 puanlık bir vergi indirimi
yaptığına ilişkin açıklaması
41.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin
Filizin, Sadi Somuncuoğlunun vefatına ve Montrö Boğazlar
Sözleşmesinin önemine ilişkin açıklaması
42.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun yarın
İç Tüzükün 59uncu maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde
Rusya-Ukrayna krizinde yaşanan süreçler konusunda Meclisi
bilgilendireceğine ilişkin açıklaması
43.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Kars
Milletvekili Ahmet Arslanın iki dakika ilave süre istemesinin
iktidarın getirdiği İç Tüzük değişikliğiyle
kısıtlanan konuşma sürelerinin yetersizliğini
gösterdiğine ilişkin açıklaması
44.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı açıklamasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
45.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaranın HDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
46.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Denizli Milletvekili Cahit Özkanın yerinden
sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
47.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
48.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
49.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
50.- Uşak Milletvekili Özkan
Yalımın, Kars Milletvekili Ahmet Arslanın İYİ Parti
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
51.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaş, 305 ve 306 sıra sayılı
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile Anayasa ve Adalet
Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporlarının
Anayasanın 10, 13, 14, 36, 38, 76, 83 ve 138inci maddelerine
aykırı olduğu gerekçesiyle usul tartışması
açılmasını talep ettiğine ilişkin açıklaması
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ Parti Grubunun, 1/3/2022 tarihinde
Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, PTTnin
Varlık Fonuna devredildikten sonra zarar etmesine sebep olan
uygulamaların tespit edilmesi, millî güvenlik sorunu olarak görülen
iddiaların aydınlatılması, PTT üzerinden haksız kazanç
sağlayan kişi ve kurumların tespit edilmesi ile PTTnin
itibarının yeniden kazandırılması için alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 1 Mart 2022 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, 1/3/2022 tarihinde Grup
Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve
Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından, demokratik siyasetin önündeki engellerin
kaldırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 1 Mart 2022 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, 17/1/2022 tarihinde İstanbul
Milletvekili Ali Şeker ve arkadaşları tarafından,
hekimlerin yurt dışına göç etmelerinin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 1 Mart 2022 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
4.- AK PARTİ Grubunun, gündemin Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında bulunan 305 ve 306 sıra sayılı Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporlarının bu kısmın sırasıyla 1inci ve 2nci
sıralarına alınmasına ve bu kısımda bulunan
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine ve Genel Kurulun çalışma saatlerine ilişkin
önerisi
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Batman Milletvekili Ayşe Acar
Başaranın, Denizli Milletvekili Cahit Özkanın
yaptığı açıklaması sırasında
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş
İlgezdinin, (2/3276) esas numaralı 375 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/160)
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzelin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/665) ile
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(S. Sayısı: 305)
2.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzelin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/1843) ile
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(S. Sayısı: 306)
B) Kanun Teklifleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa
Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültürel İş Birliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi
(2/2756) ve Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı:
292)
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 305 ve 306 sıra sayılı
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile Anayasa ve Adalet
Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporlarının Anayasaya
ve İç Tüzüke aykırı olduğu gerekçesiyle Komisyona iade
edilip edilmemesi hakkında
X.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 305) Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzelin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresinin oylaması
2.- (S. Sayısı: 306) Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzelin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresinin oylaması
3.- (S. Sayısı: 292) Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Kültürel İş Birliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin oylaması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbülün,
şiddet mağduru kadınlar için hizmet veren bir pansiyonla ilgili
iddialara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya
Yanıkın cevabı (7/58179)
2.- Van Milletvekili Muazzez Orhan
Işıkın, SSPE hastalığı ve tedavisine yönelik
yürütülen çalışmalar ile hastalara verilen desteklere ilişkin
sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanıkın
cevabı (7/58180)
3.- Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç
Koçyiğitin, kadın cinayetlerine dair verilere ve bunların
önlenmesi için yürütülen çalışmalara ilişkin sorusu ve Aile ve
Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanıkın cevabı (7/58302)
4.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürerin,
uzman öğretmenlik sınavı ve kadrolarına,
- İzmir Milletvekili Sevda Erdan
Kılıç'ın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde
yapılan öğretmen atama törenine katılacak kişilerin PCR
testlerinin Külliyede yapılmasına
- Ankara Milletvekili Yıldırım
Kayanın, Ankara İl Millî Eğitim Müdürlüğüyle ilgili
bazı iddialara,
- İstanbul Milletvekili Özgür Karabatın,
Bakanlık bünyesinde KHKyle ihraç edilip göreve iadesi yapılan
personel sayısına,
İlişkin soruları ve Millî Eğitim
Bakanı Mahmut Özerin cevabı (7/58377), (7/58505) (7/58507),
(7/58510)
5.- Ankara Milletvekili Levent Gökün, ocak
ayında olumsuz hava koşulları sebebiyle sebze ve meyve
tedarikinde yaşanan sıkıntılara ilişkin sorusu ve
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlunun
cevabı (7/58418)
6.- Nevşehir Milletvekili Faruk
Sarıaslanın, Nevşehir Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğünde
çalışan personelin bazı haklarının ihlal edildiği
iddiasına ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı
Derya Yanıkın cevabı (7/58646)
7.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
2018-2022 yılları arasında Bakanlık bütçesi ya da AB
programları çerçevesinde Balıkesir için hazırlanan projelere ve
ile yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal
Hizmetler Bakanı Derya Yanıkın cevabı (7/58703)
8.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
2018-2022 yılları arasında Bakanlık bütçesi ya da AB
programları çerçevesinde Çanakkale için hazırlanan projelere ve ile
yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal
Hizmetler Bakanı Derya Yanıkın cevabı (7/58704)
9.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin, 2018-2022
yılları arasında Bakanlık bütçesi ya da AB programları
çerçevesinde Kocaeli için hazırlanan projelere ve ile yapılan
yatırımlara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal Hizmetler
Bakanı Derya Yanıkın cevabı (7/58705)
10.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
2018-2022 yılları arasında Bakanlık bütçesi ya da AB
programları çerçevesinde Antalya için hazırlanan projelere ve ile
yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal
Hizmetler Bakanı Derya Yanıkın cevabı (7/58706)
11.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
2018-2022 yılları arasında Bakanlık bütçesi ya da AB
programları çerçevesinde Amasya için hazırlanan projelere ve ile
yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal
Hizmetler Bakanı Derya Yanıkın cevabı (7/58707)
12.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
2018-2022 yılları arasında Bakanlık bütçesi ya da AB
programları çerçevesinde Çorum için hazırlanan projelere ve ile
yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Aile ve Sosyal
Hizmetler Bakanı Derya Yanıkın cevabı (7/58708)
1 Mart 2022 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Enez
KAPLAN (Tekirdağ)
-----0----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 59uncu
Birleşimini açıyorum.(x)
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Tokat ve
ilçeleri hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Sayın Yücel Buluta
ait.
Buyurun Sayın Bulut. (MHP
sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Tokat Milletvekili Yücel Bulutun, Tokat ve
ilçelerine ilişkin gündem dışı konuşması
YÜCEL BULUT (Tokat) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tokat ve ilçeleri hakkında gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Tokat ilinde hiç şüphesiz ki temel sorun olarak
kabul edilen başlıca problem göç olgusudur, önlenemeyen göç
sorunudur. Bunun da fiilî yansıması yaklaşık 800 bin küsur
olan nüfusumuzun bugün 600 bin bandının biraz daha altına
doğru gerilemiş olmasıdır. Tabii, göç unsurunu tetikleyen
birden çok neden var. Özel teşebbüs yatırımlarının,
maalesef, yeterince, istenilen seviyede olmayışı; yerinde
istihdamın sağlanamayışı, yerinde üretimin
sağlanamayışı ve özellikle yıllardır
birtakım köylerimizde, bazı köylerimizde sulama problemlerinin bir
türlü çözüme kavuşturulamaması vatandaşlarımızın,
maalesef, kitleler hâlinde büyükşehirlere göçüne sebebiyet vermiştir.
Şimdi, elbette ki bu göç olgusunu durdurabilmek
adına, bütünüyle yeterli olmasa da bir nebze rol model olabileceği
inancıyla Tokatta bir projenin uygulanmasına belediye
başkanlarımızla birlikte teşebbüs ettik ve kısmen de
başarılı olmuş durumdayız. Nedir bu proje? Yerinde
Üretim ve Yerinde İstihdam Projesiyle üretimin yalnızca organize
sanayi bölgelerinde olmayacağına, kırsalda da köylerde de
kasabalarımızda da üretim yapılabileceğine ilişkin
inancımızla bir rol modeli hayata geçirdik ve bu çerçevede Çevreli
Belediye Başkanımız -bir kasaba- Çevreli kasabasının
Belediye Başkanı Sayın Sadi Ertan Soysalla birlikte hayata
geçirdiğimiz proje kapsamında ilk ayakkabı atölyemizi bir
kasabada inşa ettik ve önceliğimiz olan bayan istihdamını burada
sağlamak suretiyle, 65 hanımefendinin bir kasabada sigortalı,
sosyal güvenceleri sağlanmış ve maaşlarını
düzenli bir şekilde alacak minvalde istihdamını
oluşturmuş bulunuyoruz. Bu projeden aldığımız
ilham ve güçle Yeşilyurt ilçemizde, Tokat'ın en mütevazı ve
küçük ilçelerinden, istihdamın en düşük olduğu ilçelerinden
birinde bu projenin bir başka görünümünü hayata geçirmeye
çalıştık ve Yeşilyurt ilçemizde de hayal olarak kabul
edilen yerinde istihdam, yerinde üretim modellerinin uygulamalarını
gerçekleştirmek suretiyle bugün Yeşilyurt ilçemizde 250
hanımefendinin istihdamını da sağlamış
bulunuyoruz. Bu 250 hanımefendi maaşlarını düzenli bir
şekilde almak suretiyle hem hanelerinin ekonomisine katkı
sağlıyorlar hem sosyal hayatın bir parçası oluyorlar ve hem
de sosyal güvencelerini bir şekilde temin etmiş oluyorlar. Tabii,
sadece kırsalda değil, önümüzdeki günlerde birtakım başka
kasabalarımızda da bu pilot uygulamayı devam ettirmek suretiyle
bayan istihdamını artırmakla birlikte şehir merkezlerinde
de kurmuş olduğumuz organize sanayi bölgelerini güçlendirmek
adına yoğun bir gayret içerisindeyiz.
Son olarak, Erbaa Organize Sanayi Bölgesinde, Erbaa
eski Belediye Başkanımız Ahmet Yenihan Beyefendinin
kurduğu Erbaa Organize Sanayi Bölgesinde Sayın
Başbakanımız Binali Yıldırım Bey'in katılımıyla
10 fabrikanın da temel atma töreni gerçekleştirildi ve istihdam
sağlamak için çok az bir tarih kaldı.
Tabii, bunlar yeterli mi? Elbette ki değil.
Bizim inancımız ve kanaatimiz, inşallah, mart ayı
içerisinde, 22 Martta uluslararası Tokat Havalimanının
açılmasıyla birlikte, Sayın
Cumhurbaşkanımızın destek ve himayesiyle inşaatı
tamamlanan havalimanımızın açılmasıyla birlikte Tokat
ekonomisinin hak ettiği ivmeyi yakalayacağını
düşünüyoruz.
Ama elbette, Tokat, Türkiye'nin en büyük
tarımsal havzalarından biri ve tarımsal üretimin ana
membalarından, ana coğrafyalarından bir tanesi.
Dolayısıyla da ekonomisi tarıma dayalı bu kentte, tüm
dünyada olduğu gibi su başlı başına bir değer ve
önem arz ediyor. Ancak şu an içinde bulunduğumuz günlerde Tokat
köylüsünün ve çiftçisinin suyla ilgili önemli bir problemi var ve bunu
Sayın Genel Kurulla paylaşmak istiyorum. 1966 yılından beri
Tokat köylüsünün ve çiftçisinin sulama konusundaki ana dayanağı olan,
1 milyar metreküp su depolama alanına sahip olan Almus Barajı,
maalesef, rezervinin yüzde 90ını kaybetmiş durumda ve bugün
sadece 100 milyon metreküp suya düşmüş durumda. Bunun bir sebebi var
ve bunu takip ediyoruz çünkü Niksarda kurulan Köklüce hidroelektrik
Santralinin işletmecisi olan bir özel şirket, maalesef, yasaya ve
protokollere aykırı bir şekilde Almus Barajının
rezervinde bulunan tüm suyu yasa dışı bir şekilde
çekmiş ve kendi elektrik santralinde kullanmak üzere tüketmiştir ve
Almus Baraj Gölü yaklaşık yüzde 10luk rezerviyle bugün artık
sulama ihtiyacını karşılayamaz bir noktaya gelmiştir.
Almus Barajı Yeşilırmak havzası için hayati bir
değerdedir. Kazovadan başlamak suretiyle Samsuna kadar binlerce
köylünün de geçimini sağlayabilmesi için Almus Barajı hayati bir
değer taşımaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın sözlerinizi.
YÜCEL BULUT (Devamla) Bu nedenle daha evvel Devlet
Su İşleri Genel Müdürümüze aktardığımız ve Devlet
Su İşleri bürokratlarımızla da görüştüğümüz bu
mesele konusunda devletimizin de gerekli adımları bizim
uyarımızdan önce attığını biliyoruz ve ilgili
şirket defalarca yasal mevzuata dönüş yapması ve bu su
tüketimine son vermesi için uyarılmıştır ancak maalesef, bu
mağduriyet devam ediyor. Bu hafta sonu da köylülerimizle
yaptığımız istişare neticesinde, bir kez daha TBMM
gündemine bu sorunu taşımayı uygun gördük. Bundan
sonrasında da Almus Barajının rezervleri iade edilene kadar,
Almus Barajının 1 milyar metreküplük havzası tekrar
oluşana kadar da köylülerimizle birlikte, Devlet Su İşleri
bürokratlarımızla birlikte bu sorunun takipçisi
olacağımızı burada ifade etmek istiyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar).
BAŞKAN Evet, Sayın Subaşı,
mazeretinizin olduğunu söylemiştiniz.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Antalya Milletvekili Hasan Subaşının,
Rusyanın Ukraynayı işgale kalkışmasının
Antalyanın tarım ve turizmi ile ihracatçılarımız
üzerindeki olumsuz etkilerine ilişkin açıklaması
HASAN SUBAŞI (Antalya) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Rusyanın Ukraynayı işgale
kalkışması kabul edilemez, insanlık için utanç
sayfalarından biri olarak tarihte yerini alacaktır. Bunun Türkiyeye,
bilhassa Antalya tarım ve turizmine de olumsuz etkileri olacaktır
şüphesiz. Şimdiden toptancı hallerinde ödemeler durmuş,
üretici ve hal esnafı zor durumda kalmıştır. Hükûmetin
gecikmeden KGF kredilerini zor durumda kalan esnafı desteklemek için ele
alması, bu kesimin beklentisi olmuştur.
Rusyanın SWIFT sisteminden
çıkarılması nedeniyle ihracatçımızın mağdur
olmaması için tedbir alınmalıdır. Ayrıca, yaz
aylarında gelmesi muhtemel turist için de ödeme kolaylığı
sağlayacak sistem geliştirmek için turizmcilerle birlikte çözüm
aranmalıdır.
Teşekkür ediyorum.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
2.- Elâzığ Milletvekili Gürsel Erolun,
Elâzığda yaşanan sorunlara ilişkin gündem
dışı konuşması
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
Elâzığda yaşanan sorunlar hakkında söz isteyen
Elâzığ Milletvekili Sayın Gürsel Erola ait.
Buyurun Sayın Erol. (CHP sıralarından
alkışlar)
GÜRSEL EROL (Elâzığ) Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Bugün Elâzığın sorunlarıyla
ilgili gündem dışı söz almamdaki neden şu: Geçtiğimiz
haftalarda Elâzığda yaşanan, yapılması planlanan bir
ihaleyle ilgili, bir maden sahasının ihalesiyle ilgili bir sorunu
gündeme getirmiştim; gündeme getirdiğim şartname
değişti ama şartnamede sonucu değiştirecek bir
değişiklik olmadığı için tekrar aynı konuyla
ilgili bir konuşma yapma ihtiyacı hissettim.
Öncelikle şunu belirtmek isterim:
Elâzığ, Maden ilçesinde MTA Genel Müdürlüğünün 2019
yılından bugüne kadar, günümüze kadar yaptığı sondaj
çalışmalarında bir alan içerisinde -yüzde 30 sondaj bitti bu
alanda- yaklaşık 15 milyar dolarlık bakır, kobalt,
kurşun, altın gibi madenlere rastlandı. Bunun yüzde 100ünü
düşündüğünüz zaman, ülke ekonomisine kazandırılacak gelir
olarak düşünülürse 30 milyar dolarlık bir maden sahasından
bahsediyoruz. Bunu gündeme kim getirdi? Bunu gündeme ben getirmedim; bunu
gündeme getiren Elâzığ AK PARTİ milletvekilleri,
Elâzığ AK PARTİ Belediye Başkanı, Elâzığ AK
PARTİ İl Başkanı ve Elâzığdaki bulunan bütün
siyasi partiler. Ayrıca da bu konuyu gündeme getirdikleri için de ben
buradan AK PARTİ milletvekillerine, İl Başkanına, siyasi
parti il başkanlarına teşekkür ederim. Onlar niye gündeme
getirdiler? Bu şartnameyle ihalenin adil olmayacağı,
katılımın yükseltilmesi gerektiği, ihalenin daha
şeffaf olması gerektiği konusunda bir görüş beyan ederek
bunu ifade ettiler, sonra biz de konuya dâhil olduk. Dün itibarıyla, yine,
AK PARTİnin 3 milletvekili, İl Başkanı ve İl Özel
İdaresi Başkanı, Encümen Başkanı Elâzığda
toplantı yaparak bu ihale süreciyle ilgili bir değerlendirme yaptılar
ama ne yazık ki yapılan ihale şartnamesinde yeteri derecede
katılımın sağlanamayacağı, ihalenin şeffaf
olmayacağı konusunda tereddütlerimiz giderilmedi. Niye giderilmedi?
İhale şartnamesinde yani ihale iptal edilmeden önceki şartname
ile yeni şartname arasında bir tek fark var. Nedir o fark? Flotasyon
tesislerinin Elâzığda kurulmasıyla ilgili bir madde eklediler.
Flotasyon tesisi ne demek? Çıkan ham maddenin işlenmesi demek. Yani
zaten sonuç itibarıyla bu ihaleyi alan firma bu tesisi yapmak zorunda.
Yalnızca Biz bir değişiklik yaptık. demek adına
eften püften bir gerekçeyle bir değişiklik yaptılar.
Bakın şimdi sayın milletvekilleri, bu
ihale nereyi kapsıyor? Bu ihale Adıyamandaki bir maden sahası
ile Elâzığdaki bir maden sahasını kapsıyor.
Adıyaman ile Elâzığ arasında sınır bağı
olmadığı hâlde
Bakın, burası Elâzığ,
burası Adıyaman; Elâzığın ve Adıyamanın
batıdaki komşusu Malatya, doğudaki komşusu Diyarbakır.
Yani bir sınır bölge birlikteliği yok ve çıkacak madenin
bir damar akışı da yok ama 2 ihale birleştirildi. Oradaki
ihaleyi bir firmanın alacağına dair yapılan yorumlar 2
ihalenin birleştirilmesinin gerekçesi olarak söyleniyor. Bunu kim
söylüyor? Elâzığ Madenciler Derneği yürütmeyi durdurma
davası açtı ve Elâzığdaki siyasi partiler,
Elâzığdaki hukukçular bu ihaleyi kimin alacağını
bugünden işaret ederek basına açıklama yaptılar ve dava
açtılar.
Şimdi, benim önümde 2 tane dosya var 4 Nisanda
30 milyar dolarlık ihalenin yapılacağı alanı hangi
firmanın alacağına dair mahkeme dilekçesini,
yazışmaları ve oradaki açıklamaları, belgeleri içeren.
Bunun birini kendi Grup Başkan Vekilime, Özgür Özel Beye vereceğim;
birini de AK PARTİ Grup Başkan Vekiline vereceğim. İhale 4
Nisanda; 5 Nisanda bu dosyayı açın, burada belirtilen, iddia edilen
şahıs ihaleyi aldı mı almadı mı, gözlerinizle
şahit olun.
Burada, ayrıca şöyle bir durum daha var:
İnanılmaz kamu zararı var. Nedir kamu zararı? Biz dedik ki:
Bu ihaleyi redevans sistemiyle ihale edin. Nedir redevans sistemi?
Çıkarılan madenin belli bir oranının devlete, kamu
bütçesine aktarılmasıyla ilgili. Ama redevans sistemiyle ihale
yapılmadı, bir bedel üzerinden ihaleye çıkıldı.
Şimdi, size soruyorum: 100 milyon dolar çıkan bir maden
yatağından istenen para da aynı olacak, 30 milyar dolar
çıkan bir maden yatağından istenen para da aynı olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
GÜRSEL EROL (Devamla) Burada doğru yöntem
neydi? Redevans yöntemiydi.
Ayrıca, buradan -sürem çok
kısıtlı olduğu için hızlı hızlı geçtim-
bir konuyu daha belirtmek istiyorum: Bu işin içinde devlet olmalı, bu
işin içinde kamu olmalı, bu işin içinde Elâzığ
girişimcileri olmalı. Niye? Bakın, Elâzığ Madende,
Maden Bakır İşletmesi vardı. Maden Bakır
İşletmesini bir özel holding aldı, işletir oldu; Maden
ilçesi bitti, ekonomisi bitti, istihdam alanı bitti.
Ve buradan MHP Grup Başkan Vekillerimi
bilgilendirmek isterim. Maden Belediyesi MHP'li bir Belediye
Başkanıdır.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Biliyoruz kardeşim,
biliyoruz.
GÜRSEL EROL (Devamla) Kanun gereği, yasa
gereği madenden çıkarılan madenin belli bir oranının o
ilçeye verilmesi gerektiği hâlde holding vermedi, Maden Belediyesi dava
açtı. Niye dava açtı? Eğer işin içerisinde devlet
olsaydı, direkt Maden Belediyesinin bütçesine aktaracaktı ama özel
şirket olduğu için, Maden Belediyesi 7 milyon lirayı
alamadığı için mahkemelik oldu.
Bilgilerinize saygılarımla arz ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkanım, tutanaklara geçsin diye
BAŞKAN Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Elâzığ Milletvekili Gürsel Erolun yaptığı gündem
dışı konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Şimdi, hatip konuşurken hiç lüzumu ve
yakışanı olmadığı şekilde bize, MHP Grubuna
Grup Başkan Vekillerini bilgilendirme gibi bir ifadeyle buraya girmesi
Maden Belediyesinin MHP belediyesi olduğunu biliyoruz Allaha
şükürler olsun ama onun ötesinde de yaşanan süreçle alakalı
olarak da takip edip etmediğimizi bilmiyorsunuz ki. Bu noktada biz
gereğini, takibimizi, bu süreçlerle alakalı gereken neyse bunu yapma
noktasında kendi grubumuz, kendi partimiz kendi içerisinde gereken
kararları verir. Bu noktada her konuşmanızda bize dönüp de bir
şey yapmaya çalışmanın hiç uygun olmadığı
kanaatindeyim.
Teşekkür ederim.
GÜRSEL EROL (Elâzığ) Sayın
Başkanım, cevap verebilir miyim?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bir dakika müsaade ederseniz
BAŞKAN Bir sataşma yok, bir şey
yok.
GÜRSEL EROL (Elâzığ) Peki efendim,
teşekkür ederim, sağ olun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Ya, her konuşmanda
söylemek zorunda mısın ya? Bir amacın mı var yani?
BAŞKAN İrfan Kaplan Bey
GÜRSEL EROL (Elâzığ) - Ya bunda bir art
niyet mi var?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Art niyet görüyorum ben yani.
GÜRSEL EROL (Elâzığ) Ben ilin
milletvekiliyim. MHPli bir Belediye Başkanının
alamadığı parayla ilgili bilgilendirme yapıyorum. Ne var
bunda ya? Niye bunu farklı yorumluyorsunuz?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Kardeşim,
bize dönük neyin bilgisini veriyorsun sen? Bizim bilgimiz yok mu?
ERKAN AKÇAY (Manisa) Art niyetlisin sen!
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Biz, senin
yapmaya çalıştığın şeyin fakındayız,
gerek yok buna.
GÜRSEL EROL (Elâzığ) Hayır, ne
yapmaya çalışıyorum ya?
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bırak sen,
biz anlatırız sana.
GÜRSEL EROL (Elâzığ) Ya, burası
Meclisin kürsüsü burada konuşuyorum, size bir suçlama mı getiriyorum,
bilgilendirme yapıyorum.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bırak ya!
Suçlama değil, ben senin ne yapmak istediğinin farkındayım
da oralara girmene gerek yok diyoruz.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
3.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Sakarya
Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
aslında bir şey demeyecektim de belki yanıt imkânı da
olmadı. Siyaset yapıyoruz
BAŞKAN İrfan Kaplan, mağduriyet
yaşıyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Evet efendim,
farkındayım.
BAŞKAN Buyurun Özgür Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
siyaset yapıyoruz. Elâzığ gibi bir ilde Milletvekilimiz, ilin
tamamının rahatsız olduğu bir konuyu dile getiriyor. Bunu
söylerken Milliyetçi Hareket Partisinin bir belediyesinin de dava
açtığını söylüyor, bunu söylerken nezaketsiz bir üslup da
kullanmıyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Nezaketsiz bir üslup var
Özgür Bey!
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Hayır, hiç nezaketsiz bir
şey yok. Siz
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Ya, ne demek?
MHP Grubunu bilgilendireyim. demek, ne demek Özgür Bey?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Milliyetçi Hareket Partisi ne
yerel yönetimleri ne grubu hiçbir eleştiriden azade değildir.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Ne demek MHP
Grubunu bilgilendireyim. demek?
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kimse burada, hiçbir grupta
olmayan bir dokunulmazlığı kendisine atfetmeye kalkmasın.
ERKAN AKÇAY (Manisa) Dokunulmazlık meselesi
değil, nezaket meselesi.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bu kadar nazik bir
konuşma, bu kadar sert bir üslupla yanıtlanamaz. Maden Belediyesinin
açtığı davayı biliyorsanız Biliyorum efendim.
dersiniz. Ne demek Senin bana hatırlatmaya gereğin yok, ihtiyaç yok;
onu yapamazsın, bunu yapamazsın. Bal gibi de yapar,
milletvekilliği görevini yapıyor. Haberin varsa olduğunu
söylersin; gereğini yapıyorsan yaptığını anlatırsın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkan
.
BAŞKAN Buyurun.
4.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bu ilk defa olan
bir şey olmadığı için, bu daha önce de tekerrür eden bir
hadise olduğu için Milliyetçi Hareket Partisine Maden Belediyesiyle
ilgili MHP Grubunu ben bilgilendireyim. demek nezaketli bir tavır
değildir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sen şey mi dedin Maden
Belediyesi MHPnin, ona bilgi vereyim. mi dedin?
GÜRSEL EROL (Elâzığ) Hayır,
hayır.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bu noktada
tutanakları çıkartın. Evet, Özgür Bey, lütfen
konuşmayı daha iyi dinleyin o zaman.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Tamam.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bu konuda ben,
CHP belediyesiyle ilgili haberiniz yoksa ben CHP Grubunu bilgilendireyim.
demeyi kendime zül addederim. Bu noktada nezaket noktasında dikkat
çekmeyi, burada kalkıp da böyle karşılamayı da uygun
bulmadığımızı ifade ettik. Bizim başka söylediğimiz
bir şey yok.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
ERKAN AKÇAY (Manisa) Belki de 5inci defa söylüyor
bunu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
müsaadenizle, şimdi, hemen teyit aldım.
BAŞKAN Anlaşıldı Özgür Bey.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Şöyle anladılarsa,
öyle demediğini Vekilimiz de söylüyor: Maden Belediyesi MHPnin haberiniz
olsun. Yani belediyenin siz de olduğundan haberiniz yok. demeyiz.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Hayır. Özgür
Bey tutanakları alıp lütfen okuyun.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Ha, ama MHPli Maden Belediyesi
de dava açtı, bilgi vereyim. diyorsa bunda ne sakınca var?
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
GÜRSEL EROL (Elâzığ) Evet, aynen öyle.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Özgür Bey,
tutanağı okuyun, o kısmı
kaçırmışsınız, siz tutanağı okuyun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Okuyalım.
GÜRSEL EROL (Elâzığ) Oku ya,
tutanağı oku ya, öyle bir şey yok!
ERKAN AKÇAY (Manisa) Daha Kafadan bilgi vereyim.
diyor yani. Gürsel Bey, bu yanlış.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya)
Tutanağı okuyun. Ayıp o, bunu söylemek ayıptır.
BAŞKAN İrfan Kaplan Bey, buyurun.
5.- Gaziantep Milletvekili İrfan
Kaplanın, Gaziantep ve civar illerdeki fıstık ve zeytin
üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
İRFAN KAPLAN (Gaziantep) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Seçim bölgem Gaziantep ve civar illerde
fıstık ve zeytin üretimi oldukça fazladır. Pandemiden bu yana
çiftçilerimiz zaten büyük sıkıntılar yaşarken bir de
benzin, elektrik, su, motorin, tarım ilacı ve gübreye yüzde 100den
fazla zam yapıldı. Yapılan bu zamlara karşılık
Hükûmet çiftçilerimize ne yazık ki yeteri kadar destek vermedi. Tarım
artık bitme noktasına geldi, çiftçilerimiz perişan durumda.
Üretim maliyeti çok yüksekken çiftçilerimize destek yetersiz kalıyor.
Buradan Tarım ve Orman
Bakanlığına çağrıda bulunuyorum: Çiftçilerimize
elektrik, motorin, tarım ilacı ve gübre desteğini
artırmalı, nakit destek yardımı
sağlanmalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Esin Hanım, buyurun.
6.- Konya Milletvekili Esin Karanın, Mustafa
Erolun şehadetinin yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ESİN KARA (Konya) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
1 Mart 1977, emeğin ve ekmeğin,
dürüstlüğün ve vatanseverliğin kızıl eller tarafından
yok sayıldığı bir gündür. Vatan haini
kızılların İstanbul Adana Öğrenci Yurduna yaptıkları
bombalı silahlı saldırıda, işçi olarak
çalışıp aynı zamanda üniversite okuyan Mustafa Erol
ağabeyimizin sabah ezanları okunurken şehit edildiği
gündür. Yağan kara, soğuğa, yürekleri burkan acıya
rağmen ülküdaşlarının dağ dağ
omuzlarındadır şehidimizin mübarek naaşı. O günü
yaşayanların anılarından, rüyalarından
ayrılmayan, bizlerinse her baktığımızda
yüreğimizi burkan, boğazımızı düğümleyen
acının fotoğrafına yansıdığı gündür.
Mustafa Erol ve tüm ülkücüler, onlar bizim çocuklar,
Ülkü Ocaklılardır. Bu mübarek ocağa göğüsleriyle ateş,
gözleriyle su taşımışlardır yıllarca.
Ruhları şad, mekânları cennet olsun.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şekerin, 1
Mart 1958 tarihinde Kocaeli İzmitte yaşanan Üsküdar vapur
faciasının 64üncü yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
1 Mart 1958 tarihinde Kocaeli İzmitte yaşanan Üsküdar vapur
faciasının 64üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Kocaeli
Milletvekili Sayın İlyas Şekere aittir.
Buyurun Sayın Şeker. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Mart 1958 Cumartesi günü seçim
bölgem Kocaelide yaşanan Üsküdar vapuru faciasının 64üncü
yıl dönümü nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisi
ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi
saygıyla hürmetle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 1950li yıllarda
Karamürsel ve Gölcük ilçelerimizde lise eğitimi maalesef yoktu. Kara
ulaşım vasıtalarının kısıtlı
olması, vapur yolculuğunun ekonomik olması nedeniyle Gölcük ve
Karamürselden İzmite, İzmitten Gölcük ve Karamürsele gidiş
gelişlerde vapur yolculuğu tercih ediliyordu. Tam altmış
dört yıl önce 1 Mart 1958 Cumartesi günü Kocaelide Üsküdar vapuru
faciası yaşandı. 1927 yılında Almanyada inşa
edilmiş olan Üsküdar vapuru, daha sonra yapılan tadilatla üst
güvertesi daha fazla yolcu taşıması için ahşap
doğramalarla kapatılmış yani vapura kaçak bir kat ilave
edilmiş şöyle gözüktüğü gibi. Yapılan bu
değişiklikler vapurun rüzgâra karşı direncini de ciddi
anlamda azaltmış. 1 Mart 1958 günü İzmit iskelesinden
çoğunluğu İzmit, Gölcük, Karamürsel ilçelerimizin ortaokul ve
lise öğrencilerinden oluşan, bazı kaynaklara göre 400, bazı
kaynaklara göre 500-600 yolcuyla hareket eden Üsküdar vapurunda İzmit
Lisesinden 24, İzmit Sanat Okulundan da 50 civarında öğrenci
bulunuyordu. Vapur, Derince açıklarına geldiğinde şiddetli
fırtınaya yakalanır, çoğu kısmı ahşap olan
vapurun kaptan köşkü fırtınadan uçar. Kumandasız kalan
vapur yan yatar hatta bazı kaynaklara göre vapurun ikiye bölündüğü de
ifade ediliyor. Gölcükte Donanma Komutanlığına ait deniz
üssünden yardımı gelen denizaltı ve savaş gemileri denize
dökülen yolcuların ancak küçük bir kısmını kurtarabilir.
Kayıplar hakkında net bir bilgi yoktur; bazı kaynaklara göre
200-300, bazı kaynaklara göre 400-500 kişinin öldüğü söylenir.
Resmî kayıtlarda ise bu rakam 392 kişi yaşamını
yitirdi. şeklinde ifade edilmektedir. Yolcularından yalnız 40
kişi kurtulabilmiş, diğerleri dalgaların arasında
maalesef kaybolmuş gitmiş. O faciadan kurtarılan 40 kişiden
sadece Ayla Suluöz Hanımefendi hayatta, Gölcük ilçemizde
yaşıyor. 16 yaşındaymış, lisede, İzmit
Lisesinde okuyormuş. Can yelekleriyle birlikte üç saate yakın denizde
kurtarılmayı beklemiş. Donanmadan gelen yardımlarla
kurtarılmış Ayla Suluöz Hanımefendiye
sağlıklı, hayırlı, uzun ömürler diliyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında kaza
geliyorum demiş. 16 Temmuz 1957 tarihli Bizim Şehir gazetesinde
Muhtemel bir facianın şahidiyiz. İstiap hacmi 600 kişi
olan, körfezde çalışan vapurlara 1.000-2.000 kişi dolduruluyor.
Maazallah bir facia vukuunda mesulü yolculara bilet veren mi, kaptan mı,
yoksa Denizcilik Bankası mı? Biz mesul aramıyor, tedbir
bekliyoruz. uyarısı iri puntolarla tam sayfa olarak
yayınlanmış. Aslında bu kadar insanın ölümünün
sorumlusu çıkan fırtına değil, fırtınaya
dayanaksız yapılmış gemi ve tedbirsizliktir;
tıpkı depremde ölen insanların sorumlusunun depremin değil,
depreme dayanıksız yapılmış binalar olduğu gibi.
Değerli milletvekilleri, 1 Mart 1958 İzmit
Üsküdar vapur faciası, 16 Eylül 1890da Japonya sahillerinde batan
Ertuğrul gemisinden sonra Türkiye denizcilik tarihinin ve Türkiye
cumhuriyet tarihinin en ölümcül ve bilançosu en ağır sivil deniz kazasıdır.
Cumhuriyet tarihinin en büyük deniz kazalarından biri olan bu korkunç,
Üsküdar vapuru faciasında yaşamlarını yitirenlere bir kez
daha Allahtan rahmet diliyorum, saygıyla anıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İLYAS ŞEKER (Devamla)
Başkanım, tamamlıyorum.
BAŞKAN Buyurun.
İLYAS ŞEKER (Devamla) - 1 Mart hem Türkiye
denizcilik tarihi hem de Kocaeli açısından hüzünle
hatırlayacağımız bir tarihtir. Bu acıları Rabbim
milletimize bir daha yaşatmasın diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika
süreyle söz vereceğim.
Sayın Çelebi
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin,
Ukrayna-Rusya savaşında Türkiyenin tarafsız politika gütmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Ukrayna-Rusya savaşında Türkiye
barış lehinde tarafsız politika gütmelidir, Ukraynanın
toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına vurgu
yapılmalıdır. NATO-Rusya rekabetinde doğrudan herhangi bir
tarafa düşmanca tutum Türkiyenin çıkarlarına uygun
değildir, millî çıkarları gözeten mütekabiliyetle devam
edilmelidir. Türkiye, tehdit değerlendirmesini doğru yapmalı ve ona
göre güvenlik stratejisi belirlemelidir. Türkiye, krizi boğazlardan uzak
tutmaya gayret etmelidir, Montrönün objektif hükümlerini aynen
uygulamalı, inisiyatif bırakan hükümlerinde dikkatli
olmalıdır. Türkiyenin Rusyanın Avrupa Konseyinde temsil haklarının
askıya alınmasında çekimser kalması doğrudur. Rusyaya
karşı yaptırımlarda alınacak tavır önemlidir;
soğukkanlı, ölçülü yaptırımlara dâhil olunabilir. Güvenliğimize
ve ekonomimize en az hasar hesabıyla hareket edilmelidir.
Atatürkün izinde bağımsız Türkiye!
diyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Altaca
Kayışoğlu
8.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca
Kayışoğlunun, esnafın yaşadığı
mağduriyete ve Geçit esnafının iş yapamaz hâle
geldiğine ilişkin açıklaması
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa)
Teşekkür ederim.
Esnaf, tek adam rejiminin getirdiği güvensizlik
ve istikrarsızlıktan sonra derinleşen ekonomik krizin üstüne bir
de pandemi eklenince mağduriyet üstüne mağduriyet yaşadı.
Son olarak, 20 Aralıkta vurgun yapmak için dövizi köpürtenler yüzünden
artan döviz, enflasyon, elektrik faturaları girdabında ayakta kalmaya
çalışırken kepenk kapatma noktasına geldi. Bu da
yetmezmiş gibi Bursada Geçit esnafına ve duraklama yaparak alışveriş
yapan müşterilerine uyarı bile yapılmadan trafik cezaları
kesiliyor. Geçit esnafı iş yapamaz hâle getiriliyor. Hafif raylı
sistem çalışması başlayacak, mağduriyetlerinin
nasıl giderileceği konusunda esnaf bilgilendirilmiyor. Geçit esnafı
Sesimizi duymuyorlar ama biz sandıkta sesimizi duyuracağız.
diyor.
BAŞKAN Sayın Yılmaz
9.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmazın,
Optisyenlik Hakkında Kanuna ilişkin açıklaması
ÜMİT YILMAZ (Düzce) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Halk sağlığının önemli bir
paydaşı olan optisyenlerin hak ve hukukunu düzenleyen Optisyenlik
Hakkında Kanunun bazı maddeleri Anayasa Mahkemesinin 29/4/2021
tarihli Kararıyla iptal edilmiştir. Bu kararla beraber, bazı
yurt dışı ortaklı optisyen zincirlerinin Mecliste ve
kamuoyunda lobi faaliyetleriyle sayıları 9 bine varan diğer
optisyenleri baypas etmeye çalıştıkları, kendi şirket
menfaatlerini önceleyen ve toplumun göz sağlığını geri
plana atarak tekel oluşturacak çalışmalar yaptığı
gözlemlenmiştir. Resmî Gazetede yayınlandığı tarih
itibarıyla 22 Mart 2022de yürürlüğe girecek olan iptal
kararından önce Meclisin, Anayasaya uygun yasal düzenlemeleri yapıp
-Optisyenlik Hakkında Kanun- toplum sağlığını
önceleyen, optisyenlerin hak ve hukukunu koruyan düzenlemeler yapması
gerekmektedir.
BAŞKAN Sayın Kılavuz
10.- Mersin Milletvekili Olcay Kılavuzun,
Mustafa Erolun şehadetinin yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
OLCAY KILAVUZ (Mersin) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
1 Mart 1977de vatan hainlerinin bombalı
saldırısı sonucu şehadet şerbeti içen, mücadelesiyle
hareketimizin hafızasında derin izler bırakan, battaniyeye
sarılı naaşı ve karlar altındaki cenaze merasimiyle
akıllara kazınan ülkücü şehidimiz Mustafa Erol ağabeyimizi
ve tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyorum; davaları
davamız, kavgaları kavgamız, emanetleri namusumuzdur.
Kurudu gözde pınarlar, canım içre
canım gitti
Devrildi iri çınarlar, nice gül fidanım
gitti
Bölünmesin diye millet, baki kalsın diye devlet
Dağlar gibi kemikle et, seller gibi kanım
gitti
Bu bir nesildir sürekli, gözü pek çatal yürekli
Zor günlerimde gerekli, tuğ gibi beş binim
gitti
Sakarya, esti yiğitler, bağrı kan
süslü yiğitler
Süphan göğüslü yiğitler, gittiyse benim
gitti
BAŞKAN Sayın Önal
11.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet
Önalın, Tip 1 diyabet hastası çocuklar için sensörlü glikoz ölçüm
cihazlarının SGK kapsamına alınması gerektiğine
ilişkin açıklaması
AHMET ÖNAL (Kırıkkale) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Ülkemizde son zamanlarda Tip 1 diyabet
hastalığında önemli bir artış görülmektedir.
Hastalıkla beraber gerek çocuklarımız ve gerekse de aileleri oldukça
zor günler geçirmektedirler. Çocuklarımızda yetişkinlerde
olduğu gibi tek dozlu insülin yapılmamakta ve minik elleri her gün
zorunlu olarak ölçüm yapılmak amaçlı en az dört beş kez delinmek
durumunda kalmaktadır. Hâlbuki sensörlü glikoz ölçüm cihazıyla bu
çile önemli ölçüde azalmakta ve çocuklarımız rahat ve daha konforlu
bir yaşam sürdürebilmektedirler ancak, ne yazık ki, her ailenin bu
cihazları alabilecek ekonomik durumu yoktur. Bu sebeple
iktidarınızın bir an önce dar gelirli ailelerimizin çocukları
için cihazı SGK kapsamına alması çok ama çok önemlidir, zira
binlerce çocuğumuz bu müjdeli haberi büyük bir ümitle beklemektedirler.
Lütfen gecikmeden bu eziyetten yavrularımızı kurtaralım,
diyabetli çocuklarımıza sahip çıkalım.
BAŞKAN Sayın Kaya
12.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kayanın,
solunum cihazı kullanan vatandaşların elektrik
faturalarında düzenleme yapılması gerektiğine ilişkin
açıklaması
AHMET KAYA (Trabzon) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Türkiyede 4 milyon solunum hastasının en
az 600 bini evde cihazlara bağlı olarak yaşamaktadır.
Kronik solumun yetmezliği olan yüz binlerce KOAH hastamız, kalp
yetmezliği, astım ve akciğer kanseri hastalarımız
oksijen tedavisi için elektrikle çalışan solunum cihazı
kullanmaktadır. Bu cihazlar her gün en az on altı saat
kullanılmaktadır, hatta bazı hastalar yirmi dört saat kullanmak
zorundadır. Yapılan araştırmalarda yalnızca bu
cihazların aylık 144 ile 230 kilovatsaate kadar elektrik
tükettiği tespit edilmiştir. Ağır hastalıklarıyla
boğuşan bu hastalarımızın
çalışamadıkları için gelirleri de
kısıtlıdır ve zaten çok
sıkıntılıdırlar, bu sıkıntılara bir
sıkıntı da yüksek elektrik faturalarıyla eklenmemelidir.
Tüm bunlar göz önüne
alındığında, solunum cihazı kullanan
vatandaşlarımızın elektrik faturalarının tedavi
için harcanan kısmının faturalardan muaf tutulması için
ivedilikle bir düzenleme yapılmalıdır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Sümer
13.- Adana Milletvekili Orhan Sümerin, Türk
Eğitim Derneği tarafından açıklanan 2021 Eğitim
Değerlendirme Raporuna ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Türk Eğitim Derneği tarafından 2021
Eğitim Değerlendirme Raporu açıklandı. Rapora göre
2020-2021 eğitim öğretim yılında tam 676 bin çocuk
eğitim sistemi dışında kaldı. Yani 6-17 yaş arası
676 bin çocuk okula gidemedi. Yine Eğitim Reformu Girişiminin
yaptığı başka bir araştırmaya göre sadece
2020-2021 öğretim yılının birinci ara döneminde 155.930
öğrenci okula gitmeyi bıraktı. Bu çocuklar okula gitmek
istemedikleri için değil, ekonomik olarak ailelerinin güçleri
yetmediği için eğitim sisteminin dışında
kalıyorlar. Birçoğu fabrikalarda ucuz işçi olarak
çalışmak zorunda kalırken birçoğu da küçük yaşlarda
güvencesiz çalışma hayatının çarkları arasında
ezilmeye başlıyor. Yoksulluk nedeniyle okulu bırakıp
çalışmak zorunda kalan yüz binlerce çocuğumuzun geleceği ve
hayallerini karartan saray iktidarı bu acı tablonun tek sorumlusudur.
BAŞKAN Sayın İlhan
14.- Kırşehir Milletvekili Metin
İlhanın, İŞKUR TYP kapsamında istihdam edilen okul
güvenlik görevlilerinin yaşadığı mağduriyete
ilişkin açıklaması
METİN İLHAN (Kırşehir)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İŞKUR TYP kapsamında asgari ücretle
sosyal haklardan mahrum ve güvencesiz şekilde istihdam edilen okul
güvenlik görevlileri, en fazla yirmi dört ay çalışabilmektedirler. Bu
sınırlama nedeniyle her eğitim öğretim döneminde sekizer ay
olmak üzere en fazla 3 eğitim öğretim yılı
çalışabilmektedirler. Sene boyunca okul ile fiziki çevresine dair
bilgi ve deneyimleri oluşan, riskleri öğrenen, öğrenci ve
velilerle diyalog kuran okul güvenlik görevlileri istihdam sürecini her
yıl yeniden yaşamakta ve üçüncü yılın sonunda ise
işlerine son verilmektedir. Daha önce Hükûmet çevrelerince defalarca
sorunun çözümü noktasında adım atılacağı
açıklansa da geldiğimiz süreçte ne yazık ki bu konuda henüz bir
yol alınamamıştır. Sayıları 30 bini
aşmış durumda olan ve gelecekleri konusundaki belirsizliğin
bir an önce giderilmesini isteyen okul güvenlik görevlilerimiz ve aileleri
sorunun çözümünü ivedilikle beklemektedirler.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Taşkın
15.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, 28 Şubat darbesinin 25inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Dün, demokrasi tarihimize kara bir leke olarak geçen
28 Şubat darbesinin 25inci yıl dönümüydü. Her ne kadar postmodern
denilse de 28 Şubat milletin kendisine, değerlerine ve
inançlarına karşı yapılan açık bir darbedir. 28
Şubatta temel hak ve özgürlükler askıya alındı; irticayla
mücadele adı altında dindar vatandaşlarımıza yönelik
her türlü baskı, zulüm ve ayrımcılık devlet politikası
hâline getirildi. Aziz milletimizin hafızasında silinmez izler
bırakan o kara günleri asla unutmadık, unutmayacağız.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın güçlü liderliğindeki AK PARTİ
iktidarı darbecilerin hukuksuz uygulamalarına son vermiş,
açılan yaralar birer birer sarılmıştır. AK
PARTİnin her türlü vesayet odaklarıyla mücadelesi sonuç vermiş,
tarihimizde ilk kez darbeciler hukuk önünde hesap vererek mahkûm
olmuşlardır diyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Arkaz...
16.- İstanbul Milletvekili Hayati
Arkazın, 1-7 Mart Deprem Haftasına ilişkin
açıklaması
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
1-7 Mart Deprem Haftası vesilesiyle deprem
gerçeğine tekrar dikkat çekmek istiyorum. Depremler ve doğal afetler
dünyamızın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Ülkemiz,
dünyanın en etkin deprem kuşaklarının üzerinde yer almaktadır.
Her birimiz devletimizin, Kızılayın ve AFADın
alacağı önlemleri takip etmeli ve her daim tedbirli
olmalıyız. Hiçbir depremi unutmadık, hepsinin
acılarını kalbimizde taşıyoruz. Depremlerden
dolayı yakınlarını ve evlerini kaybedenlere bir kez daha geçmiş
olsun dileklerimi iletiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Girgin...
17.- Muğla Milletvekili Süleyman Girginin,
Muğladan tuhafiyeci bir esnafın iktidara yazdığı
mektubuna ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Muğladan tuhafiyeci bir esnaftan iktidara
mektup var: Her ay elektrik ve akaryakıta gelen zamlarla, satmakta
olduğumuz çamaşırları üç ay önce 10 liradan
satıyorduk, şimdi 25 liraya yükseldi. İnanın, 3 liraya
sattığımız çorabı müşteriye 10 lira demeye ben
utanır oldum. Geçen gün bir müşteri alacağı ürünün
fiyatını pahalı bulunca Sen, zam konusunda iktidarı
geçtin. dedi.
Kırsal mahallelerde halk yün alır,
torunlarına ve çocuklarına çorap, kazak örerdi. Bir top yün 10
liradan 22 liraya yükseldi. İnanın, bu fiyatlara toptancıdan ben
alamaz oldum, müşteri zaten alamıyor. İnsanlar artık
giyiminden ve boğazından fedakârlık ederek yaşamaya
çalışıyor. Bu fiyatlarla satış yapamadığımız
gibi kira ve elektrik faturalarımızı ödeyemez olduk.
Toptancıdan aldığımız ürünlere günlük olarak zam
geliyor. Küçük işletmeler olarak finansman güçlüğü çekiyoruz.
Sesimizi duyun, zamları durdurun.
BAŞKAN Sayın Ataş...
18.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataşın,
Erciyes Üniversitesindeki işçilerin mağduriyetine ilişkin
açıklaması
DURSUN ATAŞ (Kayseri) Teşekkürler
Sayın Başkan.
696 sayılı KHKyle Erciyes Üniversitesinde
kadroya geçen işçilerin bir kısmı hâlâ toplu iş
sözleşmeleri çerçeve protokolüne alınmadı. Bu durumu üç ay önce
bütçe görüşmeleri sırasında gündeme getirdik. Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı konuyla ilgili İşveren kabul
etmiyormuş, kabul etmek mecburiyetinde, emekçilerimizin
kazandığı hakkı hiç kimse gasbedemez. diyerek sorunun
çözüleceğini söyledi. Üzerinden üç ay geçti ama sorun bir türlü
çözülemedi. Gecesini gündüzüne katarak çalışan bu işçi
kardeşlerimizin ciddi bir hak kaybı vardır.
Buradan bir daha söylüyoruz, sorun çözülmediği
sürece de söylemeye ve konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz: Bu
işçilerimizin mağduriyetleri bir an önce giderilmeli, geçmişe dönük
hak kayıpları da verilmelidir diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Gülüm...
19.- İstanbul Milletvekili Züleyha Gülümün,
Diyarbakır Milletvekili Semra Güzelin
dokunulmazlığının kaldırılmak istenmesine
ilişkin açıklaması
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) Semra Güzel
Vekilimiz halkın iradesidir, kadınların iradesidir.
Dokunulmazlığının kaldırılması komplosu
kadın kazanımlarımıza, Kürt kadınlarının özgürlük
mücadelesine yönelik saldırının bir parçasıdır, Kürt
sorununda savaş politikalarının devamıdır, demokratik
siyaset alanına yönelik darbenin kendisidir. Fezlekeye konu edilen
soruşturmaların hukuksal olmadığını, sürecin bir
kumpas olduğunu çok iyi biliyoruz. Partimizle, kadına özgürlük
mücadelemizle baş edemeyenler talimatlı yargı yoluyla,
fezlekeleriyle sesimizi kesmeye çalışsa da
başaramayacaksınız. Bundan önceki kayyum darbeleriniz,
gözaltı, tutuklama hamleleriniz nasıl mücadelemizi geriletemediyse bu
da geriletemeyecek. Semra Güzel, onurumuzdur, halkın vekilidir;
(x)
BAŞKAN Sayın Bankoğlu
20.- Bartın Milletvekili Aysu
Bankoğlunun, Ukraynada devam eden Rus saldırısını
kınadıklarına ilişkin açıklaması
AYSU BANKOĞLU (Bartın) Bugüne kadar
Cumhuriyet Halk Partisi olarak savaşa karşı tutumumuzu
Ukraynada devam eden Rus saldırısı karşısında da
sürdürdüğümüzü ve kınadığımızı belirterek
sözlerimize başlamak istiyorum. Ulusun can güvenliği tehdit
altında olmadıkça her tür savaş cinayettir çünkü. Savaşın
ardından geriye kalan gözyaşı ve acıdır.
Savaşın nerede olduğunun hiçbir farkı yoktur. Bu yüzden,
coğrafyasına bakılmaksızın savaşa karşı
tavır alınması gerektiğini, açtığı
yaraları sararken ırk ve milliyet ayrımı
yapmaksızın aynı samimiyetin, aynı hassasiyetin
gösterilmesi gerektiğini de belirtmek isterim.
Meclisin en genç üyelerinden biri olarak
barış konusunda gençlerin istikrarlı arzusunun da
altını çizmek istiyorum. Dün olduğu gibi bugün de bu Meclisin
gençlere yaşanabilir bir gelecek bırakabilmesi için
barıştan yana olan tavrını korumasını ümit
ediyorum. Gençler adına bir kez daha haykırıyorum: Savaşa
hayır! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Başevirgen
21.- Manisa Milletvekili Bekir Başevirgenin,
zeytinlik alanların madencilik faaliyetlerine açılmasına
ilişkin açıklaması
BEKİR BAŞEVİRGEN (Manisa)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İktidarın toprağa ve ağaca olan
husumeti maalesef bitmek bilmiyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının Maden Yönetmeliğinde
yaptığı değişiklikle zeytinlik alanlar madencilik
faaliyetlerine açıldı. Buna göre, elektrik üretiminde kullanılan
maden sahası zeytinlik alan içinde kalırsa sahada madencilik
faaliyeti yürütülebilecek. Mevcut zeytin üretimini artırması gereken,
en azından korumakla mükellef olan iktidar zeytinliklerimizin yok
edilmesine onay verdi. Bu yönetmelik, toprak kanununa, zeytin koruma
yasasına ve Anayasaya aykırıdır. Bu nedenle, yapılan
yönetmelik değişikliği derhâl geri çekilmelidir. Bizleri
Suriyeden gelen kaçak zeytinyağına muhtaç edenler şimdi de
zeytinliklerimizi talan ediyor. Bilinsin ki tek bir zeytin
ağacını bile ranta ve talana kurban ettirmeyeceğiz.
BAŞKAN Sayın Gül Yılmaz
22.- Mersin Milletvekili Zeynep Gül
Yılmazın, Mersin ili Toroslar ilçesine bağlı Arslanköyün
düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
ZEYNEP GÜL YILMAZ (Mersin) Bugün, Kurtuluş
Savaşında, düşman işgali altındaki Mersinimizde
Kuvayımilliye mücadelesinin başladığı yer olarak
tarihe geçen Toroslar ilçemizdeki Arslanköyün düşman işgalinden
kurtuluşunun yıl dönümü. Toroslar gibi dimdik duruşuyla
yiğit olmayana geçit vermeyen Arslanköylü hemşehrilerimiz, o zorlu
günlerde bayrağımız ve toprağımız uğruna
canlarını siper etmiş, Toroslarda Türk Bayrağından
başka bir bayrağın dalgalanmasına izin vermemişlerdir.
Kahramanca savaşarak destan yazan Arslanköylü kahramanlarımız
Mersinimizin kaderini değiştirmişlerdir. Bu muhteşem
zafer, Gazi Meclisimiz tarafından da takdire şayan görülmüş,
Efrenk olan köyümüzün adı bizzat Atatürkün teklifiyle Arslanköy olarak
değiştirilmiştir.
Yüz iki yıl önce vatan ve hürriyet destanı
yazan Kuvayımilliyecilerin torunları olarak, Arslanköyümüzün
düşman işgalinden kurtuluşunu kutluyor, Arslanköylü
kahramanlarımızı ve tüm şehitlerimizi saygı ve
rahmetle anıyorum.
BAŞKAN Sayın Taşdoğan
23.- Gaziantep Milletvekili Ali Muhittin
Taşdoğanın, ARFF memurlarının özlük haklarına
ilişkin açıklaması
ALİ MUHİTTİN TAŞDOĞAN
(Gaziantep) Sayın Başkan, havalimanı kurtarma ve yangınla
mücadele (ARFF) memuru pozisyonunda istihdam edilen sözleşmeli
personelden, öğrenim durumu itibarıyla tekniker unvanını
haiz olan, ilgili ön lisans programlarından mezun olanların tekniker
pozisyonuna atanmalarına imkân sağlamak üzere, ilgili mevzuat
uyarınca unvan değişikliği sınavı
yapılması talebini ve yine, ARFF memuru pozisyonunda istihdam edilen
sözleşmeli personelden, ilgili ön lisans programları mezunu olanlar
için, öncelikle yeterli sayıda tekniker kadrosu ihdasının
sağlanması, bunun mümkün olmaması hâlinde ise
çalışmakta olan personelin teknik hizmetler sınıfıyla
aynı özlük haklarına sahip olması için gerekli
çalışmaların ve düzenlemelerin yapılması taleplerini
ilgililere duyururum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın Kılıç
Koçyiğit
Gülüstan Hanım, Sayın Milletvekili
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) Komisyon
toplantısına gitmişti, o nedenle yok.
BAŞKAN Peki.
Sayın Taşdemir
24.- Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan
Taşdemirin, Diyarbakır Milletvekili Semra Güzelin
dokunulmazlığının kaldırılmak istenmesine
ilişkin açıklaması
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Teşekkür ederim Başkan.
2 Mart 1994te DEP milletvekillerinin
dokunulmazlığı kaldırıldı, ardından DEP
milletvekilleri tutuklandı. Aradan yirmi sekiz yıl geçti ama bir kez
daha tarih tekerrür ettirilerek Kürtlerin, kadınların ve
halkların iradesi gasbedilmek isteniyor. Partimize yönelik
saldırı konseptinin bir parçası olarak algı operasyonları
ve örgütlü linçle Semra Vekilimiz hedef hâline getirildi ve bu lincin bir
sonucu olarak dokunulmazlığı kaldırılmak isteniyor.
Şu unutulmasın ki 1994te halkın iradesine darbe
yapıldı, 2006da bu darbe tekrarlandı, şimdi, yine darbeyle
sonuç alınmak isteniyor. Dün sonuç alınmadığı gibi
bugün de sonuç alınamayacak. Leyla Zanadan Semra Güzele, demokrasi
mücadelemiz büyüyerek bugünlere taşındı. Semra Güzel halkın
vekilidir, dokunulmazlığının kaldırılması
hukuksuzdur.
BAŞKAN Evet, Sayın Göker
25.- Burdur Milletvekili Mehmet Gökerin,
Burdurdaki demir yolu yatırımlarının belirsizliğine
ilişkin açıklaması
MEHMET GÖKER (Burdur) Sayın
Başkanım, Burdurda demir yolu yatırımları
belirsizliğini korumaya devam etmektedir. Burdurdan da geçtiği varsayılan
yüksek hızlı tren projesinin hangi aşamada olduğunu kimse
maalesef bilmemekte. 2022 Yılı Burdur Yatırım
Programına bakıldığında yüksek hızlı tren
projesiyle ilgili hiçbir şey yok. Buradan sormak istiyorum:
Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar, Isparta, Burdur, Bucak, Antalya yüksek
hızlı tren projesiyle ilgili çalışmalar ne
aşamadadır? Söz konusu proje, Burdur merkezinden geçecek midir? Âdeta
yılan hikâyesine dönen yüksek hızlı tren projesini faaliyete geçirmek
için neyi, neden beklemektesiniz? (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Şimdi, söz talep eden Grup
Başkan Vekillerine söz vereceğim.
Sayın Bülbül
26.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Eren Kış-25 Operasyonunda şehit düşen Jandarma Uzman
Çavuş Mürsel Sunala Allahtan rahmet dilediğine, 1 Mart 1958
tarihinde Kocaeli İzmitte yaşanan Üsküdar vapur faciasının
yıl dönümüne, ülkücü şehit Mustafa Erolun şehadetinin
seneidevriyesine, Hocalı katliamına, Bosna Hersekin 30uncu bağımsızlık
yıl dönümüne, 27 Şubat 2020 tarihinde İdlibde şehit
düşen Mehmetçikleri rahmet ve minnetle andığına,
Ukrayna-Rusya savaş sürecinde yaşanan enformatik kirliliğe,
İstiklal Marşının ilk kez Türkiye Büyük Millet Meclisinde
okunuşunun yıl dönümüne ve Muhasebeciler Gününe ilişkin
açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hakkâri ilçesi Çukurca kırsalında yürütülen Eren
Kış-25 Operasyonunda şehit düşen Jandarma Uzman Çavuş
Mürsel Sunala Allahtan rahmet, ailesine ve Türk milletine sabır ve
başsağlığı diliyoruz.
Sayın Başkan, 1 Mart 1958de İzmit
Körfezinde çoğunluğu öğrencilerden oluşan 600e yakın
yolcusuyla batmış olan Üsküdar vapurunda 392 canımızı
kaybetmiş bulunmaktayız. Cumhuriyet tarihinin en büyük deniz
facialarından biri olan bu vakada hayatını kaybedenlere
Allahtan rahmet diliyor, bir daha bu şekilde faciaların
yaşanmamasını diliyorum.
Sayın Başkan, 1 Mart 1977 tarihinde
karlı bir günde ülküdaşlarının omzunda ebedî âleme
uğurlanan ülkücü şehit Mustafa Erolu da şehadetinin seneidevriyesinde
rahmet ve minnetle anıyoruz.
25-26 Şubat 1992 tarihinde Hocalıda 83
çocuk, 106 kadın ve 70ten fazla yaşlı olmak üzere 613
Azerbaycan Türkü kardeşimiz Rus destekli Ermeni ordusu tarafından
katledilmiştir. Şehadetlerinin 30uncu yıl dönümünde
soydaşlarımızı, kardeşlerimizi rahmet ve minnetle
anıyor, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen bu vahşeti
lanetlediğimizi bir defa daha dile getiriyorum.
Sayın Başkan, eski Yugoslavyadan
ayrılarak 29 Şubat-1 Mart 1992 tarihlerinde yapılan referandumla
bağımsızlığını kazanan Bosna Hersekte 1
Mart Bağımsızlık Günü olarak kutlanmaktadır.
Kardeş ülke Bosna Hersek'in 30uncu bağımsızlık
yıl dönümünü kutluyor, başta Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç olmak
üzere tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Sayın
Başkan, 27 Şubat 2020 tarihinde İdlib'de gözlem
noktamızın vurulması sonucu 34 kahraman Mehmetçikimiz
şehit düşmüş, 32 askerimiz de yaralanmıştır. İdlib'de
yaşanan bu vahim olayın hemen akabinde, Suriye rejiminin İdlib'deki
masum sivillere yönelik artan saldırıları nedeniyle hem yeni bir
göç dalgasının önüne geçilmesi hem de bölge istikrarının
sağlanması ve sınır güvenliğimizin tesis ve temin
edilmesi maksadıyla Bahar Kalkanı Harekâtı
başlatılmış ve bölgede Türk askerinin
varlığıyla insanlık dramının önüne geçilmiş,
5 Mart 2020 tarihinde de harekât başarıyla
tamamlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Bülbül.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Bu vesileyle,
şehadetlerinin seneidevriyesinde aziz şehitlerimizi rahmet ve
minnetle anıyor, gazilerimizin sağlıklı ve uzun ömürler
yaşamasını diliyoruz.
Sayın Başkan, Türkiye'nin uzun bir süredir
tarafları masaya davet ve itidale çağırma gayretlerine
rağmen birçok ülkenin Ukrayna-Rusya arasında yaşanan gerilimi
tırmandırması, süreci ne yazık ki bir savaş hâline
dönüştürmüştür. Her şeye rağmen Ukrayna ve Rusya
arasında kalıcı bir ateşkes sağlanması için
yoğun bir diplomasi içinde olan devletimiz, uluslararası
anlaşmaların ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin
gerekliliğini yerine getireceğini ilan etmiştir. Yaşanan bu
süreçte birtakım enformatik kirliliklerin oluştuğu görülmekle
beraber, bazı kişi ve kurumların provokatif açıklamalarına
da şahit olmaktayız. Bazı haber sitelerinin manipülatif
faaliyetlerde bulunduğu gözden kaçmamaktadır. BBC News haber
kanalının sosyal medya hesabında İstanbul
Boğazından geçen bir savaş gemisi fotoğrafını
yayınlaması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bitiriyorum.
ve yine, Amerikan CBC haber kanalının bir
haritada Türk toprağını Yunanistanın sözde bir
parçası olarak göstermesi dikkatlerden kaçmamıştır. Bu tarz
manipülatif ve provokatif hadiseleri şiddetle kınıyor;
Karadenizde yaşanan savaşın, savaş ikliminin,
saldırıların bir an evvel sona ermesini temenni ediyor;
özellikle, devletimizin bu hassas süreçteki yapıcı ve sorumlu
tavrını bir defa daha takdir ettiğimizi ve desteklediğimizi
ifade ediyoruz.
Sayın Başkan, Mehmet Akif Ersoyun kaleme
aldığı "Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al
sancak/Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak."
mısralarıyla başlayan İstiklal Marşımız ilk
kez 1 Mart 1921de Türkiye Büyük Millet Meclisinde merhum Hamdullah Suphi
Tanrıöver tarafından okunmuş ve İstiklal
Marşımız Türk milletiyle buluşmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bu vesileyle,
Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı
yazdırmasın. niyazına Âmin diyerek istiklal şairimiz Mehmet
Akif Ersoyu rahmet ve minnetle anıyoruz.
Son olarak, özellikle vergi daireleri ve mükellefler
arasında bir köprü vazifesi üstlenerek ülkemiz ekonomisinin
gelişmesine büyük katkılar sağlayan muhasebecilerin
Muhasebeciler Gününü kutluyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Beştaş, buyurun.
27.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, postmodern darbe olarak adlandırılan 28
Şubatın yıl dönümüne ve Diyarbakır Milletvekili Semra
Güzelin dokunulmazlığının kaldırılması
meselesine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Dün 28 Şubattı. Evet, postmodern darbe
olarak adlandırılan 28 Şubatın -yıl dönümünden bir gün
geçti- üzerinden tam yirmi beş yıl geçti; peki, ne değişti
diye sormak istiyoruz. 28 Şubatı lanetleyenler, buradan
mağduriyet devşirenler, 28 Şubatçıların fikrine
zikrine ortak olup bu süreci devam ettirmekle yetinmedi, ülkeyi 28 Şubata
rahmet okutacak bir noktaya getirdi. Askerî ve bürokratik vesayet denildi,
yasama, yürütme, yargı erklerinin tekelleşmesi denildi,
yıllarca bunun mağduriyet politikası yapıldı,
gözyaşları döküldü, bayraklar açıldı, rabialar
yapıldı fakat bugün, herkesin gördüğü üzere, tüm bu sahte
gözyaşları, açılan bayraklar büyük yalanlarını örtmek
için kullanıldı, kullanılmaya da devam ediliyor. Askerî ve sivil
bürokrasi tamamen devralındı; yasama, yürütme ve yargı tek bir
kişinin tekeline geçti ve tüm bu güçler, muhalefeti sindirmek için tek tek
birer araç olarak kullanıldı. Postmodern darbelerden AKP tarzı
siyasi darbelere geçiş dönemi yaşandı ve siyasete darbe üzerine
darbe yapıldı. Siyaseti, ekonomiyi çökerten, toplumu bir arada tutan
bütün dinamiklere savaş açan AKP-MHP ittifakına hayır diyen
herkes düşmanlaştırıldı, kriminalize edildi. Kürt
halkının, kadınların, bu ülkede demokrasi ve adaletten yana
olan demokratik kamuoyunun temsilcisi olan partimize dönük, ancak askerî darbe
dönemlerinde yaşanan akılalmaz baskılar geliştirildi.
Apaçık ve devletin tüm olanakları kullanılarak kristal bir Kürt
düşmanlığı politikası yürütüldü ve bu
düşmanlık gün geçtikçe derinleştirildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Kürtlerin yüz yılı bulan talepleri, hakları, iradeleri bir kez
daha askerî ve bürokratik güç kullanılarak bastırılmaya
çalışılıyor. Resmî söylemde Kürtler bir kez daha asli
yurttaştan sözde vatandaş konumuna düşürüldü. Bu Kürt
düşmanlığı politikası ülke sınırlarını
aşıp neredeyse dünyanın herhangi bir yerinde nefes alan her bir
Kürtü hedefledi. İşte, bugün Mecliste görüşülecek olan Semra
Güzel Vekilimizin dokunulmazlığının
kaldırılması meselesi tam da bu politikaların bir
parçasıdır. Mesele ne bir fotoğraf ne bir vekil ne de bir suç
meselesidir. Mesele Kürt düşmanlığı, Kürtlerin siyasi
iradesini her fırsatta çiğneme, gasbetme meselesidir. İşte,
bu kumpas, bu iradeyle hazırlanmış ve önümüze gelmiştir.
Mesele ne Semra Güzel ne Gültan Kışanak ne Selahattin Demirtaş
ne İdris Baluken ne Sebahat Tuncel meselesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Mesele
Kürtlerin, kadınların taleplerini savunan siyasi iradeye
saldıran Kürt ve kadın düşmanı politika meselesidir.
İşte, bugün, yine, bir kez daha bu Meclis çatısı, Kürt
düşmanlığının, hukuksuzluğunun, siyaseten
baş edemediğini güç kullanarak bastırmaya
çalışmanın mekânı hâline getirilmeye
çalışılıyor. Bu, Kürt halkının,
kadınların ve demokrasiden yana olan demokratik kamuoyunun iradesine
ne ilk ne de son darbedir. AKP-MHP iktidarının kendi
iktidarını devam ettirmek için hem bize hem de diğer muhalefet
partilerine dönük saldırılarına devam edeceğini biliyoruz.
Fakat Meclisin, halk iradesinin tecelli ettiği bu mekânın artık
bu siyasi darbelerin bir durağı, noteri olmaya son verme zamanı
gelmedi mi gerçekten? DEP milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırıldığı 1994
yılından bu yana sürekli Kürtleri, kadınları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) -
demokrasiden yana tutum alanları Meclis ve siyaset dışına
atma politikaları yetmedi mi? İktidarın maskesi düştü; Kürt
düşmanı, kadın düşmanı, toplum düşmanı,
demokrasi ve adalet düşmanı zihniyeti apaçık ortadayken ve bu
muhalefet partileri en sert şekilde eleştirilirken, bugün gelecek
fezlekeye el kaldırırken bir kez daha bu suçların,
hukuksuzlukların bir parçası ve Meclis tarihine sürülecek bir kara
lekenin bir daha ortağı olacağınızı biliyor
musunuz diye sormak istiyorum. Bu oylama sonucunda ortaya çıkacak sonuç
sadece bir vekilimizin daha dokunulmazlığının
kaldırılması ve kendisine oy veren yüz binlerce seçmenin irade
gasbı olmayacaktır; aynı zamanda, Meclisin, burada muhalif
demokrat olduğunu, bu coğrafyanın en ağır sorunlarından
biri olan Kürt sorununu kabul ettiğini söyleyen, ifade özgürlüğünü ve
kürsü dokunulmazlığını savunduğunu iddia eden her bir
vekilin, grubun ve partinin, iktidarın
düşmanlaştırıcı, irade gasbeden despotik
politikalarına onay veya ret olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Tamamlayacağım Başkanım.
BAŞKAN Buyurun, toparlayalım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Her bir
onay, kırıntısı bile kalmayan demokrasinin köküne kibrit
suyu dökmek ve çözümsüzlükte ısrar etmek olacaktır.
Sayın Başkan, elimde 94 yılında
Hasan Mezarcının dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin Sayın Erdal İnönünün bir
şerhi var, izninizle okumak istiyorum: İstanbul Milletvekili Hasan
Mezarcının birçok konuşması, başta Büyük Atatürk olmak
üzere, Türkiye Cumhuriyetini kuranların temel fikirlerine ve
amaçlarına karşı bir anlayış içinde olduğunu
gösteriyor. Böyle bir anlayış benim siyasal görüşlerime taban
tabana zıttır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın Sayın
Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
İnanıyorum ki toplumumuzun büyük çoğunluğunun
sağlıklı değerlendirmesiyle de çelişmektedir ancak bu
fikirlerin yanlışlığını göstermek,
milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırmakla olmaz.
Atatürk ve arkadaşlarının Türkiyede gerçekleştirdikleri
devrimlerin açtığı yolda yürüyen kuşakların
yılmayan çabaları, bugün ülkemizde bütün kurum ve kurallarıyla
işleyen bir çağdaş demokrasiyi hayata geçirmektedir. Böyle bir
demokrasinin temel niteliklerinden biri olan düşünce özgürlüğü,
tamamen karşısında olduğumuz fikirlerin bile söylenmesine
izin vermekle kendini gösterir. Bu nedenle, İstanbul Milletvekili Hasan
Mezarcının dile getirdiği ters fikirler yüzünden dokunulmazlığının
kaldırılmasına karşı oy verdim.
Evet, o günün Sosyal Demokrat Partisinden bugün grup
kararı açıklayan Muhalefet Partisine; nereden nereye geldik. Bu
Meclis bugün çok önemli bir sınav
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Bitiriyorum Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bu
Parlamento, bugün, bir vekilinin, burada çok çalışan, her gün kürsü
kullanan, Sağlık Komisyonu üyesi olan bir vekilinin
dokunulmazlık dosyasını görüşecek ve birbirleriyle
kıyasıya mücadele ettiğini söyleyen partiler, işte, burada
bir payda belirlediler ve her grup bu dokunulmazlığa karşı,
kaldırılması için evet oyu vereceğini söyledi. Bu,
tarihsel bir sorumluluktur. Biz bütün milletvekillerine ayrı ayrı
şunu söylüyoruz: Savunmada kumpas baştan sona anlatılacak. Bu
kumpasa ve bu tarihsel suça ortak olmayın diyoruz.
Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Bülbül, buyurun.
28.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
HDP Grup Başkan Vekili, konuşmasında
eleştiri sınırlarını da çok net bir şekilde
aştığını düşündüğümüz, âdeta tahkir edici ve
gerçek dışı birtakım ithamlarla -AK PARTİ ve MHP-
Adalet ve Kalkınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin
birlikteliğini, Cumhur İttifakı'nı itham etmiştir.
Bunlara çok
Dokunulmazlık meselesi, tabii, bizim şu an
teferruatıyla gireceğimiz bir mesele değil; önümüzde bir süreç
var, bir oylama süreci var. Kaldı ki Komisyon süreçlerinde de bu meseleler
enine boyuna uzun sürelerle tartışılmıştır, her
parti kendi siyasi anlayışını ortaya koymuştur, biz de
bu noktada değerlendirmelerimizi yapmıştık. Fakat
şurası kesin ki terör, insanlığa karşı
işlenen en büyük günahlardan, suçlardan bir tanesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Terörün temel
hedefi de sadece şiddet değildir, terörün kullandığı
şiddet sadece bir vasıtadır; terörün bir siyasi düşüncesi,
kavuşmak istediği bir hedefi vardır. Bu kirli hedef
doğrultusunda şiddeti dönem dönem hiçbir ayrım gözetmeksizin
acımasızca kullanmaktadır. Bu noktada, demokrasiyi ve hukuku
terörün bizzat hedef aldığını söylememiz herhâlde
yanlış olmayacaktır. Bu, dünyanın her yerinde kabul
görmüş olan bir düşüncedir ve terör örgütlerine karşı
olmak, terör örgütlerine karşı tavır takınmak siyasetin
demokratik anlamda en önemli vazifesidir, siyaset kurumlarının en
önemli vazifesidir. Biz bu noktada, bunun, şu an yaşanan süreçlerin
veyahut da Milliyetçi Hareket Partisinin teröre karşı net ve tavizsiz
tutumunun bir etnik yapıya veyahut da bir mezhebe yönelik bir
tavırmış gibi gösterilmesini son derece provokatif büyük bir hata
olarak değerlendirmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Biz bu
mücadelede, terörle mücadelede 85 milyon Türk milletiyle birlikte hareket etme
arzusu içerisinde olan bir yapıyız ve bu mücadeleyi de Kürt kökenli
kardeşlerimizle birlikte teröre karşı bir duruşla
göstermekteyiz, bütün dünyaya göstermekteyiz. Bu noktada Kürt
düşmanlığı ifadelerini özellikle reddettiğimi
altını çizerek ifade ediyor, saygılar sunuyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Beştaş
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Tek
kavram söyleyeceğim; hatip konuşmasında provokasyon yapmakla
BAŞKAN Yerinizden
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Kürsüden
de olabilir.
BAŞKAN Yerinizden
Buyurun.
29.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Benim herhangi bir provokasyon yapmak gibi bir
tutumumun olmayacağını Sayın Bülbül gayet iyi bilir
aslında, biz mevkidaş olarak çalışıyoruz. Burada biz
siyasal olarak kendi görüşlerimizi ve tutumumuzu ifade ediyoruz.
Dediğim gibi, savunma çok uzun yapılacağı için orada bütün
ayrıntılar açıklanacak ama bugüne kadar, 94ten bu yana Kürt
milletvekillerinin dokunulmazlıklarının
kaldırılmasını hiç kimse tesadüf olarak
değerlendirmesin. Sakın ha böyle bir yanlışa
düşmeyelim. Bu ülkede bir Kürt düşmanlığı vardır,
nokta. Kürtler bu ülkede siyaset dışına itilmeye çalışılıyor;
nokta. (HDP sıralarından alkışlar) 3üncüsü; sadece Kürt
olup da Kürtlüğünü inkâr edenler ve iktidara biat edenler her yerde görev
alabilirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ama Ben
Kürtüm; kimliğimi, dilimi, kültürümü savunuyorum ve bu ülkede herkes gibi
eşit yurttaş olarak yaşamak istiyorum. diyen Kürtler, bugüne
kadar sayısız katliama, saldırıya ve baskıya maruz
kaldı.
İFFET POLAT (İstanbul) Eşit
değil misiniz şu anda?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Semra
Güzel kimdir ya? Semra Güzel, Diyarbakır Milletvekilidir. Orada yüz
binlerce Diyarbakırlının oyunu alan bir Milletvekilidir.
Sayın Bülbülü ve bütün parti gruplarını Diyarbakıra davet
edip tesadüfen kapı çalmalara davet ediyorum. Semra Güzelin
fotoğraflarına ne cevap veriyorlar, onları bir dinleyin;
vekillerinin arkasındalar mı değiller mi, onları bir
dinlesinler, ondan sonra bize yanıt versinler. Biz,
çağrıyı, parti grubu ayırt etmeksizin bütün
milletvekillerine yaptık, dedik ki: Bu Parlamentoda çalışan,
hizmet yapan bir Vekilin vekilliği düşürülürken bütün bunları
göz önünde bulundurun, bu Parlamento Kürtlere kapalı mıdır
değil midir, bunun cevabını verin. (HDP sıralarından
alkışlar)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Sayın
Başkanım, ben sadece bir cümleyle söz alayım, tutanaklara
geçsin.
BAŞKAN - Buyurun.
30.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Milliyetçi
Hareket Partisinin derdi, Türkiyenin selametidir. Bütün endişesi,
vatandaşlarının, insanlarının huzur içerisinde,
güvende yaşamasıdır; başka bir derdimiz yoktur. Bu noktada,
teröre bulaşanlara ve terör örgütlerine destek olanlara asla ve asla
hukukun müsamaha göstermemesi gerektiğini düşünmektedir.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Ya, katillerle
fotoğraflarınız var ya!
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bizim meselemiz
budur, bundan ibarettir.
Saygılar sunarım.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Mafya babalarıyla
fotoğraflarınız var be!
BAŞKAN Sayın Özkan, buyurun.
31.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
malum, ülkemizin barışını, huzurunu tehdit eden bir terör
örgütü var mı, yok mu? (AK PARTİ sıralarından Var!
sesleri) Bunu kim inkâr edebilir? Bugün ülkemizde, bölgemizde ve bütün dünyada
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Senin fotoğrafların da çıkacak
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Ülkenin
barışını siz tehdit ediyorsunuz savaş
politikalarınızla.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
petrol, silah ve faiz
üzerinden yürütülen emperyalist hedeflerin maalesef ağababalarına
biat eden bir terör örgütü var.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Darbecilerle kol kola giren
sizler yaptınız, FETÖcülerle yaptınız o işi.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Evet, bu ülkede
kırk yılı aşkın bir süreçte, başta Kürt
vatandaşlarımızı PKK terör örgütü öldürmedi mi?
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Sizin devletiniz katletti ya!
Roboskiye bombaları kim yağdırdı?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bu PKK terör örgütü,
vatandaşlarımızın eşit, kardeşçe bir arada
yaşama hak ve özgürlüğünü tehdit etmedi mi?
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Propaganda yapma!
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Roboskiye kim bomba
yağdırdı? Taybet anayı kim katletti ya?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Evet, biriniz
çıkıp da gerçekten maşerî bir vicdanı ifade edecekse,
öncelikle 10 bin tır silah gönderip, PKK terör örgütüne 10 bin tır
silah gönderip
(HDP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Bir dakika
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Bir vicdandan bahsedeceksen
Roboskiye git, Roboskiye!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) -
o coğrafyada Kürt
vatandaşlarımızı, o coğrafyada Arapları
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Roboskiye git bir vicdandan
bahsedeceksen! Bir vicdandan bahsedeceksen Taybet anayla yüzleş!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) -
başka uyruklu
vatandaşları fetih için mi gönderdi? PYDye, YPGye, PKKya
silahları niçin gönderdi?
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Savaş sizin işiniz!
Savaşla katletmek, katliam sizin işiniz! Katliam, AKP
iktidarının işi!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Biliyorsunuz, Trump
Deyrizordaki petrol kuyuları güvence altında. dedi.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Roboskiye git, Roboskiye!
Git, Roboskili annelere hesap ver! IŞİDle aranızdaki mesafe
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ne cevap veriyorsun!
Sana cevap vermiyorum ben!
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Bana cevap veriyorsun sen,
Kürt halkına cevap veriyorsun!
BAŞKAN Şimdi, bir dakika
Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
burada bize doğrudan sataşma olduğu için konuşmak
mecburiyetindeyim..
EBRÜ GÜNAY (Mardin) IŞİDle
aranızdaki mesafe kaçtır, ne kadar; onu söyleyin!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Amerika eski
Başkanı Trump ne demişti?
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Pensilvanyadaki fotoğraflara ne diyorsun, Pensilvanya?
Senin de dokunulmazlığın kaldırılır o zaman.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Utanmasanız
IŞİDle kol kola gireceksiniz ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Deyrizordaki petrol
kuyularımız güvence altında. dedi; Oradaki Kürtlerin
geleceği güvence altında. demedi, Amerikanın emperyalist
çıkarları güvence altındadır. dedi.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) FETÖnün
avukatlığını yapan sensin ya! Konuşma! Konuşma!
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Pensilvanyada fotoğrafların var, onları da
çıkaralım! Hadi bakalım!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Siz çıkıp da
orada dediniz mi: Yahu, ey Amerika! Sen şöyle kenara çekil! Sen, öyle,
silah, petrol ve faiz üzerinden gönül coğrafyamızda estirdiğin
terörü kenara bırak! dediniz mi?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ya,
bırak bu hikâyeleri ya! Bırak bu hikâyeleri!
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Gel, Taybet anaya hesap ver
ya! Roboskiye gel, annelerle yüzleş ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Zinhar! Sizden böyle
bir beklenti içerisinde değiliz çünkü terör örgütlerinin, bölgemizde,
Kürtleri tehdit eden, Arapları tehdit eden
EBRÜ GÜNAY (Mardin) FETÖnün
avukatlığını yaparken düşünseydin sen ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) -
Türkleri, Türkmenleri
tehdit eden emperyalist politikalarının coğrafyamızdaki
iş birlikçileri
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Hepinizin Pensilvanyada
fotoğrafları var ya, kime ne anlatıyorsun sen ya?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) -
dâhili bedhahları
PKK terör örgütüdür ve onun siyasi uzantısıdır. Asla
meydanı boş bırakmayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Siyasi uzantı sizsiniz,
siz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Terörle, terörün
uzantılarıyla mücadelemizi sürdüreceğiz. (HDP
sıralarından gürültüler)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) AKP Pensilvanyanın
siyasi uzantısıdır.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın
Başkanım, son kez
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Senin fotoğrafların
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Şunun da
altını çizelim: Bugün Parlamentomuzda alınacak karar
(HDP
sıralarından gürültüler)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Siyasi uzantı olan
darbecilerle iktidara geldiniz, darbecisiniz, darbeci.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Fransa, İngiltere,
Almanya ve İspanya Parlamentolarında böylesi bir durum
karşısında terörle doğrudan iltisaklı bir
milletvekiliyle ilgili; İngiliz Parlamentosunun alacağı karar
neyse bugün de Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu aynı kararı alacak.
(HDP sıralarından gürültüler)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) İltisaklı olan
sizsiniz, iltisaklı olan sizlersiniz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Gidin şikâyet edin
bakalım, gidin bakalım oralarda kapı kapı
ağababalarınızı gezin. (HDP sıralarından
gürültüler)
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hikâye, hikâye;
hikâye anlatıyorsun.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Kürt
düşmanısınız. İltisaklı olan sizlersiniz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Meydanı boş
bırakmayacağız. Türkiye, özgürlüğün, demokrasinin, huzurun
ve güvenliğin ülkesi olacak. Ne hâliniz varsa görün! (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, HDP sıralarından
gürültüler)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Ya, ne demokrasisi ne
özgürlüğü hepsini katlettiniz, ülkede demokrasi kalmadı ya!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Senin Pensilvanya fotoğrafların nerede?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir
milletvekiline Niye bağırıyorsun? demeyi ben kendime
yakıştırmıyorum; lütfen, laf atmayınız.
Sayın Beştaş, buyurun
EBRÜ GÜNAY (Mardin) - Ama bir milletvekilinin bugün
dokunulmazlığı düşürülecek burada.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Dokunulmazlığı
Milletvekilliği devam ediyor. Varsa
hakkın sonuçta mahkemede konuş, Fransadaki gibi, İngilteredeki
gibi.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Ya, konuşma ya!
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Ne demek
Konuşma ya!? (AK PARTİ ve HDP sıraları arasında
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Buyurun Sayın Beştaş.
32.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ile
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın yaptıkları
açıklamalarındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Özkanın da diğer
arkadaşların da grupların da bu sözlerine
yanıtlarımızı vereceğiz. Şunu söyleyeyim: Yani bu
terörö lügatini artık cevaplamaktan gerçekten rahatsızlık duyuyorum.
Bizim sözlerimize bizim sözlerimizle karşılık verilsin.
Altı yıl, yedi yıl bu dosyayı neden
çıkarmadınız? Daha milletvekili değilken bu
fotoğraflar çekilmişti, savcının elindeydi, soruşturma
açmadınız. Bu soruların hepsinin cevabını istiyoruz.
Ayrıca bu konuda milletvekilimiz, savunmasını çok samimi bir
şekilde yaptı. Çözüm sürecinde Taksimden Kandile neredeyse
otobüsler gidiyordu. Bütün basın yayın organları, Kandile
canlı yayın için gidiyorlardı. Bir genç kadının,
doktorun, gidip nişanlısını ziyaret etmesini...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Terörist
nişanlısını mı?
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Ya, kes ya! Sana mı
kaldı?
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) PKKlı
nişanlısını!
BAŞKAN Sayın Beştaş...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Bitiriyorum.
Bu konuda hani birileri oradan konuşuyor ya! Bu
Parlamentoda eğer herkesin bir şekilde bir yakını
örgütteyse ya da yaşamını yitirmişse ya da cezaevindeyse
gelin sonuçları konuşalım, gelin sebepleri konuşalım.
Siz kaçmayın, kaçak güreşmeyin, tamam mı?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Başkan,
sataşıyor bize. Ya, böyle sataşıyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bu
Parlamentoda kaçak güreşin yeri yok.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Nereye kaçıyoruz
ya?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Biz
şunu söyleyeyim: Evet, Kürt düşmanıdırlar; evet,
insanlık düşmanıdırlar; evet, demokrasi
düşmanıdırlar; evet, hak ve özgürlük
düşmanıdırlar.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Şiddetle
reddediyoruz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Başkanım,
bize sataştı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Evet, bu
ülkeyi tek adam dikta rejimine çevirdiler. (HDP sıralarından
alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) İnsanlık
düşmanısınız ya! İnsanlık
düşmanısınız, katil teröristi savunuyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Özkan, buyurun.
33.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın
Başkanım, hiç kimse Kürt vatandaşlarımızın oyuna
terörle iltisaklı bir şekilde kendi cebinde keklik olarak... (HDP
sıralarından gürültüler)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Ya, iltisaklı olan sensin
terör örgütüyle ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bugün
Diyarbakırda nöbet tutan anneler Kürt anneler.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Pensilvanyaya git, sen
Pensilvanyaya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Onların dağa
kaçırılan çocukları, Kürt çocukları. (HDP
sıralarından gürültüler)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Kürt çocuklarını siz
katlediyorsunuz, Kürtleri siz katlediyorsunuz!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) O dağda her türlü
istismara uğrayan Kürt çocukları her türlü taciz ve tecavüzün muhatabı
olanlar Kürt çocukları Kürt!
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Kürtleri siz katlediyorsunuz
ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Onların
hakkını hukukunu terörle, emperyalistlerin
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Sizin Kürtlerin içine
çıkacak yüzünüz kalmadı ya, yüzünüz kalmadı!
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
coğrafyamızda ekmeye çalıştıkları o fitne
tohumlarıyla beraber olup Kürt kardeşlerimizin hakkını
ayaklar altına alamazsınız.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Kürtler senin kardeşin
değil!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Biliyorum,
konuşamazsınız çünkü eli silah tutan terör örgütünün sizleri
tehdit ettiğini de biliyoruz.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Kürtler senin kardeşin
değil ya, nereden seninle kardeş oluyoruz biz ya! Nereden seninle
kardeş oluyoruz! Sen Kürtlerin düşmanısın ya! Kürtler
seninle kardeş değil!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Özgürleşin. Kendi
kimliğinize ve bu ülkeye Kürtlerin, Arapların, Türkmenlerin
kardeşlik hukukuna sahip çıkın.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Kardeşliği bozan
sizsiniz, katliamlar yapan sizsiniz!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ne kadar gayret
ederseniz edin
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Gel, Roboskiye gel,
Roboskiye! Kardeş kardeşi katletmez; Roboskiye git, yüzün varsa
Roboskiye git ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
hiçbir şekilde
meydanı PKKya, Kürt düşmanlarına asla
bırakmayacağız.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
SALİH CORA (Trabzon) Diyarbakır
Annelerinin yanlarına hiç gitmiyorlar.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sataşmadan kürsüden söz alayım, daha kısa olur.
BAŞKAN Yerinizden buyurun.
34.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Denizli Milletvekili Cahit Özkanın yerinden
sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan
BAŞKAN Pardon, bir şey söyleyeceğim
Sayın Beştaş. Zaten savunmayı
yapacağınızı
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Yapacağız Başkanım, yapacağız.
BAŞKAN Aynı şeyleri
SALİH CORA (Trabzon) Terörü savunanla
kardeş mardeş değiliz ya! Terörü savunanla kardeş
değiliz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Yalnız şunu söyleyeyim: Onlar için vekil düşürmek çok kolay,
onlar için kayyum atamak çok kolay, tek kararnameye, tek imzaya bakıyor.
SALİH CORA (Trabzon)
Karıştırıyorsunuz, terörü savunuyorsunuz, terörü siz
savunuyorsunuz. Utanmadan teröristleri savunuyorsunuz. Ayıptır ya!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bugün
milyonlarca Kürtün seçtiği belediye başkanlarının yerine,
onların memuru olan vali ve kaymakamlar oturuyor.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Kürtleri alet
etmeyin, Kürtleri alet etmeyin kendinize! Kürtlerin en büyük düşmanı
PKK!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Kürt
halkının iradesini tamamen yok sayan, oy kullanma hakkını
elinden alan bir iktidarın sözcüsü konuşuyor. Bu nedenle, bize
iradeden söz etmesin; bize Roboskiyi anlatsın, bize Ceylan Önkolu anlatsın,
bize Uğur Kaymazı anlatsın, bize 10 Ekim Ankara
katliamındaki failleri anlatsın. 2 tane IŞİD lideri,
Türkiye'nin burnunun dibinde, haberi olmadan, onların ortakları
tarafından öldürüldü o korudukları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Bitiriyorum.
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) IŞİD
de PKK da terör örgütüdür, siz de onun destekçisisiniz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bana Anlatsın.
dedi Başkanım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) O korudukları
IŞİD var ya, yere göğe sığdıramadıkları
IŞİD var ya
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) IŞİD
eşittir PKK, eşittir HDP.
OYA ERONAT (Diyarbakır) O da
ortağın o da, IŞİD de ortağındır senin,
IŞİD de ortağındır.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) -
geliyor, gözetimlerinde öldürülüyor ve mafya babalarını koruyorlar;
gelip bize başka bir hikâye anlatıyorlar. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) Hep
aynısınız.
OYA ERONAT (Diyarbakır) IŞİD de
ortağındır senin.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) IŞİD
de sizin, PKK da sizin.
OYA ERONAT (Diyarbakır) IŞİD de
ortağındır senin, IŞİD de ortağındır;
IŞİD de dostundur senin!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Daha dün
cemaatin, FETÖnün sözcülüğünü yapan adamdan alacağımız
ders yoktur. (HDP sıralarından alkışlar)
OYA ERONAT (Diyarbakır) - IŞİD de
dostundur; ortaksınız, ortak. Ortaksınız, IŞİDle
de ortaksınız. (HDP sıralarından gürültüler)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan.
35.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bize doğrudan Anlatsın.
dedikleri için anlatmak zorundayız: Hacire Akar bir Diyarbakır
Annesi, bir Kürt annesi ve çocuğu dağa kaldırıldı. (HDP
sıralarından gürültüler)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Sen Roboskie git, Roboskiye,
Roboskiye; katlettiğiniz Roboskiye gidin ya! Taybet anayla yüzleşin
siz ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bugün, gerçekten Kürt
vatandaşlarımızın hakkını hukukunu
savunuyorsanız, acaba Diyarbakırda nöbet tutan bu anneler Kürt
annesi değil mi? (HDP sıralarından gürültüler)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) - Emine Şenyaşara
hesap vereceksiniz siz ya! Bir gel de git bakalım, Urfa Adliyesine
gidebiliyor musun?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Hadi anlatın.
diyorsanız soruyoruz: Çıkın gidin Diyarbakırdaki bu
anneleri ziyaret edin bu hafta; haydi, hadi bakalım!
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Katiller sizin
sıralarınızda oturuyor
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ziyaret edin ki sizin
samimiyetinizi görelim. (HDP sıralarından gürültüler)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Sen Emine Şenyaşara
hesap ver, Emine Şenyaşara ya! Emine Şenyaşara hesap ver!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ancak asla ziyaret
edemeyeceğinizi biliyoruz çünkü derdiniz Kürtler değil, derdiniz
emperyalistlerin coğrafyamızda inşa etmek istediği ihanet,
kan ve gözyaşıdır; ona müsaade etmeyeceğiz. (HDP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Özgür Bey, buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
bu tartışmanın içinde şey olmayacak ama bu.
BAŞKAN Yok, yok
Sayın Beştaş, rica ediyorum, biraz
sonra vereyim ben size.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ama bir
son cümle söyleyecektim.
BAŞKAN Özgür Beyden sonra vereyim ben size.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Önce o
olsun, tamam Başkanım.
36.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Türkiye
coğrafyası üzerinden Iraka bir operasyon yapılmasını
içeren tezkerenin reddedildiği 1 Mart 2003teki gizli oturum
tutanaklarının yayınlanması gerektiğine, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun Ukrayna kriziyle ilgili genel görüşme
çağrısına, Nadir Hastalıklar Gününe ve zeytinliklerdeki
madencilik çalışmalarına izin veren yönetmeliğe
ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün, 1 Mart 2003te, bundan tam on dokuz
yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihî bir oturumunda Amerikan
postallarının ülkemize girmesini, Türkiye coğrafyası
üzerinden Iraka bir operasyon yapılmasını ve devamında
yaşanacak büyük insanlık dramına, bu Parlamentonun alacağı
bir kararla ortak olmasına o gün yapılan görüşmeler sonucunda
izin verilmedi.
O gün Genel Başkanımız Deniz
Baykalın söz alarak yapmış olduğu konuşmayla Adalet
ve Kalkınma Partisinin içindeki 99 AK PARTİli milletvekilinin
Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleriyle birlikte oy kullanması
sonucunda tezkere gerekli oyu almadı ve geçmedi. Oysa o tezkerenin geçmesi
için o dönemde partisinin Genel Başkanı olan ancak
Başbakanlık görevi olmayan Recep Tayyip Erdoğan, Amerikada söz
vermişti ve bu, Adalet ve Kalkınma Partisi içinde büyük bir türbülans
yarattı. Ve o günden sonra, o 99 AK PARTİli milletvekilinin hemen
hemen hiç birisine Adalet ve Kalkınma Partisinde siyaset yapma imkânı
bırakılmadı.
Ardından yaşananlara
bakıldığında o günün gizli oturum tutanaklarının
on yıl sonra yayınlanması gerekiyordu ama defalarca bunu teklif
etmemize rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi, o tutanakların
yayınlanmasına engel oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Bugün bir kez daha açık
çağrımızdır: Adalet ve Kalkınma Partisinin monşerler
diplomasisi diye elinin tersiyle ittiği ve bugün sorun
yaşamadığımız tek bir komşumuzu bırakmayan
bu dış politikanın o öncül adımlarının
tartışıldığı gün kim ne demiş, ne oy
kullanmış milletin önüne koyun ki millet, gelecek seçimlerde
kararını verirken herkesin gerçek niyetinin, tutumunun ne
olduğunu görsün. Cesaretiniz varsa hodri meydan! (CHP
sıralarından alkışlar)
Buradan Sayın Genel Başkanımız
Deniz Baykalı, o gün onunla birlikte görev yapan 22nci Dönem
milletvekillerimizin tamamını sevgiyle saygıyla bir kez daha
anıyoruz. Tutumları, kararları ve duruşları
onurumuzdur. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan,
Ukrayna krizi, gerçekten, Adalet ve Kalkınma Partisinin dış
politikadaki ta 1 Mart tezkeresinden başlayıp bugüne kadar gelen bir
dizi yanlışının devamıyla bugün sürüyor,
yaşanıyor ve Ukrayna krizinde -başta orada bulunan
yurttaşlarımızın, öğrencilerimizin kendi deyimleriyle-
herkes vatandaşlarına sahip çıkarken bizde bu konuda gösterilen
zafiyete yaptıkları itiraz, ailelerinin yaptıkları itiraz
her gün yüreklerimizi yakmaktadır. Bu noktada, bu konunun Türkiye Büyük
Millet Meclisinde derhâl ele alınması gerekmektedir. Ancak, bugün
Meclis çatısı altına Ukrayna krizinden beri nihayet
Dışişleri Bakanlığından bir Bakan
Yardımcısı gelmiştir ama o, Ukrayna krizi hakkında
Dışişleri Komisyonunu bilgilendirmek yerine Katara gönderilecek
3.200 polisimizin yapacağı görevle ilgili, anlaşmayla ilgili
bilgilendirme yapmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Genel görüşme
çağrımızı Meclis Başkanlığına verdik,
yarın Meclis gündemine getireceğiz. Defalardır çağrıda
bulunduk. Hem kuvvetler ayrılığı olacak ama işinize
geldiğinde grubunuz adına Kanun tekliflerini hazırladık,
yolluyoruz, yakında geçer. diyeceksiniz ama böyle bir durumda Meclisi yok
sayacaksınız, Türkiye Büyük Millet Meclisini yok
sayacaksınız. Bunu kabul etmiyoruz, bunu Meclise
yapılmış, bizi burada görevlendiren
vatandaşlarımıza yapılmış bir hakaret olarak
düşünüyoruz. Yarınki genel görüşme oylamasından önce de
partilere ve milletvekillerimize bir kez daha çağrıda bulunuyoruz.
Sayın Başkanım, elimdeki -sıra
sayısı 199- başta ALS, SMA, MS, DMD gibi hastalıklar olmak
üzere nadir ve çok nadir görülen hastalıklar ile
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa)
onların tedavisinde
kullanılacak yetim ilaçlarla ilgili Meclisimizin komisyonunun raporu.
Meclis komisyonu kurdu, bu rapor çıktı. Geçen sene şubat
ayında bu rapor görüşüldü, kurumlara yollandı ama dün Nadir
Hastalıklar Günüydü ve üzerinden bir yıl geçen bu rapor konusunda
harekete geçen Ankara Büyükşehir Belediyesinin yapmış
olduğu tarama testleri dışında kamu bu konuda adım
atmadı ve nadir hastalıklarla ilgili Türkiyenin bir ulusal
politikasının olması lazım.
Ateş düştüğü yeri yakıyor ve o
aileler yanıyorlar. Oysaki bu yükü hep beraber sırtlanmamız, bu
yükle ilgili gerekli tedbirleri almamız lazım. Yasamaya sözümüz yok
ama yürütme bu konuda derhâl adım atmalıdır. Çok kıymetli
bir raporu görmezden geliyorlar, bunu kabul etmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım,
son olarak bu Meclise, tüm siyasi partilerden seçilmiş milletvekillerine
karşı dün akşam büyük bir nezaketsizlik, büyük bir
saygısızlık yapıldı. Bu Meclise defalarca ama
defalarca, 2014te Soma Yırca'da yaşananlar ve bizim orada 6 bin
zeytin ağacını kurtarmak için verdiğimiz mücadele ve o
günlerden başlayarak 2017de üretim reform paketi içinde, 2019da Maden
Kanunu içinde, 2020de Elektrik Piyasası Kanunu içinde hep
zeytinliklerdeki madencilik çalışmalarına izin veren maddeler
geldi. Hep beraber doğru bulmadık; ya geri çekildi ya müzakere edildi
ya bir şekilde bir çare bulundu, buna bu Meclis evet demedi. Dün akşam o düzenlemeyi
yönetmelik değişikliği yaparak yayınladılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayalım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Elbette gideceğiz
Danıştaya. Anayasa'ya aykırı, zaten Anayasaya
aykırı olduğunu söylüyoruz. Ayrıca, bu Meclisin iradesi 5
kez o maddenin geri çekilmesi yönünde tecelli etmişken yürütme bunu
istiyor ama bölgelerden, Balıkesirden gelen tepkiler, Manisadan gelen,
Muğladan, Antalyadan, Trakyadan gelen tepkilerle, Bursadan gelen
tepkilerle, vekiller Yapmayın etmeyin, zeytinlikte maden mi olur?
demiş; dün akşam bu Meclisin iradesine darbe
yapılmıştır. Biz ana muhalefet görevimizi
yapacağız ama bilin ki Muğla Akbelendeki kömür
ocağındaki İkizköylülerin hukuk direnişine karşı
tek adam rejimi dün akşam yetki aşımı
yapmıştır; o aşılan yetkiye hukuken direneceğiz
ama milletvekiliyseniz, milletin yüzüne bakabilecek durumdaysanız buna
sizin de direnmeniz lazım. Buradan çağrımızdır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Sayın Özkan, buyurun.
37.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanın Dünya 5ten
büyüktür. Anlayışına ve 28 Şubatın acı hatıraların
ve dayanılmaz ayrımcılığın
yaşandığı bir dönem olduğuna ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, malum, her yıl, her
ay yeni bir insan hakları belgesi yayınlanırken maalesef,
dünyanın büyük bir insanlık kriziyle karşı
karşıya kaldığını; maalesef, her geçen yıl
yeni bir ülkede farklı ülkelerin hesaplarının olduğu, terör
üzerinden, işgal üzerinden insanlığın kan ve
gözyaşına boğulduğu, evlerinden, yurtlarından
edildiği ve dünyayı 5ten ibaret sayan uluslararası statükonun
bütün dünya insanlığını bir krize sürüklediğine
tanık oluyoruz. İşte, bu anlamda, Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğanın Dünya 5ten
büyüktür. anlayışıyla, insanlığın ve
uluslararası toplumun adalete ve hakça paylaşıma dayalı
yeniden inşası için bir teklifi oldu. Her olayda bu
yaklaşımın, uluslararası adil paylaşıma
dayalı bu yeni hukuk anlayışının ne kadar haklı
ve yerinde olduğu, her zaman ortaya çıkıyor. İşte,
Ukrayna krizi de aynen böyle bir statükonun insanlığı getirdiği
yeni bir dram, yeni bir insanlık krizidir. Bu anlamda, bir taraftan Dünya
5ten büyüktür. diye bütün uluslararası topluma, adalete ve hakça
paylaşıma dayalı bir anlayışla yeniden
inşası için davette bulunurken diğer taraftan da
uluslararası toplumun ikiyüzlü anlayışına dikkat çekmek
istiyoruz.
Bakınız, Ukrayna'da yaşanan insani
dram bütün insanlığın, hepimizin ortak dramıdır ancak
insanlık olarak Suriye'dekine, Irak'takine, Libya'dakine,
Afganistan'dakine, Myanmar'dakine farklı, Ukraynaya farklı bakarsak
bu fasit daireden çıkabilmemiz mümkün değildir.
Bakınız, bir NBC muhabiri Bunlar
Suriye'den gelen mülteciler değiller, bunlar Ukraynadan geliyorlar;
Hristiyanlar ve beyazlar. diyerek faşizan, ayrılıkçı ve
zavallı bir açıklamayı ortaya koyabilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Daily Telegraph Bize
çok benziyorlar, olanları bu kadar şoke eden de o. Savaş
artık sadece fakirleşmiş ve uzaktaki halkların
başına gelen bir şey değil. Yine, ITV News Bir üçüncü
dünya ülkesi değil burası, Avrupa. diyerek faşizan,
ayrımcı bir dil kullanmıştır. CBS News Ama
burası Irak ve Afganistan gibi on yıllardır çatışma
bölgesi hâline gelmiş bir yer değil, burası nispeten medeni ve
Avrupalı. Ne ahlaksız ne aşağılık bir ifade! Ve
BFM 21inci yüzyıldayız, bir Avrupa şehrindeyiz ama sanki
Irakta, Afganistandaymışız gibi seyir füzesi ateşi
sürüyor. diyerek sözüm ona Afganistandakine, Iraktakine eyvallah ama
Ukraynada olmaz. diyerek ayrımcı, faşizan ifadeler
kullanılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Mavi gözlü çocuğun
siyah gözlü çocuktan, sarı saçlı sivilin siyah saçlı sivilden
daha üstün olduğunu iddia ediyorlar; bunların tümünü reddediyoruz.
Aralarında başsavcı olan hukuk adamları da var. Böylesi
ayrımcı, faşizan bir dili kullanarak
Ve biz İdlibde
donarak ölen çocukları görmeyen, Ayaz ve Bedirhan bebeği görmeyen,
zalim Esedin bombaları altında, enkaz altından kanlar
içerisinde çıkarılan, gözleriyle dünyanın acziyetini
yansıtan Ümran bebeği görmeyen bu Batının ikiyüzlü
anlayışından rahatsızız, şikâyetçiyiz tüm
insanlık adına.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan,
toparlayalım.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Yunanistanda ve Ege
Denizinde Suriyeli mültecilerin nasıl ölümle karşı
karşıya getirildiğinden şikâyetçiyiz. Avrupa, adı
Muhammet ve Ayşe olan mültecileri soyarak ölüme terk ederken sarı
saçlı ve mavi gözlü olarak ayrımcılığını
reddediyoruz. Ve inşallah, medeniyetimizin bizlere emrettiği gibi,
siyahın beyazdan, beyazın siyahtan üstün olmadığı
hakikatini bağıracağız, daha adil bir dünyaya ihtiyaç
olduğu gerçeğini vurgulayacağız ve Cumhurbaşkanımız
Recep Tayyip Erdoğanın zalimlerin gözüne baka baka Dünya 5ten
büyüktür. anlayışını hâkim kılana kadar,
inşallah, bu kutlu mücadelemizi sürdüreceğiz.
Evet, 28 Şubat, milletimiz adına acı
hatıraların ve dayanılmaz ayrımcılığın
yaşandığı bir dönemdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bitiriyorum efendim,
son cümlem.
Bu çerçevede, ülkemizin vesayetle, statükoyla, cunta
ve darbe girişimleriyle mücadelesini sürdürdük, anayasal ve yasal
reformlar yaptık. Kürtün, Türkün, Arapın, Türkmenin hak ve
özgürlüğü ve kendisini özgür bir şekilde ifadesi için reformlar
yaptık ve inşallah, hem yasal düzenlemelerle hem de fiilî
uygulamalarla terörle mücadelemizi sürdüreceğiz. Vesayetle, darbelerle,
anayasal rejimimizi tehdit edenlerle mücadelemizi sürdüreceğiz. Daha adil,
daha özgür ve daha müreffeh bir Türkiye'yi, gönül coğrafyamızı
ve dünyayı inşa edeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla
sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan
BAŞKAN Sayın Beştaş, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sataşma var.
BAŞKAN Buyurun.
38.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Denizli Milletvekili Cahit Özkanın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Şimdi, bana ciddi sataşma var ama buradan
şunu söyleyeyim: Her fırsatta bizi bir şekilde terörö
lafıyla kriminalize etmekten vazgeçmeyecekler anlaşılan, ben de
onlara bir şeyler söyleyeyim bari; 15 Temmuzun siyasi ayağı
sizde, bunu siz söylüyorsunuz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) 16 Temmuzda sabah
buraya gelmeyen sizsiniz. 16 Temmuz sabahı yoktunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
IŞİDin lojistik ayağı sizde, tırlarla silah
gönderiliyor, bu da bütün dünya âlem tarafından biliniyor. El Kaidenin
bir ayağı kendilerinde, sizde. Mafyadan 10 bin dolar rüşvet alan
siyasetçi sizde. Şimdi, yani bu, tabii, en az olanlar. Darbecilerle,
terörle, mafyayla arasına mesafe koymayan sizsiniz. Aranızda
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Reddediyoruz, kabul
etmiyoruz. Tümden reddediyoruz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ve
şunu söyleyeyim, bana soru sorduğu için söz istedim. Diyarbakır
Annelerini ziyaret ettin mi? Evet, ettim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Hani, bir görelim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Evet,
ettim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Hani, bir görelim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Size
göstereyim.
BAŞKAN Buyurun, toparlayın Sayın
Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Bitiriyorum.
Haberi de kendilerine gönderirim. Gittim ve oradan
polisin beni nasıl engellediğini bizim danışman
arkadaşlar çektiler. Buna rağmen bir dakikalık bir konuşma
yaptım, bir dakika, Anadolu Ajansı çekti ve talimat verildi, o
yayından kaldırıldı.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sekiz yüz gündür nöbet
tutuyorlar ya, şimdi mi aklınıza geldi?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ben
anneler demişken, anneler arasında hiç ayrım yapmayız.
Ya, orada oturtulup oğlunu bombayla öldürmenizi anlatın. Anneyi
taziyeye üç gün sonra gönderdiniz. Anneyi oturt, oğlunu öldür; böyle bir
şey var mı ya? (HDP sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın
Başkanım, doğrudan sataştı, bunu
bırakamayız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Emine
Şenyaşar, aylardır, yıllardır adalet arıyor ya!
Bir vekilinizin yakınları tarafından çocuklarım öldürüldü,
eşim öldürüldü. diyor. Tüm partiler gitti, bir tek iktidar partisi
duymadı. Biz anneleri ayırmayız ama onlar gibi anneleri siyasete
malzeme de yapmayız, bunu böyle bilsinler.
BAŞKAN Peki, teşekkür ederim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkanım,
çok sert sataştı.
BAŞKAN Şimdi, hayhay, ben söz
vereceğim Sayın Özkan ama toparlayalım, gündemimize devam
edelim.
Buyurun.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Şov yapmadan.
39.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, malum, biz ne zaman
terörle iltisak, terörle irtibat, terörü kınamadan bahsetsek hemen
DEAŞ, IŞİD. diyorlar.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Burası Meclis ha, sahne
değil!
MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) Öyle, öyle, öyle.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Deyin, konuşun,
bunları ileri sürün ancak
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Ya destek
sağladınız destek, destek; korudunuz, korudunuz, hepsini
kaçırdınız ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
gerçekten
DEAŞı terör örgütü olarak biz gibi siz de görseydiniz
EBRÜ GÜNAY (Mardin) FETÖnün
avukatlığını yaptın sen ya, kime ne anlatıyorsun?
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
özellikle Fırat,
Afrin, Fırat Kalkanında, İdlibte, Membiçte, Cerablusta biz
terörle mücadele ortaya koyarken bütün DEAŞ militanlarını, terör
örgütü mensuplarını, IŞİD militanlarını serbest
bırakan PKK terör örgütüyle irtibatlı olmazsınız.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) FETÖnün
avukatlığını yaptınız ya, şimdi kendinizi
aklamaya çalışmayın! Darbecilerin
avukatlığını yaptınız!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Yani bu terör
örgütlerinin PKKnın DEAŞın, DHKP-Cnin, FETÖnün, o
silahları gönderen
EBRÜ GÜNAY (Mardin) IŞİDi
desteklediniz, bombalar gönderdiniz IŞİDe, IŞİDe
finansman sağlıyorsunuz! IŞİDe finansman
sağlıyorsunuz ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
ağababanız
var ya, o ağababanızın kuklacı başı olarak orada
birleşiyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Ağababa kim?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ne yaparsanız
yapın, eğer DEAŞ terör örgütüyse aynen biz gibi PKKya da terör
örgütü, YPGye de, PYDye de terör örgütü diyebilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) IŞİDe silah
gönderiyorsun silah, IŞİDe silah gönderiyorsun ya, kime ne anlatıyorsun!
MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) Siz, siz, inkâr
siyaseti yaratmış
BAŞKAN Peki, teşekkür ediyorum.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın
Başkanım, son bir cümle, bitiriyorum.
BAŞKAN Buyurun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bugün
Diyarbakırda nöbet tutan anneler sekiz yüz otuz iki günden beri nöbet
tutuyorlar, dün, bugün değil.
MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van)
Çocuklarının başına bombayı
attığınız
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Acılarını alet
ettiniz, kendi siyasetinize acılarını alet ettiniz o annelerin
ya, annelerin acılarını alet ettiniz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sekiz yüz otuz iki
günden beri nöbet tutan o annelerin acısına neden ortak
olmadınız?
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Emine
Şenyaşarı git, ziyaret et.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Onlar Kürt anneleri
değil mi?
MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) Anneleri
savcılığa veriyorsunuz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) PKK terör örgütünün
dağa kaçırdığı, PKK terör örgütünün istismar
ettiği anneler, yavrular değil mi?
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Urfa Adliyesine Emine
Şenyaşarı görmeye git. Katilleri sizin sıralarınızda
oturuyor, katilleri sizin sıranızda oturuyor ya Emine
Şenyaşarın ailesinin.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Onun için, bu ikiyüzlü
dünyada, maalesef, iki yüzlü siyasetin
(HDP sıralarından gürültüler)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) İkiyüzlü siyaseti siz
yapıyorsunuz, AKPlilerin ikiyüzlü siyaseti
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) Ya,
boşver ya! Boşver ya! Olmaz öyle şey ya! Hikâye
anlatıyorsun hikâye.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
ve iki yüzlü terör
anlayışının göstergesidir. (HDP sıralarından
gürültüler)
Teşekkür ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
İade ediyorum Başkan, aynen iade ediyorum.
MUAZZEZ ORHAN IŞIK (Van) İkiyüzlü
siyaseti kimin yaptığı belli, burada şov yapıyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Usta, buyurun.
40.- Samsun Milletvekili Erhan Ustanın,
Hakkârinin Çukurca ilçesinde şehit olan Jandarma Uzman Çavuş Mürsel
Sunala Cenab-ı Allahtan rahmet dilediğine, Sadi
Somuncuoğlunun vefatına, Necmettin Erbakanın ölüm yıl
dönümüne, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metnine,
TÜİKin açıkladığı büyüme rakamlarına ve
yapısal tedbirler alınarak akaryakıtta, doğal gazda ve
elektrikte ciddi indirimler yapılabilecekken Hükûmetin elektrik
faturalarında sadece 10 puanlık bir vergi indirimi
yaptığına ilişkin açıklaması
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
İyi bir hafta olmasını diliyorum.
Hakkârinin Çukurca ilçesi kırsalında
yapılan operasyonda şehit olan Jandarma Uzman Çavuşumuz Mürsel
Sunala Cenab-ı Allahtan rahmet, ailesine ve milletimize
başsağlığı dilerim.
BAŞKAN Allah rahmet etsin.
ERHAN USTA (Samsun) Ömrünü Türk
milliyetçiliği fikrine adayan, nice değerli insanlar yetiştiren
eski Milletvekillerimizden, eski Bakanlarımızdan muhterem Sadi
Somuncuoğlunu dün kaybettik. Kendisine Allahtan rahmet diliyorum,
ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Yine, eski Başbakanlarımızdan, millî
görüş fikriyatının kurucusu, değerli bilim insanı ve
siyasetçi Necmettin Erbakanın da ölüm yıl dönümünü idrak ettik.
Kendisine Cenab-ı Allahtan tekrar rahmet diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İYİ Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, Saadet Partisi,
Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisinin üzerinde
uzlaştığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat
Metni, 6 siyasi partinin Genel Başkanlarının katıldığı
törenle dün kamuoyuna açıklanmıştır. Hükûmetin, milletimizi
kutuplaştırmaya ve ayrıştırmaya
çalışmasına karşılık 6 Genel Başkanın
ortak hareket ederek birleştirici ve bütünleştirici adım
atması, milletimiz tarafından beklenen ve özlenen bir tablo olarak
karşılanmıştır.
Aziz milletimiz Güçlendirilmiş Parlamenter
Sistem Mutabakat Metnini Türkiyenin önünü açacak yeni bir umut olarak
görmektedir. Yarının Türkiyesi vaadiyle duyurduğumuz mutabakat
metninde, güçlendirilmiş parlamenter sistemin temel esaslarından
bağımsız ve tarafsız yargıya, demokratik hukuk
devletinin güçlendirilmesinden temel hak ve özgürlüklere kadar birçok konu
başlığı paylaşılmıştır.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildiğinden beri
Türkiyenin tek adam kontrolünde hızla özgürlük ve demokrasi
anlayışından uzaklaştığı ve
fakirleşmeye başladığı bilinmektedir.
Güçlendirilmiş parlamenter sistemle yarının Türkiyesinde ise
devletin kontrolü kişilere değil, kanunlara ve kurallara
bağlanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) Ben yaptım oldu.
anlayışıyla hareket etmek yerine ortak akıl egemen olacak,
bir kesime değil herkese hizmet anlayışı hâkim
kılınacaktır. Yapılan projelerin ve hizmetlerin sahibi
saray çevresi değil millet olacaktır. Özgür düşüncenin önü
açılacak, üniversiteler liyakatli insan yetiştiren hür ve adil
kurumlar hâline gelecek, akademisyenler düşüncelerden ötürü
dışlanmayacak ve bilimsel çalışmalara destek verilecektir.
Kamu atamaları liyakate uygun ve hakkıyla yapılacak, önceden
hazırlanan listeler ve torpilli mülakatlar son bulacaktır.
Çoğulcu demokrasinin gereklerine uygun, kuvvetler
ayrılığı ilkesiyle denge ve denetleme mekanizmalarına
dayanan bir hükûmet sistemi kurulacaktır. Meclisin temsil yeteneği arttırılacak,
kanun yapma ve yürütmeyi denetleme işlevleri etkili
kılınacaktır. Yargı
bağımsızlığı ve tarafsızlığı
sağlanacak, bu kurumlara ve organlara yürütmenin müdahalesini engelleyecek
tedbirler alınacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) Güçlendirilmiş
parlamenter sistemle Türkiye, özgürlüklerden demokrasiye, hukuktan ekonomiye
kadar her alanda yeniden şahlanacaktır. Milletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dün, malum, millî gelir verisi açıklandı, 2021 yılında
Türkiyenin yüzde 11 oranında büyüdüğünü TÜİK bize ilan etti.
Fakat bakıyoruz, kim büyüdü, onu biz anlayamadık. Buradan ben AK
PARTİli yetkililerden de bu konuda bilgi istirham ediyorum çünkü yine
TÜİKin açıkladığı verilere
baktığımızda, toplumumuzun çok önemli bir kesimini
oluşturan, istihdamın yüzde 18ini oluşturan tarım
kesiminin yüzde 2,2 küçüldüğünü müşahede ettik.
Yine, ücretlilerin aldığı paya
bakıyoruz -toplumun çok önemli kısmı ücretli nihayetinde- orada
azalma var, hem de nasıl bir azalma var? Son on yılın, 2011
yılından beri ücretlilerin millî gelir pastasından
aldığı pay en düşük seviyesine gelmiş. Buraya
bakıyorsun, burada ciddi bir sıkıntı var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) Biliyorsunuz, yine
TÜİKin açıkladığı iş gücü anketleri, hane
halkı yaşam anketleri var. Buralarda gelir
dağılımının bozulduğuna ilişkin de ciddi
göstergeleri TÜİK bizimle paylaşıyor.
Dolayısıyla, böyle
baktığımızda, toplumun hangi kesiminin, yoğun olan
kesiminden hangisinin büyüdüğü konusunda biz bir fikir edinemedik
Sayın Başkan. Çok net bir soru soruyorum: Kim büyüdü, yüzde 11
büyüyen kimdir bu kadar daralmaya rağmen, toplumun önemli kesimindeki
daralmaya rağmen?
Ha, ben bir örnek vereyim: 2021 yılında
özel bankacılık sektörünün gelirlerinin, daha doğrusu
kârının yüzde 91 oranında arttığı bundan birkaç
hafta önce açıklanmıştı. Bugün de yeni bir veri geldi
Sayın Başkan, bankacılık sektörünün net kârı -istirham
ediyorum, lütfen, arkadaşlar buraya dikkat etsinler- ocak ayında,
geçen yılın ocak ayına göre yüzde 370 artmış
arkadaşlar, yüzde 370. Hani, memura, emekliye altı ay için yüzde
28-30 zam verdik ya, bankacılık sektörünün kârı yüzde 370
artmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) İşte, bunları
görerek bize söylesinler, bu büyümenin analizini buna göre yapsınlar.
Tabii, bunun suçluluk psikolojisi var, görüyorum ben çünkü AK PARTİli
arkadaşlarımız da bir dakikalık söz aldılar,
geçmişte böyle büyüme rakamları gelince coşkuyla onu
anlatırlardı. Bugün ona ilişkin herhangi bir bilgi verilmedi,
bununla ilgili biz kendilerinden bilgi istiyoruz. 4,3 milyar liradan, bir
aylık kâr, nasıl 15,8 milyar lira artarak 20,1 milyar liraya
çıkar, bunun hesabını burada vermek durumundadırlar. Ha,
şimdi bu büyüme de devam edecek mi? O da etmeyecek. Elimizde ocak ve
şubat ayları PMI yani Satın Alma Yöneticileri Endeksi var. Ocak
ayında 50,5 geldi, şubat ayında 50,4 geldi. Sayın
Başkan, burada 10 tane sektör var, bunun 7 tanesinin
daraldığını görüyoruz. Dolayısıyla Türkiye
hızlı bir şekilde, 2022 yılı içerisinde korkarım,
bir daralmaya giriyor, bunu da görmelerini istirham ediyorum.
Şimdi, diğer bir konu, dün akşam
Sayın Cumhurbaşkanı, toplumda beklenti var yani
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayalım.
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Başkanım.
Son bir yılda, işte, sanayi elektriği
yüzde 160 artmış, sanayi doğal gazı yüzde 435
artmış, ticarethanelerde elektrik fiyat artış oranı
yüzde 162 olmuş, tarımsal sulamada yüzde 124 artış
olmuş, kademesiz konutlarda yüzde 161, kademelide de yüzde 75
artış olmuş. Şimdi, vatandaş bu
artışların geri alınmasını beklerken
aylardır çalışan Hükûmet en sonunda dün akşam bir
açıklama yaptı ve katma değer vergisi oranlarını
elektrikte, o da sadece konut ve tarımsal sulamada
Mesela bunun
içerisinde esnaf kesimi yok. Esnaf bugün, elektrik faturasını
ödeyemediği için kepenk kapatıyor böyle bir dünyada, daha
doğrusu böyle bir Türkiye'de; oraya da bir şey getirilmiyor.
Getirilen bütün indirim yüzde 10, 10 puanlık bir katma değer vergisi
indirimi. Sayın Başkan, Allah aşkına bu reva
mıdır? Böyle sıkıntılı bir ortamda,
insanların elektrik ve doğal gaz faturalarını
ödeyemediği bir ortamda, insanımızla,
vatandaşımızla bir anlamda dalga geçer gibi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) Çok teşekkür ediyorum
Başkanım, bitireceğim.
böyle 10 puanlık bir
katma değer vergisi indiriminin olması hiçbir şekilde kabul
edilemez, bu artışlar geri alınmalıdır. Verimsizlik
kalemleri var. Bakın, bunları defalarca konuşuyoruz -eğer
Hükûmet tespit edemiyorsa biz kendilerine söylüyoruz, şimdi vaktinizi
alıp tekrar burada saymak istemiyorum-
ciddi verimsizlik kalemleri var. Mesela üretime çok yüksek fiyatlarla
garantiler verildi ve bu garantiler kapsamında hâlâ elektrik
alıyoruz. Bunların tekrar masaya yatırılması
imkânı da hukuken vardır, biz bunları hukukçularla konuştuk,
bu yapılmıyor. Dolayısıyla maliyetleri düşürme
imkânımız
Orada bir kısım üreticinin çok yüksek
kârları var, onları bir miktar sınırlayabiliriz çünkü zaten
yıllardır yüksek fiyatlardan almışız, mesela bu
yapılmıyor. Burada söylemekten benim dilimde tüy bitti;
dağıtım şirketlerine bir sürü isim adı altında
teşvikler getirilmiş, tarifelere yansıtılan bir sürü
hukuksuz uygulama var, fahiş dağıtım hizmet bedelleri var.
Buralarda bir şey yapılıp
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayalım Sayın
Usta.
ERHAN USTA (Samsun) Bitireceğim
Başkanım.
Dikkat ederseniz, biz vatandaşın
faydasına olan şeyler konuşmaya çalışıyoruz. Uzun
süredir sessiz kaldık; o anlamda, bize müsamahanıza da çok
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, mesela, şimdi, ciddi
bir şekilde akaryakıt istasyonlarına yük yükleyecek,
akaryakıt fiyatlarını artıracak -otomasyondan giydirmeye,
şununa bununa kadar- dünyanın hiçbir yerinde olmayan ve küçük
istasyonları, küçük dağıtım firmalarını da ezen
bir uygulama var; buralara bir şeyler yapılması lazım.
Dolayısıyla yapısal tedbirler alınarak hem akaryakıtta
hem doğal gazda hem de elektrikte ciddi indirimler yapılabilir.
Bunları yapmıyor Hükûmet, sadece 10 puanlık vergi indirimi
yapıyor. Ha, yarın ne olacak? O 10 puanı da başka bir yere
zam yaparak bizden çıkaracak çünkü nihayetinde vergiden
karşılanacak bu. E, vergi, bütçe de açık verdiğine göre,
başka bir yerden bu zam olarak bize gelecek.
Bu anlamda biz Hükûmetten milletin bu
feryadını duymasını istiyoruz ve bu feryat
karşısında da ciddi indirimler yapmasını Hükûmetten
talep ediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Filiz, buyurun.
41.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin
Filizin, Sadi Somuncuoğlunun vefatına ve Montrö Boğazlar Sözleşmesinin
önemine ilişkin açıklaması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ömrünü Türk milletine ve Türk milliyetçiliğine
adamış 16ncı Dönem Niğde, 20 ve 21inci Dönemler Aksaray
Milletvekilliği ile 41 ve 57nci Hükûmetlerde Devlet
Bakanlığı görevlerinde bulunmuş usta siyaset ve devlet
adamı Sadi Somuncuoğluna Allahtan rahmet, kederli ailesine ve
sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum. Ruhu
şad, mekânı cennet olsun.
Değerli milletvekilleri, yabancı bandrollü
gemilerin Türk boğazlarından hangi şartlarda geçiş
yapıp yapmayacaklarına dair hususlar 24 Temmuz 1936 tarihinde
imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesiyle belirlenmiş ve
boğazlar üzerindeki inisiyatif tamamen Türkiyenin iradesine teslim
edilmiştir. Rusya ile Ukrayna arasındaki krizin patlak vermesiyle
başta Montrö hezimettir. diyenler olmak üzere bütün kesimler
tarafından Montrönün öneminin daha iyi
anlaşıldığını görmekten memnun olduğumuzu
ifade ediyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
İYİ Parti Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ Parti Grubunun, 1/3/2022 tarihinde
Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, PTTnin
Varlık Fonuna devredildikten sonra zarar etmesine sebep olan
uygulamaların tespit edilmesi, millî güvenlik sorunu olarak görülen
iddiaların aydınlatılması, PTT üzerinden haksız kazanç
sağlayan kişi ve kurumların tespit edilmesi ile PTTnin
itibarının yeniden kazandırılması için alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 1 Mart 2022 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
1/3/2022
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
1/3/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Erhan
Usta
Samsun
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Samsun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Erhan
Usta tarafından, PTTnin Varlık Fonuna devredildikten sonra zarar
etmesine sebep olan uygulamaların tespit edilmesi, millî güvenlik sorunu
olarak görülen iddiaların aydınlatılması, PTT üzerinden
haksız kazanç sağlayan kişi ve kurumların tespit edilmesi
ile PTTnin itibarının yeniden kazandırılması için
alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla, 1/3/2022 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerinin 1/3/2022 Salı günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere İYİ Parti Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan
Usta.
Buyurunuz Sayın Usta. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA
(Samsun) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İYİ Parti Grubu olarak bugün bir araştırma
önergesi getiriyoruz Genel Kurula, sizlerin huzuruna; bu, PTTyle ilgili.
PTT son günlerde -Sayıştay raporu da
çıktı, siz de takip ediyorsunuz- çeşitli yolsuzluk, usulsüzlük
veya verimsizlik iddialarıyla gündemimize geliyor. Şimdi, bu
Sayıştay raporunda çok önemli bulgular var yani kesinlikle hepsi
devletin denetçileri tarafından yazılmış rapor üzerinden
biz bunları getiriyoruz aslında ama bunun Meclisin gündemine
getirilmesi lazım çünkü konuştuğumuz şirket sadece bir
şirket değil, devletin yüz seksen iki yıllık bir kurumu,
önemli bir kurum. Millî güvenliği ilgilendirecek konular dahi burada var
değerli arkadaşlar. O yüzden, bu anlamda, bunun önemli olduğunu
düşünüyoruz.
Bir defa, geçen hafta grup toplantımızda
Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener PTTnin HGS
kısmıyla ilgili hususları gündeme getirmişti. Şimdi,
burada işi şöyle biraz daha başına alacak olursak, 2012
yılından itibaren HGS adı altında yeni bir sistem
kuruluyor ve bu sistemde bir yazılım yapılıyor tabii. Bu
yazılım, iddia olunur ki -bu, basında geçiyor; bu
kısmı iddialardan söylüyorum- ASELSAN yerine FETÖyle
bağlantılı olduğu iddia edilen bir şirket
tarafından yaptırılıyor. Daha sonra bu yazılım
değiştirilmiyor, şirket el değiştiriyor. Şirket
el değiştirdikten sonra bu şirketi, yeni şirketi alan ve
şu anda bu yazılımları yapan kişi bu iddiaları da
gündeme getiriyor, o yüzden iddiaların sahibi önemli. Hatta orada
şirketin bir ortağı FETÖcü diye devre dışı
bırakılıyor, onun yerine iktidara yakın birisi onun
payını satın alıyor, daha sonra şirket komple el
değiştiriyor fakat enteresan bir şey var: Şirketin hiçbir
çalışanı değiştirilmiyor, diğer ortaklar da
aynı kalıyor. Bu iş nasıl oluyor, biz anlamıyoruz.
Eğer, burada bir yazılım yapılıyorsa, bir FETÖcülük
varsa
Hatta iddia olunur ki 15 milyon HGS kullanıcısının
takip edildiği, anlık takip edildiği iddiaları var.
Şimdi, bu bir millî güvenlik meselesidir arkadaşlar.
Yazılım aynı yazılım, FETÖcüler tarafından
yapıldığı iddia edilen yazılım,
çalışanlar aynı çalışanlar, şirkette bir
değişikliği oluyor. Bu, hiçbir şekilde kabul edilebilir bir
şey değil. Zaten sadece burası, bu konunun Meclis
tarafından mutlaka suretle irdelenmesi gereken bir husus olarak ortaya
çıkıyor.
Şimdi, PTTnin kâr-zarar durumuna
bakıyorsunuz; yine Hazinenin kamu işletmeleri raporu var, orada da
var, Varlık Fonundan gelen başka bilgilerde de var. Her ne kadar
rakamlar birbirini tutmasa da -devletin 2 kurumunun rakamı birbirini
tutmuyor, şu rezaleti de aynı zamanda söyleyeyim- ben Hazinenin
rakamlarına daha fazla güvendiğim için oradaki rakamlardan
söyleyeceğim. Geçmişine baktığınız zaman PTT çok
kârlı bir kurum, yıllarca bu kurumun finansmanıyla
uğraşmış bir kişi olarak söylüyorum. Çok geriye
gitmeyeceğim, 2016 yılında PTT 550 milyon lira kâr ediyor, 2017
yılında 641 milyon lira kâr ediyor, o arada, 2017de Varlık
Fonuna devrediliyor, 2018de Varlık Fonu tam daha PTTnin üzerine
abanamadığı için yine bir miktar kâr ediyor; normalde 1 milyar
lira kâr beklenirken 2018de kârı 215 milyona düşüyor. 2019dan
itibaren ciddi zarar etmeye başlıyor PTT, 2019 yılında
zararı 1,2 milyar TL arkadaşlar. Hani, Sayın
Cumhurbaşkanı bazı şeylerin önemi anlaşılsın
diye Katrilyon. diyor ya, 2019da 1,2 katrilyon lira zarar ediyor kâr eden bu
kuruluş. Şimdi, bunun niye olduğunu söyleyeceğim birazdan.
Ondan sonra, 2020ye geliniyor, zarar 741 milyon lira. 2021 yılında
ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Öz sermayesine bakıyorsunuz, orada
ciddi bir erime var. Geçen haftalarda burada gündeme yine geldi, altınla
ilgili bir işe girişiyor PTT, niye altın alım
satımına girişir, belli değil. Yine, Sayıştay
raporunda geçiyor, 2 milyon dolar kayıp, onun daha fazla üzerinde
durmayacağım, esas konumuza geleceğim.
Şimdi, bu HGS meselesinde bir ortaklık
kuruluyor. Ya, HGSyi PTT kendisi satabilir, bütün altyapı zaten PTTde,
kendisi satmıyor. Hatta PTT müşterilerine diyor ki: Sadece
PttAVMden alabilirsiniz. Biz, bu iddiayı gündeme getirdiğimizde,
sanki elimizde bir belge yok da boş konuşuyormuşuz gibi, PTT
açıklama yaptı; utanmadan, sıkılmadan yüz seksen iki
yıllık kuruma bu açıklamayı yaptırdılar:
Efendim, PttAVMden değil, ptt.gov.trden, turkiye.gov.trden de
alınabilir. Kardeşim, işte, buradan görünmüyor ama arzu edene
veririm, belgesi burada, Sadece PttAVMden yapılır. diye belgesi
var. Uyanıklar bunu değiştiriyorlar, turkiye.gov.tr,
ptt.gov.tryi filan giriyorlar fakat bilmiyorlar ki teknoloji ilerledi,
başka bir yerde sadece PttAVMden olacağına ilişkin belgeyi
de kaldırmayı unutuyorlar, bu kadar da zavallılar.
Dolayısıyla, böyle bir şey olamaz, böyle bir rezalet olamaz.
PTT, kendisinin yapması gereken işleri yapmıyor, yüzde 40
ortağı olduğu bir şirkete veriyor. Şirket ne kadar?
150 bin lira sermayeli arkadaşlar, 150 bin lira sermayesi olan
şirkete hem böyle kârlı bir işi veriyor, bir de yüzde 40 hisse
almak için 12 milyon lira veriyor; ya, Allahtan korkun ya, hiç mi
insafınız yok ya! 150 bin lira sermayesi olan şirkete yüzde
40ı için 12 milyon 60 bin lira da para ödüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) Ya böyle bir şey
görülmüş mü?
ÜMİT BEYAZ (İstanbul) Haram olsun
Başkanım, haram olsun!
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
ERHAN USTA (Devamla) Haram olsun da ama
hesabını sormamız lazım. İşte, burası
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bunun hesabını Türkiye Büyük Millet
Meclisinin sorması lazım. Böyle bir şey kabul edilebilir mi?
Şimdi, PttAVMnin bir de kargo kısmı
var, çok az orayı da söyleyeyim. Tabii, bu konular
araştırılması gereken konular, beş dakikada
konuşulacak bir konu değil. PttAVM üzerinden bir kargo işleri var.
Vay yavrum, öyle bir kebap mesele ki; PTTnin kurumsal kimliğini
kullanacağı protokole yazılmış. PTTnin kargo
işlemlerini çok ucuz fiyatla
Fiyatın ne olduğunu bilmiyoruz,
benden sonra kim konuşacaksa AK PARTİ adına, burada, gelsin,
söylesin. PTT Kargo kaç liraya taşıyor bu şeyleri? Ta New Yorka
kadar burada kargo yapılıyor, bu zararlar boşuna değil.
Kargodan ucuz, diğer taraftan pahalı kâr transferi var. Bunu
Sayıştay söylüyor Kâr transferi yapılıyor bir şirketten
öbür şirkete. diyor. Kâr transferini nereden yapıyoruz? Yüzde 100ü
devlete ait olan PTTden yüzde 60ı başka bir şirkete, özel
sektöre ait olan bir şirkete kâr transferi yapılıyor.
Dolayısıyla, PTTnin kurumsal kimliği kullanılıyor,
PTTnin ismi kullanılıyor PTTnin çağrı merkezindeki
insanlar ücretsiz kullanılacaktır, bedel ödenmeyecektir. diye
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERHAN USTA (Devamla) Bir selamlayayım o
zaman, çok özür diliyorum.
BAŞKAN Buyurun.
ERHAN USTA (Devamla) Çok teşekkür ediyorum
Başkanım, istismar etmeyeceğim.
Dolayısıyla Çağrı merkezi de
buradan ücretsiz bir şekilde kullanılacak. diye protokole hüküm
konuluyor. Şimdi, ben buradan soruyorum: Yani bu nasıl bir
vicdandır, bu nasıl bir iştir? PTTnin bütün imkânlarını
siz niye, sadece azınlık ortağı olan, yüzde 40
ortağı olan bir işletmeye bu şekilde peşkeş
çekiyorsunuz? Bunun hesabını verin. Bu internet sitesinde
yapılan değişikliklerin hesabını benden sonra
konuşacak AK PARTİli milletvekilimizden mutlak surette bekliyoruz.
Yani tabii, mızrak çuvala sığmadı; elimizde belgeleri var,
kendisini mahcup edecek bir şeyi umarım yapmaya yeltenmez çünkü zaten
PTT kendisini mahcup etti. Biz PTTnin itibarını kurtarmaya
çalışıyoruz, yüz seksen iki yıllık bir şirketin
yöneticileri bugün PTTnin itibarını yerle bir etti, bu, Hükûmetin de
Bakanlığın da itibarının yerle bir olması
demektir. Biz bu itibarı kurtarmaya çalışıyoruz.
Dolayısıyla, Meclis araştırması önergemize de
sizlerden olumlu katkı bekliyoruz.
Çok teşekkür ediyorum, Genel Kurulu
saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Özkan, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
42.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlunun yarın
İç Tüzükün 59uncu maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde
Rusya-Ukrayna krizinde yaşanan süreçler konusunda Meclisi
bilgilendireceğine ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, malum, Ukrayna krizi
ülkemiz açısından doğrudan sonuçları olan... Rusya-Ukrayna
ilişkileri, bölgemizin barışı ve istikrarı
açısından ve küresel barış açısından çok önemli
bir süreç geçiriyor. Bu anlamda, İç Tüzükün 59uncu maddesinin ikinci
fıkrasında belirtildiği gibi, Kabine yani
Dışişleri Bakanımız bu çerçevede yarın,
inşallah, Meclisi bilgilendirecek ve İç Tüzükün 59uncu maddesinin
ikinci fıkrası çerçevesinde de Meclis bu hususta, süreçler
hakkında değerlendirmelerini yapmış olacak.
Genel Kurulun bilgisine arz ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- İYİ Parti Grubunun, 1/3/2022 tarihinde
Grup Başkan Vekili Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından, PTTnin
Varlık Fonuna devredildikten sonra zarar etmesine sebep olan
uygulamaların tespit edilmesi, millî güvenlik sorunu olarak görülen iddiaların
aydınlatılması, PTT üzerinden haksız kazanç sağlayan
kişi ve kurumların tespit edilmesi ile PTTnin itibarının
yeniden kazandırılması için alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 1 Mart 2022 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Zonguldak Milletvekili Sayın Deniz Yavuzyılmaz.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yap-işlet-devret
ekonomik krizin sebebi, hazinenin kara deliği. Tam kapanma olan
coronavirüs günlerinde bile, mücbir sebep olduğu hâlde, görevli
şirketlere tıkır tıkır ödemeler yapıldı.
Bakın, elimde görmüş olduğunuz bu
belge yap-işlet-devret modeliyle yapılan projelerden resmî ve dinî
bayramlarda bile vatandaşın ücretli geçmesine sebep olan
Cumhurbaşkanı kararı. Resmî ve dinî bayramlarda bile insaf etmiyorsunuz
ve şirketlerin kasasını dolduruyorsunuz.
Peki, sadece bunlar mı? Sadece bunlar da
değil. Bakın, burada Sayıştay raporu yani
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı 2020
yılı raporu ne diyor? Diyor ki: Avrasya Tünelinden 2020 yılında
kaçak geçen araçlar için görevli şirkete garanti ödemesi
yapılıyor. Kaçak geçen araçlar için garanti ödemesi. İlginç
değil mi? Ne kadar? 10 milyon 604 bin 574 lira garanti ödemesi
yapılmış. Peki, ödeme bununla mı kalmış?
Hayır, bununla da kalmamış. Aynı zamanda,
Sayıştayın sansürlenen taslak raporuna göre, Avrasya Tünelinden
kaçak geçiş yapan araçlarla ilgili 2020 yılında tahakkuk eden
ceza tutarı da ne kadar? 50 milyon 15 bin 365 lira. Toplam ne yaptı?
60 milyon lira para yaptı.
Şimdi, eğer kaçak geçildiği için
vatandaş ceza ödüyorsa o zaman garanti ödemesi neden yapılıyor?
Eğer garanti ödemesi yapılıyorsa niye ceza kesiliyor? Bir ülkede
cezayı kim keser? Devlet keser. Ama burada cezayı kime
kestiriyorsunuz? Görevli şirketlere kestiriyorsunuz. O zaman da ne oluyor?
Bu şirketler acaba devlete ortak mı oluyor? Burada ne görüyoruz?
Klasik AK PARTİ çelişkileri.
Ben söyleyeyim: Bence kafanız
karışık, bence kafanız en başından beri
karışık. Maalesef, bugünlerde vatandaşımız
ekonomik krizin altında ezilirken, gençlerimiz iş bulamazken, esnaf
kepenk kapatırken AK PARTİ hem garanti geçiş ücretleri hem
kestiği cezalarla vatandaşı fakirleştirmeye devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Gençlerimize iş,
aş, ekmek üreteceğiz. Teknoloji, istihdam, ihracat
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Devamla) Evet, bir nokta
da PTT konusu. PTTyi çok konuşabiliriz. Niye konuşabiliriz? Yine,
Sayıştay raporlarıyla; 2 milyar evrakın beş yılda
taranması konusunda imzalanan 2 sözleşmeyle, maalesef, kamu
zararı 487,5 milyon lira, artı 6 milyon dolar tazminat noktasına
geldi. Kamuoyuna belgeleriyle açıkladık, nitelikli
dolandırıcılık ve ihaleye fesat
karıştırmayla ilgili suç duyurusunda bulunduk. Sözleşmeler
iptal edildi ancak buna rağmen, hayalî evrak tarama işi için devletin
kasasından 263 milyon lira para çıktı.
PttAVMye de bir başka zaman, üç dakikalık
bir konuşmada değil, daha uzun süreli bir konuşmada
değineceğim.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Kars Milletvekili Sayın Ahmet Arslan. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ARSLAN (Kars)
Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; ben de hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Konunun anlaşılabilmesi adına birkaç
ifadede bulunmak isterim. Değerli arkadaşlar, PTT, bir anonim
şirket olarak, 2011 yılında, elektronik ticaretin dünyada çok
geliştiği bir ortamda, elektronik ticaretle ilgili bir AVM
kurulmasını ve bu AVMde de PTTnin marka değerinin dikkate
alınarak, özel sektörün de dinamikleri işin içine konularak bir
şirket kurulmasını öngörüyor. Bununla ilgili PttAVM kuruluyor;
yüzde 30u PTT'nin, yüzde 70i kuracak olan şirketin. PTT yüzde 30u
direkt alıyor cirodan, kalan yüzde 70de ise şirket teknik
altyapıyı kuruyor, bununla ilgili sistemi geliştiriyor ve bütün
masraflarını düştükten sonra da bu yüzde 70in içinden gelir
elde ediyor. PTT'nin amacı ne? PTT'nin amacı, elektronik sektörde,
elektronik ticarette dünyadan geri kalmamak ve elektronik ticaretin
gelişmesine bağlı olarak da özellikle kargo sektöründen gelir
elde etmek çünkü bu işlerin kargosunu PTT taşıyacak. Sonra, 2018
yılında PTT Elektronik Mağazacılık adı
altında yeni bir şirket kuruluyor. Bu iş, şirket
marifetiyle, PTT'nin iştiraki olan bir şirket marifetiyle
yapılıyor ve burada da PTT'nin hissesi yüzde 40, kalan yüzde 60
şirketin ancak şirket bir şekilde hissesini satmaya kalkarsa
onun da yüzde 30u PTT'nin, dolayısıyla PTT yüzde 58ine sahip
olacak.
12 milyon emisyon primi verilmiş doğru ama
sonra 15 milyon olarak geri alınmış; bu, bir.
İkincisi, özellikle HGS konusu çok çok önemli.
Herkes bilir, OGS'den eskiden depozit alınıyordu, eskiden cihaz
parası alınıyordu, hâlbuki HGS'den bu ücretlerin hiçbiri
alınmıyor.
Üçüncüsü, PttAVM, HGS satmıyor, burası çok
önemli; PttAVM, HGS satmıyor, sadece satılan HGS'lerin
yaklaşık yüzde 2si PttAVM üzerinden dolduruluyor, yüzde 98i
bankalar, PTT'ler, diğer kanallarla dolduruluyor ve bu yüzde 2lik gelir
karşılığında da sadece yaptığı
işlemlerden komisyon alıyor. Bu komisyonun da yarısı PTTye
gidiyor, yarısı şirkete ancak şirketin -biliyorsunuz-
ayrıca yüzde 40 ortağı PTT, dolayısıyla söz konusu
olan sadece komisyondur, paranın kendisi değildir; bunu özellikle vurgulamak
isterim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET ARSLAN (Devamla) Değerli
Başkanım
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
ERHAN USTA (Samsun) Paranın kendisini de
verseydin!
AHMET ARSLAN (Devamla) Kargoya yönelik de
Sayıştayın şöyle bir raporu var, Sayıştay raporu
diyor ki: Transfer fiyatlarınız ucuz olabilir. Sonra PTT buna cevap
veriyor, birçok örnekleme transfer fiyatını buna gönderiyor ki
Evet,
PTTden daha pahalılar ama PTTden daha ucuz olanlar da var, özellikle
bunu vurgulamak isterim, bir.
PTT, beş yıl Dünya Posta Birliğinin
(UPU) başkanlığını yaptı.
ERHAN USTA (Samsun) Kaç liraya taşıyor
kargoları, kaç liraya?
AHMET ARSLAN (Devamla) PTT özellikle elektronik
mağazacılık, e-ticaret konusunda, kargo konusunda Dünya Posta
Birliğine üye birçok posta birliğinin daha da önünde gidiyor,
özellikle kargoda ve elektronik ticarette çok daha önde. Amaç ne? Elektronik
ticareti geliştirerek bu tip PTT iştiraklerinin hem lojistikten hem
kargodan gelir elde etmesi.
ÜMİT BEYAZ (İstanbul) Niye zarar ediyor?
AHMET ARSLAN (Devamla) Ve bir şey daha: PTT
sadece geçen sene 5 milyon 400 bin kişinin, uygun fiyatla, desteklerini
evine götürdü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMİT BEYAZ (İstanbul) Niye zarar ediyor
Sayın Vekilim, niye zarar ediyor?
AHMET ARSLAN (Devamla) Değerli
Başkanım, konuşabilecek çok şey var ama sürem yok.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Var, var,
var
Niye zarar ediyor, onu anlatsana?
AHMET ARSLAN (Devamla) Sadece son bir cümle
söylemek isterim Değerli Başkanım, sadece bir cümle.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Söyle, söyle,
hadi; niye zarar ettiğini söyle?
BAŞKAN Söz vermiyorum ya, vermiyorum.
AHMET ARSLAN (Devamla) Sadece bir cümle çünkü
cevap mahiyetinde. Bir cümle Değerli Başkanım.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Niye zarar etti,
onu söyle?
AHMET ARSLAN (Devamla) Değerli
Başkanım, sadece bir cümleyle bitireceğim, dakikanın
tamamını kullanmayacağım.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Olmadı,
olmadı; yanlış hesap yapıyorsun, Grup Başkan Vekiline
yanlış hesap yapıyorsun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Verin Başkanım,
verin.
BAŞKAN Biz prensip olarak bir dakika
veriyoruz, bu şeyi bozmazsanız sevinirim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ama bilgilendik,
aydınlanıyoruz yani aydınlatıyor Sayın
Bakanımız.
AHMET ARSLAN (Devamla) Bozmam, sadece
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Niye zarar
ettiriyorsun?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Aydınlatıyor
AHMET ARSLAN (Devamla) Bir dakikayı
kullanmayacağım Değerli Başkanım.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Kimi
kazandırıyorsun, ona cevap ver?
AHMET ARSLAN (Devamla) Son bir cümle efendim çünkü
önerge verenler bir dakika ilaveyi aldı. Sadece cevap olsun diye birkaç
saniye söyleyeceğim.
ERHAN USTA (Samsun) İç Tüzükte siz
düşürdünüz. Zamanında düşürmeyecektiniz İç Tüzükteki
süreleri.
AHMET ARSLAN (Devamla) Efendim, burada grup
önerisi getirilirken beş dakika artı bir dakika artı bir dakika
kullanıldı.
ERHAN USTA (Samsun) Önceden on dakikaydı, siz
getirdiniz İç Tüzük sürelerini.
AHMET ARSLAN (Devamla) Ben de
ağzımın, dilimin döndüğünce bir cevap vermek istiyorum.
Dolayısıyla, bir otuz saniye vakit istirham ediyorum Değerli
Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Bizce mahzuru
yok, yüz otuz dakika da konuş.
AHMET ARSLAN (Devamla) Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki Devlet
Denetleme de Sayıştay da PTTnin Teftişi de
Bakanlığın Teftişi de KİT Komisyonunda gerekli
incelemeyi yapacak, varsa birinin hatası zaten gereğini yapacak.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Niye? Biz
yapalım, niye konuyu oraya atıyorsun? Meclis yapsın, niye oraya
atıyorsun? Yüreğin yetiyorsa
Meclis yapsın, niye atıyorsun oraya?
BAŞKAN Bir dakika selamlamadan sonra söz
istenmemesini rica ediyorum arkadaşlar çünkü söz vermeyeceğim bir
dakikadan sonra. Bir dakika süre veriyoruz.
ERHAN USTA (Samsun) Efendim, Sayın
Başkanım, oylamadan önce
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
ERHAN USTA (Samsun) Efendim, tutanaklara geçmesi
açısından
BAŞKAN Buyurun Erhan Bey.
ERHAN USTA (Samsun) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aslında Sayın Ahmet Arslan bizim
iddialarımızın tamamını desteklemiş oldu çünkü
bizim iddialarımıza yönelik bir şey söylemiş değil.
Söylemeyi unuttuğum bir şey var, şunu
söyleyeyim: PTTnin 27 bin personeli var Sayın Başkan ve 2,6
katrilyon lira -bu da 2020 rakamı; tabii, çok yükselmiştir
şimdi- 2,6 milyar TL 2020 yılında istihdam gideri var; bu
yıl herhâlde en az 4-5 milyar TL civarındadır. Bütün bu 27 bin
kişi işte buraya hizmet ediyor, bedava kargo taşıyor.
Şimdi, bunun karşısında Sayın Arslanın bize
söylediği şey sadece 15 milyon lira alınmış. Yani,
bizim iddia ettiğimiz rakamların büyüklüğüne bakın, Oradan
geldi. denilen rakama bakın; arkadaşlar bu mukayeseyi yaparsa bizim
bu iddialarımızda ne kadar haklı olduğumuz net bir
şekilde ortaya çıkacaktır.
Teşekkür ederim.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkan
BAŞKAN Özgür Bey, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
43.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Kars
Milletvekili Ahmet Arslanın iki dakika ilave süre istemesinin
iktidarın getirdiği İç Tüzük değişikliğiyle
kısıtlanan konuşma sürelerinin yetersizliğini
gösterdiğine ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sadece şunu
hatırlatmak isterim: Grup önerileri, veren grup tarafından on dakika,
tüm gruplar tarafından onar dakika söz hakkı vardı. Sayın
Elitaş ve arkadaşları 82 milletvekilinin imzasıyla,
Sayın Ahmet Arslan'ın da oylarıyla bu süre üç dakika gibi,
milletvekilinin meramını anlatamayacağı kısa bir
süreye düşürüldü. Sizlerin takdiriyle birer dakika veriliyor, üç
dakikalık konuşmaya iki dakika ilave isteyebiliyor olmak şu
demek: Yüzde 60a yakın bir tolerans bekliyorsunuz. Demek ki sizin
milletvekiline biçtiğiniz süre yetersiz, konuşmanın yüzde 60ı
kadar uzatma olur mu? Ama bu ihtiyaç oluyorsa öyle askerî disiplin içinde oy
verdiniz ya, on dakikaları üçe indirelim, üçe indirelim. O İç Tüzük
değişikliğiyle milletin sesini böyle kestiniz, milletimizin
takdirlerine sunarım.
Teşekkür ederim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Başkanım, ben
de bir açıklama yapayım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkan.
44.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, tabii, özgür,
demokratik, konuşan bir Türkiye ve bu özgürlüğü
kullandığı için hesap veren, yargı önüne
çıkarılan bir Türkiye değil. Bu anlamda hamdolsun,
yaptığımız bütün anayasal ve yasal reformlar bu ülkenin
demokratik müzakere ortamının zenginleşmesi ve güçlenmesi
açısındandır.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Şükürler
olsun, hamdolsun(!)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Kendi Bakanın
perişan oldu orada, Bir dakika, bir dakika
dedi, ne yapsın, adam
haklı.
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) - Yalanlara da
şükürler olsun, hamdolsun(!)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Şu anda İç
Tüzük'le ilgili eleştiriler olabilir. Biz de diyoruz ki: Gelin, beraber
İç Tüzükü tahkim edelim hem çağın ihtiyaçlarına hem de
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine uyduralım ve bugün
Batı demokrasilerindeki iç tüzüklere baktığımız zaman
müzakere ve konuşma süreleri itibarıyla şu anda
Parlamentomuzdaki İç Tüzük'ten çok da farklı değil. Onun için
biz milletvekillerimizin az zamanda çok büyük meseleleri en güzel şekilde,
edebî bir şekilde ifade edebileceklerine inanıyoruz. Bu anlamda,
meselenin genişliği nedeniyle Sayın Bakanımız
artı bir dakika almıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul)
Bak, yetiştiremedin gördüğün gibi. Gördüğün gibi, az zamanda
yetiştiremedin.
ERHAN USTA (Samsun) Siz en kısa meseleyi on
dakikada ancak izah ediyorsunuz Cahit Bey.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Daha evvel daha uzun
süreli alanlar da olmuştur. Bu noktada, İç Tüzük beklentisini hep
beraber karşılayalım diyoruz, bunu da özgürlüğümüzün bir
teminatı olarak görüyoruz.
Teşekkürler. [İYİ Parti
sıralarından alkışlar (!)]
FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) Hamdolsun,
yalanlarla anlatıyorsun!
BAŞKAN Peki, teşekkür ediyorum.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 1/3/2022 tarihinde Grup
Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve
Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından, demokratik siyasetin önündeki engellerin
kaldırılması amacıyla verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 1 Mart 2022 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
1/3/2022
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 1/3/2022 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Saruhan Oluç
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
1 Mart 2022 tarihinde Siirt Milletvekili Grup
Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul
Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından
(17140 grup numaralı) demokratik siyasetin önündeki engellerin
kaldırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin, diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 1/3/2022 Salı günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Batman Milletvekili
Sayın Ayşe Acar Başaran konuşacaktır.
Buyurun Sayın Acar Başaran. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman)
Ekranları başında bizleri izleyen değerli
halkımızı ve cezaevlerinde rehin tutulan bütün
arkadaşlarımızı buradan saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Evet, bugün, aslında, demokratik siyaset
önündeki engellerin araştırılması için bir komisyon
öneriyoruz. Tabii ki buradan bu önerimizin maalesef olumsuz olarak bize
döneceğini biliyoruz çünkü bugün tam da biz bunun
araştırılması için bir komisyon önerisi yaparken yine
tarihte bir tekerrürü yaşayacağız ve bir milletvekili
arkadaşımızın dokunulmazlığının
kaldırılması oylaması yapılacak. Evet, bu ülkede tarihsel
olan, on yıllardır yok sayılan, on yıllardır benzer
yöntemlerle çözülmeye çalışılan Kürt sorununun inkâr, imha ve
asimilasyon politikalarıyla çözüm yönteminin aslında bir tezahürüne,
bir resmine yine bugün hep beraber buradan şahitlik edeceğiz.
Ne zamanki Kürtler bu ülkede demokratik siyaset
yapma talebinde bulunmuşsa, ne zaman bir yönetim mekanizmasının
içerisine yer aldıysa her türlü baskı, zulüm ve saldırıyla
karşı karşıya kalmış. Kürtler ilk defa 1979
yılında Batmanda -benim de milletvekili olduğum ilde- belediye
başkanlığı seçimini kazanmış. Maalesef, Belediye
Başkanı Edip Solmaz, görevi başında sadece ve sadece yirmi
sekiz gün kalmış, yirmi sekiz günün sonunda Edip Solmaz katledilmiş.
Akabinde, Kürtler, uzun bir süre, yine demokratik siyaset ısrarları
sonucunda bu Meclise girmeyi başarmışlar, onları birazdan
açıklayacağım. Tabii, Kürtlere yönelik bu
saldırının, bir de daha özgün Kürt kadınlarına yönelik
saldırıların özellikle bu siyasetin bir parçası olarak ne
kadar artırıldığını hepimiz görüyoruz.
Yarın 2 Mart, yirmi yedi yılı
dolacak. Leyla Zana bir Kürt kadını, bir Kürt kadın siyasetçi,
bir Kürt milletvekili; bu Meclis çatısı altında yine aynı
zihniyet, aynı bakış açısı, aynı politikalar
sonucunda dokunulmazlığı kaldırıldı, on beş
yıl hapis cezasıyla yargılandı, on beş yıl hapis
cezasına mahkûm edildi. Ama Leylanın ismi onlarca, yüzlerce Kürt
kız çocuğuna verildi çünkü Leylanın mücadelesi bütün Kürtlerin
mücadelesi, bütün Kürt kadınların mücadelesiydi.
Yine yakın zamanda, 2015 yılından bu
yana partimize, Kürt siyasetine, Kürt kadınlarına, kadınlara
yönelik bu saldırıların en derinlerini, en
ağırlarını hep beraber yaşıyoruz. 7 Hazirandan bu
yana mahalle temsilcilerimizden parti örgütlerimize, milletvekili
arkadaşlarımızdan Eş Genel Başkanlarımıza
kadar herkes bu saldırılarla yüz yüze kaldılar ama en fazla
kadınlar bu saldırıların hedefi hâline geldi. Sadece
yargı sopasıyla, yargı yönelimiyle yüz yüze kalmadı
kadınlar, ayrıca bu süre içerisinde, demokratik mücadele yürüttükleri
süreçte kolluğun saldırılarıyla yüz yüze kaldılar,
kolluğun direkt hedef almasıyla yaralandılar ve yine bizatihi bu
ülkenin İçişleri Bakanı tarafından hedef gösterildiler.
Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan İçişleri
Bakanı tarafından hedef gösterildi. Yine, aynı
İçişleri Bakanı, Milletvekili arkadaşımız Dirayet
Dilan Taşdemir'i canlı yayında, elinde hiçbir veri
olmamasına rağmen, iftirayla hedef hâline getirdi. Onlarca, yüzlerce
kadın arkadaşımız aynı mantığın,
aynı zihniyetin sonucunda bugün cezaevlerinde rehin tutuluyor. Ayşe
Gökkan, sadece kadın mücadelesi yürüttüğü için, bir Kürt
kadını olduğu için otuz yıl cezaya
çarptırıldı, otuz yıl. Bu ülkede hiçbir suç otuz yılla
cezalandırılmaz neredeyse insan öldürmek de dâhil.
Bütün bu yönelimlerin sonucunda Kürt
kadınları ya da kadın mücadelesi geri adım mı
attı, bunların da birkaç verisini sunacağım ama bir de
Kobani kumpas davası yine bu saldırıların bir örneği
olarak karşımızda duruyor. Kobani kumpas davasıyla onlarca
arkadaşımız, Kobani'nin düşmemesinin intikamını
almak için, yine partimizin kapatma davasına veri oluşturabilmek için
şu anda mahkemede yargılanmaya çalışılıyor ama
aslında orada yargılanan değil yargılayan pozisyonundalar.
Bu süre içerisinde, bütün bu yönelimlerin sonucunda
başarılı olabildiniz mi, verileri sizinle paylaşayım.
1994 yılında 1 kadın arkadaşımızı Meclisten
çıkardınız ama 2007 yılında 29 milletvekilinden 8i
kadındı, 2015 Haziranında 32 kadın bu Meclise girdi ve en
nihayetinde, 2018de 28 kadın bu Meclis çatısı altına gelip
mücadeleyi devam ettirdi. Şu anda Türkiye'nin dört bir yanında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Bir dakika
sadece Başkan
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Şu anda
işte o yerel yönetimler pratiğini engellediğiniz bizler, bütün
her yerde eş başkanlık sistemiyle, eşit temsiliyetle
Türkiye'nin dört bir yanında kadın mücadelesini yürütmeye devam
ediyoruz. Kayyumlarla bunu engellemeye çalışıyorsunuz, 2016da
kayyumlar atadınız, bu mücadeleye geri adım attırmaya çalıştınız
ama bir daha girdik seçimlere ve yine hezimete uğrayan sizler oldunuz.
Bakın, tarih bize gösteriyor ki bu yöntemlerinizin ne Kürtlere ne
kadınlara ne Kürt kadınlarına ne bizim HDP olarak verdiğimiz
demokratik mücadeleye zerre kadar tesiri oluyor. Biz büyüyerek geliyoruz, biz
büyüyerek bu salonların, bu mücadelenin içerisinde yer alıyoruz ve
size rağmen bu ülkede demokratik, özgürlükçü bir sistemi, kadın
özgürlükçü bir sistemi kuracağız.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın
Başkanım size rağmen dedi
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Size
rağmen, evet, tam da size rağmen çünkü demokratik siyasetin önündeki
en büyük engel şu anda AKP-MHP ittifakının kendisi
olmuştur, bütün mekanizmalarla da bunları yürütüyor ama bunu
başaramadığınızı gördünüz, önümüzdeki süreçte de
başaramayacaksınız.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
45.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaranın HDP grup önerisi
üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, inanın, yol
alalım diye söz almamaya gayret ettim ancak bu ülkede sadece kendi
partisinden olan belediye başkanını Kürt olarak görmek,
başka partiden belediye başkanlarını Kürt görmemek
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Sizinkiler Kürt kökenli zaten,
Kürt kökenli.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
kendi partisinden
milletvekili seçilen Kürtü Kürt görmek, başka partiden seçilen Kürtü Kürt
görmemek
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) Görmemek
görmek demektir esasında.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
tam anlamıyla,
Türkiyede Kürt vatandaşlarımızın arasında da bir
bölücülüktür
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Bölücü
sizsiniz vallahi, en büyük bölücü sizsiniz!
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) Görmemek
bölücülüktür, görmemek!
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarımızın, 85 milyonun arasında da bir
bölücülüktür. Bu ülkede siyasi partilerin kurulduğu ta 1876dan beri
Meclis-i Mebusana ve Türkiye Büyük Millet Meclisine Kürt
vatandaşlarımız mebus olarak, milletvekili olarak
girmişlerdir; belediye başkanlığı makamında da
oturmuşlardır.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Sizin lütfunuzla değil,
halkın desteğiyle girdiler, sizin lütfunuzla değil!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bu ülkede Kürt
vatandaşlarımıza yaşam hakkı tanımayan PKK terör
örgütüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Lütuf değil, değil;
onları siz yapmadınız, Kürt halkı kazandı, direnerek
kazandı.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Onların
refahını ve özgürlüğünü, bu ülkede kardeşçe,
barış içerisinde
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Sizin bütün Kürt
düşmanlığı politikalarınıza rağmen bizler
direnerek kazandık. Sizdekiler Kürt kökenli, unutmayın bunu da.
CAHİT ÖZKAN (Denizli)
yaşama
özgürlüğünü de tehdit eden PKK terör örgütüdür; not düşmek için ifade
ettim.
Teşekkür ediyorum.
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Ne notu düşüyor ya!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Sayın
Başkan, hatibimize doğrudan bölücülükle
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ne dedim ki?
BAŞKAN Buyurun, yerinizden söz vereyim.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Sataşma
var Başkan, bölücü dedi, ben cevap vermek istiyorum sataşmaya.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Kürsüden, sataşmadan söz istiyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN Bir sataşma filan
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, ben not aldım.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Tutanakları
getirelim efendim, tutanakları getirelim.
BAŞKAN Buyurun Sayın Başaran.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) PKK terör örgütü
dedim; tutanakları getirelim.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Bölücü
dediniz, bölücü, bölücü
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Ya, bir sus ya; bir dinle, bir
kürsüye saygın olsun ya!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ne
alakası var ya! Bir de itiraz ediyorsun ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) PKK terör örgütü
dedim, buradan ses geliyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Hayret
bir şey ya!
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaranın,
Denizli Milletvekili Cahit Özkanın yaptığı
açıklaması sırasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Şimdi
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Yapmayın, etmeyin!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Sürem
başladı, bir dinlerseniz
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bir
dinle ya!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Hatip kürsüde!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Şimdi,
bu ülkede bölücüyü arıyorsanız aynayı önünüze alın bir
defa, bir aynaya bakın bölücü kimmiş.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ayna da sizi
gösteriyor!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) Bu ülkede,
bakın, Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı yok sayılıyor; yok
sayılıyor Kürtlerin seçme ve seçilme hakkı. Kürtler bu
Parlamentoya üye gönderiyor, türlü bahanelerle, fotoğraflarla
milletvekilliklerini düşürüyorsunuz. Bu ülkede, Kürt belediye eş
başkanları belediyelerde seçim kazanıyor, gidiyorsunuz, türlü
bahanelerle, iftira ve yalanlarla kayyumlar atıyorsunuz. 2016da
kayyumlara ne dediniz? Nerelere paralar gönderdiğini iddia ettiniz bugünkü
iddialarınız gibi.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Ayna!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Türlü
iftiralar attınız. Hiçbir dosyanın içerisinde söylediğiniz
söylemler yoktu, bunun siz de farkındasınız. Asıl bu ülkeyi
bölenler sizsiniz. Bir de HDP sıralarına bakın, biz sadece
kadınların, Kürtlerin mücadelesini vermiyoruz, bu ülkedeki bütün
ezilmişlerin temsilcileri şu anda HDP sıralarında. (HDP
sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Aynaya baktım seni
gördüm!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Bu ülkede
yok sayılan, kimliği, dili, inancı, varlığı yok
sayılanların hepsi şu anda HDP sıralarında. Çözüm
gelecekse HDPnin ortaya koyduğu perspektifle gelecek, ortak yaşam
perspektifiyle, demokratik cumhuriyet perspektifiyle gelecek; sizin
yarattığınız tekçi, inkârcı, kadın ve Kürt
düşmanı sistemle bu ülkeye çözüm gelmeyecek.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Aynaya baktım seni
gördüm, ayna da sizi gösteriyor, ilginç!
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Siz konforlu
alanlarınızda bu ülkedeki bütün halkla ilgili kararlar veriyorsunuz
ama faturasını bu halka kesiyorsunuz, bu halkın vatandaşlarına
kesiyorsunuz. Bugün büyük bir ekonomik kriz girdabındayız, sizin
yarattığınız, yürüttüğünüz siyasetin sonucunda şu
anda insanlar evlerine ekmek götüremiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Devamla) - Bu ülkede yaşamını
yitiren her gencin sorumluluğu sizin yürüttüğünüz siyasetin
kendisidir. (HDP sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Kürt
çocuklarını dağa kaçırıyorlar, kebabı tepsi tepsi
yiyorlar.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, hayır, kabul edemem. Buradan bir Grup Başkan
Vekili Kürt çocuklarını dağa kaldırıyorlar. dedi,
cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN Ben duymadım.
Bir dakika
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Başkanım
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ben duydum
Başkan. Tutanaklara bakın.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Söyledi,
söyledi.
BAŞKAN Ama ben bir bakayım
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
İç Tüzükte böyle bir hüküm yok.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Sevda Erdan Kılıç
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, böyle bir usul yok ama.
BAŞKAN Getirteyim, bakayım.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) İç Tüzükte söz
alma usulleri belli.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Böyle
bir usul yok. Sen oradan bağırıyorsun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) - Kim götürüyor? PKK
götürüyor. dedik hem de cevap veriyorsun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) -
Şimdi duydunuz mu Başkan; tekrar söyledi, tekrar söyledi.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) PKK
kaçırmıyor mu da? Siz mi kaçıyorsunuz?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
bakınız, burada bir yöntem var. Biz konuşurken her
defasında sataşmadan söz istiyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Tekrar
söylüyor, Başkan.
BAŞKAN Oturun da biraz sonra
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, 1/3/2022 tarihinde Grup
Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve
Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç
tarafından, demokratik siyasetin önündeki engellerin kaldırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin
diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 1 Mart 2022 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Sevda Erdan Kılıç
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Başkanım,
sürekli sataşıyorlar ama. Böyle söz veriliyorsa
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Vekilliğimizi
düşürüyorsunuz, vekilliğimizi. İrade tanımıyorsunuz.
Nasıl sataşmayacağız size!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kılıç.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
AKPnin yirmi yıllık iktidarında
muhalefete dönük baskıları yıllar boyunca arttı ve hatta
gün geçtikçe, her gün artmaya da devam ediyor. Kadınlar sokaklarda,
meydanlarda haklarını ararken Kadına şiddete hayır!
derken kolluk güçlerince tartaklandı, dövüldü, işkenceye varan
gözaltılar oldu; kısacası, kadına şiddet eylemleri hep
şiddetle sonlandı. Tek adam rejimiyle, tweet atanı, 10
kişi bir arada yürüyeni, gazetecisini, sanatçısını,
siyasetçisini yani kendi gibi düşünmeyen kim varsa trollerine ya da
eşkıyalarına hedef göstererek, yetmezse yargı sopasını
kullanarak susturmaya çalışan, demokrasinin dsinden bile haberi
olmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Ama kimse
umudunu kaybetmesin; az kaldı, gidiyor, gidecekler ve geliyor gelmekte
olan.
Değerli milletvekilleri, bir başka
baskıyı anlatacağım sizlere. Karaburun Kaymakamı
hakkında haksız kazanç, mal edinme, arazi satışlarıyla
ilgili birtakım iddialar ortaya çıktı. Biz de İzmir
milletvekilleri olarak bunu araştırmaya başladık ancak yine
halk gerçekleri öğrenmesin diye, Kaymakamın talebiyle İzmir 6.
Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimliği tarafından olayla ilgili 154 haberimize
erişim engeli getirildi. AKP iktidarı yargı sopasıyla hem
halkın haber alma hakkını hem basın özgürlüğünü hem de
milletvekillerinin yasama yetkisini sansürlemiş oldu.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Kaymakamın görevi kötüye kullanmak suretiyle haksız menfaat
sağladığı iddiaları ayyuka çıktı ama
İçişleri Bakanı suspus, tapu işlerini hallettiği
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı
suspus. Çam ağaçları söküldü, zeytin salamura tesisi için İzmir
İl Tarım Müdürlüğü izin verdi ve sonra arazi çok değer
kazanınca satıldı ama Tarım ve Orman Bakanı suspus.
Tapuda bedeller çok az gösterildi yani vergi kaybı oluştu ama Hazine
ve Maliye Bakanı suspus. Onların tek derdi var, Kaymakam ve yetkili
savcı olan eşiyle birlikte yargı sopasını Karaburun
Belediye Başkanımızın sırtında sürekli gezdirmek.
Değerli milletvekilleri, Karaburunda yürekli
bir kadın Belediye Başkanımız var, sonuna kadar mücadele
ediyor, hakkında davalar açılıyor, Karaburun halkından 1
kişi bile şikâyetçi olmayı kabul etmiyor, AKP İlçe
Başkanı davalarda şikâyetçi, her seferinde müşteki
durumunda ve bu dosyaları Kaymakamın evinde savcı olan
eşiyle birlikte hazırladığına ilişkin iddialar
var ve Karaburun sokaklarında Kaymakam Hanımın kayyum olma
hayalleri konuşuluyor ama hiç kimse kusura bakmasın, ne Karaburunda
ne de İzmirde bu kumpaslarınıza biz geçit vermeyeceğiz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bir taraftan da
Sayın Kaymakam, değeri 1,5-2 milyon olan, hatta daha fazla olan
Tapuda değerinin çok çok altında, 100-150 bin gibi rakamla
aldığını gösteriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SEVDA ERDAN KILIÇ (Devamla) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
SEVDA ERDAN KILIÇ (Devamla) Bir taraftan
Sayın Kaymakam bunlarla, davalarla uğraşırken değeri
1,5-2 milyon olan yerleri tapuda değerinin çok altında gösteriyor,
100-150 bin gibi rakamlara aldığını iddia ediyor ve tapu
harcını da vergisini de algısını da ona göre ödüyor.
Şimdi, ben buradan Sayın Bakanlara
seslenmek istiyorum: Hakikaten bu araziler, Kaymakam Hanımın
aldığı araziler tapuda gösterildiği değerlerde ise
gerçek bedeller neyse biz bu taşınmazları bu bedellerden almaya
hazırız, biz hazırız, Karaburun halkı hazır,
Belediye hazır, hepimiz hazırız; bu bedellerden almayı
bekliyoruz ve buradan da Bakanlara çağrımı yapıyorum.
Şimdi, tabii, erişim engeli var,
haberlerimiz Googledan engellendi, şimdi açtığınızda,
baktığınızda bulamayacaksınız ama ben en
azından bu konuşmamım Meclis tutanaklarından iktidar eliyle
çıkarılmayacağı ümidiyle hepinizi saygıyla sevgiyle
selamlıyorum.
Teşekkür ederim Başkanım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Sayın Emine Yavuz Gözgeç.
Buyurun Sayın Gözgeç. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ
(Bursa) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP grup
önerisi aleyhine söz almış bulunmaktayım.
AK PARTİ olarak, kurulduğumuz günden bu
yana en önemli mücadelemizi vesayet odaklarına karşı verdik.
Vesayet odaklarının gölgesinde iktidar arayışına
girmedik. Ne 367 krizi ne 27 Nisan e-muhtırası ne Gezi olayları
ne 17-25 Aralık ne 15 Temmuz darbe teşebbüsü bizi bu
kararlılığımızdan döndüremedi. Bizim mücadelemiz, dünden
bugüne millet iradesini egemen kılma mücadelesidir. Dün 28 Şubattı.
Bin yıl sürecek. denilen, kız çocuklarının hayallerini,
hayatlarını heba eden 28 Şubatın hukuksuz uygulamaları
çok şükür ki Sayın Cumhurbaşkanımızın
liderliğinde AK PARTİyle sona erdi, darbe faillerinin
yargılanması sağlandı. Bugün, tüm kadınlar hiçbir
ayrımcılığa maruz kalmadan eğitim hakkından,
çalışma hakkından faydalanabiliyor. Kadınların
siyasette, ekonomide, sosyal hayatta ve hayatın her alanında özgürce
var olmasının önündeki engelleri bir bir biz kaldırdık. Tüm
kadınlar ancak seksen bir yıl sonra AK PARTİ'yle seçilme
hakkını elde edebildi.
Değerli milletvekilleri, demokratik siyaset;
sırtını terör örgütlerine yaslamadan, yetkiyi milletten
aldığını unutmadan siyaset yapabilmektir. Demokratik
siyaset; bebek katili, kız çocuklarını dağa kaçıran,
Aybüke Öğretmeni yaşamdan koparan terör örgütlerine karşı
bu ülkenin, bu milletin huzuru, refahı için cesurca mücadele edebilmektir;
Diyarbakır Annelerinin acısını yüreğinde
hissedebilmektir. Demokratik siyaset; Türk-Kürt demeden, kadın-çocuk
demeden en temel hak olan yaşam hakkını hedef alan, millet
düşmanı, kadın düşmanı, Kürt düşmanı,
insanlık düşmanı PKK terör örgütüne bu Meclisin kürsüsünden PKK
bir terör örgütüdür. diyebilme cesaretini gösterebilmektir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu cesareti gösteremeyenlerin
hukuktan, barıştan, kadından, çocuktan, demokratik siyasetten
bahsetmeleri en hafif tabirle samimiyetsizliktir.
Zorla dağa kaçırılan kız
çocuğu anlatıyor, 20-21 yaşıma geldiğimde
utanıyordum yaşadıklarımdan. 20sine varmadan yitirdiklerim
o kadar çoktu ki. Ancak şimdi dönüp baktığımda henüz çocuk
olduğumu görüyorum. diyor. Biz, kız çocuklarının
hayatları heba olmasın, terörist olmaya zorlanmasın, anneler
zorla kaçırılan çocuklarına kavuşsun diye mücadele
ediyoruz. Biz; kadınlar, kızlar özgürce hayallerinin peşinden
gitsinler, ekonomiden siyasete başarı hikâyeleri yazsınlar diye
mücadele ediyoruz.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Dolarları götürmek için, milyon milyon dolarcıklar
için.
EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Devamla) Sayın
milletvekilleri, kim işlerse işlesin, kime karşı
işlenirse işlensin; suça karşı, teröre karşı
mücadele aslında her birimizin ayrı ayrı görevi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
EMİNE YAVUZ GÖZGEÇ (Devamla) Bu görev,
aynı zamanda, Meclis kürsüsünde vatanın ve milletin bölünmez
bütünlüğünü korumaya dair namus ve şerefimizin üzerine ettiğimiz
yeminin de bir gereğidir diyor, saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, bana söz verecektiniz.
BAŞKAN Sayın Beştaş, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
46.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Denizli Milletvekili Cahit Özkanın yerinden
sarf ettiği bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, biz ısrarla Savunmada her şeyi
anlatacağız. diyoruz ama garip bir şekilde savunmaya
geçmiş durumdalar. Anlıyoruz ruh hâllerini, bu ruh hâlinden bir
çıksınlar, her gün söyledikleri nakaratlardan vazgeçsinler. Burada
kendilerinden ürkecek, geri adım atacak, boyun eğecek bir HDP Grubu
asla bulamayacaklar. Biz, onlar gibi bir gün IŞİDle kol kola, bir
gün FETÖyle kol kola, ertesi gün terör örgütü ilan eden bir parti
değiliz, olmayız. Bizde demokratik siyaset anlayışı
var, bizde hakikaten samimiyet var, dürüstlük var. Biz onlar gibi kendi
ceplerimizi dolduralım diye mafya babalarıyla ilişki kuran bir
partinin üyeleri değiliz. Bize diyor ki: Sadece kendi belediye
başkanlarınız mı Kürttür? Ya, daha dün sizin
milletvekiliniz ne demişti?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Evet,
şöyle demiş: Kürt sorunu yoktur, haddinizi bilin. Sizin Kürt
milletvekiliniz bunu söyleyebilir ancak. Kürtlüğünü de inkâr ediyor. Bu
konuda bize söz söylemesinler bir daha.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun.
47.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın, Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaşın
yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
öncelikle eğer siyasi parti gruplarından herhangi bir milletvekili
yerinden konuşurken onun herhangi bir beyanıyla ilgili
sataşmadan söz alınacaksa burada usule aykırılık
olacağını düşünüyoruz; bu nettir.
Bunun dışında, daha önceki
tartışma bağlamında Sayın Grup Başkan Vekilinin
yapmış olduğu açıklamaların aynısını
kendilerine iade ediyoruz ve daha önceki açıklamalarda ortaya
koyduğumuz beyanları da tekrar ediyoruz.
Teşekkürler.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Sayın Başkanım
BAŞKAN Buyurun Özgür Bey.
48.- Manisa Milletvekili Özgür Özelin, Denizli
Milletvekili Cahit Özkanın yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) Müsaadenizle bir şeyi
tutanağa geçirmek durumundayım.
Açıklama hakkını düzenleyen, İç
Tüzükümüzün 69uncu maddesinin birinci fıkrası Şahsına
sataşılan milletvekili diye başlar. Bu sataşmanın
kürsüden ya da yerinden yapılmış olması hiçbir şeyi
değiştirmez. Bunun, kayıt altında, sanki usul hatası
olur diye söylenmesini İç Tüzük açısından istismarcı bir
iktidar yaklaşımı olarak görürüz, kayda geçirmek istedim.
Teşekkür ederim.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Buyurun Sayın Özkan.
49.- Denizli Milletvekili Cahit Özkanın,
Manisa Milletvekili Özgür Özelin yaptığı
açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bunun, bu meselenin
daha sonraki oturumlarda bir tartışmaya meydan vermemesi için
açıkladık, o da şudur: Parlamentoda Genel Kuruldaki bütün
konuşma taleplerine Meclis Başkanı veya vekili olan Meclis
Başkan Vekili cevap verir. Bu çerçevede, herhangi bir hatip
konuşmasını yaparken yapmış olduğu
sataşmadan dolayı da herhangi bir milletvekili, sataşılan
milletvekili de cevap hakkını 69a göre kullanabilir.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Sataşmadan iki dakika konuşuyorlar, sen on dakika
konuşuyorsun.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Onun için,
milletvekilinin konuşma talebine cevap veren ve bununla ilgili söz veren
Meclis Başkanımız da sataşmayla ilgili karar
noktasında yaklaşımını ortaya koyar.
Teşekkür ediyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Buradan
tutanaklara geçsin Başkan.
Bir kere, Cahit Özkan yerinden hakaret ediyor,
sataşıyor ve bunun sataşma hakkı kapsamına
girmediğini söylüyor; böyle bir usul yok.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bunu da kabul etmiyoruz
çünkü Mecliste şu anda 4 stenograf görev yapıyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Böyle
bir usul yok. Biz kulağımızla duyduğumuz her şeye
itiraz ederiz.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Stenograflar söz alan
hatibi değil, yerinden konuşanların
yaklaşımlarını not ediyorlar.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- CHP Grubunun, 17/1/2022 tarihinde İstanbul
Milletvekili Ali Şeker ve arkadaşları tarafından,
hekimlerin yurt dışına göç etmelerinin nedenlerinin
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması
önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 1 Mart 2022 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin önerisi
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
1/3/2022
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
1/3/2022 Salı günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Özgür
Özel
Manisa
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul Milletvekili Ali Şeker ve
arkadaşları tarafından, hekimlerin yurt dışına
göç etmelerinin nedenlerinin araştırılarak alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 17/1/2022 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (3057 sıra no.lu) diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 1/3/2022 Salı günlü
birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Şeker, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yurt dışına göç eden hekimlerin göç
etme sebeplerine ilişkin olarak söz aldım ancak sözlerime
başlamadan önce, hemen yakınımızdaki savaş ikliminin
bir an önce son bulması için herkesin üzerine düşen görevi
yapmasını ve bu ölümlerin, bu vahşetin bir an önce son
bulmasını diliyorum.
Biliyorsunuz, 1 Mart tezkeresi geldi bu Meclise ve o
geçemedi bu Meclisten. Bu onurlu tarihe sahip olan bir Meclis olarak on dokuz
yıl önce Irakın işgali için bizden bir tezkere geçirmemiz
istendi ve o gün o tezkereye hayır diyenleri de saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, uzun süredir yoğun
bir hekim göçü var. Daha önce önlük giydik sizin dikkatinizi çekmek için,
maalesef görmediniz; kask taktık sağlıkta şiddetle ilgili,
görmediniz. Ben burada dikkatinizi çekmek için reflektörü açmak istiyorum,
yüzünüze tutmak istiyorum. Siz durumun ciddiyetinin farkında
değilsiniz maalesef; siz umursamıyorsunuz,
sağlıkçıların içinde bulunduğu durumu ve halkın
içinde bulunduğu durumu umursamıyorsunuz, hekim göçünü hiçbir
şekilde dikkate almıyorsunuz.
Bu kadar yetişmiş insanımız yurt
dışına giderken siz niye hekimlere yönelik verdiğiniz sözü
yerine getirmediniz? Buradan oy birliğiyle geçen, hekimlerin
haklarının iyileştirilmesine yönelik önergenin Komisyonda geri
çekilmesine karşı niye ses vermediniz, niye dikkat çekmediniz? 2012
yılında 59 hekim yurt dışına çıkarken ilk bir
ayda, ocak ayında 196 hekim yurt dışına çıktı.
Düşünebiliyor musunuz, eskiden bir yılda çıkan hekim, şimdi
bir haftada Türkiyeyi terk ediyor. Bu 2021 yılında, geçtiğimiz
2021 yılında 1.405 hekim yurt dışına çıktı
dedik, hiç umursamadınız. Ocak ve şubat ayında toplam 353
hekim yurt dışına gitmek için başvurdu, 353 hekim yani
yıla vurduğumuzda 2.000 ila 2.500 doktorumuzu biz kaybedeceğiz.
Bu doktoru kaybedince ne olacak? Orada kuyruklar daha çok artacak, birçok ilde
uzman hekim bulamayacağız. Biz bunları niye yaşıyoruz?
Siz üzerinize düşeni yapmadınız, hekimlerin
şartlarını iyileştirmek için gerekli kanuni düzenlemeyi
yapmadınız diye biz bunları yaşıyoruz. Toplam 3.825
hekim Türkiyeyi terk etti 2017den beri. Bizim, doktorların
geleceğini dışarıda aramasının sebeplerini bir
bir araştırıp, ortaya koyup çözüm üretme sorumluluğumuz var
ve ben sizleri göreve davet ediyorum. Vatandaşlar muayene olacak hekim
bulamıyor, cerrah kadroları artık boş kalıyor ve
oralarda, cerrahi dallarında ihtisas yapacak olan, asistan olacak
kişiler yabancı dil kurslarına gidiyorlar, oralarda
geleceklerini arıyorlar. Hekimler seslerini duyurmak için iş
bırakma eylemleri yapıyorlar, bu sefer yöneticiler çıkıp
Size disiplin sopasını gösteriyoruz. diyorlar; siz hâlâ durumun
ciddiyetini anlayamamışsınız. Hekimler acilin
dışında bu eylemleri yaparken siz, hâlâ, üzerinize düşeni
yapmak konusunda bir şey yapmadığınız gibi, sopa
gösteriyorsunuz.
Tabip Odaları, sendikalar üzerinden bölünmeye
çalışılıyor, sağlıkçılar ile hekimler
birbirine düşürülmeye çalışılıyor. Bunu kabul etmek
mümkün değil.
Biz, sağlıkta şiddet yasası,
etkin bir şiddet yasası çıkaralım dedik. Daha bugün, Doçent
Doktor Aslan Öcal, Gülhane Askerî Tıp Akademisinde, eski Askerî Tıp
Akademisinde darbedildi. Niye darbedildi? Randevusu yoktu, muayene olabilmesi
için randevu alması gerektiği söylendiği için. Adalet
dağıtacak hâkime dokunanı nasıl hemen tutukluyorsunuz? Niye
şifa dağıtan bir hekimi darbedeni, şiddet uygulayanı
kamuoyu baskısı olmadıkça tutuksuz yargılamaya devam
ediyorsunuz?
2021 yılındaki Tıpta Uzmanlık
Sınavı sonucunda tam 497 çocuk sağlığı asistan
kadrosu boş kaldı, 87 çocuk cerrahisi kadrosu boş kaldı,
365 acil tıp kadrosu boş kaldı. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu,
uzman olmadığı için Anadolu'da da Türkiye'nin dört bir
yanında da uzman hekim bulamayacaksınız demek ve siz hâlâ
umursamamaya devam ediyorsunuz. Bu partiler üstü bir mesele. Bu meselenin
nasıl
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun Sayın Şeker.
ALİ ŞEKER (Devamla) 14 Mart gelmeden
önce gelin, Millet Meclisi olarak hekimlere hak ettikleri bu
iyileştirmeleri yapalım.
Biliyorsunuz, yıpranma hakları,
yıpranma paylarıyla ilgili düzenleme gerekiyor, ağır
çalışma koşullarının düzeltilmesi gerekiyor,
düşük ücretlerin arttırılması gerekiyor. Yoksulluk
sınırının altında bir ücreti, uzman hekime layık
gören bir ülke, hekimlerini kaybetmeye devam eder. Bunu da engellemenin yolu bu
düzenlemelerin bu Meclisten çıkmasından geçiyor. Onun için,
emeklilikte de hekimlerin çok ciddi sorunları var, emeklilik
haklarıyla ilgili de mutlaka düzeltmeler yapmamız gerekiyor ve bunu
yapacak olan bu Meclis hiçbir şekilde bu sorumluluğunu yerine
getirmiyor. Artık yeter, sorumluluğunuzu yerine getirmenizi
bekliyoruz. Lütfen dikkatinizi artık hekimlerin sorunlarına verin
diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - İYİ Parti Grubu adına
Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu.
Buyurun Sayın Kabukcuoğlu. (İYİ
Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ARSLAN
KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu Meclis
araştırması önergesi hakkında İYİ Parti Grubum
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Sizlere Marmara Denizi gibi mevtaya dönen
sağlık sektörünün müsilajından, hekim göçünden
bahsedeceğim. Türk hekimleri ülkelerini neden terk ediyorlar? En
başta şiddet gelir. Neoliberal sağlık sistemi
sağlığın kanını emmiştir. Vatandaş,
sistemdeki sorunların sebebini sağlık personeli olarak
görmektedir. Hastasına muayene sırası gelmiyor, sağlık
personelini hedef alıyor; randevu alamıyor, sağlık
personelini hedef alıyor; tahlilleri çıkmıyor, sağlık
personelini hedef alıyor. Sağlıkla ilgili her problem için
sağlık personelini hedef almakta ve ona şiddet uygulamaktadır.
Sağlıkta şiddet 2005ten itibaren Sayın Recep Akdağla
tırmanmaya başlamıştır. Sağlıkta şiddet
her gün artıyor, azalmıyor. Hükûmet gereğini yapmayarak sağlıkta
şiddete ortak olmaktadır. Beş dakikada bir hasta muayenesi
yaparak sağlıkta şiddet önlenemez, hastalar memnun olamaz; bu,
mantığı aşan bir şeydir. Sağlık
Bakanlığı popülizmden vazgeçip sevk zincirini uygulamaya
koymalıdır. Bakanlık, personeline sahip çıkmalıdır.
Sağlık, bir yatağın maliyetinin 400 bin dolar olduğu
şehir hastanesinden ibaret değildir. Sağlık
Bakanlığı şehir hastanesinden başka personelinin
durumuyla da ilgilenmelidir. AK PARTİli Sayın Cevdet Erdöl diyor ki:
Benim kimsenin kazancında gözüm yok. Yeni işe başlayan bir
hâkim 15 bin lira maaş alırken pratisyen hekim 6.200 lirayla işe
başlamaktadır. Hekimler mağdur edilmiştir.
Tüm sağlık personeli gibi akademik
personel de maddi yetersizlik içerisindedir. Bir kısım akademik
personel muayenehane açarken bir kısmı bunu yapamamaktadır.
Sağlık Bakanlığı tutumunu değiştirmelidir.
Hekimler tıbbi hata (malpraktis)
uygulamalarıyla milyonları bulan tazminatlara maruz kalmaktadır.
Hekimler ellerine bistüri almak istememektedirler. Bu cümleden olarak,
pratisyen hekimler uzman olmak için can atarken 2021 yılında 977
uzman kadrosu boş kalmıştır. TUSta ilk 100e giren
hekimlerden 27 tanesi dermatolojiyi istemiş; bunun yanında, kalp
damar cerrahisi, genel cerrahi, beyin cerrahisi ve kadın doğum gibi
bölümler boş kalmıştır yani olan vatandaşa
olmaktadır. Pandemiyle birlikte dünyada sağlık personeline
ihtiyaç artmıştır. Türkiye hariç tüm devletler sağlık
sistemini güçlendirmektedirler. Sağlığın sermayesi insan
gücüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ARSLAN KABUKCUOĞLU (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım.
AK PARTİ Hükûmeti sektörün ihtiyaçlarına
kulak tıkayıp canı çıksa da çalıştırmak
istiyor. İnsanların mecali kalmamıştır. Hekimler
yıllardır doğduğu, büyüdüğü toprakları terk etmek
zorunda kalmaktadırlar. Pratisyen hekimler, tıp
çalışıp ihtisaslarını kazanmak yerine dil
sınavlarına çalışarak başka ülkelere gitmeyi tercih
ediyorlar. Hekimler ülkelerini niye terk ediyor? Başka gerekçeye ihtiyaç
var mı?
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Uşak Milletvekili Sayın İsmail Güneş.
Buyurun Sayın Güneş. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL
GÜNEŞ (Uşak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde AK PARTİ Grubum adına
söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve ekranları
başında bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla
selamlıyorum.
AK PARTİ iktidarlarında İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın. prensibiyle sağlıkta çok
büyük değişim ve dönüşümler yapılmıştır. Son
on dokuz yılda 17si şehir hastanesi olmak üzere 715 hastane, 393
hastane ek hizmet binası, 106sı ağız ve diş
sağlığı merkezi olmak üzere toplam 3.822 sağlık
tesisi hayata geçirilerek sağlık hizmet altyapısı
güçlendirilmiştir. Yoğun bakım yatak sayısı 869dan 24
bine çıkarılarak 100 bin kişiye düşen erişkin
yoğun bakım yatak sayısı oranı 39,7 olup bu oran 14,1
olan OECD ortalamasının oldukça üzerindedir. Hasta yatak
sayısı 100 binden 160 bine çıkarılmakla
kalınmamış, nitelikli yatak sayısı oranı 6,1den
76,9a çıkarılmış, ayrıca tıbbi alet ve ekipman
bakımından sağlık tesisleri
donatılmıştır. Sağlık
çalışanlarımızın sayısı 350 binden 1 milyon
200 bine çıkarılmıştır. Birinci basamak
sağlık hizmetlerinde aile hekimliğine geçirilerek birinci
basamak güçlendirilmiş, hekim özlük hakları iyileştirilmiş,
vatandaşa hekim seçme hakkı verilmiştir. Aşılama
çeşitleri artırıldığı gibi aşılamada
başarı oranı yüzde 98e çıkarılmıştır.
Önemli bir gösterge olan bebek ölüm hızı her bin canlı
doğumda 31,5ten 9lara indirilmiştir. Sağlık hizmetlerine
ulaşım yıllık kişi başına 3,2lerden
9,8lere çıkmış, sağlıktaki memnuniyet oranı da
39lardan 72lere yükselmiştir. Acil sağlık hizmetlerinde devrim
niteliğinde değişiklikler yapılmış, ambulans
sayımız 5.946ya çıkarılmakla kalınmamış,
ülkemiz ve bizler için hayal olan uçak ve helikopter ambulanslar hayata
geçirilmiştir.
Tüm dünyada yaşanan pandemi süreci, bu
değişim ve dönüşüm sayesinde ve çalışkan ve fedakâr
sağlık çalışanlarımız sayesinde -kendilerini
buradan şükranla anıyorum- gelişmiş ülkelere göre en az
kayıpla ve en iyi sağlık hizmeti verilerek atlatılmaya
çalışılmıştır. Ülkemizde sağlık
alanındaki gelişmeler neticesinde sağlık turizmi önemli
ölçüde artmış, sağlıkta tüm dünyanın güveni
kazanılmıştır.
Bugün ülkemizde 115 tane tıp fakültesi olup geçen
sene 16.925 öğrenci alınmış, okuyan toplam öğrenci
sayımız da 102.549dur. Ülkemizde 48.714ü Sağlık
Bakanlığında olmak üzere toplam 96 bin uzman hekim, 52 bin
pratisyen hekim ve 35 bin asistan olmak üzere toplam 184 bin hekim hizmet
vermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
İSMAİL GÜNEŞ (Devamla)
Sağlık çalışanlarımızın özlük hakları
tam, yeterli olmasa da eskiye oranla önemli ölçüde iyileştirmeler
yapılmış, geçtiğimiz aylarda bu yöndeki kanuni düzenlemelerdeki
eksikliklerden dolayı tekrar görüşülmek üzere kanun teklifi geri
çekilmiştir. Bu çalışmalara önümüzdeki günlerde, inşallah,
devam edeceğiz.
Yurt dışına giden hekimlerimiz var
mıdır? Vardır tabii ki. Avrupanın hekimlere
karşı eskiden uyguladığı zorlukların
kolaylaştırılması, Türk hekimine güvenin artması gibi
sebepler bunların arasında yer almaktadır.
Ülkemizdeki çalışan hekimlerin özlük
hakları iyileştirilecektir ve diğer taraftan yetiştirilmesi
gerçekten de hem aileleri için hem ülkemiz için önemli bir maliyet arz eden bu
insan kaynağımızı yurt dışına
kaptırmamak adına Sağlık Bakanlığımız
gerekli tedbirleri alacaktır diyorum ben.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım.
4.- AK PARTİ Grubunun, gündemin Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmında bulunan 305 ve 306 sıra sayılı Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon
Raporlarının bu kısmın sırasıyla 1inci ve 2nci
sıralarına alınmasına ve bu kısımda bulunan
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine
ve Genel Kurulun çalışma saatlerine ilişkin önerisi
1/3/2022
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 1/3/2022 Salı günü
(bugün) toplanamadığından, İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun
onayına sunulmasını arz ederim.
Cahit
Özkan
Denizli
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri :
Gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmında bulunan 305 ve 306 sıra
sayılı Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyon Raporlarının bu kısmın sırasıyla 1'inci
ve 2'nci sıralarına alınması ve bu kısımda bulunan
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
Genel Kurulun 1 Mart 2022 Salı günkü (bugün)
birleşiminde 292 sıra sayılı Kanun Teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Ali Öztunç.
Buyurun Sayın Öztunç. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş)
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dün bir yönetmelik
yayımlandı. Sayın Özkan, dikkatinizi çekiyorum. Yönetmelikte
Madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan
alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin
mümkün olmaması durumunda madencilik faaliyeti yürütecek kişinin
faaliyetlerinin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hâline
getireceğini taahhüt etmesi şartıyla Genel Müdürlük
tarafından belirlenen çalışma takvimi içerisinde zeytin
sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmının
taşınmasına, sahada madencilik faaliyetlerinin yürütülmesine ve
bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu
yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilir. deniliyor.
Bu, zeytini talan etme yönetmeliğidir. Bu, ağaca düşman, çevreye
düşman, yeşile düşman, zeytine düşman bir yönetmeliktir.
Allahın insanoğluna ilk nimeti zeytindir, kutsal
kitabımızda vardır bu değerli arkadaşlar.
Bakın Hazır Ukrayna-Rusya arasında
bir gerginlik var, savaş ortamı var; Ukrayna ile Rusya arasında
bu yaşananlardan dolayı bir enerji krizi doğabilir, enerji
sıkıntısı olabilir. bahanesiyle Fırsat bu
fırsat şu zeytinlikleri perişan edelim. diye böyle bir
yönetmelik çıkmış. Bu, talan yönetmeliğidir, rantiyeciye
rant verme yönetmeliğidir, yanlış bir yönetmeliktir; bunu kabul
etmiyoruz, sizlerin de etmemesi gerekiyor. Maden şirketlerinin önünü açan
bir yönetmeliktir. İki yüz yıllık, üç yüz yıllık, dört
yüz beş yüz yıllık zeytinler kesilecek arkadaşlar. Niye?
Efendim, orada maden çıkaracak. Kim çıkaracak? Falanca iş adamı.
Yahu, yazıktır; bu vicdansızlıktır, bu
haksızlıktır. Daha yeni Paris İklim Anlaşması
imzalandı, daha yeni Paris İklim Anlaşmasında 3,1 milyar
dolarlık teşvik duyulunca Sayın Cumhurbaşkanı
Türkiyeye geldi, bu Meclisten bu anlaşmayı onaylattı. Oraya imza
veriyorsun, burada zeytin ağaçlarını kesiyorsun. Bu ne perhiz bu
ne lahana turşusu!
Değerli arkadaşlar, geçmişte de buna
ilişkin çalışmalarımız oldu. Bakın, 1939 tarihli
Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin
Aşılattırılması Hakkında Kanun var. Zeytinlik
alana
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın Ali Bey.
ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Biz bu kanunu değiştiremiyoruz, tepki
var, köylünün tepkisi var; e, bari biz bu arada bu işi yönetmelikle
halledelim. diyorsunuz. Şunu da çok iyi biliyorsunuz: Bu
yönetmeliğin mahkeme tarafından iptal edileceğini iyi
biliyorsunuz ama iptal edileceği güne kadar fırsat bu fırsat
bizimkiler yani sizinkiler kaç yeri kapatırsa, kaç ağacı
keserse, kaç zeytinliğe kıyarsa
AK PARTİnin değerli milletvekilleri, o
zeytin ağaçları bizim, Cumhuriyet Halk Partisinin, MHPnin, HDPnin,
İYİ Partinin değil tüm insanlığındır;
gelin, bu zeytin ağaçlarına kıymayın. Sayın Bakanla
mı görüşürsünüz, Sayın Cumhurbaşkanıyla mı
görüşürsünüz, kiminle görüşürseniz bu zeytin
ağaçlarının kesilmesi, bu zeytin ağaçlarına
kıyılması insanlığa kıymakla eş
değerdir. Ben bu konuda hassasiyetli davranmanızı rica ediyorum
muhalefet milletvekili olarak değil bu memleketin bir evladı olarak,
bu Parlamentonun bir üyesi olarak lütfen gerekli görüşmeleri yapın ve
zeytin ağaçlarını kurtaralım diyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın Özkan buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
50.- Uşak Milletvekili Özkan
Yalımın, Kars Milletvekili Ahmet Arslanın İYİ Parti
grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı
ifadelerine ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Biraz önce AK PARTİ Milletvekili önceki
Ulaştırma Bakanı Sayın Ahmet Arslan HGS ve OGSyle
alakalı, PTTnin yaptıklarıyla alakalı bir açıklama
yaptı. Yalnız vatandaşlarımızın oldukça yüksek
seviyede, çok mağdur olduğu bir durum var. HGS ve OGS geçişleri
okumadığından dolayı, hem devletimize ait olan yollarda hem
de yap-işlet-devret modeliyle yapılan köprü ve özellikle de Kuzey
Marmara yollarında okumadığından dolayı ve de
geçişler, bu ihlaller de vatandaşın adresine
bildirilmediğinden dolayı, maalesef, vatandaşlarımız 4
kat cezayla karşı karşıya geliyorlar. Bu durumu da
özellikle belirtmek istedim. Bu durumdan dolayı da vatandaşlar, hem 4
kat cezayla karşı karşıya geliyor hem de direkt
muhtarlıklara yapılan bildirimler kendilerine bildirildiğinde bu
cezaları ödemek zorunda kalıyorlar. Sayın Ahmet Arslanı da
buradan bu şekilde uyarmak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN İç Tüzükün 37nci maddesine göre
verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır.
Okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş
İlgezdinin, (2/3276) esas numaralı 375 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/160)
24/2/2022
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
22/12/2020 tarih ve (2/3276) esas numarasıyla
Başkanlığınıza gelen 23/12/2020 tarihinde Plan ve
Bütçe Komisyonuna sevk edilen ve tarafımca verilen 375 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifiyle ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 37nci maddesine göre işlem yapılması
için gereğinin yapılmasını bilgilerinize arz ederim.
Gamze
Akkuş İlgezdi
İstanbul
BAŞKAN Önerge üzerinde, teklif sahibi,
İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi.
Buyurun Sayın İlgezdi. (CHP
sıralarından alkışlar)
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gazi Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Enver Gökçe Dost şiirinde hakkı
verilmeyen emekçilere şöyle sesleniyor: Söyle türküler yadigârı
kardeş/Söyle ağrılar yadigârı kardeş/Neden alın
terleri/Nimetler, haklar haram oldu sana
Evet, bugünün muktedirlerine, sesimiz yettikçe,
cevap alana kadar bu soruyu bizler de soracağız. Neden hâlâ bugün de
emekçinin hakları onlara haram ediliyor, neden yok sayılıyor? Bu
güzel ülkede yükün büyüğünü taşıyan emekçilerimiz
haklarını alamıyorlar, yoksulluğa mahkûm ediliyorlar.
Onların dertlerine derman, yaralarına merhem olmuyorsunuz.
Genel Başkanımız Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu taşerona kadro sözü verdikten yıllar
sonra iktidarınız, taşeron işçilerini
sınırlı olarak 4/D ya da belediye şirketleri üzerinden
ucube bir sistemle kadroya geçirdi. Hükûmetiniz Sorunu çözdük. masalı
anlatsa da bugün kamuda taşeron çalışma sistemi
sonlanmış, sona erdirilmiş ya da önlenmiş değildir.
Çalışma yaşamının büyük bir utanç kaynağı
olan taşeron uygulaması ne yazık ki devam ediyor, işçiler
hâlâ modern köle olarak çalıştırılıyorlar.
Yasa teklifimiz açık; KİTlerde, özel
bütçeli kamu kuruluşlarında, kanunla kurulmuş birlik ve
kooperatiflerde, bakanlık ve kurumda çalışan taşeron
işçilerin kadroya alınmasını talep ediyoruz. Ucube
gerekçeyle kapsam dışı bırakılan, kadroya
alınmayan yüzde 70i mağdur 1 milyona yakın taşeron
emekçisinden bahsediyoruz burada.
Bunlar kimler biliyor musunuz, onları özellikle
özetleyeyim: Bugün bu sürecin kahramanı olan sağlıkçılar
çoğunlukla da; MR ve tomografide uzmanlaşmış radyoloji
teknisyenleri ve teknikerleri, radyoloji sekreterleri, laborantlar,
kimyagerler, bilgi işlemciler, kiralık araçların şoförleri,
ihtiyaç hâlinde farklı işlerde joker olarak çalışan
işçiler yani birçoğu pandeminin kahramanları. Hiç mi
yüreğiniz sızlamıyor değerli arkadaşlar? Her türlü
riski göze alarak insan sağlığını önceleyen emekçilere
bu mudur reva olan? Ülke topyekûn bir seferberlik içindeydi, siz
kıymetlerini güçlü biçimde anladığımız bu
çalışma grubunu alkışlattınız,
Hakkınız ödenemez. dediniz ama iş dönüp dolaşıp
haklara, ücretlere, kadro statülerine geldiğinde bu insanları
görmezden geldiniz, onlara sırt çevirdiniz. Çok merak ediyorum, 14 Mart
Tıp Bayramı geliyor, siz utanmadan bu sağlık emekçilerinin
yüzüne nasıl bakacaksınız, nasıl tıp
bayramlarını kutlayacaksınız? Oysa özellikle sağlık
sisteminde değil bir çarkın kırılması bir vidanın
eksikliği büyük aksaklıklara yol açar. Bu sistem içinde
çalışan herkes bunun böyle işlediğini bilir. Bir ameliyat
tek başına yapılamaz; hemşiresinden teknikerine, hasta
bakıcısından temizlikçisine kadar her emekçinin tedavide
emeği vardır. Teknikerlerimiz, laborantlarımız olmasa
tahlil ve teşhis aşamalarını nasıl
gerçekleştiririz? Sağlık araçlarını kullanan
şoförlerimiz olmasa, hastaları şifa bulacakları yerlere
nasıl götürebiliriz? Bu insanların varlığının,
onların verdiği emeklerin hiç mi değeri yok? Sizi, insafa ve
vicdana çağırıyorum. Bugün kamuoyuna Taşeron sorunu
tamamen bitti. diyorsunuz ama bunun doğru olmadığını
siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz, vatandaş da biliyor. Oysa
övündüğünüz şehir hastanelerinin hepsinde, görüntüleme hizmetlerinde,
laboratuvar hizmetlerinde, temizlik işlerinde çalışanların
tamamı taşeron olarak çalışmakta. Hatırlatmak isterim
ki sağlık bir kamu hizmetidir ve kamu hizmeti kamu eliyle
yapılmalıdır, sermayenin insafına
bırakılmamalıdır.
Ayrıca, iş gücü ve güvensiz
çalışma rejimi önlenmelidir. Yıllardır kölelik
koşullarında çalıştırılan, buna rağmen umut
etmekten ve bizler için pandemiyle savaşmaktan vazgeçmeyen taşeron
işçileri konusunda acilen bir düzenlemeye davet ediyorum Meclisi. Biz
söylemekten yorulduk ancak siz duymaktan yorulmadınız. Devlet
garantili yol, köprü, havalimanlarına, şehir hastanelerine
aktardığınız bütçenin çok az bir kısmını
bunlara aktarsaydınız bu sorun çoktan çözülmüştü ama sorunu
çözmek için halktan, işçiden, emekten yana irade gerekir; o da sizlerde
yok, hiç olmadı da.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun, toparlayın.
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (Devamla) Belki
bugün insafa gelirsiniz diye umut ediyoruz. Vatandaşımızın
alın teriyle kazandığı, size vergi olarak ödediği
paraları yandaşınız olan şirketlere oluk oluk
akıttınız, her şeye aktarılacak para buldunuz, bu
emekçilere sıra gelince Yok. dediniz. Neden yok? Taşerona
vaatleriniz âdeta Ankaraya deniz getirmeye benzedi. Her seçim öncesi vaatte
bulundunuz, toplumun tüm katmanlarında olduğu gibi burada da
taşeron işçileri böldünüz, kimine kadro verirken kimine söz verdiniz
ama yine o sözleri tutmadınız; bunu da elinizi, yüzünüze, gözünüze
bulaştırdınız. Her fırsatta itilen kakılan,
asgari ücret alıp oraya buraya koşturulan, ihtiyaç
olmadığında kolayca gözden çıkarılan, köle gibi
çalıştırılıp hakları verilmeyen, emek
piyasasının başaktörü olan bu insanlar size sesleniyor, bu sese
kulak verin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (Devamla) -
Taşeron işçilerin tümü herhangi bir ayrıma tabi tutulmadan
kamuda kadroya geçirilmelerini, başta ücret ve sosyal hakları olmak
üzere çalışma şartlarının iyileştirilmesini
istiyor. Artık bunu ertelemeyin, bu konuda yapılacak yasal
düzenlemeyi yapın, emekçinin emeklerini, işçimizin hakkını,
taşeron işçilerimizin haklarını lütfen verin diyoruz.
Saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.01
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.19
BAŞKAN:
Başkan Vekili Celal ADAN
KÂTİP
ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Enez KAPLAN (Tekirdağ)
-----0----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 59uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Alınan karar gereğince denetim
konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya alınan, Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzelin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi ile Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyon Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzelin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/665) ile
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(S. Sayısı: 305) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 305 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Rapor üzerinde yapılacak görüşmelerde
şahıslar adına 2 üyeye, istemi hâlinde Karma Komisyona, son
olarak da savunmasını yapmak üzere yasama
dokunulmazlığının kaldırılması istenilen milletvekiline
veya yetkilendireceği başka bir milletvekiline söz verilecek.
Görüşmelerin bitiminde yasama dokunulmazlığının
kaldırılıp kaldırılmaması hususu
oylarınıza sunulacaktır.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan
BAŞKAN Buyurun Sayın Beştaş.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
51.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaş, 305 ve 306 sıra sayılı
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile Anayasa ve Adalet
Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporlarının Anayasanın
10, 13, 14, 36, 38, 76, 83 ve 138inci maddelerine aykırı olduğu
gerekçesiyle usul tartışması açılmasını talep
ettiğine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Şimdi, bizim, bir usul
tartışması açılması talebimiz var Anayasaya
aykırılık yönünde, aslında Karma Komisyonda da Alt
Komisyonda da bu görüşlerimizi ifade ettik. 63üncü maddeye göre bu
talepte bulunuyoruz ve tabii ki 84üncü maddeye göre. 306 sıra
sayılı ve 305 sıra sayılı, ikisi için birden istiyoruz
ve -sürenin de takdirinizle, ayrı ayrı isteyebiliriz aslında-
ikisinin birleştirilmesini talep ediyoruz. Bu
Cumhurbaşkanlığı tezkeresinin, Anayasa ve Adalet Komisyonu
üyelerinden kurulu Karma Komisyonu raporunun Anayasanın 10, 13, 14, 36,
38, 76, 83 ve 138inci maddelerine aykırı olduğu
iddiasındayız. Bu yönüyle usul tartışması
açmanızı istiyoruz.
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 305 ve 306 sıra sayılı
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri ile Anayasa ve Adalet
Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon raporlarının Anayasaya
ve İç Tüzüke aykırı olduğu gerekçesiyle Komisyona iade
edilip edilmemesi hakkında
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına dair
dosyalar Cumhurbaşkanlığı tarafından Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına sunulmakta ve
Başkanlık tarafından Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyona havale edilmektedir. Karma Komisyon tarafından
Anayasa ve İç Tüzük hükümlerine göre yapılan
çalışmaların ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunulan raporlar bastırılarak
dağıtılmış, gündeme girmiş ve az önce Genel Kurul
tarafından kabul edilen grup önerisiyle gündemin ön sıralarına
alınmıştır. Bu işlemlerden geçen raporlar
hakkında Başkanlığımızca görüşmelerin
yapılmasından başka bir işlemin icra edilmesi
imkânsızdır. Fezlekelerde Anayasaya aykırılık
bulunduğu iddiası, rapor görüşmeleri sırasında veya
savunma hakkı kullanılırken Genel Kurulda dile getirilebilir;
ayrıca, oylama sırasında bu husus milletvekilleri
tarafından göz önüne alınacaktır.
Başkanlığımızca bu konuda başka bir işlem
yapılması mümkün değildir, tutumum da bu yöndedir. Usul
tartışmasını da başlatıyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Aleyhte.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Lehte.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Lehte.
MERAL DANIŞ
BEŞTAŞ (Siirt) Aleyhte.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Ben
aleyhte Sayın Başkan.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Tiryaki
aleyhte, ben de aleyhte.
BAŞKAN Siz mi aleyhte?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Evet.
Aleyhte Mehmet Tiryaki.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Bir
de ben, Sayın Başkan.
BAŞKAN Lehte Ramazan Can.
Sayın Beştaş
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
İkimiz ayrı ayrı istiyoruz.
BAŞKAN Lehte
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) Lehte Abdullah
Güler.
BAŞKAN Lehte Ramazan Can.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Süreniz üç dakika.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, bugünkü grup önerimizle 305 ve 306
sıra sayılı Karma Komisyon Raporu gündeme alındı.
Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili şu
an gündemin en ön sırasında olan bu fezleke dosyalarını
görüşmek zaten Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilinin
görevidir; zaten Başkanımız da aynı şekilde söyledi.
Diğer taraftan, biz Karma Komisyon olarak
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca ilgili
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri bize gönderildiğinde
Karma Komisyon Başkanımız konuyu ele almıştır,
Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden müteşekkil Karma Komisyon onu ilk
gündeme almıştır. Evet, yasama dokunulmazlığı,
Anayasa 83, İç Tüzük 131, 132 ve 133üncü maddelerine göre Anayasa ve Adalet
Komisyonundan oluşan Karma Komisyon, İç Tüzük gereği ad çekmek
suretiyle Hazırlık Komisyonunu kurmuştur. Hazırlık
Komisyonu gündemine hâkim şekilde divanını oluşturduktan
sonra savunmayı önceleyerek İç Tüzükten ve Anayasadan kaynaklanan
haklar çerçevesinde özellikle soruşturmanın gizliliği,
lekelenmeme hakkına riayet ederek, Komisyon Son söz yine
savunmanındır. diyerek, muhalefet şerhi için gerekli süre
verilerek Komisyon raporunu hazırlamış ve Karma Komisyona havale
etmiştir. Karma Komisyon da aynı şekilde savunmayı
önceleyerek geniş bir katılımla, çoğulcu bir
yaklaşımla -burada Karma Komisyon Başkanımıza ve
üyelere teşekkür ediyorum- konu tartışılmış ve Genel
Kurulun gündemine gelmiştir.
Netice itibarıyla şunu söylemek istiyorum:
Gerek Hazırlık Komisyonu gerek Karma Komisyon gerekse Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulu ihtimal dâhilindedir, kesinlikle yargılama
yapan bir makam ya da merci değildir. Bizim yaptığımız
iş bir yargılama işi değildir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ankara)
E, talimat veriyorsunuz, bir de talimat veriyorsunuz.
RAMAZAN CAN (Devamla) Sadece ön
soruşturmanın devamıyla ilgili cumhuriyet
başsavcılığının, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının yapmış olduğu bir
soruşturmada, ilgilinin milletvekili olduğunu görünce -dosyayı
ayırarak- Ankara görevlendirildi, Ankara
Başsavcılığı görevlidir. Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı da Türkiye Büyük Millet Meclisinden
Anayasa ve İç Tüzük gereğince bir yetki istemiştir; yetki
verilmesinden ibarettir ya da ibaret değildir, ona Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu karar verecektir; bilginize, ilginize, dikkatinize
sunarım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilimizin
uygulaması yerindedir.
Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Aleyhte Sayın Beştaş.
(HDP sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, değerli halkımız; şunu söyleyeyim:
Semra Güzel Vekilimizle ilgili dokunulmazlık süreci yine her zaman
olduğu gibi bir kampanyayla başladı. Cumhurbaşkanı
başta olmak üzere bütün parti liderleri ya da yetkilileri bu
dokunulmazlık dosyasına dair aslında bir yargıda bulundu.
Demin Ramazan Can dedi ki: Biz burada
yargılama yapmıyoruz. Bende yargılama belgeleri var. Bu tomar
var ya -bir kısmını getirdim- Anayasa Komisyonu üyelerinin
attıkları tweetler. Evet, Ali Özkaya, Anayasa Komisyonu Başkan
Vekili gizlilik kararı olan dosyadan fotoğrafları çıkararak
tweet atmış, ne demiş? Milleti ve devleti bölmek isteyen
sonucuna katlanacaktır. demiş.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Çok doğru
söylemişim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ali
Özkaya, Ahmet Özdemir...
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Çok doğru
söylemişim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Bak,
işte, Ali Özkaya orada da Ben suç işlerim. dedi, Anayasa Karma
Komisyonunda Suç işlerim. dedi.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Suç işlerim
demedim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Anayasa Komisyonu üyeleri ve Adalet Komisyonu üyeleri objektif olmak
zorundadır; önüne gelen dosyada Anayasaya bağlıdır,
İç Tüzüke bağlıdır ve buna aykırı bir işlem
yapamaz; bu sakatlanır. Anayasa Mahkemesi birazcık adil karar
verebilirse aslında bu Anayasa Mahkemesinden geri döner. Bunların
hepsi, Komisyon üyeleri görüşlerini zaten çok önceden kamuoyuna ilan
ettiler. Evet, Sayın Ramazan Can, siz yargıladınız, mahkûm
ettiniz ve ilan ettiniz; açıkça Anayasaya aykırı suçu bilerek
ve isteyerek işlediniz.
Şimdi, Anayasanın ilgili maddelerine
bakalım gerçekten. 36ncı maddesi -ifade edilen- adil yargılanma
hakkı. Nerede yargılanma hakkı ya? Böyle bir yargılanma
hakkı falan yok. Yine, Anayasanın
Ali Özkaya herhâlde hâlâ konuşuyor, bir de
buradan hakikaten utanmasını beklerdim ama utanacak yüz de yok.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Utanacak
sizsiniz!
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Anayasanın 38inci maddesi: Kesinleşmiş bir mahkeme
kararı olmadan kimse suçlu ilan edilemez. der. Masumiyet karinesi var ya.
Masumiyet karinesini özellikle bütün bu iktidar partileri alenen
çiğnediler.
Yine, 76/2 yani daha birçok madde var. 138inci
maddede mahkemelerin bağımsızlığı
Bu
dokunulmazlık fezlekesi -kesinlikle planlanmış- yaklaşan
seçimlerde iktidar partisi ve ortağının aslında bir seçim
çalışmasıdır; evet, muhalefete yönelik, partimize yönelik
kesintisiz darbenin bir adımıdır. Eğer hukuk hâlâ varsa
-eğer İç Tüzük hükümlerine uygun hareket- eğer Anayasa hâlâ
yürürlükteyse
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Fotoğraflara
dair bir cümleniz yok mu ya?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Sayın Başkan, 2 rapor
BAŞKAN Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
aslında bu Komisyon raporunun bugün buraya gelmemesi gerekirdi, evet,
gelmemesi gerekirdi. Ya, fotoğraflar
Bir gizlilik kararı var
dosyanın üzerinde ve hâlâ gülüyorlar gerçekten, bir vekilin dokunulmazlığını
kaldırmak iktidar partisine göre komikmiş yani. Gözümün içine baka
baka -biraz sonra lehte konuşma yapacak- gülümsüyor, gülebiliyor. Ya,
sizin mafyayla ilişkileriniz, suç örgütüyle ilişkileriniz, ayyuka
çıkan suçlarınızın bedeli için tek bir savcı
kılını kıpırdatmazken bir fotoğrafı
sakladınız -yedi yıl sonra- ve vekil olduktan sonra da
soruşturma açtırdınız ama yargılama
yaptırmadınız, fezleke hazırlatmadınız,
basına talimat verdiniz ve bir anda, yandaş basın linç
kampanyası yürüttü ve bugün
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Evet, teşekkür ederim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla)
Bitiriyorum Başkanım, bitiriyorum, selamlamak istiyorum.
BAŞKAN Söz verdim yani.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) Ve
bugün bu hukuka aykırılıkla oy verilecek, bunu halkın
takdirine sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, 69uncu maddeye göre söz istiyorum.
BAŞKAN Sayın Abdullah Güler, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULLAH GÜLER (İstanbul)
Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; tabii,
bir Grup Başkan Vekiline doğrudan cevap vermeyi çok uygun görmem.
İnsani olarak Ramazan Beyle bir konuyu konuşuyorduk, onu
hatırlatınca bir gülümsemeyi alıp burada genelleştirerek
savunma yapmayı çok doğru bulmadım.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Hep yapıyorsunuz.
ABDULLAH GÜLER (Devamla) Keşke, çok daha
nitelikli bir Anayasanın amir hükümleri
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Niteliği siz takdir edemezsiniz.
ABDULLAH GÜLER (Devamla)
İç Tüzük amir
hükümleri kapsamında bir savunma yapsalardı hukuk tekniğine çok
daha uygun olurdu.
Şimdi, Anayasamızın 83üncü maddesi
ve 84üncü maddesine uygun olarak
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Siz Anayasa mı tanıyorsunuz ya?
ABDULLAH GÜLER (Devamla)
Genel Kurulumuz,
Sayın Genel Kurulumuz, Saygıdeğer Genel Kurulumuz 7 Ekim 2020
tarihinde de yine aynı şekilde, yine bir Ha-De-Pe milletvekiliyle
ilgili olarak dokunulmazlığı oylamaya sundu ve burada
görüşmeler yapıldı.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) HDP, HDP! A-Ka-Pe diyor muyuz biz?
ABDULLAH GÜLER (Devamla) Nasıl
başında, başlangıç itibarıyla
Cumhurbaşkanlığımızın fezlekesi
Başkanlık makamına havale edildi, oradan Karma Komisyona geldi.
Karma Komisyon da İç Tüzükün 131, 132, 133 ve 134üncü maddesi
kapsamı içerisinde bir Hazırlık Alt Komisyonu ihdas etti,
Hazırlık Komisyonu raporunu hazırladı, yine uygun bir günde
Anayasa ve Adalet Komisyonundan oluşan Karma Komisyon görüşmelerini
tamamlayarak Genel Kurula raporunu sundu.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı)
10 bin dolar alan vekili de getirin. 10 bin dolar
almışsınız ya!
ABDULLAH GÜLER (Devamla) Genel Kuruldaki
görüşmeler tamamlanmak suretiyle oradaki ilgili milletvekilinin
dokunulmazlığı kaldırılmış oldu ve
yargılama bağımsız, tarafsız mahkemeler tarafından
yapıldı.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Tabii, tabii,
tabii(!)
ABDULLAH GÜLER (Devamla) Zannedersem ilk derece
mahkemesinde beraat kararı aldı, niye bundan bahsetmiyorsunuz?
Aynı usul, aynı yöntem. (AK PARTİ sıralarından
Bravo! sesleri, alkışlar; HDP sıralarından gürültüler)
Bağımsız yargı, tarafsız yargı,
milletvekillerimizin bu manadaki Genel kuruldaki gündemine hâkimiyeti aynı
usul, aynı çerçeve.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Grup
Başkan Vekilinin fotoğrafları var.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı)
10 bin dolar alan vekil de yargılansın! Mafyadan 10 bin dolar alan,
o da yargılansın!
ABDULLAH GÜLER (Devamla) Yine, bu Karma
Komisyonda, alt komisyonda, Hazırlık Komisyonunda görevli
milletvekili olarak biz görevimizi yaptık. Savunma kutsaldır. dedik;
son savunma hakkı tamamlandı, verildi, en geniş şekilde
incelendi. Karma Komisyonda yine savunmaya çok geniş haklar
tanındı, en geniş süreç içerisinde değerlendirildi, rapor
hazırlandı ve bugün de Genel Kurulda görüşmelerini
yapıyoruz. Dolayısıyla, burada biz lehe almış
olduğumuz söz gereğince de Başkanlık makamının
almış olduğu kararın hem Anayasaya hem İç Tüzüke
uygun olduğunu düşünüyoruz.
Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından Bravo! sesleri, alkışlar)
BAŞKAN Aleyhte Sayın Mehmet Ruştu
Tiryaki. (HDP sıralarından alkışlar)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Anayasa açıkça ihlal edilmiştir.
Şimdi, ben size nasıl olduğunu söyleyeceğim. Anayasa 83/4
yasama dokunulmazlığı... Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
siyasî parti gruplarınca, yasama dokunulmazlığı ile ilgili
görüşme yapılamaz ve karar alınamaz. Bu, açık Anayasa
hükmü.
Şimdi, grup çalışmalarının,
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup çalışmalarının
nasıl yürütüleceğine dair, nasıl karar
alınacağına dair, usul ve esaslarının nasıl
olacağına dair Anayasada herhangi bir düzenleme yok. Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde de yok fakat gruplar bunu nasıl
yapıyorlar? Bir yönetmelikle yapıyorlar. Her grubun
hazırladığı bir iç yönetmelik var fakat bu iç yönetmelik de
esasen Anayasa karşısında, İç Tüzük
karşısında bağlayıcı değil. Neden? Çünkü bu
iç yönetmelik herhangi bir makamın denetiminden geçmiyor ve siz grup iç
yönetmeliklerinin TBMM İçtüzüğüne veya Anayasaya aykırı
olduğunu iddia edemiyorsunuz. Bunu niye söylüyorum? Bu düzenleme
içerisinde -ne grup kararıdır- bir grup kararı nasıl
alınır, buna ilişkin herhangi bir düzenleme yok.
Dolayısıyla grupları temsil eden herhangi bir kişinin
herhangi bir yerde yaptığı konuşma o grup üyeleri
tarafından yerine getiriliyorsa bizce bu, bir grup kararıdır,
esas olan grup adına yapılıp
yapılmadığıdır.
Ben şimdi size, sevgili Semra Güzelin, bir
genç Kürt kadın milletvekilinin dokunulmazlığının
kaldırılmasıyla ilgili Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanının, Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanının, İYİ Parti Genel Başkanının
ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilinin
açıklamalarını okuyacağım. Bence, bizce bu
açıklamalar bir grup kararıdır. Nitekim bu grup kararları
doğrultusunda Hazırlık Komisyonunda ve Karma Komisyonda kararlar
alınmıştır. Şimdi bakalım gruplar
dokunulmazlıkla ilgili bir şey demişler mi, yoksa bu konuda
milletvekillerinin ferasetine, vicdanına mı güvenmişler.
BBCdeki habere göre söylüyorum, 12 Ocak 2022: Cumhurbaşkanı ve AKP
Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan partisinin önceki gün
yapılan MYK toplantısında Güzel hakkındaki fezlekenin
öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa ve Adalet Karma Komisyonunda
gündeme alınması talimatı verdi. Bu talimat kısmı
onların yorumu, bir tarafa bırakıyorum ama Takvim gazetesi
açıklamanın kendisini yayınlamış, diyor ki: AK
PARTİ grup toplantısında konuşan Başkan Erdoğan
Karma Komisyona süratle gönderdik ve gereği yapılacak. dedi. Bunu
kim söylüyor? Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı. Biz
Parlamentomuzda bu tür birilerini görmek istemiyoruz. diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Bitiriyorum Sayın Başkanım, ikisiyle ilgili
konuşacağım.
BAŞKAN Toparlayın.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Evrensel gazetesi 19 Ocak 2022
Sayın Özgür Özel 19 Ocak 2022 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinde düzenlediği basın
toplantısında bir soru üzerine şu yanıtı veriyor, diyor
ki: Biz Semra Güzelin örgüt kıyafetleriyle çektirdiği
fotoğrafın doğru olmadığını, bunun
milletvekilliğiyle bağdaşır olmadığını,
soruşturmasının yürüyebilmesi açısından bu dosyaya
özel olarak dokunulmazlığının kaldırılması
noktasında evet oyu kullanacağız. Kullanacağım.
demiyor Sayın Özel kullanacağız diyor. En Son Haberden
okuyorum, 14 Ocak 2022: Ankara'da Mansur Yavaş'ı ziyaretinin
ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Sayın
Akşener şunu söylüyor: Ben milletvekili değilim ama
arkadaşlarımdan bildiğim, o fezlekeye evet oyu verecek arkadaşlarımız,
İYİ Partinin tutumu her zaman terör, teröre yataklık, terörle
iltisak, irtibat konularında açık ve nettir; burada herhangi bir
sorunumuz yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Bitiriyorum.
BAŞKAN - Tutumumda değişiklik yoktur.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Sayın Başkan, son cümle.
BAŞKAN Verdim bir dakika, verdim size.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, 2 dosya için istedik ama usul
tartışmasını.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Devamla)
Sayın Başkan, bir dakika, bitiriyorum.
MHP Genel Başkanı 11 Ocak 2022 tarihli
grup konuşmasında Semra Güzelle ilgili olarak şunu söylüyor:
Bu bölücü milletvekili hakkında lazım gelen hukuki takibat, dokunulmazlığının
kaldırılmasıyla ilgili tasarruf derhâl temin ve tekemmül
etmelidir. Dolayısıyla 4 tane grup karar almıştır,
Anayasa açıkça ihlal edilmiştir. Bu saatten sonra yürüyecek her
işlem Anayasa'ya aykırı olacaktır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Tutumumda değişiklik yoktur.
VIII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
(Devam)
1.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzelin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/665) ile Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu (S.
Sayısı: 305) (Devam)
BAŞKAN Görüşmelere devam ediyoruz.
Savunmasını yapmak üzere Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzelin
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım
Sayın Başkanım
BAŞKAN -
yetkilendirdiği İstanbul
Milletvekili Hakkı Saruhan Oluça söz veriyorum.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım
BAŞKAN - Bundan sonra vereyim ben size söz, bir
anlatsın da.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Savunmadan
sonra şeyi yok Başkan.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) Sayın
Başkanım, ondan önce olsa daha uygun olur.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Tweetini dünya âlem biliyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Yapmadım.
mı diyeceksin? Tweet atmadık. mı diyeceksin?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Tweetini inkâr mı ediyorsun? Hayret bir şey!
BAŞKAN Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri ve ekranları başında
bizleri izleyen değerli halkımız; bugün bu kürsüde bir
vekilimizin, Semra Güzelin dokunulmazlığının
kaldırılması nedeniyle 305 ve 306 sıra sayılı
Anayasa ve Adalet Komisyonları Raporları hakkında konuşmak
benim açımdan son derece üzücü; öncelikle onu belirtmek istiyorum.
Keşke dokunulmazlığın kaldırılması gibi
konuları değil de Türkiyenin temel sorunu olan Kürt sorununun
demokratik ve barışçı çözüm yollarını konuşuyor
olsaydık, Mecliste bu sorunu nasıl çözeriz?i birlikte
düşünüyor olsaydık. Konuşmamda elbette bu sorunun yani Kürt
meselesinin tarihsel, toplumsal ve siyasal sebeplerine de kısaca
değineceğim ve elbette bazı sonuçlar üzerine de
konuşacağım ama en başından şunu belirteyim ki
sebepleri ortadan kaldırma yönünde kararlı ve köklü adımlar
atılmadan sadece sonuçlara odaklanmak hem yetersiz hem de
yanıltıcıdır ve ne yazık ki ülkemizde sonuçlara
odaklanıldığı için meselenin çözümüne ilişkin
tutarlı ve köklü adımlar atılamamaktır. Kürt meselesi
nedir? diye soranlara ve bu meseleyi çözdüğünü iddia edenlere bugün bu
bağlamda bazı cevaplar vereceğim.
Sayın vekiller, bugün 1 Mart ve
dokunulmazlık dosyasını konuşuyoruz. Bugünü öyle iki
tarihsel olay arasına denk getirdiniz ki bravo(!) Önce,
konuşmanın girişinde, bu iki tarihsel olayı hatırlamak
ve hatırlatmak istiyorum. Bugün 1 Mart yani 2 Mart 1994ten yirmi sekiz
yıl sonra, o günkü siyasi darbenin yıl dönümünde yine bir dokunulmazlık dosyasıyla karşı
karşıyayız yani aslında yirmi sekiz yıl sonra benzer
bir tablo ve aynı sorun. Yirmi sekiz yıldır değişmeyen
bir zihniyetin yarattığı sorunları yaşıyoruz.
Yirmi sekiz yıl önce Tansu Çiller Başbakandı, bugün Tansu Çiller
Cumhur İttifakı'nın, sarayın yakın çalışma
arkadaşlarından; Cumhur İttifakı'nın, iktidarın
müttefiki, zaman zaman akıl hocalığı da yapıyor.
Artık Hangi akıl? ve Nasıl bir hocalık? sorularına
girmiyorum, o kişiyi tarihin çöp sepetinden çıkarıp da akıl
almaya kalkışanlar bunu düşünmelidir.
Elbette sorun yirmi sekiz yıllık
değil, yüzyıllık bir sorundan söz ediyoruz. Yirmi sekiz yıl
sonra, 2 Martın yıl dönümünde bir kez daha söyleyelim ki meselenin
önemli bir yanı Kürt halkının siyasi temsilcilerine
tahammülsüzlüktür, kabul edememe hâlidir. Kürt siyasi temsilini demokratik
siyasetten tasfiye etme, yok etme çabası aynen sürmektedir, hem de
kesintisiz bir biçimde. Hatırlatayım: DEP milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılmasından on gün önce
dönemin Genelkurmay Başkanı tak-şak Doğan Güreş
Eşkıyayı Bekaada aramaya gerek yok, maalesef bunların bir
kısmı yüce Meclisin çatısı altındadır. diyerek
DEPlileri hedef gösterdi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller de 2 Mart
1994 tarihinde partisinin grup toplantısında işaret verdi,
Mecliste bir gölge vardır, bunu Meclisin üzerinden kaldırmakla
yükümlüyüz. dedi, hemen ardından 6 DEP milletvekilinin ve 1
bağımsız milletvekilinin dokunulmazlığı
kaldırıldı. Dokunulmazlıkları kaldırılan
milletvekilleri daha sonra Ulucanlar Cezaevine gönderildi.
2 Mart 1994te dokunulmazlıklar konusunda
Meclis tarihî bir gün yaşadı; DEP Genel Başkanı ve
Diyarbakır Milletvekili Hatip Dicle, Şırnak Milletvekili Orhan
Doğan, Muş Milletvekili Sırrı Sakik, Diyarbakır
Milletvekili Leyla Zana, Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve Şırnak
Bağımsız Milletvekili Mahmut Alinakın
dokunulmazlıkları Meclis Genel Kurulunda kaldırıldı.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasına dayanak
oluşturan, Ankara DGM Başsavcılığı iddianamesinde
sanıklar vatan hainliğiyle suçlanıyordu, DEP milletvekilleri
daha sonra on yıl cezaevinde yattılar. DEPlilerin
dokunulmazlıklarının kaldırılması Parlamento
tarihine 2 Mart darbesi olarak geçti. Bir sivil polisin Mecliste Orhan
Doğanı başından tutarak polis otomobiline bindirmesini
gösteren o meşum sahneyse bu olayın sembolü olarak Kürt
halkının zihinlerine kazındı ve asla unutulmadı,
unutulmayacak da. DEPlilerin dokunulmazlıklarının
kaldırılması, yargılanması ve aldıkları
ağır hapis cezası dünya çapında geniş yankı
uyandırdı ve bu olay Türkiyenin başını hep
ağrıttı.
Yirmi sekiz yıl önce DEP milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması ve onların
yargılanarak cezaevine atılmasıyla bu meseleyi çözdük
zannına kapılanlar hâlen anlamadılar ki bu tür adımlar
çözüm değil çözümsüzlük adımlarıdır. Ne o dönemde bedel
ödemiş olanlar ne de bugün ödemekte olanlar, direnmekten ve özgürlük,
eşitlik, demokrasi, barış ve adalet mücadelesinden
vazgeçmediler. Orhan Doğan rahmetli oldu ama diğerleri mücadeleyi
sürdürüyor. Cezaevine atmakla, tarihsel, toplumsal ve siyasal bir sorun
çözülmüş olmuyor. Bugün de birçok cezaevinde seçilmiş
milletvekillerimiz, belediye eş başkanlarımız bulunuyor,
siyasi rehin olarak tutuluyorlar. Peki, sorun ortadan kalktı mı?
Hayır, o gün de bugün de siz Kürtlerin kendi kimlikleriyle politika yapma
hakkını yok etmek istiyorsunuz. Kabullenemediğiniz durum bu
işte. Sorunlar bitmediği için cezaevindeler, çözümsüzlükte ısrar
eden iktidar ve devlet yapısının varlığı
nedeniyle cezaevindeler, onlar da direniyor. Hepsi baş
tacımızdır, onurumuzdur. Buradan hepsine sevgi ve
saygılarımızı gönderiyorum. (HDP sıralarından
alkışlar)
Kürt sorunu budur işte. Nedir? diye soranlara
söylüyorum: Kürt sorunu budur işte. Kürt halkının siyasi
temsilcilerine düşmanca davranma tutumu bitmiş midir? Hayır,
bugün yine aynı noktadayız.
Sayın vekiller, gelelim ikinci tarihsel olaya.
Dün, 28 Şubat idi. Yedi yıl öncesini hatırlıyoruz, 28
Şubat 2015i; Dolmabahçede yapılan ortak açıklamanın
yıl dönümü. Bakın, size, o gün yapılmış olan
açıklamalardan bazı noktaları okuyacağım. Yer,
Dolmabahçe Sarayı; konuşan, Sırrı Süreyya Önder, o dönem
grup İdare Amirimiz. Şöyle diyor Sırrı Süreyya Önder: Uzun
bir sürecin önemli bir aşamasına geldik. Türkiye Cumhuriyetinin
kuruluşundan bugüne kadar süregelen demokratikleşme sorunları ve
son otuz yılda 40 binden fazla insanın, insanımızın
yaşamına mal olan Kürt meselesinin çözümüyle ilgili yürütülen çözüm
süreci çalışmalarında tarihî bir karar sürecinin
eşiğinde bulunmaktayız.
Başlangıcından bugüne bu sorun,
devletin dönüşümüyle ilişkilidir. Bugüne kadarki egemen devlet
zihniyeti bu meseleyi salt iktidarlaşma aracı olarak
düşünmüş ve kör şiddetin kurbanı hâline getirmekten
çekinmemiştir. Dolayısıyla, çözümün barış ve evrensel
demokrasiyle bağı sağlıklı kurulmadıkça kurmaya
çalıştığımız demokratik barışın
devlet ve toplum yapısında haktan, adaletten ve eşitlikten yana
bir dönüşüm sağlaması düşünülemez. Bu itibarla, süreç,
cumhuriyet tarihi boyunca varlıkları yadsınan ve dışlanan
tüm unsurların özgür ve eşitçe tanınması ve yeni norm
sisteminde kendileri olarak yer almalarıyla gelişmek
durumundadır.
Tarihin bizlere yüklediği büyük sorumluluk,
çözümün de çözümsüzlüğün de salt bizim toplumlarımızla ilgili
olmayıp tüm bölgeyi hatta dünyayı etkileyen muhtevası
olmasıdır. Dolayısıyla, bölgenin yüz yıllık
dengeleri altüst olurken küresel ve bölgesel zorbalıkların yol
açtığı algısal ve iradesel yaklaşımlar evrensel
insani değerler ölçüsünce geliştirilerek
aşılmalıdır. Muhtevası gereği çok hareketli ve
dinamik bölgesel koşullar göz önüne alındığında sürece
de dinamik bir yaklaşım gereklidir. Bütün bu belirlemelerin
ışığında zaman zaman aksamalar ve kırılmalarla
yürütülen diyalog süreci resmî, ciddi ve sorumlu bir aşamaya gelmiş
bulunmaktadır. Ve devam ediyor: Süreçte gelinen aşamaya
ilişkin Öcalanın temel belirlemesi de şudur: Bu otuz
yıllık çatışma sürecini kalıcı barışa
götürürken demokratik bir çözüme ulaşmak temel hedefimizdir. Asgari
müşterekin sağlandığı ilkelerde silahlı mücadeleyi
bırakma temelinde stratejik ve tarihî kararı vermek için PKKyi bahar
aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum. Bu davet,
silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik
tarihî bir niyet beyanıdır. Hem gerçek bir demokrasinin hem de büyük
barışımızın temel omurgasını teşkil
edecek olan olgusal başlıklarımız şunlardır
der
ve Dolmabahçe mutabakatının 10 maddesini sıralar:
Madde 1) Demokratik siyaset tanımı ve
içeriği.
Madde 2) Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının
tanımlanması.
Madde 3) Özgür vatandaşlığın
yasal ve demokratik güvenceleri.
Madde 4) Demokratik siyasetin devlet ve toplumla
ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına dönük başlıklar.
Madde 5) Çözüm sürecinin sosyoekonomik
boyutları.
Madde 6) Çözüm sürecinde demokrasi-güvenlik
ilişkisinin kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele
alınması.
Madde 7) Kadın, kültür ve ekolojik
sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri.
Madde 8) Kimlik kavramı, tanımı ve
tanınmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın
geliştirilmesi.
Madde 9) Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve
milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik
sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması.
Madde 10) Bütün bu demokratik hamle ve
dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa.
İşte, Dolmabahçe mutabakatının
10 maddesi bunlar. Ve devam eder Sırrı Süreyya Önder, der ki: Tüm bu
hususlarda beklenen tarihî gelişmelerin hayata geçebilmesi için tahkim
edilmiş bir çatışmasızlığın elzem
olduğuna şüphe yoktur. Biz de HDP heyeti olarak tüm demokratik
çevreleri ve barıştan yana olan kesimleri gelinen bu demokratik
müzakere ve çözüm aşamasına güç katmaya davet ediyoruz.
Barışa her zamankinden çok daha yakın olduğumuzu bilerek,
emek veren ve verecek olan bütün demokrasi güçlerini selamlıyoruz.
Hayırlı uğurlu olsun. Biter.
Başka kim konuşur orada, Dolmabahçe
Sarayında? Hükûmet temsilcisi. Kim? Başbakan
Yardımcısı. Kim? Yalçın Akdoğan, sizin şimdi
milletvekiliniz.
Yalçın Akdoğan o konuşmasında
der ki: Çözüm sürecinde önemli bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. HDP
heyeti dün İmralıya giderek görüşme gerçekleştirdi. Biz de
Sayın Başbakanımızın başkanlığında
çözüm süreci kurulunda gelinen aşamayı tüm boyutlarıyla,
kapsamlı bir şekilde ele almıştık. Silahların
bırakılmasına yönelik çalışmaların hız
kazanması, tam anlamıyla bir eylemsizliğin hayata geçmesi ve
demokratik siyasetin bir yöntem olarak öne çıkartılması
konusundaki açıklamayı önemli görüyoruz. AK PARTİ iktidarı
olarak, on iki yıldır Akan kan dursun, analar ağlamasın.
diyerek sessiz devrim niteliğinde adımlar attık, her türlü
sorunun çözüm yeri olarak siyaset kurumunu gördük. Demokrasimiz sorunları
konuşabilecek, tartışabilecek, çözüm yoluna koyabilecek imkân ve
kabiliyete ulaşmıştır. Demokrasimizin daha ileri noktalara
ulaşması için, bütün toplum kesimlerinin, siyasi partilerin, sivil
toplum kuruluşlarının el birliğiyle gayret göstermesi
gerektiği de açıktır. Silahların devre dışı
kalması demokratik gelişime hız katacaktır. Bir
kısım konu başlıkları uzun yıllardır
konuşuluyor, tartışılıyor. 10 maddeden bahsediyor,
İmralı'da iki buçuk yıldır Sayın Öcalan'la
yapılan konuşmalardan bahsediyor, devam ediyor: Bundan sonra da öz
güven içinde tartışmaktan, konuşmaktan geri durmamamız
gerekiyor. Aslında, gök kubbe altında konuşulmadık bir
şey kalmadı. diyor Yalçın Akdoğan. Demokrasilerde,
halkın desteğini alan görüşler, düşünceler ve politikalar
değer kazanır. Biz de milletimizin hayır duası ve
desteğiyle süreci nihai sonuca ulaştırmakta
kararlıyız. Yeni anayasayı, birçok köklü ve kronik sorunun
çözümünde önemli bir fırsat olarak görüyoruz. Sayın
Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi, uygulama önem
taşıyor. Sürecin ete kemiğe bürünmesi, somut gelişmelerin
yaşanması önemlidir. Bu çerçevede, iyi niyetli, samimiyetli ve
kararlı bir şekilde sürece sahip çıkılması, tüm
kesimlerin katkıda bulunmak için taşın altına elini
koyması zorlukları kolaylaştıracaktır. Sorunlara
demokratik çözümler bulmak, bölen ve ayrıştıran değil,
birleştiren ve güçlendiren bir etki yapmaktadır. Temel hak ve
özgürlükleri daha da geliştirmek, hakça ve kardeşçe bir ortam
hazırlamak ancak bütünlüğe katkı sağlar,
vatandaşlarımızın aidiyet duygusunu daha da
geliştirir. Temel sorunlarını geride bırakan Türkiye,
küresel ve bölgesel bir güç hâline gelecektir.
Çözüm sürecinin zor, meşakkatli, akşamdan
sabaha bitmeyecek bir süreç olduğunu biliyoruz ancak samimiyet, cesaret ve
kararlılıkla sonuca ulaşacağımıza da
inanıyoruz. Konuşan, Yalçın Akdoğan, şimdiki Adalet
ve Kalkınma Partisi Milletvekili aynı zamanda.
Hatırladınız mı? 28 Şubatta
Dolmabahçede konuşulanlar bunlardı, 28 Şubat 2015te yani
bundan yedi sene önce. Soruyorum şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubuna: Bu sözü edilen 10 maddeye hanginiz itiraz ediyordu, bunların
konuşulmasına hanginiz hayır diyordu? Hiçbiriniz. İki
buçuk yıla yakın bir çabanın sonunda bu noktaya gelinmişti,
28 Şubata. Peki, neden bundan vazgeçildi, neden her şey
yıkıldı, neden demokratik ve barışçı bir çözümün
eşiğinden dönüldü? Özellikle kırk yılı aşkın
bir süredir devam eden çatışmalı dönemde daha önceleri birçok
kez denenmesine rağmen başarılamayan, silahların tümüyle
devre dışı kalmasının ilk defa bu denli ciddi bir
olasılık olarak ele alınmasının yolları
açılmıştı. 10 maddeden oluşan bu metinde, cumhuriyetin
katılımcı ve çoğulcu bir demokrasiyle buluşup
bütünleşmesi kapsamında yapılması gerekenler
başlıklar hâlinde belirtilerek demokratik siyaset kurumunun
izleyeceği yöntemlere işaret edilmişti. Bu kapsamda, demokratik
siyasetin toplum ve devletle olan ilişkisinden toplumun sosyoekonomik
sorunlarına, demokrasinin kamu güvenliğiyle olan ilişkisinden
kadın, kültür, ekoloji alanlarında yaşanan sorunlara ve bir
bütün olarak çoğulcu demokrasi anlayışına uygun biçimde hazırlanmış
yeni bir anayasaya duyulan ihtiyaca dikkat çekilerek siyaset kurumunun tüm bu
sorunlardaki çözümleyici gücüne atıfta bulunulmuştu.
Anılan dönemin yazılı ve görsel medya
mecralarında bu konuya dair yapılan haber ve yorumlara
bakıldığında da görüleceği gibi, bu metin,
İmralı Adasında Abdullah Öcalan ile devlet heyeti arasında
varılan bir mutabakatın sonucunda hazırlanarak kamuoyuna
duyurulmuştu. Dolmabahçe mutabakatının duyurulmasıyla
birlikte kamuoyu ve taraflar nezdinde sürecin önemli bir aşamaya geldiği
yönünde yaygın ve güçlü bir kanaat ortaya çıkmıştı.
Örneğin, açıklama yapıldıktan sonra, birkaç saat sonraki
bir konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan -yani Adalet ve
Kalkınma Partisinin Genel Başkanından, sizin
Başkanınızdan bahsediyorum- sürecin devamı hâlinde PKK'nin
Türkiyede silahlı mücadeleye son vermesi için Öcalan tarafından
çağrı yapılacak olmasını kastederek demişti ki:
Hasretle beklediğimiz bir çağrı oldu. Hasretle
beklediğimiz bir çağrı oldu. Yine, Başbakan Davutoğlu
-o zamanki- sürecin yeni bir aşamaya girmiş bulunduğunu, silah
dilinin sona ererek demokratik yaşama geçileceğini belirtmişti.
Her ne kadar ilerleyen zamanlarda Cumhurbaşkanı farklı
gerekçelerle Doğru bulmuyorum, ortada bir mutabakat yok,
tanımıyorum. ve benzeri ifadelerle reddetmiş olsa da
yukarıda görevlerini belirttiğimiz toplantı
katılımcılarının temsil ettikleri kurumlara
bakıldığında görülebileceği gibi, esasen bu
toplantı kamusal bir görev ve faaliyet olarak en üst düzeyde birlikte
planlanmış ve gerçekleştirilmişti. Bu sürecin yürütülmesi
esnasında yapılan bütün temaslar, girişimler ve görüşmeler
devletin ve Hükûmetin ilgili kurumlarının bilgisi ve onayı
dâhilinde gerçekleştirilmiştir; çok açık, net,
tartışmasızdır bir durum. Yine belirtilen dönemin açık
medya kaynaklarına da bakıldığında görülebileceği
gibi, Dolmabahçe mutabakatının uygulanması durumunda o günlerde
bu çalışmada yer alacak kimi isimlerin konuşulmaya
başlandığı, bir çözüm süreci izleme komisyonu ve
ardından bu komisyona Parlamento üyelerinin eklenmesiyle oluşacak
hakikat ve yüzleşme komisyonu gibi kurulların
oluşturulmasıyla sürecin ilerlemesi de planlanmıştı.
Dolmabahçe mutabakatından sonra çözüm sürecinin
kalıcı barış sürecine evrilmesi için izlenecek yol
haritası da belirlenmişti. Öncelikle, İmralıya isimleri
dahi net bir şekilde belirlenmiş olan izleme heyeti gidecek ve bu
heyet huzurunda derinlikli müzakere sürecine geçiş başlamış
sayılacaktı. Bundan sonra, Sayın Öcalan PKKye, Türkiyeye
karşı silahların bırakılması için tarihi belirlenmiş
gündemli bir silahsızlanma kongresi çağrısı yapacaktı.
Sayılı günler kalmıştı ve önemli bir eşiğe
gelinmişti. Çözüm sürecinin yaklaşan milletvekili genel seçimlerine
kurban edilmemesi için hızlı davranılması gerekiyordu.
Defalarca bu uyarıları yaptık ama bu uyarılara rağmen
bu ciddiye alınmadı ve bugüne gelindi. İşte Kürt sorunu
nedir? diye soruyorsunuz ya, Kürt sorunu budur; çözülmemiş olan Kürt
sorunu, Dolmabahçe mutabakatının bu şekilde akamete
uğramış olmasıdır.
Peki, neydi bu çözüm süreci ve nasıl 28
Şubata gelindi, kısaca bunları da biraz hatırlatmak istiyorum.
2009 yılında Oslo görüşmeleri olarak bilinen görüşmelerin
başarılı olamamasından dolayı 2012 yılı
sonlarına doğru MİT Müsteşarının İmralı
Adasında Abdullah Öcalanla yaptığı görüşmelerle
başlayan Kürt sorununda çözüm arayışları çözüm süreci olarak
adlandırıldı. Kürt meselesinde Türkiye tarihinin en
ayrıntılı ve uzun müzakerelerini içeren bu süreç, daha önce
denenmiş olan diğer girişimlere oranla daha geniş ve
kapsamlı bir süreç olarak tarihteki yerini aldı. Süreç
başladığı gibi, provokasyonların da ardı
arkası hiç kesilmedi. Daha görüşmeler kamuoyuna yeni yeni
duyuruluyorken Pariste 3 Kürt kadın siyasetçi Ankarayla
bağlantılı bir kişi tarafından katledildi. Bu katliam,
süreç boyunca kirli provokasyonların süreceğinin ilk işaretiydi.
Bu provokasyonlardan biri de heyetimizle ilgili
olandır. Son beş altı yılda çokça dile getirilen
milletvekillerinin Kandile gitmesi meselesi, devlet ve Hükûmetin bilgisi ve
isteğiyle birçok defa gerçekleştiği hâlde, HDP-BDP heyeti kendi
başına gidip gelmiş gibi lanse edildi. Fotoğraflar
paylaşıldı, sosyal medyada siyasi ahlaktan yoksun linç
kampanyaları zaman zaman İçişleri Bakanı ve
İletişim Başkanlığı eliyle yürütüldü. Peki,
gerçek ne? Bugünkü İçişleri Bakanlığını
kastediyorum ha, o günkünü değil. Peki, gerçek neydi? Çözüm süreci boyunca
İmralı Adasına giden BDP-HDP milletvekili heyetleri, Öcalanla
yürütülen müzakerelerin sonuçlarını devletin ve Hükûmetin izni ve
talebiyle örgüt yetkililerine iletmek üzere birçok kez Kandile gittiler. Zaman
zaman Türkiye'de ortaya çıkan sorunlar; vali, Emniyet müdürü, askerî
yetkililerden oluşan bürokratlar, Hükûmet üyeleri ve örgütle
görüşülerek çözüldü. Örneğin, 1 Mayıs 2014te alıkonulan 2
uzman çavuşun, benzer bir görüşme trafiğinden sonra HDP-BDP
heyeti tarafından alınarak Lice Kaymakamlığına
getirilip teslim edilmesi, yaşanan bu örneklerden sadece biridir.
Çözüm sürecinde yürütülen müzakereler sonucunda 25
Nisan 2013te PKK, bütün silahlı güçlerini Türkiye topraklarından
Irak Kürdistan bölgesine çekeceğini resmî olarak duyurdu. Çözüm ve
barış müzakereleri yürütülürken 15 Temmuz 2014te Meclisten
Cumhurbaşkanı onayına gönderilen çözüm süreciyle ilgili kanun,
Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair
Kanun adıyla Resmî Gazetede yayımlanarak yasalaştı. Nisan
2014te MİT Kanununda değişiklik yapılarak
görüşmeleri yürüten MİT mensuplarına yasal zırh getirildi.
Süreç başladıktan sonra gazeteci,
akademisyen, hukukçu, kanaat önderi, siyasetçi ve sanatçılardan
oluşan Akil İnsanlar Heyeti oluşturuldu. Bu heyet, Türkiyeyi
gezerek çözüm sürecini anlattı. Türkiye'de bulunan, aralarında
sendika, meslek birliği, esnaf odası, dernekler gibi yapılardan
oluşan yüzlerce STK, çözüm sürecine desteklerini açıkladı ve çözüm
sürecinin başarılı olması için çaba sarf etti.
Kamuoyu araştırmaları, sürece
ilişkin desteğin yüzde 75-80lerde olduğunu gösteriyordu.
Toplumda barış ve çözüm inancı yükselirken ateşkes
açıklamaları ve röportajlar için onlarca gazeteci; Hükûmetin,
bürokrasinin, devletin bilgisi dâhilinde kamp alanlarına gidip geliyordu.
Çözüm ve barış inancıyla binlerce insan, çocuklarını
görebilmek ve sarılmak için kamp alanlarına gittiler. Aileler,
çocukları barış içinde eve dönecekler diye inanılmaz bir
umut beslediler ve çok sevindiler. Maalesef, bugün, o dönemde, çözüm adına
yapılan ne varsa HDP ve Kürtlere suç sayıldı. Bu konuya tekrar
döneceğim ama bir kez daha söyleyelim, hani Kürt sorunu nedir? diye
soranlar var ya, Kürt sorunu, işte o dönemde, çözüm adına yapılan
ne varsa HDP ve Kürtlere suç sayılmasıdır aynı zamanda.
Kürt yurttaşlar; çözüm sürecinde akın
akın çocuklarını, akrabalarını, sevdiklerini görmeye
gittiler ve bu, devletin bilgisi hatta desteğiyle gerçekleşti.
Toplumdaki barışa olan özlem, inanılmaz bir enerji ortaya
çıkardı. Bunu yaşamamış olanlar, anlamakta
zorlanabilir belki ama gerçek buydu. İşte, bugün, burada,
dokunulmazlığının kaldırılmasını
konuştuğumuz Semra Güzelin hikâyesi de bu ortamda gelişti. Bir
parantez açalım ve Semra Güzel konusuna girelim, sonra tekrar çözüm
sürecine geri döneceğim.
Semra Güzel, Diyarbakır Milletvekilimiz,
fotoğraflarının bazı medya organlarında
yayımlanması ve bunun bir linç kampanyasına dönüştürülmesi
üzerine yaptığı yazılı açıklamada, Semra Güzelin
açıklamasından aktarıyorum, şöyle: Hatırlarsak 2013
yılında mevcut iktidarın da taraf olduğu bir çözüm ve
barış sürecinde silahlar susmuş, çatışmalar
durmuştu. Bu süreçte taraflar arasında bir mutabakat
oluşmuş, devlet yetkilileri ve çeşitli heyetler tarafından
haberde bahsedilen bölgelere gidiş gelişler yaşanmıştı.
Bunların hepsi mevcut iktidarın bilgisi ve onayı çerçevesinde
gerçekleşmiş, Türkiye toplumu ve kamuoyu da buna tanıklık
etmişti.
Söz konusu fotoğraflara gelince, Volkan
Borayla üniversite yıllarımda tanıştım ve bir süre
arkadaş olarak görüştüm. Kendisiyle
yaşadığımız duygusal yakınlık sonucunda,
aileler arasında yaptığımız bir tören sonrasında
sözlendik. Volkan Bora, gazetecilik yaparken 2009 sonlarında maruz
kaldığı soruşturma ve davalar neticesinde yurt
dışına gitmek zorunda kaldı. Ulaşmaya çalışmama
rağmen 2014 yılına kadar kendisiyle hiçbir şekilde
görüşemedik. 2013-2015 yılları arasında
başlatılan çözüm ve barış sürecinin olumlu havası
içerisinde çocuklarını, annelerini, babalarını ve
sevdiklerini görmeye çalışan birçok kişi gibi ben de Volkan
Boraya ulaşmaya çalıştım. Bahsi geçen bölgeye
gittiğimde 2 kadın tarafından karşılandım. Bana
güvenlik koşulları nedeniyle kendi kıyafetlerinden giymem
gerektiği söylendi, bir süre bekledikten sonra orada olduğunu
öğrendim ve görüştük. İşte, basına servis edilen
fotoğraflar bu görüşmeye ait olan fotoğraflardır.
Sadece benim değil, milyonlarca insanın
geleceğe dair umutlandığı ve barışı
arzuladığı bir süreçte bizatihi Hükûmetin karşı
tarafla görüşmeler yaptığı göz önüne alınırsa bu
fotoğrafların bugün hakkımda yürütülen karalamalara, kumpas
girişimlerine ve suçlamalara dayanak yapılmaya
çalışılması kabul edilemez. 2014 yılı içerisinde
kamu alanında görev yapmaktaydım -biliyorsunuz kamu çalışanıydı,
hekimdi- ve hiçbir siyasi partiye üyeliğim yoktu. der, Semra Güzel.
Bu yaptığı yazılı
açıklamada yalnız kendisinin değil, milyonlarca insanın
geleceğe umutla baktığı, barışı
arzuladığı ve çözüm süreci olarak adlandırılan
süreçte kamplara uzun süredir göremediği sözlüsünü ziyaret etmek için
gittiğini açıkça ifade etti. Ortalama zekâya sahip her vatandaş,
ön yargılarından sıyrılarak bu resimlere, fotoğraflara
baktığında gerçekten iki kişi arasındaki duygusal
yakınlığı görecektir.
Örgüt üyesi olmayan ancak farklı zamanlarda,
farklı amaçlarla kampları ziyaret etmiş başkaca
kişiler de olmuştur ve bu kişilerle ilgili hiçbir
soruşturma başlatılmamıştır. Bu durum, bugüne
değin bir kişinin kamplara gitmesinin değil, gidiş
amacına göre suç olarak nitelendirildiğini veya
nitelendirilmediğini göstermektedir.
Örneğin, PKKnin silahlı örgüt üyelerini
Türkiye sınırları dışına çekeceğini
duyuracağı Nisan 2013teki basın toplantısına Türkiye
ve dünyadan yüzlerce gazeteci katılmıştır. BBC, Reuters,
CNN, Al Jazeera, Associated Press gibi uluslararası medya
kuruluşları ile Show TV, CNN Türk, Anadolu Ajansı gibi yerli
kuruluşların temsilcileri gerçekleştirilen basın
toplantısına katılmış, öncesi ve sonrasında
röportajlar yapmıştır. Bu medya kuruluşlarının
hiçbir üyesi hakkında soruşturma başlatılmamış,
ceza davası açılmamıştır. Bu tarihten önce de sonra da
yüzlerce gazeteci, benzer ziyaretler gerçekleştirmiş ancak bu
haberleri yapanlar hakkında da soruşturma
başlatılmamış, ceza davası
açılmamıştır ya da çok sayıda insan hakları
örgütü üyesi, siyasetçi, gazeteci farklı tarihlerde alıkonulan asker,
polis, köy korucusu veya sivilleri teslim almak için kamplara gitmiştir
ancak bu insani girişimler de haklı ve doğru biçimde hiçbir
soruşturmaya tabi tutulmamış, bu kişilerin cezalandırılması
için davalar açılmamıştır. İnsan Hakları Derneğinin
9 Mayıs 2013 tarihinde yayımladığı bir rapor
vardır ve bu geliş-gidişler teker teker
sıralanmıştır o raporda. Bu rapora İnsan Hakları
Derneğinin sitesinden istediğiniz an ulaşabilirsiniz.
Özetle, bir kimsenin kamplara gitmiş
olması tek başına soruşturma konusu olamaz, bu kamplara
giden herkes örgüt üyesi olarak nitelendirilemez. Nitekim ne haber peşinde
koşan gazeteciler ne de alıkonulmuş askerleri teslim almaya
giden siyasetçiler ile insan hakları kuruluşlarının
temsilcilerine üyelik suçlaması yöneltilmemiştir. Semra Güzelin,
sözlüsünü ziyaret için ve çözüm sürecinde örgüt kamplarını ziyaret
etmesinde esasen bu ziyaretlerden hiçbir farklılık yoktur, tamamen
insanidir.
Tekrar çözüm sürecine dönecek olursak
Çözüm süreci
neden önemliydi? Çünkü müzakere geleneği olmayan bir devletimiz ve
toplumumuz var. Yakın tarihe baktığımızda tarihsel,
toplumsal, siyasal sorunlarını konuşarak, diyalog içinde
müzakere ederek, demokratik bir politik kültürü geliştirerek çözme
alışkanlığı ve devlet geleneğinden bahsetmek
neredeyse mümkün değildir. Aynı şekilde toplumda da böyle bir
alışkanlık ve gelenek yoktur. Müzakereci bir demokrasi
anlayışı yerleşik olmadığı için daha çok
çatışmacı anlayışlar ağır basar ve sorunlar
tıkanma noktasında şiddete, zora, hukuksuzluğa başvurularak
aşılmaya çalışılır. Türkiyenin geleneği
budur.
İşte, tüm bu olumsuzluklara rağmen
çözüm süreci toplumsal ve siyasal bir denemeydi ve önemli adımlar
atılmıştı. Kürt sorununda ilk kez bu kadar kapsamlı
bir diyalog ve görüşme süreci yaşandı, sorunları
konuşarak aşma konusunda bir duruş sergilendi ama maalesef
sonuçlandırılamadı.
Yasal düzenlemelerin gereken hızda ve içerikte
yapılmaması, güven artırıcı adımlar yerine güven
yıkıcı girişimlerin art arda yaşanması, çözüm
sürecinin yasal zemine oturtulması konusunda Hükûmetin sorunu çözmekten
uzak ve içi boş, yavaş adımlarla ilerlemesi, süreç boyunca
toplumun rahatlaması için yapılması gereken kapsamlı
düzenlemeler yerine kısmi demokratikleşme paketleriyle yasal
düzenlemeler yapılması, cezaevlerindeki hasta mahkûmların
defalarca konuşulmuş ve söz verilmiş olmasına rağmen
bir türlü bırakılmaması ve daha sayılabilecek çok şey
aslında bu sürecin gelişmesine zarar verdi.
Elbette, tümüyle yanlış Suriye
politikaları, bu sürecin başarısızlıkla
sonuçlanmasının önemli nedenlerinden biri oldu. Şimdi geriye
baktığımızda, bunu çok net olarak bir kez daha
görebiliyoruz. Suriyedeki iç savaşa boylu boyunca dalan bir iktidar,
mezhep çatışmalarının boylu boyunca parçası olan bir
iktidar, Kürt düşmanlığını Suriye zeminine taşımış
olan bir iktidar, yeter ki Suriyede Kürtler, orada yaşayan Kürtler
herhangi bir statü kazanmasın, herhangi bir hak elde etmesin diye
Suriyedeki her türlü çete örgütüyle iş birliği yapan bir iktidar
Eh, bütün bunların çözüm süreciyle birlikte yürümesi, elbette mümkün
değildi.
Ya AKP iktidarı ya kaos iklimi
yaratıldı ve çok acı laflar da duyduk. HDP bundan sonra çözüm
sürecinin ancak filmini yapar. cümlesini bile bu iktidarın
mensuplarından biri sarf etti. O yoksa çözüm süreci de yok. diyen fırsatçı
bir anlayış, halkın barış ve çözüm iradesini hiçe
saydı.
Sonra yaşananları kısaca
hatırlatalım, bunları hep konuşuyoruz, sizler de
hatırlıyorsunuz. 18 Mayısta -2015ten bahsediyorum- HDP Adana ve
Mersin il binalarına eş zamanlı bombalı saldırılar
düzenlendi IŞİD dendi. Arkasında kim vardı? 5 Haziran,
HDPnin Diyarbakır İstasyon Meydanında
gerçekleştirdiği ve yüz binlerce insanın
katıldığı mitinge bombalı saldırı düzenlendi;
5 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı.
IŞİD dedik, arkasında kim vardı? 7 Haziran seçimlerinde
HDP, 80 milletvekiliyle Parlamentoya girdi, AKP tek başına iktidar
olamadı. Bunun acısı kolay kolay çıkmaz mıydı? 29
Haziran 2015te yapılan MGK toplantısından hemen sonra çöktürme
eylem planı isimli bir plan devreye konuldu, buna geleceğim biraz
sonra. 20 Temmuzda -2015ten bahsediyorum- 33 genç kardeşimiz, Suruçta
canlı bombaların hedefi oldu. IŞİDdi, arkasında
kimler vardı? 10 Ekim 2015 tarihinde ise on binlerce kişinin katıldığı
Savaşa inat, barış hemen şimdi! şiarıyla Ankara
Garında yapılan mitinge karşı canlı bomba
saldırısında 103 kişi hayatını kaybetti.
IŞİDdi, arkasında kimler vardı? Bunları
konuştuk, konuşmaya devam edeceğiz. Arkasında devletin
içinde odaklanmış çeşitli çetelerin ve karanlık isimlerin
ve örgütlenmelerin olduğunu o gün de biliyorduk, bugün de biliyoruz.
Türkiye'de ne zaman üstü örtülen ya da faili gerçekten bulunamayan bir iş
varsa arkasında mutlaka devletin içinde odaklanmış birileri ve
birtakım karanlık çevreler vardır. Hep böyle oldu, burada da
böyle oldu.
Şimdi, bunlara döneceğiz tekrardan ama
kısa bir parantezle Kürt sorununun tarihselliğine değinmek
istiyorum. Türkiye'nin en temel sorunu olan Kürt sorunu, cumhuriyetin
temellerine kadar inen yüzyıllık bir sorundur. Kürt sorunu iyi
tanımlanmadığı müddetçe çözümü mümkün değildir. Kürt
sorununun tanımı ise sorunun nasıl ortaya
çıktığıyla ilişkilidir. Kürt sorunu, Kürtlerin
kültürlerinin, ana dillerinin, kendilerinin inkârı; toplumsal
gerçekliklerinin derinden bölünerek kendileri olmaktan çıkarılmaları,
siyasi iradelerine ket vurulmasıdır. Kürt sorunu, devletlerin inkârcı yöntemlerle boyun
eğmeye zorlaması, kendi kimliklerine dayalı bir varlık
hâline gelmelerine fırsat ve yasal statü tanımıyor
olmasıdır. Kürtlerin, çağdaş eğitim araçları ve
uygulamalarından mahrum bırakılmaları, tüm bu
alanların bütünleşik uygulamalarıyla öz varlıkları ve
kimliklerinin yok sayılmasıdır. İşte, bunlar Kürt
sorununun temel bazı noktalarını oluşturmaktadır.
Kısacası, Kürt sorunu, Kürtlerin kimliklerinin, kültürlerinin, ana
dillerinin ve kolektif haklarının yok sayılması sorunudur.
Hani Kürt sorunu nedir? diye soruyorsunuz ya; işte, budur tarihsel
olarak baktığımızda. Kürt sorunu, bu bağlamda,
aynı zamanda köklü bir demokrasi sorunudur. Demokratik olmayan tüm
yaklaşımlar, sorunu büyütmekten başka bir işe
yaramamıştır.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana,
yüzyıldır Kürt sorununa yönelik güvenlikçi yaklaşım,
çözümsüzlüğün temel nedeni olmuştur. Bu güvenlikçi politikalar, belki
uygulayan hükûmetlere ve bunun arkasında duran devlet aygıtına
zaman kazandırmıştır. Baskıyla veya tasfiye ederek
zaman kazanma anlayışıdır bu; bunun altını
özellikle çiziyorum, özellikle, zaman kazanma anlayışıdır bu.
Son derece sığ ve ertelemeci bir anlayıştır ama bu
uygulamalar sadece zaman kazandırmıştır. Zaman ise sorunun
çözümüne değil, çözümsüzlüğün büyümesine yol açmıştır
ve cumhuriyet tarihi bu zincirleme reaksiyonun çok fazla örneğiyle
doludur. Günümüzde de maalesef bu zaman kazanma geleneksel anlayışı,
âdeta devletin bir kanadının stratejik yaklaşımı
olarak devam etmektedir. Bugünden bahsediyorum, tarihten değil; HDPye
yönelik kapatma davası, Kürt siyasileri yasaklı hâle getirerek
tasfiye etme çabası, işte bu anlayışın tezahürüdür ve
bu şekilde ülkenin bir yüzyılı daha ipotek altına
alınmak istenmektedir. Ama özellikle belirtmek istiyorum ki ne bu
yüzyıl, teknolojik imkânlar nedeniyle haberleşme ve bilgi
alışverişinin ve iletişimin gelişmişliği
açısından geçmiş yüzyılla karşılaştırılabilir
ne de Kürt halkının siyasi ve toplumsal örgütlenme ve mücadele
anlayışı, birikimi ve geleneği, geçmiş yüzyıla
benzer; çok gelişmiştir.
Peki, bu sorunun demokratik yol ve yöntemlerle
çözümü mümkün değil midir? Mümkündür ama bunun için olması gereken,
devlet yapısında ve iktidarda bir zihniyet
değişikliğidir. Halkları ve inançları
dışlayan tekçi yönetim anlayışı, Kürt sorununu asla
çözemez. Yüzyıldır tecrübe edilenin bu olduğu açıktır.
Tekçi devlet anlayışı, bu kadim toprakları bir kültürler ve
halklar mezarlığına çeviren temel anlayış olarak
karşımıza çıkmaktadır. Hukuk, eşitlik ve
özgürlüğü hiçe sayan, baskıcı, halkları ve inançları
karşı karşıya getiren devlet
anlayışının milliyetçilik, mezhepçilik ve erkek egemen
ideolojiyi kendisine kalkan ederek büyük yıkımlara ve felaketlere yol
açtığı, sadece Orta Doğuda yaşananlar
düşünüldüğünde bile açıkça ortadadır. Bu noktada,
barışı ve kardeşliği yeniden inşa etmenin yolu,
halkların eşit ve özgür birlikteliğinden, gönüllülükten
geçmektedir. Bu gerçekler ışığında
bakıldığında Kürt sorunu, ülkenin kuruluş sürecinde yapılan
hata ve yok saymalardan kaynaklı olarak günümüze kadar gelmiş,
ağırlığını 90lı yıllardan bu yana
toplumsal, siyasal, ekonomik olarak hissettiren bir sorun olarak çözülmeyi
beklemektedir.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Türk
halkıyla stratejik bir birlikteliği esas alarak ortak vatan idealini
yaşatmak isteyen Kürtler, eşit haklar temelinde ortak
yaşamı kabul etmiştir ancak bu birliktelik, 1924
Anayasasıyla tekçi ve katı ulus inşasının kurbanı
olmuştur. Teklik üzerine inşa edilen ulus yaratma politikasının
mağduru elbette sadece Kürtler olmamıştır. Bu tekçi ve
baskıcı, toplumu homojenleştirici politikalardan diğer
halklar, kültürler ve inançlar da nasibini almıştır, halklar ve
inançlara özgür ve eşit bir yaşam hakkı
tanınmamıştır. Bu tarihsel zulüm nedeniyle Kürtler, Lazlar,
Boşnaklar, Araplar, Asuri, Süryani, Ermeni, Gürcü, Alevi, Hristiyan,
Musevi, Arap, Çerkez, Türkmen, Mıhallemi, Ezidi, Romanlar gibi halklar ve
kültürler ile İslami grup, cemaatler ve özellikle kadınlar büyük bir
baskı cenderesi altına alınmıştır.
Tarihin en ağır
yıkımlarından birini yaşamış olan Kürt halkı
ise kendisine uygulanan bu tarihsel kötülüklere karşı amansız
bir mücadele vermekte, direnmekte ve bugün gelinen noktada her şeye
rağmen demokratik, çoğulcu, eşitlikçi ve halkların
birlikteliğini esas alan toplumsal bir arada yaşamda ısrar
etmektedir. Bu, son derece önemli bir özelliktir -dikkatinizi çekiyorum- bunu
kavrayamayanlar, sorunun demokratik çözümüne katkı sunamaz. Buraya Çözüm
nasıl olabilir? bahsinde tekrar döneceğim.
Osmanlı Devletinden modern Türkiyeye
geçiş aşamasında Kürt sorunu iyice belirginleşmiştir.
Osmanlı İmparatorluğunun ademimerkeziyetçi devlet
yapısı, ulus devlet merkezîleşmesiyle karşılaştırıldığında
göreli de olsa farklı kimlik ve kültürlerin yaşam bulması
açısından daha uygun şartlar sağlamıştır
ancak İslami ümmet tasavvuru etrafında oluşan beylikler
sisteminde, 16 yarı özerk Kürt beyliği bir süre sonra
merkezîleşme politikalarıyla beraber çatırdamaya
başlamıştır. Cumhuriyet dönemi boyunca eşkıyalık,
feodalizm, asayiş problemi, geri kalmışlık, modernizm
karşıtlığı ve dış mihrakların
oyunları şeklinde tanımlanan Kürt sorununa son dönemlerde de
aynı karmaşık tanımların içinde net bir isim
bulunamamaktadır ama bu kimi çevreler için geçerlidir. Son derece garip
bir yaklaşımdır bu; bilgi ve empatiden uzak, ezberlere
dayalı, aynı topraklar üzerinde yaşayanları anlama ve
tanıma saygısından ve yaklaşımından uzaktır,
kibirlidir, ben merkezcidir, üstün dil ve ırk anlayışına
dayalıdır, eşitlik karşıtıdır; bugün bu
sorunla karşı karşıyayız. İşte, Kürt sorunu
nedir? diye soranlara bir kez daha söyleyelim, budur. Kibirli, ben merkezci,
üstün dil ve ırk anlayışına dayalı, eşitlik
karşıtlığıdır esas itibarıyla. Kürt
sorununun bugün net bir tanımının yapılamıyor
olmasının temel sebebi, resmî tarih tezleri ile reel tarih
arasındaki derin farklılıktır. Tarihsel
yaşanmışlıklar o kadar çarpıcıdır ki
bunların anlatımı süre açısından mümkün değil ama
özetle, asimilasyoncu politikalarla birlikte inkâr ve imha siyaseti diyebiliriz
bütün bu sürece. Örneğin, yakın tarihimizde 1990lar son derece
karanlık bir dönemdir. O yıllar boyunca Kürt sorununu şiddet
temelinde ve güvenlikçi politikalarla çözme yöntemi askerin siyaset üzerindeki
vesayetini güçlendirmiş ve orduyu siyasetin üzerinde bir konuma
yerleştirmiştir. 1990larda yoğun çıplak şiddet ve
kontrgerilla faaliyetleri kullanılmıştır. Faili meçhuller,
Hizbullah gibi yapıları canlı tutma işlevi görmüştür.
17 bin faili meçhulden söz edilmektedir ve bu Meclis çatısı
altında Faili Meçhuller Araştırma Komisyonu bir rapor
yayınlamıştır; tuğla kadar kalındır,
okumanızı tavsiye ederim, daha evvel de söyledim. Çok açık ve
net Kürt sorununun ne olduğunu o faili meçhuller raporunda, bu Meclisin
hazırladığı raporda görürsünüz.
Özellikle, 1992-1993 yıllarında Kürt
sorununun militarizasyonunda bir eşik aşılmış,
düşük yoğunluklu çatışma stratejisi çerçevesinde bölgede
1987den beri devam eden OHAL yönetiminin yanı sıra formel-informel
ve legal-illegal bağlantılarıyla paramiliter bir makine
inşa edilmiştir ve bu inşa edilmiş olan makine 1990lı
yıllarda Türkiyenin batısına
taşınmıştır. Susurluk kazasını
hatırlayalım. Susurluk kazasının içinden, o arabanın
içinden çıkmış olan tabloyu hatırlayalım, ondan sonra
ortaya saçılan gerçekleri hatırlayalım.
1980 ve sonrasına gidersek, bu zaman
zarfında iktidara gelen hükûmetler Kürt sorununa tamamen güvenlik eksenli
politikaların etkisi altında bakmışlardır. Toplumsal
meşruiyetin terör ve beka parantezine alınarak
sağlandığı güvenlikçi uygulamalar konsepti askerî vesayetin
altında sorunun sivilleşmesine ve demokratik mekanizmaların
işletilmesinin önündeki en büyük engele dönüşmüştür. Öte yandan,
bu sorun yaşanan ekonomik krizin de başlıca nedeni hâline gelmiştir
çünkü çatışmalara harcanan parayla, savaşa ve silahlanmaya
harcanan parayla, bunun ardına gizlenen yolsuzluk ve yozlaşma
ekonomik krizi tetiklemiştir. Yüzlerce milyar dolardan, trilyon
dolarlardan söz ediyorum. Buna ilişkin raporlar vardır,
okumuşsunuzdur diye ümit ediyorum, okumadınızsa da okumanızda
fayda var. Ortaya çıkan maliyet bütün topluma fatura edilerek yoksulluk,
işsizlik, güvencesizlik, borçlanma, örgütsüzlük, nüfuslandırma, göç
ve birçok sorun Kürt sorunundan bağımsızmış gibi olan
bir sorun olarak sunulmuştur ama öyle değildir.
Lafı çok uzatmadan bir kez daha belirteyim ki
Kürt sorunu siyaset kurumunun önünde çözülmeyi beklemektedir. Şiddetle
çözülemeyeceği çok açık olan bu sorunun çözümünün tek yolu demokratik
ve barışçı yol ve yöntemlerdir. Cumhurbaşkanı
Erdoğan yani sizin Genel Başkanınız ne demişti
Diyarbakır'da yaptığı konuşmada? Sorunun
adını doğru koyalım, bu sorun Kürt sorunudur; sadece
Kürtlerin değil, hepimizin sorunudur, bunu çözmek boynumuzun borcudur.
demişti. Başka ne demişti? Bu mesele sadece askerî tedbirlerle
çözülebilecek bir mesele değildir. Bugün gelinen nokta muhasebe
noktasıdır. Asıl büyük yanlışı yetki ve
sorumluluğu elinde bulundurduğu hâlde yıllar yılı
hamasetle idare edip sorunu görmezlikten gelen makam sahipleri
yapmıştır. Unutmuşsunuzdur belki diye hatırlatıyorum,
söyleyenler de unutmuş olabilir. Şimdi yaptıkları,
işte o gün söylediklerinin aynısıdır. Durum aslında bu
kadar açık ve net olmasına rağmen çözümsüzlükte ısrar
edenler, bu ülkenin iyiliğini istemeyenlerdir. Sadece yakın tarihe
baktığımızda, bu çözümsüzlük siyasetinin ülkemizden neler
götürdüğünü çok rahatlıkla görebiliriz.
Türkiye, demokratik diyalog ve
barışçı çözüm yöntemiyle Kürt sorununu çözebilseydi,
çatışma için harcanan paralar eşit ve adil bir ekonomi için
harcanabilecek ve birçok toplumsal, ekonomik sorunu daha kısa zaman içinde
ve daha rahat bir şekilde çözmüş olacaktık. 2013
yılında başlayan çözüm süreci de bu nedenle son derece önemliydi
ve tarihsel bir fırsattı. Çözüm sürecinin başlamasında
temel amaç, Türkiye'nin demokratikleşmesi temelinde Kürt sorununun çözümü,
özgürlükçü yeni bir anayasayla tüm Türkiye halklarının ve
inançlarının dâhil olduğu demokratik ulus perspektifinde yeni
bir düzenin inşası, halkların eşit bir hukuk temelinde bir
arada yaşayacağı bir barış modelinin oluşturulmasıydı.
Hatırlatayım, çeşitli raporlar
hazırlanmıştı; Kürt sorunu ilerleme, sıçrama yapmak
isteyen Türkiyenin ayağında bağdır. söylemi bu raporlarda
işleniyordu. Evet, çözülmemiş bir Kürt sorunu gerçekten bir
bağdı. 1990lı yıllarda yürütülen şiddet
politikalarına atfen harcanan yüzlerce milyar, trilyon dolarlık
maliyete, Türkiyenin ve bölgenin başta hayvancılık, tarım,
ticaret olmak üzere heba edilen ekonomik kaynaklarına ve insan
kaynaklarına mal oldu; durum budur.
Barışı, müzakereyi, demokratik yol ve
yöntemleri tercih dışı bırakan iktidar
anlayışlarıyla Türkiye, geçmişten miras
aldığı çözümsüzlük sonucu ortaya çıkan kayıpları
geleceğe de bu anlayışla taşımaktadır ve maalesef,
bugün de aynı şey yapılmaktadır. 2nci yüzyılda
Türkiye, demokratik cumhuriyetin kurulacağı ve barış içinde
yaşatılacağı bir Türkiye olacak ise, en büyük anahtar Kürt
sorununun demokratik yollarla çözümünün ivedilikle gerçekleştirilmesi
olacaktır. Çözüm süreci işte bu nedenle önemliydi ama konuşarak,
diyalogla, müzakere ederek, toplumsal uzlaşmayla bu sorunu çözmek
isteyenler ile güvenlikçi politikaları ve uygulamaları
benimsemiş olanlar arasındaki kapışma aslında çözüm
sürecinin içinde de, sonrasında da sürdü ve bugün de sürüyor.
Bu bağlamda iki önemli konuya
değineceğim: Birincisi, çözüm süreci içindeki aktörlerin
yargılanması ve mahkûm edilmesi meselesi; ikincisi, ünlü çöktürme
planı.
Sayın milletvekilleri, şu çok açık ve
bunu defalarca tekrar ettik: Biz dün ne dediysek bugün de aynı zihniyetle
davranıyoruz; barış, çözüm ve demokrasi, adalet, eşitlik
tek çıkış noktamızdır. Aksi takdirde,
yüzyıldır yaşadığımız bu trajedi tekrar edip
duracak. Bugün burada veya medya önünde hamaset nutukları atan bizim dışımızdaki
birçok kişi, çok değil yedi-sekiz yıl önce çözüm sürecinin en önde
gelen savunucularıydı; sizin iktidar sıralarınızda
oturanlardan bahsediyorum. Bugün, bizi, çözüm sürecinde kendilerinin de talep
ettikleri müzakereleri yürüttüğümüz için suçlu ilan edenlere soruyoruz:
Biz kendi kendimize mi bu süreci yürüttük? Nerede o valiler, askerler, MİT
üyeleri, Hükûmet yetkilileri, siyasiler? Neden hepiniz masa altına
girdiniz? Masa yıkıldı, bunca ölüm ve yıkımdan sonra
neyi çözdünüz? Bugünün tekçi iktidarı tıpkı 1990ların
aktörleri gibi karanlık ve suçla dolu bir tarihin parçası oldu ama
biz yine aynı şeyleri başımız dik, alnımız
açık savunuyoruz. Gerçek bir çözüm gerçekleştiğinde biz bedel
ödemiş, onurlu bir ömürle çocuklarımıza ve
torunlarımıza bugünleri anlatacağız, sizler ne
anlatacaksınız, çok merak ediyoruz. Yapılan baskı ve zulmü
anlatmayın, o baskı ve zulmün sorumlusu olduğunuzu
anlatmayın; onur duyacağınız gelişmeleri anlatın
diye biz mücadele ediyoruz aynı zamanda sizin için.
Çözüm sürecine tekrar dönelim. Aslında, HDPyi
kapatma davasından da Kobani kumpas davasından da bildiğimiz,
gördüğümüz bir gerçek var; hepsinde niyet ve hedef, çözüm sürecinin ve
aktörlerinin, yapılanların yargılanması ve mahkûm
edilmesidir. Şimdi, bu hedef HDP ve HDPliler üzerinden sürdürülmektedir
ancak niyet, daha geniş bir alanı kapsamaktadır ve bu niyet,
aslında çözüm sürecinde çeşitli defalar ortaya konulmuştu ve
başarılı olunmamıştı; şimdi, yeniden
ısıtılmaktadır.
Öncelikle, çok açık ve net bir şekilde,
hiç eğip bükmeden, ama fakat demeden belirtelim ki çözüm sürecinde
yapılan görüşme, temas ve açıklamalar yargılama konusu
yapılamaz; biz bunları beyhude çabalar olarak görüyoruz. Bizler o
dönemde yapılanları yanlış bulmuyoruz. Elbette ki her
müzakere sürecinde eksikler veya konjonktürel hatalar yapılır ve
yapılmıştır da. Bunların değerlendirmesi ve öz
eleştirisi elbette yapılabilir, bizler de bunu kısmen
yapmışızdır ama bir bütün olarak diyalog, müzakere yoluyla,
tarihsel ve toplumsal, siyasal bir sorunu demokratik ve barışçı
yollarla çözme çabası doğrudur ve bunu söylemeye, savunmaya başımız
dik bir biçimde devam edeceğiz.
Hatırlatalım ki kamuoyunda yaygın
olarak çözüm süreci olarak isimlendirilen ve İmralı Adasında
Abdullah Öcalan ile devlet yetkilileri arasında 16 Aralık 2012
tarihinde yapılan görüşmeyle başlatılıp bu çerçevede,
yine İmralı Adası'nda 5 Nisan 2015 tarihinde Öcalanla
yapılan en son görüşmenin ardından sona erdirilmiş olan
dönem, devlet tüzel kişiliği, kamu otoritesi adına hareket eden
güvenlikle ilgili bazı kamu kurumlarının
hazırladığı, seçilmiş siyasi irade olarak yürütme
organının başlattığı ve ilerleyen dönemlerde
yasama organının özel yasal düzenlemeler yapmak suretiyle onay
verdiği bir süreçtir. Tüm görüşmelere, HDP heyetlerinin yanı
sıra istisnasız bir şekilde devlet tüzel kişiliğini
temsilen kamu görevlileri de katılmışlardır.
Dolayısıyla, HDP heyeti ile Öcalan arasında geçen tüm
konuşma, diyalog ve değerlendirmeler, devleti temsil yetkisi ve
göreviyle bu görüşmelerde yer alan resmî kamu görevlilerinin katılımıyla
gerçekleştirilmiştir.
Çözüm süreci çerçeve yasası olarak da
adlandırılan ve 10 Temmuz 2014 tarihinde kabul edilen ve
yürürlüğe giren 6551 sayılı Yasayla bu süreç yasal
dayanağa kavuşturulmuştur. 6551 sayılı Yasayla
kurulan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, bu
süreçte görev alacak tüm kamu kurumlarının koordine edilmesiyle
görevlendirilmiştir. Arkasından bir Başbakanlık Genelgesi
yayınlanmıştır, o da çözüm süreciyle ilgili bir başka
düzenlemedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yani burada Toplumsal
Barış Yollarının Araştırılması ve Çözüm
Sürecinin Değerlendirilmesi adıyla Meclis araştırması
komisyonu kurulmuştur. Bu araştırma komisyonunun sekiz ayı
bulan çalışmaları sonucunda hazırlanan nihai rapor
kayıtlara geçmiştir, Meclis tutanaklarında vardır.
Ayrıca, düzenlendiği tarihte kamuoyunda dördüncü demokratikleşme
paketi olarak bilinen 2014 tarihli Temel Hak ve Hürriyetlerin
Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda çözüm süreci bağlamında bir dizi
düzenleme hayata geçirilmiştir. Bunları hatırlamanız için
kısaca belirtiyorum.
4 Nisan 2013 tarihinde, Hükûmet tarafından,
içlerinde akademisyen, aydın, yazar, sanatçı, gazeteci gibi Türkiye
kamuoyunca tanınan kişilerden 63 kişilik Akil İnsanlar
Heyeti oluşturulmuş, heyetin bölgelere göre belirlenen grupları
Türkiyenin bütün bölgelerine dağılarak çözüm sürecinin halka
anlatılması amacıyla pek çok toplantı, panel, konferans
gibi etkinlikler düzenlemiştir. Böylece, sürecin bir bütün olarak Türkiye
toplumuna mal edilmesi amaçlanmıştır ve toplumun ezici bir
çoğunluğunun yüzde 75-80 aralığında açık
desteğinin sağlandığı görülmüştür.
Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle çok uzun
yıllardır süren şiddet döngüsünün kalıcı olarak
sonlandırılabileceği ihtimali, çözüm sürecinin toplumun büyük
çoğunluğunda kabul görmesini sağlamıştır. Biraz
evvel, bu süreçte gerçekleştirilen ve aradan geçen süreye rağmen
güncelliğini ve önemini korumaya devam eden sürecin tüm
taraflarının katılımıyla düzenlenen bir
toplantıyla kamuoyuna açıklanan Dolmabahçe Mutabakatından söz
etmiştim. 28 Şubat 2015 tarihinde, İstanbul Dolmabahçe
Sarayında, Başbakan Yardımcısı Yalçın
Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, AKP Grup Başkan
Vekillerinden Mahir Ünal ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı
Muhammed Dervişoğlu ile HDP milletvekilleri -o dönem- Pervin Buldan,
İdris Baluken ve Sırrı Süreyya Önderden oluşan bir heyetin
katılımıyla, size okuduğum, yazılı ve görsel
medya aracılığıyla da kamuoyuyla paylaşılan resmî
açıklama yapılmıştır. Şimdi, bu yapılan
görüşmeler, temaslar, faaliyetlerin icraatları
Sonucu ne olursa
olsun, bir dönemde kamu otoriteleriyle koordinasyon içerisinde yürütülen
faaliyetlerin başka bir dönem yargılama konusu yapılması,
başlı başına üzerinde durulması gereken son derece
ciddi ve ağır bir sorun oluşturmaktadır. Niteliği ne
olursa olsun, sonuçta kamu tüzel kişiliğinin toplamını
temsil eden bu devletlerin, hükûmetleri de aşan kendine özgü
istikrarlı bir çizgisi ve tutarlılığı olması
gerektiğini belirtmek yerinde olacaktır.
Hukuk ve yargı kurumlarının,
özellikle de yüksek yargı organı olarak Anayasa Mahkemesinin, HDPyi
kapatma davası nedeniyle de konunun bu yönünün ayrıca
değerlendirilmesi gerektiğini çok açık biçimde söylüyoruz. Bu
konuya tekrar döneceğim.
Kürt sorunu gibi Türkiyenin çok katmanlı ve en
önemli siyasal sorununun barışçıl yollarla çözümü için görev
alan kişilerin bu şekilde suçlanması, önümüzdeki yıllarda
benzer veya farklı yöntemlerle geliştirilecek bir sürecin tehlikeye
atılması ve hatta şimdiden tümüyle imkânsız hâle getirilmesi
anlamına gelecektir, zaten çabanın nedeni de budur. Devletin içinde
odaklanmış olan, güvenlikçi politikaları esas alan o grubun, o
odağın hedefi de budur esas itibarıyla. Daha da önemlisi, özel
bir yasayla her türlü sorumluluktan muaf olunacağı düzenlendiği
hâlde kişi ve/veya kurumların bu şekilde suçlanarak
yargılanıyor olmaları, âdeta devlet eliyle tuzağa
çekildikleri anlamına gelecektir; yaşanan maalesef budur.
HDP, demokratik siyasetin tüm siyasal ve toplumsal
sorunlar için gerçek bir çözüm zemini olduğunu, bu çerçevede demokratik
uzlaşının sağlanmasında diyalog ve müzakere yürütmeyi
kalıcı çözümler için yegâne yöntem olarak benimsediğini her
fırsatta dile getiren bir partidir. Kürt sorunu gibi tarihsel
boyutları da olan bütün yapısal, siyasal sorunların demokratik
bir zeminde tüm taraflarıyla tartışılarak demokrasi, hukuk
devleti ve temel insan hak ve özgürlüklerine uygun bir çözüm
bulunmasını esasen HDPnin temel çıkış
noktalarından biri olarak tanımlamak mümkündür. Bu nedenle, HDP,
çözüm sürecine, kuruluşundan itibaren savunduğu temel siyasal yaklaşım
ve ilkeler gereği sürecin başarıya
ulaştırılması için üzerine çok önemli tarihsel bir
sorumluluğun yüklendiği bilinciyle yaklaşmıştır.
Dar ve katı ideolojik angajmanı bulunmayan, sağduyulu ve
objektif bakabilen vicdan sahibi her bireyin de kabul edebileceği gibi,
çözüm süreci, Türkiyenin en katmanlı siyasal sorunu olan Kürk meselesinde
son kırk yıllık dönemde birçok acıya ve kayba yol açan
çatışmalı sürecin sona erdirilmesi adına bütün bir cumhuriyet
tarihinin en kapsamlı girişimi olarak siyasal tarihteki yerini
almış durumdadır.
Başka pek çok nedenin yanı sıra
dönemin siyasi iktidarının yani sizlerin, sorunun tarihsel önemiyle
siyasal ağırlığına uygun sorumlulukla hareket etmek
yerine, güncel siyasetin dar kalıpları içerisinde
iktidarının devamını sağlamak amacıyla seçimlerde
güç devşirmeye, mevcut gücünü konsolide etmeye yönelik taktiksel,
pragmatik tutumunuz nedeniyle sona erdirilmiş olması, çözüm sürecinin
kesinlikle tarihî değerdeki önemini ortadan kaldırmamıştır;
o, sizin dar bakışlı davranışlarınızdı
ve sonunda bugüne gelindi.
HDPnin bütün kurullarınca, Kürt sorunu
başta olmak üzere siyasal, toplumsal sorunların müzakere edilerek
nihai bir çözüme kavuşturulmasında tarihî bir fırsat olarak
görülen çözüm sürecinin akamete uğratılamadan devam ettirilmesi için
istikrarlı ve kararlı bir tutum benimsenmiştir; bizim politik
varoluşumuz ve politik hedefimiz esas olarak budur. Yalnızca HDP
seçmenlerinin büyük çoğunluğunu oluşturan Kürt halkı
açısından değil, Türkiyede yaşayan bütün halkların
demokratik bütünlüğü için ve hatta olumlu sonuçlanması durumunda
bölge halkları açısından da barış içinde ortak bir
yaşamı sağlayabilecek bir sürecin yargılama konusu
yapılması, evrensel hukuka, barışa, adalet idealine ve
toplumun demokratik değerlerine açıkça aykırıdır. Ne
yazık ki bütün çabalar bu yargılama ve mahkûm etme üzerine
yoğunlaşmıştır, bunu görüyoruz. Nasıl ve neden
akamete uğramış olursa olsun HDP, çözüm sürecinin parçası
olmaktan onur duymuştur ve duymaktadır.
Şimdi, biraz evvel değindik; 6551
sayılı Yasayla birlikte bu sürecin yürütülmesinin hukuki ve yasal
dayanakları düzenlendi. Bunun gerekçelerine, yasa maddelerine ve gerekçe
maddelerine baktığımızda, burada bu yasanın
gerekçelerinde ve maddelerinde çok açık bir biçimde bunlar görülmektedir;
sorumluluk kimdedir, yürütülen süreçte devletin katkısı ve payı
nedir ve neden dolayı bu yasa çıkarılmıştır,
bunların hepsi çok açık bir biçimde görülmektedir; bütün maddelerde,
fıkralarda bu açıkça böyledir.
Yasanın anılan hükümleri ve gerekçeleriyle
birlikte tüm kapsamı göz önünde bulundurulduğunda, bu dönemde
yapılanların yargılama konusu
yapılamayacağını söyledik. O dönemde çekilmiş olan
fotolar ve yapılmış olan ziyaretler de aynı şekildedir
ama tekrar belirtelim, biraz evvel de söyledim, bugün İletişim Başkanlığı
ve bugünkü İçişleri Bakanlığı bu konuda tam tersi bir
tutumu belirlemiştir, hem Kobani kumpas davasında hem kapatma
davasıyla ilgili yaptıkları çalışmalarda bunları
çok açık bir biçimde kullanmışlardır. Aynı
şekilde, kapatma davası iddianamesini hazırlayan Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı da Kobani kumpas davası
iddianamesini hazırlayan savcılık da aynı tutumun
devamcısıdır yani her iki temel davada da çözüm süreci yargılanmaktadır
aslında. Yani devlet ve kurumları Kürt siyasetçilerine tuzak
kurmuştur açıkçası. Bir devlet yurttaşlarına tuzak
kurar mı? Bu soru artık Türkiyede abes hâle gelmiştir,
cevabı net ve açıktır; kurmuştur. Bu sözünü ettiğimiz
davalar ilk girişim de değildir, çözüm süreci sırasında da
bu tür girişimlerde bulunulmuştur. 2 kez başvuruda
bulunmuştur çözüm süreciyle ilgili olarak kimi odaklar ve bu
başvurularda, bu süreçte yer alan kamu görevlileri ve tüm ilgililer
hakkında ülke bütünlüğünü bozmak, örgüt propagandası yapmak ve
benzeri nedenlerle şikâyette bulunmuşlardır. Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı kovuşturmaya yer
olmadığına karar vermiştir. Sonra bir kez daha başvuru
yapılmıştır çözüm süreci sürerken o süreci engellemek için.
AKPnin tüm yöneticileri ve dönemin Başbakanı ile geçmişte bu
görevde bulunmuş MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Öcalan ile
İmralı heyetinde yer alan HDPli vekiller dâhil tüm kişiler
aleyhine, örgüt yöneticiliği, çocukları özgürlüğünden yoksun
kılmak ve devletin birliği ile ülkünün bütünlüğünü bozmak
iddiasıyla suç duyurusu yapılmıştır. Yine, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmaya yer yok
kararı vermiştir. Yani bu girişimler şimdi değildir, o
zaman da yapılmıştır; şimdi HDP üzerinden
yapılmaktadır ve ilk girişimler sonuçlanmamıştır.
Çözüm sürecinin suçlama ve yargılama konusu yapılmaması
gerektiği bu şekilde yargı makamlarınca kesin olarak karara
bağlanmıştır ama bu girişimler
durmamıştır. Kapatma davası ve Kobani kumpas
davasında, çözüm sürecinde yapılan görüşme ve temasların,
yazılı ve sözlü açıklamalar ile HDPnin bu süreçteki tüm
faaliyetlerinin suçlama konusu yapılması devam etmiştir.
Söylediğim gibi, İletişim Başkanlığı ve
İçişleri Bakanlığı yani bugünkü iktidarın bu
parçaları bu girişimlerin parçası olmuştur, doğrudan
doğruya odağı olmuştur.
Bilindiği gibi, hukuk düzeninin en önemli
göstergelerinden biri, kişi özgürlüğü ile güvenliğinin
sağlanmasıdır. Bireylerin kamu otoritesi tarafından günün
birinde keyfî olarak suçlanmayacağına dair güveni sağlanmadan
hukuk düzeni ve devletinden söz edilemez. Tüm bu belirtilenler, elbette hukukun
üstünlüğünün, demokratik işleyişlerin olduğu ülkeler için
geçerlidir ve Türkiye için böyle bir şey söz konusu değildir.
İşte, çözüm sürecinin HDP üzerinden bir kez daha yargılanmaya
çalışılması da Kürt sorunudur; hani Kürt sorununun nedir?
diye soranlara söylüyorum.
Peki, çözüm süreci boyunca görüşmeler sürmekte
iken aynı zamanda devletin ve iktidarın bir kanadının veya
tamamının ayrı bir plan hazırlığında
olduğu ortaya çıkmıştır, buna ne diyeceğiz?
Çöktürme planından söz ediyorum. Buna göre, Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmeti eliyle, Eylül 2014te, Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığınca hazırlanarak Genelkurmay
Başkanlığına sunulan ve Genelkurmay Strateji Plan Dairesi
Strateji Şube Müdürlüğünün çöktürme planı adını
verdiği gizli ibareli eylem planından söz ediyorum. Bizler
defalarca dile getirdik, dönemin Başbakanından İçişleri
Bakanına kadar Hükûmetin tüm yetkililerine resmî yollardan sorduk ancak bu
planla ilgili detaylar her defasında yanıtsız
bırakıldı. Ancak çözüm sürecinin bitirilmesi sonrasında
yaşananlar, aslında bu planın devreye konulduğunun ve Kürt
sorununun çözümüne karşı hâlen de devrede olduğunun çok
açık göstergeleridir. Bu planın içinde hukuk yoktur, demokrasi ve
evrensel insan hak ve özgürlükleri yoktur, evrensel hukuk ilkeleri yoktur,
Türkiye'nin imzalamış olduğu uluslararası demokratik
sözleşmeler yoktur; bu planın içinde 2015ten bu yana
yaşadığımız bütün zulümler, hukuksuzluklar vardır,
hepsi bu plan dâhilinde gerçekleşmiştir ve hâlen de gerçekleşmektedir.
Tam bir siyasi kırım planıdır bu. Hukuksuzluk, zulüm bu
planın temel anlayışıdır; ırkçılık bu
planın temel anlayışıdır. (HDP sıralarından
alkışlar) Kent ablukaları döneminde yaşananlar,
sınırlar içinde ve ötesinde yürütülen operasyonlar; yerel
yöneticilerin, vali, kaymakam ve üst rütbeli askerlerin siyasetçilerle
temasının kesilmesi ve etkilerinin azaltılması;
televizyonlar, radyolar, gazeteler gibi medya alanında yapılan
yasaklamalar, basın faaliyetlerinin engellenmesi ve gazetecilerin tutuklanması,
yerleşkelere giriş ve çıkışların
kapatılması veya sıkı denetimi ve buna benzer birçok
adımın ve uygulamanın bu plan dâhilinde ve hukuksuz biçimde
yürütüldüğü çok açıktır.
İlginç bir detaya da değinmek istiyorum,
daha evvel de burada dile getirmiştik ama size bunu bir kez daha söylemek
istiyoruz yani 2014 sonunda hazırlanmış olan ve 2015
Haziranıyla birlikte uygulamaya konulmuş olan çöktürme planından
söz ediyorum. Bu işlerin emirlerini verenlerin ve uygulayanların
-özellikle kent ablukaları döneminde- önemli bir kısmının;
insanların öldürülmesine, katledilmesine, bodrumlarda
yakılmasına neden olanların önemli bir kısmının
15 Temmuz darbe girişiminden sonra tutuklanması, yargılanması
ve ceza alması ise son derece önemli bir detaydır. Bunların bir kısmı
üst düzey ve bölgesel general rütbeli askerî komutanlar olarak, Meclisin
bombalanması dâhil olmak üzere pek çok suçla
ilişkilendirilmiştir. Bunun hesabını vermediniz hâlâ ve
bunların konuşulmasından da özellikle kaçınıyorsunuz.
Neden yargılandı bu generaller? FETÖ'cü oldukları
iddiasıyla. Orada işledikleri insanlık suçlarından
değil çünkü işledikleri o insanlık suçları bu
iktidarın bilgisi ve gözetimi dâhilinde yapılmıştı ama
sonra işleri bitti, FETÖcü oldukları iddiasıyla o generallerin
hepsi yargılandı ve cezaevine konuldu.
Bu planın son derece önemli bir parçası da
partimize dönük yapılanlardır. Bunun bir parçası yerel
yönetimlere atanan kayyumlar ve halkın seçim iradesinin
gasbıdır. Diğer parçası da 2016da dokunulmazlıkların
Anayasa'ya aykırı biçimde kaldırılması, 4 Kasım
2016 siyasi darbesi ve sonrasında yaşananlardır. (HDP
sıralarından alkışlar) O planda diyordu ki: Malum partinin
-bizi kastederek- kadroları ve ellerinde bulunan belediyelerin kademeli
olarak tasfiyesine öncelik verilmesini azami önem verilmesi gerekmektedir.
Türkçeleri de bozuk. İçişleri Bakanlığı yetkisinde
olan belediyelerin partiden alınıp devletimizin denetimine
verilmelidir. Ya, 2014 çöktürme planı bu plan. HDPye yönelik kanun ve
Anayasa dışı tedbirlere başvurulacağının
açıkça dile getirildiği bir plandan söz ediyoruz. HDPnin demokratik
siyasetten tasfiyesi için her türlü desteğin verilmesi de bu güvenlikçi
zihniyetin vardığı son noktadır. Temel hakların ve
hukuk kurallarının ihlalinin zeminidir bu plan ve uygulamalar. Vekillerimize
gelen, sayısı belki 1.200ü aşmış olan fezleke,
konuşana konuşmayana soruşturma açılması talebi,
işte, hep bu planın parçasıdır. Bu planda, hem partimiz
HDPye karşı gerçekleştirilen ağır yok etme ve tasfiye
planı ile seçimle kazanılan belediyelerimize dönük kayyum planı,
yaşam hakkı ihlalleri, basın ve ifade özgürlüğünün
askıya alınması gibi bölümler, hepsi yer almaktadır.
İşte, bugün yaşananlar bu sürecin devamıdır. Devlet,
Hükûmet, bir yanda Akil İnsanlar Heyeti, İmralı ve Kandille
görüşmeler sürdürürken diğer taraftan partimizin ve partimizde hayat
bulan Kürt sorununun çözümü iradesinin tamamen tasfiye ve yok edilmesi için de
bir planı harekete geçirmiştir. Bu, güven verici bir durum mudur? Bu
sorunun cevabını bile söylememize gerek yok herhâlde değil mi?
Kumpas kuran, tuzak kuran bir iktidar ve devlet anlayışından söz
ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
Bugün hâlen her gün bu planın
uygulamalarıyla uğraşmak durumundayız; kapatma davası
da Kobani kumpas davası da bu planın parçalarıdır. Milletvekilliklerinin
düşürülmesi, Leyla Güven ve Musa Farisoğullarının
dokunulmazlığının kaldırılması ve
milletvekilliğinin düşürülmesi demokratik siyasetten ve yerel
siyasetten tasfiye planının parçalarıdır.
Biz, bugün, burada, Semra Güzel Vekilin dokunulmazlığının
kaldırılmasını konuşuyoruz, bu da aynı
planın bir parçasıdır. Siz kendiniz icat ettik zannetmeyin,
biraz sonra geleceğim hazırlanmış olan kumpasın
nasıl bir kumpas olduğuna. Siz hepiniz bu kumpasların
parçası olarak kullanılıyorsunuz, maalesef, gerçek budur;
yazık ediyorsunuz kendinize ve geleceğinize.
Kamu çalışanı bir hekimdir Semra
Güzel. Kanun hükmünde kararname marifetiyle kamu görevinden
uzaklaştırılmıştır. 2018 seçimlerinde
milletvekili adayı olduğu dönemde HDPye üye olmuştur; 2018,
daha öncesinde değil. Demokratik siyaseti seçmiş bir kişidir.
Milletvekili seçildikten sonra Mecliste yaptığı
çalışmalara baktığımızda, demokratik siyasetle
ilişkisinin ve kararlı duruşunun ne kadar verimli ve
yaratıcı olduğu ortadadır. Semra Güzel bir milletvekili
olarak başarılı çalışmalarda bulunmuştur.
Dokunulmazlığının kaldırılmasıyla yasama
faaliyetleri engellenmiş olacaktır, zaten niyetiniz de budur.
Semra Güzel Meclisin en çalışkan
vekillerinden birisidir; milletvekili olarak görev yaptığı
şimdiye kadar, bakın, birkaç tane örnek vereceğim: Asgari
Ücretin Vergi Dışı Bırakılması Amacıyla
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinden 2429 sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifine kadar, Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinden, Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifine kadar, Korona Virüs
Salgınıyla Mücadele Kapsamında Sağlık Hizmetlerinin
Yürütülmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinden 634 sayılı
Kat Mülkiyeti Kanununun 24ncü Maddesinin Birinci Fıkrasının -bu
kadar detay çalışan- Değiştirilmesine İlişkin
Kanun Teklifine kadar pek çok konuda yasa teklifi sunmuştur. Bu süre
içerisinde 273 soru önergesi sunmuştur. Semra Güzel kamuoyunun
yakından takip ettiği neredeyse her konuda ama
ağırlıklı olarak kendi uzmanlık alanı olan
sağlık alanında soru önergeleri sunmuştur. Bu süre
içerisinde Meclis araştırması komisyonu kurulmasına
ilişkin olarak verilen 466 önergeye imza vermiştir. Bunlardan 36
tanesinin ilk imzacısıdır. Semra Güzel yeni ve genç bir vekil
olarak Meclis kürsüsünü de yani bu kürsüyü de oldukça sık
kullanmış, pek çok yasa teklifi ve önerge üzerine
hazırlıklar yapmış, konuşmuş,
katıldığı komisyon toplantılarında
yaptığı hazırlıklar doğrultusunda
görüşlerini paylaşmıştır. Semra Güzel bu süre
içerisinde gündem dışı, yasa teklifleri ve önergeler üzerine 76
ayrı konuşma yapmıştır.
Bunları niye anlatıyorum ben size?
Halkımız duysun diye, Semra Güzel'in demokratik siyaset
alanındaki kararlı duruşunu vurgulamak için anlatıyorum.
Bunun ne kadar değerli olduğunu anlamak istemeyen bir zihniyetle
karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. Bu ülkede
neredeyse kırk yıldır büyük bir çatışma sürmektedir,
bu süreçte 50 binden fazla insan yaşamını yitirmiş;
binlerce köy, mahalle yakılmış, boşaltılmış,
milyonlarca insan göçe zorlanmıştır, yüzlercesi sürgünlerde
memleket hasretiyle yaşamını yitirmiştir. Tüm bu
olayları görmezden gelmenin bunları yaşanmamış
kılmayacağı çok açıktır. Bugün Diyarbakır, Van,
Mardin, Bitlis, Siirt, Batman, Ağrı, Hakkâri, Şırnak,
Muş, Kars, Iğdır veya Kürtlerin yoğun olarak
yaşadığı herhangi bir kente, İstanbul'un,
İzmir'in, Mersin'in, Adana'nın Kürtlerin yoğun
yaşadığı mahallelerine gittiğinizde, her birinin
evinde mutlaka ya bir tutuklu ya da bir kayıp olduğu görülecektir,
hatta çoğu zaman birden fazladır bu kayıp ve tutuklular.
Yakınlarından, sevdiklerinden bir haber, kayıplarından bir
cenaze bekleyen binlerce aile vardır bu topraklarda. Bu hakikat bu topluma
ait ve sosyolojik bir gerçeklik olarak karşımızda
durmaktadır, siz bunu görmek istemiyorsunuz. Kimi için ağabey, kardeş,
anne, baba; kimi için dayı, teyze veya sevgili. Siyasetin işi bunu
yok saymak değil. Bu hem ahlaki hem de politik bir görevdir; bunu
düşünmek ve çözüm yolları üretmek siyasetin ve siyasetçilerin
yükümlülüğüdür. Bu ülkenin yüzyıllık tarihî gerçekliğidir.
Adına ister Kürt sorunu deyin isterse başka bir şey, bu sorun
vardır ve bu ülkenin en ağır ve en temel sorunudur.
Dolayısıyla bu sorunu, şark ıslahat planlarına,
olağanüstü hâl dönemlerine, öldürmeye, tutuklamaya, sürgüne, açlıkla
terbiye etmeye, kayyumlarla irade gasbına, siyasi temsilcilerini rehin
almaya ve tutmaya, en ağır sorunları hamasetle geçiştirmeye
sıkıştırmak; özcesi, bu sorunu güvenlikçi politikalara
sıkıştırmak bu politikaları, bu çatışma
ortamını sürdürmekten başka bir şeye hizmet etmez ve bugüne
kadar da etmemiştir. Güvenlikçi siyaset sorunlarla yüzleşmek yerine
onları ertelemektir, görmezden gelmektir, bürokrasiye havale etmektir.
Zaman kazandığınızı zannedersiniz ama aslında
değerlerinizi yitirirsiniz; olan da budur, birer birer insanlık
değerlerinizi yitiriyor olmanızdır.
Ocağına ateş düşmeyen Kürt
ailesi yok gibidir. Meclis grubumuzda da ailesinde yakınlarını,
sevdiklerini, akrabalarını, arkadaşlarını
kaybetmiş vekillerimiz vardır, bu sıralarda oturmaktadırlar.
Kıymetli olan, çok ama çok önemli olan, bütün acılara rağmen sorunlarımızı
diyalog yoluyla, konuşarak, müzakere ederek, toplumsal uzlaşma ve
barışma yoluyla halletme anlayışının
milletvekillerimizde ağır basmasıdır; düşmanlık
değil kardeşlik duygularının demokratik siyasete yön
vermesidir; acının intikam duygularına değil
aklıselime yönelmiş olmasıdır. Semra Güzel örneğinde
de diğer örneklerde de bunun anlaşılamıyor olması,
sizlerin empati ve anlayış yoksunluğunuzdan
kaynaklanmaktadır. Kürt sorunu budur işte, çözülmemiş olan da
budur; karşılıklı anlama ve saygı duyma
yoksunluğudur aynı zamanda. Semra Güzelin
yaşadığı insani duygular ve sonuçları Kürt sorununun
sadece doğrudan bir yansımasıdır.
İşin hukuk yanına bakalım, çok
uzatmayacağım, kumpas nasıl kamuoyuna mal edildi, önce ona
bakalım: 8 Ocak 2022 günü bir internet sitesinde yayınlanan bir
köşe yazısında soruşturmanın gizliliği ilkesine
aykırı olarak, daha önce hakkında gizlilik kararı
verilmiş olan soruşturma dosyasında bulunan ve dolayısıyla
yalnızca soruşturma dosyasını inceleme yetkisi olan
kişilerce erişilebilir olması gereken Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzele ait bazı fotoğraflar
paylaşılmıştır. Kumpas, birinci durum: Servis
edilmiş bir internet sitesine. O internet sitesi -biraz sonra yine bu
konuya geleceğim ama- bu ittifakın, Cumhur
İttifakının, bu iktidarın çok güzide bir bileşeninin
aslında yazılar yazdığı sitedir; Vatan Partisi ve
Doğu Perinçekin, güzide ortağınızındır. (HDP
sıralarından alkışlar) Onlara servis edilmiştir. O
güzide ortağınız size yol gösteriyor, kapatma davasında da
öyle oldu -biraz sonra geleceğim- işte burada da aynı şey
yapılmıştır.
Bundan yedi yılı aşkın bir süre
önce, 2014 yılında çözüm süreci olarak adlandırılan
süreçte çekildiği belirtilen ve 2017 yılından bu yana güvenlik
birimlerinin ve cumhuriyet savcılıklarının elinde olan
fotoğrafların basına servis edilmesiyle Semra Güzel
hakkında çok sayıda kişi tarafından bir linç
kampanyası başlatılmıştır. Yani bakın, 2017
yılından beri o fotoğraflar elinizde. Semra Güzel tüm
kişilik hakları ihlal edilerek hedef gösterilmiştir.
Hakkında gizlilik kararı verilmiş olan dosyadan alınan ve
söz konusu internet sitesinde yayınlanan fotoğraflar yalnızca
görevli jandarma birimi, soruşturma savcılığı ve
Anayasa Komisyonunun elinde bulunmaktaydı. Dosyadaki gizlilik
kararlarından kaynaklı, bu fotoğraflara ancak kanunen gizli
bilgilere erişim hakkı verilmiş olanlar ulaşabilir.
Dolayısıyla bu fotoğraflar ancak bu bilgilere ulaşma
yetkisi olan biri veya birileri tarafından servis edilmiştir. Çok
açık ve net. Bakın, sizin aklı başında ki bütün hukukçularınıza
sorun -Cumhur İttifakı için söylüyorum, sadece Adalet ve
Kalkınma Partisi için değil- onlara sorun, aynı şeyi
söyleyeceklerdir. Aklı başındaki bütün hukukçular bu
fotoğrafların ancak bu bilgilere ulaşma yetkisi olan biri veya
birileri tarafından servis edildiğini bilirler. Fail belli
aslında, Komisyon içindeki bir veya birkaç iktidar milletvekili.
Adları da belli, birisi biraz evvel kendini ortaya koydu, Komisyonda da
ortaya koymuştu. Hani, bir milletvekiline trol demek istemiyorum ama
gerçekten trollere taş çıkartan bir milletvekili. (HDP
sıralarından alkışlar) Bir de hukukçu ya sözde! Hukukçu,
sözde hukukçu! Adalet ve Kalkınma Partisinin hukukçuları bunlar
işte. Sonra bu hukukçuları siz hâkim yapıyorsunuz,
ağır ceza hâkimi yapıyorsunuz ve o ağır ceza
mahkemeleri sizin komisyonlarınız gibi çalışıyor,
davranıyor ve arkadaşlarımızı yargılıyor ve
ceza veriyor. İşte bu, işte bu, örnek bu. Durumumuz budur, vahimdir.
(HDP sıralarından alkışlar) Allah muhafaza, umarım siz
de böyle hukukçuların eline düşmezsiniz Sayın Cahit Özkan,
umarım. (HDP sıralarından Düşsünler sesleri)
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Düşsünler,
düşsünler.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Şimdi, Semra
Güzele dönelim. Bundan iki gün sonra yani 8 Ocaktan iki gün sonra, kendisine
yöneltilen isnatlara ilişkin bir bilgilendirme açıklaması
yaptı yazılı olarak, ben de burada size okudum. Bu
fotoğrafların yayınlanmasıyla birlikte, âdeta düğmeye
basılmış gibi, olağan bir Meclis komisyonunun
çalışması olarak asla nitelendirilemeyecek bir süreç işletildi.
Biraz evvel Grup Başkan Vekilimiz Sayın Beştaş Anayasaya
aykırılık konusunda bunu anlattı. Fotoğrafların
sosyal medyada yayınlanmasından dört gün sonra, Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Başkanı,
yalnız fotoğrafların yer aldığı dosyayı
dokunulmazlığın kaldırılması için yeter
bulmadığı için olsa gerek bir gizli tanığın,
itirafçının beyanının yer aldığı bir
başka dosyayı da görüşmek üzere Komisyonu toplantıya
çağırdı, 20 Ocak Perşembe günü. Bakın, ne kadar
hızlı ilerleyen bir süreç.
Karma Komisyon o gün dosyaları incelemek üzere
bir Hazırlık Komisyonu kurdu, sonra Hazırlık Komisyonu
aynı gün toplantıya çağırıldı, acelemiz var (!)
28 Ocak tarihine kadar yazılı savunma istendi vekilimizden. 31 Ocak
günü toplantı yapıldı. 2 Şubat tarihinde yani komisyonun
oluşturulmasından on üç gün sonra oy çokluğu için her 2 fezleke
için de Semra Güzelin dokunulmazlığının
kaldırılmasının Karma Komisyona teklif edilmesine karar verildi.
18 Şubatta Karma Komisyon toplandı ve dokunulmazlığın
kaldırılmasına karar verdi.
Büyük bir acele değil mi? Neden? Hukuk mu
işlettiniz? Vicdanınızla mı karar verdiniz? Yok.
İlahlar kurban istedi. Siz, ilahların istediği bir kurbanı
yarattınız Semra Güzelle ve bu sizin vicdanınızda
ağır bir leke olarak kalacak, göreceksiniz bunu. (HDP
sıralarından alkışlar)
Biraz evvel -nerede, şimdi göremiyorum- bir
vekiliniz çıktı burada dedi ki dokunulmazlığı
kaldırılmış olan Tuma Çelikten bahsederken: Ne oldu?
Dokunulmazlığı kaldırıldı, bak,
yargılandı ilk derece mahkemesinde, beraat etti. He, doğru,
beraat etti. Peki, ya azıcık bir vicdanınız var mı?
Allah aşkına, hepinize soruyorum. O Tuma Çelik hakkında,
şimdi beraat etmiş olan Tuma Çelik hakkında -biz o zaman ihraç
ettik hatırlarsanız- bu iddia geldiği anda Meclise, kendisini
ihraç ettik partiden, partilimiz değildir. Ama o Tuma Çelik hakkında
sizin vekilleriniz, başta kadın vekilleriniz olmak üzere, o, sosyal
medyada yaptıkları linç kampanyasından azıcık utanma
duydular mı ya, azıcık? Azıcık Ne hata etmişiz.
dediler mi? Azıcık Vicdanımız çok sızlıyor.
dediler mi? (HDP sıralarından alkışlar) Dediniz mi bunu?
Allah aşkına sorun kendinize ya, bir aynaya bakın.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Soruyorsun, söyleyeyim
o zaman.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Sen konuşma
Cahit Özkan, sözümü kesme!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Niye ihraç ettiniz o
zaman, niye ihraç ettiniz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Savunma
yapıyor, savunma.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Bırakın!
Konuşma, ikide bir bugün konuşuyorsun! Allah Allah!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Alın geriye. Ne
güzel!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Savunmamı
mı engelleyeceksin, savunmamı mı engelleyeceksin? Konuşma,
dinlemeyi öğren! (HDP sıralarından
alkışlar)
Sen de onlardan birisin, sen de sosyal medyada linç
yapan bir grup başkan vekilisin.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Madem Mağdur,
alın geriye.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Basın
toplantılarında linç yapan bir grup başkan vekilisin; sen de
öylesin, evet, evet.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Alın Tuma Çeliki
geriye, madem mağdur.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Sen FETÖnün
yardakçısısın, bunu da biliyoruz biz. (HDP
sıralarından alkışlar)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sen PKKnın
yardakçısısın!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Hadi oradan! Hadi
oradan, konuşma! Hadi oradan, konuşma!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Bağırma!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) FETÖnün
yardakçısı!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Hem FETÖnün hem
PKKnın yardakçısısın sen! FETÖnün, PKKnın
yardakçısı.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Senin o zaman
söylediklerini ben bu kürsüde konuştum, bütün halka anlattım. Hadi
oradan! Hadi oradan!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Tuma Çeliki al, al
Tuma Çeliki!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) FETÖnün
yardakçısı. Siyasi ayak aranıyorsa sensin!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
bana soru soruyor, kendisi
(HDP sıralarından gürültüler)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Hadi oradan!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) PKKnın
yardakçısı, FETÖnün yardakçısı!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Şimdi, adalet
ve vicdan gibi kavramları kullanmanın anlamsız
kaldığı günlerdir bugünler.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Al Tuma Çeliki geriye!
Al Tuma Çeliki!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Ya, hukukçuymuş!
Ne hukukçusu, ne hukukçusu! Hukuk yanından bakarsak nasıl bir
tabloyla karşı karşıyayız? Şimdi ben
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Niye ihraç ediyorsunuz
Tuma Çeliki, o kadar güzel adamdı? O kadar güzel adamdı da Tuma
Çeliki niye ihraç ettiniz? Alın geriye, alın!
BAŞKAN Sayın Oluç
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Neden ihraç ettik
biliyor musun? Onu söyleyeyim ben sana: Çünkü bizim partimizin ilkeleri var,
bizim partimizin kadın meclisi var ve biz o ilkeler çerçevesinde, böyle
bir suçlama ortadaysa eğer, o suçlamanın sonucu ortaya çıkana kadar
ihraç ettik ve bunu disiplin kararıyla yaptık;
anlaşıldı mı?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Geri al hadi; geri al,
geri al!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Bu mesele adamın
iyi ya da kötü olmasıyla ilgili bir mesele değil, ilkelerle ilgili.
SALİH CORA (Trabzon) Bağırarak
konuşma!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Konuşma sende
oradan Salih Cora, konuşma, konuşma! Ne bağırıyorsun?
Gel buraya konuş bir şey söyleyeceksen, konuşma! Hadi oradan!
Sen de ailendeki FETÖ'cülerin acısıyla konuşuyorsun. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
uygun bir dile davet edin.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Hadi oradan! Kimin
ailesinde FETÖ'cü varsa bize saldırıyor. Konuşma oradan, hadi!
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Bu savunma değil,
saldırı; savunma değil, saldırı bu.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Bırakın da
savunmamızı yapalım.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, savunma yapılıyor burada.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Savunma değil,
saldırı.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Sayın
Başkan, bu nedir ya? Nedir bu yani? Böyle bir şey var mı?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
bu savunma değil, saldırı.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Sen hukukçusun,
savunma hakkı kutsaldır, dinleyeceksin.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Nasıl savunma!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Hadi oradan!
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) Ya, adam gibi
konuş, adam gibi konuş!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Hadi oradan! Otur
yerine, otur yerine!
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) Ya, adam gibi
konuş! Adam ol, adam! Adam ol ya, mağaradan mı geldin?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Sayın Başkan,
uygun bir dile davet edin, savunmasını yapsın. Bu
yaptıkları suçtur, hepsiyle ilgili tazminat davası
açacağız, şikâyetimizi de yapacağız. (HDP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Hayır, efendim,
itham ediyor, suçluyor bizi; kabul etmiyorum, reddediyorum. Bu dili kabul
etmiyorum. Bu savunma değil, saldırıdır.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Ya,
tamam, reddettin, otur ya, otur, otur!
BAŞKAN Sayın Oluç, Meclise hitap ediniz.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Şimdi
ekranları başında bizi izleyenleri duyabiliyorum, hani Ya, ne
hukuku konuşuyorsunuz. diyenleri. Haklılar, ortada hukuk ve evrensel
hukuka uygun davranan bir yargı mekanizması yok, mahkemelerin çoğu
sizin hukuk komisyonunuz gibi davranıyor.
Ama ilginç olan başka bir şey var,
muhalefetin durumu; ilginç. Muhalefet, her gün Türkiyede yargı
mekanizmasının çöktüğünü örnekleriyle anlatıyor, Yeni
dönemde, seçimlerden sonra iktidara geldiğimizde hukuk alanında
şunu yapacağız, bunu yapacağız. diyor, ortak
metinler, çok güzel metinler imzalıyor ama sonra, bu eleştirdiği
hukuksuz mekanizmaya Semra Güzel'i teslim etmeye evet oyu veriyor.
İktidara aday olan müthiş demokrat bir muhalefetle karşı
karşıyayız. (HDP sıralarından alkışlar) Tutarsızlık,
ne dediğini bilmeyen, iktidarın yarattığı korkuya ve
kara propagandaya teslim olan bir muhalefetle karşı
karşıyayız. Yazık değil mi? (HDP
sıralarından alkışlar) İlk kez yapmıyorsunuz
bunu, konu Kürt sorunuyla ilgili olunca birdenbire iktidar ile muhalefet arasında
fark kalmıyor, bütünleşme tam anlamıyla sağlanıyor.
Daha önce dokunulmazlıkların Anayasaya aykırı olarak
kaldırılması mevzusunda da aynı durumu yaşadık
ama bu tutarsızlık, muhalefetin kendi seçmenlerine vermesi gereken
bir hesap konusu elbette. Bizi bu kadarı ilgilendiriyor; söylediği
ile yaptığı arasında uyum yok, nokta.
Tüm bu gerçeklere rağmen biz hukuk
konuşmaya devam ediyoruz Türkiye'de hukuk olmamasına,
işlememesine rağmen.
Buraya kadar anlattım. Uzunca bir süredir
iktidar blokunca, HDP'ye yönelik ayrımcı ve tasfiyeci politikalar
yürütülüyor, siyasi kırım operasyonu sürdürülüyor.
Dokunulmazlığı kaldırılan milletvekilleri, tutuklanan
milletvekilleri, belediye eş başkanları ve meclis üyeleri,
binlerce parti üyesi ve yöneticisi ve son olarak HDP aleyhine
açılmış kapatma davası ve Kobani kumpas davası. Bu
tasfiye politikasını gerçekleştirebilmek için tüm
uluslararası hukuk kuralları da rafa kaldırılmış;
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları
bile uygulanmıyor. Bu konseptin son örneği ise Semra Güzel
şahsında gerçekleştirilen saldırıdır. Linç
kampanyası boyunca kurulan söylemler, yalnız Semra Güzel'e
değil, aynı zamanda HDP'ye yönelmiştir.
Bugün görüşülmekte olan
dokunulmazlığın kaldırılması dosyaları da
hukukun araçsallaştırılmasının tipik örneklerini
oluşturmaktadır. Hukukun, özellikle muhalefet milletvekillerinin
bertaraf edilmesi için araçsallaştırılması hem Anayasa
Mahkemesi kararlarında hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarında tartışılmıştır. HDPye yönelen
iktidarın amacının bir parti kapatma olduğu
açıktır. HDP milletvekillerinin Meclisten tasfiyesine yönelik olan ve
özelde Semra Güzelin dokunulmazlığının
kaldırılması ve sonrasında yaşanacak işlemler
Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine
aykırıdır.
Şimdi Geçin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ve
Anayasayı. dediğinizi duyar gibiyim. Ama şunu belirtelim bir
kez daha ki sözlüsüyle çektiği fotoğraflar ve üç satırlık
gizli tanık, itirafçı beyanıyla Semra Güzelin örgüt
üyeliğiyle suçlanması hukuka da hakkaniyete de uygun değildir.
Şimdi, bu tarzı biz biliyoruz. Bu
tarzın nerede, nasıl işlediğini daha evvel biliyoruz.
Aslında sizler de biliyorsunuz bu gizli tanıklık ve
itirafçı meselesinin nerede işlediğini. 5271 sayılı
Yasa kapsamında tanıklık durumuna ilişkin
ayrıntılı düzenlemeler vardır ve sıkı şekil
şartlarına bağlanmıştır. Ayrıca, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma
hakkını düzenleyen 6ncı maddesinin (3)üncü
fıkrasında da tanıklık kurumuna ilişkin özel
düzenlemeye yer verilmiştir. Yasalar -Türkiye'deki yasalardan
bahsediyorum- kolluğa tanık dinleme yetkisi vermemiştir, kolluk
tarafından alınan beyanlar bilgi alma tutanağı olarak
nitelendirilir, Yargıtay kararları da vardır, açıktır.
Bu konudaki düzenlemeler adil yargılanma hakkı,
yargılamanın aleniliği ve silahların eşitliği
ilkesinin gerektirdiği bir zorunluluktur. Keza gizli tanıklık
konularında da yasa maddeleri ve Anayasa Mahkemesi kararları konunun
sakıncaları ve riskli yanlarına vurgu yapan kararlardır.
Ayrıca, gizli tanıklık müessesesini uygulamada oldukça fazla
suistimal edildiği de bilinmektedir. Mesela, geçmiş dönem HDP Eş
Genel Başkanı Selahattin Demirtaşın yüz kırk iki yıl
hapis cezasıyla yargılandığı davanın
iddianamesinde Mercek isimli bir gizli tanığa yer verilmiştir,
bütün iddianame bunun üzerine kurulmuştur. Ya, yüz kırk iki yıl
hapsi isteniyor. Şimdi, bu Mercek gizli tanığı var ya,
bulunamadı, biliyor musunuz, yok. Nasıl ortaya çıktı bu?
MURAT ÇEPNİ (İzmir) Vekil olmuştur,
vekil.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Bir başka
mahkeme Diyarbakırdaki mahkemeye yazı yazdı, dedi ki: Bu
Mercek isimli tanıkla ilgili görüş almak istiyoruz. Bulamadı
mahkeme Mercek isimli tanığı. Gizli tanık, nereden
çıktı bu? Şimdi, bütün o yüz kırk iki yılı,
aslında olmayan bir gizli tanıkla ceza verecekler ya, yani böyle bir
vicdansızlık olabilir mi? Bu gizli tanık denilenler Emniyetin
ve İçişlerinin yarattığı sanal
yaratıklardır, bu gizli tanıklar. Çok açık, biz bunu
biliyoruz. İşte, bu Mercekte ortaya çıktı, müthiş bir
kumpas. 2016 yılına kadar yargı içerisinde örgütlenmiş -sizin
ifadelerinizle söylüyorum- FETÖ paralel devlet yapılanması olarak
tabir edilen cemaat yapılanmasının yürüttüğü Ergenekon,
Balyoz, KCK, İlhan Cihaner, Fenerbahçe şike davası ve benzeri
önemli kumpas dosyalarının temelini gizli tanıklar
oluşturuyordu. Hatırladınız mı,
hatırladınız mı? Gizli tanıklar oluşturuyordu ve
hukuka aykırı bir şekilde elde edilen deliller üzerinden
yürütülen bu soruşturmalarda neler yapıldığı kamuoyunda
sıkça tartışıldığı gibi, 15 Temmuz darbe
girişiminden sonra yürütülen soruşturmalarda tanık ve gizli
tanıklar aracılığıyla hukuka aykırı elde
edilen delillerle kumpas davalarının yürütüldüğü ortaya
çıkmıştı. İşte siz oradan öğrenmişsiniz
bunu ya, bu gizli tanık ve itirafçı kullanma meselesini oradan
öğrenmişsiniz, talebelik iyi!
Birkaç hafta önce -Kobani kumpas davası var,
biliyorsunuz, sürüyor şurada, Sincanda- yeni bir gizli tanık icat
edildi. Diyeceksiniz: Ne var bunda? Ya, olay 2014ün Ekiminde yaşanmış,
2020 yılında tutuklamalar yapılmış -aradan altı
sene geçmiş, 2022ye gelmişiz- 2021de dava açılmış,
2022nin Şubat ayında yeni bir gizli tanık buldular. Nasıl,
müthiş değil mi? Sekiz sene sonra gizli tanık çıktı
ortaya. Bu nereden çıktı? Ve zırva iddialar
Hani sürecin içinde
olmasam, parçası olmasam yemin ediyorum bu kadar zırva olduğunu
bilemezdim, o kadar zırva iddialarla bir gizli tanık. Bunlar, FETÖ
uygulamalarıyla aynıdır, aynı. Aynı işi
yapıyorsunuz, aynı şeyleri öğrenmişsiniz, bunu
şimdi bize karşı kullanıyorsunuz. İtirafçı
beyanları için ise daha ciddi kaygılar vardır hukuk
alanında. Biliyorsunuz çünkü kendisi de aynı suçlama nedeniyle
yargılandığı için, kurtulabilmek için her türlü beyanı
vermektedir itirafçı.
Bakın, Diyarbakır Büyükşehir Belediye
Eş Başkanı Selçuk Mızraklıya -şimdi Edirnede
yatıyor- on yıl ceza verdiniz. Neyle? Bir itirafçı
tanığıyla. Cezaevindeki bir itirafçının yalan
itiraflarıyla Selçuk Mızraklı -doktor, büyük hizmetlerde
bulunmuş insanlığa- cezaevinde yatıyor şimdi onurlu
bir şekilde, başı dik. Geçenlerde gittim, gördüm. Nasıl
girdiysem ondan daha iyiyim, daha dinamiğim, daha kararlıyım.
dedi. Selam olsun Selçuk Mızraklıya buradan. (HDP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, güvenilmez beyanlar üzerine bütün bu
işleri yapıyorsunuz; işte, Semra Güzel dosyalarında da
öyle. Ya, bir tane fezleke üç satırlık gizli tanık ifadesine
dayanıyor, el insaf! Şimdi, dokunulmazlığını
kaldırmak için el kaldıracaksınız.
Şimdi, değerli vekiller, dosyanın tek
delili olan -Semra Güzel dosyasından bahsediyorum- tanık
beyanının doğruluğunu denetleme imkânı da yok.
Doğru mu, yanlış mı? Yok. Yargılama faaliyeti
yürütülmüyor dolayısıyla kendisinin veya avukatlarının
hazır bulunduğu bir yöntemle dinleme ve soru sorma imkânı da yok
gizli tanığa çünkü zaten sanal bir yaratık ortaya
çıkarılmış. Şimdi, bu beyan üzerine, bu sanal
yaratığın beyanı üzerine Semra Güzelin
dokunulmazlığının kaldırılması, hukukla
bağdaşır mı bu ya? Niye bu fezlekeyi de işin içine
kattınız, neden? Çünkü sadece o fotoğrafla ilgili fezleke
dokunulmazlık kaldırılması için bir neden değil. Hani
mesele, fotoğraf meseleleri olsa, öyle fotoğraflar var ki değil
mi, siz biliyorsunuz, çok fotoğraf var.
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR
(Ağrı) Pensilvanya, Pensilvanya... Başını
kapatmış böyle.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Mesela, Hazine ve
Maliye Bakanının fotoğrafları, albümlere baktınız
mı? Var, değil mi? Başka fotoğraflar
Çok. Yani
fotoğraf üzerinden yargılama olmayacağını bildiği
için Karma Komisyon, Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu, bir tane fezleke daha
işin içine kattı ki hani Böyle kaldıralım
dokunulmazlığı. diye ama o da üç satırlık bir gizli
tanık beyanı. Bu durumla karşı karşıyayız,
size bunu anlatıyorum ben. Hukuk filan yok işin içinde çünkü ilahlar
kurban istedi.
Şimdi, Yargıtayın bu konuda
yerleşik kararları da var üstelik, hukukçuların hepsi
biliyorlar; bu da çok açık. Bütün bu anlattığımın çok
daha detaylısını -ben özetleyerek anlatmaya
çalıştım- 305 ve 306 sıra sayılı Raporlarda
önünüzde vardır, yoksa alırsınız bugün konuştuğumuz
meseledeki- şerhlerimizde yer alıyor, tutanaklara bu işlendi,
komisyonlarda da konuştuk hem Hazırlık Komisyonunda hem Karma
Komisyonda ve bu tutanaklara girdi, verdiğimiz şerhte de okunuyor.
Yani kısacası şunu söylemek istiyorum bir kez daha: Semra Güzelin
ivedi olarak dokunulmazlığının
kaldırılmasını gerektirecek bir neden yok ortada.
Şimdi, dedim ya üç satırlık gizli tanık ifadesine dayanan
fezleke diye, o fezleke ne zaman gelmiş biliyor musunuz? Üç sene önce, üç
senedir bekliyor. Hani bu kadar acil idiyse, bu kadar tehlikeli bir kişi
idiyse Semra Güzel Bir an evvel dokunulmazlığı
kaldırılsın, yargılansın, tutuklansın. diyor
idiyseniz üç senedir niye beklettiniz o fezlekeyi? Çünkü içinde bir şey
yok aslında. İçinde bir şey olmadığını
bilerek haklı olarak beklettiniz yani onu söylemek istiyorum.
Şimdi, öyle anlıyoruz ki bu Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon yıllardır
elinde olan fezlekelerde yer alan bilgi ve belgeler üzerine değil, kendi
elindeki bilgilerin basına servis edilmesinden sonra toplanmış
ve çalışmalara başlamış yani açıkça kurulmuş
olan bir kumpas var ve maalesef, üzülerek gerçekten bunu söylüyorum, Meclis
Genel Kurulunda milletvekilleri de bugün bu kumpasın bir parçası
hâline getiriliyor, ciddiyetten uzak bir durum. Fotoğrafların
güvenlik birimlerinin eline geçmesinden dört buçuk yılı
aşkın bir süre sonra bir milletvekilinin
dokunulmazlığının kaldırılmasının
istenmesi aslında ivedi bir gereksinim olmadığının en
açık kanıtıdır.
Ünlü bir fıkra var, duymuşsunuzdur, adam
koşa koşa arkadaşına gelmiş, demiş ki: Ya,
duydun mu? Hazreti İsayı öldürmüşler. Arkadaşı
demiş: Ya, deli misin? Kaç yıl oldu, kaç yüzyıl oldu?
Adamın cevabı ne, biliyor musunuz? Olsun, ben şimdi
öğrendim, bir şey yapalım bunun için. demiş.
İşte, bu fıkradaki gibi sizin hâliniz.
Kürt kadın siyasetçilere olan kininiz ve
öfkeniz -buradakileri tenzih ederek söyleyeyim hadi- bitmiyor. Hem Kürt
düşmanlığı var hem erkek egemen anlayış var
Ya,
Leyla Zananın iki cümlesine, üç rengine tahammül edemedi bu Meclis, siz
yoktunuz o zaman ama edemedi. Aysel Tuğluka yönelik nefretiniz,
sağlık koşullarının cezaevinde tutulmasına izin
vermediği dönemde bile sürüyor. Gültan Kışanak, Kürt,
kadın, bir de Alevi olarak karşınıza çıktı,
Sebahat Tuncel, Gülser Yıldırım
Say say bitmez ama o
kızgınlıkla, o öfkeyle onları cezaevinde rehin
tutuyorsunuz. Derdiniz mücadeleleriyle Kürt kadınlarına örnek olan,
onların evden çıkmasına, sosyal ve siyasal hayata
katılmalarına önayak olanlara tahammül edemiyorsunuz çünkü çok büyük
ve dinamik bir Kürt kadın hareketi ortaya çıktı. Kadın,
yaşam, özgürlük. diyor,
(x)
söylemiyle. Buna tahammül edemiyorsunuz. Bunun verdiği
rahatsızlıktır işte Semra Güzele davranış da.
Okumuş, özgürleşmiş, doktor olmuş, siyasete
atılmış, köy köy geziyor; atın cezaevine. Kürt sorunu budur
işte, bunu anlatmaya çalışıyoruz. Ortada hukuk yok, Anayasa
çiğneniyor.
Yasama dokunulmazlığının
amacı milletvekillerini keyfî ve asılsız ceza
kovuşturmalarından ve tutuklamalarından korumaktır.
Diğer bir ifadeyle, yasama dokunulmazlığının
amacı milletvekillerinin iktidar tarafından tahrik edilebilecek
keyfî, zamansız ve esassız ceza kovuşturmalarıyla geçici
bir süre için de olsa yasama çalışmalarından
alıkonulmasını önlemek içindir. Dokunulmazlık bunun için
var, bu durum için yazılmış bu dokunulmazlık maddeleri.
Yani sizin tam da şimdi yapmak istediğiniz yapılmasın diye
yazılmış Anayasadaki dokunulmazlık maddeleri ama siz oy
çokluğuyla bunu çiğneyeceksiniz. Yarın öbür gün sizin de
ihtiyacınız olacaktır bu dokunulmazlık maddelerine.
Anayasa Mahkemesi daha yeni, Ömer Faruk
Gergerlioğlu kararında detaylı bir yazımda bulundu ve
Anayasanın nasıl politik nedenlerle çiğnendiğine
işaret etti. Biliyorsunuz, süreci anlatmama gerek yok, Ömer Faruk
Gergerlioğlunun vekilliği hukuksuz bir şekilde düşürüldü.
Tekrar Anayasa Mahkemesi Vekilliğin düşürülmesi
yanlıştır, ihlal vardır. dedi, döndü, geldi. Yani
dokunulmazlık, asıl olarak milletvekillerine bir ayrıcalık
sağlamayı değil, onların şahsında yasama
işlevinin korunmasını ve böylece kamu yararının
sağlanmasını amaçlar; bunu söylemeye çalışıyoruz.
Yasama dokunulmazlığı, özellikle, Mecliste azınlıkta
kalan ve muhalif milletvekillerinin keyfî bir ceza kovuşturmasıyla
geçici bir süre için de olsa yasama çalışmalarını yapmaktan
alıkonulabilmesinin önüne geçmeyi amaçlar ve halkın seçilmiş
temsilcileri olarak gereksiz müdahale, kaygı ve baskısı
taşımaksızın demokratik işlevlerini güvenceli bir
biçimde ve gereği gibi yerine getirebilmelerini sağlar. Bu amaçla
yapılmıştır dokunulmazlık maddeleri. Yani tam sizin
çiğnediğiniz konuyu anlatıyorum. Nitekim, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi -daha bir ay oldu ya- bir ay önce, 1 Şubat 2022
tarihinde bir karar açıkladı, Encu/Türkiye kararı ve dedi ki:
HDPli 40 milletvekilinin 20 Mayıs 2016 tarihinde
dokunulmazlıklarının kaldırılması ve
yargılanmaları nedeniyle ifade hürriyetleri ihlal edilmiştir.
Daha bir ay önce ya, 40 vekil hakkında. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 10uncu maddesi ihlal edildi. diye bunun altını
çizdi ve dokunulmazlıkların Anayasaya aykırı şekilde
kaldırıldığına hükmetti, her birine de -5 bin euro mu,
5.500 euro mu ne- tazminat ödenmesine hükmetti. Ayrıca başka bir
şey daha söyledi bu mahkeme, AİHM; milletvekiliyken tutuklanan
davalıların serbest bırakılması ve yeniden
yargılanmasına karar verdi. Anayasanın 90ıncı maddesi
var; hani hiç duymak istemediğiniz ama aslında sizin
çıkardığınız yani yazdığınız ve
getirdiğiniz Anayasanın 90ıncı maddesine göre, usulüne
uygun yürürlüğe girmiş uluslararası sözleşmeler Türkiye
açısından bağlayıcıdır -biliyorsunuz bunu- Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesini kastediyorum. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin parçasıdır Türkiye -biliyorsunuz bunu- onun
kararlarını uygulaması gerekir, ondan bahsediyorum ama Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi'nin Encu/Türkiye kararı önümüzdeyken
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT
(İstanbul) Avrupada bir parlamenter, IŞİDle
fotoğrafı olan bir parlamenter Parlamentoda kalabilir mi? Malum,
Avrupayı konuşuyoruz.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Duyamadım
efendim, bir daha söyler misiniz.
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT
(İstanbul) Avrupada bir parlamenter, IŞİDle
fotoğrafı olan bir parlamenter Parlamentoda kalabilir mi?
BAŞKAN Ya, laf atmayın arkadaşlar.
Bırakın, hatip konuşmasını tamamlasın.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Peki, demin
söylediğimi duymadınız herhâlde değil mi?
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT
(İstanbul) Avrupadan bahsediyorum, ikisinin hiç alakası
olmadığını siz de gayet iyi biliyorsunuz.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Nasıl
alakası yok? Onun alakasını nereden buluyorsunuz?
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT
(İstanbul) Benim soruma cevap verin. Avrupada bir parlamenter, El
Kaide, IŞİD üyesiyle öyle el ele, kol kola duygusal ilişki
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Efendim, sizin
arkadaşlarınızın çektirdiği fotoğraflarda hiçbir
sorun olmayacak ama başka fotoğraflarda sorun olacak.
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT
(İstanbul) Ya, hikâye anlatıyorsunuz, hikâye
Biraz adil olun,
Evet. ya da Hayır. deyin. Çok basit, Evet. ya da Hayır. de!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Sizin çifte
standardınız, hukuk dışı
anlayışınız, ikiyüzlülüğünüz buradan kaynaklıyor
esas olarak. Ben de tam bunu anlatıyorum.
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT
(İstanbul) Hadi canım ya!
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Bizimki terör
örgütünün elebaşıyla fotoğraf çektirdi ama bizimki masum, sizin
fotoğraflarınız kötü. Öyle bir şey yok, öyle bir hukuk
yok, öyle bir çifte standart yok, öyle evrensel hukuk ilkeleri yok.
MÜŞERREF PERVİN TUBA DURGUT
(İstanbul) Çifte standardın kitabını yazıyorsunuz, kitabını.
Kitabını yazıyorsunuz, kusura bakmayın.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Bunu siz kendiniz
bekanız için uyduruyorsunuz, çok açıkça söyleyeyim.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi nedir, alt tarafı bir
sözleşme. diyorsunuz ya
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Niye rahatsız oluyorsunuz?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Savunma
yapılıyor ama.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul)
Nasıl savunma? Tekrar ediyor kendini.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Normal
bir konuşma değil bu.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Soru soruyor hatip,
soru soruyor; ondan. Soru-cevap yapıyor.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Soru-cevap diye bir usul mü var?
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Soru soruluyor, cevap
veriliyor; ondan yani.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Siz Montrö için de
Alt tarafı bir sözleşme. dediniz, hatırlıyor musunuz,
Montrö için? Ve sonra birdenbire bugün geldi, Montrönün önemini
kavradınız, hayat size öğretti. İşte,
uygulamadığınız Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve
içtihatları da böyledir. Gün gelecek, onlara da
sarılacaksınız. Siz zaten ihtiyaç duyup gittiğinizde, sizin
Genel Başkanınız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
gittiğinde onun verdiği kararların uygulanması
gerektiğini tabii ki savunuyordu ama siz olmayınca
uygulanmayabiliyor. Bakın, size söylemiş olalım bir kez daha:
Gün gelecek, Avrupa Konseyi üyeliğinin önemini de
anlayacaksınız, anlayacaksınız. Bakın, Rusyaya ne
oldu? Bunun olmasını istemediğimiz için sizi uyarıyoruz,
yaptırımlarla Türkiye karşılaşmasın diye sizi
uyarıyoruz. Biz yaptırımların doğru olduğunu
düşünmüyoruz. Türkiyenin böyle bir durumla
karşılaşmaması gerektiğini düşündüğümüz için
sizi uyarıyoruz; yoksa sizin kara kaşınız, kara gözünüz
için değil. Bu kadar ilkesiz ve hukuksuz bir yönetim
anlayışını benimsediniz; bravo!
Şimdi, milletvekillerinin
dokunulmazlıklarının kaldırılması için Meclise
dosyalar geliyor. Bu fezlekelerin neredeyse tamamına yakını
yapılan konuşmalar, basın açıklamaları ve toplantılardaki
sunumlardır; hepsi düşünce ve ifade özgürlüğü
kapsamındadır, hiçbirinde de şiddete çağrı veya
şiddeti teşvik yoktur ama işgüzar savcılar var, terfi
almak, iktidara yaranmak için hiçbir kuralı, hukuk kuralını
dikkate almadan fezlekeleri hazırlayıp gönderiyorlar.
Dokunulmazlıklar süreci, Türkiye siyasetinde Kürt siyasi hareketini ve
Kürt siyasileri demokratik siyaset sahnesinden menetmek için bir araç olarak
kullanılageldi.
Biraz önce konuşmamın
başlangıcında 2 Mart 1994 darbesini ve
dokunulmazlıkların kaldırılmasını anlattım.
2000li yıllarda da bu yaşandı. 9 Kasım 2005 tarihinde
kurulan Demokratik Toplum Partisinin düzenlediği neredeyse her etkinlik
suç unsuru sayıldı, Anayasa Mahkemesinde kapatma davası
açıldı ve Anayasa Mahkemesi 2009da DTPnin kapatılmasına karar
verdi. 37 kişiye beş yıl siyaset yasağı getirildi,
Genel Başkanı Ahmet Türk ve Aysel Tuğlukun
milletvekilliğinin düşürülmesine karar verildi. Böylece Kürt
siyasetinin, Kürt sorunu ve demokrasi meselesini Parlamento zeminine taşıma
arayışları bir kez daha vesayet duvarına çarptı ve
yargı vesayetin aracı hâline geldi. Yıl 2009, sizin
iktidarınız dönemi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu
kapatma adımını ihlal olarak nitelendirdi ve Türkiyeyi mahkûm
etti; geçelim onu.
Geldik 2016ya, 12 Nisan 2016ya. Partisinin grup
toplantısında konuşan dönemin Başbakanı ve sizin Genel
Başkanınız Ahmet Davutoğlu, dokunulmazlık düzenlemesi
üzerindeki çalışmaların tamamlandığını ifade
etti hatırlarsanız ve bu düzenlemeyle birlikte Anayasada
dokunulmazlıkları düzenleyen 83üncü maddenin geçici bir maddeyle
değiştirilmesi bir seferliğine öngörüldü ve bu yapılan
tartışmaların sonunda dokunulmazlık güvencesinden bir
defaya mahsus olarak yoksun bırakılması karara
bağlandı. 20 Mayıs 2016da Mecliste bu teklif kabul edildi ve
hakkında fezleke bulunan HDP milletvekilleri yargı
kıskacına alındı. HDPli milletvekilleri hakkında
hazırlanan fezlekeler; siyasi çalışmalar, fikir beyanları
ve demokratik protesto hakkının kullanımını içeriyordu.
Arka arkaya ifadeye çağrıldılar, tebligatlar geldi ve 4
Kasım 2016 günü yani 20 Mayıs 2016dan sonra, 4 Kasım 2016 günü
Bingöl, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak ve Van illerindeki
savcılıklarca, siyasi bir kararla, aynı anda ve bir merkezden
gözaltı kararı verildi. Siyasi karar olduğunu bu gösteriyordu:
Farklı saatlerde bile değil, aynı anda ve bir merkezden. HDP
Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin
Demirtaş, Grup Başkan Vekili İdris Baluken, Ankara Milletvekili
Sırrı Süreyya Önder, Diyarbakır Milletvekilleri İmam
Taşçıer, Nursel Aydoğan, Ziya Pir; Hakkâri Milletvekilleri
Abdullah Zeydan, Nihat Akdoğan, Selma Irmak; Mardin Milletvekili Gülser
Yıldırım, Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldız, Ferhat Encu ve Leyla Birlik; Van Milletvekili
Tuğba Hezer hakkında gözaltı kararı verildi ve
gözaltılar gerçekleşti -ardından tutuklamalar- birkaç kişi
denetimli serbestlikle serbest bırakıldı ama çoğunluğu
tutuklandı.
Şimdi, dedim ya işte, o döneme
ilişkin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Aslında bu
dokunulmazlıkların kaldırılması, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesini ihlaldir. Anayasaya aykırı bir
şekilde, hukuk dışı bir şekilde bunu
kaldırdınız. diyordu. İşte durum bu; 2016, yine
aynı şey. Hani Kürt sorunu nedir? diye soruyorsunuz ya, Kürt sorunu
budur; bir kez daha milletvekillerinin, seçilmişlerin cezaevine
atılması ve yargılanmaları.
Peki, Kürt meselesi çözüldü mü siz bunları
yaptınız da? Şimdiye kadar anlattıklarımızın
hepsi, Kürt sorununun çözülmediğine dair örnekler. Daha da
anlatacağım; uzatmayacağım çok, merak etmeyin, insani bir
uzunlukta tutacağım ama bu sorunun çözülmediğine dair başka
örnekler de var. Sembol olarak seçtim bazılarını çünkü anlatmaya
kalkışsam zaman yetmez. Mesela, Vanda askerî helikopterden insan
atıldıkça, Hakkâri Yüksekovada sınır ticareti yapan
gençler vuruldukça, Roboski katliamının emrini verenler ve
uygulayanlar yargılanmadıkça, Kemal Kurkutu vuranlar ceza
almadıkça, cezaevlerindeki hasta ve yaşlı mahpuslar
hayatlarını kaybetmeye devam ettikçe, zırhlı araçlarla Kürt
çocuklarını öldürülenler için cezasızlık sürdükçe, Kürtçe
vaaz verdiği için imamlar yargılandıkça, Kürt halkının
seçim iradesini kayyumlar aracılığıyla gasbetmek devam
ettikçe, siyasi davalarla seçilmişler rehin tutuldukça, Şenyaşar
ailesinin adalet talebi karşılık bulmadıkça herhangi bir
sorunun çözümünden söz etmek mümkün değildir. Bunlar sembolik örnekler,
örnekleri arttırmak mümkün.
Şimdi gelelim bir başka konuya, kapatma
davasına. Türkiye'de bugün adalet mekanizması ve duygusu, en fazla
yıpranmış olan bir alan olma özelliğini koruyor. Bu
yıpranmanın en açık ve bariz hâli, yargı mekanizmasına
duyulan toplumdaki derin güvensizlik hâlidir. Bunu hep konuşuyoruz, sizler
de biliyorsunuz aslında. Hem savcıların hem de hâkimlerin içinde
bulunduğu durum kimi yerlerde cüzdanın vicdan önüne geçmesine, kimi
yerlerde gelecek, sürgün ve terfi korkusu nedeniyle evrensel hukuk ilkelerinin,
yasaların ve Anayasanın, uluslararası demokratik
sözleşmelerin uygulanmamasına yol açıyor. Yargının
iktidarın bir sopası hâline getirildiği, bağımlı
ve taraflı yargı eliyle siyaset alanının dizayn edilmeye çalışıldığı
bir dönemi bugün bütün ağırlığıyla yaşıyoruz
yani yargı eliyle siyaset mühendisliği yapılıyor. Toplum
mühendisliğini eleştiren bir iktidar oldunuz; şimdi demokratik
siyaset masabaşı mühendisliğine tabi tutuluyor. Toplumsal ve
siyasal muhalefetin etkisiz kılınmaya
çalışıldığı yargı müdahalelerinden bir
tanesi de HDPye yönelik açılmış olan kapatma
davasıdır.
HDPye karşı yürütülen süreçlerin hiçbir
hukuki dayanağı olmadığını uluslararası
kurumlar da tespit etti dedim. AİHM, 2020 Demirtaş Büyük Daire
kararıyla 18inci madde ihlali. dedi çok açık bir biçimde. 2015ten
bu yana açılan bütün davaların siyasi saiklerle olduğunu tespit
etti; 18inci madde ihlali. Bu
kapatma davası da siyasi bir dava, hukuki değil. Tehdit ve
şantaja dayalı bir kampanya sonucunda açıldı. Vatan
Partisi, Doğu Perinçekin başlattığı
kampanyayı iktidar ortakları devam ettirdi, onun peşine
takıldınız. Önce Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı zorda bırakıldı, baskı
altına alındı; sonra Anayasa Mahkemesi gelen iddianameyi ilk
incelemede iade etti -ki bu Türkiye tarihinde bir ilktir- bu kez Anayasa
Mahkemesi kapatılmalıdır. kampanyası başladı,
Anayasa Mahkemesine ağır baskı, siyasi baskı kuruldu.
Hukukun üstünlüğü filan, bunlar hak getire. Sonra iddianame bir daha
gönderildi çok anlamlı bir günde, 7 Haziran 2021de, 7 Haziran 2015
seçimlerini hatırlatan bir yıl dönümünde. Siyasi baskılarla
Anayasa Mahkemesi iddianameyi kabul etti, şimdi süreç devam ediyor.
Cumhuriyet Başsavcısı Elimizden geleni yaptık
iddianamede. dedi. Nedir bu laf? diye sorduk. Elimizden geleni
yaptık. ne demek? Yani o kadar mesnetsiz iddialarla bir iddianame
hazırlamışsınız ki Elimizden ancak bu kadarı
geliyor. dedi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı. Delil
yaratma çabası o kadar güçlü ki ama ortada delil bulamamış odak
olduğuna dair. Elimizden gelen budur
Hani vardır ya bir laf,
söylemeyeyim şimdi.
Peki, HDPyi kapatmak namus borcudur, HDPyi
kapatmak vatan borcudur
Bunların hepsi Anayasa Mahkemesi üzerinde
kurulmuş olan çok açık ve net baskılardır. Öyle değil
mi? Anayasanın 138inci maddesinin açıkça ihlal edilmesidir. Bir
siyasi kırım hevesi sınırsızdır; inanılmaz.
Kürt halkının ve Türkiye demokrasi güçlerinin siyasi temsilcileri
topyekûn tasfiye edilmek istenmektedir, topyekûn. Diyorsunuz ya 2023te aya
sert iniş yapacağız. diye, hani aya sert iniş değil
de yumuşak iniş yapma imkânınız olsa yani HDPlileri de
bindirip hepsini aya göndermeye kalkarsınız, böyle de bir öfkeniz ve
kininiz var nedense.
Ya, bir iddianamede -843 sayfa iddianame- 70 klasör
ek, 7 flaş bellek, 10 binlerce sayfa belge var. İddianamede çok fazla
kişiye siyaset yasağı isteniyor; eylemleri kapatma gerekçesi
sayılan 69 kişi ve siyaset yasağı istenen 451 kişi
var. Aralarında 52 vekil var, şurada, sıralarda oturan vekiller.
HDPde siyaset yapmış kişiler hakkında
açılmış tüm soruşturma, kovuşturma, davalar üst üste
konulmuş, yapıştırma usulüyle bir iddianame
hazırlanmış. Yüzde 90ı suç olarak nitelendirilmesi mümkün
olmayan, hatta soruşturma başlatılması mümkün olmayan
konular ama ne gam, önemli değil, kapatma davası
açılmış; yığma bir iddianame. Mesela, siyaset
yasağı istenen 451 kişi hakkında toplam 526 soruşturma
var -listelenmiş böyle- bunların içinde 256sı hakkında
soruşturma hâlâ devam ediyor, kovuşturmaya dönmemiş, 347sinde
kovuşturma safhasına geçilmiş. Bu 500 küsur
kovuşturmanın listelendiği yere baktığımızda
kesinleşen ceza kaç tane biliyor musunuz 500 küsurun içinde? 13 ya, 13!
Buna dayanarak kapatma davası açılıyor ve siz bunun doğru
bir şey olduğunu düşünüyorsunuz. Ya, size kapatma davası
açıldı zamanında. Ben o davada yaptığınız
savunmayı okudum, Adalet ve Kalkınma Partisinin savunmasını
okudum. Nasıl bir hukuksuzlukla, düzmece iddialarla karşı karşıya
kaldığınızı birer birer
anlatmışsınız, siz kendiniz
yaşamışsınız bunu ya. Şimdi, kendi
yaşadığınızı dönüp niye başkalarına
uyguluyorsunuz? Aynı zihniyetle hazırlanmış olan bir
iddianameyle karşı karşıyayız; durum bu.
Şimdi Kürt sorunu nedir? diye soruyorsunuz
ya, Kürt sorunu budur işte, bu. Türkiyenin yüzde 13 oy almış, 7
milyona yakın kişinin oy verdiği üçüncü büyük partisini,
aileleriyle en az 15 milyon kişinin gönül verdiği bir partiyi
kapatmaya çalışıyorsunuz, politikalarımızı
yargılamaya çalışıyorsunuz, siyasetimizi yargılamaya
çalışıyorsunuz. 7 Haziran 2015 seçimi size o kadar
ağır gelmiş ki -o zaman iktidarı kaybettiniz ya, tek
başınıza hükûmet olamama durumuna düştünüz ya- 2015ten
bugüne kadar milletvekili seçilmiş olan 123 kişiye siyaset
yasağı istiyorsunuz ya! Bu nasıl bir şey? Ama istiyorsunuz
çünkü hukuk önemli değil, intikam önemli. Siyaset kurumu yargı eliyle
siyaset mühendisliği yapıyor, kendi yapamadığını
da Anayasa Mahkemesine yaptırmaya çalışıyor, en yüksek
mahkemeye. Aslında bu iddianame Kürt halkını demokrasi
dışında bırakmayı hedefleyen bir anlayışta,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14üncü maddesini de ihlal
ediyor yani etnik bir kesimi siyaset dışı bırakmak,
ayrımcılık; bunu da ihlal ediyor. Bu dava, devletin Kürt sorunu
karşısında geldiği son aşama. Bu dava bu sorunun bir
yüzyıl daha devam etmesi için açılmış bir dava, biz bunu
biliyoruz. Kürt sorununda demokratik ve barışçıl bir çözüm
olmasın diye açılmış bir davadan söz ediyoruz. Bu
iddianamede geçmiş kapatma davalarının savunulması da bunun
açık işaretidir. Şimdi, hedef, demokratik siyaset, demokratik ve
barışçı çözüm isteyen herkestir maalesef. Şimdi, Anayasa
Mahkemesi öyle zorda bırakılıyor ki bu iddianameyle,
ihsasırey durumunda kalacak çünkü bitmemiş yargılamalar kapatma
gerekçesi olarak gösteriliyor. O bitmemiş yargılamalar
bittiğinde, Anayasa Mahkemesine kişisel başvuru hakkı
kullanıldığında -yargılanan kişileri tek tek
kastediyorum- o davalar hakkında Anayasa Mahkemesi önceden karar
vermiş olacak, ihsasırey. Yani Anayasa Mahkemesini aslında
toptan tasfiye edecek bir dava hazırlanmış Anayasa Mahkemesi
için, hedef Anayasa Mahkemesini tasfiye etmek.
Şimdi, başka bir şey daha var, en
başında söylediklerime dönüp geleceğim. Davanın
iddianamesinde, hem kapatma davasının iddianamesinde hem Kobani
kumpas davasının iddianamesinde ne var biliyor musunuz? Çözüm süreci,
İmralı görüşmeleri. Yani aslında hani, dedim ya çözüm
süreci sürürken yargılansın diye uğraşanlar vardı,
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı reddetti o
başvuruları, Burada suç yoktur. dedi ya işte, o
başvurmuş olanlar ve o odak, o taraflar, o çevreler kimlerse onlar
pes etmediler ya, şimdi de kapatma davası ve Kobani kumpas
davası aracılığıyla çözüm sürecini ve
İmralıdaki görüşmeleri yargılamak istiyorlar; plan bu,
fark ettiniz mi bilmiyoruz, fark ettiğinizde biraz geç olacak belki ama
biz söylemiş olalım, burada vicdanımız rahat olsun.
Sayın vekiller; HDP bir fikriyattır, bir
düşüncedir, bir politik hattır, bir mücadeledir, bir direniştir
ve HDP duvarlardan ibaret bir parti değildir, bir halk hareketidir.
Dolayısıyla, HDPyi kapatarak ne bu fikriyatı ne de bu siyasal
düşünceyi ortadan kaldıramazsınız. Bu düşünce
kendisine akacak bir mecra bulur; bu, başka bir partiyle mi olur, mevcut
partilerden biri mi olur, başka bir yöntem mi olur, bilmiyorum ama bunun
bir yolu bulunur. Bugüne kadar kapatmalar demokrasinin yara alması
dışında bir anlam ifade etmemiştir, bundan sonra da bir
anlam ifade etmeyecektir; yol bulunur veya yol açılır, mücadele devam
eder.
1993te Halkın Emek Partisini ve Özgürlük ve
Demokrasi Partisini (ÖZDEP) kapattınız, 1994te Demokrasi Partisini
(DEP) kapattınız. Bir zihniyetten söz ediyorum, buralarda Adalet ve
Kalkınma Partisinin bir dahli olduğunu söylemiyorum. 2003te
Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) kapatıldı, 2009da Demokratik
Toplum Partisi sizin iktidarınız döneminde. Peki, HEP, DEP, HADEP,
ÖZDEP, DTP kapatıldı da Kürt sorunu mu çözüldü, demokrasi mi
kurtuldu? Hepsinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiyeyi mahkûm
etti. Kürt sorunu nedir? diye soruyorsunuz ya, işte budur.
Peki, Kobani kumpas davası, tam bir tasfiye davası,
tam bir tasfiye davası. Anlattım daha evvel, bir daha söyleyeyim: Bir
iddianame 3.530 sayfa, olayların meydana geldiği tarihten altı
yıl üç ay sonra hazırlanmış ve dava açılmış.
İlk duruşması yapılmış geçtiğimiz yıl,
sürüyor Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde. 3.530 sayfalık bir
iddianame, 324 klasörlük ekleri var ve yeni eklerle birlikte -dava sürdüğü
için yeni ekler geliyor- on binlerce sayfadan oluşan bir iddianame hâline
gelmiş vaziyette ama ağır ceza mahkemesi talimatla
yargılama yapıyor. Heyet değişti, heyet niye
değişti? Siyasi müdahaleyle. Çünkü heyet hızlı karar
veremedi, öyle bir yığma durumuyla karşı karşıya
kaldı ki O zaman heyeti değiştirelim. dediler. HSK heyet değiştirdi
hani hızlı karar verilsin diye; adil yargılama değil,
hızlı yargılama yani. Bağımlı ve taraflı,
talimatlarla hareket eden bir mahkemeyle karşı
karşıyayız. Yazık ya, yürütmenin tahakkümü var
yargının üzerinde. İşte, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi bunları görerek 18inci madde ihlali veriyor boyuna. Kürt sorunu
bu işte, Nedir? diye soruyorsunuz ya. Kobani kumpas davası hukuk
cinayeti açıkça ya çünkü Kürte hukuk ve adalet yok; yürütme
yönlendiriyor, talimat veriyor, tahakküm kuruyor; Anayasa 138 ihlal ediliyor.
Açık açık yürütme itiraf etti bunu Bu davayı biz açtık.
diye; Yürütme olarak bu davada tarafız. Bu mesele hukuki bir mesele
değil, siyasidir. demiş oldu yürütme taraf olduğunu söyleyerek.
Şimdi, sizin Genel Başkanınız
bir zamanlar Ergenekon ve Balyoz davaları için Bu davanın
savcısı benim. diyordu ya -hani geçti o günler, sonra uzlaşma
sağlandı değil mi- bugün Kobani davasının
savcısı; doğru mu bu yapılan, olur mu, kabul edilebilir mi;
niye kabul ediyorsunuz? Hukuki değil siyasi bir dava, önceden hazırlanmış
bir kumpas.
Yürütmeden bir Bakan çıkıp
-İçişleri Bakanınız- mahkeme başlamadan video
yayınlıyor ya! Video yayınlıyor, mahkeme
başlamamış daha. İletişim Başkanınız
var bir tane, çıkmış, o da bir video yayınlıyor
Aşağı kalmayayım, ben de onunla yarışayım.
diye, Hangimiz daha iyi video kullanırız? diye. 2 tane berbat
video. Ne açıdan berbat? Görselini kastetmiyorum, o zaten berbat da
içeriği berbat, içeriği; açıkça mahkemeye talimat veriyor. FETÖ
kumpas davalarından öğrendiklerini uyguluyor bu talebeler, iyi
talebeler olmuşlar.
Şimdi, Kobani kumpas davasının
üzerinde daha çok durmayacağım. Sizler biliyorsunuz, bunu defalarca
konuştuk burada, konuşmaya devam edeceğiz elbette ki. Yani, 6-8
Ekim 2014te o zamanın İçişleri Bakanı Efkan Alanın
söylediği Kontrol edemediğimiz güçler var. sözünün ne olduğunu
-aradan sekiz sene geçti- biz hâlâ öğrenemedik; siz biliyor musunuz
bilmiyorum, büyük ihtimalle siz de öğrenememişsinizdir ya da
öğrendiniz susuyorsunuz, fark etmez ama kimmiş bu kontrol edilemeyen
güçler? Neden onlar yargı önüne çıkarılmadı; neden
korundular, kollandılar? O dönem görev yapan vali, kaymakam ve Emniyet
müdürünün kaçı 15 Temmuzda yer almıştı, 2014ten sonra
kaçı 15 Temmuzda yer almıştı, kaçı hâlen görevdedir?
Bu soruların hiçbirine cevap vermediniz ve vermiyorsunuz ama bunların
hepsini siz biliyorsunuz. Kobani kumpasının siyasi
ayağının ortaya çıkmasından mı korkuyorsunuz?
Bunun için mi bunları yapıyorsunuz? Biz bu soruları sormaya
devam edeceğiz ve gerçeğin peşini bırakmayacağız.
Biliyoruz, bu, bir kumpas davası; 7 Haziranın ve 31 Martın
intikamı, siyasal ve toplumsal muhalefeti susturma, halklar arası
dayanışmayı kırma davası; düşürülemeyen
Kobaninin intikamını alma davası; yolsuzlukların,
çürümenin yaşandığı bir süreçte iktidarın kendini
ayakta tutma davası; temelsiz, çökmeye mahkûm, eninde sonunda çökecek,
hukukla alakası olmayan bir siyasi tasfiye davası.
Şimdi, değerli vekiller, bu Kobani kumpas
davasının gerekçesi olarak iddia edilen tweet var ya
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi -hani- 18inci maddeyi ihlal ediyorsunuz.
diye karar verdiği 2020 Demirtaş kararında Bu tweet
aslında demokratik bir görüş açıklamasıdır. Evet,
üzücü olaylar yaşanmıştır ama bu tweet bu olayların
nedeni değildir. dedi kararın içinde bu tweet için. Ama buna
rağmen bu dava açıldı ve sürüyor, sürmeye de devam edecek.
Tekrar 18inci madde ihlali. Siyasi nedenlerle açıldı. diyecek
tekrar, belli.
Şimdi, hukuk yok, yargı yürütmenin
sopası hâline gelmiş, yargı eliyle siyaset yapılıyor.
Bütün bunlar olmamış gibi Semra Güzelin
dokunulmazlığı kaldırılacak ve bu şekilde
işleyen yargıya kendisi teslim edilecek.
Kobani kumpas davasında da gizli tanıklar
var; o Mercek gibi, kim oldukları belli olmayan, gizli tanıklar,
sanal yaratıklar. Onlar da bir sürü zırva iddialarda bulunuyorlar.
Hukuka uygun maddi delil bulamıyor tabii savcı, iddialarını
kuvvetlendirmek için yeni gizli tanık arayışına
çıkıyor. Şimdi, dedim ya birkaç hafta önce yeni bir gizli
tanık buldular, aradan sekiz yıl geçmiş vaziyette.
Bu davaları bu kadar kapsamlı ele
almamın nedeni, bunların aslında bizleri demokratik siyasetten
tasfiye amaçlı olarak açılmış davalar olduğunu size
anlatmaktır, merkezî siyasetten, demokratik siyasetten tasfiye etmek.
Peki, merkezî siyasetten böyle oluyor da hani çöktürme planı nedeniyle yerel
siyasette ne oluyor? Dedim ya biraz evvel, çöktürme planı nedeniyle
kayyumları, bunun yerel ayağı bu işte; yerel yönetimlerden
tasfiyenin en açık uygulaması kayyum atamaları. 2014teki
çöktürme planı bunu söylemiş. Sürpriz mi oldu bize? Sürpriz
olmadı çünkü o planı bildiğimiz için bekliyorduk, sürpriz
olmadı. Ayrıca, seçimlerden hemen önce ve sonrasında
İçişleri Bakanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel
Başkanının yaptığı açıklamalar var,
onları da biliyoruz. Beklediğimiz bir şeydi bu kayyum
ataması.
Peki, kayyum ataması nedir? Burada hep
tartıştık, tartışmaya da devam edeceğiz; Kürt
halkının iradesinin gasbedilmesi demektir ya; çok açık, seçim ve
sandık hukukunun gasbedilmesidir, yok edilmesidir; kayyum ataması
budur. Siz Kürt halkının attığı oyları
tanımıyoruz. dediniz, kayyum atadınız bütün
belediyelerimize. Ama kayyum demek sadece bu demek değil; biz bunu da
söyledik size o zaman, sadece siyasi bir gasptan söz etmiyoruz, ekonomik gasp
var, ekonomik! Öyle bir gasp ki inanılmaz; yolsuzluk,
hırsızlık, usulsüz harcamalar, haksız kazanç. Ya,
bunların hepsi sizin atadığınız kayyumlarda ortaya
çıktı, biliyor musunuz? Biliyorsunuz ama değil mi? En
büyüğü Mustafa Yaman, Mardin Kayyumuydu, hakkında soruşturma
açıldı, bütün şube müdürleri hakkında soruşturma
açıldı, onlarca kişi hakkında soruşturma
açıldı, Diyarbakır Kayyumu
Ya, öyle bir hâlde
kaldınız ki kayyum atadığınız o kayyumların
yerine bir daha kayyum atadınız çünkü adamlar öyle bir
hırsızlık, yolsuzluk yaptı ki Sayıştay
raporlarına girdi. İçişleri Bakanı kendisi müfettiş
gönderdi bu belediyelere, kayyum atanmış belediyelere; ya, raporlar
düzenledi müfettişler, İçişleri Bakanlığının
müfettişleri ve hırsızlık
yapıldığını ortaya çıkardılar. Hadi
bakalım, o kayyumları değiştirdiniz, başka kayyumlar
atadınız. Niye bunu söylüyorum? Sadece siyasi irade gasbedilmedi,
aslında o şehirlerde yaşayan Kürt, Arap, Türk, bütün
halkların, o şehirlerde yaşayan bütün insanların
yarattığı zenginlikler gasbedildi; ekonomik gasp, talan var,
talan! Böyle bir düzen kurdunuz. Şimdi, yerel siyasetten de bu şekilde
silmeye çalışıyorsunuz, kayyumlar
aracılığıyla. Yani sonuç olarak nedir? Yerel siyasetten
silme, yerel demokrasiyi yok etme, hukuku yok sayma, uluslararası
demokratik sözleşmeleri yok sayma; say say bitmez. Kayyumlar
dediğimiz zaman Kürt sorunu budur işte.
Şimdi, üç konuyu kısaca bir bağlamda
ele almak istiyorum; sık sık burada, Mecliste de tartışma
konusu oluyor bu: Bir tanesi ana dili, öbürü yaşanan coğrafyayla
ilgili, bir tanesi de asimilasyon meselesi. Bu üçünü çok kısaca
değerlendirmek istiyorum çünkü her birinde aynı suçlamayla
karşı karşıya kalıyoruz sizin tarafınızdan.
Suçlama ne? Bölücülük; şehir efsanesi.
Şimdi, ana dili meselesi
Diyoruz ki ana
dilinde eğitim yapılması lazım, evrensel bir haktır
bu. Bu ülkede onlarca yıl Kürtçe yoktur. dendi, sonra Kürtçe dili
yoktur. dendi. Kürtler ana dillerine sahip çıktılar; kendi
imkânlarıyla korudular, geliştirdiler, bu mücadeleden vazgeçmediler.
Şimdi, artık kimse Kürtçe yok. diyemiyor, o dönemi geçtik.
NECİP NASIR (İzmir) Recep Tayyip
Erdoğan sayesinde oldu o.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Ama bu sefer
ayrımcılık yapılıyor. Yani mesela
havaalanlarında, uçaklarda İngilizce anons var, Kürtçe anons yok.
Neden, ne zararı olur? Türlü dillerde anonslar var havaalanlarında
ama milyonlarca Kürtün ana dilinde yok. Bunun ne zararı olabilir size?
Ama ana diline karşı bir tutum
KADES diye bir kuruluş var,
orada da durum aynı, sanki Kürt kadınlarının sorunu yok.
Yasaklanan tiyatro oyunları var -bunları hep burada konuşuyoruz-
zaman zaman engellenen sokak müzisyenleri var hukuksuz bir şekilde. Kamu
hizmetlerinde, sağlıkta ve yerel idarelerde ana dili
kullanılamıyor, yasak. Kayyumlar atadınız ya o Kürtçenin
her şeyini kaldırdılar, tabelasından tutun kamu hizmetinde
ana dilinin kullanılmasına kadar her şeyi kaldırdılar.
Şimdi, ana dilin eğitim dili olarak
kullanılması talebi evrensel bir talep. Ya, bu talebin dünyanın
herhangi bir yerinde herhangi bir ülkeyi böldüğü görülmemiş. Siz de
bilmiyorsunuz zaten, böyle bir örnek yok. Yani bakın, Birleşmiş
Milletler üyesi 194 ülkenin 113ünde birden çok, birkaç tane resmî dil var.
Yani hani en uç noktaları söyleyeyim: Çin Halk Cumhuriyetinde 51 tane
var, Hindistanda 36 tane, Rusyada 34 tane; gelelim, Avrupada İtalyada
11 tane, İspanyada 5 tane -örnekleri artırmak mümkün- Irakta 4 tane
komşumuz- İranda 8 tane; anayasal olarak kullanılıyor
bunlar, ana diller. Bölünüyor mu bu ülkeler? Yok, bölünmemiş hiçbir
tanesi; herkes huzur içinde ana dilinde eğitim de alıyor, ortak dili
de öğreniyor, kendi ana dilini geliştirip koruyor, kültürel
faaliyetlerini sürdürüyor, kimse kimseden rahatsız değil.
Dolayısıyla bölünme argümanını ana dilinde eğitim
için kullanmak gerçekten bir korku ortamı yaratmak için bu amaçla topluma
sunuluyor, korku ortamı yaratmak; yoksa siz de çok iyi biliyorsunuz, bunun
bölmekle hiç alakası yok, bizim de öyle bir derdimiz yok. Şimdi, bir
tanesi bu. Yani çağdaş demokrasilerde ana diller
kullanılıyor, eğitim yapılıyor, korunuyor,
geliştiriliyor ve toplumlar için bir zenginlik olarak görülüyor; bir
arada, eşit yaşamaya gösterilen saygının bir parçası
oluyor. Ya, maalesef, bu Parlamentoda -hep başımıza geliyor- ana
dilinde 5 cümle konuşma yapsa bir vekilimiz tahammül edemiyorsunuz ya. Ama
çok acayip durum var: Mesela, sizin iktidarınız, Cumhur İttifakı
Kürtçeyi seçmeli ders yaptı; biz de bunu eksik bulduk yani ana dilinde
eğitim şarttır ama seçmeli ders yapılmasını eksik
bulduğumuzu söyledik fakat bazı milletvekillerimiz burada
çıktı, ana dilinde Ya, seçmeli dersi gidin, seçin. diye Kürtçe
söylediler, kıyamet koptu ya. Ya, böyle bir çelişki olabilir mi?
Nasıl yaman bir çelişki bu? Yani seçmeli dersi sizin
iktidarınız yapıyor, Cumhur İttifakı yapıyor. E,
bizim vekilimiz de diyor ki: Ya, biz bunu yeterli bulmuyoruz ama Kürtler,
gidin, seçmeli dersi seçin. diye bu kürsüden söyleyince kıyamet kopuyor.
Neden? Ya, tahammül edemiyorsunuz ama ben Almanca konuşsam burada,
sesinizi çıkarmadan dinlersiniz. Arapça konuştu bir vekilimiz, kimse
sesini çıkarmadı. Niye? Niye böyle bir çifte standart var? Yaman bir çelişki.
Şimdi, bu talebimiz, evrensel, birleştirici ve
karşılıklı saygıyı arttırıcı bir
taleptir; bunun bölücülükle bir alakası yok; bunu bir kenara koyalım,
bir.
İkinci konu: Asimilasyon. Biz zaman zaman
konuşmalarımızda Türkiye Cumhuriyeti açısından bakarsak
Kürt sorununun en temel meselesi asimilasyon politikaları, inkar
politikaları, imha politikalarıdır diyoruz; bunu
anlatıyoruz, asimilasyona karşı olduğumuzu anlatıyoruz
ve bu politikaların, inkar politikalarının düşmanca
olduğunu söylüyoruz. Karşımıza ne çıkıyor?
Bölücülük. Niye? Ya, şimdi Kürt sorunu nedir? diyorsunuz ya, bu
işte ikinci olarak yani.
Sizin Genel Başkanınız
Diyarbakırda yaptığı bir konuşmada Bu
kardeşiniz Diyarbakır Cezaevi 5inci koğuştan yükselen
feryadı ta İstanbulda duydu. demiş, Ben bu mücadelenin
içinden geliyorum. demiş, Ret politikalarını da bilirim,
asimilasyon politikalarını da bilirim. demiş; bölücülük mü
yapmış? Ha, biz söyleyince niye bölücülük oluyor? Başka bir
konuşmasında demiş ki: Bir annenin çocuğuyla ana dilinde
konuşamıyor olmasından büyük azap ne olabilir? Şivan
Perverin kasetlerinin nasıl gizli gizli dinlendiğini ben de bilirim;
faili meçhullerin, işkencelerin, sürgünlerin ne büyük acı
olduğunu bilirim. Dağdakilerin indiğini, cezaevlerinin
boşaldığını -o zaman 76 milyonmuş Türkiye- 76
milyonun kucaklaştığını göreceğiz. İnkâr
politikaları demiş başka bir konuşmasında,
Cumhurbaşkanlığı resmî sitesinde duruyor o konuşma.
Ret politikaları ve inkâr politikalarını bir daha gündeme
gelmemek üzere rafa kaldırmalıyız. demiş. Şimdi, o
deyince
Yani Kürtlere karşı inkâr, baskı, asimilasyon
politikalarının yaşandığı ve bunun yakın
zamana kadar devam ettiği siz söyleyince söylenebiliyor, biz söyleyince
bölücülük oluyor, ne hikmetse böyle oluyor.
CAHİT ÖZKAN (Denizli) Şiddet,
şiddet; şiddet oluyor. Şu anda terör
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Ha, geleceğim.
Şimdi, bizler söyleyince tepki göstermenizin
nedeni nedir biliyor musunuz Sayın Özkan? Siz şöyle
düşünüyorsunuz: Kürt, hakkını savunamaz, gerçeği
söyleyemez; söylenecekse onu da biz söyleriz. Böyle düşünüyorsunuz,
Avrupalılar buna bir isim takıyor da ben
yakıştıramadım, takmayayım şimdi ama biraz
araştırırsanız bulursunuz.
Şimdi, birçok resmî devlet belgesinde ve
kanunlarda Kürtlere karşı asimilasyon politikalarının
varlığından açıkça söz ediliyor; bakın bütün belgelere
-Şark Islahat Raporundan Birinci Umumi Müfettişlik Raporlarına
kadar- Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarına bakın,
bunların hepsini görürsünüz. (HDP sıralarından
alkışlar) Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtçe
kullanımının, Kürtçe isimlerin, soy ve yer adlarının
yasaklandığı; zorla Türkçe olanlarla
değiştirildiği; Kürtlerin siyasal ve sosyal organizasyonunun
kapatıldığı
NECİP NASIR (İzmir) Onların hepsini
Recep Tayyip Erdoğan, AK PARTİ tarihe gömdü, ret ve asimilasyon
politikalarını ortadan kaldırdı; bunu kabul edin. (HDP
sıralarından Dinle, dinle! sesleri)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Geleceğim
efendim, heyecanlanmayın, anlatacağım onu da.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Savunmaya müdahale etmeyin lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla)
Kürt dili ve
kültürünün tanınmasına, desteklenmesine ilişkin hak taleplerinin
cezai müeyyidelerle karşılandığı; kendi kültürlerinden
egemen Türk dil ve kültürü lehine vazgeçmelerinin beklendiği
ortadadır, raporlarda bu görünüyor. Kürt sorunu budur işte, budur.
Çok rapor var, detaylarına girmek istemiyorum
ama sonuç olarak Meclisin, bu Meclisin bütün topluma ana dili konusunda vermesi
gereken mesajlar karşılıklı saygıya, birbirini
anlamaya, evrensel hakların kullanımının
doğallığına ve doğruluğuna dayalı
olmalıdır ama maalesef bu mesajlar verilemiyor, topluma iyi örnek
olamıyor yani bu Meclis; toplum, Meclisinin önünde gidiyor.
Şimdi ana dili deyince sadece Kürtçeyi de
düşünmeyin. Bu ülkede çok fazla ana dili var; Lazca var, Gürcüce var,
Abhazca var, Çerkezce var, Arapça var, Rumca, Ermenice var. Yani sorun, sadece
Kürtlerin sorunu değil; Türkiyede yaşayan, bütün farklı ana
diline sahip olanların sorunu. Tekçi anlayış ana dili konusunda
bile bir hiyerarşi kuruyor, biz bunu kabul etmiyoruz.
Şimdi, sayın vekiller, Kürt sorunu ortak
sorunumuzdur dedik, Türkiyenin sorunudur dedik ve bu ülke
sınırları içinde yaşayan her
yurttaşımızın sorunundur. dedik. Ama sadece Türkiyenin
değil bölgenin de sorunudur ve Suriyenin, Irakın, İranın
yani Orta Doğunun sorunudur, bölgesel bir sorundur; sadece yerel
değil ama sadece bölgesel değil, küresel sorundur da küresel güçlerin
dahlinin de olduğu bir sorundur. Şimdi, Kürt sorunu aynı zamanda
Kürtlerin üzerinde yaşadığı toprakların tarihini,
geçmişini, sosyolojisini, kültürünü bilmeyenlerin -savcılar da var
bunların arasında- yaptıkları işlerle de ilgilidir.
Bakın, biz burada bazen konuşurken
kürdistan coğrafyasından bahsediyoruz; itirazlar yükseliyor,
konuşuyoruz, anlatıyoruz derdimizi filan. Ya, şimdi, bazı
savcılar var, hakikaten yerli ve millî ya bu savcılar, üzerinde
yaşadıkları toprakların gerçekten kültürlerini,
sosyolojisini, tarihini bilmiyorlar ya! Yerli ve millî ya, sorsak en
Osmanlıcı bunlardır. Fezleke gönderiyorlar bize ne diye biliyor
musunuz? Bir yerde, konuşmada kürdistan demişiz, diyor ki:
kürdistan dediniz. E, Abdullah Öcalan da kürdistan diyor. E, o zaman
Abdullah Öcalan kürdistan dediği için -sanki sadece Abdullah Öcalan ilk
defa kürdistan demiş, başka kimse dememiş- biz de onu
söylediğimiz için terör örgütü propagandası ve üyelikten fezleke
Buyurun, ya böyle bir şey olabilir sayın vekiller? Yani tarihsel,
sosyolojik, kültürel ve coğrafi bir gerçekliği inkâr etmek, yok
saymak mümkün olabilir mi? Yani bunun olmadığını sizler de
biliyorsunuz aslında, sizler de biliyorsunuz. Yani Osmanlı İmparatorluğu
öncesinden başlayarak cumhuriyetin ilk yıllarına kadar
kullanılmaya devam edilen bölge ve yer isimlerinin bir tarihî var, bir
kültürü var, bir sosyolojisi var. Kürtlerin yaşadığı
topraklarında Kürtlerle anılmasının bir tarihi var. Bu söz
konusu topraklar tarihsel kaynaklar ışığında
cumhuriyet öncesinden başlıyor; bunu biliyorsunuz, bu Meclisin
tutanakları içinde de var, tarih kitaplarında da var, hatta,
bakın, ta Karahanlılar dönemine gidin bakın, Kâşgarlı
Mahmutta bunu görürsünüz arzul ekrat der yani Kürtlerin ülkesi der. Gelin,
Selçuklu Sultanı Sencere, bakın kürdistan idari bir terim olarak
kullanılır. 14üncü yüzyıla bakın, bunu görürsünüz. Daha
yakına gelin, 17nci yüzyılda Evliya Çelebinin yazdıklarına
bakın, bunu görürsünüz. 1847 yılında Sadrazam Mustafa Reşit
tarafından Kürdistan eyaleti bir yönetim birimi olarak kurulmuş, bunu
görürsünüz. O kadar çok örnek var ki... 1847den sonra 1880-1890lı
yıllarda yazılmış olan ilk Türkçe ansiklopedi
Kamus-ül-âlamda Şemsettin Sami tarafından yazılmış
olan ansiklopedide bunu görürsünüz, okursunuz, çok açık ortada.
Osmanlı döneminden birkaç örnek saydım, çok sayılır, vakit
almak istemiyorum. Erken Cumhuriyet Döneminde de bu böyledir. Bakın, Meclis
tutanaklarına ya, girin bakın, o Meclis tutanaklarında Türkiye
Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal imzasıyla gönderilen Bakanlar
Kurulu talimatlarına bakın, görürsünüz, çok örnek var.
Şimdi, niye bunları söylüyorum? Kürtlerin
yaşadıkları toprakların tanımlanması, bu
toprakların neresi olduğunun tek tek sayılması, ilçelerin,
illerin hatta köylerin sayılması, o bölgenin
adlandırılması, bunların hepsi defalarca
konuştuğumuz yerlerdir. Ya, hiç merak ettiniz mi acaba, hani nüfus
sayımları yapılıyordu ya eskiden, orada ana dili
soruları soruluyordu bir ara, sonra vazgeçildi o sorulardan. En son
sorulduğu 1965 yılındaki son nüfus sayımının
sonuçları hiç açıklanmadı, hâlâ
açıklanmamıştır, biliyor musunuz. Neden diye sordunuz mu
hiç kendinize? Bilmiyorsunuz, sormamışsınızdır. Çünkü
o sayımda işte Kürt illeri diye konuşulan o belgelerin
içindeki yerlerde Türkçe konuşma oranının ne kadar düşük
olduğu, Kürtçe konuşmanın ne kadar yüksek olduğu
görülmektedir, gerçekliktir bu.
Şimdi, ben bunları niye söylüyorum? Sizin
Genel Başkanınızın grup toplantısında söylediğini
bir kere burada okudum, tekrar hatırlatmayayım değil mi, onu siz
biliyorsunuz yani bu kürdistan meselesiyle ilgili. Kürdistan kelimesini, gidin
Meclis zabıtlarını bakın, görürsünüz; biraz daha geriye gidip
Osmanlı Dönemine gidin, Doğu ve Güneydoğu Bölgesinin kürdistan
olduğunu görürsünüz. dedi grup toplantısında. Osmanlıya
baktığımız zaman o güçlü Osmanlıda, mesela çok daha
enteresan, Lazistan eyaleti var. dedi, Kürdistan eyaleti var. dedi,
İniyoruz güneye, yine aynı şekilde eyalet sistemleri var.
dedi, sizin Genel Başkanınızın grup
toplantısından bahsediyorum. Şimdi, bunu niye söylüyorum? Ya,
biz bunu kullandık diye bölücü oluyoruz ama mesela sizler, ben de dâhil
Rumeli kavramını kullanıyoruz. Rumeli neresi? Trakyayı
kullanıyoruz hepimiz. Millet Meclisi Başkanı Sayın
Şentop Trakyalıdır değil mi? Trakyalıyım.
diyor, Ben Rumeliliyim. diyor; haklı, öyle gerçekten, ben de
kullanıyorum, ben de Rumeliliyim. Hiçbir savcı Ya Rumeli neresidir,
sen memleketi mi bölüyorsun? diye kimseye fezleke göndermiyor. Trakya
neresidir? diye göndermiyor. Trakya neresi ya? Tarihte yaşamış
Trak halkının yaşadığı bölgeden bahsediyoruz ya.
Kimseye öyle bir fezleke gelmiyor. Neden biz kürdistan deyince fezleke gelir?
Neden bunun kullanılması engellenmek istenir? Bunun
doğallığı var ya; tarihsel, sosyolojik, kültürel
doğallığı var; bunu anlatmaya çalışıyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu topraklarda
yaşayan bütün halkların, kültürlerin, kimliklerin ve ana dillerin
ortak çatısı olmalıdır. Bu kötü bir şey değil,
iyi bir şeydir; bunu anlatmaya çalışıyoruz. Demokratik bir
anayasa ve demokratik bir cumhuriyet bütün bu farklılıkların
ötekileştirilmeden, yok sayılmadan, inkâr edilmeden, ayrımcılığa
ve asimilasyona tabi tutulmadan karşılıklı saygı ve
eşitlik zemininde bir arada yaşama anlayışı üzerine
inşa edilebilir ve geliştirilebilir, bu mümkündür. Meclis
çatısı saygı ve eşitlik temelinde birliği
pekiştiren bir yer olmalıdır; bunu söylüyoruz ve anlatmaya
çalışıyoruz. Yani siz söyleyince bölücülük olmayan şey, biz
söyleyince de değildir; bunu söylemek istiyorum. Yani bu korkuları
topluma yaymaktan vazgeçin. İnkâr mekanizmasını devam ettirme
anlayışına sahip olanlar var, biliyoruz; tanıyor gibi
görünüp tanımamak, bunu biliyoruz; ana dili, asimilasyon ve yaşanan
coğrafya gibi konuların üçü de inkârın anahtarıdır,
bunu biliyoruz ama bu, artık, Türkiye'de sadece bir azınlık
tarafından böyle görülsün, toplumun büyük çoğunluğu
buraları aşmış olsun; birlikte ortak vatan, demokratik
cumhuriyet, birlikte yaşam meselelerinde bu konular
aşılmış olsun, inkârda ısrar edilmesin; bunu
istiyoruz. Geleneksel devlet anlayışında olanlar yani o
geçmişteki inkâr ve asimilasyon politikalarını bugün de
savunanlar ne istiyorlar biliyor musunuz? Önümüzdeki yüzyılda zaman
kazanalım, yeni yüzyılda da bu inkârda ısrar edelim istiyorlar.
Bunların azınlıkta kalması lazım bu ülkenin, bu
toplumun, hepimizin ortak geleceği açısından
baktığımızda. Mücadele, bu inkâr durumu sürecek mi
sürmeyecek mi mücadelesi esas itibarıyla. Kürt sorunu nedir? diye
soruyorsunuz ya, Kürt sorunu budur işte budur ve Kürt halkı bugün bu
zaman kazanma ve bir yüzyılı daha kendisine kaybettirme
anlayışının ne olduğunun farkındadır, bunu
size özellikle söyleyeyim.
Peki, şu bölücülük meselesi
Bir konu daha var
o konuda söylemek istediğim. Hani, bir şehir efsanesi, buradan
çıkalım diye bunu söylüyorum. Şimdi, HDPnin bu konuda -hani
ayrı devlet kurma, bölmek falan gibi konular- HDPnin bu konuda hiçbir
belgesinde bir şey bulamazsınız. Program, tüzük, Eş Genel
Başkanlarının konuşmaları, milletvekillerinin
konuşmaları; hiçbir şey bulamazsınız, yoktur çünkü
böyle bir fikrimiz yok. Biz ortak vatan, demokratik cumhuriyet, eşit
koşullarda bir arada yaşayalım; bunun için bu toprakların
parçasıyız diye mücadele ediyoruz. Yani, herhangi bir örnek
gösteremezsiniz, anlayışımız böyle değil. Bunu bir
kenara koyalım ama bunu ciddiye almıyoruz, onu size söyleyeyim. Yani
bunun ciddiye aldığımızdan değil, eşit
koşullarda bir arada yaşama iradesine HDP sıkı
sıkıya sahip çıkıyor. Bunu çok açık ve net, defalarca
söyledim ve söylemeye devam edeceğim. Bütün söylemlerimiz bu zemin
üzerinde gelişmiştir. Peki, HDP dışında böyle bir
politika var mı? Yani HDP dışında Kürtlerin böyle bir
politikası mı var? Memleketi bölelim, ayrı bir devlet
kuralım. diye bir politika mı var?
Şimdi, Türkiye'yi Misakımillî olarak
başta ortak bir vatan olarak kabul hem Kürtler hem Türkler için bir ulusal
yemin olarak kabul edilir. Zorla dayatılsa bile ayrılık kabul
edilemez. Çünkü özgür birliktelik zenginliktir, çok renkliliktir, güçlülüktür.
Son isyanın Kürtlere ve hatta Türklere, tüm Türkiyelilere
kanıtladığı en büyük değer, ancak özgürlükle bilinçli
yurtsever olunabileceğidir. Cumhuriyetin tarihsel temeli ve anayasal
ifadesi demokratik çözüme uygundur. Engelleyen nedenler; psikolojik boyut ve
gerilik, çözümde klasik ilkel milliyetçi anlayışla hâkim ulus
şoven milliyetçiliğinin inkâr tarzıdır. Kürt toplumundaki
dil ve kültür özgürlüğü, sorunun can alıcı özünü teşkil etmektedir.
Askerî ve silahlı güç yaklaşımları, çözüm için
anlamını yitirmiş ve terk edilmelidir. Kim söylemiş?
İmralı duruşmalarında Abdullah Öcalan.
Sonra, 156 sayfalık bir yol haritası
vermiş 15 Ağustos 2009da, cezaevi idaresine teslim etmiş, 156
sayfa. Ve orada Kürt sorununun çözümünü demokratik ulus ilkesi ortak vatan
ilkesi demokratik cumhuriyet ilkesi demokratik anayasa ilkesi demokratik
çözüm ilkesi bireysel ve kolektif hakların
ayrılmazlığı ilkesi ideolojik
bağımsızlık ve özgürlük ilkesi tarihsellik ve
şimdilik ilkesi demokratik ulus çözümünde ahlak ve vicdandan
kaynaklı empati ve demokrasilerin öz savunması ilkesi gibi
başlıklar altında topladığı bir yol haritası
vermiş cezaevi idadesine. Ve o yol haritasını verdikten sonra, 9
Eylül 2009 tarihinde avukatlarıyla yaptığı görüşmede
diyor ki o dönem Başbakan olan Tayyip Erdoğana hitaben: Sayın
Başbakandan Kürt sorunun demokratik çözümü için kararlılık
göstermesini bekliyoruz. Bakın, şimdi okuyacağım
şeylere dikkat edin. Ayrı bir kürdistan kurulmasını
kesinlikle önermiyorum. Ayrı bir devlet istemiyoruz. Devlet tarzı
federal bir sistem istemiyoruz. Konfederal bir sistem istemiyoruz. Biz
demokrasinin gelişmesini, Türkiyede de Kürtler arasında da
gelişmesini istiyoruz. Biz, toplumsal bir uzlaşma istiyoruz. nokta.
Var mıymış Kürtler arasında Ayrılalım da
ayrı bir devlet kuralım, Türkiyeyi bölelim de. diyen? Varsa tek
tüktür, bilmiyoruz ama ne HDP'nin ne HDP içindeki bileşenlerinin böyle bir
temel yaklaşımı yok. Peki, neden bu şehir efsanesini
kullanıyorsunuz hâlâ? Türkiye toplumunda gerçekler konuşulmasın
diye pompalıyorsunuz bunu. Ülkeyi bölmeye çalışıyor HDP.
Nerede bölmeye çalışıyor HDP ülkeyi? Böyle bir şey yok. Ya,
niye bölelim ülkeyi yani nasıl böleceğiz? Mesela niye İstanbulu
bırakıp gitsin? 4 milyon Kürt yaşıyor İstanbulda.
İzmirde 2 milyon Kürt yaşıyor, niye İzmiri
bırakıp gitsin Kürtler? Antalya'yı, Bursa'yı, Kocaeli'ni,
Aydın'ı, Adana'yı, Mersin'i niye bırakıp gitsin,
neden? Ya, eşitlik istiyorlar, eşitlik, kendilerine bir yer
açılmasını istiyoruz, eşit koşullarda yaşamak
istiyorlar; budur, mesele budur. Kendi ana dilleri ve kimlikleri için,
kültürleri için özgürlük istiyorlar, özgürlük; mesele budur. Kimliklerinin,
kültürlerin, ana dillerinin tanınmasını, kabul edilmesini,
herkesin birbirine saygı duymasını ve bu saygı temelinde
bir arada yaşamın gerçekleşmesini istiyorlar; mesele bu. Tekçi
değil çoğulcu bir birlik istiyorlar, bunu anlatmaya
çalışıyoruz ama siz bir şehir efsanesi tutturmuşsunuz,
Ülkeyi bölmek istiyorlar, parçalamaya çalışıyorlar. Ya, gerçekten
ciddi değil bu. Bu gerçek konuşulmasın, özgür ve eşit bir
yaşamın imkânları yaratılmasın diye bu
yanlış bilgileri pompalıyorsunuz.
Şimdi, unuttunuz mu? Hani dedim ya, çözüm
süreci başladı 2013 başından itibaren, görüşmeler
21
Mart 2013te Diyarbakırda Nevroz kutlaması vardı ve o
kutlamaya Abdullah Öcalan bir barış manifestosu gönderdi,
hatırlıyor musunuz? Ve o barış manifestosunda dedi ki:
Demokratik sivil siyaset ve siyasal mücadele esas alınmalıdır.
Bakın, dedi ki: Demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği
esas alan bir anlayış gelişiyor. Biz, onlarca
yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller ödedik, bu
fedakârlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler
öz benliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı.
Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun noktasına
geldik. Yok sayan, inkâr eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir
oldu. Akan kan Türk'üne, Kürt'üne, Laz'ına, Çerkez'ine bakmadan, insandan,
bu coğrafyanın bağrından akıyor. Ben bu
çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum
ki: Artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne
çıksın. Artık silahlı unsurların sınır
ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir. Yüreğini bana açan,
bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar
gözeteceğine inanıyorum. Bu bir son değil, yeni bir
başlangıçtır. 2013 Nevrozu Diyarbakır.
İşte, niye söylüyorum? Sayın
milletvekilleri, bu konuları suhuletle, akılla, aklıselim bir
şekilde konuşmak, müzakere etmek, bir toplumsal uzlaşmaya,
toplumsal barışa varmak gerekiyor, bunun için bunları
söylüyorum. Yani halka korku salacak, ortalığı
bulandıracak, gerçeklerin konuşulmasını engellemek için
birtakım şehir efsanelerinden faydalanacak adımlar atmanın
hiç kimseye faydası yok, bunu bir kez daha vurgulamış
olalım.
Şimdi soruyorum: Bu sözleri etmiş olan
kişi, bu sözleri söylediği için mi İmralıda
ağırlaştırılmış mutlak tecritle
karşı karşıya kalıyor? Sadece o değil,
yanında kalan 3 hükümlü var, onlar da mutlak tecritle karşı
karşıya. Geçen gün avukatları bir rapor yayınladı,
dediler ki: 2021 yılı tecridin en ağır boyuta
ulaştığı bir yıl olmuştur. Kendilerinden
-müvekkillerinden bahsediyorlar- 25 Mart 2021 tarihinden bugüne kadar -yani
neredeyse bir yıl olmuş- hiçbir şekilde haber
alınamamış, dış dünyayla olan tüm bağlantıları
koparılmış, aile ve avukatların bütün başvuruları
sonuçsuz bırakılmış, aynı şekilde, telefon ve
mektupla ulaşma imkânı da yok yani tam bir tecrit, mutlak bir tecrit.
Neden? Barış istediği için mi ya? 2019daki avukatlarla
yaptığı son görüşmesinde -sizin gazeteleriniz de
yayınladı onu- dedi ki: Devlet aklı işlesin, ben kendime
güveniyorum, bir haftada sorunun çözümü için gerekli ortamı
sağlarım. Mutlak ağırlaştırılmış
tecrit, 2019dan 2021e, 2021de hiçbir şey yok; hukuk dışı
bir durum, insanlık dışı bir durum. CPT raporlarına
yansımış, Avrupa Konseyinin önüne gitmiş, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarına yansımış, tekrar Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine gitmiş Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesi kararlarına bağlı olarak; böyle bir durumla karşı
karşıyayız ama avukatlar ve aile defalarca başvuru
yapıyor, Anayasa Mahkemesine başvuru yapılıyor, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yapılıyor; herhangi
bir sonuç yok. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin birçok
maddesi, 3üncü maddesi, 6ncı maddesi, 8inci maddesi, 13üncü maddesi,
18inci maddesi ihlal ediliyor; hiçbir durum yok.
Şimdi, ne zaman Kürt meselesinde
yaklaşım konusunda güvenlikçi politikalar ön plana
çıkmışsa İmralıda uygulanan tecrit de bu politikalara
paralel şekilde derinleştirilmiştir. Bunu biliyoruz, görüyoruz;
son altı, yedi yıla baktığımızda bunu çok net
olarak gördük.
Geçtiğimiz günlerde, biliyorsunuz, Genel
Başkanınız bir grup toplantısında bu konuda bir
şeyler söyledi, sonra bir televizyon programında konuştu ve
televizyon programında gazeteci dedi ki: Ya, şuna da ne diyorsunuz?
Dedi ki: Kendisine sormak lazım. Öcalan'ı kastediyor, Kendisine
sormak lazım. dedi. Ben de çıktım dedim ki: Hah, çok güzel,
biz de kendisine sormak istiyoruz, açın kapıları, soralım;
bakalım ne diyor? Ya, ne eleştiriyorsa, ne söylüyorsa, neyse fikri
söylesin, dinleyelim, herkes dinlesin. Yani madem sizin Genel
Başkanınız Kendisine sormak lazım. diyor, Sormak
istiyoruz, açın kapıları. dedik, çıt yok, çıt yok.
Şimdi, kendinize güveniyorsanız açın kapıları,
konuşsun, neyse eleştirisi söylesin, önerisi neyse söylesin; sadece
bizim için değil, bütün toplum dinlesin. Kim merak ediyorsa bunu
öğrensin. Yani biz öyle inanıyoruz ki bütün zorluklara rağmen,
bütün olumsuzluklara rağmen, tüm çözüm karşıtı güçlere
rağmen Türkiye'nin demokratikleşmesinin önünü açacak, hem Türkiye'nin
hem Orta Doğu'nun yaşanılır bir coğrafya
olmasını sağlayacak mücadele HDPnin sürdürdüğü
mücadeledir.
Bakın, demokratik gerilemenin maliyeti
-ekonomik maliyetinden bahsediyorum- çok yüksektir, az bir şey
değildir. Bütün araştırmalara bakın, özellikle -2015-bugün-
son yedi yıla bakalım, geçmiş yılları bir kenarda
bırakalım. Son yedi yıla baktığımızda, bütün
endeksleri gözden geçirdiğimizde, demokratik gerilemenin özellikle de Kürt
sorunundaki güvenlikçi politikaların ekonomiye maliyeti çok yüksek
olmuştur. Biz, bu maliyetten de kurtulunması gerektiğini
düşünüyoruz. Güvenlikçi politikalara itiraz ederken esas itibarıyla
toplumun çıkarlarını düşündüğümüz için bunları
söylüyoruz. Bütün araştırmalar bunu göstermektedir
-araştırmalar derken ekonomik araştırmalardan bahsediyorum-
satır satır bunlar görülmektedir. Şimdi, bu durumdan çıkmak
bütün toplumun yararınadır sayın milletvekilleri. Kürt sorununun
çözümünü ortak vatanda, demokratik yaşam talebinde sağlamaya ve
sorunu şiddetten arındırmaya odaklanmış bir
anlayışa sahibiz. HDP, bu sorunun çözümüne dair detaylı ve etkin
projeler, öneriler geliştiren bir partidir. Bu yaklaşımıyla
HDP, Türkiye demokrasisinde yeri doldurulamaz bir siyasi temsili de
üstlenmektedir; bunu bir kez daha vurgulamış olalım. HDP olarak,
barışı ve Kürt sorununda demokratik çözümü varlık nedenimiz
olarak görüyoruz. Bunu gerçekleştirememek bizim açımızdan büyük
bir züldür esas itibarıyla.
Demokrasiye giden yolu açtığımızda
Kürt sorununun çözümü için de imkânlar yaratırız. Yani Kürt
sorunuyla, demokrasiyle, barış meselesi ile bunların birbirinden
koparılması mümkün değildir; bunların hepsi birbirine geçmiş
meselelerdir, birbirine içkindir. Barış için emek vermezsek, mücadele
etmezsek demokrasiye de özgürlüğe de ulaşamayız, bunu biliyoruz
hep beraber. O nedenle demokrasi için de özgürlük için de barışa
ihtiyaç var ve yüzyıllık Kürt sorununun demokratik yolla çözülmesi ve
demokrasinin inşa edilmesinin yolunun açılması HDPnin temel
hedefidir. Kürtlerin anayasal ve yasal haklarının eksiksiz bir
biçimde tanınarak çözülmesi -ve Kürt sorununun elbette- Kürt sorununun
şiddetten arındırılarak barışçıl diyalog ve
müzakere yoluyla çözülmesi, Kürt sorununun barışçıl, demokratik
çözüm sürecinde HDPnin rolünü oynaması ve sorumluluk alması;
işte, temel meseleler bunlardır ve biz bunu hep söyledik, dedik ki:
Biz bu meseleyi Ankarada, bu Mecliste, muhalefetiyle iktidarıyla hep
birlikte çözmeliyiz. Bu çözümün imkânları vardır. Demokratik siyaset
alanındaki muhatap HDPdir ve biz HDP olarak bu çözümün gerçekleşmesi
için elimizden geleni yapmaya hazırız. Bunu da demeye devam ediyoruz
ve barış hakkının, uluslararası alanda
tanınmış olan, hem Birleşmiş Milletlerde hem de
diğer uluslararası kuruluşlarda tanınmış olan
barış hakkının aslında temel bir insan hakkı
olduğunu bizler de görüyoruz, biliyoruz ve bu temel insan
hakkının gerçekleşmesi için de elimizden geleni yapıyoruz.
Şimdi, sayın vekiller, bizi zaman zaman
eleştiriyorsunuz ya
Sayın Özkan da çok yapar bunu
-sataşmayacağım, merak etmeyin- yerli ve millîlik meselesi
Bakın, bunu size hep söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. Biz
Rusya-Ukrayna savaşında savaşa ve işgale karşı çıktık
değil mi hep beraber? Öyle. İşte, Rusya ve Ukrayna meselesinde
işgale ve savaşa hayır diyen ve barış diyen
herkes, evet, çok doğru bir şey yaptı, çok doğru bir
şey yaptı. Onlara sesleniyoruz. Biz hep bunu söylüyorduk zaten, bütün
uluslararası meselelerde -sadece Rusya ile Ukrayna değil; Suriye,
Irak, Libya, Doğu Akdeniz, Mısır, Ege, Yunanistan- hep bunu
söyledik. Askerî yöntemler değil, barış, diplomasi, müzakere;
hep bunu anlattık, öyle değil mi? Biz bunu anlatırken size, o
zaman askerî politikalar işinize geliyordu. Bize hep diyorsunuz ki: Ya,
yerli ve millî değilsiniz. Şimdi ne çıktı ortaya?
Meğerse yerli ve millî bizim söylediklerimizmiş, sizin
yaptıklarınız değil; bu çıktı ortaya. (HDP
sıralarından alkışlar)
Şimdi doğru bir yere geldiniz; iyi, güzel.
Bugün Ukraynanın işgaline karşı çıkanların, barış
isteyenlerin hepsinin başımızın üstünde yeri var ama
Suriyeyi unutmayın ama Irakı unutmayın. Barış
istemek, savaşa karşı çıkmak, aynı zamanda, kendi
ülkenizde yapılan yanlışlara da karşı çıkmak
anlamına gelir tutarlı olmak istiyorsanız. Rusya, Ukrayna
uzakta, Biz barıştan yanayız. İşgale son verin,
çekilin. Suriye, Irak burnumuzun dibinde, oraya da iki söz söyleyin. Sizi
kastetmiyorum, Türkiyeye hitap ediyorum genel olarak.
Toparlayayım değil mi Sayın
Başkan?
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta)
İyi olur.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) Evet.
Şimdi, var olan inkârcı, tekçi,
asimilasyoncu bir anlayışla bu Kürt sorununu çözemeyeceğimizi
anlatmaya çalıştım çeşitli örneklerle. İnkâr bir
sebeptir dedik tarihsel olarak baktığımızda,
sonrasında yaşananların hepsi sonuçtur. Dolayısıyla,
sebep-sonuç ilişkisini doğru kurarsak, sonuçları ortadan
kaldırmak yerine sebepleri değiştirirsek sorunun çözümü
doğrultusunda da adım atarız ama sonuçlara odaklanarak oradan
bir şey elde etmeye çalışmakla çözüm yaratmak mümkün
değildir. Bunu net olarak vurgulamış olalım.
Meclis aslında toplumun önüne geçmelidir,
toplumdan önde olmalıdır ama gerisindedir maalesef. Nedeni de bu
zihniyettir, sonuçlarla uğraşan zihniyettir. Sebepleri ortadan
kaldıralım. O yüzden, çözüm yeri Ankara ve Meclistir diyoruz, çözüm
yolu diyalog ve müzakeredir diyoruz, demokratik siyaset alanındaki çözüm
gücü ve muhatabı HDP'dir diyoruz. Ama siz ne yapıyorsunuz? Demokratik
siyaseti tasfiye etmek için her türlü hukuksuzluğu yapıyorsunuz, her
türlü yöntemi uyguluyorsunuz. Onun için bu kadar konuştum, anlattım;
hani, kapatma davası, Kobani kumpas davası; hani,
dokunulmazlıklar meselesi, bugün konuşuyoruz ya, Semra Güzel
meselesi; bunun için anlattım size bunları.
HDP, politik amaçlarını şiddet
yoluyla gerçekleştireceğine dair herhangi bir ibare bugüne kadar
kullanmamıştır, kullanmaz da. Öyle bir anlayışı
yok çünkü. Demokratik olmayan yöntemleri esas alan yahut öven tek bir ibareye
rastlayamazsınız. Rastlarsanız, ben de grubum da istifa etmeye
hazırız. Yoktur böyle bir şey. HDP, hiçbir zaman şiddet ve
nefreti yaymayı hedeflememiş, tam tersine, şiddetin ve nefret
dilinin ortadan kaldırılması için mücadele etmiştir ve
maalesef, bu sırada da hep şiddet ve nefretle karşı
karşıya kalmıştır, nefret söylemiyle karşı
karşıya kalmıştır. Asla şiddet
kullanımına cesaret vermemiştir HDP, bir tane örnek
gösteremezsiniz. Bütün sorunların, sadece Kürt sorununun değil, bütün
sorunların diyalogla, müzakere ve toplumsal uzlaşmayla çözülmesini
savunmuştur ama maalesef, şiddet ve nefret dilinden en fazla
etkilenen parti olmuştur.
Normalleşme ve çözüm adımlarına
ihtiyaç olduğu çok açıktır. Bunu daha evvel de söyledim,
şimdi de söylüyorum: Yaşanan tarihsel tecrübeler göstermiştir ki
gelinen aşama itibarıyla, Kürt sorunu kalıcı, demokratik,
siyasal, barışçıl bir çözüme kavuşturulmadıkça
Türkiye'nin siyasal geleceği ipotek altına alınmış
olacaktır ve sorunlar ağırlaşmaya devam edecektir.
Böylesine uzun bir tarihsel arka plana sahip bir
sorunun bugüne kadar neden çözülemediği sorusunun cevabını bugün
kısaca, çok özet olarak anlatmaya çalıştım ama esas olarak
sorunu güvenlikçi yaklaşımlarla halletmeye çalışan
anlayış bu sorunu çözemez. İsyan ve zorla bastırmanın
âdeta değişmez bir gelenek gibi her defasında tekrarlanması,
sorunu çözümsüz bırakarak bugüne gelinmesine yol açmıştır.
Zaman içerisinde bir kısır döngüye dönüşerek devam eden bu isyan
bastırma ikileminin kazananı olmadığı gibi, kaybedeni
de her seferinde bütün toplum olmuştur. Bugünün Türkiyesinde Kürt
sorununun çözümü kapsamında demokratik hakları ile özgürlüklerini
talep eden ve bu konudaki taleplerini yıllar içerisinde daha güçlü bir
şekilde ortaya koyan bir siyasal ve toplumsal irade vardır ve bu
irade HDPde kendini bulmaktadır. Yapılması gereken, bu iradenin
taleplerini görerek bu kapsamlı soruna demokratik uzlaşı içerisinde
çözüm aramaktır.
Size son bir kamuoyu araştırmasından
söz etmek istiyorum, yeni yapılmış. Sormuşlar yine çözüm
sürecini filan. Belki de görmüşünüzdür; belki de siz
yaptırdınız, bilmiyorum. Toplumun yüzde 51i -bugün, yeni- çözüm
olması gerektiğini söylüyor, ilginç değil mi? Üzerine hiçbir
çalışma yapılmamış, bu kadar. Daha ilginç bir şey
var ama araştırmanın içinde. MHP seçmenleri, HDP seçmenlerinden
daha yüksek bir oranda, yüzde 30 daha yüksek bir oranda Çözüm
olmalıdır. diyor; bu da çok ilginç değil mi? Niye HDP
seçmenleri bu çözüm lafından korkuyor ve daha düşük oran
çıkıyor? Çünkü 2013-2015te yaşananlardan sonra ve bugüne kadar
gelinirken hani dedim ya çözüm sürecinde yaşanan, yapılan her
şeyin sorumlusu HDP ve onun için demokratik siyasetten tasfiye etmeye
uğraşıyorsunuz diye. İşte, HDP seçmenlerinin güveni
kalmadığı için, güven sarsıldığı için, kimse
artık iktidarın ve devletin atacağı adımlara
güvenemediği için bu durum ortaya çıktı. Bunu biz
yaratmadık, bu durumu siz yarattınız. Kürt sorunu budur
işte, bu güvensizliktir. Bunun aşılması gerekiyor ve parti
kapatmak, siyasi tasfiyeyi gerçekleştirmek, dokunulmazlıkları
kaldırmak ne bu sorunu çözer ne de bu sorunun çözümü için talepte bulunan
siyasal ve toplumsal iradeyi yok eder. Dolayısıyla milyonların
sahiplendiği bu siyasal ve toplumsal talebin demokratik yöntemlerin
yaratıcı zenginliğiyle çözüme kavuşturulmasının
olanaklarını değerlendirme göreviyle hep birlikte
karşı karşıyayız. Kürt halkının evrensel
hukuk normları uyarınca meşru ve yasal haklarının
Türkiyenin demokratik bütünlüğü içerisinde kabul edilerek
tanınması, günümüz demokrasi standartlarının
katılımcılık ve çoğulculuk gibi temel kıstaslarla
yükseltilmesi açısından artık bir zorunluluktur ve HDPnin Kürt
sorununun barışçıl siyasal çözümünün Türkiyenin demokratik
bütünlüğü içerisinde, ortak yaşam perspektifliğiyle ele
aldığı gerçeğinin ön yargılardan arınarak
görülmesi ve kabul edilmesi önemlidir.
Demokratik bir çözüm, yaratıcı,
barışçıl yollardan geçer. Bu coğrafyada tarihsel bir mirastır
farklı halklar, inançlar, kültürler ve ana diller. Bu zenginlik
hepimizindir. Çoğulculuğa karşı tekçiliği dayatma
politikalarının zora dayalı güvenlikçi yaklaşımla
sürdürülmesi acı sonuçlara yol açmaktadır, hepimiz için acı
sonuçlara yol açmaktadır ve HDP, çoklu kimliklerin kendi
farklılıklarıyla birlik içinde, ortak demokratik
yaşamı kurmasının hem mümkün hem de Türkiyenin demokratik
geleceği açısından zorunlu olduğuna inanmaktadır ve bunun
için mücadele etmektedir.
Diğer taraftan Kürt sorununun çözümsüz
kalması aynı zamanda Türkiyenin genel demokratikleşme sürecini
de engellemektedir. Tersi de doğrudur; Türkiyede demokrasinin
standartlarını yükseltecek kural ve kurumlar gelişmedikçe Kürt
sorunu da barışçıl, demokratik bir şekilde,
kalıcı olarak çözülememektedir. Her iki süreç birlikte ele
alınıp bir çözüm yolu bulunmalıdır. Kürt sorununun
demokratik, barışçıl çözümü sadece Türkiyenin
demokratikleşmesini sağlamaz, aynı zamanda Orta Doğuda da
toplumsal barışın sağlanmasına ve demokratik bir geleceğin
inşa edilmesine yol açar.
HDP, kurulduğu günden bugüne, gerek Parlamento
içinde gerekse kamuoyu ve ilgili kurumlarla yürüttüğü tüm
çalışma ve etkinliklerde bu temel perspektife bağlı
kalmıştır; toplumsal barışın sağlanmasını,
demokratik, özgürlükçü bir anayasayla cumhuriyetin demokrasiyle
taçlanmasını sağlayacak anlayış. Demokratik
uzlaşı yöntemiyle Parlamento zemininde düzenlenecek bir dizi köklü ve
yapısal değişim içeren yasal reformların yapılması
HDPnin temel siyasal hedefidir. Düşünce, ifade ve örgütlenme
özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, siyasi partiler
ve seçim yasaklarının demokratik ölçülere göre yeniden
düzenlenmesiyle demokratik siyasetin özgürce yapılmasının
koşullarının sağlanması önemlidir.
Evrensel demokratik hak ve özgürlükler, evrensel
hukuk ilkeleri vazgeçilmezdir. Yerel yönetimlerin demokratikleşmesi ve
yerel demokrasinin geliştirilmesi katılımcı ve çoğulcu
bir demokrasinin gereğidir. Ana dilinde eğitim ve farklı kimlik
ve kültürlere anayasal düzeyde saygı duyulması atılması
gereken adımlardır. Siyasal ve toplumsal sorunların çözüm zemini
bir bütün olarak siyaset kurumudur. Bunu bir kez daha vurgulayalım,
Meclistir ve Ankaradır. Siyasetin çözmesi gereken sorunları hukuka
havale etmek, hukuk yoluyla çözüm sağlamaya çalışmak ve o hukuku
da tahakküm altına almak demokratik siyasetin inkârından başka
bir anlama gelmez. İşte, Semra Güzelin
dokunulmazlığının kaldırılması da böyle
yanlış bir adımdır. Kimiz? Neyi temsil ediyoruz? Nedir
tarihsel olarak varlık nedenimiz? Bunları aslında bir tür
yargıç görevi gören Adalet Komisyonu ve Anayasa Komisyonu üyeleri
kendilerine sordular mı acaba? Karma Komisyon ve Hazırlık
Komisyonu da birer yargı kurumu gibi bir işleve sahiptir, biliyoruz;
bunun sınırlarını da biliyoruz. Orada olanlar, taraflı
davranarak, Anayasayı ve yasaları çiğnemediler mi?
Bakın, mesele Semra Güzel değil ve bizler,
kendimizi kurtarmak için değil, barışı dert edinen
mücadelemizi kazanmanın peşindeyiz, kendimizi kurtarmaya
çalışmıyoruz. Sokratesi bilirsiniz, ünlü savunmasını
şöyle bitirmişti: Atinalılar, bu savunmayı sunuşum
sanılacağı gibi kendim için değil, sizin içindir. 3
oğlum var Atinalılar, ama durum böyle diye birini ya da diğerini
getirip beni aklamanız için yalvaracak değilim. Böyle bir şeyi
kabul etmeyişim nedendir? Fedakârlıktan değil; Atinalılar,
sizi küçümsediğim, ölüme karşı cesur olduğum ya da
olmadığım için de değil, o bahsidiğer ama bana
kalırsa böyle bir şey, benim için, sizin için ve tüm şehir için
ayıp olurdu da ondan. Mesele budur. Semra Güzel burada olsaydı, o
linç kampanyalarıyla karşı karşıya kalmasaydı,
eminim, bu kürsüde şöyle derdi: Öyle görünüyor ki her şey bana
karşı; Meclis çoğunluğu, sivil yürütme, iktidar yanlısı
medya ve onların zehirlediği kamuoyu. Benden yana olan,
arkadaşlarım, partim ve düşüncem, kafamdaki gerçek ve adalet
hedefim; bundan dolayı huzur içindeyim. Yalan ve adaletsizlik içinde
kalmak istemem. Burada benim dokunulmazlığımı
kaldırabilirsiniz ama bir gün, adalet ve barış için mücadele
ettiğimden dolayı bana teşekkür edeceksiniz. (HDP
sıralarından alkışlar) Beni suçlayanları
tanımıyorum. Kendilerine karşı ne hıncım var ne
kinim; onlar, benim için, topluma kötülük eden kişilerden başka bir
şey değil.
Şimdi bir kez daha vurgulayalım ki adalet
ve temel ahlak yargılarından yoksun kişiler sizleri
kastetmiyorum, üstünüze almayın- kitleleri harekete geçiren ve onları
bir silah olarak kullananlar, toplumun düşmanlarıdır. Adalet
duygusundan yoksun kişi ve kurumlar, toplumsal ayrışmayı
körükleme gücü olan en temel unsurlardır. İktidar medyası, bu
hâliyle, ayrılıkçı ve ırkçı fikirler
taşıyanların elinde tehlikeli bir silah hâline gelmiştir.
Bu silah gün gelir size de döner. Şüphesiz ki adaletin
sağlanması ve gerçeğin kitlelere
ulaştırılması bakımından medya önemlidir ama
yaratılan kaos ortamından ekonomik ya da politik çıkarları
için beslenen medya organları, ülkenin gelecekte
karşılaşabileceği olası tehlikelerin
başsorumluları arasındadır; bunu açıkça söylememiz
gerekiyor.
Semra Güzelin dokunulmazlığının
kaldırılması, Kürt halkının nezdinde, iradelerinin yok
sayılmasıdır; siyasi çıkar amaçlıdır,
iktidarın bekasıyla bağlantılıdır. Muhalefetin de
bu hakikati iyi görmesi gerekir. Bu, Semra Güzel şahsında
gerçekleşen bir kumpastır. Dokunulmazlığın
kaldırılması için verilen her oy, bu kumpası desteklemek,
demokratik siyasete karşı darbeci ve baskıcı bir siyaseti
ve anlayışı onaylamak anlamına gelmektedir.
Martin Luther Kingin bir sözü var, Eş Genel
Başkanımız bir kere grup toplantısında
kullanmıştı; demiş ki Martin Luther King: Karanlık
karanlığı uzaklaştıramaz, bunu ancak
ışık yapabilir. Nefret nefreti uzaklaştıramaz, bunu
ancak sevgi yapabilir. O nedenle, karanlığa karşı
ışığı, nefrete karşı eşit, ortak, adil,
özgür yaşamı savunmaya devam edeceğiz. Bunu yaparken de en ufak
bir tereddüt göstermeyeceğiz. Bu kötülük düzeni, bu ülkeden kötülükleri ve
karanlıkları uzaklaştıramaz. Bu ülkeyi karanlıktan
uzaklaştıracak ışık, adalet, barış,
demokrasi temelinde yeni inşa ve değişim isteyen
milyonların iradesinde mevcuttur ve HDP, bu
ışığın kaynaklarından bir tanesidir. Demokratik
siyasetin sorumlu, yapıcı aktörü olarak HDP, geleceği
aydınlıkla buluşturmanın güvencesidir.
Özgür toplumu, demokratik yaşamı hep
birlikte kuracağız. Başta Kürt halkı olmak üzere, bütün
halkların ortak iradesiyle kuracağız. Emekçilerin,
ötekileştirilenlerin ve ezilenlerin ortak mücadelesiyle
kuracağız. HDPnin fikrini, politikalarını, seçmenlerini
demokratik siyasetten tasfiye edemezsiniz, kararlı duruşumuzu
sürdüreceğiz. İktidarın bütün hukuki ve fiilî
saldırıları karşısında demokratik siyasetten asla
taviz vermeyeceğiz. Kürt halkının ve Türkiye demokrasi
güçlerinin nefes borusunu kesme çabalarınıza asla boyun
eğmeyeceğiz. Kürt halkının ve Türkiye demokrasi güçlerinin
siyasi temsilini engellemek ve sesini, sözünü kesmek için
baskılarınız karşısında asla diz
çökmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz. (HDP sıralarından
alkışlar)
Bir kez daha bu Mecliste herkese barış
elimizi uzatıyoruz. Bizler varız; hem ortağıyız hem de
sahibiyiz bu toprakların. Geleceği birlikte kurma
çağrımız herkesedir.
Beni dinlediğiniz için çok teşekkür
ederim. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Komisyon Raporu, Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzel'in yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dairdir.
Komisyon Raporunun oylamasının açık
oylama şeklinde yapılmasına dair bir istem vardır.
Şimdi, istem sahibi sayın milletvekillerinin adlarını
tespit edeceğim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlık Divanına
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
görüşülmekte olan 305 sıra sayılı Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzel'in Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi (3/665) ile Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyon kararının oylanmasının, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 140ıncı maddesi gereğince
açık oylama usulüyle yapılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN Sayın Beştaş? Burada.
Mehmet Ruştu Tiryaki? Burada.
Ebrü Günay? Burada.
Sezai Temelli? Burada.
Zeynel Özen? Burada.
Erol Katırcıoğlu? Burada.
Hüda Kaya? Burada.
Pero Dündar? Burada.
Dirayet Dilan Taşdemir? Burada.
Kemal Peköz? Burada.
Oya Ersoy? Burada
Züleyha Gülüm? Burada.
Muazzez Orhan Işık? Burada.
Gülüstan Kılıç Koçyiğit? Burada.
Nuran İmir? Burada.
Alican Önlü? Burada.
Ayşe Acar Başaran? Burada.
Tayip Temel? Burada.
Murat Sarısaç? Burada.
Necdet İpekyüz? Burada.
Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için verilen süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Açık oylama tutanağı
gelmiştir, okutuyorum:
Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel'in Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/665) ile Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu açık oylama
sonucu:
|
Kullanılan oy
sayısı |
: |
365 |
|
|
|
Kabul |
: |
313 |
|
|
|
Ret |
: |
52 |
||
|
Kâtip
Üye Mustafa
Açıkgöz Nevşehir |
Kâtip
Üye Enez
Kaplan Tekirdağ |
BAŞKAN Açık oylama kabul
edilmiştir.
Böylece, Diyarbakır Milletvekili Semra Güzelin
yasama dokunulmazlığının bu dosya için
kaldırılmasına karar verilmiştir.
2nci sıraya alınan, Diyarbakır
Milletvekili Semra Güzelin Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi İle Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyon Raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
2.- Diyarbakır Milletvekili Semra Güzelin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/1843) ile
Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu
(S. Sayısı: 306) (x)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 306 sıra sayıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Söz talebi yoktur.
Savunma talebi yok.
Komisyon Raporu, Diyarbakır Milletvekili Semra
Güzelin yasama dokunulmazlığının
kaldırılmasına dairdir.
Komisyon Raporunun oylamasının açık
oylama şeklinde yapılmasına dair bir istem vardır.
Şimdi istem sahibi sayın
milletvekillerinin adlarını tespit edeceğim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık
Divanına
TBMM Genel Kurulunda görüşülmekte olan 306
sıra sayılı Diyarbakır Milletvekili Semra Güzelin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/1843) ile Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon kararının
oylanmasının TBMM İçtüzüğünün 140ıncı maddesi
gereğince açık oylama suretiyle yapılmasını arz ve
teklif ederiz.
BAŞKAN Sayın Beştaş? Burada.
Mehmet
Ruştu Tiryaki? Burada.
Ebrü Günay?
Burada.
Sezai Temelli?
Burada.
Oya Ersoy?
Burada.
Zeynel Özen?
Burada.
Hüda Kaya?
Burada.
Erol
Katırcıoğlu? Burada.
Kemal Peköz?
Burada.
Nuran
İmir? Burada.
Züleyha Gülüm?
Burada.
Alican Önlü?
Burada.
Dirayet Dilan
Taşdemir? Burada.
Gülüstan
Kılıç Koçyiğit? Burada.
Tayip Temel?
Burada.
Ayşe Acar
Başaran? Burada.
Murat
Sarısaç? Burada.
Habip Eksik?
Burada.
Musa
Piroğlu? Burada.
Abdullah Koç?
Burada.
Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için verilen süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Açık oylama tutanağı
gelmiştir, okutuyorum:
Diyarbakır Milletvekili Semra Güzelin Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/1843) ile Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu açık oylama
sonucu:
|
Kullanılan oy
sayısı |
: |
379 |
|
|
Kabul |
: |
327 |
|
Ret
: 52 (X)
|
Kâtip
Üye Mustafa
Açıkgöz Nevşehir |
Kâtip
Üye Enez
Kaplan Tekirdağ |
BAŞKAN Kabul edilmiştir.
Böylece, Diyarbakır Milletvekili Semra Güzelin
yasama dokunulmazlığının bu dosya için
kaldırılmasına karar verilmiştir.
(HDP milletvekillerinin Genel Kurul Salonunu terk
etmesi ve gürültüler)
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Bu
fotoğrafı unutmayın!
EBRÜ GÜNAY (Mardin) Biz buradayız, burada
olmaya devam edeceğiz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
Gürültü etmeyin.
AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) Biz
halkız!
MUSA PİROĞLU (İstanbul) Hepiniz
hesap vereceksiniz, hepiniz!
BAŞKAN 3üncü sıraya alınan,
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültürel
İş Birliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi ve Dışişleri Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
B) Kanun Teklifleri
1.- Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Kültürel İş Birliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/2756) ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 292) (X)
BAŞKAN Komisyon? Yerinde.
24/2/2022 tarihli 58inci Birleşimde 292
sıra sayılı Teklifin 3üncü maddesi üzerinde gruplar adına
konuşmalar tamamlanmıştı.
3üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre
içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini,
bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için verilen süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Açık oylama tutanağı
gelmiştir, okutuyorum:
Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentopun
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Kültürel İş Birliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifinin açık
oylama sonucu:
|
Kullanılan oy
sayısı |
: |
324 |
|
|
Kabul |
: |
324 |
|
Kâtip
Üye Mustafa
Açıkgöz Nevşehir |
Kâtip
Üye Enez
Kaplan Tekirdağ |
BAŞKAN Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Gündemimizdeki işler
tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince kanun teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 2 Mart 2022 Çarşamba günü saat 14.00te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 21.57
(x) 7/4/2020 tarihli 78inci Birleşimden itibaren, coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonundaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(x) 305 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(x) 306 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(X) 292 S. Sayılı Basmayazı 24/2/2022 tarihli 58inci Birleşim Tutanağına eklidir
(X) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.