TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
65inci Birleşim
9 Mart 2022 Çarşamba
(TBMM Tutanak Hizmetleri
Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her
tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun
olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN
KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Erzurum Milletvekili
İbrahim Aydemirin, Erzurumun düşman işgalinden
kurtuluşunun 104üncü yıl dönümü ve İstiklal
Marşının kabulüne ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Uşak
Milletvekili Özkan Yalımın, Uşakın sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Adana Milletvekili
Kemal Peközün, Adananın sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin, araştırma görevlilerinin özlük
haklarına ilişkin açıklaması
2.- Bursa
Milletvekili Erkan Aydının, zeytinliklerin imara ve madencilere
açılmasına ilişkin açıklaması
3.- Bursa
Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun, çiftçilere verilen
desteğin yetersizliğine ilişkin açıklaması
4.- Mersin
Milletvekili Ali Cumhur Taşkının, ayçiçeği yağı
üzerinden stokçuluk ve spekülasyon yapıldığına ilişkin
açıklaması
5.-
Balıkesir Milletvekili Fikret Şahinin,
Cumhurbaşkanının hekimlere yönelik sözlerine ilişkin
açıklaması
6.- Adana
Milletvekili Orhan Sümerin, Adananın Yüreğir ilçesinin
sorunlarına ilişkin açıklaması
7.- Düzce Milletvekili
Ümit Yılmazın, stokçulara verilen cezaların
artırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
8.-
Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önalın, akaryakıta gelen
zamlar nedeniyle şoför esnafının yaşadığı
mağduriyete ilişkin açıklaması
9.- Muğla
Milletvekili Süleyman Girginin, Cumhurbaşkanının hekimlere
yönelik sözlerine ilişkin açıklaması
10.- Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun, akaryakıta gelen zamlar
nedeniyle şoför esnafının yaşadığı
mağduriyete ilişkin açıklaması
11.- Mersin
Milletvekili Baki Şimşekin, Ukraynadan tahliye edilen
öğrencilerin Türkiyedeki okullara nakline ilişkin
açıklaması
12.-
İstanbul Milletvekili Hayati Arkazın, 8-14 Mart Dünya Glokom
Haftasına ve Dünya Tuza Dikkat Haftasına ilişkin
açıklaması
13.-
Balıkesir Milletvekili İsmail Okun, çiftçilere verilmesi gereken
teşviklere ilişkin açıklaması
14.-
Niğde Milletvekili Selim Gültekinin, Niğdeye yapılan
yatırımlara ilişkin açıklaması
15.- Kayseri
Milletvekili Dursun Ataşın, kamudaki engelli kotasına
ilişkin açıklaması
16.-
Muğla Milletvekili Burak Erbayın, yanlış tarım
politikalarına ve çiftçilerin desteklenmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
17.- Kocaeli
Milletvekili Sami Çakırın, İstiklal Marşının
kabulünün yıl dönümüne ilişkin açıklaması
18.- Sivas
Milletvekili Ulaş Karasunun, Sivasın Zara ilçesinde
sağlık alanında yaşanan sorunlara ilişkin
açıklaması
19.-
Aydın Milletvekili Süleyman Bülbülün, AKPnin ithalata dayalı
tarım politikasına ilişkin açıklaması
20.- Mersin
Milletvekili Hacı Özkanın, Bilim ve Teknoloji Haftasına
ilişkin açıklaması
21.- Antalya
Milletvekili Hasan Subaşının, Vergi Usul Kanununda
değişiklik öngören kanun tekliflerinin bekletildiğine
ilişkin açıklaması
22.- Konya
Milletvekili Abdulkadir Karadumanın, İsraille normalleşme
adımlarının Filistin davasına ihanet olduğuna
ilişkin açıklaması
23.-
Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözerin, Eskişehir
Seyitgazi-Afyon yolunda yaşanan ölümlü kazalara ilişkin
açıklaması
24.-
İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun,
Cumhurbaşkanının doktorlara ilişkin sözlerine,
akaryakıta gelen yüksek zamlara, ayçiçeği üretiminin yetersiz
olduğuna ve vatandaşlarımızın uzun kuyruklarda
beklemesinin sebebinin Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ve
plansız tarım yönetimi olduğuna ilişkin
açıklaması
25.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, Şenyaşar
ailesinin başlattığı adalet nöbetinin 1inci yıl
dönümüne, İstanbul Beyoğlundaki 8 Mart kutlamalarına ve sosyal
bilgiler kitaplarında Türkiyenin çeşitli bölgelerinde hangi
tahılların yetiştirildiğini gösteren haritaların
gerçekleri yansıtmadığına ilişkin açıklaması
26.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, yüksek enflasyon tehlikesine, tüketicinin
mağduriyetine ve Genel Kurul gündemine ilişkin açıklaması
27.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın, Antalya Diplomasi Forumuna
ve bütün dünyada yaşanan hiperenflasyon sonucunda
vatandaşlarını enflasyona ezdirmemek için Hükûmetin gerekli
önlemleri almakta olduğuna ilişkin açıklaması
28.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, Erzurum Milletvekili Zehra
Taşkesenlioğlu Banın İYİ Parti grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
29.-
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun, iktidarı
Boğaziçi Üniversitesinden elini çekmeye
çağırdığına ilişkin açıklaması
30.- Denizli
Milletvekili Yasin Öztürkün, betona gelen zam nedeniyle müteahhitlerin
yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması
V.-
ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.-
İYİ Parti Grubunun, Aksaray Milletvekili Ayhan Erel ve
arkadaşları tarafından, mutsuz kişi sayısındaki
artışın nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/1/2022
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Mart 2022 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP
Grubunun, Ağrı Milletvekili Abdullah Koç ve arkadaşları
tarafından, yoksulluk ve açlık sınırında yaşanan
artışın önlenmesi amacıyla 9/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9
Mart 2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
3.- CHP
Grubunun, Sivas Milletvekili Ulaş Karasu ve arkadaşları
tarafından, kamudan ihale alan firmaların
yaşadığı sorunların araştırılması
amacıyla 8/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9
Mart 2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
4.- AK
PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 319
sıra sayılı Kanun Teklifinin kırk sekiz saat geçmeden
gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 1inci sırasına alınmasına ve bu
kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine ve Genel Kurulun 9 Mart 2022 Çarşamba günkü
Birleşiminde 316 sıra sayılı Kanun Teklifinin birinci
bölümünde yer alan maddelerin oylamalarının tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 10/3/2022 Perşembe günü
toplanmamasına ilişkin önerisi
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop ve beraberindeki
Parlamento heyetinin Pakistan Ulusal Meclisi Başkanı Asad Qaiserin
vaki davetine icabetle Azerbaycan-Pakistan-Türkiye Üçlü Parlamento
Başkanları İkinci Toplantısına katılmasına
ilişkin tezkeresi (3/1881)
VII.- KANUN
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun
Teklifleri
1.- Bursa
Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ve 24 Milletvekilinin Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4258) ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 319)
2.- Konya
Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir ve 36 Milletvekilinin Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/4212) ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (S. Sayısı: 316)
9 Mart 2022
Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul),
Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 65inci Birleşimini açıyorum.(x)
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı
ilk söz, Erzurumun düşman işgalinden kurtuluşunun 104üncü
yıl dönümü ve İstiklal Marşının kabulü münasebetiyle
söz isteyen Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemire aittir.
Buyurun Sayın Aydemir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemirin, Erzurumun
düşman işgalinden kurtuluşunun 104üncü yıl dönümü ve
İstiklal Marşının kabulüne ilişkin gündem
dışı konuşması
İBRAHİM
AYDEMİR (Erzurum) Değerli Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekillerini hürmetle, muhabbetle selamlıyorum.
Arkadaşlar, 12 Mart
bizim için hususi bir zaman dilimidir ama bu, sadece Erzurum için değil,
bütün Türkiye için, bütün Türk milleti için özel bir zaman dilimidir. İki
yönüyle özeldir. Bir defa İstiklal Marşının kabulünün 101inci
yılı, bu çok çok önemlidir, bundan dolayı değerlidir. Bir
başkası, 12 Mart Erzurumun şahlanış yıl
dönümüdür, kurtuluş demiyorum dikkat ederseniz ki bu kavramı
kullanmamayı hususen salık veriyorum ben. Şahlanış
yıl dönümü eğer olmasaydı ne olurdu? Mefhumumuhalifinden bakmak
lazım; olmasaydı 23 Temmuz olmazdı, 23 Temmuz olmasaydı
cumhuriyetin temelleri atılamazdı, cumhuriyet belki ihdas edilemezdi,
kurulamazdı. Dolayısıyla o gün yaşananlar hepimiz için çok
çok değerlidir, çok önemlidir ama o gün o süreçte, o vetirede Erzurumda
yaşanmış olanları da burada kayda geçirmek lazım;
neler olmuş, ne tür ızdıraplar yaşanmış,
onları mutlaka ama mutlaka burada dercetmek lazım, kayıt altına
almak lazım.
Arkadaşlar, size
özellikle bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Erzurumun Kara Günleri diye
kayda alınmış; Erzurumlu Tellibeyzade Hacı Faruk Efendinin
bizatihi yaşayarak günbegün not aldığı
mektuplarını kitap hâline getirmişiz, Dergâh Yayınlarından
çıkmış. Efendim, burada o vasatta neler
yaşamışız hepsini not etmişler. Hususen birtakım
isimler, aradan zaman geçince, biraz da böyle insancıl bir tutum
alıyormuş pozisyonu alarak o günleri unutturmaya
çalışıyorlar, ben yeniden bunları hatırlamamız
gerektiğini burada özellikle not düşüyorum.
Nedir arkadaşlar? Bakın,
bir müddet önce bu kürsüde bir isimden bahsedildi. Bahsedeni
söylemeyeceğim ama o ismi söyleyeceğim arkadaşlar. Karekin
Pastırmacıyan diye bir isim, Erzurum Milletvekilliği
yapmış bu adam. Kim bu? Osmanlı Bankasını basan
eşkıyalardan birisi. Osmanlı Bankası 1896 yılında
saldırıya uğramış, sonrasında bu adam, 1908de
İkinci Meşrutiyet'ten sonra Erzurum Milletvekili seçilmiş. Yani
eşkıyalığı tescilli bir adam milletvekili
olabilmiş. Niye? Bağrı geniş bir milletiz arkadaşlar
biz, maalesef çok çabuk unutuyoruz olanı biteni; öyle olduğu zaman da
ardından işte bu neviden olumsuzluklar yaşanıyor. 25 bin
insanın katlinde bu adamın, Pastırmacıyan'ın
parmağı var. Öyleyse, yağmurlar yağıp yarıklar
örtülmemeli, mutlaka ama mutlaka o yaşanmışlıkları hep
sıcak tutmak lazım, hep akılda tutmak lazım. (AK PARTİ
ve MHP sıralarından alkışlar)
İşte o yüzdendir ki
arkadaşlar, şunu biz hep söylüyoruz: Erzurum'un kara günlerini
başka yerlerde yaşayanlar da oldu; ben biliyorum, Sivasta
yaşayanlar oldu, efendim, Amasyada yaşayanlar oldu, yurdumuzun
birçok yerinde bunlar yaşandı. Zaman geçince bunları sükût
ediyoruz, alttan alıyoruz; yapmamalıyız. Biz de özel aforizmalar
var arkadaşlar, derler ki: Hırsız evden olunca öküz bacadan
çıkarmış. Biz hırsızlara dikkat edelim, içimize
sinmişlere dikkat edelim, bugünün nevzuhur
Pastırmacıyanlarına dikkat edelim. Etmezsek ne olur? Aynı
şeyleri bir daha yaşarız, yaşamamak için mutlaka
uyanık olmamız lazım. Hep biliyoruz ki uyuyanlar
uyanamadılar. Arkadaşlar, bu millet
yaşanmışlıklarıyla bir vatan kurdu. Biz de
geleceğe böyle çok mütebariz, çok berrak bir vatan bırakmak için, çok
daha şahika, çok daha özel zirvelerde bir vatan bırakabilmek için bu
yaşanmışlıkları hep hatırda tutacağız
arkadaşlar.
Bakın, size hususi bir
not düşmek istiyorum, Erzurumda bizatihi bana yakın zamanda
anlattı Hacı Zeki Karagöz diye bir ağabeyim. Nerede anlattı
bunu? Efendim, Karaçoban diye bir ilçemiz var bizim; Erzuruma en uzak ilçedir,
Kürtlerin mukim olduğu bir ilçedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
Buyurun.
İBRAHİM
AYDEMİR (Devamla) Vatanseverlik kıvamı o kadar yüksek ki
bunların onları tanıdığınızda,
yanlarına gittiğinizde, efendim, yüreğinize sokmak istersiniz.
Hacı Zeki Karagöz şunu anlattı, babasından dinlemiş,
babası özellikle bu hadiselere muhatap olmuş; babası diyor ki:
Hiçbir günahımız yokken Ermeni çeteleri bizi alıp
tandırların içine soktular. Öylesine zulme, öylesine işkenceye
muhatap kıldılar ki bizi, yarı canavar hayvanların üzerine
gaz döküp ahırlara doldurdukları insanların üzerine
saldılar. Bunları unutmayalım arkadaşlar. Böyle insani
hasletlerimiz elbette yüksek olacak, elbette insana saygı
duyacağız ama bu kitapsızlıkları
unutmayacağız. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
Ben, bu vesileyle, o dönem
şehit olmuşlara, toprağa düşen bütün şehitlerimize
rahmet diliyorum. Tabii, sonraki zaman diliminde de vatan için can verenlere
yüreğimizi açtığımızı, inşallah cennette
mülaki olmayı niyazla hepinize saygı sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem
dışı ikinci söz, Uşakın sorunları hakkında
söz isteyen Uşak Milletvekili Özkan Yalıma aittir.
Buyurun Sayın
Yalım. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Uşak Milletvekili Özkan Yalımın, Uşakın
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZKAN YALIM (Uşak)
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Değerli
çalışma arkadaşlarıma ve de bizi izleyen tüm
vatandaşlarımıza saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
sadece bir yıl geriye dönmek istiyorum. Biliyorsunuz, Mart 2021de motorin
6,80 TLydi ama bugün itibarıyla motorin yani mazot 22,91 TL. Bugün
akşam tekrar bir zam daha geliyor, yarın 25,19 TL. Değerli
arkadaşlarım, tüm vatandaşlarımız; gördüğünüz
gibi bir yılda 4 kat artan motorin, mazot fiyatları var. Peki, mazot
fiyatlarından kimler özellikle, ciddi anlamda zarar görüyor? Tabii ki tüm
vatandaşlarımız ama özellikle de piyasada çalışan,
hizmet sektöründe çalışan değerli firma sahipleri veya
şoför kardeşlerimiz. Ben tekrar söylüyorum: Bir yılda 4 kat
artan, tam tamına 22,91 TLye gelen, 6,80 TLden 22,91 TLye gelen motorin
fiyatlarını özellikle gündeme getirmek istiyorum.
Biliyorsunuz, Ukrayna-Rusya
savaşı var. Hükûmet diyecek ki, burada Grup Başkan Vekili Mahir
Bey diyecek ki: Savaş var, bundan dolayı motorin fiyatları artıyor.
Doğru ama bakın, Mahir Bey, önümüzdeki süreçte özellikle bu
savaşın etkisiyle
Özellikle, tarlaya destek veriyorsunuz -çiftçimizi
tembelleştiren- ürüne destek vermediğinizden dolayı çiftçi ekip
biçmiyor. Onun için, bakın, bu traktörün kullandığı motorini
ÖTVsiz, KDVsiz
Avrupada buna kırmızı mazot deniliyor;
gelin, kırmızı mazot verelim. Bu traktörün bir deposu 1.500
TLye doluyor. 1.500 TLye dolduğu zaman bu çiftçi bu traktörünü
dolduramıyor, böylelikle ne ekebiliyor ne de ürün kaldırabilecek.
Önümüzdeki yaz çok şeylere gebe. Bakın, ekmek bugün şehrine göre
2,5-3,5 TL ama ekmeğin 10 TL, 15 TL olacağını görüyoruz.
Onun için, gelin, çiftçiye, özellikle de çiftçinin kullandığı
motorine destek verin, böylelikle tüm Türkiyedeki çiftçilerimiz bütün
arazilerini ekip biçebilsin ama 25 TL mazotla kesinlikle çiftçimiz bu traktörü
kullanamayacak. Onun için de bu traktörü kullanamıyor ve de ben bu
traktörü çiftçi kullanamadığından dolayı gördüğünüz
gibi yan yatırıyorum.
Evet, gelelim hepinizin
hizmet sektörü
Gerçi İstanbuldaki taksiciyi, İstanbuldaki
vatandaşı siz sevmiyorsunuz, onları UKOMEde her zaman
reddettiriyorsunuz, yeterli taksi yok ama bunun yanında da taksici kan
ağlıyor. Arkadaşlar, taksici, bugün, inanın, taksimetre
fiyatlarıyla kendi kontağını çeviremiyor, zarar ediyor;
kısa mesafeye artık dua eder oldu kısa mesafe gelsin diye çünkü
kısa mesafeden belki bir üç beş kuruş kazanıyor ama uzun
mesafeden taksici şu anda zarar ediyor.
Aynı şekilde,
bakın, bu da vatandaşımızın kullandığı
bir otomobil. Siz Doğan görünümlü bir Şahini bile bir vatandaşa
çok gördünüz. Gerçekten, Doğan görünümlü Şahinin bile bugün bir
deposu 1.500 TLye doluyor, onun için vatandaşımız
akaryakıt -ne bezin ne motorin ne gaz- alamıyor.
Aynı şekilde,
bakın, şehirler arası dolmuşçular, otobüsçüler
Bu otobüs
firmaları bugün kontak kapattılar çünkü otobüs firmaları bugün
22 TLye dayanan -yarın 25 TL olacak- bu motorinle bu otobüsü yola
gönderemiyorlar çünkü sattıkları bilet fiyatıyla bu işten
zarar ediyorlar. Biz demiyoruz ki vatandaşın biletinin
fiyatını yükseltelim; hayır, Sayın Mahir Ünal, gelin,
profesyonel anlamda kullanılan, 12 ton ve üzeri bütün araçlardaki ÖTVyi
ve KDVyi kaldırın, ACCSİZE mazot desteğini getirin
Avrupadaki gibi, hem taksicimiz hem minibüsçümüz hem otobüsçümüz hem de
kamyoncumuz bu işten ekmek parası kazanabilsin. Yoksa evde
içtiğiniz suyu, oturduğunuz koltuğu, üzerinize giydiğiniz
ceketi getirecek olan ne kamyoncu bulabileceksiniz ne de sevdiklerinizi evinden
evine veya şehirden şehre götürecek olan otobüsçü bulabileceksiniz.
Aynı şekilde,
şehir içinde çalışan halk otobüsleri
Değerli
arkadaşlar, bu halk otobüslerini kullanan vatandaşlarımız,
onları çalıştıran firma sahipleri veya şahıs
firmaları zarar ediyor. Bu motorin ücretleriyle bu minibüsler dönmüyor,
çalışamıyorlar; gerçekten de bu işi yapamaz hâle geldiler.
Yakında bunların hepsi tek tek kontak kapatmaya gidecekler. Bu
destekleri vermezseniz başınıza gelecekleri şimdiden siz
düşünün.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ÖZKAN YALIM (Devamla)
Sayın Başkanım, bir dakika daha sizden rica edeceğim.
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
Buyurun.
ÖZKAN YALIM (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bunun yanında, en önemli
varlıklarımız olan çocuklarımız
Tabii ki
taşımalı eğitim gören çocuklarımızı götüren,
taşıma sektöründe kullanılan minibüsler var. Taşımada
kullanılan, çocuklarımızı taşıyan bu minibüslerin
sahipleri veya firma sahipleri, inanın, geçen yıl 6 TLye
sözleşme yapıyorlar, bu yıl mazot oldu 25 TL. Sadece vermiş
olduğunuz zam, geçen yılın, 2021 yılının son dört
ayına yüzde 10. Siz diyorsunuz ki: Yüzde 10 zamla döndür bu işi.
Döndüremez. Gelen mazot farkı yüzde 400, 4 kat mazot zammı geliyor
ama siz yüzde 400 yerine yüzde 10 zam veriyorsunuz. Onun için, bu öğrenci
taşıyıcı firma sahipleri de bu işi yapamaz hâle
geldiler, çocuklarımızı taşıyamayacaklar, kesinlikle
bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gelin, bu
vatandaşlarımıza desteği verin, hem taksicimize hem
minibüsçümüze hem traktörcümüze, çiftçimize gereken desteği verin diyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem
dışı üçüncü söz, Adananın sorunları hakkında söz
isteyen Adana Milletvekili Sayın Kemal Peköze aittir.
Buyurun Sayın Peköz.
(HDP sıralarından alkışlar)
3.- Adana Milletvekili Kemal Peközün, Adananın sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
KEMAL PEKÖZ (Adana)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adananın
sorunlarıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce, mücadelemizin öncü dinamik gücü olan kadın arkadaşlarımızı
saygıyla ve sevgiyle selamlamak istiyorum.
Adanada Taksiciler
Derneği iki gündür siyah kurdeleyle çalışmalarını
sürdürüyor. Ekim ayında 8 lira olan yakıt şimdi 23 liralara
dayandı; bu şekilde hayatlarını
kurtaramayacaklarını, evlerine ekmek götüremeyeceklerini ve seslerini
iktidara duyurmak için siyah kurdele takarak dolaşıyorlar,
çalışıyorlar, bunu da bildirmek istedim.
Adananın çokça sorunu
var; hava kirliliği, işsizlik, havalimanının durumu, metro,
tarım, mevsimlik işçilerin durumu, kentsel dönüşüm gibi birçok
sorunu var. İTÜ Meteoroloji Bölümünün yaptığı
araştırmaya göre, pandeminin başladığı yılda
bir önceki yıla göre bütün illerde hava kirliliğinde aşağı
yukarı yüzde 8 civarında azalma yaşanmış olmasına
rağmen, Adana yüzde 21 artışla en kirli illerden bir tanesi
olmuştur. Yani üç günlük ortalama aldığınız zaman iki
günü orta kararda, bir günü mutlaka kötü durumda.
Adana'da işsizlik de
yine geniş boyutlarda. Adanada 20 kişiden fazla insan
çalıştıran yerlerde çalışan insanların
sayısı 151 bin; bunların 114 bini erkeklerden, 37 bini de
kadınlardan oluşuyor. Son bir yıl içerisinde işlerini
sorduğunuz Adanalıların yaklaşık olarak yüzde 59,8i
işlerinin ya kötü olduğunu ya da çok kötü olduğunu ifade ediyor.
Adana'nın bir tane
havalimanı var, biliyorsunuz, şehir içerisinde. Dünyadaki 41.820
havalimanından bir tanesi olup başta geliyor yani 1inciliği
kimseye kaptırmıyor ve şehir içerisinde. Bunun şehir
dışına alınması söz konusu. Bunun şehir
dışına alınması Adana'da yaşayan insanlar için
ciddi sorunlar yaratacaktır ve ikinci bir Atatürk Havalimanı
olayıyla karşı karşıya kalmış
olacağız. Onun için, bu havaalanının
kapatılmaması gerektiğini düşünüyoruz.
Yine, bir atık ithali
söz konusu. Çin'in atık ithalinden sonra, Türkiye, Avrupa'dan, özellikle
İngiltere'den atık ithal etmeye başladı ve Mayıs
2021de atıkla ilgili kısıtlama getirilmiş olmasına
rağmen temmuzda 484 ton olan atık miktarı kasım ayında
4.126 tona yani yaklaşık olarak 10 katına
çıkmıştır; bu da çok ciddi bir sorun. Çünkü o atıklar
meydanlarda yakılıyor ve onlar kansere, çocukların
hormonlarındaki bağışıklık sisteminin
bozulmasına, benzeri şeylere neden oluyor, onun için problem oluyor.
Adana'nın bir metrosu
var 13,5 kilometreden oluşan ama aksının yanlış
seçilmiş olması ve çok pahalı bir fiyata yapılmış
olması nedeniyle hem ulaşımda yeteri kadar
kullanılamıyor hem de her sene sadece faizleri ödenebiliyor, anapara
borcu devam ediyor ve belediyenin üzerinde bu çok büyük bir yüktür. Buna
Ulaştırma Bakanlığının mutlaka bir çözüm
bulması -yeni bir metro inşaatı için programa alınmayan
proje için de programa alınması ve 2022 programına
alınamıyorsa bile 2023 programına mutlaka alınması- ve
insanların ulaşıma kolay erişebilmelerinin
sağlanması gerekiyor.
Yine, Adanada tarım çok
ciddi bir sorun, tarım alanlarında çok ciddi azalma var, 2004te 551
bin hektar olan ekilebilir alan 2020 yılında 397 bin hektara
düşmüş durumda. Dolayısıyla da insanlar tarım
yapmaktan yavaş yavaş vazgeçiyorlar çünkü tarıma, Tarım
Kanunu gereği verilmesi gereken 78 milyar lira yerine 25 milyar 834 milyon
lira para ayrılmış durumda. Bununla insanlar tarım
yapamıyorlar ve gerekli yatırımı yapamadıkları
için, ürünlerini, daha doğrusu girdilerini kullanamadıkları için
de yavaş yavaş tarımdan vazgeçiyorlar. Tarımda
çalışan nüfusun yaş ortalaması her gün biraz daha büyüyor
ve şu anda 56 yaş civarında, yakın bir zamanda bu, 60-65e
çıkacaktır çünkü gençler geleceklerini tarımda
arayamıyorlar.
Yine, mevsimlik tarım
işçileri Adanada çok yoğun olarak bulunuyor. Bu tarım
işçileri son derece kötü koşullarda yaşıyorlar.
Taşı eksen yetişir. denen Adanada bu insanlar tarım
yapmaya çalışırken ancak çadırlarda yaşamaya devam
ediyorlar, suya erişemiyorlar, temizliğe erişemiyorlar, tuvalet
ihtiyaçlarını doğru dürüst karşılayamıyorlar ve aynı
zamanda ısınma problemleriyle; kışın ısınma,
yazın ise sıcak problemiyle karşı karşıya
kalıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
KEMAL PEKÖZ (Devamla)
Van'dan Adana'ya göç etmiş ve tarım alanlarında
çalışıyor, çadırlarda yaşıyor olmalarına
rağmen bunlar, zaman içerisinde çadırlarda yerleşik hâle
gelmiş durumdalar. 17 yaşındaki Perişan isimli genç
şöyle diyor: Geçim sorunundan dolayı Adana'ya geldik ancak ben
okumak istedim fakat çalışmam nedeniyle -hayatımı kazanmak
için- okuyamıyorum. Günde 150 lira kazanıyoruz; 11 kişilik bir
aileyiz, 3 kişi çalışıyor ve dolayısıyla elektrik
faturasını bile ödemekte zorlanıyoruz. Klimayı açamıyoruz,
her gün elektriğe zam geliyor, bu ay 400 lira geldi, biz bunu ödeyemeyiz.
Hiçbir şey alamıyoruz ve yoksullukla baş başa
kaldığımızı ifade etmek istiyorum.
Yine Adana'nın kentsel
dönüşüm problemi var. Kuzey Adana ile güney Adana arasında çok ciddi
bir problem var. Yıllardır kentsel dönüşümden söz edilmiş
olmasına rağmen şu anda güney Adana'da kentsel dönüşüm
sağlanamamış ve insanlar çok kötü koşullarda yaşamaya
devam ediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
KEMAL PEKÖZ (Devamla) Bir
yandan hava kirliliği bir yandan ulaşıma ulaşamama gibi
sorunlar yaşıyorlar.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden
birer dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Çelebi, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebinin, araştırma
görevlilerinin özlük haklarına ilişkin açıklaması
MEHMET ALİ ÇELEBİ
(İzmir) Teşekkürler Sayın Başkan.
Araştırma
görevlileri için iki farklı statü vardır, kadroları
Yükseköğretim Kanununun 33/a ve 50/d maddelerine göre ihdas edilmektedir.
33/alılar emekli olana kadar araştırma görevlisi olarak
kalabiliyor, 50/dliler doktora öğrencilikleri bitince işten
atılıyorlar. Bir unvan, iki statü; birisi güvenceli, diğerine
taşeron muamelesi. 35li yaşlarında doktorayı bitirmiş
bir araştırma görevlisinin tezini savunduğu gün iş akdine
son vermek özenle bakıp büyüttüğünüz ağacı tam meyve
verecekken kesmek değil midir? Araştırma görevlilerinin
aynı özlük haklarına sahip olmaları gerektiği
düşüncesiyle, iş güvencesi ve bilimsel akademik özgürlüğün
sağlanması adına tüm araştırma görevlisi
kadrolarının acilen 33/a maddesine göre düzenlenmesi veya
başarıya endeksli sürekli sözleşme yenilenmesi gerekir diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın
Aydın
2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının, zeytinliklerin imara
ve madencilere açılmasına ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tarımda dışa
bağımlılığımızın faturasını
ağır ödüyoruz. Ayçiçeğini dışarıdan
alıyoruz, buğdayı dışarıdan alıyoruz;
bereketli Anadolu topraklarını da madencilere terk ediyoruz.
Malumunuz, 1 Martta bir genelgeyle zeytinliklerin madencilere
açılmasının önü açıldı ve milyonlarca zeytin
ağacı şu anda risk altında, tehditte. Bu konuyla ilgili
yeni atanan Tarım ve Orman Bakanı da 2009 yılında, yine,
zeytinliklerin imara ve madencilere açılmasıyla ilgili bir kanun
teklifi vermiş yani umudumuz artık bu Bakandan da pek fazla yok.
Kendisinin ilk imzacı olduğu 2009 yılındaki kanun teklifi
de o zamanki zeytinliklerin imara ve madencilere açılmasını
içeriyor ancak bu mücadeleyi sürdüreceğiz; zeytinliklerimizi,
geleceğimizi, yeşilimizi, doğamızı bu talana, bu ranta
kurban etmemek için bütün 84 milyon halkımızla mücadele edeceğiz.
BAŞKAN - Sayın
Kayışoğlu
3.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlunun,
çiftçilere verilen desteğin yetersizliğine ilişkin
açıklaması
NURHAYAT ALTACA
KAYIŞOĞLU (Bursa) - Teşekkür ediyorum.
Ayçiçeği ekimi
önümüzdeki ay başlıyor. İktidar 2022 yılı için ton
başına 300 lira destek açıkladı. Bursa Yenişehir
Ziraat Odası Başkanı Sadi Aktaş bunun yeterli
olmadığını söylüyor, Ton başına 600 lira destek
ve ton başına 9.500 lira avans verilse dağ taş
ayçiçeği olurdu. diyor. Türkiye'de uygulanan tarım
politikalarının çiftçiyi mutsuz ettiğini, önümüzdeki süreçte
sebzede de benzer sorunların gündeme gelebileceğini ifade ediyor.
Örneğin geçen yıl karpuz fidesi 65 kuruş iken bu yıl 1,70
lira; çekirdeksiz karpuzun fidesi 6,50 lira. Biberin 1 dönümü için çiftçi 5 bin
lira harcıyor; işçilik ve diğer giderler eklendiği zaman 1
dönüm biber için 25 bin lira harcama yapılıyor. Çiftçinin
kazanabilmesi için 1 dönüm biberden 40 bin lira kazanması gerekir, bunun
tüketiciye yansımasını varın siz düşünün.
Yine mazot desteğinin
yetersiz olduğu, mazota bir yıl için verilen desteğin 1 dönümü
sürmeye yetmediğini söylüyor, bu sese kulak verin artık diyorum.
BAŞKAN Sayın
Taşkın
4.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkının,
ayçiçeği yağı üzerinden stokçuluk ve spekülasyon
yapıldığına ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN
(Mersin) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son günlerde ayçiçeği
yağı üzerinden Türk ekonomisini hedef almaya çalışan
stokçular bir kez daha yakayı ele verdi. Stokçuluk ve spekülasyon yaparak
haksız kazancına kazanç eklemek en hafif tabirle ahlaksızlıktır.
Yapılmak istenen yapay, planlı bir vurgundur. Yaşanan panik ve
kaos havasının amacı, insanları korkutmak, bunun üzerinden
para kazanmak ve siyasi rant elde etmektir. Muhalif medyada da bu görüntülerin
özellikle servis edilmesi, kriz varmış gibi lanse edilmesi tamamen
planlıdır. Daha önce yapamadıklarını, 2022de
gıda üzerinden, ekonomi üzerinden yapmaya çalışıyorlar.
Herkesin bildiği gibi Türkiyede ayçiçeği yağı sorunu
yoktur.
Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın güçlü liderliğinde AK
PARTİ iktidarı olarak milletimizin daima hizmetindeyiz diyor, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Şahin
5.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahinin,
Cumhurbaşkanının hekimlere yönelik sözlerine ilişkin
açıklaması
FİKRET ŞAHİN
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biri değerli
hekimlerimiz için Giderlerse gitsinler. derken Cumhuriyetimizin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk Beni Türk hekimlerine emanet ediniz. diyerek hekimlere
ve eğitime verdiği değeri ne güzel göstermiş. Örnek
alınması gereken bir tutum, tabii anlayana.
Bakın, Giderlerse
gitsinler. dediğiniz hekimlerimiz tarihimizde nasıl yer
almış: 1915 Çanakkale Savaşına katılan 765
Tıbbiyeliden 346sı şehit oldu. 1918de İstanbul
işgaline karşı çıktılar, İstanbul Tıp
Fakültesine Türk bayrağı asarken İngilizler tarafından
vuruldular. 1919da Bandırma Vapurunda Mustafa Kemalin 22 kişilik
kurmay heyetinin içinde 3 Tıbbiyeli hekim vardı ve Manda kabul
edilemez. diyerek Anadolunun düşman işgaline karşı
duranlar yine Tıbbiyelilerdi. Hekimler, Kuvayıtıbbiye olarak bu
ülkenin kurtuluşunda görev aldılar, birilerinin demesiyle bir yere
gitmezler.
BAŞKAN Sayın
Sümer
6.- Adana Milletvekili Orhan Sümerin, Adananın Yüreğir
ilçesinin sorunlarına ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Adana Yüreğir ilçemizin
Doğankent, Solaklı ve Yunusoğlu bölgelerinde
vatandaşlarımızın acilen çözüm bekleyen sorunları
bulunuyor. Bölgemiz, artan nüfusuna rağmen yatırımlardan gerekli
payı alamıyor. Bölgede artan kalp krizi ve diğer acil vakalardan
ölüm oranı çok yüksek, insanlar hastaneye yetişemiyor. İhtiyaç
duyulan tam teşekküllü hastane olmadığı gibi,
yıllardır sözü verilen Karşıyaka devlet hastanesinin de
yapımına başlanmadı. Yerleşim yeri içerisinden geçen
drenaj kanalları özellikle çocuklar için büyük risk oluşturuyor.
Yine, gençlerde uyuşturucu kullanımının
artmasının önüne geçecek önlemlerin alınması gerekiyor.
Suriyeli sığınmacıların kontrolsüz bir biçimde bölgeye
yerleştirilmesi bölgenin demografik yapısını bozuyor.
Elektrik kesintilerine bir türlü çare bulunamıyor, vatandaş çok
mağdur durumda. Yanlış ve üreticiyi desteklemeyen tarım
politikaları bölgede hayvancılığı bitirme
noktasına getirirken ürünlerin de tarlada kalmasına neden oluyor.
Adanalı hemşehrilerimiz iktidardan bu dertlerine çözüm üretmesini,
ilgili bakanlıkların bir an önce devreye girmesini talep ediyor.
Artık saraydan değil, sokağın sesinden
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Yılmaz
7.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmazın, stokçulara verilen cezaların
artırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÜMİT YILMAZ (Düzce)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Pandeminin son dönemlerine
geldiğimiz bugünlerde Ukraynanın Rusya tarafından işgal
edilmesi sonucunda yaşanan savaş tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde de tarım girdilerinde ve gıda fiyatlarında
artış yaşanmasına neden olmaktadır. Ayrıca,
yaşanan savaşla beraber petrolün varili 130 dolara gelmiş, bu
durum lojistik fiyatlarında artışa, lojistik fiyatlarındaki
artış da gıda fiyatlarının daha da fazla yukarı gitmesine
sebep olmuştur. Dünyada bunlar yaşanırken sosyal medya
hesaplarından yapılan yalan yanlış paylaşımlarla
paniğe sevk edilen halk raflara hücum etmiş, toplumu rahatsız
eden görüntüler ekranlara yansımıştır. Bu durumu
fırsat bilen bazı çevreler stokçuluk yaparak gıda
fiyatlarının anormal şekilde yükselmesine neden olmaktadır.
Vatandaşlarımızın devletten beklentisi perakende
yasasında düzenleme yapılarak stokçulara verilen cezaların artırılması.
BAŞKAN Sayın
Önal
8.- Kırıkkale Milletvekili Ahmet Önalın,
akaryakıta gelen zamlar nedeniyle şoför esnafının
yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması
AHMET ÖNAL
(Kırıkkale) Teşekkürler Sayın Başkan.
Son günlerde akaryakıt
ürünlerine gelen zamlar taksici, minibüsçü, servisçi, nakliyeci
esnafımıza nefes aldırmıyor. Son altı ayda benzine
yüzde 166, motorine yüzde 235, LPG'ye yüzde 300 zam geldi. Geçen yıl ocak
ayında 396 TL'ye dolan araç deposu bugün 822 liraya doluyor. Esnaf,
vatandaş akaryakıt zamlarına feryat ediyor, duyan yok. Gelen
zamlar karşısında esnafımız işini bırakma
noktasına geldi. Artık, minibüsçü, taksici, servisçi, nakliyeci
esnafımız yolcu ya da yük yerine dert taşıyor.
Esnafımız Bittik, tükendik, geçinemiyoruz. diyor; duyan yok.
Devletten milyarlarca lira değerinde kamu ihalesi alıp vergi
vermeyenlere sağladığınız imkânları biraz da
üreten, çalışan, emek veren bu insanlara
sağlamalısınız. Her fırsatta zam yaparak görmezden
geldiğiniz, ekonomik krizden en çok etkilenen bu sektörün içerisinde
bulunduğu ekonomik zorluklardan kurtulmaları için acilen adım
atın; aksi hâlde, çoluğunun çocuğunun rızkını
kazanmaya çalışan bu esnafımız işini kaybedecek diyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Girgin
9.- Muğla Milletvekili Süleyman Girginin,
Cumhurbaşkanının hekimlere yönelik sözlerine ilişkin
açıklaması
SÜLEYMAN GİRGİN
(Muğla) Teşekkürler Sayın Başkan.
14 Mart Tıp
Bayramı'na beş gün kala doktorlarımıza yönelik
Varsın, gidiyorlarsa gitsinler. açıklamasını
kınıyorum. Sağlık sistemini çökertmenizin
sorumluluğundan doktorları düşmanlaştırarak
kaçamayacaksınız. Hastaları müşteri, doktorları
tüccar, hastaneleri ticarethane olarak gören zihniyet, bir de Bu devlet sizi
okuttu. demiş. Bakın, emekli bir taksici ne diyor: Çocuklarımı
kimse bedava okutmadı. Onları doktor yapmak için maaş yetmedi;
pazarda maydanoz sattım, sanayide ve inşaatlarda amelelik
yaptım, saat beşte mesaiden çıktım, gece saat yirmi dörde
kadar şoförlük yaptım; bu şekilde okuttum. Anne ve
babaların emeklerini yok sayan bu anlayış bilsin ki bu devir
bittiğinde kimsenin yüzüne bakamayacak. Nasıl ki bu diyar
Doktorları ağaca bağlayın da kaçmasın. diyenlere
mülk olmadıysa size de mülk olmayacak. Emeğe saygı duyun.
Doktorlar kalacak, siz gideceksiniz. Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.
diyen Atatürkün ruhu şad olsun.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Gaytancıoğlu
10.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlunun,
akaryakıta gelen zamlar nedeniyle şoför esnafının
yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU
(Edirne) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKPden haber olarak günlük
akaryakıt zamlarını duyuyoruz. Bu sıklıkla
verdiğiniz haberler artık vatandaşı perişan ediyor;
zam haberlerinize biraz ara verin diyorum. Verdiğiniz haberler şoför
esnafını batırdı; kamyoncular, taksiciler, servisçiler,
minibüsçüler, şehirler arası yolcu taşıyanlar, özel halk
otobüsü çalışanları battı. Yedek parça, lastik
fiyatları uçtu, alabilene aşk olsun. Şoför esnafı bu
zamların altından kalkamaz, vatandaşı taşıyamaz.
Esnafımız sabahtan akşama çalışıyor ama evine
ekmek götüremiyor. Kamyoncu binlerce kilometre direksiyon sallıyor, eli
boş. Halk otobüslerine, ücretsiz taşıdıkları
vatandaşlarımız için yapmanız gereken ödemeleri
zamanında ve yeterli miktarda yapmıyorsunuz. Bizim belediyelerimiz
bütün gücüyle halka destek olmak için halkımızı zararına
taşıyor ama halk otobüsü, minibüs esnafı ne yapsın? Bu
zamlara nasıl dayansın? AKP sayesinde, vatandaşımız
lüks araçlara binemiyorum diye üzülmüyor
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Şimşek
11.- Mersin Milletvekili Baki Şimşekin, Ukraynadan tahliye
edilen öğrencilerin Türkiyedeki okullara nakline ilişkin
açıklaması
BAKİ
ŞİMŞEK (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
Rusya-Ukrayna savaşından dolayı orada mahsur kalan
vatandaşlarımızın büyük bir çoğunluğu
Dışişlerimizin ve personellerinin yoğun gayretleri sonucu
ülkemize dönmüştür. 13 bine yakın vatandaşımızın
tahliyesi tamamlanmıştır, bunların çoğunluğu öğrencidir.
Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK'ce, bu öğrencilerimizin
mağdur olmaması adına Türkiye'de denkliği olan ve
eşdeğer puanlara yakın olan okullara bunların nakillerinin
yapılarak bu öğrencilerin sene kaybı önlenmeli, bu gençlerimizin
umutsuzluğa kapılmalarının önüne geçilmelidir. Bu konuda
mutlaka bir çalışma yapılmasını, öğrencilerimizin
eğitimlerine en az yaz ayı itibarıyla
başlamasını, devam etmesini talep ediyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN Sayın
Arkaz
12.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkazın, 8-14 Mart Dünya
Glokom Haftasına ve Dünya Tuza Dikkat Haftasına ilişkin
açıklaması
HAYATİ ARKAZ
(İstanbul) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
814 Mart Dünya Glokom
Haftası vesilesiyle vatandaşlarımıza glokomun ciddiyetini
bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Halk arasında göz tansiyonu ya
da karasu adlarıyla bilinen glokom orta yaş üzerinde her 40
kişiden 1inde görülür ve hastalığın ortaya
çıktığı 10 kişiden 1inde kalıcı
körlüğe neden olabilir.
Ayrıca, Dünya Tuza
Dikkat Haftası vesilesiyle obezitenin sebeplerinden biri olan fazla tuz
tüketimine dikkat çekmek istiyorum. Aşırı tuz tüketimi kalp ve
böbrek hastalıkları, hipertansiyon, osteoporoz, obezite ve bazı
kanser türlerinin oluşumuna neden olmaktadır. Tuz tüketimi günlük 5
gramı geçmemelidir.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Ok.
13.- Balıkesir Milletvekili İsmail Okun, çiftçilere
verilmesi gereken teşviklere ilişkin açıklaması
İSMAİL OK
(Balıkesir) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Girdi maliyetlerindeki
artış, tarım alanlarının hızla azalması,
kimyasal gübre ve aşırı ilaç kullanılması,
ithalatın her geçen gün artması gibi daha birçok nedenle
çiftçilerimiz üretim yapamaz hâle gelmiştir. Çiftçilerimizin tekrar üretim
yapabilmesi için başta akaryakıt olmak üzere, gübre ve yemde sübvanse
yapılmalıdır.
Ayrıca, kimyasal gübre
ve zehirli ilaçlar yerine organik tarım desteklenerek teşvikler
hızla artırılmalıdır.
Yine, küçük işletmeler
ve gıda imalathanelerinde çevre dostu alternatif enerji kaynaklarına
yatırım teşvik edilerek, destekler artırılarak
maliyetler aşağıya çekilmelidir. Gıda, stratejik bir
üründür. Dolayısıyla, ithalata ayrılacak olan kaynaklar Türk
çiftçisinin ve köylüsünün üretimini arttırmak için kullanılmalı
ve bu, ivedilikle hayata geçirilmelidir.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Gültekin
14.- Niğde Milletvekili Selim Gültekinin, Niğdeye
yapılan yatırımlara ilişkin açıklaması
SELİM GÜLTEKİN
(Niğde) Teşekkürler Sayın Başkan.
Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, Niğdemize eserler
kazandırmaya, hizmetler üretmeye hız kesmeden devam ediyoruz. 31
Martta ihale edeceğimiz Andaval Demir Yolu Yükleme Merkezimizle hem
şehir içi trafiği rahatlatacak hem de yük
taşınmasının daha modern ve daha yüksek kapasiteli
yapılmasını sağlayacağız, böylece,
Niğde'mizin ticaret hacminin artışına önemli bir katkı
sunacağız.
Niğde Ömer Halisdemir
Eğitim ve Araştırma Hastanemizde yeni hizmete
açtığımız kemoterapi, kanser tedavi ünitemizle, artık
hastalarımız il dışına gitmeden devam eden kür
tedavilerini hastanemizde alabileceklerdir. Yakın zamanda hastane
kadromuza katacağımız onkoloji uzmanlarımızın
eklenmesiyle de yeni tanı alan kanser hastaları, ilk tanıdan
itibaren tedavi, takip süreçlerini hastanemizde yapabileceklerdir.
Yine, Sayın
Cumhurbaşkanımızın imzasıyla dört yıllık
fakülte statüsüne dönüştürdüğümüz Zübeyde Hanım Sağlık
Bilimleri Fakültemizle üniversitemizi geliştirmeye, büyütmeye ve geleceğin
sağlıkçılarını Niğde'mizde yetiştirmeye
devam edeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Ataş
15.- Kayseri Milletvekili Dursun Ataşın, kamudaki engelli
kotasına ilişkin açıklaması
DURSUN ATAŞ (Kayseri)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Engelli
vatandaşlarımız, Engelli Kamu Personeli Sınavından
yeterli puanı alsa bile atanamamaktadır. Bunun en temel nedeni
engelliler için belirlenen zorunlu kontenjan sayısından daha az kadro
ilanı açılması ve iki sınav arası yapılan 3 atama
sayısının 2ye düşürülmesidir. Yaklaşık olarak
200 bin engelli aday atanmayı ve bir iş bulmayı beklerken
engelliler için sadece 2.005 kişilik kadro açılmıştır.
Sadece kamuda 8 bin kontenjan açığı varken bunun dörtte 1i
kadar alım yapılması kanunun açıkça ihlalidir. Bu nedenle,
yıllardır atama bekleyen yüz binlerce engelli
vatandaşımız mart ayı içerisinde en az 5.600 ek atama
yapılmasını ve kamudaki engelli kotasının yüzde 6ya
çıkarılmasını istemektedir. Bu talepleri yerine
getirilmeli, engelli vatandaşlarımızın önüne yeni bir engel
daha konulmamalıdır diyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Erbay
16.- Muğla Milletvekili Burak Erbayın, yanlış
tarım politikalarına ve çiftçilerin desteklenmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
BURAK ERBAY (Muğla)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Üst üste gelen zamlar
yurttaşlarımızı açlığa ve yoksulluğa mahkûm
etmiştir; bu tablonun sebebi AKP'nin yıllardır
uyguladığı yanlış tarım
politikalarıdır. Rusya-Ukrayna savaşı tarımsal üretimde
bağımsızlığın ve kendi kendine yeterli
olmanın önemini bir kez daha göstermiştir. İthalata dayalı
tarım politikasının sonucu kıtlıktır, bu da
ülkemizin bağımsızlığının tehlikeye girmesi
anlamına gelir.
TÜİK'e göre son bir
yılda kırmızı mercimeğin fiyatı yüzde 58,
arpanın yüzde 47, tahıllar ve buğdayın fiyatı ise
yüzde 35 oranında artmıştır. Çözüm, temel gıda
maddelerinde KDV'yi yüzde 1e indirmek değil çiftçimizi desteklemektir.
Mazot, gübre, tohum, ilaç gibi temel girdi maliyetlerinde ÖTVnin
kaldırılması ve KDV'nin düşürülmesi için Türkiye Büyük
Millet Meclisine verdiğim kanun teklifi yaklaşık bir
yıldır raflarda beklemektedir. Bu konuda samimiyseniz derhâl bu kanun
teklifini işleme alalım, girdi maliyetlerini düşürelim
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Sami
Çakır
17.- Kocaeli Milletvekili Sami Çakırın, İstiklal Marşının
kabulünün yıl dönümüne ilişkin açıklaması
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli)
Sayın Başkan, Kurtuluş Savaşı'nın
başlarında millî bir ruh oluşturmayı teminen Maarif
Vekâletince bir güfte yarışması düzenlenmiş, söz konusu
yarışmaya katılan 724 şiirden hiçbiri millî marş
olmaya layık görülmemiştir. Zorla ikna edilen Mehmet Akif'in Taceddin
Dergâhı'nda istiklalin, istikbalin ve milletin ruh duygularını
şaha kaldıracak özellikte ve güzellikte kaleme aldığı şiir
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12 Mart 1921 oturumunda heyecanla
dinlenmiş, coşkuyla kabul edilmiştir. Milletin geçmişi ile
geleceği arasında muazzam bir kurguyla kaleme alınan şiir,
şairin duygu dünyasıyla o günün mücadele aşkını
mısralara işlemiş, yarınların özgürlük meşalesini
yakmıştır. Akif'in İstiklal Marşını
milletime hediye ettim; o, milletin öz malı ve eseridir. ifadesindeki
alicenaplığı unutmadan duasında dediği gibi Allah bu
millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın. diyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Karasu
18.- Sivas Milletvekili Ulaş Karasunun, Sivasın Zara
ilçesinde sağlık alanında yaşanan sorunlara ilişkin
açıklaması
ULAŞ KARASU (Sivas)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sivasta sağlık
alanında yaşanan sorunlar tüm uyarılarımıza
rağmen devam ediyor. Zara ilçemizde bulunan Devlet Hastanesi her geçen gün
atıl duruma gelmekte, vatandaşlarımıza hizmet
sunamamaktadır. Önceki yıllarda Zara Devlet Hastanesinde hizmet veren
çocuk, genel cerrahi, kadın doğum, diyetisyen gibi bölümler doktor
bulunmadığından artık ilçede hizmet verememektedir. Tedavi
hakkından faydalanan vatandaş sayımız da on yılda dibe
inmiştir. 2012 yılı kış döneminde 500 hastanın
tedavi gördüğü Zarada bu yıl sadece 100 hasta tedavi görebilmiştir.
Vatandaşlarımız çok basit tedaviler için dahi komşu
ilçelere veya merkeze gitmek zorunda kalmaktadır. Buradan Sivas
sağlıkta çağ atladı. diyenleri Zarada yaşanan
mağduriyete çözüm üretmeye, Sağlık
Bakanlığını konuyla ilgili acilen adım atmaya davet
ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Bülbül
19.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbülün, AKPnin ithalata
dayalı tarım politikasına ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
AKP iktidarının
yarattığı ekonomik kriz ve bununla birlikte Rusya ile Ukrayna
arasında başlayan sıcak savaşın faturası yine
vatandaşa çıkıyor. AKPnin ithalata dayalı tarım
politikası, üreticiyi ve tüketiciyi mağdur etmiştir. Toprak
Mahsulleri Ofisinin yaptığı ihalede resmen fiyat rekoru
kırılmıştır; 285 bin ton buğday, 408 ile 451
dolar arasında değişen fiyatla satın alındı. Yine
TMOnun haziran ihalesinde bu fiyat 262 dolardı. Böylece sezon
başında ortalama 262 dolar olan ithal buğdayın tonu 451
dolara yani yaklaşık 2 katına çıktı. Toprak Mahsulleri
Ofisi bu fiyatlarla ithalat yapacak ve buğdayın tonu 5 bin ile 7 bin
TL arasında olacak.
Son yıllarda
yaklaşık 20 bin fırın kapandı. Vatandaşın
alım gücü yapılan zamlarla tükendi. Şimdi bu zamlar sonrası
ekmek fiyatları 5-6 liraya kadar yükselecek. Şu an Ankarada simit fiyatı
4 TL, İstanbulda simit fiyatı 3,5 TL. Vatandaş, halk ekmek
kuyruklarında bekliyor. Ülkeyi yönetemeyen, bataklığa sürükleyen
AKP iktidarına soruyorum: Ekmeklik buğday
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Özkan
20.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın, Bilim ve Teknoloji
Haftasına ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin)
Teşekkürler Sayın Başkan.
Toplumların
refahını ve ülkelerin uluslararası alanda rekabet gücünü
artırmak ve sürekli kılmak için bilim ve teknoloji
yatırımlarının ve AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesiyle
bilim ve teknoloji kültürünün toplumda hâkim kılınması
gerekmektedir. Türkiye, AR-GE çalışmalarını
geliştirerek dünyada yaşanan değişimi ve gelişimi
yakalamak için son yıllarda bilim ve teknolojiyi etkin ve verimli bir
şekilde kullanarak ülkemizin yaşam standartlarını hızla
yükseltmektedir. Bilim adamlarımızın ve gençlerimizin bugüne
kadar olduğu gibi bundan sonra da dünya çapında bilime
ışık tutacak başarılı çalışmalar
yapacaklarına yürekten inanıyorum.
Bu duygularla Bilim ve
Teknoloji Haftasını kutluyor, bu kadim sahada uğraş sarf
eden herkese başarılar diliyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın
Subaşı
21.- Antalya Milletvekili Hasan Subaşının, Vergi Usul
Kanununda değişiklik öngören kanun tekliflerinin bekletildiğine
ilişkin açıklaması
HASAN SUBAŞI (Antalya)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Vergi Usul Kanunu 359uncu
madde usulsüz belge düzenlemeyi cezalandırır. Belge
kullanılırsa çift ceza, her vergi döneminde tekrarlanmasıyla da
katlanarak yirmi otuz yıl hapis söz konusudur. On birlerce mağdur
esnaf vardır. Yargıtay 11. Ceza Dairesi Başkanı ve
Başsavcısı da VUK 359un haksız cezalara neden olduğu
ve TCK 43üncü maddeye göre zincirleme suç olarak kabulü gerektiği
görüşündedir. TCK 43 aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda
bir ceza verileceği ancak
ağırlaştırılacağına hükmeder.
Verdiğimiz kanun teklifi hâlen bekletilmektedir. İktidar vekillerinin
çok kere reform paketlerinde düzeltileceği sözlerine rağmen konu
gündeme bile gelmemiştir. Haksızlığın ertelenmesi
vicdanları kanatmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
Karaduman
22.- Konya Milletvekili Abdulkadir Karadumanın, İsraille
normalleşme adımlarının Filistin davasına ihanet
olduğuna ilişkin açıklaması
ABDULKADİR KARADUMAN
(Konya) Sayın Başkan, işgal rejimi Filistinde, Kudüste
çocukları, kadınları ve bebekleri katlederken bu katliamı
sergileyen rejimin Cumhurbaşkanını ülkemize davet etmek Filistin
davasına ihanettir. Kaldı ki böyle bir teröristi törenlerle, yollara
paçavralarını asarak karşılayamazsınız. Tarih,
hamasi sözlerle Müslümanları kandırırken onlara
düşmanlık edenleri nasıl el üstünde tuttuğunuzu kayıt
altına alıyor. Siz burada İsraille normalleşme
adımları atarken onlar kirli ayaklarıyla ilk kıblemiz
Mescid-i Aksayı işgal etmektedir. Tarihe bakın, İsraille
normalleşen bütün ülkeler bunun bedelini ağır bir şekilde
ödemiştir. Bu ilişkileri asla kabul etmiyoruz. İsrail
elebaşı Hertzogu ülkemizde istemiyoruz. Terörist İsrail,
iş birlikçileriyle zail olacak ve Filistin özgürleşecektir.
BAŞKAN Sayın Çakırözer
23.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözerin, Eskişehir
Seyitgazi-Afyon yolunda yaşanan ölümlü kazalara ilişkin
açıklaması
UTKU ÇAKIRÖZER
(Eskişehir) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Eskişehirde ölüm yoluna
dönen Eskişehir Seyitgazi-Afyon yolu can almaya devam ediyor. Pazartesi
günü bu yolda yaşanan kazada şampiyon tekvandocular yetiştiren
Nadir Özsoy Hocamız, sporcu kızı Semanur Özsoy ve yine bir
sporcu babası Hüseyin Kaplan yaşamını yitirdi. 16
yaşındaki sporcumuz Görkem Sarı hâlâ yoğun bakımda.
Yıllardır bu Mecliste söylüyoruz. Yetmedi, Kırkada yol
kapattık, açıklama yaptık. Daha geçen ay 10 bin imzayla bu
Mecliste basın toplantısı düzenledik. Duymadınız,
duymuyorsunuz; bakın, bu yolda son on bir yılda bine yakın kaza
meydana geldi, 1.362 yurttaşımız yaralandı, 35ten fazla
yurttaşımız yaşamını yitirdi. AKP Genel
Başkan Vekili Binali Yıldırım, daha bir hafta önce
Eskişehirdeydi, kendisine bu yolu hatırlatanlara ne dedi biliyor
musunuz? Ömür biter, yol bitmez. dedi. Evet, yollar bitmiyor ama ömürler,
canlar gidiyor; artık yeter, gerçekten yeter! Sizler, bu
yaptığınızla sadece Eskişehiri
cezalandırmıyorsunuz, bu yolu kullanan herkesi
cezalandırıyorsunuz. Ailelerin feryadını
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz
taleplerini karşılayacağım.
Sayın
Dervişoğlu, sizden başlıyoruz.
Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Benden mi başlıyorsunuz?
BAŞKAN Bu rotasyon
işini kaldırdık efendim, tekrar bu sırada devam
edeceğiz.
Buyurun.
24.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlunun,
Cumhurbaşkanının doktorlara ilişkin sözlerine,
akaryakıta gelen yüksek zamlara, ayçiçeği üretiminin yetersiz olduğuna
ve vatandaşlarımızın uzun kuyruklarda beklemesinin
sebebinin Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ve plansız
tarım yönetimi olduğuna ilişkin açıklaması
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) - Çok teşekkür ederim efendim,
sağ olun.
Genel Kurulu
saygılarımla selamlıyorum.
Cumhurbaşkanı
Sayın Erdoğan, dün yapmış olduğu
konuşmasında doktorlarımızı hedef alarak Açık
konuşuyorum, gidiyorlarsa gitsinler. demek suretiyle kabul edilemez bir
ifade kullanmışlardır. Sayın Genel
Başkanımız Meral Akşener Hanımefendinin Saray
hayatı yöneticiyi vatandaşından uzaklaştırır.
tespitinin bir kez daha doğru olduğunu gördük. Sayın
Cumhurbaşkanı, içinden çıktığı millete
yabancılaşmış, vatandaşların derdinden de
uzaklaşmıştır. İçinde doktorların da
bulunduğu ülkenin en parlak beyinleri Türkiye'den yurt
dışına göç ederken bunun sebeplerini araştırmak ve
önünü almak yerine Giderlerse gitsinler. demek tam bir sorumsuzluk
ifadesidir. Saraya taşınmadan önce Fıratın kenarında
kaybolan kuzunun sorumluluğu bile benim üzerimdedir. diyen Sayın
Erdoğan, bugün geldiği noktada ülkemizin kaybettiği her bir
değerin sorumluluğunu da artık vicdanında hissetmek
mecburiyetinde olduğunu unutmamalıdır. Gençlerimiz
değerlidir, kıymetlidir; o gençler bize de geliyorlar hatta
umutsuzluklarına bağlı olarak bu ülkeyi terk etmek istediklerini
söylediklerinde biz kendilerinin ülkelerinde kalmalarının gerekli
olduğunu anlatıyoruz. Eğer gitmesi icap eden birileri varsa o da
bu iktidardır; millet hancıdır, bu iktidar da yolcudur.
Dün akaryakıta gelen
yüksek zamlardan sonra bu geceden itibaren geçerli olmak üzere yine fahiş
zamlar beklenmektedir. Böylece akaryakıt fiyatları art arda yedi gün
zamlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin,
buyurun.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Motorinin litre fiyatı bu gece
itibarıyla 25 lirayı, benzinin fiyatı ise 22 lirayı
aşacaktır. Son dört ayda petrol fiyatları yüzde 47 artarken
dolar kuru yüzde 46 artış göstermiştir; buna
karşılık ise benzin yüzde 175, motorin ise yüzde 222 zamlanmıştır.
Yani akaryakıta gelen zamlar, petrol ve dolar
artışlarının 3 katından fazladır. Hükûmet
Zamların sebebi biz değiliz. dese de rakamlar ortadadır;
yapılan fahiş akaryakıt zamlarının tek sebebi de bu
Hükûmetin ekonomi bilmezliğidir. Plansız ve kötü ekonomi yönetimi
vatandaşımızın cebini doğrudan etkilerken alım
gücünü de hızla düşürmektedir. Geçtiğimiz sene vatandaş bir
asgari ücretle, 2.800 lirayla deposunu 4 kez doldururken bu sene bir asgari ücretle
ancak 3 depo mazot alınabilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin,
buyurun.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Yapılan zamlar, alınan
vergiler ve her geçen gün artan geçim zorluğu artık aziz milletimiz
tarafından dayanılmaz bir noktaya gelmiştir. Hükûmetin bu ülkeye
yapacağı en büyük iyilik derhâl seçim kararı almak
olmalıdır.
Sayın milletvekilleri,
aziz milletimiz 70li yıllardan sonra yine kuyruklara girmeye
başlamıştır. Önce hayat pahalılığıyla
baş edilmek için ucuz ekmek sırası bekleyen
vatandaşlarımız, daha sonra akaryakıt için uzun kuyruklara
girmek zorunda kalmıştır; son olarak da bitkisel yağ için
kuyruklar oluşmaya başlamıştır. Hükûmet hedefi 2023
olarak gösterirken Türkiyeye 73lü yılları geri getirmiştir.
Basına yansıyan izdiham görüntüleri ve taksitli ayçiçeği
yağı satışları Hükûmetin Türkiyeyi getirdiği
noktanın fotoğrafı olarak karşımıza
çıkmaktadır. Ayçiçeğindeki sorun yetersiz üretimden
kaynaklanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
DURSUN MÜSAVAT
DERVİŞOĞLU (İzmir) Ayçiçeğinde ocak ayında 220
milyon dolar ithalat yapılırken ihracat sadece 64 milyon dolarda
kalmıştır. İthalatın artması üretimin
azalmasına sebep olmuştur. Üstelik mazot ve gübredeki fiyat
artışları nedeniyle önümüzdeki günlerde de gıda
fiyatlarının yükselmesi kaçınılmaz olacaktır.
Fiyatların yükselmesinin ve vatandaşlarımızın uzun
kuyruklarda beklemesinin sebebi Cumhurbaşkanlığı hükûmet
sisteminin yarattığı tek adam algısıyla ekonomideki
kötü gidişat ve plansız işleyen tarım yönetimidir.
Aziz milletimiz böyle
yönetilmeyi hak etmiyor. Sandık gelecek, iktidarı
devraldığımızda bu kötü gidişata Dur!
diyeceğiz. Türkiyeyi kuyruk bekleme sarmalından
kurtaracağız diyor, Genel Kurulu saygılarımla
selamlıyorum efendim.
BAŞKAN Sayın
Oluç, buyurun.
25.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun,
Şenyaşar ailesinin başlattığı adalet nöbetinin
1inci yıl dönümüne, İstanbul Beyoğlundaki 8 Mart
kutlamalarına ve sosyal bilgiler kitaplarında Türkiyenin
çeşitli bölgelerinde hangi tahılların yetiştirildiğini
gösteren haritaların gerçekleri yansıtmadığına
ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller,
Urfanın Suruç ilçesinde 14 Haziran 2018 tarihinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Milletvekili İbrahim Halil Yıldızın koruma ve
yakınları tarafından eşi ve 2 oğlu katledilen Emine
Şenyaşar ile katliamdan yaralı kurtulan oğlu Ferit
Şenyaşarın Urfa Adliyesi önünde 9 Mart 2021 tarihinde
başlattığı adalet nöbeti 1inci yılını
tamamladı. Kışın dondurucu soğukta, yazın
kavurucu sıcakta dahi adalet nöbetini devam ettiren ve adalet arayan
Şenyaşar ailesine verilen cevap ise ne oldu? 6 kez gözaltına
alınmak, 14 kez ifadeye çağrılmak ve 4 dava açılması.
Hiçbir hukuk sisteminde ve
vicdanda yeri olmayan bu tablo aslında iktidarın adalet
anlayışının tablosudur. Katilleri koruyarak, tek talebi
adalet olan anneye zulmederek hukukta adalet sağlanamaz, bunu bir kez daha
vurguluyoruz.
Şenyaşar ailesiyle
dayanışmamızı bir kez daha ifade ediyoruz. Mecliste
araştırma komisyonu kurulsun dedik, kabul etmedi iktidar partileri;
bunu tekrarlıyoruz, tekrar gündeme getireceğiz. Barolara
çağrı yapıyoruz; Şenyaşar ailesiyle
dayanışmanızı sürdürün ve adaletin sağlanması için
gereken adımların atılmasını sağlayın
diyoruz. Adalet Bakanlığına çağrı yapıyoruz;
Şenyaşar ailesinin taleplerini dinleyin ve adaletin
sağlanması için, bu taleplerin gerçekten yerine getirilmesi için
adım atın. Şenyaşar ailesini baskı altına almak,
oradaki adalet nöbetini engellemeye çalışmakla herhangi bir
şekilde hukukta adalet sağlanamaz.
Sayın vekiller, dün 8
Mart Dünya Kadınlar Günüydü ve Türkiyenin her tarafında
Kadınlar Günü meydanlarda, sokaklarda, köylerde, ilçelerde,
şehirlerde gerçekten çok büyük bir coşkuyla kutlandı.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin,
buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Hakikaten, mücadele açısından
baktığımızda çok önemli bir tablo ortaya kondu.
İstanbulda 20ncisi düzenlendi gece yürüyüşünün. Beyoğlu
Kaymakamlığının ve İstanbul Valiliğinin
yasaklamasına rağmen çok geniş bir katılımla bu
yürüyüş gerçekleşti ve kadınlar bir kez daha yasakları ve
barikatları dinlemediklerini ortaya koydular.
Kadına şiddete
hayır! denilen bir günde kadınlara şiddet uygulandı yine
İstanbul'daki gösterilerde. Hâlbuki hep söylüyoruz, söylemeye devam
edeceğiz, kadınlara şiddet uygulamak değildir
yapılması gereken, kadınlara şiddet uygulayanlarla,
kadınları katledenlerle uğraşmaktır esas
itibarıyla. Kravat indirimine, nüfuzlarına, cezasızlık
politikalarına güvenen erkeklerle uğraşmaktır esas
yapılması gereken ve hamaset yerine de İstanbul
Sözleşmesine geri dönmektir esas yapılması gereken.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin,
buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) - Dediğim gibi, tüm baskılara rağmen
İstanbul'da da Beyoğlu'nda da kadınlar 8 Martı büyük bir
coşkuyla, heyecanla kutladılar. İşte, o kutlamadan en güzel
laf da
Sanıyorum dün gecenin lafı buydu: Barikatı yıkarım,
bulaşığa karışmam. dedi kadınlar. Bu da herhâlde
Beyoğlu Kaymakamlığına, İstanbul Valisine, Emniyetine
ve tabii, onların başındaki İçişleri
Bakanlığına gönderilmiş olan bir laf olsun, bizim
tarafımızdan da.
Sayın vekiller,
Türkiye'de okullarda biliyorsunuz ilk ve ortaöğretimde kitaplar var ve bu
sosyal bilgiler kitapları. Bu sosyal bilgiler kitaplarında bugün
açıkça çocuklara yanlış bilgi ve yalan bilgi öğretiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Toparlıyorum efendim.
Şimdi, bu kitaplardan
bir tanesinde şöyle bir harita var: Bu haritada Türkiye'nin çeşitli
bölgelerinde hangi tahılların yetiştirildiği gösteriliyor
ve Türkiye bir tahıl ambarı ve tarımda kendine yeten bir ülke
olarak anlatılıyor çocuklara. Açıkça yalan yani bu geçmiş,
bu düzeltilmiyor da. Bakın, bu haritaya göre, mesela, Hakkâri, Van,
Diyarbakır, Şırnak, Ağrı, Iğdır, Bingöl,
Muş, Bitlis, Siirt buğday resmiyle gösterilmiş. Gerçek resimde
ne var? Bütün meralar ve yaylalar güvenlik bölgesi ilan edilmiş ve yasak
durumda yani gerçek resimde üretim yok; işsizlik, yoksulluk, açlık
var; çiftçiye VEDAŞ ve DEDAŞ zulmü var ama bu harita başka bir
şey gösteriyor.
Yine, bu haritaya göre Urfa,
Antep, Hatay, Kilis, Batman mercimek, pamuk, mısır resimleriyle
gösterilmiş. Gerçek resimde ne var? Gerçek resimde, yine DEDAŞ zulmü
var, bitmeyen ve artık kadük hâle gelmiş GAP var, ÖSO çetelerinin
cirit attığı bir sınır var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Tamamlıyorum.
Yine, bu haritada Trakya
bölgesinde ayçiçeği resimleri görünüyor ama gerçek resim nedir?
Ayçiçeği ithalatında Türkiye, dünya lideri olmuş; ayçiçeği
üretimi Türkiyenin ihtiyacının yarısını bile
karşılamıyor. Bu haritada, imara açılan meralar, tarlalar;
kirlilikten, plansız sanayileşmeden ve inşaat
politikalarınız sonucunda yok olmuş olan Ergene havzasından
herhangi bir söz konusu yok.
Ege Bölgesinde zeytinleri
görüyoruz ama Ege Bölgesindeki zeytinliklerin şu anda, maden
ruhsatlarıyla -Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı eliyle-
nasıl tahrip edilmekte olduğunu tartışıyoruz kaç
gündür burada.
İç Anadoluda
buğday tablosunu görüyoruz ancak gerçek ne? Türkiyede 10 milyon ton
buğday ithalatı var. Türkiye buğday ithal eden bir ülke hâline
gelmiş ve bu ithalatın yüzde 78i Rusyadan ve Ukraynadan
gerçekleşiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Son kez
buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Bitiriyorum efendim.
Yine, bu haritaya göre,
Karadenizde fındık ve çay resimlerini görüyoruz. Hâlbuki ÇAYKURun
düştüğü felaket durum, fındıkçının
yaşadığı felaket anlatılmıyor; derelere,
tarım arazilerine, yaylalara yapılan yollar, barajlar, HES
inşaatları anlatılmıyor; altın madenleri,
peşkeş çekilen topraklar anlatılmıyor. Büyük bir
kandırmacayla ve yalanla karşı karşıyayız.
Aslında, iktidara ve Millî Eğitim Bakanlığına
tavsiyemizdir, bu haritaları ve o kitaplardaki doğru olmayan
bilgileri bir an evvel kaldırın ve gerçek Türkiye haritasını,
borç batağında ve üretimden vazgeçmek zorunda kalmış olan
çiftçinin, köylünün dertlerini anlatmaya bakın ve çocukları
yanlış bilgilerle eğitmekten uzaklaşın diyoruz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
Özkoç
26.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, yüksek enflasyon tehlikesine,
tüketicinin mağduriyetine ve Genel Kurul gündemine ilişkin
açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, yüksek enflasyon
tehlikesiyle karşı karşıyadır. Vatandaş markette,
fatura öderken bankada, pazarda yüksek enflasyon altında ezilmektedir
ancak iktidar, Mecliste vatandaşın enflasyon altında ezilmesini
önleyecek yasalar yerine, Sanayi Komisyonunu başka konularla meşgul
etmektedir. Meclis gündemine tüketicinin korunması hususunda genelgeçer
maddeler getirmek yüksek enflasyon ortamında zaten alım gücü
düşmüş vatandaş için bir şey ifade etmemektedir. Tüketicinin
dertlerini bu maddeler mi çözecek? Tüketici zor durumda, tarladan sofraya
ürünün fiyatı 5 kata kadar katlanıyor ama ortada hal yasası yok.
Tüketicinin korunacak bir zırhı kalmamış, esnaf için yeni
vergi düzenlemesi gerekirken Meclise özel sipariş veriyorsunuz, Malı
otuz gün içinde yetiştiremeyebilir. diye esenlik maddesi getiriyorsunuz.
Sanayi Komisyonu cebe dokunan iş üretmelidir. Hiperenflasyona doğru
gittiğimiz bu süreçte tüketicinin suratı
dağıtılmış ama siz hâlâ makyaj ürünü
dağıtmaya devam ediyorsunuz. Yapısal reformları yapacak bir
gücünüzün kalmadığı artık aşikâr. Açıkça,
artık gitmeye odaklanmışsınız ancak şimdi
giderken tüketicinin yükünü düşürecek yasaları çıkarmak yerine
E-ticarette malı şu kadar günde teslim almazsan karşı
tarafa şu kadar ceza keseceğim. diye madde getiriyorsunuz. Hal
yasası, perakende ticaret yasası, üretim reformu, OSB Kanunu
değişiklikleri nerede?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Neden bunları hâlâ getirmediniz de şimdi önümüze uzaktan mesafeli
satış sözleşmesinin, ayıplı malda iadenin usullerini,
taksitle satışta temerrüde düşmeyi, cayma süresinde borcun
ifasını getiriyorsunuz? Her işimizi hallettik de konut kredisi
çeken müşteriye bankanın zorunlu sigorta yapmasını
engelleyen madde mi kaldı? Enflasyonu düşürecek bunlar mı
gerçekten? Piyasada güven sağlayacak maddeler gerçekten bunlar mı? Bu
kanuna karşı değiliz ancak Türkiye, büyük bir ekonomik krizin
içerisindedir. Bunun farkına varmayan bir tek saray, bir tek AKP
iktidarıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, tüketiciyi, esnafı,
sanayiciyi yakan büyük sorunlara çare aramalıdır ancak Meclisi yok
sayan anlayışın bunu yapabilmesi mümkün değildir. Çare
güçlendirilmiş parlamenter sistemdir.
BAŞKAN Sayın
Ünal
27.- Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünalın, Antalya
Diplomasi Forumuna ve bütün dünyada yaşanan hiperenflasyon sonucunda
vatandaşlarını enflasyona ezdirmemek için Hükûmetin gerekli
önlemleri almakta olduğuna ilişkin açıklaması
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
Antalya Diplomasi Forumu, Cumhurbaşkanımızın himayesinde ve
Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt
Çavuşoğlunun ev sahipliğinde 11-13 Mart tarihlerinde
Diplomasiyi Yeniden Kurgulamak temasıyla toplanıyor. Liderler,
siyasetçiler, önde gelen akademisyenler, diplomatlar, kanaat önderleri küresel
ve bölgesel meseleleri yeni bakış açılarıyla ele alacak ve
sorunlara, küresel sorunlara yeni çözüm önerileri aranacak. Türkiyenin böyle
bir foruma ev sahipliği yapıyor olması, dış
politikamız açısından oldukça önemli. Yine, bu forum
esnasında Dışişleri Bakanımız, Rus ve
Ukraynalı mevkidaşlarıyla 3lü formatta Ukrayna-Rusya
savaşını ve barışa şans tanımayı
gündemlerine alacaklar ve buradan Ukrayna-Rusya savaşıyla ilgili de
hayırlı bir netice çıkmasını temenni ediyoruz.
Özellikle Covidle beraber
bütün dünyada ortaya çıkan yüksek enflasyon sorunu, maalesef Ukrayna-Rusya
savaşıyla beraber artık kronik bir krize dönüşmenin
eşiğinde. 2020 yılında 18 dolarlara kadar düşen Brent
petrolün varili bugün artık 130 dolara dayanmış durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin,
buyurun
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Son bir yılda doğal gaz ABDde yüzde 150
artarken Avrupada yüzde 600lere maalesef ulaşmış durumda.
Bütün dünyada yaşanan hiperenflasyon sonucunda
vatandaşımızı enflasyona ezdirmemek için Türkiye, Hükûmet,
Cumhurbaşkanlığımızın riyasetinde gerekli
önlemleri almakta, gerekli çalışmaları yürütmektedir. Takdir
edilmelidir ki böyle zamanlarda siyasetten ziyade aslında hepimizin ortak
mücadelesiyle, birlik beraberlik içerisinde, daha çok çözüm önerileriyle, ön
açıcı çözüm önerileriyle bu süreci götürmenin siyasette de
iyileştirici bir etki oluşturacağına inanıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Türkiye, özellikle son üç yılda bölgesel olarak
oluşturulmak istenen istikrarsızlaştırma ve
çatışma bölgelerinde ortaya çıkan insani dramlara
karşı daha çok istikrarlaştırıcı, düzenleyici ve
insani meselelerde insani değerleri önceleyen bir dış
politikayla yoluna devam etmektedir.
Bugünkü
çalışmalarımızın hayırlara vesile
olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
İYİ Parti Grubunun
İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ Parti Grubunun, Aksaray Milletvekili Ayhan Erel ve
arkadaşları tarafından, mutsuz kişi sayısındaki
artışın nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/1/2022
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Mart 2022 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
09/03/2022
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma kurulu
09/03/2022 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Dursun
Müsavat Dervişoğlu
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Aksaray Milletvekili Ayhan
Erel ve 20 milletvekili tarafından, mutsuz kişi sayısındaki
artışın nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/01/2022
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 09/03/2022 Çarşamba
günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin
gerekçesini açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına
Sayın Ayhan Erel.
Buyurun. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA AYHAN EREL (Aksaray) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, yüce Türk milleti; hemen sözlerimin başında, bugün 9
Mart, yılın 68inci günü olması vesilesiyle, vatanına,
milletine, bayrağına,
devletine, dinine, diyanetine bağlı Aksaraylı
hemşehrilerimizin Dünya Aksaraylılar Gününü kutluyor; saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde yaşayan mutsuz kişi
sayısının her geçen gün artmasının
araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması
amacıyla İYİ Parti olarak vermiş olduğumuz
araştırma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Pazarda, çarşıda, dolmuşta, otobüste, insanların
olduğu yerlere baktığımızda, vatandaşların
hemen hemen tamamına yakınının asık suratlı,
çatık kaşlılığı, birbirine gülümsemeden bile
kaçınır bir davranış tarzıyla karşı
karşıya kaldığımız, Türkiyenin
yaşadığı bir gerçektir.
Yine, Türkiye İstatistik
Kurumu tarafından açıklanan son yaşam memnuniyeti
araştırmalarına göre Türkiyenin yarısından
fazlası mutsuzdur, hayatından memnun değildir. Gıda, giyim,
ulaşım, eğitim fiyatlarının son bir senede neredeyse 3
kat arttığı bir ülkede vatandaşların mutlu
olmasını beklemek mümkün değil. Son bir yılda benzine yüzde
166, motorine yüzde 240 oranında zam yapılması ve bu
zamların altında inleyen vatandaşımızın da mutlu
olmasını beklemek mümkün değil. Son iki yılda Avrupanın
elektrik ve doğal gaz zam şampiyonu olan ülkemizde yaşayan
vatandaşlar nasıl mutlu olsunlar?
Değerli milletvekilleri,
geleceğini göremeyen, geleceğine ilişkin hayal dahi kuramayan
öğrencilerimiz, gençlerimiz mutsuz. Üniversite kazanma sevinci yurt
bulamayıp açıkta kalarak kursağında kalan öğrencilerimiz
mutsuz. Binbir zahmetle okulunu bitiren, iş bulamayan, ataması
yapılamayan mezunlarımız mutsuz, onların
anaları-babaları mutsuz. KYK borçları icra olarak önlerine gelen
gençlerimiz mutsuz. Evlilik çağında sevdiği kişiyle
evlenemeyen, çeyizini düzemeyen gençlerimiz mutsuz; Diyanetin de kulakları
çınlasın. 2.500 lira maaşla geçinmeye çalışan, elini
öpen torununa harçlık veremeyen emeklilerimiz mutsuz. Gece gündüz
çalışarak alnının teriyle rızkının
peşinde koşan, emeğinin
karşılığını alamayan işçi kardeşlerimiz
hâliyle mutsuz. Açlık sınırı altında
çalışan, evine helal lokma götürmekten başka amacı, gayesi
olmayan asgari ücretli kardeşlerimiz mutsuz. Üst üste gelen zamlarla, mazot fiyatıyla, tohum
fiyatıyla, gübre fiyatıyla, elektrik faturalarıyla mücadele eden
ve artık baş edemeyen, icralardan dolayı traktörünü satmak
zorunda kalan nasırlı elleri öpülesi çiftçilerimiz mutsuz. Artan
enflasyon karşısında alım gücü gün geçtikçe düşen, üç
yıldır aynı takım elbiseyi, altı yıldır
aynı paltoyu giyen memurlarımız mutsuz. Elektrik faturaları
kira fiyatlarını 2ye, 3e katlayan esnafımız mutsuz.
Evladına et yediremeyen, tenceresinde et değil dert kaynayan
kıymetli analarımız, bacılarımız mutsuz.
Çocuğunun okul masraflarını karşılamakta zorlanan,
evladına bir pantolon dahi alamadığı için bunalıma
giren babalar, kardeşler, abilerimiz mutsuz. EYT mağdurları,
haklarını alamayan sağlık çalışanları, 3600
ek gösterge hayaline kapılanlar, taşeronda kadro rüyası
görenler, hepsi mutsuz. Tabii ki iktidar vekilleri ülkenin güllük
gülistanlık olduğunu, vatandaşın mesut ve mutlu
yaşadığını iddia edebilirler ancak sahaya
çıktıklarında durumun böyle olmadığını
kendileri de görmektedirler.
Değerli milletvekilleri,
görüyorum ki vatandaşın yanında son günlerde iktidar da mutsuz
çünkü zamanında ya da erken yapılacak bir seçimde gideceklerinin
farkına vardılar ve bu durum da onları mutsuz ediyor ama
bugünler böyle kalmayacak, bugünler geçecek.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
AYHAN EREL (Devamla) Genel
Başkanımız Sayın Meral Akşenerin sık sık
vurguladığı gibi, önümüzdeki seçimler, kötü ile iyinin seçimi
olacak; kötüler gidecek, iyiler gelecek. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar) Vatandaşa yüzünü dönen,
vatandaşın sesini kısmaya çalışan, feryadına
duyarsız kalanlar gidecek, vatandaşın derdiyle dertlenen,
sevinciyle mutlu olanlar gelecek.
Bugün büyük
sıkıntılar çeken fakat devletine, milletine, bayrağına
sadık kalan cefakâr milletimiz hak ettiği huzurlu günlere elbet
kavuşacaktır. Kimse şüphe duymasın, kimse
endişelenmesin, bu ülke sahipsiz değildir. Meral Akşenerin
liderliğinde daha iyi, daha güzel bir Türkiyeye hep birlikte
kavuşacağız diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Hüseyin Kaçmaz.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HÜSEYİN
KAÇMAZ (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. İYİ
Partinin vermiş olduğu grup önerisi üzerinde söz almış
bulunmaktayım.
Yapılan
araştırmaya göre 10 kişiden 4ü kendini ne mutlu ne de mutsuz
hissederken bu ülkede, her 10 kişiden 3ü ise kendisini mutsuz hissediyor.
Bence bu araştırma eksik kalmış diyebilirim çünkü
çevremizde gördüğümüz herkes neredeyse bu ülkede artık mutsuz.
İktidarın yönetemediği bir gerçek, artık herkesin kabul
ettiği ve gördüğü bir durum. Ekonomik sıkıntılar,
pandemi ve siyasetteki gerilimler Türkiyede vatandaşı etkiliyor.
Evet, doğru.
Şimdi, tabii, bir genel
bir de spesifik bir konuya ilişkin 2 rapora baktım. İstanbul
merkezli Spectrum House isimli kuruluş Kürt gençlerin arasında yani
Z kuşağıyla bir araştırma yapmış, bir anket
yapmış. Yine Türkiye Gençlik Araştırması
Değerli milletvekilleri,
bugün Türkiyede sosyal patlamaya doğru giden, sosyal bir krize
dönüşme riskiyle karşı karşıya olan bir ekonomik kriz
var iktidar her ne kadar kabul etmese de. Sayın Cumhurbaşkanı
birkaç gün önce Son günlerde bir de yağ meselesi çıkardılar,
bizim böyle bir sorunumuz yok. diyor ve alttaki bir tweet Türkiyedeki
durumu gözler önüne seriyor aslında. Ne diyor? Gözü karartıp
tutuklanmayı göze alacağım. diyor.
Evet, ekonomik kriz
İnsan açken ve kendisini ifade edemezken bu ülkede mutlu olamaz.
İnsanlar aç, insanlar ekonomik krizle karşı karşıya,
geleceğe dair bir umutları yok, gelecek kaygıları,
endişeleri var ama bunu ifade edebilecekleri bir ortam dahi sunulmuyor
vatandaşlara ve insanlar kendilerini ifade etmeyi bile Gözü karartıp
tutuklanmayı göze alacağım. şeklinde paylaşıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla)
Sayın Başkanım, müsaadenizle
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla)
Aslında bu durum bile ülkenin hangi durumda olduğunu net bir
şekilde gösteriyor.
Yine, cumhuriyet tarihinde
ilk defa AKP iktidarına nasip olan bir durum daha söz konusu bu aralar: Neredeyse
yedi günde 7 kez zam gerçeğiyle karşı karşıya
kalıyoruz. Yine akaryakıtta, burada; 1 Mart, 2 Mart, 3 Mart, 4 Mart,
5 Mart, 8 Mart, 9 Mart ve yine 10 Martta motorine 2,25 benzine de 79 kuruş
zam beklentisi var. Bu durumlar, dediğimiz gibi; geçim sorunu, yağ ve
yakıt kuyrukları, insanların açken, insanların mutsuzken,
umutsuzken, gelecek kaygısı yaşıyorken bunu ifade
edemeyecek bir ortamın olması durumunda -şunu net bir
şekilde söyleyeyim- sabır taşı bile olsa çatlar.
Sabrın da bir sonu vardır, bunu da iktidara hatırlatmak isterim.
Bu ülkede yapılması
gerekenler
Bu krizlerin aşılması için gerçek bir demokrasiye
dönüş elzemdir ve yine, Kürt meselesinde çözüm bu sorunlara aslında
çözüm üretir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla)
Teşekkürler.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Bekaroğlu.
Buyurun Sayın
Bekaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
BEKAROĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu önerge çok önemli bir
önerge, araştırmalardan söz etti arkadaşlar. Bu
araştırmalar tek başına önemli ama benzer
araştırmalar var önceden yapılan. O araştırmalar ile bunları
karşılaştırdığımız zaman gerçekten bu
konuda, insanların mutsuzluğuyla ilgili Türkiye'nin gelmiş
olduğu vahim noktayı göstermektedir. Tabii, mutsuzluk bir
hastalık değil yani depresyonla arasında bir fark var, fark var
ama bir seviye farkı. Dolayısıyla, depresyon ve mutsuzlukta
gelecek beklentisinin, insanların kendileri ve bakmakla yükümlü
oldukları çoluk çocuklarıyla ilgili gelecek beklentisiyle
mutsuzluğun çok yakın bir ilişkisi olduğunu bütün
araştırmalardan biliyoruz; klasik kitaplara girmiş şeyler.
Şimdi, Türkiyede
gerçekten insanların gelecek beklentisi ne olabilir? Biraz evvel
arkadaşlarımız anlattılar, böyle bir ortamda -bazı
arkadaşlarımızın altını çizdiği durumlar
karşısında- insanlar geleceklerine nasıl umutla
bakabilirler? Ben de birkaç tanesinden bahsedeyim: Mesela, her gün bütün
televizyon erkanlarında siyasetçilerin, ülkenin
Cumhurbaşkanının, bakanlarının, Hükûmet
ortaklarının bağırdığı
çağırdığı, ülke nüfusunun yarısını
hain, terörist ilan ettiği bir ülke düşünün; analistler televizyonlara
çıkıyorlar, işte birtakım yorumcular filan, sabaha kadar
diğerlerine çamur atıyorlar, iftira ediyorlar, yalan söylüyorlar
insanların gözlerinin içine baka baka; böyle bir ülkede insanlar gerçekten
nasıl mutlu olabilir? Haksızlığın,
adaletsizliğin, adam kayırmanın had safhaya
çıktığı, KPSSden 100 alan insanın işe
giremediği ama dayısı olan birisinin 60la, mülakatla işe
girdiği bir ortamda gerçekten insanların mutluluğundan nasıl
söz edebiliriz mesela böyle on binlerce öğretmenin iş beklediği
bir ortamda?
Değerli
arkadaşlarım, insanlar ekim yapacak, gübre atamıyor;
çocuğuna harçlık veremiyor. Böyle bir ortamda nasıl mutlu
olabilir insanlar? Ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıyor ülkenin
doktorlarına hakaret ediyor arkadaşlar, Nereye giderseniz gidin.
diyor ya; böyle bir ülke olabilir mi kardeşim? Böyle bir insan bir ülkede
Cumhurbaşkanlığı yapabilir mi? Böyle bir ülkede
yaşayan insanlar -bırakın doktorları- gerçekten
geleceğe umutla bakabilir mi? Böyle bir ülkede yaşıyoruz
değerli arkadaşlar. Bakın, yabancı tarım
firmalarına danışmanlık yapan bir tarımcı,
ziraatçı, ziraat hocası Tarım Bakanı olarak
atanmıştır bu ülkede; böyle bir ülkede insanlar geleceğe
umutla bakabilir mi değerli arkadaşlarım?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
MEHMET BEKAROĞLU
(Devamla) Teşekkür ederim.
Bakın, bir taraftan,
burs ve yurt bulamadığı için okul kaydını donduran
çocuklar var, bir taraftan da ilgisi olmadan milyonlarca burs alıp yurt
dışında doktora, master yapanlar var; bunların haberlerini
dinliyor insanlar değerli arkadaşlarım. İş bulamayan
ya da güvencesiz çalışan ya da almış olduğu 4.250 lira
asgari ücretin 1.250 lirası patron tarafından geri alınan
insanların bulunduğu; öbür taraftan da 2 tane, 3 tane maaş, 20
bin lira, 30 bin lira, 40 bin lira alan insanların bulunduğu bir
ülkede gerçekten adaletten söz edebilir miyiz, insanların
mutluluğundan söz edebilir miyiz değerli arkadaşlar? Gördünüz
gibi mutluluk dediğimiz şey tamamen politik bir olay yani
insanların böyle, kişilikleriyle ilgili değil, tamamen politik
olay. Politik iktidar vermiş olduğu kararlarla insanları mutsuz
ediyor.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sağ olun
Sayın Bekaroğlu, teşekkür ediyoruz.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Sayın Zehra Taşkesenlioğlu Ban.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU BAN (Erzurum) Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; İYİ Parti grup önerisi aleyhinde söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Altı yıldır
Mecliste milletvekiliyim çok şükür ve muhalefete baktığımda
siyasetin en temel düsturu olan şu ilkeyi içimden her seferinde
geçiriyorum: Keşke bizim ülkemizde de muhalefet her kötüye
baktığında iyi demenin, her iyiye baktığında da
kötü demenin olmadığını idrak etmiş ve buna göre
hareket etmiş olsaydı; bugün, tüm dünyayı iki yıldır
kasıp kavuran pandemi sürecinin, insanların ekonomik, sosyal ve
ruhsal hayatlarında meydana getirdiği dalgalanma sonucunda
birtakım raporlara da giren ve ülkemizi de etkisi altına alan bu
sürecin üzerimizdeki etkisiyle ilgili daha objektif konuşabilseydi.
Birleşmiş
Milletler, 2021 yılında Dünya Mutluluk Raporunu yayınladı:
İngiltere 4 sıra geriye giderek 17nci sırada oldu, Çin 10
sıra geriye giderek 84üncü sırada yerini aldı, Amerika 30
sıra geriye giderek yerini aldı yani tüm dünyada pandeminin etkisiyle
aslında mutluluk oranı azaldı ancak ülkemizde pandemi sürecinde
AK PARTİ iktidarının yaptığı çalışmalarla,
elhamdülillah, göreceli olsa da bir artış söz konusu. Bizler,
geldiğimiz ilk günden itibaren şuna inandık: Milleti
yaşatacağız ki devleti yaşatacağız. Bunu pandemi
sürecinde de yerine getirdik. İnsan odaklı yönetim
anlayışımızın bir sonucu olarak, pandemi sürecinde tüm
vatandaşlarımızın yanında olabilmek amacıyla
sağlık sektöründe sözde çadır hastaneleri değil, özde acil
durum hastaneleri kurduk.
YAŞAR KIRKPINAR
(İzmir) Bravo!
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU BAN (Devamla) Sözde şehir hastaneleri
yerine Kayseride, Sivasta, Erzurumda, Tokatta onlarca şehir
hastanesini yerine getirdik.
MEHMET BEKAROĞLU
(İstanbul) Ultrason günü üç ay sonra geliyor, üç ay sonra!
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU BAN (Devamla) Sayın Bekaroğlu, sizden
ricam beni dinliyor olmanız, rica ediyorum.
Gelişmiş ülkeler
henüz maskeye dahi ulaşamamışken, İtalya gibi ülkelerde
insanlar çadır hastanelerde tedavi görürken solunum cihazı yapmak ve
üretmek yine Türkiyeye nasip oldu çok şükür. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Birçok
ülke aşı üretememişken biz hem kendi aşımızı
ürettik hem de Türkiye olarak vatandaşlarımızı
aşıya en hızlı ulaştıran ülke olduk.
Pandeminin etkisi sadece bu
değildi tabii ki; çalışma hayatında da etkisi oldu,
ekonomik hayatta da etkisi oldu.
MEHMET BEKAROĞLU
(İstanbul) Kanun çıkarın, kanun
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU BAN (Devamla) Yine, kapsayıcı büyüme
kavramından yola çıkarak vatandaşlarımızın
yanında olmak için
Çalışma hayatında, özellikle kısa
çalışma ödeneği, asgari ücret desteği gibi ödeneklerle
vatandaşlarımızın yanında olduk. Toplamda 4 milyon
insana 50 milyardan daha fazla destek olduk. Şartları kısa
çalışma ödeneğiyle tutmayan vatandaşlarımıza nice
desteklerde bulunduk.
SALİH CORA (Trabzon)
Bravo!
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU BAN (Devamla) Kısacası,
salgının başından itibaren verdiğimiz teşvik ve
desteklerle 80 milyar TLyi bulduk. Yine, pandemi döneminde
esnafımızın yanında olduk.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Tamamlayınız sözlerinizi.
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU BAN (Devamla) Uzunca bir süre
ertelediğimiz vergi oranları, işe devam kredileri, kamu
bankaları ve Kredi Garanti Fonu aracılığıyla
aşmış olduğumuz finansman yöntemleriyle bu süreçte
esnafımızın dimdik yanında durduk. Biz, üretmeye ve
büyümeye devam ettik. 2021
yılı sonunda Türkiye,
Çinden sonra yüzde 11 büyümeyi gerçekleştiren en önemli ülkelerden biri
oldu ve bunu biz muhalefete rağmen yaptık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Sayın Özkoç, bunu rakamlar
söyledi, biz değil.
KANİ BEKO (İzmir)
10 milyon işsiz var memlekette, ne anlatıyorsun sen ya? 10 milyon
işsiz var arkadaş ya, hayret bir şey!
ZEHRA
TAŞKESENLİOĞLU BAN (Devamla) Tabii ki salgın dönemi, iki
önemli konuda maalesef tüm dünyadaki gibi ülkemizi de sıkıntıya
soktu; birincisi artan gıda fiyatları, ikincisi enerji
fiyatları. Hem gıda fiyatlarıyla hem artan enerji
fiyatlarıyla ülkemizde mücadele etmeye devam ediyoruz ve devam da
edeceğiz.
Bu duygularla daha mutlu bir
Türkiyenin inşasında yirmi yıldır
çalıştığımız gibi, daha mutlu bir Türkiyenin
inşası için 2053, 2071 hedeflerimizle, Milliyetçi Hareket Partisiyle,
Cumhur İttifakıyla yolumuza gümbür gümbür devam edeceğiz. (AK
PARTİ sıralarından Bravo sesleri, alkışlar; MHP
sıralarından alkışlar)
RAFET ZEYBEK (Antalya)
Batırdınız, batırdınız!
BAŞKAN
Arkadaşlar, biraz sakin lütfen.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Sayın Başkan...
BAŞKAN Sayın Özkoç,
buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Efendim...
BAŞKAN Bir
sataşma yok, sadece kayıtlara geçsin diye...
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Yok, yok; sataşma yok. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki parlamenterlere
sataşma yok ama milletimize karşı bir sataşma var.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Erzurum Milletvekili Zehra
Taşkesenlioğlu Banın İYİ Parti grup önerisi üzerinde
yaptığı konuşmasındaki bazı ifadelerine
ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Şimdi, ben bunu bir fıkrayla Sayın Zehra kardeşime
anlatayım. İki boksör ringde dövüşüyorlarmış, biri
fena hâlde dayak yiyormuş; köşesine gidince antrenörü demiş ki:
Harika gidiyorsun, çok güzel, müthişsin. Boksör de İyi de niye ben
dayak yiyorum? diye sormuş.
SALİH CORA (Trabzon)
Fıkrayı yanlış anlatıyorsun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Onun gibi, Zehra kardeşim, sen milletten kopmuşsun. Millet yoksulluk
içerisinde; benzin kuyrukları var, ayçiçeği yağlarında...
İnsanlar marketlerde ayçiçeği yağı bulamıyor, evde
yoksulluktan dolayı intihar eden kadınlar var. Sen yüreğini
AKPye değil, millete çevir, öyle vekillik yap kardeşim; tamam
mı?
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- İYİ Parti Grubunun, Aksaray Milletvekili Ayhan Erel ve
arkadaşları tarafından, mutsuz kişi sayısındaki
artışın nedenlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla 24/1/2022
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin, Genel Kurulun 9 Mart 2022 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN İYİ
Parti grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Halkların Demokratik
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Ağrı Milletvekili Abdullah Koç ve
arkadaşları tarafından, yoksulluk ve açlık
sınırında yaşanan artışın önlenmesi
amacıyla 9/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9
Mart 2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
9/3/2022
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 9/3/2022
Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun oylarına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Saruhan Oluç
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
9 Mart 2022 tarihinde
Ağrı Milletvekili Sayın Abdullah Koç ve arkadaşları
tarafından (17325 grup numaralı) yoksulluk ve açlık
sınırında yaşanan artışın önlenmesi
amacıyla verilen Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerinin 9/3/2022 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin
gerekçesini açıklamak üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Sayın Sait Dede.
Buyurun. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA SAİT DEDE
(Hakkâri) Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
TÜRK-İŞ'in açlık ve yoksulluk sınırı
araştırması yeni beslenme kalıbı temel alınarak
farklı bir çalışma grubu tarafından hesaplandı ve 2022
Ocaktan itibaren açıklanmaya başlandı. Gıda ürünlerinde
KDV'nin yüzde 1e düşürülmesi 14 Şubatta etiketlere yansıdı
ancak öncesinde yükselmiş olan başta yumurta ve un gibi temel
gıda ürünleri ile yükselişi durdurulamayan meyve ve sebze
fiyatları yüzünden vatandaşın reel geliri bu ayda da geriledi.
Özellikle taze sebze ve meyve, üretim ve tedarik maliyetlerinin yanında
ürün azlığından dolayı cep yakmaya devam ediyor.
Resmî verilere göre, gübre ve
toprak geliştiricilerinin fiyatlarındaki yükseliş yüzde 150yi
aştı. Markette ve pazarda sepet tutarı arttıkça zorlanan
tüketici, almaktan vazgeçip ürünlerinin bazılarını
bırakmaya başladı. Akaryakıt, doğal gaz, elektrik gibi
enerji giderleri de hane halkı üzerinde büyük bir yük oluşturmaya
devam ediyor. 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve
yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda
harcaması tutarı, açlık sınırı 4.552,56;
gıda harcaması ile giyim, konut, kira, elektrik, su, yakıt,
ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için
yapılması zorunlu diğer aylık harcamaların toplam
tutarı -yoksulluk sınırı yani- 15.139,90 TLye yükseldi.
Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilen Temmuz 2018den
bu yana enerjiden gıdaya kadar temel ihtiyaçlara her gün zam geliyor.
Akaryakıta her gün zam gelmeye devam ediyor. Geçtiğimiz hafta dört
günde arka arkaya 4 zammın ardından benzinin litresine bugün
itibarıyla 1,07 TL, motorinin litre fiyatına ise 1,59 TL zam geldi.
Yine, bu gece yarısından itibaren geçerli olmak üzere benzine 79
kuruş, motorine 2 lira 25 kuruş zam bekleniyor. 1 depo
akaryakıtın maliyeti iki ayda yaklaşık 500 lira arttı.
Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sistemine geçilen 2018 Temmuzdan bu yana otomobile yüzde 419, köprü
geçiş ücretlerine yüzde 317 zam yapılmıştır,
ekmeğin fiyatı yüzde 159 artmıştır, ayçiçeği
yağına yüzde 198 zam yapılmıştır. Acil önlem
alınmaz ve üretim artırılmazsa artışın katbekat
artacağı açıktır.
Akaryakıta gelen zamlar
sadece araba sahiplerini değil, uçak ve otobüs bileti ücretlerinden tutun,
çiftçinin üretimine kadar birçok alanı doğrudan etkiliyor. Uçak
bileti ücreti yüzde 291, şehirler arası otobüs bileti ücreti ise
yüzde 224 artmıştır. Akaryakıt zamları, tarımdan
taşımacılığa kadar bütün sektörleri etkilemekte ve
yaşanan gıda krizini daha da derinleştirmektedir;
halkımız âdeta kıtlıkla karşı karşıya
bırakılmaktadır.
Bakın, 5 Mart Cumartesi
akşamı ayçiçeği yağında arz
sıkıntısı ve zammın beklendiği haberleri üzerine
marketlere akın eden yurttaşlar kuyruklar oluşturdu. Zam
gelmeden yağ almak isteyenler marketlerde izdihama neden oldu.
İstanbulda birçok zincir markette saatler içinde 5 litrelik ayçiçeği
yağları tükendi. Marketlerde 2 adetten fazla 5 litrelik yağ
satışı yapılmazken markasına ve markete göre
fiyatları 139 ile 180 lira arasında satışa sunuldu.
Türkiye, geçen yıl ayçiçeği yağı ithalatının
yüzde 80ini, ithal ettiği buğdayın yüzde 85ini Rusya ve
Ukraynadan yaptı. Bu tablo nedeniyle, önümüzdeki aylarda hem ürün
temininde zorluklar yaşanacağı hem de fiyatların büyük
oranda artacağı belirtiliyor. Bu nedenle Türkiyenin, Rusya ile
Ukrayna arasında başlayan savaş dolayısıyla, ithal
ettiği ayçiçeği yağı, buğday, arpa ve mısır
gibi ürünleri önümüzdeki yıl içerisinde temin etmekte
zorlanacağı açıktır. Bu nedenle, Rusya ile Ukrayna arasındaki
savaş Türkiyedeki fiyatların yükselmesine ve yoksulluğun daha
da derinleşmesine neden olacaktır.
Sayın Başkan,
iktidarın yirmi yıldır uyguladığı
yanlış ekonomi ve tarım politikaları sonucu, Rusya ve
Ukrayna arasında yaşanan savaşın ekonomik etkilerini
savaşan ülkelerden önce Türkiye yaşamaya başlamış ve
kriz derinleşmiştir. Her konuda dışa bağımlı
ve üretim olmayan bu ekonomik yapıda şimdi kimse sadece savaşa
sığınmasın. Bu iktidar döneminde, bu savaştan önce de
her gün daha fakirleştik, her gün daha yoksullaştık. Dış politikadan ekonomiye
kadar bütün alanları yıllardır yönetemeyen bu iktidar, acı
reçetesini şimdi sadece savaşı bahane ederek
halklarımıza ödetmek istiyor. Ülkenin bütün kaynaklarını
yandaşa peşkeş çeken bu iktidara yurttaşın zerre kadar
güveni kalmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
SAİT DEDE (Devamla)
Tamamlıyorum Başkanım.
Yurttaşların
yağ kuyruklarına girmek zorunda kaldığı,
çocuklarına bez dahi alamayacak düzeye geldiği, esnafın kepenk
kapattığı, kira, enerji fiyatlarının tavan
yaptığı bu kriz sürecinde asgari ücret elbette erimiştir.
İzah ettiğimiz
sebeplerden dolayı, yoksulluk ve açlık sınırında
yaşanan artışın önlenmesi, asgari ücretin yeniden tespiti
ve incelenmesi amacıyla bir araştırma komisyonu kurulması
elzemdir.
Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ
Parti Grubu adına Sayın Arslan Kabukcuoğlu.
Buyurun. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA ARSLAN KABUKCUOĞLU (Eskişehir) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisinin vermiş
olduğu Meclis araştırması önergesi üzerine İYİ
Parti Grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Ülkemizde 2013
yılından bu tarafa millî gelir daima düşmektedir. Bunun
Türkçesi, hepimiz bir önceki yıla göre fakirleşiyoruz. Dünya
fakirleşiyor mu? Hayır. Bu durum bize has, etrafımızdaki
ülkeler varlıklarını artırıyor, bölgenin
fakirleşen ülkesi biziz. Hükûmet, yetki ve sorumluluğunda
gelişen olayları başka nedenlere mal etmekte mahirdir. Hükûmet,
ekonomideki başarısızlığı neredeyse Jüpitere
düşen gök taşına bağlayacak. Tarım ülkesiydik,
açlık ülkesi olduk. Çiftçi, evinin kapısından kafasını
çıkaramıyor. Mazotun litresinin 25 Türk lirası olduğu yerde
üretim haliyle durur. Ülkemiz tarihinde görülmemiş bir zam furyası
içindeyiz. Milletimiz haklı olarak Bu zamlar ne zaman bitecek? diye
soruyor. 1 Ocaktan itibaren mazota, benzine 25 kez zam geldi. Ne yazık ki
insanlar
Asgari ücret hesabı yılda
1 kez yapılamaz. 21 Ocakta ilan edilen asgari ücret 405 dolar iken davulla
zurnayla 2022 yılında ilan edilen asgari ücret sadece 295
dolardı. Açlık sınırı 2021 Şubat ayında
2.736 lira iken 2022 Şubat ayında asgari ücretin 300 lira üzerine
çıkarak 4.453 lirayı bulmuştur. 2021 Şubat ayında
8.912 lira olan yoksulluk sınırı ise yüzde 69,8 artarak 15.139
liraya çıktı.
İYİ Partinin
iktidar planları ve projeleri hazırdır. İlk genel seçimde
bu Hükûmet gidecek; bu, Hükûmetin lehine olan bir şey aslında.
Sayın Cumhurbaşkanı 1990lı yılların
yoksulluğundan bahsediyor, 2022 yılını istisna ediyor
olmalı. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti böyle bir yokluk
yaşamadı, savaşan ülkeler dahi yaşamıyor. Genel
Başkanımız Sayın Meral Akşener, iktidarın kendi
eliyle yol açtığı yüksek enflasyon yüzünden asgari ücretteki
artışın dört ayda eriyeceğini, o yüzden üç aylık
periyotlar hâlinde asgari ücretin tespit edilmesi gerektiğini
belirtmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
ARSLAN KABUKCUOĞLU
(Devamla) Hükûmet, asgari ücretle çalışan
vatandaşlarımızın hayatlarını idame ettirmek ve
çalışanlarımızın emeğini enflasyona
karşı korumak istiyorsa bunları yapmalı, en geç üç ayda bir
asgari ücreti belirlemelidir.
Bu bilgiler dâhilinde asgari
ücretle ilgili ve Türkiye'nin yoksulluğuyla ilgili gerekli düzenlemelerin
yapılmasını talep ediyoruz.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (İYİ Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Kani Beko.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KANİ
BEKO (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP
grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Bugün ülkemizde çok
ağır bir ekonomik kriz yaşanmaktadır. Bu krizden tüm
yurttaşlarımız etkilenmektedir fakat en çok, dar gelirli ve
asgari ücretli emekçilerimiz etkilenmektedir. Saray yönetimi, başta
gıda olmak üzere her gün doğal gaza, elektriğe, benzine, mazota
arka arkaya yaptığı zamlarla işçiyi, yoksulu, işsizi,
emekliyi, çiftçiyi, öğrenciyi, dar gelirli yurttaşları kar
altında bırakmıştır. Yılın hemen
başında iktidarın yüzde 50 zam yaparak 4.253 liraya
çıkardığı asgari ücret daha cebe girmeden açlık
sınırı 4.552 lira, yoksulluk sınırı ise 15.140 lira
olmuştur maalesef. Sarayın yanlış ekonomi politikaları
nedeniyle TL tarihte görülmediği kadar değer kaybetmiş ve bu
durumda etten süte, ekmekten yağa kadar birçok temel gıdaya zam
gelmiştir. AKPnin on dokuz yıllık iktidarında zengin daha
da zengin olurken sizin sayenizde açlık, sefalet maalesef ülkemizde diz
boyu olmuştur. Asgari ücretlinin maaşının yarısı
çocuk bezi ve mamasına giderken çocuk bezi alamayanlar muşamba
kullanmak zorunda kalmışlardır. Bebek mamaları artık
marketlerle kilitli paketlerde satılmaktadır. Bu maaşlarla
geçinmeye çalışan aileler çocuklarına süt bile alamaz duruma
gelmişlerdir. Elektrik ve doğal gaz parasını ödeyemeyen
asgari ücretliler kışın akrabalarıyla birlikte aynı
evi paylaşmak zorunda kalmışlardır. O nedenle diyoruz ki
yılın daha başında enflasyon karşısında
eriyen asgari ücret yeniden belirlenmelidir. Bu olağanüstü zamlar
nedeniyle tüm maaş ve ücretler en az asgari ücret artış
oranı kadar artırılmalıdır. İşçilerin, kamu
çalışanlarının, emeklilerin maaşlarını
enflasyona karşı korumalı, bunu yapabilmek için eşelmobil
sistemi mutlaka uygulanmalıdır. 1.500 lira maaşla geçinemeyen ve
akşam karanlığında pazar yerlerinde pazar
artıklarını toplayan emekliyi, yarattığınız
bu utanç tablosunu, gelin, bir de siz izleyin. En düşük emekli
aylığı en az asgari ücret düzeyine çekilmelidir, EYT'lilerin
emeklilik hakları derhâl verilmelidir. Kamu çalışanlarına
da ayrımsız 3600 ek gösterge kesinlikle verilmelidir. Elektrik, su,
doğal gaz ve internet faturalarına yapılan zamlar geri
alınmalı, faturalar vergi ve kesintiden muaf tutulmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın
sözlerinizi.
KANİ BEKO (Devamla) -
Zaten her yaptığımız alışverişe vergi
verdiğimiz için devlet eliyle soyguna dönüşen vergiler; MTV (motorlu
taşıtlar vergisi), ÖTV (özel tüketim vergisi), KDV (katma değer
vergisi), stopaj vergisi kesinlikle kaldırılmalıdır.
Çiftçiye ve köylüye anayasal hakkı olan millî gelirin yani gayrisafi
millî hasılanın en az yüzde 1i verilir. denilmesine rağmen
2006 yılından bu yana vermediniz; köylüyü, çiftçiyi de maalesef
perişan ettiniz. Bugün, işçinin, yoksulun, emeklinin, dul ve
yetimlerin, çiftçinin, memurun, emeğiyle geçinenlerin geleceğini
ipotek altına aldınız, elinde avucunda kalmış son
kuruşa göz diktiniz ancak krizin bedelini emekçiye, yoksula, emekliye
ödetemeyeceksiniz. Bizim burada bir önerimiz var: Ekonomik ve Sosyal Konsey
derhâl toplanmalı diyoruz.
Beni dinlediğiniz için
sizleri sevgi ve saygılarla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Orhan Yegin.
Buyurun Sayın Yegin. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ORHAN YEGİN (Ankara) Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; aziz milletimizi ve onu temsil eden Gazi
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
milletvekilleri, özellikle tüm dünya, istinasız tüm ülkeler, tüm
milletler, hepimiz çok zorlu, çok olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Bu
anlamda, dünya tarihinin belki de en acı bir kesitine hep beraber
tanıklık ediyoruz diyebiliriz.
İki yıl önce
küresel bir salgınla sarsılan dünya, şu an belki de bir dünya
savaşının eşiğine gelmiş durumda.
İnsanlık salgının ekonomik, sosyal, psikolojik
yıkımını tam atlatmaya başlayacak bir umut
yeşertmiş iken şimdi de Rusya ve Ukrayna arasındaki
yaşananlar hem küresel piyasaları hem de sosyolojik dengeleri
maalesef altüst etmeye hazır durumda beklemekte. Rusyanın Ukrayna
işgaliyle başta enerji olmak üzere birçok sektör bu gerilimden
maalesef çok olumsuz etkilendi. Enerji ve emtia fiyatlarının
artması zaten pandemiyle dünyada ortaya çıkan yüksek enflasyonu iyice
tetikledi ve bir enflasyon sorununu bütün dünyada önümüze koydu. Pandemi
öncesinde 40 dolar olan petrol fiyatları, son gelişmelerin küresel
petrol arzını olumsuz etkileyeceğine yönelik endişelerle
beraber 133 dolarları gördü. Altın fiyatları son dokuz ayın
en hızlı aylık artışını kaydetti. Avrupa
başta olmak üzere tüm ülkelerde enflasyonda yükselişin
hızlandığını gördüğümüz bir dönem
yaşıyoruz.
Yine, Karadeniz bölgesindeki
2 büyük buğday ihracatçısı Ukrayna ve Rusyanın savaş
hâlinde olması buğday ve mısır fiyatlarının
artmasına sebep oldu. Ukrayna ve Rusya, küresel ayçiçeği
yağı ihracatının yaklaşık yüzde 80ini
gerçekleştirdiğinden, bitkisel yağ fiyat endeksinde ciddi
artışların ortaya çıktığı bir dönem yaşıyoruz.
Görüldüğü gibi, maliyetlerin artması bir sarmal gibi tüm dünyada
fiyatları artırırken biz ve Avrupa ülkeleri gibi petrol ithali
yüksek olan ülkeler bundan maalesef daha fazla etkilenir hâle geliyor.
Kıymetli
milletvekilleri, tüm bu hayatı zorlaştıran, genel dengeyi ve
düzeni bozan küresel gelişmelere rağmen, biz Türkiye olarak süreci
doğru yönetmeye, bu güzel ülkemizin ve aziz milletimizin bu yaşanan
olumsuzluklardan en az etkilenmesi için doğru pozisyonlar almaya ve isabetli
adımlar atarak zorlaşan hayatın daha ağır bir yük
hâline gelmesine mani olacak adımlar atmaya çalışıyoruz.
Bunun sonucu olarak küresel manada var olan tüm olumsuzluklara rağmen,
mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik
oranı, evet, yetersiz olsa da aralık ayında bir önceki aya göre
0,1 puan azalarak 11,2 oldu. Bu dönemde istihdam oranı yüzde 47, iş
gücüne katılım oranı 52,9 düzeyinde gerçekleşti. 2021
yılında cari işlemler açığı yıllık
bazda yüzde 58,1 daralarak 14,9 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
ORHAN YEGİN (Devamla)
Başkanım, teşekkür ederim.
Vergi gelirlerindeki
artışın da etkisiyle merkezî yönetim bütçe dengesi ocak
ayında 30 milyar TL fazla verdi. Başta gıda olmak üzere, birçok
üründe KDV indirimleri ve ÖTV indirimleri oldu.
Kıymetli
milletvekilleri, zor günler geçiriyor dünya, biz de bu dünyanın bir
parçasıyız ama sanki her olumsuzluğa Hükûmet sebep
oluyormuş, benzine, mazota, enerjiye sanki keyfî zamlar
yapılıyormuş gibi bir algı oluşturmak insafa ve
vicdana sığmaz. Elbette ki haklı eleştiriler de var yani
asgari ücretin alım gücü elbette tartışılabilir,
tartışılmalıdır. Hatta, evet, asgari ücret bir istisna
ücret olmalıdır. Evet, asgari ücretle çalışan
sayısını en alt düzeylere indirmemiz gerekiyor ki bu konuda
elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Ancak bugünün
stresini, zorluklarını anlamak için biraz daha küresel duruma,
bölgesel sıkıntılara ve tüm şartlara bakarak olaylara bir
yorum geliştirmemiz gerekiyor.
Teşekkür ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Ben
teşekkür ediyorum.
Halkların Demokratik
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Sivas Milletvekili Ulaş Karasu ve
arkadaşları tarafından, kamudan ihale alan firmaların
yaşadığı sorunların araştırılması
amacıyla 8/3/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9
Mart 2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin önerisi
9/3/2022
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
9/3/2022 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Özkoç
Sakarya
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Sivas Milletvekili Ulaş
Karasu ve arkadaşları tarafından, kamudan ihale alan
firmaların yaşadığı sorunların
araştırılması amacıyla 8/3/2022 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin (3247 sıra no.lu) diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 9/3/2022 Çarşamba
günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin
gerekçesini açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Sayın Ulaş Karasu, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ULAŞ
KARASU (Sivas) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamudan
ihale alan firmaların yaşadığı sorunların tespit
edilmesi amacıyla vermiş olduğumuz araştırma önergesi
hakkında söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle kamu ve ihale
denilince Cumhur İttifakının aklına 21/Byle dolar
garantili, geçiş garantili ihaleleri verdiğiniz, milletin cebini
hortumlayan 5li çete gelebilir, Bunların ne sorunu var? diye
düşünebilirsiniz. Baştan söyleyeyim, sayenizde onların hiçbir
sorunu yok ama hiç merak etmeyin, onlarla hesap günü yaklaşıyor. Siz
onları düşünürken biz, kamudan ihale alıp mağdur olan 80
bin müteahhidi, binlerce servis taşımacısını,
hazır yemek sektörünü, mağduriyet yaşayan vatandaşlarımızı
düşünüyoruz. 19 Ocakta Mecliste, kamudan ihale alan firmalara fiyat
farkı ödenmesini öngören kanun kabul edildi, 24 Şubatta da
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle detayları
açıklandı. O gün bu kürsüden uyarılarda bulunmuştum, fiyat
farkı ödemesinin yetersiz olduğunu, sektörün zaten iki
yıldır can çekiştiğini, altı aylık periyot için
fiyat farkının hiçbir anlam ifade etmediğini, tasfiye hakkı
olmadan sektörde yaşanan krizin bitmeyeceğini söylemiştim. Ancak
tüm uyarılarımıza rağmen kanun maddesi mevcut hâliyle geçti
ve bahsettiğimiz senaryo ne yazık ki gerçekleşti.
Ben her gün onlarca
müteahhitten telefon alıyorum; eminim, aynı kişiler sizlere de
ulaşmaya çalışıyorlardır. Bana söyledikleri şu:
İktidar bizi idam sehpasına çıkardı, boynumuza ipi
geçirdi, geriye bir tek tabureyi çekmek kaldı. Bizim durumumuz bir idam
mahkûmundan farksız. Allah aşkına, emeğiyle, alın
teriyle, namusuyla iş yapan binlerce kişiyi bu hâle getirmeye ne
hakkınız var? Tehlikenin farkında değilsiniz; müteahhitler
batarsa alt taşeronundan ürün tedarikçisine, yüz binlerce inşaat
işçisinden finans sektörüne kadar her sektörde büyük mağduriyetler
yaşanacak. Kur korumalı mevduatla, bankada dövizi olana üç ayda bir
kur farkı veriyorsunuz; peki, bu ülkede üreten, katma değer
sağlayan, istihdam yaratan yüz binlerce kişinin günahı ne? Tek
talepleri hakkaniyetli bir düzenleme. Bakan Nebati Gözlerimdeki
ışıltıyı görüyor musunuz? diyor ya, ekmeğini
inşaat sektöründen kazanan milyonlar Bakan Nebatinin gözüne bakınca
iflası görüyor, yazılan çeki, batık krediyi görüyor, yoksulluğu
görüyor, işsizliği görüyor. Bakın, son bir yılda
inşaat demiri 5.500 TL'den 16 bin TL'ye, hazır beton 300 TL'den 750
TL'ye, çimento 300 TL'den 800 TL'ye çıktı. Bir an önce gerekli
önlemleri almazsanız müteahhitler inşaatları durdurmaya, teminat
mektuplarını yakmaya mecburlar ve bu gerçekleştiği takdirde
sektörde çalışma barışı diye bir şey
kalmayacağını, adım attığınız her yerde
yarım kalmış inşaatları göreceğinizi bilin.
Değerli milletvekilleri,
aranızda mazotun litre fiyatını bilen var mı? Ben, bu
kürsüye çıkmadan önce 22 lira 90 kuruştu, yarın da 25 TL'yi
geçeceği belirtiliyor. Artık akaryakıta gelen zamları takip
edemez hâle geldik. Biz böyleyken servis, taşımacılık
sektörünün hâlini bir düşünün. Hepsi ellerinde hesap makinesi,
televizyonun karşısında akaryakıta gelen zam haberlerini
bekliyorlar, her zam haberinde biraz daha zarar ediyorlar çünkü ihaleyi
aldıkları tarihte mazotun fiyatı 6,5 TL'ydi, şimdi 25 TL.
Sadece mazot yüzde 300 zamlandı; yedek parça, bakım masrafı
derken tüm girdi kalemlerinde en az yüzde 200lük artış
yaşandı. Yine, hazır yemek sektöründe de durum farklı
değil, vatandaşlar yağ kuyruğunda, et kuyruğunda,
ekmek kuyruğundayken, gıda fiyatları almış
başını gidiyorken hazır yemek sektörü yüzlerce kişinin
yemek ihtiyacını bu zamlarla nasıl karşılayacak? Siz
gelin hesap edin.
Velhasıl, bugün, bu
firmaların çok büyük bir bölümü kamudan ihale aldığına bin
pişman durumda; hepsi zarar etme noktasını geçti, iş
artık batma noktasına geldi. Bu yanlışı düzeltmek, bu
sorunları tespit edip gidermek bu Meclisin asli görevidir.
Sizleri önergemize destek
olmaya davet ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN İYİ
Parti Grubu adına Sayın Bedri Yaşar, buyurun. (İYİ
Parti sıralarında alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA BEDRİ YAŞAR (Samsun) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu geçtiğimiz
yılın sonunda, Mustafa Elitaş Beyle beraber bu kanunun
çıkması için fiyat farkı kararnamesiyle ilgili, burada
gündemdeyken de biz hatırlatmıştık, demiştik ki: Sizin
çıkaracağınız bu fiyat farkı kararnamesi hiçbir yaraya
merhem olmayacak; sadece 7nci ayın 1 ile 31i arasına bu fiyat
farkını veriyorsunuz, bu da genelde yaklaşık yüzde 10
fiyatları değiştiriyor. Yine, buna paralel dedik ki: Sizin
muhakkak tasfiye kararnamesini çıkarmanız lazım. Yok, bunlar
müteahhit; geçmiş dönem kazançlarına saysınlar. dediniz.
Buradan müteaddit defalar
söyledim, siz müteahhit deyince karıştırıyorsunuz;
mahşerin beş atlısı başka bir şey, bu 40 bin
gariban başka bir şey. Onların böyle bir derdi yok zaten; onlar
yolcu garantili, araç garantili, hasta garantili, dolar bazlı
taahhütleriyle bu işi yapıyorlar, hatta tam tersine göbeklerini
ovuşturuyorlar fiyatlar arttığı sürece, yetmiyor, devlet
onları bir de takviye ediyor. Bakın, bu 40 binin üzerindeki müteahhit
aynı zamanda, şu anki mevcut istihdamın yüzde 5ini, yüzde
6sını karşılıyor. Bu ne demek, biliyor musunuz?
Yaklaşık 1 milyon 200 bin, 1 milyon 300 bin kişiye iş
veriyorlar. Bunların zaten iki yakası bir araya gelmiyor. Her biri
bugün TOKİde, il özel idarelerinde, hatta KÖYDES projelerinde bile diyor
ki: Kardeşim, fiyat farkı alamazsınız. Daha bunu bile
anlayamayan, uygulamaya çalışan bir sürü insan var. Yetmiyor, diyor
ki: Bu mektupları yakarsanız da kurtulamazsınız. Niye?
Oluşan fiyat farkını da size rücu edeceğiz. diyor.
Bakın arkadaşlar -arkadaşımızda ifade etti-
inşaat sektörünün alt grupları var; sayarsak elektrikçisinden,
mekanikçisinden, sıvacısından, yemekçisinden, nakliyecisinden,
selam vereninden, selam alanından 300ün üzerinde alt sektör var;
bunların tamamı bunlardan etkileniyor. Yani bugün, düşünebiliyor
musunuz mazot fiyatını, düşünebiliyor musunuz çimentodur,
betondur, demirdir? Sizin verdiğiniz yüzde 10 fiyat farkıyla bu
işlerin altından kalkması mucize bile değil. Hâlbuki
devletin birinci görevi, en azından bu alan içerisinde, bu sorumluluk
duygusu içerisinde bunların da yanında olması.
Bakın, siz inşaat
sektörden geliyorsunuz, bugün demir 16.250 lira. 16.250 lira, siz bugün, 2022
birim fiyatlarıyla -ben size söyleyeyim- sıfır tenzilatla
verseniz para kazanmaları mümkün değil. Bakın, daha yeni
açıklandı 2022 birim fiyatları; sıfır tenzilatla
verin, bu işi yapacak insan bulamazsınız. Onun için, bakış
açınızı lütfen değiştirin.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
BEDRİ YAŞAR
(Devamla) - Toparlıyorum Başkan.
Ne olur? Şimdi, hiç
olmazsa dedik ya, hiç olmazsa
İş alanlar daha işe
başlamadılar, hiç başlamayan var, yüzde 10 gerçekleştiren
var, yüzde 20 gerçekleştiren var; hiç olmazsa bunlara bir tasfiye
hakkı verin dedik veyahut şu fiyat farkını doğru
düzgün verin insanlar işlerini yapsınlar. Buradan altını
çiziyorum, yapmadığınız her işin devlete maliyeti en
az 3 katı, en az 3 katı yani tasfiye etti, teminat mektubunu
yaktı, tekrar ihaleye çıktınız, tekrar yaptırmaya
kalktınız -buradan söylüyorum- bunun kamuya zararı en az 2
katı, 3 katı. Ama onlar Hiç olmazsa utanma pazarı
-şerefimiz var, onurumuz var- zarar edelim, az zarar edelim ama bu
işleri yapalım; bize destek olun. diyor. Bundan daha haklı
nasıl bir talep olur, nasıl izah edilebilir? Lütfen, siz de bu
işi bir daha gözden geçirin. Geçen söylemiştim Üzerinde
çalışalım. diyordu.
Ben bu önergeyi
destekleyeceğimizi buradan ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Erol Katırcıoğlu,
buyurun. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA EROL
KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kamudan ihale alan
şirketlerin durumu kötü yani hepimiz biliyoruz; zaten başka türlü
olma ihtimali de yok. Neden yok? Çünkü genel olarak bu ihaleler verilirken
pandemi gibi bir mesele, Ukrayna savaşı gibi bir mesele dikkate
alınarak verilmedi, dolayısıyla da bu türden hesaba
katılması zor olan hadiseler sonucunda, efendim, maliyetler
arttı ve dolayısıyla da fiyatlar arttı vesaire.
Dolayısıyla da yani kamudan ihale yoluyla iş almış
olan şirketlerin durumları parlak değil. Dolayısıyla
da bu konu araştırılması gereken bir konu. Sadece
inşaat sektöründen söz etmek doğru da değil çünkü kamu ile özel
sektör arasındaki ilişkiler esasında kamunun
dışında da birçok sektörü kapsar. Dolayısıyla da bu
araştırma önergesi isabetli bir önerge ve bu çerçevede bir
araştırma komisyonu kurulmasında büyük yarar var gibi geliyor
bana.
Efendim, konunun bir
başka önemli tarafı şudur: Kamu ve özel sektör arasındaki
ilişkiler. Türkiyede en azından, kamu, sermaye birikim aracı
olarak işlev görür yani şunu kastediyorum: Kamu ihaleleri
çerçevesinde özel kesimde sermaye birikimi sağlanır; işte, ne
bileyim, on dokuz yılda 190 defa Kamu İhale Kanununun
değişmiş olması esasında bunu yansıtıyor ama
bunun da ötesinde ihalelerin çoğunun, özellikle büyük ihalelerin
çoğunun davet usulüyle yapılabiliyor olmuş olması da bence
bunu açıkça ortaya koyuyor.
Şimdi, bu da bu
araştırma önergesi içinde ele alınması gereken bir mesele
yani diyebiliriz ki, işte, inşaat sektöründe ihale almış
olan 40 bin şirketten bahsediliyor, hadi bunlar o kadar önemli olmayabilir
ama değerli arkadaşlar, Türkiyenin oligarkları da bu süreçte
ortaya çıkmıştır. Yani bugün itibarıyla 5li çete
falan diye konuşuyoruz ama aslında 5li çete derken yani 5
kişiden ya da 5 şirketten oluşan bir durumdan söz etmememiz
lazım; o, bir sembol. Peki, arkasında ne var? Arkasında,
arkadaşlar, şu var: Tıpkı Rusyada olduğu gibi
-nasıl ki Rusyada- efendim, düzen değişirken oligarklar ortaya
çıktıysa Türkiyede de Adalet ve Kalkınma Partisinin yönetiminin
belli bir noktasından sonra, efendim, Türkiyeli oligarklar
oluşmuştur ve oluşmaktadır da. Dolayısıyla da bu
araştırma önergesi eğer konuşulacaksa bunun da dikkate
alınmasında büyük bir yarar var çünkü gerçekten de bu mesele Türkiyenin
gelişme süreciyle de çok yakından ilgili.
Yani çok vaktim kalmadı,
galiba bir dakika vereceksiniz Sayın Başkan, teşekkür ederim.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
EROL KATIRCIOĞLU
(Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
bakın, 1960tan itibaren Türkiye'de uygulanan sistem, Türkiye'yi 1980li
yıllarda 70 sente muhtaç bir ülke hâline getirdi ve bu modelin içinde en
önemli unsurlardan bir tanesi de KİT sistemiydi, KİT'lerdi ve
siyaset, o dönemde KİT'leri kullanarak sermaye birikimi yarattı. Yani
bugün itibarıyla Koç, Sabancı vesaire diye sayıyoruz ya o
dönemin sermaye gruplarını ama emin olun, o dönemin sermaye
gruplarını oluşturan sürecin başında da kamu var idi
çünkü siyasetçiler kamuyu, özel sektörün sermaye birikimini sağlamak için
kullanıyor, özel sektör de doğrusunu isterseniz siyasetçilere fazla
dokunmamayı tercih ediyor, onları destekliyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Bülent Tüfenkci.
Buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimiz; 2020 yılında bütün dünyayı etkisi
altına alan, dünya ticaretini daraltan salgın etkisinin 2021
yılının sonuna doğru azalmasıyla birlikte emtia
fiyatlarının anormal şekilde artmasıyla bütün dünyada
ekonomik bir dalgalanma meydana geldiği ve enflasyonun bütün dünyayı
etkisi altına aldığı hepimizce bilinmektedir. Elbette ki
yaşanan hadiselerin Türkiye'de de ciddi etkilerinin olduğunun
farkındayız. Bunun etkilerini en aza indirmek için Hükûmetimiz her
türlü tedbiri almıştır, almaya da devam etmektedir; bu
tedbirleri alırken yalnızca bir kesimi hedef almamakta, bütün
kesimlerin bu enflasyondan en az etkilenmesi noktasında tedbirler almakta.
Bu kapsamda da geçtiğimiz günlerde, 5/1/2002 tarihli ve 4735
sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununa geçici 5inci
madde eklenmiş, bu noktada da 4737 sayılı Kanuna göre ihalesi
yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla
devam eden sözleşmelerde ihale dokümanlarında fiyat farkı
verilip verilmemesine bakılmaksızın bütün ihalelerde ek fiyat
farkı uygulanması hükmü getirilmiştir. Tabii, bu yeterli mi,
yetersiz mi; tartışılabilir ama esas itibarıyla, bu
sözleşmelere devir imkânı da getirilmiş, isteyen müteahhit
arkadaşlarımız, yapamayacağını düşünen
arkadaşlarımız bir başka müteahhit arkadaşa
devredebilir. Bu devirlerde de hiçbir kısıtlama getirmedik.
Ayrıca, damga vergisiyle ilgili de düzenleme yaparak Bu devirlerde damga
vergisi alınmaz. dedik.
Değerli arkadaşlar,
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanın da
ifade ettiği gibi, hiçbir vatandaşımızı enflasyona
ezdirmeyeceğimizi ifade ettiğimiz gibi hiçbir kesimi de enflasyona
ezdirmeyeceğiz. Hızlı artan girdi fiyatlarına rağmen
Türkiye ekonomisi 2021 yılında yüzde 11 gibi bir büyümeyi
yakaladı ve yine, girdi fiyatlarındaki artışa ve ekonomik
daralmaya rağmen de 2021 yılı itibarıyla -döviz
kurlarındaki artışları da dikkate aldığınızda-
Türkiye, kişi başına düşen millî gelirini de 900 dolar
artışla 9.535 dolar olarak gerçekleştirdi. Bütün bu
sıkıntılara rağmen biz, Hükûmet olarak tedbirlerin
hızlı bir şekilde alındığını görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
BÜLENT TÜFENKCİ
(Devamla) Eğer bu konuda düzenleme yapılması gerekirse zaten
Meclisimiz ve Hükûmetimiz bu noktada gerekli çalışmaları
yapıyorlar, müteahhitlerin paralarını öncelikli olarak ödemeye
çalışıyorlar, bu noktada her türlü tedbiri alıyorlar.
Ben, tekrardan Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum, Allah'a emanet olun diyorum. (AK PARTİ ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Sayın Oluç, yerinizden
bir söz talebiniz vardı, onu vereceğim; buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluçun,
iktidarı Boğaziçi Üniversitesinden elini çekmeye
çağırdığına ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller,
şimdi, biraz sonra Millî Eğitim Komisyonundan gelmiş olan bir
kanun teklifini görüşmeye başlayacağız; bir üniversite
kuruluşu ve bir üniversitenin isminin değiştirmesiyle ilgili.
Maddelerde tabii arkadaşlarımız görüşlerini
açıklayacaklar fakat ben, üniversiteler demişken aslında kurulu
olan ve bir intikam duygusuyla yok edilmeye çalışılan bir
üniversiteden söz etmek istiyorum, bunu hatırlatmak istiyorum. Yani
öğretim üyeleri horlanan, bilimsel değerleri ve çalışmaları
yok sayılan, öğrencileri itip kakılan, gözaltına
alınan, tutuklanan, atanmış bir rektör tarafından ihbar
edilen bir üniversiteden söz etmek istiyorum. İşten atılan
akademisyenlerin olduğu, yine intikam duygusuyla işten atılan
akademisyenlerin olduğu bir üniversiteden söz etmek istiyorum,
Boğaziçi Üniversitesinden. Boğaziçi Üniversitesinde ilk önce,
biliyorsunuz bir rektör atandı, ilk önce bir rektör atandı, Melih
Bulu.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi, buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Öğrenciler ve öğretim üyeleri bu atamaya
karşı çıktılar dışarıdan
atandığı için. Bir süre sonra Melih Bulu görevinden
alındı, farkına bile varmadı. Tam bir felaket
yaşandı. Sonra Naci İnci atandı, o da sorunları
çözemedi çünkü aynı anlayışla işini devam ettirdi.
Aslında öğrencilerin ve Boğaziçindeki akademisyenlerin,
öğretim görevlilerinin istedikleri bir tek şey var; kendi
üniversitelerinde katılımcı ve müzakereci bir demokrasi
anlayışının yöneticilerin belirlenmesinde geçerli
olmasını istiyorlar. Bu kadar basit bir şey istiyorlar ama
iktidar büyük bir intikam duygusuyla gerçekten bu üniversiteyi şu anda
işlemez hâle getirdi. En son, üniversitenin fakülte yapısı da
aslında hocası ve öğrencisi olmayan yeni fakülte
kurulmasıyla dejenere edilmekte ve en son 3 dekan hukuksuz olarak
görevinden alındı Boğaziçi Üniversitesinde.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
HAKKI SARUHAN OLUÇ
(İstanbul) Teşekkür ederim.
Ve 1988den günümüze
Boğaziçi Üniversitesinin üst yönetiminde aktif olarak rol almış
46 akademisyen 5 Mart günü Eğitim Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi ve
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesine dışarıdan dekan
atanmasına karşı bir açıklama yaptılar. Aralarında
Profesör Ayşe Buğra, Edhem Eldem, Şevket Pamuk, Binnaz Toprak
gibi profesörlerin olduğu kişiler, 46 akademisyen bu durumun
aslında Boğaziçi Üniversitesini nasıl dejenere ettiğini ve
bütün ilkelerini ortadan kaldırdığını çok açık
bir şekilde anlattılar ve bunu protesto ettiler. Ben, üniversite
kurulumu ve bir üniversitenin isminin değiştirilmesini
tartışacağımız için yok edilmeye
çalışılan Boğaziçi Üniversitesine dair de bu cümleleri
söylemek ve iktidarı bir kez daha Boğaziçi Üniversitesinden elini
çekmeye çağırmak istedim.
Teşekkür ederim söz
verdiğiniz için.
V.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak
dağıtılan 319 sıra sayılı Kanun Teklifinin
kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının 1inci
sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine ve Genel Kurulun 9 Mart 2022 Çarşamba günkü
Birleşiminde 316 sıra sayılı Kanun Teklifinin birinci
bölümünde yer alan maddelerin oylamalarının tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin önerisi
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisinin İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve
oylarınıza sunacağım.
9/3/2022
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
9/3/2022 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İç
Tüzükün 19uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki
önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Mahir
Ünal
Kahramanmaraş
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak
dağıtılan 319 sıra sayılı Kanun Teklifinin
kırk sekiz saat geçmeden gündemin Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının 1inci
sırasına alınması ve bu kısımda bulunan
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
Genel Kurulun 9 Mart 2022
Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 316 sıra sayılı
Kanun Teklifinin birinci bölümünde yer alan maddelerin oylamalarının
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi önerilmiştir.
BAŞKAN Evet, öneri
üzerinde söz talebi yok.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop ve
beraberindeki Parlamento heyetinin Pakistan Ulusal Meclisi Başkanı
Asad Qaiserin vaki davetine icabetle Azerbaycan-Pakistan-Türkiye Üçlü Parlamento
Başkanları İkinci Toplantısına katılmasına
ilişkin tezkeresi (3/1881)
9/3/2022
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Sayın Prof. Dr. Mustafa Şentop ve beraberindeki
Parlamento heyetinin Pakistan Ulusal Meclisi Başkanı Sayın Asad
Qaiserin vaki davetine icabetle, Azerbaycan-Pakistan-Türkiye Üçlü Parlamento
Başkanları İkinci Toplantısına katılması
hususu 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
Kanunun 9uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
16.07
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul), Abdurrahman TUTDERE
(Adıyaman)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin Kanun
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmına geçiyoruz.
1inci sıraya
alınan, Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ve 24 Milletvekilinin
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine
başlayacağız.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ve 24 Milletvekilinin
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4258) ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S.
Sayısı: 319) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Yerinde.
Komisyon Raporu 319 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde
gruplar adına ilk söz, İYİ Parti Grubu adına Sayın
İmam Hüseyin Filizin.
Buyurun Sayın Filiz.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi üzerinde İYİ Parti adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun teklifinde, İstanbul Ayvansaray Üniversitesinin adı
İstanbul Topkapı Üniversitesi olarak değiştirilmekte ve
Bursada Mudanya Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi
kurulması teklif edilmektedir. Bu konularda görüşümüz olumludur.
Değerli milletvekilleri,
bu üniversitenin kuruluşuyla, 207 olan üniversite sayımız 208e
çıkacaktır. Hemen belirtmeliyim ki Türkiye'de üniversite
sayısının arttırılmasına da Mudanya
Üniversitesinin kurulmasına da karşı değiliz ancak
kırmızı çizgimiz, üniversitelerde nitelikli eğitim ve
araştırma yapılıyor olmasıdır. Bu
olmadığı takdirde, eğitimde boşa kürek sallamaya devam
edeceğiz.
Değerli milletvekilleri,
toplam 645.079 öğrencinin eğitim aldığı vakıf
yükseköğretim kurumlarının sayısı 77ye
ulaşmış ve yükseköğretim sistemi içerisinde önemli bir
konuma gelmiştir. İstanbul'da 47 ve Ankara'da 13 olmak üzere, birçok
ilde vakıf yükseköğretim kurumu mevcuttur. Hemen ilave etmeliyim ki
eğitimin niteliği ve araştırma geliştirme
çalışmaları açısından, devlet üniversitelerinde
gördüğümüz sıkıntılar ve farklılıklar vakıf
üniversitelerinde de fazlasıyla mevcuttur.
Değerli milletvekilleri,
Yükseköğretim Kurulu son birkaç yıldır vakıf
üniversitelerinin işleyişi konusunda raporlar
yayınlamaktadır. Bu raporlarda her ne kadar vakıf
üniversitelerinde işlenen mali suçlar, akademik ortama uymayan birçok
yanlış iş belirtilmemiş olsa da genel işleyiş
hakkında bazı ipuçları vermektedir. YÖK'ün
hazırladığı Vakıf Yükseköğretim Kurumları
2021 Raporunda, vakıf üniversitelerinin hukuki statüsünün Anayasamızın
130uncu maddesine ve 2547 sayılı YÖK Kanununa tabi olduğu,
vakıflar hukukuna göre işleyeceği ve asla kazanç amacı
güdemeyeceği belirtilmektedir. Bu maddeler ve hukuki düzenlemeler
olduğu hâlde, bazı vakıf üniversitelerinde mütevelli heyet
başkanlarının üniversiteyi, şirket gibi bile değil,
kendi özel mülkleri gibi yönettiği basına yansıyarak haberlere
konu oldu. YÖK Kanununa göre atanan rektörlerin makamlarından
kovulduklarına şahit olduk. Rektörün odasını basarak
Burası benim mülkümdür. diyen mütevelli heyeti başkanları
gördük. Bunların kurduğu üniversitelerin ülkemize ne faydası
olabilir?
Değerli milletvekilleri,
vakıfların nasıl yönetileceği kanunda açıkça
belirtildiği hâlde milyon dolarlık servetlerle bazı vakıf
üniversitelerinin satıldığını gördük, hatta son yıllarda
satılan bazı vakıf üniversitelerinin yabancı şirketler
tarafından alındığı gazetelerde yer aldı.
Yükseköğretim Kurulunun raporunda Vakıf üniversitesinin
kaynakları, kurucu vakfın katkıları ve öğrenci
gelirleridir. ifadesi yer almaktadır. Maalesef, bu üniversitelerin pek
çoğunun bu gelirler dışında gelirleri bulunmamakta ve
vakıf katkısı çok sınırlı kalmaktadır.
Burada da vakıf adı altında kurulan bu üniversitelerin
öğrencilerden beslendikleri, öğrencilerden elde edilen milyarlarca
liralık gelirlerin vakıf mütevelli heyetinin mülkiyetindeki bir servet
gibi kullanıldığı anlaşılmaktadır. YÖK
raporunda, öğrenci gelirleri, kamu desteği ve istimlak
kanunlarının bu kuruluşlara tanıdığı
yetkilerle palazlanan bu vakıf üniversitelerinin gelir-gider kalemlerinin
kamu kuruluşlarındaki gibi şeffaf olması gerektiği ve
kamuya açık bir tarzda denetlenmesi gerektiği dile
getirilmiştir. Ancak görünen odur ki bu üniversiteler yeterince
denetlenmiyorlar.
Değerli milletvekilleri,
Vakıf üniversitelerinin pek çoğu öğrenci gelirleriyle
palazlanıyorlar. dedim, şimdi size iki farklı
anlayışta vakıf üniversitesinden örnek vereceğim.
Birinci grupta adı
uluslararası arenada hiç bilinmeyen üniversiteler var. Bu üniversiteler
bir öğrencinin üniversiteye maliyetinin katbekat üstü ücret talep
ediyorlar. Mesela öğrenci başına ortalama 6 bin lira harcayan
bir üniversite bu öğrencilerden 12.500 lira ile 40 bin lira arasında
ücret talep ediyor. Bu yapıdaki üniversitelerde reklam ve
tanıtım için ayrılan bütçenin AR-GE bütçelerinden çok fazla
olduğu hayretle izlenmektedir. Üniversitelerin, yasa gereği,
araştırma ve geliştirme faaliyetlerine bütçe ayırması
gerekir. Raporda yer alan istatistiklere bakıldığında bu
tür vakıf üniversiteleri araştırma geliştirme faaliyetlerine
çok sembolik harcamalar yapmışlar. Bu harcamalar
karşılığında ortaya çıkan bilimsel ürünler
hakkında da hiçbir bilgi yoktur.
Uluslararası arenada
dünya üniversiteler sıralamasında zaman zaman ilk 500e giren ve
Türkiyede çok bilinen nitelikli vakıf üniversitelerinden de bir örnek
vereyim. Öğrenci başına yaptığı 50 bin lira
civarında harcamaya karşılık 2021-2022 eğitim
yılı için öğrenciden 62.100 lira ücret talep ediyor. Vakıf
üniversitelerinden bahsederken biz de bu iki grubu ayırt etmek
durumundayız, hepsini aynı sepete koyamayız.
Değerli milletvekilleri,
2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa göre Vakıflarca
kurulan yükseköğretim kurumlarında çalışan öğretim
elemanlarının nitelikleri devlet yükseköğretim
kurumlarındaki öğretim elemanlarının niteliklerinin
aynıdır. denilmektedir. Ayrıca 15 Nisan 2020de kabul edilen
7243 sayılı Kanunla Yükseköğretim Kanununda yapılan
değişiklik uyarınca Vakıf yükseköğretim
kurumlarında çalışan öğretim elemanlarına,
unvanlarına göre devlet yükseköğretim kurumlarında ödenen ücret
tutarından az ücret verilemez. denmesine rağmen bu üniversiteler,
öğretim üyelerine yasada belirtilen ücretleri de ödemiyorlar. 2022 Ocak
ayında üniversite öğretim üyelerine enflasyon oranının
dörtte 1i kadar zam yapıldı. Bu yanlışlık
denetlenmeli ve mağduriyetler giderilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı
OECD ülkelerinde ortalama olarak 30dur. Ancak vakıf üniversiteleri
raporunda, öğrenci sayısı 30 binin üstünde olan birkaç vakıf
üniversitesinde öğretim üyesi başına düşen öğrenci
sayısının 50 ile 65 arasında olduğu
belirtilmiştir. Kampüsü ve yeşil alanı bile olmayan bu
vakıf üniversitelerinde az sayıda öğretim üyesiyle bu kadar çok
öğrenciye nitelikli bir eğitim nasıl verilebilir? Bu kuruluşlara,
bu suistimalleri yapma imkânını kimler veriyor? YÖK neden
Vakıflar Kanununu ve YÖK Kanununu ihlal eden bu kuruluşlara
fırsat veriyor, anlamakta güçlük çekiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
vakıf üniversitelerini kendi içinde
karşılaştırırsak bazıları fiziksel imkânlar
açısından çok gelişmiş, bazıları bir binaya
sıkışık şekilde eğitim vermektedir. Kontenjanlar
bazılarında dolarken bazılarında yüzde 40 düzeyinde
kalmaktadır. Bazılarında programlara
Mesela Bilkent
Üniversitesi elektrik elektronik programına en düşük 19.007nci
sıradaki öğrenci girerken başka bir vakıf üniversitesinde
aynı programa 299.775inci sıradaki aday giriyor yani 300 bine 225
kişi kalmış; dört yıl sonra 2 öğrenci de elektrik
elektronik mühendisi oluyor, kalite farkını dikkatlerinize sunmak
istiyorum.
Vakıf üniversitelerinin
tümünde 4 milyon basılı kitap bulunmaktadır. Bilkent
Üniversitesinde 513 bin kitap varken bir başka vakıf üniversitesinde
sadece 1.428 kitap bulunmaktadır ki birçok kişinin şahsi
kütüphanesinde bundan daha fazla kitap vardır.
Kısacası,
Türkiye'nin en iyi üniversiteleri arasına giren vakıf üniversiteleri
var, eğitim düzeyi liseden ileri gidememiş vakıf üniversiteleri
de var. Hedef, alınacak tedbirlerle, hepsinin iyi düzeyde
olmasını sağlamaktır. Yeni kurulacak olan Mudanya
Üniversitesi mütevelli heyeti ve rektöründen, bahsettiğim konuları
dikkate alarak iyi üniversiteler arasında yer alması konusunda
gerekeni yapmalarını beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
sözlerime son vermeden önce tekrar hatırlatmak isterim ki vakıf
kanunlarını ihlal edenler, yetim malı çalanlar gibidir.
Sayın Maliye Bakanı, siz bu kuruluşların mali konularda
yasaları çiğnemesine müsaade edemezsiniz. Sayın YÖK
Başkanına da sözüm var: Sayın YÖK Başkanı, birçok
vakıf üniversitesinin devasa reklam harcamalarıyla gençlerin
umutlarını çalmalarına seyirci kalamazsanız. Siz, TYT ve
AYTde barajları kaldırmakla gençlerimizi bu vakıf
üniversitelerinin sömürü çarklarına yönlendirdiğinizi bilmiyor
musunuz?
Değerli milletvekilleri,
Türkiye ekonomisinin yönetimi iktidarın kayırmacılığa,
rüşvet ve yolsuzluğa saplanan politikalarıyla felaketin içine
sürüklenmiştir. Halkımız bu felaketi acı bir şekilde
yaşıyor, bunu hepimiz görüyoruz.
Üzülerek belirteyim ki
ekonomide yaşadığımız felaketin bir benzerini de
eğitim, çalışma ve uzmanlaşma alanında görüyoruz. Bunu
gençlerimiz yaşıyor, karamsarlıkla hayata tutunmaya
çalışıyor. Üniversite mezunlarımızın iş
bulma umutları gittikçe azalıyor. Öğretmenlik eğitimi alanların
bile çoğu garsonluk yapıyor, tezgâhtarlık yapıyor,
öğretmenliğe atanabilmek için yıllarca KPSS
sınavlarına hazırlanıyor; sınavı kazananlar ise
yandaş anlayışla yapılan mülakat barajını
aşamıyor, psikolojileri bozulan öğretmen adayları intihar
ediyor. Fen edebiyat fakülteleri gibi temel bilim eğitimi veren okullar
öğrenci bulamamaktadır, buna karşılık öğrencisi
olmayan bölümlerde çok sayıda profesör, asistan ve öğretim görevlisi
istihdam edilmektedir. Üniversite sonrası iş bulanların önemli
bölümü ise meslekleri dışında, asgari ücretle ve günde on saat
çalıştırılmaktadır. TÜİK verilerine göre, 40 bini
30 yaş altında olmak üzere 110 binin üzerinde işsiz mühendis
bulunmaktadır, 700 bin civarında öğretmen işsizdir, iktisat
fakültelerinden mezun olup iş bulamayanların sayısı 500
bine yaklaşmıştır.
Değerli milletvekilleri,
işsizliğin sebeplerinden biri, iktidarın üniversite
mezunlarına yönelik bir istihdam politikasının
olmamasıdır. Bir diğer ve çok önem verdiğimiz sebep,
kontenjanların tespitinde arz talep dengesinin gözetilmemesidir. İhtiyaçtan
fazla bölümler, fakülteler açılmaktadır. 2018den bu yana 28 fakülte
kapatılmış, 194 fakülte açılmıştır. Bu
fakültelerin hangi ihtiyacı karşıladığını
merak ediyoruz. En son 3 eczacılık fakültesi açılmıştır;
eğitim veren 47 eczacılık fakültesinden sadece 14ünün akredite
eczacılık eğitimi verebileceğini de hatırlatmak
istiyorum. Altyapıdan ve yeterli eğitim kadrosundan yoksun olarak
açılan yeni fakülteler sunulan eczacılık eğitiminin
niteliğini her geçen gün azaltmıştır ve azaltmaya devam
etmektedir. 2016 yılında Sağlık Bakanlığınca
yayınlanan Sağlık İş Gücü Raporunda 2023
yılında yüzde 30 eczacı istihdamı fazlasına dikkat
çekilmişken eczacılık fakültelerine 3.500ü aşkın
kontenjan ayrılması ve her yıl 2 binden fazla öğrencinin
eczacılık fakültesinden mezun olması yakın gelecekte geri
dönüşü zor sonuçlar doğuracaktır. Benzer durum
yükseköğretimdeki diğer disiplinler için de geçerlidir.
Değerli milletvekilleri,
sağlık çalışanlarımız devlet hastanelerinde
performans oyunlarıyla meşgul ediliyorlar. Mesleklerini meslek
ahlakına uygun bir tarzda yapamamanın sıkıntısı
içindeler. İktidarın ekonomi politikasındaki sömürü düzeninin
kurallarıyla karşı karşıya kalıyorlar ve istifa
ediyorlar; Batı ülkelerine göç ediyorlar ya da göç etmek istiyorlar.
Onların bu durumunu bilen Cumhurbaşkanımızın
Gitsinler, onların yerine yabancı doktor getirir
çalıştırırız. demesi de ürkütücüdür. Eşi,
kızı ve damadı hekim olan bir kişi olarak bu beyanattan
üzüntü duyuyorum.
Sayın
Cumhurbaşkanım, rüzgâr yüksek basınçtan alçak basınçlı
bölgeye doğru eser. Eğer rüzgârı tersine çevirmek
istiyorsanız basıncı azaltın. Başkalarını
getiririz. demek çözüm değildir ve rüzgârı tersine çevirmez.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Geçtiğimiz hafta sonu
İstanbulun Esenyurt ilçesinin Pınar Mahallesini ziyaret ettim.
Mahalle muhtarı, aile sağlığı merkezinde
çalışan 2 doktordan 1inin Tanzanyalı, diğerinin de
İranlı olduğunu, vatandaşın bu durumdan memnun
olmayıp Türk doktor istediklerini söylediler ve bize Atatürkün Beni Türk
hekimlerine emanet ediniz. sözünü hatırlattılar. Yani, rüzgâr
tersine esmiyor. Yurt dışına gitme eğilimi sadece
sağlıkçılarda değil, diğer disiplinlerden de mezun
olan nitelikli eğitim almış mezunlarımızda da
vardır.
Değerli milletvekilleri,
eğitim çok ciddi bir iştir, okul öncesinden başlayarak
üniversite eğitimine kadar zincirin tüm halkaları önemlidir.
Ortaöğretime göz atacak olursak 700 bini aşkın öğrenci
TYT'de 150, AYT'de 180 puan barajını geçemiyorsa, onları yeni
maceralara sürükleyecek formüller yerine, on iki yıl okuduktan sonra
sıfır puan alan 215 bin öğrenciden matematik veya Türkçe
derslerinden 1 soru dahi yapamamış olan 700 bin ortaöğretim
mezununa, gençlerin niçin bu hâlde olduklarını inceleyelim.
Aslında bu durum genel olarak ortaöğretimin çöktüğünün göstergesidir.
On iki yılda dört işlemi dahi yapamayan öğrencilerin
yetiştirildiği millî eğitim sistemini sorgulamamız
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
207 üniversitenin büyük çoğunluğunda nitelikli eğitimin
verilmediği bilinen bir gerçektir. Üniversiteler, yönetimlerinin
beceriksizliği, adaletsizliği, liyakatsizliği ve keyfîliği,
öğretim elemanlarının bir bölümünün yetersizliği sebebiyle
büyük sıkıntılar içerisinde. Siyaset, üniversiteleri tam olarak
abluka altına almıştır. Uygulamalı eğitim göz
ardı edilmektedir. Özet olarak söylersem, sistemin altı da çürük,
üstü de.
Değerli milletvekilleri,
bu tür konuşmaları yapmak yerine, eğitim
kurumlarımızın başarılarını
konuşmayı çok arzu ederiz. Bunun için, eğitim sistemi kendini
bilen insan yetiştirmeyi hedeflemeli, kul hakkı yememeyi bir
değer olarak öğretmeli, eğitimde fırsat
eşitliğini sağlamalı, eğitimi para kazanma aracı
olmaktan çıkarmalı; eğitimde parası olan ile olmayan
arasında eşitlik sağlanmalı ve kaynaklar tasarruflu
kullanılmalı yani israf durdurulmalıdır.
Bize, mesai saati
tanımayan, laboratuvarlarında ve araştırma merkezlerinde
ışıkları sabahlara kadar yanan üniversiteler lazım.
Bunun için de huzur lazım, adaletli uygulamalar lazım, heyecan
lazım.
Değerli milletvekilleri,
bir milletvekili, bir üniversite hocası ve eski bir rektör olarak inancım
odur ki İYİ Parti, AK PARTİnin eğitim hayatına
getirdiği bu bozuk düzeni ortadan kaldıracak ve eğitimde
olmamız gereken yerde olacağız. Biz hazırız diyor,
Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Sayın Kamil Aydın.
Buyurun Sayın
Aydın. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL
AYDIN (Erzurum) Saygıdeğer Başkan, çok kıymetli
milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunundaki değişiklik üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Çok kıymetli
milletvekilleri, aslında, dün Komisyonda görüştüğümüz birkaç
maddelik bir kanun olan bu teklif içerisinde, 2 vakıf üniversitesinin birinin
isminin değişikliği, diğerinin ise kuruluşuyla ilgili
gündem var ama biz biraz genel bir değerlendirmeye tabi tutup onların
da neden açılması gerektiği konusunda bir iki şey söylemeye
çalışacağız.
Saygıdeğer
milletvekilleri, hepinizin malumu olduğu üzere, geri
kalmışlıklar da gelişmişlikler de inanın bir
bütünlük arz eder yani bir ülke düşünün çok geri kalmış, çok
fakruzaruret içerisinde ama öyle bir sektörü var ki çok ilerlemiş,
dünyanın ilk 3ünde bir ülke olsun; bu, doğru olamaz, bu, mümkün
değil ya da tam tersi, çok gelişmiş bir ülke düşünün ki bir
bağlamda çok gelişmiş ama diğer şeylerde çok geri
kalmış; daha da somutlaştırayım isterseniz:
Şimdi, Dünya 5ten büyük söylemiyle bizim de dikkatlerimizi çekmesi
hasebiyle bu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin üye ülkelerine
baktığımızda, bu ülkelerin -işte, geçenlerde Çinde
olimpiyatlar yapıldı- sadece sanayide, teknolojide, ekonomide
kalkınmışlığı söz konusu değil, bunların
güçlü altyapısını oluşturan eğitimde de aynı
zamanda büyük bir kalkınmışlık seviyesinde
olduklarını açıkça görmekteyiz yani bu, Amerika Birleşik
Devletleri için de geçerli, Rusya için de geçerli, Fransa için de geçerli, Çin
için de geçerli, öyle, Almanya, İngiltere devamını getirebiliriz.
Bunların sanatta da edebiyatta da teknolojide de birtakım
uluslararası icatların gelişiminde de çok önde
olduklarını açık bir şekilde görüyoruz.
O zaman, tabii, bu
gelişmişliğin temelinde olan en önemli faktörün de eğitim
olduğunu ihmal etmemeliyiz. İşte, bizim tabii, kültürel
dokumuzda dünden bugüne, dilden dile aktarılan çok güzel, bunu özetleyen
bir ifade var: Beşikten mezara kadar. Batılılar buna
yaşam boyu da dediler ve bu bağlamda bir program da
hazırladılar. O zaman beşikten mezara kadar üzerinde çok önemle
büyük bir hassasiyetle durmamız gereken bir alandan bahsediyoruz. Tabii ki
bunu, şimdi iyice pratikleştirip, iyice
sistematikleştirdiğimiz bir okul öncesi eğitimle
başlatıp, ilk, orta, lise daha sonra tabii, yükseköğrenime
taşıma sorumluluğu içerisinde olmak zorundayız.
Tabii, bugün ana konumuz
olması hasebiyle, birazcık üniversiteler bağlamında bir iki
şey söylemekte yarar var. Şimdi, tabii, kanuna bahis İstanbul'da
bir Ayvansaray Vakıf Üniversitesinin isim değişikliği
Çok
makul, mantıklı, gerekçeye oturtulmuş, tamamen coğrafi bir yanlış
anlaşılmaya ve bundan mütevellit, uluslararasında ya da ülke
içerisinde yanlış algılamalara mahal vermemek adına
yapılan bir değişiklik. Niye? Çünkü kampüs, ana yerleşke
surların karşısında, Topkapı'da yani müthiş bir
mekân. Hem uluslararası bağlamda hem gerçekten Türkiye'de
öğrenci cezbetme noktasında da coğrafyaların büyük bir
etkisi olduğuna, büyük bir faktör olduğuna bir akademisyen olarak
bire bir tanıklık ettim. Yani dünyanın en iyi kadrosuna sahip
olun, en iyi laboratuvarlarını kurun ama maalesef -bir bilim
adamı olarak diyorum bunu- yine de coğrafi nedenler, tercih
nedenlerinden bir tanesi, hatta belki en önemlilerinden biri olabiliyor. Bu
düşünceden hareketle, bu Ayvansaray Üniversitesi yerleşkesinin
Topkapı'da olması hasebiyle yani bedeni orada, varlığı
orada ama ismi diğer tarafta kalmış, bunun Topkapıya
dönüştürülmesiyle alakalı
Diğeri de yine, Bursa'da
bir vakıf üzerinde, bugüne kadar eğitim camiasında bir sürü
faaliyette bulunmuş bir vakıf sahibinin, Mudanyada bir üniversiteye
dönüştürme, yani Türk eğitim sisteminde vakıf üniversiteleri
adına bir katkıda bulunma noktasında, kurmak niyetinde
olduğu bir Mudanya Üniversitesi.
Saygıdeğer
milletvekilleri, malumunuz, üniversiteler, genel anlamı itibarıyla
evrensel bilginin üretildiği, teknolojiye dönüştürüldüğü ve
transfer edildiği hatta iletişim unsuru olduğu gerçek
kurumlardır. Yani nerede üretilirse üretilirsin bu, mutlaka bütün
insanlığın ortak değeri, ortak bilgi ağına dönüşmektedir,
bunu açıkça ifade edebiliriz.
Tabii, Türkiyede üniversite
sayıları son zamanlarda çok speküle edildi ama ben, diğer
üniversite sayıları noktasında farklı ülkelerin de bir
analizini yapmaya çalıştığımda, çok da
abartılı bir rakam değil, hatta biraz eksik dahi olduğuna
tanıklık ettim. Yani kabaca bir örnek vermek gerekirse Amerika
Birleşik Devletlerinde 5 binin üzerinde 6 bin civarında
üniversitenin varlığı, Japonyada yine bine yakın
üniversitenin varlığı, e, bizim nüfus oranı olarak
baktığımızda Almanyada yine 380-390larda üniversite
sayısının varlığı söz konusu.
Dolayısıyla, bizde 131i devlet -işte, yeni kurulanlarla
birlikte- 78i vakıf üniversitesi olmak üzere 207-209 bandında
seyretmesi çok da garipsenecek bir durum değil. Bunu niye söylüyorum?
Sayı üzerinden olumsuzlama, sayı üzerinden Türkiyede böylesine bir
eğitimin eksikliğini, noksanlığını gündeme
getirip buradan bir çıkarım yapmanın çok normal, çok
mantıklı olduğu kanaatinde değilim. Burada aslolan
şudur: Aslında tabii ki sayıların nitelikli bir
şekilde artması yani fiziki şartlarda her ilde bir üniversite
olmasının hiçbir sakıncası yok. Aslolan burada, bu
üniversiteleri ayakta tutacak, işte, amacına matuf niteliksel
gelişimlerini sağlamak. Niye? Çünkü malum, üniversitelerin faaliyet
alanları belli, sınırlı yani evrensel bilgi üretecek. Bunu
nasıl yapacak? Bir; eğitim öğretim ayağıyla yapacak,
biraz üç ayaklı düşünüyoruz, eğitim öğretim
ayağıyla yapacak. İki; yaptığı
araştırmalarla teknolojiye vesile olacak birtakım bilimsel
gelişmelerle ikinci ayağını, ikinci önemli fonksiyonunu
yerine getirecek. Üçüncüsü de, bölgesel kalkınmaya katkıda bulunacak
tematik dediğimiz yani o coğrafyanın kalkınma modeline;
içine istihdam koyun, ekonomik büyüme deyin, ticaret deyin, gelişme deyin,
teknoloji üretimi deyin, ne derseniz deyin buna yönelik birtakım faaliyetlerde
bulunması. O zaman şöyle bir çıkarımı çok rahat bir
şekilde yapabiliriz: Üniversitenin niteliksel olarak kesinlikle ödün
vermeden gelişimini sürdürmesi noktasında büyük bir hassasiyet
içerisinde olmalıyız.
Şimdi, bu anlamda, bütün
dünyada olduğu gibi, Türkiyede de rakamlar üç aşağı
beş yukarı farklı olabilir, bir vakıf bir de devlet
üniversitesi geleneği var. Bazı ülkelerde vakıflar biraz
yukarıda, bazılarında devlet üniversitelerinin yukarıda
olduğunu görüyoruz ama özellikle gerçekten kuruluş amaçlarına
yani misyon ve vizyonuna uygun faaliyette bulunması gerektiği
noktasında bizim hassasiyet göstermemiz lazım. Yoksa toptan bir
şekilde, toptancı bir mantıkla, vakıf lehinde, devlet
üniversiteleri aleyhinde ya da tam tersi; devlet üniversiteleri lehinde,
vakıf üniversiteleri aleyhinde olma, çok da mantıkla izah edilecek
bir durum değil. Çünkü her ikisinin de gerçekten bir ihtiyaca matuf
kuruldukları konusunda kanaatimiz kesindir.
Şimdi somut örnekler
vereceğiz. Bugün Türkiyedeki sayısı 78e ulaşan vakıf
üniversitelerine baktığımızda, gerçekten, faaliyet olarak,
eğitim öğretim, bilim, teknoloji üretimi noktasında çok büyük
katma değer sağladıklarını biliyoruz, evrensel bilgiye
de katkıları var. İşte, hepinizin bildiği isimleri
hepimiz bir çırpıda sayabiliriz yani Koç, Sabancı, Bilkent,
Başkent gibi, devamını getirerek birçok üniversiteyi sayabiliriz
ve buralara da müthiş bir rağbet var üstelik. Bu, Batıda da
böyle.
Bakınız, özellikle
vakıf üniversitelerine tamamen olumsuz bakanlara seslenerek şunu ifade
etmek istiyorum: Amerika Birleşik Devletlerinde, inanın, Georgetown
bir vakıf üniversitesi, Stanford bir vakıf üniversitesi, Johns
Hopkins bir vakıf üniversitesi, Yale bir vakıf üniversitesi.
Şimdi, çocuklarınızın gerçekten çok yüksek puanlarla gidip
eğitim almasını istediğiniz üniversiteler. Bunları çok
göz ardı etmemek lazım ama tabii, burada aslolan şudur:
Vakıf üniversitesi gerekçelerine, özellikle misyonuna, vizyonuna çok iyi
dikkat etmek zorundayız. Burada, tabii -zaman zaman Millî Eğitim
Komisyonunda dile getirdik- aksak yönleri var mı? Var. Bunlar kurulurken
gerçekten, böyle, çok talep edilen, aşırı rağbet edilen
üniversitelerken bugün hem öğretim üyesi istihdamı noktasında
hem de öğrencilerin tercihi noktasında, yavaş yavaş,
birazcık, böyle, bir çekince arz ettiğine tanıklık
ediyoruz. Niye? Çünkü vakıf adı altında gerçekten böyle
tamamen kazanç odaklı bir amaca yönelik hareket etmeleri dikkatleri
çekiyor ve kendiliğinden diskalifiye edilen üniversiteler diyebiliriz
bunlara biz ama burada aslolan, devlet üniversiteleri ile vakıf
üniversitelerini birbirlerinin antitezi gibi değil, gerçekten bilimsel,
evrensel bilginin üretilmesinde birbirlerinin rakibi olarak değil; yan
yana, kol kola giden, Daha iyiyi ben yaparım. diyebilen bir rekabet içerisinde
olmalarını düşünmektir. Böyle olursa çok sağlıklı
şeyler üretilir. Bunu niye söylüyoruz? Sanki Türkiyede vakıf
üniversitelerini bir gerçek değilmiş gibi bazen lanse ediyoruz; bir
gerçek.
Sayın milletvekilleri,
bakınız, sizin evlatlarınız şu anda Türkiye
dışarısında, ülke dışında
Sadece lisans
eğitimi için şu civar ülkelere giden öğrenci kapasitemiz
neredeyse yüz binlerle telaffuz ediliyor. Şimdi, burada mademki böyle bir
vakıf, böyle bir dışarıda, böyle bir başka yerde okuma
ihtiyacı ya da isteğine -neyse- orada cevap alamayıp
dışarıyı tercih etme noktası var ise o zaman bizim
gerçekten şapkamızı önümüze koyup vakıf üniversiteleri
üzerinden geliştirmeye, büyümeye, yönlendirmeye yönelik birtakım
girişimlerde bulunmamız kaçınılmazdır ama bunun yerine
Vakıf üniversiteleri tamamen olumsuz birtakım eğitimsel
faaliyetlerde bulunuyor. Dolayısıyla, vakıf üniversitelerine
gerek yoktur. demek, gerçekten sıkıntılı bir ifadedir;
öğretim üyesi açısından da böyledir. Bakınız,
vakıf üniversiteleri ilk kurulduğunda, Allah korusun, Türkiyede çok
tecrübeli, yetkin, alanında büyük marka olmuş birtakım bilim
adamları 65 yaş sınırında oldukları için devlet
üniversitelerinde emekliye sevk edilmek üzereyken ya da sevk edildikten sonra
bir anda vakıf üniversitelerinin kurulmasıyla, o uzun yıllara
dayalı bilgi, beceri, deneyimlerini tekrar bizim evlatlarımıza
aktarma fırsatı buldular. Benim bir çırpıda aklıma
gelen isimler belli; rahmetli Talât Sait Halman Hocayı ben Bilkentte
tanıdım, Halil İnalcık Hoca yine bir vakıf üniversitesi
üzerinden ömrünün son yıllarına kadar bu ülkeye bilimsel anlamda
hizmette bulundular, Sayın Doğramacı Hocamız da öyle
yaptı, hâlâ Mehmet Haberal Hocamız aynı şeyi yapıyor.
Yani bu devlet üniversitesi endeksli, tek yönlü bir bakış
tarzıyla eğer bugüne kadar gelinmiş olsaydı, Allah korusun,
bunların hiçbirisi 65inden sonra, o en yetkin oldukları dönemde
üretime herhangi bir katkıda, bilimsel gelişmeye katkıda
bulunmayacaklardı. Buna öncelikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Tabii, bu yaş konusu gündeme
gelmişken bir kanayan yarayı sürekli tekrar edeceğiz, YÖKün
sürekli duymasını sağlamaya çalışacağız.
Şimdi, tabii, bölgeler arası farklılıkları dikkate
alarak, ben bir Doğu Anadolu milletvekili olarak ve ilk kurulan bir
üniversitenin mensubu olarak, bugüne kadar çok büyük bilim adamları
yetiştiren bir üniversitenin otuz yıl mensubu olmakla gurur duyan bir
kardeşiniz olarak şunu ifade etmek istiyorum: Doğu Anadolu
Bölgesinde, bir zamanlar Üniversiteye gerek yok. denilen coğrafyada
daha sonra ülkenin gerçekten bilimsel dünyasına, bürokrasisine ve
gerçekten siyasi hayatına büyük katkılarda bulunmuş bu
üniversiteler, artık yavaş yavaş, bu yasadan kaynaklı
birtakım yanlış uygulamalardan dolayı eksiklikler
hissediyor, kan kaybediyor. Nedir bu? Yeni kurulan üniversitelere öğretim
üyesi temini adına doğru bir düşünce ama yöntemde biraz
aksaklık var. Efendim 65 yaş sonrası emekli olun
Elâzığ Fırat Üniversitesinden, Atatürk Üniversitesinden,
Dicleden, Van Yüzüncü Yıldan, gidin, 2006 veya 2008 sonrası kurulan
yeni üniversitelerde 72 yaşına kadar devam edin. Bunu demek, o
bölgelerdeki akademik dengeyi bozmak demektir. Biz bunu sürekli gündeme
getirdik, bana öğretim üyesi arkadaşlarımızdan büyük bir
talebi olarak geldi. Yani 65 yaşına kadar
Artık Dünya
Sağlık Örgütünün orta yaş olarak tespit ettiği 65
yaşında, bir insanın en verimli olduğu dönemde Hadi, siz
emekliye ayrılın ya da şuraya gitmek zorunda kalın ki
orayı da ikna ederseniz şayet... Böyle bir
alışmışlık ve orada
yaşanmışlığın vermiş olduğu o yerleşik
geleneğin aksine, sanki zorunlu göçe tabi tutmak gibi bir algı
oluşturuyor.
Bu anlamda, biz ısrarla
diyoruz ki: Bakınız, insan kaynağı israfı gerçekten
çok büyük maliyetleri olan bir israftır. Dolayısıyla, bu
yetişmiş elemanların israfını önleme adına, bu
üniversitelerde kök salmış, gerçekten o bölgede yaşamayı
içselleştirmiş bilim insanlarının orada devam etmesi
noktasında gerekli iyi niyetin gösterilmesinin sağlanması
taraftarıyız.
Saygıdeğer
milletvekilleri, tabii, diğer bir husus da sürekli gündeme getiriliyor.
İnanın, burada yurt dışında eğitim
almış bir sürü arkadaşımız var, hiçbirimiz şunu
dile getirmedik: Ya, ben bu üniversitede eğitim yapıyorum,
çocuklarımızı göndermişiz -birçoğunuzun evlatları
dünyanın birçok yerinde eğitim alıyor özellikle lisansüstü
bağlamda- inanın hiç merak etmedik bu üniversitenin rektörü kim, bu
üniversiteyi kim idare ediyor, rektörün adı ne? Hatta Dekanın
adı ne? dahi merak konusu olmamıştır. Ama ne olur
üniversiteleri siyasi malzeme yapmaktan çıkaralım.
Bir Boğaziçi sendromu
oluşturup Efendim, Boğaziçi Üniversitesi Rektörü, atanmış
rektör. Peki, hangisi seçilmiş rektör? Yani Sayın YÖK Başkan
Vekili burada
Yani biz bir hukuk devletiyiz, hukuk böyle bir atama şekli
koymuş, bu da bütün üniversiteler için geçerli olan bir şey yani
sanki biz de Bütün üniversiteler eşittir, bazıları daha
eşittir. mantığıyla hareket etme güdüsüne sahibiz. Bu,
başta o üniversite olmak üzere inanın Türk eğitim hayatına,
Türk üniversite hayatına büyük zararlar verir kanaatindeyim. Biz, o çocuklarımızın
ilime, bilime, üretecekleri teknolojik birtakım gelişmelere
odaklanmasını sağlamak adına o üniversiteyi
tartışma konusu yapmaktan çıkaralım artık. Yönetici
atamaları kriterleri belli; A üniversitesinde aynı kriterler geçerli,
Boğaziçinde de aynı kriterler geçerli ama diğer üniversitelerde
-efendim- rektörün arabasının üzerine çıkıp böyle her türlü
nümayişi yapıp Ben bu rektörü istemiyorum.
mantığıyla hareket edersek inanın Türkiyede gerçekten
geçmişte varlığından çok rahatsız olduğumuz üniversite
olaylarına geri dönmüş oluruz.
Biz hatırlıyoruz
hocalık yıllarımızda da öğrencilik
yıllarımızda da. Hiç unutmuyorum, yeni milletvekiliydim
şurada, kızım, telefonda ağlayarak Baba, üniversitemizde
molotofkokteylleri atıldı, bayraklarımız
yakılıyor, bizlere saldırı yapıyorlar
dışarıdan gelen birileri... Biz bunları yaşadık,
bu günleri, hoca olarak da yaşadım. Şimdi üniversitelerimiz
gerçekten güvenli; emniyetin, güvenliğin hâkim kılındığı
ortamlara dönüştü Allaha şükür. Evlatlarımız okusun,
gelsin bu sıralarda otursunlar, bilim adına birtakım
katkılarda bulunsunlar. Türkiyenin atamalarının ne
şekilde, nasıl yapıldığı noktasında
yarın öbür gün yetki alsınlar, gelsinler, bunu legal ortamlarda
tartışıp düşünceleri neyse ortaya koysunlar.
Dolayısıyla, ben, gerçekten, Türkiyedeki bu üniversite
varlığına 2 üniversitenin -birinin isim
değişikliğiyle ve aynı zamanda genişleyerek-
katılması... Çünkü bir meslek yüksekokulu olarak yola çıktı
ama şu hâliyle, 34ün üzerinde üniversite birimini oluşturmuş
bir yapı İstanbulda, bir diğeri de Bursa Mudanyamızda
faaliyet gösterecek 2 vakıf üniversitesinin daha başarılı
olmasını en büyük dilek ve temenni olarak ifade ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi
adına, bu üniversitelerin kurulması noktasında büyük destek olduğumuzu
ifade ediyorum, hatta kendi kendime keşke bir tane de kadim şehrim
Erzuruma açılsa bunu da memnuniyetle karşılarım diyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1inci maddeyi okutuyorum:
YÜKSEKÖĞRETİM
KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 28/3/1983
tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununun ek 171 inci maddesinin
başlığında ve birinci fıkrasında yer alan
"İstanbul Ayvansaray Üniversitesi" ibareleri "İstanbul
Topkapı Üniversitesi" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN 1inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
2nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2809
sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 205- Mevzuatta İstanbul Ayvansaray
Üniversitesine yapılan atıflar İstanbul Topkapı
Üniversitesine yapılmış sayılır."
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
3üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 2809
sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"Mudanya Üniversitesi
EK MADDE 206- Bursa'da Bursa Eğitim ve Kültür
Vakfı tarafından 2547 sayılı Kanunun vakıf
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip Mudanya Üniversitesi adıyla bir
vakıf üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesinden,
b) Mühendislik, Mimarlık ve Tasarım
Fakültesinden,
c) Sağlık Bilimleri Fakültesinden,
ç) Lisansüstü Eğitim Enstitüsünden,
d) Meslek Yüksekokulundan,
oluşur."
BAŞKAN Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
4üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde
gruplar adına söz talebi, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Sayın Kemal Bülbülün.
Buyurun Sayın Bülbül.
(HDP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL
(Antalya) Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde söz
almış bulunuyorum.
Sayın Başkan,
Değerli Komisyon, değerli milletvekilleri; herkesi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, 209 üniversite var
şu anda Türkiyede; 131i devlet üniversitesi, içerisinde teknik
üniversite, güzel sanatlar üniversitesi, Polis Akademisi, Milli Savunma
Üniversitesi gibi üniversiteler var; 78i de vakıf üniversitesi. Bu
üniversitelere dair şu anda içinde bulunduğumuz durumda çok ciddi
sorunlar varken sanki yükseköğretimde herhangi bir sorun yokmuş gibi
sadece bir üniversite kuruluşu ve bir üniversitenin adının
değişiminin yasa önerisi olarak getirilmiş olması
insanı üzüyor tabii.
Nasıl bir süreçle
getiriliyor bu yasa teklifi? Bakın, bu yasa teklifi, Ayvansaray
Üniversitesinin isminin Topkapı Üniversitesi olarak
değiştirilmesi; gerekçesi de bulunduğu coğrafi konum
nedeniyleymiş yani umarım öyledir, umarım öyledir diyelim ve
Bursada kurulması düşünülen Mudanya Üniversitesi
Şimdi,
Mudanya Üniversitesi henüz kurulmadan yani Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülüp yasalaşmadan gazeteye ilan verilmiş ve öğretim
üyesi arandığı söylenmiş; böyle bir durum da söz konusu. Mudanyada
bir vakıf üniversitesi kurulması sakıncalı mıdır?
Hayır, değildir. Mudanyada bir üniversite kurulabilir, bunda bir
sakınca da yoktur fakat yöntemde bir sorun var. Hem Komisyon
görüşmesinde hem buradaki görüşmelerde hem teklifin içeriğinde,
teklifin geliş biçiminde vesaire bir sorun var ve şu sorunların
yaşandığı
Bakın, vakıf
sözcüğü vakfetmek, adamak, hayır hasenat anlamında; adamak
sözcüğünden gelir vakıf. Vakıfta kâr güdülmez, vakıfta
sadece manevi, maddi destek olur ve bu destek karşılıksız
olur. Peki, şu anda vakıf üniversiteleri böyle mi? Hayır, böyle
değil. Vakıf okulları vesaire böyle mi? Onlar da böyle
değil. Eğitim tamamen ticarileşmiş ve bu ticarileşme
artık bir cazibe şekline dönüşmüş; o nedenle, bunu kabul
etmemiz mümkün değil.
Ve yine, bakınız,
YÖKün durumu, YÖKün içinde bulunduğu... Bir 12 Eylül hediyesi olan, bir
12 Eylül üretimi olan, bir 12 Eylül patenti olan; eğitim bilimi,
üniversite özerkliği, üniversitenin üniversal yapısı,
üniversitedeki öğretim üyeleri, üniversitedeki öğrencilerin üniversal
öğrenimi konusunda, bunların üzerinde bir tahakküm, bir vesayet
kurumuna dönüşen ve varlığı sürekli tartışma
konusu olan; demokratik kamuoyu tarafından varlığı sürekli
kabul edilmeyen ve kaldırılması istenen YÖKün yapısı
bu durumdayken böyle bir teklifin getirilmiş olması da yine manidar.
Yine, üniversitelere kayyum
atanması... Bakın, aslında bu kayyum atama, bakanlığa
kayyum atama... Affedildi. diyor ya, Affını istedi. diyor ya,
aslında, o da bir tür kayyum atama. Bakanlığa kayyum atama,
üniversiteye kayyum atama, belediyeye kayyum atama ve benzeri; bu şekilde
kayyum rejimine dönüşmüş gidiyor ve buna itiraz eden öğrencileri
Terörist. diye adlandırma... Bakınız, öğretim
yılı başında 3 temel sorunu dile getiren
Barınamıyoruz, beslenemiyoruz, ulaşım
hakkımızı elde edemiyoruz, ulaşım hakkımıza
sürekli zam yapılıyor; bu 3 hakkımız ihlal ediliyor. diyen
öğrencilere dönük Teröristsiniz. denildi. Barınamıyoruz.
diye parklarda eylem yapan öğrencilere Teröristsiniz. denildi ve
aslında, öğrencilerin demokratik haklarını
kullanmasına karşı suç işlenmiş oldu.
Bakın, bunun
yanında barış akademisyenleri Türkiye'de koskocaman bir hukuki,
koskocaman skandal bir konudur. Barış akademisyenleri hakkında
Anayasa Mahkemesinin, yerel mahkemelerin Göreve iade edilmelidir.
Barışı istemek suç değil düşünceyi ifadedir,
barışı istemek bir haktır. Düşünceyi ifade temel
özgürlük haklarından biridir. demesine rağmen barış
akademisyenleri görevlerine iade edilmedikleri gibi, hemen her fırsatta
Savaş istemiyoruz, çatışma istemiyoruz. Türkiye'nin
sorunlarını barışçıl, demokratik yöntemlerle çözmesini
istiyoruz. Kürt sorununun barışçıl, demokratik yöntemle
çözülmesini istiyoruz. diyen barış akademisyenleri de terörist
olarak ilan edilmiştir, bu da barış akademisyenlerine
karşı işlenmiş bir suçtur. Barış
akademisyenlerinin hem ekonomik hem özlük hem akademik haklarına
karşı işlenmiş açık ve aleni bir suç var burada.
Bakınız, hâl
böyleyken barış akademisyenleri tıpkı
Şu anda
ekonomik sebeplerle, çalışma koşulları sebepleriyle,
ülkedeki siyasetten doğan gerginliğin topluma yansıması ve
darbedici durumlar nedeniyle yurt dışına giden doktorlara
Giderlerse gitsinler. diyen zihniyet var ya; onun aynı şekilde
barış akademisyenlerine de aynı şekilde tüm demokrasi
isteyen çalışanlara da bakış açısı budur. O
nedenle, KHKyle ihraç edilmiş olan -İbrahim Kaboğlu Hocam da
bunlardan birisi- akademisyenler ve memurlar bugün adı
konulmamış bir idam cezasına çarptırılmış
durumda, başka bir işte çalışmaları da engelleniyor,
yaşamlarını ekonomik olarak idame etmeleri engelleniyor ve bu
insanlar toplum önünde rencide ediliyor, küçük düşürülüyor,
ötekileştiriliyor.
Şimdi, üniversitede
yemek sorunundan barınma sorununa, ulaşım sorunundan
üniversiteyi yönetenlerin öğrencilerle ilişkilerine kadar;
bakın, akademisyenler ve özellikle rektörler ve dekanların çoğu
kendilerini üniversitenin patronu... Çünkü tek insan yönetimini taklit
ediyorlar; tek insan yönetimini, tek adam yönetimini üniversiteye de teşmil
etmeye çalışıyorlar ve burada kendilerini üniversitenin patronu
ilan edip öğrencilere fırça, ötekine posta, ötekine racon... Böyle
bir bilimsel ortam, böyle bir üniversal ortam olabilir mi? Bir üniversitede
akademisyen ya da rektör ya da dekanın tabii, tümünü söylemiyoruz, ilgilileri
sosyal medyada, medyada görüyoruz- kullandığı dil ile üniversal
kültürün, akademik kültürün ve nezaketin hiçbir ilgisinin
olmadığını açık bir şekilde görüyoruz.
Öğrencilerin içinde
bulunduğu durumlardan söz etmişken, bir eğitimci olarak,
eğitim fakültelerinde olan öğrencilerin ve eğitim fakültesinden
mezun olup da öğretmenlik hakkını elde ettiği hâlde
atanamamış öğrencilerin durumu da başlı
başına bir facia, başlı başına bir skandal.
Eğitim fakültelerinin müfredatı, oradaki eğitim içeriğinden
tutun da işte, verdiği mezunların işsiz kalmasıyla
ilgili skandalı da belirtmek gerekir. Yine, üniversitelerden mezun olan
kişilerin iş bulamaması, işsiz kalması, ülkede oldukça
fazla sayıda üniversiteli işsizin olması ve Hükûmet
yetkililerinin de Efendim, her üniversiteyi bitiren iş bulmak zorunda
mı? gibi skandal sözler söylemesi de üniversiteye nasıl
bakıldığının göstergesi.
Burada çok ciddi bir
fırsat eşitliği sorunu da vardır hem üniversite öncesi
ortaöğretimde hem de ortaöğretim sonrasında üniversitede. Hakkâri
Üniversitesinde okumak ile Orta Doğu Teknik Üniversitesinde ya da
batıdaki bir üniversitede okumanın fırsat eşitliği,
eğitim eşitliği vesaire gibi -ne yazık ki- eşitlikleri
yoktur. Hakkâri Üniversitesindeki, Şırnak Üniversitesindeki,
Ağrı Üniversitesindeki akademisyen sayısı da neredeyse yok
denecek kadar az ve bir tür akademisyenlikle taltif edilmiş, görevinin ne
olduğu belli olmayan kimi devşirme akıllarla üniversiteler idare
edilmekte, yönetilmekte, üniversite müfredatı bu şekilde götürülmeye
çalışılmaktadır.
Hâl böyle olunca, bu kadar
ağır sorun söz konusu olunca, Covid koşullarında üniversite
öğrencilerinin sanatsal, kültürel etkinlik yapamadığı,
zaten yaptıkları sanatsal, kültürel, siyasi etkinliklerin suç sayıldığı
ve siyasal bilgiler fakültesine Efendim, üniversitede siyaset yapılmaz.
denilecek kadar akıllara ziyan cümlelerin üretildiği bir yerde,
üniversitede bilimden, üniversitede akademiden, üniversitede bilimsel
eğitimden söz edilebilmesi mümkün değildir. Üniversite hem siyaset
yapma hem çözüm üretme hem bilim üretme hem de bilimsel metodu uyarlama,
uygulama yeridir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla)
Teşekkür ediyorum.
Üniversiteye ayar vermek,
üniversiteyi dört köşeli kalıp içerisine sokmaya çalışmak
da akademiye, bilime ve üniversiteye aykırıdır.
Evet, dün, 8 Mart Dünya
Kadınlar Günü idi. 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü Kobani kumpas
davasını izleyerek geçirdim ve Kobani kumpas davasında Gültan
Kışanak, Sebahat Tuncel, Ayla Akat Ata Vekillerimiz yargıcı
yargılayarak, 8 Mart ne anlama gelir?i söke söke söz hakkı alarak
ifade ettiler. Buradan 8 Martlarını kutluyor, saygı ve sevgiler
sunuyorum.
Aysel Tuğluka, Nurhayat
Altuna, Edibe Şahine sevgi ve saygılar sunuyor, 8
Martlarını kutluyorum.
Leyla Güvene sevgi ve
saygılar; 8 Martlarını kutluyorum.
Ve dün, 8 Mart gününde
Antalyada 40 kadını gözaltına aldıran Antalya Emniyet
Müdürünü ve Valiyi kınıyor, kadınlara karşı suç
işlediğini söylüyor, Antalya Kadın Platformunu da buradan selamlıyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Yıldırım Kaya.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YILDIRIM KAYA
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitimle
ilgili bir konuyu konuşuyoruz. Ben, izniniz olursa, eğitimin hani
beşikten mezara kadar anlayışı var ya, oradan
başlamak istiyorum.
Ülkemizde okul öncesinden
ortaöğretim de dâhil 18 milyon öğrencimiz var; yükseköğretimde
8,2 milyon öğrencimiz var, açık öğretimi de dâhil
ettiğimizde 24,2 milyon öğrenci bulunuyor. Bu öğrencilerin
velilerini de kapsadığımızda, yaklaşık olarak 72
milyonun sorununu konuşuyoruz.
Yirmi yıllık Adalet
ve Kalkınma Partisi iktidarının başarısız
olduğu alanların en başında eğitim gelmektedir.
Plansız programsız hamlelerin cefasını çocuklarımız
çekiyor.
Yirmi yıllık
süreçte 8 defa Millî Eğitim Bakanı değişti, her Millî
Eğitim Bakanının ömrü ortalama yirmi sekiz ay oldu. Bu süreçte
neler yaptınız, kısaca bunlara değinmek istiyorum. Defalarca
öğretim programlarını değiştirdiniz, yine de
eğitimde başarı elde edemediniz. 72 bin atanmayan
öğretmenden 700 bin atanmayan öğretmene geldiniz. Öğretmen
adaylarımızı açlığa mahkûm ettiniz. Bakın,
çocuklarınız vardır, torunlarınız vardır; LGS,
OKS, SBS, TEOG, yeniden LGS, LYS, YGS, TYT, YKS; alfabede harf
bırakmadınız, yine de kontenjanları
dolduramadınız. Okulları nitelikli-niteliksiz diye ikiye
ayırdınız. Tuvalet temizleyicisinin dahi
olmadığı, okulda güvenlik görevlisinin olmadığı,
özellikle uyuşturucu tacirlerinin okul etrafında cirit
attığı bir süreci hep beraber yaşıyoruz.
Cumhurbaşkanı 2 milyon tablet dağıttık. dedi ama
bunu Millî Eğitim Bakanlığı resmî rakamlarıyla
yalanladı, dedi ki: Yaklaşık olarak 640 bin tablet
dağıttık. 1 milyon 400 bin tablet yok. FATİH Projesi var,
yaklaşık 5 milyar harcadınız, devletin paraları çöpe
gitti. Sınav sorularını çalanlara şahit oldunuz, kefillik
yaptınız, dediniz ki: Ben onun kefiliyim. Şimdi, kefili
olduklarınız cezaevinde yatıyor, farkında mısınız,
bilmiyorum. 4+4+4 sistemiyle altmış aylık
çocuklarımızı okula başlattınız, bir
kuşağı yok ettiniz. İlkokulu dört yıla indirdiniz,
5inci sınıfı ortadan kaldırdınız, iki yüz
yıllık geleneği yok ettiniz. 6 yaşındaki
çocuklarımıza on iki yıl birleşik eğik yazı
dayatması yaptınız, sonrasında Ya, hata yaptık."
dediniz, yeniden döndünüz. Eğitimi kademeli hâle getirdiniz.
Okullaşma oranını 2002 yılının gerisine
düşürdünüz. Yaklaşık olarak 20.232 köy okulunu
kapattınız. Taşımalı eğitim kapsamındaki öğrenci
sayısını 1 milyon 248 bine çıkardınız,
ilköğretimden sonra ortaöğretimde de taşımalı
uygulamalara başladınız. Köylerdeki 85 bin dersliğin
kapısına kilit vurdunuz, şimdi oralar kümes hâline geldi. 2014
yılında, bir gecede, Müsteşar hariç, tüm Bakanlık,
taşra ve okul yöneticilerini görevden aldınız, yerlerine
yandaş bir eğitim sendikasından aldığınız
talimatla atama yaptınız, daha sonra da bunları ihraç ettiniz.
Kanuna aykırı olarak okul açmanın cezasını
kaldırdınız, merdiven altı kaçak okullar açtınız.
Teftiş sistemini sürekli değiştirdiniz, ne maarif müfettişi
bıraktınız ne de Bakanlık müfettişi
bıraktınız. Akademisyeni olmayan, öğrencisi olmayan
üniversiteler açtınız. Barış akademisyenlerini sırf
görüşlerini dile getirdikleri için KHKyle ihraç ettiniz. Boğaziçi
Üniversitesinde ikinci kayyum rektör dönemini yaşıyoruz, kayyum
rektör bu sefer de kayyum dekanlar atamaya başladı. Dünyada en
nitelikli üniversiteler arasında sayılan Boğaziçi Üniversitesini
kendinize hedef seçtiniz. 50/dli araştırma görevlilerini yok
sayıyorsunuz. Öğrenci affı konusunda YÖK'e binlerce mektup
gidiyor, sizlere de geliyor biliyorum ama bunlara YÖK de Parlamento da
kulaklarını tıkıyor. 2018 yılında, barajın
düşürülmemesi için YÖK Genel Kurulunun almış olduğu
kararı şimdi gelen YÖK Başkanı YÖK Genel Kurulunun
düşüncelerini de almadan ortadan kaldırdı, barajı
sıfıra indirdi. Bununla neyi çözmek istiyorsunuz? YÖK
üniversitelerdeki denklik sorununa çözüm üretmedi. Yurt isteyen, barınma
hakkı isteyen, burs isteyen öğrencileri yok saydınız.
Yükseköğretim düzeyinde 100 öğrenciden 18inin yurt
imkânını sağladınız, 72sinin yurt
olanağını sağlamadınız. Kredi kullanan
öğrencilerin babalarının, annelerinin, kardeşlerinin evine
haciz getirtiyorsunuz. Geldiğimiz nokta bu.
FETÖ'cüler il müdürü, ilçe
müdürü, okul müdürü yapılarak devletin kılcal damarlarına kadar
girmişti, üniversitelerde de bu vardı. İstanbul'da bir
vakıf üniversitesi kuruldu, devlet arazi bağışlayarak
kurdu, Şehir Üniversitesi. Bu üniversite kendi alanında nitelikli
eğitim yapmaya başladı ama bu üniversiteyi de yok ettiniz.
Şimdi diyorsunuz ki: Vakıf üniversitelerine karşı
mısınız? Vakıf üniversitelerinin nitelikli eğitim
verenlerine siz karşısınız. Vakıf üniversitelerinin
içini boşaltan sizsiniz. Vakıf üniversiteleri vakfedilerek kurulan üniversitelerdir.
Bizim karşı çıktığımız, üniversite tiplemesi
ticarethanelerdir. Siz özel üniversite ile vakıf üniversitesini
karıştırıyorsunuz. Bizim karşı
çıktığımız özel üniversitelerdir, vakıf
üniversiteleri değil.
Bursa'da kurulmak istenen
Mudanya Üniversitesi konusuna Cumhuriyet Halk Partisinin Bursa
milletvekillerinin hiçbirisi karşı değil. Üniversitenin
içeriğine, hazırlanışına, kadrolaşmasına,
niteliğine, nitelikli eğitim vermesine dair çözüm önerileri var ama
siz diyorsunuz ki: Biz yaptık, oldu. Siz Yaptık, oldu.
dediğinizde bakın ne oluyor?
2011 yılında
Ankara'da bir üniversite vardı; Koza Üniversitesi. Bu üniversite isim
değişikliği üzerine Parlamentoya geldi ama Parlamentoya gelmeden
önce billboardlarda, otobüslerde İpek Üniversitesi adını
koydular.
Şimdi, 2022
yılına geldik, üniversite kurulmamış, Parlamentoda
görüşülüyor ama bir vakıf, kendi sayfasında, üniversite
kurulmuş gibi öğretim elemanı arıyor, personel arıyor,
bu kendi sayfasında var, Bursa'daki yerel gazetelerde de var.
2011de ne
yaptıysanız şimdi benzerini yapıyorsunuz. Bakın,
2011de kurduğunuz İpek -Koza- Üniversitesi bugün nerede?
Kapattınız. O üniversiteye çocuğunu göndereni cezaevine
attınız, o üniversitede hocalık yapanı nana muhtaç ettiniz.
Şimdi, bugün de aynı yöntemi işliyorsunuz. Hani diyorsunuz ya
Ya, bu güçlendirilmiş parlamenter sistem nedir? diye. Bu
güçlendirilmiş parlamenter sistem, bir vakıf üniversitesinin
Parlamento kararı almadan ilanına karşı durmak demektir. Bu
güçlendirilmiş parlamenter sistem, millet iradesini, milletvekili
iradesini yok sayan zihniyete Dur! demektir.
Bugün yapılan hatadan,
dün yapılan hatadan ders almayanların gerçekten dönüp bir kez daha
bakması gerekiyor. Eğer biz, Parlamentoyu kendi işlevine
döndürmez isek üniversitelerin, özellikle ticarethaneye dönmüş olan üniversitelerin
sahiplerinin iki dudağı arasına
sıkışmış bir hayatı bu gençlerimize, bu
çocuklarımıza dayatmaya kalkarsak 84 milyon bundan acı çekecek.
Burada herkes elini
vicdanına koymalı. Bu üniversite, sekiz aydır, üniversite
kurulduğunu ilan ederek bir faaliyet yürütüyor, yasa çıkmadan
ilanını yapmış. Diğer bir üniversite de ad
değişikliği yapıyor; ad değişikliği yaparken
buradaki milletvekili arkadaşlarımız da -daha önce üniversitenin
adı vardı- şimdi değişikliğe bize teklifle
geliyorlar. İyi bir şey, adını değiştirirken bile
Parlamentoya geliyor. Ama neden adını değiştiriyorsun?
Hangi nedenlerle bunları değiştiriyorsun? Bunların
gerekçeleri maalesef yok.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
YILDIRIM KAYA (Devamla)
Tamamlıyorum.
Daha teklif Türkiye Büyük
Millet Meclisine gelmeden kendisini üniversite olarak ilan edenlere sözümüz
şudur: Siz adım adım takip edileceksiniz. Biz nitelikli bilim
yuvalarının mutlaka hayat bulmasını istiyoruz. Biz
üniversiteye; bilimsel, laik ve kamusal eğitime karşı değiliz
ama cumhuriyetle, cumhuriyet devrimleriyle hesaplaşmak isteyen bir
zihniyetin karşısında da sonuna kadar mücadele edeceğiz.
Vakıf üniversitelerinin
ekonomik olarak yetersiz olduğunu biliyoruz. Çalışanlara asgari
ücretin bile altında ücret ödediklerini biliyoruz. Öğrencilerin bu
üniversitelerde hak ettiği eğitimi alamadıklarını da
biliyoruz. İtirazımız niteliksiz eğitimedir,
itirazımız Cumhuriyet devrimlerinin temeline dinamit koymayadır.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Hakan Çavuşoğlu.
Buyurun Sayın
Çavuşoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, çok
saygıdeğer milletvekilleri; tarihî ve kültürel zenginliğimizin
timsali, ecdadımızın ve medeniyetimizin kurucu şehir
tasavvurunun ilk yansıması olan Bursamızın, her alanda
olduğu gibi eğitim alanında da ilerleyişine dair hususta
yeni kurulacak vakıf üniversitesine dair söz almam vesilesiyle siz saygıdeğer
milletvekillerimizi saygıyla ve hürmetle selamlıyorum.
Değerli
Başkanım, kıymetli milletvekili arkadaşlarım;
uygarlıkların beşiği Anadolunun cennet köşelerinden
Bursamız, yedi bin yıllık geçmişi,
ecdadımızın ilk başkenti olması sebebiyle tarihteki
önemini koruyan ulu bir şehirdir. Günümüzde de ticaret, sanayi, ekonomi,
kültür ve turizm başkenti olarak bu önemini muhafaza ettiğini
iftiharla belirtmek isterim.
Bursa, 800 bin
çalışanı, 15 milyar dolar ihracatı olan ve Türkiye
nüfusunun yüzde 65ini barındıran, Türkiye'nin sanayi ve ticaretinin
yüzde 80inin gerçekleştiği bir coğrafyanın tam
ortasında yer almakta olup ülkemizin en önemli sanayi, ticaret,
tarım, dağ turizmi, jeotermal ve tarih kentidir. Bursanın bir
diğer alametifarikası ise bütün bir medeniyet
coğrafyamızdan, Kafkaslardan Orta Doğuya, Adriyatik
kıyılarından ta Altay steplerine kadar bulunan bölgelerden göç
almış, müthiş bir mozaiğin ve barış içerisinde
bir yaşamın örneğini bize sunan bir kent olmasıdır. Bu
kentte olmaktan, bu kentin bir milletvekili olarak görev yapmaktan her zaman
için gurur duyduk milletvekili arkadaşlarımızla beraber. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Bursamız, 21 adet
sanayi bölgesiyle ekonomisi güçlü olan, otomotiv sanayisi, tekstil, hazır
giyim, makine metal imalatı, gastronomi sektörleriyle ihracatta ilk
sıralarda yer alan endüstri üssü bir şehirdir ve Türkiyemizin lokomotif
güçlerinden biri olma özelliğini sürdürmektedir. Kıymetli
hemşehrilerim adına Genel Kurulumuzun huzurunda iftiharla ifade etmek
istediğim bir husus olarak, Bursa en çok ihracat yapan illerimizin
başında geliyor. Bursa büyürse Türkiye büyür. mottosuyla yol almaya
devam eden sanayici ve ihracatçılarımızın Türkiye'nin 2021
ihracatına olan katkısı -biraz evvel de ifade ettiğim gibi-
15 milyar dolardır. Sanayinin lokomotif kenti Bursamız, bugün,
artık, Türkiye'nin gelişiminin ve öz güveninin sembolü hâline
gelmiştir.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bilindiği üzere, Bursa 3
milyon 147 bin nüfusa sahiptir. Bursamız 1.652 okul, 600 bine yakın
öğrenci sayısıyla aynı zamanda da bir eğitim
şehridir. Anadolunun ilk ve en büyük üniversitesi olan 1414 tarihli Bursa
Yeşil Medreseye ev sahipliği yapan Bursamızda
Orta
Çağın dünyadaki en Büyük Matematik ve Astronomi Mühendisi
Bursalı Kadızade Rumi bu Yeşil Medresede, diğer adıyla
Sultaniye Üniversitesinde yetişmişti. Kadızade Rumi, Hoca Molla
Fenari -Koca Fatih Sultanı yetiştiren hoca- gibi büyük zat ve daha
nice zirvelerin neşet ettiği topraklar, eğitimin, ilmin
beşiği olagelmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Bursada 1975 yılında kurulan Uludağ Üniversitesi yılda 15
bin öğrenci almakta, 2010 yılında kurulan Bursa Teknik
Üniversitesi ise yılda 3 bin öğrenci almaktadır. Bu nadide
şehrimizin gençlerine umut olmak, şehirlerinden ve ailelerinden
ayrılmadan yükseköğrenim almalarına imkân sağlamak için bir
vakıf üniversitesi kurulmasını önemli buluyoruz ve
destekliyoruz.
İstanbulda 58,
Ankarada 21, İzmirde 10, Konyada 5, Antalyada 4, Mersinde 4,
Gaziantepte 4, Kayseride 4, Eskişehirde 3, Kütahyada 2 üniversite
bulunduğu hâlde, yukarıda özelliklerinden bahsettiğimiz
avantajlarına rağmen Bursamızda ve Türkiye'nin 4üncü büyük
kentinde hâlihazırda bir vakıf üniversitesi maalesef
bulunmamaktadır. Hele ki bu verileri vakıf üniversitesi olarak
değerlendirirsek, Bursa ve hinterlandı olan Bilecik, Bozüyük,
Kütahya, Afyon, Eskişehir, Bandırma, Balıkesir, Çanakkale ve
Yalova dâhil edildiğinde, tüm bu bölgenin içerisinde, 5 milyon nüfusa
sahip bir hinterlantta hiçbir vakıf üniversitesi bulunmamaktadır.
Sayın Başkan,
kıymetli milletvekili arkadaşlarım; ilim şehri
Bursamızın ilk vakıf üniversitesi mahiyetinde olması
planlanan Mudanya Üniversitesinin doğru hedefler, doğru kadro ve
planlamalarıyla yükseköğrenime önemli bir katkı
sunmasını arzu ediyoruz. Son zamanlarda yükseköğretim
alanında yaşadığımız ilerlemeler gerçekten
yadsınamaz. Yükseköğretim Kurulu
Başkanlığının ilgili tüm bakanlıklarla ve kamu
birimleriyle gerçekleştirdiği çalışmalar, yenilenen mevzuat
ve politikalar, devletimizin orta ve uzun vadeli strateji belgeleri, bu
doğrultuda kalkınma ajanslarımızın, teknoloji geliştirme
bölgelerimizin yürüttükleri faaliyetler bu alanda ne kadar yol
katedildiğinin en önemli göstergeleridir. Tüm bu faaliyetler ve
stratejiler, çağımızın gerektirdiği beceri ve
yetkinlikleri kazanmaya muktedir insan kaynağının
yetiştirilmesini, teknoloji üreten ve bu sayede katma değer yaratan
bir Türkiye'yi hedeflemektedir.
Ülkemizin uluslararası
eğitim ve doğrudan yatırımlarda bir cazibe merkezi
olması temel gayedir. Mudanya Üniversitesinin kuruluş felsefesi de
ülkemizin bu stratejik hedefleriyle uyumlu, ulusal ve uluslararası görünürlüğü
yüksek, önce bulunduğu kentte, ardından bölgesinde, ülkesinde ve
dünyada toplumsal refah ve barışın sağlanmasına
katkıda bulunmak olarak özetlenmektedir. Bu amaçla, mühendislik, sanat,
sosyal ve sağlık alanlarının yanında, kurulması
planlanan meslek yüksekokuluyla ülkemizin en önemli ihtiyacı olan ara
eleman yetiştirmek, endüstriyel proje ve AR-GE'ler üzerinden bilginin
teknolojiye dönüşümüne katkı sağlamak, sosyokültürel, sanatsal
ve sportif çalışmalarla toplumsal fayda oluşturulmak
istenmektedir. Mudanya Üniversitesi bünyesinde hedeflenen inovasyonla, Bursa'da
ekonomik güç ve rekabet edilebilirliğin daha da
arttırılması arzu edilmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kurulması planlanan mühendislik,
mimarlık ve tasarım fakültesinde Bursa'mıza yaraşır
şekilde bilişim teknolojileri, endüstriyel tasarım, elektronik
teknolojileri ve mekatronik gibi disiplinlerde sektörlerle iç içe uygulama
ağırlıklı bir eğitim modeli planlandığı
ifade edilmiştir. Özellikle çağımızda girişimcilik ve
yenilikçiliğin beslenmesi gereken iki ana akım, dijital dönüşüm
ve sürdürülebilir kalkınmadır. Kurulacak vakıf üniversitesiyle
bu dönüşüm sürecinde bireysel düzlemde nitelikli insan
kaynağının yetiştirilmesi amaçlanmaktadır ve Bursada
buna çok ihtiyaç da vardır. Çağın gereklerine uygun şekilde,
yapay zekâ, büyük veri analitiği, siber güvenlik, nanoteknoloji,
biyoteknoloji, blokzincir teknolojisi gibi alanlarda sektörlerin
ihtiyaçlarından yola çıkarak bilimsel çalışmalar
yapılmasıyla yeni AR-GE ve sanayi projeleri geliştirilmesi
mümkün olabilecektir.
Kıymetli milletvekili
arkadaşlarım, meslek yüksekokulunda, teknik, sağlık ve
sosyal alanlarda, uygulamalı eğitim modeline uygun, bölgenin
ihtiyacı olan nitelikli ara eleman yetiştirilecektir. Artık
sanayicilerimiz bunlara ara eleman demekten vazgeçtiler, gerçekten de aranan
eleman olduklarını ifade ediyorlar ve aranan eleman diye
kavramsallaştırdılar. Ayrıca, tüm bölümlerde,
uluslararası üniversitelerle protokoller imzalanarak
karşılıklı öğrenci değişim
programlarının hayata geçirilmesi hedeflenmektedir.
Mudanya Üniversitesi,
yenilikçi üniversite modelleri ile bilimsel yöntemleri kullanarak Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu öncülüğünde
oluşturulan girişimci ve yenilikçi üniversite endeksi göstergelerinde
iyi bir performans göstermeyi hedef olarak koymuştur. Yenilikçi üniversite
modelleri, bizlere didaktik bir yükseköğretim
anlayışını terk edip toplumla birlikte değer üretmeyi,
bunun için de bilimsel yöntemleri kullanmayı ve toplum refahını
yükseltecek bilgi ve teknolojinin üniversitelerimizde, iş
dünyası-kamu-sivil toplum üçlü sarmalında üretilmesini
göstermektedir. Mudanya Üniversitesi, insanlığın
karşılaştığı yerel, ulusal, bölgesel ve küresel
sorunlara evrensel insani değerleri temel alan bir yaklaşımla,
sürdürülebilir çözümler üretebilen, uzmanlık alanlarında bireysel ve
profesyonel yetkinliklerle donatılmış öğrenciler
yetiştirmeyi ve yüksek etkili araştırma
çıktılarına sahip toplumsal sorunlar karşısında
insan odaklı ve yenilikçi çözümler üreten, ürettiği bilgiyi topluma
her boyutta aktarabilen, dünya standartlarında bir araştırma
üniversitesi olmayı amaçlamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Üniversite,
Bursa kentimiz, daha önce de
ifade edildiği gibi, tarihsel ve kültürel geçmişi, güçlü sanayisi ve sivil
toplum kuruluşlarını Mudanya Üniversitesiyle de
pekiştirerek ülkemize katma değer yaratmaya, bu sayede bölgesini ve
ülkesini kalkındırmaya devam edecektir.
Sürem
kalmadığı için burada sözlerimi nihayete erdirmeden önce, bütün
gruplara, hem olumlu hem farklı eleştirileri nedeniyle hem de
Komisyon çalışmalarında vermiş oldukları katkılar
nedeniyle çok çok teşekkür ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Teşekkür edebilir miyim?
BAŞKAN
Tamamlayın, bitirin, buyurun.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Devamla) Bütün milletvekili arkadaşlarımız olarak
buradayız, bütün milletvekili arkadaşlarımızla birlikte bu
üniversitenin kanun teklifini imzaladık. Dolayısıyla biz Bursamıza
bir katma değer üreteceğini düşünüyoruz, böyle tasavvur edildi,
böyle ifade edildi ve biz de bunun takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Güçlü bir üniversitenin
Bursada neşvünema bulması için sizlerle birlikte çabayı
göstereceğimizi ifade ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum,
Allaha emanet olun. (AK PARTİ ve MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN 4üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
5inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanun
hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
BAŞKAN Madde üzerinde
gruplar adına söz talebi, Halkların Demokratik Partisi Grubu
adına Sayın Hasan Özgüneşin.
Buyurun Sayın
Özgüneş. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HASAN
ÖZGÜNEŞ (Şırnak) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dün 8 Mart Emekçi Kadınlar
Günüydü; hem zindandaki kadın yoldaşlarımızın hem
dünyadaki bütün kadınların 8 Martını kutluyoruz.
Geleceklerinin
(x) şiarıyla
aydınlanmasını diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
biz üniversitenin açılmasını tartışıyoruz. Evet,
Türkiyede bugün itibarıyla yaklaşık 209 üniversite var,
yenisinin eklenmesi kuşkusuz anlamlı olur. Bu üniversitelerin 160 bin
akademisyeni var. Yıl itibarıyla 8 milyon 240 bine yakın
üniversiteli öğrenci var. Tabii, üniversitelerin çokluğu,
sayısal olarak bakıldığında bir artı, bir
zenginlik olarak görülebilir ancak onun niteliği ve topluma, doğaya
kazandırdıklarıyla alakalı olarak
değerlendirilmelidir. Bazen birilerini eğitimli yapabilirsiniz,
okutabilirsiniz ama cahil insan yetiştirirsiniz. Bu nasıl oluyor?
Mesela, üniversiteyi bitirip hocalık yapan birisi Nuhun telefonla
konuştuğunu iddia edebilecek kadar akıllıydı. Bir
başka hoca şunu diyebiliyordu -bugünlerden bahsediyoruz değerli
arkadaşlar, yetiştirdiğiniz üniversitelilerden,
hocalardan-Vatana ve millete yararlı olan insanlar ancak ve ancak
cahiller olabilir. mealinde bir söz söyleyebiliyordu. Bunlar bizim
hocalarımız ve eğitim veriyorlar.
Onun ötesinde, bu
yetiştirdiğimiz insanların, üniversiteli insanların hangi
zahmetlerle, hangi acılarla oraya kadar gelip mezun olduklarını
ve onlara neler kattığımızı biliyor muyuz? Ailelerin durumunu
biliyor muyuz? Mezun oluyor, iş yok. Ne olacak ondan sonra? Görev
alamıyor. Bugün bu üniversitelerin zihniyeti, mantığı
bilimsel, demokratik, laik bir eğitim zihniyetine tabi
olmadığı için ilerici, demokrat olanları
uzaklaştırıyor. Mesela, son altı yılda ortalama
-sayı olarak diyelim- 6 bin insanı yani akademisyeni KHK'yle görevden
atmışsınızdır. Bunlar hep bilimi, demokrasiyi,
özgürlükleri, adaleti vesaire vesaire savunan insanlar. Şimdi, bu
zihniyetin 12 Eylül zihniyetinden farkı nedir? 12 Eylül geldiğinde 5
bine yakın akademisyeni ve kamu görevlisini görevden
uzaklaştırdı, tabii memurları söylemiyorum,
üniversitedekilerden bahsediyorum.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bugün Londra merkezli yükseköğretim derecelendirme
kuruluşu bu yıl itibarıyla bir araştırma
yapmış, 500 üniversitenin içerisine ileri boyutta sadece Çankaya
Üniversitesi girebilmiş, 600 ve 800 arasına 3-4 üniversitemiz
girebilmiş. İşte, bilimden, demokrasiden, özgür zihniyetten
yoksun olunduğu zaman çokluğun bir ifadesi olmuyor, cahil hocalar da
yetiştirebiliyorsunuz ve yetiştiriyorsunuz maalesef. Bununla
birlikte, çıkar gruplarına uygun hoca yetiştiriyorsunuz,
öğrenci yetiştiriyorsunuz. Ucuz iş gücü olabilecek üniversiteli
lazım. Kime? 5li çetelere lazım.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, burada, Cumhuriyet gazetesinin yazarı bir liste vermiş,
basından takip edebilirsiniz. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinde 250
akademisyenin 200ün üzerinde akrabası bu üniversitede
görevlendirilmiş. Şimdi, böyle utanç verici, böyle bir rant makinesi
kurulabilir mi? İşte, üniversiteleri, kendi
yandaşlarınıza iş bulma ve fabrikatörlere, zenginlere ucuz
iş gücü yetiştirme aygıtına dönüştürdünüz.
Piyasacı insanlara kâr
odaklı, tekçi zihniyeti esas alan, cinsiyetçiliği ayyuka
çıkaran, ayrımcı, milliyetçi, milliyetçiliğin ötesini de
geçip ırkçı; dini ticari bir araç olarak, takiyecilik yaparak
kullanmak isteyen münafıkları üretiyorsunuz maalesef. Dinin ahlaki
boyutu bizim için kutsaldır; adaletli, eşitlikçi yönü
toplumların ihtiyacıdır ancak takiyeci insanları
yetiştirerek toplumu âdeta zehirliyorsunuz.
Üniversiteler arttı,
nicelik, arttı ama nitelik yok. Bugün itibarıyla, bu
üniversitelerdeki hocalarımız
İnsanlar nereye gidiyorlar,
Ayı çoktan geçtiler; toplum için, doğa için her türlü bilimsel,
yararlı zararlı buluşları gerçekleştirebiliyorlar.
Peki, bu kadar akademisyen bugüne kadar sizin aklınızda olan ne
üretebilmişler? Mesela, Türkiye neyi üretiyor bilim alanında? Niye
üretemiyor? Bizim aklımız onlarınkinden daha mı az?
Hayır. Onlar bilimi, özgürlüğü esas aldıkları için
akıllarını kullanıyorlar, biz onların ürettiklerini
kullanmayı bile beceremiyoruz. Samimi söyleyeyim, yani ben kendim bile
telefonun içindeki bütün tekniği kullanamıyorum, bilgisayardaki
tekniği ya da televizyondaki tekniği kullanamıyorum. Niye
kullanamıyoruz? Çünkü biz bilime, özgür akla değer vermiyoruz,
öğrenciyi de hocayı da yandaş, üzerinden rant elde edilecek
elemanlar
Binlerce profesör görüyoruz, televizyonlara çıkıyorlar,
bir partinin kiralık profesörleri olarak konuşuyorlar. Senin görevin
siyasetçiye yandaş olmak, rant elde etmek midir yoksa toplumun
yaşamını kolaylaştıran, bilimi toplumun hizmetine
sokan yeni yeni buluşlarla toplum yaşamını rahatlatan bir
görev mi olmalıdır? Maalesef, böylesine ucube yaklaşımlarla
karşı karşıyayız. YÖK dediğiniz olgu 12 Eylülün
ürünü. Nasıl ki şeyh müritleri üzerinde bir firavunlaşmayı
yaşıyorsa, müdür kendi memuru üzerinde yaşıyorsa, imam
cemaat üzerinde, aile reisi aile üzerinde, köy ağası marabalar
üzerinde, siz de üniversite hocalarını bilim insanı adı
altında toplum üzerinde ne olduğu belirsiz kişiliklere
dönüştürüyorsunuz. Bu, kabul edilecek bir durum değil.
Diğer bir husus, bir
eğitim bilimsel, demokratik, özgürlükçü, laik ve ana dille olmak
zorundadır. Bunların herhangi bir tanesinin eksik olması o
eğitimin sakat yürüyor olması demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
HASAN ÖZGÜNEŞ (Devamla)
Siz YÖKü bütün kurumların başına bir ucube olarak koydunuz ve
laikliği sahte tarzda kullanıyorsunuz, Anayasaya aykırı
olarak kullanıyorsunuz; bunu iddialı olarak söylüyorum. Bakın,
açıklamalar şöyle: Din ve devlet işlerinin ayrı
tutulması anlamına gelir laiklik. Dine de dinsizlere de toplum
karşısında bağımsız olur devlet. Siz ne
yapmışsınız? Diyaneti iktidar partisinin bir
aygıtı hâline getirmiş, bütün inançları -tırnak
içerisinde söylüyorum- tu kaka hâle getirmiş, tek din, tek mezhep
anlayışını bu topluma dayatıyorsunuz. Laikliği
Anayasada yazmışsınız ama gereğini
yapmıyorsunuz. Bu muhafazakâr anlayışı daha geriye
götürmeyeyim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN ÖZGÜNEŞ (Devamla)
Neyse, kalsın.
Saygılar sunuyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, 5inci madde üzerinde gruplar adına söz talepleri
karşılanmıştır.
Şimdi şahıslar
adına ilk söz Sayın Sibel Özdemirin.
Sayın Özdemir, buyurun.
Süreniz beş
dakikadır. (CHP sıralarından alkışlar)
SİBEL ÖZDEMİR
(İstanbul) - Teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Evet, ben de kanun teklifinin
5inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
çok önemli bir yasal düzenlemenin, evet, Meclis
Başkanlığına sunulması, -2 tane- bir üniversitenin
isminin değiştirilmesi ve yeni bir vakıf üniversitesi
kurulması
Benden önceki hatipler de belirttiler, Komisyona gelmesi,
havale edilmesi, Genel Kurulun gündemine gelmesi neredeyse bir gün bile
sürmedi, dün bu saatlerde bu kanun teklifi Komisyonda görüşülmeye
başlamamıştı. Dün Meclis Başkanlığına
sunuldu ve Millî Eğitim Komisyonu görüşmeleriyle bugün gündemimizde.
Çok aceleyle getirilebilir
elbette, belki belli gerekçeler var, belli bir mutabakat var ama en
azından üniversiteleri kurarken bu dikkat ve özeni göstermemiz
gerektiğini düşünüyorum, aceleyle üniversitenin kurulması
değil de, daha detaylı Komisyon çalışmaları
yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu kurumların
temsilcilerini dinleyemedik, bu kurumlarla ilgili gerekli
çalışmaları gerçekten yapamadık biz bu Komisyona
katılan üyeler olarak, şeffaf bir süreç olmadı, dikkatli ve
özenli bir süreç yürütemedik; bunları öncelikle bilginize sunmak istedim.
Değerli milletvekilleri,
kanun teklifi 5 madde, bunun 2 tanesi yürütme ve yürürlük maddesi ama kanunun
gerekçesi sadece 2 cümle. Bu değişiklikleri yapmamız ve bu
üniversiteyi neden kurmamız gerektiğini detaylı bir şekilde
gerekçede göremiyoruz. Evet, teklif sahibi Sayın Bakan detaylı
şekilde bunları açıkladı ama bunların gerekçede yer
alması gerekiyordu. Hangi ihtiyaçtan, hangi eksiklikleri
tamamlayacağı, hangi fakültenin hangi gerekçeyle
açılacağı konusunda detaylı bir bilgilendirme yapılmalıydı.
Kanunun 1inci maddesinde
İstanbulda bir vakıf üniversitesinin ismi değiştiriliyor.
İstanbul Ayvansaray Üniversitesinin ismi İstanbul Topkapı Üniversitesi olarak
değiştiriliyor ve gerekçe olarak da semt isminin bir
karışıklığa sebep olduğu söyleniyor ve çok ilginç
şekilde üniversiteye tekrar yeni bir semt ismi veriliyor. Ya, bu,
üniversitenin kuruluş sürecinde üniversiteleri ne kadar detaylı
şekilde incelememiz gerektiğini de ortaya koyuyor. Bu isim
değişikliklerinin dahi ne kadar önemli olduğunu bir kez daha
ortaya koyuyor.
Değerli milletvekilleri,
bu üniversite 2009 yılında Plato Vakfı tarafından bir
meslek yüksekokulu olarak kuruluyor. Daha sonra 2016 yılında benim de
Mecliste bulunduğum, görüşmelerine katıldığım bir
dönemde Ayvansaray Üniversitesine dönüştürülüyor ve geçen altı
yıl süre sonrasında bu üniversite bir isim
değişikliğine gitmek istiyor. Evet, olabilir ulusal ve
uluslararası tanınırlık gibi belli gerekçelerle olabilir
ama tekrar söylüyorum bunu o üniversitenin kurulduğu dönemde detaylı
tartışmamız gerekiyordu ama benim burada sizin dikkatinize
sunmak istediğim konu: Bu üniversitenin isim değişikliğine
gitmesinin arkasında ne var? Ya, bu üniversitede belli sorunlar
olmuş, kurucu mütevelli heyetinden üç
yıl sonra bu mütevelli heyeti değişiyor ve yeni bir sermaye
grubu bu üniversiteyi alıyor. Yani vakıf üniversitelerindeki temel o
sermaye lobisi etkinliğini bu üniversitede görüyoruz ve bir üniversite yönetiminin belki bir
ele geçirilme süreci var. Kurucu mütevelli heyetiyle bir mülkiyet sorunu var
yani yeni yönetim ile eski, bu üniversiteyi kuran vakıf sahibi ve
Mütevelli Heyeti Başkanı arasında bir mülkiyet ve dava sorunu
var. Ya, bunların bu dava süreci nedir, neler oldu bu üniversitede, neden
mallarına el konuldu ve bu isim değişikliğinin bununla bir
ilgisi var mı? Bunlar detaylı sorgulanmadı. Maalesef, YÖK
temsilcisi de doğal olarak teklif sahibi de bu konuya detaylı
açıklık getirmedi. Yükseköğretim kurumları kurabiliriz, bu
bir ihtiyaç olabilir, fakülteler kurulabilir ama burada... Evet, işte
Bursa'da 79uncu vakıf üniversitesini kuruyoruz; o ilin, o bölgenin
ihtiyacı, talebi, istihdama, ekonomiye, kalkınmaya
katkısını bütüncül değerlendirmemiz gerekiyordu. Kim
kuruyor bu üniversiteleri, hangi vakıflar kuruyor, ne amaçla kuruyor, nasıl
sermayeleri var bunların? Çünkü bu konuda gerçekten ciddi sorunlar
yaşadı üniversiteler. Ve açıkçası, bir vakıf
üniversitesi kuruyorken mevcut vakıf üniversitelerini de ciddi
şekilde masaya yatırmamız gerekiyordu; bu üniversitelerin
yönetimsel sorunları, finansal sorunları, işlevleri, hangi
lobiler faaliyet gösteriyor ve yükseköğretimde bu lobilerin
etkinliğini tartışmamız gerekiyordu. Bir kısmı
vakıf niteliği taşıyor mu gerçekten ve bunlara
karşı ne tür önlemler alınabilir? Eğitimlerinin
niteliği, altyapıları, kampüs ortamları
tartışılabilir; akademisyenleri, akademisyenlerinin özlük
haklarını tartışabiliriz. Nitelikli bilim üretmeleri,
nitelikli insan kaynağı yaratmaları noktasında nasıl
katkı sunuyorlar; ekonomimize, istihdamımıza katkıları
neler? Gerçekten donanımlı insan kaynağı yaratmak
noktasında bu kurumları sorgulamamız gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
SİBEL ÖZDEMİR
(Devamla) Açıkçası, bunları tartışmadan, yeni ve
hızlıca, aceleyle, bir saat, bir gün içinde yeni vakıf
üniversiteleri kurma noktasında Meclisin daha dikkatli ve özenli bir
tartışma yapması gerektiğini ben düşünüyorum.
İşte, biz bu hızlı, aceleyle yapmış olduğumuz
özellikle de eğitimle ilgili düzenlemelerin maalesef sonuçlarını
çok ciddi şekilde alıyoruz. İşte, 4+4+4 eğitim
sistemini getirdik ama günün sonunda ne oldu? Barajı düşürmek zorunda
kaldık çünkü nitelikli bir eğitim sürecinden maalesef
uzaklaştık. Bizim eğitim sistemini bütüncül olarak
planlamamız, çağın ihtiyaçlarına göre fakülte, bölüm,
kontenjanların belirlenmesi gerekir. Plansız açılan
üniversitelerin idari kadrolarında, akademik kadrolarında
yaşanan nitelik sorunu, nitelikli insan kaynağı sorunu
Üniversitelerimiz neden dünya sıralamalarında geriye gidiyor? Akademik
kadro ilanlarında neden yönetmeliklere rağmen eş dost, akraba
atamaları var, kadrolaşma var? Değerli milletvekilleri, en
önemlisi, sayıları milyonları bulan üniversite mezunu
gençlerimiz var.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
SİBEL ÖZDEMİR
(Devamla) Bu bölümlerden birçok açtık ama bu bölümlerden mezun olan genç
üniversiteli işsizler var. Bunları detaylı
tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Elbette ki bu
kurulan üniversitenin de hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Özdemir.
Şahsı adına
ikinci söz Sayın İbrahim Özden Kaboğlunun.
Sayın Kaboğlu,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDEN
KABOĞLU (İstanbul) Sayın Başkan, Divan, değerli
milletvekilleri; on yıl öncesine gideceğim, Tunustayız, Anayasa
Millî Meclisi seçiliyor ve Hukuk Fakültesi Dekanı Profesör Fadel Moussa da
seçildi. Fadel, Dekanlık görevi bitti değil mi? dedim, Hayır,
seçimle gelinen iki görev bağdaştığı için hem Dekan
olarak görevime devam edeceğim hem de Millî Mecliste görev
yapacağım. dedi. Şimdi, biz burada tabii, mağripten yola
çıktık, maşrıka ne zaman geliriz acaba?
Anayasamıza göre
üniversite, madde 130, madde 131
Çağdaş eğitim-öğretim
esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına
uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile
diye başlıyor
madde 130; Bilimsel özerkliğe sahip devlet üniversiteleri
deniliyor;
bir. İkinci fıkrada vakıf üniversiteleri için
kazanç
amacına yönelmeyen
Üçüncüsü ise -YÖKe sesleniyorum- ülke sathında
dengeli bir dağılımı öngörüyor. YÖKe dedim çünkü
131inci madde YÖKe planlamak, düzenlemek, denetlemek görev, yetki ve
sorumluluğunu vermektedir ve bir de 130uncu maddenin altıncı
fıkrası üniversite öğretim üyelerinin YÖK ve üniversite yetkili
organları dışında her ne suretle olursa olsun hiç kimse
tarafından görevinden
uzaklaştırılamayacağını emrediyor.
Şimdi, tabii ki
üniversite kuruluşuna ilişkin konular dün daha çok
tartışılamadı, atışma yapıldı ama dile
getirildi şu anda birçok hatip tarafından. Gerekçesiz bir biçimde,
özensiz bir biçimde bu yasa gündeme getirilmiş, hatta 2 üniversitenin
temsilcisinin bile buraya gelmeye tenezzül etmediği bir biçimde çünkü
Nasılsa Türkiye Büyük Millet Meclisinde bizim adımız
değişecek, geçecek ne olursa olsun. ya da öbürü kurulacak
anlayışıyla.
Şimdi, buradaki, esasen
sorun tabii, biraz önce okuduğum Anayasa maddelerinin, özellikle 130 ve
131in acaba ne kadarı saygı görüyor YÖK tarafından,
üniversiteler tarafından ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından?
Bu önemlidir çünkü bunu sorgulamadığımız sürece orada
belirtilen çağdaş eğitim öğretim ve bilimsel özerklik
kavramları hep havada kalır, tıpkı şimdi olduğu
gibi. Zira bütün bunların çerçevesi, şemsiyesi Anayasanın 2nci
maddesinde yer alan hukuk devletidir ve hâliyle üniversiteye öğretim üyesi
alıp üniversitenin kurulmasında, üniversiteye öğretim üyesi
alımında, yükseltilmede hep bilimsel bir kuruluşun altyapısının
asgari gerekleri gözetilmeli ve liyakat ilkesi gözetilmeli.
Bu itibarla, acaba benden
önceki konuşmacılar Sayın Bülbül ve Kaya'nın
değindiği gibi, üniversiteden uzaklaştırılan binlerce
öğretim üyesi layık olmadıkları için mi, liyakat ilkesine
yanıt veremedikleri için mi uzaklaştırıldı?
İşte bunu ciddi olarak sorgulamamız gerekir. Bir yerine 101
üniversite daha kurabiliriz ama binlerce öğretim üyesini üniversite
dışında tuttuğumuz sürece Anayasa madde 130da
yazılı olan çağdaş ve bilimsel üniversitenin, özerk
üniversitenin asgari gereklerini yerine getirmemiz mümkün olmaz. Nasıl
olmaz? Zira zamanın
Sayın vekiller, AKP
sıraları sizlere de sesleniyorum çünkü Başbakanınız ve
bakanlarınız sizdendi. Biz hata yaptık, KHK ek çizelgelerinde
kimlerin adlarının yer aldığını biz bilemiyoruz,
basından öğreniyoruz. 16 Nisan oylamasından sonra bu hatayı
düzelteceğiz. dediler fakat 16 Nisan sonrası 24 Haziran seçimleri
oldu, şimdi 3üncü seçimlere gidiyoruz; evet, tam üç maymun oynandı.
Sayın
Çavuşoğlu, siz de dinleyin lütfen.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU
(Bursa) Dinliyorum.
İBRAHİM ÖZDEN
KABOĞLU (Devamla) Sahibisiniz, birinci imzacısınız.
Bir, görmedim, duymadım
ve konuşmadım; tam üç maymun oynandı bu konularda. Bunu burada
bizim tartışmamız gerekir, sorgulamamız gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
İBRAHİM ÖZDEN
KABOĞLU (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, mağribe gelecek
olursak, maşrıka gelecek olursak; 2011de, 12de hiç değilse
rektör seçimine kapı aralanmıştı ama gelin, görün ki
maşrık; bugün üniversite öğretim üyeleri ebleh yerine
konulduğu için üniversitelerde hiçbir biçimde seçim kuralı geçerli
bulunmamaktadır.
Evet, sorun, ciddi olarak
parti başkanlığı yoluyla devlet
başkanlığı ve yürütmede düğümlenmektedir;
tıpkı, burada üç gün önce oyladığımız Anayasaya
aykırı yasayla birlikte, Anayasa yasakladığı hâlde
aynı konuyu Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleyip
yürürlüğe koyduğumuz üzere. O nedenle, üç maymun sürecini
aşmamız için 3üncü seçim en geç Haziran 2023te şarttır ve
ancak seçim yoluyla, demokratik yolla üç maymun oyunu
aşılacaktır ve bilimsel, çağdaş üniversite
eşiğine de ancak o zaman gelebileceğiz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN 5inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Teklifin görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
Hayırlı olsun.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
18.03
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.20
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul), Necati TIĞLI (Giresun)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
2nci sıraya
alınan, Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir ve 36 Milletvekilinin
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonu Raporunun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir ve 36 Milletvekilinin
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4212) ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 316) (x)
BAŞKAN Komisyon?
Yerinde.
Komisyon Raporu 316 sıra
sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzükün 91inci maddesi
kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif,
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul
edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde ilk
söz İYİ Parti Grubu adına Sayın İbrahim Halil
Oral'ın.
Buyurun Sayın Halil
Oral. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ
GRUBU ADINA İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
kıymetli milletvekilleri; Diyanet Akademisinin kurulması
hakkındaki kanun teklifinin tümü üzerine İYİ Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri,
Diyanet İşleri Başkanlığı, Türk milletini yüce
dinimiz konusunda aydınlatmak ve din işlerini idare etmek üzere
çalışmalarını sürdüren bir cumhuriyet kurumudur. Bu kurumun
personelinin liyakatli, ehliyetli ve iyi yetişmiş olması son
derece önemlidir. Bu bağlamda, Diyanet Akademisinin kurulması ya da
eğitim faaliyetlerinin kurumsallaştırılması bizce
olumludur ancak konu Diyanet ve yüce dinimiz olduğu zaman çok daha titiz
ve konuları kılı kırk yarar şekilde
değerlendirmemiz gerekmektedir. Hele ki konu din eğitimi ise toplumu
dini açıdan aydınlatacak hocaların yetiştirilmesi çok daha
önem arz etmektedir çünkü ülkemiz, maalesef din kisvesi altında çok büyük
sorunları yüzyıllardır yaşamaktadır. Bu durum,
cumhuriyetin kuruluş süreci ve sonrasında da
gerçekleşmiştir.
Günümüze geldiğimizde
ise başta FETÖ ve IŞİD olmak üzere pek çok terör örgütü, toplumu
dinî argümanlarla etkilemekte, onarılmaz yaralar açmaktadırlar.
İslam'ın çağları aydınlatan mesajı, Endülüs'ü,
Semerkant'ı, İstanbul'u ilim ve inancın zirvesine taşıyan
felsefesi bugün maalesef Orta Çağ Hristiyan Avrupasına benzer bir
karanlığa itilmeye çalışılmaktadır. Âdeta Vatikan
gibi örgütlenen ve İslam tarihindeki tasavvufla, tekkeyle, dergâhla zerre
kadar alakası olmayan sözde dinî yapıların toplumu sarmaya
başladığı bir ortamdayız. Bunlarla mücadelenin en
güzel yolu yüce dinimiz İslam'ı doğru algılamak ve
doğru anlatmaktır. Bu sebepledir ki cumhuriyetimizin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürk, aynı zamanda Diyanet İşleri
Başkanlığını hemen kurmuştur. Bu vesileyle her ne
kadar Diyanet anmaktan imtina etse de biz bu kürsüden İslam'a ve
Müslümanların özgürlüğüne yaptığı büyük hizmetler
sebebiyle Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmetle, minnetle ve dualarla
anıyoruz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer
milletvekilleri, din eğitiminin önemini ve toplumdaki kritik alanlara etkisini
vurguladım. Bu önemi hem Kur'an-ı Kerim hem de Allah resulü Peygamber
Efendimiz de vurgulamıştır. Yüce Allah Ankebût suresinde
şöyle buyurmuştur: İşte biz bu misalleri insanlar için
veriyoruz fakat onları ancak âlimler düşünüp anlayabilir. Aynı
şekilde, Peygamber Efendimiz bir hadisişerifinde şöyle
buyurmuştur: Âlimler, peygamberlerin varisleridirler. Peygamberler ne
para ne de dirhem miras bırakmadılar ancak ilmi miras
bıraktılar.
İşte, biz, bugün bu
kanun teklifiyle sadece toplumu etkileyen bir konuyu
konuşmayacağız, aynı zamanda, peygamberlerin mirasına
sahip çıkacak din bilginlerinin, hocaların, âlimlerin
yetiştirileceği bir kurumu değerlendireceğiz.
Kuranın işaret ettiği önemde bir mesleğin
icracılarını konuşabiliriz. Bu sebeple konuşmamı
hazırlamadan önce Diyanetin emektarı personelimizle, emekli
idarecilerimizle ve sendikacılarımızla istişare ettik.
Kendim de bir ilahiyat mezunu olarak yaptığım bu
istişarelerin de verdiği yönle akademi teklifine bazı
eleştiriler getirmek istiyorum.
Teklifin gerekçesinde Diyanet
İşleri Başkanlığının personel
eğitiminde bugüne kadar yetersiz kaldığını ima eden
ifadeleri vardır. Gerekçede bizim de konuşmamızda
vurguladığımız hassasiyetler yer almaktadır ancak bu
noktada eksiklikler olduğu ifade edilmektedir, hatta nitelikli personel
varlığında da sorun olduğu işaret edilmektedir.
Mesleki yeterliliğin akademiyle sağlanacağı
vurgulanmaktadır. Kanaatimce bu gerekçe laf olsun diye
yazılmış, süslü cümlelerle hacim doldurmak için kaleme
alınmıştır, yoksa AK PARTİ iktidarının yirmi
yıldır kendisini niteliksiz din eğitimi vermekle
suçlayacağını tahmin etmiyorum. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar) İktidarın din hizmetlerini
çağın gereklerine göre yapmadığını itiraf
edeceğini de hiç düşünmüyorum. Yine de Anadoluda söylendiği
gibi Allahın sopası yoktur ki AK PARTİ iktidarı bu
teklifin gerekçesinde din hizmetlerini yetersiz yürüttüğünü itiraf
etmiştir; şapka düşmüş, kel görünmüştür. Biz,
iktidarın bu itiraflarını da olumlu karşılıyoruz,
kendilerine açık sözlülükleri için de teşekkür ediyoruz,
minnettarız. Bu eksikliklerini iktidarımızda bizim
gidereceğimize de milletin kürsüsünden söz veriyoruz.
Değerli milletvekilleri,
bu noktada daha önce bütçe görüşmelerinde de vurguladığım
bir hususu da sormadan geçemeyeceğim. 2019 yılında
gerçekleştirilen 6. Din Şûrasında ülkemizdeki dinî hizmetlerin
çağın gereklerini yakalayamadığı, sosyokültürel
değişimlerin dinî inançlara zarar verdiği itiraf
edilmiştir. Ülkemizde dinî alanda yeterli akademik çalışma
yapılmadığı vurgulanmıştır. Diyanetin bu
konularda elinde sağlıklı verilerin de
bulunmadığı ifade edilmiştir. Aynı ifadeler 2023
Strateji Belgesinde de İç kaynaklı sorunlar
başlığı altında yer almaktadır. Ben bu hususu
2019 yılında bütçe görüşmelerinde dile getirmiştim. 2019
yılından bugüne aynı ifadeler hâlâ bu teklifin gerekçesinde yer
alıyorsa siz üç yıldır aldığınız bütçeyi ne
için harcadınız? Allah aşkına bunun cevabını
veriniz. 2019da tespit edilen sorunları çözmek için üç yıl sonra
mı bir kanun teklifi getirmek aklınıza gelmiştir? Camileri
miting alanına çevirmek, cami çıkışlarını siyaset
arenasına dönüştürmek aklınıza gelirken bu işleri
düzenlemek üç senedir aklınıza gelmemiş midir? Ben bu soruların
cevabını yüce Türk milleti adına almak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
Diyanetin bünyesinde her türlü modern bina ve donanıma sahip 1976
yılından bugüne hizmet veren 12 adet dinî yüksek ihtisas merkezi ve
1972 yılından bugüne hizmete devam eden 19 adet eğitim merkezi
bulunmaktadır. Ayrıca, ülkemizde Diyanet Vakfına
bağlı, 29 Mayıs Üniversitesinin de içinde olduğu 61
ilahiyat fakültesi, İslami ilimler programı bulunan üniversiteler
bünyesinde 58 İslami ilimler fakültesi eğitim vermektedir. Rakamlarda
hata varsa düzeltebilirsiniz. Bu teklifin gerekçesi en temelde bu
kurumların yetersizliğini ima etmektedir: Bu kurumlara
haksızlık yapmaya asla hakkımız yoktur. Akademi
dediğiniz zaman çok daha kapsamlı bir eğitim kurumu öngörürsünüz
ancak bu teklif, bu kapsamlı kuruma göre zayıf kalmıştır.
Örneğin, Diyanet Akademisi Başkanının akademik
yeterliliğine dair bir düzenleme yapılmamıştır.
Akademi Başkanlığının doğrudan Diyanet
İşleri Başkanına bağlı olması taşra
teşkilatlarıyla uyumsuzluk yaratabilecektir.
Dinî yüksek ihtisas merkezi
ve eğitim merkezlerinde görev yapan binlerce müftü ve ilim adamı
yetiştirmiş emektar hocalarımız vardır. Bu
hocalarımızın yapılacak sınavla akademik eğitim
kadrolarına atanabileceği esası, en hafif tabiriyle, emeğe
ve ilme haksızlıktır. Akademi Başkanını Diyanetin
bel kemiği olan Din İşleri Yüksek Kurulunun üstüne
çıkarmaksa bu Kuruldaki ilmî ve dinî yeterliliğe sahip duayen
hocalarımıza haksızlıktır. Hatta
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde bir kararnameyle atanan
Diyanet İşleri Başkanının da akademik yeterliliklere
bağlanması şarttır.
Teklifle, Eğitim Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün içi boşaltılmakta ve bir genel
müdürlüğün taşıyacağı özelliklerden
uzaklaştırılmaktadır. Akademide eğitim görenlere
harçlık verileceği ifadesi yanlıştır ve
ayıptır. Kamu personeli olma şartlarını
sağlamış bir kişiye cep harçlığı verir gibi
ifadelerden kesinlikle kaçınılmalıdır. Asgari ücretten
düşük olmayan bir maaş ya da burs bağlanmalıdır.
Akademi öğretim
kadrolarına yüzde 10 oranında diğer bölümlerden eğitim
görevlisi alınacağı ifadesi vardır. Bu ifade müphemdir,
belirgin değildir. Diyanet Akademisine yine ilgili sosyal bilimler
bölümlerinden hocalar alınmalı ya da müfredat ona göre
şekillendirilmelidir. Diyanet Akademisine bu kanun teklifiyle su ürünleri
mühendisi bile alınabilecektir. Bu nasıl bir iştir? Bu iş
akıl kârı mıdır? Belirsizlik kesinlikle giderilmelidir.
Mülakat sistemi toplumsal
vicdanda artık kabul edilemeyen bir durumdadır. Hele ki
geçtiğimiz aylarda birkaç AK PARTİ milletvekilinin müftü ve imam
atamaları için referans mektubu yazdıklarını görünce bu
iş iyice vicdanları rahatsız etmektedir. İmam atamaları
için torpil yazısı yazmak, AK PARTİ iktidarının çok
güzel geleneğidir ve AK PARTİ iktidarını
anlatmaktadır. Yüce dinimizi her türlü siyasi amaçlarına alet eden,
yaptıkları siyaseti bile İçişleri Bakanının
diliyle Bize Allah yaptırdı. diyerek meşrulaştırmaya
çalışanlara da ancak bu yakışacaktır. Burada mülakat
sistemi yerine din hizmetleri alan bilgisi sınavı geliştirilerek
standartlaşmış bir sınav sistemi tercih edilmelidir. Tabii,
burada kıraat ve müezzinlik gibi hususlar ayrı bir şekilde
sınava tabi tutulabilir.
Sayın milletvekilleri,
ilahiyat ve İslami ilimler fakültelerimizin ilmî etkisi Diyanet
İşleri Başkanlığında
artırılmalıdır. Öğretmenlik Meslek Kanunuyla,
lisansüstü eğitim eksik ve sakat olsa da teşvik edilmiştir.
Diyanet İşleri personeli için de bu yapılmalıdır.
Özellikle müftüler ve merkez teşkilatındaki idarecilerin ilahiyat
alanında yüksek lisans ve doktora yapması teşvik edilmelidir.
İlahiyat fakülteleri arasında ayrım yapmadan, bütün ekolleri ve
gelenekleri dinleyerek ortak aklı ön plana çıkaran bir din
anlayışı takip edilmelidir. İslami ilimler de genel dinî
ilimler de bilimsel metotlarla incelenmeli ve yürütülmelidir. Dinimizin
evrensel mesajları bütün inananlara aktarılmalıdır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, akademi mevcutta bulunan köklü eğitim
kurumlarının birleşmesi ve geliştirilmesiyle
kurulmalıdır, asla yeni kadro üretme alanı
yapılmamalıdır. Akademinin kurulmasıyla yeni eğitim
binalarına, yeni kadrolara ihtiyaç duyulacaktır. İlahiyat
fakültelerine, imam-hatiplere, ihtisas merkezlerine güvenmeyip yepyeni bir
köklü eğitim kurumu oluşturmak zorlama bir uygulama olacaktır.
Günümüzde maalesef mevcut iktidar Diyanet İşleri
Başkanlığını kadro verme ve başka kurumlara kadro
transferi alanı yapmıştır. Diyanet Akademisi de bu alanda
şüphe uyandırmaktadır. Diyanet Akademisi, yandaşları
mülakatlarla istihdam edecek ve iktidarın politikalarını dinî
örtünün altında yayacak bir kurum asla olmamalıdır.
İktidarın karnesi bu konuda maalesef çok zayıftır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu eleştirilerimle birlikte, Diyanet Akademisi doğru
yönetildiği ve eleştirilerimizle de paralel olarak yeniden
geliştirildiği takdirde faydalı olacak, dinî
hayatımıza katkı sunacaktır. Ancak, burada, temel meselemiz
Türk milletinin tarihsel olarak İslam'a verdiği değeri, yüce
dinimize gösterdiği yorumları, akılcı
yaklaşımları önceleyecek bir eğitim sağlanıp
sağlanmayacağıdır. Diyanet, Türkiye'nin her yerinde
imam-hatip ve müezzinleri olan en yaygın kurumlarımızdan
biridir. Bu bağlamda, toplumu hızlıca etkilemektedir. Diyanet,
asla bir siyasi partinin arka bahçesi, camilerimiz bir siyasi partinin miting
alanına çevrilmemelidir. Bunun yolu da siyaset kurumunun Diyanetten elini
çekmesidir. Felsefe eğitiminin verilmesi, pozitif bilimlere
yatkınlığın sağlanması sorgulayan bir nesil
yetiştirmektir. Müslümanlar Kur'an-ı Kerim'de onlarca ayetin sonunda
Akıl erdirmez misiniz? Düşünmez misiniz? İdrak etmez
misiniz? mesajlarına muhatap olmaktadırlar. Bir akademi olacaksa bu
saydığım ilkelere bağlı olmalıdır yoksa
kurulacak şey bu topraklardan değil, siyasal İslamcı
düşüncenin kaynaklarından beslenen bir yapı olacaktır.
Siyasallaşan Diyanet, toplumu da siyasal pencereden kendisine
baktırmaktadır. Cuma günleri hutbelerimizde suya sabuna dokunmayan ya
da haftalık siyasi gündeme imalar içeren metinler okunmaktadır.
Hiçbir zaman adam kayırmaktan, kul hakkına girmekten, ihaleye fesat
karıştırmaktan, rüşvetten, iltimastan, fitneden
bahsedilmemektedir. Tam da bu sebeple pek çok vatandaşımız ya
hutbeleri mümkün olduğunca dinlemeden camilere gelmekte ya da cuma
namazını maalesef terk etmektedir. Bu terk edişlerin vebali de
sizin üzerinizdedir. Cuma hutbeleri toplumsal hafızaya hoşgörüyü,
irfanı ve ilmi verecek içeriklerde olmalıdır. Bir an önce bu
alan da düzenlenmelidir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, din eğitimine bu kadar önem verip akademi
kuracağını ifade eden iktidar, din eğitimindeki çok
geniş bir mağduriyeti hâlen çözememiştir. Bu mağduriyetin
muhatapları fahri Kuran kursu öğreticileri ve vekil imamlardır.
Ücretli öğretmenlere yapılan zulmün bir benzeri de bu alandadır.
Fahriler ve vekil imamlar ilahiyat, imam-hatip gibi okulları
bitirmişlerdir, KPSSden puan almış, Din Hizmetleri Alan Bilgisi
Testinden en az 60 puan alarak mülakata girmeye hak kazanmışlardır.
Kısacası, kadrolu ve sözleşmeli personelle aynı süreçlerden
geçmektedirler.
Fahri Kuran kursu
öğreticileri ve vekil imam-hatipler tüm bu şartları
taşımalarına rağmen Türkiyenin en ücra yerleşim
birimlerindeki cami ve Kuran kurslarında her yıl göreve başlama
ve ilişik kesme işlemleri tekrarlanmak suretiyle yıllarca görev
yapmaktadırlar ancak hiçbir idari ve hukuki güvenceleri yoktur. SGK
primleri çok düşük yatmakta, bu sebeple genel sağlık
sigortası borcu ödeme gibi durumlarla karşılaşmaktadırlar.
Özellikle fahri Kuran kursu
öğreticilerinin aldıkları maaşlar ise asgari ücretin çok
çok altındadır. Tekrar tekrar sınav stresine giren bu emektar
hocalar, mesleki gelişmelerini bizzat sahada
sağlamlaştırmaktadırlar. Özellikle, iktidarın siyasi
olarak da önem verdiği 4-6 yaş grubu Kur'an kurslarında bu
hocalarımız çalışmaktadır ancak hakları teslim
edilmemektedir. Peygamber Efendimiz'in Çalışana emeğinin
karşılığını alın teri kurumadan veriniz.
hadisini hatırlatmak isterim. Şu an bir fahri Kur'an kursu
öğreticisinin saatlik ücreti 28 Türk lirasıdır, bekâr bir vekil
imam maaşı ise aylık 3.900 Türk lirasıdır. Bu
maaş ancak asgari geçim indirimiyle evli ve çocuklularda asgari ücreti
geçebilmektedir; bu insanların suçu nedir? Siz emekçi hocalara
alınlarının terinin karşılığını
Kur'an öğretirken bile vermiyorsunuz, bu nasıl bir iştir, bu
nasıl bir aymazlıktır? Diyanette bu kadro ayrımları
tamamen sona ermelidir, geçmişe dönük olarak Kur'an kursu
öğreticileri ve vekil imamlara öncelik tanınmalıdır. Bu
insanların KPSS'den aldıkları 85-90 puanlar maalesef çöpe
gitmiştir. Yeni alımlar bu hocalar üzerinden
yapılmalıdır. Fahri Kur'an kursu öğreticileri ve vekil
imamlar kadroyu hak etmiştir, bu mağduriyet artık
giderilmelidir.
Pakistan'a özel uçakla gidip
milyonlarca masraf yapabilen Sayın Ali Erbaş'ın vicdanı
acaba rahat mıdır? Dünyanın her yerine uçan Türk Hava
Yollarının İslamabat'a tarifeli uçuşu acaba yok mudur
kıymetli milletvekilleri? Hocalar dağ taş, köy, mezra demeden
Kur'an öğretmeye çalışırken milyonlarca liralık
arabalarla, uçaklarla gezmek İslam'ın hangi ölçüsüne uymaktadır?
Sayın Erbaş'ın bu tavrı son derece hatalıdır.
Sonra, kendisi rol model olmaktan bahsetmektedir. Sayın Erbaş'a bu
kürsüden sormak istiyorum: Siz özel uçaklarla mı rol model
olacaksınız? Bizim rol modellerimiz asrısaadetten bugüne kadar
pek çoktur. Sizin hep örnek verdiğiniz merhum şair Necip
Fazıl'ın dizelerinde dediği gibi Müjdecim,
Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim/Sana uymayan ölçü, hayat olsa
teperim! Bizim ölçümüzde tasavvuf vardır, gösterişten kaçınma
vardır, tevazu vardır ve bizim ölçümüz işte budur.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
İBRAHİM HALİL
ORAL (Devamla) Ancak, AK PARTİ iktidarlarında ve özellikle
Sayın Erbaş döneminde Diyanet, özel uçaklarla, zırhlı
arabalarla, beş yıldızlı otellerdeki toplantılarla
anılmaktadır, bu durumu asla kabul edemeyiz. Yine, merhum Sezai
Karakoçun dizelerinde dediği gibi İslam'ı sen öyle yaşa,
öyle yaşa ki seni öldürmeye gelen sende hayat bulsun. Diyanet, doğru
yönetilene kadar da yapıcı, tarafsız eleştirilere devam
edeceğim; Diyanet, siyasetin esaretinden kurtulana kadar mücadele
edeceğim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bütün bu eleştirilerle birlikte, burada kurulacak olan
Diyanet Akademisinin hayırlara vesile olmasını diliyor, bu
düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sayın Kamil Aydın.
Buyurun Sayın
Aydın. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA KAMİL
AYDIN (Erzurum) Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekilleri;
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında konuşmak üzere
Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
dünden bugüne insanlığın ve onun kurumsal yapıları
olan devletlerin huzur, güven ve refah içerisinde yaşadıkları
dönemler analitik bir irdelemeye tabi tutulduğunda, bu istikrarlı
yapıyı güçlü kılan sistematik kurumların ve onların
karar alıcı kadrolarının dengeli bir tutum öncelemeleri
dikkatleri çekmektedir. Dengeden kastımız, eylem-söylem, ilim-amel,
teori-pratik, uyum ve birlikteliğinin birinin diğerine feda edilmeden
uygulamaya aktarılmasıdır. Toplumlara hizmeti ve her anlamda
kalkınmayı hedefleyen kurumsal yapıların böyle bir denge
merkezli hareket etmeleri profesyonel bilgi ve becerinin, bilimsel ve
teknolojik gelişmelerin başarılı biçimde uygulamaya konulması
anlamına gelmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti devletini
Türk milletinin ebet müddet teminatı görerek 2023, 2053, 2071 gibi
kısa, orta ve uzun vadeli vizyon ve misyon ortaya koyan devletimizin,
bölgesinde lider ve dünyada her anlamda güçlüler arasında yer alması
için bu hassas dengeyi muhafaza etmesi kaçınılmazdır.
Somutlaştırmak gerekirse, kurumların güçlü
kılınması adına hem kurumsal anlamda çağın
bilimsel ve teknik kazanımlarının yakından takip edilmesi
hem de bu kazanımların ülkenin uluslararası boyutta yüksek
hedeflerinin gerçekleştirilmesi adına uygulamaya yani pratik alana
aktarılması elzemdir. Bu dengenin muhafaza edilmesi adına
bazı kurumlarımız; bilgi, beceri, teknolojik gelişimlerin
takibi ve transferlerini ilgili genel eğitim kuruluşlarından
tedarik ederken hukuk, savunma ve güvenlik bağlamlı hizmet veren
diğer bazı kurumlarımız ise ilaveten kendi bünyelerinde
eğitim uygulama destekli alt eğitim kurumları
oluşturmaktadır. Millî güvenlik, polis ve hukuk akademilerinin
yanı sıra benzer ihtiyacın giderilmesi adına yurt içinde ve
yurt dışında milyonlarla doğrudan hizmet alanı
oluşturan farklı faaliyet alanları ve büyük hizmet kadrosuna
sahip Diyanet İşleri Başkanlığımızın
bünyesinde Diyanet Akademisi kurulması gündeme
alınmıştır.
633 sayılı Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun gereği İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak
esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu
aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli Diyanet
İşleri Başkanlığı bu görevlerini yurt içinde ve
yurt dışında büyük bir gayret ve özveriyle yerine getirmektedir.
Din hizmetlerinin çağın ihtiyaçlarını
karşılayacak düzeyde yürütülmesi ancak nitelikli din görevlileriyle
mümkündür. Bu sebeple özellikle din hizmetleri alanında
Başkanlıkta görev alacak personelin göreve başlamadan önce
mesleki yeterliliklerinin sağlanması, niteliklerinin
geliştirilmesi ve bu şekilde göreve hazır hâle getirilmesi büyük
önem arz etmektedir. Mezkûr hususlar dikkate alınarak vaiz, Kuran kursu
öğreticisi, imam-hatip ve müezzin-kayyım unvanlarında görev
alacakların mesleğe başlamadan önce, mevcut personelin de hizmet
içi eğitim, uzmanlık programları, seminer, sempozyum, konferans
ve benzeri etkinlikler yoluyla gelişmelerine katkı sağlanarak
nitelikli görevlilerin yetiştirilmesi amacıyla Başkanlık
bünyesinde böylesine büyük bir akademik yapıya ihtiyaç duyulmuştur.
Bu husus, İslam dininin ortaya koyduğu evrensel değerlerin halka
doğru ve güvenilir kaynaklardan aktarılması, Müslüman
vatandaşların samimi duygularının istismar edilmesinin
önlenmesi, İslam dinine ve Müslümanlara karşı oluşan
haksız düşüncelerin ve ön yargıların önüne geçilmesi
bakımından da önemlidir.
Aslında bütün mesleki
faaliyetlerde genelgeçer bir davranış kalıbı olma
zorunluluğuna rağmen toplumda yönlendirici kanaat önderi görev ve
sorumluluğu sahiplerinin hassaten söylemleriyle değil, onlarla uyum
içerisinde olan eylemleriyle de iz ve etki bıraktıklarına
tanıklık etmekteyiz. Özellikle taşrada öğretmenlerle
birlikte din görevlilerinin büyük ve yüksek bir sorumluluk
taşıdıkları ayrıca dikkatlerimizi çeken önemli bir
gerçektir. Söz konusu bir de Allahın emirlerinin takdimi ve
yaşatılması olunca din görevlilerimizin bilgi ve birikimlerinin
yanı sıra örnek tutum ve davranışlarının daha
büyük bir önemi haiz faktör olduğunu açıkça görmekteyiz.
Son zamanlarda, Diyanetin
yurt dışı temsilcilerinin kendilerini günün şartlarına
uygun donatmalarının yanı sıra temsil konusunda da
hassasiyet göstermeleri daha elzem bir gereklilik arz etmektedir. Çünkü İslamofobik tutum ve davranışların
zirve yaptığı bu dönemde, özellikle yurt dışı
görevinde bulunanların her türlü saldırı, taciz ve provokasyona
karşı, bulundukları ortamda İslamı temsil noktasında
büyük sorumluluk taşımaları en büyük beklentimizdir. Bu
beklentimizin giderilmesi konusunda büyük bir boşluğu
dolduracağına bu Akademi üzerinden inancımız tamdır.
Akademideki eğitim süreçleri, aday din görevlileri üzerinde ayrıca
bir aidiyet duygusunun gelişimine de katkı sağlayacaktır.
Kanun teklifiyle
Başkanlık bünyesinde Diyanet Akademisinin kuruluşuna ve burada
görev yapacak kişilerin özlük haklarına ilişkin düzenlemeler de
yapılmaktadır. Bu kanun teklifiyle sadece eğitim
bağlamlı bir boşluğun doldurulması deruhte edilirken
kurum bünyesinde yaşanan sıkıntıların giderilmesi
konusunda da çalışmalar devam edecektir kanaatini
taşımaktayız. Buna somut bir örnek vermek gerekirse, özellikle
bize ulaşan talepler ışığında ifade etmek isterim
ki murakıpların özlük haklarıyla ilgili de birtakım
gelişmelerin, birtakım düzenlemelerin yapılması da kaçınılmazdır.
Ben inanıyorum ki Diyanet İşleri
Başkanlığımız buna da dikkatlice odaklanacaktır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, aslında yarın gündem dışı bir
konuşmayla ifade etmem gereken bir konuydu ama maalesef bugünkü
konuşmamın bir kısmını 12 Mart tarihine odaklanarak
-iki önemli olayın meydana geldiği bir gündür, bir tarihtir-
birazcık bir yönüyle İstiklal Marşımıza referansta
bulunarak Türkiye Büyük Millet Meclisindeki kabulüne, biraz da kadim
şehrim dadaşlar diyarı Erzurumun kurtuluş günü
olduğuna dair bir iki şey ifade edip sözlerimi noktalamak istiyorum.
Evet, ifade ettiğim gibi, 12 Mart iki önemli tarihî olaya
tanıklık eden çok önemli bir gündür. Birincisi, bu Gazi Meclisimizin
Millî Mücadeledeki en sıkıntılı dönemde vatan ve Millî
Mücadele Şairi Mehmet Akif Ersoyun yazdığı İstiklal
Marşımızı kabul ettiği gündür. Öte yandan,
yıllarca Doğu cephesinde süren Rus işgalinden alınan
cesaretle Ermeni çetelerinin saldırılarının son
bulduğu yani kadim şehrim Erzurumun kurtuluş günüdür aynı
zamanda.
Şimdi, bu bağlamda,
tabii, tarihî bir geçmişi hatırlatmak yerine ben Erzurumun bugünkü
durumunu, hâlini, ahvalini birkaç cümleyle ifade edip yapılanları ve
yapılması gerekenleri kısaca özetlemek istiyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, evet, şehrimiz tarihsel süreçte her zaman İpek Yolu
üzerinde, bütün, doğudan batıya geçiş güzergâhı olma
hasebiyle birçok medeniyete, kültüre, gelişmelere ev sahipliği
yapmıştır. Bugün de aynı misyonu muhafaza etmekte yani 2 üniversitesiyle,
2 araştırma hastanesiyle, köklü kurumlarıyla gerçekten Doğu
Anadolu Bölgesinde bir bölgesel sorumluluk taşımaktadır.
Elbette ki dezavantajları da vardır iklimiyle,
coğrafyasıyla, uzaklığıyla, ulaşımda
yaşadığı sıkıntılarıyla. Bütün bu
olumsuz özelliklerine rağmen, yine de, gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti
devleti vatan, millet, bayrak, söz konusu olduğunda gözünü kırpmadan
her türlü fedakârlığı yapmaya dün olduğu gibi bugün de
hazır bir coğrafyanın adıdır. Dolayısıyla,
bugüne kadar o vakur duruşunu muhafaza eden Erzurumlunun aç olsa dahi dik
olduğunu çok net bir şekilde ortaya koyması hasebiyle, bugüne
kadar yapılanları gerçekten büyük bir takdire şayan bulup
Hükûmetimize teşekkür etmekle birlikte, eksik kalan birkaç projenin de bir
an önce hayata geçirilmesi noktasında, diğer milletvekillerimizin arzu
ve temennileri olduğu gibi ben de partim adına bunları bir iki
cümleyle ifade etmek istiyorum. Bunların başında, ticari
kalkınma noktasında -Allah korusun- hem göçü önleyici hem de
demografik yapıyı bozulmadan, erozyondan kurtaracak bir 6ncı
bölge sistematiği geliştirildi. Bu, birçok Doğu Anadolu ilinde
olduğu gibi Erzurumda da göçü tersine çevirdi, bugünlerde en büyük
sıkıntımız olan istihdam noktasında
vatandaşımızın gerçekten büyük bir nefes almasını
sağladı. Bunun sürdürülebilir hâle getirilmesi en büyük dilek ve
temennimizdir.
Öte yandan, yine, malumunuz,
ulaşımda gerçekten büyük, devasa atılımlar oldu,
gelişmeler oldu hem hava ulaşımında hem kara
ulaşımında hem de deniz ve demir yollarında. Tabii,
Erzurum, hava ve kara yolu üzerinden bu imkânlardan yeterince faydalandı
ama demir yolları bağlamında yüksek hızlı trenin
-ısrarla biz bunu tekrar ediyoruz, etmeye devam edeceğiz- Sivasa
kadar genişleyip Erzincana kadar projelendirilmesi taahhüt edilen bir
yapının artık ovaya indikten sonra, bundan sonra ta Karsa kadar
sınırımızın
Çünkü Karsa kadar gitmesinin çok önemli
uluslararası bir katkısı da olacaktır. Niye? Çünkü oradan
ta doğuya doğru açılan bir Bakü-Tiflis-Kars tren hattımız
var; oraya gelecek bir yüksek hızlı trenin ticaretimize de,
gelişmelerimize de, Doğuyla ilişkilerimizdeki etkileşime
de her türlü katkısı olacaktır. Ben buradan Ulaştırma
Bakanımıza da -evet, korsan bir bildiri gibi oluyor ama kusura
bakmayın- sesleniyorum: Ne olur Erzincana kadar programa alınan
yüksek hızlı trenin Erzurum-Kars hattından devam edip nihayete
ermesi en büyük arzumuzdur diye düşünüyoruz. (MHP sıralarından
alkışlar)
Evet, bir diğer
kalkınma kalemimiz olan tarım ve hayvancılıkta lider bir
kentimiz var. Elbette ki tarımda çok yönlü bir üretimi söz konusu değil
maalesef, birkaç ürün alma şansı da yok Erzurumun; inanın bir
defa ekiyor, bir defa biçiyor Erzurum, o da ağırlıklı
olarak tahıl ve şeker pancarı, biraz da ayçiçeğine
başladı. Böyle zor şartlarda, bir ekip bir alınan bir
coğrafyada tarıma gerçekten biraz daha destek verilmesi konusunda
yine yetkililerimizi bize katkıda bulunmaya davet ediyorum.
Hayvancılıkta 800
küsur bin büyükbaş rakamla Türkiye'nin nüfus başına en büyük
hayvancılık merkezi olduğunu biliyoruz ama besicilerimizin,
hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımızın
sıkıntılarına da vâkıfız. Burada da yine yem
başta olmak üzere hayvancılık girdilerinde - elbette ki
fakruzaruretlerimizin farkındayız ama- eğer bir pozitif
ayrımcılık yapılacaksa bu bölge dikkatle, önemle öncelikli
olmak zorunda.
Şehrimizin merkezi
aynı şekilde trafik sorunu yaşamakta. Ta yıllar önce
Erzurumda Sayın Cumhurbaşkanımızın verdiği bir
söz vardı, bir talimat vardı, hafif raylı sistemin Erzurum için
çok kaçınılmaz, çok gerekli olduğunu ifade etmişlerdi çünkü
düz bir alan, inanın hakikaten hafif raylı sistem için çok kolay
inşa edilip hayata geçirilecek bir yapıydı. Bunun da tekrar
programa alınması konusunda yine şehrimizin kıymetli
vatandaşları adına ifade etme zorunluluğu hissettim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, doğal gaz, malum, bütün Türkiyenin şu anda
gündeminde olan bir sıkıntı. Elbette ki
kaynağının ne olduğunu biliyoruz. Uluslararası
yaşanan bu kaos, sıkıntı, savaşlardan dolayı...
Maalesef, bizim de dışa
bağımlılığımızın en yüksek seviyede
seyrettiği 2 önemli emtiadan, kaynaktan -doğal gaz ve petrol- bir
tanesi. Dolayısıyla, evet, elbette ki
sıkıntıların farkındayız. Sağ olsunlar Aile
ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu bağlamda bir çözüm üretti;
4 milyon haneye 450 TLden 1.150 TLye kadar doğal gaz katkısı
sağlayacak yardım hedeflenmektedir.
Ben buradan ifade etmek
isterim ki, yılın sekiz ayında doğal gaz ya da kömürle
ısınmak zorunda kalan Erzurumluya -özelde Erzurum ama genelde
Doğu Anadolu Bölgesi- yüksek giderini kapsayan bu doğal gaz
iyileştirme projesinde öncelik verilsin. İnşallah, bunda 450
TLden değil de en üst rakam olan 1.150 TLden sürekli desteklenmesi
konusunda da bir müjde, bir destek verilir diye beklentimiz yüksektir.
Öte yandan,
sağlıkta, elbette ki Atatürk Üniversitemizin Araştırma
Hastanesi, inanın, birçok bölge hastanesine, hatta Türkiyenin birçok
hastanesine insan kaynağı sağladı ama artık 2 bölge
hastanesiyle yetiştirdiği bütün, özellikle uzman hekimler
noktasında -özel hastanelerin batıda çok yüksek rakamlarla
gelişmesinden dolayı- bir beyin göçüne, bir doktor göçüne neden
olunmaktadır. Bu anlamda da yine Sağlık
Bakanlığımızdan hassaten ricamız, bizim gerçekten elli
yıllık bir mazisi olan tıp fakültelerimizin ve ona kardeş
olan Bölge Araştırma Hastanemizin özellikle cerrahi branşlarda
uzman kadrolarıyla desteklenmesi ve gerekirse bir de halkın talebi
olarak bölgede bir sağlık merkezi, özel sağlık merkezi,
hatta bir iki tane sağlık merkezi kurulması konusunda
yardımlarımızı ifade etmek istiyorum.
Ben, bu vesileyle, 12
Martı, önümüzdeki günlerde bu iki güzel amaçla yâd edeceğimiz bu
tarihi birkaç cümleyle ifade etmek istedim. Ben, görüşmekte olduğumuz
bu kanunun gerçekten amacına matuf bir şekilde kabul edilmesi
konusunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteğimizin tam olduğunu
ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların
Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Ruştu Tiryaki.
Buyurun Sayın Tiryaki.
(HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MEHMET
RUŞTU TİRYAKİ (Batman) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
üzerine, daha doğrusu Diyanet İşleri Başkanlığına
bağlı bir Diyanet Akademisi kurulması üzerine grubumuzun
görüşlerini sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, mücadeleleriyle
ülkenin geleceğine umutla bakmamızı sağlayan, kararlı
mücadelelerinden asla taviz vermeyen, yaşama haklarına ve yaşam
biçimlerine sahip çıkan tüm kadınların 8 Martını
kutluyorum. Yine, başta Aysel Tuğluk olmak üzere, sevgili Figen
Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak, Ayla Akat Ata ve tüm
devrimci kadın tutsaklara sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Varlıkları bizlere ilham vermeye devam edecek.
Evet, bir dünya
savaşının arifesindeyiz. Rusyanın Ukraynaya
açtığı savaş, ekonomi ve enerji başta olmak üzere,
büyük bir krize yol açıyor. Zayıf ve kırılgan bir ekonomiye
sahip olduğu ve kötü yönetildiği için bu savaştan en çok zarar
gören ülkelerin başında geliyoruz. Sadece yağ krizi bile bu
savaşın Türkiyeyi ne kadar etkilediğini gösterir diye
düşünüyorum. 2022 yılında, Avrupanın doğusunda büyük
bir dram yaşanıyor. Umarım, Türkiye, Avrupa Konseyinde
alınan karara karşı çıkarak büyük bir yalpalama yaşasa
da daha sonra çözüm ve barışın tesisi için sürdürdüğü
aracılığı yapmaya devam eder. Fakat bir konuya özellikle
dikkatinizi çekmek isterim; yakın geçmişte yaşanan
savaşların ve iç çatışmaların neredeyse
tamamının içerisinde Türkiye ve Rusya -her nedense- bir biçimde yer
alıyor. Bu konu hakkında biraz düşünmemiz gerekmez mi?
Savaş ve çatışma nerede, Türkiye ve Rusya mutlaka orada; kıta,
ülke, bölge hiçbir şekilde fark etmiyor; Afrikada, Libyada, Asyada,
Suriyede, Kafkaslarda, Azerbaycan ve Ermenistan arasında ve bugün
Ukraynada. Bir şekilde, bu savaşların içerisinde Türkiye ve
Rusyanın yer alması üzerinde gerçekten düşünmemiz gerekir diye
düşünüyorum.
ERKAN AKÇAY (Manisa)
Amerikayı görmüyor musun, Amerikayı?
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Devamla) Bizler, bütün savaşlara karşı
barışı ve çözümü savunmaya devam edeceğiz. Evet, bütün
dünya savaşa ve savaşın etkilerine yoğunlaşırken
biz Mecliste Diyanet Akademisini tartışıyoruz. Kuşkusuz,
Meclisin olağan çalışmalarını sürdürmesi önemli ama
Meclisin bir önceliğinin olması gerekmez mi? Bu ülkenin birinci
önceliği gerçekten Diyanet Akademisi mi? Bu ülkenin birinci önceliği
-az evvel görüştüğümüz- İstanbul Ayvansaray Üniversitesinin
adını değiştirmek mi? Bu ülkenin birinci önceliği
Mudanya Üniversitesi adıyla yeni bir vakıf üniversitesi kurmak
mı? Bence değil, bizce değil.
Teklife gelince, Komisyonda
söylediğimizi tekrar edelim: Bizler, ilkesel olarak, kamu hizmetlerine
alınacakların niteliklerinin artırılması amacıyla
atılacak adımların hiçbirine karşı çıkmayız.
Dolayısıyla, Diyanet İşlerine
Başkanlığına bağlı kuruluşlarda görev alacak
imam, müezzin-kayyım ve vaizlerin görgülerinin, bilgilerinin,
niteliklerinin artırılmasını ve göreve başlamadan önce
eğitim almalarını sağlayacak Diyanet Akademisinin
kurulmasına da bu minvalde karşı çıkmıyoruz.
Yalnızca sorun şu, teklif sahipleri diyor ki: Biz, bir Diyanet
Akademisi kuracağız; bu Akademi yüksek ihtisas merkezlerinden,
ihtisas merkezlerinden ve eğitim merkezlerinden oluşacak. Memuriyete
başlayacak kişiler, göreve başlamadan önce, akademiye giriş
sınavındaki başarı durumuna göre altı ay ile üç
yıl arasında burada eğitim görecek -memuriyet değil,
birazdan nedenini anlatacağım- bu süreyi de Diyanet İşleri
Başkanlığı belirleyecek. Yani bu eğitim süresi
altı ay da olabilir, on altı ay da olabilir, yirmi altı ay da
olabilir, otuz altı ay da olabilir; bu konuda yasada hiçbir düzenleme yok,
Diyanet İşleri Başkanlığı nasıl takdir
ederse, nasıl uygun görürse.
Şimdi, bu teklifi
okuduğunuzda şöyle sanırsınız, dersiniz ki: Herhâlde
bir akademi kuruluyor. Çünkü teklifin gerekçesinde öyle anlatılıyor.
Yüksek ihtisas merkezleri var, ihtisas merkezleri var, eğitim merkezleri
var ancak durum tam olarak böyle değil. Neden? Çünkü şu anda zaten
Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı
yüksek ihtisas merkezleri var ve bunların sayısı 12, yine
şu anda Diyanet İşleri Başkanlığına
bağlı eğitim merkezleri var ve bunların sayısı en
az 19; araya sadece ihtisas merkezleri kurulacak.
Şimdi, eğitim
kadrosu kimlerden oluşacak? Şu anda yüksek ihtisas merkezlerinde ve
eğitim merkezlerinde görev yapanlar Akademide eğitimci olarak görev
yapmaya devam edecek veya sınava alınacaklar.
Şimdi, durum şu:
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun'un 7nci maddesinde düzenlenen Eğitim
Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevlerinin bir kısmı Diyanet
Akademisine devrediliyor. Eğitim yine yüksek ihtisas merkezleri ile
eğitim merkezlerinde devam ediyor ve bu yüksek ihtisas merkezleri ile
eğitim merkezlerinde görev yapacak eğitmenler yine görevlerine devam
edecekler. Şimdi, bu sadece adın değiştirilmesi
anlamına gelmiyor mu? Yani bir akademinin kurulması bu kadar basit mi? Yani Eğitim Hizmetleri
Genel Müdürlüğünün görevlerinin bir kısmını
ayırdığınızda, zaten var olan yüksek ihtisas
merkezleri ile eğitim merkezlerinin arasına bir ihtisas merkezi
yerleştirdiğinizde ve aynı eğitimciler yine görevlerine
devam ettiğinde bir akademi kurmuş olmazsınız.
Teklife ilişkin bir
diğer eleştirimiz şu: Diyanet Akademisi kurulmasına olanak
tanıyacak kanun teklifinin dağınık olduğunu
düşünüyoruz, bunu da Komisyonda söyledik. Bunun yerine,
bağımsız bir yasal düzenleme getirilmesinin daha doğru
olacağını düşünüyoruz. Ayrıca, mevzuattaki örnekleri
de bu şekilde. Örneğin; Polis Akademisinin bağımsız
bir yasası var; 4652 sayılı Polis Yüksek Öğretim
Yasası.
Yine, Anayasaya
aykırı olsa da -çünkü bir yasayla değil,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kuruldu- Adalet
Akademisinin kuruluş, görev ve yetkilerine ilişkin usul ve esaslar
bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, 34 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle kuruldu.
Dolayısıyla, bu konuda özel bir yasa yapılması Diyanet
Akademisine de kurumsal bir güvence sağlamış olacaktır.
Şimdi, bir akademi
kurmak her zaman istediğiniz sonuçlara yol açmayabilir. Bunu niye
söylüyorum? Şunun için: Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidara
geldikten çok kısa bir süre sonra, 31 Temmuz 2003te hâkim ve
savcıları eğitmek, bağımsız yargıç
yetiştirmek amacıyla Türkiye Adalet Akademisini kurdu. Ne zaman?
Temmuz 2003te. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra Gülen
yapılanmasına hizmet ediyor. diyerek bir OHAL kanun hükmünde
kararnamesiyle Adalet Akademisi kapatıldı ancak Mayıs 2019da 34
sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle yeniden kuruldu.
Dolayısıyla, bir akademi kurmak her zaman istediğiniz amaçlara
hizmet etmeyebilir. Bu nedenle, bu konuda bir kaygı
taşımalı ve buna göre düzenleme yapmalıydınız.
Teklife yönelik bir
diğer eleştirimiz 5inci maddeyle ilgili yani sözleşmeli
personel istihdamına ilişkin. Ben Komisyonda da söyledim,
sözleşmeli personel istihdamı Hükûmetin politikası; sadece bu
teklif sahipleri sözleşmeli personel istihdamını savunmuyor, bir
bütün olarak kamu hizmetlerinin tamamında Adalet ve Kalkınma Partisi
hükûmetleri sözleşmeli personel istihdam etmek istiyor. Beş
yılı aşkın bir süredir, Millî Eğitim
Bakanlığına öğretmen olarak atanan, daha doğrusu bu
pozisyonlarda görevlendirilen her öğretmen sözleşmeli olarak
görevlendirildi. Son olarak, sanırım Ekim 2021de olacak, 7.800 imam,
müezzin-kayyım aldınız; bunların tamamı yine
sözleşmeli olarak alındı. Yani bu Hükûmet politikası böyle
devam ediyor. Siz, memur değil sözleşmeli personel almak
istiyorsunuz. Bakın, din hizmetleri ya devletin asli ve sürekli görevleri
arasındadır ya da değildir. Eğer asli ve sürekli görevleri
arasındaysa bu hizmeti kamu görevlileri eliyle yürüteceksiniz.
Sözleşmeli personelle, geçici personelle bu hizmeti yürütemezsiniz.
Şimdi, bu
eleştiriyi getirdiğimizde Komisyondaki arkadaşlar dediler ki: Ya,
biz memurları atıyoruz, hemen yer değişikliği
istiyorlar, bunu önlemek için sözleşmeli personel istihdam ediyoruz. Oysa
bunun çözümü var, iki şey yapsanız bunu çözebilirsiniz. Birincisi,
görevine hizmet duyduğunuz yerleri cazip hâle getirirsiniz. Lojman tahsis
edebilirsiniz, ek ödemesini yüksek tutabilirsiniz, ek ücret verebilirsiniz,
bazı yerlerde olduğu gibi her üç yıl görev
yaptığında bir ek kademe verebilirsiniz; bunu cazip hâle
getirebilirsiniz. İkinci yolu da şu: Eğer gerçekten görev
yerlerinin değişmesinden rahatsızlık duyuyorsanız
yasaya bir hüküm eklersiniz, dersiniz ki: Memur olarak atananlar, üç yıl
boyunca, özür grupları hariç, tayin isteyemezler. Bu kadar. Yani mesele
sadece tayin meselesi değil; siz, geçici personel almak istiyorsunuz. Gerçekten
kamu hizmetlerini memurların yapmasını, yürütmesini ilkesel
olarak bu Hükûmet savunmuyor.
Teklife yönelik bir
diğer eleştirimiz 6ncı maddeye ilişkin. Buna göre, Diyanet
Akademisi, Başkanlık kadrosunda çalışıp, başka
eğitim kurumlarından mezun olup Başkanlığın memur
kadrolarına atanmak isteyenlere de hizmet içi eğitim verecek. Bunda
herhangi bir sorun yok, bu iyi bir şey fakat sorun şurada, teklifte
aynen şöyle yazıyor: Başkanlıkça belirlenen esaslara göre
uygun görülenlerin arasından belirlenecek. Yani hizmet içi eğitime
alınacak. Ben Komisyonda da söyledim, dedim ki: Şu uygun görülenler
kelimelerini çıkarsanız, koşulları taşıyan
herkesi belli bir sıra içerisinde hizmet içi eğitime alsanız.
Şimdi, yasa teklifi bu
hâliyle geçerse Diyanet İşleri Başkanlığı,
hizmet, kıdem dâhil olmak üzere bütün koşulları taşısa
da sadece uygun görmediği için bazı kişileri kurum içerisinde
unvan değişikliği sınavına almayabilecek. Komisyonda
bu konuda bir adım atmadınız. Meclise gelmeden önce bu konuda
bir çalışma yapın dedik ama gördüğümüz kadarıyla bu
konuda da herhangi bir adım atılmış değil teklif
sahipleri tarafından.
Bir diğer
eleştirimiz 5inci maddenin son fıkrası. Buna göre,
Sözleşmeli personelin -bakın, yine teklifte yazıyor- disiplin
ve izin işlemleri, ilişik kesilme halleri, sözleşmeli personel
pozisyonlarına atanma şartları, sınav ve usulleri
yönetmelikle düzenlenir. Anayasa hükmü çok açık, Anayasa 128in ikinci
fıkrası: Memurların ve diğer
kamu görevlilerinin -yani sözleşmelilerin- nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve
diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Bu, emredici hüküm.
Oysa siz bu teklifte diyorsunuz ki: Atanma, disiplin hükümleri -yani hak ve
yükümlülükleri- yönetmelikle düzenlenecek. Bu açıkça Anayasanın
128inci maddesine aykırı. Dolayısıyla bunun da teklif
metninden geri çekilmesi gerekir.
Şimdi, teklife
ilişkin bir diğer eleştirimiz şu: 375 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 1 sayılı cetvelinin 6ncı
sırasına ilişkin yani şimdi getirdiğiniz teklife göre
Akademide görev alacak öğretim üyelerine verilecek ek ödeme. Bu yüksek
ihtisas merkezleri ve eğitim merkezlerinde görev alacak eğitmenlerin
en düşük ek ödeme katsayısı 130 olacak. 130 olması demek;
burada görev yapacak eğitimcilere aylıklarını vereceksiniz,
ayrıca Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle girdikleri her
ders için ücret vereceksiniz ve bu ek ödemeyle her birisine ayrıca en az
2.900 TL ödeyeceksiniz demek. Ama şu anda -ek ödeme alanlar- yirmi
yıllık, otuz yıllık bir vaizin bile ek ödeme
katsayısı 66 yani 1.450 TL alacak. Hazır düzenleme
yapmışken en azından bunların ek ödeme
katsayılarını yüzde 50 artırın. Zaten cazip hâle
getirmişsiniz, ücretlerini vereceksiniz, ek ders ücreti vereceksiniz;
yirmi yıllık, otuz yıllık bir vaizin 2 katı kadar ek
ödeme veriyorsanız diğerlerini de yüzde 50 oranında
artırın dedik, bu konuda da bir adım atmadınız.
Şimdi, bir diğer
eleştirimiz şu: Yasa teklifinin yürürlük maddesi. Garip bir
şekilde -az evvel eleştirdiğim- ek ödemeye ilişkin kanun
teklifinin yürürlüğe girme tarihi bu kanun teklifinin yayım tarihi
değil, 15 Ocak 2023 tarihinde yürürlüğe girecek. Neden? Komisyonda
sorduk, E, bunun için hazırlık yapılacak.
yanıtını verdi teklif sahipleri ile Diyanet İşleri
Başkanlığı yetkilileri. Şimdi, Akademi önümüzdeki
hafta hemen açılacak, Akademide şu anda eğitim görenlerin hepsi
eğitim görmeye devam edecek, öğretim üyelerinin de büyük bir bölümü
yine bu Akademide eğitmen olarak göreve devam edecek. Yani bir hafta sonra
Akademiyi açıyorsunuz, eğitimlere devam ettiriyorsunuz, ücretlerini
buna göre ödeyeceksiniz ama Ek ödemelerini ben 2023 yılı Ocak
ayına kadar ödemeyeceğim ancak dokuz ay sonra ek ödemelerini
ödeyeceğim. diyorsunuz. Tıpkı öğretmenlerin ek
göstergesini 3600e çıkardığınızda yaptığınız
gibi, Paramız yok. demiyorsunuz da yürürlük tarihini 15 Ocak 2023
tarihine erteliyorsunuz. Bunun mantıksal, hukuksal hiçbir gerekçesi yok,
önümüzdeki haftadan itibaren uygulanmasının önünde hiçbir hukuksal
engel yok.
Şimdi, Komisyon
görüşmeleri sırasında, çok sınırlı sayıda,
birkaç kaynak dışında, Aleviliğin zaten Diyanet
İşleri Başkanlığı tarafından yok
sayıldığını söyledim ama Şafiilik mezhebinin de
Diyanet İşleri Başkanlığında yeterince temsil
edilmediğini, Kürtlerin çoğunlukla Şafii olduklarını,
Kürtlerin yoğun yaşadıkları kentlere ve köylere atama
yapılırken hassasiyet gösterilmesi gerektiğini söylemiştim.
Başkanlık, bu konuda çok hassas olduklarını, orada,
eğitim merkezlerinde görev yapanların neredeyse tamamının
aslında Şafii mezhebine tabi olduğunu, imamlar konusunda da bu
hassasiyete sahip olduklarını söyledi. Ayrıca, Diyanet
İşleri Başkanlığı, bana Şafiilik
öğretisine dair yayınladıkları kaynaklardan da birer örnek
verdiler, bunun için kendilerine teşekkür ediyorum. Umarım, gerçekten
bu hassasiyete sahip biçimde Diyanet İşleri
Başkanlığı çalışmalarını yürütür fakat
Alevilik konusunda elle tutulur hiçbir çalışması
olmadığını
Sanırım, zaten Alevilerin de böyle
bir talebi yok bu ülkede, bu Diyanet İşleri
Başkanlığının kendilerini temsil edebileceğine
inanmıyorlar. Umarım, bir gün bütün mezheplerin, bütün
inançların eşit şekilde, eşit mesafede, laiklik ilkesine
uygun biçimde temsil edildiği böyle bir din işleri konseyi, bir
kuruluş kurulur.
Son olarak, Diyanet
İşleri Başkanlığının
yayınladığı birkaç tane fetvayla ilgili örnekle
konuşmamı bitirmek istiyorum. Şimdi, gerçekten, bütün
samimiyetimle söylüyorum: Diyanet İşleri
Başkanlığı yetkilileri; İslam adına, Hazreti
Muhammedin dini adına lütfen bu fetvaları yayınlamayın.
Gerçekten, bu fetvaları okuyan herkes Diyanet İşleri
Başkanlığının değil, İslamın
kadın düşmanı olduğunu düşünüyor. Korkunç fetvalar
yayınlanıyor. Yani bu soruların hepsine yanıt vermek
zorunda değilsiniz, bu sorulara verdiğiniz yanıtlarla kadın
düşmanlığını ayyuka çıkarmak zorunda
değilsiniz.
Bakın, ben size birkaç
tanesini okuyayım. Diyanetten cuma hutbesi: Eş cinsellik ve
nikâhsız yaşama, hastalıkları beraberinde getiriyor. Yani
bir bilim insanına gidip sorun, deyin ki: Bir kişi eğer nikâhla
yaşarsa cinsel hastalıklarla ilgili hasta olmaz, nikâhsız
yaşarsa hastalanır. Yani böyle bir fetva olabilir mi? Tıp
ilmiyle eğitimini almış herhangi bir kişi, size bu konuda
Evet. diyebilir mi? Yani nikâhlı olmak veya nikâhsız olmak
nasıl bir hastalık kaynağı olabilir? Bunu, Diyanet İşleri
Başkanlığı bir fetva olarak yayınlıyor.
Şimdi, bir başka
şey: Erkek, kadını gıyabında boşayabilir. Yani
şimdi, Türkiyede bir Medeni Kanun olmasa bunları yine söyleyin ama
lütfen bu tür sorulara böyle cevaplar vermeyin. Diyanet İşleri Başkanlığının
fetvasında diyor ki: Buna göre koca, eşine, gıyabında
kendisini boşadığını bildirirse veya güvenilir bir
kişi kadına, kocasının gıyaben kendisini
boşadığını haber verirse boşanma
gerçekleşmiş olur. Yani niye böyle bir fetva verir Diyanet
İşleri Başkanlığı? Yani dışarıda,
başka bir yerde bir kadını boşayabileceğini söylemesi
İslam öğretisinin içerisinde olsa bile, medeni hukukun yürürlükte
olduğu bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı
böyle bir fetva vermeli mi? Bunu okuyan insanlar sizce Diyanet İşleri
Başkanlığı hakkında ne düşünür?
SERKAN TOPAL (Hatay) Medeni
Kanunu boşa çıkardılar.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Devamla) - Diyanet İşleri
Başkanlığının bir başka fetvası, skandal
fetvalardan: Eş öldüyse eniştenin beklemesine gerek yok. Yani böyle
bir fetva... Rica ediyoruz, vermeyin böyle fetvalar ya! Yani Eniştenin
beklemesine gerek yok, hemen evlenebilir, hemen birlikte olabilir.
fetvaları veriyorsunuz. Bu, Diyanetin verdiği fetva ve ben bunu
yalanlamadığınız basından aldım.
SERKAN TOPAL (Hatay)
Fetvalar konusunda yüksek lisans görüyoruz!
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Devamla) - Baldız fetvaları yani böyle fetvalar
vermeyin. İslam, böyle bir din değil. Siz, bu fetvaları vererek
insanların sadece inançlarıyla ilgili kuşku duymasına yardımcı
oluyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Bir başka örnek,
şimdi, yardım yapılmasını teşvik ediyorsunuz,
zekâtın yardım kampanyalarına destek şeklinde
yapılmasını söylüyorsunuz ve diyorsunuz: Yeter ki zekât olarak
belirtin bunu ama merkezî yardım kampanyalarına destek verin. Yani
eğer Hükûmet yardım kampanyası yürütüyorsa zekât verirseniz
caiz eğer belediye bir yardım kampanyası yürütüyorsa o zekâtı
oraya vermek caiz değil mi? Bunu söylemiş oluyorsunuz; böyle
fetvalar vermeyin.
Sonra Sol elle
şeytanlar yemek yer. anlamına gelecek fetvalar veriyorsunuz. Diyanet
İşleri Başkanlığının böyle fetvaları
olamaz. Sevgili Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri
Sol elle şeytanlar yemek yer. diyorsunuz, bu ülkede milyonlarca insan
var sol elle yemek yiyen. Ya, siz milyonlarca çocuğa nasıl
şeytan dersiniz? Hani, Hazreti Muhammedin sağ eliyle yemek yemesi
başka bir şey ama
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
MEHMET RUŞTU
TİRYAKİ (Devamla) Neyse, bu fetvalar meselesi gerçekten
rahatsızlık yaratıyor. Diyanet İşleri
Başkanlığı hiçbir şey söylemesin, sadece sussun yeter,
bu ülkeye katkı sunar diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Yıldırım Kaya, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YILDIRIM KAYA
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet
Akademisinin kurulmasını düzenleyen Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun
ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına sizleri
selamlıyorum.
Dün, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Günüydü. Neşet Ertaş kadınlara dönük, kadınların
kıymetine dönük çok güzel şeyler söylemiş, ondan bir
dörtlüğü buradan size sunmak isterim:
İki büyük nimetim var
Biri anam, biri yârim
İkisine de hürmetim var
Biri anam, biri yârim
Ana deyip de geçilmez
O yâr anadan seçilmez
İkisine de gıymat
biçilmez
Biri anam, biri yârim.
diyor.
Anasına kurşun
sıkan, yârine kurşun sıkan eller kırılsın.
Anasının cenazesinden, anasının defin işleminden sonra
anasının mezarına saldıranların yaşattığı
dramdan sonra Aysel Tuğluk cezaevinde rahatsızlandı, şu
anda cezaevinde, hâlâ yatıyor. Anası onun en kıymetlisiydi,
Aysel Tuğlukun hâlâ cezaevinde tutulması gerçekten kabul edilemez.
Aysel Tuğlukun şahsında, seçilerek göreve gelmiş -belediye
başkanı, milletvekili- ama şu anda cezaevinde yatan, mücadelesi
için cezaevinde yatan kadınların da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Gününü kutluyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
Bu yasa teklifi Komisyona
geldiği gün 3 Marttı; acaba tesadüf mü dedim, Komisyon
Başkanımız Salı günü grup toplantıları var,
çarşamba da grup toplantıları var, perşembe yapalım.
dedi ama tesadüfen Milliyetçi Hareket Partisinin grup toplantısı
perşembe günü de vardı. Ben tesadüf olmasını temenni ettim
çünkü 3 Mart 1924te Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştu,
3 Mart 1924te halifelik kaldırılmıştı, 3 Mart 1924te
Tevhid-i Tedrisat Kanunu gerçekleşmişti yani üç büyük devrim
gerçekleşmişti 3 Mart 1924te. Cumhuriyeti kuranlar, bu devrimi
gerçekleştirenler bize Diyanet İşleri
Başkanlığını da inançları da emanet
etmişlerdi. Bu görüştüğümüz yasa teklifinin Tevhid-i Tedrisat
Kanununa aykırı bir yasa teklifi olduğunun altını en
başta çizmek istiyorum.
3 Mart 1924te kurulan
Diyanet İşleri Başkanlığının ilk
Başkanı Mehmet Rifat Börekçi'yi saygıyla, rahmetle anıyorum.
Mehmet Rifat Börekçi, Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kuran, Kurtuluş
Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşlarının yanında duran, kefen parasını
Millî Mücadeleye bağışlayan bir din bilginidir. (CHP
sıralarından alkışlar) Mustafa Kemal Atatürk ve
Kuvayımilliyecilerin idamını isteyen Şeyhülislam
Dürrizadenin fetvasına karşı Ankara Fetvasını
hazırlayıp Dinimizce düşmana karşı mücadele etmek
sevaptır, bu mücadeleyi yapanlara idam cezası verilemez. dediği
için kendisi hakkında da idam kararı verilmiştir. Bir kez daha,
idam kararı alacağını bilerek bu fetvayı
yayınlayan ilk Diyanet İşleri Başkanımızı
rahmetle anıyorum. Bizlere özgür bir vatan bırakan, devrimler
gerçekleştiren Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, tüm
yoldaşlarını, tüm şehit ve gazilerimizi bir kez daha
saygıyla, minnetle anıyorum.
Özellikle şunu belirtmek
isterim: Diyanet konusu olduğunda, inançlar meselesi geldiğinde hem
rahmetli dedem Hacı Hasan Kayayı hem rahmetli babam Hacı
İsmail Kayayı hem hoca olan rahmetli amcam Hacı Hilmi
Kayayı hatırlarım. Bana söyledikleri, öğretileri
şudur: Senden istediğimiz bir tek şey var: Siyasetle
uğraşıyorsun; dini asla siyasete alet etme, dini siyasete alet
edenlere de asla geçit verme. Diyanet İşleri
Başkanlığı cuma fetvaları yayımlar. Cuma
fetvasında kürsüye çıkan imam, eğer gerçekten, inançlara, dinî
değerlere saygıyı anlatmak yerine bir siyasi propagandaya
girişmişse onun arkasında da namaz kılma. Rahmetli dedem
de rahmetli babam da rahmetli amcam da rahat uyusun; onların öğretileriyle,
inançlarımı yaşamaya ve inançlarını özgürce
yaşamak isteyenlerin yolunu açma konusunda kararlı bir mücadeleye
devam edeceğim. Siz rahat uyuyun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Şimdi, hizmet içi
eğitim Diyanet İşleri Başkanlığında var
fakat bu, yetersiz görülüyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz nitelikli din
görevlileri yetiştirilmesini savunuyoruz. Çünkü ilk Diyanet İşleri
Başkanı Mehmet Rifat Börekçi fetvasında nasıl ki Millî
Mücadele kahramanlarına sahip çıkmış, kefen
parasını vermişse onun gibi din görevlilerinin yetişmesi
bizim olmazsa olmazımızdır. İmam-hatipleri kuran, ilahiyat
fakültelerini açan Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü iç eğitimde
yetersiz kaldığını düşünüyorsa Diyanet Akademisi ya
da başka bir isimle bir kurul kurulabilir ama bu, 633 sayılı
Kanunun içine sıkıştırılarak olamaz çünkü
kuruluş gerekçeleri, amaçları, kapsamı, denetimi, maddeleri çelişkiye
yer bırakmayacak şekilde açık, anlaşılır bir
şekilde yazılmalıdır; hazırlıklar tüm parti
temsilcileriyle ayrıntılı
tartışılmalıdır, Diyanet İşleri
Başkanlığı içerisinde örgütlü olan tüm sendikaların
görüşleri alınmalıdır; ilahiyat fakültesindeki rektörlerin,
dekanların ve hocaların düşünceleri alınmalıdır;
imam-hatip liselerinde müdürlük yapan, idarecilik yapan ve imamlık yapan
din âlimlerinin görüşü alınarak ayrı bir kanun
hazırlanmalı diye Komisyonda bunu anlattık ama Komisyonu ikna
edemedik, Genel Kurul ikna olur mu bilemiyorum ama gerçekten, Diyanet
İşleri Başkanlığının nitelikli din
görevlileri yetiştirme diye bir arzusu varsa, niyeti varsa gelin bunu
633ün içine sıkıştırmayalım, bağımsız
bir kanun çıkartalım derim.
İslam Dininin
inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek,
din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere;
Cumhurbaşkanlığına bağlı Diyanet İşleri
Başkanlığı kurulmuştur. Diyanet İşleri
Başkanlığının Anayasadaki görevlerine bakalım:
1) Laiklik ilkesini gözetmek.
2) Bütün siyasi görüş ve
düşüncelerin dışında kalmak.
3) Milletçe
dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinmek.
4) İslam dini ibadet ve
ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek.
5) Din konusunda toplumu
aydınlatmak.
6) İbadet yerlerini
yönetmek.
Buna Diyanet İşleri
Başkanlığı şunları da ekledi, şimdi
uygulanıyor: Resmî nikâh yapmak, eğitim kurumları açmak ve din
eğitimi yapmak, din eğitimi yapacak din görevlerini belirlemek,
özellikle Diyanet İşleri Başkanının şahsı
üzerinde iktidar adına siyasi görevler ifa etmek. Şimdi bu eklenen 4
maddeye dikkatinizi çekerim; eğitim kurumları açmak ve din
eğitimi yapmak var zaten, peki Diyanet Akademisine niye ihtiyaç duyuyoruz,
bunu sorgulamak gerekir. Diyanet İşleri
Başkanlığı, yeni görevleri sonucunda tartışılan
bir kurum hâline gelmiştir maalesef, siyasi kutuplaşmanın bir
parçası olmuştur, kendi varoluş nedenlerini kendi eliyle
kaldıran bir kurum hâline gelmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı, din görevlilerinin sorununa çözüm üretmek
zorundadır. Hani din görevlilerine 3600 ek gösterge ne oldu? Hepimiz seçim
meydanlarında söz vermedik mi? Biz bu kanun tekliflerini getirmedik mi?
Reddetmediniz mi? Şimdi neden imamlara 3600 ek göstergeyi hak
görmüyorsunuz? Bunun izahı var mı? Bunun izahı yok.
Diyanet İşleri
Başkanlığının ne Anayasa ne de kuruluşu
yasasının 1inci maddesi gereği halka, halkın bir kesimine
eğitim verme görevi vardır. Diyanet İşleri
Başkanlığının eğitimle ilgili tek görevi, bütün
kamu kurumlarının da görevi olduğu gibi, kendi personelinin daha
nitelikli, verimli çalışmasını sağlamak amacıyla
hizmet içi eğitim vermektir. Özel kanunun 1inci maddesinde yer alan
toplumu aydınlatmak görevi ise İslam diniyle ilgili konularda toplumu
bilgilendirmekten ibarettir.
Diyanet İşleri
Başkanlığının eğitimle ilgili bir kurum hâline
gelmesi Kuran kurslarıyla olmuştur ancak bu görev de Eğitim
Birliği Yasası gereği Millî Eğitim
Bakanlığının gözetim ve denetiminde olmak zorundadır.
Eğitim Birliği Yasası gereği bütün eğitim öğretim
faaliyetleri Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
olarak yürütülür.
Görüşülmekte olan kanun
teklifiyle, Diyanet İşleri Başkanlığı 1924
öncesinin Şeriye ve Evkaf Vekâletine benzer bir konuma getirilmek
istenmektedir. Teklifin 3üncü maddesinde de Kuran eğitim merkezleri
ayrı bir kurum olarak sayılmaktadır. Kur'an eğitim
merkezinin hedef kitlesi kurum personeli değildir, Kuran öğrenen
çocuklardır. Anayasa'nın 42nci maddesi gereği, Kuran
kurslarının hedef kitlesi olan kimseler 18 yaşını
aşmamış çocuklardır. Çocuklar eğitimi ancak Millî
Eğitim Bakanlığı kuruluşlarıyla birlikte
yapabilirler.
Diyanet personeli
sayısı 6 bakanlıktan çok. Bakalım: Taşra
teşkilatında 125.079; merkez teşkilatında 1.694; yurt
dışı teşkilatında 409; Din Yüksek İhtisas
Merkezinde 761; eğitim merkezlerinde 526; toplamda ise 128.469 personel
bulunmaktadır.
Ben Ankara milletvekiliyim, Ankaranın
köylerini geziyorum. Dün benim ziyaretime gelen muhtar şunu söyledi:
Sevgili Vekilim, önümüz ramazan ayı, bizim camimizde imamımız
yok, teravih namazını kim kıldıracak? Anadolu'nun birçok
köyünde bu problem yaşanıyor. Diyanet İşleri
Başkanlığına soruyorum: 128.469 personeliniz var, her köyde
cami var, neden imam yok? Bu ramazan ayında, bu köyleri imamsız
bırakmak Allah'tan reva mı?
Bakın, Diyanet
İşleri Başkanlığı, cemevlerinin elektriklerinin
kesilmesini dert etmek zorundadır çünkü Alevi toplumunun vergileriyle
sizler maaş alıyorsunuz. Cemevlerini göz ardı ediyorsunuz,
havrayı, kiliseyi göz ardı ediyorsunuz. Farklı inançtan
olanların eğitimiyle ilgili herhangi bir düzenleme yok. Diyanet
İşleri Başkanlığının sadece ve sadece
İslam dini içerisinde bir mezhebe sıkıştırılarak
işlem görmesi doğru değildir. Bunun hak
olmadığını, bunun adalet duygusundan uzak olduğunu,
onların vergisiyle yapılan hizmetin de haram olduğunu siz benden
daha iyi bilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Lütfen,
bunu dikkate alalım.
Kanun teklifi,
Anayasanın 106ncı ve kuruluş kanununun 1inci maddesine göre
iki temel soruna sahiptir: Birincisi, Diyanet İşleri
Başkanlığının Millî Eğitim
Bakanlığıyla olması gereken iş birliği yok
sayılmaktadır; ikincisi ise kendi personelini yetiştirmekle
görevli olan Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
okulların eğitimlerini, doğrudan, göreve başlamadan
yetersiz bularak kendi personelini yetiştirme sürecine girmiştir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği
Diyanet İşleri Başkanlığı veya bir başka
devlet kurumu, Millî Eğitim Bakanlığından
bağımsız bir biçimde eğitim kurumu hâline gelemez. 3
Kasım 2002 seçimleri sonrasında iktidara gelen Adalet ve
Kalkınma Partisi hükûmetleriyle, ısrarlı bir biçimde kendini 633
sayılı Teşkilat Kanunu ve yönetmeliklerde yer alan Millî
Eğitim Bakanlığıyla ilgili hükümlerin
karşısında konumlandırmıştır.
Diyanet İşleri
Başkanlığı kendi bünyesinde çalışacak din
görevlilerini önceden aday din görevlisi sonra sözleşmeli personel
sonra ise kadrolu memur olarak atamayı öngörmektedir. Öğretmenlik
Meslek Kanununda da aynı yanlışlık yapıldı.
Gelin aday din görevlisi din görevlisi diye ayrıştırmaktan,
sözleşmeli ve kadrolu memur diye bir ayrımdan vazgeçelim çünkü
bunların eş birleştirilmesi konusunda da ciddi problemler var.
Dolayısıyla, Anayasanın kamu hizmetleriyle ilgili hükümlerine
diğer kamu kurumları gibi tabi olması gerekir. Anayasanın
70nci maddesinde Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği
niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez. hükmü yer
almaktadır. Göreve başlamadan önce din görevlisi olarak alınacak
personelde görevin gerektirdiği koşullar var ise hizmet
alımında hizmet öncesi bir mesleki eğitim öngörülemez. Bu durum,
görevin gerektirdiği koşullar dışında kamu hizmetine
başlamak için ayrıca bir engel oluşturmaktadır. Diyanet
İşleri Başkanlığının din hizmetleri için
eğitim kurumları olan imam-hatip liselerinin ve ilahiyat
fakültelerinin Diyanet İşleri Başkanlığına doğrudan
personel yetiştirme görevini boşa çıkarmaktadır. Bu
düzenleme, bu şekliyle imam-hatip liseleri ve ilahiyat fakültesi
mezunları üzerinde keyfî uygulamaların da önünü açacak bir
düzenlemedir. Açıkça, mesleğe başlamadan önce aday din
görevlisi adı altında onlara verilmesi düşünülen meslek, eğitim
yoluyla bir eleme yöntemine gidilmektedir. Diyanet İşleri
Başkanlığının kendisine personel yetiştirmek gibi
bir görevi yoktur. Bu görev yalnızca ve yalnızca Millî Eğitim
Bakanlığına aittir. İmam-hatip lisesi mezunlarını,
ilahiyat fakültesi mezunlarını yok saymayalım. Orada
yapılan eğitimler nitelikli eğitimlerdir. Eğer orada
yapılan eğitimlerin nitelikli olmadığını
düşünüyorsanız mevcut olan 644 imam-hatip lisesine, 100e yakın
ilahiyat fakültesine haksızlık ediyorsunuz, oradaki hocalara
haksızlık ediyorsunuz. (CHP sıralarından
alkışlar) Diyanet İşleri
Başkanlığının ihtiyaç duyduğu personel de
imam-hatip liseleri ve ilahiyat fakültesi mezunlarından olur. Hizmet içi
eğitimde 128 bin personelin
Hizmet İçi Daire
Başkanlığının elini güçlendirecek tüm yetkileri
verelim. Personelin hizmet içi eğitimlerini altı ayda bir mutlaka
yapsın çünkü çağ değişiyor, dünya değişiyor.
Bizim, 21inci yüzyılın dünyasına uygun -kendi
anlayışımızı da- bu çerçevede yetiştirilecek
imamlara, din görevlilerine ihtiyacımız var. Bunu Hizmet İçi
Daire Başkanlığı mutlaka gerçekleştirecektir.
Bu teklif, Diyanet
İşleri Başkanlığının kendisini ayrı bir
bakanlık; Millî Eğitim Bakanlığından, YÖKten tamamen
ayrı bir kurul hâline getiriyor. Bunun önüne geçemeyebiliriz, bu tehlikeli
bir durumdur. Gelin, bunu, ayrı bir kanun teklifi olarak bir kez daha
gerçekten bilim insanları, din âlimleri ve ilgili kurumlarla bir kez daha
görüşelim diyorum. Sizlere bir kez daha çağrı yapmak istiyorum:
Gelin, hep birlikte, nitelikli bir din görevlisi yetiştirme
politikasını Diyanet İşleri
Başkanlığının eline verelim ama bunu asla ve asla bir
siyasal düşüncenin çizgisine yöneltmeyelim. Bu olursa dinimiz,
inancımız, dinî değerlerimiz gerçekten tartışmalı
hâle gelir.
Ben geçenlerde Keçiörende
bir Kuran kursuna taziyeye gittim. Bu taziyede hocanın bana söylediklerini
sizlere aktarmak istiyorum, vebali üstümde kalmasın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
YILDIRIM KAYA (Devamla)
Kuran kursu hocası şunu söyledi: Cumhuriyetin kurulduğu
yıllardaki Diyanet İşleri Başkanını ve
Başkanlığını arar olduk. Bizim
çocuklarımız
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Adamı yakma.
YILDIRIM KAYA (Devamla)
İsmini söylemiyorum.
dinden uzaklaşır
hâle geldi, yüzde 26sında sıkıntılar yaşıyoruz.
Sizden ricamdır, Parlamentoda bunu dile getirin. Bana bunları
anlatırken Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili olduğumu
düşünerek anlattı, Cumada, hutbelerde siyaset yapılıyor,
bu doğru değil. Reise bunu anlatın. dedi. Daha sonra dediler ki:
Yıldırım Kaya, Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Milletvekili. O
da dedi ki: Sizden pek buraya gelen olmuyordu, onun için böyle dedim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Bizi de yaktın yani.
YILDIRIM KAYA (Devamla)
Yakmadım.
Ama bu lafım onun
reisine mutlaka ulaşsın.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
YILDIRIM KAYA (Devamla)
Sayın Diyanet İşleri Başkanlığı, cuma
hutbelerinde siyasetten vazgeçin. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın
Kaya, teşekkür ediyorum, sağ olun.
Sayın Özkoç,
sataşmadan söz istiyor musunuz? (CHP sıralarından
gülüşmeler)
Evet, şahsı
adına ilk söz Sayın Abdüllatif Şenerin.
Buyurun Sayın
Şener. (CHP sıralarından alkışlar)
ABDÜLLATİF ŞENER
(Konya) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Diyanet İşleri
Başkanlığı kadrosunda kısa bir süre de olsa
imamlık yapmış bir kardeşiniz olarak bu kanunun
ayrıntılarına girmeden sadece gönlümden geçenleri
paylaşacağım. Burada, Diyanet Akademisi kuruluyor. Bu teklif
yapılabileceğin en iyisini öneriyor mu? En iyiyi oluşturmak için
Diyanet mensupları dışında kimlerle
tartışıldı? Üniversitelerden, sivil toplum
kuruluşlarından oluşturulmuş hangi kurullarda müzakere
edildi ve sonra buraya getirildi? Bunu bilmek hakkımızdır diye
düşünüyorum. Bilelim ki sadece Diyanet mensuplarının
hazırlayıp getirdiği bir metni tartışıyorsak bu
iyi bir düzenleme olsa bile yapabileceğimizin en iyisi değildir. En
iyiyi bulamadığımız bir konuda ziyandayız demektir
çünkü artık, dünya iyiyi değil, en iyiyi gerçekleştirenlerin kazandığı,
izzet ve onuru koruduğu bir dünya hâline gelmiştir; Mülk suresinin
2nci ayeti de bunu ifade etmektedir.
(Hatip tarafından Mülk
suresinin 2nci ayetikerimesinin okunması)
ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) Yani Allah ölümü ve hayatı, içinizden hanginiz işi en
iyi yapacaksınız; bunu denemek için, bunu sınamak için
yaratmıştır. buyuruluyor.
En güzel iş nasıl
ortaya çıkar? Hayatın pratiklerini yaşamakla, üretim sürecinin
içinden çıkar. Teknoloji ve bilginin üretildiği alanlar
kütüphanelerden daha çok, yaşanan hayatın kendisidir.
Çağdaş yaşam koşullarından, o koşulların
ürettiği bilgi ve teknolojiden, onların nasıl üretim süreçleri
oluşturduğundan haberdar değilseniz sadece teknolojiyle ilgili
değil, din ve sosyal bilimler konusunda da gerekli mesafeyi
alamazsınız. Ne alaka Sayın Vekil? demeyin çünkü çok
alakası var, çünkü dinî düşüncenin gelişimi de din
dışı konulardaki hayat pratiklerine çok borçludur. Medeniyet
çalışması yapan araştırmacılar bin dört yüz on
iki yıllık İslam tarihini iki döneme ayırırlar:
11inci yüzyıla kadarki dönem İslam medeniyetinin zirve dönemidir;
İslam dünyası bilimde, teknikte, sanat ve kültürde dünyanın da
zirvesindedir ama 12nci yüzyıldan itibaren İslam dünyası
uygarlıkta gerileme dönemine girmiştir. Bu iki dönem arasındaki
fark şudur: Yapılan bir araştırmaya göre birinci dönem yani
8inci11inci yüzyıllarda yaşamış 4 bin önemli âlim veya
din dışı konularda bilginin yüzde 91inin devletle iş
birliği hâlinde olmadığı, iktidarlarla birlikte
çalışmadığı, kamuda görev almadığı
tespit edilmiştir. Ebu Hanife gibi, Ahmed b. Hanbel gibi pek çokları
din bilginleri dâhil bağımsız olarak, iktidardan
bağımsız olarak ve iktidarın sofrasına oturmanın
haram olduğuna inanarak bilimsel çalışmalarını
yapmışlardır.
Değerli arkadaşlar,
gerileme döneminde ise başta din bilginleri olmak üzere hemen hemen tüm
bilginler devlet görevlisidir yani iktidar ve ulemanın iş
birliği vardır. Son 8 yüzyıl bunu ifade ediyor ve bu dönem
İslam dünyasının gerileme dönemidir. Bunun sonucu olarak son 8
yüzyıldır İslam dünyasının geliştirdiği
teknik, dünyaya armağan ettiği tek bir teknik yoktur. Bugünkü
İslam anlayışımızı şekillendirenler de
birinci dönem ulemasıdır, ikinci dönem uleması ise içtihat
kapısını da kapatmış, birinci dönem ulemasının
söylediklerini 8 yüzyıldır aynı kalıplarla tekrar edip
durmaktadır.
Zaman zaman camilerde
vaazunasihat edenlerin söyledikleri sözleri dinlerken garipliklerin,
İslam'ı bir meslek hâline dönüştürmenin
sıkıntılarını çektiğimizi ben şahsen
hissediyorum. Daha bundan üç beş yıl önce bir il müftümüzün cuma
vaazında, eski zamanlarda insanların ömrünün otuz-kırk bin
yıl olduğunu, birkaç yıl süre itikâf hayatlarının
olduğunu ve onların sevaplarına yetişemeyeceğimizi
söylemesi beni hiç şaşırtmamıştı çünkü dini meslek
olarak görürseniz veya dini bir meslek hâline getirir, onda derinleşmeyi
de birinci dönem bilginlerinin yazdıklarına, görüşlerine
bağlarsanız dünün hayat pratiklerinin ürettiklerini tekrarlarken sizi
dinleyen sanayide çalışan bir gencin bile gülümseyeceği laflar
edersiniz. Tamam işte, Sayın Milletvekili, biz de bunun için Diyanet
bünyesinde bir akademi kuruyoruz. diyenler olabilir ama burada soruyorum: Peki
ama Diyanetin merkez bürokrasisini, yüzlerce yıl öncesinin pratikleriyle
ortaya çıkan bilgileri ayıklama yapmadan tekrar etmekten kim
kurtaracaktır? Hangi pratikleri, pratiğe dayalı üretim
metodolojileri kurtaracaktır? Zaman zaman Diyanetin sitesinde yer alan,
ilme, mantığa ve akla aykırı fetvaları nasıl
yorumlayacağız? Fetâvâyi Hindiyyede gördüğünüz her
fetvayı yayınlamaya kalkarsanız toplum ne düşünür veya
toplumu neye özendirmiş olursunuz?
Kurumlar, bir toplumun
ekonomik gelişimini sağlayan temel determinantlardan biridir. Sadece
devlet kurumlarını kastetmiyorum; din de her ülkede ana kurumlardan
biridir. Bakın, Max Weber, Batıda Sanayi Devrimi sonrası ekonomik,
sosyal, bilimsel, sanatsal ve kültürel gelişmenin temelinde Protestan
ahlakı olduğunu ileri sürmüştür. Bu tez
tartışılabilir ama şu da bir gerçektir ki 19uncu
yüzyılın sonuna kadar gelişmiş ülkelerin hepsi Protestan
nüfusun çoğunlukta olduğu ülkelerdir. Bugüne
baktığımızda Weber yanılmıştır.
diyebiliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Ama şu da
bir gerçektir ki Amerika Birleşik Devletleri'nin millî geliri 23 trilyon
dolar, Çin'in millî geliri 17 milyon dolar, Japonya'nın millî geliri 5-6
trilyon dolardır. İslam İşbirliği
Teşkilatına üye 57 Müslüman ülkenin toplam millî geliri sadece
Japonya kadardır hatta dünyadaki, ABD'deki 3 büyük firmanın piyasa
değeri 57 İslam ülkesinin toplam millî gelirinden fazladır. Bunu
sorgulamayacak mıyız, bunun altındaki tüm kurumsal
yapılarımızın ne hâlde olduğunu hesaba çekmeyecek
miyiz? Din kurumu da dinî müesseseler de dâhil olmak üzere.
İslam adına
konuşurken düşünmek lazım. Dünya millî geliri
açısından bu verdiğim rakamlar şunu gösteriyor: Dünya,
âdeta zekâtını Müslümanlara bırakmış veya ihracat
açısından bakıyorsunuz; 57 ülkenin kendisine
yaptığı ticaret, petrol ve doğal gazı bir yana
bırakırsanız dış ticaret açısından dünya
zekâtını değil fitresini Müslümanlara bırakmış
gibi gözüküyor. İslam adına konuşurken ve iş yaparken bu
dünya gerçeklerini düşünmeyelim mi? Görevimiz, sadece ve sadece inananlar
olarak kendi bulunduğun ülkede nüfuz alanlarını genişletmek
mi olmalıdır, buna mı odaklanmak lazımdır? (CHP
sıralarından alkışlar) Allahın insanların
Müslüman olmalarına ihtiyacı yoktur ama Müslümanların gerçekten
Müslüman olmaya ihtiyacı vardır. (CHP sıralarından
alkışlar)
Bir noktayı da
hatırlatmak isterim: Hayatım boyunca pek çok ateistle İslam
üzerinde tartışmalar yaptım, hiçbirinde hiç kimse benimle
Allahın varlığı üzerinde tartışma yapmadı.
Hepsi bizim ibadet ve muamelat konusu saydığımız
meselelerle ilgili tartışmışlardır yani günümüzde
muamelat ve ibadet konuları bile itikat konusu hâline
dönüşmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi.
ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Siz şimdi bu konuları fıkhın muamelat ve
ibadetle ilgili delillerine dayanarak günümüz toplumuna anlatmaya
başladığınızda yanılırsınız. Neden
yanılırsınız? Kitap sünnet icma kıyas diye
muamelat konularını bu topluma anlatmaya
kalktığınız zaman dinleyenler açısından itikat
konusu olduğu için metodolojiyi yanlış seçmiş olursunuz.
Bunun yerine, akait bilimiyle uğraşanların, kelam bilginlerinin
Dinî nas hangisidir? dendiğinde kabul ettikleri mütevatir haber,
akıl ve deneyi delil olarak aldığınız zaman günümüz
toplumuna hitap edersiniz. (CHP ve İYİ Parti sıralarından
alkışlar) Dünün muamelatı bugün itikat konusu hâline
gelmiştir. Onun için, önce topluma sunacağı konularda zanna uyan
bir yapı problemlidir. Hâlbuki Necm suresi 28inci ayette şöyle
diyor:
(Hatip tarafından Necm
suresinin 28inci ayetikerimesinin okunması)
ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Yani zan sizi gerçeğe ulaştırmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ABDÜLLATİF ŞENER
(Devamla) - Zannı ayıklayıp kesin hükümlere, kelamın
delillerine, itikat konudaki delillere yönelmek suretiyle dini anlatmak bir
gereklilik hâline gelmiştir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP,
HDP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına
ikinci söz Hacı Ahmet Özdemirin.
Sayın Özdemir, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Konya) Değerli Başkanım, çok kıymetli milletvekili
arkadaşlarım ve bizleri izlemekte olan aziz milletimiz; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ben biraz Diyanet Akademisi
çerçevesinde kalmaya çalışayım diye niyetlendim ama o kadar üst
düzey, entelektüel şeyler söylendi ki burada, herhâlde Diyanet Akademisine
sıra gelmeyecek gibi bir hâl aldı durum. Son konuşmacı arkadaşımız
hakikaten ihatalı, farklı konulara temas eden, farklı
değerlendirmeleri içeren aydınlatıcı konuşması
benim için de -kendisi için olduğu kadar- sürpriz oldu. Ama ben, bu
entelektüel tartışmaları bu kürsüden Diyanet Akademisi çerçevesinde
ufak tefek cevaplamak veya bunlara girmek niyetinde değilim ama söylemekte
yarar görüyorum: Kendisi kaynağını da bize Komisyon
çalışmaları sırasında ifade etmişti Şu
kaynağa bakar mısınız. diye. Ben o kaynağa
baktım, daha sonra ilgili şahsın birkaç makalesini de okudum.
Fakat şunu da ifade etmekte yarar görüyorum: Bizim ilahiyat fakültelerinde
ve ilahiyat camiasında Gazaliden önce Gazaliden sonra
şeklindeki bir milat tayinine yönelik açıklamalardan pek
hazzetmediğimi, bunun çok da kabul edilebilir tarafı
olmadığını izninizle, müsaadenizle söyleyeyim. 12nci
yüzyıl dediğiniz zaman Gazaliyi mihver alırsınız,
Gazaliden öncesi Gazaliden sonrası şeklinde İslam
aydınlanmasını, İslam düşüncesini, İslam
keşiflerini nitelendirirsiniz.
ABDÜLLATİF ŞENER
(Konya) Ben öyle bir şey demedim.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Zatıaliniz söylemediniz ama 12nci yüzyıl tam oraya
tekabül ettiği için söylüyorum.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya)
İbni Rüşd Hocam, İbni Rüşd.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Burada, Osmanlıyı ve Osmanlının kuruluş
dönemindeki özellikle çalışmaları, çabaları göz ardı
eden, göz ardı etmeye çalışan, saklamaya çalışan bir
çabanın, gayretin izini görebilirsiniz baktığınızda.
Ben oraya çok fazla girmek istemiyorum; gerektiğinde zatıalinizle
özel meclislerde çok uzun tartışmalar yaparız,
karşılıklı bilgileniriz, istifade ederiz ama burası
onun yeri değil.
Gelelim bu mezhep, tarikat,
tasavvufla alakalı konulara. Kemal Beye de söyledim, zatıalileri,
kendileri Komisyonda ifade ettiler. Bu konu çok su kaldırır, bu
hamur çok su kaldırır, bunu bizim özel oturup konuşmamız
lazım. dedim, o özel oturumu gerçekleştireceğiz. Diyanet
İşleri Başkanlığında bazı düzenlemeler
yapabilmek için bizim önümüzde hem kanuni engeller vardır hem kuruluş
felsefesi açısından engeller vardır hem de dinin temel saikleri,
temel esprisi açısından ciddi engeller vardır. Onu da ben
sizinle özel oturumlara havale ettiğimi burada -madem böyle birtakım
konuşmalara girme ihtiyacı hasıl oldu- ifade etmekte yarar
görüyorum.
Gelelim benim
arkadaşım İbrahim Halil Oral Bey; kendisi bizden bir devre
önceydi, zannediyorum 82 mezunu arkadaşlarımızdan. Bizim
yasamızla alakalı bazı konulara temas etti. Ruştu Beyin
konuşmalarında da ben bu temasların izlerini yer yer gördüm.
Bizim gerekçemizi şu şekilde anlamış arkadaşlar,
gerekçelendirmeyi yaparken biz dedik ki: Mevcut personel daha yeterli hâle
gelecek. Eğer bu Daha yeterli hâle gelecek. ifadesi Mevcut durum
yetersizdir. anlamında anlaşılıyorsa yanlış
anlaşılmıştır, tashih etmenizi ben sizlerden istirham
ediyorum. Daha donanımlı hâle gelecektir. dedik, bu
Donanımsızdır. anlamına geliyorsa tashih etmenizi ben
sizlerden rica ediyorum. Daha iyi yetiştirilmiş bir personel bu
sayede hizmet verecektir. demek eğer Şu anki personel yetersizdir.
anlamına geliyorsa -ki bu yanlıştır- onu da tashih etmenizi
rica ediyorum.
Özlük haklarıyla ilgili
hususları ben Komisyonda da ifade ettim, arkadaşlarımız da
ifade ettiler. Yani burada dile getirildiği için söylüyorum,
murakıplar, vaizler ve diğer personel
Devlet memurlarıyla
alakalı, devlet memurları rejimiyle alakalı çalışmalar
bir bütün hâlinde yapılacağı için, bu kanun teklifinde sadece
ilgili kısımla alakalı düzenlemelere, özlük haklarındaki
iyileştirmelere yer verilmiş, diğer hususlar yapılacak
düzenlemeye bırakılmıştır.
Bir de zannediyorum bir
yanlış anlaşılma oldu. Şöyle: Diyanet Akademisi
Başkanının seçilmiş kurulların
başkanlarının önüne geçtiği gibi bir anlaşılma
olmuş, onu tashih edelim. Ne özlük hakları bakımından ne de
protokol açısından böyle bir öne geçme söz konusu değildir; yasa
taslağı iyi incelenirse bunun böyle olmadığı
görülecektir.
Ben her hafta düzenli olarak
cuma namazlarına giden bir insanım; söylemeye de utanıyorum.
Diyanetin hutbelerinin niteliğinin son dönemlerde özellikle bir hayli
arttığının da farkındayım ve Diyanetin hutbelerinde
asla siyasetle ilgili hususların yer almadığını da bir
ilahiyat hocası olarak dinlediğimde, bir mümin, bir Müslüman, camide
bulunan bir cemaat, herhangi bir fert olarak dinlediğimde görüyorum.
SERKAN TOPAL (Hatay) Yani
son dönemlerde
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Hangi camiye gidiyorsun Hocam, ona gidelim. Hangisine gidiyorsan oraya gidelim.
BAŞKAN Sayın
Özkoç, rica ediyorum
Lütfen, Sayın Özkoç
NAZIM MAVİŞ (Sinop)
Hepsinde aynı hutbe okunuyor ya, hepsinde aynı yani.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) Bütün camilerde aynı hutbe okunuyor.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Türkiye Büyük Millet Meclisi Camisine gidiyorum, TOKİ
Camisine gidiyorum, Hacı Bayram Camisine gidiyorum, Kocatepe Camisine
gidiyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Öyle değil, öyle değil. Öyle değil Hocam. Yalan söylemek de
günahtır! Ona göre konuşalım.
BAŞKAN Sayın
Özkoç
Sayın Özkoç
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Çok ayıp ediyorsun! Olduğu gibi iade ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ya, yapma, yapma, yapma Engin Bey, rica ediyorum.
NAZIM MAVİŞ (Sinop)
Hiç yakışmadı Engin Bey! Çok ayıp yani! Çok ayıp
yani!
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Olduğu gibi iade ediyorum, olduğu gibi iade ediyorum.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Siyasi onlar, siyasi.
BAŞKAN Sayın
Özkoç
NAZIM MAVİŞ (Sinop)
Ya, sizin karşınızdaki insan ya!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Yani Ahmet Bey gibi birisini yalanla itham etmek
hoş bir şey değil, yapmayın.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Engin Bey, sana hiç yakıştıramadım, sen bana
bir özür borçlusun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
O da günahtır Hocam, milletin gözünün içine baka baka yapıyorsun.
Birazcık korkarak hareket etmek lazım.
BAŞKAN Sayın
Özkoç, rica ediyorum
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Lütfen Engin Bey; sonuna geldik, lütfen.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Sen bana bir özür borçlusun, sen bana bir özür borçlusun.
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Ahmet Bey saygın bir insandır, bunu
söylemenizi reddediyorum.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Biz kibarca şöyle derdik
En azından yani, bu ifadeyi
kullanacak bile olsanız, sizin nezaketinize
yakıştıramadım.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Açık ve net siyaset yapıyorlar.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Hilafıhakikat söylüyorsunuz, doğru söylemiyorsunuz.
diye daha nazik bir ifade kullanabilirsiniz ama Yalan söylüyorsunuz.
ifadenizi buradan, ben Konyalıyım, Konyaya kadar 10 kat iade
ediyorum size. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Ben, yalan söylemek günahtır diyorum; yalan söyleme.
NAZIM MAVİŞ (Sinop)
Siz helalleşene kadar bu millet sizinle 50 kere hesaplaşacak Engin
Bey, 50 kere hesaplaşacak bu millet sizinle!
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Toplumu din konusunda aydınlatmakla görevli Diyanet
İşleri Başkanlığının
NAZIM MAVİŞ (Sinop)
Siz daha çok helalleşirsiniz bu kafayla!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
İyi, ben de gidiyorum ya; ben de gidiyorum, ben de görüyorum. Sen misin
Müslüman sadece?
NAZIM MAVİŞ (Sinop)
Daha çok helalleşirsiniz siz bu kafayla!
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Bir saniye arkadaşlar
BAŞKAN Sayın
Özdemir, siz devam edin lütfen.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Şöyle söyleyeyim izninizle
BAŞKAN - Sayın
Özkoç, bu kadar alıngan olmayın; Grup Başkan Vekilisiniz,
yerinizden söz veririm ben size isterseniz. Rica ediyorum, lütfen
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Sayın Başkanım, bana akıl vermeyin. Ben, ne zaman söz
isteyeceğimi bilirim.
BAŞKAN Bir bitirsin
ama
Müsaade edin, lütfen ama
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Sataşma Meclis adabında vardır, bana oturduğun yerden
akıl verme!
BAŞKAN - Sayın Grup
Başkan Vekili, yapmayın. Sayın Grup Başkan Vekilisiniz,
yalancı diye hatibe sataşıyorsunuz ya, yapmayın yani.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Tamam, bana akıl verme! Yalan söylüyorsa yalan söylüyordur!
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Bunu söyleyemezsiniz!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Söylerim!
NAZIM MAVİŞ (Sinop)
Ayıp ya, ayıp, ayıp! Yakışıyor mu senin gibi
bir milletvekiline Yalan söylüyor. demek?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Böyle bir şey yok.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Olur mu öyle şey?
MAHİR ÜNAL
(Kahramanmaraş) Böyle bir şey yapamazsınız.
BAŞKAN Buyurun
Sayın Özdemir, siz devam edin.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Çok ayıp, çok ayıp! Bir Grup Başkan Vekilinin
mehabetine yakıştıramadım,
yakıştıramadım.
NAZIM MAVİŞ (Sinop)
Kendine yakıştırıyor musun söylediğini? Ne kadar
seviyesiz bir laf atma be!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) -
Her yerde siyaset yapıyorlar. Doğru mu?
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Size yakıştıramadım, ana muhalefet partisine
yakıştıramadım; hele hele şahsıma yönelik olarak
böyle bir ithamın yöneltilmesini asla yakıştıramadım,
kabul etmiyorum; tekrar söylüyorum, tekrar iade ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) -
Ben de aynı şeyde ısrar ediyorum.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Şunu söyleyeyim: Biz bu yasayı büyük bir olgunlukla
müzakere ettik, çok güzel bir müzakere yönettik, çok ortak noktalar tespit
ettik ve güzel bir çalışma olduğu hususunda neredeyse mutabakat
sağladık. Buraya geldiğinde de ben, bugün, kar
yağışı vesaire olmasaydı sizlerden şunu rica
edecektim: Böylesine olgun bir ortamda müzakere edilen ve böylesine, kabul
edilebilir yönlerinin kabul edilemez yönlerinden çok olduğu
-eleştirilebilir yönlerinin az, öbür tarafın çok olduğu- bir
yasayı gelin bu akşam burada çıkaralım ve yarın herkes
seçim bölgelerine gitsin diye özel ricada bulunacaktım. Şu ana kadar
da tartışmalar çok hoş gitti ama Grup Başkan Vekilinin
-onun da ben, belki tansiyonunun yüksekliğine, şekerinin
artmasına veriyorum- atağıyla birazcık durum elektriklendi.
Ama şunu söyleyeyim: Diyanet İşleri
Başkanlığı bu devletin kurucularının da
kuruluş felsefesinin de vazgeçilmez kurumlarından bir tanesidir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Biz kurduk, Cumhuriyet Halk Partisi kurdu.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Dolayısıyla, bizim, Diyanet İşleri
Başkanlığının hizmetlerini iyileştirecek, hizmet
edenlerini, çalışanlarını, personelini daha liyakatli hâle
getirecek her türlü çalışmaya kimden gelirse gelsin katkı
vermeye hazır olduğumuzu, bu uğurda gayret sarf
edeceğimizi
Ve gecesini gündüzüne katarak -Komisyondaki ifademi yine,
tırnak içi olarak bire bir alıyorum- gecenin bir yarısında
başlayan, mesai mefhumu tanımayan ve ertesi günün gece
yarılarını geçen zaman dilimlerine kadar camide ibadet eden,
Müslümanlara hizmet eden, ayrıca topluma hizmet eden bu insanların bu
özverili çalışmalarını, toplumu bütünleştirici,
kaynaştırıcı, kucaklaştırıcı
YILDIRIM KAYA (Ankara) 3600
ek göstergeyi hemen ekleyelim Ahmet Hoca!
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla)
âdeta birbiriyle tam hemhâl olacak şekle getirici
çalışmalarını yadsıyamayız, yabana atamayız;
bu milletin millet olmasındaki, bu devletin devlet olmasındaki
önemini asla ıskalayamayız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın
sözlerinizi Sayın Özdemir, buyurun.
HACI AHMET ÖZDEMİR
(Devamla) Dolayısıyla, bu yasayı hakikaten Genel Kurulda da
-zannediyorum- Komisyondaki aynı olgunluk içerisinde -ki bir yol
kazası yaşadık, o yol kazasını ben ağır
hasarla atlatmış olmamayı diliyorum; bu yol kazasını
da bir kenara bırakarak yine aynı olgunlukla- tamamlayacağımızı,
kabul edeceğimizi ve yolumuza devam edeceğimizi umuyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Orhan Bey, sizin bir söz
talebiniz vardı, kullanmak istiyor musunuz?
ORHAN SÜMER (Adana) Ben
soru-cevap için sisteme girmiştim, geri çektim.
BAŞKAN Peki,
teşekkür ediyorum.
Sayın Öztürk, bir söz
talebiniz var.
Buyurun Sayın Öztürk.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürkün, betona gelen zam nedeniyle
müteahhitlerin yaşadığı mağduriyete ilişkin
açıklaması
YASİN ÖZTÜRK (Denizli)
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Hazır beton üreticileri
son dönemlerdeki maliyet artışlarını gerekçe göstererek
müteahhitlerin bağlantısını yaptığı betona
zam yapıyor ve sözleşmelerini iptal ediyor, çeklerini iade ediyor.
Beton üreticilerinin sözleşmeli satışlarını iptal
etmesi, inşaat malzemeleri ile inşaat işlerini sekteye
uğrattı. Zor duruma düşen müteahhitlerin nihai tüketiciyle
arasındaki ilişki zedelenmekte ve itibarları zedelemektedir.
Tedarik zincirinin bozulması, ham madde fiyatlarının yükselmesi
bu durumda maliyetlere yol açmış olabilir ama sözleşmedeki
fiyatlara sadık kalmayarak, pahalılığı ileri sürerek
verdikleri sözden cayan, C30 pompa fiyatını 300-500 lira iken 1.000
liraya çıkaran hazır beton üreticilerinin de bu konuda
sözleşmelere sadık kalmasını bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
20.08
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 20.09
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Rümeysa KADAK (İstanbul), Necati TIĞLI (Giresun)
-----0-----
BAŞKAN Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 65inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, Genel Kurulun 10/3/2022 Perşembe
günü toplanmamasına ilişkin önerisi
Danışma
Kurul Önerisi
No: 74 9/3/2022
Danışma Kurulunun
9/3/2022 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda,
Genel Kurulun 10/3/2022 Perşembe günü toplanmaması önerisinin Genel
Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Mustafa
Şentop
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mahir
Ünal Engin
Özkoç
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Hakkı
Saruhan Oluç Muhammed
Levent Bülbül
Halkların
Demokratik Partisi Milliyetçi
Hareket Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Dursun
Müsavat Dervişoğlu
İYİ
Parti
Grubu
Başkan Vekili
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
2.- Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir ve 36 Milletvekilinin
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4212) ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 316) (Devam)
BAŞKAN 316 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir
konu bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için, 15 Mart 2022 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
20.10
(x) 7/4/2020 tarihli 78inci Birleşimden itibaren, coronavirüs salgını sebebiyle Genel Kurul Salonundaki Başkanlık Divanı üyeleri, milletvekilleri ve görevli personel maske takarak çalışmalara katılmaktadır.
(x) 319 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(x) Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi
(x) 316 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir