TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
3üncü Birleşim
5 Ekim 2022
Çarşamba
(TBMM Tutanak
Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş
bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler
aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemirin,
kültürel değerlerin tek millet gerçeğine katkısı ve
Türkiyede yaşanan sosyal gelişmelere ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının,
kamu eczacılarının sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoyun,
Adana Lezzet Festivaline ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer
Aycanın, Dünya Öğretmenler Gününe ilişkin açıklaması
2.- Adana Milletvekili Ayhan Barutun, sansür
yasasına ilişkin açıklaması
3.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceerin,
Çorlu tren katliamının gerçek sorumlularına ilişkin
açıklaması
4.- Balıkesir Milletvekili Fikret
Şahinin, Balıkesir ilinin en önemli çevre problemi olan Kepsut
ilçesindeki Simav Çayının kirliliğine ilişkin
açıklaması
5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet
Akının, Balıkesirin Dursunbey ilçesinin 17 kırsal
mahallesindeki internet ve telefon sorununa ilişkin açıklaması
6.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmazın,
Düzce ilinin yıllarca yaşadığı sınır
problemlerine ilişkin açıklaması
7.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci Dönem Altıncı Yasama
Yılının hayırlara vesile olmasını temenni
ettiğine ilişkin açıklaması
8.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer
Öcalanın, İmralı Cezaevinde yaşanan
haksızlığa ve hukuksuzluğa ilişkin
açıklaması
9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin, basın
ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan kanun teklifinin 29uncu maddesi
ve diğer sorunlu maddelerinin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğine
ilişkin açıklaması
10.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl
Kasapın, internlere söz verilen maaşlara ve üniversite hastanelerindeki
asistan hekimlerin özlük haklarının iyileştirilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
11.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, ayçiçeği ve çeltikteki desteklemelere
ilişkin açıklaması
12.- Mersin Milletvekili Alpay Antmenin, KESK
HABER-SENe üye PTT çalışanlarının sürgün edilmesine
ilişkin açıklaması
13.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansurun,
Hatayın Samandağ ile Arsuz ilçelerini bağlayan sahil yolunun
heyelandan etkilenmeyecek şekilde güvenli hâle getirilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
14.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbülün,
sarayın sansür yasası teklifinin derhâl Meclisten çekilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
15.- Kırşehir Milletvekili Metin
İlhanın, Özbekistanın Semerkant şehrinde mahsur kalan 7
Kırşehirli işçinin yaşadığı mağduriyete
ilişkin açıklaması
16.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kayanın,
Trabzonun Ortahisar ilçesine bağlı Değirmendere Mahallesindeki
vatandaşların doğal gaz talebine ilişkin
açıklaması
17.- Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın,
Sarızlıların sabit telefon sorununa ilişkin
açıklaması
18.- Adana Milletvekili Orhan Sümerin, Adanadaki
uyuşturucuyla mücadelede asıl yapılması gerekenlere
ilişkin açıklaması
19.- Şırnak Milletvekili Hasan
Özgüneşin, faili meçhul cinayetler konusunda AKP Hükûmetini
uyardıklarına ilişkin açıklaması
20.- Kastamonu Milletvekili Hasan
Baltacının, Kastamonudaki orman köylülerinin yakacak odun sorununa
ilişkin açıklaması
21.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın açıkladığı Sosyal Konut Projesine
ilişkin açıklaması
22.- İstanbul Milletvekili Ali
Kenanoğlunun, İstanbul Emniyetinin polis devleti
niteliğindeki uygulamalarına ilişkin açıklaması
23.- İstanbul Milletvekili Hayati
Arkazın, İstanbulun Esenyurt ilçesinin ihtiyaçlarına
ilişkin açıklaması
24.- İzmir Milletvekili Bedri Serterin,
İzmirin Ödemiş, Tire, Beydağ, Bayındır ve Kiraz
ilçelerinde hastanelerde ve polikliniklerde kalp ve anjiyo merkezlerinin
olmadığına ilişkin açıklaması
25.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin önemine, pandeminin
etkisini yitirmesiyle birlikte dünyada yeni sorunların ortaya
çıktığına ve bu dönemde Türkiyenin uygulamış
olduğu ekonomi modeli ve faiz politikasına ilişkin
açıklaması
26.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününe, kendilerine
jandarma kontra ve JİTEM diyen ekibi cezaevlerine müdahale için
kimlerin gönderdiğine ve Anayasa Mahkemesinin Leyla Güvenle ilgili
açıklamış olduğu ihlal kararına ilişkin
açıklaması
27.- İstanbul Milletvekili Zeynel Emrenin, 5
Ekim Dünya Öğretmenler Gününe, kamuoyunda dezenformasyon kanunu olarak
bilinen kanun teklifine ve basın kartının
dağıtılmasıyla ilgili Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulunun vermiş olduğu karara ilişkin
açıklaması
28.- Sakarya
Milletvekili Engin Özkoçun, yerinden sehven sarf ettiği, Meclis
adabına uygun olmayan sözünün tutanaklardan
çıkartılmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması
29.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim
Yurdunusevenin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı
konuşmasındaki bazı ifadelerine ilişkin
açıklaması
30.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, yapılacak olan Sayıştay
kontenjanından Anayasa Mahkemesi üyeliği seçimine
katılmayacaklarına ilişkin açıklaması
31.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa Mahkemesi üyeliği için
yapılacak seçime katılmayacaklarına ilişkin
açıklaması
32.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerek oylamalarda
gerek Genel Kurul çalışmalarında İYİ Parti olarak
milletvekili sıralarını terk etmemek gibi bir prensip
kararları olduğuna, o sebeple bu seçime katılacaklarına ve
gerekli şekilde oylarını kullanacaklarına ilişkin
açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Katar Devleti Hükümeti Tarafından Talep
Edilen Desteği Sağlamak ve Dünya Kupası Kalkanı
Harekatına İştirak Etmek Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve
Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Katar Devleti Sınırları
İçerisinde ve Katar Devleti Karasuları ile Mücavir Bölgelerinde
Görevlendirilmesi ve Bu Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının
Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin
Giderilmesi İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara
İmkan Sağlayacak Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı
Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
Anayasanın 92nci Maddesi Uyarınca Altı Ay Süreyle İzin
Verilmesine Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/2077)
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Kocaeli
Milletvekili Fikri Işıkın (3/2077) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- Diyarbakır Milletvekili Hişyar
Özsoyun, Kocaeli Milletvekili Fikri Işıkın (3/2077) esas
numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Kocaeli Milletvekili Fikri
Işıkın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK
PARTİye ve şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ Parti Grubunun, Adana Milletvekili
İsmail Koncuk ve arkadaşları tarafından, bir milyonu
aşkın öğretmenimizin yıllar içerisinde
azaldığına inandığı saygınlığının
artırılması, hak ettiği değerin verilmesi adına
alınması gereken tedbirlerin araştırılması
amacıyla 5/10/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Ekim 2022 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından,
cezaevlerinde yaşanan tüm hak ihlallerinin araştırılması
amacıyla 5/10/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Ekim 2022 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
3.- CHP Grubunun, Uşak Milletvekili Özkan
Yalım ve arkadaşları tarafından, şehir içi yolcu
taşımacılığı yapan belediye otobüsleri, özel halk
otobüsleri ve özel halk minibüslerinin, 65 yaş ve üzeri
vatandaşların ücretsiz taşınmasından kaynaklı
almış oldukları destek miktarının yetersizliğiyle
ilgili sorunların araştırılması amacıyla
4/10/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Ekim 2022 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, gündemin Seçim
kısmında bulunan Kişisel Verileri Koruma Kurulunda
boşalacak 2 üyelik için yapılacak seçimin bu kısmın 1inci,
Anayasa Mahkemesinde boşalacak 1 üyelik için yapılacak seçimin aynı
kısmın 2nci sırasına alınmasına, Genel Kurulun
daha önce 6 Ekim 2022 Perşembe günkü birleşiminde 340 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin tamamlanamaması
hâlinde çalışılmasına karar verilen 7 Ekim 2022 Cuma günü
toplanmamasına ve Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerini
yeniden düzenleyen önerisi
VIII.- SEÇİMLER
A) Kişisel Verileri Koruma Kurulu Üyeliklerine
Seçim
1.- Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boş
bulunan üyeliklere seçim
B) Anayasa Mahkemesi Üyeliklerine Seçim
1.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
146ncı maddesi gereğince Sayıştay
Başkanlığınca bildirilen 3 aday içinden Anayasa Mahkemesi
üyeliğine seçim
5
Ekim 2022 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.01
BAŞKAN:
Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP
ÜYELER: Emine Sare AYDIN (İstanbul), Necati TIĞLI (Giresun)
-----0-----
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, kültürel
değerlerin tek millet gerçeğine katkısı ve Türkiyede
yaşanan sosyal gelişmeler hakkında söz isteyen Erzurum
Milletvekili İbrahim Aydemire aittir.
Buyurun Sayın Aydemir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Erzurum Milletvekili İbrahim Aydemirin,
kültürel değerlerin tek millet gerçeğine katkısı ve
Türkiyede yaşanan sosyal gelişmelere ilişkin gündem
dışı konuşması
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Efendim, kültürel değerlerin tek millet
gerçeğine katkısı ve Türkiyede yaşanan sosyal
gelişmeler... Kültürel değerler o kadar hayati önemde ki
arkadaşlar ve tek millet gerçeği... Hakikaten eğer buradaysak,
yüreklerimiz bir arada atıyorsa işte bu gerçekten dolayı
atıyor, kültürel değerlerden dolayı atıyor ve onların
yüzyıllara sâri, bizi et ile kemik hâline getirmesinden dolayı
atıyor.
Arkadaşlar, Osman Yüksel Serdengeçti -Allah
gani gani rahmet eylesin- bir kültür sohbetinde Mevlânaya atıfta
bulunuyor, Mevlâna hazretlerinin bir benzetmesini kayda geçiyor ve diyor ki:
Efendim, dünya, mal, mülk, bunlar su gibidir, insan ise gemi. Su olmadan o
geminin yürümesi mümkün değil ancak su gemiye sirayet ederse gemi batar.
Öyleyse, gemiye sirayet etmemesi için, geminin batmaması için, salimen
yüzmesi için olması gereken nedir? O kültürel değerlerle tezyin
edilmek, donanmaktır.
Kültürel değer demişken arkadaşlar,
bunu çok çeşitli hâle getirebiliriz, sayabiliriz ama ben bir şeye
hususen işaret etmek istiyorum. Arkadaşlar, 30 Ağustos
törenlerinde, Erzurumda, efendim, törenler esnasında Erzurum Büyükşehir
Belediyemizin bir etkinliği oldu; etkilendim, yüreğim kabardı,
çok hoşuma gitti. Erzurum Büyükşehir Belediyemizin mehter
takımı var, onlar çok yetkin bir biçimde, başka illerimize de
gidip oralarda da gösteri yapıyorlar ama onun dışında Belediyemiz
bir başka yapı oluşturmuş. Belediye
Başkanımıza teşekkür ettim orada. Neydi o? Her bölgeye ait,
hemen hemen her ile ait halk oyunlarını ifade eden bir yapı
oluşturmuş. Orada izledik, seyrettik, takip ettik, samimi söylüyorum
ki arkadaşlar, sadece Erzuruma değil; efendim, Egeden, güneyden,
Güneydoğudan halk oyunlarını takip ederken baktım ki aynen
dadaş barları gibi benim yüreğimde kıpırtı
oluşturuyor. Bingöl oyunları öyle, Bitlis oyunları öyle,
efendim, işte İzmirin efesi var. diyoruz ya, Ankara zeybek; hepsi
bir şekilde bizim kodlarımıza sirayet etmiş,
yüreğimize işlemiş. Onun üzerine şunu söylemek istiyorum
arkadaşlar: Tek millet yani milletimizi her unsuruyla, her rengiyle, her
kimliğiyle, her ismiyle yüreğimize koymuşuz ya,
başımızın üstüne almışız ya, öyleyse bu
değerleri de yaşatmamız lazım.
Bakın, Erzurum barları üzerine Sadettin
Akatay isimli bir dadaş -1904te doğmuş, 1944te vefat
etmiş, bir öğretmen- şiir yazmış arkadaşlar,
barları tarif eden bir şiir yazmış -ara ara düğünlerde
terennüm ediliyor, takip ediyoruz- emin olun ki Erzurumlu olması şart
değil, Erzurumun dışında olanların da o Bar
şiirini dinlerken yüreği kopup genişliyor; çok sayıda
şahit olduk, gördük. Ben de burada sizinle onu paylaşmak istiyorum
yani bu değerleri yaşatalım diye. Ne diyor Sadettin Akatay?
Yüzyılların ardından kopup gelen bir
vakar,
Kahramanlık, yiğitlik, erlik
destanıdır bar.
Bu oyunda gör bizi, geçme sakın ıraktan,
Gözün varsa seçersin barda karayı aktan.
Muhteşem bir benzetme değil mi
arkadaşlar?
Bir başkası:
Bir savaş seyri vardır dadaşın
her barında,
Görünce kanın kaynar, o an damarlarında.
Doyum olmaz bir görsen Köroğlunun
barını,
Güvenirsin gücüne, düşünmezsin
yarını.
Dumludan ta Basraya çağlayan selimiz var,
Bahtımız kara değil, bu gün Karasu
kadar.
Bingöl yaratmadı mı kan çağlayan
Arası,
Hazar çalkalanırken kanar Türkün yarası.
Aman Aras, han Aras, Bingölden kalkan Aras,
Al başımdan sevdamı, hazarda çalkan
Aras. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
İBRAHİM AYDEMİR (Devamla)
Dadaş çelik bir yaydır, onu germeye gelmez.
Çağlayan bir sel olur, dağlara da baş
eğmez.
Yayla bulutu gibi yükselir yavaş yavaş,
Sonra birden sel olur, köpürür çoşar
dadaş.
Doğunun sınır taşı
Erzurumun dadaşı,
Efesi var İzmirin, eğilmez Türkün başı.
Bu kadar lezzetli bir anlatım olabilir mi
arkadaşlar? Erzurum barlarını anlatıyor,
dadaşları anlatıyor, Orhan Yegini anlatıyor dadaş
olarak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Sizin gibi de
okuyamaz.
İBRAHİM AYDEMİR (Devamla)
Dolayısıyla arkadaşlar, bunları yaşatalım
istiyoruz. Bunlar bizim değerlerimiz. Burada kardeşlerim var,
Ağrı Milletvekili Abdullah kardeşim burada, beraber
özümsemişiz tek millet hakikatini. Bunun için diyoruz ki: Hepimiz
içselleştirelim ve bu millet potası altında dünyada çok özel bir
noktaya gidelim. Herhangi bir etnik kimliği kimsenin inkâr ettiği
yok, bunların hepsi bizim şerefimiz, onurumuz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Aydemir.
İBRAHİM AYDEMİR (Devamla) Devam
ediyor muyum?
BAŞKAN Bitti efendim süreniz, bir
dakikanızı verdim.
ERKAN AYDIN (Bursa) Bir iki dakika daha verin
efendim.
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Bir dakika
daha ver Başkan ya.
İBRAHİM AYDEMİR (Devamla) Efendim,
bunları biz başımızın üstünde taşırız,
hepsini ama tek millet kavramı derken Türk milleti potası
altında hepsini mezcediyoruz, hepsiyle beraber dünyada, milletler
camiasında özel bir pozisyona yürüyoruz; inşallah bu yürüyüşümüz
ilanihaye devam edecek, hepinizin buna katkısı da olacak, hepinize
minnettarım.
Saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı ikinci söz,
kamu eczacılarının sorunları hakkında söz isteyen
Bursa Milletvekili Erkan Aydına aittir.
Buyurun Sayın Aydın. (CHP sıralarından
alkışlar)
2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydının,
kamu eczacılarının sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
ERKAN AYDIN (Bursa) Sayın Başkanım,
meslektaşlarımızın sorunlarını dile getirmek
amacıyla gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, iktidarı tebrik etmek istiyorum,
gerçekten iktidarları süresince sokağa dökmedikleri bir meslek grubu
kalmadı; doktorundan öğretmenine, işçisinden emeklisine, son
olarak da eczacılar, meslektaşlarımız... 16 Ekimde
iktidarın sağlık çalışanlarına, doktorlara,
eczacılara, hemşirelere yaptığı bu baskı,
adaletsizlik ve haksızlıkla mücadele etmek için Ankarada büyük
eczacı mitingi düzenliyoruz. Ne için düzenliyoruz? Eczacıların
ekonomik çıkmazına karşı adalet için düzenliyoruz. Kamu
eczacılarının hak kayıplarına karşı, ilaç
yokluğuna karşı, hastaların cebini yakan yüksek ilaç
fiyatlarına karşı, eczacıların yok
sayılmasına karşı, kontrolsüz açılan
eczacılık fakültelerine karşı Dur! demek için, 16 Ekimde,
yaklaşık 48 bin eczacı, 80 bin eczane çalışanıyla
birlikte Ankarada büyük mitingteyiz.
Bakın, değerli milletvekilleri, 12
Ağustos tarihinde Bakanlık bir ek ödeme yönetmeliği
yayınladı. Bu yönetmelikte sağlık
çalışanlarının her ne kadar yetmese de özlük
haklarında, maaşlarında birtakım iyileştirmeler
yaptı ancak burada eczacılar yine yok sayıldı. Diş
hekimlerinin katsayıları görünür oranda yükselirken eczacılar,
özellikle kamu eczacıları bu haktan yararlanamadı. Aynı
Bakanlığa bağlı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz
Kurumundaki eczacı ile hastane eczacısı veya kamu
eczacısı arasındaki maaş farkları neredeyse 2 kat
arttı. Bakın, bir insan için gıda ne kadar önemliyse ilaç da
aynı öneme sahip yani hayati önemi haiz. İlacın 4 sahibi var:
Biri üretici, diğeri depo, diğeri eczaneler, son sahibi de hastalar.
Sizin bozduğunuz bu zincirde maalesef depolar can çekişiyor, üretici
kur fiyatından dolayı ilaç üretmiyor, ithalatçı
ithalatını yapmıyor. Kamu kurum iskontoları, ilaç fiyat
kararnamesi derken 2009 yılından beri güncellenmeyen ilaç fiyat
kararnamesiyle
Bugün euro 18,5 lirayken, gidin Sağlık
Bakanlığındaki fiyatta 7 lira 69 kuruş. Yani diyorsunuz ki
siz ilaç üretene: 18,5a al, 7,5a sat, sonra da ticaret yap. Dünyanın
hiçbir yerinde böyle bir şey olamaz. Ne oluyor? Eczanelerde şu anda
yüzde 20ye yakın ilaç yokluğu başlamış, kronik
hastalar, kanser hastaları, diyabet, insülin kullanan hastalar ilaç
bulamıyor. İlaç gerçekten şu anda ulaşılması çok
zor bir meta konumuna gelmiş. Buradan uyarıyoruz: On üç
yıldır güncellemediğiniz ilaç fiyat kararnamesindeki baremleri
düzeltin. Enflasyon 2009dan bu yana yüzde 1.000in üzerinde artmış,
her türlü gider 10a katlanmış ama eczacının kârı 2009
yılında kalmış. Temmuz ayında ilaca zam geldi, dünyada
herhâlde fiyat artarken kârı düşen başka bir meslek grubu
yoktur, başka hiçbir meslek grubu olamaz. Bunun yanında hastanın
ilaca ulaşması da bu kadar zorlaşıyor. Bunları
defalarca dile getirdik. Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti
devamlı bakanlıkları gezdi, Sağlık Bakanına
gitti, Çalışma Bakanına gitti, Maliye Bakanına gitti,
bürokratlarla görüştü, genel müdürlerle görüştü, şu saatlerde de
Sayın Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu'yla
görüşüyor. Neden? 48 bin meslektaşımız adına, 80 bin
çalışan adına çözüm üretmek istiyorlar ama maalesef iktidar
eczacıyı görmezden geliyor, sorunlarını çözmek yerine
hasıraltı etmeyi deniyor.
Şimdi, geçen hafta Sayın
Cumhurbaşkanı çıktı Bakanlar Kurulu
toplantısından sonra, her tarafa bir şeyler verdi, dedi ki:
İşte, EYT'ye şu kadar milyar, aile destekleri sigortasına 20
milyar, diğerine 30 milyar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ERKAN AYDIN (Devamla) Neredeyse, bütün
bunları içine kattığınızda, 2023 yılı
itibarıyla milletimizin sırtına 500 milyara yakın bir ek
yük getirecek. Nereden çıkacak bunlar? 85 milyonun vergisiyle
çıkacak, bir de dışarıdan işte bu net hata noksan
rakamında bir para bulunursa oradan çıkacak. Biz de diyoruz ki 48 bin
meslektaşımızı yok saymayın, her tarafa
dağıttığınız o milyarlardan birazcık da serbest
eczanelere dağıtın, kamu eczacılarına verin, orada
hakkı yenen meslektaşlarımıza verin.
Son söz olarak da şunu söyleyeyim: Biz diyoruz,
uyarıyoruz ama yapmadınız, fark etmez, şunun
şurasında sekiz ay kaldı; meslektaşlarımız
birazcık daha sabretsinler, ne vermedilerse misliyle biz vereceğiz
diyoruz.
Geliyor gelmekte olan diyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Gündem dışı üçüncü söz,
Adana Lezzet Festivali hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Ayşe
Sibel Ersoya aittir.
Buyurun Sayın Ersoy. (MHP
sıralarından alkışlar)
3.- Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoyun,
Adana Lezzet Festivaline ilişkin gündem dışı
konuşması
AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri, yüce Meclisimizi ve
ekranları başındaki aziz vatandaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Yeni yasama
yılımızın aziz milletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Yiyecekler insan yaşamının
devamı için gerekli olan en temel ihtiyaçlardandır ancak günümüzde
sadece hayatta kalmak için tüketilen bir ihtiyaç olmasının yanı
sıra ülkelerin diplomasisinde de önemli bir güç olarak ortaya
çıkmaktadır. Böylece mutfaklar ülkelere politikalarının
belirlenmesi ve yön verilmesi konusunda yardımcı olmaktadır.
İlk defa 2002 yılında, Taylandın yiyecek ve mutfak
sanatını dünyaya tanıtmak için kamu diplomasisinin
anlatıldığı Bir Temsilci Olarak Mutfak adlı makalede
yer alan gastrodiplomasi uygulamaları, ülkelerin mutfakları
uluslararası ilişkilerde diplomatik bir yöntem olarak tercih
ettiğini göstermiştir.
Yemek, yaşam için vazgeçilmezdir ve bu yüzden
pek çok açıdan özünde siyasi bir şeydir. Bu anlamda, yemeğin
dünya tarihindeki belirleyici etkisi esas itibarıyla sosyal, kültürel,
siyasal ve diplomatik alanlarda görülen değişimlerle
somutlaşmaktadır. Bir olgu ve aynı zamanda bir süreç olarak diplomasi,
klasik anlamda güce sahip olmaya dayanır. Güç, kayıt altına
alınmaya başlandığı ilk andan itibaren diplomasinin de
değişmeyen unsurudur. Bununla birlikte, gücün işaret ettikleri
de sürekli bir değişim içindedir. Askerî ve ekonomik gücü işaret
eden sert güçten 20nci yüzyılın ortalarından itibaren ve
nihayet 21inci yüzyılda yumuşak güce geçiş, güç
içeriğindeki değişimin de simgesidir. Sosyolojik bir değer
olarak yemek ve mutfak kültürü de yumuşak güç unsuru hâline gelerek
diplomaside yer almış ve gastrodiplomasi adı altında bir
başka diplomasi alanının doğmasına vesile
olmuştur.
Yemeğin toplumlar ve kültürler arası
çatışmanın ve aynı zamanda iletişim ve
etkileşimin bir unsuru, bir aktörü olarak kullanılması
yemeği uluslararası politikanın da bir sahnesi hâline getirir.
Yemeğin ve mutfak kültürünün bir yumuşak güç olarak görülmesinde
gıdanın ikna ve rıza süreçlerinde bir araç olarak
belirginleşmesi öne çıkar.
Ülkeler gastronomik uzmanlık ve yerel yiyecek
zenginliklerini vurgulayan etkinliklere ev sahipliği yaparak üstün
nitelikli yemeklerini gösterebilir.
Türkler de tarih sahnesine çıktıkları
an itibarıyla beslenmeye atfettikleri önemi her alanda
göstermişlerdir. Yeme içme faaliyeti toplumsal hayatta o kadar önemli
olmuştur ki Orhun Anıtlarında Bilge Kağan Gece
uyumadım, gündüz oturmadım, ölesiye bitesiye çalıştım;
aç milleti tok, az milleti çok, yoksul milleti zengin kıldım. diye
seslenmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yani Türk idarecilerinin asli görevi milletini aç ve yoksul bırakmama
ilkesine dayandırılmıştır.
Coğrafi olarak nerede olduğunuz
toprağınızın niteliğini belirler, o da sizi üretir.
Dolayısıyla Biz, yediğimiz şeyiz. derken bu durum,
kültür, tarih ve coğrafyanın birlikte millî mutfağın
oluşumunda ne kadar önemli rol oynadığını gösterir
niteliktedir. Tarihî, coğrafi ve kültürel kapsamının geniş
olması, Türk mutfağının eşsiz ve muhteşem
olmasında da en büyük paya sahiptir. Coğrafi olarak eşsiz Türk
mutfağının önemli duraklarından biri olan güzel
Adanamızın konumu da mutfak kültürünün çeşitliliği
anlamında büyük ilgi çekmektedir.
Adanamızın mükemmel lezzetleriyle
tanışmak ve Adanalıların samimi, sıcak
konukseverliğini deneyimlemek isterseniz ya da bu lezzetleri
özlemişseniz 7-8-9 Ekim Adana Lezzet Festivalinde sizleri ağırlamaktan
büyük memnuniyet duyacağımızı söylemek istiyorum.
Kültür Bakanlığımızın
himayesinde, Adana Valiliğimizin koordinasyonunda ve tüm
Adanalıların desteğiyle düzenlenen Adana Lezzet Festivaline tüm
vatandaşlarımızı davet ediyor, saygılar sunuyorum.
(MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
şimdi, şimdi, sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer
dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Aycan
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer
Aycanın, Dünya Öğretmenler Gününe ilişkin açıklaması
SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, bugün Dünya Öğretmenler Günüdür. Öğretmenler hepimizin
hayatına yön veren, iz bırakan kişilerdir. Geleceğimizi
yönlendiren tüm öğretmenlerimize saygılar sunar, sağlıklı
ve başarılı çalışmalar dileriz.
Öğretmenlerimiz hak ettiği
saygıyı görmelidir; özellikle öğrencilerimiz, veliler ve tüm
toplum tarafından gerekli saygıyı hak etmektedirler.
Öğretmenlerin huzuru eğitim kalitesini olumlu etkileyecek bir
durumdur. Öğretmenlerin özlük haklarını iyileştirmek,
sorunlarını çözmek çok yerinde olacaktır. Öğretmenler
arasındaki farklılıklar giderilmelidir; sözleşmeli
öğretmenler, ücretli öğretmenler kadrolu statüye geçirilmeli ve
öğretmenler arasındaki farklılıklar giderilmelidir. Bu,
eğitim kalitemizde olumlu etkiler yaratacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Barut
2.- Adana Milletvekili Ayhan Barutun, sansür
yasasına ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) Tek adam rejimi ülkemizde
adaletsizliği ve hukuksuzluğu yaygınlaştırıp hak
ve özgürlükleri kısıtlamaya çalışıyor. Dezenformasyon
safsatasıyla basına ve sosyal medya kullanıcılarına
yönelik sansür yasası görüşülüyor. Bu düzenleme, dezenformasyonla
mücadele değil, sansür için hazırlanmıştır. Ülkemiz
için, seçim arifesindeyken dezenformasyonla mücadele adı altında
basın ve iletişim özgürlüğü baskılanmak isteniyor.
Kimseye sorulmadan iktidar tarafından tek
taraflı hazırlanan bu yasa teklifi Anayasamız ve evrensel hukuk
kurallarıyla güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklere
aykırıdır. Gazetecilik suç değildir. Sosyal medya
kullanıcılarını cezalandırma girişimleri sonuç
vermeyecektir. Bizim, baskı ve sansüre değil, daha fazla demokrasiye
ve özgürlüklere ihtiyacımız var.
Gazetecilere, sosyal medya
kullanıcılarına hapis cezalarını öngören, en temel
insan haklarını çiğneyen bu ucube sansür düzenlemesi geri
çekilmelidir. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Yüceer
3.- Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceerin,
Çorlu tren katliamının gerçek sorumlularına ilişkin
açıklaması
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) 25
yurttaşımızı yitirdiğimiz Çorlu tren
katliamının üzerinden bin beş yüz elli gün geçti.
Acılı aileler, dört yılı aşkın süredir üstü
örtülmek istenen hakikate, korunan sorumlulara, ailelerin adalet
arayışına verilmek istenilen gözdağına rağmen bir
an olsun bu mücadeleden, bu davalarından vazgeçmediler. Suçu yağmura
attılar. Acılı ailelere, davayı takip eden gazetecilere,
avukatlara dava açıldı; milletvekiline, bana fezleke gönderildi.
İhmallerin, eksikliklerin raporları ellerinde olmasına
rağmen Suçlu yağmur. dedikleri ve üstünü kapatmaya
çalıştıkları her duruşmada aileler gerçek
sorumluların ismini haykırmaya devam ettiler.
Bugün Çorlu tren katliamının 11inci
duruşması görülüyor. İşte, bu mücadeleyle 4 sanıkla
giden davada yıllar sonra 9 kişiyi daha yargı önünde göreceğiz.
Acılı aileler, 25 canın adaleti için, bir daha böyle acılar
yaşanmaması için peşini bırakmadıkları bu davaya
herkesin sahip çıkmasını istiyorlar. Bu sorumluluk hepimizin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Şahin
4.- Balıkesir Milletvekili Fikret
Şahinin, Balıkesir ilinin en önemli çevre problemi olan Kepsut
ilçesindeki Simav Çayının kirliliğine ilişkin
açıklaması
FİKRET ŞAHİN (Balıkesir)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Balıkesir ilimizde en önemli çevre problemi, Kepsut
ilçemizdeki Simav Çayının kirliliğidir. Kirlilik nedeniyle
çayda artık canlı yaşam son bulmuştur, tek bir balık
dahi yaşamamaktadır. Sadece canlı yaşam son bulmuş
değil, aynı zamanda insan sağlığı da tehlike
altındadır, koku nedeniyle artık ilçe yaşanmaz hâle
gelmiştir. Özellikle, özel sektöre ait bir kâğıt
fabrikasının atıklarını nehre deşarj etmesi ve
Balıkesir Büyükşehir Kanalizasyon İdaresinin bazı
kanalizasyon atıklarını nehre deşarj etmesi nedeniyle
kirlilik her geçen gün giderek artmaktadır.
Buradan güzel ilçemiz Kepsutun tekrar
yaşanılabilir hâle getirilmesi için yetkilileri göreve davet ediyorum
ve Simav Çayındaki kirliliği hep birlikte bir an önce önleyelim
diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Akın
5.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Akının,
Balıkesirin Dursunbey ilçesinin 17 kırsal mahallesindeki internet ve
telefon sorununa ilişkin açıklaması
AHMET AKIN (Balıkesir) - Sayın Başkan
Çağ atladık. diyen AK PARTİ iktidarına Balıkesir
Dursunbey'den mesaj var. Dursunbey ilçemizin 17 kırsal mahallesinde ne
telefon ne de internet çekiyor. Teknoloji ve iletişim çağında
yaşıyoruz. diyorsunuz ama en çok oy aldığınız
Dursunbey'in kırsal mahallelerinde yaşayan vatandaşlarımıza
interneti de cep telefonlarını da çok görüyorsunuz. 170 milyon liraya
mal olacak. deyip 343 milyon liraya Çamlıca'ya radyo ve televizyon kulesi
diken AK PARTİ iktidarı Dursunbey Umurlar Dağı'nda
vatandaşlarımızın sorununu çözecek bir vericiyi dahi
dikemiyor. Bu sorunu dile getirmekten bütün muhtarlarımızın
dilinde tüy bitti. Şimdi Dursunbeyli hemşehrilerim
Ulaştırma Bakanına soruyor: Bu tür yatırımlar için
kurulmuş Evrensel Hizmet Fonunda 2021 yılında toplanan 2 milyar
140 milyon 176 bin 723 liradan bizim sorunumuz için ne kadar para
ayrılacak?
BAŞKAN - Sayın Yılmaz
6.- Düzce Milletvekili Ümit Yılmazın,
Düzce ilinin yıllarca yaşadığı sınır
problemlerine ilişkin açıklaması
ÜMİT YILMAZ (Düzce) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
1999 yılında
yaşadığımız depremden sonra Bolu vilayetinden
ayrılarak il olan Düzce ilimiz yıllarca sınır problemleri
yaşamıştır. Bu yaşadığı sınır
problemleri doğrultusunda 2004 yılında Bolu ve Düzce Vali
Yardımcıları bir araya gelmiş, sınırların
belirlenmesi için çalışmalar yapmaya çalışmış ama
bir sonuca ulaşılamamıştır ancak 4 Kasım 2004
tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan kararla sınırlar
belirlenmiştir. Bu sınırlar doğrultusunda orman
işletme müdürlükleri çalışmalarını yürütmeye
çalışmış ama 2008 yılına kadar ihtilaflar
giderilememiştir. 2008 yılında bölgenin muhtarları,
tarım kredi kooperatifi başkanları, ormancılık
kooperatifleri başkanları bir araya gelerek bir protokol
imzalamışlardır ancak protokol bugün tekrardan tehlikeye
düşmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özkan
7.- Mersin Milletvekili Hacı Özkanın,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci Dönem Altıncı Yasama
Yılının hayırlara vesile olmasını temenni
ettiğine ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27nci Dönem
Altıncı Yasama Yılının siz değerli
milletvekilleriyle birlikte ülkemize ve milletimize hayırlara vesile
olmasını temenni ediyorum. Gazilik unvanı almış bu
kutsal kurumun çatısı altında Meclisimize ve ülkemize hizmet
eden tüm milletvekillerimize şükranlarımı ve muhabbetlerimi sunuyorum.
Meclisimizde görev yapmış milletvekillerimizden vefat edenlere
Allahtan rahmet diliyorum. Ayrıca, Meclisimizin ilk Başkanı
Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere büyük ve güçlü Türkiyenin
gelişmesi yolunda azim ve gayret gösteren herkesi hürmetle yâd ediyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Öcalan
8.- Şanlıurfa Milletvekili Ömer
Öcalanın, İmralı Cezaevinde yaşanan
haksızlığa ve hukuksuzluğa ilişkin
açıklaması
ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) Sayın
Başkan, cezaevlerindeki hak ihlalleri ve işkenceler devam ediyor.
20-29 Eylül arasında Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi birçok
cezaevini ziyaret etti; bu cezaevlerinden biri de Sayın Abdullah
Öcalanın içinde bulunduğu İmralı Cezaevidir. Biz on sekiz
aydır haber alamıyoruz; Adalet Bakanlığı bu
haksızlığı, hukuksuzluğu ne zaman ortadan
kaldıracaktır? Sorunları derinleştirmekten başka bir
işe yaramayan Adalet Bakanlığı ne zaman Anayasadan
doğan haklarımızın önündeki engeli kaldıracaktır?
Avukatlarımız ve aile olarak bir an önce İmralıya gidip
İmralıdaki durumu öğrenmek istiyoruz. İmralıdaki
durum halkımız için önemlidir ama AKP Hükûmeti sorunları
derinleştirmek için elinden geleni yapıyor. Bir an önce
Anayasanıza, yasanıza, kanunlarınıza saygı duyun,
İmralı kapılarını açın, yasaları bize de
işletin; yasaları kendinize göre esnetmekten de bir an önce vazgeçin.
BAŞKAN Sayın Özdemir
9.- İstanbul Milletvekili Sibel Özdemirin,
basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan kanun teklifinin
29uncu maddesi ve diğer sorunlu maddelerinin tekrar gözden geçirilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Basın ve ifade özgürlüklerini
kısıtlayan, dezenformasyonu değil, gerçek bilgilerin
yayılmasını, haber yapılmasını engellemeyi
amaçlayan kanun teklifinin görüşmelerine dün başladık. Meclis Avrupa
Birliği Uyum Komisyonunun bir üyesi olarak, teklif sahiplerinin teklifin
Avrupa Birliğinin Dijital Hizmetler Yasası ve Genel Veri Koruma
Yönetmeliğiyle uyumlu olduğu yönündeki iddialarının
kısmen doğru olmadığını ifade etmek isterim.
Avrupa Birliği bünyesindeki yasal mevzuatın hiçbir yerinde niyet
okumaya yönelik ve halkı yanıltıcı bilgi gibi bir hüküm ve
en önemlisi üç yıla kadar hapis cezası yoktur. Resmî aday üyesi
olduğumuz Avrupa Birliğinden uzaklaştığımız
bu süreçte Avrupa Birliğine mevzuat
uyumlaştırılmasıyla çelişen, muğlak, belirsiz
olan, açık ve şeffaf olmayan bazı düzenlemelere, maddelere izin
vermemeliyiz. Özellikle basın ve ifade özgürlüğüne sansür getiren
29uncu madde ve diğer sorunlu maddelerin tekrar gözden geçirilmesi
önerimi ben tekrar paylaşıyorum.
Saygılarımla.
BAŞKAN - Sayın Kasap
10.- Kütahya Milletvekili Ali Fazıl
Kasapın, internlere söz verilen maaşlara ve üniversite
hastanelerindeki asistan hekimlerin özlük haklarının
iyileştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) - Teşekkürler
Sayın Başkan.
Diş hekimliği ve tıp fakültesi son
sınıf öğrencileri yani internlerin maaşları ne oldu?
18/7/2022de Sayın Erdoğan Diş ve tıp fakültesi son
sınıf öğrencilerine asgari ücret tutarı kadar ödeme
yapılacak. diye söz vermişti, Emeğin
karşılığı olarak ve motivasyonlarınızı
artırmak için bunu veriyoruz. demişti; üç aydır maaş
alamadılar. Yapamayacağınız şeyleri neden söz
veriyorsunuz?
Üniversite hastanelerindeki asistan hekim
arkadaşların maaşları aynı statüdeki eğitim
araştırma hastanesi asistanlarının yarısı kadar.
Nöbet ücretleri, icap ücretleri çok çok düşük; bu adaletsizliği
giderin.
Tekrar söylüyorum: Yapamayacağınız
şeyleri neden söz veriyorsunuz? Yapamayacağınız
şeyleri neden söz veriyorsunuz? Yapamayacağınız
şeyleri neden söz veriyorsunuz? Yapamayacağınız şeyleri
neden söz veriyorsunuz? Yapamayacağınız şeyleri neden söz
veriyorsunuz?
Teşekkürler.
BAŞKAN - Sayın Gaytancıoğlu
11.- Edirne Milletvekili Okan
Gaytancıoğlunun, ayçiçeği ve çeltikteki desteklemelere
ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Endonezyadan Venezuelaya gidip, dünyayı görüp
kendi çiftçisini görmeyen Tarım Bakanına buradan
çağrımızı bir kez daha yineleyelim: Ayçiçeği ve
çeltikteki desteklemeleri bir an önce en az 2 liraya çıkarın.
Doğru dürüst alım fiyatı vermediniz. Bu alım
fiyatlarıyla, bu sözde desteklemelerle çiftçimiz önümüzdeki yıl ürün
ekmez, ekemez. Bakan dünyayı yeniden keşfetmek için dolaşıp
duruyor ama dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Tarımda kural
bellidir, kendi çiftçini destekleyeceksin; üretebildiğin, ikliminin ve
toprak koşullarının uygun olduğu her ürünü mümkün oldukça
ülkende üreteceksin. Ne diyordu toprak için Âşık Veysel?
Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi
Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Bu ülkenin kara topraklarında nasırlı
elleriyle çalışan çiftçisini daha fazla üzme, desteklemeleri acilen
artırın.
BAŞKAN - Sayın Antmen
12.- Mersin Milletvekili Alpay Antmenin, KESK
HABER-SENe üye PTT çalışanlarının sürgün edilmesine
ilişkin açıklaması
ALPAY ANTMEN (Mersin) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, KESK HABER-SEN'e üye
PTT çalışanlarına daha önce sendikal ayrımcılık
ve taraflı bir soruşturma yapılmış ve HABER-SEN
yöneticileri çeşitli illere sürgün edilmişti. HABER-SEN sürgünlerin olduğu
İstanbul ve Batmandan Ankaraya kadar güzergâhtaki PTT iş yerleri
önünde açıklamalar yaptı ve en son Ankara'daki yürüyüşünü Ankara
Ulus Meydanı'nda yaptığı bir basın
açıklamasıyla tamamladı ancak bundan sonra, HABER-SEN bu
sürgünleri protesto ettikten sonra geçtiğimiz 29 ve 30 Eylül tarihlerinde
Siz nasıl sürgünleri protesto edersiniz? dediler ve HABER-SENe üye
müdür, şef, başdağıtıcı unvanlı
şimdilik en azından 27 sendika üyesi PTT emekçisi
yaşadıkları illerden uzak yerlere istemleri
dışında sürgün edildiler. Sürgüne karşı çıkanlar
sürgün edilmeye devam ediliyor. Ben bu sendikal
ayrımcılığı kınıyor, PTT yönetimini hakka,
hukuka ve adalete
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Güzelmansur...
13.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansurun,
Hatayın Samandağ ile Arsuz ilçelerini bağlayan sahil yolunun
heyelandan etkilenmeyecek şekilde güvenli hâle getirilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Hatayın Samandağ ile Arsuz ilçelerini
bağlayan sahil yolu ulaşım ve turizm açısından çok
önemli, Temmuz 2020de hizmete açıldı. Yol hizmete açıldı
ama sık sık yaşanan heyelanlar nedeniyle sürekli trafiğe
kapatılıyor. Kasım 2020de heyelan nedeniyle bu yol trafiğe
kapatıldı, Ağustos 2021de heyelan nedeniyle bu yol
kapatıldı, Eylül 2021de heyelan nedeniyle bu yol
kapatıldı, Ocak 2022de heyelan nedeniyle bu yol kapatıldı,
Haziran 2022de yine heyelan, yine yol kapatıldı. Sonbaharda yağışlarla
birlikte bu heyelanlar artacak. Turizm, ticaret, ulaşım
açısından çok önemli olan bu yolun bir daha heyelandan etkilenmeyecek
şekilde, kapanmayacak şekilde gerekli onarımların
yapılması, tedbirlerin alınması ve yolun tamamıyla güvenli
hâle getirilmesi gerekiyor. Hatay halkı bunu hak ediyor, Hatay halkı
bunu bekliyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Bülbül...
14.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbülün,
sarayın sansür yasası teklifinin derhâl Meclisten çekilmesi
gerektiğine ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) Sarayın sansür
yasası teklifinin tek bir maddesi bile ne hukuka ne demokrasiye ne de
insan haklarına sığıyor. Düşünün, eğer bu yasa
yürürlükte olsaydı biz bugün ne yolsuzlukları okuyabilir ne de
yandaşlara çekilen peşkeşlerden haberdar olabilir ne de gerçek
enflasyonu, oluşan yağ, ekmek kuyruklarını bilirdik; kaçak
yurtlardaki tacizlerin, öldürülen kadınların faillerini bilmezdik. Bu
yasa teklifi kanunlaşırsa gerçekleri asla öğrenemeyeceğiz.
Sosyal medya ve basını susturmak isteyen, Anayasaya aykırı
olan, basın özgürlüğüne, halkın haber alma hakkına,
haberleşme ve ifade özgürlüğüne, hukuk devleti ilkesine
aykırı olan bu yasa teklifi derhâl Meclisten çekilmelidir.
BAŞKAN Sayın İlhan...
15.- Kırşehir Milletvekili Metin
İlhanın, Özbekistanın Semerkant şehrinde mahsur kalan 7
Kırşehirli işçinin yaşadığı mağduriyete
ilişkin açıklaması
METİN İLHAN (Kırşehir)
Teşekkür ederim Başkanım.
Ülkemizde süregelen ekonomik krizler
vatandaşımızın çareyi yurt dışında
aramalarına sebep olmaktadır. Dolayısıyla gün geçmiyor ki
yurt dışında mahsur kalan yeni bir Türk işçisi vakası
yaşanmasın. Kırşehirli 7 hemşehrimiz de işsizlik
ve yoksulluğun etkisinden kurtulmak için yurt dışında
çalışmaya gitmişlerdir ancak Özbekistanda mahsur
kalmışlar ve çok zor şartlarda ahırdan bozma bir yerde
kalmaktadırlar. Tarafımıza haber ulaşır ulaşmaz
hemen harekete geçip Özbekistanın Semerkant şehrindeki 7
Kırşehirli hemşehrimiz için Dışişleri
Bakanlığına gerekli bilgilendirmeyi yaptım ancak
işçilerimiz, Türkiyeye gelebilmek için konsolosluk yetkililerince
kendilerine borç senedi teklif edildiğini ve gıdaya ulaşmakta
zorluk çektiklerini iddia etmişlerdir. Bu işçilerimizi vatana
getirmek için tüm sorunları aşmak devletimizin vazifesidir. Bir hasta
vatandaşımız için özel uçak seferber edebilen devletimiz, bu
işçilerimizi de Türkiyeye sağ salim getirmelidir.
Kırşehirli hemşehrilerimiz gelene kadar konunun bizzat takipçisi
olacağımdan kimsenin şüphesi olmasın.
BAŞKAN Sayın Kaya
16.- Trabzon Milletvekili Ahmet Kayanın,
Trabzonun Ortahisar ilçesine bağlı Değirmendere Mahallesindeki
vatandaşların doğal gaz talebine ilişkin
açıklaması
AHMET KAYA (Trabzon) Teşekkürler Sayın
Başkan.
Trabzonda Ortahisar ilçemize bağlı
Değirmendere Mahallemizde vatandaşlarımız, doğal
gazları olmadığı için pankartlarla sokağa indiler ve
21inci yüzyılda hâlâ soba kullanıyoruz, varlık içinde yokluk
çekiyoruz, doğal gaz istiyoruz. diyerek seslerini duyurmaya
çalıştılar.
BAŞKAN Sayın Arık
17.- Kayseri Milletvekili Çetin Arıkın,
Sarızlıların sabit telefon sorununa ilişkin
açıklaması
ÇETİN ARIK (Kayseri) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bu iktidar, güzel yurdumun güzel
insanlarının oyunu alıp sonra da kaderiyle baş başa
bırakıyor. Kalkınmayı Sarız'dan
başlatacağını söyleyen bu iktidar âdeta memleketim
Sarız'ın haritada varlığından bile bihaber, âdeta Sarız'ı
unuttu. Bakınız 21inci yüzyılda benim Sarızlı
hemşehrim geçtim interneti, telefona bile hasret. Mollahüseyinler
Mahallemiz ve mezrası Sarıfakılıda
vatandaşlarımız altı aydır ev telefonlarını
kullanamıyor. Sonra da iktidarın sözcüleri çıkıp uzaya 4
şeritli yol yapmaktan bahsediyor. Muhtarımız Muhittin
Yıldız Önce bizim sabit telefonlarımızı hizmete
açın ve bölgeye bir baz istasyonu kurun, sonra da uzaya 4 şeritli yol
yapın. diyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Sayın Sümer...
18.- Adana Milletvekili Orhan Sümerin, Adanadaki
uyuşturucuyla mücadelede asıl yapılması gerekenlere
ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu dün
Adana'da uyuşturucuya yönelik kökünü kurutma operasyonunda 211 sokak
satıcısının gözaltına
alındığını bildirdi. Yüce Meclisten defalarca dile
getirdik; Adana'da uyuşturucu kullanımı yaşı ne
yazık ki 13e düştü; sokaklarda, caddelerde, okullarda
uyuşturucu etkisiyle kendinden geçmiş çocuklarımızı
görüyoruz. Yapılan operasyonlar tabii ki çok önemlidir ancak daha önemli
olan, sınır güvenliğinin sağlanmasıdır,
şehirlerimizde nereden geldiği belli olmayan yabancıların
barınmasıdır. Demografik yapıyı bozan, suç ve suç
unsurlarıyla güvenliği ve çocuklarımızı tehdit
edenlerin sorunudur. Bir tarafta Adana'da nereden geldiği, ne iş
yaptığı belli olmayan yabancı uyruklu yüz binler
barınırken diğer tarafta 211 uyuşturucu
satıcısını yakalamak marifet değildir. Asıl
yapılması gereken, uyuşturucu
sınırlarımızdan girmeden bunları yurdumuza sokan
baronlara gereğinin yapılmasıdır.
BAŞKAN Sayın Özgüneş
19.- Şırnak Milletvekili Hasan
Özgüneşin, faili meçhul cinayetler konusunda AKP Hükûmetini
uyardıklarına ilişkin açıklaması
HASAN ÖZGÜNEŞ (Şırnak)
Teşekkürler Başkan.
Dün kadın gazeteci olan Nagihan Akarsel faili
meçhul bir cinayet sonucu katledildi Süleymaniye şehrinde. Geçmişte
de buna benzer cinayetler gördük. Erciş Vanlı olan Mehmet Zeki Çelebi
bunlardan bir örnektir. Ancak garip olan bir hikâye var; Mehmet Zeki Çelebinin
sosyal medyaya düşen telefon görüşmesi vardı, Türkiyeden kimi
karanlık güçlerin, kimi güçler adına onları
aradığını söyleyip tehdit ettiğini açıkça orada
görüyoruz. Dolayısıyla, 90lı yıllarda gördüğümüz bu
faili meçhul cinayetlerin bir versiyonunu başka bir yerde görmek
istemiyoruz, bu konuda AKP hükûmetini uyarıyoruz, bu katliamlar sonuç
getirmez.
BAŞKAN Sayın Baltacı
20.- Kastamonu Milletvekili Hasan
Baltacının, Kastamonudaki orman köylülerinin yakacak odun sorununa
ilişkin açıklaması
HASAN BALTACI (Kastamonu) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Kastamonu bir orman şehridir, ülkemizin en çok
orman köyüne sahip ilidir. Geçimini ve kışlık
yakacağını ormandan karşılayan köylümüz yakacak odun
fiyatlarına yapılan yüksek zam nedeniyle yaklaşan kış
mevsimi öncesinde kendi yurdunda büyük bir mağduriyet
yaşamaktadır. Geçtiğimiz yıl 1 ster odun için 104 lira
ödeyen orman köylümüzden bugün 1 ster odun için 280 lira talep edilmektedir.
Çok zor şartlar altında hayatını idame ettiren orman
köylümüze ihtiyacı kadar yakacak odun geçen yılki fiyattan verilmeli
ve temini konusunda öncelik tanınmalıdır.
BAŞKAN Sayın Taşkın
21.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur
Taşkının, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğanın açıkladığı Sosyal Konut Projesine
ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep
Tayyip Erdoğanın geçtiğimiz günlerde
açıkladığı 81 ilde hayata geçirilecek cumhuriyet tarihinin
en büyük Sosyal Konut Projesi ülkemiz genelinde büyük heyecanla
karşılandı. Gençler, emekliler, şehit yakınları,
gaziler ve engellilerin öncelikli olarak faydalanacağı projede, 25
Ekimde, 17 ilde 5 bin konutun temeli atılacak. İlk etapta 250 bin,
toplamda 500 bin konut inşa edilecek.
Vatandaşlarımızın kira öder gibi ev sahibi
olacağı projenin azami iki yıl içinde bitirilip teslim edilmesi
amaçlanıyor.
TOKİ aracılığıyla sosyal
konut projeleri kapsamında son yirmi yılda 1 milyon 170 bin konut
ürettik ve hak sahiplerine teslim ettik. Cumhurbaşkanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğanın güçlü liderliğinde AK
PARTİ olarak yaptıklarımız yapacaklarımızın
teminatıdır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Kenanoğlu
22.- İstanbul Milletvekili Ali
Kenanoğlunun, İstanbul Emniyetinin polis devleti
niteliğindeki uygulamalarına ilişkin açıklaması
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) Sayın
Başkan, İstanbulda ve yurdun birçok bölgesinde tutuklu aileleri,
özellikle hasta tutuklu aileleri eylemler yapıyorlar, basın
açıklamaları yapıyorlar ve
sıkıntılarını, sorunlarını, taleplerini
kamuoyuna duyurmaya çalışıyorlar. İstanbulda bütün
diğer illere nazaran farklı bir uygulama yapılıyor ve annelere
yönelik çok çirkin ve saldırgan bir tavır sergileniyor. İstanbul
Emniyeti başka bir uygulaması olmayan bir örnekle, âdeta bir polis
devleti niteliğinde, anneleri her hafta ters kelepçeyle gözaltına
alıyor. Ve biz biliyoruz -o annelerin de beyanına göre- otobüste ve
Emniyet sürecinde de darbediliyorlar. Bütün bu uygulamalar başlı
başına sıkıntı ve sorun olmakla birlikte,
cezaevlerinde özelikle hasta tutsakların yaşamına ilişkin,
güvenliğine ilişkin, onların oradaki durumuna ilişkin
sorunlar var ve annelerin her hafta yapmak istediği basın
açıklamaları engelleniyor.
BAŞKAN Sayın Arkaz
23.- İstanbul Milletvekili Hayati
Arkazın, İstanbulun Esenyurt ilçesinin ihtiyaçlarına
ilişkin açıklaması
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Seçim bölgem İstanbulun 1,5 milyon nüfuslu ve
Türkiyenin 57 ilinden büyük olan ilçesi Esenyurt çok hızlı büyümekte
ve merkezde kalmaktadır. Esenyurt ilçemizin en önemli ihtiyacı adliye
binasıdır ve de Esnaf ve Sanatkârlar Kredi Kooperatifinin
açılmasıdır. İlçeye bağlı Haramidere her selde
taşmakta, vatandaşlarımız sıkıntı
yaşamaktadır. Islah çalışmalarının acilen
yapılması gerekmektedir. Otopark ve trafik sorunlarının
çözülmesi lazım. Ayrıca, Esenyurt Devlet Hastanemiz şu an 250
yatak kapasiteli, ilave binayla 450 yatak olacaktır; inşallah o da
bitecektir. Yalnız, bu da yetmez.
Emeği geçenlere teşekkür ediyorum, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN Sayın Serter
24.- İzmir Milletvekili Bedri Serterin,
İzmirin Ödemiş, Tire, Beydağ, Bayındır ve Kiraz
ilçelerinde hastanelerde ve polikliniklerde kalp ve anjiyo merkezlerinin
olmadığına ilişkin açıklaması
BEDRİ SERTER (İzmir) Sayın
Başkanım, teşekkür ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin kapalı
olduğu dönemde Cumhuriyet Halk Partili tüm vekillerimiz ve Genel
Başkanımız sahadaydık. Bu ortamda kendi bölgem olan
İzmir 2nci bölge, Ödemiş, Tire, Beydağ, Bayındır ve
Kiraz ilçelerindeki hastanelerde ve polikliniklerde kalp ve anjiyo
merkezlerinin olmadığı tespitine ulaştım ve ziyaretine
gittiğim gün 45 yaşındaki bir kardeşimizi Kirazdan
İzmire ulaştırırken maalesef ambulansta kaybettik. Buradan
Sağlık Bakanlığına ve İzmir İl
Sağlık Müdürlüğüne sesleniyorum: Ödemişteki veya Tiredeki
hastanemize bir kalp ve anjiyo merkezinin kurulması ivedidir, yarın
bunun gerçekleştirilmesini talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Şimdi Sayın Grup Başkan
Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
Sayın Bülbül, buyurun.
25.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbülün,
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin önemine, pandeminin
etkisini yitirmesiyle birlikte dünyada yeni sorunların ortaya
çıktığına ve bu dönemde Türkiyenin uygulamış
olduğu ekonomi modeli ve faiz politikasına ilişkin
açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, 16 Nisan 2017 referandumuyla
kabul edilen ve 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren de uygulanmaya başlanan
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kurallarının
konulması ve bütün kurumlarıyla teşekkür etmeye
başlamasının hemen ardından tüm dünyayı sarsan küresel
bir pandemi ortaya çıkmıştır. 11 Mart 2020 tarihinde
ülkemizde ilk vaka görülmüş, yaklaşık iki yıl, tüm dünyada
olduğu gibi süreç ülkemizi de derinden etkilemiştir. Bu sürecin
merkezinde sağlık sistemi ve sosyal güvenlik sistemleri olsa da
birçok sektör ve alan pandemi sürecinden etkilenmiştir. Özellikle
kapanmalarla beraber dünya piyasalarında talep düşmüş, bununla
beraber üretim durma noktasına gelmiş, lojistik ve tedarik
zincirlerinde de büyük sorunlar baş göstermiştir.
Türkiye, başta sağlık ve sosyal
güvenlik sistemi olmak üzere ekonomik ve sosyal alanda süreci en iyi yöneten
ülkelerden biri olmuştur. Yine Türkiye, pandemi sürecinde artı yönde
büyümeyi gerçekleştiren OECDye bağlı bir iki ülkeden biri
olmuştur. Burada, sürecin iyi yönetilmesinde kuşkusuz hızlı
karar alma ve uygulama imkânı veren Cumhurbaşkanlığı
hükûmet sisteminin önemi kendini göstermiştir.
Pandeminin etkisini yitirmesiyle birlikte yeni
sorunlar da dünyada ortaya çıkmıştır. Genişleyen para
ve maliye politikalarının yerini daraltıcı maliye ve para
politikaları almış, özellikle bölgemizde baş gösteren Rusya-Ukrayna
savaşı da dünya üzerinde gıda, enerji, ticari ve askerî anlamda
yeni sıkıntıları beraberinde getirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Bütün
bunların yanında ülkemize karşı uygulanan, aleni ve örtülü
bir şekilde yürütülen haksız ekonomik, siyasi ve askerî ambargolarla
üzerimizde -bu vesileyle- büyük bir baskı oluşturulmaya
çalışılmıştır.
İşte böyle bir dönemde ülkemizin
uygulamış olduğu ekonomik model, almış olduğu
ekonomik tedbirler üzerinde de birçok haksız ithamın, haksız
saldırının, iftira derecesine varan değerlendirmelerin
yapıldığına hep birlikte şahit olmaktayız.
Özellikle Türkiye'nin faiz politikasıyla ilgili olarak son derece yersiz
ve haksız eleştirilerin yapıldığına da şahit
oluyoruz. Özellikle orta ve uzun vadede Türkiye'de uygulanan mevcut politikaların
üretim, yatırım, istihdam ve ihracat ve nihayetinde büyüme ve refah
seviyesinin yükselmesi açısından çok büyük kazanımlara imkân
vereceğini düşünmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Ülkemiz, faiz
lobilerine karşı taviz vermeden bu alanlarda -bahsetmiş
olduğumuz alanlarda- ihracatı artırmaya yönelik politikalar
üreterek kısa vadede ekonomiyi canlandırmış,
işsizliği belli seviyelere çekmiş, ihracatta da rekor kıran
rakamlar, artışlar gerçekleştirmiştir. Özellikle
Türkiye'nin faiz konusundaki yaklaşımını destekler
mahiyette, dünya genelinde, özellikle Amerikan Merkez Bankasının
(FED) ve Avrupadaki merkez bankalarının almış olduğu
kararların isabetli olmadığı yönünde son zamanlarda
yapılan açıklamalar da dikkat çekmektedir. Özellikle
Birleşmiş Milletler ve IMF gibi uluslararası
kuruluşların ABD Merkez Bankasının almış
olduğu agresif faiz artışları kararlarına
karşı önemli uyarılarda bulunduğunu görmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bitiriyorum
efendim.
BAŞKAN Tamamlayın lütfen.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) Bu faiz
artışlarında ihtiyatlı olunması gerektiği,
bunların dünya genelinde büyük bir resesyona yol açabileceği pek çok
ünlü iktisatçı tarafından da dile getirilmektedir. Son olarak, Nobel
Ödüllü iktisatçı Stiglitz faiz artışlarının özellikle
arz yönlü sorunlar üretebileceği açıklamasında bulunmuş,
faiz artırmanın gıda ve enerji üretimine ve arz
sorunlarını çözmeye katkısı olmayacağını
ifade etmiştir. Bu çerçevede bakıldığında, Türkiye'de
faiz indirimleri söz konusu olduğunda veya faiz
artırılmadığı anda tepki gösteren kişilerin veya
ekonomistlerin bu husustaki yaklaşımlara ne diyeceği de açıkça
merak konusudur. Türkiye'nin uygulamış olduğu bu
politikanın doğruluğu ve isabeti yönünde ortaya çıkan
durumun yeniden değerlendirilmesi ve milletimizin takdirine sunulması
önemlidir.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Beştaş
26.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününe, kendilerine
jandarma kontra ve JİTEM diyen ekibi cezaevlerine müdahale için
kimlerin gönderdiğine ve Anayasa Mahkemesinin Leyla Güvenle ilgili
açıklamış olduğu ihlal kararına ilişkin
açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bugün 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü. Öncelikle,
tüm öğretmenlerimizin gününü içtenlikle kutladığımı
ifade etmek istiyorum. Fakat maalesef birer eğitim emekçisi olan
öğretmenlerimiz bu günü kutlayamıyor, mutlu olamıyorlar.
Tıpkı sağlık emekçileri gibi eğitim emekçileri de
yıllardır çözülmeyen ve gittikçe büyüyen sorunlar
yığınıyla baş başa kaldılar ve
boğuşuyorlar. Türkiye'de öğretmenlerin çalışma
koşulları ve özlük hakları gelişmiş dünya ülkelerine
göre oldukça geri bir noktada. Her şeyden önce, ülkenin içinde olduğu
ekonomik kriz öğretmenleri de büyük bir geçim derdi ve yarının
belirsizliğiyle baş başa bırakmıştır.
AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında
68 bin olan ataması yapılmayan öğretmen sayısı 2022
yılı itibarıyla 700 bini geçmiş ve 700 bini aşkın
öğretmenin atama beklemekten de umutları tükenmiştir. Yine
sözleşmeli, ücretli ve kadrolu öğretmen ayrımı
yapılarak büyük bir ayrımcılığa yol
açılmış, 85 bini aşkın ücretli çalışan öğretmen
asgari ücretin dahi altında ve yarım sigortalı olarak
çalıştırılmaktadır. Sendikaların, kaçak işçi
çalıştırmanın ve modern köleliğin eğitimdeki
adıdır dediği ücretli öğretmenliği kaldırıp
tüm öğretmenlerin kadrolu olması gerekirken AKP bunu bir sistem
hâline getirmeye devam ediyor. Yine, özel sektör öğretmenlerin
koşullarının ne kadar kötü olduğunu gayet iyi biliyoruz,
düşük maaşlarla çalıştırılmaktadır. Özetle,
bu iktidar tüm ekonomik sıkıntıların yanı sıra
Öğretmenlik Meslek Kanunuyla eğitim kalitesini düşürerek,
öğretmenleri kariyer sınavına girmeye zorlayarak ve
öğretmenleri sözleşmeli, ücretli, kadrolu, uzman diye ayırarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
hem
eğitim sistemini yok ediyor hem de öğretmenleri bir yandan
ayrıştırıp bir yandan bütün olarak mağdur etmeye devam
ediyor. Günlerini tekrar kutluyorum ama bu sorunları çözeceğimize de
söz veriyoruz.
Sayın Başkan, cezaevlerindeki ihlali her
gün söylüyoruz, bugün de Elbistanı söyleyeceğim. Geçen hafta,
Elbistana kendilerine jandarma kontra diyen 50 kişilik bir grubun
müdahale ettiği haberini aldık. Bunlar sonra başka cezaevlerine;
Erzuruma, Kocaeline ve farklı cezaevlerine sevk edilmişler.
Örneğin, Erdal Laçin ve Abdullah Demir isimli mahpuslar çok ağır
bir şekilde darbedilmişler ve hastaneye
kaldırıldıkları yönünde mektuplar aldık. Yine Can
Özata ve Kanber Özatanın hücreye alındığı bilgisi
var. Ve açıkçası, bu saldırı bize Cezaevlerini kim
yönetiyor? sorusunu tekrar sorduruyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Elbistan
Cezaevinde olanlara dair soru önergesi de verdik, görüşmeler de
yaptık. Bu jandarma kontra kimdir? Bu ekip kim adına
çalışıyor? Erzurum Cezaevine sürgün edilenlere kötü muamelede
bulunan, kendisine JİTEMim diyen ekip kimdir? Bu kişileri
cezaevlerine kim gönderiyor? Bu konularda acilen bir yanıt bekliyoruz.
Sayın Başkan, bugün, daha önce tutuklanan
Hakkâri Milletvekilimiz Leyla Güvenle ilgili Anayasa Mahkemesi bir ihlal
kararı açıkladı. Bu kaçıncı ihlal kararı? Figen
Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve daha birçok milletvekilimiz
hakkında yıllardır tutuklu oldukları hâlde, sonrasında
ihlal kararları açıklanıyor. Leyla Güven, Hakkâri
Milletvekiliyken seçildikten sonra, milletvekili olduğu hâlde yasama
dokunulmazlığı dikkate alınmadan tutuklanarak cezaevine
gönderilmişti ve bilahare vekilliği düşürüldü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - Şimdi
gelen ihlal kararının ne anlamı var? diyeceksiniz. Ya, vekillik
düşürüldükten sonra, Anayasa Mahkemesi bu Meclise diyor ki: Siz, vekile
vekillik yaptırmadınız, Anayasayı çiğnediniz, ihlal
ettiniz. Halkın yüz binlerce oyu da aynı zamanda tamamen
gasbedilmiş oluyor ve bu ihlal kararında, Türkiyede Kürt
siyasetçilere, HDPli siyasetçilere yönelik iktidarın ağır
baskısının, darbesinin, siyasi darbesinin devam ettiğini
bizzat Anayasa Mahkemesi yine ilan etti ve şu anda milletvekilleri
hakkında davalar hâlâ devam ettiriliyor. Bu Mecliste bulunan iktidar
grubu, bilerek ve isteyerek Anayasayı dikkate almıyor, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesini dikkate almıyor ve keyfî bir şekilde,...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) - ...hukukla
bağlantısız ve yasa dışı bir şekilde
halkın vekillerinin vekilliğini gasbetmiş oluyor; bu Anayasa
Mahkemesi kararı bunun ilanıdır. Ne yapacağız? Leyla
Güven şu anda Elâzığ Cezaevinde, dosyası Yargıtayda;
Figen Yüksekdağ Kandıra Cezaevinde, dosyası devam ediyor.
Anayasa Mahkemesi kararlarının gereği neden yerine getirilmiyor?
Selahattin Demirtaş Edirne Cezaevinde, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Derhâl serbest bırakın. dedi. Bütün
arkadaşlarımız, iktidarın sadece siyasi kararlarla içeride
tuttuğu birer rehindirler. Arkadaşlarımızı, Leyla
Güveni de bütün siyasi sebeplerle rehin tutulan diğer
arkadaşlarımızı da serbest bırakın. Bu konudaki
çağrımız, hukukun gereğini yerine getirin
çağrısıdır. Bu şekilde başarıya
ulaşamazsınız, daha büyük kaybedersiniz diyorum.
Teşekkürler.
BAŞKAN Evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Emre.
Buyurun.
27.- İstanbul Milletvekili Zeynel Emrenin, 5
Ekim Dünya Öğretmenler Gününe, kamuoyunda dezenformasyon kanunu olarak
bilinen kanun teklifine ve basın kartının
dağıtılmasıyla ilgili Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulunun vermiş olduğu karara ilişkin açıklaması
ZEYNEL EMRE (İstanbul) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, bugün, bilindiği üzere,
5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü. Bu vesileyle başta kendi
öğretmenlerim olmak üzere bizleri yetiştiren, gelişimimize büyük
katkı sunan tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü
kutluyorum.
Üzülerek bir eksiğimizi ifade etmek istiyorum:
Maalesef, ülkemizde öğretmenlerimiz hak ettikleri değeri,
itibarı göremiyor; yaşam standartları maalesef çok düşük,
yoksulluk sınırı altında bir yaşam sürüyorlar;
çalışma koşulları, güvencesiz hâlde bulunmaları gibi
birçok problemleri var. Bunun yanında, öğretmenlik yapmak isteyen ve
bu alanda eğitim görüp de mesleğini icra edemeyen, atanamayan yüz
binlerce öğretmenimiz var. Tüm öğretmenlerimizin
sorunlarını çözmemiz lazım. Biz şunu biliyoruz: Türkiyenin
taraf olduğu uluslararası anlaşmalar çerçevesinde yapılan
çeşitli araştırmalar var, mesela, PISA raporları gibi.
Türkiye eğitimde çok gerilerde, her yıl birkaç basamak birden her
alanda geriye doğru gidiyor. Dolayısıyla, tüm bu veriler bize
şunu gösteriyor ki: Türkiyede eğitim alanına ciddi şekilde
yatırım yapılması lazım. Mevcut iktidarın
öğretmenleri önceleyen, eğitimi önceleyen bir politikası yok;
biz buradan söylüyoruz: Millet iktidarında eğitimin sorunlarına,
eğitimin merkezi olan öğretmenlerimizin sorunlarını çözerek
başlayacağız ve ilk iş olarak da öğretmenlik
mesleğini basamaklandıran uygulamaya son vereceğiz.
Öğretmenlerimizin kıdeme göre gelirlerini artıracağız.
Öğretmenlik Meslek Kanunu olarak Meclise getirilen kanun başta olmak
üzere -öğretmenlerin meslek örgütlerinin hiçbirinin desteği,
onayı alınmadan getirilmişti- tüm bu yanlışları
düzelteceğimize buradan söz veriyoruz; öğretmenlerimize, ailelere,
öğrencilere bunu duyurmuş olalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin, buyurun.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) Bir başka hususa
daha dikkat çekmek istiyorum Sayın Başkan. Biliyorsunuz, dün
görüşmelerine başladığımız, kamuoyunda
dezenformasyon kanunu olarak bilinen Basın Kanunuyla ilgili teklifin
görüşmelerine devam ediliyor, 2nci maddede kalındı. Burada,
kamuoyunda ciddi şekilde merakın, ilginin, endişenin
olduğunu görüyoruz bu kanun teklifine ilişkin. Bakın, bu
Mecliste görev yapan tüm milletvekilleri Anayasaya bağlılık
yemini ederek göreve başlayan milletvekilleridir ve biz biliyoruz ki
Anayasamızın 25inci maddesi düşünce ve kanaat hürriyetiyle
ilgili olan madde, 26ncı maddesi düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti, 28inci madde basın hürriyeti; bunun yanında, 5187
sayılı Basın Kanunumuzdaki basın özgürlüğüyle ilgili
açıklamalar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1inci ve
2nci maddeleri; tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda ortada
şöyle bir tablo olduğunu görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayalım lütfen.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Bu alanda şöyle bir bahanenin,
açıklamanın yerinde olmadığını görüyoruz:
Türkiye'nin çeşitli uluslararası komplolar
ışığında bu önlemleri aldığı
düşünülemez. İktidar seçim dönemine giderken bir yol temizliği
hazırlığında, hem sansürü hem otosansürü hedeflediğini
görüyoruz, veriler de bunu gösteriyor. Twittera başvurup da sosyal medya
platformlarına başvurup da kısıtlama isteyen ülkeler
sıralamasında Türkiye en önlerde ve bu taleplerin de en üst
düzeylerde karşılık gördüğünü görüyoruz.
Dolayısıyla Türkiyeden kaynaklı talepler ve uygulamaların
tartışıldığı bir gerçek.
Son bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Yasama
üyeleri olarak, yasama olarak yargı kararları bizim
açımızdan da bağlayıcı. Yüksek mahkeme kararı
var, hâlihazırda ortada ve çok yeni tarihli. Basın kartının
dağıtılmasıyla ilgili Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulunun vermiş olduğu bir karar var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) Son cümlelerim.
Ve orada bakın şu hususun altı
çiziliyor, deniliyor ki: Basın mensubunu tanıtıcı
mahiyette resmî bir kimlik belgesidir. Basın kartı sadece bir meslek
kartı değildir. ve basın kartının önemi
anlatıldıktan sonra, basın kartının değinilen
özelliği ve önemi nedeniyle niteliği, ne şekilde verileceği
konusunda Bu kartın verileceği kişilerde aranacak
şartları içeren temel ilkelerin, bu hakka keyfî bir şekilde
müdahale edilmesini önleyecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
İletişim Başkanlığının
çıkardığı yönetmeliği iptal ederken bu kararı
vermiş. Mevcut Basın Kanunundaki düzenlemeye, değişiklik
teklifine baktığımızda o yönetmelikte iptal edilen hususun
buraya olduğu gibi geldiğini görüyoruz. Bu, yargı
kararını dinlememektir; bunu da kamuoyunun bilgisine sunmuş
olalım.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN Sayın Ünal
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Söz talebim
yok.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 92nci
maddesine göre verilen (3/2077) esas numaralı Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresinin görüşmelerine başlıyoruz.
Tezkereyi okutuyorum:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Katar Devleti Hükümeti Tarafından Talep
Edilen Desteği Sağlamak ve Dünya Kupası Kalkanı
Harekatına İştirak Etmek Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve
Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Katar Devleti Sınırları
İçerisinde ve Katar Devleti Karasuları ile Mücavir Bölgelerinde
Görevlendirilmesi ve Bu Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının Belirleyeceği
Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilmesi
İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkan
Sağlayacak Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından
Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasanın
92nci Maddesi Uyarınca Altı Ay Süreyle İzin Verilmesine Dair
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/2077)
1/10/2022
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Katar Devleti, 21 Kasım-18 Aralık 2022
tarihleri arasında 2022 FIFA Dünya Kupası organizasyonuna ev
sahipliği yapacaktır. Bahse konu organizasyona dünya sathından 1
milyon kişinin üzerinde katılım beklenmekte olup bu çerçevede
düzenlenecek spor etkinliklerinin güvenli bir şekilde
gerçekleştirilebilmesini teminen Katar Devleti Silahlı Kuvvetleri ile
Katar Devleti Hükûmeti tarafından davet edilen ülkelerden unsurların
katılımıyla Dünya Kupası Kalkanı Harekâtı
müştereken icra edilecektir.
Dünya Kupası Kalkanı Harekâtı, 2022
FIFA Dünya Kupası organizasyonunun başarılı ve güvenli bir
şekilde gerçekleştirilmesi maksadıyla organizasyonun
güvenliğini etkileyebilecek başta terörizm olmak üzere çeşitli
tehdit unsurlarına karşı Katar Devleti sınırları,
kara, hava ve deniz yetki alanlarında gerekli tedbirlerin Katar Devleti ve
katılımcı ülkeler tarafından müştereken teşkil
edilecek Görev Kuvveti vasıtasıyla alınması suretiyle
icra edilecektir.
Katar Devleti Hükûmeti, bahse konu harekât
çerçevesinde dost ve müttefik ülkelerden silahlı kuvvetlere ait unsurlarla
katkıda bulunmalarını talep etmiş olup ülkemizden de
aynı kapsamda talepte bulunmuştur. Dünya Kupası Kalkanı
Harekâtına ülkemizin yanı sıra Amerika Birleşik
Devletleri, Fransa, İngiltere, İtalya ve Pakistan'ın askerî
unsurlarıyla katkıda bulunmaları söz konusudur.
2022 FIFA Dünya Kupasının dünya genelinde
yoğun şekilde takip edilecek bir spor etkinliği olması;
Katarla sahip olduğumuz tarihî, kültürel ve beşeri bağlar ile
siyasi, ekonomik, askerî ve diğer alanlarda geliştirdiğimiz
müstesna iş birliği; Körfez bölgesinin istikrar ve güvenliğinin
tüm bölge bakımından taşıdığı önem
muvacehesinde Katar Devleti Hükûmetinin söz konusu talebine olumlu yanıt
verilmesinin yararlı olacağı değerlendirilmiştir.
Dünya Kupası Kalkanı Harekâtı
kapsamında görevlendirilecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları
tüm görevlendirme süresince millî komuta altında bulunacak olup harekât
çerçevesinde unsurlarımızca icra edilebilecek faaliyetler de yine
millî komuta dâhilinde yapılacak değerlendirme suretiyle
gerçekleştirilecektir.
Dünya Kupası Kalkanı Harekâtına
katılmamız, 2022 FIFA Dünya Kupası organizasyonunun
güvenliğinin sağlanması için Emniyet Genel Müdürlüğü
personelinin Katar'da görevlendirilmesi konusunda 7 Aralık 2021 tarihinde
iki ülke arasında imzalanan Büyük Çaplı Organizasyonların Yerine
Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubunun
Uygulanmasına İlişkin Protokol'ün gerekleriyle de uyum ve
bütünlük içindedir.
Türkiye Cumhuriyeti ile Katar Devleti arasında
23 Mayıs 2007 tarihinde Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel
İş Birliği Anlaşması, 19 Aralık 2014 tarihinde
Askeri Eğitim, Savunma Sanayii ile Katar Topraklarında Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Konuşlandırılması Konusunda
İşbirliği Anlaşması ve 28 Nisan 2016 tarihinde Katar
Topraklarında Türk Kuvvetlerinin Konuşlandırılmasına
İlişkin Uygulama Anlaşması imzalanmıştır. Bu
suretle oluşan güçlü ahdî çerçeve dâhilinde teşkil edilen Katar-Türk
Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığı faaliyetlerini
sürdürmekte, Katar'ın kurumsal imkân ve kabiliyetinin yanı sıra
Körfez bölgesinin güvenlik ve istikrarına da katkıda bulunmaya devam
edilmektedir.
İki ülke halkları arasındaki güçlü
dostluk ve kardeşlik bağları, Katar Devletiyle önemli bölgesel
sorunların çözümüne yönelik görüş birlikteliğimiz, bölgesel ve
uluslararası platformlarda karşılıklı destek ve
dayanışmamız ile terörizm ve benzeri tehditlerle mücadelede
izlediğimiz ortak kararlı tutum ışığında
Katarla ilişkilerimizin stratejik önemi haiz olduğu
değerlendirilmektedir.
Bu mülahazalarla, Katar Devleti Hükûmeti
tarafından talep edilen desteği sağlamak ve Dünya Kupası
Kalkanı Harekâtına iştirak etmek üzere hudut, şümul,
miktar ve zamanı Cumhurbaşkanlığınca takdir ve tayin
olunacak şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Katar Devleti
sınırları içerisinde ve Katar Devleti kara suları ile
mücavir bölgelerinde görevlendirilmesi ve bu kuvvetlerin
Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre
kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü
tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin
Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre
yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca
altı ay süreyle izin verilmesi hususunda gereğini bilgilerinize
sunarım.
Recep
Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN Şimdi,
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde İç Tüzükün 72nci
maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara ve şahsı adına 2 üyeye söz
vereceğim.
Konuşma süreleri, gruplar için yirmişer
dakika, şahıslar için onar dakikadır.
Tezkere üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Gruplar adına: İYİ Parti Grubu
adına Sayın Aydın Adnan Sezgin, Aydın Milletvekili;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın İsmail Özdemir,
Kayseri Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına
Sayın Hişyar Özsoy, Diyarbakır Milletvekili; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Sayın Ahmet Ünal Çeviköz, İstanbul Milletvekili;
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Fikri
Işık, Kocaeli Milletvekili.
Şahıslar adına: Sayın Utku
Çakırözer, Eskişehir Milletvekili; Sayın Akif Çağatay
Kılıç, İstanbul Milletvekili.
Şimdi, ilk söz, İYİ Parti Grubu
adına Sayın Aydın Adnan Sezginin.
Buyurun. (İYİ Parti sıralarından
alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYDIN ADNAN
SEZGİN (Aydın) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önümüzdeki kasım ve aralık aylarında Katar'da
düzenlenecek olan 2022 FIFA Dünya Kupası organizasyonu kapsamında
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Katar'da görevlendirilmesine ilişkin
tezkere hakkında İYİ Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Bu organizasyonda iş birliği yapmak üzere
Türkiye ile Katar arasında imzalanan niyet mektubu 10 Kasım 2021
tarihinde Genel Kurulda kabul edilmiştir. İş birliğinin
ayrıntılarını düzenleyen protokol ise 8 Mart günü Genel
Kurulda onaylanmıştır. Niyet mektubu da protokol de daha önce
denenmemiş, başka herhangi bir ülkeyle gerçekleştirilmemiş
bir iş birliği modelidir. Bu metinlerde, emniyet güçlerimizin
Katarda gerçekleştirilecek olan Dünya Kupası organizasyonunda hangi
vazifeyi üstleneceği net bir şekilde
tanımlanmamıştır, personelimizin hareket alanı,
yetkileri belirlenmemiştir. Bununla birlikte her iki metin de
yalnızca Emniyet Genel Müdürlüğü personelini kapsayan iş
birliklerine cevaz vermektedir. Emniyet güçlerimizin ve polis
teşkilatımızın başka bir ülkede özel güvenlik
personeli gibi stat korumalığı yapmasını uygun
bulmadığımızı her iki metnin Dışişleri
Komisyonu ve Genel Kurul görüşmelerinde vurgulamıştık;
ayrıca, böyle bir iş birliğinin yaratacağı riskleri
hatırlatmıştık. Böyle bir teşebbüs ulusal
menfaatlerimiz açısından da gereksizdir, bunu da defalarca
tekrarladık. Fransa'da 2016 Avrupa Kupası organizasyonu sırasında
gerçekleştirilen planlı terör eylemlerini anımsattık ve her
iki kanun teklifine de hayır oyu verdik. Kaldı ki Katar'daki insan
haklarının durumu nedeniyle Dünya Kupası'nın orada
düzenleniyor olması dünya çapında birçok protestolara yol açıyor
yani ciddi bir tepki rüzgârına muhataptır bu ülke. Şimdi
görüştüğümüz tezkere ise bugüne kadar 2022 Katar Dünya
Kupası'yla ilgili hazırlıklarla alakasız, iki ülke
arasında bu organizasyon çerçevesinde yapılan görüşmelerin
hiçbirinde metinlere yansıtılmamış bir durumdur. Emniyet
Genel Müdürlüğü personelimizin göz göre göre IŞİDvari ya da
başka bir yapının, çevrenin saldırı riski altına
sokulduğu yetmezmiş gibi şimdi de TSK
mensuplarımızın aynı riske dâhil edilmesi söz konusudur.
İktidarın bu kararlarının Türkiye açısından
objektif, izah edilebilir hiçbir getirisi yoktur. Kamuoyundan gizli tutulan
bazı teşvikler varsa bu utanılacak bir durumdur.
Yaptığınız, hem Türkiye Cumhuriyetinin itibarı
açısından hem de oradaki görevlilerimizin zarar görmesi ihtimali
bakımından yanlıştır. Türkiye, resmî personeliyle yeni
bir tip lejyonerliğe mi soyunuyor? İktidarın eliyle
Wagnerciliğe, Blackwaterculuğa mı özeniyor?
Değerli arkadaşlar, Türk Silahlı
Kuvvetleri, bölgesinde ve dünyada barışı ve huzuru korumak,
küresel istikrara katkı sağlamak amaçlarıyla sayısız
uluslararası görev gücüne, tatbikata ve harekâta
katılmıştır ancak bugüne kadar hiçbir zaman özel bir
uluslararası organizasyonu üstlenen bir ülkeye yardım etmek için
âdeta bir özel güvenlik şirketi gibi yurt dışında
görevlendirilmemiştir. Bu ayıp tezkereye İYİ Parti olarak
kuvvetle karşı olduğumuzu vurguluyorum. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
İktidarın dış ve güvenlik
politikalarındaki tuhaflıklar bu tezkereyle sınırlı
değil elbette, bilhassa Katarla ilişkilerimiz pek çok garabetle
yüklü. Biz Katarla dostluk ilişkilerine karşı değiliz
elbette, bunu geçmişte defalarca dile getirdik. Katarla ülkeden ülkeye
olmak kaydıyla özel bir yakınlığımız da olabilir.
Maalesef bugün Katarla ilişkilerimiz dostluk ilişkisinin ötesinde,
anlaşılması mümkün olmayan pek çok çarpıklıkla,
şaibeyle doludur. Sayın Cumhurbaşkanına hediye edilen uçak,
Tank Palet Fabrikasının satışı, Katarla yapılan
swap anlaşması ve bu anlaşmada dolar kurunun yüksek fiyatta
sabitlendiği iddiaları, Kanal İstanbul yorumları bu
garipliklerden sadece bazıları. Katarla son dönem
ilişkilerimizin üzerine inşa edildiği ihvancı
uluslararası ilişkiler vizyonu ve iktidarın buradan hareketle
kurguladığı politikalar artık kökünden çökmüştür.
Yıkılan ütopya arkasında gizlenen çarpık maddi
ilişkilerin dinamikleri böylelikle daha net görülebilir hâle
gelmiştir. Son dönemde sadece ihvancılık değil,
iktidarın uluslararası ilişkilerine şekil veren bütün
yaklaşımları yerle bir olmuştur.
Uluslararası ilişkilerimiz topyekûn bir
başarısızlık hikâyesinden ibarettir. Uluslararası
ilişkilerdeki savrulmaların ağır maliyeti
vatandaşlarımızın itibar kaybı, millî güvenlik
kaygıları devletimizin omuzlarına çökmüştür. Geleneksel
müttefiklik ilişkilerimiz aşındırılırken ülkemiz,
Katara özel hizmet sunmaya yönelmiştir. İktidar,
başarısızlıkları taktik, mülahaza ve hamleler olarak
göstererek vatandaşlarımızı aldatmaya
çalışıyor, sözcüleri dalga geçercesine bu tür safsatalar
seslendiriyor ancak milletimiz, vatandaşımız artık bunlara
kanmıyor. Sizin dış âlemle münasebetleriniz, hem özünde hem de
uygulamasında tamamen yanlış düşünen zihinlerin
yanlış rotasına tabi olmuştur. Egede bugün yaşanan
anormalliklerde de sorumluluğunuz büyük, bu konuyu daha çok
tartışacağız elbette.
Son günlerde, içerideki ve dışarıdaki
beceriksizlikleri gözlerden saklamak için iktidara yakın basın
organlarında ve iktidar sözcülerinin konuşmalarında ABDnin,
Avrupanın ne kadar kötü ekonomik koşullarda olduğunu
sıklıkla gündeme getiriyorsunuz, gülünç duruma düşüyorsunuz. Sayın
Cumhurbaşkanı Avrupa ülkelerinde ve ABDde de market raflarının
boş olduğu gibi dayanıksız bir iddiayı
sıklıkla tekrarlayarak milletimizi ekonomik krize, yokluğa,
fakirliğe razı etmeye çabalıyor. Bu iddiayı savunmak da
yeni millîlik ve yerlilik kriteri hâline geldi. Bir hükûmetin dış
dünyaya bakış konusunda bu denli iç malzeme yaratmaya
kalkışarak hakikatten uzaklaşması tarihe kayıt
düşülecek kadar acıklıdır. Ekonomik olarak çöktüğü
iddia edilen bu ülkelerde enflasyon yüzde 8-9 dolaylarındayken bizim
TÜİK bile enflasyonu yüzde 90a yakın
açıklamıştır. Üretici fiyatlarındaki enflasyon ise
yüzde 150yi aşmıştır. Dünyada en yüksek asgari ücretli
oranına sahip ülkemizde çalışanların yüzde 57si açlık
sınırının altında maaş almaktadır.
Hazinemiz, Merkez Bankası rezervlerimiz tarihî çöküş içindedir.
Elektrikteki ve doğal gazdaki zamlar nedeniyle çok zorlu bir
kışın milletimizi beklediği apaçık ortadadır.
Devletin kasası da içindekilerle erimiş, doğal gaz
faturalarını ödeyemeyecek duruma getirilmiştir. Rusyaya yapacağımız
doğal gaz ödemelerinin bir bölümünü 2024e ertelemek için görüşmeler
gerçekleştirildiği basına yansımıştır.
BOTAŞın devasa bir finansal kriz içinde olduğunu zaten
biliyorduk. Sizin bu erteleme talebiniz, yanlış hesaplar sonucunda
Rusyayla vakitlice uzun dönemli gaz anlaşması yapmamış
olmanızla da yakından alakalıdır. Yine bir hesap
hatası ve yükünü millet çekiyor, çekecek. Şimdi istediğiniz
ertelemenin gerçekleşmesi hâlinde bunun bedelinin sadece faiz
olacağını zannetmeyin, olası bir erteleme karşılığında
Putinin mutlaka başka beklentileri olacaktır. Sayın Genel
Başkanımızın bugün ifade ettiği gibi, bu ertelemenin
meşum Ayastefanos heykeli gibi yeni bir incitici olayla
sonuçlanmamasını ümit ediyoruz. Katarla ilişkilerimizde de
benzer karşılıklar olduğunu daha önce
vurgulamıştım.
İktidar, kendisini ve Sayın
Cumhurbaşkanını kurtarmak için giriştiği bu al ver
ilişkilerini ve karanlık pazarlıkları da yerlilik ve
millîlik olarak takdim etme çabası içindedir. Yerlilik ve millîlik, esasen
tüm politikalarda olduğu gibi dış politikada da millî
menfaatlerle örtüşen kararları alarak bunları uygulamaktan
ibarettir. Oysa iktidarın yerlilik ve millîlik olarak milletimizi
inandırmaya çalıştığı dış âlemle ilgili
manevraların sonu Şanghay İşbirliği Örgütünün
kapısına dayanarak üyelik talep etmekle neticelenmiştir.
ŞİÖnün zayıf ve iç çelişkilerle dolu bir örgüt olduğu
malum. ŞİÖ, ne üyelerine ekonomik fayda sağlayan Avrupa
Birliği gibi bir entegrasyon projesidir ne de NATO gibi bir askerî ve
güvenlik ittifakıdır. Üye ülkeler özleri itibarıyla bu tür etkin
yapılar kurmaya zaten müsait değillerdir. ŞİÖ bir
temaşa teşkilatıdır, semboliktir. Neyi temsil etmektedir?
Rusya ve Çinin patronluğunu, ısrarlı Batı
düşmanlığını ve özünde hürriyetçi demokrasiye
husumeti. Daha bu yıl haziran ayının sonunda İspanyada
NATO Zirvesine katılan ve o zirvede Rusyayı önemli ve doğrudan
tehdit, Çini ise sistematik rakip kabul eden metni imzalayan iktidar üç ay
geçmeden ŞİÖ Zirvesi sonrası bu ne idiği belirsiz
teşkilata tam üyelikten söz edebilmiştir. ŞİÖden tam
üyelik istediniz ancak bu talebinizin karşılanmayacağı,
karşılanamayacağı yanıtı hemen geldi. Bu ülkenin,
Türkiyenin itibarını hiç mi düşünmezsiniz? ŞİÖde
diyalog ortaklığına diyecek bir şeyimiz elbette yok, hatta
yararlı görüyoruz ama tam üyelikten söz edince istihza
yaratıyorsunuz.
Uluslararası ilişkilerde başka bir
başağrımız S-400le. Savrulmaların ve zihindeki
çarpıklıkların sonucu alınan S-400lerle ilgili
kararın bahanesi Avrupa ülkelerinin veya ABDnin istediğimiz silah
sistemlerini satmaya yanaşmaması olarak sunulmuştu oysa S-400lere
alternatif vardı, hilafıhakikat açıklamalarla bunun üstünü
örtmeye çalıştınız. S-400 teklifinde yer alıp da ABD
ve Avrupadan yapılan tekliflerde yer almayan ne vardı diye daha önce
de çok soru yönelttik, yanıt alamadık. Avrupa ve ABD bize bu sistemleri
vermedi." diyorsunuz ama gerçekte teklif ettiler, bunu biliyoruz. Buna
rağmen siz, yanlış hayaller ve mülahazalar peşinde gidip
S-400'ü aldınız. Ondan sonra F-35 projesinden
dışlandık ki bu büyük bir hüsrandır, sonuçları
malumdur, ucu Türkiye-Yunanistan sorunlarına kadar gitmektedir.
Şimdi, peşinden koştuğunuz
F-16lar için uyarıyoruz. Yanlış politikalarınız
yüzünden şu anda ABD Kongresinde bizi destekleyen kimse kalmadı.
Evet, ABD FETÖ ve Suriyedeki PKK-YPG/PYDye destek başta olmak üzere
büyük yanlışlar yapıyor. ABD, lider olma iddiasındaki bir
ülkeye ve müttefikliğe yakışmayan hatalar içinde ama ABDnin bu
yanlışlara kapılabileceğini hesaplamak da size
düşerdi. Siz daha ABDyi bile keşfedememişsiniz. Madem ABDyi
elimizin tersiyle itemiyoruz, orada kendimize uygun zemin hazırlayacak
faaliyetlere vakitlice girmek ve icap eden tavrı benimsemek gerekiyordu.
Şimdi kongrede temsilcileriniz rica minnet dolaşıyorlar.
F-16lar için neredeyse tek umudumuz üretici firmanın çabalarıyla
lobi yapmak hâline geldi.
Uğruna F-35 projesinden
çıkartıldığımız Putin ise bugün ülkesini, Rus
halkının hiç de layık olmadığı bir felakete
sürüklüyor. Bunun başlıca nedeni, Sayın Cumhurbaşkanı
ve bazı danışmanları gibi dünyayı yanlış
okumasıdır. Başından beri Putinin hamlelerinde temel
varsayımları yanlıştı ve yanlış olduğu
da son gelişmelerle kanıtlandı. Sayın
Cumhurbaşkanının da Türkiye'yi içeride yahut
dışarıda benzer felaketlere sürüklemesinden endişe
ediyoruz. İki lider arasındaki pek çok benzerlik bu endişemizi
besliyor, söylemlerinde de ibadullah benzerlik var. 2014 yılında
uluslararası bir dergide şu ifadeler
kullanılmıştı: Putin tam teşekküllü bir otokrat olma
yolunda Erdoğana kıyasla daha ileri bir noktada duruyor.
Türkiye'deki seçimler Rusyadakilere nazaran daha rekabetçi. Bu ifadeler belki
o zaman için kısmen doğruydu; şimdi ise ucube
Cumhurbaşkanlığı sistemi ve Seçim Kanununda yapılan
değişiklikler, ayrıca görüşeceğimiz Basın Kanunu
değişikliği gibi otoriter adımlar ve her alanda hoyrat
uygulamalar, Türkiyeyi Rusyaya daha da yakınlaştırıyor,
yaklaştırıyor. Eskiden bir ülkeyle veya ülkelerle
yakınlaşmamızda ulusal çıkarların
bağdaşmasıydı kılavuzumuz, şimdi ise rejimlerin
benzerliği motivasyonumuz. Diğer bir benzerlik ise dış
güçlerin ekonomik ve askerî tuzaklarından bahsederek içeride lider
etrafında bütünleşme etkisi yaratma gayretleridir. Putin ve
Sayın Erdoğan bu temada birlikte hareket ediyorlar.
Değerli arkadaşlar, iktidar, tüm alanlarda
olduğu gibi uluslararası ilişkilerde de gerçeklikten
kopmuş; başka ülkelerin bize olan güvenini, Türkiye'nin
uluslararası itibarını
aşındırmıştır. Geleneksel ittifak
ilişkilerimiz de ağır zarar görmüştür. Gerçekçi ve
güvenilir dış politika olmazsa itibarınız da gücünüz de
tahrip olur. Düşe kalka dış politika olmaz, onun için
iktidarın uluslararası ilişkilerinden bahsediyorum zira
dış politika olarak tanımlanabilecek bir
yaklaşımı maalesef yok. Evet, düşe kalka dış
politika olmaz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Sayın İsmail Özdemir. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZDEMİR
(Kayseri) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Anayasamızın 92nci maddesi uyarınca Katar Devleti Hükûmeti
tarafından talep edilen desteği sağlamak ve Dünya Kupası
Kalkanı Harekâtına iştirak etmek üzere Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Katar Devleti ve kara suları ile mücavir bölgelerinde
görevlendirilmesi hakkındaki tezkereyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi
Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi ve
ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum.
Muhterem milletvekilleri, 21 Kasım-18
Aralık 2022 tarihlerinde FIFA Dünya Kupası organizasyonuna ev
sahipliği yapacak Katar, Körfez bölgesinde bulunan dost, kardeş ve
müttefikimiz olan, ilişkimizin de en ileri seviyede olduğu ülkelerden
bir tanesidir. Bu zamana dek ülkemiz ve Katar arasında kurulan müstesna
iş birliği sadece muhatap iki ülke açısından değil
bölgemiz açısından da son derece olumlu neticeler
doğurmuştur. Ülkelerimiz arasındaki uyumlu seyreden ve örnek
teşkil eden ilişkinin stratejik düzeyde ilerliyor oluşu ise
diğer bölgesel ve küresel gelişmeler karşısında
bazı müşterek imkânları da doğurmaktadır. Buradaki
husus, kamuoyunda farklı yönlere çekilmek istendiği gibi sadece
ekonomik sahayı kapsamamakta; siyasi, diplomatik ve askerî açıdan da
değerli olan bazı sonuçları karşımıza
getirmektedir. Katarla ilişkilerimizin yüksek seviyede ilerlemesi ve her
türlü sınama karşısında güçlenerek yoluna devam etmesi
dış politikamızın ve etki sahamızın
gelişmesine katkı sunan bir mahiyette de ilerlemeyi sürdürmektedir.
Körfez bölgesinin stratejik önemi, küresel seviyede
yaşanan enerji krizi münasebetiyle bugünlerde daha da
artmıştır. Bu şartlarda Katara destek olmak Türkiye'nin
dostluğunun nelere kadir olduğunun görülmesine olanak
tanımıştır. Katarın diğer Körfez ülkeleriyle
yaşadığı sorunlar devam ederken ülkemizin verdiği
destek, karşı karşıya kaldıkları problemlerin
aşılmasında önemli bir etki de doğurmuştur. Kriz ve
gerginlik coğrafyalarının başında gelen Körfez
bölgesindeki barışın hâkim olması için iş birliği
imkânlarının daha da geliştirilmesi açısından Katarla
süregelen münasebetlerimiz, diğer bölge ülkeleriyle olan ilişkimize
de pozitif yönde katkı sağlamaktadır. Körfez ülkeleri
arasında yakın zamana kadar devam eden gerginliğin
aşılarak bunun yerine neredeyse tüm Orta Doğuyu içerisini
alacak biçimde karşılıklı kazanmaya odaklı bir sürecin
başlaması bizlerin de dikkatinden kaçmamıştır.
Kaldı ki Katarla gerçekleştirdiğimiz iş birliği ve
müttefiklik, Türkiye'nin diğer Müslüman ülkelerle
gerçekleştirebileceği olası diğer ilişkiler
açısından da örnek oluşturabilecektir. Bugün Katarda
konuşlu bulunan askerî üssümüz sayesinde sadece Orta Doğu bölgesinde
değil Basra Körfezi ve hatta Hint Okyanusuna kadar uzanan geniş bir
sahada manevra, imkân ve kabiliyetimiz mevcuttur. Dolayısıyla küresel
hedeflerimiz açısından Katar değerli bir yere sahiptir.
2022 FIFA Dünya Kupasının Katarda
yapılacak olması bizim açımızdan da memnuniyet verici bir
gelişme olarak değerlendirilmektedir. Dünya çapında
gerçekleştirilen böylesine büyük bir organizasyonun dost ve kardeş
bir ülkenin ev sahipliğinde yapılacak olması Katar için önemli
olduğu kadar başarılı ve güvenli bir şekilde icra
edilmesi de ehemmiyet arz etmektedir. Bu kapsamda Katar Devleti Silahlı
Kuvvetleri ile Katar Devleti Hükûmeti tarafından bazı ülkelere
müşterek güvenlik faaliyetlerine katılmak üzere davet
gönderilmiştir. Katar Devleti sınırları, kara, hava ve
deniz yetki alanlarında alınacak tedbirlerle oluşturulacak Görev
Kuvvetine ülkemizin de katılması talep edilmiştir. Üzerinde
görüştüğümüz tezkereyle hudut, şümul, miktar ve zamanı
Cumhurbaşkanınca takdir edilecek güvenlik güçlerimizin
görevlendirilmesi planlanmaktadır. Böylesine büyük ve uluslararası
çaptaki organizasyonda Türk güvenlik güçlerinin sorumluluk üstlenecek
olması gerek Katar gibi dost ve kardeş bir ülkeye karşı
vermemiz gereken destek olarak kabul edilmeli gerekse de ülkemizin prestij ve yüksek
kudreti açısından dikkate alınması gereken bir durum olarak
değerlendirilmelidir. Türkiye'nin sağlayacağı güvencenin
tüm dünya ülkeleri tarafından takip edilecek bir faaliyette görünmesi
küresel barışa sağladığımız
katkının müstesna bir örneği olacaktır.
Diğer yandan, güvenlik güçlerimizin daha evvel
benzer kapsamdaki uluslararası bazı organizasyonlarda
başarıyla görev yapmış olması da Türk güvenlik
güçlerinin farkını ortaya koymaktadır. Bu konuda fiilî
faaliyetlerin yanı sıra eğitimle alakalı konularda da Türk
Silahlı Kuvvetleri ile Emniyet Genel Müdürlüğü
teşkilatımızın üstün kabiliyeti hem Birleşmiş
Milletler hem de Avrupa Birliği nazarında kabul görmüştür.
İlgili organizasyonda görev yapacak Türk Silahlı Kuvvetleri
personelinin millî komuta altında bulunacak olması müşterek bir
hassasiyetimiz olarak ön plana çıkarken aynı kapsamda Emniyet Genel
Müdürlüğü personelinin de bulunması ve iki güzide kuruluşumuzun
birbiriyle uyum ve bütünlük içerisinde olmaları da önemi haizdir. Verilen
bilgilere bakıldığında, Emniyet Genel Müdürlüğü,
çoğunluğu Çevik Kuvvet personelinden oluşacak 2.240 kişilik
bir kuvveti şimdiden hazır hâle getirmiş ve Güvenlik Daire
Başkanlığının emrinde, görev yapılacak
koşullar için hazırlıklarına
başlamıştır. İlgili organizasyonda öne çıkan ana
tehdit unsurunun olası terör eylemleri olduğu elbette ki
açıktır. Bununla birlikte, ülkemizin terörle mücadele anlamında
sahip olduğu yüksek tecrübe ve birikimin, müşterek bir görev kuvveti
çerçevesinde ortaya konması yine, terörle mücadele sahasında
karşılıklı iş birliği ve bilgi
paylaşımını da sağlayabilecektir. Bu durumun da
karşılıklı fayda doğurabileceği gerçeğini
akıllardan elbette ki çıkarmamak gerekiyor.
Dünyanın gergin bir dönemden geçtiği
süreçte barış ikliminin her bölgeye ve müşterek faaliyetlere
hâkim olabilmesi için sergilenecek gayretler, elbette küresel istikrarı
hedefleyen güç ve iddia sahibi ülkelerin harcıdır.
Dolayısıyla, Katarın ev sahipliğinde
gerçekleştirilecek Dünya Kupası müsabakalarında Türk
Silahlı Kuvvetleri ile Emniyet Genel Müdürlüğü personelimizin
görevlendirilmesini desteklediğimizi ve olumlu yönde
değerlendirdiğimizi ifade etmek isterim. Sporun, dostluk ve
kardeşliğe açılan bir kapı olduğu gerçeğinden
hareketle, Türkiyenin tarihî bir sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Meclisten de geçeceğine inandığımız
bu tezkereyle, Katara görevlendirilecek personelimize şimdiden üstün
başarılar diliyor, Cenab-ı Allahtan himaye ve
yardımını kendilerinden esirgememesini niyaz ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2000li yılların başında Amerika Birleşik
Devletlerinde Dünya Ticaret Merkezine gerçekleştirilen terör
saldırılarından sonra özellikle Orta Doğu bölgesini
içerisine alan bir süreç başlatıldı. Terörle mücadelenin öne
çıktığı bu dönemde, Irak ve Afganistanın
işgaliyle ilerleyen süreç, 2011 yılına gelindiğinde
Tunusta başlayan yeni koşulları da beraberinde getirdi. Kuzey
Afrikada başlayıp Körfez bölgesinin yanı sıra Yemen, Lübnan
ve Suriyeye kadar sirayet eden halk hareketlilikleriyse iç karışıklıklar,
rejim değişiklikleri ve iç savaşları da
doğurmuştur. Bu etkinin günümüzde hâlâ sürmekte olduğunu ifade
etmek elbette ki mümkündür. 2020li yıllara doğru ilerleyen zaman
dilimindeyse dünyada küresel ve bölgesel rekabetin giderek
kızıştığı ve somut gerçekliğe
dönüştüğü yeni bir döneme girilmiştir. Bu dönemde terör tehdidi
ve vekâlet savaşlarının yanında, ülkelerin birbirlerini
yaptırımlar yoluyla doğrudan hedef aldıkları ekonomik
savaş olarak tabir edilen gelişmelere şahitlik edilmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasında başlayan ekonomik
savaş, zaman içerisinde dünyanın geri kalan bölgelerine de
yayılmış, yaptırımlar açık bir silah olarak
kullanılmaya başlanmıştır.
Siber dünya ve uzay alanındaki rekabetin de
devreye girmesiyle, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan
küresel sistemin her yönüyle bozulmaya yüz tuttuğu ve hatta çöktüğüne
dair getirilen yorumlar artış göstermektedir. Böylesi bir zaman
diliminde, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, çok uluslu
yapı ve ortaklıkların tamamında revizyon yapılmazsa
varlıklarını sürdüremeyeceğine dair tespitler
yaygınlık kazanmıştır.
2019 yılının son aylarında
Çinde ortaya çıkarak pandemiye dönüşen Covid-19 salgını
ise netice ve yansımaları itibarıyla restleşmeleri daha da
kızıştırmış, ekonomiler üzerinde
yarattığı tahribatla ülkeleri yeni kararlar almaya
zorlamıştır.
Bu gelişmelerin tamamı dünyayı
etkileyen bir potansiyel ve sorunlar yaratmış olsa da kuşku yok
ki 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna ve Rusya arasında başlayan
savaş, bir yandan şimdiye kadar birikmiş meselelerin patlama
noktasına eriştiğini, diğer taraftan da bölgesel ve küresel
rekabetin artık çok daha çetin şartlarda geçeceğini açık
etmiştir. Rusyanın Ukraynaya ait olan Kırımın
ardından Donetski, Luhanskı, Hersonu ve Zaporijyayı ilhak
kararı alması koşulların
zorlaştığını işaret etmektedir. Bu şartlarda
partimiz, yaşanan savaşı ve yansımalarını
değerlendirirken gelişmeleri Rusya Federasyonunun Ukrayna üzerinden
eski hâkimiyet havzalarına tutunmayı ve buraları kontrol altına
almayı hedeflediğini, buna mukabil Amerika Birleşik
Devletlerinin de afişe ettiği Rus tehlikesine dayanarak
Avrupa'yı ve NATO müttefiki ülkeleri ortak tehdit mimarisi etrafında
toplamayı amaçladığını ilan etmişti. Gelinen
aşamada yaşanan ilhak girişimine karşılık
NATOnun yeni stratejik konseptinde yer alan konular ile Avrupa'ya Amerika
Birleşik Devletlerinin gerçekleştirdiği silah
satışı ve yığınaklar dikkate
alındığında, partimizin haklılığı
açıkça görülmektedir.
İkinci Dünya Savaşından bu yana coğrafyaların
değiştirilmeye çalışıldığının
belki de açık göstergesi olan Ukrayna-Rusya arasındaki savaş,
sadece yaşandığı coğrafyayla sınırlı kalmayacak
sorunları gün yüzüne çıkarmaya koyulmuştur. Bu sebeple,
Rusya'nın hukuksuz eylemi yalnızca Ukraynanın sorunu olarak
görülmemelidir. Ukraynanın küresel düzeyde yaşanan rekabette âdeta
kurban edilmek istenmesi bir yana, malum savaşla, günümüz Avrupasında
toplamda 11 ülkeyi etkileyen, 20 bölgeyi kapsayan ayrılıkçı
çabaların muhatap olduğu ülkelere karşı harekete
geçileceği şimdiden belli olmuştur. İki cihan harbine
tanıklık etmiş ve ev sahipliği yapmış Avrupa
açısından sorun, yalnızca enerji, üretim ve gıda krizi
boyutuyla ilgili değildir. Zira Avrupa'da güvenlik mimarisi çoktan yerle
yeksan olmuştur, silahlanmaya dayalı politikalar hız
kazanmıştır. Baltık bölgesinin yanı sıra
Karadeniz sahillerini kapsayan Avrupanın doğu bölgesi ve elbette
Balkan coğrafyası hareketli ve hararetli bir hâle taşınmak
istenmektedir. Bunun yanı sıra, Avrupanın karanlık
suretinden kaynaklı mezhepsel farklılıklara dayalı
yaklaşımlar ile ırkçı akımlar sadece toplumsal zemin
kazanmamakta, aynı zamanda çoğu Avrupa ülkesinde iktidara
gelmektedir.
Diğer yandan, Uzak Doğu bölgesinde de
sular ısınma derecesini aşmış, kaynama noktasına
âdeta ramak kalmıştır. Çinin Tayvan üzerinden Amerika
Birleşik Devletleri ve diğer bölge ülkeleriyle
yaşadığı gerilim giderek artmaktadır. Kuzey Korenin
nükleer çalışmalarına hizmet ettiği anlaşılan
balistik füze denemelerinin sayısı
fazlalaşmıştır. Çini kuşatmak amacıyla Amerika
Birleşik Devletlerinin Asya ve Pasifik bölgesine
yoğunlaştığı gerçeği hepimizin malumudur. Ülkeler
arası yeni yapılanma ve güncel ittifaklar çoktandır kurulmaya
koyulmuştur; insanlığın huzuru bozulmuş, küresel
barış ve istikrar hedefi yerini açıkça rekabet ve savaş
ortamının temellerini oluşturmaya dönüşmüştür. Hiç
şüphe yoktur ki bu durumun bir sonraki adımı
insanlığın yine ve yeni bir felakete sürüklenmesi olabilecektir.
Muhterem milletvekilleri, bu şartlarda
diplomasinin gücüne, barış diline ve uzlaşmanın tesisine
hizmet edebilecek sorumlu politikalara ihtiyaç vardır. Günümüzde, her
ülke, artık yalnız askerî anlamda değil ekonomik ve sivil
savunma anlamında da tehlike dolu bir sürece
hazırlandığını gizlememektedir. Bu durum her ne kadar
tedbirli politikaların uygulanması olarak yansıtılsa da
silahlar duvara çoktan asılmıştır. Bozulan sadece küresel
tedarik zinciri değildir, aksayan yalnızca enerji arzı olarak
yorumlanmamalıdır, kriz sadece ekonomik boyutta
yaşanmamaktadır, hesaplaşma düşünülenin ötesinde
kızışmıştır. Gelişmekte olan ülkeler ile
gerginlik coğrafyaları arasında sıkışan
diğer ülkeler, yaşanan restleşmelerin öncelikli kurbanları
arasındadır. Bu ağır şartlarda taraflarla aynı
anda görüşebilmek, uzlaşıyı tesis edebilmek, güven verici
bir durumda olmak, küresel barış ve istikrara hizmet edebilecek
uygulamaları hayata geçirebilmek önem arz etmektedir. Bugün ülkemizin
yaptığı da tam olarak budur. Ukrayna-Rusya arasında
yaşanan savaşta her iki tarafla aynı anda görüşebilen ve
savaşın neticelerinden olan tahıl krizinin
aşılmasında öncü bir rol alan, yine, her iki ülke arasında
esir takasını gerçekleştirebilen potansiyele sahip olan
Türkiyeden başka bir ülke yoktur. Bu yaklaşımımız
doğru, yerinde ve diğer ülkelerin durumuyla mukayese dahi
edilemeyecek kadar büyük bir anlam ve öneme sahiptir. Cumhur
İttifakının irade ve kararlılığı,
devletimizin kurucu iradesinin 21inci yüzyıl koşullarındaki
yeni döneme dair sergilenen aynı ruh kökünün devamıdır. Tam da
bu noktada Gazi Meclisimizin dikkatini, devletimizin banisi ve Türk milletinin
Büyük Atası Mustafa Kemal Atatürkün İkinci Dünya
Savaşının hemen öncesinde 20 Mart 1937de Ulus gazetesinde
yayımlanan demecine çekmek istiyorum. Atatürk, burada İnsan, mensup
olduğunu milletin varlığını ve mutluluğunu
düşündüğü kadar bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını
düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna hizmet etmeye elinden
geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı
adamlar takdir ederler ki bu yolda çalışmakla hiçbir şey
kaybedilmez çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak,
diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak
demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında sükûn ve iyi geçim olmazsa
bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur.
demişti.
Yine, aynı yıl dönemin Romanya
Dışişleri Bakanıyla yaptığı görüşmede
dile getirdiği fikirlerinde de Ulu Önderimiz şu tavsiyelere yer
vermişti: Milletleri sevk ve idare eden adamlar, tabii evvela kendi
milletinin mevcudiyet ve saadetinin amili olmak isterler. Fakat aynı
zamanda bütün milletler için aynı şeyi istemek lazımdır.
Bütün dünya hadiseleri bize bunu açıktan açığa ispat eder. En
uzakta zannettiğimiz bir hadisenin bize bir gün temas etmeyeceğini bilemeyiz.
Bunun için beşeriyetin hepsini bir vücut ve milleti bunun bir uzvu saymak
lazımdır. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan
bütün aza müteessir olur. Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık
varsa Bana ne! diyemeyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa
tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla alakadar olmalıyız.
Hadise ne kadar uzak olursa olsun bu esastan şaşmamak
lazımdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, biraz evvel
Cumhur İttifakının devletimizin kurucu iradesinden beslenen ruh
ve köküne vurgu yaparak değinmeyi murat ettiğimiz hususlar işte
bunlardır. Böylesi bir dönemde, Sayın Genel Başkanımız
insanlığın huzurunun tesis edilmesi gerektiğini
haykırırken küresel barışın
sağlanmasının gerçekte nereden geçtiğine de işaret
buyurmuşlardır.
Her fırsatta ama özellikle de müesses
nizamı temsil ve kontrol ettiğini iddia edenlerin yüzüne
karşı dünyanın 5ten büyük olduğunu ifade eden Sayın
Cumhurbaşkanımız, küresel barışın hakkaniyet ve
adalet ölçüsüyle nasıl tesis edilebileceğini ifade etmektedir.
Ukrayna ve Rusya savaşında
takındığımız tutum, Karabağ Savaşında
can Azerbaycanla beraber durduğumuz saf, Suriyede kalıcı
barışın tesisine yönelik izlediğimiz politikalar,
Balkanlarda gerginliğin düşürülmesiyle ilgili üstlendiğimiz
tarihî mesuliyet, Libyada sergilediğimiz gayretler, Myanmar, Yemen, Kudüs
ve Doğu Türkistan gibi meselelerde takındığımız
insan merkezli, kendimize has üslup ve politikalarımız Ulu Önderimiz
Atatürkün Gazi Meclisimize arz ettiğim
yaklaşımlarının ardılı ve devamıdır.
Dünya barışının yeniden
kurulması ve nizamıâlem için 21inci yüzyıl Türkiye ve Türk
milletine büyük sorumluluklar yüklemektedir. Türkiye, kendi potansiyelini
sürekli geliştirerek, coğrafyaların hareketlendiği bir
zaman diliminde tarihî yükümlülüklerini yerine getirirken meselelere kendi
yaklaşım tarzını sunarak yine kendimize has çözüm
yollarını bulmak suretiyle ne derecede büyük bir kuvvet, küresel bir
güç olduğunu gösterebilmelidir. Bu suretle, 21inci yüzyılın
Türk yüzyılı olacağına inancımız tamdır.
Zira, tarihin coğrafyalara dar geldiği her yönüyle ortadadır.
Hakkaniyet ve adaleti önceleyen anlayışın da büyük Türkiye
sayesinde cihana hâkim olabileceğini biliyoruz.
Bu vesileyle, ilgili tezkereye Milliyetçi Hareket
Partisi olarak olumlu yönde oy vereceğimizi bir kez daha yineliyor, Gazi
Meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Hişyar Özsoy.
Buyurun Sayın Özsoy. (HDP
sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HİŞYAR ÖZSOY
(Diyarbakır) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
2022de yapılacak FIFA Dünya Kupası
organizasyonunun güvenliği için Türk Silahlı Kuvvetleri
mensuplarının Katar'a gönderilmesine dair, fezlekeye dair partim HDP
adına söz almış bulunuyorum.
Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim:
Zaten bu tezkereye dair bizim parti olarak bir şerhimiz var. Bu tezkereye
çok güçlü bir şekilde hayır diyeceğiz, gerekçelerini birazdan
açıklayacağım.
Katar-Türkiye arasındaki -tırnak
içerisinde- aşka dair düşüncelerimi ifade etmeden önce iki konuya
dikkatinizi çekmek istiyorum.
Birincisi, 13 Eylül tarihinde İranda Jina
Mahsa Amini -bir Kürt kadın- başörtüsünü yanlış
taktığı için İran ahlak polisi tarafından
gözaltına alınıp işkenceyle katledildi ve onun akabinde
olaylar var, protestolar var; İranın genelinde var. Sadece Kürtler
değil, Azeriler sokaklarda, Farslar sokaklarda, Beluçlar sokaklarda,
herkes sokaklarda ve İrandaki otoriter yönetime karşı
tavırlarını ortaya koyuyorlar kadınlar özellikle.
Halkların Demokratik Partisi adına Jinaya Allahtan rahmet
diliyoruz; buradan oraya, yoldaşlarına dayanışma
duygularımızı iletiyoruz. Türkiyede yaşayan herkesi de
komşu ülke olan İrandaki bu yaşanan vahşete,
sıkıntılara duyarlı olmaya davet ediyoruz.
Yanılıyor olabilirim, az önce başka
arkadaşlara da sordum; sürekli hümaniter dış politikadan
bahseden Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinden şu ana kadar İrana dair
resmî bir açıklama, bir kınama biz duymadık. Yanlış
olabiliriz, bu konuda Hükûmetin görüş açıklamasını da
bekliyoruz. 130dan fazla insan ölmüş, kadınlar orada işkenceyle
öldürülüyor ama görebildiğimiz kadarıyla, dış politikada
insani değerlere sürekli vurgu yapan Hükûmetin, şu ana kadar en
azından kamuoyunun güçlü bir şekilde bildiği bir pozisyonu söz
konusu değil.
Tabii, Kürtleri ve kadınları öldüren
sadece İran devleti değil. Dün, aslen Konyalı, Konyanın
Kürtlerinden olan Nagihan Akarsel, bir Kürt kadın ve gazeteci,
Süleymaniyede, Irakın Süleymaniye kentinde suikastla öldürüldü. Daha
önce de Süleymaniye'de suikastla öldürülen birkaç Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı Kürt var; biz daha önce söyledik, Mehmet Zeki Çelebi
bunlardan birisiydi, öldürülmüştü; çoluk çocuğuyla orada
yaşıyordu. Kendisinin, MİT'le ilişkili olduğunu
söyleyen insanlar tarafından tehdit edildiği,
yazışmaları, telefon yazışmaları, bunlar
açıklanmıştı. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
nüfus cüzdanını taşıyan bir kadın Süleymaniye'de
suikastla öldürülüyor ve Hükûmetten çıt yok, çıt yok. Tabii,
katilinin yakalandığı söyleniyor, katili yakalanmış;
bir bakalım Nagihan Akarselin katilinin arkasında nasıl bir
rezillik, nasıl bir alçaklık çıkacak. Bu konuda da Hükûmeti, en
azından
Yani neresinden bakarsanız bakın Türkiye Cumhuriyeti
devletinin nüfus cüzdanını taşıyan bir kadın
Süleymaniye'de öldürülüyor. Katar'a asker gönderebiliyorsunuz. Buna dair en
azından iki çift laf kurabilmenizi de -tabii o pozisyonunuz varsa-
bekliyoruz; bakacağız, bu ikisini de yakından takip
edeceğiz.
Kıymetli arkadaşlar, hem tezkerede var hem
de Hükûmet sözcüleri sıklıkla ifade ediyorlar; Türkiye ile Katar
arasındaki ilişkiler düşündüğünüz kadar öyle çok köklü
ilişkiler falan değil kıymetli arkadaşlar, yaşanan
aşk öyle çok büyük bir aşk filan değil. Ben biraz hani hem
ideolojik hem jeopolitik hem de ekonomik olarak Türkiye-Katar
yakınlaşmasına dair sadece birkaç not izah edeyim size.
Şimdi, Türkiye ile Katar arasındaki
ilişkiler, özellikle AK PARTİ iktidara geldikten sonra, 2002 ile 2011
arasındaki dönemde -2011, Arap Baharı dedikleri sürecin
başladığı tarih- bazı ilişkiler var.
Açıkçası ideolojik olarak Müslüman Kardeşlere
yakınlık üzerinden kısmi bir yakınlaşma söz konusu ama
öyle çok da ciddi ilişkiler söz konusu değil. Fakat, Arap Baharı
başladığı noktada siyasal İslamcılara hem
Türkiyenin hem de Katarın verdiği açık bir destek söz konusu.
2011-2013 arasında Tunusta, Mısırda, Suriyede, Yemende,
Somalide, birçok yerde hem Katarın hem Türkiyenin çok yakın
çalıştığını görüyoruz.
Şimdi, Türkiye ve Katarın bu kadar
yakın çalışmasına karşı bir de 4lü var, çok da
öyle muteber bir 4lü değil. Suudi Arabistan, Birleşik Arap
Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır; bunlar, karşı bir cephe
oluşturdular. Hatırlayacaksınız, 2014 yılında
bunlara 4lü diyorlardı; Mısır, Birleşik Arap
Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Bahreyn, guartet diyorlar bu 4 ülkeye. Bunlar
2014 yılında Katardan büyükelçiliklerini çekmişlerdi. 2017nin
-yanılmıyorsam- Haziranı olması lazım, o zaman da bu 4
ülke sınırlarını komple kapatarak Katarla iktisadi ve
diplomatik bütün ilişkilerini kesmişlerdi. Tam da o noktada, 2017den
sonra Türkiye ile Katar arasındaki ilişkilerin ivme
kazandığını görüyoruz çünkü Katar körfezde iyice
sıkışmış, Sünni Arap âlemi içerisinde iyice sıkışmış,
güvenlik kaygısına şiddetli girmiş
Amerikanın her ne
kadar orada büyük bir üssü olsa da Amerikanın güvenceleri yetmiyor ve
açıkçası Türkiyeyi askerî olarak Katara davet ettiler, Türkiye de
Katara gitti. Orada daha önce üs vardı, bunu genişlettiler,
farklılaştırdılar, şu an Türk-Katar ortak üssü
şeklinde çalışıyor. Kalıcı olarak orada personel
var, kalıcı personel de var yani açıkçası Katar Türkiyeden
koruma satın almaya çalıştı, bunu da başardı,
yaptı, koruma verdi Türkiye. Bunu da niye yapıyor Katar?
Katarın, kendi bölgesinde biraz daha otonom, daha bağımsız
dış politika izlemek için güvenliğe ihtiyacı var;
Amerikadan gelen güvenlik yetmiyor Türkiye beni koruyabilir. diyor. Türkiye
şu ana kadar da korudu, çok temel olarak da Suudi Arabistan ve
Birleşik Arap Emirliklerinden Katara gelebilecek herhangi bir askerî
müdahalenin bu şekilde önü alınmış oldu. Bu açıdan
belki hayırlı da olabilir diyebilirsiniz yani en azından bir
savaşın önüne geçmiştir.
Fakat ondan sonra ne oluyor kıymetli
arkadaşlar? 2018 yılında, biliyorsunuz, Türk lirası devalüe
olduğu zaman Katarın kısmi destekleri söz konusu olmuştu,
yatırım artmaya başlamıştı. 2019un sonuna kadar
Katarın Türkiyedeki yatırım sermayesi 20 milyar dolar
civarına ulaşmıştı. 2020nin ortalarında,
pandeminin tam ortasında, gerçekten iyice parasız
kaldığımız bir dönemde Katarla 15 milyar dolarlık bir
swap anlaşması da yapılmıştı yani bir anlamda
Katar kendi güvenlik işini taşere etmiş görünüyor yani
Parayı vereyim, siz beni koruyun. aslında bunu söylüyor; belki çok
kaba bir tabir, biraz da provoke olsun diye söylüyorum. Kendi güvenliğini
sağlayamayan bir Katar Türkiyeden destek istiyor.
Bakın, Katar şimdi bu hâliyle bir de Dünya
Kupasına ev sahipliği yapmak istiyor ama diyor ki: Ya, ben
gelecekleri koruyamıyorum. Madem gelecekleri koruyamıyorsan niye ev
sahipliği yapmaya çalışıyorsun? Kime güvenerek
yapıyorsun? Kimden destek istemiş? İşte, yazıyor;
Amerikadan istemiş, Fransadan istemiş, İngiltereden
istemiş, İtalyadan istemiş. 22 tane Arap ülkesi var, tek bir
tanesinden istememiş. Bir Türkiyeden istemiş, bir de Pakistandan
istemiş. Çok ilginç bir durum değil mi yani? O kadar dost çevre var Orta Doğuda, asker mi
kalmamış, gitsin buraya ama gitmiyor. Dolayısıyla
muhtemelen Türkiyede bu şekilde yani sürekli Katarın güvenlik
ihtiyacına cevap vererek ekonomik anlamda, yatırım
anlamında, zor zamanlarda bir şekilde böyle
Son derece pragmatik bir
ilişki. Bunun kardeşlikle, müstesna bir ilişkiyle, aşkla
falan bir alakası yok; karşılıklı jeopolitik
çıkarlar, karşılıklı konjonktürel çıkarlar yan
yana getirilmiş bir durum.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Doğru olan
da o zaten.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Evet yani böyle
bir durum.
Fakat hani yerli millî diyorsunuz ya,
yalnız bizim o konuda, o anlamda milliyetçi, militarist bir
tarafımız yok çok şükür. Fakat ya bu neyin aklıdır
gerçekten? Az önce muhalefetten de söylediler, resmen ekonomik
yatırım, destek vesaire için güvenlik güçlerini buradan oraya
gönderiyor yani ilişkinin temel mahiyeti bu, hoşunuza gitsin
gitmesin, Katar maşallah önemli oranda güvenlik işlerini Türkiyeye
taşere etmiş durumda.
Şimdi, bu işin Katar tarafı
kıymetli arkadaşlar, bir on dakika Katarla ilgili konuştuk.
Müsaadenizle, konuşmanın geri kalanında ben Türkiyenin genel
anlamda dış ilişkilerine dair birkaç düşüncemi ifade etmek
istiyorum. Birkaç tane hemen böyle önemli başlıklardan girelim.
Arkadaşlar, Yunanistan ve Kıbrıs meselesi biz seçimlere
doğru giderken muhtemelen daha da köpürecek. Açıkçası her iki
ülkede de gelecek sene seçim varken ne Türkiye ne Yunanistan bu meseleyi oturup
çözebilecek bir zeminde, bir noktada değil. Her seçim öncesi yine popülist
bir dalgalanma söz konusu. Sadece burası değil, karşı taraf
da yapıyor, Miçotakis de sonuna kadar bunu köpürtüyor; herkes kendi
milliyetçi popülist tabanlarını seçimlerden önce konsolide etmeye çalışıyor.
Olan da ne oluyor? Aslında iki komşu ülke, iki komşu halk
arasındaki ilişkiler, gerilimler, anlaşmazlıklar daha fazla
eskale oluyor, militarize oluyor, olan durum bu. Seçimlerden sonra muhtemelen
başka bir iklimin içerisine de girecek.
Kıymetli arkadaşlar, işte, Türkiye
çok sıkışmış durumda her açıdan, ekonomik olarak
sıkışmış yani sadece sıkışan Hükûmet
değil, Hükûmet sıkışıyor ama ülkeyi yönettikleri için
bütün ülke sıkışmış durumda. Seçimlere doğru
gidiyoruz. Açıkçası, bu Hükûmetin Türkiye içinde ekonomiyi, toplumu
yedi sekiz ayda toparlama gibi bir şansı yok yani akıl var,
mantık var; borcumuz ortada, üretim ortada, ilişkiler ortada.
İçeride bir toparlama imkânı artık kalmamış olan
Hükûmet, çok seri ataklarla dış politikada toparlama yapmaya
çalışıyor. Dış politikada -tırnak içerisinde-
elde edebileceği birkaç tane zaferi iç politikaya tahvil ederek burada bir
başarı zemini yakalayıp seçime gitmeye çalışıyor.
Bakın, bunlardan bir tanesi, biliyorsunuz, on
yıldır Türkiye'nin Orta Doğuda zaten bir ilişkisi Katarla
kaldı -bugün konuştuğumuz Katar- onun dışında,
çok şükür hiç kimseyle bir ilişkisi kalmamıştı yani
Suudi Arabistandır, Bahreyndir, Birleşik Arap Emirlikleridir,
Mısırdır, Suriyedir... Ne bileyim, aklınıza gelen
var mı? İsrail zaten öyle. Herkesle kanlı bıçaklı
kavga... Ne yaptı bütün bu süreçler içerisinde? 2010dan 2020ye kadar
bütün seçimleri özellikle Orta Doğuda kimi liderlerle girilen
polemiklerle geçirdik. Bir dönem Mursiyi lanetlemeyle geçti, bir dönem
İsraili lanetlemeyle geçti, bir dönem Esadı lanetlemeyle geçti. Bir
dönem Birleşik Arap Emirliklerine darbenin finansörü denildi. Suud,
Kral işte, katil, katil Selman değil mi, Veliaht Prens. Yani her
dönem bir bakıyoruz Türk dış politikası sürekli olarak iç
politikada çok önemli bir gündem yani kitleyi coşturmak için -kaba bir
tabirle- ver coşkuyu, ver coşkuyu; dış politikayla
ilgilenme seviyesi maalesef bu kadar.
Ne oldu? Ben şimdi tabii
eleştireceğim, Sayın Bakan burada diyecek: Tabii, dış
politika dediğiniz ne olacak ki pragmatisttir, reel siyasettir, pozisyonlar
değişir. Değişir, değişir de kıymetli
arkadaşlar, ben Türkiye dış politikasının, Orta
Doğudaki dış politikasının güncel resminin şu
olduğunu düşünüyorum. Bunu, öyle basitçe bir U dönüşü
yaptığınız için bu resmi göstermiyorum; bu, basitçe bir U
dönüşü meselesi değildir, anlatacağım. Burada
Cumhurbaşkanı var, karşısında da
Kaşıkçının katili. dediği Veliaht Prensin resmi
var; muhabbet güzel, Veliaht Prens çok güzel gülüyor. Şu arkada da Binali
Bey var, o da keyifli, Binali Bey de arkada çok görünmüyor.
Kaşıkçı davasını sattılar kaba bir tabirle,
şu manzara ortaya çıktı Suud rejimiyle. Cumhurbaşkanı
Ciddeye gittiği zaman, yanlış hatırlamıyorsam vali
düzeyinde karşılanmıştı havaalanında. Katil
dediğiniz Veliaht Selmanı Cumhurbaşkanı
uçağının kapısına kadar kendisi şahsen
uğurladı, gitti. Şimdi, şurada düşünmek
Tabii, hani,
bu nezaketle açıklanabilecek bir mesele değil kıymetli
arkadaşlar yani bakın, Cumhurbaşkanı, katil dediği
şu Selman var ya, bu katil dediğine böyle sarılabiliyor. Daha,
Allah için -yedi yıldır ben HDPde siyaset yapıyorum- HDPye
dair olumlu tek bir kelime kullanamamış ya, tek bir olumlu kelime ya.
Yani en büyük düşmanımız dediğine kolaylıkla
sarılabiliyor ama iç politikada, iç siyasette kendisi gibi düşünmeyen
herkese de her gün, yedi gün yirmi dört saat saldırıyor, bugün dâhil.
Kıymetli arkadaşlar, sadece bu değil
ama, bu değil. İsrail'le ilişkileri biliyorsunuz
toparladılar -tırnak içinde- normalleştirdiler. Bu
normalleşme sürecinin mimarını da ben size söyleyeyim: Birisi
şu Cumhurbaşkanının sarıldığı
kişidir, birisi budur; birisi de Trump'ın damadı olan
-biliyorsunuz- Kushner. Onun o esprisiydi, hâlâ onu uygulamaya
çalışıyorlar. Biden dönemi geldi ama siyaset
değişmedi, hâlâ o kulvarda ilerliyorlar. Türkiye, bu Hükûmet Orta
Doğu siyasetinde -tırnak içerisinde söylüyorum- bir anlamda boyunun
ölçüsünü almış; Mısır'dan, İsrail'den Birleşik
Arap Emirlikleri'ne kadar herkesle normalleşme durumuna geçmiştir.
Başka da bir çıkış yolu yoktur; reel olan, doğrudur,
budur. Madem buydu da on yıl neyin afrası tafrası
yapıldı? Bu ilişkiler niye bu kadar paralize edildi? Sadece onu
söylüyoruz yani mesele basitçe Efendim, siz U dönüşü yaptınız.
meselesi falan değildir, mesele kendi içinde hiçbir
tutarlılığı olmayan, konjonktürel iç politikaya dayalı
olarak tüketilen, fırsatçı, pragmatist bir dış
politikadır; her şeye benzeyen ama hiçbir şeye benzemeyen bir
dış politika. Şu an, Birleşik Arap Emirlikleri, darbe
finansörü olmakla suçlanan Birleşik Arap Emirlikleri kardeş oldu,
İsrail zaten öyle. Biliyorsunuz, Mavi Marmara meselesi 20 milyona oraya
verildi, işte Kaşıkçıyı da Suuda verdiler. Zaten
geçen gün Cumhurbaşkanı Şanghayda Esad gelseydi buraya, ben
kendisiyle konuşurdum. diyor. 500 bin kişinin katili. diye
Cumhurbaşkanı bunu 1.500 defa söyledi. 500 bin kişi katili
Esadla Ben görüşürdüm zaten. diyor.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) E, değil
mi yani?
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Tabii. Yok, yok;
görüşsün, görüşsün 500 bin kişinin katiliyle. Suriyedeki
Kürtlerle de bir zahmet görüşsün, burada HDPyle de görüşsün, bazen
CHPyle de görüşsün, İYİ Partiyle de görüşsün; onu
söylüyoruz, başka bir şey demiyoruz, demiyoruz görüşmesin.
Türkiyenin maruz kaldığı dünya kadar sorun, problem var, tabii
ki görüşeceksiniz, konuşacaksınız ama bu konuşmanın
termleri nedir, nasıl konuşulur, ne için konuşulur,
ortaklaşılarak mı konuşulur yani yoksa iç politika
malzemesi olarak mı? Ben size açık söyleyeyim: Mülteciler konusu bu
seçimlerin muhtemelen en büyük meselelerinden biri olacak.
Cumhurbaşkanı en azından seçimlerden sonra belki mültecileri
gönderebiliriz diye bir algı üretmeye çalışıyor, Suriyeyle
normalleşme bunun bir parçası. Çok fazla bir yere gitmez. Nereye
gidecek bu insanlar? Suriyede bir daha istikrar mı kalacak? Yirmi, otuz
yıl o ülke kendini toparlayamayacak. Iraka bakın, yirmi
yıldır Amerika oradaydı, ne oldu? Bakın,
toparlayamıyor, hükûmet oluşturamıyorlar yani.
Dolayısıyla kıymetli arkadaşlar,
şunu demeye çalışıyorum: Orta Doğuda -tırnak
içinde- bütün eski düşmanlarıyla normalleşme adı
altında ilişkilere reset çekme ve bunu da seçimlere giderken
kullanma...
Ben Sayın Bakana soruyorum: Sayın Bakan,
niye 2023 seçimlerinin hemen arifesinde bunlar yapılıyor? Acelesi
nedir bunların, Türkiye bir altı ay daha dayanamaz mı? Niye
şu görüntüyü bu sıratımüstakimde verme ihtiyacı hissediyor?
Benim iddiam odur ki dış politika alanında yapılan bütün
çalışmalar şu seçimleri kazanmakla ilgilidir çünkü iç politikada
yapacağınız hiçbir şey sizi başarıya
götüremeyecek. Onun için, içeriden ziyade sürekli dışta konuşma,
hatta tepemizdeki Ukrayna savaşından bile Türkiye için -yandaş
medyaya bakarsanız- zafer üzerine zafer elde etme gibi bir siyaset
uygulanıyor orada.
Toparlayacak olursak kıymetli arkadaşlar
-çok Orta Doğu konuştum, Avrupayla toparlayayım- ayın
12sinde Türkiye'ye dair Avrupa Konseyi izleme raporu çıkacak, orada
birçok madde var. Bakın, sadece Avrupa Konseyi izleme raporu değil,
bir de bugün geldi bize, Venedik Komisyonu da bu dezenformasyon yasasıyla
ilgili taslak raporunu çıkardı, ona da bir bakmanızı
öneririm. Dış politikada gündem sadece Orta Doğu değil,
Avrupa'da da Türkiye ciddi anlamda tartışılıyor.
Bu arada, ben buraya gelirken bir arkadaş bir
not göndermiş. Avrupa adalete kişi başına 79 euro
harcıyormuş, biz 16 euro harcıyormuşuz. Bu da adalete
gösterdiğimiz maddi destek, bir haber olarak da gönderildi bize.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Hemen
tamamlıyorum Sayın Başkan.
Kısaca şöyle toparlayayım: Biz Katar
tezkeresine tabii ki hayır diyeceğiz. Biz, Türkiye'nin şu ana
kadar çıkardığı bütün tezkerelere
tartışmasız hayır demiş tek partiyiz
sanırım, bunu da iç rahatlığıyla bir daha
yapacağız yani, o konuda kimsenin bir sıkıntısı
olmasın. Ve Hükûmeti de tekrar, bu vesileyle, dış
politikayı iç politika malzemesi olarak kullanmamaya, içsel anlamda daha
tutarlı, daha uzun vadeli düşünmeye davet ediyoruz. Evinizin içini
düzenlemeden dışarıda yapacağınız hiçbir
girişimin size seçimleri kazandıramayacağını da tekrar
vurguluyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Ahmet Ünal Çeviköz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET ÜNAL ÇEVİKÖZ
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Katara
asker gönderilmesine ilişkin tezkere hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yeni yasama
yılına Katar tezkeresiyle başlamış bulunuyoruz.
Neresinden bakarsak bakalım yine ilginç bir asker gönderme tezkeresiyle
karşı karşıyayız. Genel Kurulun gündem maddelerine
bakınca iktidarın yeni yasama yılında nasıl bir siyaset
izleyeceği ve önceliklerinin ne olduğu hakkında fikir sahibi
olabiliyoruz: Sansür yasası diye anılan dezenformasyon yasası
ve Katar tezkeresi.
Öncelikle, böyle bir tezkerenin gelmesine
şaşırdığımızı ifade etmek isterim.
Neden şaşırdık? Zira AKP iktidarı döneminde
Meclisimizden ilk kez FIFA Dünya Kupası organizasyonu için bir tezkere
izni istiyor, hem de Türkiyenin katılmadığı bir Dünya
Kupası için. Tabii ki Türkiyenin uluslararası organizasyonlarda görünür
olmasını istiyoruz ama bu, polisimizi ve askerimizi vatan
toprakları dışına göndererek, tehlikenin içine atarak
yapılmamalı. Tezkereye bakınca anlıyoruz ki aslında
iktidar da siyasi olarak gerekçelendirme bulmakta epey güçlük çekmiş,
önceki yapılan anlaşmalara atıf yapmaktan öte elle tutulur bir
siyasi gerekçe göremiyoruz. Örneğin, tezkerede Türkiye ile Katar
arasında 23 Mayıs 2007de Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve
Bilimsel İşbirliği Anlaşması, 19 Aralık 2014te
Askeri Eğitim, Savunma Sanayii ile Katar Topraklarında Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Konuşlandırılması Konusunda
İşbirliği Anlaşması ve 28 Nisan 2016da Katar
Topraklarında Türk Kuvvetlerinin Konuşlandırılmasına
İlişkin Uygulama Anlaşmasının imzalandığı
belirtiliyor. Baştan söylemek isterim, Cumhuriyet Halk Partisinin sözünü
ettiğim bu 3 anlaşmanın son 2sine ilişkin çekinceleri ve
şerhleri mevcuttur.
İkinci olarak, tezkerede 2022 FIFA Dünya
Kupası organizasyonunun güvenliğinin sağlanması için
imzalanan bir protokolden söz ediliyor. Emniyet Genel Müdürlüğü
personelinin Katar'da görevlendirilmesi konusunda 7 Aralık 2020de
Katarla imzalanan Büyük Çaplı Organizasyonların Yerine
Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubunun
Uygulanmasına İlişkin Protokol ve deniyor ki: Bu tezkere söz
konusu protokolün gerekleriyle uyum ve bütünlük içinde. Şimdi,
bakınız, değerli milletvekilleri, söz konusu protokolle ilgili
olarak İçişleri Bakanının açıkladığı
bilgileri şöyle bir hatırlayalım: İçişleri Bakanı
3.250 personelimiz yaklaşık kırk beş gün Katar'da Dünya
Kupası için geçici olarak görev yapacak. demişti. Buna göre, Katar'a
3 bin Çevik Kuvvet personeli, 100 Özel Harekât polisi, 50 bomba arama ve 30
Çevik Kuvvet köpeği ile idarecisi, 50 bomba uzmanı gönderilecekti. O
protokolde Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu personelinden hiç söz edilmiyor
yani daha önce yüce Meclisimizin önüne getirilen protokolde Katar'a asker
gideceğine dair bir ifade yokken biz bugün bu tezkereyi görüşüyoruz.
Bakınız, biz ne polisimizin ne askerimizin
ayağına taş değmesini isteriz. Polislerimizin
gönderilmesine izin istenmişken asker göndermek için nasıl bir
olağanüstü millî menfaat durumu söz konusudur bunu anlamış
değiliz, hele hukuki meşruiyetin nasıl
sağlandığını hiç anlamış değiliz.
İşte Şaşırdık. derken bunları
kastediyorum.
Tezkere metninde Dünya Kupası Kalkanı Harekâtına
ülkemizin yanı sıra Amerika, Fransa, İngiltere, İtalya ve
Pakistan'ın askerî unsurlarıyla katkıda bulunması söz
konusu. deniliyor. Yanlış bilgi; değerli milletvekilleri,
yanlış bilgi. Söz konusu ülkelerin yardım tekliflerini
inceledik, gerçekten askerî kuvvet gönderip göndermeyeceklerine baktık, ne
çıktı biliyor musunuz? Pakistan Kabinesi, hükûmetin bu yıl
Katarda düzenlenecek FIFA Dünya Kupasında güvenlik için asker
sağlamasını öngören bir tezkereyi onaylamış. NATOnun
güvenlik yardımının bir parçası olarak Romanya, VIPlerin
nasıl korunacağı ve el yapımı patlayıcı
cihazlardan gelen tehditlerin nasıl önleneceği konusunda eğitim
verecek. İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace, mayıs
sonlarında İngiltere Kraliyet Hava Kuvvetleri ve Kraliyet Donanmasının
organizasyon boyunca terörle mücadele polisinden sorumlu
olacağını açıklamış. NATO, ittifakın
Dohayla sıkı iş birliğinin bir parçası olarak 2022
FIFA Dünya Kupası sırasında Katara güvenlik önlemleri konusunda
yardımcı olacağını duyurmuş. Fas, yaklaşan
etkinlik için güvenliği artırmada yardımcı olmak üzere
haziran ayında Katara binlerce polis memuru gönderdiğini
söylemiş. Fransa Parlamentosu, Fransızların insansız hava
araçları, patlayıcılar ve holiganlıkla mücadelede
kasım ve aralık aylarında Dohaya en az 220 uzman göndermesini
sağlayacak olan Fransa ile Katar arasındaki ortaklık belgesini
onaylamış; bu da uzmanların, polis ve jandarmanın
gönderileceğine işaret ediyor. Amerikada ise üst düzey bir Dışişleri
yetkilisi ABC Haberle yaptığı röportajda Amerika İç
Güvenlik Bakanlığı Katardaki FIFA Dünya Kupası 2022
turnuvasının güvenliğini sağlamaya yardımcı olmak
için hazır bulunacak. demiş, bu İç Güvenlik Bakanlığı
bizim İçişleri Bakanlığımızın
karşılığı yani asker değil, polisten söz
ediliyor.
Değerli milletvekilleri, sözün özü, tezkerede
belirtilenin aksine, Pakistan haricinde ve Türkiye haricinde diğer
ülkelerin güvenlik gücü olarak polis ve jandarma göndereceği, teknik ve
istihbarat desteği sağlayacakları ancak askerî kuvvet
bulundurmayacakları açıkça anlaşılıyor; Katarla
arası gayet iyi olan Fasın dahi asker göndermediğinin
altını çizmek isterim. Peki, biz neden asker, polis bütün güvenlik
güçlerimizi seferber ediyoruz?
Bakınız, bu tezkerede dikkat çekilen terör
konusunda da söylenecek çok söz var. Cumhuriyet Halk Partisi olarak
uluslararası terörle mücadele kapsamında uluslararası toplumun
aldığı ortak kararları
barındırdığı riskler bakımından sakınca
görmediğimiz takdirde destekliyoruz ancak burada çok daha farklı bir
durum söz konusu; hiçbir uluslararası kuruluşun koruması dahi
olmadan polislerimiz, askerlerimiz ateşe atılmak isteniyor, buna izin
vermemiz mümkün değil. Şurada bir yanlış
anlaşılma olmasın, hani biz bütün ülkelerle eşitlikçi bir
yaklaşım içinde olunmasını elbette isteriz. Katarla iki
egemen ülke olarak dostane ilişkiler geliştirilmesinden elbette
memnunuz ancak bu ilişkilerin asimetrik bir duruma dönmesini ve ülkemizin
millî menfaatlerini ihlal eden boyuta getirilmesini asla kabul etmeyiz. Biz, bu
tezkereye, tezkerede sözü edilen, daha önce imzalanmış bulunan ikili
anlaşmalar konusundaki tutumumuzla uyumlu olarak olumsuz oy
vereceğiz; bunu başından ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, yeni yasama
yılına başlarken dış politika
uygulamalarımızdaki sorunlar da bir türlü bitmek bilmiyor.
İktidar dış politika konularında Meclisimizi görmezden
gelse de bizim, Meclisimiz nezdinde temsil ettiğimiz
yurttaşlarımıza ve ülkemize karşı sorumluluğumuz
gereği bu sorunları açıklamak görevimiz. Onun için bu
konuşmama genel bir dış politika bakışıyla devam
etmek istiyorum. Az önce de söylediğim gibi, biz bütün ülkelerle
diplomatik ilişkilerin kesintiye uğramadan sürdürülmesini
önemsiyoruz. Bu kürsüden, İsrail, Mısır ve Suriyeyle diplomatik
ilişkilerin bir an evvel hak ettiği seviyeye ulaştırılması
gerektiğini defalarca söyledik. İsrail konusunda epey yol
alındı, karşılıklı büyükelçi atanacağı
söylendi, hatta İsrail Büyükelçisinin ismi dahi açıklandı, Cumhurbaşkanı
da on dört yıl aradan sonra ilk kez bir İsrail Başbakanıyla
görüştü. Bunlar elbette memnuniyet verici gelişmeler. Yani
ısrarla, hatırlata hatırlata, nihayet İsrail'le
ilişkilerimizde olumlu bir seyir izlenmesini sağladık. Bütün
bunlar olurken gözler hâliyle Mısır ve Suriye'ye çevrildi.
Mısırla süreç başladı ama devamı gelmedi. Öncelikle,
Mısırla ilişkilerimizin yeniden gerektiği ve hak
ettiği seviyeye çıkarılması ve bölgenin sorunlarına
Mısırla birlikte çözüm arayışları için adımlar
atılması bizi sadece memnun edecektir; bunu başından
söyleyeyim. Mısır bölgede eskisinden daha güçlü bir aktör olarak
karşımıza çıkıyor, bunu Filistin-İsrail
uyuşmazlığı konusunda izlediği politikalardan görmek
mümkün. İki ülke arasındaki gerilimlerin daha fazla tırmanmadan
önlenmesinde büyük bir rol oynuyor Mısır. Aslında Türkiyenin
yapması gerekeni Mısırın yaptığını
görüyoruz. Libyada iktidarın taraflı tutumunun Mısırla
ilişkilerin düzelmesinin önüne geçtiği de hepimizin malumu, üstelik
kamuoyuna yansıdığı kadarıyla iktidarın Müslüman
Kardeşler konusunda izlemiş olduğu politikalarda bazı
değişikliklere gitmiş olmasına rağmen.
Değerli milletvekilleri, bu yaz Suriye
sorunsalı yine gündemde kalmaya devam etti. İktidarın Putinin
de ısrarlarıyla son haftalarda Suriyede Beşar Esad yönetimiyle
ilişkileri düzeltmeye yeşil ışık yakan
açıklamaları söz konusu oldu. Adana Mutabakatı konusunda da yine
Putinin suflesiyle iktidar bir diyalog olasılığını
gündemine almıştı ancak pek yol katedilmemişti. Suriye
tarafından yapılan açıklamada Dışişleri Bakanlığı
üzerinden henüz görüşme gerçekleşmediği söylendi. Ülkemizin
görüşmeler konusunda ne durumda olduğunu ise bazı gazetecilerin
köşesinden gereğini yapmasıyla ancak öğrenebiliyoruz. İç
savaşın yakıp yıktığı Suriyede AKP
iktidarının hatalı dış politikası nedeniyle en
çok etkilenen, zarar gören ve asıl mağdur olan ülke şüphesiz
Türkiye olmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin tarihinde asla izlenmeyen bir
dış politika değişikliğiyle,
Değerli milletvekilleri, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak sığınmacıların geri dönüşü
konusunda bizim politikamız belli: Gönüllülük esasına göre geri
dönüşlerin teşviki; dönüşün planlı, programlı ve
zamana yayılarak yapılması; geri dönenlerin
yaşamlarının sürdürülebilirliği için eğitim,
sağlık gibi gerekli altyapı yatırımlarının
yapılması; yatırımlar bağlamında
uluslararası külfet paylaşımı; barışın
sağlanması için gereken kolaylaştırıcılığın
sağlanması -ki bu da elbette Cenevre görüşmelerinin
devamının önemsenmesi ve desteklenmesi anlamına geliyor-
Şam yönetiminin geri dönmeyi tercih edenlerin güvenliği konusunda
güvence vermesinin sağlanması. Bu koşullar çerçevesinde
uluslararası hukuka uygun olarak Suriyeli
sığınmacıların geri dönüşü sağlanabilir.
Yerelde aslında Esenyurt Belediyemiz bu süreci başarılı bir
şekilde yürütüyor. Lübnanda da benzer bir sürecin yaşandığını
görüyoruz ve orayı da yakından takip ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, bir diğer önemli
gündem maddemiz Libya. Libyada Aralık 2021de yapılması gereken
seçimler gerçekleştirilemedi, bu süreçte siyasi
istikrarsızlıklar da devam etti. Bizim Libya konusunda Cumhuriyet
Halk Partisi olarak isteğimiz, Libyanın bir an önce huzur ve
istikrara kavuşmasıdır. Bu, hem Afrika Kıtası hem
Doğu Akdenizin güvenliği için elzemdir. Ayrıca küresel ölçekte
terörizmle mücadele konusunda da Libyadaki gelişmeler belirleyicidir. Bu
nedenle Libya'da bir an evvel barışın tesis edilmesini arzu
ediyoruz.
İktidarın Libya özelinde daha önce
izlemiş olduğu ideolojik yaklaşımı terk etmiş
olmasından memnuniyet duyuyoruz. Biz, en başında, Trablus'taki
hükûmet ve Tobruk'taki Temsilciler Meclisi arasındaki savaşın
barışçıl yöntemlerle sona ermesi gerektiğini savunageldik.
İktidar bunu zamanında göremediği için, Libya'yla
yapmış olduğumuz Deniz Yetki Alanlarının
Sınırlandırılması Anlaşması hâlâ Temsilciler
Meclisi tarafından onaylanmadı. Libya gibi dengelerin her an
değiştiği bir ülkede anlaşmaların geçerlilik
kazanması gerekiyor. İktidara bunun uyarısını
anlaşmaya destek verdiğimiz zaman da yaptık. Bu hafta Libya'ya
bir ziyaret daha oldu. Türkiye ile Libya arasında hidrokarbon
alanında mutabakat muhtırası imzalandı. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak Türkiye'nin hak ve menfaatlerinin korunmasını
tereddütsüz bir şekilde destekliyoruz. Yapılan mutabakatların
Libya'daki değişkenlik göz önünde bulundurularak yasallık
kazanması konusunda da adımlar atılmalı. Bunun yolu da
taraf tutmadan, ideolojik yaklaşımlardan
arındırılmış bir politika izlemekten geçiyor.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Afrika
politikasının sağlam temellere dayanması, Libya ve
Mısır gibi ülkelerin ve bu ülkelerle kurulan ilişkilerin
doğrudan orantılı bir bütünüdür. Doğu Akdeniz'de hidrokarbon
kaynaklarının değerlendirilmesi ve deniz yetki alanlarıyla
ilgili hukuk zemininde gerekli adımların atılması için
Mısır'ın bölgede en önemli aktörlerden ve muhataplardan biri
olduğunu biz defalarca vurguladık ve hidrokarbon
kaynaklarının değerlendirilmesi için oluşturulan Doğu
Akdeniz Gaz Forumu'nun bölgenin 7 ülkesini bir araya getirdiğini ancak bu
gruba Türkiye'nin dâhil edilmemesini haksız ve adil olmayan bir
davranış olarak gördüğümüzü de sürekli olarak dile getirdik; bu
davranışı eleştirdik, iktidarın da gerekli önlemleri
alması için çağrı yaptık. Türkiye bunu yapacak gücü ve
itibarı olan bir ülkeydi ancak, iktidarın Suriyede kaybettiği
pusulası maalesef, bu duruma engel oluyor.
Değerli milletvekilleri, gündemin en sıcak
konularından biri de Ege özelinde Yunanistan, Kıbrıs özelinde de
Güney Kıbrıs ile yaşadığımız gerilim.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Yunanistanla
yaşadığımız gerginlikte ebediyen komşu kalacak
iki ülke olarak dostane çözüm yolları denenmelidir ve diplomatik
kapılar kapatılmamalıdır. Ancak Yunanistanın, statüsü
gereği silahsızlandırılmış olması gereken
adaları silahlandırmasını asla kabul etmediğimizin
altını kuvvetle çizmek isterim. Doğu Akdenizde yaşanan
gerginliğin çözümü, Türkiyenin uluslararası Deniz Hukuku
Sözleşmesinin tarafı olmaması nedeniyle ancak siyasi
müzakerelerle mümkündür. Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi gerilimi, Amerika Birleşik Devletlerinin bölgeye yönelik
izlemiş olduğu tutumda da yaşanan değişim nedeniyle
maalesef, Türkiye aleyhine bir sürece doğru evrildi. Türkiyenin Amerika
Birleşik Devletleri Kongresindeki dostlarını kaybetmesi ve
ardından Yunan lobisinin Kongrenin her iki kanadında da destek
görmesi bu duruma sebep oldu.
Son bir ayda Amerika Birleşik Devletleri
Savunma Bakanlığı, Güney Kıbrısı eski
Varşova Paktı ülkelerine uyguladığı özel eğitim
ve iş birliği programına dâhil etti. Aynı şekilde,
Amerika Birleşik Devletlerinin Güney Kıbrıs Rum Yönetimine
yönelik silah ambargosunu kaldırma yönündeki Eylül 2020de
aldığı kararın kapsamı da genişletildi. Bu
kararların Doğu Akdenizdeki mevcut gerginliğin
yatışmasına ve Kıbrıs sorununun
barışçıl çözümüne yardımcı olmayacağı
aşikâr. Bugün gelinen noktada, bu kararlar sadece Kıbrısta iki
taraf arasındaki dengeleri olumsuz etkilemekle kalmayacak, Doğu
Akdenizdeki gerginliğin ve Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin daha da
olumsuz bir şekilde evrilmesine yol açacaktır. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak Doğu Akdenizdeki sorunların çözümünde Türkiye ile
Yunanistanın bağımsız ve egemen iki ülke olarak masaya
oturacakları, Türkiyenin hak ve hukukunun masada savunulacağı,
barışçıl çözümü öncelediğimizi bir kez daha kuvvetle
vurgulamak isterim. Avrupa Birliğinin de bu sorunları Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkilerinin bir parçası olarak görmekten vazgeçmesi gerekiyor.
Türk-Yunan gerginliğini çözecek olanlar Türkiye ile Yunanistandır.
Değerli milletvekilleri, Avrupa
Birliğinden söz açılmışken konuşmama o konuda devam
etmek isterim. Ukrayna-Rusya arasındaki Rusyanın
saldırganlığıyla başlayan durum, Avrupa Birliğinin
içindeki tartışmaları daha da alevlendirdi. Fransa
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron tarafından ortaya atılan
Avrupa Siyasi Topluluğu fikrinin, Avrupa Birliği üyeliğinden
bağımsız olarak düşünülen ve üyeliğe alternatif
olmayan bir platform olduğu ileri sürülüyor. Yarın aralarında
Türkiyenin de bulunduğu AB üyesi olmayan 17 Avrupa ülkesi ile AB üyeleri
Pragda bir araya gelecekler.
Avrupa Siyasi Topluluğu toplantısına
katılacak ülkeler, Avrupa Birliği ülkeleriyle barış,
güvenlik, enerji, iklim, ekonomi, göç, ulaşım konularına
odaklanacaklar. Bu alanların başında elbette şüphesiz
enerji geliyor. Ancak Avrupa Siyasi Topluluğuna davet edilmemiz, hiçbir
şekilde tam üyelik hedefimizden vazgeçtiğimiz şeklinde
anlaşılmamalıdır. Buna özellikle dikkat çekmeyi gerekli
görüyorum.
Gündemdeki en önemli konulardan biri de Ukrayna
krizi. Bütün uluslararası toplum, Rusya-Ukrayna meselesine
kilitlenmiş durumda. Yaşananları bizler de üzüntüyle ve
yakından takip ediyoruz. 24 Şubatta başlayan askerî saldırganlık,
Rusyanın Ukrayna topraklarına ait 4 bölgeyi ilhak etmesiyle devam
ediyor. Uluslararası hukukun ihlal edilmesi ve yasa dışı
ilhak yolunun bir yöntem ve alışkanlık hâline getirilmesini asla
kabul etmiyoruz. Ukrayna topraklarının neredeyse yüzde 15ini
oluşturan bu bölgelerin ilhakını Kırımın
ilhakında olduğu gibi tanımadığımızın
altını bir kez daha kuvvetle çizmek isterim.
Ukraynadan bahsetmişken Rusyadan da
bahsetmemiz gerekiyor. İktidarın asimetrik ilişki içinde
olduğu ülkelerden biri de Rusya. Türk bankalarının tamamı
yaptırım tehdidi nedeniyle Rusya ödeme sistemi Mirden
çıktığını açıkladı. Cumhurbaşkanı
Mirle ilgili alternatifler masada, atacağımız
adımları değerlendiriyoruz." dedi. Yani doğrudan
Mirden çıkıldığını söylemedi. Bakınız,
bu tehlikeli, biz, dünya finans sistemiyle uyumlu çalışan bir
bankacılık sistemine sahibiz, yeni bir Halkbank vakası
yaşamayalım. Suriyede, özellikle İdlibde, dar boğaza
girmemizin nedenlerinden birinin de iktidarın Rusyayla kurduğu bu
asimetrik ilişkiler ve iktidarın altından
kalkamayacağı görevleri üstlenmesi olduğunu hatırlatmak
isterim.
İktidar, bugünkü tezkerede de aynı
geniş vaatlerle hem polislerimizi hem askerlerimizi ateşe atmak
istiyor. Bu iktidar, dış politikanın her alanında ibreyi
şaşırmış durumda. Bu şaşkınlığı
giderecek olan, cumhuriyetle özdeşleşmiş kurumsal dış
politika anlayışıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak
Türkiye'nin dış politikasının ülkemizin uluslararası
toplumda itibarını yeniden kazanmasına yol açacak ve liyakati
kadrolar tarafından hak ve menfaatlerimizi kollayacak şekilde
yürütülmesi amacıyla bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da
girişim ve çabalarımızı sürdürecek, iktidarın eksiklik
ve hatalarını vurgulamaya devam edeceğiz.
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Fikri Işık. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Dünya Kupası Kalkanı Harekâtına
İştirak Etmek Üzere Katar Devleti Sınırları
İçerisinde ve Katar Devleti Karasuları ve Mücavir Bölgelerinde
Görevlendirilmesi İçin Anayasanın 92nci Maddesi Uyarınca
Altı Ay Süreyle İzin Verilmesine İlişkin Cumhurbaşkanlığı
Tezkeresi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerimin hemen başında, 27nci Dönemin
bu Altıncı ve son Yasama
Yılının her birimiz için, ülkemiz için, milletimiz için
hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu yasama
yılının sonunda, beşerî anlamda, üzerinde başka hiçbir
iradenin bulunmadığı milletin hakemliğine
başvuracağız ve 2023 yılında millet tekrar
kararını verecek, görüşünü ortaya koyacak ve Parlamentomuz
yeniden şekillenecek. Şimdiden bu seçimlerimizin de ülkemiz için,
milletimiz için ve demokrasimiz için hayırlı olmasını
temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, dünyada 4
milyara yakın seyircisi, 250 milyondan fazla oyuncusu olan, en fazla takip
edilen spor alanının futbol olduğunu biliyoruz. Bu futbolda da
en önemli organizasyonun FIFA Dünya Kupası organizasyonu olduğunu iyi
biliyoruz. Katar, 2022 yılında 22nci Dünya Kupasına ev
sahipliği yapacak; bu karar verildi. Bu organizasyonun birkaç tane ilk
olma özelliği var. Birincisi, ilk kez Müslüman bir ülkede bir Dünya
Kupası organizasyonu yapılacak. Orta Doğu ve Arap
dünyasının ev sahipliği yapacağı ilk organizasyon
olacak ve 2002 yılındaki Japonya ve Güney Korenin ev sahipliği
yaptığı, Türkiye'nin de dünya 3üncüsü olduğu dünya
şampiyonasından sonra Asya kıtasındaki ilk organizasyon
olacak. Bu turnuva da Katarın hava şartlarından dolayı,
yaz sıcaklığının çok yüksek olması sebebiyle de
bu organizasyon yaz aylarında değil de kasım ve aralık
aylarında, 20 Kasım-18 Aralık 2022 tarihleri arasında
gerçekleşecek. Açılış maçı Al Bayt Stadyumunda Katar
ile Ekvador arasında oynanacak; kapanış maçı da 18
Aralıkta, Katar Ulusal Gününde Lusail Stadyumunda oynanacak ve bu
turnuvada ilk defa bir günde 4 maç yapılacak. Katar, bundan dolayı
tüm statlarını yeniledi. Bugüne kadar, biliyorsunuz, Dünya
Kupasında 5 kez Brezilya şampiyon olarak bir rekor sahibi oldu; son
dünya şampiyonunun da Fransa olduğunu burada bir kez daha
zikretmiş olayım. 2018 Dünya Kupasını yerinden,
televizyondan ve dijital mecralardan takip eden seyirci
sayısının 3 milyar 572 milyonu bulduğu açıklandı,
Katarda bu sayının 4 milyarı geçmesi gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında bugün burada, bu tezkerenin görüşülmesi
sırasında benim şöyle basit bir mantık yürütmem vardı:
Bir dost ve kardeş ülke, büyük bir uluslararası organizasyona ev
sahipliği yapacak. Bu noktada Türkiye'nin ve bazı dost ülkelerin
desteğine ihtiyaç duymuş. Doğrusu ben, desteğine ihtiyaç
duyduğu bu noktada da dost ve kardeş ülke olarak Türkiye'nin bu
desteğe karşılık vermesi, cevap vermesi gerektiğini ve
Katar'da özellikle güvenli bir Dünya Kupası turnuvasının
yapılması için Meclisimizin bütün partilerinin bu konuda gerekli
desteği vereceğini düşünmüştüm. Ancak tabii ki muhalefetin
görevi eleştiridir, buna hiç itirazım yok ama eleştirinin
dozajının da aslında çok iyi ayarlanması gerektiğini
düşünüyorum. Yani burada konuşurken işte Lejyonerliğe mi
soyunuluyor? Efendim, Wagner tipi bir yapılanma... Bunlar, kesinlikle hem
Türk Silahlı Kuvvetlerinin hem de Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin asla
muhatap olamayacağı, hak etmediği ifadelerdir. Ben, bu ifadeleri
reddettiğimizi özellikle ifade etmek istiyorum. Türk Silahlı
Kuvvetleri hiçbir zaman ne Wagner tipi bir yapılanmaya ne de
lejyonerliğe soyunur, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti de böyle bir
düşünceyle hareket etmez.
Bu, özel güvenlik şirketi gibi. Hayır.
Bir dost ve kardeş ülke, sizden bir talepte bulunuyor. Dost ve kardeş
ülkenin bu organizasyon başarısı, en fazla bizleri
gururlandırır. Turnuvanın bitiminde, Dünya Kupası'nın
bitiminde Kardeş Katar büyük bir organizasyonu büyük bir
başarıyla tamamladı. ifadesi eminim ki sadece
Katarlıları değil, başta Türkiye olmak üzere, bütün dost ve
kardeş ülkeleri sevindirir. Bu noktada da üzerimize düşen herhangi
bir şeyi yapmaktan imtina etmemek durumundayız. Bunu, Silahlı
Kuvvetlerimizin bir özel güvenlik şirketi gibi değerlendirilmesi
noktasına çekmenin, ben doğrusu doğru bir yaklaşım
olmadığını -çok hafif tabirlerle ifade ediyorum- özellikle
ifade etmek isterim.
Değerli arkadaşlar, sonuçta, bizden talep
edilen ve bizim de göndermeyi düşündüğümüz, eğer Türkiye Büyük
Millet Meclisi kabul ederse -ki takdir yine yüce Meclisindir- 250
civarında asker, 1 korvet ve bununla ilgili teknik ekipman. Efendim,
bundan bir özel güvenlik şirketi çıkarmak, Wagner tipi bir
yapılanma çıkarmak, lejyonerlik çıkarmak bence siyaseti çok çok
zorlamak anlamına geliyor. Doğrusu, bu noktada, İYİ Partili
değerli arkadaşımın ve İYİ Partinin konuyu biraz
daha, en azından üslup açısından değerlendirmelerinin
gerektiğini düşünüyorum.
İşte, efendim, Dış politikada
ihvancılık
Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti
kurulduğu günden itibaren bir temel dış politika önceliği
belirledi. Bunu Gazi Mustafa Kemal Atatürk çok net ve anlaşılır
bir biçimde ortaya koydu: Yurtta sulh, cihanda sulh. Bu, Türkiye
Cumhuriyetinin sadece AK PARTİ dönemlerinde değil, tüm hükûmetler
dönemindeki en önemli dış politika önceliğidir. Biz ülkemizde de
bölgemizde de dünyada da barış istiyoruz. Bunun için ne gerekirse
yapmaktan çekinmiyoruz. Elbette zaman zaman bölge, dünya birtakım küresel
risklerle karşı karşıya kalıyor.
İşte, şu anda içinde
bulunduğumuz Rusya-Ukrayna savaşı. Rusyanın haksız,
gereksiz, Rusyaya da hizmet etmeyecek, Ukraynaya da hizmet etmeyecek,
Avrupaya ve dünyaya da hizmet etmeyecek bir savaşı
başlatmasını Türkiye olarak baştan beri reddettik, kabul
etmedik, bu savaşın doğuracağı hiçbir sonucu da kabul
etmeyeceğimizi ifade ettik. İşte, son yapılan sözde
referandumları da Türkiye Cumhuriyeti olarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
olarak kabul etmeyeceğimizi ifade ettik. Bu bizim dış politika
önceliğimizdir.
Elbette, dış politikada hükûmetler
arasında, hükûmetten hükûmete değişen ton farkları
olabilir, üslup farkları olabilir, söylemde sertlik veya
yumuşaklık farkları olabilir ama Türkiyenin dış
politika öncelikleri değişmemiştir. Türkiye'de AK PARTİ
iktidarını ihvancı dış politikayla suçlayanlar, bana
göre en hafif tabiriyle haksızlık etmektedir. Türkiye, ilkeli
dış politikayı kendi çıkarlarıyla buluşturma
gayreti içerisinde olmuştur. Elbette, eğer Suriyede, Suriye Devlet
Başkanı Esed, 500 bin insanın üzerine bomba
yağdırır ve o insanların ölümüne sebep olursa Türkiye bunu
asla kabullenmez ve gerekli tepkiyi gösterir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama bu asla, biz Suriyeyle ilelebet düşman
kalacağız anlamına da gelmez. Türkiye, başta güvenlik
tehditleri olmak üzere, bölgede değişen şartları göz önüne
alarak gerekli adımların atılmasından da çekinmez. Bunu,
dış politikada bir ikilem, efendim, dış politikada bir
shifting veya bir başka şekilde izah etmek bana göre
haksızlıktır.
Evet, Kaşıkçı olayında bir
cinayet işlenmiştir, başta Cumhurbaşkanımız olmak
üzere bu konuda en net tavır sergilenmiştir ama bu, ilelebet Türkiye
ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin kötü gitmesi anlamına
gelmez. Orada doğru olan, o tavrı koymaktır, daha sonra da
ilişkilerimizin sürdürülebilir şekilde karşılıklı
çıkarlara, dost ve kardeşlik ilişkilerine dayalı olarak
sürdürülmesidir; doğru olan budur. Eğer bir halk hareketi
olmuşsa, o halk hareketi silahla bastırılmışsa siz O
hareketin mensupları İhvancı, görmezden gelelim; o hareketin
mensupları Marksist, bunları alkışlayalım; o hareketin
mensupları efendim, şucu, bunlara farklı tavır gösterelim.
diyemezsiniz. Eğer halkın iradesi varsa, öncelikle, Türkiyenin
ortaya koyduğu tavır, halk iradesinin yönetimlere
yansımasıdır. Demokrasi de bu değil mi? Demokrasi de budur
ama bu, bizim hiçbir zaman ilişkilerimizi bir ülkeyle ilelebet dondurmak,
düşmanlık seviyesine çekmek veya ülkelerin yaptığı
hiçbir yanlışı görmezlikten gelmek anlamına gelmez.
Bu noktada Türkiyenin ilkeli bir duruşu var.
Evet, biz insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü
konularında Türkiye olarak ilkesel bir duruş sergiliyoruz ama bunun
da kendi çıkarlarımızı zedelememesi noktasında azami
gayreti gösteriyoruz. Son dönemde bazı ülkelerle ilişkilerin
yumuşamasını ben bu bağlamda değerlendirmek istiyorum.
Yani biraz cinsiyetçi bir yaklaşım olarak lütfen hanımefendiler
almasınlar ama Nasrettin Hocaya sormuşlar: Hocam kaç
yaşındasın? 40 yaşındayım. Yirmi yıl
sonra sormuşlar: Hocam kaç yaşındasın? 40
yaşındayım. Ya, hocam yirmi yıl önce de 40
yaşındaydın? Vallahi erkek adam, sözünden dönmez. Böyle bir
dış politika yok arkadaşlar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şartlar değişirse
dış politikada mutlaka değişiklikler olur. Bunu en fazla
yapan, bu konuda en fazla şey yapan, bizim bazı
arkadaşlarımızın hayranlıkla izlediği
Batıdır; Batı bir gün önce A dediğine ertesi gün çok
kolaylıkla bırakın Byi, Z bile diyebilmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu noktada belki bir
özel paragrafı da S-400lere açmak isterim. Değerli
arkadaşlarım, S-400ler Türkiye için bir mecburiyetti. Kısa
vadeli tehditlerin bertaraf edilmesi için Türkiye bir hava ve füze savunma
sistemi almak ihtiyacını ortaya koydu. Bu ihtiyacın
karşılanması için öncelikle NATO üyesi ülkelerle görüşüldü.
Amerika Birleşik Devletleri, Patriotlar konusunda iki noktada önümüze çok
net bir tavır koydu. Bir: Çok yüksek bir fiyat çekti yani Türkiye'nin alım
gücünün üzerinde veya hak ettiğinin, ederinin çok üzerinde bir fiyat
çekti. İkincisi de: Ben bu konuda asla teknoloji paylaşmam. dedi.
Eyvallah. Diğer NATO üyesi ülkelerden de bu konuda Türkiyeyi tatmin
edecek bir cevap gelmeyince Türkiye S-400lerle ilgili süreci başlattı.
Değerli arkadaşlar, Türkiye, evet, bir NATO üyesi ülkedir ama daha da
önemlisi, Türkiye bağımsız bir ülkedir, kendi
kararlarını kendi içinde almayı bilen, beceren, bu konuda irade
ve dirayet sahibi bir ülkedir, Türkiye'nin başında da böyle bir
Cumhurbaşkanı, böyle bir iktidar vardır. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) İşte bu noktada, S-400ün
alımı gerçekleşti ama bu yapılırken Türkiye asla Biz
NATOyu önemsemiyoruz, bu konuda NATOnun yeteneklerinden faydalanmayalım,
bu konuda NATOyu göz ardı edelim, bir kenara bırakalım. da
demedi. Bizzat benim kendi Savunma Bakanlığım döneminde, biz
EUROSAMla SAMP-T bataryalarının geliştirilmesi ve Türkiyeye
bunun alınmasıyla ilgili süreci başlattık yani sadece
S-400le yetinmedik. Daha da önemli bir ifade kullanayım: Türkiye'nin
kendi hava ve füze savunma sistemini geliştirmesiyle ilgili programı
başlattık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye tek taraflı hareket etmiyor ki. Bugün bazı dost
dediğimiz, müttefik dediğimiz ülkelerin Türkiyeye koyduğu
açık veya örtülü ambargoların hepimiz farkındayız,
doğru mu? Hepimiz
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Demek ki dost
değilmiş ya!
FİKRİ IŞIK (Devamla) Efendim?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) Demek ki dost
değilmiş yanlış dost diyorsun Sayın Bakan.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Ama işte
sonuçta aynı ittifakın içerisindeyiz.
Değerli arkadaşlar, bakın,
dış politika çok günlük, iç siyasi polemiklerin konusu olmamalı.
İktidarlar değişir, mahkeme kadıya mülk değildir,
kalıcı olan, baki olan ülkedir. Yarın iktidar
değiştiğinde, bugün burada konuşulan sözler eğer sizi
de bağlayacaksa, önce millet, iktidar değişiminde çok dikkatli
olur yani çok dikkatli olur.
AYSU BANKOĞLU (Bartın) İktidar
değişecek yani!
FİKRİ IŞIK (Devamla) Şöyle
söyleyeyim: Bir polemik oluşturmak istemem ama şu anda Türkiye'nin en
önemli problemi ne dersiniz? Maalesef Türkiyede vatandaşa güven veren bir
muhalefetin olmayışı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) O
sizin yorumunuz.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Bakın,
bunu hani polemik olsun diye söylemiyorum.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) En büyük
problem AKP!
FİKRİ IŞIK (Devamla) Bugün
anketlere baktığımızda gördüğümüz yani bu noktada
AYSU BANKOĞLU (Bartın) Sahaya
inmediğiniz için öyle, sahaya inmediğiniz için öyle!
FİKRİ IŞIK (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, ben her birimizin kendi durumunu bir öz
eleştiriye tabi tutmasını beklerim. Buraya gelmek, eleştiri
yapmak kolay. Muhalefet etmek dünyada en kolay iştir ama muhalefet ederken
çözümü, alternatifi, doğruyu göstermek ve toplumu buna ikna etmek; asıl
muhalefet budur. İşte bu noktada, belki muhalefetimizin de kendisine
bu konuda bir öz eleştiri yapmasını doğrusu arzu ederim.
Değerli arkadaşlar, biraz önce
arkadaşlarımız ifade ettiler yani Türk-Katar ilişkileri
gerçekten mükemmel seyrediyor. Bundan rahatsız olanlar var mı? Var.
Bunu abartılı bulanlar var mı? Var. Ama bize göre, rahatsız
olunacak hiçbir şey yok. Türkiye ve Katar dost ve kardeş iki ülke.
Katar halkında ve Katar yönetiminde Türkiyeye karşı çok büyük
bir sempati var. Bunun sonuçlarından biri de bize dostumuzun,
kardeşimizin ihtiyaç duyduğu anda onun yanında
olmamızdır. Bu tezkere de bundan başka hiçbir şey ifade
etmiyor. Bu tezkereden başka anlamlar çıkarmanın bana göre
hiçbir gereği yok.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Suriye de
öyleydi, ne oldu Suriyeyle ilişkiler?
FİKRİ IŞIK (Devamla) Keşke,
arzu ederdim ki bu tezkereye tüm Meclisimiz birlikte evet deseydi, Türk
Silahlı Kuvvetlerinden 250 kadar personelimiz bu süreçte
başarıyla görev yapsaydı.
Biliyorsunuz, arkadaşlar, asker göndermenin en
önemli amacı caydırıcılıktır. Evet, burada Türk
askeri var, Pakistan askeri var -değişik boyutlarda olmak
kaydıyla- Amerikan, İngiliz, İtalyan, Fransız askerleri
var. Bu, başta terör örgütlerini caydırır ve orada bir
olayın olmaması da bu organizasyona leke düşürecek, gölge
düşürecek bir olayın olmaması da hem Katarı hem bizi hem
de bütün dost ve müttefik kardeş ülkeleri sevindirir. Bu açıdan, ben
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu tezkereye evet demesinin çok uygun
olacağını düşünüyorum.
Bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri kendisine
verilen görevleri büyük bir başarıyla yerine getirdi.
Bakınız, Kore Savaşında Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk
askeri savaşın seyrini değiştirecek önemli kahramanlıklar
gösterdi. Sadece savaştaki kahramanlığıyla değil,
bugün, hâlâ Türkiye Cumhuriyetinin Silahlı Kuvvetleri, Türk askeri
oradaki insani faaliyetleriyle Güney Kore halkının gönlünde taht
kurmuştur. 2010 yılında Sayın
Cumhurbaşkanımızla birlikte Güney Koreye gittiğimizde
Ankara Okulunun öğrencileriyle buluştuk, hepsi 80li
yaşlardaydı.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Kaç asker
gitti orada? Kaç askerin canı gitti ve ne için gitti?
FİKRİ IŞIK (Devamla) Nedir bu
Ankara Okulu? dediğimizde, bizim Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Türk
askerimiz orada yetim çocuklarla hem ekmeğini paylaşmış hem
de onlara okul kurmuş. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Kâtibim şarkısını Güney Koreli bir
gruptan dinlemenin bizde uyandırdığı duyguyu her hâlde
hepimiz değişik vesilelerle yaşadık, değil mi?
TÜRABİ KAYAN
(Kırklareli) Orada kaybedilen canları anlat.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Daha sonra
Kıbrıs Barış Harekâtında, terörle iç ve dış
mücadele harekâtlarında, 15 Temmuz gibi Silahlı Kuvvetleri içten
vurmaya yönelik hain darbe teşebbüsünün hemen arkasından Fırat
Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı
Harekâtlarında Türk Silahlı Kuvvetlerimiz üzerine düşen görevi
en güzel şekilde yerine getirdi. İnanıyoruz ki bu sefer de bu
organizasyonun başarılı bir şekilde tamamlanması için
kendisinden beklenen, istenen görevi emniyet güçlerimizle birlikte yerine
getirecek. Umuyorum ve inanıyorum ki bir tek askerimizin, polisimizin
burnu kanamadan bu görev ifa edilecek eğer bu Meclisimiz bu konuda yetkiyi
verirse.
Ben, AK PARTİ Grubu olarak bu tezkerenin
arkasında olduğumuzu, desteklediğimizi ifade ediyorum.
Meclisimizin yetki vermesi durumunda şimdiden görev alacak askerlerimize
Rabbimden muvaffakiyetler diliyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Orduya
güvenmeyin, orduya havale etmeyin, diplomasiyi çalıştırın.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) O da
diplomasinin bir aracıdır, biliyorsunuz.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Özkoç, buyurun.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) 69a göre söz
istiyorum. Hatip Türkiye'nin en büyük sorunlarından bir tanesi, güvenilir
bir muhalefetin olmayışıdır. diyerek
sataşmıştır.
BAŞKAN Aslında sataşma değil,
bir değerlendirme ama buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
DURSUN MUSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Daha nasıl sataşılır Başkanım?
VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, Kocaeli
Milletvekili Fikri Işıkın (3/2077) esas numaralı
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına yaptığı konuşması sırasında
Cumhuriyet Halk Partisine sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; elbette ki dış
politika konusunda, Parlamentoda bulunan bütün siyasi partilerin birlik ve
beraberlik içerisinde hareket etmesi gerekir; buna çok dikkat ediyoruz.
Güvenilir olmayan Bütün komşularımızla barış
içerisinde yaşayacağız. deyip bütün komşularıyla
düşman olan bir siyasi iradedir; bunun adı da AKP'dir. Güvenilir
olmayan, Ben dostum. diye komşusundaki lideri kucaklayıp ondan
sonra onu terör örgütü lideri ilan etmektir. Güvenilir olmayan,
komşularını -Mısır'ı, diğer
komşularını- düne kadar düşmanlaştırıp bugün
onlarla diplomatik ilişkiye girebilmek için yol aramaktır. Güvenilir
olmayan one minute dedikten dakikalar sonra Ben o sözleri Peres'le ilgili
söylemedim, moderatörle ilgili söyledim. diyerek ikiyüzlülük yapmaktır.
Güvenilir olmayan, terör örgütleriyle birlikte olup, ben terör örgütlerinin
daha önceden arkasındayım deyip de onları terör örgütü ilan
etmektir. Sizde güvenilir olmayan her şeyi biz biliyoruz. Yirmi yılda
Türkiye'de hiçbir komşumuzla düzgün bir ilişkimiz
olmadığını görüyoruz. Olmaması çok doğaldır,
kimlerin bu ülkeyi yönettiğini ve hangi saikle yönettiğini de
biliyoruz. Ama bizim isteğimiz, bizim talebimiz şudur: Biz lejyoner
miyiz? Bize ne Katardaki olimpiyatlardaki tavırdan. Gidiyorlarsa
gitsinler, paralı asker miyiz biz? (CHP sıralarından
alkışlar) Gitsinler, parayla orada özel güvenlik tutsunlar, kendi
güvenliklerini kendileri sağlasınlar. On ay içerisinde 90
evladımızı şehit verdik, on ay içerisinde 90
evladımızı.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Nerede verdik?
SALİH CORA (Trabzon) Nerede verdik?
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) On ay içerisinde 90
evladımızı terörle ilgili şehit verdik. Nerede verdik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Terörle ilgili
şehit verdik.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Özkoç
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla) Sizin Katarda
kaybetmek için göze aldığınız çocuklar olabilir
BAŞKAN Sayın Özkoç, süreniz
tamamlandı.
ENGİN ÖZKOÇ (Devamla)
ama bizim, bu ülkede
Katardaki olimpiyatların güvenliği için verecek bir tek
canımız yok. Bunun için de sonuna kadar mücadele edeceğiz. (CHP
sıralarından alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Sayın
Başkan
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın
Başkan
BAŞKAN Sayın Işık, müsaade
ederseniz, bakın, Meral Hanım ayakta, o söz istedi daha önce. Müsaade
edin.
Buyurun Sayın Beştaş
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, bizim hatibimizin ifadelerini anlamından kopararak
-sanki biz şey demişiz- İlelebet düşman kalalım.
gibi bir şey söylemiş gibi bir sözü var, sataşma. Bir de
BAŞKAN Öyle söylemedi zaten Sayın Özsoy,
ben dinledim kendisini.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) O öyle
demedi de öyle yorumlandı.
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) Ben
demedim onu Başkan.
BAŞKAN Ama öyle de yorumlamadı yani
Sayın Işık.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
İlelebet düşman mı kalalım? derken yani
mefhumumuhalifinden
BAŞKAN Ama yani bu bir itham değil.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
İkinci gerekçem de var.
BAŞKAN İkinci gerekçenizi duyayım,
bu tutmadı.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) En büyük
sorun muhalefetmiş, biz de muhalefetiz.
BAŞKAN Buyurun, buna vereyim, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Hatibimiz konuşsun. Birincisi de vardı ama Başkan.
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır) Ben hemen
ikisine de kısaca açıklama getireyim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Gereksiz bir
tartışma çünkü hatiplik bağlayıcı olmalı.
BAŞKAN Buyurun.
2.- Diyarbakır Milletvekili Hişyar
Özsoyun, Kocaeli Milletvekili Fikri Işıkın (3/2077) esas
numaralı Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi üzerinde AK
PARTİ Grubu adına yaptığı konuşması
sırasında Halkların Demokratik Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
HİŞYAR ÖZSOY (Diyarbakır)
Teşekkür ederim Başkan, çok fazla meşgul etmeyeceğim.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Dış
politikadan bahsediyorsunuz, Birlikte yapalım. diyorsunuz, gereksiz bir
tartışma açıyorsunuz.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Sayın Bakan
Fikri Işıka
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Yakışan bir
şey mi?
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sen, söz almak
için bahane aradın.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Arkadaşlar
Engin Bey, müsaade edin, iki kelime de ben ona
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Yani anlamsız.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Çok özür
diliyorum Başkanım
BAŞKAN Arkadaşlar, müsaade edin, hatip
kürsüde.
HİŞYAR ÖZSOY (Devamla) Sayın Bakan
nezaketle ifade etti pozisyonunu, gerçekten eleştirileri de aldı. Ben
teşekkür ediyorum kendisine.
Tabii ki ilelebet kimseyle düşman
kalmayalım. Benim söylediğim, altını özellikle
çizdiğim şu: Türkiye'de maalesef, özellikle son on yılda
dış politika meselesi olan kimi durumlar iç politikada, seçim
meydanlarında çoğunlukla tüketildi. Bunun yapılmaması
gerektiğini söylüyorum, sadece bu kadar. Yoksa reel olarak Suriye'yle bir
noktada, bütün bölgedeki ülkelerle ilişkileri tesis etmek
zorundasınız, reel siyaset bunu gerektirir.
İkincisi: Hani, Sayın Bakan Türkiye'de
güvenilir bir muhalefet yok. dedi. Sayın Bakanım, size yemin
ediyorum, HDP'nin başına yedi yılda gelenler sizin
başınıza gelse belki burada kimseyi bulamazsınız yani
elinizi vicdanınıza koyun. (HDP sıralarından
alkışlar) Hâlâ cezaevinde olan eş başkanlarımız,
belediye başkanlarımız, 5 binden fazla üyemiz, yöneticimiz, il başkanımız
her gün, sürekli olarak içeride, bir o kadarı yurt dışına
çıkmış. Bakın, bütün bunlara rağmen işte,
fıstık gibi muhalefetiz, niye güvenilir olmayalım? Yani ben bu
konuda
İktidar, hele hele yargıyı da kullanıp muhalefeti
böyle dizayn etmeye çalışıyor ve bütün bunlardan sonra
Mesela,
bakın, ben 2015 yılında Türkiye'ye geldim, aday oldum
-tırnak içinde- Amerika'dan gelen akademisyen
İlk geldim, bütün
ana akım medya bana açık, program teklif ediyorlar. 7 Hazirandan
sonra, yedi yıldır tek bir programa davet edilmemiş HDP. E,
hâliyle yani mevzu bu olunca, belki size güvenilir gibi gelmiyor ama
bakın, yedi yıldır maşallah HDP olarak gerçekten hâlâ
büyüyoruz -Meral abla gülüyor, onaylıyor, büyüyoruz- inşallah bu
seçimlerde de bakalım, kozlarımızı
paylaşacağız.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Buyurun Sayın Işık.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın
Özkoçun ifadelerine
BAŞKAN Ne dedi efendim?
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Yani ne
söylemedi ki Sayın Başkan.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Ne söyledim? Evet,
söylesin efendim.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın Cumhurbaşkanımızla
ilgili haksız ithamda bulundu, bizim söylediklerimizi
bağlamından kopardı.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, sayın hatip kürsüde bir mülahazada bulundu.
MAHMUT TANAL (İstanbul) Efendim, sayın
hatip Bakanlık yaptı, meramını anlatamıyor mu da
sözcüye ihtiyaç duydu?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Burada
kürsüde herhangi bir hakaret olmadı. Bir hatibin muhalefetle ilgili anket
sonuçlarından yola çıkarak bir yorumda bulunması en doğal
hakkıdır. Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekilinin,
değerli hatibin muhalefetin güvenilirliğiyle ilgili ifadesinden yola
çıkarak AK PARTİnin, AK PARTİ Hükûmetinin bölgesel diplomatik
güvenilirliğinin tamamına dönük ciddi ve hatibe dönük de
sataşmaları oldu.
BAŞKAN Siz mi cevap vereceksiniz, Sayın
Işık mı?
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
hatip bu konuda konuşmacı olduğu için, iki dakika
sataşmadan söz istiyor.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Hatip bunu bir derleyip
söyleyemedi bir türlü!
BAŞKAN Sayın Işık, buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Kocaeli Milletvekili Fikri
Işıkın, Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun sataşma
nedeniyle yaptığı konuşması sırasında AK
PARTİye ve şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) Sayın
Başkanım, tekrar teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, amacım polemik
değildi. Bu ülkede iktidar da muhalefet de demokrasi için olmazsa olmaz,
hele muhalefet iktidardan daha da önemlidir çünkü her rejimde iktidar
vardır ama muhalefet sadece demokrasilerde vardır. Bunun sadece
muhalefete söylenen güzel bir söz olmadığının muhalefete
ağır sorumluluk yüklediğinin de bir ifadesi olarak söylüyorum.
Ama Şu gerekli değildi, bu gerekli değildi. diye bir sürü
şey saydınız. Ben bunu mefhumumuhaliften, şöyle tersten
söylersem yani Esadın 500 bin kişinin katline sebep olması ve
bunun kınanmasının neresi yanlış?
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Dostken?
FİKRİ IŞIK (Devamla) Elbette
dostluk
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Dostken yok muydu?
FİKRİ IŞIK (Devamla) Bakın,
evet, Esada demokrasiye geçiş sürecinde Türkiyenin tüm tecrübelerinden
yararlanması konusunda açık çek veren Recep Tayyip
Erdoğandır ve AK PARTİ hükûmetleridir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Evet. Ne oldu sonra?
FİKRİ IŞIK (Devamla) Bu noktada AK
PARTİnin tutarsızlığı yok. Bu noktada, siz
Bakın, şunu mu çıkaracağız buradan; yani eğer
polemik yapmak gerekirse o zaman şunu söyleyelim: O zaman 500 bin
kişinin katli gerekiyordu; Peresin Filistinde yüzlerce, binlerce
Filistinliyi öldürmesi gerekiyordu.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Öyle demedim. dedi.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Efendim, bunun
gibi yani bu
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Öyle demedim. dedi.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Bakın,
bu, bir üslup değil.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Anladın mı?
Öyle demedim. dedi.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Biz şunu
söylüyoruz: Biz, ilkeli dış politika gereği, yapılan
haksızlıklara karşı çıkarız ama bunun ülkemizin
çıkarlarına zarar vermemesi noktasında da azami gayreti
gösteririz. AK PARTİnin dış politika önceliği budur. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Bakan,
lejyoner miyiz biz?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) İrana bir laf
etmediniz ama Sayın Bakan!
FİKRİ IŞIK (Devamla) Biz,
bakın, Suriyeyle ilişkilerimizin en kötü olduğu dönemde bile
şu ifadeyi kullandık: Biz Suriyenin toprak bütünlüğüne
saygılıyız. Bu, Suriyenin birliğinden başka bir
(AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Işık.
Süreniz
FİKRİ IŞIK (Devamla) Bitiriyorum.
BAŞKAN Bitirin.
FİKRİ IŞIK (Devamla) Suriyenin
toprak bütünlüğü Türkiye için de birinci derecede önemli bir konudur.
Bizim derdimiz halkına zulmedenlerle, Suriyeyle değil ki. Bizim
derdimiz Suriyede yaşayan masum insanla -Alevisiyle, Sünnisiyle,
Nusayrisiyle- değil ki. Bizim derdimiz halkın üzerine bomba
yağdıranlarla. Şimdi, bu noktada eğer tavır
değişikliği olursa tabii ki Türkiye tavrını
değiştirecektir. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Arkadaşlar,
bağırmayın, duyamıyorum.
Sayın Işık, teşekkür ediyorum
FİKRİ IŞIK (Devamla) Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
1.- Katar Devleti Hükümeti Tarafından Talep
Edilen Desteği Sağlamak ve Dünya Kupası Kalkanı
Harekatına İştirak Etmek Üzere Hudut, Şümul, Miktar ve
Zamanı Cumhurbaşkanınca Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Katar Devleti Sınırları
İçerisinde ve Katar Devleti Karasuları ile Mücavir Bölgelerinde
Görevlendirilmesi ve Bu Kuvvetlerin Cumhurbaşkanının Belirleyeceği
Esaslara Göre Kullanılması ile Risk ve Tehditlerin Giderilmesi
İçin Her Türlü Tedbirin Alınması ve Bunlara İmkan
Sağlayacak Düzenlemelerin Cumhurbaşkanı Tarafından
Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin Anayasanın
92nci Maddesi Uyarınca Altı Ay Süreyle İzin Verilmesine Dair
Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi (3/2077) (Devam)
BAŞKAN Evet, şahıslar adına
ilk söz Sayın Utku Çakırözerin.
Sayın Çakırözer
(CHP
sıralarından alkışlar)
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
dışarıda milyonlarca vatandaşımız yoksulluk,
hayat pahalılığı, işsizlikle mücadele veriyor.
Emeklisi, emekçisi, esnafı, çiftçisi, öğrencisi, memuru, genci, yaşlısı
herkesin tek gündemi geçim sıkıntısı. Peki, biz ne
yapıyoruz burada? Dün Meclis açıldı, ilk gün, gazetecinin,
vatandaşın ağzını nasıl bantlarız diye
sansür yasası getirdi bu iktidar, bugün de askerimizi yurt dışına
gönderecek bir tezkereyi. Ülkenin gündemi geçim derdi iken asker tezkeresinin
aciliyeti nedir? Yani vatanımızı hedef alan çok acil bir tehdit
mi var karşımızda? Yok. Ya, ne var? Dünya Futbol
Şampiyonası var. Güzel, müthiş bir organizasyon ama biz ev
sahibi miyiz ya da Millî Takımımız oraya gidiyor da
futbolcularımızı, taraftarlarımızı korumak gibi
gerçekten hayati önceliklerimiz mi var? Hayır. Peki, o zaman nedir bu
telaşe? Katarda Dünya Kupası başlayacak ama biz daha birkaç ay
önce, 3 binin üzerinde Çevik Kuvvet ve Özel Harekât polisimizi Katara
aynı amaçla gönderme kararı çıkardık buradan. Biz o zaman
da yanlış dedik; dinlemediniz, gönderdiniz, oralarda şimdi.
Peki, şimdi nereden çıktı bu asker gönderme planı? Niye o
zaman Mecliste konuşurken siz bundan hiç bahsetmediniz? Demek ki ortada
polisimizin de yetemeyeceği bir güvenlik sorunu var. Onun için acil asker
isteniyor. O zaman şu soruya yanıt verin: Binlerce polis ve
askerimizle Katardaki şampiyonayı koruyarak hangi ulusal
menfaatimizi korumuş olacağız?
Değerli arkadaşlarım, askerimiz ve
polisimiz, Katarda, limanlar, havaalanları, statlar, oteller,
takımlar, taraftarların korunmasında yani güvenliğin her
boyutunda ana sorumluluğu üstlenecek. Bu sorumluluk büyük riskler
içeriyor. Öncelikle tüm uluslararası organizasyonlarda olduğu gibi
olağanüstü güvenlik riski var, terör örgütleri kendilerini göstermek için
fırsat kolluyor. Zaten yazmışsınız tezkereye
Başta terörizm tehdidine karşı göndereceğiz. diye.
İkinci olarak: Katarın bölgede
uyguladığı politikaların getirdiği riskleri de
üstlenmek zorunda kalıyoruz. Başta Suriye olmak üzere birçok bölge
ülkesinde rejim değişikliği hedefleyenlere, buradaki saray
iktidarıyla birlikte, akla gelebilecek her türlü desteği veren bir
ülke Katar. Bu maceracı politikalarının riskini neden bizim polisimiz
ve askerimizin omzuna yüklüyoruz, soruyoruz.
Değerli milletvekilleri, biz ülkemizin Katarla
da diğer ülkelerle de en iyi, en ileri ilişkiler içinde
olmasından yanayız ama bunun olmazsa olmazı ulusal
çıkarlarımız ve ulusal onurumuzun korunmasıdır. Peki
Katarla durum böyle mi? Tezkerede deniyor ki: Stratejik ilişkimiz var
Katarla. Hangi stratejik ilişki, çıkın anlatın. Sizin
stratejikten anladığınız iki ülke arasındaki
ilişki değil. Katar ile saray arasındaki ilişki stratejik
çünkü değerli arkadaşlarım, bu ilişki, Türkiyenin ulusal
çıkarlarını değil sadece saraydakilerin ikbalini korumaya
yönelik bir ilişki. Yok. diyene soruyorum: AKP Genel Başkanı
ve Cumhurbaşkanına 500 milyon dolarlık uçak hediye edilmesi
stratejik ortaklık mıdır?
Başka; işte, Sayın Engin Özkoç
burada, Grup Başkan Vekilimiz, Sakarya Milletvekilimiz,
yıllardır haykırıyor bu kürsüden. Sakarya Arifiyedeki
millî servetimiz Tank Palet Fabrikasının peşkeş
çekilişini durdurmak için hep birlikte haykırıyoruz: Ne işi
var o millî servetimizin Katarın elinde? (CHP sıralarından
alkışlar) Tank üreteceklermiş. Katarın tank üretme
deneyimi var mı? Soruyorum. Var. diyenler çıksın, ürettikleri
tankı göstersin. O zaman ne var? Rant var, peşkeş var,
yandaş iş adamlarıyla yüz milyonlarca doları
kırışmak var. Soruyorum: Bunun neresi stratejik ilişki?
Başka; Antalya Limanının
işletme hakkının pazarlıksız, ihalesiz yirmi dört
yıl daha Katarlılara verilmesi var. Neden şeffaf ihale yok,
nerede ulusal çıkarımız, nerede tüyü bitmemiş yetimin
hakkı? Biliyoruz, o kavramlar artık sizin lügatinizde yok ama iyi ki
Cumhuriyet Halk Partisi var. Anayasa Mahkemesi bizim Meclis grubumuzun
başvurusu üzerine limanlarla ilgili bu vahim arsızlık ve
hukuksuzluğunuzu iptal etti.
Başka; lig maçlarının yayın
hakkı kimde? Katarlılarda. İhaleyi verdiğinizde ne
söylediniz? Yıllık 500 milyon dolar artı 90 milyon dolar KDV
ödeyeceklerdi. Öyle olmadı, kulüplerimizin canına okudular. Önce borç
Türk lirasına çevrildi. Damat Bey diyor ya hani, bakın, burası
çok önemli: Yaptırdığınız yol, köprü gibi ballı
ihalelerde 5li çeteye ödemeleri hep euro, dolarla yapıyorsunuz. Genel
Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu defalarca
Bunları TLye çevirin." dedi. Hiç olur mu? 5li çete üzülmesin,
kârlarında eksilme olmasın diye duymazdan geldiniz ama konu
Katarlıların borcu olunca borç anında Türk lirasına
çevrildi. Çünkü saray Katar deyince akan sular durmakta. Yetti mi; o da
yetmedi. Katarlı dostunuz ödeyemiyor diye sarayın bir
talimatıyla hepimizin vergilerinden 300 milyon lira aktarıldı bu
şirkete. Sözde, kulüplerin kasasına para yağacaktı ama
vatandaşın parası Katarın şirketine yağdı.
Değerli milletvekilleri, işte biz, bu şeffaf olmayan, gizli
saklı işlere karşıyız. Kimse gelip bu kirli ilişkilerini
stratejik ilişki diye yutturmaya kalkmasın. (CHP
sıralarından alkışlar)
Peki, başka ne diyor bu tezkerede? Katarla
bölgesel ve uluslararası platformlarda karşılıklı
destek ve dayanışma içindeyiz." diyor. Peki, gerçekten öyle mi
bakalım, buyurun: Bu fotoğraftakiler kim biliyor musunuz? Bir
tarafı Katarlı dostlarımız, kardeşlerimiz. Peki ya
diğer taraf? Güney Kıbrıs Rum kesimi Enerji Bakanı. Neyi
imzalıyorlar? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetimizi yok sayan,
Kıbrıs Türkünün hakkını hukukunu yok sayan, Türkiye'nin
hakkını hukukunu yok sayan bir petrol arama anlaşması
imzalıyorlar. Bu tezkereyi yazıp yüce Meclisimize gönderenlere
soruyorum: Hani nerede destek, hani nerede dayanışma, hani nerede
stratejik ortaklık? Gerçekten öyle olsa Kıbrıs Türkünün
arkasından iş çevirirler mi? Ülkesini korumak için Katara askerî üs
dahi kuran Türkiye'nin arkasından iş çevirirler mi? Ama çeviriyorlar
işte hem de bir değil, iki kez. Bakın, iki ayrı
anlaşma imzaladılar. İşte, bakın, görüntüleri. Diyebilirsiniz
ki: Biz bu görüntüleri çok gördük. Evet, gördünüz ama ne yaptınız,
gereğini yaptınız mı? Şu iktidar kanadından kimse
çıkıp da Bu nasıl iştir? demedi, diyemedi. Çünkü reis
dediyse Katar, herkes buna uyar. Yani gördüğünüz gibi mesele strateji
falan değil. Peki, ya nedir? Mesele saraydakilerin ikbal kaygısı.
Karşımızda işte bu şeffaf olmayan ilişkinin ürünü
bir tezkere daha var. Saray iktidarı sağladığı ya da
sağlayacağı ekonomik kolaylıklar
karşılığında Dünya Kupası gibi riskli bir
organizasyonun güvenlik sorumluluğunu Mehmetçikimizin ve polisimizin
omuzlarına yıkmakta. Peki ama değerli arkadaşlarım, ortada
ülkemize, halkımıza, topraklarımıza bir saldırı,
bir tehdit yokken askerimizin, polisimizin canını riske atmaya
değer mi?
Bakın, bir husus daha var. O kadar
beceriksizsiniz ki aynı yere omuzlarına aynı güvenlik riski
yükleyerek gönderdiğiniz polisimiz ile askerimizin hukuki
teminatını bile sağlamaktan âcizsiniz. İşte belgesi,
bu elimdeki 2017 yılında bu Meclisten geçirdiğiniz askerî
anlaşma, diyor ki: Katara gönderdiğimiz askerler Türk hukukuna tabi
olacaktır başına bir şey gelirse. İşte bu elimdeki
de bu yıl polis göndermek için Meclisten geçirdiğiniz protokol,
aynı iktidar. Gönderdiğimiz polisler Katar hukukuna, şeriat
hukukuna tabi olacaktır. diyor. Polis de bizim evladımız, asker
de bizim evladımız ama ikisini aynı sağlam hukuk güvencesi
altına almayı dahi beceremeyen basiretsiz bir iktidar var
karşımızda. Askerimizi, polisimizi kendi beceriksizlikleriyle
yarattıkları ekonomik buhrandan çıkış yolu olarak
gören bu sorumsuz iktidara Mecliste bir kez daha uyarı görevimizi
yapıyoruz. Başka ülkeler de katılacak, dostluk, kardeşlik
gelişecek falan. diye evlatlarımızı Katar kalkanı
yapmayın. Ortada bunun hiçbir haklı gerekçesi yok.
Batırdığınız ekonomiyi telafi ederiz. Bu inanç,
kararlılık, azim bu memlekette ve insanlarında var ama sizin
liyakatsiz, beceriksiz kadrolarınızın yarattığı
ekonomik buhranın bedelini askerimiz, polisimiz canıyla ödemek
zorunda kalırsa işte onu telafi edemeyiz, o yüzden yapmayın.
Bakın, şu anda, sayısız iş
ilanı var. Açın, Google'a bakın, Katar, Dünya Kupası
süresince çalışacak güvenlik elemanı arıyor, yüzlerce,
binlerce. Bırakın onlar korusun, Türkiye'nin zaten
uğraşacağı yeterince tehdit, tehlike var etrafında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) Mesela, Katar'a gidene
kadar dibimizde adalardaki anlaşmalara aykırı hukuksuz
silahlanmaya neden Dur! demiyorsunuz? Bizim askerimizi, polisimizi, FIFA
kalkanı, Katar kalkanı yapmayın. Bu uyarımızı
dinlemiyorsanız tarih önünde tüm sorumluluk ve vebal sizlerin
boynunadır.
Sözlerimi bitirirken aziz vatanımızın
korunması için en zor koşullarda fedakârca görev yapan kahraman
askerlerimizi, jandarmamızı, polisimizi selamlıyorum. Can
güvenliğimiz ve ulusal çıkarlarımız için canını
feda eden aziz şehitlerimizi minnetle anıyor, kahraman gazilerimize
şükranlarımı sunuyorum.
Uyarılarımıza kulak vermeden bu
tezkereye onay vermeniz hâlinde orada ağır sorumluluk üstlenecek
kahraman vatan evlatlarımızın ayaklarına taş
değmeden ülkemize dönmesi dileklerimle yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Ünal, buyurun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, sadece kayıtlara geçmesi açısından bir ifade
kullanmak istiyorum.
BAŞKAN - Yani kürsüden de söz veririm size.
Buyurun.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Şimdi,
az önce Grup Başkan Vekili tabii ki kendi grubunun hukukunu korumak
adına bir mülahazaya güven duymuyor mülahazasıyla ilgili gerekli
açıklamayı yaptı. Ben, burada bizi izleyenlerin vicdanına
bir şey söylemek istiyorum ve bu Meclisin mehabetine ve İç Tüzükün
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda temiz dil
kullanılmasıyla ilgili maddesine atfen diyorum ki: Hatip
konuşmasında âciz dedi, liyakatsiz dedi, beceriksiz dedi. Yani
eğer ettiği hakaretleri sıralasak buradan bir envanter
oluşur. Ben bu ifadeleri misliyle iade ediyorum ve tüm Genel Kurulu,
İç Tüzüke uygun temiz bir dil kullanmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Sayın Ünal, çok ağır
ifadeler vardı, isterseniz kürsüden de ayrıca söz verebilirim size.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Şimdi
konuşmacımız var, o yüzden ben konuşmacımızdan
önce söz almak istemedim.
BAŞKAN Sayın Özkoç
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Yani gruba akıl
vermek gerekmiyor efendim, grubu yönetmeniz gerekiyor, akıl vermeniz
gerekmiyor. Siz burayı, Genel Kurulu yönetin. Onlar söz isteyip
istemeyeceklerini size sorarlar, danışırlar, siz de bir karar
verirsiniz.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) AK PARTİli
ama.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Bugün bu ülkenin
Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çatısı altında
aşağılık dedi, yalancı dedi, cibilliyetsiz dedi,
faşist dedi, kişiliksiz dedi. Siz mi bize akıl veriyorsunuz,
siz mi bize akıl veriyorsunuz?
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Evet, şahsı adına
ikinci söz, Sayın Akif Çağatay Kılıçın.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Dünya Kupası Kalkan Harekatına İştirak Etmek
Üzere Katar Devleti Sınırları İçerisinde ve Katar Devleti
Karasuları ve Mücavir Bölgelerinde Görevlendirilmesi için Anayasanın
92nci Maddesi Uyarınca Altı Ay Süreyle İzin Verilmesi
Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresine ilişkin
görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle, yüce
Meclisimizin yeni yasama döneminin hayırlı hizmetlerde
bulunulmasına vesile olması dileklerimi de paylaşıyorum.
Türkiye ve Katar arasındaki egemen iki devletin
müşterek menfaatlerini gözeten, stratejik iş birliği
hâlihazırda siyasi, ekonomik, askerî ve ticari boyutta derinleşerek
ve zenginleşerek sürdürülmektedir. Hiç şüphe yok ki ikili
ilişkiler yalnızca bunlarla sınırlı olmayıp
insani boyutları da içermektedir. Türkiye ve Katar, hem bölgede hem de
küresel çapta yaşanan krizlerde gereken acil insani ihtiyaçları
giderme noktasında son derece hassasiyet göstermekte ve bu konuda birlikte
çalışarak yaşanan insani krizlerin üstesinden gelmek için üstün
çaba sarf etmektedir. Bu çok boyutlu ve katılımcı
ilişkilerin kamu diplomasisinin de dâhil edilerek daha fazla
geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Malumunuz olduğu
üzere diplomasinin hedefi artık sadece siyasi liderler veya hükûmet
çevreleriyle sınırlı değildir. Diplomasi, günümüzde
devletlerin ve ulusların sivil toplum kuruluşları gibi kamuoyunu
ve sivil toplumu da etkilemeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede, kamu
diplomasisinin yeni araçlarından biri hâline gelen spor diplomasisi son yıllarda
büyük bir ivme kazanmıştır. Ülkeler, spor diplomasisini ilgili
devletlerin kamuoyunu etkilemek, hedeflerinin ve kültürlerinin
tanıtılmasına imkân sağlayan bir tür diplomatik araç olarak
kullanmaktadır.
Tabii, benden önce burada söz alan çok değerli
parti sözcüleri ve kendi şahsi görüşlerini dile getirmek üzere söz
alan değerli hatipler birçok konuya değindi. Konuşmalardan
birinde de 2022 FIFA Dünya Kupasının -ki Sayın Özkoç,
olimpiyatlar değil, 2022 FIFA Futbol Dünya Kupası maçları
olacak- 21 Kasım-18 Aralık 2022 tarihlerinde Katarda
yapılmasının nasıl
kararlaştırıldığını, bu sürece nasıl
gelindiğini, neden Katarda olduğu gibi genel anlamda bir soru
iletildi. Tabii, bu, hepinizin malumları olduğu üzere, dünya spor
camialarının çatı kuruluşları olan FIFA, UEFA gibi ve
bunların altında, nezdinde yer alan ülke federasyonlarının
kullandığı oylar, yaptığı çalışmalar
neticesinde bu kurulların oylamalarıyla karar verilen,
netleştirilen ve ülke kararı da buna uyarlanan; bunun içerisinde
tabii ki yayın hakları olsun, bilet gelirleri olsun, seyahatler olsun
birçok farklı unsurun da değerlendirildiği bir oylamanın ve
bu kurulların kendi başlarına verdikleri kararlarla verilir.
Ancak tabii şunu da bilmek lazım, tabii
uzun yıllar Gençlik ve Spor Bakanlığı yapmış ve
hâlâ da sporun içerisinde olan bir kardeşiniz olarak şunu da söylemek
isterim: Değerli arkadaşlar, tabii, birçok uluslararası
kurullarda görev yapan milletvekili arkadaşlarımız oluyor,
birçok uluslararası ziyarete giden, siyasi görüşmeler yapan
arkadaşlarımız oluyor. Herhâlde takdir edersiniz ki sizler de
oralarda görüyorsunuz, sporun siyasetle, siyasetin sporla ilişkisi bir
bıçak gibi kesilmiş, 2 tane ayrı kutu içerisinde -tabiri caizse-
tamamen birbirinden bağımsız değildir. Yönetimsel anlamda
bağımsız olması konusunda bir ilke vardır; bu da
hükûmetlerin -örnek vermek gerekirse futboldan konuşuyoruz veyahut da
başka araçlardan- federasyonların veyahut onların
yapılarıyla alakalı konularda bunları kendilerine
bırakmaları. Tabii, farklı federasyonların farklı
hukuk kuralları var ama futbolun burada tamamen ayrı bir durumu
mevzubahis. Dünya yapısı içerisinde de, aynı zamanda,
hükmettiği ekonomi açısından da futbolun çok daha farklı
karşılığı ve çok daha farklı yönetimsel
özellikleri var. Zaman zaman sıkıntılar yaşanmıyor mu?
Yaşanıyor. Burada spor camiasından gelen, yıllar içerisinde
futbolda koşturmuş ve aramızda Dünya Kupasında dünya
3üncüsü olmuş bir kardeşimiz de var. Dolayısıyla bu
olaylarda verilen kararların sorgulanması gündeme gelir ise bunun
bizimle alakası yoktur ama bunu gidersiniz o zaman uluslararası
kurullarda, o kurullarda oy kullanan, görev yapan, karar veren kişilere,
kurumlara sorma hakkı tabii ki sizlerdedir. Dolayısıyla bir ülke
için Bunu nasıl aldı? veya Niye aldı? gibi bir sorunun
muhatabı Türkiye Büyük Millet Meclisi veyahut da bu anlamda görev yapan
milletvekilleri değildir, ilgili kurullardır; bunu da kayıt
altına almış olalım.
Tabii, şimdi, sporla ilgili bir konuyu
konuşuyoruz. Sporun aslında birleştirici bir yapısı,
birleştirici bir gücü, biraz evvel dediğim gibi spor diplomasisi
alanında yapılan birçok çalışma, bunlar var ama maalesef
bugün de bazı konuşmalarda gördük ki uluslararası bir konudaki
tezkerede ki sporla alakalı, futbolla alakalı bir tezkerede yine
farklı konular gündeme getirildi. Gönül isterdi ki biraz spor üzerine
konuşalım, ülkemizin şu anda başarı gösteren
sporcularının ortaya koymuş oldukları
başarıları dillendirelim. Bununla alakalı olarak bir arada
olabileceğimiz, beraber olabileceğimiz konuları
konuşalım. Farklı şeyler dile getirildi. Bazı
notlarımı
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Spora kan
bulaştıracaksınız!
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Devamla) Buyurun.
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Spora kan
bulaştıracaksınız, onu da anlat biraz.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Devamla) Öyle mi(!)
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) Olursa ne
yapacaksınız?
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Devamla) Peki.
Şimdi, burada dile getirilen bazı konular
ve dile getirilen bazı başlıklar hakkında -müsaadenizle-
kendi görüşümü sizlerle paylaşmak üzere bazı notlar aldım.
Örneğin, bakın, Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuki
yapısı, yönetimsel yapısı içerisinde de
Cumhurbaşkanlığı kurumu vardır.
Cumhurbaşkanlığı kurumu bugün Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Ankara ilinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesindeki
yerleşkede icra edilmektedir. Burası bir saray değildir.
Dolayısıyla buranın adına saray diyerek, farklı
çağrışımlar içerisine girmeye çalışarak
bunları bu şekilde dile getirmek şahsi kanaatimdir ki doğru
değildir. Bununla beraber, aynı zamanda birtakım
uluslararası konularda -2017 dile getirildi- Katar devletinin o veya bu
şekilde farklı ülkelerden dolayı bir güvenlik
sıkıntısına girdiği ve Türkiyeden de yardım
istediği dönemde Türkiyenin göstermiş olduğu büyük yardım
dolayısıyla özel bir ilişkimiz vardır. Bu yüce Meclisin
çatısı altında görev yapan milletvekillerimizden oluşan
Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonunun
milletvekilleri olarak Katara da gittik. Burada, Cumhuriyet Halk Partisini
temsilen de bir arkadaşımız vardı, Katar ziyaretinin nasıl
bir ziyaret olduğunu kendisine sorarsınız, o sizinle
paylaşır, orada ne kadar farklı, güzel bir durumla
karşı karşıya kaldığımızı.
Tabii, bunları gündeme getirirken
konuşmaların içerisinde uluslararası siyasetle alakalı da
bazı konulara değinildi, Yunanistan konusu gündeme geldi. Bu anlamda,
dile getirilen Yunanistanla aramızdaki ihtilaflı konuların ve
ihtilafın Egede olsun, Doğu Akdenizde olsun, farklı konularda
olsun- iki ülke arasında çözülecek olması gerektiği ve buna da
uluslararası kurullar çerçevesinde yani Avrupa Birliği çerçevesinde de
böyle yaklaştırılması gerektiği konusundaki
desteğinize teşekkür ediyorum, doğru bir ifadedir. Çünkü,
Türkiye ile Yunanistan arasında var olan herhangi bir ihtilafın yine
Yunanistan ve Türkiye arasında çözülmesi gerekir ama şartsız ve
hiçbir sorgusuz destek olursa eğer Avrupa Birliği, işte bugün
olduğu gibi kendilerinin yüzlerine de söylediğimden dolayı-
şımarık çocuk gibi hareket eden Avrupa Birliği üyesi
Yunanistanla bu noktaya gelinir. Yüzlerine söylediğim için burada
sizlerin huzurunda da söyleyebiliyorum.
Dolayısıyla, bunlara da dikkat etmek
gerekir. Burada, Türk dış politikasını farklı
birtakım sözlerle, unsurlarla veyahut da farklı
yakıştırmalarla dile getirerek bir nevi küçük göstermeye çalışmak,
sadece ve sadece siyasi birtakım yaklaşımlarla, doğru
değildir. Biz şu anda dünyanın en sıcak askerî temas
açısından, silahlı çatışma açısından-
temaslarından birinin yaşandığı bölgenin en
yakınında olan bir ülkeyiz ve bütün bu karmaşanın
içerisinde tabiri caizse bir güven çıpası olmuş durumdayız.
Çarpışan, askerî bir şekilde birbiriyle karşı
karşıya gelmiş olan iki farklı ülkenin yönetimlerinin güven
duyduğu ve başvurmak için kendilerinde güven hissettikleri bir ülke
ve bu noktada da bir Cumhurbaşkanımız var.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakın, Tahıl Koridoru Anlaşması, 200 askerin, savaş
esiri olarak görülen askerlerin yakın zamanda
karşılıklı olarak değiş tokuş
yapılması
Bu anlaşmaların nasıl
sağlandığını, bu anlaşmaların içerisinde
Türkiyenin nasıl yer aldığını düşünecek olursak
aslında dış politika konusunda yapılan
yakıştırmaların ne kadar yersiz olduğuna da, kendi
içerisinde, burada cevap vermiş oluyoruz.
Tabii, süremin sonuna geldim ve aslında
konuşulabilecek çok konu var ama tekrar şunu gündeme getirmek isterim
ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin her bir vatandaşının can
güvenliği ama özellikle de Türk Silahlı Kuvvetlerimizin
unsurlarının ve emniyet güçlerimizin içerisinde bulunan
arkadaşlarımızın, kardeşlerimizin,
vatandaşlarımızın can güvenliği bizim için en üst
noktadadır ama bu anlamda bir iş birliği çerçevesinde,
uluslararası bir anlaşmanın ve uluslararası bir
birlikteliğin parçası olarak bulunacağımız FIFA Dünya
Kupasının güvenlik güçlerinin içerisinde
olacağımızdan da açıkçası benim bir çekincem yoktur.
Ümit ediyorum ki biraz evvel dile getirilen caydırıcılık
unsuru, zaten bu noktada herhangi bir olumsuzluk yaşanmamasına
yeterince katkı sağlayacaktır.
Eğer yüce Meclisimiz kabul eder ve bu tezkere
geçerse inşallah bu noktada görev alacak askerlerimizin burnu kanamadan,
kıllarına bir zarar gelmeden görevlerini ifa ederek inşallah
ülkelerine döneceklerdir diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Devamla)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu anlamda, şahsım adına tezkereye
olumlu oy kullanacağımı sizlerle paylaşıyorum.
Aynı zamanda, destek verecek olan gruplara teşekkür ediyorum,
vermeyecek olan gruplara da takdir sizindir diyorum ama şunu da
unutmayalım: Uluslararası camiada artık Türkiye'nin gücü göz
ardı edilmeyecek şekilde ortadadır.
Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkoç.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Efendim, hatibe
karşılık olsun diye değil
(Uğultular)
BAŞKAN Arkadaşlar, bir müsaade edin,
duyamıyorum Sayın Özkoçu.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Hatibe bir
karşılık olsun diye değil, kayıtlara geçmesi
açısından ifade etmek istiyorum. Bizim açımızdan, muhalefet
açısından şu andaki iktidarın bir dış
politikası olduğunu düşünmüyorum. Dış politikası
olsaydı Lozan Anlaşmasına aykırı olarak Egedeki
adalar silahlandırılırken o gün yerinde ve zamanında bir
müdahalenin söz konusu olması gerekirdi hem diplomatik hem de gerçekçi bir
müdahalenin. Ancak arkadaşlarımdan şunu rica ediyorum:
Olimpiyatlarda, daha önceki olimpiyatlarda yaşanan terör
olaylarını hatırlayın. Şimdi bir Dünya Kupası var
ve sizin çocuğunuzun -gözünü kapatın- Katarın güvenliğini
sağlamakla ilgili oraya görevli olarak gönderildiğini ve Allah
muhafaza başına bir şey geldiğini düşünün. Bu
vicdanla, siz, bugün, gerçekten, çocuğunuzu oraya göndermek için elinizi
kaldırabilir misiniz? Bunu düşünürken şunu da düşünün,
sizden rica ediyorum: Bizim Türkiye'de böyle bir kupa, Dünya Kupası
olsaydı ve Türkiye'nin güvenliği yetersiz olsaydı bunu
Türkiye'de yaparlar mıydı diğer ülkeler ve bu, bizim için,
reddetmeleri için yeterli bir gerekçe olur muydu bunu da düşünün. Kendi
evladınızı düşünün, Türkiye'yi düşünün. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Çok kısa
Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun Sayın Ünal.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Zaten
tezkerede bahsedilen, yazılan bir hususu çok kısa tekrar etmek
istiyorum. Burada, Dünya Kupası Kalkanı Harekâtına ülkemizin
yanı sıra, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İngiltere,
İtalya ve Pakistan da katılıyor. Dolayısıyla bu,
uluslararası ilişkilerin ve centilmenliğin bir gereği
olarak yapılan bir tezkere. Bunu burada dramatize etmenin bir anlamı
yok efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Ünal.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) Uluslararası bir
misyon.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın
Başkanım, Amerikanın İslam dünyasına
düşürdüğü ateşi biliyoruz. Amerika ne bok yerse, ne yaparsa
yapsın
(*) Özür diliyorum,
lafımı düzeltiyorum, özür dilerim.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Yapma! Yapma!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Özür diliyorum
Amerika ne yaparsa yapsın. Amerika ülkelere kan
getiriyor
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Yapma! Sakin
ol!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya)
Amerika ülkelere
şiddet getiriyor, Amerika kendi çocuğunu Irakta katlettiriyor; ne
yaparsa yapsın. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Tamam, sakin
ol!
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Biz
çocuklarımızı oraya gönderemeyiz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Ne Amerikası!
Mecbur muyuz Amerikanın peşinden gitmeye.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Sakin ol!
BAŞKAN Şimdi tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İYİ Parti Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İYİ Parti Grubunun, Adana Milletvekili
İsmail Koncuk ve arkadaşları tarafından, bir milyonu
aşkın öğretmenimizin yıllar içerisinde
azaldığına inandığı
saygınlığının artırılması, hak
ettiği değerin verilmesi adına alınması gereken
tedbirlerin araştırılması amacıyla 5/10/2022 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Ekim 2022 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
5/10/2022
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 5/10/2022 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Dursun
Müsavat Dervişoğlu
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Adana Milletvekili İsmail Koncuk ve 19
milletvekili tarafından, 1 milyonu aşkın öğretmenimizin
yıllar içerisinde azaldığına inandığı
saygınlığının artırılması, hak
ettiği değerin verilmesi adına alınması gereken
tedbirlerin araştırılması amacıyla 5/10/2022 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak görüşmelerinin 5/10/2022 Çarşamba günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Evet, önerinin gerekçesini
açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına Sayın
İsmail Koncuk. (İYİ Parti sıralarından
alkışlar)
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
28.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoçun, yerinden
sehven sarf ettiği, Meclis adabına uygun olmayan sözünün tutanaklardan
çıkartılmasını talep ettiğine ilişkin
açıklaması (*)
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) Sayın Başkan,
çok özür dilerim.
Az önce Meclis adabına uygun olmayan, sehven
söylenen sözümün tutanaklardan çıkartılmasını talep
ediyorum.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) Biz de
destekliyoruz efendim tutanaklardan çıkartılmasını.
BAŞKAN Efendim, öyle bir imkânımız
yok, dipnot olarak düşeriz tutanaklara.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- İYİ Parti Grubunun, Adana Milletvekili
İsmail Koncuk ve arkadaşları tarafından, bir milyonu
aşkın öğretmenimizin yıllar içerisinde
azaldığına inandığı
saygınlığının artırılması, hak
ettiği değerin verilmesi adına alınması gereken
tedbirlerin araştırılması amacıyla 5/10/2022 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Ekim 2022 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Buyurun.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL KONCUK (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yaklaşık üç
aydır -siz de takip ediyorsunuz- 1 milyon öğretmenimiz sosyal
medyada, hatta meydanlarda bazı sendikalarımızın
öncülüğünde âdeta feryat ediyor. Öğretmenler şunu söylüyor: Ev
kiramı ödeyemez duruma geldim, ev kiramı
Bilhassa
büyükşehirlerde, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi
büyükşehirlerde bulunan öğretmenlerimiz ev kirasını
ödeyemez hâle geldi.
(Uğultular)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
yerlerimize oturalım.
İSMAİL KONCUK (Devamla) Tam bu süreçte
Cumhur İttifakının gündeme getirdiği bir teklif
kanunlaştı, Öğretmenlik Meslek Kanunu. Dediniz ki: Tarihî bir
kanun çıkarıyoruz. Ne yaptınız? Öğretmenlere -uzman
olanlara- 1.000 lira, başöğretmen olanlara 2 bin lira vermek için
dediniz ki: Sınav düzenliyoruz, kariyer basamakları
sınavı.
Öğretmenler ayaklandı. Biz Komisyon
toplantılarında uyardık, burada uyardık ama dinlemediniz.
Öğretmen Bu bizim itibarımıza gölge düşürür.
Öğretmenin kariyere ihtiyacı yok. Öğretmeni düşünüyorsanız
ekonomik yönden yaşamasını temin edecek adımlar atın.
dedi ama dinlemediniz. Bilhassa Millî Eğitim Bakanı bugünlerde hâlâ
-geçmişten bugüne- bu düzenlemeyi savunuyor, efendim Kariyer, kariyer,
kariyer.
Öğretmenin kariyeri mi olur ya? Öğretmen,
öğretmendir. Öğretmen zaten gerek eğitim döneminde gerek atama
süreçlerinde gerekse meslek hayatı boyunca hizmet içi eğitimlerle
filan eksiklerini de tamamlıyor. Dolayısıyla kariyere
ihtiyacımız yok. Öğretmenleri böldünüz ücretli, sözleşmeli,
kadrolu diye, şimdi bir de uzman ve başöğretmen diye
öğretmenler odasını bölmeye çalışıyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, İYİ Parti
olarak bir düşüncemiz var, gelin bunu hayata geçirelim: Beş yıl
görev yapmış öğretmenlere, uzman öğretmenlere
kazanması hâlinde vereceğiniz o yüzde 60lık oranı, on beş
yıl görev yapmış öğretmenlere de o yüzde 120lik oranı
verelim, böyle bir düzenleme yapalım ve bu süreleri
tamamlayamamış öğretmenlere de iyileştirme yapalım.
Mesela ne yapalım? Gelin, brüt asgari ücretin en az yüzde 50sini
öğretmenlere, bütün öğretmenlere istisnasız iyileştirme
olarak ödeyelim. En son, iktidarınız boyunca öğretmenlerin ek
ders ücreti gösterge rakamlarını bir kere düzenlediniz, 2006
yılındaydı -ben hatırlıyorum- Hüseyin Çelik döneminde,
onda da cüzi bir artış meydana getirdiniz. Gelin, bütün
öğretmenlerin ek ders ücreti gösterge rakamlarını en az yüzde 50
olmak üzere artıralım, bunu yapalım. 1 milyon öğretmen,
şimdi, İYİ Parti Grubunun vermiş olduğu bu
araştırma önergesine burada vereceğiniz oyun rengini merak
ediyor; hangi siyasi partiden olursanız olun 1 milyon öğretmen merak
ediyor bakalım kabul mü edecekler, ret mi verecekler diye. Atatürk'ün
Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. dediği bu
meslek grubunu dahi ne hâle düşürdünüz ya! Hazreti Ali'nin Bir harf
öğretenin kırk yıl kölesi olurum. sözünü de yere
düşürdünüz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
İSMAİL KONCUK (Devamla)
Dolayısıyla, bütün parti gruplarından istirham ediyoruz: Gelin,
İYİ Parti olarak verdiğimiz bu Meclis araştırması
önergesine olumlu oy verin ve Öğretmenlerin itibarını
nasıl yeniden sağlayabiliriz? Yere düşen ekonomik
hayatını nasıl yeniden ayağa kaldırabiliriz? bunun
hesabını hep birlikte yapalım diyorum.
Saygılar sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Mahmut Toğrul. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep)
Teşekkürler Sayın Başkan.
İYİ Partinin verdiği grup önerisi
üzerine Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz aldım.
Genel Kurulu, Genel Kurulun sevgili emekçilerini ve ekranları
başında bizleri izleyen sevgili yurttaşlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, bugün 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Günü. Ben bu vesileyle, bizleri yetiştiren
öğretmenlere bir kez daha saygı ve sevgilerimi iletiyorum.
Öğretmen deyince herkes Bizi yetiştiren öğretmenlerdir. der
ama maalesef öğretmenlerin hakkına hukukuna gelince hiç kimse,
özellikle iktidarlar maalesef bir adım atmazlar.
Bakın, sevgili milletvekilleri, bugün
öğretmenler yoksulluk sınırında yaşıyor. Bugün
öğretmenlik mesleğinin itibarı yerlerde geziyor, kimse
çocuğunun öğretmen olmasını istemiyor. Öğretmenler
için bir meslek kanunu ihtiyacı var mı? Var ama sizin
çıkardığınız meslek kanunu bir meslek kanunu
değil. Öğretmenleri ayrıştıran, öğretmenleri
kendi içinde bölen, öğretmenleri aynı işi yapıp farklı
ücretler alan bir konuma getiriyor. Daha önce öğretmenler
sözleşmeli, kadrolu, ücretli diye ayrılıyordu, şimdi
üstüne bir de uzman başöğretmen kelimelerini eklediniz. Bu,
öğretmenleri ayrıştıran, öğretmenler arasına
hiyerarşi sokan, aynı işi yaptığı hâlde
farklı ücret aldıran ve öğretmenler arasında kaosa neden
olan bir yasa. Biz bu yasa teklifi geldiğinde burada şiddetle
muhalefet ettik, dedik ki: Bakın, eğer bir öğretmen meslek
kanunu getiriyorsanız ILO ve UNESCO'nun 1966 yılında
Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi belgesini en azından göz önüne
alın. ama hiç bunu yapmadınız. Ne yaptınız?
Yandaş sendikayla oturdunuz ve öğretmenleri ücretin peşine
düşürür ve böylelikle öğretmenleri nasıl yönetiriz diye
düşündünüz. Bakın, bir Millî Eğitim Bakanı var, 600 binin
üzerinde, 700 bin civarında atanamayan öğretmen var, diyor ki:
Mühendisler de atanmıyor canım, öğretmenler niye
ağlamaklı oluyor ki? Bunu diyebilecek kadar ülke sorunlarından
uzaklaşmış bir Bakanla yönetiliyor eğitim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Değerli
arkadaşlar, bakın, bugün özel eğitim kurumlarındaki
öğretmenlerin sorunları diz boyu, neredeyse açlık
sınırının altında bir ücretle
çalıştırılıyorlar. Onun için, gelin, hep birlikte
bugün öğretmenlere öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği değeri
veren, onların yaşam standardını iyileştiren ve bu
ucube kanunu teklifini derhâl ortadan kaldıran bir tutum sergileyelim.
Bakın, bu kanun AYMye gitti, daha bu kanunla ilgili AYM kararı
çıkmadan Aday Öğretmenlik ve Öğretmenlik Kariyer
Basamakları Yönetmeliğini çıkardınız. Sendikalar
Danıştaya başvurdu ama siz hemen sınav yapma derdindesiniz.
Öğretmenlerin yaz aylarını gasbettiniz, öğretmenler aylarca
bilgisayarın başında oturdu. Efendim, eğitim
görüyorlarmış! Böyle bir eğitim olmaz. Biz eğitimciyiz,
böyle bir eğitim ne görüldü ne duyuldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Devamla) Ancak AKP döneminde
böyle bir anlayış olur diyor, bu önergeye destek vereceğimizi,
hatta daha ileri bir iyileştirme yapmamız gerektiğini ifade
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Kadim Durmaz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Durmaz, sizi de
alkışlıyorlar arada yani bol alkış alın diye
yaptım.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Bana gelen
alkışları Sayın Durmaza verdiniz Başkanım!
BAŞKAN - Buyurun.
CHP GRUBU ADINA KADİM DURMAZ (Tokat)
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; bugün 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Günü. Ülke sevgisini, insan haklarına ve doğaya
saygıyı, emeği, demokrasiyi ve barışı anlatan,
yaşatan, eşitlikçi, adaletli, bilime ve Atatürk ilkelerine
bağlı tüm eğitim ve bilim emekçilerinin Öğretmenler Gününü
yürekten kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Öğretmenler, dünyanın her tarafında
insan toplumunun en özverili ve saygıdeğer unsurlarıdır.
Geleceğin mimarı öğretmenlerdir. diyen Başöğretmenin
kurduğu, yönettiği bir ülkede bugün en üst perdeden öğretmene
Çapulcu. diyen bir Cumhurbaşkanını eğitim emekçileriyle,
bu ülkenin gençleriyle, küçük esnafıyla, sanatkârıyla, kadınlarıyla,
işçisiyle, köylüsüyle sandıkta göndereceğiz.
Öğretmenlik mesleği yirmi yıllık
AK PARTİ döneminde âdeta bir varoluş mücadelesi veriyor, günbegün
itibar kaybediyor. Değerli milletvekilleri, iktidar eliyle
saygınlığı azaltılan, geçinemeyen, ifade özgürlüğü
ve örgütlenme hakkı kısıtlanan; atanamayan, ücretli ve
sözleşmeli gibi kavramlarla güvencesizleştirilen ve özel sektörde
ağır şartlarda çalıştırılan öğretmenler
sorunlarının çözümünü beklerken ne acı ki
karşılarında hiçbir eğitim emekçisine ve sendikalara
sorulmadan dayatılan bir yasayı, meslek kanununu buldu.
Öğretmenlik bu kanunla itibarsızlaştı. Öğretmenleri
bölen, ayrıştıran, saygın görmeyen yasal düzenlemeye o gün
olduğu gibi bugün de karşıyız. Öğretmenlerin
ihtiyacı olan bu kanun değildi. Öğretmenlerimiz bugün dikkatini
öğrencilerine vermesi gerekirken sınavlara hazırlık yapmaya
başladılar. Öğretmenlik zaten bir uzmanlık mesleği.
İktidara geldiğimizde uzman ve başöğretmenlik gibi
ayrıştıran, rütbelendiren, eğitimin saygınlığına
yakışmayan uygulamaları birlikte kaldıracağız.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ
iktidarında bugün, öğretmenlerin yüzde 57,8i ailesinin gıda
ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yüzde 48,3ü
maaşlarıyla geçinemiyor, ek hesap kullanıyor, yüzde 77,7si
ailesinin sağlık harcamalarını
karşılayamıyor, yüzde 90ı kredi kartları borcunu
ödeyemiyor, yüzde 65i de temelden borçlu. Öğretmenleri özel okullarda,
dershanelerde ucuza çalışmaya, ek işlerde çalışmaya
mecbur bırakan anlayış utansın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
KADİM DURMAZ (Devamla) Öğretmenleri
açlık sınırında yaşamaya mecbur bırakan
anlayış utanmalıdır. (CHP sıralarından
alkışlar) Binlerce öğretmen atanmadığı için,
geçinemediği için intihar etti. Öğretmenlere ölümü reva gören bu
anlayış utansın.
Peki, biz ne yapacağız? Ücretli,
sözleşmeli öğretmen kavramlaını
kaldıracağız, öğrencilerimizi bir yerden bir yere
taşımayacağız, köy okullarını yeniden eğitim
ve öğretime açacak, İstiklal Marşımızı söyleyip
ay yıldızı göndere çekeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
HALİL ETMEYEZ (Konya) Açtık, açtık,
okulları açtık!
CAVİT ARI (Antalya) Nerede açtınız?
Her yer kapalı.
KADİM DURMAZ (Devamla) Yeniden kadro
açıp öğretmenlere atanma hakkı vereceğiz. Atanmayan
öğretmen diye bir kavram olmayacak. Mum gibi eriyip etrafını
aydınlatan öğretmenler bizim ülkemizde hak ettiği
saygınlığı görecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
KADİM DURMAZ (Devamla) Hak ettiği
koşulu ve saygınlığı onlara geri vermek için millet
masası olarak sorumluluğumuzun farkındayız, gereğini
yapacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
Az önce verilen önergeyi akıllı,
akılcı ve buradan çıkacak sesi gözleyen 1 milyon eğitim
emekçisi adına destekliyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALİL ETMEYEZ (Konya) Öğretmenlerde
örgütlenme yüzde 80.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum, sağ olun.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Sayın Orhan Erdem.
SERKAN TOPAL (Hatay) Orhan Bey de bir destekleme
açıklaması yaparsa
Orhan Bey eğitimcidir, destek verir yani.
AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ERDEM (Konya)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu
adına İsmail Koncuk Vekilimizin öğretmenlerimizle ilgili
verdiği Meclis araştırması üzerine AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla hürmetle
selamlıyorum.
İSMAİL KONCUK (Adana) Pardon, ses
kısık mı ya? Duyamıyoruz.
BAŞKAN Ses gayet gür de yani
Orhan Bey, biraz daha yüksek sesle lütfen,
Sayın Koncuk duyamıyormuş.
ORHAN ERDEM (Devamla) 5 Ekim Dünya
Öğretmenler Günü, öğretmenlerimizin gününü de kutluyoruz. Tabii, 24
Kasımda ayrıca çok daha önemli kutlamalar olacak.
Tabii, bu meslek kanunu üzerinden görüşmeler
oluyor. Bu Gazi Meclis, milletvekillerimiz çok önemli bir kanun
çıkardı öğretmenlerimiz için, meslek kanunu. Tabii, bu kanun
bitmiş değil.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Öğretmenler
kabul etmedi Orhan Bey.
ORHAN ERDEM (Devamla) Meclisimiz yine bu kanun
üzerinde ileriki günlerde maddeler tahsis edecek, daha iyi iyileştirmeler
yapacaktır ama altmış yıldır beklenen bir husus bu
Meclis sayesinde gerçekleşti. Söylenen ne? Öğretmenlerimiz
arasında ikilik doğuracak. E, üniversitelerde, öğrencilerimizi
gönderiyoruz; araştırma görevlisi mi doçent mi profesör mü ders
veriyor, hangimiz bunu soruyoruz?
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) Aynı şey mi
ya, aynı şey mi?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Başkan, orada
aynı şey yok, bir sınavla olmuyor orada, tez
hazırlıyorlar, yüksek lisans, doktora tezi. Böyle bir
karşılaştırma olmaz ki. Hayret bir şey ya!
ORHAN ERDEM (Devamla) Öğretmenlerimizin
kariyerlerini daha anlamlı hâle getirecek bir kanun çıkardık. Bu
kanunla hiçbir kurumda sınavsız bir yükselme yok.
Öğretmenlerimiz de öğrencilerini sınavlarla yükseltiyorlar. Bu
bakımdan...
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Tez
hazırlıyorlar Sayın Başkan.
ORHAN ERDEM (Devamla) Hocam, bir dinle de ondan
sonra konuş.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ama doğru
değil ki anlattığınız. Biz de o yollardan geçtik
Sayın Başkan, biz de o yollardan geçtik.
ORHAN ERDEM (Devamla) Şimdi,
öğretmenlerimiz eğer sizin bu söylemlerinize itibar etselerdi
HALİL ETYEMEZ (Konya) Ya, dinle ya! Sonra
konuşursun ya! Dinle ya, konuşuyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Ama
yanlış söylüyor.
ORHAN ERDEM (Devamla) Değerli
milletvekillerim, eğer öğretmenler Genel Başkan Sayın
Kılıçdaroğlunun çıkıp bir de Bu sınava
girmeyin. demesine rağmen bu sözlere, bu konuşulanlara itibar
etseydi yüzde 95i başvurur muydu uzmanlığa, yüzde 94ü
başöğretmenliğe başvurur muydu?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Açlığa
mahkûm ederseniz başvurmak zorunda kalıyor.
ORHAN ERDEM (Devamla) Ve yüzde 99u eğitimini
tamamladı, şu an kasımdaki sınava hazırlanıyor.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) O eğitimi
gördünüz değil mi yazın?
ORHAN ERDEM (Devamla) Bu konuda burada
oluşturulan havanın, sendikaların oluşturduğu
havanın öğretmenlerimizin nezdinde hiçbir itibarının
olmadığını bilmenizi istiyorum.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Kime
soracağız sendikalara sormayacağız da?
ORHAN ERDEM (Devamla) Ve biz,
öğretmenlerimize yapılacak hiçbir iyileştirmenin, rakamın
yeterli olmadığını biliyoruz. Ülkemizin
kaynaklarının elverdiği en yüksek miktarları vermeye
çalışıyoruz. 15 Ocakta 3600le birlikte uygulamaya
girdiğinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) Açlık
sınırındalar, açlık sınırında ya!
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ORHAN ERDEM (Devamla)
öğretmenlerimizin ek
ders dâhil maaşları da 17 ile 23 bin arasında -tabii ki
enflasyon oranlarında- olacak. Bu, işte, uzmanlık ve
başöğretmenlikle birlikte verilen bir imkândır. Artı,
ileriki günlerde tabii ki daha bu kanunun içine koyacağımız
iyileştirmeler olacaktır, hem Cumhurbaşkanımız hem
Değerli Bakanımız hepsi bu konuda destek vermektedir. Biz de hep
beraber bu kanunları çıkarmaya çalışacağız.
Ben bu araştırma önergesine hiç gerek
olmadığını, Hükûmetimizin, Cumhur
İttifakının bu konuda elinden gelen bütün iyileştirmeleri
yaptığını belirtiyor, Gazi Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SERKAN TOPAL (Hatay) Bir bakalım,
araştıralım, gerçekten öyle midir.
BAŞKAN İYİ Parti Grubu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç
Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, öneriyi
okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından,
cezaevlerinde yaşanan tüm hak ihlallerinin araştırılması
amacıyla 5/10/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Ekim
2022 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
önerisi
5/10/2022
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 5/10/2022 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Meral
Danış Beştaş
Siirt
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
5 Ekim 2022 tarihinde Siirt Milletvekili Grup
Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul
Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından
-21704 grup numaralı- cezaevlerinde yaşanan tüm hak ihlallerinin
araştırılması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer
önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 5/10/2022 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Hüseyin
Kaçmaz. (HDP sıralarından alkışlar)
HDP GRUBU ADINA HÜSEYİN KAÇMAZ
(Şırnak) Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Son dönemlerde cezaevlerinde yaşanan hak
ihlalleri, insan hakları örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının,
hukuk örgütlerinin raporlarına sıklıkla yansımaktadır.
Hak ihlallerindeki bu artış AKP iktidarının
yarattığı sistemin birer hapsetme rejimi olmasından
kaynaklanmaktadır. Tutuklu ve hükümlülerin en fazla maruz
kaldığı hak ihlallerine baktığımızda;
yaşam hakkı ihlalleri, darp, işkence, mahpusların tek
kişilik hücrelere konulması, çıplak arama, ağız içi
arama dayatması, disiplin cezalarının keyfî bir biçimde
uygulanması, Kürtçe gazete, kitap ve dergilerin verilmemesi, hasta
mahpusların tedavi süreçlerinin aksatılması, kelepçeli muayene
dayatması, ilaçların verilmemesi, kitap ve yayınların
verilmemesi ve toplatılması, sohbet hakkının, spor ve
kültürel faaliyetlerin kısıtlanması, anneleriyle birlikte
cezaevinde kalan çocukların ihtiyaçlarının gözetilmemesi, kantin
fiyatlarının fahiş olması, mahpusların ailelerinden
yüzlerce, bazen de binlerce kilometre uzaktaki cezaevlerine sürgün edilmesi
gibi ve yine, keyfî infaz yapma gibi kişilerin en temel haklarına
ilişkin ihlallerin çok sık yaşandığını
görmekteyiz.
Tabii, bu hak ihlallerinin temel bir
kaynağı da yine İmralıda uygulanan
ağırlaştırılmış mutlak tecrittir.
İmralıda uygulanan
ağırlaştırılmış tecrit diğer tüm
cezaevlerine yansıyor ve hak ihlallerinde artışa sebep oluyor.
İmralı Cezaevinde açıkça sistematik işkence var.
Birleşmiş Milletler Statüsüne, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine, İşkencenin Önlenmesi Komitesine taraf
olmamıza rağmen AKP iktidarının Kürt meselesindeki
çözümsüzlük politikaları gereğince şu an İmralı
Cezaevinde sistematik bir işkence ve mutlak bir tecrit
dayatılıyor çünkü sosyal izolasyon, sosyal ölüm aslında
sistematik birer işkencedir.
Tarafımıza yapılan çokça
başvuruya göre, cezaevi görevlileri tarafından darbedilen ve tek
kişilik hücrelere konulan mahpuslar, görevlilerin kendilerini ölümle
tehdit ettiklerini ifade etmektedirler. Cezaevlerinin rutini hâline gelmiş
olan darp vakalarının hemen ardından ise çoğunlukla
mahpuslar bir diğer cezaevine sürgün edilmektedirler.
Yine, bir diğer ihlal de hasta mahpuslar
konusudur. İnsan Hakları Derneğinin son verilerine göre, Türkiye
cezaevlerinde 604ü ağır olmak üzere en az 1.605 hasta mahpus
bulunmaktadır. Sadece son dokuz ayda cezaevlerinde 62 mahpus
yaşamını yitirdi, sadece dokuz ayda 62 ölüm.
Değerli milletvekilleri, bu durum bize
aslında cezaevlerinin birer ölümevine dönüştüğünü de
göstermektedir. Hasta mahpusların bağımsız bir heyet
tarafından muayene edilip raporlarının düzenlenmesi gerekiyorken
açıkça siyasi kararlar alan, siyasileşmiş Adli Tıp
Kurumunun aslında tek başına yaşamını idame
ettiremeyen mahpuslar hakkında bile Cezaevinde kalabilir. raporları
vermeye başladığını görüyoruz. Elimde birçok görsel
var, bu görmüş olduğunuz görsel Sabri Kaya. Mahpus Sabri Kaya, durumu
ağırlaşınca tahliye ediliyor. Ne zaman hayatını
kaybediyor? Birkaç saat sonra.
Yine, tahliyesine on gün kala İbrahim
Yıldırım vefat ediyor; durumu ağırlaşmasına
rağmen tahliye edilmemişti. Yine, tabii, bununla birlikte başka
mahpuslar da bu şekilde hayatını kaybetti. Nevzat Çapkın
gırtlak kanseri oldu ve hastalığının son
aşamasına geldiğinde sadece tahliye edildi; yeterli tedavi
görebilseydi, dışarıda olsaydı belki de hâlâ
yaşıyor olacaktı ama o da hemen sonrasında
hayatını kaybetti.
Tabii, yine Aysel Tuğluk'un sağlık
durumuna ilişkin de çelişkili ATK raporları vardı. Kocaeli
ATK Cezaevinde kalamaz. diyor ama İstanbul ATK ise Cezaevinde
kalabilir. şeklinde skandal bir karara imza atıyor. Bu zulme bir
diğer örnek ise yine hepinizin bildiği yüzde 87 engellilik raporu
bulunan 83 yaşındaki ve yirmi altı yıldır
işlemediği bir suçtan dolayı cezaevinde olan Mehmet Emin
Özkan'dır. Mehmet Emin Özkan ciddi sağlık problemlerine
rağmen ATKnin Cezaevinde kalabilir. raporları sebebiyle hâlen
tahliye edilmemekte.
Bu kararlar aslında bir keyfiyetin sonucu, bu
kararlar bir Kürt düşmanlığının sonucu, bu kararlar
aslında hukuk tanımazlığın bir sonucu olarak
karşımıza çıkabiliyor. Çünkü Cezaevinde kalamaz.
raporlarına rağmen, Gazi Yaşargil Eğitim ve
Araştırma Hastanesinin Cezaevinde kalamaz. raporuna rağmen
ATKnin cezaevinde kalabileceğini belirttiği Halil Güneş de yine
Diyarbakır 2 No.lu Cezaevinde yaşamını yitirdi; bu durum da
hâlâ hafızamızda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) Sayın
Başkan, müsaadenizle
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) Ve yine, artık
infaz yakma olarak halk arasında bilinen, aslında keyfî disiplin
cezalarıyla, siyasi saiklerle mahpusların tahliye hakkının,
özgürlük hakkının elinden alınması konusu da
karşımıza sürekli çıkıyor. Aralarında
ağır hasta mahpusların da bulunduğu 120ye yakın
mahpusun infazı yakılarak tahliye olması engellenmektedir. Bütün
bunlara bağlı olarak cezaevlerinde işkence ve kötü muamelenin
önüne geçilmesi, keyfî infaz yakmaların durdurulması, hasta
mahpusların sağlığa erişim hakkının insan
onuruna yakışır bir hâle getirilmesi ve ağır hasta
mahpusların durumuna ilişkin çözüm sağlanması amacıyla
Meclis araştırması açılması önem arz etmektedir. Bu
sebeple desteklerinizi bekliyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Sayın Ali Haydar Hakverdi. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR HAKVERDİ
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bugün itibarıyla ülkemizde 399 cezaevi, 288 bin de
kapasite mevcut. Cezaevlerinde yaşanan sorunlar ve hak ihlalleri 10 temel
başlıkta toplanabilir ama bunların başlıcası
sağlığa erişim hakkı yani temel insan hakkı olan
sağlığa erişim hakkı en çok yaşanan sorunlardan
biri. Aslında defalarca bu kürsüden söyledik, seslendik, Komisyonumuzda
dile getirdik, hatta bu durumu raporladık, Adalet
Bakanlığına da sunduk ama buna rağmen herhangi bir sonuç
alamadık. O kadar basit bir husus var ki... Adalet Bakanlığı
ile Sağlık Bakanlığı arasında imzalanan bir
protokol var. Bu protokol gereği 1.000 mahkûma -bakın, bin mahkûma-
sadece 1 aile hekimi düşüyor. Bu protokolü yenileyin dedik, üç
yıldır bu kürsülerde söylüyoruz ama bugüne kadar Adalet
Bakanlığından tık yok, hiçbir cevap yok.
Şimdi, günlük iaşe bedeli bugün
itibarıyla 22 lira. Bakın, yeni artmış bir rakam bu, 22
lira. Ya, bugün ekmek 5 lira olmuş. Bir mahkûm 22 lirayla nasıl
beslenebilir? Geçtik beslenmeyi, 22 lirayla doyulabilir mi? Şimdi, sabah
kahvaltıda ne veriyorlar biliyor musunuz? Şu küçük reçellerden,
sadece küçük bir reçel ya da ertesi gün küçük bir parça peynir. Şunu
söylüyor mahkûmlar, diyorlar ki: Nadiren öğle yemeklerinde eser miktarda
-bakın, kendi deyimleri eser miktarda- et görüyoruz. Değerli
arkadaşlar, suçun nevine bakılmaksızın, mahkûm,
cezasını çekmek üzere, devlete ailesinin emanetidir. Emanete böyle mi
bakılır? Siz, emanete böyle mi bakacaksınız?
Mahkûm beslenmiyor, cezaevi kalabalık, hijyen
yok. Mahkûm hastalanıyor; doktor yok, aile hekimi yok, diş hekimi
yok. E, durumu ağırlaşan mahkûm Adli Tıbba gidiyor, Adli
Tıp da maalesef suçun nevine göre rapor veriyor. Adli Tıpta çok ciddi
haksızlık ve hakkaniyetsizlik var arkadaşlar, suçun nevine göre
rapor veriliyor.
Son dokuz ayda mahkûmlardan 62si hayatını
kaybetti. İzmirde rehabilite cezaevini birlikte gezdik, infaz koruma
memurları mahkûmun altından alıyordu, hep beraber gördük. Bu
konuya ilişkin bir yasal düzenleme de mutlaka ama mutlaka
yapılmalıdır.
Yine, Komisyonla beraber Kandıra Cezaevine
birlikte gittik, Aysel Tuğluku gözlerimizle gördük, koğuş
arkadaşlarını tanımıyordu. Adli Tıp bu konuda
aleyhte rapor verdi, gerçekten hakkaniyetsiz bir rapor verdi ve Adli Tıpta
neler döndüğünü aslında hepimiz biliyoruz. Sorunları
yıllardır söylüyoruz ama maalesef dinleyen yok. Ya, sevkler
yapılmıyor arkadaşlar, en basitinden sevkler
yapılmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Mahkûmun
kendisi Edirnede, yaşlı annesi Vanda. Yazık değil mi,
mahkûma da aileye de bu durum eziyet değil mi? Şimdi, görüş
süreleri de yarım saat uygulanıyor. Şimdi, geçen yıl burada
Yarım saat ile bir buçuk saat arası olsun. dediniz; ben, özellikle
bizim grubumuz Alt limit en azından bir saat olsun. dedik, hâlâ birçok
cezaevinde yarım saat uygulanıyor. Ya, mahkûmun yakını bir
günlük yoldan geliyor, bir günlük yolla dönüyor, sadece yarım saat
görüyor; gerçekten bu da ciddi bir eziyet.
Son olarak şunu söyleyeyim: Mahkûmlar elektrik
faturalarını ticarethane tarifesi üzerinden ödüyorlar, ticarethane.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Düzeltiyoruz
onu.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Düzeltin
Başkanım, üç yıldır söylüyoruz, biz de düzeltin diyoruz,
iki kalem yazıya bakar.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) Sen de
vardın, Genel Müdür söyledi, onu söylesene.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Devamla) Sözünü
verdiyse tamam, düzelteceklermiş, memnun oluruz.
Yani gerçekten cezaevleri ticarethane değildir
arkadaşlar. Adalet Bakanı her gün gidip AKP ilçe
teşkilatlarında fotoğraf çekineceğine gelsin de
mahkûmların sorunlarıyla ilgilensin diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın İbrahim Yurdunuseven. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM
YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; HDP grup önerisi üzerine parti grubum adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve
ekranları başında bizleri seyretmekte olan aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve
tutuklular, gerek fiziki ve gerekse ruhsal
rahatsızlıklarının tedavilerinde Sağlık
Bakanlığımızın hizmet sunucuları tarafından
yedi gün yirmi dört saat hizmet prensibiyle
yararlandırılmaktadır. Hükümlü ve tutukluların tedavileri
sırasında gerekli olan her türlü ilaç, muayene, tetkik, tahlil ve
tıbbi malzemeler Adalet Bakanlığımız tarafından
karşılanmaktadır. Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilen
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine
İlişkin Eylem Planının 2nci sırasında yer alan
Kötü Muamelenin Önlenmesi başlıklı maddesinde, tutuklu ve
hükümlülerin muayenelerinin ceza infaz kurumlarına alınmaları
sırasında ve bu kurumda bulundukları süre içinde periyodik
olarak daha etkili şekilde yapılması amaç edinilerek cezaevi
yaşamının uluslararası insan hakları kurallarına
ilişkin gerekleri pekiştirilmiştir. 5275 sayılı
Kanunun 2nci ve 3üncü maddelerinde yer alan amir hükümler uyarınca,
ceza infaz kurumlarında hiçbir hükümlüye ayrımcılık, kötü
muamele ve keyfî bir uygulamanın yapılması söz konusu
değildir. Adalet Bakanlığımız, cezaevlerinde
şiddete sıfır toleransla hizmet vermektedir.
Bir hükümlü veya tutuklunun ağır hasta
kabul edilebilmesi için Adli Tıp tarafından ceza tehiri kararı
çıkarılması gerekmektedir, raporu alınmalıdır;
bununla ilgili şu anda işlemleri devam eden hükümlüler ve tutuklular
da bulunmakta. Bu rapor olsa dahi
ağırlaştırılmış müebbet ve toplum
güvenliği açısından sakıncalı kişiler bundan
yararlandırılamamaktadır. HDP grup önerisinde bahsi geçen,
cezaevlerinde kalma ihtimali bulunmayan ve infazının bir an önce
durdurulması gereken tutsak dedikleri kişiler
ağırlaştırılmış müebbet cezaları olan
ve toplum güvenliği için de sakıncalı kişilerdir. Bu
amaçla, Avrupa Birliği standartlarına uygun olan cezaevleri inşa
edilmiş olup infaz rejimine uygun olmayan, yeterli eğitim ve iyileştirme
çalışması yapılamayan çok eski ve kapasitesi yetersiz olan
300den fazla cezaevini de kapattık. Bu arada, 2002 yılından
önceki cezaevlerinin durumunu öğrenmek istiyorsanız Ulucanlar Cezaevi
Müzemiz ile deli dalgaların vurduğu Sinop Cezaevini ziyaret etmenizi
tavsiye ederim.
Önergede belirtildiğinin aksine, iyi hâl
değerlendirmesinde infaz yakma söz konusu değildir; bunu size
bazı rakamlarla söyleyeceğim. 1 Ekim 2021 tarihinden bugüne kadar iyi
hâl değerlendirmesi sonucunda kapalıdan açığa ayırmada olumsuzluk oranı yüzde 11 yani
olumlu yüzde 89; denetimli serbestliğe ayırmada olumsuzluk oranı
yüzde 2 yani olumlu yüzde 98; koşullu salıvermede olumsuzluk
oranı yüzde 7,5 yani olumlu yüzde 92,5; terör suçlarında ise -en çok
üzerinde manipülasyon yapılan kesim bu kesimdir- kapalıdan
açığa ayırmada olumsuzluk oranı yüzde 10 yani yüzde 90
olumlu; denetimli serbestliğe ayırmada olumsuzluk oranı yüzde 7
yani yüzde 93 olumlu; koşullu salıvermede olumsuzluk oranı yüzde
24 yani yüzde 76 olumlu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) Çok su
harcadı diye Rojdan Erezin infazını yaktınız.
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Devamla)
Başkanı bulunduğum ve her parti grubundan temsilcilerin
bulunduğu Hükümlü ve Tutuklu Haklarını İnceleme Alt
Komisyonumuzla yurt içinde olduğu gibi İsveç ve Almanyada da bir
dizi cezaevi ziyaret gerçekleştirdik. Bu ziyaretlerimizde -önergede
bulunduğu için söylüyorum- Komisyonumuzdaki tüm üyelerin de şahit
olduğu gibi son düzenlemeyle ayrıntılı arama
dediğimiz ama çıplak arama olarak nitelendirilen prosedürü
-ülkemizdekinin aksine- ilgili cezaevleri yetkililerine sorduğumuzda
ellerini tamamen açarak, bütün vücudu çıplakken hatta ağız içi
ve kulak içleri de aranarak arama yapıldığı söylenmiştir,
bunu da takdirlerinize bırakıyoruz.
Bugüne kadar cezaevlerinin iyileştirilmesinde
katkısı bulunan başta Sayın Cumhurbaşkanımız
Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere şu andaki Adalet Bakanımız
Bekir Bozdağa ve bugüne kadarki tüm Adalet Bakanlarımıza, yine
merkez ve taşra teşkilatında görev alan Bakanlık
personeline, cezaevi personeline, özellikle gerçekten özveriyle
çalışan infaz koruma memurlarına teşekkür ediyor, önergeye
olumsuz oy kullanacağımızı belirterek yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, yerimden
Yani sataşma çıkarabilirim,
cümlelerde var ama ihtiyaç duymuyorum.
BAŞKAN Pek sataşacak bir şey
söylemedi ama yerinizden bir dakika veriyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Yok yani
ben not aldım, bizim önergeyi tamamen gerçek dışı ilan
etti.
BAŞKAN Ama önergeyi gerçek
dışı ilan etmesi bir sataşma değil.
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, Afyonkarahisar Milletvekili İbrahim
Yurdunusevenin HDP grup önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki
bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, sayın hatip İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu cezaevi alt komisyonu Başkanı. Gerçekten
bilgi isterdim ama metinleri -işte AİHSİ- okudu ne kadar güzel
ne kadar iyi cezaevi yönettiklerini söyledi; hayretle ve
şaşkınlıkla dinledim.
Siz de geziyorsunuz, hastaları görüyorsunuz,
bizzat görüyorsunuz, nasıl aksini söyleyebiliyorsunuz ya? Benim elimde
Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde -yarın söyleyecektim bunu- bizim
Varto Belediyesi Eş Başkanı Sabite Ekincinin 2 defa infazı
yakılmış, siz Hiç infaz yakılmıyor. dediniz. Sorular
ne biliyor musunuz? Diyarbakır Anneleri hakkında ne
düşünüyorsunuz? Neden örgütlü ortamda kalıyorsunuz? Neden Müdüre
Hanımla özel görüşmelerde bulunmadınız? gibi 12 tane soru
var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Mikrofonu son kez açıyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Bir kere
Sayın Başkan, siz cezaevi alt komisyonu
Başkanısınız; şu anda cezaevi gözlem kurulları
mahkeme gibi çalışıyor, insanları hükümsüz cezaevinde
tutuyor; otuz yıl kalanı, yedi yıl kalanı Git altı ay
daha, git üç ay daha ben senin infazını uzattım. diyor. Böyle
bir sistem yok.
İBRAHİM YURDUNUSEVEN (Afyonkarahisar)
Veriler öyle demiyor ama veriler öyle demiyor, sayısal oranlar öyle
demiyor ama.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Kâğıttan okudu, anladım bir hazırlığı var
ama sakıncalı dediği Mehmet Emin Özkanı söylemekten
vazgeçmeyeceğim ve o hayatını kaybederse burada hepinizin
sorumluluğu var, o bir cinayet olacak; adam konuşamıyor,
yürüyemiyor, göremiyor, duymuyor, ATK olumsuz rapor veriyor. Aysel Tuğluk
Siz gördünüz ya! Burada tamamen siyasi bir bakışla cezaevlerinde
terbiye etme var kendilerince. Otuz yıl kalanı altı ay daha
tutarak ne elde edeceksiniz ya?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Elbistan
Cezaevinde
BAŞKAN Kayıtlara geçmiştir.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Bitiriyorum Başkan.
OYA ERONAT (Diyarbakır) Cezaevinin amacı
o zaten; terbiye edecek tabii, tabii terbiye edecek.
BAŞKAN Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Elbistan
Cezaevinde -bugün söyledim- 50 kişi kimdir? Cezaevi alt komisyonu
Başkanı söylesin. O jandarmalar niye koğuş bastı? Niye
insanları darbetti? Neden linç edercesine sürgüne, sevke götürdüler?
Aileler şu anda çocuklarına ulaşamıyor. Hiç kötü muamele
yokmuş; biz kendi kendimize mi söylüyoruz, gidip görüyoruz ya!
BAŞKAN Sayın Beştaş
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Yüzü
gözü kan içinde görüyoruz.
BAŞKAN Kayıtlara geçti.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt) Böyle
bir şey var mı? 62 cenazenin cevabını verin. Bu 62 insan
niye öldü cezaevinde? Sağlıklısı da var, hastası da
var. Yani gülümseyerek izleyen vekiller var, ben gülünecek bir şey
söylemiyorum.
BAŞKAN Sayın Beştaş,
teşekkür ettim, kayıtlara geçti.
AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa)
Cezaevlerinde işkenceler hâlâ devam ediyor.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Siirt
Milletvekili Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili
İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından,
cezaevlerinde yaşanan tüm hak ihlallerinin
araştırılması amacıyla 5/10/2022 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Ekim 2022 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzükün
19uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup
işleme alacağım oylarınıza sunacağım.
3.- CHP Grubunun, Uşak Milletvekili Özkan
Yalım ve arkadaşları tarafından, şehir içi yolcu
taşımacılığı yapan belediye otobüsleri, özel halk
otobüsleri ve özel halk minibüslerinin, 65 yaş ve üzeri
vatandaşların ücretsiz taşınmasından kaynaklı
almış oldukları destek miktarının yetersizliğiyle
ilgili sorunların araştırılması amacıyla
4/10/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan Meclis
araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne
alınarak ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 5 Ekim 2022 Çarşamba
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi
5/10/2022
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu 5/10/2022 Çarşamba
günü (bugün) toplanamadığından grubumuzun
aşağıdaki önerisinin İç Tüzükün 19uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Engin
Özkoç
Sakarya
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Uşak Milletvekili Özkan Yalım ve arkadaşları
tarafından, şehir içi yolcu
taşımacılığı yapan belediye otobüsleri, özel halk
otobüsleri ve özel halk minibüslerinin 65 yaş ve üzeri
vatandaşların ücretsiz taşınmasından kaynaklı
almış oldukları destek miktarının yetersizliğiyle
ilgili sorunların araştırılması amacıyla
4/10/2022 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verilmiş olan (3662 sıra no.lu)
Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak
görüşmelerinin 5/10/2022 Çarşamba günkü birleşimde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN Önerinin gerekçesini açıklamak
üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Özkan Yalım.
(CHP sıralarından alkışlar)
Hızlı da yürüsen yavaş da yürüsen
alkış aynı alkış Özkan Bey.
CHP GRUBU ADINA ÖZKAN YALIM (Uşak)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yüce Divana, çok değerli çalışma
arkadaşlarıma ve de bizi izleyen tüm vatandaşlarıma
saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
İlk önce araştırma önergesindeki 65
yaş üzerindeki vatandaşlarımızın ücretsiz
taşınmasıyla alakalı
Bir kere bu konuda ücretsiz
taşınmasıyla alakalı hiçbir sorun yok, hatta bunun da
destekçisiyiz ancak bir taraf sevinirken bir tarafta mağdur olan bir kitle
var. Bu kitlenin sorununu çözmek tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
bizlerin
Bundan dolayı bu araştırma önergesini verdim. Umarım
şu andaki yüce Meclisimizde bulunan tüm milletvekillerimiz, 81 ilden gelen
tüm vatandaşlarımızın sorunlarını
duymazlıktan gelmezler. Çünkü hepinizin ilinde özel halk otobüsleri ve de
özel halk minibüsleri var. Bu sektörün, işletmecilerin, sahiplerinin,
şoförlerin ciddi sorunu var. 65 yaş üzerindeki
vatandaşlarımızın, beyaz kart sahibi yüzde 40 engelli
vatandaşlarımızın ve de yanındaki refakatçilerin
ücretsiz binmeleriyle alakalı ciddi anlamda sorun var. Günde 1 defa, 2
defa veya çok kısa mesafede inip biniyorlar; bundan dolayı şoför
arkadaşlar ile bu yaşlı vatandaşlarımızın,
65 yaş üzerindeki vatandaşlarımızın ciddi
sorunları var, tartışmalar var, bazı kavgalar var.
Peki, bunun sebebi ne? Çünkü artan maliyetler...
Şu anda bir otobüsün, bir minibüsün
Dün akşam gelen zamla, bugün de
gelen zamla 26 TL'yi bulan akaryakıt fiyatı var. Bunun yanında
biliyorsunuz artan bakım maliyetleri, lastik maliyetleri, sigorta
maliyetleri ve de şoför ücretleri
Bunlar arttı.
Bu işleme konulduğunda yani 65 yaş
üzerindeki vatandaşların ücretsiz taşınmasına biz de
destek verdik, hâlâ da veriyoruz ancak o gün verilen rakam 600 TLydi, benim
konuşmalarımdan sonra 800 TLye çıkarıldı, bu yıl
da 1.200 TL ödeniyor yani bir ay boyunca o vatandaşa, o minibüs sahibine
1.200 TL para ödeniyor. Peki, taşınan yolcuya
baktığımızda değerli milletvekili
arkadaşlarım, herhangi bir ilimizde o hatta çalışan özel
minibüse binin, inanın yüzde 50sinden fazlası ücretsiz biniyor yani
65 yaş üstü ve de engelli vatandaşlarımız. Bunun bir
siyaseti yok, 81 ilden gelen tüm milletvekili arkadaşlarıma
sesleniyorum, bunu çözmek zorundayız. Peki, nasıl çözeceğiz?
Bununla alakalı araştırma önergemi verdim. Bakın, şu
an 1.200 TL ödeniyor, artan mazot maliyetleri ve de diğer giderleri
karşılamak adına ilk önce ben sizlere... Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına bir soru önergesi verdim 1.200 TLnin
3 bin TL olmasıyla alakalı; hemen, ilk etapta yapılması
gereken 3 bin TL. Tabii ki 3 bin TL verdiğimizde bu kalıcı bir
çözüm olmayacak. Hâlâ 3 bin TL minibüsçülerimizin, otobüsçülerimizin bu yüzde
50den daha fazla ücretsiz taşıdıkları
vatandaşlarımızdan dolayı kaybettikleri ciroyu
tamamlamıyor ama en azından 1.200 TLnin 3 bin TL
yapılmasını özellikle Cumhur İttifakının Grup
Başkan Vekillerinden talep ediyorum. Ancak bunun kalıcı çözümü
nedir, bunu da açıklayayım değerli arkadaşlar; Sayın
Bülbül, Sayın Mahir Ünal, hemen sizlere açıklıyorum.
Değerli arkadaşlar, 65 yaş üzerindeki
vatandaşlarımızın hepsinin ismi ve soyadı belli,
bunların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık numarası da belli;
hepsini biliyoruz, hepsini Aile ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığımız tarafından takip ediyoruz,
İçişleri Bakanlığımızdan takip ediyoruz; her
ildeki taşıma maliyetleri de belli. Örnek veriyorum: Kendi ilim olan
Uşakta bir minibüse binme ücreti bugün itibarıyla 7,5 TL,
dönüşü de bir 7,5 TL, etti 15 TL; ayda yirmi altı gün gittiğini
varsayarsak 390 TL. Yani, bu, engelli kartı olan, beyaz kartı olan
vatandaşlarımızın ve de 65 yaş üstü
vatandaşlarımızın hesaplarına -onların Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numaraları da belli, kimlikleri de belli-
ulaşım desteği adı altında ayda 390 TL
ödediğimizde, onlar da o minibüslere, o otobüslere binerken ödemeleri
gereken 7,5 TL'yi ödediklerinde ne minibüsçü mağdur ne 65 yaşın
üzerindeki vatandaşımız mağdur. Yani kesin bir çözümün bu
şekilde olacağını özellikle paylaşmak istiyorum. Bunun
siyaseti yok; 81 ildeki tüm vatandaşlarımızın
mağduriyetini, aynı şekilde hem minibüsçülerimizin hem de
otobüsçülerimizin mağduriyetini devletimiz tarafından giderebiliriz.
Ulaşım desteği adı altında verilen, bunların
hesaplarına gelen 390 TLlik ödemelerle hem minibüs şoförünün hem
otobüs şoförünün hem de o yaşlı
vatandaşımızın veya o beyaz kartlı
vatandaşımızın mağduriyetini kökünden çözmüş
olacağız. Ama ilk etapta, bu, şu anda aylık ödenen, her
minibüs veya her otobüs başına ödenen 1.200 TL'nin acilen 3.000 TL'ye
çıkarılmasını sizlerden özellikle talep ediyorum, bunu
özellikle rica ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
ÖZKAN YALIM (Devamla) Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Bunun yanında, tabii ki aynı şekilde,
65 yaş üzeri birçok vatandaşımız, özellikle emekli
vatandaşımız var. Bakın, emeklilerimizin
Sakın
unutmayın, artık önümüzdeki seçimlere kadar çalışmamız
gerekiyor. Ha, siz yapmazsanız biz yapacağız çünkü seneye biz
geliyoruz, biz yapacağız.
1) Emeklilerimizin intibak yasasını
unutmadık. Sizler de unutmayın.
2) 3600 çıkarıldı, uygulamaya geçecek
yılbaşından itibaren ama mağdurlar var. Bunun
detayını gayet iyi biliyorsunuz. 3600den dolayı olan
mağduriyetleri gidermemiz gerekiyor.
3) Öğrenci affını bir an önce
çıkarmamız gerekiyor.
4) HES mağdurları
Elektrik üretelim
diyoruz, üretilmesi için uğraşıyoruz ancak elektrik üretenlerin
sorunu var, sorunu çözmek zorundayız.
Yani bu şekilde 4 ana kalemde acilen
yapmamız gereken işler olduğunu özellikle belirtiyorum.
Hepinize saygı, sevgilerimi sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) Öğrenci
affı çıkarıldı, öğrenci affı!
BAŞKAN İYİ PARTİ Grubu
adına Sayın Mehmet Metanet Çulhaoğlu. (İYİ Parti
sıralarından alkışlar)
İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET METANET
ÇULHAOĞLU (Adana) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu Meclis
araştırması açılması önergesi üzerine İYİ
Parti Grubumuzun görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet, engelli vatandaşlarımız ve 65
yaş üstü vatandaşlarımızın her türlü imkândan
faydalanma hakkını biz de destekliyoruz. Ama diğer tarafta da
özel halk otobüsü esnafı kamu hizmeti yapar ve bu sektör ücretsiz hizmet
yapabilen tek sektör olup mutlaka sahip çıkılması gereklidir.
Dolayısıyla, İYİ Parti olarak biz her seferinde iktidara bu
sektöre sahip çıkılması gerektiğini ısrarla söylüyoruz
yoksa bu esnaf kardeşlerimizi hızla iflasa doğru göndeririz.
Özel halk otobüsü sektörünün giderleri AK PARTİ iktidarının
ülkemize yaşattığı ekonomik krizlerle gittikçe
artmış fakat gelirlerinde bir artış
olmamıştır. Bunu özellikle altını çizerek söylemek
istiyorum: Günümüzde özel halk otobüsleri, belediye otobüsleri ve özel halk
minibüslerinde 65 yaş ve üzeri vatandaşlarımız ile yüzde 40
ve üzeri engelli olduğunu belgeleyenlerin kendileri, ağır
engellilerin yanındaki refakatçileri şehir içi toplu taşıma
hizmetlerinden ücretsiz olarak yararlanmaktadırlar. Toplu taşıma
araç sahipleri, 65 yaş üzeri olanların ve engellilerin otobüslerinde
taşınan tüm yolcuların neredeyse yüzde 50sini bulduğunu,
maliyetlerin çok fazla artmasından dolayı zarar ettiklerini
belirtmektedirler. Bunun nedenleri olarak da bu vatandaşlar için araç
başına kendilerine yapılan ödemelerin düzenli olarak
yapılmamasını ve destek miktarının aylık bedelsiz
taşınan yolcuların maliyetini karşılayamadığını
belirtmektedirler. Engelli vatandaşlarımıza engelsiz bir
yaşam sunma iktidarıyla muhalefetiyle bizim vazifemizdir;
iktidarın bu konuda dikkatini çekerim.
Evet, toplu taşıma araç sahipleri, 65
yaş üzeri olanların ve engellilerin otobüslerinde taşınan
tüm yolcuların neredeyse yüzde 50sini bulduğunu ifade
etmişlerdi. Toplu taşıma sektöründe maliyetler
arttığı için ilgili belediyelerce toplu taşıma bilet
ve biniş ücretlerine zamlar yapılsa da Bakanlık tarafından
belediye ve halk otobüslerine araç başına ödenen destek miktarı
çok yetersiz kalmıştır. 1 Ocak 2022 itibarıyla benzin 12
lira 92 kuruş, LPG fiyatı 8,76 ve motorin ise 12 lira 74 kuruş
iken bugün benzin 20 lirayı geçti, motorin bugünkü fiyatla 25-26 lira, LPG
de 11 lira oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
MEHMET METANET ÇULHAOĞLU (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
AK PARTİ iktidarı sayesinde zaten
maliyetli olan her sektör daha da maliyetli hâle geldi. Mevzuat gereği bu
esnafın çalışma şartları arasına araç yenileme
zorunluluğu, engelli erişimine uygun araç bulundurma zorunluluğu
gibi şartlar konuluyor. Esnaf krediyle araçlarını yeniliyor,
akaryakıtta ÖTV ödüyorlar; yandaşlarına her koşulda para
bulan AK PARTİ iktidarı bu esnaflarımıza hiç değilse
ÖTV muafiyeti sağlayabilir. Bunların yanında araç masraflarını
karşılamadığı için kontak kapatmak zorunda olan bir
çok esnafımızın olduğu da unutulmamalıdır diyor,
Meclis araştırması açılmasına destek vereceğimizi
ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ
Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Halkların Demokratik Partisi
Grubu adına Sayın Ali Kenanoğlu.
Buyurun. (HDP sıralarından
alkışlar)
HDP GRUBU ADINA ALİ KENANOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, sayın vekiller; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Evet, 65 yaş üzeri ve yüzde 40 ve üzerindeki
engelli yurttaşlarımızın ücretsiz olarak toplu
taşımadan faydalanması konusundaki sıkıntı.
Öncelikle biz şunu söyleyelim: Biz, bu taşımanın kamu
hizmeti olduğundan kaynaklı olarak tümden ücretsiz olmasını
savunan, destekleyen bir partiyiz. Eğitim, sağlık ve
ulaşım gibi bu tür hizmetlerin tümüyle kamu hizmeti olarak görülmesi
gerekiyor. Ancak şu anda yaşanan şöyle bir durum var: Belediye
otobüslerinde ve belediye halk otobüslerinde bu, ücretsiz
karşılananlarla ilgili olarak bir destek -indirim- söz konusu ve
örneğin bu destek İstanbulda 1.900 lira. Şimdi, bugün
sabahleyin -daha doğrusu, bu önergeyi aldıktan sonra-
İstanbulda bir halk otobüsü sahibiyle görüştük ve dün 170
kişinin otobüsüne ücretsiz şekilde bindiğini söyledi yani bu
hakka sahip olanlardan. Akbil 8,5 lira, toplamda günlük 1.445 lira
yapıyor, bunu aylığa vurduğunuz zaman 43.350 lira
yapıyor. 43.350 lira tutarındaki yolcuyu ücretsiz
taşımış oluyor ama buradan aldığı destek 1.900
lira. Dolayısıyla Bizim bunu karşılama imkânımız
yok. diyor. Yani yarısı kadar dahi bir destek söz konusu değil.
Tabii, benzine, mazota, diğer masraflara, otobüslerin diğer
masraflarına gelen zamlardan kaynaklı olarak yaşanan
sıkıntılar var. Tümüyle bu, taşıma firmalarına ya
da küçük işletmeciler dediğimiz taşıma yapan araç
sahiplerine yüklenmiş oluyor. O nedenle bunun, bu mağduriyetin
giderilmesi gerekir ve bu mağduriyetin giderilmesi açısından da
bu desteğin artırılması gerekiyor ki bu anlamıyla bu
işlem yürüyebilsin, en azından 65 yaş üstü ve engelli
vatandaşlar açısından ücretsiz ulaşım
sağlanabilsin.
Tabii, belediyelerin imkânları da
kısıtlı çünkü bütün bu artışlardan, benzin ve
akaryakıt artışlarından, yedek parça
artışlarından, tamir bakım artışlarından ve
döviz kurundaki yaşanan artışlardan, enflasyondaki yaşanan
artışlardan belediyeler de etkileniyorlar ve onların da
gelirleri düşüyor, diğer taraftan da giderleri artıyor. Tabii,
iktidar, bütün bunların karşısında kendi belediyelerine her
türlü desteği sağlarken muhalefetin sahip olduğu, yönettiği
belediyelere ise elinden gelen bütün engellemeleri ortaya koyuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın.
ALİ KENANOĞLU (Devamla) - Bu ülkede
şuna şahit olduk: Yani AKP'li bir belediyenin 4 tane camiyi
sattığına biz tanık olduk. Yani niye satmış
camiyi? Hazineye olan borcunu kapatmak için kendi mülkiyetinde bulunan camileri
hazineye satıyor, bunları satıyor. Niye? Borcunu kapatıyor.
Bu imkân muhalefette olan bir belediyeye verilebilir mi? Yani bu doğru bir
işlem olduğu için söylemiyorum ama asla ve katiyen verilmez.
Şu anda yine AKPli belediyelere ellerindeki
arazileri satma ve buradan kaynaklı olarak içine düştükleri borç
batağından ve iflastan kurtarma konusunda imkânlar da
tanınıyor ama diğer taraftan muhalefetin elinde bulunan belediyelere
her türlü zorluk yaşatılıyor. Bizim belediyelerimiz zaten kayyum
atanarak tümüyle ele geçirilmiş durumda, işgal edilmiş durumda
bu anlamıyla. Bunu söyleyerek önergeyi desteklediğimizi ifade etmek
istiyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Sayın Yusuf Ziya Yılmaz konuşacaktır. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YUSUF ZİYA YILMAZ
(Samsun) Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri ve bizi
ekranları başında izlemekte olan aziz milletimizi en içten
duygularımla saygıyla selamlıyorum. CHP grup önerisi üzerine AK
PARTİ Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Saygıdeğer milletvekillerimiz, ülkemiz
nüfusunun yüzde 75i kentlerde yaşamaktadır. Kent
yaşamının en zorluk taşıyan tarafı ise kent içi
ulaşımın yansıttığı sorunlardır. 25
milyonu aşmış olan plakalı araç sayımız da kent
içi ulaşımı her gün biraz daha zorlaştırmaktadır.
Kent içinde ulaşımın rahatlatılması ancak
ulaşımın toplu taşıma araçlarıyla
yapılabilmesi sayesinde mümkündür. Bu gerçeği bilen, bu gerçeği
önceden fark eden ve bunun gereğini yapmak üzere büyük çaba gösteren
ülkemizin büyükşehir belediyeleri ve il belediyeleri, ülkemizde 30
büyükşehir belediyesi ve 51 il belediyesi ulaşım
altyapısının toplulaştırılması için çaba
göstermektedir ve 10 büyükşehir belediyemiz şehirlerinde raylı sistem
kurmuş ve diğer belediyelerimiz de otobüs ve halk otobüsleriyle
sorunun çözümüne çaba göstermektedirler. Uşak, Aydın, Muğla ve
Manisa gibi bazı birkaç ilimizde de ayakta yolcu taşıyabilen
halk minibüsü uygulaması vardır. Büyükşehir belediyelerimizden
raylı sistem kurmuş ve bunun için büyük kaynaklar kullanmış
belediyelerimiz şunlardır: İstanbul, Bursa, Kocaeli, İzmir,
Ankara, Konya, Kayseri, Eskişehir, Samsun ve Antalya Belediyelerimiz bu
konuda raylı sistem kurarak toplu taşıma sistemini çok daha
kalıcı hâle getirmişlerdir.
Değerli milletvekillerimiz, 2014 yılı
Nisan ayında o zaman Başbakan olan
Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla zaten şehit
yakını, gazi ve engellileri ücretsiz taşıyan bu toplu
taşıma araçlarının 65 yaşın üstündeki
vatandaşlarımızı da ücretsiz taşımasıyla
ilgili bir karar alınmıştır. Belediyelere ait olan toplu
taşıma araçları ve halk otobüslerinin
taşıdığı bu insanlarımızın
ulaşım bedeli yükü ise belediyelerimiz ve Aile ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığımızın katkılarıyla
karşılanmaktadır.
Saygıdeğer milletvekilleri, Aile ve Sosyal
Hizmetler Bakanlığımızın verdiği katkı,
nüfus ve günlük taşınan yolcu sayısına göredir.
Bakanlığımızın bu desteği yıllık
düzenlemelerle güncellenmektedir. Şu anda yetersiz görünen destek de
önümüzdeki günlerde Bakanlığımızın yapacağı
yeni düzenlemelerle mutlaka güncellenecektir. Burada asıl destek, sadece
Bakanlığımızın yaptığı destek
değil, belediyelerimiz tarafından sağlanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Tamamlayın sözlerinizi.
YUSUF ZİYA YILMAZ (Devamla) Tamamlıyorum
efendim.
Belediyeler ise meclis kararlarıyla bu
katkıları güncellemektedirler. AK PARTİ'miz sosyal destekler ve
uygulamalar konusunda her zaman aziz halkımızın yanında
olmuştur. Bu da sosyal devlet olmanın ve insana verilen değerin
bir gereğidir. Cumhur İttifakı belediyelerimiz özel halk otobüsü
işletmelerinin sorunlarının çözümüne katkı vermek için
bilet ücretlerini sübvanse eden uygulamalar yapmışlardır.
Belediyelerimizin ve Bakanlığımızın
katkılarıyla özel halk otobüsü işletmecilerimizin
sorunlarına asla duyarsız kalınmamaktadır ve
kalınmayacaktır.
Önergeye aleyhte oy vereceğimizi bildirir, yüce
heyetinizi en içten duygularımla saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Danışma Kurulunun, gündemin Seçim
kısmında bulunan Kişisel Verileri Koruma Kurulunda
boşalacak 2 üyelik için yapılacak seçimin bu kısmın 1inci,
Anayasa Mahkemesinde boşalacak 1 üyelik için yapılacak seçimin
aynı kısmın 2nci sırasına alınmasına, Genel
Kurulun daha önce 6 Ekim 2022 Perşembe günkü birleşiminde 340 sıra
sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin tamamlanamaması
hâlinde çalışılmasına karar verilen 7 Ekim 2022 Cuma günü
toplanmamasına ve Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerini
yeniden düzenleyen önerisi
5/10/2022
Danışma Kurulu
Önerisi
Danışma Kurulunun 5/10/2022 Çarşamba
günü (bugün) yaptığı toplantıda aşağıdaki
önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Süreyya
Sadi Bilgiç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
Mahir
Ünal Engin
Özkoç
Adalet
ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Meral
Danış Beştaş Muhammed
Levent Bülbül
Halkların
Demokratik Partisi Milliyetçi
Hareket Partisi
Grubu
Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili
Dursun
Müsavat Dervişoğlu
İYİ
Parti Grubu
Başkan
Vekili
Öneriler:
Gündemin Seçim kısmında bulunan
Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boşalacak 2 üyelik için
yapılacak seçimin bu kısmın 1'inci, Anayasa Mahkemesinde
boşalacak 1 üyelik için yapılacak seçimin aynı kısmın
2'nci sırasına alınması,
Genel Kurulun;
Daha önce 6 Ekim 2022 Perşembe günkü
birleşiminde 340 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde
çalışılmasına karar verilen 7 Ekim 2022 Cuma günü
toplanmaması,
6 Ekim 2022 Perşembe günkü birleşiminde
340 sıra sayılı Kanun Teklifinin birinci bölümünde yer alan
maddelerin oylamalarının tamamlanmasına kadar,
11 Ekim 2022 Salı günkü birleşiminde 340
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
11 Ekim 2022 Salı günkü birleşiminde 340
sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin
tamamlanamaması hâlinde 12 Ekim 2022 Çarşamba günkü birleşiminde
340 sıra sayılı Kanun Teklifinin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi
önerilmiştir.
BAŞKAN Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul
edilmiştir.
Gündemin Seçim kısmına geçiyoruz.
VIII.- SEÇİMLER
A) Kişisel Verileri Koruma Kurulu Üyeliklerine
Seçim
1.- Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boş
bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN Alınan karar gereğince
Kişisel Verilerin Korunması Kanununun 21inci maddesi uyarınca
Kişisel Verileri Koruma Kurulunda boşalacak 2 üyelik için seçim
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Kişisel Verilerin
Korunması Kanununun 21inci maddesi gereği Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu, kendilerine düşen 2 üyenin 2 katı kadar aday
göstermiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
tarafından gösterilen adayların adlarını soyadı
sırasına göre okuyorum: İsmail Aydın, Recep Keskin, Ümit
Kocadaş, Mikail Öğürtay.
Adayların ad ve soyadları, alfabetik
sırasına göre mühürlü oy pusulası şeklinde düzenlenmek
suretiyle bastırılmıştır.
Toplantı ve karar yeter sayısı mevcut
olmak şartıyla seçimde en çok oy alan 2 aday seçilmiş
olacaktır.
Sayın milletvekilleri, oylamanın
sayım ve dökümü için ad çekmek suretiyle 5 kişilik bir tasnif
komisyonu tespit edilecektir.
Tasnif komisyonuna ad çekmeyle belirlenen üyeler
oylama işlemleri bittikten sonra komisyon sıralarında yerlerini
alacaklardır.
Orhan Atalay, Ardahan? Yok.
Dirayet Dilan Taşdemir, Ağrı? Yok.
Mücahit Durmuşoğlu, Osmaniye? Yok.
Fahrettin Yokuş, Konya? Yok.
Selim Yağcı, Bilecik? Burada.
Yaşar Karadağ, Iğdır? Burada.
Mehmet Uğur Gökgöz, Isparta? Burada.
Erol Kavuncu, Çorum? Yok.
Muharrem Varlı, Adana? Yok.
Hüseyin Yıldız, Aydın? Yok.
Recep Özel, Isparta? Yok.
Selim Gültekin, Niğde? Yok.
Mustafa Kendirli, Kırşehir? Yok.
Serkan Topal, Hatay? Yok.
Suat Özcan, Muğla? O da yok.
Müzeyyen Şevkin, Adana? Yok.
Ahmet Özyürek, Sivas? Yok.
İrfan Kaplan, Gaziantep? Burada.
Kadri Enis Berberoğlu, İstanbul? Yok.
Abdullah Nejat Koçer, Gaziantep? Yok.
Remziye Tosun, Diyarbakır? Yok.
Hasan Kalyoncu, İzmir ? Burada.
Gamze Taşcıer, Ankara? Yok.
5 kişilik Tasnif Komisyonu
oluşmuştur.
Şimdi oylamanın ne şekilde
yapılacağını arz ediyorum: Komisyon sıralarından
birinci sıradaki Kâtip Üye Adanadan başlayarak İstanbula kadar
-İstanbul dâhil- ikinci sırada yer alan Kâtip Üye ise İzmirden
başlayarak Zonguldaka kadar -Zonguldak dâhil- adı okunan
milletvekillerinin adını ad defterinden işaretleyeceklerdir.
Adı işaretlenen milletvekiline mühürlü oy pusulası ve bir zarf
verilecektir. Oyunu kullanan milletvekili oy pusulasını içeren
zarfı Başkanlık Divanının önüne konulmuş olan oy
kupasına atacaktır. Oy pusulasında Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu aday listesinin 2 adayın isminin karşısındaki
kare çarpı işaretiyle işaretlenecektir. Aynı zarftan 1den
çok oy pusulasının çıkması ve aday listesinden 2den fazla
aday işaretlenmesi hâlinde bu oy pusulaları geçersiz
sayılacaktır.
Sayın Kâtip Üyelerinin yerlerini
almalarını, mühürlü oy pusulaları ile zarfların da teslim
edilmesini rica ediyorum.
Oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların toplanmasına başlandı)
BAŞKAN Oyunu kullanmayan sayın üye var
mı?
Oyunu kullanmayan vekillerimiz lütfen
kullansınlar.
Sayın Açıkgöz
Sayın Özçelik
(Oyların toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, oy verme
işlemi tamamlanmıştır.
Oy kupaları kaldırılsın.
Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini
alsınlar.
Tasnif Komisyonu üyelerinin adlarını
tekrar okutuyorum:
Selim Yağcı, Bilecik; Yaşar
Karadağ, Iğdır; Mehmet Uğur Gökgöz, Isparta; İrfan
Kaplan, Gaziantep; Hasan Kalyoncu, İzmir.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Tasnif Komisyonu
tutanağı gelmiştir, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kişisel Verileri Koruma Kurulunda
boşalacak olan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 2
üyelik için yapılan seçime 383 üye katılmış,
kullanılan oyların dağılımı aşağıda
gösterilmiştir.
Saygılarla arz olunur.
Tasnif Komisyonu
Üye Üye Üye
Selim
Yağcı Yaşar
Karadağ Mehmet
Uğur Gökgöz
Bilecik
Iğdır Isparta
Üye Üye
İrfan
Kaplan Hasan
Kalyoncu
Gaziantep İzmir
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu aday listesi:
Kullanılan oy sayısı: 383
İsmail Aydın : 349
Recep Keskin
: 350
Ümit Kocadaş
: 3
Mikail Öğürtay :4
Boş :
1
Geçersiz :
29
Toplam :383
BAŞKAN Buna göre, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu aday listesinden İsmail Aydın ve Recep Keskin
Kişisel Verileri Koruma Kurulu üyeliklerine seçilmişlerdir.
B) Anayasa Mahkemesi Üyeliklerine Seçim
1.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
146ncı maddesi gereğince Sayıştay
Başkanlığınca bildirilen 3 aday içinden Anayasa Mahkemesi
üyeliğine seçim
BAŞKAN Şimdi, Anayasanın
146ncı maddesi gereğince Sayıştay
Başkanlığınca bildirilen 3 aday içinden Anayasa Mahkemesine
seçilecek 1 üyelik için seçim yapılacaktır.
Adayların ad ve soyadları,
soyadlarının alfabetik sırasına göre mühürlü oy
pusulası şeklinde düzenlenmek suretiyle
bastırılmıştır.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, ben söz istemiştim.
BAŞKAN Söz vereceğim size.
Adayların ad ve soyadlarını bu
sıraya göre okuyorum: Ali Osman Güçlü, Muhterem İnce, Nükrettin
Parlak.
Sayın milletvekilleri, Anayasanın 146ncı
maddesi gereğince Anayasa Mahkemesine üye seçimi gizli oyla
yapılacaktır. Üye seçilebilmek için ilk oylamada üye tam
sayısının üçte 2 çoğunluğu yani 400 oy, ikinci
oylamada ise üye tam sayısının salt çoğunluğu yani 301
oy aranacaktır. İkinci oylamada da salt çoğunluk
sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan 2 aday için üçüncü oylama
yapılacak ve üçüncü oylamada en fazla oy alan aday, Anayasa Mahkemesine
üye seçilmiş olacaktır.
Sayın milletvekilleri, oylamanın
sayım ve dökümü için ad çekme suretiyle 5 kişilik bir tasnif
komisyonu tespit edilecektir. Tasnif komisyonuna ad çekmeyle belirlenen üyeler
oyla verme işlemi bittikten sonra Komisyon sıralarında yerlerini
alacaklardır.
Şimdi ad çekme işlemini
gerçekleştiriyorum:
Sayın Mehmet Sait Kirazoğlu? Yok.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Sayın Başkan, ne zaman söz vereceksiniz?
BAŞKAN Sayın Oğuzhan Kaya? Yok.
Sayın Recep Özel? Yok.
Sayın Çiğdem Erdoğan Atabek? Burada.
Sayın Semra Kaplan Kıvırcık?
Burada.
Sayın Zemzem Gülender Açanal? Burada.
Sayın Recep Şeker? Yok.
Sayın Cemal Bekle? Yok.
Sayın Hacı Bayram Türkoğlu? Yok.
Sayın Ali Haydar Hakverdi? Yok.
Sayın Hüseyin Şanverdi? Burada.
Sayın Halil Etyemez? Burada.
5 kişilik tasnif komisyonu
oluşmuştur.
Arkadaşlar, oylamaya geçmeden önce bir söz
talebi var.
Öncelikle, Sayın Beştaş, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Siirt Milletvekili Meral Danış
Beştaşın, yapılacak olan Sayıştay
kontenjanından Anayasa Mahkemesi üyeliği seçimine
katılmayacaklarına ilişkin açıklaması
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şu anda Anayasa Mahkemesi üyeliğine
Sayıştay kontenjanından 1 üye seçeceğiz. Mevcut tabloyu
üzülerek izliyoruz doğrusu. Yargının tarafsız ve
bağımsız olmadığını çok sıklıkla
söylüyoruz ve bunu yaşıyoruz. Maalesef, yürütmede tek yetkili olan
Cumhurbaşkanının olağanüstü yetkilerle
donatılması, Parlamentonun yetkilerinin sadece kâğıt
üzerinde göstermelik yetkilere indirgenmesi aslında kendi kendimizi
feshetmek anlamına da geliyor, bununla eş değer.
AYMnin 15 üyesi var; bunların 3ü Meclis
tarafından seçiliyor, bir kısmı Danıştay,
Yargıtay, YÖK, avukatlar arasından ve raportörlerden seçiliyor fakat
neticede hepsini Cumhurbaşkanı seçiyor çünkü her birinden gösterilen
üçer üye arasından Cumhurbaşkanı birini seçiyor ve atıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Açıkçası, ortada Anayasal güvenceyi sağlayıcı
mekanizma olan Anayasa Mahkemesi çok hayati bir öneme sahiptir çünkü denetim
yetkisini kullanmaktadır. Şimdi hepimiz biliyoruz ki 30 Haziran
2022de İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce
-nasıl oldu bilmiyoruz- Sayıştay üyeliğine seçildi,
tıpkı İrfan Fidan gibi, önce Yargıtay üyesi hemen akabinde
Anayasa Mahkemesi üyesi yapıldı. Aslında daha önce
planlanmış bir karar, bir uygulama yaşama geçiriliyor ve buna da
Meclisin onayı adı veriliyor; bir kere bu doğru değil,
liyakatin değil sadakatin esas alındığını gayet
iyi biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sözlerinizi tamamlayın lütfen.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Siirt)
Bitiriyorum Başkan.
İçişleri Bakanlığı gibi
muhalefete her gün esip gürleyen, tehdit eden, kriminalize eden, partimizi
hedef gösteren bir Bakanlığın Yardımcısı,
Sayıştaya gidiyor ve oradan da otomatikman biraz sonra, birkaç saat
sonra -biliyoruz ki- Anayasa Mahkemesi üyesi seçilecek, biz bu göstermelik
seçimde olmayacağız çünkü yani Anayasa Mahkemesi gibi bir kurumun bu
şekilde üye seçimine muhatap olması demokrasinin aslında
dinamitlenmesi anlamına geliyor.
Son olarak şunu sormak istiyorum: Muhterem
İnce gerçekten Sayıştayda ne tür başarılara imza
attı, üç ay içinde ne yaptı da AYM üyeliğine layık görüldü,
liyakatli kabul edildi? Bunu da Türkiye toplumunun takdirine sunuyorum.
Yargının ne hâle geldiğinin resmidir demek istiyorum.
Bu nedenle biz bu seçimin tarafı
olmayacağız, katılmayacağız.
Teşekkür ediyorum.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Sayın
Başkanım
BAŞKAN Sayın Altay, buyurun.
31.- İstanbul Milletvekili Engin Altayın,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Anayasa Mahkemesi üyeliği için yapılacak
seçime katılmayacaklarına ilişkin açıklaması
ENGİN ALTAY (İstanbul) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sizi ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Aynı mahiyette bir konuşma
yapacağım ama şuna tabii üzülüyorum: Siyasetin ve hukukun
yazılı ve yazılı olmayan kuralları vardır. Bugün
burada yapılan iş aslında etik dışı bir
iştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin yürütmenin vesayetine,
basıncına bu kadar teslim olmasını anlamak mümkün
değil. İrfan Fidan olayından çok iyi biliyoruz. HSK
tarafından Başsavcı olan Fidan önce Yargıtaya seçildi,
Yargıtayın seçimleri on yedi gün geriye ertelendi, İrfan Fidan
Yargıtayda hiç görev yapmadan, hiç oturmadan en yüksek oyu alabildi.
Tabii, buradaki ayıp aslında Yargıtay üyelerinin, hiç kusura
bakmasınlar.
Sayın Başkan, 30 Haziran günü Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, basın toplantısında şöyle bir
konuşma yaptım, dedim ki: Daha önce işlenmiş, toplumun
vicdanını kanatmış bir günahın ilk adımı Türkiye
Büyük Millet Meclisinde yeniden atılıyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Devam edin.
ENGİN ALTAY (İstanbul)
İrfan Fidan
Yargıtayda bir kararda imzası olmadan Anayasa Mahkemesi üyesi oldu.
Hiç kusura bakmasınlar, bu da Yargıtay üyelerinin
ayıbıdır. Devamen dedim ki: Bu, hukuku dolanmak bile değil,
bir kepazeliktir. Yargıtaydaki hikâye Sayıştaya yansıyor.
Anayasa Mahkemesi üyesi Hicabi Dursun'un görevi 11 Ekimde doluyor. Kâhin olmaya
gerek yok, suç işleri bakan yardımcısı Muhterem İnce
Sayıştaya seçildi; 11 Ekimde de hep birlikte göreceğiz, Anayasa
Mahkemesine muhtemelen en yüksek oyu alarak önerilecek. Umarım ve dilerim
ki Yargıtayın yaptığı ayıbı
Sayıştay işlemez. dedim ama dileğim olmadı, Muhterem
İnce Sayıştayda koltuğa oturmadan, bir karar, bir dosya
incelemeden, Sayıştay üyeleri içerisinde en yüksek oyu alarak,
şimdi Anayasa Mahkemesi adayı olarak Sayıştay
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
ENGİN ALTAY (İstanbul) Tekrar
altını çiziyorum: Burada oynadığımız, şimdi
yaptığımız seçim demokratik bir seçim değil.
Demokrasicilik oynuyoruz; milletvekillerimizin buna alet olmasına
üzülüyorum, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısının bu oyunlara
alet olmasına üzülüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu seçime
katılmayacağımızı beyan ediyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Sayın Dervişoğlu
32.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat
Dervişoğlunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinde gerek oylamalarda
gerek Genel Kurul çalışmalarında İYİ Parti olarak milletvekili
sıralarını terk etmemek gibi bir prensip kararları
olduğuna, o sebeple bu seçime katılacaklarına ve gerekli
şekilde oylarını kullanacaklarına ilişkin
açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Efendim, benim herhangi bir söz talebim yok.
BAŞKAN Ama sistemde söz talebiniz vardı
da o yüzden.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU
(İzmir) Eskiden kalmış olabilir.
Bir söz talebim yok ama ben elbette ki yapılan
yanlışları Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşmamız
icap ettiği kanaatini taşıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinde
gerek oylamalarda gerek Genel Kurul çalışmalarında İYİ
Parti olarak milletvekili sıralarını terk etmemek gibi bir
prensip kararımız var, o sebeple bu seçime katılacağız
ve gerekli şekilde oyumuzu kullanacağız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Peki.
VIII.- SEÇİMLER (Devam)
B) Anayasa Mahkemesi Üyeliklerine Seçim (Devam)
1.- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
146ncı maddesi gereğince Sayıştay
Başkanlığınca bildirilen 3 aday içinden Anayasa Mahkemesi
üyeliğine seçim (Devam)
BAŞKAN Şimdi, oylamanın ne
şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon
sıralarından birinci sıradaki Kâtip Üye Adana'dan
başlayarak İstanbul'a kadar -İstanbul dâhil- ikinci sırada
yer alan Kâtip Üye ise İzmirden başlayarak Zonguldaka kadar
-Zonguldak dâhil- adı okunan milletvekillerinin adını ad
defterinden işaretleyecektir. Adı işaretlenen milletvekiline
mühürlü oy pusulası ve bir zarf verilecektir. Oyunu kullanan milletvekili
oy pusulasını içeren zarfı Başkanlık
Divanının önüne konulmuş olan oy kupasına atacaktır.
Oy pusulasında belirlenen aday listesinde 1 adayın isminin
karşısındaki kare çarpı işaretiyle
işaretlenecektir. Aynı zarftan 1den çok oy pusulası
çıkması hâlinde bu oy pusulalarının tamamı geçersiz
sayılacaktır. Ayrıca, aday listesinden 1den fazla aday
işaretlenen ve oyun kime ait olduğunu belirleyecek herhangi bir
işaret, imza ve karalama bulunan oy pusulaları da geçersiz
sayılacaktır.
Sayın Kâtip Üyelerin yerlerini
almalarını, birinci oylamada kullanılacak mühürlü oy
pusulaları ile zarfların da teslim edilmesini rica ediyorum.
Oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN Genel Kurul Salonunda bulunup oyunu
kullanmayan milletvekili var mı? Yok.
Oy verme işlemi tamamlanmıştır.
Oy kupaları kaldırılsın.
Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini
alsınlar.
Tasnif Komisyonu üyelerinin adlarını
tekrar okutuyorum:
Çiğdem Erdoğan Atabek, Sakarya; Semra
Kaplan Kıvırcık, Manisa; Zemzem Gülender Açanal,
Şanlıurfa; Hüseyin Şanverdi, Hatay; Halil Etyemez, Konya.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Tasnif
Komisyonu tutanağı gelmiştir, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasanın 146ncı maddesi gereğince
Sayıştay Başkanlığınca bildirilen 3 aday içinden
Anayasa Mahkemesine seçilecek 1 üye için yapılan birinci oylamaya 261 üye
katılmış, kullanılan oyların
dağılımı aşağıda gösterilmiştir.
Saygıyla arz olunur.
Tasnif Komisyonu
Üye Üye Üye
Çiğdem
Erdoğan Atabek Semra
Kaplan Kıvırcık Zemzem
Gülender Açanal
Sakarya Manisa Şanlıurfa
Üye Üye
Hüseyin
Şanverdi Halil
Etyemez
Hatay Konya
Ali Osman Güçlü :
2 oy
Muhterem İnce :
240 oy
Nükrettin Parlak :
1 oy
Boş :
2 oy
Geçersiz :
16 oy
Toplam :
261 oy
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bu sonuca
göre, Anayasa'nın 146'ncı maddesinde öngörülen üçte 2 oy
çoğunluğu bulunamamıştır. Bu nedenle şimdi ikinci
oylamaya başlıyoruz. Bu oylamada üye tam sayısının
salt çoğunluğunun yani 301 milletvekilinin oyunu alan aday
seçilmiş olacaktır.
Oylamanın sayım ve dökümü aynı
şekilde aynı Tasnif Komisyonuyla yapılacaktır.
Oylamada dikkat çekilen hususları birinci
oylama öncesinde belirtmiştim.
Şimdi Kâtip Üyelerin yerlerini
almalarını, ikinci oylamada kullanılacak oy pusulaları ve
zarfların da teslim edilmesini rica ediyorum.
Aynı Tasnif Komisyonu aynı şekilde
görevini ikinci oylamada da yapacak, Tasnif Komisyonu üyelerine duyurulur.
Oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların toplanmasına başlandı)
BAŞKAN Oyunu kullanmayan milletvekillerimiz
lütfen oy kullanmak üzere sandığa doğru gelsinler.
Sayın milletvekilleri, lütfen oylarınızı
kullanın.
(Oyların toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN Oy verme işlemi
tamamlanmıştır.
Oy kupaları kaldırılsın.
Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini
alsınlar.
Tasnif Komisyonu üyelerinin adlarını
tekrar okutuyorum:
Çiğdem Erdoğan Atabek, Sakarya
Milletvekili; Semra Kaplan Kıvırcık, Manisa Milletvekili; Zemzem
Gülender Açanal, Şanlıurfa Milletvekili; Hüseyin Şanverdi, Hatay
Milletvekili; Halil Etyemez, Konya Milletvekili.
(Oyların ayrımına başlandı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, eğer
ikinci turda da yeterli çoğunluk sağlanamazsa hemen üçüncü turun
oylamalarına başlayacağız. Lütfen, Meclisten, Genel
Kuruldan ayrılmayalım.
(Oyların ayrımına devam edildi)
BAŞKAN Arkadaşlar, toplam
kullanılan oy sayısı bile 301i bulmadığı için
3üncü tur oylamasını yapacağız. Lütfen, Genel Kuruldan,
Meclisten ayrılmayalım.
(Oyların ayrımına devam edildi)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Tasnif
Komisyonu tutanağı gelmiştir, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasanın 146ncı maddesi gereğince
Sayıştay Başkanlığınca bildirilen 3 aday içinden
Anayasa Mahkemesine seçilecek 1 üye için yapılan ikinci oylamaya 299 üye
katılmış, kullanılan oyların
dağılımı aşağıda gösterilmiştir.
Saygıyla arz olunur.
Tasnif Komisyonu
Üye Üye Üye
Çiğdem
Erdoğan Atabek Semra
Kaplan Kıvırcık Halil
Etyemez
Sakarya
Manisa Konya
Üye Üye
Hüseyin
Şanverdi Zemzem
Gülender Açanal
Hatay Şanlıurfa
Ali Osman Güçlü :
2
Muhterem İnce :
279
Nükrettin Parlak :
8
Geçersiz :
10
Toplam : 299
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bu sonuca
göre, Anayasanın 146ncı maddesinde öngörülen üye tam
sayısının salt çoğunluğu
bulunamamıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.25
İKİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 20.34
BAŞKAN: Başkan
Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Emine
Sare AYDIN (İstanbul), Necati TIĞLI (Giresun)
-----0-----
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 3üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Anayasa Mahkemesine 1 üyelik için yapılacak
seçime devam ediyoruz.
Şimdi üçüncü oylamaya başlıyoruz.
Bu oylamada, ikinci oylamada en çok oy alan 2 aday
arasından en fazla oy alan aday Anayasa Mahkemesine üye seçilmiş
olacaktır.
İkinci oylamada en çok oy alan 2 adayın ad
ve soyadlarını alfabetik sırasına göre okuyorum: Muhterem
İnce, Nükrettin Parlak.
Oylamanın sayım ve dökümü için ad çekmek
suretiyle 5 kişilik bir tasnif komisyonu tespit edilecektir.
Tasnif komisyonuna ad çekmeyle belirlenen üyeler
oylama işlemleri bittikten sonra komisyon sıralarında yerlerini
alacaklardır.
Muharrem Varlı, Adana? Yok.
Yelda Erol Gökcan, Muğla? Yok.
Şevin Coşkun, Muş? Yok.
Cihan Pektaş, Gümüşhane? Burada.
Hüseyin Yıldız, Aydın? Yok.
Mehmet Emin Şimşek, Muş? Yok.
Kemal Çelik, Antalya? Yok.
Ceyda Bölünmez Çankırı, İzmir? Yok.
Özgür Karabat, İstanbul? Yok.
İbrahim Özyavuz, Şanlıurfa? Yok.
Ümit Yılmaz, Düzce? Yok.
İbrahim Aydın, Antalya? Yok.
Hamdi Uçar, Zonguldak? Burada.
Dersim Dağ, Diyarbakır? Yok.
Ahmet Özdemir, Kahramanmaraş? Yok.
Zeynel Emre, İstanbul? Yok.
Mustafa Hidayet Vahapoğlu, Bursa? Burada.
Fahri Çakır, Düzce? Burada.
Muhammed Avcı, Rize? Yok.
Zeynep Gül Yılmaz, Mersin? Burada.
5 kişilik Tasnif Komisyonu
oluşmuştur.
Oylamada dikkat edilecek hususları birinci
oylama öncesinde belirtmiştim.
Sayın Kâtip Üyelerin yerlerini
almalarını, üçüncü oylamada kullanılacak mühürlü oy
pusulaları ile zarfların da teslim edilmesini rica ediyorum.
Oylamaya Adana ilinden başlıyoruz.
(Oyların toplanmasına başlandı)
BAŞKAN Oylarını kullanmayan
milletvekillerimiz lütfen oy kullanmaya gelsinler.
(Oyların toplanmasına devam edildi)
BAŞKAN Oyunu kullanmayan sayın
milletvekili var mı? Yok.
Oy verme işlemi tamamlanmıştır.
Oy kutuları kaldırılsın.
Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini
alsınlar.
Tasnif Komisyonu üyelerinin adlarını
tekrar okutuyorum:
Cihan Pektaş, Gümüşhane; Hamdi Uçar,
Zonguldak; Mustafa Hidayet Vahapoğlu, Bursa; Fahri Çakır, Düzce;
Zeynep Gül Yılmaz, Mersin.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Tasnif
Komisyonu tutanağı gelmiştir, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Anayasanın 146ncı maddesi gereğince
Sayıştay Başkanlığınca bildirilen 3 aday içinden
yapılan ikinci oylamada en çok oy alan 2 aday arasından Anayasa
Mahkemesine seçilecek 1 üye için yapılan üçüncü oylamaya 302 üye
katılmış, kullanılan oyların dağılımı
aşağıda gösterilmiştir.
Saygıyla arz olunur.
Tasnif Komisyonu
Üye Üye Üye
Cihan
Pektaş Hamdi
Uçar Mustafa
Hidayet Vahapoğlu
Gümüşhane
Zonguldak Bursa
Üye Üye
Fahri
Çakır Zeynep
Gül Yılmaz
Düzce Mersin
Kullanılan oy sayısı: 302
Muhterem İnce
: 282
Nükrettin Parlak
: 14
Geçersiz
: 6
Toplam : 302
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, bu sonuca
göre, Sayın Muhterem İnce üçüncü oylamada Anayasa Mahkemesine üye
seçilmiştir.
Gündemimizdeki konular
tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince kanun teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla
görüşmek için 6 Ekim 2022 Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.03